Enuma Elis

You might also like

Download as doc, pdf, or txt
Download as doc, pdf, or txt
You are on page 1of 11

Jülide Tunalı

Tarih 1.Sınıf

1202041024

ENUMA ELİŞ

BABİL YARATILIŞ DESTANI

Alexander Heidel

Çeviren:
İsmet Birkan
Enuma Eliş Babil Yaratılış Destanı isimli kitaba yazar, içindekiler kısmı ile başlamış. Bu kısım:
Resimlerin Listesi, Simgeler ve Özel Karakterlerin Listesi, I. Enuma Eliş, II. Öteki Babil Yaratılış
Öyküleri, Ek ve son olarak Resimler’i içermektedir. Resimlerin Listesi bölümü, bir kaynakça niteliği
gösterir ve yazar kitabın sonunda örnek olarak verdiği resimlerin; neyi ifade ettiğini, hangi tarihte,
hangi eserde kim tarafından kullanıldığını sırası ile belirtmiştir. Simgeler ve Özel Karakterler Listesine
gelir isek, orijinal metin olarak beyit beyit işlediği Enuma Eliş Destanında ki kırılmış, okunamamış,
anlamı belirsiz olarak nitelenmiş, düzeltilmiş alanlara verilen sembolleri işlemiş ve ne ifade ettiklerini
okuyucuya sunmuştur. Yazar Enuma Eliş Destanını eserinde öncelikle nesir şeklinde ve özet
mahiyetinde okuyucusuna sunmakla kalmamış ardından orijinal hali ilede eserinde yer vermiştir. Çivi
yazısı ile yazılmış olan destanın bunca büyük yankı uyandırmasının nedenlerinden bahsetmiş ve
destanın bulunuş öyküsünü de okuyucu ile paylaşmıştır. Destanın Tekvin Kitabı’nın bazı bölümleri ile
olan benzerliğine de değinmiştir yazar. Enuma Eliş Destanı yedi kil tablet üzerine çivi yazısı ile
kaydedilmiş olup, bin satırdan biraz daha uzundur. İlk parçalar 1848 ile 1876 yılları arasında Kral
Asurbanipal’in (M.Ö. yak. 668 – 630) Ninova’daki büyük kütüphanesinin yıkıntıları arasında Austen
H. Layard, Hormuzd Rassam ve George Smith tarafından bulunmuştur. 1902’den 1914’e kadar Alman
heyeti tarafından Asur’un eski başkenti Aşur’da yapılan kazılarda ise toprak altından Babil öyküsünün
Asurca bir değişkesine ait bazı parçalar (özellikle I, VI ve VII. Tabletler) bulunmuştur. Bu
değişkelerin bazı nüshalarında, Babil tanrılarının kralı Marduk yerine Asur tanrılarının kralı Aşur
konmuş olup, Lahmu'yla Lahamu'nun da Aşur'un anne-babası diye gösterilmiş olmasıyla
ayrılmaktadır. Destanın Yeni Babilce değişkesine ait I. Ve IV. Tabletler 1924-1925’te Kiş’te Oxford
Üniversitesi'yle Chicago Field Museum'un ortak araştırma heyeti trafından bulundu. Bu tabletler
hemen hemen bozulmamış halde bulunmuştur. Destanın VII. Tabletin oldukça büyük Yeni Babilce bir
parçası ise Uruk Kentinde 1928-1929’da Almanlar tarafından bulundu. Bütün bu buluntular ve başka
parçaların da (ki çoğunun nereden geldikleri belli değildir) antikacılardan satın alınması sayesinde,
destan hemen hemen bütünlüğü içinde yeniden kurulabildi; büyükçe bir bölümü bugün de eksik olan
tek tablet V. tablettir. Yazar eserinde elde edilen bütün bu buluntuların anlattığı öyküyü ilk olarak
yayımlayan kişileri ve eserlere yer vermiştir kitabında. İlk olarak British Museum'dan George Smith
öyküyü ilk yayımlayan oldu. Smith 1875'te Daily Telegraph'a yazdığı bir mektupta yaradılış dizisine
ait yaklaşık yirmi parçanın içeriklerini betimledi. Onu izleyen yılda ise Tbe Chaldcan Account qf
Genesis [Tekvin'in Kaldelilere Göre Anlatımı] adlı kitabı çıktı; eser tanılanabilmiş olan tüm tabletlerin
çevirisini ve tartışılmasını içeriyordu. Yazara göre Tbe Chaldcan Account qf Genesis isimli eser Eski
Ahit’in ilk bölümleri ile benzerlik gösterdiği ve yeni tabletler bulunmaya devam ettiği için, destan pek
çok Asurbilimci tarafından kopyalanıp çevirildi. Eserin 1890'da Peter Jensen, Die Kosmologie der
Babylonier [İlk ve Son Çağlarda Yaratılış ve Kaos] (Strassburg) adlı eserinde öykünün, harf çevrimi
ve açıklamasıyla birlikte, bir çevirisini yayımladı. Beş yıl sonra Heinrich Zimmern, Hermann
Gunkel'in Schöpfung und Chaos in Urzeit und Endzeit [İlkçağ ile Son çağda Yaratılış ve Kaos]
(Göttingen, 1895) adlı kitabında, öykünün yeni ve iyileştirilmiş bir çevirisini ortaya koydu. Hemen
ertesi yıl Friedrich Delitzsch, Das babylonische Weltschöpfungsepos [Babil (Dünya) Yaratılış Destanı]
(Leipzig,1896) adlı eserini çıkardı. Birkaç yıl içinde bu yayınlar Jensen'in, Assyrisch-Babylorıische
Mytherı und Epen (Asur-Babil Mit ve Destanları (Berlin, 1900) adlı kitabındaki derin görüşlü ve
bugün de çok değerli Enuma eliş incelemesi tarafından eskitildi; bu çalışma bir harf çevrimi, bir çeviri
ve ayrıntılı bir açıklamayı kapsamaktadır. Yüzyılın başlarında L. W. King de iki ciltlik The Seven
Tahlets of Creation [Yaratılışın Yedi Tahleti] (Londra, 1902) adlı eserinde çok sayıda yaradılış
parçasını yayımladı; ciltlerin birincisi başlıca harf çevrimlerini, çevirileri ve tartışmaları kapsarken,
ikincisi sadece çiviyazılı metinleri içermektedir. Yazar ilk eserlerden ve içeriklerinden bahsederken
aynı zamanda yakın tarihleri eserleride göz önünde bulundurarak kitabında bahsetmiştir. Daha yakın
tarihli o eserler şunlardır: A. Ungnad, Die Religion der Bahylonier und Assyrer [Babil ve Asurluların
Dini] (Jena, 1921); Erich Ebeling, Das Babylonische Welt-schöpfungslied [Babil'e Göre Dünyanın
Yaratılışı], Bruno Meissner, Altorientalische Texte und Untersuchungen [Eski Doğu Metin ve
Çalışmaları], II, 4 (Breslau, 1920); Hugo Gressmann'ın,Altorientalische Texte zum Alten Testament
(Berlin ve Leipzig, 1926) adlı eserinin Ebeling tarafından gözden geçirilmiş basımı; S. Langdon, The
Babylonian Epic of Creation [Babil Yaratılış Destanı] (Oxford,1923) ve Babylonian Penitential
Psalms to Which Are Added Fragments of the Epic of Creation from Kish [Kiş Yaratılış Destanına
Eklenmiş Babil Pişmanlık İlahileri] (Paris, 1927); Sir E. A. Wallis Budge, The Babylonian Legends of
the Creation [Babil Yaratılış Efsaneleri] (Londra, 1931); Anton Deimel, "Enuma Eliş" und
Hexaemeron [Emuma Eliş ve Hekseneron] (Roma, 1934); G. Furlani, Il Poema della ereazione
[Yaratılış Destanı] (Bologna, 1934); Rene Labat, Le Poeme babylonien dela creation [Babil Yaratılış
Destanı] (Paris, 1935). Yazar eserin giriş bölümünde, tabletlerin bulunuşu ardından destanın konu
olduğu eserlerden bahsettikten sonra okuyucusuna Enuma Eliş Destanının bir özetini sunuyor.

