Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 4

“Kipchoge: The Last Milestone” Belgeselinden Liderlik Öyküleri

Eliud Kipchoge hiç kuşkususuz yalnızca bir sporcu ve rekormen değil. Bu sade sıfatlar onu
tanımlamanız ve tanımanız için çok eksik kalacaktır. O; zihin yönetiminde ustalaşmış bir
sporcu, yılmazlık hikayeleri yazmış bir rekortmen, başarıya rağmen zerafeti ve nezaketiyle
insanların gönlünü kazanmış bir usta ve son olarak her zaman gülen yüzüyle ekibindeki
insanlara umut aşılayan bir takımdaştır.
Onun zaferini yalnızca anatomisine, çalışkanlığına ve azmine bağlamak doğru olmayacaktır.
Onun zaferi muhteşem bir ekip çalışmasının sonucuna, konfor alanından çıkıp sınırları
zorlama isteğine, ayrıca kendini ve etrafındakilerin zafere olan inancını hep diri tutmasına
bağlıdır.
42 kilometreyi yani 42.000 metreyi 2 saat gibi kısa bir sürenin altında koşmak yalnızca
kırılması imkansız denilen bir rekoru alt üst etmek değildi onun için. Son 300 metrede iki
eliyle gözlerini işaret ederken söylediği gibi aslında bu , dünyadaki bütün insanların
zihinlerine ve kanlarına bir mesaj göndermekti: İster koşucu, ister avukat ister bir mühendis
olun; dünyadaki hiç bir insan sınırlı değildir.” Onun verdiği bu mesaj aslında insanın kendi
kendine sınırlar çizdiğini, insanın en büyük mücadelesini kendiyle verdiğinin en büyük delili
gibiydi.
Hayal Kurmak ve Onun Peşinden Gitmek: Gaye
Yaptıklarınız ve yaşadıklarınız sizi tatmin etmeye başladığında bir liderlik yolculuğuna
başlamışsınız demektir aslında. Çünkü İnsanlık ancak kendini tatmin eden şeylerin peşinden
gitiği zaman daha etkili, daha odaklı ve daha sağlıklı bir hayata sahip oluyor.(Özel 2019, s.36)
Çünkü o zaman Pazartesi sendromu denilen şeyi yaşamıyor insan, ya da o zaman başarısız
olduğunu düşündüğünde pes etmiyor. Düştüğü yerden kalkıp yeniden aramaya, yeniden
çalışmaya, yolda kalmaya gayret gösteriyor, kendi kendine sınırlar çizmiyor...
Eliud Kpchoge’un hedefi 42.000 metreyi 2 saat gibi bir sürenin altında koşmaktı gayesi ise
insanları kendi çizdikleri yapay sınırlardan kurtulabileceklerini anlatmaktı. Adeta “kendi
kafanızda çizdiğiniz sınırlardan kurtulun. Çünkü onlar sizin hayallerinize ulaşmanızın önündeki
en büyük engel.” Diyordu bize Eliud Kjipchoge.
Hayalleri olan insanlar bazı sınırlara sahip olabilirler ancak insanlar kendi hayallerinin
peşinden bıkmadan usanmadan ve sahici bir şekilde koşarlarsa o sınırlar aşılır, o denizler
geçilir ve imkansız denilen şeyler mümkün oluverir. Bu bir yolda olmak ve seferde olmak
halidir aslında. Bu süreçte başarısızlıklar umutsuzluğa ve hayal kırıklığına değil, ders
çıkarılacak harika deneyimler haline gelir. Belgeselde de gördük ki Eliud Kipchoge daha önce
bu hedefin yani 42.000 metreyi 2 saatin altında koşma hedefini daha önce Monza’da
kıramamıştı. Hatta Monza’da bu hedefi aşabilmek için 2 yılı aşkın bir süre çalışmış ama
hedefini saniyelerle(25 saniye) kaçırmıştı. Ama başarısızlık aslında hayatımızın işimizin ve
öğrenme sürecimizin doğal bir parçasıydı. “ Hayatın ve başarısızlığın gerçekten ne olduğunu
anlarsanız bununla başa çıkmak kolay gelir. Başarısızlıklarımızdan ders almamız gerekiyor.”
Diyordu.
