Ceza Muhakemesi Hukuku Final Ses Kaydi Notlaridir

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 46

CEZA MUHAKEMESİ HUKUKU FİNAL SES KAYDI NOTLARIDIR.

Dün sıcağı sıcağına yaşadığım bir olay.


A erkek, B kadın. Ben B’nin vekiliyim. B ile A’nın aralarında bir dönem yakınlık oluşmuş ve ilişkiye
girmişler. A, B’nin görüntülerini haberi. Olmadan ilişki sırasında kayda alıyor. Ondan sonra benim
müvekkilim adamdan ayrılmak istiyor herhangi bir sebeple. Kaydı alan A ise, “hayır ayrılamazsın,
ayrılırsan senin görüntülerini anana babana yayarım.” Diyor ve küfürlü şekilde whatsapp üzerinden
yazıyor, senin meme uçlarını keserim diyor. Adli sicil kaydında da A’nın daha öncesinde benzeri
suçlardan beş kaydı var. Böyle bir olay önünüze gelse ve savcı olsanız hangi suçlardan iddianame
hazırlardınız? Birkaç açık ve net suçlar var onlar sayıldı, bir de TCK 44 gereği en ağır cezayı versin
dersiniz. Ancak savcı TCK 106 tehditten -sadece- dosyayı açmış. Çok ilginç. Bir savcının bunun
şantaj, öhgi, hakaret, tehdit oluşturduğunu bilmeme ihtimali yok ancak salt 106’dan oluşturmuş. Yani
iddianame eksik hazırlanmış, sadece basit tehditten hazırlanmış. Duruşmaya çıktım ve dedim ki: şu şu
suçlar oluştu, iddianame eksik hazırlanmış, sadece basit tehditten hazırlanmış, burada sanığın ayrı ayrı
suçlar işlediği düşünülerek ayrı ayrı cezalandırılması ve TCK 44 gereği cezalandırılması gerekir, buna
göre hüküm verin dedim. Artı olarak müvekkilim bana şunları söyledi: ilk görüntülerimin kayda
alınması üzerine ayrılamadım ve korktum. Benimle ben istemeyerek-korku ile birlikte oldum dedi.
Müvekkil bunları söyleyince ben de duruşmada dedim ki, TCK 102 cinsel saldırı suçu oluşmuş,
dolayısı ile ortada bir görevsizlik var. Dosyayı ağır cezaya göndermelerini söyledim. Savcı; katılan
vekilinin bütün talepleri *görevsizlik dahil* reddi mütalaa olunur dedi. Dövecek halimiz yok peki
dedik. Sonrasında sanık müdaffin esas hakkında savunması için süre verildi. Peki burada hakim
savcıya ne yapabilirdi? Ek savunma hakkı verebilirdi 226ya göre. Derdi ki bak senin hakkında böyle
böyle iddialar var ey A, ek savunma yapacak mısın? Zira CMK 226 bunu düzenlemiş. Olması gereken
buydu ancak olmadı. Daha da ilginci savcı mütalaasını verdi. Zabıt katibine dedi ki: iddianameyi aç,
kopyala dedi. İddianamede savcı unutmuş. Hakareti sindirdi ve mütallayı tehditten verdi. Sayın savcım
hiç değilse mütalaanı bağımsız ver. Devlet neden mahkemelere bağımsız savcı atar ki? Sonuç olarak
iddianameyi hazırlayan savcı konuyla ilgili fikirlerini de ortaya koymuştur. Düşünülen şudur, o
savcıdan başka bir savcı duruşmaya çıksın ki; diğer savcıdan başka bir savcı duruşmaya çıksın ki o
dosyadaki tüm eksiklikler ve noksanlıkları daha bağımsız ve tarafsız olarak görebilsin,
nitelendirebilsin. E o zaman, iddianameyi hazırlayan savcıyı duruşmaya çıkarmak ve bu şekilde
kopyala-yapştır mütalaa vermek arasında bir fark var mıdır, yoktur.
Türkiye’de adalet sistemi, savcılık müessesi nasıl işlemiyor görün diye bu olayı sizlere anlattım. Siz
burada mağdurun yerinde olsanız ne düşünürdünüz? Sanık müdafii tabii zafer kazanmış gibi sevindi.
Bu savcılar-hakimler genel/özel hükümleri okumadı mı. Okudu. Bu kararlar neden böyle çıkıyor
biliyor musunuz, uğraşmak istemiyorlar, acele karar veriyorlar. “Ver bir mütalaa, ver bir karar”.
Kafasındalar. Bakış açısı maalesef bu, ve bunla ilk kez karşılaşmıyorum-son kez karşılaşmayacağıma
da eminim. Daha dün sıcağı sıcağına yaşadım ben bu olayı, böyle olaylar yaşanıyor.
SORU: HAGB instinafa gidilmiyor dediniz?
Evet, ağır cezaya itirazda bulunursun ancak farklı görüşler ve kararlar var. Yargıtay bazı kararlarında
işin esasına girip hükmü kaldırabilirdi diyor mesela.
Müdafiin dosyayı inceleme yetkisinde kalmıştık. Müdafiin dosya inceleme yetkisi ile mağdur-suçtan
zarar gören ve katılanın dosyayı inceleme yetkisini birlikte anlamak gerekir.
CMK 153’e bakılmalıdır. Çok kez değindik. Bu kez daha geniş değineceğiz.

Müdafiin Dosyayı İnceleme Yetkisi

CMK Madde 153


(Değişik: 2/12/2014-6572/44 md.)

(1) Müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir
örneğini harçsız olarak alabilir.

(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla
kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda
verilebilir:

a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

1.Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),

2.Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),

3.Çocukların cinsel istismarı (madde 103),

4.Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),

5.Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (madde 220),

6.Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),

7.Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313,
314, 315, 316),

8.Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 326, 327, 328, 329, 330, 331, 333, 334,
335, 336, 337).

b) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında
Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.

c) 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 160 ıncı maddesinde tanımlanan
zimmet suçu.

d) 21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan suçlar.


(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı
geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında,
ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.

(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini
ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini
harçsız olarak alabilir.

(5) Bu maddenin içerdiği haklardan suçtan zarar görenin vekili de yararlanır.

İlk fıkra okundu. Soruşturma evresinde de dosyayı inceleme noktasında cmh herhangi bir engel
konmamıştır ve soruşturma evresinde de müdafiin dosyayı incelemesi için vekaletname ibraz etmesine
gerek yoktur. Bu konuda Yargıtay CGK’nun da kararları vardır. Gel de bunu bizim hakimlerimize
anlat ayrı bir konu.

Soruşturma evresinde de dosya incelenebilir ve Avukatlık K. 2.maddesi ve 46.maddesinde avukatın


gerek kendisinin gerek stajyerinin gerekse katibi aracılığıyla dosyayı inceletebileceği ve örnek
alabileceği yazılmıştır. Dosyadan örnek alınabilmesi için ise, vekaletnme ibraz edilmesi şarttır. Bu
kuralı AV.K. getirmiştir. O nedenle CMK uygulamasında acil müdahale gerektiren haller -gözaltı-
tutuklama-yakalama vb.- gibi durumlarda vekaletnmae istenmesi CMKnın savunma hakkının
kullanılmasını aykırılık oluşturacağı için doğru bir yaklaşım değildir. Uygulamada ise ne yazık ki,
“vekaletnameniz var mı” diye soruyorlar.

CMK 153, açık ve net. Avukatlık Kanunu 2 ve 46ya dikkat etmek gerekir. Burada vekaletname ibraz
edilmesi için şart olan durum dosyayı inceleme değil, örnek alma noktasıdır. Yani Avukatlık
Kanunu’na göre dosyadan örnek alınabilmesi için vekaletname ibraz edilmesi şarttır. Ancak CMK ve
AV.Kanununa göre dosyayı incelemek için vekaletname ibraz etmek şart değildir. Dosyadan örnek
almaktan kasıt nedir? Örneğin fotokopi çektirirsin-tartırsın-scanner- cep telefonunda fotoğraf çekersin,
bu da örnek almadır. Ama dosyayı incelemek-bakmak-dosyaya bakıp da bazı notları kendi el yazınla
not defterine yazmak örnek almak değildir.

Örnek almak; fotokopi veya fotokopi anlamına gelebilecek basılı veya online yolla elde edilen belge
veya bilgileri almak anlamına gelir. DİY esasen uyap üzerinden de kullanılabilir. UYAP üzerinden
bunu kullanmak istediğiniz zaman sistem öncelikle dosya üzerindeki vekaletname şartını arıyor.
Sonrasında elektronik imza ile talep göndereceksiniz sonra savcı görecek sonra inceleme
yapabiliyorsunuz ancak bu uygulama çok cmkya uygun değil. Normal şartlarda kovuşturma
aşamasında uyaptan dosyayı inceleme talebi gönderiyorsunuz onlar onaylayınca dosyada
vekaletnameniz olmasa bile inceleyebiliyorsunuz. Ancak bahsettiğim gibi durum savcılıkta çok farklı.
Savcılıkta kendi dosyanızı incelemek için dahi sizden vekaletname alıyorlar, bu uygulama hatalıdır.
CMK İle bağdaşan bir uygulama değildir. Ancak prensip olarak vekaletnameniz varsa dosyadan örnek
alabilirsiniz.

Bir de ismi uzun ancak benim kısaltarak söylediğim bir yönetmelik var: Kalem Yönetmeliği.
Ceza mahkemelerinde kalem hizmetlerinin yürütülmesine dair yönetmelik gibi uzun bir ismi var.
Orada da dosyadan örnek alma ve dosyayı inceleme hakkı düzenlenmiş ancak bu biraz kanuna göre
farklı şekilde düzenlenmiştir. CMK 153/2de katolog suçlar sayılmıştır ancak yönetmelikte hiç
sayılmamıştır. Bu noktada yönetmeliğin 137.maddesinin üçüncü fıkrası ve CMK 153/2 ayrışır.

Kalem yönetmeliğinin 137.maddesinin 3.fıkrası:


(3) Şüpheli ve müdafiin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek almasına ilişkin yetkisi, soruşturmanın amacını
tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi ve ilgili hâkimin kararıyla kısıtlanabilir.

şeklinde düzenlenmiştir. Yani CMKdaki düzenleme bu şartı taşısa da buna ek olarak katoog suçların
da olması koşulnu da taşır. Artı olarak katolog suçlar olsa ve buradaki şekli şartlar olsa bile belirli
tipteki belgelerin incelenmesinin herhangi bir şekle bağlı olmamasını içerir.

CMK 153/3 buna örnektir.

3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı
geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında,
ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.

Ancak yönetmelik hükmü kanunun getirmiş olduğu geniş hükmü daraltmıştır. Yönetmelik kanunun
üçüncü maddesindeki güvenceleri daraltmıştır. Normlar hiyerarşisine aykırıdır ancak böyledir.

Kalem yönetmelliğinin 137/6 .maddesindeki düzenleme de önemlidir.

(6) İncelemenin yapıldığına veya belge örneği alındığına dair düzenlenen dosya inceleme ya da belge örneği alma tutanağı,
dosyayı inceleyen veya belge örneği alan ile nezaret eden görevli tarafından imzalandıktan sonra taranarak UYAP’a aktarılır.

Kaleme gittiniz. Savcılık için de mahkeme için de. Dosyayı inceleyen avukat veya stajyer avukat her
kimse hakkında dosya inceleme tutanağı tutulur diyor. 44 sicil nolu av.şaban Cankat dosyayı huzurda
inceledi şeklinde bir tutanağı dosyaya eklerler. Bu uygulama kanundan değil yönetmelikten
kaynaklanıyor. Ancak her dosyayı inceleyen avukat için böyle bir tutanak tutulması adliyeyi işleyemez
hale getirir. Özellikle hukuk mahkemelerinde çok uygulanan, çok anlamsız bir düzenlemedir. Zaten
dosyayı dışarıda inceleyemiyorsun, mahkemenin veya zabıt katibinin huzurunda kimliği ibraz etme
kaydı ile inceleyebilirim zaten, istesem de dışarıya götüremem dosyayı. Dolayısı ile anlamsız bir
düzenlemedir.

Dosyayı inceleyeceğimi söyleyerek avukat kimliğimi ibraz ettim. Vekaletnameniz var mı dedi?
İncelemek için gerek yok vekaletnameye dedim. Bana dediler ki, o zaman dosyayı göremezsin dediler.
Neyse dosyayı bi şekilde gördük. Bu kez dediler ki dosyayı incelediğinize dair tutanak tuttuk,
imzalayın. Ben de imzalamam dedim. En sonunda oradaki görevli bana “avukat bey not alamazsınız”
dedi. Ben de çıldırdım artık. Niye not alamıyormuşum dedim, ben örnek alamam not alamam diye bir
şey yok dedim. “Ama not almak da örnek almaktır avukat bey.” Dedii. Halbuki not almak örnek
almak demek değildir. Dedim ki ben bu tutanağı imzalamıyorum, ama sen ben bu tutanağı
imzalamıyorum diye tutanağı göstermezsen ben buraya şerh koyarım dedim. Şikayet edeceğim seni
görevi kötüye kullanmakla yargılanacaksın dedim. Yönetmelikteki düzenleme sakıncalı zaten. Buraya
trnin pekçok adliyesinden pekçok avukat geliyor, her biri için aynı uygulamayı uygulasanız adliye
işlemez hale gelir. Yönetmelik zaten açıkça kanuna aykırı. Kaldı ki Danıştay da yürütmenin
durdurulması kararı verdi. Güç bela anlaştık. Bu tarz uygulamalarla karşılaşabileceksiniz. İkinci
sakıncası ise şu:

İbrahim diyelim ki senin bir dosyada vekaletin var, meslek etiği açısından ben de bu dosyayı
inceleyebilirin. Ancak inceleme tutanağını görüyorsunuz, ya bu adam acaba neden bu dosyayı
incelemedi demez misin? Müvekkiline karşı güvensizlik oluşmaz mı? Savunmanın bağımsızlığına
aykırı bir yönetmelik düzenlemesidir.
İkinci fıkraya gelirsek: müdafiin dosya içeriğini inceleme ve belgelerden örnek alma yetkisi
soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecekse, c. savcısının isteği üzerine hakim kararıyla
kısıtlanabilir. Demek ki kkoyucu kısıtlama için birkaç koşul aramış. Birincisi, soruşturmanın amacının
tehlikeye düşmesi şarttır. Ancak bu şartın çerçevesi net çizilmemiştir . Sınırları pek net çizilmemiştir.
Soruşturmanın amacının ne zaman tehlikeye düşüreceğini doğal olarak soruşturmayı yürüten savcının
keyfiyete yer vermeyecek şekilde tayin etmesi gerekir. Mesela belgeler dışarıya çıkarılacak gibi.
Ancak uygulamada savcılarımız bunu biraz keyfi olarak kullanıyor. Sadece bu da yetmiyor, inceleme
ve belgelerden örnek alma yetkisi bakımından; soruşturmanın amacı tehlikeye düşecekse savcı talep
edecek ve sulh ceza hakimliği tarafından bu konuda bir karar verilmiş olacaktır, bunlar şarttır. Dosyayı
inceleme ve veya örnek alma yönünde kısıtlama kararını ancak bu şartlar altında sulh ceza hakimleri
kısıtlayabilir. Ancak kısıtlayabilir lafzı gereği hakimin zorunluluğu yok. Kanun kısıtlamanın keyfi
olarak kullanılmaması ve savunmanın güvencesi için kanun koyucu bir sınır daha koymuştur, ancak
lafzı bunu doğrular. Bu karar ancak-ancak ifadesine dikkat- aşağıda sayılan suçlar bakımından…
(demek ki şekli suçlar gerçekleşecek ve detayları sayılmış suçlar bakımından ancak bu sınırlamalar
getirilecek) eğer katalogda sunulan suçlar bakımından kısıtlama kararı veya dosyayı görme yasağı
getiriliyorsa bu durum açık ve net olarak hukuka aykırıdır. Mesela, bir sınavımda sormuştum. Geçen
yıl sordum. Burada yağma suçunu ben görmedim ancak olayda yağma suçu vardı, yağma suçu ile ilgili
kısıtlama kararı veriyor. Ancak veremez. Soruşturmanın amacı tehlikeyi düşüyorsa bile veeremez.
Çükü kanun koyucu katolog suçlardan birisinin varlığını gerekli kılmıştır. Yönetmelikte ise böyle bir
suç tipi sınırlaması yoktur. Zaten o sebeple yönetmelik kanuna aykırı dedik. Ceza hukuku doçenti bir
hocamız sordu: hakim hiç bu kurallara uymadı, gitti ve kısıtlama kararı koydu, itiraz ediyorum
reddediliyor, ne yapmam lazım? Diye sordu. Eğer böyle bir sorun varsa yani şartları olmadığı halde
sulh ceza hakimi böyle bir karar uygulamışsa iki yol var:

-ya kanun yararına bozma isteyebilirsin (ancak bu yol çok uğraş ve vakit alır)

-ya da başsavcıya başvurabilirsin. ( Teşkilat kanunu 18 -sanırım dedi hoca- gereğince, savcılar
arasındaki aykırılıklar bakımından bu aykırılıkları gidermek veya bu konular üzerindeki kararları
düzeltme yetkisine başsavcı sahip. Başsavcıların savcılar üzerinde koordinasyon ve denetleme gibi bir
görevi de vardır. Bu elbette soruşturma sonlandırıan bir karar değildir. Ancakbaşsavcı bu kararını
revize etvs. Diyebilir.) Koşulların oluşmamasına rağmen kısıtlama kararının olduğunu söyleyebilirsin.
Hatta örneğin müvekkilin ifadesini kısıtlama kararı olmamasına rağmen görebilirsiniz. Ancak diyorlar
ki avukat bey kısıtlama kararı var göremezsiniz. Arkadaş kısıtlama kararı olsa bile görebilirim, böyle
bir şey olamaz. Ama göstermiyorlar. Hocamıza da bu yolu önerdim. Prensip olarak buradaki katolog
suçlarla ilgili kısıtlama kararı verilebilir ancak üçünücü fıkra çok önemlidir. Mesela kişi karakolda
ifade vermiş, bu ifade tutanağını her durumda -kısıtlama kararı da olsa- görebilirsin. Mesela bilirkişi
raporunu (örneğin atk raporu, fren izi tespiti, parmak izi tespiti) her durumda görebilirsin. Mesela keşif
tutanağı, yer gösterme tutanağı gibi durumlarla ilgili herhangi bir kısıtlama koyamazsın. Koyulursa ya
kanun yararına bozma -oüstü kanun yolu- ya da başsavcıya başvurulabilir. Hukuka aykırı olarak
konmuş olan kararların itiraz üzerine sulh ceza hakimliğince kaldırıldığını da gördüm. Yani aksini de
gördüm.

Kısacası buradaki koşullar önemli. CMK 234’te böyle bir kıstas konmasa da mağdur bakımından
uygulanmamasını gerektirecek bir durum değildir zaten devam eden fıkrada da -son fıkra- açıkça
söylenmiş. 153.maddeye uygun olmak şartıyla şeklinde devam eden dördüncü fıkra gereğince dosyayı
incelemeye ilişkin katalog bakımı mağdur bakımından da geçerlidir aksi halde zaten silahların eşitliği
ilkesine de aykırı davranılmış olur. Aynı kural mağdur için de geçerli yani.

234’e bir daha gidelim. Dördüncü fıkraya bakalım.


1. 153 üncü maddeye uygun olmak koşuluyla vekili aracılığı ile soruşturma
belgelerini ve elkonulan ve muhafazaya alınan eşyayı inceletme,

Yani mağdur vekili aracılığı ile 153e uygun olmak kaydı ile kullanılabilecek.

Tekrar konumuza dönecek olursak: üçüncü fıkra genel anlamda istisnayı oluşturur. yANİ
ÜÇÜNCÜ fıkrada sayılan durumlarda örneğin sadece karakol ifadesi gibi düşünmeyin,
savcılık ifadesi de dahildir buna- bunlarla alakalı olarak kısıtlama kararı
uygulanamayacak.

CMK 153/3: 3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile
bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli
işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.

5) Bu maddenin içerdiği haklardan suçtan zarar görenin vekili de yararlanır.

Bu hüküm mağdur ve vekili bakımından da aynen uygulanır yani.

Kısıtlama sadece soruşturma evresi bakımından uygulanıyordu. Ancak soruşturma


evresinde sayılan koşulların varlığı dahilinde uygulanabiliyordu. Dördüncü fıkrada bahsi
geçen husus incelendiğinde, artık soruşturma evresinin bittiği kabul edilebilir.

4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren


dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve
belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir.

Bakın; iddianame kabul edilince kovuşturma evresi başlıyordu. Demek ki kovuşturma


evresine geçildiği zaman müdafiye artık dosyayı inceleyemezsin, gizlilik kararı var
diyemezsiniz, bu dördüncü fıkranın gereğidir. Yani kovuşturma aşamasında kısıtlama
kararının konmuş olması mahkeme kararıyla savunma hakkının kısıtlanması sebebi ile
289 gereğince bozma sebebi sayılabilir bence.

Dosya inceleme tutanağının tutulması ayrı bir konudur, dosya incelemek ayrı bir konudur.
Dosya inceleme tutanağı yönetmelik gereği tutulabilir ancak bunun altını imzalamak
zorunda değilsiniz zira kanunda böyle bir zorunluluk yok. Dördüncü fıkranın son cümlesi
bakımından; ayrıca bir harç ödemenize gerek yok -vekalet harcı, suret harcı vs.-
Vekaletinizin olması şartı avukatlık kanunun şartıdır ve vekaletnameniz varsa örnek
alabilirsiniz. Uygulamada ise savcı bizzat veya katipleri aracılığı ile dosya inceleme
talebinize karşı vekaletnameniz var mı diye soruyorlar, ancak siz 153e bakın. Buna ilişkin
kısıtlama olursa bunun tek yolu sulh ceza hakimliğine itiraz etmektir. Kovuşturma
aşamasında 153/4e göre hiçbir şekilde kısıtlama kararı konamaz ancak “ben bu dosyadan
örnek almak istiyorum” derseniz, avukatlık kanunu 2 ve 46 gereğince vekaletname
isteyecekler. Bu hem soruşturma hem de kovuşturma aşamasında istenecektir.

Kısıtlama kararı usule aykırı olarak verildi ise, sulh chne itiraz edilebilir. Fakat sch
itirazınızı reddetti. Yapacağınız üç şey var: başsavcıya başvurabilirsiniz (en kestirme yol)
kovuşturma aşamasında kısıtlama kararı verildi ise mahkemeye başvurulabilir veya kanun
yararına bozma yoluna gidebilirsiniz ancak bu oldukça zahmetli bir seçim olur.
Mahkemeler bazen üçüncü fıkradaki istisnaları dahi engelleyebiliyorlar. Kısıtlama
kararının daha doğrusu gizlilik kararının gizliliği olmaz. O gizlilik kararını göreceksiniz ki
itiraz edecek misiniz vs. bilesiniz. Uygulamada ancak gizlilik kararını görme konusundaki
talep reddedilebiliyor, bu yanlıştır.