Destan ilk tanrısal anne baba Apsu ve Ti’amat ile oğulları Mummu’dan başka hiçbir şeyin olmadığı
zamanların anlatılması ile başlar. Apsu tatlı su okyanusu, Ti’amat ise tuzlu su okyanusu, oğulları
Mumu ise büyük olasılıkla sis ve ya su buğusunu temsil eder. Yazar bu kanıya Mummu’nun VII.
Tablet: 86’da direk olarak bulutlarla ilişkilendirilmesinden varmıştır. Üç tür su kütlesini temsil eden
tanrılar, daha sonra birleşerek evrenin yapısında kullanılacak öğeleri oluşturan bir kitle meydana
getirdiler. Bu süreçte ne gökyüzü, ne yeryüzü meydana gelmişti. Daha sonra Apsu ile Ti’amat bir
erkek ve kız kardeş çifti Lahmu ile Lahamu’yu dünyaya getirdiler. Bu iki kardeş büyümekteyken diğer
bir çift kardeş Anşar ve Kişar doğdu. Anşar ve Kişar boyca diğer kardeşlerini geçtiler, bu iki tanrısal
çiftin aslında ne oldukları henüz tahmin aşamasını geçmemiştir yazara göre. Daha sonra Anşar ve
Kişar’ın bir erkek çocukları oldu. Anşar’a benzediği içinde adına Anu denmiştir. Anu gök tanrısıydı ve
kendi benzeri Nudimmud’u dünyaya getirdi. Enki ve ya Ea olarakta bilinen Nudimmud olağanüstü
güçlü ve bilgelik sahibiydi. Yeraltındaki tatlı suların ve sihirbazlığın tanrısı oldu ayrıca Mezapotamya
tanrılarının en akıllısı ve bilgesi ünvanına sahipti. Tanrılar topluluğu içinde ona rakip olabilecek kimse
yoktu, sahip olduğu yetenekler nedeniyle kendi atalarından bile üstündü, bu yüzden “üstad”
sayılıyordu. Genç tanrılar, yaşam dolu oldukları için doğal olarak neşeli ve biraz gürültülü
toplantılardan hoşlanıyorlardı. Fakat gürültülü bu toplantılar, anne babaları ve Apsu ile Ti’amat’ın
keyiflerini kaçırıyor, yaşlı tanrıları rahatsız ediyordu. Barışçıl yöntemler işe yaramayınca, iyice kızan
Apsu oğlu ve “veziri” Mummu’yla birlikte Ti’amat’a gitti. Genç tanrıları yok etmek istediğini söyledi.
Bunun üstüne Ti’amat karşı çıktıysa bile Mummu’nun desteği ile genç tanrıları yok edip rahata erip
uyumayı düşledi Apsu. Bu haberi duyan genç tanrılar paniğe kapılarak korku içinde koşuşmaya
başladı. O sırada Apsu’nun bile üstadı olan Ea, saldırıya karşı korunmak için tanrıları yanına topladı
ve çevrelerine sihirli bir çember çizdi, ardından güçlü ve sihirli bir yır düzdü. Yır’ın uyku verici gücü
karşısında Apsu yenildi ve derin bir uykuya daldı. Ea bunun üstüne gidip Apsu’nun krallık tacını aldı,
doğaüstü ışınımıda üstünden alıp giydi, böylece Apsu’nun gücü ve kudretine Ea sahip oldu.
Mummu’yu hapseden Ea Ti’amat’a zarar vermedi, çünkü o Apsu’nun planına karşı çıkmıştı. Ea
öldürülen Apsu’nun üstüne büyük bir tapınak inşa ettirdi ve adını Apsu koydu. Burası kendisi ve diğer
tanrılar için kutsal bir ziyaret evi olarak belirlendi. Eşi Damkina ile görkemli yaşamlarını sürdürdü. O
sıralarda Ea ve Damkina’nın oğlu, tanrıların en bilgesi, Marduk da doğmuştu. Marduk tanrıçaların
memelerini emdi, böylece ek tanrısal güç ve özellikler kazandı. Enuma Eliş destanında Marduk,
etkileyici bir karaktere sahip, yüreklere korku salan, gözleri şimşek gibi çakan ve haşmetli olarak
betimlenir. Babası ona baktığında mutlu olurdu. Ea sihir gücüyle oğluna, iki kat eşitlik bağışladı. Bu
özellikle Marduk iki yüze ve olağan tanrıların iki katı boyutlara ve büyük organlara sahipti. Böylelikle
tanrılar arasında yüceltilmiş olandı Marduk. Bu arada eşinin öldürülmesinden rahatsız olan Ti’amat,
yerinde duramıyor, gece gündüz ortalıkta dolaşıp duruyordu. Kingu bunu fırsat bilip, çevresinde
topladığı diğer tanrılar (krş. VI. Tablet: 23-30) ile Ti’amat’ı kışkırttı. Kötülük olsun diye kocasının
öcünü almaya teşvik etti. Ti’amat kışkırtmayı fırsat bilip kocasının ölümünü ve bunu iyi karşılayan
tanrıları kendine düşman bildi. Onlara savaş açtı. Başkaldıran bazı tanrılar Ea’ya karşı çıkıp
Ti’amat’ın yanına geçti. Destanda Ti’amat’ın, Ea ve diğer tanrılara karşı gece gündüz uyumadan
kumpas kurduğu planlar yaptığı belirtiliyor. Ti’amat’ın savaş için on bir tür dev yılan ve ejderha
dünyaya getirdiği anlatılmıştır. Ti’amat’ı kışkırtan Kingu ise Ti’amat’ın yeni eşi oldu. Kingu’yu
ululayan Ti’amat savaşın komutasını da ona verdi. Onu tüm tanrılardan üstün kıldı, yazgılar
tabletinide boynuna astı ve bütün sihirli gücünü ona hediye etti. Ti’amat’ın saldırıya hazır olduğu
zamanlarda birisi Ea’ya haber verdi. Daha öncesinde Apsu’yu öldüren Ea bu sefer Ti’amat tehlikesi
karşısında korkuya kapıldı. Bir süre sonra sakinleştiği anlatılan Ea, büyük babası Anşar’a gidip
kendisine nakledilen bilgisi kelimesi kelimesine Ti’amat’ın saldırı planlarını ve yaptığı hazırlıkları
anlattığı bildirilir destanda. Anşar bu duruma üzüldü ve Ea’dan düşman üzerine gitmesini istedi, her ne
kadar Apsu’ya karşı zafer kazanmış olsa da Ea Ti’amat karşısında başarısız oldu. Anşar daha sonra
