Professional Documents
Culture Documents
Modül 4
Modül 4
Modül 4
AİLE DANIŞMANLIĞI
EĞİTİMİ
Modül IV
Hazırlayan:
www.aknetakademi.com.tr
İçindekiler
MODÜL IV
1. AİLE YAPISI.............................................................................................................................04
1.1 Ailenin Tanımı Ve Önemi.................................................................................................04
1.2 Aile Kavramının Tarihçesi...............................................................................................05
1.3 Ailenin Özellikleri ...........................................................................................................06
1.4 Ailenin Fonksiyonları......................................................................................................07
1.4.1 Biyolojik Fonksiyonlar.......................................................................................07
1.4.2 Ekonomik Fonksiyonlar....................................................................................08
1.4.3 Sosyal Fonksiyonlar........................................................................................09
1.5 Aile Tipleri.......................................................................................................................10
1.5.1 Ailenin Büyüklüğüne Göre Aile Tipleri.................................................................11
1.5.2 Ailedeki Yönetim Şekline Göre Aile Tipleri.........................................................12
1.5.3 Ailenin Yaşadığı Yere Göre Aile Tipleri...............................................................12
1.6 Ailenin Yaşam Dönemleri................................................................................................14
1.6.1 Bağımsızlık Evresi.............................................................................................14
1.6.2 Eş Seçimi ve Ailenin Kurulması.........................................................................15
1.6.3 Ebeveynlik........................................................................................................15
1.6.4 Yetişkin Çocuklara Sahip Aile Evresi..................................................................16
1.6.5 Emeklilik ve Yaşlılık Evresi ..............................................................................1 7
2. AİLEDE İLETİŞİM.....................................................................................................................22
2.1 Aile İçi İletişim Modelleri................................................................................................22
2.1.1 Eşitlikçi İletişim.................................................................................................22
2.1.2 Dengeli Dağılımlı İletişim.................................................................................22
2.1.3 Dengesiz Dağılımlı İletişim..........................................................................................22
2.1.4 Tekelci İletişim..................................................................................................22
SONSÖZ.....................................................................................................................................40
KAYNAKÇA..................................................................................................................................41
www.aknetakademi.com.tr
DEĞİŞEN TOPLUMUN AİLE YAPISINA ETKİLERİNİ TESPİT ETMEK/ AİLE
YAPISI
1. AİLE YAPISI
1.1 Evlilik Öncesi Arkadaşlık
Aile, bir üyesi olmanın mutluluğunu duyduğumuz, kendimizi her açıdan güven içinde hissettiğimiz,
kısaca, yaşamı ve başkalarıyla bir arada yaşamayı öğrendiğimiz sosyal bir yapıdır. Yaşamın
gerektirdiği temel ihtiyaçlar ailede karşılanır ve en uzun süreli etkileşim aile içinde yaşanır. Kişiliği
oluşturan temel davranışlar ve yaşama dair alışkanlıklar bu
etkileşim yoluyla kazanılır. Bireylerin mutlu ve
Aile, bireyin toplumsal çevresinin ilk ve en önemli huzurlu olmaları, sağlıklı bir aile
boyutunu oluşturur. Çocuğun, toplumun beklentilerine yaşamına bağlıdır.
uygun bir birey olarak yetişmesi ailede gerçekleştirilir.
Toplumsal bir kurum olan aile, toplumun vazgeçilmez
bir parçası, temel yapı taşıdır. Sağlıklı ve güçlü bir toplum,
sağlıklı ve güçlü ailelerden oluşur.
Aile, çok sayıda bilim dalının ilgi ve çalışma alanına girdiği için değişik açılardan ele alınmış ve
çeşitli şekillerde tanımlanmıştır.
Toplumsal değişim süreci içinde, ailenin yapı, işlev ve ilişkiler dokusunda meydana gelen
değişimler aile tanımlarına da yansımıştır. Aile, aynı çatı altında yaşayan, aynı geliri paylaşan,
evlenme, kan ve akrabalık bağlarıyla birbirine bağlanmış, üstlendikleri çeşitli rollerle birbirlerini
etkileyen bireylerin oluşturduğu bir sosyal kurumdur.
Aile, aynı çatı altında yaşayan, aynı geliri paylaşan, evlenme, kan ve akrabalık bağlarıyla
birbirine bağlanmış, üstlendikleri çeşitli rollerle birbirlerini etkileyen bireylerin oluşturduğu bir
sosyal kurumdur.
Aile; aralarında kan bağı, evlilik ve yasal yönden akrabalık ilişkileri bulunan, duygusal bağlarla
birbirine bağlı bireylerin oluşturduğu, çeşitli ihtiyaçların karşılandığı yaşama dair temel bilgi ve
Toplumun temeli olan ailenin geçmişi insanlık tarihi kadar eskidir. Ailenin oluşumunda ve
şekillenmesinde çeşitli etmenlerin rol oynadığı ve ailenin bugünkü yapısına ulaşıncaya kadar belli
evrelerden geçtiği kabul edilmektedir. Cinsel güdü, neslin devamı ve ekonomik ihtiyaçlar ailenin
oluşumunda önde gelen etkileyicilerdir.
Ailenin tarihi geçmişi ilk toplum yapısı olan Klan a kadar gitmektedir. Klan, hem ilk aile hem de
ilk topluluk biçimidir. Bu
toplum yapısında, aynı toteme inanan klan üyeleri aynı aileden sayılıyordu. Aralarındaki akrabalık
ilişkisi nedeniyle klan üyelerinin birbirleriyle evlenmeleri yasak ve dinen haramdı. Bu duamı klan
dışından evlenmeyi zorunlu kılmıştır.
Totem ailesi olarak tanımlanan bu aile tipi bize ilkel toplumlarda da kadın erkek ilişkilerinin ve
beraberliğinin, kurallarla düzenli bir yapıya kavuşturulmaya çalışıldığını göstermektedir.
Zadruga ailesinde Klan toprağa yerleşmiş, totem dininin yerini ecdat dini almış,
totem akrabalığından kan hısımlığına geçilmiştir. Ailenin çerçevesi daralarak
sınırları küçülmüş ve klandan ayrılmıştır. Ancak ailenin mülkü ve hukuki kimliği
yoktur. Aile reisi, o ailenin erkek üyelerinden biridir. Aile reisi ailenin varlığını
korumak ve sürdürmekle yükümlüdür. Bu aile yapısı daha sonraki pederşahi aile
yapısının başlangıcı olmuştur.
Pederşahi aile yapısında aile, baba tarafından yönetilir. Ailede babanın mutlak hâkimiyeti ve
otoritesi vardır. Akrabalık kandaşlığa dayanır. Ecdat dinine bağlılık vardır. Aile reisi, ecdat dininin
sembolüdür. Baba, aile ve aile üyelerinin özel yaşamlarına ait her türlü karar yetkisine sahiptir.
Roma ailesi, pederşahi aile yapısının en açık örneği olarak görülmekte, bu aile tipinin özellikle
Çin, Japonya ve Hindistan’da yaygın olduğu bilinmektedir.
Ailenin, modern ve demokratik aile yapısına geçişinde endüstri devrimi ve değişen ekonomik
koşullar önemli bir rol oynamıştır. Aile, üye sayısı bakımından küçülmüş, eşitlikçi ve katılımcı
bir yönetim şekline kavuşmuştur.
Maderşahi ailede ise, ananın ya da ana soyundan bir erkeğin şekline kavuşmuştur.
hâkimiyeti esastır. Babanın haklarının bir kısmı aile reisi olan erkeğe devredilmiştir. Toplumsal
değişme sürecinde büyük dinlerin, şehirleşmenin ve ekonomik ilişkilerin doğal sonucu olarak
kayıtsız itaat ve sınırsız baba hâkimiyeti yerini daha esnek bir baba yönetimine bırakmıştır.
Pederi ailede miras ve hısımlık hem baba soyunu hem de ana soyunu izler. Ziya Gökalp’e göre bu
aile yapısı eski Türklerde en yaygın aile tipidir. Türkler ve Cermenler pederşahlık devrini yaşamadan
www.aknetakademi.com.tr
pederi yapıya geçmiştir.
Ailenin, modern ve demokratik aile yapısına geçişinde endüstri devrimi ve değişen ekonomik
koşullar önemli bir rol oynamıştır. Aile, üye sayısı bakımından küçülmüş, eşitlikçi ve katılımcı bir
yönetim şekline kavuşmuştur.
Ana baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşan bu küçük aile; yuva tipi aile, çekirdek aile, çağdaş
aile gibi sözcüklerle adlandırılmaktadır. 1804’de Fransızlar tarafından yapılan kanunla, aile
hukukuna ilişkin kurallar yasallaşmıştır. Bu kanun daha sonra hazırlanan medeni kanunlara örnek
olmuş, böylelikle aile işleri ve aile ilişkileri kanunla düzenlenmeye başlamıştır.
Sosyologlara göre ailenin bu gelişim sürecini genellemek doğru olmaz. Bir başka deyişle bu
aşamaların her toplumda benzer şekilde yaşandığını söylemek mümkün değildir. Değişmeyen tek
gerçek, yapı ve işlevleri açısından farklılıklar olsa bile ailenin, her çağda ve her toplumda yer almış
evrensel bir kurum olduğudur.
Aile, çok sayıda bilim dalının ilgi ve çalışma alanına girdiği için değişik açılardan
ele alınmış ve çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Toplumsal değişim süreci içinde,
ailenin yapı, işlev ve ilişkiler dokusunda meydana gelen değişimler aile tanımlarına
da yansımıştır.
Her toplumun kendine özgü sosyal bir yapısı ve bu yapıyı belirleyen karakteristik özellikleri
vardır. Sosyal kurumlar bu belirleyici özelliklerin temel unsurlarıdır. Toplumsal bir kurum olan aile
diğer toplumsal kurumlara benzer yanlarının yanı sıra farklı özelliklere de sahiptir.
Aile, eşler açısından da çok önemli fonksiyonlar yerine getirmektedir. Anne, baba, karı, koca olma
sorumluluğu bireylerin yaşamında önemlidir. Bir bütünün parçası olma kişiyi mutlu kılmaktadır.
Düzenli ve istikrarlı bir yaşam vaat ettiği için aile, eşlere psikolojik ve sosyal destek sağlamaktadır.
Bu durum aile kurumunun yerine getirdiği psiko-sosyal fonksiyon ile açıklanabilir.
Biyolojik: Sosyal ve yasalara uygun olarak uygun yolarla cinsel gereksinimleri karşılama ve
üremedir.
Aile kurumu biyolojik fonksiyonu ile insanın cinsel ihtiyaçlarını sağlıklı ve güvenli karşılamasını
mümkün kılarak toplumun devamını sağlar. Bu durum sosyal yapı unsurlarından güvenlik, hukuk,
sağlık, ahlâk, din ve eğitim gibi kurumların işleyişini kolaylaştırmakta ve düzenlemektedir. Eşlerin
duygusal ihtiyaçlarını karşıladıkları yasal birlikteliktir.
Biyolojik fonksiyon eşlerin cinsel gereksinimlerini karşıladığı gibi kuşakların sürekliliğini
de sağlamaktadır. Çocuk sahibi olma ailenin mutluluğunu ve sağlığını engelleyecek biçimde
olmamalıdır. Aile planlaması hizmetlerinin amacı da budur. Bakabileceğinden çok çocuk sahibi
olmak, anne ve çocuklar başta olmak üzere bütün aile bireylerini olumsuz yönde etkilemektedir.
Aile parçalanma, dağılma gibi nedenlerle varlığını sürdürememe tehlikesiyle
www.aknetakademi.com.tr
karşı karşıya geldiğinde ya da fonksiyonlarını gerçekleştiremeyecek kadar zayıfladığında, toplumda
ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır.
18. yüzyılın ikinci yarısında Batı Avrupa’da başlayan ve tüm dünyaya yayılan sanayi
devrimiyle, teknolojik ve ekonomik alanda baş döndürücü bir hızla gelişim ve
değişim sürecine girilmiştir.
Bu değişime hazırlıksız yakalanan aile kurumu hızlı kentleşme, göç ve sanayi devriminin
yarattığı yeni yaşam biçimleri ve değerleri ile zayıflamış ve ailenin bölünmesi, parçalanması, tek
ebeveynli ailelerin, boşanma oranlarının, evlilik dışı beraberliklerin, nesebi gayri sahih çocukların
giderek artması, kültürel ve ahlâkî yozlaşma, toplumsal anomali, suç oranlarının artması, alkol
ve uyuşturucu kullanımı, şiddetin yaygınlaşması, kimlik bunalımı, millî ve manevî değerlerden
yoksunluk, psikolojik rahatsızlıklar, tatminsizlik gibi insanı ve toplumu tehdit eden sorunlar baş
göstermiştir. Bu sorunlar Batı ülkelerine oranla ülkemizde daha düşük oranlarda görülmekle
beraber, giderek yükselen bir eğilim dikkati çekmektedir.
Aile üreten, ürettiğini tüketen gruptur. Üyelerin beslenme, barınma, korunma, ihtiyaçlarını
karşılaması ailenin ekonomik fonksiyonunu ortaya koyar. Aile ekonomik iş birliğinin ve iş bölümünün
sürdüğü uygun bir ortamdır.
Çeşitli toplumlarda değişik biçimlerde ortaya çıkan bu iş birliği eşleri birbirine bağlamakla
kalmaz, toplumun devamını sağlar. Kentlerde aile bu fonksiyonu, gelişmeyle ortaya çıkan ve
kadının istihdamıyla zorunlu hale gelen pek çok sosyal refah kurumuyla paylaşmaktadır.
Huzurlu ve dengeli bir aile ortamında yetişen fertlerle toplumun sorunlarına kökten çözümler
getirilebilir.
