Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 22

LİSE

DKAB
SADECE 20 SAYFADA

TÜM KONULAR

HAZIRLAYAN
FEYZULLAH AKGÜNDÜZ
9.SINIF
1.BİLGİ VE İNANÇ
İslam düşüncesinde bilgi, en genel anlamıyla “kadim bilgi ve hâdis bilgi” olmak üzere ikiye ayrılır.
Kadim bilgi, Yüce Allah’ın (c.c.) zatı ile birlikte bulunan bilgidir. Sonradan olma anlamına gelen hâdis
bilgi ise insan başta olmak üzere yaratılmış olanların bilgisine denir.
İslam dini, insan için doğru bilginin önemini vurguladığı gibi onun kaynaklarını ve bu kaynaklardan
doğru bilgiyi elde etmenin yollarını da gösterir. İslam’da doğru bilginin kaynakları selim akıl, doğru
haber ve salim duyulardır.
1. Selim Akıl: İnsanın doğru karar vermesini sağlayan, herhangi bir olumsuzluktan veya ortamın
kötülüğünden etkilenmeyen, yaratılışındaki temizliği koruyan akla denir. İslam’ın, aklıselim akıl olarak
adlandırmasının sebebi, doğru bilgiye ancak sağlam, şartlanmamış, düşünme ve karar verme yetisine
sahip akıl ile ulaşılabileceğinden dolayıdır.
2.Doğru Haber: Haberin bilgi kaynağı olabilmesi için doğru olması gerekir. Onun için İslam’da bilgi
kaynağı olan haber, “haberi sadık” yani “doğru haber” olarak adlandırılır. Doğru haber ise “vahiy” ve
“mütevatir haber” olmak üzere ikiye ayrılır. Yüce Allah’ın (c.c.) insanlar arasından seçmiş olduğu
peygamberleri vasıtasıyla onları doğru yola iletmek için gönderdiği ilahi bilgilere vahiy denir.
Mütevatir haber ise yalan üzerinde birleşmesi mümkün olmayan bir topluluğun vermiş olduğu habere
denir. Buna göre Kur’an-ı Kerim aynı zamanda mütevatir bir haberdir. Yine Hz. Peygamber’den
(s.a.v.)doğru bir rivayetle gelen ve böyle olduğu ilmî yöntemlerle ispatlanan haberler yani onun
sünnetleri de mütevatir haber kapsamındadır. İslam düşüncesinde Kur’an ve sünnete dayalı olarak
elde edilen bilgilere “doğru bilgi” denir.
3. Salim Duyular: Herhangi bir etkenle kendisine ait özelliğini kaybetmemiş işitme, görme, koku alma,
tatma ve dokunma duyularına denir.
Kur’an-ı Kerim, büyü, rüya gibi gerçekliği ispatlanmamış bilgilerin doğru bilgi kaynakları olamayacağı
konusunda insanı bilgilendirir. Yine bazılarınca bilgi kaynağı olarak değerlendirilen “aklın ve duyuları
yetersiz kaldığı kabul edilen konularda sezgi yoluyla elde edilen bilgi” anlamına gelen keşif doğru bilgi
kaynağı değildir. “Akıl yürütme ve düşünmeye dayanmaksızın Allah’ın (c.c.) sevdiği kullarının
gönüllerine çeşitli konularda bilgiler vermesi anlamına gelen ilham da İslam âlimleri tarafından bilgi
kaynağı olarak kabul edilmez. Çünkü bu türden bilgiler öznel bir özelliğe sahiptir. İlham, keşif, rüya
yoluyla elde edilen bilgiler kişiden kişiye değişkenlik gösterebilir veya bir benzeriyle çelişebilir.
Dolayısıyla bu yollarla elde edilen bilginin genel geçerliliği yoktur.
İslam kelime olarak “itaat etmek, boyun eğmek, bağlanmak, teslim olmak, emniyette olmak, barışta
olmak” gibi anlamlara gelir. Genel anlamda, Hz. Âdem’den (a.s.) itibaren bütün peygamberlere
gönderilen dinin adıdır. Özel anlamda ise Miladi 7. yüzyılın başında Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından
tebliğ edilen dine denir.
İnanç ise “bir düşünceye gönülden bağlı bulunma; Allah’a (c.c.), bir dine inanma, iman, itikat, inanılan
şey, görüş ve öğreti” gibi anlamlara gelir. Türkçede inanç kavramı ile birlikte akide ve iman kelimeleri
de kullanılır. Akidenin çoğulu “akaid”tir ve “İslam’da inanılması farz olan hususlar, dinin temel kural
ve hükümleri” demektir. İslami bir değer olarak iman, “Kişinin Allah’ın varlığını, birliğini, sıfatlarını,
peygamberlerini, ahiret gününü ve bunlardan başka iman edilmesi gereken şeyleri kalp ile tasdik edip
dil ile söylemesi” demektir.
İman Tasdik İlişkisi: İmanı kalbin tasdik etmesi şart olarak görülürken, bunu dil ile söylemeyen bir
kişinin de mümin olmasını kabul etmek gerekmektedir.
İman İkrar İlişkisi: İkrar gönülden ve kalpten hissedilip kabul edilenlerin dil ile ifade edilmesine denir.
Kişinin iman ettiği, ya kendisinin söylemesiyle ya da mümin olduğunu gösteren dindeki belli ibadetleri
yapmasıyla bilinebilir. İkrar, yani kalpte bulunan imanın dil ile söylenmesi imanın bir parçası değil,
âdeta onun dünyevi şartıdır.
Tasdik ve inkâr bakımından insanlar; Mümin( Yüce Allah’a (c.c.), Hz. Peygamber’e (s.a.v.) ve onun
tebliğ ettiklerine kalpten inanıp kabul eden kişi), Kâfir (İslam’ın temel esaslarından birini, birkaçını
veya tamamını inkâr eden kişi, yaptığı eyleme küfür denir.), Münafık (Müslüman gibi yaşadığı hâlde
kalpten, inanmayan kişi) ve Müşrik (Allah’ın (c.c.) varlığını inkâr etmeyen ancak onunla birlikte başka
tanrılar kabul eden kişi, yaptığı eyleme şirk denir.) olmak üzere dörde ayrılır. İmanın zıddı inkârdır.
Niteliği açısından iman, taklidi ve tahkiki olarak ikiye ayrılır. Kişinin çevresindeki kişilere bakarak hiçbir
araştırma yapmadan, delillere dayanmadan sadece çevrenin telkini ile inanmasına taklit, bu çeşit
imana da taklidi iman denir. Bu kişiye de mukallit adı verilir. Delillere, araştırmaya ve incelemeye
dayalı imana ise tahkiki iman denir.
2.DİN VE İSLAM
Din, kelime olarak kanun, hüküm, ceza, ödüllendirme, saygı, itaat, teslimiyet, ibadet, egemenlik, âdet,
yol, gibi anlamlara gelir. Kur’an-ı Kerim’de din kelimesi doksan iki yerde geçer. Kur’an’da din
kelimesinin anlamlarını aşağıdaki şekilde gruplandırmak mümkündür. Ceza, mükâfat, hüküm, hesap/
İtaat, teslimiyet, hizmet, ibadet/Üstün gelmek, hâkimiyet, zorlamak/ Ȃdet, yol, kanun, şeriat, millet,
mezhep
Kur’an’da din kelimesi bu gruplardaki anlamların tamamını içeren bir nizamı da belirtir. Bu nizamı
ifade etmek üzere “ed-dinü’l-kayyim (dosdoğru din), dinü’l-hak (hak din), dinullah (Allah’ın dini)” gibi
özel tabirler de kullanılır. Kur’an-ı Kerim’de din kelimesi hem uluhiyyeti hem de ubudiyyeti ifade
eder. Buna göre din,yaratıcı ve ibadet edilmeye layık olan Allah’a nispetle “hâkim olmak, itaat altına
almak, hesaba çekmek,ceza-mükâfat vermek”; yaratılan ve ibadet eden kula nispetle “boyun eğmek,
aczini anlamak, teslim olmak, ibadet etmek”tir. Çeşitli disiplinlerde bilimsel araştırmalar yapan pek
çok kişi dini kendi alanına göre tanımlamıştır.
Dinin kaynağı hakkındaki görüşleri, evrimci görüş ve vahiy temelli görüş olarak ikiye ayırarak
değerlendirmek mümkündür. İslam bilginlerine göre dinin kaynağı kesinlikle ilahi vahiydir. Bu din Hz.
Ȃdem’le (a.s.) başlayıp Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberliği ile tamamlanan dindir. Bu dinin adı
İslam’dır. Kelime olarak İslam boyun eğme, itaat, güven, kurtuluşa erme, barış ve sulh yapma,
esenlikte kılmak, bir şeye teslim olmak anlamlarına gelir. Terim olarak, Allah’a (c.c.) itaat etmek, Hz.
Peygamber’in (s.a.v.) din adına bildirmiş olduğu şeylerin hepsini kalp ile tasdik edip dil ile söylemektir.
İman ve İslam kavramlarının farklı anlamlara geldiğini kabul eden İslam bilginlerine göre iman, içten
bağlılık demek olup kalbin işidir. İslam ise dıştan boyun eğmek demek olup organların işidir.
İslam’ın İnanç Esasları(İmanın Şartları) Allah'a, Peygamberlerine, Kitaplarına, Meleklerine, Hayır ve
Şerrin Allahtan geldiğine yani kadere, Ahirete inanmaktır.
Kelime-i Tevhid: Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resulullah (Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.
Muhammed onun elçisidir.).
Kelime-i Şehâdet: Eşhedü enlâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resulüh(Ben
Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna inanır ve tanıklık
ederim.).
İslam’da inanılması gereken şeylerin her birine açık ve geniş bir şekilde ayrıntılı olarak inanmaya
Tafsili İman (Ayrıntılı İman) denir. İman esaslarına ayrıntıları bilmeden toptan inanmaya icmali iman
denir. İslam dininde iman esasları, “inandım” anlamına gelen ve bu esasları en kısa ve öz olarak içeren
metni adlandırmak için kullanılan “Ȃmentü” terimiyle ifade edilir.
Ȃmentü’nün metni: “Ȃmentü billâhi ve melâiketihi ve kütübihi ve rusulihi ve’l-yevmi’l-âhiri ve bi’l-
kaderi hayrihi ve şerrihi minallâhi teâlâ ve’l-ba’sü ba’de’l-mevti hakkun. Eşhedü enlâ ilâhe illallâh ve
eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resulüh.”
Ȃmentü’nün anlamı:“Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır
ve şerrin Allah’tan olduğuna inandım. Öldükten sonra diriliş haktır. Ben Allah’tan başka hiçbir ilah
olmadığına, Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna inanır ve tanıklık ederim.”
Tevhid, Allah’ı (c.c.) zatında, sıfatlarında ve fiillerinde birleme, tek ve eşsiz olduğuna inanma, ona
hiçbir şeyi ortak koşmadan ibadeti yalnızca onun için yapma anlamına gelir. İhlas suresi Tevhid
anlayışını çok iyi özetler. İslam’daki inanç esasların temel özellikleri şunlardır: İman esaslarında
zorlama yoktur. İslam’ın iman esasları değişmez ve sabittir. İslam iman esasları bir bütündür,
bölünme kabul etmez. İslam’ın iman esasları açık ve sadedir. İslam iman esasları kesin (yakin) bilgi
verir, dogmatik değildir. İslam iman esasları, insan fıtratına uygundur.
İmanın geçerli kabul olabilmesinin şartları şunlardır: İmanda şüphe olmamalıdır. İman edilmesi
gereken hususların hepsine inanılmalı, tamamı bir bütünlük içinde kabul edilmelidir. Ye’s yani
ihtimallerin tükendiği ümitsizlik hâlinden önce iman edilmelidir. İmana şirk karıştırılmamalıdır. Kur’an
ayetleri ve dinî hükümler alay konusu yapılmamalıdır. Mümin kişi, Yüce Allah’ın rahmetinden ne
ümitsiz ne de emin olmalıdır.
3.İSLAM VE İBADET
İbadet sözlükte “boyun eğmek, kulluk etmek, itaat etmek, tapmak, tapınmak, saygı göstermek” gibi
anlamlara gelir. İslam dininde ibadet, biri dar diğeri de geniş olmak üzere iki anlamda kullanılır. Dar
anlamda ibadet, Yüce Allah (c.c.) ve Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından yapılması istenen, yüce
yaratıcıya karşı sevgi, saygı ve itaati içeren, yapan kişiye sevap kazandıran belirli davranış biçimleridir.
Geniş anlamıyla ibadet ise Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarını yerine getirmekle sorumlu olan herkesin
Yüce Allah’ın (c.c.) hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle gerçekleştirdiği bütün tutum ve davranışlarıdır.
Kur’an ve hadislerde geniş anlamıyla ibadet “salih amel” kavramıyla ifade edilir.
İslam dinine göre ibadetleri yerine getirmekle yükümlü kişiler, akıllı ve ergenlik çağına girmiş
olmalıdırlar. Bu özellikleri taşıyan kişiler mükellef (yükümlü) olarak adlandırılır. Mükellef olan
kimselerin ibadetlerle ilgili bazı temel kavramları bilmeleri gerekir. Bu kavramlar ibadetleri
nitelendirmek için kullanılır. Bunlara ef’al-i mükellefîn (mükellefin fiilleri) denir. Bu kavramlar farz,
vacip, sünnet, müstehab, mübah, müfsit, haram ve mekruhtur. Aşağıda ibadetlerle ilgili bu kavramlar
açıklanmıştır.
Farz: Yüce Allah’ın (c.c.) mükelleflere yapılmasını açık ve kesin bir şekilde emrettiği fiillere denir.
Farzlar ikiye ayrılır. Bunlar “farz-ı ayn” ve “farz-ı kifâye”dir. Farz-ı ayn, mükellef olan her Müslümanın
kendisinin yerine getirmesi gereken farzlardır. Farz-ı kifâye ise bir kısım Müslümanların yerine
getirmesiyle diğerlerinden sorumluluğun kalktığı farzlardır.
Vacip: Yüce Allah (c.c.) ve Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından mükelleflerden yapılması istenen ancak
dayanağı farz kadar kesin olmayan fiillere vacip denir.
Sünnet: Hz. Peygamber’in (s.a.v.) farz ve vacipler dışında yaptığı, kesin ve bağlayıcı olmayan ancak
yapılmasını tavsiye ettiği ibadet, söz ve davranışlardır. Sünnet, “müekked” ve “gayri müekked” olmak
üzere ikiye ayrılır. Müekked sünnet, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) devamlı yaptığı ancak çok az terk ettiği
farz ve vacibin dışındaki fiillerdir. Gayrimüekked sünnet ise Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından bazen
yapılıp bazen yapılmayan iş, davranış ve ibadetlerdir.
Mendup: Yapılması dinen güzel olan şey anlamına gelen mendup, yapılması öğütlenip övülen fakat
yapılmamasında da bir sakınca olmayan eylem ve davranışlara denir. Bunlar Hz. Peygamber’in (s.a.v.)
bazen yapıp bazen de terk ettiği fiillerdir. Menduba, “müstehap” veya “gayri müekked sünnet” de
denir.
Mübah: Mübah, Yüce Allah’ın (c.c.) ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) mükellefi yapıp yapmamakta serbest
bıraktığı fiillere denir.
Haram: Haram, Yüce Allah’ın (c.c.) yapılmamasını kesin olarak emrettiği söz, fiil ve davranışlardır.
Haramın zıddı helaldir. Helal, hakkında yasak ve kısıtlama bulunmayan, dinen izin verilmiş fiillere
denir.
