Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 6

Şafaktan Alacakaranlığa Dek [+18]

*Novel’ın orijinal geleneksel Çince yayınlanmasından özel bir ek bölüm. Bir bölüm numarasına sahip değilmiş.

Saat çoktan dokuzu geçmişti ama Wei WuXian hala dönmemişti. Masadaki kağıt fener hala yanıyordu.
Lan WangJi bulanık haleyi izlerken gözlerini bile kırpmıyordu. Bir an sonra, ayağa kalktı, Jingshi’nin
girişine yürüdü ve ahşap kapıyı açtı.

Birkaç saniye orada durdu, arkasından gelen tuhaf bir patırtı sesi duymadan önce en sonunda dışarı
çıkacakmış gibiydi.

Lan WangJi arkasını döndüğü zaman, bir süre önce o fark etmeden açılan pencerenin akşam rüzgarına
karşı savrulduğunu gördü. Yatağın üzerindeki ince örtünün altında geniş bir tümsek belirmişti. Sanki
bir şey kırılmış, pencereye doğru gelerek içeriye yuvarlanmış ve şu anda sarılmış, bir sağa bir sola
dönüp duruyordu.

Bir anlık sessizliğin ardından Lan WangJi nazikçe kapıyı kapattı. Tekrar odanın içine girdi, yürürken
feneri söndürdü, camı kapattı ve yatağa geçti. Büyük tümseğin yanında yatağa uzandı. Sessizce örtüyü
çektikten sonra gözlerini kapattı.

Kısa bir süre sonra büyük ve soğuk bir şey yanına sokuldu. Bu şey ona sarılmış, göğsünün üzerine
yatmış ve sersem sersem bildiriyordu. “Lan Zhan, ben geldim! Hoş geldin demen gerek.”

Lan WangJi kollarını ona sardı. “Neden bu kadar soğuksun?”

Wei WuXian. “Yarım günden uzun bir zamandır dışarıda rüzgardayım! Sıcaklığının bir parçasını
alabilirim.”

Demek bu yüzden çimen ve tozla kaplıydı. Yine Bulut Kovuğunun gençlerini alıp ıssız dağdaki
yaratıkları ve canavarları rahatsız etmeye gitmiş olmalıydı.

Wei WuXian yatakta ve çarşafların arasında kirli kıyafetleriyle yuvarlanıyordu, ancak her zamanki
temizlik tercihlerine rağmen Lan WangJi’nin hiçte rahatsız olmuş gibi bir hali yoktu. Kollarını biraz
daha sıkarak Wei WuXian’ın daha da yanına çekti.

Bir süre yanındakini kendi bedeniyle ısıttıktan sonra Lan WangJi konuştu. “En azından botlarını çıkar.”

Wei WuXian cevapladı. “Tabi.” Ve her iki bacağındaki botları tekmelediği Lan WangJi’yi tekrar
dondurmak için örtülerin altına girdi.

Lan WangJi zayıf bir sesle. “Uslu dur.”

Wei WuXian. “Çoktan yatağına girdim ve sen gelmiş bana uslu dur mu diyorsun?”

Lan WangJi. “Amcam döndü.”

Lan QiRen’in evi Lan WangJi’nin Jingshi’sine oldukça yakındı. Zaten Wei WuXian’ı hiçbir zaman
sevmemişti. Eğer uygunsuz sesler çıkartacak olurlarsa, hemen ertesi gün muhtemelen ayaklarını
sinirle yere vura vura Wei WuXian’a yine bağırıp çağırırdı.

Ancak Wei WuXian çoktan dizini Lan WangJi’nin bacaklarının arasına sokmuş, düşüncelerini oldukça
doğrudan bir şekilde ifade etmek için hem baştan çıkartıcı hem haylaz bir şekilde bacağını sürtüyordu.

Bir anlık sessizliğin ardından Lan WangJi onu döndürdü ve Wei WuXian bir anda altındaydı.
Hem geniş bir hareketti hem de çok fazla güç kullanmıştı bu yüzden ahşap yatakta yüksek bir çarpma
sesi yankılandı.

“Yavaş, yavaş, yavaş… Ya…vaş!”

Lan WangJi, Wei WuXian’ın yatağa sabitlemiş, içeri girerken karşı konulmaz bir gücü vardı, karnı Wei
WuXian’ın çıplak poposuna değene kadar durmadı. Sadece o zaman, daha fazla ilerleyemeyeceği için
durdu.