Aile, yetişmekte olan bireye içinde yaşadığı toplumun kültürel mirası ve değer sistemini
aktarmakla da sorumludur
Doğan bebeklerin biyolojik bir canlılıktan sosyal bir kişiliğe geçmesi aile sayesindedir. Aile,
toplumun değerlerini, normlarını, gelenek ve göreneklerini çocuğa aktararak sosyalleşmesini
sağlar. Böylece konuşmaktan, giyinmeye, beslenmekten, çalışmaya kadar toplumsal ilişki ve
davranış kalıplarını çocuk ilk defa ailesinden öğrenir.
Ailenin kendine özgü bir içyapısı ve işleyişi vardır. Bu toplumların kültürleri ile ilgilidir. Fakat
Bir başka ayrımla geniş bir ailenin fonksiyonlarını ele alacak olursak:
1) Ekonomik Fonksiyon: Gelir tek elde toplanır, masraf tek elden yapılır Oldukça gelişmiş bir
ekonomik iş bölümü ve işbirliği vardır.
2) Prestij Fonksiyonu: Üyeler toplumdaki statülerini aileden alır. Soyluluk ve çiftçilik gibi kazanç
ve meslekle ilgili sosyal statülerin kaynağı ailedir
3) Eğitim Fonksiyonu: Aile üyelerinin her türlü eğitimden (mesleki, dini) sorumludur 4)
Koruyum Fonksiyonu: aile üyelerini maddi ve manevi olarak korur.
5) Dini Fonksiyon: Aile üyelerine sadece dini eğitim vermekle kalmaz Tam bir dini birlik olmak
üzere üyelerin ibadetlerini denetler.
6) Eğlenme ve Dinlenme Fonksiyonu: Aile üyelerinin dinlenme ve eğlenmelerinin en iyi şekilde
sağlandığı yerdir.
7) Eşler Arasındaki Sevgiyi Sağlama ve Üreme Fonksiyonu: Ailenin en eski ve belki de
değişmemiş tek fonksiyonudur.
Ailenin işlevleri daha ayrıntılı olarak incelendiğinde ise şu alt başlıklar altında ele alındığı
görülmektedir.
Biyolojik İşlev: Aile, eşler arasındaki cinsel ilişkinin toplum değerlerine ve ahlak kurallarına
uygun olarak sürdürülmesini, böylece cinsel güdülerin meşru yoldan doyurulmasını sağlar. Aile
bu işlevi ile aynı zamanda topluma yeni üyeler kazandırır. Ailede meşru yoldan dünyaya gelen
sağlıklı çocuklar, insan soyunun ve toplumun devamlılığı açısından önemlidir.
Psikolojik İşlev: Aile, bireyin kendisini huzur ve güven içinde hissettiği sıcak bir ortam, sevgi ve
şefkatin ilk doğal kaynağıdır. Ailenin bu işlevi üyeler arasında güçlü, duygusal bir bağ oluşmasını
sağlar. Ailedeki karşılıklı sevgi, saygı ve güven aynı zamanda ailenin değir işlevlerini yerine
getirmesinde de etkili olur.
Ekonomik İşlev: Aile toplumun en küçük üretim ve tüketim birimidir. Aile, temel ihtiyaçlarının
bir kısmını kendi üretir ya da ekonomik faaliyetlere katılım yoluyla ihtiyaçların karşılanmasına
kaynak yaratır.
Aile aynı zamanda bireye bazı mesleki yeterlikleri kazandıran meslek okulu niteliği taşır.
www.aknetakademi.com.tr
Aileye ait küçük atölyelerde baba mesleği olan el sanatları usta çırak ilişkisi içinde yeni nesillere
öğretilerek bu mesleklerin yaşatılmasına da katkı sağlanmış olur.
Koruyuculuk İşlevi: Aile bu işlevi ile aile üyelerinin, maddi ve manevi her türlü tehlikeye karşı
korunmasını, güven içinde bir yaşam sürmelerini sağlamayı hedefler.
Özellikle geleneksel Türk aile yapısında bu işlevin özenle yerine getirildiği görülmekte, bakıma
ve korunmaya muhtaç üyelerin ihtiyaçları aile içinde karşılanmaya çalışılmaktadır.
Eğitim İşlevi: Aile ilk ve en etkili eğitim kurumudur. Çocuk temel alışkanlıkları ailede kazanır.
Kişiliğin temelleri ailede atılır. Kültürel değerler toplumsal kurallar ailede benimsenir, insan
ilişkilerini düzenleyen kurallar ailede yaşayarak öğrenilir. Ailede yaşanılan ilk yıllar çocuğun
geleceği açısından büyük önem taşır. Kısacası aile çocuğu hayata hazırlayan bir okul gibidir.
Statü Kazandırma İşlevi: Bireyin toplumdaki statüleri öncelikle aileleri tarafından belirlenir.
Ailenin soyu, ekonomik durumu, eğitim düzeyi ve yaşadığı yer statünün önde gelen belirleyicileridir.
Aile daha ileri yıllarda bireylerin kendi çabalarıyla farklı statüler edinmelerine uygun ortam ve
olanak/kır sunar. Kazanılan bu yeni statülerin niteliği ise, sonraları ailenin statüsünü olumlu ya
da olumsuz etkiler, kimi zaman da ailenin statü belirleyicisi olabilir. Örneğin; dünyaca ünlü bir
sanatçının, başarılı bir devlet adamının ya da bürokratın ailesi olmak gibi…
Boş Zaman Değerlendirme İşlevi: Boş zamanın değerli bir zaman dilimi olarak kabul edilip
yararlı etkinliklerle değerlendirilmesi ilk kez ailede, evde başlar. Boş zaman değerlendirmenin
önemine ilişkin olumlu tutumlar ailede geliştirilir. Evde aile üyelerinin birlikte gerçekleştirecekleri
boş zaman etkinlikleri aile bağlarını güçlendirir.
Ortak özellikleri olmakla birlikte farklı zaman dilimlerinde ve farklı yerleşim bölgelerinde, çeşitli
etkenlere bağlı olarak değişik aile yapıları oluşmuştur.
Büyük ölçüde ekonomik ve kültürel etkenlerin şekillendirdiği bu aile yapıları aile tipleri olarak
sınıflandırılarak incelenmektedir. Bu sınıflamalarda ailenin büyüklüğü, ailenin yönetim biçimi ve
ailenin yaşadığı yer, kullanılan en yaygın ölçütlerdir.
Bu sınıflamada aileyi oluşturan üye sayısı ve akrabalık ilişkileri esas alınmaktadır. Büyüklüğüne
göre aile, Büyük Aile ve Küçük Aile olmak üzere iki ana kategoride incelenmektedir.
Büyük Aile: Çoğunlukla kırsal kesimde yaşayan, ekonomik ve kültürel değerlerle şekillenen,
akrabalık ilişkileri güçlü, üye sayısı kalabalık bir aile birimidir. Geleneklere bağlı bir yaşamın hüküm
sürdüğü bu aile tipi, yapılanma biçimine göre geniş aile ve birleşik aile olmak üzere iki şekilde
görülür.
Geniş Aile: Birden fazla kuşağın ve akrabalık ilişkilerinin yaşandığı, aynı gelirin aynı sofranın
paylaşıldığı, oldukça kalabalık bir aile biçimidir. Ailede yaşayan üyelerin özelliğine bağlı olarak bu
aile; dikey ve yatay geniş aile şeklinde yapılandırılmıştır.
Dikey geniş aile; baba, oğul, torun gibi üç kuşağın bir arada yaşadığı bir aile modelidir.
Evli oğlun eş ve çocuklarıyla birlikte yaşadığı bu aile yapısı ülkemizde, özellikle kırsal
kesimde oldukça yaygındır.
Yatay geniş aile ise; bütün akrabalık ilişkilerinin yer aldığı bir aile tipidir. Ana baba ve
çocukların yanı sıra büyükanne, büyükbaba, amca, hala, dayı, teyze gibi akrabalar bir
arada yaşar. Ortak mülkiyet ilişkilerinin de şekillendirdiği bu aile tipinde koruyuculuk ve
kollayıcılık geleneğinin gereği olarak, parçalanmış ya da tamamlanmamış aile üyeleri
yaşamını bu baba evinde sürdürür.
Birleşik Aile: Evlenen bütün oğulların eş ve çocuklarıyla baba evinde birlikte yaşamaları ile
şekillenir. Aile bütünlüğü kapsamında birden fazla çekirdek aile bulunur. Bu aileleri bir arada tutan
nedenler büyük ölçüde ekonomiktir.
Zamanla ekonomik bağımsızlığını kazanan aileler baba evinden ayrılıp ayrı bir eve çıkabilirler.
Ancak ayrı evde oturdukları halde, sosyal ve ekonomik bakımdan aileden kopmamış, aynı
tencereden yiyen, sadece fiziksel bir ayrılmanın söz konusu olduğu bu aile tipi ülkemizde oldukça
yaygın görülür.
Küçük Aile: Üye sayısı sınırlı, büyük aileye oranla akrabalık bağları daha zayıf çoğunlukla kentsel
alanlarda yaşayan bir aile tipidir. Bu aile yapısının en tipik örneği çekirdek ailedir. Ancak parçalanmış
ve tamamlanmamış aile yapıları da bu kategoride ele alınmaktadır.
Çekirdek Aile: Anne baba ve evlenmemiş çocuklarından oluşur. Çağımızın bağımsız modern
aile yapısını temsil etmekle birlikte kimi zaman daha büyük bir ailenin alt birimi olarak da
görülebilmektedir. Çekirdek aileyi oluşturan eş ve çocuklar ayrı bir evde otururlar. Bağımsız bir
geliri paylaşırlar. Karı koca ilişkileri genelde eşitlikçidir. Sorumluluk ve yükümlülükler aile üyeleri
arasında paylaşılır. Yapılan araştırmalar, bütün çağlarda en yaygın aile tipinin çekirdek aile olduğunu
ortaya koymaktadır.
Parçalanmış ya da Tamamlanmamış Aile: Ayrı yaşama, boşanma, kayıp ve ölüm gibi nedenle, aile
yapısındaki değişime bağlı olarak ortaya çıkan aile yapısı parçalanmış aile olarak tanımlanmaktadır.
Yalnız yaşayan erkek ya da kadın, ayrılıklar sonucu ebeveynlerden yalnızca biriyle yaşayan çocuk
çocuklar tamamlanmamış aile olarak kabul edilmektedir. Sözü edilen bu her iki aile tipi de küçük
aile grubunda değerlendirilmektedir.
Ekonomik ve kültürel değerlerle ilişkili olarak parçalanmış ya da tamamlanmamış aile yapısı,
batı toplumlarına kıyasla ülkemizde daha az görülmektedir. Kent kır açısından ele alındığında ise
kentlerde daha yaygın olduğu söylenebilir. Bu durum güçlü akrabalık ilişkilerinin doğal bir sonucu
olarak yorumlanabilir.
www.aknetakademi.com.tr 11
Örneğin; n; ülkemizde eşini kaybeden ya da eşinden ayrılan kadın, hele de ekonomik bağımsızlığı
yoksa çoğu zaman çocukları ile birlikte baba evine sığınmak durumunda kalmaktadır.
Yine ülkemizde kültürün şekillendirdiği geleneksel ilişkiler dokusunda evlilik, iş ve eğitim gibi
zorunlu nedenler dışında, hangi yaşta olurlarsa olsunlar çocukların baba evinden ayrılıp bağımsız
yaşamaları pek kabul görmemektedir.
Aile içindeki yetki ve otoritenin kullanım şekli, ailedeki yönetim yapısının başlıca belirleyicisidir.
Bu bağlamda aile yapıları üç ana başlıkta incelenmektedir.
♦ Ataerkil Aile
Ülkemizde, özellikle kırsal kesimde yaygın biçimde görülen bu aile yapısında evin en yaşlı erkeği
evin reisidir, geniş hak ve yetkilere sahiptir. Ailenin diğer üyeleri ona ve onun verdiği kararlara
itaatle yükümlüdür.
Geleneksel büyük ailelerde yaygın olan bu yönetim biçimine geleneksel değerlerin yaşatıldığı
bazı çekirdek aile yapılarında da rastlanmaktadır.
♦ Anaerkil Aile
Çok da yaygın olmayan bir aile yapısıdır. Ataerkil ailede yaşlı erkeğe verilen hak ve yetkiler bu
aile yapısında büyük anne ya da anneye verilmiştir.
Ona bu gücü veren büyük ölçüde ekonomik bağımsızlığı veya mal varlığıdır. Ülkemizde en az
görülen aile yapılanmasıdır.
♦ Eşitlikçi Aile
Günümüzün çağdaş aile tanımına uyan, yetki ve sorumlulukların eşler arasında eşit olarak
paylaşıldığı demokratik bir aile modelidir.
Aileyi ilgilendiren kararlara aile üyelerinin tümü katılır. Sosyal ve ekonomik değişimlere bağlı
olarak bu yapıdaki ailelerin sayıları her geçen gün artmaktadır.
Ailenin yaşadığı yerleşim yerinin özelliği ve sosyal konumu, ailenin yapı ve ilişkileri ile yaşam
biçimine yansımakta, buna bağlı olarak da aile yapılarında çeşitlilik gözlenmektedir.
Akrabalık ve komşuluk ilişkileri ile yardımlaşma ve dayanışma kentlerden farklı bir özellik
taşır.1960’lı yıllara kadar süren oldukça homojen özellikteki bu geleneksel yapı, ekonomik ve
sosyal değişme ile birlikte yeni boyutlar kazanmıştır.
Ailenin yaşadığı yer ölçüt alındığında, kırsal aile, kentsel aile ve gecekondu ailesi olmak üzere üç
tür aile yapısının var olduğu kabul edilmektedir. Şimdi bu ailelerin genel özelliklerini, benzerlik ve
farklılıklarını inceleyelim.
■ Kırsal Aile
Tarım ve hayvancılık, kırsal ailenin başlıca geçim kaynağıdır. Ortak gelirin aile üyelerini bir anıda
yaşamaya zorlaması sonucu büyük ve ataerkil yapı kırsal kesimde uzun yıllar varlığını korumuştur.