oğlu Anu’yu gönderdi Ti’amat’ın karşısına barışçıl yollar denesin diye teşvik ederek şöyle dedi: "[Git]
ve Ti'amat'ın önünde dur [ki] ruhu [sakinleşsinl ve yüreği yumuşasın. [Eğer] senin sözünü dinlemezse,
ona bizim [sözümüzü (?)]söyle ki sakinleşsin."Böylece Anu hem kendi yetkesi hem de tanrıların
önderliğiyle donanmış olarak Ti’amat’a gitti, fakat düşmanın fiziksel güç ile yenilmesi gerekeceği
anlaşıldı. Anu korkuya kapılmış olarak Anşar’dan görevden affını istedi. Büyük bir korku içinde tüm
Annunnakiler bekliyorlardı. Bunalımın doruğa vardığı o anda, Anşar'ın aklına umut verici bir fikir
geldi. Daha önce yiğitliğini kanıtlamış olan (krş. Il. tablet: 95) ve bu kez de mutlaka boş
dönmeyeceğini düşündüğü yiğit Marduk'u hatırladı. Marduk Ea'nın huzuruna çağrılıp babası
tarafından bilgilendirildikten sonra Anşar'ın huzuruna çıktı. Anşar Marduk'u böyle tüm kuvveti dışa
vurmuş ve her yanından güven fışkırır halde görünce, "yüreği sevinçle doldu; korkusu dağıldı";
Marduk da büyükbabasının içini rahatlattı: "[Anşar], sessiz kalma, dudaklarını aç; ben gidip senin
gönlünde yatan her şeyi gerçekleştireceğim! Ey atam, yaratıcı, memnun ol ve sevin; yakında Ti'amat'ın
ensesine ayağını basacaksın!" Gençliğine karşın Marduk'un tanrıları güçlü düşmanlarından
kurtaracağından hiç kimsenin kuşkusu yoktu. Marduk savaşmaya ve tanrıları kurtarmaya hazırdı.
Fakat Marduk, tanrıları kurtarması karşılığında bütün tanrıların en yücesi, en üstünü olmak, tartışılmaz
yetkiyi almak istiyordu. Anşar bu isteği kabul etti (krş. III. tablet: 65–66), fakat kararın tanrılar
kurultayında onaylanması gerekecekti. Bu yüzden Anşar veziri Kaka'yı çok uzakta yaşadıkları için
yaklaşan kavgadan haberleri olmayan Lahmu'yla Lahamu'ya ve bütün öteki tanrılara gönderdi. Kaka
onlara durumun vahameti hakkında bilgi verecek ve hepsini Anşar'ın huzuruna çağıracaktı. Giriş
niteliğinde birkaç uyarıdan sonra, Anşar Kaka'ya Ti'amat'ın düşmanca etkinlikleri hakkında kendisine
anlatılanları olduğu gibi aktararak, bu haberi sözcüğü sözcüğüne Lahmu'yla Lahamu'ya tekrarlamasını
söyledi. Kaka da gidip Anşar'ın söylediklerini tüm ayrıntılarıyla onlara iletti. Birden bire patlak veren
ve benzeri olmayan bunalımı duyan tanrılar da şaşırıp dehşete düştüler, bağrışıp çağrıştılar ve acıyla
ah vah ettiler. Yola çıkıp Anşar'ın huzuruna geldiler, Kurultay Sarayını doldurdular. Anşar onları
ziyafet sofrası ile karşıladı. “Şarap korkularını dağıttı, bütün tanrılar gevşeyip rahatladılar. Moralleri
yükselen tanrılar; öçlerini alacak olan Marduk için yazgıyı belirleyip ilan ettiler." Şölenden sonra
tanrılar Marduk için hakanlara layık bir sayvanlı taht kurdular ve genç tanrı atalarının önünde bu tahta
oturup verilen egemenliği kabul etti. Tanrılar törenli bir söylevle ona tanrılar içindeki en yüce konumu
bağışladılar ve "koca evrenin bütünü üzerine krallık" verdiler. Bu güce gerçekten sahip olup
olmadığını görmek için tanrılar Marduk'u sınadılar. Orta yere bir giysi koydular, Marduk'un bir
buyruğuyla giysi tahrip oldu, ikinci buyruğuyla da eski haline döndü. Tanrılar onun sözünün güç ve
etkisini görünce sevindiler ve tanrıların kralı Marduk'u alkışlayıp ona saygılarını sundular. Asa, taht ve
krallık giysisinden oluşan krallık nişanlarını da kendisine verdiler, bunlara "düşmanı vuran karşı
durulmaz bir silah" da ekleyerek dileklerini söylediler: "Git ve Ti'amat'ın hayatını kes!" Marduk,
Ti’amatla çarpışmaya hazırlanmak için kalkıp gitti. Kendine bir yay yaptı, okuna bir temren taktı ve
sağ eline kalın bir sopa aldı. Yayıyla okluğunu omzuna astı; fırtına tanrısı gibi önü sıra şimşeği
gönderdi; gövdesini yakıcı bir alevle doldurdu; bir ağ yaptı ve onu Anu'nun armağanı olan dört yele
taşıttı; bunlara yardımcı olsun diye yedi yel de kendisi yarattı; yağmur selini boşandırdı ve kanı
donduran dört efsanevi yaratık tarafından çekilen korkunç fırtına arabasına bindi. Korku salıcı bir
örme demir zırha bürünmüş, başının etrafında göz kamaştırıcı bir parlaklık ve çeşitli ürkütücü
özeliklerle de donanmış olarak, çevresinde pervane olan tanrılar kalabalığıyla birlikte, Marduk
yenilmez görünen Ti'amat'la karşılaşmak üzere yola çıktı. Destanda Marduk’u gören Kingu ve
yanındaki tanrıların korkup, akıllarının karıştığı aktarılır. Ti’amat iğneleyici sözlerle Marduk’u kutladı
ve kükreyerek onu korkutmak istedi. Fakat Marduk diğer tanrılara göre daha dayanıklı bir hamurdan
yapılmıştı. Ti’amat’ı suçlayarak onu teke tek dövüşmeye çağırdı. Ti’amat sakinliğini kaybedip
sinirlendi, fakat dövüşmeyi de kabul etti şeklnde bahsedilmiştir destanda. Marduk ve Ti’amat
çarpışmak için birbirlerine yaklaştılar. Marduk ağını açıp attı ve Ti'amat'ı ağıyla sardı. "Ti'amat
