Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 2559

ANA SAYFA

HZ. PİR-İ GALİBİ H.GALİP HASAN KUŞÇUOĞLU (K.S.) GALİBİ TASAVVUF KÜLLİYATI
BÜTÜN ESERLERİ VE VİDEO-MP3 SOHBETLERİ

• OKUMAK İSTEDİĞİNİZ KİTAPIN MİNİ RESMİNE TIKLAYINIZ

• OKUDUĞUNUZ KİTAPIN İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖNMEK İÇİN HER SAYFADA BULUNAN

• İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN YAZISINA TIKLAYINIZ.

• HER SAYFADA BULUNAN ANA SAYFAYA DÖN YAZISINA TIKLATARAK BÜTÜN KİTAPLARIN
BULUNDUĞU BU ALANA DÖNÜŞ YAPABİLİRSİNİZ.

• İÇİNDEKİLER SAYFASINDA OKUMAK İSTEDİĞİNİZ KONU ÜZERİNE TIKLAYINIZ.

Pir-i Galibi > Video ve MP3 Sohbetleri


Linki Gitmek İçin Tıklayınız

Muhtaç olduğumuz K. Tasavvuf ve Zikrullah Rahmet Damlaları Metafizik 1 Metafizik 2

Tesettür Hicap Ve Edep Mini Hac Rehberi Hikmetli Kelamlar Vazifeliler El Kitabı Mü'minlere Bir Katre

HZ. PİR H.GALİP HASAN Aşkı İlahiden Damlalar SÜRÜM KONTROLÜ BU


KUŞÇUOĞLU (K.S.) LİNKDEN YENİ SÜRÜM
HAZRETLERİNİN ÜZERİNDE VARSA İNDİREBİLİRSİNİZ...
ÇALIŞTIĞI KURAN MEALİ... MEVCUT SÜRÜM (vr_007)
1
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU


MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK

 Muhtaç Olduğumuz Kardeşlik


H. Galip Hasan Kuşcuoğlu

2
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU

MUHTAÇ
OLDUĞUMUZ
KARDEŞLİK

3
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

4
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İÇİNDEKİLER
MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK
İÇİNDEKİLER SAYFASINDA OKUMAK İSTEDİĞİNİZ KONU ÜZERİNE TIKLAYINIZ.

BAŞYAZI ........................................................................................... 13
“İslam’ın Beş Şartı” Diye Emr-İ İlahi Yoktur! ........................................ 21
Hitap ......................................................................................................... 29
“Evliyâ” Manasını Tahrif ......................................................................... 31
ÖNSÖZ ............................................................................................... 33
İçtihat Görmedik Tetebbu İle Hoca Olanlar ............................................. 36
Semâvî Din Bir Tânedir, Değişmez.......................................................... 42
GİRİŞ .................................................................................................. 49
BİRİNCİ BÖLÜM ..................................................................................... 51
ZİHNİYET ÜZERİNE ........................................................................ 51
İçtihat Gereklidir ...................................................................................... 53
Sultan Iı. Abdülhamid Han’dan Bir Hâtıra............................................... 58
Tasavvuf Bi-Zâtihî İslâm’ın Kendisidir .................................................. 64
Nûr-U Muhammedî Adem Safiyyullahtan Kıyamete Kadar Bâkîdir. Bir
Topluma Maletmeye Kalkışma. Hz. Allah Yalnız Senin Değil Cümle
Yaratıkların Allah’ıdır .............................................................................. 66
Müceddid-İ Din ........................................................................................ 67
Tasavvufu Bugüne Göre Nasıl Yaşayacağız? Şeriat-I Muhammediyyeyi
Bugüne Göre Yaşamak Mümkün Mü? ..................................................... 69
Kulun Yaratılışının Nedeni Aşktır............................................................ 72
Çarpık Zihniyet Değişmeli ....................................................................... 77
Atatürk Hakkında ..................................................................................... 78
İKİNCİ BÖLÜM ....................................................................................... 83
KUR’ÂN-I KERÎM’DEN ÂYETLER ................................................ 83
Yanlış Dînî Bilgiler .................................................................................. 85
Kur’ân-I Kerîm Rahmet-İ İlâhiye İle Dolu Doludur ................................ 88
“Dost” Kelimesi “Evliyâ” Nın Anlamını Ve Manasını Kesinlikle
Yansıtmaz ................................................................................................. 90

5
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Maddî “Sultân” Mânevî “Sultân” ............................................................. 93


Verîd Damarı ............................................................................................ 94
Îmân İle İslâm’ın Anlamları Farklıdır ...................................................... 95
Birbiri İle Savaşan İnananların Arasını Düzeltmek.................................. 97
“İnsanları Konuşmalarından Daha İyi Tanırsın” .................................... 100
Nûr-U Muhammedî Rahmeti İlâhiyenin Genel Adıdır. Bu Rahmet-İ
İlâhiye Dünya Ve Ahiret Devam Edecektir, İnşa-Allah ......................... 101
Zikirden Uzaklaşanlara Şeytan Musallat Olur ...................................... 102
Ehl-İ Kitâb’ın Yiyecekleri Size Ve Sizinde Yiyeceğiniz Onlara Helâldir.
İffetlerini Namuslarını Koruyan Kadınları Mihirlerini Ödemek Sureti İle
Nikahla Alabilirsiniz, Helâldir ............................................................... 105
Kur’ân-I Kerîm’de Ehl-İ Kitâb............................................................... 106
Hazret-İ İnsân ......................................................................................... 108
Beni Adem’e Ne Melâikeden Ne De Kadından Peygamber Gelmemiştir
................................................................................................................ 110
Efendi Kime Denir?................................................................................ 112
Kalbi Gözyaşları İle Suladığın Zaman Yaptığın Duâyı Kâinât Bilir...... 113
Şeyhi Olmayanın Şeyhi Şeytandır .......................................................... 116
Sonra Gelen Peygamber Efendimizin Şeriatına Tabi Olmak Asra
Uyumluluk Ve Emr-İ İlâhiye De Uygundur, Kemâlattır. ....................... 118
Yeryüzündeki Ve Gökyüzündeki Âyetleri De Görebilmek Okumaktır! 120
Hiçbir Beşeri İlahlaştırmayasın .............................................................. 122
İlm-İ Verâset Ezel-İ Ervâhla İlgilidir. Tertib-İ Tanzim-İ İlâhidir. Beşer Bu
Ölçüye İhtiyarı İle Kendini Vazifeli Görmesi Mümkün Değildir .......... 124
Yeryüzündeki Ve İnsanın Kendi Nefsindeki İşâretler............................ 130
Peygamber Efendilerimiz Rahmet-İ İlâhiyenin İnanan Beni Adem’e
Tebliğ Müesseseleri Olduğu Gibi Yaşantıları İle De Emr-İ İlâhinin Nasıl
Yaşanacağının Göstergesidirler .............................................................. 132
Bu Gerçekler Yaşayan Cemi Kullara Duyurulsa Toplumlar Arası Husumet
Kalkar, Zulüm Kalkar, Bütün İnsanlar Kardeş Olduklarının Zevkine Erer.
Sen Ben Davası İflâs Eder. O Zaman Yeryüzü Cennet Misali Olmaz Mı!
................................................................................................................ 134
Ehl-İ Kitâb’ı Rahmet-İ İlahiyeden Dışlamak Emr-İ İlâhiye Ters
Düştüğünden Mana-Yı Kur’ân’a Ve Cümle Kitablara Da Suhuflara Da
Aykırı Olduğunu Hazret-İ Allah Sarih Bildiriyor .................................. 136
Galibi Yolu ............................................................................................. 139

6
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Çizmeden Yukarı Çıkma! ....................................................................... 150


Her Zuhuratta Allâh’ın Adâleti Vardır: İnancında Samimi Ol. İcraatın İse
İnancının Görüntüsü Olsun. O Zaman Gerçekleri Görmemen İçin Neden
Kalmaz! .................................................................................................. 152
Allah, Kalbinde Olanı Dahi Bilir............................................................ 153
Ashâb-I Zâhir, Ashâb-I Bâtın ................................................................. 154
Ehl-İ Kitâb’a Çağrı ................................................................................. 156
Merhamet-İ İlâhîyenin Hudûdu Yoktur.................................................. 157
Hz. Ebû Bekir’in Duâsı .......................................................................... 159
Bugünkü Nesil Gerçeği Düne Nazaran Daha İyi Anlayacak
Kabiliyettedirler. Zamana Göre Bilgi Edindikleri İnkar Edilmez Dini
Bilgilerini De Hz. Allah’ın Kur’ân-I Kerim’de Bildirisine Beşeri Katkı
Katmadan Anlatalım. Anlatsa İdik İnancım Odur Ki Cemi İnsanlar İyi
Anlayacaklardı. Bundan Şüphen Olmasın! ............................................ 161
Bahtiyar İnsan: Haddini Bil! .................................................................. 164
Ne Kadar Saçma Bir Söz: “Allah İle Kul Arasına Girilmez ”............... 165
Kabir Hayatına İnanmayanlara Hazret-İ Allah Diyor, Dikkat: .............. 167
Tasavvufu Yanlış Öğretiyorlar ............................................................... 168
Yolumuz ................................................................................................. 171
“Bilmiyorsanız Ehl-İ Zikir’den Sorunuz” .............................................. 176
Ehl-İ Aşk ................................................................................................ 179
İstihâre .................................................................................................... 182
İstihare Nasıl Yapılır? ............................................................................ 183
ÜÇÜNÇÜ BÖLÜM................................................................................. 187
ŞİŞ HAKKINDA .............................................................................. 187
Bir Tv Programı Üzerine ........................................................................ 194
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ............................................................................ 197
ZUHR-U ÂHİR ................................................................................. 197
Netîce ..................................................................................................... 205
SÖZLÜK ........................................................................................... 209

7
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hz. Allah’ın Tertip, Tanzim Eyleyip Yevmil Kıyame Devam Edeceği


Kullarına Bildirdiği Tek Din İslamiyet’tir.

Cümle Allah Elçileri


İslamiyet Üzere Geldiler, Din Getirmediler.
Cümlesi Emri İlahiyeleri Tebliğ,
Asra Uyumlu Yaşadıkları Şeriatları ile Anılırlar

İslam’da Şart Yoktur!


Allah’ın Varlığına İnanan Kula,
Kul; Allah’ın Bildirisi Müslüman Demekle Mükelleftir.
Gayrı Ölçü, Kulun İradesi Dışındadır!
Yalnız Hz. Allah’a Mahsustur.
Nuru Muhammed-i
Kıyamete Kadar Devam Edecek
Rahmeti İlahiyenin İsmidir!
Yalnız Bir Ferde, Bir Topluma Maledilemez!

8
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Muhammedilerde Savm, Salat, Hacc u Zekat


Hazreti Allah’ın Müttaki, İttika Sahibi Kullarına, Mü’min Olan-
lara İn-Amı,
İhsanı ve Sadakasıdır!
Şahadet İse İmanın Zirvesinin Kulda
Zuhuru Görülen, Şahitliğidir.

Kabile İsimleri Din İsmi Değildir.


Din Terakkiye Mani Değildir,
Din Bizatihi Terakkiyattır!

Din Aklın Tanzimi Olmayıp,


Nakli İlahiyedir. Vahyi İlahi’dir.

Allah’tan Başka İlah Yoktur


Diyen Müslümandır.
Tabi Olduğu Peygamberinin Getirdiği Şeriatına Uyumlu Yaşıyor
İse
Müttakidir Mü’mindir.
Sonra Gelen Şeriata Tabi Olmak
Kemalattır.

9
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

10
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMÂN VE RAHÎM OLAN ALLÂH’IN


ADI İLE BAŞLARIM

HÛ YÂ TABÎBE’L-KULÛB
MEDET YÂ ERHAME’R-RÂHİMÎN
MEDET YÂ EKREME’L-EKREMÎN
MEDET YÂ İLÂHE’L-ÂLEMÎN.

DESTÛR YÂ ÂDEM SAFİYYULLÂH


DESTÛR YÂ NÛH ŞEKÛRULLÂH
DESTÛR YÂ İBRÂHÎM HALÎLULLÂH
DESTÛR YÂ MÛSÂ KELÎMULLÂH
DESTÛR YÂ ÎSÂ RÛHULLÂH
DESTÛR YÂ MUHAMMED MUSTAFÂ
HABÎBULLÂH.

DESTÛR CÜMLE PEYGAMBERAN-I İZÂM VE


RESÜL-İ KİRÂM HAZERÂTI

DESTÛR YÂ SÂHİBE’L-MEYDÂN

RIZÂEN LİLLÂHİ’L-FÂTİHA MAA’S-SALEVÂT.

11
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kainat ilahi bir feyizdir!


İslamda vahdet-i vücud budur!
Her varlık izafi varlıktır!
Mutlak varlık değildir!
Her varlık onun varlığından ibarettir!
Aynaya vuran ışık kaynağı gibi!
Aynadaki akis mecazidir ve iğretidir...
Kainatın bütün yüzleri iğretidir!
Cenab-ı Hak mutlak varlıktır!
Ma-adası olan herşey bir görüş ve bir
vehimdir!

H. Galip Hasan Kuşçuoğlu

12
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

BAŞYAZI

Eûzü Billâhi Mine’ş-şeytâni’r-racîm


Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm

Kitabçığın kapağında özetini vermeye çalıştığım, Hazret-i


ALLAH’ın kelam-ı kadiminde bildirdiği bilcümle peygamberan-ı
izam ve resul-i kiram efendilerimize lutfedildiği gibi, ahir zaman nebi-
si Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) Efendimizi de cümle ALLAH
elçilerine ihsan eylediği rahmetinin zuhuruna cümlesini vesile kıldı
Tebliğ eylediği emr-i ilahiyeyi ve dünya hayatı boyu biz aciz kullarına
örnek olan yaşantılarında olduğu gibi, ehl-i halinde emri ilâhiyeye
uyumlu kıldığı irşadına vazifeli kullarının kıyamete kadar devam ey-
leyeceğinden şüpheye düşmemek hali Hazret-i ALLAH’ın lutfi ihsanı
olan cümle güzellikler has ve hassu’l-has kullarının imanının maddeye
yansımasından gayrı bir şey değildir; gafil olunmaya!
Sırat-ı müstakim cümle peygamber efendilerimizin yaşantısı ve
mekarim-i ahlakın aslıdır, dışında düşünmeyesin!
Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz buyurdular ki:
“Peygamber kardeşlerim cümlesi mekarim-i ahlak üzere geldiler.
Ben tamamlayıcısıyım.”
Biz abd-i âcizlerin anlayacağı ALLAH elçilerinin yaşantıları emr-i
ilahiyeye uygun, Hazret-i ALLAH tarafından ihsan edilen semavi ki-
tabların manası ve anlamı zamanlarına göre tanzimi ilâhi emri ilâhinin
mutlak tefsiri değil mi?

13
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kulun imanındaki samimiyyetinin görünümü ihtiyarı ile icra eyle-


diği eserinin maddede zuhuru ehlinde mevcut imanın safiyetini veya
gayrı samimiyetinin gösterisi değil mi?
İbadet ve taatların uygulamalarının gerçeği yansıtan kişinin sami-
miyetine göre kıyamete kadar ind-i ilâhide geçerli olduğunu beyan
eden Hazret-i ALLAH’dır!
Sonraki gelen şeriatın asra uyumlu tertib ve tanzim-i ilâhiye inti-
bak edebildiği nisbetinde, inanması kulun sa’y-i gayretinin zuhuru
ind-i ilâhiden ihsan edilen, salikin üzerinde görülen kemalatının tecel-
lisinin meyveleridir!
“Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki kanun
budur. Bizim kanunlarımızda hiç değişiklik bulamazsın.”
(İsra Suresi, 77)
Bu ayetin manasını iyi anla da, ayrıcalık yapma!
Hazret-i ALLAH’ın emirlerine aykırı ayrı, ayrı yaşantıları mı gö-
rülmüş peygamberlerimiz efendi-lerimizin?!
Günah-ı kebair dışındaki yenilik ve güzelliklere ALLAH resülle-
rinin muhalefet ettiği gösterilebilinir mi? Sümme haşa!
Çünkü İslamiyet Hazret-i ALLAH’ın kullarını men ettiği küfrün
dışında, görünen bilcümle güzelliklerin sırrı, manası ve ismidir!
İslâmiyet rahmet-i ilahiyenin yed-i kudretinde olan cümle kulları-
na bahşedilen tek dindir!
Günah-ı kebairler dışında güzellikler hikmettir; hikmet ise: “Hik-
met mü’minin kayıp malıdır nerede bulursa alsın” buyurmadı mı Pey-
gamberimiz Efendimiz?!
Bilcümle peygamber efendilerimiz Din-i İslam üzre geldiler; ayrı
ayrı din getirmediler… Yaşadığı zamana uygun, Hazret-i ALLAH
katından ihsan edilen herdevrde icap eden iç’tihadını içeren şeriatı ve
tariki müstakim üzre vazifeli kılındılar!
Sana da daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üze-
re hak olarak kitabı gönderdik. Artık aralarında allah’ın indirdiği
ile hükmet. Sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uy-
ma. Her birinize bir şeriat ve bir tarik verdik. Allah dilese idi siz-
leri bir tek ümmet yapardı! Fakat size verdiğinde sizi denemek

14
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

için böyle yaptı. Öyle ise iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin
dönüşü allahadır artık size üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri o
haber verecektir!
(Maide Suresi, 48)
Dünya ve ahiret izliyeceği, kulun ihtiyacı olan yolu gösterdiler.
Sonraki gelen şeriatlar evvel geleni iptal etmedi, edemez de…
Hazret-i Allah’ın lutfu ihsanının zaman zaman gazab-ı ilahiye
tebeddülü görülmemiştir, görülmeyecektir de!
Aksini düşünmek Halik-ı zü’l-celâl’e noksan sıfat isnad et-
mektir. Bu yönlü çarpık düşünceden rabbıma sığınırım ve sığına-
lım!
Sonra gelen şeriatları zamanın içtihadına uyumlu kılmadı mı Haz-
ret-i ALLAH!?. Kulların zamanlarını asra uyumlu emr-i ilahiye uygun
yaşamaları için ihsan edilip kulun mizacına uygun samimi iradesine
bırakılmadı mı?. “Evvel ihsan edilen şeriatların da ALLAH’a ve emri
ilâhiyeye uyumlu sadık kullarına duyurulmasında vazifeli kılınan Al-
lah’ın kulu ve resülleri olan peygamberine karşı samimi olanlar,
ALLAH’tan başka ilah edinmeyenler, mütteki ve ittika sahibi
mü’mindirler” buyurmadı mı Hazret-i ALLAH!?
Her şeriatın müttaki, mü’min, velisi ve evliyası mevcuddur; kıya-
mete kadar da bu rahmet-i ilâhiye devam edecektir. Bu yönlü rahmet-i
ilahiyeyi yokmuş gibi noksan göstermeye kalkışmak tertib-i ilâhiye
karşı tavır takınmak kimsenin haddi değildir ve manayı değiştirmeye
de kimsenin gücü de yoktur, hakkı da yoktur!
İşte son ilahi kitap Hazret-i Kur’an-ı Azimü’ş-şan’da Maide Sure-
si 51’inci ayet-i celilede bu hususda ALLAH bildirisine halen yanlış
mana verilerek ehl-i kitabı rahmeti ilâhiyeden dışlıyarak Hazret-i
Kur’an’a düşman eden, Ümmet-i Muhammedi hakir görmelerine se-
beb-i zemin hazırlayan, hakiykat dışı, varlık ve enaniyet mahsulü yan-
lış meal ve tefsirlerde bu türlü mana tahrifatını emr-i ilâhi imiş gibi
gösterme cüretinde beis göremeyenlerin, ALLAH tarafından ihsan
edilen peygamberlerinin getirdiği şeriatını yaşayan ehl-i kitabı ruhen
rencide ettiği gibi ümmet-i Muhammed’e de ve Hazret-i Kur’an’a
düşman eylediği bir gerçek değil mi!

15
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. ALLAH’a inanan ehl-i kitaba ilâhi bildirinin hilâfına gavur,


kafir, gayr-ı müslim diye hakaretamiz itham ettiğimiz halâ yetmedi
mi, el-insaf!
Bu ayet-i celiyleyi ehl-i mutasavvifinin anladığı mana:
“Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanların evliyalarını evli-
ya edinmeyin! Onlar kendilerinin evliyasıdır. (Sonra gelen şeriatı
kabul ettikten sonra, evvelki şeriattaki evliyalar senin şeriatından lut-
fedilen evliya değildir. Sana lutfedilen şeriatını gününe yansıtan ve
emri ilâhiye uyumlu evliyana tabi ol. Geri döndüğünüz zaman evvelki
şeriata dönüşünle sonra gelen şeriata biatınla indi ilâhiyede nefsine
zulüm etmiş olursunuz.)
ALLAH zalımlar toplumuna yol göstermez.”
(Maide Suresi, 51)
İşte bu abd-i âcizin, anladığım mana… İşte evliyayı kabul etme-
yip, evliyanın yerine mana ile ilgisi olmayan “dost” kelamı ile deği-
şiklik yaparsan ayetin manasını doğru yansıtamadığın gibi, Hazret-i
Kur’an’ın manasına ters düştüğünü bilesin!
Hazret-i ALLAH’ın ehl-i kitabı Hazret-i Kur’an’da rahmeti ile ih-
ya ettiğinin aksini, ne ile izah edeceksin?
Hala, ALLAH’a iman eden ehl-i kitaba “gayr-ı müslim” “kafir”
“gavur” demekte israr edecek misin? Daha ne kadar çarpık fikir de-
vam edecek İnsaf et!
Ahir zaman ümmetine bahşedilen şeriat-ı muhammediyeyi koru-
mak kasdi ile üstünlük kompleksine kapılıp ne hale getirdin Din-i
İslâm’ı?!
Görmezlikten gelerek inkar edemezsin!
Benî Adem’in ilmi, gücü yeterli olmasa da gayr-ı ihtiyari toplum-
ların güzelliklere doğru akın akın gittiklerini göremiyor musun?
HAZRET-İ ALLAH açık bildirdiği halde, günah-ı kebair dışında
güzelliklerin “İslamiyet” olduğunu ne zaman anlayacak ve anlatacak-
sın!
O güzelliklerin yalnız isimlerini telaffuz etmek yetmiyor; yaşamak
lazım! Şeriatlar ve mezhep, meşrep esasda değil, değişik mizaçlara
göre teferruatta tabi olduğu imamlarının Kitab ve Sünnete aykırı ol-

16
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

mayan içtihatları değil mi?. Din-i İslam’a ve şeriat-ı muhammediye


ters düşen icraatları bir an evvel nefsin ve nefis için var olan ilâhi
kaynaktan nasibini alamamış aklın etkisinden kurtarıp Hazret-i
ALLAH’ın veraset yolu ile ihsan eylediği emr-i ilahilere yönelme za-
manı geldi.hatta geçiyor Dikkat et! Zamanını geçirme. Zaman cümle
kullar için büyük rahmettir!
Zamanı geçirir isek telafisi mümkün olmayabilir. Hazret-i
Kur’an’ı esas alarak varisü’n-Nebi, nedim-i ilahiyi, ALLAH’ın bildir-
diği vechile kabul ederek, ehl-i aşkın ve melaikenin manevi gıdası
olan zikrullahın aleyhinde bulunmayıp, zikredenlere sıcak bakmayı
bilerek, ehlinin denetimi altında, mana sahtekarlarına Din-i İslam’ı
şeriat-ı muhammediyeyi tahrif ettirmeden, hurafasız, bid’atsız yaşa-
maya ne zaman sıratı müstakim yolunu göstereceksin. “LÂ İLAHE
İLLÂ ALLAH” diyen her kula “müslüman” diyebilmek ve kardeş
kardeş yaşayabilmek… ALLAH’ın elçilerini birini diğerinden üstün
görmeyip hurafadan gayrı izahı olamayan gülünç iddialara kalkışarak,
hemcinsine karşı düşmanlığı artırmanın zararlarını, dün taşımış gibi
görünsek de, bugün hiç taşıyamıyoruz ve ağırlığını kaldıramıyoruz.
Yetsin artık!
“Şeriat-ı muhammediyeye tabi oluyorum” kıvancı ve safiyeti ile,
bizi örnek alıp izleyen toplumları da “akılcı din” felsefesine itekledik;
nefsî hazlarının esiri, beş duyudan öteye gidemeyen, hakiykat yoksun-
ları kıldık. En son lutfu ilahi olan şeriat-ı garrayı manadan soyutladık.
Yaşamak için, dünya ilmini tahsil eden ezel-i ervah yoksunlarınıda
rahmet-i ilâhiyeden nasibli kılacakken daima gazab-ı ilâhiyi göstere
göstere şeriat-ı garrayı yaşantılarından çıkarmalarına sebep olduk.
Kıyamete kadar beşerin manevi yaşantısına cevap verecek rahmet-i
ilahiyenin en son rahmet vesilesi, ahir zaman peygamberi Hazret-i
Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) Efendimizden biz acizlere bahşedilen,
“şeriat” ismiyle lutfedilen şer-i şerifi “arısı kaybolmuş kovan” misa-
li, manasız, boş bıraktık. İnanıyorum ki, zatını da tatmin etmeyen,
itminan-i kalbden yoksun bu görüntü sizleri de rahatsız ediyor!
“Hakiykat, zahire yansıdığı zaman aldığı isim şeriattır.”
Kasdin İslam’a hizmet ise, şüphem yok, lutfen bu teraziyi kullan!
O zaman ALLAH aşkının yabancısı olamazsın!

17
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar bu delillerden


yüzlerini çevirip geçerler.”
(Yusuf Suresi, 105)
“Onların çoğu ancak ortak koşarak ALLAH’a iman ederler!”
(Yusuf Suresi, 106)
buyuruyor Hazret-i ALLAH (c.c.) Kadrini bil! Ademlikten terakki
ederek, insan olmaya namzetsin. Müsait yaratıldın. Başka yaratığa
verilmeyen, rahmet-i ilahi olan imkan ve meziyet bila-istisna benî
Adem’e verildi. Dikkat et. Ömür sermayeni boşa harcama. “Hayva-
niyyet” sıfatı ile huzur-u ilahiye gitme. Cennet-i alâ hergele meydanı
değil!
Ademlikden insanlığa dönüşen kamil insanların yurdu olduğunu
hatırdan çıkarma!
Cümle peygamber efendilerimizi istisnai yarattı hazret-i ALLAH,
günah işlemiyecek durumda.. Cümlesi masumdurlar. Buna rağmen
bizler gibi beşerdirler. peygamber efendilerimiz ilah değillerdir!
ALLAH’ın elçileridirler. Onlar da ALLAH’ın kuludur.
Son peygamber efendimiz Muhammet Mustafa (s.t.a.v.):
“Ben de sizler gibi beşerim; yanılabilir, unutabilirim!” buyur-
madılar mı?!
Sarih ve açık görünen ve ehlinin yaşantısında lütfedilen rahmet-i
ilahiyenin bariz zuhuru ve tecellisisini Rabbının lutfu nisbetinde benî
Adem’in müşahedesi ile rahmeti ve merhamet-i ilahinin ehlinde zuhu-
runu görmemezlikten gelerek, metafiziğin zuhuratının inkarına nasıl
cüret edebiliyorsun?
Nefsî haz ve akıldan ötede yol aramaya ihtiyaç duymayan, emr-i
ilahileri Hazret-i ALLAH’ın beyanına, Resul’ünün tebliğine uymayan,
aciz beşer ölçülerini rahmet-i ilahilerin üzerinde gösterme gafletine
kapılanlar, nefsî duygu ve aklın ötesinde zuhur eden gerçeklere gözle-
rini kapayanlar, maddeden ötedeki mana yolunu göreme-melerinden,
göremeyince de samimi yaşamaları mümkün olmayan hazret-i
ALLAH’ın elçisi vasıtası ile tebliğ buyurduğu maddi ve manevi hay-
rımıza sunulan rahmet-i ilahiyi manaya kör bakanların çarpık fikirleri-

18
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

nin mahsulü, bizden evvelki kavimlerin düştüğü hataya bizler de ceh-


limizden düştük!
Nefsin hazzından öteye yol kabul etmeyen, aklın ötesinde zuhuru
görülen manevi yolun garibi, beş duyunun mahkumu, emr-i ilahiyeye
ve hayat-ı peygamberiyeye ters düşen yollara sapanların önündeki
uçurumu görmesi mümkün değil! Hazret-i ALLAH normal görüşü
ademlikten insan olmayı başarmış mü’min ve müttaki kullarına lut-
fetmiştir.
Bu lutfu ilahi bir topluma değil, cümle kullarına ihsan edilmiştir!
Adem safiyyullah’tan kıyamete kadar gelmiş, geçmiş, gelecek olanla-
rın cümlesi Hazret-i ALLAH’ı bir bilip, peygamberinin getirdiği şeria-
tına tabi olan bahtiyarlar ehl-i imandır, mü’mindir.. Yalnız ALLAH’ı
biliyor, imanla şerefyab olmadı ise kul ölçüsüne göre müslümandır.
Hazret-i ALLAH’ın bildirisi budur. İşte Hazret-i Kur’an’daki tefsire
muhtaç olmayan ayet-i celiyle:
“Bedeviler dediler ki: “İman ettik.” Deki: “Siz iman etmediniz,
amma “müslüman olduk” deyin. İman henüz kalblerinize yerleş-
medi. Şayet ALLAH’a ve peygamberine itaat ederseniz amelleri-
nizden bir şey eksiltmez. Muhakkakki ALLAH çok esirgeyen çok
bağışlayandır.”
(Hucurat Suresi, 14)
Hazret-i ALLAH’a Din-i İslam’ı öğretmeye kalkacak kadar, ha-
kiykat gafiline yaraşan bir fanatizmin peşinde koşan, “ideolojik İslam”
savunucularının artık akıllarını iyi kullanmaları gereklidir!
Zaman duygusallık, ve akılsızlık değil; sabır ve idrak zamanı-
dır!
“Bana yönelenlerin yoluna uy.”
(Lokman Suresi, 15)
Maalesef çoklarımız uyamadık!
Hazret-i ALLAH’a olan inancımızı zayıflattık. ALLAH’ın kulu,
beşer olan ALLAH elçilerini ilahlaştırıp, tarih boyu yarıştıra geldik ve
hala ilahlaştırmakta yarışı bırakmadık. Samimiyyetle gerçeğe iman
edip, ehl-i hakiykatı, yaşamaya özen gösteren hal ehlini, ehl-i zikri
dışladık.

19
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ehl-i hakiykatın gayesi, muradı ileri gitmekti. Amma biz onları


gericilikle itham ettik ve hakiykatten dışarı. Manevi ideallerini çürüt-
meye çalıştık. Maneviyatı istismar için pusuda bekliyen çıkarcılara
meydanı boş bıraktık. O ilim ve irfaniyyet yoksunlarını bilgisizce al-
kışladık. Bilmeden, gafletle, ekmeklerine tereyağı sürdük!
İslamiyet doktrindir. “Hazret-i ALLAH vardır” diyen müs-
lümandır!
Kureyşi lisanına göre LA İLAHE İLLALLAH’ dır.
Yukarıda belirttiğim Hucurat Suresi 14’üncü ayetten daha açık, bu
gerçeğe karşı ayet mi arıyorsun?! El-insaf!
“ALLAH uğrunda ona yaraşacak şekilde cihat edin. Sizi o seçti.
Din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi. Babanız İbrahimin
dininde (olduğu gibi) peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara
şahit olmanız için o gerek bundan önce(ki kitaplarda), gerekse
(Kur’an’da) size “müslümanlar” adını verdi!
Öyle ise namazı kılın, zekatı verin ve ALLAH’ın ipine sarılın. Ne
güzel mevladır o ve ne güzel vekildir.”
(Hac Suresi, 78)

20
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“İSLAM’IN BEŞ ŞARTI”


DİYE EMR-İ İLAHİ YOKTUR!

Böyle bir emri ilâhi var mı? Bulamadın.. Bulamazsın.. İnsaf et de,
“ibadet ve taata teşvik ediyorum” nefsinin zevki ve zannı ile, HZ.
ALLAH’ın ittika sahibi, müttaki, mü’min kullarına samimi inançla-
rından, ihsan eylediği mükâfat-ı ilâhiyeyi, seni dinleyen kulun aczini
fırsat bilerek, imanın kemalatının ödülü olan, ehline malum ibadet ve
taatın manevi kazancının hazzını ve değerini hiçe sayarak, gerçekler-
den habersiz, rahmet-i ilâhiyyeden habersiz, HZ ALLAH’ın varlığın-
dan, varlığı ile zuhur eden güzelliklerden yeterli malumatı olmayan,
yalnızca ALLAH’ın varlığını kabul etmiş, ilahi bildiriye göre kul öl-
çüsü “Müslüman” olduğu ind-i ilâhide kabul edilen kul!
İman yönünde henüz yeterli bilgiye sahip olamayan beni Adem’in
samimiyetle icra eylediği icraatının sonsuz rahmet deryasına girmesi-
ne vesile olduğu gibi müttaki kullarına emr-i ilâhidir de; namaz, rama-
zan orucu, hac etmek emr-i ilâhiye göre zekatı vermenin kulun kulluk
borcu, tertib-i ilâhiye, içtihadi zamana uyumlu yaşayan ittika sahibi
kulların iman, samimiyet ve ihlaslarının İslâm’ın şartı değil, HZ.
ALLAH’ın kuluna ihsan eylediği mümin kuluna elzem rahmet meyve-
leridir!
Nefsi ölçüler ile ölçülemeyen ma‘nâ, mütteki kullarına ihsan edi-
len emr-i ilâhileri ayrı ayrı her birisinin rahmet deryasından sadık kul
nasibini almak için vesile giriş kapıları olarak ihsan edildiğini nereden
bilecek!?..
Mana yoksunu bilge(!) kişinin teşvik zannı ile saptırdığı rah-
met suyunu mecrasının varacağı yeri bilen var mı?
Yeryüzünde, Hazret-i ALLAH’a inanan kullarını ahir zaman üm-
meti ve dolayısı ile Hazret-i Muhammed’e düşman eylemedik mi?

21
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Gene “teşvik ediyorum” yersiz zevkin hazzı ile ahir zaman ümme-
ti ümmet-i Muhammedi diğer ümmetlere düşman eylemedik mi?!
“İlim” diye verdiğin, şartlara uymayanlara yukarıdada belirttiğim
gibi “gavur, kafir, gayr-i müslim” diye diye geldik bugüne!
Emr-i ilâhiye ve zamanın icap eden ahvaline uyum sağlayamayan,
emr-i ilâhiye de ters düşen bu tabloyu gücün varsa hemen düzelt! Zira
huzur-u ilâhide HZ. ALLAH’a hesap veremiyeceğin gibi kullarından-
da kaçacak yer bulamayacaksın!
Bugün halâ bu asra uymayan ilminin üzerinde israr ediyor
isen işin ALLAH’a kalmış!
Lütfen, merhamet et hemcinsine, dolayısı ile nefsine! Şahit mi ge-
rekli? Kafir icadı diye evine koymadığın televizyon ve gazete günlük
yayınlara kafanın içini ve dışını iyi çevir de bak: Haklı olduğun mela-
nette yok değil; kaçma, onsuz dünya bulamazsın, şeytanını Müslüman
etmeye çalış!
Peygamberimiz efendimize sordular: “Senin de şeytanın var
mı, ya Resullullah? Buyurdular ki: Benim de şeytanım var, ama
ben şeytanımı müslüman ettim.”
Şeytan Müslüman olamayacağına binaen sen bu rumuzu iyi anla
da ihtiyarının dışında zuhur eden şerleri ihsan edilen ihtiyarınla hayra
tebdil etmeye çalış!
Kurtuluş kaçmakta değil!
Kişinin zararına olan zuhuratı güzelleştirerek hayra vesile kıl!
Teknolojisiz, fiziki zuhuratsız yeryüzü sakın düşünmeyesin. Ter-
tib-i ilâhi olan düzene günah-ı kebaire dışında güzelliklere uyum sağ-
lamaya çalış. Aksine kalkışır isen şu koca dünyada barınacak yer de
bulamazsın!
Dünyada kulun yaşantısı ne hale geldi, şahide ve izaha gerek var
mı?!
Çarpık düşüncelerin ve geçersiz icraatında israr etme. Hemcinsine
acımıyor isen nefsine insaf et!
HZ. KU’RAN-I AZİMÜ’Ş-ŞAN’ı lutfen anlayarak oku!

22
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“Kendisinde hiçbir şekilde şüphe olmayan o kitap müttakiler için


bir hidayet kaynağı ve yol göstericidir.”
(Bakara Suresi, 2)
“Müttakiler ki, gayba inanırlar, namaz kılarlar kendilerine verdi-
ğimiz mallardan muhtaçlara yardım ederler.”
(Bakara Suresi, 3)
“Yine onlar sana indirilenlere ve senden önce indirilen kitab ve
peygamberlere ve ahiret gününe iman ederler. ”
(Bakara Suresi, 4)
“Onlar Rabbilerinden bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa ermişler
ancak onlardır. ”
(Bakara Suresi, 5)
İşte Hazret-i Kur’an’ın baş sahifesinde Cenab-ı Hakk’ın buyruğu-
nun anlamını, belki bildiği halde, ben biliyorum taşkınlığının hazzı
olsa gerek, teşvik kasdı ile, iman kalbine yerleşmemiş; yalnız, İslam’ı
kabul etmiş kişiye “İslam’ın şartı” diye, ittika sahibi, müttaki kulları-
nın emr-i ilahiye uygun ibadet ve taatlarını, henüz ALLAHın varlığını
yeni kabul etmiş ademe, Hazret-i ALLAH’ın emrine sadakatle uyma-
sını, imanın şartlarını, hele kelime-i şehadet ki imanın zirvesini nasıl
yakıştırıp henüz iman kalbine yerleşmedi buyurulan beni ademi ima-
nın zirvesi ile yükümlü kılıyorsun ?

İşte senin İslam’a uygun göremediğin Hazret-i ALLAHın Müslü-


man buyurduğu toplumların tepkisini milletce kaldıramaz hale geldik..
Lutfen bundan sonra dikkat edelim olmazmı?

“BEDEVİLER: İNANDIK, DEDİLER. DE Kİ: SİZ İMAN


ETMEDİNİZ, AMMA İSLÂM OLDUK, DEYİN. HENÜZ İMAN
KALPLERİNİZE YERLEŞMEDİ. EĞER ALLAH’A VE ELÇİSİNE
İTAAT EDERSENİZ ALLAH İŞLERİNİZDEN HİÇBİR ŞEYİ
EKSİLTMEZ. ÇÜNKÜ ALLAH ÇOK BAĞIŞLAYAN, ÇOK
ESİRGEYENDİR ”
(Hucurat Suresi, 14)

23
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hazret-i ALLAH’ın bildirdiği ahir zaman PEYGAMBERİ HZ.


MUHAMMET MUSTAFA (S.T.A.V.) Efendimizin tebliğ eylediği
gibi İslam’ı izah edelim lutfen!
Sakın ha! Bu yazdığım gerçeklerden vatan kurtaran kahramanları
taan ediyor zannetme. Maalesef, bu yönlü düşüncelere yersiz ilmin,
çarpık tedrisatınla bu yönlü yanlışlığa sen çok müsaitsin! O acıyı, mil-
letçe perişan olduğumuz günleri yaşamadın ise yaşıyanlara sor ve öğ-
ren. Gene tatmin olmadınsa o günleri anlayarak araştır ve oku. Varsa,
elini vicdanına koy, insafla düşün!
“Seher zevkin ne bilsin, püstecani müsteri kalpler,
Füyüzat-ı sabahı hasta-yı hicran olandan sor! ”
Sabahın feyzini nereden bilecek güneşin doğuşunu dahi hayatında
göremeyenler!?. Iztırapla gecesini geçiren sabahın fecri ile ferahlık
bulan, hicran çeken hastadan sor sabahın feyzini!
Hazret-i ALLAH bu vatanın kurtuluşunda emeği geçenlerden razı
olsun! Ahirete irtihal edenlerin makamlarını cennet eylesin amin!
Hazret-i ALLAH’ın, vatanın kurtulması, hurafa ve bidatların Din-i
İslam’a tasallutunun temizlenmesi, çok geri kalmış milletimizi muasır
milletler seviyesine çıkarması için vazifelenmiş, gaye sahiblerini tanı.
Her sahada ilerlemiş milletlere bugün “biz de varız” diyebiliyor isek o
kahramanların eserleri olduğunu gör ve bil. Nankör olma!
Her ne kılmışsa adâlettir, Cenâb-ı Kibriyâ;
Her kazâya, her belâya kıl rızâ, ALLAH kerîm.
Mustafa Kemal Atatürk’e “kafirdi” demekle gayretullaha dokun-
duğunun farkında mısın?! Değil isen bir gün gelir Rabbımın lutfu ile
hayrını şerrini bilirsin, inşallah.
Vatanın kahraman evladı. İlahi vazifeli. Büyük insan…
ALLAH’ını bilen, gerçek müslümandı.
Islaha vazifeli idi; şahidim.
Senin bu tavrını fazla garipsiyemiyorum. Çünkü sen dünyadaki
bütün ALLAH’a inanan insanlara çarpık bilginle “gayr-i müslim, ka-
fir, gavur” dedin. Hâlâ diyorsun. Neye istinaden söylüyorsun? Ölçün
ilahi değil… Bilgisiz nefsinin eseri!

24
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hucurat Suresi ondördüncü ayetindeki ALLAH bildirisine ters dü-


şüyorsun. Bunları anlatmaya çalışacağım. Dinle!
Hazret-i Kur’an’a hayran, Peygamber Efendimizin tebliğ ettiği
emr-i ilahilere hürmetkardı Mustafa Kemal Atatürk. Yeri geldikce
muteber kaynaklardan aktarmaya çalışacağım..
Cümle kullarını rahmeti ile yaratan, rahmeti ile ihya olmanın se-
beplerini na-mütenahi halkedip, kullarının imanlarının rahmeti ile be-
zediği, dışta görülen, samimi zuhuru ile başta benî Adem ve cümle
yaratılanlara merhamet, kardeşlik, hoşgörü Hazret-i ALLAH’a yakın-
lığı mü’min kulunun dünya hayatında bariz görürsün.
Görülüyor ise, Yaratıcını düşünebiliyor ve hissede-biliyor isen,
kanun-u ilahiyeye göre “müslümansın! Mü’min ve muttaki ve insan
olmaya namzetsin”
“Lâ ilahe illallah” diyen kişi hiç bir şarta tabi olmadan emr-i ilahi-
yeye göre “müslümandır” kardeşindir!
Hazret-i ALLAH’ın bildirisi, Peygamberimiz Efendimizin tebliği
budur! Lütfen, bu gerçeği öğren. Bilemiyorsan bir bilenden sor!
1) İslâmiyet doktrindir. Cümle peygamber efendi-lerimiz
İslâmiyet üzere geldiler din değil şeriat getirdiler lügat mânâsı bir
olan, eşi, şerîki, nazîri olmayan ALLAH’ın irâdesine bağlanmaktır.
İslamiyetin kelime olarak ifâdesi “Lâ ilâhe illallah”tır. Yâni,
“ALLAH’tan başka ilah yoktur, illâ, ALLAH vardır” Diyen kişi,
beşerin başka ölçüsü yok ALLAH’a inanan kul müslümandır!
Anlamını yaşıyorsa, ölçü ALLAH’a mahsus olup, mü’mindir.
“Size din olarak İslâm’ı seçtim, dîninizi tamamladım” tebliği
umûmîdir. Cümle peygamber efendilerimizin getirdiği şeriatlerinin
anlamını kapsar; mana itibarı ile kelâm İslamiyet’tir!
“Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin” diye, din olarak
Nuh’a tavsiye ettiğimizi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm’e, Mûsâ’ya ve
Îsâ’ya tavsiye ettiğimizi, sizin için hukuk düzeni yaptı. Fakat kendile-
rini çağırdığın bu nizam ALLAH’a ortak koşanlara ağır geldi.
ALLAH dilediğini kendisine seçer ve kendisine yöneleni de doğru
yola iletir.”
(Şûrâ Suresi, 13)

25
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

2) Sonra gelen semâvî din, evvel gelen dîni iptal etmez. Edemez
de! Semâvî din bir tânedir. Şeriatler kulların tekâmülüne Göre ihsan
edilmiştir. Gerçek budur!
Hazret-i Allâh’ın Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’daki beyânı budur. Bunun
dışındaki düşünceler îmanla bağdaşmadığı gibi, toplumlar arası düş-
manlıktan başka bir şey getiremez; örneğin getirmedi de! Toplumlar
arası dinde düşmanlık bu çarpık bilgiden gelmiştir.çarpık bilginin Hı-
ristiyan âlemini engizisyona sürükleyen ve haçlı seferlerinin çıkması-
na sebep olan, sonraki gelen ALLAH elçilerini kabul edememekten
doğmuştur! hakiykatlerin zahirde görüldüğü şer’î hükümler insanların
kemâlâtına göre tanzim edilmiştir. Allâh’ın elçileri vâsıtasıyla tebliğ
edile gelmiştir. Elçiliklerinde ayrılık yoktur. Kur’ân-ı azîmü’ş-şân’da:
“Evvelki gelenleri tasdik, sonraki gelecekleri de müjdeleyici ola-
rak gönderdik” buyurdu, Hazret-i ALLAH!
Öyle ise toplumlar arası bu düşmanlık ve ayrılık niye?
3) Nur-u Muhammedi; Adem safiyullah’tan, kıyâmete kadar ge-
çerli olan, Allâh’ın elçileri vasıtası ile cümle ALLAH kullarına bahşe-
dilen rahmet-i ilâhînin ismidir. “Lev-lâke lev-lâk, le-mâ-halâktü’l-
eflâk” (Sen olmasa idin, Habîbim, eflâkı yaratmazdım) hitâbı tek şa-
hısa değil umumidir. Yaratılışın sırrı Nûr-u Muhammedî olup, pey-
gamber efendilemizde zuhur ettiği gibi, vârislerinde, evliyâullah’da,
velîlerde ve mü’minlerde zuhur eden rahmet-i ilâhînin özel ismidir.
İsm-i mef’ul olup, övülmeye layık bir çok güzel hasletlere sahip olan
ism-i hastır.
“Nur-u Muhammedi” kıyâmete kadar da devam edecektir. Aksini
düşünmek Allâh’ın adâletine ters düştüğü gibi, peygamber efendileri-
mizin ümmetleri arasında yakınlığa halel getirildiğini telafisi mümkün
olmayan düşmanlığa dönüştüğünü emr-i ilâhiyeye uygun gözle bakar
isek görmemiz mümkün:!
Bu rahmet-i ilahinin ahir zaman nebisi Peygamberimiz Efendi-
mizde zuhuru görüldüğü gibi, bilcümle peygamber efendilerimizde de
zuhuru görülen rahmet-i ilâhiyenin mevcudiyeti de Nuru Muhamme-
di’dir! Kıyamete kadar devam edecektir inşâ-ALLAH! Hiç şüphe
olunmaya. Rahmet-i ilahi mevzi değil, küllidir. Her kulunu ihata et-
miştir. Adil-i mutlak yalnız Hazret-i ALLAH’dır...

26
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

4) “Lâ ilâhe illallah” (ALLAH’tan başka ilah yoktur, illâ,


ALLAH vardır) diyen kişi hangi lisanen olursa olsun, aynı mânâyı
söylüyorsa beşer olarak emri ilâhiye göre senin aciz ölçünle değil o
kula “Müslümansın” demekle yükümlüsün başka ölçün yok, kardeşi-
mizdir. “kanı, katli haramdır” buyurdu Hazret-i Resûlullah (s.a.v.)
Efendimiz.
Ve yine şöyle buyurdu: “Gaza meydanlarında ‘Lâ ilâhe illallah’
Deyinceye kadar mütecavizlerle Cihad etmek üzere emrolundum.
Onlar bunu söyledikleri zaman kanlarını ve mallarını korumuş
olurlar. Hesapları ise Allâh’a âittir.”
Bu gerçekler böyle anlatılmadıkça, ALLAH’a inanan insanların,
hemcinsine karşı husumetleri devam ettiği gibi, yanlış din bilgilerinin
netiycesi düşmanlığa dönüşecektir. Şüphen olmasın.. Tarih boyu böyle
olmadı mı? Hakiykate dönelim.. Esasları tahrif ederek bir yere vara-
mayız!
Îmânın altı şartı olan âmentü’nün de anlamı ile teleffuzu ilan
edilmiştir.
Cemaatler tarafından Hazret-i ALLAH’ın bildirisine uyulmasa da,
gerçek budur; sebeb ne olur ise olsun. İslam’a girişle ilgisi olmayan
beş şartın, anlamı yeteri kadar izah edilemedi ise zamana göre emr-i
ilâhinin gerçeğini müdrik ve uygun düşünen toplumları Hazret-i
ALLAH’ın emrine muhalefet ettiği gibi, inananlar arasında da ayrılığa
sebeb olmakla yetinmediği gibi, Ehl-i kitap nefsinin, sesinin mahkumu
olarak toplumlar ahir zaman ümmetini hatta ümmet-i Muhammed’in
bilgisizce hakikat dışı horlanmasına, dışlanmasına sebeb olunmuştur!
Nasıl mı? Hâlâ demiyor muyuz, “ namaz kılmıyor ise, oruç tut-
muyor, hacca gitmemiş ise, şahadet getirmiyor ise kafir, gavur, gayr-ı
müslim!”
HZ. ALLAH’ın Kur’an-ı Azimü’ş-şan’daki bildirilerini dinle:
“İsa onlardaki inkarcılığı sezince: allah yolunda bana yardım-
cı olacaklar kimlerdir? dedi. Havariler: biz Allah yolunun yar-
dımcılarıyız. Allah’a inandık. Şahit ol ki bizler müslümanlarız,
cevabını verdiler!
(Al-i İmran Suresi, 52)

27
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“İbrahim ne yahudi, ne de hırıstiyan idi. Fakat o Allah’ı bir


tanıyan, dosdoğru bir müslüman idi! Müşriklerden de değildi.”
(Al-i İmran Suresi, 67)
İyi anla ki İslâmiyet hiç bir toplumun ve herhangi bir ümmetin te-
kelinde değildir umuma şamildir HZ ALLAHa inanan herkes müslü-
mandır. Peygamber Efendimizin de bildirisi aynı değil mi:
“Atam İbrahim’in dini üzere geldim” buyurmadı mı?...
Ümmetler arasındaki ayrılık ve yakınlarımızda görülegelen din
yaşantısında biri diğerine karşı ilim ve fikir zıddiyetleri bu aksaklıktan
geliyor. Amma İslam olmak için gerekmiyen beş şart yerinde izah
edilmediğinden dışta ve içte kullar arasında ister istemez düşmanlık ve
husumete sebeb olunmuştur!
Savm, salat, hac, zekat, kelime-i şahadet Hazret-i ALLAH’ın
mü’min kullarına, müttaki ve derviş kullarına lutfeylediği emr-i ilahi-
dir.
Gerçek vazifeli mutasavvifin, bu yeri ters gösterilen rahmet-i
ilâhiyelerin icraatını kabul etmiyor ise, o kişinin biatı alınamaz emr-i
ilâhi bu veçhiledir. İmanlı kullarına bahşettiği en büyük rahmet-i ila-
hiyedir. İmanın küll olarak üzerinde ibadet ve taat emr-i ilahiye uy-
gun, maddesinde ve ma‘nâsında, ömür boyu hayatında, illâ icraatında
müşahede edilmesi mümkündür!
“Ey peygamber! İnanmış kadınlar, allah’a hiç bir şeyi ortak
koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuk-larını öl-
dürmemek, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getir-
memek, iyi iş işlemekte sana karşı gelmemek husu-sunda sana biat
etmeye geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için allah’tan
mağfiret dile. Şüphesiz Allah çok bağış-layan çok esirgeyendir! ”
(Mümtehine Suresi, 12)
Allahu Teala ve Tekaddes Hazretleri kullarını affetmek için
bahâneler halketmiştir.

28
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HİTAP

Eûzü Billâhi mine'ş-Şeytâni'r-Racîm


Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm

“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım!


ALLÂH’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü ALLAH bütün günah-
ları bağışlar. Şüphesiz ki O çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”
(Zümer Sûresi, 53)
ALLÂH’ın rahmetine en büyük vesîle dünyâdır. “Biz semaya ve
arza nice nice âyetler indirdik” hükm-i ilâhîsini iyi anla, okumaya ça-
lış. Yoksa enaniyet ve bencillikten kurtulamadığın gibi kardeşlik, hoş-
görü kelime oyunlarından öteye götüremezsin, hakiykattede gülünç
olursun!
Hazret-i Kur’ân da bunu ihtivâ ediyor. Gerek semada ve arzdaki,
gerekse yaşantımızdaki âyetleri görüp okuyabilen, istisnai kullarda
ALLÂH’ın rahmet sıfatının zuhûru zamanımızda azda olsa müşâhede
edilir!
Onun merhameti ve rahmet-i ilâhîsi dışında güzellik, hoşgörü, ila-
hi sevgi, hüsnü ahlak ve kardeşliği görmek mümkün değildir! Görülse
de fer’idir, uzun sürmez.
Maneviyattan ilahi nasip alamayanların çok geçmeden her halinde
hayvani tıynetinin sabit kaldığı görülür!
Avam o halini gizliyorum zanneder, toplumları yanıltır. Amma,
mana ehlinden gizleyemez. Çünkü dünya hayatında “Settârü’l-uyûb”
ayıplar örtüsü kaldırılmış..
Takke düştü keli göründü!

29
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hazret-i Peygamber’in mü’min, müttaki, ittika sahiblerinden övgü


ile “onlar ALLAH’ın nuru ile bakar” uyarısını unutma.
Bilki, rahmet-i ilahinin zuhuratının zevkini alarak yaşayan kişi,
Hazret-i ALLAH’ı bildiğini lisanen söyleyen kimseye “gayr-ı müslim,
‘kâfir, gavur’ diyemez. İnsanlığa yaraşmayan bir durum gördüğü za-
man ilmi nispetinde kulları uyarır.
Peygamber Efendimiz buyurdular ki:
Hemcinsine ve topluma zarar verecek bir hal gördüğünde, onu
izale için elinle müdahele et!
Elinle yapamıyorsan dilinle müdahele et!
Onu da yapamıyorsan kalbinle buğzet!
Sakın dördüncüden olmayasın!”
Dördüncü “nemelazımcılık”tır. Nemelazımcılarda âmentünün 6
şartını mana olarak bulamazsın. Telaffuzu varsa dahi fer’idir; manası
dıştan içe hulul edemez!
ALLÂH’ın kânunları günah-ı kebaire dışında hiçbir zaman mede-
niyete, teknolojiye, hele insan haklarına karşı değildir! Çünkü en gü-
zel şeyler ALLÂH’ın lutfu ihsanı, rahmetinin özüdür.
Tertîb ve tanzimi için kullarını yükümlü kılmış ve bu yönlü kulu-
nu güzelim icraata muktedir yaratmış. Herşeyi halkeden ALLÂHU
TEÂLÂ VE TEKADDES Hazretleridir. Hâlık Hazret-i ALLAH’tır
(c.c.).

30
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“EVLİY” MANASINI TAHRİF

Kur’an-ı Azimü’ş-şan’ın manasının bilerek, velev ki bilemeyerek


bazı ayetlerinin madde ve manasının tahrif edildiği bir gerçeğini daha
belirtmek isteğinin sıkletini taşıyorum!
Kur’an-ı Azimü’ş-şan’ın çok yerlerinde vârisü’n-Nebi, nedim-i
ilahi olan kuluna HZ.ALLAH c.c “Evliya” ismini verdiği halde, ben-
zeri ve ilahi bir anlamı olmayan, her sıfata layık görülüp, yakınlık ma-
nasında hayvanlar için de kullanılan “ dost ” kelamını Hazret-i
ALLAH’ın ezel-i ervahta tertibi ve tanzimi olan evliyasının yerine
nasıl layık gördün?!
ALLAH’ın o kişi dostu da, diğer cümle kulları Hazret-i
ALLAH’ın düşmanları mı?
Bilerek yapmadınsa ALLAH affetsin. Şunu bilesin ki: tanzim ve
tertibi ilâhiye sebep olduğun tahrifatın hesabı sorulmaz mı zannedi-
yorsun?!
Hazret-i ALLAH Kur’an-ı Azimü’ş-şan’da bu gerçeği bildirmedi
mi:
“Dikkat et! Evliyama korku yoktur; onlar üzülmiyecektir de.”
(Yûnus Sûresi, 62)
“Onlar iman edip, takvaya erenlerdir.”
(Yûnus Sûresi, 63)
Kudsi hadis-i şerifte buyurdu ki:
“Evliyama eza edene harp ilan ederim.”
Hazret-i ALLAH’ın harbi nasıl olur? ben bilemiyorum. Sen bili-
yorsan söyle!
Gazab-ı ilahiyeden tek sığınma mercimiz Rabbıma sığınırız!

31
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Peygamber efendilerimiz vazifelerini bitirip ahirete yürüdükleri


zaman yerine vekil verilmeyip mananın yani ihsan edilen şeriatın sa-
hibsiz kaldığını mı anlatmak istiyorsun beşer bu noksanlığı yapmaz.
HZ. ALLAH bu noksanlığı bilemedi mi demek istiyorsun ?
İyi anladığın gibi kulağına küpe yap da bu gerçeği bilemediğin
manevi vazifesinin sıkletini taşıyan bu abdi acizden dinle!
HZ. ALLAH hiçbir zaman yer yüzünü rahmeti ilâhi olan kulun
hayrına halkettiği rahmetin geri çekildiği görülmemiştir
Peygamber efendimiz bu gerçeği ümmetine şöyle bildirdiler:
“Kıyamet kopmadıkca tövbe kapısı kapanmayacaktır!”
Senin gücün yeter mi HZ. ALLAH’ın bu rahmetini alemden kal-
dırmaya? Öyle ise haddini bil!

32
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ÖNSÖZ

Yazar değilim; kelime hatâları, harf hatâları, yazı usûlü diye eleş-
tiri yapmaya kalkışma; mânâya dikkat et. Maksadım tarîkat propagan-
dası ya da yanlış gidenleri eleştirmek değil. Hakikata karşı uyuyanları
uyarabilir isem iki taraf için ne mutlu!
“Hakk’ın rızkından yeyin ” âyet-i kerîmesini “ ekmek ” anladık.
Gördüm ki, bu rızık hikmet ve mârifetmiş Tertîb-i tanzîm-i ilâhîyi
arzu ederek, samimi yaşamakla takdîr-i ilâhîyenin lâyık gördüğü kadar
nasîbini alırsın.
Bu hususta aklı ölçü yapma.. akılla fazla alış verişe girme yâni ak-
lı tatmin etmek onun dâvâsı değildir.
Senelerdir sohbetlerim devam eder. Teyp bantlarında, video kaset-
lerinde, CD disklerinde gazete ve dergilerde mülâkâtım ve hakkımda
yazılmış yazılar var. Pek çok televizyon kanalında sohbetlerim olmuş-
tur.
“İslamiyet demokrasi, cumhuriyet, laiklik, teknoloji ve zama-
nın medeniyeti ile bağdaşmaz ”
Diyenlere yanıldıklarını göstermeye çalışıyorum. Yanıldık-larını,
İslâmî kuralları örnek göstererek, Peygamber Efendilerimize lütfedilip
bizlere yol gösteren, kıyâmete kadar da yol gösterecek olan tertîb-i
tanzîm-i ilâhiye Kur’ân’daki verilen ismi şeriattır.
Ne yazıkki, Hazret-i ALLAH’ın emredip, Peygamber Efendileri-
mizin tebliğ eylediği gerçekler zaman zaman içtihat süzgecinden geçi-
rilmeyip manası tahrif edilmişçesine ister istemez yeri katı kurallar
oldu.

33
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Zahiri ilimlere az da olsa aşina olup, güzellikleri arayan insanlara


bu yanlış icraat şeriatı korkunç gösterip ve hurafa ile doldurup yaşa-
nılmaz gibi görülen gösterge zahiri ilim erbabını şeriattan, dolayısı ile
Hazret-i ALLAH’ın rahmetinden uzaklaştırmıştır..
Zîrâ, ilim adına maalesef bu gerçekler istismar edildi, halâ ediliyor
ve aydın kesiminde fizik üzere öğrendikleri dünya için lüzumlu ilmi
de inananlar “ bizim gibi düşünmüyor ” diye gerçeklerin dışında
tutmaya çalıştık!
Dînî kuralları dâimâ bu ölçü ile ölçtük. Türkiye’de biraz bu ölçü
azalmış gibi görülse de hâlâ geçerli olan bu zihniyetten dünyâ nasıl
kurtulacak?.
Bütün şeriatlar aynı hastalığın târih boyu sancısını çekmişlerdir.
Yersiz bu zulüm bu günlerde başını aldı gidiyor durdurana aşk olsun!
Bu hastalığın virüsü maalesef azalmıyor, daha da çoğalıyor.
Emr-i ilahi olan, Peygamberimiz Efendimiz’in getirdiği şeriatın
aslı bu güne aktarıldığı zaman şekil aynı ise de uygulamanın meydana
getirdiği hakiykat elbette bu değil.
“İÇTİHADIN HER DEVİRDE ORTAYA ÇIKARA-RACAĞI
TABLOYA ŞERİAT VE DİYANET DENİR. ”
Her devirde düzenlenmesi lazım olan bu tablo, o zamanın yetkili
kişileri fitne olur zannı ile bütün şeriatların düştüğü akıbete şeriat-ı
muhammediyi de diğer şeriatların uğradığı tahrifattan nasibli kıldılar,
içtihadı durdurdular..
1200 senedir çizilmedi, nedense, çizilmek de istenmedi;
Muhkem ayetler ve müteşabih ayetler dışında her an içtihada lü-
zumlu ayetleri dinde de tertib-i ilâhiye sonradan dönüşen zamana
uyum sağlayamadığından katılaşmış gibi yer yer gülünç durum arz
eden görünümlü içtihatsız şer’i kuralları halâ zamana uyum sağlamak-
tan uzak hale getirildi!
Şeriatın geçerliliğini korumuş toplumları kardeşliğe götürecek bir
olay gösterebilir misin!
İçtihatsız bırakılmış da ihya olmuş, neşvü nema bulmuş izahı
mümkün bir görünüm buldunsa bana da göster! Ticaret mi, ziraat mi,
sanat mı, tıp mı, adalet mi?..

34
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Vatan müdafaası için 1000 sene evvelinden kalmış düzenini za-


mana göre ayarlamamış ordu gördün mü?
Toplumları idare eden prensiplerin zamana uyum sağlıyamayan
idarelerinde ayakta kaldığını gösterebilir misin?
Toplumlara hizmet babında cumhurun kendi kendini idare etme-
sinden ötürü demokrasi ile uyumlu cumhuriyetten ve bu güzelliklerin
birbiri ile birleşiminden zuhur eden kasdi dinsizlik olmayan laiklikten
daha güzelini buldunsa beraber mütalâ edelim ve kullanalım!
Bu asil, necip milletin, Hazret-i Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve
sellem) Efendimiz’in ümmetinin yeri uşaklık ve kölelik değil, efendi-
liktir. Bu efendiliği bulalım lutfen! Zira beylik her şahsa yakışır!
Efendilik ise sıfattır!
Her sahada muvaffak olmuş, mekarim-i ahlak üzere yaşayan in-
sanlara verilen özel isimdir, zirvesi peygamber efendilerimizde zuhuru
daha bariz görülür!
“HİKMET MÜ’MİNİN KAYIP MALIDIR;
NEREDE BULUR İSE ALSIN ”
hitabını iyi anlayalım!
“Her ne kılmış ise adalettir Cenab-ı Kibriya
Her kazaya her belâya kıl rıza ALLAH kerim.”
Yaşantımızda ve insanlara karşı tutumumuzda, ALLÂH’ın mer-
hamet sıfatının bu yönlü nefsimizde zuhur etmesini tazarru ve niyaz
edelim ki, Rabbimizın ihsan eylemesine vesile kılınsın! Bu isteğe li-
sanla başlanır ama, hâle dönüşmedikçe isteğin muallakta kalır.
“Yer ehline merhamet et ki, gök ehli de sana merhamet etsin.

35
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İÇTİHAT GÖRMEDİK
TETEBBU İLE HOCA OLANLAR

21 Ağustos 1995 Pazartesi günü yeni yapılan dergahın açılış günü


imiş, hayli memleketleri manevi kasıt ve duygularla ziyaret ve garibi
kalındığı gerçekleri ikaz mahiyetinde sohbet ve zikrullah ile Şanlıur-
fa’ya geldik. Tertib ve tanzim-i ilâhi olan o günkü biz aczimizle tesa-
düf deriz ya, Şanlıurfa’da dergâhın yeni açılan câmisinde, dini mera-
sim yapılmasını istediler, arzu üzerine, tasavvufi inceliklere riayet
ederek;
HZ. ALLAH’ın buyruğu Kur’an-ı Azimü’ş-şan’ın manasının özü
hatta dört kitabın ve yüz sahifenin de manasının ALLAH’tan başka
ilâh olmadığını, onun benzeri, şeriki, naziri olmadığını ve olamayaca-
ğını, dinin tek din, yalnız ve yalnız İslâmiyet olduğunu HZ.
ALLAH’ın varlığını kabul edenlerin beşer ölçeği ile “ müslüman ”
olduğunu, peygamberinin o zamana uyumlu ilân ettiği şeriata uymakta
samimiyet ölçüsü ittika sahibidir, müttaki, mü’min olduklarını, hatta
Peygamberine veya varisine biat eden kişilerin de derviş sıfatının o
şahsa verildiğini, imanlı kişilerin cennetle müjdelendiğini, HZ.
ALLAH bildirdiği gibi Peygamber Efendimiz de bildirdiler ki:
“KİŞİ MÜ’MİN OLMADAN CENNETE GİREMEZ, BİRBİRİNİ
SEVME-DİKCE KİŞİ MÜ’MİN OLAMAZ; EY ALLAH’IN
KULLARI, KARDEŞ OLUNUZ!
Hadis hasendir. Ku’ran’la teyit edilmiştir. Onun için ey cemaat,
ALLAH’ın varlığını kabul eden, hele ehl-i kitaba kafir, gavur, gayr-ı
müslim diyemezsin. İlâhi bildiri bu vechile. İlâhi müjde ile taltif edil-
diğini Şanlıurfa’nın mübarek belde olduğunu, manamda olan uyarıyı
aynen aktardığımı;

36
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“PEYGAMBERLER YURDU BU BELDENİN KUTSİYETİNİ


VE DEĞERİNİ BİLSENİZ, İHRAMSIZ GİREMEZSİNİZ” diye ikaz
olundum.
Bir saati geçkin bir zaman sohbetimiz sürdü. Israr üzere zikir ha-
lakası kurduk. Cemaat kalabalıktı, hepsi de aşk ile iştirak ettikleri,
memnuniyetleri manevi vazifeme olan yakınlıkları yüzlerinde bütün
çıplaklığı ile görmek mümkündü. Ayrı ayrı kanallardan gelen kamera-
lar çekim yaptılar. Üçüncü mahalli televizyon açık oturum istedi yor-
gun ve bitkin bir halde idim özür diledim o gün yol yorgunluğu da
vardı Sohbetimiz akşam olmadan iki kanalda da yayınlandı. Aydın
kesim, ileriyi görenler memnuniyetle karşıladılar. Güneydoğu gazetesi
gelişimiz ve sohbetimizden sitâyişle bahsetti, fotokopisini gösteriyo-
rum gelişimizden. Maalesef, konuşmamızdaki bâzı gerçekleri kabul
edemeyen zamandan habersiz ama ilim sâhibi (!) hoca efendiler oldu.
Oysa bu abd-i âciz, kardeşlik, hoşgörü ve kimseyi hakir görmemekten
bahsetmiştim.
“Lâ ilâhe illallah’ diyen müslümandır, kanı, katli haramdır” de-
miştim. Peygamber Efendimiz böyle tebliğ ettiler. Hazret-i Kur’ân
bunu ihtivâ ediyor.
Tertîb-i tanzîm-i ilâhî olan şu âlem birlik, berâberlik, tesânüt ve
kardeşliği her gün bâriz bir şekilde sergilerken hâlâ insanlardaki
cehâlet, ve bencil nefs-i emmâreden çağ dışı içtihatsız bırakılmış ge-
çerliliğini kaybetmiş iman eden ehli kitaba dahi cümlesini küfürle it-
ham ediş tarzlarını görmeli idiniz zannedersin ki HZ. ALLAH illâ
bütün rahmetini bu mübarekler için halketmiş!
Ve çağın gerisinde kalmış, kelime oyunları ile hakiykatı anlattığı-
nı zannedenler görmezler mi ki, şerîat-i Muhammedî’nin kardeşlik ve
hoşgörüsünün evvelki şeriatlara nazaran daha çok toleranslı olduğu-
nu? Niçin kabul edemiyorlar? Hüküm ALLÂH’ındır.
Beşer için ancak “ emr bi’l-ma’ruf nehy ani’l-münker ” in an-
lamı insanlara iyilikle emredip, kötülük-lerden uzaklaştırmaya çalış-
maktır. Bilgin müsâitse, hoşgörülü olabiliyorsan, rahmet ve merhamet
sıfatını iç âleminde duyacak kadar duygulu isen, insanlığa ve insanlara
karşı hıncın yok ise, kişiyi rûhen ALLAH’dan uzaklaştıran dâimâ kor-
kutucu değilsen, lütfen ALLAH rızâsı için vazîfeni yap!

37
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İlmin kevnî hakîkat ki, madde âleminden ileri gitmiyorsa, kor-


kutmaktan başka sermaye bulamadığın gibi aklı öne alır, nakle yan
bakarsan şunu iyi bilesin ki, dünyâ görüşü müsâit olup, mânâsını ara-
yan insanları korkutucu tutumunla kişinin maddesini yaklaştırmış gibi
olsan da rûhen korktuğu şeyden kaçırırsın.
İnsanın yapısı sıkıştımı kaçmaya müsaittir. unutmaki kaçıran sen
olmayasın!
Şüphen olmasın hesabını sorarlar. inan veremezsin!
Hazret-i Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, buyurdular ki:
“Siz ALLAH’tan nasıl korkmak lâzımsa öyle korkunuz.”
“Men aref ” sırrını öğren. Öğrenmen için bir vârisü’n-Nebî veya
bir nedîm-i ilâhî bul. Hazret-i ALLAH bu kimseleri “ Evliyâ ” diye
Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’ın çok yerinde beyan ederken, günümüzde her
ne sebepten ise bu kelime dışlanmış, yerine mânâsı ile ilgisi olmayan
kelamlar kullanılarak EVLİYA’ yı anlamsız ve manasız hâle getirmiş-
ler. Lüzum ettiği zaman tasavvuf zannı ile felsefeye kaçmışlar!
Felsefe tasavvuf değildir, olamaz da... Felsefe akıldan öte gitme-
yip, son durağı akıldır ve maddedir. Buraya kadar “ kevn ” diye ifâde
olunur. Tasavvuf ise naklin yaşanmasıdır, mânâdır, ihlas, verâ,
takvâdır. Bütün şeriatlar için geçerlidir. En mütekâmil olan şerîat-i
Muhammedî’yi niçin manayı kaldırarak yaşanmayacak hâle getirmiş-
ler?
ALLÂHU TEÂLÂ VE TEKADDES Hazretleri’nin afvu mağfire-
tine, sonsuz rahmetine güveniyoruz. Bizlerin aczini iyi bilen kullar
için Rabbim, lütf u ihsânını beşer ölçüleriyle değil, rahmeti ile ihsan
etmiş, el-hamdü lillah.
Peygamber Efendilerimiz’i olsun, vârislerini olsun sakın ilahlaş-
tırma, gayretullâh’a dokunursun. ALLÂH’ın gücü karşısında hepsi
âcizdir. Onlar da ALLÂH’ın kullarıdır, vazîfeleri îtibâri ile örnektirler.
Örnekleri ilahlaştırmadan emr-i ilahiyeye uygun hayatı dün-
yayı Yaşamaya çalışalım inşa-ALLAH!
Peygamber Efendilerimiz, yaratılışları itibarı ile günah işlemeye
müsâit değillerdir. Masumdurlar; bu yönlü istisna’i yaratılmışlardır!

38
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Peygamber Efendilerimizin vârisleri olan evliyâlar ise mâsum de-


ğillerdir!
Onlar diğer beşer gibi günah işlemeye müsâittirler. İradeleri ve
manevi dereceleri nisbetinde nefislerini haramdan korumaya çalışırlar.
Peygamber efendilerimize olsun, varislerine olsun hürmette kusur
etmeyelim! Hazret-i ALLAH’ın şu hitabının dışında imana ters düş-
meyelim.:
“VE SİZE MELEKLERİ VE PEYGAMBERLEERİ İLAHLAR
EDİNİN, DİYE DE EMRETMEZ! SİZ MÜSLÜMAN OLDUKTAN
SONRA HİÇ SİZE KAFİRLİĞİ EMREDER Mİ?!”
(Ali İmran Suresi, 80)
“BÎ-KILAVUZ KİM VARIR ALLAH’INA?
REH-NÜMASI OLMAYINCA EVLİYA!”
Belirli bir kılavuz olmadan tertîb-i tanzîm-i ilâhî ki evliyâdır insan
hayâtını bu tertîbin dışında mütâlaa etmek “ARISI OLMAYAN BOŞ
KOVANDAN BAL BEKLEMEYE BENZER.” Katılaşmıyorum, bu
abd-i âciz vazîfem olduğu için anlatmaya çalışıyorum.
Şanlıurfa’da bulunduğumuz günün gecesi hürmet olsun diye bağ
evine götürdüler Akşam yemeğini orada yiyecektik.
Urfalı gençler ilahi ve mazharlarla bizleri taltiflerle karşıladılar.
Usta ellerde hazırlanmış Urfa kebabı ve keçi peyniri ile kadayıf ki,
Urfa’da ismi künefe sıcak yenen tatlı.. geçmişlerine rahmet olsun,
afiyetle yedik.
Beş hoca efendi ve tarafı hayli kalabalık çağın kaza-zedesi din
mücâhidi, bizim gibi zamana göre Din-i İslam’ı ve şeriat-ı garrayı
emri ilâhiyeye göre zamana uyumlu nefsinde yaşadığı gibi, başkalarını
da yaşasın zevki ile uyarmaya çalışan biz acizlerden pür silah çağa
uyumlu olmanın emri ilâhiyeden habersiz ilim sahibi geçinenlerin
mahkumu bazı beldelerde olduğu gibi temiz saf aldatılmaya her za-
man müsait amma mücahit kardeşlerimiz yaşlı ve ihtiyar, HZ.
ALLAH’ın vazifelendirdiği, Resul-i Ekrem Efendimizin de manevi
vazifesini müjdelediği Kadiri ve Rufaiden izn-i icazet sahibi bu garip-
lerden hesap sormaya gelmişler. Maksatları naçiz vücudumuzu kal-
dırmaktı. Tutumları açıktı.

39
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ne yapalım ki, Hazret-i ALLAH zevklerini kursaklarında koydu,


emelleri tahakkuk etmedi.
--“Lâ ilâhe illallah” deyip de “Muhammedün Resûlullah” de-
meyene nasıl kardeşim dersin?
Nasıl cennete girer bunlar? Mâide Sûresi 51. âyet-i kerîme hük-
müne göre “Siz Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin” buyu-
ruyor Hazret-i ALLAH.
Sen nasıl bunlara ferahlık veriyorsun? Bunların hepsi “kâfir ve
gavurdur.” dediler.
İŞTE BU AYET-İ KERİMEYE VERİLEN ÇARPIK MANA EHL-İ
KİTABI HAZRET-İ KUR’AN’A, DOLAYISIYLE AHİR ZAMAN
PEYGAMBERİ HAZRET-İ MUHAMMET MUSTAFA ((S.A.V.)
EFENDİMİZE VE ÜMMET-İ MUHAMMED’E OLAN DÜŞMANLIK,
HALA BU YANLIŞ TEFSİRİN İZAHINDAN OLMUŞTUR. GERÇEK
MANASI ŞUDUR:
“EY İMAN EDENLER! YAHUDİLERİN VE HIRİSTİYANLARIN
EVLİYALARINI EVLİYA EDİNMEYİN. ZİRA ONLAR
KENDİLERİNİN EVLİYASIDIR. İÇİNİZDE ONLARIN
EVLİYALARINI EVLİYA EDİNENLER ONLARDANDIR. ALLAH
ZALIMLAR TOPLUMUNA YOL GÖSTERMEZ.”
(Maide Suresi, 51)
Kabahat yalnız tefsir edende mi? Onlardan da hesap sorulacak.
Kur’ân-ı Azimü’ş-şan’da “ EVLİYAM ” diye sıfatını ve manevi vazi-
fesini belirtirken Hazret-i ALLAH (c.c.). Naçiz aklınla eviyanın anla-
mı “ Dost’dur” diye ahkam kesersen olacağı mana budur. Yersiz yere
Hazret-i KUR’ÂNA EHL-İ KİTABI düşman edersin; görünen köy
kılavuz istemez!
Lütfen, selâhiyetli merciler! HZ. ALLAH ve Resulullah aşkına,
evliya demeyi bilin de düzeltin ve kurtarın bu virüsten HZ.
KUR’ÂN’I!
Bu hakka dâir hadîs-i şeriflerden naklettik.
Kur’ân’da sarahaten bahsedilirken hadîs-i şerifleri dinlemeyecek-
lerini söylediler. Diyânetten bahsetmek istedim, diyanetin kendi me-
murları olduğu halde bırak o k....... dediler. Onları da aynı gördükleri-

40
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ni beyan edince din mücâhitlerinin ne maksatla geldiklerini daha iyi


anladım.
Bizim de yiğit, cengâver arkadaşlarımız vardı, amma garipdik,
eyvallah, dedik. Alttan aldık. Köroğlunun prensibini uyguladık. “ Yi-
ğitlik ondur, dokuzu kaçmaktır. ” Biz bu dokuzu uyguladık. Ve
ALLAH’ın yardımı ile kaçtık elhamdülillah!
İnanan, akl-ı selim sâhibi insanlara ibret olsun diye anlatıyorum..
böyle bir durumda kaldığın zaman aman kardeş sende kaç bu görünü-
mün alternatifi yok! ve Diyanet teşkilatını da uyarıyorum, üzerinde
israrla tarih boyu değişmeden verdiğiniz çarpık dini tedrisatın meyve-
leri görülsün diye..
Zamanımız bu tür ulema ve mücahitlerle dolu dolu.. ALLAH ko-
rusun, cehâletten öte gitmeyen bu hallere düşmüş âlim geçinen kardeş-
lerimizi, onları da suçlayamıyorum.
Bu türlü, ilm-i kelam ve ilm-i fıkıhtan ileri gitmeyen ilim sâhiple-
ri, hakiykat dışı kaldıkları gibi bâzı ehl-i mutasavvuf geçinen kalıp-
laşmış ve katılaşmış kurallardan kurtulamayıp daha katı davranmakla
daha çok derece alacağını zannedenlerde, ALLÂH’ın sonsuz rahme-
tinden samîmiyetleri kadar şahsen istifâde ederler.
Fakat, taraf-ı etraflarını çağ dışı tutumları ile ileriye götürmeleri
mümkün değildir. Zahiri ulemanın tasavvufu inkarlarına da bu zihni-
yetler fırsat vermişler ve mana kabul etmeyen akılcılara sermaye ol-
muşlardır.
Aklı emr-i ilâhi olan nakille bağdaştıramayıp, aklı daha evlâ gös-
termek isteyen felsefeciye şair Aktulga gerçeği şöyle hicveder!
“Senin akıl dediğin kafada yumruk kadar et parçası ise, Bizim
öküzün kafasında onun daha alâsı var.”
Çağı idrak ederek, dâimâ ileriye bakan ve gören ehl-i tasavvufu
tenzih eder, ALLAH cümlesinden râzı olsun, derim.

41
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

SEMÂVÎ DİN BİR TÂNEDİR, DEĞİŞMEZ

Evvelâ yapılacak olan, dışta ve içte düşmanlıkları önlemek için,


Hazret-i Kur’ân’ın mânâsını anlayarak, her sahada yetişmiş elemanla-
rın ilim ve meziyetlerinden istifâde ederek, kimsenin te’sirine kapıl-
madan, çağın anlayacağı bir meal ve tefsir yazılmalıdır, inşallah. Şu
esası ihmal etmeyelim: Şöyle ki:
“Semâvî bir din gelince evvelki din iptal olur” Zihniyetini be-
şerin hafızasından nasıl sileceksek silelim! Zîrâ, bu türlü inancın
hakîkate uygun bir yönü olmadığı gibi Kur’ân-ı Kerim’de de yeri
yoktur!
İşte Gerçekleri tahrif ederek din düşmanlığının başlıca nedeni bu
tertib-i ilâhiyi yalnız akıl yoluyla idrak edemediklerindendir. Semâvî
din İslâmiyet’tir. Dolayısı ile, bir olan semâvî din değişmez. Sâdece
tebliğ ve şekli zamana asra uyumlu olarak elçileri ile tebliğ olunagel-
miştir, manada değişiklik olmadığını HZ. ALLAH bildiriyor:
“SENDEN ÖNCE GÖNDERDİĞİMİZ PEYGAM-BERLER
HAKKINDAKİ KANUN BUDUR. BİZİM KANUNLARIMIZDA
HİÇ DEĞİŞİKLİK BULAMAZSIN.”
(İsra Suresi, 77)
Tevhidin de esâsı budur. Şeriatlerde zamana uyumlu görü-
nümler değişir gibi görülse de bilcümle şeriatlerde mana bakidir!
Kulların tekâmülüne göre, onların ilimde, kültürde, medeniyette,
teknikte, v.s. ilerlemelerine göre, ALLÂH’ın bir lutfu olarak gö-
rünüm arz eder.
“Bugün size dîninizi ikmal ettim” hitâbı Peygamber Efendimi-
ze ise de hakiykat bütün şeriatları kapsar; son şeriattan sonra
başka şeriat gelmiyeceğinin tasdiki anlamındadır!

42
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bu hitab-ı ilâhi demek değildir ki, içtihat edilmeyecek… Kesin


bilinmelidirki içtihadın kıyamete kadar devam edilmesi kanun-ı
ilâhîdir!
Beşer bu tanzimi ilâhiyi her an hakiykatın dışına çıkmadan,
günah-ı kebaireye düşmeden, emr-i ilâhiye ve zamana ve asra
uyumlu yaşaması kulluğunda hataya düşmemek için ise de, nefsin
için de elzemdir! Başka düşünemezsin. Düşünsen de zamana
uyumlu değilse uygulaması müşküldür, görünümü ise teşvikkar
olamaz!
Maddi ve manevî asra uyumlu olamayan şer’i içtihatlar, ida-
re, sanat, ticaret, ziraat, inşaat, tıp, ilmin her dalı saymakla bit-
mez; her birisi yasaklar dışında içtihat görmedi ise halâ onu yaşı-
yorum zannedenler başkalarına örnek olamadıkları gibi nefisleri-
ne zulmederek gülünç olurlar!
HOCA RAHMETULLAH ZARURET HALİ GÖLDE
YÜZEN ÖRDEKLERE BAKARAK DERENİN SUYUNA KURU
EKMEĞİNİ BANDIRA BANDIRA YER İMİŞ. GÖRENLER NE
YAPTIĞINI SORMUŞLAR. GAYET TABİ: “ ÖRDEK
ÇORBASI İÇİYORUM ” VE İLÂVE EDEREK: “ BUNU BEN
İCAT ETTİM, LÂKİN BEN DE BEĞENMEDİM ” BUYURDU!
Yapılan, şeriatta ve her mevzuda içtihat hakikatı tahrif etme-
den, yani günah-ı kebairelere pirim vermeden, zamana ve asra
uyumlu kulluk vecibesine uygun olduğu gibi icraatı da ehlinin
yapabileceği ölçünün dozunu kaçırmadan göstergen yapılabilir
olsun! Sakın ha, Hoca’nın ördek çorbasına benzemesin!
Peygamber efendilerimiz emr-i ilahiyi tebliğ için cümlesi İs-
lamiyet üzere geldiler! Getirdikleri ahkam-ı ilahiye “ŞERİAT”
denildi ve tavsiye eyledikleri yola da “TARİK” denildi. Şeriatları
ile ve gösterdikleri tarikleri ile anıldılar!
İslamiyet ise semavi tek dindir. Başka din ismi toplumların
kendi icatlarıdır veya kabile isimlerini salikleri din ismi olarak
algılamışlardır... Yanlış!
HZ. ALLAH başka isim altında din kabul olunmayacaktır,
buyurdu!

43
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İslâmiyetin mana-anlamı: Bir olan ALLÂH’ın irâdesine bağ-


lanmaktır, denildi.
Buna göre İslâmiyet doktrin olup Hazret-i Kur’ân’da da
İslâmiyet’in anlamı budur. Peygamber efendilerimizin de cümle-
sinde tecellî eden nûr, nûr-u Muhammedî’dir!
“Sen olmasa idin eflâkı yaratmazdım ” hitâbı cümle peygamber
efendilerimizde zuhuru görülen rahmet-i ilahiyeye şâmildir.
Mâide Sûresi 51. âyetin gerçek manasını iyi öğren de “benim
mantığım kabul etmiyor” diye evliyâyı, tasavvufu, mezhebi, meşrebi
dışlama. Ehl-i kitaba karşı tavrını değiştir. Ehl-i îman nedir? Ehl-i
İslâm nedir? biliyor isen anlat! Bilemiyor isen sükut et veya bir bilene
sor!
Bir şeye mahluk gözü ile bakarsan, o mahluk olur. Hak gözü
ile bak ki, bî-şek nûr-ı Yezdân olsun. Hayırların zuhûruna
“Yezdân” denir.
Bir Şâir de bu mevzûda şöyle diyor;

Mâide Sûresi, âyet ellibir,


Ah bir anlaşılsa, kardeşlik gelir.
Düşmanlıklar kalkar, tüm buzlar erir,
Bombayı patlatan Şeyhimi buldum.

Âyette “dost”yok... “evliyâ” vardır.


Bunu anlamazsak, mânâ çok dardır.
Yüzeyde kalırsak, dine zarardır.
Bu âyeti çözen Şeyhimi buldum.

Âyet “dost” demiyor, bilelim gayrı,


Evliyâ denince, mânâ apayrı,
Her bir millet için evliyâ ayrı
Evliyâyı bulan Şeyhimi buldum.

44
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Dinde tekâmül var, geri dönüş yok.


Evliyâ her zaman, her millette çok
Altınla gümüşü, pek farkeden yok,
Bu farkı farkeden Şeyhimi buldum.

Bizi tân eyleyen erbâb-ı zâhir.


Cihâd-ı ekberle olunur tâhir
Vârisü’l-enbiyâ bu yolda mâhir
Vahdeti bulduran Şeyhimi buldum.
(Edebiyat Öğretmeni Fazlı Al)

Tasavvufun ne olduğu soruldu, Cüneyd-i Bağdâdî Hazretlerine,


buyurdular ki:
“Amelini bozmak istemezsen emir ve nehyin hakîkatini, derin-
liklerini araştırmaya kalkma.”
Her dâvâyı çözmeye âdem muktedir yaratılmamış. Zâhir ile amel
et, bu sana yeter! Mana ilminin zuhuru merci’i ademlikten terakkieden
Hazret-i insan bu yönlü rahmeti ilâhi ezel-i ervahla başlar! Bu rahmet-
i ilahiyenin dünyada zuhurunun görünümünün cem yeri.. mü’min ve
müttaki, ittika sahibi sadık derviş kullarda aslı görülegelmiştir! Dün-
yadaki hayatlarındaki görünüm amentünün yani imanın şartlarının
dışa, hayatının her safhasına yansıdığı ehli tarafından müşahede edilir.
Bu gerçekler Hazret-i ALLAH’ın yed-i kudretinde olup, Kur’ân-ı
Azimü’ş-şan’da itikat bahsinde İmam-ı Maturudi İmam-ı Hasan el-
Eş’ari Hazretleri:
“Kur’ân’ın itikatta medarı ikidir: İlm-i tevhit, amel-i tevhit. An-
lamı: Nafi ilim, salih amel..”
Nafi ilmin anlamı: Lüzumlu, işe yarayan ilim.
Amel-i salih ise: Emr-i ve tertib-i ilâhiye uyumlu ameldir.
Erkekte zuhur ettimi zuhur merciine “salih”, kadında zuhuruna
“saliha” ismi verilmiştir.
Nefsin hazzına uyum sağlayarak kendine göre mânâ ve te’villere
sapmayasın! Kaldıracağın kadar yük altına gir.. Bilgin dışında kalan

45
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

zuhurata ilgin, aynı mevzuda bilgin kadar olsun! Gaibe iman et ve her
mana zuhuratından zevk almaya çalış ki müttaki sınıfına alsınlar.
Hâlik-ı Zü’l-celâl:
“O müttakî kullarım gayba îman ederler” buyurdu.
Zaman ve mekandan, ahval-i alemlemden habersiz, sevkiyattan
geri kalmış şubede dura dura tayini kurumuş, ilim irfan yoksunu “Ka-
ba sofu, yoluna git. Bana hakîkatı anlatmaya kalkma! Bu kâinâtın
esrarı bizim gözümüze kapalıdır. Hep öyle kalacaktır” Diyen rindan
Hâfız Şirâzî, ALLÂH’ın sonsuz rahmetinden habersiz kaba sofuyu ve
“rindân” ki içkiye olan bağımlılığından kurtulamıyan şahsını dile
getiriyor.
Peygamber efendilerimizde ve vârisleri olan evliyâullahda zuhûru
görülen mânevî hallerin kendisinde de zuhur ettiğini iddiâ eden, şey-
tanın oyuncağı olan gâfil “ALLAH yoluna hizmet ediyorum” zannı ile
tahrîbat yapar. Örneğini verdiğim Urfa’daki hâdiseyi küçümseme.
Kimseyi suçlayamıyoruz.
Amma zaman merceği ile bakıldığı zaman görülür ki ehline göre
çarpık ve yamuk gösteri arzeden herkes kendi inancında o kadar
enâniyete düşmüş ki, başkalarının çağa uyumlu emr-i ilâhiye uygun
manası zamana göre içtihat görmemiş, amma Hazret-i Kur’ân’da
mevcut Hazret-i Resullullah’ın ve Ashab-ı Güzinin yaşantılarında
benzeri olaylar yaşanagelmiş, normal inançlara hak tanımadığı gibi,
gerçeği yaşayanlara dahi bilgisizce tecâvüzkar olmayı cihat zannedi-
yor!
ALLÂH’a inanmaya kültürü müsâit olup da “inanmıyorum” de-
meyi medeniyet ve ilericilik zanneden ALLÂH’ın kulları lutfen nefsi-
nize merhamet edin! İnd-i ilahiden verilen bu fırsat bir daha elinize
geçmeyebilir.
Uyanın. Kurtuluş ilim, irfâniyet, haram dışında olan güzellik-
ler yaratanını inkar etmeyen gün geçerli teknoloji ile bağdaşan
medeniyettedir!
Cehâlet; benî Adem’de kalıcı değil geçici olarak halkedilmilştir!
Kulun iradesi ile elde edeceği, inancının terakkiyat, zamanı yaşantısı,
imanı tehlikeye düşürecek olaylar dışında, bugünün geçerli yaşaması-

46
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

na muhtaç olduğunun bilinmesi ile kişi adem iken insan olmak için
halkedilmiştir!
Hz. ALLAH ademlikten terakki ederek insanlık mertebesine eri-
şenlere Hz. Kur’ân’da şu ilâhi sıfatlarla “mü’min, muttaki, ittika sahi-
bi” diye taltifi ile tebşir buyurmuştur!
Maalesef terakkiyattan nasibini alamamış benî Adem’in yedinde
kül olarak umumun icraatına sunulmuş asrın gerçeğinin zuhurunun
dışa yansımasını benimseyen saliklerde bugünün düne göre değerinin
bilinmesinin idraki ve icrası toplumların zamana uyumlu kültürü mü-
sait ise salikin icraatının teşviki için fazla külfet gerekmiyor, hemen
intibak ediyor!
Amma ne yazıkki zamanı idrak edemeyen cehalet; nefs-i emmare
ile uyum halindeler. Asra uyum sağlıyamayan müşterek icraatlarını
beşeri yasaklarla önlemek imkansız hale gelmiş! Ferden kimseyi suç-
lamaya hakkımız yok. Bugün cemiyet olarak bu gerçeklerden kısmen-
de olsa uzaklaştık. Bir kısım toplumlar dini tedrisatta da manayı dışlı-
yarak, esaslarda nakli kaldırdık, yalnız akla uygun felsefi sistemleri
esasa geçirdik. Tasavvufsuz, hakiykat garibi din adamlarını da bu yön-
lü yetiştirdik.
Rabbimden: ümidim ve arzum, görüşüm, tazarru ve niyazım,
kıvancım o dur ki:
Dünyada yaşayan adem ve insanları bugün az da olsa bilinçli
olarak Hakiykate yürüyor.
Bu yürüyüş elbette kolay olmayacak. Amma, gelecekten ümid-
li olmamaya sebeb yok.
Cehaletten doğan başımıza gelen felaketlerden tekrarı olmasın
diye yaratıcımıza sığınırız. Âmîn...
Ve selâmün ale’l-mürselin

47
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

48
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

GİRİŞ

Âdem Safiyyullah’dan Peygamber Efendimiz Muhammed Mus-


tafâ (s.a.v) Efendimiz’e kadar gelmiş geçmiş adetleri ancak ALLÂH’a
mâlum olan cümle Peygamberan-i izam ve resül-i kirâm hazerâtına
salât ü selam olsun.
Cümlesi ALLÂH’ın elçileri, rahmet-i ilâhînin zamâna göre rahmet
kaynakları..
Yaratılışın sırrı olan nûru Muhammedî kıyâmete kadar devam
edecektir. Aksini düşünmek Hazret-i ALLAH’a noksan sıfat isnad
etmektir.
“Lev-lâke lev-lâk, le-mâ-halaktü’l-eflâk” buyurdu, hadîs-i
kudsîde: “ Sen olmasa idin eflâkı yaratmazdım.” “el-Hamdü lillâhi
Rabbi’l-âlemîn” buyurdu Hazret-i ALLAH (c.c.).
Rahmet-i ilâhî ki, nûr-u Muhammedî’yi muayyen bir zamâna
mahsusmuş gibi düşünmek ALLÂHU TEÂLÂ Hazretlerine masum
kullarına karşı zulüm isnat etmek değil mi?
“Siz asrı tân etmeyin” buyuruyor Hazret-i ALLAH (c.c.).
Zamânı seçmek, dünyâya geliş zamânını tanzim etmek, gidişi
ayarlamak kulun elinde olmadığına göre Hazret-i ALLAH bâzı kulla-
rını rahmeti ile ihyâ eyleyip, bâzılarını da gazabı ile perişan mı ede-
cek?!
Hazret-i Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bildirdiler: “Dünyâya ge-
len her çocuk İslâmiyet fıtratı üzere doğar.”
Terbiyecisi nasıl terbiye olmuş ise, çocuğun terbiyesi aynı olur.
İnsan terbiyeye muhtaçtır.

49
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Verilecek terbiye İslâmî kurallar içinde olduğu gibi, zamânın ku-


rallarına uygun, tertîb-i ilâhîye ters olmayan terbiye de mânâ îtibârı ile
İslâmiyettir!

50
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

BİRİNCİ BÖLÜM

ZİHNİYET ÜZERİNE

51
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

52
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İÇTİHAT GEREKLİDİR

Muhkem ve müteşabih ayetlerin ve yapılmaması kesinlikle belirti-


len günah-ı kebaire dışında, zamana göre müçtehitlerin içtihatları ge-
reklidir ve elzemdir!
“Biz arza nice nice âyetler indirdik. O âyetleri insan-ı kâmil ve
akl-ı selim okur ”
hitâb-ı ilâhîsi her zaman geçerli olup, yapılması elzem olan iç-
tihat her dalda gereklidir. İçtihatsız kalan toplumlar medeni iken
zamanla bedevîliğe dönüşürler. Maalesef bin ikiyüz senedir “ fitne
oluyor ” diye dînî içtihat kapısını kapatmışlar. Tedrîsat ve
muâmelat o günün seyrine bırakılmış. Bütün hesaplar geçmiş gü-
nün hesaplarına uygun düşsün, diye titizlikle üzerinde duruluyor.
Bilmiyorlar mı ki, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Muâz bin Cebel
(r.a) Efendimiz’i Yemen’e vâli tâyin ettiğinde Resûl-i Ekrem
Efendimiz sordular:
--“Yâ Muâz, ne ile hükmedeceksin? ”
--“ALLÂH’ın Kitâbı ile.”
--“Kitap’ta bulamazsan? ”
--“Resûlullâh’ın sünneti ile”
--“Onda da bulamazsan, yâ Muâz? ”
--“İçtihâdımla, yâ Resûlallah..”
Hazret-i Peygamber (s.a.v) çok duygulandılar böyle bilinçli ve
muhib bir ümmet bahşettiği için Cenâb-ı Hakk’a hamd-ü senâ ettiler.
Şunu iyi bilelim ki Emeviler ve Abbasilerin zamanındaki hüküm
ve fetvaları zamanımızda uygulamaya kalkışan zamanın içtihadından

53
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

habersiz toplumlarda ancak İslam’ın ismi kalır, anlamı kalmaz. Öyle


olmadı mı?
Her mevzûda böyledir. Bir sanatkar diyemez ki, “ben bu öğrendi-
ğimle yetinir, ömrü hayâtımın sonuna kadar böyle götürürüm.” Tıp
doktoru, “benim gördüğüm tedrîsat yeniliklere muhtaç değil” diye-
mez. Mühendis de öyle değil mi? Her mevzûda böyledir. Dînî kurallar
da böyledir. Hangi kurallar içtihâta tâbîdir? Ehli bilir. Maalesef yap-
madılar. Mesuldürler. Şu günlerde anlamaya başladılar inşallah!
Bilge kişi, yeniliklere gözünü kapatır, kulağını tıkarsa zaman za-
man sanat değerini kaybeder. Alıcısı kalmaz. Tahammülü güç hâdise-
ler hayâtı çekilmez hâle getirir.
Çünkü müşteri dünü düşünen değil, yaşadığı günü idrak eden in-
sandır. ALLÂH’ın tertip ve tanzîmi böyledir. İnsanın fizikî durumu
da, hücreleri de dâimâ değişir. Bir kararda kalan Hazret-i ALLAH’tır.
Muâsır milletlerin seviyesine çıkmak imkânı her an mevcuttur.
Şerîat-i Muhammedî daha müsâittir. Bilge kişi hem İslâm’ı yaşadığını
iddiâ etsin, Hem de yeniliklere ve medeniyete karşı çıksın; gülünçtür..
Zamâna göre içtihat kapısı açık bırakılmıştır. Geçmişi geri getire-
mezsin. İstikbal, yâni gelecek ALLÂH’a mâlum olup, hal bugündür.
Günü yaşa, yaşamak için ALLAH’tan güç ve imkan işte. Evvelâ,
irâdeni kullan. Havfu reca üzre ol.
ALLAH’tan nasıl korkmak lâzımsa öyle kork ve kulluk vazîfeni
yap. Ondan sonra tazarru ve niyâzı bırakma.
Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“İsa, onlardaki inkarcılığı sezince: “ALLAH yolunda bana yar-
dımcı olacaklar kimlerdir? ” dedi. Havârîler: “Biz, ALLAH yolunun
yardımcılarıyız; ALLÂH’a inandık. Şahit ol ki, bizler müslümanla-
rız” cevâbını verdiler.”
(Al-i İmran Sûresi, 52)
Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“İbrahim, ne Yahudi, ne de Hıristiyan idi; fakat o, ALLÂH’ı bir
tanıyan, dosdoğru bir müslüman idi; müşriklerden de değildi.”
(Al-i İmran Sûresi, 67)

54
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“ALLAH’tan başka ilah yoktur, illâ, ALLAH vardır” diyen adem,


müslümandır. Mânâsını yaşıyorsa mü’mindir., İttika, sahibidir mütta-
kidir!
“İslam”ın lügat mânâsı bir olan ALLÂH’ın irâdesine bağlanmak-
tır. İslâm’ın Kur’ân’daki anlamı HZ. ALLAH’ın beyanı budur!
“Size din olarak İslâm’ı seçtim. Size dîninizi tamamladım.”
Âhir zaman peygamberi Muhammed Mustafâ (s.a.v.) Efendi-
miz’den sonra peygamber gelmeyeceğini bildiriyor. Hazret-i ALLAH
(c.c.)’nun bütün âlemde rahmet-i ilâhîsi sonsuzdur, kıyâmete kadar da
devam edecektir. “Şu zaman çok, bu zaman azdır” demek, beşerin
zaafından, nefsânî kuruntusundan başka bir şeyle îzah edilemez. Nûr-u
Muhammedî’yi herhangi bir zamanda kısıtlı gibi görmek veya öyle
göstermek ilim ve gerçeklerle bağdaşmaz. Şüpheye düşmek, ilme’l-
yakînden başka ilme garip olanların zayıf ölçüleridir.
Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân ALLAH kelâmıdır, Mana itibarı ile ehline
bakiredir, hiçbir tahrîbe uğramamıştır. Çünkü, Hazret-i ALLAH “ko-
ruyucusu benim” diye tekeffül ediyor. Hamd olsun.. Tefsir ve meal-
leri yazan ilim sâhiplerinin ALLAH cümlesinden râzı olsun, ilimlerini
âlî kılsın. “Biz arza nice âyetler indirdik” hitâb-ı ilâhîsi, ilim sâhip-
lerinin her zaman ictihat yapmasına ve Kur’ân-ı Kerîm’in meal ve
tefsirini, yaşadıkları zamâna göre ehil zevatın bir araya gelerek,
zamânın zuhûrâtına göre yazmaya ve îzah etmeye, herkesin anlayacağı
duruma getirmeye bugün için ihtiyaç olduğu gibi, yarın için daha çok
ihtiyaç vardır. Çünkü, Yarını yarın yaşayacağız!
“Ümmetim geçmiş zamâna göre değil, yaşayacağı zamâna gö-
re hazırlansınlar” buyurdu, âhir zaman Peygamberi (s.a.v.).
Kur’ân-ı Kerîm’in bir harfini dahi değiştirmek kimsenin haddi de-
ğildir. Zamâna göre tecelliyât daha bâriz kendisini gösterirken, abd-i
âciz olarak, yazmak istediğim, gördüğüm, yaşadığım ve mânevî
vazîfem îtibâri ile sıkletini çektiğim (şikâyet değil) bâzı halleri anlat-
maya çalışacağım, inşallah.
Özet olarak şöyle derim: Tasavvuf ve tarîkatı dışlayarak,
ALLÂHU TEÂLÂ’nın Kur’ân-ı Kerîm’de bildirdiği “evliyâ” “velî"
buyruklarına “dost” diye mânâ vermen, Arapça’da bulunmayan, Türk-
çe’de ise basit mevzûlarda dahi kullanılan “dost” kelâmını evliyâ ye-

55
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

rine eşit görmen nasıl îzah edilir? Evliyâ nedir? Ne anlatacaksın? İşte,
anlatamadın..
Zamanımızda akl-ı selim, imanlı, müttaki kulların safiyetli inanç-
larını, manadan nasibin olmadığı için, olanların da yolunu sarpa sar-
dırdın. Toplumları daha çok hurafaya kaçırdın.
Bilemedinki, bir beldede, bir şahıs rahmet-i ilahi zuhuruna vesiyle
olmuştur, yevmü’l-kıyame, o yer ve o şahısta rahmetin zuhur mercii-
dir...
Gazab-ı ilahiyenin zuhur ettiği yerler de tekin değildir. Öyle yer-
lerden hemen geçivermek tavsiye edilir!
İmanları ile zevk alıp hac edenler Fil Suresi’nde bildirildiği gibi
Ebraha’nın fil ordusunun helak olduğu yerden geçmek için acele eder-
ler. Hala o beldede ehl-i hal için gazab-ı ilahi sıkleti vardır. Lut kavmi,
Ad kavmi, Semut kavminin helak olduğu yerlerde de iskan edilmez.
Belirli kabir üzerine ev yapılmaz. Ekserisi rahatsız olur, müsaade et-
mezler.
Mümtahine suresi’nin 13. Ayetine HZ. ALLAH’ın buyurduğu gibi
kısıtlamadan mana verir isen yakayı kurtarırsın!
Ne idi o emr-i ilâhi? beraber görelim. Niçin ayet tahrif edildi? Ce-
saret mi diyelim? Diyemeyiz, çünkü ALLAH kelâmını bilerek tahrifin
daha henüz ismi konulmadı!
Bismillâhirramanirrahim
“Ey iman edenler! ALLAH’ın kendilerine gazap-landığı topluluğa
tâbi‘ olmayın, ki onlar kafirlerin kabir ehlinden ümit kesdikleri gibi,
onlar da ahiretten ümit kesmişlerdir.
(Mümtahine Suresi, 13)
Bilmem kabirleri bildirilen edeple ziyaret ve oradaki bulunan
medfun zatı imanlı kulların huşu ve bilinçli ziyaretlerini yadırgayarak
“ kafir oldun, taştan topraktan ne istiyorsun? ” gene diyebilecek mi-
sin? Der isen kim kafir oluyor? Ayet-i celileyi tekrar oku da ben de-
miyeceğim, sen anla!
ALLAH’ın kullarına bu ayeti nasıl açıklıyacaksın? Lütfen ilmi ce-
saretin var ise açıkla!

56
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Şunu iyi bilesin ki: Hazret-i ALLAH’ın rahmeti geçici değildir.


Hele hele peygamber efendilerimizi ziyaret edenler hakkında, bilme-
den mütala etmiyesin. İnanan, gören ve yaşayanları ruhen rencide etti-
ğin gibi gayretullaha dokunursun!
“DİKKAT ET! EVLİYAMA KORKU YOKTUR, ONLAR
ÜZÜLMEYECEKDİRLER.”
(Yûnus Suresi, 52)
Bu ayet-i celile senin için bir şey ifade etmiyor mu?
“SİZ ONLARA ÖLÜ DEMEYİN; ONLAR DİRİDİRLER,
FAKAT SİZ BİLEMEZSİNİZ!” HİTABININ MUHATABI
OLMAKTAN NE ZAMAN KURTULACAKSINIZ?!…
Gayretullaha dokunduğunu hissedemiyor musun?! Oradaki yatan
zatın ilah olmadığını, ancak rahmet-i ilahinin zuhuruna vesiylenin
zuhur mercii olduğunu duy yaşa ve anlat. Görmüyor musun, bu mille-
te manadan soyutlanmış fikirlerini çok anlattın; amma hiç de kabul
görmedi? Çünkü yaptığın telkinlerde hakiykatla bağdaşmayan manayı
tahrifat var. Lutfen, dünya göçü başlamadan bu gerçeği anlamaya ça-
lış!
“Lâ ilâhe illallah ” diyen insanlara Müslüman olduklarını ne
zaman duyuracağız? Herhangi bir peygamber efendimize mülaki
olup ALLÂH’a alenî şirk koşmayan ehl-i îmânı “kâfir” ve “ga-
vur” diye dışlayarak emr-i ilâhîye ters düşen bugünkü dînî
tedrîsattan her dalda ilim sâhiplerinin yeteri kadar tatmin olma-
dık-larını görmek kehânet değil!

57
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

SULTAN II. ABDÜLHAMİD HAN’DAN


BİR HÂTIRA

Kimseyi itham etmeye kalkmayalım. Cennet-mekân Sultan Ab-


dülhamit Han dahi zamânındaki dînî tedrîsâtı yeterli bulmadığını dile
getirir!
Bugün dahi bu yönde ilmi ve irfani yaşantılarımızı zaman ve me-
kana uyumlu emri ilâhiyeye uygun yaşandığını kim iddia edebilir?!
İşte Sultan Hamit Han cennet-mekanın 33 seneye yakın Osmanlı
İmparatorluğu devamınca milletini muasır milletler seviyesine çıksın
için sarfettiği icraatının yeterince semeresini bulamadığı üzuntüsünü
nasıl dile getiriyor, oku veya dinle:
Bundan evvel anlatmak istediğim ibretamiz tarihi olay ve hakikat-
leri daha geniş bir şekilde yazmaya özen göstermeye çalışacağım
Rabbım muvaffak kılsın..
Cennet-mekan Sultan Hamit Han Cumhuriyet’ten evvel yetişmiş,
mana yoksunu mevcud din ulemasını nasıl anlatıyor, dinle de haksız
yere vatanı için bildiği kadarı ile samimi çalışanlara nankörlük etme-
yesin!
Cumhûriyet deyince de hatıra elbetteki rakipsiz olarak Mustafa
Kemal Atatürk ve dolayısı ile kader birliği ettiği fikir ve silâh arkadaş-
ları gelir!
Anlatacağım ifşaatle ilgili olduğundan Harbiye Mektebinde dü-
şünce ve kader arkadaşlarından aynı kurmay yüzbaşı rütbesi taşıyan
makamları taltif-i ilâhiye olan Cennet olsun, Ali Fethi Okyar’dan kısa
da olsa bahsedeceğim. Atatürk 1930 senesinde çok partili demokrasi-
ye geçmek kasdi ile muvafık gördüğü okul arkadaşı, düşünce ve gaye
arkadaşı Fethi Okyar’a Serbest Fırka’yı kurdurdu..

58
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Atatürk gördü ki millet çok partili demokrasiye uyum sağlayama-


dı. 4 ay sonra gene kendi emri ile Ali Fethi Okyar’a Serbest Fırka’yı
kapattırdı!
Bu olaya şahidim. O tarihte Samsun Merkez Belediyesi karşısında
bulunan Büyük Hamam veya Şifa Hamamı ismiyle bilinen hamamı
müstecir sıfatı ile biz işletiyorduk.
Olaylara şahit olduğum gibi, senelerce dinledim. Belediye seçimi
idi. Kadınların da ıssız hücrelere sokularak oy vermesinin namusa ve
iffete uygun göremeyen karadenizliler ayaklandılar. Aynı günün ak-
şamı evimize yakın olan büyük parkta oturuyorduk. O gece Cumhûri-
yet’in kurucusu Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a girişini annem,
ablam ve on yaşında olan ben parkın yola bakan demirlerine yaslana-
rak o unutamadığım Samsun’a gelişini bütün azemetiyle seyrettim. Ve
halkın ayaklanmasını o gün bastırdığı söylenir.
Ertesi günü arkadaşlara da anlattım. Gazievine yakın olan Bozkurt
İlkokulundan Ata’yı daha yakinen görmek merakı ile okuldan kaçtık.
Çünkü vatan kurtaran kahramanı gördüğümüz gibi, imanlı şahsi-
yetlerin “mehdi resul” diye hafızalarımızda yer eden büyük insanı
görmeyi kim istemezdi ki… Ve Rabbımın lutfu ihsanı ile üstü açık
arabası geldi, bizim bulunduğumuz Gazievinin kapısının önünde dur-
du. Halk gelene kadar arkadaşlarımla Atatürk’ün çenesinin altına gir-
dim ve yakinen seyrettim.
Mehdi ağırlıklı bakıyordum. Makamı cennet olsun çok bitkin bir
hali vardı. Sebebini sonradan dinlediğim olaylardan daha iyi anladım-
ki büyük mesuliyetler duygulu insanları genç yaşta çökertiyordu!
Teferruatına girmiyorum, birinci Metafizik kitabında daha geniş
yazmaya çalıştım, yazmak denir ise!
Üç Devirde bir Adam adlı yazdığı kitabında Fethi Okyar hatırala-
rını şöyle anlatıyor:
Cennet-mekân Sultan Hamit Han sadaretten el çektirilip Alâaddin
köşkünde göz altında geçirdiği günlerde ben de vazifeli idim. Geçirdi-
ği günler içinde bana bazı şeyler soruyordu. Öğrenmek istediklerinin
çoğunun çözemediği mevzular üzerinde olduğuna dikkat ettim. Bunlar
arasında Balkan devletlerinin bu kadar kısa zaman içinde yüzlerce
sene idaresinde yaşadıkları Osmanlılara karşı isteklerini kabul ettire-

59
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

cek kudrete nasıl erişebildikleri sorularına devamla: Bulgarlar Balkan-


ların en iptidai kavmi olarak bilinirdi. Bunu Rus sefirinden de dinle-
miştim, kısa zamanda derlenip toparlandılar. Nasıl? Sebebini izah
edebilir misin?
Bu sualini mümkün olup da Sofya’da 4 yıl elçilik yapmış olmam-
dan sonra sorsa idi daha açık ve inandırıcı cevaplar verebilirdim.. Fa-
kat o gün de aynı teşhisimin üzerinde durdum:
Papazlar şevket-maab, papazlar, din adamları!
Çünkü bu Ortodoks papazları sadece din bilgileri öğretmiyorlar,
milli istekleri de kalplere ve kafalara aşılıyorlar. Bilgileri de buna kafi
geliyor.
Her Bulgar papazı yetiştirilmesini üzerine aldığı halkının cehalet-
ten kurtulmasına, kazanmak ve iş sahibi olmak için öğrenmesi şart
malumâta da sahip olmasında yardımcı oluyor. Dini esas temel olarak
kullanılır iken karşısındakilere hem siyasi hem hayati hatta mesleki
bilgiler veriyorlar. O iptidai adamı elinden geldiğince yaşanılan dev-
reye eriştirmede gayret eder hale getiriyor!
Beni o güne kadar rastladığım dikkat ve alâkasının sanırım müm-
kün olanı ile dinledi. Kendisini çok üzen olaylarda teselli arama ihti-
yacı ile yaptığı gibi 99’luk kehribar tesbihini iki avucu içine alarak
ovuşturdu. Bir an daldı, sonra konuştu!
--Şimdi size hicran olmuş bir hatıramdan bahsetmenin sırasıdır
efendi oğlum! Tarihini sarih olarak söyleyemi-yeceğim. Fakat Ruslara
karşı kazandıkların arifesinde idi. Japon imparatorluk ailesine mensup
bir prens beni ziyarete geldi. İmparatorundan hususi bir mektup getiri-
yordu.. Benden İslâm Dininin muhtevasını, iman esaslarını, gayesini,
felsefesini, ibadet kaidelerini izah edecek kudrette bir dini ilim heyeti
istiyordu. Bunun sebebi vardı. Orada İslâmiyet’i yaymayı mukaddes
vazife sayan Abdurreşid İbrahim isimli aslı Kazanlı olan bir müslü-
man alimden mektub almış. Japonya’da İslâmi tamim hareketine yar-
dımcı olmam istenmişti!
Şeriat-ı Muhammediye ile yükümlü İslâm aleminin halifesi idim!
Bir taraftan daima iftihar ettiğim ve hizmetkarı olmaya çalıştığım bu
ali vazife, diğer taraftan ruhumda bu mahiyette şerefli hizmete duydu-
ğum hasretle mümkün olan her şeyi yaptım.. Fakat bu yardımım daha

60
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

çok maddi sahada kaldı. Çünkü Abdürreşid İbrahim Efendi bizim din
adamlarımızdan başka hüviyet içinde idi. Türkçe, Arabça ve Fars-
ça’dan başka Rusça ve Japonca biliyordu. Avrupa’yı baştan aşağı do-
laşmıştı. Çin’i bile görmüştü. 40 yaşından sonra Fransızca ve Lâtin-
ce’yide öğrendiğini yazmıştı.
Japonya’da Şinto Dininin değişen şartlar içinde Japon münevver-
lerini tatmin etmediğini mantık, akıl, ilim,ruh bilimciliği ve cihan-
şümul evrensel felsefeyi temsil edecek bir Dini manevi hareketin Ja-
pon milletince benimseneceğini İslâmiyetinde aslında bütün bu vasıf-
ları ihtiva ettiğini sadece hakiykatleri izah edecek kudret ve ilmi-
manevi kıfayette şahsiyetlere ihtiyaç olduğunu yazmıştı.
Japon İmparatorundan ailesinden bir prensin ziyareti ile böyle bir
mektupta alınca mevzuun ehemmiyeti hadise olarak önümde idi.
“Onların istedikleri din alimlerini bulabilse idim Japonlardan
evvel kendi milletimin ve Halife yani Peygamberimizin vekili ola-
rak İslâm aleminin istifadesini temin ederdim! “
Fakat bizdeki din adamlarının ilmi ve manevi seviyelerini çok iyi
biliyordum.
Medreselerimiz birer ilim irfan kaynağı olmaktan mahrumdu.
Pederim merhum Sultan Abdülmecid’in büyük ümitlerle genişlet-
tiği Tıbbiye için Avrupa’dan getirdiği ecnebi muallimlerden ders alan-
ların kafir olacağını fetva veren ulema benim saltanatımda da yerinde
idi!
Bugün gördüğünüz ve sizin de yetiştiğiniz mekteblerin çoğunu ya
ben açtım, ya da bugünkü hale getirdim. Mektebi Sultani (Galatasa-
ray) ve herkesin serbestçe okuyabileceği mekteplere bakınız, nüfusa
göre en az olan Türk talebeleridir. Bu sadace iktisadi sebeblerle değil-
dir, bilhassa Anadolu’da bu mekteblerde okumanın salâbet-i diniyeyi
zedelediği halâ telkin ediliyor. Eğer Harbiye’ye Hırıstiyanları alma
izni verilse, değil bizdeki ekalliyetler Yunanistan’dan, hatta belki
Rusya ve diğerlerinden dahi talebe gelirdi.
Ben saltanata geldiğim zaman sadece Kuleli İdadisi vardı. Ülkede
yedi yerde Askeri idadi, Selânik Harbiyesi, Selânik ve Konya’da Hu-
kuk Mektebini ben açtım. Bunlardan gayem mülkiyeyi de ilmiyyeyi

61
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

de tatminkar hale getirmekti. Şöhret yapmış ilmiye mensuplarını tanı-


yordum. İçlerinde şahsen hürmete şayan çok şahsiyetler vardı.
Ekseriyetle de şahsen faziletli idiler, fakat ilmi kudretleri olduğu
kadar cihanı telâkki tarzları bu kadar büyük ve İslâmiyet’in mukadde-
ratı üzerinde tesir yapacak mevzuu ele almaya neticelendirmeye mü-
sait değillerdi!
Daha evvel tanıdığım İngilizlerin elinden alarak emniyete aldığım
ve İstanbul’da şahsen misafir ederek ömrünün sonuna kadar huzurunu
temine gayret ettiğim meselâ Cemaleddin Afgani gibi içtihat sahibi
büyük alimler de yoktu. Zaten Cemaleddin gibilerin akibeti Hırıstiyan
dünyasının artık İslâmiyet’e yeni çığırlar açacak o ilk günlerin heye-
can ve vecdini büyük ve şerefli netiycelere ulaşma kudretini tesir ede-
cek mürşitlere kolaylıkla hayat hakkı tanımıyacaklarını gösteriyordu!
Bu elbetteki böylelerinin var olmasına mani değildi.
“Fakat Japon İmparatorunun istediği Müslüman din alimle-
rini yetiştirecek feyyaz menbalar da artık mevcut değildi. Medre-
selerimiz birer ilim irfan kaynağı olmaktan mahrumdu!”
Şimdi siz, neden 30 şu kadar sene içinde sen yapmadın, ecdadın
nasıl yapmış? sualini sorabilirsiniz.”
Cümlesinin burasında durduğunu ve başını esefle-nircesine iki ta-
rafa salladığını hatırlarım.
Beyefendi Oğlum! Bu gibi işlerin muayyen başlama devri ve za-
manı vardır. Saltanat müddetim sırasında en çok hatırladığım hakikat-
lerden birisi demir tavında dövülür darb-ı meselimiz olmuştur. Biz o
tavı geçirdik!” buyurdu Sultan Hamit Han cennet-mekan
Ne ise! Tarih bu gerçekleri bir gün elbette yazacaktır!
Milletçe hasreti çekilen mahrumiyetleri, hikmeti Hz. ALLAH’a
ma‘lûm, az da olsa tertib ve tanzim-i ilâhidir- tesellisiyle yaşamaya
çalışıyoruz! Yeter mi? Elbet yetmez. Zira bu aziz, necip millet muasır
milletler seviyesine çıkması için tarihin göstergesine bakıldığı zaman
başkalarından daha lâyık olduğunu görmek zor değil!
“Medeni ülkelerle sen de medeni isen iyi anlaşa-bilirsin! Ma-
haret gayr-i medeni ülkelerle iyi geçinmektir. Yapabiliyor mu-
sun?” Ülkemiz içinde kader birliği hemcinsimiz kardeşlerimizle yara-
tanımızı, yaratılışımızın nedenini idrak edenler için muvakkat dünya

62
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

hayatını yaşamak niye zor olsun ki? İnanan kitleler için karmaşık da
olsa dış dava dahi neden hallolmasın ki?!
Aciz kul, iç ve dış aleminde nefsini ilâhi emri umursamadan
şımartan, her türlü ihtirasa mağlup olmuş nefis mevcut iken, kişi
dışarıdan daha hangi haydutları bekliyor?!
Nefsi ile gerçeklerde anlaşamayan kul, Hz. ALLAH’ın emrini ya-
şamayı umursamadığı halde hem cinsini aldatmak kasdi ile, sermaye
cevher ve araza sahip olmadığı halde, yalnız sathi görülen ilmi
kelâmla yaşıyorum iddiasının doğruluğuna değil Hz. ALLAH’a, sırat-ı
müstakim üzere yaşayan ehl-i hale mahçup!
Bu yönlü yaşıyorum zanneden hakikat fakirinin çarpık telkinatları
ile aciz kulun inancının amentüyü tamamı ile kapsamamış olsa dahi,
yalnız nefse güzel görünen şeyleri ilâhi güzelliklere tercih edenlerin
icraatlarının günümüzde de ehli tarafından müşahede edildiğinde ya-
dırgandığı gibi; zaman ilerledikçe toplumlarda zamanın zuhuru ilâhi
güzelliklerini yaşantılarında da zuhur ettiğini günlük hayatlarında mü-
şahede etmek zevkine erecekler! Böyle ümit ediyor, Cenab-ı Hak’tan
daha güzel tecellisini tazarru ve niyaz ediyoruz.
Toplumlara karşı nefsinin dışında ve içinde hiç görmediği sami-
miyet, sadakat güzelliklerinin olmadığı halde var olduğuna inandırıcı
olabilir mi? Düşmanı evinin içinde olan kimse, istediği kadar dış
tedbirleri yerine getirsin, düşmanın taarruzuna karşı kapı ve pen-
cerelerini sağlamlasın, bundan ne çıkar?! Ecdat yadigarı bir söz
vardır: “ İnek eve doğru gelecek, mahallenin bebeleri doğru durur da
ineği ürkütmezlerse! ”

63
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF Bİ-ZÂTİHÎ
İSLÂM’IN KENDİSİDİR

Bu ölçülere isim vermek gerekirse ismi “ ilme’l-yakîn ” dir. Ay-


ne’l-yakîn’ı, hakka’l-yakîn’ı da yaşamadıkça, yalnız ilme’l-yakîn ye-
terli olmayıp, İslâm’ı ve gerçekleri yaşamak lâzımdır ki bütün bunlar
ihlas, takvâ, vera... cemî ismi tasavvuftur. Tasavvufsuz din yaşanmaz.
Anlamı budur.
Tasavvuf; dîn-i İslâm’ın dışında değil, bi-zâtihî kendisidir. İnsan
fıtratıda bu ilme uyumlu ve müsâit yaratılmıştır. HZ. ALLAH’ın bil-
dirdiği ölçüde îmanlı insanlara nazar ettiğimizde görürüz ki; mistik
yaşantıya karşı aşırı temâyül göstermeye müsaittir. Madde çıkarcıları
da fırsatı kaçırmaz. Dini imanı bir torbaya koydu mu, boşalan manası
ile mana yolunun nasipsizlerini istismârı güç değil, ehli düzenbaz için
çok kolaydır. İlim sâhipleri mana ilmini (TASAVVUFU) kabul ede-
mediklerinden mana sahası boşalmış istirmacı fırsat düşkünlerine saha
boş kalmış. Bu hâdiselerin mesulü kimdir? İnsan bildiğinin âlimi, bil-
mediğinin câhilidir!
Bilemediği mevzulara bilmiyorum demek, yokluk, mana ehlinin
yolunun sırat-ı müstakim üzere olduğunun kanıtı ve ilminin HZ.
ALLAH’a yönelik olduğunun görüntüsü mahiyetindedir.
“KİŞİ NOKSANINI BİLMEK KADAR İRFAN OLMAZ.”
HZ. ALLAH senden razı olsun istiyor isen, ALLAH’ın zatına
mahsus sıfatlarını naçiz şahsına malet’memeye dikkat ettiğin kadar
rahmet-i ilâhiyeden maddi ve manevi kazancından zuhur eden kısme-
tini, ihlâsının gereği kaldıracağın kadar verilir, şüphen olmasın!
“HASBÜNALLAHU VE Nİ’ME’L-VEKİL” diye HALİK-İ
ZÜLCELÂL’E anlamında teslimiyet gösteren kulunun HZ. ALLAH o

64
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

yöne yönelen sadık ve muhip kullarını bu türlü rahmetinden mahrum


ettiği görülmüş mü? Hatta duyulmuş mu? Bu gerçekleri önemsemedi-
ğin kadar varlığa düşersin, o varlıksa bizatihi eşi, şeriki ve naziri ol-
mayan HZ. ALLAH’a mahsustur. Naçiz şahsına yakıştırmaya kalkış-
ma. Dikkat! Günah işlemeyecek mizaçta yaratılan cümle peygamber
efendilerimizin de korkulu rüyaları bu değil mi?!
HZ. ALLAH’ın zati sıfatlarını naçiz şahsına dolayısıyla beşere
maletmek en büyük mana sahtekarlığıdır.. O kişinin bu tehlikeyi
umursamadan dünya hayatını bu türlü varlık iddialarıyle idame ettiren
cüretkar ademin dahi, LÂİLÂHE İLLALLAH diyorsa bir kişi beşer
olarak gayrıya Müslüman demekten başka ölçü vermemiş HZ.
ALLAH. “MÜSLÜMAN”ım demesini ve denilmesini biz aciz kulla-
rına bildiren HZ. ALLAH, vazileli MELÂİKELER de defterine öyle
mi yazacaklar? merakımı mazur görün!
Nefsani duyguların ağırlıkta olduğu aldıkları tedrisatın etkisi olsa
gerek, bu türlü bilginin HZ. ALLAH’ın bildirisine uyum sağlar gibi
görünümlü olsalar da icraatlarında bu ve buna benzer emr-i ilâhiye
iltifat etmediklerini görmek için gözlüğe ihtiyaç yok!
ÇÖZÜM:
Bu abd-i âciz derim ki; “ Her daldan ehil zatlar bir araya gelerek
ALLAH rızâsı için asra ve günümüze uygun meal ve tefsirleri arkada-
şınızdan kopya çekmeden yeniden yazınız. Yalnız bizim milletimiz
değil, bütün dünya muhtâç bu icraatınıza! Muhkem âyetler, müteşâbih
âyetler üzerinde ileri geri tartışmak haddimiz değil. HZ. ALLAH’ın
haram kıldığı günah-ı kebaireleri icra eden kişileri de alkışlamak
imanla bağdaşmayacağı umumun malumu!
Affu mağfiret deryasından ümitle yaşamakta, yaratanına aczini iti-
raf kasdi ile yaptığı noksanlıklara nedamet duyuyor ise, hakiykat dışı
ilminle o kulun hakkında mutlaka “ ALLAH’ın gazabından başka bir
nasibi yoktur, HZ. ALLAH o kulunu af etmez ” diyebilir misin?!
ALLAH aşkına! İçtihâda müsâit olan âyet ve hadisleri zamâna gö-
re tefsir ve izah ediniz;
ALLÂH’ın aciz beşerin gazab-ı ilâhi ile ödünü patlatmadan, rah-
metini kısıtlamadan, lütfen!

65
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

NÛR-U MUHAMMEDÎ ADEM


SAFİYYULLAHTAN KIYAMETE KADAR
BÂKÎDİR. BİR TOPLUMA MALETMEYE
KALKIŞMA. HZ. ALLAH YALNIZ SENİN DEĞİL
CÜMLE YARATIKLARIN ALLAH’IDIR

Özet olarak: Semâvî bir din vardır oda İslâmiyet’tir. “ALLAH’tan


başka ilah yoktur, illâ, ALLAH vardır” diyen ‘müslüman’dır! Nûr-u
Muhammedî, Âdem Safiyyullah’dan îtibâren bütün peygamber efendi-
lerimizde tecellî edip peygamberler zincirinin son halkasını teşkil eden
âhir zaman Peygamberi Hazret-i Fahr-i âlem Efendimiz’den sonra
peygamber gelmeyeceği için içtihadi meseleler müştehitlere ihsan
edilmiştir!

66
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

MÜCEDDİD-İ DİN

Kütüb-ü sitte ve kütüb-i sünen de mevcut. İzahı şöyle belirtilmiş-


tir: Yenileyen, yenileyici, hadis-i sahihle bildirilen her yüz yıl başında
dini hakiykatleri devrin ve asrın ihtiyacına göre ders vermek üzere
gönderilen büyük alim ve Peygamberin varisi olan kişiler kendinden
ve yeniden bir şey ihdas etmezler! Yeni ahkam getirmezler.
Dine vaki tecavüzleri ret ve imha eyledikleri gibi, günah-ı kebaire
dışında görünen güzellikleri emri ilâhiyeye gölge düşürmeden asra
uyumlu yaşanacak güzellikte cümle ALLAH kullarına bildirmekle,
yaşantısı ile de örnek, HZ. ALLAH’ın vazifelendirdiği, ALLAH’a
mahsus olan varlıkta haddini bilen, her hali ile HZ. ALLAH’a muhtaç
olduğunun farkında olan ALLAH fakirlerinin hizmetkârı, bu fukarala-
rın hizmetçisi.
Peygamberinin de verasetini taşıyan kamil insan, umumun rah-
met-i ilâhîyesi kıyâmete kadar bakîdir.
Sonsuz rahmet-i ilahiyenin anlamı budur. Aksini düşünmek Haz-
ret-i ALLAH’a noksan sıfat isnad etmektir küfürdür!
Bu rahmetlerin zuhur mercii evvelâ simalarda vârisü’n- Nebi, ne-
dim-i ilahi, mü’min, müttaki, samimi derviş kullarının her muamela-
tında müşahede etmek mümkündür. Aksini düşünmek irfaniyyette
mana noksanlığıdır!
Peygamber efendilerimizi daha evvel gelenleri tasdik, sonra
gelecekleri müjdeleyici olarak, asra uyumlu kullarının tekâmülü-
ne göre lütfetmiştir Hazret-i ALLAH...
Îmânın şartı olan “ Âmentü’nün ” mânâsı budur; imana gölge dü-
şürmeyelim!
İnsanlar arasında “ sen benim gibi inanmıyorsun, kâfirsin, gavur-
sun ” diye hakiykat dışı düşmanlık yapmayalım!

67
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Yer yüzünde bu yönlü ilmin alıcısı kalmadı. Hele asrı idrak eden
beni Adem toplumlarında müşteri hiç kalmadı! Hele bugünlerde asrın
güzelliklerini idrak ederek yaşayan insanların dostluğuna çok muhta-
cız!
“ALLÂH’ın dostluğu bize yeter” diye kendini avutma!
Sözün gerçeği bu değil. Bâriz görülen ALLAH düşmanlarından
dost edinme.
Ama, merhametsiz de olma, onlar için de duâ et: ALLAH kabul
eder veya etmez.
Sen ALLÂH’ın rahmet ve merhamet sıfatından uzak durma. Bu
türlü meziyetlerde az da olsa rahmet-i ilâhînin dünyâdaki tecellîsi de
rahmettir!
Dünyâ mendupdur, güzeldir. Dünyâdaki kazanç hiçbir yerde yok-
tur. Ne kabirde, ne mahşerde! Gâfil olma!
Dünya beni Adem’in rahmet kaynağı ve manen ihya yeridir!
Bâzı dergilerde, gazetelerde, video kasetlerinde, cd bantlarında
(sayısını bilmiyorum) sohbetlerim ve mülâkatlarım vardır.

68
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUFU
BUGÜNE GÖRE NASIL YAŞAYACAĞIZ?
ŞERİAT-I MUHAMMEDİYYEYİ BUGÜNE GÖRE
YAŞAMAK MÜMKÜN MÜ?

Mana değişmeden, asra ve zamana göre içtihatla yaşamak elbette


mümkün! Çünkü asra göre tertib ve tanzim-i ilâhi kullarını tarih boyu
rahmetini cümle kullarına bu minval üzere ihsan ve ihya eylemiştir.
Gafil olma!
Evet bugün de, yarın da verilen ömür müddetince insan olmaya
namzet beni Adem’in kıyâmete kadar yaşaması elbette mümkün kı-
lınmıştır, amma tertib, tanzim ve kasd-i ilâhi ne yönlü ise yüzde yüz
olmassa da adem iken insan olmaya yönelik yaşantısında kul HZ.
ALLAH’ın varlığına ve emrine samimi olduğu nisbette, samimiyetini
ölçme terazisi cüz’i de olsa ademe de bahşedilmiş ayarını sen de be-
ğendinse şüphe etmeyesin, insan olmaya namzetsin!
Şüphe etme. İzlediğin yolunun ismi sırat-ı müstakimdir! Din ismi
ise ind-i ilâhide tek olup HZ. ALLAH’a inanan, dünyada yaşayan tüm
insanlara ihsan edilmiş manası ile anlamı ile tek din ismi İslâmiyettir!
Fakat “Biz arza nice nice âyetler indirdik” hitâbını bilenlerle isti-
şare etmeden hüküm verir isen içinden çıkamazsın. İcraatın hayır iken
şerre dönüştürürsün. Medeniyete, teknolojiye, cumhûriyete, demokra-
siye, insan haklarına, laikliğe, tasavvufa, aklın ötesinde metafiziğe
dahi karşı çıkarsın! Bu hâlini de “Şerîat-i Muhammediyye’dir” diye
pazara dökersin. Elbette alıcı bulamazsın. Buldun mu?

İslâm’ı yaşamak isteyen kültürlü insanları da Şerîat-i Muham-


medî’den öyle kaçırdın ki, kelime olarak dahi duymak istemezsin
“Onlar îmansız kâfirler” diye laf ebeliği yapma.