Kırsal ailede, baba soyuna dayalı bir ilişki yapısı vardır. Ailede üye sayısı ortalama 6-9 arasında
■ Gecekondu Ailesi
Türkiye’nin gündemine 1950lerden sonra giren, iç göçlere bağlı olarak ortaya çıkmış, kendine özgü
yaşam biçimiyle varlığını sürdüren bir aile tipidir. Gecekondu ailesi, toplumsal değer ve tutumları
bakımından bir ucu köyde, öbür ucu kentte, iki aile tipi arasında bir geçiş ailesi durumundadır.
Bu ailelerde hem kırsal kültürün ve yaşamın geleneklerini sürdürme hem de kent yaşamına
ayak uydurma çabası birlikte görülmektedir.
Gecekondu ailesinde evlenme yaşı kırsal ailedekinin üstündedir. Genç nüfusa sahip olan
aileler çoğunlukla çekirdek aile yapısındadır. Akrabalık, komşuluk ve hemşerilik ilişkileri oldukça
güçlüdür.
Yerleşim bölgeleri büyük kent çevresinde genellikle kent hukuku dışı alanlardır. Çoğu zaman
kamu hizmetlerinden yararlanma güçlüğü ve alt yapı sorunları nedeniyle aile kentin nimetlerinden
gereği gibi yararlanamamaktadır.
Gecekondu ailesinde eğitim düzeyi düşük, işsizlik oranı yüksektir. Kadının statüsü köye kıyasla
yüksektir. Gecekondu ailesi kentle etkileşim sonucu her geçen gün kent ailesinin özelliklerine daha
çok yakınlaşmakta ve ailenin genç üyeleri kentli yaşamı daha kolay benimsemektedir.
■ Kent Ailesi
Bu aile tipinin en önemli özelliği, çekirdek aile yapısında ve bir tüketim birimi olarak örgütlenmiş
olmasıdır.
Evlenme yaşı gittikçe yükselmekte ailedeki üye sayısı ise düşmektedir. Uzun öğrenim yıllan
iyi iş ve yüksek yaşam standardı beklentisi evlenme yaşını yükseltmiştir. Kentlerde farklı kültür
gruplarının bulunması nedeniyle aile yapılarında farklılıklar gözlenir. Eğitim düzeyi, geçim
kaynaklan, yaşam tarzları ve aile ilişkileri bu farklılıkların başlıcalarıdır.
Ailenin geleneksel işlevlerinden pek çoğu, bu alanda hizmet veren kurum ve kuruluşlarla
paylaşılmaktadır. Günümüzde ailenin geçimini sağlamak yalnızca erkeğin sorumluluğu olmaktan
çıkmış, kadının çalışma yaşamına girmesi ile birlikte rol paylaşımı olgusu gündeme gelmiştir.
Kent ailesinde eş seçimi genellikle bireysel tercihlere bırakılmış, toplumsal baskı ve törelerin
gücü azalmıştır.
Buraya kadarki açıklamalarda görüldüğü gibi aileler büyüklükleri, yönetim şekilleri ve yerleşim
yerlerine göre farklı özellikler göstermektedir. Ülkemizde aile yapıları açısından dikkate değer bir
çeşitlilik vardır.
Ancak Türk aile yapısına ilişkin belgeler ve araştırma sonuçları bu çeşitliliğe rağmen Türk
ailesinin temel karakteristiklerini koruduğunu ortaya koymaktadır.
www.aknetakademi.com.tr 13
* Çekirdek aile yapısı
* Tek eşle evlilik
* Farklı derecelerde de olsa baba otoritesi
* Güçlü aile bağlan ve akrabalık ilişkileri
* Yardımlaşma ve dayanışma geleneği Türk ailesinin tarih boyunca korunan temel
özellikleridir.
Her ailenin yaşam süreci içinde içinden geçtiği çeşitli evreler vardır. Her evrede yeni durumlarla
karşılaşılır ve bu durumlara uyum sağlayabilmek için yeni beceriler edinmek gerekir. Bu yaşam
deneyimleri aile yaşam döngüsü olarak kavramsallaştırılmıştır.
İnsanlar bebekliklerinden yaşlılıklarına kadar birçok fiziki ve ruhsal aşamadan geçerler. Bu
değişimler genelde hem aile içinde hem de aile bazında yaşanır. Kısaca, her ailenin yaşam süreci
içinde içinden geçtiği çeşitli evreler vardır. Her evrede kişiler yeni durumlarla karşılaşırlar ve bu
durumlara uyum sağlayabilmek için yeni bilgi ev beceriler edinmeleri gerekir.
Aile yaşam döngüsü aileyi zaman içinde değişen bir sistem olarak kurgular ve
ailenin bu değişim süreci içinde geçirdiği evreleri betimler.
Aile yaşam döngüsünün evreleri Carter ve Mc Goldrick (1989) tarafından beşe ayrılmıştır.
1. Bağımsızlık evresi,
2. Eş seçimi ve evlilik evresi,
3. Ebeveynlik evresi, (çocuğun bebekliğinden adölesanlığına (çocukluktan erişkinliğe geçiş
süreci) kadar olan dönem)
4. Yetişkin çocuklara sahip aile evresi,
5. Emeklilik ve yaşlılık evresi.
Bu evre aile yaşam döngüsündeki en kritik evredir. Bireyin genç yetişkinliğe geçişte kök ailesinden
bağımsızlaştığı ve bağımsız genç yetişkinlik dönemlerdir. Bu dönemde birey duygusal, fiziksel,
sosyal ve ekonomik olarak yeterli bir yetişkin haline gelir. Bu süreçte bireyin şahsi özellikleri ve
karakteristikleri belirginleşir böylece bir kimlik geliştirir. Örneğin, çalışmaya başlamak, bir meslek
kimliği edinmek, yeni bir sosyal çevre, mali bağımsızlığıyla kendi harcama alanlarını belirleme
gibi.
Bu dönemde kişinin özel hayatında da ciddi flörtler gibi değişiklikler yaşanır, bunlar eş seçiminin
de başlangıcıdır. Nitekim eş seçimi bu dönemde yapılır ve evlilik birliği kurulur.
Bireyler evlilik birliğini kurarken oluşabilecek stresler açısından aile danışmasına ihtiyaç
duyabilirler, bu noktada aile danışma merkezlerine başvurarak sosyal hizmet uzmanlarından
danışmalık alabilirler.
Aile danışma merkezinde sosyal hizmet uzmanı danışmanlık ve eğiticilik mesleki rolleri
gereği çiftleri aile yaşamı konusunda bilgilendirip, yönlendiricilik ve vaka yöneticiliği rolüyle
çiftleri uygun sağlık kuruluşlarına yönlendirir.
Evlilik kurulmasından sonra genelde ilk iki yıl çocuksuz aileler olarak yaşanır. Bu süreçte eşler eş
olma rollerine uyum sağlarlar, birbirleriyle daha sıkı ve yoğun bir ilişki içine girerek birbirlerini daha
yakından tanırlar. Bu süreçte önemli olan karşılıklı olarak doyurucu bir eş sistemi geliştirebilmektir.
Yine evliliği ilk yıllarında çiftler çocuk yapıp yapmama konusunda bir karar verirler. Çocuk sahibi
olmaya karar verdiklerinde ise hamilelik ve “ana-babalık sözleşmesine uyum” süreci yaşarlar.
Bu dönemde çiftlerin çocuk yapmada sorunları ortaya çıkabilir. İstediği hale çocuk sahibi
olamayan çiftler yine bir aile anılma merkezine gidebilirler.
Aile danışma merkezinde sosyal hizmet uzmanı danışmanlık ve eğiticilik mesleki rolleri gereği
çiftleri aile yaşamı konusunda bilgilendirip, yönlendiricilik ve vaka yöneticiliği rolüyle çiftleri
uygun sağlık kuruluşlarına yönlendirir. İstedikleri halde hiç çocuk sahibi olamayacak çiftler yine
sosyal hizmet uzmanını yönlendirmesiyle koruyucu aile ve evlat edinme için İl Müdürlüklerine
yönlendirilip,gerekli konularda bilgi sahibi edilebilirler.
1.6.3 Ebeveynlik
Çocuğun bebekliğinden adölesanlığına kadar olan dönem Çocuk sahibi olduktan sonra çiftlerin
ebeveynlik dönemleri başlar. Bu dönem
Bebekli çiftler, öncelikler aileye gelen bu yeni ve bakıma muhtaç bireye ve analık ve babalık
sorumluluklarına uyum sağlamak durumundadırlar. Bebeğin gelişimi ve onun uyumlu ve güvenli
bir ortamda büyümesini, beslenmesi sağlamak için uzmanlardan yardım almak hem doğum
öncesinde hem de doğum sonrasındaki süreçte çok önemlidir.
Özellikle hamilelik dönemi ve doğumdan sonraki ilk günlerde hastanelerdeki sosyal hizmet
uzmanları aileye dönük ana çocuk sağlığı ve doğum sonrası annelerde yaşanan
depresyon durumlarında bilgilendirici, yönlendirici, vaka yöneticisi, sevk edici ve ailenin ilişkide
www.aknetakademi.com.tr 15
olduğu kurumlar arasında koordinasyon sağlayıcı olarak çalışabilir ve terapi hizmetleri
sunabilirler.
30 ay ve 6 yaş arası çocukları olan aileler okul öncesi dönemde çocuğa sahip aileler,
kategorisindedir. Bu dönemde ailede kardeşler sistemi gelişir, ailenin alt sistemleri çeşitlenir. Eş
sistemi, ebeveyn sistemi, ebeveyn çocuk sistemleri ve kardeşler sistemi oluşur. Anne ve babalar
çocukların okul öncesi evrelerini başarıyla tamamlamalarını sağlamaya çalışırlar. Hem anne hem
babanın çalıştığı çekirdek ailelerde bu dönemde ek hizmetler almak hayatı kolaylaştırır. Örneğin,
kreşlerde çocukların gerek günlük bakımı gerekse uygun akranlarla ilişki kurarak arkadaşlık
lişkilerine adım atmaları sağlanabilir. Kreş ve gündüz bakım evleri bu ihtiyacı karşılamak için
var olan kurumlardır. Bu kurumlarda sosyal hizmet uzmanları yöneticilik mesleki rolleri gereği
kurumların düzgün işlemesini sağlarlar ve çocuklarla ilgilenirler. Yine sosyal hizmet uzmanları aile
sistemlerinde ortaya çıkabilecek çeşitli işlev bozukluklarının giderilmesinde aile danışma
merkezlerinde aile danışmanlığı ve terapisi sağlayabilirler.
Bu dönemde sosyal hizmet uzmanları çocuklarla ve ailelerle grup çalışması yaparak ailenin
ve çocuğu uyumlarını sağlanmasını, aile sistemi içindeki ilişkileri kuvvetlendirerek çocukların
aile sistemine girip çıkabilecekleri esnekliğin oluşturulmasını ve pekişmesini sağlarlar.
Çocuklar dışarıda sosyalleşerek daha fazla zaman geçirmeye başladıkça çiftlerinde aile içindeki
ilişkilerde eşlik rollerine ve kendi kariyerlerine daha fazla odaklaşabilecekleri zaman ve enerji
oluşur.
Bu arda kalan zaman ve enerji çocuklar kendi hayatlarını kurunca çok daha artacaktır. Bu nedenle
çocukların yetişkinliğe geçiş ve yetişkin olmaları arasındaki geçiş evresinde çiftler kendi içlerinde
yeni bir denge kurmak durumunda kalırlar.
Çiftlerin kendi içerlinde kuracakları bu denge, yetişkin olmuş çocukların kendi sorunlarını
kendilerinin çözmelerine ve hayatlarında tercihlerini özgür olarak yapabilmelerine olanak
sağlayacak kök aile ortamını yaratılması için gereklidir.
Bütün bu değişimleri içeren bu dönemde aile değişik ortaya çıkabilecek değişik sorunları çözmek
açsından sosyal hizmet uzmanına ihtiyaç duyabilir. Bu sorunlar kısaca,
Tüm bu sorunların çözülmesinde aileler aile danışma merkezlerine gelerek sosyal hizmet
alabilirler. Sosyal hizmet uzmanları aile danışma merkezlerinde danışmanlık, eğiticilik, terapi
ve vaka yönetimi hizmetleri sunarak ailenin değişim sürecine uyum sağlamasını, değişimde
bozulabilecek sosyal işlevselliğin yeniden kazanılmasını ve pekiştirilmesini sağlarlar.
Emeklilik ve yaşlılık evresini ebeveynler için alışılması en zor dönemlerden biridir. Bu dönemde
emeklilik sosyal hayatın ve zamanı kullanma biçimlerinin büyük bir biçimde değiştiren bir
deneyimdir.
Sosyal hayatın azalmasına alışmak, yeni
bir sosyal hayat kurmak ve yaşlılığı kabullenmek bu dönemde başarılması gerekenlerdir. Aynı
zamanda yaşlılık beraber sağlık sorunları da ortaya çıkabilir. Yine bu dönem annene ve dede
rollerinin oynandığı, çocukların ailelerinin kurulduğu ve bu ailelerle ilişkilerin oluşturulup geliştirildiği
dönemdir.
Yaşlıklı süreci içinde çocuklarla ebeveynlerin ilişkileri bakma bakılma sistemi açısında da değişir.
Yetişkin çocukları ana babalarının ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar. Bu noktada da kurum bakımı
gibi unsurlar gündeme gelebilir.
Yaşlılık değişime ayak uydurmanın daha zor olduğu bir süreçtir, aynı zamanda yaşamda kayıplar,
eş ölümler bu dönemde yaşanır. Dul olmaya alışmak, eşin hayatta yarattığı boşluğu kabullenmek
ve doldurmak belki bu dönemin en ağır uyum süreçlerinden biridir.
Değişimlerin sert yaşandığı ve uyum yeteneğinin enerjinin azaldığı bu dönemdeki değişimleri
kabullenmek ve uyum için sosyal hizmete ihtiyaç duyulur. Sosyal hizmet uzmanları bu süreçteki
ailelere yine eğitici, yönlendirici, danışman ve terapist olarak hizmet sunar hem de yaşlıların ileriki
dönemlerde ihtiyaç duyabilecekleri sağlık hizmetleri yada kurum bakımına ilişkin yönlendiricilik
yaparlar.
