Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 5

İdeoloji

Ergün Karaman

İdeoloji, 18 yy.’da düşün dünyasına girdiği zamandan içinde yaşadığımız yüzyıla kadar üzerinde en fazla
polemik yapılan, konulardan biri olageldi. Ortaya çıktığı andan bu yana kimi siyasal yaklaşımlarca geri
plana itilmeye çalışılsa da güncelliğini hep koruyan bir konu oldu. 20.yy’ın sonlarında eğmen/baskın
ideoloji konumuna erişen liberalizmin ideologları tarafından öldüğü, zamanının geçtiği ilan edilmesine
rağmen, siyasi tartışmaların odağında olmaya devam etmesinin nedeni, kapitalist sistemin nihai ve ebedi
olduğu iddiasının hilafına farklılaşan, çeşitlenen toplumsal gerçekliğin kendilik durumunu ifadesi olarak
ideolojiyi gerekli kılmasıdır. Sadece tek bir toplumsal yapı biçiminden, sınıf ve tabakadan
bahsedemeyeceğimize göre sınıf ve tabakaların çıkarlarının sistemli ifadesi olan tek bir ideolojiden veya
ideolojilerin zamanının geçtiğinden bahsedemeyiz. Mevcut sınıflar ve farklı çıkar ve beklentilere sahip
toplumsal kesimler olduğu sürece farklı ideolojiler ve farklı ideolojik arayışlar sürecektir. Peki bu kadar
polemik ve tartışma konusu olan ideoloji nedir? İdeolojiyi oluşturan unsurlar nelerdir? İdeolojiyi bu kadar
vazgeçilmez kılan işlevler, niyedir? ideolojiye ilişkin kuramsal yaklaşımlar nasıldır?... Yazı kapsamında bu
soruların cevaplarının aranmasının yanında, ideolojinin içinde çıktığı tarihsel koşulların belli boyutları dile
getirilecektir.
İdeolojinin ne olduğuna dair farklı tanımlamalar olsa da en yaygın tarif, bir topluma, döneme ya da bir
sınıfa özgü inanç ve düşüncelerin bütünüdür. Bu toplamın bir dünya görüşü olduğu da belirtilebilir. Bu
görüş ve düşünceler belli bir dönem, muayyen bir zamanda bir topluluğu oluşturan bireylerin toplumsal
ve siyasi olay ve olguları kavramalarını mümkün kılan anlam setleridir. Farklı olarak, ideoloji, belli bir
toplumsal kesimin ya da sınıfın çıkarlarının sistemleşmiş düşünceler bütünlüğü olarak da tanımlanabilir.
Kavram ve kuram olarak ideoloji, modern döneme denk gelmektedir. Bir olgu olarak ideolojinin modern
dönemde ortaya çıktığı noktasında hem fikir olduğu belirtilebilir. Bu görüşün ileri sürdürülmesinde iki
temel süreçten bahsedilmektedir. Bunlardan ilki 18. ve 19.yy’larda yaşanan Aydınlanma süreci ve
bilimsel-teknik gelişmelerle birlikle akla güvenin artmasıdır. Bu dönemde düşün dünyasında yaşanan
patlama, bilimin teknikle buluşmasının yarattığı ivmelenmeli gelişim, Toplum ve üretim sistemine etki
eden, büyük değişim ve dönüşümlerin yaşanmasına yol açan, icatların ortaya çıkışı ile kendine öz güven
gelişen insanın doğaya, tarihe ve topluma müdahil olarak gidişatı değiştirebilecekleri inancın gelişmesini
sağladı. Doğa bilimlerinde yaşanan gelişmelerin sonucunda teknik icatların Sanayi Devrimi ile
sonuçlanması gerçekleşir. Bu durumun yol açtığı köklü alt-üst oluşların yaşandığı bir zaman diliminde ön
görülebilir ve uyumlu bir toplum inşası, düşün dünyasında belirgin bir şekilde ön plana çıkmaya başladı.