69
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Peygamber efendilerimiz ALLÂH’ın rahmetinin sonsuzluğundan


bahsettiler. Müstesna yaratıldıkları halde “BİZLER DE HZ.
ALLAH’IN RAHMETİNE MUHTACIZ” dediler. Bu türlü îman ve
tutumları ile emr-i ilâhîleri tebliğ ettiler. Uzun lafın kısası hep rahmet-
i ilâhiyeden, aşk-ı ilâhîden bahsettiler, kulluğun zevkini anlattılar,
verdiler. Rabbim cümlesinden râzı olsun, şefaatlerine nâil kılsın.
Âmîn!
ALLÂHU TEÂLÂ Hazretleri’nin Kur’ân’ın çok yerinde bahsetti-
ği evliyâ’ya anlamı manası uymayan dost diye çarpıttığın gerçekler
sana neye malolacak ALLAH bilir?. Ehl-i aşka neye maloldu, ölçe
biliyor musun?.
Evliyayı teleffuz etmediğin gibi manadan dışladığın müddetçe
çarpık yolunda dahi yaya kalırsın. Bu abd-i âcize itimad et!
ALLÂH’ın kânunlarını hiç bir beşerî kânun iptal edemez.
Ediyormuş gibi görünse de netîce hüsrandır!
Elbette, bahşedilen cüz’î irâdeni kullanacaksın. Küllî irâdeyi dış-
lamadan, harama helal, helale de haram demeden, hasbe’l-beşer, gerek
bilerek, gerekse bilmeyerek, hatâya düştüğünde sonsuz rahmet-i ilâhi
tövbe istiğfar kapısını kıyâmete kadar açık tutuyor. Bizim aczimizi
bizden iyi biliyor.
Hazret-i ALLÂH’ın afvu mağfiretinin sonu yoktur. Yeise kapıl-
ma, samîmi ol; samîmiyet: îmanın dışa yansıdığı zaman zuhur eden
meyvesi ruha ve cesedede sürur verir o sürur ebedidir geri alınmaz!
HZ. ALLAH’a şirk koşma. Cüz’î irâdeni kullanman her şeyin gü-
zelini, iyisini, zamâna göre uygun olanını alman tertîb-i tanzîm-i
ilâhîyedir!
Bu güzelliği bulman için seni salâhiyetli ve vazifeli kılmış HZ.
ALLAH ve kuluna hitaben:
“Bu âlemi ben yarattım. Ey insan, sen tanzim edeceksin” “Yer-
yüzünde halîfemi yaratacağım” hitâbı, “Yaratılışın sırrı Hazret-i
insana secde edin”
Buyruğunun anlamı İblis ve o türlü yaratıkların idrâkinin dışında
oldu nedense. ALLAH’u alem yeteri kadar kendini bilmeden
ALLÂH’ı ve “ men araf ” sırrının nedenini bildiklerini zannedenlerin
varlık iddiaları!

70
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“MEN AREFE NEFSEHU FEKAD AREFE RABBEHU” (nefsi-


ni bilen ALLÂH’ı bilir) buyuruldu.
Yaratanını bilmek yaratılanı bilmekle ve nefsini bilmekle başlar
öğrenim yeri dün dünya idi bugün de dünyadır! Yarın başka bekleme-
yesin..

71
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

KULUN YARATILIŞININ NEDENİ AŞKTIR

Aşk-ı ilâhiyenin öğrenim dalı ise tasavvuftur! Öğretmenlerine mu-


tasavvıfin denir. Yol ismi ise tariktir, cem’i tarikattır! Talebesinin ya-
ni, salikinin ismi ise derviştir. Okuduğu virdi günlük dersi o kuluna
Hz. Allah’ın bahşettiği, ihsan eylediği aşk rahmetidir. Nevisini ve
adedini peygamber efendilerimize, peygamber efendimizinde dervişin
ind-i ilâhiden vazifeli kılınan mürşidi bu rahmet-i ilâhiyeye vesile kıl-
dığı ehl-i aşka lutfedilen avama dahi ihsan edilen rahmet-i ilâhiyeler.
Cümlesi vesile ile elde edilir!
Güç ve varlık her şeylere kadir olan Hz. ALLAH’a mahsustur!
Terazi; îman ağacındaki görülen meyvelerde. Müşâhede edecek-
sin. Nefsini bilmiyorsan ALLÂH’ı da yeteri kadar bilmiyorsun, de-
mektir. Şu halde bu zafiyetten ne bekliyorsun?! Gurur, kibir, ucub,
varlık, benlik meyvesinden başka meyve mi arayorsun?
Ne ekersen, onu biçersin. Rahmet ararsan, rahmet bulursun. Nef-
sinin esiri olursan, zarar görürsün!
Ne kadar güzellik varsa dindir, güzellik yok ise lâ-dindir, din de-
ğildir.
“Vallâhi güzel etmiş,
Billâhi güzel etmiş,
Ne’ttiyse ezelde etmiş.”
diyen, gerçeği görüp, yaşayan ehl-i hakîkat ne güzel anlatmış, an-
layana.
“Biz arza nice nice âyetler indirdik ”: Arza inen âyetler ALLÂHU
TEÂLÂ Ve TEKADDES Hazretleri’nin fiilî sıfatlarında ihtişamıyla
zuhur etmiş âyetlerdir. Kur’ân-ı Kerîm beyyinattır. Yeryüzünde zuhur

72
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

eden âyetlerin kelamla ifâdesidir. Yeryüzündeki ve gökdeki âyetleri


her kişi okumaya muktedir olmadığından, peygamberini ve vârislerini
yardımcı kılmış. Bi-lâ-istisnâ, “ kullarım rahmetimden istifâde etsin-
ler ” diye. Sakın bu türlü sebeplerin zuhur ettiği şahsiyetleri
ALLÂH’a eş görme, ilahlaştırma. Çünkü bir yere kadar cehâletinden
mâzur görülürsün, cehaletindeki samîmiyetinden ötürü. Amma netîce-
de dikkat et!
hep mazur görmezler gayretullâh’a dokunursun. Her zaman sa-
mimi olamazsın bu yolun şarlatanlarına dikkat et Bu türlü iddiâ sâhip-
leri mana mukallitleri seni “hikmettir” diye kandırmaya çalışırlar. Al-
danma.
Mecnunda velâyet olmaz! Sahtekar yalancı düzenbazlardan,
bu türlü kurnazdan mürşit olmaz!
Mutlakâ, Hazret-i ALLAH, onun hilesini az da olsa sana samîmi-
yetin kadar gösterecektir. İyi düşün,samimi değilsen ne göreceksin?
“yemin ettim, söz verdim” diye kıymetli zamânını o mukallit için öl-
dürme. Ona verdiğin söz de, yaptığın yemin de geçersizdir!
“HZ. KUR’ÂN’IN IŞIĞININ ZAMANA YANSIMASINI ” irşat
vazîfem ve emr-i ilâhiye ve zamana uyum sağlamanın verdigi sıkletin
dönüştüğü zevkle anlatmaya çalışıyorum:
“Tasavvuf nedir?”
“Yirmibirinci asırda tasavvufî anlamda Şerîat-i Muhhammedî ile
İslam nasıl yaşanacak?”
Tekrar ediyorum: “ Semâvî olan her din İslâmiyettir”
Daha geniş açmaya çalıştim, inşallah. Zamâna göre yaşamanın
İslâm’a uygun olanlarını ara bulduğun zaman tabi ol mutmain olamı-
yorsan samimiyetle Hazret-i ALLAH’a sor. Cevabını almakta israr et
fakat haddi aşma, sabırlı ol. Neticeyi ALLAH’tan bekle, başkalarına
inanma!
“Hikmet mü’minin kayıp malıdır. Nerde bulursa alsın. ”
Günah-ı kebaire dışındaki güzellikleri al. Güzeli al, katılaşma.
Dünü yaşayamazsın. Gün bugün. Güzeli bul, yaşamaya bak, emr-i
ilâhiye uyan güzellikler senin kayıp malındır, çekinme al.

73
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kırk dokuz senedir mânevî vazîfemin bu abd-i âcize verdiği bilgi


ve Hazret-i Resûl-i Ekrem Efendimiz’in işaretleri ile, arzdaki âyetleri
azda olsa müşâhedemle ve Rabbımın bahşettiği mana zuhuratı ile de-
rim ki:
Bugün yer yüzünde geçerli idare tarzı Cumhûriyettir! Dergilerde,
gazetelerde, medya ve kanallarda sohbetlerimde hayli bahsettim.
İslâm’a uygundur!
Özet veriyorum. İzah edeceğim, ileride inşallah. Cumhuriyet
Demokrasi ile birlikte yaşanıyor ise manası tahakkuk ediyor ise gü-
zeldir!
İnsan haklarına riâyetkar olunması bakımından laiklik de gerçek
din ve vicdan hürriyetini ihlal etmiyorsa, cidden kasıt insan hakları ise
güzeldir; güzellikse senin kayıp malındır çekinme al!
Hazret-i Resûllullah Efendimiz’in hayatlarında laikliğin aslını
bâriz olarak görebiliriz bu güzellikleri göremiyorsak kabahatı nefsi-
mizde arayalım!
“Bu dünyâda a’mâ, âhirette a’mâ ”
Kahır hitâbına hissedar değilsen görürsün. Peygamber Efendimiz
de buyurdular:
“Bu dünyâda görmeyen âhirette göremez.”
Kavl-i Mustafâ’dır bu. Görmek yalnız baş gözü değildir. İnsanın
zâhirî beş gözü vardır! Bunların hepsi görmek diye îzah edilir! Ayrıca,
bâtınî hisler de beş adettir: Hayal, hâfıza, müfekkire, müzekkire, hâtıra
diye îzah edilir!
Teknolojiden, medeniyyetten buna benzer güzelliklerden kaça-
mazsın ve İslâm’a mâni gibi göstermekle İslâm’a, bilmeden zarar ver-
diğini bilesin!
Bu hâlimiz ile hem yakınlarımızı hem de dünyâ insanlarını birini
diğerine düşman ettiğimizi, bütün inançlardan târih boyu düşmanlık
zuhur ettiğini görmek mümkündür!
İslâmiyeti yaşanmıyacak halde gösterilen, kulu ALLAH’dan
kaçıran, cehennemi anlatmaktan başka sermayesi bulunmayan,
katı kurallar kıyâmete kadar devam etmez, inşallah!

74
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Dünyâ küçülüyor, teknoloji ve medeniyetin bütün insanlığın malı


olduğu iyi anlaşıldı!
Bedevîlik medeniyete dönüşüyor. Afrika’nın en ücrâ yerlerinde
dahî bedevîlik târihe mal olmaya başladı. Bu terakkîde yerini iyi ayar-
la, geriye dönme. ALLÂH’ı (c.c.) ve Resûlullâh’ı gücendirirsin.
Hazret-i Resûlullah buyurmadı mı:
“İki günü biri birine eşit olan ziyandadır.”
Biliyorsan, ALLÂH’ın rahmetinin nâ-mütenâhî olduğunu, anlat!
Âdem’i rahmetinden halkettiğini anlat!
Güzeli görüyorsan, anlat!
Kardeşliği yaşıyorsan, anlat!
Dostluğu, insanlığı anlat!
Dünyânın en çok kazanılacak yer olduğunu anlat! Bilmiyorsan,
lütfen sus!
Peygamber Efendimiz buyurdular ki:
“Siz insanları medhü senâ ederken ileri gitmeyin. Noksanlık-
larını görürsünüz; mahcup olursunuz. Zem ederken de ileri git-
meyin. Güzelliklerini, iyi yönlerini görürsünüz; utanır, mahcup
olursunuz.” İnsan budur.
Yalnız Peygamber Efendilerimiz mâsum yaratılışlı olup, günah iş-
lemezler. Evliyâlar mâsum değillerdir. İnsan iki tarafa da meyleden bir
nefse ve yapıya sâhiptir.
“Hayrihî ve şerrihî. ” İradenle dünya hayatını emr-i ilahiyeye
uygun kılmaya çalış zaman çok kıymetli zamanının kadrini bil. İnanan
insanlar için nefsin terbiyesi olduğu gibi rûhunda terbiyesi vardır. İn-
san terbiyeye muhtaçtır. Aldığı terbiye îmânı nisbetinde kendisini gös-
terir!

Tıynetinde bozukluk olan beni Adem’i hayatı boyu sırtında


taşırsın, bir gün hasbel-beşer ayağını yere bastırdığın zaman nan-
körce “ niye yere bastırdın!? ” diye canına el atar!
ALLÂH’ı bilmeyen, ilâhî terbiye almamış insan cehâletinden
dolayı nankördür!

75
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İlahî terbiye almış, edepli insan, yaratılışın sırrı “ Yeryüzünde


halîfemi yaratacağım ” hitâbının tecellî mercii gerçek insan!
Bilgisiz kişilerin nankörlüğünden Rabbime sığınırım. Bilen in-
sanlarda buna benzer, normal olmayan hallerin zuhûru ender görülse
de tahrîbâtı büyük olur!
Cehâletten kurtulmamış beni adem cehlinden dolayı hiçbir zaman
mâzur değildir!
Hazret-i ALLAH, Dâvut aleyhi’s-selama:
“Yâ Dâvûd, cehâleti özür olarak kabul etmiyorum ” buyurdu HZ.
ALLAH!
“Cehaleti de Hz. Allah yarattı” demek kasd-i ilâhiye uygun
olur mu hiç?!
Dünyanın yaratılışdaki sırrı bilir isen, yaratılışa aykırı fikir
üretmekten içtinap edersin!
“Câhil insan kimin arabasına binerse onun türküsünü söy-
ler. ”
Bu kişilere halkın verdiği alim sıfatı yağcılıktan başka nedir!

76
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ÇARPIK ZİHNİYET DEĞİŞMELİ

Kadın çeşmede su dolduruyordu. Söz gelişi, alışkanlıkla


“İlâhi, Köroğlu, gözün kör olsun” deyince,
tesadüf köroğluda orada idi Teyze, Köroğlu sana ne yaptı diye
sordu
Ne bileyim evlâdım, herkes böyle diyor, ben de öyle diyorum”
Ne zaman kurtulacağız bu mukallitlikten?!
Sene 2004. seksen beş yaşındayım. Hayat mektebinin hemen he-
men hayli dallarında stajım var. Çocukluk ve gençlik senelerimde ya-
şadığım, anlayamadığım, hâlâ ölçemediğim... Maalesef hep böyle mi
gidecek? O günleri az çok yaşayan, dâimâ gerçekleri arayan, buldu
mu, hayâtı pahasına da olsa onu muhâfazaya çalışan bu abd-i âcizi
böyle lütfu ile yarattı Hâlik-ı Zü’l-celâl. Müteşekkirim. Hamd olsun,
gördüm ki, bu hâlin alternatifi cehâlet ve nankörlük..

77
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ATATÜRK HAKKINDA

ALLAH rahmet eylesin, Mustafa Kemal Atatürk’e dindar kesim “


mehdi, resul ” dediler. Yapılan kurtarıcı icraatlarının başka türlü îzâhı
mümkün değildir. Halk arasında en büyük taltif bu türlü iken, daha on
sene geçmeden nedense fikirler tamamıyla değişti. “Aydın geçinen
insanlar Atatürk’ü kendi inançlarına göre ilahlaştırdılar. Dindar geçi-
nen insanlar da Atatürk’ü ne kadar küfürde gösterebiliyorlarsa o kadar
âlim olduklarını zannettiler ve ispatlamaya çalıştılar.” Bu türlü çarpık
zihniyet hafifledi, fakat hâlâ silinmedi.
Darvin’in çarpık faraziyesinin üfürük yenilikçilerin hafızalarında
zaman zaman dışa yansıdığı gibi!
Darvin kendi fikrini kendi çürüttüğü halde Darvinin eski tezine
devam bizim malum kişilerin işine geldi.
ÖRNEĞİN:
3 Mart 1985’de çıkan Nokta dergisinde Atatürk’e mehdi resul de-
nildiğinden bahsetmiştim.
Çok gazete ve dergilerde mülâkatım, hakkımda yazılar ve medya-
da sohbetlerim vardır.
En güzel idare sistemi olan Cumhûriyet’i bizler kurduk. Bizlerden
kasıt zihniyettir. Şahit mi gerekli: İlk Meclis-i Mebusan kimlerden
müteşekkildi? Lütfen iyi bak! İleriyi gören şeyh efendiler, hakîkati
idrak eden hoca efendilerimiz değil mi idi?
Hayati tedirginlik olduğu halde Mustafa Kemal Paşa ile gönül bir-
liği yaparak, bu vatan ve necip millet için hayatlarını hiçe sayanlar;
onlar iyi biliyorlardı, Peygamber Efendimiz’in “hubbü’l-vatân mi-
ne’l-îmân” buyurmasını!

78
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Vatan sevgisi olmayanın îmânı da olmaz. Zamânımızdaki hâdise-


ler daha açık göstermiyor mu, bu hadîs-i şerîfin sıhhatini?
Yazıklar olsun... Vatan sevgisini kaybetmiş fakat Atatürk hayran-
lığından bahseden gâfil, gülünç insanlar zamânımızda az değil.
ALLAH rızâsı için sen ben davasını bırakalım vatanımıza sâhip
olalım. Bilmeden, büyük insanların büyüklüğüne leke düşürmüyelim.
Bugün vatan olarak elimizde mevcut olan Atatürkün canını fedadan
çekinmediği vatan değil mi?
Bu vatanın gerçek mübârek evlatları Türk kardeşim, Kürt karde-
şim, Çerkez kardeşim, Laz kardeşim, Gürcü kardeşim... Daha nice
nice kardeşlerim. ALLÂH’ımız bir, dünyâ kardeşlerim, şimdiye kadar
bilmeden, cehâletimizden düşman yaşadık. Bütün insanlar dostça ya-
şamaya mecbur.
Çünkü; tertibi ve tanzimi ilâhiye göre yaratılışın sırrı olan insan
dünyâyı gün-be-gün ilmi ve yaşantısı ile küçültüyor.
Müslüman kardeşim bu değişime sende uymak mecburiyetinde-
sin!
ALLÂH’ın emirlerinin nedenini görebiliyor azda olsa bilebiliyor-
san.. Semavi Din ki İslamiyettir tevhit dininde insanlık ve kardeşlikten
başka bir şey göremezsin.
Ehl-i tasavvuf, ehl-i hakîkat gerçeği şöyle îlan ettiler:
“Yetmiş iki milleti bir gözle görmeyen halka müderris olsa da,
hakîkatte âsidir.”
Vatanın kurtuluşunda hayatları pahasına emekleri geçen, şüheda
ve gazilerimizi rahmetle ve minnetle anıyoruz. Makamları cennet ol-
sun!
Cumhûriyet’ten evvel, Cumhuriyetten sonra, diye bu vatanın kah-
raman evlatlarını bölmenin İslâm’ın, insanlığın adâlet yapısına ters
düştüğünü senelerdir gördük.
Özet olarak îzâha çalışacağım. Yoksa bu kitapçığın hacmi de, ya-
zarı da bu türlü rahmet-i ilâhîyî anlatmaya yeteri kadar muktedir de-
ğildir!
Yanlış anlama! Bir beşeri ilahlaştıran, ALLÂH’ın bahşettiği gü-
zellikleri görmeyip nankörlük yapanlar, başkalarını küçümsemeyi ile-

79
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ricilik veya dindarlık zannedenler, dindar kesime karşı çıkmayı aydın


kişilik olarak görenler lutfen kabul etsinler dalâlettedirler!
Kabul edilsin, yâhut edilmesin şu gerçeği bu türlü vazîfem ol-
masından ötürü ifâde ederim ki: Bugün Şerîat-i Muhammedî’yi
az da olsa bid’at ve hurâfeden sıyrılmış, teknoloji ve medeniyyet-
ten yine az da olsa nasibini almış olan bu vatanın evlâtları değil mi
?
İslam devletlerinin hepsinden ileri olan yaşantımız, çağın yaşantı-
sına daha çok intibak ettiğimizi ifâde etmiyor mu? Ama, yeter mi?
Elbette yetmez! Medenî devletlerle arayı çok açmışız. Büyük bir gay-
retle önce onlara yetişmeye, sonra da geçmeye mecburuz. Çünkü, en
mütekâmil şerîata tekâmül ve her sahada beni ademin yaratılmasının
nedenine asra uyumlu mü-tekamül toplumlar yaraşır değilmi!
Atatürk’ün de düşüncelerinin maksadı ve gâyesi bu idi. Bâzı aklı
ermeyen dindarlar Atatürk’e “dinsiz” dediler, bilemediklerinden!
ALLÂH’a yeteri kadar inanmayan, aydın geçinen bâzı zümreler
de Atatürk’ü kendilerine yakın gösterip, HZ. ALLAH’a inanan kitlele-
rin zaafından istifâde ederek dinsizliklerine medar olsun diye Ata-
türk’ü dinsiz göstermeye çalıştılar!
Bu abd-i âciz az da olsa o günleri yaşamam ve itimada şayan bü-
yüklerimden edindiğim intiba ve senetlerle isbat ederim ki;
Atütürk dinsiz değildir; ALLÂH’ın varlığına inanan, âhir zaman
Peygamberi Hazret-i Muhammed Mustafâ (s.a.v.) Efendimiz’e hak
peygamber olarak inanmış!
“O’nun getirdiği hakiykatler aynen tatbik edildiği zaman kurtulu-
şa erersiniz ” diyen bir büyük insandır.
Fatih ÇEKİRGE’nin atv’de “İktidar Oyunu” programında okumak
nasip olmuştu. Aynen yazıyorum:
“Atatürk ölümünden on beş gün önce kendine geldiği zaman,
dünyâ müslümanlarına şu mesajı vermiştir:
“Bütün dünyânın müslümanları, ALLÂH’ın son Peygamberi Haz-
ret-i Muhammed’in (s.a.v.) gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği
tâlimatları da tam olarak tatbik etmeli! Tüm İslâmiyet’in hükümlerini

80
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

olduğu gibi yerine getirmeli! Zîrâ ancak bu şekilde insanlar kurtulabi-


lir ve kalkınabilirler. ”
Mustafa Kemal Atatürk, bu mesajı başbakan ve dışişleri bakanı
vâsıtası ile dünyâya açıkladı!
(Prof. Dr. Hanif Fauk, Urduca Yayınlarında Atatürk, A.Ü. Dil,
Târih ve Coğrafya Fakültesi yayınları, Ankara 1979, s. 102)
Atatürk’ü iyi tanı, hürmet et.
Geçmişteki idarecilerinide tanı ve hürmet et.
Hele Sultan Vahdettin Han için “ vatan hâini ” diyenleri ALLAH
islah etsin. Zamanla târih daha tafsîlatlı yazar, inşallah!
“Atatürkçü şeyh olmaz ”diye ahkam kesenlere derim ki:
Atatürkçülük diye ne bir din, ne mezhep, ne de meşrep var. Bu va-
tanın, milletin kalkınması için o günkü imkansızlıklar içerisinde “
vatanım ve milletim ” diye kıvranan büyük insanı takdir etmeye mâni
olacak bir şeyi kabul etmem mümkün değil. Sen nasıl aksini düşünü-
yorsun? Biliyorum ki doyurucu bir izah yapamayacaksın.. Çünkü öyle
bir sermaye mevcut değil tutarsız cehaletine doğrusu hayret!

81
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

82
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İKİNCİ BÖLÜM

KUR’ÂN-I KERÎM’DEN
ÂYETLER

83
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

84
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

YANLIŞ DÎNÎ BİLGİLER

Eûzü Billâhi mine'ş-Şeytâni'r-Racîm


Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm

“İslam’a çağırırken ALLÂH’a karşı yalan uydurandan daha zâlim


kimdir. ALLAH zâlimler topluluğunu doğru yola erdirmez.”
(Sâf Sûresi, 7)
Bu âyet-i celîlenin anlamına halel getirmeden yazmak istediğim
yazımı ALLAH rızâsından başka bir şey düşünmeyen, mânen verilen
vazîfenin mesüliyetini müdrik abd-i âciz, yaşadığım şu zamanda gerek
şer’î ve gerekse tasavvufî yaşantılarda bilmeden, târih boyu kalıplaşıp,
ALLÂH’ın rahmetini beşerin zayıf irâdesinde görmeye kalkışmak, “
başkası makbul değil ” anlamında olan hal ve hareketlerin İslâm’a
hizmet olmadığını, aksine, bilmeden İslamdan insanların uzaklaştıkla-
rını ve çıkarcıların da bu durumu istismar ettiğini bilmek, gençliğim-
den beri beni huzursuz bırakan bütün beşeri gavur ve kâfir görmek, bi-
lâ-istisnâ hepsini cehenneme atmak...
Maalesef benim de İslam anlayışım evvelleri bu idi. Rabbimin ba-
na bahşettiği îmanla çelişki hâlinde idim! Huzur bulamıyordum. Baş-
ka türlü ne anlatan, ne de dinleyen vardı.
Asrı tanıyan, haramiyeti kesin olanın dışındaki beni adem’in ihti-
yaç duyduğu güzellikleri arayan Aydın kesimi aydınlatacak, ikna ede-
cek bir merci de yoktu! Olsa da zamana göre yeterli olamıyordu.
“Din, aklın ve naklin ikisinin de müşterek dâvâsı olduğu halde
maalesef ayrı görülmüş, mücerret ilm-i kelamdan başka bir şey
kabul etmeyen ilm-i kelamcılar, yalnız irâdeden başka ilim kabul

85
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

etmeyen ehl-i tasavvufcuların dalâlette olduklarını bildiren tefsir


sâhibi ulemânın beyânı bu vechiledir!”
Sonsuz rahmet-i ilâhîye yaşantımda çok zaman bariz hissettiğim,
Kanal 6’da da dile getirdiğim bir konuyu bir daha tekrar ediyorum:
“Samîmiyetle insan ALLAH için ne yapıyorsa ibâdettir, rahmet-
tir!” Ama, fazlasına samimi olamıyor ise ALLAH’ın emrine uygun,
Hazret-i Resûlullâh’ın sünnetine sureta uyumlu yaşantıya ittiba edip
bu halini hayatının sonuna kadar götüre bildi ise, taklidi iman denilse
de sonsuz rahmet-i ilâhiye deryasından o kul da nasibini alacaktır!
İnşa-ALLAH, daha açmaya çalışacağım!
Yaratılışın sırrı olan LÂ İLÂHE İLLALLÂH’ı dilden bırakmaya-
lım ve mânâsını yaşamaya çalışalım. Bu bütün insanlar için teleffuzu
geçerlidir. Anlamını yaşaması ise onun için sıratıı müstakimin kelama
dönüşmüş şeklidir!
“Andolsun insanı biz yarattıkve nefsinin kendisine fısıldadık-
larını biliriz ve biz ona verit damarından da yakınız.”
(Kaf Suresi, 16)
Tıp otoritelerinin izahına göre, bu ayet-i celileyi cümle ulema yal-
nız boyundaki şah damarı diye yanlış tefsir ettiler..
İnsan vücüdunu teşkil eden bütün hücrelerde mevcut verit damarı
bütün vücudu ihata ettiğinden kasd-i ilâhi sıhhatli mana budur.
İmanla bütünleşen İslam kıyamete kadar beşerin dünyasında ve
ebedi yaşantısında en büyük düsturdur. Çünkü İslami nizam nizam-ı
ilahiyedir! 1400 senedir Muhammed ümmeti de bu rahmete nail ol-
muştur. Rabbım emr-i ilâhiye zamana göre içtihatlı uyum sağlayan ve
dünyaya örnek müslüman ve insan eylesin, amin!
Emr-i ilâhiyi yaşamakla yükümlü İslam terakkiye her zaman mü-
saittir; yeterki, bencillikten, başkalarını hakir görmekten kurtulmayı
bilesin! Bu tür imanın kişide mevcudiyeti her halinde ve muam-
melâtında bariz görüle bilen ilâhi merhamet sıfatının o kişideki de-
vamlı açık görünümüdür!
Amentüde manası ifade edilen imanın şartı salih kulun yaşantısın-
daki görünümü değişiklik arzetmez amentünün tefsiri mahiyetindedir.
ALLAH’a ve elçisine yakınlığın tecellisidir merhamet!

86
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bilgeler uyarmışlar hem cinslerini:


Merhametsiz kızı oğluna sakın alma, demişler...

87
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

KUR’ÂN-I KERÎM RAHMET-İ İLÂHİYE İLE


DOLU DOLUDUR

Eûzü Billâhi mine'ş-Şeytâni'r-Racîm


Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm

“ALLAH sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan


çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve âdil davranmanızı yasaklamaz.
Çünkü ALLAH adâletli olanları sever.”
(Mümtehine Sûresi, 8)
Çelişkiye düşmeyelim: “Sizinle din uğrunda savaş-mayanları sizi
yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapın âdil davranın. Hazret-i
ALLAH (c.c.) böyle düşünen, böyle hereket eden kullarını sever.”
Bu âyet-i kerîmenin mânâsı o kadar açık lutfedilmiş olmasına
rağmen, aksini göstermeye çalışan ilim sâhipleri neyi ispatlamak isti-
yorlar?.
Hazret-i Kur’ân bu türlü rahmet-i ilâhî ile dolu dolu. Yeri geldikçe
meal olarak yazmaya çalışacağım ama hepsini, bildirmiye yazacağı-
mız kitapçığımızın hacmi müsâit değildir.
Sakın “ Sen âlim misin, yazar mısın, Arapça biliyor musun? ”
diye sorma. Arapça bilmenin ALLÂH’ı bilmek için kâfi olmadığını iyi
biliyorsun.
Bu Abd-i âciz, HAZRET-İ ALLÂH’ı Türkçe biliyorum.
Ve Hazret-i ALLAH’ın ihsan eylediği irşat vazifem var el-hamdü
lillah, ibâdet ve tâat yapacak kadar.

88
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ALLAH noksanı, kusuru ile dergâh-ı ilâhîsinde kabul buyursun


inşallah. Sûre-yi celîleleri inzal olduğu gibi okumaya çalışıyoruz. Bi-
liyoruz ki, mânâsı ile namaz kılmak takva, vera değildir.

89
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“DOST” KELİMESİ “EVLİY” NIN


ANLAMINI VE MANASINI KESİNLİKLE
YANSITMAZ

Eûzü Billâhi mine'ş-Şeytâni'r-Racîm


Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm

“Ey îman edenler, benim de düşmanım sizin de düşmanınız


olanları evliyâ edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkar etmişken
onlara sevgi gösteriyorsunuz. Halbuki onlar, Rabbınız olan
ALLÂH’a inandığınızdan dolayı Peygamberi ve sizi yurdunuzdan
çıkarıyorlar. Eğer siz benim yolumda savaşmak ve rızâmı kazanmak
için çıkmışsanız onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Oysa ben sizin giz-
lediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yapar-
sa doğru yoldan sapmış olur.”
(Mümtehıne Sûresi, 1)
Hazret-i ALLAH kullarının aczine göre her sınıf insanın anlaması
için açık seçik beyan ediyor.
Bir âyet-i kerîmede “Anlayabilesiniz diye kendi lisânınızdan pey-
gamberler gönderdik” buyuruyor.
Şunu anlatmak istiyorum. Ekseri âyet-i kerîmeler ne tefsiri, ne de
tırnak içerisinde îzâhı gerektirmez. Bâzı îzahlar yazarın düşüncelerine
dönüşüyor maalesef.
Örneğin, Kur’ân-ı Kerîm'de Türkçe’de karşılığı olmayan
“Evliyâ” “Velî ” buyurulmuştur. Meal ve tefsir yazan ulemânın
(ALLAH ilimlerini âlî kılsın) tutumlarının kasıtlı olduğuna ina-
namıyorum, ama evliyâ’nın anlamını ve mânâsını düşünmek, te-
fekkür etmek istemiyorlar!

90
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Din-i İslam’da tasavvufu Şeriatı kabul edemiyorlar. Ediyormuş


gibi mütâlâ ettikleri, akılları, ilimleri ihlas, takvâ, verâ’yı yansıtmadığı
için ALLÂHU TEÂLÂ Hazretleri’nin koymuş olduğu Kur’an’ın çok
yerlerinde mevcud “ Evliyâ ” lafzını ve mânâsını bu türlü mânâ ve
sıfattan uzak avamın her mânâda kullandığı “dost” kelâmı ile eşdeğer
miş gibi ifâde etmeye kalkışmak...
Tâbir ettiğiniz mânâ insanlar arasında dostluk değil, bâriz düş-
manlık getirmiştir.
Ümmet-i Muhammed'e ehl-i kitabıda düşman ettik.
Cihanşümul olan Hazret-i Kur’ân'dan evvelki kitapları ve suhufla-

Hz. Allah İsa aleyhi selâmın irtihalinden altı yüz küsur sene
sonra ihsan eylediği Kur’ân-ı Kerim’de semavi kitaplara ve su-
huflara iman edenlere Ehl-i Kitap diye medhü sena eylediği halde,
ahir zaman peygamberi Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.)
efendimizin zaman zaman ehl-i kitapla muahede imzaladıkları
vakıa değil mi?!
Mescid-i saadetin bir köşesini ayin yapsınlar için onlara tahsis
etmedi mi? İsevi olan Habeşistan kıralı Necaşi hazretlerinin vefa-
tında gıyabi cenaze namazını kıldırmadı mı?... El-insaf!
Ehl-i kitabın hz. Allah’a iman edenine iman etmiyenine de,
kafir, gavur, biraz insaflısı kibarca gayr-i müslim dediler! Semavi
kitapların ve suhufların cümlesini tahrif olmuş ve hükümsüz gös-
termeye kalkıştılar ve Hz. Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’deki Ehl-i
Kitap hakkındaki beyanına ters bilgi edindiler! Bu zihniyet
(21’nci asır) dünyanın her yerinde devam ediyor!
Hangi şeriattan olur ise olsun, Hz. Allah’ın bildirilerine sadık
ve muhip gönül ehli, ilâhi aşk nasipli hissedarı amentüye acebasız
iman ettiği gibi, zevkiyle yaşayan, zikrullahı kendisine vird edin-
miş kullarının da yeryüzünde rahmeti icabı varlıkları kıyamete
kadar devam edecektir, şüphen olmasın!
Naehlin ister istemez gerçekleri çarpıttıkları gibi, emr-i ilâhi
diye nakille bağdaşmayan akıl yolunu seçtiler, akılcı din edindiler!
Fertler, milletler, ümmet-ler ve toplumlararası ilâhi emrin hilâfı-
na düşmanlıkların doğmasına yardımcı oldular! Bunlar hazret-i

91
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

kur’ân’da Ehl-i Kitap hakkında Hz. Allah’ın bildirilerini okuma-


dılar mı? Okumuyorlar mı ki?..
Hz. Allah’ın inanmış ehl-i kitap kullarını kafir görmekten
zevk alan bedbahtlar: yeter! Hiç olmazsa olmayan bu çarpık insa-
fınızla hemcinsinize insaf edin de, anlamsız din çelişkilerinizden,
mezhep, meşrep kavgalarınızdan masum insanlar az da olsa hu-
zura ersin!
Feylesof Diyogen’in dediği gibi:
“Güneşe hasret masum insanların ihsan ediyoruz zannederek
bilgisizce güneşine durmayın. Gölge etme başka ihsan istemem. ”
Bismillâhirrahmanirrahim
“Bugün size temiz ve iyi şeyler helâl kılınmıştır. Kendilerine
kitap verilen (yahudi, hırıstiyan, vb.nin) yiyeceği size helâldir.
Sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir.
Mü’min kadınlardan iffetli olanlar ile, daha önce kendilerine
kitap verilenlerden iffetli kadınlar da, namuslu olmak, zina et-
memek ve gizli dost tutmamak üzere mehirlerini vermeniz şartıy-
la size helâldir.
Kim inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O
ahirette de ziyana uğruyanlardandır!”
(Maide Suresi, 5)

92
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

MADDÎ “SULTÂN” MÂNEVÎ “SULTÂN”

Eûzü Billâhi mine'ş-Şeytâni'r-Racîm


Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm

“Ey cin ve insan toplulukları, göklerin ve yerin çevresinden


geçmeye gücünüz yetiyorsa geçin, ama ALLÂH’ın verdiği güç ol-
madan geçemezsiniz. “ İllâ bi-sultân ”
(Rahmân Sûresi, 33)
Hazret-i ALLAH açık olarak buyuruyor ki; “ Siz “ sultan ” ı bul-
madan arzın çevresinden dışarı çıkmaya yeltenmeyin, çıkamazsınız.”
“Sultân” ın lügatte mânâsı basıcı, aşırıcı güç demektir. “ Mânen sul-
tan ” olanlar ise mânen çıkarlar! Bunu ehli bilir. Sultan, o türlü bahti-
yarların mîraclarıdır. Şunu kesinlikle bilelim ki, Peygamber efendile-
rimize verilen her rahmet-i ilâhî evliyâullâha da lutfedilir, fakat aynı
olmayıp ilham yolu iledir... İrşada vazifelenmiş kişilere evham ile
ilhamı ayıracak kabiliyet verilmiştir, iyi biline…

93
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

VERÎD DAMARI

Eûzü Billâhi mine'ş-Şeytâni'r-Racîm


Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıkla-
rını biliriz. Biz ona verit damarından da yakınız.”
(Kâf Sûresi, 16)
Verit damarı boyundaki şahdamarı değildir. Tıp otoritelerinin bil-
dirdiğine göre verit denen damar bütün vücûdu ihâta etmiş damarlar-
dır ki, bağırsaklarda dahi mevcuttur.
ALLÂHU TEÂLÂ Hazretleri insanı bütün olarak ihâta ettiğini
beyan ediyor. Bu türlü hatâya düşmemek için Kur’ân tefsir ederken,
yâhut meal yazarken her türlü ilim sâhiplerine ihtiyaç vardır. “Benim
ilmim müsâittir” diye enâniyete düşmeyelim. Çünkü, Hazret-i Kur’ân
cihan-şümuldür, kıyâmete kadar hükmü geçerlidir. Boyundaki can
damarı diye hatâya düşmeyelim!
Hz. Allah’ın zatına mekan göstermek yeteri kadar zati sıfatla-
rını bilemediğinin ifadesidir!
Hz. Allah’a mekan göstererek günah işlemeyelim.
Dikkat! Hazret-i Allah zati sıfatı ile mekandan münezzehtir!
Fiili sıfatı ile her yerde hazır ve nazırdır. Bütün alemde görünen
maddi zuhuratlar bizatihi değildir, izafidir, meca-zidir. Hakikatın
madde alemine yansımasıdır.
“yerde allah, gökte Allah ” diye hitaplar da doğru olmayıp hata-
dır. Dikkat edelim!
Abd-i aciz

94
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ÎMÂN İLE İSLÂM’IN ANLAMLARI FARKLIDIR

Eûzü Billâhi mine'ş-Şeytâni'r-Racîm


Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm

Yukarılarda da yazmıştım, amma yeri gelince tekrarında faide gö-


rüyorum.
BEDEVİLER: İNANDIK,DEDİLER..DEKİ: İMAN ETTİK
DEMEYİN. İSLAMA İSLÂMA GİRDİK DEYİN! HENÜZ İMAN
KALPLERİNİZE YERLEŞMEDİ..EĞER ALLAHA VE ELÇİSİNE
İTAAT EDERSENİZ! ALLAH İŞLEDİKLERİNİZDEN HİÇBİR
ŞEYİ EKSİLTMEZ ÇÜNKÜ ÇOK ESİRGEYEN ÇOK
BAĞIŞLIYANDIR.
(Hucurat Suresi, 14)
İslâmiyet doktorindir Adem safiyyullahtan kıyamete kadar
devam edecek din islam’dır.
“Allah’tan başka ilâh yoktur illâ allah vardır diyen kişi hz. Al-
lah’ın bildirisine göre o kişiye beşerin müslüman demesi emr-i
ilâhidir.
Hz. Muhammed Mustafa (s.t.a.v.) efendimiz buyurdular ki:
“Lâ ilahe illallah diyen kişi müslümandır, senin kardeşindir.
Kaza meydanında dahi kılıç vuramazsın. Vurur isen katil olursun.

Kelime-i tevhidin anlamını, amentüde hulasa edilen manayı
yaşantısında yani nefsinde iman ile yaşıyorsa Hz. Allah’ın bildiri-
sine göre o kul mü’mindir, müttakidir, ittika sahibidir.
Kur’ân-ı Kerim’de mü’minin bildirisi nedir? Bakara suresi
başında Hz. Allah şöyle buyurdu:

95
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

2. AYET:
“Kendisinde hiçbir şekilde şüphe olmayan o kitap, müttakiler
için bir hidayet kaynağı ve yol göstericidir.”
3. AYET:
“O müttakiler ki gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine
verdiğimiz mallardan düşkünlere tasadduk ederler.”
4. AYET:
“Yine onlar sana indirilenlere ve senden önce indirilene iman
ederler. Ahiret gününe de kesinlikle inanırlar. ”
5. AYET:
“İşte onlar rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtu-
luşa erenler de ancak onlardır.”
Îman inanmaktır, Âmentü’nün altı şartını inanarak kabul etmektir.
Îmânın 72 şubesinden bahseder ehl-i tasavvuf. İlk basamağı insanla-
rın geçeceği yerleri temiz tutmak; bugünkü deyimle çevre temizli-
ği. Zirvesi ise kelime-i şehadettir.

96
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

BİRBİRİ İLE SAVAŞAN İNANANLARIN ARASINI


DÜZELTMEK

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm

“Eğer mü’minlerden iki gurup birbirleri ile vuruşurlarsa ara-


larını düzeltin şayet biri ötekine saldırırsa Allah’ın buyruğuna
dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın eğer dönerse artık ara-
larını adaletle düzeltin ve adaletli davranın Allah adil davra-
nanları sever. ”
(Hucurât Sûresi, 9)
Arzda nice hâdiseler oluyor ki.. Misâl, iki inanan devletten biri di-
ğerine saldırıyor, işgal ediyor. Diğer inanan devletler “ neme lâzım ”
mı diyecekler? Güçlünün zayıfı ezmesine göz mü yumacaklar? Başka-
larının hürriyetlerinin çiğnenmesine seyirci mi kalacaklar? Bu nasıl
adâlet anlayışı, nasıl din anlayışı? “
Her asırda mevcudiyetleri görülebilen Hz. ALLAH’ın bildirdiği
mü’min kulları gerek ferdi ve gerekse toplumsal imanlarının dışa yan-
sımasının nedeni meşru bir sebep zuhur etmedikçe biri diğeri ile harp
edemez. Zira meşruiyeti tahakkuk etmedikçe harb etmek zulümdür.
Zulümse HZ. ALLAH’ın dünya ve ahiret gazabını celb eder. Bu gibi
tecavüzkâr ferdlerin ve toplumlarda mü’min sıfatının aranmaması gü-
lünçtür! Bu ölçüler ferdi ölçülerdir. Toplum olarak meşru idarecilerin
bu yönlü içtihatlarına tabisin! Görünümü toplumun icraatının sergi-
lendiği levha akl-ı selim mü’min kişiye mahrem değildir!
“Siz mü’minin firasetinden kaçının; onlar ALLAH’ın nuru ile
bakar ” buyuruldu!
Her türlü icraatların meşruiyeti o toplumun müttaki kulunun HZ.
ALLAH’a olan imanının göstergesi olmalı. Hal böyle iken dahi vata-
nına tecavüz ediliyorsa tecavüz edenin şekline ve cinsine bakılmaz.

97
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Zira vatan müdafası emr-i ilâhidir. “ Hubbu’l-vatan mine’l-iman.



Vatanı olmayanın imanında salah yoktur!
21’inci asrın toplumları çok geniş fiziki bilgiye sahip olmala-
rına rağmen nakile itibarının zayıf olmasından emr-i ilâhiye asrın
uyumlu icraatlarının icrası için muamelatta mana zafiyetinden
hayata bakışı gerçeklere karşı müterettitdir.
Halbuki ister anlasın, velevki anlamasın günah-ı kebaire dı-
şında olay güzellik arzediyorsa Hz. Allah’ın buyruğuna uygun
olduğunu görmek zor olmasa gerek!
Toplumlar yeteri kadar gerçeği anlayamıyorlar. Tekrar edi-
yorum: Cehlin katı taassubu olsa gerek! Yazık oluyor, kültürü
yerinde olan insanlar gerçeği niçin görmek ve anlamak istemiyor-
lar? Zamanımızı kasdediyorum. Her zaman içtihat yapılması
emr-i ilâhiye uygun ve elzem iken ilim sahibi zatların toplumların
zamanın içtihadına ferden ve cemi insan toplulukları mutlaka
muhtaç iken anlaşılamıyor.
“Çağa göre içtihat neden ihmal edildi, niçin halâ içtihatsız yaşantı
düşünülüyor?.. ”
Müçtehitler, yetkili kişiler vazifelerini ihmal ederek emr-i
ilâhileri asra uyumlu anlatılamadığından toplumların emr-i ilâhi-
yi anlamasına yardımcı olamadıklarının, manevi manzaranın gö-
rünümü her devirde gerçeği gören gözlerin görmesi mümkün!
İstisnai rahmet görüşü ve icraatına sen de neden sahib olmayasın?!
“Bu rahmet-i ilâhiye yalnız ferde değil cemi kullarına ihsan
edilmiştir! Sırat-ı müstakimdir!” Bu yolu seçmek kulun ihtiyarına
ve iradesine bırakılmıştır! Bu rahmetler dünya için vardır; dünyadan
sonraki gideceğin yerlerde bu imkanları bulamazsın, gafil olma!
Bu türlü hâdiselerle her an karşılaşabiliriz, karşılaştık da. Bu emr-i
ilahiyi yeteri kadar bilemediğimizden harp eden taraflardan daha za-
rarlı biz çıkıyoruz. Açıklayamayacağım, arif olan anlar!
İçtihatsız bırakılan şeriatların mesul kişilerinin tertib-i tanzim-i
ilâhinin bazılarının çağa göre yaşanacağını kabullenemediklerinden
veya bilemediklerinden emr-i ilâhileri ve peygamber efendilerimizin

98
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

tebliğ eyledikleri çağına uygun şeriatları peygamber efendilerimizin


irtihallerinden sonra zamana göre müçtehitlerin her mevzuda olduğu
gibi şeriatta da içtihadın çağa göre elzem olduğunun bilincinde olma-
larına rağmen, esefle görülüyor ki şer’i içtihadın günümüze kadar ih-
mal edildiği gerçek!
Tekrar ediyorum! Şeriatı içtihatsız bırakarak, binlerce sene tabileri
içtihattan yoksun şeriatları yaşanması güç hale getirmişler. Çağın ya-
şanılan ilm-i zahir ile ister istemez ters düşmüşlerdir. İçtihadı çağdışı
mütalâ ederek içtihada tabi dini kuralların alim kişilerde bariz görül-
mesi gerekirken maalesef onlar da içtihatsız yaşamayı benimsedikle-
rinden dini kurallar da çağdışı yaşantıdan kendilerini de kurtaramadık-
ları gibi, çağa da uyum sağlıyamadıkları günümüzde bariz görülen ve
toplumların iptidai yaşamalarına neden olan gerçekleri görelim artık!
Müslümanlar olarak Hz. Allah’ın bildiri ve tertibine göre aczimiz-
le bu gerçekleri görebilir ve aczimizle yaşantımızda başkalarına örnek
olabilir isek, fizikten öte gidemeyen tahsilli bilgili insanların bilmeden
imanlı insanları küçümsüyerek küfre düşmelerine neden kalmayacağı-
na inanırım!
Bu asırda kudret ve kuvvet-i ilâhiyi inkar edecek bir ilim ta-
nımıyorum ve olacağına da inanamıyorum!
Çünkü düşünebilen normal bir insan aradıklarını o rahmet derya-
sında şüphesiz bulacaktır.
“Hikmet mü’minin kayıp malıdır
nerede bulur ise alsın ”
diye bildirilmedi mi?.

99
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“İNSANLARI KONUŞMALARINDAN DAHA İYİ


TANIRSIN”

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm

“Biz isteseydik onları sana göste-rirdik. Sen onları yüzlerin-


den tanırsın. Andolsun ki sen onları konuşma üslup-larından ta-
nırsın. Allah bütün işledik-lerinizi bilir”
(Muhammed Sûresi, 33)
Yüz ifâdiesi az da olsa kişinin dışa yansıtmak istemediği düşünce-
lerini yüzünde yansıtır. Yüzdeki gayr-i ihtiyari mimikler veya renk
değişikliği bir şeyler gösterse de illâ tamamen ölçüye alınamıyacağını,
konuştuğu zaman kişinin ne olduğunu daha bâriz şekilde göstereceğini
Hazret-i ALLAH bu âyet-i celîlede beyan ediyor. Evliyâullah öyle
buyurmuşlardır; “ Dilini oynat; sana kim olduğunu söyleyeyim. ”

100
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

NÛR-U MUHAMMEDÎ RAHMETİ İLÂHİYENİN


GENEL ADIDIR.
BU RAHMET-İ İLÂHİYE DÜNYA VE AHİRET
DEVAM EDECEKTİR, İNŞA-ALLAH

Hz. Allah’ın, levh-i mahfuzda beyan eylediği “rahmetim gaza-


bımı örtmüştür” bildirisinin zuhurudur. Başka yönlü düşünmek
rahmet-i ilâhiyeyi bilgisizce çarpık mütala etmektir!
Bismillâhi'r-rahmâni'r-rahîm
“Bil ki, allah’tan başka ilah yoktur. Hem kendinin hem de
mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların günahlarının bağış-
lanmasını dile. Allah gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de
bilir.”
(Muhammed Sûresi, 19)
“Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li’l-âlemîn (seni âlemlere rah-
met olarak gönderdik) “ diye buyuran Hazret-i ALLAH’ın..
Rahmet-i ilâhîye verdiği isim nûr-u Muhammedî. Buna rağmen
dikkat! Ulûhiyete enâniyete düşüp, kendine yersiz süs veren gâfiller
bu âyet-i celîleyi tekrar tekrar okusunlar, dikkat etsinler.
“Mü’min erkeklerin mü’min kadınların ve kendinin de güna-
hının bağışlanmasını dile ” buyuruyor Hz. Allah (c.c.)
Bir hadîs-i şerifte Peygamber Efendimiz buyururlar ki: “Allâh’ın
rahmeti olmadan kimse cennete giremez!“
Ashab sordular:
“Siz de mi, yâ Resûlallah?”
“Evet, ben de” buyurdu.

101
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ZİKİRDEN UZAKLAŞANLARA
ŞEYTAN MUSALLAT OLUR

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm

“Kim Rahman’ın zikrinden gafil olursa yanından ayrılmayan


bir şeytanı ona musallat ederiz. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru
yoldan alıkoyarlar da onlar kendilerinin doğru yolda olduklarını
sanırlar.”
(Zuhruf Sûresi, 36-37)
ALLÂH’ın zikrinden uzak duranlar, zikredenleri zikrullah-
dan men edenler, biatlarından, yâni ALLÂH’a verdiği sözden
uzaklaşanlar, hangi akla hizmet ediyorlar?!
Onlar kendilerini ALLAH’dan kudretli mi görüyorlar? Mantıkları
ve akılları da nakle itibar etmeden ilâhi ölçüme müsâit değildir.
Zîrâ, nakille yapılan ölçüye sâhip kevnî hakîkatlerle iktifa edip,
dînî hakîkatleri iktiba etmeyenler peygamber efendilerimizin tâbiinin-
den sayılmazlar.
Şeriat-i garra dört mevzûda îzah edilir..
İLM-İ FIKIH, İLM-İ KELÂM, AHLÂK, TASAVVUF.
Fetvâ budur. İlm-i fıkıhın kolları vardır: Mezhepler. Tasavvufun
kolları vardır: Tarîkatler. Bu tertîb-i ilâhîdir. Her semâvî din de böy-
ledir. Verâ, takvâ, ihlas bununla yaşanır; tasavvufsuz bu rahmet-i
ilâhîlerden nasip almayı düşünmek muhâldir. Akılcılıktan nakle dönü-
şen ilmin mahsulü olup, bu tür ilim sâhipleri enbiyâ, evliyâ, velî,
mü’min mütteki ittika sahibi lafzenın anlamını iyi bilirler ki,
ALLÂHU TEÂLÂ Hazretleri’nin “ hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?
” buyruğu ilme’l-yakîn olduğu gibi, ayne’l-yakîn, hakka’l-yakîndır.
Bu ilme, nail olup verâset taşıyan bir evliyâyı rehber edinmeden bu
rahmet-i ilâhîye nâil olmak muhâldir!

102
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“Yolun uğramaz ise peygamber efendilerimize geçti kervan


kaldın dağlar başında” diye ne güzel gerçeği dile getirmişler!
İşte pek çok âyet-i celîlelerde ALLÂHU TEÂLÂ Hazretleri’nin
“evliyâ” buyurmasını Türkçe’de aynı mânâyı taşıyan karşılığı olmadı-
ğı için avamın biri birlerine kullandığı “dost” diye tercüme ettikleri bu
tâbir, hiçbir zaman evliyâ’yı ifâde etmiyor; bu benzetişle gerçeklerden
mahrum bırakılan toplumları sıratı müstakimden uzaklsaştırdığı gibi
zararı çok,çok büyük olup, cihanşümul olan Din-i İslam’dan ve cihan-
şümul olan Kur’ân-ı Kerîm’den toplumların uzaklaşmalarına sebep
olunuyor. “ Siz Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin ” diye, ayrı
bir din imiş gibi bütün şeriatları dışlarsanız onların ALLÂH’a olan
îmanlarını, resüllerine olan bağlılıklarını “ LÂ İLÂHE İLLALLAH”
diye tasdik ettikleri halde onlara “kâfir ve gavur” derseniz, îmânın
şartı olan Âmentü’yü kabul ettiğinizi söylerken HZ. ALLAH’ın bildi-
risine ters düşdüğünüz gibi dünyadaki cümle ALLAH kullarını gavur,
kafir, kayrı müslüm deye ALLAHa sadece inanmışda olsa bu gibi in-
sanlara müslüman diyecek iken peygamberinin getirdiği şeriata sami-
mi olan bir kişiye.
Hz. Allah mü’min, müttaki derken, cüretkar, hangi ilmine is-
tinaden gavur, kafir, gayr-ı müslim diyorsun?
Neye istinaden ehl-i kitaba hakaret ederken Hz. Allah Kur’ân-
ı Azimü’ş-şan’da Ehl-i Kitabı medhü sena ettiğini okumuyor mu-
sun?!
Yahut okuyorsun da anlıyamıyor musun?!
“Elhamdü lillahi rabbil alemin” buyruğunu okumadınsa,
duymadında mı?
Uyuz itinden vazgeçmeyen hz. Allah (c.c.) “âlemlerin rabbı-
yım ” buyurdu.
Varsa eğer elini vicdanına koy ve düşün!
Peygamberimiz Efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ
(s.a.v.)’den sonra elçi gelmeyecek. Verâset-i Nebî olarak nedîm-i
ilâhîler ezel-i ervahta tanzim edilmiştir. ALLÂH’ın tertîbi. Hiçbir za-
man dünya rahmeti ilâhiyeden mahrum bırakmamıştır
Hz. Allah imanlı, zatına karşı samimi olan kulları için hiçbir
zaman bir şey değiştirmez..

103
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“Siz asrı tanetmeyiniz ” buyurdu hz. Allah.

104
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

EHL-İ KİTÂB’IN YİYECEKLERİ SİZE VE


SİZİNDE YİYECEĞİNİZ ONLARA HELÂLDİR.
İFFETLERİNİ NAMUSLARINI KORUYAN
KADINLARI MİHİRLERİNİ ÖDEMEK SURETİ
İLE NİKAHLA ALABİLİRSİNİZ, HELÂLDİR

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Bugün size temiz ve iyi şeyler helal kılınmıştır. Kendilerine ki-
tap verilenlerin yiyeceği size helaldir. Sizin yiyeceğiniz de onlara
helaldir. Mü’min kadınlardan iffetli olanlar, daha önce kendilerine
kitap verilenlerden iffetli kadınlar da nâmuslu olmak, zina etmemek
ve gizli dost tutmamak üzere, mehirlerini vermeniz şartı ile size he-
laldir. Kim inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O
âhirette de ziyana uğrayanlardandır.”
(Mâide Sûresi, 5)

Dini nikah Hz. Allah’a inanan beni Adem’e kıyılır. İmansıza


nikah olmaz!
Halk arasında imam nikahı derler; bu hitabın gerçekle ilgisi
yoktur. Gerçeği dini nikahtır.
Muktedir olan herkes iki şahit huzurunda mihirlerini tesbit
ederek emr-i ilâhi üzere kıyabilir.
Türkiyede resmi nikahta lüzumludur ve şumullüdür.
Şahitler huzurunda allah anılarak kıyılan nikah da geçerli
olup caizdir!

105
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

KUR’ÂN-I KERÎM’DE EHL-İ KİTÂB

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lanetledik, kalplerini katı-
laştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler. Kendilerine zikre-
dilen ahkamın önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı
hariç onlardan dâimâ hâinlik görülür, yine de sen onları affet ve
aldırış etme. Şüphesiz ALLAH iyilik edenleri sever.”
(Mâide Sûresi, 13.)

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Biz peygamberleri ancak müjdeleyiciler, uyarıcılar olarak gön-
deririz. Kim onlara inanır ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur
ve onlar mahzun da olmayacaktır.”
(En’âm Sûresi, 48)

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Bu, Ümmü’l-kurâ denen Mekke ve çevresindekileri uyarmak
için sana indirdiğimiz mübârek ve kendinden önceki kitapları doğ-
rulayıcı bir kitapdır. Âhirete inananlar buna da inanırlar ve onlar
namazlarını hakkıyla kılmaya devam ederler.”
(En’âm Sûresi, 92)

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“De ki: ALLAH’tan başka bir hakem mi arayacağım?. Halbuki
size kitabı açık olarak indiren O’dur. Kendilerine kitap verdiğimiz

106
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

kimseler Kur’ân’ın gerçekten Rabbın tarafından indirilmiş olduğu-


nu bilirler. Onun için sakın şüpheye düşenlerden olma. ”
(En’âm Sûresi, 114.)

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Yâhut, bize de kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru
yolda olurduk, demeyesiniz diye. işte, size de Rabbınızdan açık bir
delil, hidâyet ve rahmet geldi. ALLÂH’ın âyetlerini yalanlayıp on-
lardan yüz çevirenden daha zâlim kimdir?. Âyetlerimizden yüz çevi-
renleri yüz çevirmelerinden ötürü azabın en kötüsüyle cezâlandıra-
cağız.”
(En’âm Sûresi, 157.)

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Şüphe yok ki, îman edenler, Yahudîler, Nasranî ve Sabiîlerden
kim ALLÂH’a âhiret gününe inanır, bununla berâber sâlih amelde
bulunursa elbette onların Rab’leri katında ecirleri vardır. Hem on-
lara korku da yoktur. Onlar mahzun olacak da değillerdir.”
(Bakara Sûresi, 62)

107
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HAZRET-İ İNSÂN

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tâbi olun, on-
ların sözlerine kulak verin. Çünkü onlar hidâyete ermiş kimselerdir.

(Yâsîn Sûresi, 21)

Bilmem bu âyet-i kerîmeye îzah gerekir mi?! Kulakları çınlasın


“ALLAH ile kul arasına girilmez” diye ahkam kesenlerin... Ev-
liyânın, dost diye mânâsını değiştirenlerin... Mânevî âlemden nasibini
alacakların nasiplerini tehir ettirenler, yeteri kadar tatmin olmadığı
halde, mesleği îcâbı tatmin olmuş gibi icrâ-yı sanat eyleyenler, bilsin-
ler ki, bu âlem benî Âdem Hazret-i insan için yaratıldı. Zîrâ, Hazret-i
insan ayîne-yi Rahmân’dır.
Hazret-i insanda Allâhu Teâlâ ve Tekaddes hazretlerinin fiili
ve subuti sıfatlarının beni Adem’de zuhur ve tecelli eylediği gibi
hiçbir eşyada zuhuru görülemez!
Hazret-i insan alemin küçültülmüş nüvesi. Manası ile “yeryü-
zünde halifemi yaratacağım” hitabının tecellisi ve sırr-ı ilâhidir!
Nur-u Muhammedinin zuhur mercii hazret-i insan nazargah-ı
ilâhi olan insan-ı kamil!
İnsan-ı kâmilin en büyük rütbe ve makamı ise ne kadar rah-
met-i ilâhi ile yücelirse yücelsin Hz. Allah’ın zatına karşı yokluk-
tur, abdiyettir. Zira hiçbir zaman abd rab olmaz, rabbımız da abd
olmaz!
“La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh, lehü’l-mülkü ve le-
hü’l-hamdü vehüve alâ kulli şey’in kadir.”

108
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allah’dan başka ilah yoktur. Şeriki, benzeri de yoktur. Mülk


onundur. Ancak hamd ona mahsusdur. Zira her şeylere kadir
olan bi-zatihi Hz. Allah’tır.

109
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

BENİ ADEM’E NE MELÂİKEDEN


NE DE KADINDAN PEYGAMBER
GELMEMİŞTİR

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Senden öncede kendilerine vahyet-tiğimiz erkeklerden baş-
kasını gönder-medik eğer bilmiyorsanız erbabı zikirden sorunuz.”
(Nahl Sûresi, 43)

Kadın da muhteremdir. Hürmete ve sevgiye lâyık kılınmıştır. Ve


lâkin bazı yönleri teklifatın erkeğe emredilen yerlerine çok nedenden
muvafık kılınmamıştır. Vücut yapısı itibarı ile zariftir, erkek gibi örse-
lenmeye gelmez. Teni dahi erkeğe nazaran incedir zariftir. Bâzı hal-
lerde erkek gibi mukâvim ve tahammüllü olamaz.
Vazifeler Hazret-i ALLAH tarafından öyle tanzim edilmiştir. Ço-
cuk doğurma vazifesi kadına verilmiş olup erkek bu hususa müsait
yaratılmamıştır. Çocuk doğurma imkanları ve organları kadında yara-
tılmıştır. İhtiyaç ve geçim hususunda her türlü mesuliyet erkeğe ve-
rilmiştir. Bazı ahvalde kadın doğurduğu çocuğa süt vermiye de mec-
bur değildir. Kâide budur; ama istisnâlar vardır, kaideyi bozar; bâzı
kadınlar bâzı erkeklerden daha güçlü gibi görülse de bu istisnâî haldir.
İstisnâlar kâideyi bozmaz!
“CENNET ANANIN AYAĞI ALTINDADIR ” buyurdu Hazret-i
Peygamber (s.a.v.). Hazret-i ALLAH, Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’da:
“Anana babana hizmette kusur etme, rahmetimden nasip
alamazsın. Onlar yanında yaşlandığı zaman onlar hakkında “uf”
dahi demeyesin ” buyurdu hz. Allah (c.c.)

110
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kadınlar emr-i ilâhiye sadakat gös-terdiklerinde erkeklerden


daha çabuk yol alırlar. Tertib ve tanzim-i ilâhi buna rağmen er-
keğe tahsis edilen vazifeye yaratılışı itibarı ile uygun kılınmamış-
tır.

111
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

EFENDİ KİME DENİR?

Efendilik Peygamber Efendilerimizde sıfat olarak tecellî etmiştir.


Vârisleri de bu sıfata lâyık görülmüş. “Mevlânâ” lafzı da aynı
mânâyı taşır.
ALLÂH’ı bir bilip kul olmak için irâdesini kullanan sâlih kişilere
de tarih boyu “Efendi” dene gelmiştir vakı-a bu asırda apartman kapı-
cılarının başka ismi yok! soy adını efendi olarak telaffuz ederler..
Tekrar ediyorum: Efendilik, isim olduğunun ötesinde kişiye bah-
şedilen manevi sıfat ve mana halinin ifadesidir.
Bu meziyeti taşıyan işine bakılmadan her kişi efendidir. Hanıme-
fendilerin de bu taltif-i ilâhiye lâyık olanlarını unutmayalım!

112
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

KALBİ GÖZYAŞLARI İLE SULADIĞIN ZAMAN


YAPTIĞIN DUÂYI KÂİNÂT BİLİR

Evet, kalbi göz yaşları ile suladığın zaman yaptığın duâyı kâinat
bilir.
“Bu yaşa hak yolunda ALLAHc.c için kıyamayanlara aşk yo-
lunda sefer haram kılınmıştır..”
Bâzı göz yaşları vardır ki, gözünü sulandırmaktan başka bir işe
yaramaz. ALLAH için akan göz yaşları bir maksada istinâden değil,
yalnız rızâ-i Bârî için olmalı!
“Göz yaşla dolup, kalp hissettiği zaman benlik gider. İşte, o vakit
kul ALLAH ile konuşmuş olur. Bu hal mü’minin mîrâcıdır.”
Göz yaşının tadı ALLAH’dan gayri için akıttığın yaşın tadına
benzemez. Dilini dokunup tadına bakarsan diğer gözyaşına benzeme-
diğini, daha tatlı olduğunu görürsün. Çünkü geliş kanalı dahî başkadır!
Ne acıdır, ne de tuzlu. Hakîkat hilkatında mutasarrıf olarak yalnız onu
görmektir!
“Hidâyete ulaştırır, dalâlete düşürür, izzete çıkarır, zillete in-
dirir... İllet devâmı saâdet sâhibi olanlara kendisine ibâdet ve tâatı
kolaylaştırır.”
İnsana bahşedilen cüz’î irâde dediğimiz irâde, küllî irâdenin etki-
sinde olup, insan yalnız cüz’î irâdesinden sorumlu kılınmıştır. Bu bilgi
kişiyi ilme’l-yakîn olarak rahmete erdirir. Bu mevzûları aklen çözece-
ğini zanneden, mana yoksunu kişiler Kaderiyye ve Cebriyye mezhebi-
ne düşmüşlerdir. Kaderiyye ve Cebriyye Ehl-i sünnet îtikâdı ile bağ-
daşmayıp, Ve-bi’l-kaderi hayrihi ve şerrihi’ye muhalif olduğundan
küfürle itham edilirler,
Rahmet-i ilâhî dâimâ yukarıdan aşağıya gelir, kalbe hulul eder.
Kalpden beyine geçer. Kalpte mânâ olur. Beyin ise onu kevnî hakîkat-

113
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

lara dönüştürmeye çalışır. Hazret-i Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz


mürâcaatında:
“Yâ Rabbi! Sen ne kadar kulluk yaptırmışsan, o kadar kulluk
yaptım, sen ne kadar mârifet verdinse, o kadar arif olabildim. Yâ
Rabbi!Ne kadar zikrettirdinse, o kadar zikrettim ” der!
Hazret-i ALLAH buyurmadı mı: “ Ben kulumu zikretmezsem
kulum beni zikredemez. ”
İşte rahmet-i ilâhî dâimâ üstten gelir. Peygamber efendilerimiz bu
gelişin başlıca sebepleridir. Yolun uğramazsa Muhammed’e geçdi
kervan, kaldın dağlar başında. Tertîb-i ilâhîye, tanzîm-i ilâhîye, emr-i
ilâhîye uygun olmayan yollar uğramaz Muhammed’e (s.a.v.).
İşte bu halde yaşayana ehlî tarik, gayrısı vahşî tariktir. Ehlî tarike
süluk edenler kendi imkanları ile gidilemeyeceğini iyi bilirler. Bu yol
tertîb-i ilâhîdir, HZ. ALLAH’ın vazifelendirdiği mürşit gereklidir.
“Her tabîbe âşikâr etme derûn-ı derdini.
Her ne derdin vâr ise eyler devâ: ALLAH kerîm. ”
Tertib-i ilâhi, varüsü’n-nebi, nedim-i ilâhi, evliya mensub ol-
duğu peygamberinin şeriatını manasını tahrip etmeden yaşantı ve
uyarısını günah-ı kebairler dışında asra uyumlu mana vazifelisi
verilmiş kişiye mürşit denir!
Bu sahih mürşitlere biat etmek peygamberine biat etmekten
farklı değildir!
“Bî-kılavuz kim varır Allâh’ına
Reh-nümâsı olmayınca evliya ”
***

“Kamil doğarmış ehl-i hak


Doğmadan evvel anası ”
***

Mürşid-i kamil kime talim eyledi


Her varaktan okuyup tefsir-i kur’ân eyledi.
Levh-i dilden okuyup bî-harf-i ümm-i kitab

114
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hak teâla ilm-i hıdrı ona ihsan eyledi


Bilmem îzâha muhtaç mı? Hazret-i Allah buyurdu:

“Ben kainatı yarattım, ey insan,


Sen bunu düzene sokacaksın. ”
Sıhhat ve selâmetin için kapanmış maziyi, meçhül istikbali bı-
rak da günü yaşa. Zira hakikat bu andır, hayat bu demdir!
Peygamberimiz efendimiz Mekke-i Mükerreme’de sabah na-
mazından sonra hal-i yekazada bu abd-i acize buyurdular ki:
“Ümmetime söyleyin. Geçmiş zamana göre değil yaşayacakla-
rı zamana göre hazırlansınlar. ”
İnsanlar umûmiyetle aynı hatâya düşmüşler. Tertîb-i ilâhîyi yeteri
kadar anlayamadıklarından, ileriye dönük yaşamaları elzem ve emri
ilâhi olduğunu anlayamamışlar!
İçtihadın her devirde ortaya çıkardığı yorumlanmış din tablo-
suna diyanet ve şeriat denir!
Bu tablo her zaman çizilecektir. Bu uyarıyı iyi anlamaya mecbu-
ruz. Aksini yaşadığımız zaman ki yaşadık ve yaşıyoruz bedelini çok
pahalı ödüyoruz. Yetmez mi? Ümmetçe ve milletçe zamana göre
uyanmaya mecburuz!

115
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ŞEYHİ OLMAYANIN ŞEYHİ ŞEYTANDIR

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Ey Âdem oğulları! Şeytan ana ve babanızı çirkin yerlerini ken-
dilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi
sizi de şaşırtıp bir belâya düşürmesin. Çünkü, o ve kabîlesi sizin on-
ları göreme-yeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz, biz şeytanları
inanmayanların evliyâsı kıldık. ”
(A’râf Sûresi, 27)

Mensup olduğu şerîatından evliyâ kabul etmeyenlerin bu âyet-i


kerîmede beyan edildiği gibi evliyâsı şeytan olur. Bu âyet-i celîyleyi
ehli tasavvuf, “ şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır ” diye beyan etmiş-
lerdir. Bunun başka izahı var mı? Varacağı yerin garibi olan kişi reh-
bersiz yolculuk yapıyorsa rehbersiz gideceği menzile doğru varacağını
kim iddia eder ?
HZ. ALLAH BANA YETER, DİYE AHKAM KESMEYE
KALKIŞMA. HZ. ALLAH’IN PEYGAMBER EFENDİLERİMİZE
TEBLİĞ EYLEDİĞİ TERTİB VE TANZİM-İ İLAHİDEN
BAHSEDİYORUZ!
Beşer mizacı itibarı ile bir şeyler yapmaya çaba sarf ederse de “
ustasız sanat haramdır ” denildi. Hele gayba imanda mürşidin lüzu-
mu tartışılmaz.
“DÜNYADA HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR ” DENİLDİ. ÇOK
DOĞRU; ÇÜNKÜ MÜRŞİT EŞİTTİR İLİM! İLİM ALLAH’I
BİLMEKTİR.
Peygamber efendilerimiz en çok ALLAH’ı bilendir. Varisü’n-
nebi, nedim-i ilahiler de en çok Hazret-i ALLAH’ı bilenlerdir.

116
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Delide ve mecnunda velayet olmaz. Sahte şeyhler manevi gerçek-


lere uygun değillerdir. Amma hakiykat bilgisinden yoksun saf kulları
çıkarlarına kullanmışlardır!
Abd-i aciz tetkik ettim, ekserisi düşünce ve hayalinden hiç çıka-
ramadığı, çıkarmayı da düşünmediği, mana garibi, şeytanın da yardımı
ile heman şeyh oluverir.
Hayatı boyu yolunu tıkadıklarının sıkletini çeker. Sıhhatli olmadı-
ğını iyi bildiği halde, enaniyet bırakmaz ki, gerçeği anlatsın da sahte
olduğunu bildirsin, vebalden kurtulsun!
Manevi ücreti olmayan, mesuliyetini, hayat boyu sıkletini taşıdığı
gibi yevmü’l-mahşerde de hesabı sorulacak.
Yolunu sarpa sardırdığı bî-çare kulların hakları şüphesiz adli ilâhi
tarafından alınacaktır!
Yerini bulamamış, saf dervişin sanki teselli olduğu bir silahı var-
dır. Hakikat ehli uyarsa da ayni silahı kullanır: O da “ ALLAH ” de-
dirtiyor.
ALLAH’ın sıfatına tertibine uymayan, ters düşen, yersiz ve an-
lamsız, bu anlamsız kelam bilgisizce na-ehlin uydurması, müflis tesel-
lisidir!

117
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

SONRA GELEN PEYGAMBER EFENDİMİZİN


ŞERİATINA TABİ OLMAK ASRA UYUMLULUK
VE EMR-İ İLÂHİYE DE UYGUNDUR,
KEMÂLATTIR.

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Ey Âdem oğulları! Size kendi içinizden âyetlerimi anlatacak
Peygamberler gelir de, kim sakınır ve kendisini islah ederse onlara
korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.”
(A’râf Sûresi, 35)

“Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o


ümmî Peygamber’e uyanlar. İşte o Peygamber onlara iyiliği emreder
onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri
haram kılar. Üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri atar. O
Peygambere inanıp ona saygı gösteren, yardım eden ve onunla bir-
likte gönderilen nûra uyanlar var ya, işte, kurtuluşa erenler onlar-
dır.”
(A’râf Sûresi, 157)
Bu âyet-i celîlede Hazret-i ALLAH daha sonra gelen Resûl’üne
uymayı, tertip ve tanzîm-i ilâhî olduğunu, asra uyumlu kullarının
tekâmülüne göre gönderilip, insanlar insanlıkta olgunlaştıkça üzerle-
rindeki ağırlıklarını atacağını beyanla, sonra gelen Resûl’üne tâbi ol-
manın daha uygun olduğunu ve yüklerini daha hafifletmekle, daha
rahat dînî vecibelerini yerine getireceğini bildiriyor. Hâlik-ı Zü’l-celâl
Hazretleri tamamı ile kulun insiyatifine bırakmış.

118
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Evvel gelen şerîattan daha mütekâmilini lutfetmiş. daha evvelki


şerîatta kalanlar kâfir ve gavur gayri müslüm değildir. Yeter ki,
ALLÂH’ı tanısın şirke düşmesin!

119
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

YERYÜZÜNDEKİ VE GÖKYÜZÜNDEKİ
ÂYETLERİ DE GÖREBİLMEK OKUMAKTIR!

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Onları doğru yola çağırmış olsanız işitmezler ve onların sana
baktıklarını görürsün, oysa onlar görmezler. Sen affı tut, iyiliği em-
ret ve câhillerden yüz çevir. ”
(A’râf Sûresi, 198-199)
Kulluk yapacak kadar ALLÂH’ı bilmek ilimdir. Hiç bilme-
mek cehâlettir. Bu hitâb-ı ilâhî mecnuna değil. Çünkü ona teklifat
yoktur!

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Göklerde ve yerde nice âyetler vardır ki, onlar bu delillerden
yüzlerini çevirip geçerler. ”
(Yûsuf Sûresi, 105.)
“Biz arza nice âyetler indirdik, kâmil insan ve akl-ı selim insan-
lar okur .”
Bâzı müfessir efendilerimiz der ki; “ Kur’ân’daki âyetler yeryü-
züne indirilen âyetlerin beyyinâtıdır. ” Bizler maalesef, yeryüzün-
deki âyetleri umursamayız. Eskiden tabiat derdik şimdi ise doğa deyip
geçeriz Hazret-i ALLAH’ın yarattığı her şey hikmet olduğu gibi her
zerre bakmayı bilen insana beşeri vazifesini anlatır.
“MÜ’MİNİN FERASETİNDEN KAÇININ ONLAR ALLAH’IN
NURU İLE BAKARLAR. ”
“O NURUN ZUHUR MERCİİ NİÇİN OLMAYASIN?

120
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

LÂYIK OLMAYA ÇALIŞ Kİ HAZRET-İ ALLAH’IN FİİLİ


SIFATLARINDAKİ TECELLİYAT VE ZUHURA-TINA ŞAHİT
OLASIN! “

121
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HİÇBİR BEŞERİ İLAHLAŞTIRMAYASIN

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Onların çoğu ancak ortak koşarak ALLÂH’a îman ederler.”
(Yûsuf Sûresi, 106.)

HZ. ALLAH’IN BİLDİRİSİ SEMAVİ DİN TEVHİD


DİNİDİR. İSLÂMİYET’TİR. KENDİ LİSANI İLE DE “ ALLAH
VARDIR ” DİYOR İSE KUL, BEŞER ÖLÇÜSÜ İLE
MÜSLÜMANDIR!
BAŞKA İSİM ALTINDA DİN KABUL EDİLMEYECEĞİNİ
HAZRET-İ KUR’ÂN’IN ÇOK YERLERİNDE BEYAN EDER
HAZRET-İ ALLAH!
HAZRET-İ ALLAH’IN MÜSLÜMAN, MÜTTEKİ, İTTİKA
SAHİBİ, MÜ’MİN İSMİNİ VE SIFATINI VERMESİ ALLAHA
MAHSUS OLDUĞU GİBİ RIZA-İ BARİ’YE UYUMLU AMEL VE
İMAN MEZİYETİNE VE MİZACINA GÖRE ÖLÇÜ ANCAK VE
ANCAK ALLAH’A MAHSUSTUR. SİZ BİLEMEZSİNİZ, Buyuru-
yor HZ. ALLAH (c.c.)
İslâmı yaşasmanın görünümü bir olan ALLÂH’a ortak ve eş tanı-
mamak, tevhid kelimesini dilden bırakmayıp mânâsını kabul edip an-
lamını yaşamaktır. Bu kadar ferah ve kolay olduğu halde herşeyin zor
olanında kazancın daha çok olduğunu zanneden,ve içtihatsız şeriatı
yaşamakta israr eden zamanımızda umumiyetle çok kişilerde görülen
bu hâlin, kendinde varlık görmesinden meydana geldiğini, “ dînî veci-
beleri yerine getiriyorum ” varlığı ve gerçekle yeterince gerçek ile
alakası olmayan daha acısı beşerin naçiz zannı ile bilgisizce peygam-
berlerini, papa, papaz, haham, hoca ve şeyhleri ilahlaştıran cemaatler

122
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

az mıdır? İşin garibi bunlar kendilerinin mü’min olduğunu zanneder-


ler. “ Yerleri ateştir ” buyuruyor, Hazret-i ALLAH.
Tek kelam, dikkatli ol ne hafî, ne de celiğ ne gizli, ne de âşikar
ALLAH’a şirk koşmayasın.eş ortak tanımayasın onunla şirket
kurulmaz çünki eşi benzeri yoktur!

123
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İLM-İ VERÂSET EZEL-İ ERVÂHLA İLGİLİDİR.


TERTİB-İ TANZİM-İ İLÂHİDİR. BEŞER BU
ÖLÇÜYE İHTİYARI İLE KENDİNİ VAZİFELİ
GÖRMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Şüphesiz ki, ALLAH insanlara hiç bir şeyle zulmetmez. Fakat
insanlar kendi kendilerine zulmederler.”
(Yûnus Sûresi, 44.)

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“De ki; ben kendime bile ALLÂH’ın dilediğinden başka ne bir
zarar ne de bir menfaat verme gücüne sâhip değilim. Her ümmetin
takdir edilmiş bir eceli vardır. Ecelleri geldiği zaman ne bir saat geri
kalırlar, ne de ileri giderler. ”
(Yûnus Sûresi, 49)

Peygamber efendilerimizin ve evliyâların ilmi diraset yoluyla de-


ğil, verâset yoluyladır. Yâni, okuyup yazmakla değil. Bu ilim amel ve
mücâhede netîcesinde elde edilmez. Esas olan ezel-i ervahta
ALLÂH’ın tertîbi olup, dünyâda beşer bunu sây-i gayreti ile elde et-
meye muktedir değildir. “ Nefis Hak’tan kaçar. Onu bir yere tesbit
etmeli. ” Bu da verâset yolu olup, aksi Kur’ân’ın rûhuna aykırıdır.
Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’da çok yerde “ Evliyâ ” buyuruldu. Türk-
çe’de karşılığı olmadığı için aynen olduğu gibi alınması îcap ederken
her yerde, her mânâda kullanılan “ dost ” diye mânâ vermek, evliyânın
mânâsını yansıtmadığı için, ehl-i kitap’tan îman edenlerinde
ALLÂH’ın rahmetinden uzaklaşıp düşman olmalarına bilmeyerek

124
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

sebep olmuşuz. Kendi aramızda dahi ALLÂH’ın sonsuz rahmetini bir


nebze idrak edemediğimizden, hakîkatleri gösteremeyip, yakınlarımızı
dahi “ akılcı ” diye diye nakilden nasipsiz kılmışız Bu durumda her
hâlükarda mânâsız yaşana-mayacağını bilenler gerçeği bulamadıkla-
rından mâneviyatı çıkarlarına kullanan çıkarcıların kucaklarına itilmiş-
lerdir. Samîmi olanları ALLAH mahrum etmez, amenna. Bu samîmi-
yeti ileriye götürebilecek bahtiyar ne kadar çıkar. Bu türden vazîfeli
olduğunu zannedenler, bâzı görgülerinin esiri, yâhut da başkalarının
iteklemesinden dolayı kendilerine zulmedip, gayrının mes’ûliyetini
üstlendiklerini bilseler dahi artık kendilerini geri alamazlar. Enâniyet-
leri mâni olur. Buna benzer na-ehlin kucağına iteklenen tarikat kaza-
zedelerinin de ALLAH emeklerini zayi etmesin, amin!
Tekrar ediyorum; bu vazîfe verâsettir, ezel-i ervahla ilgilidir. İn-
san bu tertibi ilahiyeyi beşeri duyguları ile çözmeye muktedir değildir.
Herşey ALLÂH’ın yed-i kudretindedir. Bu ilim diraset yolu ile değil
ancak veraset yolu ile Rabbimin taktiri kadar anlaşılır. Anlaşıldığı
kadar da zevki alınır. Manevi vazifeleri tertip ve tanzîme değil adem,
kamil insan dahi muktedir ve yetkili değildir.
“Ben de sultanım” diyen dünyâda bî-hadd-ü hesâb.
Bende-i dergâh-ı ehlullah olan yüz binde bir.”
Dergâhtan evliyâ terbiyesinde yetişmiş ve turuk-i aliyyeden, silsi-
le-yi merâtip ve izn-i icâzete sâhip olan kul, ALLÂH’ın evliyâsıdır.
Peygamber Efendimiz’in de vârisidir.
Mânevî vazîfe Hazret-i ALLAH’ın yedinde olup hayatta bulunan
evliyânın tebliği ile zuhuru görülür, şahsın kendi görgüsü ile değil.
ALLÂHın lütfu ile olur. Hazret-i Kurân’a âhir zaman Peygamberi
Hazret-i Resûlullâh’a ve getirdiği şeriata inancın tam olsun!
Her zaman yeryüzünde eksik olmayan, eksik olması kânûn-ı
ilâhîye aykırı olan evliyânın mevcûdiyetinin inkârının zâhirî ve batinî
ilimle bağdaşmayacağını iyi bilesin ki, hatâya düşüp, hem bu türlü
gerçeği yaşayanlara, hem de nefsine zulmetmeyesin!
ALLÂH’ın inanan muhip kullarına rahmeti olan, îmansızlara da
istiğfar kapısının açık bırakıldığını unutma! Dünyânın geçici olduğunu
bir daha istesen de eline geçmeyeceğini iyi anlayasın da ona göre
dünya hayâtında yaşantını tanzim edesin!

125
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hazret-i ALLAH bu imkanları vermiş. Cüz’î irâdenle gerçekleri


idrak edecek kabiliyette yaratıldın, inancında samîmi ol. “Batanları
sevmem” diyecek kadar ilmî hakîkatlere aşina ol... “Hazret-i
ALLAH bana yeter” demek, sebeplerine tevessül etmektir, gülünç
olma!
Sebeplere dikkat et. ALLÂH’a eş, ortak gibi görme sebepleri.
Vesîle olarak gör.
Maddeyi ilahlaştırmadan tevhîdi yaşa. Haddi aşmadan sebe-
bine hürmet göstermen, hizmet etmen de tertib-i ilahidir, edeptir.
Bunları birbirine karıştırmayın. Baban ve ananın senin üzerindeki
hakları da böyledir. ALLÂH’ın emridir ve sen kul olarak emre uyma-
ya mecbursun. Hizmette kusur etmeyesin!
Dünyâ memduhtur, en güzel yaratılmıştır. Dünyâdaki mânevî
kazanç hiçbir âlemde mevcut değildir. Emr-i ilâhîler insanlar için
kazançlı, fâideli, yararlıdır, dindir. Zararlı olanı lâ-dindir!
ALLÂHU TEÂLÂ Hazretleri kullarının ihyâ olması için öyle
bahâneler halk etmiş ki, maalesef bu rahmetten herkes yeteri kadar
nasip alamıyor. Kânûn-u ilâhîyi işine geldiği gibi yorumlayıp tatbik
etmesinden ötürü! beşerin zahiri ve batını ilmi irfanı ne kadar çok olsa
da kül olarak emr-i ilâhîyi ölçmeye muktedir değildir... Akılcı geçi-
nen, fizikî durumdan başka tecelliyât-ı ilâhîleri kabul edemeyen,
Kur’ân-ı Kerîm’deki bâzı âyetlerden mantığına uymayanları, ya man-
tığına uyduracak, yâhutda görmezlikten gelerek... mana tahribatından
çekinmeyen fizikci ne zaman hakiykatlara yönelip gerçekleri anlaya-
cak

ALLAH (c.c.) samîmi kullarını mahrum etmiyor. Çok çok şahi-


dim buna. İlme’l-yakîndan öte gitmeyen ilim sâhiplerinin, üzülerek,
mahrûmiyetlerini görüyor, gayr-i ihtiyari “ bu kadarını da bilmese
idiler daha mı iyi olurdu ki?.. ” demekten kendimi alamıyorum.
Geçmiş zaman bunlarla dolu dolu. Boşuna dememişler: “ Yarım dok-
tor insanı candan; yarım âlim insanı dinden eder. ”
Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’ın bir çok yerlerinde zikrullâhın fazîletin-
den, rahmet-i ilâhîye vesîle olduğundan, erbâb-ı zikrin ilminden is-
tifâde edilmesini bildirirken, onların çok mübârek insanlar olduğunu,

126
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

gerek Kur’ân-ı Kerîm’de, gerekse kütüb-i sittede, ferdî ve toplu zikrin


fazîletinden bahsedilirken, bâzılarının cehli ile zikrullaha karşı emrul-
laha aykırı zikrullaha karşı çıkarak,!
ALLAH ve Resûllullah düşmanının bilmeden, küfrüne ortak ol-
malarına bir anlam verilebilir mi? Bu türden ilim sâhipleri hocalara
bilemediği ahkama “bilmiyorum” demeyi öğretmediler mi? İnsan bil-
diğinin âlimi, bilmediğinin câhilidir. “ Gerçek ilim (ilm-i nâfi) kısmet
etsin ” diye duâ ediyoruz. Dînî tedrîsat görmüş zikrullâhı kelime ol-
maktan öte hakikat nasibi alamamış kişilerin bu yolda akılları erme-
den ahkam kesmeleri... O türlü ilim sâhipleri nâmına üzülmemek elde
değil. ALLAH ilimlerini zü’l-cenâheyn eylesin (âmîn).
Benî Adem’in halk oluşundan kıyamete kadar zerreden kürreye
benî Adem’in ve mahlukatın canlı ve cansız yaratılmışların müşterek
ibadet ve taatları zikrullahdır. Hazret-i ALLAH’la yaratıklar arasında
bağdır. Yaratanını tanımaktır!
İlahi aşkın bonservisidir zikrullah…
“BENİ ZİKREDENİN YANINDA CELİSİM OTURURUM” bu-
yurdu Hazret-i ALLAH. İnanarak, kesir zikredersen bu rahmet-i ilahi-
yenin garibi olmazsın.sende rahmet şahidi olursun hiç şüphen olma-
sın..
Cebrâil (a.s.), Peygamber Efendimiz’e şu müjdeyi getirdi: “Haz-
ret-i ALLAH (c.c.) buyurdu ki: Ümmetine bir şey verdim ki, baş-
ka ümmetlere vermedim: ‘Fe’zkürûnî ezkurküm’ (ey kulum, beni
zikret ki, ben de seni zikredeyim).” Buna benzer rahmet-i ilâhîleri
idrak eden insan, Rabbına nasıl teşekkür etmez?!
“ALLÂH’ın rızkından yeyin” âyeti, ekmek değil, hikmet ve mâri-
fetullahdır. “Ne zaman kulum üzerine zikrim gâlip ola, bana âşık olur.
Ben de ona âşık olurum” buyurdu HZ ALLAH c.c.
Zikrullah ferdî yapıldığı gibi bütün ibâdetlerin toplu olarak yapıl-
ması rahmeti ilâhiye kesin vesile olduğu teşvik edilir, toplu zikrullah
da zikir halakası diye.
ALLAH VE RESÜLLERİ TARAFINDAN SADIK KULLARIN
TOPLU ZİKİR ETMELERİ HAKKINDA HAZRET-İ KUR’ÂN’DA
VE KÜTÜBÜ SİTTELERDE TEŞVİKİNİ SIK SIK GÖRMEK
MÜMKÜN VE TEŞVİK VARDIR.

127
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ehli tarafından bir nizam ve intizam üzere yapılır. Ehli bu hususta


gerek maddî gerekse mânevî tâlim ettirilir. Nâ-ehlin sapık düzenlerine
bakıp da, ileri geri fikir vermeye kalkışma. Hele metafizik olayları, “
ben âlimim, ya îzah ederim yâhut reddederim, hattâ küfür gibi
gösterir içinden çıkarım ” deme, büyük hatâ edersin.
Evliyânın kerâmetini hatırla. İnkarı küfürdür. Hazret-i ALLAH
bildirmedi mi:
“Evliyâma ezâ edene harp îlan ederim.”
Bâzıları derler ki, “ böyle bir harbe hiç rastlanmadı. “
“Mûsâ aleyhi’s-selâm’a kavmi gelerek:
“Bizleri korkuttuğun azap ne zaman gelecek? ” diye alay etti-
ler.
Hazret-i ALLAH buyurdu ki:
“Yâ Mûsâ, biz onları sonsuz rahmetim olan zâtım için akacak göz
yaşından mahrum ettik, yetmiyor mu? ”
O mahrûmiyet ve belâ gözünden yaş aksa da nazargâh-ı ilâhî olan
kalbi yıkayan göz yaşı değil.
Hani uyanık bir kişi hacca gitmişti Sarrafı gördü ki, iki eli de boş
değil; hiç fâsıla vermeden para sayıyor. “ Yâ Rabbi, bu kulun ne za-
man fırsat bulup da seni zikredecek ” diye, sû-i zan etti!
ALLAH (c.c.) o sarrafın halini açtı, ilâhi sadakatini gösterdi. Gör-
dü ki, bir anı dahî ALLAH’dan gâfil değil, utandı. Diğer taraftan:
Beytullah’ta bir kişi Beytullâh’ın örtüsüne yapışmış, öyle ilticâ edi-
yordu ki, gözlerinden kan akıtıyordu. “ İşte aşk-ı ilâhî, ALLAHın sa-
dık kulu böyle olur ” diye, gıpta ile seyrederken, onun da gerçek yö-
nünü gösterdiler. ALLAH için değil, o göz yaşları, o ilticâ.. Hepsi
dünyâ için, ALLAH için zerre yok.bu kıssayı hayat terazisi olarak
kullanmayı bil!
Râbia Adeviyye Hâtun eline balta almış gidiyor! Sormuşlar; “ Yâ
Râbia, balta ile nereye gidiyorsun? ” Futur etmeden:
“Cenneti, cehennemi yıkmaya gidiyorum. Cennet aşkı, cehen-
nem korkusunun insanlar o kadar te’sirinde kaldılar ki, “ ALLAH ”
diyen, düşünen pek azaldı. ALLÂH’ın zikrine mâni olan bu şeyleri

128
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

kaldırmaya gidiyorum ” diye esprisiyle uyarmıştı, na ehli ehl-i aşkta


mana zevkinin zevkine daldı!
Zahiri ilim erbabı da sermayesini yitirdi. Zaman zaman ufukta if-
lasın yıpıltıları bu toplumları rahatsız etmeye başladı. Şu iyi bilinsin ki
21’inci asrı idrak edip emr-i ilâhiye uyumlu yaşantı zevki dünyanın
ücra yerlerinde dahi sırat-ı müstakim özlemi uyumlu yaşamamanın
mahrumiyetinin yaşantısının sıkleti görülüyor, el-hamdü lillah!
Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Onlar başka değil, sırf “ Rabbımız ALLAH ” dedikleri için,
haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer, ALLAH bir
kısım insanları diğer bir kısmı ile defetmeseydi mutlak sûrette içle-
rinde ALLÂH’ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havrâlar
ve mescitler yıkılır, giderdi. ALLAH kendisine yardım edenlere mu-
hakkak sûrette yardım eder. Hiç şüphesiz ALLAH güçlüdür, gâlip-
tir. ”
(Hac Sûresi, 40)

Hazret-i ALLAH zâtını zikreden kullarını, zikredilen yerleri, dahi


hiç bir ayrılık gözetmeden meth-ü senâ buyuruyor!
Zikrin efdali “ LÂ İLÂHE İLLALLAH ” tır. Bu kelime-i tevhîdi
söyleyen kişi müslümandır. Kalben tasdik ederse bu da îmandır. “
ALLAH’tan başka ilah yoktur; illâ, ALLAH vardır ” diye ementünün
ihtiva ettiği manayı yaşamak için ihtiyarını kullanıyor ise emr-i ilahi
olan kulun iman bonservisi HZ.ALLAHın muhip kullarına ihsan eyle-
diği savmu, salat, haccu, zekat kelime’i şahadetin şahitliğini anlamış
ve yaşamaya azmediyor demektir ve ehl-i imandır, mü’mindir, ittika
sahibi müttakidir, dervişlik sıfatının zuhur eylediği yer yüzünde hali-
femi yaratacağım hitabının bariz görünüm tablosudur Hazret-i
ALLAH bu bahtiyarlardan dünyayı hiç mahrum bırakmadı kıyamete
kadarda bırakmayacak vadi ilâhi bu yönlü el-hamdü lillâh!.
“Son sözü kelime-i tevhit olan cennetliktir ” diye bildirdi Haz-
ret-i Peygamber (s.a.v.) Efendimiz. Hüküm ALLÂH’ındır.

129
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

YERYÜZÜNDEKİ VE İNSANIN KENDİ


NEFSİNDEKİ İŞÂRETLER

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Kesin olarak inananlar için yer yüzünde işaretler vardır. Kendi
nefislerinde de ibretler vardır. Görmüyorlar mı?. ”
(Zâriyât Sûresi, 20-21)

Âdem aleyhi’s-selam aklın kemalâtından aşk derecesine eri-


şince bütün varlıklarda ALLÂH’ın güzelliğini görmeye başlar.
Her varlıkta ALLÂH’ın tecellîsini ve adını görür. Âdem her şeyin
hakîkatını biliyordu ki, ona: “ Alleme’l-esmâ” denildi.
Bâzıları aşkı iki türlü ifâde ederler; ilâhî ve mecâzî diye. Aşk bir
tanedir ve ilâhidir!
Mecâzî aşk olmaz. Bu istektir, arzudur, nefsin ihtiyâcıdır. Me-
caz olan arzu, istek ve ihtiyaçlar, vuslatla ağırlığını kaybeder. İlâhî
aşk yakınlık ve vuslatla daha artar. Mecâzî olanı aşk diye karıştır-
mamak lâzım. Aşk efendiliktir, mecnunluk değil. Mecnunda velâyet
olmaz. Vahşî tariklerde görülen bu türlü haller kişiyi manadan uzak
kıldığı gibi,zayıf iman sahiplerine kötü örnek oluyorlar. Bir nevi mana
yolunun yol kesicisi oluyor!
Sıhhat ve selâmetin için kapanmış mâziyi, meçhul istikbâli bı-
rak da günü yaşa. Zîrâ hakîkat bu andır. Hayat bu demdir. Ma-
lın, servetin efdali ALLÂH’ı zikreyleyen lisan, ALLÂH’a şükrey-
leyen bir kalp, ALLÂH’ın emrine yardım eden mü’min bir kadına
mâlik olmaktır!

130
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Düşmanı evinin içinde olan kimse istediği kadar dış tedbirleri ye-
rine getirsin, düşmanının taarruzuna karşı kapı ve pencereleri sağlam-
lasın, bundan ne çıkar!
Vücûdunun içinde nefis gibi her ihtirasa mağlup bir düşman var-
ken, kişi dışarıdan daha hangi haydutları bekliyor?!
Nefis, ALLÂH’a inananların derecelerinin yücel-mesine
vesîle, îmansızların küfrünün artmasına sebeptir. Vereceğin cevâbı
da suâli de Hazret-i ALLAH sende mevcut kılmış ve mevcûdiyetini
sebeplerle bildirmiş. Cüz’î irâdeni ne yönlü kullanır isen var olan
îmânını gösterirsin!
Buna rağmen hatasız kul olmaz rahmet deryâsı olan afv u mağfi-
ret seni bekliyor.,,
Aczini itiraf et. Mağfiret deryâsından ümidini kesme. Rahmet ka-
pısına yönelmek îmanının mahsülüdür. Îmansızda bu hâli arama, bu-
lamazsın!
Hayat boyu edindiğim bu yönlü tecrübem manevi vazifem nedeni
ile. Daha geniş açmak fırsatını bulurum. İnşa-ALLAH!
Öyle ki, insan melek de olsa ilâhî yardıma uğramayınca defte-
ri siyah çıkar.
Hakk’ın yardımına, Hakk’ın has kulları olan kâmil insanların
şefaatına meleklerin bile ihtiyâcı vardır.

131
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

PEYGAMBER EFENDİLERİMİZ RAHMET-İ


İLÂHİYENİN İNANAN BENİ ADEM’E TEBLİĞ
MÜESSESELERİ OLDUĞU GİBİ YAŞANTILARI
İLE DE EMR-İ İLÂHİNİN NASIL
YAŞANACAĞININ GÖSTERGESİDİRLER

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“ O kitap onda asla şüphe yoktur o müttekiler (sakınanlar,
arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. ”
(Bakara Suresi, 2)

“O müttakîler ki, gayba inanırlar. Namaz kılarlar. Kendilerine


verdiğimiz mallardan muhtaçlara tasattuk ederler. Yine onlar sana
indirilenlere, senden önce indirilen kitap ve peygamberlere ve âhiret
gününe îman ederler. Onlar Rablerinden bir hidâyet üzeredirler ve
kurtuluşa ermişler ancak onlardır ”
(Bakara Sûresi, 3-4-5)

Cümle peygamber efendilerimiz ALLÂH’ın elçileridir. Evvel ge-


lenleri tasdik edici, sonra gelecekleri müjdeleyici olarak gönderilen..
“Lev-lâke lev-lâk, le-mâ-halaktü’l-eflâk ”
hitâbının zuhur hazîneleri..
“Sen olmasaydın eflâkı yaratmazdım ”
hitâbı peygamber efendilerimizin cümlesini kapsayan rahmet-i
ilâhiyenin zuhur mercileri olup güç, kuvvet, rahmet, ceza, mağfiret
Hazret-i ALLAH’ın yed’i kudretinde olup icraatı ilahiyenin zahire
yansımasının bariz vesileleridirler.

132
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Rabbim cümlesinin şefaatlerine nâil eylesin, âmîn.


İşte yer yüzünde insanlar bu türlü ilme ve irfâna yöneldiği zaman,
ALLÂH’a inanan saliklerin tertibi ilahi ölçüsü ile Hazret-i Kur’an’a
ve cemiğ emri ilâhiye bakıldığında ALLAHın varlığına inanan cemiğ
kulların kardeş olduklarını anlayacaklar, îman etmeyenlere de duâ
edip, onları incitmeden uyarmaya çalışacaklar. Zaman buna gidiyor.
Bedevîlikten kurtulup medenî olmaya çalışalım.
Bunlar tertîb-i ilâhîdir. Rahmet-i ilâhîden nasip almak için yoldur,
basamaktır.
İfade etmekte belki zorlanıyorum; ama, lütfen mânâyı anla. İnsan-
ları geriye götüren, zarara mucip bir semâvî tebliğ düşünebiliyor mu-
sun? İnsanlara faydalı olan dindir; din yoksa lâ-dindir!
Hazret-i Kur’ân’da tek din bildirilir o da İslâmiyettir.
Peygamber Efendilerimiz ayrı ayrı din getirmediler cümlesinin
Dini İslamdır.
Cümle peygamberlere tabiy olanlarda müslümandır.
Enaniyyetten nefsini uzak tutarak Kur’ân-ı Kerime bakabilirsen
sarahaten görürsün!

133
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

BU GERÇEKLER YAŞAYAN CEMİ KULLARA


DUYURULSA TOPLUMLAR ARASI HUSUMET
KALKAR, ZULÜM KALKAR, BÜTÜN İNSANLAR
KARDEŞ OLDUKLARININ ZEVKİNE ERER. SEN
BEN DAVASI İFLÂS EDER. O ZAMAN
YERYÜZÜ CENNET MİSALİ OLMAZ MI!

HAZRET-İ ALLAH BİLDİRİYOR:


“İSTESE İDİM SİZİ BİR KABİLE OLARAK YARATIRDIM.
BİRBİRİNİZİ TANIYASINIZ DİYE AYRI AYRI KABİLE
YAPTIM. ”
MUHTEREM HOCAM BÖYLE DEĞİL Mİ?.

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Gerçekleri yüklenip, taşımakta sabır ve namaz ile ALLAH’tan
yardım isteyin. Şüphesiz o kalbi ALLÂH’a saygı ile ürperenler dı-
şında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir. ”
(Bakara Sûresi, 45)

Tavsiye ediyor Hazret-i ALLAH. Sabır îmânın ürünüdür. Sabırsız


insan ibâdet de, tâat da yapamaz!
Nefsin zararlı isteklerine karşı yegâne silah sabırdır... Sabırda
zafer vardır. Sabırla, koruk helva olur. Kalbi ALLÂH’a saygı ile
ürperenler, emr-i ilâhîye uygun hareket edenler, sabırlı kişilerdir.
Bu türlü kullarının duâları umumiyetle müstecaptır, ret edilmez!

Sabırsız nefis ALLAH’tan kaçar, siz onu bir yere bağlayınız. İşte,
bu türlü bağlanmak da ayrıca rahmettir, gerçek özgürlük budur!

134
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bu ölçü akla olduğu gibi esas mânâya göredir!


“Hakk’ın rızkından yeyin ” âyetini ekmek anladık. Gördük ki
hikmet ve mârifetmiş.

135
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

EHL-İ KİTÂB’I RAHMET-İ İLAHİYEDEN


DIŞLAMAK EMR-İ İLÂHİYE TERS
DÜŞTÜĞÜNDEN MANA-YI KUR’ÂN’A VE
CÜMLE KİTABLARA DA SUHUFLARA DA
AYKIRI OLDUĞUNU HAZRET-İ ALLAH SARİH
BİLDİRİYOR

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“SENDEN ÖNCE GÖNDERDİĞİMİZ PEYGAMBERLER
HAKKINDAKİ KANUN BUDUR. BİZİM KANUNUMUZDA HİÇ
DEĞİŞİKLİK BULAMAZSIN. ”
(İsra Suresi, 77)

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Îman edip yararlı iş yapanlara gelince onlarda cennetliktirler.
Onlar orada devamlı kalacaklardır. ”
(Bakara Sûresi, 82.)

“Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin” diyen meal ve tefsir-


ler Kur’ân’ın rûhuna ve rahmet-i ilâhîyeye tamamı ile aykırıdır. Uygu-
laması da imkansız olup bu yanlış tefsir semâvî dinler arasında düş-
manlıktan başka bir şey getirmemiştir.
Hazret-i ALLÂH’ın Kur’ân’ın çok yerlerinde verâset-i enbiyâ
olan “Evliyâ”yı, Türk lisânında her mevzûda kullanılan “dost” ifâdesi,
gayr-i meşru hâdiselerde dahi “dost” diye ifâde olunurken... Arapça’da
“dost” diye bir kelam yok.

136
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Herhangi bir ecnebî kelimeyi “aynı mânâyı yansıtmıyor” diye


lisânımızda olmadığı için onların telaffuz ettikleri gibi almak mecbu-
riyetindeyiz de, “evliyâ” için aynı uygulamayı niçin yapmıyoruz?
Mâide Sûresi 51. âyetinde mâlumun “evliyâ”ya “dost” demekle o
kadar mânâ değişiyor ki, Benî İsrâil (Yahudiler) ve Benî Nasârâ (Hı-
ristiyanlar)’ı tamamı ile dışlamak ALLÂH’ın kânunlarına uymadığı
gibi Hazret-i Kur’ân’da ehl-i kitâbın îmanlılarını taltif eden âyetleri
görmezlikten gelemeyiz emr-i ilahinin dışına çıkmayalım. Başka inanç
sâhiplerini hakir görerek yaşamanın mümkün olmadığını târih boyu
gördük veya göremedik. Gerçeği göremeyip, nefsânî hislerinin esare-
tinden kurtulamayan, başkalarını hakir görerek yükseleceğini, bir yere
varacağını zannedenler bu zannın doğurduğu perişanlığı görmemezlik-
ten gelemeyiz Bu türlü düşünce ve tutumlarımızı hemen değiştirelim
lütfen. bugün Buna daha mecburuz. Zararın neresinden dönülürse kar-
dır denir!
Hazret-i Peygamber (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki; “ Hikmet
mü’minin kayıp malıdır, nerede bulur ise alsın. ” Bundan sonra
daha bâriz göreceğiz, hiç şüphemiz olmasın. Dünyâ daralıyor, uzaklık
yerini yakınlığa terk ediyor. İnsanlar birbirlerine daha yakın yaşamaya
mecbur olduklarını hissediyorlar. Sosyetenin îcâdı imiş gibi “ hoşgö-
rülü ve sevecen olalım ” lafzı, İslâm’ın anayasasıdır. Tekrar ediyo-
rum: Semâvî dinde ALLÂH’ın (c.c.) ihsan eylediği makbul sıfattır bu,
tertîb-i ilâhî böyledir. İntibak etmeye gayret et. Her şeyi halk eden,
Hâlik-ı Zü’l-celâl böyle tertib eyledi. Bugüzel hallerden kendini uzak-
laştırmayasın!
Şerîat-ı Muhammedî’nin daha mütekâmil, zamâna göre yaşamaya
daha müsâit olduğunu bilesin. Hazret-i ALLAH bu türlü çalışanların
işlerini rast getirsin!
Ümmetçe, milletçe cemi kullarına bu gerçeği anlamayı ve yaşa-
mayı nasip eylesin. Amin, ve selâmün ale’l-murselîn..
Gümrük birliğine girdik. Avrupa Birliği’ne girmek için çabalar
sarf ediyoruz. Girmemiz lâzım, gireceğiz, inşa-ALLAH!
Hayat tecrübemle görüyorum. Sene 2004 abd-i âciz 85 yaşımda-
yım. Düşüncelerim ve lüzumlu çalışmalarımda güzelliğin özlemini
çekerek hep ileriye baktım. Helâl kazanç zevkim, gayem idi, hep eli-

137
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

min emeğini yedim. Çocuklarıma da hep helal yedirmeye çalıştım.


Çok fırsatlar geçti, ihtiyâcım olduğu halde tenezzül etmedim. Üzgün
değilim, geçen hayatımın bu gün dahi zevkini yaşıyorum!
Esnafım ve aynı zamanda Ankara Marangozlar Derneği’nin kuru-
cularından olup 7 no.lu üyesiyim. Bir günümü bir günüme eşit etme-
meye çalıştım.
2. Cihan Harbinde 44 ay askerlik yaptım. Muhabere çavuşu olarak
başarılı oldum. Çavuş kursunu birincilikle bitirdim, o sene yeni düzen-
lenen tabur muhabere kıta komutanlığına, sonra da alay muhabere
takımına vekaleten vazîfelendirildim!
Takımda benden yaşlı ve kıdemli çavuşlar da vardı. Buna rağmen
172. alay komutanı Fehmi Akın makamı cennet olsun, muhabere ta-
kımına beni komutan vekili olarak resmen atamıştı. Birinci tabur mu-
habere kıta komutanı iken verdiğim teftişe hayranlığını bildirdi. Mu-
habere kıtası eratını da ödüllendirmişti. 1941 Askerliğe duhul ettim.
1945 İkinci Cihan Harbi bitti, terhis oldum.
Dînimi, vatanımı, milletimi çok, ama çok severim. Herkes sever
de, bu sevgi bende ifrat gibi görülse de zevk alarak yaşıyorum, el-
hamdü lillah.
KADİRİ VE RUFAİ İZN-İ İCAZETİ İLE İHSAN EDİLMİŞ, BU
ABD-I ACİZE İKİ TARİKTEN KOL GALİBİLİK VERİLDİ. İZAHA
ÇALIŞACAĞIM, İNŞA-ALLAH.
GALİBİLİĞİN MANA GÖRÜNÜMÜNÜ VEZİN VE
KAFİYELERİ İLE SENELERDİR KADİRİ VE RUFAİ’NİN
BİRLEŞİMİNDEN İHSAN EDİLEN GALİBİLİĞİ, EMR-İ İLÂHİYE
UYUMLU, MUHİP, DERVİŞ, DİNİ TEDRİSAT ALMIŞ,
EDEBİYAT ÖĞRETMENİ ISPARTALI FAZLI AL HOCA EFENDİ
GALİBİLİKTE YAŞANTI VE GÖRGÜSÜNÜ NASIL
ANLATIYOR:

138
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

GALİBİ YOLU

Galibi yolunu bilmek istersen


Hakkın fermanıdır galibi yolu
Yol içinde yolu bulmak istersen
Asrın dermanıdır galibi yolu

Doğrudan kur’ân’dan alır ilhamı


Asrın idrakiyle söyler islâm’ı
Çağını tefsirdir onun kelâmı
Asrın irfanıdır galibi yolu

Medeniyet onda tekamül bulur


Hikmet kayıp malı bulursa alır
Dinde güzelliğe hep hayran kalır
Hikmet mizanıdır galibi yolu

Demokrasi ile cumhûriyetle


Dini kaynaştırır yaşar milletle
Hizmet erbabını sever hürmetle
Ecdat hayranıdır galibi yolu

Dini anlatışda içtihat eder


Şeklide önemser hep öze gider
Zamanı yaşarda gün etmez heder
Günün lokmânıdır galibi yolu

139
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kin ve nefret bilmez sevgiyi yaşar


Fakir fukaraya hizmete koşar
Nefsi islâh için zikirle coşar
Hizmet yaranıdır galibi yolu

Kesretle vahdetle çağını yaşar


İnzivaya değil islâha koşar
Din adına terör yapana şaşar
Yobazlıkla bağdaşmaz galibi yolu

Mana birdir amma kavimler ayrı


Bir şekilde mana yaşanmaz gayri
Asra uyumsuzun olmuyor hayrı
Mana seyranıdır galibi yolu

Ey fazlı yetişir noktala sözü


Galibi yolunda buldun sen özü
Göster çağa yolunu açılsın gözü
Canlar cananıdır galibi yolu

Kulaktan dolma cehennem ağırlıklı tedrisat asrın normal ya-


şantısı ile ilğisi ve hakiykatle bağdaşmayan ruhla ceset arasında
akıldan öteye nakle yol bulamayan mütereddit, ruhen yeteri ka-
dar tatmin olamayan, taklidi güya korumaya alınmış iman. Takli-
di amma, ibadet ve taatın görünümü düzgün, ezel-i ervahda “ beli
” diyen ruhların dahi çelişkiye düştüğü, sanki zoraki itekleniş,
mecrasından saptırılmış, ilme’l-yakîn yaşantının asrın görünümü,
düştüğümüz enaniyet bataklığından çıkamadığımızdan, çıkmak
için sa’y-i gayretin de görülmedi-ğinden hz. Allah’ın yarattığı
cümle kullarını hakir görmenin cezası olsa gerek, ademlikten te-
rakki ederek, insan olmaya yeterli olamıyoruz!

140
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Durum böyle iken ayne’l-yakîn yaşantısı kelime oyunu aldat-


macadan gerçeklere yol bulamıyor ki, kurtulup zuhuratların ger-
çek yüzünü görmenin hasreti çekiliyor!
Hakka’l-yakîn telaffuz zevkinden dahi mahrumuz!
Hakikati yaşamaya azmeden, azminde samimi ehl-i tasavvuf;
sırat-ı müstakimin hasretini çeken zahiri ilim erbabı; halaka-yı
zikri bilgisizce ama ilgisi ile kaçırmayan, hulâsa fiziki halden öte-
ye yol bulamayan mürşidinden habersiz mana garibi; ruhsuz ceset
misali yürüyebilen canlı cenaze görünümlü, akıldan öteye yolu
olmayan, maddeden öteyi göstere-meyen felsefecinin ürettiği ka-
za-zedeler; bu kadarmış gibi zannı ile inancını asra ve medeniyye-
te aykırı, güzelliklere aykırı yaşantısı sanki allah’ın emri imiş gibi
devam ettirmeye özen gösteren toplu-luklar az değil. Allah gerçeği
yaşamak cümlesine ihsan eylesin, amin!
Bu sıkıntılı yaşantımı yaşıyorum zannettiğim ve yukarıda iza-
ha çalıştığım manevi halim, mizacıma uygun mürşidimi bulana
kadar aynen devam etti.
Bulabildin mi? Ben bulamadım; samimi tazarru ve açık niyaz-
larımla eşref-i saatlerde yaratanımdan istedim. Zuhur eden olayın
her yönü metafizik… diğer kitaplarda tafsilatlı yazmaya çalıştım.
Hz. Allah (c.c.) müracatımı reddetmedi, gönderdi mürşidimi, el-
hamdü lillah..
Mizacıma uygun mürşidimi rica ettiğim saatte bu fakire yetiş-
dirdi!
On beş sene evvel peygamberim efendim diye tanıtılan ma-
namda iltifatına nail olduğum mürşidimi gönderdi!
Karanlık dünyam aydınlandı. Mizacım-daki anormallikler bir
anda bariz değişti. Deli danalar gibi bakışlarım kuzu kuzu olu-
verdi!

Sakın izahımı yanlış anlamayasın! Bu bir tertib-i ilâhi!


Memleketim ve yakınımdaki şeyh efendiler alim, tasavvufi
bilgilerle dolu dolu idiler. Tazarru ve niyazımla gönderilen mür-
şidim ise onların bilgisi karşısında ümmi denebilirdi! Amma be-

141
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

nim hastalıklarımın devası yedine verilmiş lokman hekimimdi.


Gelecek için verilen manevi vazifeme uygun uyumlu mürşidimi
gönderdi. Bu kadar izahımla yetin. Manayı ölçmeye kalkma. Dik-
kat et! Gayretullaha dokunmayasın! Teferruatını hususi sohbet-
lerimde, anlayabilene anlatmaya çalışırım inşa-allah!
Yakınımda, memleketimde allahın rahmetinin bariz tecelli ve
zuhur eylediği mürşitler vardı. Hepsinin de yaşantı ve halk ara-
sında övgülerin ve anlatılan menkibelerinin hayranı idim
Abdi aciz şeyh olduktan sonra teberrük olarak ayrıca kadiri
ve rufai silsile-i meratib yazılı ve mühürlü icazette verildi.
Sene 1968 istanbul’da erenköy’de damadı hacı ömer kirazoğ-
lu’nun evinde nakşibendi meşayihi hacı sami efendi’nin kalabalık
cemaatinin huzurunda, fakirin irşat vazifemi duaları ile tasdik
ederek ıhvanımın çok olması, dergahımın kıyamete kadar devam
etmesini cenab-ı hakk’a tazarru niyaz etti. Hazır olan cemaat du-
aya iştirak edip amin dediler.
Ankara’dan hazreti ziyarete hayli gelmişlerdi. İçlerinde tanı-
dıklarım hayli vardı. Hacı necati efendiler, istanbul’dan da musa
topbaş efendiler taraf-ı etrafı bu fakiri acayip karşılamışlardı.
Buna rağmen hepsi de bu fakire hazretin yaptığı duaya içtenlikle
amin dediler.
Hz. Allah cümle gerçek mürşitlerden razı olsun. Makamları
cennet olsun, amin.
Çorum’un medar-ı iftiharı hacı bekir baba, “ gara şeyh ” is-
miyle maruf, mısır tanta ve nişabihten verilmiş altı tarikden ica-
zetli, çocukken dahi menkıbelerini dinleye dinleye hayran oldu-
ğum hacı bekir baba ve halifesi anamın ve babamın da şeyhi Hacı
Ali Haydar Ahıskavi efendinin halifesi, yedi tarikden icazetli ka-
yın-pederim Hacı Mustafa Anaç efendi, babamın şahitliği ağbeysi
amcam mevlevi ve nakşi şeyhi hacı bekir kuşcuoğlu ayrıca musi-
kişinastı. Sultan Abdulhamid Han cennet-mekâna kanun çalgısını
dinletmiş ve takdirini kazanmış.
“Tanıdığın bu kadar Hz. Allah’ın ihsanı zatlar var iken neden
hz. Allah’tan mürşidimi gönder diye feryat ettin?! ”

142
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Tertib-i tanzim-i ilâhi ancak ve ancak hz. Allah’a mahsustur.


“beşerin ne tiynette olduğunu ancak ben bilirim ” buyruğunu iyi
anla. O bakımdan mürşidini kimseye değil hz. Allah’a sorarsın
istihare ile. Çünkü senin mizacını tıynetini bilen allahu zül-
celâl’dır müracaatın ismine istihare denilir. Tasavvufta gerçek
terazi yazdığım tasavvuf ve zikrullah kitabında geniş bahsetmiş-
tim. Okumanız tavsiyemdir.
Lâf aramızda kalsın, ben acizin yaptığım müracatı kimseye
tavsiye etmem. Hususi ve samimi olan müracaatların zuhurunda
kulun ihtiyariyla sadakatinde görülen aczin zuhuru hatalar ma-
zur görülmüyor! Peygamber efendimizin (s.a..v.) “ siz bilemedik-
lerinizi Hazret-i Allah’a sorunuz” tavsiyesini unutmayın!
Yarım asırdır, normal tecelliyâtla, sıhhatli yollardan hazret-i
allah tara-fından nâçiz şahsıma lütfedilen irşat ve biat için ind-i
ilâhiden normal yollarla 1949 senesinde rabbıma yakarışım ve
samimi ricam ind-i ilâhide reddedilmeyip metafizik tecelliyat ve
zuhuratla şeyhim hacı mustafa yardımedici efendiye biat ettim.
Mustafa Yardımedici efendi ise, kahra-manmaraş’ın birinci
cihan harbinde kurtuluşunun manevi fatihi ali sezai kurtaran
efendinin halifesi idi..
Sevgi ve teveccühlerini kazandığım şeyh efendilerin cümlesi-
nin bu fakire ihsan edilen ezel-i ervahda tanzim-i ilâhi rahmet-i
ilâhiyenin dünyadaki zuhuru…
1956 senesi kadiri ve rufai’den izn-i icazet verildi. Yarım asra
yakın ihsan edilen vazifenin mesuliyetini taşıyorum!
1969 senesinde kayınpederim hacı mustafa anaç efendi benim
de bizzat şahidi olduğum kadiri ve rufai’den makamın emrine
istinaden izn-i icazet ve burhan da icazetle verildi. Teberrüken
ben zaten kadiri ve rufai’den irşada vazifeli mürşid idim. Çünki
şeyhim 1968 senesinde dünyasını değiştirmişti, makamı cennet
olsun, amin.
Kayınpederim başka kimseye icazet vermedi değil veremedi,
dergahı sahipsiz kaldı!
Gerçek mürşitler kesinlikle emr-i ilâhinin dışına çıkamazlar!
Tertip ve tanzim-i ilâhiden habersiz yahut manevi tertibi umur-

143
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

samayanlar, mürşitsiz der-gahı götürmeye çalışıyorlar. Ne diye-


yim, hz allah gerçeğin aslını bilendir!
1993 senesinde mana meclisinde kadiri ve rufai tarikatının
birleşim vazifesi kol galibilik verildi. Çok çok arkadaşlarımın şa-
hit olduğu bu manevi olayın şahit-likleri mana dosyalarında yüz-
lerce görülebilir. Ayrıca şahitler huzurunda bilgisayar pirıntırda
basılan ilâhi mühür! Yazdığım kitapların kapaklarının üzerinde
görüntüsünü vermeye çalıştığım rabbımın ihsan eylediği tasavvufi
madalya!
Bir metafizik olay daha: kol verildiğinin müjde edildiği gün-
lerde istanbul’da büyük hattat mahmut uncu efendiye manen ma-
kam tarafından emir veriliyor. Makam tarafından ihsan edilen
izn-i icazetlerimi levha yapmasını emre-diyorlar! Ve hattat mah-
mut uncu efendi maneviyatın emrine göre iki levha yapıyor.. Lev-
haları fakire ulaştırmadan vefat ediyor! Üstadın yetiştirdiği ele-
manlar üç sene sonra bize emanetleri ulaştırdılar. Meraklılar her
zaman levhaları görebilirler! Bu kitapda da göstermeye çalışaca-
ğım. Mahmut uncu efendinin makamı cennet olsun!
Yemin ediyorum, hattat merhum mahmut uncu efendi zahi-
ren beni tanımaz, ben de o zatı zahirde tanımam! Hz. Allah çok
çok razı olsun icra eylediği manevi hizmetten.
Bu zamanda bu ve buna benzer metafizik olaylara itibar yok
denecek kadar azaldı!
Şuna inanıyorum ki rabbımız rahme-tinin önünü kullarına
olan merhameti, affu mağfireti dünya yaratılışının rahmet-i ilâhi-
yeye uyumlu yaratılmasının nedeni ile ihsan ediyor. El-hamdü
lillah!
Şu zamanda manaya karşı evvel zamana nazaran dünyada
daha çok eğilim ve arayış var. Hurafe tamamiyle kaybol-maz
amma beni adem bilinçlendikce hurafenin azaldığını bu asırda
görmek için mercek gereksiz!
Yanlış anlamayasın. ALLÂH’ın yarattığı âciz bir kulum. Verdiği
cüz’î irâdenin dışında hiç bir güce sâhip değilim!
Ancak, Rabbımın bu abd-i âcize bahşettiği vazîfeyi yine Rabbımın
lütuf ve ihsânı ile her hâlükarda götürmeye çalışıyorum!

144
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Nedense Bu yoldada çok sapık ve mecnun kişiler var. MEHDİ-


RESULLÜK, PEYGAMBERLİK, HATTA ALLAHLIK iddiâ edenle-
re uyduruk dergahlarda menfaatı dünyadan ileriye yolu olmayan yol
sapıklarının adedi sayılamıyacak kadar çoktur! Şeytana yakasını kap-
tırmış, bu hakikat sapıklarına zamânımızda sık sık rastlamak mümkün.
İyi dinle! Bu abd-i âcizi terazinin aynı kefesine koymayasın. Ne ya-
pım, ne karakterim, ne de îmânım bu türlü sahte yaşantıya müsâit ya-
ratılmadığımı her an görüyorum rabbıma sonsuz şükürler olsun!
İslam’ın dışında tasavvufu düşünemezsin. Tasavvuf ehli her hâlu-
karda örnek insan olması lâzımken bâzı ehl-i tasavvuf, ehl-i tarik ge-
çinen, mânevî vazîfesi normal yollardan olmayan kişiler var. Hayâlî
ihracat benzeri nefsânî ve şeytânî yollar... Ki bunu ölçmek için fazla
bilgi ve ilme ihtiyaç yoktur. Hazret-i ALLAH o kadar açık seçik ihsan
etmiş ki, bu abd-i âciz “ gördüm, yaşadım, öğrendim. ”
Derim ki: Semâvî tek din vardır. İsmi “ İslâmiyet ” tir. İsla-
miyet ise mecnunluk değil, efendiliktir!
Günah-ı kebaire dışında asrı idrak eden zamanı ihsan edilen şeria-
tını içtihatlı yaşamaya özen gösteren insan
HZ. ALLAH’IN KABUL ETTİĞİ MÜSLÜMAN korkulan insan
değil, yaşantısına gıpta edilen insan. Başkalarına örnek izinde gidile-
cek insandır!
Zira yol olarak ne yönlü bakar isen sırat-ı müstakim üzeredirler!
“Habibim sen onları yüzlerinden tanırsın…” Onlar
mü’minlerdir, müttakilerdir, tevhit ehlidir, ehl-i zikirdir, ehl-i şükür-
dür, ehlî tariktir, hal ehlidirler, kaal ehli değil; laf ehli değillerdir. Ce-
mi güzel halleri uhdesinde toplamış örnek yol ehl-i tariktirler!
HZ. ALLAH’ın o seçkin kulları yalnız ilm-i kelamla yetinmezler!
Maddenin felsefesine lüzumu kadar aşina olmaya özen gösterirler.
ZİRA ALEMDE ZUHURU GÖRÜLEN CÜMLE EŞYA
ALLAH’IN FİLİ SIFATLARIDIR! BİZATİHİ DEĞİL İZAFİDİR
MECAZİDİR. GÜNEŞ IŞINLARI GÜNEŞİN AYNI OLMADIĞI
GİBİ!
MADDENİN FELSEFESİNE TASAVVUF DEMEZ-LER!
MUTASAVVİFİNİN İLMİ DAD-I HAK AĞIRLIKLI OLUP İLM-İ

145
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

LEDÜNNİDİR DE. BU İLMİN SAHİBİ DE MÜŞTERİSİ DE HZ.


ALLAHTIR
Onlar gerçeği bilerek yaşarlar. Manaları ve sıfatları da “ derviştir.

Onlar için “Hazret-i ALLAH’ın gelinleridir” denildi. Çünkü
ahd-i misak bütün çıplaklığı ile o bahti-yarların maddesinde ve mana-
sında görülür!
Mana ilminden habersiz, madde ilmi ile yetinen, kulluk vecibesini
bundan ibaretmiş zannedenler, nakli de akla dönüştürenler, rahmet-i
ilâhînin az da olsa zevkine eremedikleri gibi, kendilerine tabi olanları
edindiği bilgiye ve gördüğü tedrîsâta göre daima gazab-ı ilahiden baş-
ka bir yere götüremez onların bilgi ve ilimleri gazab-ı ilâhiden başka
yeri görmeye müsait oluşmamıştır!
Çünkü onlardaki zuhur eden gazabı ilahi “ cehennem” dir. O tür-
lü kişiler kişilikleri itibarı ile gazab-ı ilahiden zevk alırlar rahmet-i
ilahiye affu mağfiret deryasından uzak durdukları için akılcı din ihdas
etmişlerdir mana ilmi mantıklarına uymadığı için onların manevi zan-
nettikleri nefsani zevklerini tatmin edemez!
Şerîat ile tarîkatı, mârifet ile hakîkatı küll olarak düşünmek mec-
buriyetindeyiz. ALLAH yaşamak nasip etsin. şerîat ve tarîkat derken
gayr-i ihtiyârî çekiniyoruz. Suç işlemiş gibi gösterdik. Gerçek bu de-
ğildi, amma hali kaale dönüştürdük. Tasavvufu ve hakiykatı felsefe
yaptık. Bilmeden, rahmet-i ilâhîyeden kaçırdık insanları.
Her şeyi Kur’ân terazisinde tartmayı bil; her kişide var olan bu
cevheri kullanmayı biliyor isen, bu terazide tart teraziyi bulamadınsa
ehline mürâcaat et. Sendeki hazînenin yerini göstermeye vazîfeli olan
zevattan uzak durma. İnsan bu türlü terbiyeye muhtaçtır. Peygambe-
rimiz Efendimiz buyurdular ki: “Dünyâya gelen her çocuk İslam
fıtratı üzere doğar, terbiyecisi ne ise öyle terbiye olur.”
İnsan zamâna göre içtihatlı ALLAH elçilerinin getirdiği terbi-
yeye muhtaçtır.
Hazret-i ALLAH sanki benî Âdem’i hınç almak için yarattı!
gibi gösterme çabasına kapıldılar. Rahmet ve mağfiret yönünü
bilmezler ki, görüp yaşadıklarını anlatsınlar.

146
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

El-hamdü-lillah Kâdirî ve Rufâî’den Gâlibî diye kol verildi. Rab-


bim lâyık kılsın. Rızâsının dışında yaşamak nasip etmesin (âmîn).
Milletçe müteşekkiriz. Bu vatan için canını verenlerden, canla başla
çalışanlardan ALLAH râzı olsun, makamlarını cennet eylesin.
Peygamber Efendimiz buyurdular: “Hubbü’l-vatân mine’l-îmân
(vatan sevgisi îmandandır).” Vatansız olan kardeşlerimizin çektikle-
ri ezâ ve işkenceleri görmüyor muyuz? Hazret-i ALLAH hiç bir kulu-
nu vatansız bırakmasın (âmîn).
İnsanların tekâmüllerine göre peygamber efendi-lerimizi rahme-
tinden göndermiş. İnsanların olgunluklarına göre şerîatlarını kullarına
daha değişik emirlerle ki, bu durum zannedildiği gibi ezâ değil, rah-
mettir. Sonra gelen şeriatı yaşayarak intibak eden bilen bir kişinin da-
ha Evvelki şerîata dönüşü zaaftır.
Peygamberimiz efendilerimizin herhangisine tabi olarak getirdiği
ahkamı ilâhiyeyi Yaşayabiliyor ise sonsuz rahmet-i ilâhînin;elbette
sahibi mü’min HZ ALLAH’ın sevgisine mashar olmuş müslümandır!
“Ben kulumun zannına göre tecellî ederim” hitâbının şümulune
girer ki, rahmet olur. Daha sonra gelen şerîata tâbi olunması fazîlettir,
tertîb-i ilâhîye daha uygundur. Önceden gelmiş şerîata tâbi olanlara
“kâfir, gavur deme sormazlarmı bu hakkı kimden aldın deye.” Gayre-
tullâh’a dokunduğunun farkında mısın?. Dokunanların cezalandırıldık-
larını göreme-din mi nasıl cezalandırıldıklarını? Çok yazık!
Semâvî din ALLÂH’ın yed-i kudretindedir. İslamiyet’tir. Adâleti
îcâbı böyle tanzim eylemiş. Evliyâlar vârisü’l-nebi nedimi ilâhi olup
Peygamber efendilerimizin cümlesi HZ. ALLAH’ın elçileridirler. Bu
tertîb tertib-i ilâhidir!
Tertîb-i ilâhîyi almış olduğun kültürün ve mantığın kabul etmeye-
bilir;vahiy yoluyla gelen tertîb ve tanzim-i ilâhî akıl ve mantık ölçüsü
ile ölçülemez.akıl ve mantığa uygun görünümleri olsada yalnız başına
akıl ve mantık vahiyle ihsan edilen emr-i ilâhilerin mana ve anlamını
çözmeye yeterli değildir!
“İyi biliniz ve Şerîat-i Muhammedî’den yetişmiş evliyâlara tâbi
olunuz. Daha evvelki evliyâya tâbi olursanız onlardan sayılırsınız.
Nefsinize zulüm etmiş olursunuz. ALLAH zâlimleri doğru yola ilet-
mez.”

147
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ancak tabi olduğun peygamberinin getirdiği şeriata uymak mec-


buriyetinde olduğunu unutma!
Zamanı maziye götüremiyeceğin gibi,istikbalide yaşaman müm-
kün değil ALLAH’ı bilen benî Adem’e “gavur, kafir, gayr-ı müslim”
diyemezsin. Dikkat et, gayretullaha dokunursun! Kimsenin inancı ile
oynamaya hakkın yok. Hazret-i ALLAH uyuz itinden de vaz geçmi-
yor. Emr-i ilâhiye uyjumlu yaşaki gerçekleri öğrenesin ve bilesin!
Hazret-i Kur’an’ı yanlış tefsir ve hem cinsimize olan gayri insani
tutumumuzla ne Yazık ki, cümle ehl-i kitabı Şerîat-i Muham-
medî’yeye ve Hazret-i Kur’ân’a düşman eylemişiz “Sonra gelen
semâvî din evvelkini iptal etti zihniyeti” ile hâlâ zamanımızda bu yer-
siz ilime toplumlarda rağbet devam ediyor bil cümle kullarını HZ.
ALLAH rahmeti ile kurtarsın amin!
Maalesef Bazı hakiykat bilgisinden yoksun bilgeler de bu gerçek
dışı hali korudukları gibi, cihat malzemesi yapıyor. Silah olarak da
kullanıyorlar.
İyi bilelim ki, peygamber efendilerimiz evvelki gelenleri tasdik,
sonraki gelecekleri müjdeleyici olarak gönderilmişlerdir.
Küll-i rahmet-i ilâhî nûr-u Muham-medî’dir. Evvelki şerîatlara ge-
ri dönüş ALLÂH’ın emri olmayıp, kulun daha ileriyi göremediği için-
dir.
Mensup olduğun dînin özünü muhâfaza edebiliyor isen, özü “LÂ
İLÂHE İLLALLAH” tır. Zirvesi şahadettir. Peygamber Efendimizin
de tebliği budur. Îmânın şartı olan Âmentü’nün özü, dört kitabın ve
suhufların da anlamının özü ve özetidir!
İslam’ın şartı var diyenleride dinleme. Hazret-i ALLAH’ın
Kur’an-ı Azimü’ş-şan’da bildirisine göre İslam’ın şartı kesinlikle yok.
Savmu salat, haccu zekat, kelime-i şahadet… bu rahmet ve emr-i ila-
hiler mü’min olmanın, müttaki olmanın, hatta derviş olmanın, hulasa
gerçek sadık kul olmanın makamları ve basamaklarıdır ve ayrıca
imanlı kullarına HZ. ALLAH’ın sadakasıdır!
Kelime-i tevhîdi sakın küçümseme. Yaratılışın sırrıdır. Peygamber
Efendilerimiz; “ALLAH’ TAN BAŞKA İLAH YOKTUR, İLLÂ,
ALLAH VARDIR” anlamını taşıyan bu tevhîdi ALLÂH’ın kullarına

148
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

tebliğ için vazîfelendirildiler. Kelime-i tevhîd, tevhîd-i ef’âl, tevhîd-i


sıfât, tevhîd-i zât diye, tevhîdin dört mertebesi vardır.
Beşer ölçüsü kelime-i tevhittir.
Kur’ân’da îtikâdın medârı ikidir: İlm-i tevhid, amel-i tevhid. Sâlih
amel, nâfi ilim diye de ifâde olunur. İlm-i nâfi dünyâ ve âhiret için
faydalı ilimdir. Sâlih amel ise dünya ve ahiret fâideli ameldir!
Bu türlü. İlimle Hazret-i ALLAH’a eş ve ortak tanımadığın gibi,
amelde de şerik ve nazir tanımassın. Bu esas imanın ve Kur’an’ın
özünü oluşturur. İlm-i tevhidin, amel-i tevhidin anlamı budur. Gayrı
icraat ve gayrı düşünmek şirktir!

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavmi-
nin diliyle gönderdik. Sonra da ALLAH dilediğini saptırır, dilediğini
de doğru yola iletir. Çünkü, o güç ve hikmet sâhibidir.”
(İbrâhîm Sûresi, 4)
Hazret-i ALLAH güçlük emretmiyor. Bâzı kimselerin dîni yaşa-
namayacak gibi göstermeleri cehâletlerindendir. Zor gösterenler, ken-
di ilmini üstün görüp başkalarını tepeden seyretmeyi meslek edinmiş
gafillerdir, yaratılışın sırrını ilahi yardımla tefekkür etmemiş olanlar,
bu türlü meselenin câhilleridir. İnsan bildiğinin âlimi, bilmediğinin
câhilidir.

149
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ÇİZMEDEN YUKARI ÇIKMA!