Farklı bir açıdan konuyu irdelersek: Bugüne kadar gerek yabancı ülkelerde gerek Türkiye’de
yazılan kitaplar, yapılan araştırmalar incelendiğinde içerik bakımından birbirine benzeyen
sınıflandırmalara rastlanmıştır.
www.aknetakademi.com.tr 17
Ayrıca yukarda anlattığımızdan biraz farklı, altı başlık altında toplanan model de
benimsenmiştir.
A: Başlangıç Yılları
Evlilik ile başlayan ve ilk çocuğun doğumuna kadar devam eden çocuksuz yıllar, genellikle
sorumlulukların en az olduğu yıllardır. Bu yıllardaki ailelere öneriler:
Eşlerin birbirlerini tanıma dönemidir. Eşler birbirlerine karşı objektif olmalı, her biri kendini ve
eşini tanımaya çalışmalı, aynı zamanda eşinin kendini tanıması için ona fırsat vermelidir.
Ortak değerlerin geliştirildiği dönemdir. Farklı gelenek, görenek, alışkanlık ve değerlerle yetişmiş
olan eşlerin birbirlerine anlayışlı, hoşgörülü olmaları ve zamanla bu farklılıkların azaltılması
için çaba göstermeleri gerekmektedir. Gelecekle ilgili planların yapıldığı dönemdir. Uzun vadeli
amaçların belirlenmesi, gelecekte ulaşılmak istenen yaşam standardına karar verilmesi ve bütün
çabaların o hedefe yönlendirilmesi gerekir.
B: Genişleme/Büyüme Yılları
Bu dönem, ilk çocuğun doğumu ile başlayan ve çocuğun ilköğretime başladığı yıllara kadar
devam eden dönemdir. Genellikle, ikinci çocuğun doğumu da bu dönemdedir. Bu dönemin özellikleri
ve öneriler:
Annenin hamilelik dönemidir. Kadın bu dönemde fiziksel ve duygusal bazı değişikliklere uğrar.
Dokuz ay boyunca hamileliğin her döneminde bu değişikliklerin neler olduğu öğrenilmeli ve kadına
destek olunmalıdır.
Çocuğa kimin, nerede, nasıl bakılacağına karar verildiği dönemdir. Özellikle kadının çalıştığı
ailelerde çocuğun bakımının sorun olmaması için şartlara en uygun çözüme karar verilmelidir.
Anne-baba rollerinin oynanmaya başlandığı dönemdir. Çocuğa iyi model olabilmek için örnek
davranışlar gösterilmesi gerekir. Eşler kendi aralarında ve çocukları ile olan ilişkilerini düzenlerken
içten, sıcak ve güvenli bir aile ortamı yaratmaya özen göstermelidir. Anne-baba, sağlıklı insan
ilişkilerinin, çocuğun gelişimi bakımından önemini unutmamalıdırlar.
C: Çocuklu/Meşgul Yıllar
İlk çocuğun okula haşladığı ve ikinci çocuğun da doğduğu yıllardır. Bu yılların özellikleri ve
öneriler:
Anne babanın eğitimci rolünün arttığı dönemdir. Çocuğun, hem okul başarılarının artmasında,
hem de toplumsal yaşama uyumunda, anne babanın rehberliğine, desteğine en fazla ihtiyaç
duyduğu bir dönemdir. Okula uyum, oyun arkadaşlıkları, kardeşlik duygusu, kardeşler arasında
paylaşım, anne babanın her iki çocuğa karşı tutumları gibi konular bu dönem de önem kazanır.
Eşlerin birbirlerine çok az zaman ayırdıkları bir dönemdir. Çocukların birçok konuda kendi
kendilerine yetememesi, anne ve babanın desteğine olan ihtiyaçları, anne-babanın çok zamanını alır.
Bu durumda, eşler birbirlerine zaman ayıramadıklarından şikâyet edebilirler. Eşler, belli aralıklarla
başkalarından yardım alarak baş başa geçirebilecekleri çeşitli kültürel, sanatsal et kinliklere,
eğlencelere, arkadaşları ile birlikte olmaya zaman ayırmalı, kısa süreli geziler planlanmalıdırlar.
D: Aktif Yıllar
Çocukların, ergenlik dönemine girdiği yıllardır. Çocukluktan gençliğe geçiş dönemi olan
ergenlikte, çocuk kendisi, ailesi, okulu, karşı cins ve hemcinsi olan akran grupları arasında denge
kurmaya haşlar. Zaman zaman anne babası veya okulu ile problemler yaşayabilir. Anne babalar
ve eğitimciler bu dönemin özelliklerini bilip ona destek olmalıdırlar.
Ev işlerinin çok yoğun olduğu dönemdir. Yiyecek hazırlama, çamaşır, ütü, temizlik, alış-veriş
gibi rutin işler, özellikle kadının çok zamanını almaya başlar. Ailede dayanışma ve yardımlaşmaya
en fazla ihtiyaç duyulan dönemlerden biridir.
Çocukların ve gençlerin geleceğe hazırlanması ve anne-babanın yükünü hafifletmek için, gençlere
ev ile ilgili sorumluluklar verilmelidir. Gençlere rehberlik yapmanın zor olduğu bu dönemde, anne-
babalar uzmanlardan profesyonel yardım almalıdırlar.
Çocukların mesleğe hazırlandığı, meslek seçtiği yıllardır. Lise sonu, üniversiteye hazırlık
dolayısı ile mesleğin belirlenmeye çalışıldığı bu dönemde üniversiteler, meslek okulları, meslekler
ile ilgili bilgi kaynaklarına ulaşabil meleri için, anne-babalar çocuklarına rehberlik yapmalıdırlar.
www.aknetakademi.com.tr 19
E: Duraklama/Daralma Yılları
Genellikle ilk çocuğun evlenme, meslek veya yüksek öğrenim için evden ayrıldığı dönemdir. Bu
yıllarda:
Birer yetişkin olarak kendi hayatını kurmaya başlayan gençler, yavaş yavaş ev den ayrılır. Bir
taraftan sevinç, bir taraftan hüznün yaşandığı dönemdir. Aile bağlarının kopmaması için, anne-
babaların ve gençlerin çabasına ihtiyaç vardır.
Eşlerin artık birbirlerini iyice tanıdığı dönemdir. Yıllara paralel, birbirlerinin alışkanlıklarını,
zevklerini, değerlerini öğrenen eşler, zaman içinde ortak alışkanlıklar geliştirmiş olurlar. Birbirlerine
ayıracak zamanları çoğaldığı için birçok etkinliğe birlikte katılabilirler; örneğin, seyahat, ziyaret,
eğlence vb.
Sağlık sorunlarının arttığı bir dönemdir. Genellikle, emeklilik yılları da bu dönemde başlar.
Meşguliyetler azalmış, yaşam biraz yavaşlamıştır, işte bu sıralarda, yaşa bağlı olarak da bazı
sağlık sorunları ortaya çıkabilir. Eşlerin birbirlerine en fazla ihtiyaç duyduğu bir dönemdir.
Sevgi, yardımlaşma, dayanışma, hem destek olmak, hem de birbirlerini yalnızlıktan kurtarmak
bakımından önemlidir.
Eşlerin yalnız kaldığı dönemdir. Zamanla, çocukların hepsi çeşitli nedenlerle evden ayrılır ve
eşler başlangıç yıllarındaki gibi tekrar baş başa kalır. Ancak, doğacak torunlar onlar için hayata
bağlanmanın ve yalnızlıktan kurtulmanın bir yolu olarak görülebilir.
Emeklilik yılları olarak da bilinir. Aktif çalışma hayatı sona ermiştir. Çoğu zaman evlerinde
oturmayı tercih eden eşler, huzuru evlerinde bulurlar. Birbirlerinin desteğine olan ihtiyaç
artmıştır.
Hastalık ve yalnızlık en önemli sorunlardandır. Bazı işlere güçlerinin yetmemesi, yalnızlık, çeşitli
hastalıklar önem kazanır. İhmal edilmişlik duygusuna kapılabilirler.
Eşlerden birinin ölümü, aile yaşam dönemlerinin bitliğini gösterir. Evlilikle başlayan süreç
gelişimini tamamlamış ve sona ermiştir. Artık, hayatta kalan anne veya babaya destek olmak,
yetişkin çocukların sorumluluğu olmuştur. Fiziksel, zihinsel, duygusal yönden sorunlar yaşayan,
toplumsal ilişkileri zayıflayan anne babaların yaşlılıkla baş edebilmeleri, çocuklarının desteği ile
mümkün olacaktır. Ülkemizde, çocukların hâlâ güvence olarak kabul edildiği unutulmamalıdır.
2. AİLEDE İLETİŞİM
Günümüzde aile-içi iletişim çok önemli olduğu halde yeterince üzerinde durulmayan bir konudur.
Birçok sorunun temelinde aile içi iletişimdeki olumsuzluktan kaynaklanmaktadır. Yaygın olarak
görülen iletişim biçimi “gereksinme iletişimi” denilen durumdur. Bu iletişimi belirleyen etmenler
günlük gelişen gereksinimlerdir.
Çocukların okuldaki durumları, günlük kısa notlar, alış veriş planları, ödeme planları, kısa
konuşmalar, standart hal hatır sormalar, günlük olaylardır.
Birlikte olunan zamanın çoğunu TV izlemek, TV program yorumları, gündemdeki konuların kısa
kısa bir değerlendirilmesi yapılır. Hatta artık çoğu ailelerde ev programları TV dizi saatlerine göre
şekillenir. Bunlar ev içi iletişimin mesajları olmaktadır.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ:
1) Ev içinde eşitlikçi, sosyal rolleri arkadaşça yumuşatan ve aile disiplini kimseyi yaralamadan
kurup yürütmek, anlayışlı, şefkatli ve ilkeli bir aile yapısı oluşturmak.
2) Eşler arasında anlayış ve davranış bütünlüğü, iletişim güçlendirerek çocukların sosyal
rollerini benimsemelerine yardımcı olmak.
3) Aile içi empatiyi geliştirmek.
4) İletişimde Aktif Dinleme (saygı) gerçekleştirin.
5) Saydam ve Şeffaf olmak
6) Sorunlarınızı somut bir şekilde belirtin. Yorum katmadan olduğu gibi söyleyin.
www.aknetakademi.com.tr 21
2.1 Aile İçi İletişim Modelleri
Yukarıda sıraladığımız tüm bu etkenlere bağlı olarak ailede iletişim farklı biçimlerde
şekillenmektedir. Aile içi iletişim modelleri olarak tanımlanan bu iletişim biçimleri 4 ana başlık
altında incelenmektedir.
En ideal, ancak gerçekleşmesi en zor olan iletişim modelidir. Bu iletişim biçiminde aile üyelerinin
her biri iletişime eşit ölçüde katılmaktadır. Böylece üyeler arasında güvenli ve ahenkli bir ilişki
yaşanmaktadır. Bireyler hemen her konuda duygu ve düşüncelerini rahatça ortaya koyabilirler. Bu
durum, ailede çatışmaları en aza indirir, öfke ve kızgınlıkları engeller.
Türkiye’de çekirdek aile, geleneksel aile sistemi içine yerleşmiş bir aile modelidir. Bu
nedenledir ki eşitlikçi iletişim modelinin uygulamada çok yaygın olduğunu söyleyebilmek
oldukça zordur.
Bu iletişim modelinde belirli alanlarda ve konularda uzman olan aile üyeleri, bir yandan rollerinin
gereklerini yerine getirirken, diğer yandan aile üyelerinin ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Her bireyin
farklı alanlardaki uzmanlığı onların bu konularda daha etkili olmasını sağlamaktadır. Örneğin:
geleneksel olarak ailede ekonomi, siyaset, ticaret vb. konular erkeğin ev işleri, beslenme, çocuk
bakımı gibi konular ise kadının uzmanlık alanı olarak benimsenmektedir.
Ayrıca eşlerin meslek alanları da uzmanlıklarının belirleyicisidir. Örneğin, mesleği öğretmenlik
olan anne, çocuklarının eğitimiyle ilgili konularda kaynak durumundadır.
Aile üyelerinden bir ya da bir kaçının daha etkili olduğu bir iletişim biçimidir. İletişimde etki gücü
yüksek olan kişi, çoğunlukla aile üyelerinin güvenini kazanmış, diğer üyelerden daha bilgili ve
mantıklı olduğu kabul edilmiş biridir.
İlişkilerde düzenleyici, anlaşmazlıklarda uzlaştırıcı olan bu üye aynı zamanda iletişimin de odağını
oluşturmaktadır.
Birkaç kuşağın bir arada yaşadığı, otoriter bir aile yönetiminin hüküm sürdüğü aile yapısında
görülen bir iletişim biçimidir. Aile üyelerinden biri genellikle de ailenin en yaşlı erkeği, ailede otorite
sahibidir. Diğer üyelerden farklı bir statü ve yetki ile donanımlıdır. Bu aile yapısında iletişimin yönü
yukarıdan aşağıya doğrudur. Yetkili üye aynı zamanda karar veren kişidir. Ailede ona danışılmadan
ve görüşü alınmadan bir şey yapılamaz.
Ailede üyelerin iletişim biçimleri onların rol ve statülerine göre değişmektedir. Ailede
eşitlikçi iletişim biçiminden uzaklaşıldıkça, üyeler arasındaki yakınlık azalmakta,
ilişkiler kurallı ve mesafeli bir nitelik kazanmaktadır. Türkiye’de çekirdek aile,
geleneksel aile sistemi içine yerleşmiş bir aile modelidir. Bu nedenledir ki eşitlikçi
iletişim modelinin uygulamada çok yaygın olduğunu söyleyebilmek oldukça
zordur.
