Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 25

GENEL BİYOLOJİ I (B)

Doç. Dr. Harun BÖCÜK

Hafta 01-2
YAŞAMIN KÖKENİ

● 4.6 milyar yıl önce dünyamız oluştuğunda üzerinde yaşamın olanaksız


olduğu bir yerdi. Bir milyar yıl sonra mavi-yeşil algleri andıran organizmalar
dünya üzerinde belirmeye başladı. Bu canlılar dünyaya nasıl, nereden
geldi? Ya da kısaca hayat nasıl başladı? Uzun süre gündemde kalan ve
halen de gündemde olan bu soru enteresan fikirler ve zekice planlanmış
deneylerin ortaya atılmasına neden olmuş, bunların çoğu da RNA'nın
kendi kendini çoğaltmasının canlılığın ortaya çıkışında önemli bir mil taşı
olduğu ihtimali üzerinde yoğunlaşmıştır.

2
Yaşamın Kökeni

17. yy. öncesinde çoğu insan yaratıcının insanlığı ve diğer yüksek


organizmaları yarattığına, böceklerin, kurbağaların ve diğer küçük canlıların da
çamurdan ya da bozulan, çürüyen maddelerden kendiliğinden oluştuklarına
inanırlardı. Bunu takip eden iki yüzyıl boyunca bu fikirler ciddi eleştirilere maruz
bırakıldı ve 19. yy.'ın ortalarında iki önemli deneysel ilerleme yaşamın orijini
tartışmalarına modern bir basamak oluşturdu. Bunlardan birisinde Louise
Pasteur kendiliğinden oluşum kavramına şüphe düşürdü. Bu bilim adamı
bakterilerin ve diğer mikroorganizmaların bile kendilerine benzeyen
ebeveynlerden ortaya çıktığı kanıtını gösterdi. Böylece merak uyandıran bir
sorunun altını çizdi: her türün ilk jenerasyonu yani atası nasıl ortaya çıktı?
3
Yaşamın Kökeni

İkinci ilerleme ki bu doğal seleksiyon teorisidir, bu soruya bir cevap önerdi. Bu


öneriye göre bir populasyondaki bireyler arasında bulunan bazı farklılıklar
kalıtılabilir. Çevre değiştiği zaman yeni çevre şartlarına en iyi uyum sağlayan
özellikleri taşıyan bireyler en yüksek üreme şansına sahiptir. Bunun sonucunda,
bir sonraki nesil iyi adapte olan bireyleri daha fazla içerir. Başka bir deyişle,
çevresel baskılar ilgili türün devamı için adapte edici karakterlerin seçiminde rol
oynar. Bu öneri Charles Darwin ve Alfred Russel Wallace tarafından ileri
sürülmüştür.

4
Yaşamın Kökeni

Doğal seleksiyon nesilden nesile tekrarlandıktan sonra kompleks


organizmaların basit organizmalardan evrimleşmesine sebep olabilir.
Bundan dolayı bu teori şu anda dünya üzerinde bulunan tüm yaşam formlarının
tek, basit bir organizmadan (bu organizma canlılığın en son ortak atası olarak
adlandırılıyor) evrimleştiğini ima etmektedir.
(Bu hayat formuna ilk ata denmeyip son ata denmesinin sebebi bu
organizmanın günümüzdeki tüm organizmaların en yakın ortak atası olmasıdır,
daha uzaktan ilişkili atalar daha önceki zamanlarda ortaya çıkmış olmalıdırlar.)

5
Yaşamın Kökeni

Tekrar en başa dönersek;


• Güneş ve dünya dahil diğer gezegenler büyük ihtimalle 10 milyar yıl önce toz
parçacıklarının bir araya gelmesiyle oluşmuştur.
• Yaklaşık 4.6 milyar yıl önce ise güneş sistemimiz meydana gelmiştir.
• Yoğun ısı ve radyoaktivite dünyanın katmanlaşmasına sebep oldu.
• Demir, nikel gibi elementlerin ağır atomları erimiş sıvı merkezine, yoğun
silikatlı mineraller de yarı sıvı kabuğa dönüştü.
• Volkanik lavlarla dışarı atılan maddeler de ilk katı kabuğu (yer kabuğu)
oluşturdu.