Zamânın en usta ressamı resim yapmış ve hatâsız gördüğü re-


simde hatâ bulana ödül koymuş. Ressamlar hiç hatâ bulamamış-
lar. O toplumda temizlik işi ile vazîfeli bulunan, ressamlıkla ilgisi
olmayan bir kişi:
“--Hatayı ben buldum, çizmenin körüğünden bir körük noksan”
demez mi?
“--Ne biliyorsun, sen resimden ne anlarsın?” denilince:
“--Bir zamanlar çizmecilik yaptım, mesleğim idi” demiş. Durumu
çizmecilere sormuşlar. Çizme ustaları ittifak ederek:
“--Evet, noksan” demişler.
Adam ödülü almış.
Birşey bilince her sahada kendinin âlim olduğunu zannedenleri
çok yerlerde müşâhede etmek mümkündür. Şımaran çizmeci, resmin
başka yerlerinde kabahat bulmaya kalkışınca, ressamlar:
“--Haddini bil, çizmeden yukarı çıkma” demişler.
Yâ Rabbi! Lütfeyle, ihsân eyle; yalnız çizmeyi bilmekle yeti-
nen kişiler, çizmeden yukarı çıkmamaları gerektiğini ne zaman
öğrenecek daha ne zaman anlayacaklar!
İmanın 6 şartı olan amentü yeteri kadar manasına yer etmemiş ki-
şi, çizmeden yukarı nasıl çıkar, biliyormuş gibi manada ahkam kes-
meye kalkar. Ona hiç kimse demedi ve diyemediki, “çizmeden yukarı
çıkma!” diye.. İyi bilinsinki şer’i tahribatlar bu çizmecilerden geldi..
“Zorlaştırmayın kolaylaştırın, daraltmayın genişletin, ikrah
ettirmeyin sevdirin.”
Mesajını duymadın mı? “
“Rahmetim gazabımı örtmüştür ”

150
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

hitâb-ı ilâhîsini iyi anla. Arzdaki tecellî eden âyetlerle daha bâriz
anlayacaksın. Okumaya çalış veya okuyanlarla arkadaş ol. Bu tür-
de kişilerin âyetlerin anlamını laflarında olduğu gibi, esas hayat-
larında müşâhede edeceksin...
Lafı haline uyma-yanlardan uzak dur.. O tür kişiler yeteri kadar
iman etmeyen mana hırsızlarıdırlar!

151
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HER ZUHURATTA
ALLÂH’IN ADÂLETİ VARDIR: İNANCINDA
SAMİMİ OL. İCRAATIN İSE
İNANCININ GÖRÜNTÜSÜ OLSUN.
O ZAMAN GERÇEKLERİ GÖRMEMEN İÇİN
NEDEN KALMAZ!

HER NE KILMIŞ İSE ADALETTİR CENAB-I KİBRİYA HER


KAZAYA HER BELÂYA KIL RIZA, ALLAH KERİM!

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Muhakkak ki, ALLAH adâleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi
emreder. Çirkin işleri, fenâlık ve azgınlığı da yasaklar. O düşünüp
tutasınız diye size öğüt veriyor. ”
(Nahl Sûresi, 90)

Hazret-i ALLAH benî Âdem’i rahmeti ile, adâleti üzere yarattı.


“Kullarım rahmetimden istifâde etsin, daha yüksek makamlar
dereceler kazansın” diye.
Çirkin işleri de bildiriyor, adâlete uygun gelsin, diye. ALLÂH’ın
halkettiği eşyâda hiç âdil olmayan bir şey gördün mü? Gördünse kendi
noksanlığın ve bilgisiz-liğindendir. Rabbımızı noksan sıfattan tenzih
ederiz.
Nefsânî gözünle bakma, yanılırsın. Kalp gözü ile bak, kalp gö-
zü îmânın şûlesidir.
Mü’minin ferâsetinden kaçının. Çünkü onlar ALLÂH’ın nûru
ile bakar.

152
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ALLAH, KALBİNDE OLANI DAHİ BİLİR

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Rabbiniz sizin kalplerinizdekini çok iyi bilir. Eğer siz iyi olur-
sanız, şunu bilin ki, ALLAH kötülükten yüz çevirerek tövbeye yöne-
lenleri son derece bağışlayıcıdır .”
(İsrâ Sûresi, 25)

Rahmet-i ilâhîyi iyi anla. İnsanları kendi zayıf ölçünle değer-


lendiremezsin. “Kaş yapıyorum diye göz çıkarmayasın.” Yaptığın
hatâları “gizliyorum” zannetme: Değil yaptığını, kalbinde gizledi-
ğini de bilen Hazret-i ALLAH’tan nasıl ve neyi gizleyeceksin?
Kalbinde gizlediğin yasak duygularını tatbik etmedikçe mesul de-
ğilsin. Güzel duygularını tatbike imkan bulamasan dahi, samîmiyetine
göre icrâ etmiş gibi defterinde bulacaksın.
Bu durum iltimas değil, Hazret-i ALLAH’ın rahmetidir.

153
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ASHÂB-I ZÂHİR, ASHÂB-I BÂTIN

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Doğruyu getiren ve onu doğrulayanlar... İşte onlar ALLÂH’a
karşı gelmekten sakınan müttakîlerdir.”
(Zümer Sûresi, 33)
Tevhit kelimesi birlemektir. Kelime-i tevhîd, tevhîd-i ef’âl,
tevhîd-i sıfât, tevhîd-i zât diye, her şeyde ALLÂH’ın varlığını
müşâhede etmek ve birlemektir. Doğruyu getiren Hazret-i Mu-
hammed (s.a.v.) ve diğer peygamber efendi- lerimizdir. Peygam-
ber efendilerimizin getirdiği emr-i ilâhîyi kabul edip doğrulayan-
lar, en son gelen Şerîat-i Muhammedî’ye de tâbi olanlar, Peygam-
ber Efendimiz’in: “Ashâbım yıldızlara benzer. Hangisine tâbi olur
iseniz sizi hakîkate götürür.”
Hadîs-i şeriflerinde ifâdesini bulan getirdiği nizâm-ı ilâhiyi acaba-
sız kabul edenlerdir!
Ashâbı, zâhirî ashap, bâtinî ashap diye îzah etmek lâzımdır.
Zâhirî ashabdan olan kabîle reisleri dahi zaman zaman kabîleleri ile
birlikte asr-ı saâdette irtidat ettiler. Üç kabîle akıl ve mantıklarına,
nefsânî duygularına put-perestlikleri daha uygun geldiği için küfürle-
rine geri döndüler. Mânevî ashâba gelince; onları
(ALLAH şefî kılsın) asr-ı saâdette mevcut olduğu gibi kıyâmete
kadar da devam edecektir inşâ ALLAH! Bu manevi teşkilattan şüphe-
ye düşmeyesin şüphe iman zafiyetinden doğar imanın şüphelisi iman-
sızlıktır!

Manevi ashab; işte, “Evliyâ” nın bir anlamı da budur. Peygamber


Efendimiz’le ünsiyeti olmayan evliyâ düşünü-lemez. İrşat yapamaz.

154
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Asr-ı saâdette münafıkların listesini Hazret-i Huzeyfe (r.a) Efendi-


miz’e Resûl-i Ekrem Efendimiz vermişti. Gizli tutmasını istemişti.
Âmentü’ye îman edenler, peygamber efendilerimizin aralarında ayrılık
görmezler. Hepsi ALLÂH’ın elçileri, nûr-u Muhammedî’yi taşıyan
müslümanlar’dır. Zamâna göre, insanların kemalatlarına göre gönde-
rilmiş rahmet-i ilâhîdirler. Aksini düşünmek îmanla bağdaşmaz. Onla-
rın tamamı müslüman olduğu gibi müttaki, ittika sahibi, mü’minlerdir
ve onlara tâbi olanlar da mü’mindir, müslümandırlar.

155
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

EHL-İ KİTÂB’A ÇAĞRI

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“De ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda anlamı eşit keli-
meye geliniz. ALLAH’tan başkasına tapmayalım. Ona hiç bir şeyi eş
tutmayalım ve ALLÂH’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırma-
sın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: ‘Bizim müslüman
olduğumuza şahitler olun’ deyiniz . ”
(Âl-i İmrân Sûresi, 64)
İslâmiyet doktrindir.
Semâvî din “ lâ ilâhe illallâh ”ı bozmadığı müddetçe kul müs-
lümandır!

156
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

MERHAMET-İ İLÂHÎYENİN
HUDÛDU YOKTUR

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“O vakit ALLAH’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın.
Şâyet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağı-
lıp giderlerdi. Şu halde onları affet, bağışlanmaları için duâ et, işle-
rinde onlara danış. Artık, kararını verdiğin zaman da ALLÂH’a
dayanıp güven. Çünkü, ALLAH kendisine sığınanları sever. ”
(Âl-i İmrân Sûresi, 159.)

Bu âyet-i celîlede, Peygamber Efendimiz’e, dolayısı ile cümle


kullarına buyurulduğu gibi, rahmet-i ilâhîyi mülayemetle, incit-
meden, enâniyete düşüp de karşındakini rencide etmeden anlat-
manın, ALLÂH’ın rahmeti olduğunu beyanla, Hazret-i ALLAH
insan mîzâcının okşanmaya daha müsâit yaratıldığını îzah ediyor!
“Onları evvelâ sen affet, bağışlanmalarını dile! ”
Rahmeti ilâhiyenin zuhuru Merhamet-i ilâhîyi düşünebiliyor mu-
yuz?
Bir kadın Pazar yerinde çocuğunu kaybetmişti. Nice sonra buldu.
“ --Yavrum ” diye öğle bağrına bastı ki; bu olaya şahit olan Hazret-i
Resûl-i Ekrem Efendimiz ashâbı ile çok duygulandılar. Fahr-i kâinat
Efendimiz ashâbına sordular:
--Bu kadın çocuğunu ateşe atar mı?
--Hiç atar mı, ya Resulallah! Dediler.
Peygamber efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
“--Allâh’ın rahmeti ve merhameti karşısında bu kadının mer-
hameti zerre dahi olamaz! ”

157
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bu rahmet-i ilâhiye tecelli ederse inşa-ALLAH Cehennem me-


murlarına pek iş düşmeyecek,. Bu abd-i âciz rahmet-i ilâhiyeden bah-
sederken: “ Siz böyle anlatır iseniz, ibâdet ve tâat zahmetine kimse
iltifat etmez ” diyenler oldu ve daha çokda olabilirler. İşte, bu türlü
düşünen ilimden Rabbımın sonsuz rahmetine sığınırım. Bunlara ben-
zer düşüncenden kurtulmak istiyorsan, ilme’l-yakîn yetmiyor; ayne’l-
yakîn, hakka’l-yakîn yaşa. Bunun ismi Hazret-i Kur’ân’a uygun ta-
savvufu kabul edip yaşamaktır. Nâ-ehlin hareketlerine bakıp da hü-
küm vermeye kalkışma. Şunu bil ki bu tertîb-i ilâhîdir. ALLÂH’ın
vazîfelendirdiği, verâset-i enbiyâ olan “Evliyâ” ya “dost” demek na-
sıl îzah edilir. Daha geniş açmak kısmet olur, inşa-ALLAH.
Aynı konuyu mükerrer olarak tekrarlamaya mecbur oluyorum.
Sebebi ise Mâide Sûresi, 51. âyete yanlış mânâ verilerek Ümmet-i
Muhammed’i haklı olarak düşman gördüler. Hala devam ediyor.
Bazan “diyalog yapacağız” deseler de inanma. Diyalog nerde, biz
neredeyiz.. Hala aldığımız dini tedrisat ile bağdaşmayan bir hal.. Şunu
iyi bilelim ki, geç olsa da İslam’ın gereği milletler arası diyalog sağla-
nacak.
Şeriat-ı Muhammedîden gayrısının diyalog olmasa da buna ihti-
yaçları yok. Biz Muhammedilerin var. Zoraki değil,
Mana ilmimizle idrak edelim. Zamanı geçirmeyelim, inşâ
ALLAH!

158
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. EBÛ BEKİR’İN DUÂSI

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“ALLAH kimi doğru yola iletmek isterse onun göğsünü İslâm’a
açar. Kimi de saptırmak isterse, onun göğsünü daraltır ve göğe çıkı-
yormuş gibi meşakketlendirir. ALLAH inanmayanların üstüne işte
böyle murdarlık indirir.”
(En’âm Sûresi, 125)

Şerîat-i Muhammedî’ye tâbi olan mübârek kardeşim, bu âyet-i


kerîmeyi iyi anla ve düşün. Ki, nefsine fırsat verip de enâniyete düş-
meyesin. Cüz’î irâdeni bil. ALLÂH’a hamdet, şükret. Başkalarını ha-
kir görüp “gavur, kâfir” diye dışlamaya kalkışma. Merhametli ol ki,
gayretullâh’a dokunmayasın. Peygamber Efendimiz, insanların affını
dilerken, ehl-i kitapla anlaşma yaparken kasdi ALLÂH’ın emirlerine
muhâlefet mi idi? Hâşâ, Ebû Bekir Sıddık (r.a.) “Yâ Rabbi! Âsî kulla-
rının yerine cehennemine beni at; vücûdumu büyüt, başka kullarına
yer kalmasın” derken, ALLÂH’ın merhamet sıfatının tecellî ettiği
şahsiyetlerin bu türden meziyetlerini, ve nasıl bir îmanla yaşadıklarını
araştırmıyoruz. Niçin?
Kesinlikle bilesin ki: Hazret-i ALLAH kullarını affetmek için
sonsuz bahâneler halketmiş. İşte dünyâ, menduhtur, en güzel kazanç
yeridir. İnananlar için rahmet-i ilâhî nâ-mütenâhîdir. Şakîler de rah-
met-i ilâhîden ümitle yaşarlar. Haddi aşma. Yer ehline merhamet et
ki, gök ehli de sana merhamet etsin. Hazret-i Kur’ân’ı, dîn-i İslâm’ı
ezâ gibi gösterme.küllü rahmettir!
“Habîbim! Biz sana Kur’ân’ı ezâ olsun diye göndermedik.” bu-
yurdu, Hazret-i ALLAH (c.c.).

159
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Geçmişe hürmetkârız. ALLAH makamlarını âlî kılsın. İstikbal


ALLÂH’a mâlum.
Hal bu dem. Günü yaşamayı bil. ALLÂH’ın emrini yaşamak için
asrı tân etme. Asrın birbirinden farkı mânâ yönünden yoktur. Madde-
de dâimâ değişiklik arz eder. Bu bakımdan içtihat her zaman gerekli-
dir. Çünkü dün, bugün değil, yarın hiç değil, hal bugündür. Günü ya-
şa.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “Ümmetim geçmiş
zamâna göre değil, yaşayacakları zamâna göre hazırlansınlar.”
Hazret-i Ali (r.a.) buyurdular ki: “ Evlatlarınızı yaşadığınız
zamâna göre değil, onların yaşayacakları zamâna göre yetiştiriniz. ”
ALLÂH’ın rahmeti her zaman mevcuttur. Nasiplisi bulur. Gâfil
olma.
“Hikmet mü’minin kayıp malıdır. Nerede bulur ise alsın ” bu-
yurdu, Hazret-i Peygamber Efendimiz (s.a.v.)!
Dikkat! Haramiyeti kesin olmayan, her gördüğün beni Adem’e ya-
rarlı medeniyyete ve teknolojiye uyumlu ama sana uygun gelmiyor,
neden? “ neûzü billah ” diyerek karşı çıkıyorsun! Bilgide ve manevi
tedrisatta yeterli olmadığını aldığın ilmin yaşadığın zamanla uyum
sağlamadığını asrın içtihadına ilgisiz kaldığının ilmininde bu yönlü
zaafını göstermiyor mu? Gülünç oluyorsun.
Muâsır millet olmaya Şerîat-ı Muhammedî engel olmadığı gibi,
gelecek yeniliklere de müsaittir. Her nedense gerçeği gösteremedik.
Lutfedilen rahmet-i ilâhîyi idrak, ederek zamâna göre yetişmiş, aydın
zümreye “ Bugün İslam nedir, nasıl yaşanır? ” örnek yaşantımızla
gösterelim de sonra anlatalım!

160
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

BUGÜNKÜ NESİL GERÇEĞİ DÜNE NAZARAN


DAHA İYİ ANLAYACAK KABİLİYETTEDİRLER.
ZAMANA GÖRE BİLGİ EDİNDİKLERİ İNKAR
EDİLMEZ DİNİ BİLGİLERİNİ DE HZ. ALLAH’IN
KUR’ÂN-I KERİM’DE BİLDİRİSİNE BEŞERİ
KATKI KATMADAN ANLATALIM. ANLATSA
İDİK İNANCIM ODUR Kİ CEMİ İNSANLAR İYİ
ANLAYACAKLARDI. BUNDAN ŞÜPHEN
OLMASIN!

ÖRNEK Mİ: İNGİLİZCE VE ALMANCA, İSLÂM NEDİR? HZ.


ALLAH’IN BİLDİRDİĞİ GİBİ EMR-İ İLÂHİYE BEŞER
KELÂMINI KARIŞTIRMADAN, BENİ ADEM’İN BU HUSUSTA
BİLGİSİNİN HUDUDUNU GÖSTERİYOR HZ. ALLAH.
VE BUYURUYOR Kİ:
“VARLIĞIMI KABUL EDEN KULAMA MÜSLÜMAN
DİYECEKSİN. GAYRISI ÖLÇÜ ZATIMA MAHSUSTUR. ”
NUH PEYGAMBER DİLİNDEN: “ BANA MÜSLÜMAN-
LARDAN OLMAK EMROLUNDU ”
(Yunus Suresi, 72)
“BABANIZ İBRAHİM’İN DİNİNE UYUNUZ Kİ O SİZE
DAHA ÖNCE MÜSLÜMANLAR ADINI VERMİŞTİ. ”
(Hac Suresi, 78)
“OĞULLARIM ALLAH HER HALDE SİZİN İÇİN TABİ
OLACAĞINIZ DİNİ SEÇTİ, ÖĞLE İSE YALNIZ VE ANCAK
MÜSLÜMAN OLARAK ÖLÜNÜZ. ”
(Bakara Suresi, 132)

161
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“BENİM ARKAMDAN KİME İBADET EDECEK-SİNİZ?


SENİN ALLAH’IN VE ATALARIN İBRAHİM, İSMAİL VE
İSHAK’IN TANRISI OLAN TEK ALLAH’A İBADET EDERİZ VE
ONA BOYUN EĞEN MÜSLÜMANLARIZ.”
(Bakara Suresi, 133-134)
“ALLAH KATINDA DİN İSLÂMDIR. ”
(Al-i İmran, 18)
BU EMR-İ İLÂHİLERİ TÜRKÇE, İNGİLİZCE VE ALMANCA
CD ve VCD’LER İLE DÜNYAYA İLÂN ETTİK.
ALLAH’A İNANIYORSAN MÜSLÜMANSIN! MÜSLÜ-
MANLARSA KARDEŞDİRLER!

ÖZET OLARAK:
ALLAH ELÇİSİ PEYGAMBERİNİN GETİRDİĞİ
ŞERİATIYLA YÜKÜMLÜ KILINDIĞINI İDRAK EDEREK
YAŞIYOR İSEN MÜTTAKİ VE MÜ’MİNSİN, DİYE GERÇEĞİ
21’İNCİ ASIRDA YAŞAYAN MÜSLÜMAN İKEN, MÜSLÜMAN
OLDUĞUNU BİLEMEYEN CÜMLE EHL-İ KİTABA
DUYURMAYA VE ANLATMAYA ÇALIŞTIK!
RABBIM CÜMLE ALLAHI BİLEN KULLARINA ANLAYIŞ
VE BU GERÇEĞİ ANLAMAYI İHSAN ETSİN! BU GERÇEĞİ
ANLAYAN BÜYÜK ALMAN ŞAİRİ VE DÜŞÜNÜRÜ GOETHE:
“İSLÂMİYET EĞER TANRIYA TESLİMİYET DEMEKSE,
HEPİMİZ İSLÂMİYETTE YAŞAYIP ÖLÜYORUZ. ”
İSLÂM VE İNSANLIĞIN GELECEĞİ ADLI KİTABIN
YAZARI ROGER GARAUDY:
“İSLÂM HAZRET-İ MUHAMMED’İN ANLATIP
AÇIKLAMASI İLE ORTAYA ÇIKMIŞ YENİ BİR DİN DEĞİL,
ALLAH DA SADECE MÜSLÜMANLARA ÖZGÜ ÖZEL BİR
TANRI DEĞİLDİR! ”
CÜMLE İNSANLAR BU TERTİB-İ İLÂHİYİ ER GEÇ
ANLAYACAKLAR. NE ZAMAN? BEŞ DUYGUNUN ÖTESİNE
YÖNELDİKLERİ ZAMAN, BEDEVİLİKTEN KURTULUP
MEDENİ OLDUKLARI ZAMAN!.

162
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

BELİRLİ ŞAHSİYETLERE, DEVLET ADAM-LARINA


GÖNDERDİK. DEVLET BÜYÜKLERİNDEN, BAŞBAKAN-
LARDAN BÜYÜK ELÇİLİKLERDEN, DÜNYA KÜTÜPHANE-
LERİNDEN RESMİ KİMLİK-LERİNİ TAŞIYAN ÖVGÜLÜ
TEŞEKKÜRLERİNİ ALDIK. BU TEŞEKKÜRLERİ VAKIFTA
SERGİ YAPMAYI DÜŞÜNÜYORUM!
MUHAMMEDİLERDEN DE GELİR İSE İNŞA-ALLAH
BEKLİYORUM. (Abd-i aciz)
Bu kitapçıkda sergileyecektim amma hacmi müsait değil, bir ka-
çını belki.
Biz o bilgilerine uygun, eşdeğer Din-i İslam’ı, Şeriat-ı Muham-
mediyeyi anlatamadık. yaşantımızda da göstere-medik. Lütfen, enani-
yet etiketini nazara almadan, kendi noksanlıklarımızı görmeye çalışa-
lım. Evvelâ kendi aramızda diyalog kuralım. Daha açık söyleyeyim:
Devletimizle diyalog; Hükümetimizle diyalog; Ordumuzla diyalog;
milletimizle diyalog kuralım. Zor değil!
ALLAH’ı bilmek müslüman olmanın özüdür. Hazret-i ALLAH’ın
Kur’ân’da bildirisi “La ilahe illallah” diyor ise beşerin başka ölçüsü
yok HZ.ALLAH ın bildirisine göre o kişiye Müslüman demek mecbu-
riyetindesin
HZ ALLAHın ölçüsüne karışma. “ İslamın şartı beş ” diye yersiz
ahkam keserek, iman ve ihlas için ihsan edilen rahmet-i ilahiyeden
henüz bir şey bilemeyen kişinin “müslümanım” deme şerefini elinden
almaya kalkışmaz isek, cemi diyalog kendiliğinden oluşur! Yeterki, o
değerlere de müslüman olduğunu, dini terimlerle anlatalım.
Bu gerçeğe bugün dünden daha çok muhtacız. ALLAH geçmiş
günahlarımızı af etsin!.

163
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

BAHTİYAR İNSAN: HADDİNİ BİL!

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman
kıldık. Aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbın
dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle
baş başa bırak. ”
(En’âm Sûresi, 112)

Bu tertîb-i ilâhî yersiz değil, hikmettir. ALLÂHU TEÂLÂ Hazret-


lerini zulümden tenzih ederim. Düşünce ve hislerin bundan öte gitmi-
yorsa ki gitmez tazarru ve niyâzı bırakma.
Yegâne güç ALLÂH’a mahsustur.
Bir âyet-i celîlede “ istersek biz açarız ” buyuran Rabbımızın
rahmeti sonsuzdur. Ümidini kesme.
Rahmet-i ilâhîye nâil olmuş bahtiyar insan,
haddini bil. Havf u recâ üzere ol.
Başkalarına tepeden bakma, kimseyi hakir görme.
Onun yerinde sen olabilirdin.
Rahmet-i ilâhîye vesîle olan sebeplerden uzaklaşma.
Samîmi ol, hakiykatı bulursun!

“Âlemin Hâlik’ı birdir;


Neden bâzısı kâfirdir?
Bu ne hikmet, bu ne sırdır?
Bilen gelsin bu meydâna ”
diyen Niyâzî Mısrî’yi dinle, biliyor isen meydana gel.

164
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

NE KADAR SAÇMA BİR SÖZ:


“ALLAH İLE KUL ARASINA GİRİLMEZ ”

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Sen o mutlak gâlib ve engin merhamet sâhibine güvenip dayan.
O ki, kalktığın zaman seni görür; secde edenler arasında dolaşmanı
da. Çünkü, her şeyi işiten, her şeyi bilen O’dur ”
(Şuarâ Sûresi, 217-220)

Şirk’in her türlüsünden kaçınasın. Kuvvet ve kudret


ALLÂH’a mahsustur. Âciz mahlûkata ALLAH’a ait olan gücü
mâletmeyesin, yegâne mutasarrıf Hazret-i ALLAH’dır.
Vermeyi murat etmedi ise kimin almaya gücü yeter? Peygamber
Efendilerimizin dahi tasarrufatları hudutludur. Yegane tasarruf
ALLÂH’a mahsustur.
“Her şeyi sebepleriyle halk edip bu âlemi biz yarattık. Ey insan!
Sen tanzim edeceksin. ” buyurmadı mı? Bu tertîb-i ilâhîden nasipsiz
mi yaşıyorsun? Yoksa “ ALLAH ile kul arasına girilmez ” diyerek
kendi iman zafiyetine başkalarını da ortak etmeye mi kalkışıyorsun?
Hakikat nedir? bilmeden mana tahribatı yaptığının farkında mı-
sın?! Elbette değilsin! Çünkü imanın öldükten sonra tekrar dirileceği-
ne inanmaya yetmiyor. Kulu ALLAH’a eşit mi görüyorsun?
Değil, diyorsan arayı nereden buluyorsun? O söz karı koca için,
iki arkadaş için, birbirine eşit ve benzerleri için söylenir. Haddini bil!
Hoş, senin bildirin mana ilminin zevkini almış bahtiyarlarda bir-
şey değiştirmiyor, amma din garibanlarının hakiykata giden yollarını
tıkıyorsun! Huzur-u ilahide bu garibanların elinden yakanı nasıl kurta-
racaksın?

165
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“Siz onlara ölü demeyin onlar diridirler fakat siz bilmezsiniz ”


buyurmadı mı Hazret-i ALLAH?! Görüldü ki, bu bilgin insanları ger-
çeklerden uzak kıldı. Senin bu fikrine uyanları hakiykat dışı bıraktın.
Dünyasını değişenlerden kim olur ise olsun farketmez Enbiya, Evliya,
Veli, Mü’min, Müslim, Şüheda…
ALLAH’ın bu seçkin kullarının da senin ilminde, yol büyüklerinin
de bir anlamı yok mu?!
Bu çarpık zihniyetin etkisi ile dünyada hemcinsine karşı sevgi,
muhabbet, küçüğüne karşı sevgi, büyüğüne karşı saygı yok edildi.
Anlıyormusun. Ne kadar menfi yol göstersen de, tabir caizse “ may-
mun gözünü açtı. ”
Örnek mi? Bu millet,mana büyüklerini gün geçtikce daha iyi tanı-
dığını yaşantıları ile gösteriyor!
Rabbıma sonsuz hamdolsun! İnanmaz isen ramazanda evliya tür-
belerine bir zahmet bakıver…
Belki bakarsınki, oradaki evliyasına geriden nazar etti, diye, mana
hidayeti zatına da oluverir!

166
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

KABİR HAYATINA İNANMAYANLARA


HAZRET-İ ALLAH DİYOR, DİKKAT:

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“EY İMAN EDENLER! ALLAH’IN KENDİ-LERİNE
GAZAPLANDIĞI TOPLULUĞA TABİ OLMAYIN Kİ ONLAR
KAFİRLERİN KABİR EHLİN-DEN ÜMİT KESTİKLERİ GİBİ
AHİRETTEN DE ÜMİT KESMİŞLERDİR .”
(Mümtahine Suresi, 13)

Dünyada rahmet-i ilahiyenin zuhuruna vesile olan vücudda,


hatta zuhur mercii muhitde, yevmü’l-kıyame her an gene rahmet-
i ilahi az da olsa vardır.
O yerden imanlı insanlar her an ruhi haz duyarlar.
Hazret-i ALLAH verdiğini muvakkat vermez. Aynı değildir, feri-
dir; amma vardır!
21’inci asırda hakiykatı yaşantımızla gösterebilse idik, Cihanşü-
mul olan Hazret-i Kur’ân ehl-i kitabın îmanlıları arasında dışlanmaz-
dı!
Toptan onlara “ kâfir ve gavur ” diye hakaret etmese idik inancım
odur ki, çoklarının Şerîat-i Muhammedî’yi kabul etmemelerine sebeb
kalmayacaktı!
Fütûhât devrinde Şerîat-i Muhammedîyeyi hangi silahla Endü-
lüs’lere kadar götürdüler?
O gün İslâm’ı nasıl görüyorlar nasıl gösteriyorlardı?
Bugünkü nesil daha anlayışlı, daha kültürlü; gerçekleri niçin anla-
tamıyoruz? Zamanı yaşantımızla niçin örnek olamıyoruz?

167
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUFU YANLIŞ ÖĞRETİYORLAR

21’inci asırda dahi HZ. ALLAH’a iman eden insanların mistik ya-
şantı hayrânı iken, bizler ne yazık Şerîat-ı Muhammedî’den ayrı ol-
mayan tasavvufu umursama-dığımızdan hakikat garibi, nâ-ehil ellere
bıraktık ve dînî tedrîsat gören okullarımızda Hint ve Yunan felsefele-
rini tasavvuf diye okuttuk ve hâlâ okutuyoruz!
Muhammedi şeriatının tasavvufunu anlatırken hiçbir şeriatta ol-
mayan “ bir lokma, bir hırka ” veya servet ve teknoloji düşmanlığın-
dan öte gitmeyen bir tasavvuf sergiledik. Akl-ı selim olan kişinin ka-
bul edemeyeceği bir şekil verdik. Şeriat ve çağ dışı cehaletin ürünü
olan bu zihniyet müşteri bulamadı!
Kevnî hakîkatlerle iktifâ edip, dînî hakîkatleri de yalnız akıl
ölçüleriyle ölçeceğini zanneden kişinin, iyi bilmesi gerekir ki, va-
hiy yolu ile gelen emr-i ilâhîyeyi küll olarak ölçmeye hangi akıl
yetkilidir?. Peygamber efendilerimizin bir sıfatı da en akıllı iken, va-
hiyle gelen ilâhî emirleri kül olarak ölçmeye muktedir yaratılmadılar.
Peygamber efendilerimize vahiy yolu ile gelen emr-i ilâhîleri akıl
yolu ile halledeceğini zannedenler, akılcı dinden öte gidemeyip,
bilmeden aklı ilahlaştırıp, nakli akıllaştırarak, nefsin ürettiği dîni,
nefse çok câzip getirdiler.
Put-perestliğe meylin anlamı budur. Peygamber Efendimiz hayatta
iken üç kabîle reisinin Şerîat-i Muhammedî’ye tâbi olmuşken, İs-
lam’dan irtidat ederek kabîlesi ile tekrar put-perestliğe dönmesi gelen
vahiyleri aklına mantığına uyduramadığı için değil mi?
ALLÂH’ın sonsuz afv-u mağfiretini Hazret-i Resûlullah (s.a.v.)
Efendimiz’in:
“Zorlaştırmayın kolaylaştırın, daraltmayın genişletin, ikrah et-
tirmeyin sevdirin ”

168
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Buyurmasını dînde katı kurallardan başka mana tedrisatı görme-


yen bilge kişi, Hazret-i ALLAH’ın rahmet sıfatından habersiz, ilmi öz
olarak cehennemden başka sermaye edinmemiş, bilmediği şeyden ne
diye bahsetsin ki?!… Başka sermayesi yok ne yapsın?..
Dua ediyoruz, ALLAH ilimlerini âlî kılsın, diye. Bir vârisü’n-
Nebî’yi, nedîm-i ilâhîyi kabul edemedik-lerinden, ilim dağarcıklarında
evliyâya yer bulamamışlardır. “ Dost ” demekle rahmet-i ilâhîyi dış-
lamışlardır. ALLAH ilimlerini nafi, amellerini de salih eylesin!
İlmi ve irfânı akılcılıktan öte gitmeyen, tasavvufsuz yaşanan
İslâmî terbiyenin, bu çarpık metot devam ettiği müddetçe toplumlar
arasındaki düşmanlıkların, yok olmak şöyle dursun, azalacağını ümit
edebiliyor muyuz? Lütfen Kur’ân ışığında iyi tefekkür edelim. Buna
rağmen cümle İslam âleminde, hâsseten Türkiye Cumhûriyeti’nde
daha fazla tasavvufu yaşamak arzusu görülüyor!
Medyada yayınlanan dînî yayınların ekserîsi tasavvufî anlam taşı-
yor; günümüzün ihtiyaç duyduğu mânâda olmasa da. Müteşekkiriz.
Şeriat-ı Muhammedî dört esasla mütâlaa edilir. İlm-i fıkıh, ilm-i
kelam, ahlak, tasavvuf.
Fıkhın kolları vardır: Mezhepler. Tasavvufun kolları vardır:
Tarîkatlar. Mezhep ve tarîkat mensuplarının yaşantılarının hakiykate
uygun olması gerekirken, akılcı olup, nakli de akla uydurmaya çalışan,
yol kesicilerin çarpık fikirlerine nasıl iltifat ederler?.
Bugün İslam toplumlarının hâli iç açıcı olmayıp biri birlerine karşı
hasmâne tavırlarının olduğunu inkar edebilir miyiz?
Şu halde hiç bir te’sir altında kalmayarak ALLÂHU TEALA VE
TEKADDES HAZRETLERİ ’nin lütf-u ihsânı olan Hazret-i Kur’ân’ı
olduğu gibi, Kur’ân’ın rûhuna uygun hadîs-i şeriflerden uzaklaşmaya-
rak, dîn-i İslâm’a ne kadar hizmetkar olduğumuzu söyleyebilir miyiz?
Hazret-i Kur’ân’da beyan edilen:
“Biz peygamberlere bir şerîat ve bir de tarîk verdik ” buyurması-
nı na-ehle nasıl îzah ederiz?
Vahşi tarikler hiç bir zaman gerçeğin ölçüsü olamaz. Herhangi bir
kişinin bilgisiz yaşayışı İslâm’ın ölçüsü olamadığı gibi.

169
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İlm-i verâseti nasıl dışlar nefsin? Hazzına ve uydurmalarındaki


nefsani duygunla kendini göstermek için, ya hurâfe ve bidatlara kaça-
rak dîn-i İslâm’ı yaşanamayacak hâle getirecek veyâhut şer’î hüküm-
leri dışlayıp “ avâmın takdîrini kazanıyorum ” zannına kapılacaksın!
Ehlî tarîk şerîat-i Muhammedî’den yani edille-yi şer’iyeden uzak olur-
sa vahşî tarîktir!
Şöyle ki; tarîkat şerîattır, mârifet şerîattır, hakîkat gene şerîattır.
Öyle bir ilim öğrendin ki, şeriatı ile yükümlü kılındığın Peygamber
efendimizin ilmi dışında olurmu, düşünebiliyor musun? İlim olsun,
irâde olsun, talep olsun Hazret-i Resûlullâh’ın getirdiğine uygun ol-
malıdır!
İRADEDEN YÜZ ÇEVİRİP MÜCERRET İLMİ İSTEYEN
KELÂMCILAR; İLİMDEN VAZ GEÇİP YALNIZ İRADEYİ
TALEP EDEN BAZI TASAVVUF-CULAR; HAZRET-İ
RESULULLAH (S.A.V.) EFENDİMİZİN GETİRDİĞİNE AYKIRI
İRADE VE İLMİ İSTEYEN BAZI BİD’AT ERBABI; ALLAHU
TEÂLÂ’IN VARLIĞINI KABUL EDİP ŞERİATI İLE YÜKÜMLÜ
OLDUĞU PEYGAMBER EFENDİLE-RİMİZİN GETİRDİĞİ
ŞERİATI KABUL EDEMEYEN FELSEFECİLERİN DALALETTE
OLDUKLARINI GERÇEK İLİM SAHİPLERİNİN İNKÂR ETMESİ
MÜMKÜN MÜ?
Osmanlı zamânında “ Turuk-ı aliyyede vazifeli olduğunu iddia
edenlerden ” Hazret-i Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz’e kadar dayanan
bir silsile-yi merâtibe ve iz-ni icâzete sâhip olması gerekirdi, yok ise
sahte olduğu tebeyyün ederdi! HZ. ALLAH bilirya bu zamanda, bu
meziyetlere sâhip kaç meşâyıh çıkar?

170
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

YOLUMUZ

Büyük şeyh efendimiz Kahramanmaraşlı Seyyid Ali Sezâi Efen-


di’nin (makamları cennet olsun) Sultan Reşat Hazretleri’nin tasdik
ettiği, dergâh açmaya, ayin yapmaya müsâde ettiği, tuğralı izn-i
icâzet-nâmesi mahfuzdur.
Hakkında birinci kanalda da gösterilen, Diyânet İşleri Başkanlı-
ğı’nın katkıları ile, “ Sâhibini Arayan Madalya ” adıyla bir film de
yapılmıştır..
Kahramanmaraş’ın kurtuluşundaki hizmetinden dolayı mânevî
şahsı madalya ile ödüllendirilen Seyyid Ali Sezâi Kurtaran’ın Kâdirî,
Rufâî, Nakşî tarîkından izn-i icâzetleri vardır ve askeriyenin de tasdîki
mevcuttur!

Tekrarlı olsa da lüzumludur: Bir dervişin bir şeyhi vardır!


Dervişe irşat vazifesi verildikte izn-i icâzetini aldıktan sonra başka
şeyh efendilere verilen makam ve hallerden de istifâde ettirilir. Tertîb-
i ilâhîde ayrılık yoktur. “ Küllü tarikin vahidün. ” Cümle tariklerin
kökü Peygamberindedir. Ayrı görenler hatâ ederler... Yalnız terbiye
usulleri ayrı ayrıdır.
Derviş şeyhine bey’at ettikten sonra mürşidinin terbiye tarzına
kimse müdâhale edemez. Ederse, dervişin mânâsını öldürür. İnsanın
dünyâya gelişine bir babayı vesîle kıldığı gibi, ebedî hayâta gidişinde
de o mânevî bir babaya, ALLÂH’ın vazîfelendirdiği, irşâda me’mur,
mîzâcına ters düşmeyen, tertip ve tanzîm-i ilâhî bir babaya muhtaçtır.
İki olmaz. Olur ise “ tarîkat pici ” olur.

171
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Gerçeği arayanlara Hazret-i Resûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “


Dünyâya çocuklar İslam fıtratı üzere gelirler. Terbiyeye muhtaç-
tır. Terbiyecisi ne ise onu öyle yetiştirir .”
Tertib ve tanzim-i ilâhiler ezel-i ervahla ilgilidir.
HZ. ALLAH’IN YED-İ KUDRETİNDEDİR!
Ezel-i ervah’da tertip edilmiş olup, kulun isteği ve iradesi o yönlü
zuhur eder kulun iradesi HZ. ALLAH’IN YEDİNDEDİR!

172
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İşte, kul bu tanzîm-i ilâhîyi hissedememişse, böyle vazîfeli kişile-


re rûhen bir yakınlık duyamıyorsa, istihâre yapar. Hazret-i ALLÂH’a
sorar. İstihâre mânevî bir mürâcaat usûlüdür, Hazret-i Resûlulah
(s.a.v.) Efendimiz istihâreyi, ashâbına sûre ezberletir, gibi önem vere-
rek tavsiye ederdi. Bâzı yol kesicilerin uydurdukları, “ ben gördüm ”
laflarına kanmayasın. “ Beyaz gördüm, yeşil gördüm ” gibi de değil.
Aldanma... Mürâcaatı sen yaptın, cevâbını sen alacaksın, inşallah.
İleri sayfalarda tasavvufî istihâreyi târif edeceğim. Bu yolun eşkıyâla-
rından sakın. Gerçek budur: istiharem “ Çıkmadı ” diye mürâcaatını
kesmeyeceksin. Kısmetinde var ise mutlakâ cevâbını alırsın!
Kayınpederim Hacı Mustafa Efendi’nin hayatta bir kızından başka
evlâdı yoktur. “ --Postu dürdüm, gidiyorum; makam halîfe vermedi
” diye üzülerek giden Şeyh Efendi’nin makâmı cennet olsun. “ Ver-
medi Ma’but, ne yapsın Sultan Mahmut?! ”
Ne sebepden bilmiyorum; Ma’but isterse vermesin, Şeyh Efendi
üzülerek o bir aleme gide dursun,
Sebep ne olur ise olsun dâimâ şeyh olma hayali ile yaşayanlar
şeyhinin olümünü mirasa konan azgın evlât misali gece gündüz bekle-
yenler: hayâlinden hiç çıkaramayan menfaatı dünya fakat mana sahte-
karları kişilerce Şeyh Efendinin yeri hemen doldurulur. Bu hakka dâir
rüyâlar görürler. Rüyâlarında hırkalar giyerler, icâzetlerine hayâlî mü-
hürler bastırırlar:
“KORK ALLAHDAN KORKMAYANDAN. ”
Netîce îtibâriyle, nefsânî hislerinin esiri olanlar: Her şey
ALLÂH’ın yed-i kudretindedir. Bu rumuzu bilmeyerek “ ben daha iyi
yaparım ” diye kendiliğinden meydâna çıkanlar, katılık ve hurâfeden
başka ne getireceklerdi? Eğer evliyânın ne anlam taşıdığını bilselerdi
cür’et edemezlerdi. Ama tekrar ediyorum: Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’da
Hazret-i ALLAH, hayli sûrelerde “ Peygamber Efendilerimizden
sonra vârisü’l-enbiyâ olan evliyâya tâbi olunuz ” buyurmaktadır.
Daha evvelki evliyâlar, sizden evvelki şerîatların evliyâsıdır. Siz tâbi
olduğunuz şerîattan yetişmiş olan evliyâya bey’at ediniz. Eğer bilmi-
yorsanız, daha evvel belirtildiği gibi istihâre yapınız. Cevâbını açıkça
alana kadar tazarru ve niyâzı bırakmayınız.

173
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

EVLİYA PEYGAMBERİMİZ EFENDİLERİMİZ GİBİ


MASUM DEĞİLLERDİR.
Ama yaratılışları tertîb-i ilâhîdir. Ezel-i ervahla ilgili olup,
dünyâda kul illâ çalışmakla elde edemez!
İnsan sây-i gayreti ile sâlih kişi olur, makâmı velâyete çıkar, velî
olur ama peygamber ve evliyâ olamaz.
Bu vazifeler tertibi ve tanzimi ilâhiyedir!
Kâmil doğarmış, ehl-i Hak,
Doğmadan evvel anası.
Peygamber efendilerimiz, kendilerinden sonraki peygamberi seç-
meye salâhiyetleri olmadığı gibi, evliyâların da kendilerinden sonra
evliyâ seçmeye salâhiyetleri yoktur!
Eğer buna rağmen lâyık gördüğü bir kişiye ALLAH emretmediği
halde hilâfet verir ise, hilâfet verdiği şahsın vefat edene kadar işlediği
yanlışlıklardan vazîfelendiren zat sorumludur. O bakımdan hiçbir
meşâyıh bu türlü mesûliyeti almak istemez.
Niçin alsın? ALLÂH’ın vermediğini vermeye muktedir mi?
Âciz insan, sorumluluğu idrak edemeyen insan, (ALLAH affet-
sin). Na ehlin Yaptığı tahrîbatları saymaya beşer ilmi kâfi değil.
ALLÂH’a mahsus olan varlığı kendinde gören, enâniyetten kurtula-
mayanlara yazıklar olsun!
Bu îzâhımı ancak izn-i icâzet sâhibi şeyh efendiler anlar. ALLAH
adetlerini artırsın. Makamlarını âlî kılsın. Peygamber Efendimiz
(s.a.v.) vazîfesini tebliğ ettiği zaman müşrikler demediler mi?:
“Vazîfe yetim Muhammed’e mi kaldı, falana filana gelse idi biz
kabul etmez miydik?”
Nasipsizler... Güç ve kuvvetin ALLÂH’ın olduğunu bilmeyenler
az mıdır?
Şunu da anlatmadan geçemiyeceğim: Vazife istenmez. Verilirse
red edilmez!
Dergahta “vazife” derece demek değildir. Derece, kulun iman ih-
las ve samimiyetiyle elde edilir. Vazife ise dervişin kabiliyetine göre,
yoluna hizmet etmesi içindir. Bazı vazifeler şeyhinin layık görmesi ile
verilir. Dervişin gördüğü açık rüyyaları da şeyhini ikna eder. Tekrar

174
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ediyorum: Bu vazifeler dereceye tesir etmezler. Samimiyeti ve ihlası-


na göre manen okşanır. Samimi icraatlarından elbet manevi taltif gö-
rür. Şeyh efendiler lüzumuna binaen, her türlü vazife vermeye selahi-
yetlidirler. Verdiği vazifelinin dünya ve ahiret mesuliyyeti vazife ve-
ren şeyh efendiye aittir. Sorumludur. Bu bakımdan “ hilafet ” gibi
vazifelere hiçbir şeyh bu mesuliyeti yüklenme saflığına tevessül et-
mez. Ezel-i ervahtaki tanzim-i ilahiyenin zuhurunu, bi-zatihi Hazret-i
ALLAH’ın emrini bekler!
BU MEVZUDA DERVİŞİN GÖRGÜSÜ ŞEYHİNİ MECBUR
KILMAZ. ŞEYHİNE Bİ-ZATİHİ VERİLEN EMİR MUTEBERDİR.
EHL-İ HAL BİR ZAT BUYURMUŞLAR Kİ:
“VARDIĞI HER MENZİLDE SOFRA BEKLEMEYEN
KİŞİNİN AYAĞINI ÖPERİM.”
DEMEK BÖYLESİ GÜÇ BULUNUR. BU TÜRLÜ
ENANİYETTEN RABBIM MUHİP KULLARINI KORUSUN!

175
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“BİLMİYORSANIZ
EHL-İ ZİKİR’DEN SORUNUZ”

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkası-
nı göndermedik. Bilmiyorsanız zikir ehline sorunuz. ”
(Nahl Sûresi, 43)

Bâzı müfessir efendilerimiz şöyle tefsir etmişler: “ Biz melâike-


den ve kadından Peygamber göndermedik. Eğer bilmiyorsanız
erbâb-ı zikirden sorunuz. ”
Hazret-i ALLAH bu sûre-yi celîlede kullarına, herkesin ölçeme-
yeceği bir tertîb-i ilâhîyi gösteriyor: Bu tertîb-i ilâhîyi yeteri kadar
bilemezsiniz. Siz bilmediklerinizi erbâb-ı zikirden sorunuz. Bu türlü
ilmin sâhibidir onlar. “ Âlimler anlar ” diye meal ve tefsir olarak da
mânâsı doğru, fakat îzah edilmesi lâzım. İlim ALLÂH’ı bilmektir.
ALLÂH’ı en çok peygamber efendilerimiz bilir, evliyâlar, velîler,
mü’minler ve sâlih kulların bilişleri kademe kademe ve derece derece-
dir.
Peygamber Efendimiz: “ En çok ALLÂH’ı bileniniz benim ”
buyurmadı mı? Belirtilen erbâb-ı zikir mürşittir; eşittir âlim. Ama na-
sıl âlim: Verâset yoluyla âlim. İnsan her türlü sâhada neye çalıştı, ne
öğrendi ise o bildiğinin âlimidir, bilmediği çok şeylerin de câhilidir.
Evliyâyı kabul etmeyen ilim sâhipleri ki, kevn den ileri gitmeyen, il-
me’l-yakîn bilenler, yeterli değildir. Ayne’l-yakın, hakka’l-yakîn ge-
rekli olup, mana ilmi ilm-i verâsettir. Diraset ilmi de ilimdir, amma
mananın özüne gariptir!

176
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Onlar iyi bilirler ki, makâm-ı velâyet yalnız erkekler içindir.


İmâmetlik de böyledir. Kadın ve melâikeden imam olmaz. Akâidde
geniş îzâhı vardır.
“Yeryüzünde halîfemi yaratacağım hitâbı.”
Âdem aleyhi’s-selam ve zürriyetinden gelecek olan erkeklere
mahsustur. Vârisü’l-enbiyâ, evliyâ insanların irâdesine bağlı olmayıp,
tamâmen ALLÂH’ın (c.c.) tertip ve tanzîmidir. Ezel-i ervahla ilgili
olup, insanlar sây-i gayreti ile velî olur, makâm-ı velâyete çıkar.
Bu hususta, Gavs-ı Âzam Seyyid Abdulkâdir Geylânî Hazretleri-
nin beyânı şöyle:
“Kişi ALLÂH’ın mü’min ismi aynasında kendini görür. Bu ayna
zâhirî aynaya benzemez. Yapacağın hareketler bu aynada değişmez.”
Maddedeki sırlı ayna gibi değil. Makâm-ı velâyete çıkan kişinin
irşatla vazîfe yetkisi yoktur. Evliyâ, makâm-ı velâyetten de nasîbini
almış, ALLÂH’ın irşâda vazîfelendirdiği kişidir. İrşat, tertib ve
tanzîm-i ilâhîdir. Bahşedilir. Şöyle ki: İzn-i icâzete sâhip mürşit tara-
fından tebliğ edilir. Başka türlü kimsenin salâhiyeti yoktur bu vazife
beşerin aklı ve mantığının ölçüsüne girmez!
Bu türlü vazîfesi olanlar nefislerine zerre kadar bir şeyi mâletmez-
ler. İnsan âcizdir. Bu gerçeği duyarak değil, yaşayarak bilirler. Geçmi-
şi rahmetle ve hürmetle anarlar. Bilirler ki, istikbâli ALLAH’tan başka
kimse bilmez. Sana gerekli olan haldir, bugündür. Şerîat-i Muham-
medî’ye tâbi olup yaşayan bahtiyar, tevhîd-i zâtı yaşa, inşallah. Yaratı-
lışın sırrı ilim ve irfânını başka türlü arama!
Dîn-i İslâm’ın da özü tevhittir; bütün semâvî dinler tevhit dinidir.
Dört kitabın ve suhufların da özü tevhittir.
İlim yönünden de, amel yönünden de tevhittir. Kelime olarak “lâ
ilâhe illallah” tır: ALLAH’tan başka ilah yoktur, illâ, ALLAH var-
dır. Bunun gayrısı şirktir. Ne kadar dilinle söyleyip, hâlinle yaşamak
istiyorsan, nedîm-i ilâhî, vârisü’n-Nebî’ye, ehlullâhın terbiyesine
muhtaçsın. Ehl-i halden şâir Emrah gerçekleri şöyle ifâde eder.

İksir-i a’zamdır, nutk-ı ehlullah,


Yek nazarda hâki kimyâ ederler.

177
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hakk’ın esrârından onlardır âgâh,


Velâkin sûrette ihfâ ederler.

Hakâretle bakma dervişanlara,


Köhne aba giyen ârifânlara.
Vârisü’l-enbiyâ denmiş anlara,
Mürde gönülleri ihyâ ederler.

Emrâh-ı cehdeyle, kâli hâl eyle,


Kâl ehl-i olandan infisâl eyle.
Erenleri bul da imtisâl eyle,
Seni de vâsıl-ı Mevlâ ederler.

178
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

EHL-İ AŞK

Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Onlar öyle sapıklar ki, söz verdikten sonra sözlerinden döner-
ler. ALLÂH’ın ziyâret edilip, hal ve hatırının sorulmasını istediği
kimseleri ziyâretten vazgeçerler. Ve yeryüzünde fitne ve fesat çıka-
rırlar. İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır.”
(Bakara Sûresi, 27)

Bu âyet-i kerîme umûma mahsustur. Ziyâret edilmesi lüzum eden


kimseler zaman zaman îzah edilmiş olup, tek bir şahsa mahsus olma-
yıp, nesebden gelen büyükler olduğu gibi, âyet-i kerîmede kasd-i ilâhî
dolayısıyla ALLAH için bey’at edilen kimselerdir, gerek hayatta iken
gerekse kabir hayatlarında!
Mevlâ-yı Zü’l-celâl Ve Tekaddes Hazretleri
Fetih Sûresi 10. âyette:
“Onların elinin üzerinde benim elim vardır” buyurmadı mı? “Kim
ki, ahdini bozarsa nefsine zulmetmiş olur. Kim de sebat eder, ahdine
sâdık kalırsa o kullarım için büyük ecir ve mükâfât vardır” buyurmadı
mı?
Bey’at bey’at-i Resûlullah’dır. Söz ALLÂH’a verilir. Mürşitlere
olan bey’at, Hazret-i Resûlullâh’a vekâletendir veraset taşıyan mürşit-
ler kıyamete kadar biatı götürmekliği için vazifelidirler!
Yukarıda arz ettiğim gibi, rahmet-i ilâhî bir zamâna mahsus olma-
yıp, kıyâmete kadar bâkîdir!
Böyle biline.. el-Hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn olan ALLAH
(c.c.) şeytana şeytani vazîfesinin, kıyâmete kadar müsâde etmişken,
mürşidin vazîfesi biter mi? Bu türlü çarpık düşünceler ALLÂH’a zu-

179
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

lüm isnat etmektir. “Küll-i şey’in sebebâ” buyurulmadı mı? Kişisel


düşüncelerinle değil, Hazret-i Kur’ân’ı iyi anla. Bu türlü vazîfeli ya-
şayan insanlara “tertîb-i ilâhî” diye hürmetive istifadeyi bil. Bu rah-
met şahısa münhasır değil, umûmîdir!
Ehl-i aşkı sakın rencîde etmeyesin. Hazret-i ALLAH merhamet-i
ilâhîsiyle kullarını açık açık uyarıyor:
“Evliyâma ezâ edene harb açarım” buyurmuyor mu?söyler isen
Gerçeği söyle, bilmediklerini “ bilmiyorum ” de. Hiç olmazsa mesûli-
yetten kurtul doğruyu söylemekle kurtuluşa ermen umulur!
Dînî tedrîsâtı tasavvufsuz bu hâle getirenler, nâ-ehle meydanı boş
bırakanlar, huzûr-ı ilâhîde yaptığı tahrîbâtın ki en azından kişinin
mâneviyâtını öldürmektir hesâbını nasıl verecekler? Hesap sorulma-
dan kurtulacaklarını mı zannederler?
Kimse vazîfesini yüzde yüz yaptığını iddiâ edemez. İnsanlar
ALLÂH’ın afv u mağfiretine muhtaçtır. Samîmi ol. Yalnız “ akılcı ”
giderek, bu gerçekten nasip alamayandan olmayasın!
Ehlullâhın sözüne kulak ver. Okumak yazmak araçtır gereçtir.
Mârifet, hakıykat ALLÂH’ın yed-i kudretindedir. “ Biz dilediğimize
hikmet veririz, hikmet verdiğimize rahmetimizi çok çok ihsan ederiz
” buyurmadı mı?
Camide ehl-i zikrin toplu zikirlerine, eğer namaz kılanları rencîde
etmiyorlarsa, eşyâda tahrîbat yapmıyorlarsa, korkunç halleri ileinsan-
ları ALLAH’tan kaçırmıyorlarsa, teknolojinin ve medeniyetin aley-
hinde değillerse, bu hususta ilmin de müsâitse ehl-i zikre yardımcı ol.
Başkalarına güzel örnek olmalarını sağla. Hizmet et.
“ALLÂH’ın mescidlerinden ALLÂH’ın zikrini men eden zâlim-
den daha zâlim kim olur? ”
Hitâbı ile ind-i ilâhiden azarlanmayasın, “ bu hitâb namaz içindir
” diye ahkam kesmeye kalkışma. Sizlerin de mâlûmu olduğu gibi her
ibâdete “ zikir ” buyuruldu. Ama zatının isimlerini kesir zikretmeyi,
Kur’ân’ın çok yerinde emir buyurmuyor mu? Namazın orucun, zeka-
tın, haccın belirli zamânı vardır..
Zikrullah zamana bağlı olmadığı gibi kesir buyuruldu başka iba-
detlere benzemez yalnız benî Ademe mahsus olmayıp cemi yaratıkla-
rın müşterek ibadetleridir!

180
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İbâdetin devamlısı makbuldür, buyuruldu. Bu bakımdan Peygam-


ber efendilerimiz arasında ayrılık görmeden, gelmiş geçmiş ev-
liyâullâhın, ehl-i îman ve ehl-i islâmın, âhirete yürümüş derviş kardeş-
lerinin de ruhlarına üç İhlas, bir Fâtiha okuyarak ezkârı her gün yap-
mak gerekir ki, bu “ezkâr” ağırlığı alınmış, dervişin günlük dersidir.
Bunun dışında belirli mübârek gün ve gecelerde, cemaat ibâdetle-
rinin ferdîden daha makbul olduğunu bilmeyen var mı?
Böyle, târih boyu devam edip gelen rahmet-i ilâhiyeleri ilmimiz
müsâitse daha güzel tanzim edelim. Câzip hâle getirelim, tahrip tarafı-
na gitmeyelim. ALLÂH’ın “ zâlim ” buyurduğu damgayı yemeyelim.
Aşk caddesi akla tıkandı... Kendi kulaçlarınla aşk deryâsını geçe-
mezsin; ya bir vârisü’n-Nebî, ya da bir nedîm-i ilâhî elinden tutmadık-
ca!
Tertîb-i ilâhîyi, kimsenin değiştirmeye gücü yetmez. Hazret-i
ALLAH hiç bir kulunu akılsız bırakmasın.
Na-ehlin esiri de kılmasın.
Gerçekleri tefekkür edebilecek akıl, ilim ve irâde ihsan buyursun.
Âmîn, ve selâmün ale’l-mürselîn ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-
âlemîn.

181
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İSTİHÂRE

Peygamber Efendimiz buyurdular ki:


“Siz bilmediğiniz mühim şeyleri Hazret-i ALLÂH’a sorunuz.”
Bilmediklerimizi her ilim yed-i kudretinde olan Hazret-i
ALLAH’a peygamber efendimizin işaret buyurduğu gibi sormamıza
istihâre denildi. Ehl-i tasavvufun târif ettikleri istihareyi inanarak ace-
basız yapmaya çalışalım:
Aldığımız cevabı önemseyecek imana sahip değilsek yapmayalım.
İstihare falcılık, cincilik, gayıptan haber vermek hiç değil, Kulun aczi-
ni itirafı anlamındadır..
BİLMEDİĞİ MÜHİM MEVZULARI HZ ALLAH’A
SORULMASININ ELÇİSİ AHİR ZAMAN PEYGAMBERİ
HAZRET-İ MUHAMMET MUSTAFA (S.T.A.V.) EFENDİMİZİN
TARİFİ ÜZERE YAPILMASINA “ İSTİHARE ” BUYURULDU.
MÜRACAATINDA ACZİNİ İTİRAFLA BİLDİRİL-MESİNİN,
ACZİNE UYGUN ANLAYABİLECEĞİ GİBİ OLMASINI
SAMİMİYETLE RİCA EDECEK. VE CEVABI İSTİHAREYİ
YAPANA VERİLİR BAŞKASI NA VERİLMEZ! GÖRDÜĞÜ
MANA MÜRACAATINDA AÇIK OLACAK. BEYAZ GÖRDÜM,
SİYAH GÖR-DÜMLE KİMSE KİMSEYİ KANDIRMASIN!
İSTİHARE MÜRŞİDİNİ GÖRMESİ İÇİN YAPILIR!
EVLENMEK İÇİN YAPILAN İSTİHARELER GÖRGÜ İÇİN
YAPILMAZ, HAKKINDA HAYIRLI OLMASI İÇİN RABBINA
İNANAN İNSANLARIN MÜRACATIDIR TAVSİYE EDİLİR.
NETİCEYE TAHAMMÜL SADIK, MUHİP, EHL-İ İMANIN
KEMALATIDIR.

182
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İstihareyi, sana tarif eden selahiyyetli zata ilave etmeden, noksan


da söylemeden anlatacaksınız. O zat nasıl tabir etti ise öyle kabul ede-
ceksin. Çünki gördüğün mana senide tatmin edecek!
Tekrar ediyorum: Renk meselesi değil. Beyaz, yeşil önemli değil.
Tatmin olacak cevap alacaksın!
Cevap alamadınsa istihareni tekrar edeceksin. 9 gün kadar yapıl-
ması tavsiye edilir. Cevap gelmedi ise kimseden vazife alınmaz. Alır
ise alan da veren de ind-i ilâhide mesuldür!
Başkasına verilen cevap kesinlikle muteber değildir. Gafil olma.
İstidayı sen verdin, cevabını sen alacaksın.
Başka nedenle yapılan istiharelerden mutlaka görüntü beklenmez
imandan gelen müracaat usulüdür makbuldür

İSTİHARE NASIL YAPILIR?


Sıhhatin normal olacak. Yatma zamanı abdestin olsa da yeniden
abdest alacaksın. İki rekat istihâre namazına niyet ederek namaz kıla-
caksın. Fâtiha’dan sonra Kâfirûn ve İhlas sûreleri tavsiye edilir.
Selamdan sonra üç İhlas bir Fâtiha Peygamber Efendimiz’in
mübârek rûhuna hediye edilir. Üç İhlas bir Fâtiha Hulefâ-i Râşidîn
Efendilerimizin ruhlarına hediye edilir. Tekrar üç İhlas bir Fâtiha
Gavsü’l-Azam Seyyid Abdulkâdir Geylânî, Seyyid Ahmede’l-Kebir
er-Rufâi, Seyyid Ahmede’l-Bedevî, Seyyid İbrâhim Düssûkî, Şeyh
Ebu’l-Hasan Ali Şâzilî, Şâh-ı Nakşibend Muhammed Bahâaddin
Efendilerin ve kâffe evliyâullâh’ın ruhlarına hediye edilir.
Üç salevât-ı şerîfe okunur: “ Allâhümme salli alâ Seyyidinâ
Muhammedin ve alâ âli Seyyidinâ Muhammed ” diye.
Üç istiğfar, “estağfurullah el-Azîm” diye.
On bir İhlas, on Fâtiha okunup, istihâreyi ne için yaptınsa onu dile
getireceksin. İntisap hakkında ise örneğin:
“Yâ Rabbi, zâtına kulluk vecîbemi lutf u ihsânınla yerine getirmek
istiyorum. Rızânı kazanmam için mîzâcıma uygun, vazîfeli kıldığın
vârisü’l-enbiyâ olan hangi kulunu rehber edineyim? Îmânım odur ki,

183
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

dünyâyı bu türlü rahmetinle her zaman bezedin. Kıyâmete kadar da


ihyâ edeceksin. İhtiyârımla yalvarıyorum, lütfet. Âcizim!
RAHMETİNE VESİLE KILDIĞIN VARİSÜ’N-NEBİ, NEDİM-İ
İLÂHİ OLAN MÜRŞİDİMİ İHSANINLA AÇIK GÖSTER!
Rızana uyumlu, emr-i ilâhiye uyumlu, rahmetine yol almamı ihsan
et ” diye niyaz edersin..
Abdestli olarak sağ tarafına sağ avucunun içine başını koyup, “Yâ
Fettâh!” diye yatacaksın.

Açık açık görene kadar devam eyleyeceksin. Sen mutmain olma-


dıkca başkalarına ” kanmayasın. Başkasının görmesi mûteber değil.
Mürâcaatı sen yaptın. Sana, kısmetin varsa mutlakâ bildirilir. Bildi-
rilmeden, sakın kimseden bu türlü vazîfe alma. İstihâren çıkınca, sana
istihâreyi veren kişiye istihâreni anlat. Ne diyorsa öyle yap. Sakın bâzı
câhiller gibi kendi kendine değerlendirme. Peygamber Efendimiz
hâssaten tavsiye buyurmuşlardı.
MÜRŞİDİNİ BULDUN MUTMAİN OLDUN İSE İSTİHARESİZ
BİAT EDEBİLİRSİN!,
DİKKAT! İSTİHARE YAPTIKTAN SONRA CEVAP
ALMADAN ÖMÜR BOYU DEVAM ETSEDE KİMSE-DEN
VAZİFE ALAMAZSIN!
FALCIDAN CİNCİDEN UZAK DUR.
PEYGAMBERİMİZ EFENDİMİZ BUYURDULAR Kİ: “
KÜLLÜ MÜNECCİM KEZZAB ” (bütün müneccimler yalancıdır-
lar).
Cinnî hallerdir. Cin tâifesi benî Âdem’den daha fazla bilgiye sâhip
değildir. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ı benî Âdem kadar bilemediler, bile-
mezler de...
ALLAH’TAN BAŞKA İLÂH YOKTUR, İLLÂ ALLAH
VARDIR. ONUN ŞERİKİ, NAZİRİ YOKTUR. GÜÇ VE KUVVET
BİZATİHİ HZ. ALLAH’A MAHSUSTUR!
BÜTÜN ALEM ONUN YED-İ KUDRETİNDEDİR.
İZAFİDİR,MECAZİDİR, Bİ-ZATİHİ DEĞİLDİR!

184
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

PEYGAMBER EFENDİLERİMİZ DE İLÂH DEĞİLDİR.


CÜMLESİ HZ. ALLAH’IN KULUDUR, ABDİDİR, ELÇİLERİDİR!
HZ. ALLAH’I VE ELÇİLERİNİ BU VEÇHİLE BİLESİN.
MÜTTAKİ, İTTİKA SAHİBİ, MÜ’MİNİN İMANI BU
YÖNLÜDÜR!.

185
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kainatın yaratılış sebebi olan


Nur-u Muhammedi
hakikatine ulaşmak!
Kamil insana karşı beslenen
sevgi ve bağlılıktır.
Kamil İnsan,
bütün insanların gözbebeğidir.
Kamil insanı sevmek,
Nur-u Muhammedi’yi sevmek,
Allah’ın rahmet sıfatlarının
tecelli ettiği merciyi sevmek,
Allah’ı sevmektir.

H. Galip Hasan Kuşçuoğlu

186
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ÜÇÜNÇÜ BÖLÜM

ŞİŞ HAKKINDA

187
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

188
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Eûzü Billâhi mine'ş-Şeytâni'r-Racîm


Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm

Huzurdan koğulmuş, lânetlenmiş şeytanın şerrinden Rabbıma sı-


ğınırım. Rahmân ve Rahîm olan ALLÂH’ın adıyla başlarım.
Maksadım şiş propagandası değil.. Yanlışlıkları duyurmak kasdı
ile okurlarım bu metafizik olayın da garibi olmasınlar, diye izaha çalı-
şacağım!
Şunu da bildireyim ki: Şiş burhanı benim için suç değil. Çıkarıma
kullanmadığıma dair elimde mahkeme kararları var! 12 senedir şiş
burhanı yapmıyoruz. Çok mühim metafizik bir olay.. Ne yazıkki tak-
litcilerin ve na-ehlin elinde. Hazret-i ALLAH’ın varlığını, fiziki olay-
dan başka bir olay kabul edemeyen bilge kişilere her şeyin yed-i kud-
retinde olan Hazret-i ALLAH’ın var olduğunu kanıtlayan, her sınıf
ademi düşündüren ve gerçeğe yönelten.. Na-ehlin elinde ölüm aleti;
müsaade edilen ehlinin elinde metafizik olay..
Bugünkü yaşantıda tesiri görülmedi. Taklitçilerin, ehil olmayanla-
rın elinde suyu çıktı. Aklın ve mantığın ölçemeyeceği metafizik bir
olay. Metafizik olaylara müsait olmayan toplumların yedinde bilgisiz-
ce, horlanır oldu. Basit bir olay değildi.
“Habibim sen atmadın, illa ben attım ”
Hitabının zamana yansıması idi! Yalnız isimler değişik değişiktir..
Peygamber efendilerimizde zuhur ederse ismi “ mucizedir; ” Varisü’n-
Nebi, nedim-i ilahi ki, zahiri ulemanın diyemediği “ evliyaullah ” ta
zuhuru “ keramet ”tir.
O kerametin tekrarının zuhuru “burhan”dır..
Bu metafizik olaylar maneviyatın yed-i kudretindedir.

189
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Peygamber efendilerimizden zuhur eden hârikulâde, tabîat üstü


haller fiziğin ölçemeyeceği, metafizik, beşerin gücünün yetemeyeceği
ve hiç bir zaman da aklî, mantıkî ölçülerle ölçemeyeceği, sonsuz mer-
hametinin, rahmetinin imtihan dünyâsında, tâbir câizse cemiğ kulları-
na iltiması olup; yaratıcısını unutup, her şeyi maddede mütâlaa eden,
Maddeden başka bir şeyi kabul edemeyen gâfil kullarını.
Mûcize ile sihri ayırt edemeyen, Mûsâ aleyhi’s-selam’la sihirbaz-
ları aynı gören ulemâ geçinenlerin gafletlerinden ve şerlerinden her
şey yed-i kudretinde olan Hazret-i ALLÂH’a sığınırım.
Maddede ve mânâda da kânûnu bilmemek mâzeret midir? Hayır...
Mana yönünde hakiykat dışı düşünenlerin Hint felsefesinden, Yu-
nan felsefesinden öte gitmeyen tasavvuf anlayışları, bu yönlü rahmet-i
ilahiyeyi anlıyamazlar.. Geçmişi anlıyamadıkları gibi, bu ve buna
benzer düşünceler çağı da idrak edememektedir. Geçmişlerimize Haz-
ret-i ALLAH rahmeti ile lütfetsin, makamları cennet olsun…
Mâzideki yaşanan rahmet-i ilâhî kalıplaştırılarak bugün de aynı
durumda mütâlaa etmek, tertibi tanzimi ilahiyeyi bilmemek çağı hiç
bilmemek, geçmiş zamanda yaşamış evliyâullâhın hayâtını motamot
olarak zamâna yansıtmaya kalkışmak, gülünç ve yersizdir.
Peygamber efendilerimizin de hayatları basma kalıp olmayıp,
ALLÂH’ın elçileri rahmet-i ilâhî, kâffesi nûr-u Muhammedî’dir. Hep-
sinden mûcize yani metafizik olaylar zuhur etmiştir!
Ezel-i ervahda peygamber olarak, istisnâî, günah işlemeyecek
kâbiliyette yaratılmışlar, dünyâya gelişleri dahi mûcizedir.
ALLAH tarafından gönderilen kitaplar ve suhuflar da mûcizedir.
İnkârı küfürdür!.
“Veresetü’l-enbiyâ ” olan evliyâullahtan zuhur eden tabiîat üstü,
hârikulâde haller olan kerâmeti inkar da küfürdür.
ALLÂH’a ve Resûlü’nün getirdiği şerîata inanmış, yaşamaya çalı-
şan bahtiyar insanın hayâtında tecellî eden rahmet-i ilâhînin ismi
“kerâmet”tir.
Aynı kerâmetin değişik sîmâlarda zuhûru “burhan”dır.
ALLÂH’a inanmayan bâzı kişilerde zuhûru görülen hârikulâde
haller “istidraç” dır.

190
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bunları yapan Hazret-i ALLAH’tır.


Bu türlü halleri insan yapmaya muktedir değildir.
Muktedirmiş gibi göstermek cehâlettir, varlıktır; varlıksa
ALLAH’a mahsustur, beşere maletmek zındıklıktır, küfürdür!
Yol kardeşlerimle sohbetimde, vazîfem îtibâriyle üzerinde
hassâsiyetle durduğum esasın, “mutasarrıfı Hazret-i ALLAH”dır.
İnsan âcizdir. Verilen cüz’î irâdenin dışında tasarrufâta muktedir de-
ğildir. Böyle biline!
Gelelim şiş burhânına: Pir Efendimiz Seyyid Ahmede’l-Kebîr er-
Rufâî Hazretleri’nde ve cümle evliyâullahda zuhur eden kerâmetlerin
sonradan tekrârının ismi “burhan”dır!
Dergâh’dan yetişmiş, silsile-yi merâtip sâhibi, izn-i icâzet almış,
irşâda salâhiyetli kılınmış. şeyh efendiler şiş burhânı yapmada ve yap-
tırmada yektili olabilirler -ki bunların vazîfeleri ALLAH tarafından
mürşidinin selâhiyeti ile verilir; bu türlü vazîfe vermeye na ehil
salâhiyetli değildir! Peygamber efendilerimiz, peygamber tâyin ede-
mez!
Meşâyıhlar da yerine şeyh tâyin edemezler!
Hazret-i Mûsâ (a.s.) ALLÂH’a niyaz ederek:
“Yâ Rabbi! Kardeşim Hârûn’u yardımcı vermez misin? ” diye
mürâcaat etti, Hârun (a.s.) da kendisine yardımcı olarak lütfedilmiştir.
Bunun dışında mânevî vazîfe yapmaya kalkışanlar, bilgisiz, saf kişi-
lerdir. Yâhut çıkarlarının esiri olan, ALLÂH’a kul olmayı bilmeyen
gâfil insanlardır!
Rabbim böyle, bildikleri halde hâlâ “ vazîfe yapıyorum ” zanne-
denlerin şerlerinden cümle kullarını korusun (âmîn)..
Şiş burhanı bu fakire senelerce evvel verildiği halde burhan yap-
madım. Gerçek şu idi: Çekiniyordum. Açık söylemek lazımsa: Korku-
yordum.da!
Önceleri, “ --Niçin burhan yapmıyorsun? ” diyenlere: “ --Şiş ile
bizi tanıyanlar, tanımasınlar ” diyerek işi kapatıyordum!
Öldürücü bir demir nasıl insana girer de tahrîbat yapmaz, aklım
mantığım îmânımla çelişki hâlinde idi!
Bir gece mânâ âleminde azarlandım. Makam tarafından:

191
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“--NİÇİN ŞİŞ BURHANI YAPMIYORSUN. SANA BU


VAZİFEYİ VERENDEN DAHA MI İYİ BİLİYORSUN?! ” denildi.
Daha neler demediler ki, bu türlü görgüleri sakın hafife alma.
Peygamber Efendimiz’e de vahy-i ilâhî altı ay rüyâ âleminde geldi!
Sadık rüya vahyin kırk altı cüzde bir cüzüdür. Mânevî rüyânın
inkârı küfürdür. Bu durum ancak ehline mâlumdur.
“Biz Yûsuf’a rüyâ tâbirini öğrettik, ona hikmet verdik. Biz dile-
diğimize nice nice hikmetler veririz.” buyurdu, Hazret-i ALLAH!
Nâ-ehle anlatma. Her tahsil yapan kişinin bileceği maddî mesele
değil, gülünç olma. Ehline sor!
Bu abd-i âciz o manada yapılan hakâretten sonra her isteyene şiş
vurdum. İsteksiz burhan yapılmaz, enâniyet olur. Burhanların içerisin-
de en tehlikelisi şişdir!
Zâhirî ilim bu olayları îzâha muktedir değildir olamayacak da!
Beşerin gücü burhanı ne icraata ne yapmaya, ne de yeterli îzâha muk-
tedirdir. Zâhirî ilim erbâbına sorup da onları da günaha sokmayalım.
Lütfen...
İsterse ilâhiyat mezunu olsun, ilmin her dalı rahmettir. Her ilim
ALLÂH’ı bilmektir.
İlim vardır, ALLÂH’ın fiilî sıfatlarını bildirir,
İlim vardır, sübûtî sıfatlarını bildirir..
İlim vardır ki Hazret-i ALLAH’ın zati sıfatlarının zevkini verirki
o bahtiyar ALLAH ve resülünun gerçek şahidi Ehli Aşktır!
Bu ilim Kur’ân’ın özü, Peygamber efendilerimizin ve cümle vâris-
lerinin yaşantısı olup, umûma îzâhı ihlas, takvâ, verâ olarak îzah edi-
lir. Kaynağı tasavvuftur. Tasavvuf semâvî dinin dışında gösterilemez.
Bi-zâtihî dindir. İnsan bildiğinin âlimi, bilmediğinin câhilidir!
Burhan yapmak kişinin şeyhliğini kanıtlamaz. Burhanı, her hangi
bir kişiye salâhiyetli şeyh efendi verebilir. Derviş olmasa dahi verilir.
Bu, kişinin derecesini de göstermez. Bu ahval kişinin irâdesinin dışın-
da olup, nefsine mal etmek mânevî sahtekarlıktır. Kişinin derecesini
inancı ve inancının yaşantısındaki zuhûru gösterir.. Nâ-ehle burhan
verilirse, mesûliyeti hem yanlış yapana, hem de şeyh efendiye âittir.
Kendisine verilen burhânı izn-i icâzeti olmayan kişinin başkasına

192
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

vermeye salâhiyeti yoktur. Burhan verilen kişi dinden çıksa da geri


alınamaz.
“Biz onların iplerini uzatırız, imkanlarını genişletiriz, azabımızı
iyi tatsınlar diye” buyurdu,
Hazret-i ALLAH. Burhan yapma yetkisini na ehle veren kişi me-
suldür.
Şiş basit bir inşaat demiri olduğu gibi her hangi sivri bir şey de
olabilir. Vurmadan evvel sünnet-i Resûlullah olduğu vechile, tükürük
ile meshedilir. Çıkardıktan sonra vurulan yere gene tükürük sürülür.
Kan durdurmak ayrı bir burhandır. Tazarru, niyaz edilerek,
Kur’ân-ı Kerîm’de mevcut âyet-i kerîme ile durdurulur. Seyirciler
içinde inanmayan var ise, sihir gibi düşünüp de günaha girmesin, diye
rahmet-i ilâhî olarak ondan kan çıkarır!
İnsan âcizdir. Güç, kuvvet ALLÂH’a mahsustur. Fizikî kâideden
başka bir şey kabul etmeyenleri düşündürmek için bu olay bir metafi-
ziktir! Yoksa kuvvet ve kudret-i ilâhîyi bu âlemde her zerre göstermi-
yor mu? Bâzı âlim geçinen kişiler bu durumu kânûn-i ilâhîye mugâyir
gibi göstererek, günah işlerler, kendilerine inananların îmanlarınıda
zaafa uğratırlar!
Bu türlü burhanlar rahmettir ve çok kişinin îmânını güçlendirir.
Yoksa bu abd-i âcizi “ yapmıyorsun ” diye niçin azarlasınlar. Bu
sözlerimi atmasyon zannetme. Buna ihtiyâcım yok. “ Trans ” diye
basitleştirme. Onun için çocuklara da vuruyoruz. Çocuğun transı mı
olur?
Uzun lafın kısası; zâtınız transa girip, tükürüklenmiş bir demiri
kendinize sokun. Beceremiyorsanız laf ebeliği yapmayın!
“Buna aklımız ermiyor ” derseniz îtibârınız ve ilminiz daha say-
gın olur inanırım. Bu yönlü niyetinizi bilmek kehânet değil! Maksadı-
nız “ Üzüm yemek değil, bekçi döğmek.” Ama dikkat et, ne kadar
kara sürsen de hakikatte kendi yüzüne sürersin amma bilirsin veya
bilemezsin bu bilgin kanun-ı ilâhiyi değiştirmez!

193
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

BİR TV PROGRAMI ÜZERİNE

Hayli arkadaşlara makâmın verdiği yetkiye istinâden, ALLAH


rızâsı için burhan yapmalarını ricâ ettim. Çok yerlerde senelerce icrâ
ettiler. Fakat, medyada olsun, bâzı başka yerlerde olsun maksadından
saptırılmış, ehil olmayan ellerde gülünç duruma düşürülüp, rahmet-i
ilâhîyi tahrif ettiklerini, şiş burhânını ne hâle getirdiklerini milletçe
esefle gördük!
Burhânı takrîben oniki sene evvel te’hir ettik. Müsâde edilen ar-
kadaşlara da tehirini ricâ ettim!
Bâzı kanallardan ısrâren istenildiği halde, fikrimizi değiştirmedik.
“Eli Tertemiz”(!) olan programda, beş yıl evvel yapılan burhânı,
doksan altının Kadir Gecesi’nde yapılmış gibi aleyhimizde, kabahat
ve suç bulmuş edâsı ile, hakâretler, iftirâlar ekleyerek, tiynetlerindeki
küfrün tezâhürünü gösterdiler. Cumhûriyet Türkiyesi’nde bizleri peri-
şan edecekler idi, güyâ!
Evet, ruhen sarsıldık, rahatsız olduk. Hazret-i ALLÂH’ın buyur-
duğu:
“EVLİYAMA EZA EDENE HARP İLÂN EDERİM” hitabının
nasıl olduğunun zuhurunu ve anlamını gördük ve yaşadık!
Avrupa’ya biz âcizleri reklam eylediler.. Alman FOX televizyonu
ile 35 ülkeye yayın yaptılar! İslam’da yaşanmak istenilen, hurâfalar-
dan, bidatlardan arınmış, kalıplaşmış na ehlin tasallutundan kurtarıl-
mış, Şerîat-i Muhammedî’yi yaşayarak muâsır milletler seviyesine
çıkmak isteyen toplumlara, İslâm’ın mâni teşkil etmediğini tüm şerîatı
Muhammedî’yi yaşayan bahtiyarlar...

194
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Gerçeklerin güzelliklere karşı olmadığını anlayanların günbegün


arttıklarını hayranlıkla seyredip ALLÂH’a hamd ediyor ve bu güzel-
likleri biz acizler sergilemiye çalışıyoruz.
Rabbım muvaffak kılsın, amin,
veselâmün ale’l-murselîn.
Hazret-i ALLÂH’ın emrini, Hazret-i Resûlulah’ın teblîğini bütün
insanlar ne zaman anlayacaklar? Hazret-i ALLAH buyurdu:
“Ey insan!Bu âlemi ben yarattım, sen tanzim edeceksin. ”
Atv’de Fatih Çekirge’nin İktidar Oyunu programında TRT 1’de
ve daha birçok programlarda gazetelerde, dergilerde, haftalık sohbetle-
rimde, “Cumhûriyet”in en güzel idâre tarzı olduğunu ve yağcılık ve
nankörlükten uzak bir Atatürk hayrânı olduğumu birinci kanalda kaç
defa, diğer bâzı kanallarda da ara sıra anlattığımı sağır sultanlar dahi
duydular ve biliyorlar. Bu gerçekleri her zaman her sınıftan insanlara
anlatmaya yetkiliyim ve muktedirim. Az da olsa o günleri yaşadım.
Şahidi olduğum çok meseleler var, gerek maddi gerekse manevi...
Lâiklikte dünyâya İslâmiyet’in örnek olduğunu, ama laikliği is-
tismar ederek, dinsizlik gibi göstermeye yeltenen bâzı kişilere zahmet
etmesinler, derim..
Bu millet îmânı bütün, İslâm’ı çağa göre yaşamaya çalışan, başka
İslam devletlerine örnek olan bir millet. Bütün gâyesi muâsır milletler
seviyesine çıkmak isteyen bir toplumu, gericilikle itham etmek, bilmi-
yorum onlara ne kazandırıyor?
Bugün demokrasinin geçerli olduğunu, komünist ülkeler dahi an-
ladılar. Hasretini çekiyorlar. Çok partili demokrasi idâresini bu millet
1946 senesinde kabul etti. Milletçe yaşamaya çalışıyoruz. ALLAH
muvaffak kılsın...
Vakfımız ve üyelerimiz her partiye gönül vermiş, partiler üstü bir
kuruluş ve cemaat olup, partiler içinde herkesin görüşüne göre seçme
özgürlüğüne sâhiptir.
Bizi küll olarak herhangi bir partide göstermek iftirâdır, zu-
lümdür.
Şunu anlatmak istiyorum: Burhan metafizik bir olaydır. Şüphe
edilmesin.

195
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Fakat zamanımız bu rahmet-i ilahiyeyi kaldırmak gücünü


kaybetti!
HZ. ALLAHIN VARLIĞI SEBEPSİZ BİLİNİYOR.
DAHA AÇIK TECELLİ-Yİ İLÂHİYENİN ZUHUR
EDECEĞİNE İNANIYOR VE BEKLİYORUM!

196
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

ZUHR-U ÂHİR

197
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

198
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Peygamber Efendilerimizin yaşadıkları zamandaki imkanları ile


yaşamaya müsâit lütfedilen emr-i ilâhîler insanların dünyevî ve uhrevî
yaşantılarında kemâlatlarına göre tanzim edilen tertîb-i ilâhîler ki,
bunlar şerîatlardı.
Kabîlelerin, yâni toplumların dünyâda huzur, birlik berâberlik ve
âhiret hayâtında vâdedilen ebedî hayâtın sonsuz nîmetlerini kazanma-
ları için, emr-i ilâhîye uygun yaşamaya mecbur ve muktedir kılınan
bahtiyar insan “yeryüzünde halîfemi yaratacağım” hitâbının sırrını
anla.
ALLAH “biz, insanı ahsen-i takvim üzere yarattık” diyor. En
güzel sîmâda yaratılmak şerefine nâil olan, kendinden daha güzel ya-
ratık yaratılmadığını bilip de şımaran insan, bu “alemleri yaratan be-
nim, tanzîmini sen yapacaksın” hitâbına nâil olup da, vazîfesini idrak
edemediğinden, “hatâ ederim” zannı ile cüz’î irâdesini de kullanmayı
bilmeyen insan, ALLAH’ın akıl, mantık ve irâdene verdiği güçte “
O’nu görüyormuş gibi ” hissedeceksin.
“Bu meziyetlerde seni müsâit kıldım. Benim zâtıma eş ve or-
tak tanıma. Bu türlü ilme müsâit kılındın diye kendinde bir şeyler
görüp de uluhiyyet iddiâsına kalkışma. Bu türlü yersiz iddiâların
sahtekarlıktan başka ismi yoktur. Fiilî ve sübûtî sıfatlarımın en
çok sende zuhûru görülecek. Sen benim yarattığım abdimsin, ku-
lumsun, Rab olamazsın.”
Peygamberimiz Efendimiz Muhammed Mustafâ (s.a.v)
“Habîbim, ‘Rabbım ALLAH’ de, dosdoğru yürü” buyurmadı mı?
ALLÂH’a inanmış, Âmentü’ye îman etmiş beşer arasındaki dü-
şünce farklılıklarının, hattâ aynı şerîatta görülen ibâdete, sünnete mü-
teallik ayrılıkların az da olsa îzâhı mümkündür. Bunlar içtihâdî
mevzûlardır.

199
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hicrî 5. asırdan bu yana yalnız Türkiye’de uygulanan, başka İslam


âleminin bilmediği, bilmek de istemedikleri “zuhr-u âhir” denen,
ALLÂH’ın emri, Hazret-i Resûlullâh’ın sünneti ile hiç ilgisi olmayan,
Moğol istilâlarının hüküm sürdüğü bir zamanda Konya’da ihdas edi-
len ek ibâdet usûlü ki, namaz değildir!
Hükümet ve devletin olmadığı yerde, ulü’l-emrin icra edilmediği
yer -ki, darü’l-harptir- darü’l-harpte ise cuma namazı kılınmaz, diye
uyduruk fetva verenler, zamanımıza kadar..
“İslam’da yeri olmayan namaz” demiye hicap ediyorum, çünkü
namazın iki kaynağı vardır: 1: Kitap, 2: Sünnet. Başka kaynak aran-
maz.
Beş vakit namazdaki farzlar, Cumâ namazı için de geçerli olup,
hutbesiz Cumâ namazı geçerli değildir.
Bayram namazlarında hutbe sünnettir. Okunmasa da namaz ta-
mamdır.
Sünnetleri hafife almayasın. Kur’ân’da belirtilmemiş, Peygamber
Efendimiz’in ibâdet ve amellerinde görülen hallerin cümlesine sünnet
deriz.
Sünnetleri emr-i ilâhînin dışında görme. Kur’ân’da sarih olarak
görülmediği için sünnettir.
İcmâ, kıyas edilleyi şeriye namaz için geçerli değildir.
Rabbımızın lütuf ve ihsânı olan en büyük bayram olarak belirtilen
Cumâ günü, âyet ve hadisle ifâde edilen öğle vaktinde Cumâ namazı
Hutbede bulunarak imam efendiye uyup iki rekat farzı kılan kişinin
ALLÂH’ın emrine göre cumâsı tamamdır..
Sünnetlerini de mezhebine tâbi olunan imam efendinin içtihâdına
göre kılmaktır. Çünkü imam efendilerimizin aralarında sünnetlere dâir
içtihat farklılıkları vardır. Hepsi de geçerli olup, cumânın sıhhatına
halel getirmez.
İmâm-ı A’zam Hazretleri hicri 75 senesinde dünyâya teşrif ettiler.
150 senesinde irtihal eylediler. Makamları cennet olsun. Kendileri
tâbiînden olup, ashâbın yaşlıları ile görüştüler. Ve îzah ettiler:
“Hazret-i Resûlullah (s.a.v) Efendimiz mescide gelmeden önce
dört rekat sünnet kılar, mescide geldiklerinde hutbe îrad ederler-

200
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

di. İki rekat cumânın farzını cemaate kıldırır, hâne-yi saâdetlerine


gider, dört rekat da orada sünnet kılarlardı.”
İmâm-ı A’zam Hazretleri bu türlü beyan ve içtihat etmişlerdir.
İmâm Şâfiî Hazretleri, İmâm-ı A’zam Hazretleri’nden sonra
dünyâya teşrif ettiler. Cumânın sünneti hakkında buyurdular ki:
“Cumâdan evvel iki rekat, cumâdan sonra da iki rekat Haz-
ret-i Resûlullâh’ (s.a.v.) sünnet kılardı.”
İmâm Mâlik ve İmâm Hanbel hazretlerinin içtihatları da:
“Cumâya gelmeden evvel Hazret-i Resûlullah (s.a.v.) iki rekat
namaz kılar, farzdan sonra başka namaz kılmazdı.” şeklindedir.
ALLAH cümlesinden râzı olsun.
Cumâ Sûresi’nde de müsta’celiyyet vardır: “ALLÂH’ın zikrinden
sonra yeryüzüne yayılınız, rızıklarınızı arayınız.”
On altı rekatlı hiç bir mezhep yoktur.
Dikkat edilirse, yalnız sünnet üzerinde ihtilaf değil, içtihat deği-
şikliği vardır.
Kimsenin namaza rekat ilâve etmesi uygun olmayıp, hatâdır.
Bâzı kimseler çok ibâdet ve tâatla çok kazanacağını zannederler.
Her şeyin ifrâtı yasaklanmıştır.
Misâl olarak, seferde olan dört rekatlı farz namazları iki rekat kıl-
mayı Hazret-i ALLAH emrediyor.
Fazla kılarsan ne olur?
Âsî olursun, emr-i ilâhîye karşı geldiğin için.
“Hiç fazla namaz kıldı diye insanı döverler mi? Fazla
mal göz mü çıkarır?”
Gibi sözlerle emr-i ilâhîyi basit bir hâdise gibi gösterip günâha
girme. “Zuhr-u âhir” diye bir namaz yoktur.
İslamiyette şüpheli ibâdet olmaz.
Şüpheli ibadete sıhhatlidir diye kimse cevaz veremez Evham, rûhî
hastalıktır..
Namaz husûsunda ilham ve rüyâ ile de amel edilmez.

201
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Sahîh-i Buharî’nin (Tecrîd-i sarîh Tercümesi) üçüncü cildinde


Cumâ bahsinde bildirildiğine göre, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz hut-
be îrad edip, buyurdular ki:
“Cumâ size kıyâmete kadar farz kılındı. İster âdil imam, ister
zâlim imam zamânında olsun, kim ki, Cumâ namazını sebepsiz
yere terk ederse, iki elim yakasındadır. ALLAH işini rast getirme-
sin.. onun Ne namazı vardır, ne orucu, ne haccı, ne de zekatı...
Vaktâ ki, tövbe ve istiğfar etmiş ola.”
Büyük fıkıh âlimi İbn-i Nuceym buyururlar ki:
“Zuhr-u âhir kılan kişi ilim yoksunudur.”
Kütüb-i sitte’den olan Sünen-i Dârekutnî Tercümesi, 2. Cilt sahîfe
10’da şöyle ifâde olunur:
“Zuhr-u âhir kılan şüphesiz günahkardır.”
Diyânet İşleri Başkanlığı da Şerîat-i Muhammedî’de 92 hurâfa ve
bidat tespit etti. Ama umûma îlânından çekindiler. Fakat ben bu liste-
nin bir nüshasını elde ettim ve çoğaltıp, dağıttım. Bidat ve hurafaların
başına yazmışlar, zuhr-u âhir diye bir namazın olmadığını. Merhum
cennet-mekan Hamdi Akseki buyuruyor ki:
İmam efendilerimizin cumânın sıhhati ve vücûbu hakkındaki ihti-
lafları “muhtelefun fîh”tir (kesin olmayan, ihtilaflı konulardandır).
Cumânın farziyetine te’sir edici değildir.
Şöyle ki, Cumânın vücûbunun sıhhati hakkında ictihâdî ihtilaflar
musallînin (namaz kılanın) daha mutmain olması içindir.
“Hiç bir içtihat cumânın farziyetini bozmaz.” Nitekim öyle ol-
muştur.
Türkiye’den başka İslam ülkelerinde zuhr-u âhir diye bir şey bil-
mezler. Çünkü kesinlikle yoktur. Bir namazın iâdesi farzın terkinden
îcap eder. Vâcibin terkinden, farzın te’hirinden sehiv (yanılma) secde-
si lâzım gelir. Hazret-i ALLAH Türk milletini de bu gibi anlamsız
ibâdetlerden kurtarsın.
Katılaşma... Hazret-i Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin, “Zorlaş-
tırmayın, kolaylaştırın; daraltmayın, genişletin; ikrah ettirmeyin,
sevdirin” hitâbını hâfızana iyi yerleştir. Rahmet-i ilâhîden Hazret-i
Resûl-i Ekrem Efendimiz’in, cümle peygamber efendilerimizin, ev-

202
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

liyâ, velî, şühedâ, ALLÂH’a şirk koşmamış, nedâmet duyarak, tövbe,


istiğfar etmiş, gerçek kulluğunu idrak eden mü’min kullar... Rabbımı-
zın rahmet hazîneleri... ALLAH cümleye şefaatçi kılsın.
Onların dünyâ ve âhiret yaratılışları şefaattir. Yaratılış, sebeb-i
hikmettir, rahmettir, mağfirettir.
Hazret-i ALLAH’ın “Ve-mâ-erselnâ ke illâ rahmeten li’l-
âlemîn” buyurmasını, o nûru taşıyan bahtiyarları, niçin nûr-u Mu-
hammedî, rahmet-i ilâhî olarak göremiyorsun?
Madde âleminden öte görgüye sâhip olmadan, ilme’l-yakîn ile ik-
tifâ edip, ayne’l-yakîn, hakka’l-yakîn yaşamadıkça mana ilminin gari-
bisin.
Bu yaşantı mensup olduğun şerîatın maddesini, mânâsını kelime
olarak ifâde etmek değil, hal olarak yaşamaktır.
Tasavvuf, semâvî dinlerin özü ve mânâsıdır; ehli aşkın rahmet yo-
ludur ayrı ayrı mütâlaa edemezsin;
Dînin cüzünden ferâgat, küllünden ferâgattır.
Mânâdır. Şer’î hükümler değişse de mânâ değişmez. Onlarda cen-
net arzusu, cehennem korkusu vardır. Ama beşerî zaafından öte git-
mez. Esas olan istekleri, arzuları rızâ-i Bârî ve cemâlullahdır.
Bunun ismi aşk-ı ilâhîdir.
Anormallik, mecnunluk, asalaklık, başkalarının sırtından geçin-
mek, çoluğunu çocuğunu ihmal ederek perişan etmek değil!
Verdiğini geri alması beşerde ayıplanıyor. Beşere yakışmayanı
Hazret-i ALLÂH’a nasıl uygun görüyorsun?
Evet izn-i ilâhî olmasa Habîbin de şefaat edemez. İzni olmadan,
elbette... Karşı çıkacak bir güç var mı?
Şefaati, rahmet-i ilâhîyi nereden bekliyorsun?
Bu rahmetlerin zuhûru o anlamı taşımıyor mu?
Bâzı kişiler zaman zaman mehdilik iddiâsında bulunurlar. Her
zaman böyle zevâta rastgelmek mümkündür.
Mânâlarında “--Mehdisin” denir. “Mehdi” mensup olduğu dine
samîmiyetle hizmet edenlere verilen bir isimdir. Mürşit değildir, Meh-
di, resul hiç değildir.

203
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Böyle sîmâlar mehdilik, resullük iddiâ ediyorsa ki, ona karşı tek-
noloji duracak, silahlar patlamayacak “-mehdi, resûlüm” diyen zât-ı
muhterem kendi kendine bu deneyi yapabilir. Tutukluk yapmayan bir
silahı bedenine doğru patlatır. Buna rağmen ayakta durabiliyorsa
Mehdi Resul’dür. Tebrik ederim. Başka türlü olursa ona tâbi olan
mâsumlar kurtulmuş olur.
Mehdi Resûl’ün gelmesine inanmak îmânın şartından değil-
dir.

204
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

NETÎCE

Söz Meclisten İçeri diye TRT 1’de Nazlı Ilıcak Hanımefendi’nin


ve makamı cennet olsun merhum yazar Tayyar Şafak Efendi’nin tertip
ettiği programda TRT’nin sakıncalı bulup ta yayınlayamadığı kıssayı,
maksadımın her hangi bir zümreyi tân etmek, küçümsemek olmadığını
belirterek, her şeriatta çıkarlarını esas alanların uydurdukları esprileri
anlatacağım bu olayda üçünüde çıkarları uğruna mana istismarcılığını
nasıl yaptıklarının beceri sanatlarını anlatmak kasdi ile anlatacağım.
Çok yerde bahsettiğim gibi din İslâmiyet’tir!
Semâvî dinlerin hepsi mânâ îtibâriyle İslâmiyet’tir.
“ALLAH’tan başka ilah yoktur, illâ, ALLAH vardır” diyen müs-
lümandır, kardeşimizdir.
Lügat mânâsı, bir olan ALLÂH’ın irâdesine bağlanmaktır.
Şerîat-i Mûsâ aleyhi’s-selâm’a, Şerîat-i Îsâ aleyhi’s-selâm’a ve
Şerîat-i Muhammed Mustafâ (s.a.v.)’e tâbi olan 3 şahıs yolculukta
birleştiler. Anlaştılar.
Yollarına devam ediyorlar. Bir ufak tepsi baklava var. Bir kişiye
yeterli fakat 3 kişiye az..
“Bu gece kim güzel bir rüyâ görürse baklavayı o yesin” diye an-
laştılar!
Ve baklavayı kazanmak için mânâ uydurmak kasdi ile yattılar!
Mûsevî anlatıyor:
“--Mûsâ aleyhi’s-selam’la Tûr-ı Sînâ’da idim... ” Daha neler, ne-
ler anlatıyor...
Îsevî de anlatıyor:

205
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“--Dördüncü katta Îsâ aleyhi’s-selam’la berâberdim. ” Çok te-


celliyâttan bahsetmiş.
Bu mânâları garip garip dinleyen kurnaz Muhammedî’ye sordular:
“--Sen bir şey görmedin mi? ”
Muhammedî mânâsını şöyle dile getirmiş.
“--Ben de Hazret-i Resûlullâh’ı gördüm. Telâşımı sordu. Dedim:
Yâ ResûlALLAH, hangimiz iyi bir mânâ görürse baklavayı o yiye-
cek. Arkadaşlarla öyle anlaştık. Buyurdu ki:
“Mûsevî, Mûsâ kardeşim ile Tûr-i Sînâ’ya çıktı. Îsevî, Îsâ karde-
şimle dördüncü kat semâvâta çekildi. Onlar çok uzak gittiler. Bilin-
mez, ne zaman gelecekler. Sen baklavayı bayatlatma, kalk, ye.. ”
Ben de emr-i Peygamberî’ye îtiraz mı edecektim? Gece kalkıp
baklavayı yedim” der ve boş olan tepsiyi gösterir.
Kıssadan hisse alacaksak, ey ehl-i kitap, dünyâ küçülüyor, ayrılığı
ve kurnazlığı bırakalım, birlik ve berâberlikle, kardeşliği anlayıp ya-
şama zamânı geldi geçiyor. Lâ ilâhe illallâh’ı bozmayalım. Peygam-
ber efendilerimizin aralarında ayrılık görmeyelim. Âmentü’ye îmânı-
mız bunu gösteriyor. Gâfil olmayalım. Daha mütekâmil insanlara bah-
şedilen şerîatı seçmenin kişinin bilgi ve insiyatifine bırakılması ayrılık
değil, kardeşliktir. Ama biz bunu pek anlayamadığımız için târih boyu
düşmanca yaşamışız.
Artık kendimize gelelim yeter!
Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm
“Ey Âdem oğulları, size kendi içinizden âyetlerimi anlatacak
Peygamberler gelir de, kim sakınır, kendisini islah ederse onlara
korku yoktur. Ve onlar üzülmeyeceklerdir de. ” (A’râf Sûresi, 35)
Lütfen dikkat! Hazret-i ALLAH (c.c.) “Âdem oğulları” diye bü-
tün beşere hitap ediyor. Gönderdiği peygamber efendilerimizin hangi-
sine tâbi olur da ALLÂH’a şirk koşmazsa, “ ALLAH’tan başka ilah
yoktur, illâ, ALLAH vardır ” der anlamını da yaşarsa onlar için korku
yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.
Bu tertîb-i ilâhînin zevkini alıp, ALLÂH’a hamd edecekken bütün
semâvî dinlerin birbirine düşman olması neden?

206
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Maksadımız küfrün avukatlığını yapmak değil. Müdâfâsı hiç de-


ğil. Merhamet, gerçek insanlığı ve bütün güzellikleri kapsayan İslâm’ı
anlatmaktır..
Hazret-i Kur’ân’ı bütün insanlara, ALLAH’tan kaçırmadan anlat-
maktır..
Tevfik ve hidayet ALLAH’tandır.

207
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Peygamber Efendimiz’in
şu mübârek hitâbı ile noktalayalım:

Mü’min olmadan cennete giremezsiniz;


birbirinizi sevmedikçe de
mü’min olamazsınız.
Ey ALLÂH’ın kulları,
kardeş olunuz!

208
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

SÖZLÜK

Abd-i âciz: Âciz kul Avam: Halk tabakası


Abes: Boş şey Âyine-yi nur-ı Hüdâ: Allâh’ın
Âfâkî: Dış âleme âit nurunun aynası
Âgah: Bilen, haberdar Ayna-yı Rahman: Rahmân’ın ay-
Âguş: Kucak nası
Âhenk: Düzen, tertip Ayne’l-yakîn: Görerek bilmek
Âhir zaman Nebîsi: Son peygam- Bâki: Ebedî, sonu olmayan
ber Bâtıl: Gerçek olmayan
Ahit: Söz verme Bâtınî: Mânevî yönle ilgili
Ahlak: Güzel huy sâhibi olmak Bedevî: Medeniyetten uzak yaşayan
Ahsen-i takvim: En güzel yaratılış insan
Akâid: İnanç esasları Bende: Köle
Akılcılık: Her şeyi akıl ile ölçmeye Bende-i dergâh-ı ehlullah:
çalışmak ALLAH dostlarının dergâhına
Akl-ı selim: Sağlam akıl sâhibi hizmet eden
Âlem-i Lâhut: Lâhut âlemi, mânevî Benlik: Kişinin kendini düşünmesi
âlemlerden biri Beytullah: Allâh’ın evi, Kâbe
Alleme’l-esmâ: Meali: “Ona Beyyinât: Açıklamalar
(Âdem’e) isimleri (eşyâyı) öğ- Bî-harf ü savt : Harf ve ses olmak-
retti” demektir. Fakat Hz. Âdem sızın
için “bütün isimleri, eşyânın Biat etmek: Söz vererek bir kişiye
hakîkatini bilen” anlamında kul- bağlanmak
lanılan bir sıfat ve tasavvufta bir Bidat: Uydurma, sonradan çıkma
makamdır. Bî-hadd ü hesap: Hesapsızca, sı-
A’mâ: Kör nırsız
Amel-i tevhid: Allâh’ın birliği dü- Bi-lâ-istisnâ: İstisnâsız
şünülerek yapılan davranış Binâen: Bunun üzerine
Angarya: Lüzumsuz Bî-şek : Şüphesiz
Ârif: Allâh’ı bilen kişi Bîzar: Sıkıntılı
Ârifân: (Tekil:) Allâh’ı bilen kişi, Bi-zâtihî: Tam kendisi
(çoğul:) bilenler Burhan: Kesin delil, sürekli olan
Âşinâ: Yabancısı değil, bildik kerâmet
Âsûde: Mutlu, huzurlu Cebriyye: İnsanın fiillerinde irâde
Ateş-gede: Ateşe tapanların ateşe sâhibi olmadığını, her şeyin ka-
taptıkları yer

209
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

der gereği yapıldığını iddia eden Ehl-i mârifet: Allâh’ı bilen kimse-
mezhep ler
Cefâ: Eziyet, sıkıntı Ehlullah: İbâdet ve tâatleri ile ken-
Cehrî: Açık, yüksek sesli dilerini Allâh’a yakın hisseden
Celbetmek: Çekmek, cezbetmek kimseler
Cemâdat: Ağaç, taş gibi cansız Emir bi’l-ma’ruf: İyiliği emretmek
varlıkların tümü Emsal: Örnek, geçmiş nesillerin
Cemî: Bütün başından geçenler
Cesâmet: Büyüklük, ağırlık Enâniyet: Kendini beğenme, ben-
Cevir: Eziyet cillik
Cihanı telakkî tarzı: Dünyâ görüşü Enfusî: Kişinin iç âlemi ile ilgili
Cihanşümul: Evrensel Engizisyon: Ortaçağ Avrupası’nda
Cihat: Nefis ve düşmanla din uğ- kilise mahkemeleri
runda Ervah: Ruhlar
Cıngar çıkarmak: Gürültü, kavga Esrâr: Bilgi melekesi, sırlar
çıkarmak Evliyâ: İrşad ve velâyet makâmını
Cüz’î hâkimiyet: Yarı hâkimiyet hâiz kişi.
Cüz’î hürriyet: Yarı bağımsızlık Evrad: Virdler, dervişin günlük
Cüz’î irâde: İnsanın kendi irâdesi, virdi
fikri Ezel-i ervah: Ruhlar bedene girme-
Dalâlet: Düşünce ya da istek yö- den önceki zaman
nünden sapıklık Ezkar: Zikirler, dervişin günlük
Darü’l-bekâ: Ebedî kalınacak yer, dersi
âhiret Fakih: İslâm Hukukunu bilen kişi
Delâlet: Delil olma, işâret etme Fâni evsaf: Gelip geçici sıfatlar
Dem: Zaman, an Fânîlik: Yok olmak
Derunî: Batınî, iç ile ilgili Fantezi: Merak, alâka
Deryâ-yı vahdet: Tevhid, Allâh’ın Fazilet: Erdem, üstünlük
birliği denizi, ilmi Felekiyât: Gezegenler ilmi
Din bezirganları: Sahte dindarlar, Ferâgat: Fedâkarlık
dîni gelir kaynağı edinenler Ferah: Rahat
Doktrin: Belli nizâmı olan fikir Fer’î: Asıl olmayan, teferruatla
Düstür: Prensip, kural ilgili
Ebrar: İyi kimseler Fetvâ: Dînî hüküm
Edep: Terbiye, edebiyat Feyiz: İstifâde
Ednâ kul: En düşük mertebedeki Feylosof: Filozof, aklı ön planda
kişi tutan kişi
Ef’al: Fiilller Feyyaz menbaa: Feyizli, bereketli
Eflak: Felekler, dünyâlar kaynak
Ehl-i îman: Îman eden kimseler Fiilî sıfat: Fiil ile ilgili sıfat
Ehl-i İslam: Müslümanlar Firâset: Bir şeyin iç yüzünü göre-
Ehl-i Kitab: Kendilerine kutsal bilme kâbiliyeti
kitap veyâ sahife indirilenler, Fısk: Yanlış iş, bozuk iş
Yahudi ve Hıristiyanlar Fitne: İmtihan, bozgunculuk
Fıtrat: Yaratılış, insanın tabîatı

210
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Futur : Tereddüt Hayal: Gerçekleşmesi mümkün


Gâfil: Habersiz, câhil olan veyâ olmayan şeyleri dü-
Garip: Yabancı, kimsesiz şünmek
Gavsiyet: Gavslık makâmı Hayvânât: Hayvanlar
Gavsü’l-A’zam: En büyük yardım Hazan: Sonbahar
edici, tasavvufta en büyük Hâzık: Mesleğini iyi bilen
makâmın sâhibi, Abdülkâdir Levh-i mahfuz: Korunmuş kitap,
Geylânî Haz. her şeyin yazılı olduğu ALLAH
Gavur: Hiçbir hak hukuk tanıma- katındaki kitap
yan, gaddar, vicdansız, dinsiz Heyhât!: Boşuna!
Gayret: Çaba Hidâyet ulaşmak: Doğru yolu
Gayretullah: Allâh’ın emri bulmak
Gayri: Yabancı, başka Hıfz: Hıfzetmek, ezmerlemek
Gazab-ı ilâhî: Allâh’ın gazabı Hikmet: Bir şeyin içyüzü, esâsı,
Gılef: Kılıf asıl sebebi
Güzellikler manzumesi: Güzellik- Hikmetullah: Allâh’ın hikmetle-
lerden oluşmuş rinden
Habip: Sevgili Hilkat: Yaratılış
Hafî: Sessiz, gizli Hünsâ: Kadın veyâ erkek olduğu
Hâfıza: Bellek, hatırlama melekesi net olmayan
Hakikat hilkati: Hakîkat âlemi Hurâfa: Yanlış ve asılsız inanç
Hakîkat: Öz, kesinlik Hüdâ-yı nâbit türemek: Her yerde
Hakka’l-yakîn: Hak ile bilmek, bir çoğalmak
şeyi bütün teferruâtı ve özü ile Hükm-i İlâhî: Allâh’ın hükmü,
bilmek, karârı
Hal ilmi: Yaşanarak öğrenilen ilim, Hüsn-i zan: Bir kişi veyâ olay hak-
tasavvuf kında iyi düşünmek
Halel: Sakınca İcmâ: Bir şey üzerindeki fikir birli-
Hâlık: Yaratıcı ği
Hâl-i yakaza: Uyku ila uyanıklık İcrâ-yı sanat: Mesleği yerine ge-
arası tirmek
Halvet: Birlikte olmak, bir arada İçtihad: Dînî yorum
bulunmak İfnâ olmak: Son bulmak, yok ol-
Hasebi ile: Dolayısı ile mak
Hasenât: İyilikler İfrat: Aşırıya kaçmak
Hasene: İyilik İhâta etmek: Kuşatmak, içine al-
Hasmâne: Düşmanca mak
Hâşâ: “Olmaz böyle birşey ya” İhfâ: Gizlemek
anlamına bir söz İhlas: Samîmiyet
Havîtır: Kalbe gelen şeyler İhsan: Bağış, Allâh’ı görüyormuş
Havf u recâ: Korku ve ümit gibi davranmak
Havfullah: ALLAH’tan korkmak İhtiyar: Seçme kâbiliyeti, yaşlı
Hayâ: Utanma duygusu İhyâ: Yaşatma, diriltme
İhyâ omak: Dirilmek, hayâta geç-
mek

211
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İkrah: Nefret ettirmek, çirkin gös- İstihâre: Bir şey hakkında


termek ALLAH’tan rüyâ yolu ile bilgi
İksir-i a’zam: En önemli ilaç istemek
İktifâ: Yetinmek İstismar: Sömürmek, kötüye kul-
İhtivâ: İçermek, kapsamak lanmak
İllet: Sebep, hastalık İçtihat: Dînî yorum
İlme’l-yakîn: Bir şeyi hakkında Îtikad: İnanç
bilgi edinmek sûretiyle bilmek İttibâ etmek: Tâbi olmak, uymak
İlm-i dirâset: Okuyarak öğrenilen İzâfî: Herkese göre değişen
ilim İzn-i İcâzet: İzin, temsil yetkisi
İlm-i Fıkıh: Fıkıh ilmi, dînin ibâdet verme
ve muâmelat yönüyle ilgili ilim İzzet: Değer, şeref
dalı İzzete çıkarma: Şereflendirme
İlm-i Hıdr : Hızır (a.s.)’a verilen İzz u şeref: İzzet, şeref, haysiyet,
ilim, ledünnî ilim, tasavvuf onur
İlm-i Kelâm: Kelam ilmi, dînin Kâl ilmi: Söz ilmi, konuşulup da
inanç esasları yönüyle ilgili ilim uygulanmayan ilim
dalı Kâbil: Karşılık
İlm-i nâfi: Faydalı ilim, kişiye Kâdiriyye: Abdülkâdir Geylânî’nin
dünyâda ve âhirette faydası olan (v. 561/1166) kurmuş olduğu
ilim tarîkat
İlm-i Tevhid: Allâh’ın birliği ile Kâfi: Yeterli
ilgili ilim (kelâm, akâid, tasav- Kâfir: Örten, ekin eken çifçi, ger-
vuf) çeğin üzerini kapatan, gerçeği
İltihak: Katılmak gizleyen, Allâh’ı inkar eden
Îmân-ı zevkî: Îmandan zevk alma Kâfir: Bir şeyin hakîkatini örten,
derecesi Allâh’a inanmayan
Îman etmek: İnanmak Kâl ehli: İşin sâdece konuşma yö-
İmtisal: Örnek almak nünde kalan, özüne vâkıf olma-
İnfisal: Ayrılmak, terketmek yan kişi
İnsan-ı kâmil: Kâmil, örnek insan Kalbe hulul etmek: Kalbe girmek,
İntisap: Bir kimseye veyâ yere yerleşmek
bağlanmak Kanaat: Olanla yetinme, yeterli
İnzal: İndirme bulmak
İrâde: Dileme, bir şeyi yapma iste- Kande: Her nerede
ği Kâşâne: Büyük ev, konak
İrfan: Allâh’ı bilme Katre: Damla
İrfâniyyet: Allâh’ı bilme Kavî: Güçlü, kuvvetli
İrfanlı: Bilgili, kültürlü Kavl-i Mustafâ: Hz. Peygamber’in
İrşad: Yol göstermek, rehberlik sözü
İsmet: Günah işlemeyen Kenz-i ahfâ (mahfî): Gizli hazîne,
İstidraç: Müslüman olmayanlarda ilahî hazine
görülen fizik ötesi olaylar Kerâmet: Dindar insanlardan zuhur
eden olağanüstü durumlar

212
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kesb-i azâmet etmek: Daha da Mâzur olmak: Özürlü olma, mâze-


artmak reti olma
Kevn-i fesat: Var olmak ve yok Meal: Anlam
olmak Meçhulât: Bilinmeyen şeyler
Kevnî hakîkat: Madde ilmi ile Medar: Kaynak, sebep, vesîle
ilgili gerçekler Mehdî: Kıyâmete yakın zamanda
Kibir: Büyüklenme yer yüzüne geleceğine inanılan
Kimyâ: Kimyâ ilmi, maddeyi de- kişi
ğiştirme ilmi Mihenk taşı: Ölçü olarak kabul
Kışr: Kabuk edilen
Konak: Büyük ev Mekârim-i ahlak: Güzel ahlak
Kurb, kurbiyet: Yakınlık Mekr: Tuzak
Kutsî: Kutsal, mukaddes, mânevî “Men araf” sırrı: “Nefsini bilen,
değeri yüksek Rabbini bilir” sırrı, bu sözün
Küllî irâde: Allâh’ın irâdesi hakîkatine vâkıf olma
Küll: Bütün Menkıbe: İnsanların güzel hâtırâla-
Kürre: Arz, dünyâ, kütle rı
Kütüb-i Sitte: Hz. Peygamber’in Mensuh: Hükmü lağvedilmiş, ge-
sözlerini toplayan en güvenilir çerliliği kalmamış
altı hadîs kitabı Mesmuât-ı ilâhî: Kutsal şeyler
Lânetlemek: Kötülemek dinleme, ALLAH kelâmı dinle-
Len-terânî: Allâh’ın “Beni göre- me
mezsin” anlamında Hz. Musâ’ya Mest: Sarhoş olmuş, gönlü bir şeye
hitâbı aşırı bağlanmış
Levh-i dil: Gönül dili Meşâyih: Büyük şeyh
Lîk: Lâkin, fakat Meşrep: Mîzâca uygun yol, tarz
Mâ-adâ:...dan başka Metafizik: Fizik kânunlarının dı-
Ma’bûd: Kendisine tapılan, Allâh şında olan
Mahlukât: Yaratılmış her şey Meteryalist: Maddeyi her şeyin
Mahrem: Yakın, önünde tutan
Mahrumiyet: Mahrum olma, onsuz Meth ü senâ: Methetme, övme
olmak Meyletmek: Eğilim göstermek
Mahv: Yok etmek, yok olmak Mezmum: Zemmedilmiş, yerilmiş,
Mahz-ı atâ: Mutlak bağış, gerçek kötülenmiş
bağış, bol bağış Mezhep: Yol, dînî mezhepler
Maiyyet: Berâberlik, berâberinde Mihman: Yakın, sırdaş
olma Mihrab: Namaz kılarken imamın
Makâmât: Makamlar durduğu yer
Makâm-ı velâyet: Evliyâlık, mür- Minnet: Borç, verecek
şitlik makâmı Mestan: Sarhoş
Maksut: Maksat, gâye Mistik: Gizemli, tasavvuf ile ilgili
Mâ-lâ-ya’nî : Boş, faydasız Mistisizm: Batı dillerinde tasavvuf
Mâlik olmak: Sâhip olmak Mızrab: Kendisiyle sazların telleri-
Mârifet: Bilgi, Allâh’ı bilme ne dokunulan âlet
Mârifetullah: Allâh’ı bilme

213
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Muâsır millet: Çağdaşlaşmış, uy- Müşâhede: Gözetleme, tasavvufta


garlığın doruğuna ulaşmış millet bir makam
Muvâzene: Ölçü, denge Müteallık: İlgili
Mübtelâ: Bağımlı, düşkün Mütekâmil: Daha gelişmiş
Mücâzât: Karşılık Mütenâsip: Uygun
Mücerred: Yalın, soyut, tek başına Mütesellî olmak: Teselli olmak,
Muvaffak: Başarılı avunmak
Muhal: Gerçeği olmayan Müteşâbih âyet: Anlamı kesin
Muhkem âyet: Anlamı kesin olan, olmayan, anlamını ancak ehlinin
yorumla ilgisi olmayan âyet anlayacağı âyet
Muhtar: Seçilmiş Müttakî: Allâh’ın emirlerini titiz-
Mukarrebun: Allâh’a yakınlık likle yerine getiren kimse
kazanmış cennetlik kimseler Müzekkire: Hatırlatan, zikrettiren
Mukeddesât: Mukaddes, kutsal Nâ-ehil: Ehil olmayan, işi bilmeyen
şeyler Nâçiz: Zavallı, beden bakımından
Mükevvenât: Kâinât, yaratılmış her yetersiz
şey Nâfi ilim: Faydalı ilim
Murdar: Pis, eti yenmeyen hayvan Nahnü: Arapça’da “biz” demektir
Musahhar : Hizmetçi Nâhoş: Hoş olmayan
Müsâmaha: Hoşgörü Nâib: Veki, tarikatte bir görevli
Müsâvî: Eşit, denk Nâ-mütenâhi: Sonsuz
Mutasarrıf: Tasarruf eden, harca- Nâsih: Kendinden öncekinin hük-
ma yetkisi olan münü kaldıran
Muteaddit: Çeşitli Nazar ehli: Nazar, mânevî bakış
Mutmain: Tatmin olmuş, kanaat sâhipleri
getirmiş Nazîr: Benzer
Muttalî: İç yüzünü bilen Nebî vârisi: Hz. Peygamber’in
Müdrik: İdrak etmiş, kavramış vârisi, gerçek âlimler
Müeyyide: Yaptırım gücü Nedîm-i İlâhî: Allâh dostu, O’na
Mülâki: Karşılaşmış, tanışmış yakın kişi
Mü’min: Allâh’a tam anlamıyla Nefha-i ruhü’l-kudüs: Kutsal ru-
inanmış hun üflemesi, nefesi
Münezzeh: Yüce, kötü sıfatlardan Nefsânî: Nefse bağlı, nefsin isteği
uzak Nefs-i emmâre: Kötülüğü emreden
Mürde : Bozuk, hasarlı nefis
Mürşit: Rehber, yol gösteren, ev- Nehiy ani’l-münker: Kötülükten
liyâ men etmek, kötülüğe engel ol-
Mürşid-i kâmil: İnsanlara yol gös- mak
teren tasavvuf büyüğü Neşv ü nemâ: Serpilip, gelişme
Musevî: Hz. Musâ’nın şeriatine Nevruz: Yılbaşı
tâbi‘ kimse Nizâm-ı İlâhî: İlâhî nizam,
Müsta’celiyyet: Acele etmek ALLAH kânunu
Müstakim: Dosdoğru Nûr-ı Yezdân: Allâh’ın nûru
Müstecâp: Karşılık gören Nûr-ı Zât-ı Kibriyâ: Allâh’ın zâtı-
nın nuru, ışığı

214
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Nutk-u ehlullah: ALLAH ehli Salih îtikat: Doğru inanç


sözleri Sâlih kul: Dindar, güzel ahlaklı
Nükte: Şaka, latîfe insan
Pervâz eylemek: Uçmak, kanat- Sarih: Apaçık, besbelli
lanmak Savm: Oruç
Psikoloji: İnsan davranışları ve iç Sây-i gayret: Çalışıp, çabalama
dünyâs ile ilgilenen ilim dalı Şehâdet: Şehit olmak
Polat: Demir, demir gibi güçlü Serâhaten: Açıkça
insan Şerh etmek: Açıklamak
Rahmet tecellîsi: Rahmetin inmesi, Şeriat-i mutahhara: Tertemiş şe-
tecellî etmesi riat, İslâm şeriati, din kânunları
Rahmet-i âhî: İlâhî rahmet Seyran: Seyretme
Reh-nümâ: Rehber, yol gösteren Silsile-i merâtip: Tarîkatte Hz.
Rahvan: Atın yavaş yürüyüşü Peygamber’e kadar ulaşan silsile
Rakip: Kendisiyle yarışılan kişi Smaç: Voleybolda, yükselerek el
Ravza-i Mutahhara: Hz. Peygam- ile topa sertçe vurmak
ber’in kabrinin bulunduğu me- Sîne: Göğüs
kan Sîret: İç yüzü
Rehber: Yol gösteren Sırr-ı ednâ: En düşük sır
Reh-nümâ: Rehber, yol gösterici Sufiye: Tasavvuf erbâbı
Rencîde: Kırgın Sosyoloji: Toplum bilimi
Refik: Yol arkadaşı Sübut: Sâbit olmak
Revnâk: Düzen, temel Subûtî sıfat: Allâh’ın sıfatları
Riâyetkar: İtâat eden, uyan Süflî: Aşağı dereceden
Rical: Erkekler, tasavvufta ileri Suhuf: Sahifeler, kutsal sahîfeler
gelenlerden Sû-i zan: Bir kişi ya da şey hakkın-
Rindân: Hiçbir şeye aldırmadan da menfî zanda bulunmak, dü-
gönlünün peşine düşen, âşık şünmek
Riyâ: Gösteriş Sukut : Düşmek
Riyâkar: Gösteriş yapan, sâmîmi- Şule: Işık parçası
yetsiz Suret: Dış yüz, görüntü
Riyâzî: Matematik veyâ beden eği- Sükut: Susmak
timi ile ilgili Süluk: Yola girmek, tasavvuf yolu-
Rızâ-i Bârî: ALLAH Rızâsı na girmek
Rububiyet: Allâh’ın her şeyin Sünnet: Hz. Peygamber’in fiil ve
Rabbi, sâhibi, terbiyecisi olması davranışları
Ruhânî: Ruh ile ilgili, mânevî Şakî: Allâh’a inanmayan
Rücu: Geri dönme Şefî: Şefaat eden,
Rüsvay: Rezil, aşağılık Şek: Şüphe
Rü’yet: Görme, görülme Şer: Kötülük
Sadr: Göğüs, orta Şeref-yâb olmak: Şereflenmek
Sahih îtikat: Sağlam inanç Şer’î hükümler: Dînî hükümler
Salât: Duâ, namaz Şeriat: Din kânunları
Sâlih amel: Sağlam ve iyi yapılan Şerîat-i garrâ: Parlak, aydınlık
iş şerîat

215
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Şeriat-i garrâ: Aydınlık şeriat, Tenezzülen zuhur: Merhametinden


İslâm şeriati dolayı yapmak
Şerik: Ortak Terakkî: Gelişme, ilerleme
Şeyh: Yaşlı veyâ büyük kişi, tarîkat Tertîb-i İlâhî: İlâhî tertip, düzen
lideri Tesânüt: Birlik, uyum
Şiar: Özellik Teşrî: Dînî kânun koyma
Şimşir-i Hüdâ: Hakk’ın kılıcı Teveccüh: Yönelme
Şinto dîni: Japonların dîni Tevekkül: Allâh’a dayanmak
Şirk: ALLAH’a ortak tanımak Tevessül: Aracı edinmek, vesîle
Taam: Yemek edinmek
Tâat: İtâat etmek, dînî emirleri Tevfik sâ’ye refik olanındır: Başa-
yarine getirmek, ibâdet rı çalışanındır
Tahammül: Dayanmak, katlanmak Tevhîd-i ef’âl: Her olayın hakîkî
Tahayyül: Hayal etme, düşünme fâilinin ALLAH olduğu şuurun-
Takvâ: Allâh’ın emirlerine titizlikle da olma
uymak Tevhîd-i sıfât: Allâh’ı sıfatlarında
Tâlib: İstekli bir olarak bilmek
Tân: Kötülemek Tevhîd-i Zât: Zât olarak Allâh’ı bir
Tan yeli: Sabah esen rüzgar bilmek
Tanzîm-i İlâhî: Allâh’ın düzeni Tevhit ehli: Gerçek dindarlar
Tarîkat: Yol, Allâh’a götüren yol Tiğ: Kılıç
Tarik-ı müstakîm: Dosdoğru yol Tiynet: Yaratılış, huy, tabîat, karak-
Tasavvuf: Dînin mânevî yönü, rûhî ter
tarafı Tolerans: Müsâmaha, hoşgörü
Tavaf: Kâbe’nin etrâfında dolan- Trans: Bir iş üzerinde fikri yoğun-
mak sûretiyle yapılan ibâdet laştırarak onu gerçekleştirmek
Tazarru: Yalvarma Turuk-ı aliyye : Yüce tarîkatler
Tebliğ: Duyurma Türbe: Dindar insanların kabirleri
Tebşir: Müjdeleme Ucup : Kendini beğenme
Tecelliyat: Zuhur etme, görünme Uhrevî: Âhiret ile ilgili
Tedrisat: Ders okuma Ukbâ: Âhiret
Tefekkür: Düşünce, düşünme Ulûhiyet: İlahlık
Tefsir: Kur’ân’ın yorum ve açıkla- Ulvî: Yüce
ması Ümm-i Kitâb: Ana kitap, Kur’ân-ı
Tekâmül: Gelişme Kerîm
Tekeffül: Üzerine almak, kefil ol- Vâcibü’l-vücud: Var olması mec-
ma buri olan
Tekke: Eskiden sufilerin, dervişle- Varak: Yaprak
rin,eğitim gördükleri yer Vârisü’l-enbiyâ: Peygamberlerin
Tekvin: Yaratma vârisleri, gerçek âlimler
Telakki: Anlayış Vârisü’n-Nebî: Hz. Peygamber’in
Telepati: Başkası ile duysusal bağ- vârisi
lantı kurmak Vebal: Sorumluluk
Temâşa: Seyretme Vechile: Bu şekilde
Temâyül: Meyletme Vehâmet: Korkunçluk

216
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Vehim: Kötü duygu, düşünce


Velâyet makâmı: İrşat makâmı
Velî: İbâdet ve tâat ile Allâh’ın
yakınlığını kazanmış kul
Verâ: Yeme, içme, giyinme gibi
hususlardaki dînî hassâsiyet
Verâset: Vâris olmak, bir kimseden
sonra onun mülkünde kısmen
veyâ tamâmen tasarruf sâhibi
olmak
Visal: Kavuşma
Vuslat: Kavuşma
Yed: El, yan, yakın.
Yed-i kudret: Kudret, kudret eli
Yezdân: ALLAH
Zâfiyet: Düşkünlük
Zarurî: Mecburi
Zâviye: Eskiden dervişlerin kaldık-
ları şehrin dışındaki yer
Zekat: Malın belli bir kısmını fakir-
lere vermek
Zerre: En küçük parça
Zikir: Anmak, Allâh’ı ziketmek
Zikke: Damga
Zillet: Aşağılık vesîlesi
Zillete inmek: Aşağı düşmek
Zındıklığa düçar olmak: Zındık,
dinsiz olmak
Zuhr-ı âhir: En son öğle namazı
niyetiyle “Cuma namazım kabul
olmuyorsa” şüphesiyle kılınan
ve aslı olmayan uydurma namaz
Zuhur vesîlesi: Görünme vesîlesi,
aracı
Zuhur: Görünmek, ortaya çıkmak
Zühd: Dünyâ malına meyil etmeme
Zü’l-cenâheyn: İki kanat sâhibi,
hem şerîati, hem de tasavvufu
bilen
Zülf, zülüf: Saç

İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN 217 ANA SAYFAYA DÖN


İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU


TASAVVUF VE ZİKRULLAH

1
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

 Tasavvuf ve Zikrullah
H. Galip Hasan Kuşcuoğlu

2
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU

TASAVVUF VE
ZİKRULLAH

3
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

4
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İÇİNDEKİLER
TASAVVUF VE ZİKRULLAH
İÇİNDEKİLER SAYFASINDA OKUMAK İSTEDİĞİNİZ KONU ÜZERİNE TIKLAYINIZ.

BAŞYAZI ........................................................................................... 11
Gerçeklere Neden Karşı Oldular? ............................................................ 25
Zikrullah’a, Tasavvuf’a Karşı Yanlış Tutum ........................................... 29
Allah’ın Mescitlerinde Allah’ın Zikrini Men Eden Zalım....................... 32
Hazreti Ali (R.A.)’In Veciz Beyanları ..................................................... 34
Beni Zikredin Ki Ben De Sizi Zikredeyim ............................................... 36
Zikr’i Celî, Şedit Zikredin ........................................................................ 37
Kadirî, Rufaî Tarîki’nden Gâlibiliğin Verilmesi ...................................... 39
"Bu Zamanda Mürşit Yoktur" Demek Küfürdür ...................................... 42
Münafıklar Allah’ı Zikretmezler, Yâd Etmezler ...................................... 44
Rablarının Cemâlini İsteyerek Sabah Akşam Zikredenleri Yanından
Kovayım Deme......................................................................................... 46
Üzerine Allah’ın Adı Zikredilmeden Kesilen Hayvanın Etinden Yemeyin.
.................................................................................................................. 49
Tasavvufî Müracaat (Rabıta) .................................................................... 51
İrşat Vazifemin Verilmesi, Manevî Zuhurat ............................................ 53
Gâlibîlik .................................................................................................... 56
Mü’minler Allah Zikredildiği Zaman Yürekleri Titrer ............................ 58
Allah’ı Çok Zikredin Ki Başarıya Erişesiniz............................................ 59
Bilmediklerinizi Ehli Zikre Sorunuz Velayet Makamı Erkek İçindir Kadın
O Makama Çıkamaz ................................................................................. 61
Yedi Gök, Dünya Ve Bunlarda Bulunan Herkes Onu Tesbih Ederler. Zikir
Ve Tesbih Etmeyen Bir Şey Yoktur. ........................................................ 63
Rahmeti İlâhiye Vesile Yaratılan Allah Evliyası ..................................... 65
İslâmı Yaşamak İçin İllâ Arap Olmak, Arabça Bilmek Yeterli Değil,
Âlemlerin Rabbıdır, Hazreti Allah ........................................................... 68
Bizi Zikretmekden Gâfil Kıldığımız, Kötü Arzularına Uymuş, İşi Gücü
Aşırılık Olan Kimseye Boyun Eğme ........................................................ 70
İlim Allah’ın Yed-İ Kudretindedir ........................................................... 72

5
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Söz Allah'a Verilir. Biat Allah Elçisine Olur. Mürşide Biat Veraset Yolu
İle Peygamberinedir ................................................................................. 73
Habibim Sana Biat Edenler Ancak Allah’a Biat Etmektedirler ............... 75
Zikrullah Veliliğin Diplomasıdır. Ancak Razı Olduğu Kulunaihsan Eder
.................................................................................................................. 76
Mürit Ve Murat ........................................................................................ 78
Habibim Sen Onları Yüzlerinden Tanırsın Konuşmalarından Daha İyi
Tanıyacaksın............................................................................................. 80
Onlar Allah’ı Zikrettikleri Zaman Kalpleri Titrer, Başlarına Gelene
Sabrederler................................................................................................ 83
Namaz, Oruç,Hac Ve Zekat Emri İlâhîdir. Kulların Kazanç Ve
Kemâlatına Sebepdir. İslâm'ın Şartı Olamaz ............................................ 84
Tevhit ....................................................................................................... 85
Bütün Semavi Dinler İslâmiyet'tir ............................................................ 87
İnsan Hakları Ve Lâiklik .......................................................................... 88
Ey İnsan, Bu Âlemi Ben Yarattım, Sen Düzene Sokacaksın ................... 89
Allah'ın İsmi Bol Bol Zikredilen Manastırlar, Kiliseler, Havralar Ve
Mescidler Bizim Rahmetimiz Olmasa İdi Yıkılır Giderdi ....................... 90
Allah’a İman ............................................................................................. 92
Vahşi Tarik ............................................................................................... 93
Allah’ı Zikreden Kişiyi Hor Görene Zikrullâh’ı Unuttururuz .................. 95
Mü’min, Müslim, Kâfir, Münafık, Gâvur (Ateist) ................................... 97
Allah’a İnanan Ehli Kitâba "Kâfir Veya Gâvur" Diyemezsin .................. 99
Terbiye Allah'ın Tertib Ve Bildirisine Göredir, Ruhi Ve Nefsîdir, Edepdir,
Kulun İradesine Verilmiştir. ................................................................... 100
Sizden Ücret İstemeyen Kimselere Tâbi Olun, Onların Sözlerine Kulak
Verin. Onlar Hidayete Ermiş Kimselerdir .............................................. 102
Allah’ın, Ziyaret Edilip Hâl Ve Hatırlarının Sorulmasını İstediği
Kimseleri Ziyaretten Vazgeçmeyin. ....................................................... 103
Hazreti Allah Arzı Yarattı "Bilinmekliğimi Diledim" Buyurdu.
Yeryüzünde Halifesi Benîâdemi Yarattı ................................................ 105
Ey Beniâdem! Kuş Kadar Da Mı Allah'ı Tanıyamadın? Onu Tesbih
Etmekten Nefsini Mahrum Ettin! ........................................................... 108
Rızka İman, İmanın Zirvesidir. Rızık Allah’ın Yed’inde Olup Beniâdem'in
Say-İ Gayretinde Zuhur’u Görülür. ........................................................ 109
Ehli Zikir, Ehlihal, Allah Fakiridirler: Servet, Mal, Mülk Fakiri Değil . 112

6
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Cumhuriyet, Demokrasi, İnsan Hakları Ve Lâiklik Yaşanıyor İse Güzeldir


................................................................................................................ 114
Sanatkar Oldum. Kastım Kimseye Yük Olmamak, Minnetsiz Yaşamaktı.
Bugüne Öyle Geldim .............................................................................. 116
Şeyh Nasıl Olunur? ................................................................................ 118
Sonra Gelen Din Evvelki Dini İptal Etmez. Daha Sonra Gelen Allah
Elçileri Evvelki Gelenleri Tasdik, Sonra Gelenleri Müjdeleyici Olarak
Gönderildiler. Cümlesinin Dini İslâm, Tevhit Dinidir. .......................... 119
Mürşidim, Efendime Nasıl Eriştim? ....................................................... 120
Dünyada Hakiki Mürşit İlimdir. İlim Allah’ı Bilmektir. Kişi Allah'ı
Bildiği Kadar Âlimdir. Âlimse Mürşittir. ............................................... 122
Deve Kuşu Yalnızca Başını Kuma Gömmekle Avcıdan Gizlendim Sanır
................................................................................................................ 128
Vazifen Yalnız Korkutmaktan İbaretmiş Gibi Olmasın ......................... 130
Habibim Onlar Hayvandan Da Aşağıdırlar ............................................ 132
Nafi İlim Salih Amel .............................................................................. 134
Sizin En Hayırlınız Dünya İçin Ahiretini, Ahireti İçin Dünyasını
Terketmeyendir ...................................................................................... 137
Bazı Fıkıh Âlimleri Mutasavvıflarla Beraber Yürümeyi Reddetmiş, Bu
Gerçeklere Tarih Boyu Kulağını Tıkamışlar .......................................... 139
Mürşidin Vazifesini Hazreti Allah Verir, Şeyhi Tebliğ Eder. ................ 142
Bişr-İ Hafî: Yalınayak Bişr .................................................................... 148
Allah'ı Zikretmek İbâdetlerin En Büyüğüdür ......................................... 154
Er’rahman Er’rahim ............................................................................... 156
"Varsın Derviş Öyle Bilsin" Bu Dün İdi. Bu Gün Böyle Değil ............. 158
Vesile, Her Şey Rahmete Vesile ............................................................ 160
Ben İlim Şehriyim, Ali Kapısıdır ........................................................... 163
Zikir, Fikir, Mana Fakiri......................................................................... 165
Hilâli Görün Oruç Tutun, Hilâli Görün Bayram Edin ............................ 167
Zikirsiz İbadet, Tasavvufsuz Tariksiz Semâvi Din Yoktur .................... 171
Onlar Allah’ı Unutmuşlar, Allah Da Onlara Kendilerini Unutturmuştur174
İstihare Sünnet’i Resûlullah’tır............................................................... 177
Tenasüh (Reenkarnasyon) ...................................................................... 180
Allah’ın Zâtı Sıfatı Baş Gözüyle Görülmez. .......................................... 181
İslâm Ve Mekarim’i Ahlâk..................................................................... 182
Ehli Tarik, Vahşi Tarik........................................................................... 185

7
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Âdem Ve İnsan!...................................................................................... 188


İlk Hitabı İlâhi: Oku! .............................................................................. 190
Her Ne Kılmışsa Adalettir, Cenab-I Kibriya .......................................... 193
Yok Mu Çaresi Dostlar? ......................................................................... 195
Arabça Bilmek, Allah'ı Bilmek İçin Yeterli Olmuyor............................ 197
Azık Torbana Depo Ettiklerin İki Âlemde De İşe Yarasın .................... 199
Rüya ....................................................................................................... 201
Evrat Ve Ezkar ....................................................................................... 203
Dervişin Günlük Evradı.......................................................................... 205
Allah’ın Emri Dervişin Virdi.................................................................. 207
Kâdirî-Rufâî’nin Kolu Gâlibî Virdi ........................................................ 208
Hatme-İ Rufâî ......................................................................................... 210
Hatme-İ Kadirî ....................................................................................... 213
Evradı Şerife-İ Kâdirîye ......................................................................... 215
Evrat Ve Ezkar Nasıl Okunur? ............................................................... 218
Mânâma Düzen Veren Hikmet’i Kayısı ................................................. 221
Zikir Hakkında Bazı Hadisler Ve Vecizeler ........................................... 228
Sözlük ..................................................................................................... 230

8
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMÂN VE RAHÎM OLAN ALLÂH’IN


ADI İLE BAŞLARIM

HÛ YÂ TABÎBE’L-KULÛB
MEDET YÂ ERHAME’R-RÂHİMÎN
MEDET YÂ EKREME’L-EKREMÎN
MEDET YÂ İLÂHE’L-ÂLEMÎN.