Mekruh: Mekruh, Yüce Allah (c.c.) ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yapılmamasını kesin ve bağlayıcı
olmayan bir şekilde istediği fiillerdir. Mekruh, “tahrimen mekruh” ve “tenzihen mekruh” olarak ikiye
ayrılır. Tahrimen mekruha, harama yakın mekruh da denir. Tenzihen mehruha helale yakın mekruh da
denir.
İslam’da ibadetlere temel oluşturan bazı temel ilkeler vardır. Bunlar niyet, ihlas(içtenlik), Kur’an ve
sünnete uygunluk, itidal(denge), kolaylık ve güç yetirebilirlik ve devamlılık olarak sınıflandırılabilir.
4.GENÇLİK VE DEĞERLER
Değerler genel olarak değişebilir ve değişmez değerler olarak sınıflandırılır. Değişebilir olanlarla;
kişiye, topluma, cinsiyete, yaşa, eğitime, sosyal statüye göre değişebilen değerler anlaşılır. Değişmez
yani nihai olanlarla ise adalet, sevgi, saygı, doğruluk, dürüstlük, özgürlük, eşitlik, kardeşlik, paylaşma
ve yardımlaşma vb. değerler kastedilir. Bunlar üst değerlerdir. Kişinin belirli durumlarda nasıl
davranacağını belirleyen değerler, onun değerler sistemini oluşturur.
Örf yani gelenek, bir toplumda yasalarla belirlenmemiş ancak eskiden beri uygulana gelen, kuşaktan
kuşağa aktarılan davranış biçim ve kurallarına denir. Âdet yani görenek ise bir toplumda eskiden beri
uyulan kural, töre ve davranış biçimlerine denir.
Kişilik bireyin tutumu, dış görünüşü, çevreye uyum biçimi gibi kendine has yapısı ile onu
başkalarından ayıran davranış şekillerini belirleyen temel vasıflarıdır. Genellikle günlük dilde “huy,
mizaç, karakter, şahsiyet ve benlik” gibi kavramlarla eş anlamlı olarak kullanılır.
Temel Değerler( adalet, hikmet, iffet, şecaat)
Adalet: Kişinin davranışlarında ve çevresiyle ilişkilerinde ölçülü, dengeli olması, her şeyin ve herkesin
hak ve hukukunu gözetmesi, ölçüsüzlükten uzaklaşarak dengeli davranmasına denir. Kur’an’da adalet,
Yüce Allah’ın (c.c.) isimlerinden biridir. Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinden olan “el-Adl” ve “el-Muksit”
mutlak adalet sahibi olan Yüce Allah’ın (c.c.) bütün varlığı adalet ile yarattığını ifade eder. Adaletin
zıddı zulümdür.
Hikmet: Kur’an ve hadislerde sıklıkla kullanılan bu kavram sözlükte, bilgelik, felsefe, hüküm, hüküm
vermek, anlayış, öğüt, adalet, ilim, söz ve fiilde isabet etmek, gerçeği kavramak gibi çok geniş bir
anlam içeriğine sahiptir.
İffet: Haramdan uzak durmak, kötü söz ve işlerden kaçınmak, gönül tokluğu, ölçülü olmak gibi
anlamlara gelir. Halk arasında iffete, ırz ve namus da denir. Hayâ, kanaat, sabır, arzuları dizginlemek,
dürüstlük, ağırbaşlılık, nezaket, güzel yaşayış, Allah (c.c.) korkusu, düzenlilik, cömertlik, eli açıklık,
yardımseverlik, bağışlama ve hoşgörü gibi ahlaki değerler iffetin alt kolları olarak değerlendirilir.
Şecaat: Cesaret, yiğitlik, kahramanlık, hakkını almak, haksızlığa boyun eğmemek, savaşlarda düşmana
karşı cesaretli davranmak gibi anlamlara gelir.
5.GÖNÜL COĞRAFYAMIZ
Kültür: Toplumların tarihi süreç içerisinde elde ettikleri maddi ve manevi değerleri, yaşam tarzları,
övünçleri, davranışları, bunları elde etme ve aktarma yolları, kendilerine özgü inanç ve âdetler bütünü
olarak tarif edilebilir.
Medeniyet, insanın üzerinde etkili olan şartları kontrol amacıyla sarf etmiş olduğu çabalar sonucu
meydana getirdiği mekanizma ve teşkilatın bütünü şeklinde tanımlanmaktadır.
İslam medeniyeti, İslam’ı din olarak kabul eden Müslüman toplulukların oluşturduğu ortak
medeniyetin ismidir. Endülüs’ten Çin’e kadar geniş bir bölgede hâkim olan Türk, Arap, Mısırlı, İranlı
başta olmak üzere pek çok toplumun katkısıyla oluşmuş olan bir medeniyettir. İslam medeniyetinin
tohumları Medine’de atılmıştır. İslam medeniyetinin doğuşunda etkili olan kaynaklar başta Kur’an-ı
Kerim ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünnetidir. İslam medeniyetinin temel özellikleri şunlardır:*
Evrensel değerlere vurgu yapan vahye dayanır.* Evrenseldir.* İnsan merkezlidir.* İlim
medeniyetidir.* Sentezler bütünüdür.* Barındırdığı farklı kültürleri yok etmez, korur. *Sömürgeci
değildir.* Ahlakiliği ve adaleti ön planda tutar.*İslam medeniyeti bir vakıf medeniyetidir.
İslam Medeniyetinin Farklı Coğrafyalardaki İzleri
Hicaz Bölgesi: Hicaz, günümüzde Suudi Arabistan toprakları içinde kalan Arap Yarımadası’nın batı
kesiminde yer alan bölgeye denir. Bölgenin en önemli şehirleri Mekke(Bekke, Ümmü’l-Kura,Beledü’l-
Emin), Medine(Yesrib,Taybe) ve Taif’tir. İslamın kıblesi Kabe-i Muazzama Mekke’dedir.
Kudüs ve Çevresi: Kudüs şehri, Filistin’in orta bölgesinde yer alır ve Akdeniz’in doğusundan başlayıp
batıya doğru yönelir. Kudüs şehri Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam için önemli bir yere sahiptir ve kutsal
kabul edilir. Kur’an’da el-Mescid-i Aksa’nın mübarek kılınan çevresi şeklinde bahsedilir. Müslümanlar,
kıble Kâbe olmadan önce Kudüs’e yönelerek namaz kılıyorlardı. Hadisi Şeriflerde bu mescitten üçüncü
önemli mescit olarak bahsedilir. Yine Kâbe’den sonra yeryüzünde inşa edilen ikinci mescit olduğu
bildirilir. Hz. Ömer, Selahaddin Eyyubi ve Yavuz Sultan Selim Kudüs tarihindeki önemli isimlerdir.
Şam Bölgesi: İslam tarihi ile ilgili kaynaklarda “Biladu’ş-Şam” olarak adlandırılan Suriye bölgesi,
bugünkü Suriye, Filistin ve Lübnan bölgelerini içerisine alan geniş bir coğrafyadır. O dönemde, Doğu
Roma’nın egemenliğinde bulunan Suriye’nin fethi, Hz. Ebu Bekir (r.a.) döneminde başlamış, Hz. Ömer
(r.a.) döneminde tamamlanmıştır. Bölgenin en önemli şehirlerinden olan Dimeşk (Şam) Emevi
Devleti’nin başkenti olmuş Şam’da Şam Emeviyye Camii, en önemli mimari eserdir.
Bağdat /Irak Bölgesi: Hz. Ömer (r.a.) devrinde fethi tamamlanan Irak, yüzyıllar boyunca İslam
dünyasının idari ve siyasi olduğu kadar bilimsel ve kültürel merkezi olmuştur. Halife Ebu Cafer el-
Mansur tarafından Bağdat’ın yeniden kurulmasıyla Irak, İslam dünyasının en önemli ilim ve kültür
merkezi hâline gelmiştir. İslam medeniyetinin en önemli kütüphanelerinden ve tercüme
kurumlarından olan Beytü’l-Hikme, Halife Me’mun zamanında Bağdat’ta kurulmuştur.
İran Bölgesi: İslam medeniyetinin oluşmaya başladığı dönemde bölgedeki en güçlü devletlerden biri
olan Sasani İmparatorluğu’nun egemen olduğu İran, Hz. Ömer (r.a.) döneminde fethedilmiştir.
İsfahan, Rey, Kazvin, Kum, Kâşân ve Hemedân gibi şehirler İran bölgesindeki başlıca ilim ve kültür
merkezleri olmuştur. Buralar, Irak-ı Acem olarak da adlandırılır. İran’ın batısında yer alan Azerbaycan
bölgesi de bu coğrafyanın önemli ilim ve kültür havzalarındandır. Bu bölgedeki Tebriz, Merâga,
Urmiyye, Erdebil ve Zencan şehirleri, Orta Çağ boyunca İslam medeniyetinin önemli ilim ve kültür
merkezleri arasında yer almıştır
Horasan Bölgesi: Orta Çağ’da İran’ın doğusundan Ceyhun Nehri’ne kadar uzanan ve tarihi İpek Yolu
güzergâhında yer alan bölge Horasan olarak adlandırılmaktaydı. Horasan bölgesi, Hz. Ömer (ra.)
zamanında fethedilip İslam topraklarına katılmıştır. Horasan’ın en önemli ilim ve kültür merkezleri
Merv, Nişabur ve Herat şehirleridir. Horasan bölgesinin diğer önemli ilim ve kültür merkezleri
arasında pek çok âlim, edebiyatçı ve şairin yetiştiği Belh, Tûs, İsfizâr, Serahs, Ferâve, Nesâ ve
Sebzevâr’ı saymak mümkündür.
Türkistan ve Mâverâünnehir Bölgesi: Türk yurdu anlamına gelen Türkistan, günümüzdeki
Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan, Doğu Türkistan, Afganistan akla gelir. Arapçada
önceleri Ceyhun (Amu Derya) Nehri’ne nispetle “nehrin öte tarafında bulunan” bölge anlamına gelen
Mâverâünnehir, sonraları daha çok Ceyhun ile Seyhun nehirleri arasında kalan coğrafi bölgeyi ifade
etmek için kullanılmıştır. Orta Çağ’da Mâverâünnehir’in kuzeyinde Ceyhun ve Seyhun nehirlerinin
Aral Gölü’ne döküldüğü yer ise Harezm bölgesi olarak adlandırılmaktaydı. Kuteybe b. Müslim bu
bölgenin İslamlaşmasında önemli katkılar sağlamıştır. İbn Sina, Uluğ Bey, İmam Buhari, İmam
Maturidi, Kaşgarlı Mahmut ve Yusuf Has Hacip bölgenin en önemli âlimlerindendir.
Hint Alt Kıtası Bölgesi: Eskiden Hint alt kıtası günümüzde ise Hindistan olarak adlandırılan bölge
Hindistan, Pakistan ve Bangladeş’ten oluşmaktadır. İslam dininin Hindistan’da esas yayılmaya ve
kökleşmeye başlaması 10. yüzyılda Gazneli Mahmut ile başlamıştır. Hindistan’da ülkenin sembolü
olarak bilinen ve İslam medeniyetine ait en önemli eser ise Agra kentinde bulunan Taç Mahal’dir.
Pakistan’da başta İmamı Rabbani ve Muhammed İkbal olmak üzere pek çok ünlü İslam âlimi de
yetişmiştir.
Anadolu ve Balkanlar: Hz. Ömer (r.a.) döneminde İslam devletinin sınırları Toroslara dayanmış, Hz.
Osman (r.a.) döneminde ise Erzurum alınmıştır. Eyüp Sultan diye bilinen büyük sahabi Ebu Eyyüp el-
Ensari de (Ö. 670) İstanbul’un kuşatılması sırasında şehit düşmüştür. Anadolu’nun Türklerin
egemenliğine geçmesinde ve İslamlaşmasında en büyük etki ve rol 11. yüzyılda başlayan büyük göç
hareketidir. Balkanların Müslümanlaşmasında Horasan ve Anadolu erenleri olarak adlandırılan
kişilerin gelip yerleşmesi etkili olmuştur.. Günümüzde Balkanlarda İslam kültür ve medeniyetinin pek
çok izine rastlamak mümkündür. Örneğin Mostar Köprüsü bunlardan biridir. Türkiye Cumhuriyeti
Devleti başta Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) ve Türkiye Diyanet Vakfı
vasıtasıyla bu gönül coğrafyamıza çeşitli kültürel hizmetler götürmekte ve buralardaki İslam
medeniyetine ait eserlerin restore edilip korunması için gerekli çalışmaları yapmaktadır.
Kuzey Afrika (Mısır ve Mağrip) Bölgesi: Afrika, Müslüman nüfusun en yoğun olarak yaşadığı kıtadır.
İslam kültür ve medeniyetinin en fazla etkisinin görüldüğü yerler Mısır ile eskiden Mağrip günümüzde
Kuzey Afrika olarak adlandırılan Libya, Tunus, Fas, Cezayir’dir. El-Ezher Medresesi de bu bölgededir.
Medreselerin yanı sıra pek çok Darü’l-Kur’an ve Darü’l-Hadis eğitim kurumları inşa edilmiştir.
Endülüs: Endülüs, İspanya İber Yarımadası’nda 8. asırdan itibaren Arapların etkisi altında bulunan
bölgeye verilen addır. Emevi Halifesi Velid b. Abdülmelik’in 711 yılında komutanı Tarik b. Ziyad’ı
İspanya’ya göndermesiyle İslam ve Müslümanlar İspanya’ya girmeye başladılar. Endülüs’te İslam
medeniyetinin ağırlıklı olarak görüldüğü şehirler başta Endülüs Emevi Devleti’nin başkenti olan
Kurtuba (Cordoba), İşbiliyye (Sevilya) ve Gırnata’dır (Granada). En çok bilineni ve ünlüsü Gırnata’daki
Elhamra Sarayı’dır. Endülüs’teki İslam medeniyetinin kale-saraylarının tipik örneklerinden biridir.
10.SINIF
6.ALLAH, İNSAN İLİŞKİSİ
Allah'ın varlığının delilleri
*Sırf akıldan çıkarılan deliller: Ontolojik delil(insanda bulunan Mükemmel Varlık / Ekmel Varlık
fikrinden hareketle Allah’ın (c.c.) varlığını ispat etmeyi amaç edinen felsefi bir delildir.)
*Dış âlemden çıkarılan deliller: Kozmolojik delil ve teolojik delil (Kozmolojik deliler arasında en çok
bilineni ise Allah’ın (c.c.) hem varlığı hem de birliğini ispatlamak için kullanılan Gaye ve Nizam Delili
’dir. Bu hem kozmolojik hem de teolojik bir delildir. Bu delile göre evrende bir düzen vardır ve bu
düzende her varlık belirli bir gayeye yönelik olarak yaratılmıştır. O zaman bu düzen kendiliğinden
meydana gelmemiştir, dolayısıyla da bir yaratıcısı vardır. )
* İnsanın manevi ve ruhi âleminden çıkarılan deliller: Dini tecrübe delili ( insanın kişisel tecrübesiyle
yaşadığı ve sonuçta onu inanmaya götüren manevi deneyimleri esas alır. Buna göre tüm insanların
farklı bölgelerde benzer tecrübeleri yaşaması ortak bir dinî temelin var olduğunu gösterir.) ve ahlak
delili (Yüce Allah’ın (c.c.) varlığını bir bilgi meselesi olmaktan çok erdemli bir hayatın ön şartı olarak
ele alır. Buna göre insanın ahlaki olarak en iyiye ulaşması için bunu sağlayacak bir varlığın olması
gerekir.)
