Okullar Yaratıcılı Öldürüyor2

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 2

Köşe Adı: 10.

Köy

İletişim: cakarcavit@gmail.com

* “Okullar Yaratıcılığı Öldürüyor.” -2-

Pazartesi günü yayımlanan yazımda, Prof. Ken Robinson’un 2006 yılında TED konferansında yaptığı
konuşmasından alıntılar yaparak, neden az sayıda kreatif insan yetiştiği/yetiştirebildiğimiz konusuna
giriş yapmıştım. Şimdi müsaadenizle kaldığımız yerden aktarmaya devam edeceğim.

Aşağıdaki ilk paragrafı, dünya dışından gelmiş bir uzaylıymış gibi okuyun ve lütfen “Toplumun
eğitilmesinin amacı nedir?” sorusuna cevap aradığınızı düşünün.

“…Kim başarılı olarak addediliyor, kim herkesin yaptığını yapıyor, kim ödüllendirilmiş, kim kazanmış
(para, kariyer, makam vb.) ? Eğer sadece bu soruların çıktılarına bakacak olursanız; bence eğitimin
amacının “bütün dünyada üniversite profesörleri yetiştirmek” olduğu kararına varırsınız. Öyle değil
mi? En tepedeki insanlar onlardır. Ben de onlardan biriyim ve ben şahsen profesörleri severim ama
onları bütün insanlığın varabildiği en üst başarı noktası olarak görmemeliyiz.

Peki neden böyle oluyor?

“Şu anda bizim eğitim sistemimiz akademik yetenekler göz önünde bulundurularak dizayn
edilmiştir. Bunun böyle olmasının elbette bir sebebi var. Bu sistem ilk defa, 19. yüzyıldan önce dünya
çapında herhangi bir eğitim sistemi yokken ortaya çıktı. Mevcut eğitim sistemleri, endüstrileşmenin
ihtiyacını karşılamak üzere oluşturuldu.” Bu yüzden eğitim sistemlerindeki konu hiyerarşinin
temelinde iki ana fikir vardır:

Birincisi; en tepedeki iş sahası için, en faydalı konular yer almalıdır:

Büyük ihtimalle siz de okuldayken hoşlandığınız şeylerden, eğer böyle devam ederseniz bir işe sahip
olamayacağınız söylenerek uzaklaştırıldınız. Öyle değil mi? Müzikle uğraşma, müzisyen
olmayacaksın. Resim yapma, ressam olmayacaksın. İyi tavsiye. Fakat şimdi görüyoruz ki büyük bir
yanılgı. Bütün dünya köklü bir değişim girdabına girdi.

İkincisi; zeka algımızı domine eden akademik yetenektir. Çünkü sistemi üniversiteler dizayn etti. Eğer
bütün dünyadaki eğitim sistemlerini düşünürseniz, halk eğitimi öğrencileri üniversiteye hazırlayan
bir süreçten öte bir anlam taşımamaktadır. Sonuç olarak birçok yetenekli, zeki, yaratıcı insan aslında
hiç de öyle olmadıklarını düşünür hale gelmektedir. Çünkü okulda iyi oldukları şeylere değer verilmiyor
ya da daha fenası küçümseniyor ve bence bu şekilde devam ederek durumu kurtaramayız.”

“UNESCO'ya göre gelecek 30 yılda, dünya çapında tarihin başlangıcından bu yana olduğundan daha
fazla insan üniversitelerden mezun olmuş olacak. Lisans derecelerinin pek kıymeti kalmadı. Doğru
değil mi? Ben öğrenciyken eğer lisans dereceniz varsa bir işiniz olurdu. Ama şimdi lisans derecesine
sahip çocuklar eve video oyunu oynamaya geri dönüyorlar, çünkü bir önceki işinizde lisans derecesine
ihtiyacınız varken şimdi mastera ihtiyacınız var ve şimdi bir başkası içinde doktoraya ihtiyacınız var.
Bu bir akademik enflasyon sürecidir. Ve bu demek oluyor ki bütün sistem ayaklarımızın altından kayıp
gitmekte.”
Görüyoruz ki sanayileşmenin ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli olan “beyaz yakalı işçileri”
yetiştirmek üzere kurgulanmış bir eğitim sistemi ile karşı karşıyayız. Büyük yapıların organizasyon
şemalarına baktığımızda yukarıdan aşağıya doğru oluşmuş hiyerarşiyi görmekteyiz. Sadece
tanımlanmış görevleri yapan, düşünmesine ihtiyaç bırakılmamış bir sistem içerisinde çalışan insanlar.
Günümüzde ise organizasyon yapıları yataya inmiş, evden ya da uzaktan çalışma şekilleri geliştirilmiş,
insan odaklı yapılara ihtiyaç duyuluyor. Çalışanların, insan olma özelliklerine verilen önem artmış
durumda. Artık sanatkâr ruhlu insanlar aranıyor.

“Zeka algımızı köklü bir şekilde yeniden düşünmeye ihtiyacımız var. Zeka hakkında üç şey biliyoruz:

Birincisi; zeka türlü türlüdür: Tecrübelerimizle düşünüyoruz. Görsel olarak düşünüyoruz, sesli
düşünüyoruz, durarak düşünüyoruz. Soyut olarak düşünüyoruz, hareket halinde düşünüyoruz.

İkincisi; zeka dinamiktir: İnsan beynindeki etkileşimlere bakarsanız, zeka mükemmel bir şekilde
etkileşimlidir. Beyin bölümlere ayrılmamıştır. Aslına bakarsak yaratıcılık, (değerli orijinal fikirlere sahip
olma aşaması olarak tanımladığım süreç) çoğu kez bir disipline ait olguyu başka bir disiplinle ifade
etmekten geçiyor.

Üçüncüsü; zeka kendine özgüdür.”

Zekanın kendine özgü olma durumu karşımıza, dikkat bozukluğu, öğrenme bozukluğu, hiperaktivite
olarak çıkıyor. Bununla alakalı güzel bir hikâyeciği Cuma günü aktarıp, girişimcilikte yaratıcı düşünme
ve mevcut işletmelerimizde yaratıcı düşünmeyi nasıl teşvik ederiz konusuna giriş yapacağım.

Sağlıcakla kalın.

(*) Sir Kenneth Robinson; (4 March 1950) İngiliz konuşmacı, eğitimci, danışman, yazar. Warwick
Üniversitesinde profesör.

You might also like