Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 14

ALLAH’IN KALPLERİ MÜHÜRLEMESİ

7
Allah, onların kalpleri ve kulakları üzerine mühür vurmuştur; onların gözlerinin üzerinde
perdeler vardır. Ve büyük azap onlar içindir.

                                                                                                          (Bakara/ 7)

Mushafı (ister orijinal ister meal) eline alan kimse hemen 13 ayet sonra yukarıdaki ayeti
okumaktadır. Bilinçli bir okuyucu ise ister istemez aklına “kafirlerin kafirliğinin kaderleri
olduğu, ne yapsalar kafirlikten kurtulamayacakları ve de onlara hiçbir uyarının yararı
olmayacağı, onların mutlaka cezalandırılacakları” anlayışı gelecektir. Bu durumda da kafasına
“Bunlar kalpleri ve kulakları mühürlenmek, gözleri perdelenmek suretiyle cebren/zoraki
Allah tarafından kafir kılınıyorlarsa onlara azap edilmesinin mantığı nedir, bu durum adalet
ilkesine ters düşmez mi?” sorusu takılacaktır.

Müslümanlar farkında olmasalar da Kur’an’da söz konusu ettiğiniz ayetten başka bu anlama
paralel daha birçok ayet mevcuttur. Bunları konu akışı içerisinde göreceğiz.

Yüce Rabbimiz zalim değildir. Kimsenin iman etmesine engel değildir. İnsanları özgür
bırakmış, dileyenin kafir dileyenin de mümin olabileceğini bildirmiştir. Yani kafirliği ve
müminliği kimseye cebir/zoraki kader olarak yazmamıştır. Öyleyse bu ayetlerin ifade ettiği
anlamlar nelerdir! İşte bunları Kur’an üslubu ile Kur’an’dan anlamaya çalışalım. Kur’an’da
kalplerin, mühürlenmesinden başka daha başka şekillerde de etki altında bırakıldığı
açıklanmaktadır. Konuyu anlayabilmek için bunları da bilmek zorundayız. Bunlar:

a)Kalpleri mühürlemek

Bakara/ 7:
7
Allah, onların kalpleri ve kulakları üzerine mühür vurmuştur; onların gözlerinin
üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azap onlar içindir.

Enam/ 46:

De ki: “Hiç düşündünüz mü, eğer Allah sizin işitmenizi ve görmenizi alır ve kalplerinizi
46

mühürlerse, onları size Allah’tan başka getirebilecek ilâh kimdir?” Bak, Biz âyetleri nasıl
açıklıyoruz. Sonra da onlar sırt çevirip engelliyorlar?

Casiye/ 23:

Peki sen, kendi boş-iğreti arzusunu ilâh edinen ve Allah’ın bir bilgi üzere kendisini
23

saptırdığı, kulağı ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi
gördün mü/ hiç düşündün mü? Artık Allah’tan sonra ona kim doğru yol kılavuzluğu
yapacaktır? Yine de öğüt alıp düşünmüyor musunuz?”

b)Kalpleri damgalamak

Münafikun/ 3:
3
Bu, onların iman etmeleri, sonra iman etmemeleri nedeniyledir. Böylece kalplerinin
üzerine damga vurulmuştur, artık onlar iyice kavrayamazlar.

Nisa/ 154-158

Ve söz vermeleri ile birlikte üstlerini/ en değerlilerini/Mûsâ’yı Tûr’a yükselttik. Ve


154-158

onlara: “O kapıdan boyun eğip teslimiyet göstererek girin” dedik. Yine onlara:
“Tefekkür/kulluk gününde sınırları aşmayın” dedik. Sonra da onların kendi sözlerini
bozmaları, Allah’ın âyetlerine inanmamaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve:
“Kalplerimiz örtülüdür/ sünnetsizdir” demeleri –aksine Allah, küfretmeleri; Kendisinin
ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeleri nedeniyle kalplerine damga vurmuştur. Onların
azı dışında, inanmazlar– ve Allah’ın ilâhlığına ve rabliğine inanmamaları ve Meryem’in
aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri; “Biz, Allah’ın Rasûlü Meryem oğlu Mesih Îsâ’yı
gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle onlardan sağlam bir söz aldık. Oysa O’nu
öldürmediler ve O’nu asmadılar. Ama onlar için, Îsâ, benzetildi. Gerçekten O’nun hakkında
anlaşmazlığa düşenler, kesin bir yetersiz bilgi içindedirler. Onların zanna uymaktan başka
buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. O’nu kesin olarak öldürmediler. Aksine Allah O’nu,
Kendine yükseltti/ derecesini artırdı. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi
mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam
yapandır.

c) Kalplerin sıkışması

En’am/ 125:

Ve sonra, Allah, kimi doğru yola iletmek isterse, İslâm için onun göğsünü açar. Kimi de
125

saptırmak isterse göğsünü öyle sıkar ki, o, göğe yükseliyormuş gibi olur. İşte böyle, Allah,
pisliği [zarar, azap veren şeyleri] iman etmeyenlerin üzerine bırakır/atar.

d) Kalplerin hastalanması

Bakara/ 10:

Onların kalplerinde hastalık vardır; onların ziniyetleri bozuktur da Allah, onlara hastalığı;
10

sapkınlığı artırdı. Yalan söylemekte olduklarından dolayı da onlar için acı bir azap vardır.

e) Kalplerin ölmesi

En’am/ 36:

Ancak dinleyenler karşılık verir. Ölüleri; onları da Allah diriltir. Sonra yalnızca O’na
36

döndürülürler.