Fransız Devrimin’den sonra ortaya çıkan pozitivst düşünce çerçevesinde doğa yasalarının temel alındığı
topluma yönelik çok sayıda, geniş kapsamlı araştırma yapıldı. Pozitivst düşünce sisteminin mantığı
uyarınca doğa biliminde uygulanan metot ve yasalarla yürütülen, (toplum-bilim olarak ifade edilen)
sosyolojik çalışmalar irdelendi. Toplumu yöneten genel kurallar nelerdir? Toplum nasıl çalışır? Toplumun
işleyiş kuralları nelerdir? vb. soruların cevapları arandı. Bu çalışmalarla toplumun işleyiş kuralları ortaya
çıkarılarak, topluma yön verme ve yönetme imkanlarının ortaya çıkarılmış olacaktı. Daha da ötesi
toplumun işleyiş yasalarının rafine edilmesiyle birlikte toplum istenildiği gibi şekillendirilip, kalıba
dökülme imkanı elde edilecekti. Nasıl ki, doğa yasaları keşfedilip, doğal dünya fethedebilip, gem
vurulduysa, benzer bir arayışla toplumda yürütülecek mühendislik çalışmasıyla istenildiği şekilde adeta
dökümhanede olduğu gibi yön verilecekti.
Bu mentalite genel bir yaklaşım olarak dönemin tüm verili düşün -siyasal akımlarını- sağ veya sol -fark
etmeksizin- etkiledi. Bu akımlardan biri de Marksizm’di. Dönemin ezilen sınıf ve toplumsal kesimlerin sesi
olan marksizm’in, topluma yönelik çalışmalarına damgasını vuran kaba olgucu, deterministik yaklaşımdı.
Marksizm’e göre, diyalektik yöntemi maddeye uygulayarak, doğal toplumu yöneten yasalar öğrenilebilir
ve bu yasalardan hareketle doğal toplum da değiştirilebilirdi. Toplumu yöneten kurallara gelince de; bu
kuralların tarih boyunca üretim ilişkileri olduğunu belirterek, bilimsel analiz yoluyla bu üretim ilişkilerinin
çelişkileri ortaya çıkarılarak, değişimin önünün açılabileceği düşünülüyordu. Benzer bir metodolojik
yaklaşım ise, dönemin önemli sosyoloji kurucularının anlayışlarında da görülüyordu. Örneğin ilk
sosyologlardan Emile Durkheim, toplumu canlı bir organizmaya benzeterek, nasıl ki; bir organizma
birbiriyle uyumlu organlardan oluşuyorsa, toplum da benzer bir şekilde devlet, kültür, din, aile vb.
uyumlu unsurlardan oluştuğunu iddia ediyordu. Modern ideolojiler, böyle bir zeminde günü ve geleceği
tasarlayan düşünce sistematiği olarak anlam buldu.
Modern zamanlarda ideolojinin doğmasını mümkün kılan bir gelişmede gazete, dergi vb. yayınların, kitle
iletişim araçlarının ortaya çıkmasıdır. Bu yayınlar vasıtasıyla toplum ve bireyler çevresinde olup bitenler
hakkında bir farkındalığın gelişmesini mümkün kılan bir ortam yarattı. Özcesi, kamuyu diyebileceğimiz
ortak kanı, duygu ve düşüncelerin yeşerecek bir ortamın oluşmuş olması, ideolojilerin doğuşuna etki
eden diğer önemli süreçlerden biriydi. Böylesi önemli bir ortamda ideolojiler, toplum içinde yayılarak
insanların gelecek tahayyüllerini, bilincini belirleyecek bir hale geldi.
Kavram ve kuram olarak, ideoloji teriminin ve modern ideolojilerin ortaya çıktığı tarihsel ve toplumsal
koşullarını böyle ifadeye kavuşturmak, yanlış olmamakla birlikte, topluma yön veren ideolojilerin ortaya
çıkışı çok daha eski bir tarihsel zamana denk gelir. Eğer ki, ideoloji bir toplumun ya da sınıfın çıkarları
ekseninde belli bir dönemin ifadesi, düşünce ve inançlarının bütünü olarak tanımlıyorsak, ideolojinin
ortaya çıkışı daha eskilere dayanır. Toplumsal tarih içerisinde Neolotik-Komünal toplumun kendi iç
bütünlüğünü kaybettiği, çıkar farklılaşmalarının ortaya çıktığı, geleceğe dair beklentilerin farklılaştığı,
hiyerarşik-sınıflı toplumun geliştiği zamana sabitleyebiliriz. Nitekim hiyerarşik-sınıflı toplumla eş zamanlı
gelişen, devlet ve iktidarla olgularıyla birlikte yaşanan yoğun, sınıfsal-toplumsal çatışmalar, devletleşme
ve sınıflaşmaya karşı direnen toplulukların mücadelesi aynı zamanda verili olanın reddi üzerinde gelişen
ideoloji mücadeleleridir. Belki günümüzdeki gibi sistemleşmiş değildi ama çağa özgü bir söylem
çerçevesinde toplumsal grup ve sınıfların çıkarlarını, beklentilerini dile getirdiklerini belirtmek, yanlış
olmayacaktır. Bu ideolojik söylem tarihsel süreç içerisinde toplumsal gelişmenin dinamiğine ve
diyalektiğine uygun olarak, farklı biçim ve tezahür de günümüze kadar ulaştı.

