Download as rtf, pdf, or txt
Download as rtf, pdf, or txt
You are on page 1of 3

ARABESK

Bu başlık altında neredeyse söylenmedik söz kalmadı. Konuyla ilgilenen herkes, 70’li
yıllardan başlayarak kimin ne söylediğini biliyor. Müzik eleştirmenleri, sosyologlar,
psikologlar, eğitim bilimciler, politikacılar konuştu. Neredeyse yarım asırdır kültür hayatının
en önemli meselesi halinde gündemdeki yerini korudu. Onun doğum yeri ve koşulları,
büyüyüp gelişmesi ve nihayet ölümü1 her yönüyle incelendi, tezler yazıldı.

Adı geçen müzik bunlardan etkilenmeden kendi hayatını yaşadı. Özal’ın müdahalesi ile
“acısız arabesk” yapmaya girişen kişi2 hariç, kimse bu kadar tartışma ve eleştiri içinden
kendisine pay çıkarıp, “isyanın sesi” olmak, ya da “kitleleri daha da uyuşturmak” niyetiyle
özel bir beste yapmadı. Anlaşılıyor ki “arabesk”, doğduğu atmosfere bağlı kendi özel doğası
olan sosyal vakıalardan biridir ve dışarıdan niteliği değiştirilemeyecek bir nesnelliktir.

Öyleyse onun doğasını, varlık koşullarını anlamak ve elbette benzeri bütün toplumsal-kültürel
olgular karşısında olduğu gibi eleştirisini yapmak ama bundan çok da büyük sonuçlar
beklememek gerekiyor.

ZAMANIN RUHU OLARAK ARABESK

Arabesk sözcüğünü Hegel, tek kaynaktan gelen ve dallanıp budaklanan nedensellik


düşüncesini eleştirirken kullanmıştı.3

Doğu süsleme sanatının ince işçiliği içinden doğan bu sanat, görünüşte oldukça karmaşık,
izlenmesi güç bir düğümler yumağıdır, ama sonuçta kendi dallarından başka bir şeye
bağlanmadan başladığı yere döner. Hegel sistemine göre düşünce de böyleyse de, toplumun
maddesinin hareketinde, başladığı yere dönen hiçbir şey yoktur. Her şey gibi, bizim
arabeskimiz de spiral çizerek hareket etmekte, bir geçtiği yerden geçer gibi görünse de,
tekrarlanıyor gibi algılansa da bir evrimi ve değişimi yaşamaktadır.

MİSTİK ROMANTİZM MODASI

Mistisizmin belirleyici özelliği, bütün dinlerin ortak ve temel kabul edilen değerleri üzerinde
hareket etmesi ve böylece dinlerin dışında ama hepsinden daha kapsayıcı olmasıdır. Bir
Hıristiyan kökenli mistikle, Müslüman ya da Budist kökenli mistik arasında hemen hemen
fark yoktur. Mistik kişi, dinler, peygamberler, kitaplar dâhil, tanrıyla kendisi arasındaki bütün
aracıları kaldırdığı bir inanç dünyasında yaşar. Mistisizmde, maddi dünya gerçek dışıdır,
kabul edilemez bir yanılsamadır. Mistik, zamanın ve mekânın ötesinde yaşamaya çalışır. Uzak
geçmişte, kurumlaşmış dinlerin baskısını reddeden önemli bir “derviş” kitlesi Anadolu’da
etkindi. Yalnızca Anadolu’da değil, Hindistan, Çin, İspanya, Balkanlar, Ortadoğu, özetle
dinlerin savaşlar, iktidarlar yoluyla halkları kırıp geçirdiği bütün çağlar boyunca mistisizm
“arayan insan” için bir sığınak olmuştu. Her türden iktidara karşı değillerse bile uzak
oluşlarıyla, kanaatkâr yaşamlarıyla her toplumda hoşgörüyle karşılanmışlardı.