En’am/ 122:

Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar içinde yürümesi için kendisine bir nûr
122

verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp oradan bir çıkış bulamayanın durumu gibi
midir? İşte, kâfirlere; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere yapmakta oldukları
böyle ‘süslü ve çekici’ gösterilmiştir.
f)Kalplerin paslanması

Muttaffifin/ 14

Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! Onların kazandıkları, kalpleri üzerine pas olmuştur.
14

g) Kalplerin katılaşması

Bakara/ 74:

Sonra da kalpleriniz katılaştı; işte onlar, taş gibidir, hatta daha katıdır. Ve şüphesiz taşlardan
74

öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır da ondan su çıkar,
öyleleri vardır ki Allah’ın saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürpertisinden düşerler. Allah
yaptıklarınızdan habersiz, duyarsız değildir.

Zümer/ 22:

Peki, Allah kimin göğsünü İslâm’a açarsa, o zaman o, Rabbinden bir ışık üzerinde olmaz
22

mı? Öyleyse Allah’ı anmaya karşı kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte onlar,
apaçık bir sapıklık içindedirler.

h) Kalplerin Hakk’tan yüz çevirmesi (insiraf)

Tevbe/ 127:

Bir sûre indirildiğinde, bazısı bazısına bakar: “Sizi bir kimse görüyor mu?” Sonra sırt
127

çevirir giderler. Gerçekten onlar, iyice anlayıp kavramayan bir topluluk olmaları dolayısıyla,
Allah onların kalplerini çevirmiştir.

ı) Kalplerin taassubu (hamiyet)

Feth/ 26:
26
Hani kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimseler, cahiliye kalıntısı
gurur ve soy asabiyetini, tutuculuğu kendi kalplerinde alevlendirip kışkırttıkları zaman,
hemen Allah, Elçisi’nin ve mü’minlerin üzerine kalbi teskin eden güven ve yatışma
duygusunu/ morali indirmiş ve o mü’minlerin “takvâ/Allah’ın koruması altına girme” sözüne
ilzam etmişti/sadık kalmalarını sağlamıştı. Zaten onlar, buna lâyık ve ehil idiler. Allah, her
şeyi en iyi bilendir.

i) Kalplerin inkarı

Nahl/ 22:
22
Sizin ilâhınız tek bir ilâhtır. Artık âhirete inanmayan şu kimseler; onların kalpleri,
tanıtmamaya çalışmaktadır ve onlar, kendilerinin büyük olduğuna inanan kimselerdir.

Bu ayetler hep aynı soruyu gündeme getirmektedir, “Allah Teala insanların iradesine
müdahale edip onları sapıklık içinde mi bırakmaktadır ?”
Bu soruyu cevaplayabilmemiz ve zihnimizdeki sorunu cevaplayabilmemiz için Kur’an’a
başvurmamız gerekmektedir. Bu başvuru Kur’an’da Rabbimizin belirlediği ilkeler
çerçevesinde olacaktır. Kur’an’daki bir konuyu iyi anlayabilmek için o konuyla ilgili tüm
Kur’an ayetlerini dikkate almak bu ayetleri de özet olandan tetay olana sıraya koymak
gerekir. Bu yöntemler Allah’ın bizlere kesin talimatıdır (direktifidir).

Ta Ha/ 114:

İşte hak olan, biricik hükümdar olan Allah ne yücedir! Onun vahyi sana tamamlanmadan
114

evvel, okumayı/öğretmeyi acele etme ve “Rabbim, bana bilgiyi artır!” de.

Hud/ 1-4:

Elif/1, Lâm/30, Râ/200. Bu Kur’ân, Allah’tan başkasına kulluk etmeyin; sadece Allah’a
1-4

kulluk edin diye, âyetleri,

şirk koşarak yapılan yanlışı; kendi zararlarına işi ve kargaşayı engellemek için konulmuş
kanun, düstur ve ilkeler içertilmiş/bozulması engellenmiş,

bir de en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan, her şeyin iç yüzünü/gizli
taraflarını da iyi bilen tarafından ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır: “Şüphesiz ben sizin
için O’nun tarafından bir uyarıcı ve bir müjdeciyim. Ve Rabbinizden bağışlanma isteyin,
sonra O’na tevbe edin ki, sizi adı konmuş bir süre sonuna kadar güzelce yararlandırsın. Ve
her fazilet sahibine armağanlarını versin. Ve eğer yüz çevirirseniz, ben sizin aleyhinize olan
büyük bir günün azabından korkarım. Dönüşünüz yalnızca Allah’adır. Ve O her şeye gücü
yetendir.”

Bu konuyu kavrayabilmemiz için önce “kalp”, “mühür”, “mühürleme” ve “kalbin


mühürlenmesi” ifadelerinin anlamını sonra da “Allah’ın kalpleri mühürlemesi”
ifadesininanlamını aslına uygun tarzda bilmemiz gerekiyor. Biz bu hususları İbn-i Manzur’un
Lisan-ül Arab ve Ragıb el İsfehani’nin El Müfredat’ını esas olarak alıp bu ifadeleri takdim
ediyoruz.