İdeolojinin Öğe ve İşlevleri


İdeolojiyi oluşturan, anlamlı ve sistemli bir bütün olmasını sağlayan temel bir kaç öğeden bahsetmek
mümkündür. Bir ideoloji herhangi bir düşünceden çıkan bildirimi veya gelecek tasavvurundan ayıran,
ideolojiyi ideoloji yapan onun temel öğeleridir. İdeolojiyi kendi içinde bütünlüklü bir anlam seti olmasını
sağlayan unsurlardan birincisi, ideoloji doktrinel yönüdür. Doktrin, genelde ideolojinin kurucu isimleri
tarafından formüle edilen sistematik düşüncelerdir. İdeolojinin doktrin kısmını birinci özelliği; ideolojinin
soyut ve fikri konuyken, ikinci kısmı, ideolojinin temel değerlerini belirlendiği sınırlarının çizildiği yapılar
olmasıdır. Doktrinin bir başka özelliği fazlaca karmaşık olan dünyayı basit ve anlaşılır hale getirmesidir.
Doktrin kısmı, zaman içerisinde kendisine atıf yapılan, kurucu metin işlevi görerek, referans kaynağı
haline gelebilir.
İdeolojiyi oluşturan bir başka öğe, ideolojinin gelecek vizyonudur. Birçok ideolojide bu ütopya kısmını
görmek mümkündür. Bu ütopya ile her ideoloji gelecekte kurmak istediği ideal toplumun temel
çerçevesini ortaya koyar. Mevcut sistemden daha iyi, hatta ideal bir dünya, tasarımı ortaya konularak,
toplum nezdinde kendi farkını belirginleştirir. Mevcut sistemin eleştirisi temelinde gelecekte kurulacak
sistemin temel parametreleri belirginleştirilecek ve yeni bir dünya ideali sunularak, mevcut durumdan
rahatsız olan daha iyi bir gelecek arzulayan hoşnutsuz kitleleri kendine çekerek mobilize etmek gibi bir
vasıf içerir. İdeolojinin gelecek vizyonu doktrin kısmını bütünleyen, bu bölümde dile gelen ilke ve
değerlerin nasıl bir toplum ve sistem ile yaşam bulacağını somutlaması itibari ile önemli bir işleme
sahiptir.
İdeolojinin diğer yönü duygu ve tutkulara hitap ediyor olmasıdır. İdeoloji kitleleri, duygu ve psişik yönde
etkilediği oranda yaygınlaşıp büyüyebilir. Duygulara hitap etmeyen, kitlelerin özdeşim sağlamadığı bir
ideoloji kitleselleşmez. Benimseme ve özdeşimin iki boyutu vardır. Birinci boyutu, doktrin düzeyinde
bilimsel bir ilişkidir, ikinci boyut duygusal bir ilişkidir. Duygusal bağlamda kuruculara duyulan sevgi, lidere
olan inanç ve bağlılık, aynı ideali paylaşmanın ve benzer zorluklara katlanmanın ruhsal motivasyonu vb.
hususlar özdeşimi kuvvetlendirerek yeni bir toplum, yaşam ve birlikteliğin formu haline gelmesinde
önemli bir işlev görür. En rasyonel dediğimiz ideolojiler bile duygu ve tutkulara hitap eden lirik bir
anlatıma sahiptir. İdeolojinin diğer bir unsuru semboller ve görsellerdir. Basitlik, dikkat çekicilik ve
hatırlanabilirlik gibi özelliklere sahip görsel imgeler(resimler, afişler, bayraklar, filimler, ritüeller vb.)
