Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 22

SAMUEL NOAH KRAMER’İN SÜMER MİTOLOJİSİ ADLI KİTABININ UZUN

ÖZETİ1

Rabia ŞAFAK2

28 Eylül 1897 yılında Ukrayna’nın Kiev şehrinde doğan Samuel Noah Kramer,

dünyanın önde gelen Asur bilimcilerinden ve dünya çapında tanınmış Sümer ve

Sümer dili uzmanıdır. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde, Muazzez İlmiye Çığ ve Hatice

Kızılay ile çalışmıştır. Kramer, binlerce tableti okuyup yayımlamış ve yorumlarıyla

Sümerce metinlerin çözülmesine önemli katkılar sağlamıştır. Özellikle Sümer

edebiyatı ve mitolojisi ile ilgilenmiş, ünlü Gılgamış Destanı’nın birçok bölümünün

öğrenilmesini, “Ur Ağıtı” gibi Sümer edebiyatının en başarılı örneklerinin

tanınmasını ve Sümer eğitim sisteminin açıklığa kavuşmasını sağlamıştır.

Samuel Noah Kramer’in "Sümer Mitolojisi" eseri, ilk 1944 yılında

yayımlanmıştır. Eserde "İÖ Üçüncü Bin Yıldaki Tinsel ve Edebî Gelişim Üstüne Bir

Çalışma" adıyla bir alt başlıkta mevcuttur. Eser genel itibariyle Sümerlerin

mitolojisindeki tanrılarını, tanrıçalarını, yaratılışın, ölüler diyarını ve tufan mitlerini

konu edinmiştir. Eserin Türkçe çevirisi, Hamide Koyukan tarafından yapılmıştır.

Eserin ilk baskısı 1999 yılında yayımlanmıştır. Eserin ikinci baskısı 2001 yılında

Kabalcı Yayınevi tarafından çıkarılmıştır. Eser, toplam 211 sayfadan oluşmaktadır.

Sümer Mitolojisi adlı eserin incelenmesinin literatüre katkı sağlayacak iki alanı

bulunmaktadır: Birincisi Sümer tarihine kaynaklık etmesi, ikincisi ise mitoloji

bilimine katkı sağlamasıdır.

Eserin kompozisyon özelliklerine baktığımızda; beş ana bölüme ayrıldığını

görmekteyiz. Eserde, "İçindekiler", "Önsöz", "Giriş" ve "Dizin" bölümlerine de yer

verilmiştir. Ayrıca eser içerisinde yer alan resimler, şekiller ve haritalar için ise
1
Kramer. S.N. (2001). Sümer Mitolojisi (2.Baskı). (H. Koyukan, Çev.) Kabalcı Yayınevi. (Orijinal eserin
basım tarihi 1944).
2
Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans
Öğrencisi, Kayseri/TÜRKİYE https://orcid.org/0009-0008-5322-6640.
"Resim/ Şekil/ Harita Listesi" hazırlanmıştır. Bölümlerin ana başlıkları ve alt başlıkları

şu şekildedir:

ÖNSÖZ

GİRİŞ: KAYNAKLAR SÜMER EDEBİYATI TABLETLER

I. SÜMER MİTOLOJİSİNİN KONUSU VE ÖNEMİ

II. BÖLÜM: KÖKEN MİTLER

Evrenin Yaratılışı

Evrenin Düzenlenmesi

Enil ile Ninlil: Nanna’nın Döllenmesi


Nanna’nın Nippur’a Yolculuğu
Emeş ile Enten: Enlil Çiftçi Tanrıyı Seçer
Kazmanın Yaratılışı
Sığır ve Tahıl
Enki ve Ninhırsag: Su-Tanrısının İşleri
Enki ve Sümer: Yeryüzünün ve Kültürel Süreçlerinin Düzenlenmesi
Enki ve Eridu: Su-Tanrısının Nippur’a Yolculuğu
Inanna ve Enki: Uygarlık Sanatlarının Eridu’dan Uruk’a Aktarılışı
İnsanın Yaratılışı

III. BÖLÜM: KUR MİTLERİ

Kur’un Yıkılışı: Ejderhanın Öldürülmesi

İnanna’nın Ölüler Diyarına İnişi

IV. BÖLÜM: ÇEŞİTLİ MİTLER

Tufan

Martu’nun Evliliği

İnanna Çiftçili Yeğler

V. BÖLÜM: KAYNAKLAR VE NOTLAR

DİZİN
Eserin Önsöz’ünde Sümer mitolojisiyle ilgili çalışmaların uzun yıllar boyunca

yapılmadığından söz edilir. Geçen yüzyılın ikinci yarısında yapılan bazı

çalışmalarda, yayımlanan parçaların çoğunun kısım kısım olmaları nedeniyle,

dilbilim açısından zorlukların ve belirsizliklerin olması, bunun yanında çeviri, yorum

ve sentez olanaklı olmayışlarında büyük sıkıntılar olduğundan bahsedilmektedir.

Sümer Mitolojisi adlı eserin hazırlanması ve yayımlanması on yıllık bir çalışmanın

ürünüdür.

Sümer Mitolojisi’nin "Önsöz"ünde yazar, kozmogoni yani yaratılış mitleriyle ilgili

taslağını, kitabın yeniden düzenlenmesi sırasında geliştirilerek dokuz Sümer miti

hâlinde sunmuştur. Bunlar eserin ikinci bölümü olan "Köken Mitleri" bölümünün alt

başlıklarından biri olan "Evrenin Düzenlenmesi" bölümünde vermiştir. Bahsedilen

dokuz yaratılış miti; Enil ile Ninlil: Nanna’nın Döllenmesi, Nanna’nın Nippur’a

Yolculuğu, Emeş ile Enten: Enlil Çiftçi Tanrıyı Seçer, Kazmanın Yaratılışı, Sığır ve

Tahıl, Enki ve Ninhırsag: Su-Tanrısının İşleri, Enki ve Sümer: Yeryüzünün ve

Kültürel Süreçlerinin Düzenlenmesi, Enki ve Eridu: Su-Tanrısının Nippur’a

Yolculuğu ve Inanna ve Enki: Uygarlık Sanatlarının Eridu’dan Uruk’a Aktarılışı

şeklinde sıralanmıştır.

Bu yaratılış mitlerinin isimlerinde geçen Enlil, An (gök tanrısı) eril ile Ki (yer

tanrısı) dişilin birleşmesinden doğan hava tanrısıdır. Nippur, Enlil’in ana tapınağı

olan Ekur’un bulunduğu yerdir. Ayrıca tarihsel devirlerde bütün ülkenin önde gelen

kutsal yeridir. Ninhursag, kozmik dağın kraliçesidir. Enki, Eridu kentindeki bir ilâh;

Emeş (Yaz) ve Enten (Kış) ise koca dağlarla çiftleşen ve onları, insana gereksindiği

her şeyi yiyecek ve barınak biçiminde sağlayan iki erkek kardeştir.