Marduk'u yutmak için ağzını açınca, o, dudaklarını bir daha kapayamasın diye, içeri kötülük yelini
sürdü." Kuduran yeller Ti'amat'ın vücudunu şişirip gererken, ağzından içeri bir ok attı; ok Ti'amat'ı
kalbinden vurarak hayatına son verdi. Marduk böylece Ti'amat'ı öldürdükten sonra, cesedini yere attı
ve üstüne çıkıp durdu. Ti'amat'ın izleyicileri, önderlerinin öldüğünü görünce dağılıp kaçmaya
çalıştılarsa da hiçbiri kaçamadı. Düşman tanrılar hapsedildi, silahları ellerinden alındı. Marduk
Kingu'dan yazgı tabietini aldı, onun sahibi olduğunu kanıtlamak ve el koyuşunu yasallaştırmak üzere
kendi mührüyle mühürledi ve kendi göğsüne taktı. Kalın sopasıyla, Ti’amat’ın kafasını yardı, ana
damarlarını kesti ve kanını güney rüzgârıyla evrenin uzak yerlerine taşıttı. Ti’amat’ın dev gövdesinden
de evreni yarattı. Gövdenin bir yarısı ile yeri, diğer yarısı ile göğü yarattı Marduk. Daah sonra Anu ve
Ea(Enlil)’yı kendi bölgelerine yerleştirdi. Büyük tanrılar için gökte konaklar yarattı, ayları ve günleri
hesaplamak için takımyıldızlarını gökte yerleştirdi, güneşin çıkıp girmesi için doğuda ve batıda kapılar
yaptırdı, aya ışık saçtırarak geceyi ona emanet etti şeklinde devam eden tabletin geri kalanı kırılmış
durumda olduğu için okunamamıştır. Ti’amat’ın yanında olup, Marduk’un hapsettiği tanrılar ise, zaferi
kazanan tanrılara hizmet etmekle görevlendirilmişti. Bu görevi bile çok gören tutsak tanrılar,
Marduk’tan bu görevi almasını istediler. Marduk, onları dinledikten sonra insanı yaratıp hizmet
görevini tutsak tanrılardan almaya karar verdi. Babası Ea ile konuşup, düşman tanrıların elebaşısını
öldürerek onun kanından insanı yaratmayı ve tutsak tanrıları serbest bırakmayı kararlaştırdı. Yüce
mahkeme kuruldu ve Kingu yargılandı. Ti’amat’ı kışkırtan ve çatışmayı yaratan Kingu’ydu. Kingu
bağlanıp Ea’nın huzuruna getirildi, Marduk’un dedikleri ile hareket eden Ea ve birkaç tanrı,
Kingu’nun ana damarlarını kesip onun kanından insan soyunu yarattı. Artık insanlar, tutsak tanrıların
işlerini yapacak, zafer kazanmış tanrılara hizmet edeceklerdi. Marduk tüm Annunnakileri ikiye ayırdı.
Üç yüzü yerde, üç yüzü gökte görev yapacaklardı. Annunnakiler, Marduk’a saygı göstergesi olarak
Babil kentini ve Marduk’un büyük tapınağı Esagila’yı inşa ettiler. Tanrılar bir şölen yapıp, resmi
kurultayda Marduk’un elli adını okudular. Daha önce Marduk’a tüm yetkiyi vermek için toplanan
kurultay, şimdi Marduk’a Elli Adı resmi olarak vermek için toplandılar şeklinde aktarılmıştır destanda.
Marduk’un yolunu yollar arasında birinci kıldılar.

Enuma Eliş Destanının özet kısmını bu şekilde bitiren yazarımız, daha sonra Destanın Amacından
okuyucuya bahsetmiştir. Enuma Eliş Destanı, Mezopotamya kozmolojisi hakkındaki bilgilerimizin
birinci kaynağı sayılır diyor yazar. Aynı kısımda yazar, diğer destanların kısaca ve ya sadece evrenin
görünüşünden bahsettiğini söylerken, Enuma Eliş direkt olarak evrenin yaratılışını, yaratılış amacını,
düzenini açıklamaktadır. Ancak, Enuma eliş’ten başta hiç de bir yaratılış öyküsü sayılamaz. Yaradılışı
ele alan bütün satırları, teogoni de dâhil olmak üzere bir araya getirsek, hatta V.tabletin eksik
parçasının büyük bölümünün yaratış olaylarıyla ilgili olduğunu varsaysak bile, yedi tabletin ikisi kadar
bile yer kaplamadığını, ancak yaklaşık olarak VI. ve VII. tablette Marduk'un elli adına ayrılan yer
kadar bir yer tuttuğunu görürüz. Destanın başlıca amacı Marduk’a övgü niteliğinde yazılmış edebi bir
metin olmasıdır. Ti’amat’ın yenilişi ve evrenin yaratılması Marduk’a atfedilen olaylardandır. Ayrıca
destanı yazan Babil rahiplerinin başlıca amacı, Marduk’u Babil’e özgü kılmak ve Babil’i yüceltmekten
ibarettir. Anunnaki'ler Babil'i Marduk ve genelolarak tanrılar için sürekli bir oturma yeri olarak inşa
etmişlerdi (VI. tablet: 45–73). Enuma Eliş destanı sadece dinsel değil aynı zamanda siyasal bir
belgedir de. Kitabında Destanın Kaynaklarından da bahseden yazar, çoğu tanrının Sümerlere
dayandığını hatta Ti’amat hariç diğer tanrıların Sümerce isimlere sahip olduğunu belirtir. Ti’amat’ın
savaş için doğurduğu canavarlardan, Marduk’un yarattığı rüzgârlara kadar hemen hepsi Sümerce
isimlerle anılmışlardır. Tabletlerde “insan” diye belirtilen kelime Sümerce “lullu” olarak
kaydedilmiştir tabletlere. Daha sonra “amelu” olarak sami dillere çevrilmiştir. Ninova’dan
Asurbanipal’in kütüphanesinden gelen Enuma Eliş tabletlerinin M.Ö. 7. yüzyıla ait olduğunu
belirtmiştir yazar. Aşur kentinden gelen parçalar M.Ö. 1000’lere kadar uzanmaktayken, Kiş ve
Uruk’tan gelen parçalar ve kaynağı bilinmeyen parçalar ise M.Ö. 6. yüzyıla ve daha sonralarına aittir.