Allah’ın İsimleri
Haşr suresi 22-24. ayetlerde şöyle buyrulur: “O, kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah’tır. Gaybı
da görünen âlemi de bilendir. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir. O, kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan
Allah’tır. O, Melik (mülkün gerçek sahibi), Kuddûs (her türlü eksiklikten uzak), Selâm (barış ve
esenliğin kaynağı), Mü’min (güven veren), Müheymin (herşeyi gözetip koruyan), Aziz (izzet sahibi,
herşeye galip olan) , Cebbar (azamet ve kudret sahibi, dilediğini yapan ve yaptıran), Mütekebbir’dir
(büyüklükte eşi ve benzeri olmayan). Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır. O, Hâlık (yaratan,
yoktan var eden), Bâri’ (herşeyi kusursuz ve uyumlu yaratan), Musavvir’dir (varlıklara şekil veren). En
güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki herşey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir,
hüküm ve hikmet sahibidir.” Ayete’l-kürsi olarak bilinen Bakara suresi 255. ayette Yüce Allah’ın (c.c.)
zatı ve isimlerinden bahsedilir. Allah’ın sevgi ve merhametini ifade eden bazı isimleri: Afuv
Merhametli, daima affeden, günahlardan dilediğini affedip suçları bağışlayandır. Halîm Acele
etmeyen, günahkârların cezasını vermeye güç yetirdiği hâlde, bunu acele yapmayıp onlara yumuşak
davranarak cezalarını geriye bırakandır. Raûf Çok merhamet eden, insanları yükümlü tutmada pek
müsamahalı ve yumuşak davranandır. Kerîm: Cömert, kerem sahibi; muktedir iken affeden, cömertlik
duygusunu veren, vadini yerine getirendir.
Yüce Allah’ın kudretini ifade eden bazı isimleri: Kâbız: Her şeyi sonsuz kudreti altına alan, bu
kudretiyle kuşatıp kavrayan, her şeyi emri altına alıp tutan en yüce varlık odur. Kadîr: Kudret sahibi,
tükenmez kudreti olan, istediğini dilediği gibi yapmaya muktedir olandır. Her türlü güç ve kuvvet de
ondandır. Kavi: Kudretli, güçlü ve sınırsız kuvvet sahibi olandır. Her şey onun kudret ve kuvveti
karşısında güçsüzdür; ona boyun eğmek zorundadır. Kayyûm: Baki ve ebedi olan; her şeyin onun
kudret ve iradesiyle varlığını sürdürebildiği tek varlıktır.
Allah’ın Sıfatları: Yüce Allah’ın (c.c.) sıfatları genel olarak Zati ve Subuti sıfatlar olmak üzere ikiye
ayrılır.
Zati Sıfatlar: Vücud: Var olmak anlamına gelir. Kıdem: Ezeli olmak, başlangıcı olmamak anlamına
gelir. Beka: Varlığının sonu olmamak, ebedi olmak anlamına gelir. Muhalefetün li’l-havadis: Yüce
Allah’ın (c.c.) hiçbir varlığa benzememesi anlamına gelir. Vahdaniyet: Yüce Allah’ın (c.c.) zat, sıfat ve
fiillerinde bir ve tek olması, eşi, benzeri ve ortağının bulunmaması anlamına gelir. Kıyam binefsihi:
Varlığı kendiliğinden olmak, var olmak için bir başka varlığa ihtiyaç duymamak anlamına gelir.
Subuti Sıfatlar: Hayat: Diri ve canlı olmak anlamına gelir. İlim: Bilmek anlamına gelir. Semi: İşitmek
anlamına gelir. Basar: Görmek anlamına gelir. İrade: Dilemek anlamına gelir. Kudret: Gücü yetmek
anlamına gelir. Kelam: Söylemek, konuşmak anlamına gelir. Tekvin: Yaratmak anlamına gelir.
İnsanın Allah ile İrtibatı:1. İbadet 2. Dua 3. Kur’an Okumak 4. Tövbe ve İstiğfar
Kıraat, “Hz. Peygamber’in (s.a.v.) okuma biçimini örnek alarak Kur’an-ı Kerim’i harflerin çıkış yerlerine
ve tecvit kurallarına uygun olarak okumaya” denir. Tilavet ise Kur’an’ı tecvit kurallarına uygun
okumanın yanı sıra, anlamı üzerinde düşünmeye denir. Bu iki kavramı da kapsayan bir diğer kavram
da tertildir. Tertil, Kur’an-ı Kerim’i “anlamını düşünerek, harflerin çıkış yerlerine dikkat ederek,
anlamına göre sesi yükseltip alçaltarak, durulacak yerlerde durup geçilecek yerlerde geçerek ağır ağır
tane tane okumaya denir. Tövbe kelime olarak “dönüş, günahtan pişmanlık duymak, vazgeçmek,
günahı terk etmek” gibi anlamlara gelir. Dinî terim olarak tövbe; “insanın bilerek veya bilmeyerek
yaptığı hata, kusur, büyük ve küçük günahlarından dolayı pişman olup bir daha aynı günahları
yapmamaya karar vererek onlardan vazgeçmesine” denir. Kelime olarak “örtmek, perdelemek,
kirden, pastan korunmak, bağışlanmak ve af dileğinde bulunmak” anlamlarına gelen istiğfar dinî bir
terim olarak “kişinin günah eylemlerinin çirkinliğini fark ettikten sonra Allah’tan (c.c.) bağışlanma
dileğinde bulunmasına ”denir.
7.PEYGAMBERİMİZ VE GENÇLİK
Kur’an-ı Kerim’de gençler ve gençlik fetâ kavramıyla anlatılır. Fetâ kökünden gelen fütüvvet, gençlik,
kahramanlık, kerem, cömertlik anlamlarında kullanılır. Kur’an-ı Kerim’de örnek olarak sunulan ilk
genç, Hz. Âdem’in (r.a.) iki oğlundan biri olan ve kardeşi tarafından haksız yere öldürülen Habil’dir.
Hz. İbrahim (a.s.), Kur’an’da öncelikle tevhit inancının temsilcisi bir genç olarak sunulur. Hz. İsmail
(a.s.) Allah’a (c.c.) teslimiyetin güzel bir örneğini vermiştir. Hz. Yusuf (a.s.), özellikle emaneti koruma,
iffetli ve namuslu kalma, sözde ve davranışlarda dürüstlük, hakka ve hukuka riayet, görevi hakkıyla
yerine getirme, affetme ve sevgi açısından gençlere örnek oluşturur. Kur’an’da Hz. Musa (a.s.) ve Hz.
Süleyman’ın da (a.s.) gençlik dönemindeki mücadeleleri anlatılır. Kur’an’da, Kehf suresinin 9-26.
ayetlerinde kıssaları anlatılan ve Ashab-ı Kehf yani “mağara arkadaşları” olarak bildirilen gençler de
örnek olarak verilir. Kur’an’da sadece genç erkekler değil, genç bayanlar da örnek verilir. Bunların en
dikkat çekeni Hz. Meryem’dir (a.s.). O, Kur’an’ın kendisini model olarak takdim ettiği iffet abidesi genç
bir kızdır. Bir genç olarak Hz. Muhammed’in (s.a.v.) en önemli özelliklerinden biri, tek bir ilaha
inanmasının yanı sıra bütün hayatı boyunca olduğu gibi gençlik yıllarında da kötü davranışlardan
kaçınıp daima erdemli davranışlarda bulunmuş olmasıdır. Yirmi yaşlarındayken Mekke’de kurulan
“Hılfu’l-Fudul” yani “Erdemliler Topluluğu”na katılmıştır.
İslam tarihi ile ilgili kitaplar incelendiğinde otuz beş yaş ve üzerindeki Müslümanların sayılarının
oldukça az, geri kalan çoğunluğun ise otuz yaşın altındaki gençler olduğu görülür. Örneğin Hz. Ali (r.a.)
10, Abdullah b.Ömer (r.a.) 13, Zeyd b. Harise (r.a.) 15, Abdullah b. Mes’ûd (r.a.) ve Zübeyr b. el-Avvâm
(r.a.) 16, Talha b. Ubeydullah (r.a.), Abdurrahman b. Avf (r.a.), Erkam b. Ebi’l-Erkam (r.a.) ve Sa’d b.
Ebi Vakkâs (r.a.) 17, Mus’ab b. Umeyr (r.a.) 18, Cafer b. Ebi Talib (r.a.) 22, Hz. Osman (r.a.), Ebu
Ubeyde (r.a.) ve Hz.Ömer (r.a.) ise 25-31 yaşlarında İslam’ı kabul edip Müslüman olan gençlerden
bazılarıdır.Genç Müslümanlar arasında sadece erkekler değil, genç kız ve hanımlar da vardır. Örneğin
Hz. Ömer’in (r.a.) kız kardeşi Fatma (r.a.), Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) kızları Hz. Esmâ (r.a.) ve Hz. Ayşe (r.a.)
sadece birkaç örnektir.
Bazı Genç Sahabiler
Arkadaş, dost gibi anlamlara gelen sahabi, “Hz. Peygamber’e (s.a.v.) yetişmiş, ona iman etmiş ve
arkadaş diye anılabilecek ölçüde uzun süre onunla birlikte bulunup sohbetine devam etmiş ve
getirdiği daveti anlamış kimselere” denir. Çoğulu sahabedir. Bunlardan bazıları hakkında aşağıda
bilgiler verilmiştir.
1. Bilge ve Kahraman Bir Genç: Hz. Ali 7. Genç Bir Anne: Hz. Fatıma
2. Genç Bir Davetçi: Erkam b. Ebi’l-Erkam 8. Sorumluluk Sahibi Bir Genç: Esma binti Ebi
3. Genç Bir Öğretmen: Mus’ab b. Umeyr Bekir
4. Genç Bir Komutan: Üsame b. Zeyd 9. Habeş Kralının Huzurunda Bir Genç: Cafer b.
5. Genç Bir Yönetici: Muaz b. Cebel Ebi Talib
6. Genç Bir Ȃlim: Hz. Aişe
8. DİN VE HAYAT
Din ve Aile
İslam’da aile, iki şahit huzurunda yapılır. İslam’da kişinin kendi üst ve alt soyuyla yani annesi, kızı, kız
torunu, halası, teyzesi, erkek kardeşlerinin kızları, kız kardeşlerinin kızları gibi yakın akrabalık bağları
olanlarla evlenmesi yasaklanmıştır. İslam’a göre artık yürütülmesi imkânsız hâle gelen aile kurumu
sonlandırılabilir.
Din, Kültür ve Sanat
Dinin kültür üzerinde etkili olduğu alanlardan biri mimaridir. Örneğin İstanbul’daki Süleymaniye,
Sultan Ahmet, Bayezid, Şehzade Camileri; Edirne’deki Selimiye Camii, Bursa’daki Ulu Camii,
Konya’daki Karatay Medresesi, Sivas’taki Gök Medrese, Erzurum’daki Çifte Minareli Medrese,
Bursa’daki Orhan Gazi Türbesi, Ankara’daki Hacı Bayram Veli Türbesi, Konya’daki Mevlana Türbesi
önemli mimari eserlerdir. Tasavvuf musikisinde Allah’ın (c.c.) varlığı, birliği, yüceliği, nitelikleri,
peygamber sevgisi, cennet, cehennem gibi pek çok dinî motif yer alır. Tasavvuf musikisine özellikle
Mevlevilik, Bektaşilik gibi tasavvufi ekollerde ve bir esnaf kuruluşu olan Ahilikte önem verilmiştir.
İslam dininin etkilediği kültür ögelerinden biri de dilimizdir. Allah (c.c.), peygamber, melek, şeytan,
cennet, cehennem, namaz, abdest, sevap, günah, hayır, sadaka, inşallah, maşallah dilimize girmiş dinî
kavramlardan bazılarıdır. Bazı örf ve âdetlerimizin kaynağı dine dayanır. Müslümanlar, "Eşyada asıl
olan ibahadır." ilkesinden hareket ettiler. Yani haram olduğu konusunda kesin bir kanıt olmadıkça var
olan her şeyi sanatın her kolunda kullandılar. Müslümanların özgün eserler verdikleri sanatın
kollarından bazıları musiki, şiir ve edebiyat, hat, tezhip ve minyatürdür. Hat, terim olarak Arap
harfleriyle bir yazıyı estetik ölçülere bağlı kalarak güzel bir şekilde yazma sanatına denir. 17. yüzyılda
yaşamış olan Hafız Osman’la hat sanatı zirveye ulaşmıştır. Tezhip, tezyinat olarak adlandırılan bir dizi
sanat kolundan biridir. Oymacılık, minyatür, çinicilik, hüsnü hat, ciltçilik gibi sanatların genel ismi
tezyinattır. Tezhip bir süsleme sanatıdır. Mimaride kullanılan üç ana süsleme çeşidi vardır. Bunlardan
birincisi geometrik şekillerle süsleme, ikincisi bitki motifleriyle süsleme, üçüncüsü de güzel yazı ile
süslemedir. Minyatür, eski el yazması kitaplarda görülen ışık, gölge ve hacim duygusu yansıtılmayan
küçük, renkli resim sanatına denir. Resimli kitap sanatı olarak da bilinir. Levni, Nigari, Seyyid Lokman
ve Osman Kalender bunların en meşhurlarıdır. Minyatürlerin başlıca konuları hayvanlar, çiçekler,
güller, düğün ve bayram törenleridir.
Din ve Sosyal Değişim
Din değişmez. İnanç ve ibadetle ilgili olmayan eski bazı hükümler şartların değişmesi sebebiyle
kaldırılabilir veya şartlar tekrar oluştuğunda tekrar uygulanabilir. Bütün bu süreçler Kur’an ve
sünnetin getirdiği temel ilkelere göre gerçekleştirilir. İslam bilginleri, İslam dininin temel kaynakları
yanında yine bunlardan çıkardıkları “maslahat, istihsan, örf-âdet, sahabenin görüşü ve seddu zerayi
gibi delilleri de kullanmışlardır. Maslahat, yarar gözetme veya zararı önleme ilkesidir. İstihsan bir
şeyin birey veya toplum için iyi ve güzel bulunması ilkesidir. Örf-âdet, Kur’an ve sünnetle çelişmeyen
toplumsal uygulamalardır. Seddu zerayi ise kötülüğe giden yolu kapatma ilkesidir. Sosyal değişim ve
gelişmeler, İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak esasları ile çelişmediği ve insanın zararına değil,
yararına olduğu sürece doğaldır. Bunlar İslam’ın evrensel ve dinamik bir din olma özelliği ile de zaten
çelişmez.
Din ve Ekonomi
İslam dininde, kişinin kimseye muhtaç olmadan yaşamını devam ettirmesi, ailesinin rızkını temin
etmesi amacıyla çalışıp kazanması ibadet olarak değerlendirilir. İsraf dinimize göre haramdır. Dinimize
göre faiz de kesinlikle haramdır. İnfak, Allah’ın (c.c.) hoşnutluğunu kazanmak için kişinin kendi
malından harcaması, ihtiyaç sahiplerine maddi yardımda bulunması demektir.
Din ve Sosyal Adalet :Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Medine’ye hicretten sonra “kardeşlik akdi”
uygulaması, toplumsal dayanışma ve sosyal adaletin gerçekleştirilmesine güzel bir örnek oluşturur.
Medine’de bu yönde atılan bir diğer adım da “Medine Anayasası” olarak bilinen ve gerek Müslüman-
ların gerekse Yahudilerin katılımının sağlandığı tarihî sözleşmedir.
9.AHLAKİ TUTUM VE DAVRANIŞLAR
İslam Ahlakının Konusu ve Gayesi
Ahlak, Arapça “hulk” kelimesinin çoğulu olup Türkçede tekil olarak kullanılır. Kelime olarak “tabiat,
huy, mizaç, karakter, yaratılış” gibi anlamlara gelir. Terim olarak ahlak, “insanın yaratılışından gelen
özellikleri ile insanların iyiliğini ve mutluluğunu hedef alan kuralların hayata geçirilmesi ile kazanılan
iyi ve güzel davranışlar” demektir. İslam ahlakının asli kaynakları Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in
(s.a.v.) sünnetidir.