Kalp

“Kalb” sözcüğü: Kalp sözcüğü bireyin ortası, özü demektir. Bundan dolayı “yürek”e de kalp
denmiştir. Araplar yüreği düşünce ve tefekkürün merkezi olarak bilmekteydiler. Giderek akla
da kalp demeye başladılar. Bu kullanım” mahalliyet” mecazı mürseli idi. Bazı kullanımlarda
akıl ve kalp kelimeleri eşanlamlı isimler olarak görülmeye başlandı. Ve dünyada hiç kimse bu
kullanımın doğru bir temele dayanıp dayanmadığına aldırış etmedi. O nedenledir ki Kur’an’da
kalp sözcüğü, kan pompalayan organ olarak değil aklın, düşüncenin, tüm zihinsel
fonksiyonların merkezi olan beyin anlamında kullanılmıştır.

Hatem/Mühür

“Üzerinde bir kimsenin veya bir kuruluşun adının tersine kazılı bulunduğu ve imza yerine
geçen maden, lastik veya başka bir maddeden yapılmış alet, damga” demektir.

Hatm/Mühürleme
Mühürleme, Tab’/damgalamak demektir. Tab’/damgalamak ise hılkat ve cibilliyet (yaratılışta
şekil verme) demektir. Tabii, Tabiat, tabiyyet sözcükleri hep bu tab’/basmak anlamındaki
sözcüğün türevleridir. Daha sonra kulların sonradan eşyaya şekil vermelerine de “tab’”
denilmiştir. Örneğin kılıç yapımı (demire şekil vererek kılıç haline getirmek), Para basımı
(madene şekil vermek) için de “tab’” sözcüğü kullanılır olmuştur. Daha sonra kitap, dergi,
gazete basımlarına da “tab’” denilir olmuştur. Ki bugün için en yaygın anlam da budur.
Matbuat (yazılı medya), matba/basımevi bu sözcüğün türevlerindendir.

Tab’/basmak sözcüğü hatm/mühürleme sözcüğünden daha geniş, nakş sözcüğünden daha dar
bir anlam taşır.

Aşağıda konumuz olan ayetlerde göreceğiniz gibi Tab’/damgalamak sözcüğü


Hatm/mühürleme sözcüğü ile eş anlamlı olarak kullanılmıştır.

Mühürlemek sözcüğünün mecazi anlamı ise “Bir şey üzerine örtü örtmek, içine bir şey
girmemesi için kilitlemek” demektir. Konumuzdaki “Allah’ın kalpler üzerine mühür
vurmasını (kalpleri mühürlemesini) işte bu anlam ekseninde inceleyeceğiz.

Kalbin mühürlenmesi

Kalbin mühürlenmesi “aklın yollarının tıkanması, iyi düşünmeye, bilgilenmeye engel olmak,
aklı işe yarar olmaktan çıkarmak” demektir.

Allah’ın kalpleri mühürlemesi ve damgalamas

Konumuzun ana hatlarını oluşturan sözcüklerin anlamını öğrendikten sonra Allah’ın kalpleri,
kulakları mühürlemesi konusuna geçebiliriz. Konuyla ilgili ayetlere geçmeden evvel konumuz
ayetlere üç açıdan bakacağımızı belirtelim.

Bunlar:

1-      Kulların fiillerinin yaratılması.

2-      Konumuzda yer alan ayetlerdeki kişilerin belirginliği.

3-      Ayetlerin geleceği haber verme noktasından mucizelikleri

Kulların Yaptığı İşlerin Yaratılması

 (Halk-ı Ef’al-ı Ibad)

Bu konu kelam ilminin temel konularından birisidir. Konu üzerinde uzun tartışmalar yapılmış
ve bu konuda; Mutezile, Kaderiyye, Cebriyye, Cehmiyye, Eşariyye ve Maturidiyye gibi
ekoller oluşmuştur. Her mezhep kendi açısından akli ve nakli kaynak ileri sürmüşlerdir. Biz
bu tartışmaları Kelam kitapları sayfaları arasuında bırakıp konunun özünü ve neticesini
takdim edelim. İlgilenenler Mevkıful beşer tahte sultanil kader, Şerh-I mevakıf, şerhı makasıt,
şerhı akaid Fıkhı ekber Aliy yül Kari şerhi ve Maturidinin Kitabüttevhid adlı kitaplardan
detaylı okuyabilirler

Bu konuyla ilgili tartışmasız ilkeler şunlardır:


Allah birdir, ortağı ve benzeri yoktur. O, ibadete layık tek yaratıcıdır.
Allah, bütün yaratıkların iradeleri olmadan zorunlu yaptıkları işlerin (uyumak, düşünmek,
büyümek, kalp atışı vs. …. ) yaratıcısıdır.

Kulların kendi seçkileriyle yaptıkları işler Allah’ın işi değil kulların işidir. Allah bu işlerin
yaratıcısıdır. Yapıcısı değildir.

Kul fiilinin faili, kasibidir. Allah ise her şeyin ve her faaliyetin yaratıcısıdır. Madde-enerji,
canlı-cansız tüm varlıkların yaratıcısı olduğu gibi, iyi-kötü, güzel-çirkin, hayır-şer kulların
yaptıklarının da yaratıcısıdır.

Ne var ki Allah Kulların kötü iş işlemelerinden dolayısıyle kendisinin de kötülüğü


yaratmasından hoşnut değildir. Ama kulunu özgür bıraktığından kulun kötülük yapmasına
engel olmaz. Ki sorumluluk gerçekleşsin.