ideolojinin somutlaşmasında ve kitleselleşmesinde önemli araçlardır. 20 yy’da görsel imgeleri, en çarpıcı
şekilde ideolojik olarak kullanan 1930’ların Alman faşist partisi/rejimi Nazizm’dir. Dev boyutta yamalı haç
bayraklarının binalara asılması, dev Hitler posterleri, Nazi askerlerinin caddelerde yaptığı gösterişli
yürüyüşler, Hitler konuşmalarının tekrarlanması vb. unsurlar Nazizm’in kitleselleşmesinde önemli
propaganda araçlarıdır. Yine Sosyalist hareketin emeği sembolize eden dev posterler, orak-çekiçli
bayraklarla meydanlara yürümesi vb. bu minvalde değerlendirilebilir.
Son olarak ideolojinin unsurları bağlamında bahsedilmesi gereken şeyler mitler, metaforlar ve
anlatılardır. İdeolojik kimliğin inşasında bu anlatılar, mit ve metaforlar önemli bir yere sahiptir. “Vaat
edilmiş topraklar”, “ulusun atası”, “Demirci Kawa Efsanesi”, “Newroz, yeniden diriliş”, “Uygarlığın beşiği”
gibi metaforların anlamlarının muğlak olması veya geleceğe dönük olması etkilerini azaltmadığı gibi daha
da arttırır. Yine geçmişe yönelik mit ve anlatılar da ideolojik kimlikleşmeyi güçlendiren, perçinleyen
etmenlerdir.
İdeoloji olgusunun anlaşılmasında, ideolojiyi oluşturan öğelerin/unsurların doğru çözümlenmesi
önemlidir. Bu belirtilenler dışında ideolojiyi oluşturan başka boyutlardan da bahsedilebilir. Burada ön
plana çıkan temel boyutlar/yönler üzerinde durulmaya çalışıldı. Belki burada üzerinde durulması gereken
başka bir hususu, ideolojinin işlevleridir. Bir ideolojiyi herhangi bir felsefeden, düşünce akımından farklı
kılan hususlardan biride onun işlevsel yönüdür.
İdeolojilerin işlevlerinden ilki ve en önemlisi, dünya sisteminin ve toplumsal ilişkilerin karmaşık ve
dinamik doğasını, takipçilerine basit ve anlaşılabilir toplum siyaset ve dünya tasarımı sunmasıdır. Evrene,
dünyaya ve toplumsal ilişkilere ilişkin basit anlaşılabilir izah ve tasarımlarıyla insanın tamlık, netlik ve
kesinlik duygusuna hitap edebildikleri için diğer düşünce biçimlerine nazaran kitleler tarafından daha çok
ve çabuk benimsenir ve kitleselleşirler.
İdeolojinin ikinci bir işlevi, insanlara aile ve akraba çevresi dışında kendisini ait hissedebileceği yeni bir
çevre sunmasıdır. İnsanların aile ve akraba çevresini oluşturan birinci grup ilişkilerini aşarak daha geniş
bir dünyanın parçası olma, yeni kimlikler edinme, yeni duyarlılıklar sahip olmalarını sağlayarak
sosyal/toplumsal dünyalarını büyütür. Böylelikle toplumsal, siyasal ve kültürel sorunlara ve gündemlere
duyarlı bir kimlik inşa eder. İdeolojiler, kendi ilke ve değerler uyarınca takipçilerine kamusal bir bakış ve
duyarlılık kazandırarak onlara politize eder.
İdeolojilerin diğer bir işlevi de mevcut durumdan memnun olmayan ve arayış içinde olan insanların içinde
eyleyecekleri, kendilerini gerçekleştirebilecekleri bir ortam sunmanın yanında, daha iyi bir toplum ve
gelecek vizyonu sunarak, yeni bir dünya ideali etrafında insanları bir araya getirebilme, yeni dünyanın
insanları, özneleri olmalarını sağlama özelliğidir. İdeolojiler, mevcut durumun nasıl aşılabileceğine dair
argümanlar sunduğu gibi daha iyisinin ancak kendi değer ve ilkelerinin yürürlükte olduğu bir düzeyde
mümkün olacağına dair mesajları da insan topluluklarına iletir. Daha önemlisi, insanlara kendi ilke ve
değerlerinin yaşam bulduğu bir dünya inşa etmeye davet eder. Bu yönüyle geleceğin toplumun ya da
sistemin inşası şimdinin inşası, bireyin kendini gerçekleştirme isteminin gerçeğe dönüşmesi durumudur.