3. AİLE İLİŞKİLERİ
3.1 Aile Bireylerinin Görevleri ve Sorumlulukları
Evliliklerde çiftlerin kendilerini birbirlerine ne kadar yakın hissettikleri ve ne kadar bağlı oldukları
bir evliliğin uzun süre devam etmesindeki en önemli unsurlardır. Güçlü bir iletişim, çatışmaları
yapıcı bir biçimde çözümleme becerileri, ortak paylaşımların, değerlerin varlığı, iki taraf için de
tatmin edici bir duygusal yakınlığın bulunması, iyi bir evliliğin temel taşlarıdır.
Yapılan bilimsel araştırmalar, maddi olarak iniş-çıkış yaşamayan, çiftlerin geldikleri öz aileleriyle
de olumlu ilişkilerinin olmasının da evliliklerin uzun ve mutlu bir şekilde sürmesi ile ilintili olduğunu
gösteriyor.
Yapılan çalışmalar, ilgi alanları, değerler, kişilik özellikleri, tutum, eğitim durumu gibi faktörler
açısından benzerlikler gösteren çiftlerin daha mutlu ve uzun süren beraberlikleri olduğunu
göstermektedir.
www.aknetakademi.com.tr 23
salt beğeni ve çekicilik gibi özelliklerin iyi ve uzun süreli bir evlilik için yeterli olduğunu söylemek
bir hayli güç. Daha ileriki yaşlarda yapılan evliliklerde ise kişiler, kendilerinin ve bir ilişkiden
beklentilerinin daha net farkında olmaları durumunda daha sağlıklı kararlar verebiliyor.
Birlikte sorun yaşadıkları zaman nasıl ele alabileceklerini bilemeyen, birbirlerinin farklı
yönlerini evlilik içinde yeni gören çiftler pek çok çatışmalı duyguyu bir arada yaşayabilir. Bunun
sonucunda, alınan evlilik kararı da daha çok sorgulanır.
Beraberliklerde zıt kutupların birbirini çektiği epey yaygın bir yanlış inanıştır. İlk başta kişilerin
kendilerinden farklı buldukları karşı cinse dönük bir ilgi ve merakları olur elbette, ancak kendilerine
daha çok benzeyen kişilerle kurulan ilişkilerin daha uzun sürdüğü de bilinen bir gerçektir.
Yapılan çalışmalar, ilgi alanları, değerler, kişilik özellikleri, tutum, eğitim durumu gibi faktörler
açısından benzerlikler gösteren çiftlerin daha mutlu ve uzun süren beraberlikleri olduğunu
göstermektedir.
İyi ve kaliteli bir iletişim başarılı bir evliliğin “olmazsa olmazı” dır. İletişim problemleri yaşayan
çiftlerin bu anlamda sorun yaşamayan çiftlere kıyasla boşanma oranları daha yüksektir. Sürekli
haklıyı haksızı aramak üzerine yapılan tartışmalar; yargılayıcı, eleştirel, duyguları hiçe sayan
konuşma biçimi, olumsuz sıfatlarla yapılan hitaplar şüphesiz ki çiftleri birbirlerinden git gide
uzaklaştıracaktır.
Evliliklerde ufak tefek gündelik sorunların ele alınması çok gerekli olmamakla beraber, eğer
belli sorunlar tekrar tekrar yaşanıyor, ancak çözümlenemiyorsa, ya da kişiler için önem teşkil
eden konular bir türlü konuşulamıyorsa, bunların açık bir şekilde konuşulup, ele alınması gerekir.
Çiftlerin düştüğü en büyük yanılgı “Ben söylemeden eşim beni anlasın” düşüncesidir. Söz konusu
20 yıllık bir beraberlik dahi olsa, partnerlerin birbirlerinin düşüncelerini, ihtiyaçlarını, isteklerini
otomatik olarak bilmesi beklenmemelidir. Yetersiz bir iletişim yanlış anlaşılmalara yol açar, bu
da gereksiz çatışmalara neden olur. Bu şekilde yaşanan iletişim sorunları zaman içinde çiftlerin
birbirlerinden duygusal açıdan uzaklaşmalarıyla sonuçlanır.
Bu yaklaşım ile sorunlarını çözebilmeleri tabii ki mümkün olmaz ve kendilerini bu kısır döngüden
kurtaramadıkları takdirde evliliklerinde açtıkları yara gittikçe derinleşir.
İyi iletişimi olan ve sorunlarını çözerken “birlikte” hareket eden her çift sevgi ve saygı dolu,
huzurlu bir evliliğe sahip olabilir. Bu tarzı benimsemiş olan çiftler:
Yaşam boyu sürecek bir ilişkide, her çift birçok sorunla karşı karşıya gelir. Aile yapılarının,
deneyimlerin, eğitim durumlarının, evliliğe dair sahip olunan değerlerin ve inançların ve daha birçok
özelliğin farklı olması nedeniyle tartışmalar, çatışmalar yaşanabilir. Bu çok normal bir durumdur;
asıl mesele, bu farklılıkların aynı potada nasıl eritildiğidir.
Eğer her tartışmada bir kazanan, bir de kaybeden aranıyorsa, yani “takım arkadaşlığı” bakış
açısı yoksa bir süre sonra bu ufak tartışmalar bir güç savaşına dönüşür ve her iki tarafın da
yıpranması, ilişkiden kopması ile sonuçlanır.
Çocuğun fizik ve akıl sağlığı içinde normal gelişmesi, hepimizin amacıdır. Bunun için çocuğun
insan ilişkileri açısından da sağlıklı bir ortamda yaşamını sürdürmesi gerekir. Bugün eğitim ve
sağlık koşullarını dengelemekle, daha kişilikli ve başarılı gençler yetiştirme olasılığı artmıştır.
Çocuk, ayrı bir kişi, her türlü hak ve sorumluluğu olan bir varlıktır. Anne-babanın geçmiş
yaşantılarından gelen kişilik, inanç ve arzularına çocuklar uymaya zorlanmamalıdır.
Davranış bozukluklarında tedavinin temelini, çocukla anne-baba ve çevresinin çocuğa karşı
tutumunu düzeltmek oluşturmaktadır. Örneğin; Tek çocuklarda, kalabalık akraba çevresinin
üzerine düştüğü çocuklarda, onlara karşı gösterilen aşırı bağımlılığın yarattığı çeşitli duygusal
bozukluklar görülmektedir.
Her sağlıklı doğan çocuk sizin dengeli bakımınız altında sağlıkla büyüyebilir. Onun, kendinde var
olan kendi ayakları üzerinde gelişme, kapasitesini tanımak ihtiyacını engellememek gereklidir. Tıpkı
bir çiçek gibi bakım ve sevgi, olağan, makul ölçüde olmalıdır. Aşırı güneş ve su çiçeğe nasıl zararlı
olabilirse, aşırı ilgisizlik veya düşkünlük de çocuk için öyledir.
Günümüzde icra edilen tüm meslekler, eğitime tabi tutulmakta ve nasıl daha iyiye doğru
götürülebileceği öğrenilmektedir. Bütün bunlar için enerji, zaman ve para harcanmaktadır.
Toplumumuzun ve geleceğimizin ham maddesi olan çocuğun ev içinde nasıl gelişeceğini, eğitilip
yetiştirileceğini öğrenip doğru uygulaması gereken anne-baba adaylarına da bu meslekte
eğitim verilmelidir. Hemen hemen hepimiz, seçip seçmeme söz konusu olmadan, yetenekli olup
olmadığımız soruşturulmadan, ön hazırlıksız, kurs-test almaksızın ve sınavlara dahi katılmadan
yaşamımızın aşağı yukarı 20 yılını anne-baba mesleğinde geçirmekteyiz.
Anne-babalıkta çocuğu beslemek, giydirmek, sağlığını korumak ve onu okula gönderebilmek, iyi
bir ebeveyn olmak için yeterli değildir. Günümüz çağdaş dünyası kişiliğini, zekâsını ve yeteneklerini
de geliştirmiş, kendine güveni olan bireyler aramaktadır. Eğitim sadece okulların sağladığı
bir avantaj değildir. Gerçek eğitim evde alınan eğitimdir. Bu da sadece yanlışların düzeltilmesi,
öğütlerde bulunmak, uyarmak anlamına gelmez.
Çocuk eğitmek, yetiştirmek, çocuğun kişiliğinin tüm potansiyelinin gelişebileceği bir ortamı
okul dışında ve okulu tamamlayıcı olarak ev içinde işlevliğini temin etmek demektir.
Çocuk eğitiminin bir bölümünü yuva ve okullar yüklenmişse de, çocuk yaşamının 1/4’ünü okulda,
www.aknetakademi.com.tr 25
3/4’ünü evde geçirir. Bu açıdan bakıldığında çocukların yetiştirilmesinde anne-babanın rolü çok
daha büyük ve önemlidir.
Anne-babalar günün 24 saatini, hem de tatil hakkı bile kullanmadan yaşamlarının 20 yılını
bu meslekte geçirirler. Diğer mesleklerde deneme-yanılma uygulanabilir. Ancak anne-babalık
mesleğinde deneme-yanılmaların sonucu ne yazık ki çok ciddi sorunlara sebep olmaktadır. Bu
nedenle ciddi bir meslektir, eğitim gerektirir. Ayrıca bir sanattır. Geleceğin ve toplumun temel
taşları olan en değerli varlıklarımız, çocuklarımız için bu sanatın öğrenilmesi, eğitilmesi gerekliliğine
içtenlikle inanıyorum.
Çocuk yapılması gereken ve beklenen davranışlarda bulunduğunda hiç bir tepki gösterilmez,
çocuğun böyle yapması normal görülür. Ancak yaptığı en küçük hatada hemen olumsuz tepkiler
verirsek hatalı davranmış oluruz. İkaz ve tepkilerin işlevliği ancak olumlu davranışlara da
gösterilirse geçerli olur.
Olumsuz davranışlara verilen olumsuz tepkiler üzerine kurulu eğitim sisteminde çocuk kişilik
ve yeteneklerini geliştirme olanağı bulamadığı gibi girişimciliğini de yitirir.
Olumlu Pekiştirme
Biz canlılar hazza yöneliğizdir, hoşumuza gidenleri tekrar duymak, yaşamak isteriz. Aferin,
ne güzel olmuş’un, sihirli bir etkisi vardır. İşte davranış mühendisliği denilen bilim dalı haz ve acı
ilkesi üzerine kurulmuştur. Haz durumuna yaklaşır (yemek, okşamak, yakınlık, güzel söz) acı
durumundan kaçarız (kötü söz, bağırma, acı verme, dayak, ceza).
Olumlu davranışı tekrarlatmanın, kalıcı olmasının en iyi yolu, o davranış görüldüğünde hemen
olumlu tepki göstererek, davranışı pekiştirmektir.
Aferin, çok iyi olmuş, çok hoşuma gitti gibi sözler hem davranışı tekrarlatmak için bir garanti,
hem de aile içi sağlıklı iletişimin kaynağıdır. Bunlar zaten böyle olmalı deyip, tepki vermemek
bir eğitim eksikliğidir.
Davranış mühendisliğinin diğer bir yöntemi kademeli yaklaşımlardır. İstenilen davranış yaklaşık
olarak istenilene yakın hale geldiği zaman, anında olumlu pekiştirme yapılarak çabası yüreklendirilir.
Örneğin; çocuk tabağındaki yemeğinin yarısını hiç uyarılmadan yedi, bitiremedi. Olumlu tepki,
bugün yemeğinin yarısını ben söylemeden yedin, çok memnunum, şeklindedir. Çocuğun gayreti
fark edilmiştir, yüreklendirilmiştir, pekiştirilmiştir. Böylece çocuk bu davranışı daha sık gösterir.
Örnek Olmak
Eğitimin diğer bir güçlü öğesi de örnek olmaktır. Kızlar annelerini, erkekler babalarını, daha ileri
yaşlarda öğretmen, arkadaş veya farklı yetişkinleri örnek alırlar. Ancak toplumumuzda yetişkinler
dünyası, söylediğimi yap, yaptığımı yapma ilkesi üzerine kurulmuştur.
Anne-baba çocuğunu döver, ancak çocuk kardeşini dövünce çok kızılır. Baba komşuya evde
Çocuğu Dinlemek
Çağdaş anne-baba eğitimine getirilen yeni bir yöntem de çocuğunu dinleyebilmektir. Bu yetenek
kazanılır ve öğrenilir. Çocuğu gerçek dinleme sessizlik, anlayış, empati (kendini çocuğun yerine
koyarak, olaya bakabilme yeteneği) ve yorumsuz dinleyebilme yeteneği gerektirir. Çocuğu
dinlemek onun isteklerini mutlaka yerine getirmek değildir. Dinlemek o sırada sorunu olduğunu
anlatan kişiyi rahatlatmak, anlayabilmek demektir.
Kızgınlığın yapıcı ve olumlu ifadesi, öğrenilmesi şart olan çok önemli bir yaklaşımdır. Yıkıcı
kızgınlığın davranış ifadesi dayak, sözel ifadesi de sözle yaralamaktır. Kızgınlık genellikle SEN sıfatı
ile dile getirilir. “SEN NE BİÇİM ÇOCUKSUN” gibi.
BEN ile ifade edilen olumsuz duygular “söylediklerime bu şekilde cevap verdiğin zaman çok
kırılıyorum” gibi bir konuşma çocuğu savunuculuğa itmediği gibi, anne-babasının duygularını daha
iyi anlamasına, onları üzmemek için davranışını değiştirmesine neden olur.
Ben dili ile ifade edilen yapıcı kızgınlıktaki çatışmalar çözülerek aile içi iletişim daha sağlıklı
ve değerli olur. Sosyal bilimlerin ilerlemesi sonucunda insan ilişkilerinde yararları geçerlilikleri
saptanan bu yöntemler aile içinde de her kişinin kullanabileceği uygulamalara dönüşmüştür.
Ben dili ile ifade edilen yapıcı kızgınlıktaki çatışmalar çözülerek aile içi iletişim daha sağlıklı ve
değerli olur.
www.aknetakademi.com.tr 27
etmelidirler.