6
Yaşamın Kökeni

-Atmosferin Oluşumu:

Dünyanın çekim alanı bir atmosfere sahip olacak güçtedir. Çekim alanı
dünyanın büyüklüğüyle ilgilidir. Eğer dünyamız daha küçük ve hafif olsaydı
atmosferik gazlar uzaya kaçardı.
Dünyanın ilk atmosferi bu günkü atmosferle aynı değildi. İlk atmosferin volkanik
faaliyetlerle oluştuğu düşünülmektedir. Volkanik faaliyetler merkezde ya da iç
kısımda bulunan gazların çıkışına izin vermiştir.

7
Yaşamın Kökeni

-Atmosferin Oluşumu:

• İlk atmosferin çoğunlukla su buharı, azot, karbon dioksit, az miktarda karbon


monoksit ve hidrojen içerdiği sanılmaktadır.
• İlk atmosfer serbest oksijen içermez. Bu canlılığın ortaya çıkışında çok
önemlidir çünkü oksijen organik moleküllere bağlanarak onların daha büyük
moleküller oluşturmasını ENGELLER!

8
Yaşamın Kökeni

-Atmosferin Oluşumu:

Dünya çok sıcak olduğu için su buhar olarak ortamda bulunuyordu. Bu buhar
yoğun ve kalın bulutları oluşturdu. Dünya soğuduğu zaman su buharı
yoğunlaşarak suya dönüştü ve yağmur yağmaya başladı. Yağmurun yüz
milyonlarca yıl yağarak okyanusları oluşturduğu düşünülür. Dünyamızla güneş
arasındaki uzaklık o kadar güzel ayarlanmış ki eğer biraz yakın olsaydı su
tamamen buharlaşırdı; azıcık uzak olsaydı da yeryüzündeki tüm sular donardı.

9
Yaşamın Kökeni

-Küçük Organik Moleküllerin Oluşumu

Yağmur suyunda çözünmüş olan atmosferik gazlar atmosferden yeni oluşan


okyanuslara taşındı. Oparin 1938'de ilkin atmosferdeki gazların volkanlar,
meteorlar, radyoaktivite, şimşek ve yıldırımlardaki elektrik boşalmaları UV gibi
solar radyasyon benzeri dış kaynaklı güçlü enerji kaynakları varlığında organik
molekülleri oluşturabileceği fikrini ileri sürdü.

10
Yaşamın Kökeni

-Küçük Organik Moleküllerin Oluşumu

1953'te Stanley Miller Oparin'in fikrine destek verdi. Yaptığı başarılı deneyde
Miller kapalı bir sistem içine ilk atmosfere çok benzeyen metan, amonyak,
hidrojen ve su karışımını yerleştirdi. Daha sonra karışımı ısıtarak sistemde
dolaştırdı ve elektrik kıvılcımları verdi. Bir hafta sonra bu karışımı incelediğinde
içerisinde çeşitli aminoasitleri ve organik asitleri buldu.

11
Yaşamın Kökeni

-Küçük Organik Moleküllerin Oluşumu


Bu deney başka araştırmacılar tarafından farklı gaz kombinasyonları
kullanılarak tekrarlandı ve benzer sonuçlar elde edildi. Bu deneyler ilk
atmosferde bulunan gazların birbirleriyle etkileşerek küçük organik molekülleri
oluşturduğu hipotezini desteklemektedir.
Bu dönemde atmosferde serbest oksijen olmadığından oluşan bu tip (yukarıda
bahsedilen) organik moleküller yok olmadılar ve milyonlarca yıl okyanuslarda
birikerek okyanusları koyu, ılık bir organik çorba haline getirdiler ki bu çorba çok
çeşitli organik molekülleri taşıyordu.