DESTÛR YÂ ÂDEM SAFİYYULLÂH


DESTÛR YÂ NÛH ŞEKÛRULLÂH
DESTÛR YÂ İBRÂHÎM HALÎLULLÂH
DESTÛR YÂ MÛSÂ KELÎMULLÂH
DESTÛR YÂ ÎSÂ RÛHULLÂH
DESTÛR YÂ MUHAMMED MUSTAFÂ
HABÎBULLÂH.

DESTÛR CÜMLE PEYGAMBERAN-I İZÂM VE


RESÜL-İ KİRÂM HAZERÂTI

DESTÛR YÂ SÂHİBE’L-MEYDÂN

RIZÂEN LİLLÂHİ’L-FÂTİHA MAA’S-SALEVÂT.

9
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

10
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

BAŞYAZI

Dünya ve ahirette mes’ud olmak istiyorsak yaratanımıza kul ol-


manın zevkine erme çabasında olalım. Rabbımıza layık kul olmanın
hazzından, zevkinden uzak durmayalım. Sonsuz rahmeti ilâhiden na-
sipli, ihya olmuş Rahmeti ilâhiyeye vesile kılınmış bahtiyar kullarının
saflarında bulunmak gayemiz ve zevkimiz olsun. Kulluk vazifemizi
iman ve samimiyetle icra edebilmemiz gene yaratanımızın rahmeti
olan mana ve gönül gözü ile görmek ve gerçeği lüzumu kadar bil- 11
mek... Rahmetinden mahrum eylemesin..
Hazreti ALLAH’tan lütfedilen tavır ve hareketlerimizle, lisan-ı
hâl ile yakarmayı ve istemeyi bilelim. Nazargah-ı ilâhi olan kalbe yolu
uğramayan arzu ve isteklerin huzuru ilâhiden iltifat gördüğü ender
görülür. Kalpten beyine geçen gönül yolu, ehli hâlin ehliaşkın yo-
ludur. Beyinden kalbe akış ise ilmel yakından öteye yolu muhal-
dir. Muhammet İkbal’in uyarısını gönül kulağı ile dinle, tefekkür et.
Rahmeti ilâhi olan sebeplere tevessül etmeden maddeyi de manayı da
elde etmek zehabına kapılmak safdillik olur. Bu saflık tertemiz safiyet
değil, kusura bakma, salaklıktır.
“İlim toplayıp yığmışsın, gönlü ihmal etmişsin, o kaybettiğin
servete acıyorum.”
Ey Beniâdem! Sen Âdem’e musahhar kılınan mahluk ve eşya
değilsin. Hazreti ALLAH’ın bilinmesine vesile kıldığı, yaratılışın
sırrı ve çekirdeğisin. Diğer mahlukata benzer yönün aşikar, amma
sen mana denizi insan olmaya müsait yaratılmış Beniâdemsin. Aşkı
ilâhiden yaratıldın. Yaratanını bilmeye müsait kılındın. Aczini bildi-
ğin kadar yaratıcını bilmene imkan ve fırsat verildi.

11
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Bu fırsatı bildiğin kadar yaratanına hamd ederek, şükrederek, ke-


sir zikrederek, emri ilâhiye intibak etme zevki ile hayatını idame et-
tirmeye çaba gösteren, gerçeği hayatının her safhasında görerek, yara-
tıcına hayranlık duyan, sadık insan! Hiç şüphen olmasın, bu meziyet-
lerin hepsi şahit ki, sen yaratanına aşıksın.
Aşk mana itibariyle ilâhidir. Mecazi aşk olmaz. Mecazi olan
istektir, arzudur. Nefsin ihtiyacıdır. Mecazi aşk özlemini duyduğu
o nesneye vuslatla biter. İlâhi aşk ise yakınlıkla artar. Vuslatda
ilâhi aşkın sonu değildir. Aşkı ilâhinin tecellisi nefsin hazzının dı-
şında, ruhun gıdası, yaratılışın sebebi hikmeti, İnsanlığın hâl bel-
gesi... mana anlamı “TASAVVUF”tur!
Hazreti ALLAH’ın tanzim ve tertip ettiği ile kullarını vazifeli kıl-
dığı “ey insan arzı ben yarattım sen düzene sokacaksın” hitabını
hiç hatırdan çıkarmadan, emri ilâhiye uygun, kulun aczine uygun, kul-
luğuna uygun vazifelerimizi iyi bilelim. ALLAH’ın tertip ve tanzimi-
ne teslimiyette kusur etmeyelim. Üzerimize terettüb eden kulluk veci-
besini yerine getirmeyip, “bunu da, sana havale ediyoruz, bu işlemle-
12 rimizi de sen yapıver” diye köşeyi vahdete çekilip, aczini bilip, kullu-
ğunun dışına çıkmayasın. Bu küstahlığın adına sakın “teslimiyet ve
kulluğumuzun aczi, falan” diye ahkam kesme. Yaptığın bu tembelliği-
ne sakın tasavvuf, tarikat, şeriat, İslamiyet de demeyesin. ALLAH’ın
emri hilafına yaşayanlarda küllî rahmet olan kıymetli sıfatlar bulun-
maz. gafil olma!...
Eşi, şeriki, benzeri olmayan ALLAH’ın iradesine bağlanmak
İslâmiyet’tir. Amma sen bu bağlılığı yanlış düşünüyorsun. Niye yan-
lış? Beraber araştıralım. “Kur’an’dan başka bir şey tanımam” diyor-
sun, “yalnız kelâmullahtan başka bir şey tanımam” diyorsun, amma
bazı ayetlerin manalarını yaptığın meallerde kendi hissiyatına göre
tanzim etmekten çekinmiyorsun. Hazreti Resulullah’ın hayatı Kur’an
değil mi? Niçin sünnetlerine ve tevatüren zamanımıza kadar sıhhatını
koruyan hadislere, tasavvuf, tarikat, cemaatle ve ferdi yapılan zikrul-
laha, adet tertip ve tanzimine kütüb-i sittede geniş yer verildiği halde
soğuk bakıyorsun ve onları İslamiyet’in dışında gösterme gayretinde-
sin. ALLAH’a ve Resulüne inanmayan bir toplum var ki, onlarda din-
lere düşmanlık ve dinsizliğin ilericilik olarak algılandığının acı fatura-

12
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

sını nasıl ödüyoruz görelim lütfen!... ALLAH cümlesini hidayete er-


dirsin.
Büyük bir kesim var ki, ALLAH’a ve elçilerine inanmış, na-
mazında, niyazında, haccında, zekatında, hayır ve hasenatında..
Bu mana zenginlerinin ALLAH adetlerini artırsın amin!. Bir
zümre daha varki dindar kesimde ekseri görülen bunlardır. Akıl-
dan öteye yolu olmadığı gibi, azab-ı ilâhiden başka sermayeleri de
yoktur. Gazabı ilâhiyi ve rahmeti ilâhiyeyi de kalıplaştırdığı gibi,
bu tutumlarıyla Hazreti ALLAH’ı çarpık zihniyetlerine ram etti-
ğinin zannı ile cennet aşkı ve cehennem korkusundan başka zevki
olamayan, “gönül” diye bir rahmet tanımayan, ihlas, takva, vera-
dan habersiz toplumların rehberi, üstadı tabir caizse mürşidi...
Manası olmayan şeriat, arısı ve balı olmayan boş kovan misali,
gerçek iman zafiyeti çeken, yalnız samimiyetine güvenmekle fe-
rahlık duyan, dindar geçinen kitleler!.. Bu zümre samimiyetleri
derecesinde rahmeti ilâhiyeden nasiplerini alacaklar, amma bu
çarpık hâli alkışlayan bilge kişiler: Bu tahribatın hesabını vere-
bilmen için güvencen nedir?!... Pek inanmazsınız amma belki ina- 13
nan bulunur. Peygamber Efendimiz öyle buyurdular: “Onlar kur-
tarıyoruz zannediyorlar, öldürüyorlar. Kendileri de ölüyor.” Bu
kadarlıkla iktifa et. Uyan!
Beşeri Kanunlar kanun-u ilâhiyeye uygun gibi görülse de “Şeriat
devleti” “şeriat hükümeti” ifadeleri her zaman hakikatı yansıtamazlar.
Zamanla değişen görünümleri kanun-u ilâhiye ters düşmediği müddet-
ce içtihada lüzumlu kılınmıştır. Dünya nizamı kulun içtihadına bıra-
kılmıştır. Zamanla değişen güzellikler ehlinin içtihadı ile toplumların
yaşantılarında ilâhi yakınlığı sağladığı gibi, sâlikını emri ilâhiyi yaşan-
tısında kalbi mutmain kılar. Tertibi ilâhi budur. Bazı ayetler muhkem,
bazısı müteşabihtir. Zaman bunlar üzerinde değişiklik yapamaz. Kı-
yamete kadar geçerlidir. İçtihada tâbi ayetler vardır ki, şeriattır. Za-
mana göre, ehli o günkü güzelliğe uygun içtihat yapabilir. Örneğin
Peygamber Efendimiz’e ashâb sordular “Ya Resulallah, şu dünya işini
nasıl yapalım?” diye. En son gelen şeriat mimarı, ilmi ledün sultanı,
gerçek gönüller fatihi, nuru muhammedînin peygamber efendilerimiz-
de zuhurunun son karargahı, en mütekâmil şeriat-ı garranın yetkili
sahibi buyurdular ki:

13
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

“Sizler dünya işini benden iyi bilirsiniz.”


Yeri gelmiş iken, fakirin zevki ile ihya olduğum, Hazreti
ALLAH’ın rahmeti, Resûl-i Ekrem Efendimizin şahsında bu abdiâcize
lutfettiği mesajı tekrar etmekle İslâmi gerçeklere vesile kılındığım için
manevî hazzımı ve mana zevkimi izahtan acizim!...
30 Ocak 1995, Mekke-i Mükerreme’de otelde sabah namazından
sonra Peygamberimiz Efendimiz hâli yakazada şu mesajı ihsan ettiler!
“ÜMMETİM GEÇMİŞ ZAMANA GÖRE DEĞİL,
YAŞAYACAĞI ZAMANA GÖRE HAZIRLANSIN”
Yataktan fırladım. Unuturum korkusu ile not aldım. Yazdığım ya-
zı ile ilgili gördüğüm için inanan din kardeşlerime tekrar tekrar du-
yurmak istedim. Sene 2006, 50 senedir veraset vazifesini taşıyorum!...
Her devirde geçerliliğini koruyan gerçek ifşaat-ı peygam-
beriyye!... Seksen sekize yaklaştım, Rabbımın verdiği irşat vazifesini
taşıyorum. Vazifem haricinde ALLAH’ın kuvvet ve kudreti karşısında
aciz kulum. Beşer karşısında inandığım gerçekleri anlatmak için kim-
14 seyi kırmadan, incitmeden, enaniyyete düşmeden, imanımdan ve vazi-
femden pirim vermeden, Yerlerde ve göklerde bütün alemde zuhur
eden Peygamber Efendilerimizin, bilcümle evliyaullahın, insan-ı
kâmilin ve aklı selimin hassasiyetle üzerinde durdukları ayetler ve indî
ilâhiden uyarılar!..: “Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar
bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler.” (Yusuf Sûresi, 105)
Hazreti ALLAH’ın ilim ve iradesinin tenezzülen lutuf ve ihsan
eylediği ayetler manzumesinin çekirdeği Beniâdem!.. arzda ve bile-
mediğimiz nice alemde adaleti ve rahmeti ile tecellisi Hazreti
ALLAH’ın fiiliyatı, fiili sıfatlarının bizatihi olmayan zuhuruna vesi-
le kılınan nizamı alem!.. Hazreti ALLAH’ın lutuf ve ihsanı ile anla-
şılacak olan ilmi manayı ilmel-yakin ile çözemeyeceğinin bilgisine
ne zaman varacaksın? Sıkıştığın zaman kabul etmiş gibi görünsen
de, kendi düşünce ve davranışlarını daha üstün görme hastalığın,
dışarıya nüksetmiş. Zahmet etme, gizleyemiyorsun. Haddi aşmışsın.
Settarü’l-uyub rahmeti üzerinden kaldırıldı. Takke düştü. Kel gö-
ründü misali. İyi bil. ALLAH’a karşı günah işliyorsun. İslâm’a kar-
şı, resullerine karşı, İslam’ın ne olduğunu müdrik yaşayan
mü’minlere karşı, veraset taşıyan vãrisün-nebiye nedimi ilâhiye kar-

14
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

şı bu tutum ve davranışların beşere karşı ayıp, ALLAH’a karşı gü-


nah oluyor.
Şunu bilesin ki, akli ve nefsani duygularını cihan-şumül dini
İslâm’dan, en mütekâmil şeriatı garradan ve vahyi ilâhiden daha cazip
gördüğün için Hazreti ALLAH’ın tertip ve tanzim ettiği manevî teşki-
lata küfür gözü ile bakıyorsun. İman zannettiğin küfür buradan başlı-
yor.
Bu türlü ilimler nâ-ehil toplumlarda her zaman alkışlanmıştır. Sa-
kın aldanma, o alkışlara. Dikkat edersen hakikat gözü ile bakabiliyor-
san göreceksin ki, şakşaklardan çıkan ses emri ilâhiye muhalefet..
Nefsi duyguların sesi insanî kâmil’i tanımayıp, kendini insan-
dan üstün görüp, bunu kanıtlamak için Hazreti ALLAH’tan kı-
yamete kadar sapıtmak için ruhsat alan şeytanın sevinç çığlıkları-
nı duyamıyor musun? Alkışların sesinde bir yerde nefis akılla şir-
ket kurar, müşterek çalışırlar. Put üretmekte mahirdirler. Nefsin
ürettiği put aşikardır. Aklın ürettiği put kabiliyeti nispetinde
avamdan gizlenmeye çalışır. Âmâ ehlinden gizlenemez.
15
ALLAH’tan hiçbir şey gizli değildir.
Rica ediyoruz, manevî teşkilata inanmasan da na-ehlin küfrüne or-
tak olma. Gavs’ül-A’zam Seyyit Abdulkâdir Geylâni buyurdular ki:
“Atan bizdendir, attıran değil.” Bir kişi inanmadığını açıkça ilan
eder, hatır için konuşmaz. Sözünün eri ve merttir. Böyle insanların bu
halleri de meziyettir. Rahmettir. Bizim rahmet topluluğumuzun üyesi-
dir. Mutlaka bir gün gelecektir. Çünkü mizaç ve manası bize uygun-
dur. Kendisi kenarda durup, sinsi sinsi attıranda makbul meziyet yok-
tur. Bizden değildir, Bazı hakikat fukaralarına hakikat dışı telkin-
lerinle ehli tarika karşı hakaret ve küfrettiriyorsun. Buna hakkın
var mı? Hesabını Hazreti ALLAH sormayacak mı?
Muhammet İkbal’in veciz gerçeklere uygun bir hitabını dinle:
“Milletler manevî büyüklerinin kalplerini incitmedikçe ALLAH
hiç bir zaman milleti rezil ve rüsvay etmez.” Yaptığın bu tahribatı
Kur’an-ı Kerimin manasını, bazı ayetleri nefsinin hazzına göre ilan
edip, semavi tevhit dini ki islamiyettir sâliklerini Hazreti Kur’an’a
düşman kıldığının hesabını ALLAH’a verebilecek misin? ALLAH

15
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

affetse dahi, masum kulların manalarını iteklediğinin farkında değil


misin?...
İsmini henüz düşünmediğim bu kitapçığı daima sitem ve kahır
etmek kastı ile yazmadım. Maksadım bazı hakikat fukarası “her şeyi
biliyorum” hastalığının zebunu kişilerin yaptığı, tahribattan başka gö-
rünüm taşımayan telkinatlar ve icraatları açıklamak. Bu abdiâcizin
imanıma, Rabbimin rahmeti ve muaveneti ile şer düşünce ve şer icra-
atlar yaklaşamaz. Buna rağmen Ebu Cehil misali düşünce ve tahribat-
lardan Rabbıma sığınırım.
“Yalnız zahiri ilmi olan onunla yetinen topluluklar zalim. Sa-
dece ahlâklı olmaktan başka bir bilgisi olmayan toplumlar maz-
lumdur. Hem ilmi, hem de ahlâk-ı olan milletler hakim ve mes’ud
olur.
Hakikat dışı telkinler ve manayı tahrip eden icraatlarla milyonlar-
ca mana ehlini ruhen taciz ettikleri gibi, imanlarını zayıflatarak yü-
kümlü oldukları manayı bilemediklerinden hakikatleri katletmeye ça-
lıştıkları tarih boyu görülen vakıadır.
16
ALLAH’ın zikrini toplu olsun, münferit olsun ilim adına ya-
saklayıp katlediyorsunuz. Bu yetkiyi nereden aldınız? Kur’an’dan
diyemezsiniz. Zikir ayetlerini açık ve seçik yazdım. Havfu reca
üzere oku. Anlayarak oku, anlamıyorsan erbabına sor da, oku.
Hazreti ALLAH Nahl Sûresi, 43. ayette emretmiyor mu: “Siz bil-
mediklerinizi erbabı zikirden sorunuz.” Lütfen hocam, bu bencil
enaniyyetten kurtul. Sen ilminle bana lazımsın. Ben de hâl ilmi ile
sana lazımım. Gel yoksa bilmeden yaptığın tahribatların enkazı
altından çıkamazsın. Üzerindeki Enkazları göremiyormusun?
Gördüğüm ve hatırladığım kadarı ile göstereyim. Gel, yeteri
kadar Arapça bilmeyen fakat “men araf” sırrını anlayan bu ab-
diâcize yakın gel. Hazreti Mevlâna’nın feryadını dinle. Rahmeti
ilâhinin zuhuruna vesile kılındığı gönül sultanına yakarışını dinle:
“Gel, başını kille ıslattınsa yıkamadan gel. Ayağına diken
batmışsa çıkarmadan gel.
Gel de ufalmış ekmekler gibi yollara döküldüm, topla beni.
Gel ki, gel. Git sözü bitsin artık, gel...

16
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Bu sancıyı çeken bilir. Gülme! Sizlerin yazdığı tefsir ve Türkçe


mealleri çok çok tetebbu eden, ilmihâlini, kelime ve yaşantısı ile edil-
leyi şer’iyeye uygun şeriatı Muhammediyi imanı ile birleştirmeye ça-
lışan bu abdiâciz itikatta “Maturidi,” mezhep de (amelde) “Hanefi,”
meşrebim alevi “Kâdirî-Rufaî birleşiminin kolu Gâlibî”dir.
Şu gerçeği bildirmede faide görüyorum: Şeriatı Muhammediyyede
yüz küsur mezhep ve meşrep var. Hazreti ALLAH cümlesini rahmeti
ile bezesin!. Mana ilminden yoksun, madde ve akılcı din ihdas eden
bilgelerin rahmeti ilâhiyenin sonsuzluğunun zevkini yaşayan, samimi
kullarını da rahmeti ile bezediğinin garibi olmaları hasebi ile, rahmet
zevki almamış, ilâhi vazifesiz, ölçüsüz, hayli sadık kullarını kendi
nefsani eğitim ölçülerine göre değerlendirip şeriatı muhammediyyeye
ümüt bağlamış, 105 kadar meshep ve meşrep varken, yalnız 4 adedini
kabul eden, gerisini rahmeti ilâhiyeden mahrum, dalalette göstermek-
ten çekinmeyen, rahmet yollarını kapatıp, yalnız gazabı ilâhiye giden
yolları benimseyip, açık tutan Beniâdem’in, rahmet yaratılışını gazabı
ilâhiye dönüştürme memuru imiş gibi, olanca gücü ile çalışan, mana
ve ledünni kaynağı tasavvuf, sıratı müstakim garibi, bilge(!) kişi üm- 17
metleri tarih boyu bilmeden mezhep ve meşrep çatışmalarına itekle-
miş, tasavvufa Rahmeti sonsuz Rabbımızın Rahmetini, tasarrufunu
yedine alarak, rahmeti zulme dönüştürmüştür!.. Mezhep ve meşrep
tenkitleriyle veya bunların reddiyle toplumlara fitne, fesat, düşmanlık-
tan gayrı bir şey verememişlerdir!.. Her kul karakterine, mizacına ve
inancına göre mezhebini ve meşrebini seçmekte yetkili kılınmıştır.
Samimiyetinin ölçüsünde ALLAH’ın bu türlü rahmetinden nasip ala-
cağından kimsenin şüphesi olmasın. Bir kişi çeşmenin yanına bir ka-
zık çaktı, binitlerini oraya bağlasınlar, diye. Rahmeti ilâhiyeye uygun
hizmet olmuştu... Bir başkası görmüyenin ayağı takılır da düşer, diye
kazığı söktü. Çakan da söken de rahmeti ilâhiyeye nail oldu.
“Mü’minin niyyeti amelinden hayırlıdır” buyurulmadı mı?
Şunu hiç unutmayalım: Hazreti ALLAH kullarını gazabı için
yaratmadı. Dünyaya başka gözle bakmayasın. Dünya kazanç ve
rahmeti ilâhiyenin kaynaştığı yerdir. Mendubdur!... Dünyadaki
manevî kazancı başka bir yerde bulamazsın. İleri gitme! Hazreti
ALLAH’a malum olan niyetlerini bilebilir misin, kazık çakanın ve

17
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

sökenin niyetlerinin ne olduğunu? Dikkat edelim, aczimizi unut-


mayalım!..
“Yetmiş iki milleti bir gözle görmeyen, halka müderris olsa
hakikatta asidir.”
Leküm dinüküm ve liye dîn. Kâfirun Sûresi 6. ayette buyurduğu
“sizin dininiz size, benim dinim bana” buyruğuna dikkat et.
ALLAH’ın izni ile göstermeye çalışacağım. Lütfen itirazın olursa iti-
razının yanıtını Kur’an’dan bulmanı isterim. Çünkü bu abdiâciz
Kelâm-ı Kadim olan Kur’an’dan ayrı düşünceye iltifat etmem erişti-
ğim kadarı ile aczimle alemde zuhur eden ayetlerin hayranlığını yaşa-
maya çalışıyorum ...
“Sonraki gelen semavi din evvelki gelen dini iptal etmez.”
Başka din yokki, İslâmiyet’ten gayri, iptal edesin; şeriatlar dahi iptal
edilmez iken!... Sonra gelen şeriatlara sâlikin geçmesi emri ilâhiye
uygun olup, geriye gidilmemesi de emri ilâhidir... Sonra gelen şeriatlar
kulların kültür ve bilgilerine göre ihsan edilmiş, kişinin inisiyatifine
göre lutfedilmiştir, rahmettir. “Dinde cebir yoktur” anlamı budur.
18
Hazreti Kur’an’ın da bildirisi budur. “Hâlâ bir şeriat geldi mi, evvelki
şeriatlar iptal olur” iddiasında ısrar edenler Hazreti ALLAH’a zulüm
isnat ederler. Hazreti Kur’an’la çelişkiye düşerler çünkü Hazreti
ALLAH’ın lütfettiği küllî rahmeti ilâhiler geçici değildir. Mizaç itibarı
ile kul inandığı bir davayı kolayca bırakmaya müsait olmayıp daha
kemâlatlısını seçebilmesi kültürünün kemâlatına bağlıdır!.. Samimi-
yetle arayan kul, hiç şüphesi olmasın, bilgisi müsaitse mutlaka bulur.
“Kırk senelik kâni olur mu yani?” Kâni olur ise yani, daha müte-
kâmil kullarına gönderdiği şeriata tâbi olup yaşayabiliyorsa, yani
kemâlattır, uygundur. Tertibi tanzimi ilâhidir. Tarih boyu ne kadar
gösterebildin ki, kâni olmuş yani?...
Dini konuları anlatırken de insaflı, merhametli, mülayim ve
sevecen olalım. Yaratılışın sırrı rahmettir. Gerçek ölçü ALLAH’a
mahsustur. Aczini bil, ileri gitme. Sen kendi vazifene bak.
ALLAH’ın işine burnunu sokma.
Bütün semavi dinler tevhit dinidir. İslâmiyettir. Kitapların ve su-
hufların anlamı, özü kelimeyi tevhittir. Lisanen “ALLAH’tan başka
ilâh yoktur, illâ ALLAH vardır” manasını, anlamını hangi lisan ile

18
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

söylüyorsa bir kişi, beşer ölçüsüne göre o anda o kişi müslimdir. Geri-
si ALLAH’a aittir. Konuşmasında ve muamelatında tevhide aykırı bir
hâl gördünse muktedir isen mülayemetle “emr’i bi’l-ma’ruf, nehyi
ani’l-münker...” Güzellikleri anlat ve sevdir. Nehyedilmiş çirkinlikler-
den kaçması için tatlı tatlı ikaz et. Muktedir isen irşat et. Telaffuzuna
şahit oldunsa müslimdir, gayri müslim değil. Kâfir, gâvur kesinlikle
değildir. Hep aksini düşündük yanlış telkinde bulunduk. Bütün beşeri
İslâm’dan dışladık. Düşman ettik. Ehli kitaba kâfir, gâvur demekle
teselli oluyoruz zannettik. Gayretullaha dokunduk. ALLAH affetsin.
Şüphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Nasraniler ve Sabii-
ler’den kim ALLAH’a ve ahiret gününe inanır, bununla beraber
salih amelde de bulunursa, elbette onların Rableri katında ecirleri
vardır. Hem onlara korku da yoktur. Onlar mahzun olacak da değil-
lerdir. (Bakara Sûresi, 62)
Kur’an-ı Azimüşşan’da ehli kitaptan bahseden hayli ayetler var-
dır.
Peygamber efendilerimize, ALLAH’ın elçilerine sakın ha, derece
19
vermeye kalkışmayalım ve ilâhlaştırmayalım. Bu hareketlerimiz hem
Kur’an’a, hem de imanın şartı olan Âmentüye ters düşer. Cümlesi
müslümandır. ALLAH’a şirk koşmayan, peygamberinin getirdiği şeri-
atına bağlı olanlar elbet müslümandır. Yalnız ALLAH’a inanıyorsa
ehli imandır. “Size din olarak İslâmî seçtim, size dininizi tamamla-
dım” hitabı ilâhisi bütün semavi dinleri kapsar. İslâmiyettir Hazreti
Peygamber (s.a.v.) Efendimizden başka peygamber gelmeyeceğinin
ALLAH tarafından bildirilmesidir. “İsa aleyhisselâm gelecek” diyen-
lere iltifat etmeyin. Tertibi ilâhiye uygun değil, nefislerin uydurması-
dır. Kanun-u ilâhiye ters düşer. Gülünç olmayalım, peygamber efendi-
lerimizi sınıflandırmayalım. Hakikat dışı olur. ALLAH gücenir. Hele
başka peygamber efendilerimizin şeriatlarına tâbi olanlara gayri müs-
lim, kâfir, gâvur demeye hiç hakkımız olmadığı gibi, telafisi mümkün
olmayan; peygamber efendilerimize ihsan edilen şeriatlara ve takip
ettikleri yollara karşı ileri geri uyarılarımız düşmanlıktan başka bir şey
getirmez, getirmedi de...
Akılcı din olmaz. ALLAH’ın elçileri vasıtası ile kullarına bahşedi-
len din tertibi tanzimi ilâhidir. Din nakildir. Nûru Muhammedi cihan-

19
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

şumuldür. Âdem Safiyyullah’tan kıyamete kadar devam edecektir,


bakidir. “Lev lâke lev lâk, lema halektü’l-eflâk” (sen olmasa idin,
eflâki yaratmazdım) hitabının mana itibarı ile cümle peygamber efen-
dilerimizde görülen, veraset taşıyan evliyaullahta veraset yolu ile zu-
huru müşahede edilen, mü’min ve müslim, cümlesinden zuhura vesile
kılınan yaratılışın sırrı rahmeti ilâhinin ismidir.
Nûru Muhammediyi kalıplaştırmak, dar bir çerçeve ve zamana
sığdırmak hakikat anlamı taşımadığı gibi gerçek imanla da bağdaş-
maz. Senlik benlik davasından öte izahı yoktur. Cümle ehli kitapta
bariz görülen hastalıktır. Hazreti ALLAH cümlesine şifa versin. Se-
mavi dinler, yani tevhit dini sâlikleri biri diğerini esasta kardeş gör-
dükleri zaman yaratılışın sırrının Beniâdemde zuhuru görülecek,
bütün beşer kardeşliğe akın akın yürüdüğünde, gerçeğin böyle ol-
duğunu anladığında, Beniâdemi kıskandığından, Âdemi hakikat
dışına çıkarmak için vazifesi sevdirilen şeytan, inkisar-ı hayale uğ-
rayıp, melanet icraatının sonu hezimete dönüşüp, her şey güllük
gülistanlık olacak. Dünyada düşmanlık, çirkinlik, bilcümle ihtilaf-
20 lar, bencillikler, ister istemez, yerini hep güzele bırakacak. Öyle
mi?!..
Şu halde Beniâdemin derecesinin yücelmesi için rahmeti ilâhiye-
den lutfedilen tertib ve tanzimi ilâhi olan imtihan olmayacak mı?. Bu
düşüncene göre dünya beşerin nefsani zevklerine uygun devam eylese
ezelî ervahda “beli” diyememe gafletine kapılan ruhlar öyle küfrü ina-
dide mi kalacak? Ademlikten, mana yokluğundan kurtulup insan ol-
maya vesile olan rahmeti ilâhiyeyi nefs-i emmarede lütfen tefekkür et.
Bu düşünce ve yaşantı kastı ilâhiye, rahmeti ilâhiyeye uygun mu? Gö-
rüyorsun!.. Uygunsa, isim değişikliği gerekli. “Dünya” demek abes
olur. “Cennet” diyelim. Çünkü istediğin cenneti bilmesen de özlemini
duyuyorsun.. Öyle ise, bir nebze de olsa tertibi ilâhiyi merhamet ve
rahmeti ilâhiyenin dışında düşünmenin kullukla bağdaşmadığını iyi
bilelim. Hattı aşmayalım. Bu türlü ölçülerin zevkini Hazreti ALLAH’a
samimiyetle teslimiyette bulmaya çaba gösterelim!. Ve bilelim ki:
“Her ne kılmışsa adalettir, Cenab-ı Kibriya, her kazaya her belaya kıl
rıza, ALLAH kerim.”
Bu sırrı iyi anlayalım da ALLAH’ın tertip ve tanzimine rıza göste-
relim. Bu tutum ve inancımızla kuvveti kudreti ilâhi karşısında aczi-

20
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

mizi ve kulluğumuzu kanıtlayalım. Havfu recanın dışına çıkmayalım.


İrademizi kullanalım, hayali isteklerden uzak, teslimiyetle İslâmî ya-
şayalım. Yaşanıyorsa güzellikler, güzeldir. Cumhuriyet, demokrasi,
insan hakları, lâiklik, tasavvuf, tarikat, şer-i şerif anlamında yaşanı-
yorsa güzeldir. Yaşanmıyorsa kelime oyunları ile bir yere varamazsın.
Bilmeden bilenlere zulmedersin.

“Zaman duygusallık ve akılsızlık zamanı değil. Sabır ve idrak,


medeniyet ve teknolojiyi, güzellikleri tevhit dininde görme zamanı.”
Bu rahmeti ilâhileri idrak edip, imanınla orantılı düşünce ve ya-
şantını bu rahmeti ilâhiye teksif ettiğin zaman ALLAH yardımcın
olacak, hiç şüphen olmasın.. Dünya Hazreti Kur’an’a hayran ola-
cak. Hazreti Peygamber (s.a.v.) Efendimizin getirdiği şeriatı garraya
hayran olacak. Pek ilerisini bilmesede haddini bilecek. En azından
küfretmeyecek.
“Habibim, evvela yakınlarından başla” hitabını göz ardı etmeye-
lim. Evvela ülkemizdeki kardeşlerimize anlatalım. Düşmanlıktan 21
başka bir şey getirmeyen, ayetlerin gerçeğini tefsir, meal yapalım.
Bu hususta yetişmiş elemanlarımız var. Gerçeklere hemen uyum
sağlayacaklarına şüphesiz inanıyorum. Hazreti ALLAH o günleri
göstersin inşallah!..
Cümle melanetlerin kaynağı cehalettir. “Her şeyi biliyorum”
zanneden adem bu tutumu ile cehaletini ilan etmiş olur. İnsan efdal
ve eşrefi mahluktur. “Yer yüzünde halifemi yaratacağım” hitabının
tecellisidir. Kastı ilâhi kâmil insandır. Yapmacık hilafetler kaybol-
maya mahkumdurlar. ALLAH’ın tertip ve tanzim ettiği hilafetler
kalıcıdır, bakidir. Yasaklanır fakat kaldırabilmek beşerin gücü dahi-
linde değildir. Hazreti Resulullah’ı iyi tanı. Tanıtırken “eşhedü enne
Muhammedden abdühü ve resulühu” diye, gerçek şahit olasın. Per-
de kalkmadan hayrını ve şerrini bilesin.
Kastım, herhangi bir usul ve idareyi eleştirmek değil, rejim eleşti-
risi yapmak haddim olmadığı gibi, bilgim ve görgümün garibi olan
siyasetin daima kenarında kalmada salah gördüm. “Selâmet dir kena-
resi” Bu veciz ifade başlıca prensibim olmuştur. Daima siyaseti ilmi-
min dışında tuttum. Haddi aşmamaya hayatım boyu özen gösterdim,

21
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

zannediyorum. Siyasetle ilgili değilim. Her güzeli severim. Çünkü


ALLAH’ın halkettiği güzellikler islâmiyettir. Manevî vazifemden na-
ehlin düşüncelerine pirim vermem. Kimden gelirse gelsin, güzele;
muhalefet etmem. Çünkü güzellik hikmettir, “Hikmetse mü’minin
kayıp malıdır, nerede bulursa alsın” hitabı yolumun ve arzularımın
özünü oluşturur.
Daha evvel “Muhtaç Olduğumuz Kardeşlik” diye yazdığım kitap-
çıkta bütün semavi dinlerin ve ilâhi emirlerin, yaratıcımız Hazreti
ALLAH’ın emri hilafına beşeri düşünce ve görüşlerin altında ezilme-
ye mahkum edildiğini, tarih boyu bariz olarak görmek mümkündür.
Bu hastalığın ilâcı elbet var. Nerede? Kesin kes Rabbımın lütfu ihsanı
ile haber vereyim: Hazreti Kur’an’da. Amma nefsin enaniyyetinden
anlamsız varlık ve benlikten kurtulmadıkça kalp aynasında hakikatle-
rin zuhurunu elbette göremezsin.
Yazım herhangi bir toplum ve düzeni eleştiri değil, haşa.
ALLAH’ın lütfu ihsanı ile kul olmanın zevkini aldım. Gerçekleri ya-
şadım, hayran oldum. Taltifi ilâhiye nail oldum. ALLAH’ın ihsanı,
22 rahmet hazinesi peygamber efendimizin ve vârislerinin himmet ve
tasarrufatlarına şahidim.
Bu abdiâciz Kur’an’daki ALLAH kelâmından, göklerde ve yer-
deki ayetlerden edindiğim ve yaşadığım intibalarımla derim ki: Sa-
mimi olalım. Manada tahrifat yapmayalım ve kesinlikle bilelim ki:
İslâmiyetten başka din yoktur. Cümle peygamber efendilerimiz müs-
lim idiler. Tâbi olanlar da müslümandırlar. Şeriatları beniâdemin
intibak derecesine göre ihsan edilmiştir. Bir sonraki ALLAH elçisi-
nin getirdiği şeriata tâbi olmak kulun kemâlatıdır. Evvelki şeriatta
samimiyetle sebat edenlerin de yaratanına şirk koşmadıkları müd-
detçe rahmeti ilâhiye nail olacaklarını Hazreti ALLAH Kur’an’da
bildiriyor. Ehli kitaba “gayri müslim, kâfir, gâvur” diyemezsin.
İyi anlayalım: Semavi dinlerin hepsi tevhit dinidir, islamiyettir.
Sonra gelen şeriat evvelki şeriatı iptal etmez. Kişi tâbi olduğu şeria-
tını yaşamakla mükelleftir. ALLAH’ın elçilerini biri birinden ayrı
görmek tertibi ilâhiye ters düşer. Peygamber efendilerimiz kardeşdir-
ler. Tâbi olanlar da biri diğerinin kardeşidir. Cümlesinde zuhur
eden rahmete “Nûr-u Muhammedi” ismi verilmiş olup, bu nûr ise

22
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

âdem safiyyullahtan başlar, kıyamete kadar bakidir. “Yalnız şu za-


mana mahsustur” diye kısıtlamak küfürdür. ALLAH’a zulüm isnat
etmektir, gerçeğe aykırıdır.
Hiçbir tevhit dininin ölçüsü akıl zevkini alır amma esas değildir,
nakildir. “Akıldır” diyenler tevhit dininin dışında kalmışlardır. Emri
ilâhiler akıl ve mantıkla ölçülmez. Akılla ölçülen dinde ibadet ve taat
kaybolmaya mahkumdur. Emri ilâhileri ölçmek aklın işi değildir.
Akılsıza teklifat yoktur.
Akılcı dinden felsefe, nakilden tasavvuf, hakikat zuhur eder.
Akılcı dinden mürteci yetişir. Nakli yaşayan, derviş sıfatının tecelli
ettiği bahtiyar toplumlarda irtica-i hâl kesinlikle olmaz. Dervişin
anayasası kulluk vazifesini yerine getirmektir. Teslimiyete ne kadar
sadık kalırsa o kadar makamı rızadan nasip alır ve “Her ne kılmışsa
adalettir Cenab-ı kibriya, her kazaya her belaya kıl rıza, Allah Ke-
rim” imanını zevkle taşır. “Ve Yarabbi verdiğin nimetlere çok şükür
elhamdü lillâh” diye yaratanına teslimiyetle memnuniyetini günde
yüz defa mutlaka arz eder. Bu hissiyatını her gün virt ve tespih eder.
Tevhit Dinini nakilden çıkarıp akla dönüştürenlerde ALLAH’a karşı 23
itminani kalbe, teslimiyet, rıza ve rahmetine yeteri kadar rastlaya-
mazsın. İnancı fer’idir. Fer’i inancın hakikatte tamamı ile zuhuru
muhaldir. Tasavvufsa dinin aslı ve özüdür. Tertibi tanzimi ilâhidir.
Falan ve filanın yaşantısı ile ölçü kabul etmez. Bizatihi rahmettir.
Tarik yoldur. Mahlukatın nefesinin adedinden de çoktur. Bazı nâ-
ehil tarikler topluma zarar veriyor ise men edilir.
Tasavvuf tertibi tanzimi ilâhidir yasaklanamaz. Dinin özüdür.
“Muhtaç olduğumuz kardeşlik” kitabında dinin özünü anlatmaya ve
dünyaya duyurmaya çalıştım. Kitaptan içeride ve dışarıda her beldeye
göndermeye çalışıyorum Türkiye’deki internete ve Kanada internetine
Türkçe ve İngilizce yazarak kitabı bildirmeye çalıştık. Düşünerek
okuyan, aklı selim Beniâdem mutlaka İslâmî anlayacak. Kardeşliği
anlayacak. Dinler arası düşmanlık getirenleri tasvip etmedikleri gibi,
bu nefsi arzularını prensip edinmiş hakikatları da bu hislerine uydur-
maya çalışan alimleri dinlemeyecek. En azından Hazreti Kur’an anla-
şılacak.

23
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Peygamber efendilerimizin cümlesi ALLAH’ın elçileridir. Onları


rahmet mağfiret sıfatının zuhuruna Hazreti ALLAH’ın vesile kıldığını
iyi anlayıp ALLAH’ın tertibi tanzimi ilâhi olan nedimi ilâhi, Vârisün-
Nebi’ye manevî vazifesini yansıtmayan “dost” demeyip Hazreti
ALLAH’ın Kur’an’da beyan ettiği “evliya” demek cesaretini göstere-
cekler, inşallah.
Bu beyanlarımı dünyaya duyurmak için sen de yardımcı ol. Din-
ler arası düşmanlığı kaldırmak için işte “CİHAT”.

http://www.galibi.com
http://www.alperenler.com.tr
e-mail: galibi@superonline.com

24

24
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Rahman ve Rahim olan ALLAH’ın adıyla başlarım.


Vücudu ile mevcut, sıfatı ile muhit, esması ile zahir, ef’ali ile
malum olan Hazreti ALLAH’a hamd olsun. ALLAH birdir, eşi, ben-
zeri, şeriki yoktur, olamaz da.

GERÇEKLERE NEDEN KARŞI OLDULAR?

Kur’an-ı Azimüşşan’da zikir hakkında Hazreti ALLAH’ın buyur-


duğu ayet’i kerimelerin manaları bariz, açık, çok sûrelerde mevcut
olduğu halde, ilmi zahirin her an tenezzülen zuhuru görülen tecelliyatı
ilâhiyi ölçtüğünü zanneden, yanıldığını bilmediğinden nazargahı ilâhi,
25
sırrı ilâhi olan gönlü önemsemeden hazreti insanı yalnız ve yalnız
maddeden ibaretmiş gibi gören, akılla anlaşıp naklin gerçeğine uya-
mayan, ilmin irfaniyyetini ve mana ariflerini tarih boyu dışlayan, şeri-
atı muhammediyeyi içinden çıkılmaz hale getirip çok fırkalara ayrıl-
masına sebeb olan, aklın ürettiği fizikten öteye yol bulamayan bilge
kişiler (sesini duyuramayan pek azını tenzih ederim). Manayı dışlıyan
bu hâlinin mahsulü elbette gerçeklere karşı “biliyorum” edası ile tavır
takınan, tasavvuf ve irfaniyyet yoksunu, mana mahrumu kişiler
İslâm’ın irfaniyyet yönünü pek kavrıyamamış, Hazreti ALLAH’ın
Dini İslâmî Kelâm-ı Kadim’de beyanı ve bütün alemde fiili sıfatları-
nın tenezzülen zuhur ettiği bir gerçek iken, imanla şumullü olan emri
ilâhiyi “İslâm’ın şartı” gibi yalnız savmu salat, haccu zekat, kelimeyi
şahadet emri ilâhisini İslâm’ın şartı olarak beyan etmeleri bu emri
ilâhilere her ne sebebten olur ise olsun, tâbi olan Hazreti ALLAH’ın
bildirisinin dışında şarta tâbi tutulan kazazedeleri İslâm’ın umumi
manasından tecrit ederek, Âdem safiyullah’tan kıyamete kadar devam
edecek olan Dini İslâmî “beş şart” ile bitiriveren, avamın bu ibadetler-
le yetinmesinin bütün iman yönünü hallettiğinin inancı ile yetinen

25
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

zümreler çoğunlukta olduklarından, İslâm’ın beş şartını esas kabul


eden geniş bir kitle kendiliğinden oluştu...
Şeriatın manevî yönünü, tarikati, marifeti ve hakikati neden kabul
edemiyorlar? Bu sorunun cevabını aradım, aradım, gördüm buldum,
yaşadım. Kabul edenlerle yaşıyoruz, elhamdü lillâh. Kur’an-ı yaşıyo-
ruz. Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz vasıtasıyla bizlere
lütfedilen şeriatı garrayı yaşıyoruz. Veraset taşıyan evliyaullahın Hak
rızası için tertibi ilâhi olduğunu Rabbımın namütenahi rahmetinin se-
beplerde zuhurunu gene Rabbımın rahmet sıfatı ile gördük, noksansız.
Ve acebasız yaşamaya bütün gücümüzle çalışıyoruz elhamdü lillâh!..
Hayat boyu gördüm ki: İnsan olmaya namzet Beniâdem iyi bildi-
ğinin alimi, bilemediği ilimin cahilidir..
Tasavvuf; dinin manası ve özüdür, ariflik ve irfaniyettir, sâli-
kinde bariz zuhuru görülen ehli zikirdir. Kemâl-i aşkı ilâhidir.
“Yeryüzünde halifemi yaratacağım” hitabının tecelli ve zuhur
mercii, tevhit dininin manası ve aslı, ilmi ledünninin giriş kapısı-
dır!.. Rical-i gaybın, mana ünüversitesi sâlikinin hazırlandırıldığı
26
yerdir!.. Cümlesinin ismi “yol ehlidir” Arapça “tarik” cemi “tari-
kat”tır.
Mana Hazreti ALLAH’ın yedinde olup zahirde öğretmenleri pey-
gamberlerimiz efendilerimizdir ve kıyamete kadar yer yüzünde eksik
olmayan, ALLAH’ın tertip ve tanzim eylediği nedimi ilâhi, vârisün-
Nebiy mürşitler bu yolun öğretmenleridir!...
Bu yönlü mana tedrisatından mahrum olanlar mana yolunun
inkârcılarıdır. Bu zümreyi tanımak zor değildir. Mana yoksunluğu
alametlerini isteseler de ehlinden gizliyemezler. Çünkü maddeden
öteye, manaya yol bulamadıklarından “Settarü’l-uyub” ki, gizleme
sıfatı, rahmeti ilâhiye üzerlerinden kaldırılmıştır. Manayı inkâr eder-
ler. Bu tavırları o zümre için normaldir. İlme’l-yakıyndan öteye yolu
olmayan bilge kişilerin her devirde tasvip edenleri çoğunluktadır.
ALLAH emeklerini zayi etmesin amin!...
İşin aslını anlatıyorum. Sonsuz olan rahmeti ilâhiyeye; affu mağfi-
ret deryasında, peygamber efendilerimiz de fikir yürütemezler. Bu
rahmeti ilâhiye üzerinde gizli ilâhlık iddia edercesine fikir oynatanlar
bu türlü şirke düşmüşlerdir. Gizli değildir. Umumun inancında ve mu-

26
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

amelatında açık, vasıtasız görürsün. Görürsün, cennet ve cehenneme


liste ayarlayan zalim bilgeleri... Bu zümreye gerçeği kabul ettiremez-
sin. Salaklığın da haddi ve hududu vardır. Nefsine insaf et. Dünya bir
daha eline geçmez. Reankarnasyon olacak, diye nefsini avutma.
İslâmiyet’te olmadığı gibi, Hazreti ALLAH’ın sıfatlarına da uygun
değildir. Düşünmek küfürdür, iyi bilesin!...
Amentü’nün ihtiva ettiği altı şarta şeksiz ve şüphesiz inandık,
iman ettik. Mutasavvıfinin beyan ettiği imanın şubelerini de zamana
göre nefsimizde tatbikine gayret ediyor, asrı saadetteki bahtiyarların
yaşantılarını örnek alarak zamanın zuhuratına göre yaşamaya çalışıyor
ve yaşıyoruz, elhamdülillâh. Hazreti ALLAH kullarını ihya etmek için
ne halk etmiş ise kıyamete kadar devam edecektir, rahmetini geri aldı-
ğı görülmemiştir. Nasibi olan, iradesini rıza-i Bari’ye uygun yaşayabi-
len Mevla’sını bulur.
Şunu kesinkes iyi bilesin ki, aklı din edinip nakle yaklaşmayanla-
rın kendi ürettikleri prensiplerle Kur’an’ın ve Hazreti Resulullah’ın
getirdiği şeriatı idrake ve yaşamaya müsait olmadıklarını, her devirde
akılcı ve nakilcinin arasındaki farkı görmek mümkündür. İnsanlar em- 27
ri ilâhiyeye uygun sayi gayretleri ile cehaletten kurtuldukça görecekler
ki, her devrin kendine özgü kemâlatı ve cehaleti vardır. Kemâlattan
rahmet, cehaletten zulmet ve melanet çıkar. Seçme hakkı kulun
ilim ve iradesine bırakılmıştır seçmeyi bil!...
Manevî yaşantı ile “Biz arza nice ayetler indirdik” hitabının
zuhuru daha açık görülecektir. “Ey insan, bu arzı ben yarattım
sen tanzim edeceksin” hitabı ilâhisi düşünce ve hareketlerimin
ana kaynağı olarak, Rabbımın rahmeti ile, teknolojiye ve medeni-
yete, ALLAH’ın yasaklamadığı güzelliklere karşı hayran olduğum
gibi, ALLAH’ın yarattığı her şeye, her güzelliğe karşı da hayra-
nım. Kimseyi hakir görmeme duygusunun abdiâcizde Rabbımın
rahmetinden zuhurunu görmekle Rabbıma hamd ederim.
Kur’an-ı Azimüşşan’daki zikir ayetlerini gördüğüm kadarı ile
belirterek, anlamını bildiğim kadarı ile yazmaya çalışacağım.
Kütüb-i sittede mevcut zikrullah hakkındaki hadisi şerifleri
yazmak istediğim kitapçığa sığdırmak imkansız olup yalnız,
Kur’an’daki ayetlerle yetinip, lüzumuna binaen Kur’an’a paralel

27
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

olarak Peygamber Efendimizin mübarek sözlerini az da olsa yeri


geldikçe belirtmekte faide umarak bu yönlü inananların duygula-
rını nurlandıracak, iman zafiyetinden kurtulmaya çaba gösterme-
yenlere daha dikkatli olmalarını, “gayretullaha dokunurum” kor-
kusunun çekingenliğini verebilirsem mutlu olurum!

28

28
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ZİKRULLAH’A, TASAVVUF’A
KARŞI YANLIŞ TUTUM

Zamanımızda gerçeklere, tarikat ve zikrullaha yapılan hakaret ve


tahribatı Hazreti Kur’an’a, göklerde ve yerdeki ayetlere gönül gözü ile
bakıp göremiyorsa, gönül rahmetinden yoksun, ilmi zahirle yetinmiş,
kanun-u ilâhiyenin cümlesini aklı ve mantığıyla çözdüğünü zanneden,
bu yönlü gerçeklere karşı çıkmaz da ne yapar? Hele na-ehlin sermaye
edindiği, gerçek dışı rehberini bulmuş, vazifesi olmayan, istismarcı ve
çıkarcı kişilerin kucağına itilmiş, ne yaptığını bilemeyen, şaşırmış,
şaşkınlığını aşk zanneden zavallı Beni-âdem!.. Hakikat fukaralarının 29
yemi, başkalarını saflarına çekmek için na-ehle malzeme olmuş...
Ama insaf et, bu ölçü gerçek ölçü değil. Yaptığın tahribatın bu
dünyada cezasını çektiğin gibi mahşerde elbet hesabını soracaklar
veremeyeceksin. Hâl ehlinin fitne çıkar korkusu ile sabırla bekle-
mesi tertip ve tanzimi ilâhiye karşı haddini bilmesi iman kemâlatı.
ALLAH’ın verdiği vazifeyi yerine getirmede çeşitli engellerle kar-
şılaştıklarını görüp bildiği halde, sabırla, manevî vazifelerini seve
seve son nefesine kadar devam ettirebilen, ALLAH’ın taltifi ile
hayran! Elçisinin manevî yakınlığı ile mes’ud, “Her ne kılmışsa
adalettir Cenab-ı Kibriya”nın zevkine ermiş, ALLAH’ın gücü
yanında aczini bilip, haddi aşmamaya çalışan beşer, vazifesini
müdrik bahtiyar insan. (Eğer padişahlar bu zevki bilseler idi bü-
tün silahlarını kullanırlar, elimizden almak isterlerdi.) Cebirle
rahmet alınmaz; hele gönül hiç alınmaz.
Dikkat!.. İnsan hayvandan farklı kılan gönüldür. Gönül ise
yaratanını bilmesi için yalnız Beniâdem’e bahşedilmiş rahmettir.
Aşkı ilâhidir. Yaratılışın sırrıdır. Gönlün kemâlata ermesi!.. ta-

29
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

savvuf ve yaratanının isimlerini kesir, nihayetsiz zikretmekle elde


edilir!. Bu rahmeti ilâhiye nail olan sadık insan elbette diğer emri
ilâhilerin birbirinden ayrı olmadığını görüp yaşamaya çalışan,
hazreti insan...
Tasavvufun kolu olan tarikatta adab, usül: Dün yaşayan ehli tarika
dünkü terbiye usulü ne idi? Ne olması lazım? Şer’i hükümlerde içtihat
noksanlığından İslâmî yeteri kadar anlatamadık. Anlattık zamana gö-
re. İlme’l-yakıyn tahsil görmüş kişileri ayne’l-yakıyn, hakkal-yakıyn
gerçeğinden mahrum ettik. Dünya görüşü açısından mahrum bir ilmin
kanun-u ilâhiyi bütün olarak yansıtmadığını bilemediğimizden yeterli
olamadık.
Madde ilminden başka ilme sahip olmayıp o kadarla iktifa
eden materyalistler dini; felsefede göstereceğinin zanları ile ibadet,
taat ve hakikat yoksunu olduklarını ne kadar gizlemeye yeltense-
ler de ehli hakikat nazarında gizleyemediklerini bilemiyen beş
duygunun kuru makinası hâline gelmiş bilgeler! Ehlihal bilirler
ki, dinin felsefesi yoktur. Felsefe beşeridir. Din ilâhidir. Din Haz-
30 reti ALLAH’ın cümle kullarına bahşeylediği tertibi ilâhidir.
ALLAH’ın kanunlarını inceleyerek ilâve etmenin ve noksanlık
aramanın kişinin aczinden ve bilgisizliğinden başka izahı yoktur.
Felsefenin akışı beyinden kalbedir. Tasavvufun tariki ise kalbden
beyinedir. İkisinin de yolları ayrı ayrıdır. Öz olarak kalbden be-
yine giden yola “ehli tarik” denilmiştir... Felsefeyi tanzimi ilâhi
olan tasavvufla eş değer görmeyelim. Felsefe nefsin ürettiği, mad-
deden öte gidemeyen ilmel-yakıyndır. Maddede her zerrede
ALLAH’ın varlığının, tenezzülen fiili sıfatlarının zuhurunu his-
setmektir. Müşterisi azda olsa Tasavvuf, Manadır, dinin aslı ve
özüdür. İhlas, takva, veradır..
Tasavvufsuz yaşamak mümkün değildir. Yalnız felsefe ile akılcı
din ürettik. ALLAH’ın bütün kullarının hayrına ihsan ettiği emri ilâhi-
leri güya düzelterek, akılcı ve mantık ölçülerine göre din icat ettik.
Bazen sıkıştık, koalisyon yaptık. Gerçeklere yeteri kadar hizmet etti-
ğini her iki taraf da iddia edemez. Her ikisinin müşterek mahsulü za-
manımızda bütün çıplaklığıyla arz-ı endam ediyor. Küfrün perişanlı-
ğını çeken insanlar hakikati arıyorlar.

30
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Türk milleti daha çok gerçekleri arıyor. Akılcı din olmadığının,


Aklın ölçüsünün cüz’î, esas olanın nakil olduğunun, dinin her yönünü
aklın ölçemeyeceğinin bilincinde olan toplumlar düşmanlıktan başka
bir şey getirmeyen, Dini İslâm’a mal edilen hurafe ve bidatlardan kur-
tularak islamiyeti dünyaya bariz gösterecektir, inşallah.

31

31
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH’IN MESCİTLERİNDE ALLAH’IN ZİKRİNİ


MEN EDEN ZALİM

ALLAH’ın mescitlerinde ALLAH’ın adının zikredilmesine


engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim
vardır!.. Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri ge-
rekir. Bunlar için dünyada bir rezillik, ahirette büyük bir azap
vardır. (Bakara Sûresi, 114)
32 Anlamı açık bu ayet’i celilenin bilmem tefsire ihtiyacı var mı?
Açık seçik beyan edilmişken, zikrullahın aleyhinde beyanlarda bulu-
narak önlemler alan bilge kişiler için başka sıfat ve isim düşünebiliyor
musun? ALLAH’ın kullarını ihya etmek için lutfettiği zikrullahdan
kullarını mahrum etmek.. İlim adına tahrip ve harap etmeye gayret
edenlere verilen sıfat zulmeden anlamında zalim sıfatını nasıl anlıyor-
lar? İmanlı ve şeriatı Muhammediye’ye bağlı olup da ALLAH’U
TEÂLÂ Hazretlerinin isminin anılmasına teşvik edecekken aksine
zikrullaha cephe almak... Ehli zikrin zevkini ve hâlini bilmediği halde
düzeltiyorum zannı ile ALLAH’ın emrine muhalefetin başka izahı var
mı?
Bu abdiâciz şunu gördüm, kesinlikle şahit oldum İlme’l-yakıynın
verdiği meyveyi ayne’l-yakin, hakkal-yakiynda aramayıp da madde
aleminde aramak keçi boynuzundan bal yemeye benzer. Nasreddin
Hocaya sordular: Niçin keçi boynuzu yemiyorsun? Cevaben buyurdu
ki: Bir dirhem bal için bir çeki odun çiğneyemem. İşte veraset yolu ile
gelen emri ilâhileri diraset yolu ile yani akıl ve mantık yolu ile halle-
deceğim iddiasına kalkışanlar kendi gibi düşünenler tarafından mak-
bul gibi görülse de akıbet hakikat yanında iflasa dönüktür. Kevn mad-

32
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

de alemidir. Akıl ölçüde pek zorlanmaz. Vahiy yolu ile gelen emri
ilâhileri ölçmek aklın işi değildir. Ziya Paşa şöyle der:
İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez,
Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez.
Bu veciz kelâm tecelliyatı ilâhi karşısında beşerin aczini bir nebze
de olsa ne güzel ifade ediyor. Onların o türlü meclislerden nasipsiz
oldukları için korkarak girmeleri icap ederken, Hâlâ bilgisizce zikrul-
laha karşı tutum ve düşmanlıkları nereye kadar varacak? Ayet’i keri-
menin bariz şekilde zuhur ettiğini tevil ve tefsire lüzum olmadığını ne
zaman anlayacaklar, hakikate yönelecekler...

33

33
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

HAZRETİ ALİ (R.A.)’IN VECİZ BEYANLARI

Hazreti Ali (kerremallahu vechehu) buyurdular ki: Bir zaman


gelir ki, İslâmiyetin ancak ismi kalır. Yalnız adı müslüman ismidir.
Başkaca hiç bir ibadet ve taat bilmez. Kur’an’ın da resmi kalır. Ma-
nasını bilen ve amel eden kalmaz. Mescitleri tamir ederler. İçinde
zikrullah yapılmadığından manen haraptır. İşte o zaman ehlinin
şerlileri zamanın ulemasıdır. Fitne bunlardan çıkar. Gene fitne bun-
lara döner.
Yukarıda geçen ayet’i kerimeyi yansıttığı için yazmadan geçeme-
34 dim. İsmail Hakkı Hazretleri: “ALLAH’ım bize zikri kesir nasip eyle.
Küçük ve büyük günahlardan koru.” diye dua etmiştir. Deniyor ki:
Mü’minin üç kalası vardır: Birincisi mescit, ikincisi zikrullah ve
üçüncüsü Kur’an okumaktır. Mü’min bu üçünden birini yaptığı
müddetçe şeytandan korunur. Kal’ada mahfuz kalır.
Kesinkes bilelim ki, veraset yolu ile gelen zikrullah, ibadet ve
taat, rahmet, mağfiret.. Motamot kalıplaşmış yani basmakalıp göste-
rilmek istenen, hakikatte maddeden öte gidemeyen, madde aleminde
zuhuru görülen tecelliyat mana aleminin fer-i ilmel-yakıyni duru-
mundadır. Ayne’l-yakın ve hakkal-yakın.. Kula nasip olması rahme-
ti ilâhi olan ve kişinin sayi gayretinde görülen, ihlasla yapılan ibadet
ve taatların dünya yaşantısında dahi meyvesini görmek mümkündür.
Manevî rehberlerimiz Peygamber efendilerimizle ALLAH’ın kulla-
rına bahşettiği mekarimi ahlâk, ahlâk-ı hamide bu türlü rahmeti
ilâhiye nail olmak için tertibi ilâhidir. Cüz’î iraden manevi kazanca
müsait kılınmış. Havfu reca üzre ol. İmanın şartı olan Amentü’yü
her halukarda ehli zakir kulların şahsiyetlerinde bariz görmek
mümkündür.

34
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Bu türlü rehber insanların diplomaları ALLAH tarafından lutfe-


dilmiş olup zuhuru mana ve zikrullahdır. Hazreti ALLAH bu toplum-
ların harap edilmemesini emrediyor. Maalesef kevni hakikatlerden öte
gitmeyen felsefeci ilim sahipleri, alimler, gerçekleri Kur’an’da bariz
görseler de kabul etmeleri akılcı dinlerine ters düşer. Kendilerini haklı
görmek için bazı yeterli bilgileri olmayan, iradeden başka bir şeyi dü-
şünemeyen, mürşidine yeteri kadar manevî yakınlık duymayıp küfürle
iman arasında bocalayan ehli tarik onlar için bulunmaz malzemedir.
Bu mevzuda yanlış yaptıklarını yeri geldikçe anlatmaya çalışacağım,
inşallah.

35

35
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

BENİ ZİKREDİN Kİ BEN DE SİZİ ZİKREDEYİM

“Öyle ise siz beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim. Bana şük-
redin, sakın bana nankörlük etmeyin.”
(Bakara Sûresi, 152)
Vahiy melâikesi Cebrail (aleyhisselâm) Peygamberimiz Efendi-
mize tebliğ eyledi: “Ya Muhammed, Hazreti ALLAH yalnız senin
ümmetine bu rahmetini ihsan etti.” ALLAH vaadinden dönmez. Bu
hitabı ilâhiyi unutma. Biz acizlere merhameti ilâhi sonsuz rahmetinin
zikrullah olduğunu beyan ediyor. Ehline malum. Onlar bu türlü rah-
36
meti ilâhileri ALLAH’ın lutfettiği hikmeti ilâhiyi bilerek mutmain
olurlar. Taklidi imanı tahkike dönüştüremeyenler bu türlü rahmeti
ilâhiden mahrumdurlar.
Hac zamanı ticaret yapmakta bir günah yoktur. Arafat’taki
vakfeden ayrılıp akın ettiğinizde meş’ar-i Harem'de zikir ile
ALLAH’ı anın. ALLAH’ın size gösterdiği şekilde zikredin. Onun
göstermesinden önce yanlış gidenlerden idiysenizde.. (Bakara
Sûresi, 198).
Hac için niyet edip vazifesini yapmasına engel olmayan ticaretler
için bir günah olmadığını beyanla, meş’ar-i Harem'de zikir ile
ALLAH’ı size gösterildiği şekilde zikredin. Onun göstermesinden
önce yaptığınız yanlış zikirlerinizde bilmediğinizden dolayı mazursu-
nuz. Bütün alem bir nizam üzere kurulmuştur. Demirci dahi kızgın
demire çekici vurur iken rasgele vurmaz. “Üstatsız sanat haramdır”
denildi.

36
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ZİKR’İ CELÎ, ŞEDİT ZİKREDİN

Hac menasikinizi bitirince atalarınızı andığınız gibi, hatta da-


ha kuvvetli bir zikirle ALLAH’ı zikredin. O insanlardan öyleleri
var ki, “bize dünyada ver” derler. Böyle isteyenlerin ahirette na-
sibi yoktur.
(Bakara Sûresi, 200)
Bu ayet’i celîlede Hazreti ALLAH buyuruyor ki: Kulum, senin
şahsında ihsan eylediğim rahmetimi görde. Zatımı kesir zikret. Çok
çok anlam taşıyan bu mevzuda kesirin ölçüsü olmayıp, Kur’an’ın çok
37
yerlerinde “zikren kesira” buyurur Hazreti ALLAH, işte bu ayet’i
celîlede. Gaza meydanlarında hasmınızı sindirmek için şecerenizi, kim
olduğunuzu yüksek sesle karşı hasmına olanca gücünle haykırman
hasmının moralini bozar. Psikolojik olarak az da olsa cesaretini kırar.
Eskiden gaza meydanlarında harp taktiği düşmanı sindirmekle başlar-
dı. Şimdi de gene korkutmak var. Soğuk harp dedikleri. Fakat taktikle-
rin şekilleri başka başka. Hazreti ALLAH buyuruyor ki, “işte o şece-
renizi bağırmakla anlattığınızdan daha yüksek bir sesle ALLAH’ı zik-
redin.
Menasik-i hacda sadık kullarıma bahşettiğim rahmetlerimi kulum
senin şahsında da ihsan ettim. Bu rahmetimi gör. Zatımı şedit, bütün
gücünle zikret. “Yüksek sesle ALLAH dersen kâfir olursun” diyen,
bilgin geçinenler, merak ediyoruz, bu ayet’i celiyleye mutlaka bir kılıf
uyduracaklar, amma nasıl bir kılıf?!..
Zekerriya: Rabbim! (Oğlum olacağına dair) bana bir alamet
göster, dedi. ALLAH buyurdu ki: Senin için alamet, insanlara üç
gün işaretten başka söz söylememendir. Ayrıca Rabbını çok zikret

37
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

sabah akşam tesbih et. (Â’li İmran Sûresi, 41). Vehuve âlâ küllî
şey’in kadir ALLAH (c.c.) her şeylere kadirdir.
Beşerin alışa geldiği ölçüler dışında harikulade hallerin peygam-
ber efendilerimizde zuhuru, görülmesi unutulmasın diye ayrıca rah-
mettir. Her türlü rahmeti ilâhiye karşılık kullarından istediği ve emret-
tiği zatını zikretmesi sabah ve akşam bazı ehlî tasavvuf bu ayet’i ke-
rimeyi esas alarak günlük virtlerini sabah ve akşam olarak talim bu-
yurmuşlardır.

38

38
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

KADİRÎ, RUFAÎ TARÎKİ’NDEN


GÂLİBİLİĞİN VERİLMESİ

Dergahımız Kadirî ve Rufaî iken ALLAH’ın rahmeti iki nurun te-


cellisi olarak lutfedilen “Gâlibîlik” koluyla bahşedilen zamana göre,
hakikatlerin dışına çıkmadan, lüzumuna binaen virdimizi yirmi dört
saatte bir defa olarak, mühim anlarda kaldığımız yeri unutmamak şartı
ile müsait olduğu zaman gecenin nısfına yani yarısına kadar bitirme-
miz lazımdır.
Cennet mekân Hacı Mustafa Yardımedici Efendimiz hayatta iken
39
de virdimiz aynı idi. Gece yarısı ehlî tasavvufa göre güneşin batışı ile
doğuşu ortasıdır. Gece yarısından sonra o günün vird kapısı açılmıştır.
Daha evvelki günün virdi bitmiştir. Bu türlü ölçüler peygamber efen-
dilerimize ve varislerine verilen rahmeti ilâhiden gayrı düşünülemez.
Felsefecinin ve akılcı dincilerin bu rahmeti ilâhi bilgilerinin dışında
olduğundan nasipsiz gibidirler. Hazreti ALLAH cümle kullarına zik-
rullahı nasib etsin sevdirsin inşallah!...
Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında ya da bizzat kendile-
rine zulmettiklerinde ALLAH’ı zikrederler, derhal günahlarından
dolayı hemen tövbe istiğfar ederler. Zaten günahları ALLAH’tan
başka kim bağışlayabilir ki?. Bir de onlar işledikleri kötülüklerde
bile bile ısrar etmezler. (Â’li İmran Sûresi, 135).
Hazreti ALLAH: Rahmetimi idrak ettiğin zaman Beni zikredin,
nefsinizden zuhur eden günahları gördüğünüz zamanda Beni zikredin,
tövbe istiğfar edin” buyuruyor. Mevlidi Nebevi’ye başlarken dahi
merhum Süleyman Çelebi’nin:
ALLAH adın zikredelim evvela.

39
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

diye başlaması gibi. Hazreti Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve-


sellem) Efendimizin buyurduğu: ALLAH’tan bir şey isteyeceğinizde
salevat getirerek isteyiniz. Sonunda yine salevat getiriniz. İki salevat
arasında dua ret olmaz. Çünkü Hazreti ALLAH'ın Kur’an-ı Azimüş-
şan’da “salevat getiriniz” diye emri vardır. O bakımdan zikrullah da
emri ilâhidir. Zikrullah ile yapılan dua ret olunmaz. Bunları da bilmek
ehli imana göredir.
İmansızlar ancak ALLAH’tan korkmayıp istismara giderek si-
hirbazlık yaparlar. Hazreti ALLAH niçin bu türlü duaları kabul
ediyor? diye hemen hatıra gelir. Hazreti ALLAH buyuruyor: Biz
onların iplerini uzatırız. Bu türlü imkanlarını genişletiriz, azabımızı
iyi tatsınlar diye. Onun için: Ey âdem! Haddini bil. İnsan olmak için
Rabbına muhalefet etmeyesin. Delilsiz, rehbersiz bir yere gidilmez.
Dünya böyledir; mana da böyledir. Tertibi tanzimi ilâhidir. Sakın bu
yolun sahtelerini ölçü almayasın. Bunu ölçmek için Rabbımız her
kuluna cüz’î irade vermiş. Cüz’î iraden yetmedi ise, hayatta iken
Peygamber Efendimize, hayatta değilse vârisün-Nebiye sor. Bilmi-
40 yorsan vârisün-Nebi'yi, dua ve zikrullah ile Hazreti ALLAH’a sor.
Dünya hiçbir zaman bu türlü rahmetten mahrum değildir. “Bu
zamanda yok” olamaz. Diyen kişi ALLAH’ı yeteri kadar tanımayıp
ona zulmü uygun gören, madde aleminden başka nasip alamamış, il-
mel-yakından öte bilgiye sahip olmayan akılcı dincilerdir. İnandıkları
ilmi samimiyetle kabre götürebilirlerse sonsuz rahmeti ilâhiyeden na-
siplerini alacaklarından şüphe etmesinler denildi.
Nakilci ilme sahip olanlarla da kendilerini indî ilâhide eşit görme-
sinler. Zira bu türlü görüş gerçeklerle bağdaşmaz. ALLAH cümlesini
hakikate erdirsin inşallah. “Emanet ehline verilmediği zaman siz kı-
yameti bekleyiniz”. Bu tebliğ maddede olduğu gibi esas mana için
belirtilmiştir. Ehli iman gerçeği her zaman aramış ve bulmuştur.
Tasavvuf ve tarikatın zuhuru budur. Küllî rahmettir. Tasavvuf-
suz semavi din olmaz. Tarikat tasavvufun kollarıdır; fıkhın kolları-
nın mezhepler olduğu gibi. Din ahlak ve güzelliktir. Çirkinlikler din
değildir. Peygamber efendilerimizin bizlere tebliğ ettiği emri ilâhiler
öz olarak mekarimi ahlâktır. Dini olmayanda mekarimi ahlak ola-
maz. Varmış gibi görünse de satıhdadır. İçe yansımaz. Yani manası-

40
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

na hulul edemez. Hemcinsine ve Dinin manasına tecavüz ve tahrip


umumiyetle bu türlü simalarda görülür.
Yukarıda geçen ayet’i kerimede “zikrullah ile tövbe istiğfar edi-
niz” beyanındaki rumuzu iyi anla da zikrullaha karşı çıkma. “Karşı
değilim” diyorsun amma Kur’an-ı Azimüş-şan’da ALLAH’ın beyanı-
na, aşığın aşkına, zakirin zikir zevkini bilmeden ters düşüyorsun. Dik-
kat et!.. Tekrar edeceğim: Akılcılık prensibinle bu türlü rahmeti ilâhiyi
ölçmek aklın gücü dışındadır. Onlar ayakta dururken, otururken,
yanları üzerine yatarken (her vakit) ALLAH’ı hatırlayıp zikre-
derler ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşü-
nürler (ve şöyle derler): Rabbımız, sen bunu boşa yaratmadın.
Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru. (Â’li İmran
Sûresi, 191).

41

41
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

"BU ZAMANDA MÜRŞİT YOKTUR"


DEMEK KÜFÜRDÜR

Zikrullahı icra etmemek için Hazreti ALLAH hiç bahane kabul


etmiyor. “Kulum Beni zikret, kesir zikret. Nasıl bir şekilde olsan da
zikretmeye mani hiçbir hâdise yaratmadım. Ayakta zikret, oturarak
zikret, yan üzeri yatarak da zikret. Dikkat en güzel edepli yatış sağ
yanına yatıştır. Duygusuz olma. Tefekkürle zikret. Bariz, açık olan
tecelliyatı ilâhiden nasip alamıyorsan göklerin ve yerin yaratılışı
hakkında bak ve düşün. O kuvveti, kudreti ilâhiyi kabiliyetin nispe-
42 tinde tefekkür ettiğin ve Yüce Varlığın karşısında imanın nispetinde
aczini bilmen seni zikri ilâhi rahmetine nasipli kılar. Men arefe nef-
sehu fekad arefe Rabbehu (Nefsini bilen Rabbını bilir) hitabını, nef-
sin terbiyesini hayatı boyunca kendisine vazife edinen âdem insanlı-
ğa namzettir.
O anlamıştır ki, âdem terbiyeye muhtaç yaratılmıştır. Peygamber
efendilerimiz de mekarimi ahlâk-ı anlatmak ve öğretmek için
ALLAH’ın rahmeti olarak gönderilmiş. Peygamberimiz Efendimiz
de; “Ben mekarimi ahlâk-ı tamamlamak için gönderildim” buyur-
dular. Hiçbir zaman dünyayı boş bırakmamış âdili mutlak olan
Rabbımız. Peygamber efendilerimiz zamanında, gerekse sonra
ALLAH’ın bu türlü rahmetini ihsan ettiğini her an müşahede etmek
mümkündür.
Vârisün-Nebi olan evliyasını kullarına her devirde ihsan eyleyip
cümle kullarını mahrum etmeyen Rabbımız rahmeti ve merhameti ile
bu türlü rahmetini mevcut kılmıştır. Her hangi bir zamanı kastederek
“bu zamanda mürşit yoktur” demek küfürdür. Rabbına zulmü reva

42
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

gördüğünden bu türlü bilgisizliğini şahide ihtiyaç duymadan kanıtla-


mış olur.
Namazı bitirince de, ayakta otururken ve yanınız üzerinde ya-
tarken (daima) ALLAH’ı zikredin. Huzura kavuşunca da namazı
dosdoğru kılın. Çünkü namaz mü’minin üzerine vakitleri belli bir
fazdır. (Nisa Sûresi, 103)
Bu ayet’i kerimede zikrullahı ayrı, namazı ayrıca beyan ediyor.
Mü’minler üzerine namazın farz olduğunu ve namazın vaktinde kı-
lınmasının emri ilâhi olduğunu, ALLAH’ı zikreden mü’min kullarının
huzura kavuşacağını ve namazı da dosdoğru ancak bu kullarının kıla-
cağını biz acizlere bildiriyor. Hazreti ALLAH Hucurat Sûresi’nde
(ayet 16) buyurur ki: Habibim, o bedevilere söyle: İman ettik deme-
sinler, İslâm’a girdik, desinler.” Kul “lâ ilâhe illallah” der İslâm’a
girer. Peygamber efendilerimiz vasıtası ile kullarına verilen yetki bu
kadar. Her ne kadar Beniâdem’in tutumu ve hareketleri imanlı yahut
imansız olduğunun tablosunu gösterse de, netice ALLAH’ın ilminde
malum olup, beşerin aczi bu türlü ölçülere müsait yaratılmamış.
43
“ALLAH’tan başka ilâh yoktur, illâ ALLAH vardır” diyorsa be-
şer ölçüsüne göre müslimdir. Manasını yaşıyorsa ALLAH’ın
mü’min isminin tecelli ettiği bahtiyar mü’mindir. İman sahibi ima-
nın kemâlatı emri ilâhilerin zuhur ve tecellisini gayri ihtiyari nef-
sinde zuhurunu müşahede ettiği gibi başka kişilerin de görmelerini
engelleyemez. Bu türlü insanın hayatı örnektir. O makbul şahıs için
bu hâlinde riya düşünülemez.
Bu ayet’i kerimenin anlamına göre namaz, oruç, hac ve zekat
İslâm’ın şartı olmayıp, imanın neşvünema bulduğu mü’minlerde tecel-
liyatı görülen sonsuz rahmeti ilâhinin kul üzerinde bariz tecellisidir.
Emri ilâhi umumi ise de büluğa ermemiş çocuklar ve İslâm’a yeni
girmiş kişilerde öğrenme toleransını unutmamalıyız. ALLAH’ın emri
olduğu da hafife alınmamalı. Şu emri ilâhiyi hafızamıza işleyelim:
“Zikrullah sizleri huzura kavuşturacaktır. O hâl zuhur ettiği zaman
namazı dosdoğru kılacaksınız” işareti ile zikrullahın faziletini beyan
ediyor Hazreti ALLAH c.c.

43
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

MÜNAFIKLAR ALLAH’I ZİKRETMEZLER,


YÂD ETMEZLER

Münafıklar ALLAH’ı zikredemezler, yâd eylemezler. Zikret-


seler de pek az ederler ki, o da ağızlarındandır. (Nisa Sûresi, 142)
Zikrullahın aleyhinde ahkam kesip ALLAH’ın zikrinden kullarını
mahrum eden mana yoksunu bilge kişinin hallerini beyanla Hazreti
ALLAH bu kulluklarının vasıflarını nasıl izah ediyor... Onlar zikreden
bir topluluk gördükleri zaman oradan kaçarlar.
44 O zikir toplumunun içinde hasbelbeşer bulunsalar da angarya ka-
bilinden zikrullah dudaklarından öte gitmediği gibi, sesleri de çıkmaz
ve cemaatlerde ALLAH’ı yâd etmezler, Cenab-ı Hak'tan hiç bahset-
mezler. Bu türlü insanların şerrinden ehli zikir olarak Rabbıma sığını-
rız.
Şeytan içki ve kumar yolu ile ancak aranıza düşmanlık ve kin
sokmak, sizi ALLAH’ı zikretmekten ve namazdan alıkoymak is-
ter. Artık vaz geçtiniz değil mi?
(Maide Sûresi, 91)
Bu ayet içki ve kumarı yasaklayan üç ayetin sonuncusudur ve ke-
sinlik ifade eder. Dünyamızı ve ahiretimizi ihya etmek için türlü rah-
metiyle biz aciz fakat inanan kullarına hayrı ve şerri bildiren Rabbıma
sonsuz hamd olsun. Kişinin dünyasını ve geleceğini karartan, kötülük-
lerin anası olan içki ve kumarı büyük günah sayarak, zararının büyük
olduğunu, “zira ALLAH’ı zikretmekten ve namazı da dosdoğru kıl-
maktan alıkoymak ister” buyurması ile kullarının aczini ne güzel ifade
ederek bu türlü tehlikelerden sakınmamızı emrediyor.
İrademizi kanun-u ilâhiye göre tertip ve tanzim yetkisini istisnasız
bütün kullarına bahşetmiş ve kullarının aczine göre "illâ rahmetimden

44
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

istifade etsinler" anlamında rahmetini gazabının üstünde tutmuş, Mai-


de Sûresi, ayet 91’de bildirmesiyle bizleri zikrullahtan ve namaz kıl-
maktan alıkoyan günahlardan sakınmamızı hassaten emrediyor.
Rabbıma tazarru ve niyaz ediyor, bütün gücümüzle yalvarıyoruz.
Biz aciz kullarını zikrullahın ve namazın zevkinden mahrum eyleyen
büyük ve küçük günahlardan bizleri yoktan var eden Rabbıma sığını-
rız...

45

45
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

RABLARININ CEMÂLİNİ İSTEYEREK


SABAH AKŞAM ZİKREDENLERİ YANINDAN
KOVAYIM DEME

Ve öyle, Rablarının cemalini isteyerek, sabah ve akşam ona


dua edenleri ve zikir edenleri yanından kovayım deme. Sana onla-
rın hesabından bir şey yok. Senin hesabından da onlara bir şey
yok ki, biçareleri kovup da zalimlerden olacaksın. (En’am Sûresi,
52).
46 Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Cenab-ı Hakkı zikreden bir top-
luma uğradı. Buyurdu ki: “Ey zikreden cemaat, sizler bir cemaatsi-
niz ki, Cenab-ı Hak: Sabah akşam Beni zikreden kimselerle sen de
otur, nefsinin onlarla beraber olmasında sabret, ayet’i kerimesini
sizin sebebinizle inzal buyurdu, diye o cemaati taltif etmiştir.
Hazreti Resulullah (s.a.v.) Efendimize müracaat ederek, nakli ye-
teri kadar kabullenemeyip aklın dini tertiplerinin etkisinden kurtula-
mayan ashâbın bazıları “İbn Reveha çok zikir meclisi kuruyor, ashâb-ı
toplayıp zikir yaptırıyor” diye şikayet ettiler. Hazreti Resulullah
(s.a.v.) Efendimiz: ALLAH İbn Revaha'ya rahmeti ile muamele
etsin. Çünkü ALLAH’ın meleklerine karşı övündüğü zikir mecli-
sini seviyor” buyurdu.
Tevhit dininin özünü idrak edemeyip aklın ölçüsünden başka ölçü
kabul edemeyenler zamanımızda hayli çok olduğu gibi asrı saadette de
mevcutları küçümsenmeyecek kadar çoktu. ALLAH’ın emirlerini har-
fiyyen yaşamaya çalışıp ALLAH’ın elçisinin gösterdiği yoldan sap-
mamaya çalışan bahtiyarlar da şeriatı Muhammediyeyi yaşadıkları
gibi başkalarına da ikaz ve irşatta örnek idiler.

46
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Bazıları da her ne kadar tevhit dinini kabul ettilerse de beşerin


ürettiği nefsani dinlerini tamamı ile terk edemediler. Çünkü nefsani
din semavi dinden nefsin hazzına daha daha uygun olduğundan nefsa-
ni din nefse daha caziptir. Hayvani şubelerinden geçemeyen ademde,
amentü’ye yani imanın esası olan altı şartına inanmayan şahıslarda
nefsin ürettiği din daha etkileyici olduğundan batıl inançlarında ehli
zikri ehli hakikatı dışlamalarının tarih boyu devam ettiğini din adına
müşahede etmek mümkündür.
Ve dini tedrisatlarda zamanla materyalist inançlara hitap edecek
kalıplara yerleştirilmiş hakikatler felsefeye dönüştürülmek isteği ile
nakle itibar edilmeyip akıl ön plana çıkmış, nakle itibar protokolde
kalmış, (O müttekıy kullarım gayba iman ederler) (Bakara Sûresi
3) hitabı ilâhisini nefsani prensiplerine uygun görmemişlerdir. Bazıları
da yalnız iradeden başka ilim ve talebi kabul etmeyen tasavvuf ehli
dahi hurafe ve bidatten kurtulamamış, tarafı etrafına kötü örnek ol-
muştur.
ALLAH’a olan inancını yalnız duyduğu ve işittiği gibi samimiye-
tini koruyabilenlerin belirli şahsiyetlerden öğrendikleri kadarıyla sa- 47
mimi olanların rahmeti ilâhiden nasipli olduklarının, mahrum olma-
dıklarının her an görülmesi mümkündür. Rahmeti ilâhidir. Şurasını
kesinkes hatırdan çıkarmayalım: Ehlihal yer yüzünde her zaman mev-
cut olup “arayan Mevla'sını bulur” kelâmı anlamsız değildir. Bakara
Sûresinin hemen 3. ve 4. ayetlerini bilgilerinize arz ederim: O mütte-
kıy kullarım gayba iman ederler, namaz kılarlar, kendilerine ver-
diğimiz mallardan infak ederler. Yine onlar sana indirilenlere,
senden önce indirilenlere ve ahiret gününe iman ederler. (Bakara
Sûresi 3,4)
ALLAH’ın kadrini hakkıyla taktir etmediler. Çünkü
“ALLAH hiç bir beşere bir şey indirmedi” dediler. De ki: Öyle ise
Musa’nın insanlara bir nûr ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de
parça parça kağıtlar hâline koyup açıkladığınız, çoğunu gizlediği-
niz o kitabı kim indirdi? Sizin de, atalarınızın da bilemediğiniz
şeyler size öğretilmiştir. (Ya Muhammed:) Sen ALLAH de, sonra
onları bırak, daldıkları bataklıkta oynaya dursunlar.
(En’am Sûresi, 91)

47
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Habibim, sen ALLAH’ı zikret, “ALLAH” de. Kul sıkıştığı, aciz


kaldığı zaman, beşeri gücü bittiği yerde tazarru ve niyaz kasti ile
“ALLAH” der.

48

48
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ÜZERİNE ALLAH’IN ADI ZİKREDİLMEDEN


KESİLEN HAYVANIN ETİNDEN YEMEYİN.

Üzerine ALLAH’ın adı zikredilmeden kesilen hayvanlardan


yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar evli-
yalarına sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer
onlara uyarsanız şüphesiz siz de ALLAH’a ortak koşanlar olur-
sunuz.
(En’am Sûresi, 121)
ALLAH’ın ismi zikredilmeden kesilen hayvanların etinden ye- 49
nilmesinin haram olduğunu beyanla, şeytan evliyalarının sizinle mü-
cadelesi zikrullahtan sizi uzaklaştırmakla başlar. İlk anda bariz zararı
görülmese de netice hüsrandır. İster istemez o da ALLAH’a ortak ko-
şanlardan olur. Umursanmayan küçük günahlar zaman zaman büyük
günaha dönüşür. İnsan her türlü gelişmeye müsaittir. Nefse fırsat ver-
memeli.
En güzel isimler ALLAH’ındır (esmaü’l-hüsna). O halde ona o
güzel isimlerle dua edin.
Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar
yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır. (A’raf Sûresi,
180)
Esmaü’l-hüsna ALLAH’ın isimleri, Cenab-ı Hakkın güzel
isim ve sıfatlarıdır. Şu an içinde bulunmakla dünyada şerefli ve
efdali mahluk olan insan ALLAH’ın rahmetinin tecellisi olan es-
ma ve isimlerinin zuhurunun mahsulüdür. Bütün alem, mahlukat,
cemadat ve felekiyyat ki cem’inin çekirdeği insan olmaya namzet
Beni-âdem’dir. Ve kül olarak Cenab-ı Hakkın “Hakim” ismine ve
“mürebbi” sıfatının zuhuruna senin ruhi ve nefsani yönünün ne

49
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

kadar muhtaç ve elzem olduğunu bilebilseydin! Dikkat edersen


anlarsın. Bir zatın vâris, bais isimlerine “Baki”, “Kerim”, “Muh-
yi” ve “Muhsin” ünvanlarına ruhunun neşvüneması bakımından
muhtaçsın.
ALLAH’ın merhameti olarak lutfettiği elçilerini ve vârislerini
inkâra cüret ettikleri gibi, “bu zamanda böyle şeyler olmaz” diye
ALLAH’a zulüm isnat edercesine küfre gitmezlerdi. Rahmet sıfatları-
nın tecellisi hiçbir zamanla sınırlı olmayıp, her an mevcut olup rah-
mettir. “Siz asrı tan etmeyin” zamanı suçlamayın, ilmi müsait olma-
yan kişiler yaptıkları hataları başkalarına yüklemekten ferahladığını
zannederler: Cehalettir.
Müttekıylere şeytandan bir tahrik gelirse ALLAH’ı zikreder-
ler de derhal basiret sahibi olurlar, şeytanın tahrikini defederler.
(A‘raf Sûresi, 201)
ALLAH’ın ittika sahibi mütteki kulları gayba iman edenlere veri-
len sıfat ihlas, takva, vera sıfatı ile taltif görenler, şeytandan bir tahrik
gelirse ALLAH’ı zikrederek şeytanın hilesinden kurtulurlar. Çünkü
50
onlar basiret sahibidirler. Şöyle ki, avamın görüşünün daha fevkinde
görüş sahibidirler. İttika sahibi, müttekıylerin görüşleri namütenahi
değildir. Amma hayrını şerrini idrak edecek kadar lutfedilmiştir. (Bu
dünyada âmâ, ahirette âmâ).

50
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

TASAVVUFÎ MÜRACAAT (RABITA)

“Bu dünyada âmâ, ahirette âmâ” ayetini idrak etmiş bahtiyarlar...


Onlar şeytandan tahrik geldiği zaman kendi iradeleri ile izale edemez-
lerse ALLAH’ı zikrederek, aczini itiraf ederek (rabıta) yaparlar.
ALLAH’a iltica ederler. Zati sıfatı olan “muhalefetün lil-havadis”
(yarattığı hiç bir şeye benzemeyen) Rabbını bir şekilde tahayyül et-
meden rabıta edemeyeceğinden rahmeti ilâhi olarak kuluna ferahlık
ihsan etmiş. Şeriatıyla yükümlü olduğu ALLAH’ın elçisi Peygamber
Efendimiz ahirete yürümüşse hayatta olan vârisini ALLAH’a müra-
caat etmesi için Resûl-i Ekrem ve Nebiyyi muhterem (s.a.v.) Efendi- 51
mizin talimi üzere rabıta yapar.
ALLAH’a müracaat kastı ile şeriatına tâbi olduğu Peygamber
Efendisinin suretini tahayyül ederek o sureti tahayyül edemiyorsa,
veraset taşıyan mürşidini bir an müracaat kasti ile düşünmesi. Ne için
rabıta etti ise rahmeti ilâhinin bu yönde hemen zuhurunu zevkle göre-
cek. Ve mutmain olmaması ehli aşk için düşünülemez.
Samimiyetle yapılan rabıta ret olunmaz. Yeter ki mürşidi sahte
olmasın,. Dünyasını değiştiren mürşitlere de rabıta edilmez. Mür-
şidin bir ölçüsü de rabıtadır. Misal olarak arz edeyim: İbadet ve taat
anında şeytan engellemek ister. İşte o an kastın ALLAH’a iltica olarak
rabıta yaptığın an bir anda o engelin imha olduğunu göreceksin.
Nefsin ve nahoş hâdiselerin zuhurunda da manen müdahale is-
tiyorsan hemen Rabbımın lütf-u ihsanı olarak rabıtayı unutma. Bize
üstatlarımızın tavsiyeleri bu veçhile olup, bizde devamlı rabıta tavsi-
ye edilmemiştir. Na-ehil rabıtayı bilmediği için küfür zanneder. Ke-
sinlikle bilelim ki, imandır. Amentü’ye küll olarak iman edenlerin,
kitab-ı ilâhiyi, Peygamber Efendimizin tebliğ ettiği şeriatı kabul

51
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

edenlerin, ALLAH’ın lütfu olan tertibi, tanzimi ilâhiyi kabul etmesi


ile yaşayabilen sadıkların, bahtiyarların yolu. Tasavvuftur, tarikat-
tır. İhlas, takva, vera bu yolda yaşanır. İtminanı kalb tecelli eder.
Mananın zevki kalıcı olur. İmanının verdiği gerçeklerin güzelliğini
nefsin yasak zevkine dönüştürmediği müddetçe mütteki ve
mü’mindir!..
Rahmeti ilâhiyenin kalıcı ve devamlı olmasına en büyük vesile
kalbinde kalası kurulmuş, üzerinde titizlikle durulan, ehlî tasavvufun
yegane ümidi ve silahıdır. “Lâ ilâhe illallah”ın manasını yaşayıp ehli
tevhidin, ehliaşkın yegane ümidi, dayanağı Hazreti ALLAH’ın rızasını
kazanmaktır şunu hatırdan çıkarmayalım. Bu rahmeti ilâhi akılcı din-
cilerin ölçülerine göre değildir..
Onlar ibadet ve taat yönündeki emri ilâhileri, zikir meclisinde
olanların cümlesi kemâlatlı kullarımdır hitabı ilâhiyi yeteri kadar ka-
bul edemezler. Haşa, bu halleri imansızlık değil. Fakat taklitten öte
gitmez. Gitmiş gibi görülse de kalıcı değildir. O kemâlatlı kullarına
benzemez. Sahih-i Buhari’nin (Tecrid-i Sarih Tercümesi) onikinci
52 cildinde Ebu Hureyre (r.a.)’dan rivayet edilen hadisi şerifte “Zikir
meclislerini arayan melâikeler vardır. Zira melâikelerin gıdası
zikrullahdır.” Devam eder... Hadisi Şerif’in nihayetinde melâikeleri-
nin sualine cevaben “Ey melâikelerim, sizleri şahit kılarım ki, o
mecliste bulunanları korktuklarından emin, umduklarına nail
eyledim. Onlar öyle kemâlatlı kullarımdır ki, onların yanına şaki
gelmez. Onu da affettim” diye buyurdu, Hazreti ALLAH (c.c.).
İmanları akıl ölçüsünden öte nasip almak istemeyenler için rahme-
ti ilâhiler, manevî tedrisat görmediklerinden, onlar için elbette gariptir.
Hüküm ALLAH’ındır. Gerçek ilim ALLAH’ın yed-i kudretindedir.
Hikmet, buyurmuştur. Hikmet, mü’minin kayıp malıdır, nerede bu-
lursa alsın, hitabı ilâhisi umuma şamil olup (biz Yusuf’a rüyanın
tabirini öğrettik, ona hikmet verdik) buyurduğu gibi istisnai ilimlerin
istisnai vazifelilerde zuhuru görülür.

52
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

İRŞAT VAZİFEMİN VERİLMESİ,


MANEVÎ ZUHURAT

Bu abdiâcizi de cüz’î de olsa bu türlü rahmeti ilâhiden nasipli


eylemiş Hazreti ALLAH’a hamd olsun. Bildiğim kadarı ile, resmiyet
ifade eden elli yedi senelik dervişim. Elli senedir de ALLAH’ın emri,
Hazreti Resulullah’ın beyanı ile irşada vazifeliyim. Şeyhim Kahra-
manmaraşlı, Maraş Fatihi Ali Sezai Kurtaran Efendi’nin halifesi
Hacı Mustafa Yardımedici’dir. Şahitler huzurundaki tebliğde kayın-
53
pederim, yedi tarikten icazetli Çorumlu Şeyh Hacı Mustafa Anaç
Efendi de mevcut idi ve şahitti. Tebrik edenlerin ilki idi. Manevî va-
zifem tebliğ edildi.
Vazifenin bu abdiâcize verilmesinden yaklaşık bir ay evvel 1956
senesi Berat Gecesi Peygamber Efendimizin ve Hulefa-i Raşidin
efendilerimizin bulunduğu kalabalık manevî bir toplum içerisinde
imtihan oldum. İmtihan kaal değil hâl imtihanı idi. Peygamberimiz
Efendimiz önünde büyük defter bulunan Ebu Bekir Sıddık (r.a.)’a
emirle: “Yaz, Şeyh Sadi Şirazi diye yaz,” buyurdu: İçimden: “Şeyh
Sadi Şirazi çok evveller yaşadı ve ahirete yürüdü” diye düşünürken
Efendimiz: “İkinci Şeyh Sadi Şirazi diye yaz” emrini verdi. Manevî
vazifemde, yaşantımda mizaç itibarı ile Sadi Hazretlerine benzer
yönlerimi görüyorum.
Semavi dinde yeri olmayan, Hazreti ALLAH’a noksanlık isnat
eder gibi pozisyona sakın düşmeyesin, tenasüh yani (reenkarnasyon)
demeyesin. Ömer’ül-Faruk (r.a.) hilafeti zamanında hutbe irad et-
mişler ve tenasühün dini İslâm'la bağdaşmadığını, küfür olduğunu
beyan etmiştir. Kuvveti, kudreti ilâhiyi yeteri kadar bilemeyenlerin

53
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

uydurmalarıdır. Halikı Zülcelâl ruh ve ceset bulmak da güçlük mü


çekiyor ki, bu hale tevessül ediyor?
Nasreddin Hoca’ya sordular: “Eskiyen ayları ne yapıyorlar?” diye.
Cevaben: “Ufak ufak parçalayıp yıldız yapıyorlar” diye işin içinden o
gün çıkmıştır. Amma bugün değil. İnsanların kültür seviyesi yüksel-
dikçe hurafa ve bidatlardan uzaklaşacak, ALLAH’U TEÂLÂ’yı daha
yakın anlayacak, kullukta kusur etmemeye gayret gösterecek.
Tebliğ edildi, şeyh oldum. Mana aleminde, Peygamberimiz
Efendimizin Hulefa-i Raşidin Efendilerimize emri ile, emri Peygam-
beri olarak kayd edildi. Kayınpederim Çorumlu Hacı Mustafa Anaç
Efendi manevîyatın emri ile, bu hâdiseden on üç sene sonra, gene
manevîyatın emri ve tasdiki ile, muttali oldum, tariki Kadirî ve tariki
Rufaî’den irşada selahiyetli kılındığımı tebliğ ve tasdik eden icazet-
nameyi şahitlerin de tasdiki ile şahsıma tevdi etmiştir. ALLAH cüm-
lesinden razı olsun.
1968 senesinde şeyhim efendim darülbekaya irtihal ettiler. Ma-
kamı cennet olsun. Yanlış yapmayayım, telaşesi ile Efendimle teber-
54
ruken, manevîyatın emri ile, Efendimin Nakşibendi tarikatindan
istiharesi çıkan Maraş ve havalisinde vazife isteyenlere vazife ver-
mesini, Efendimin de Hacı Sami Efendi Hazretlerine Kadiri’den
teberrük makamında emir ile tebliğ ettiklerini muttali idim.
İstanbul’da Erenköy semtinde bulunan malikhanesine muhte-
rem damadı cennet mekân Hacı Ömer Kirazoğlu ve bugünkü halife-
si Hacı Musa Topbaş Efendilerin de yardımları ile Ankara’dan da
ziyarete gelen Hacı Necati Efendilerle birlikte ziyaret ettik. Fakire
hayli ilgi gösterdi. Vazifemi tebrik ettiler. Mübarek ellerini kaldıra-
rak dua ettiler. Orda mevcut olan cemaat da duaya icabet edip
“amin” dediler.
Dua, hatırımda kaldığı kadarıyla manevî vazifemi tasdik mahi-
yetinde olup “ALLAH müridini çok eylesin, dünya ve ahiret işin rast
gitsin” idi. Buna benzer hayli dua ettiler ve şu gerçeği bildirdiler.
Makamı cennet olsun, teberrükler Mustafa Efendi ile ikimiz arasın-
da idi. “Vazife irtihâli ile gene ikimiz arasında kaldı” buyurdu.
Hacı Sami Efendi hazretleri yeri doldurulamayacak büyük in-
sandı. Hayatta iken de, irtihâlinden sonra da çok çok tasarrufatını

54
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

gördüm. 1956 senesinde Şeyhim Efendim Ulucanlar Mahallesinde


iskan ettiğinde Hacı Sami Efendi Efendimde misafir olarak bir gece,
iki gün kaldılar. Fakir, gidene kadar hizmetinde bulundum. O hiz-
metin zevkini hâlâ yaşıyorum.
1956’da iadeyi ziyarete Alemdarzade Mustafa Efendi’nin İstan-
bul Yemiş’teki yazıhanesinin üst katında Hazreti ziyaret ettik. Efen-
dim dahil sekiz kişi idik. Hazreti ALLAH cümlesinin makamlarını
cennet eylesin amin !...
Gavs’ul-A’zam Seyyit Abdulkâdir Geylâni (k.s.) Hazretleri ev-
ladlarına: “Dünya ve ahiret seni mes’ud edecek iki şey tavsiye ede-
rim: Evliyaya hizmet, fukaraya himmet ” buyurdu.
Kur’an-ı Azimüşşan’dan evliya lafzını kaldırıp, yerine, hiç ma-
nevî anlam taşımayıp, avamın her mevzuda kullandığı “dost”la ikti-
fa edenler bu türlü füyüzatı ilâhi ve manevî zevkten nasipsizdirler.
Cümlesine ALLAH gani gani rahmet eylesin, bu hususta merak edip
soranlara teferruatıyla anlatırım, inşallah.
55

55
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

GÂLİBÎLİK

Ağustos 1993 tarihinde manevî meclisin kararı ile Kadirî ve


Rufaî tarikının rahmet zuhuru birleşimi “Gâlibî” olarak kol lut-
fedildi. O mecliste bulunan ALLAH’ın rahmet sıfatlarının tecelli
ettiği yol bahtiyarları Gavs’ul-Azam Seyyit Abdulkâdir Geylâni,
Seyyit Ahmede’r-Rufaî, Şeyh Ahmet Yesevi, Şeyh Ahmed Kuddu-
si, daha nice manevî büyüklerimiz tebliğleri ile hayli kişilerin ma-
nalarında da zuhuru görülmüş.ve dosyada mevcuddur Rabbım
56 layık kılsın ve bütün kullarına istifade etmelerini nasip eylesin.
Amin. Rabbımın lutfu ihsanı olarak “Gâlibîlik” kolu verildi.
ALLAH ve Resulüne inanan insanlar için zevk alsınlar, bilsinler
ki, maksadı ilâhi yalnız madde değil. Bu abdiâciz bazı manevî tecelli-
yat ve görgüleri az da olsa açıklamaya çalışıyorum. Beşer ölçüsüne
göre açıklamalarda dün varlık ve riya olur korkusu galipti. Zaman
zaman bu türlü gizliliğin inanan insanlara zarar verdiğini gördüm.
İnsanların anlayacakları ölçüde ehlinin anlatması gerekli. Çünkü küfür
bütün çıplaklığı ile meydana döküldü. Bilenler rahmeti ilâhiyeyi hâlâ
bildiğimiz kadarı ile anlatmıyacakmıyız. “Biz arza nice ayetler in-
dirdik” yeryüzündeki gökteki ayetleri lutfu ilâhi ile az çok okuyup
zevkini alanlar bu ayetlerden bahsedemiyecekmi? Ehli bu yönlü
manevî ilimlerini gene kabremi götürecekler? O mana ilmi, dünya
için gerekli kılınmış eşyâyı yerinde kullanmayı bildiğin gibi, meta-
fizik olan manayı da yerinde kullanamıyacak mıyız? Kullanma
yeri dünyadır gafil olmayalım!...
Maddenin felsefesini yaptıkları gibi manayı da, ALLAH’a tazarru
niyaz ederek, samimiyetle tefekkür etsinler. Gerçeği görecek ve yaşa-

56
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

yacaklardır. Bu türlü manevî yolun kadrini, kıymetini idrak eden


kemâlatlı kullarına dahil olacaklardır, inşallah.
Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek yüksek olmayan bir
sesle sabah akşam Rabbını zikret, gafillerden olma. (A’raf Sûresi,
205).
Ehli zikrin sabah akşam virt edinmelerini buyurduğu gibi, duygu-
suzca olmayıp zikirle beraber tazarru ve niyazı terk etme. Havfu reca
üzere ol. Hafi, senin kulağının duyacağı kadar. İşte o zaman rahmeti
ilâhinin zuhuru ile aczinin, zaafının mahsulü rahmeti ilâhinin tecellisi
ile ürperti zuhur edecek. Miracın ilk safhasıdır. O hâli ne kadar muha-
faza edebiliyorsan kemâlattır. Manevî haller kişinin elinde olmayıp
kudreti ilâhinin yedindedir.

57

57
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

MÜ’MİNLER ALLAH ZİKREDİLDİĞİ


ZAMAN YÜREKLERİ TİTRER

Mü’minler ancak ALLAH zikredildiği zaman yürekleri titre-


yen, kendilerine ALLAH’ın ayetleri okunduğunda imanları-nı
artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.
(Enfal Sûresi, 2).
Halikı zülcelâl biz aciz kullarına, mü’min isminin tecelli ettiği
istisnai kişilerdeki rahmet tecellisini aczimize göre ölçü veriyor.
58 “ALLAH zikredilince kalbleri titrer.” Kaal ve laf ebesi! Bu türlü
şerefe hayatın boyunca rastladın mı? “Evet oluyor” desen de kim-
seyi inandıramazsın. Çünkü yaşantın ve icraatın zikrullaha karşı.
Menfi tutumun, bu yönlü ALLAH tertibine itirazın, rahmeti
ilâhiden mahrumiyetin zuhuru elbette taşlaşmış kalp olacaktı.
Sonsuz rahmeti ilâhi “taşlaşmış kalbi ancak gene biz açarız” bu-
yuruyor.
İnadı bırakalım, kesbiye verdiğimiz önem kadar vehbiyi de önem-
seyelim. Cüz’î iradenden elbette sorumlusun. Amma küllî iradenin
üzerine çıkma gücü beşere verilmemiş iyi bil. Müminler, ALLAH’ın
Kur’an’da ve arzda zuhur eden ayetleri okunduğu zaman imanları art-
tığı gibi Rablarına daha çok dayanır ve güvenirler. Yegane terbiyeci
Hazreti ALLAH’tır, Rab isminin tecellisi her an gerek eşyada gerekse
şahıslarda müşahede edilse de. “Habibim, Rabbım ALLAH, de”
hitabını hatırdan çıkarma.

58
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH’I ÇOK ZİKREDİN Kİ BAŞARIYA


ERİŞESİNİZ

Ey iman edenler. (Savaşmak için) her hangi bir toplulukla karşı-


laştığınız zaman sebat edin ve ALLAH’ı çok zikredin ki, başarıya eri-
şesiniz. (Enfal Sûresi, 45).
Gaza meydanlarında ALLAH’ı zikredin, çok zikredin, yüksek ses-
le şiddetli zikredin ve sabredin. Sabredin ki, başarıya ulaşasınız ve
sebat edin. Sabreden zafere ulaşır, müjdesini unutmayalım. Ecdadımı-
zın tarih boyu zaferler kazandığı zamanlar inanarak, sebatla ALLAH’ı
59
çok zikrettikleri zamandır. Zikirle yapılan tazarru ve niyazlar reddo-
lunmaz.
İrtihal eden iman sahibi bahtiyarları manada gördüğümüzde hassa-
ten ricaları zikir halakalarında yapılan dua ve ruhlarına hediye edilen
fatihaların karşılığında ihya olduklarını çok derviş manasında görmüş-
tür. İtimat et, gafil olma. bunlar iman edenler ve gönülleri ALLAH’ın
zikriyle sükunete erenlerdir. “Bilesiniz ki, kalpler ancak ALLAH’ı
zikretmekle huzur bulur. (Ra’d Sûresi, 28).
Bu ve buna benzer açık ve sarih, tefsire muhtaç olmayan, Kur’an-ı
Kerim’de zikir ayetlerini gördükçe, ALLAH’ın kullarını zikir meclis-
lerine ve zikrullaha teşvik edecekken, bu rahmeti ilâhilerden
ALLAH’ın kullarını mahrum eden tedris nasıl bir tedrisattır, nasıl bir
ilimdir, bunu anlatan nasıl bir alimdir ?
ALLAH bu mevzuda tövbe istiğfar nasip etsin. Kusurlarını affet-
sin. “Ne yapayım, mecbur oldum” mazeret değil. Dünya çok kıymet-
lidir. İşin ahirete kalmasın. Zalim sıfatından kurtul. Kurtuluşu ahi-
rete bırakma. Ehli zikrin bedduasını alma. (Alma mazlumun ahını
çıkar aheste aheste) hitabına dikkat et. Ayetleri iyi oku, tevil tarafına

59
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

kaçma. Bu abdiâcize inanmaz isen samimiyetle Hazreti ALLAH’a


sor.

60

60
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

BİLMEDİKLERİNİZİ EHLİ ZİKRE SORUNUZ


VELAYET MAKAMI ERKEK İÇİNDİR KADIN O
MAKAMA ÇIKAMAZ

Senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka-


sını Peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız zikir
ehline sorun. (Nahl Sûresi, 43).
Senden önce de erkeklerden başkasını peygamber olarak gönder-
medik. Melâike ve kadından da peygamber göndermedik. Melâikeyi 61
ve kadını peygamberlik sıfatına uygun yaratmadık. Makamı velayet
erkekler içindir.
Kadın makamı velayete çıkamaz. Kadından peygamber olmaz.
Mürşit yani evliya olmaz. Veli de olmaz. Hatun olur. İmametlik erkek
içindir. Kadının kadına imametliği keraheten caizdir. Kadın Âdem’e
lazım olduğu için yaratıldı. Âdem’in sol kaburgasından halk oldu.
Peygamberimiz Efendimiz böyle izah ettiler. Kadınlar teklifatla da
yükümlü kılındılar. Teklifatı ilâhi kadınlar için erkeklere nazaran tole-
ranslıdır. İbadet ve taat yönünde en ufak hareketleri çok şey kazandırır
kadına. Şeriatı Muhammediyye’de kadın diğer şeriatlara nazaran daha
muhteremdir.
Peygamberimiz Efendimiz “cennet anaların ayakları altında-
dır” buyurdu. Ananın terbiye, bilgi ve görgüsünün evladı üzerinde
mutlaka zuhuru görülür. Babanın da evladın terbiyesine etkisi olsa da,
ana kadar olamaz. Çünkü ana terbiyesi beşikten başlar. Sütünün te-
mizliği de önemlidir. Peygamberimiz Efendimiz: “İlim beşikten me-
zara kadardır” buyurdular. Yaşamaktan maksat rıza-yı ilâhiyi ka-

61
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

zanmaktır. Bu bakımdan kadın erkekten daha müsait, tabir caizse


kadın rahmeti ilâhiyede iltimaslıdır.
Tertibi ilâhinin her hâlinde adalet görülür. Erkeğin vazifesini ka-
dına, kadının vazifesini eşit yapacağız diye erkeğe yakıştırmak zu-
lümdür. Kadında da erkekte de istisnailer vardır. İstisnailer kaideyi
bozmazlar. Kültür seviyesi düşük, ücra yerlerde kadına yapılan zulmü
anlatmaya gerek var mı? Erkek kahvede oturur. Erkeğin bütün işlerini
de dışarıda ve içeride kadın görür.
Beniâdem’in erkeklerini velayete uygun yarattık. Bilemiyorsanız,
makamı velayetten nasip almış, ALLAH ve Resulü’nü şüphesiz kabul
etmiş, şeriatı Muhammedi’yi nefsinde yaşamaya çalışan, ALLAH’ın
zatına, sıfatına ve fiiliyatına uygun isimlerini kesir, aşkla zikreden, her
gün verilen evrat ve ezkarının dışına çıkmadan, adap ve erkan üzere
virt eden erbab-ı zikirden sorunuz.
Abdiâciz manevî vazifem itibari ile Rabbımın buyurduğu erbabı
zikri anlatıyorum. Bazı ulemanın “ehli kitaba sorunuz” diye tefsir et-
mesi marifetullah noksanlığından kaynaklanıyor. Ehli kitabın da evli-
62
yasından sorabilirsin amma evvela mensup olduğun şeriatın evliyasını
bul. Bu mevzuda o kemâlatlı kullarıma rahmeti ilâhi bu türlü müşküla-
tınızı halletmeye müsaittir. Enbiya verasetine ancak onları uygun ya-
rattım. Hikmet verdim. Biz dilediğimize hikmet veririz. Hikmet verdi-
ğimizi de rahmetimizle ihya ederiz.
Peygamberimiz Efendimiz bir hadisi şeriflerinde buyurdular ki:
"Müferridun ilerlediler. Müferridun nedir, ya Resulallah? Müferri-
dun ALLAH’ı çok zikreden erkek ve kadınlardır" buyurdu.
Hazreti ALLAH zikrullahda erkek kadın ayırt etmiyor, şer’i hü-
kümler dışına çıkmamak suretiyle.

62
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

YEDİ GÖK, DÜNYA VE BUNLARDA BULUNAN


HERKES ONU TESBİH EDERLER. ZİKİR VE
TESBİH ETMEYEN BİR ŞEY YOKTUR.

"Yedi gök, dünya ve bunlarda bulunan herkes onu tesbih


eder. Onu övgü ile zikir ve tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur. Ne
var ki siz onların tesbihini anlamazsınız. O çok yumuşak ve bağış-
layıcıdır." (İsra Sûresi, 44).
Bu ayet’i kerimede daha bariz, daha açık görülüyor ki, ALLAH’ı
tesbih etmeyen bir zerre düşünülemez. Dünyada, bütün alemde, yedi 63
kat semavatta yaratılan her zerre lisanı hâl ile ALLAH’ı zikir eder,
tesbih eder. Tesbih ve tesbihat zikrin cem’idir, yani çoğuludur. Zikrul-
lahı tesbihat ile “Beni kesir zikredin” emrine uyanlara, bu yolda ir-
şada vazifeli kılınanlara tâbi olup, aldığı virdini her gün adedine riayet
edip samimiyetle okuyup, ALLAH’ın emrettiği şer’i ve insanî hüküm-
leri de yerine getiren bahtiyar insana verilen sıfatların bariz bilinenleri
erbabı zikir, zakir, ehliaşk, ehlihal, ehli tarik, ehli takva, ehli vera,
ihlas ehli, cemi ALLAH’ın mü’min isminin tecelli ettiği bahtiyar in-
san.
Bütün insanlar bu rahmetin ekserisini uygulamaya müsait yaratıl-
mıştır. Kıskançlığı bırak. Rahmeti ilâhi nefsani duygulara göre değil,
ilâhi emre göredir. Samimiyetle uymaya çalış. Aklının ölçemeyeceği
rahmeti ilâhileri Peygamber Efendimizin hazreti ALLAHın beyan
ettiği gibi tebliğ eylediğini kabul et ve uygula. Bir emri kabul etmek
tatbikata geçildiği zaman değerlenir. Manevîyatta değer ifade eden
iman lisanen, kalben, halendir. Üçü birleştiği zaman indî ilâhide mak-
bul dür inşallah (c.c.)

63
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Hazreti ALLAH "siz onların tesbihini anlayamazsınız" buyur-


ması ile bize haddimizi kesin kes bildiriyor. (Ben kulumu zikretmez-
sem kulum Beni zikredemez) sırrını iyi anla. Enaniyyetten uzak ol.
İki ene bir arada görülmemiştir. Samimi ol. Tazarru niyazı bırakma.
Başka yetkin ve gücün yok. Zikrullah ve buna benzer rahmeti ilâhi-
leri ölçmeye müsait değilsin.(Evliyama eza edene harp ilân ederim)
buyuruyor, hadisi kudside Hazreti ALLAH. Oku ve tefekkür et.

64

64
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

RAHMETİ İLÂHİYE VESİLE YARATILAN


ALLAH EVLİYASI

"Elâ inne evliyaallahi la havfun aleyhim ve la hüm yahzenun"


ayetinin manasını anlamadınsa Yunus Sûresi 62. ayet’i kerimesini
oku. ALLAH’ın hitabı çok açık ve sarih. İyi anlayın ve iyi bilin ki,
evliyam için korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de. Dikkat et: Evli-
yayı hâlâ “dost” diye tefsir ediyorsan hiç zahmet etme. Askerde yanlış
hareket eden arkadaşına arkadaşının uyardığı hikmeti tekrar edelim:
“Sen bu kafa ile sılaya gidemezsin, memleketine gidemezsin” diye
uyardığı gibi vatan-ı asliyene dönemezsin. Vatan-ı asliye ruhların 65
yaratıldığı makam olup, ruhlar hiç olmazsa o makamını bulmak
mecburiyetindedir. Beniâdem’in terakkıyati için Halikı zülcelâl
rahmetini arza namütenahi yaymış, “kullarım derecelerini yücelt-
sin” diye.
Tasavvufta bu rahmete “kavis” denir. Ruhlara imanları ve iba-
det taatları ile “kavisi tamamlayıp” daha yüksek dereceler elde etme
imkanı bahşedilmiş olduğundan dünya kazanç yeridir, çok kıymetli-
dir ve onun ehli onun kadrini bilendir.
Bilemeyenler için Hazreti Halik ne güzel ikaz ediyor kullarını: Bu
dünyada âmâ, ahirette âmâ.
De ki: İster ALLAH deyin, ister Rahman deyin. Hangisini de-
seniz olur. Çünkü en güzel isimler O’na hastır. Namazında yüksek
sesle okuma. Onda sesini fazla da kısma, ikisinin arası bir yol tut.
(İsra Sûresi, 110).
Bütün ibadetlere ve taatlara Hazreti ALLAH zikir buyurdu.
Çünkü her ibadet ve taat esmalarla bezenmiştir. Başkaca ehli zik-
rin, icraatına tâbi olduğu şeriatına, ALLAH’ın tertip ve tanzimine

65
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

harfiyyen riayetini küçümseyerek, onların tertemiz yaşantılarını


küfür gibi görüp, toplum içerisinden İslâmî gerçek anlamda ya-
şamaya çalışan, hikmetli ve kemâlatlı ALLAH’ın sadık kullarını
hiç bir manevî ilme sahip olmadan, nefislerinin ürettiği bilgiden
başka manevî sermayesi olmadan ehli hakiykatı toplumdan soyut-
lamaya çalışanlar ve insan haklarından devamlı bahseden amma
ALLAH’ın kullarına Rabbımın isimlerini ehliaşkın ne toplu, ne de
ferdi zikirlerini kabul edemeyip, Kur’an-ı Azimüşşan’da ve asrı
saadette bütün semavi dinlerki islamiyettir. bu türlü zikir ayinleri
mevcut olduğu halde, “böyle bir şey yoktur” diye erbabı zikri
İslâm’ın dışında göstermeye çalışan zalımların hikmet karşısında
bocaladıklarını her an görmek mümkündür.
Dünyada bu türlü hikmetten habersiz, asrı saadetteki marifetullah-
tan habersiz, ehliaşkın aşkından habersiz, emri ilâhinin manevî terti-
binden habersiz, Peygamber efendilerimizin beşeri yönünü çok güzel
bilir ve anlatırlar amma manevî yaşantılarından habersiz, o bakımdan
vârisül-enbiya, nedimi ilâhi olan ezelî ervahda ALLAH’ın tertibi,
66 Kur’an-ı Kerim’de açık beyan ettiği evliyayı da kabul edemezler am-
ma hakikatleri dışlayarak inkâra cüret ettiklerini makul gösteren nasıl
bir ilim, nasıl bir alimdir?. Bir hadisi şerifte beyan edildiği gibi "insan
bildiğinin alimi, bilmediğinin cahilidir" buyuruldu. “Gerçekleri ancak
ben bilirim” diyorsun hayret.? Dini İslâmî manası ve maddesi ile ka-
bul eden gerçek ulemayı bu türlü ithamlardan tenzih ederim.
Buna benzer ayet’i kerimelerde Hazreti ALLAH’ın isimlerinin
hangisini telaffuz ederseniz hepsi güzeldir. İhtiva ettiği mana ve anla-
mını tefekkür etmek ve yaşamak az çok umumun ittifak ettiği akıl ve
mantığın ölçüsüne uygun düştüğünden buraya kadar anlaşabiliyoruz.
Ölçmek için hiç gayret göstermediğin, yaratanından da istemeyi mev-
cut imanınla bağdaştıramadığın metafizik hikmet ve rahmeti ilâhiyi
duymak dahi zatını çileden çıkarmaya yeterli olurken, nasibin olma-
yan yalnız ehliaşkın zevki ve gıdası olan hikmeti anlayamazsın.
Zikrullahı adetli olarak virt edinen, zikir halakalarından nasipli
olup, zevki ile ihya olan kişiyi makamı velayete yücelten, naehlin na-
zarından gizlenen bu türlü hikmeti, rahmeti alışa geldiğin kalıplarda
göstermek mümkün mü?. Boşuna zahmet etme. Emri ilâhileri kül ola-
rak, beşeri ölçüleri ile ölçüyorum zannedenlerin aciz oldukları ehlinin

66
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

müşahedesi dışında değil. Fakat madde ölçüsünden başka ölçüyü ka-


bul edemeyenler, hakikatleri görerek, bilerek yaşayanlara eza ve zu-
lüm etmekten vaz geçseler, havfu reca üzere olsalar, inancım odur ki,
Rabbımın rahmetinin tecellisi olan “göklerde ve yerde nice ayetler
vardır” hitabını okur, inanır, yaşar, şüphesiz inşallah (c.c)
Bu rahmetten cümleyi nasipli kılsın. rahmeti bol Rabbımız cümle-
sini zülcenaheyn eylesin. Yani dünya ve ahiret ilmiyle ihya eylesin,
amin. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “Sizin en hayırlı-
nız dünya için ahiretini, ahireti için dünyasını terk etmeyendir.

67

67
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

İSLÂMI YAŞAMAK İÇİN İLLÂ ARAP OLMAK,


ARABÇA BİLMEK YETERLİ DEĞİL, ÂLEMLERİN
RABBIDIR, HAZRETİ ALLAH

Hazreti ALLAH yalnız âlimlerin Rabbı değil, sadık ümmilerin de


Rabbıdır. Rabbım izinden saptırmasın, Resulullah’ın izi Hazreti
Kur’an’dır. Kur’an ALLAH kelâmıdır. Küllî rahmettir. Okumayı bi-
lemiyor, kabiliyeti müsait değilse, ALLAH kelâmıdır, diye manevî
68 haz ve zevk ile açıp bakmak, öpmek, alnına götürmek, yüksek yerlere
asmak, manasını bilmeden okumak da rahmete vesiledir. Amma kastı
ilâhi maddesi ve manası ile anlayarak yaşamamızdır. Dünya ve ahiret
terakkiyatımız için elzemdir. Emri ilâhinin kulluk vazifesini müdrik,
manasını bilip yaşayan arif kişiye kulak ver. Arapça biliyor mu? diye,
imtihana kalkışma. Manayı, rahmeti ilâhiyi ölçmeye muktedir değil-
sin. Yalnız Arapça bilmek ALLAH’ı bilmek için yeterli değildir. Asrı
saadete bak. Müşrik, münafık, mürtet Arabca bilmiyorlar mı idi? Haz-
reti Kur’an Kureyşi lisanı üzere inzal olmuştur. Sûrelerin manası ile
namaz kılamazsın. Namaz kılacak kadar sûreleri Kur’an’da olduğu
gibi ezberlemekle yükümlüsün. İslâm’a yeni girmiş kişiye istisnai ko-
laylıklar ilâ nihaye değildir. İbadet ve taatı Nefse sorma. Emmareden
kurtulamamış nefse zulüm gibi gelir. Değil; rahmettir. (Kulum bildiği
ile amel ederse ona bilmediğini öğretirim) taahhütnamesini iyi oku,
anla. Yoksa manadan nasib almamış zahiri bilge kişi yolunu sarpa
sardırır.
Şeriatı Muhammedi'yi yeni kabul etmiş sâlik için öğrenene kadar
müşkülat yok, ferahlık var. Hazreti Resulullah (s.a.v.) Efendimizin
özet olarak izah ettiği “zorlaştırmayın, kolaylaştırın, daraltmayın,

68
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

genişletin, ikrah ettirmeyin, sevdirin” şeklinde tebliğ ettiği şeriatı


Muhammediyyeyi hurafa ve bidatlara sapmadan, ALLAH kelâmı olan
Hazreti Kur’an-ı da Hazreti Resullullah’ın hayatı ile tefsir ettiği bi-
çimde yaşamak için cüz’î iradene bahşedilen yetkiyi olduğu gibi kabul
edebiliyorsan kurtuluşunun müjdesini alacağından hiç şüphen olma-
sın.

69

69
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

BİZİ ZİKRETMEKDEN GÂFİL KILDIĞIMIZ,


KÖTÜ ARZULARINA UYMUŞ, İŞİ GÜCÜ
AŞIRILIK OLAN KİMSEYE BOYUN EĞME

Sabah akşam Rablerine onun rızasını dileyerek dua edenlerle


birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsünü isteyerek, gözle-
rini onlardan çevirme. Kalbini bizi zikretmekten gafil kıldığımız,
kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun
eğme.
70 (Kehf Sûresi, 28).
Böylece seni bol bol tesbih edelim. (Taha Sûresi, 33)
Dervişin aldığı terbiyenin gereği olan inancının yaşantısında,
emri ilâhi maddesi ve manası ile dervişin şahsında ve hâlinde mü-
şahede edilmesi mümkündür. ALLAH’ın nuru ile bakmayı bil.
Mü’minin ferasetinden sakının, onlar ALLAH’ın nuru ile bakar.
Bu hitabı iyi anla. En son şeriatı Muhammedi'yi bizlere tebliğ
eden Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz mana itibari
ile en büyük derviştir. Efendimizin şahsiyetinde zuhur etmeyen
güzellikleri başka şahıslarda aramak cehalettir. Her güzellik ise
rahmettir, ALLAH’ın lütfudur, dindir “Her güzellik dindir, çir-
kinlik lâdindir, din değildir.” “Bugün de Mecnun Leyla'ya aşık
ise, din Leyla'nın dinidir” diyen Şeyh Sadi Şirazi, (kaddesallahu
sırrahu) gerçekleri ne güzel belirtmiş.
Bu türlü hikmet her zaman geçerli olup tek yönlü tedrisat gö-
renler bu rahmetin zevkini anlayamazlar. Bu türlü zevk ve yaşan-
tıya sahip olmak için evradına, ezkarına samimiyetle sahip ol. Bu
rahmetten nasip alamamışsan ALLAH’a yönel ve iste. Samimi
olursan ret edilmez. Beşeri ölçüler bu türlü rahmeti ilâhiyi ölçme-

70
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ye müsait yaratılmadı. İstisnai ilimdir, hikmettir. Ayne’l-yakiyn,


hakkal-yakıyndır. O türlü rahmeti ilâhiyi ilmel-yakıynin ölçeme-
yeceğini iyi bilesin. İnat etme, yakın gel.
Hazreti ALLAH’ın tefsire muhtaç olmayan hitabını her an okuya-
lım ve düşünelim. Hatırdan çıkarmayalım “kalbini bizi zikretmekten
gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kim-
seye boyun eğme.” Her şeyin ifratı haramdır. Bu ayet’i celîlede açıkça
beyan ediliyor. Çünkü aşırılığa bencillik hakimdir. Bencillik ise rah-
meti ilâhiyi idrak edemeyip, nefsinde bir şeyler görmektir. Bu hâl ise
hakikatte haramdır. Varlık olarak yasaklanmıştır. Varlık ALLAH’a
mahsustur: İki var bir arada olmaz; tevhidin anlamına ters düşer.
ALLAH “Ahad”dir ; sayı hesabı ile değil, eşi, benzeri, şeriki, naziri
olmayan bu isim ALLAH’ın zatına mahsustur. “Kötü arzularının
mahkumu ve esiri olmuş kimseleri zikri ilâhiden gafil kıldık” buyuru-
yor, Hazreti ALLAH. Bir hadisi kudside Halikı zülcelâl ehli zikir için:
“Onlar kemâlatlı kullarımdır ki, onların yanına şaki gelmez. Kim
onların toplumunda bulundu, ise ey melâikelerim şahit olun onu
da affettim. ”Peygamberimiz Efendimiz bildiriyor: Sahih-i Buhari 71
(Tecrid-i Sarih Tercümesi), 12. ciltte...

71
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

İLİM ALLAH’IN YED-İ KUDRETİNDEDİR

Ehli zikre cephe almış, “dini İslâmî anlatıyorum, öğretiyo-


rum” iddiasında bulunan “Kur’an’ı yaşıyorum” diye kendini
kandıran, hikmet ve marifetullah garibi olma. “Ben biliyorum”
hastalığının ismi enaniyyettir. Merhemi tövbe istiğfardır. Şunu iyi
bilesin ki, ilim ALLAH’ın yed-i kudretindedir. Senin yedinde de-
ğil. Tövbe kapısı kapanmadan tövbe et. Rahmeti ilâhi sonsuzdur,
ihmal etme.
Sen ve kardeşin birlikte ayetlerimi götürün, Beni zikretmeyi
72 ihmal etmeyin. (Taha Sûresi, 42).
Hazreti ALLAH bu ayet’i celîlede Musa (aleyhisselâm)'a hitaben,
“kardeşin Harun (aleyhisselâm)'la ayetlerimi götürün, Beni zikretmeyi
ihmal etmeyin” buyuruyor. Dikkat! ALLAH, elçilerine dahi zikrullah-
tan gafil olmamalarını emrediyor.
Kim de Beni zikretmekten yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntı-
lı bir hayatı olacak ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşrede-
ceğiz. (Taha Sûresi, 124)
Sıkıntılı, çekilmez, tahammülü güç, bir hayatın mı var? Kuv-
vet ve kudreti ilâhiye inanıyorsan bu sıkıntın senin için bir uyarı-
dır, rahmettir. Âmâ bu uyarının devamına tahammül güçtür. Fe-
raha çıkmak istiyorsan noksanlıkları nefsinde ara. ALLAH’ı zu-
lümden tenzih ederiz.
Her ne kılmışsa adalettir Cenab-ı Kibriya;
Her kazaya her belaya kıl rıza, ALLAH kerim.

72
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

SÖZ ALLAH'A VERİLİR. BİAT ALLAH ELÇİSİNE


OLUR. MÜRŞİDE BİAT VERASET YOLU İLE
PEYGAMBERİNEDİR

Bu kapı kıyamete kadar açık kalacaktır. Aksini düşünmek rah-


meti ilâhiye ters düşer. “Rahmeti ilâhi dün vardı bu gün yoktur de-
mek” gaflettir. (Hazreti ALLAH dağına göre kış verir). Bu abdiâcize
manevî vazifemden ötürü inan ve itimat et. Beraber araştıralım.
Ezelî ervahda “beli” diyenlerdendin. Dünyada o türlü imanının zu-
hurunu nefsinde görmeye çalış. Emri ilâhiye uymaktan seni alıko- 73
yan nedir, araştırıyor musun? Emri ilâhi olan beşeri vazifeni yerine
getirmek için çaba sarf ediyor musun? Hemcinsine karşı faideli ola-
biliyor musun? ALLAH’ın yarattığı her şeye karşı sevgi ve merha-
meti nefsinde hissedebiliyor musun? Bunları hissetmek ve yaşaya-
bilmek rahmettir. İmanlı kulun şahsında zuhuru görülen lütfu
ilâhidir, rahmettir, İslâmiyettir.
Yukarıda ayet’i kerimede beyan edildiği gibi ALLAH’ı zikret-
mekten yüz mü çevirdin? Rabbını sabah akşam bildirildiği şekilde
tertibi ilâhinin bahşettiği rahmeti ilâhi olan virdini terk mi ettin?
ALLAH’a söz vermiştin. Veraset taşıyan şeyhinin şahsında Peygam-
ber Efendimizin manasına biat etmiştin. Dünya durduğu müddetçe
bu türlü rahmeti ilâhi her an mevcut olup kıyamete kadar devam
edecektir, inşallah.
“Kullarım rahmetimden mahrum olmasınlar” diye türlü sebep-
lerle rahmetini ihsan eden Hazreti ALLAH “kulum bu rahmetimi
görmüyorsa mahşerde de kör olacaktır” buyurdu.
Derviş mürşidinin manevî vazifesinde Peygamberine biat eder.
Söz ALLAH’a verilir, biat Peygamber efendilerimize yapılır. Yaşadığı

73
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

zamana yetişemedin ise her zaman bu türlü rahmeti ilâhi mevcuddur.


Noksan değildir. Veraset taşıyan, izin ve icazet sahibi mürşide biat
edilir. Mürşitten gayrısı kendi ismine biat alamaz. Manevî yardımcıla-
rı da mürşidine vekaleten biat alır. Çavuşluk vazifesi olanlarda ders
verme yetkisi yoktur. Ancak mürşidine bildirmek kastı ile tarife verir.
Vekaleten biat caiz olup, şer’an vekaletin vekalete vekaleti de caizdir.
Günlük virdini tarif ederler. Mürşidine bildirene kadar tarifeli derviş-
tir. Bildirildiği zaman biatı tamamlanmış olur. Vazifeli halife, nükaba,
naib efendiler de ders verirler. Ancak mürşidinin ismine biat alır.
Kendi isimlerine biat alamazlar.
Bu saydıklarım manevîyatın tertibi olup hikmettir, ferahlıktır.
Bu ifade ettiklerim ehline malumdur. Kimsenin hudutsuz yetkisi
yoktur. Güç ALLAH’ındır. Şeriatına tâbi olduğun ALLAH’ın elçisi-
ni, hele şeyhini ilâhlaştırma. Kuvveti kudreti ilâhi karşısında acizdir-
ler, kuldurlar. Peygamber efendilerimize, ALLAH’ın elçilerine dere-
ce ve üstünlük vermeye kalkışma. Hazreti ALLAH bu türlü bilgisiz-
likten kullarını kesinlikle men ediyor. Semavi dine tâbi olan çok
74 kişiler peygamberlerini ilâhlaştırmakla küfre düştüler, İslâmın dışı-
na çıktılar. Aksini düşünmekten Rabbıma sığınırım.
Vârisün-Nebi, nedimi ilâhiyi bul, biat et. Onun şahsın da Peygam-
berine beyat etmiş olursun. Şüphen olmasın, aksini düşünme. Gayre-
tullaha dokunursun. Tertibi ilâhiyi bilgisizce inkâr edenlerden olmaya-
sın. Zararın yalnız nefsine değil. Menfi icraatınla ALLAH’ın kulları-
nın manalarını bilgisizce öldürürsün. İnsaf et, Mahşerde ALLAH seni
affetse de, manasını öldürdüğün kişilerin ellerinden yakanı kurtara-
mazsın. Evet, dünyada zahir ilminden hayli istifade ediyoruz amma
yeterli değil. Tek kanatla kuş dahi uçamaz. Sen nasıl uçacaksın.
Uçamıyorsun. İnadı bırak. Bu abdi âcizin uyarılarına kulak ver.
Benlikten kurtul ki, yokluk seni ihata etsin. Bu yokluk kulluk ma-
kamının zirvesidir. Yokluk beşere, varlık ALLAH’a mahsustur. Be-
şer kendine varlık sıfatını mal etmeye cüret ederse, iki cihanda da
rezil olur, sahtekardır. Kur’an-ı Azimüşşan’da mevcut biat hakkında-
ki ayet’i kerimelerden bir tanesini olsun yazmadan geçemeyeceğim.