Terbiye, insanın, diğer insanları değiştirmek, geliştirmek, mükemmelleştirmek için yaptığı çalışmalar
veya faaliyetlerdir. Bireyin sahip olduğu ahlaki tutum ve davranışlar onda sonradan terbiye yoluyla
elde edilmektedir. Dolayısıyla ahlak ve terbiye kavramları arasında yakın bir ilişki vardır.
İslam Ahlakında Yerilen Bazı Davranışlar: Yalan/İftira(Kara çalma)/Mahremiyetin İhlali
(Tecessüs/başkasının ayıbını araştırma)/Gıybet(Dedikodu)/ Haset Etmek(Kıskançlık)/Suizan(ön
yargı)/Hile Yapmak/İsraf
10.İSLAM DÜŞÜNCESİNDE İTİKADİ, SİYASİ VE FIKHİ YORUMLAR

Kur’an’da bildirilen ve Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından uygulanan ilahi kurallara din; dinin temel
kaynaklarının içinde bulunulan koşullara, sosyal ve kültürel duruma göre yorumlanma ve yaşanma
biçimlerine ise din anlayışı denir. Dinî Yorum Farklılıklarının Sebepleri: *İnsan Unsuru*Sosyal
Ortam*Kültürel Ortam*Coğrafi Ortam*Siyasi Ortam *Dinî Metinlere Yaklaşım ve Onları Yorumlama
Dinî Yorumlarla İlgili Bazı Kavramlar
Kelime olarak “gitmek, gidecek yer ve yol, görüş, tutum” gibi anlamlara gelen mezhep, “İslam
düşüncesinde siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik, coğrafi vb. sebeplerle ortaya çıkan belli yorumlar
veya kişiler etrafındaki sistematik gruplaşmalara” denir. Kelime olarak “ayırmak, bölmek, değişmek,
bölünmek, muhalif olmak, grup, topluluk” gibi anlamlara gelen fırka, “inanç ve siyasi amaçlarla
meydana gelmiş fikirler ve şahıslar etrafındaki gruplaşmalara” denir. Kelime olarak “bir şeyi bilmek,
iyi ve tam anlamak, derinlemesine kavramak, kavrayış” gibi anlamlara gelen fıkıh, “kişinin günlük
hayatta ve ahirette yararına ve zararına olan şeyleri bilmesine” denir. Fıkıh ilmi ile uğraşan kişiye fakih
denir. Çoğulu fukahadır. Kelime olarak “bağlanmak, bir şeye gönülden inanmak, gönülden
benimsemek” gibi anlamlara gelen itikad en genel anlamıyla, “dünya ve ahirette insanın mutlu
olabilmesi için Yüce Allah’ın (c.c.) göndermiş olduğu emir ve yasakların hepsine kesin bir şekilde
inanmaya” denir. İman ile aynı anlama gelen itikad, dar anlamda İslam dininde inanılması gereken
inançla ilgili hükümleri benimseyip kabullenmeye denir. Zaman içinde inanç esaslarını anlamaya
yönelik İslam bilginleri yorumlar yapmışlardır. Bunlara itikadi mezhepler denir. İslam’ın inanç esasları
ve bunlarla ilgili gruplaşmaları inceleyen ilim dalına kelam denir.
İslam Düşüncesinde İtikadi ve Siyasi Yorumlar
İslam’ın inanç esaslarıyla ilgili veya siyasi yorum farklılıklarından ortaya çıkan yorumlara siyasi-itikadi
yorumlar denir. Bunlar Ehl-i Sünnet(Eş’arilik/Maturidilik) ve Şia(İmamiye/Zeydiye)’dır.
Ehl-i Sünnet kavramı, dinî literatürde dini anlama ve yaşamada Kur’an-ı Kerim’i ve Hz.
Peygamber’in(s.a.v.) sünnetini rehber edinen ve sahabenin yolunu izleyen ümmet çoğunluğuna denir.
Ehl-i Sünnet’e mensup olanlar Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat ve sünni olarak da isimlendirilir. Ehl-i Sünnet
denince Eş’arilik ve Maturidilik akla gelir. Ehl-i Sünnet, Yüce Allah’ın (c.c.) zatı, sıfatları, kader,
peygamberlik, mucize, şefaat, ahiret, âlemin yaratılışı gibi itikadi konularda görüş birliği içindedir.
Günümüzde dünya Müslümanlarının %90’dan fazlası Ehl-i Sünnet anlayışına mensuptur.
-Eş’arilik, İmam Eş’ari’nin inanç ile ilgili görüşleri etrafında oluşan Ehl-i Sünnet mezhebinin adıdır.
Eş’ari’nin asıl adı, Ebu’l-Hasan Ali b. İsmail el-Eş’ari’dir. O, kırk yaşına kadar Mutezile mezhebine bağlı
kaldı. Daha sonra hocasıyla bir meseledeki görüş ayrılığı üzerine Mutezile’den ayrıldı. “Makâlâtü’l-
İslamiyyin”, “el-İbane an Usuli’d-Diyane” ve “Risaletü’l-İman” en önemli eserlerindendir.
Eş’ariliğin en temel özelliği, inanç konularında ayet ve hadislerin yanında akla da değer vererek akli
deliller kullanmasıdır. Gazali ve Fahreddin Razi gibi âlimler, Eşariliğin temel görüşlerini benimseyerek
yazdıkları eserlerle bu mezhebin yaygınlaşmasını sağladılar. Eş’arilik, günümüzde daha çok Hicaz,
Mısır, Kuzey Afrika, Irak, Suriye ve Endonezya’daki Müslümanlar arasında yaygın olan bir mezheptir.
-Maturidilik, inanç konusunda İmam Madrid’inin görüşlerini benimseyenlerin oluşturduğu Ehl-i
Sünnet mezhebidir. Maturidi dinî ilimlerin yanında akli bilimleri de öğrenmiş ve bunlar arasında
denge kurmuş bir bilgindir. “Kitabu’t-Tevhid”, “Te’vilatu’l-Kur’an” ve “Kitabu’l-Mâkâlat” en önemli
eserlerindendir.
Şia: Şia, Arapça bir kelime olup “peşinden gitmek, bir kimseye taraftar olmak, yardımcı, ayrılmak,
fırka” gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise “Hz. Ali’yi (r.a.) Hz. Peygamber’den (s.a.v.) sonra insanların
en faziletlisi olarak kabul edip onun Kur’an ve hadisle tayin edilmiş imam (devlet başkanı) olduğuna,
ondan sonra imametin Hz. Ali’nin (r.a.) soyundan devam edeceğine inanan toplulukların ortak adına”
denir. Şiilik olarak da adlandırılır. Günümüz Müslümanlarının yaklaşık %10’u Şia’ya mensuptur. Şia’nın
günümüzde iki ana kolu vardır. Bunlar İmamiye ve Zeydiye’dir.
-İmamiye, günümüzde Şia’nın büyük çoğunluğunun mensup olduğu ana koldur. İsnaaşeriyye olarak
da adlandırılır.
On iki İmam 1. Hz. Ali (r.a.) 2. Hz. Hasan (r.a.) 3. Hz. Hüseyin (r.a.) 4. Ali Zeynel Âbidin 5. Muhammed
Bâkır 6. Cafer-i Sâdık 7. Musa Kâzım 8. Ali er-Rıza 9. Muhammed et-Tâki 10. Ali en-Nâki 11. Hasan el-
Askerî 12. Muhammed el-Mehdi
Hz. Ali (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.) soyundan gelen on iki imama inanmak, hem inanç esaslarından birini
hem de mezhebin temel anlayışını oluşturur. İmamiye sadece Ehl-i Beyt’e mensup kişilerin hadis
rivayetini kabul eder. İlk üç halifenin yöneticiliğini meşru görmez. İmamiye’ye göre dinin aslı beştir.
Bunlar; tevhid, nübüvvet, adalet, imamet ve mead(ahiret)tır.
Irak’ta Hz. Ali’nin (r.a.) türbesinin bulunduğu Necef ve Hz. Hüseyin’in (r.a.) türbesinin bulunduğu
Kerbela şehirleri, bütün Şiiler için önemli merkezlerdir.
Günümüzde İmamiye İran’ın resmî mezhebidir ve nüfusunun %90’ı bu mezhebe mensuptur. Irak ve
Azerbaycan nüfusunun %60’ı da İmamiye mezhebindendir. Yine Lübnan, Kuveyt, Suriye, Hindistan ve
Pakistan’da da İmamiye mezhebine mensup nüfus vardır.
-Zeydiye, Hz. Ali’nin (r.a.) torunu Zeyd b. Ali Zeynelabidin’e nispet edilen Şia mezhebidir. Şia
mezhepleri içindeki en ılımlı grup olarak kabul edilir. Fıkıh alanında Hanefi mezhebine yakın görüşlere
sahiptir.
Allah’a (c.c.), Hz. Peygamber’in (s.a.v.) peygamberliğine ve ahirete inanan, namaz, oruç, hac, zekât,
içki, kumar, zina gibi İslam hükümleri konusunda Müslümanların çoğunluğu ile aynı görüşte olan Şia,
hiçbir zaman İslam dininden çıkmakla eleştirilmemiştir.
İslam Düşüncesinde Fıkhi Yorumlar
Müslüman din bilginlerinin, Müslümanların günlük hayatta karşılaştıkları problemlerin dinî açıdan
açıklanmasına yönelik yapmış oldukları yorumlara fıkhi yorumlar denir. Günümüzde mensubu olan
başlıca fıkhi mezhepler; Hanefilik(Numan B.Sabit-Ebu Hanife), Malikilik(Malik b.Enes),
Şafiilik(Muhammed b.İdris eş-Şafii), Hanbelilik(Ahmed b.Hanbel) ve Caferiliktir(Cafer i Sadık).
-Hanefilik, tarihsel olarak fıkhi mezheplerin ilkidir. İmam-ı Âzam (Büyük İmam) Ebu Hanife’nin
görüşlerini temel alan, ona nispet edilen ve Ehl-i Sünnet içinde ilk sistemleşen fıkıh ekolünün adıdır.
En meşhur eseri “Fıkh-ı Ekber”dir. Yorumlarını alıp sistemleştiren Ebu Yusuf, İmam Züfer, İmam
Muhammed bunlardan bazılarıdır. Günümüzde Afganistan, Pakistan, Türkistan, Buhara, Semerkant
gibi Orta Asya ülkelerinde Hanefilik hâkimdir. Bugün Türkiye, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Yunanistan,
Bulgaristan ve Romanya Müslümanları genel olarak Hanefi mezhebine mensuptur.
-Malikilik, günümüzde mensubu bulunan fıkhi mezheplerin kronolojik sıra itibariyle ikincisidir. Hadis
ve fıkıh bilgini Malik b. Enes’e nispet edilen fıkıh ekolünün adıdır. Eserinin ismi Muvatta dır.
-Şafiilik, fıkhi mezheplerin kronolojik olarak üçüncüsüdür. İmam Şafii’ye nispet edilen fıkıh ekolünün
adıdır.“er-Risale” ve “el-Ümm” İmam Şafii’nin en önemli eserlerindendir. Günümüzde Türkiye’nin
doğu ve güneydoğu kesiminde, Kafkasya, Azerbaycan, Hindistan, Seylan, Malaya Müslümanları
arasında Şafii mezhebine mensup olanlar bir hayli fazladır. Endonezya adalarında da hâkim olan tek
fıkhi mezhep Şafiilik’tir.
-Hanbelilik, fıkhi mezheplerin kronolojik olarak dördüncüsüdür. Ahmed b. Hanbel’in görüşleri
etrafında oluşan ve ona nispet edilen fıkhi mezhebin adıdır. En meşhur eseri “Müsned” adlı hadis
külliyatıdır.Hanbelilik, günümüzde başta Hicaz bölgesi olmak üzere Irak, Suriye, Ürdün, Filistin ve
Mısır’da yaygın bir fıkhi mezheptir. Suudi Arabistan’ın da resmi mezhebi konumundadır.
-Caferilik: Şia’nın İmamiye kolu, fıkıhta Cafer-i Sadık’ın görüşlerini esas aldığından ona nispetle
Caferilik veya Caferiye olarak da anılır. Caferilik fıkhında iki temel eğilim görülür. Birinci eğilim, hüküm
çıkarmada hadisleri esas alır ve Kur’an-ı Kerim’in de ancak bu hadislerle anlaşılabileceğini söyler.
İkinci eğilim ise Kur’an,sünnet, icma ve akıl şeklinde dört delil kaynaktan söz eder. Ancak Caferilerin
sünnet ve icma anlayışı sünni mezheplerinkinden oldukça farklıdır. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ve on iki
imamın söz ve fiillerini ölçü alırlar ve sadece Ehl-i Beyt tarafından rivayet edilen hadisleri kabul
ederler. Mut’a nikâhını yani geçici evliliği caiz görme, abdestte çıplak ayakların üstüne meshi yeterli
sayma, beş vakit namazı cem etme yani birleştirme yoluyla üç vakitte kılma, zekâtı din adamları eliyle
toplama gibi bazı farklı görüş ve uygulamaları vardır. Yine Caferilik’te Hz. Hüseyin’in (r.a.) şehit
edildiği ay olan Muharrem’de yas tutmaya önem verilir. Ezan okunurken ve namaz kılarken fazladan
bazı dualar okunur. On ikinci imam kayıp olduğundan cuma namazı kılmak farz değildir. Aynı zamanda
Caferilikte Kerbela toprağından yapılmış “türbet” ya da “mühür” denilen bir parça üzerine secde
edilmesine önem verilir. Günümüzde Caferilerin çoğunluğu İran’da olup önemli bir kısmı da Irak,
Lübnan, Pakistan ve Hindistan’dadır. Caferilik İran’ın resmî mezhebidir.
11.SINIF
11.DÜNYA VE AHİRET
Eşref-i mahlûkat: İnsanın canlılar içerisinde üstün, ayrıcalıklı ve şerefli bir konuma sahip olması
demektir. İnsanların faydalanacağı eserler yaptıran kişi, ölümünden sonra da sevap kazanmaya
devam eder. Dinimizde bu tür hayırlara sadaka-i cariye denir. Berzah kavramı sözlükte; iki şey
arasındaki engel, iki denizin birbirine kavuşmasına engel olan kara parçası, kanal, geçit, boğaz
anlamlarına gelir. İslami bir terim olarak ise berzah, ölümle başlayıp tekrar dirilme zamanına kadar
sürecek olan ara döneme denir. Kıyamet; sözlükte kalkma, doğrulma, dikilme, ayaklanma, dirilme gibi
anlamlara gelen bir kavramdır. İslami bir terim olarak ise dünyanın bağlı olduğu kozmik sistemde
meydana gelecek değişim sonucunda, evrendeki düzenin altüst olması, dünya hayatının son bulması
ve ölen tüm insanların yaptıklarının hesabını vermek üzere diriltilecekleri zamana kıyamet denir. Ba’s
ise sözlükte; diriltme, uykudan uyandırma, topraktan çıkarma, canlandırma, ihya anlamlarına gelir.
Kıyamet, İsrafil (a.s.) adlı meleğin sûr adı verilen bir alete üflemesiyle kopacaktır. Sûra birinci defa
üflendiğinde evrendeki düzen bozulacak, bütün canlılar ölecek, dünya hayatı sona erecektir. Ahiret
hayatının aşamalarından biri de haşirdir. Haşir kavramı sözlükte toplanma ve bir araya gelme
anlamlarına gelir. İslami bir terim olarak ise haşir; bütün canlıların öbür dünyada yeniden diriltilerek
mahşer denilen yerde, dünyadaki yaptıklarının ve yapmadıklarının hesabını vermek üzere bir araya
gelmeleri, getirilmeleri demektir. Sözlükte ölçü aleti, tartı, terazi anlamlarına gelen mizan; İslami bir
kavram olarak ahirette insanların günah ve sevaplarının, iyilik ve kötülüklerinin tartılacağı manevi
terazi demektir. Kur’an’da ve hadislerde sekiz cennetin adı geçer. Naim Firdevs Adn Me’vâ Huld Karar
Dârü’l-Mukâme Dârüs’s-Selam Kur’an’da cehennem; cahîm, haviye, lezâ, sakar, hutame, saîr gibi
ifadelerle de anılır.