Başarısızlığın ne olduğunu anlamak onunla başa çıkmanın anahtarıysa başarısızlığın tanımını
yeni baştan yapmamız gerek aslında: Başarısızlık umutsuzluğa kapılmaktır, gerçek başarısızlık
vazgeçmektir ve yolundan dönmektir. Belgeselde söylenmiş şu söz hayatımda duyduğum en
anlamlı sözdü: “ En başarılı insanlar korkmaktan korkmayanlardır. Başarısız olurlarsa yeniden
denerler.” Eliud da öyle yaptı. Daha çok çalıştı harika bir ekip kurdu, ayakkabısından koşu
stratejisine kadar her aşamada teknolojiden faydalandı, koşarken sürtünmeyi en aza
indirmek için tavşan atletlerin koşu dizilimi değiştirildi, en önemlisi kendi zihnini bu başarıya
daha çok hazırladı. Sonuç ne mi oldu? Dünya tarihinde herkesin kırılamaz dediği hedefi
Viyana’a binlerce insanın gözü önünde ve dünyaya en sahici mesajlardan birisini vererek
kırdı.
İş hayatımızda da başarılı olanların korkmaktan korkmayanlar, hep ama hep yolda olanlar,
amaçlarının peşinde olanlar asla yılmayanlar olduğunu görmek hiç de zor olmayacaktır.
Amacın doğrultusunda ilerlemek kendimize dair en güzel öğrenme, anlama ve büyüme
hallerinden biridir. Amacını bilmek eylemlerin yönünde seni hem güçlendirir hem de
zenginleştirir. Özellikle zorluklarla meydan okumalarla karşılaştığında sana en sahici
duruşlardan birini amacın verecektir.( Özel, 2019, s.113)
Başarmak için Takım Olmak: Takımdaşlık
Hayatta statülerimiz değişse de, rollerimiz değişse de, işimiz değişse de hep bir takımın
parçasıyızdır aslında. İster fark edelim ister etmeyelim hayatta hepimiz takımımızla güçlüyüz.
Takımı, insanın eksikliklerini kapatır, ona başarması için gerekli olan içsel motivasyonu ve
desteği verir. Takım ruhu denilen şey takımları oluşturan paydaşların egolarını, üstünlük
arayışlarını ikinci plana atıp takımın ortak başarısı için güçlü bir mücadelenin ortaya
konulmasıyla elde edilir. (Özel, 2019 s.24) O zaman takım olma hali ortak bir hedefe
kitlenme ve bu yolda “bir” olma hali yani yöndeşlik halidir.
Bu zafer Eliud’un değil onun nezninde ekibinin bir başarısıdır. Çünkü onun imkansız denilen
böyle bir başarıyı tek başına elde etmesi düşünülemezdi. Eliud’un arkasında hangi metreyi
kaçıncı saniyede geçeceğini, yarışın hangi metrelerinde ne kadar enerji içmesi gerektiğini
hesaplayan bir analiz ekibi; onu yarışa gece gündüz en yeni tekniklerle hazırlamış bir
antrenör ekibi; onun koşarken sürtünmesini en aza indirecek sistemi kuran ve koşarken hızını
sabitlemesi için ona destek olan tavşan atletler ve hatta ona her an destek olan ailesi vardı.
Her bir saniyenin önemli olduğu böyle uzun bir maratonda adeta bir makinanın dişlileri gibi
uyumla çalışan bir ekibiniz yoksa, sürdürülebilir bir başarıyı yakalamanız için neden de
yoktur.
Onun başarısında en önemli faktörlerden birisi hiç şüphesiz takımıydı. Çünkü takımın her bir
üyesi bu rekorun kırılacağına ve bu hedefe ulaşılacağına yürekten ve sahicilikle inanıyordu.
Takımda harika bir amaç birliği vardı. Takımın her bir üyesi başarıya giden yolda kendi rolünü
çok iyi biliyor ve amaca bağlılık duyuyordu. Şunu unutmamamız gerekir bir takımda amaç
birliği yoksa orada başarı da yoktur. Takımın her bir üyesi kendini takımına ait hissetmeli,
başarıya inanmalı ve lider her takım üyesinin en fazla kakıyı sunması için bu inancı daima taze
tutmalıdır. Çünkü takımın enerjisini harekete geçirmenin en önemli iki faktörü aidiyet ve
katkıdır.