74
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

HABİBİM SANA BİAT EDENLER ANCAK


ALLAH’A BİAT ETMEKTEDİRLER

Muhakkak ki, sana biat edenler ancak ALLAH’a biat etmek-


tedirler. ALLAH’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini
bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de ALLAH’a
verdiği ahde vefa gösterirse ALLAH ona büyük bir mükafat vere-
cektir. (Fetih Sûresi, 10).
Bu ayet’i kerimenin zuhuruna umre ziyaretinden Peygamber
Efendimiz ve ashâbının mahrum edilmesi ve Osman-ı Zinnureyn (r.a.)
75
Efendimizin elçiliğinin uzamasının verdiği üzüntüden dolayı alınan
biat ise de, her mevzuda sık sık görülen biatlar her zaman her halü
karda geçerli olup emri ilâhidir. Her hangi bir zamana mahsus değil-
dir. Dünya durdukça var olacaktır. Rahmeti ilâhidir. Kur’an-ı Azi-
mü’ş-şan’ın kıyamete kadar baki olduğu gibi.

75
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ZİKRULLAH VELİLİĞİN DİPLOMASIDIR.


ANCAK RAZI OLDUĞU KULUNA İHSAN EDER

"(Resulüm) sen onların söylediklerine sabret. Güneşin doğ-


masından önce de, batmasından önce de Rabbını övgü ile tesbih
et. Gecenin bir kısım saatleri ile gündüzün etrafında (iki ucunda)
da tesbih et ki, sen ALLAH’tan razı olasın, ALLAH da senden
razı olsun." (Taha Sûresi, 130).
Tesbih zikrullahın çoğulu olup, tesbihat da tesbihin çoğulu-
dur. Dervişin virdinin esasıdır. "Virdi olmayanın varidi olmaz"
76
denildi. Vird dervişin her gün yaptığı tesbihatıdır, ezkarıdır. Ev-
radı da vardır. Sâlikin günlük vazifesidir, adetlidir. Manevîyatın
tertibidir. Sıhhatli mürşide “huddem”i verilmiştir, yani ağırlığı
alınmıştır. Eğer sıhhatli virdin yok ise bu türlü rahmeti ilâhiyi
çeşitli desiselerle kabul edemiyorsan, bu asiliğinle ALLAH’tan
rahmet yönünde bir şeyler isteye biliyor musun? İstesen de yap-
macık olur. Çünkü emri ilâhiyi emredildiği gibi değil nefsinin
hazzına göre uydurmuşsun. Yokluğu nefsinde müşahede ederek
var olan Rabbına hangi ismi, hangi sıfatı ile tazarru ve niyaz ede-
ceksin? Ferahlıkta kazanmadın ki darlıkta bulacaksın. Virdin
yok. Halikı’na ihtiyaç duymamışsın. Fizik dışı gördüğün metafizi-
ği, tecelliyatı elbet kabul edemezsin. Yüzün kızarmıyor mu? İhti-
yaçlarını arz etmek için başka isteyeceğimiz merci var mı? diyor-
sun. Doğru, elbet yok. Verilen manevî vazife başkalarını hakir
görmek, kişiyi ALLAH’tan kaçırmak, rahmetten ümidini kesmek
değil, haşa. Ehli hakikatı rahmet dışı gösterdiğin için sen karde-
şimi uyarabilirsem vazifemi yapmanın hazzını duyarım, inşallah.

76
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Nahl Sûresi 43. ayette beyan edildiği gibi Enbiya Sûresi 7.


ayet’i celîlede de:
Biz senden önce de kendilerine vahiy verdiğimiz erkeklerden
başkasını Peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız
zikir ehlinden sorunuz.
(Enbiya Sûresi, 7).
Hazreti ALLAH’ın “sorunuz” dediği erbabı zikirden eylesin.
Amin ve selâmün ale'l-mürselin velhamdülillâhi Rabbil-âlemin.
Onlar bıkıp usanmaksızın gece gündüz ALLAH’ı tesbih eder-
ler. (Enbiya Sûresi, 20).
De ki : ALLAH’a karşı sizi gece gündüz kim koruyacak? Öyle
iken onlar ALLAH’ın zikrinden yüz çevirirler.
(Enbiya Sûresi, 42).
Cenab-ı Hakkın bu kadar açık bildirisi karşısında ruhi buna-
lım ve sıklet duymadan zikir ayetlerini hâlâ tahrife cüret edebili-
yorsan, bu yönlü korkusuzca davranışlarını ödülsüz (!) bırakmak
haksızlık olur. ALLAH’ın kullarını çeşitli desiselerle ALLAH’ın 77
zikrinden uzaklaştırmak için bütün var gücü ile rahmeti ilâhiyi
tahrif eden kişiye ALLAH’ın verdiği sıfat ve isimle ödül madalyo-
nunu okuyayım: “ZALİM”. Ey benim tefekkürsüz kardeşim, lüt-
fen bu sıfattan kurtul. Kurtulmak için ALLAH’ın tertip ve tanzi-
mine riayet etmeye mecbursun.

77
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

MÜRİT VE MURAT

“Küllî şey’in sebeba” buyuruldu. Her şeyin sebeplerle elde edile-


ceğini bildiriyor, Halikı zülcelâl. Gafil olma. Ayet’i kerimenin sonunu
tekrar ediyorum: Rabbının sabah akşam zikrinden vaz geçenleri, zik-
rullahtan sarf-ı nazar edenleri Rahman’dan kim koruyacak? Virdini
bırakıp ALLAH’ın isim ve sıfatlarını zikretmeyi nefsinde, her top-
lumda ALLAH’ı yâd etmeyi terk edenler, yalnız bu yönlü rahmeti
ilâhiden mahrum olmakla kalmazlar. Ayrıca, Rahman’ın azabından
onları kim kurtaracak?. Çok acı amma gerçek bir uyarı: ALLAH’a
78 söz verip de sözünde durmayan, vaad edip de vaadini umursamayan,
ALLAH’a yeteri kadar inanamayan, her vardığı menzilde sofra bekle-
yen, öz olarak dünyevi bir menfaat görmediği şeylerden haz duyma-
yan, başkalarının teşviki ile ehline biat etse de, o kişinin inancında
menfaati dünyanın daha fazla ağırlıklı olduğunu, tutumunda, muame-
latında, ibadet ve taatında, hulasa her icraatında iman zaafını görmek
mümkündür.
Verdiği sözü ve ahdi ömrünün nihayetine kadar haz duyarak sa-
mimiyetle götürebilenler ise, verdiği sözde sebat ettiklerinden dolayı
inançları taklidi de olsa rahmeti ilâhiden mahrum olmayacaklardır.
Tasavvufta bu gibi kimselere “mürit” denir. İstisnai yaratılmış, ezelî
ervahta tereddütsüz “beli” diyen ruhlar “murad”dır. Bu bahtiyarlar
dünyada da istisnai yaratılmışlardır. Hazreti ALLAH bu türlü kulları-
nın dünyasını adaleti icabı kâfir olarak sona erdirmez. Derecelerini
yüce kılar. Çünkü Dünya kazanç yeridir. Zarar yeri değil. “Ezelî
ervahda imtihanı veremeyen ruhlara rahmetimden istifade etsin-
ler diye.” Rabbımın sonsuz rahmetinin tecelli yeridir dünya.
“Mürit niyazdadır, murat nazdadır.”

78
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Eseri Gavsiyede Abdulkâdir Geylâni Hazretlerine vesile ile bu-


yurdu Hazreti ALLAH: Bazı kullarımı cennet için, bazı kullarımı da
cehennem için yarattım. Bazı kullarımı da zatım için yarattım. Ya
Abdulkâdir, sen o kullarımdansın. (Kitabı Gavsiyeden alınmadır)
Rabbımı zulümden tenzih ederim. Beşerin ölçemeyeceği ezelî ervahla
ilgili rahmeti ilâhi ve tertibi ilâhiyi öğretiyor, Hazreti ALLAH (c.c.):
Aczini bil, zevkini al. Akılla mantıkla ölçemezsin. Asıl olan madde
değil manadır.
Cebriye ve Kaderiye mezhebinin gerçeklerle bağdaşmayan, tertibi
ilâhiye ters düşen inançlarına iltifat etme. Cüz’î iradeni unutma. Haki-
katleri yeteri kadar ölçemeyeceğini bil ve anla. Yolunu seç. Hurafa ve
bidatlardan nefsini korumayı bil. Sahte şeyhlerden, sahte dindarlar-
dan, ALLAH’a yeteri kadar inanmayan dinsiz, mezhep ve meşrep
kabul edemeyen, ALLAH’ın kitabı Kur’an-ı Azimüşşan’ı nefsinin
hazzına göre değerlendiren, "ALLAH’ın kulu yalnız biziz" deyip,
rahmeti ilâhiyi dar çerçevede gören ve göstermeye çalışan, bilge
geçinen, hakikatları tahrif ederken zevk alan, dünyanı ve ahiretini
karartmak için programlanmış, insan suretinde alim geçinen za- 79
lımdan da kaç. Her mevcudun güzel bir tarafı vardır. Onu bul.
Onu bil. Onunla bir ol, denildi.
Her türlü mizaca sahip ademlere benzer yönlerimiz mutlaka var,
anlaşabiliyoruz. Fakat hakikatta ters düştüğümüz yönlerimiz tarafla-
rımız var. Onu da hoş görmek insanın kemalatının ölçüsüdür. Toplu-
ma ve inançlarına ters düşen fikrini “yetkim var” diye, “benim gibi
düşünmüyor” diye gayrı ya tahakküm etmek ne İslâm’a, ne de insa-
na yaraşır. Bu tür kişinin insan haklarından bahsetmesi düzenbazlık
değil de, nedir? Gördüğüm kadarı ile bu noksanlıklar kültür ve görgü
noksanlığından doğuyor.

79
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

HABİBİM SEN ONLARI YÜZLERİNDEN


TANIRSIN KONUŞMALARINDAN DAHA İYİ
TANIYACAKSIN

O türlü kişileri konuşmasından ve icraatından tanırsın. Be-


niâdem’de emri ilâhiye mugayir bir hâl müşahede ettinse yardımcı ol.
Yardımcı olamıyorsan ıslahı için dua et. Sakın buğz etmeyesin. Gay-
retullaha dokunursun. Sende de aynı hâl zuhur edebilir. Günah işle-
meye müsaitsin. Peygamber efendilerimiz gibi masum yaratılmadın.
ALLAH’ın rızası bu türlü insancıl tutumları gerektiriyor. Aksine ic-
80
raat insanlık değil, din hiç değil.
“Habibim, sen onları yüzlerinden tanırsın, konuşmalarından
daha iyi tanırsın” diye Hazreti ALLAH’ın buyurduğunu zamanımız-
da daha açık seçik tanımak mümkün. Bu türlü şahsiyetlerin, imansız
ve inançsızlığını açıklamakla “aydın ve ilericiyim” hazzı ile hayatını
düzene koymuş, hakikat bilgisi olmayan, iman fukaralarının da şerle-
rinden Rabbıma sığınırız.
Bazı gerçekleri bilmeden dindar yaşadığını zanneden hakikat fu-
karaları, iman fukaralarının yaptıkları icraatların, hareketlerin, sözlerin
ister hayır, isterse şer aksini yapmakla ibadet ve taat yapmış gibi zevk
aldığını zannedenler bu tutumları ile kanun-u ilâhinin hikmet yönlerini
göremezler. Aldığı tedrisatın hikmeti ilâhiyi yeteri kadar yansıtmadı-
ğını ehli her an müşahede eder. Gerçeği yaşamaya çalışır ve yaşar. Bu
gerçek yaşantıyı umuma yansıtamamasının sıkletini taşır. Bundan ev-
vel abdiâciz, yazmaya çalışıp, izah ettiğim hikmetler kaç alimin tedri-
satına uygun düştü? Birlikte tefekür edelim!...
“Hikmet mü’minin kayıp malıdır. Nerede bulursa alsın” hita-
bını iyi düşün. Arif olmak için irfaniyyet tedrisatına muhtaçsın. Bu

80
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ilimse ALLAH’ın yed-i kudretindedir ve tertibi tanzimi ilâhidir. İrfa-


niyyet tedrisatı görmeyen arif olamaz. Arif olmayan kişi de maddenin
felsefesini yapıp izah etmekte mahirdir fakat mananın garibidir.
“İlim Çin’de ise de siz onu alınız” hitabı da onu etkilemez.
Medeniyet, teknoloji, demokrasi, cumhuriyet ve her türlü kıyafet
ve siyaset kendi inancının hilafına olduğundan bu fikre karşı çık-
mayı dindarlık zanneder. Bilmez ki, ALLAH’ın haram kıldığı
dışında her güzellik dindir islâmiyettir; çirkinlik din değildir. Gü-
zellik ve çirkinlik ölçüsü ALLAH’ın kanunlarına göredir. Nefis
günahı kebâiri dahi güzel görebilir. Nefsani ölçü her kişiye göre ol-
mayıp, kanun-u ilâhiye göre nefsini terbiye etmiş seçkin kullara mah-
sustur. Bu türlü terbiye yetkisi Peygamber efendilerimize mekarimi
ahlâk olarak verilmiş, dolayısı ile vârislerinde de kıyamete kadar de-
vamı rahmeti ilâhi icabıdır. ALLAH tarafından Peygamber Efendimi-
zin şahsiyetinde zuhuru ve tebliği ile vazifesi ALLAH tarafından veri-
len ALLAH’ın kulları yer yüzünde her zaman vardır. Bul! Bulamadın-
sa merciinden sor ve tâbi ol ki, kanun-u ilâhiye uygun olasın. Sakın
zahiri bilge kişilerden sorma. Onlar o türlü rahmeti ilâhiyi idrak eden 81
ilmin garibidirler. Kuyumcunun yapacağı müzeyyen ziyneti güzel-
leştirmek için demirciye götürme. Ehline verebilemiyorsan sami-
miyetle Hazreti ALLAH’a sor:
“Çok tel kırılır kanun-u sineyi cihanda
Na-ehline mızrabı tasarruf verilince.”
Na-ehle iltizam etme. Verilen sermayeyi boşa sarf etme. Bir daha
vermezler. Müflis olursun. Rahmeti ilâhi her zaman mevcut olmasa
idi, bazı kullarına rahmet, bazılarına da zulüm etmiş olurdu. Rabbımı
bu türlü zulümden tenzih ederim.
Biz her ümmete (kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden
kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine ALLAH’ın adını
zikretsinler diye kurban kesmeyi gerekli kıldık. İşte ilâhınız bir
tek ilâhdır. O halde ona teslim olun. (Habibim) sen muti ve müte-
vazı olanları müjdele. (Hac Sûresi, 34).
“Tavuk ve horozda kurban olur” diyen bilgelerin şerrinden Rab-
bıma sığınırız. Adem safiyullah’tan şeriatı muhammediyeye kadar
kurban kesile gelmiş. Kur’an-ı Azimü’şşan’da Rabbımın verdiği ni-

81
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

metlere şükrane olarak Peygamber Efendimize farz kılınmış, “kevser”


rahmetinden bir neb ze de olsa ihsan edilen, hâli müsait, nisaba malik
olan kullara vacip kılınmış; hac farizası kısmet olanlara da hac nevine
göre temettu ve hacc-ı kıranda kurban vacip kılınmış. Hacc-ı ifrat ise
yerli halka mahsus hac usulü kurban üzerine vacip ise elbet vecibeyi
yerine getiriyor. İfrat hac için kurban vacip değil. Kurban olacak hay-
vanlar nevisine, cinsine, yaşına ve dişine bakılmasını, zamanımıza
kadar Hazreti Kur’an’da, Peygamberimiz Efendimizin mübarek yaşan-
tılarında bariz görüle gelen vecibeyi güya merhamet tellallığı yaparak
Ümmeti muhammedi kurban ibadetinden ve taatından, dolayısı ile
fakirle zengin arasındaki sosyal kaynaşmadan da mahrum edercesine,
bir kaç sene arasında bu rahmeti ilâhiyeye karşı tavur alan bilge kişile-
rin türediğini milletçe gördük Hazreti ALLAH böyle ve buna benzer
bilge kişilerin şerlerinden imanlı kullarını korusun, amin!...

82

82
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ONLAR ALLAH’I ZİKRETTİKLERİ ZAMAN


KALPLERİ TİTRER, BAŞLARINA GELENE
SABREDERLER

Sadık ehli zikrin ALLAH’ı zikrettiği zaman kalblerinin titrediğini,


başlarına gelen, nefsin hoşlanmadığı hâdiseleri sabırla karşılayıp rızık
olarak verilen nimetlerden muhtaçlara infak etme zevkinin hazzını
alan, rahmeti ilâhi ile bezenmiş bahtiyar kulları Hazreti ALLAH (c.c)
Onlar öyle kimseler ki, ALLAH zikredildiği zaman kalpleri titrer.
Başlarına gelene sabrederler. Namaz kılarlar ve kendilerine rızık 83
olarak verdiğimiz şeylerden (ALLAH için) harcarlar. (Hac Sûresi,
35).
Dikkat edilirse hikmeti ilâhinin özü zikrullah ALLAH her halü
karda beyan ediyor.

83
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

NAMAZ, ORUÇ, HAC VE ZEKAT EMRİ


İLÂHÎDİR. KULLARIN KAZANÇ VE
KEMÂLATINA SEBEPDİR. İSLÂM'IN ŞARTI
OLAMAZ

Eğer namaz, oruç, hac ve zekat İslâm’ın şartı olsa idi, dünyaya
gelenler İslâm fıtratı üzere gelmeyip emri ilâhi terettüp edene kadar
gayri müslim olurlar idi. Eğer gerçek bilinse idi, ümmeti Muham-
med'de ihtilaf olmazdı. Çünkü tembelliğinden dolayı emri ilâhiyi ih-
84 mal eden, inkâr etmeyen kulu bu gafletinden ötürü İslâm’dan soyutla-
yamazsın. İslâm’ın illâ şartı diyeceksek bir olan ALLAH’ın iradesi-
ne bağlanmak İslâmiyettir.
Emri ilâhi olan beş vakit namazı Peygamber Efendimizin tarifi
veçhiyle icra ettiğimiz zaman her rüknünde ALLAH’ı zikretmekten
başka bir hâl görmek mümkün değildir. Emri ilâhi namazın farzı olan
kıyam, kıraat, rüku, sücut, kaide-yi ahire, hulasa kül olarak namaz
zikri hâl ve lisan zikrinden müteşekkil olup, küllî rahmeti ilâhidir.
Namaz zikrullahdır. Hac farizası dahi esmalarla bezenmiş hâl ve emri
ilâhiye harfiyen uyması itibari ile nefse ağır gelen, buna rağmen ima-
nın eseri olan sadakati gerektiren ibadet ve zikrullahtır. Zekat vermek
de, almak da emri ilâhi olup, verenin imanının eseri olarak emri ilâhi-
ye uygun, ALLAH için, nefse ağır geldiği halde zevkle verebilen ve
“Rabbımın tertibidir” diye yaratanına sitem etmeden alan fakirin de bu
hâl ve hareketleri sadakattir. Tertibi tanzimi ilâhiye riayettir. Özü zik-
rullahdır. İmandır. İslâmdır.

84
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

TEVHİT

Kelimeyi tevhidin mana ve anlamını manamızda ve maddemizde


acabasız yaşadığımız zaman bariz görülür ki, yaratılışın sırrı, semavi
dinlerin özü, dört kitabın ve suhufların ihtiva ettiği mananın aslı tev-
hittir. Tevhidin dört mertebesi vardır: “Kelimeyi tevhit, tevhidi sıfat,
tevhidi ef’al, tevhidi zat.” Bir kimse lisanen kelimeyi tevhidi telaffuz
ediyorsa, beşere verilen ölçüye göre o kişi müslümandır. Bu ölçü Be-
ni-âdem için yeterli olup, Peygamber Efendimizin de beyanları bu
vecihledir.
“ALLAH'TAN BAŞKA İLÂH YOKTUR, İLLÂ ALLAH 85
VARDIR” diyorsa bir kul, o anda biz acizlerin başka yönlü ileri geri
fikir beyan etmemiz muhaldir, tehlikelidir. Gerçekleri ölçmek ancak
ALLAH’a mahsustur. Haddini bil. Haddi aşmayasın. Tevhidin anla-
mına ters düşen hallerini görebiliyorsan kabiliyetin ve ilmin nispetinde
uyarmaya çalış, o ademi: ALLAH’ın rahmetinden ümidini kestirme-
den... Cennetlik ve cehennemlik ölçüsü ALLAH’a mahsus olup beşer
ölçüsü bu kadar ileri gitmemeli. Kulluk sıfatına leke düşürür. Hüküm
ancak ALLAH’a mahsustur. Beşer bu türlü ilim ve bilgiye muktedir
yaratılmadı. Peygamber efendilerimizin de ölçüleri dışındadır. İnsan
nereye kadar muktedir? Bu rumuzu iyi bilmek lazım.
Bu türlü bilgi ve ilme bugün daha çok muhtacız. Yoksa hurafe ve
bidatlara yönelmek kaçınılmaz olur. Nefis dini akılcı prensiplerine
uyduruverir. Hani kadının ineği kayıp oldu. Şöyle niyaz edermiş:
“ALLAH hocanın nazarından saklasın” dermiş. “Teyze niçin böyle
söylüyorsun” diye çıkışınca cevaben: “Yavrum kitabına uydurur da
yeyiverir” demiş. Gerçek hoca efendilerimizi tenzih ederim. Ne kadar
acıdır ki bizler “hoca” kime denecek onu da bilemiyoruz. Camilerde
hizmet yapan tüm kişilere bu sıfatı hemen yakıştırıyoruz. Her gördü-

85
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ğümüz sakallıya “dede” dediğimiz gibi. Bu türlü anormal hâdiselerin


mayası bilgisizlik ve cehalettir.

86

86
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

BÜTÜN SEMAVİ DİNLER İSLÂMİYET'TİR

Bütün semavi dinler İslâmiyet'tir. "Peygamber efendilerimizin


getirdiği şeriatlarına tâbi olanlar da müslümandır." “ALLAH’tan
başka ilâh yoktur, ALLAH vardır” diyen her kim ise Kur’an-ı Azi-
müşşan’da belirtildiği gibi, hangi şeriata tâbi olursa olsun müslüman-
dır. Hazreti Kur’an’ı hislerinin esiri ve geçmiş hâdiselerin mahkumu
olarak değil kastı ilâhiyi, rahmeti ilâhiyi bir nebze yaşayarak, bu yönlü
zevkini alarak mütalaa edersen dünyaya ve yaratılan her şeye bakış ve
görüşün değişecek, kimseye eza ve zulmü reva görmediğin gibi,
ALLAH’ın rahmetini başka türlü düşünemeyecek ve kimseye su-i zan 87
edemeyeceksin. Yaratılışın sırrının rahmet, gene rahmet olduğunu iyi
anlayacaksın. Fakat sebebine tevessül edeceksin. Bu rahmetin meyve-
si zikrullahtan gafil olmamak, ehliaşkın aşkı ile istihza etmemek, şe-
riat üzere yaşanan tarikat ve tasavvufa karşı hasmane tavır takınma-
mak. Bütün semavi dinlerde mevcut iken en mütekâmil “şeriatı mu-
hammediyye de tasavvuf ve tarikat yoktur” diye inanan insanları ren-
cide etmemek.

87
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

İNSAN HAKLARI VE LÂİKLİK

İnsan hakları ve lâiklik İslâm’ın özünde vardır. Manaya bakıl-


dığı zaman gerçek budur. Bütün aklı selim insanların üzerinde hassa-
siyetle durdukları insan haklarının anlamı, düşünce hürriyeti ve inanç
hürriyetidir. Bu ikisinin ihlalinden devletler, toplumlar perişan olmuş,
nice ocaklar sönmüş, manalar sönmüş, kişiler huzursuz bırakılmış. Bu
türlü hallere insan hakları ve özgürlük demek uygun ise o uygunu
dünyaya gösterelim. Hazreti ALLAH ne buyurdu? İyi anla: “Leküm
dinüküm, veliyedîn” (senin dinin senin, benim dinim benim).
88 İşte insan hakları, işte ALLAH’a inanan kişilerin lâiklik anlayışı.
Muhtaç olduğumuz hayat nizamı Peygamber Efendimizin ve efendile-
rimizin dünya hayatlarının zamana ve emri ilâhiye göre ümmetlerine
örnek olarak tebliğ ettikleri emri ilâhilere yalnız nefs gözü ile bakan
kişinin görüşü yeterli olamaz. “Olur” diye ısrar ederse ki, öyle oluyor:
O zaman maddeci ve materyalist olur, maddenin felsefesini iyi yapar.
Mana gözüne ihtiyaç duymaz. Terazisi akıl, dirhemi maddenin felse-
fesidir. Esasta ALLAH’ın emrinin hilafına ahkam kesmek kimsenin
haddi değildir.

88
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

EY İNSAN, BU ÂLEMİ BEN YARATTIM, SEN


DÜZENE SOKACAKSIN

“Ey insan! Bu âlemi ben yarattım, sen tanzim edeceksin” hitabına


kulak ver. İyi anla. Tertibi ilâhi olan beşeri vazifelerini ihmal etme.
Sorumlusun. Hazreti ALLAH bu kadar yetki ve güç vermiş sana. Kul-
lanmayı bilemez isen hesabı sorulacağını unutma. Beniâdem’den baş-
ka mahlukata bu türlü yetki verilmemiştir. “Yer yüzünde halifemi ya-
ratacağım” hitabının anlamını iyi düşün ve senin yapman gereken ic-
raatını da ALLAH yapsın diye kanunu ilâhinin dışına çıkıp ukâlâlık
yapmayasın. Elbette ALLAH kerimdir: Amma kerimin kuyusu derin- 89
dir.

89
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH'IN İSMİ BOL BOL ZİKREDİLEN


MANASTIRLAR, KİLİSELER, HAVRALAR VE
MESCİDLER BİZİM RAHMETİMİZ OLMASA İDİ
YIKILIR GİDERDİ

Onlar başka değil sırf “Rabbımız ALLAH” tır” dedikleri için,


haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer ALLAH bir
kısım insanları diğer bir kısmı ile def edip önlemese idi mutlak
surette içlerinde ALLAH’ın ismi bol bol zikredilen manastırlar,
90 kiliseler, havralar ve mescitler yıkılır giderdi. ALLAH kendisine
yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz
ALLAH güçlüdür, galiptir. (Hac Sûresi, 40)
Ne acıdır ki, ALLAH’ın sonsuz rahmetini idrak edip, manevî
gıdasını, zevkini, imanın tecellisini zikrullahta bulan, mutmain
olarak dünya ve ahiretin zevkini rahmeti ilâhiye yakınlığı ile id-
rak eden, havfu reca üzre hayatını idame ettiren bahtiyar kullar
tarih boyu horlanmış, küçümsenmiş. Rahatsız edildikleri yetmi-
yormuş gibi zaman zaman yurtlarından da çıkarıldıklarını Hazre-
ti ALLAH bildiriyor. Ehli tevhide karşı kötülük yapanların kötü-
lüklerini bir kısım insanlarla defedip önlemese idi, Hazreti
ALLAH’ın bol bol zikredildiği manastırlar, kiliseler, havralar,
mescitler yıkılır giderdi: “Bazı kullarımı bu türlü rahmetimin
idamesi için yarattım. Onlar ALLAH’ın yardımcıları ve dinlerinin
de hizmetkarıdırlar. ALLAH da onlara yardım eder. Şüphesiz
ALLAH güçlüdür, galiptir.”
ALLAH’a inandığını söyleyen muhterem kardeşim, hakikatte nef-
sani ve emri ilâhi karşısında akılcı ölçülerini lütfen bırak da, Hazreti
ALLAH ne buyuruyor? kulak ver. ALLAH’ın varlığına yeteri kadar

90
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

inanmadınsa bu hakikatleri göz görmez, kulak duymaz. Kalp bu ger-


çeği düşünemez. Zira Hazreti ALLAH “gazap mührü ile mühürledim”
buyurdu. Rahmeti ilâhi: O mührü gene biz açarız” buyurdu. Bu hasta-
lığın devası zikrullahla, tövbe istiğfardır. Rahmeti ilâhi bu kapıyı kı-
yamete kadar açık tutuyor.“Kur’an-ı yaşıyorum” diye kendini aldatı-
yorsun. “Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz. ”Laf ebeliğini bırak. Der-
viş Yunus’a kulak ver:
Gaflet ile "Hakkı buldum" diyenler,
Er yarın Hak divanında belli olur.
Anlamını belirtmeye çalıştığımız Hac Sûresi 40. ayet’i celileyi
hâlâ anlamak istemiyorsan, bütün dini mabetleri bencillikle horluyor,
ALLAH’ın zikrinin yapıldığı her yeri tahrif etmeye, ehli zikri zikrul-
lahtan men etmeye yelteniyorsan “bu ayet senin için inzal olmuş” der-
sem doğru söylemiş olmuyor muyum?..
Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: ALLAH’ı zik-
reden diri, zikretmeyen ölüdür. ALLAH’ın zikri olan ev diridir,
zikir olmayan ev ölüdür. Sakın ha! Alışkanlık haline gelen, zikrulla- 91
ha aykırı düşen ilminle ahkam kesmeye kalkışmayasın. Zikir namaz-
dır, oruçtur, hacdır, zekattır diye manayı saptırmaya kalkışma. Yemin
ederim yaptığın tahribatın hesabını veremezsin. Namaz kılmayan, ra-
mazan orucunu tutmayan, hac farz olup da farizayı ifa etmeyen, dinen
zengin olup da zekatını vermeyen hiç ehli zikir gördün mü? Tevhidin
dışına çıkanları örnek göstermeye kalkışma. Mecnunlar tevhidin ölçü-
sü değildir.
“Şeriatsız tarikat, tarikatsız marifet, marifetsiz hakikat olmaz”
buyuruldu. Bu rahmeti ilâhiler kül olarak şeriattır. Yolunu şaşıranla-
rın günahlarında çarpık düşünen alimlerin de mesuliyetinin olduğu
görülmüyor mu? Aşırı ve kökten dincilerin bu halleri de senin eserin-
dir. Göremiyor musun? Başka ne bekliyordun? Ekin ekersen, ekin
biçersin; arpa ekersen, arpa biçersin. Maksadım kimseyi horlamak ve
küçümsemek değil. Emri Peygamberi olarak bu abdiâciz vazifemin
icabıdır, lütfen kabul et.

91
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH’A İMAN

İnanmadığımız ALLAH’a ibadet etmeyelim. Evvela inanalım.


Sonra ibadet edelim. İman etmeyen kişiyi “vazife yapıyorum”
zannı ile ibadete teşvik etmeyelim. İbadetlerin herhangi bir kişiye
farz olması için kendini tanıması lazımdır. Aradaki bu zaman
ALLAH’ı bilmek için yeterli kılınmış. Amentüye iman imanın
şartıdır. Bu şartlardan bir tanesi noksan oldu mu, iman noksan
oluyor. Kül olarak inanmıyorsa imansızdır. Teklifata tâbi olma-
yan kişiden biat alınmaz. Çünkü biat teklifatı ilâhinin emri ilâhi-
92 nin dünyada tekrarından başka bir şey değildir. Ezelî ervahta
verdiğimiz ikrarın tekrarıdır. Söz ALLAH’a verilir. Biat Pey-
gamber Efendimize yapılır. Efendimiz ceseden yer yüzünde mev-
cut değilse ALLAH’ın tertibi tanzimi ilâhi olan vârisün-Nebi ne-
dimi ilâhi’nin şahsında Peygamber Efendimizin ruhaniyyetine
biat edilir. Anlamı odur. Tertibi tanzimi ilâhi budur. Tevhidin de
anlamı budur.

92
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

VAHŞİ TARİK

Bu yetki verilmemiş, kuruntularının, nefsinin ürettiği hallerle,


ALLAH’ın zatına mahsus varlığı nefsine mal ederek, şeytanı dahi
şaşırtıp hayrette düşüren, "yol kesici, ölü soyucu" bu isimler mutasav-
vıfının sahte şeyhlere yakıştırdığı isimlerden yalnız ikisi olup, evvelce
belirttiğim gibi bazıları iyi insanlardır. Bu türlü hakikat ölçüsünün
olmamasından kaynaklanan hakikat fukaraları. Ölçü beşeri ölçü değil.
ALLAH’ın tertip ve tanzimidir. Sâlike hilafet, silsileyimeratip, izni
icazet sahibi şeyh efendiye manasında ALLAH tarafından verilen
emirle tebliğ edilir. Gayrısı yanlıştır, tehlikelidir. Nazarı ilâhiden 93
mahrumdur.
Bugünkü gerçek ehli tarikin çektiği işkence ve eza na-ehlin tutu-
mundan, dini tedrisat gören kişilerin de felsefeyi benimsemelerinden
kaynaklanıyor. Nakil olan dini İslâmî akıla dönüştürmelerinin perişan-
lığını yaşıyoruz. Buna rağmen ümitliyiz. Şöyle ki: Dünden bugün be-
şer salaha gittiğini her sahada daha iyi görebiliyor.
Dünya ve ebedi yaşantımızı dengeli götüremedik. Tek taraflı dü-
şündük. Tek taraflı çaba gösterdik. ALLAH’ın emrini Peygamber
Efendimizin tebliğini umursamadık: “Sizin en hayırlınız dünya için
ahiretini, ahireti için dünyasını terk etmeyendir.” “İki günü biri
birine eşit olan ziyandadır.” “İlim Çin’de ise de siz onu alınız.”
“Hikmet mü’minin kayıp malıdır. Nerede bulursa alsın.” Peygamber
Efendimizin bu türlü uyarıları da bizi uyarmaya yetmedi. Tertibi tan-
zimi ilâhiyi anlayamadığımızdan öyle hale geldik ki, ne dünya, ne de
ebedi hayatın gerçeğini anlayamadığımızdan iki tarafı da götüremedik.
“Ey insan bu alemi ben yarattım sen düzene sokacaksın” hitabı
ilâhisini de ters anladık. Gâvur ve kâfir dediğimiz Ehli kitap İslâm’ın

93
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

bu yönünü, bu hitabı ilâhiyi bizden iyi anladılar. Biz de yeni yeni mu-
asır milletler seviyesine çıkmak mecburiyetinde olduğumuzu anladık
ve icraata başladık. Rabbımız muvaffak kılsın, amin. Bilcümle geri
kalmış ülkelere de ALLAH lutfetsin, şuur versin, amin. Ve selâmun
ale’l-mürseliyn velhamdülillâhi Rabbil-âlemin.

94

94
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH’I ZİKREDEN KİŞİYİ HOR GÖRENE


ZİKRULLÂH’I UNUTTURURUZ

İşte siz onları alaya aldınız. Sonunda onlar (ile alay etmeniz)
size Beni zikretmeyi unutturdu. Siz onlara gülüyordunuz.
(Mü’minun Sûresi, 110).
Bu ayet’i celileyi bilmem izaha ve tekrar etmeye lüzum var
mı?
Bir takım evlerde, yani camilerde ALLAH onların rifatlendi-
rilmesine ve içlerinde isminin zikrolunmasına izin verdi. Onlarda 95
sabah akşam ona tesbih ederler. Öyle rical ki, ne alım, ne satım ve
ne ticaret onları ALLAH’ı zikirden, namaz kılmaktan, zekat ver-
mekten alı koymaz. (Nur Sûresi, 36,37)
Bu ayet’i kerimeyi görüp de zikrullah üzerinde yerli ve yersiz ah-
kam kesenler, “zikirden kasıt namazdır, oruçtur, zekattır” diye mana
yolunu kesmeye çalışanlar “dini İslâmî anlatıyorum emri ilâhiden bah-
sediyorum” derken başka bir kastı yoksa Hazreti Kur’an’daki bu ve
buna benzer ayetler karşısında mesuliyet duyamıyorlar mı? Ehli zikre,
ehli aşka karşı zulüm ettiklerini anlayamayacak kadar duygusuz mu
bunlar? Yoksa gazabı ilâhi mührü ile mühürlenmişler mi? ALLAH
tarafından lutfedilen manevî bir vazifenin mesuliyetini Rabbımın lutfu
ihsanı ile idrak edip, zevkle, seve seve taşıyan bu abdiâcizi, bazı haki-
kat fukarasının gerçekleri tahrifi Beni kahrediyor. Yalnız bu abdiâcizi
mi? Hayır. Gerçek ehli zikri, ehli tevhidi, ehli tariki, ehli hâli, hulasa
ehli mutasavvıfını rencide edip, manaya yeteri kadar intibak edemeyen
yarım dervişlerin çoklarını sıratı müstakimden çıkardıklarını ne zaman
anlayacaklar? Sen benim din kardeşimsin. ALLAH’a ve Resulüne
inanıyorsun. Hazreti Kur’an ALLAH kelâmı iyi biliyorsun. Öyle ise

95
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

rıza-i Bari için tefsiri Kur’an-ı beşeri hislerinle değil, nefsinin tesirin-
de kalmadan, her branşta ehil kişilerle yap. Yaşadığın zamana mahsus
içtihada uygun ayetleri içtihadınızı kullanarak ümmeti Muhammed’i
feraha çıkarın.

96

96
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

MÜ’MİN, MÜSLİM, KÂFİR, MÜNAFIK, GÂVUR


(ATEİST)

Cemi insanların ALLAH’ın emirleri karşısında ittifak etmele-


rini sağlamak güç olmayacaktır. İnanan kesim yeter ki, mutmain
olsun. O zaman bütün insanlar İslâm’ın ne olduğunu anlayacak-
lar. Bütün semavi din sâlikleri şu halde "ALLAH’tan başka ilâh
yoktur" diyorum, ben de müslümanım” diyecektir. Peygamberi-
miz Efendimiz de böyle buyurmadılar mı: "Lâ ilâhe illâ ALLAH,
diyen müslümandır, kardeşimizdir. Kanı, katli haramdır. Gayrı
hüküm ALLAH’a mahsustur." Beşerin ölçüsü kelimeyi tevhidin 97
manasını ölçmeye yeterli değildir. Rahmet gözü ile bakabiliyorsan
görürsün. “Mü’minin ferasetinden kaçının. Onlar ALLAH’ın nu-
ru ile bakar” buyuruldu. Hangi lisandan olur ise olsun aynı ma-
nayı ifade ediyor ise beşerin ölçüsüne göre müslimdir. Anlamını
yaşıyorsa mü’mindir. Tevhit dinini kabul etmiyorsa müşriktir.
Emri ilâhiyi kabul etmediğinden kâfirdir. ALLAH’ın varlığını
kabul etmiyorsa gâvurdur. Bugünkü deyimle ateisttir. İnanıyor-
muş gibi görünüp de kasıtlı inanmayanlar münafıktırlar.
Bizim muhammedi olarak alışa geldiğimiz her hangi Peygamber
efendilerimizin şeriatına tâbi olur ise olsun “Muhammed Resullullah
demedi ise kâfirdir, gâvurdur” deme hastalığından Rabbım ümmeti
Muhammedi kurtarsın. Bütün semavi dinleri de kurtarsın. Çünkü Mu-
hammedilerdeki bu hastalığın virüsü, mikrobu bizlere de o taraftan
geldi. “Benim Peygamberim senin peygamberinden daha üstündür”
diye diye Kur’an-ı Kerim’de bu türlü zihniyetten sarih ayetlerle men
edildiği, arzda tecelli ettiği ve iman etmiş kişilerin yaşantılarında da
müşahede edildiği halde bu hastalıktan hâlâ kurtulmayı düşünemiyo-
ruz. Bilmemiz gerekirdi: Peygamber efendilerimizin cümlesi

97
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH’ın elçileridir. Kendi kendilerinin halikı değiller. Her hangi bir


şeyi de basit de olsa yaratmaya muktedir değiller. Kullarının kemâla-
tına göre Hazreti ALLAH elçilerini ilmi ile bezedi, biz acizler için
rahmeti ilâhi olarak gönderdi. Hazreti Halikı zülcelâl kullarına kabili-
yetlerine göre seçme yetkisi verdi. Aynı şeriatta kaldı ise onu da mak-
bul kıldı. Bu hakka dair Kur’an-ı Kerim’de çok ayetler vardır, iyi
oku!.

98

98
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH’A İNANAN EHLİ KİTÂBA "KÂFİR VEYA


GÂVUR" DİYEMEZSİN

Şüphe yok ki iman edenler, yahudiler, nasrani ve sabiilerden


kim ALLAH’a, ahiret gününe inanır, bununla beraber salih
amelde bulunursa, elbette onların Rableri katında ecirleri vardır.
Hem onlara korku da yoktur. Onlar mahzun olacak değillerdir.
(Bakara Sûresi, 62)
Kur’an-ı Azimüşşan’da buna benzer ehli kitabdan bahisle, inanan
kullarını taltif eden çok çok ayetler mevcut iken, ehli kitaba karşı bu
99
tutum ve düşmanlık niye? Bu gerçekte Rabbımın bahşettiği imkanlarla
hemfikir olalım. Ehli kitaba samimiyetle soralım: Muhammed ümme-
tine karşı bu düşmanlık niye? Bu yönlü emri ilâhi mi var? Zebur’da mı
var, Tevrat’ta mı var, İncil’de mi var, suhuflarda mı var? Hayır!.. Bü-
tün semavi dinlere mahsus bütün kitapların özetini de kapsayan
Kur’an-ı Kerim’de yok.

99
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

TERBİYE ALLAH'IN TERTİB VE BİLDİRİSİNE


GÖREDİR, RUHİ VE NEFSÎDİR, EDEPDİR,
KULUN İRADESİNE VERİLMİŞTİR.

“Beni Rabbım terbiye etti, ne güzel terbiye etti” buyurdu, Hazreti


Resulullah (s.a.v.). Beniâdem dıştan değil, içten terbiye olur. Dıştan
alınan terbiye kalıcı değildir, dıştadır. İçeriye hulülü suretadır !..
Adab-ı muaşeret.. Denilir ki, “ayıp olur”dan başka kötü fikirlerin
icraatını engelleyecek başka bir meziyeti yoktur. Bütün çirkinlikler
100 pusudadır. Fırsat kollar. Fırsat buldu mu onu engelleyecek, “ayıp
olur”dan öte gitmeyen yaşantısının melanetlerini engelleyecek gücü
yoktur. İşte Rabbımın terbiyesi ile terbiye olmamış insanlara mürebbi
olarak lutfedilen ALLAH’ın elçileri tertibi tanzimi rahmeti ilâhi dünya
ve ahiret bizlere Cenab-ı Hakkın lutfu ilâhisidir.
Beniâdem terbiyeye muhtaçtır. Peygamber Efendimiz buyurdular:
“Bütün çocuklar İslâm fıtratı üzere dünyaya gelir. Terbiyecisinin
terbiyesi ne ise öyle olur.” “Bil-cümle Peygamber kardeşlerim meka-
rimi ahlâk üzere geldiler. Manevî ahlâk-ı tarif ve talim ettiler. Beni de
Rabbım mekarimi ahlâk-ı tamamlamak için gönderdi.” İşte mekarimi
ahlâk içten verildiği gibi ademin dış ahlâk-ı ile de ilgili olup ALLAH
ve Resulüne inanmayanlar bu türlü rahmeti ilâhiden mahrumdurlar.
Yapmacık, sathi terbiyeye sahip olanlar, toplumlarda gelenek ve göre-
nekten taklidi olarak her ne kadar menşei semavi dinlerden kaynak-
landı ise de taklididir. Anarşitler merhametsiz insafsızlar eline fırsat
geçtimi, bugünkü ifade ile “hortumcular” hep bu zümreden çıkar. Ba-
zıları inanmış gibi görülse de, imanı suretadır; inanma! Hazreti
ALLAH buyurdu ki: “Hâbibim, sen onları yüzlerinden tanırsın..”
Başkalarının perişan etmeleri onların yüzlerinde renk değişikliği

100
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

yapamaz. O kızarma damarı ya aslında yoktur veyahut ar damarı


sonradan patlamıştır Hazreti ALLAH buyurdu: (Habibim, onlar
gülerek günah işlerler. Onlarda hidayet yoktur!...)
Eğer mekarimi ahlâk istiyorsan Peygamber efendilerimizin söz-
lerini, yaşantılarının esaslarını, içtihada tâbi yönlerini zamana göre
içtihad edilmiş hâliyle, zamanın icaplarına göre emri ilâhiyeye ters
düşmeden günü yaşa. Dışdan gelen küfür dalgaları sathi libasını her
an çıkarıp gerçek yüzünü gösterir. Mekarimi ahlâk Hazreti
Kur’an’ın özü, Hazreti Resulullah’ın sözü, yaşantısıdır. Şeriattır,
tarikattır, marifettir, hakikattır. Hulasa dindir, İslâmiyet'tir. Ancak
bu türlü terbiye ve iman seninle kabre de gider. Mahşerde de rahme-
ti ilâhi olarak tecelli eder. Cesette zeval vardır. İmanın zevali yoktur.
Ebedi, kalıcıdır. Hikmettir. Hikmetse mü’minin kayıp malıdır. Nere-
de bulursa alsın. Müslimin değil, mü’minin kayıp malıdır. İmanının
şulesi, her yönde görülen yaratılışın sırrı, rahmeti ilâhinin tecelli ve
zuhuruna vesile olan insanî kâmil olan bu kişileri Kur’an-ı Ke-
rim’de Hazreti ALLAH bildiriyor.
101

101
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

SİZDEN ÜCRET İSTEMEYEN KİMSELERE TÂBİ


OLUN, ONLARIN SÖZLERİNE KULAK VERİN.
ONLAR HİDAYETE ERMİŞ KİMSELERDİR

Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tabi olun.


Onların sözlerine kulak verin çünkü onlar hidayete ermiş kimse-
lerdir. (Yâsîn Sûresi, 21)
Bu ayet’i celîlede Hazreti ALLAH tâbi olunacak, makbul ve ma-
nevî vazifelendirdiği kullarını tanıtırken her beşerin rahatlıkla ölçebi-
102 leceği o kişinin hasletinden beyanla “onlar sizden herhangi bir ücret
istemedikleri gibi, verseniz de almazlar. İşte siz onlara tâbi olduğunuz
gibi sözlerine de kulak verin. Onlar hidayete ermiş vârisül-enbiyadır.
Makamı velayetten vazifeli evliyalardır. Tertibi tanzimi ilâhidir. Sakın
ilâhlaştırmayasın. O da ALLAH’ın kuludur. Beşeri yönü senden farklı
olmayıp kuvveti kudreti ilâhi karşısında acizdir. Fakat dikkat et: Haz-
reti ALLAH rahmetine vesile kılmıştır. O kişinin şahsında Hazreti
Resullullah (s.a.v.) Efendimize biat etmiş olursun. Bu türlü rahmeti
ilâhiyi, yalnız madde ilmi ile iktifa edip, akıl ölçüsü ile yetinip, yeteri
kadar nakli kabul edemeyenler tertibi ilâhi ölçülerinin dışındadır, an-
layamazlar.

102
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH’IN, ZİYARET EDİLİP HÂL VE


HATIRLARININ SORULMASINI İSTEDİĞİ
KİMSELERİ ZİYARETTEN VAZGEÇMEYİN.

Onlar öyle sapıklar ki, kesin söz verdikten sonra sözlerinden


dönerler. ALLAH’ın ziyaret edilip hâl ve hatırlarının sorulmasını
istediği kimseleri ziyaretten vaz geçerler ve yeryüzünde fitne ve
fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır. (Baka-
ra Sûresi, 27).
Büyüğümüzü ve küçüğümüzü tanıyamaz hale geldik. Büyükleri- 103
mizi ziyaret edip hâl ve hatırlarını sormamız, ihtiyaçlarını gidererek,
ferahlatıp, gönüllerini almamız emri ilâhi iken ihmal ettik. Hayatların-
da ziyaret etmediğimiz, vefatlarından sonra da manada na ehlin mana
zafiyetinin mahsulü telkınlarıyla ALLAH’ın ziyareti emrettiği emre
icabet edemedik. İlimleri maddeden öteye ermeyen bilgelerin telkınla-
rı çok kişiye öyle etki yaptı ki, ecdadımızın, yol büyüklerimizin ziya-
retinden hayatlarında mahrum edildik. Vefatlarından sonra da kabirle-
rini “taşı ve toprağı ziyaret şirktir, küfürdür” diye müslümanları bu
yönlü rahmeti ilâhiden mahrum ettiler.
Hacca gidenler iyi bilirler: Ömür boyu hasreti ile yanıp kavrul-
duğu Peygamberini, izdiham olmadığı zaman dahi Vahhabi zihniyet
hemen karşına çıkar, “haram, haram” diye merkad-i şerife yaklaş-
tırmadığı gibi, zalımca, göğsünden itekler. Sende ne aşk bırakır, ne
de feyiz. Halbuki küfürle itham edilen kişi itekleyenden çok bilgili ve
çok imanlı. O cahili orada vazifelendirenden de daha çok bilgi ve
görgüye sahip. İmanlı olduğunu vahhabiler bilmez. Amma Türk
hüccacı ne yaptığını iyi bilir: “Beni vefatımdan sonra ziyaret eden
hayatımda ziyaret etmiş gibidir. Şefaatim ona vaciptir.” hitabının

103
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

anlamını iyi bilirler, zevkini ve feyzini alırlar, hayatları boyunca


neşe ve sürur içindedirler. İşte bu ziyaretten ehliaşkı men edenlere,
ziyaretten vaz geçenlere ne buyurdu, Halikı zülcelâl: “Onlar yer
yüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. İşte onlar zarara uğrayanlardır.”

104

104
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

HAZRETİ ALLAH ARZI YARATTI


"BİLİNMEKLİĞİMİ DİLEDİM" BUYURDU.
YERYÜZÜNDE HALİFESİ BENÎÂDEMİ
YARATTI

Dikkat ediyor musun, Hazreti ALLAH ezelî ervahta verdiğimiz


sözü hatırlatıyor? Ruhlar alemindeki verdiğimiz sözün cesetli olarak
da tekrarını istiyor. Hazreti ALLAH: Elestü bi-Rabbikum (ben sizin
Rabbınız değil miyim?) hitabı ilâhisi ile imanları nispetinde o alemin
tertibine uygun ruhların imtihan olunduğunu beyanla, sonsuz rahmet 105
ve merhametinin tecellisi olan ikinci imtihan yeri dünyayı yarattı. Da-
ha bariz tenezzülen fiili sıfatlarının tecellisi her zerresinde kuvveti
kudreti ilâhiyi gösterdi.
“Yer yüzünde halifemi yaratacağım” hitabının tecellisi yaratılışın
sırrı, zati sıfatlarının dışında fiili ve subuti sıfatlarının bariz tecelli
ettiği kudreti ilâhinin en fazla zuhur ettiği Beniâdem’i yarattı. Madde
ve mananın birleşiminden Beniâdem’i cennette halk etti. Eşyanın is-
mini Âdem’e öğretti. Alleme’l-esma sıfatını bahşetti. Melâikenin ilmi
Âdem aleyhisselâma ihsan edilen ilim gibi olmayıp hududu vardır.
Beniâdem’e verilen ilmin hududu yoktur. Beniâdem’in ilmi herhangi
bir zamana mahsus olmayıp kıyamete kadar kemâlatıyle devam ede-
cektir.
Hazreti ALLAH’ın fiili ve subuti sıfatlarının daha bariz tecellisi
ile varlığını kimse inkâr edemeyecektir. Cennet nimetlerini, Âdem’e,
emri ilâhiye sadakati için hazırladığı nimetlerini peşinen gösterdi. Mi-
raç’da Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)'e de cennet
ve cehennemin mevcudiyetini gösterdi.

105
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Tertibi ilâhinin tahakkuk etmesine gerekli olan Havva anamızı


Âdem aleyhisselâmın sol kaburga kemiğinden halk etti. Kadının
mizacını maddi ve manevî yönünü az da olsa görebiliyor isen kabur-
ga kemiği gibi gevrek, biraz da kavisli olduğunu görmek mümkün-
dür. Buna rağmen teklifata tâbi kılındı. Kadın muhteremdir. Anam
da kadındır. Âdem neslinin devamı için elzemdir.
Beniâdem’in tertibi ilâhi zelle işlemeye müsait yaratıldığını, cen-
neti a’lada dahi dünyaya mahsus hasletleri ile günahsız yaşamasının
mümkün olmadığını Âdem aleyhis-selâma Hazreti ALLAH gösterdi.
Gelmiş ve gelecek kullarına da bu rahmetini bildirmekle, kullar varlı-
ğa kapılmayıp, enaniyetin mahkumu olmasınlar diye tertibi ilâhiler
bizlere uyarı ve rahmettir. Dünyada nefis taşıyan Beniâdem’e Âdem
aleyhisselâmın yaşantısını örnek kıldı. Dolayısı ile kullarına mesaj
verdi, Halikı zülcelâl.
Özetle, abdiâcizin manevî şahsımda da bu rumuzu her an müşa-
hede imkanını görüyor, kulluk zevkini alıyorum. Kullarına hitabı
ilâhi: Kulum seni rahmetimle yarattım. Cennette yerini bulman
106 cüz’î iradenle kemalat elde etmen, insan sıfatında rahmet tecellisi-
nin zuhurunu görmen için çaban görülsün. Aczini unutmayıp, ena-
niyete kapılmadan, emri ilâhiye uygun yaşantını sürdürebiliyorsan
nefsinin ALLAH’a kul olmaya mani olan yönlerini dünya potasında
eritme gücü verilmiş. Nefsinin hoşlanıp emri ilâhiye ters düşen yö-
nünü tanzimi ilâhi olan hâdiselerin ateşinde eriterek, zamanın me-
deniyetine, kültürüne uygun, yaşamaya müsait yaratılmış iken, geri
kalmanın mesuliyetini en mütekamil tevhit dinine, ALLAH’ın elçisi
ahir zaman Peygamberinin ümmetine rahmeti ilâhi olarak lutfedilen
şeriat, tarikat, marifet, hakikatlere bilmeden karşı tavır takınmanın
aczinin bu yönlü bilgi noksanlığından kaynaklandığını ne zaman
anlayacaksın? Yutulması mümkün olmayan içtihatsız lokmalara
müşteri bekliyor isen, gerçekleri bilenlerden iltifat bulamadığın gibi,
dini bilgisi yeterli olmayan kişilerden dahi tasvip görmen mümkün
değil!.. Çünkü zamana göre içtihat yapılmadığından şer-i şerifi azda
olsa bilgin varsa rahmeti ilâhiyeye uygun olduğunu kabul ettirip,
21’inci asrın insahlarını manevî gıda ile doyurabiliyormusun? Bu-
günün teknolojisine, medeni yaşantısına uyum sağlayamayan bil-
ginle bu asırda yaşayan hemcinsine iman yönünde ne kadar yar-

106
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

dımcı olabildin? İnsafla düşünelim, emri ilâhinin aslını bulalım ve


yaşayalım, inşallah!...

107

107
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

EY BENİÂDEM! KUŞ KADAR DA MI ALLAH'I


TANIYAMADIN? ONU TESBİH ETMEKTEN
NEFSİNİ MAHRUM ETTİN!

Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların ALLAH’ı


tesbih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi duasını ve tesbihi-
ni bilmiştir. ALLAH onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir.
(Nur Sûresi, 41)
Şerefli ve efdali mahluk olan yaratılışın çekirdeği olan adem,
108 hâlâ yaratanının anlamlı ve güzel isimlerini zikretmekten, tesbih
etmekten, yâd etmekten, noksan sıfattan Rabbını tenzih etmekten
seni men eden, sonsuz nimetlere karşı seni kör eden mikrobu nef-
sinde arıyor musun? Bulamadınsa bu abdiâcizin tavsiyesine kulak
ver. ALLAH’ın lutfettiği ayetlerde ara. mensup olduğun şeriatın-
da ara. “Bunları ölçemiyorum” diyor isen ALLAH’ın her zaman
mevcut kıldığı vârisün-Nebi, nedimi ilâhi olan tertibi ilâhi ile ara.
Dizi dizi kuşların ALLAH’ı tesbih ve dua ettiklerini, yaptıklarını
belirterek bu ayet’i celîlede biz kullarını uyarıyor Halikı zülcelâl.
Ey Beniâdem! Kuş kadarda mı Rabbını tanıyamadın, çok yazık!...
Onlar: Seni tenzih ederiz, seni bırakıp da başka evliya edin-
mek bize yaraşmaz. Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol ni-
met verdin ki, sonunda zikretmeyi unuttular ve helaki hak eden
bir kavim oldular”derler.(Furkan Sûresi,18)

108
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

RIZKA İMAN, İMANIN ZİRVESİDİR. RIZIK


ALLAH’IN YED’İNDE OLUP BENİÂDEM'İN
SAY-İ GAYRETİNDE ZUHUR’U GÖRÜLÜR.

Fazla serveti kaldırabilmek her kişinin işi değildir, er kişi işi-


dir. Servet mihenk taşı gibidir. Fakirlikte gizle-meye çalıştığı na-
hoş karakterini zenginlikte ister istemez açığa çıkarır. Enaniyyeti
günah ve ayıpları hafif gösterir. Hâline cehalet ve iman zafiyeti
hakimdir. O kişiye Hak’tan hukukdan bahsetmek gülünçtür. De-
ğişik mizaca sahip olan, ALLAH’tan nasıl korkmak gerekli ise 109
öyle korkan kişinin serveti ne kadar olur ise olsun ibadet ve taa-
tından, hayır hasenatından, merhametinden fukara-ya hizmetinde
noksanlık yapmamaya gayret gösteren in-san, ALLAH indinde
makbuldür. Böyle kişinin varlığı bü-tün beşer için rahmettir.
Rızık ayrı şeydir. ALLAH hiç bir mahlukatını rızıksız yaratma-
mıştır. Rızkını elde etmesini sayi gayretine bağlamıştır. Bu tertibe
riayet etmeyen tembel de rızkını alır. Vakarsızca, haysiyetsizce, yüz
suyu dökerek alır.
Ormanda kötürüm tilki gördü. Merak etti: Acaba bu til-kinin rızkı
nasıl verilecek? diye, bir ağaca çıktı. Merakla izli-yordu. Tilkinin bu-
lunduğu sütrenin hemen gerisinde aslan avını oracıkta parçalayıp yedi.
Doyması ile oradan uzaklaş-tı. Tilki sürünmekle aslanın artıklarını
yedi. Ağaç üzerinde bu olayı mizacına uygun gören tembel, Cenab-ı
Hakka ni- yaz ederek: “Kötürüm tilkinin rızkını dahi ayağına gönde-
ren Rabbım! Benim de rızkımı tilkiye gönderdiğin ferahlıkta gönder-
meni istiyorum” diye iltica etti. Hatiften bir ses şöyle di-yordu: "Ey
kötürüm tilkiye imrenip tanzimi ilâhinin, tertibi ilâhinin dışında
rızkını arayan! Sayi gayretini sarf etmeden başkalarının sırtından

109
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

geçinmeyi nefsine mal etmeyi şiar edinmiş süfli asalak!. Sağlam


olduğun halde kötürüm tilki gibi rızkını zilletle bekleyeceğine aslan
gibi avını avla, kötürüm tilkiler senin avının ar-tıklarından istifade
etsinler."
İmanın şartı altıdır. Amentünün manası imanın şartları-nı ihtiva
eder. Mutasavvıfına göre imanın yetmiş iki şubesi vardır: Başı
ALLAH’ı tevhit etmek, zirvesi rızka imandır. Rız-ka iman diğerlerin-
den daha zordur. İmanlı insanların dahi günlük yaşantılarında bu zafi-
yeti görmek mümkündür. Şa-irin belirttiği gibi:
Bir kapuyu bend ederse bin kapı eyler küşad,
Hazreti ALLAH, efendi ! Fatihü’l-ebvab’tır.
Zannetme ki, Razzak-ı alem şah-ı daradan gelir,
İllâ nan-ı kasemnadan gelir.
Bir kapuyu bend ederse bin kapı eyler küşad
Hazreti ALLAH, efendi! Fatihü’l-ebvap’tır.
Anlamı: ALLAH bir kapıyı kapatır ise çok kapılar açar. Rızık
110
kapısı açmak ALLAH’a mahsustur. Yanlış zanna kapılma. Rızık
İran şahından gelmez, yalnız ALLAH’tan gelir. Vesile ile gelir.
Vesileye tevessül emir ve tertibi ilâhidir. Fakat bu veçhile iman
edenler ima-nın zirvesindedir. Sayi gayretini sarf ettikten sonra
ALLAH’tan isteyeceksin ki, vesilelerle gönderecektir. Böyle
inanmak imanın zirvesi olup, ibadettir. Peygam-ber Efendimiz
buyurdular: “Rızık da ecel gibidir. Nere-de olursan ol, seni bu-
lur.” İradeni kullanacaksın, sebebine tevessül edeceksin. Tevessül
edeceğin sebep emri ilâhiye uygun olmalı.
İaşeleri ile yükümlü olduğun kişilerin de velinimeti-sin. Haz-
reti ALLAH onların rızıklarını da noksansız iletmekle seni yü-
kümlü kılmış. Hatta evinde mevcut hayvanların da rızkını seninle
gönderiyor. Noksan vermeye-sin. Örneğin zamanla ailede nüfus
kesafeti azaldığı za-man bereketin noksanlaştığını zannedeceksin.
O bere-ket noksanlığı değil, karı koca ikiniz kaldınızsa ikinizin
rızkıdır. Hazreti ALLAH cümle kullarının rızkını helalından bol
ihsan eylesin.

110
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Söylene gelen yerinde bir temenni vardır: ALLAH az verip


gezdirmesin; çok verip azdırmasın. Amin. Bu ta-zarru ve niyaz
kulun aczini itiraftır. “Sakın bir lokma, bir hırka” sözüne uygun
gibi görüp de iltifat etmeyesin. Çünkü o söz tembellerin, tertibi
ilâhiye riayet etmeyenlerin nahoş sözüdür. Kanaat değil. Bu nahoş
sözün inanan kişilerin yaşantısında büyük tahribat yaptığı ta-rih
boyu görülmüştür. Hatta ehlî tasavvufun hâli öyle olmalı zannı ile
servet düşmanlığı zahiri ve batıni ilim erbabında da esas olarak
benimsenmiş, dini İslâm’a uy-mayan bu tavır ve düşünce servet
sahibi olanları gerçek-lerden uzaklaştırmış. Kanaat etmenin bu
uydurma söz ile yakından uzaktan ilişiği yoktur.
Hazreti Peygamber (s.a.v.) şahadet ve orta parmağını birleştire-
rek ashaba hitaben : “Namuslu tüccar cennette benimle beraberdir”
buyurdular. Ashâb-ı güzin efendile-rimiz umumiyetle zengin idiler.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz de zamanın bezirganı idi. Zengin
idiler. Gavsu’l-azam Seyyit Abdulkâdir Geylâni (kaddesallahu sır-
rahu) hazretleri de çok zengin idi. Servet hususunda şöy-le örnek
verdiler: (“Belh hükümdarı İbrahim b. Ethem bi-zim zamanımızda 111
olsa idi ona tac-ı tahtı terk ettirmez-dik. Servet deniz suyuna benzer.
Ne kadar çok olur ise vücut gemisi o kadar rahat yüzer. Gemiyi del-
memeye dikkat et. Delinirse batar”) buyurdu. Gemiyi delmek ise
nazargah-ı ilâhi olan kalbe ALLAH’ın sevgisinden başka kalıcı bir
sevgi koymaktır. Gemi batar. Peygamber Efen-dimiz: “Yokluk küfür
olayazdı” buyurdu.

111
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

EHLİ ZİKİR, EHLİHAL, ALLAH FAKİRİDİRLER:


SERVET, MAL, MÜLK FAKİRİ DEĞİL

Bizler ALLAH’ın fakiriyiz; servet fakiri değil. Meşru servetin


çokluğu ALLAH’a kulluk vecibesini ifa etmekte, ibadet ve taatta
yardımcı ve ferahlatıcıdır. Tembelliğinin nedeni yaratanını yeteri
kadar tanımayan, tertibi ilâhi olan kulluk vazife ve mesuliyetini dü-
şünemeyen, nefsin izzetinden yoksun, başkalarının sırtından geçin-
menin zevkinden başka zevk bilmeyen, yapışkan, asalak kene. Gücü
varken bir kişi kazanamıyorsa bu dünyada ekmek parası, dostlarının
112 yüz karası, şeytanın maskarası.
Bu abdiâcizi yanlış anlama. ALLAH’ın gücü karşısında her zaman
beşerin aciz ve güçsüz olduğunu müdrikim. Ben de kulum ve acizim.
Beşer karşısında Rabbımın lütfu ihsa-nı ile kulluk vazifemi idrak
edenlerdenim. “Ey insan, arzı ben yarattım, sen düzene sokacaksın”
hitabını yaşamaya çalışıyorum ve her hâdiseye bu açıdan bakıyor, ona
göre bü-tün güzelliklerin din, çirkinliklerin la-din olup, dinle ilgisi ol-
madığını görüyorum. Nefsin hoşlandığı çirkinlikleri dine mal ederek,
sorumluluğunu düşünmeden “hizmet ediyorum” zannı ile şeriatı Mu-
hammedi'yi mecrasından saptırdılar. İç-tihatsızlıktan dolayı içinden
çıkılmaz hale getirilen diğer se-mavi dinler gibi mensubunu tatmin ve
mutmain edemeyen bir duruma düşürdüler. Mütekâmil insanlara bah-
şedilen şe-riatı Muhammedi'nin gerçeğini bilemediğimizden, onun da
bütün semavi dinler gibi küfür dengesine düşürülmesi emri ilâhi ol-
mayıp nefsin ürettiği büyük hata..
Asrı saadetten sonra şeriatı Muhammedi'ye mensup olanlarda da
inanç olarak kendi icraatını beğenip, başkala-rının inancını nefsine
kabul ettiremeyenler bilmezler mi ki, semavi dinleri kabul etmek ima-

112
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

nın şartı iken, biz hepsine “kâfir, gâvur” demekle dini İslâm’a hizmet
ediyoruz zannettik. Zamanımızda bu yanlış zihniyet azaldı gibi görül-
se de bu yönlü üretim devam ediyor. ALLAH’a inanmayıp Peygamber
efendilerimizin bizlere rahmet ve örnek olarak yaşantılarını kabul
edemediği gibi, istihza edercesine “kevni hakikatler” denilen madde
aleminden başka ilme müsait olmayan, ALLAH’ın emirlerini bu yönlü
zafiyetlerine uydurmaya çalış-tılar ve medyayı da küfürlerine ortak
ettiler.
Gerçeğe inanıp, görerek, zamanın teknoloji ve mede-niyetinin
gereği, emri ilâhinin dışına çıkmadan İslâmî yaşamada Rabbının
rahmetine, Peygamberimiz Efendi-mizin taltifine mazhar olan ehli
zikir, ehli tarik, ehli şükür, ehli takva, ehli vera, ihlas ehli, ehli mez-
hep, ehli meşrep, ALLAH’ın tertibi ve tanzimi ilâhiden aca-basız,
nasibini alarak mutmain olan, yaratılışın nede-ni sırr-ı ilâhiye şeksiz
ve şüphesiz inanmış, imansızlığa prim vermeyip onların salahı için
duayı terk etmeyen, düşmanlık diye bir çirkinliğe yaşantısında yer
verme-yen bahtiyar insanları rencide etmekten vaz geçmeyecekler
mi? Ağızlarda sakız olup çiğnenen, tatbikatta yeteri kadar iman et- 113
medikleri ehline gizli olmayan, nefsani prensiplerinden öte gitme-
yen, din vicdan ve fi-kir hürriyeti... Bu güzelliklere ancak kelâmdan
öte yer vermeyen tutumunun icraatı her kesim insan tarafından bi-
linen bariz bir vakıadır. İnanç ve hareketleri ve sözleri ile başkaları-
nı incitip horlamadan, hoş görülü, sevecen, temiz ve safiyetli iman
ehlini rencide etmeden, tabiî hakları olan insan gibi yaşamalarına
fırsat veril-meyecek mi?

113
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

CUMHURİYET, DEMOKRASİ, İNSAN HAKLARI


VE LÂİKLİK YAŞANIYOR İSE GÜZELDİR

Sakın bu fikirlerimde siyasi ve politik parti zihniyeti aramayasın.


Bu milletin bir ferdi, vatandaşı olarak güzellik hay-ranıyım. Zamanı-
mızda demokrasi güzel. Cumhurun kendi kendini idare tarzı olan
cumhuriyet yaşanıyorsa çok güzel. Kimsenin inancına müdahale et-
meden herkesin inancında özgür olması güzel. Bu manada lâiklik gü-
zel. Dini İslâmî yaşayabiliyorsan, zamana göre içtihat yapmaya muk-
tedir isen veyahut bu yönlü muktedir olanları rehber edinmiş, onun
114 yaşantısını ve mekarimi ahlâk-ı yaşantında görebiliyor isen, onun tel-
kin ettiği şekilde yaşadığın zaman manevîyat tarafından tasdik ve tas-
vip görüyorsan ki kesin göreceksin yoluna devam et, çok çok güzel...
Bu güzellikleri hemcinsini kandırmak için icra ediyor isen: Yalancının
mum yatsıya kadar yanar, başka yakamazsın. Bu güzellikler emri
ilâhiye aykırı değildir. Zira bütün güzellikler hikmettir. “Hikmetse
mü’minin kayıp malıdır, nerede ve ne zaman bulur ise alsın” hita-
bını unutma.
Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere ta-bi olun.
Onların sözlerine kulak verin. Çünkü onlar hida-yete ermiş kim-
selerdir. (Yâsîn Sûresi, 21)
Bu ayet’i celileyi tekrar etmekte faide mülahaza ediyorum. Lütfen
dikkat et. Na-ehlin sözlerine kulaklarını tıka. Çünkü nâ-ehil pazarında
hikmet bulamazsın. Bu güzelliklere kül olarak isim vermek gereki-
yorsa ne yönden bakar isen bak, günahı kebâir dışında güzellikle-
rin ismi İslamiyet'tir!..
Cüz’î irademin tertibi ilâhiye uygun icraatı ile yükümlü olduğumu
müdrikim, elhamdü lillâh. İcraatından sorumlu olduğum lutfedilen

114
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

manevî vazifelerimi ifa hususunda kim-seye pirim vermem. Başkala-


rının nefsi arzularına manevîya-tı uydurma prensibi inancımla bağ-
daşmıyor. Bu durumda kimseyi suçlayamam, ALLAH’ın rahmeti son-
suz. Affetmek, bağışlamak gücüne ALLAH’tan başka kimsenin yetki-
si yok. Mizacım ve inancım başkalarının sırtından geçinmeye uygun
olmadığı gibi "dünya nimetlerinden mahrum olurum" korkusunun
hayatımda yeri hemen hemen yok gibidir. Zengin babanın, zengin
ananın tek erkek evlâdıyım.

115

115
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

SANATKAR OLDUM. KASTIM KİMSEYE YÜK


OLMAMAK, MİNNETSİZ YAŞAMAKTI.
BUGÜNE ÖYLE GELDİM

Buna rağmen Rabbımın mizacıma uygun verdiği zevk ve istekle


1935 senesinde cennet mekân babam Çorum Paşa hamamını işletiyor-
du ve yalnızdı. Yardımcı olur, diye orta okuldan ayrılmama rıza gös-
terdi. Hamamın kasasında bu-lundum. Rahattım. Bu yönlü pasif hayat
mizacıma uygun değildi. Babama bu hâlimi anlattım ve razı oldu. Sa-
natkar oldum. 1939’da Hacı Mustafa Anaç Şeyh Efendinin tek kızı 16
116
yaşındaki Fatma hanımla evlendim.
O yıllarda usta olmuştum. Marangoz atölyem vardı. Ha-yat boyu
yedi kızım, bir oğlum oldu. Yevmü’l-cedit rızku’l-cedit (gün kazan-
dım, gün yedim). İaşesinden yükümlü oldu-ğum kişileri mahrum et-
memeye Rabbımın lutfettiği gücüm-le özen gösterdim. Gündüz gece,
pazar, bayram, demedim. Çalışmanın haram olduğu günlerin dışında
hep çalıştım. Rabbımın verdiği rızkı da gayri meşru yerlere sarf et-
memeye dikkat ettim. Emri ilâhi olan ibadet ve taatımda kusur etme-
meye titizlikle özen gösterdim. 1949 senesinde şeyhim efendim Hacı
Mustafa Yardımedici efendiye manamda Haz-reti ALLAH’ın açık
işareti ile intisap ettim ve derviş oldum.
1956 senesi Berat Gecesi manada ve maddede belirli ehil kişilerin
şahadetleri ile ALLAH’ın tertip ve tanzimi olan bü-tün insanlığa hiz-
met edilmesi anlamında bu abdiâcize ma-nevi vazifem bildirildi. Şu
anda 50 sene oldu. Rabbımın sonsuz rahmetinin tecellisi ve zuhuru.
Manevîyatı istismara manevî yönüm uygun olmadığı gibi maddi
yönümün dahi müsait yaratılmadığının ezelî ervah- da Rabbımın bah-
şettiği lutuf ve ihsanının tecellisinin zuhu-runun hayatım boyunca

116
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

zevkini aldım ve alıyorum. Bu hu-susta yaratanıma müteşekkirim.


Madde ve manayı istismara şahsım müsait olmadığı gibi başkalarına
da yaptırmamaya bütün gücümle gayret gösterdim ve gösteriyorum.
Son nefesime kadar rabbım muaffak kılar inşallah!...

117

117
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ŞEYH NASIL OLUNUR?

Derviş ne kendisinin ne de başkalarının görgüsü ile, rüya, ilham


gibi yollarla şeyh olamaz. Ancak müntesi-bi olduğu, ALLAH’ın va-
zifeli kıldığı, şer-i şerif üzere ha-yatını idame ettiren şeyh efendiye
bahşedilen hitabı ilâhi ile ve şeyhinin tebliği ile şeyh olur.
ALLAH’ın emri ile emri ilâhiyi mürşidinin tebliği, şeyhinin tebliği ile
olur. Manevî vazifeler sadece bugün değil, hep böyle tertip edilmiştir.
Tertibi ilâhiyenin zuhuru olan rahmeti ilâhiyeyi ehline malum ol-
duğu gibi bugünkü ulema bilse idi enbiya ve evli-yayı, ezelî ervahta
118 halkedildiğini bilecekti, enbiyayı ALLAH’ın elçileri olarak birbirin-
den ayrı görmeyip, semavi dinler arasında din düşmanlığı katiyen ol-
mayacaktı. Kur’an-ı Azimüşşan’da beyan edilen evliyayı kabul ede-
bilselerdi, şeriatı Muhammedi'de ayrılık olmadığı gibi bugünkü için-
den çıkılmaz duruma da düşülmiyecekti. Bu türlü izaha ihtiyaç du-
yulmayacaktı. Enbiya efendilerimizi de yeteri kadar bilseler idi hepsi-
nin de nuru Muhammedi olduğunu, aynı rahmeti ilâhinin zuhuru ve
tecellisi olduğunu, istisnai ya-ratılışla, özel yaratıldıklarını bilseler idi,
Peygamber efendile-rimiz arasında ayrılığa düşmezlerdi. Dolayısıyla
din arası ay-rılık da olmayacaktı. Zira tevhit dini bir tanedir, ismi
İslâmi-yettir!... Zamana göre emri ilâhiye uygun yaşantılarında de-
ğişmesi icap eden ictihadi mevzuları için Hazreti Halikı zülcelâl ve
Tekaddes Hazretleri elçilerini göndermekle rahmetini ferahça kulları-
na bahşetmiştir. Fakat ümmeti Muhammet rahmet olan içtihadı 4
imam efendilerimizden sonra durdurmuştur, fitne oluyor diye...

118
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

SONRA GELEN DİN EVVELKİ DİNİ İPTAL


ETMEZ. DAHA SONRA GELEN ALLAH
ELÇİLERİ EVVELKİ GELENLERİ TASDİK,
SONRA GELENLERİ MÜJDELEYİCİ OLARAK
GÖNDERİLDİLER. CÜMLESİNİN DİNİ İSLÂM,
TEVHİT DİNİDİR.

Sonraki gelen ALLAH’ın elçisinin bir evvelkini iptal için değil,


daha evvel gelenleri tasdik, sonra gelecekleri müjdele-yici olarak gön-
derildiğini bildirdi, Hazreti ALLAH c.c. Daha sonra gelen ALLAH’ın
elçisinin ilan ettiği şeriata tâbi olmak kemâlattır. Daha evvelki şeriatta 119
sebat gösterip ALLAH’tan başka ilâh edinmeyenler de hangi şeriata
samimiyetle tâbi olur iseler Hazreti ALLAH Kur’an-ı Azimüşşan’da
buyuru- yor ki “onlar için korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de.”
“Men araf” sırrını anladınsa bu tanzimi ilâhiyi anlarsın. Bu hâl
tevhit sırrında tecelli eder. Kelimeyi tevhit, tevhidi ef'al, tevhidi sıfat,
tevhidi zat. "Kur’an’ın da itikatta medarı ikidir" denildi: İlmi tevhit,
ameli tevhit. Tecellisi görülen hâl ise nafi ilim, salih ameldir. Tâbi
olmak tevhit dininin aslıdır. Bildiğim kadarını anlatmak vazifesi ile
yükümlü oldu-ğumu müdrik olan bu abdiâciz bazı hakikatleri anlat-
makta sakınca görmüyorum. Çünkü manayı bilmeden, tahrip etmek
için bu yönlü küfür bütün melaneti ile karşımda kahraman edası ile
hayasızca sırıtıyor.

119
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

MÜRŞİDİM, EFENDİME NASIL ERİŞTİM?

Zamanını boşa geçirme. İbret için anlatacağım, kaçma. Bu rahmeti


ilâhiye bütün beşer muhtaç yaratılmış. Zuhuru kişi-nin cüz’î iradesine
bağlanmış. ALLAH’tan iste. İsraren iste.
Sene 1949. Ankara’da Hacı Doğan Mahallesi, Pala So-kakta atöl-
yemin üzerindeki evde iskan ettiğim günlerde aşkı ilâhi sandığım sa-
hipsizlik ateşi ile yanıyordum.
Yaptığım ibadet ve taatlar, okuduğum kitaplar, dinlediğim vaaz
ve nasihatler bu fakirin derdine deva olamadığı gibi manevî sıkleti-
120
mi daha da fazlalaştırıyor-du. Bu hâli ilk anlarda ilâhi aşk zannedi-
yordum. Son-raları anladım ki, sahipsizliğin verdiği sarhoşluktan
başka bir şey değil. Boşlukta kalmıştım. Bu derdime deva arıyordum.
Manevîyata ehil, muhterem ve izni icazet sahibi çok mürşit vardı,
bildiklerim. ALLAH cümlesinden razı olsun, makamları cennet olsun.
Rabbımın tertip ve tanzimi mizacı-ma uygun, zamana göre İslâm’ın
manasını yaşatacak bir mürşit bekliyordum. Armudun sapı var üzü-
mün çöpü var hastalığı beni haşa mürşit kabullenmemde kişiyi mah-
rumiyete götüren müşkül bir insan olmuştum. İstiyordum ki ve bekli-
yordum ki, metafizik bir tecelliyat olsun “beni Rab-bım seni irşada
gönderdi” desin, bekliyordum.
Boşluk da kalmıştım. Hayatıma tahkiki iman hakimdi. Toplumda
geçerli iman ise taklidi imandı. Gençliğimden beri samimiyetle ibadet,
taat hayır ve hasenatımda idim. Rahmeti ilâhiler açık seçik tecelli edi-
yor. Bu tecellileri taşı-yamaz hale gelmiştim. Bu mevzuda direncim
çok zayıflamış-tı. Taşımakta güçlük çekiyordum. Ayakkabımın çıkar-
dığı sesler dahi zikrullah misali beni vecde getiriyordu.

120
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Bu konuda bana yardım edecek ALLAH’tan başka güç ol-


madığını müdriktim. Gece gündüz Hazreti ALLAH’a tazarru ve niyaz
ediyordum. Sadece arzum bu abdiâciz için husu- si gönderileceğine
inandığım mürşidi bekliyordum.
1949 senesi, tarihini kesin hatırlamıyorum bir gece yarı-sı idi.
Namaz kıldım. Ellerimi açtım yükseklere. Boynumu büktüm Hali-
kı'ma. Öyle müracaat ettim, öyle yalvardım ve yakardım ki.. Şimdi
anlıyorum ki, o hâlim benim aczimin te-cellisi değil, Rabbımın rahme-
ti idi. Misali Hazreti Resulul-lah’ın yakarışının tarifi vechile evliyalar
piri Üveys el-Karani Hazretleri’nin yoklukta müracaatı misali... Kal-
bim ve lisa-nım birleşmiş, müşterek davalarını Yaratan'ına bütün mev-
cudiyeti ile arz ediyorlardı. “Göz yaşların kalbini ıslatabi-liyor ise
duanı bütün âlem bilir” misali yaş gözümden bo-şaldığı gibi, bütün
azalarımdan akıyordu. Lisan ve halen Rabbıma şu an aynının tekrarı
değilse de, benzeri şu kelime-lerle yakarıyordum:
Ya ilâh’el-âlemin.. Her şeylere kadir olan Rabbım... Rahmetin
olan Peygamber Efendimizin o yönlü verasetini taşıyan, mizacıma
uygun evliyanı yarın bekliyorum. Yarın göndermeyeceksen emane- 121
tini al. Çünkü gü-cüm tükendi. Benim ölçüme isterse uymasın. Yeter
ki, “beni Rabbım gönderdi” desin.
Rabbıma elfi elfi, binlerce hamd ederim. O gün Şeyhim Efendim
Kahramanmaraşlı Hacı Mustafa Yardımedici Efen-diyi makamı cen-
net olsun elinde Hazreti Kur’an’la Hazreti ALLAH iş yerime gönder-
di. Ve dersimi verdiler. Efendimi gör-mekle iç alemim ferahladı.
“Cennet misali. Hani derler: Mürşidi gördüğün zaman ALLAH’ı ha-
tırlarsın.” Hatırlama nedir ki?!.. Bütün dertlerim deva buldu. Efendi-
me bu hâli-mi zamanla anlattığımda, gözleri dolu dolu: "Sus, dedi.
Anan arab olsun. Ben Maraş’tan yalnız senin için gönderildim."
Manevî görgülerim bu hâli teyit eder mahiyette idi. Tertib ve tanzimi
ilâhi olan, Rabbımın vazifelendirdiği manevî dertlere deva, veraset
taşıyan mürşitlerin her zaman mevcut olduğuna imancım sonsuzdu.

121
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

DÜNYADA HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR. İLİM


ALLAH’I BİLMEKTİR. KİŞİ ALLAH'I BİLDİĞİ
KADAR ÂLİMDİR. ÂLİMSE MÜRŞİTTİR.

Dünyada en hakiki mürşit ilimdir. Doğru, ilim eşit-tir mürşit,


mürşit eşittir ilim. Hadisi şeriftir ifade edilen. İlim hikmet ve marife-
tullahtır. Hikmeti ilâhinin tecellisi okur yazar olmaya muhtaç değildir.
Okuma yazma biliyorsa daha güzeldir. “Biz arza nice ayetler indir-
dik. Onu aklı selim ve insanî kâmil okur.”
122 Peygamber Efendimize gelen ilk vahyi ilâhi “oku” diye başlar.
Okumak ve yazmak araçtır ve gereçtir. Bu yönlü dü-
şünemediğimizden semavi dini, ALLAH’ın emirlerini akıl ve mantık
ölçüsünün içinde mütalaa ettik. Aklın, mantığın öl-çeceği bazı gerçek-
ler olsa da emri ilâhiler kül olarak bu te-razide tartılmaz. “Bizim tera-
zimiz tartıyor” diyor isen, bu ab-di aciz derimki lütfen, hangi emri
ilâhiyi tarttın ise neticeyi bize de göster. Bu abdiâciz şu an manevî
yaşantınızda ya-nıldığınızı yüzlerce kere gösterebilirim.
Ey benim mübarek kardeşim, müslümansın, şahidim. ALLAH
mü’minlik sıfatına da nail kılsın. “Hikmet mü’minin kayıp malıdır.
Nerede bulursa alsın” hitabına dikkat et ve ara. Mürşitsiz bir dünya
düşünenler, “sen olmasa idin habibim, eflâki yaratmazdım” hadisi
kudsisinin “vema er-selnake illâ rahmeten li’l-âlemin” (habibim, seni
alemlere il-la rahmet olarak gönderdik) hitabı ilâhisindeki manayı dü-
şünemeyenler nuru Muhammedi'yi elbet anlayamazlar. Cümle pey-
gamber efendilerimizde zuhur edip kıyamete ka-dar devam edeceğini
zahiri ilimle nereden bilecekler.
Dünyada Beniâdem’in yaratıldığı andan kıyamete kadar
rahmeti ilâhi devam edecektir. Yaratılışın sırrı nuru Muhamme-

122
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

di’dir. Cümle peygamber efendileri-mizde zuhuru görülen rahme-


ti nuru Muhammedi’den başka düşünmeyesin. Aksini düşünmeye,
rahmeti ilâhiyi yirmi üç seneye mahsus imiş gibi göstermeye hakkın
yok. Zira bu tutumunla Hazreti ALLAH’a noksan sıfat ve zulüm isnat
edenlerden olursun. Peygamberinin vârisi olan evliya-yı tanı. İnkara
kalkışma. Huzuru ilâhide hem kendinin, hem de manalarını öldürdük-
lerinin hesabını veremezsin. Niyazi Mısri’nin işaret ettiği gerçeğe ku-
lak ver:
“Nereden bilsin Hakkı inkâr eyleyen, Niyazi Mısri’yi
Zahir olmuşken yüzünde nuru Zatı kibriya”
Bildiğini iddia etmesin, nuru Zatı kibriyayı idrak edemeyenler. Bu
nuru göremeden! ALLAH’a kulluk yapacak ka-dar bilgiye sahip ol-
duklarını da iddiaya kalkışmasınlar. Hazreti ALLAH’a karşı edeb dışı
olmuyor mu?
Bu dünyada görmeyen ahirettede göremez kavli Mustafa’dır,
bu!...
Hamdolsun, çocukluğumda da tarafı etrafım derviş ve şeyh efen- 123
dilerle bezenmiş idi. Bu bakımdan bu zümrenin yaşantılarının ve hal-
lerinin az da olsa yabancısı sayılmaz-dım.. ALLAH cümlesinden razı
olsun makamlarıda cennet olsun. Naciz hayatımda manevîyat ehli
efendilerin duaları ve telkinleri küçümsenmeyecek kadar yaşantımda
yer edinmiş-lerdi. İslâmî manası ile yaşaya bilmem için gerçek bir
mür-şide müntesip olmak,mutlaka elzem olduğunu buna rağmen bas-
ma kalıp telkinler mana olsun ister madde olsun neden-se beni doyu-
ramıyordu ezelî ervahta ALLAH’a verdiğimiz sö-zün cesetli olarak
tekrarı elzemdi rahmeti ilâhiyenin bu tür-lü ihsan edildiğine inancım
tamdı Rabbım ne emir vermiş ne halk etmiş ise biz aciz kullar için
rahmet, mağfiret, olduğu-na inancım sonsuzdu. Yaratılışımda üstünlük
değil, haşa, yaratanımı tanımama, anlamama engel olacak mania sanki
halk etmemişti. Halikı zülcelâl imanımı sarsacak güçte bir hâdise zu-
hur ettirmemişti. Şimdi daha iyi anlıyorum, çocukluğumda dahi ma-
nevî koruma altında idim. O bakımdan dünyaya gelmeme vesile olan
ana ve babama müteşekkirim. Helal süt emzirdiler, helal lokma yedir-
diler. Tertip ve tanzim eden Rabbıma hamdolsun.
“Kâmil doğarmış ehli Hak,

123
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Doğmadan evvel anası.”


Bu sırrı ifade etmeye ve ALLAH’a ve Resulüne acabasız inanan
belki kendisinin bu yönünü bilemeyen bahtiyarların uyuyanlarını
uyarmaya çalışıyorum.
Gavsü’l-A’zam Abdulkâdir Geylâni çocuk yaşda iken öküzün
kuyruruğunu çekiyordu. Öküz lisan-ı hâl ile çocuk Abdulkâdir’e: “Ya
Abdulkâdir, ALLAH seni bu işler için yaratmadı” dedi. Öküzün lisa-
nından kulu Abdulkâdir’i uyardı. Bu hitaba layık olmak için hayatına
yön verdi. Ana-sından izin aldı. İlim tahsili için memleketini terk etti.
Ankara’da ibadet ve taat için ALLAH’ın emri olan zikrullah ve
inandığımız ibadetlerimizi özgürce yapmak kasti ile lutfu ilâhi olan
Ankara’nın ikinci büyük camisini (Tevhid Camii) imece usulü ile inşa
ettik. Kastimiz ayrılık değil, ha-şa. Camilerde ALLAH’ı zikretmek
için hep müsaade almakla zaman geçiriyorduk. Bazılarından müsade
alamıyorduk. Çok garip kalmıştık. Arkadaşlar ile istişare yaptık. Cami
yapmaya karar verdik. Camimizi ALLAH’a inanan her kesi-me açık
kıldık ve Diyanet’le de anlaştık. Müftülükten Cuma ve bayram nama-
124
zının kılınması için müsade aldık. Hakiy-katta buna gerek yoktu.
Amma biz formaliteyi tamamladık.
Hayli memleketlere bu şeraite uygun, imece usulü cami-ler inşa
ettik. Fakir fukaraya mübarek gün ve gecelerde aş, senenin her günü
gücümüz nispetinde bedava ekmek dağı-tıyoruz. Zengin vatandaşları
bu hususta vakıf kanalı ile teş-vik ediyoruz. Ve zamanla geniş camia-
ya her hususta yar-dımcı olma zevkini bütün kullarına ihsan etmesini
tazarru ve niyaz ediyoruz. Camiye bitişik bazı arsaları cami görüntüsü
kapanmasın diye belediyenin teşviki ile tapusunu an-cak vakıf olarak
camiye aldık.
Bu muamelenin olması için bu abdiâcizin ismine, siya- si ve poli-
tik yönü olmayan bir vakıf kurduk. Amacımız fakir ve fukaraya hiz-
metti. Senelerdir haz duyarak bu vazifeyi ifa etmeyi başlıca zevk ve
vazife edinmiştik. Şimdi ise fakir fu-karaya, ekmeğini almakta güçlük
çeken ailelere yardım edi-yoruz. Camimizi odak noktası alarak şemsi-
ye misali imkanlarımız nispetinde açılmaya özen gösteriyoruz. Hâli,
vakti ye-rinde olan hayırseverlerin kampanyaya yardımları ile ve gü-
cümüz nispetinde ilâ-nihaye ülke çapında götürmeye karar-lıyız, inşal-

124
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

lah. Parasız ekmek dağıtma işi çok memleketlerde devam ediyor. İm-
kanımızı genişletip daha çok yardım etmeyi Cenab-ı Hak’tan tazarru
ve niyaz ediyoruz. Vakfımızın bu-lunduğu yerlerde yardım yalnız ek-
mek dağıtmak değil. İm-kanımız nispetinde her türlü yardım seneler-
dir devam eder. ALLAH artırsın. Rabbım riyadan muhafaza buyursun.
Ek-mek kampanyasına katılmak için vakfa üye olmak da şart değil.
Her türlü vatandaşın rahmeti ilâhiden nasiplenmesi- ni ister, bunun
insanî bir borç olduğunu hatırlatırız.
Ölümsüz ve daima diri olan ALLAH’a güvenip dayan. O’nu
hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarını onun bilmesi yeter.
(Furkan Sûresi, 58)
Ancak iman edip iyi işler yapanlar, ALLAH’ı çok zik-redenler
ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır.
Haksızlık edenler hangi dönüşe döndü-rüleceklerini yakında bile-
cekler. (Şuara Sûresi, 227)
Sana vahyedilen kitabı oku. Namazı da dosdoğru kıl. Muhak-
kak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıko-yar. ALLAH’ı
125
zikretmek elbette en büyük ibadettir. ALLAH yaptıklarınızı bilir.
(Ankebut Sûresi, 45)
Andolsun ki, Resulullah sizin için, ALLAH’a ve ahiret gününe
kavuşmayı umanlar ve ALLAH’ı çok zikredenler için güzel bir
örnektir. (Ahzab Sûresi, 21)
Ey inananlar, ALLAH’ı çok zikredin.
(Ahzab Sûresi, 41)
Ve onu sabah akşam tesbih edin. (Ahzab Sûresi, 42)
Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü’min erkekler
ve mü’min kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam
eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkek-
ler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar,
sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan er-
kekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzla-
rını ko-ruyan kadınlar, ALLAH’ı çok zikreden erkekler ve zikre-
den kadınlar var ya, işte ALLAH, bunlar için bir mağfiret ve bü-
yük bir mükafat hazırlamıştır. (Ahzab Sûresi, 35)

125
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH ve melâikeleri Peygambere çok salevat getirirler. Ey


mü’minler ! Siz de ona salevat ve tam teslimiyet-le selâm verin.
(Ahzab Sûresi, 56)
Ve o zikir okuyanlara... (Saffat Sûresi, 3)
Biz dağları onun emrine vermiştik. Akşam sabah onunla be-
raber tesbih ederlerdi. (Sa’d Sûresi, 18)
Hazreti ALLAH’ın sonsuz lütfu ihsanı olan Hazreti Kur’an her
sûresi ve ayetleri ile hatta hece ve harfleri ile ALLAH kelâmı olup,
maddesi ile, manası ile hikmettir. Dünya ve ahiret derdimizin devası,
manevî hastalığımızın şi-fası yaramızın merhemi. Hazreti Resulullah
(s.a.v.) Efendi-mizin büyük mucizesi. Kıyamete kadar geçerliğini,
muha-fazasını ALLAH’ın tekeffül ettiği, cihanşümul kitabı kadim!...
Yazılan tefsirler ve mealler korumanın dışında bırakıl-mış. O ba-
kımdan tefsire ve meale Kur’an demek hatadır. An-cak "filanca zatın
yazdığı tefsir veya meal" diyebilirsin. Hiç-bir lisana Kur’an’ın mota
mot tercümesi imkansız olup, Rus lisanının en zengin lisan olduğunu
126 söylerler ki, onun dahi yeterli olmadığı bilen kişilerce ifade edilmiştir.
Zaman za-man Kur’an-ı Türkçe’ye “tercüme ediyorum” diye İslâm’a
hiz-met ettiğini zannedenler, İslâmî inanarak emri ilâhiyeye uy-gun
maddesi ile, manasınıda yaşadıkça hata ettiklerini iyi anlarlar, ümit
ederim!...
Hele, hele, İbadet ve taatla iştigal etmeyen bilge kişiler maddeden
öteye yolları olmadığından bu gerçeği anlayamaz-lar. Hakikati yaşa-
mak nefsine ağır gelenler bu büyük mesu-liyetin garibidirler. Çünkü
ilimleri maddenin izahı olan felse-feden ileri gitmez. Hakikatler felse-
fe ile çözülmez. İhlas, takva, vera ancak ALLAH’a ve Resulüne aca-
basız imanla elde edilir. Bu rahmet yolunun ismi tasavvuftur. Ke-
sinlikle felsefe değildir!...
Nice kıymetli alimlerimiz sahte mürşitleri asıl zannede-rek gerçe-
ği bulamayanlar, hakikatı inkâr edip maddeden öte ölçüsü olmayan
felsefeye kaymışlardır. O türlü alim kar-deşlerimizi o yönlü hatadan
ALLAH kurtarsın. “Dinin cüz’ünden feragat, küllünden feragattir”
buyuruldu. "Bilerek emri ilâhi olan muhkem ayetlerin birini kabulle-
nemeyen insan hepsini inkâr etmiş gibi günahkar olur denil-di." Bu
hususta Hazreti Kur’an'da sarih ayet mevcuddur. Her devirde toplum-

126
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ların yaşantılarına göre tanzim edilmesi gereken, içtihadı gerektiren


ayetler vardır. Hazreti Resulul-lah (s.a.v.) Efendimiz asrı saadette
Kur’an’ın anlamını ha-yatı boyunca tutum ve davranışları ile, müba-
rek kelâmları ile ortaya koymuştur.
Onun hayatında Kur’an’ın tefsirinden emri ilâhiden baş-ka bir şey
aramak edep dışıdır!.
Zamanımızda Kur’an’ın içtihada tâbi olan ayetlerini ya-şadığı za-
manı hesaba katmadan aynen yaşamanın hakikat olduğunu zanneden-
ler hem kendilerini hem de onu örnek alarak dinin gerçeğini yaşıyo-
rum edası ile poz verenler pek âlâ biliyorlar, içtihatsız din yaşanması-
nın muhal olduğu-nu!...

127

127
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

DEVE KUŞU YALNIZCA BAŞINI KUMA


GÖMMEKLE AVCIDAN GİZLENDİM SANIR

Ayıp olur telaşesi ile gizlediklerini zannediyorlar. Deve kuşu mi-


sali, yalnız başını kuma gömer, fakat vücut bütün azameti ile dışarıda
kalır da, avcıdan gizlendiğini zannedermiş. Deve kuşu nereden bilecek
avcıların işlerini daha ko-laylaştırdığını. Bilecek, mutlaka bilecek
amma iş işten geç-tikten sonra. Avcı özlemine nail olduktan sonra
bilecek. Ha-talı kararında ısrar eden ticaret erbabının iflas ettikten son-
ra işin gerçeğini az çok kavradığı gibi. Atı alan Üsküdarı geç-meden,
namludan kurşun çıkmadan iyi düşün. Boğaz kırk boğumdur lafı bo-
128 ğumlarda bekleterek çıkart. Çıktıktan sonra ister hayır, ister şer geri
çekemezsin. Çünkü se-nin gücün iraden geri çekmeye müsait yara-
tılmadı. Bilemediğin mevzularda bilen kişilerle istişare yapmayı ihmal
etme. Hazreti ALLAH Peygamberimiz Efendimiz'e bazı hadi-selerde
ashâb-ı ile istişareyi emrediyor.
“Söz vardır bitirir işi,
Söz vardır kestirir başı.”
İllâ konuşmak mecburiyetinde değilsin. "Söz gümüş ise sükut al-
tındır" denildi. Çok konuşan yalan da söyler. Düşünmeden çıkan
sözde mutlaka yalan vardır:
“Öyle bir söz söyle ki sözünden ibret alsınlar,
Söz bilmez isen sükut eyle seni bir adem sansınlar.”
Hazreti Kur’an’dan aktardığım zikrullah hakkındaki ayet’i celile-
lerde görülüyor ki tefsire muhtaç değiller. Fakat dün olduğu gibi za-
manımızda Halikı’na kulluk yapacak ka-dar inanca sahip olamayan,
hakikatleri aslından saptırarak “Hazreti ALLAH’tan daha iyi biliyo-
rum hastalığı”na kendisini kaptırmış, enaniyyet bataklığına batmış
olan adem, kurtuluşunu ALLAH’ın vahyettiğinde değil, kendi üret-

128
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

tiği dinde arayan hakikat gafili adem, gerçekleri bilemediğinden


tahrif etmez de ne yapar? Gerçek ulemayı tenzih ederim.

129

129
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

VAZİFEN YALNIZ KORKUTMAKTAN


İBARETMİŞ GİBİ OLMASIN

“Peygamberimiz Efendimiz buyurdu: “Zorlaştırmayın kolaylaş-


tırın. Daraltmayın genişletin. İkrah ettirmeyin sevdirin.”
Ayet’i kerimede Hazreti ALLAH buyurdular ki:
“O vakit, ALLAH’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davran-
dın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsa idin, hiç şüphesiz etrafından
dağılıp giderlerdi. Şu halde onları af-fet, bağışlanmaları için dua
130 et. (Umuma ait) işlerinde on-lara danış. Artık kararını verdiğin
zaman da ALLAH’a da-yanıp güven. Çünkü ALLAH kendisine
sığınanları sever. (Â’li İmran Sûresi, 159)
Bu ayet’i celileyi iyi oku. İslâmî iyi anla. Kaba, katı, ha-şin ve
merhametsiz olma. Umumun zararına ve telafisi mümkün olmayan
inancını tahrip edercesinde davranan küstaha, elbette hoşgörülü, seve-
cen olamazsın. Ancak ısla-hı için dua edersin. Topluma zararı olma-
yan, bilgisizce, za-rarı nefsine olan ve telafisi mümkün olan hâdiseler-
de hem cinsine karşı sevecen ve hoş görülü olmanın yumuşak dav-
ranmanın neticesinin ALLAH’tan lutfedilmiş rahmet olduğu-nu bildi-
riyor Hazreti Halikı zülcelâl.
Böyle olmayıp kaba katı ve haşin olmanın manevî vazife ve insan-
lıkla bağdaşmayacağını Peygamberimiz Efendimizce yapılan uyarı ve
taltif biz acizlere düşünce ve hareketlerimi-zin ana hatlarını ihsan edi-
yor. Kaba, katı, haşin oluyorsa bir kişi o şahıs bu türlü rahmeti ilâhinin
tecelli etmediğini sa-rahaten bildiriyor. Hazreti ALLAH elçisi, ahir
zaman Nebisi-ne bahşedilen uyarıları iyi dinle. Senin de yaşamakla
yü-kümlü olduğun mekarimi ahlâk-ı enaniyetle, katı ve haşin tutumla-
rınla yaşanamayacak hale getirme. Rahmeti ilâhi-yi iyi anla, vahiy

130
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

yolu ile gelen emri ilâhiyi nefsinde tatbik et. Nefsinin hakikat dışı
sesi ruhuna tesir etme-sin. Manevî yönüne de nefsin hakim olmasın.
Olursa, Hazreti ALLAH’ın işaret ettiği kaba, katı yürekliliği kendine
sıfat edinmiş olmakla aile hayatının ve top-lumların gerçeği anla-
dıkca haklı olarak seni menfi tu-tumundan, hakikatı taşayan top-
lumların bu zihniyye- ti dışlayacağını iyi bilesin!...
Örnek ne güzel, kastı ilâhiyi yeteri kadar bilemedin. Korkut-
maktan başka sermayen olmadı. Daha iyisini bileme-din. Bu yönlü
tutum ferahına geldi. Çocukluktaki mizacını atamadın. Çocuğun
sükunet bulması için en müessir silah çocuğu korkutmaktır. Bu
türlü uygulama yavaş yavaş geri-lerde kaldı.göremiyormusun?
Dede ve torun yolda giderken dede: “Oğlum dikkat et, düdüt geli-
yor.” Çocuk heyecanla, hilkat garibesi görecek gi-bi arkasına baktı:
“Dede nerde düdüt?” Dede gösterdi düdü-tü. “Aman dede, düdüt olur
mu? Sekiz silindir seksen model rolsroys marka araba.” Dedesi ne
yapsın? Düdüt öğrettiler. içtihatsız şeriatın örneği düdüt misali..
Hazreti ALLAH her devirde şeriatın içtihada müsait yönleri oldu-
131
ğunu, umuma ait mevzularda istişare edilmesini Peygamberimiz Efen-
dimize ve Dolayısıyla biz aciz kullarına emrediyor. İhmal etme,
ALLAH’a teslim olmayı bil. “Umu-mun vekilisin” anlamında (hasbü-
nallahu ve ni’mel-vekil) es-masını virt edindiğin gibi teslimiyeti bil.
ALLAH’a dayan ve güven. Bu hitabı ilâhi Peygamber efendilerimize,
onun va-rislerine, veli, mü’min ve istisnai imana sahip olan kullarına
emirdir. Ve bilâistisna kullarına uyarı mahiyetindedir.

131
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

HABİBİM ONLAR HAYVANDAN DA


AŞAĞIDIRLAR

ALLAH’U TEÂLÂ ve TEKADDES Hazretlerinin bu hitabını an-


layıp yaşayabilmek için bu emri ilâhiye uygun imana, o imanın zuhu-
runa vesile olan, şeytanın, melâikenin dahi ak-lının ermediği ihlas,
takva, vera sahibi bütün alemde zuhuru her sınıf ademin yaşamasına
müsait kılındığı, Halikı zülcelâl ilim ve iradesinin tecellisi olan fiili
sıfatlarının arz- da zuhurunu ademin tefekkürü ile müşahedesine lutfe-
dilmiştir. Yalnız Beniâdem’e bahşedilen subuti sıfatının zuhuru hay-
132 vanlarda da görülse de Beniâdem’e verildiği gibi se- kiz meziyet mev-
cut değildir. Hayat, semi, basar zuhuru gö-rülse de, hayvanlarda ilim,
irade, tekvin, kelâm dahil kül olarak yalnız Beniâdem’e lutfedilmiştir.
Mahlukata aynı ve-rilmemiştir...
Beniâdem, kendisine mahsus, özel verilen, istisnai su-buti sıfatları
önemsemeyip, anlamsız yerlere, duygusuzca ve bilgisizce kullanır.
Yaratanının yalnız Beniâdem’e bahşetti- ği hayvandan farklı sıfatlarını
yerinde kullanmayı bilemez ise “habibim onlar hayvandan da aşağı-
dırlar” hitabının muhatabıdırlar. Verilen sermayeyi har vurup harman
gibi savuran erbabı ticaret benzeri “bu dünyada âmâ, ahirette âmâ”
(bu dünyada görmeyen ahirette göremez) ayetinin manası tecelli ede-
cektir. Rabbın Beniâdem’e bahşettiği sı-fatlar hayvanda olmadığından,
Âdem'e bahşedilen sıfatları yerinde kullanmayı umursamayıp ihmal
eden Beniâdem ise kemalat yerine manası da hayvaniyyet sıfatından
insanîyye-te dönüşmediğinden dünyada kazandığı da hayvaniyet tavrı
hareketinde görülecektir.
Rahmeti ilâhiyenin tertibi sübuti sıfatının tecellisini nefsinde ve
alemde yaşayan insan!. Yalnız ALLAH’ın zatına mahsus olup, yaratı-

132
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

lışın sırrı Beniâdem’e dahi verilmeyen, fakat bir nebze de olsa zati
sıfatın tecellisinin zevkini alan is-tisnai yaratılan insan, gerçek anlam-
da ALLAH’a dayanmayı ve güveni rehber edinmiş, hâl olarak yaşayan
kâmil insana yakın ol ki, bu türlü hallerin zuhuruna vesile kıldığı kuv-
vet ve kudretin yalnız ALLAH’a mahsus olduğunu bilen ve bil-dirmek
için vazifelenmiş ve yaşayan, manevîyatın verdiği va-zifeyi bütün
ağırlığıyla taşımaya gayret eden şahitli, kâmil insanı bul.ve teslim ol
tevhit kalasına girki göresin haybiye kürek sallamayasın!..
ALLAH tarafından vazifeli vârisün-Nebi, kulluk vecibeni yerine
getirmen için sana yardımcı olsun diye vazife ile yü-kümlü kılınmış,
Halikı’na karşı aczini bilen, aciz insanı sa-kın ilâhlaştırmayasın. Tarih
boyu bu yönlü tehlike hep gö-rülmüş ve yaşanmış netice olarak haki-
kat horlanmış, ceha-let güzel gösterilmiş ve alkışlanmış. ALLAH
(c.c.) cümle kul-ları için tertip ve tanzim eylediği gibi yaşamayı nasip
ve müyesser eylesin. Amin. İnsan tefekkür ölçüsü ile ölçülür. Ruh
ölçüsü ile de ölçülür. Yalnız tefekkür cansız ve ca-zibesizdir. Yalnız
ruh içi boş bir zarftan ibarettir. İkisi birleşince insan vücuda gelir.
133

133
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

NAFİ İLİM SALİH AMEL

Kim izzet ve şeref istiyor ise bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi
ALLAH’ındır. O’na ancak güzel sözler yükselir. Onları da
ALLAH’a ameli salih ulaştırır. Kötülüklerle tu-zak kuranlara
gelince, onlar için çetin bir azap vardır. Ve onların tuzağı bozulur.
(Fatır Sûresi, 10)
Kur’an’ın itikadda medarı ikidir: İlmi tevhit, ameli tevhit. Nafi
ilim, salih amel. Lüzumlu ilim, salih amel ki, ALLAH’ın emredip,
Peygamber Efendimizin tavsiye ettiği amel.. Ayet’i celîlede açık ve
134 sarih beyan edildiği üzere Hazreti ALLAH’a an-cak ameli salih ulaştı-
rır. İyi tefekkür et. Salih amel ihlas, tak-va, vera, tasavvuftur, felsefe
değil. Yanılma. “Aklın yolu zan ve tahmindir. kalbin yolu temaşa ve
hayranlıktır. Herkesin kulağı nağmelerde ilâhi zevki bulamaz. İncir
gibi tatlı güzel meyveleri her kuş yiyemez.”
Gerçeği kabulde zorlanan kardeşim, şunu iyi bilesin: Manevîyatın
verdiği vazifeyi aczini bilerek, şımarmadan, şar-latanlık da yapmadan
öğretildiği gibi fi-sebillillâh, ALLAH rı-zasından başka maksat ve
gayesi olmadan gerçekleri yaşa-maya çalışan kardeşini bilmeden in-
citmeyesin.
Bu abdiâcizi vesile kılarak ALLAH’a söz verdin. Vâri- sün-
Nebi'ye biat etmekle şeriatına tâbi olduğun ALLAH elçisine biat etti-
ğini iyi bilesin. Söz ise yalnız ALLAH’a verilir. Gerçek mutasavvıfın
bu gerçeği iyi bilir. Fakat derviş ölçemeyeceğinden burası mahrem
tutulur. Gerçek açıklandığı zaman "peygamberlik iddia ediyor" zanne-
derler. Mürşit vâri-sün-Nebi’dir, nedimi ilâhidir. Vazifesi itibariyle
Peygamber değildir, veraset mesuliyeti taşır. Dervişin şahsına rah-
met olan manevî tecelliler hayatta olan şeyhinin suretinde tecelli

134
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

eder. Bu türlü zuhuratı izah yetkisi şeyhine verilmiş-tir. Vazifesi itiba-


rı ile vesile kılınmıştır. Vesileye tâbi olman tertibi ilâhidir. “Lâ ilâhe
illa ALLAH” anlamını iyi bil. Kim-seyi ilâhlaştırma. Hatta getirdiği
şeriatına tâbi olduğun Pey-gamberini bile. ALLAH elçilerini çok sev.
Amma! Sevgin be-şeri ilâhlaştırmış gibi olmasın, lütfen.
Muhakkak ki, sana biat edenler ancak ALLAH’a biat etmek-
tedirler. ALLAH’ın eli onların ellerinin üzerinde-dir. Kim ahdini
bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de ALLAH’a
verdiği ahde vefa gösterirse ALLAH ona büyük bir mükafat vere-
cektir. (Fetih Sûresi, 10)
Ayet’i kerimede biatın özünü bulacaksın. Sakın “bu hi-tap asrı sa-
adete mahsustu” diye, ALLAH’ın rahmetini bir zamana mahsusmuş
gibi göstermeye kalkışma. Halikı’na zulüm isnat ettiğinden, Hazreti
ALLAH’ı gücendirirsin. Bunlar hikaye değil gerçek. Aksini, ilim diye
illâ muhalefet edeceksen dikkat et! Kabağın sahibini gücendirmeyesin.
Arkadaşları ile yolda giderlerken arkadaşlarını güldür-mek kasti
ile oturan, başı çıplak, hâl ehli bir zatın başına “kabağa bak” diye şid-
135
detle vurdu ve arkadaşlarını arzu etti-ği gibi güldürdü. Biraz gidince
koluna giren sancıya tahammül edemeyen şarlatan geri geldi başına
vurduğu ademden özür diledi. Zira anlamıştı cezanın nereden geldiği-
ni! “Ben şaka yapmıştım, bilmiyordum. Gücendin mi?" dedi. Tes-
limiyetli uyanık insan, nefsinden fedakarlığı kendisine şiar edinmiş
kişi: “Ben gücenmedim. Kabağın sahibi gücenmiştir” diye gerçeği
dile getirdi. Bu kıssadan hisseni al da kabağın sahibini sakın ha gü-
cendirme.
ALLAH kimin gönlünü İslâm’a açmışsa o Rabbinden bir nur
üzerinde değil midir? ALLAH’ı zikretmek husu-sunda kalpleri
katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık bir sapıklık
içindedirler.
(Zümer Sûresi, 22)
İslâm’a açılmış gönül rahmettir. Rabbından bahşedi-len nur-
dur. İslâm bir zümreye mahsus olmayıp, bütün se-mavi dinler İslâmi-
yettir. Lügat karşılığı “bir olan ALLAH’ın iradesine bağlanmaktır”
(irade dilemesidir). Küllî tevhit dini olan semavi din İslâmiyettir.
Cümle peygamber efendileri-mizin tebliğ ettikleri din İslâmiyettir.

135
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Tâbi olan Beniâdem müslümandır. Tevhidin anlamı budur. Kulun bu


yönde öl-çüsü kelimeyi tevhittir. Tevhidi ef’al, tevhidi sıfat, tevhidi
zat. ALLAH’a acabasız iman eden mü’min. İhlas, takva, ve-ra... Ehli
zikir, ehli şükür olan kulların yaşantılarında gö-rülen kelimeyi tevhi-
din gerçek manasıdır. Ölçüsü Hazreti ALLAH’a mahsustur. Hazreti
Kur’an’da itikat izahında esas olan ikidir: İlimde tevhit, amelde tevhit,
diye belirtilmiştir.
ALLAH sözün en güzelini, bir biri ile uyumlu ve bıkıl-madan
tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden kor-
kanların, bu kitabın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem be-
denleri hem de gönülleri ALLAH’ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte
bu kitap, ALLAH’ın, dilediğini kendisi ile doğru yola ilettiği hida-
yet rehberidir. ALLAH kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren
olmaz. (Zümer Sûresi, 23)
ALLAH tek olarak zikredildiği zaman ahirete inanma-
yanların içlerine sıkıntı basar. Âmâ ALLAH’tan başkası zikredil-
diği zaman hemen yüzleri güler.
136
(Zümer Sûresi, 45)
Hazreti Kur’an’da açık ve sarih, tefsire dahi muhtaç ol-mayan
ALLAH’ı zikir ve yâd etme ayetleri ALLAH’a, ahiret gününe, elçisi-
nin getirdiği şeriata ve gösterdiği tarikata aca-basız inanan insanlar
Leyla'sından haber almış Mecnun mi-sali mes’ud ve bahtiyar olurlar
ve sürur duyarlar. Rablerine hamdeder, onu zikrederler. Çünkü ehli
zikir, ehliaşk, her emri ilâhide rahmeti ilâhinin tecellisini hisseder ay-
nen. Zamana göre, emrin dışına çıkmadan yaşamak için gene Rabbı-
mızın verdiği cüz’î iradelerini kullanırlar.
Tasavvuf tariki, nefsi ayıklayıp temizlemek ve ruhu pak ede-
rek lahut alemine yükselmek yoludur. Kemâlatı için bu yönlü rah-
met ALLAH ve Resulünü idraki ile emri ilâhiye göre hayatını gücü
nispetinde yönlendirmeye çalışan, kuvveti kudreti ilâhi karşısında ac-
zini bilen insan için ne güzel ifade edilmiş “Âlemi lahuta pervaz eyle-
yen ehli safâ, değil İskender tacı, tahtı Süleyman istemez.” Nâ-ehil bu
türlü yaşantının zevkini yanlış değerlendirmiş, hakikatı mahrumiyet
zannetmiş, yanılmış. Yanıldığı ayet ve hadislerle sabittir.

136
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

SİZİN EN HAYIRLINIZ DÜNYA İÇİN


AHİRETİNİ, AHİRETİ İÇİN DÜNYASINI
TERKETMEYENDİR

Sizin en hayırlınız dünya için ahiretini, ahireti, için dünyasını


terketmeyendir.” Hiç bir hâdiseyi bu bildi-ri dışında müteala etmeye-
sin. Beniâdem’e bahşedilmiş ni-meti ilâhiye yeteri kadar iman edeme-
yenlere gelince, bir öl-çü daha bildiriyor. Halikı zülcelâl: Yukarıda
geçen ayet’i kerimede bildirildiği veçhile onların yanında yalnız
ALLAH’ı zikredersen keskin sirkenin küpün dışına sız-dırdığı gibi 137
hemen mayasını gizleyemez, dışa vururlar. Sızıntı değil ehline aşikar
olur. Çünkü “Settarü’l-uyub” olan örtme ve gizleme sıfatı verilme-
miştir. Şer yönü aşi-kar olan kişilerin hicap diye bir sıkıntıları yok-
tur.
Na-ehlin bu tutumu imanlı kişileri elbette rahatsız eder. İmansız
kitlenin zevk aldığı emri ilâhiyi dışlayarak, insanî duygu hududundan
yoksun, hayvani isteklerini umumun yaşantısına yansıtmaya çalışma-
ları elbette imanlı geniş bir kitleyi rahatsız ve huzursuz edecektir. Bu
hallerinden hicap etmedikleri gibi hakikatte ALLAH’a inanmadıkları-
nın yılışık-lığını açık açık görmek her an mümkündür. “Merdi Kıpti
şecaat arz ederken sirkatin söyler.” Utanması icab eden çirkin halleri
şerefli bir meziyet gibi ilan etmekle gurur du-yarlar.
ALLAH’ın emrine ve Resulünün getirdiği emri ilâhiye acabasız
inanan gerçek insan, müsterih ol. Buna rağmen nâ-ehille cedelleşme.
O kardeşlerin için de dua et. Yer yü-zünde imanın şulesi budur. Tecel-
liyyatı ilâhiyi hissederek ALLAH’a hamdü sena et. Enaniyete kapıl-
ma. Ene “ben” demektir. Varlık ifadesidir. Varlıksa yalnız ve yalnız,
şeriki ve naziri olmayan ALLAH’a mahsustur. Bu sıfatı kendine mal

137
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

edenler sahtekardırlar. Peygamber efendilerimiz de bu sıfatı ilâhiye


sahip çıkamazlar. Adem “yok” demektir. Madde aleminde varsın,
geçici varsın.
ALLAH AHAT’tir, zati sıfatı ile. Bu varlığı ALLAH’ın varlığı ile
kıyaslayamazsın. ALLAH ahaddir. Ahadiyyet ALLAH’ın zati sıfatla-
rındandır. Birdir, benzeri olmayan birdir. Bu sıfat beşerde görüle-
mez. Mümkün değildir. Dikkat et, hesabını dünyada sorarlar. Ahirette
de enaniyeti-nin yaptığı tahribatın cezasını kaldıramazsın. En büyük
kul hakkı budur. Bilmeden öldürdüğün manaların karşılığını veremez-
sin. “Huzuru ilâhide müflis olursun” buyurdu Hazreti Peygamber
(s.a.v.). Tekrarında faide umarak izaha çalıştığım gibi tasavvuf açıkça
belirtilen emri ilâhi ile bezenmiş. Nehyedilmiş, yasaklanmış nefsin
hazzından kaçınarak Peygamber efedilerimizde mekarimi ahlâk olarak
tecellisi bariz görülen, ehline yaşama zevki verilen rahmeti ilâhinin
ismi tasavvuftur. Rabbımın lutf u ihsanı ile nefsi, dolayısı ile ruhu
yasaklardan ayıklayıp temizlemek ve ruhu pak ederek lahut alemine
yükselmek yoludur!...
138

138
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

BAZI FIKIH ÂLİMLERİ MUTASAVVIFLARLA


BERABER YÜRÜMEYİ REDDETMİŞ, BU
GERÇEKLERE TARİH BOYU KULAĞINI
TIKAMIŞLAR

Fakat bazı fıkıh alimleri mutasavvıflarla beraber yürü-meyi red-


detmiş. Bütün bu gerçeklere tarih boyu kulaklarını tıkamış öyle kal-
mışlar. Dilerimki bu mana zıttiyeti mahşere kadar sürmesin "Âdem
aleyhisselâm akıl derecesinden aşk derecesine ulaşınca bütün var-
lıklarda ALLAH’ın güzelliğini görmeye başladı. Her varlıkta 139
ALLAH’ın te-cellisini gördü. Âdem her şeyin hakikatını biliyordu ki,
ona “alleme’l-esma” denildi."
Ne kadar ilim tahsil edersen et, ruh temizliğine önem vermiyor-
san, hakikat fakiri olursun, akli ölçüden başka me-ziyete sahip olma-
dığın için tasavvufî yaşantıları elbette ka-bul edemezsin. Hazreti
Kur’an-ı da bilginden öte izah edemezsin. Etmen de mümkün değil.
Hani hamama gelir, yıkanır, hamam parası verme-mek için
mutlaka bir şeyinin çalındığını söylermiş. Bir gün gene yıkanmak
için hamama gelmiş. Hamamcı “eğer bir şeyim çalındı, demez isen
yıkan” demiş ve an-laşmış. Aksilik bu ya, hakikaten elbiseleri çalı-
nan adam don gömlek hamamcının karşısına çıkmış: “Bili-yorum,
anlaştık. Bir şeyim çalındı, demeyeceğim. Âmâ söyle ALLAH aşkına,
ben hamama böyle mi geldim?”
Mutasavvıfın olarak siz âlim kardeşlerimize soruyoruz: Lütfen,
ALLAH aşkına: Bu dini İslâm böyle mi geldi, ma-nasız ve ruhsuz?
Mutasavvıfın cevap veriyor: “Hayır, ayinesi iştir kişinin, lafa bakıl-
maz. Haklı olarak en mütekâmil, cihan-şumul olan şeriatı Muhammedi
böyle mi geldi? Akıldan öte yolu olmayan akılcı din ve maddeye mah-

139
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

sus olan felsefe ile bu gerçekleri çözeceğini zannediyorsan, ku-sura


bakma hava alırsın, oksijensiz hava. Bütün semavi dinlerin ismi olan
İslâm’dan öyle korkuttuk ki inanmış insanları, semavi dinin şeriatını
yaşayan, ALLAH’a şirk koş-mayan kişiye “sen de Müslümansın” di-
yemiyoruz. Madem ALLAH’a inanıyorsun sende müslümansın yeyi-
versek onada ters öğretilmiş müslüman kardeşim Hakaret ettiğimizi
zan-neder, diye Hazreti ALLAH’a tazarru ve niyaz ediyoruz. Haz-reti
ALLAH bu perişanlığımızı düzeltsin, amin ve selâmun ale’l-murselin
velhamdülillâhi Rabbil-âlemin.
Biz dağları onun emrine vermiştik. Akşam sabah onunla be-
raber tesbih ederlerdi. (Sa’d Sûresi, 18)
ALLAH’a çağıran, iyi iş yapan ve “ben Müslümanlardanım”
diyenden kimin sözü daha güzeldir?
(Fussilet Sûresi, 33)
Arşı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar Rabbını
hamd ile tesbih ederler, ona iman ederler, mü’minlerin de bağış-
140 lanmasını isterler. Ey Rabbımız! Senin rahmet ve ilmin her şeyi
kuşatmıştır. O halde töv-be eden ve senin yolunda gidenleri bağış-
la, onları cehennem azabından koru! (Mü’min Sûresi, 7)
Şimdi sen sabret. Çünkü ALLAH’ın vaadi gerçektir. Günahı-
nın bağışlanmasını iste. Akşam sabah Rabbını hamd ile tesbih et.
(Mü’min Sûresi, 55)
ALLAH’a çağıran en güzel işi o yapar. O kişide evvela ara-nacak
meziyetin esası o kişinin Müslüman olması ve çekinmeden korkmadan
“ben Müslümanlardanım” diyebilecek bilgi ve imana sahip ise biz
ona başkalarında görülemeyen hikmet olarak sözün de güzelini verdik.
Tekrar etmek mecburiyetinde kaldığımız gerçekleri gene yazmak-
ta faide mülahaza ediyorum. “Size din olarak İslâmî seçtim, size
dininizi tamamladım” buyurdu Hazreti ALLAH (c.c). Bütün semavi
dinler İslâmiyettir. Lügat karşı-lığı “eşi benzeri, şeriki, naziri olmayan
Hazreti ALLAH’ın ira-desine bağlanmaktır. İradesi dilemesidir. Bütün
alem ALLAH’ın ilim ve iradesinden ve dilemesinden zuhur etmiş-tir.
ALLAH’ın bilgisi, arzusu dışında ne maddede mevcut bir zerre, ne de
manada beliren bir zuhurat göremezsin, müm-kün değil. Aksini dü-
şünmek hakikatle bağdaşmadığı gibi ALLAH’a olan imanda noksan-

140
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

lıktır. Hiç bir semavi dini bu öl-çünün dışında mütalaa edemezsin.


Hepsi tevhit dinidir. Ke-lime ile ifadesi “LÂ İLÂHE İLLÂLLAH”tır.
Sonradan getirdiği şeriatına tâbi olduğun ALLAH elçisi Peygamberini
ilâve ede-rek Adem safiyyullah, Nuh şekirullah, İbrahim halilullah,
Musa kelimullah, İsa ruhullah, Muhammed Mustafa habi-bullah, cüm-
le peygamberanı izam ve rusul-i kiram diye, hem ALLAH’ın varlığını,
hem de kulu olarak gönderdiği elçilerini kabul ettiğini dilinle ikrar,
kalbinle tastik, hâlinle tatbik etmeye mecbursun ki, istenilen imanın
tecellisinin zu-huru görülen gerçek müslüman ve müslümanlığını da
korkmadan, çekinmeden, haz duyarak haykıran ve yaşamaya ça-lışan
bahtiyar insan. Böyle insanların ALLAH adedini artır-sın. O rahmet
tecellisine mazhar olmuş insanın yer yüzün-de çok görülmesi, o nis-
bette rahmeti ilâhinin çok çok zuhur ettiğinin ifadesidir.

141

141
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

MÜRŞİDİN VAZİFESİNİ HAZRETİ ALLAH


VERİR, ŞEYHİ TEBLİĞ EDER.

ALLAH’ın ezelî ervahta yaratıp vazifelendirdiği vârisün-Nebi,


nedimi ilâhi ki, evliyaullah: Peygamber değil fakat Peygamberinin
getirdiği şeriatı ve gösterdiği tarikat üzere yü-rümelerine mizacı ve
gücü nispetinde manen verilen vazifeyi havfu reca üzere, ALLAH’tan
korkmanın anlamını bilen, ta-zarru ve niyazın her zaman manevî ser-
mayesi, mü’minin ye-gane silahı mesabesinde olduğunu idrak etmiş,
Hak yoluna yardımı nefsine mal etmiş, ALLAH’ın gücü karşısında
142 aczini bilen, ALLAH tarafından vazifeli kılınan, vazifesi şeyhi tara-
fından tebliğ edilen ve bu tebliğinin zuhurunu gören, bu tür-lü bilginin
sahibi kılınan insan. “Biz dilediğimize hikmet veririz” hitabını müd-
rik, günah işlemeye müsait fakat ALLAH’a eş koşmak felaketinden
enaniyyet bataklığına batmaktan muhafaza edilen, veraset vazifesinin
sahibi ki irşat-tır gerçek mürşit. Bu türlü günah işlemekten rabbına
sığın-mış, bilgilendirilmiş, görgülendirilmiş, rahmeti ilâhiye vesi- le
kılınan, şirk dahil günahları işlemeye her kul gibi müsait olan, imanı
nispetinde nefsini koruyabilen, başkalarına ya-şantısı ile örnek insan.
Cüz’î iradesinden o da sorumlu kı-lınmıştır!..
Peygamber efendilerimiz bu hususlarda masum yaratıl-mışlardır.
Mürşitliğini iddia eden bir kişide enaniyyet ve şir-kin devamının gö-
rülmesi, o kimsenin veraset vazifesinin ol-duğundan gayrıyı elbette
şüpheye düşürür. Küfürde israrı velâyetle bağdaşması muhaldir. Bu
ölçüyü iyi bilelim. Na-ehle fırsat verip hakikatleri çiğnetmeyelim.
İslâm’ın manasını alay konusu yaptırmayalım. Yalnız ilmi okumak ve
yazmak, felsefeden ibaret olup manevî tefekkürden nasip alamamış,
buna rağmen almak da istemeyen hakikat fukaralarının “ALLAH’a
yaklaştırıyorum” düşüncesi ile kendi ve aklının mahsulü ilâhına yak-

142
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

laştırma çabasına sen de bilmeyerek yardımcı olma! Şirke ve enaniy-


yete düştüğünün bariz görül-mesi manevî vazifesinin olmadığının öl-
çüsüdür!..
Manevî bu tertibi ilâhiyi ALLAH’ın affına sığınarak anla-
tabileceğim kadar anlatmaya gayret edeceğim. İnayet ALLAH’tandır.
Teferruatıyla evvelce yazdığım gibi hulasa edeyim: 1949 senesinde
Rabbımın lutuf ve ihsanı ile Kahra-manmaraşlı Maraş Fatihi Ali Se-
zayi Kurtaran Efendinin ha-lifesi Maraşlı Hacı Mustafa Yardımedici
Efendi’ye Rabbımın lutfu ihsanı ile arzum tahakkuk etti. Gerçeği gör-
düm. Mün-tesip oldum. Acabasız kabul ettim. Mutmain olarak, sadık
derviş oldum. 57 sene oldu. Rabbıma hamd ederek arz edi-yorum.
Gene o günkü sadık dervişim, elhamdü lillâh. ALLAH mahrum etme-
sin, cümle kullarına ihsan etsin, amin. Yedi şeyh efendinin manevî bir
demet gül misali hâl ve İslâ-mi terbiyelerinden bu abdiâcizi tertibi
ilâhi olarak nasipli kıldı. ALLAH cümlesinden razı olsun, makamları
cennet ol-sun. Yanlış anlaşılmasın diye izah edeyim: Dervişin bir şey-
hi vardır. İki olmaz. Tertibi ilâhide böyledir. Amma kıs-metinde var
da irşada vazifeli kılınmışsa gene Hazreti ALLAH’ın tertibi ile bazı 143
şeyh efendilerin de bahşedilen me-ziyetlerinden istifade etmesinde bir
sakınca olmayıp, rah-meti ilâhi ve tertibi ilâhidir. Esas olan bir şeyhi-
dir irşat va-zifesi verildikten sonra bütün verilen vazifeler teberrüktür,
esası bozmaz!..
Sene 1956. Berat gecesi manevî büyüklerimizin de bu-lunduğu
Peygamber Efendimizin başkanlığında imtihan ol-dum. İmtihan soru
cevap imtihanı değil, hâl imtihanı. Haz-reti ALLAH’a tazarru ve niyaz
imtihanı idi. Rabbıma sonsuz hamd olsun, Hazreti Resullullah (s.a.v.)
Efendimiz kalaba- lık manevî toplum içinde büyük ve açık bir defterle
masa önünde oturan Ebu Bekir Sıddık (r.a.) Efendimize: "Yaz: Şeyh
Sadi Şirazi, diye yaz" buyurdu. "Şeyh Sadi Şira- zi Hazretleri yüz-
lerce sene evvel yaşamıştı, nasıl olur?" diye içimden geçirirken,
Peygamberimiz Efendimiz: "İkinci Şeyh Sadi Şirazi, diye yaz" bu-
yurdular.
Bu manamı kimseye ifşa etmedim. Hatta mürşidim efen-dime da-
hi. Sıkıldım söyleyemedim. Yemin ederek derim ki: Şeyh olma zev-
kim ve isteğim yoktu. Nasıl olsun ki, o günkü toplumun inanan kesi-
minin de ekserisi ne dervişliği ne de şeyh lafzını dahi kabullenecek

143
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

halde değillerdi. Ezelî ervah-la ilgili manevî kısmeti olanlar ve manevî


vazifeli olarak dün-yaya gönderilen vârisün-Nebi, nedimi ilâhi yer
yüzünde hiç eksik olmamıştır. Aksini düşünmek rahmet hazinesini
kısıt-lı göstermeye çalışmak, Halikı zülcelâle zulüm isnat et- mektir.
Bir kaç ay sonra, gününü pek hatırlayamıyorum, Anka-ra Anafar-
talar Caddesi, Adliye’nin karşısında Kuleli tarihi binasının üst katında
iskan ediyordum. Kayınpederim, yedi tarikten izni icazet sahibi Ço-
rumlu Şeyh Hacı Mustafa Anaç Efendi’nin de bulunduğu bir mecliste
cennet mekân mürşi-dim efendim Maraşlı Hacı Mustafa Yardımedici
manevî vazi-femi tebliğ ettiler ve buyurdular ki: “Sizleri şahit kıla-
rım. Hazreti ALLAH Gâlip Efendiye irşat vazifesi vermemi emretti"
diye tebliğ etti. Hazır bulunan büyüklerimin ellerini öptüm. Kayınpe-
derim gözlerimden öperek tebrik ettiler, bu abdiâcizi. Hazreti ALLAH
emretti. Hikmetini idrak edememiştim, manevîyattan nasip alamayan
ilim sahiplerinin ölçemediği gibi.. Sonra Rabbım bu sırra bu abdiâcizi
mut- tali kıldı. Anladım ve öğrendim ki, mürşidi ancak ve ancak Haz-
reti ALLAH emrediyor. Bu fakire de iki kere bu şeref bahşedildi.
144 Beypazarlı Hacı Süreyya Güralp Efendi’ye ve Kayserili merhum Hacı
Hüseyin Kara Efendi’ye ALLAH’ın emri üzere tebliğ ettim. Açık ilan
ediyorum Hazreti ALLAH şahittir diyorum. Lütfen inan!...
Vazife taşıyan kardeşlerimin hataya düşmemeleri için hayatımda
gördüğüm ve yaşadığım gerçekleri dile getirmeye çalışıyorum. Dik-
katli olmaları için bildiğim kadarıyla uyarı-yorum: vârisün-Nebi, ne-
dimi ilâhi evliyaullah, bizatihi Hazreti ALLAH’ın tertip ve tanziminin
zuhuru olup, beşer-dir. Bütün kullarından farklı yönü yoktur. Ne gaybı
bilir ki, gaybı ALLAH’tan başkası bilemez. Peygamberini vazifelen-
dirmede olsun peygamber efendilerimizin verasetini ta-şıyan evliya-
ullahın da vazifelerini bizzat Hazreti ALLAH’ın verdiğini naçiz ha-
yatımda gördüm ve yaşa-dım. Kesinkes anladım ki, ne peygamber
efendilerimiz kendi yerlerine peygamber tayin edebilir, ne de şeyh
efendiler kendi yerlerine şeyh tayin edebilirler. Bu yet-ki tamamı ile
Hazreti ALLAH’a mahsustur. ALLAH’ın bu türlü rahmetinden mah-
rum olanlardan çok kişiler bu türlü tertibi ilâhiyi bilemediklerinden
kendi ürettikleri, aslı olma-yan tertipleri ile hem kendilerinin hem de
tâbi olanların yollarını sarpa sardırdılar ve bilmeden çok büyük mesu-
liyeti üstlendiler. Bu mesuliyeti yeteri kadar idrak edemeyen nâ-ehilin

144
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

bir kısmı inandığını söyleseler de, yalnız ağızlarında kelime olarak


zuhuru görülür. İmanın şartı olan Amentüye yeteri kadar iman edeme-
dikleri hallerinde, yaşantılarında ve muamelatında görmek mümkün-
dür.
“Habibim, sen onları yüzlerinden tanırsın, konuşma-larından
daha iyi tanırsın” buyurdu Halikı zülcelâl. Ke-limeyi tevhidi lisanen
telaffuz ediyorsa her hangi bir âdem, müslümandır onun hakkında
aksine hüküm veremezsin. Gaybi hüküm ALLAH’a mahsustur. “Ha-
bibim, sen onları konuşmalarından tanırsın” ki, mananın dışa yansı-
ması ko-nuşması ile başlar. Hayvanlar da koklaşarak anlaşırlar. Kok-
laşarak anlaşmak ölçüsü Beniâdem’e verilmemiştir. Mutasavvıfın de-
mişlerdir: “Dilini oynat, sana kim olduğu-nu söyleyeyim.”
“ALLAH’tan başka ilâh yoktur: İllâ ALLAH vardır” diyorsa, her
hâlinde manasının zuhuru görülüyorsa, o kişi mü’mindir. Son sözü
“ALLAH’tan başka ilâh olmadığını” söyleyip vefat eden makbul
kuldur, cennetliktir buyurdu. Hazreti Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendi-
mizin bu manada- ki bildirisini iyi anla. Haddi aşma. Erbabı zikir bu
türlü rahmeti ilâhilerin zevki ile yaşar. Beşeri zaafınla ölçüye kal- 145
kışma. Huzuru ilâhide rezil olursun.
“Ebu Zer’in maruz kaldığı hakarete” ortak olma. “Ebu Zer’in
burnu yere sürtünse de, o kişi cennetliktir” tebli-ğinin anlamının
şahidi olarak inanan, ALLAH’ın bütün kul-larına seslenmek istiyo-
rum: ALLAH’a şirk koşmayın. Yeteri kadar emri ilâhileri yaşayıp,
zevkini almadan, “biliyorum” iddiasında bulunan, manayı dışlayıp,
akıl ve mantık ölçü-sünden başka ölçeği olmayan Beniâdemler Hazreti
ALLAH’ın kullarının dünya ve ahiret hayatında emri ilâhiye uygun
yaşantılarını tanzim etmeleri için, elçisi vasıtası ile lutfettiği emri
ilâhileri de akla ve mantığa uydurmaya çalı-şarak, manada yeri olma-
yan ancak avamın haz duyduğu fel-sefeye yöneldiler. Akıl, mantık ve
nefsin hazzını esas aldılar. Şeriatı, tasavvufu ve tarikatı dışladılar. Bu
manevî yol ne ya-zık ki, dindar görünüp de, inançları dilinden öte
gitmeyenle-rin ve taklitle gerçeği bulamayan, fazla aramak için zama-
nı olmayan, olan zamanını ise nefsinin hazzına ayırmış, ruhunun neş-
vü nema bulmasının zahmetine tahammülü kalma-mış, safiyetli gibi
görüntü veren, insanları pusuya düşür-mek için avını bekleyen çıkarcı-
ların eline düşmüş, dini ko-nularda ve dünya görüşü dejenere edilen

145
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Beniâdem.. Lutfe-dilen vahyi ilâhiyi akıl ve mantığına uydurmaya


çalışmış, uyduramamış. Elbette uymaz, uysa idi, ALLAH’ın elçisi
vası-tası ile lutfedilen dünya ve ahiret, Beniâdem’in salahı için bahşe-
dilen vahyi ilâhilere lüzum olmazdı.
Maddenin felsefesini manaya uydurmaya çalışan, ALLAH’ın var-
lığını lütfen kabul edip ALLAH elçisinin tebliği-ne yan çizen, bu yön-
lü dindarlar yeteri kadar nefsine mal edemediği hakikatleri hayatından
dışlamak için bahane arı-yan, bazı nâ-ehil, emri ilâhiyeye yeteri kadar
intibak edeme-yen kişilerin nahoş tutumlarını dine mal etmekten, mal
bul-muş Mağribi misali hemen çarpık fikrine sermaye edinen, dindar-
lık kisbesi altında anormal yaşayan, tertibi ilâhiyi ALLAH’ın lutuf ve
ihsanı olan güzelliklerle bağdaştıramayıp, nefsani duygularının esare-
tinde, yalnız kendilerinin haklı ol-duklarını zannedenler... Gerçek ehli
tarik, ehlî tasavvufun her an yer yüzünde mevcudiyetleri ALLAH’ın
rahmetinin ek-silmeyen tecellisidir. Bu rahmeti ilâhi kıyamete kadar
yer yüzünde mevcut olacak. Olmaması zulümdür. Rabbımızı bu zu-
lümden tenzih ederiz.
146 “Kıyamet kopmadıkça tövbe kapısı kapanmayacaktır” müjdesini
iyi anla. Her zaman arayan nasiplisi nasibini bulur. Hiç şüphen olma-
sın. Eğer murat değilsen, mürit ol-maya çalış. Kula bu rahmetin önü
açık bırakılmıştır. Murat olan ruh, ruhlar aleminde “Ben sizin Rabbı-
nız değil miyim?” hitabına tereddüt etmeden “beli” yani evet diyen
ruhlar daha dereceleri yücelsin diye kazanç yeri olan dünyaya, bilâ
istisna bütün ruhlar cesedlenerek gönderildi. Sonsuz rahmeti ilâhinin
zuhuru olarak yer yüzünü kulun hayrına tertip ve tanzim etti Hazreti
ALLAH. Bahşedilen cüz’î irade-sinden Beniâdem’i sorumlu kılıp,
elçileri vasıtası ile meka-rimi ahlâk rahmetini bütün kullarına sermaye
olarak lut-fetmiştir.
Murad olan kul için rahmet yolu daha açık. Gazabı ilâhiyi
celbeden yollar murat için de açık ise de, avam gi-bi nefsani arzu-
larının esiri değildir. Ufak bir kıvılcım muradı uyarmaya yeterli
olur. Dereceleri yücelsin diye dünya lutfedilmiş kazanç yeridir. Ta-
savvufta izah edildiği gibi “kavis” tabir edilir. Ruhlar cesetli olarak
ka-visi tamamlamak mecburiyetindedirler. Dünyada ka-vislerini
tamamlamaya ömrü yetmeyen iman ehlinin kabir hayatına imanla-
rını götürebilenlerine kabir ha-yatında kavislerini tamamlama im-

146
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

kanı verilmiştir. Fa-kat dünya gibi kabir hayatı kazançlı olmayıp


müddeti daha uzundur.
Acabasız, ALLAH’ın birliğine iman eden, elçisi olarak resül-
lerine, semavi kitaplara, suhuflara, meleklerine, öl-dükten sonra
dirileceğine, hayır ve şerrin ALLAH’tan ol-duğuna iman eden
bahtiyarlar murattır. Mutlak adalet sahibi olan Hazreti ALLAH
onları kâfir olarak huzuruna götürmez. “Murat nazdadır, mürit
niyazdadır” denildi.