Kısacası kul yaptığı işlerin failidir Allah ise kulun yaptığı işlerin yaratıcısıdır; kula kabiliyet
ve imkanları verendir. Buradan her şeyin kontrolünün Allah’ın tasarrufunda ve bilgisi
dahilinde olduğunu anlamamız gerekir.

Saffat/ 96:

İbrâhîm: ‘Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? Oysaki sizi ve yaptığınız şeyleri


95,96

Allah oluşturmuştur’ dedi.

En’âm/ 102:

İşte Rabbiniz Allah! O’ndan başka ilâh yoktur. Her şeyin oluşturucusudur. Öyleyse, O’na
102

kulluk edin. O, herşey üzerine belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak,
destekleyerek uygulayandır.

Ra’d/ 16:

De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” De ki: “Allah’tır.” De ki: “Allah’ın astlarından o
16

kendi kendilerine yarar sağlamaya ve zarar vermeye gücü olmayanları yardımcı, yol gösterici,
koruyucu yakınlar mı ediniyorsunuz?” De ki: “Hiç kör ile gören bir olur mu? Ya da
karanlıklarla aydınlık bir olur mu?” Ya da Allah’a, O’nun gibi oluşturan birtakım ortaklar
buldular da, bu oluşturma kendilerince birbirine benzer mi göründü? De ki: “Allah, her şeyin
oluşturucusudur. Ve O, birdir, her şeye üstün ve kahredicidir.”

Zümer/ 62:

Allah, her şeyin oluşturucusudur. O, her şeyin “belirli bir programa göre ayarlayan ve bu
62

programı koruyarak, destekleyerek uygulayan”ıdır.

Mümin/ 62:

İşte, her şeyin oluşturucusu Rabbiniz Allah budur. O’ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. O
62

hâlde nasıl oluyor da döndürülüyorsunuz!


Ayetlerde görüyoruz ki Allah her şeyin ve her işin asıl yaratıcısıdır. Bu durum, ilâhlığının
olmazsa olmaz gereğidir. Şu hâlde dalâleti de, hidayeti de yaratan Allah’tır. Ama bunları
(dalâleti ve hidayeti) isteyen ve o yönde meyil gösteren ise kulun kendisidir.

Kur’an’ı baştanbaşa tararsanız kulların yapmış olduğu iyi ve kötü bir çok fiilin faili kul değil
Allah olarak yer aldığını görürsünüz. Bu Allah’ın, kullarının fiillerinin yaratıcısı olması
açısındandır. Yoksa cebr uygulamasından değildir.

Bu anlayış içerisinde aşağıdaki ayetleri anlamaya çalışalım.

Tin/ 4-6:

gerçekten Biz, insanı en güzel biçimde oluşturduk, sonra iman edenler ve düzeltmeye
4-6

yönelik işler yapanlar hariç –çünkü onlar için kesintisiz bir ödül var– onu alçakların en
alçağına döndürdük.

Yunus/ 100:

Allah’ın izni/ bilgisi olmaksızın, hiç kimse için iman etme yoktur. Ve Allah, kirliliği/azabı
100

aklını kullanmayanların üzerine bırakır.

Enam/ 125:

Ve sonra, Allah, kimi doğru yola iletmek isterse, İslâm için onun göğsünü açar. Kimi de
125

saptırmak isterse göğsünü öyle sıkar ki, o, göğe yükseliyormuş gibi olur. İşte böyle, Allah,
pisliği [zarar, azap veren şeyleri] iman etmeyenlerin üzerine bırakır/atar.

Enfal/ 53:

Bu, şüphesiz bir toplum, kendinde olanı değiştirinceye kadar, Allah’ın, o topluma nimet
53

olarak bağışladığını değiştirici olmayışı ve şüphesiz Allah’ın en iyi işiten, en iyi bilen olması
nedeniyledir.

Ra’d/11 11:

Her kişi için, iki elinin arasından ve arkasından –Allah’ın işinden olarak–, onu gözetip
11

koruyan izleyiciler vardır. Gerçekte, bir halk, kendi benliklerinde olanı değiştirmedikçe, Allah
hiçbir şeyi değiştirmez. Ve Allah, bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onun geri çevrilmesi
söz konusu değildir. Onlar için O’nun astlarından bir yardım eden, koruyan, yol gösteren bir
yakın da yoktur.

İsra/ 16:

Ve Biz, bir ülkeyi değişime/yıkıma uğratmak istediğimiz zaman, onun varlık ve güç sahibi
16

önde gelenlerine, hak yolda olmalarını, hak yolda önderlik yapmalarını emrederiz de onlar,
bunun aksine, orada hak yoldan çıkarlar. Artık oranın üzerine Söz hak olur da Biz orayı
kökünden darmadağın ederiz.

A`raf/ 94-102:
Biz hangi kente bir peygamber gönderdiysek, onun halkını kesinlikle yalvarıp yakarsınlar
94,95

diye yoksulluk ve darlıkla yakaladık. Sonra kötülüğün yerini iyiliğe değiştirdik; sonunda
çoğaldılar ve “Atalarımıza da böyle darlık ve sevinç dokunmuştu” dediler. Bunun üzerine
onları hemen, onlar hiç farkında değillerken ansızın yakalayıverdik.

Ve eğer o kentlerin halkı inansalardı ve Allah’ın koruması altına girselerdi, elbette


96

üzerlerine gökten ve yerden olan bollukları açardık. Velâkin onlar yalanladılar. Biz de onları
yapıp durmakta olduklarına karşılık yakalayıverdik.