Wei WuXian birkaç kez nefes aldı, başını iki yana sallıyordu. Hareket etmekten biraz korkarak
gözlerini yuvarladı ve rahatsızlıkla kımıldandı, biraz hareket etmek istiyordu ama Lan WangJi ne
yapmak istediğini fark etti ve onu geri çekmek için belini sıkıca kavradı.

Wei WuXian bir ‘ah’ sesiyle cevapladı. “HanGuang-Jun!”

Lan WangJi bir süre dayandıktan sonra cevapladı. “Sen kaşındın.” Duraksadıktan sonra hareket
etmeye başladı.

Wei WuXian bacakları kıvrılmış bir şekilde Lan WangJi’nin altında sıkıca tutuluyordu, saçları dağılmış
ve yanakları kızarmıştı. Her hareketinde bedeni yukarı doğru çıkıyordu. Lan WangJi her içeri
girdiğinde Wei WuXian uysal bir şekilde inliyordu. Bir süre çabaladıktan sonra Lan WangJi daha fazla
bu şekilde inlemesine izin veremeyeceğini fark etti. Göğsünden kaçmak üzere olan ağır nefeslere
hakim olarak sesini kısık tuttu. “Daha… Daha sessiz ol.”

Wei WuXian uzandı ve yüzüne dökündü. Tuhaf buluyordu – Lan Zhan’ın ince yüzüne dokununca bariz
bir şekilde sıcak olduğunu hissediyordu, ancak bir parça bile kızarıklık göremiyordu, hala kar beyazı ve
yakışıklıydı, öyle ki kalbinin hızla atmasına engel olamıyordu. Sadece kulakları açık pembe bir renkle
lekelenmişti. Nefes vererek. “Er-Gege, inlediğimi duymak istemiyor musun?”

Lan WangJi. “…”

Nasıl göründüğüne bakılırsa, gerçeği söylemeye utanıyor ancak yalan söyleyemeyecek kadar da
dürüsttü, Wei WuXian tüm bedeninin tarif edilemez bir memnuniyetle dolduğunu hissetti, öyle ki Lan
WangJi’nin tamamını o anda yiyebilirdi. Devam etti. “İnlemelerimi başkalarının duymasından mı
korkuyorsun? Basit – o zaman sustur beni.”

Lan WangJi’nin göğsü yükselip alçaldı, gözleri kıpkırmızıydı. Wei WuXian ısrar etti. “Hadi! Beni sustur
ve sonra canın ne isterse yap. Gıkım çıkmaz istersen ölümüne si…”

Sözlerini bitiremeden Lan WangJi eğildi ve dudaklarını sardı.

Dudakları örtüldükten sonra Wei WuXian’ın dört uzvu da yılan gibi sarılmıştı. İkisi sıkıca sarılmış bir
şekilde yatakta yuvarlandılar. Örtüler uzun zaman önce yere düşmüştü. Yataktayken Lan WangJi
hiçbir zaman sık sık pozisyon değiştirmezdi. Neredeyse bir saat boyunca katlandıktan sonra Wei
WuXian sırtından bacaklarına kadar her yeri çoktan uyuşmuştu, bütün gece boyunca bu pozisyonda
devam edeceğinden şüphelenmişti. Lan WangJi’nin tutkusunun bir parça bile azalma belirtisi
göstermediğini fark edince ise sahiden böyle olabileceğini hissetmişti. Bu yüzden Wei WuXian ilk
adımı atarak yer değiştirdi ve Lan WangJi’nin vücudunun üzerine oturdu. Kollarını Lan WangJi’nin
boynuna sardı, kulağını ısırırken hareket etmeye başlamıştı. “Derin mi?”

Fısıltısı sıcak ve ıslaktı. Lan WangJi uzandı ve omuzlarından sertçe aşağıya bastırdı.

Sahiden de derindi. Wei WuXian haykırdı. Lan WangJi de ona sarılarak belini okşadı. “Derin mi?”
Wei WuXian şaşkınlığını henüz atlatamamıştı. Dudakları biraz titredi. Cevap veremeden önce bir kez
daha haykırdı, yüzünü buruşturdu. “Ah! Bekle! D-D-Dokuz sığ ve bir derin!”
*ÇN: Yatakta bir teknik imiş. Çin’de oldukça iyi bilenen bir terimmiş ve ciddi bir cinsel tavsiye olmaktansa daha çok şaka olarak kullanılırmış.