147

147
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

BİŞR-İ HAFÎ: YALINAYAK BİŞR

Örneklerden bir misal. Bağdat’ta türbesi bulunan Bişr-i Hafî Haz-


retleri sarhoş, meyhaneden çıkmış evine gidiyordu. Çamurlar içine
atılmış, çamur olmuş lafza-i celâl yazılı bir kağıt parçası gördü. “Ya
Rabbi, zatının ismine böyle hakaret reva mı?” diye çığlık ve göz yaş-
ları ile yerden aldığı lafza-i ce-lâl yazılı kağıdı temizledi. Meyhaneden
kalan parası ile güzel kokular aldı. Çamurunu arıtıp güzel kokular sür-
dü. Bezlere sardı. Yüksek yere koydu. Zamanın manevîyat ehli bir
zata manasında emir verdi, Hazreti ALLAH. Buyurdu ki: “Bişr’e söy-
148 le. Bizim ismimize hürmet gösterdi. Arıttı. Yüksek yerlere kaldırdı.
Biz de onun içini, dışını temizledik, arıttık.”
Bu şerefe nail olan Bişr-i Hafî “ALLAH” diye öyle bir çığ-lık attı
ki... Yaralı ve kırık kalbin çıkardığı tövbe istiğfar, Rabbına hamd ve
teşekkür çığlıkları, ümitsizlikle beklediği amma rahmeti ilâhide zuhu-
runu gördüğü sonsuz rahmetin verdiği aşkı ilâhinin çığlıkları... Yalnız
okumak ve yazmak- la elde edilemeyen samimiyet ve hikmet... Hülasa
yukarıda anlatmak istediğim muradı ilâhinin zuhuru görülen
MURAT...
“Kâmil doğarmış ehli Hak, doğmadan evvel anası” ölçüsünü ha-
tırdan çıkarmayasın. Her sarhoşu da Bişr-i Ha-fi zannetmeyesin. Her
hâlinde samimi olmanı tavsiye ede-rim. Kimseyi kandırmaya kalkış-
ma. Hele hele ALLAH’ı...
O halden sonra Bişr’in tertemiz örnek yaşantısına Bağ-dat şahit
oldu. Ayağına ayakkabı dahi giymedi. “Görmedi-ğim mahlukata eza
ederim” diye. Onun için “Yalın Ayaklı Bişr” anlamına gelen “Bişr-i
Hafî” denildi.

148
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Benim mübarek kardeşim! Bu türlü hikmetleri hikaye gi-bi dinle-


me. ALLAH’a acabasız inan. Gereğini yap. Cüz’î ira-den müddetlidir.
Müddeti dolmadan iman ağacından yetiş-tirdiğin rahmet meyvelerin-
den ye. Hazreti ALLAH mutlaka tövbe istiğfar nasip eder. Huzuruna
temiz olarak alır. Çün-kü dünya en büyük kazanç yeridir. Kastı ilâhi
daima Beni-âdem’in kazanması için lutfedilmiştir. İnkarı yeteri kadar
Rabbını tanımamaktan ve nasipsizlikten gelir. Yanlış dü-şünce ve çir-
kin ithamlardan o “ALLAH’ın gelinlerini” ten-zih ederim. Bul ve
müntesip ol. Çünkü onlar ALLAH’a ina-nanların manevî yolda hiz-
metkarıdırlar.
Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere ta-bi olun.
Çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir.
(Yâsîn Sûresi, 21)
Bu ve buna benzer, Rabbımın emirlerine kulak ver. Ak-sini anla-
tıp, senin mananı bilmeden öldürmek isteyen in-sanlardan uzak dur..
Yaptığın, yaptıracağın maddi ve mane-vi işlerini ehline sor. “Emaneti
ehline veriniz” hitabına dikkat et.
149
“Çok tel kırılır sineyi kanun-u cihanda,
Na-ehle mızrabı tasarruf verilince.”
Ne güzel. Gerçek ifade edilmiş. Bilmeyenin eline mızrabı verirsen
kanunun göğsünde kırılmadık tel bulamazsın. Ede-biyat öğretmeni
sayın Fazlı Al Hocaefendi’nin veciz yazmış ol-duğu “Sor da söylesin”
isimli şiirini yazmadan geçmeyeceğim:

EHLİNE SOR DA SÖYLESİN


Zikre gönül verip zikri isteyen,
Ehlullaha zikri, sor da söylesin.
Zikrullahın zevkini almak isteyen,
Ehlullaha zikri sor da söylesin.

Ankebut Sûresi ayeti kırkbeş,


Zikrullah en büyük, yoktur buna eş.
Hakkın kulu zikri ne rahmet kardeş!

149
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Zikrullah ehline sor da söylesin.

Söz verdik ervahta “Rabbımsın” diye.


Bu ahdi unuttuk, burada niye?
Hatırlatmak için zikir hediye.
Ervah nedir? Zakire sor da söylesin.

Ben kulumu zikretmezsem her demde,


Kulum beni zikredemez bir yerde.
Varlık, benlik gösterecek kul nerde?
Hadisi kudsiye sor da söylesin.

Layık olmayana zikrini vermez,


Mühürler kalbini, “ALLAH” dedirtmez.

150 Bu sofra kutsaldır, her kula sermez.


Vermesini iste, sor da söylesin.

Bizi zikrettiren, kimdir bildin mi?


Acizliğin bilip, kibri sildin mi?
Zikri Hak’la olmak zevkin erdin mi?
Değilsen ehline sor da söylesin.

Beni zikredin ki, sizi zikredem ...


Cibril’den Resul’e müjde ayet hem.
Bu ümmete rahmet... Dem de tam bu dem,
Kur’an’a rahmeti sor da söylesin.

En efdal zikirdir, tevhidin zikri,


Her şeye anahtar özdeki fikri.
Tekrar şükür ister zikrinin şükrü,

150
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Tevhidi dört kitaba sor da söylesin.

Tevhit bir tohumdur, her mevcud onda,


Hilkatin sırrıdır ALLAH yolunda.
Hem nef’i, hem isbat dürülmüş onda,
İzahı ehline sorda söylesin.

Her kapıya miftah, her şeyi açar,


Her esma, hazine layığa saçar.
İstemeyi iste, gel kalma naçar.
Kapısı efendim, sor da söylesin.

Zikir şekil değil, manaya dalmak.


Tevhit ummanında huzura varmak.
Onun zevki ile başbaşa kalmak... 151
Ehline bu zevki sor da söylesin.

Tesbihler, tekbirler, dualar nazlar,


Rükular, secdeler, candan niyazlar,
Tefekkür, tezekkür, duyulan hazlar..
Hep zikre vesile, sor da söylesin.

Haccın hikmeti de onu zikirdir.


Tavaf, say, vakfe, taş, hepsi zikir.
Kurban da bahane, o da zikirdir.
Gerçek kurban nedir ? Sor da söylesin.

Her varlık kendince zikreder, her an.


Tesbihleri daim, hamd ile sübhan ...
Zikirde şekil yok, zamanı her an.

151
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

İsra Sûresi’ne sor da söylesin.

Kimdir selâm ile sofralar seren?


Kimdir organlara lisanı veren?
Kimdir kemikleri toplayıp deren?
Yâsîn Sûresi’ne sor da söylesin.

Kimdir her nimeti halk edip sayan ?


Kimdir her varlığa rızkını yayan?
Kimdir yere göğe mizanı koyan?
Rahman Sûresi’ne sor da söylesin.

Yedi kat yaratmış gök ile yeri,


Yedi kat yumurta... aynı benzeri.

152 Zerrede toplamış bunca haberi,


Kesrette vahdet ne? Sor da söylesin.

Dinde zikir nedir?... Mürşidim yazmış.


Mana denizinden inciler kazmış..
Bu zikri öğrenmek cümleye farzmış,
Neler var kitab da? Sor da söylesin.

Efendim tercüman, yazdıran ALLAH.


Çağımızda çağdaş bir eser vallah.
Tasdik etmiş bunu hem Resulullah.
Bu eşsiz esere sor da söylesin.

Rabbim, zikir ile sığındım sana.


Hamdolsun yazmayı lutfettin bana.
Her daim zikrini zikret bu cana.

152
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Onun zikrin zikre sor da söylesin.

Ey Fazlı, zikirle noktala sözü.


Zikrettiren ALLAH, tevhidi özü...
Zikrullah himmeti açar kalb gözü,
Tertibi şeyhime sor da söylesin.

153

153
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH'I ZİKRETMEK İBÂDETLERİN EN


BÜYÜĞÜDÜR

Sana vahyedilen kitabı oku. Ve namazı kıl. Muhakkak ki na-


maz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. ALLAH’ı zikretmek
elbette en büyük ibadettir. ALLAH yaptıkları-nızı bilir. (Ankebut
Sûresi, 45)
ALLAH’U TEÂLÂ Hazretlerinin ayet’i kerimede buyurdu-ğu gi-
bi, ALLAH’ın zikri en büyük ibadettir. Bütün ibadetle-rin kasti
ALLAH’ı zikretmektir. Her ibadet ve taat zikrullah ile bezenmiştir.
154
Zikrullah başlı başına en büyük ibadettir. Ashâb sordular: “Efdali
zikir nedir, ya Resulallah?: “Efdali zikir, fa’lem ennehu lâ ilâhe
illallah, efdali şükür elhamdü lillâh” buyurdular.
Bir kul “ALLAH’tan başka ilâh yoktur, illa ALLAH vardır” diyor
ise, en efdal zikri ve ibadetlerin cemisini lisanen dile getirmiş olur. O
an o kişi kelimeyi tevhidi lisanen ikrar etti-ği için müslümdür. Tertip
ve emri ilâhi olarak manasını ya-şamaya yükümlü kılınmıştır. Sadaka-
ti imanının zuhurudur. Yaşayan insan MÜ’MİN’dir. Rabbım bu ger-
çekleri cümle kul-larına yaşama fırsatı verdiği gibi, yaptığımız ibadet
ve taatlarımızı kusuru ile, noksanı ile dergahı izzetinde kabul buyur-
sun, amin.
ALLAH’ın zikrine çeşitli bahanelerle, tahrif edercesi-ne karşı
çıkıp “ben biliyorum” edası ile ehli zikrin, ehli şükürün, ehli tev-
hidin yolunu şaşırtan, sureti Hak’tan görünüp, şeytanın dahi ya-
pamayacağı tahrifa-tı yapan, sudan bahaneler göstererek, kendini
haklı göstermeye çalışan kişiyi ALLAH ıslah etsin. Hazreti
ALLAH alimlerimizi zülcenaheyn eylesin, amin. Ve se-lamün ale’l-
mürselin velhamdülillâhi Rabbil-âlemin.

154
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Kim Rahmanı zikretmekten gafil olursa yanından ayrılmayan


bir şeytanı ona musallat ederiz.
(Zuhruf Sûresi, 36)

155

155
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ER’RAHMAN ER’RAHİM

Er-Rahman, ezelde bütün yaradılmışlar hakkında hayır ve rahmeti


irade buyuran, sevdiğini, sevmediğini, iman et-miş veya etmemiş ayırt
etmeden, cümle mahlukatını sayısız nimetlerle taltif eden, Fatiha-yı
Şerif’in üçüncü ayetinde de bildirdiği Rahman isminin zuhurudur.
Rahmeti ilâhileri hissetmeden hayatını devam ettiren adem Rahman’ı
zikret-meden, ömrünü türlü bahaneler ve desiselerle, yaratanını bil-
meden Rabbının isimlerini kesir zikretmeden, yani çok çok zikretme-
den, gündüz ve gecesini yalnız ve yalnız nefsi-nin hazzından başka bir
156 şeyi gaye edinmeyen gafil, nimeti ilâhileri göremeyen nankör ademe
yanından ayrılmayan bir şeytanı musallat ederiz. Çünkü o Rahman’ın
zikrinden gafil oldu. Türlü bahanelerle “aklıma, mantığıma uymuyor”
diye ALLAH’ın zikrinden ALLAH’ın kullarını men eden kişiye za-
lim ismini veriyor Hazreti ALLAH (c.c.).
“Her şeyi biliyorum” zanneden, gerçeklerden bilmeden uzakla-
şan bilgin kardeşim: ALLAH’ın zikri diğer hikmetler gibi akıl ve
mantık ölçüsüne verilmemiş. İnat etme. Hazreti Kur’an’daki zikir
ayetlerini iyi oku. Namazdır, oruçtur, hacdır, zekattır. Hakikatleri
tahri-fe kalkışma. Evet, bütün ibadet ve taatlar zikrullah ile bezen-
miş. Hepsinin zamanı ve miktarı belirlenmiştir. Amma zikrin zamanı
yoktur. Kur’an’ın çok yerinde “be-ni kesir zikredin” buyuruyor
Hazreti ALLAH. Kesirin ölçüsü yok. “Kıyamen ve kuuden ve âlâ
cünubihim” (ayakta zikredin, oturarak zikredin, yatarak da zikre-
din). ALLAH’ı zikretmeye mani yoktur. Mana yolunun sah-
tekarlarına, düzenbazlarına bakıpta gerçeği ölçmeye kalkış-ma gayre-
tullaha dokunursun o kapıyı birdaha göstermezler rahmeti ilâhi gene
biz açarız buyursada açıkken gir iradeni kullan işi oluruna bırakma
fırsat elde iken istifade et. Gafil olma. İlmin her dalı güzeldir. Mürşide

156
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

intisap, mürşidin şah-sına olmayıp, şeriatı ile yükümlü olduğun


ALLAH’ın elçisine-dir. “Vârisün-Nebi”nin anlamı budur.
Hazreti ALLAH hiç bir kulunu adaleti icabı rahmetinden mahrum
koymamış, yer yüzüne elçi göndermediği zaman veraset taşıyan vâri-
sün-Nebi ki, ALLAH’ın evliyaları ile kul-larının Peygamberinin getir-
diği şeriat üzere yaşamaları ve biat.. Rahmetinden mahrum koymamış.
Cümle güç kuvvet Hazreti ALLAH’a mahsustur. Peygamber efendile-
rimizin, ne de evliyaullahın gazabı ilâhiden kişiyi kurtaracak gücü, ne
de dilediğini cennetlik yapacak yetkisi vardır...
Bu gücü kendinde varmış gibi göstererek mürşitlik iddia eden kişi
sahtekar ve zındıktır... Güç, kuvvet, afvu mağfiret, yaşatmak, öldür-
mek, diriltmek, rızıklandırmak yalnız ve yal-nız Hazreti ALLAH’a
mahsustur. Bu yönlü, peygamber efen-dilerimiz de selahiyyetli değil-
dir: “Ya Fatıma, kalk, namaz kıl. Sakın, babam peygamber, diye
ihmal etme. ALLAH’ın rahmeti olmadan ben de bir şey yapamam.”

157

157
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

"VARSIN DERVİŞ ÖYLE BİLSİN" BU DÜN İDİ.


BU GÜN BÖYLE DEĞİL

Peygamber Efendimizin bu türlü uyarısı Kur’an dışı de-ğildir. Bi-


zatihi Kur’an’ın özü, kelimeyi tevhidin insanda an-lamının zuhurudur.
Bu esasın dışına bilmeden çıkan mane-viyat ehlini ALLAH affetsin.
Dervişin şeyhinde görmek istediği harikulade hallerin zuhuru dervişi
çok samimi ve sadık kıldığından, çok meşayih gerçeği bildiği halde
“dervişin ya-kınlığını bozmayayım, ben aczimi biliyorum, varsın o
da öyle bilsin, ALLAH’a ve rahmeti ilâhinin zuhur kay-nağı olan
158 elçilerine ve elçilerin vârislerine inanmasının zevkini bozmayayım”
diye merhamet ederek, “varsın öyle bilsin” prensibi ile “derviş top-
lumunu dağıtmaya-yım” düşüncesi ile davranışları bir zaman meyve
verir gibi görülse de zaman gelir, bu yönlü tutum gayretullaha do-
kunur. Hazreti ALLAH Settarü’l-uyub sıfatını kal-dırır. Şeyhinin
aczini ve zaafını açığa çıkarır, Halikı zülcelâl (c.c.).
Bu durumda derviş inancını kaybeder, zevkle gittiği yo-luna düş-
man olur. Başkalarının da tasavvuf ve tarikat düş-manı olması için
çalışır. Sahte şeyhlerin sahteliğini kapatması için yegane silahı
ALLAH’ın zatına mahsus sıfatları kendinde varmış edası ile, bilerek
yahut bilmeyerek, kendi-sini enaniyet bataklığında boğduğu gibi tâbi
olanların da manalarını öldürmesidir. “Şeyh uçmaz, derviş uçurur”
misa-li. Sonra ikisi de uçar, amma nereye uçar? Hazreti ALLAH sa-
mimi olanları affetsin, amin.
Bu abdiâcize ne maksatla bunları yazıyorsun? diye so-rarsan, çe-
kinmeden derim ki: Sene 2006’ya yeni girdik. Bütün insanlığa hayırlı
ve uğurlu olsun, amin. Bu abdiâciz milâ- di seneye göre elli senelik
şeyhim. Yedi şeyh efendinin terbiyesinde mekarimi ahlâk ve hikmet

158
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

için vesile kıldığı manevî üstatlarımı rahmetle anıyorum. ALLAH


cümlesinden çok çok razı olsun. Ne havada uçanı, ne suda yürüyeni,
ne de gaybı bileni, görmedim. Ben aciz havada uçarım; amma uçakla.
Suyun yüzünde giderim; amma gemi ile. Olmaz de-miyorum: “Ve
Hüve alâ küllî şey’in kadir.” ALLAH her şeylere kadirdir. Bu gerçek
bilinirse sahteler barınamaz. Ha-kikatler elbette kabul edilir ve zevkle
yaşanır. Ne şeriat düş-manlığı ne de tarikat düşmanlığı kalır. Dostluk
hoşgörü ve sevecenliğin zuhurundan başka bir şey göremezsin.

159

159
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

VESİLE, HER ŞEY RAHMETE VESİLE

Bu hususta emri Peygamberi'ye harfiyen riayet etmeye çalışıyo-


rum. Veraset taşıyanlar peygamber efendilerimizin manevî ashabıdır-
lar. Rahmeti ilâhilerin tecellisini, ALLAH’ı unutarak mürşidin şahsına
mal etmek hakikat dışıdır. ALLAH’ın rahmeti her hâdisede olduğu
gibi sebeple tecelli eder. Mürşidimi vesile kılan Hazreti ALLAH’a
hamdolsun. Tertibi tanzimi ilâhi olan mürşidi kullarını ihya etmek için
rahmetine sebep kılmış. Vesiledir. “Küllî şey’in sebeba” bu-yuruldu.
Dikkat edersen her şeyin sebep ve vesile ile zuhur ettiğini görürsün.
160 Açlığa aş, ekmek vesile. Susuzluğunu gide-ren su vesile. Oksijen al-
mana hava vesile. Hayatını devam ettirmeye güneş vesile, ay vesile,
yıldızlar vesile, arz vesile.
ALLAH’a sadık kul olmak, ademlikten kurtulup insan olmak
için enbiya vesile, evliya vesile, namaz vesile, oruç vesile, zekat
vesile, hac vesile, “evim” buyurduğu beytullah vesile. Kullarının
bağışlanması için tövbe, is-tiğfar, Arafat vesile, Müzdelife vesile.
Ebraha’nın ordusunun gazabı ilâhi ile helak olduğu yer Mina
hüccacın rahmetine vesile. Kurban kesmek de rahmete vesile.
Saymakla bitmez... Hem akıl ermez. Cemi madde vesile, mana
vesile.
Sebepsiz bir zuhuru vaki değildir. Sebepsiz zuhur ediyor ise mu-
cize. Peygamber efendilerimiz vesile. Kerametin zuhuruna evliya-
ullah vesile. Aynı kerametin devamına “burhan” vesile. İmansız-
dan zuhuru görülürse “istid-raç”tır, vesile. Yaratılmış küllî rah-
meti ilâhi olan pey-gamber efendilerimiz de, cümle evliya, veli,
mü’min, müslim, daha nice nicelerde zuhur eden rahmeti ilâhi...
Kıyamete kadar devam edecek nuru Muhammedi vesile...

160
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Alime yakışmayan, cahilde dahi zuhuru kınanan bir söz edilir.


“ALLAH ile kulun arasına girilmez” diye. Yakıştırma.. O kadar aca-
yip ki, ne madde, ne de mana ile izahı ve kabu-lü mümkün değil.
Hani, karısının gözleri şaşı idi. Her getirdiği bir taneyi birkaç tane
görürdü. Fazla almaya imkanı olmayan adamın, karısının “niçin çok
alıyorsun?” sitemi adamın hoşuna gidi-yordu. Kadınının şaşı olmasın-
dan memnundu. Bir gün eve eli boş döndü. Eli boş olduğundan, kadın
şaşı gözleri ile adamın yüzüne baktı: “O yanındakiler kim?” diye te-
settür etmeye (kendini gizlemeye) çalışınca, bu durumdan mem-nun
olmayıp, yanında gördüğünü sandığı kişileri erkeklik gururu ile bağ-
daştıramayan koca sitemle karısına: “İyi bak ve dinle” dedi. “Getirdi-
ğim şeyleri çok çok gör. Bu görü-şünden memnunum. Amma sa-
kın ha, beni iki görme! Bu-na tahammül edemem...”
Cenab-ı Hakkı sakın bir kaç görmeyesin. ALLAH Ahad’dir. Zati
sıfatındandır. Birdir. Sayı ile değil; eşi, benzeri olmayan birdir. Sakın
iki görme. Gayretullaha dokunursun. Nasıl diyorsun ki, “ALLAH ile
kul arasına girilmez” diye. Bil-meden manevî tahribat yapıyorsun.
Zira kul ALLAH’ın eşi benzeri değil ki, iki maddeden bahseder gibi 161
ara buluyor-sun. Yukarıda bir nebze yazmaya çalıştığım vesilelerin
han-gisini inkâr ediyorsun? “Benim bu türlü görmem beni ilgi-
lendirir” deme. Âlim sıfatın olduğu için ihlasta yeterli bilgiye malik
olamayanları vesilelerden soyutlamakla inanç ve bağ-lılıklarında tah-
ribat yapıyor, bazı insanların manalarını öl-dürüyorsun.
Hazreti Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin bu hususta üzüldüğü-
nün, bu abdiâcize emrini anlatmamın vazife ola-rak verildiğinin zev-
kini taşıdığım kadar sıkletini de seve se-ve taşıyorum. Çok dervişlerin
manalarında şahit oldukları emri Peygamberi: “Onlar "kurtarıyo-
ruz" zannediyorlar. Bilmeden öldürüyorlar. Kendileri de ölüyor-
lar” buyurdu. Bu mevzuda bu abdiâcizden ilgilenmem istendi. “Siz
onla- ra ölü demeyin, onlar diridirler, siz bilmezsiniz” hitabına
iman ettin ise nuru Muhammedi’nin kıyamete kadar devam edeceğine
inandınsa, itirazın tabiî ki, kabul olmaz. ALLAH’ın Hay isminin zuhu-
runu kabule inanamıyorsan elbette, ic-raatın, vesileyi unutarak “taştan,
topraktan, kabirden ölüden ne bekliyorsun?” hitabının çirkinliğini gö-
remez ve düşü-nemezsin. Âmâ düşün, lütfen. Yer yüzünde kayıp olan
bir şey yok. Hazreti ALLAH’ın hiç bir zaman verdiği rahmeti geri

161
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

aldığı görülmemiştir. Peygamber efendilerimiz irtihâlinden sonra


gene peygamberdirler. Ceseden ayrı gibi görülseler de ruhen ta-
sarrufatları bakidir. Evliyaullahın da tasarrufatları vardır.
Mü’mine, şühedaya da tasarru-fat tertibi ilâhiye göre tanzim
edilmiştir.
Geniş tasarrufat verilen gayb ricali dünya hayatında ha-zırlanır.
Kalp ve beyinde olan kötü düşünceler manevî ame-liyatla çıkarılır.
Peygamber efendilerimiz de bu türlü daha açık ameliyat geçirmişler-
dir. Maddede de zuhuru açık görül-müştür. Her şey ve her hâdise Ter-
tip ve tanzimi ilâhidir. Ya-ratıcı yalnız ALLAH’tır. Cevher ve arazını
halk etmiş. Kula vazife vermiş.
“Bu dünyayı sen tanzim edeceksin” anlamında yaşa. Mesul ol-
duğun yerleri iyi anla. Medeniyet ve teknolojiden uzak durma. En
mütekâmil şeriatı garraya sahip kılmış Hazreti ALLAH. Medeniyetin
ilerisinde görünmüyorsan di-nini, şeriatını suçlamayasın. Haksızlık
olur. Beşeri vazifele-rini de ALLAH’a havale eder, yılışarak beklersen
yaratılışına ters düştüğünü bil. Hoşuna gitmeyen hâdiselerde
162 ALLAH’ı itham etme. Adem aleyhisselâma yeryüzündeki vazifesini
üç kelâmla emretti: “Ekiniz, biçiniz, yiyiniz. Bu emri ilâhi- yi hatır-
dan çıkarma.

162
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

BEN İLİM ŞEHRİYİM, ALİ KAPISIDIR

Tevatüren zamanımıza kadar gelmiş, kıyamete kadar bu yönlü


rahmeti ilâhinin devam edeceğinin, yaşantımızda bu-gün dahi şahidi
olduğumuz rahmeti ilâhiyi yazmadan geçemeyeceğim: Peygamberi-
miz Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “Ene mediynetün, Ali babuha.
Anlamı: “Ben ilim şehri-yim, Ali kapısıdır. Bu hadisi şerifin de hasen
olduğunun bu abdiâciz şahidiyim. Çünkü o mübarek kapının manevî
vazifem itibari ile bir parçasıyım.
Hazreti Aliyye’l-Murtaza (r.a.) Kufe Mescidi’nde sabah namazın-
dan sonra mescidin kapısında durdular. Cemaate sitemle şöyle hitap 163
ettiler:
“Ey cemaat, ben sizin kalplerinizi ölü görüyorum. Siz Hazreti
Resulullah’ın ashâbını görse idiniz, onlar sabah namazından sonra
halaka halaka toplanır, ALLAH’ı zikrederlerdi. Rüzgarın esip, ağaç
dallarının sallandığı gibi sağa ve sola sallanarak zikrederlerdi. Göz-
lerinden akan yaşlar giysilerini ıslatırdı. Ben siz-lerde bu hâli göre-
mediğimden kalplerinizi ölü görüyorum” diye cemaate halaka halaka
toplanıp, yaratanını zik-redenin kalbinin diri olduğunu bildirdiler. Bir
gün sonra hain İbnü Mülcem tarafından şehit edildi. ALLAH şefaatına
nail kılsın, amin.
Peygamber Efendimiz hasen bir hadislerin de: “ALLAH’ı zikre-
den diri, zikretmeyen ölüdür.” “ALLAH’ın zikri olan ev diridir, zikir
olmayan ev ölüdür.” Bu türlü rahmeti ilâhiyi bilerek hayatını
ALLAH’ın emri üzere devam et-tirip yaşamak arzu ve isteği rahmeti
ilâhiye doğru seni itekliyorsa, sen bu rahmet akımına kalbi diri bir
mürşide intisa-bınla Hazreti Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimize biat
vecibe-sini yerine getirip, taltifi ilâhiye nail olasın. Diri olasın. Ma-

163
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

neviyatın zuhurundan tertibi ilâhi nispetinde nasibini ala-sın. Sadaka-


tin ezelî ervahtan beri devam ediyorsa tamamı ile mutmain olasın.
İtminanı kalp olasın. “Seher zevkini ne bilsin, seherin hazzına ihtiyaç
duymayan kalpler?” Sabahın feyzini hastayı hicran olandan sor.
Sancılar-dan kıvranarak feryat eden, “daha sabah olmadı mı?” diye sık
sık soran, ızdırablı hasta hisseder ki, sabahta ferahlık ve füyüzatı ilâhi
vardır. Hasta olmayan, hicran çekmeyen nerden bilecek sabahın feyzi-
ni?!..
Eğer insanlar büyüklük taslarlarsa, (bilsinler ki) Rab-bının
indindekiler hiç usanmadan, gece gündüz onu tesbih ederler.
(Fussilet Sûresi, 38)

164

164
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ZİKİR, FİKİR, MANA FAKİRİ

“Ben ilim sahibiyim, bu husus da tahsil ve terbiye gör-düm” diye


büyüklük taslayarak enaniyyet bataklığına gö-mülmüş, hâlinden
memnun, hikmetini bilmediği bu hâliyle bilmesine de imkan olmayan
Hazreti Kur’an-ı, akıl ve man-tık ölçüsüsünden başka bir ölçü kabul
etmeden, “bu ölçüme uymuyor” diye zikir ayetlerini tahrif edercesine
karşı çıkan, “her şeyi biliyorum edası” ile ehlî tasavvuf ve zikir ehline
eza etmekten zevk alan, sureti Hak’tan görünen, rahmeti ilâhi- ye nail
olmak için ALLAH’a söz vermiş müridin, hakikat dışı telkinleri ile
manasını öldüren, kelime oyunlarında mahir, manayı da maddeyle 165
göstermeye cüret eden mana fakiri, Hazreti Mevlâna’nın eşdeğer gör-
düğü su birikintisinin için-de yüzen saman çöpünün üzerine binmiş,
kendini kapdanı derya ilan eden sinek misali hakikat garibi, ehli zikrin
zik-rini, Hazreti ALLAH’ın tertip ve tanzimi, manen elçisi tara-fından
tebliğ edildiğini, gelmiş geçmiş cemi evliyaullahı, va-risü’n-Nebi,
nedimi ilâhileri ancak ve ancak ALLAH’ın vazi-felendirdiğini bilme-
den, ALLAH’a harp ilan edercesine, veli-lik diploması olan, zikrulla-
hı, evrad ve ezkarını meşayihin düzmecesi olarak ilan eden kapdanı
deryanın rotası ne yön-dedir? Bilmek için arif olmak gerekli mi?!
Ta ki, ALLAH’a ve Resulüne iman edesiniz, Resulüne yardım
edesiniz, ona saygı gösteresiniz. Ve sabah akşam ALLAH’ı tesbih
edesiniz. (Fetih Sûresi, 9)
“Onların dediklerine sabret. Güneşin doğuşundan ön-ce de,
batışından önce de Rabbini hamd ile tesbih et. (Kaf Sûresi, 39)
Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardından da O’nu tesbih
et. (Kaf Sûresi, 40)

165
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışından sonra da O’nu


tesbih et. (Tur Sûresi, 49)
“Onun için sen bizi zikretmekten yüz çeviren ve dünya haya-
tından başka bir şey istemeyen kimselere yüz verme. (Necm Sûre-
si, 29)
“Öyle ise ulu Rabbinin adını tenzih ile an. (Vakıa Sûresi, 96)

166

166
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

HİLÂLİ GÖRÜN ORUÇ TUTUN, HİLÂLİ


GÖRÜN BAYRAM EDİN

Rabbımızın Hazreti Kur’an’da zikrullah ve tesbihat hak-kında


yüzlerce lütfettiği ayet’i celileler bu kadar açık ve sa-rih iken, tevile
kaçmak, anlamından saptırmakla neyi kanıt-lamaya çalıştığını anla-
mak mümkün değil!. “Zikrullah ve tesbihat Kur’an okumak” diyorsun.
Her ibadet ve taat ALLAH’ın isimleri ile bezenmiştir. “Bu ibadet ve
taatlara lüzum yok. Yalnız Kur’an oku.” Kur’an’da mevcut emri ilâhi-
lerin yalnız okumakla kul üzerinden sakıt olacağını mı anlatmaya çalı-
şıyorsun? 167
Bir espri vardır. Bektaşi kardeşlerimi tenzih ederim: Adamın dö-
vüldüğünü gören Bektaşi merakla niçin dövdüklerini sordu.
Nükteleri ile Nasreddin Hoca misali insanları güldürerek, suya sa-
buna dokunmadan, gerçekleri espri ile anlatan bu yönlü, Hazreti
ALLAH’ın rahmet sıfatının tecelli ettiği ender zuhur eden simalar az
da olsa yer yüzünde noksan değildir.
ALLAH’ın bu türlü ayetleri halk ettiği bütün alemde ya-ratılışın
sebebi olan adem, rahmet hazinesine vesile kıldığı Hazreti insan daha
bariz zuhuruna vesile kılınmıştır. Tertip ve tanzim Hazreti
ALLAH’ındır. Rahmeti ilâhiye vesile ola- rak yaratılan seçkin kulların
fıkra ve esprilerinde gazabı ilâ-hiyi o bahtiyarların icraatlerinde bula-
mazsın. Gayrısını gör-mek lüzumlu ise tasavvufsuz, tarikatsız, marife-
tullahtan kısmet alamamış ilim sahiplerine sor. Kişi mizacı ve karakte-
ri ne yöne meyyal ise nasibini oradan alır. “Ben kulumun zannına
göre tecelli ederim" buyruğunun zuhurudur. "Dervişin fikri ne ise
zikri odur” denildiğinin zuhurunu her kişinin konuşmasında, illâ ic-
raatında görmek mümkün.

167
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Bektaşi öğrenmek istiyor: “Nedir bu adamın suçu ki, da-yak yi-


yor?” “Amden (kasten, bile bile), nahs-i siyam yanibaşkaları da gördü,
orucu yedi” diyorlar. Dayak yiyen ademi gösteren Bektaşi sanki kah-
ramanlık yapmış edası ile cema-ate dönerek: “Başka kahraman yok
mu ki, oda namazı yese de ümmeti Muhammedi kurtarsa” diye espiri
yapıp cemaati güldürüyor.
Kalender meşrep Bektaşi'ye mal ediliyor bu fıkra. Amma bu türlü
düşünenleri ALLAH’U A'LEM, saymak imkansız. Hayli kabarık am-
ma bu zamanın özelliği midir, nedir, emri ilâhiye karşı menfi tutumu-
nu gizlemeyi zül addedip, emri ilâhiyi kabul etmemeyi kültürünün
yüceliği zanneden mana müflisleri.. ALLAH’a ve Resulüne inanan ve
kulluk görevini müdrik, zamana göre yetişmiş kültürlü insanlara, ki
ALLAH adetlerini kesir eylesin, amin bu türlü değerli insanlara bü-tün
toplumlar, ülkeler, dünya her zaman muhtaçtır. Hazreti ALLAH zül-
cenaheyn eylediği örnek kullarının adedini artırsın. Bağışlamak veya
hesaba çekmek yalnız ve yalnız Hazreti ALLAH’a mahsustur.
Kullarının her halükarda sonsuz rahmetinden ihya ol-maları, dün-
168 ya ve ahiret yücelmeleri için sayısız rahmet ba-haneleri halk eden Ha-
likı zülcelâl.. Emriyle ihya eylediği kullarını günde beş vakit namaz
kılmak, kameri aya göre tertip ve tanzim edilen Ramazan ayında bir
ay oruç tutmak.
Kameri aylar 29 ve 30 çeker, 31 olmaz, 28 hiç olmaz. Ra-sat alim-
lerinin bildirdiklerine göre her hangi bir ayı tespit edebildinse geri
kalan ayları tespit etmek güç değil. Hilâli görmek emrine gelince: Be-
niâdem’e bahşedilen beş duyu-nun hepsi “görmek” olarak ifade edil-
miştir. Fil Sûresi’nde Hazreti ALLAH ne buyuruyor, birinci ayetinde:
“Rabbın fil sahiplerine neler etti, görmedin mi? Ayet’i celîlede
ikaz edilen “görmek” yalnız baş gözüne münhasır olmayıp duy-
mak, koklamak, tatmak, dokunmak.. Beş duyunun her biri veri-
len gücü ile görmektir.
Beş duyunun duyuları namütenahi olmayıp Rabbımızın lutfettiği
kadardır. Her görgü mahduttur. Gözün görmesinin de verilen güce
göre bir ufku vardır. Ufuk nihayet demek de-ğildir. Her ufkun da ufku
vardır. Peygamberimiz Efendimize hitabı ilâhi “görmedin mi?” hitabı
baş gözü ile hudutlu olamaz. Çünkü cesedi ile dünyaya lutfedilmemiş-

168
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ti. “Ramazan-da hilâli görün, oruç tutun. Hilâli görün, bayram


edin” emri ilâhiyi zamana göre ALLAH’ın bahşettiği imkanları bil-
mediklerinden teknik ölçülere itibar etmeyerek hâlâ yükseklerde hilâli
aramak... Aynı ülkede yaşayan fertler, cemiyetler ve ülkeler arası bu
türlü ihtilaflar çağın görgü ve ilmi ile bağ-daşmadığı gibi na-ehle karşı
istihza fırsatı verdiğimizin bilin-cinde olalım.
Hazreti ALLAH’ın kesin emrine muhalefet yapıyormuş gibi dav-
ranıp müslüman ve mü’minlere yasak günü oruç tutturuyoruz. Oruç
tutulması kerahet olan yevmü’ş-şek’te, yine oruç tutulması haram olan
ramazan bayramının birinci gününde oruç tutmalarına ya da arefe gü-
nü bayram etme-lerine sebep oluyorsun. Eğer bu hareketin kendi var-
lığını göstermek içinse, yemin ederim, ALLAH mutlaka hesabını so-
rar. Zarara uğrattığın kulların ellerinden yakanı kurtaramazsın. Beyaz
iplik siyah ipliği görme ölçü ve terazisi rasat cihazlarına, astronomi
ilmine verilmiştir. ALLAH’ın bu rahmetini göremiyor musun? Rasatın
başka bildirilerini düşün-meden kabul ediyorsun da, ramazanda ve
zilhiccenin on’unda niçin muhalefet ediyor, ümmeti Muhammed'in bu
mev-zuda ayrılığına ve fitneye düşmesine sebep oluyorsun?. Lüt-fen 169
ayrılığa düşmeyelim. ALLAH’ın rahmeti olan cihazları kullanmayı
bilelim. Rabbımız çok mevzuda kullarını ferahla-tıcı nice vesileler
lutfetmiştir. Nankör olmayalım.
Göklerde ve yerde bulunan her şey ALLAH’ı tesbih etmekte-
dir. O, azizdir, hakimdir. (Hadid Sûresi, 1)
İman edenlerin ALLAH’ı zikretmek ve O’ndan inen Kur’an
sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gel-medi mi? Onlar
daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların
üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan bir
çoğu yoldan çıkmış kimselerdir. (Hadid Sûresi, 16)
Şeytan onları etkisi altına aldı da kendilerine ALLAH’ı zik-
retmeyi unutturdu. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki,
şeytanın yandaşları hep kayıptadırlar.
(Mücadele Sûresi, 19)
Namaz kılınınca artık yer yüzüne dağılın ve ALLAH’ın lüt-
fundan isteyin. ALLAH’ı çok zikredin ki, kurtuluşa erersiniz.
(Cuma Sûresi, 10)

169
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

170

170
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ZİKİRSİZ İBADET, TASAVVUFSUZ TARİKSİZ


SEMÂVİ DİN YOKTUR

Sayın hocam, ALLAH’ın bu hitapları karşısında ehli zikri peri-


şan edercesine ferdi ve toplu ALLAH’ın isimlerini zikretmelerine
mani olup, dervişin evrad ve ez-karlarına şeyhlerin düzmecesi” diye-
rek hâlâ zulme devam edip, manevîyatı yaşayan ALLAH’ın sadık
kulla-rına reva gördüğün işkenceyi kıyamete kadar devam ettirecek
misin? Hayır.. Hazreti ALLAH’ın buna müsa-ade etmeyeceğini bu-
gün az da olsa ahvali alemde gör-mek kehanet değil. Kelâm-ı Ka-
dim’de mevcut, arzda zu-huru görülen ayetlerde mevcut, en müte- 171
kâmil şeriatı Muhammedi'de mevcut mistik yaşantıyı hurafe göstere-
rek, çıkarcıların kucağına safiyetli insanları itekledi-ğinin farkına
ne zaman varacaksın?
Tasavvufsuz mistik yaşantının dışında semavi din mi arı-yorsun?
Robot misali, maddeden öte gitmeyen felsefe ve yal-nız akılcı, içtihat-
sız din olur mu? Muasır milletlerin elde et-tikleri, İslâm’a uygun yön-
lerini de İslâm’a uygun göremedik, kabullenemedik. Teknolojiyi dahi
“gâvur icadı” diye korka-rak kullandık. Yahut takva ehli olarak tekno-
lojiyi evden ve iş yerinden uzak tutmaya çalıştık. Güzel sanatları da
İslâmi açıdan değerlendiremedik. Tamamı ile dışlamaya çalıştık.
Çocukluk yıllarımda, iyi hatırlarım çok şeyler gibi kibrit de ithal
edilirdi. Kutuların üzerinde deve resmi vardı. Deve-nin başını kazıyıp
belirsiz hale getirmeden eve sokmazlardı. “Günahtır” diye masada
yemek yemeyen, kaşık kullanma-yan, koltukta oturmayan, mobilya
üretilen yerlere “küfürha-ne” ismini layık gören ve küfür gözü ile ba-
kan zavallılar gör-düm. Azda olsa kıyıda köşede hâlâ bulabilirsin

171
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Tasavvuf ve tarikata inanmayan, fakat cenazesini Bayra-mi tarika-


tının mürşidi Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin hu-zuruna getirip orda
cenaze namazının kılınmasının rahme- te vesile olacağının ümidi ile ki
doğrudur. ALLAH’ın evliyası-nı yalnız cenazesi olduğunda hatırlayan
zevatı hâlâ görmek mümkün.
Vaiz efendinin kürsüden aleyhimde “nasıl şeyhdir ki si-telerde
dükkanı ve üç katlı evi var” diye mürşitliği bize ya-kıştıramayan, buna
rağmen bizden yardım isteyip alan şa-hıslar gördüm. Onun da görüşü
tamamı ile yersiz değildi. Çünkü manevî vazife taşıyan zatın bu kişiler
üzerindeki öl-çüsü fakirlik derecesine göre değerlendirilir. Bu türlü
kişile-rin bu halleri dünyayı gazabı ilâhi gibi düşünen, servet düş-
manlığını dinde cihat gibi gösteren asrı saadetteki zengin sahabe ve
zengin hulefa-i raşidin efendilerimizi, silsileyime-ratipteki zengin mu-
tasavvıfını bilemediklerinin eseri. Cüz’î iradesini kullandıktan sonra
ALLAH’ın verdiğine rıza göste-ren, değerli insanları yeteri kadar bil-
meyen, dünya ve ahireti gazabı ilâhi gibi gören güzellik yoksunları.
Seyyit Ahmed er-Rufaî Hazretlerinin “Bizleri ismimizi kullana-rak
172 dilenci tahtası yapmayın” ikazını anlayamayan veya anlayıp da işine
gelmeyen, manevîyatın yüz karaları da yok değil. ALLAH’ın varlığı
ve gücü ile kıyaslanamayacak zavallı ve acizliğini idrak eden Be-
niâdem!
Cümlesi ALLAH’ın fakirleriyiz amma hemcinsim yanında acizli-
ği zül addederim. Peygamber Efendimizin “iki günü birbirine eşit
olan ziyandadır” buyurduğu uyarılarını ge-rek sanatım marangozlu-
ğun her dalında, gerekse hayatımın her yönünde Peygamber Efendi-
mizin bizlere örnek uyarıları-nı, yaşantısını zamana uygun yaşamak,
imanımın gösterge ibresi, Rabbımın lutfu ihsanı, zevkim, hazzım, bah-
şedilen manevî vazifemden gelen mesuliyet duygusu ile yaşadım, ya-
şamaya olanca gücümle çalışıyorum. Rabbım rahmetin-den uzak ey-
lemesin, amin.
İman edenlerin imanının kemâlatını bizlere bildiren Haz-reti
ALLAH herkesin ölçebileceği ölçüyü bildiriyor: ALLAH’ı zikrettikle-
ri zaman ondan inen Kur’an sebebi ile kalplerinin ürpermesi zamanı
gelmedi mi? Bu rahmeti ilâhiler yaşan-tında, düşüncelerinde, ibadet ve
taatında nefsindeki emri ilâhiye karşı olan tavrına hiç etki yapmıyor
mu? Yazık!.. O halde nefsine zulmediyorsun. Bil ki, şeytan seni etkisi

172
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

altına almış. ALLAH’ı zikretmeyi unutturmuş. Şeytanın yandaşı ol-


muşsun. “Şeytanın yandaşları hep kayıp olmaya mah-kumdur ” bu-
yuruyor Halikı zülcelâl.
Göklerde ve yerde olanların hepsi ALLAH’ı tesbih et-
mektedir. O üstündür, hikmet sahibidir. (Haşr Sûresi, 1)

173

173
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ONLAR ALLAH’I UNUTMUŞLAR, ALLAH DA


ONLARA KENDİLERİNİ UNUTTURMUŞTUR

Beniâdem'in kendinin unutturulması ne feci!.. Haz-reti ALLAH


buyuruyor ki: İşte onlardır ki bütün fasık-lardır. Yoldan çıkan kim-
selerdir. “Men araf sırrı” vardır “men arafe nefsehu fekad arafe
Rabbehu” (nefsini bilen ALLAH’ı bilir). Rabbımızın kuluna verdiği
büyük cezalardan birisi de “o bizi unuttu bizde ona kendini unuttur-
duk” buyurdu.
“İlim ilim bilmektir.
174
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen,
Bu nasıl okumaktır.”
diyen Yunus bu ayet’i celileyi ne kadar güzel izah ediyor.
Öyle kimseler gibi olmayın ki, ALLAH’ı unutmuşlar da,
ALLAH da onlara kendilerini unutturmuştur. Ve işte onlardır ki,
bütün fasıklardır, yoldan çıkan kimselerdir.
(Haşr Sûresi, 19)
O, yaratan, var eden, şekil veren ALLAH’tır. En güzel isimler
O’nundur. Göklerde ve yerde olanlar onun şanını yüceltmektedir-
ler. O, galiptir, hikmet sahibidir.
(Haşr Sûresi, 24)
Göklerde ve yerde olanların hepsi ALLAH’ı tesbih etmektedir.
Tesbihin lügat karşılığını aynen yazıyorum: Tesbih, “sübhan ALLAH”
demek, Cenab-ı Hakkı (c.c.) şanına layık ifadelerle yâd etmek, yani
ALLAH’ın zatında sıfatında, ef’alinde cemi noksan sıfattan münezzeh
olduğunu ifade et-mektir. Tesbihat zikrin çoğuludur. İpe dizilmiş 99

174
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

taneye tesbih denmesinin anlamı budur. Tertibi tanzimi ilâhidir. Pey-


gamberimiz Efendimizin ashâbına bildirisi budur. ALLAH’ın isimle-
rini belirli bir adette zikretmeyi bildirmiştir. Zira iba-detin devamlısı
makbuldür. Hazreti ALLAH “zikren kesi-ra” buyurdu. Kesir çok çok
anlamında olup Kur’an’ın yegane müfessiri olan Peygamberimiz
Efendimiz tertip ve tanzim yetkisi ile kaç adet okunması icap ettiğini,
hâlâ zamanımızda da zikrullahın adet tanzimi ve tav-siyesi ile Ce-
nab-ı Peygamber (s.a.v.) Efendimizin bizatihi ilgilendiğini şahit ola-
rak bildiriyorum.
İnanmak ayrı bir rahmettir. O bakımdan “illâ inanacak-sın” diye
bir yetkiye sahip değiliz. Amma şunu tavsiye ede-rim: Bilmediğin
işlere bilircesine burnunu sokma. Çünkü insan bildiğinin alimi, bilme-
diğinin cahilidir. Bilmediğine “bilmiyorum” demek kemâlattır.
Peygamber Efendimiz sabah namazından sonra haneyi saadete gi-
derlerken kuma oturmuş, küçük taşları saymakla meşgul yaşlı bir ka-
dın gördü. Hatırını ve ne yaptığını sordu. “Tarifin üzere ALLAH’ı
zikrediyorum, ya Resulullah” diye, hazzını belirterek, ALLAH’a
hamdetti. Bir zaman sonra Efen-dimiz gördüler ki, ihtiyar kadın güne- 175
şin altında hâlâ taş saymakla meşgul. “Teyze sana daha ferah ve kolay
bir şey tarif edeyim “adede halkıke ve rıdae nefsike ve ziynete arşi-ke
ve midade kelimatike, küllema zekereke’z-zakirun, gafele an zikri-
ke’l-gafilun, neveytü rızaen lillâhi Teâlâ. (“Halk ettiklerinin adedin-
ce, yarattığın nefisler adedin-ce, arşı zinetlendirdiğin yıldızlar ade-
dince, söylenen kelimeler adedince, zakirlerin zikirleri adedince,
zikirden gafillerin gafletleri adedince zatını zikrederim. Kastimiz
senin rıza-yı ilâhindir”) diye Hazreti ALLAH’a tazarru ve niyaz et.
Bu tazarru ve niyazınla kesir zikir etmiş olursun” buyurdu. Bu ferahlık
ancak gücü zayıflamış, yaşlı-lar içindir. “Zorlaştırmayın, kolaylaştırın.
İkrah ettirmeyin, sevdirin” buyurdu.
Resulullah (s.a.v.) Efendimiz Âdem'in yaratılışındaki sırrı ilâhi.
ALLAH’ın sonsuz rahmetinin tecellisi, “bi- linmekliğimi diledim,
zatımdan zatıma tecelli ettim. Nuru Muhammedi'yi halk ettim.”
Küllî rahmeti ilâhi-lerde müşahede edilen nur nuru Muhamme-
di’dir. Beni-âdem’de zuhuru Adem safiyyullahla başlayıp kıyamete
kadar devam eden cümle rahmeti ilâhinin ismidir. Bu nuru Hazreti
ALLAH’ın lutf u ihsanı ile az da olsa mü-şahede eden insan, mizacı

175
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ne olur ise olsun, ister fakir, ister zengin olsun asi, gaddar ve zalim
olamaz. “Rah-metim gazabımı örtmüştür” buyurması, kullarının
ALLAH’ın rahmetinden ümitle yaşamalarını sağlayan güvence ve
taahhüttür. Bu rahmeti idrak edemeyen- ler ruhi bunalımdan nefis-
lerini kurtaramazlar. Ne ka-dar tahsil ve terbiye görseler de.
“Yolun uğramadı ise Muhammed’e,
Geçti kervan kaldın dağlar başında.”
Bu uyarıyı iyi anla. Anladığının ölçüsü tertip ve tan-zimi ilâhi
olan Peygamberinin irşat verasetini taşıyan mürşidi kâmili bul.
Tâbi ol. İstifade et. Haşa, ilâhlaş-mış, kendinde varlık görerek
mürşitlik iddia eden za-lımlardan kaç. Samimi isen Hazreti
ALLAH’a müraca- at et.

176

176
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

İSTİHARE SÜNNET’İ RESÛLULLAH’TIR.

Sakın "rüya ile hayatlarına yön veriyorlar" diye kü-


çümsemeyesin. Bu da aklın ölçemeyeceği rahmeti ilâ-hidir.
ALLAH’a müracaatın ismi istihare olup, yalnız Rabbından istemek-
tir. Peygamber Efendimizin tavsiye-si budur: “Siz bilmediklerinizi
Hazreti ALLAH’a soru-nuz” buyurdular. Cevabını açık alacaksın
inşallah. “Beyaz gördüm, siyah gördüm” gibi olmayıp, açık göre-ne
kadar müracatını kesmeyeceksin. “Senin yerine ben gördüm. Senin
bizim yanımıza gelmen istiharenin çık-ması değil mi?” diyen bu yo-
lun şarlatanlarına inanma. ALLAH’a sen istida yazdın. Ancak ce- 177
vabı sana verecekler. Murat isen hemen. Mürit isen israren bekle.
İstiha-rene cevap almadan sakın bir yere müntesip olma. İsti-da
verdin. Hem merciine müracaat edip, hem de cevap almadan vazife
almakla gayretullaha dokunursun.
Başka hâdiseler hakkında yaptığın istihare aczini itiraf-tır.
ALLAH’a en büyük müracaat usulüdür, “illâ göreceğim” diye değil.
Teslimiyettir, falcılık değil, haşa. İstihareyi tavsi-ye eden zata görgünü
bildir. Mananda mürşidin olarak bil-dirilen zata, sana istihareyi veren,
elbette o zata selâm ile se-ni gönderecektir. Gerçek meşayıh arasında
ayrılık yoktur “küllî tarikın vahidun” (bütün tarikatlar birdir).
Terbiye, evrat ve ezkar ayrı gibi görülse de, kök, şeriatı ile yü-
kümlü olduğumuz Peygamberimiz Efendimizin tebliğ etti-ği emri
ilâhidir. Tertib ve tanzimi ilâhidir.
İstihare yapmak için sıhhatlı olacaksın. Yatma zamanı abdestin
varsa dahi yeniden abdest alacaksın. İki rekat istihare namazına niyet
ederek Fatiha’dan sonra bildiğin sûre-lerden okuyacaksın. Biliyorsan
İhlas ve Kâfirun sûreleri tav-siye edilir. Selâmdan sonra 3 İhlas 1 Fa-

177
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

tiha Peygamberimiz Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.)


Efendimize, cümle peygamberanı izam ve rusul-i kiram hazeratının
ruhlarına hediye edeceksin. Tekrar 3 İhlas, 1 Fatiha çar-ı yar-i güzin
efendilerimizin ruhlarına, Gavsü’l-A’zam Seyyit Abdul-kadir Geylâni,
Seyyit Ahmet er-Rufaî, Şah-ı Nakşibend Mu-hammed Bahaddin haz-
retlerinin ve cümle evliyaullahın ruhlarına hediye edilecek. 3 istiğfar
(estağfirullah el-azim), 3 sa-lavat-ı şerife (Allahümme salli âlâ Mu-
hammed), 11 İhlas, 10 Fatiha, tekrar 3 salavat-ı şerifeyi okuyup, ne
için istihare yaptığını ALLAH’a arz edecek. Mesela “ ya Rabbi. Rah-
metine daha yakın olmak, ihlas, takva, vera, ehli zikir, ehli şükür, ehli
tarik, derviş olmak istiyorum. Bu yolda rızana uygun, vazifelendirdi-
ğin, rızana vesile kıldığın, üstad, kâmil, mürşi-di lütfunla ihsan et ve
göster. Ya Rabbi, o kuluna tâbi ola-yım. Acizim, açık lutfeyle, ya
Rabbi “diye. Buna benzer mü-racaatını yapar. Abdestli olarak sağ ta-
rafına, sağ avuç içine başını kor “ya Fettah” diye yatar.
Daima niyazları “ya Fettah” olacaktır. Çünkü ALLAH’ın Fettah
isminin zuhuru en büyük fetihtir. Cüz’î iradeni kullanıp eşi benzeri
178 olmayan yaratanından istemekdir. Bu yön-lü imanın ve samimiyetin
derecesinde haber verilir. Şüphe mahrumiyettir. Ashâb-ı güzin efendi-
lerimizin tevatüren an-lattıklarına göre Hazreti Resulullah istihare
duasını ayet ez-berletir gibi ezberlettiler ve "siz bilmedikleriniz mü-
him şeyle-ri ALLAH’a sorunuz" buyurdular. O bakımdan mutasavvı-
fın istihareye hakikatları yaşama yönünde rahmet olarak önem vermiş-
lerdir. Ve turuk-i âliyyeye de düstur olarak almışlar-dır.
Şöyle de müracaat edebilirsin. Tasvip ettiğin bir mürşit tanıyor-
sun, amma gene ALLAH’a sormak istiyorsun. Tabiî, bu mühim mev-
zuyu ALLAH’a sormayacaksın da başka kime soracaksın? “Ya Rabbi,
falan kuluna müntesip olur, evrad ve ezkarımı onun tarifi üzere yapar-
sam benden razı olur mu-sun?” diye de tazarru ve niyazla yakarabilir-
sin.
Acabasız, samimi yapılan müracaat cevapsız kal-maz, inşallah.
Çok çeşit istihare vardır. Hepsi güzeldir. Öz ALLAH’a müracaattır.
Örnek verilmiştir Usulünce yapılan müracaatlar daha makbul olup,
rahmeti ilâhi-yi kalıplaştırmak kesinlikle değildir. “Bu türlü yapa-
mam” diyorsan, istihare namazını kıl. Hazreti ALLAH’tan iste. Bu
yolda nasip ve kısmetin iman şulesi samimiye-tinde zuhur eder. Ezelî

178
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ervahta tereddütsüz, şüphesiz “beli” dedin ise zikirsiz, şükürsüz,


evradsız, ezkarsız, namazsız, niyazsız, hacsız ve zekat borcu ile kabre
gö-türmezler. Rahmeti ilâhiye ters düşer.
Çünkü Halikı zülcelâl Beniâdem’i ve arzı rahmetinden yarattı, ga-
zabından değil. Ruhlar aleminde hitabı ilâhiye karşı tereddüt edenler
için dahi, merhameti ilâhi o kulları- nı da “rahmetinden istifade etsin-
ler” diye çok çok bahaneler yaratmıştır. Emri ilâhiye uygun yaşarsan,
yaratılan baha-nelerin zevkini alır, gayretullaha dokunan hâdiselere
dikkat eder, hikmet sahibi olursun. “Hikmet mü’minin kayıp malı-dır,
nerede bulursa alsın” hitabı ilâhisi o şahsın hayatının her safhasında
görülür. Gizli değildir. Nasibi olan istifade eder. Küfrü inadilere de
rahmetin önü açıktır. Amma inadı bırakabilseler. Gazabı ilâhi müh-
rü vurulmazdı kalplerine, gözlerine, kulaklarına.. Rahmeti ilâhinin
sonsuzluğunu gör. “Gene biz açarız” rahmeti ilâhi hi-tabını dinle ve
anla. Unutma. Başka seçeneğin yok.

179

179
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

TENASÜH (REENKARNASYON)

“Dünyaya başka cesette tekrar gelirim” diye kendini avutma. Te-


nasüh İslâmiyetle bağdaşmaz, küfürdür. “Reenkarnasyon” de, ne der-
sen, de. Müflis tesellisi. Cenab-ı Hakka noksan sıfat isnadından başka
bir görünümü yoktur.
Nihayet onlardan birine ölüm gelip çattığında: Rab-bim, der.
Lütfen, beni geri gönder. Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş
yapayım. Hayır! Onun söylediği bu söz laftan ibarettir. Onların
gerisinde ise yeniden dirilecek güne kadar bir berzah vardır.
180 (Mü’minun Sûresi, 99 -100)
İstihare yapan bir kişi şahsına cevap verilmedikçe hiç kimseden
vazife alamaz. Müracaatının cevabını öm-rünün sonuna kadar da
olsa, sabırla bekleyecektir. Sa-kın aksini yapmayasın. Yaptığın mü-
racaatta sabırla, ümidini kesmeden beklemek de tertibi ilâhiye saygı
ve itaat etmeyi bilmektir. Tertibi ilâhiyi tefekkür et. Ya-şama fırsatı
verildi ise yaşamanın zevkini al. Bu türlü zevk ALLAH’a hamd et-
menin ruhi lisanıdır. Manayı nefsani ölçülerle ölçmeye yeltenme.
Öyle emri ilâhiler, ter-tib ve tanzimi ilâhiler vardır ki, akıl ve mantı-
ğın sınır ve gücünün dışında tutulmuştur. Öyle gerçekler vardır ki
ancak ALLAH elçisinin tebliğ ettiği gibi kabul etmek mecburiyetin-
desin. Yetkin hudutludur. Haddini bil. İlmi ledünnideki tecelliyatı
ölçmeye kalkışma. Hazreti AL-LAH bu alemi “kün” emriyle yarattı.
“Fe-yekün” emri bu alemin sonu olacaktır.

180
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH’IN ZÂTI SIFATI BAŞ GÖZÜYLE


GÖRÜLMEZ.

Bu türlü tertibi tanzimi ilâhileri “çözeceğim” diye akıl ve mantık


binitinin rahmet bahçesine girmesine rı-za gösterme. ALLAH’ın zati
sıfatlarını tefekkür dahi et-meyesin. Haramdır. Nefsinin kurduğu
kurgu ile hiçbir yere varamazsın. “Baki ALLAH, fani evsaf ile dü-
şünüle-mez. Fani malzeme ile ALLAH bilinmez” Musa (kelimullah)
(aleyhisselâm)'ın konuştuğu ALLAH’ını baş gözü ile görmek istediği-
ni, cümle ademde ayni istek ve arzunun zuhurunu görmek zor değil.
Zuhuruna ademin mütehammil yaratılma-dığını, Adem'in maddesinin 181
“anasır-ı erbaa”dan (4 unsur: Toprak, hava, su, ateşin karışımından)
müteşekkil olan Beniâdem’in yapısının ALLAH’ın zati sıfatlarının
tecellisine tahammüllü olmadığını, örneğin dağa tecelli edince dağın
ne hale geldiğini elçisi Musa aleyhisselâmın seyrine dahi ta-hammül
edecek güçte yaratılmadığını teferruatı ile lutfedi-yor. Sonsuz hamdol-
sun. Hayat ve yaşantıları ile Rabbımızı bizlere her halükarda anlatmak
vazifesi ile yükümlü cümle peygamberimiz efendilerimize ve Rusul-i
kiram hazeratına, vârisleri bilcümle evliyaullaha, veli, şüheda ve
mü’min kul-larına selâm olsun.
Musa tayin ettiğimiz vakitte gelip de, Rabbı onunla konuşunca:
"Rabbim! Bana göster, seni göreyim" dedi. "Sen beni asla göremez-
sin. Fakat şu dağa bak. Eğer o yerinde durabilirse sende beni göre-
ceksin" buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti.
Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: "Seni noksan sıfatlardan
tenzih ederim. Sana tövbe ettim ve ben inananların ilkiyim." (A’raf
Sûresi, 143)

181
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

İSLÂM VE MEKARİM’İ AHLÂK

İslâm fıtratı üzere yaratıldın. Ademsin, insan olmaya namzetsin.


ALLAH’ın tertip ve tanzim eylediği elçileri ile teb-liğ ettirdiği meka-
rimi ahlâka insan olmak için muhtacız.
Peygamber Efendimiz'in “cümle ALLAH’ın elçisi kar-
deşlerim mekarimi ahlâk üzere geldiler, ben mekarimi ahlâk-ı
tamamlamak için gönderildim” diye tebliğinin an-lamı, Be-
niâdem’in insan olması hatta kâmil insan olma-sı emri Hakka
uyması ile mümkün kılınmış ve gerçek- ler şöyle ifade edilmiş:
Emri Hakkı tutmayan hayvan gelir hayvan gider. Hayvaniyyetten
182 insanîyete geçiş ku-lun iradesine verilmiş olup, rahmeti ilâhi olan
ALLAH elçileri tebliğ eyledikleri emri ilâhileri ve yaşantıları ile
örnek yaratılmış mekarimi ahlâkın mimarlarıdır. "Mekarim"in
lügat anlamı ise “keremler, iyilikler.”
Güzel ahlâk sahibi olmak, ahlâk-ı hamide, Cenab-ı Hakkın
sevdiği ve beğendiği güzel ahlâktır. Cümle gü- zellikler imanın
tezahürüdür. Ahlâksızlıkla iman bağdaş-maz. Ayrı kutuplardır.
Bozuk ahlâk nefsin hazzıdır. Me-karimi ahlâk ruhun ve cesedin
müşterek kemâlatıdır. Cemi güzelliktir, dindir, islâmiyettir. Tev-
hit dinidir. Her şeyi yoktan var eden Hazreti ALLAH’a olan ima-
nın lisanen ikrarı ile başlar. Tevhidin manasını ömür boyu yaşan-
tısında ve muamelesinde tevhit nurunun pırıltıla-rını, rahmeti
ilâhiyle bezenmiş, İslâmî her yönü ile ya-şamak için Mevla’sının
verdiği gücü yerinde kullanabilen insan övgüye layık müslüman-
dır.
Beşer ölçüsü, kul hangi lisanla söylüyorsa söylesin “lâ ilâhe illâ
ALLAH” anlamını ifade ediyor ise o anda kul ölçü-süne göre kişi
müslümandır. Gaza meydanlarında düşmanı-nı dahi öldürmek üzere
iken “ALLAH’tan başka ilâh yoktur, illâ ALLAH vardır” diyorsa,

182
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

katledemezsin, müslümandır. Öldürür isen katil olursun. Dikkat et!


“Muhammedün Resu-lullah” demese dahi. Çizmeden yukarı çıkma.
Başka ölçün yok. Gerisi ALLAH’a mahsustur. Peygamberimiz Efen-
dimiz de bunu beyan ettiler. Kulun kalbini bilen ancak Hazreti
ALLAH’tır. O, beşerin ölçüsünün dışındadır. Bu yönlü gaflet, nefsine
mal ettiğin varlıktır. Varlık ise ALLAH’a mahsustur. Kulda görülen
enaniyyet ve varlık kulun bilgisizliğindendir. Çirkinlikler kesinlikle
din değildir, lâ-dindir.
Tekrarında faide mülahaza ediyorum: Peygamberimiz efendileri-
miz cümlesi müslümandır. Bütün semavi dinler İslâmiyet'tir. En son
gelen şeriatı Muhammedi'yi kabul edip yaşamak, kullarına bahşettiği
rahmeti ilâhidir. ALLAH’ın en son elçisi Hazreti Muhammed Mustafa
(s.a.v.) Efendimizi ve getirdiği şeriatı Muhammedi yi kabul edip ya-
şamak ayrıca rahmeti ilâhidir, kemâlattır. “Bir olan ALLAH’ın irade-
sine bağlanmak İslâmiyettir” “Size din olarak İslâmî seçtim, size di-
ninizi tamamladım” hitabı ilâhi bütün semavi dinleri kapsar.
İslâmiyet cümle semavi dinlere verilen taltif ve lütf-u ilâhidir. Rab-
bım kullarını bu taltifi ilâ-hiye layık kılsın, amin. 183
Dikkat et! ALLAH’ın elçilerini, birini diğerinden elçi ola-rak ayrı
ve üstün görüp de “şu benimdi, şu da senin” anla-mında taksime kal-
kışma. Peygamber efendilerimizde görü-len meziyetler Hazreti
ALLAH’ın tertip ve tanzimi olup, o za-manki toplumun gidişatını,
emri ilâhiye uygun yaşamaları-nı anlatmak ve yaşantısı ile örnek,
rahmeti ilâhiyi ALLAH’ın kullarına tebliğ etmeleri için küllî
ALLAH’ın merhamet sıfa-tının zuhurudur. Bariz görülen rahmeti
ilâhileri, gerçekleri yeteri kadar kavrayamayan toplumlar, gerçek dışı
düşünce ve uygulamalarının neticesinin çizdiği nâ-ehil tablo Beni-
âdem’i ne hale getirdi? Ruh ve gönlün sureta bulunduğu manaya hulül
etmeyen, tasavvufsuz, tarikini bilmeyen, ma-teryalist Beniâdem...
ALLAH’ın kulları tarih boyu gerçeği bi-lemediklerinden kanun-u
ilâhinin dışına çıktılar. Dinin fel-sefesini “Kur’an tefsiridir” diye ma-
nayı kaybeden feylesofla-rın kucağına itildiler. Emri ilâhi üzerinde
felsefe yapılmayacağını ne zaman anlayacaksınız?
Bir kısım ehlî tasavvuf iradeden başka bir şey kabul etmeyip, “bir
lokma, bir hırka” saflığını kendisine prensip edinmiş servet düşmanı,
kendisi çektiği gibi çoluk ve çocu-ğunu gerçekleri bilmediğinden peri-

183
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

şan eden, hakikati an- latsan da anlamak istemeyen, güzellikler düş-


manı, bilme-den dini İslâmî bugünkü güzelliklerle bağdaştıramayan,
bağdaştıranlara “küfürde” gözü ile bakan, yol kesici, dünya-yı
İslâm’dan kaçıran, cihan-şümul olan Hazreti Kur’an-ı da yanlış izahla-
rı ile ehli kitaba düşman eden bilge kişilerimiz hâlâ uyanmayacaklar
mı?.
Nefsin dahi hoşnut olmadığı bu türlü gidişatımızı ALLAH’ın em-
rine Peygamber Efendimizin yaşantısını günümüzün güzelliklerine
uygun yaşamayı cümle kullarına Rabbımız nasip eylesin, amin.
“Her ne kılmışsa adalettir, Cenab-ı kibriya,
Her kazaya her belaya kıl rıza, ALLAH kerim.”
Dikkat et! ALLAH zulmetmez. Beniâdem emri ilâhi-nin dışına
taşarsa Hazreti ALLAH kuluna nefsinin hoş-lanmayacağı hâdiseler
halk eder ki, kulu ikazdır, ada-lettir. Eğer kulların isyanının cezasını
bu dünyada ver-se idi, dünyada Beniâdem kalmazdı. Rabbımızın
son- suz rahmeti ve merhameti şımartmasın. Haddimizi bi-lelim,
184 Sınırı aşmayalım.
Bu alem kazanç yeridir. ALLAH’ı bilenler için rahmettir. Bilme-
yenler için cifedir, uyarıdır, o da rahmettir. Emri ilâ-hileri, Hazreti
ALLAH’ın fiili sıfatlarının tenezzülen arzda ve semadaki zuhurunu
okumaya çalış. Zira insan okumaya müsait yaratıldı. “Batanları sev-
mem” demeye kabiliyetli kı-lındı. Batanları ilâh edinmeyecek kabili-
yet ve şuur verildi. Kelâm-ı Kadimle, ayrıca Beniâdem kelâm yolu ile
uyarıldı. Küllî rahmet olan ALLAH elçilerini bizlere örnek yaşantıları
ile rehber kıldı. nedimi ilâhi, vârisün-Nebi olan evliyala- rı ile arzdan
uyarıyı kesmedi, Hazreti ALLAH, kıyamete ka-dar da kesmeyecektir,
şüphen olmasın. “Tövbe kapısı kıyamet kopmadıkça kapanmayacak-
tır” buyurdu Cenab-ı Peygamber (s.a.v.) Efendimiz. Mutasavvıfin
“tövbe kapısı mürşittir” dediler. Şarkda mürşide müntesip olmak
“tövbe almak” diye bilinir. Mürşidin vazifesi rahmete vesiledir.

184
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

EHLİ TARİK, VAHŞİ TARİK

Mürşit, Peygamber Efendimiz'e lutfedilen şeriatı yaşama-yı vazi-


fesi gereği müntesiplerine lafzan ve halen göstermeye çaba sarf eden
insandır. Gerçek şudur ki, tarik “yol”dur. “Tarikat” cemidir. Vahşi,
ehli diye iki türlü izah edilir. Ehli tarik ALLAH’U TEÂLÂ ve
TEKADDES Hazretlerinin elçisi va-sıtası ile lutuf ve ihsanı olan emri
ilâhinin şeriat bildirisini lafzan kabul edip fiilen yaşayanlara verilen
sıfat ve isim ehli tariktir.
Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki onlar bu de-lillerden
yüzlerini çevirip geçerler. (Yusuf Sûresi, 105) 185
Vahşi tarik ise şeriatı kabul ediyormuş gibi görülse de gerçeklere
karşı ilgisizdir. Esas olan göklerde ve yer-de ALLAH’ın irade ve
fiiliyatının tecellisi olan ayetleri görmediği gibi düşünmez. Yani te-
fekkür etmez. ALLAH’ın Kelâm-ı Kadimi olan Hazreti Kur’an-ı
kabul ettiğini, her telaffuzunda kabul edip başka rehber tanımadığı-
nı her fırsatta beyan etse de Hazreti Kur’an’ın ihtiva ettiği ma-naları
akıl ve mantığına göre manalandırmayı kendi açısından uygun
görmüş, yaşantısını da ona göre düzenlemiş, başka yaşantı kabul
edemez hale gelmiş.
ALLAH’ın tertip ve tanzim ettiği rahmetleri nasıl kabul et-sin ki?
Aklına mantığına ters düşer. Devamlı söylediği naka-ratı vardır.
“ALLAH’la kul arasına girilmez” der, durur. Bil-mez ki, “ALLAH
nedir, kul nedir?” Eşit mi görüyor da hicap etmeden aradan bahsedi-
yor? Men aref sırrından habersiz. Maddeyi anlatışı çok mahir. Manayı
da maddede göstermek çabasında. Ehline göre vahşi tarik çok şeyler
ezberlemiş, çok şey biliyor. Fakat gönlü ihmal etmiş. Kulluk esasına

185
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

taalluk eden gönülle barışamamış. Gönül ölçüsüne ters düşmüş. Bu


yönlü bilgilere elbette manayı ölçme kabiliyeti verilmemiştir.
Zayıf ölçüleri ile Peygamber efendilerimizi birini diğerin-den ayrı
görmüş, semavi dinlerin mevcudiyetini ancak ena-niyyetlerinin zevki-
ni yaşıyarak, küllî semavi dinleri alter- natif olsun diye kabul edenle-
rin Amentüye imanlarını da in-celersen gerçeği görmek için malzeme-
ye gerek yok gönül eh-line gizli olmayan bu hâlin lafzınıda daha bariz
görürsün. Bu hallerinde hakikatın tahrifini müşahede etmek zor değil.
O bakımdan ALLAH’ın tertip ve tanzim ettiği manevî teşkilata hep
karşı çıkmışlardır. (Kur’an-ı Kerim’in çok yerlerinde be-yan ettiği
evliyanın lafzı durur amma manasını kabul ede-mezler. Çünkü aldık-
ları ilim ve akılcı ölçüleriyle bağdaştıra-mazlar!..) Bu hale maddi ma-
kamları itibarı ile kendile-rine uygun görürler. Bu tutumları yan-
daşlarını tatmin edemez ise çıkar tek çare manevî yol ve yaşantıyı
kıs-men değil tamamı ile inkârdır!.. bu türlü mana fukara-ları bazen
işlerine geldiği gibi manadan bahsetmek isterler ve biliyormuş gibi
bahsederler, inanma!. Kapana düşürmek için yem olarak kullanır-
186 lar, kapılma!
Tekrar ediyorum: Tarikat edilleyi şer’iyeye göre ya-şanıyorsa şe-
riattır. Marifet şeriattır. Hakikat gene şe-riattır. Lafzan olduğu gibi
gerçekler haldir. ALLAH’ın varlığına, birliğine, Peygamberinin hak
Peygamber ol-duğuna vârisül-enbiyanın kıyamete kadar devam ede-
ceğine inanarak yaşayan bahtiyarların her hâlinde bu rahmetleri
yani İslâmî görmek mümkündür: kelâm de-ğil, haldir.
“Kulum bildiği ile amel ederse, ben ona bilmediğini öğre-tirim”
hitabı ilâhiyi iyi anla. Rahmeti ilâhiden kaçma. Bi- lir isen, ALLAH’a
emredildiği gibi kul olabilmenin zevkine erebilmek hem dünya, hem
ahiret rütbelerin en yücesidir, rahmettir. Mutmain olmuş kalp hik-
met.membağıdır Hikmet ise “mü’minin kayıp malıdır, nerede bulursa
alsın” uyarısı-na dikkat et...
Dünyadaki Beniâdem için yaratılan güzelliğleri iyi gör, rahmet-
tir. ALLAH’ı kul olacak kadar tanıyamadın-sa senin için dünyanın
görünümü cifedir. “Nefsinin ar-zu ve isteklerine nail oluyorum”
gibi zannedersin am-ma yaratanını bilmediğinden dünyanın başı
hüsran so-nu zeval ve bu hâl mal çokluğu ile değişmez!.. İşte hâl

186
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ehli Derviş nefsini türlü tehlikelere karşı korumak için Rabbına sı-
ğınır: “Hasbünallahu ve ni’mel-vekil” “Alemlerin vekilisin” teslimi-
yetini günlük virdinde 100 adet okuyarak aczini itiraf eder, tazarru
ve niyaz eder. ALLAH’a teslimiyet demek kulun her yönlü vazi-
felerini gücü nispetinde yerine getirmesi ile başlayıp li-sanen ve kal-
ben de ALLAH’a teslimiyettir. Evrad ve ezkar bölümünde geniş izah
edeceğim inşallah.
Göklerde ve yerde olanların hepsi ALLAH’ı tesbih et-
mektedir. O, üstündür, hikmet sahibidir. (Haşr Sûresi, 1)
Öyle kimseler gibi olmayın ki, ALLAH’ı unutmuşlar da,
ALLAH’da onlara kendilerini unutturmuştur. Ve işte onlardır ki:
bütün fasıklardır, yoldan çıkan kimselerdir.
(Haşr Sûresi, 19)
O, yaratan, var eden, şekil veren ALLAH’tır. En güzel isimler
O’nundur göklerde ve yerde olanlar O’nun şanını yüceltmektedir-
ler O’galiptir, hikmet sahibidir.
(Haşr Sûresi, 24) 187

187
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ÂDEM VE İNSAN!

Hazreti ALLAH Beniâdem’e idraki nispetinde müşa-hede kabi-


liyeti verdi. Âlemi ve arzdaki zerreleri lutuf ve ihsan ettiği kadar her
zerrede, her tecelliyatta yara-tanının isim ve sıfatlarının tenezzülen
zuhurunu müşa-hede edecek kabiliyette halk etti. Bil ki, Be-
niâdem’in müşahedesi ne yönlü zuhur eder ise etsin (ALLAH’ın bi-
zatihi sıfatı değildir. İzafidir, mecazidir. Hayat vasfı taşısın, taşıma-
sın her varlık izafi bir varlıktır. Aynaya vuran ışık kaynağı gibi ay-
nadaki akis mecazidir, iğre-tidir.)
188 Evvelki sahifelerde ifade etmeye çalıştığım bizatihi tecelliyatına
alemin tahammül edecek güçte yaratılma-dığını, Beniâdem’in dahi
madde yapısının bu aleme uygun yaratılıp bizatihi tecelliyata ta-
hammül edeme-yeceğini, gerek beyanı ile gerekse Âdem'in kemâlatı
ile öğretildi. Dolayısı ile insanî kâmilin de yaşantısında idrakini lüt-
fettiği kadarı ile, mahlukiyetinin dışına çıkmadan, manasının bütün
mahlukatın efdali olarak yaratıldığını, madde itibarı ile diğer mah-
lukattan cüz’î farkı olduğunu, manası ile efdali mahluk ve şerefli
mahluk olup, “yer yüzünde halifemi yaratacağım” hita-bının muha-
tabı, ALLAH’ın varlığı, ilmi ve gücü karşısın-da “yok” anlamında
Beniâdem mahluk, aciz, zavallı ancak şeriatı ile yükümlü olduğu
Peygamberinin vazi-fesi ve yaşantısında zuhur eden nizamı alemin
neşvü nemasına vesile olan mekarimi ahlâk-ı manasına ve maddesi-
ne mutlak rehber edinmiş, Amentünün anlamı-nı imanına acabasız
sindirmiş, ademlikten insanlığa dönüşmüş insan, hatta kâmil insan.
s
ALLAH’ın varlığının, ilim ve iradesinin izafi ve mecazi cümle ya-
ratılanların fevkinde, daha bariz zuhuru görülen kâmil insan, rahmet
olarak Peygamberinin getirdiği emir ve yasakların içtihada tâbi yönle-

188
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

rini zamana göre içtihadı ile, kendisini vârisül-enbiya olarak kabul


edenlere, kendine varlık isnat etmeden tâbi olanları tarikı müstakim,
şeriatı garra, mekarimi ahlâk üzere Hazreti ALLAH tarafından va-
zifelendirilmiş vârisül-enbiya, nedimi ilâhi olan rahmetine vesile kıl-
dığı, kuvvet ve kudreti ilâhi yanında güce sahip ol-mayan kâmil in-
san...
Bu rahmeti ilâhinin şeytanın da gücünün dışında tutul-duğunu ve
kıyamete kadar tutulacağının hikmetini Beni-âdem olarak hâlâ anla-
yamıyor isek “bu dünyada âmâ, ahi-rette âmâ” (bu dünyada görmeyen
ahirette de göremez) bu-yuruyor Hazreti ALLAH. Rahmet tecellilerini
görmezlikten gelen, emri ilâhileri umursamayan, yaratılışının sebebini
düşünmek isteğinden dahi yoksun, çok şeyler bilir velakin manevî ilim
fukarası, insanîyete dönüşmemiş Beniâdem topluluklarını müşahede
etmek ehline göre zor olmasa gerek.
“Habibim, sen onları yüzlerinden tanırsın, konuşma-larından
daha iyi tanırsın.”
“Mutasavvıfın ittifaken, “Dilini oynat sana kim olduğu-nu söyle-
189
yeyim” buyurdular.” Hazreti ALLAH Beniâdem’e cüz’î irade verdi ve
cüz’î iradesini emri ilâhinin doğrultu-sunda kullanmasını beyanla arz
ve semayı ayetleri ile beze-di. Elçileri vasıtası ile şeriat ve tarikat ismi
altında Beni-âdem’in kemâlatı ile insan olma, hatta kâmil insan olma
im-kanını Beniâdem’e bahşetmiş. Cüz’î iradesinde, icraatında adaleti
icabı kulunu yetkili kılmıştır. Hazreti Kur’an ALLAH kelâmıdır.
Kelâm-ı Kadimdir. Yer ve semada Beniâdem’de zuhuru görülen ayet-
lerin beyyinatıdır. Hazreti ALLAH’ın ke-lam sıfatının Kur’an-ı Azi-
müşşan’da elçisi vasıtası ile be- yanı rahmet tecellisidir. Peygamberi-
miz Efendimize inzal olan ilk hitabı ilâhinin Alak Sûresi’nde beyan
edildiği gibi!

189
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

İLK HİTABI İLÂHİ: OKU!

“Yaratan Rabbının adıyla oku! İnsanı bir kan pıhtısın-dan


yarattı. Oku ve öğren! İnsana bilmediklerini öğreten ve kalemle
yazdıran Rabbın ekremdir. Gerçek şu ki, in-san (ilim ve malda
zengin olmasını görmesi ile) azar. Kuşkusuz dönüş Rabbınadır.
(Alak Sûresi, 1-8)
“Beniâdem maddede sivri sineğe mahkum olur. Fa-kat insanı
manası ile yedi kat semavata hükmedecek gücün tecelli ve zuhur
edeceği merci kılmıştır, Halikı zülcelâl.” Güç ve kuvvet ancak Haz-
190 reti ALLAH’a mahsus olup, tecelli edeceği sebepleri bir nebze anla-
tabilir- sem bu abdiâciz mutlu olurum.
Hazreti ALLAH’ın “oku” hitabını Hazreti Resulullah (s.a.v.)
Efendimizin o andaki hâlini düşünerek, ayetin mana-sını anlamak için
hikmet tahtında yaratılan Ümmi Resulul-lah’ı iyi tanıyalım. “Oku”
emri ilâhisini iyi anlayalım. Resu-lullah okuma ve yazma bilmiyordu.
Harfleri yan yana getire-rek ilim elde etmenin lüzumunu ve ihtiyacını
da duymadı. Çünki!
(“Beni Rabbım terbiye etti, ne güzel terbiye etti” bu-yurması
Peygamber efendilerimize ve evliyaullaha, mü’min, müttekı, ittika
sahibi kullarına mahsus özel rahmeti ilâhidir. Metafizik de denilebi-
lir. Avamın ölçü-sü dışında tutulmuştur.)
ALLAH’ın elçilerine umumiyetle vahiy yoluyla vahiy me-laikesi
Cebrail aleyhisselâm vasıtası ile gönderilen, ALLAH kelâmı olarak
lutfedilen Kelâm-ı Kadimdir, Kur’an’dır, Zebur’dur, Tevrat’tır, İn-
cil’dir, suhuflardır. Suhuflar yüz sahifedir. 10 sahife Adem Peygamber
aleyhisselâma, 50 sahife Şit Peygamber aleyhisselâma, 30 sahife İdris
Peygamber aleyhisselâma, 10 sahife İbrahim Peygamber aleyhissela-

190
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ma verilmiş olup, zamana göre uygulanması emri ilâhi olan küllî ilâhi
rahmettir. ALLAH kelâmıdır. Daha sonraki gelen şeriatı idrak ederek
o şeriatın güne göre gereğini yaşamak kemâlatının tecellisi olup rah-
mettir. Bir evvelki şeriatı, ALLAH’a şirk koşmadan, sıratı müstakim
üzere yaşantısını götürebi-liyorsa, Hazreti ALLAH buyuruyor: “Onlar
için korku yoktur, üzülmeyecektirler.” Bu düstur ve prensipler
ALLAH’ın yed-i kudretinde olup, aciz beşerin ölçüsü kelâm ola-rak
“yalnız ALLAH vardır, başka ilâh yoktur” diyorsa o anda o kişiye
kâfir veya gâvur deme, sakın! Gayretullaha do-kunursun.
Başkalarının şahsında rahmeti ilâhiyi ölçecek güce sa-hip değilsin.
Nefsini de yüzde yüz ölçemediğine göre, bütün beşer rahmeti ilâhiye
muhtaçtır. Gafil olma. Peygamber Efendimiz buyurdular ki:
“ALLAH’ın rahmeti olmadan kim-se cennete giremez. Ashâb sordu-
lar: “Sizde mi, ya Resulal-lah? “Evet, ben de ALLAH’ın rahmeti ol-
madan cennete giremem” buyurdular.” Kendi namına konuş. Çizme-
den yukarı çıkma. Dünya küçüldükçe daha bariz görülüyor. Kudreti
ilâhi Nefsi duygularımızın bencil istekleriyle bir yere varıla-
mıyacağını zaman geçmeden iyi bilelim. Başkalarının güna-hınıda 191
almayalım!..
“Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar bu delillerden
yüzlerini çevirip geçerler. (Yusuf Sûresi, 105)
Oku emri ilâhisinin neyi okuyacağını bu ayet’i kerime izah etmi-
yor mu? Zamanımızdaki din tedrisatının verdiği kalıplaşmış harflerin
yan yana gelmesi ile, hece, kelime ve cümleden teşekkül eden okuma-
yı, Hazreti ALLAH’ın kastinden bu türlü okumayı önerdiğini kastet-
mek.. Ümmeti Mu-hammed’i gerçeklerden ki, arz ve semadaki yaratı-
lışın sırrı ve nedeni olan insandaki ayetleri okumanın gerçek okumak
olduğunun emri ilâhi olduğunu anlatmanın zamanı gelme- di mi? “İn-
sanı bir kan pıhtısından yaratan ALLAH’ın adı ile oku” gerçeği-
nin ALLAH’ın elçileri peygamber efendileri-mizde, kemâl sahibi,
kâmil insanda, veli ve mü’min kullar-da tecelli ve zuhuru görülen
ayetleri görmeyecek miyiz? Okumayacak mıyız? Bu rahmeti ilâhileri
umursamadan in-sanı değersiz hayvan gibi tanıtmaya devamda hâlâ
ısrar mı edeceğiz? ALLAH’ın aşk kanunlarından, gönül rahmetinden,
yakınlık ifadesi olan takva, vera ve ihlastan yoksun bıraka-rak, robot
misali, materyalist, maddeden öte izahı mümkün olmayan; rahmeti

191
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ilâhi olan tasavvufsuz, tarikatsız, şeriat-sız, marifetsiz, hakikatsiz, zi-


kirsiz, bu yönlü fikirsiz, gönülsüz bir toplumun neşvü nema bulduğu
tarih boyu görülmüş mü?
Sebebine tevessül etmeden hayvaniyyetten manasını kurtardığını
gören varsa söylesin. Evet insan madde ve mananın birleşimi ile
insandır. Manasını, niçin yaratıl-dığını düşünemeyen Beniâdem
daima ziyandadır. Maddesini ayarlamak yetkisi, her kulun yaratılı-
şında bu güç mevcut olup, manasını da ihya etmesi için yetkili kı-
lınmış. Maddesinde sebebe tevessül edildiği gibi, ma-nası da sebeple-
re tevessül ederek elde edilir. Bu yönlü cüz’î irade her Beniâdem’e
verilmiştir. Senin için aksi- ni düşünmek yaratılışdaki gerçeğe ters
düşer. “Baki ALLAH fani evsaf ile düşünülemez, fani malzeme ile
ALLAH bilinmez.”
Kimseyi itham etmiyorum. Manevî vazifemin sıkleti altın-da ac-
zimi itirafımla da olsa, muttali olduğum, Rabbımın lüt-fu ile gördü-
ğüm, yaşadığım gerçekleri herkes görsün, bilsin, yaşasın. ALLAH’ın
sonu olmayan rahmetinden istifade ile gerçek insan olsun. Bu bahtiyar
192 insanın toplum ve beşeri yaşantı özleminde zamana ve güne göre gü-
zellikler manzu-mesini görmeye çalış. Mana itibarı ile cumhurun
bizzat kendinin tayin edeceği kişilerin idaresi olan cumhuri-yeti,
insan hakları olarak lâikliği, zamanımızda geçerli olan demokrasiyi
gerçek anlamda yaşamak özlemini vicdanında hissetmeyen insan
var mı bilmem? Varsa da bilgisizliğindendir!. İslâm’a uygun bu gü-
zel yaşantı-ları bizler de millet olarak, gerçek inançlardan pirim
vermeden yaşarız inşallah... Bugün daha iyi gördük ki, bu yönlü
yaşantıları dışlıyarak, katı kurallarla idare olmayı düşünebilenler
kölelikten kurtulup muasır milletler seviyesinde yaşamayı hayal dahi
etmeleri tertibi ilâhi olan güzelliklere karşı ayıp olur; yaratanına
karşı da günah olmaz mı?!...

192
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

HER NE KILMIŞSA ADALETTİR, CENAB-I


KİBRİYA

Halden bahsediyorum. Laf ebeliği yapma. “Her güzellik dindir.


Çirkinlikler din değildir.
“Her ne kılmışsa adalettir, Cenab-ı kibriya,
Her kazaya her belaya kıl rıza, ALLAH kerim.”
Bazı gerçekler vardır ki, zuhuru insan ölçüsünün dışında olup,
yaşantı ve hâdiselerin yoğurduğu Beni-âdem zamanla ölçmeye mü-
sait hale gelir. Zuhur ve te-celli eden hâl ve ahval ALLAH’ın adale- 193
tinin zuhurudur. Hiç bir zuhurat yoktur ki, adaletsiz olsun! Bu âdil
tecelliyi duymak, görmek, ve yaşamak arzun, isteğin ise ALLAH’ın
emirlerine, Peygamber Efendimizin yaşantısı-nı zamana göre nef-
sinde tatbike gayret et. Daima güzeli seç, samimi ol. Şüphen olma-
sın, zuhurunun seyiri ile hayatın zevkini alacaksın!...
Bin iki yüz senedir içtihadı yapılmadık şeriata sahipsin. Ecdadı-
mız hâdiselerin zamana tecelli etmesi lüzumunu dü-şünmeden, umur-
samadan, yalnız ALLAH’ın iradesine bağ-lanmayı yeterli zannettiler.
Günümüze kadar fedakarlık ede-rek, samimiyetle yalnız bu hususta
titizlikle yaşamaya çalış-tılar, yaşadılar. Ne yazık ki, evvelki gelen
semavi tevhit dini-ni kabul etmeme hastalığına yakalandılar. Başka
semavi dinleri dışlayarak sâliklerini bilâistisna kâfir ve gâvur gös-
termenin zevki ile yaşadılar. Bilemediler ki, Hazreti ALLAH cümle
kullarını “rahmetimden yararlansınlar” diye yarat-mıştır.
Bu rahmeti ilâhiyi elçileri ile Kur’an-ı Azimüşşan’da bildirmiştir.
Cümlesi ALLAH’ın rahmeti hâl ve zuhur hazine-leridir. Rahmeti
ilâhiye vesiledir. ALLAH’ın eşi, benzeri, şe-riki, naziri değillerdir.
Biri diğerinden vazifesi itibari ile indî ilâhide üstün değildir. Peygam-

193
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ber efendilerimizin cümlesi ALLAH’ın “abdidir ve resulüdür”. Be-


niâdem’in nefsinde olan üstünlük hastalığı tarih boyu devam etmiş,
dini mevzularda da varlığını korumuş, öyle bir hâl almış ki, gerçekleri
bildikleri halde anlatmaya cesaret edememişler. “Bırak, o da öyle
inansın, samimidir” tesellisi ile yürütmüşlerdir..
Amma bugün küllî rahmet olan muasır medeniyet, rahmeti ilâhi
olan her yönü ile, ilim, kültür, teknoloji, her yönü ile, adalet, hak,
hukuk, nasıl telaffuz eder isen et: İnsan hakları, hayvan hakları,
komşu hakları... Ehli dilin nüktesi: “Komşu hakkı, Tanrı hakkı,
böyle demiş İsmail Hakkı..” Medeni milletlerin kabul edip baş-
kalarına da zoraki kabul ettirmeye çalıştıkları lâiklik ilkesinin anla-
mı sadece insan hakları ise o, hikmettir. “Hikmet ise mü’minin ka-
yıp malıdır, nerede bulur ise al-sın” buyuruldu. “Leküm dinüküm
veliyedin” (senin di-nin sana, benim dinim bana) buyurdu Hazreti
ALLAH. Tefrikaya düşme. Enaniyyete kapılma. Zira Halikı zül-
celâlin kulu yalnız sen değilsin. Gülünç olma.

194

194
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

YOK MU ÇARESİ DOSTLAR?

Yok mu çaresi dostlar? Fe-subhanallah!. Var, elbet var. Rah-


meti ilâhi her zaman mevcut. İstemeyi bil. İs-tekler (lisanen, kal-
ben, halendir.) İstekte samimiyet, rahmetlerin birleşmesi ile zuhur
edeceğine inan. Ferdi isteklerinde aczine göre kabulü görülse de
umumun müracaat ve yakarışında geçerli olan haldir. Bir kudsi
hadiste: “Evliyama eza edene harp ilan ederim” buyurdu. Yanlış
mı? ALLAH’tan nasıl korkmak lazımsa öyle korkan, şeriatı Mu-
hammediyi zamana göre, samimi-yetle yaşamaya çalışanlar ma-
nevî bir harbin yaşantısı-nı inkâr edebilirler mi! Şahit oldum, 195
ALLAH’ın emri üzere yaşamaya çalışan ihlaslı kullar her zaman
mevcut. Amma bu azınlıkta olan evliyaullah umuma gelecek ga-
zabı ilâhiyi önlemeye muktedir değildir. Bu yet-ki peygamber
efendilerimize de verilmemiş, ancak ve ancak ALLAH’ın yed-i
kudretindedir.
Mübarek kardeşlerim! Nefsimize, hemcinsimize, rahmet olarak
yaratılan her şeyi eza gibi göstermekten vaz geçelim. “Yaratılanı hoş
görelim, yaratandan ötürü.”
“Yer ehline merhamet et ki, gök ehli de sana merhamet etsin”
uyarısını hatırdan çıkarma. İlmi zahirle kifayet edip, dinin felsefesini
yapmaya kalkışırsan ehlî tasavvuf, ehli tarik, özet olarak ehliaşkı
düşman görmen ilminin mahsulü gereği elbete öyle göreceksin. Dik-
kat bu görüşe Hakikat ilmi ile baktığın zaman, hiç şüphen olmasın,
gayretullaha dokunduğunu görürsün. ALLAH tarafından tanzim ve
tertip edilen manevî teşkilatı ilminin içine almaya çalış ki, ilmin haki-
katını görüp zevkini alasın. Şunu kesinlikle bilesin ki, tasavvufsuz
ilim Beniâdem’i maddenin esiri, materyalist, tabiri caizse putperest
yapar. Rabbının sana bahşettiği akıl, fikir ve telaffuz kabiliyetini

195
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH rızası dışında sarf etmeyesin. Bu rahmet sermayeleri ne için


verildi? İyi anla. Bilmiyorsan, bilene sor. Ekmeği ekmekçiye ver, bir
ekmek de üste ver. Zarar etmezsin, korkma. Safiyetli ol da sakın mana
düşmanı olmayasın...

196

196
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ARABÇA BİLMEK, ALLAH'I BİLMEK İÇİN


YETERLİ OLMUYOR

İlmin her dalı güzeldir. Çok lisan bilmekte elbet güzeldir. Şeriatı
Muhammedi ile yükümlü olanlar için Arapça bilmek çok çok güzeldir.
Amma imanı muhafazada Arapça bilmek de yeterli olmuyor. Zira Ebu
Cehil ve Peygamberimizin am-cası Ebu Leheb, daha niceleri Arap-
ça’yı iyi biliyorlardı. İma-nı kurtarmada yalnız Arapça bilmek yetmi-
yor. İman yoksa Efendimizin amcası olması da bir şey ifade etmiyor.
Ey iman edenler, mallarınız ve çocuklarınız sizi ALLAH’ı zik-
197
retmekten alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğ-
rayanlardır. (Münafikun Sûresi, 9)
Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten
münezzeh, aziz ve hakim olan ALLAH’ı tesbih ederler.
(Cum’a Sûresi, 1)
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi ALLAH’ı tesbih eder. Mülk
O’nundur. Hamd O’nadır. O her şeye kadirdir.
(Teğabün Sûresi, 1)
Bu hususta kendilerini denememiz için, onlara bol su verirdik.
Kim Rabbının zikrinden yüz çevirirse, onu git gide artan çetin bir
azaba uğratır. (Cin Sûresi, 17)
Rabbinin adını zikret. Bütün varlığınla O’nu yâdet!
(Müzzemmil Sûresi, 8)
Sabah akşam Rabbının ismini zikret.
(İnsan Sûresi, 25)
Gecenin bir kısmında O’na secde et. Gecenin bir uzun bölü-
münde de onu tesbih et. (İnsan Sûresi, 26)

197
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Rabbine hamdederek, onu tesbih et ve ondan mağfi-ret dile.


Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir.
(Nasr Sûresi, 3)
Hazreti ALLAH’ın Kur’an-ı Kerim’deki emri ve rahmetine vesi-
le kılıp, kullarının kulluğunu kanıtlaması, kulun Rabbını bildiğinin
ve tanıdığının ifadesi, imanı-nın neşvü nema bulduğunun işareti
olarak rahmeti ilâhiden nasipli kılınan, zikrini, fikrini, tesbihatını
ALLAH’ın emri, elçilerinin yardımları ile, evliyaullahın himmet ve
ilgileri ile, evradını ve ezkarını verilen adet-lere riayet ederek, Rab-
bının lütfu keremi ile, emredilen zamanda, cüz’î iradesini kullana-
rak, ibadet ve taatını da dikkatle, sonuna kadar götürmeye çalışan,
son ne-fesinde de zikrin efdali olan “LÂ İLÂHE İLLÂLLAH” der,
kanun-u ilâhi ile terbiyeli, edepli, rahmeti ilâhi ile be-zenmiş, ruhu-
nu Rabbına teslim eder, can padişahı sa-dık kulunun canını teslim
alır.
Can alma vazifesine Azrail aleyhisselâmı vesile kıl-dığı zaman:
“Ya Rab, öyle bir vazife verdin ki, kulların beni lanetleyecek.” “Ya
198
Azrail, öyle sebepler halk ede-rim ki, kimse seni itham etmez. Ya-
rabbi bazı kulların vardır ki, sebeplerin onları hakikatin dışına çı-
karma-ya gücü yetmez. Ya Azrail, onlar seni görmez, beni görür”
buyurdu Hazreti ALLAH (c.c.) “Biz O padişah mıyız ki, tahttan ine-
lim de, tabuta binelim; bizi her za-man taht üzerinde göreceksin”
diyen Mevlâna yanlış mı söyledi?!. Lütfen o göze sahip ol da, ena-
niyyetten kurtul!...

198
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

AZIK TORBANA DEPO ETTİKLERİN İKİ


ÂLEMDE DE İŞE YARASIN

Bilirsiniz, kız evladı dünyaya gelir, anası hemen sübyan kıza cehiz
hazırlamaya başlar. Eline geçen her şeyi “kızımın cehizi” diye. İmkanı
varsa sandığı doldurur. Kızın gelinlik günü yaklaştığında bilgili kadın-
lar cehiz sandığını açıp tasnife başlarlar. “Şu bugün ayıp olur” der
atarlar. “Şunun mo-dası geçti” der atarlar. Sandıkta işe yarar bir şey
kalmaz. Dikkat et! Geçmişe mazi derler, geri getiremezsin. İstikbal
gelecek. Ancak ALLAH’a malum. Zaman haldir. Hâl bugün-dür.
Geçmişten ibret al, günü yaşa. 199

Başkalarını hakir görmek, kendi kendini yüceltmek hastalığın-


dan korunduğun gibi... Hastalık saridir. Ya-kınlarına bulaştırma.
Merhamet et. Zikir, tesbih, tesbihat, hamd ve müracaat ayetlerini
yazmaya çalıştım ve yazdım. Nefsine insaf et. Dikkatlice oku. Bir
daha oku. Elini vicdanına koy da, oku. Göreceksin ki, bilmeden ehli
zikre, ehli hâle, takva, vera, ihlas üzere giden Hak aşıkı dervişe “bi-
liyorum” zannı ile, gerçekte bilmeden ne ezalar, ne cefalar, ne haka-
retler ettin. Veya bu zulmü reva gören gerçek yoksunlarını tasvip
edercesi-ne tebessümle tasvip ettiğini ima yollu kabul ettin. Bu hu-
susta bilgi dağarcığında gerçekleri tahrif etmek için ne vardı?
Ben söyleyeyim: Gerçeği aradığı halde bulamamış, sahtekarın
kucağına itilmiş, ne yaptığını ve ne yapaca-ğını bilmeyen dervişler
var torbanda. İstihzaya müsait, tarikat kaçkını, kendisine şeyh süsü
verenler var torbanda. Babadan evlada miras kalan, beşik kertmesi
şeyhler var torbanda. “Dini mübine hizmet ediyorum” zannı ile ger-
çekleri bilmediği içinhakikatlere karşı ta-vır takınan, çok güzel
kelâm eden, korkunç zeka sermayeli feylesoflar var torbanda. “Sen

199
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

benim gibi inanmadın” diye kimseye hayat hakkı tanımayan cahiller


var torbanda. Hep gazabı ilâhiyi anlatan, rahmetten bahsetmeyen
korkutucu ilim var torbanda. Zamanın medeniyeti ile teknolojiye
karşı, güzelliklere karşı gös-termeye çalıştığın ki sen İslâmiyet diyor-
sun şey var torbanda. İçi bu türlü sermaye ile dopdolu, dışı “biliyo-
rum” enaniyyeti ile süslü bir torbanın kıvancı ile yaşı-yorsun.
Mübarek kardeşim! Sen bunlar için yaratılmadın. Zor da olsa
bir tavsiyem var: O torbayı at da gel. “Bo-şal ki, bir şey konsun, zira
dolu kaba bir şey konamaz, yazılı kağıda mektup yazılmaz” dedi
Mevlanalar. De-mesi kolay, yapması zor. O zoru yap ki, kurtulasın.
Si-zin ilminizin meyvesi gizli değil. ALLAH aşkına! Çekin-meden
söyle. Bu meyveyi içine sindire sindire yiyebili-yor musun?
Karamsar değilim. Rahmeti ilâhi her zaman mevcut. Türkiye’de
dini İslâm’ın diğer islâm ülkelerinden daha gü- zel yaşandığını gör-
mek mümkün. Yeterli mi? Elbette değil. Ümidim şudur ki, kurtuluşa
vesile rahmeti ilâhinin her an tecellisi mevcuttur. Kasıt İslâmî yok
etmek değilse, buna kimsenin gücü yetmez. Toplumları farkında ol-
200 madan peri-şan ederler. Gene vebalini toplumlar çeker. Sebep olanla-
rın ise iki alemde de perişanlığı görülecektir. Gene deriz ki: ALLAH
affetsin!..

200
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

RÜYA

Rüya; Cesedin sıkletinden feraha eren ruhun kendi-nin çözeme-


yeceği tertibi ilâhi olan, tertibi ve tanzimi beşerin elinde olmayan,
mota mot izahı yapılamayan manevî bir alemdir. Tabiri ehline aittir.
Caizdir. Vahyi ilâhinin 46 cüzde bir cüzüdür. Peygamberimiz Efen-
di-mize 23 sene vahiy geldi. Altı ayı rüya aleminde geldi-ği için rü-
yaya vahyin 46 cüzde bir cüzüdür denildi.
“Yusuf’a biz rüya tabirini öğrettik. Ona hikmet ver-dik. Hikmet
verdiklerimize çok çok rahmetimizi ihsan ederiz.”
201
Sadık rüya vardır, kâzip rüya vardır. Ölçü ehline verilmiştir. Pey-
gamberimiz Efendimiz sabah namazından sonra cemaate dönerler
ashâba hitaben: "Bu gece manevî rüya gö-ren var mı?" diye sorarlardı.
“Ben gördüm, ya Resulallah” di-ye gördüğü manayı anlatırlar, Efen-
dimiz tabir buyururlardı. Bazen: "Ya Eba bekir, sen tabir et" buyurur-
du. Anladığı ka-darını tabir ederler, “isabet ettim mi? ya Resulallah”
diye so-rarlar idi. Cevaben: “Bir kısmına isabet ettin, bir kısmına isa-
bet edemedin” buyururlar ve anlamını izah ederlerdi. Bazan da
Ömer’ül-Faruk (r.a) Efendimize sorarlardı. Muta-savvufîn bu sünneti
vazife olarak icra eder. Kur’an'da mevcut olduğundan inkârı küfürdür.
Ehline hikmettir, rahmettir. Avam rüya ile amel edemez. İstihare de
rüyadır. Rüya tabi-rinin kitabı yazılmaz. Yazılanlar hakikat dışıdır.
Kaide bu-dur. Bazı istisnailer kaideyi bozmazlar.
Rüyayı anlatacak ehil bulamadınsa, taşıyamıyorsan, akar suya
anlat. Hazreti Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Hazreti Aliyy’el-
Murtaza (r.a.) Efendimize: “Ya Ali, bir sır versem taşıyabilir mi-
sin?” buyurdu. “Ta-şırım, ya Resulallah” dedi, kabul etti. Resûl-i
Ekrem (s.a.v.) ashâb-ı ile gaza dönüşünde kuyudaki suyu kan ren-

201
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ginde görünce, Hazreti Ali (r.a.)’a bakarak: “Ya Ali, sırrı taşıyama-
dın da kuyuya mı anlattın?” buyurdu. “Evet, ya Resulallah. Ağırlı-
ğını kaldıramadım.”
Mevlâna Celâleddin-i Rumi Mesnevi-i Şerif’inde anla-tır: O su-
dan yetişen kamışlar ney olup, aşk nefesi veril-di. O nefes avama
gizli, aşk ehline aşikardır. Neyden dökülen nağmeler aşk sırrını an-
latır. Herkesin kulağı nağmelerde ilâhi zevki bulamaz. İncir gibi
tatlı, güzel meyveleri her kuş yiyemez.
Turuk-i âliyyede adaptır, hakikattır. Dervişin rüyasını mürşidin-
den gayrı ya anlatması edebe uygun değildir. Mür-şidi gayrı ya anlat-
masında mahzur görmedi ise anlatır. An-latmasına izin vermedi ise
mahrem olarak kalır. Emanetul-lahtır. Rüya tabiri irticalen olur. Mür-
şide evhamla ilhamı ayırt edecek ölçü verilmiştir. Mürşit rüyanı tabir
etmedi ise, “illâ tabir et” diye ısrar edebe uygun değildir. O kadar.

202

202
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

EVRAT VE EZKAR

Dervişin günlük Evradı: Şeriatıyla yükümlü olduğu Peygambe-


rine cümle Peygamberanı izam ve rusüli ki-ram hazretlerine selatü
selâmla, cümle meşayihi izam efendilerimize, derviş kardeşlerimizin
ruhlarına, ehli iman ve ehli islâmın ruhlarına 3 İhlas 1 Fatiha oku-
ya-rak, ezkarına başlar. Her gün virdinden evvel okur, ba-ğışlar. Bu
rahmeti ilâhiyi kıyamete kadar manevî kar-deşler resmi vazifelerin-
de evrat olarak okurlar. Turuk-i âliyyede dervişler bütün beşere her
gün bu vazifeyi yapmakla yükümlü kılınmıştır. Kâfir müslüman
ayırt et-meden. İşte insanlık, işte kardeşlik. İşte dervişin ya- 203
şantısının eseri. Sevecenlik ve hoşgörü.
Lafla peynir gemisi yürümez. Yaşayacaksın. Yaşamak için
ALLAH’ın rahmetine muhtaçsın..
Rabbımın peygamber efendilerimize ve elçi vârislerine, vârisün-
Nebi, nedimi ilâhilere.. Hani, Kur’an-ı Azimüş- şan’a “Türkçe mana
veriyorum” diye evliyaya “dost” dedin. “ALLAH dostu” da dedin. Hiç
bir anlam ifade etmiyor maksa-dın. Manevî anlamı da yok. Onlar
“ALLAH dostu” da diğer kullar ALLAH’ın düşmanı mı? Başka anla-
mı ve izahı varsa Lütfen izah et. Niye "evliya" diyemiyorsun? Hazreti
ALLAH diyor da, sen niye demiyorsun? Sende bir gün gelecek diye-
ceksin, inşallah. “Sana vaad ettiği günler yakındır, Hakkın, belki bu
gün, belki yarın, belki yarından da yakın.”
Arzdaki ayetleri, gökteki ayetleri, insandaki ayetle-ri okuduğun
zaman “men araf sırrı”nın tecellisini id-rak ettiğin zaman,
ALLAH’ın yer yüzünü elçisiz bırakmayacağını, rahmetsiz dünyanın
zulüm olacağını dü-şünebildiğin zaman, Rabbımızı zulümden tenzih
ettiğin zaman “EVLİYA” diyeceksin.

203
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

204

204
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

DERVİŞİN GÜNLÜK EVRADI

Hu ya tabibel kulüp
Medet ya Erhamer-rahimin
Medet ya Ekrem’el-ekremin
Medet ya İlâh’el-âlemin
Destur, ya Adem safiyullah
Destur ya Nuh şekirullah
Destur ya İbrahim halilullah
Destur ya Musa kelimullah
205
Destur ya İsa rühullah
Destur ya Muhammet Mustafa habibullah
Destur ya cümle peygamberanı izam ve
rusul-i kiram hazeratı
(Ruhları için fatiha)
Çar-i yâr-ı ba-safâ Ebu Bekir Sıddîk, Ömer’ül-Faruk, Osman
Zi’n-Nureyn, Aliy’el-Murtaza, Hazreti Hamza ve Hazreti Abbas radı-
yallahu anhüm efendilerimizin, ehli- beytin, âli beytin, evladı Resulul-
lah’ın, ashâb-ı Resulul-lah’ın, ashâb-ı kiram, ashâb-ı güzinin, sahabe-
yi kiram, sa-habe-yi güzinin, muhacirinin ve ansarın, tabiînin, tebe-i
ta-biînin, müctehidi izam efendilerimizin, bahusus Gavsü’l-A’zam
Seyyid Abdulkâdir Geylâni, Seyyid Ahmed er-Rufaî, Seyyid Ahmed
el-Bedevi, Seyyid İbrahim Dussuki, Şeyh Ebu’l-Hasan Ali Şazili, Şah-
ı Nakşibent Muhammed Baha-attin, Şeyh Ahmet Yesevi, Şeyh Ahmet
Kuddusi, bahusus Şeyhimiz Üstadımız Maraşlı Seyyit Ali Sezai Efen-
di, Hacı Mustafa Efendi, Sofu Ökkeş Efendi, Çorumlu Hacı Bekir Ba-
ba, Hacı Ali Efendi, Hacı Mustafa Anaç Efendi, Hacı Bekir Kuşçuoğ-
lu, Muhammed Esad Efendi, Hacı Sami Efendinin ruhları için, Şeyhi-

205
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

miz Üstadımız Hacı Gâlip Hasan Efendi-nin ervahı kudsiyelerine,


turuk-i âliyyeden ahirete irtihal etmiş cümle meşayihi izam efendile-
rimizin ve derviş kardeşlerimizin, ehli iman ve ehli İslâmın, akrabayı
taallüka-tımızın da ruhları için Fatiha maa’s-salevat, der, 3 İhlas 1
Fatiha okur, cümlesine bağışlar.

206

206
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH’IN EMRİ DERVİŞİN VİRDİ

Cümle manevî toplumların makama müracaatları ve virtleri de-


ğişik görülse de, kastı aynı olup rahmete vesiledir. Hazreti ALLAH
noksanı ile, kusuru ve küsuru ile dergahı izzetinde kabul buyursun.
“Küllî tarikın vahidun” Ehli tarikatlarda kök birdir. Kök Hazreti
Resulullah’ta birleşir. Ehli tariklerde tarih boyu dini mevzuda utanç
verici ihtilaf görülmemiştir. Olamaz da. Çünkü derviş toplulukları
iradelerini kullandıktan sonra, rıza göstermeyi bilirler. Her güzellik
dindir. İndî ilâhide makbul din İslâm'dır. İslâm ise meşru yönden
güzellik ve adalettir. Bilmeyenler İslâm’ın dışında "gü-zellik bul- 207
duk" zannederler. Bilmezler ki, o buldukları güzellik İslâm'dır.
“Her ne kılmışsa adalettir, Cenab-ı kibriya, her kazaya her belaya
kıl rıza, ALLAH kerim.” Bu hikmet ehlinin ölçüsüne göre aşktır,
zevktir, yara-tanına ruhen teslimiyettir, hikmettir. “Hikmetse
mü’minin kayıp malıdır, nerede bulur ise alsın” hitabı umumidir.
İlim Çin’de ise de alınız. Çünkü ilim hikmettir. Hikmet mü’minin
malıdır, güzelliktir, İslâmiyettir, formül bu.
Dervişin günlük virdi yukarıda belirtildiği gibi 3 İhlas 1 Fatiha
ruhlara bağışlandıktan sonra Rabbına acz ve teslimiyetle, samimiyetle:
“Niyet ettim, ya Rabbi senin rızan için günlük virdimi okumaya”
der. Çünkü Amentüye noksansız iman eden ku-lun kulluktan başka
arzusu yoktur. Virdini imkanı nisbetin-de her halde, ayakta, oturarak,
yatarak, evde, yolda, her yerde, 24 saatte bir defaya mahsus yapar.
Efdali kıbleye karşı oturup, huzur ve huşu ile virdini okumasıdır. Bu
hâl her kula nasip olmayan rahmeti ilâhidir.

207
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

KÂDİRÎ-RUFÂÎ’NİN KOLU GÂLİBÎ VİRDİ

51-adet: Bir adedi binbir sebebe


Bismillâhirrahmanirrahim.
100-adet: Ya Rabbi verdiğin nimetlere çok şükür, elhamdü
lillâh.
100-adet: Hasbünallahu ve ni’mel-vekil (sonunda, ni’mel-
Mevla ve ni’me’n-nasir ğufraneke Rabbena ve
ileyke’l-masir, der, ALLAH’a teslimiyetini arz
eder.)
208 100-adet: Allahümme salli âlâ seyyidina Muhamme- din ve âlâ
âli seyyidina Muhammed ve sahbihi ve sellim
100-adet: Estağfirullah el-azim min küllî zenbin ve etubü ileyh
(bildiği bilemediği günahlarına Rabbından özür
diler.)
500-adet: Lâ ilâhe illallah (Kur’an’da mevcud ayetle: “Fa’lem
ennehu lâ ilâhe illallah” diye başlar.)
500-adet: ALLAH (“ya” nidası ile başlar, ilkinde, du- ruldu-
ğunda, her yüzüncüde ve en sonuncuda "(c.c)"
der).
İlk ders bu kadar. Dervişin mizacına, samimiyetine, ta-
hammülüne göre, huddemi alınmış, mürşidin selahiyyetine verilmiş
esmalardan ilâve edilebilir. Esmanın azlığı, çokluğu kemâlat ölçüsü
olmayıp tavsiyem samimiyettir. Samimiyet-se ALLAH’a hakikaten
inanmak, ALLAH elçisini hakikaten abdi ve Resulü olarak kabullene-
bilmektir. Mürşid, ALLAH’ın, kullarını “rahmetinden mahrum ol-
masınlar” diye rahmetine vesile kıldığı, ALLAH’ın gücü ile kabili
kıyası olmayan aciz, ALLAH’ın rahmetine muhtaç kuldur.

208
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Amma rahmete vesile tertibi ilâhi olduğunu bilmek. Tasavvufî de-


yimle şöyle ifade edilir: Fena fiş-şeyh, şeyhde ifna olmak. Fena fir-
Resul, Hazreti Resulullah’da ifna olmak. Fena fillah, ALLAH’ta ifna
olmak. İfna “yok olmak, yokluğunu idrak etmek, adem sıfatının kud-
reti kuvveti ilâhinin tecelliyatında yok-luğunu bilmek." ALLAH’a
mahsus sıfatları nefsine mal etmemek.
Beka billah, kurbiyyet ise ALLAH’ın zati sıfatlarının imanın
manasında tecellisinin zevkine ermek. Nefis ve ru-hun terbiyesi ile
ki, “mekarimi ahlâk” buyuruldu. İma-nın kemâlatı nispetinde itmi-
nani kalp olan yaratılışın sırrının tecelli ettiği örnek insan. Bu ya-
şantılar Kur’ana aykırı olmayıp, Hazreti Resullullah (s.a.v.) Efen-
dimizin manevî yaşantısını emri ilâhiye uygun yaşamaktır. Bu yönde
istisnai, ezelî ervahla ilgili, ALLAH’ın örnek kulla-rı vardır. Bu
bahtiyarları fazla teferruatı ile anlatmaya kalkışmak manayı mad-
dede çözmek gibi imkansız. Gav-s’ül-azam Seyyit Abdulkâdir’e, Ki-
tab-ı Gavsiyye’deki hi-tabı ilâhiye kulak ver: “Ya Abdulkâdir, bazı
kullarımı cennet için, bazı kullarımı cehennem için, bazı kullarımı
zatım için yarattım. Ya Abdulkâdir, sen zatım için yaratılanlardan- 209
sın.” Yorma kendini. Bu ve buna benzer hitapların be-şer ölçüsü
yoktur. Ehline mahsus, katıksız iman zevkidir.

209
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

HATME-İ RUFÂÎ

Pir Seyyit Ahmed er-Rufâî hazretleri kritik anlarda ihva-nı ile top-
luca okurlar, Cenab-ı Hakka tazarru ve niyaz ederlerdi. “Samimiyetle
okunduğu zaman hayra müracaatlar ret olunmaz” buyuruldu. Haftada
bir defa, muayyen zamanlarda, toplu olarak, ferdi olarak da, erkek
dervişler okumayı va-zife edindik. Kadın ihvanlarımızdan muktedir
olanları münferit olarak okurlar, virt olarak değil.
Şöyle tarif edeyim:
Hu, ya Tabib’el-kulub
210
Medet, ya Erhamer-rahimin
Medet, ya Ekrem’el-ekremin
Medet, ya İlâh’el-âlemin
Destur, ya Âdem safiyullah
Destur, ya Nuh şekirullah
Destur, ya İbrahim halilullah
Destur, ya Musa kelimullah
Destur, ya İsa ruhullah
Destur, ya Muhammet Mustafa habibullah
Destur, ya cümle peygamberanı izam ve rusul-i kiram hazera-

Destur, ya cariyarı ba safâ Ebu Bekir Sıddık, Ömer’ül- Faruk,
Osmanı zünnureyn, Aliy’el-murtaza, radıyallahu anhüm efendile-
rimiz
Destur, Ehlibeyt-i Resulullah
Destur, ya Evladı Resulullah

210
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Destur, ya Ashâb-ı Resulullah


Destur, ya evliyaallah
Destur, Pirim Sultanım Seyyit Abdulkâdir Geylâni,
Ebe’l-alemeyn Seyyit Ahmed er-Rufaî
Seyyit Ahmed el-Bedevi
Seyyit İbrahim Dussuki
Şeyh Ebu’l-Hasan Ali Şazili
Şah-ı Nakşibent Muhammed Bahaaddin Hazretleri
Destur ya sahibe’l-meydan. Rızaen lillâhi’l-Fatiha maa’s-
salavat..
3 İhlas 1 Fatiha okunur, ruhlarına hediye edilir, hatme başla-
nır.
3 adet - Fatiha-yı Şerif (cemaatle beraber okunacak)
3 adet - Ayet’el-kürsi //
3 adet - İnna enzelna //
211
3 adet - Vel-asri //
3 adet - İhlas-ı Şerif //
3 adet - Felak Sûresi //
3 adet - Nas Sûresi //
3 adet - Fatiha-yı Şerif //
1 adet - Selâmün kavlen min Rabbi’r-rahim
(Yâsîn Sûresi, 58)
20 adet - Rahim olan rabdan cennet ehline selâm vardır
121 adet - Kelimeyi tevhit (Lâ ilâhe İllallah)
1 adet - Rabbena atina min ledünke rahmeten ve heyyi’ lena
min emrina reşeda. (Kehf Sûresi, 10)
20 adet - rabbimiz bize katından bir rahmet ver ve işimizde
bizi başarıya ulaştır.
1 adet - Bismillahillezi lâ-yedurru ma ismihi şey’ün fi’l-ardı
velâ-fi’s-semai ve hüve’s-semiu’l-aliym.
(Hadisi Şerif)

211
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

20 adet - ALLAH’ın ismi ile başlarımki onun ismine sığınmış


kişiye ne yerdeki nede gökteki hiçbir şey zarar veremez. O işiten-
dir, bilendir.

121 adet - Lafza-i celâl (ALLAH c.c.) (3 adedi "ya" nidası ile
okunur)
1 adet - Es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Seyyidi, ya Resulal-
lah, ya Ahmet, kılleti hiyleti ve ente vesileti, fe-edrikni.
20 adet - En güzel dua ve selâm sana olsun ya efen-dim yare-
sul ALLAH ya Ahmet ben fakirim âmâ sadaka-tım var ve benim
vesilem sensin bana yardım et bana yetiş.
3 adet - Ey ALLAH’ın kulları bize yardım edin.
3 adet Ey cinlere ve insanlara gelen resulullahın mahbubu, ey
iki alem sahibi, ya seyyit ahmedel-kebir-r Rufai, el medet.
(Bir fatiha ile hitam bulacak ve dua)

212

212
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

HATME-İ KADİRÎ

Başlangıcı hatme-i rufaîdeki gibi olacak


15 - İstiğfar-ı şerif (hep beraber): Estağfirullah el-Azim
100 - Salevat-ı şerife (hep beraber)
500 - Hasbünallahü ve ni’mel-vekil (hep beraber)
100 - Salevat-ı şerife.
(Aşr-ı şerif ve dua)
Hatmeler umumiyetle cemaatle yapılır. Bir kişi yüksek sesle okur
diğerleri hafif sesle iştirak eder. Cemaatin iştira-kı ile, Gavs’ul-A’zam
Seyyit Abdulkâdir Geylâni’nin münte-sipleri ile yaptığı hatme sevabı 213
alır. Münferit de okunur. Her müracaat ve yakarışın bir anlamı, sebebi,
hikmeti vardır. Hepsi de güzel ve anlamlıdır. Tasdik ve tasvip edilmiş-
tir. Hatm-i Kur’an.. Cümle evliyaullahın, mü’min ve müslimin anlaya-
rak ve yaşayarak imanlarının şulesi, zevklerinin zir-vesidir. Manasını
anlamasa da “ALLAH kelâmıdır” diye hür-met ve muhabbet ederse,
yapraklarını açıp kapaması, hatta sevincinden gayri ihtiyari göz yaşı
dökmesi.. Bu haller de iman tezahuru olup rahmettir.
Amma kastı ilâhi manasını anlayarak okumak, hayatını ona gö-
re tanzim etmektir. Okumayı ve mana-sını bilmiyor, öğrenmeye de
muktedir değil ise, ALLAH’a ve elçisine inanıyorsa bu kişiler için
lutfedilmiş tertibi tanzimi ilâhiyi ara bul. “Mürşidim” diyor ise mün-
tesip ol ve rehber edin. Bulamadınsa Hazreti ALLAH’tan iste. Veril-
dimi, “meyyitin yıkayıcıya teslim olduğu gibi” teslim ol. Samimiyetin
imanının ölçüsüdür. İyi bil. “Ben biliyorum” hastalarının seni bu
türlü rahmetten bilme-diklerinden kaçırmaya olanca güçleri ile ça-
baladıkla-rını görürsün. Sakın, na-ehle aldanma. Hele ALLAH’ın
işareti ile derviş oldunsa, dünya yaşantında manevî müjdeleri az çok
almış isen, sakın uzaklaşma! İnan bu abdiâcize gerçeği söylüyo-

213
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

rum!.. Gayretullaha doku- nursun. Hazreti ALLAH’ı gücendirirsin.


Buna benzer çok yerde aynı mevzuya parmak bastım. Mana birdir,
kelâm değil. Bil ki, vazifem bu, yanlış anlama!.

214

214
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

EVRADI ŞERİFE-İ KÂDİRÎYE

Bismillâhirrahmânirrahim
Elhamdü lillâhi Rabbi’l-alemiyn. er-Rahmâni’r-Rahiym. Ma-
liki yevmi’d-din. İyyake na’büdü ve iyyake nesta’iyn. İhdina’s-
sırata’l-müstakıym. Sırata'l-leziyne en’amte aleyhim. Gayri’l-
mağdubi aleyhim vela'd-dalliyn (Amin, Ya Mu’in)
İnnallahe ve melaiketehu yusallune ale’n-nebiy, ya eyyühe'l-
leziyne amenu, sallü aleyhi ve sellimu tesliyma.
Allahümme salli ve sellim ve barik âlâ seyyidina Muhamme- 215
din ve âlâ âlihi ve sahbihi ecma’iyn. Sübhane Rabbike Rabbi’l-
izzeti amma yesıfun ve selâmün ale’l-mürseliyn velhamdülillâhi
Rabbil-âlemiyn (burada şükür makamında iki elle yüz meshedile-
cektir).
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Rasulallah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Habiballah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Halilallah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Nebiyyallah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Safiyyallah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Hayre halkillah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Nure arşillah
es-Salatü ve’s’selâmü aleyke ya Emine vahyillah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Men zeyyenehullah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Men şerrefehullah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Men kerremehullah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Men azzemehullah

215
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Men allemehullah


es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Seyyide’l-mürseliyn
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Hateme’l-müttekıyn
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Hateme’n-nebiyyin
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Rahmeten li’l-âlemiyn
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Şefia’l-müznibiyn
es-Salatü ves-selâmü aleyke ya Resule Rabbi’l-alemiyn
Salavatullahi ve mela’iketihi ve enbiyaihi ve rusuli- hi hamele-
ti arşihi ve cemii halkıhi âlâ seyyidina Muhammedin ve âlihi ve
sahbihi ecmaiyn.
(Allahümme salli âlâ seyyidina Muhammedin abdi- ke ve ne-
biyyike ve habibike ve Resulike’n-nebiyyi’l ümmiyyi ve âlâ âlihi
ve sahbihi ecmain) (3 kerre okunacak)
(Allahümme salli âlâ seyyidina Muhammedini’n-Nebiy-yi’l-
melihi sahibi’l-makami’l-a’la ve lisani’l-fasih) (3 kerre okunacak)
216 Allahümme’c’al efdale salavatike ebeden ve enma berekatike
sermeden ve ezka tahiyyatike fadlen ve adeden âlâ eşrefi’l-
hala’ikı’l-insanîyyeti ve mecma’i’l-ha-kayıkı’l-ihsaniyyeti ve tu-
ri’t-tecelliyyati’l-ihsaniyyeti ve mehbiti’l- esrari’r-rahmaniyyeti ve
arusi memleketi’r- rabbaniyyeti ve vasıtatı ıkdi’n-nebiyyin ve
mukaddimi ceyşi’l-mürseliyn ve kaidi rekbi’l-enbiyai’l-
mükremiyn ve efdali’l-halki ecma’iyn hamili livai’l-izzi’l-a’la ve
ma-liki ezimmeti’l-mecdi’l-esna şahidi esrari’l-ezel ve mü-şahidi
envar-i sevabikı’l-üveli ve tercümanı lisani’l-kı-dem ve membai’l-
ilmi ve’l-hilmi ve’l-hikem mazharı sır-rı’l-cüdi’l-cüz'iyyi ve’l-
külliy.
Ve insanî ayni’l-vücudi’l-ulviyyi ve’s-süfliyyi ruhı ce-sedi’l-
kevneyn (bu cümle üç kerre okunacak ve her de-fasında vücud
mesh olunacaktır).
Ve ayni hayati’d-dareyn (burada iki elin baş parmak-larının
tırnağı öpülerek gözler üzerine meshedilecektir).
el-Mütehakkıkı bi-âlâ rütebi’l-ubudiyyeti ve’l-mütehallikı bi-
ahlâkı’l-makamati’l-ıstıfa diyeti’l-hâli’l-izam ve’l-habibi’l-ekrem
seyyidina Muhammedin bin Abdillah bin Abdilmuttalib ve âlâ

216
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

sa’iri’l-enbiyai ve’l-mürseliyn ve âlâ melaiketike’l-mukarrebin ve


âlâ ibadillahi’s-salihin min ehli’s-semavati ve ehli’l-ardiyne kül-
lema zeke-reke’z-zakirun ve gafele an zikrike’l-gafilun ve sellim
ve radiyallahu an ashâbi Resulillâhi ecmaiyn.
Kadirî dervişlerinin zikir meclislerinde zikirden önce ev-radı Ka-
diriyeyi muktedir bir kişi yüksek sesle okur, diğerle-ri de yavaş sesle
takip ederler, evradı şerif bittikten sonra zikrullaha başlanırdı. İsteyen
münferit de okuyabilirdi. Şimdi ihtiyaten yazdım. Muktedir, zaman ve
zeminleri uy-gun ve müsait olanlar arzu ettikleri zaman okuyabilirler.
Peygamberimiz Efendimizin mübarek sözleri kulağımıza küpe olsun:
“Zorlaştırmayın kolaylaştırın, daraltmayın genişletin, ikrah ettirmeyin
sevdirin.” Her şeyin ifratı haramdır. Hazreti ALLAH dinde zorluk
emretmemiştir.
“Habibim, biz sana Kur’an-ı eza olsun diye indirmedik.” Bu ve
buna benzer hitabı ilâhiler izah etmeyi gerektirmez, manası açık ve
sarihtir.