Acaba o kentlerin halkı, geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelmesinden


97-99

güvende oldular mı? Yoksa o kentlerin halkı, kuşluk vakti anlamsız işlerle uğraşırlarken
onlara azabımızın geleceğinden güvende oldular mı? Öyleyse Allah’ın ince plânından
güvende oldular mı? Ziyana uğramış topluluktan başkası Allah’ın ince plânından kendini
güvende görmez.

Ve önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris; son sahip olanlara kılavuz olmadı mı, etki
100

yapmadı mı: “Eğer Biz dilersek onları da günahlarından dolayı cezalandırırdık. Biz
onların kalplerinin üzerine damga vururuz/mühürleriz de onlar işitmezler.”

İşte o kentler ki, sana onların önemli haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz. Andolsun ki
101,102

peygamberleri onlara apaçık deliller ile gelmişlerdi. Fakat önceden yalanladıkları şeylere
iman etmemiş idiler. İşte kâfirlerin; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o
kimselerin kalplerinin üzerine Allah böyle damga basar/ mühürler. Onların çoğunda,
sözde durma ilkesini bulmadık. Gerçek şu ki, onların çoğunu yoldan çıkmış kimseler bulduk.

Yunus/ 74:

Sonra onun ardından kendi toplumlarına elçiler gönderdik de onlar, onlara apaçık belgeler
74

getirdiler. Ama daha önce onu yalanlamaları nedeniyle inanmadılar. İşte Biz, sınırı aşanların
kalplerini böyle damgalarız/mühürleriz.

En’am/ 25:
25
Onlardan sana kulak verenler vardır; oysa Biz, onu kavrayıp anlamalarına; kalpleri üzerine
kat kat örtüler ve kulaklarında bir ağırlık oluşturduk. Onlar, bütün alâmetleri/göstergeleri
görseler de ona inanmazlar. Öyle ki, o kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek
reddeden o kimseler, sana geldiklerinde, seninle tartışmaya girerek “Bu, öncekilerin uydurma
masallarından başka bir şey değildir” derler.

En`am/ 42- 46:

Ve andolsun, senden önceki önderli toplumlara elçiler gönderdik de onları yalvarsınlar diye
42

dayanılmaz zorluk; yoksulluk ve sıkıntılarla çeviriverdik.

Onlara, zorlu azabımız geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi? Ama onların kalpleri
43

katılaştı ve şeytan onlara yapmakta oldukları şeyleri çekici gösterdi.

Derken kendilerine hatırlatılanı terk ettiklerinde, onların üzerlerine her şeyin kapılarını açtık.
44

Öyle ki, kendilerine verilen şeylerle ‘sevince kapılıp şımarınca’, onları apansız
yakalayıverdik. Artık onlar, umutları suya düşenler oldular.
Böylece şirk koşarak, küfrederek yanlış; kendi zararlarına iş yapan topluluğun kökü kesildi.
45

–Ve tüm övgüler, âlemlerin Rabbi Allah’adır; başkası övülemez.–

De ki: “Hiç düşündünüz mü, eğer Allah sizin işitmenizi ve görmenizi alır ve kalplerinizi
46

mühürlerse, onları size Allah’tan başka getirebilecek ilâh kimdir?” Bak, Biz âyetleri nasıl
açıklıyoruz. Sonra da onlar sırt çevirip engelliyorlar?

En’am/ 125:

Ve sonra, Allah, kimi doğru yola iletmek isterse, İslâm için onun göğsünü açar. Kimi de
125

saptırmak isterse göğsünü öyle sıkar ki, o, göğe yükseliyormuş gibi olur. İşte böyle, Allah,
pisliği [zarar, azap veren şeyleri] iman etmeyenlerin üzerine bırakır/atar.

Nahl/104- 109:

Şüphesiz Allah’ın âyetlerine inanmayan kimseler; Allah onlara kılavuz olmaz ve onlar için
104

pek acı bir azap vardır.


105
Yalanı, yalnızca Allah’ın âyetlerine inanmayan kimseler uydurur. Ve işte onlar, yalancıların
ta kendileridir.

Her kim imanından sonra küfreder; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeder, –kalbi
106

iman ile yatışmış hâlde iken, baskıyla zorlanan hariç olmak üzere– ve de küfre; inanmamaya
göğsünü açarsa, artık kendilerinin üzerine Allah’tan bir gazap vardır. Bunlar için büyük bir
azap da vardır.

Bu, onların dünya hayatını âhirete göre daha sevimli bulmalarından ve şüphesiz Allah’ın da
107

kâfirler toplumuna; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden bir topluluğa doğru
yolu göstermemesi nedeniyledir.
108
Onlar, Allah’ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini damgaladığı/mühürlediği kimselerdir.
İlgisiz, bilgisiz, duyarsız olanlar, onların ta kendileridir.
109
Şüphesiz, onlar âhirette ziyana uğrayanların ta kendileridir.

Muttaffifin/ 14:

Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! Onların kazandıkları, kalpleri üzerine pas
14

olmuştur.

Bakara/ 88:

Ve onlar, “Bizim kalplerimiz kılıflıdır/hiçbir şey işlemez” dediler. Aksine; Allah, gerçeği
88

bilerek reddetmelerinden dolayı onları dışlamış/ rahmetinden mahrum bırakmıştır. Bundan


dolayı pek azı iman eder!