Her ekip üyesi başarıya giden yolda kendi rolünü anladığında, bunu yapmak için gereken
inancı sahicilikle hissettiğinde, inancını eyleme geçerek taçlandırdığında ve takım olmanın bir
gereği olarak yapılan hataları ekip ruhuyla kapatmasını bildiğinde başarının önündeki
engeller kalkar.
Takım ve takımdaşlık için önemli olan başka bir olgu da başarı için gerekli ortamın ekibe
sağlanmasıdır. Filmde bir antrenörün de dediği gibi “ En iyi sporcu olabilmede genetik
önemli bir rol oynuyor ancak sırf bu gen başarıya neden olmuyor, onun için doğru bir ortam
gerekiyor.” İş dünyasında da böyledir. Ne kadar büyük yetenekleri işe alırsanız alın, ne kadar
başarılı insanları ekibe katarsanız katın; onlara yetenekleri sergilemeleri ve bulundukları
pozisyonlarda başarılı olmaları için uygun ortamı sağlamazsanız başarılı çıktılar alamaz ve
sonunda yetenekleri kaybedersiniz. Doğru bir çalışma ortamının yaratılmasında ve ekip içi
iletişimin sağlanmasında da lider önemli bir rol oynar. Psikolojik güvenlik, ekip içi iletişim ve
ekibin lideriyle kurduğu bağ bu ortamın olmazsa olmazıdır.
Başarı İçin Zihni ve Vücudu Hizalamak: Zihin Yönetimi ve Yılmazlık
“Spora başladıktan sonra anladım ki beni motive eden şey özdisipline sahip olmamdı”
2015 Yılında Berlin’de 5000 metreyi koşarken ayakkabısının astarı çıkıyor ve bu vaziyette
Eliud 5000 metre yarışını tamamlıyor. Hatta rekor kırarak tamamlıyor. Burada hem bir amaca
bağlılığı, hem zihin yönetimini, hem de yılmazlığı gösteriyor.
“Eğer Eliud’un kampındaysanız onun gözlerinin içine baktığınızda, limitleri zorlama azmini ve
iradesini göreceksiniz.” Burada hem sahiciliğini hem de zihniyle ve bedeniyle nasıl başarıya ve
hedefine odaklandığını görebiliriz.
“ Atleylerin pes etmesini sağlayacak bir sorunu Eliud hiç sıkıntı etmez. Onun vücudu
olağandışı. Çünkü o kafasındaki engelleri yarışın sonuna kadar zihninin en arkasına atarak
cının verdiği hissi engelleyebiliyor.” (Zihin yönetiminin tipik örneği)
“Başarı için zihninizi ve vücudunuzu hizalamanız gerekir. Bu ikisinin bağlantısını kaybetmeniz
ivmenizi kaybetmenize yol açar. Başarı için önce kendinizi ikna etmeli ve başarı için gereken
her şeyi yaptığınıza kendinizi inandırmalısınız.”
Eliud rekoru kırmasının hemen ardından verdiği demeçte şöyle diyor: “Zihnimin büyük gün
için rahat ve sakin kalmasını sağlayan şey, son dört- beş ayda yapmış olduğum egzersizlerin
doruk noktasına ulaşmış olmamdı.”
“Olumsuzlukları değil Olumlu zihinleri dinlemeliyiz.” Başarı için bahaneler üretmek 2ama ben
ne yapabilirim ki” demek yerine ‘acaba başarılı olmak için ben ne yapmalıyım’ demeyi
denemeliyiz. Bu küçük bakış açısı değişikliği bizi başarıya ulaştırabilir.
Son olarak belgeselde geçen harika bir sözü hatırmak istiyorum: “ Bizi sınırlayan aslında diğer
insanlar değil, biz kendimiziz. Bu engelleri aştığımız an dışarıda fethedilecek koca bir dünya
olacak.
Zihninizde kendinize koyduğunuz sınırların dışına çıkmak her birimize bir özgürlük ve esenlik
katacak. Bize yapabileceklerimizin ve potansiyelimizin anahtarını sunacak olan bu işi yapmak
için şimdi hemen bu gün harekete geçmeli ve ardından gelen özgürlüğün ve başarının tadını
çıkarmalıyız.

You might also like