217

217
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

EVRAT VE EZKAR NASIL OKUNUR?

24 saatte bir sefer okunur. Gün gecenin nısfından (yarı-sından)


başlar. Nısfı, güneşin batışı ile doğuşu ortasından sonra yani gecenin
yarısından sonra girdiği günün dersi ya-pılabilir ve 24 saat arasında
her zaman yapabilirsin. 24 sa-ati ders yapmadan geçirir isen kazası da
mümkün değil. Sa-dakatında, samimiyetinde noksanlık var, demektir.
“el-v’adü ked-deyn” “Vadini yerine getirmeyeni sevmem” buyurdu
Hazreti ALLAH (c.c.). Evet manen vazifeli kulun şahsında ALLAH’a
söz verdin.
218 Şeriatıyla yükümlü olduğun Peygamberine biat vecibesini ezelî
ervahtaki imanının ikrarını cesetli olarak da tekrar etmek nasip oldu.
Ne sebepten bilemeyiz, bazı kullarının ev-rat ve ezkara, zikrullaha
karşı düşünce ve icraatlarında san-ki düşmanlık yapması için yaratıl-
dığını müşahede edersin. Bir kısım ALLAH’ın bahtiyar kulları belli ki
ezelî ervahta te-reddüt etmeden "beli" diyen murat kullar emri ilâhiye
titizlikle uymaya çaba gösterdikleri gibi, rahmeti ilâhi olan zik-
rullahtan, ALLAH’a söz verdiği evradı ezkardan gafil olma-dıkları
gibi, na-ehle pirim vermezler.
Kastımız kullar arasında sınıf farkı ve ayrılık değil, haşa. Kıskanç-
lığı bırak. Hazreti ALLAH’tan iste. Rahmetini sev-dirmesini iste. Mu-
rat değilsen mürit ol. Taklidi iman da imandır. Yeise kapılma.
Hazreti ALLAH “kullarım rahmetimden istifade etsinler” diye
dünyayı yarattı. Kulunu affetmek için bahaneler halk etti. Derece al-
masını istedi. Vesileler yarattı. Sayamayacağın kadar çok, sayısız
rahmetinin her hâdisede zuhurunu kulun aczine göre ihsan etti. Sebep-
lerin başında gelen veliliğin dip-loması olan zikrullahtan evrad ve ez-
karı en büyük rahmeti-ne vesile kıldı. Sadık kullarını ihya eyledi. Ey

218
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

insan olma- ya namzet Beniâdem, gafil olma. Mürşidini bul. Bula-


madınsa ALLAH’tan samimiyetle iste. Arayan Mevla’sı-nı bulur.
Dikkat et. Her gördüğün sakallıyı deden san-ma! Mürşit kıyamete
kadar vardır. Yokluğu zulümdür, Rabbıma. “Mürşit yaratmamışsın”
diye zulüm isnat etme.
Ey iman edenler, mü’minleri bırakıp da kâfirleri “evliya”
edinmeyin. ALLAH’a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek isti-
yorsunuz? (Nisa Sûresi, 144)
Kâfirden evliya olmaz. Eğer “olur” diye kâfirin küfrü-nü göre
göre hâlâ “hikmettir” diye inat ediyorsan, o ina-dınız sizin aleyhi-
nizde gizli olmayan bir küfrün ilanıdır.
Nakşi tarikatının bir kaç kolu hafi, cümle turuk-i âliy-ye celi-
dir, cehridir, seslidir. Toplu zikrullah seslidir. Ta-lim üzere hare-
ketli zikrullah fiziki ihtiyaçtır ve masiva-dan o an için kurtulma-
nın gereği, samimiyetle zikretme-nin yegane aracı, gerecidir. Der-
vişin, avamın ölçemeye-ceği bu halleri, manayı da maddede görme
hastası, baş-ka ölçeği olmayan, mana ve zikir nasipsizlerini o mec-
219
listen kaçıran manevî espridir.
Bu anlama ışık tutsun, arzusu ile şöyle anlatırlar: Mensup ol-
duğu şeyh efendiye verilen hikmet ve mezi-yetleri dervişin mana-
sına cevap veremiyorsa, derviş bu türlü hikmetin sahibi olan baş-
ka bir mürşide şeyh efendinin selâm ve mektubu ile gönderi-
lir.dervişin fikri ile değil!... Manevî toplumlarda “sen, ben” davası
kesinlikle olmaz. Oluyor ise bu zafiyeti manevî vazifesinin sıhhat-
sizliğinde aramalı.
Katı kurallarla eğitilmiş dervişini “kemâlatına katkısı ol-sun” diye
Şam diyarında yaşayan mürşidi kâmile mektup ve selâmı ile gönderdi.
Uzun bir yolculuk. O günkü imkan-sızlıkların verdiği meşakkatle Şam
şehrine yaklaşan dervişi mürşitlerinin emri ile kudüm ve mazharlarla,
ilâhiler söyle-yerek karşıladılar. Böyle aşkı ilâhi ve manevî havanın
gari-bi, katı kuralların mahkumu, ilâhi aşktan hiç nasip alama-mış,
ham ervah ilâhi aşk meclisini küfür bataklığı gördü. Ül-keye hakim
olan nefis feryat etti. “Şeyhim beni yanlış yere gönderdi, burada şeriat
yok ki, tarikat olsun” diye o manevî toplumu küfürle itham etti. Gel-
diğine nadim oldu. Bu hale vakıf olan misafireten geldiği dergahın

219
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

mürşidi dervişi gönderen şeyh efendiye mektup yazıp dervişi geri


gönderdi. Mektupta şöyle yazıyordu şeyh efendi, gönderen şeyh efen-
diye: “Biz gönderdiğin Molla Kasımı; Kudüm, mazhar ve ilâ-hilerle
ürküttük, geri gönderdik” diyordu.
Bazı taşlar vardır ki, ne kadar su döker isen dök içi-ne tesir et-
mez. Herkesin kulağı nağmelerde ilâhi zevki bulamaz. İncir gibi
tatlı, güzel meyveyi her kuş yiyemez. Dervişin evrad ve ezkarı umu-
miyetle hafidir. Hafi kılınan namaz gibi normal kulağın duyacağı
kadardır. Tenha ve müsait yerdesin. Kimse duymayacak. Bilerek
“komşularım da duysunlar” diye bir hisse kapılırsan riya olur, gös-
teriş olur. Ruhani rahmet tecellisi olmaz. Yerini nefsani haz ve duy-
gulara terk eder. Yüksek ses-le Rabbını zikret. Tazarru, niyazını da-
hi yüksek sesle, samimiyetle arz edersen, yaratanının yakınlığını
hisse-dersin. Kulluk zevkini alırsın. Bu yönlü aczini itiraf haddini
bilmektir. Kuvveti kudreti ilâhi karşısında aczini bilmek, havfu reca
üzre yaşamak, kulu yücelten rahmet basamaklarıdır.
Toplu yapılan zikrullah cemaatle kılınan namazın 27 ka-tı sevaba
220 vesile olduğu gibi, toplu yapılan talim ve terbiyeli, samimiyetle yapı-
lan zikrullahın rahmet ölçüsü namütena-hidir. O bakımdan Hazreti
Resulullah (s.a.v.) buyurmuşlar-dır: "Siz cennet bahçesine uğradığınız
zaman oradan yeyiniz, içiniz, eklediniz." Ashâb sordular: "Ya Resulal-
lah, cennet bahçesi nedir?" Buyurdular ki: “Zikir halakalarıdır.” Bu
şe-reften mahrum olma, mübarek kardeşim. Falan filan gerçe-ğin ör-
neği imiş gibi na-ehli göstermeye çalışma. Gerçeği ara, ona göre yak-
laş, nasibini al. Güzel yaratılan dünyayı cifeye çevirme. Samimi ol. Bu
yolda samimiyetsiz tutum şer-i şeri-fe uygun da olsa makbul değildir.
İtiraz hüsrandır. Yaşadı-ğım, sıkletini hâlâ üzerimden atamadığım
“ben daha iyi bili-yorum” edası ile şeyhim efendime güya terbiyemi
bozmadan, sinsi sinsi karşı geldiğim terbiyesizliğimi ibreti alem için
an-latacağım. Hisse alınsın diye dinle!..

220
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

MÂNÂMA DÜZEN VEREN HİKMET’İ KAYISI

Zuhuru ile çok rahatsız olmuştum. Netice kemâlat oldu. Hep


zarfını okuyordum. Esas mazrufunu okuma-nın elzem olduğunu bu
hâdise iyi öğretti, bu abdiâci- ze. Samimiyetle okuyun, sizler de ibret
alın ve gerçeği yaşayın.
Tarihini tam kestiremiyorum. ALLAH’U A'LEM, 1954 veya
1955 senelerinde idi. Kayısı olum mevsimi idi. O sene de kayısıyı bol
vermişti Rabbımız. Hacıdoğan Ma-hallesi’ndeki atölyeme öğleden
evvel efendim büyük bir sepetle geldi: “Keçiören’de kayısı ucuz imiş,
oğlum bir sepet de sen al. Yerinden taze kayısı alalım. Kilosu on ku- 221
ruşmuş” buyurdu. Efendimin arzusu, isteği güzeldi.
Efendimde benim de kazanacağımın zevki vardı. Âmâ benim du-
rumum Keçiören’e gidip kayısı almaya hiç müsait değildi. Dışişleri
Bakanlığı’ndan aldığımız taahhütlü işimiz vardı. Günü yaklaşmıştı,
işi bitirmeye çalışıyoruz. Benim için bir dakikanın anlamı vardı. Cil-
ve-yi Rabbaniyi ne bilirdim, o andaki sadakat ve bağlılık “rahmet
ayetine” kayısının vesile kılındığını?. Efendi-me çok bağlı idim, hiç
incinmesini istemezdim. Bu ma-na ve sadakat ayetleri zuhur etti.
Gizlenen, maskeledi-ğim, yeteri kadar imanımın manasının incelik-
lerine va-kıf olmadığımın faturasını çok yüksek ödettiler.
İyi dinle, bu acizin perişanlığı sana da ibret ve ders olsun. Bu
ayeti iyi oku! Efendim kesin kararlı gönderilmişti. Daha evvel ben-
zeri bu kadar ağır olmayan, görü-nürde zararıma mucip gibi imti-
hanlar geçirmiştim. Mu-vaffak olmuştum ve neticesinin zarar olma-
yıp, kazan-ca tebeddül ettiğini yaşamış ve görmüştüm. Akılcılıkla bu
ve buna benzer hâdiselerin, yani ayetlerin çözüleme-yeceğini iyi öğ-
retmişlerdi. Rabbım bu hususta bu abdi-âcizi defalarca uyarmıştı.

221
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Zuhur eden kayısı imtihanı diğerlerinden farklı idi. Efendim kilosu


on kuruşa ka-yısı alacaktı, benim de kazanmamı istiyordu. Ve bu
dü-şüncesiden zevk alıyordu. Efendimi, mürşidimi Haz- reti
ALLAH’tan istemiş idim, Rabbım da göndermişti. O bakımdan bu
abdiâcizin manevî imtihanı sıradan de-ğildi.
Korkma, herkese aynı ağırlıkta vermezler. Dağına göre kış verir-
ler. Aczimi anlatıyorum. Herkes nasibine düşeni alsın, hikmettir.
“Hikmetse mü’minin kayıp ma-lıdır, nerede bulursa alsın” rahmeti-
ni gönlünden çıkar-ma. “Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki,
onlar bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler.” Bu ve buna ben-zer
ayetleri herkes okur, fakat gönül ehli manasını iyi anlar. mevcud ve
zuhuratı okumaya çalışır. Onlar Rabbımın lütfu kadar mana hafız-
larıdır. Bu ilmin kay-nağı peygamber efendilerimiz olup, semavi
kitaplar, rahmet kaynaklarından fışkırmış, Cebrail aleyhi’s-se-lamın
rahmetin zuhuruna vesile kılındığı tertibi ilâhi-dir, Nuru Muham-
medi’dir.
Tevhit dinine mahsus kitaplar ve suhuflar ALLAH kelâmıdır.
222 Göklerde ve yer yüzünde Beniâdem’de zu- hur eden ayetlerin cümle-
si ALLAH’ın fiili sıfatlarının tenezzülen zuhuru olup, Hazreti
Kur’an bu ayetlerin beyyinatıdır. Lafı fazla uzatmadan dervişin sa-
dakat ve bağlılık göstergesinin bu abdiâcizdeki perişanlığına vesile
olan kayısıda zuhurunu anlatmaya çalışalım. Tecelli ettiği maddenin
cesameti ölçü olmayıp, esas olan manadır. Yaratılışın sırrı hikmet ve
marifettullah Beniâdem’in insan olması içindir. Hikmet mü’minin
kayıp malıdır, nerede bulursa alsın.
Hazreti ALLAH Bakara Sûresi 3. ayette “O müttekiler ki, gayba
inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdi-ğimiz mallardan muh-
taçlara tasadduk ederler” 4. ayet-te de gayba iman edenlerde başka
ne gibi rahmetin zuhur edeceğini buyuruyor “Yine onlar sana indiri-
lenlere ve senden önce indirilen kitap ve peygamberlere ve ahiret
gününe iman ederler. Onlar Rablerinden bir hidayet üzeredirler ve
kurtuluşa ermişler ancak onlardır.”
Ayet’i celilenin tefsire ihtiyacı var mı, bilmem? Haz-reti ALLAH
kesinlikle bildiriyor. “Saydığım rahmetleri-min zuhuru gayba iman-
dan tecelli eder. Gayba iman etmeyen kullarımda bu rahmetlerimi

222
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

görsen de fer’idir, taklididir. Akıl ve madde ölçüsünü geçmez. Gayba


iman eden kullarım kurtuluşa ermişlerdir. Vay gayba iman etmeyen
ilim sahiplerinden gayba inananların çektikleri, vay...”
Bu zuhurat hiç hoşuma gitmemişti. İç alemim eşşek alıp beygir
satıyordu. Nefsimin ihtilafı hakimdi manama. Bu ihtilafım dışa yan-
sımasın, diye olanca gücüm- le savaşıyordum. Güya terbiyemi ve
saygımı bozmuyordum! Efendimin emri üzere ufak bir sepet edin-
dim. “Efendim yakınımızdaki manavda çok güzel kayısı var. Size
zahmet olmasın, sepetleri manavdan doldurttura-lım” dedimse de
efendimi üzmekten başka bir işe yaramadı. Taksi çağırmak istedim,
efendim ona da kızdı. Beni müsriflikle ayıpladı. “Sepetlerle otobüse
almaz-lar, yasak” dedim. “Karışma, gel” dedi.
Cidden “buyur, hacı baba” dediler, arka kapıdan otobü-se girdik.
Ve aheste aheste giderek, Keçiören asfalt ve şose iki yol kavşağında
indik. Sağ tarafımızdaki birinci bahçeye girdik. Yere dökülmüş kayısı-
lardan efendim aldı, üzerine üf-ledi ve yedi. Bir tane daha aldı, ona da
üfledi, bana uzattı “Ye, Gâlip Efendi” diye.
223
Hâdiseler “manevî bağımı” kemire kemire oraya kadar geldik.
Sahibi olmayan bahçeden de efendimin kayısı yemesi maddemi ve
manamı perişan etti. Şer-i şerife Efendimin bu hâlini uyduramadım.
Gayri ihtiyari, sert tavırla “Yeme-yeceğim Efendim!..” dedim. “Niye
yemiyorsun?”a cevaben: “Yemeyeceğim, rahatsızım” dedim. Efen-
dim onu da yedi. Bir kaç daha yedi ve bir sonraki bahçeye girdik.
Bahçe sahibi koşarak geldi, hürmetle, tatlı sözlerle efen-dimin eli-
ni öptü. Muhabbetle kucakladı. Kayısı almaya gel-diğimizi anlayınca
adamlarını çağırıp sepetlerimizi doldurttu. Efendimin çok ısrarına
rağmen para almadı.
Tahminen 45 yaşlarında gibi görünen bir zat koşarak geldi. Gözle-
ri dolu dolu, Efendimin elini öptü, muhabbetle kucakladı ve rica etti:
“Efendim! Mübarek ayaklarınız be-nim bahçeme de bassın. Bahçem
de şereflensin” diye. Efendim “Bahçen nerede?” diye sorunca “he-
men, bitişik” diye efendimin kayısı yediği yeri göstermez mi!... Efen-
dim, manidar, gözüme baktı. Af tanımayan yobaz nefsim: “Sen işin
doğrusunu yaptın, üzülme!” diyordu, bitkin acize.

223
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Efendim gelen zata hitaben “Oğlum! Ben de seni ara-yacaktım.


Bahçenden beş tane kayısı yedim, helal et” deyince. Aşkı ilâhiden
gözleri çakmak çakmak kızaran, maddenin tahakkümünden kurtulmuş
kahraman edası ile, Hak aşığı gürleyen sesi ile: “Kayısı nedir!.. Emret
ağaçları kökünden söküp vereyim” deyince, Efendim gene manidar
bana baktı. Ben gene nefsi ölçülerimle terbiyesizliğime ayıp tozu kon-
durmuyordum.
Bahçe sahipleri sepetlerimizi otobüse kadar getirdiler. Otobüsün
sahanlığında geri döndük. Bizim gibi sepet ve ufak yükü olanlara da
yardımcı olunuyordu. Semt otobüsü müşterisinin ekserisinin ufak yük-
le koltukta, büyük olursa sahanlıkta. Yalnız müsamahanın bize mah-
sus olmadığını anladım.
Bu hâdiseden sonra manevî düşüncelerim, bu türlü zev-kim, duy-
gum, manaya yakınlığım tükenmişti!.. Taşlaşmıştım!.. Mana servetini
bitirmiş, iflas etmiştim. Cennet-mekân anacığım “ALLAH adamı taş
eder” derdi de, inanmazdım. Taş olmuştum. Yaratanımı düşünemi-
yordum.
224
Merhamet, insaf, insanlık, hoşgörü hepsi batan ge-miyi terk et-
mişlerdi. Yerinde, menfaati dünya ve zu- lümden başka bir şey bı-
rakmamışlardı. Tövbe istiğfar kapısı olsa da, o kapıya yaklaşacak
istek ve duygum yoktu. Kadın aşkından din değiştirmiş, sünnet ol-
muş “Molla Kasım’ların kuklası hâline gelmiş, kazazedele- re dön-
müştüm. Görünümde kaybettiğim bir şey yoktu. Çevrenin, ana, ba-
banın etkisi ve baskısı ile müslüman görünümlü, aciz, zavallı, sahi-
bini tanımayan, izahı mümkün olmayan bir şey olmuştum.
Mutadım üzere manevîyat ve zikir meclislerini ih- mal etmiyor-
dum. Efendime “duygusuz iltifatım” devam ediyordu. “Rabb’ımdan
istedim de gönderdi” utancı ol-mazsa idi, belirli kişilerin tasavvufsuz
dinin yaşanamayacağını anlayıp, tarikata müntesip olduktan sonra
nefsani ölçülerine uygun görmediği için “ben daha iyi biliyorum”
edası ile gayba imanı, manevî yolu terk eden, zikrullaha, maneviyata
düşman olan kişilerin hastalığına tutulmuştum.
Eğer Rabbımla o sağlam ahdim olmasa idi, uzaklaştığım yetmedi-
ği gibi ben de ilim şemsiyesi altında mana tahribatı-nı vazife edinir-
dim. Bu hastalık bir ayı geçkin devam etti. Bir gece Rabbımın sonsuz

224
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

rahmeti, merhameti bu abdiâcizi ikaz ve irşadı ile gerçekler öğretildi,


uyarıldım. İntisabın ne olduğunu iyi anladım. Rabbımıza ezelî ervahta
“beli” demenin arzdaki tekrarının elzem olduğunu iyi anladım. Ma-
namda deniyordu ki: “Hani sadıktın, ALLAH için tâbi olmuştun,
meyyitin yıkayıcıya teslim olduğu gibi olacaktın?. Biz vaadinde sebat
etmeyenleri, mürşidine karşı samimiyetsiz tavır takınanları,
ALLAH’a verdiği sözden kaytaranları, denizden sahile atılmış balık
benzeri debelendiririz” buyuruldu.
O günden sonra daha iyi anladım. Gene aczimle Rabbı-ma sığını-
yorum. “Beni Rabbım terbiye etti, iyi terbiye etti.” Efendim deseydi ki
"Gâlip! Oğlum, şu deveyi yut" hiç tereddüt etmez hamudu ile yutar-
dım.” Peygamberimiz Efendimiz: "Zarar gördüğü yere bir daha elini
sokanda mü'min sıfatı yoktur" buyurdu.
İşte ALLAH’tan başka ilâh edinmeyen kardeşim. Abartmadım.
Oku. İbreti âlem için oku. Sindire sindire oku. Yalnız okumakla ye-
tinme. Aynı duruma düşmeye-sin diye Rabbım bu abdiâcizi yaşat-
makla bu sırrı öğ-retti, sizleri de okumakla hissedar kıldı. Korkma-
yın, ALLAH’ın rahmeti sonsuz. Rahmetine vesile o kadar çok ayet- 225
ler halk etmiş. Kelâm-ı Kadimde, göklerde ve yerde, insanda ve in-
sanî kâmilde nice ayetlerin zuhurunu gör ve yaşa, inancında samimi
ol. Gayb hazinele-rinden bir damla da olsa rahmet, terbiye ve edep
ayeti-nin kayısı da dahi zuhuru görülebilir, dikkat et. ALLAH için
teslim ol. Teslimiyetininde ALLAH için olduğu her hâlinde görüle-
bilsin. Bu hakka dair ayetlerle noktalayalım. Yazılmış olsa da tekra-
rında faide umuyorum:
Sizden herhangi bir ücret istemeyen, bu kimselere tâbi olun,
çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir.
(Yâsîn Sûresi, 21)
Ey iman edenler, ALLAH’a, peygamberine, peygamberlerine
indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman ediniz. Kim
ALLAH’ı, meleklerini, kitaplarını, pey-gamberlerini ve kıyamet
gününü inkâr ederse tam mana-sı ile sapıtmıştır.
(Nisa Sûresi, 136)
Onlar öyle sapıklar ki, kesin söz verdikten sonra sözlerinden
dönerler. ALLAH’ın ziyaret edip hâl ve hatırının sorulmasını is-

225
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

tediği kimseleri ziyaretten vaz geçerler. Yer yüzünde fitne ve fesat


çıkarırlar. İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır. (Bakara
Sûresi, 27)
Ve öyle Rablarının cemalini isteyerek, sabah ve ak-şam ona
dua edenleri ve zikir edenleri yanından kova-yım, deme. Sana
onların hesabından bir şey yok, senin hesabından da onlara bir
şey yok ki bi çareleri kovup da zalimlerden olacaksın. (En’am
Sûresi, 52)
Ey iman edenler, mü’minleri bırakıp da kâfirleri evli-ya
edinmeyin. ALLAH’a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek isti-
yorsunuz?. (Nisa Sûresi, 144)
Bundan evvel yazdığım MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KAR-
DEŞLİK kitabıma başlarken bir itirafta bulunmuştum: “Ben yazar
değilim” diye. Gene aynı itirafı tekrar ediyorum. Mad-de yazarları,
hele mana yazarları kusurlarımı bağışlasınlar. Hani derler ya: “Şidde-
tinden atıyor” diye. İşte bu abdiâciz ilim adına na-ehilin icraat ve tel-
kinatı ile cihan şumul olan dini mübinin ne hale geldiğini, niçin hor-
226
landığını, güzelliklere karşı din maskesi altında nasıl tahrifat yapıldı-
ğını, va-tanın kurtulmasında bariz emeği görülen kıymetleri küfürle
itham edip, asil ve necip milleti parça parça etmelerini gör-mek bu
abdiâcizi gerçekleri yazmaya zorladı. Seksenseki-zime az kaldı, bilgi-
sayarla yazıyorum. Sebeplerinden ALLAH razı olsun.
Muhterem yazar, manaya aşina ilim sahiplerine derim ki: Memle-
ketimizde bir gerçek espri vardır. Derler ki: “Her yufka ekmeği dü-
rüm olmaz. Gevreğini, yani kurusunu içine dür de ye.” Bu tabir
mahallidir. Amma mana yönü ile umumidir.
Okuyan ve dinleyen kardeşim! “Hazmı güç gevrekle-ri” “Yu-
muşağına dürde ye.” İmanında rahmet zuhurunu göreceksin.
Mutlaka ye. Bu abdiâcizin aczi sana ışık tutsun. İtiraz etme, da-
yanamazsın. “KAYISIYI YE!.”
Gerçek bir yere müntesip oldunsa hâdiseler seni faz-la etkile-
mesin. ALLAH’a verdiğin sözü unutma. “el-Va’dü ked-deyn”
(vaadinde sebat etmeyenleri sevmem) hitabı-nı hiç unutma. “Gü-
nahı kebâir üzere, yılışarak günah iş-leyenlerde hidayet yoktur”
buyuran Rabbimiz cümle kul-larını af etsin. Rıza-i Bari için Rab-

226
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

bımın lütfu ihsanı ile Kelâm-ı Kadimin, fiiliyatta, alemde zuhur


eden ayetlerin dışına çıkmadan yazmaya çalıştığım yüceler yücesi
Rab-bımız tesirli ve rahmetine vesile kılsın, amin. Ve sela-mün
alel-mürseliyn vel-hamdü lillâhi Rabb’il-alemiyn.

227

227
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ZİKİR HAKKINDA BAZI HADİSLER VE


VECİZELER

Hazreti Kuran’da manasına uygun kütübü sittede mevcut zikir ha-


dislerinden bazılarınıda yazmakta sakınca görmedim, bilinsin diye
yazıyorum. Hepside elzem fakat kitapcığın hacmi müsait olmadıgın-
dan birkaç adet yazmakla iktifa edeceğim:
Bazı insanlar zikrullahın anahtarıdır bunlar görülünce ALLAH
hatırlanır.
228 (İbni Mes’ud’dan rivayet edilmiştir.)
Onlar ALLAH’ın zikrini ziyade severler ve çok devam ederler
Haklarında dedikodu yapan münafıklara aldı-rış etmezler işte onla-
rın zikri günahlarını döker. Cenab-ı Hakka kıyamet gününde gü-
nahsız olarak vuslat ederler. (Ebu Hüreyre)
Cenab-ı HAK buyurmuştur ki: Ey Âdem oğlu! Beni zikrettiğin
müddetce muhakkak bana şükredersin. Zikiri yapmayarak beni
unuttukca nankörlük etmiş olursun. (Hadisi Kudsi)
ALLAH’U TEÂLÂ buyuruyor ki: benim kullarım içinde velile-
rim ve sevgililerim şu kimselerdir ki, ben anılınca onlar da anılırlar
ve onlar zikredilincede ben anılırım (Hadisi Kudsi)
Her kim sabah namazını kıldıktan sonra oturur ve güneş do-
ğuncaya kadar zikir ile uğraşırsa ona cennet vacip olur. (Câbir -r.a.-
)
ALLAH’ı çok zikrediniz hepsinden hayırlısı sizi te-mizleyici ve
derecelerinizi yükseltecek olan amel budur. (Hazreti ömer r.a.)
Ey Büşre! Her günah işlediğin zaman ALLAH’ı zikretki
ALLAH da seni mağfireti ile zikretsin (Hadisi Şerif)

228
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Her şeyin bir anahtarı vardır; semavatın anahtarı ise “LÂ


İLÂHE İLLALLAH”tır...
ALLAH’ı sevmenin alameti onu zikretmektir. ALLAH’a buğz
edişin nişanıda zikrullaha buğz etmektir.
Her kim ALLAH’ı zikrederse ALLAH’ta onu sever.
Abdullah b. Revaha Peygamber (s.a.v.)’in ashâbın-dan biriyle
karşılaşınca:
“Gel, bir saat iman edelim, yani bir süre Rabbimizi zikredelim,”
derdi.
Yine bir gün bir sahabiye aynı şeyi söyleyince, sahabi buna kızıp
Hz. Peygamber (s.a.v.)’e geldi ve:
“Ya Rasulallah, Abdullah b. Revaha’yı görmüyor musun? Senin
gösterdiğin imandan yüz çevirip bir saat iman etmeye yöneliyor”
dedi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber:
“Allah, İbn-i Revaha’ya merhamet eylesin. O, meleklerin, im-
229
rendiği zikir meclislerini seviyor” dedi.
(Ahmed bin Hanbel)

229
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

SÖZLÜK

Abdi âciz: Aciz kul Ecir: Sevap, Karşılık


Âdili mutlak: Kesin adalet sahibi Edille-yi Şeri’ye: Şer’i deliller
(Allah) Ef’al: Fiiller, işler, ameller
Ahlâk-ı hamide: Güzel Ahlâk Efdali mahluk: En faziletli yaratık
Ahsen-i takvim: En güzel kıvam, Ehliaşk: Allah aşıkları
en güzel yaratılış Ehli hâl: Hâl sahipleri, temsil ettiği
Aklı selim: Sağlam, bozulmamış fikri ya- şayan dindarlar
akıl Ehli kitab: Semavi kitaplara tâbi
Amel: Fiil, İş olanlar (Hıris- tiyanlar ve Yahu-
Arz: Yeryüzü diler)
Arz etmek: Sunmak Ehlî tasavvuf: Tasavvufu hayat
230 Asrı saadet: Hz. Peygamber döne- tarzı olarak almış insanlar
mi Emri bi’l-maruf: İyiliği emretmek
Asrı tan etmek: Zamanı kötülemek Emri İlâhi: Allah’ın emirleri
Ayne’l-yakin: Görerek bilmek Enaniyet: Benlik
Bâki: Kalıcı, ebedi Evliya Vârisün-Nebi,: Hazreti
Basîret: Görmek Peygamberin vârisi.
Belî: Kabul (evet Evrad: Virdler, zikirler
Beniâdem: Âdemoğlu Ezelî ervah: Ruhların bedenlere
Beşeri: İnsana mahsus girmeden önceki hayatları
Beyyinat: Açıklama Fakir: Her şeyin Allah’a ait oldu-
Biat: Söz vermek, anlaşmak ğunu anla- mış insan
Bidat: Uydurma, sonradan çıkma Felekiyyat: Gezegenler, alemler
Buğz: Kötülemek ilmi
Cemadat: Cansız varlıklar Feraset: Bir şeyin içyüzünü göre-
Cife: Pislik bilme kabili- yeti
Cüz’î irade: Kul iradesi Ferî: Asıl olmayan, teferruat.
Çavuş: Dergahtaki görev silsilesi- Fıkıh: İslâm hukuku
nin ilk ba- samağı Gâlibîlik: Kâdirî Rufaî tarikatının
Çeki: Ölçü birimi (250 kg) Gâlip Kuş- çuoğlu tarafından te-
Darülbeka: Ebedi alem sis edilen bir kolu
Derviş: Allah’ın bilinmekliği yo- Gavs: İnsanlara, darda kaldıkların-
lunda öğretiye tâbi olan kişi da yar- dım edecek kişi
Diraset: Okumayla elde edilen ilim Gavsül-A’zam: En büyük gavs,
Dirhem: Eski para birimi tasavvufta önemli makamlardan

230
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

biri, aynı zamanda Abdülkadir Kütüb-i Sitte: Hazreti Peygambe-


Geylâni için de özel olarak bu rin sözlerini topla- yan en güve-
tabir kullanılır. nilir altı kitap.
Gayb: Görünürde olmayan Lâ-dinî: Din dışı
Gayretullah: Allah’ın emri Lafız: Kelâm, söz
Hakkal-yakîn: Hak ile bilmek Lahut Alemi: Manevî alemlerden
Halife: Vekil, bir makamı o ma- Lutuf: Bağış, İhsan
kamda bulu- nan şahıstan sonra Mağfiret: Affetmek
temsil edecek kişi. Marifet: Allah'ı bilmek
Halikı zülcelâl: Yüce Yaratıcı Masiva: Onun haricinde olan her-
Havfu Reca: Korku ile ümit ara- şey
sında olmak Mekarimi ahlâk: Güzel ahlâk
Hikmet: Bir şeyin özü, esası Menasik-i hac: Hacc ibadetinin
Huddem: Manevî ağırlık rükunleri
Hulul: İç içe girme Mensup: Bir yere intisap etmiş,
Hurafe: Saçma, aslı olmayan bağlanmış
İçtihat: Dini yorum Meşrep: İnsanın mizacına uygun
İdrak: Anlamak olarak seçtiği yol, tarz, tarikat
İdrak-i meal: Anlama kabiliyeti Metafizik: Fizik ötesi, maddi ol-
İfrat: Aşırıya kaçmak mayan
İhlas: Samimiyet, saflık Mezhep: Yol, dini mezhepler
İlmel-yakıyn: İlim ile bilmek Muhammed İkbal: Pakistan’ın 231
İlmi İlâhi: İlâhi ilim, manevî kurucusu
İlmi zahir: Madde ilmi, dünya Musahhar: Emrine verilmiş
hayatı ile ilgili ilimler. Mutasavvıf: Tasavvuf ilmini bilen
İltimas: Tolerans kişi
Feylesof: Felsefeci Mutmain: Huzura ulaşmış.
İndî İlâhi: Allah katında Müdrik: İdrak eden
İrfaniyyet: Okuma yazmaya bağlı Müntesib: Bir dergaha bağlanmış
olmayan ilim. Ariflik Mürşid: Yol gösteren, aydınlatan
İrşad: Yol göstermek. Mürteci: Geçmiş zamana göre
İrtihal: Göçmek, Ölmek. hareket eden
İstihza: Alay etmek Mütekâmil: Gelişmiş, ileride
Kaal: Laf, söz Müttekıy: Takva sahibi, Allah'tan
Kaal imtihanı: Sözlü imtihan sakınan, onun emirlerini titizlik-
Kastı İlâhi: Allah’ın maksadı le yerine getiren.
Kesafet: Yoğunluk Nâ-ehil: Ehil olmayan, bilgisiz
Kesbi: Kulun çalışmasına bağlı Nafi : Faydalı,
Kevn: Madde, Naib: Vekil, sonraki
Kevni hakikat: Madde ilmi ilgili Nasrani: Hıristiyan
gerçekler Nazargah: Nazar edilen, bakılan
Kisbe: Elbise, görüntü yer
Kül: Tamamı, hepsi Nedimi İlâhi: Allah’a yakın kişi.
Küllî İrade: Allah’ın iradesi Nefsani: Nefsin isteği

231
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Nehiy ani’l-münker: Kötülükler- Teksif: Yoğunlaşmak - Toplamak


den alıkoyma Tekvin: Yaratmak
Neşvünema: Yaşama sevinci Temaşa : Seyretmek
Nısf: Yarım, yarısı Temayüz: Öne çıkma, belirme
Nükeba: Tarikakatta nakiplikten Tenakuz: Çelişki
sonraki görev Tenasüh: Bedenin bir bedenden bir
Ruhaniyet: Ruh, manevî güç bedene girmesi inancı
Sabiler: Sabii dini mensupları Tenezzülen zuhur: Merhametinden
Salah: Kurtuluş dolayı yapmak.
Sâlik : Tarikata yeni girmiş Tenzih: Allah'ı noksanlıktan uzak
Sarih: Apaçık, belli net görmek
Sayi : GayretKişisel çaba Tetebbu: Okuma, yazma, araştırma
Settarü’l-uyub: Allah’ın “ayıpları Tevatür: Nesilden nesile aktarılan
örten” sıfatı doğru bilgi
Sıklet: Ağırlık Tevessül: Vesile edinmek
Silsileyimeratip: Tarikatte Hazreti Tevhid: Birlik, bir olmak, Allah'ı
Peygambere kadar ulaşan silsile bir bilmek ve O'nun birliğine
Suhuf: Sayfalar, bazı peygamberle- inanmak
re inen ilâhi sayfalar Vahhabi: Tasavvuftaki ve dindeki
Süfli: Basit, aşağı dereceden bazı icraatlara karşı çıkan, zahire
Şaki: Asi, isyankar çok önem veren akım.
232 Şecere: Soy, sülale Varid: Allah’tan gelen ilhamlar
Şedit: Şiddetli Vârisün-Nebi: Hazreti Peygam-
Şeriat: Allah’ü Teâlâ’nın peygam- ber'in vârisi, evliya
berler vasıta- sıyla gönderdiği Vecibe: Sorumluluk, görev
ilâhi emirler Vera: Yeme, içme, giyme vesairede
Şeriatı Garra: Aydınlık, parlak dini has- sasiyet
şeriat, yol Vehbi: Allah’tan gelen, kulun ça-
Şerik: Ortak lışmasına bağlı olmayan
Tahkiki iman: Gerçek iman Yed-i Kudret: Kudret gücü
Taklidi iman: Şekilsel iman Zahir: Görünen
Takva: Allah’ın emirlerine titizlik- Zebun: Zayıf, güçsüz
le uymak Zehab: Yanlış düşünce, zan
Taan etmek: Eleştirmek, Kötüle- Zelle: Ufak su
mek Zeval: Yok olmak, kaybolmak
Tarikat: Allah’a götüren yollar Zikir: Allah'ı anmak
Tasarrufat: Tasarruflar icraatler, Zuhur: Görünmek
manevî yardım. Zülcenaheyn: İki kanat sahibi, hem
Tasavvuf: Dinin manevî, ruhi yanı şeriatı hem tasavvufu bilen
Tazarru-niyaz: Yalvarıp yakarma
Tevil: İzah, yorum
Teberrük: Karşılıksız bağışlama
Tecelli : Zuhur etme, görünme
Tefekkür: Düşünce, düşünme
Tefrit: Aşırı derecede kısıtlamak

İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN 232 ANA SAYFAYA DÖN


İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU


MERHAMET-İ İLAHİDEN
HİKMET-İ İLAHİ OLAN
ASRA UYUMLU RAHMET DAMLALARI

1
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

 Rahmet Damlaları
H. Galip Hasan Kuşcuoğlu

2
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU


Kâdirî, Rufâî, Gâlibî Meşâyihi, Mutasavvıf

MERHAMET-İ İLAHİDEN
HİKMET-İ İLAHİ OLAN ASRA UYUMLU

RAHMET
DAMLALARI

3
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

4
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İÇİNDEKİLER
RAHMET DAMLALARI
İÇİNDEKİLER SAYFASINDA OKUMAK İSTEDİĞİNİZ KONU ÜZERİNE TIKLAYINIZ.
BAŞYAZI ............................................................................................. 9
Niçin Marangoz Oldum? .......................................................................... 11
Sevr Hezimeti, Zaferle Gelen Lozan Anlaşması ..................................... 12
Güzelliklere Olan Hayranlığım ................................................................ 14
Beş Duygudan Öteyi Göremeyenler......................................................... 18
Efendime Biatım....................................................................................... 19
BİRİNCİ BÖLÜM ..................................................................................... 23
BUGÜN BİLDİRİLMESİNDE SAKINCA OLMAYAN RÜYA VE
HAL-İ YAKAZADA ZUHUR EDEN TALTİF-İ İLAHİ MANALAR
............................................................................................................. 23
İlahi Mühür ............................................................................................... 25
Rabbımın Lütfu İhsanı, Taltif-İ İlahi Levhaları ...................................... 26
Zuhuru Görülen Hitab-I İlahi ................................................................... 26
Peygamber Efendimizin Mesajı: .............................................................. 31
Musa ( A.S.)’A Hz. Allah’ın Hitabı ......................................................... 33
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TASAVVUF Ve ZİKRULLAH”
KİTABINI KUR’AN TEFSİRİ OLARAK TALTİF-İ İLAHİYESİ ........ 34
Peygamberimiz Efendimiz Asasını Dedeme Vermiş ............................... 36
Sigarayı Bırakamayan Kişiye Yerinde Hitap .......................................... 37
Zuhuru Tahakkuk Eden Mana Metafizik ................................................. 38
Papa 2. Jan Paul’ün Mana Uyarısı............................................................ 40
"Mutasavvıfın Kimdir?" ........................................................................... 42
Şu An Alemde Yaşayan Tek Varisim, Adıma Görev Yapan Yegane
Vekilim Galip Efendi’dir.......................................................................... 43
Galip Efendi’nin Seyyit Ve Şerifliğinin Tebliği ...................................... 49
Gönül Şifasının Merhemleri ..................................................................... 53
İKİNCİ BÖLÜM ....................................................................................... 57
MAHRUMİYETLERİN İLAÇLARI.................................................. 57
Mahrumiyetin Birinci İlacı: Hikmetullah Ve Marifetullah ..................... 59
Mahrumiyetin İkinci İlacı: Semavi Tek Din İslam’dır. Başka Bir Din
Olmadığı Halde, Niçin Peygamber Efendilerimizi Ayrı Ayrı Dinde
Göstermeye Çalıştık? ............................................................................... 62

5
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Mahrumiyetin Üçüncü İlacı: Düşülen Enaniyet Ve Varlık.


"Muhammedün Resulullah" Demeyenlere Niçin, Gayr-i Müslim, Kafir,
Gavur Dedik? ........................................................................................... 64
Mahrumiyetin Dördüncü İlacı: "La İlahe İllallah" Diyen Kul Beşer
Ölçüsüne Göre Müslümandır. Kardeşimizdir. Kanı Ve Katli Haramdır.
Artı Ölçü Allah’a Mahsustur. .................................................................. 67
Mahrumiyetin Beşinci İlacı: Nakille Gelen Emr-İ İlahileri Akılcı Dine
Dönüştürdük. Elbette İçinden Çıkamadık. İki Cami Arasında Kalmış Bi-
Namaza Benzedik ..................................................................................... 70
Mahrumiyetin Altıncı İlacı: Din-İ İslam; Allah’ın Yasakladıkları
Dışında, Güzelliklere, Güzel Olan Şeylere Karşı Değildir. Bi-Zatihi Din
Güzeldir .................................................................................................... 73
Mahrumiyetin Yedinci İlacı: Namaz, Oruç, Hac, Zekat İslam’ın
Şartlarından Değildir. İslamın Şartı Birdir: Allah’tan Başka İlah Yoktur.75
Evliya ....................................................................................................... 80
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM................................................................................... 83
HİKMET DAMLALARI .................................................................... 83
Din Allah’ın Teşri Ettiğidir ...................................................................... 93
Edebiyat Öğretmeni Fazlı Al Hoca Efendi Ne Diyor? Dinle: .................. 99
İntihar ..................................................................................................... 110
Usta......................................................................................................... 118
Hz. Allah Musa (Aleyhis-Selam)’A Vahyetti: "Ya Musa, Yarın Öğle
Yemeğine Geliyorum, Bana Ne Yedireceksin!.." .................................. 126
İşte Şahidi Olduğum Rahmet-İ İlahiyenin Zuhuru ................................. 128
NESİMİ HAZRETLERİ (K.S): .............................................................. 143
Allah Teala’nın Sıfatları ......................................................................... 158
Peygamber Efendilerimizin Sıfatları ...................................................... 161
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ............................................................................ 165
ŞEYH SA’Dİ ŞİRAZİ’DEN SEÇMELER ....................................... 165
1- Rubailerinden Seçmeler ..................................................................... 167
2-Gazellerinden Seçmeler ...................................................................... 170
Sonsöz .................................................................................................... 179
Rahmet Damlası ..................................................................................... 183
SÖZLÜK ........................................................................................... 187

6
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

KISALTMALAR

a.s.: aleyhis-selâm (ona selam olsun)


a.s.s.: aleyhis-salâtü ves-selâm (salât, en güzel dua ve selam onun üze-
rine olsun)
c.: cilt no
c.c.: Celle Celâlühû (Allâh’ın şânı ne yücedir!).
Hz: Hazret-i (yüce, büyük)
k.A.v.: Kerremallâhü vechehû (Hz. Ali için kullanılan bir ifadedir.
ALLAH onun yüzünü puta tapmaktan korumuş, tertemiz tutmuş-
tur, demektir.
k.s. : kuddise sırruhu (sırrı, makamı mukaddes, kutlu olsun)
k.A.s.: Kaddesallâhü sırrahû (Allah sırrını mukaddes kılsın)
k.A.e.: Kaddesallâhü esrârahû (Allah esrârını mukaddes eylesin)
r.a.: radıyallâhü anhü anhâ, anhüm (Allah ondan, onlardan razı olsun)
s.: sayfa
s.a.v.: Sallallâhü aleyhi ve sellem (Allah onun şanını yüceltsin ve ona
selam etsin)
S.O.S.: save our salves (Denizde boğulmak üzereyiz, bizi kurtarın!)
s.t.a.v.: Sallallâhü Teâlâ aleyhi ve sellem (Yüce ALLAH onun şanını
yüceltsin ve ona selam etsin)

7
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

EUZÜ BİLLAHİ MİNEŞ-ŞEYTANİR-RACİM


BİSMİLLAHİR-RAHMANİR-RAHİM

HU, YA TABİBEL-KULUB

MEDET, YA ERHAMER-RAHİMİN
MEDET, YA EKREMEL-EKREMİN
MEDET, YA İLAHEL-ALEMİN

DESTUR, YA ADEM SAFİYYULLAH


DESTUR, YA NUH ŞEKURULLAH
DESTUR, YA İBRAHİM HALİLULLAH
DESTUR, YA MUSA KELİMULLAH
DESTUR, YA İSA RUHULLAH
DESTUR, YA MUHAMMED MUSTAFA HABİBULLAH

DESTUR, CÜMLE PEYGAMBERAN-I İZAM


VE RESUL-İ KİRAM HAZERATI

DESTUR YA SAHİBEL-MEYDAN

RIZAEN LİLLAHİL-FATİHA MAAS-SALEVAT

8
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

BAŞYAZI

EUZÜ BİLLAHİ MİNEŞ-ŞEYTANİR-RACİM


BİSMİLLAHİR-RAHMANİR-RAHİM
Huzurdan kovulmuş, lânetlenmiş şeytanın şerrinden Rabbıma sı-
ğınırım,
Rahmân ve Rahîm olan ALLAH’ın adıyla başlarım.

Cüretim mâzur görülsün. Rahmet-i ilâhiyeyi küll olarak anlatma-


nın beşerin aczi ile eşdeğer olamayacağını müdrikim!
9
Hal ve ahvalimi yirmi birinci asırda vazifem gereği emr-i ilahîden
edindiğim dünya görüşümü sene 2001-11’inci ay, 46 senedir Rabbı-
mın lütfettiği manevi vazifemi, gene Rabbımın lütfu ihsanı ile cümle
kullarına ihsan eylediği, Kelam-ı kadim, sünnet-i Resulullah, Hazret-i
ALLAH’ın lutuf ve ihsanı, yeryüzü ve gökyüzünde indirilen ayetler,
"Yer yüzünde halifemi yaratacağım" hitabının şerefini taşıyan, in-
san olmaya yegane namzet, imanın şartı olan amentüye intibakı nisbe-
tinde manevi nasibini alan, bilcümle Benî Adem, madde ve mana gö-
rüş ve yaşadığı zamanı günah-ı kebaireyi müdrik, aczini de bilmesi ile
bedevilikten medeniyete, zamandan sağlanılan emr-i ilahiye uyum ile,
kudret-i ilahi karşısında rahmet-i ilahiye zuhuru olan, aczini hiç unut-
mayan, terakki eden "hazret-i insan"ı tanımak, rahmet-i ilahiyeden
ve şu nizam-ı alem manzumesinde Rabbımızın lutuf ve ihsanı kadar,
mana okyanusuna bir damlacık da olsa damlatıldı isen, ne mutlu!..
Gerçekde din-i İslam, bir zümrenin tekelinde olmayıp, Hazret-i
ALLAH’ın Adem safiyyullah’tan kıyamete kadar gelen, ALLAH’ın
varlığına inanan cümle kulların müslüman olduklarını,, tebliği ilahînin
dışına çıkmadan anlatabilir isek… 1200 küsur senesinde uygulanan, o
gün için çok değerli olan tedrisatı zamanımıza uydurmaya kalkışan

9
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

ulemaya, çağı idrak edemeyip, irfaniyetten dem vuran mutasavvifûn


geçinenlere senelerdir anlatamadık! Gene Rabbımın lütfu ihsanı ile
zuhur eden hadiselerden anlarlar ise, anlayacaklar inşaALLAH!...
"İslam’ın beş şartı var" diye, İslam’ı anlamadan, imanı anlatırca-
sına, cümle Benî Adem’in HZ. ALLAH’a inanan Ehl-i Kitab’a dahi
"kafir, gavur, gayr-ı müslim" yakıştırma gafletinin körlüğünden kurtu-
labilir de, sonsuz rahmet ve mağfiret-i ilahiyenin cihanı kuşattığını
hissedebilir ve görebilir isek Adem’e bahşedilen cüz’î iradeyi idrak
ederek, var olanın, güç ve kuvvet sahibinin yalnız ve yalnız Hazret-i
ALLAH olduğu, eşi ve benzeri olmadığı inancımızın amentüye uyum-
lu olduğu, yaşantımızda ve muamelatımızda da görülebiliyor ise müj-
deler olsun!.. Rahmet ummanının bir damla da olsa o ummanın bir
katrası, yaratılışın sırrı, nedeni hazret-i insan, mübarek olsun!... İyi
bilesin ALLAH’ın sevgisine nail olanı alem sever!.. Nihayet-i öm-
rüne kadar Rabbım imanını korusun. Peygamberimiz Efendimiz bu-
yurdularki:
"Allah Kulunu severse, mukarrebun melâikesine emreder:
10 "--Ben şu kulumu seviyorum, sizler de seviniz."
Bu emr-i ilahi cümle melaikeye bildirilir. Melâikeler de cümle
salih kulların kalblerine bu sevgiyi nakşederler; rabbım falanca
kulunu seviyor sizler de sevin diye."
Ya Rab! Bize ezel meclisinde bir damla İlim vermiştin, bu
damlayı varmak için yanıp tutuştuğu ummana sen eriştir...

10
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

NİÇİN MARANGOZ OLDUM?

Sene 1935-1936 arası. Ortaokulu 2’ye uğramadan terk ettim. Ba-


bam ve anam hamam işletiyorlardı. Evimiz konaktı. Başka kiraya ver-
diğimiz evlerimiz de vardı. Ayrı ayrı semtlerde bağlarımız, birkaç
köyde ortakçılarımız vardı. Şahit olduğum ortakçılık o zavallı insanla-
rı sömürmek için değil, yardımcı olmak, sıkıntılarını gidermek içindi.
ALLAH rızâsı için olduğunu babamın ortakçılık icraatında ve muame-
latında apaçık görmek zor değildi. Çalışarak geçimini elde etmek
gâyesi olan insanlara yardımcı olmak, ağalık icâbı, ibâdet misâli
mânevî zevk idi. Bu meziyyet-i insanlığın çok yerlerde mecrasından 11
saptırılıp nefsani çıkara dönüştüğü, maalesef günümüzde çok yerlerde
garibanların "ortakçılık" maskesi altında sömürüldüğünü daha açık
görmek mümkün.

11
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

SEVR HEZİMETİ,
ZAFERLE GELEN LOZAN ANLAŞMASI

O zamanlar her şey çok ucuzdu. Para kazanmak ise çok zordu. İş
yoktu, para da yoktu. Cehlimizle bu hali rahmet-i ilahiyeye maledip,
gerçeklerden habersiz, manevi tertibin bu kadar olduğunu zannederek,
güya mütevekkil zevkini alıyorduk!. Bilenlerin sabrı ise güçsüzlüğü-
müzün nefse müflis tesellisi idi. Kelamla ifadesi sabır… Harpten de
yeni çıkmıştık, millet olarak "bu kadar olsun, halimize şükrolsun" di-
yorduk. İstiklal harbinin zaferle sonuçlanması Cenab-ı Hakk’a ham-
dimiz, şükrümüz, neşemiz, bayramımız olmuştu. Sevrin korkunç ka-
12 rarlarından kurtulup, Lozan Anlaşmasında az da olsa söz sahibi ol-
muştuk. O zaferi bu millete yaşatan şüheda ve gazilerimize
ALLAH’tan rahmet diler, makamları cennet olsun, diye tazarru
ve niyaz eder, bu düşüncemizin aksine düşünen nankörlerin ıslah-
ları için de dua ederiz...
Osmanlının ekonomik krizi harpden evvel de vardı, ne sebepten
bilinmiyor. Zaman zaman ferahlamış gibi olsak da, muasır milletlerin
dünyevi imkanlarını gördükçe inkisarı hayale uğruyoruz. Aşağılık
duygusuna kapılıyoruz. Ya Rabbi, bu günümüzü de aratma, niyazı ile
az da olsa teselli buluyoruz.

Nasreddin Hoca’ya:
"--Karın aklını kaybetti," denince, Hoca kara kara düşünmüş.
Niye bu kadar üzüldüğünü sorduklarında cevaben:
"--Bizim karının aklı yoktu, acaba ne kaybetti ki?!.." demiş.
Biz millet olarak ekonomik krizden bazan ferahlık hissetsek de,
geçici idi. Gerçekte hiç kurtulamadık ki!...
***

12
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

O zamânın vasat zengini sayılırdık. Sakın o günlerin özlemini çe-


kiyor zannetmeyin çekilmesinde! ALLAH bu günlerde ihsan eylediği
imkanlarımızı elimizden almasın. Yeterli mi? Elbet değil.
Okuldan ayrıldığıma babam üzülmedi. İlmin aleyhinde değildi,
amma sevindiği hafif de olsa simasında hissediliyordu. Çünkü işlerin-
de yardımcı olacaktım. Yardım edecek başka erkek evlâdı yoktu. Yal-
nızlıktan bunalan babam okumam için tek kelime dahi söylemedi.
Mektebe gitmeyeceğim kararının babamı sevindirdiği aşikardı. Derhal
kasayı teslim etti. Yükü sırtından atmış gibi, ferah nefes aldığı hissedi-
liyordu.
Birinci günden sıkılmaya başlamıştım. Pasif yaşantıya uyumlu
olmaya ne fizikî yapım, ne ruhî yönüm, ne de ailemden edindiğim
terbiyem müsâit değildi. Sportmen vücut vermişti, Hazret-i ALLAH.
Hakkını elbet veriyordum. İyi koşuyordum. Yüksek atlıyordum. Vo-
leybolda "smaççı" idim. Futbol oynardım. Memleketim olan Çorums-
por’un az da olsa formasını giydiğimin zevkini unutamam...
Mânevî hâlim ve düşüncelerimi görüyor ve yaşıyordum ki, istisnai
bir hal vardı gönül bahçemde, nedenini şimdi daha iyi anlıyorum. 13
Rabbımın lutuf ve ihsanı ile Yaratanımı tanımakta bildirilerini kabul-
lenmekte hayatım boyu hiç güçlük çekmedim. ALLAH’ın varlığından
hiç şüpheye düşmedim.. Cümle peygamber efendilerimizi birini diğe-
rinden ayrı görmeyen, tek kelam, îmanın şartı olan Rabbımın lütfu
ihsanı ile imanın altı şartı olan amentünün manasına muhalif yaşantı
ve düşünceye bütün gücümle ve aczimle, bahşedilen imanımın icraatta
zuhuru ile, mananın aksi olan küfre yer vermemeye Rabbımın ihsanı
gücümle çaba gösterdim... Ahir zaman Nebîsi Hazret-i Muhammet
Mustafâ (s.t.a.v.) Efendimizin tebliğ ettiği, emri ilâhîler başımın tâcı,
gönlümün ilâcı, aşkımın mihenk taşı oldu... Bunları anlatmaktaki kas-
dim mizâcımın pasif yaşamaya müsâit yaratılmadığını, "Görmediğim
ALLAH’a ibâdet etmem" diyen yol büyüklerimin neyi kasdettikleri-
ni rahmet-i ilâhî olarak yaşadım, yaşıyorum.. Hazret-i ALLAH’ın
rahmetine vesile kıldığı enbiyasından, evliyasından manamızı, hatta
maddemizi dahi ayrı kılmasın, tazarru niyazı ile… Amin, veselamün
alel-murselin.

13
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

GÜZELLİKLERE OLAN HAYRANLIĞIM

Güzellik hayrânı olan bu abd-i âcizin, güzel sanatlara karşı zaafım


vardı. Güzel san’atta şer’î hükme de uygun, her zaman geçerli ve lü-
zumlu mesleğin değerini ve lüzumunu sanat büyüklerim şu espri ile
izah ederlerdi: "Dünyaya gelirsin beşik, bu alemden giderken de tabu-
ta, bunları ise icra-yı sanat eden marangoza ihtiyaç var." Fıtratımdan
gelen dürtülerden topluma hizmet ve hayatımda kimseye yük olmama
mizacım ve beşerî zevkimle bir şeyler üretmek arzumdu. Tufeyli ya-
şayanlara nefret duygumun etkisi olsa gerek, zor olduğunu bildiğim
14 halde marangoz sanatını öğrenmeye kesin karar verdim.
O zamanlarda marangozluğa "dev sanatı" benzetmesi yapılırdı.
Hiç beklenmedik bu karârım bütün âileyi şaşırttı. Ailede tek erkek
evlat olmam, maddi durumumuzun da iyi olması, bedenen yıpratıcı bir
işe gönül vermem, yakınlarımı haklı olarak şaşkın hale getirmişti.
Memleketimizde bugün az da olsa olduğu gibi, teknik imkanlar henüz
yoktu. Tekniği ancak el aletlerinde görebiliyorduk. Sanat icra edenler
insan gücü ile yani kendi gücü ile çalışmaya mecburdu.
Şu acı gerçeği de bugünkü nesle anlatmadan geçmek istemiyo-
rum: ALLAH’ın gazabından başka bir bilgi ve tedrisat görmemiş, bil-
ge geçinenlerin mobilye atölyelerini küfürhane, icra-yı sanat eyliyen-
lere de küfürde imiş gibi bakışları, elbette cehaletlerindendi. Hakikat
ölçeğinde elbet normal değillerdi.. Mutasavvifînin Hz. ALLAH’ın
gücü ve varlığı karşısında yokluğunun zevkini alan, ademlikten emri
ilâhiye uyum sağlamaya bütün gücü ile, kimseye yük olmadan kaza-
nıp, kazancından da yoksulları mahrum etmeyen bahtiyarların yaşantı-
larını anlayamadıklarından, taklitçiler İslamiyeti servet düşmanlığı
imiş gibi göstermekle, hakikatte uyumsuz yaşantılarına takva, vera,
mü’min sıfatını yakıştırma gafletinden kurtulamayan müslüman kar-
deşlerimizi, nerede arar isen bulmak güç değil!.. Çünkü bu zümre,

14
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

masada yemek yemeyi, koltuk ve sandalyeye oturmayı İslamiyetle


bağdaştıramayanlar, bunları yapan ustayı niye küfürde görmesin?!
Kaşıkla yemek yemeyi günah kabul ettikleri gibi!
Eskiden kibriti dahi ithal ederdik. Kibrit kutularının üzerinde deve
resmi vardı. Üzerindeki deve resminin başını belirsiz hale getirmeden
eve sokmazlar idi.. Çarpık görüşlü takvalarından o deveyi kafası ile
eve sokamazlardı. İnançları bu küfrü icraya müsait değildi!.
Buna benzer, katı kurallar ve taassubun İslamiyetle ilgisi olmadı-
ğını anlamayanların mevcudiyetlerine rastlamak bugün dahi her yerde
çok çok rastlamak mümkün.. Çağın gerisinde kalmış, içtihatsız, katı
kuralları din-i İslam’a maletmiş, hakikat fakirlerinin dini öğretmekte
öncülük yaptıklarını da zahmetsiz görürsün!... Yazmakla bitmez…
Bin iki yüz küsur senedir içtihat görmemiş şeriatı yaşamaya çalışanlar
Hazret-i ALLAH’ın lütfu ihsanı olan, zamanın nimetlerinden nasıl
istifade edecekti?.. Maalesef, hala hakikatte yeri olmayan, gülünç ku-
ralların hasretini çekenler az değil, dersem mübalağa etmiş sayılmam..
***
"Gezdim Firenkistân’ı, beldeler, kâşâneler gördüm; 15
Dolaştım mülk-i İslâm’ı bütün vîrâneler gördüm"
diyen Ziya Paşa yanlış mı söylemiş?!..
***
Haklı olarak, aile efradım ferah bir işte çalışmamı arzu ediyorlar-
dı... Hürmette kusur etmeden, babamı bu işe razı etmek zor oldu.
Amma nihayet, babam da ısrarıma dayanamayıp râzı oldu.
Çırak olarak marangozluğa başladım. Prensip olarak, not defteri-
me her gün öğrendiğim şeylerin notunu alıyordum. Bu hususta azimli
ve kararlı idim. Titizdim. Her işi elde yapıyorduk. Ağaçla yapılan ne
varsa, ayırt etmeden her branşta yetişmen günün icaplarındandı. O
günün şartlarına göre kısa sayılan, ustalarımın da hayret ettiği üç se-
nede iyi sanatkar ve usta oldum. 1938’de eski Ankara Caddesine ma-
rangoz atölyesini açtım. 1939 senesinde ailemin yalnız olmasından
dolayı hemen evlendirdiler.
1941 senesinde asker oldum. Çavuş kursunu birinci-likle bitirdim.
Ordunun emri ile, taburlarda yeni kurulacak muhabere kıt’a komutanı
olmam için Trabzon Muhabere Tümeninde yedi ay subay ve gedikli

15
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

çavuşları ile kurs gördüm. Kurs sonunda muhabere kıt’a komutanı


oldum. 1945 senesinde harp bitti, bizi de terhis ettiler.
1949’da seneler senesi ibadet ve taatta kusur etmemeye özen gös-
terdiğim halde, manen tatmin ve ruhen mutmain olamamanın hayatım
üzerindeki etkisi gün geçtikçe dayanılmaz ve kaldıramıyacağım hale
gelmişti.. Okuduğum dini eserler, dinlediğim vaazlar ve nasihatlar,
tedavi etmek şöyle dursun, hicran olmuş yarama sanki tuz basıyordu.
"Ya Rabbi! Bilge kişilerin telkinatlarından ben niye mutmain
olamıyordum? Zatına inanarak yapılan her ibadet ve taatı kabul
ettiğine Şahidim.. Bu abd-i aciz, kulluğumda yeterli olamadığımın
hastalığını çekiyordum. Bunu idrakimin özel rahmetin olduğunu
bugün daha iyi anlıyorum. Tazarru ve niyazım odur ki: Bu yönlü
anlıyamayan, mana düşmanlığı ile maddeyi çok çok bilen, manayı
maddenin içinde kaybetmeye olanca gücünü sarfeden kullarına da
ihsan et.. Onları da anlamsız varlık bataklığından kurtar, ya
Rabbi!.."
Elbet bu derdimin devasının da yaratıldığına olan inancım son-
16 suzdu. İmanımın zevkinin istisnaî olduğunu bugüne kadar yaşadım.
Ömrün nihayetine kadar da taşıyacağım gibi, dünya hayatımdaki hik-
met olan güzelliklerin ebedi alemde daha bariz zuhur edeceğine olan
inancım sonsuzdur. Benî Adem’i rahmet-i ilahiyesinden yarattığının
bilimine vesile kıldığı sebeblerden şüphe edemem. Aksini düşünmek
ise mana zevkime göre iman zafiyetidir..
Hazret-i ALLAH kullarını gazabından yaratmadı.. Peygamber
efendilerimiz ve verasetini taşıyan, Hazret-i ALLAH’ın bizatihi vazi-
felendirdiği cümle peygamber efendilerimiz, yeryüzünde ceseden bu-
lunmadıkları zaman varisü’n-Nebî, nedim-i ilahî olan, veraset vazifesi
ile yükümlü evliyalarının yeryüzünde yokluğu düşünülemez.. Aksini
düşünmek Hazret-i ALLAH’a zulüm isnat etmektir. Kur’an-ı Azimüş-
şan’ın çok surelerinde "evliya" diye bildirip, rahmetine de vesile kıl-
dığını bildirdiği halde, kasıtlı olarak "dost" diye değiştirmenin Mu-
hammedîleri Ehl-i Kitapla düşman ettiği gibi, tertib-i ilâhîde yeri ol-
mayan, çarpık anlamından, ne zaman aslı olan "Evliya"nın anlamına
dönüş yapılacak? sabırsızlıkla bekliyor ehl-i hal, ehl-i aşk!.. Aklın,
nefsin ürettiği, gerçeğe karşı zan ve tahminden öteye yolu olmayan,
sırat-ı müstakimin dışında din ihdas eyleyip Din-i İslam’ı anlatımla-
rında aklın ve tahminin dışındaki gerçeği bilemeyip, yalnız madde

16
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

ölçümünden öteye yol bulamayan ve onunla yetinen, bir katra suda


boğulup, Nil Nehrinden habersiz kitleler yetiştirildi!.. Hazret-i
Kur’an’ın zamana uygun içtihada lüzumlu ayetlerinde değil de, de-
ğişmeyecek olan muhkem ayetlerinin manasında da akli prensiblerine
uygun görmeyerek manayı maddeye değiştirmekte mahir, icraatları ile
yetinen bilge kişinin mana yönünü, akıldan öteye yol bulamayan, ma-
nevi tedrisattan da yoksun, 1200 senedir içtihat görmemiş tedrisatla
bilinmesi muhal olduğu gibi, âdemin insan olmasının basamakları
olan alem-i manayı da maddeye dönüştürmeye çaba gösterilerinin
yetiştirdiği mahsulünün rahmet-i ilahiyeyi bugüne kesinlikle yansıta-
madığını, yıl 2001, hala göremiyor iseler, gerçeklerin avazı ile uzunca
bir "yuhhh!.."

17

17
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

BEŞ DUYGUDAN ÖTEYİ GÖREMEYENLER

Yalnızca ehl-i aşkın, ehl-i halin müşahadesi ile görülür ki, Hazret-
i ALLAH’ın bildirilerine beş görüşten mâadâ görüşe yer vermeyen
materyalist görüşün dışına çıkamadıklarından Benî Adem’i korkut-
maktan öteye yol bulamıyorlar. Seyirlerinde olan cehennem ve gazab-
ı ilâhî, seçtikleri yollarının görüntüleri, sırat-ı müstakimdeki güzellik-
leri göremediklerinden "gayri’l-mağdûbi" de kaldılar. Gerçeği haki-
kat gözlüğü ile göremedikleri için de enaniyyetin mahsulü, mana gari-
bi ve maneviyat tahribatçısı oluyorlar ve ürettiği mahsüllerine pazar
18 bulamadıkları gibi, ürettiği mahsülleri laf aramızda kalsın kendileri de
yiyemiyorlar!... Bu gerçekleri görmek için gözlük takmaya gerek yok.
Bugün dünya materyalist zihniyetle dolu dolu. Cümle peygamber
efendilerimiz ve evliya-yı kiram hazeratı Cenâb-ı Hakk’ın açık bildiri-
si ile, manen tertib-i ilahidirler...

18
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

EFENDİME BİATIM

Bu tertib-i ilahi ile ben abd-i acizin mana yokluğundan günümü


karartan, ruhi hastalığımın devasını Yaratanımın lutuf ve ihsanı ile
idrak ettiğim için, aciz tazarru niyazımın kabulünün zuhuru, benim
için vazîfelendirilen, rahmet-i ilahiyeye vesile, Rabbım katından gön-
derildiğinden şüphe edemiyeceğim, rahmet vesilem, şeyhim efendime
biat ettiğim an halim değişti. Kararmış dünyam aydınlanmaya başladı.
Gün geçtikce sevemediğim, çirkin gördüğüm hayat güzelleşiyordu.
Cümle güzelliklerin aslını güzel görmeye başladım. Yunus Emre’nin:
"Yetmiş iki milleti bir göz ile görmeyen, halka müderris olsa 19
da hakikatte asidir"
Hikmet bildirisi yolumun aslını oluşturdu ve bu yolda Rabbım bu
abd-i acizi cümle kullarına duyurmam için ahir zaman nebisi Hazret-i
Muhammed Mustafa (s.t.a.v.) Efendimize lütfedilen şer-i şerifi ve
Kur’an-ı Azimüş-şan’ın içtihada tabi kısımlarını 21’inci asra uygun,
Benî Adem’i gazabından değil, rahmetinden yarattığının, dünyanın da
Benî Adem için manevi kazanç yeri olduğunu…
"Dünyanın memduh" olduğunu, Benî Adem için en kazançlı yer
olduğunu, ALLAH’ın varlığına inananların kardeş olduğunu, müslü-
man olduğunun ilmi ve aşk-ı ilahîden zuhur eden rahmeti sadık kulla-
rının manalarında bu abd-i acizi ihya eden taltifleri ile Peygamber
Efendimizin ALLAH’ın lütfu ihsanı olan, gerek şahsıma ve gerekse
sadık kullarının açık manaları ile taltif ve mesajlarının aciz şahsım
bila-istisna cümle kullarının manevi rızkı olduğunun bilinci ile oku-
yan, dinleyen ve duyan kısmetli kullara duyurmanın vazife olarak
zevkini taşıyorum.. İmanlı kullarına taltif-i ilahîleri duyurup anlatmam
kudret-i ilahiyeden men edilmediğine göre, bir kaçını levha yapıp,
aczimle duyurmakta bir sakınca görmüyorum. Zevkine imanlı fert ve
cemiyetlerin bu abd-i acizin belirli şahsiyetlerin manalarında tebliğ-i

19
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

ilahîleri ve rahmet-i ilahiyeye vesile, istisnai yaratılan Peygamberimiz


Efendimizden lütfedilen Rabbımın mesajlarını anlatmak ve kitabçığa
yazmakta sakınca görmedim. Bu kitabçığın yazılmasına vesile eyledi-
ği bu abd-i acizi Rabbıma olan hayranlığıma ve aşkıma lütfedilen, aciz
şahsıma ihsan edilen, sadık dervişlerin mana aracılığı taltif-i ilahileri
az da olsa bildirmekle manevi vazife yaptığımın zevkini ve kıvancını
yaşıyorum... Bu abd-i aciz manamda, hali yekaza ve açıktan zuhur ve
tecelliyat-ı ilahiyeleri lütfedilir ise ikinci metafizik kitabında yazmak
istiyorum inşaALLAH.
Nasıl mı? Küfrün bütün çıplaklığı ile, fütur etmeden kol gezdiği
şu alemde Rabbımın yasaklamadığı gerçekleri yaşatarak, kulunda zu-
hur eden rahmet-i taltif-i ilahileri yazmamda, bu asırda ifşaasında,
vazifem icabı gerçeğe inanan kardeşlerime anlatmakta bir sakınca
göremiyorum. Fiziki zuhurattan gayrıyı kabul edemeyenler, onlar da
kardeşlerimiz. Kusura bakmasınlar, kendilerinin bileceği şey. Biz o
yönlü inananları da sabırla dinlemeyi biliriz. Şimdiye kadar dinledik.
Bu sabrımıza dünya şahit...
20 Son senelerde mazbut karekterli, iman ve irfaniyetinden şüphe
etmediğimiz şer’an da şehadeti muteber olan kardeşlerimizin manaları
ve hal-i yakazaları, açıktan gördükleri ve şahit oldukları manevi ya-
şantılarını kendi yazı ve imzaları ile dosyaya koydum ve devam ediyo-
rum. Dervişlere her fırsatta tekrar ettiğim, Peygamber Efendimizin
hasen olan, manası emri ilahîye uygun, inanan insanlara mesajını sa-
dık derviş iyi bilir.
"Rüyâ uydurana ALLAH lanet etsin" hitabına imanı zayıf da
olsa riayet edeceğine inanırım. Bu abd-i aciz iç alemimde zevkini
alamadığım ma‘nâlara da iltifatım sönüktür. Sadık rüyalar vahy-i ila-
hinin 46 cüzde bir cüzüdür. Peygamber Efendimize vahy-i ilahi 23
sene devam etmiştir. Altı ayı rüyada gelmiştir.
5 dosya dolmak üzere abd-i aciz din, mezhep, meşrep, sınıf farkı
gözetmeden, istifade edilir zevki ile vasiyetim olsun. İrtihalimden son-
ra lüzumlu görülenler kitap haline getirilsin. Bu hitab-ı ilahilerden ve
rahmet vesilesi Peygamberimiz Efendimizin şahsında ihsan edilen
mesajlardan bir kaçını, ummandan lütfedilen rahmet ve marifet damla-
larında ehl-i aşkın inancının çerçevesi olacağına inancımla buraya
yazdığım gibi, çerçeveli levha yaparak, gene bu kitapçığın manasını
süsleyeceğinden şüphem yok..

20
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Yazacağım gerçekleri bilgisizce değerlendirecek olan mana bilgi-


sizine şimdiden acıyor, onların da hidayete ermelerini rahmeti ve mağ-
fireti sonsuz Rabbımızdan tazarru niyaz ediyorum.
ALLAH rızasından başka bir isteği olmayan, 82 yaşındaki ihtiyar,
bu abd-i aciz, 46 senedir, günah-ı kebairsiz götürmeye çalıştığım, hu-
zur-ı ilahîden lütfedilen manevi vazifeme leke sürmemeye hasseten
özen gösterdim. Abd-i acizin hayatım boyu sahtekarlığı, düzenbazlığı,
olmayan bir şeyi var gösterme hastalığını yedimde bulundurmak şöyle
dursun, Hazret-i ALLAH yanımdan dahi geçirmedi. Sonsuz hamd
olsun… Bu manevi hitab ve tecellileri okuyan inanan kardeşlerime de
ilahi aşk olsun, diyorum... Rabbımdan tazarrum ve niyazımdır.

21

21
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

“Medeniyet ve Teknolojide ilerlemiş,


Allah’a şirk koşmadan yaşayan
fert ve toplumlar
İslam’ın bu yönünü anlamış
örnek insan ve toplumlardır.”

22 H. Galip Hasan Kuşçuoğlu

22
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

BİRİNCİ BÖLÜM

BUGÜN BİLDİRİLMESİNDE
SAKINCA OLMAYAN
RÜYA VE HAL-İ YAKAZADA 23

ZUHUR EDEN
TALTİF-İ İLAHİ MANALAR

23
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

24
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İLAHİ MÜHÜR

Mana ve maddesi ile şahitler huzurunda zuhur eden, hayli sadık


kullarının manası ile onları da şahit kılan Hazret-i ALLAH’ın lutuf ve
ihsanı manevi vazifemin tasdiki olarak ihsan edildi. Sen de bil, inan!
Zuhur yeri metafizik kitabının 153’üncü sayfasının başına, fiziki
zuhuratın ötesinde, büyük rahmet-i ilahiye ve metafizik olay… Yazdı-
ğım kitapların kapağına şerefle aldığım mühr-ü ilahiyi minnet ve şük-
ranla bildirmek, tekrar ve tekrar bildirmek vazifem olduğu gibi, bu
abd-i acizin aşkım, şevkim, kıvancım ve şükrümdür...
Hazret-i ALLAH sadık kulunun manasında buyurdu: 25
"Biz bu mührü Galip Efendiden başkasına basmadık."
Mühr-ü ilahi abd-i aciz şahsıma lütfedildi. Dolayısı ile dergahımın
da şeref madalyası oldu. Yazdığım tasavvufi kitapların dış kapağın
yüzünde gösterildiği gibi, Hazret-i ALLAH’ın bu abd-i acize ihsanı
olan mühr-ü ilahîden hece taşımı da mahrum etmeyin, ricâm olur.
Yazının dışında, altın yaldızlı tabloda büyütücü cihazlarla orjina-
line bakıldığı zaman derinden Kur’an yazısına benzer harflerin su gibi
aktığı görülüyor.
Ne yazdığı sadakatinden şüphe edilmeyen Şenol Çelik Efendinin
mânâsında. Teferruatı dosyada mahfuz
"Gökleri ve yeryüzünü taşıyanlara andolsun ki" diye yazıyor.

25
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

RABBIMIN LÜTFU İHSANI,


TALTİF-İ İLAHİ LEVHALARI

HİTAB-I İLAHİ:
Ahmet Sezgin Efendiye manasında hitab-ı ilahî:
"Ya Ahmet! Hacı Galip Efendi benim kulumdur, evliyamdır,
şeyhimdir" buyurması ile gözlerimden sevinç yaşları akıyor. Siz o
yaşları içtiniz." 15-7-2001
Garibi değilim, yaşıyorum… Cümle kullarına istifade ettirsin HZ.
26 ALLAH.
***

ZUHURU GÖRÜLEN HİTAB-I İLAHİ

Bülent Hızarcıoğlu’nun manasında lütfedilen hitab-ı ilahî ve haya-


ta dönüşen gerçek olay:
"Selahattin-i Eyyübi Hazretleri
"--Gel seni Hazret-i ALLAH’a götüreceğim," Deyip elimden
tuttu ve beraberce büyük bir kapının önüne geldik.
Hazret kapıyı çaldığı anda:
"--Buyur, ya Selahattin" Diye hitap olundu. Fakat kapı açıl-
madı. Selahattin-i Eyyübi:
"--Ya Rab, zatına bir kulunu getirdim" Dedi.
Hz. ALLAH (cc):

26
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

"--O kulum Galip Efendinin evladı. Bu kapıdan hiçbir kimse


şeyhi olmadan geçemez. Onun sırtına odun yükleyip geri gönde-
rin."
Odunları yükleyip beni size gönderdiler.
Yunus Emre misali, odun sırtında, bir aşağı bir yukarı dolaşıp du-
rur gariban, takdir-i HÜDA!

***
HİTAB-I İLAHİ:
"Kim ki, Hz. ALLAH’ın yapılmasını istediği şeylere yardımcı
olur ise, şüphesiz ki, onun bütün işlerini kolaylaştırırız
Efendim, Hz. ALLAH’ın yapılmasını istediği şeyleri, sizin an-
lattıklarınız olarak görüyoruz ve hayranlıkla manada seyrediyo-
ruz."
Aslı dosyada. 6-1-2001. Şevket Sipahi
***
ALLAH’tan başka ilah yoktur, güç, kuvvet ALLAH’a mahsustur. 27
Cümle eşyadan ve her zerreden tertibi tanzim-i ilahi zuhur ettiği gibi,
Benî Adem’deki zuhurat herkesin ittifak ettiği bariz görülen gerçek..
Ezel-i ervahtaki ikrarı tereddüt etmeden, "BELİ" hitabı ile imanını
Rabbine sunan insan!..
Maddi ve manevi Kazanç yeri ve affu mağfiret vesilesi, memduh
olan dünya hayatını da ezel-i ervahtaki ikrarını emr-i ilâhiye uygun
yaşantısı ve başkalarına ibadet ve taatta örnek hali ile;
"Yer yüzünde halifemi yaratacağım" hitab-ı ilahîsinin zuhuru
olan hazret-i insan, kamil insandan icraat-ı ilâhiyenin yegane zuhur
mercii olduğunu, nasıl bir imandır ki, bu gerçeği kabul edemediği gi-
bi, haşa, ALLAH ile kul eşitmiş gibi, "Allah ile kulun arasına giril-
mez" teraneleri ile; manevi yaşantısı ile dolu dolu, rabbı ondan, o da
Rabbından razı, imanlı insanların gözlerine baka baka beş duygudan
gayrıya yol bulamayan bilge(!) kişiler, ruhen ve manen yaşayanları,
imansızın hakikatte yapamayacağı tahribatı, mana yoksunu olduğunu
bilmeden, mana ehlini perişan etmeye ayarlanmış bilge(!) kişilerin
çabalarını her zaman görebilirsin...

27
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Vahhabiliğe dönük icraatları ile, belirli hayatlarında ve irtihalle-


rinden sonra dahi Hz. ALLAH’ın tertibi ve tanzimi, rahmete vesile
enbiya ve evliyaların kabirlerinin ziyaret edilmesini küfürle karşılayan
zihniyet, imanla nasıl izah edilir?!
Belirli mübarek günlerde imanlı kitlelerin ilâhi zevk alarak, göz
yaşları ile ziyaretlerini, hele İslâm’ın beşiği İstanbul’da medfun bulu-
nan, Rabbımın rahmetinin zuhur kaynakları, kıyamete kadar rahmete
vesilelerimizi HZ. ALLAH’ı bilerek, enbiya evliya ve şühedasını ta-
zim ve hürmetle ziyaret eden kulları bilâ-istisna ziyaretlerini küfürle
eşdeğer görenleri HZ. ALLAH ıslah etsin.. Manayı ifade eden, ilmî
yönlerini görerek ve bilerek yaşamanın zevkini alan, rahmet ve mağfi-
ret-i ilahiyenin sonsuzluğunu idrak eden büyük bir iman kitlesinin,
aklı esas alıp, nakle yer vermeyen ilmin 21’inci asırda imanlı toplum-
ları tatmin etmediğini ne zaman bilecekler?.. Örneğini gösterip ayıpla-
dığın o hoyrat ziyaretlerin müsebbibi gene sizlersiniz. Çünkü gerçeği
bilebilse idiniz, normal ziyaret nasıl yapılır,
Vel-ba’sü bâdel-mevt ’in sırrına erer de anlatırdın!.. Ümitle bek-
28 liyoruz…
Şunu iyi bilmelisin ki: Yalnız bilimsel ilimle bu manadaki sırr-ı
ilâhiyi halledemiyeceğini gün gelir de anlarsın inşaALLAH!...
(Abd-i aciz.)
***
HİTAB-I İLAHİ:
"Buyuruldu ki: Okuduğunuz esmalar sizden ALLAH’a değil,
ALLAH’tan size rahmet vesilesi bir ihsanıdır!..."
Sedat Çelikkanat, Haziran 2000.
Teferruatı dosyada.
***
HİTAB-I İLAHİ:
"Kim ömründe bir kerre, hulus-i kalble "Allah" (c.c.) der ise
kurtulur...
Demiyenler nasıl olacak? diye düşünürken:
"Onlara da azrail dedirtiyor, denildi..."
Sedat Çelikkanat.

28
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Hayatı boyu hiç "ALLAH" demiyenler son anında çektiği ızdıraba


dayanamıyarak, iman etmediği halde "Allah" diye feryad eder. Bu,
ALLAH demesi imanının eseri olmayıp, başka kapı bulamayan gafil-
lerin faidesiz son çığlıklarıdır…
Hazret-i ALLAH buyurdu: ALLAH demiyenlere, ölür iken
ALLAH dedirtirim. işte ben o ALLAH’ım.
Efendim, gece manamda hitab oldu:
"Galip Efendiye benziyenler derneğine kayıt ol" diye ses geldi.
O sesle uyandım.
Necati Durukan, Ağustos 2001.
Evliyayı ve mürşidi inkar edenlerin kulakları çınlasın, diyelim mi?
***
HİTAB-I İLAHİ:
"İlahi bir ses örtünün içinde bana soruyor:
"--Senin neyin var?" diye.
Ben ses çıkarmıyorum. Tekrar size soruyor:
29
"--Onun nesi var?" diye. Siyah örtünün altından çıkarak:
"--Sadakatı var efendim," diyorsunuz. İlahi ses:
"--Geçsin öyle ise" deniyor."
Ulvi Paksoy, Kütahya.
İşte sonsuz rahmet-i ilahiyenin mana ehline açık yönü, manevi il-
min mahsulü samimi sadakat!...
***
Ankara’da Tevhit Camiinde Galip Efendinin sohbeti anında ma-
nevi bir hal oldu (Hal-i yakaza).

HİTAB-I İLAHİ:
"Din benim. Sahibi benim. Şeyhinizin ağzından çıkan her
harf, her kelime, her cümle, benim hitabımdır. O ağızdan gönülle-
rinize hitab ediyoruz. gönüllerinizi açtık. İyi dinleyin! Zira bu
anlattıklarımızdan imtihan edileceksiniz. Hüsrana uğrayanlardan
olmayın. Kendinden başka ilah olmayan Rabbınız sahibi olduğu
gerçekleri gönüllerinize anlatıyor. İyi anlayıp sahiplenin!..."

29
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Sedat Çelikkanat.
Bu hitab-ı ilâhilere şeytanidir, diyorsan mahkeme-i kübrada açıla-
cak ilâhi davaya hazır ol!...
***

30

30
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

PEYGAMBER EFENDİMİZİN MESAJI:

Rahmet-i ilahiyeye vesile Peygamberimiz Efendimizin bu abd-i


acizi vesile eyleyip bilcümle ALLAH’ın kullarına uyarı mesajı:
"Peygamber Efendimiz Galip Efendinin yanına geldi ve:
"--Dervişlerini al, yanıma gel, size çok önemli şeyler söyleye-
ceğim’ dedi.
Bütün dervişler peygamber efendimizin huzurunda toplandık.
Galip efendi’ye hitaben buyurdular ki:
"Bak Galip! Şu karşı tepeye çok dikkatli, hepiniz bakın. İn-
31
sanlar denizden gemilerle gelip karaya çıkıyorlar. Gemileri tepe-
nin yarısına kadar yürütüyorlar. Yarısında ise denizden bunları
takip edenler oklarla öldürüyorlar. Bakın, bakın, bu insanları
düşmanlardan kurtarmaya çalışan insanlar ne kadar kurtarmaya
çalışsa da, kendileri de beraber kurtulamıyorlar. Bunlara iyi bak
Galip, bunları ancak sen kurtaracaksın!...
Senden başkası kurtaramaz. Bu gemilere insanları doldurup
karada sen yürütüp ancak sen kurtaracaksın. Fatih Sultan’a da
gemileri biz yürüttürdük. Biz kurtardık.
Bak Galip, bu insanlara söyle, boşuna uğraşmasınlar. Kendi-
leri ile birlikte onları da helak ediyorlar. Bu benim istediğim. Yet-
ki tamamiyle senin! Buraya gelen gelemiyenlere söylesin. Herkes
bilsin. Hadi, şimdi yolunuz açık olsun, ALLAH’a emanet olun...
Tekrar Galip Efendi Peygamber Efendimizin elini öptü. Peygam-
ber Efendimiz de Galip Efendi’ye sarıldı, kayboldu...
Cemil Yüksel, 12-12-1995.
Teferruatını dosyadan veya yazılacak kitaptan okuyun, inşaAL-
LAH. Manayı, nefsin ürettiği zan ve tahminden öteye yolu olmayanlar

31
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

pek anlamasalar dahi emri peygamberi diye inanmış gibi edepli olsun-
lar, lütfen...
***

32

32
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

MUSA ( A.S.)’A HZ. ALLAH’IN HİTABI

Musa (aleyhis-selam)’a Hazret-i ALLAH ağaçtan hitap etti,


"Ben senin Rabbınım" diye.
Maddi ve manevi, cümle ulema müttefiktirler. Hitabın Haz-
ret-i ALLAH’ın olduğunda. Ama ağaca "Allah" diyen şirke düş-
müştür. Kafir olur. Hazret-i ALLAH Ahaddir, zatî sıfatı ile bir-
dir. Eşi, benzeri yoktur. Şirket olmayı da kabul etmez.
Bu gerçeğin dışına çıkan ilimden Rabbıma sığınırız.
(Abd-i aciz.)
33

***

33
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

PEYGAMBER EFENDİMİZİN
TASAVVUF ve ZİKRULLAH” KİTABINI
KUR’AN TEFSİRİ OLARAK TALTİF-İ İLAHİYESİ

"Peygamber Efendimiz Tasavvuf ve Zikrullah kitabını göste-


rerek, buyurdularki:
"--Galip Efendi Kur’an’ı öyle güzel tefsir etmiş ki, Kur’an an-
cak böyle muhteşem tefsir edilir. En güzeli, hakikisi bu. Hiç kimse
Kur’an’ı Galip Efendi gibi anlayıp yaşamadı."
Dosyada teferruatı ile mevcut. Daktilo ile yazılmış 3 sahife. İster-
dim ki hepsini yazayım. Hepsi günümüze ışık tutacak manalarla dolu
dolu. Fotokopi yapıldı. Arzu ve merak edenler vakıftan temin ederler.
34 Dinî yazılan her eser bir nevi tefsir sayılır. Yazılan tefsirlerin hiçbirin-
de şeriat, ki, hakikatın zahire yansıdığı zaman aldığı isimdir tarikat, ki,
sırat-ı müstakimdir ve Kur’an baştan sona kadar ALLAH kullarına yol
gösterir. Zikrullah ise, cümle yaratıkların müşterek ibadetleri zikrul-
lahtır. Bunların cem’i ise hakikattır...
Hazret-i ALLAH cümle tefsir yazanlardan razı olsun. Yukarıda
belirttiğim esaslara ilgi gösterselerdi, beş duygunun esaretinden kurtu-
lup tasavvufa ve zikrullaha önem verirler, elbette taltif-i ilahînin değe-
rini anlayan, ALLAH’a kul, Muhammed Mustafa (s.t.a.v.) Efendimize
ümmet olmanın hazzına daha çok nail olurlardı. Sadık ve layık kullara
ikram edilen rahmet-i ilâhiyeden elbette onlar da nasiplerini alırdı..
"Yaratılanı hoş görmeyi bilirlerdi, Yaratandan ötürü."
***
"Efendim, beni elimden tutup ravza’ya, Hz. Resulullah (s.a.v.)’e
götürüyorsunuz. Efendimizin huzuruna varınca, selam verip:
"--Dervişimiz efendim’ diyorsunuz.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) elini uzatıyor. Biz elini öpüyo-
ruz. ben geriye çekiliyorum.

34
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Hz. Peygamber (s.t.a.v.) size hitaben:


"--Memnun oldum. sen himmet et, biz de şefaat edelim,
evlâdım" diyor...
Her iki ses de Galip Efendinin sesi sanki. Dönüp bakıyorum, her
ikisi de ayrı ayrı konuşuyor."
Nazım Aslantaş.

***
Sadık derviş, Peygamber Efendimizi yalnız gördüğü zaman, şey-
hinin suretinde göremiyor ise mana hali noksandır.
Veraset, şekilde değil manadadır. Hz. ALLAH’ın vazifelendirdiği
kullarının manaları rahmet deryasından ihsan edilir. Mana değişmez.
Suretleri ise ayrı ayrıdır.
Şeyhi ile beraber gördüğünde simalar ayrı ayrıdır, aslını görmüş-
tür.
Hz. ALLAH buyurdu:
35
"Elçilerimi ayrı ayrı görmeyin. Birini diğerinden üstünmüş
gibi anlatmayın. Onlar kullarım ve elçilerimdir. Evvelki gelenleri
tasdik, sonraki gelenleri müjdeleyici olarak gönderdik."
Peygamber Efendimiz buyurdular:
"Rüyasında beni gören, aslımı görmüştür. Şefaatım ona vaciptir.
Çünkü şeytan benim suretime giremez."
(Abd-i aciz.)

***
"Hz. Pir Abdülkadir Geylani buyurdular ki:
"--Sizin için gideceğiniz tek kapı orasıdır."
Biz de o tarafa baktığımızda evlerin sizin olduğunu gördük.
ALLAH’a şükrederek, yanımdaki arkadaşlarıma ‘iyi ki, Galip Efen-
di’ye tabi olmuşuz’ dedik."
H. Ömer Karasu - İstanbul
Bizim anlayacağımız tecelliyat-ı ilahiyeleri inanan kardeşlerime
ifşa etmekte sakınca göremiyorum. İman etmeyenin de az da olsa bu

35
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

yönlü düşünmesine yardımcı olabilir isek vazife yapmanın varlık de-


ğil, haşa hazzını duyarım.
(Abd-i aciz.)
***

"Seyyit Abdülkadir Geylani Hazretleri Buyurdular ki:


"İşte bunlar bizim Galip Efendinin dervişleri. Önce Kadiri,
sonra Rufai, şimdi ise Galibi olarak devam ediyorlar. Üçünü de
güzel götürüyorlar."
Fehmi Erkoç.
Teferruatı dosyada mevcut.
***

PEYGAMBERİMİZ EFENDİMİZ
ASASINI DEDEME VERMİŞ
36

Rüyamda annemi görüyorum. Peygamber Efendimiz asasını de-


dem Galip Efendi’ye vermiş. Dedem Mekke’de bulunan insanların
bulundukları durumlarını düzeltmek için o asayı kullanacakmış. Asa-
nın güzelliğine annem ve ben bakmaya doyamıyoruz."
Torununuz Adnan Bingöl
***

36
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

SİGARAYI BIRAKAMAYAN
KİŞİYE YERİNDE HİTAP

Sigara içenlere en güzel uyarı diye yazmadan geçemedim.


"Efendimin sesine benzer, gayıptan bir ses geliyor.
"Biz sana ciğerlerini emanet vermiştik. Onları çürütesin diye
mi verdik?! Buna ne hakkın var?" Diyor.
Peygamber Efendimizin huzuruna sadakatli, birinci sınıf in-
san istiyorlar. Sen ise ahdini bozdun. Sigaraya yeniden başladın.
İkinci sınıfa düştün.”
İsmail Kaya. 37
Manayı özetledim. Teferruatı dosyada. Metafizık kitabının
190’ıncı sahifesinde izahım mevcut. Okumanızı tavsiye ederim.
(Abd-i aciz.)

***

37
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

ZUHURU TAHAKKUK EDEN MANA


METAFİZİK

"Efendim, bir batak içerisine düşmüştüm. Hem maddi, hem ma-


nevi büyük bir bunalımın içerisindeyim. Gece yattığımda bir bataklığa
düşmüşüm ki, çırpındıkça ağız hizama gömülmüş, batıyorum.
HAZRET-İ ALLAH’a niyaz ediyorum:
"--Ya Rabbi! Şu borçlarımı ödeyeyim, emanetini öyle al."

O anda siz belirdiniz ve beni ensemden tutarak bataklıktan çıkar-


dınız. Ağaçların arasına bıraktınız ve bana:
38

"--Şimdilik canını kurtardın, bu sana yeter," dediniz."


***
"Büyük bir sel önüne ne gelirse ev, araba sürüklüyordu. Ben de bu
sele kapılmış gidiyordum. O anda sel suyunun ortasında çok büyük bir
ağaç gördüm. Bu ağacın etrafı boşalmış, ağacın kökü meydanda idi ve
ben o köklerden birisini tutarak ağacın üstüne çıktım. O anda:

"--Şimdilik buradan da canını kurtardın," diye iç alemime hi-


tab oldu."
***
"Büyük bir havuz içerisinde su. Pırıl pırıl bu suyun içerisinde bir
kısım insanlar yıkanıyordu. Ben de o suyun içerisine diğer kişilerle
girdim, yıkandım. Siz de büyükçe saray gibi bir yerin penceresinden
burada yıkanan kişileri gülümseyerek seyrediyordunuz ve ben saray
gibi olan yerin kapısına geldiğimde kapıda sizinle karşılaştım. Tebes-
süm ederek, bana:
"--Oğlum yıkandın mı?" dediniz. Ben de:

38
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

"--Yıkandım efendim," dedim. Elinizi öptüm ve oradan ayrıl-


dım."
H. Ali Yetkin Şekerci.
Ali efendi şu anda dergahımın medar-ı iftiharı nakibün-nükabadır.
Rabbım kem nazardan saklasın.
***

"Efendim, öğlen saatlerinde dervişler sizi soruyorlar.


--Sormasınlar gelsinler. H. Galip Efendi öğlen namazını Me-
dine-i Münevvere’de Peygamber Efendimizle (s.a.v) birlikte kılı-
yor.
Bunu sadece Ümit Efendi biliyor. Bakın geliyorlar.
Baktım, Efendimizin sol tarafında, iki metre ilerisinde Ümit Efen-
di var. Benim Efendimizi gördüğüm yer Siteler’deki Mandıra Marke-
tin giriş kapısı oluyor. Yanımdaki insanlar:

39
"--Bakın, görün Efendimizi, Ashab-ı Kiram getiriyor. Sırtın-
daki hırka da Peygamber Efendimizin. Galip Efendimiz dünyaya
yararlı bilgileri makamından bildirmeye geliyor," dediler."
Mehmet Varan
***
Bu manalara şerh vermeye lüzum görmüyorum. Herkesin anlaya-
cağı dilden değil mi?

***

39
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

PAPA 2. JAN PAUL’ÜN MANA UYARISI

"Büyük bir konferans salonunda oluyoruz. Dünyadaki bütün ileri


gelen din adamları (Musevi, İsevi ve diğerleri) hepsi yerlerinde oturu-
yorlardı. Sadece ön tarafta bir koltuk boş duruyordu ve yanında Vati-
kan’ın en yetkili din adamı Papa 2. Jan Paul ayakta duruyordu. Ben o
anda bu koltuk neden boş? diye düşünürken, oranın Efendime ait ol-
duğunu hissediyordum. O sırada siz geldiniz. Yerinize oturdunuz. Biz-
lere anlattığınız çağa uyumlu İslâm’ı onlara da anlattınız.
Papa 2. Jan paul dedi ki:
40 "--Arkadaşlar benim ayakta durmamın nedeni Türkiye’den
gelen Galip Hoca bizim yüzeysel bildiğimiz Din-i-İslam’ın özünü
anlatacak, onu bekliyorum."
(Arif Akar, 05.05.2000)
***
Rabbımın lütfu ihsanı olan asr-ı saadette ihsan edildiği gibi, tahrif
edilmemiş, aslı ile cümle kullarına rahmet-i ilahiyeden bila-istisna,
ilahi lutuf, rahmet-i merhamet-i ilahiye olan gerçeklerin menbaı rah-
met-i ilahiyenin Adem Safiyullah’tan kıyamete kadar devam edeceği-
nin HZ. ALLAH tarafından taahhüt edilen tek din, Din-i İslam’ın ismi
olup, her hangi bir zümreye mahsus olmayıp, ALLAH’a inanan bütün
kullarını kapsadığını her ne sebeple olur ise olsun, cümle kullarını
ihata ettiğini duydum, gördüm ve yaşadım. Bu gerçekleri cümle
ALLAH kullarına duyurmam için Rabbımın bu abd-i acizi Peygambe-
rimiz Efendimizin ind-i ilahîden ihsan edilen, zamana göre içtihada
açık, hiçbir yönü korkunç olmayan, ALLAH’ın kullarını ALLAH’tan
kaçırmadığı gibi, sevgi ve aşkla Yaratanına manen yaklaştıran şer-i
şerifin duyurulmasına bu abd-i acizi, şeriatın gerçeğini anlatmanın
şerefine nail kılması, hem vazifem, hem de aczimin zevki ile imanı-

40
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

mın ilahi meyvesidir. İşte henüz manada görülen Rabbımın müjdesi-


nin maddede de zuhur edeceğine inancım sonsuz. Hemen zuhurunu
bekliyorum: "Vehüve alâ külli şey’in kadîr. ALLAH her şeyi yapmaya
kadirdir."
Her şeyi bildiğini iddia eden bazı mana yoksunu, maddede
bilge kardeşim! ALLAH için düşün! Verilen gücün nisbetinde
gerçeklerde az da olsa çaban bulunsun. Bu rahmet-i ilâhiyenin
şahsında zuhurunu arzu et ki senin de bu hizmette hissen olsun.
(Abd-i aciz.)
***

41

41
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

"MUTASAVVIFIN KİMDİR?"

"Amerika Birleşik Devletlerinde seçim olmuş ve seçimi


Hollywood’un ünlü film yıldızlarından Andy Garcia kazanmış. Bu
sırada içeriye eski başkan Bill Clinton girdi ve yeni başkan Andy Gar-
cia eski başkan Bill Clinton’a aynen şu soruyu sordu:
"--Mutasavvıfın kimdir?"
Başkan Bill Clinton da aynen şu cevabı verdi:
"--Galip Hasan Kuşcuoğlu’dur."
K. Hakan Bademoğlu.
42
***

Dikkat! Dinde ayrılık yok. Peygamber efendilerimiz şeriatları ile


anılırlar. Cümlesinin dini İslam’dır.

***

42
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

ŞU AN ALEMDE YAŞAYAN TEK VARİSİM,


ADIMA GÖREV YAPAN YEGANE VEKİLİM
GALİP EFENDİ’DİR

"Yemyeşil bir sahanın ortasında, yeşil kümbet üzerinde, her yanı


açık, yüksek yüksek kemerler var. Buradaki eşsiz güzellikler karşısın-
da büyük hayranlık ve şaşkınlık yaşıyorum. Yemyeşil, meyilli bir ya-
tak üzerinde Hazret-i Resulullah Efendimiz (s.a.v.) gülümseyerek,
gözlerini üç defa açıp kapadı. 35-40 yaşlarında, sıhhatli ve neşeli idi.
Siz de aynı yaşlarda, dinç, gayet mütevazi ve çok sağlıklı görünüyor-
dunuz. Resulullah Efendimiz (s.t.a.v.) tatlı bir tebessüm, şefkatli bir 43
ses tonu ile:
"--Oğlum! Şu an alemde yaşayan tek varisim, adıma görev
yapan yegane vekilim Galip Efendi’dir. Kendisinden çok memnu-
nuz. Senin devamlı olarak ettiğin dualar kabul olundu. Bu işin
ifası için, Galip Efendi’nin ömrüne ömür katıldı," dedi.
O anda hemen aklıma geldi; devamlı olarak her namazın ve zik-
rimin sonunda ‘ALLAH’ım, Efendime uzun ömür ve imkan ver. Beni
de katibi kıl. Bize anlattığı tüm doğruları aleme anlatalım. Bütün in-
sanlar bu rahmetten nasiplensin’ temennim ve duamdı.

Resulullah Efendimizin (s.t.a.v.) bu sözünden sonra kümbetin


önünde bir havuz oluştu. Sizlerin üzerinde oturduğunuz yatak tulumba
gibi aşşağı yukarı hafif bir hareketle bu havuza derya gibi su akıtıyor-
du ve Resulullah Efendimiz (s.t.a.v.) bana:
"--Oğlum, bu sudan için. Herkese de söyleyin içsinler, şifa-
dır," buyurdu. O anda çevrede tanıdık derviş yüzler ve kalabalık
insanlar oluşmaya başlıyor ve sudan içmek için gayret sarf ediyor-
lar."

43
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

16 Mayıs 2000 Antalya, Ahmet Yüce


Teferruatı dosyada mevcut.

***
Biliyorum ki, bu mana çok mana ehlini yersiz düşüncelere götüre-
cektir. Bu abd-i aciz varlık olur korkusu ile çekinerek yazdım. Ne ya-
payımki emr-i peygamberîde bildirmem emrediliyor. Kusura bakılma-
sın. Şüphe ediliyor ise HZ. ALLAH’a sorulsun. Yanlış ise lütfen beni
de, manayı gören kardeşlerimi de uyarın. Çünkü dosyada bu hitaba
benzer manalar hayli var. (Abd-i aciz.)
Hazret-i insan olmaya namzet mübarek kardeşim! Bu yolda
Rabbımın senin için yarattığı na-mütenahi rahmetinden nasibin
kadar alman için ihtiyarını kullanman tavsiyemdir. Bilcümle kud-
ret ve kuvvet yedinde olan Hazret-i ALLAH’ı bir nebze tanıdın ise
yaklaş. Yaklaşamıyor isen, bari hakikatleri inkara cüret etme.
Kul için rahmet olarak halkedilen, hakikat belirtisi olan sebeplere
yaklaş. Yaklaş ki, tertib-i ilahîden istifade edesin. İmanının zuhu-
44
ru ile ihlaslı, samimi olabiliyor isen, umulur ki rahmet-i ilâhîye-
den nasibin verilir. Rahmet-i ilahiyenin zuhuruna sebeb niye sen
olmayasın?. Sakın, demeyesin, ‘benim yaratılışım, inanç noksanlığım-
dan gelen hissiyatım, dinde günah sayılan icraatlara karşı meylim çok
fazla. Öyle zannediyorum ki ben günah işlemek için yaratıldım!…’
İmanda yer bulamayan, kanun-ı ilâhîye zıt bu inancın Ehl-i Sünnet
itikadı ile çelişkiye düşüyor. Mutasavvifînin aşk yolunda, Din-i İs-
lam’a yakışmayan, tarik-i müstakimden uzak bu türlü çarpık inancın
değil varlığını, sırat-ı müstakimde izini dahi göremezsin. Şeriat-i Mu-
ham-mediyyede mezheb-i Kaderiye, mezhebi Cebriye kulun iradesini
tanımadığı için Ehl-i Sünnet Vel-cemaat’te ve itikatte yeri olmadığı
gibi, turuk-u aliyyede hakikatle bağdaşmadığı için kesinlikle reddedi-
lir.
Buna benzer mezhepler ve tarikatlerin zaman zaman mevcudiyet-
leri görüldü ise de gerçeğin dışında olmalarından HZ. ALLAH’ın lütfu
keremi ile kaybolmaya müsait idiler. Kayıp oluyorlar. 21’inci asırda
zuhur eden hadiselerde bu gerçekler daha bariz, bütün çıblaklığı ile
görülmeye başladı. Tefsirü’l-Kur’an, yeryüzünde ve gök yüzündeki
ayetlerin zuhuru ile ilahi mana daha bariz görülmeye başladı. Tek din

44
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

olan İslamiyet bilinecek, yaşanacak inşaALLAH. Görülecek ki pey-


gamber efendilerimiz biri diğerinden üstünlük vasfı olmadan,
cümlesi HZ. ALLAH’ın kulu ve cümlesi emr-i ilahîyi kullarına
tebliğ için ALLAH elçileridir. Dinleri ise İSLAM’dır. Kabile isim-
leri din ismi değildir.
Hz. ALLAH buyurdu:
"Biz istese idik, sizi bir kabile olarak yaratırdık. Biri birinizi
tanıyasınız diye ayrı ayrı kabile olarak yarattık."
Hayır ve şerri halkeden HZ. ALLAH’tır. Bu icraat-ı ilahiyeyi ve
kulda halk edilen cüz’i iradeyi kaldırmaya kalkışmak gerçeklerden
habersiz zafiyetli imanın icraatıdır.
"Küllü şey’in sebeba" ayetini hatırdan hiç çıkarma. Şu da me-
hengin olsun: Sebebler ilah değildir. Hazret-i ALLAH’ın fiilî sıfatları
olup bizatihi değil mecazidir, izafidir...
***

"Her ne kılmışsa adâlettir, Cenâb-ı Kibriyâ; 45


Her kazâya her belâya kıl rızâ, ALLAH kerîm."

***

Hz. ALLAH’a noksan sıfat isnat etmek şirk olduğu gibi, beşerin
cehlinin mahsulüdür.
Geçmiş zamanda, zamanın güzide politikacılarına bu gerçeği
zevkle ifade ettim. Anlamadık, demediler. Anlıyamadıklarını söylese
idiler anlatırdım. İmanımın özünü oluşturan, Hz. ALLAH’ın noksanlık
ifade eden icraatının bulunmadığı, hoşuna gitsin veya gitmesin, kulun
her icraatında mutlak adalet-i ilahi görülür. Bu adaleti görememek
mü’min olma kabiliyetinden uzak, müslim sıfatı ile yetinen kişilerde
görülen noksanlıktır. Çok kimsenin bilip de yaşantısında hoşuna git-
meyen tecelliyat-ı ilahiyeleri nefis penceresinden gördüğü ile yetinen
hakikat garipleri yer yüzünde eksik değildir.
Hz. ALLAH’ın adaletini yeteri kadar idrak edemeyen toplumlar
kendilerince haklı olarak bu fakirin manevi vazifemi eleştirdiler. Ma-
nevi vazifeme uygunsuz laflar edildi. Abd-i acize değil de vazifeme

45
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

dil uzatıldı. ALLAH kusurlarını affeylesin. Yardımcı olur diye; insan-


ları esprileri ile aydınlatan, makamları cennet olsun Bektaşi kardeşi-
miz ne güzel uyarmış hem cinsini:
***
"Her an noksanlık arardı icraatı ilahiyede, bulamazdı. Bu da
enaniyyetine ters düşerdi. Her şeyde adalet-i ilahiyenin zuhuru..
Hamama gitmişti. Hamam böceklerini görünce, Galileo benzeri,
‘buldum’ diye sevinç çığlığı attı. ‘İşte noksan sıfatını buldum’ diye
sevindi. ‘Her şeye bir mesnet ve neden gösterdin. Bu hamamdaki
böcekleri yaratmaktaki kasdini nasıl izah edeceksin?’ diye, nefsi-
nin anlamsız zevki ile bilemeden haddi aştı!..
Çok geçmeden tahammülü güç hastalığa tutuldu. Hâzık he-
kimler ittifakan dediler ki:
"--Bu ender görülen bir hastalık. Bu hastalığın tek devası beş
adet hamam böceğini diri diri yutacak," deyince:
"--Anladım, getirin," dedi. Beşini de yuttu."
46
***

Bu uyarıcı hikmet-i ilahiyeyi hayli hadiselere götürürler. Gerisini


iç aleminizin kabiliyetine ve Hz. ALLAH’ı noksan sıfattan tenzih etti-
ğiniz kadar olan imanınıza bırakıyorum ve buna rağmen tavsiyem:
Sakın, Hz. ALLAH’a noksan sıfat isnat etmeyesin!...
Hz. ALLAH’a noksan sıfat isnat etmekten sakın. Zatî sıfatına me-
kan gösterme, ‘gökte’ diye. Hz. ALLAH zatî sıfatı ile mekandan mü-
nezzehtir. Fiilî sıfatları ile her yerde hazır ve nazırdır. HZ. ALLAH
doğurmamış ve doğurulmamıştır. Eşi, benzeri yoktur. Olamaz
da…
(İhlâs-ı Şerîf)

ALLAH elçileri, peygamber efendilerimizin cesetli olarak ya-


şadıkları zaman içerisinde, emr-i ilahi olan şeriat-ı ilahiyeyi tebliğ
eyledikleri emr-i ilâhîyi pürüzsüz imanlarının zuhuru, sadık kul-
ların kabullenip, maddi ve manevi yaşantılarını ilâhî tebliğe göre
normal devam ettirdikleri tarih boyu görüle gelmiştir. Aksini id-

46
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

dia gerçek imanla bağdaşamaz. HZ. ALLAH’ın elçileri ruhen her


zaman mevcut olup, yeryüzünde cesetli bulunmadıklarında Rab-
bımın tertibi, varisün-Nebî, nedim-i ilâhî olan evliyaları o zamana
uyum sağlayan şer-i şerifi devam ettirmeye vazifelidirler.
Yeterli olmayan inançlarının mahsulünü ehlinden gizleyemediği
meydanda iken, ‘gizliyorum’ zannı ile, avcıdan gizlenen deve kuşu
misali, başını kuma gömer de, bütün vücüdunun dışarıda olduğunu
gafletinden dolayı bilemez. "Mü’minin firasetinden kaçının; onlar
ALLAH’ın nuru ile bakar." ALLAH’tan gayrı ilah arayan gafiller
kendi hatalarından habersiz, çarpık zihniyetlerini ‘başkalarına kabul-
lendiriyorum’ zannedip, ehlinin nazarından kaçıramayan, akılcı dini
kabul etmeye her haliyle müsait kılınan, fizikten öteye yolu olmayan,
sözde bilge kişi… Ruhlar alemine mahsus kılınan hal imtihanının
madde aleminde cesetlenen rahmeti ve mağfireti ile bezenmiş imtihan
sualine muhatab olan Benî Adem’in ezel-i ervahdaki geçirdiği imtiha-
nında "Ben sizin Rabbınız değil miyim" hitabına "EVET" dediğini
zannetmiyorum!..
Ruhlar alemindeki imtihanı kazanan, henüz ceset- lenmemiş 47
Benî Adem sonsuz rahmeti ve merhamet-i ilahiyenin dünyada
daha genişletilerek, kulun hayatı boyuna serpilmiş LA İLAHE
İLLALLAH ile başlayıp, emr-i ilahîye imanı kadar uyum sağla-
yan, sağladığı uyum kadar iman ehlinin hal imtihanı HZ.
ALLAH’ın fiili sıfatlarının ve bir nebze subuti sıfatlarının Benî
Adem’de zuhurunun tecellisi, zamana göre uyumlu, haramiyyet
dışı güzellikler… Bedevilikten uzaklaşıp, HZ. ALLAH’a şirk
koşmadan, medeni olabilmek, vahy-i ilahîyi tanımayan akılcı din
edinmeden, teknolojiden uzak durmamak, yaratanın yalnız ve
yalnız HZ. ALLAH olduğuna iman etmek…
Beşerin aczi ile uyumlu olmayan, yaratılmışın, ‘yarattık’ kelamı-
nın -ALLAH affeylesin- hesabı sorulur ise alenî şirktir. Maalesef aciz
kulların çok sık, bu günahı, düşünmeden, fütursuzca icra ettiklerini her
zaman görmek mümkün. İmanlı kullara uyarım olsun: "Yaratmak,
cevheri ve arazı olmadan bir şeyi meydana getirmektir."Bu haslet
ancak HZ. ALLAH’a mahsustur. Benî beşer bir şey yapmak için hem
cevher hem araza ihtiyaçlı kılınmıştır. Bir kerpiç yapmak için toprak
ve suya muhtaç olduğu gibi…

47
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

İçtihatsız bırakılan semavi dinler -ki DİNİ İSLAM’dır- zamana


göre içtihatsız kaldığı zaman nakilden uzaklaşıp akılcı dine dönüşmüş-
tür. İman zafiyeti çekenler beş duygunun esiri materyalist olmuşlardır.
Ruhlar aleminde imanla şereflenen ruhlar ise, madde aleminde
imanını tatmin edecek, mana ilminden yoksun bilge kişilerin yanlış
telkinleri ile tatmin olamadıkları gibi, perişanlık çektikleri bir vakıa-
dır.
Kur’an’ı okur, amma gerçek müfessirin yaşantısından haber-
siz, yerdeki ve gökteki ayetlerden habersiz, peygamber varislerin-
den habersiz, HZ. ALLAH’ın tertip ve tanzim eylediği, cümle kul-
larına ihsan edilen Dîn-i İslâm’ın manasından habersiz tedrisatla
yetişen Benî Adem’i emr-i ilâhînin ölçeğinde ölçersek, ki, gerçek-
lerle ölçüye girmeyen bu tür yaşantı, 1200 senedir içtihatsız, çağ
ile uyumlu olamayan tedrisat gerçeği yansıtamadığından, tatmin
olamadıkları çarpık ilmin, ezel-i ervahla ilgili, iman ehline yansı-
dığı zaman yaptığı tahribatın neticesinde yetişen talebeleri “tali-
ban ve hizbullahcı” olmaz ise ne olur?!...
48
HZ. ALLAH’a tazarru ve niyaz ederim ki: O müslüman kardeşle-
rim, inançlarını, günah-ı kebaireye dikkatle, yaşadıkları asırdaki tertib,
tanzim ve emr-i ilahîleri çağa uyumlu olarak anlayabilselerdi, suçsuz
hemcinslerini öldürmenin cihat olmadığını bilerek yaşarlardı. Zaman
geçirmeden, zamana uyumlu İslam’ı yaşarlar inşaALLAH. Bu
perişan halimizden kurtulmak için gene HZ. ALLAH’a sığınıyo-
ruz. Kurtulmamız için ümit ediyoruz. Bekliyoruz… Bin iki yüz
senedir içtihat yapılmamış. En son ihsan edilen şeriat-ı Muham-
mediyeyi asra uygun içtihatla dünyaya tanıtacak, layık kıldığı
toplumların ilgi ve icraatları ile bizlere ihsan edecek diye sabırla
bekliyoruz. Bekliyor dünya!...
İşte tasavvufsuz, tarik-i müstakimsiz, hakikatle ilgisi olmayan şe-
riatsız, 1200 senedir içtihat görmemiş tedrisatın dini devamından bü-
tün insanlık namına da Rabbıma sığınırız...

48
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

GALİP EFENDİ’NİN SEYYİT VE ŞERİFLİĞİNİN


TEBLİĞİ

"Tahminen 1983. Kalabalık bir yerde Resulullah (s.a.v.) Efendi-


miz konuşmaya başlıyor. Hitab çok tatlı bir ses. Herkes pür dikkat
dinliyoruz. Peygamber Efendimiz bana ismen hitap ediyor:
"--Evlâdım Hacı Muhittin Efendi, iyi dinle! İleride sana lüzum
edecek. Şeyhin üstadın Hacı Galip Hasan Efendi, hem ana ve hem
baba tarafından evlad-ı Resulullahtır," dediler.
Ben çok heyecanlandım. Pür dikkat bütün topluluk dinliyoruz.
49
Aynı ses, aynı hitab tekrar söylendi. Çok duygulandım ve dua ettim.
SEYYİT VE ŞERİF olan efendimin izinden ALLAH bizleri ayırma-
sın, diye..."
Hacı Muhittin Coşu – Kütahya

***
Bildirilmesi emredildiği için yazıyorum. Gene de sıkılarak yazıyo-
rum. Yemin ediyorum, HZ. ALLAH’ın gücü karşısında hiçbir güce
sahip değilim. ‘Gücüm var’ diyenlere de inanma. Düzenbazdır. Men-
faat-ı dünya için sahtekarlığa cüret eder. Böylelerin şerlerinden
ALLAH cümle kullarını korusun. Bu abd-i acize HZ. ALLAH’ın ih-
san ettiği veraset-i Nebî, nedim-i ilahi vazifesine inan.
Peygamber efendilerimizi rahmetine vesile kıldığı gibi, bu abd-i
acizin de vesileden başka bir gücüm yok. Peygamber Efendimiz böyle
buyurmadılar mı: "Ben de sizler gibi beşerim. Unutabilirim. Yanı-
labilirim." İyi bilesin de, HZ. ALLAH’a yaşantında, tavrında ve dü-
şüncelerinde eş ve ortak imiş gibi pozisyona girmediğin gibi, bu utanç
verici tavır takınanları da kesinlikle kabul etme. Bu iman fukarası kişi-

49
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

lerin yanında dahi durma. Onları ıslah edeceğim, diye yorulma. O has-
talığa yakalanmış küfr-i inadî kişinin ilacı henüz beşere verilmedi...
Zamanın mürşidi, telkinleri ile hafifletse de, bu şirk mikrobu maalesef
kökünden kurutulamıyor. Bu ALLAH fakirine itimat et. Kaybın ol-
maz. Kazanırsın...
Bazı şeyh efendiler, dervişlerini şeyhinde varlık görerek daha ra-
hat götürdüklerini iddia etseler de, kanımca bu zamanda bu usul ile
dervişin kemalata eremiyeceğini kesin söyleyebilirim. Bu türlü yollar
kesilmiştir. Bu kesik yola halâ iltifat eden manevi vazifeliler sonunda
doğacak tahribatın mesuliyetini şimdiden kabul etmelidirler!..
Tekrar ediyorum: HZ. ALLAH’ın zatî sıfatlarına mahsus, zuhur
eden sıfatları gene zatına mahsustur. Vesilelerde zuhuru görülse de -ki
görülür- o zuhurat ve tecelliyat beşerin aczi ile mütenasib değildir.
Ancak ve ancak Zat-ı kibriyaya mahsustur.
Bilâ-istisna, kavimler, ümmetler peygamberlerini ve evliyala-
rını ilahlaştırdıklarından hataya düştüler. Ümmetlerarası ‘pey-
gamber efendilerimizi yarıştırma gafleti’nin halâ 21’inci asırda
50 devam ettiğini bilge kişilerde dahi görmek mümkün. HZ. ALLAH
bizlerin aczimiz, malumu olduğu için rahmeti ile bağışlıyor. Biz
acizleri de sonsuz rahmet-i ilahiyenin sonsuzluğu şımartıyor, gibi.
Gerçek bu. Lütfen şüpheci olma...
Şu gerçeği belirtmeden geçemiyorum: Galibi Dergahına mün-
tesip olan dervişlerin ekserisi tahsilli ve İslâmî terbiyesi yerinde
kişilerdir.
Dinde emr-i ilahînin dışına taşmış, yaratılan güzellikleri görse
de umursamayan, dünyadaki insanlara, ALLAH’a inananlara
dahi ‘gavur, kafir, gayr-ı müslim’ damgasını vurmaktan çekin-
meyen, katılaşmış kişiler de toplumumuzu tasvip etmezler. Katı
kurallarına uygun göremedikleri için kabul edemezler...
Emr-i ilahîye samimi intibak etmiş, HZ. ALLAH’a yaptığı
ahdini, Hazret-i Resulullah’a beyatını son nefesine kadar koru-
yandır, sadık derviş...
HZ. ALLAH’ın beyan ettiği mü’min, ittika sahibi, mütteki ki-
şilerdir, derviş. Günah-ı kebaire dışında, çağın nimetlerinden isti-
fade etmek için cüz’i iradesini kullanmasını bilen, kısmetine, tem-

50
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

belliğinden rıza gösteriyormuş gibi değil, imanından ihsan edilene


rıza göstermeye çalışandır, derviş...
ALLAH’ın varlığına sözle inanan kişiye, ALLAH’ın Hazret-i
Kur’an’da bildirisine uyarak ‘müslümandır’ deriz. Hayatı Kur’an tef-
sirine uyumlu kılınan Peygamberimiz Efendimizin bildirisine göre
‘kardeşimiz’ deriz… İslam olmaya şart yoktur. Mü’min, muttaki ve
derviş olmanın beş esası vardır. Emr-i ilahidir. İman ile islâm’ın lütfen
anlamlarını yerlerinde kullanmayı bilelim. Manaları karıştırmayalım!..
HZ. ALLAH’ın, İslâm’a ait, Kur’an-ı Azimüş-şan’daki bildirisini
dinle de, Din-i İslâm’ı iyi anla:
"Bedeviler dediler ki: iman ettik. De ki: Siz iman etmediniz,
ama ‘müslüman olduk’ deyin. İman henüz kalblerinize yerleşme-
di. Şayet ALLAH’a ve Peygamberine itaat ederseniz amelleriniz-
den bir şey eksilmez. Muhakkakki, ALLAH çok esirgeyen, çok
bağışlayandır."
(Hucurât Suresi, 14)

51
İlâhi damlaları tekrar yazarken, 1970’lerdeki ihvanımız, Konya’da
ilk nakibimiz merhum Nurettin Tarifçi manevi evladımızın evladı,
mana evlâdımız Arif Tarifçi’den kargo ile gönderilen, merhum baba-
sının manalarını ve kendisine ait notlarını da aldım. Hepsinden istifade
edilir. Kitabın hacmi müsait olmadığı için dosyaya koydum.
"25.05.1991, Ankara’da efendiyi ziyaretimde, efendi orada bulu-
nan bir arkadaşa manasını tekrar etmesini söyledi:
Peygamber Efendimizin dergahıma olan müjde ve taltif-i ilâhî ile
beşeri zaafımız olan benliğimizden kurtulup, hikmet damlasının um-
mana karıştığının müjdesini HZ. Muhammet Mustafa(s.t.a.v.) Efen-
dimizi abd-i acizin sahsıma ve dergahıma olan taltif-i ilâhî ve rahmet-i
ilâhiyeden başka düşüncenin inancımda yeri olmadığına sen de şahit
olasın ve istifade edesin inşaALLAH.
(Abd-i aciz.)

O kardeşim şöyle anlatıyordu:

51
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

"--Hazret-i Resulullah (s.t.a.v.) Efendimizi rüyamda gördüm.


Ruhları derecelerine göre ayırıyordu. Sıra bana gelince: ‘Galip Efen-
dinin dervişiyim’ diye kendimi tanıttım. HZ. Resulullah (s.a.v.) bana:
"--Galip Efendi benim ashabımdır, onu çok severim. Onun
ashabı da benim ashabımdır. Sen şöyle dur," dedi.
Bu abd-i acizin aczine inandığın gibi, lütfedilen taltif-i ilâhilere de
inan. Samimiyetle inanır isen kazanırsın, kaybın olmaz. İnkarındaki
kazancını gösterebilir misin?!..

52

52
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

GÖNÜL ŞİFASININ MERHEMLERİ

"Hikmet mü’minin kayıp malıdır; nerede bulursa alsın" hitabı


sanki benim için lütfedilmişti. Yarım asra yakın not defterime benim
için ihsan edilmişcesine nerede buldum, nerede gördümse gönlüme
hitab eden hikmet damlalarını not aldım ve bu damlalardan feyz al-
dım. Rabbıma daha çok fizik ötesi yakınlık duydum. Manevi taltif-i
ilahiye az da olsa nail oldum. Deryâdan bir katra dahi olsa, o hal beni
eşi benzeri olmayan Rabbıma hayran bıraktı...
Bu nîmet-i ilâhîyeyi bizlere getiren ALLAH elçisine de hayran
oluyordum. Tarîk-ı müstakîmi, mekârim-i ahlakı yaşamanın zevkinin 53
başlangıcını iç ve dış alemimde zuhurunu hissediyordum. Kulaktan
dolma, yüzeysel dini bilgiler ister istemez beni düşüncemde ve icraa-
tımda olsun, bu fakiri terk eder iken, yerlerini fiziküstü, metafiziğe
bırakıyorlardı. Şimdi bu rahmet-i ilâhiyenin mana zuhurunun yıpıltıla-
rı olduğunu daha iyi anlıyorum. Bulduklarım ilâhî aşkın müstakim
olan sıratında sâdece bir damla idi. İşte bu damlaları kitapçık hâline
getirip, cümle ALLAH’ın varlığına inanan kullarına ve her ne sebep-
ten olur ise bilinmez, inancı yeterli olmayan hemcinsimin istifâdesine
sunmak istiyorum. Yakın mânâ taşıyanları yan yana getirmedim. Def-
terime nasıl yazdım ise aynı sıradan yazdım.
HZ. ALLAH’ın Rahmetine vesile kıldığı Peygambe-rimiz Efen-
dimizle ihsan edilen, yaşadığı asra uyumlu kulları için lütfedilen şeria-
ta sâhibiz, elhamdü lillah.. ALLAH’ın bahşettiği bu rahmeti de yeteri
kadar anlayamadık. Peygamberimiz Efendimiz’in bizlere örnek,
Kur’an’ı Kerim’in manasının, yaşantısında da zamana göre tefsiri
Kur’an olduğunu bilemedik, bilemezdik. Çünkü, gelmiş ve geçmiş
insanlar ekseriyetle ALLAH elçilerini ilahlaştırdılar. Halâ öyle
değil mi?.

53
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Gene câhiliyet devrinin nefsânî kurallarına yaşantımızı uydurma-


ya çalışırcasına, tahkika erememiş, taklitle yetinmiş, akılcı dini be-
nimsemiş kitleler zamanımızda ekseriyeti oluşturmuyor mu? Asırlar-
dır hakikate yönelme çabalarımız, manaya dönük, iç açıcı olamadığı
ve gerçeği yansıtmadığından mana pazarında ne tezgahı kaldı ne de
müşterisi... Bu halimizin müsebbibi olarak, zamana uygun olmayan,
içtihatsız kalan şeriatı suçluyoruz da, 1200 küsur senedir içtihat yapa-
mayan sözde bilge kişileri suçlamıyoruz. ALLAH’ın bizlere elçile-
riyle bahşettiği hayat nizâmı olan, her devir içtihada tâbi şeriati
anlayamadığımızdan olsa gerek, dîni suçluyoruz. Güzellikleri bi-
lemediğimiz için, gafletimizden, habersizce gene dîni suçluyoruz.
Hakîkati bulmak için gerçeği yaşamak lâzım. Gerçeği yaşamak
içinse evvela Hazret-i ALLAH’a, ve Resulü’ne, varislerine, cümle
kullarına samîmi olmamız lâzım. İşte bizlere, bilgisizce, bilemeden,
yanlış tutum, çarpık icraatlarının, kullarına ihsan edilen gerçeklerden
haliyle uzaklaşmış gördüğüm kadarı ile varisü’n-Nebî, nedim-i ilahi
ağırlığını ve mesuliyetini müdrik olan bu abd-i aciz, gerek mesuliyet
duygusundan, gerekse vazife ve vazifenin hazzı, ilahi aşkın zevki ile
54
bilâ-istisna, ekseri toplumlarda bariz görülen ve asra göre içtihatsız
bırakılmış, her an içtihada lüzumlu Kur’ân ayetleri ve şu alemdeki
zuhuru görülebilen ayetlerin 1200 senedir üzerinde, zamana uygun
içtihat yapılmadığından, iman ehlinin ilerleyen ve her an hızla değişen
bu alemde ehl-i iman ve ehl-i islâmı şaşkına döndüren, hakikat mah-
rumiyetinin acısını dindirecek yedi ilaç reçetesini aczimle yazmaya
çalışacağım. Bu reçeteyi kullanırsanhastalığının geçeceğine inan.
Abd-i aciz, aynı hastalığı Rabbımın lütfu ihsanı ile geçirdim. Aynı
reçeteyi samimiyetle uygular isen marazın geçeceğinden şüphen ol-
masın. Bu fakir inandım. Hayatım boyu uyguladım. Taltifi ilâhî ile
Rabbıma olan hislerim ve aşkım, hamdim, şükrüm, yerinde icra edil-
diği taltifine mazhar oldum. Kulluğumun aczini daha iyi anladım ve
kuvvetin, kudretin yalnız ve yalnız HZ. ALLAH’a mahsus olduğunun
şahidi oldum. Siz de bu gerçeklere acabasız inanın. Zarar etmezsiniz..
"Nasreddin Hoca damdan düştü. Etrafına toplananlar:
"--Ne oldun, neyin var?" diye sorduklarında, Hoca rahmetullahi
aleyh, cemaate sordu:
"--Siz hiç damdan düştünüz mü?" Cemaat:

54
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

"--Hayır," dediler.
"--O zaman damdan düşen gelsin de ona anlatayım. Siz anlıya-
mazsınız," buyurdular."
Nur-u aynim, kardeşim! Senin halâ düşmeye devam ettiğin
damdan ben de düştüm. İtimat et bu abd-i acize. Zarar etmezsin.
Bugün çekilen mana yoksunu hastalığının reçetesini yazmaya çalı-
şacağım. Cüz’i iradeni kullan. Merhemlere dikkat et. Varlık HZ.
ALLAH’a mahsustur. Naçiz şahsına maletme gafletine düşmeye-
sin!..

55

55
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

56
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İKİNCİ BÖLÜM

MAHRUMİYETLERİN 57
İLAÇLARI

57
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

58
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

MAHRUMİYETİN BİRİNCİ İLACI:


HİKMETULLAH VE MARİFETULLAH

Bu Abd-i âciz "ALLAH’ın rızkından yeyiniz" hitâbını mîdeye


giden rızık sanırdım. Lütf-ı ilâhî tecellîsi ile gördüm ki, mânevî rızık
hikmetullah ve mârifetullah imiş. Hazret-i ALLAH Sure-i Yusuf’ta
buyururlar ki:
"Biz Yusuf’a rüyânın tâbirini öğrettik. Ona hikmet verdik.
Biz dilediğimize hikmet veririz. Hikmet verdiklerimize de çok çok
rahmetimizi ihsan ederiz."
59
"Hikmet mü’minin kayıp malıdır; nerede bulursa al-
sın."Dikkat edersen "mü’minin" diyor Cenâb-ı Peygamber Efendimiz;
"müslimin" demiyor. Müslim "lâ ilâhe illallah" diyendir!.. Mü’min
o telaffuzun mânâsını bilerek yaşayandır.. "Habîbim, o bedevîlere
söyle: ‘İman ettik’ demesinler, ‘İslâm’a girdik’ desinler." İşte bu
mânâdan çok kişileri soyutladık. Bedevîliğe kaydırdık. Hazret-i
ALLAH, Kur’ân-ı Kerîm’in çok yerinde "EVLİYA" diye açık bildir-
diği halde, Türkçe’de her mevzuda kullanılan, "evliyâ"nın mânâsını
yansıtmayan "dost" kelâmını kullandık. Kur’ân’ın mânâsında yaptığı
tahribâtın şimdi acısını çekiyor ve yaşamak demek câiz ise yaşıyoruz.
Bu zarardan kurtulmak şöyle dursun, kurtulmak da istemiyor gibi bir
tutumu benimsedik. Mü’min zatları ve evliyâullâhı yer yüzünde değil,
ticârî kitaplarda arıyoruz. Bilemiyoruz ki, Hazret-i ALLAH dünyâyı
adâleti icâbı bu rahmetinden hiçbir zaman mahrum etmedi. Etmeye-
cektir de.. Cümle kullarında mü’min sıfatının tecellî etmesi için ilm-i
tevhit, amel-i tevhit bizlere de yaşamak ihsan etsin, âmîn.
Evvelce yazmış olduğum "Muhtaç Olduğumuz Kardeşlik," "Ta-
savvuf ve Zikrullah" ve "Metafizik" adlı eserlerimde, bildiğim kadarı
ile, mârifetullahtan ve hikmetullahtan neden ve nasıl mahrum edildik

59
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

veya olduk; dünyâda yaşayan ALLAH’ın kulları ümmet olarak, millet


olarak ehli kitap dahi neden bize düşman oldular; ALLAH’ımız bir,
dînimiz İslam, peygamber efendilerimiz, ALLAH elçileri kardeştirler,
bu düşmanlık, bu ayrılığın anlamı ne; cehlimizle bu ayrılığın tarih
boyu zararını çektiğimiz yetmesin mi bu gerçeği anlama zamanı gel-
medi mi? gibi konuları işledim. Tüm insanların birini birinden soyut-
layan nedenleri az çok müdrikim bu kitapcıkta da yazmaya çalışaca-
ğım. Rabbım muvaffak kılsın, âmîn.
Ahir zaman Nebîsi, ALLAH elçilerinin sonu, Nuru Muham-
medî’nin zuhur vesîlesi, nebîler zincirinin son halakasında rahmet
tecellîsi bâriz görüldüğü halde, biz âciz kullarını rahmet ve merhame-
tinin tecellî eylediği kemâlâtlı kullarına habîbi Muhammet Mustafâ
(s.t.a.v.) Efendimiz vâsıtası ile lütfedilen şeriat-i garrâya mâlik oldu-
ğumuz halde, dünyâ ve âhiret ihyâ olma rahmetinin fırsatı verilmiş-
ken, diğer ümmetlerin de îman zâfiyetinden dolayı düştükleri hatâ ve
günahlara ümmet olarak bizler de usul ve adetmiş gibi nasıl düştük?
Maddede zuhur eden mânâ gerçeklerinden nasıl uzaklaştık? Niçin
geçmişte yaşanan hatâlardan ibret alamadık? Geçmiş ümmetlerin
60
cümlesini küfürde göstermekle müteselli olduğumuzu zannettik.
ALLAH’a îman etmiş, peygamberinin getirdiği emr-i ilâhîye, şe-
riata tâbi olmuş, dîn-i İslam’la şeref-yâb olmuş, ALLAH’ın îmanlı
kullarına, bilmeden haksızlık ettik. ALLAH kelâmı Hazret-i
Kurân’ın bâzı âyetlerinin mânâsını da bu çarpık düşüncemize
göre ayarladık. Hazret-i ALLAH’ın hiçbir kulunu ve elçilerinin
ümmetlerini ayırmadan, rahmeti ile ihyâ ettiğini anlayamadık.
Gazabı ilâhîyi celp ettik. Lütuf ve ihsan olan her türlü güzellikler-
den nasibimizi yeteri kadar alamadığımız gibi, geri kaldık! Gör-
düğüm, bildiğim, yaşadığım, îman ettiğim, Hazret-i Kurân’da, yer
ve gökdeki âyetlerde bâriz mânâsı görülen gerçek leri de umur-
samadık Rabbımın abd-i âcize lütfettiği kadarı ile anlatacağım,
inşallah.
Sene 2001. Bu abd-i âciz 46 senedir ALLAH’ın verdiği mânevî
vazîfeyi, Nebî vârisi, nedîm-i ilâhî olarak vazîfe ve mesuliyettini taşı-
yorum. ALLAH’ın bariz yasakları dışında cümle güzellikler dîn-i
İslâm’ındır. "İslam’dan başka din yoktur" hitâbını iyi anladım.
Peygamberimiz Efendimiz’in getirdiği mekârim-i ahlâkı yaşamak,
yaşadığım kadar anlatmak vazîfemdir, düsturumdur, rehberim-

60
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

dir, gâyemdir, şeriat-i Muhammedî’dir ve güvencemdir. Küllü


rahmet-i ilâhîdir. Cümle peygamber efendilerimizin tebliğ eyledi-
ği İslamiyet’tir. İslam ise semâvî tek dindir. Başka din yoktur. "Si-
ze din olarak İslâm’ı seçtim, size dîninizi tamamladım" hitâbı bir
cemiyete, bir ferde mahsus özellik taşımaz; umumîdir. Bunu da yanlış
anladık ve yanlış anlattık. "İslam bize özel verildi" zannettik. Hâlâ
aynı enâniyeti taşıyoruz. O hakka dâir menkıbeler uydurduk. Hâlâ
manadan uzak zevkle tabir caiz ise yaşıyoruz. Mevlâ’mız affetsin.
HZ. ALLAH’ın kullarının aczi malumu, merhamet-i ilâhiye
müsâmahalı, rahmeti sonsuz. Samîmi kullarında samîmiyetine
binâen her an tecellîsini görebiliyor isen kulluğunun, zevkini alır-
sın. Ama o zevkini başkalarının felâketi ve mânevî enkazı üzerine
kuruyormuş gibi tutumundan dolayı Hazret-i ALLAH a yakınlık
duymanın adâlet dışı olduğunu iyi bilesin. Hakîkat dışına çıkışı-
mızın işte birinci nedeni budur!...