Bu mitlerin isimlendirmeleriyle ilgili kavramların ilk okunuşta kavranması zor

gibi gelse de kitabın devamında yer alan bölümlerde detaylı olarak bu kavramlar

anlatılmıştır.
Eserin "Giriş: Kaynaklar: Sümer Edebiyatı Tabletler" bölümü, "Kaynaklar:

Sümer Edebî Tabletleri Yaklaşık Olarak İÖ 2000 Yılından Kalmadır." şeklinde bir

epigraf niteliği taşıyan cümleyle başlamaktadır.

Sümer kültürün incelenmesi ve bunun üzerine yapılan çalışmaların hemen

hemen hepsi Sümer edebî kaynaklarına dayanmaktadır. Sümercenin çözülmesi,

Akadca ve Mısır dillerinin çözülmesiyle farklıdır. Bunun sebebi ise Kitâb-ı

Mukaddes’te Mısır, Asur ve Babil hakkında kısa da olsa bilgiler yer alırken Sümer

hakkında hiçbir bilgiye rastlanılmamaktadır. Bu topluluklar hakkında adı ve halkın

kültürü hakkında yetersiz dahi olsa bilgi mevcuttur. Buna karşın Sümerler

konusunda, durum farklıdır. Klâsik ve post-klâsik edebiyatta Sümerlerden, Sümer

halkında ve dilinden tanınabilir hiçbir iz yoktur.

Sümerlilerin ve dillerinin keşfinin tarihsel olarak gelişimi şu şekildedir:

 1765 yılında Danimarkalı gezgin ve bilim adamı Carsten Niebuhr, Persepolis

anıtlarındaki çeşitli yazıtların özenle kopyalarını çıkarmayı başarmıştır. Bu kopyalar

1774-1778 yılları arasında yayımlandı ve üç dilli oldukları anlaşıldı. Her yazıtın ilk

uyarlanmaları Farsçaydı.

 1802 yılında Alman bilim adamı Grotefend, edindiği yeni bilgiler ve Kıtâb-ı

Mukaddes ışığında yazıtlardaki Farsça uyarlamaların büyük bir bölümünü çözmeyi

başarmıştır. Daha sonraki yıllarda birçok bilimi adamı eklemeler ve düzeltmeler

yapmıştır.

 1835 yılında İran’a giden İngiliz H.C. Rawlinson, Behistun kayalarında

bulunduğunu öğrendiği üç dilli yazıtın kopyalarını çıkardı. Behistun’daki bu yazıtın

Farsça uyarlaması 414 dizeden; Elamca uyarlaması 263 ve Akadca uyarlaması 112

dizeden oluşmaktaydı.

 Uzun çalışmalar sonucunda H.C. Rawlinson, 1846 yılında Behistun’da yer alan

bu yazıtın Farsça uyarlamasının çeviri yazısını ve özgün çivi yazısını birlikte

yayımladı.

 1850’lerde Behistun’daki yazıtın üçüncü uyarlaması olan Akadca ya da Asurcanın

çözümlenmesinde öncülük eden kişi İrlandalı bilim adamı Edward Hincks’dir.


Ayrıca bu uyarlamanın çözümlenmesinde, yazıtların ilk kopyasını çıkaran ve Farsça

uyarlamasını çözen Rawlinson’un da katkıları büyük olmuştur.

 1851’de Rawlinson, büyük üç dilli yazıtın Akadca uyarlamasındaki metnin çeviri

yazısını yayımlamıştır.

 1855 yılına gelindiğinde, Rawlinson’un kopyaladığı Behistun yazıtının ikinci

uyarlaması olan Elamca, Royal Asiatic Society’nin sekreteri Norris tarafından bir

çeviri yazısı ve çeviriyle birlikte tam metin olarak yayımlandı. Bu uyarlamanın

çözülmesinde Westergaard katkısı olmuştur.

 1869 yılında Fransız bilim adamı Oppert, "Sümer ve Akad kralı" başlığını temel

aldığı, Akad’ın, Sami kökenli nüfusun yerleştiği ülkeyi gösterdiğini fark etti. Çivi

yazısını icat etmiş Sami kökenli olmayan halk tarafından konuşulan dile Sümerce

adını verdi.

 1877’de bir Sümer kent devletinde ilk başarılı kazı çalışmaları başlamıştır. O yıl,

De Sarzec başkanlığındaki Fransızlar Telloh’da kazıya başladılar. İlk önemli Sümer

eserleri bu kazıda ortaya çıkmıştır. Bu kazı çalışmalarında Sargon öncesi ve III. Ur

devirlerinden kalma yüz binden fazla tablet ve parça gün yüzüne çıkarılmıştır.

 1889 ile 1900 yılları arasında bir Sümer kent devletinde ikinci büyük kazı

çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışma, ilk Amerikalı heyet olan Pennsylvaina

Üniversite’si tarafından yürütülmüştür. Pennsylvaina Üniversitesi’nde İbranice

profesörü olan John P. Peters’in, üniversite himâyesinde, Irak’a kazı seferleri için

maddî ve manevî destek almıştır. Kazı bölgesi olarak Irak’taki en büyük ve önemli

höyüklerden biri olan Nippur seçildi. Nippur kazı ekibi dört sefer gerçekleştirdi:

1889-1890, 1890-1891, 1893-1896 ve 1896-1900. Nippur’da kazı ekibi, bu dört sefer

sırasında yaklaşık otuz bin tablet ve parça çıkarmayı başardı. Bunların büyük bir

bölümü Sümer dilinde yazılmış ve İÖ üçüncü binyılın ikinci yarısından ikinci

binyılın ilk yarısına kadar gitmekteydi.

 1902-1903 yıllarında Almanlar tarafından Fara’da ve 1903-1904 yıllarında Chicago

Üniversitesi tarafından Bismaya’da kazılar gerçekleştirilmiştir. Büyük oranda İÖ


üçüncü binyılda Sargon öncesi ve Sargon devirlerinden kalma önemli sayıda Sümer

ekonomik ve sözlüksel malzeme gün ışığına çıkarıldı.

 1911 yılında Fransızlar tarafından başlatılan ve 1922’den 1930’a kadar Anglo-

Amerika himâyesinde sürdürülen Kiş’teki kazılar da önemli yazınsal malzemeler

ortaya çıkmıştır.

 1919 ve 1933 yılları arasında ise ünlü kent devleti olan Ur’da British Museum ve

Üniversite Müzesi’nden ortak bir heyet kazı çalışmaları gerçekleştirdi. Birçok

tarihsel, ekonomik yazıt ve bazı edebî malzemelere ulaşıldı.

Bu kronolojik sıralama, yasal kazıların nerede, ne zaman ve kimler tarafından

yapıldığına dâir ve ayrıca yasal kazılarda bulunan ve gün ışığına çıkarılan Sümer

yazıtları için genel bir fikir verir.