İdeolojiye İlişkin Kuramlar


İdeolojiye ilişkin ilk kuramsal yaklaşım, ideolojiyi bir bilim olarak ele alan ve ideoloji terimini ilk kullanan
Fransız Sosyal Bilimci ve felsefeci Destutt de Tracy tarafından geliştirilmiştir. “Başlangıçta bir ideler ve
fikirler bilimi, idelerin kökleriyle aralarındaki ilişkilere dair emprik bir araştırma olarak tanımlanmış olan
ideoloji, 18 yy. ın sonlarında Destutt de Tracy tarafından kimi ideologların düşünceleriyle bu düşüncelerin
kaynağını incelemeyi amaçlayan felsefe sistemi anlamına gelecek şekilde yorumlanmıştır.” 1 Tracy, bu
1
A. Cevizci, Paradigma Felsefe Sözlüğü
felsefi sistem bağlamında, ideolojiyi doğru düşünmeyi öğreten bir bilim alarak tanımlamış ve ideolojiye
olumlu bir anlam yüklemiştir. Tracy’e göre, insan zihnindeki önyargıları, yanlış düşünceleri ve hurafeleri
bir bilim dalı olarak ideoloji tespit edecek, bunu doğru düşünce ile değiştirecektir. Böylece ideoloji tespit
edecek, bunları doğru düşünce ile değiştirecektir. Böylece ideoloji sayesinde rasyonel ve bilimsel bir
toplum inşa edilecektir.
Destutt de Tracy’in ardında ikinci yaklaşım Marx ve Engels tarafından geliştirilmiştir. Marx ve Engels,
Alman ideolojisi kitabında ideolojiye olumsuz bir anlam yüklemiştir. Onlara göre sınıfsal eşitsizlikleri ve
sömürünün görünür hale gelmesini engelleyen perdedir. “İnsan yaşamının sosyal ve kolektif doğası
kapitalist düzende ideoloji yoluyla gizlenirken, proleteryanın kapitalizme karşı koyma ya da direnme
imkanları en aza indirgenir.”2 Marx ve Engels, ideolojinin insan zihninde gerçekliğe yanlış ve çarpık bir
bilinç yarattığını belirtir. Camera Obscura (ters çevrilmiş kamera) metaforuyla ifade ettikleri bu
yaklaşımla, ideolojinin maddi üretim ilişkilerinin gerçekliğini ters yüz eden bir bilinç yarattığını dile
getirirler. Bu yanlış bilinç yüzünden sömürü ilişkileri ve sınıfsal eşitsizlikler fark edilmektedir. Burada
olumsuzlanan, yanlış ya da tahrip edilen fikirler olarak, bir toplumda hakim sınıf fikirler dünyasında
yarattığı, somut gerçeklikten kopuk, toplumdaki egemen sınıfa ezilen sınıf üzerindeki iktisadi
egemenliğini pekiştirme imkanı veren fikirlerdir. Egemen sınıf sadece üretim araçlarının mülkiyetini ve
devletin yönetim aygıtlarını elinde bulunduruyor, aynı zamanda fikir egemenliği de elinde bulunduruyor.
Bu gerçeklikten dolayı egemen sınıf siyasi ve ideolojik yaklaşım olarak toplumsal ilişkilere ve yaşama etki
etmekte ve yönlendirmektedir. Onlara göre bu yanlış bilinç, ancak bilimsel sosyalizm yoluyla aşılabilir ve
toplumsal eşitsizlikler görünür hale getirebilir. Yani, yanlış bilinç ancak bilimsel bir perspektif sonucunda
oluşacak doğru bir bilinç ile yer değiştirebilir. Marx ve Engels’e göre ideoloji, günün birinde ortadan
kalkacak geçici bir durumdur. Bu gerçekleştiğinde yanlış bilinç yerini doğru binince bırakacaktır.