SAVUNMA BAĞIŞIKLIĞI VE GÖREVDEN YASAKLANMA:

Görevlendirmeyi anlattık. Görevden yasaklanma 151.maddeyi anlatacağız.

Müdafi Görevini Yerine Getirmediğinde Yapılacak


İşlem ve Müdafilik Görevinden Yasaklanma
CMK Madde 151
(1) 150 nci madde hükmüne göre görevlendirilen müdafi, duruşmada hazır bulunmaz
veya vakitsiz olarak duruşmadan çekilir veya görevini yerine getirmekten kaçınırsa,
hâkim veya mahkeme derhâl başka bir müdafi görevlendirilmesi için gerekli işlemi
yapar. Bu durumda mahkeme oturuma ara verebileceği gibi oturumun ertelenmesine
de karar verebilir.

(2) Eğer yeni müdafi savunmasını hazırlamak için yeterli zaman olmadığını açıklarsa
oturum ertelenir.

(3) (Ek:25/5/2005 - 5353/22 md.) 149 uncu maddeye göre seçilen veya 150 nci
maddeye göre görevlendirilen ve Türk Ceza Kanununun 220 ve 314 üncü
maddesinde sayılan suçlar ile terör suçlarından şüpheli, sanık veya hükümlü
olanların müdafilik veya vekillik görevini üstlenen avukat, hakkında bu fıkrada sayılan
suçlar nedeniyle (…) (5) kovuşturma bulunması halinde müdafilik veya vekillik
görevini üstlenmekten yasaklanabilir.

(4) (Ek:25/5/2005 - 5353/22 md.) Cumhuriyet savcısının yasaklamaya ilişkin talebi


hakkında, hâkim veya mahkeme tarafından gecikmeksizin karar verilir. Bu kararlara
karşı itiraz edilebilir. İtiraz sonucunda yasaklama kararının kaldırılması halinde
avukat görevini devam ettirir. Müdafilik görevinden yasaklama kararı, (…) (4)
kovuşturma konusu suçla sınırlı olmak üzere, bir yıl süre ile verilebilir. Ancak, (…)(4)
kovuşturmanın niteliği itibariyle bu süreler altı aydan fazla olmamak üzere en fazla iki
defa uzatılabilir. Soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verilmesi veya kovuşturma sonunda mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi halinde,
kesinleşmesi beklenmeksizin yasaklama kararı kendiliğinden kalkar.

(5) (Ek:25/5/2005 - 5353/22 md.) Görevden yasaklama kararı, şüpheli, sanık veya
hükümlü ile yeni bir müdafi görevlendirilmesi için derhal ilgili baro başkanlığına
bildirilir.

(6) (Ek:25/5/2005 - 5353/22 md.) Müdafi veya vekil görevden yasaklanmış bulunduğu
sürece başka davalarla ilgili olsa bile müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişiyi ceza
infaz kurumunda veya tutukevinde ziyaret edemez
Müdafi görevini yerine getirmediğinde ne yapılır ve görevden yasaklanma nasıl olur
konusunu konuşacağız. AYM’nin Rıdvan Yavaşcan bireysel başvuru kararı vardır bunla
alaklı. Rıdvan Yavaşcan bir avukattır ve kendisi ile ilgili verilen görevden yasaklanma
kararı usule aykırı verilmiştir ve aym daha yenilerde 151deki koşullar oluşmadığından
burada hukuka aykrılık oluştuğunu söylemiştir.

Birinci fıkra okundu. Burada atanan müdafiin görevin sonuna kadar yürütmesi esası
vardır. O görev kesinleşene kadar müdafiin görevini yerine getirmesi zorunluluğu vardır.
Örneğin kovuşturma evresinde iddianame kabul edildikten sonra karar kesin ise yapacak
bir şey yok ancak aksi halde müdafii istinaf temyize başvurulmalıdır karar kesinleşirse
yine müdafilik görevi sona erer ancak bunların haricinde prensip olarak 150 usulune göre
görevlendirilen seçilmiş müdafii veya zorunlu müdafilik hali varsa -iki üçüncü fkradaki
haller- müdafiinin görevlerini doğru şekilde yapması gerekir başlıca duruşmada hazır
bulunması şarttır. Özellikle cmkdan atanan müdafiiler duruşmada hazır bulunmuyorlar bu
yanlıştır görevi ihmal suçunu ve avukatlık kanunundaki disiplin suçunu oluşturur.
Beğenmeme gerekçesi ile görevden çekinme makul değildir. Görevi yerine getirmekten
kaçınmak da aynı şekildedir. Müdafi A’nın yerine müdafi B’nin atanması için ilgili merci
150 veya 156ya göre gerekli yazışmaları yapar. Bu durumda mahkeme oturuma ara
verebilir veya oturumu erteleyebilir. Oturumun ertelenmesi ile farklı bir güne ertelenmesi
söz konusudur, ara vermede saat farkı vardır. Mahkeme barodan yeni bir müdafi isteyecek
ve oturuma duruma göre ara verebileceği gibi erteleyedebilir. Burada da belirli bir süre
bulunmamaktadır. Bu düzenleme kıyasen uygulanır. 176.maddenin başlığı iddianamenin
tebliğ edilmesi ve sanığın çağrılması, burada en az bir hafta süre tanınır. İşte 176/4’teki bu
süre erteleme durumunda da kıyasen uygulanır. Yasada açıkça yazmasa da cmhda kıyas
prensip olarak serbesttir. Savunma hakkının gerektiği gibi kullanılması için önemlidir. Bu
husus yerine getirilmez ve tutanağa geçirilirse, CMK 289 mahkeme kararıyla savunma
hakkının kısıtlanması hususunu düzenleyen e bendi gereğince bozma sebebidir, yeterli
süre verilmemiştir. Fakat avukat duruşmayı prensip olarak terk etmemelidir, edemez,
müdafi de terk edemez ancak müdafinin duruşmayı terk etmesinin zorunlu olan bazı haller
olabilir. Örneğin hakim veya savcı açıkça fiilen bir saldırıda bulunmuşsa. Mesleğin
onuruna aykırı bir tavırla karşılaşmışsa avukatlık meslek kuralları çekilebilir diyor ancak
baroya derhal bilgi vermelidir. Böyle bir şey olmadığı sürece görevini sürdürmelidir.
CMK 151/2’deki süre verilmezse 289 e gereğince bozma sebebi sayılabilir. Makul süre,
176/4’ün kıyasen uygulanmasıdır, tabii daha fazla süre de verilebilir ancak ilgili fıkradaki
bir haftalık süre makuldür. Yasa müdafiye yetki vermiş 151/2 yani. Talep bence edilmeli.

Üçüncü fıkra çok önemli bir düzenlemedir. Keza dördüncü fıkra da. Müdafinin
yasaklanması. Dosya incelemesinin kısıtlanması -153- farklı bir konu iken, müdafinin
yasaklanması -151- farklı bir konudur. 151 müdafinin görevden yasaklanmasını düzenler.

151.maddenin üçüncü fıkrasında müdafinin görevini yerine getirmediğinde hangi


koşullarda yasaklanacağını söyler. 149.maddede seçilen kısmı önemldir. Şüpheli veya
sanığın kendisine bir müdafi seçmesi istenir veya 150.maddedeki gibi görevlendirilmiş
müdafi olması fark etmez. Her ikisi için de yasaklama kararı verilebilir. Ancak katolog
esası getirilmiştir, hem şüpheli veya sanık açısından hem de müdafi açısından bir katolog
sınırlaması getirilmiştir.

Müdafi Görevini Yerine Getirmediğinde Yapılacak İşlem ve


Müdafilik Görevinden Yasaklanma
CMK Madde 151
(1) 150 nci madde hükmüne göre görevlendirilen müdafi, duruşmada hazır bulunmaz veya vakitsiz
olarak duruşmadan çekilir veya görevini yerine getirmekten kaçınırsa, hâkim veya mahkeme derhâl
başka bir müdafi görevlendirilmesi için gerekli işlemi yapar. Bu durumda mahkeme oturuma ara
verebileceği gibi oturumun ertelenmesine de karar verebilir.

(2) Eğer yeni müdafi savunmasını hazırlamak için yeterli zaman olmadığını açıklarsa oturum ertelenir.

(3) (Ek:25/5/2005 - 5353/22 md.) 149 uncu maddeye göre seçilen veya 150 nci maddeye göre
görevlendirilen ve Türk Ceza Kanununun 220 ve 314 üncü maddesinde sayılan suçlar ile terör
suçlarından şüpheli, sanık veya hükümlü olanların müdafilik veya vekillik görevini üstlenen avukat,
hakkında bu fıkrada sayılan suçlar nedeniyle (…) (5) kovuşturma bulunması halinde müdafilik veya
vekillik görevini üstlenmekten yasaklanabilir.

(4) (Ek:25/5/2005 - 5353/22 md.) Cumhuriyet savcısının yasaklamaya ilişkin talebi hakkında, hâkim
veya mahkeme tarafından gecikmeksizin karar verilir. Bu kararlara karşı itiraz edilebilir. İtiraz
sonucunda yasaklama kararının kaldırılması halinde avukat görevini devam ettirir. Müdafilik
görevinden yasaklama kararı, (…) (4) kovuşturma konusu suçla sınırlı olmak üzere, bir yıl süre ile
verilebilir. Ancak, (…)(4) kovuşturmanın niteliği itibariyle bu süreler altı aydan fazla olmamak üzere
en fazla iki defa uzatılabilir. Soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi
veya kovuşturma sonunda mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi halinde, kesinleşmesi
beklenmeksizin yasaklama kararı kendiliğinden kalkar.

(5) (Ek:25/5/2005 - 5353/22 md.) Görevden yasaklama kararı, şüpheli, sanık veya hükümlü ile yeni bir
müdafi görevlendirilmesi için derhal ilgili baro başkanlığına bildirilir.

(6) (Ek:25/5/2005 - 5353/22 md.) Müdafi veya vekil görevden yasaklanmış bulunduğu sürece başka
davalarla ilgili olsa bile müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişiyi ceza infaz kurumunda veya
tutukevinde ziyaret edemez.

Müdafiin seçilmiş veya atanmış olması önemli değil. Üçüncü fıkradaki koşullar okundu. Buradaki
suçlar okundu. Savunmayı düşündüğü kişi diyelim ki İbrahim şabanın müdafisi olacak. Şabanın da
TCK 220-TCK 314 veya terör suçlarından şüpheli/sanık/hükümlü konumunda olması şarttır. Şaban
diyelim TCK 220’den şüpheli, İbrahim de müdafilik görevini üstleniyor; ibrahimle alakalı olarak da
yine bu fıkrada sayılan suçlar nedeniyle kovuşturma başlatılmış olması şarttır. Yani şabanın-
şüphelinin-sanığın-hükümlünün TCK 220-TCK314 veya terör suçları ile alakalı şüpheli sanık veya
hükümlü olması gerekirken ibrahimle alakalı olarak da, şaban ile olan aynı suçla alakalı olarak
“kovuşturma” başlatılmış olması gerekiyor. Önceden burada soruşturma veya şeklinde bir ifade vardı
ancak aym bunu iptal etti. İbrahimle alakalı bunla ilgili bir soruşturma olması benim müdafiliğimi
üstlenmesine engel olmaz, kovuşturma olması şarttır. Bir örnek daha:

Yusuf sen benim avukatım olacaksın. Ben şüpheli sanık veya hükümlüyüm. Ancak senin benim
müdafilik görevimden kısıtlanabilmen için bazı koşullar var. Birinci ve en önemli koşul: benim TCK
220, TCK 314 veya terörle mücadele kanunu kapsamında sayılan terör suçları bakımından şüpheli
sanık veya hükümlmü olmam gerekiyor. Katologda birlik ilkesi var burada. Yusufun ise benimle
alakalı olan suçlar bakımından “kovuşturma” başlatılmış olması gerekiyor. Aynı örgütte olmasına
gerek yok. Sadece suç tipi önemli. Bireysel başvuru kararları sadece somut olayı bağlar, iptal kararları
gibi genel bir bağlayıcılığı yoktur. Bu sebeple Rıdvan Yavaşcan kararı önemli olsa da somut olayı
bağlar.
Tekraren: avukat hakkında soruşturma açılmış olması yeterli değil. İlgili suç tiplerinden soruşturma
açılmış olabilir ancak yetmez, kovuşturma açılmış olması gerekir, sanık konumunda olmam gerekir ki
müdafilik görevinden yasaklanmanın ilk koşulu gerçekleşsin. DİKKAT: BAŞKA BİR SUÇTAN
DOLAYI OLSA DA BU YASAKLILIĞI MEYDANA GETİRMEZ.

“yasaklanabilir” diyor yani hakimin bir zorunluluğu yok, AYM RY kararında da hakimin zorunluluğu
olmadığına işaret etmiş. Ben 314’ten yargılanıyor olabilirim, İbrahim 314’ten sanık-hükümlü-şüpheli
olabilirim ancak hakim doğrudan doğruya müdafilik görevinden yasaklılığa karar vermek zorunda
değil diyor aym, kanun da öyle diyor.

Dördüncü fıkrada usulü düzenlenmiş, cs bu koşulları inceleyecek ve bir talepte bulunacak.


Kovuşturma aşamasında ise mahkeme, soruşturma aşamasında ise hakim. Ancak artık soruşturma
veya ibaresi artık iptal edildiğinden bence mahkeme karar vermelidir.

Mahkeme gecikmeksizin, bir an önce karar vermelidir. Bu karara karşı itiraz edilebilir. Bu karara karşı
savcılık da itiraz edebilir, “benim talebim reddedildi” şeklinde bir itirazda bulunabilir. Hakkında
sınırlama-kısıtlama kararı konmak istenen müdafi veya vekil de itiraz edebilir. CMK 260 ve 267.vd.
kuralları itiraz bakımından uygulanır. Ancak önemli bir düzenleme var: itiraz edildi, itiraz mercii -
genelde acm- itiraz mercii eğer yasaklama kararını kaldırırsa avukat görevini devam ettirir yani avukat
hakkındaki kovuşturmanın sonuçlanmasının beklenmesine gerek yok. Yani benim itirazım kabul oldu
diyelim artık ben xin müdafilik görevi bakımından hakkındaki kovuşturmanın sonuçlanmasını
beklemeden devam ettirebilirim. Yasaklama kararı kovuşturma konusu suçla sınırlı olmak üzere bir
yıllık süre ile verebilim. Örneğin sadece 220 ile sınırlı olarak verebilirsin, başka bir suçla ilgili
veremezsin ve süresi en çok bir yıldır. Kovuşturmanın niteliğine göre bu süreler altı aydan fazla
olmamak kaydı ile en çok iki kez uzatılabilir. Çok kapsamlı ve geniş bir dosyadır diyelim işte bu halde
altı aydan fazla olmamak üzere en fazla iki defa yani altı ay artı altı ay uzatılabilir. Öğretide altı artı
altıdır ancak bana göre toplamda altı ay olmalıdır.

Diyelim ki İbrahim şüpheli olsun, ben ise müdafin olayım İbrahim. Senle alakalı kyok kararı verilsin
veya benimle veya seninle alakalı olarak mahkumiyet dışında bir karar verilmişse -burada
223.maddeye gidiyoruz, beraat ceza verilmesine yer olmadığı mahkumiyet, düşme ve red kararı
hükümdür vs.- eğer böyle bir karar verilmişse kesinleşmesi beklenmeksizin yani istinaf yargıtya
beklenmeksizin yasaklama kararı kendiliğinden kalkar. Avukatla alakalı- müdafi ile alakalı bir beraat
kararı çıktı veya zamanaşımından dolayı düşme kararı çıktı veya ne bis in idem ilkesi gereğince
davanın reddi kararı çıktı vb. böyle bir durum varsa istinaf-yargıtay kararı beklenmeksizin yasaklama
derhal kendiliğinden kalkar. Veya soruşturma safhası bakımından düşünelim: KYOK kararı verildi
diyelim, avukat ile alakalı soruşturma aşamasındaki soruşturma şartı aym tarafından kalktığına göre,
bunu şöyle yorumlamak alzım sen şphelisin o dosyayla alakalı seninle alakalı kyok kararı veriliyor
ancak sınırlandırma o suçla alakalıydı. Seninle alakalı kyok kararı verildiğine göre itirazın sonucunu
beklemeden buradaki sınırlandırma kararının kendiliğinden kalkmış olması gerekir yaskalama kararı
kendiliğinden kalkar. Kanunun söylediği budur.

Özellikle suçlarda paralellik ilkesi ve müdafi bakımından kovuşturma başlatılmış olması şartı,
savunmasını üstlendiği kişi bakımından soruşturma-kovuşturma veya o suçtan hüküm giymiş olması
şartı ve sadece ilgili suç bakımından kısıtlama kararı konabilmesi önemlidir. AYM müdafi ile alakalı
soruşturma şartını iptal etmiştir.

SORU: Hocam biri 220 biri 314’ten yargılanıyor ise koşullar oluşmuş sayılır mı yoksa ikisi de aynı
suçtan mı yargılanmalı?
CEVAP: Şartları varsa olabilir, o 220 ben 314’ten yargılanıyor olabilirim fark etmez. Aynı suçtan
yargılanıyor olmaya gerek yok. Ancak şu şart var: ben 314’ten yargılanıyorsam benimle alakalı
314’ten yasak koyabilirsin fakat bu yasağı 220’den yasağı koyamazsın, oraya müdafi olarak
girebilirsin, kanunda bir açıklık yok benim yorumum böyle.

Müdafi görevden yasaklandı. Ben yasaklandım, sana yeni bir müdafi atanması için derhal bursa
barosuna bildirimde bulunulmalıdır, beşinci fıkra bunu söyler.

Altnıcı fıkra önemlidir. Dikkat edin ki süreyle sınırlı tutmuş, en çok bir yıldı, iki kez altışar ay
uzatılabilirdi. Altıncı fıkra okundu. Mesela; ibrahimle alakalı bir müdafilik görevi için bana kısıtlama
konmuş olsun anacak ibrahimin burada sayıland avalar dışında bir hakaret dosyası olmuş olsun ve
İbrahim başka bir suçtan yani hakaretten değil de başka suçtan cezaevinde hükümlü veya ttutuklu
olsun, ben cezaevine gidip ibrahimle hakaret dosyası bakımından görüşmek istiyorum dersem ceza
infaz kurumu bunu ortadan kaldırmış oluyor.

Bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Bazı durumlarda müdafinin görevini yapamayacağı haller olabilir.
Müdafinin görevini yapamayacağı haller müdafinin yasaklanmasından ayrıdır. Müdafilik görevinin
yapılamayacağı, kanunla getirilmiş olan bir sınırlamadır ve avukatlık kanunu 13.maddesi ile meslek
kurallarından kaynaklanır. Daha önceden bu davada hakim olmulum veya bilirkişi olmuşum müdafi
olmam gerekiyor, benim buunu reddetmem gerekir. Daha önce bir dosyada bilirkişi olarak rapor
vermişim ve dosya bana müdafi olarak geldi ben de reddettim. Bu hüküm gerekçe gösterilerek alamam
derim.

Tanıklıkla müdafilik birleşebilir mi? Aynı işte tanıklık yaptı ise müdafilik yapmasında sakınca yoktur
ancak unutlmamalıdır ki, bir olayla ilgili tanığın yerine koncak başka bir tanık koyamazsınız ancak
müdafi yerine başka bir müdafi koyabilirsiniz. Olayın tek tanığı da olabilir dolayısı ile müdafilik
yerine tanıklığı tercih etmek daha doğrudur.

152.madde de bir kıstastır ancak bunlar 151/3 ve 151/4’Le alakalı kısıtlamalar değildir bunlar
av.kanunundan kaynaklanan ve müdafilik görevinin üstlenilmemesi gerektiği hususlardır.

Müdafinin ücretini eğer müvekkille anlaşırsa müvekkil öder. Müvekkil ile anlaşmadı ise
Adalet Bakanlığı öder, CMK ücret tarifesi üzerinden ücret ödenir. Çok adil bir tarife değil
tabii ki.

Şüpheli ile sanığın ilişkisinin sona ermesi halleri. Yasaklama kararı verilmişse oradaki
koşullarla ve süreyle sınırlı olmak kaydı ile müdafilik görevinin sona erdiğini
söyleyebiliriz. Yine 156/4 gereğince şüpheli veya sanık kendisine müdafi seçerse CMK
müdafisinin görevi sona erer.

(3) Şüpheli veya sanığın kendisinin sonradan müdafi seçmesi halinde, baro
tarafından görevlendirilen avukatın görevi sona erer.

Zorunlu müdafi olmasa dahi şüpheli sonradan müdafi Hasan ile anlaştı ise ilişki sona erer.
Kararın kesinleşmesinden sonra da müdafilik ilişkisi sona erer. Müdafilik görevi karar
kesinleşinceye kadar sürer.

Azil ile de -özellikle vekaletname varsa- bir karşı işlem ile noter aracılığıyla o da ilişkiyi
sonlandırır ancak müdafi göervini yapmıyorsa yerine başka bir müdafi atanması istenebilir
bu da müdafilik görevini sonlandırır.

Ölüm müdafilik ilişkisini sonlandıran sebeplerdir.

Müdafilik kısmını tamamladık, soracağınız soru yoksa bitiriyorum bu kısmı.

MAĞDUR-SUÇTAN ZARAR GÖREN-KATILAN:

Tanımlar kısmından yola çıkalım. CMK 2.

Burada mağdur szg ve katılan kavramlarının tanımlanmadığını görmekteyiz. Ama


mağdur-szg-katılan kavramları öğreti ve Yargıtay kararları. Kapsamında tanımlanmıştır.

Mağdur-szg ve katılan muhakemenin tarafları arasında kabul edilir. Katılan aslında 237 ve
239da var ancak tanımlar kısmında yok.

Mağdur: suçun konusundan doğrudan doğruya etkilenen ve suçun etkileri üzerinde


doğrudan doğruya doğan kişiye mağdur denir. Halk arasında mağdur suçun kurabınıdır.

Suçtan Zarar Gören: Kanunda açıkça tanımlanmamıştır. Suçun konusundan mağdur gibi
doğrudan doğruya etkilenmemiş olmakla birlikte, suçun sonuçlarından doğrudan veya
dolaylı olarak etkilenen kişidir, zarardan dolaylı da olsa etkilenen kişidir. Prensip olarak
szg davaya konu edilen eylemden dolaylı zarar gören kişi iken mağdur ise suçun zararlı
etkisi üzerinde doğrudan doğan kişi mağdurdur. Birkaç örnek verelim.

Örnek: bir kişinin bankadaki parasının internet üzerinden hırsızlık yoluyla boşaltıldığını
düşünelim. bURADA HESABI BOŞALTILAN KİŞİ MAĞDURDUR, BENİM 100 BİN
LİRAM İNTERNET HESABI ÜZERİNDEN BAŞKASI HESABINA AKTARILIRSA
BEN MAĞDURUM. Ancak banka da dolaylı olarak etkileniyor zira bankanın da
malvarlığından bir kısım eksiliyor veya itibarı zedeleniyor. Banka suçtan zarar görendir.