Bütün Sümer tabletlerinin yüz doksan beşinden fazlasının ekonomik

niteliklidir. Yani; anlaşmalar ve satış faturalarından, bonolar, senet ve

makbuzlarından, listeler ve hesaplardan, irâde beyânları ve vasiyetnâmelerden, evlat

edinme de ortaklık sözleşmelerinden, mahkeme kararları ve diğer yasal ve yönetsel

belgelerden oluşmaktadır. Bu tabletlerin içerikleri bizlere, İÖ üçüncü binyılda Sümer

yaşantısının toplumsal ve ekonomik yapısının kısmî olarak tam ve kesin bir tanımını

sağlar. Ayrıca bulunan ekonomik nitelikli tabletler, çok sayıda adla ilgili malzeme ve

bu devirde Sümer’deki etnik dağılım çalışmaları için verimli kaynaklar sunmaktadır.

Ekonomik niteliği olmayan yaklaşık altı yüz Sümer yazıtı, dikilitaş, tuğla,

koni, vazo vb. üzerine yazılan bina ve adak yazıtlarıdır. Bu yazıtlar, Sümerlilerin

siyasî tarihi hakkında birçok bilgi vermektedir. İçerikleri genellikle kısa ve basit

olduğundan bu yazıtların çevirileri de büyük oranda kolay olmuştur, büyük

güçlükler çıkmamıştır.

Bunlar dışında çeşitli ve önemli bir grup sözlüksel ve matematiksel metin ve

büyüyle ilgili yazılmış tabletler bulunmuştur. Sümer kültürü çalışmalarında

1750’lerden kalma edebî tabletlerin içeriği şu şekildedir: Sümer destanları ve mitleri,

ilâhiler ve ağıtlar, atasözleri ve bilgelik sözleridir.


Sümer edebiyatında destansı masallardan en az dokuzu şimdi büyük oranda

orijinal hâline getirilebilmiştir. Bunlardan altısı büyük Sümer kahramanları

Enmerkar, Lugalbanda ve özellikle Yunan kahramanı Herakles’in, Gılgamış’ın başarı

ve yiğitliklerinin anısına yazılmıştır. İlâhiler, hem krallar hem de tanrılarla ilgilidir.

Tanrılarla ilgili olan yüceltme ve övgü şarkıları Sümer tanrılarının bütün önemli

tanrılarına yöneliktir. İlâhilerin büyük bölümünün III. Ur Hanedanlığı’nın krallarına

adanmasından hareketle, birçoğu İÖ yaklaşık 2150’den 2050’ye kadar sürmüş olan

Yeni-Sümer devrine aittir.

Mersiyeler, çevrelerindeki daha barbar halkların kentlerini sıkça etmelerinin

anısına Sümerler tarafından geliştirilmiş trajik bir yazın türüdür. Ur kentinin yok

edilişine ağıt yakan, dört yüzden fazla dizesi olan uzun bir şiir vardır.

Sümer edebiyatında bilgelik sözleriyle ilgili çok sayıda kısa, özlü ve anlamlı

atasözü ve aforizması vardır. "Kuş ve Balık", "Ağaç ve Kamış", "Kazma ve Saban",

"Gümüş ve Bronz" gibi çeşitli fablları vardır. Ayrıca yazı sanatın öğrenme sürecini ve

bunun getireceği yararları anlatan uzunlu kısalı didaktik yapıtlar da söz konusudur.

Sümer uygarlığının tinsel görüşleri üzerinde derin etki bırakan kadim

edebiyatlar; İbraniler, Yunanlılar, Hintliler ve İranlılardır. Kitâb-ı Mukaddes’te yer

alan İbranilerin edebî yaratılarında, Yunanlıların destan ve mitsel ögeler içeren

İlayada ve Odysseia’sında; Hindistan’ın edebî ürünlerini içeren Rig-veda’sında;

İranlıların edebî ürünlerini içeren Avesta’sında iz bırakmıştır.

Sümerce ne Sami ne de Hint-Avrupa kökenli bir değildir. Türkçe, Macarca ve

Fincenin örnek oluşturduğu bitişimli diller denilen dil ailesine aittir. Sümerce

dilbilgisinin bilimsel temellere oturtulması, büyük oranda Arno Poebel’in yapmış

olduğu çalışmayla mümkün olmuştur.

Eserin birinci bölümü olan "Sümer Mitolojisinin Konusu ve Önemi" başlıklı

bölümde, karşılaştırmalı filoloji bilimi, devamında karşılaştırmalı mitoloji bilimini

getirmesinden bahsedilmiştir. Diğer milletlerin mitolojileri bu yolla çözüme

kavuşturulurken Sümer kozmogonisi hâlâ bir sır olarak kalmaya devam etmiştir.
Yazar, bu konuyla ilgili bilgilerini “Sümer mitolojisi ile ilgili ne biliyorsak, bunları, İÖ

üçüncü binyılın sonuna doğru Sümerleri ele geçirmiş ve Sümer öykülerini ve efsanelerini

kendi mitlerinin gelişimi için kaynak ve çekirdek olarak kullanmış, Babillilerin geniş oranda

değiştirdiği, düzelttiği ve bir anlamda tahrip ettiği değişkelerinden elde ediyoruz" (2001:64)

şeklinde ifade etmiştir.

Eserin en uzun bölümünü teşkil eden ikinci bölümü "Köken Mitleri" başlığını

taşımaktadır. Sümerler kültürünün en önemli mitlerine verilmiştir. Konu

bakımından üç ana konuya ayrılarak Sümerlere ait mitler anlatılmış, resimler ve

metinden örnekler verilerek okuyucuya açıklanmıştır. Bu üç ana konu:

1. Evrenin Yaratılışı

2. Evrenin Düzenlenmesi

3. İnsanın Yaratılışı

EVRENİN YARATILIŞI

Yazarın adlandırmasını yaptığı "Gılgamış, Enkidu ve Ölüler Diyarı" şiirinin

giriş bölümü, Sümerlerin evrenin yaratılışı anlayışının ana kaynağını

oluşturmaktadır. Şiirin ilk bölümünün yani evrenin yaratılışı bölümü 1938 yılında

yazar tarafından yayımlanmıştır. Bu şiirin sekiz parçası vardır ve bunları yedi tanesi

Nippur, bir tanesi Ur kazılarından çıkarılmıştır. Bu şiirin çözümlenmesinden sonra

Sümer şiirini niteleyen iki biçem (üslûp) özelliği belirlenmiştir. Bu özelliklerden

birincisi, şâir bir betimleme veya olayı yinelemeyi uygun bulduğu zaman, bu

yinelenen bölümü en ince ayrıntısına kadar özgününe uydurur. İkincisi ise, Sümer

şâir, destan veya mitsel yapıtlarında iki lehçe kullanır, asıl lehçe ve Emesal lehçe. Şâir,

Emesal lehçeye eril değil, dişil bir ilâhın doğrudan konuşmasını anlatmakta

kullanmaktadır.