Marx ve Engels’in ortaya koymuş olduğu bu yaklaşım, marksist gelenek içinde çeşitli şekillerde kritik
edilecektir. İlk kritik Lenin tarafından *** Lenin, Marx ve Engels’te olduğu gibi ideolojiye olumsuz bir
anlam **** Lenin, ezilen sınıf ve toplumsal tabakaları temel ***bilinç ve farkındalığının gelişmesini
sağlayacak bir içerik ve anlam ***** İdeolojinin işçi sınıfının bilinçlenmesi için gerekli olduğunu, ancak bu
bilincin kendiliğinden gerçekleşmeyeceğini, bu bilincin öncü Parti eliyle işçi sınıfına, ezilen-sömürülen
toplumsal kesimlere götürülebileceğini dile getirir. Bu öncü Partiye de ideolojiye ve entellektüeller yön
verecektir. Bu aydın ve ideologlar işçi sınıfının bilinçlenmesi için gerekli olan bilgi ve stratejiyi üreterek,
mücadele esaslarını belirleyecektir. Özcesi Lenin’in yaklaşımında ideoloji, içinde sınıf çatışmasının
bilincine varılan bir bağlama oturtulur.
Marksist gelenek içinde ideolojiye teorik bir yaklaşım getiren isimlerden birisi de Althusser‘dir. Althusser,
“İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları” adlı çalışmasında marksist bir ideolojik kuram getirir. Devletin
polis, ordu, hapishane benzeri baskı aygıtları yanında, kilise, okullar, hukuk sistemi vb. ideolojik
aygıtlardan oluşturduğunu öne süren Althusser, mevcut üretim ilişkisinin nasıl korunup yeniden
üretildiklerini açıklamak için bu teorik çerçeveyi ortaya koydu. “İdeoloji, ona göre, burjuvazinin sınıf
hakimiyetinin devam etmesini sağlayan en temel mekanizma olup, ard arda gelen kuşaklar, ideoloji
sayesinde statükoyu benimseme ve sürdürme durumuna girdiler. Başka bir değişle, ideoloji içinde
konumlanmış oldukları sosyal gereklikle ilişkilerini yaşamalarını sağlar, özneler oluşturur ve onları
oluştururken de mevcut sınıf ilişkileri için gerekli ilişkiler sistemi içine oluşturur.” 3 Althusser, devletin
eğitim, kültür vb. olanları şekillendirerek, ideolojik özne yaratımına önemli bir katkı sunduğunu
belirterek, ideoloji üretiminde örgütlü bir yapı olan devletin altını çizmiştir. Bu özne, doğrudan üretim
ilişkisinin bir yansıması olmayı, egemen sınıfın etkisi altındaki devletin ideolojik aygıtları yığınla
gerçekleşen bir özne üretimidir. Özne üretimi, temelde ideolojik üretim sonucunda gerçekleşen bir
durumdur. Bu ideolojik üretim ile bireysel özneler içinde yer aldıkları toplumla olan ilişkilerini tanımanın
ve tanımlamanın olanağını sağlar. Althusser’in bahsettiği ideolojik üretimi kendiliğinden gerçekleşen

2
A. Cevizci, Paradigma Felsefe Sözlüğü
3
A. Cevizci, Paradigma Felsefe Sözlüğü
süreç -yani üretim ilişkilerinin doğrudan bir sonucu değildir-, üzerinde çalışılan bir şeydir. Böyle olmakla
birlikte, ideoloji salt spekülatif bir zihnin ürünü değildir, belli bir gerçekliğe de gönderimde bulunur.
Marksist gelenek içerisinde ideolojiye teorik açılım sağlayan diğer önemli isimlerden birisi de Gramsci’dir.
Gramsci, ideolojinin zorunlu olarak olumsuz olmayacağını, ideolojilerin toplumsal eşitsizliklerin
farkındalığı ve değişimi için olumlu bir işlemi olabileceğini düşünür. Gramsci’nin konu bağlamında
yürütülen tartışmalara yaptığı en önemli katkı “hegemonye” kavramı çerçevesinde yapmış olduğu
açılımlardır. Hegemonya kavramını bir birlik oluşturma ve diğer gruplar üzerinde tahakküm savaşı olarak
tanımlayan Gramsci, kapitalist sistemin süreğen gücünü, hegemonik faktörlerin yaygın etkisine bağlar.