Aşurdan gelen tabletlerde Marduk adı yerine Assur Baş Tanrısının adı yazılmıştır. Diğer tabletler gibi
bu tabletlerde bir kopya mahiyeti taşır. Yazar kopyalar hariç, şuan günümüzdeki en eski Enuma Eliş
tabletlerini göz önüne alarak M.Ö. 1000’lerden önce bir tarihe denk geldiğinden bahsetmiştir. Babil’de
Kassit Hanedanlığının hüküm sürdüğü yıllarda, dokuzuncu kral II. Agum'un (M.Ö. on beşinci yüzyıl)
yazıtı, Enuma eliş'in daha M.Ö. on beşinci yüzyılda var olduğunu gösterir gibi görünmektedir. Bu
yazıtta Agum, Marduk'la eşi Şarpan'itu'nun Hani ülkesine kaçırılmış olan heykellerinin yerlerine
konduğunu kaydederek, bu iki tanrının heykel ve tapınaklarını süsleyip güzelleştirmekte kullandığı
sanat eserlerini betimlemektedir. Bunların arasında, ustalarına kutsal odaların kapı kanatlarına
birtakım canavar suretleri yaptırdığını belirtmekte; engerek, lahmu, yaban öküzü, büyük aslan, kuduz
köpek, yusufçuk ve keçi-balığın adlarını saymaktadır. Bu canavarlar, keçi-balık dışında, Marduk'un
Ti'amat'la döğüşünde yendiği (I. tablet: 140–143) yaratıklarla aynıdır. Yazara göre bu benzerlik tek
başına Enuma elişin tarihine ilişkin hiçbir şey kanıtlamaz, çünkü yazar, adı geçen canavarların genel
Babil mitolojisinin bir parçası olduğu ve her iki yazıtında aynı kaynaktan yararlandığını ileri sürer. W.
Von Soden ise destanın İlk Babil Hanedanlığı zamanında yazıldığını ve eserin dilinin de bunu
gösterdiğini söyler. Enuma Eliş Destanı beyitler halinde, makamla okunacak şekilde bir şiir
formatında yazılmıştır. Babil şiirlerinde uyak yoktur, fakat ritim ve ölçü vardır. Babil şiiri ikili beyitler
halinde yazılır ve oldukça sık olan beyitler bazen bir dörtlüğü oluşturabilir. Enuma eliş’i yeniden
yazan, yazıcılar kendilerine göre dize ve ya beyitler oluşturarak yeniden düzenlemişlerdir. Yazar
Destanın genel özellikleri ve amacı dışında Babil’de yapılan Yeni Yıl Festivalin’den de bahsetmiştir
eserinde. Babil’de Nisan ayının birinden on birine kadar süren yeni yıl şölenlerinin dördüncü gününün
sonunda, Başrahip tarafından Enuma Eliş, Marduk’un heykeli önünde halka okunurdu. Daha sonra
festival içinde belirlenmiş başka bir günde yeniden destan okunur. Destanın bazı bölümleri dramatize
edilerek canlandırılırmış. İkinci okunma, halk tarafından bir sihir yoluyla Marduk’un tutsaklıktan
kurtulmasına yardımcı olmaktır diyen yazar, aynı zamanda bu tutsaklığın ne olduğunu bilmediğinide
kaydetmiştir. Enuma Eliş’in neden okunduğuna dair birkaç görüşe yer vermiştir yazar eserinde.

I.Tablet Ti’amat ve Apsu’dan ve onların çocuklarından, en başta evrenin halinden bahseder. Diğer
tanrıların isimleri ve çocukları, Ea’nın bilgeliği ve Apsu ile yaptığı savaş anlatılır. Ea’nın Apsu’yu
yenişi, ardından onun üstüne inşa ettiği konak ve Ea ile Damkina’nın oğulları yüce Marduk’un
doğumunu konu alır genel olarak. Aynı zamanda Kingu’nun Ti’amat’ı kıştırmasıda geçer I.Tablette.
Ti’amat’ın savaş için yaptığı hazırlıklardan, yarattığı canavarlardan ayrıntılı bir şekilde bahsetmiştir
tablet. Ayrıca I.Tablette Ti’amat için Hubur Ana’da denmiştir. II. Tablet Ti’amat ve yandaşları
dışındaki tanrıların savaş hazırlığını duyması ve korkmalarından bahsederek başlar. Anşar ile yapılan
tavsiye konuşmaları tablette uzun uzadıya yazılmıştır. Marduk’un cesaretli tavırlarıyla, tanrılara
kurtarmaya gönüllü olması ve Anşar’dan istekleri anlatılmıştır. Anşar’ın kurulu toplayıp Marduk’u
yüceltmesi ve komutayı ona verdiği törenden ayrıntılarıyla bahsedilmiştir III. Tablette. Ayrıca
Anşar’ın veziri Kaka’nın Lahmu ve Lahamu’ya giderek Ti’amat’ın yaptıklarını anlatmış ve kurultay
toplantısı için onları çağırdığı anlatılır. IV. Tablet ise Marduk için yapılan sekili taht ile başlar ve daha
sonra tanrıların Marduk’u yüceledikleri anlatılır. IV. Tablet Marduk’un baş tanrı olması, savaş için
yaptığı hazırlıklar ve Ti’amat ile olan savaşından bahseder. Ti’amat’ı yendikten sonra, onun yanındaki
tanrıları tutsak aldığını ve Kingu’dan yazgı tabletini aldığı belirtilir. Ardından Ti’amat’ın bedeninden
evreni yarattığı anlatılır. Ea’nın Apsu’nun üstüne yaptığı konaktan daha büyük bir yapı inşa ettiğinden
bahsedilir. V. Tablet diğer tanrılar için yarattığı konaklardan bahsederek başlar. Daha sonra güneş için
doğu ve batıda kapılar yaptırdığını, göğe takımyıldızlarını koyup takvimi ayarladığını belirtir. Ayın
görevlerinden açıklıkla bahsetmiştir V. Tablet. Tablet kırık olduğu için VI. Tablet Tutsak tanrıların
hizmetten azad edilmek istediklerini belirttiği sözlerle başlar. Marduk bu sözlerden sonra Ea’ya
danışarak Kingu’nun kanından insan soyunu yaratmayı düşündüğü anlatılır. İnsan soyu, tutsak
tanrıların görevleri olan zafer kazanmış tanrılara hizmetle görevlendirildi. Aynı tabletten
Anunnakiler’i ikiye ayırıp onlara görevler verdiğinden bahsedilir. Anunnakiler Marduk için bir şehir
inşa etmeye başladılar. Babil’i inşa ettiler ve Esagila’yı Apsu tapınağı ile aynı boyda inşa ettiler. Bu
tapınakta Marduk ve Ea birlikte oturdu. Aynı tabletin bu cümlelerden sonrası tahrip olduğu için tam
olarak ne anlattığı bilinmemektedir. Aynı tabletin daha sonrasında ise Marduk’u yüceltmek için
okunan elli adından bahsedilmektedir. Marduk’un elli ismi VI. Ve VII. Tablette açıklaması ile yazar
tarafından okuyucuya sunulmuştur.

Marduktur o ad ki, büyük atası Anu daha doğumunda vermiştir ona; otlakları ve sulama yerlerini
bağışlayan, bollukla dolduran onların ambarlarını; silahı tufanla hakkından gelen düşmanların;
kurtaran çaresiz kalmış ataları tanrıları. Gerçekten, tanrıların güneş-çocuğu, yalap yalap ışıyandır o!
Onun parlak ışığının parıltısında yürüsünler her zaman. Yarattığı insanların üzerine, yükledi o tanrılara
hizmeti ve tanrılar ferahladı. Onun buyruğuyla olsun yaradılış ve yok oluş, yeniliş ve esirgeniş; gözden
gönülden ayırmasınlar onu.