Anne ve babanın çocuklarına , “uygun olan davranışı” ya da neyin doğru neyin yanlış olduğunu
öğretebilmeleri için, gerek kendi aralarında gerekse çocuklarına yönelttikleri davranışlarında
dengeli, tutarlı ve kararlı olmaları gerekir.
Anne-babanın güvenli bir çocuğa sahip olabilmeleri için, önce kendilerine, sonra birbirlerine,
ardından da çocuklarına güvenmeleri gerekir.
Anne-baba çocuğundan yaşı ve yeteneklerine uygun isteklerde bulunmalı, çocuğu hayal
kırıklığına uğratacak, yaşının üstünde beklentiler içine girmemelidirler.
Çocuğun ilgi ve yeteneği onun yönlendirilmesinde esas alınmalı, anababanın tutkuları dikkate
alınmalıdır. Anne-baba öncelikle çocuğunu bağımsız bir birey olarak kabul eden, ona sevgi ile
yaklaşan ve olumlu ilişki kurmaya çalışan kişiler olmalıdırlar.
Bilinmelidir ki, sevgi temeline dayanan eğitim, sağlam ve başarılı eğitimdir. Anne-baba,
soyut düzeyde uyarı yerine, somut düzeyde eylemi temel almalıdır. Anne-baba öyle bir ortam
hazırlamalıdır ki, çocuk sanki her zaman anne ve babası yanındaymış gibi kendini güvenli ve hiç
yanında değilmiş gibi özgür hissetsin. Böyle bir aile ortamı çocuğun kendine özgü anlayış ve
düşüncesini ifade etme olanağı sağlar.
Buna karşın sağlıksız bir aile, çocuğun nasıl algılaması, düşünmesi ve davranması gerektiğiyle
ilgilenir. Çünkü bu ana-baba için, çocukları belirli bir kalıba sokmak, onu bağımsız olarak
gelişmesinden daha önemlidir. Anne- baba, çocuğunun kişiliğine saygı duyan, benlik saygısı üstün
kişiler olmalıdır ki, çocuklarının benlik saygısı da üstün olabilsin. Anne-babalar kendi kendini
yönetebilen bireyler yetiştirmek için gerekli psiko-sosyal ortamı hazırlamalıdırlar. Bunun için de
aşırı koruyucu yaklaşımdan kaçınarak çocuğun kendi kendini yöneten bir birey olmasına fırsat
verilmelidirler.
Kısacası, anne-baba, çocuğa sevgi veren, girişim yeteneğini ve özgüvenini kazanabilmesi için
onu destekleyen kişiler olmalıdırlar.
Ailede kardeşler arasında kurulacak ilişkilerin niteliği, hem ailenin mutluluğu hem de kardeşlerin
iyi bir yetişkin olup olmaması bakımından son derece önemlidir. Kardeşler arasında olumlu ve
dengeli ilişkiler kurmak ve böylesi ilişkileri sürdürmek kolay değildir. Bununla birlikte kardeşler
arasında iyi ve dengeli ilişkilerin kurulması olanaksız da değildir.
Olumlu ilişkiler kurabilmek için her şeyden önce kardeşler arasında iyi ilişkiler kurulmasını
engelleyen ya da kurulmuş iyi ilişkileri bozan faktörlerin bilinmesi gerekmektedir.
Kardeşler arasında yerleşmiş olan ilişkiler, ileriki yaşantıyı geniş çapta etkilediğinden büyük önem
taşımaktadır. Aşırı bağımlı ve zorlayıcı, otoriter kişiliğe sahip iki kardeşin gelecek yıllarda diğer
insanlarla olumlu ilişki kurmaları oldukça güçtür. İster kız olsun ister erkek olsun kardeşlerinden
kopamayan bir yetişkin olgunlaşmamış demektir. Bunun temelinde çocukluk yıllarında tutarsız bir
eğitim uygulamasının yattığı söylenebilir.
Çocuklarına dengeli-tutarlı davranabilen anne babalar çocuklarının diğer insanlarla ömür boyu
dengeli ilişkiler kurmasını sağlarlar.
Kardeşler arasında eşit olmayan ve tutarsız aile tutumları, ayrımlar, imtiyazlar kardeşler
arasında düşmanlığın doğup büyümesine neden olur. Anne ve babanın kardeşlerden birini
evin gözdesi yapması kardeşler arasında düşmanlık duygularının doğup yerleşmesine neden
olmaktadır.
Çocukların her birinin sevgiye, şefkate ve gözde olmaya ihtiyacı vardır. Bu temel ihtiyaçların
kardeşler arasında adil ölçüler içinde giderilmesi, onları birbirine karşı olumsuz duygulardan
uzaklaştırır ve çocukların özgüvenlerini yükselttiği gibi aile içinde olumlu bir atmosfer
oluşturur.
Anne baba olarak gerçekçi olursak kardeşler arasında belirli bir düzeyde problem ve çatışmanın
doğal olduğunu görürüz. İnsanlar ve özellikle kardeşler arasında zaman zaman çatışma çıkması
doğaldır. Bunların belli sınırlar içinde hoşgörüyle karşılanması gerekir.
Kızgınlıklar ve kırgınlıkları açıkça ifade etmek, hiçbir şey yokmuş gibi davranmaktan çok daha
sağlıklıdır. Sorunları çözmede önerilecek tek ve ideal bir çözüm yolu yoktur. Bunun yerine, bir
kısım çözüm yollarını denemek, adil ve mantıklı bir yol izlemek daha iyidir. Evde kuralların herkes
için aynı düzeyde işlemesi gerektiğini gözden kaçırmamak gerekir.
www.aknetakademi.com.tr 29
3.2.3.2 Sorumluluk Duygusunun İlişkilere Etkisi
Çocukların evdeki görev ve sorumlulukları yaşlarına uygun ve adil olmalıdır. Yetişkinler, evde en
büyük çocuğa ne fazla yüklenmeli ne de mantık ölçülerini aşan haklar vermelidir.
Büyük çocuk sahip olduğu şeyleri küçük kardeşine bakıcısı gibi ya da ondan sorumlu anne ya da
babası gibi hissederse, küçük kardeşine dostça davranma olanağı azalır. Aynı şekilde küçük kardeş
büyük kardeşini patronu gibi algılayabilir ki bu kardeş ilişkisinde ilişkide ciddi hasarlar oluşturur.
Küçük kardeş her türlü hatasından dolayı, büyüğün cezalandırıldığını ve büyüğe karşı saldırgan
davranışlar sergiler.
Büyük kardeşler küçük kardeşlerinden sorumlu tutulmamalı, her gittiklere yere onları
götürmeye zorlanmamalı, gidilecek yerlerin seçilmesinde küçüğün isteklerine sürekli öncelik
verilmemelidir. Bunun yerine kardeşler arasında olumlu, karşılıklı saygı ve sevgiye dayalı ilişkilerin
kurulup, beslenmesine gayret edilmelidir. Böyle bir ilişki kurulduktan sonra paylaşma ve beraber
olma isteği kendiliğinden gelişecektir.
Ailede kardeşler arası ilişkileri bozan ve kardeşleri birbirine düşman eden bir başka önemli
sorunda büyük çocukların giymedikleri giysilerin küçük kardeşlere devredilmesidir.
Özellikle çocuk sayısı fazla olan aileler için küçülen giysilerden yararlanmak ekonomik bir
zorunluluk olabilir. Ancak bunun sürekli bir yol gibi benimsenmesi ve küçük çocuğa hiç yeni giyim
eşyası alınmaması ve sanki bunun son derece doğal bir yolmuş gibi sevgiden, anlayıştan yoksun
bir biçimde yapılması, sorunu büsbütün büyütür.
Ailenin ekonomik gücüne göre eşit dengede kalmak şartıyla, her çocuğun ihtiyaçlarının
giderilmesi, onların ruh sağlığı yönünden yeterli ve dengeli kişilikler geliştirmelerine yardımcı
olacaktır.
Çocuklardan birini, öbürü gibi olmaya teşvik emek, yöneltmek, onların birbirlerinden nefret
etmesine neden olabilir. Özellikle çok başarılı olan çocuğu örnek olarak göstermek ve onun kadar
başarılı olamayan kardeşi buna zorlamak, o düzeye çıkamayacağına inanan çocuğun, meşhur
olmak için, olumsuz yollara sapmasına kadar varan davranış bozukluklarını benimsemesine neden
olabilmektedir.
Çocukları aşırı zorlamak, onları gerekli gereksiz birbiriyle karşılaştırmak, yetişkinlerin istediği
gibi olumlu sonuç vermemektedir.
Çocukların evde birbirlerine benzemeye çalışmaları, kuşkusuz, oldukça sağlıklı bir davranıştır.
Ancak bu yolu çocuk kendisi seçip benimsemeli, bunun için zorlanmamalıdır.
Okuldaki başarıları farklı olan kardeşlerin durumları ayrı ayrı ve özel bir biçimde kendi içinde
ele alınmalıdır. Bunlar kesinlikle karşılaştırma konusu yapılmamalıdır. Buna dikkat edilmezse
kardeşlerin birbirinden nefret etmelerine kadar varan olumsuz duyguların doğuşuna neden
olunur.
Aile ve akraba ilişkileri, özellikle yeni evli çiftler için üstesinden gelinmesi zor bir meseledir. Zordur,
çünkü genç çift yeni bir hayat kurarken nasıl sınırlar çizecekleri konusunda stres yaşamaktadır
ve aile büyükleri çeşitli yönlendirme, ikaz ve kimi zaman müdahalelerle stresin yoğunluğunu
artırabilmekte, hatta zaman zaman eşlerin fikir ayrılığına düşmelerine sebep olabilmektedirler.
Aile yaşamı, bireyin yaşamını temelden etkiler. Mutlu bir aileye sahip olmak, yaşamın her bir
alanında başarılı ve mutlu olmayı da beraberinde getirir. Hayattan tatmin olmayı sağlayan
faktörlerin beşte üçü aile içi ilişkiler ve evlilikle ilgili faktörlerdir. Yapılan araştırmalara göre
eşlerin en sık fikir ayrılığına düştükleri konu akrabalar ile ilişkiler konusudur.
Çiftlerin aile büyükleriyle ilişkilerini şekillendirirken kendi aile yapılarına özel stratejiler
‘
geliştirmeleri önemli ise de, sağlam bir birliktelik için bazı temel hususları gözden kaçırmamaları
gerekir:
“Öncelikle, aile büyüklerinin müdahale ve yaklaşımları ne kadar yersiz gözükürse
gözüksün, genç çiftin herhangi bir saygısızlık yapmamaları gerekir. Saygısız tutum
ve davranışlar aile ilişkilerinde kopmalara yol açabileceği gibi, eşler arası diyalogu da
zedeleyebilir.
“Eşlerin dikkat etmeleri gereken diğer bir önemli husus, kendi kararlarını kendileri
vermeleridir. Görmüş-geçirmiş kişilerin fikirlerini almalı, fakat karar alırken birlikte
hareket etmelidirler.
www.aknetakademi.com.tr 31
Genellikle annenin fiziksel ve ruhsal sağlığı ile ilgili önemli bir sorun yoksa temel bakımı veren
kişi annedir ve bebek için yaşamın ilk yılında anne ile olan ilişki önemlidir.
Gebelik, doğum ve doğum sonrası anne sağlığı ile ilgili olası sorunlar yanında bu döneme özgü
ruhsal bozukluklar göz önüne alındığında temel bakım veren kişinin her zaman anne olamadığını
biliyoruz.
Annenin çalışması, diğer fiziksel yakınmaları, çocuktan kısa süreli ayrılmaları: İlk yıl içinde
temel bakım veren kişiden uzun süreli ayrılmaları önermiyoruz. Bebekte nesne sürekliliği
oluşmadığından, annenin ayrılması ve yeniden döneceğine ilişkin zihinsel-psikososyal gelişim
yoktur. Bu dönemde anneden ayrılan süreye göre çocukta çeşitli belirtiler görülmektedir. Özellikle
hastaneye yatışlarda bilindiği gibi yuva hastalığı ya da anaklitik depresyon adını verdiğimiz ağır
depresyon tablosu oluşabilmektedir. Bu dönemlerde de çocuğun kısa süreli bakımında büyük
anne babalar devreye girebileceklerdir.
Çocuk 9 aydan sonra anne babadan kısa süreli ayrılabilmekte ancak kreş gibi okul öncesi kurumlara
uyum sağlayabilmek için gerekli sosyalleşmeyi yaklaşık 2.5-3 yaşında kazanmaktadır.
Çalışan anne babaların giderek arttığı çevremizde kreşe kadar olan dönemde çocuğun bakımı
ile ilgili sorun ortaya çıkmaktadır. Şimdiye kadar olan deneyimlerimizden; bu dönemde sıklıkla
bakıcı anne ya da ablaların devreye girdiğini biliyoruz.
Sizlerin sıklıkla tanık olduğunuz kaza ve yaralanmalar bu dönemde olmakta, çocuğun dil ve
motor gelişim gibi birçok alandaki gelişimi bu bakıcılar tarafından karşılanamamakta, hatta
çocuklar kontrol edemediğimiz bu ilişki sırasında çeşitli ihmal ve istismarlarla karşı karşıya
kalmaktadırlar. Kendini koruma ve ifade etmeden yoksun olan bu yaş grubunda da bu ara bakımın
çocuğu sevebilecek kan bağı olan kişilerce verilmesini öneriyoruz.
Bunun dışında ilk çocuklarına kavuşan deneyimsiz anne baba için bu dönemi yaşamış kişilerin
deneyimleri de yararlı olabilir ya da çocuğun anne ya da baba kaybı ya da uzun süreli ayrılığı
yaşadığı durumlarda da büyükanne/babaların rolü önemlidir.
Ancak bu sayılan olumlu katkılar yanında geçmişle ilgili aktarılan ve bilimsel olmayan
büyükanne/baba deneyimlerinin çocuğun fiziksel sağlığı ile ilgili olumsuzlukları tartışılabilir. Bu
çocuk yetiştirme ve psikosoyal gelişiminde de karıştırıcı olabilmektedir.