12
Yaşamın Kökeni

-Polimerlerin (Makromoleküllerin) Oluşumu


Yeni oluşan küçük organik moleküller polimerize olarak önce büyük molekülleri
sonra da makromolekülleri meydana getirdiler. Canlılığın orijinindeki bu
basamakla ilgili 3 hipotez vardır:
1) RNA'nın ilk önce oluştuğunu ileri süren hipotez:
Bu hipotez ilkin hücrenin oluşumuna giden yolda gerekli olan tek
molekülün RNA olduğunu önerir. Çünkü bu molekül hem enzim hem de enzim
substratı (enzimin etki ettiği madde) özelliklerini taşıyordu. İlk çağlardaki hayat
formlarında RNA yaşamsal işlevleri yerine getirmişken bu günkü canlılarda tek
bir RNA molekülü değil bu görevi DNA ve proteinler üstlenmişlerdir.
13
Yaşamın Kökeni

-Polimerlerin (Makromoleküllerin) Oluşumu


2) Proteinin ilk önce oluştuğunu ileri süren hipotez:
Aminoasitlerin abiyotik ortamda kuru sıcaklığa maruz kaldığında
polimerize oldukları gösterilmiştir. Kayalık kıyılar boyunca oluşan sığ
havuzlarda toplanan aminoasitlerin güneş ısısı ile protenoid denilen büyük
protein moleküllerine dönüştüğü önerilmektedir. Protenoidler derin sulara
döndüğü zaman çoğu hücresel özelliğe sahip proteinden oluşan yapıları
meydana getirirler (mikrosferler oluşur). Bu hipotez DNA'nın proteinden sonra
ortaya çıktığını savunur çünkü DNA replikasyonu (yani DNA'nın kendini
çoğaltması) için gerekli enzimler protein yapıdadır.
14
Yaşamın Kökeni

-Polimerlerin (Makromoleküllerin) Oluşumu

3) Üçüncü hipotez ise balçığın hem proteinlerin hem de nükleik asitlerin aynı
zamanda ortaya çıkmasına yardımcı olduğunu savunur.

Sonuç olarak, küçük organik moleküller makromolekülleri oluşturmak için


polimerize oldular. Bu ısınmış kayalarda veya balçık içinde olabilir ve hangi
molekülün (RNA ya da protein) ilk önce oluştuğu kesin değildir.

15
Yaşamın Kökeni

İLK HÜCRENİN OLUŞUMU

• Gerçek ilk hücrenin oluşumundan önce bir pro-hücre ya da ilkin hücrenin


olması gereklidir.
• İlkin hücre yağ ve proteinden oluşan bir zara sahiptir ve enerji metabolizması
yapmaktadır.
• Sidney Fox bir deneyinde lipidler (yağlar) ve mikrosferler aynı ortamda
bulunduğunda lipidlerin mikrosferlerle birleşerek lipid-protein zar
oluşturduğunu gösterdi.

16
Yaşamın Kökeni

İLK HÜCRENİN OLUŞUMU

• Başka bir deneyde Oparin uygun sıcaklık, iyon kompozisyonu ve pH'ta


yoğunlaştırılmış makromolekül karışımlarının koaservat damlacıkları denen
karmaşık birimleri meydana getirdiğini göstermiştir.
• Bu yapılar kendilerini çevreleyen ortamdan çeşitli maddeleri içlerine alma ve
birleşme eğilimine sahiptir. Belki ilk hücre zarı bu şekilde oluşmuştur.
• Bu durumda ilkin hücre sadece RNA içeriyordu. RNA hem genetik materyal
hem de enzim olarak işlev görüyordu.

17
Yaşamın Kökeni

İLK HÜCRENİN OLUŞUMU

Büyümek için ilkin hücre okyanuslardaki zengin küçük organik moleküllerle


beslendi. Bu nedenle ilkin hücre heterotrof bir hücreydi, yani besinini hazır
olarak alıyordu. Bu fikir heterotrofların ototroflardan (kendi besinini yapan
canlılar) önce ortaya çıktığını önermektedir.