Ahirete Uğurlama
Vasiyet; bir kimsenin, malını veya malından yararlanma hakkını ölümünden sonra bir kişiye veya bir
hayır kurumuna bağışlaması veya bağışlanmasını istemesi. Dinimize göre vasiyet, meşrudur. Vasiyete
konu olan miktarın, malın üçte birini aşmaması gerekir. Ölen kişi için yıkama, kefenleme gibi işlerin
tamamlanıp cenazenin defin için hazır hâle getirilmesine teçhiz denir. Tekfin ise insana saygının ve
değer vermenin bir ifadesi olarak ölen bir kişinin baştan ayağa beyaz bez(kefen) ile usulüne göre
sarılması, kefenlenmesi demektir. Yıkanacak cenaze, teneşir denilen tahtanın üstüne sırtüstü yatırılır.
Dinimize göre cenaze namazı kılmak, farz-ı kifayedir. Rükû ve secdesi olmayan, ayakta kılınan bir
namazdır cenaze namazı. Sübhâneke duası bu namazda Vecelle senâük ifadesiyle birlikte okunur.
Taziye, ölen kişinin yakınlarına başsağlığı ve sabır dilemek, onları teselli edici sözler söylemek, ölünün
yakınlarının üzüntüsünü paylaşmak ve hafifletmeye çalışmaktır.
Alevilik-Bektaşilikte dünya hayatına veda edip Hakk’a yürüyen kişi için uygulanan birtakım gelenekler
vardır. Bunlara Hakk’a uğurlama erkanı ya da Dârdan indirme erkanı denir.
12.KUR’AN’A GÖRE HZ. MUHAMMED
Bir peygamber olarak Hz. Muhammed’in (s.a.v.) başlıca sorumluluklarını tebliğ, tebyin, teşri ve temsil
olarak ortaya koyabiliriz. Kur’an-ı Kerim’de bu hususlarla ilgili açıklamalar yer almaktadır.
Tebliğ; sözlükte taşımak, götürmek, ulaştırmak, bildirmek ve eriştirmek anlamlarına gelir. Dinî bir
terim olarak ise tebliğ, peygamberlerin, vahiy yoluyla Allah’tan (c.c.) gelen ilahi hükümleri insanlara
bildirmeleridir. Tebliğ aynı zamanda peygamberlerde bulunması gereken sıfatlardan biridir.
Tebyin kavramı; beyan etmek, açıklamak, izah etmek, gerçeği ortaya koymak anlamına gelir.
Hz.Peygamber (s.a.v.) için kullanıldığında bu kavram, Peygamberimizin (s.a.v.) Kur’an’ı ve İslam’ın
ilkelerini açıklama görevini ifade eder.
Temsil: Hz. Muhammed'in Allah tarafından belirtilmiş olan hükümleri eksiksiz şekilde uygulaması ve
İslam dinini temsil etmesidir. İslam dinini tüm özellikleri ile yansıtmasıdır.
Teşri: Peygamberimiz Hz. Muhammed'in kanun koyabilmesi, hüküm verebilmesi durumudur. İtaat
dinî bir terim olarak Allah (c.c.) ve Peygamber’in (s.a.v.) emir ve yasaklarına isteyerek uymak,
yapılmasından dolayı sevap elde edilen herhangi bir ameli yapmaktır.
Sünnet kavramı sözlükte; yol, gidişat, huy, karakter, mizaç, hâl, tavır, davranış anlamlarına gelir. Dinî
bir kavram olarak ise sünnet, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sözleri, fiilleri ve takrirleri yani sahabelerinin
söylediği sözleri, yaptığı davranışları onaylamasıdır.Hadis sözlükte; söz ve haber anlamına gelir. İslami
bir terim olarak ise hadis; Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sözleri fiilleri ve sahabilerin dine aykırı olmayan
davranışlarını onamasıdır. Sünnet üçe ayrılır. Buna göre Peygamberimizin (s.a.v.) söylediği sözlere,
yaptığı açıklamalara ve verdiği öğütlere kavli sünnet denir. Fiilî sünnet, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) farz
ve vacibin dışında yaptığı davranışları ifade eder. Takrirî sünnet ise Hz. Peygamber’in (s.a.v.),
sahabilerin yaptığı davranışları ya da söylediği sözleri reddetmeyip onaylaması demektir. İslam
tarihinin ilk dönemlerinden itibaren Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hadislerini içeren eserler yazılmaya
başlanmıştır. Bunlardan Kütüb-ü tis’a (ilk altısına kütüb-ü sitte denir.)olarak bilinen dokuz kitap
şunlardır:
1) İmam Buhârî (öl. 870): el-Câmiu’s-Sahih 6) en-Nesâî (öl. 915): es-Sünen
2) İmam Müslim (öl. 875): el-Câmiu’s-Sahih 7) Mâlik b. Enes (öl. 795): el-Muvatta
3) İbn-i Mâce (öl. 887): es-Sünen 8) Ahmed b. Hanbel (öl. 855): el-Müsned
4) Ebu Davud (öl. 889) : es-Sünen 9) Dârimî (öl. 868): es-Sünen
5) et-Tirmizî (öl. 892): es-Sünen
Ehl-i beyt, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ev halkı, aile fertleri demektir. Kapsamı hakkında farklı
görüşler bulunsa da yaygın görüşe göre ehl-i beyt denilince genel olarak Peygamberimizin (s.a.v.)
eşleri, çocukları ve torunları kastedilmektedir. Bunlardan da özellikle Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kızı Hz.
Fâtıma (r.a.), damadı Hz. Ali (r.a.) ve torunları Hasan (r.a.) ile Hüseyin (r.a.) ehl-i beytin mensupları
olarak değerlendirilmektedir.
13.KUR’AN’DA BAZI KAVRAMLAR
Hidayet kavramının hem insanla hem de Allah’la (c.c.) ilgili olan yönü vardır. Bu kavram, insanla ilgili
olan yönü ön plana çıkarıldığında ‟insanın hidayete ermesi, hidayete ulaşması” gibi anlamlara gelir.
Allah ile ilgisi düşünüldüğünde ise hidayet kavramı, ‟Allah’ın (c.c.) insana hidayet vermesi, ona
hidayet etmesi” anlamını ifade etmektedir. İslam dinine göre tek Hâdî, yani insanın hidayete
erişmesini sağlayan tek varlık Allah’tır (c.c.). Hidayet kavramının zıddı dalalettir. Dalalet; ‟doğru
yoldan sapma, sapkınlık, şaşırma, haktan yüz çevirip batıla yönelme, ilahî buyruklara aykırı davranma”
demektir. Kur’an-ı Kerim’de, esas itibarıyla hidayeti verenin Allah (c.c.) olduğu belirtilir. Bununla
birlikte Allah’ın kitabı Kur’an ve peygamberler için de hâdî, hüdâ (yol gösteren) ifadesi kullanılır.
İhsan, bir şeyi iyi ve güzel yapmak, iyi, güzel ve faydalı fiil işlemek, iyilik etmek, lütuf ve ikramda
bulunmak gibi anlamlara gelir. İhsan sahibi kişilere muhsin denilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de ihsan fiili
hem Allah’a (c.c.) hem de insana nispet edilmiştir.
İhlas insanın bütün davranışlarında, sözlerinde, inançlarında ve ibadetlerinde yalnızca Allah’ın (c.c.)
rızasını gözetmesine denir. İhlas kavramının zıddı riyadır. Riya, Allah (c.c.) rızası için yapılması gereken
ibadetleri ve güzel davranışları, insanlara gösteriş için yapıp kendini ve ibadetini beğendirme isteği,
ibadetleri Allah’tan (c.c.) başkasına sunma demektir.
Takva, Allah’ı (c.c.) görüyormuşçasına bir bilinç içerisinde farzları, vacipleri hakkıyla yerine getirmek;
Allah’ın (c.c.) hoşnutluğunu kazanmak amacıyla nafileleri çokça yapmak; sünnete uymak demektir.
Takva sahibi kişiler müttaki olarak nitelendirilirler.
Sırat-ı müstakim, dosdoğru yol, hak yol demektir. Allah’ın (c.c.), peygamberleri ve kitapları aracılığıyla
gösterdiği dosdoğru yoldur.
Cihat: İyiliğin yerleşmesi ve kötülüğün ortadan kalkması için maddi ve manevi tüm imkânlarını
kullanarak gayret sarfetmek de İslami literatürde cihat olarak değerlendirilmektedir. Cihat kavramı;
kıtal(savaş), mukatele (çarpışma, savaşma) anlamlarını da kapsar.
Salih amel; imanın gereği olarak ihlasla ve iyi niyetle yapılan, Kur’an ve sünnete uygun olan her türlü
söz, fiil ve davranışa denir.
14.İNANÇLA İLGİLİ MESELELER
Teizm; evreni ve evrendeki bütün varlıkları yaratan yüce bir Tanrı’nın varlığını savunan inanç ve
anlayıştır. Monoteizm; tek tanrıcılık demektir. Bu kavram, her şeyi yaratan yüce ve üstün bir Tanrı’nın
varlığına inanmayı ifade eder. Politeizm ise çok tanrıcılık demektir.
Deizm, Tanrı’nın varlığını ve âlemin ilk sebebi olduğunu kabul etmekle birlikte akla dayalı bir tabii din
anlayışı çerçevesinde nübüvveti şüphe ile karşılayan veya inkâr eden felsefi ekolün adıdır.
Materyalizm, kelime anlamı olarak maddecilik demektir. Felsefi bir inanç ve düşünce olarak ise genel
anlamıyla materyalizm, maddi âlemin dışında herhangi bir varlık alanı tanımayan görüştür.
Pozitivizm, olgulara dayanan ve olgularla desteklenen bilginin tek güvenilir ve sağlam bilgi olduğunu
savunan anlayıştır. Pozitivizm; insanlığın tarih boyunca teolojik ve metafizik aşamaları yaşadığını, son
olarak da pozitivist düşünce aşamasına yükseldiğini savunur.
Sekülarizm; bireyin toplumsal yaşamında, duygu ve düşüncelerinde dinin etkisinin tamamen silinmesi
gerektiğini savunan felsefi düşüncedir. Türkçe anlamı itibarıyla sekülerleşme, dünyevilik,
dünyevileşme, beşerîleşme demektir.
Agnostisizm, Tanrıʼnın varlığının bilinemeyeceğini ve kanıtlanamayacağını savunan anlayıştır.
Agnostiklerin en temel özelliği, şüpheci olmalarıdır.
Ateizm, Tanrıtanımazlık olarak Türkçemize çevrilen ateizm, evreni ve varlıkları yaratan bir Tanrı’nın
olmadığını savunan felsefi inanç biçimidir.
Nihilizm, en kısa tanımıyla hiççilik demektir ve inkârcılık temeline dayanır. Felsefi bir inanç olarak ise
nihilizm, her şeyin anlamsız ve değersiz olduğunu ifade eden akımdır.
Yeni dinî hareketler ifadesi, özellikle 1950 yılından sonra Batı dünyasında ortaya çıkıp yaygınlaşan,
dinsel anlamda geleneksel anlayışlara meydan okuyan ve alternatif bir hayat tarzı sunan birbirinden
farklı oluşumları ifade etmek amacıyla kullanılmaktadır. Bunlara Yehova Şahitleri ve Transandantal
meditasyonu örnek verebiliriz. Yeni dinî hareketlerin ortaya çıkmasında; İnsanın kendi varlığını ve
evreni anlamlandırma arayışı ve ihtiyacı içinde olması, dinin ve dinî değerlerin etkisinin azalmasıyla
insan ruhunda oluşan manevi boşluk, modern yaşam tarzı ve onun ortaya çıkardığı olumsuzluklar
Din istismarı, dinin ve dinî değerlerin ekonomik, politik vb. çıkar elde etmek amacıyla kullanılmasıdır.
İslamofobi, İslam korkusu anlamına gelen bir kavramdır. İslam dininin şiddet içeren, korkutucu bir din
olduğu, bu nedenle de mutlaka ona karşı önlem alınması ve onunla mücadele edilmesi gerektiği
varsayımına dayanır.
15.YAHUDİLİK VE HRİSTİYANLIK
Yahudilik, yaşayan en eski vahiy kaynaklı dindir. Yahudiler, tarihlerini Hz. İbrahim’le (a.s.) başlatırlar.
Hz. Yakup’un (a.s.) lakabı İsrail’dir, onun soyundan gelenlere de İsrailoğulları denir. Yahudi ismi, Hz.
Yakup’un (a.s.) büyük oğlu Yahuda’dan gelmektedir. Musevi, Hz. Musa’nın (a.s.) şeriatına bağlı olan
kimse demektir. İbrani de Yahudiler için kullanılan kavramlardan biridir. Yahudilik tarihinde önemli
yeri olan Hz.İbrahim’in (a.s.) büyük atasının adı Eber’di. Bundan dolayı Hz. İbrahim’e (a.s.), Eber’in
soyundan gelen anlamında İbrani, onun konuştuğu dile de İbranice denilmiştir. Hz. Musa (a.s.), Sina
Dağı’na vardığında Allah (c.c.) ona, Yahudiliğin temel ilkelerini oluşturan on emri levhalar hâlinde
verdi.On emir:1) Benden başka ilahın olmayacak.2) Putlara tapmayacaksın.3) Rabb’in adını boş yere
ağzına almayacaksın.4) Cumartesi gününü kutsal sayacaksın. 5) Anne ve babana hürmet edeceksin.6)
Öldürmeyeceksin.7) Zina yapmayacaksın.8) Çalmayacaksın.9) Komşuna karşı yalancı şahitlik
etmeyeceksin.10) Komşunun hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin.
Hz. Musa (a.s.), kendisine vahyedilen ilahi mesajları bir kitap hâline getirip Ahit Sandığı’na koydu.
İsrailoğulları, en parlak dönemlerini Hz. Davut (a.s.) ve Hz. Süleyman (a.s.) zamanında yaşadılar. Hz.
Davut (a.s.), İsrailoğullarının başına geçtiğinde Kudüs’ü fethedip başkent yaptı, Kudüs’te büyük bir
mabet inşa etmek için çalışmalar başlattı. Kutsal mabet, Hz. Süleyman (a.s.) tarafından tamamlandı.
Günümüzde bu Yahudi kutsal mabedinin sadece batı duvarı kalmıştır. Ağlama Duvarı da denilen bu
duvar, Yahudiler için çok önemli bir ibadet yeridir. MÖ 587 yılında Babilliler Kudüs’ü ele geçirip kutsal
mabedi tahrip ettiler. Yahudi bilgini Ezra’nın önderliğinde Yahudiliğin kurum ve kuralları
sistemleştirilip yeniden yaşatılmaya başlandı. Kaybolan ve tamamen unutulan Tevrat, Ezra tarafından
yeniden yazıldı. Milattan sonra Kudüs’ü işgal eden Romalılar, kutsal mabedi yıktılar ve Yahudileri
buradan çıkarıp sürgün ettiler.
Siyonizm, Yahudi halkının, Sion merkezli bir dünya devleti kurma hedeflerini ifade eder.
Yahudiliğin en önemli iki sembolünden biri, menora olarak da bilinen yedi kollu şamdandır. Onların
bir diğer önemli sembolü ise iç içe geçmiş iki yıldızdan oluşan Kral Davut’un (a.s.) mührüdür.