Şiirin özü, bir söğüt ağacı olduğu tahmin edilen Huluppu ağacı ile gök

tanrıçası İnanna’nın öyküsüne dayanmaktadır. Bu öykü gelişerek diğer tanrıları da


içine katmış ve evrenin yaratılış mitolojisine kaynaklık etmiştir. Bu hikâyesinin vak’a

halkaları şu şekildedir:

1. Huluppu ağacının, Güney Rüzgârı yüzünden Fırat Irmağı’nın kenarından sökülüp

ırmağın sularıyla sürüklenmesi.

2. O sırada gök tanrıçası İnanna’ın onu görüp ana tapınağının merkezi Uruk’a

getirip, kutsal bahçesine dikmesiyle ağaç büyüdükten sonra ondan bir iskemle ve

sedir yapmak istemesi.

3. Ağaç olgunlaşıp büyüdükten sonra İnanna’nın istediğini gerçekleştirememesi.

4. Bunun sebebinin ise ağacın dibine yuva yapmış olan yılan; tepesine yavrusunu

koyan Zu kuşu ve dallarına evini kuran Lilit yüzündedir. İnnana’nın Gılgamış

sayesinde bu hayvanlardan kurtulması.

5. İnanna’nın Huluppu ağacının gövdesinden pukku ve mikku yapması.

6. Genç kızların yakınışları nedeniyle pukku ve mikkunun yeraltındaki bir deliğe

düşmesi ve ölüler diyarını boylaması.

7. Gılgamış’ın onları almak istemesi ama almaması.

8. Gılgamış’ın hizmetkârı Enkidu’nun efendisi için ölüler diyarına gitmek istemesi.

9. Enkidu’nun ölüler diyarına gitmeden önce Gılgamış’ın başına gelecek tehlikeleri

anlatması.

10. Enkidu’nun efendisinin öğütlerine kulak asmaması.

11. Enkidu’nun ölüler diyarınca tutsak alınması ve yeryüzüne yeniden çıkamaması.

12. Bunun üzerine kahrolan Gılgamış’ın hava tanrısı Enlil’den yardım istemesi ve

reddedilmesi.

13. Gılgamış’ın Eridu’ya gitmesi ve su tanrısı Enki’nun, bilgelik tanrısı önünde

yakarışını yinelemesi.

14. Güneş tanrısı Utu’nun ölüler diyarında bir delik açması ve Enkidu’nun

efendisinin önünde belirmesi.

15. Gılgamış ve Enkidu’nun ölüler diyarına dâir sohbet etmesi.


Böylelikle şiir sona erer. Sümerlerin evrenin yaratılışı kavramları üzerine en

önemli malzemeyi sağlayan bu şiirin giriş kısmıdır.

Evrenin Yaratılış’ı tabletlerden okunabildiği hâliyle şu şekilde başlar:

“Gök yerden uzaklaştıktan sonra,

Yer gökten ayrıldıktan sonra,

İnsanın adı konduktan sonra;

An göğü ele geçirdikten sonra,

Enlil yeri ele geçirdikten sonra…”(2001:80)

Sümerlerin evrenin yaratılışı görüşlerinin, evrenin kökeninin açıklanmasının

gelişimi aşağıdaki gibidir:

1. Başlangıçta ilksel deniz vardı: kökeni veya doğusu konunda bir şey

söylenmemektedir. Sümerler onu her zaman varmış gibi düşünmüş olabilirler.

2. İlksel deniz gök ile yerin birliğinden oluşan kozmik dağı vücuda getirdi.

3. Tanrılar insan biçiminde kişileştirildiğinde, An (gök) eril, Ki (yer) dişildi. Onların

birleşmesinden hava tanrısı Enlil doğdu.

4. Hava tanrısı Enlil yerden göğü ayırdı ve babası An göğü ele geçirirken, Enlil

annesi Ki’yi, ele geçirdi. Enlil ile annesi Ki’nin birleşmesi –tarihsel devirlerde

Ninmah, "yüce kraliçe; Ninhursag, "(kozmik) dağın kraliçesi"; Nintu, "doğurgan

kraliçe" gibi çeşitli adlar verilen tanrıçayla özdeşleştirilmiş olabilir- evrenin

düzenlenmesini, insanın yaratılışı ve uygarlığın kuruluşunu başlattı. (2001: 83)

EVRENİN DÜZENLENMESİ

Evrenin Düzenlenmesi, sosyal yaşantı açısından büyük önem taşımaktadır. Ay

tanrısı Nanna’nın doğumu, Nanna’nın hikâyesi, Enlil’in çiftçi tanrıyı seçmesi, bitki

örtüsü tanrılarının anlatımı, kazmanın yaratılışı, sığır ve tahıl, su tanrısının işleri,

yeryüzünün ve kültürel süreçlerin düzenlenmesi, insanın yaratılışı gibi önemli

olayların yer aldığı tabletlerde bu bölümün devamında yer almaktadır.


Ç
Y
İ
L
E
S
I
R
N
T
V
A
H Sümerce evren, gök ve yer anlamına gelen "an-ki"dir. Bundan dolayı evren

gök ve yere ait alt bölümler hâlinde düzenlenmiş olmalıdır. Gök, gökyüzü ve uzayı

kapsar; gök tanrıları burada oturur. Yer ise, yeryüzü ve yer altını kapsar; yer altı ya

da ölüler diyarının tanrıları burada oturur.

Göğün düzenlenmesiyle ilgili mitolojik malzeme şöyledir:

Ay tanrısı Nanna, Sümerlerin yıldızlarla ilgili baş tanrısı olan hava tanrısı Enlil

ve onun karısı hava tanrıçası Ninlil’den doğmuştur. Nanna, göklerde bir gufa’yla

yolculuk ettiği düşünülen ve bundan dolayı zifiri karanlık lacivert taşı renkli göğe

ışık getiren tanrıdır.

Ay tanrısı Nanna ve eşi Ningal, "doğu dağı"nda yükselip, "batı dağı"nda batan

güneş tanrısı Utu’nun ana babasıdırlar. Sümerler, Utu’nun gece boyunca uyuduğunu

düşünürler.

GÜNEŞ TANRISI UTU


AY TANRISI
NANNA’NIN EŞİ
NİNGAL

İyi günlerin gelmesini sağlayan; topraktan tohum çıkararak ülkeye bolluk,

bereket ve mutluluk getirmeyi aklına koyan; tarım aletlerinin ilk örnekleri olan

kazma ve sapana ilk biçimi veren; çiftçi tanrı Enten’i sadık ve güvenilir rençperi

olarak atayan hava tanrısı Enlil’dir. Bitki tanrıçası Uttu’ya yaşam veren; yeryüzünü,
özellikle Sümer ve onun çevreleyen komşularının bulunduğu bölgeyi düzenleyen su

tanrısı Enki’dir.

