Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 7

YDS/YÖKDİL gibi sınavlarda sık sık karşımıza çıkan 40 önemli

“Phrasal Verb”

1. To bring about: neden olmak

The new law will bring about important changes.

(Yeni yasa önemli değişikliklere sebep olacak.)

2. To put off: ertelemek

They had to put off the vote because of the bad weather conditions.
(Kötü hava koşulları nedeniyle oylamayı ertelemek zorunda kaldılar.)

3. To make up for: telafi etmek

I will work this weekend to make up for the lost time.

(Bu hafta sonu kaybettiğim zamanı telafi etmek için çalışacağım.)

4. To bring up: bahsetmek, gündeme getirmek (2. çocuk yetiştirmek, 3. kusmak)

Several concerns have been brought up regarding personalized search.

(Kişiselleştirilmiş aramayla ilgili çeşitli kaygılar dile getirildi.)

5. To catch up with: yetişmek, arayı kapatmak, karşılamak

Nowadays, technology is catching up with the demand.

(Bu günlerde teknoloji talebi karşılıyor.)

6. To show up: gelmek, uğramak

My brother showed up at the party an hour late.

(Kardeşim partiye bir saat geç geldi.)

Instagram: seval_kaygisiz Blog: sevalkaygisiz.com Twitter: seval_kaygisiz


7. To set out: yola çıkmak

We set out for London at sunrise.

(Güneş doğarken Londra'ya doğru yola çıktık.)

8. To pull through: başarmak, atlatmak

The surgery was risky, but the patient pulled through.

(Ameliyat riskliydi ama hasta atlattı.)

9. To pass away: ölmek

She is terribly upset because her grandfather passed away last week.

(Geçen hafta büyükbabası vefat ettiği için çok üzgün.)

10. To put forward: öne sürmek, ortaya atmak

At the meeting, I put forward new ideas to improve the company.

(Toplantıda şirketi geliştirmek için yeni fikirler öne sürdüm.)

11. To look up to: saygı duymak, hayranlık beslemek

The little boy looks up to his father.


(Küçük çocuk babasına hayranlık duyar.)

12. To give up: teslim olmak, vazgeçmek

I worked too much on this project to give up now.

(Bu proje üzerinde şimdi vazgeçemeyecek kadar çok çalıştım.)

13. To come across: karşılaşmak

I happened to come across an old friend in town.


(Kasabada eski bir arkadaşa rastladım.)

Instagram: seval_kaygisiz Blog: sevalkaygisiz.com Twitter: seval_kaygisiz


14. To deal with: başa çıkmak

Together, my parents could deal with any situation.

(Ailem, birlikte her durumla başa çıkabilirdi.)

15. To cut down on: azaltmak

Cutting down on smoking and alcohol are sensible moves.

(Sigara ve alkolü azaltmak mantıklı hareketlerdir.)

16. To catch on: rağbet görmek

Online trading has been slow to catch on in this part of the country.

(Çevrimiçi ticaretin ülkenin bu bölgesinde rağbet görmesi yavaş olmuştur.)

17. To take up (a new hobby, etc.): edinmek, başlamak

He left a job in the city to take up farming.

(Çiftçiliğe başlamak için şehirdeki bir işi bıraktı.)

18. To suffer from (an illness): sıkıntısını çekmek, problem yaşamak

Many individuals unknowingly suffer from hearing loss.

(Birçok kişi bilmeden işitme kaybı problemi yaşar.)

19. To take over (a business): devralmak, bir işin başına geçmek

My sister will take over the company after my father's retirement.

(Kız kardeşim, babam emekli olduktan sonra şirketin başına geçecek.)

20. To break out: patlak vermek

The war broke out in 1914.

(Savaş, 1914’te patlak verdi.)

Instagram: seval_kaygisiz Blog: sevalkaygisiz.com Twitter: seval_kaygisiz


21. To fill out (a form): (Form, vb.) doldurmak

The employees will have to fill out an online form.

(Çalışanların çevrimiçi bir form doldurmaları gerekecektir.)

22. To call off: iptal etmek

We will call off our protest when they call off their protest.

(Protestolarını iptal ettiklerinde protestomuzu iptal edeceğiz.)

23. To turn down: geri çevirmek

He turned down an invitation to speak to veterans at a Memorial Day ceremony.

(Bir Anma Günü töreninde gazilerle konuşma davetini geri çevirdi.)

24. To look over: gözden geçirmek

When you sit down to help your child with an assignment, look over it first.

(Çocuğunuza bir ödevde yardım etmek için oturduğunuzda, önce onu bir gözden geçirin.)