Yahudiliğin en temel özelliklerinden biri, seçilmiş millet fikridir. Yahudiliğin inanç esasları, açık ve net
bir şekilde Tevrat’ta yer almamaktadır. XII. asırda Musa b.Meymun, Yahudiliğin inanç esaslarını
belirlemiştir. Yahudilik tek tanrılı bir dindir. Tanrı’nın çeşitli isimleri olmakla birlikte en kutsal ismi
Yehova’dır. Yahudi inancına göre son peygamber Yahudilere gönderilen Malaki’dir.
Yahudiliğin kutsal metinleri, yazılı ve sözlü olmak üzere iki gruptur. Yazılı metinler; Tevrat (Tora),
Neviim (peygamberler) ve Ketuvim (kitaplar) olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Bunlardan
Tevrat Hz. Musa’ya (a.s.) verilmiştir ve Tanah olarak adlandırılır. Tevrat’ta Hz. Musa’nın (a.s.) ölümüne
kadar gerçekleşen olaylar ile Tanrı’nın Hz. Musa’ya (a.s.) gönderdiği kanunlar yer alır. Hz. Davut’a
(a.s.) gönderilen Zebur da Mezmurlar adıyla Kitaplar bölümünün içinde yer almaktadır. Yahudi kutsal
metinlerinin sözlü olanları, Tanah’ın tefsirlerini içerir. Bunlar Mişna ve Gemara’dır. Mişna Tanah’ın,
Gemara da Mişna’nın yorumudur. Ahiret inancı konusunda da Yahudi mezhepleri arasında bir görüş
birliği söz konusu değildir. Ölümden sonraki hayat kısmen mezarda, kısmen de ölülerin varlığını
sürdüreceğine inanılan ve Şeol denilen ölüler âleminde geçecektir.
Yahudilikte ritüeller mabet merkezlidir. Mabetten kasıt, Süleyman Mabedi’dir. MS 70 yılında bu
mabedin yıkılmasıyla kurban gibi bazı ritüeller askıya alınmıştır. Yahudilikte günlük ritüeller Süleyman
Mabedi’ni temsil ettiğine inanılan ve sinagog ya da havra denilen yerlerde yapılır. Yahudilerce kutsal
mekânlar kabul edilen sinagoglarda resim ve heykel bulunmaz. Sinagoga başı açık girmek, Tanrı’ya
saygısızlık kabul edilir. Bu sebeple erkekler başlarına kipa denilen bir tür takke giyer, kadınlar da
başörtüsü takarlar. Yahudilikte kadınların sinagogda ritüellere katılması mümkün değildir. Onlar,
ritüelleri ancak sinagogda kendilerine ayrılan bölümde izleyebilirler. Yahudilikte önemli bir husus da
Mesih inancıdır. Yahudiler, kendilerini kurtarmak üzere Kral Davut yani Davut Peygamber (a.s.)
soyundan, Allah (c.c.) tarafından gönderilecek bir kurtarıcıyı beklemektedirler.
Yahudilikte özel günler ve bayramlar: Roş-Haşana, Yahudi takvimine göre yılbaşını ifade eder ve iki
gün sürer. Yom Kippur, Roş-Haşana’nın ilk gününden itibaren devam eden on günlük tövbe zamanının
sonundaki kefaret günüdür. Dinî ve millî bayramlardan olan Simha Tora, Tevrat’ın hatim bayramıdır.
Hanuka, millî ve dinî bir bayramdır. Fısıh, Mısır’dan çıkışın anısına kutlanan bir bayramdır. Şavuot,
Tevrat’ın Tanrı tarafından Yahudilere verilişinin anısına kutlanan bir bayramdır. Sukkot ise
Yahudilerin, kırk yıl çölde dolaştıktan sonra bu dolaşmanın anısına kutlanan bir bayramdır. Yahudilikte
doğan çocuk, doğumunun sekizinci gününde sünnet ettirilir. Yahudilikte evlilik dinî bir merasimdir ve
çok önemlidir. Evlenen kişiler, ketuba denilen bir evlilik sözleşmesi imzalarlar.
Cumartesi yani şabat, Yahudilerin haftalık dinlenme ve ritüel günüdür. Günümüzde varlığını sürdüren
belli başlı Yahudi mezhepleri şunlardır: Muhafazakâr Yahudiler, Ortodoks Yahudiler(Günümüzde en
fazla mensubu bulunandır.)Reformist Yahudiler, Samiriler, Yeniden Yapılanmacı Yahudiler
Hristiyan sözcüğü, kaynağını Yunanca Hristos’tan almaktadır. Hristos, İsa’ya bağlanan, onun yolundan
giden anlamına gelmektedir. Hristiyanlar için Nasrani, İsevi gibi nitelemeler de kullanılmaktadır.
Hristiyanlığı anlayabilmek için Hz. İsa’nın (a.s.) bu dindeki yerini iyi bilmek gerekir. Hz. İsa (a.s.), bir
mucize olarak babasız dünyaya gelmiştir ve onun annesinin adı Meryem’dir. Hz. İsa (a.s.), MS 28
yılında Hz. Yahya (a.s.) tarafından Ürdün Nehri’nde vaftiz edilmiş, otuz yaşında peygamber olmuştur.
MS 30 yılında, dönemin Roma valisi tarafından; toplumda kargaşa, anarşi ve isyan çıkarmakla
suçlanmış ve yargılanarak çarmıha gerilme cezasına çarptırılmıştır. Günümüz Hristiyanlığının mimarı
kabul edilen Pavlus’a göre İsa (a.s.), tanrısal oğlun, insanoğlunun kurtulması için bedenleşmiş hâlidir.
O, çarmıha gerildikten üç gün sonra dirilmiş ve gökyüzüne yükselmiştir. Böylece ölüme ve günaha
galip gelmiştir. İsa’ya (a.s.) inananlar da onun gibi ölüme ve günaha galip geleceklerdir. Hz. İsa’nın
(a.s.) kendisine yardımcı olarak seçtiği ve İncil içerisindeki hükümleri, öğütleri insanlara bildirmekle
görevlendirdiği on iki kişiye havari denir.
İmparator Konstantin, 313 yılında Milan Fermanı ile Hristiyanlığı koruma altına almıştır. 395 yılında da
Teodosius, Hristiyanlığı Roma’nın resmî dini hâline getirmiştir. 325 yılında İznik Konsili’nde
Hristiyanlar arasında inanç birliğini sağlamak için İznik Kredosu(inanç) adıyla bilinen inanç bildirgesi
kabul edilmiştir. Bunun yanı sıra İznik Konsili’nde çok sayıda İncil’den dört tanesi kilise tarafından
kutsal kitap kabul edilmiş, diğerleri ise dışlanmıştır. Hristiyan dünyasındaki en büyük parçalanma
“büyük bölünme” olarak nitelendirilen, 1054 yılındaki Roma ve İstanbul kiliselerinin birbirinden
ayrılması ile gerçekleşmiştir. Roma İmparatorluğu’nun batısında kalan kiliseler Roma Katolik kiliseleri,
Bizans İmparatorluğu olarak bilinen doğu bölümündeki kiliseler de Ortodoks kiliseleri olarak
anılmıştır. Katolik, evrensel; Ortodoks ise öze bağlı anlamını ifade ediyordu.
Hristiyanlığın inanç esasları, bu dinin kutsal kitaplarında açık ve net bir şekilde belirtilmiş değildir.
Havariler Kredosu denilen inanç esasları, hemen hemen bütün Hristiyanlarca kabul edilmektedir.
Havariler Kredosu’nda belirlenen inanç esasları şunlardır: “Ben Tanrı’ya, kudretli Baba’ya ve onun
biricik oğlu Rab İsa’ya, Bakire Meryem ve Kutsal Ruh’tan doğmuş olduğuna, Pilatus zamanında
çarmıha gerildiğine, üçüncü gün dirildiğine, göklere yükseldiğine, Baba’nın sağında oturduğuna,
oradan ölüleri ve dirileri yargılamak üzere ineceğine inanırım. Ruh’a, evrensel kiliseye ve azizlerin
birliğine, günahların bağışlanacağına, ölülerin dirileceğine ve sonsuz hayata inanırım.” Tanrı, İsa ve
Kutsal Ruh. Bunlar, zaman içinde Hristiyan inancının temelini oluşturan teslisin (üçlü tanrı inancı)
ortaya çıkmasına yol açtı.
Hristiyanların kutsal kitabına Kitab-ı Mukaddes denilmektedir. Kitab-ı Mukaddes, Tevrat ve İncil olmak
üzere iki bölümden oluşmaktadır. Eski Ahit’te Yahudilerin, Yeni Ahitte ise Hristiyanların kutsal
metinleri yer almaktadır. Yeni Ahit, Matta, Markos, Luka, Yuhanna İncilleri ile Resullerin İşleri,
Pavlus’un Mektupları ve Vahiy bölümlerinden oluşmaktadır. Hristiyan kutsal metinleri Hz. İsa’dan
(a.s.) sonra yazılmıştır Hristiyanların bir araya gelip ayin yaptıkları mekânlara kilise denir. Kilise
kavramı, mezhep anlamında da kullanılır. Kiliselerin büyük olanlarına katedral, küçük olanlarına ise
şapel denir. Çan, Hristiyanlığın sembollerinden biridir. Haç(istavroz), Hristiyanlığın en önemli sembolü
olup Hz. İsa’nın (a.s.) çarmıha gerilişini simgeler. Hristiyanlıkta pazar ayini çok önemlidir.
Hristiyanlıkta, Hz. İsa’nın (a.s.) doğumu anısına genel olarak 25 Aralık’ta kutlanan Noel de önemli bir
ayindir.Hristiyanlıkta Tanrı’nın da katıldığına inanılan ve sakrament denilen belli ayinler vardır. Bunları
şöyle sıralayabiliriz: Vaftiz(Hristiyan olmanın ilk adımı ve şartı), Evharistiya/Ekmek-Şarap Ayini,
Konfirmasyon/Kuvvetlendirme, Günah İtirafı/Tövbe,Son Yağlama(Ölümü yaklaşan hastalara
uygulanan bir ayindir.), Rahip Takdisi,Evlilik Ortodoks ve Katolikler yukarıdaki sakramentlerin hepsini
benimseyip uygularken Protestanlar sadece vaftizle Evharistiya’yı kabul ederler.
Evangelizm, Hristiyan yayılmacılığı ve misyonerliği ile eş anlamlı olarak kullanılan bir kavramdır.
Evangelistler; Hz. İsa(a.s.) ikinci kez yeryüzüne gelmeden, dünyanın son zamanlarında Orta Doğu
merkezli büyük bir kaosun ve şiddetin yaşanacağına, Kudüs’te kutsal mabedin üçüncü kez inşa
edileceğine, gökten ateş yağması gibi olayların ve iyilerle kötüler arasında son bir savaşın (Armagedon
Savaşı) yaşanacağına inanırlar.
Katoliklik: Günümüzde Hristiyanların büyük çoğunluğu bu mezhebe mensuptur. Katolik kilisesinin
merkezi, Vatikan’dır. Vatikan’daki dinî lider Papa, yanılmaz otoritedir
Ortodoksluk: Katoliklikten sonra en yaygın ikinci Hristiyan mezhebidir.Kilisenin başında bulunan din
adamları için patrik, piskopos, metropolit gibi nitelemeler kullanılır.
Protestanlık: XVI. yüzyılda Martin Luther’in (öl. 1546.) başlattığı reform hareketleriyle ortaya çıkıp
yaygınlaşmıştır. Kurtuluşun yalnız imanla olacağını, bunun için kilisenin ve kiliseyi temsil eden ruhban
sınıfının aracılığına ihtiyaç olmadığını savunurlar.
12.SINIF
16. İSLAM VE BİLİM
İlim(bilim) kelimesi, ilimler tarihi boyunca belli bir alana ait sistemli bilgi birikimini ifade eden disiplin
manasında kullanılmıştır. Modern dönemde fen, din ilimlerini kapsayacak şekilde de kullanılmış ancak
çok defa dinî bilgiler için ilim, modern bilim için ise fen kelimesi tercih edilmiştir. Nakli ilimler temelde
Kur’an-ı Kerim’e ve hadislere dayanır; tefsir, hadis, fıkıh gibi ilimler bu gruba girer. Akli ilimler ise
düşünceye ve araştırmaya dayanır; felsefe, mantık, matematik, astronomi gibi ilimler bu grupta yer
alır.İbn Sina’nın tıp alanında yazdığı Kanun fi’t-Tıp ile felsefe ve pozitif bilimler alanlarında yazdığı
Kitabü’ş-şifa, İslam kültür çevresinin en önemli başyapıtları arasındadır.
İslam Medeniyetinde Öne Çıkan Eğitim Kurumları; Cami ve Mescitler, Mektepler(çocuklara temel
eğitimin verildiği kurumlardır. Hz. Ömer Dönemi’nden itibaren ortaya çıkmıştır.) Medreseler(İslam
tarihinde yüksek öğretim kurumlarına denir. Nizamülmülk tarafından kurulan medreseler en
meşhurudur. Osmanlılarda Orhan Bey Dönemi’nden itibaren medreseler kurulmaya başlanmıştır..)
Beytü’l-Hikmeler ve Kütüphaneler (Bilgi Evi anlamına gelir, önceleri yazılan ve tercüme edilen
kitapların korunduğu kütüphane olarak başlamış, sonraki zamanlarda gelişerek bilimsel kurum hâline
gelmiştir. Bağdat’ta kurulmuştur. Ayrıca burada yazar, çevirmen, kâtip, müstensih (el yazısıyla
kitapların kopyalarını çıkaran) ve mücellitlere (ciltçiler) tahsis edilen odalar vardı. İlk dönemlerde bir
tercüme bürosu ve bir kütüphane olarak kurulan Beytü’l-hikme, zamanla fiziki ve fonksiyonel açıdan
gelişip genişlemiş, özellikle pozitif ilimlerin araştırıldığı bir merkez ve bir eğitim kurumu hâline
gelmiştir) Rasathane (Gökyüzü olaylarıyla ilgili gözlem yapmak üzere kurulmuş kurumlardır.)
Şifahaneler(İslam dünyasında hastaneye bîmâristan, darüşşifa, darussıhha, şifahane, tımarhâne gibi
isimler verilirdi.) İbn Rüşd’ün düşünceleri Müslüman Doğu’dan çok Hıristiyan Batı’yı etkilemiş ve
burada doğan Averroisme (İbn Rüşdcülük) cereyanı kilise egemenliğinin ve skolastik anlayışın
sarsılmasında önemli rol oynamıştır.
Müslümanların Bilim Alanında Yaptıkları Öncü Ve Özgün Çalışmalar
Fıkıh: Fıkıh ile çoğunlukla İslam Hukuku kastedilmektedir. Müslümanlar İslam’ın ilk dönemlerinden
itibaren fıkıh konusuna önem vermiş, sahabe ve tabiin arasında fukaha (fakihler) adıyla ünlenen
şahıslar ortaya çıkmıştır.
Kelam: Kelam ilmi, İslam inanç esaslarını akıl ve mantık esaslarına göre ispatlamayı veya açıklamayı
amaçlayan bir ilim dalıdır.
Tefsir: Tefsir ilmi, Kur’an’ı açıklamayı ve yorumlamayı konu edinir.
Hadis: Hadis, Hz. Peygamber’e atfedilen söz, fiil, onay, fiziksel ve ahlaki özelliklere denir.
Tarih: İslam kültüründe Hz. Peygamber dönemi, asrısaadet adıyla anılır. Bu alanda ortaya çıkan ilk
yazılı çalışmalar, Hz. Peygamber’in savaşlarını konu alan megazi kitaplarıdır. Daha sonraki yıllarda Hz.