Boşuna bir eliyle karnını tutarken diğer elini Lan WangJi’nin omuzlarındaki sıkı ama iri olmayan
kaslara sardı. Sahip olduğu tüm gücü kullanarak bağırdı. “Lan Zhan! Dokuz sığ ve bir derin ne demek
anlamıyor musun?! Hep, böyle, yapmana, gerek, yok, bu, kadar, çok, çok…”

Son cümlesi darbelerin altında parçalara bölünmüştü. Lan WangJi. “Anlamıyorum!”

Her ne kadar başta ağlamış ve inlemiş, yalvarmak için söylenebilecek her şeyi söylemiş olsa da,
gecenin ikinci yarısında, iki tur bittikten sonra, Wei WuXian’ın bacakları hala sıkıca Lan WangJi’nin
beline sarılıydı ve bırakmayı reddediyordu.

Lan WangJi’nin bedeni Wei WuXian’ı örtmüştü, ağırlığını onun üzerine bırakmamaya dikkat ediyordu.
Birleştikleri yer hala ıslak ve kaygandı. Lan WangJi tekrar yükselecekmiş gibi göründü ancak hafifçe
hareket ettiği anda Wei WuXian bacaklarını tekrar çekti ve bedeninden ayrılan küçük parça rahat bir
şekilde tekrar içeri girdi.

Wei WuXian tembel bir sesle. “Hareket etme. Rüzgar içeri girecek. Biraz dinlenelim.”

Lan WangJi uydu ve hareket etmedi. Bir süre sonra Wei WuXian’a döndü. “Rahatsız hissetmiyor
musun?”

Wei WuXian talihsiz bir yüz ifadesine büründü. “Hissediyorum. Boğazıma kadar dolmuş gibiyim.
İnlemelerimin ne kadar perişan olduğunu duymadın mı?”

“…” Lan WangJi. “Çıkıyorum.”

Wei WuXian hemen başka bir yüz ifadesine büründü, sözleri samimiydi. “Beni böyle doldurmanı çok
seviyorum. Baya iyi, sahiden.”

Konuşurken aniden sıkıştırdı. Lan WangJi’nin ifadesi değişti – bir an için nefes almayı bile bırakmıştı.
Bir süre kendini tutmaya çalıştıktan sonra, boğuk bir sesle yanıtladı. “…Edepsiz!”

Onun neredeyse delirdiğini görünce Wei WuXian bir kahkaha attı ve dudaklarına bir öpücük bıraktı.
“Er-Gege, şimdiye kadar yapmadığımız ne kaldı? Edebin artık ne anlamı var?”

Lan WangJi başını iki yana sallamaktan kendini alamadı. Kısık bir sesle konuştu. “Bırak beni. Banyo
yapman gerek.”

Wei WuXian çoktan yorulmuştu. Müphem bir şekilde cevapladı. “Banyo yapmayacağım. Yarın
yaparım. Bugün çok yoruldum.”

Lan WangJi alnını öptü. “Yıkan yoksa hastalanabilirsin.”

Wei WuXian Lan WangJi’yi daha fazla tutamayacak kadar yorulmuştu. En sonunda bacaklarının
düşmesine izin verdi. Lan WangJi yataktan kalktı ve ilk olarak yere düşen örtüleri alarak Wei
WuXian’ın çıplak bedenini sıkıca sardı. Ardından odanın her yanına saçılmış dağınık kıyafetleri kaldırıp
paravanın üzerine astı. Kıyafetlerini girdi, her şeyin düzgün göründüğünden emin olduktan sonra su
getirmek için dışarı çıktı.

Yaklaşık on beş dakika sonra, neredeyse uyuyakalmış olan Wei WuXian kaldırıldı ve ahşap küvete
koyuldu. Küvet Lan WangJi’nin masasının hemen yanına yerleştirilmişti. Bir süre ıslandıktan sonra Wei
WuXian tekrar enerjik hissetmeye başlamıştı, küvetin kenarını vurarak. “Bana katılmayacak mısın
HanGuang-Jun?”

Lan WangJi. “Sonra.”

Wei WuXian. “Neden sonra? Şimdi gel!”

Lan WangJi bir şey düşünürmüş gibi ona bir bakış attı. Bir an sonra konuştu. “Dört gün önce döndük
ve Jingshi’nin dört küveti parçalandı.”

Bakışı Wei WuXian’a kendini savunmak zorunda hissettirdi. “Geçen seferki benim suçum değildi.”

Lan WangJi sabunun bulunduğu kutuyu Wei WuXian’ın uzanabileceği bir yere koydu, sesi sakindi.
“Benim suçumdu.”