Özellikle aile terapistlerinin üzerinde durduğu; anne baba için bağımsızlığını kazanmış ve yeni bir
ev kuracak olgunluğa gelmiş bireyler değillerse, büyükanne/baba için de yetiştirilen neslin evden
ayrılmalarını kabullenecek olgunlukta değillerse iki ayrı ev hiçbir zaman oluşamıyor ve bireysel ya
da eskilerden gelen özellikler farkında olmadan bebek anne-baba ilişkisine aktarılabiliyor.
Bunun sonucunda çocuğa farklı tutum ve mesajlar aktarılmaya başlıyor. Disiplin sorunları (bir
Boşanma sonucu dağılan ailelerde anne babadan biri çocukla yaşamakta ve diğer ebeveyn
aralıklı çocuğu görmektedir. Böylesi ayrılıklar sıklıkla ayrılan eşler için travmatik olmakta ve eşler
anne ya da babaları ile birlikte yaşamaya başlamaktadırlar.
Bu ailelerde diğer ebeveynin yerine sıklıkla büyük anne ya da büyükbaba girerek anne ya da
baba rolü üstlenmektedirler. Çocuğun gelişim dönemine göre birçok olumsuzluk başlamaktadır.
Günümüz toplumunda giderek çekirdek aile (anne, baba ve çocuklar) yaşantısına geçiş olduğu
için büyükanne/ babaların bu karıştırıcı etkileri giderek azalmaktadır. Bakıcılar, öğretmenler ve
komşular gibi çocuğun yaşantısında kısa süreli etkileri olabilecek diğer karıştırıcılardır. Anne baba
ve çocuktan oluşan aile içinde çocuğun gelişimi destekleniyor ve bu karıştırıcılar kısa süreli ya da
kontrol edilebilir düzeyde kalıyorsa çocuğun ruhsal gelişimi açısından olumsuz ve kalıcı etkilerini
görmüyoruz.
Boşanmanın arttığı günümüzde ‘’ üvey anne baba ‘’ olarak kavramı da sıkça gündeme gelmektedir.
Üvey kavramı bir tabu olarak görülmekte ve öz anne babadan uzak çocuklar söylemi yerindeyse
tam anlamıyla bir kâbus yaşarlar. Toplumun ve çocuğun yüklediği ‘’üvey anne‘’ , ‘’üvey baba‘’
kavramlarını incelemek ve yaklaşım açılarını değerlendirmek doğru olacaktır.
‘’Üvey’’ anne imajı öz anneye yüklenen imajlardan bazıları, fedakârlık, koruyuculuk, sevgi
doluluk, merhametliliktir. Üvey anneye ise bunların tam tersi yüklenir. Öz anne ne kadar iyiyse
akabinde misyon’’ üveye’’ yüklenen misyonlarda bir o kadar kötüdür. ‘’Üvey’’ anne yıkıcıdır,
hakimdir, reddedicidir.
Bunca olumsuz misyon yüklediği ‘’üvey’’ anne manevi bir baskı hissederek var olan manevi bir
baskı hissederek var olan pozitif yaklaşımlarını da dahil olmak üzere bastırır. Yaklaşımlarının
negatif olacağını düşünülerek yine bastırır ve yoğun bir gerilim yaşar.
Üvey baba imajı öz baba imajlardan koruyuculuk, güven, sevgi iken ‘‘üvey’’ babalardaki
misyon bunun tam tersidir. Bugün pek çok kültürlü, eğitimli dediğimiz öz babalar bir boşanma
durumunda çocuğun ‘’üvey’’ babayla aynı ortamda kalmasını onaylamadıklarını söylüyorlar.
Bunu velayetlerini anneden alma tehdidi olarak kullanan babalar görüyorum’’.Üvey’’lik ortamı
güvensiz, tacizkar olarak algılanıyor. Tartışan, saygı sınırı aşan evlilikler bile daha olumlu ortamda
olarak değerlendiriliyor.
Babalık duygusu annelik duygusuna pek benzemez. Anneler hormonal olarak anneliğe hazır
olurlar. Babaların ise çocuklarına sevgi ve bakım verdikçe beyinlerindeki yapısal endişe noktaları
harekete geçer.
‘’Üvey’’ anne psikolojisine benzer duygu ve davranışlar ‘’üvey’’ babadan da görülür. Babanın
kendi çocukları varsa ve velayeti annede ise kendi çocuklarına karşı da bir eksiklik hissedebilir. Onu
www.aknetakademi.com.tr 33
yeter kadar göremediği için huzursuzluk, mutsuzluk duyguları yaşanabilir. Bu boşluğu ‘’üvey’’
çocuğunda telafi etme yoluna gidebilir.
Babalık duygusu annelik duygusuna pek benzemez. Anneler hormonal olarak anneliğe hazır
olurlar. Babaların ise çocuklarına sevgi ve bakım verdikçe beyinlerindeki yapısal endişe noktaları
harekete geçer.
Ebeveyn-çocuk ilişkisinin temelinde ‘’sabır’’ kelimesi yatar. Çocuk ‘’üvey’’e alışma konusunda
problem yaşabilir. ‘‘Üvey’’in de bazı konularda anlayışlı olması gereklidir. Örneğin bazı bireyler
aileye uyum sağlama konusunda kendini baskı altında hissedip davranışlarını baskılayabilir bazı
bireyler ise kendini ‘’annelik – babalık’’ vasfına hemen bürünerek çocuktan kendisine ‘’anne’’
‘’baba’’ dedirtme konusunda ısrarcı olabilirler.
Tüm bu oluşabilecek problemlere yönelik ‘’üvey’’ anne – ‘’üvey’’ babasında yapması gerekenler
vardır. Bunlar en baştan geleni sabırdır. Çocuk ‘’üvey’’ anne ‘’üvey’’ baba çocuğa çeşitli sevgi
dilleriyle yaklaşmalıdır.
Olumlu davranışlarını takdir edip ödüllendirmek, dokunarak konuşmak ten temasını arttırmak,
öfkeli ve isyankâr hallerinde onun dinleyip anlamaya çalışmak gerekir.
Burada ‘’öz’’ anne –‘’öz’’ babanın da yapması gereken bazı davranışları vardır. Öz olan daha
öncelikli evliliğinde yaptığı bazı hataları yapma çocuğun önünde ‘’üvey’’ olana daha yapıcı davranır,
saygı gösterdiğini davranışsal ve sözel olarak belirtilmesi, çocuğun bakış açısını değiştirebilir.
‘’Öz’’ ün değer vermesi çocuğu bakış açısını reddetmekle değer vermeyi doğru değiştirebiliriz.
Türk toplumunda kuvvetli olan aile bağları nedeniyle, ya yaşlılarımız aile bireyleriyle birlikte
ya da ayrı evlerde yaşasalar da, ailelerin kuvvetli bağları ile yetiştirdikleri evlatların katkıları ile
hayatlarını idame ettirmekte ve gereken saygıyı görmektedir.
Yaşlılarla sevgi ve saygıya dayalı ilişkiler kurma, görgü, deneyim ve birikimlerini paylaşma,
yaşama etkin biçimde katılmalarına olanak sağlama, onların hayata tutunmalarını sağlama da
önemli olmaktadır.
Geldikleri yaşa kadar, yaşamlarının büyük bir kısmını ailelerine, topluma ve ülkeye hizmet
Akrabalık sistemimizdeki en önemli değişiklik, Türklerin İslamiyeti kabulü ile ortaya çıkmıştır.
Geleneksel akrabalık anlayışımız da bu değişimle oluşan ve gelişen biçimdir.
Tanzimatla başlayan Batılılaşma ve son yarım yüzyıldaki hızlı şehirleşme ve sanayileşme, aile-
akraba sistemimize de ciddi ölçüde tesir etmiştir.
Son otuz yıldır toplumumuzda yapılan gözlemler, akraba münasebetlerinin giderek zayıfladığını
doğrular mahiyettedir.
Akrabalar arasındaki yardımlaşmanın bugün eski önemini kaybedip yerini menfaat ilişkilerinin
aldığı şeklinde görüşler vardır.
Bu neticeyi doğuran başlıca sebepler şunlardır: Aile yapısında küçülme, göçler, sanayileşme ve
şehirleşme (hane başına düşen ortalama kişi sayısı son yirmi beş yılda 5.7’ den 4.6’ya inmiş ve
çekirdek aile oranı yüzde 20 nispetinde artarak % 75’e ulaşmıştır).
1996 yılında yapılan bir araştırmaya göre beş yüzden fazla aile ile görüşülerek elde edilen
sonuçlara göre toplumun yüzde 20’si anne-baba ve kardeşleriyle sadece bayramlarda
görüşebilmekte, 100 kişiden biri ise, hiç görüşemediğini ifade etmektedir.
Toplumun beşte birinde ise; geleneğimizde çok önemli olan akrabalar arasında toplu görüşme,
düğün ve bayramlar dâhil gerçekleşememektedir. Anne-baba ve kardeşler dışında en çok kayın
valide-kayın peder ve amca-dayı ile görüşülmektedir. En az görüşülen yakın akrabalar ise, hala-
teyze ve çocuklarıdır. Toplumumuzdaki yetişkin insanların yarısının anne-babasına, üçte birinin
de kardeşlerine maddi yardımda bulunduğu anlaşılmaktadır. Anne-baba ve kardeşler dışındaki
akrabaya yardım yapanların oranı % 40 dolayında olup yardım yapılanlar arasında ilk sırayı kayın
anne-baba almaktadır.
Akraba arasında yardımlaşmanın belirgin örneklerinden biri borç para alıp-vermedir. Borç para
değişiminin % 60’ı akrabalar arasındadır. Başka bir araştırmada toplumun % 61’nin akrabadan
borç para alışverişi ile, % 68’inin ise köy-şehir arasında ayni ve nakdi yardımlaşmalarla
enflasyon ile mücadele ettikleri ifade edilmiştir.
www.aknetakademi.com.tr 35
İnsanımızın % 88’i çözüm aradığı herhangi bir mevzuda akrabasına danışmaktadır. En çok
danışılan kişiler anne- baba ve kardeşler ile kayın valide, kayın peder ve kayın biraderlerdir. % 12’lik
bir kesim ise hiçbir konuda akrabalarına danışmadığını söylemiştir. Bunun yanında bazı hususlar
veya problemler özellikle akrabadan saklanabilmektedir. Erkeklerin yarısı, kadınlarınsa üçte ikisi
meselelerini akrabalarından saklamaktadır.
Toplumun % 17’sinde akrabalar arasında kırgınlık veya dargınlık söz konusudur. Dargınlık ifade
edenlerin % 10 kadarı kardeşine, % 3O’u amca-dayı-hala-teyze gibi anne-baba kardeşlerine, %
20 kadarı eşinin kardeşlerine dargın olduklarını belirtmektedir. Her durumda % l7’lik bir dargınlık
nispeti, önemli bir olumsuzluktur. Bu miktarın sadece rahatça ifade edilebilen dargınlıkları kapsadığı
kabul edilirse durumun daha da ciddi olduğu söylenebilir. Ancak bu dargınlıkların % 60’ının bir hiç
yüzünden olduğunun ifade edilmesi, bir yönüyle çoğunun giderilebilir türden dargınlıklar olması,
bu konuda iyimserliğimizi desteklemektedir.
Bazı olumsuzluklara bakarak ülkemizde akraba münasebetlerinin kötüye gittiğini söylemek
haksızlık olur. Ülkedeki sosyal ve ekonomik olayların değişim hızı ve kararsızlığı göz önüne alınırsa,
akrabalar arasındaki iyi temasların yoğunluğu beklenenin üzerindedir.
Mesela, şehirleşme akrabalık bağlarını zannedildiği gibi zayıflatmamış, sadece münasebetin
şeklini değiştirmiştir. Şöyle ki, şehre göçte ilk yardım akrabadan gelir, çocukların bakımı için aile
büyükleri devreye sokulur, üst tabakada ise akraba münasebetleri aile şirketlerine dönüşür.
Bu değerlendirmeler ışığında göç ve şehirleşmenin akraba münasebetlerini azalttığı görüşü
doğru olabileceği gibi, akrabalık ilişkilerinin sanayileşme ve kentleşmenin fen ve aile üzerindeki
baskısını azaltan bir unsur olduğu fikri de doğrudur. Birlikte ve yakın iken birbirini az arayan nice
akraba, göç ve aile küçülmesi gibi sebeplerle ayrı düşünce, birbirlerini daha çok arar duruma
gelebilmektedir.
Akrabalık ilişkileri, sadece birlikte veya yakın yaşama ve görüşme sıklığı değil, münasebetin
keyfiyetiyle de değerlendirilmelidir. Kısacası, toplumumuzda aile-akraba münasebetlerinin
sebepleri, nasıl yürütüldüğü ve sonuçları iyi bilinmeyen bir değişim geçirmektedir.
Komşu; ev, iş yeri, köy, kasaba ya da ülke bakımından yakın olan insanların aldıkları bir isimdir.
Aileden sonra en yakın sosyal çevreyi temsil eder. Hayat zordur. Hayatın zor şartları da insanların
bir arada yaşamasını zorunlu kılmıştır.
Bir arada yaşarken de insanların dayanışma içinde olması da çok önemlidir. Komşuluk bu bakımdan
önemli bir yere sahiptir. Evde ekmek bittiğinde, acil bir şeye ihtiyaç duyduğumuzda imdadımıza
herkesten önce komşumuz yetişir. Bu yüzden de “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.”
Komşunun olması, insana sosyal destek ve güç verirken komşusuzluk insana yalnızlık ve kimi
zaman çaresizlik verir. Bu nedenle komşularımızın değerini bilmeli, onlarla iyi geçinmeliyiz.
Komşuluk, dayanışmadır; bunu da asla unutmamak gerekir.
Bazen çok önemsiz bir şey gibi görünse de, o önemsiz şeyin yokluğu büyük işlerin aksamasına
yol açabilir.