Peygamber’in yaşam hikâyesi (siyer) tarihsel sıraya göre yazılmaya başlanmıştır.
Coğrafya: İslam dünyasında coğrafya ile ilgili konular, Kitabü’l-Büldân (şehirler Kitabı) gibi kitaplar
içinde yer almaktaydı.
Tıp: İslam Peygamberi, insanlara hasta olmamaları için çeşitli tavsiyelerde bulunmuş, hastalanan
kimselere bazı tedavi yolları önermiştir. Sonraki dönemlerde Hz. Peygamber’in bu önerileri tıbbü’n-
nebi adı verilen kitaplarda toplanmıştır.
Astronomi: İslam dünyasında astronomi bilimi ilm-i felek, ilm-i nücum, ilm-i hey’et gibi adlarla
bilinirdi.
Matematik: Dokuzuncu yüzyılın ünlü Müslüman matematikçisi Muhammed b. Musa el-Harizmi (ö.
847 sonrası), cebir terimini matematik alanına kazandırmış ve onun matematiğin bir alt dalı hâline
gelmesine yol açmıştır.
Ayrıca İslam alimleri dil, felsefe, fizik, kimya alanlarında da çalışmalar yapmışlardır.
17. ANADOLU’DA İSLAM
Türklerin Müslüman Olmaları
Türklerin İslam’dan önceki dini, Göktanrı inancına dayalı bir dindi. Türklerin Müslüman Araplarla
ilişkileri Emeviler Dönemi’nde başlamıştır Talas Savaşı’nda (751) İslam ordusunun Çinlilere karşı zafer
kazanmasında Türklerin gösterdiği başarılar, Türk-İslam tarihinin dönüm noktasını oluşturmuştur. Ka-
rahanlıların ilk Müslüman hakanı Satuk Buğra Han’dır (ö. 955).Türkler arasında yayılmasında
Müslüman tüccarların ve sufilerin de önemli katkısı olmuş, Yesevilik, Nakşibendilik, Bektaşilik gibi
tarikatlar Türklere İslam’ı sevdirmiştir. Horasan, Anadolu ve Balkanlarda İslamiyet’in yayılmasında
ribat, fütüvvet ve Ahilik teşkilatlarının önemli rolü olmuştur. Ribat, sınır boylarında ve stratejik
yerlerde askeri amaçlı kurulmuş olan korunaklı yapılara denir.
Türkler arasında İslam’dan önce; Gök Tanrı inancına dayalı geleneksel din, Maniheizm, Budizm,
Yahudilik ve Hristiyanlık dinleri yaygındı.
Fütüvvet; delikanlılık, yiğitlik, cömertlik anlamlarına gelmektedir. Başlangıçta dinî-sufi bir öğreti iken
daha sonra sosyal ve ekonomik yönleri olan bir kuruma dönüşmüştür. Ahilik teşkilatı da fütüvvet gibi
tasavvuf eksenlidir. Dokuzuncu yüzyıldan itibaren İslam dünyasında görülen esnaf teşkilatlarının bir
çeşidi olarak Ahilik, on üçüncü yüzyılda Anadolu’da ortaya çıkmış ve bir süre sonra Osmanlı
Devleti’nin kurulmasında ve gelişmesinde önemli rol oynamıştır. “Kardeşim” anlamına gelen ahi,
esnaf ve meslek grupları arasında birliği ve dayanışmayı sağlamış; çırakları hem meslek hem de ahlâk
yönleriyle mükemmel biçimde yetiştirmeyi hedefleyerek topluma ve ekonomiye katkıda
bulunmuşlardır.
Dinî Anlayış Ve Kültürümüzün Oluşmasında Etkili Olan Bazı Şahsiyetler
Ebu Hanife (ö. 767), Cafer es-Sadık (ö. 765), Maturîdî (ö. 944)( İtikadi mezheplerden Maturîdîliğin
öncüsü olan İmam Maturîdî’nin asıl adı Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed’dir. İmam
Maturîdî’nin en tanınmış eseri Tevhit adlı kitabıdır.) Şafiî (ö. 820), Eş’arî (ö. 936)Ahmet Yesevî (ö. 12.
Yüzyıl)(Orta Asya Türklerinin din ve tasavvuf hayatında derin etkiler bırakan, Türkistan’ın piri diye
ünlenen mutasavvıf ve şair biridir. Ahmet Yesevî’nin en tanınmış eseri Divan-ı Hikmet adlı kitabıdır.)
Mevlâna Celaleddin-i Rumî (1273) (Asıl adı Muhammed b. Muhammed olan Mevlâna Celaleddin-i
Rumî, Mevlevîlik tarikatının kurucusu, dünyaca tanınmış mutasavvıf ve şairdir. Dostunun adı Şemsi
Tebrizi, oğlu ise Sultan Veled’dir. En bilinen eseri Mesnevi dir.) Ahi Evran (13. Yüzyıl) (Ahilik
kurumunun Anadolu’daki kurucularından olan Ahi Evran, aynı zamanda dericilerin piri sayılır.) Hacı
Bektâş-ı Velî (ö. 1271)(Hacı Bektâş-ı Velî, Sulucakarahöyük’te sade bir yaşam süren biriydi; çobanlık
yapar, zaman zaman bir mağarada inzivaya çekilirdi. Ürgüp yöresindeki Hristiyanlarla ve Şamanist
Moğollarla sıkı ilişkiler geliştirip onların ihtidasına (İslam’a girmelerine) çalışırdı. Hacı Bektâş-ı Velî’yi
destanlaştıran kişi, Antalya-Elmalı yakınlarındaki Tepeköy’de türbesi bulunan Abdal Musa’dır. Eserinin
ismi Makalat tır. Yunus Emre:(Mutasavvıf ve büyük Türk şairidir. Eserleri Divan adı altında
derlenmiştir.) Sarı Saltuk (ö. 1298): (Sarı Saltuk, Anadolu’nun ve Balkanlar’ın Müslümanlaşmasında
rolü bulunan, hakkında birçok menkıbe anlatılan alperen bir kişidir.) Hacı Bayrâm-ı Velî (Anadolu
topraklarında doğup büyüyen büyük bir Türk mutasavvıfı ve Bayramiyye tarikatının kurucusudur.
Orhan Gazi Dönemi’nde Ankara’da doğmuştur. )
18.İSLAM DÜŞÜNCESİNDE TASAVVUFİ YORUMLAR
Tasavvuf terimi, İslam’ın ağırlıklı olarak bâtıni (içsel) boyutunda yaşanan manevi hâller bütününü an-
latmaktadır. Dünya işlerinden uzak duran ve kendilerini ibadete veren bazı grupların mütevazılığın
göstergesi olarak kaba yünden (sûf) gösterişsiz elbiseler giymeleri nedeniyle tasavvuf ismi ortaya
çıkmıştır.Tasavvufi düşüncenin doğuşu ve gelişmesi genel itibariyle üç dönemde incelenmektedir:
Züht Dönemi:Bu dönem asrısaadetle başlar, tabiin (sahabeden sonraki nesil) ve tebe-i tabiin
(tabiinden sonraki nesil) devrini ve ilk iki (miladi yedinci ve sekizinci) asrı içine alır. Medine’de Saîd b.
Müseyyeb; Kûfe’de çok ağlayan zahitler (Bekkâîn); Basra’da Hasan-ı Basri, Mısır’da Zünnûn el-Mısrî,
Bağdat’ta Hâris el-Muhâsibî gibi sufilerle temsil edilmiştir. Havf (Allah korkusu) anlayışının recâ
(kurtuluş ümidi) ile birlikte ele alınması gerektiğini vurgulanmıştır. Tasavvuf Dönemi: Sufi ve tasavvuf
kavramlarının kullanılmaya ve ilk sufi adlarının duyulmaya başlandığı hicri ikinci asrın sonundan,
tarikatların ortaya çıktığı devre kadar olan üç buçuk asırlık dönemdir. Cüneyd-i Bağdâdî (ö. 909),
Bayezid Bestamî (ö. 848), Gazzâlî (ö. 1111) gibi büyük sufi ve mutasavvıflar bu dönemde yetişmiştir.
Tarikat Dönemi: Tasavvuf kurumlarının temsilcisi diyebileceğimiz tarikatlar, hicri ikinci asırda ortaya
çıkmış ve hicri altıncı (11. yy) asırdan başlayarak sosyal hayatın bir parçası hâline gelmiştir. Tasavvufi
tefekkürün İbnü’l-Arabî (ö. 1240) gibi büyük temsilcilerinin yetiştiği, şiir ve edebiyatta en değerli
ürünlerin verildiği devirdir. On ikinci yüzyılda işrâkîlik (içdoğuşla aydınlanma), on üçüncü yüzyılda
vahdet-i vücud (bütün varlıkların birliği) felsefeleri geliştirildi. Tasavvuf anlayışında ilk dönemlerden
itibaren çeşitli sapmalar da görülmektedir. Allah’ın insan bedenine girmesi inancı (hulûl), kulun Allah
ile birleşmesi (ittihat), Allah’la bütünleşen kimsenin ibadet etmesinin gereksizliği, evliyanın
peygamberlerden üstün görülmesi, hakikat karşısında dini emir ve yükümlülüklerin değersizliği,
haramların yok sayılması (ibaha) gibi Kur’an’a ve sünnete aykırı bazı inançlar da gelişmiş, bunlara karşı
dönemin ileri gelen sufileri de dahil olmak üzere Müslüman âlimler mücadele etmişlerdir. Tasavvufi
düşüncenin kaynağı Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in sünnetidir. Süluk, hakikate ulaşma taliplisi
olan birinin mürşit (yol gösteren) kişinin terbiyesinde yaptığı manevi yolculuğa denilmektedir
Tasavvufta mürşide “Şeyh” denir. Eğitimi güzel yapan şeyhe kâmil şeyh (mürşid-i kâmil); bir şeyhte
bulunması gereken şartları taşımadığı hâlde şeyhlik taslayanlara ise müteşayih (sahte şeyh)
denilmiştir. Tarikatlar, “tezkiye” (nefsin kötülüklerinden kurtulmak) ve “tehzib” (güzel ahlaka sahip
olmak) isteyen müritler için bazı riyazetler önerirler. Riyazet, nefsin ve tenin arzularını terk ederek ya
da en aza indirerek ibadetle meşgul olmaktır. Bu kolay bir iş olmayıp nefsani ve şeytani isteklere karşı
“Mücahede” (mücadele) etmeyi gerektirir
Kültürümüzde Etkin Olan Bazı Tasavvufi Yorumlar
Yesevîlik: Ahmed Yesevî’ye (ö. 1166) nispet edilen ve Orta Asya’da etkin olan bir tarikattır. Ahmed
Yesevî’nin halifeleri yoluyla yayılmış olan Yesevîliğe, mensuplarının çoğunluğunun Türk olması
nedeniyle “Silsile-i Meşâyih-i Türk” de denilmiştir. Yesevîler Orta Asya’da etkin idi. Kadirîlik:
Abdülkadir Geylanî’ye (ö. 1165) nispet edilen İslam dünyasının en yaygın tarikatıdır. Kadirîlik Irak
merkez olmak üzere İslam dünyasının hemen her tarafına yayılmıştır. Rifaîlik: Ahmed er-Rifaî’ye (ö.
1182) nispet edilen ilk tarikatlardan biridir. Rifaîliğin on üçüncü yüzyılda Anadolu’ya girdiği
düşünülmektedir. Mevlevîlik: Mevlânâ Celaleddin Rumî’ye (ö. 1273) nispet edilen tarikattır.
Nakşibendîlik: Nakşibendîlik tarikatının kurucusu Bahaeddin Nakşibend’dir (ö. 1389). Nakşibendîlikte
cehri zikir, halvet ve semâ bulunmaz; bunların yerine gizli zikir vardır. Alevîlik-Bektaşîlik: Ali’ye
mensup, Ali taraftarı gibi anlamlara gelen Alevîlik, Hz. Ali’ye bağlılığını ön planda tutan her türlü siyasi
ve dinî grupların ortak adı olarak kullanılmaktadır. Anadolu’daki Alevîlerin önemli bir kısmı kültür
olarak Bektaşî edep ve erkânına bağlıdır. Bektaşîlik on beşinci yüzyılın sonlarında Hacı Bektâş-ı Velî (ö.
1271) gelenekleri etrafında Anadolu’da ortaya çıkmış bir tarikattır.
19. GÜNCEL DİNİ MESELELER
Dinî Meselelerin Çözümünde Temel İlke Ve Yöntemler 1. Çözüm Önerileri Dinin Kesin Hükümlerine
Aykırı Olmamalıdır 2. Çözüm Önerileri Fıtrata Aykırı Olmamalıdır 3. Konuya Bütüncül Yaklaşılmalıdır 4.
İslam’ın Temel Amaçları Göz Önünde Bulundurulmalıdır
İslam dini, mülk edinmeyi meşru görür ve çeşitli hukuki düzenlemelerle mülkiyeti güvence altına alır.
“Eşyada asıl olan ibahadır.” kuralı gereği eğer bir şey haram kılınmamışsa helal kabul edilir. Haram
kılınan başlıca yiyecek ve içecekler şunlardır: Leş, Kan, Domuz eti ve ürünleri, Şarap Tıp alanında
tartışılan meselelerden bazıları şunlardır: Otopsi (caiz) Ötenazi (caiz değil) Organ ve Kan
Nakli(caiz)Haram maddelerle tedavi(caiz)
20.HİNT VE ÇİN İNANÇLARI
Hinduizm, Hindistan’ın geleneksel dinidir. Sanskritçede Arya Dharma (soylu yol) veya Sanatana
Dharma (ebedi yol) isimleri kullanılır. İslam literatüründeki adı ise Hindu’dur. Hinduizm’in aslı
Brahmanizm’e dayanmakla birlikte paganizm, Budizm gibi Hindistan’daki yerel dinlerin ve kısmen
İslam’ın birleşimiyle oluşmuş gözükmektedir. Hinduizm’in belirli bir kurucusu yoktur. Oluşum sürecini
dört aşamada özetlemek mümkündür. a) Brahmanizm (Vedizm) Dönemi b) Sentez Dönemi c)
Bugünkü Hinduizm’in Doğuşu d) Günümüz Hinduizm’i Hinduizm’e göre evrenin başlangıcı ve sonu
yoktur; yaratılış sonsuz enerjinin biçim kazanmasından ibarettir. Kastlar sosyal sınıf tabakaları
anlamına gelir. Hinduizm’de kastlar dört tabakadır: Birinci tabaka: Brahman adı verilen rahipler ve din
adamları, İkinci tabaka: Kışatriye adı verilen hükümdar soyundan gelenler ve savaşçılar, Üçüncü
tabaka: Vaisya denilen tacirler, esnaf ve çiftçiler, Dördüncü tabaka: İşçilerdir. Bunların dışında, Parya
denilen kast dışı kalmış, hiçbir sınıftan sayılmayan ve hiçbir hakkı olmayan bir grup daha
bulunmaktadır. Hinduizm’de Semboller ve Kutsal Mekânlar: Hindu tapınağına Mandır adı verilir.
Mabet ve ev dışında uygulanan temel ibadet kozmik sudan geldiğine inanılan Ganj nehrinde
yıkanmaktır. Lotus çiçeği (Padma), Hindu Swastika: Saat yönündeki swastika güneşin ve Tanrı
Vişnu’nun simgesidir. Aksi yöndeki swastika (sauvastika) ise Tanrıça Kali, gece ve sihrin simgesidir.