Suçtan zarar gören ve mağdur farklı kişiler olabilir, aynı kişi olabilir. Başka bir örnek:

Kasten ö ldürme suçunda maktul mağdur iken, çünkü suçun sonucu maktulün üzerinde
doğruca doğarken öldürülenin yakınları ise suçtan zarar görendir, mesela eşi ve çocukları
suçtan zaraar gören olarak davaya katılırlar. Maktulün yakınları bu nedenle uygulamada
davaya katılma hakkına sahiptirler. Banka örneğin szg olarak davaya katılma hakkına
sahiptir. Örneğin çocuğun cinsel istismarı suçunda Aile Bakanlığı suçtan zarar gören
sıfatındadır ve yargıtaya göre ona da bir tebliğ çıkarılmalıdır.

Tüzel kişiler ise gerçek kişi statüsünde olmadıkları için mağdur olamazlar ancak suçtan
zarar gören olabilirler, mesela banka tüzel kişiliktir ve suçtan zarar gören olarak davada
yer alabilir. Cinsel istismar suçunda çocuk mağdur ise ab tüzel kişiliği szg olarak davada
yer alabilir. Özetle suçtan doğruca zarar gören ve korunan hukuki değeri doğrudan ihlal
edilen kişi mağdurdur. Doğrudan zarar görmemekle birlikte haklı çıkarları doğrudan da
olmasa ihlal edilen kişiye suçtan zarar gören adı verilir.

Mağdurun da szg’nin de davaya katılma hakkı vardır. Katılmanın geniş yorumlanmaması


esası vardır. Katılmada gerçekten dolaylı da olsa etkilenip etkilenmediği esası vardır.
Vakıflar katılırken de buna bakılmalıdır. Suçtan zarar görenin de mağdurun da vekili olur,
müdafisi olmaz. Vekili yoksa kanuni temsilcileri onlar aracılığıyla katılabilirler. Baronun
komisyonları bakımından da katılma bazı davalarda mümkün örneğin avukata karşı
saldırmada bulunulmuş diyelim bu taraz durumlarda barolar szg olarak bu davaya
katılmak istiyorlar ve mahkemelerde genelde kabul ediyorlar. Mesela çevreyle ilgili bir
uyuşmazlık var, bunla alakalı ceza davası açılmışsa baro szg olarak davaya katılabilir
ancak sokak kedisi yaralanırsa baro komisyonlarının szg olarak katılması doğru olmaz.

Tüzel kişi temsilcisi aracılığıyla davaya katılabilir bu hususta CMK 249’a bakılır.

Tüzel Kişinin Temsili


CMK Madde 249
(1) Bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan dolayı yapılan
soruşturma ve kovuşturmada tüzel kişinin organ veya temsilcisi, katılan veya
savunma makamı yanında yer alan sıfatıyla duruşmaya kabul edilir.

(2) Bu durumda, tüzel kişinin organ veya temsilcisi bu Kanunun katılana veya sanığa
sağladığı haklardan yararlanır.

(3) Birinci fıkra hükmü, sanığın aynı zamanda tüzel kişinin organ veya temsilcisi
sıfatını taşıması hâlinde uygulanmaz.

Şimdi de şikayetçi kavramına geçelim.

Şikayetçi resen soruşturulan suçlarda da dahil olmak üzere mağduru veaya szg olduğu bir
suçu, devletin soruşturma makamına duyuran kişidir. Yani bir suç -resen veya şikayete tabi
suç da olsa- ben o suçtan mağdur olmuşsam veya o suçtan zarar görmüşsem ve bunu yetkili
makamlara bildiriyorsam şikaeytçiyimdir. Ancak esasen resen işlenen suçta üçüncü kişiinin
yaptığı bildirime ihbar denir. Ancak yine de benim fikrime göre resen soruşturulan suçları
yetkili makama bildiren kişilere de ihbar eden demek lazımdır. Normalde çünkü şikayet
hakkımı kullanmıyorum orada, bana karşı bir suç işleniyor ve kamu davası şeklinde
yürüyecek, bana da ihbar eden denebilir.
Suçun konusu ve szg farklı bir kavramdır. Suçun konusu ve szg farklı kişiler olabilir. Mesela
TCK 234’te alıkoyma suçu var. Alıkonan çocuk suçun konusudur. Szg ise çocuğun üzerinde
velayet hakkı bulunan kişi -annesi veya babası-dır.

Genel formasyon: her mağdur aynı zamanda szg sıfatını taşır ancak her szzg mağdur
olmayabilir. Her suçtan zarar görenin mağdur olması gibi bir şart yoktur. Yani mağdurluk
konusu szg’ni de içine alan bir kavramdır bu sebeple de szg kavramının çok geniş
yorumlanmaması ve ihtiyaçlara göre sz görüp görmediği tespit edilmelidir.

Katılan, müdahil diye bir kavram da var. CMK 237 vd. katılan düzenlenir. Katılma
kovuşturma evresi ile sınırlı bir kavramdır. Koovuşturma evresinde haklarını aramak üzere
davaya kural olarak savcının yanında dahil olan kişiye katılan adı verilir. Katılan ancak
davaya katılmak suretiyle haklarını kullanabilir, eğer davaya katılma şeklinde bir talepte
bulunmamışsa kanun yoluna başvurma veya ititazlarını ileri sürme gibi haklarını
kullanabilmesi mümkün değildir.

Katılanın dar yorumlanması gerektiği hususunda hem Yargıtay’da hem BAM’de hem de
hakimler arasında görüş birliği vardır. Katılan kavramı olabildiğince dar yorumlanmalıdır.
Mesela dünkü davamda müvekkilime hakim sordu şikayetçi misin diye ve katılma talebide
bulunuyor musun dedi müvekkilim de katılmak istiyorum dedi. CS sadece katılma talebimi
suçtan zarar görme ihtimalime binaen kabul etti. Bir tek bu talebimi kabul etti zaten 😊 Ben
de katılan vekili sıfatını aldım, yani katılma talebi yazılı veya sözlü olmalıdır. Şikayetçi olmak
farklı katılmak farklı bir kavramdır. Şikayete abi bir suç olarak üdşünün, müvekkilim dese idi
ki, ben şikayetçiyim ancak davaya katılmak istemiyorum. Bu halde bu hüküm bize tebliğ
edilmezdi, edilse idi biz kanun yoluna başvuramazdık. Katıldığımız zaman haklarımızı ileri
sürebilecektik.

Vekil, CMK 2’de tanımlanmıştır.

d) Vekil: Katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde
temsil eden avukatı,

Soruşturma aşamasında ve kovuşturma aşamasında bazı hakları var. Soruşturma aşamasındaki


haklarından başlayacağız.

Mağdur ve şikayetçinin soruşturma aşamasındaki hakları CMK 234’te düzenlenmiştir.

Mağdur ile Şikâyetçinin Hakları


CMK Madde 234
Mağdur ile şikâyetçinin hakları şunlardır:

a) Soruşturma evresinde;
1. Delillerin toplanmasını isteme,
2. Soruşturmanın gizlilik ve amacını bozmamak koşuluyla Cumhuriyet
savcısından belge örneği isteme,
3. (Değişik: 24/7/2008-5793/40 md.) Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı,
çocukların cinsel istismarı veya ısrarlı takip suçları ile kadına karşı işlenen
kasten yaralama, işkence veya eziyet suçlarında ve alt sınırı beş yıldan fazla
hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat
görevlendirilmesini isteme,
4. 153 üncü maddeye uygun olmak koşuluyla vekili aracılığı ile soruşturma
belgelerini ve elkonulan ve muhafazaya alınan eşyayı inceletme,
5. Cumhuriyet savcısının, kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki kararına
kanunda yazılı usule göre itiraz hakkını kullanma.

b) Kovuşturma evresinde;

1. Duruşmadan haberdar edilme,


2. Kamu davasına katılma,
3. Tutanak ve belgelerden örnek isteme,
4. Tanıkların davetini isteme,
5. (Değişik: 24/7/2008-5793/40 md.) Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı,
çocukların cinsel istismarı veya ısrarlı takip suçları ile kadına karşı işlenen
kasten yaralama, işkence veya eziyet suçlarında ve alt sınırı beş yıldan fazla
hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat
görevlendirilmesini isteme,
6. Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun
yollarına başvurma.

(2) Mağdur, onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade
edemeyecek derecede malûl olur ve bir vekili de bulunmazsa, istemi aranmaksızın
bir vekil görevlendirilir.

(3) Bu haklar, suçun mağdurları ile şikâyetçiye anlatılıp açıklanır ve bu husus


tutanağa yazılır.

(4) (Ek:17/10/2019-7188/21 md.) Soruşturma veya kovuşturma evresinde, dava nakli


veya adlî tıp işlemleri nedeniyle yerleşim yeri dışında bir yere gitme zorunluluğu
doğması hâlinde mağdurun yapmış olduğu konaklama, iaşe ve ulaşım giderleri,
10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümlerine göre Adalet Bakanlığı
bütçesinden karşılanır.

A bendi mağdur-şikayetçinin soruşturma aşamasındaki haklarını içerir. Biz de öncelikle


soruşturma aşamasındaki hakları inceleyerek başlayacağız.

A bendi okundu. İkinci öncül bakımından CMK 153 işaret edildi.

Üçüncü öncül okundu. Bu zorunlu müdafilik hali değildir. Burada eğer talep ederse cinsel
saldırı suçu -güncelleme yapıldı ve ısrarlı takip de buraya eklendi- sayılan suç tipleri
bakımından zorunlu vekillik olmasa dahi avukat görevlendirilmesini isteyebilir.
Dördüncü öncül okudu. CMK 153’te “szg’nin vekili de aranır.” Şeklinde bir düzenleme vardı,
burası ile paralel.

Önemli bir kısım daha: KYOK kararına karşı kanunda yazılan usule göre itiraz edebilir.
KYOK kararına itiraz sanırım 172’deydi. Özellikle 173’te düzenlenmiş.

Cumhuriyet Savcısının Kararına İtiraz


CMK Madde 173
(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ
edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının
yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza
hâkimliğine itiraz edebilir.

Yani KYOK kararı verildiğinde mağdura veya varsa vekiline tebliğ edilir, on beş gün
içerisinde sizin o dosyanın bağlı bulunduğu sulh ceza hakimliğine itiraz etme hakkınız var.

Mağdur bu haklarını CS’dan bağımsız olarak kullabailir. Savcılar aslında sanığın hem lehine
hem de aleyhine delillleri toplamakla yükümlüdürler ancak savcılar genellikle mağdurun-
szg’nin yanında yer alırlar. Mağdurlar bu haklarını kovuşturma aşamasında bu haklarını
kullanabilmek için bir dilekçeyle veya sözlü olarak katılma talebinde bulunmalı ve bu talep
kabul edilmiş olmalıdır.

Soruşturma aşamasında ve kanun yolu aşamasında katılma talebinde bulunulamaz.

30.11.2022

Mağdurun Hakları
Mağdurun hakları kanunda iki aşamada düzenlenmiştir. Öncelikle “soruşturma aşamasındaki
haklar” sonrasında “kovuşturma aşamasındaki haklar” şeklinde.
Kanunda mağdurların, şüpheli veya sanıklarla aynı haklara sahip olduğuna dair düzenlemeler
vardır (örnek: dosyadan örnek alma, dosyayı inceleme hakkı vs.). Bu hakları önceki
aşamalarda anlatmıştık. Anlattığımız için de konu içerisinde o haklara ilişkin hükümlere
sadece gönderme yapacağız.
Soruşturma aşamasındaki haklar, CMK sisteminde 233 ila 243.maddeler arasında
belirtilmiştir. Biz öncelikli olarak 234.maddeden başlayacağız:

Mağdur ile şikâyetçinin hakları

Madde 234 – (1) Mağdur ile şikâyetçinin hakları şunlardır:

a) Soruşturma evresinde;

1. Delillerin toplanmasını isteme,

2. Soruşturmanın gizlilik ve amacını bozmamak koşuluyla Cumhuriyet savcısından belge örneği isteme,

3. (Değişik: 24/7/2008-5793/40 md.) Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı veya ısrarlı
takip suçları ile kadına karşı işlenen kasten yaralama, işkence veya eziyet suçlarında ve alt sınırı beş yıldan fazla hapis
cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme, [75]

4. 153 üncü maddeye uygun olmak koşuluyla vekili aracılığı ile soruşturma belgelerini ve elkonulan ve muhafazaya
alınan eşyayı inceletme,
5. Cumhuriyet savcısının, kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki kararına kanunda yazılı usule göre itiraz hakkını

Soruşturma Aşamasındaki Haklar


Delillerin Toplanmasını İsteme Hakkı
Soruşturma evresinde öncelikle mağdurun “delillerin toplanmasını isteme hakkı” vardır. Bu
hak tıpkı ifade ve sorguda (CMK 147.madde) olduğu gibi orada değinilen hakları mağdurun
burada kullanabileceğini hatırlatalım. Zaten duruşmada, mağdurun beyanına başvurmadan
önce mağdura 147.maddedeki haklarının hatırladığına ilişkin tutanağa beyanlarını geçerler
veya karakolda ifade alma işleminden evvel mağdura bu maddedeki haklarının hatırladığına
dair tutanağa beyan geçerler.
Mağdur veya şikayetçi, taleplerini savcılığa bildirir. Savcılığı atlayıp doğrudan işlemin
yapılması için mesela sulh ceza hakimliğine başvurabilmesi mümkün değildir. Öncelikle
talebini savcılığa bildirir, savcı bu talebin gerçekleştirilip gerçekleştirilmeyeceğine
gerçekleştirilecekse de hangi noktada gerçekleştirileceğine dair karar verir. Bu nedenle
mağdurun muhatabı, savcıdır. Bu nedenle soruşturma aşamasında “katılma” söz konusu
değildir.
(Kanun yolu aşamasında katılma olmaz, kovuşturma aşamasında katılma söz konusu olur.)
Bu noktada savcının “delillerin toplanmaması” yönündeki işlemine karşı olarak mağdurun
gidebileceği bir kanun yolu yoktur.
Ancak -biraz sonra değineceğimiz üzere- savcı KYOK kararı vermişse, mağdur bu karara
ilişkin olarak sulh ceza hakimliğine itirazda bulunabilir. Bu aşamada ise mağdur “ben şu
delillerin toplanmasını istemiştim ama savcılık bunu dikkate almadı, eksik soruşturma var ve
ben buna dayanarak KYOK kararının kaldırılmasını istiyorum” diyebilir.
Fakat savcılığın ara kararı diyebileceğimiz, örneğin mağdur savcılığa 4 5 tane delilin
toplanması için dilekçe verdi, savcı bunlardan ikisi ile ilgili işlem yapmasıdır. Savcının
KYOK kararı yani nihai kararına kadar kural olarak verilen örnekte yaptığı işleme mağdurun
itiraz edebileceği mercii yoktur.
Ama soruşturmanın eksiksiz yapılması savcının görevidir. Eğer savcı soruşturmayı eksiksiz
yapmıyor ise, kovuşturma aşamasına sirayet eden önemli bir eksiklik olacağı için -bazı
deliller de sadece soruşturma aşamasında doğru ve daha sağlıklı elde edilebileceği için-
Yargıtay “kanun yararına bozma” yönündeki taleplerde soruşturmanın eksik yapılmasını
temel sebep olarak ele almaktadır. Bu noktada Yargıtay, soruşturmanın eksik yapılması
nedeniyle Sulh Ceza Hakimliğine yapılan başvuruların hakimlik tarafından ret kararlarını
kanun yararına bozma sebebi olarak görüp ilgili kararı bozmaktadır.
Belge Örneği İsteme Hakkı
Soruşturmanın gizlilik ve amacını bozmamak koşuluyla savcılıktan belge örneği isteme hakkı
mevcuttur. Bu hakla ilgili olarak 153.maddede şüpheli veya sanığın belge inceleme yetkisini
incelerken çok durduk, oraya atıf yaparak geçiyoruz. Aynı kurallar kural olarak burada da
geçerlidir.
Vekili Bulunmaması Halinde Bazı Suçlarda Avukat Görevlendirilmesini İsteme Hakkı
Bir başka hakkımız da var:
234/3.md -bu maddede güncelleme oldu, eskiden bu sadece cinsel saldırı suçlarıyla alakalıydı
ama Mayıs 2022’ de bir düzenleme getirildi- :
“vekili bulunmaması halinde, çocukların cinsel istismarı veya ısrarlı takip suçları ile kadına
karşı işlenen kasten yaralama, işkence veya eziyet suçlarında ve alt sınırı beş yıldan fazla
hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini
isteme”
Bu madde uyarınca mağdur soruşturma aşamasında bu hallerde kendisine avukat
görevlendirilmesini isteyebilir. Fakat bu zorunlu vekillik hali olarak düzenlenmemiştir.
Dolayısıyla buradaki hüküm, mağdurun talebi olmadan vekil atanmamasına ilişkin bir
hükümdür. Aslında bakarsanız bunu yazmaya gerek var mıydı? Belki kısaca şöyle
yazılabilirdi: “talebi bulunması halinde mağdura vekil atanır.”
Peki burada aklımıza şu soru gelebilir: burada sayılmayan diğer suçlar bakımından acaba
mağdur böyle bir talepte bulunursa, bu maddede sayılmıyor diye mağdura vekil atamayacak
mıyız? Burada “ben suçları sınırlı olarak açıkça bu maddedeki gibi yazıyorsam, diğer suçlar
bakımından mağdurun böyle bir talep hakkı yoktur” anlamı ortaya çıkar. Bize göre bu hüküm,
mağdurun meram anlatma ilkesi ve hak arama hürriyeti haklarını kısıtlayıcı niteliktedir.
Vekili Aracılığı ile Soruşturma Belgelerini ve Alıkonulan ve Muhafazaya Alınan Eşyayı
İnceletme Hakkı
Burada bu hak ile belge örneği isteme hakkını birlikte düşünmek lazımdır. 153.maddedeki
haklar, burada aynen mağdur vekili açısından da uygulanacaktır. Zaten “kalem yönetmeliği”
diye bir yönetmeliğimiz var bu yönetmeliğin 137.maddesi 5.fıkrasında da bu belirtilmiştir.
Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararına İtiraz Etme Hakkı
Cumhuriyet savcısının KYOK kararı üzerinde burada biraz durmak gerekir.
İki türlü KYOK kararı vardır. Bir tanesi cumhuriyet savcısının 171.maddede düzenlenen
“kamu davasını açmama yönündeki takdir hakkı” nı kullandığı KYOK kararı idi. Diğer durum
ise 172.maddedeki KYOK kararı idi.

Kamu davasını açmada takdir yetkisi

Madde 171 – (Değişik: 6/12/2006 – 5560/22 md.)

(1) Cezayı kaldıran şahsî sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren
koşulların ya da şahsî cezasızlık sebebinin varlığı halinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer
olmadığı kararı verebilir.


Kovuşturmaya yer olmadığına dair
karar
171.maddedeki KYOK kararı kesindir. Bunun kesin olduğunu Madde 172 – (1) Cumhuriyet savcısı,
nereden çıkartıyoruz? Hemen 173.maddeyi açıyoruz: soruşturma evresi sonunda, kamu davasının
açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil
Cumhuriyet savcısının kararına itiraz elde edilememesi veya kovuşturma
olanağının bulunmaması hâllerinde
Madde 173 – kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.
Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden
(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş
tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı,
savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu süresi ve mercii gösterilir.
yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir.(61) (2) (Değişik: 2/1/2017-KHK-680/10 md.;
Aynen kabul: 1/2/2018-7072/9
(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve md.) Kovuşturmaya yer olmadığına dair
deliller belirtilir. karar verildikten sonra kamu davasının
açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni
(3) (Değişik: 18/6/2014-6545/71 md.) Sulh ceza hâkimliği, kararını vermek delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh
için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe,
suretiyle, o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.
davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak
reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına
gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.

(4) (Değişik: 25/5/2005 - 5353/26 md.) Sulh ceza hâkimliği istemi yerinde


bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.(62)

(5) Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir


yetkisini kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz.

(6) (Değişik: 2/1/2017-KHK-680/11 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7072/10


md.) İtirazın reddedilmesi halinde aynı fiilden dolayı kamu davası açılabilmesi
için 172 nci maddenin ikinci fıkrası uygulanır.

demek ki eğer cumhuriyet savcısı, 171/1’e göre KYOK kararı


vermişse bu karar kesindir. Buna ilişkin itiraz etme hakkımız
yoktur.
Ancak cumhuriyet savcısı KYOK kararını buna göre vermemiş
ise, 172/1’e göre vermiş ise bu karar itiraza tabidir. Bu karara
itiraz ise 173.maddede öngörülen usule göre gerçekleştiriliyor. Maddedeki 15 günlük sürenin
başlangıcı için tebliğin yapıldığı gün sayılmayacaktır. Burada mağdurun kararı veren savcının
yargı çevresinde bulunan ağır ceza mahkemesine bağlı sulh ceza mahkemesine vermiş olduğu
yazılı dilekçeyle yürütülen sürece uygulamada ve doktrinde “kovuşturma davası” ismini
veriyoruz. Bu dilekçede KYOK kararının hatalı olduğuna dair bütün deliller ortaya konulur.
Bu süre kaçırılırsa bir daha itiraz edilme hakkı tanınmamıştır.
Eskiden düzenleme şöyleydi: en yakın yerdeki ağır ceza mahkemesi bakıyordu. 2014’te
değişiklik yapıldı. Eskiden örneğin Bursa’da savcılık KYOK kararı verdiğinde dilekçe en
yakın yerdeki Yalova Ağır Ceza’ya giderdi. Ama şimdi yapılan değişiklikten sonra öyle
olmuyor artık. Bursa’da verilen KYOK kararını Bursa’daki Sulh Ceza Hakimliği
değerlendirmeye başladı. Eski sistem daha iyiydi, eski sisteme dönülmesi lazım. çünkü farklı
bir yerdeki bağımsız bir mercii bunu değerlendirmelidir. Oysa şimdi savcı sulh ceza hâkimi
ile gider yemek yer, çay içer, sohbet eder. Sen de burada kalkıp savcının kararını hâkime
kaldırtmaya çalışıyorsun. Uygulamada hâkim zaten böyle bir kararı kaldırmıyor. Uygulamada
KYOK kararlarının hakim tarafından kaldırıldığı çok nadirdir.
Sulh ceza hakimi, itiraz üzerine şöyle bir yetkiye sahiptir: eğer o konuda soruşturmanın
genişletilmesi gerektiğini düşünüyorsa -mesela bazı delillerin eksik toplandığı veya başkaca
delillerin toplanması gerektiği yönünde bir kanaat oluşursa hakimde- o zaman hakim hangi
delilleri istediğini, neyin eksik olduğunu soruşturmayı yürüten savcıya gerekçesiyle birlikte
bildirir ve savcı o eksiklikleri gidermek durumundadır. Çünkü soruşturmaların eksik
yapılması, Yargıtay nezdinde bozma sebebi yapılmaktadır. Soruşturmaların düzgün yapılması,
kovuşturma aşamasında sanığın adil yargılanma hakkı bakımından ve mağdur/suçtan zarar
gören ve vekilleri tarafından da büyük önem arz etmektedir.
Mağdurun yaptığı itiraz üzerine yapılan işlem sonucu verilen karar savcılık tarafından hem
mağdur tarafa hem de şüpheli tarafa bildirilir.
İlgili madde 4.fıkra uyarınca sulh ceza hakimliği KYOK kararına itirazı yerinde bulursa
dosyayı savcılığa gönderir ve savcı artık bu aşamadan sonra iddianame düzenleyerek
mahkemeye iddianameyi yollamakla yükümlüdür.
173/6.md uyarınca ilgili KYOK kararına itirazın reddedilmesi halinde aynı fiilden dolayı
kamu davasının açılabilmesi için 172/2 uygulanır. Burada 172/2.md yi şöyle örnekleyelim:
örneğin Şaban Taşkın’ın İbrahim’in cep telefonunu çaldığı yönünde bir soruşturma başlatıldı.
Savcılık KYOK kararı verdi. Şaban Taşkın da bu karara itiraz etti. Sulh ceza hâkimi itirazı
reddetti. Sonradan Şaban’ın eline öyle bir delil geçiyor ki soruşturmanın seyri değişebilir yani
savcının bu delilde haberi olsa iddianame düzenler. Şaban Taşkın sonradan ele geçirdiği bu
delili savcılığa sundu. Savcı burada sulh ceza hakimine başvurup “daha önceden KYOK
kararı verilmişti ama ele geçen bu yeni delil şüphe oluşturabilir, bu delili değerlendirip
değerlendirmeme noktasında talebimiz var” diyerek sulh ceza hakimine talepte bulunması
gerekir. Hâkim bunu yerinde görürse KYOK kararı ortadan kalkar ve soruşturma yeniden
başlar. Bu kovuşturmadaki yargılamanın yenilenmesine benzer bir düzenlemedir.
Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi Kararına İtiraz Etme Hakkı
171/2.maddesinde kamu davasının açılmasının ertelenmesine ilişkin bir düzenleme
getirilmiştir. İlgili maddedeki düzenleme kapsamında itiraz mümkündür. İlgili maddedeki
koşullar da önemlidir.