Bakara/ 93:

Ve hani Biz sizden, “Size verdiğimiz Kitab’ı kuvvetlice alın ve dinleyin” diye sağlam söz
93

almış ve sizin üstününüzü/ seçkininiz Mûsâ’yı Tûr’a yükseltmiştik/ çıkarmıştık. Demişlerdi


ki: “Dinledik ve isyan ettik/iyice sarıldık.” Ve gerçeği bilerek reddetmeleri yüzünden
altının ilâhlığı kalplerine içirilmişti. De ki: “Eğer inananlar iseniz, inancınızın size emrettiği
şey ne çirkindir!

Nisa/ 155-157:

Ve söz vermeleri ile birlikte üstlerini/ en değerlilerini/Mûsâ’yı Tûr’a yükselttik. Ve


154-158

onlara: “O kapıdan boyun eğip teslimiyet göstererek girin” dedik. Yine onlara:
“Tefekkür/kulluk gününde sınırları aşmayın” dedik. Sonra da onların kendi sözlerini
bozmaları, Allah’ın âyetlerine inanmamaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve:
“Kalplerimiz örtülüdür/ sünnetsizdir” demeleri –aksine Allah, küfretmeleri; Kendisinin
ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeleri nedeniyle kalplerine damga vurmuştur. Onların
azı dışında, inanmazlar– ve Allah’ın ilâhlığına ve rabliğine inanmamaları ve Meryem’in
aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri; “Biz, Allah’ın Rasûlü Meryem oğlu Mesih Îsâ’yı
gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle onlardan sağlam bir söz aldık. Oysa O’nu
öldürmediler ve O’nu asmadılar. Ama onlar için, Îsâ, benzetildi. Gerçekten O’nun hakkında
anlaşmazlığa düşenler, kesin bir yetersiz bilgi içindedirler. Onların zanna uymaktan başka
buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. O’nu kesin olarak öldürmediler. Aksine Allah O’nu,
Kendine yükseltti/ derecesini artırdı. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi
mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam
yapandır.

Münafikun suresi:
1
Münâfıklar sana geldikleri zaman: “Biz, gerçekten tanıklık ederiz ki, şüphesiz sen, Allah’ın
elçisisin” dediler. Allah da bilir ki şüphesiz sen O’nun elçisisin. Ve Allah tanıklık eder ki
şüphesiz münâfıklar, kesinlikle yalancılardır.
2
Onlar, yeminlerini bir kalkan edinip Allah’ın yolundan alıkoydular. Şüphesiz onlar,
yaptıkları şeyler kötü olan kimselerdir.
3
Bu, onların iman etmeleri, sonra iman etmemeleri nedeniyledir. Böylece kalplerinin
üzerine damga vurulmuştur, artık onlar iyice kavrayamazlar.
4
Onları gördüğün zaman da cüsseli yapıları –sanki onlar, dayandırılmış/yarı giydirilmiş ahşap
kütükler gibidirler– beğenini kazanmaktadır. Söyledikleri zaman da kulak verirsin. Her
feryadı kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp sakının.
–Allah onları kahretti; nasıl da çevriliyorlar!–

Ve onlara: “Gelin Allah’ın Elçisi sizin için bağışlanma dilesin” denildiği zaman, başlarını
5,6

yana çevirdiler. Sen, onların büyüklük taslayanlar olarak yüz çevirmekte olduklarını da
görürsün. Senin onlar için bağışlanma dilemen ile dilememen, onlar için birdir. Allah, onlara
kesin olarak mağfiret etmeyecektir; onları bağışlamayacaktır. Şüphesiz Allah, hak yolundan
çıkmış bir topluma kılavuzluk etmez.
7
Onlar: “Allah’ın Elçisi yanında bulunanlara hiçbir harcamada, mâlî destekte bulunmayın,
sonunda dağılıp gitsinler” derler. Oysa göklerin ve yeryüzünün hazineleri Allah’ındır. Ancak
münâfıklar iyice kavramıyorlar.
8
Diyorlar ki: “Andolsun, Medîne’ye bir dönecek olursak, gücü ve onuru çok olan, düşkün ve
zayıf olanı elbette oradan sürüp çıkaracaktır.” Oysa güç, onur ve üstünlük Allah’ın, O’nun
Elçisi’nin ve mü’minlerindir. Ancak münâfıklar bilmiyorlar.
9
Ey iman etmiş kimseler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Böyle
bir şeyi kim yaparsa, artık işte onlar, zarara, kayba uğrayıp acı çekenlerin ta kendileridir.

Ve sizden birinize ölüm gelip de, ‘Rabbim! Beni yakın bir süre sonuna kadar geciktirsen,
10

ben de böylece sadaka versem ve sâlihlerden olsam’ demezden önce, size rızık olarak
verdiklerimizden harcamada bulunun.

Allah, kendi süresinin sonu gelmiş bulunan hiçbir kimseyi asla ertelemez de. Ve Allah,
11

yaptıklarınıza haberdardır.

Saff/5: 5
5
Ve hani Mûsâ, toplumuna: “Ey toplumum! Şüphesiz benim, sizin için Allah’tan gönderilmiş
bir elçi olduğumu bildiğiniz hâlde, niçin bana eziyet ediyorsunuz?” demişti. Ne zaman ki
onlar eğrilip saptılar Allah da onların kalplerini eğriltip saptırdı. Ve Allah, hak yoldan
çıkmış bir topluma kılavuzluk etmez.