Yantra: Evreni simgeleyen geometrik diyagramdır. Hindu ritüellerinde ve meditasyonda, meditasyon
aracı olarak kullanılmaktadır. Hinduizm’de öne çıkan bazı kavramlar şunlardır: Avatara (Hulul): Tanrı
Vişnu’nun insan biçimine girmesi anlamına gelir. Karma: İyi veya kötü, yapılan her işin sonucunun, o
işi yapana geri döneceğine inanmaktır. Tenasüh-Reenkarnasyon (Samsara): Ruhun bir bedenden bir
başkasına geçmesi (ruh göçü) anlamına gelir. Yoga: Bireysel ruhun (Atman) Yüce Ruh (Brahma) ile
birliğinin yogi tarafından idrak edilmesi sürecine denilmektedir.
Budizm, Hindistan’da Buda tarafından kurulmuş olan dinin Batı dillerindeki adıdır. Budistlerin yaşadığı
Asya ülkelerinde Buda-Sasana (Buda Disiplini) adıyla anılır. Milattan önce altıncı yüzyılda Hindistan’da
doğmuştur. Brahmanizm’in şekilciliğine ve kast sistemine karşı çıkmış, soyut metafizik tartışmaları bir
tarafa bırakarak nefsi temizleme, güzel davranış elde etme, canlılara sevgi ve merhamet gösterme
gibi duygu ve davranış eğitimine yönelmiştir. Günümüzde Budizm, Hindistan, Çin, Tayland, Vietnam,
Singapur, Kore ve Japonya gibi Asya ülkelerinde yaygındır. Budizm’in kurucusu Buda (Siddhartha
Gotama), bir kabilenin prensiydi. Buda’nın öğretilerinin yazıya geçirilişi milattan önce birinci yüzyılın
sonuna doğru Seylan’da tamamlandı. Pali dilinde yazılmış olan bu metinlere “Tipitaka” (üç sepet)
denir. Birinci sepet (disiplin), sangha ve keşişlerin uymaları gereken kuralları; ikinci sepet (vaazlar),
Buda ve öğrencilerinin vaazlarını; üçüncü sepet (doktrin), Budizm’in felsefi ve psikolojik yorumlarını
içerir. Budizm’de inançla ilgili kavramlar şunlardır: a) Karma-tenasüh: Budizm’e göre karmanın (her
işin bir bedelinin olması) kişinin yer aldığı kastla değil; kişinin kendi iradesiyle alakalıdır. Tenasüh
inancı ise, Nirvana’ya ulaşma yoludur. Kişi Nirvana’ya ulaşmaya çalışmaz ise onun ruhu bedenden
bedene dolaşır durur; bu da insana ıstırap verir. b) Nirvana: Nirvana, ruh göçü çemberinin
ıstırabından kurtulmayı anlatır. Buda, nefsani duygu ve arzuları ateşe benzetir; Nirvana’yı ise bu
ateşin sönmesi olarak açıklamıştır. Nirvana’ya sekiz dilimli yol ile ulaşılır. c) Mehdi İnancı: Buda
ıstıraptan kurtuluş yolunu göstererek görevini tamamlamış ancak insanların kurtuluşunu
gerçekleştirememiştir. d) Ahimsama: Öldürmeme, Zarar Vermeme
Budistlerin tapınakları Pagoda olarak isimlendirilir. Budistlerce kutsal kabul edilen başlıca dört yer
vardır. Bunlar: Lumbini: Buda’nın Nepal’deki doğum yeridir. Bihar: Buda’nın incir ağacı altında
aydınlandığı yerdir. Geyik Parkı: Buda ilk vaazını burada vermiştir. Utter Pradeşt: Buda’nın öldüğü
yerdir. Ayrıca Hinduizm’de olduğu gibi Budizm’de de Ganj nehri kutsal kabul edilir.
Mandala: Meditasyon aracı olarak kullanılan Mandala da Budizm’in simgeleri arasında yer alır.
Konfüçyanizm, Çin’in milli dinlerinden biri olan Konfüçyanizm, ismini Konfüçyüs’ten almıştır. Çin’de Ju
Chiae (bilginlerin öğretisi) ve K’ung Chiao (Konfüçyüs’ün öğretisi) adlarıyla bilinir. Konfüçyanizm,
Çin’de yaygın olan inançlar üzerine kurulmuş bir ahlak sistemi görüntüsündedir. Konfüçyanizm’ de
kutsal metinler “Beş Klasik” ve “Dört Kitap”tır. Konfüçyanizm, geleneğe saygılı olduğu için Çin’in
geleneksel sembollerini kullanır.
Taoizm, Çin kaynaklı dinî-felsefî bir sistem olan Taoizm (Taoculuk), Konfüçyanizm ile birlikte iki bin
yıldır Çin’in yaşam anlayışını şekillendirmiştir. Taoculuğun Çin’deki adı Dao-cia’dır (yolun nesli).
Taoculuğun milattan önce altıncı yüzyılda Lao-tzu’nun felsefi düşüncelerinden doğduğu varsayıl-
maktadır. Taoculuğun en tanınmış simgesi Yin ve Yang’tır. Yin’i siyah, Yang’ı ise beyaz temsil eder.
İçlerindeki aksi renkteki noktalar dengeyi ve dönüşümü temsil eder. Gece ve gündüz gibi ikisi birbirine
zıt ancak birbirinin tamamlayıcısıdır.
DKAB ÖNEMLİ KAVRAMLAR
Abdest: Belli organları usulüne uygun olarak Alem: Cenâb-ı Allah'ın dışında kalan ve
yıkamak ve mesh etmek suretiyle yapılan bir yeryüzü ile gökyüzündeki maddî, manevî
temizliktir. bütün eşya ve varlıklar.
Adap: Edep kelimesinin çoğuludur. Edep, Ayin: Ritüel, genellikle önceden belirlenmiş
davranış bağlamında, öngörülen İslami görgü bâzı kurallara göre icra edilen dînî tören
kurallarını ifade eder. Azim: Gayret, kararlılık.
Brahma: Hindu dininde yaratılışın tanrısıdır.
Devi: Hindu inancında dişi tanrı
Cahiliyye: İnsanin Allah’ı gereği gibi El-emin: Güvenilir demektir. Peygamberimizin
tanımaması, ona kulluk etmekten uzaklaşması, sıfatıdır.
durumu Elhamdülillah: Allah’a hamdolsun, şükürler
Cem: Cem, Alevi-Bektaşi geleneğinde en olsun demektir.
önemli ayindir. Cemle ilgili on iki hizmet ise Emanet: Peygamberlerin çok güvenilir
şunlardır: kimseler olmalarıdır.
1-Mürşit (Dede): Alevilik-Bektaşilikte, görev Ensar: Mekke'den gelen Müslümanları konuk
itibariyle Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Hacı edip, onlara yardım edenler için kullanılmıştır.
Bektaş Veli’yi temsil eder. Cem erkânının Erdem: Fazilet.
başkanlığını yapar. Esma-i hüsna: En güzel isimler anlamına gelir.
2. Rehber: Yola girmek isteyenleri hazırlar, yol Allah’u teala’nın 99 ismine verilen addır.
gösterir. Fıtrat: İnsanın yaratılışından itibaren
3. Gözcü: Rehberin yardımcısıdır. Cemin kendisinde var olan özellikler.
bekçisidir. Furkan: “Hak ile batılı birbirinden
4. Çerağcı (Delilci): Cemevinde bulunan ayıran” demek olup Kur'an'ın isimlerinden
aydınlatma araçlarını yakar. biridir.
5. Zakir (Âşık): Cemde tevhit, düvazde imam, Gaflet: dalgınlık, dikkatsizlik, yanılma, ihmal,
mersiye, semah, nevruziye söyler. önemsememe
6. Süpürgeci (Ferraş): Cemevinin temizliği ile Gayb: Akıl ve duyular yoluyla hakkında bilgi
meşgul olur. edinilemeyen varlık alanı demektir.
7. Meydancı: Cemevinde semahserleri kaldırır. Gazilik: Allah için yapılmış gazaya(savaşa)
8. Niyazcı: Kurbanları tekbir getirerek keser. katılmış olan, savaşan ve savaştan sağ ve zafer
9. İbrikçi: Cemde mürşidin ve cem erenlerinin kazanmış olarak dönen (kimse).
abdest almalarını sağlar. Gülbank: Alevi-bektaşi kültüründe dua
10. Kapıcı: Ceme gelen erenlerin evlerinin Haç: Hıristiyanlığın simgesi olan ve birbirini dik
güvenliğini sağlar. olarak kesen iki doğrunun oluşturduğu biçim.
11. Peyikçi: Cem olacağını tüm canlara Hanif: İslâmiyetten evvel Allah'ın birliğine
duyurur. inanan ve Hz. İbrahim'in (A.S.) dininden
12. Sakacı: Cemevinde şerbet, saka suyu gibi olanlara verilen isim.
şeylerin dağıtımını sağlar. Hatemü’l–enbiya(Hatemü’n- nebiyyin): Bu iki
Cemevi : Ayin-i cem erkânının yapıldığı yerdir. kavram “peygamberlerin sonuncusu”
Cibril Hadisi: İslam iman esasları bir bütün anlamına gelmektedir. Peygamberimiz Hz.
olarak Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Cibril hadisi Muhammed (sav)’i işaret etmektedir.
olarak bilinen hadisinde yer alır. Cibril hadisi Hicret: Hicret, Peygamberimiz ve diğer
sadece iman esaslarının değil, İslam’ın ne Müslümanların, baskılardan kurtulmak için
olduğunun, İslam ve iman arasındaki ilişkinin 622'de Mekke'den Medine'ye göç etmelerine
de belirtildiği bir hadistir. verilen isimdir.
Cüzi irade: Allah’ın insanlara verdiği sınırlı Hidayet: Hakkı hak, batılı batıl olarak görüp
irade doğru yola girmek, doğru yola iletmek,
Dardan İndirme Cemi: Vefat eden bir kişinin dalâletten ve batıl yoldan uzaklaşmak, iman
ardından razılık alma cemidir. etmek, Müslüman olmak, yol gösterici, Kur'an,
Düşkünlükten Kaldırma Cemi: İşlediği bir suç tevhid gibi anlamlara gelir.
nedeniyle yol düşkünü ilan edildikten sonra Hızır orucu: Alevilik-Bektaşilikte önemli bir
tövbe ederek üzerindeki kul hakkını iade eden yere sahip olan hızır orucu genellikle şubat
kişiler için yapılan cemdir. ayının 13,14, 15. günlerinde tutulur..
Darul hadis Hadis ilimlerinin öğretildiği İcma: İslam hukukuna göre, herhangi bir çağ
kurumlardır. veya dönemde yaşamış İslam bilgini ve
Darul kurra Kur’an öğretilen medrese veya müctehidlerin aynı hükmü vermeleri, aynı
bölümlerin genel adıdır hükümde birleşmeleridir.
Değer: Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan İfrat: Aşırı gitme, ölçüyü kaçırma, aşırılık.
soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet İktisat: İktisat veya "ekonomi" üretim,
dağıtım, tüketim, ticaret, değişim ve bölüşüm
ile ilgili etkinliklerin bütünü ile bu etkinlikleri boyu yol kardeşi olmaya Hakkın ve halkın
inceleyen bir bilim dalıdır. huzurunda ikrar verip kardeş olmasıdır.
İnfak: Allah'ın (cc) hoşnutluğunu kazanma Musiki: Müzik
yolunda kendi emeğinden, alın terinden hak Mutasavvıf: tasavvuf inançlarını benimseyip
sahiplerine (muhtaçlara) vermektir. kendini Tanrı’ya ve Tanrısal hikmete vermiş,
İnsan-ı kamil: Her yönüyle ideal ve örnek tasavvufla uğraşan, gizemciliği yaymaya
insandır. çalışan kimse.
İsar: Kendi ihtiyâcına rağmen sâhib olunan Müellefe-i kulüb: Kalpleri İslam’a ısındırılacak
nîmetlerden vazgeçerek onları başkasına olanlar demektir.
sadaka olarak vermektir. Müfsit: Bozguncu, bozan
İstişare: Danışma Nisap: Zekâtın zorunluluğuna işaret ve ölçü
Kader: Kainatta olacak şeylerin zamanını, olmak üzere tesbit edilen belirli bir miktardır.
yerini, özelliklerini ve nasıl olacağını Allah'ın Nübüvvet: Peygamberlik
ezelde bilmesi ve takdir etmesine denir. Puja: Hinduizmde evlerin özel olarak ayrılan
Kamet: Farz namazlardan önce, namazın bölümlerinde, tanrılarını sembolize eden
başladığını bildiren, ezan benzeri sözlerdir. heykellerin önünde yapılan ayine "puja" denilir
Karzı hasen: Allah rızâsı için verilen borç veya Rab: Allah, terbiye eden, eğiten
sırf Allah rızâsı gözetilerek verilen yardım, Risalet: Peygamberlik
bağış Ritüel: Dini ayin
Kaza: Kaderin gerçekleşmesine kaza denir. Sadaka: Yoksullara yardım olarak karşılıksız
Kıssa: Hikaye, Kurandaki peygamberlerin verilen şey.
hayatı Salat: Namaz, dua
Kul hakkı: İnsanların birbirine geçen hakları, Seciye: Huy, karakter
emekleri Selam: Barış, huzur, esenlik
Külli irade: Sonsuz işleri birlikte dileyebilen Sema: Mevlevi ayini
ilâhî iradedir. Semah: Alevilik-Bektaşilik geleneğinde ilahî
Mektep Mektepler, bugünkü anlamda ilkokul aşkı ruhunda duymak anlamına gelen semah,
seviyesinde okuma yazma eğitimlerinin o aşkla Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinden
verildiği okullardır. herhangi birini anarak ayakta dönerek yapılır.
Merhamet: Şefkat Sıdk: Doğruluk
Mescidi aksa: Uzak mescid anlamına gelen Sünnetullah: Allahın kanunları, doğa kanunları
Kudüs’te bulunan mescit Şahsiyet: kişilik
Muamelat: Geniş anlamıyla fıkhın ibadetler Şehadet: Tanıklık etmek. Şehit olmak. Allaha
dışında kalan kısmını, dar anlamıyla daha çok ve resulüne şahit olmak
mal varlığına ilişkin hükümleri ifade eden Şehitlik: Allah yolunda ölmek
terim. Şiva: Hinduizmde yok edici tanrı
Muhacir: Göç eden, Mekke’den Medine’ye Taharet: temizlik
göç eden Müslümanlar Tefrit: Gereğinden aşağıda kalma durumu.
Muharrem orucu: Alevi-Bektaşiler, Muharrem Tevazu: Alçakgönüllülük
ayında kimi yerlerde 10, kimi yerlerde de 12 Tevil: Yorumlama
gün oruç tutarlar. Kerbela'da şehit edilen Hz. Tutum: Davranış
Hüseyin (c.c.) ve Ehl-i Beytin anısına tutulan Uhrevi: Ahiretle ilgili olan.
oruç aslında bir yastır. Bundan dolayı Umre: Hac dışında yapılan kabe ziyareti
Muharrem orucunun diğer bir adı da Yas-ı Üsve-i hasene: "Güzel bir örnek" anlamına
Matemdir. Bu dönemde: Su içilmez (Ancak gelmektedir. Bu tabir Ahzab Suresinin 21.
hoşaf, ayran vb. sulu gıdalar alınabilir), tıraş ayetinde geçmektedir. "Andolsun ki, sizin için,
olunmaz, çamaşır yıkanmaz, hayvan ve ağaç Allah'ı ve âhiret gününü ümid eden ve Allah'ı
kesilmez. Et, soğan, sarımsak, yumurta çokça anan kimseler için, Resûlullah'ta güzel
yenilmez. Aynaya bakılmaz, süslenilmez. bir örnek vardır." (Ahzab, 33/21)
Musahip: Alevilik-Bektaşilikte evli olan iki Vedalar: Hinduizm’in kutsal kitabı
kişinin aileleriyle birlikte, kurban keserek hayat

www.egitimhane.com

You might also like