Kamu davasını açmada takdir yetkisi

Madde 171 – (Değişik: 6/12/2006 – 5560/22 md.)

(2) (Değişik:17/10/2019-7188/19 md.) Uzlaştırma ve önödeme kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere, Cumhuriyet savcısı, üst sınırı üç yıl veya
daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı, yeterli şüphenin varlığına rağmen, kamu davasının açılmasının beş yıl süre ile
ertelenmesine karar verebilir. Suçtan zarar gören veya şüpheli, bu karara 173 üncü madde hükümlerine göre itiraz edebilir.

(3) Kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilebilmesi için;

a) Şüphelinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezası ile mahkûm olmamış bulunması,

b) Yapılan soruşturmanın, kamu davası açılmasının ertelenmesi halinde şüphelinin suç işlemekten çekineceği kanaatini vermesi,

c) Kamu davası açılmasının ertelenmesinin, şüpheli ve toplum açısından kamu davası açılmasından daha yararlı olması,

d) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı ve Cumhuriyet savcısı tarafından tespit edilen zararın, aynen iade, suçtan önceki hale
getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,

koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.


Savcılık, ilgili koşulların kümülatif gerçekleşmiş olması halinde 5 yıllığına dava açmama
kararı verebilir, çocuklarda bu süre 3 yıldır. Bu süre içerisinde kasıtlı suç işlenmezse savcılık
KYOK kararı verebilir. Bu KYOK kararına da itiraz edilebilir.
Bu özel bir düzenlemedir. Bu, kovuşturma aşamasındaki hükmün açıklanmasının geriye
bırakılmasına benzeyen bir düzenlemedir, onun soruşturma aşamasındaki sürümü gibi
düşünebiliriz. Ama arada çok temel bir fark vardır: HAGB kararı verilebilmesi için, sanığın
bunu kabul etmiş olması şartı aranır. Oysa KDA kararı verilebilmesi için şüphelinin aktif
beyanına gerek yoktur. Koşulları var ise, savcı, şüpheli “ben kabul etmiyorum” dese bile
kendisi takdir hakkını kullanarak KDA kararı verebilir. Ancak bazı suç tipleri bakımından -
mesela suç işlemek için örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçları ile örgüt
faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar, kamu görevlisi tarafından görevi sebebiyle veya kamu
görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen suçlar ile asker kişiler tarafından işlenen askerî
suçlar, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar- bu uygulanmaz.
KDA ve HAGB kararlarına karşı mağdura bu kararlara itiraz hakkı tanınmıştır.

Not:

Burada bir soru soralım; Şüpheli KYOK kararına karşı itiraz edebilir mi? “KYOK verilmemeliydi, SYOK
verilmeliydi” diyebilir mi?

Bu soruya cevap verirken şöyle düşünün:

Beraat kararı 2 şekilde verilir 223.md ye göre, ya delil yetersizliğinden verilir ya da suçun sanık tarafından
işlenmediğinin sabit olmadığı gerekçesiyle verilebilir. Birinde esastan beraat, diğerinde “şüpheden sanık
yararlanır” ilkesi çerçevesinde beraat vardır. Şüpheden sanık yararlanırdaki beraatte istinaf mahkemeleri ve
Yargıtay sanığın “suçu ben işlememiştim esastan beraat verilmelidir” talebini hukuka uygun kabul ediyorlar.

Şimdi bunun benzerini düşünün, “SYOK kararı verilmeliydi ama KYOK kararı verildi, niye SYOK kararı
verilmedi?” diye şüphelinin itiraz edebilmesi -kanunda açıkça bir düzenleme yok ama- bize göre mümkün
olmalıdır tabi. Niye? Çünkü SYOK kararı verdiği zaman hatırlıyorsanız 158/6 da şüpheli sıfatı dahi
verilmiyor, hiç işin esasına dahi girilmiyor. Ama KYOK kararı verildiği zaman bu kişi şüpheli oluyor. Bu
husus özellikle FETÖ dosyalarında sanıkların esastan beraat istemelerinde görülüyor. Çünkü bunlar aynı
zaman da göreve iade için idare mahkemesinde de dava açıyorlar ve bu idare mahkemeleri, ceza
mahkemelerinin delil yetersizliğinden verdiği beraat kapsamında hala sanığa “sen bu suçu işlemiş olabilirsin”
şüphesiyle göreve almadıkları için esastan verilen karar -SYOK ta olduğu gibi- sanıklar için önem teşkil
ediyor.

Hocanın bu yorumunu yazdım çünkü sınavda gelebilir.

Kovuşturma Aşamasındaki Haklar


234.maddenin (b) aşamasından devam ediyoruz.
Kovuşturma evresinde duruşmadan haberdar edilme, davaya katılma, tutanak ve belgelerden
örnek isteme, tanıkların davetini isteme, vekili bulunmaması halinde bazı suçlarda avukat
görevlendirilmesini isteme ve davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara
karşı kanun yoluna başvurma hakları tanınmıştır.
Bu hakların hepsine değineceğiz ama 234.maddenin 2.fıkrasında bir düzenleme var:
“(2) Mağdur, onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek
derecede malûl olur ve bir vekili de bulunmazsa, istemi aranmaksızın bir vekil
görevlendirilir.”
Bu düzenleme hem soruşturma hem de kovuşturma aşamasında uygulanır.

Duruşmadan Haberdar Edilme Hakkı


Mağdur veya suçtan zarar gören, kovuşturma aşamasına geçildiğinde CMK’nın 37.maddesi
ve devamındaki hükümlere göre usulüne uygun şekilde bir davetname ile duruşmaya çağrılır.
İlgili davetname/tebligatta duruşmanın hangi mahkemede, saat kaçta yapılacağı ve ne ile ilgili
olduğuna dair bilgiler yer alır. Ve 235.madde uyarınca mağdur veya suçtan zarar görenin daha
önceden bildirmiş olduğu adrese tebligatın yapılması esastır. Adreste değişiklik olduğu
takdirde bunun mahkemeye bildirilmesi gerekir. Bu değişiklik bildirilmediği takdirde,
sistemde belirtilen adrese tebligat yapılır ve bu tebligat geçerli olur.
Mağdur veya suçtan zarar gören, usulüne uygun çağrılmakla birlikte CMK 145 ve
146.maddedeki hükümlere göre davet edilir. Bu usulün gerçekleşmesine rağmen mahkemeye
gelmeyen mağdurun zorla getirilmesine de karar verilmesi mümkündür. Çünkü mağdur
dinlenirken tanıklara ilişkin hükümler çerçevesinde dinlenir.
233.maddeye bir değişiklik getirildi. Mağdur taraf çağrı kağıdı ile çağrılabileceği gibi, ayrıca
kovuşturma evresine geçildiğinde iddianameye ilişkin bilgilerin -örneğin telefon, faks, e
posta- kullanılması ile de çağrılabilir. Ama2.türlü çağrılma şekli sonucunda zorla getirme
hükümleri uygulanmayacaktır.
Basit yargılama usulünde duruşma açılması şartı olmadığı için ve 251.madde uyarınca
taraflara iddianamenin bildirilmesi sunacakları delilleri belirtmeleri şeklinde prosedür
ilerlediği için, mağdur tarafın bu durumda duruşmaya çağrılmasına gerek yoktur.
Kamu Davasına Katılma Hakkı
CMK 237 ile 243.maddeler arasında davaya katılmanın nasıl olacağı ifade edilmiştir.
Katılmanın belirli bir usulü vardır.

Kamu davasına katılma

Madde 237 – (1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece
mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını
bildirerek kamu davasına katılabilirler.

(2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde
ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça
belirtilmişse incelenip karara bağlanır.
Katılmanın olabilmesi için kovuşturma aşamasına geçilmiş olması gerekir. Soruşturma
aşamasında katılma durumu söz konusu değildir. Aynı zaman da kanun yolu aşamasında da

Katılmanın davaya etkisi

Madde 240 – (1) Katılma davayı durdurmaz.

(2) Tarihi belirlenmiş olan duruşma ve yargılama usulüne ilişkin diğer işlemler vaktin darlığından dolayı
katılan kimse çağrılamayacak veya kendisine haber verilemeyecek olsa bile belirli gününde yapılır.

Katılmadan önceki kararlara itiraz

Madde 241 – (1) Katılmadan önce verilmiş olan kararlar katılana tebliğ edilmez.

(2) Bu kararlara karşı kanun yoluna başvurabilmesi için Cumhuriyet savcısı için öngörülen sürenin
geçmesiyle katılan da başvuru hakkını kaybeder.

Katılanın kanun yoluna başvurması

Madde 242 – (1) Katılan, Cumhuriyet savcısına bağlı olmaksızın kanun yollarına başvurabilir.

(2) Karar, katılanın başvurusu üzerine bozulursa, Cumhuriyet savcısı işi yeniden takip eder.

Katılmanın hükümsüz kalması

Madde 243 – (1) Katılan, vazgeçerse veya ölürse katılma hükümsüz kalır. Mirasçılar, katılanın haklarını
takip etmek üzere davaya katılabilirler.

kanun koyucu “katılma” yı kabul etmemiştir. Ancak kanun yolu aşamasında katılma kabul
edilmemekle birlikte ilk derece mahkemesinde usulüne göre yapılan katılma talebinin reddine
ilişkin itiraz kanun yollarında dile getirilebilir.
Katılma talebi 2 şekilde olabilir: ya mahkemeye dilekçe verirsiniz ya da duruşma esnasında
sözlülük ilkesi çerçevesinde katılma talebinizi sözlü olarak bildirebilirsiniz. Hâkim talebinizi
öncelikle cumhuriyet savcısına sorar. Savcı, katılma talebinin kabulüne veya reddine yönünde
karar verir. Daha sonra hakim sanık veya müdafiiye ilgili talebi sorar. Daha sonra hakim
küçük bir karar açarak ilgili talebin kabulüne veya reddine yönünde karar verir. 238.md
uyarınca usul böyledir.

Burada şikayetçi olmak ile davaya katılmak arasında farklılık olduğunu belirtmek gerekir.
Şikayet dava şartıdır. Şikayete tabii suçlarda şikayet gerçekleşmezse cumhuriyet savcısı
KYOK kararı verebilir, mahkeme düşer. Suç şikayete tabii olmakla beraber katılma talebinde
bulunmayabilirsiniz. Davaya katılınmadığı takdirde mahkeme şikayeti işleme alır ama dava
sonucu çıkan kararı şikayetçi olan tarafa -davaya katılmadığı için- bildirmek zorunda değildir.
Veya mahkeme, davaya katılma olmadığı takdirde ilgili tarafın bilirkişiye başvurma talebini
dikkate almaz.
Katılan, cumhuriyet savcısına bağlı olmadan kanun yoluna başvurma hakkına sahiptir. Hatta
katılan kanun yoluna başvurduğu zaman ilgili karar, katılan yararına bozulabilir. Kanun
yollarında -ileride göreceğiz- “aleyhe bozma yasağı” denilen bir düzenleme vardır. Katılan
veya cumhuriyet savcısı sanığın aleyhine kanun yoluna başvurmamış ise, sadece sanık
başvurmuş ise, üst derece mahkemesi tarafından verilecek hükmün yerel mahkeme
hükmünden daha ağır olmaması gerektiğine işaret eden bir düzenlemedir bu.
Katılanın ölmesi durumunda katılma hükümsüz kalır. Ancak 243.md uyarınca -özellikle
hakaret veya ölünün hatırasına hakaret suçları bakımından- ölenin mirasçıları katılma sıfatını
elde edebilirler.
İstisnai olarak katılma talebi olmadan davaya katılmak mümkündür. Örnek: 6284 sayılı kanun
gereğince Aile Bakanlığı bazı davalara talep olmadan da katılabilir. Defterdarların ihbarı
üzerine Vergi usul kanununa muhalefet etme suçlarında da vergi dairesi talep olmadan da
davaya katılabilir.
Katılmanın geniş yorumlanmaması gerekir. Katılma talebi, ilgili olayla fiili ve hukuki
bağlantının olup olmaması gerektiğine dair incelemeye tabi tutularak değerlendirilmelidir.
Yargıtay, ancak doğrudan doğruya zarar görme ölçütüne göre olayları değerlendiriyor.
Örneğin ölen nişanlısından bebek bekleyen kişinin suçtan zarar gören olarak kabul edilerek
katılan olduğuna karar verilmesi gerektiğine işaret etmiştir bazı kararlarında.
Kural olarak suçtan zarar gören davaya katılmamış ise, vekilin davaya katılma talebinde
bulunmuş olsa dahi esas olan suçtan zarar görenin beyanıdır. Çünkü mağdurun vekilliği ile
şüpheli/sanığın müdafiliği arasında fark vardır. Mağdurun vekili daha ziyade hukuk
yargılamasındaki temsilci gibi düşünülür. Ama müdafi böyle değildir, müdafi temsilcilikten
daha öte bir vasfa sahiptir. Ama yukarda 234/2.maddede bahsettiğimiz zorunlu vekillik hali
gerektiren halde katılma yönünde bir çelişki çıkması halinde yani çocuk mağdurun katılmak
istememesine rağmen vekilin katılması halinde yasal temsilcinin iradesi ön plana çıkmaktadır.
Burada hocamıza göre zorunlu vekili iradesine üstünlük tanımak gerekir.

Tutanak ve Belgelerden Örnek İsteme


Burada da yine mağdur vekili açısından, şüpheli veya sanık müdafinin dosyayı inceleme
hakkının düzenlenmiş olduğu ilgili maddelere atıf yapıyoruz. Avukatlık kanununun 2.ve
46.maddelerinde örnek almak için vekaletname ibraz etme şartı öngörülmüştü. Aynı koşul
mağdur/katılan/suçtan zarar gören vekili açısından da geçerlidir. Bu koşul, dosyanın örneğini
alma açısından söz konusudur, dosyayı incelemek için bu şart gerekmemektedir.

Tanıkların Davetini İsteme


Burada 177 ve 178.maddeler üzerinde durmak lazım. bu maddelerde söylenen şey özetle
şudur: eğer sizin elinizde bilirkişi dinlenmesi yönünde bir talep varsa veya tanık listeniz varsa,
bunu veya savunma delillerinizi toplamak istiyorsanız, bunları gerekçesiyle beraber duruşma
gününden 5 gün öncesinde hakimin önüne koyacaksınız. Duruşma gününden 5 gün öncesi

Sanığın savunma delillerinin toplanması istemi

Madde 177 – (1) Sanık, tanık veya bilirkişinin davetini veya savunma delillerinin toplanmasını istediğinde,
bunların ilişkin olduğu olayları göstermek suretiyle bu husustaki dilekçesini duruşma gününden en az beş
gün önce mahkeme başkanına veya hâkime verir.

(2) Bu dilekçe üzerine verilecek karar, kendisine derhâl bildirilir.

(3) Sanığın kabul edilen istemleri, Cumhuriyet savcısına da bildirilir.

Çağrılması reddedilen tanığın ve uzman kişinin doğrudan mahkemeye getirilmesi

Madde 178 – (1) Mahkeme başkanı veya hâkim, sanığın veya katılanın gösterdiği tanık veya uzman kişinin
çağrılması hakkındaki dilekçeyi reddettiğinde, sanık veya katılan o kişileri mahkemeye getirebilir. Bu kişiler
duruşmada dinlenir. (Ek cümle: 3/10/2016-KHK-676/4 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7070/4 md.) Ancak,
davayı uzatmak amacıyla yapılan talepler reddedilir.

denmesinde de kasıt şudur: hatırlıyorsanız CMK da duruşmanın kesintisizliği esası vardır.


CMK aslında tek celse üzerine inşa edilmiştir, 191.md buna işaret etmektedir. Duruşmaya
zorunlu hallerde ara verilebilir. Dolayısıyla “tensip zabtı” dediğimiz ilk işlemlerin
yapılacağına ilişkin ilk duruşmanın 5 gün öncesinde toplanılması istenen deliller dilekçe ile
mahkemeye sunulmalıdır.
178.md gereğince bu haktan katılan da yararlanabilir.
Şimdi 236.maddeden kısaca bahsetmek istiyorum. 236.madde gereğince özellikle çocukların
cinsel istismarı durumuna karşı işlenen cinsel saldırı suçlarında özel bir dinleme usulü
getirilmiştir. İşlenen suç dolayısıyla mağdur çocuğun dinlenmesi söz konusuysa ya da bu
konuda mağdur olan kadının dinlenmesi söz konusuysa, özel ortamlarda rencide edilmeyecek
şekilde ve ifadelerin gizliliğini sağlamak koşuluyla özel ortamlarda dinleme imkanı getirildi.
Eskiden de vardı, bu biraz daha geliştirildi.

Ceza Muhakemesi İşlemleri


Kavram
Biz “ceza muhakemesi işlemleri” dediğimizde neyi anlıyoruz? Biraz bunun üzerinde duralım.
Muhakeme işleminin belirli bir tanımı yoktur. Fakat muhakeme işlemi, ceza muhakemesi
üzerinde sonuç doğurmaya elverişli olan, taraflar üzerinde etki doğuran bir işlem olarak
tanımlayabiliriz.

İşlemlerde Bulunması Gereken Unsurlar


Bir işlemi muhakeme işlemi olarak kabul edebilmemiz için, taraflar üzerinde muhakemenin
yürüyüşüne etki edebilecek bir işlem olması gerekir ve işlemi yapanın bu işlemi yapma
yeteneğine sahip olması gerekir. Örneğin sanık tarafından bir işlem yapılmışsa ya da katılan
tarafından bir işlem yapılmışsa, sanığın sanıklık ehliyetine sahip biri olması katılanın ise
katılmanın koşullarını gerçekleştirmiş biri olması gerekir.
Muhakeme işlemlerinin açıklığı, yorumdan uzak olması, anlaşılabilir olması gerekir. Ve
muhakeme işlemlerinin şarta tabi tutulamıyor olması gerekir. Hukuki güvenlik, muhakeme
işlemlerinin şarta tabi tutulamamasını gerektirir.
Muhakeme işlemlerinin bir diğer önemli özelliği, bu işlemlerin değişik şekillerde geriye
alınabilir olmasıdır. Bu geriye alma şeklinde olabilir, bozma şeklinde olabilir, istinafın yaptığı
gibi kaldırma şeklinde olabilir. Fakat mahkeme geri hüküm vermişse, daha sonradan verdiği
bu hükümden vazgeçemez. Vermiş olduğu bu hükmü üst mahkeme kaldırabilir.
Yine muhakeme işleminin geçerli olabilmesi için özgür irade ile verilmiş olması gerekir.
Mesela 148.maddede sanığın veya şüphelinin ifadesinin özgür iradesine dayanması gerektiği
öngörülmüştür.
Ama muhakeme işlemlerindeki bazı hatalar kanun koyucu tarafından başvuran kişinin lehine
olarak yorumlanıyor. Mesela kanun koyucu demiş ki, “istinaf başvurusundan bulunacakken
itiraz veya temyiz yazmışsa dilekçesine, ben bunu da istinaf olarak kabul ederim”.
Kural olarak muhakeme işlemlerinin herhangi bir şekil şartına tabi olmaması gerekir. Ceza
muhakemesi hukukunda dilekçenin belirli bir şarta tabi olarak yazılmış olmasına gerek
yoktur.