18
Yaşamın Kökeni

İLK HÜCRENİN OLUŞUMU


İlk başta, ilkin hücre hazır ATP kullanmış olabilir (ATP hücrenin enerji birimidir),
fakat dış kaynaklı ATP azaldıkça doğal seleksiyon karbonhidratlardan enerji
elde edip bu enerjiyi ATP sentezinde kullanan hücrelerin ortamda kalmasına
izin verdi.
Glikoliz tüm canlılarda ortak olan bir metabolik yoldur, bu glikolizin canlılık
tarihinde erken evrimleşmesinin kanıtıdır. O zamanlarda ortamda serbest
oksijen olmadığı için ilkin hücrenin bir çeşit fermentasyon yaptığını
varsayabiliriz.

19
Yaşamın Kökeni

İLK HÜCRENİN OLUŞUMU

Özet olarak ilkin hücrenin bir hücre zarına sahip olduğu, bir dereceye kadar
enzimatik yeteneği ile heterotrofik yaşadığı ve fermentasyon yaptığına
inanılıyordu.
İlkin hücre kendi kendini çoğaltabilen genlere sahip olduktan sonra üreyebilen
hücre konumuna geliyor ve biyolojik evrim başlamış oluyor.

20
Yaşamın Kökeni

İLK HÜCRENİN OLUŞUMU


• İlkin hücre kimyasal evrim sonucu oluşmuştur. Kimyasal evrim sürecinde
makromoleküllerin karmaşıklığı giderek artmış ve kendini çoğaltan bir
sistemin (DNA>RNA>Protein) bir hücre zarıyla çevrelenmesine yol açmıştır.
• Protocell (ilkin hücre) biyolojik evrim geçirerek gerçek hücreye dönüşmüştür
ve bu aşamadan sonra da farklılaşarak çeşitlenmiştir.

21
Bilimsel Metod

Bilim bir süreçtir ve doğa hakkında objektif öğrenme yoludur. Bu süreç içindeki
en önemli konulardan biri kuşkuculuktur.
Kuşkuculuk, bilimsel çalışmalarda kritik ve objektif değerlendirmeler için bir
koşuldur.
Birçok insana göre bilim, belli bir konu hakkında öğrenilmesi gereken
gerçeklerin birikimi ve bütünüdür. Arthur Strahler’e göre bilimle ilgili şöyle bir
tanım bulunmaktadır: «Bilim, evrendeki gözlemlenebilen herhangi bir şey veya
herşey hakkında bilgilerin toplanması, değerlendirilmesi, sınıflandırılması,
analiz edilmesi ve depolanmasıdır».

22
Bilimsel Metod

Dolayısıyla, bilim bir şekliyle gözlem, ölçme ve deneye dayandığı için ampiriktir.
Deney bir fikrin geçerliliğinin denenmesi için yapılan işlemlerdir. Bilimsel
deneylerde karşılaştırma yapabilmek için üzerinde işlem yapılmayan bir kontrol
grubunun mutlaka bulunması gerekir.
Yine deneysel hataların azaltılması için deneylerin tekrarı gereklidir.
Gözlemler, ölçmeler, deneyler yapma ve bulguların değerlendirilmesi şeklindeki
bilimsel süreç iki farklı yaklaşımı gerektirebilir: Tüme varım ya da tümden gelim.

23
Bilimsel Metod

Tüme varımda ölçümler yapılır, gözlemlerde bulunulur, bunlardan elde edilen


veriler analiz edilir ve bunlara dayanarak teori adı verilen genellemeler ortaya
çıkarılır.
Buna karşın, tümden gelim yaklaşımı bir hipotezle başlar. Hipotez geçmiş
gözlemlere dayalı ve akılcı olarak ortaya konan bir ön açıklamadır. Hipotez
önce deneysel olarak test edilir, eğer deneysel sonuçlar hipotezi doğrularsa o
zaman bu hipotez teori haline gelir. Hipotez henüz doğruluğu kanıtlanmamış ön
açıklama iken, teori çok sayıda veri ve deneylerle desteklenmiş genel
açıklamalardır.

24
Bilimsel Metod

25

You might also like