Evrenin düzeni taslağı, dokuz Sümer mite dayanmaktadır. Bu mitlerden ikisi

ay tanrısı Nanna’yla ilgilidir: Enil ile Ninlil: Nanna’nın Döllenmesi ve Nanna’nın

Nippur’a Yolculuğu. Sümerlilerin yeryüzünde kültür ve uygarlığın kuruluşu ve

kökeniyle ilgili görüşleri açısından kalan yedisi büyük önem taşır: Emeş ile Enten:

Enlil Çiftçi Tanrıyı Seçer, Kazmanın Yaratılışı, Sığır ve Tahıl, Enki ve Ninhırsag: Su-

Tanrısının İşleri, Enki ve Sümer: Yeryüzünün ve Kültürel Süreçlerinin Düzenlenmesi, Enki

ve Eridu: Su-Tanrısının Nippur’a Yolculuğu ve Inanna ve Enki: Uygarlık Sanatlarının

Eridu’dan Uruk’a Aktarılışı. (2001: 88)

İNSANIN YARATILIŞI

Üniversite Müzesi’nde bulunan Nippur tableti ve bir antikacıdan satın alınan

Louvre tableti olmak üzere insanın yaratılışını anlatan iki ayrı tablet yazılmış olarak

bulunmuştur. Üniversite Müzesi tableti, Philadelphia’ya kırk elli yıl kadar önce dört

parça hâlinde gelmesinden dolayı içerikleri anlaşılmamıştır. 1919 yılında Stephan

Langdon iki parçası birleştirilmiş ve yayımlanmıştır. Üçüncü parçayı 1934 yılında

Edwasrd Chiera yayınladı, ancak Langdon’un birleştirdiği iki parçadan biri

olduğunu anlayamadı. Yazar, Langdon’un ve Chiera’nın parçaları birleştirmiş,

birleştirilen parçalara dördüncü parçayı da ekleyip tableti düzenlemiştir. Şiirin

metinini oluşturan yaklaşık yüz elli dizenin hâlâ sayısız kırığı olduğunu belirten

yazar, dizelerin çoğunun kötü durumda olduğunu belirtmiştir.

İnsan yaratılışı konusunda bilinen en eski görüşler İbranilerin ve Babillilerin

görüşleridir. İbranilerin Tekvin kitabında anlatılırken, Babillilerin Yaratılış

Destanı’nın bir parçasını oluşturur. Kitâb-ı Mukaddes’teki öykülere göre, insan,

bütün hayvanları yönetmesi amacıyla kilden biçimlenmiştir. Babil mitinde, insan, en

baş belası tanrılardan birinin bu amaçla öldürülmesiyle onun kanından yapılmıştı;

yaratılışın temelde tanrılara hizmet etmesi ve ekmekleri için onların yerine


çalışmasıydı. Sümer şiirine göre, Babil yorumunda olduğu gibi kilden biçimlenen

insanın yaratılış amacı, yine, tanrıların geçimleri için emek harcamak zorundan

kurtarmaktı.

Şiir, tanrıların ekmeklerini sağlamakta, özellikle, dişi varlık bulduktan sonra

çektikleri güçlükleri betimlenmesi denilebilecek bir girişle başlar (2001: 131-132).

Sonuç olarak Sümerlerin tanrıbilimsel dile aktarılan bu usçu kavramları

Kramer tarafından şöyle tanımlanmaktadır:

1. Başlangıçta ilksel denizle kişileştirilen tanrıça Nammu vardı.

2. Tanrıça Nammu eril gök-tanrısı An ile yer-tanrıçası Ki'yi doğurdu.

3. An ve Ki'nin birleşmesinden, gök-baba An'ı toprak-ana Ki'den ayıran hava tanrısı

Enlil doğdu.

4. Hava-tanrısı Enlil kendini, Sümerlerce tavanı ve duvarlarını koyu lacivert taşı

rengi gökyüzünün ve yerini yer yüzeyinin oluşturduğu düşünülen evinde, zifiri

karanlıkta bulur. Ve evinin karanlığını aydınlatması için ay tanrısı Nanna'ya yaşam

verir. Sonra da ay tanrısı Nanna, babasından daha parlak olan güneş-tanrısı Utu'ya

yaşam verir. Burada, yaşam verilen oğlun, yaşam veren babadan daha güçlü olması

düşüncesi -da ha derin anlamıyla ilerleme dediğimiz gelişimin içinde gerçekten

meydana gelende budur- Yakın Doğu felsefesi ve psikolojisi için oldukça doğaldır.

Örneğin, tarihsel devirler içinde hava-tanrısı Enlil, babası gök-tanrısı An'dan daha

güçlü hale gelir. Daha sonra Sami Babillilerin tanrısı Marduk, babası su tanrısı

Enki'den daha güçlü hale gelir. Hıristiyan öğretisinde, oğul Isa, birçok bakımdan

insanlığın kurtuluşu için baba Tanrı'dan daha önemli ve başarılı hale gelir.

5. Bundan sonra hava tanrısı Enlil annesi yer-tanrıçası Ki ile birleşir. Bu birleşme ve

su-tanrısı Enki'nin büyük yardımı sonucunda yeryüzünde bitkisel ve hayvansal

yaşam yaratılır. Öte yandan insan, ilksel deniz, tanrıça Nammu, toprak ana Ki ile

özdeşleştirilebilecek tanrıça Ninmah ve su-tanrısı Enki'nin ortaklaşa çabalarının bir


ürünü gibidir. Bu belirli bileşimin içeriği için -ve zamana ait az çok yüzeysel verilerle

bunun ardında sağlam bir mantık bulunduğuna, sadece hoş bir fantezi olmadığına

inanmak için her türlü neden vardır- bugün elimizde bulunan malzeme ve sınırlı

anlayışımızdan bir sonuç çıkarmak güçtür (2001:140-141).

"Kur Mitleri" adını taşıyan üçüncü bölümünün girişinde kur sözcüğünün

anlamı üzerinde durulmuştur. Sümerce kur sözcüğü, çeşitli anlamları karşılayabilen

bir sözcüktür. İlk anlamı "dağ" olan sözcüğün, kullanılan işaretinin de bir dağı

göstermesiyle bu anlamı karşıladığı görülmektedir. Sonraları "yabancı ülke" anlamı

kazanmıştır. Bunun sebebi ise Sümer’i çevreleyen dağlık ülkeler Sümerliler için

sürekli bir tehdit teşkil etmesinden dolayı bu anlamı kazanmıştır. Üçüncü bir anlam

olarak "ülke" anlamına gelmektedir. Sümerler kendilerini kur-gal "büyük ülke" olarak

tanımlıyorlardı.

Bu anlamlar dışında Sümerce kur sözcüğü, kozmik bir kavramı da

karşılamaktadır. Kozmik olarak kur sözcüğü, yer kabuğu ile ilksel deniz arasındaki

boş alandır. Yazar bu durumu ki-gal sözcüğüne bağlayarak açıklamaktadır. Sümerce

de ki-gal "aşağıdaki büyük" ile belli derecede özdeştirişmiş gibidir. Bu nedenle ki-gal,

"ölüler diyarı" anlamına da gelmektedir. Yazar, evrenin yaratılışına kaynaklık eden

"İnanna’nın Ölüler Diyarına İnişi" ve "Gılgamış, Enkidu ve Ölüler Diyarı" şiirlerinde

sürekli olarak "ölüler diyarı" yerine kur sözcüğü kullanıldığından bahsetmiştir.