İşlemlerin Bildirim Yöntemleri


İşlemlerin bildirilmesi, ceza muhakemesi hukukunda kural olarak özellikle kovuşturma
aşamasında sözlülük esası geçerli olduğundan tefhim dediğimiz sözlü bildirim ile mahkeme
işlemlerin sonucunu bildirir. Mesela mahkeme bir hüküm verir, der ki “sözlü olarak hazır
bulunan taraflara tefhim edildi”.
Süreler tefhim ile başlar.
Biz aynı zamanda buna “aracısız işlem” adını da veriyoruz. Hakim araya postane vs hiçbir
şeyi sokmadan doğrudan doğruya duruşmada sanığa bu bildirimi yapıyor. Bu tefhim
bildiriminin tutanağa yazıldığı andan itibaren itiraz, istinaf süreleri başlamış olur.
Bu durum tutuklamaya itiraz konusunda da geçerlidir. Tutuklamada da duruşma açılır -adli
kontrolde de aynı şey var- tutuklama kararı şüphelinin yüzüne okunur. Yüze okunması ile
birlikte itiraz süresi başlamış olur.
Demek ki ceza muhakemesi hukukunda sürelerin başlamasında, muhakeme işlemlerinin
bildirilmesindeki en temel şey tefhimdir.
Bunun haricinde “tebliğ” dediğimiz yöntem de vardır. Cezaevindeki kişiye veya o anda
duruşmada bulunmayan kişiye, o anda duruşmada olmadıkları için çıkan kararın tebliğ
edilmesi gerekir. Bu durumda yani karar çıktığı anda süreler hemen başlamaz. Burada kanun
yoluna ilişkin süreler, ilgili kararın kişiye tebliğ edilmesi ile başlar. İlgili taraf duruşmaya
SEGBİS ile katılmışsa, duruşmada bulunmuş sayılır ve SEBGİS ile karar bildirildiği anda
süreler başlamış olur.
Tebliğin en önemli unsurlardan birisi -uygulamada da bizim en çok karşımıza çıkan-
elektronik tebliğdir.
Elektronik tebligat kanununda bir düzenleme yapılmış. Bir de yönetmelikte bununla alakalı
bir düzenleme yapılmış. İlgili kanunda “muhatabın posta kutusuna ulaştığı tarihten itibaren
5.günün sonunda okunmuş sayılacağına” ilişkin bir düzenleme getirilmiş. Yönetmelikte de
benzeri bir düzenleme getirilmiş. Bununla alakalı ceza mahkemelerinin açık bir içtihat kararı
bulunmamaktadır.
Size bu konu hakkında Yargıtay hukuk dairelerinin geliştirdiği içtihattan bahsedeyim.
Normalde müdafilere elektronik tebligat zorunluluğu var. Avukat olarak baroya yazıldıysanız
elektronik tebligat adresi alacaksınız. Alacağınız bu adres belirli bir kotaya kadar ücretsiz
oluyor tabii. Bu adrese tebligat yapıldı diyelim. Posta kutusuna bugün ulaştı. Tabii dilerseniz
tebligat bildiriminin sms ya da e-mail yolu ile bildirilmesi seçeneklerini seçebiliyorsunuz.
Gelen bildirim üzerinden link vasıtası ile PTT nin elektronik tebligat kısmına ulaşıyorsunuz.
Buradan gelen elektronik tebligatlın hepsini görebilirsiniz.
Şimdi burada elektronik tebligat ne zaman tebliğ edilmiş oluyor? Bugün tebliğ edilmiş ise
aslında tebliğ tarihi bugün değil. Kanunda 5.günün sonunda tebliğ edilmiş sayılır diyor.
Problem şurada ortaya çıkıyor: geldi dosya kutusuna. Açtım, öğrendim. Şimdi bu durumda
tebliğ edilmiş sayılır mı sayılmaz mı? Yargıtay bu durumda tebliğ edilmiş sayılır diye
düşünüyor ama kanunda 5.günün sonunda tebliğ edilmiş sayılır diyor. Bu da şu demek: ben
hiç açmadım, iş yoğunluğum var veya bilerek açmadım, ilelebet bu böyle kalmasın bu kişi
5.günün sonunda bu tebligatı görmüş sayılsın ve süreler de ona göre başlasın, en kötü ihtimal
düşünülmüş burada aslında. Ama burada Yargıtay ileride bu konudaki içtihadını değiştirirse
büyük sıkıntılar ortaya çıkar. Bu nedenle elektronik tebligatı açtığınız tarihte öğrenmiş
sayılıyorsunuz, bu süreler açısından çok önemlidir. Burada bahsedilen +5 gün, içtihatla gelmiş
bir şeydir.
Koruma tedbirlerine ilişkin kararlar tebliğ edilmemektedir. Biz bunu CMK nın
35.maddesinden çıkartıyoruz.

Kararların açıklanması ve tebliği

Madde 35 – (1) İlgili tarafın yüzüne karşı verilen karar kendisine açıklanır ve isterse kararın bir örneği de
verilir.

(2) Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme
kararları, (…)hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur.

(3) İlgili taraf serbest olmayan bir kişi veya tutuklu ise tebliğ edilen karar, kendisine okunup anlatılır.

Bildirim CMK hükümlerine göre mi yoksa tebligat kanunu hükümlerine göre mi yapılır? Bu
sorunun cevabı 37.maddede düzenlenmiştir.

Tebligat usulleri

Madde 37 – (1) Tebligat, bu Kanunda belirtilen özel hükümler saklı kalmak koşuluyla, ilgili kanunda
belirtilen hükümlere göre yapılır.

(2) Uluslararası andlaşmalar, yazılı belgelerin doğrudan doğruya postayla veya diğer iletişim araçlarıyla
gönderilmesini kabul ettiğinde; yurt dışına yapılan tebligat, iadeli taahhütlü posta veya diğer iletişim araçları
ile gerçekleştirilir.
CMK da özel bir düzenleme yok ise, ilgili tebligat kanununa göre tebliğ işlemi yapılır.

Bildirim asile mi, yoksa müdafisine mi yapılır? Şimdi burada tebligat kanununu esas
aldığımız zaman, vekille takip edilen işlerde bildirimin vekile yapılması gerektiği zorunluluğu
vardır. Fakat Yargıtay, CMK nezdinde bu konuda bir tartışmaya girmiştir. Özellikle müdafilik
bakımından 2 yönlü bir ayrıma gidilmiştir. Müdafinin zorunlu mu yoksa isteğe bağlı mı
olduğu ayrımı yapılıyor burada. Eğer müdafi isteğe bağlı müdafiyse -uygulamadaki adıyla
vekaletli müdafiyse- bu durumda müdafiye yapılacak tebligatın esas alınması gerekir diyor
Yargıtay, burada sanık veya şüpheli zaten müdafiyi kendisi seçtiği için işlemlerden
haberdardır diyor.
Eğer müdafi zorunlu müdafi ise bu durumda sanığa zorunlu müdafi atanacağının bildirilip
bildirilmemesine bakılır. Eğer şüpheli veya sanığa zorunlu müdafi atanacağı bildirilmişse ve
bu durumda şüpheli veya sanığın itirazı yoksa bildirim gene müdafilere yapılır. Ama zorunlu
müdafilik durumu şüpheli veya sanığa bildirilmemişse, bildirimin asile yapılması gerekir
şeklinde Yargıtay ayrıma gitmiştir.
Yalnız -geçenlerde okumuştum- Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda bu hususla alakalı özel bir
düzenleme vardı. İlgili kararda şöyle diyordu:
Hükümlü cezaevinde, hiç tebligattan haberi bile olmamış. Müdafisi var, bu avukata tebliğ
edilmiş (şimdi buradan eski hale getirme bahsine değireceğim). Bu avukat ise kanun yoluna
geç başvurmuş. Müdafi geç başvurduğu için de karar hükümlü aleyhine kesinleşmiş. Burada
Ceza Genel Kurulu, müdafi olmasına rağmen görevi ihmal durumu söz konusu olduğu için bu
özel durumdan dolayı hükmün bizzat asile de -cezaevi müdürlüğü vasıtası ile- tebliğ edilmesi
ve asilin ilgili hükmü öğrenmesinin sağlanması gerekir diyor. Bu karar gerçekten büyük bir
karardır ama uygulamada bütün olaylarda çok kullanılmıyor. Bu karar da hak arama hürriyeti
bakımından önemli bir karardır.

İşlemlerde Süreler ve Etkisi


Süreler ve Gün Verme
Ceza muhakemesi hukukunda süreler bakımından kanunda sürelerin ne zaman ve ne şekilde
başlayacağı yönünde özel bir düzenleme getirilmiş.

Sürelerin hesaplanması

Madde 39 – (1) Gün ile belirlenen süreler, tebligatın yapıldığının ertesi günü işlemeye başlar.

(2) Süre, hafta olarak belirlenmiş ise, tebligatın yapıldığı günün, son haftada isim itibarıyla karşılığı olan
günün mesai saati bitiminde sona erer.

(3) Süre, ay olarak belirlenmiş ise tebligatın yapıldığı günün, son ayda sayı itibarıyla karşılığı olan günün
mesai saati bitiminde sona erer. Son bulduğu ayda sayı itibarıyla karşılığı olan gün yoksa; süre, ayın son
günü mesai saati bitiminde sona erer.

(4) Son gün bir tatile rastlarsa süre, tatilin ertesi günü biter.

 
Diyelim ki temyiz süresi 15 gün olarak belirlenmiş. Tebligat size yapıldı, tebligatı aldığınızın
ertesi gününden itibaren takvim hesabı yapıyorsunuz. 15.günün sonuna kadar sizin temyiz
süresini kullanma hakkınız var. Takvim hesabı yapmaya dikkat edin. 2 hafta farklı, 15 gün
farklı.
Adli tatile denk gelen süreler bakımından CMK 331/4.md uyarınca işlemeyecektir. Bu süreler
tatilin bittiği günden itibaren 3 gün uzatılmış sayılır.

Eski Hale Getirme


bu müessese 40-41-42.maddelerde düzenlenmiştir. Her zaman uygulanması mümkün olan bir
müessese değildir.
Eski hale getirme, kusuru olmadan bir süreyi geçiren kişiye tanınmış olan bir uygulamadır.
Örneğin ağır bir hastalık olabilir, ağır bir kaza geçirilmiş olabilir, felç durumu olabilir, bitkisel
hayat durumu olabilir. Kanun yoluna başvurma imkanı da olmayabilir. Sadece cezaevinde
bulunmuş olması yeterli değil, yukarıda verdiğimiz ceza genel kurulu kararı örneğini düşünün
orada cezaevinde bulunuyor olmasına rağmen sanığa kanun yoluna başvurma imkanı haberi
tanınmamıştı. Bu durum da eski hale getirme sebebidir. Kararın altına hangi süreler içerisinde
hangi kanun yoluna başvurulacağının yazılmamış olması da eski hale getirme sebebi olarak
değerlendirebiliriz.

Eski hâle getirme

Madde 40 – (1) Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.

(2) Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır.

Eski hâle getirme dilekçesi

Madde 41 – (1) Eski hâle getirme dilekçesi, engelin kalkmasından itibaren yedi gün içinde, süreye
uyulduğunda usule ilişkin işlemleri yapacak olan mahkemeye verilir.

(2) Dilekçe sahibi, sürenin geçmesinde kusuru olmadığına ilişkin olguları, varsa belgelerini de ekleyerek
açıklar. Dilekçe verildiği anda usule ilişkin yapılamayan işlemler de yerine getirilir.

Eski hâle getirme dilekçesi üzerine verilecek karar

Madde 42 – (1) Süresi içinde usul işlemi yapılsaydı, esasa hangi mahkeme hükmedecek idiyse, eski hâle
getirme dilekçesi hakkında da o mahkeme karar verir.

(2) Eski hâle getirme isteminin kabulüne ilişkin karar kesindir; reddine ilişkin karara karşı itiraz yoluna
gidilebilir.

(3) Eski hâle getirme dilekçesi, kararın yerine getirilmesini durdurmaz; ancak, mahkeme yerine getirmeyi
erteleyebilir.