25. To hand over: teslim etmek

Before the tardy bell, they were scrolling through pages on their screens and handing over their
assignments.

(Gecikme zilinden önce ekranlarındaki sayfaları kaydırıyorlar ve ödevlerini teslim ediyorlardı.)

26. To come up with (a solution): (çözüm, fikir, vs.) bulmak

We will have to be creative to come up with a solution that meets the commission's concerns.

(Komisyonun endişelerini karşılayan bir çözüm bulmak için yaratıcı olmamız gerekecek.)

Instagram: seval_kaygisiz Blog: sevalkaygisiz.com Twitter: seval_kaygisiz


27. To back up: desteklemek

Web users should back up files, use antivirus software and firewalls and avoid suspicious
attachments and sites.

(Web kullanıcıları dosyaları yedeklemeli, virüsten koruma yazılımı ve güvenlik duvarları kullanmalı
ve şüpheli eklerden ve sitelerden kaçınmalıdır.)

28. To pass out: bayılmak

When I was told that we had entered the country illegally and that we were going to be fined
$1,500, I nearly passed out.

(Ülkeye yasadışı yollardan girdiğimiz ve 1,500 dolar para cezasına çarptırılacağımız söylendiğinde
neredeyse bayılacaktım.)

29. To come down with (an illness): (hastalığa, vs.) yakalanmak

Toni witnessed her aunt come down with Alzheimer's disease.

(Toni, teyzesinin Alzheimer hastalığına yakalandığına tanık oldu.)

30. To lead to: neden olmak, yol açmak

Does power lead to corruption?

(Güç yolsuzluğa yol açar mı?)

31. To carry out: yürütmek, yapmak, yerine getirmek

We carry out an experiment to analyse and compare the performance of the proposed model.

(Önerilen modelin performansını analiz etmek ve karşılaştırmak için bir deney yapıyoruz.)

32. To keep up with: ayak uydurmak

We carry out a great deal of research that focuses on a broad study of luxury products and the
market to keep up with trends.

(Trendlere ayak uydurmak için lüks ürünler ve pazar hakkında geniş bir araştırmaya odaklanan
çok sayıda araştırma yürütüyoruz.)

Instagram: seval_kaygisiz Blog: sevalkaygisiz.com Twitter: seval_kaygisiz


33. To end up with: … ile sonuçlanmak

Fast food may end up with indigestion.

(Fast food hazımsızlıkla sonuçlanabilir.)

34. To break into: zorla girmek

He threatened to break into the house.

(Eve zorla girmekle tehdit etti.)

35. To look down on: aşağılamak, küçük görmek

They look down on us, and it is intolerable to have anyone look down on us.

(Bizi küçük görüyorlar ve birinin bizi küçük görmesine tahammül edilemez.)

36. To come about: meydana gelmek, ortaya çıkmak

How did this particular project come about?

(Bu özel proje nasıl ortaya çıktı?)

37. To count on: güvenmek, dayanmak

You can count on my way of management.

(Yönetme şeklime güvenebilirsin.)

38. To call for: talep etmek, gerektirmek

They call for higher taxes.

(Daha yüksek vergiler talep ediyorlar.)

39. To carry on: devam etmek, sürdürmek

We'll carry on doing that by being a unit and sticking together.

(Bir bütün olarak ve kenetlenerek bunu yapmaya devam edeceğiz.)

Instagram: seval_kaygisiz Blog: sevalkaygisiz.com Twitter: seval_kaygisiz


40. To make out: anlamak, anlam çıkarmak

It is hard to make out the details.

(Detaylardan anlam çıkarmak zordur.)

DAHA FAZLASI İÇİN

Instagram ve Twitter hesaplarımda

📌Etkili bir şekilde nasıl kelime öğrenebiliriz?

https://www.instagram.com/p/CS4EzR_Atp8/

📌YDS/YÖKDİL’e nasıl hazırlanabiliriz?

https://www.instagram.com/p/Cn1cU0oIe_p/

📌YDS/YÖKDİL paragraf sorularını çözme stratejileri neler?

https://www.instagram.com/p/CSwfzz9jJ2C/

📌YDS/YÖKDİL’e yönelik hangi sitelerden okuma yapabiliriz?

https://www.instagram.com/p/CYmo109Agck/

ve benzeri sorularınıza ilişkin cevaplar bulabilirsiniz.

Sınavlarınızda başarılar dilerim.

Instagram: seval_kaygisiz Blog: sevalkaygisiz.com Twitter: seval_kaygisiz

You might also like