Wei WuXian boynuna bir avuç dolusu su attı, ısırık izlerinin daha da parlamasına neden olmuştu.
“Evet. Bir önceki de benim suçum değildi. Aslında, dürüst olalım – her seferinde kıran sendin. İlk
seferimizden beri bu alışkanlığını atlatamadın.”

Lan WangJi ayağa kalktı. Geri döndüğü zaman Wei WuXian’ın eline bir kavanoz İmparator’un Lütfu
bıraktı ve masaya oturdu. “Evet.”

Eğer Wei WuXian kolunu birazcık daha uzatsa Lan WangJi’nin çenesini okşayabilecekti. Ve tabi ki
bunu yaptı. Lan WangJi yazılarla dolu birkaç kağıt aldı ve küçük yorumları andıran bir şeyler
çiziktirerek okumaya başladı. Suyun içerisinde, Wei WuXian kavanozu açtı ve yudumunu aldıktan
sonra sordu. “Ne okuyorsun?”

Lan WangJi. “Gece avı notları.”

Wei WuXian. “Çocuklarınki mi? Not almak senin sorumluluğunda değil, dimi? Amcanın görevi
sanıyordum ben.”

Lan WangJi. “Amcam meşgulken, ara sıra ben ilgileniyorum.”

Muhtemelen Lan QiRen başka, daha önemli işlerle meşgul olduğu için bu görev geçici olarak Lan
WangJi’ye verilmişti. Wei WuXian birkaç sayfayı eline aldı ve çevirmeye başladı. “Eskiden amcan
sadece iki satır yazıya yüzlerce kelimelik yorumlar yapardı, en alta ise neredeyse bin kelimelik bir özet
geçerdi. Onca şeyi yazacak vakti nereden buluyordu hiçbir fikrim yok. Eh, senin yorumların baya kısa
ha?”

Lan WangJi. “Kötü mü?”

Wei WuXian. “Hiçte değil! Kısa ve tatlı.”

Lan WangJi’nin yorumlarının kısa olmasının nedeni işten kaytardığı için değildi elbette, verilen iş ne
kadar basit olursa olsun asla bir parça bile hafife almazdı. Kısa olmasının nedeni olabildiğince az ve öz
olma alışkanlığıydı, ister yazarken ister konuşurken olsun. Wei WuXian başını suya gömdü ve uzunca
bir süre dışarı çıkmadı, saçını ıslatıyordu. Bir eliyle sabunu aldı ve saçını sürmeye başladı, diğer eliyle
masanın üzerindeki notlardan birini almıştı. Bir an baktıktan sonra aniden kahkahalara boğuldu.
“Bunu kim yazdı? Çok fazla hata var – hahahahahaha, JingYi olduğunu biliyordum. Ona Yi vermişsin.”
*ÇN: Jia (A), Yi (B), Bing (C), Ding (Bir Efsuncu Olmayı Hak Etmiyorsun)

Lan WangJi. “Evet.”

Wei WuXian. “Onca notun arasında gördüğüm ilk Yi. Zavallı çocuk.”
Lan WangJi. “Gereğinden çok kelime içeriyor ve hataya eğimli.”

Wei WuXian. “Yi alınca ne oluyor?”

Lan WangJi. “Hiç. Tekrar yazıyor.”

Wei WuXian. “Şükretmeli. Sonuçta amuda kalkmalı cezadan çok daha iyi.”

Lan WangJi sessizce onun dağıttığı kağıtları topladı ve düzeltti, ardından düzgün bir yığın halinde
kenara koydu. Onun izlerken Wei WuXian dudaklarının kendiliğinden gülümsemeye başladığını fark
etti. “SiZhui’nin notu ne?”

Lan WangJi iki kağıt çıkarttı ve ona uzattı. “Jia.”

Wei WuXian kağıtları alarak bir göz attı. “El yazısı oldukça muntazam.”

Lan WangJi. “Mantıklı bir şekilde düzenlenmiş ve büyük oranda uygun.”

Kağıdı elinde evirip çevirirken gözü masanın üzerindeki henüz yorumlanmamış olan kağıtlara ilişti.
“Bütün hepsine bakacak mısın? Biraz yardım ister misin?”

Lan WangJi. “Evet.”

Wei WuXian. “Sadece gördüğüm tüm hataları işaretleyecek ve yorum yapacağım değil mi?”

Uzandı ve iki yarımdan büyük olan kısmı aldı. Lan WangJi tam geri alacaktı ki Wei WuXian elini geri
çekti. “Ne yapıyorsun?”

Lan WangJi. “Çok fazla aldın. Banyo yapman gerek.”