Bu dönemin devamında "Kur’un Yıkılışı: Ejderhanın Öldürülmesi" ve

"İnanna’nın Ölüler Diyarına İnişi" adlı iki mitik hikâye bulunmaktadır.

"Kur’un Yıkılışı: Ejderhanın Öldürülmesi" şiiriyle ilgili Sümer de geçerli olan

ejderha öldürme mitleri üç tanedir. Bunlardan birincisi, Sümer su tanrısı Enki’yi

anlatır. Bu mitin öyküsü kısaca şu şekildedir:

Gök ile yer ayrıldıktan sonra, gök tanrısı An göğü, hava tanrısı Enlil yeri ele

geçirmiştir. Çirkin hareket bundan sonra gerçekleşir. Tanrıça Ereşkigal, bütün bir olasılıkla

Kur’un kendisi tarafından kaçırılıp ölüler diyarına götürülür… Su tanrısı Enki, tanrıça
Ereşkigal’in kaçırılmasının öcünü almak ve Kur’a saldırmak için bir gemiyle yola çıkar. Kur,

irili ufaklı her türden taşla zalimce karşılık verir. Üstelik Enki’nin gemisine, kuşkusuz

egemenliği altındaki ilksel sularla arkadan ve önden saldırır (2001:145).

Mitlerden ikincisinin kahramanı Ninurta’dır. Yazar, bu öykünün

isimlendirmesini "Ninurta’nın Başarıları ve Yiğitlikleri" olabileceğinden bahseder.

Altı yüzden dizeden oluşan uzun bir destan parçasıdır. Bu destanın hikâyesi de

şöyledir:

Öykünün kahramanı, Sümerlerce hava tanrısı Enlil’in oğlu olduğu düşünülen savaştı tanrı

Ninurta’dır. İlahi türünden bir girişten sonra, öykü, tanrının silahların kişileştirilmiş biçimi

olan Şarur’un Ninurta’ya verildiği bir söylevle başlar… Şarur, bir nedenden olayı Kur’a

düşmanlık beslemektedir. Bu nedenle, Ninurta’nın kahramanca niteliklerini ve başarılarını

uzun uzun övdüğü konuşmasında, Ninurta’yı Kur’a saldırıp yok etmesi yönünde kışkırtır.

Ninurta söyleneni yapmaya girişir. Bununla birlikte başta rakibini alt edemez ve "bir kuş gibi

kaçar". Şarur tekrar yüreklendirir ve güven tazeleyici bir söylev çeker. Bunun üzerine

Ninurta, Kur’a emrindeki bütün silahlarla şiddetli bir biçimde saldırır, Kur tamamıyla yok

olur. Ancak Kur’un yok edilmesiyle, ülkede ciddi bir felaket baş gösterir. Kur’un egemenliği

altındaki ilksel sular yeryüzünü basar ve bunların şiddeti sonucunda tatlı su tarlalara ve

bahçelere ulaşamaz. Ülkenin "kazma ve sepet" taşıyan, yani ülkenin sulanması ve tarıma

hazırlanmasıyla yükümlü olan tanrıları, ümitsizliğe kapılırlar. Dicle’nin suları yükselmez,

artık ırmak iyi su getirmez. Ölü Kur’un üstüne taşlar yığar ve bunlarla ülkenin önüne büyük

bir duvar örer. Bu taşlar "kudretli sular"ı engeller ve bunun sonucunda alt diyarların suları

artık yeryüzüne yükselmez. Ülkeyi kaplamış olan sulara gelince, Ninurta bunları bir araya

toplar ve Dicle’ye akıtır, böylece ırmağın taşmasıyla tarlalar sulanır. Oğlunun kahramanca

başarılarını işten annesi Ninmah’ın ona olan sevgisi kabarır; onu görmek için öyle

sabırsızlanır ki, yatak odasında gözünü uyku tutmaz. Bundan dolayı onu ziyaret etmek ve

yüzüne doyasıya bakabilmek için oğlundan izin ister… Daha sonra Ninurta her türden bitki,

şarap ve bal, çeşitli cinsten ağaçlar, altın, gümüş ve tunç, sığır, koyun ve bütün "dört ayaklı

yaratıklar"ı versin diye Hursag’ı kutsar. Hursag’ı kutsamasından sonra taşlara döner, Kur ile
savaşında kendisine düşmanlık edenleri lanetler, dostluk edenleri kutsar. Şiir, Ninurta’yı

öven uzun bir ilahi ile sona erer (2001:148-151).

Son olarak üçüncü mittin kahramanı İnanna’dır. Yine yazarın bu mit için

önerdiği isim "İnanna ve Ebih"tir. Metin, yüz doksan dizeden oluşan bir şiirdir.

Şiirin hikâyesi şu şekildedir:

Şiir İnanna’nın erdemlerini öven uzun bir ilahiyle başlar. İnanna’nın, Sümer panteonunun

en azından önde gelen tanrılarından gök tanrısı An’a verdiği uzun bir söylevle devam eder.

İnanna’nın talebi açıktır: onun güç ve kudretinden habersiz görünen ya da en azından

unutmuş görünen Kur, ona gerektiği biçimde boyun eğmedikçe ve erdemlerini yüceltmeye

hazır olmadıkça, İnanna canavara karşı acımasız olacaktır… Kur’un kudret ve zenginliğinin

bit tanımıyla devam eden An, İnanna’yı ona saldırırken dikkatli olması yönünde uyarır. Ama

İnanna, An’ın cesaret kıran konuşmasına aldırmaz. Kızgınlık ve öfke dolu olarak "savaş

evi"ni açar ve bütün silahlarını ve yardımcılarını dışarı çıkarır. Saldırıp Kur’u yok eder ve

onun üzerine kurulup, kendini kutlayan bir zafer şarkısı söyler (2001:152-153).

Yazar tarafından "İnanna’nın Ölüler Diyarına İnişi" şeklinde adlandırılan

şiirinin hikâyesi şu şekildedir:

Gök kraliçesi, ışığın, aşkın ve yaşamın tanrıçası İnanna, herhalde sevgilisi Tammuz’u

kurtarmak için, ölüler diyarını ziyaret etmeyi aklına koyar. Btün kutsal yasalarını bir araya

toplar, kraliçelere has giysi ve mücevherleriyle süslenir ve "dönüşü olmayan ülke"ye gitmeye

hazırlanır. Ölüler diyarı kraliçesi, İnanna’nın ablası ve acımasız düşmanı olan karanlı, kasvet

ve ölüm tanrıçası Ereşkigal’dir. Ölüler diyarında ablasının kendisini öldüreceğinden korkan

İnanna, her zaman hazır ve nazır ulağı Ninşubur’a üç gün sonunda dönmezse, göğe gidip

tanrıların toplantı salonunda onun için ağıt takmasını söyler. Sonra da tabletlerimizin

çıkarıldığı Nippur kentine gidip, İnanna’yı Ereşkigal’in pençelerinden kurtarmak için tanrı

Enlil’in önde gözyaşı döküp yakarması talimatını verir. Enlik reddederse, Ur’a gidecek ve

Sümerlerin yüce ay tanrısı Nanna’nın huzurunda bir daha yakaracaktır. Nanna da

reddederse, Sümer uygarlığının ortaya çıktığı söylenen kente, Eridu’ya gidecek ve bilgelik
tanrısı Enki’in huzurunda ağlayıp yakaracaktır. "Hayat yiyeceğini, hayat içeceğini bilen"

Enki onu yaşama döndürecektir.