Tevbe/ 87 :

Ve “Allah’a iman edin ve Elçisi ile birlikte çaba harcayın” diye bir sûre indirildiği zaman,
86,87

onlardan güç [mal, mülk, evlat] sahibi olanlar senden izin istediler ve “Bırak bizi oturanlarla
beraber olalım” dediler. Geri kalanlarla birlikte olmayı seçtiler. Onların kalpleri de
damgalandı/ mühürlendi. Artık onlar iyice kavrayıp anlamazlar.

Tevbe/ 93:

Yol, ancak zengin oldukları hâlde senden izin isteyen o kimselerin aleyhinedir. Bunlar,
93

geride kalanlarla birlikte olmaya razı oldular. Allah da onların kalpleri üzerine
damga/mühür bastı. Bundan dolayı onlar bilmezler.

Ayetlere dikkat ettiğimizde şu gerçeği görüyoruz: Allah’u Teala insanların kendi


davranışlarının sonucu olarak, kendi iradeleri ile yaptıklarının sonucu, kendi isteklerinin
sonucunda onların kalplerini mühürlemektedir…çünkü kendileri bunu istemektedir! Kâfirler
kendi akıllarına çok güvendikleri için Allah’ın uyarılarını dinlememekte, Peygamberleri
küçümsemekte, akıllarını doğru kullanmamaktadırlar. Sonuç itibariyle kendi hür iradeleriyle
küfür yolunu seçmektedirler. Onlar, Allah kalplerini, kulaklarını mühürlediği/damgaladığı
için kafir olmuyorlar bilakis onlar kafir oldukları için kalplerini, kulaklarını ilime, uyarıya
kapıyorlar. Akletmez, tefekkür etmez duruma düşüyorlar. Çünkü onların işine gelen budur.

Hal böyle iken batıl inançlara dalan, kendini müsteğni sanan, zevk ve sefaya dalan, hevasını
ilah edinen kimseler kalplerini, kulaklarını tıkayıp başka bir inancın girmesine, duyulmasına
kulak asmazlar. Kâfirler, kalpleri mühürlü olduğu için, istedikleri kadar peygamberle fiziki
olarak yan yana gelseler de, Kitab’ı alıp okusalar da onlara ayetlerin hiçbir tesiri
olmamaktadır.
Çünkü kalpleri taştan daha beter bir katılık içindedir. Bunların durumları Kur’an’da şöyle
açıklanır:

En’am/ 111:

Ve eğer Biz, şüphesiz onlara birtakım güçler indirseydik, onlara ölüler söz söyleseydi ve
111

her şeyi karşılarına toplasaydık, –Allah’ın dilemesi dışında– yine inanmayacaklardı. Velâkin
onların çoğu cahillik ediyorlar.

Fussılet/ 5:
5
Ve onlar: “Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı kalplerimiz bir örtü/zırh içindedir,
kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda da bir perde vardır. Artık sen, yapabileceğini
yap, biz de gerçekten yapıyoruz” dediler.

İsra/ 45-47:

Kur’ân öğrenip- öğrettiğin zaman seninle âhirete inanmayanlar arasında görünmez/ gizli bir
45

perde yaptık.

Ve onların kalpleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da


46

bir ağırlık yaptık. Ve sen Kur’ân’da sadece Rabbini ‘bir ve tek’ olarak andığın zaman,
‘nefretle kaçar vaziyette’ gerisin geriye giderler.

Biz, onların seni dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o şirk


47

koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimselerin, “Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına
uymuyorsunuz” dediklerini çok iyi biliriz. 48Senin için nasıl örnekler verdiklerine bir bak!
Böylece sapıklığa düştüler! Artık bir yola da güçleri yetmez.

Sebe/ 31:

Ve şu kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden şu kimseler, “Biz kesin


31

olarak, bu Kur’ân’a inanmayız, ondan öncekine de…” dediler. Sen şirk koşarak, küfrederek
yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kimseleri Rableri huzurunda tutuklanmış, sözü bazısının
bazısına geri çevirdiğini bir görsen! Zaafa uğratılan kimseler, büyüklük taslayan kimselere,
“Eğer sizler olmasaydınız, kesinlikle bizler mü’min kimseler olurduk” diyecekler.

Ra’d/ 31:

Yine o kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kimseler: “Ona
27-29,31

Rabbinden bir alâmet/gösterge indirilmeli değil miydi, eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü,
yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur’ân olsaydı…” diyorlar. De ki:
“Şüphesiz Allah, dilediğini şaşırtır ve gönülden bağlanan kimseleri; inanan ve kalpleri Allah’ı
anmakla zihnindeki tüm soru işaretlerini gidererek rahata kavuşmuş kişileri Kendisine
kılavuzlar.” Gözünüzü açın! Kalpler, yalnız ve yalnız Allah’ı anmakla; zihnindeki tüm soru
işaretlerini gidermekle rahata kavuşur. İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış
kimseler; tuba; güzellikler, müjdeler ve güzel dönüş yeri sadece onlar içindir. Aslında emrin
tümü Allah’ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki eğer Allah dilemiş olsaydı, kesinlikle
insanların tümüne kılavuzluk ederdi. İnkâr eden kimseler, Allah’ın vaadi gelinceye kadar,
yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına
inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez/miadını şaşırmaz.