Wei WuXian İmparator’un Lütfundan bir yudum daha aldı ve fırçaya uzandı. “Banyo yapıyorum ya.
Yapacak başka işim de yok zaten. Bu notları ve çocukların yazdığı raporları okumak oldukça
eğlenceli.”

Lan WangJi. “Banyodan sonra dinlenmen gerek.”

Wei WuXian gösteriş yaparak. “Uyuyakalacak gibi mi görünüyorum oradan bakınca? İki tur daha
devam etsek itirazım bile olmazdı hah.”

Wei WuXian’ın küvetin kenarından sarkmasını, notları dikkatle okumasını ve yazmak için dirseğiyle
masaya yaslanışını izlerken Lan WangJi’nin gözlerinden yansıyan mum ışığı sıcaklıkla titremiş gibiydi.

Her ne kadar iki tur daha devam edeceğini vesaire söyleyecek kadar cüretkar konuşsa da yorgun
olmamasına imkan yoktu, bütün gün gençlerle birlikte dağda koşuşturmuş, gecenin yarısını yatakta
oynaşarak geçirmiş ve bir yığın notu okuyordu. Kendisini özenle önündeki kağıtları notlamaya
zorladıktan sonra kağıtları masaya attı ve suya gömüldü. Çabuk ama nazik bir şekilde Lan WangJi onu
yakaladı, kuruttu ve yatağa götürdü.

Lan WangJi hızla yıkandıktan sonra kendisi de yatağa geçti, Wei WuXian’ı kollarına almıştı, Wei
WuXian kısa bir süre daha uyanık kaldı, boynuna doğru puslu bir halde fısıldıyordu. “Sektindeki
çocuklar rapor vermekte oldukça iyi. Sadece konu gece avına geldiğinde birazcık hata yapıyorlar.”

Lan WangJi. “Mn.”

Wei WuXian. “Ama sorun değil… Ben Bulut Kovuğundayken onları iyice çalıştırırım. Yarın… Onları yine
dağ iblisi yuvası dağıtmaya götüreceğim.”
Tek bacaklı dağ iblisi güçlüydü ve siyah bir kürkü olurdu. Sebze çiğnercesine insanları yerdi. Eğer
başka birisi konuşmuş olsa, ses tonuna bakarak, burnu akan küçük çocukları kuş yumurtası çalmak
için çatıya götürdüğünü sanırdı.

Lan WangJi’nin dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı, gülümsemek üzere gibiydi. “Bugün yine bir dağ
iblisine mi gitmiştiniz?”

Wei WuXian. “Evet. Bu yüzden daha çok çalışmaları gerektiğini söyledim. Sonuçta dağ iblislerinin
sadece tek bacağı olur. Daha neredeyse tek bacaklılardan kaçamıyorlardı, ileride dört bacaklı
kertenkeleler, sekiz bacaklı örümcekler veya yüz bacaklı çıyanlarla karşılaştıklarında ölümlerini
beklemesinler… Ah, sahi. HanGuang-Jun, param bitti. Biraz daha ver, olur mu?”

Lan WangJi. “Yeşim andacı götürüp para alabilirsin.”

Wei WuXian boğuk bir kahkaha attı. “Bana verdiğin yeşim andacın duvardan çıkıp girmeme izin
vermek dışında… para çekme fonksiyonu da mı var?”

Lan WangJi. “Evet. Geçerken bir tezgaha ya da eve mi zarar verdin?”

Wei WuXian. “Hayır… Tabi ki hayır… Gece avından sonra çocukların hepsini Caiyi Kasabasındaki
Hunan Mutfağına götürdüğüm için bütün param bitti… Hani şu ne kadar baskı yaparsam yapayım seni
gitmeye ikna edemediğim yer… Çok yorgunum… Artık benimle konuşma Lan Zhan…”

Lan WangJi. “Peki.”

Wei WuXian. “…Sana konuşma dedim… Tek bir kelime söylesen bile cevap verme isteğime engel
olamıyorum… Tamam Lan Zhan, uyuyalım. Ben… daha fazla dayanamıyorum… Sahiden uyumam
gerek… Yarın görüşürüz Lan Zhan…”

Lan WangJi’nin boynunu öptükten kısa bir süre sonra ağır bir uykuya dalmıştı.

Jingshi tümüyle karanlık ve sessizdi.

Bir an sonra Lan WangJi, Wei WuXian’ın alnına nazik bir öpücük kondurdu.

Fısıldadı. “Wei Ying, yarın görüşürüz.”

You might also like