Marukka, gerçekten tek tanrıdır, her şeyin yaratıcısı; Anunnaki'lerin gönlünü göyündüren, içlerini
rahatlatan.
Marutukku, gerçekten sığınaktır ülkeye, halkına koruyucu; onu övecektir insanlar
Baraşakuşu, kalkıp dizginlerini ele aldı ülkenin; geniştir yüreği, her şeyi kucaklar zekâsı.
Lugaldimmerankiadır adı, derneğimizde verdiğimiz ağzından çıkan buyrukları yücelttik ataları
tanrılarınkilerin üzerine. Gerçekten, tüm gök ve yer tanrılarının Hakanıdır o; yönergesini duyunca
yukarı ve aşağı tanrıların korkacağı kral.
Narilugaldimmerankia ona verdiğimiz ad; tüm tanrılara göz kulak olan; gökte ve yerde kuruveren bize
konutumuzu, kara günde; konaklar dağıtan İgigi'ye ve Anunnaki'ye. Adı anıldığında sarsılır tanrılar ve
titrerler konutlarında.
Asarluhidir, büyük atası Anu'nun ona taktığı ad; gerçekten ışığıdır o tanrıların, izzeti' sultan;
Şedu ve lamassu 'su olarak tanrıların ve ülkenin, zorlu bir dövüşle kurtaran konutumuzu, kara günde."
Asarluhi’ye Namtillaku dediler ikincileyin: yaşama döndüren tanrı; yeni'den koyan yerlerine tüm yıkık
tanrıları, kendi yarattıkları imiş gibi; kutsal yırlarıyla ölü tanrıları yaşama döndüren ulu Han; yok
edicisi sinsi düşmanların; gelin, övgüler düzelim yiğitliğine!
Asarluhi, üçüncüleyin adına Namşub denen; yolumuzu ışıtan ışıtkan tanrı.
Anşar, Lahmu ve Lahamu'nun her biri duyurdular kamuya onun adlarından üçer tanesini. Oğulları
tanrılara şöyle dediler: "Her birimiz ilan ettik onun üçer adını. Bize söylermiş gibi ilan edin siz de
onun adlarını." Tanrılar sevindi, onların buyruğunu dinlediler. Danışıp konuştular birlikte Kurultay
Evinde, şöyle diyerek: "Yiğit oğlumuzun, öç alıcımızın ve rızk vericimizin, yükseltelim adını!"
Böylece oturdular derneklerinde, ilan etmek üzere onun yazgılarını, hepsi zikrederek adlarını kutsal
yerde.
Asaru, sürülür toprağı bağışlayan, ambarları kuran; tahılı ve sebzeleri yaratan, yeşil otları fışkırtan
topraktan.
Asaralim, danışma evinde ağır basan, danışta yetkin olan; tanrıların hizmetine koştuğu, zira korku
sarmıştı onları.
Asaralimnunna, ulu erk sahibi, ışığı kendini doğurtanın atasının;
Anu, ve Ea'nın buyruklarını yönelten; odur yalnız rızklarını veren onların, konak yerlerini belirleyip
dağıtan; kargısı bolluk getiren.
Tutu'dur onları tekrar yerlerine oturtan; kutsal yerlerini arıtsın onların ki rahatlasın gönülleri; büyü
yırları yaratsın tanrılara ki huzur içre olsunlar; kızıp kalkışırlarsa döndürsünler göğüslerini geri;
kuşkusuz yüceltilmiştir o tanrılar derneğinde Hiçbiri tanrıların eş tutulamaz ona.
Ziukinna'dır Tutu, tanrılar sürüsünün canı; kuran parlak gökleri tanrıların uğruna; denetime alan
davranışlarını ve çizen her birine geçeceği yolu; unutulmasın insanlar arasında, [saklasınlar]
yaptıklarını anılarında.
Tutu'ya üçüncüleyin Ziku dediler, arıtırnın sürdürücüsü tanrısı iyi can soluğunun, duayı işitip
yanıtlayan ulu hakan; yaratanı servetin ve bolluğun, bereketi getiren bütün eksiklerimizi bolluğa
dönüştüren; iyi can soluğunu kokladığımız, kara günlerde; duyursunlar, yükseltsinler ve şanlı kılsınlar
övgüsünü. Tutu'yu insanlar görklendirsinler.
Dördüncüleyin Agaku diye; kutsal büyünün efendisi, ölüyü yaşama döndüren; merhamet gösteren
yenik tanrılara; kaldıran düşmanları tanrılara vurulan boyunduruğu; insan türünü yaratan, onları özgür
kılmak için; kayrası bol efendi, onun elindedir hayat vermek; kalıcı olsun sözleri, unutulmasın
ağızlarında insan soyunun, onun ellerinin yarattığı.
Tutu, Tuku dur beşinci! Deyin; ağızları her daim dillendirsin onun kutsal büyü yırlarını; kutsal
büyüleriyle tüm kötüleri söküp atan. Tanrıların yüreklerini bilen, en kuytu köşelerini açıkça gören.
Şazu; kötülük yapanın elinden kaçamadığı; kurucusu tanrılar derneğinin, gönüllerini göyündüren
onların; geniş koruması tanrıların, dik başlıya baş eğdiren;
Uygulayıcısı adaletin, son veren yalancı dile; ayıran sahtelikle hakikati.
Şazu'yu ikincileyin ululasınlar Zisi diye, ayaklananı susturan; ataları tanrıların vücutlarından sürüp
çıkaran zihin uyuşturucu korkuyu.
Şazu üçüncüleyin Subrim 'dir, tüm düşmanlarını yok eden silahıyla; boşa çıkaran planlarını, rüzgârlara
salıp dağıtan; yok eden bütün kötüleri. Tanrılar sevinsin, ama titresin onlar! . .
Şazu dördüncü yerde Subgurim'dir, dilekleri karşılayan, ataları tanrıları yeniden yaratmış olan; söküp
atan düşmanları, yok eden döllerini; kırıp döken yaptıklarını, hiçbir şey bırakmadan geriye;
duyurulsun adı herkese ve söylensin bütün ülkede.
Şazu beşincleyin Zabrim 'dir, hamdetsinler ona, ıssı olarak yaşamın; tüm düşmanları mahveden,
bedelini veren hem iyinin hem de kötünün; geri getiren tapınaklarına tüm kaçak tanrıları. Sürüp gitsin
adı sanı!
Altıncılayın, tapsınlar her yerde Şazu'ya Zabgurim olarak da; savaştaymış gibi mahveden tüm
düşmanları.
Enbilulu 'dur o, insanlara bolluk getiren yüce efendi; güçlü Han, onlara adlarını veren, pişmiş sunular
âdetini kuran; otlakları ve suvarma yerlerini düzenleyip ülke için yerlerine koyan; pınarları açıp bol
sudan herkese payını veren.
İkincileyin, Epadun diye ululasınlar Ebilulu'yu: tarlayı sulayan sultan; göğün ve yerin sultanı, saban
çizilerini çeken, sürülecek yerlerle otlanacak yerleri düzenleyen; arkları ve kıyı setlerini, saban çizisini
çizen.