Kapitalist sistemin yıkılması için koşullar olgunlaştığı halde devrimin neden gerçekleşmediği sorusuna,
egemen sınıfın kitleler üzerindeki kontrolünü kaba kuvvet ya da ekonomik güç yanında inşa ettiği
kültürel, düşünsel hegemon ile bağlantılıdır. Burada işaret edilen nokta, iktidarın devamını sağlamasında
zor kullanma, kontrol altına alma dışında, kitlelerin rızasının alınmasının önemidir. Gramsci, rızayı
sağlayan aygıtlara hegemonik aygıtlar adını vermiş ve bu aygıtlar yoluyla hakim ideolojinin geçerli ve
hakim bir söylem haline geldiğini belirmiştir. Hegemonyanın gerçekleşme hali olarak; ezilen toplum
kesimlerinin egemen sınıfın sosyal, kültürel ve ahlaki değerlerini yaşar ve paylaşır hale gelmesi durumu
olarak tanımlanır. Egemen sınıfın hegemonyasına karşı, en geniş toplumsal kesimleri içine alan, kapsayıcı
ahlaki ilke ve değerlerle donatılmış karşı bir hegemonya inşası, temelinde yürütülen bir mücadeleyle
başarılı olunabileceğine işaret eder.
Gramsci, ayrıca tüm dikkatlerin, yoğunlaşmanın hakim sınıf değerlerinin inşa ve tesis edildiği kültürel
alana yöneltilmesini ister. Diğer Marksist ideologlardan farkı olarak politik liderliğin ekonomik güçten
ziyade kültürel ve ahlaki bir üstünlüğe dayanması gerektiğini savunmuş ve politik bir silah olarak eğitime
büyük bir önem vermiştir.
İdeolojiyle ilgili bir diğer yaklaşım da Liberal Siyasi düşünceye aittir. Liberal Siyasi görüş, ideolojileri
önyargılı ve doğmatik düşünceler olarak değerlendirerek, ideolojilere negatif bir anlam yükler. Bu
yaklaşımda ideolojiler, sağlıklı ve rasyonal iletişime engel olarak görülür. Bunlardan kurtulmak yoluyla
ancak rasyonal bir muhakeme ve karar vermenin mümkün olduğu belirtilir. İdeolojilerin kamusal alanda
insanların birbiriyle tartışarak, müzakere ederek bertaraf edebileceği düşünülür.
Belli başlı ideolojik yaklaşımlar bunlar olmakla birlikte, başta postyapısalcı yaklaşım, değer-eksenli
yaklaşım, Michael Freeden’in “Bilimsel (morfolojik) ideolojik yaklaşımı olmak üzere çok sayıda ideolojik
yaklaşımdan da bahsedilebilir.
Sonuç bağlamında şunlar dile getirilebilir; ideoloji bir değerler sistemi olarak ortaya çıktığı andan itibaren
insan ve toplum yaşamının ayrılmaz bir parçası olageldi. İdeolojilerin en önemli işlemi kolektif kimlikler
inşa etmesi, insanlara siyasal ve toplumsal olguları değerlendirebilecekleri bir bakış açısı sunmasıdır.
Normal sıradan bir insan bile farkında veya değil, belli bir kolektif kimliklerin parçası olarak belli bir bakış
açısına sahiptir. Kuşkusuz bu bakış kendiliğinden gelişmez, içine doğduğu ya da dahil olduğu sosyal
ortamın inşa edilmiş değer yargılarını benimseyerek, verili kolektif kimliğin bir parçası olur ve onun
perspektifiyle olay ve olguları yorumlar. İdeolojilerin iki temel işlevi ön plana çıkıyor, bireyin kendini
içinde ekleyebileceği, ait hissedebileceği kolektif kimlikler inşa etmesi, iki, siyasal-toplumsal olay ve
olguları değerlendirebileceklerini bir bakış kazandırmasıdır. Ezilen toplumsal kesimlerin, mevcut sistemi
aşabilmeleri için öncelikli olarak kendi ideolojik duruşlarını çok net ortaya koymaları bir zorunluluk
taşıyor. Devletin eğitim, kültür vb. alanları şekillendirerek ideolojik özne yaratma imkanı ve bu aygıtları
kullanarak hakim ideolojiyi geçerli bir söylem haline getirme gerçeğini görecektir.

You might also like