İşlemlerdeki Hukuka Aykırılıklar ve Sonuçları


Bizim CMK sistemimizde ana hatlarıyla yokluk, hak düşümü, butlan ve geri çevrilme
şeklinde temel olarak işlemlerdeki hukuka aykırılıklar ifade edilebilir.
Yokluk durumunda işlem, hukuken hiç doğmamış demektir. Örneğin gözaltı kararını kural
olarak sadece ve sadece cumhuriyet savcısı verebilir. Tutuklama kararını ise sulh ceza hakimi
verir. Cumhuriyet savcısı tutuklama kararı vermiş ise bu işlem yok hükmündedir, hiçbir
hukuki sonuç doğurmaz ve tarafların bununla alakalı herhangi bir başvuruda veya itirazda
bulunmasına da gerek yoktur. Ama yokluğun tespiti istenebilir, bunun için süre şartı yoktur.
Yokluk taraflar tarafından ileri sürülmese bile hakim bunu re’sen dikkate alır.
Ceza muhakemesi hukukunda süreler bakımından en çok karşımıza çıkan şey hak düşümü
yani hak düşürücü sürelerdir. Mesela kanun yollarına başvuru süresi hak düşürücü süredir. Bu
süreler içerisinde hakkınızı kullanmazsanız, bu hakkınızı tekrardan kullanma imkanınız
ortadan kalkar. Bu nedenle kanunda belirtilmiş olan kesin nitelikteki bu tip sürelere karşı
yasada belirtilen şekillerde itirazların ilgili süre içerisinde yapılması gerekir.
Butlan ceza hukukunda çok rastlanan bir şey değil ama iptal edilinceye kadar hüküm ifade
eden işlemler olarak kabul edilebilir.
Geri çevirme ve ret önemlidir. Örneğin istinaf talebi bakımından 276.maddede şunlar vardır:
“İstinaf talebine başvurma hakkınız var mı, süresinde başvurmuş musunuz, karar istinafa tabi
olan bir karar mı?” sorularına ilişkin olarak ilgili mahkeme tarafından öncelikle bir ön
inceleme yapılır. Eğer koşulların gerçekleşmediği yönünde bir kanaate varılırsa ilgili talep
geri çevrilir. Buna biz “geri çevirme” adını veriyoruz.
Peki hukuka aykırılıklar nasıl giderilir? Hukuka aykırılıklar “geriye alma, yenileme, bozma ve
iyileştirme, düzeltme” şekillerinde giderilebilir.
İlgili işlemi yapan makam tarafından işlemin kaldırılmasına geriye alma diyoruz. Mesela
usulsüz tebligat ile mahkeme iddianameyi kabul edilmişse, duruşma günü bu husus fark
edildiği takdirde bu işlemi iptal etmesi geri alma işlemine örnektir.
Yapan merciden başka bir mercinin, yapan mercinin yerine geçerek o işlemi yapmasına
“yenileme” adını veriyoruz. Mesela yerel mahkemenin kararını istinaf mercii ilgili kararı
tamamen ortadan kaldırıp yeni bir hüküm kurabilir.
İşlemi yapan merciden başka bir mercinin ilgili mercinin yaptığı işlemi ortadan kaldırmasına
bozma adını veriyoruz. Temyiz bunun en tipik örneğidir.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Muhakeme Şartları
§16. Ceza Muhakamesi Şartı Kavramı
Bazı şartlar yerine gelmediği sürece ceza muhakemesi işleminin başlayabilmesi veya başlamış olan
işlemin yürüyebilmesi mümkün değildir. Soruşturma aşaması için de kovuşturma aşaması için de kural
olarak uygulanır. Biz ceza muhakemesi işlemlerinin yürüyebilmesi için aranan şartlara muhakeme
şartı adını veriyoruz. Demek ki sürecin yürüyebilmesi için bu şartlar olmadan kovuşturma ve
soruşturma başlayamaz. Başlamış olan soruşturma veya kovuşturma başlamışsa şartlar gerçekleşene
kadar durur. Veya şartın gerçekleşmeyeceği anlaşılmışsa ya KYOK ya da düşme kararı verilir. Bu her
aşamada mahkeme tarafından resen göz önüne alınması gereken bir kuraldır, muhakeme şartı var mı
yok mu. Taraflarca öne sürülebilir ama taraflarca öne sürülmesine gerek yoktur. Muhakeme şartının
varlığı her aşamada soruşturmanın başından kovuşturmanın sonuna kadar soruşturma veya ovuşturma
makamları tarafından resen nazara alınması gereken bir şarttır.
Muhakeme şartıyla objektif cezalandırılma şartını birbirinden ayıralım. Objektif cezalandırılabilme
şartları TCK’da düzenlenmiştir. Maddi ceza hukukuna ilişkindir. Muhakeme şartları ise usul hukukuna
ilişkindir. Mesela TCK 257’de görevi kötüye kullanma suçunun cezalandırılabilmesi için kişilerin
mağduriyetine veya kamunun zararına yol açılmış olmalıdır. Böyle bir sonucun ortaya çıkmış olması
gerekir. Eğer görevi ihmal eden bir sanık kişinin mağduriyetine veya kamunun zararına yol açmamışsa
objektif cezalandırılma şartı gerçekleşmediğinden biz maddi hukuk anlamında o kişiyi
cezalandıramıyoruz. Ama bunun usul hukuku ile bir alakası yok, o maddi hukukla alakalı olan bir
konudur.
Muhakeme şartlarında objektif cezalandırılabilme şartının aksine failin dışındaki bir olgudan veya kişi
tarafından gerçekleşmektedir. Mesela izin günü. Avukatların soruşturulması veya avukatlar arasındaki
kovuşturmanın yürüyebilmesi için Adalet Bakanlığının izni gerekir. Bu suç gerçekleşmiş dahi olsa
failin dışındaki bir organın müdahalesi gerekiyor. O zaman biz bunu objektif cezalandırılma
şartlarından ayırarak failin dışındaki bir organın müdahalesi veya kararı ile soruşturduğunuz bir işlem
varsa gerekli muhakeme şartı gerçekleşmiş demektir.
Objektif cezalandırılma şartı genellikle suçun işlenmesinden önce veya suçun işlendiği sırada
mevcuttur. Ama muhakeme şartları genellikle önceden ortada olmayabilir, sonradan ortaya çıkabilir.
§17. Dava Şartları
Kamu davasının açılması ve yürümesi için gereken şartlar dava şartları, kovuşturmanın başlaması ve
yürümesi gereken şartlar ise yargılama şartları olarak ifade edilebilir. Yani soruşturmanın devamı ve
başlayabilmesi için gereken şartlara dava şartları diyoruz. Kovuşturmanın devamı için gereken şartlara
ise yargılama şartları diyoruz. Bunların bazıları benzer, bazıları birbirinden farklıdır.
I. Şikâyet
Dava şartlarından ilki şikâyet. Şikâyet TCK 73’te düzenlenmiştir. TCK 73 gereğince bir suç eğer
şikâyete tabi olan bir suç ise faili ya da fiili öğrendiği andan itibaren 6 aylık süre içerisinde şikayet
etmiş olması gerekir. Şikâyette bulunmamışsa kamu davası açamaz savcı. Veya şikayetçi olmuşsa,
şikâyetten vazgeçmişse ve karşı taraf da şikâyetten vazgeçmeyi kabul etmişse o zaman açılmış olan
kamu davası düşer. Muhakeme aşamasındaysa mahkeme düşme kararı verir veya savcılık
aşamasındaysa savcılık KYOK kararı verir. Demek ki şikâyet bir dava şartı olarak düzenlenmiş. Ama
TCK’da düzenlenmiş olan bir dava şartı olarak ele alabiliriz.
Şikâyet nereye yapılır? 158. Maddede onu görüyoruz. Sözlü veya yazılı olarak tutanağa geçirmek
suretiyle yapılabilir. Bir de 158. Maddede gösterilen mercilere yapılabilir. Neydi onlar? Kolluk,
savcılık veya oralara iletilmek üzere mahkeme ya da konsolosluk, valilik vs.
Şikâyete ilişkin sürenin geçmiş olması hak düşürücü süre olarak kabul edilir.
TCK 131/2: Mağdur, şikayet etmeden önce ölürse, veya suç ölmüş olan kişinin hatırasına karşı
işlenmiş ise; ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eş veya kardeşleri tarafından
şikayette bulunulabilir.
Bunun örneğini nerede görüyoruz? TCK 130. Maddede ölünün hatırasına hakaret suçunda böyle bir
istisna tanınmıştır.
Savcı KYOK kararını ne zaman verir? KYOK kararı verilebilme şartlarından bir tanesi kovuşturma
olanağının bulunmamasıydı. Bunu 172. Maddede görüyoruz. Kovuşturma olanağının bulunmamasının
şartlarından bir tanesi şikâyet yokluğudur. Şikâyet yoksa kovuşturma olanağı yoktur. Veya şikâyet
edip de sonradan şikâyetçi değilim diye beyanda bulunursa dosyaya savcı 172 uyarınca KYOK kararı
vermek zorundadır. Mesela avukatla ilgili soruşturma izni ister ve Adalet Bakanlığı da izin
vermiyorum der o zaman kovuşturma olanağı olmadığı için yine KYOK kararı verilir. Demek ki
kovuşturma olanağı gerçekleşmiyorsa savcı KYOK kararı veriri ve şikâyet de bunun bir parçasıdır.
Bunun mahkeme şartında kovuşturma aşamasının gerçekleşmeyeceği anlaşılıyorsa o zaman
mahkemenin düşme kararı vermesi lazım 223/8’e göre. Düşme kararı bir hükümdür. Hüküm olduğuna
göre kanun yollarından istinafa tabidir.
Şikâyete tabi olmadan yürüyen davalar var. Onlara biz kamu davası deriz. Kamu davalarında şikâyet
soruşturma veya kovuşturma şartı değildir. Zaten kamu davalarında şikâyet olmaz, biz bunun adına
ihbar deriz. Kamu davalarında bu soruşturma engeli değil kovuşturma engeli olarak kabul edilmez.
KYOK veya düşme kararının verilebilmesi kamu davalarında şikâyet dava şartı olmadığı için bu
gerekçeyle verilebilmesi mümkün değildir. Delil yetersizliğinden, zamanaşımından düşme verir o
başka ama bu gerekçeyle veremez.
Şikâyetten feragat farklı bir konudur. Şikâyetten vazgeçme TCK 73’e göre karı tarafın kabulüne
bağladır. Ama şikâyetten feragat karşı tarafın kabulüne değil. Daha soruşturma başlamadan şikayetçi
olmayacağına dair bir beyanda bulunmak gibi tek taraflı hüküm doğuran bir işlemdir. Neden böyledir?
Aklanama hakkı. Yani kendimle alakalı bir işlemle, yelemle alakalı olarak benim hakkımdaki
şikâyetten vazgeçmeyi hâkimin bana sorması lazım. Belki de yargılanmak istiyorum. Belki de
gerçekten o vakanın doğruluğunun mahkeme kararı ile tescillenmesini istiyorum. O nedenle bana
soruyor. Aklanma hakkını kullanmak istiyorsam bana şikâyetten vazgeçmeyi kabul ediyor musun diye
sorması lazım.
Soru üzerine: feragat tek taraflı bir beyandır. Şikâyet hakkı kullanılmadan önce suçtan zarar gören tek
taraflı beyanıyla bunu ilan eder. 158 gereği resmi mercilere gider dedik, hiç onlara gitmeden ben bu
dava ile ilgili şikayetçi olmayacağım der. O zaman bu tek taraflı bir beyan olduğu için feragat tek
taraflı olduğu için karşı tarafa sorulmaz çünkü muhakeme başlamamıştır. Ama CMK 158 gereği bir
kere şikâyette bulunmuşsa ben bundan vazgeçmek istiyorsam karşı tarafın aklanma hakkı için hakim
şikâyetten vazgeçmeyi kabul ediyor musun diye soruyor.
Şikâyet ile katılmanın farklı kavramlar olduğuna işaret edelim. Hâkim müştekiye sorar dava sırasında
davaya katılmak istiyor musun diye. Evet katılmak istiyorum derse kanun yollarına başvurma hakkını
falan kullanabiliyordu. Ama şikâyete tabi olan bir davada şikayetçi değilim derse artık katılmasının
zaten bir hükmü kalmıyor. Dava düşüyor. Fakat şunu söyleyebilir ben şikayetçiyim ama davaya
katılmak istemiyorum. Yani ben şikayetçiyim, şikayet üzerine açılmış bir dava, dava yürüsün fakat
ben bu davada mahkemenin vereceği karardan razıyım, kanun yollarına başvurma hakkımdan feragat
ediyorum anlamına gelir bu veya delillerle alakalı beyanda bulunma hakkımdan feragat ediyorum
anlamına gelir bu. O nedenle şikâyet farklı bir kavram katılma farklı bir kavramdır.
Bazı durumlarda suç şikâyete tabi bir suçtur ama soruşturma aşamasında bu durum gözden kaçabilir.
Normalde aslında şikâyetin olmaması iddianamenin iadesi sebebidir ama o da gözden kaçmış olabilir.
Mahkeme aşamasında mahkeme bunu fark etmiştir. O zaman 158/7 bize bir imkân veriyor.
CMK 158/7: Yürütülen soruşturma sonucunda kovuşturma evresine geçildikten sonra suçu
şikâyete bağlı olduğunun anlaşılması halinde; mağdur açıkça şikâyetten vazgeçmediği takdirde,
yargılamaya devam olunur.
Yani hâkim bakıyor aslında soruşturma aşamasında şikâyete tabi olan bir suç ama resen soruşturulur
gibi düşünülüp davası açılmış. Normalde şikâyet şartının yerine gelmemiş olması iddianamenin iadesi
sebebidir ama 15 günlük süre içerisinde o da kaçırılmış ama bir kez önüne gelmiş. O zaman 158/7’ye
göre diyor ki biz bunu önceden fark etmemişiz, bu suç aslında şikâyete tabi olan bir suçmuş diye
mağduru çağırıyor, mağdura soruyor. Mağdur açıkça ben şikayetçi değilim demediği takdirde hâkim
onu şikâyetçi gibi kabul ediyor ve düşme kararı vermeden davaya devam ediyor.
CMK 158/6: İhbar ve şikâyet konusu fiilin suç oluşturmadığının herhangi bir araştırma
yapılmasını gerektirmeksizin açıkça anlaşılması veya ihbar ve şikâyetin soyut ve genel nitelikte
olması durumunda soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilir.
Bu SYOK kararıdır, şüpheli sıfatını dahi vermiyoruz bu durumda.
Demek ki şikâyet dava şartıdır, muhakeme şartıdır. Eğer soruşturma aşamasında şikayetçi olduktan
sonra ben vazgeçiyorum derse savcı KYOK verir. Mahkeme aşamasında vazgeçiyorum derse karşı
tarafa sorar, kabulü halinde düşme kararı verir.
II. Dava Süresi
Bazı suçların soruşturulmasına başlanılabilmesi belirli sürelerde işlem yapılmasın bağlıdır. Mesela
Basın Kanunu’nda hak düşürücü süreler vardır. Basılı eserlerde işlenen suçlarda veya bu kanunda
öngörülen ceza davalarının bir muhakeme şartı olarak süreli eserler yönünden 4 ay, diğer eserler
yönünden 6 ay içerisinde açılmış olması lazımdır. Yanı savcı süreli eserler yönünden 4 ay, diğer
eserler yönünden 6 ay içerisinde basın hukuku ile alakalı bir uyuşmazlık varsa o süre içerisinde o
davayı açamazsa bir daha açamaz. Bu dava süresi bir şart olarak getirilmiştir. Basın Kanunu 26.
Maddede bunun bir muhakeme şartı olduğu açıkça ifade edilmiştir.
III. İstem (Talep)
Bazı suçların soruşturulabilmesi için Adalet Bakanının savcıdan talepte bulunması gerekir. Adalet
Bakanı savcıdan talepte bulunmadığı sürece o dava açılamaz. İzinden farklıdır. İzinde savcı Adalet
Bakanlığından izin alıyor. Burada ise Adalet Bakanı talepte bulunuyor. Bazı suçlar için bir dava
şartıdır. TCK 12,13. Maddelerinde Adalet Bakanının talebi üzerine orada sayılan suçların
soruşturulabileceği ifade edilmiştir. Adalet Bakanının talebi olmadan savcı resen TCK 12 ve 13’teki
suç tiplerini soruşturamaz. Adalet Banı savcıya bu konuda dava açılmasını talep ediyorum diyecek.
IV. Seçimlik Cezanın Öngörülmemiş Olması
TCK 11 ve 12’de mağdura göre şahsilik ilkeleri vardır. Burada mağdura göre şahsilik veya faile göre
şahsilik ilkelerinin uygulandığı hallerde hapis cezasıyla adli para cezasından birinin uygulanması
kanunda seçimlik olarak sayılmışsa. Yani 11 ve 12. Maddedeki hallerle sınırlı olmak kaydıyla faile şu
kadar hapis cezası veya şu kadar adli para cezası erilir demişse o zaman seçimlik olarak sayıldığı için
soruşturma veya kovuşturma açılmaz.
V. Karar
Bazı statüye sahip olan kişilerin yargılanması için bir karar verilmiş olması gerekir bir mercinin.
Mesela AY’de bunu görüyoruz. 83/2’de milletvekilleri ile alakalı olarak bunu görüyoruz.
AY 83/2: Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı
olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren
suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü
maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam durumu hemen
ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır.
Dünkü yaşanan olay ağır cezayı gerektiren bir hal midir? Milletvekili yumruk atıyor, burnu kırılıyor
ve kalp krizi geçirip hastaneye kaldırılıyor. Ağır cezayı gerektiren bir suç değildir, 87’ye giriyor
neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama olabilir. Dolayısıyla asliye ceza mahkemesinin alanına giriyor.
Ölüm neticesi gerçekleşirse o zaman ağır cezanın alanına giriyor, o başkadır. Ölüm neticesi
gerçekleşirse parlamentonun kararına gerek olmadan bu eylemi gerçekleştiren milletvekili için resen,
doğrudan doğruya dokunulmazlığı kaldıran bir karar verilmeden işlem yapılabilmesi mümkündür.
Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla
Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar dışındaki bir işlem gerekiyorsa bu durumda
parlamentonun bu yönde bir karar laması lazım. Yani dokunulmazlığın kaldırılması yönünde.
Dokunulmazlığın kaldırılmasına ilişkin karar parlamentoda okunuyor, milletvekilliği düşüyor. Ondan
sonra bu karar olmadan soruşturma ya da kovuşturmanın yürütülebilmesi mümkün değildir.
VI. İzin
İzin bir başka muhakeme şartıdır. AY’de veya kanunlarda belirli statüde olan kişilerin
yargılanabilmesi veya belirli statüde olan kişilerin soruşturmada veya kovuşturmalarının
yürütülebilmesi için belirli mercilerin izin vermesi gerektiğine işaret edilmiştir. Mesela AY 129/6’da
var.
AY 129/6: Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü
ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari
merciin iznine bağlıdır.
Demek ki bir kamu görevlisinin yargılanması için ilgili kanunda gösterilen mercinin izin vermesi
gerekir. İzin vermiyorsa o kamu görevlisinin yargılanabilmesi mümkün değildir. Bu bir soruşturma
şartı aynı zamanda da bir kovuşturma şartı olarak düşünülebilir.
Avukatlar için özel bir düzenleme getirilmiş. Avukatların avukatlık görevleriyle ilgili TBB ya da baro
organlarındaki görevlerinden ötürü veya avukatlık sıfatından ötürü yapılacak olan soruşturma veya
kovuşturma veya görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma Adalet
Bakanlığının izni üzerine suçun işlendiği yer savcılığı tarafından yapılır diyor Avukatlık Kanunu 58.
Maddesi. Avukatlık göreviyle alakalı örneğin müvekkilinden parayı almış, gerektiği gibi kullanmamış.
Güveni kötüye kullanma suçu oluşmuştur. Böyle bir durum varsa savcı Adalet Bakanlığından izin
istiyor. Suç duyurusunda bulunuyor mağdur, savcı Adalet Bakanlığına yazı yazıyor, Adalet
Bakanlığının izni olursa soruşturma başlatabiliyor. Adalet Bakanlığı izin vermiyorum diyorsa suç
gerçekleşmiş dahi olsa savcı iddianame hazırlayamıyor. Adalet Bakanlığının izni olmadan dava
açılmış ise bir şekilde bu sefer ağır ceza mahkemesi (avukatlar ağır cezada yargılanıyor görevleriyle
alakalı suçlar sebebiyle) Adalet Bakanlığına yazı yazıyor. Aynı süreç işletiliyor. Bu süreç işletilmeden
davanın açılması ya da açılan davanın yürütülebilmesi mümkün değildir.
Hakim ve savcılar bakımından da benzer bir kural getirilmiştir. MİT mensuplarının belli görevlerini
ifa ederken işledikleri suçlar bakımından cumhurbaşkanının izni olmadan haklarında soruşturma veya
kovuşturma yapılamayacağı belirtilmiştir.
Belli suçlar bakımından cumhurbaşkanına hakaret, 299, 301, 305, 306’daki suçlarda Adalet
Bakanlığının izni olmadan o soruşturmanın yapılamayacağı ifade edilmiştir. Bunun gibi devletin bir
mercinin izni gerekiyorsa soruşturmanın başlatılabilmesi için o mercinin izni gerekir veya
kovuşturmanın devam etmesi için.
VII. Açık Dava ya da Yargı Kararı Bulunması
223/7’de ne bis in idem ilkesinden bahsetmiştik.
CMK 223/7: Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir
dava varsa davanın reddine karar verilir.
Aynı eylem nedeniyle daha önce açılmış bir dava varsa veya kesinleşmiş bir hüküm varsa bununla
alakalı ikinci davanın reddine karar verilir. Bu da bir muhakeme şartıdır.
VIII. Uzlaşma, Seri Muhakeme veya Önödemenin Gerçekleşmemesi
CMK 174’te 1-c bendinde uzlaştırmaya tabi olan, önetemeye tabi olan, seri muhakemeye tabi olan
davalarda önce uzlaştırmanın, önödemenin veya seri muhakemenin gerçekleştirilmiş olması şartı
aranır. Yani mahkemenin önüne uzlaştırmanın, önödemenin veya seri muhakeme gerçekleşmeden
gelmişse mahkeme önce bu şartları yerine getir diye iddianameyi başka hiçbir şeye bakmadan
savcılığa iade ediyor. Dolayısıyla bu şartlar yerine gelmeden dava açılamaz. Eğer bu şartlar
soruşturma aşamasında bir şekilde yerine getirilmemişse, fark edilmemişse, dava bir şekilde açılmışsa
kovuşturma aşamasında mahkemenin bu eksiklikleri gidermesi gerekir. Uzlaştırmanın, önödemenin
veya seri muhakeme gerçekleşmemişse bu da bir soruşturma şartıdır.
IX. Diplomatik ya da Yabancı Asker Dokunulmazlığının Olmaması
Örneğin diplomat ya da yabancı uyruklu NATO askerleri bakımından uluslararası sözleşmelerden
kaynaklanan bazı dokunulmazlıkları vardır. Uluslararası sözleşmeden kaynaklanan o yükümlülükler
yerine getirilmeden o kişiyle alakalı dava açılabilmesi ya da açılmış olan bir davanın yürütülebilmesi
mümkün değildir.
X. Yeni Delil veya Yeni Olay Ortaya Çıkması
Özellikle yargılamanın yenilenmesinde 311. Maddede;
CMK 311: Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden
sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı
içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.
Kesin hükümle sonuçlanan bir dava yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrarlanabilir diyor. Bunu
nerede görmüştük? Soruşturma aşamasında takipsizlik kararına itirazda sulh ceza hakimliği tarafından
KYOK kararı verilir de buna itiraz reddedilirse yeni bir delil ortaya çıkıp da sulh ceza hakimliğince bu
konuda tekrar bir karar verilmezse soruşturma başlatılamaz. Bunun bir benzeridir. Demek ki yeni olay
veya delil ortaya çıkacak ki yargılamanın yenilenmesi bir dava şartı olarak gerçekleşmiş olsun.
Yeni olay ve delil kanunda tanımlanmış değildir ama şöyle diyebiliriz o olay veya delil ilk
yargılamanın yapıldığı sırada biliniyor olsaydı ve mahkemeye sunuluyor olsaydı suçun vasfını sanık
lehine veya aleyhine değiştirecek bir durum yaratıyor ya da suçun daha hafif bir cezayı içeren bir
kanun hükmünün uygulanması gerektiren bir durum ortaya çıkarıyorsa bu yeni delil olarak kabul
edilecektir. Yani elimizde o anda o delil yok, biz o delile sonradan ulaşıyoruz, o delile ulaşmamış
olsaydık sonuç sanığın lehine değişecekti.
XI. Dava Şartlarının Gerçekleşmemesinin Sonuçları
Dava şartı gerçekleşmezse soruşturma aşamasında savcı KYOK kararı verir 172’ye göre. Eğer şartın
mahkeme aşamasında bir şekilde kamu davası açılmışsa hakim şartın yerine getirilip getirilemeyeceği
yönünde bir inceleme yapar. Eğer şartın yerine getirilmesinin mümkün olmadığı kanaatine varırsa
hâkim düşme kararı verir. Yan mesela Adalet Bakanlığından izin ister, Adalet Bakanlığının iznine
kadar durma kararı verir. Çünkü izin verip vermeyeceğini bilmiyor ama Adalet Bakanlığının izin
vermeyeceğini anlarsa veya izin vermeyeceği ortaya çıkarsa o zaman düşme kararı verir 223/8. Ama
daha önceden ne bis in indem ile ilgili bir sonuç ortaya çıkmışsa ret kararı vermesi gerekir.
Yargılama başlamışsa, şartın gerçekleşmesi mümkün görünüyorsa hâkim ret veya düşme değil durma
kararı verir 228’e göre. Avukat ile ilgili Adalet Bakanlığına yazı yazmış, cevabını bekliyor. Cevabını
bekleyene kadar durma kararı vermesi lazım. Çünkü şartın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği henüz belli
değil, belki Adalet Bakanlığı izin verecek belki vermeyecek. O nedenle durma kararı verir. Durma
kararı bir hüküm değildir bu yüzden itiraza tabidir.
§18. Yargılama Şartları
I. Sanığın Hazır Bulunması
Kural olarak sanık hazır bulunmadan kanunda gösterilen istisnai haller dışında o davanın devam
edebilmesi mümkün değildir. 193 ilk fıkrasında buna işaret etmiştir. Ama 194, 196, 195, 200, 204,
247, 248, 251’de kanunda bazı istisnai düzenlemeler getirilmiştir. Bu istisnai düzenlemeler varsa
muhakeme devam eder ama kural olarak sanık yoksa muhakemeye devam edilmemesi gerekir.
II. Sanığın Akıl Sağlığının Yerinde Olması
Suç işledikten sonra akıl hastalığına yakalanan sanık hakkında dava açılabilir. Dava açmaya,
soruşturma başlatmaya bir engel yoktur fakat suç işlendikten sonraki akıl hastalığı muhakeme
engelidir. Mahkemenin davaya devam etmesine engel oluşturur. Çünkü akıl hastalığının gerçekten
sanığın savunmasını yapmasına esaslı bir engel oluşturup oluşturmayacağını mahkemenin araştırması
gerekir. Bu nedenle bu hususun aydınlatılması için genellikle adli tıptan rapor ister. Suç işledikten
sonra akıl hastalığına yakalanmış olması akıl hastalığına engel değildir, kovuşturmanın devam
etmesine kural olarak engeldir. Demek ki CMK’da akıl hastalığının yargılamaya engel oluşturması
için 2 koşulun bir arada bulunması gerekir; bir tanesi akıl hastalığı suç işlendikten sonra ortaya
çıkacak, ikincisi akıl hastalığı sanığın savunmasını yapmasına esaslı bir şekilde etki edecek. Bu 2
unsur bir aradaysa yargılama engeli olarak karşımıza çıkıyor. Akıl hastalığı sanığın savunmasını
yapmasına esaslı bir şekilde engel oluşturmuyorsa yine muhakemeye engel değildir. Mahkeme yine
yargılamaya devam eder. Bu durumda 223/8 gereği adli tıptan gelecek cevaba kadar mahkeme bir
durma kararı verir. Adli tıptan gelen raporda eğer sanığın kendisini muhakeme sırasında esaslı bir
şekilde savunamayacağı yönünde bir rapor gelirse o zaman hâkim 32 gereği güvenlik tedbirlerini
uygulayıp uygulayamayacağını, uygulayacaksa hangisini uygulayacağına TCK 32 gereği karar verir.
Bursaspor’un otobüsünü çalan adam örneğinden yine bahsetti.
III. Bekletici Meselenin Çözülmüş Olması
218. maddede bu vardır. Bazı durumlarda ceza mahkemesinin önündeki uyuşmazlığı çözebilmesi için
bir başka mahkemenin görev alanına giren bir konunun açıklığa kavuşturulması gerekir. Mesela yaşla
alakalı bir sorunun çözülmesi gerekir. Ya da mesela vasi tayin edilmesi gerekir. Böyle bir durum varsa
önce o mesele çözülür, o mesele çözülmeden muhakeme devam etmez. Önce o meselenin çözülmüş
olması gerekir. Özellikle 218/1 bakımından.
IV. Yasama Dokunulmazlığının Bulunmaması
Yasama dokunulmazlığının bulunmaması yine bir yargılama engelidir. Burada yine AY 83 karşımıza
çıkıyor. Seçimden önce veya sonra suç işlediği iddia edilen milletvekili meclisin karar vermesi şartıyla
sorguya çekilmesi, tutuklanması, yargılanması mümkündür. Ancak 83. Maddede sayılan istisnai
koşullar haricinde bir karar verilirse sorguya çekilmesi, tutuklanması, yargılanması mümkündür.
Meclis başkanına fezleke gönderiliyor, milletvekilliğinin düşürülmesi kararını veriyor. Ondan sonra
tutuklama vs. kararı veriliyor. Eğer parlamento böyle bir karar vermezse, dokunulmazlığının
kaldırılması yönünde bir karar vermezse o dosya bekletilir. O dosya o milletvekilinin dönemini
bitişine kadar bekletilir, eğer tekrar seçilmezse dosya canlandırılır ama bu arada zamanaşımı işlemez.
Milletvekili ikinci kere bir daha seçilirse de durmaya devam eder. Parlamento kararı istisnai durumlar
dışında bir karar vermediği sürece bekleyecek. Durma kararı vermesi gerekiyor.
V. Yargılama Şartlarının Gerçekleşmemesinin Sonuçları
Yargılama şartlarının gerçekleşme olasılığı varsa mahkeme durma kararı vererek şartın gerçekleşip
gerçekleşmeyeceğine bakar 223/8 gereği. Bazen mesela cumhurbaşkanına hakaret suçunda soruşturma
aşamasında savcının izin istemesi gerekirken atlamış. Kovuşturma aşamasında mahkeme Adalet
Bakanlığına yazı gönderdi, dava açılıp açılmayacağı yönünde Adalet Bakanlığından görüş alınarak
duruşmanın şu güne bırakılmasına diye karar verdi. Oradan gelen cevaba göre devam edecek.
Şartın gerçekleşme olasılığı ortadan kalkmışsa mahkeme düşme kararı verir 223/8’e göre. Mesela
kovuşturma aşamasında uzlaşma gerçekleşmişse, taraflar uzlaşmışlarsa mahkeme düşme kararı verir
uzlaştıkları için. Kovuşturma aşamasında şikayetten vazgeçilmişse ve vazgeçme de kabul edilmişse
mahkeme yine düşme kararı verir.
Koruma Tedbirleri
Koruma tedbirleri CMK’da en çok sevdiğim konudur. Çünkü o kadar çok böyle şeyler çıkıyor ki
problemler çıkıyor ki olmadık şeylerle karşılaşıyorsunuz. Olmadık yerde Polis mesela durdurmuş,
kimlik sormuş, tutuklama kararı verilmiş falan filan milyon tane örnek var. Önce bir kere biz ceza
muhakemesi hukukunda koruma tedbirlerinde bazı şüphe dereceleri göreceğiz. Bazen basit şüphe diye
bir kavramla karşılaşacağız. Bazen makul şüphe karşılaşacağız, bazen de kuvvetli şüphe kavramıyla
karşılaşacağız. Şimdi nasıl ki CMK’nın en başında ben size temel kavramlarını anlatmışsam şimdi
aynı şekilde önce temel kavramları anlatarak başlıyorum. Şüphenin tür ve dereceleri.
Şüphe nedir? Şüphe bir kere öncelikle şüphe bizim ceza muhakemesi sisteminde şüphe tür ve
dereceleri dediğimiz zaman Basit şüphe, makul şüphe, yeterli şüphe, kuvvetli şüphe. Bir de yeterli
şüphe ile kuvvetli şüphe arasında kuvvetli şüphe sebepleri der.
Ceza muhakemesi hukukunda bir işlemin başlayabilmesi için soruşturmanın başlayabilmesi için bizim
elimizde basit nitelikte de olsa bir şüphe olması lazım. Şimdi bir örnek vereceğim ve çok da somut bir
şekilde anlayacaksınız. Basit şüphe CMK 160’da buna işaret edilmiş. İhbar veya şikayet. Bu neye göre
yapılır, 158’e göre yapılır. 158 yetkili makamlara yapılır. Basit şüphe. Basit şüphe de olayın
gerçekleşip gerçekleşmediğini hiç bilmezsiniz. Bir olay gerçekleştiğine dair bir ihbar veya şikâyet
vardır ama olayın doğruluğundan kuşkuluyuz. Acaba olay var mı? Olay doğru mu? Yani ihbar veya
şikayet doğru mu? Ne diyor 160.maddede, bir suçun işlendiği izlenimini duyan savcı, hemen işin
hakikatini araştırmaya başlar diyor.
Makul şüphede, Demek ki bu basit şüphe soruşturmanın başlaması için gerekli olan şüphe, basit
şüpheyle biz hiçbir işlem yapamayız. Hiçbir muhakeme işlemi yapamayız, soruşturmayı başlatmak
dışında, adli kontrol uygulayamayız, Yakalama uygulayamayız, gözaltı uygulayamayız, arama
gerçekleştiremeyiz. Hiçbir koruma tedbirlerini basit şüphe ile gerçekleştiremeyiz. Çünkü basit şüphe
de olay doğru mu ihbar ve şikâyet doğru mu değil mi bunun netleşmesi lazım. O nedenle basit şüphe
en baştaki şüphedir. Deliller, ihbar etmişsin ama bu ihbarın doğruluğunun delillerle desteklenmesi
gerek. Bu biraz daha güçlenmiş şekli. Bu zayıflayan güçlüye doğru. Yani en zayıf basit şüphe, en
güçlü kuvvetli şüphe.