1
Bu yalnızca bir iddia. Müslüm Gürses’le birlikte arabeskin de öldüğünü ileri sürenler oldu. Ancak arabesk
ölümsüzdür ve kişilerin hayatına ya da etkinliğine indirgenemez!
2
Hakkı Bulut’un, “Kıskanıyorum” adlı şarkısına resmen görev verildi.
3
G.F. Hegel, Bütün Yapıtları ( Seçmeler ), s.214 Onur Yayınları
Günümüzde deizme karşılık düşen bu özel yaşam biçimi, kendisine özgü eğilimleriyle bir tür
romantizm de üretir. Yalnızca müzikte değil, edebiyatta, tiyatroda, resimde ve sinemada da
“arabesk” denilen sesler, renkler, biçimler kendini hissettirir.

İslamcı-dinci gericiliğin her türlü görünümüne şiddetle ve nefretle karşı çıkanlar, örneğin bir
zamanlar çok moda olan Paulo Coelho adlı Brezilyalı yazarın “Simyacı” ve “Piedra Irmağının
Kıyısına Oturdum Ağladım” adlı romanlarına övgüler düzmekten geri durmamışlardı. Aynı
çevreleri, “arabesk” müziğin “gerici, yoz, uyuşturucu” özelliklerinin amansız karşıtları,
eleştirmenleri olarak da görebilirdiniz. Bu tutarsızlığın nedenlerini ancak daha genel bir
çerçevede bulabiliriz. Söz konusu romanlar ve benzerleri, mistik romantizm olarak
adlandırabileceğimiz bir duyarlığı kolayca sarıp sarmalıyor ve arabesk müzikle aynı
atmosferin ürünü olarak okuyanları etkileyebiliyorlardı.

Mistik romantizm, R.T. Erdoğan’ın, Müslüm Gürses’in ölümü ardından söylediklerinde beşeri
karşılığını buluyordu. Erdoğan, Gürses’i sevenleri “boyunları bükük, kalpleri kırık” gençler
olarak tanımladıktan sonra, onların “baskıya, zulme, tektipçiliğe, toplum mühendisliğine”
direndiğini ileri sürüyordu.4 Bununla da kalmayıp Gürses’i de, toplumsal muhalefet ve “sivil
itiraz” çerçevesine yerleştiriyordu. Eklemek gerekir ki, tıpatıp aynı özellikleri taşıyanlar
yalnızca göğsünü jiletle yaran gençler değil, başı dumanlı solcu aydınlardı da. Aynı duygusal
tepki nedenleri, arabesk baygınlıklara olduğu kadar mistik romanları iştahla okuyup
önerenlerin romantizminde de görülebiliyordu.

Erdoğan, arabeskin temel temalarının ve özelliklerinin hangi koşullarda, milyonlarca insan


tarafından nasıl algılanıp yorumlanabileceğini sezdiği içindir ki, bunu siyasal etki için bir araç
olarak kullanmak istemiştir.

ZAMANIN RUHU

Ekonomik, toplumsal ve siyasal bunalım yılları ya uzun sürüyor, ya da hiç eksilmiyor. İçinden
geçmekte olduğumuz süreçte, ya çılgınca cinayetler, cinsel saldırı olayları, anlamsız sokak
kavgaları ya da içine kapalılık, dine yönelim, dinden bıkanlar için tuhaf inanç biçimleri, fala
büyüye yönelme yaygınlaşıyor. Arabeskin her türü ve biçimi için verimli bir ortam... Gerçi
bunlar zamandan bağımsız olarak bu ülkenin her köşesinde eksik olmayan şeyler ama kitlesel
hal alması, eğitimcileri, din adamlarını, politikacıları bu kadar meşgul etmesi pek sık
görülmeyen sayıda ve yaygınlıkta. Eğer bunu ağır baskı koşullarına, kişinin kendisini hangi
biçimde içinden geçiyorsa öyle ifade etmesinin önünün tümüyle tıkanmış olmasına bağlarsak,
sığınacak, teselli bulacak, kendisi için kendisiyle birlikte ağlayacak bir genellik bulmak için
arabeskin çeşitli biçimlerini tercih etmesini daha kolay anlayabiliriz. Marx’ın din için
söylediği gibi “kalpsiz bir dünyanın kalbi, ezilmiş yaratığın iniltisi”dir. Aynı biçimde,
arabesk de din gibi, bir müzik akımı olmaktan öte bir düşünce ve davranma biçimi halinde de
kendisini gösterebilmektedir. Bu bakımdan, dinler ve inançlar gibi, zaman ötesi bir özellik de
gösterebilmektedir. Etkisi ve kapsamı dönem özelliklerine göre değişse de varlığı bu koşullara
bağlı değildir. Müzik, onun görünümlerinden yalnızca biridir.