Komşuluk ilişkileri, küçük yerleşim birimlerinde, köylerde daha sağlam ve dayanışma çerçevesi
içindedir. Bu dayanışmayı ne yazık ki büyük şehirlerde, kentlerde göremeyiz. Buralarda komşuluk
anlamını yitirmiştir. Onun yerini sözde komşuluk yani komşusuzluk almıştır.
Apartmanlarda birbirini tanımayan, konuşmayan birçok insan vardır ve bu insanlar iletişim
kopukluğu içindedirler. Bu nedenle artık eskisi gibi sağlam komşulukları çok az görebilmekteyiz.
Komşunun olması, insana sosyal destek ve güç verirken komşusuzluk insana yalnızlık ve
kimi zaman çaresizlik verir. Bu nedenle komşularımızın değerini bilmeli, onlarla iyi geçinmeliyiz.
Komşuluk, dayanışmadır; bunu da asla unutmamak gerekir.
Komşuluk ilişkileri her ne kadar geçmişteki gibi sağlam olmasa da günümüzde de ülkemizin
büyük bir bölümünde komşuluk ilişkileri çok sağlam olarak durmaktadır.
Ülkemizde komşuluk ilişkilerinde birincil ilişki hâkimdir. Yani bir ihtiyaç olduğu zaman komşuya
yardım edilir, düğünlerde birlikte eğlenilir, cenazelerde birlikte yas tutulur, fakirler zekâtlarla
sevindirilir, ihtiyaç sahibi olanların ihtiyaçları karşılanır, kurban bayramında kurban etleri ihtiyaç
sahiplerine dağıtılır.
Günümüzde komşuluk kavramı apartmanlardan, yüksek binalardan dolayı çok büyük bir kayba
doğru ilerlemektedir.
Hatta günümüzde yaşayan birçok insan komşularının büyük bir bölümünü tanımamaktadır.
Ancak yine de ülkemizin büyük bir bölümü hala daha komşuluk ilişkilerini sürdürmektedir.
Aile içindeki ilişkiler önemli olsa da, İnsan yaşantısının anlamı geniş çapta arkadaşlık kavramına
dayanır. Arkadaşlık hayatın her döneminde önemini kabul ettirmiş bir sosyal ihtiyaç olmakla
beraber en büyük önemi ergenlik döneminde kazanır.
Ergen için arkadaşlık, genellikle diğer kişiler arası ilişkilere kıyasla büyük öncelik taşır. Aslında
arkadaşsız yaşantı oldukça anlamsız ve tatsız bir yaşantıdır. O halde her aile yetiştirmekte
olan çocuğun aile çevresinin dışındaki çevreyi tanıması ve uygun arkadaş edinmesi için gerekli
olanakların sağlanmalıdır.
Uygun güvenilir ve kısmen de olsa devamlı arkadaş bulmak pek kolay bir iş değildir.
Kişinin çevresinde, akraba, komşu, okul, sokak ve işyeri de birçok kişi olmasına karşın bunların
hepsi arkadaşlık düzeyine yaklaşmış bile değildirler. Kabul edilen benimsenen bir arkadaş ya da
arkadaşlar bulmak bir kısım istendi koşullara sahip olmaya bağlıdır.
Bu dönemde de, her dönemde olduğu gibi kişinin her iki cinsten arkadaşı olması onu insan
ilişkilerinde başarılı kılar. Aslında ergenlik dönemine kadar arkadaşlıkta cinsiyet ayrımı söz konusu
değildir.
Ergenlik döneminde kişi arkadaşlıkta cinsiyet ayrımı söz konusu değildir. Ergenlik döneminde
kişi arkadaşlığı oyun arkadaşlığından ayrı bir anlam vermeye başlamıştır.
Aile bu dönemde arkadaşları desteklemeli, aile bireyleri yönlendirici olmalıdır. Gençlik çağı
evden kopma ve topluma açılma çağıdır.
Ergenliğe giren gence evi dar gelmeye başlar. Ana babanın öğütlerinden, eleştirilerinden ve
karışmalarından usanan genç, kendini dışarı atar. Çünkü soluk alabildiği özgür davranabildiği evi
dışıdır.
Ergenlik döneminde kişi arkadaşlıkta cinsiyet ayrımı söz konusu değildir. Ergenlik döneminde
kişi arkadaşlığı oyun arkadaşlığından ayrı bir anlam vermeye başlamıştır.
Evle bağları gevşeyen genç kendini boşlukta bulur. Kendi gibi bağımsızlık arayan aynı kaygıları
paylaşan, benzer bocalamayı yaşayan yaşıtları katılır. Evinde anlaşılmadığını, değer verilmediğini,
çocuk gözüyle bakıldığını sanan genç için arkadaş kümesi bir kurtuluş bir sığınaktır.
Hiç kuşkusuz arkadaşlık erken çocuklukta başlayıp gelişen bir ilişkidir. İlkokul yıllarında arkadaş
edinmeyen bir gencin ergenlikte birden arkadaş topluluğuna karışması olanaklı değildir. Arkadaşlık
yüzme gibi ne kadar erken başlarsa o denli kolay gelişen bir yetenektir. En sağlıklı bir ailenin bile
çocuğa veremeyeceği tek şey arkadaşlıktır. Aile ancak çocuğa uygun oyun ve arkadaşlık ortamı
yaratarak yardımcı olabilir. Arkadaşlığın yarattığı yalnızlık ve eksiklik duygusunu aileden gelen
www.aknetakademi.com.tr 37
sevgi gideremez. Gencin sıkı arkadaşlık kurmadan topluma açılması düşünülemez. Bu bakımdan
arkadaşlık ilişkileri toplumsal ilişkilere öncülük eder.
Arkadaşlarca aranmak, beğenilmek ve benimsenmek, benlik saygısını önemli bir koşuludur.
Genç bu ilişkilere girerek zekâsıyla, spor ve sanat yetenekleriyle kendini kanıtlar.
Yardımlaşarak paylaşarak, duygusal alış verişe girerek geliştirir. Çünkü arkadaşlar, gence
kendi kişiliğini yansıtan ayna yerine geçer; kendini tanır ve tanıtır. Toplumsal becerilerini geliştirir.
İnsanlarla geçinmeyi öğrenir. İşbirliğine girer. Arkadaş kümesine giren genç tek başına bir birey
hem de o topluğun eşit bir üyesidir. Kısaca genç erişkin dünyasına adım atmaktadır.
Arkadaşlık kurabilmek ve sürdürebilmek başlı başına bir ruh sağlının ölçüsüdür. Gençlik çağında,
gençlerin ruh hekimlerine başvurma nedenlerinin başında arkadaşsızlık yakınması gelir.
Arkadaşlık çeşit çeşittir, sıra arkadaşlığı, sınıf arkadaşlığı, komşuluk ve mahalle arkadaşlığı,
takım arkadaşlığı, toplu arkadaşlık ve tek tek arkadaşlık vardır. Kimi genç herkesle barışıktır,
herkesle arkadaşlık edebilir. Kimi genç de tek bir arkadaşa bağlanıp onunla yetinir.
Bencil arkadaşlık diyebileceğimiz bu tür ilişkide üçüncü bir kişiye yer yoktur. Oysa olgun
arkadaşlık ilişkilerinde başka arkadaşlara da yer vardır. Arkadaşlığın sevgi ilişkisinden ayrılığı da
buradadır.
Kız erkek ilişkisi özel ikili bir ilişkidir, üçüncü bir kişiye yer yoktur. Arkadaş kümesi genç için
bir danışma ortamı ve davranışları için yol gösterici bir kaynak görevi yapar. Genç kendini ve
başkalarını bu toplumsal örgüt içinde değerlendirir. Küme üyeleriyle özdeşim yapar. Onların tutum
ve davranışlarını benimser.
1. Sosyal Denge: Arkadaşlık kişileri olgunlaştıran ve onları daha sosyal varlıklar haline getiren
önemli bir devredir. Arkadaşlık dönemi çeşitli alanları kapsayan faaliyetleri içine aldığından
gençlerin hayatına renk ve anlam katar. Bu faaliyetler aracılığıyla gençler kendine güvenen
ve sosyal yönden dengeli kişilik geliştirirler.
2. Akran grubu içinde önemli sayılma: Her iki cinsten özellikle karşı cinsten arkadaşı olan ve
onlarla dengeli ilişkiler kurabilen kişiler arkan grubu içinde önem kazanırlar.
3. Kendisini Anlayabilme: Bir kimsenin kendisini anlayabilmesi her şeyden önce ilgilerini,
hoşlanmadığı hususları, zevklerini, ihtiyaçlarını keşfetmesine bağlıdır. Bu hususu
gerçekleştirme ise kişilerin arasına katılma, arkadaş edinme ile mümkündür. Kişinin kendisini
tanımada davranışlarını değerlendiren arkadaşlarının görüşleri çok etkilidir. Arkadaşlık
dönemi kişilere bu olanağı veren altın çağ olarak nitelendirilebilir. Böylece ilişki kurduğumuz
insanlar üzerindeki etkimizi anlayıp aksayan yönlerimizi bilinçli şekilde düzeltebiliriz.
4. İletişim Kolaylığı: İletişim bir cevap alış- verişi olarak nitelendirilince grup halinde yaşamakta
olan insanlar için iletişimin kaçınılmaz bir süreç olduğu ortaya çıkar. Kuşkusuz bütün insanlar
iletişimde aynı derecede başarılı olamazlar. Başarılı iletişim kuranlar genellikle ilişkide
bulunduğu kimselere güven ve saygı duyan insanlardır.
Diğer insanlar olumlu ilişki kurabilme becerisi kişilerin duygusal güvenliğine ve ilişkide
bulunduğu insanların gelişmelerine katkıda bulunma gücüne bağlıdır.
5. Görüş Açısının Gelişmesi: Arkadaşlık diğer insanlarla tanışma ve onları anlama olanağı
vermesi bakımından oldukça önemlidir. İnsanların dış görünüşlerine bakarak olumsuz
duygular besleme gibi rahatsız edici davranışlardan kişileri kurtarır. Arkadaşlık dönemi
kişilere duyulan düşmanlık duygusunun olgunluk işareti olgunluk olmadığını öğretir. Bu tür
duygulardan kurtulmasını gereğini inandırır. İnsan hakkındaki kavramlar, idealler değerler ve
standartlardan gereksiz fedakârlık etmeden insanlar, özellikle karşı cins hakkındaki görüşleri
genişletip zenginleştirebilir.
Arkadaşlıklar kanalıyla karşı cins daha olumlu ve gerekçi bir biçimde değerlendirme
gücü kazanılır.
6. Karşı Cins Tanıyıp Takdir Etmenin Kolaylaşması eğer ilk karşılaştığımız bir kaç kişi karşı
cinse ait görüşmelerimizin olumsuz olmasına neden olmuş ise bunu değiştirmenin tek emin
yolu arkadaş edinmeye devam etmektir. Bu sayede herkesin aynı özelliklere sahip olmadığını,
diğer insanlarla olumlu ilişkiler kurulabileceği anlaşılır.
Böylece kişiler için hem kendisi hem de başkalarını tanımak kolaylaşır. Bütün bu sorulara cevap
verebilmek için bir yere kapanıp kalan ve çevre edinmeyen kimseler değil, toplumsal bir varlık
olarak içinde bulunduğu toplumda dengeli yaşayabilen insanlar olmak gerekir.
Kuşkusuz arkadaşlık bağlısal duyuya, umut ve beklentilere saygılı, insanları olduğu gibi
kabullenmeyi, her iki cinsten arkadaş edinmeyi çok yönlü biçimde etkinliklere katılmayı ve
planlamayı gerekli kılar.
● Güvenilir olma,
● Sportmence davranmak,
● Güler yüzlü ve neşeli olmak,
● Başkalarının haklarına saygı gösterme,
● Düzenli olma,
● Randevulara gereksiz yere gecikmeme,
● Sözünü tutma ve
● Sır saklama gibi iyi alışkanlıklara gereksinme vardır.
Bunu yanında arkadaşların kıskançlık kin, başkalarıyla alay etme övünme ve kendini
Beğenme, gereksiz tartışmalara girme gibi tartışmalardan hoşlanmadıkları bu tür davranışı olan
arkadaşlarından uzaklaştıkları bilinmektedir.
Eğer arkadaşların devamlı olması isteniyorsa olumsuz etki gücüne sahip olan bu tür
davranışlardan kaçınmakta yarar vardır.
www.aknetakademi.com.tr 39
AİLE TOPLUMUN ÖZÜDÜR
Aile topluma karşı sorumlu olduğu gibi kendi mensubu olan bireylere karşıda
sorumluluğu vardır. Bu görevin yerine getirilmesiyle hem aile hem toplum huzuru ve saadeti
yakalayacaktır.
Aile bireyi her yönden yetiştirdiği gibi, kendisini toplumda en iyi şekilde temsil eden sosyal
bir fert haline getirmelidir. Aile toplumun özüdür, onu tahribe yönelen her şey toplumun
tahribine yönelmiş demektir.
Kişi yalnızlığa itilip, toplumdan dışlanmamalıdır. Sosyal ilişkilerin bozulduğu, insanlığın
manevi yönden boşluğa itildiği yalnız insanlar sürüsü olan toplumlarda intiharların bu denli
fazla olmasının sebebi budur.
www.aknetakademi.com.tr 41
Notlar:
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................
.......................................................................................................................................................................................................................................................................................................
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................
.......................................................................................................................................................................................................................................................................................................
.......................................................................................................................................................................................................................................................................................................
.......................................................................................................................................................................................................................................................................................................
.......................................................................................................................................................................................................................................................................................................
.......................................................................................................................................................................................................................................................................................................
.......................................................................................................................................................................................................................................................................................................
.......................................................................................................................................................................................................................................................................................................
.......................................................................................................................................................................................................................................................................................................
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................
........................................................................................................................................................................................................................................................................................................
Copyright: Bu eserin tüm hakları saklıdır. İzinsiz, kısmen ya da tamamen hiçbir şekilde
kopya edilemez, çoğaltılamaz, dağıtılamaz. (2016)
Merkez Ofis:
www.aknetakademi.com.tr