Basit şüphenin altında makul şüphe var. CMK 116, arama yönetmeliği, 27 vs. İhbar veya şikayet
gerçekleşti. Biz ihbar veya şikayeti doğruluğu kanaatine vardık. Yaptık araştırmamızı, savcı
araştırmasını yaptı, dedi ki bu ihbar veya şikayet doğru. Böyle bir olay gerçekleşmiş. Delil veya faile
ulaşmak için bir araştırma yapmam gerek. Olay doğru mu? Dolayısıyla fail de doğru mu diye
soruyorum. Çünkü belirsizlik var. Ama araştırıyorum, olayın doğruluğunu teyit ediyorum. Olay
doğru. Olayın doğruluğunu teyit ettim. Olay doğru. Böyle bir olay gerçekleşmiş. Ama bu olayı
gerçekleştiren faillere benim ulaşmam lazım veya bu olayın delillerine ulaşmam lazım. Faili
araştırıyorum, failin delilini araştırıyorum. Bunun için de makul şüphe gerekir. Bunu da biz nasıl
sağlarız? 116 arama. En basit arama. Makul şüphe. Makul şüphe bize şeyi de verir, bazı eserlerde
bunun kuvvetli şüpheye yakın bir şüphe olması gerektiğini söylüyor ama bana göre makul şüphenin
biraz üzerindeki bir şüphe bize bence şüpheyi verebilir. Bazı hallerde bize yakalama yetkisini
verebilir. Yakalama, herkesin yapabileceği yakalama ve kolluk görevlilerinin yapabileceği yakalama
şeklinde ikiye ayrılıyor. Ama önce şu şablonu kafanıza oturtun, sonra vereceğim örnek üzerinden
konuşacağız.
Yeterli şüphe bize 170 inci maddenin 2. fıkrası gereğince ve 172 inci madde gereğince savcıya kamu
davasını açma veya KYOK kararı verme yönündeki şüphe. Şöyle anlatayım. Koruma tedbirlerini
makul şüphede uygularsak hangi koruma tedbirini uygularız, aramayı uyguluyoruz. Veya bazı
durumlarda bana göre yakalamayı da uygulayabiliriz. Yeterli şüphe değilse direkt koruma tedbiri
uygulamayız. Yeterli şüphede olay doğru, olayın doğruluğu kesinleşti. Olay doğru. Fail de doğru.
Şimdi savcının elinde deliller var, olay doğru diyor. Olay gerçekleşmiş, araştırdım. Fail de doğru ama
failin doğruluğunu konusunda çok da emin değilim diyor. Gene elimde deliller var. Bu kişi fail
olabilir, çok emin değilim diyor ama delillerime göre bu davayı açarsam, bu adamın mahkûmiyet
ihtimali yüksek. Mahkum etme ihtimali yüksek. Onun için iddianame hazırlama yetkisi veriyor. Şimdi
şurada şeye hiç bilmiyorum. Makul şüphede daha hiç faili bilmiyorum. Ama yeterli şüpheye geçtiğim
zaman faili de tespit ediyorum. Elimde bir fail var, bir A var. A dediğim bir adam var. Bu adam bu
suçu işlemiş olabilir, işlememiş olabilir ama en azından faile ulaştım. Fakat elimdekileri delillere
bakıyorum savcı, yapılacak olan olası bir yargılamada benim bu davayı açarsam, Anın mahkum olma
ihtimali beraat etme ihtimaline göre biraz daha yüksek diyor. Yani aslında ulaşmışım, bakmışım
yeterli şüphe, suçun işlendiğine dair kafamda bir şey yok. Faili bilmiyor olabilirim ama faili meçhul
bir davadır ama yine elimdeki delillere göre bakıyorum. O kişinin yakalandığı zaman bu şeyi
mahkumiyet ihtimali daha yüksektir gibi düşünebilirim. Burada iddianame hazırlanıp veya kyok kararı
verilir. Fakat yeterli şüphe ile doğrudan doğruya bir koruma tedbiri uygulayamayız. Koruma tedbiri
uygulatmaz bize. Ama yeterli şüphe bir şeye yarar. Yeter şüphe savcının Tutuklama veya adli kontrol
isteyip istemeyeceği yönünde bir ön kanaat.
Kuvvetli şüphe, tutuklama (100.madde), adli kontrol (105.madde) iletişimin tespiti (135.madde)
139.madde gizli soruşturmacı, 140.madde teknik araçlarla izleme için aranan kuvvetli şüphe.
Kuvvetli şüphede mesele şu, sadece şurada delilleri topladı. A diye faile ulaştı. Savcı a diye bir faile
ulaştı. Delilleri topladı, şüpheliye ulaştı. Suç isnadında bulunulacak ama elinde deliller öyle güçlü
deliller ki savcı şunu düşünüyor, biraz öncekine göre daha güçlenmiş, elinde öyle deliller var ki diyor,
ben bu a’yı yargılatırsam a'nın mahkum olma ihtimali çok yüksek bir ihtimal kanaatine varıyor. Haklı
olarak ihtimali yüksek. Mesela burada diyelim %60’a %40’sa mesela diyelim, burada ihtimal
mahkumiyet ihtimali %85- 90 çıkıyor mesela. Kuvvetli şüphede. O derece güçlü deliller var. Bu şüphe
kuvvetli şüphedir. Yani kuvvetli şüphe varsa sadece şüphelinin tutuklanmasını isteyebilir. Adli kontrol
altına alınmasını isteyebilir. İletişimin denetlenmesini isteyebilir. Bunu isteyebilir. 
Bir de kuvvetli şüphe sebepleri ise kuvvetli şüphe kadar güçlü olmamakla beraber savcının elindeki
delillerin mahkumiyete oldukça yeterli olduğunu ifade eden şey, bir şüphe derecesi.   En çok 134’de
ortaya çıkar.  
CMK Madde 134 – (1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, somut delillere dayanan
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması
halinde,.. bilgisayarlar aranır.
Bilgisayarlarını araması için kanun koyucu kuvvetli şüphe sebebi koymamış. Çünkü o zaman demiş
ki, eğer kuvvetli şüphe olmuş olsa ben bilgisayarla hiç arayamam. Elimdeki deliller o kadar güçlü
deliller olmalı ki öyle ben bu işi yapabilirim. Ama kuvvetli şüphe sebepleri diye bir ifade kullanmış. O
zaman demiş ki, makul şüphenin biraz üzerinde bunda koruma tedbirleri uygulanmadığı için makul
şüphenin biraz üzerinde ama kuvvetli şüphenin biraz altında bir şüphe derecesi olacak elimde demiş.
O zaman.
Kanun koyucu 135’i kuvvetli şüphedeydi, kuvvetli şüphe sebeplerine almış.
Bay A şüpheli olsun. Bay A Taksim'de, Taksim'in bir ucunda öbür ucuna elinde bir kadın çantasını
almış koşuyor. Kan ter içinde koşuyor. Canhıraş bir şekilde koşuyor. Gördüğünüz bay A’yı,
Taksim’de gördün Bay A’yı, bir bayan çantası var elinde koşuyor. Ne düşünürsün? hızlı bir şekilde
genç bir adam. Hırsızlık yapmış ya da yağma yapmış, makul şüphe yani sizin kafanıza uyan şöyle
ihbarı alan kolluk görevlisine bildiriniz. Senin şüphen basit şüphedir. Sen bildirdin. Ya da en başta
suç işlenmiş yönünde kafanda bir kanaat olabilir var ya bu ihbar senin yaptığın eylem ihbardır. Bu
basit şüphedir. Çünkü polis bunun doğru olup olmadığını bilemez. 112’yi aradım ya yalansa ya da
yanlışsa bir araştırma yapması lazım değil mi? Fakat polis 112’deki ihbarı değerlendir. Gerçekten
benzeri şekilde başka arkadaşlardan da ihbar gittiğini benzeri yerde benzeri bir olayla benzer eşkâldeki
kişinin tespit edildiğini fark etti. Kamera kayıtlarına baktık şuna bak, buna baktı. Ne oldu? şüphe biraz
daha makul hale geldi. Ya da mesela şöyle anlatalım. Kolluk görevlisi direkt gördü olayı makul şüphe
veya senin aklına ilk gelen şey nedir? İlk gördüm makul şüphe, sokaktaki Ayşe Teyze şüphesi
diyorum ben ona. Ayşe Teyze şüphesi, akla geldi.
Ayşe Teyze’nin aklına geldi, ne düşünür orada, aa suç işlenmiş. Makul şüphe. Ama bak sen
görmüşsün onu, sen ihbar etmişsin. Polis daha o şüphenin makul olup da polisin kafasındaki makul
şüphe değildir o. Daha basit şüphedir polisin kafasındaki şüphe, senin kafandaki ise makuldur.
Görmüşsün orada. Ya da kolluk direkt görmüş o makul şüphedir. Ama seninki ihbarcı olarak şimdi
112 aradın ya telefonu kaldırdı. Polis o anda makul şüphe içinde olamaz. Bu polisin o kafasındaki
basit şüphe olarak kabul etmemiz lazım veya savcınınkini eğer sen görmüşsün, direkt görmüşsün, ilk
gördüğün senin gördüğün şüphe makul şüphedir. Demek ki 112’yi aradın İbrahim, sen görmüşsün,
burada bir suç işlenmiş. İlk bakışta genellikle son olaylar karşılığında duyulan şüpheye ortalama bir
insanın duyduğu şüpheye makul şüphe adını veriyoruz. Yönetmelikte tanımını böyle yapıyor. O
yüzden Ayşe Teyze şüphesi dedim. Ayşe Teyze baktığı zaman ne anlar? Bir yağma olayı
gerçekleşmiş, kesin çalıyor. Ama polise giden bu ihbar doğru mu ya da savcılığa giden bu ihbar doğru
mu ? Sen 112’yi açıyorsun, ben polisin telefonu kaldırıyorum ihbar geliyor doğru mu değil mi?
Benim açımdan basit şüphe, senin açından makul şüphe. Niye? Benim onu araştırmam lazım.
Doğruluğunu teyit etmem lazım. Makul şüphe sen doğrudan gördün. Yakalama yetkisi verir sana, suç
işlenirken görüyorsun. Suç işlendiğini iddia ediyorsun, görüyorsun, sen zannediyorsun ki belki
işlenmiş mi işlenmemiş mi belki işlendi. Peşinden koştun yakaladın. Sana yakalama yetkisi verir o.
Herkesi yakalama yetkisi. Ama bana o anda yakalama yetkisi vermez. Bana olay yerine intikal yetkisi
veriyor. Olay yerine intikal etmişim. Doğru mu değil mi? Teyidini aldıktan sonra yakalama yetkisi
verir. Basit şüphe de yakalama yetkisini kullanamıyorum. Ama makul şüphede yakalama yetkisini
kullanabiliyorsun. Şüphe güçlenir, makul şüphe aynı zamanda arama yetkisi verir. Polis yaptı
araştırmasını. Gerçekten de orada öyle bir olay olduğu kanaatine vardı. O anda elinde bir kadın
çantasıyla koşarak giden a’nın araştırmasını yaptı, doğruladı, hatta devamında a’nın yolun kenarında
kendisini beklemekte olan otomobiline bindiğini ve olay yerinden hızla uzaklaştığını tespit etti. Böyle
bir olay yaşandı. Faili de tespit etti. Şimdi faile ulaşmak için veya delile ulaşmak için şüphe biraz daha
güçlendi, basit şüphenin ötesine geçti.
Arama yapma yetkisi veriyor artık makul şüphe oluştu. Araba da arama yapabilirim artık. Çünkü bir
suç işlenmiş olabileceği yönünde birkaç yerden teyit aldığım kamera kayıtlarına baktım, ona baktım
baktım  ama gerçekten suçun işlenip işlenmediği hâlâ tam olarak bilmiyorum, ama eylemden eminim,
failden eminim, arama yapma yetkisini bana veriyor. A’nın aracında arama yapıldı. Çalındığı iddia
edilen bayanın çantasına ulaşıldı. Savcılığa bildirmek zorunda tüm olayları savcılığa bildirmek
zorunda. Savcılığa bildiriyor. Savcı a’nın ifadesini alıyor. O diyor ki kolluk aşamasında mesela susma
hakkını kullandığı varsayılır veyahutta hiç ifade almadığını düşünelim savcı direkt ben alıcam demiş
olsun. A şöyle bir ifade veriyor, o çanta benim annemin çantasıydı. Annem de resmi dairede iett’de
bekliyordu. Orada bekliyordu. Mesai kapanmak üzere. Anneme ben yaşlı kartı çıkartmak
durumundayım. Ama çantasını unutmuş. Ben koştura koştura oraya doğru gidiyordum. Ben bir suç
işlemedim ki diyor savcıya. Acil bir iş için anneme çantayı yetiştiriyordum diyor. Sonra bakıyorlar.
İsterseniz diyor ki annemin telefon numarasını alın. Gerçi telefonunu unutmuş ama yine de annemi
çağırın sorun, araştırın,  olayın teyidini alın diyor. Ben kendimden eminim diyor. Burada ne oldu? 
Şüphe biraz zayıflamış oldu fakat savcı gene ikna olmayabilir. Savcı faili yakaladı.  Ama ben gene de
ikna olmadım. Senin mahkumiyet ihtimalin var. Sen bir yargılan bakalım diyebilir. Bir ihtimal. Yeterli
şüphe. Elimde deliller var, bak çantayı ele geçirmişim falan filan beyanım var ama benim kamera
kaydımda var şunu da bunu da var diyerek davayı açabilir veyahut kyok ‘da verebilir. Yeterli şüphe
oluşup oluşmadığı tavra göre fakat yeterli şüphe oluşmamış ise özellikle yeterli şüphe oluşmamış ise
savcının a’nın tutuklama yönünde bulunabilmesi mümkün değil. A ifadesinde şöyle vermiş olsun, yine
aynı şekilde ifade vermiş olsun, savcılıktaki ifadesinde suçu işlediğini ikrar etmiş olsun. İkrar her ne
kadar CMK’da direkt bir delil değil ise de araştırma yapılmış olsun, gerçekten annesinin öyle olmadığı
onun başka kişiye ait olduğu soyadlarının tutmadığı gibi başka delillere ulaşmış olsun savcı. Ya da bu
arada yurtdışına bilet aldığını tespit etmiş olsun failin, delilleri karartma şüphesi olduğu kanaatine
varmış olsun yaptığı araştırmada. Suç şüphesi ne yaptı kuvvetlendi. Savcının elinde ne var, yeterli
şüphe var yine, dava açarım, dava açarsam elimdeki diğer delillerle beraber bu kişinin mahkûm olma
ihtimali çok yüksek bir ihtimal dedi artık yüzde 60’ların üzerine çıktı. Mesela %90’lara doğru gidiyor
ama bir şey daha diyor savcı, sen bana yalan söyledin diyor. Deliller senin aleyhine. Kaçabilirsin, bilet
almışsın diyor. Hesaplarını kapatmışsın diyor.  Sen kaçacaksın veya mağdur üzerinde baskı
kuracaksın. Ben seninle ilgili tutuklama da talep edebilirim diyor.  O zaman kuvvetli şüpheye gelmiş
oluyoruz ve savcının elindeki deliller güçlendiği için savcının tutuklama talep etme yetkisinin
söyleyebiliriz.  
Soru üzerine: Şüphelinin ikrar etmesi her ne kadar doğrudan doğruya bir delil olmasa da savcı başka
hususları araştırıyor dedim. İkrara rağmen bakıyor, örneğin çıkan kimlik ile mağdur bir mağdur olsun
olayda mağdurun da bir şikâyeti olsun, olaya mağdur ekleniyor. Çıkan kimlik ile mağdurun kimliğini
karşılaştırıyor. Bakıyor. Diyor ki bu gerçekten mağdurun kimliği. Mağdura soruyor, şüpheliyi tanıyor
musun, ben A’yı tanımıyorum diyor, A kim diyor, benim başıma böyle böyle bir olay gelmiştir, şurada
başıma gelmiştir diyor. Savcı diyor ki sen olayı ikrar ettin ama bunun haricinde mağdurun beyanı da
var, ayrıca mağdur seni tanımıyormuş, gören başka kişiler var, sen bakıyorsun araştırılmasında sen bir
de yurtdışına bilet almışsın, demek ki kaçacaksın ya da kaçma ihtimalimiz var. Başka ek delillerle
birlikte bu dosyayı değerlendirir. Bakıyor diyor ki ben burada bu kişinin tutuklanmasını talep
etmezsem bu kişi kaçacak ama aynı zamanda bunlar benim elimde yeterli şüphe oluşturan ve
iddianame açmaya kaynak oluşturan delillerdir. Ve ben bu delillerle bu davayı açarsam sen yüzde 80
90 mahkûm olma ihtimali çok yüksek, ben bu davayı açıyorum ama senin de tutuklanmanı istiyorum.
Ama aynı örnekte biraz önce neydi? Ben annemin çantasıydı diyor. Çağırıyorum gerçekten. İhbar yok,
şikâyet yok. Mağdurun bir şeyi yok, bir dayanağı yok. Annesini çağırıyorlar. Teyze diyor sen bu
adamı tanıyor musun, tanıyorum. Savcı burada kyok’da verir. Yeterli şüphenin gerçekleşmediği
kafasında uyanabilir ama savcı buna rağmen tutuklama talep etmemesi lazım. Çünkü çok yüksek bir
delil değil. Dava açsa bile beraat etme ihtimali de var. Olayın gelişimine göre. Elindeki delillere göre.
Eğer mahkûm olma ihtimali çok güçlü bir ihtimal ise o zaman yeterli şüphenin oluştuğu buna ek
olarak da kuvvetli şüphenin oluştuğu gündeme geldiğini de düşünün mesela A hakkında tutuklama
talep edebilir.
Soru üzerine: İkrar etse yaptığı suçu o zaman kuvvetli şüphe var normalde diyemeyiz. Çünkü ceza
muhakemesi hukukunda ikrar doğrudan doğruya bir delil olmaz, hukuk yargılaması gibi değildir.
Hukuk yargılamasında ikrar ettim, davayı bitirir, ceza yargılamasını öyle değildir ama uygulamada
ikrarı görünce savcılar hemen sen suçu işlemişsindir. Mahkemeler hemen sen bu eylemi
gerçekleştirmişsindir diye birisi iddianame hazırlar öbürü de cezayı verir. Ama olması gereken
açısından ikrar diğer delillerle desteklenecek ve o ikrar güçlenecek. Öyle bir hale gelecek ki bu kişiyi
ben elindeki deliller artı ikrarla beraber ikrar olmasa dahi diyelim susma hakkını dahi kullanmış olsa
verdiğim örneği düşünün. Mağduru çağırıyor. Ben bu adamı tanımıyorum diyor. Bilet almış dışarıya
kaçacak, mağdurun cep telefonu o’su bu’su bilmem nesi o çantada çıkıyor. Başka deliller var.
Güçlenmiş oluyor. Yani savcı diyor ki, benim yeterli şüphem var, yeterli şüphemin ötesinde ben bu
delillerle bu davayı açarım. Ama bir de senin tutuklanman için başka delillerde var diyor. Yani onun
için ikrar olup olmaması, ikrarı var ise başka delillerle desteklenmesi lazım. İkrar yok ise diğer
delillerle beraber mahkûm olma ihtimalim çok yüksekse o zaman bize koruma tedbiri uygulama
hakkını veriyor. Fakat yeterli şüphe tek başına koruma tedbiri uygulama hakkı vermiyor. Yeterli
şüphenin desteklenmesi lazım. Az önce verdiğim örnekten yola çıkarak.
Yeterli şüphe tek başına tutuklama kararı veya herhangi bir koruma tedbiri uygulamaya yeterli bir
şüphe değildir. Yeterli şüphe dava açmaya yeter. Yeterli şüphenin biraz daha güçlenmesi lazım.
Yeterli benim biraz daha delillerle desteklenmesi lazım. Ne gibi mesela mağdur üzerinde baskı kurma
girişiminde bulunduğunu görecek diyelim savcı örnekte, tanıklar üzerinde baskı kurma girişimi
olduğunu görecek, yurt dışına kaçtığını görecek gibi ya da başka ihbarlar var başka deliller. Benzeri
şekilde diyelim, başka suçlara karıştığını görecek. Şimdi elinde yeterli şüphe zaten var savcının o
cepte ama savcı düşünecek ki bu yeterli şüphenin böyle benim elimde başka deliller de var, ben
bunların üzerine bunu da koyarsan bu adam tutuklatabilir ve çok güçlü bir ihtimalle bu kişi ceza
yiyecek gibi bir kanaate ulaşacak, yeterli şüphe kuvvetlenmiş olacak. Koruma tedbiri için özellikle.
Kuvvetli şüphe zaten yeterli şüphe içinde hayli hayli hayli vardır, kuvvetli şüphenin içinde zaten
yeterli şüphe var. Kuvvetli şüphe yeterli şüpheden daha güçlü bir derecesidir. Ama yeterli şüphe
elinde var diye savcı tek başına bir şüpheli hakkında koruma tedbirleri talep edemez. Davayı açabilir
ama bu kişinin özgürlüğünü kısıtlamak için benim elimde bir sebep olması gerekiyor. Mesela verdiğim
örneği ondan verdim işte ne bileyim bilet almış, tanıklar üzerinde baskı kurmuş, tehdit etmiş tanıkları
mesela, mağduru tehdit etmiş, buna ilişkin delilleri var. Savcı o zaman diyebilir. Tamam, bu adam bu
suçu işlemiş. Benim kafamda kanaat var. Yeterli şüphe oluştu ama bu adamın ben cezaevine gitmesini
isteyebilirim. Tutuklanmasını isteyebilirim. Niye? Çünkü yeterli şüphenin ötesinde başka bu kişinin
delilleri karartmaya kaçma yönünde girişimleri olduğunu gördüm diyor savcı, onun için yeterli şüphe
tek başına varsa koruma tedbiri uygulamak için bir sebep değildir. Ama kuvvetli şüphe varsa kuvvetli
şüphe varsa koruma tedbiri uygulatabilirsin, aynı zamanda dava açabilirsin.
Soru üzerine: Araba aranabilir mi? Gecikmede sakınca bulunan hallerde önleme aramaları bakımından
mülki amirin izni gerekir, o iznin sonradan hâkim onayına sunulması gerekir.
Soru üzerine: işlenmekte olan suçta ben baksam buna makul şüphe derim. İşlenmiş adam elinde bıçak
duruyor. Suçüstü hali veya delil ve emarelerin bulunması hâli falan filan diyor. Yani neyse işlendiğini
görüyorsunuz. İşlerken görüyorsun, bu bana makul şüphe hakkını verir ama makul şüphenin ötesinde
savcıya yapacağı araştırma ile bunun cinayet olduğu kanaatine varır ise kuvvetli şüphe oluşabileceği
kanaatine de ulaşabilir.
Ama ilk bakışta belki de üzerinde kanlı görüyorum. Olayı gerçekten en başta görmedim. Elinde bıçak
var, kanlı duruyor kolluk olsaydım suçun iz ve emareleri bulunduğundan bana orada yakalama
yetkisini kolluğa veriyordu, vatandaşa vermiyordu. Vatandaşa ne zaman verir? Suçu işlerken
görüyorum, çantayı kaptı, kaçtı. Görüyorum veya çantayı kaptıkaçtı mağdur arkasından koşuyor,
görmedim ama suçun işlendiği yönünde sıcak takip var. Sıcak takip içindeyim. O zaman görüyorum o
zaman yakalama yetkisini verir ama kanlı bıçaklı duruyor adamın biri, ben vatandaşım ben onu
yakalayamam, ancak ihbar ederim, polis yakalarsa polis yakalar.
Soru üzerine: Yani Tanım yok. Aslına bakarsanız açık düzenlemeler yok diye bir şey de yok. Mesela
100. maddeye açtığın zaman tutuklama ile ilgili kuvvetli suç şüphesinin varlığı diyor ve bununla
beraber olarak işte delil karartmayı suçtan saymış ya da işte failin kaçma şüphesi delileri karartma
şüphesi, baskı kurma girişimi gibi şeyler saymış. Bunları yazmış yani demiş ki, bir kişiyi
tutukluyorsan veya adli kontrol uyguluyorsun çok çok dikkat etmen lazım. Çok önemli bir şey
olmadıkça o kişinin özgürlüğünü kısıtlamamak gerekir demiş ve dikkat edin bakın özgürlüğün
kısıtlanması yönünde basit şüphede özgürlük kısıtlaması olmuyor. Makul şüphe de kısmen oluyor.
Arama kararı vs kısmen yakalama olabiliyor. Yeterli şüphede iddianame açıyorsun ama yine
genellikle şey vermiyor özgürlük kısıtlaması doğrudan olmaz. Ama kuvvetli şüpheye geldiği zaman
özgürlük kısıtlamasıyla ilgili tedbirler alabiliyorsun. Kanun koyucu onun için açıkça derecesini
koymamış ama kuvvetli şüphe diyorsa veya kuvvetli şüphe sebepleri diyorsa, mesela 134’te kuvvetli
şüphe dememiş kuvvetli şüphe sebepleri demiş ama başka surette delil elde edilebilme imkanının
bulunmaması da demiş. Bunu destekleyen emareler koymuş kanuna.
§19. Ön Alan Soruşturmaları ve Uygulanan Yöntemler
Ön alan soruşturmaları, ön alan aşaması CMK öncesindeki aşamalarıdır, burada da birtakım işlemler
yapılabilir. Mesela iletişimlerin denetlenmesi vesaire gibi ne bileyim gizli soruşturmacı gibi bazı
işlemler yapılabilir ama ön alan soruşturmaları daha ziyade adli süreçle alakalı olmadığı için önleme
amaçlı istihbarat amaçlı olduğu için orada elde edilen delillere bizce ne kadar kural olarak
kullanamıyoruz, uygulamıyoruz. Oradaki delillere dayanamıyoruz. Dayanırsak bu hukuka aykırı delil
olarak kabul ediliyor.
§20. Koruma Tedbiri Kavramı ve Özellikleri
Peki koruma tedbirlerine neden biz koruma tedbiri diyoruz? Neyi koruyoruz, kimi koruyoruz?
Bir failin kaçmasına koyuyoruz. Yani faili bir yere gitmesinin ortadan kaybolmasını kime karşı
koruyoruz ya Mağdura karşı ya da özellikle maddi gerçeğin ortaya çıkması çıkmaması riskine karşılık
koruyoruz.
İki, delilleri koruyoruz. En önemlisi olayın delillerini koruyoruz. Delillerin karartılması, ortadan
kaldırılması, koruma tedbiri denmesinin sebebi o yani ya şüphelinin kaçmasını şüphelinin kaçması
veya sanığın kaçmasını veya delillerin karartılmasını engelleriz.
O nedenle koruma tedbiri adını veriyoruz. Tabii koruma tedbirleri henüz fail hakkında kesinleşmiş bir
mahkumiyet kararı olmadan uygulanan tedbirlerdir. Onun için bazı özellikleri vardır. Bir kere
öncelikle koruma tedbirlerinin kanunla düzenlenmiş olması gerekir. Hatta bazı koruma tedbirleri
anayasada düzenlenmiştir. Mesela kişi özgürlüğünün kısıtlanmasına ilişkin kişinin özgürlüğü
20.madde 22 maddede aramaya ilişkin düzenlemeler var. Bakın bazıları anayasal düzenlemelerdir.
Onun için demek ki koruma tedbirlerini, ilk özelliğin kanunla düzenlenmiş olacak.
İki, koruma tedbirleri geçici hukuki korumalardır. Yani bir kişinin tutuklanmış olması o kişinin o suçu
işlediği anlamına gelmez, işlemiş olabileceği yönünde yeterli şüphenin ötesinde kuvvetli şüphenin
oluştuğu anlamına gelir. Ama o kişi yargılanıp beraat de edebilir. O nedenle koruma tedbiri amacı
ortadan kalktığı zaman veya diyelim ki kyok kararı verildiği zaman kaldırılmalıdır, geçicidir bunlar.
Koruma tedbirinin uygulanmış olması bir ceza anlamına gelmemeli. Yani o kişiye ceza uyguluyoruz
şeyine gelmemiş olması, bizim hukukumuzda biliyorsunuz arkadaşlar Twitter adaleti denen bir adalet
var.
Twitter adaleti olduğu için koruma tedbirlerinin bu geçicilik veya orantılılık özelliklerini anlatacağız.
Buna pek riayet edilmediğini görüyoruz. Koruma tedbirleri bir araçtır. Koruma tedbirleri
Soruşturmanın iyi yürütülmesi, kovuşturmanın daha etkin bir şekilde sonuca ulaşması için bir araç
görevi görür. Delillerin toplanmasında bir araçtır. Çünkü koruma tedbiri uygulanmazsa fail açabilir.
Delilleri karartabilir, tanık üzerinde baskı kurabilir. Onun için delillere düzgün bir şekilde doğru bir
şekilde ulaşmak için ya arama el koyma, el koymada şeyde makul şüphe ile yapılır. El koymayı da
oraya ekleyelim. Arama, el koyma gibi tedbirler, delillerin ulaşılması, delillere ulaşılması ve araç
olarak düşünülebilir. Bizde mağdurun korunması için veya şüphelinin korunması için tutuklama
olmaz. Ama uygulamada ne diyor? Bazı infial uyandıran suçlarda biz faili toplumun linç etmesinden
korumak için tutukladık. Bizde böyle bir şey yok. Yani olmaması gerek CMK’da. Koruma tedbirleri
ne için uygulanır delile veya faile ulaşmak için uygulanır.
Bütün koruma tedbirlerini uygulayabilmeniz için gecikmede bir tehlike bulunması gerekir. Verdiğim
örneği düşünün, orada o anda o kişiyi aramazsam o kişiyi yakalayamazsak belki de o kişiyi şüpheliyi
tutuklamazsan delil ortadan kaybolacak, gecikmede sakınca olması gerekir. Ve zorunluluk yani
orantılılık bulunması gerekir. O koruma tedbiriyle bir sonuca ulaşmak için. Eğer hakim eğer hakim
başka bir diyelim koruma tedbiriyle veya başka bir şekilde bir sonuca ulaşabilecek ise örneğin
tutuklama koruma tedbirine gitmemesi gerekir. Mesela adli kontrolle sonuca ulaşabilecekse tutuklama
tedbiri uygulamaması gerekir. Kademelilik veya orantılılık veya ikincilik ilkesi olarak bunu ifade
ediyoruz. Mesela 134.maddede diyor ki, başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması halinin
halinde diyor. Kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı 135’te de benzeri şekilde.
Bilgisayarların araması için bakacaksın diyor doğrudan aramaya gideceksin, bakacaksın, başka şekilde
delillere ulaşabiliyor musun? Bilgisayara doğrudan el koyma başka şekilde o delile ulaşabiliyor
musun? Ulaşabiliyorsun önce onu zorla, onu zorlayıp da ulaşamıyorsan o zaman şeye git. Örneğin adli
kontrolle bir sonuca ulaşabileceksen Faili tutuklama, orantılılık veya ikincilik ilkesinden anlaşılan bu. 
Koruma tedbirlerinden görünüşte haklı olması gerek. Yani koruma tedbirlerine biz bizim
başvurabilmemiz için burada anlattığımız gibi ortada kesinleşmiş kesin bir suç iddiası, daha doğrusu
kanaatin oluşmasına gerek yok, o kişinin o suçu işlemiş olabileceği yönünde görünüşte bir haklılık
olması lazım. Onun için dedim Ayşe teyze şüphesi diye makul şüphe. Arama yetkisini, el koyma
yetkisini ondan veriyor. İlk baktığımda o kişi o suçu işlemiş olabilir. Görünüşte bakıyorsun, evet, o
suç işlenmiştir, işlenmiş olabilir. Böyle görüntüde bir haklılık olması gerekiyor.  
§Durdurma ve Kontrol İşlemleri (Kimlik sorma): Koruma tedbirlerine başlamadan önce bir şüpheliyi
öncelikle durdurmamız lazım, durdurmadan yakalayamayız. PVSK 4A
Durdurma ve kimlik sorma Madde 4/A-
Polis, kişileri ve araçları;
a) Bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek,
b) Suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin
faillerinin kimliklerini tespit etmek,
c) Hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek,
ç) Kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya
muhtemel bir tehlikeyi önlemek, amacıyla durdurabilir.
Mahalle bekçileri ile polisler açısından benzeri bir düzenleme getirilmiş. Çarşı ve mahalle bekçileri ile
polisler durdurma ve kimlik sorma yetkilerini kullanabilirler. Hangi amaçlarla durdurulabileceği
kanunda sayılmış. Suç ve kabahatin işlenmesini önlemek için durdurabilir diyor, suç işlendikten sonra
kaçan failler kimse onları tespit etmek için durdurabilir, hakkında yakalama veya zorla getirilme kararı
veren kişileri tespit etmek için durdurabilir veya kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya mal varlığı
bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel tehlikeyi önlemek amacıyla durdurulabilir.
Mesela taksimde bomba ihbarı var gibi o zaman durdurabilir. Demek ki polisin durdurma yetkisini
kullanabilmesi için (bekçiler için de aynısı geçerli) bu koşullar gerçekleşecek ama bununla
yetinilmiyor.
Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için polisin tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan
edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması gerekir. Süreklilik arz edecek, fiilî durum
ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamaz.
Polis için çok önemli bir şey daha söylemiş. Bu koşullar gerçekleşmiş olabilir ama sen bu koşullar
gerçekleşmiş olsa dahi durdurma yetkisini keyfi olarak durduramazsın. Makul şüpheye atıfta
bulunuyor. Bekçilerle ilgili durdurma yetkisini kanun benzeri şekilde düzenlemiş ama bekçilerde şu
ifadeyi kullanmamış polisin tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan
makul bir sebebin bulunması ifadesini kullanmamış. Bekçi bakımından sadece makul sebeple
durdurabilir demiş. O zaman bekçi bakımından durdurma yetkisini kanun koyucu daha geniş
düzenlemiş. Çünkü bekçi sadece bir makul sebebim var o sebeple seni şu şu sebeplerden birisi oluştu
diyerek durduruyorum derken polisin durdurma yetkisini kullanabilmesi için PVSK 4/A’da sayılan
sebeplerin yanı sıra tecrübesine ve içinde bulunulan durumda edinildiği izlenime dayanan bir makul
sebebe dayanması lazım.
Örneğin, gece 03.30’da sırtında çantayla maske takıp siyah giyinmişsin. Gece yarısı yoldan gelmişsin,
bekçi seni durduruyor. Bekçiye niye durdurdun diye sorman lazım. O da sana izahat yapacak. Bir suç
ihbarı aldım ya da sen kaçak mısın kimsin onu bilmek için her şeyden önce gece yarısı olduğundan ve
siyah giyindiğinden bekçi şunu diyebilir makul bir sebebim var sen siyah giyinmişsin şüphe
çekiyorsun diyebilir bu makul sebeptir. Ama polis durdurduğu zaman polisin şunu bir de söylemesi
lazım ben yıllardır polisim tecrübemden dayanarak ve senin içinde bulunduğun durumdan edindiğim
izlenime dayanarak suç işleyebileceğin izlenimine dayanarak böyle giyindiğin için seni durdurdum
demeli. Bekçi daha rahat durduruyor, polis daha geç durduruyor. Bekçilerin yakalama yetkisi de ayrı.
Kural olarak herkesin yakalama yapabileceği hallerde yani suçüstü halinde veya sıcak takip sırasında
gördüyse bekçi o zaman yakalayabilir. Bunun dışında bekçi şüphelendi, kimliği sordu seni durdurdu
orada kolluğu arar. Polis gelir, yakalama işlemi gerçekleştirildiyse polis gerçekleştirir. Bekçiler
uygulamada sınırlarını aşıyorlar.
Süreklilik arz edecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamaz.
Polis veya bekçi sizi durdurdu, kimliğe baktı buradaki sebeplerden biri var. Durdurduğu zaman neden
durdurduğunu kişi sormadan söylemesi gerek. Şu sebeple şu nedenle durduruyorum makul sebebim şu
çıkar bakalım kimliğini diyecek ama önce kendisi kimliğini gösterecek.