Övsünler Ebilulu'yu üçüncüleyin Gugal, olarak: tanrıların bostancı başısı; bolluğun, bereketin ve
yüklü ürünlerin efendisi; serveti sağlayan, zenginleştiren tüm yaşam yerlerini; sert buğdayın
bağışlayıcısı, arpayı var eden.
Hegal'dır Ebilulu, ambarları dolduran, insan tüketsin diye; bereketi yağdıran geniş yeryüzüne, büyüten
yeşil otları gürce gürbüzce.
Sirsirdir, bir dağ yığan Ti'amat'ın üstüne; silahıyla sürüyüp götüren gövdesini Gözeticisi ülkenin,
inançlı çobanı onların; geniş denizi aşan, öfkelenince çatışma yerinin üstünden bir köprünün geçtiği
gibi.
Sirsir'e ikincileyin Mala! Dediler ve onun devamı; gemisidir deniz, üstüne biner gider.
Gil’dir, tahılı toplayan yığın yığın, tombul tepeler gibi; arpayla sert buğdayın yaratıcısı, toprağa tohum
sağlayan.
Gilma'dır, tanrıların durmab'ının kurucusu, kalıcı şeylerin yaratıcısı; aileyi bir arada tutan bağdır,
nimetlerin sağlayıcısı.
Agilma'dır, erdemde en yetkin, koparıp atan tacı, bulutları yaratan suların üstünde, kurucusu göklerin.
Zulum'dur, her kişinin tarlasını kendisine veren; Payları ve sunuları veren, yukardan denetleyen
Zulum Mummu 'dur ikincileyin, göğün ve yerin yaratıcısı, bulutları yönlendiren; göğü yerin yaratıcısı
tanrı; tanrılardan hiçbirinin güçte eşit olamadığı.
Gişnumunab'dır, yaratan tüm insanların, yeryüzünün dört bucağını kuran;
Ti'amat'çı tanrıları yok edip insan soyunu yaratan gövdelerinden
Lugalabduburdur, Ti'amat'ın yapıtlarını kırıp döken, silahlarını alan; temeli sağlamca atılmış olan,
önden ve arkadan.
Pagalguenna'dır, birinci kişisi bütün ülkelerin, kuvveti sonsuz olan; kardeşleri tanrılar arasında
yüceltilen, hepsine hakan olan.
Lugaldurmab, kral, tanrıların bağı, durmab 'ın efendisi; krallık eğleğinde göklere yükseltilen, en öne
çıkan tanrılar arasında.
Aranunna, Ea'nın danışmanı, ataları tanrıların yaratıcısı; hakanca iş ve kılgılarında hiçbir tanrının eşit
olamadığı.
Dumuduku, Duku'da kutsal konutu yenilenen;
Dumudukuku ki, Lugaldukuga karar veremez onsuz.
Lugallanna, gücü erki tanrılar arasında övülen hakan; Büyük Han, Anu'nun gücü, Anşar'ın adını bile
geçen.
Lugalugga, hepsini çekip sürükleyen denizin ortasına tüm bilgeliğin ıssı, anlama yetisi geniş.
1rkingu, sürükleyen Kingu'yu herkese giden yönergeleri denetiminde tutan, saltanatı kuran.
Kinma, önderi tüm tanrıların, doğru öğüt verici; adı duyulunca korkudan titrer tanrılar, fırtınaya
tutulmuş gibi.
Esiskur-yüksek kürsüde otursun yukarı evinde; getirsin armağanlarını tanrılar onun önüne. Ondan
alırlar görevlerini; Onsuz yaratamaz kimse ilginç nesneler; onun eseridir insan 'türünün dört bodunu;
ondan başka hiçbir tanrı bilmez günlerinin saptanmış süresini.
Girru, koyucusu silahının; Ti'amat'la çatışmasında ilginç şeyler yaratan; Geniş anlayışlı, keskin zekalı;
araştırılamaz yüreğinin içi; gelse de tüm tanrılar ölçemezler derinliğini.
Addu olacak adı; kaplasın bütün göğü; güzel gürleyişi ötsün gümbür gümbür yeryüzünde; gürlemesi
eritsin bulutları, geçimlik versin aşağıdaki insanlara.
Aşaru ki, adının gösterdiği gibi, bakımını üstlendiği tanrıların, belirleyerek yazgıları; ona emanet
edilmiştir gece dinlenmeleri tüm tanrıların. Nibiru denetleyecektir gökte ve yerdeki tüm geçitleri, zira
üstte ve altta her kim geçidi bulamazsa ondan sorar. Onun yıldızıdır Nibiru, gökte parlattıkları;
gündönümü noktasında yer almıştır, baksınlar ona, şöyle diyerek: "Denizin ortasından dinlenmeksizin
geçen, adı Nibiru olacak, onun ortasında duran; sürdürsün koşularını gökteki yıldızların. Gütsün
koyunlar gibi tüm tanrıları; Baş eğdirsin Ti'amat'a, mutsuz kılsın yaşamını ve kısa kesilsin o yaşam!
Gelecek insan kuşaklarına dek, şimdiki günler eskidiğinde, engelsizce çekilsin Ti'amat, çekilsin
sonsuza dek!" Göksel konakları yaratıp katı yağız yeri oldurduğundan beri. Enlil Ata, İlkeler Hakanı
dedi onun adına. İgigi'lerin ilan ettiği bütün adları işitti Ea; ve ruhu şenlendi, şöyle dedi:
"Atalarının adını ululadıkları (o tanrı), ben gibidir hatta bu yüzden Ea olacaktır adı da.
Marduk’un 50 ismine ek olarak babası Ea’da ona kendi ismini vermiştir. Yazar eserinde bu isimleri
yukarıdaki gibi okuyucuya tabletler aracılığıyla sunmuştur. Yazar aynı zamanda kitabında ikinci bir
bölüm oluşturarak diğer Babil Yaratılış öykülerini anlatmıştır. Dünyadaki her şeyin nasıl meydana
geldiğini daha farklı biçimlerde anlatan çok sayıda başka öykülere de rastlıyoruz. Bunların en
önemlisi, Hormuzd Rassam tarafından 1882'de eski Sippar (bugünkü Abu Habba) kentinin yıkıntıları
arasında bulunan ve Yeni Babil dönemine (M.Ö. altıncı yüzyıl) tarihlenen iki dilde yazılmış bir
öyküdür. Bu yaratılış öyküsü olasılıkla Basra körfezinin ucunda yer alan Eridu kentinde ortaya
çıkmıştır. Bu sürüm hem Sümerce hem de Babilce yazılmıştır. Borsippa'daki Nabu tapınağı Ezida'nın
anlatılması amacıyla okunan bir sihir yırının oldukça uzun ve ayrıntılı giriş bölümü niteliğindedir;
Yaratılış öyküsünün ana teması ve amacı da yine Marduk'un Babil tanrıları arasındaki krallık
konumuna destek ve gerekçe sağlamaktır. Yazar eserinde bu destanın metnini okuyucu ile paylaşmıştır
(syf. 91–93). Canlı Varlıkların Yaratılması adı verilen destan ise George Smith tarafından Ninova'da
kazı yapanların açtığı bir hendekte bulunan parçalanmış bir yazıttır. Eserin bir zamanlarda Kral
Asurbanipal’in kütüphanesine ait olduğu düşünülmektedir. Tabletin büyük ölçüde tahrip olmasından
dolayı çok iyi yorumlanamayan tabletten kurtarılan birkaç satırda canlı varlıkların yaratılmasının konu
alındığı anlaşılmaktadır. Tablette bahsedilen “iki küçük”ten kasıt olarak yaratılan insanlardan
bahsedildiği çıkarımları yapılmıştır. Diğer bir destan ise Anu Gökleri Yarattığı Zaman isimli metindir.