4
R. T. Erdoğan’ın, 05.03.2013 tarihinde AKP grup toplantısında yaptığı konuşmadan.
Mistik romantizmin “arabesk” halini alması, elbette bir yozlaşmadır ve işte bu, müziğin de
aralarında olduğu bir dizi başka biçimlerin kendi içlerinde tutarlı birliğinden oluşmaktadır.
Hepsini aynı ilkelerle tanımlayabileceğimiz, aynı toplumsal kökle açıklayabileceğimiz bu
genel yozlaşmanın bazı temel özelliklerini şöyle özetleyebiliriz:

 Sınıflar üstüdür. Herhangi bir sınıfın, zümrenin özelliği değil, bir bütün olarak belirli
bir kitlenin duyuş, düşünüş ve davranış biçimidir.
 Bir kimlik özelliği halinde kendisini gösterir. Ezik, hor görülmüş, çok alçakgönüllü
ama ötekileştirilmiş olduğu görüntüsüne sığınmış kibirdir, zorbalıktır, aşağılık
duygusudur.
 Cehaletin yüceltilmesi ve buna bağlı olarak aydın düşmanlığıdır.
 Süsleme ve süslenme merakıdır. Gösteriş düşkünlüğüdür.
 Alt sınıflarda sınıf atlamış, üst sınıflarda ise “aşağıdan biriymiş” gibi görünme
çabasıdır.

Bütün bunlar ve çoğaltabileceğimiz özellikler, yalnız müzikte ve güftede değil, mimaride,


edebiyatta, kent düzenlemesinde, giyim kuşamda, konuşma biçiminde, hayallerde-özlemlerde
vs. görülebilir.

Arabesk müzik, daha önce de söylendiği gibi bir hayat biçiminin parçasıdır. Onun bu bağıntılı
niteliği görülmeden, kendi başına bir olgu gibi değerlendirilerek işlev yüklemek, örneğin kimi
solcu aydınların yaptığı gibi isyancı potansiyeli temsil ettiği düşüncesiyle, en eski dertlerden
biri olan “halkla bütünleşme” için de imkânlar sunduğunu ve bu yüzden onu bir araç olarak
kullanabileceğini düşünmek yöntem olarak da mantık olarak da yanlıştır. Gerçi bugüne kadar
“arabesk renkler taşıyan devrimci propaganda” örneği göremedik, bunun nasıl
yapılabileceğine dair bir model de konmadı önümüze. Bu da, tıpkı “dinle ilişki”, “stadyumları
meydanlara indirmek” gibi boş hayaller bohçasında duruyor hâlâ.

SONUÇ

Kapatmadan söylemem gerekiyor: Burada söylenenleri, “halka tepeden bakan modernist


aydın” kalıbıyla eleştirmenin hiçbir anlamı yoktur. Din eleştirisi, dinsel inanç sahiplerine
yöneltilmiş bir eleştiri değildir. Rakısını içerken efkârlanıp “koy bi Müslüm Baba” diyene
lafım yok. Bugün tepeden tırnağa topluma hâkim kılınan hayat tarzına, düşünme ve davranma
biçimleri toplamına, evet, “itirazım var!” Evet, “batsın bu dünya!”

Bütününden koparılıp “isyan çığlığı” diye onurlandırılan bu sözlerin içinde geçtikleri


güftelerin önünü arkasını da okuduğumuzda, zavallılıktan, yalvarmayla bulaşık bir inlemeden
başka bir şey göremeyiz. Anlamanın ve anlamlandırmanın anahtarı orada, bütünün
kendisinde... Arabesk, bir bütün olarak yozlaşmış, çürümüş mistik romantizmdir. Çoktan
toprağa karışmış kökleri eşeleyip özdeşlemeye kalkışmak ayrı bir yozluktur.

You might also like