Önlemlerini alan İnanna ölüler diyarına iner ve Ereşkigal’in lacivert taşından

yapılmış tapınağına yaklaşır. Kapıda, ona kim olduğunu soran ve neden geldiğini öğrenmek

isteyen başkapıcıyla karşılaşır. İnana bir bahane uydurur ve kapıcı onu, hanımı Ereşkigal’in

talimatı üzerine ölüler diyarının yedi kapısından geçirir. Geçtiği her kapıda giysi ve

takılarından birisi itirazlarına bakılmaksızın alınır. Sonuncu kapıyı da geçtiğinde

çırılçıplaktır ve Ereşkigal ile ölüler diyarının korkunç yargıçları olan yeni Anunnaki’nin

huzurunda diz çöktürülür. Bu yedisinin "ölüm bakışlarını" ona dikmesiyle İnanna bir cesede

döner ve bir kazığa asılır.

Böylece üç gün üç gece geçer. Dördüncü gün, hanımının geri dönmemesi üzerine

Ninşubur, onun verdiği talimatlara göre tanrıları sırayla dolaşmaya başlar. İnanna’nın

öngördüğü gibi, Nippur’lu Enlil ve Ur’la Nanna yardım etmeyi reddederler. Buna karşın

Enki onu tekrar taşama döndürmek için bir plan tasarlar. İki cinsiyetsiz yaratık, "kurgarru ve

kalaturru" şekillendirir ve onlara hayat yiyeceği ve hayat içeceğini verip, ölüler diyarına

gitmelerini ve bu yiyecekle içeceği İnanna’nın cansız bedenine altmış kez dökmelerini

emreder. Buyruğu yerine getirirler ve İnanna canlanır. Bununla birlikte, yeryüzüne dönmek

için ölüler diyarından ayrılırken orada evleri olan ölülerin gölgeleri, gulyabaniler ve

harpyalar da onun peşine takılır. Bu hayaletimsi ve korkunç orduyla sarılmış olarak Sümer’i

kentten kente dolaşır (2001:157-159).

Dördüncü bölüm "Çeşitli Mitler" başlığını taşımaktadır. Bu dönemde

"Tufan", "Martu’nun Evliliği" ve "İnanna Çiftçiyi Yeğler" başlıklarını taşıyan üç tane

mitik hikâyeye yer verilmiştir.

Tufan adlı şiirin, ilk bölümü insanın ve hayvanların yaratılışı ile tufan öncesi

var olan Eridu, Badtibira, Larak, Sippar ve Şuruppak kentlerinin kuruşlarını

işlemektedir. Tabletteki pasajın kırıklığı sebebiyle, nedenin ne olduğunu tam olarak

bilinmemesiyle, insanı yeryüzünden silmek için tufan çıkmasına karar verilmiştir.


Bazı tanrılar bu durumdan pişmanlık duymuş gibilerdir. Buna karşın, insanoğlunu

kurtarmanın yolunu bulan, büyük bir olasılıkla, su tanrısı Enki’dir. Kitâb-ı

Mukaddes’teki Nuh’un Sümer karşılığı olan Enki, tanrı korkusu olan alçakgönüllü

kral Ziusudra’ya tanrıların korkunç kararını bildiri ve çok büyük bir gemi yapıp

kendisini kurmasını salık verir. Geminin yapılışını ayrıntılarıyla anlatan uzun pasaj

kayıptır.

Mart’nun Evliliği şiirinin yazılı olduğu sadece bir tablet bulunmaktadır. Şiirin

öyküsü kısaca şu şekildedir: Mezopotamya’da bir bölge olan "kentlerin kenti,

prensliğin ülkesi" Ninab kentinde, tanrı Martu evlenmeye karar verir. Evliliğinin

nedeni metinde açık bir şekilde ifade edilmez. Evlenmeye karar veren Martu,

annesinden kendisine bir eş almasını ister. Ninab’da büyük bir şölen kurulur. Bu

şölene Kazallu’nun koruyucu tanrısı Numuşda, karısı ve kızı ile birlikte katılır. Bu

şölen sırasında Martu’nun kahramanca yaptığı gösterilen Kazallu’nun koruyucu

tanrısı Numuşda’nun çok hoşuna gider. Ona ödül vermek ister. Ödül olarak gümüş

ve lacivert taş verir. Ancak Martu ödülü kabul etmez, Numuşda’dan kızını ister.

Kendisi de kızı da razı olur. Böylece Martu ile kız evlenirler. Şiirde bu şekilde biter.

İnanna Çiftçiyi Yeğler adlı şiirin, adlandırması yazar tarafından yapılmıştır.

Tarımsal bir mit olarak kabul ettiği bu şiir, Habil ile Kabil motifinin bir başka

örneğidir. Şiirin dört karakteri vardır: İnanna, kardeşi güneş tanrısı Utu, çoban tanrı

Dumuzi ve çiftçi tanrı Enkimdu.

Şiirin hikâyesi şu şekildedir: İnanna bir eş seçmek üzeredir. Kardeşi Utu,

çoban tanrı Dumuzi ile evlenmesi için ısrar eder, ama o çiftçi tanrı Enkimdu’yu

yeğler. Bunun üzerine Dumuzi ortaya çıkar ve İnanna’nın neden çiftçiyi yeğlediğini

öğrenmek ister. Dumuzi, çiftçinin sahip olduğundan fazlasına sahiptir. İnana ona

yanıt vermez, ama sakin, sakıngan bir tip gibi görünen çiftçi Enkimdu, kavgacı

Dumuz’yi yatıştırmaya çalışır. Dumuzi, çiftçi ona her türden armağanlar hatta
İnanna’yı bile vereceğine söz verene deği bir türlü sakinleşmez. Çoban tanrı

Dumuzi’nin çiftçi tanrı Enkimdu’yu alt etmesiyle şiir sona erer.

Son bölüm olan beşinci bölümü "Kaynaklar ve Notlar" bölümünde yazar,

notlarda kullanılan kısaltma listesine, dipnotlara, düzeltilen baskıya eklenen notlara

yer vermiştir. Ve en sonunda "Dizin" bölümüne yer vererek eseri sonlandırmıştır.