Bu metin Babil’de bulunmuştur. Bir tapınağın onarılıp, yeniden hizmete sokulması ile ilgili bir ritüeli
anlattığı anlaşılmıştır. Yazar İnsanın Yaratılışı adlı metinde ise Ea yerine Mami olarak nitelendirilen
bir tanrının düşman kanı ve balçık ile insanı yaratmasını konu aldığını belirtiyor. Birinci Babil
Hanedanı dönemine ait oldukça kırık dökük ve hava koşullarından iyice yıpranmış bir tablet üzerinde
bulunmuştur. Tablet yazıldığında oldukça uzun en az dört sütun içeriyordu. Tabletin arka yüzünden,
bu yaratılış söylencesinin, doğumda okunan bir sihir yırının uzunca giriş bölümünü oluşturduğu açıkça
anlaşılmaktadır. Doğum yırına bu öyküyle başlanmasının amacı besbelli, doğum tanrıçası Ninhursag
(ya da Mami)'nin büyük eylemlerinden birini tekrar anlatarak onun yardım ve kayrasını elde etmek ve
böylece bebeğin doğumunu kolaylaştırmaktır. Yazar kitabında bu tabletin 3. sütunundan alınmış
metinleri okuyucuyla paylaşmıştır. Fakat metnin ilk kısmı okunamamıştır. Yazarın eserinde İnsanın
Yaratılışının Bir Başka Anlatımı başlıklı yazısında ise metnin nerede bulunduğundan, kaç sütun olup,
sütunların neleri kapsadığından bahsetmiştir. Aşur kentinin örenleri arasında bulunmuş olan yazıt
M.Ö. 800’lere kadar tarihlenmiştir. Bu öyküde diğerleri gibi farklı bir insan yaratılış öyküsü
sunmaktadır. 3 sütundan oluşan metin, gizli bir yazı sistemi ile yazılmış bazı işaretler içermektedir.
İkinci sütun Sümerce yazılmış olan insan yaratılış öyküsüdür. Son sütun ise Sümerce versiyonun
Babilce çevirisinden oluşmaktadır. Bu tabletin önemi Babil Asur edebiyatında ilk kez olmak üzere, ilk
iki insan ve adları, Ulligarra ve Zalgarra, söz konusu edilmektedir. Her adın önüne "tanrılık"
anlamındaki işaret konmuştur ki, bundan insanın ilk aralarına en azından bir dereceye kadar tanrı
gözüyle bakıldığı anlaşılmaktadır. Bunun nedeni ise balçıkla karışmış olsa bile tanrı kanından
yaratıldıkları içindir. Nippur’da bulunduğu için Nippur’dan Yaratılış Öyküsü adıyla anılan bir başka
metin ise Sümerlere aittir. Yazıt bir yaratılış öyküsünün özetini ve bir çeşit tufandan bahseder. Ayrıca
tufan öncesi kentlerde görevli olan hükümdarların isimleri de bulunmaktadır. Bulunan parçaların
içinde en büyük olarak nitelendirilen yazıtın ilk kısmı kırılmıştır. Bu tabletler ve versiyonlar içinde en
ilginç olanı ise Kurtçuk ve Diş Ağrısı adlı yırdır. Destanımsı bir anlatımla Babillerde ve Asurlularda
diş ağrısını bir kurtçuğa bağladıkları betimlenmiştir. Aynı zamanda sihirli bir yır olarak düşünülen bu
metin bazı hekimlik uygulamalarda içermektedir. Ayın ve Güneşin Yaratılışı isimli tablet ise
astrolojik bir metin özelliği taşımaktadır. İki sütundan oluşan metnin biri Sümerce olup Ay’ın,
diğeride Babilce olup Güneş’in yaratılışını konu alır. Yazara göre yaratılış öyküleri içinde yer
almasına rağmen, daha çok bir kutsal yır, yakarış edebiyatı özelliği taşıyan Irmağa Sesleniş bir su
ritüelidir. Irmak adının önünde tanrı sembolü olmamasına rağmen tanrısallaştırılmıştır diyor yazar.
Seslenilen ırmağın ise büyük, güçlü ve çamur renkli olmasından dolayı Fırat Nehri olduğundan
eminiz. Bu yırın sadece 7–8 satırlık bir bölümü okunabilir haldedir ve yazar eserinde bu satırlara yer
vermiştir. Damascıos ve Berossos’tan Alıntılar başlıklı yazıda ise Enuma Eliş’in iki yunanca
versiyonundan söz etmektedir. Söz konusu versiyonlar çivi yazısı çözümlenmeden öncede klasik çağ
uzmanları tarafından biliniyordu. Bunlardan birini, Yeni-Plâtoncu filozofların sonuncusu (M.S. 480
dolaylarında Damascus’a (Şam'da doğan Damascios'a) borçluyuz. En önemli eserinin başlığı/lk
Ilkelerin Güçlükleri ve Çözümleri'dir. Bu kitapta, tanrıların ve evrenin kökenleri konusunda
Babillilerin görüşlerine ilişkin yazar eserinde bir özete yer vermiştir (syf. 111). Diğer yunanca anlatı
ise Babil’de Bel Marduk’un bir rahibi olan Berossos tarafından kaleme alınmıştır. “Bu öykü,
Berossos'un özgün yerel belgelerden derleyerek yaklaşık M.Ö. 275'te Grekçe olarak yayımladığı Babil
ülkesi tarihinden alınmadır. Kendi yazdıkları kaybolmuş olmakla birlikte, tarihinden bazı alıntı
pasajlar şans eseri bize kadar ulaşmıştır.” Diyor yazarımız. Bugüne kadar gelen pasajların
korunmasına ise Synkellos isimli bir keşiş ön ayak olmuştur. Derlenen versiyona sayfa 113’ten
ulaşabilirsiniz. Yazarın Ek başlıklı bölümde ele aldığı metinler Enuma Eliş ile benzerlik
göstermektedir. Yazar bu benzerlikleri ayrıntılarıyla ve dipnotlarla belirtelerek okuyucuya
ulaştırmıştır. Eserin son sayfalarında ise yazar Ti’amat’ın bazı canavarlarının resimlerini, Tanrı
Aşur’u, Kral Asurbanipal’in kabartmalarına yer vermiştir.

You might also like