A’raf/ 179:

Ve andolsun ki tanıdıklarınızdan-tanımadıklarınızdan birçoğunu cehennem için türetip


179

ürettik; onların kalpleri vardır, onlarla anlamazlar. Gözleri vardır, onlarla görmezler.
Kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar dört ayaklı hayvanlar gibidirler. Hatta daha da
sapıktırlar. İşte onlar duyarsızların ta kendileridir.

Maide/ 103:

Allah, bahîre’den sâibe’den vasîle’den ve hâm’dan hiç birini öngörmemiştir. Ancak


103

kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler, Allah’a karşı yalan düzüp
uyduruyorlar. Ve onların pek çoğu akıl erdirmez.

Muhammed/ 12:

Şüphesiz Allah, iman edip sâlih amellerde bulunan kimseleri, altından ırmaklar akan
12

cennetlere girdirir. İnkâr eden kimseler ise, kazançlanırlar ve etinden, sütünden yararlanılan
hayvanların yemesi gibi yerler, Ateş de onlar için bir konaklama yeridir.

Hıcr/ 10-15:
10
Ve andolsun ki Biz, senden önce geçmiş topluluklara da elçiler gönderdik.
11
Ve onlara herhangi bir elçi gelmeye görsün, kesinlikle onunla alay ederlerdi.

Onlar indirilen kitaba/gönderilen elçiye inanmazlar, oysa ki evvelkiler ile ilgili


13

yasamız/uygulamamız geçmiştir, size bildirilmiştir.

Ve Biz, onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak da onlar oradan yukarı yükselseler
14,15

bile, kesinlikle “Gözlerimiz döndürüldü/bulandırıldı. Aslında biz büyülenmiş bir topluluğuz”


diyeceklerdir.

A’raf / 146:

Ve Biz o’nun için o levhalarda her şeyden, bir nasihat ve her şey için bir ayrıntı yazdık.
145

“Haydi, bunları kuvvetle al, toplumuna da en güzel şekilde almalarını emret. Yakında size o
hak yoldan çıkanların yurdunu göstereceğim. 146Yeryüzünde, bütün âyetleri görseler de onlara
iman etmeyen, doğrunun yolunu görseler de o yolu tutup gitmeyen, eğer sapıklığın yolunu
görürlerse onu yol edinen haksız yere büyüklük taslayan şu kimseleri, âyetlerimizden uzak
tutacağım.” –Bu, onların âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil; duyarsız, ilgisiz olan
kimseler oluşlarındandır.– 147Âyetlerimizi ve âhiretteki karşılaşmayı yalanlayanların amelleri
boşa gitmiştir. Onlar kendi yaptıklarından başka bir şey ile mi cezalandırılırlar?

Zümer/ 7:
7
Eğer küfredecek; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedecek/ iyilikbilmezlik edecek
olursanız, biliniz ki, şüphesiz Allah size hiçbir ihtiyacı olmayandır ve O, kulları için, küfre;
Kendisinin ilâhlığının ve rabliğinin bilerek reddedilmesine/ nankörlüğe rıza göstermez. Ve
eğer kendinize verilen nimetlerin karşılığını öderseniz, sizin için ona razı olur. Hiç bir taşıyıcı,
bir başkasının yükünü çekmez. Sonra dönüşünüz yalnızca Rabbinizedir. Böylece yapmış
olduklarınızı size haber verecektir. Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı olanı iyi bilendir.

Böyle olmasaydı Allah elçiler göndermez, kitaplar inzal etmezdi. Üstelik de kâfirleri,
akıbetlerini baştan kendisi kader olarak takdir ettiği halde cehenneme göndermesi zulüm
olurdu. Oysa Allah zulüm yapmaz.

2-Ayetledeki kişilerin belirginliği

Konumuz çerçevesinde okuduğumuz ayetlerde konu edilen “kalpleri, kulakları


mühürlenen/damgalanan uyarının fayda vermeyeceği, inanmayacak olan kafirler”
Peygamberimize işaret edilen belli, belirli kişilerdir. Ayetlerde bunlar İsm-i Mevsul dediğimiz
“ellezine” sözcüğüyle ifade edilmişlerdir. İsmi mevsuller Muarrafattandır yani “belirtilmiş”
ifadelerdendir. Biz bu ifadeleri kafir bildiğimiz kimselere kullanamayız. Biz her kafirin iman
edebileceği ümidiyle onlara ulaşmaya yaklaşmaya çalışmalıyız. Şüphesiz günümüz kafirleri
içinde de kalpleri mühürlü olup iman etmeyecekler bulunabilir ama onları bize gösteriveren
yok. Biz bundan mahrumuz. Bu lütfu Rabbimiz Peygamberimize sağlamıştı.

3-Konumuz ayetlerin mucize özelliği

Konumuz olan ayetlerin bir başka özelliği de istikbale ait haberler vermek suretiyle mucizelk
arzetmeleridir.. Şöyle ki tıpkı Ebuleheb örneğinde olduğu gibi ömür boyu inanmayacaklarını
bilen Allah onların bu durumlarını bildiriyor. Ve bu işaret edilen belli kişiler ile fazla
oyalanılmamasını ihtar ediyor. Yukarıda sunduğumuz ayetler istikbali (geleceği) önceden
bildirmeleri açısından birer mucizedirler. Çoğunda ismi mevsul ile belirtilen bu kalpleri
mühürlü kimseler ömür boyu mühürlü durmuşlar (akıllarını başlarına almamışlar) Rabbimizin
bildirdiği gibi cehennemlik olarak ölüp gitmişlerdir.

You might also like