Sonuç olarak Sümer Mitolojisi adlı eser, yıllar süren çalışmalar sonucunda

tabletlerin okunmasıyla ve karşılaştırmalı olarak incelenmesiyle ortaya çıkmış ve

yazar aracılığıyla araştırmacılara ve bu alana meraklı okuyuculara sunulmuştur. Bu

tabletlerin yalnızca açıklamaları ve fotoğrafları değil, aynı zamanda dilimize

çevrilmiş hâllerinden örneklerde kitap içerisinde mevcuttur. Bu eser, binyıllarca sır

olarak kalan Sümer mitleri üzerine tutulan bir ışık niteliği taşımakta, araştırmalar ve

araştırmacılar için detaylı bir yol gösterici olmaktadır.


SAMUEL NOAH KRAMER’İN SÜMER MİTOLOJİSİ ADLI KİTABININ KISA

ÖZETİ3

Rabia ŞAFAK4

Samuel Noah Kramer’e ait Sümer Mitolojisi adlı eser, ilk olarak 1944 yılında

yayınlanmıştır. Kabalcı Yayınları tarafından 1991 yılında basılan kitabın Türkçe

dilindeki ilk baskısıdır.

Sümer Mitolojisi adlı eserin incelenmesinin literatüre katkı sağlayacak iki alanı

bulunmaktadır. Bunların ilki; Sümer tarihine kaynaklık etmesi, ikincisi ise mitoloji

bilimine katkı sağlayarak Sümer Mitolojisi alanında yapılmış en kapsamlı

çalışmalardan birinin anlaşılmasında araştırmalara yol gösterici olmasıdır. Bu

çıkarımlara eserin içindekiler bölümünden yola çıkarak varmak mümkündür. Eser

“Önsöz”, “Giriş” ve sonunda yer alan “Dizin” bölümü hariç beş ana bölümden

oluşmaktadır. Bu bölümler sırasıyla: Sümer Mitolojisinin Konusu ve Önemi,

Köken Mitleri, Kur Mitleri, Çeşitli Mitler, Kaynaklar ve Notlar şeklindedir. Ayrıca

bu ana başlıklar alt başlıklara ayrılarak detaylı olarak anlatılmıştır.

Eserin "Önsöz"ünde yazar, kozmogoni yani yaratılış mitleriyle ilgili taslağını

kitabın yeniden düzenlenmesi sırasında geliştirilerek eklenen dokuz Sümer miti

halinde sunmuştur. Bunlar: Enlil ile Ninnil, Nanna’nın Nippur’a Yolculuğu, Emeş ile

Enten, Kazmanın Yaratılışı, Sığır ve Tahıl, Enki ve Ninhursag, Enki ve Sümer, Enki

ve Eridu, İnanna ve Erki şeklinde sıralanmıştır. Bu kavramlardan Enlil, An (gök

tanrısı) eril ile Ki (yer tanrısı) dişilin birleşmesinden doğan hava tanrısıdır. Nippur,

Enlil’in ana tapınağı olan Ekur’un bulunduğu yerdir. Ayrıca tarihsel devirlerde

bütün ülkenin önde gelen kutsal yeridir. Ninhursag, kozmik dağın kraliçesidir. Enki,

Eridu kentindeki bir ilah; Emeş (Yaz) ve Enten (Kış) ise koca dağlarla çiftleşen ve

3
Kramer. S.N. (2001). Sümer Mitolojisi (2.Baskı). (H. Koyukan, Çev.) Kabalcı Yayınevi. (Orijinal eserin
basım tarihi 1944).
4
Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans
Öğrencisi, Kayseri.
onları, insana gereksindiği her şeyi yiyecek ve barınak biçiminde sağlayan iki erkek

kardeştir.

"Giriş" bölümünde ise Sümer edebi tabletleri ile ilgili detaylı bilgiler verilmiş

ve bu bilgiler tabletlerin ve kazıların fotoğraflarıyla desteklenmiştir. Bu bölümün

başında Sümer kültürü incelemesinin hemen hepsinin Sümer edebî kaynaklarına

dayandığı belirtilmiştir. Yazar bu kısımda Sümer dilinin şifresini çözmekteki zorlu

yolculuğunu okuyucu ile paylaşmıştır.

Eserin devamında "birinci bölüm"e bakıldığında bu bölümün Sümer

mitolojisinin konusu ve önemini konu aldığı görülmektedir. Karşılaştırmalı filoloji

bilimi devamında karşılaştırmalı mitoloji bilimini getirmiştir. Diğer milletlerin

mitolojileri bu yolla çözüme kavuşturulurken Sümer kozmogonisi hala bir sır olarak

kalmaya devam etmiştir.

"İkinci bölüm" ise köken mitlerinin açıklanmasından oluşmaktadır. Bu

bölümde Evrenin Yaratılışı ile başlayan mitolojik yazınların ve anlayışının ana

kaynağının yazarın, “Gılgamış, Enkidu ve Ölüler Diyarı” şeklinde adlandırdığı bir

Sümer şiirinin giriş bölümü olduğu görülmektedir. Şiirin özü, bir söğüt ağacı olduğu

tahmin edilen huluppu ağacı ile gök tanrıçası İnanna’nın öyküsüne dayanmaktadır.

Bu öykü gelişerek diğer tanrıları da içine katmış ve evrenin yaratılış mitolojisine

kaynaklık etmiştir. Devamında Evrenin Düzenlenmesi gelir ki bu sosyal yaşantı

açısından büyük önem taşımaktadır. Ay tanrısı Nanna’nın doğumu, Nanna’nın

hikâyesi, Enlil’in çiftçi tanrıyı seçmesi, bitki örtüsü tanrılarının anlatımı, kazmanın

yaratılışı, sığır ve tahıl, su tanrısının işleri, yeryüzünün ve kültürel süreçlerin

düzenlenmesi, insanın yaratılışı gibi önemli olayların yer aldığı tabletlerde bu

bölümün devamında yer almaktadır.

Eserin "üçüncü ve dördüncü bölümünde" kur mitleri ve çeşitli diğer mitler

incelenmektedir. Son bölüm olan beşinci bölümde ise yazar kaynaklara yer vermiştir.

Ve en sonunda dizin bölümüne yer vererek eseri sonlandırmıştır.


Eserin bize gösterdiği bilgiler ışığında sonuç olarak, eserin yıllar süren

çalışmalar sonucunda tabletlerin okunmasıyla ve karşılaştırmalı olarak

incelenmesiyle ortaya çıktığı ve yazar aracılığıyla araştırmacılara sunulduğu

görülmektedir. Bu tabletlerin yalnızca açıklamaları ve fotoğrafları değil, aynı

zamanda dilimize çevrilmiş hâllerinden örneklerde kitap içerisinde mevcuttur. Bu

eser, binyıllarca sır olarak kalan Sümer mitleri üzerine tutulan bir ışık niteliği

taşımakta ve araştırmalar için detaylı bir yol gösterici olmaktadır.

You might also like