Polis, durdurduğu kişiye durdurma sebebini bildirir ve durdurma sebebine ilişkin sorular sorabilir;
kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir.
PSVK 4/A’da diyor ki durdurdu polis veya bekçi görevini yerine getirirken kendisinin polis olduğunu
belirten belgeyi gösterdikten sonra kişilere kimliğini sorabilir. Bu kişilere kimliğini ispatlama
hususunda gerekli kolaylığı gösterir. Durdurdu kimliğini gösterecek sonra kimliğini soracak. Üzerinde
üniforma olsa bile önce kimliğini gösterecek. Tespit etti GBT’ye baktı. GBT’nin hukuken yasal bir
dayanağı yok CMK’da ama GBT işlemini polisler PSVK 4/A ‘ya dayanarak yapıyor. Baktı herhangi
bir kaydı yoksa gidebilirsin diyecek. Göndermeyip seni orada tutmaya devam ediyorsa bu süreklilik
arz edecek, fiili durum yaratacak ve keyfilik oluşturacak bir eylemdir ve suçtur. Kişiyi hürriyetinden
yoksun kılma suçudur polis açısından 109. Polis durdurduğu kişiye sebeplerini bildirmeli. Buna ilişkin
sorular sorabilir. Kendi kimliğini gösterdikten sonra kimliğini veya bulundurması gerekli diğer
belgelerin ibrazını isteyebilir. Soru sorabilir ama sebebini karşıdaki sormadan söyleyecek. Kimliği
karşıdaki istemeden polis bildirmeli.

Durdurma süresi, durdurma sebebine esas teşkil eden işlemin gerçekleştirilmesi için zorunlu olan
süreden fazla olamaz.
Belgesinin bulunmaması, açıklamada bulunmaktan kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda
bulunması dolayısıyla ya da sair surette kimliği belirlenemeyen kişi tutularak durumdan derhal
Cumhuriyet savcısı haberdar edilir. Bu kişi, kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına
alınır ve gerekirse tutuklanır.
Kendisinin T.C. numarasını vermesi veya filanca kişi olduğunu ispatlaması yönünde eyleme hiç
girişmiyor. Kişilere kimliğini sorabilir, T.C. numarasını söyleyebilir. Bu kişilere kimliğini
ispatlamaları durumunda gerekli kolaylık gösterilir. Kimliğim üzerimde yoksa T.C. numaramı
veriyorsam veya hiç kimliğim yok avukat kartvizitim olabilir onu gösterme yönünde kolaylık
gösterilir. Bunu sağladığım an polis beni yakalıyorsa bu hukuka aykırıdır ama hiçbir şekilde ne kimlik
var ne de bunu doğrulayacak beyanda bulunulmazsa o zaman yakalayabilir. Ondan sonra savcıya
haber verilir. Bu kişi kimliği açık şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır.
Kimliği açıkça anlaşıldığı anda savunması lazım. Mesela demişse ki ben iticü hukukta okuyorum
dedim ve teyit ettiler o zaman hemen bırakılması lazım ama anlayamıyorsa kaçma şüphesi olduğunu
düşünüp tutuklama kararı verebilir ama o zaman CMK 100. maddenin hükümleri uygulanacak.
Not: Ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri dışında avukatların üstü aranamaz. Arama kararı olmadan
aranırsa kişi hukuka aykırı olur. Konser girişleri önleme araması kapsamında özel izin alıyorlar.
Not: Havalimanı, AVM, cezaevi girişinde de olsa savcı da olsan hâkim de olsan oraların belli kuralları
var. AVM’ye silah sokamazsın onu kim olursan ol emanete bırakacaksın. Cezaevi girişinde kemeri
çıkartıyorlar, çizmeleri, gözlüğü çıkartıyorlar ötmeyene kadar gerekirse 40 defa geçeceksiniz. Buna
ilişkin infaz kanunu kural koymuş. Kim olursa olsun başsavcı da hâkim de olsa bu kurala uyacak.
Polis, durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın
bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde, kendisine veya başkalarına zarar
verilmesini önlemek amacına yönelik gerekli tedbirleri alabilir. Bu amaçla kişinin üzerindeki
elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması
istenemez.
Polis durdurup arabanın torpido gözünü aç diyemez ama görünür bir yerde silah veya zarar verici bir
şey varsa onun zarar vermemesini gerektirecek şekilde önlemler alabilir. Arama kararı olması lazım
araması için.
Kimliğinin tespiti amacıyla tutulan kişiye, kimliği tespit edildikten sonra ve talepte bulunması
halinde, bu amaçla tutulduğuna ve tutulma süresine dair bir belge verilir. Kişinin kimliğinin
belirlenmesi durumunda, bu nedenle gözaltına alınma veya tutuklanma haline derhal son verilir.
Polis beni durdurduysa ne amaçla durdurduğuna dair ve ne kadar süreyle tuttuğuna dair belge ver
dediğim zaman polis onu vermek zorundadır ama bekçilerle ilgili düzenlemede böyle bir düzenleme
yok. bekçi durdurur sen talep etsen de böyle bir belge verir diye bir düzenleme kanunda yok.
Bekçilerle alakalı üstünün yoklaması şeklinde arama yapabilir anlamına gelecek düzenlemeler
koymuş, polise bu yetkiyi vermemiş yetkiye bu yetkiyi vermiş. Demek ki durdurma işlemleri için ana
hatlarıyla bizim bileceğimiz şeyler bu. Yani durdurma, yakalamanın bir ön aşaması olarak kabul
edilebilir.

§Yakalama ve Gözaltı: Kişinin suç işlediği yönünde kafamızda makul bir sebep oldu, İbrahim’i
durdurdum. O saatte orada ne işin var, nereye gidiyorsun kimliğini tespit ettim ve düzgün çıktı veya
çıkmadı ama bana yaptığı izahat beni ikna etmedi ve suç işlediği yönünde kafamda kanaat uyandı.
Yakalama yetkisine giriyoruz kısaca bahsedelim.
Yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemler
Madde 90 – (1) Aşağıda belirtilen hâllerde, herkes tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir:
a) Kişiye suçu işlerken rastlanması.
M’nin cep telefonunu aldım ve odadan çıkıyorum hırsızlık veya yağma suçu duruma göre. İ’de beni
suç işlerken görüyor yakalayabilir. Kolluk görevlisi olmasına gerek yok. Suçu işlerken kişiye
rastlamışsa yakalayabilir. Bu birinci ihtimaldir.
b) Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini
belirleme olanağının bulunmaması.
İkinci ihtimal ise telefonu aldım İ beni görmedi ben gidiyorum. M Sıcak takibe almış, yakalayın diye
bağırıyor. Bu durumda da yakalayabilir. Doğrudan doğruya olayı görmedi ama sıcak takip var suçun
işlendiği belli.
Peki suçüstü nedir?
CMK 6: j) Suçüstü: 1. İşlenmekte olan suçu, Birinci örnek az önce verdiğimiz
2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya
başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu, bu da sıcak takiptir. Yani
suçüstünde bu iki tanıma giriyorsa herkes yakalayabilir kolluk görevlisi olmasına gerek yok.
Not: Bekçiler sadece herkesin yakalama yetkisine sahip olduğu hallerde yakalama yetkisine sahiptir.
Sadece kolluk görevlilerinin yakalama yapabileceği haller, vatandaşın yakalamayacağı hallerde
bekçinin yakalama yetkisi yoktur.
3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu, elinde
kanlı bıçağıyla adamı gördün birinin başında herkese yakalama yetkisi vermiyor. Herkese yakalama
yetkisini kişiye suç işlerken rastlanması hali veriyor veya suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin
kaçması olanağı bulunması veya hemen kimliğinin belirlenme olanağının bulunmaması gibi bu iki hal
suçüstünü tanımladığımız zaman 2. Madde j bendinde 1 ve 2’si bu kapsama girer ama j’nin 3’ü bu
kapsama girmez. Vatandaş olarak burada yakalama yetkisi yok ancak ihbar edilir ve kolluk gelir
yetkisini kullanabilir.
Örnek: Taksimde kaçan birini gördün gittin adamı yakaladın. Suç işlemediği ortaya çıkarsa sana
herhangi bir şey gelmez ilgili hatadan yararlanmış oluyorsun TCK 30 suçun hukuka uygun
sebeplerinden yanılgıya düşmüş oluyorsun. Hata hükümlerinden yararlanırsın, zorunlu bir durum var
hatadan yararlandırmış oluyor. Bu senin açından hukuka uygunluk sebebi ama anlayamayacak
durumda olman gerekir.

(2) Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya âmirlerine derhâl başvurma
olanağı bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler.
Kolluk görevlileri bu hallerde yakalar. Bunların detaylarına sonra gireceğiz zorla getirmeyle beraber
ama özetle şunu diyelim. Kanlı bıçaklı örnekte tutuklama kararı verilebilecek bir olay olarak
düşünülebilir. Elinde bıçakla bir adam birinin başında duruyor. Makul şüphe. Makul şüphe öncesinde
belki kuvvetli şüphe oluşmuş olabilir. O nedenle vatandaş olarak sen işin içine girme ihbar et,
yakalarsa polis yakalasın. Ya da taksimdeki adam kaçıp bir banka oturmuş, üzerinde kan lekeleri var.
olayı görmemişsin yakalama yetkin yok orada suç kuvvetlendiği için şüphe sebebi kuvvetlendiği için
vatandaş olarak sen bunu yakalayamazsın. Burada ancak kolluğun yakalama yetkisi var. bu 2.
Maddenin j bendindeki 3. hale giriyor. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille
yakalanan kimsenin işlediği suç suçüstü halidir ama doğrudan görmediniz sıcak takip yok.
Dolayısıyla kolluk yakalayabilir. Yani kolluk herkesin yakalama yetkisini kullanabileceği hallerde de
yakalama yetkisine sahiptir. Kolluk 90/1’e göre de yakalayabilir veya 90/2’ye göre de yakalama
yetkisine sahiptir. Ama herkes sadece 90/1’e göre yakalama yetkisine sahiptir. 90/2’ye göre
yakalamayı sadece kolluk görevlileri yapabilir.
Kolluk görevlileri tutuklama kararı verilmesi gereken bir hal CMK 100’deki koşulların gerçekleşmiş
olma ihtimali var dedik ya kanlı bıçaklı örnekte veya yakalama emrini düzenlemesini gerektiren hal
varsa yakalama emri 94,98 ve devamında var. Kişi cezaevinden kaçmış, kolluk görevlilerinden
kaçmış, suç işlemiş kaydı var tekrar yakalamam gerekiyor gibi bir hal varsa kolluk görevlileri o zaman
yakalayabilir bunun detaylarına gireceğiz. Böyle bir durum olsa bile C. Savcısına ve amirlerine derhal
başvurma olanağı olup olmadığına bakacak. C. Savcısı veya hakime başvurma imkanı yok ise o zaman
yakalama yetkisine sahip ama C. Savcısına veya amirine başvuruyor gecikmesinde sakınca görülen hal
yok, amirine ulaşabilmesi mümkün bu durumda yakalama yetkisinin kural olarak kullanılmaması
gerekir.

(3) Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı olmakla birlikte, çocuklara, beden veya akıl
hastalığı, malûllük veya güçsüzlükleri nedeniyle kendilerini idareden aciz bulunanlara karşı
işlenen suçüstü hallerinde kişinin yakalanması şikâyete bağlı değildir.

You might also like