61

61
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

MAHRUMİYETİN İKİNCİ İLACI:

SEMAVİ TEK DİN İSLAM’DIR.


BAŞKA BİR DİN OLMADIĞI HALDE,
NİÇİN PEYGAMBER EFENDİLERİMİZİ
AYRI AYRI DİNDE GÖSTERMEYE ÇALIŞTIK?

"Peygamber efendilerimizle gönderilen şeriatlar yenisi geldi mi,


eskisi peygamber efendilerimizle birlikte iptal olur" dediler. Deme-
yenlere de isrâren dedirdiler. Muhammet ümmeti olarak bilmeden,
62 1200 senelik içtihatsızlığın nâhoş meyvesinin zuhuru o küfrü bizler de
benimsedik. Bu tür yaşamayı îman ve ihlas zannettik. Hakîkat dışı
"sen, ben" dâvâsından kurtulamadık. Emr-i ilâhîleri kalıplaştırdık.
Enâniyet pazarına sergiledik. Gerçek ve hakikat ehli ile tarih boyu
uyum sağlıyamadık.. Beş duygunun esiri, materyalistlerle halâ bu
üzücü gerçek devam eder. İster istemez, manasız yaşantıları öyle be-
nimsedik ki… heyhat, küll olarak gerçeği bulup kurtulmak da istemi-
yoruz! Sene 2001. Din-i İslam’ın az da olsa gerçekleri dünyada zuhur
etmeye başladı. Hazret-i Kur’ân’ın ALLAH kelâmı olduğunu, Pey-
gamberimiz Efendimiz Muhammed Mustafa (s.t.a.v) Efendimizin hak
peygamber olduğunu, dünyada yaşayan ekseri insanlar tasdik eder
oldu. Devam eder inşaALLAH. Hazret-i ALLAH açık ve sarih, Haz-
ret-i Kur ân da "ALLAH elçilerinin, evvel gelen elçileri tasdik, son-
ra gelecekleri müjdeleyici olarak gönderildiğini beyanla, ‘elçile-
rim arasında ayrılık yapmayın"diye bildirdiği halde, halâ aksini
düşünerek yanlış hükümler verebiliyoruz.
Yukarıda arz ettiğim rahmet ışığı belirmeye başladı. Bu rahmetin
devamı HZ. ALLAH’a tazarru ve niyazımdır.. Dini cehlinden ancak
katı kurallarda görmekle tatmin olup, sonsuz rahmet-i ilâhiyeden ha-

62
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

bersiz yaşayanların, işlerine gelmese de Rabbıma abdi aciz yakarışım-


dır...

63

63
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

MAHRUMİYETİN ÜÇÜNCÜ İLACI:

DÜŞÜLEN ENANİYET VE VARLIK.


"MUHAMMEDÜN RESULULLAH"
DEMEYENLERE NİÇİN, GAYR-İ MÜSLİM,
KAFİR, GAVUR DEDİK?

ALLAH’ın emrine, Resulü’nün tebliğ ettiği şeriatına bilmeden


muhâlefet ettik. Bizim yaşantımıza benzemeyenlere ibadet ve taat-
ları bizim yaptığımıza benzemez ise "gayr-i müslimdir, kâfirdir,
64 gavurdur" dedik. ALLAH’ın rahmetini kalıplaştırdık. İmam muta-
savvıf Kuşeyrî’nin îzah ettiği gibi Hazret-i Muhammed (s.t.a.v.) âlem-
lere rahmet olarak gönderildi. Elbette doğru. Ama sen bu rahmeti ga-
zab-ı ilâhîye dönüştürmeye çalışıyorsun. Yapma! İslâmiyet bu değil.
"Muhammedün resulullah’ demeyen cehenneme gidecek"
fetvâsında ısrârın, hakîkat dışı düşünce ve telkînin ile, âhir zaman
Peygamberi’ni âlemlere rahmet olarak değil de rahmetin alterna-
tifi imiş gibi göstermeye çalışıyorsun. Sayısız, milyarları insafsız
ve merhametsizce cehenneme at, bunun ismine de "İslâm" de.
Suçları ne imiş bu günahkarların: "Muhammedün resulullah"
dememişler.
İmanın şartındandır: ALLAH’ın cümle elçilerini ve semâvî kitap-
ları kabul etmedikçe îman etmiş sayılmaz ama bizim hakaretimiz bu
mânâyı yansıtmıyor!
***
Hani, Subaşı maiyyetine emreder:
"--Suçlu olan Bektâşîye, vurun kıçına 200 deynek" diye. Bu hâlin
vehâmetini bilen Bektâşî, Subaşı’na çıkışır da, der ki:
"--Sen ya sayı bilmiyorsun, yahut da kıçın yok!"

64
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

***
Bu nükteyi iyi anla.

Kur’ân’ın, İmâm-ı A’zam Hazretleri’nin içtihâdına göre birinci,


İmam Şâfiî Hazretlerine göre ikinci âyetidir: "el-Hamdü lillâhi Rab-
bi’l-âlemîn" (Alemlerin Rabbı ALLAH’a hamdolsun). Hazret-i
ALLAH: "Yalnız dünyânın veyâ bir kavmin değil, âlemlerin terbiye-
cisi benim" diyor. "Men araf" sırrını iyi anlayasın. Nefsini bilen
ALLAH’ı bilir"demektir. Gâfil olma.
Başkalarının mahvından zevk alanların rahmet-i ilâhîden nasipli
olmaları düşünülebilir mi? İmanın şartı olan Amentü’yü lisânen ve
kalben ikrar etmek, teferruâtını bilmediğin halde senin zâtını mü’min
ediyor da, bu hakkı başka ümmet ve cemaatlere niçin tanımak istemi-
yorsun? Hazret-i ALLAH: "Şu peygamberimi tanımadı" diye
zâtını tanıyan kuluna azab etmez. Çünkü ALLAH elçilerinin vazîfe-
si ALLAH’ı tanıtmaktır. Elçilerin elçiliklerini kabul etmek îman şart-
larındandır. Hangi ALLAH elçisine biat ettinse, söz verdinse o elçinin
getirdiği emr-i ilâhî ile yükümlüsün. Daha sonra gelen ALLAH elçisi- 65
nin getirdiği emr-i ilâhîye bağlanmak fevkalâde ilim ve kemâlâttır.
Her yiğidin kârı değildir. Her rahmet, ALLAH’ın kulu,yaratanını tanı-
sın, diyedir.
En’âm Suresi, ayet 157:
"Yâhut bize de kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğ-
ru yolda olurduk’ demiyesiniz diye, işte size de Rabbınızdan açık
bir delil, hidâyet ve rahmet geldi. ALLAH’ın âyetlerini yalanlayıp
onlardan yüz çevirenden daha zalim kimdir? Ayetlerimizden yüz
çevirenleri yüz çevirmelerinden ötürü azabın en kötüsü ile
cezâlandıracağız.”
Ehl-i îman ALLAH’ı bilendir. Ehl-i İslâm ise peygamberinin
getirdiği şeriata tâbi olarak ALLAH’ı bilendir.
Din İslâm’dır. Cümle peygamber efendilerimiz İslâm’ı tebliğ et-
mek için lütfedildiler. Tâbi olanlar da müslümandır. Gayrı düşünce
Kur’ân’ın anlamına da ters düşer, îman değildir. ALLAH’ın irâdesine
bağlanmak İslâmiyet’tir. İrâde, dilemesidir. Bu âlem ALLAHU
TEALA Hazretleri’nin ilim ve irâdesinin zuhuru olup, "lev-lâke
levlâk, le-mâ-halaktü’l-eflâk" (Sen olmasa idin, eflâki yaratmaz-

65
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

dım) hitâbı cümle peygamber efendilerimizi kapsar. Nur-u Muham-


medî’dir. Bir zamâna mahsus olmayıp, bu nur-ı ilâhî kıyâmete kadar
devam edecektir. Hiç şüphen olmasın. ALLAH’ın rahmeti yalnız bir
şahsa, bir zamâna, bir ümmete mahsus değildir kelâmı kadimi anlaya-
rak oku ve İyi tefekkür et, anlamaya çalış. İşine gelmeyen hükümleri
‘tefsir ediyorum’ diye, aynı manayı yansıtmayan kelamlarla değiştir-
diğin zaman günaha girdiğin gibi, zatına itimat edenleri "SIRAT-I
MÜSTAKİM" den uzaklaştırıp "GAYRİL-MAĞDUBİ" ye doğru
tarikini gösterdiğini bilesin. Ölçü ve hüküm ALLAH’a mahsustur.
Beşerin ölçüsü ile "ALLAH’tan başka ilah yoktur" diyene müslü-
man denir. HZ. ALLAH’ın varlığını hangi lehce ve lisanla söyler
ise söylesin o kişi ALLAH’ın bildirisine göre müslümandır. Mezi-
yetlerini anlatmaya çalıştığım bu Benî Adem’i İslâm dışı görmek hak-
kımız ve haddimiz değildir. Gayri hüküm ALLAH’a mahsustur.
"Habîbim, sen onları yüzlerinden tanırsın, konuşmalarından
daha iyi tanıyacaksın" hitâbını düstur edin. Peygamber efendilerimi-
zin de ilim ve yetkisi sınırlıdır. "Abdühu ve resulüh." Cemîsi
ALLAH’ın kuludur. İlahlaştırma. ALLAH cümlesini şefî kılsın. İzle-
66
rinden ayırmasın. Amîn.

66
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

MAHRUMİYETİN DÖRDÜNCÜ İLACI:

"LA İLAHE İLLALLAH" DİYEN KUL


BEŞER ÖLÇÜSÜNE GÖRE MÜSLÜMANDIR.
KARDEŞİMİZDİR. KANI VE KATLİ
HARAMDIR. ARTI ÖLÇÜ ALLAH’A
MAHSUSTUR.

Ancak icraatını gördün de kelime-i tevhîde aykırı ise uyarırsın,


kardeşini. O kadar. Kesin karar Hazret-i ALLAH’a mahsustur. Pey-
gamber efendilerimizin de ilim ve görgüsü ALLAH’ın ilmi ile 67
mukâyese kabul etmez. Gayrı düşünce noksanlıktır, hatâdır. "Abd,
Rab olmaz; Rabbımız, abd olmaz (kul, ALLAH olmaz; ALLAH,
kul olmaz)." Beşerin görgüsü ve bilgisi hudutludur. İlerisi Hazret-i
ALLAH’a mahsustur ve zatına mâlumdur" diye tebliğ edilmedi mi?
"Son sözü kelime-i tevhit olan kişi cennete dâhil oldu" buyurmadı mı,
Hazret-i Resulullah (s.t.a.v.)?
Ebu Zer (r.a.) sordular:
"--Yâ Resulallah, zinâ etsede mi? Hırsızlık etse de mi?" (Senin öl-
çüne, katı düşüncene uymasa da dinle): Peygamberimiz Efendimiz
hiddetle buyurdular ki:
"--Ebu Zerr’in burnu yere sürtünse de, o kişi cennetliktir."
Adem korku, heyacan ve telâşı ânında "ALLAH’tan başka ilah
yoktur, illâ, ALLAH vardır" diyebiliyorsa îman yüklüdür. Şüphen
olmasın.
Bir sanatkar çok kişi onu seyrederken sanatını gene aynı titizlikle,
şaşırmadan devam ettirebiliyorsa gerçek sanatkardır ve sanatının usta-
sıdır. Şoförde meleke olmadı ise "her an kaza yapabilirim" heyecânı
onu rahatsız eder. Arabayı kullandıkça zamanla kabiliyeti nispetinde

67
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

meleke hâsıl olur. Meleke şuur altı azaların beyinin emrine tâbi olma-
dan vazîfesini yapmasıdır. İşte dervişin lisânı ve kalbi ile, muhâfaza
altında yaratanını zikretmesi, zikr-i dâimîye lisânen ve hâlen nâil
olması o bahtiyar insana sadâkatinin mahsulü, Rabbının yed-i
kudretinden lütfedilen meleke ve diplomasıdır. Ama bu hâli zâhirî
ilimle, akılcı dinle ne ölçebilirsin, ne de hakîkat zevkine erersin.
Netîce, gerçekleri inkardan öte yol yok, zannedersin. Ama samîmiyet-
le istemeyi bilirsen reddedilmez, yol ehli olursun. Dünyayı terk etme-
den son anlarında şuur altı edindiğin bilgilere muhtaç olduğunu unut-
ma. Samimiyetle emri ilâhiye uyumlu geçirdiğin dünya hayatındaki
edindiğin imanın, cesedin ve aklın gücü olmadan Kur’ân-ı Azimüş-
şan’a uygun, Resulullah (s.a.v.) Efendimizin tebliğine uygun olan her-
hangi sebeplerle malum kişilerde zuhuru görülen ilim irfaniyettir, me-
tafizik tecelliyat olup hikmetullahdır. Bu hal tasavvuftur, sırat-ı müs-
takimdir. "Biz dilediğimize hikmet veririz" hitabını iyi anla da kıs-
kançlık yapma.
Bilesin ki, o yaptığın kıskançlık yol sahtekarlarının işine yarıyor.
Maneviyata ilgisizliğin onların ekmeğine yağ sürüyor. Yetti mi? Ha-
68
yır… Hoşgörülü, müsamahalı, rahmet hazinesi, affu mağfiret deryası-
nı yalnız ve yalnız gazab-ı ilâhîden gösterdiğin yol cehennemden gay-
riyi göstermediğinden, bu tarikin müşterisi olmadığı gibi, olsa da olan-
lar geleceğinden ümitsiz, katı ve hırçın oluyorlar..
Sene 2001, az da olsa dünyada İslâmiyyet’e büyük devletlerde de
yaklaşım görülmeye başladı. Nedenini çözemedim, manasını da anla-
makta kuşkuluyum; İslâm’ın anayasası mahiyetinde olan kardeşlik,
insan haklarına riayet, inançlara saygı, "yaratılanı hoşgör Yaratan-
dan ötürü" prensibine uyumlu olabilmek… bu güzellikler İslâmi-
yet’te mevcut iken Şeriat-ı Muhammediyeyi içtihatsız bıraktık. Dini
tedrisatlarımızı da 1200 küsur senelik içtihatla götürmeye çalıştık.
İster istemez nakli akla dönüştürdük. Zaman geçtikçe çağa uyum sağ-
layamayan, içtihatsız bırakılan, her yönüyle mütekamil yaşayan kulla-
rına bahşedilen şeriat-ı Muhammediyeyi beş duygudan gayrıya iltifat
ettirmeyip, fizikle yetinip, metafiziği kabul edemediğimizden ne hale
düştük?!… Genel güzellikleri, şöyleki; Cumhuriyet, Demokrasi, İnsan
hakları ki, Lâikliği mana itibarı ile İslâmiyet’e uygun görerek ithal
ettiğimiz gibi, ALLAHU a’lem daha çok güzellikleri de ithal ediyoruz
gibi geliyor, bu abd-i acize. "Hikmet mü’minin kayıp malıdır, ne-

68
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

rede bulur ise alsın"uyarısına da itirazımız olmasın. Bir ata sözü


vardır: "Ölü rahmet bulsun da, nasıl bulur ise bulsun." Mahrumi-
yet ve çağa uyum sağlıyamamak emr-i ilahi değildir..

69

69
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

MAHRUMİYETİN BEŞİNCİ İLACI:

NAKİLLE GELEN EMR-İ İLAHİLERİ


AKILCI DİNE DÖNÜŞTÜRDÜK. ELBETTE
İÇİNDEN ÇIKAMADIK. İKİ CAMİ ARASINDA
KALMIŞ Bİ-NAMAZA BENZEDİK

Hani, Nasrettin Hoca ördeklerin yüzdüğü dereye ekmeğini batırır


da, yermiş.
"--Ne yapıyorsun?" diye sorduklarında:
"--Ördek çorbası içiyorum" demiş. Mucit edâsı ile:
70
"--Bunu ben îcad ettim, ama ben de beğenmedim" demiş!
Akıldan öteye yol bulamayan hocam: Sen ördek çorbasını beğeni-
yor musun? İctihatsız dîn-i İslâm’ı ne hâle getirdiniz? Cezâî müeyyi-
deleri artırmak çözüm değil! Netîceyi gördük: Dîni çıkarına alet eden
istismarcılar, din bezirganları, babadan evlâda intikal eden mürşitler,
beşik kertmesi şeyhler Hüdâ-yı nâbit türeyip, suret-i Hak’tan göründü-
ler. HZ. ALLAH’ın irşada vazifeli kılmadığı tasavvufî bilgiye de
sâhip olmayan, çıkarcı nâ-ehlin kucağına gerçeği bilemediğinizden, o
imanlı, masum insanları din bezirganlarının kucaklarına biz itekledik.
Mâsum insanların vebâlini taşıyorsunuz, unutmayın

Sonsuz rahmet-i ilahiyeden ümitle yaşıyan masum insanların yol


sahte de olsa sadakatleri nisbette mahrum olmayacaklarını müjde ve-
ren ayetler az değil.
Sahte mürşitlik yapanlar için ise Hazret-i Resulullah (s.a.v.) bu-
yurdular ki: "Mürşit olmadığı halde mürşitlik iddia eden ümmeti-
min en şerlileridir." Şeyh olmayan, sahtekarın tayin ettiği kaza-
zedeyi safiyetinden dolayı ALLAH affetsin, şer-i şerife zarar vermedi
ise…

70
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Güçlü ve aklı eren idârecilerimizden ricâm odur ki: Tasavvu-


fun kolları olan tarikatları ilginiz ve denetiminiz altında tutunuz.
Yasallaştırmadan buna muvaffak olamazsınız! Daha fecî âkibetler
doğmadan, lütfen, yasallaştırın ki, sahtekarları, çıkarcıları başka
türlü hayat sahnesinden uzaklaştırmak mümkün değil. Lütfen,
beni yanlış anlamayın. Lüzumlu yerlerde mevcut hayat dosyamın ya-
bancısı değilsiniz. Vatanıma, milletime, devletime, hükümetime,
cumhuriyetime, demokrasiye, insan haklarına yardımcı olmak istiyo-
rum. Fikrim, gâyem bu! Bütün mukaddesâtım üzerine yemin ederim.
Maksadım sizleri eleştirmek değil. Berâberce düşünelim. Bu mevzuda
yetmiş küsür sene ne yapabildik, neyi değiştirebildik? Ben söyleye-
yim: Çıkarcıların, din istismar-cılarının işlerini daha da kolaylaştırdık.
Bir beldede bir tâne mürşit bulmak müşkül iken, beldelerimizi beşik
kertmesi, babadan evlâda ve yeğenlere mîras misâli devredilen şeyh-
lerle doldurduk. Evet, kabile şeyhlerini kasdetmiyorum. Arablar kabi-
leyi idare edenlere şeyh derler. Yaşlı erkeklere de hürmeten şeyh der-
ler. Tarikat şeyhi ile karıştırma... Tekrar ediyorum: Tarik şeyhini HZ.
ALLAH lüzumuna binaen vazifeli kılar. Bu abd-i aciz varisün-
Nebî, nedim-i ilahi olarak vazifeliyim. Rabbim varlıktan korusun. 71
Maddi ve manevi vazifemde başarılı kılsın. Amin ve selâmün alel-
mürselin.
"Bu Atatürk ilkesidir, tâviz veremeyiz" demeniz, Atatürk’ün yap-
mak istediğini bilememekten kaynaklanıyor. Meşâyihten Nurullah
Efendi’ye ne demişti Atatürk:
"--Efendi hazretleri! Tekke, türbe, ve zâviyeleri ben kapattım.
ALLAH bana ömür verecek mi, bilmiyorum. Ama şâyet ömrüm
olursa günü gelince bunları yine ben açacağım."
Sayın başbakanımız Bülent Ecevit Beyefendinin 26 şubat 2001 ta-
rihli Radikal gazetesinde: "Tüm tarikatler laikliğe aykırı değildir" bil-
dirisi ile, merhum Reis-i Cumhur İsmet İnönü de: "Biz tarikatleri
geçici olarak, on veya onbeş sene kapatmayı düşünmüştük. Ortam
müsaitse açabiliriz" demişti.
Atatürk’ün maksadı iyi anlaşılsın. Açık ve serbest bıraktığı türbe-
ler bizlere birşeyler anlatmıyor mu?! Lütfen, iyi düşünelim de bu ör-
nek milleti nâ-ehlin şerrinden kurtaralım.

71
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Teferruâtına girmek istemiyorum. Şu kadarını bilmemiz lâzım; ta-


savvufsuz, tarîkatsız, şeriatsiz, mârifetsiz, din yaşanmaz. Bunların
birleşimleri hakikattir. Hakikatin zahire yansıması şeriattır. Şeriatın
kolları mezheplerdir. Tasavvufun kolları ise tariklerdir. Bu gerçekler
inkar edildiği zaman din akla dönüşür. Gerçek mecrasından çıktığı
gibi, akıl ilâhlaşır. İbadet ve taatlar lüzümsuzmuş gibi, her an akla
uymayan yönleri tahrif edilir. ALLAH elçilerine ve elçi varislerine
dahi lüzum görülmediği gibi… gerisini söylemiyeyim. Aklı ilahlaştır-
dık ya, gerisini sen anlat!.. Anlatmana da gerek yok. Bugün Din-i İs-
lam’ın yaşantısında imanı doyuran, itminan-ı kalpten bahsedebilir
misin? Edemezsin. Çünkü kaptanın beceriksizliğinden gemi karaya
vurdu. Kaptan pişkin… Ne yaptın? diye sorulduğunda, sıkılmadan;
‘deniz tükendi’ demez mi!… Beş duygudan ileriye yolu olmayan ma-
teryalistin denizi o kadar!...
İmamı Malik (r.a) der ki: Tasavvuf bilmeyen fakih fıska, tasavvu-
fu bilip de fıkhı bilmeyen sûfi zındıklığa dûçar olur.
Dîn-i İslâm beşer îcadı olsa idi, akla mantığa göre bir şeyler
72 yapmak elbet mümkün olurdu. Ama değil. Tasavvufsuz dinî ya-
şantının imana yapılan en büyük zulüm olduğunu bilmenin zama-
nı gelmedi mi?..
Lütfen, 83 yaşında, 46 senedir verilen manevi vazifeyi seve seve
Rabbımın lütfu ihsanı ile lekesiz götürmeye olanca gücü ile gayret
eden ihtiyar bu abd-i acizin Din-i İslam’ı çağa uygun yaşantısına ve
"maneviyatın tasvibinden lütfedilen" bildirisine itimat et. Zararın ol-
maz, inan!..

72
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

MAHRUMİYETİN ALTINCI İLACI:

DİN-İ İSLAM;
ALLAH’IN YASAKLADIKLARI DIŞINDA,
GÜZELLİKLERE, GÜZEL OLAN ŞEYLERE
KARŞI DEĞİLDİR. Bİ-ZATİHİ DİN GÜZELDİR

Dîn-i İslâm ALLAH’ın kullarının dünyâ ve âhiret kemâlâta erdi-


rip, ihyâ olması için rahmet ve merhamet-i ilâhînin kümeleştiği güzel-
likler manzumesidir. ALLAH’ın yasakları dışında, emr-i ilâhîler nef-
sin de ölçüsüne uygundur!. 73
Yasaklanmış emr-i ilâhîler nefsin ölçüsü dışında olup, cezâsı-
nın zuhurundan sonra ancak bütün çıplaklığı ile ortaya çıkar.
Bazı günahlar "kısas kıyamete kalmaz" hükmüne tabidir. Çirkin-
likler beşerin nefsinin ürettiğidir. Güzelliklerin zuhuruna Hazret-i
ALLAH dîn-i İslâm’ı vesile kılmıştır. Emr-i ilâhîler küllü rahmet-
tir!.
Müslüman kardeşim! Çirkinlikleri dînin malı ve parçası gibi gös-
terenleri tasvip etme. etmediğin gibi, yakınında dahi bulunma. Acı o
din kardeşine. Din mahrumiyet değildir. Çağa göre içtihat yapılmayan
dinin zaman geçtikçe katılaştığını ve hurafeye kaydığını, daha daha
mezhepler ve tariklerin çoğaldığını görürsün. İçlerinde fıkıhla ilgisi
olmayan mezhepler vardır ve sıratı müstakim üzre olan tarikler olduğu
gibi…
Bu karışıklıktan istifadeyi bekleyen sahte mürşitlerin de nefsani
çıkarına müsait olan meydanda at oynattığını görürsün. İşte o zümrele-
rin tarikinde cümle güzellikler yerini çirkinliklere terk eder. Manadan
yoksun, bilge kişilerin görüşleri ise rahmet-i ilahiyeyi yansıtmadığı
gibi, yerini gazab-ı ilâhîye bırakmış, maddeden öteye yol edinmemiş,

73
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

emr-i ilâhînin vesile ummanı ALLAH elçilerine ve varislerine de iti-


matsız görüş, ilminden başka ilimlerden sermayesi olmayan şarlatan
anlatır… Ama ne anlatır: Gazab-ı ilâhiden başka sermayesi yok. Şu
halde ne anlatsın? İç aleminede yer etmiş gördüğü yeri, cehennemi
anlatır!... "Habîbim, helal kıldığımız şeyleri nefsine kim haram
kıldı? Güzel zînetleri giymekten seni kim menetti?" hitâbını iyi
anla. Mana sermayesini sadrında, yani iç aleminde bulamıyor, mana
alemin kararmış, zulmete dönüşmüş ise; HZ. ALLAH’ın lütfu ihsanı
mana zenginleri yer yüzünden hiç eksik olmadı, olmayacak da inşa-
ALLAH. Vakit geçirmeden, na-ehlin sözüne iltifat etmeden, yapış bir
dest-i mürşide. Şunu iyi bilesin ki, delilsiz yola gidilmez. Dikkat! De-
lil de ALLAH’ın kuludur. HZ. ALLAH’ın varlığı karşısında vesileden
başka bir güce sahip olmadığı gibi, beşerdir, acizdir, ilah değildir.
"Elâ inne evliyaallahi la-havfun aleyhim velâhüm yahzenûn"
Dikkat et! Evliyama korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de," buy-
ruğunu tekrar tekrar oku. Kısmetin var ise, umulur ki, ALLAH tesirini
halk eder. Eder inşaALLAH.
74

74
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

MAHRUMİYETİN YEDİNCİ İLACI:

NAMAZ, ORUÇ, HAC, ZEKAT İSLAM’IN


ŞARTLARINDAN DEĞİLDİR. İSLAMIN ŞARTI
BİRDİR: ALLAH’TAN BAŞKA İLAH YOKTUR.

Bunlar îmanla yükümlü mü’min kullarına ihyâ olmaları için rah-


met hazînesinden bahşettiği, lutuf, ihsan ve emr-i ilâhîdir. İslamın
şartından değildir. "ALLAH’tan başka ilah yoktur, illâ, ALLAH
vardır" diyen beşer ölçüsüne göre ki, Peygamberimiz Efendimizin
de bildirisi bu vechiledir müslimdir. "Her çocuk dünyâya İslâm 75
fıtratı üzre gelir. Terbiyeye muhtaçtır; terbiyecisi ne ise öyle ya-
par." Çocuklar bülüğa erene kadar teklifâta tâbi değildirler. Ama
müslümandırlar.
Kişi ALLAH’ı bildiğini lisanen söylüyorsa müslimdir. dünyasını
değiştirdiğinde o kişiye İslâmî pirensipler uygulanır. Namaz kılmaya-
na, oruç tutamıyor, hacca gidemedi, zekat veremiyor ise, buna rağmen
lisanen "ALLAH vardır" diyen kişiye "müslim değildir" diyemezsin.
"Habibîm, o bedevîlere söyle: ‘İman ettik’ demesinler, ‘İslâma’
girdik’ desinler." İnkar ediyor ise küfürdedir. Ayet-i celîleyi tekrar
ediyorum: Rahmet-i ilâhiyeyi kısıtlamaya kimsenin hakkı yok. Şunu
iyi bilesin ki, ALLAH kulunu rahmetinden, dünyada cesetli yarat-
tı. Yaratılışın nedeni, ruhlar alemindeki mütereddit imanının tahkika
dönüşmesi, sonsuz rahmet-i ilâhîyenin güzergahı kulun kurtuluş vesi-
lesi, memduh olan dünya…
İltimaslı imtihan yeri olan dünya, Benî Adem’in yedinde taşıdığı
sualli ve cevaplı, ihsan edilmiş, rahmeti ve mağfireti na-mütenahi
emr-i ilâhînin, kullarının derece almalarına ve kemalatlı, mü’min,
müttaki olmalarına vesile kıldığı, kulunu yükümlü kıldığı; günde 5
vakit namaz kılmak, ramazanda bir ay oruç tutmak, hacca gitmek,

75
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

nisabda olan kişinin emr-i ilâhîye uygun, zamana göre uyumlu izah
edilen zekatını vermesi, imanın kemalat zirvesi olan kelime-i şehadet
getirmesi, İslam’ın şartı olmayıp, icraatı tahkiki imanının gereğidir…
İslâm’ın şartı diye ne âyet vardır, ne de sıhhatli hadis. Olamaz
da. Çünkü HZ. ALLAH’ın buyruğunun aksine fikir beyan eden
ALLAH elçilerini nasıl düşünürsün? Cehlimizden, millet olarak, üm-
met olarak bu yanlış tutumumuzla müslüman kardeşlerimize "kâfir"
demekle "cihat yapıyoruz" zannettik. Ehl-i Kitap’tan, ALLAH’a îman
edenlere de "müslim" diyemedik. Nedenini İslâm’ın şartında aradık.
Kendi ölçülerimize göre değerlendirdik. İnanan Ehl-i Kitâb’a da
"gayr-i müslim, kâfir, gavur" dememizin nedeni yanlış aktarılan,
İslâm’ın şartı bilgisizliğinden kaynaklanıyor. ALLAH’ın işine karış-
tık. Dîn-i İslâm’ı ALLAH’a öğretmeye kalkıştık! Bütün idârecile-
rimize küfür isnat etmemizin de tek nedeni bu şarttan zuhur edi-
yor. Tekrar ediyorum Savm, salat, hac, zekat İslâm’ın şartlarından
olmayıp, ALLAHU TEALA ve TEKADDES Hazretleri’nin mü’min,
ittika sahibi, mütteki, dervişlik sıfatı her halinde görülebilen kullarına
ikram ettiği, ihsan ettiği rahmet ve emr-i ilâhîdir. Şartın anlamı başka-
76
dır; îmanın altı şartının olduğu gibi.
İtikatta imamımız İmam-ı Maturudi, İmam-ı Hasan el-Eş’ari haz-
retleri Kur’ân-ı Azimüş-şan’da imanın esaslarını altı şart olarak be-
lirtmişlerdir. Altı şartta noksanlık yapanların o noksanlık kadar iman-
ları noksandır. İmansız deyemezsin!. Ama HZ. Allah’a ve Resulüne
gerçek şahit olma niteliğini zayıflatmıştır.
Hazret-i Peygamber (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki:
"--Kalk ya Bilâl! Ezanı oku da bizleri ferahlat. (Ya Bilal! Şa-
hitliğini seslen, uzak yerlerden de duyulsun.)"
Çünkü Bilâl-i Habeşi (r.a) müşriklerden gördüğü, beşerin taham-
mul edemeyeceği işkenceler altında değişmiyor, iman gözü ile gördü-
ğü şahadetini dile getiriyor, sık sık tesbih ediyordu "ALLAH
AHAD" diyordu.
Satın alınarak Kölelikten azat edilmesine vesile olan emr-i
ilahînin tasarrufunun o zaman yalnız Peygamber Efendimizde
zuhurunu gören Bilâl-i Habeşi (r.a) Peygamberimiz Efendimizin
de hak peygamber olduğuna gerçek şahit oldu...

76
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Ezan-ı Muhammedî gerçek şahitlerin lisanı ve ifadesidir. Hiç-


bir lisan mü’minin kalbine aynı hitabın etkisini yapamaz. Sevdik-
lerinizin başı için, dokunmayın namazını kılan müslümanların
ezanına!.. Manasını anlamayan iman ehli var mı?!..
Namaz, ilgisi dışında kalan Benî Adem’i ezan niçin ilgilendiri-
yor? hayret!.. Manasını anlarsa beş vakit namaz kılacakmış gibi!
Bir ata sözü vardır "Namazda gözü yok ki, ezanda kulağı ol-
sun" derler. Yanlış mı?
***
İki âlemde tasarruf ehlidir ruh-ı velî,
Deme, kim, mürdedir, bundan nice dermân ola!.
Ruh-ı şimşîri Hüdâ’dır, ten, gılef olmuş ana,
Dahî alâ kâr eder, bir tiğ kim üryân ola.
***

Hazret-i ALLAH Kur’ân-ı Azîmüş-şân’da kullarını uyarıyor: "Siz


onlara "ölü" demeyin. Onlar diridir fakat siz bilmezsiniz." Diri 77
oldukları gibi, dereceleri nisbetinde velâyet makâmına erişmiş velînin
iki âlemde de rabımızın rahmetine vesile kıldığı tasarrufatları vardır.
Yâni müsâde edildiği kadar icraata yetkili kılınmıştır. Maddî hayatta
iken de ruhî icraatları vardı. Verilen yetki geri alınmaz. Verdiğini geri
almak beşerin zaafıdır. Dünyâda iken cesedin ve ruhun da icraatı var-
dı. Ruh vücut kınında olduğundan tasarrufatları avamın müşâhedesin-
den rahmet-i ilâhî olarak gizli idi. ALLAH’ın kılıcı olan ruh-ı velî
cesetten çıktı, daha keskin oldu. Onlar cesetli iken rahmet tecellisine
vesile idiler. Ruhen de merhametlidirler. Kılıç vurmazlar ama nasip-
siz, îman fukarâsı gelir kendisini kılıca vurur. Sebebini bilemezsin
ama bilirsin ki; "bazı kısas kıyamete kalmaz" denir. Mutlak adalet
sahibi olan HZ. ALLAH bazı suçların cezasını hesap gününe bırak-
mayıp, merhametinden, muvakkat olan dünyada geçiştirir.
Sakın: "Ölüden ne bekliyorsun? O öldü, murdar oldu, çürüdü, bit-
ti!" demeyesin. ALLAH’ın mânevî tertip ve tanzimini inkar, Hazret-i
ALLAH’ı inkar olmuyor mu? Gerçeği müdrik isen her zuhuratta, her
icraatta Hazret-i ALLAH’ı ruhen görür, gayrının vesîle olduğunu an-
larsın.

77
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

İmanın şartı olan, öldükten sonra dirilmenin nasıl olduğunu bili-


yorsan, lütfen anlat. Bilemiyorsan, biliyormuş gibi dilin uzamasın. Şu
kadarını söyleyeyim; bir kişiyi hayatta iken nasıl edeple ziyaret edi-
yorsan, kabr-i şerifini de ayni edeple ziyaret edersin. Kabir ziyaretinde
madde ehlinin alacağı çok hisseler olduğu gibi, mana ehlinin kazancı-
nı ve iman zevkini anlayamazsın. Çünkü senin imtihan yerin dünyadır.
Fizikten öteyi idrakinin dışında bıraktın. Mananın anlamanı yok ettin.
İlmin cesettn öteye giden yolunu tıkadın. Ruhi inceliklere yerin kal-
madı. Anlayamazsın!..
Hazret-i ALLAH Azrâil (aleyhi’s-selâm)’a can alma vazîfesini ve-
rince:
"--Yâ Rabbi, bütün kulların bana lânet ederler" diye sızlandı.
Hazret-i ALLAH buyurdu:
"--Ben öyle sebepler halk ederim ki, kimse seni suçlamaz."
Azrâil cevâben:
"--Yâ Rabbi, öyle kulların vardır ki, sebep de görmezler!"
"--Yâ Azrâil, o kullarım seni değil beni görürler."
78
İşte bu mânâyı idrak edebiliyorsan, yalnız minâreyi değil, alemi
de görebiliyorsan!... Alemdeki kuşu gör. Yetmez, kuşun ağzındaki
tüyü gör. Bu rahmet-i ilâhîler yaratılışın sırrı Benî Adem içindir. Sây-i
gayretinden sorumlusun amma "maddeden gayrı yoktur" diye, manada
ehlinin idrak edip yaşamaya çaba gösterdiği rahmet-i ilâhiyeyi inkara
kalkışmayasın. "İnd-i ilâhiden veriliyor ise, yeter, de" deme. "Yeter"
fikri gaflettir. HZ. ALLAH’ın rahmetini kısıtlı görmek bilgisizliktir
iman zafiyetidir!...
***
Mürşid-i kâmil kime ta’lîm eyledi?
Her varaktan okuyup, tefsîr-i Kur’ân eyledi.
Levh-i dilden okuyup, bî-harf ü savt Ümm-i kitâbı,
Hak Teâlâ ilm-i Hıdr’ı ona ihsân eyledi.
***
HZ. ALLAH’ın Peygamberine varis kıldığı gerçek mürşidi
buldunsa, onun dinî telkin ve taliminden mahrum olma. Zira ma-
nevi vazifesi anında, alıcısı bulunduğunda onun sözleri zamana
göre manâ-yı Kur’ân’dır, Tevrat’tır, İncil’dir, Zebur’dur, Suhuf-

78
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

lardır… Hızır (aleyhis-selam)’a verilen ilm-i ledün ise HZ.


ALLAH’ın yed-i kudretindedir. Kevnî hakikatın dışında, fizik
üstü olaydır... Sadakatle isteyen kullar için mahrumiyet düşün-
mek, kulun gerçek dışı, cehaletindendir. Ledünnî hal ise hikmet-
tir. "Hikmet ise mü’minin kayıp malıdır, nerde bulur ise alsın."
"Her kime ALLAH tarafından hikmet ihsan olunursa ona pek
çok hayır verilmiştir."
(Bakara Suresi, 269)
Kâmil doğarmış ehl-i Hak, doğmadan evvel anası.
***
"KAF-I NUN hitabı izhar olmadan;
Biz bu kainatın iptidasıyız"
diyen ehl-i aşk yalan mı söyledi?
HZ. ALLAH aşkından yaratmadı mı bütün alemi? Bu alemin
nüvesi, çekirdeği hazret-i insan olmaya namzet Benî Adem değil
mi?
Peygamber Efendilerimiz ve varisleri olan evliyaullah daha henüz 79
anaları yok iken aşkı ilahiden yaratılan rahmet vesileleri yaratılmış
idi!..
***
Demişsin, "görmedi kimse beni, bu âlem içinde!"
Nedir yâ, bunca yüzden seyrân olduğun câna?!..
Mekanlardan münezzehsin, senin zatı şerîfin çün,
Nedir, bu kalb-i virânımda mihmân olduğun câna?
***

Tesadüfi olmayıp, her zerresinde Yaratanının varlığını haykı-


ran şu mükevvenat, ehline Yaratanını anlatmıyor mu?
Hele, rahmetiyle ihya eylediğin, hasretine tahammülü olma-
yan ehl-i aşkın hasretinle viran olmuş kalbine mihman olmasa
idin; eşi, benzeri, şeriki, naziri olmayan Rabbım! Aşık kulların
Zatına nasıl yakınlık duyacaktı? Aşk ateşini nasıl teskin edecekti?
Ruhen nasıl ifakat bulacaktı?!..

79
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

EVLİYA

Evliyayı idrak edemeyip, manasına ‘dost’ demekle yetinen mana


tahribatçısının ehline verdiği ızdırabın etkisini dinle:
Mevlam kullarına seçip göndermiş,
Bir uyarıcı, bir candır Evliyâ.
Hazret-i Kur’ân’da beyan eylemiş,
Lütf-u Mevlâ, âlişandır Evliyâ.

Nedîm-i ilâhî, vârisü’n-Nebî,


Hakk’ın irâdesi, ilmin mektebi,
Rabbim tekmil etmiş onda edebi,
İnsan-ı kâmildir, şandır Evliyâ.
80
Hayâda Hazret-i Osman misâli,
Sadâkette Ebu Bekir’dir hâli,
Adâlette Ömer, takvâda Ali,
Dört kitabın cemi, dindir Evliyâ.

Nur-ı Muhammedî tezâhürüdür,


Hâl ilmine vâkıf, mânâ eridir.
Mekârim-i ahlâk ezre yürütür,
Yol arayanlara yöndür Evliyâ.

Zamâna göredir eğitim tarzı,


İrşâdıyla süsler, bezeyip arzı.
Öğretir sünneti, vâcibi, farzı,

80
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Hak’tan kullara ihsandır Evliyâ.

Tertîb-i tanzîm-i ilâhî olup,


Rab terbiyesini ezelde alıp,
Mürşit sıfatıyla âleme gelip,
Alim sıfatıyla gündür Evliyâ.

Rahmet bir zamâna mahsus gelmemiş.


Mürşitsiz, mânâsız bir dem olmamış.
Yaradan dan ümit kesmek bilmemiş,
Gönüllere tâze kandır Evliyâ.

Böyle bir Sultâna verdim sözümü,


GAYRETİ’yim, gönlümü, hem özümü. 81
Onu sevdim, onda açtım gözümü,
Can arayanlara candır Evliyâ.

HAYDAR AKDEMİR (Gayretî)

81
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Tasavvuf tariki, nefsi ayıklayıp temizlemek


ve Ruhu pak ederek Lahut alemine
yükselmek yoludur.

82 H. Galip Hasan Kuşçuoğlu

82
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

HİKMET DAMLALARI
83

83
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

84
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bâzı yeterli bilgiye sâhip olmayan kimseler zannederler ki, inkar


ilmin zarurî bir parçasıdır. Ayrıca ‘en çok ben biliyorum’ zannı ile
gerçekleri idrak edemiyenler, umumiyetle inkara sapan kimselerdir.
Bunların ‘Kur’ân’dan başka zuhurat tanımam’ diyen güya maneviyat-
larının her ne sebepten hakikat dışı olduğunu ALLAH bilir. Bu kaza-
zedelerin bu halleri nedendir? bilinmez, ama manaya hıncından, yap-
tığı tahribatı cahil kişi yapamaz!. HZ. ALLAH muhip ehl-i zikri, ehl-i
aşkı şerlerinden korusun.
Manaya değer vermediğimiz zaman bu miras yedileri her yerde
görmek mümkün. Bunlar güçlerini çenelerinden alırlar. Sermayeleri
ilm-i kelâmdır. İlm-i kelam mana ile takviye olmadı ise küfürden
kurtulamaz.
İman ehlini hiçbir hadise beşerî ilerlemeden alıkoyamaz. Her
gelişme ALLAH’ın yarattıklarında çağa uygun halk ettiği düzeni
ortaya koyar.
85

***
"Sahih ilmin maddeci olması mümkün değildir. İlim bilakis bunun
hilâfına ALLAH’ı bilmeye yöneltir. Kâinâtın tahlîline mahâret ve
basîrete ulaştırır."
(Pasteur)
***
"Bâzı sathî felsefeler insanı inkara yaklaştırır. Fakat felsefede de-
rinleştikce insan dîne yönelir."
(Filozof Bacon)
***
"İnsanların en şerlisi mürşit olmadığı halde mürşitlik taslı-
yanlardır."
(Hadîs-i Şerîf)
***
Biz, İslâmiyet, derken, İslâm’ın Kitâb’ını, Nebî’sini, ve bunlardan
ayrılmayan ârifleri kasdediyoruz. ALLAH şer ile emretmez.

85
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

ALLAH’ın elçileri şer ile emretmez. Arifler şer ile emretmez. Onun
için bunlara itaat kayıtsız ve şartsızdır!..
Hakikatın zahire yansıdığı Şeriatin âdâbına riâyet etmeyen
kimseyi Cenâb-ı Hak kat’iyyen esrârına mahrem etmez. Esrâr-ı
aşkı ehl-i zâhire söyleme. İşin kışrında kalana bu zevkten ısrâren
bahsetme. Lokma onun yutacağı cesâmette değil, boğarsın.
***
Cevizin kışrı: Cevizin yenecek yerine kıynak denir. Kıynağa sa-
rılmış kabuk var ki ona da kıynağın kışrı denir. Ceviz yaş iken kışır
rahatlıkla soyulur. Zira kışır acıdır. Kurudukça acılığı hissedilmez olur
ve ikisi birden yenebilir. Mutasavvifîn cevizi tasavvufa benzetmişler.
Şöyleki: Dışının yeşil kabuğu ile cemisini, hakikata uymayan şeriata;
içinin sert kabuğunu tarikata; kıynağını marifete; esas olan kışrı alın-
mış içini hakikate benzetmişler. Cevizin kışrı kurumadan kıynağı
kışırdan kurtar. Kuruyunca çıkarmak mümkün değildir. Çünkü
kurumak küfr-ü inadidir. Kurumadan kurtulmaya çalış.
***
86 Şeriatın adabı derken, hakikatin zahire yansıdığı zaman aldığı is-
me şeriat denir. Hakikat dışı, nefsin ve aklın ürettiği şeyler şeriat de-
ğildir!
Hazret-i ALLAH: "Biz peygamberlere bir şeriat birde tarik
verdik!."
***
Akıl bir çok vehimler elinde oyuncaktır.
***
"Doğru yolu bulanlara gelince, ALLAH onların hidâyetlerini
artırır ve onlara takvâsını öğretir."
(Muhammed Suresi, 17)
***
"İlâhî emre uyan bir kul ol ve yeryüzünde yağız at gibi yürü.
Cenâze gibi başkalarının sırtına yük olma." (Mevlânâ)
***
Şekilde, insan bir sivri sineğe mağlup olur. Fakat bâtında yedi kat
göğe ulaşan kudreti vardır.

86
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

***
"ALLAH’a doğru yükselip giden insan yer yüzünde yürümede
zorluk çekmemelidir." (Muhammed İkbal)
***
Aklın yolu zan ve tahmindir; kalbin yolu temâşâ ve hayranlıktır.
***
Kalpleri ALLAH’ın zikrine karşı katılaşmış olanlara yazıklar ol-
sun!.
***
"Kulum beni zikrettiği ve dudakları zikir sebebi ile hareket
ettiği müddetçe ben kulumla beraberim."
***
"ALLAH, dinde sizin için güçlük kılmamıştır."
***
Bâzı insanlar bâzı kıymetler için yaşar. Hattâ onun için canını fedâ
eder. Bu kıymetlerin izâhı riyâzî hesaplarla kâbil olmayıp, ZEVK ile-
87
dir. Misal: Nâmus gibi. Vatan için ölümü göze almak kutsal arzunun
netîcesidir.
***
Ruhu nefsin çirkin arzularından kurtarmak kolay olmayıp, çok
ulvî ve kutsî bir ferâgat ister. Bu ferâgat ise ALLAH’a acabasız îman-
la elde edilir.
***
"Sufiye ile sohbetim esnâsında kendilerinden 3 şey öğrendim:
1-Zaman bir kılıçtır; sen onu kullanmasını bilmes
sen o seni keser!
2-Kendini Hak ile meşgul etmezsen bâtıl seni
sarar.
3-Kendine hiç varlık vermemek ismet erbâbından
olmaktandır."
(İmam Şâfiî)
***

87
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Her türlü maddî ışıklar, insanın iç âlemini aydınlatmadığı gibi;


onun iç âleminde yer eden din ve îman belirtileri eğer inkar nefesi ile
söndürülebiliyor ise, tatmin olunmayan böyle bir hayatta huzur ve
saâdet nasıl bulunacak?.
***

Pasteur (Pastör) diyorki:


"Bana ne kadar sevindiğimi sormayınız. Bu âlem içinde her adım
attıkca cehâletimin derecesini daha ziyâde anlayarak, daha çok utanı-
yorum ve anlıyorum ki, her tarafımızı çok gizli şeyler sarmıştır."
***
Ben de sultânım" diyen âlemde bî-hadd ü hesap.
Bende-i dergâh-ı ehlullâh olan milyonda bir.
***
Alem-i lâhut’a pervâz eyleyen ehl-i sâfâ,
Tâc-ı İskender değil, taht-ı Süleymân istemez.
88
***
Adile, uzatma sözünü,
Derviş edegör özünü.
Görmek istersen Hak yüzünü ,
İncitme hiç dervişleri.
(Adile Sultan)
***
Aşık-ı sâdık isen sana rü’yet yeter, pes.
Aşık-ı kâzip isen var kerâmet ara gez.
***
Cennet-mekan efendim bana keramet gösterecekdi. Mani olmaya
çalıştım, rica ettim:
"--Efendim ben müracatımda Hazret-i ALLAH’dan beni
rahmetine vesile kılacak şeyhimi istedim, Rabbım da ihsan edip
arzuma göre gönderdi. Bu zuhurat benim kayıtsız ve şartsız inti-
sabıma vesile oldu, siz bu isteğimin zuhurunu keramete veya bur-
hana dönüştürürseniz HZ. Allah’a olan yakınlığımı keramete bağ-

88
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

lamakla bu yola olan samimiyetim bozulur, lütfen yapmayın!"


diye rica ettim. Efendim de kabul ederek memnuniyetini belirtti.
(Abd-i aciz.)
***
"Şeriat benim kavlim, sözlerim tarîkat, fiillerim mârifet,
hâlim hakîkattir"
(Hadîs-i Şerîf)
İmam Mâlik (r.a.) der ki:
"Tasavvuf bilmeyen fakih fıska, tasavvufu bilip de fıkhı bil-
meyen sufi zındıklığa duçar olur."
***
Zikir velîliğin diplomasıdır. Her kim zikre muvaffak olursa
ona velîlik diploması verilir.
***
Herkesin kulağı nâmelerde ilâhî zevki bulamaz. İncir gibi tatlı
güzel meyveleri her kuş yiyemez.
89
***
Kusur insanın şiârıdır. O bu vasfı ile Hak karşısında mahluk oldu-
ğunu ispatlar.
***
Cenâb-ı Hak:
"Bir nâib aracılığı ile Rabbınıza yönelin ve ona tam teslim
olun." (Bana yönelen, nâib olan kişinin yoluna uy, onun yoluna
ittibâ et.)
(Lokmân Suresi, 15)
***
Siyâsî ve iktisâdî hırs içinde birbirini yok etmek isteyen insanlık
ve bir çok cemiyetler düştükleri tehlikenin önemini anlayarak insanlığı
din ve ahlak bakımından kalkındırmak ihtiyacını duymuşlardır,
ALLAH yardım eylesin.
***

89
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Ne yazık! Bu acı ders çok büyük felâket ve musîbetlerden sonra


vicdanlara nüfuz etmeye başlamıştır. Din adına terör ve anarşist olay-
lar ve Rusyanın komünizmden dönüşü bunun bâriz örneğidir.
***
Meçhulâtı meçhulât ile halletmek çok muhâl hükmünü doğu-
ruyor. Mâlumâtın arttıkca nâmelerin sırrı çözülmüyor. Esrâr-ı
kâinat bir kat daha kesb-i azâmet ediyor. Bu hakîkat önünde
müsbet nazariyecilik meslekî denilen kör ve tek gözlü bakış insanı
yalnız beş duygunun kuru bir makinası hâline götürüyor.
***
İlâhî din insanları birbirine bağlayan en kuvvetli unsurdur.
***
Sufî, hakîkat ilmi ile amel eden bir fakihten başka bir şey de-
ğildir. ALLAH onu ilmi ile şeriatın inceliklerinin esrârına muttalî
kılmıştır.
***
90 Beşer hayatını ilerletmek ve bir gâyeye vâsıl olmak için ilme
muhtaçtır. Ruhunu tatmin için de dîne muhtaçtır.
***
Dîni aklın ve mantığın içine sokmak ve boyunduruğu altında
tutmak doğru olmayıp, bu suretle hareket insanı yanlış yere götü-
rür. Ne aklın, ne mantığın buna gücü yetmez.
***
Dinsiz ahlak kalp paraya benzer. Din terbiyesine sâhip olmayan
toplumlarda sonradan ihdas edilen telkin ne kadar kuvvetli olursa ol-
sun müeyyidesiz bir nizam-nâme kıyme-tinden öteye aşamaz..
***
İnsanı dıştan ahlaklaştırmak imkansızdır.
Onu en derin varlığa inandırmak gereklidir.
Yoksa satıhta kalınca, eşyânın ve hâdiselerin esiri olmaya mah-
kumdur.
***
İlâhî din insanları biri birine bağlayan kuvvetli bir unsurdur.
***

90
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

"De ki: ALLAH’ın kulları için çıkardığı zîneti, temiz ve hoş


rızıkları kim haram etmiştir? De ki: Onlar dünyâ hayâtında îman
edenler içindir. Kıyâmet günü de yalnız onlara mahsustur. İşte biz
bilenler için âyetlerimizi böylece tafsil ederiz."
(A’râf Suresi, 32)
***
"Ey Adem oğulları! Şeytan ana babanızı fenâ yerlerini kendi-
lerine göstermek için elbiselerini soyarak nasıl cennetten çıkardı
ise sakın size de bir fitne, belâ yapmasın. Çünkü o da, kabîlesin-
den olanlar da sizi sizin göremiyeceğiniz yerlerden muhâkkak
görürler. Biz şeytanları îman etmeyeceklerin EVLİYASI yaptık."
(A’râf Suresi, 27)
***
"Biz ayı, güneşi, sâir felekiyâtı âdem’in arzusuna musahhar
kıldık" buyuruyor. Tabiatı Hazret-i ALLAH Adem oğlunun emrine
musahhar yâni hizmetçi kılmıştır. Onun için haddi aşıpta tabiatı
HÜDA mevkiine çıkarma.
91
***
Bâki ALLAH fâni evsaf ile düşünülemez. Fâni malzeme ile
ALLAH bilinmez.
***
Hikmet ve hakîkat terbiyesi görmemiş mantığa esir olma! Hak yo-
lunu tutanlarla bir ol, Hakk’ı tut.
***
İnsan kendi azâbını esiri olduğu huyu ile hazırlar ve sonra
kendinde gâlip olan sıfatları ile haşrolunur.
***
New York Fizik Alimleri başkanı Paul Davis, ALLAH’a İnanma-
nın Yedi Fennî Sebebi adlı eserinde der ki:
"Yerde ve gökte gördüğüm olağan üstü büyük düzeni tesadüflere
bağlıyamam. Çünkü ben budala değilim. Karşımda sırrına akıl ermez,
büyüklüğünün enginleri kavranamaz bir kudret eseri var."
***

91
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

İnsan tefekkür ölçüsü ile ölçülür, ruh ölçüsü ile ölçülür. Yalnız te-
fekkür cansız ve câzibesizdir. Yalnız ruh içi boş bir zarftan ibârettir.
İkisi birleşince insan vücuda gelir.
***
Hayat denen komedi ne kadar tatlı geçerse geçsin. Son perde
dâimâ kanlı biter.
***
"İlim toplayıp yığmışsın, gönlü ihmal etmişsin. O kaybettiğin ser-
vete ne kadar acıyorum."
(M. İkbal)
***
Tasavvufsuz semâvî, hattâ bâtıl din dahi yaşanmayacağına,
tasavvuf toplumlara fâideli olduğuna ve insanları ve cemiyeti dü-
zelttiğine göre Cenâb-ı Hakk’ın üzerimizdeki sayısız nîmetlerden
birisi de modern cemiyetlerde tasavvufun kadrinin anlaşılmasıdır,
diyebiliriz.
92 ***
"Ey îman edenler! ALLAH’tan korkun. Ona yaklaşmaya
vesîle arayın ve onun yolunda cihat edin. Tâ ki, murâdınıza eresi-
niz."
(Mâide Suresi, 35)
***

"Ey îman edenler! ALLAH’tan korkun ve sâdıklarla berâber


olun."
(Tevbe Suresi, 119)
Din hayâtın dışına itilip bir fantezi, ara sıra başvurulması gereken
bir tesellî kaynağı gibi olmamalı.

92
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

DİN ALLAH’IN TEŞRİ ETTİĞİDİR

Ehl-i imanın nazarında ALLAH’ın yasak eylediği sevilmez. Sev-


diği sevilir, sevmediğinden kaçınılır . Dinî veya şer’î hakikatler iradî
tevhidde ve ilahiyat tevhidinde de aynıdır.
İlim olsun, irâde ve talep olsun Resul-i Ekrem (s.t.a.v.)’in getirdi-
ğine uygun olmalıdır, Muhammedîler için.
İrâdeden yüz çevirip mücerret ilmi isteyen "kelamcılar",
ilimden vaz geçip yalnız irâdeyi talep eden bir kısım "tasavvufcu-
lar", ALLAH elçilerinin getirdiği emr-i ilâhîlere aykırı ilim ve
irâde isteyen "bid’at erbabı", Peygamber Efendimiz’in getirdiği 93
emr-i ilâhîyi önemsemeyip ilim ve irâdeyi talep eden "feylosoflar"
dalâlette kalmışlardır. Ancak, ALLAH elçilerinin getirdiğine
muvâfık bir surette ilim ve irâdeyi isteyen kimseler hidâyete er-
mişlerdir.
Tevhit: ehl-i hakîkat dilinde ALLAH’ın zâtını zihinlerde tasavvur
ve vehimlerde, hayallerde tahayyül edilen şeylerden tecrit etmektir.
Bu hal üç surette vücut bulur:
1- Rububiyetini bilmekle
2- Birliğini ikrar etmekle
3- ALLAH’a hiçbir şeyi eş tutmamakla.
Tevhidin dört mertebesi vardır:
1-Kelime-i tevhid: Henüz iman ölçüsüne girmeyen tevhit ve sali-
kine ‘müslüman’ dediren tevhit.
2-Tevhîd-i ef’âl: Varlığında ALLAH’dan başka hakiki bir müessir
olmadığı hakikatına ulaşmak. Bu birinci ve ednâ mertebedir. Alameti
tam bir tevekküldür.

93
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

3-Tevhîd-i sıfât: Bütün kudretleri ve ilimleri Allah’ın şamil ve


mutlak kudret ve ilmi içinde müstağrak ve muzmahil görmek. Her
kemali onun hüviyet nurundan bir parıltıdır diye kabul etmek.
4-Tevhîd-i zât: ALLAH’da istihlâk ve fena bulmaktır. Bu ma-
kamda bütün işaretler ve ibareler yok olur. Bunun ifadesi şudur: "Lâ
mevcude illâ ALLAH" her şey onun varlığı ile kaimdir.
"İtikatta Kur’an’ın medarı ikidir: İlm-i tevhit amel-i tevhiddir.
Nâfi ilim salih ameldir."
(Hasan Basri Çantay, Hüccetullahil-baliğa Tercümesi ve Şerhi,
(tefsir), 3. c.)
Bâki ALLAH (c.c.) fâni evsaf ile düşünülemez. Çünkü verdiğin
şekil de havâtır gibi fânidir. Fani malzeme ile ALLAH bilinmez.
***
Kim ki, ahvâle eylerse ta’rîz,
Sürülür ağzına bal susturulur!
Yine durmaz, eylerse ısrâr,
94 Dürülür defteri, kan kusturulur.
***

İstibdat ve mutlakiyetin anayasası cumhuriyet ve demokrasiden


evveldi. Halâ bu zihniyet sahibi kişilerin şerrinden Rabbıma sığınırız.
***
Beyazid-i Bistamî’ye sordular:
"--Tarikatte ilerlemek için ne lâzım?"
"--Bir: Anasından evliyâ olarak doğması lâzım. Öyle olmazsa:
İki: Arif olması lâzım. O da olmaz ise:
Üç: Gören göz lâzım, işiten kulak lâzım, mücâhede zevkini almış,
diri bir vücut lâzım.
O da olmaz ise: Ölmesi lâzım."
***
"Ey îman edenler! Ona yaklaşmaya vesîle arayın ve yolunda
cihat edin ki, kurtuluşa eresiniz."
(Mâide Suresi, 35)

94
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

***
"Alimler nebîlerin vârisleridir."
***
Alim ALLAH’ı en çok bilendir.
***
Kulluk yapacak kadar amel ve icraatla noktalanmayan ilim bilmen
ne ifâde eder?!.
***
Seyyid Ahmede’l-Kebîr Rufâî’nin Evlatlarına Öğütleri:
*Kalbin güzelliği havfullah iledir.
*Aklın güzelliği mesmuât-ı ilâhîyi düşünmek iledir.
*Ruhun güzelliği nîmet-i ilâhîye karşı kavlen, fiilen, hâlen,
sırren şükretmektir.
*Lisânın güzelliği mâ-lâ-ya’nî’den sükut etmektir.
*Yüzün güzelliği, Halik’a hâlisâne ibâdet, halka sâdıkâne
hizmette bulunmak iledir. 95
*Niyyetin güzelliği mâsivâyı, dünyâ ve ebedî hayatta fâidesi
olmayan hâtırâtı gönülden çıkarmaktır.
*Nefsin güzelliği emr-i ilâhîye ters düşen şeylerde nefse
muhâlefet etmektir.
*Sırrın güzelliği sabır, belâya musîbete tahammül etmektir.
*Hâlin güzelliği istikâmet iledir.
*Hizmetin güzelliği edep iledir.
*Kelâmın güzelliği doğru söz söylemektir.
***
Dünyâ fâni, âhiret bâkidir. Bâkiliğin tohumu fâniliktedir; Fâniyi
fenâya veren bâkiyi de kaybeder.
Dünyânın maddesi "zaman" fânidir. Mânâsı "hayâtiyet" ise bâki-
dir.
***
Cenab-ı HAK dünyâyı da ve âhireti de mü’minler için halketmiş-
tir.

95
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Fennin bildirdiği tabiat kânunları ALLAH’ın tekvînine, dînî


kânunlar teşrîine ait kânunlardır.
***
Mü’min bir millet varken ilim, ahlak, medeniyet, kuvvet ve
kudret bakımından ondan daha üstün diğer bir millet olmaması
lâzım.
***
Din ALLAH’ın inzal ettiğini, fen ALLAH’ın yarattığını gösteren
kânunlardır.
ALLAH’ın bir kânunu diğer kânununa nasıl karşı durur?
Din sahih ilimlerin aslâ düşmanı değil, bilakis teşvikçisidir.
***
Hz. Cüneyd-i Bağdâdî der ki:
"Amelini bozmak istemezsen emir ve nehyin hakîkatini araş-
tırmaya kalkışma. Zâhir ile amel et. Samîmi ol, bu sana yeter."
Haddi aşma!.
96 ***
Sen bir garip çingenesin, neylersin gümüş zurnayı, denildiği gibi,
ilmin her dalı güzeldir. Sakın ha, çizmeden yukarı çıkmayasın!.
***
Kevnî hakîkatlerle iktifâ edip, dînî hakîkatlere ittibâ etmeyenler
peygamber efendilerimizin tâbilerinden sayılmazlar.
***
Bu düsturu unutma: Bazı umurda dînî hakîkatlere uymayan kim-
senin o nisbette îmanında zaaf vardır. Bu gibi haller îmanın kemâlâtı-
na aykırıdır. Yalnız ilmi istemek sapkınlık olduğu gibi, ilimsiz amel
istemek de öyledir.
***
Nâfi ilim sâlih amelden şereflidir. İlim amel ve irâdeden evveldir.
Çünkü önce maksat ALLAH’ı bilmek, sonra Mâbudu Hakk’a ne ve-
cihle ibâdet etmek gereğini bilmektir
***
Cennet-mekan Sultan Abdülhamit Han zamânı ulemâsı için der ki:

96
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

"Ekseriyetle şahsen fazîletli idiler. Fakat ilmî kudretleri oldu-


ğu kadar cihanı telakkî tarzları, yâni dünyâ görüşleri bu kadar
büyük İslâmiyet’in mukadderâtı üzerinde başkalarına te’sir ya-
pacak mevzuyu ele almaya, netîcelendirmeye müsâit değillerdi."
***
Namazda icrâ edilen fiiller fıkıha âittir. Fakat ihlas, züht, takvâ gi-
bi bâtınî şeyler tasavvufa dâhildir.
***
Zikrullah iledir ilm-i aşk olma gâfil.
***
Ulum-i akliyede mü’min ve kâfir müşterektir.

***
Hıristiyanların rönesanstan evvel yaptığı gibi bizim zâhir
ulemâmız da akıl yolunu seçerek ulvî meselelerin halline çalıştık-
larından isâbet edememişlerdir. Dîn-i İslâm’ı kalıplaştırmışlar,
aklı nakle tercih etmişlerdir. ALLAH îman zâfiyeti vermesin. 97
Amîn.
***
İki ben bir arada bulunmaz. Benliğini eritecek kamil insan
ara.
***
Hazret-i insan âyine-yi Rahman’dır.
"Uyun, sizden hiçbir ücret istemeyen o kimselere. Onlar
hidâyete ermiş zatlardır."
(Yâsin Suresi, 21)
***
Kalbi göz yaşlarıyla suladığın zaman yaptığın duâyı kâinat bi-
lir. Bu yaşa kıyamayanlara aşk yolunda sefer haram kılınmıştır.
***
Göz, yaşla dolduğu vakit benlik gider. İşte o vakit kul ALLAH
ile konuşmuş gibi olur.
***

97
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Hakîkat hilkatinde mutasarrıf olarak yalnız onu gör!. Hidâye-


te ulaştırır, dalâlete düşürür, izzete çıkarır, zillete indirir, saâdet
sâhibi olanların kendisine ibâdet ve taatlarını kolaylaştırır.
***
Şeriat fiillerin ve amellerin varlığı. Hakîkat ise iç âlemine âit
hallerin müşâhedesi.
***
Ebrârın ayakta durması ALLAH’adır. Mukarre-bunun ayak-
ta durabilmesi ise ALLAH’tandır.
***
Hakikatın zahire yansıdığı zaman aldığı isim şeriattır
***
Bu dıştan içe geçiş yolu tarîkattır. Şeriattan tarîkate erilir.
Mârifet ise bu noktaların tahakkuk eylemesi ve kavranması-
dır.şeriatsız tarik olmaz tarikatsız marifet ve hakikat yaşanmaz!.
***
98

98
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

EDEBİYAT ÖĞRETMENİ FAZLI AL HOCA


EFENDİ NE DİYOR? DİNLE:

Ey vuslata talip! bir dinle hele,


Vuslatı istersen, Hakk’a seyr ile,
Vuslat yolu sonsuz, gelmez ki dile,
Rahmetinle yâ Rab, vuslata erdir.

O kadar çetin ki, bu dönüş yolu,


Harâmiler tutmuş sağ ile solu.
Her suret bir perde kapatmış yolu,
Yolu kolay kıl da vuslata erdir. 99

Bakara Suresi, ayetle ferman:


"Hak’tan gelir, Hakk’a gider her insan".
Ruhun macerası bu devr-i devran;
Garibi gurbette vuslata erdir.

Devrederek geldik, fâni cihâna,


Yine devr ederek, vardır ummana.
Beş makamdan geçip kâmil insana,
Kavuştur da bizi, vuslata erdir.

Vuslat çeşit çeşit, yoktur ki sonu.


Zannı kadar bilir, her insan onu.
Her zuhurda bilmek zevki bir konu.
Esmâ ve ef’alle, vuslata erdir.

99
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Bu yolda tekâmül mürşitsiz olmaz.


Resulle fenâda zevke doyulmaz.
Saray pâk olmazsa pâdişah konmaz,
Tevbe- i nasuhla, vuslata erdir.

Ana yavru arar, Mecnun Leylâyı.


Maşuk aşık arar, aşık Mevlâyı.
Kesret vahdet arar, damla deryayı.
Damlanı deryânda vuslata erdir.

İlm-i ledünniden haberdar olan,


Ne varlık incitir, ne söyler yalan.
Hak aşkıyla daim yanıp kavrulan,
Aşıktaki aşkla vuslata erdir.
100
Zikrullah alemde, ortak ibadet.
Dervişin virdiyse özel bir rahmet.
Sadık dervişte vuslat, kardeş ne rahmet,
Nasip et her kuluna vuslata erdir.

Deryaya ulaşan damla nûr olur.


Hak için el, ayak, göz, kulak olur.
Halk içinde daim, Hak ile olur.
Men aref sırrında,vuslata erdir.

Ey Fazlı yetişir noktala sözü.


Mürşidim Galibim, vuslatın özü.
RAHMET DAMLALARI "marifet gözü.
Bu özle ya Rabbi, vuslata erdir…
***

100
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

"Sizin üzerinize dinde hiçbir güçlük yüklenme-miştir. Şüphe-


siz bu din kolaylık dînidir."
(Hac Suresi, 78)
Peygamberimiz Efendimiz, günah olmadıkça daha kolay olanını
tercih etmiştir. "Ben Hak din ve müsâmaha ile gönderildim" bu-
yurdular.
***

Okursun ‘nahnü akreb’den, erersin kenz-i ahfâya,


Bulursun ders-i maksudu, ulaştın ise deryâya.
Gelir her zerreden "ennî" hitâbı, aç gözün zâhit,
Güneş âfâkı tutmuştur, görünmezlîk, amâya.
***
Mana ilminin deryâsına ulaşmadıkça maneviyattan nasip
alamazsın. Mana ilmine ermek için yalnız okumak ve yazmak ye- 101
terli değil. Gerçekleri bu dünyâda göremiyorsan âhirette de gö-
remezsin. Dünyada gerçekleri görmeye sây-i gayretinle, müsait
yaratıldın. Manevi zuhuratı gördükçe o kuvvet-i kudret-i ilâhiye-
ye hayranlığın artacak. Yüce Varlığın bil-vesile bildirdiği isimle-
rini tekrar tekrar telaffuz eder isen, rahmet-i ilâhiyeye nail olma-
na vesile kılınan, HZ. ALLAH’ın her birisi geniş anlam taşıyan
zati, subuti, fiili, beşere bildirildiği kadar isim ve sıfatları taham-
mülün nisbetinde ihsan edildiği gibi, şahsına mahsus virdin ola-
cak. Samimiyetinde zuhur eden rahmet-i ilâhiye aciz abde kudret-
i kuvvet-i ilâhiyenin sonsuzluğunun bildirilmesi ile, o Yüce Varlı-
ğa hayranlığın aşk-ı ilâhiye dönüşecek. Kul aczini daha açık göre-
cek ve her halinde aczinin itirafının zuhuru görülecek. O kulun
yaşantısında ve muamelatında manaya samimiyeti nispetinde, madde
hayatında olsun, alem-i manada olsun, ademlikten terakkiyatla hazret-
i insan olmaya nail olmuş, sırat-ı müstakim üzere olan örnek insan,
"men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu" (nefsini bildiği kadar Rab-
bini bilir) uyumluluğu her halinde görülür. Örnek, kamil insan, Haz-
ret-i İnsan olur!... Onun maddesinde ve manasında katı kurallara
yer kalmamış, yerini günah-ı kebair dışında güzelliklere bırakmış-

101
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

tır. Asra uyumlu olmayan, içtihat görmemiş, ayetle ifade edilme-


yen hükümler, kamil insanın tariki olamaz. Bu türlü çarpık ilim-
ler HZ. Allah’a kulu yaklaştırmaz. Daima gazab-ı ilâhiden bahse-
den ilim, 21’inci asrın ilmi olamaz. İrfaniyet hiç olamaz, iyi bile-
sin!..
***
Maiyyet sırrını duydunsa, fâni ol, hüviyet bul.
Eğer Cibrîl olursa, aklı ko, er sırr-ı ednâya.
***
Aklı maddede kullan, mânâya götürmeye kalkışma. Ednâ (en
aşağı derecedeki) kula verilecek sırrı dahi akıldan başka rehberin
yok ise, mana sırrını zahmet etme akılla anlayamazsın. Aklın pa-
zarı maddede kurulur. Mânâda akla pazar kurmaya tezgah bu-
lamazsın. Fazla ileri gider isen emr-i ilâhiye yeteri kadar uyum
sağlayamadığın gibi, ibadet ve taattanda yoksun olursun. Aklın
icraat yeri mana değildir, ama zuhuru ile o da hayran olur.
Tekrar ediyorum: Akılsızın dini olmaz. Akılsıza teklifatta yoktur.
102
Yeterki aklı ilah edinmeye!..
***
Kande bulsun, Hakk’ı inkar eyleyen, Niyâzî
Mısrî’yi
Zâhir olmuşken yüzünde nur-ı Zât-ı Kibriyâ?!..
***
ALLAH’ı bilmeyen gafil, mürşit Niyâzî’yi, Şeyh Niyâzî’yi nerden
bilecek?.
***
Bî-kılâvuz kim varır ALLAH’ına,
Reh-nümâsı olmayınca evliyâ?.
***
ALLAH’ın rahmetine, rızâsına yakın ve nâil olmak istiyor isen,
ALLAH’ın tertibi olan nedîm-i ilâhî, varisün-Nebî’yi kılavuz eyle.
Rahmet-i ilâhiyi seçmesini bil, samimi isen bulursun!.
ALLAH ile kul arasına girilmez, diyen, zahirden başka ilim ser-
mayesi olmayan bilge! Hakikat-ı ilâhiyeyi bilmediğini ilân ettiğini iyi

102
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

bilesin!. Zira HZ. ALLAH sebeblerle bilinir. Sebepler ise fiili sıfatla-
rıdır. Bi-zatihi değil, izafidir. Sebebleri inkar ise, ehli iyi bilir, açık
küfürdür.
***
İdrâk-i meâlî bu küçük akla gerekmez,
Zîrâ bu terâzî bu kadar sıkleti çekmez
(Ziyâ Paşa)
***
İslâmiyet’in bütün esaslarını kabul eder gibi tavır takınırken, diğer
taraftan dînin kuru bir îman ikrârından, ve yalnız akla hitaptan ibaret
olmadığını ve emr-i ilahiyi kül olarak aklın ölçemiyeceğini düşünü-
yordu. Ona göre îman kalbin derinliklerinde yaşanılan amentüde ger-
çeğini kanıtlayan aklın ölçüsünde mota mot ölçü bulamayan, itikatta
izah edilen imanın özetlenmişidir.
"Ve (sufilik) işte bu derunî hayâtı yaşamaktır."
(İmam Gazâlî)
Peygamberimiz Efendimiz (s.t.a.v.) buyurdular ki: "Kavî mü’min 103
zayıf mü’minden hayırlıdır, ALLAH katında daha sevgilidir. Bu-
nunla berâber mü’minin hepsinde hayır vardır."
Sana dünyâ ve âhirette fâide veren şeyin son derece üzerine düş.
ALLAH’tan da yardım iste. Acizlik ve gevşeklik gösterme. Şâyet sana
bu kadar ihtiyattan sonra yine bir şey değerse, işin istediğin gibi olmaz
ise "ben böyle yapmış olsa idim, şöyle böyle olurdu" demeyesin!
"ALLAH takdir etti ve ALLAH istediğini yaptı" de. Çünkü olmuş,
geçmiş birşeye kaygı çekerek, "keşke şöyle yapsa idim, böyle olmaz-
dı" gibi söz ve düşünce şeytânîdir, vesveseye yol açar.
***
Cevizin yeşil kabuğunu yemekle tat bulunmaz.
***
Zâhir ile ey fakih, Kur’ân’ı arzularsın.
***
Cevizin ceviz tadı kışrından sonra kıynağındadır.
***
Hüdâ’yı ten gözü ile görmek olmaz.

103
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

***
Mürşidi seyret, cenâb-ı mürşidi ayna kıl kim, olasın irşat.
***
Bir şeye mahluk gözü ile bakarsan, ol mahluk olur. Hak gözü ile
bak ki, bî-şek nur-ı Yezdân ondadır.
***
"Eğer onlar seni hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak
koşman için zorlarlarsa onlara itaat etme. Onlarla dünyâda iyi
geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak
banadır. O zaman size yapmış olduklarınızı haber veririm."
(Lokmân Suresi, 15)
***
Rindân Sa’dî der ki:
"Ey kaba sofi! Yoluna git. Bana hakîkati anlatmaya kalkışma.
Bu kâinâtın esrârı senin ve benim gözümde kapalı. Ve öyle de ka-
lacaktır. Ben emr-i ilâhîye âsi, sen ise ALLAH’ın kullarını
104 ALLAH’tan kaçıran, ilim yoksunu, hakîkat câhilisin."
***
Dinde mistisizmin, yâni tasavvufun akılla fazla alış verişi yoktur.
Yâni aklı tatmin etmek onun dâvâsı değildir.
***
Zamanla akıl da manevi yaşantına uyum sağlayacaktır.
***

İmam Gazâlî’nin en önemli işi sufi metodunu sünnî imânın tahkîki


için bir vâsıta hâline getirmiş olmasıdır. Böylece, ona göre aslolan
sünnî îtikâdıdır. Ancak bu îmanı akla dayanan ilim veyâ felsefe yolu
ile tahkik etmek imkansızdır. Zahiri İlim ve felsefe bu iş için yeterli
değildir. Sufinin "zevk" dediği hali, yaşayan insan îman konusu edin-
diği hakîkatini doğrudan doğruya yaşamak sureti ile anlar.
ALLAH’ı hiçbir zaman avâmın düşündüğü gibi göstermek müm-
kün değildir. Böylece onun varlığı hiçbir zaman avam ölçüsüne göre
ispatlanamadığı gibi aynı ilimle inkarıda mümkün değildir..

104
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

ALLAH’ı kalbinin derinliklerinde duyan bir insan onun var-


lığı için hiçbir isbat ve delile ihtiyaç duymayacak derecede îman
sâhibi olur. İşte sufinin zevki, vecdi bunu vermektedir. Bu hâlin
îzahı ehlinin bilgisi, ruhlar âleminde olan imtihanın zuhuru ve
imanının zevkidir!..
Şunlar tasavvuf ehlinin ferâgat ve fedâkarlık-larındandır:
1-Fenâ fi’l-kusud: ALLAH’ın irâdesine tâbi olmak,
2-Fenâ fi’ş-şühud: Her şeyi ALLAH’ta görmek,
3-Fenâ fi’l-vücud: Bütün varlıklardan sıyrılıp,
ALLAH’ın varlığına sarılmak, ondan başka bir şeyi
ilah edinmemek.

"Sizin en hayırlınız dünyâ için âhiretini, âhireti için dünyâsını


terk etmeyendir."
(Hadîs-i Şerîf)
"Alim olan kişilerden doğru yolu göstermelerini isteyiniz. On-
105
ları dinleyiniz. Söz ve nasîhatlarına uyun, gösterdikleri yoldan
dışarı çıkmayınız. Aksi halde pişman olursunuz."
(Hadîs-i Şerîf)
Halîfe olmadığı, mâneviyattan yetkisi olmadığı halde halîfe ve
mürşitlik dâvâsındaki tarîkat eşkıyâları ise yol kesici ve mezar
soyuculardan daha da beterdirler. Bu türlü sahteleri hemen
avâmın ölçmesi mümkün değildir. Zaman geçtikçe, ALLAHU
TEALA Hazretleri’nin rahmeti "Settâru’l-uyûb" sıfatı üzerinden
kaldırılır. Mutlakâ teşhir olunur. Bilmeden, bu günahı irtikap
eden bâzı saf, temiz yaşamış insanlara dünyâda cezâ verilmese
dahi hesap günü biat selahiyeti verilmediği halde "verâset-i Nebî
taşıyorum" diye, yani "bana biat eden Peygamber’ine biat vecîbe-
sini yerine getirmiş olur" diye yalan söylediğini bile bile, gerçek
yolu sarpa sardıranların huzur-ı ilâhîde halleri nice olacak?
ALLAH’ın tertib ve tanzimi, Sure-yi Fetih 10’ncu âyetteki beyânı:
"Muhâkkak ki, sana biat edenler, ancak ALLAH’a biat etmekte-
dirler. ALLAH’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini
bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de ALLAH’a

105
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

verdiği ahde vefâ gösterirse ALLAH ona büyük bir mükafat vere-
cektir."
Bu âyet-i celîle her ne kadar Hudeybiye biatı olarak tahakkuk et-
miş ise de, hâdiselerin zamâna göre zuhuru görülsede, tecellî eden
rahmet-i ilâhî, veya gazab-ı ilâhî kıyâmete kadar geçerlidir. Şâhidim;
şüphe edilmesin.
ALLAH’ın bu türlü vazîfelendirmediği kişilerde de rahmet-i
ilâhînin varolduğunu düşünmek... Rahmet-i ilâhîye vesile kıldığı
kâmil insanın vazîfesinin ALLAH’ın tertibi olduğunu bilmeden,
enâniyete düşerek, "ben de yaparım" anlamında bu günaha cüret eden-
ler, bilemediklerinden, "vazîfe yapıyorum" diye varlıklı şahsiyetlerin-
de vazîfeleri olmadığı halde "biat vecîbesinde selâhiyetliyim" diye,
ALLAH’ın kullarını bilerek veya bilmeyerek rahmet-i ilâhîden mah-
rum ettikleri gibi, sembolik olarak kabul edenlerin nefsani küfür zevk-
lerine zevk katacaktır. Ve huzur-ı ilâhîde mâsum kulların uğradıkları
zararın hesâbını ayrı ayrı kişilere verebilecekler mi?!.. Güç, kuvvet
ancak ve ancak Hazret-i ALLAH’a mahsus olup, bu gücü şahsına
106 mâleden gâfillerin şerrinden ALLAH cümle kullarını korusun, âmîn.

***
Makâmâtı, görüp geçmiş gibi söz söyleyen vâiz,
Sevâbı terk edip, şekl-i hatâyı belleyen vâiz,
Kuru dâvâ ile ukbâda devlet bekleyen vâiz;
Rüku eder de, mihrâbın neden kâm olduğun bilmez!.
(Abdülaziz Necâtî Efendi)
***
Dünyaya her birimiz bir vazîfe için geldik. Bunu biliyoruz. Yal-
nız, hayıra mı, veyâ şerre mi?!.. Hizmet ettiğimizi bilmek uyandığımı-
zı gösterir. Uyandıktan sonrada hizmet hayra müteveccih ise bunu
artırmak ve netîcede kemâle doğru yol almak: İnsanlık ve İslâm’ı ya-
şamak budur. Hizmet şerre müteveccih ise nedamet duyarak istiğfarın
kabulü hidâyete mazhar olduğumuza işârettir. Hayır ve şer ölçüsünü
bilmemek cehalettir ve gaflettir. Gaflette olan adem ise küfre mahsus,
na-ehlin icra-yı sanat eylediği âlet mesâbesindedir. Kimin eline geçer-
se onun küfrüne hizmet eder olur.

106
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Hak Peygamber olduğunu bilip de hayâtını onun hayâtına tı-


pa tıp benzetmeye çalışmak aciz kul için felâkettir, ziyandır.
İyi bilesin ki, Peygamber Efendilerimiz günah işlemeyecek du-
rumda yaratıldılar!. İstisnâîdirler. Evliyâullâhın yaratılışı da özeldir.
Ama Evliyaullah günah işlemekten sâlim yaratılmamışlardır.
ALLAH’ın yaktığı çırayı söndürmek isteyen kâfirler: Daha ne
zamâna kadar küfür inadınıza devam edeceksiniz!
Şu hakîkati cihan bilsin ki; ALLAH’ın kullarının Dini İslam’ı an-
lamaya başladıklarını. Yeterli olmasa da, yıl 2001, ekseri yalnız
ALLAH’ın varlığına iman eden beşerin Din-i İslam’ı anlayarak belirli
şahsiyetlerin yaklaşımı, amentüdeki anlamını bulan imana yaklaşım
vaad eden tutum ve yönelişleri ile beşeriyet erinde gecinde Dîn-i
İslâm’ı vesile kılarak, tertib-i tanzim-i ilahiyi rehber edineceklerdir.
Yeryüzünün nizâmı ve intizamı ancak zamana uygun içtihat gör-
müş İslâmın medeniyeti ile mümkün olacaktır. Din İslâm’dır;
başka din yoktur. Cümle peygamberimiz efendilerimizin tebliğ
ettikleri tek din İslâmiyet’tir. İnşâllah bu gerçeği anlatmaya
cesâret gösterebilir, bilenler de anlatabilir ise, o na-ehiller de an- 107
lamak isterlerse mevcut düşmanlığın yerini dostluklar alacak.
Şüphe edilmesin.
***
Tekrar ediyorum: Biz "İslâmiyet" derken, ALLAH katında
makbul olan yönü ile semavi kitaplarını, suhuflar da dâhil nebîsi-
nin getirdiklerini ve bunlardan ayrılmayan ârifleri kasdediyoruz.
***
ALLAH şer ile emretmez.
ALLAH elçileri şer ile emretmez.
Arifler de şer ile emretmez. Onun için bunlara itaat kayıtsız ve
şartsızdır..
***
İlahi hakîkatler zekâdan kalbe değil, kalbden zekâya doğru
giderler.. ALLAH’ı hisseden kalptir.
***
İslâmiyet bir olan ALLAH’ın irâdesine teslimiyyettir. İrâde dile-
mesidir.

107
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

İslâmiyet ruhla beden arasında ahengi ve muvâzeneyi kurar.


İslâmiyet seçkin bir zümrenin değil, bütün beşerin dîni olmuştur.
***
Şeriatlar âdemin yaşıyacağı zamâna göre ALLAH tarafından
tanzim edilmiş, elçileri vâsıtasiyle merhamet-i ilâhiyeden kulları-
na gönderilen yaşam tarzının düsturudur. İçtihatla değerini
muhâfaza eder. İçtihatsız içinden çıkılmaz hâle gelir. Her devirde
samîmi insanlar ALLAH indinde mahrum olmayacaklardır. Ama,
"Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?" hitâb-ı ilâhisini hatırından
çıkarmayasın!.
Ruhânî bakımdan en kültürlü olan, bütün ef’âl ve harekâtında
ALLAH’ın irâdesine en yakın bir şekilde kalabilendir. Bu disipline
taalluk eden meseleler mistisizme konu teşkil eden hususlardır. İs-
lam’da Tasavvuftur; müteaddit yönleri vardır:
İhsân : ALLAH’ı görüyormuş gibi ibâdet, taat ve muâmelâtta bu-
lunmak.
Kurb : ALLAH’a yaklaşmak.
108
Sülûk : ALLAH’a doğru seyahat.
Tarîk : Yol, demektir, cem’i tarikattır, cümlesi tasavvuftur.
Mü’minler muhâkkak muvaffakiyete ermişlerdir. Onlar namazla-
rında samîmi ve ciddîdirler.
İşte bir cümle ile mü’minin izahı HZ. ALLAH Kur’ân-ı Kerim’de
şöyle buyuruyor:
"Kendisinde hiçbir şekilde şüphe olmayan o kitap müttekiler
için bir hidayet kaynağı ve yol göstericidir."
(Bakara Suresi, 2)
"O müttekîler ki gayba inanırlar namaz, kılarlar, kendilerine
verdiğimiz rızıktan muhtaçlara tasadduk ederler."
(Bakara Suresi, 3)
"Yine onlar sana indirilenlere ve senden önce indirilen kitap
ve peygamberlere ve ahiret gününe iman ederler."
(Bakara Suresi, 4)
"Onlar Rabblerinden bir hidayet üzredirler ve kurtuluşa er-
mişler ancak onlardır."

108
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

(Bakara Suresi, 5)
Münâfıklar namaza kalktıkları zaman, insanlar görsün diye, göste-
rişle kılarlar. Buna benzer tutumlar ibadette samimiyetsiz kişilerde
görülür ki o kimsenin ihlasla, takvayla, vera ile ilgisi yoktur. Zira mü-
nafık damgası yemiştir!. Günahtan kurtuluş ise samimi tövbe ve istiğ-
fardır.

109

109
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

İNTİHAR

Dînî bakımdan intihar yasaktır. Zîrâ biz kendimize değil


ALLAH’a ait bulunuyoruz. Onun verdiği hayatı yok etmeye yel-
tenmek, emanete hiyanetlik olduğu gibi, ALLAH’ın irâdesine kar-
şı gelmektir.
İmanı kalplerine yerleştirenler ALLAH’ın emirlerine riayet-
kar ve çok sebatlıdırlar. Onları ALLAH sever ve onlar da
ALLAH ı severler.
Kâmil insan cüz’î olan varlığını külle teslim etmesi sebebiyle,
110 yâni bir katre su mesâbesindeki benlik haysiyetini deryâ-yı vahde-
te boşaltması mârifeti ile Hakk’a vâsıl olmuş, hicaptan kurtulmuş
bir bahtiyardır, kâmil insan, âdemlikten terakki ile Hazret-i insan
olur ki, ondaki İlâhî nura ervah secde kılar!.. İşte emr-i ilahi olan
secdeden imtinâ edenler, şeytan tâifesine iltihak etmiş olur.
***
Şeytan, bir külte hayvan başına bağlanan yularla gidiyordu. Şey-
tana yakınlığıyle bilinen adem sordu:
"--Ne yapacaksın bu kadar yuları?" diye.
Şeytan cevaben:
"--Benim arkamdan gelmeyenlere takıyorum yuları. Arkamsıra
mecburi geliyor. Çok kişilerin ayrı ayrı yularları vardır."
Adam sordu:
"--Benimki hangisi?" diye.
Şeytan:
***
"--Senin yuların yok, yulara da ihtiyacın yok. Çünkü sen ihtiyarın-
la beni hiç terk etmedin ki, sen yularsız gelenlerdensin!.."

110
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

***
Kâmil insan Hüdâ’nın halîfesidir.
***
Kur’ân-ı Kerîm’de: "Denizler mürekkep olsa, ağaçlar kalem
olsalar, Rabbının kelimesi olan insan-ı kâmilin evsâfını târife
kalksalar denizler kurur" buyurulur. ALLAH’ın kelâmı bitmez. O
kişi gene ALLAH’ın varlığı, gücü ve kuvveti karşısında âciz kuldur.
Zuhur eden sıfatlar kişinin kendi meziyeti değildir. Merhamet-i
ilâhînin tecellîsi, rahmet-i ilâhîdir.
ALLAH elçilerindeki rahmet-i ilâhiyenin zuhuru beşerin malı ol-
mayıp, rahmet-i ilâhiyenin vesileden zuhurudur. Peygamberlerine ih-
san edilmiş, kıyâmete kadar devam edecek olan nur-u Muhammedînin
tertib-i ilahiden devâmıdır. Kulun bu türlü rahmet-i ilâhîden nasibini
almak için, mutlakâ Hazret-i ALLAH’ı kabul edip, varlığına inanması
şarttır. ALLAH’tan başka ilah olmadığını lisânı ile söylediği gibi kal-
bine de kabul ettirmesi lâzımdır. Kalbe hulul etmeyen tasdik
ALLAH’a göre değil, beşerin ölçüsünden öte gidemez!.
111
İnsan kendi azâbını, esiri olduğu İslâmi edepten yoksun huyu
ve tiyneti ile hazırlar ve sonra kendinde gâlib olan sıfatla haşrolu-
nur.
***
21’inci asırda, Türkiye dâhil, bütün dünyâda mistik duygulara
doğru bir eğilim mevcuttur. Materyalist, inkâra giden düşünceler gü-
nümüzde çekiciliğini bir hayli kaybetmiştir.
***
Din ALLAH’ın inzal ettiğini, fen ALLAH’ın yarattığını gösteren
kânunlardır.
***
ALLAH’ın bir kânunu diğer kânununa muhâlif olamaz.
***
Hiçbir mevcut yoktur ki, en yüksek hâkim olan Cenâb-ı Hakk’ın
varlığına şâhit olmasın. Hiçbir zerre yoktur ki büyük Halık’ın varlığını
göstermesin!
***

111
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Tabiat kitabının her bir sahîfesi kudret-i ilâhînin faturasının bir te-
celligâhıdır. Ona en ziyâde mazhar olan en güzel biçimde yaratılan
insandır!.
***
"İnsanın makamı semadan yüksektir!."
(M. İkbal)
***
Muayyen bir amelin iyi veyâ kötü oluşunun takdîri Cenâb-ı
Hakk’a âittir.
***
Bundan başka şunu hatırdan çıkarmamalı ki, mesuliyet anlayışı bu
dünyâya âit hususlardır. İlâhî mükâfât veya mücâzât da öteki âleme âit
olduğu gibi, biz onları aynı seviyeye indirdiğimiz için müteessir olu-
yoruz. Böyle yapmak hatâdır.
***
ALLAH’ın her şeye kâdir oluşuna ve insanın mutlak sorumlu-
112 luğuna inançtır ki, ehlini gayrete getirir, onu kaçınılması mümkün
olmayan hâdiseler karşısında tahammüle kâbiliyetli kılar. Bu îti-
kat onda hareketlilik, canlılık husule getirir. Bu mevzuun doğru-
luğuna kendimizi inandırmak için asr-ı saâdette müslümanların
imkansızlıklar içerisinde başardıkları büyük işler sadık imanları-
nın delili ve şahididir.
***
Şunu da hatırdan çıkarmayalım: İslâm yalnız îman değil, cismânî
olduğu kadar ruhânî bir îtiyattır. O beşer hayâtının bütün sistemidir!.
***
Kolay zannettiğimiz aşk caddesi akla tıkandı. Kendi kulaçla-
rımızla bu deryayı yüzmek imkanı kalmadı. Meğer ki, bir nedîm-i
ilâhî, bir vârisü’n-Nebî elimizden tuta. Onun için insanın zâhirini
şerîatin ahkâmına, bâtınını hakîkatın nuruna vermeden mahru-
mun aşk-ı ilâhîden, muhabbet-i Rabbânîden dem vurması doğru-
dan doğruya yalancılıktır. Açıkça münâfıklıktır.

***

112
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Kim kazanmazsa bu dünyâda ekmek parası,


Dostunun yüz karası, şeytanın maskarası!.
***

Tekrar ediyorum: Şeriatın âdâbına riâyet etmeyen kimseyi


Cenâb-ı Hak kat’iyyen esrârına mahrem etmez.
Esrâr-ı aşkı ehl-i zâhire söyleme. İşin kışrında kalana bu zevk-
ten bahsetme. Zâhire zâhirdeki yeter. Hele ehl-i bâtılın, nâ-ehlin
yanında Hak’tan hiç bahsetme. O lokma onun lokması değildir.
İmân-ı zevkîye çıkmayan, ruhun safâsını tatmayan mahruma
derd-i aşktan bahsedilir mi? "Bu, ilahi aşkın nâmusuna tecâvüz
etmek olur!."
Reîs-i ittibâ İbn-i Sînâ der ki:
"Dinsiz ruhlar hastadırlar. Her şeyden evvel o ruhların terbi-
yesi lâzımdır. Ruhların terbiyesi ise din ile kâimdir."
***
Sahih îtikada mâlik olmayan ruhlar güzel işlere de mâlik olamaz- 113
lar.
***

Bütün cezâ kânunları, ruhî hastalıklara mübtelâ olanlar için tanzim


edilmiştir!...
***
"Kâinâtın sırrı aşktır. Akıl gönle uyarsa aşka sâhip olur o
zaman Hakkı bulabilir."
(Muhammed İkbal)
***
Aşk zekâ ile el ele verirse yeni bir âlem vücuda getirir.
***
"Kalb, gaflet perdesi içinde örtülüdür. Cilâsı hakâyıkı âlemi dü-
şünmek, nur-u zikrullah’tır."
(Seyyit Ahmed er-Rufâî)
***

113
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

"Kişinin zenginliği ilim ve irfan iledir. Güzelliği hilim ve takvâ


iledir. İzz u şerefi ALLAH’ın yasak kıldığı hâdiselerde nefsine
muhâlefeti iledir."
(Seyyit Ahmed er-Rufâî)
***
Kur’ân-ı Kerîm’e nazar et. Kur’ân nefislerin kötülüklerini bildir-
mek ve onun islâhını gösterme şerhidir. Târihî vakâlar târih bilgimizi
artırmak için değil, geçmişteki olaylardan ibret almak içindir.
***

Her şey ALLAH’ın ilminde sabittir. Bu sübut Hakk’ın irâde ve


meşî’etine hikmet ve tedbîrine göre, vakti gelince, gerektiği kadar,
şehâdet âleminde vücut bulmasına sebeb olur.
***
Türlü türlü fitneler zülfünden oldu âşikâr,
Halk-ı âlem sandılar ki, anı şeytân eyledi.
114 ***
Şeytan başlı başına bir güç değildir. Yaratılışının sebeb-i hik-
meti vardır. Cin taifesinden olup, kullara iman yönünde kendini
kendisine tanıtmak için sualdir. Benî Adem şeytana ne kadar
uyum sağladı ise, nur-u imandan o kadar kaybı olmuştur. Zîrâ,
şeytana uyum sağladığı kadar tevhidi zaafa uğratmıştır.
HZ. ALLAH vazifeleri lâyığına verir. Şeytan için buyurduki:
"Zaten o kafirlerdendi."
"Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri indimizde olmasın ve biz onu
ancak ma’lum miktarda indiririz."
(Hicr Suresi, 21)
***
"Bu sıfatlar sonsuz olarak indimizdedir. Sana bilinen bir parçasını
göndeririz."
***

"Bahsin derinliğine dalıp da haddini aşanlar helak olmuştur."

114
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

(Hadîs-i Şerîf)
***
"Kelam ilmini gâyeye ulaşmak için bir vâsıta değilde maksat edi-
nenlerin, ALLAH’a şirkten mâ-adâ bütün günahlarla kavuşmaları on-
lar için ALLAH’a kelam ilmiyle kavuşmalarından daha hayırlıdır."
(İmam Şâfiî)
***
"İlmi, kelam yolu ile arayan zındıklaşır. Kimyâ yolu ile arayan if-
las eder."
(İmam Yusuf)

***
"Ey habîbim! melekler aşağı inseler, ölüler kalksalar, bütün
hepsi senin peygamberliğine şehâdet etseler, ellerinde Kur’ân’ı
tutsalar gene inanmazlar. Kalpleri mühürlüdür. ALLAH onların
öyle olacağını biliyor."
*** 115

Dertleri üst üste katlanmış insanlara öncülük mü edecekler, yoksa


iyi para kazanan mutlu dünyâ vatandaşları mı olacaklar?.
***
Bilmeyen öğretmen, hâzık olmayan doktor, hak ve hukuk tanıma-
yan avukat, eline âlet dokunmamış mühendis, teknisyen, ve iş adamı
her yerde palavracı ve geveze gezer.
***
"Ben bir ayağı Kur’ân ve hakîkat üzerinde olup ordan ayrılmayan,
bir ayağı ise dünyâyı dolaşmakta bulunan bir pergelim."
(Hz. Mevlânâ)
***
İnsanın canı mertebe bakımından nasıldır, nedir, mü’min mi-
dir, kâfir midir, yoksa erenlerden midir? Halinden, işinden ve
sözünden anlaşılır!..
***

115
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

İnsanın inancı neye ise işlerinden ve sözlerinden belli olur.


***
Tasavvuf hâl ilmidir, kâl değil.
Tasavvuf özdür, söz değil.
Tasavvuf sîrettir, suret değil.
***
"Testinin içindeki suyu denizden ayrı tutma. Ayrı tutarsan tatlı su
içilmeyecek hâle gelir.
Gönül kapısı örtüldü. Artık dışarı çıkmıyor söz.
Dirilerin öfkesi Tanrı öfkesidir. İçi dışı temiz er Hak ile diridir.
Şükret ki, bir diri vurmamış kafana. Çünkü dirinin reddettiğini
Hak da reddeder."
***
Milyarlarca ışık yılı genişliğindeki kâinatta her an müşâhede etti-
ğimiz yıldız ve gezegenlerin tesâdüfe yer bırakmayacak mükemmel-
likte, en güzel ölçüde, en güzel düzende yaratılmış bulunmaları ve
116
cereyan eden sayısız olayların da planlı ve sanatlı olmaları sonsuz bir
ilmi, sonsuz bir adâleti gösterir.
***
Aşk sırları hakîkatte ALLAH’ın emânetleridir. kâmil insan-
lar, velîler de Hakk’ın eminleridir. Mâdem ki, Hazret-i ALLAH
(c.c.) emâneti ehline vermeyi emrediyor, hikmet ve mârifet ehline
verenler doğru yolu bulmuş olur. Ehlinden gayrıya verenler ise bu
yoldan ayrılmış olur. Dikkat edilirse ALLAH’ın emâneti olan mânevî
vazîfelerden bahsediliyor. Bir ata sözü vardır: "Ekmeği ekmekçiye
ver, bir ekmek de üste ver." Demiri demirciye, ağacı marangoza, ku-
maşı terziye, silahı tâlim görmüş askere, mihrabı hıfzı olan imama,
kürsüyü vâize, ehl-i zikri mürşide, meyyiti gassala, siyâseti siyâsîye,
milletin meclisini zekî ve zamanın güzelliğini bilen, bildiğini icraatıy-
la kanıtlayan, ağzı laf yapan, milletinin hayrını nefsinden evvel düşü-
nebilen ehline tevdî edeceksin.
***
Çok tel kırılır, kânun-ı sîneyi cihanda,
Nâ-ehle mızrâb-ı tasarruf verilince.

116
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

***

117

117
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

USTA

Hani en geçerli silah kılıç iken... Kılıcı eğrilen cengâver kılıcı us-
taya götürdü, düzeltsin diye. Usta fiyatını söyledi. Anlaştılar. Usta,
kılıcı altına aldı, üzerinde biraz sallandı. Dosdoğru olan kılıcı sâhibine
verdi.
"--Usta bu iş çok kolay ve ferahmış sen benden emeğinden çok
ücret aldın" deyince,
usta, kılıcı aldı, tekrar üstüne oturdu, eskisi gibi eğrilen kılıcı
sâhibine verdi. Cengâver memnun oldu. Çünkü sanatı gözü ile öğren-
118 mişti!
Göz görür ama sanat icrâ edemez. Sanat hizmet, emek ve meleke
işidir. Harikası dâd-ı haktır. ALLAH vergisidir.
Cengaver gözden öğrendiği sanatını icrâ etmek için müsâit yer
buldu. Kılıcın üzerine ustanın yaptığı gibi oturdu. Sallandı. Kıçını
kesti. Aklı erdi ki, bu iş her adamın kıçının işi değil. Ustaya geri getir-
di de sıkılarak, kılıçla parayı verdi:
"--Kusuruma bakma, bilemedim. Helal olsun. Senin kıçın da usta
imiş" dedi.
***

Atatürk’ün sanatla ilgili, parlementerlere veciz ve ibret-âmiz


hitâbı:
"--Efendiler! Mebus olursunuz, vekil olursunuz, hattâ reîs-i
cumhur dahi olursunuz; sanatkar olamazsınız.!"
"Siyaset olur" çekingenliği ile ileri gidemiyorum. Sen anlıyorsun
değil mi? Bu işler hatır işi değil.

118
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

***
Câmiye imam atayacaksan. ALLAH’ı bilen, Kur’ân ezberinde
olan hâfızı ata. Yerindedir. İmansız hâfıza sakın imâmetlik vazîfesi
verme. ALLAH’ı bilmeyende ne vatan aşkı, ne millet sevgisi, ne de
âile mesuliyeti vardır.
Daha hayat tecrübesi yokken, çocuğa meslek seçtirme. Babanın
ananın arzusuna göre çocuğu meslek sâhibi yapmayın. Kendine gelsin.
Hayrını ve şerrini bilerek, kâbiliyetini idrak ederek mîzâcına uygun
mesleğini kendisi seçsin. Ademin fıtratında yâni yaratılışında görür-
sün. Kız çocuğu eline aldığını kucağına yatırır, bebekmiş gibi sallar.
Erkek çocuğu eline aldığı her şeyi çekiç ve keser gibi yere vurmaya
başlar. Bu fıtrat, hayâtı müddetince bâkidir. Ne erkeği çocuk bakıcısı
yap, ne de kadının eline keser, çekiç ver. Nizâm-ı âleme ters düşer.
Hem de zulüm olur.
İnsan bu dünyâda bir mürşidin uyandırışı ile kendi cevherinin
farkına varırsa, içinde duyduğu derin özleyişin kime ve nereye âit
olduğunu anlamış olur.
119
ALLAH’ın önce dış âlemde fiilî sıfatının tenezzülen zuhuru
ile, sonra iç âlemde hissedilir hâle gelmesine tertib-i ilahinin te-
cellîsi de denebilir!.
Bu hâle eren insan kâinâta ALLAH’ın görüşü ile bakar. Her bak-
tığı yerde onu hisseden insan "gören" insan demektir.
Gene bu haller tam bir vuslat değildir; bir özleyiş içindedir dene-
bilir.
İşin gerçeğini idrak edemeyip, aşk-ı ilâhîyide madde imiş gibi
ölçmeye kalkışan "len-terânî (beni göremezsin)" hitâbından haber-
siz, hakîkat garibi şöyle diyordu:
"--Perdeyi kaldır ve benimle örtüsüz konuş ki, ben üzerinde göm-
lek bulunan sevgili ile visâli sevmem!."
Ona dedim ki:
"--Eğer sevgili bütün sırlardan soyunup meydana çıkarsa sen kal-
madığın gibi, tozun dumanın da kalmaz."
"ALLAH’tan iste, taşıyabileceğin kadarını iste. Zîrâ bir saman çö-
pünde bir dağ kaldıracak tâkat yoktur."

119
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

(Hüsameddin Çelebi)
***
Hangi beşer zât-ı Hakk’a nâib olmuş "İnnî câilün fi’l-ardı
halîfe" (yer yüzünde halîfemi yaratacağım) sırrına mazhar olmuş ise
onun neş’esi hayallere akseder ve beşeriyet o neşenin tahtında seyrini
ikmal eder.
***

Hazret-i ALLAH, Resul’üne buyurdu:


"Biz Kur’ân’ı sana güçlük çekesin diye değil, ancak
ALLAH’tan korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik."
(Tâhâ Suresi, 2-3)
"İnanmış kullarıma îmanın ve kulluğun sırlarını söyleyesin.
ALLAH’ın yüceliğini onlar senden işitip ârif olsunlar."
İslâm: ALLAH’ın irâdesine teslimiyet demektir. Hazret-i
ALLAH bütün yarattığı iyi şeylerden tamâmı ile istifâdeye
120 müsâde eder. Ve aynı zamanda herkesin üzerine ALLAH’a karşı
ibâdet etmek, oruç tutmak, hayır işlemek, v.s. gibi vazîfeler yük-
lemek suretiyle ruhânî ve cismânî, ruh ile beden arasında ahenkli
bir muvâzene kurar. İslâm bu suretle seçkin bir zümrenin değil,
aynı zamanda bütün insanların dîni olmuştur!.
Dâvet umumidir. Bütün mü’minler sınıf, ırk, dil farkı olmaksızın
kardeştirler!.
Dînin tanıdığı yegâne bir üstünlük vardır, o da şahsî ve ferdîdir!.
ALLAH’tan en çok korkan ve en ziyâde ALLAH’ın emirlerini ye-
rine getirenler, takvâ ehli ALLAH ve Resulü katında en sevimli insan-
lardır!..
"Dünyâ mezmum değil, memduhtur." Yâni kınanmış, zemmedil-
miş değil, övülmüştür.

"Ümmetimin âhir zamanda helakleri cimrilik ve uzun emel ve


ümitler beslemelerinden olacaktır."
(Hadîs-i Şerîf)

120
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

"Vardığı menzilde sofra beklemeyen hal ehlinin yalnız elini değil,


ayağını da öperim"
ALLAH için yapılan hayır ve hasenâtların, ibâdet ve taatların
hemen karşılığını beklemek gaflet ve cehâletten başka bir şey
ifâde etmez. Bu türlü düşüncelerle ALLAH’a yaklaşmak kasdi
olanlar ümit ettiklerini hiç bulamadıkları gibi, düşündüklerininde
zuhur etmediğini gördükçe inkisar-ı hayale uğrarlar. Korkulur ki
taklidî iman tehlikeye düşer!.
"Nefis ALLAH’tan kaçar, onu sırat-ı müstakim olan yol ehline
bağlayınız."
Ehline bağlanmadı ise, bu mevzuda zayıf olan îmanı daha da za-
yıflar. "O halde, inanmakta yanılmışım" der. İmansızlar toplumuna
dahil olur!..
Bu duygu bâzılarını ömrünün sonuna kadar götürür. Bâzıları da
bozuk düşüncesinden rücu, tövbe ve istiğfar eder.
Kendi düşüncesine değil, ALLAH elçisinin getirdiği ahkâma kavî
sarılır.
121
Hatâsını idrak edemeyip, emr-i ilahiye muhalefetle ömrünün
sonuna kadar ayak direyenlerde îmanın şulesi olan samîmiyeti
bulamazsın, arama!..
Bazı halleri samîmiyet imiş gibi görülse de, özünde menfaat-i
dünyâ vardır, kapılma.
Ehl-i imana safiyet yakışır. Ama salaklık yakışmaz. Hele asa-
laklık hiç yakışmaz!..
***
Bir fırıncı Şeyh Şiblî Hazretlerinin hayrânı ve âşığı idi. Fakat şah-
sen tanımıyordu. Cilve-yi Rabbânî: Şeyh Şiblî o memlekete gelmişti.
Tertib-i ilâhî, suretâ takvâ sâhibi gibi görünen fırıncıdan itimatla:
"--Bana ALLAH rızâsı için bir ekmek verir misin?" deyince, bu
söz fırıncının îman eseri olan merhametine değil, nefsinin hazzından
başka haz bilmeyen yönüne dokundu da:
"--Eğer Allah rızâsına her isteyene ekmek verse idik, fırın diye bir
şey kalmazdı’" diyerek reddetti. Geriden seyirci olan komşu esnaf:
"--Gözün aydın! Aşığı olduğun Şeyhi Şiblî ile ne konuştun? Bu
hikmetli tecelliyâttan bizleri de nasipli kıl" dediler.

121
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

İmanın kelâmı ile kendini avutan fırıncı taklid-i aşk ile fırından
dışarı fırlayıp, Leylâ’sını arayan sahte Mecnun misâli Şiblî Hazretleri-
ni buldu. Elini bıraktı, ayağına sarıldı. Özür ve hatâlarını tesbih eder-
cesine saydı kurnazca sıraladı, döktü. Mahviyyete girmişcesine alçaldı
da -zaten o mevkide idi-:
"--Eşşeklik ettim, malım, mülküm fedâ olsun, canım sana kurban
olsun. Bilemedim, beni affet" dedi.
Şiblî Hazretleri ibret-i âlem olsun diye, şartlı olarak kabul etti ve
îzah etti:
"--Memleket halkına yemek ziyâfeti vereceksin. Yemek yemedik
kimse kalmayacak. O zaman senin bu fedakarlıklarının nedenini îlan
edeceğim."
Adam kabul edip, hemen her tarafa îlan etti. Memleket halkına
duyuruldu. Dâvete hemen hemen gelmeyen kalmadı.
Yemekten sonra halk Şeyh Şiblî Hazretlerinin etrâfına toplandı.
Hikmet ve mârifetullah hazînesinden az da olsa hisse almak, istifâde
etmek istediler. Bir uyanık kişi dedi ki:
122
"--Efendi hazretleri bize bir dirhem bal için bir çeki odun çiğnet-
me, keçi boynuzu yedirme, sâde bal ver. Kısa kelamlarla cennet ve
cehennemlik göster bize."
Vârisü’n-Nebî, nedîm-i ilâhî, vazîfeli olan Şeyh Şiblî Hazretleri
buyurdular:
"--Gaybı ancak Hazret-i ALLAH bilir. Habibi Muhammed Musta-
fa (s.t.a.v.) Efendimize dahi 10 kişinin cennetlik olduğunu bildirdi.
Fazlasını Peygamberimiz Efendimiz de bilemez. İnsan bu sırrı bilme-
ye muktedir yaratılmadı. Ama gene Rabbımın lütf u ihsânı kanun-u
ilahiye uygun bildirgesi ile sizlere, ALLAH’ın affına sığınarak, yaşa-
dığım manevi hayatın anayasası olan Hazret-i Kur’ân’ın uyarısında bir
tâne cehennemlik gösterebilirim" dedi ve gösterdi.
"--Hiçbir masraf ve fedâkarlıktan kaçınmadan bir memleket hal-
kına yedirdi, içirdi, ALLAH’ın âciz kulu Şiblî hürmetine. Fakat
ALLAH rızâsı için isteyene bir ekmek vermedi. ALLAH’a kulluk
yapacak kadar iman edemeyen bu ademin ilâhi ölçülere göre şu an
uyum sağlayacağı yer cehennemdir. ALLAH’ı bilmeyen benî
Adem’in kul olan şeyhi bilmesi ne ifâde eder?!.."

122
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

***
Kande bilsin Hakk’ı inkar eyleyen, Niyâzî Mısrî’yi,
Zâhir olmuşken yüzünde nur-ı Zât-ı Kibriyâ?
***
Evet, ALLAH’ı bilmeyen Şeyh Mısırlı Niyâzî’yi nerden bilecek?
O, mânevî vazîfe taşıyan kişilerdeki nuru da görme kâbiliyetin-
den yoksun. O nur baş gözü ile değil kalp gözü ile müşâhede edi-
lir.kalp gözünden yoksun kişi hakikatı ne ile görecek?
Kitap ve sünnetlerde olmayan bid’atlerle amel etmemeliyiz. Çün-
kü kâmil olmanın şartı şeriat-i mutahharanın hükümlerini bilmek,
hurâfe ve bid’atlardan uzak durmakla olur... Zîrâ kâmil olan kimsenin
gece gündüz, bütün hareket ve sükunu ancak şeriatın mîzânı üzere
olur. 1250 senedir içtihatsız kalan şeriatın, emr-i ilâhîleri kalıplaştırıl-
mış, içinden çıkılamaz bir hal almıştır. Zamânımız ulemâsı bu mesuli-
yetlerini ne zaman idrak edip, zamana uygun icraatları ile evvelâ ken-
dileri yaşayarak, sonra tabilerine anlatacaklar?!...
Bütün kâinât ALLAH’ın ilim ve irâdesinin tecellîsidir. ALLAH’ın 123
bi-zâtihî tecellîsi değildir.
Kâinât ilâhî bir feyizdir. İslâm’da vahdet-i vücud budur.
Her varlık izâfi varlıktır. Mutlak varlık değildir.

Hiçbir şey varlık sâhasında kendi başına ayakta durmaya güçlü


yaratılmadı!..
Hiçbir varlığa muhtaç olmayan ancak HZ. ALLAH’tır.
Her varlık onun varlığından ibârettir ama HZ. Allah’ın vücudu
değildir!..
Hayat vasfı taşısın veya taşımasın, her varlık izâfî bir varlıktır.
Mutlak varlık değildir. ALLAH’ın varlığı mutlak varlıktır, izâfî değil-
dir. Zarurîdir, mümkün değildir.
Bir aynaya vuran ışık kaynağı gibi, aynadaki akis mecâzîdir ve iğ-
retidir. Kâinâtın bütün yüzleri iğretidir. Cenâb-ı Hak mutlak varlık
olunca mâ-adâsı olan her şey bir görüş ve bir vehimdir.
Mümkün: Var olmakla yok olmak kutupları birbirine müsâvidir.
İzâfî: Bağlı olduğu nesne ile değişen.

123
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Zarurî: Mutlakâ olması lâzım.


***
Nefha-i Ruhu’l-kudüs’tür, suret-i insânı gör,
Hakk’ı isbât eyleyen huccetü’l-burhânı gör.
***
"Siz ALLAH’ın sıfatı ile sıfatlanınız" buyurdu Peygamberimiz
Efendimiz.
HZ. ALLAH buyurdu ki:
"--Ben aç idim doyurmadın. Ben hasta oldum beni ziyaret et-
medin."
"--Ya Rabbi! Zatını noksan sıfattan tenzih ederim, nasıl
olur?!"
"--O aç kulumu doyursa idin, beni doyurmuş olacaktın. O
hasta kulumu ziyaret etse idin, beni ziyaret etmiş olacaktın. O
kullarımda benim rızam vardı. Benim razı olduğum sıfatları o
kullarımda görecektin!.."
124
Zahiri ilimden başka ilim kabul edemeyen, fizikten öteye yol
bulamayan bilge kişinin inanç ve yaşantısının mahsülü, emr-i
ilâhiye uyumlu yönü varmış gibi görülse de, samimi, imanlı kulla-
ra örnek olacak bir zuhurat görmek imkansızdır!..
Çünkü o yönlü iman ve inanca sahip olanlar rahmet-i ilahiye-
nin zuhur mercii sahsiyetleri, ne hayatlarında iken ne de ind-i
ilâhide rahmet vesilesi kılınan zevatların kabirlerini ziyaretin kü-
für olduğunu açıkca ilan eden, mana ile ilgisi olmayan, çarpık fet-
vası ile gönüllerde yaptığı mana tahribatı hakikatten tamamı ile
uzak kalmalarına sebebin nedeni olmuyor mu?!..
Gerçeği kavramaya, aldığı tedrisatın verdiği bilgileri, ne de bu
bilgilerin mahsulü olan imanları gönül bahçelerine girmelerine
müsait olmadıkları ğibi Peygamberimiz Efendimizin hasseten bu-
yurduğu:
"--Siz cennet bahçesine uğradınız zaman ordan yeyiniz, içiniz,
ekl ediniz.
--Cennet bahçesi nedir, ya ResulALLAH?
--Zikir halakalarıdır, buyuruldu!..”

124
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Bu cennet bahçesine girebiliyor musun? Bu manayı zatında


olmayan aşk-ı ilahi ile ölçe biliyor musun? Ne gezer… HZ.
ALLAH’a din öğretmek dururken, neye basit meselelerle iştigal
etsin bilge kişi!..
"Onlar öyle sapıklar ki, kesin söz verdikten sonra sözlerinden
dönerler. ALLAH’ın ziyaret edilip, hal ve hatırlarının sorulmasını
istediği kimseleri ziyaretten vaz geçerler ve yer yüzünde fitne ve
fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır."
(Bakara Suresi, 27)

125

125
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

HZ. ALLAH MUSA (ALEYHİS-SELAM)’A


VAHYETTİ: "YA MUSA, YARIN ÖĞLE
YEMEĞİNE GELİYORUM, BANA NE
YEDİRECEKSİN!.."

HZ. ALLAH’ı noksan sıfattan tenzih etti, ama HZ. ALLAH "öğle
yemeğine geleceğim" diyordu.
"--Nasıl olur? diye sormak iman dışı olur, diye: "Buyur, ya Yabbi,
dedim. Telâşe ile hazırlığa başladım. Yakınımdaki ALLAH kullarına
müjde verdim."
126 Bir telaşedir başladı. Develer, sığırlar, koyunlar kesildi. Büyük
kazanlar ateş üzerinde pişmeye bırakıldı. Mahşeri kalabalık gelecek,
ALLAH’ı göreceklerdi. Musa (aleyhis-selam) duyurabildiklerine öyle
bildirmişti.
Öğle olmuştu. Telâşe hat safhada idi. Bir sail miskin gelerek, Mu-
sa (aleyhis-selâm)’a:
"--Çok açım, bana biraz, ALLAH için verir misin?" deyince, Mu-
sa (aleyhis-selâm) sailin eline su kabını vererek:
"--Kazanların dibi tutacak, çabuk dereden su getir" dedi.
Gelen suyu kazana boşaltıp, tekrar getirmesini söyledi. Bu birkaç
defa devam edince, gücü tükenen sail kaçarak kurtuldu.

Başka gelen giden yoktu!..


Musa (aleyhis-selâm) Tur-u Sina’da:
"--Ya Rabbi! Noksan sıfattan zatını tenzih ederim, geleceğim,
demiştin, ama gelmedin!.."

126
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

"--Dediğim vakitte geldim. Bana yemek vermediğin gibi, perişan


ettin! Kaç bakraç su getirttin, etin dibi tutuyor, diye!.. Nihayet kaçtım
da kurtuldum!.."
"--O kulumda benim rızam vardı. Ona ikram etse idin, bana ye-
dirmiş olacaktın" buyurdu Hazret-i ALLAH (c.c.).
Bu rumuzu iyi anlayalım. "ALLAH için olan hayır ve hasenat sai-
lin eline geçmeden ALLAH’ın eline değer" buyurdu, Hazret-i Resu-
lullah (s.t.a.v.) Efendimiz.

127

127
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

İŞTE ŞAHİDİ OLDUĞUM RAHMET-İ


İLAHİYENİN ZUHURU

Mecbur isminde, Çankırı’nın köyünden bir marangoz ve ağaç oy-


macısı candan ve samimi bir arkadaşım vardı. Kendisi yarım hafızdı,
ama beş vakit namaza pek yüzü yoktu. Fakat imanlı bir müslümandı.
Çankırı’da hayli işlerini yaptım. Parasını aldım. Çünkü ben ondan
daha iyi usta idim. Mizaçlarımız biri birine benzeyen uygun arkadaş-
tık.
Zaman geldi ki Ankara’da benim atölyem, onun da Yenişehir’de
128 atölyesi vardı. Arkadaşlığımızdan bir şey eksilmemişti ama pek sık
görüşemiyorduk.
Bir gece manamda; beni HZ. Allah’ı göstermek için götürüyorlar
ve girdiğimiz binada ALLAH diye gösterdikleri marangoz Mecbur!
Hayretimden dona kaldım!.
Sabah ilk işim Mecbur’u bulmak oldu. Beni görünce ağlamaya
başladı.
"--Derdimi sorma, Galip usta" diye, başına gelenleri anlatmaya
başladı:
"--Makine Kimya’da çalışan bir arkadaşım vardı. Yeni evlenmişti.
Bir çocuğu olmuştu. Zor geçiniyordu. Aniden hastalandı, beyninden
rahatsızdı. Ben ilgilendim. Başka kimseleri de yoktu. Muayene eden
doktor "İstanbul’da beyin cerrahisinin görmesi lazım" diyerek, Anka-
ra’da tedavisinin imkansız olduğunu söyledi. Bu tedaviye maddi im-
kanları da yoktu."
(Tahminen 1950-1960 arası idi. Bugünkü gibi sigortanın masrafla-
rı üstlenmesi de yoktu.)

128
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

"--Dükkanımdan ve evden birşeyler satarak arkadaşı aldım, İstan-


bul’a beyin cerrahisine götürdüm. Ameliyat, dediler. Bütün imkanla-
rımı kullanarak ameliyat ettirdim. Ameliyat iyi geçti. Bana nasıl te-
şekkür edeceğini şaşırmıştı. Kendine gelir gibi oldu, fakat ömrü vefa
etmedi. Ameliyattan üç gün sonra vefat etti. Oraya defnettik."
"--Bitkin halde Ankara’ya döndüm."
"--Ben gelmeden evvel vefatını işiten alacaklılar evi doldurmuş-
lardı. Yeni evliydi. Ev eşyalarını taksitle almışlardı. Alacaklılar hırçın
ve sabırsızlıkla hesabın ödenmesini bekliyorlardı. Hepsine hadiseyi
bütün çıplaklığı ile anlattım. Sabreder, zaman tanırlarsa bu borçları da
benim üstleneceğimi, bundan sonra kimsesi olmayan bu aileye de be-
nim bakacağımı söyledim. Nasıl içtenlikle anlattım ise bütün alacaklı-
ların gözlerinin yaşardığını, bazılarının da ağladığını gördüm. İlave
ettim:"
"--Sizler şahit olun, ben o merhum kardeşime bütün hakkımı helâl
ettim. Dünya ve ukba hiçbir hak talep etmiyorum," deyince bu samimi
hadise karşısında duygulanan alacaklılar:
"--Sen insansın da biz hayvan mıyız, biz de anamızın ak sütü gibi 129
hakkımızı helal ettik," dediler."
"--Alacaklılar baş sağlığı dileyip çekip gittiler."

"--Ama Galip usta ben halâ hadisenin etkisinden kurtulamadım.


Mecnun misali dolaşıyorum" diyerek sözlerini bitirdi.
Bitkin halde olduğu her halinden belli idi. Teselli edecek söz bu-
lamadım. Diyemedim kendisine: "Hazret-i ALLAH senin bu halini
beğendi. Sende Hak tecelli eyledi," diye…
Çünkü manası o an müsaitti. Ama maddesi, zamana uyumlu ilmi,
bu rahmeti kaldıracak güce sahip değildi. Bu halin açık izahının ağır-
lığını kişinin kaldıramıyacağını bildiğim için:
"--Sen bu herkesin nail olamıyacağı rahmete müsait kılınmışsın,
bu rahmetin devamı için sebebine tevessül emri ilahi olan beş vakit,
Rıza-i Bari için kılınan namazın olmaması bu kadar zuhur eden rah-
met-i ilâhiyeye karşı edep harici olmuyor mu?" dedim. Namazını bir
daha bırakmayacağına kesin söz aldım. Yaşlı gözlerle oradan uzaklaş-
tım.

129
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

***

HZ. ALLAH bu yönlü imanlarını icraata dönüştürenlerin şefaatle-


rine nail eylesin, amin...
Merhametin, komşu hakkının, nefsini hiçe sayarak ALLAH
için istekle imanın altı şartının bütün çıplaklığı ile zuhurunu gör-
mek istiyorsan, şekilden ve laftan ileri gidemeyen taklidî imana
değil, ihtiyarı ile zuhuru imanın aslı olan rıza-i ilâhiye vesile tah-
kiki imana bak!..
İşte hocam her ilme saygım var.
Gerçek ilmin Allah’ı bildiren rıza-i ilahiyi zuhur ettiren gönül
ilmi olduğunu unutmayalım!.
Seçeneğin gönül olursa rahmete giden yolunu çok kısaltmış
olursun.
Bu yol cüz’i iradenin mahsülü gibi görünsede! rahmet-i ilâhi-
ye vesile olan külli tecelliyattır.. görüp yaşayabiliyor isen yaratılı-
130 şın sırrı olan gönül ilminden nasipli olduğun ilmin içindesin de-
mektir!..
Yaratanına edepli, saygılı ve samimi devam ettiğin müddet gönül
ilmi, peygamber efendilerimize bahşedilen ilim devam edecektir.
Telâşeye kapılma. Gerçek şahitliğini zayıflatma!..
"Biz Adem’e eşyanın ismini öğrettik. Melâikeye sorduk, bile-
medi. Fakat Adem bildi," buyurmadı mı HZ. ALLAH?!..

***
Kalb-i Mecnun’u yarar isen Hazret-i Leylâ çıkar.
Zâhidâ, sen sanma, Mecnun başka, Leylâ başkadır.
***
Taklîd ile setroldu, tahkîk olan âşıklar.
Her birisi bir şeyhdir nurânî alâmet yok.
***

Arz-ı vâsi’ ister isen kâmilin gir kabzına,

130
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Arş-ı kürsîden geçmiştir, evliyanın pâyesi.


***
Aşık olmayan kişinin cânı yok,
Küfrü çoktur; illâ hiç îmânı yok.
***

EDEB, aklın dışarıdan görünüşüdür. Kur’ân yazısında üç


harften teşekkül edip, her harfi bir mânâ taşır: Eline, Diline, Beli-
ne diye.
Efendi! Anla ki: insanın tenindeki can ne ise edepten ibârettir.
Adem ulvî âlemdendir. Onu süflî ve alçak sanma!
Bu kâinat kubbesinin dönüşündeki nizam ve revnâk edeptir.
Ayağını iblisin kafasına koymak, ona hâkim olmak istersen
gözünü aç: Şeytanı öldüren edeptir.
Ademoğlu edepsiz ise insan olmaya müsait yaratılan "âdem"
değildir. Çünkü hayvan ile âdem edeple ayrılır. 131
ALLAH kelâmı baştan aşağı edeptir.
***

Akla:
"--İman nedir?" diye sordum.
O, kalp kulağıma:
"--İman edeptir" dedi.
***
ALLAH’a karşı edep, peygamber efendilerimize karşı edep,
âile efrâdına karşı edep, hemcinsine karşı edep.
***
Fâniyi fenâya veren bâkiyi de kaybeder. Bâkiliğin tohumu fânilik-
tedir.
***
Maddedeki günahı kebaire dışındaki güzellikleri kabul etmediğin
kadar manadanda o kadar kaybedersin iyi bilki dünya ve ebedi hayat
nizamı senin için rahmettir birini diğerinden ayrı düşünmeyesin!..

131
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

***
Dünyânın maddesi, zamânı fânidir. Ama mânâsı, hayâtiyeti bâki-
dir.
***
"Tevfik, sâye refik olanındır dünyâda."
M. Akif)
***
Müslüman, İslâm’ın aynı zamanda bir hayat nizâmı olduğunu
kabul etmelidir.
Kabul etmeyenler, İslâm’ın anlamını yeteri kadar bilmedikle-
rindendir.
***
Bilebilseydik, Kelâm-ı Kadîm’de Hazret-i ALLAH’ın koyduğu,
kıyâmete kadar geçerli olan hayat nizâmını... Tenezzülen zuhur eden
ve bâriz görülen ALLAH’ın fiilî sıfatlarının zuhurunu.... Sana tevcih
edilen cüz’î irâdeni kullanmayı idrak edemeyip, "onu da sen yap" diye
132 nefsini cüz’î irâdeden de soyutlayarak, hiçbir mesuliyet duymadan
götürmeye çalıştığın hayat nizâmının... Mânâsı kaybedilip teleffuzda
yalnız İslâm’ın kelâmı kalmazdı!
Mükevvenâtta bir zerre varmı ki, mânâsız yaratılmış olsun?!..
***
Hayvanın her şeyinden istifâde eder Benî Adem. Sütünden, etin-
den, derisinden, kemiklerinden, hattâ pisliğinden. Söyler misin, ey
Benî Adem? ALLAH’ı bilemiyorsan hemcinsine karşı vazîfeni idrak
edeceğine kim inanır? Hizmet ediyormuş gibi görünsen de hayat sah-
nende nefsî çıkarından başka bir görünüm bulabilirmisin?
***
Küllü mahlukâtın efdali ve şereflisi olarak yaratıldın. Hiçbir mah-
lukâta verilmeyen cüz’î irâde, az da olsa cüz’î hürriyet, cüz’î hâkimi-
yet sana verildi. Bu rahmet-i ilâhîden haberli kılındın. Ama bu haber-
ciyi kabul edemedin. Niye? İyi dinlemediğin için, gafil!..
***
Hürriyetin elinden gidiyor, zannettin. Bilemedin ki, gerçek hürri-
yetine kavuşacaktın. Cevherini ve arâzını halketti HZ. ALLAH. Sen

132
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

bunları karıştırmak sureti ile, cüz’î irâdeni kullanıp, sây-i gayretini


sarfetmeden, "sonrasını da sen yap" diye Yaratanına karşı terbiye nok-
sanlığı yapma!. Ufak bir misal: ALLAH suyu yaratmış. Toprağı ya-
ratmış. İkisini karıştırıp bir şeyler yapman için sana akıl ve güç ver-
miş. Tertîb-i ilâhînin dışına çıkarak "bunları da sen yap" diye Yarata-
nına karşı ukalâlık yapma. Vazîfeni bil. Haddi aşma!..
***
"Göklerde ve yerde nice âyetler vardır ki, onlar bu delillerden
yüzlerini çevirip geçerler."
(Yusuf Suresi, 105)
***
Bu âyetleri anladığın zaman vazîfeni de anlarsın. Arzı ALLAH
yarattı. Cüz’i de olsa tanzim ve düzenini ise Benî Adem’e bıraktı.
ALLAH’ın haram kıldığı dışında en güzeli bulan, "Rabbımın lüt-
fu ihsânıdır" diye yaşayan insan, medeniyette ve teknojide ilerle-
miş, ALLAH’a şirk koşmadan yaşayan fert ve toplumlar İslâm’ın
bu yönünü anlamış örnek insan ve toplumlardır.
133
***
Müslüman olmayanlarda bilgisizlik, şüphe ve korku vardır. Bu
hastalığın ilacı gerçek ilimdir. Şüphe, akla uydurulmuş İslâm nizâmı
diye nefsani uygulamasında görülmektedir. "Nerede bu İslâm?" soru-
suna: "Şuradadır" diye kendisini dahi gösterememesinden kaynakla-
nan suçlamalar... Hayal mi? hakîkat mı? şüpheleri devam ediyor.
***
İslâm’ı yalnız şahsımıza mâlederek teleffuz etmemizde sakınca
görmüyoruz. Bu düşünce Hazret-i Kur’ân’a ters düşüyormuş, umuru-
muzda değil. Bu mevzuda âlimlerimiz pasif kalıyor, yâhut nedense, bu
gerçeği dolaylı yoldan tahrif etmeyi vazîfe edinmişcesine, gerçekler
öğretilmediğinden dünyaya ne anlatacaklar?
***
"Kendi muhtâc-ı himmet dede;
Nerde kaldı, gayrıya himmet ede?!."
***

133
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

ALLAH’ın lütfettiği bir din vardır: O da İslâm’dır. Umumun dîni


İslâm’dır. "ALLAH’tan başka ilah yok" diyen müslümandır. Müslü-
manlarsa kardeştir!.
Cümle peygamber efendilerimizin tebliğ ettikleri ve yaşadıkları
din İslâm’dır. Tâbi olanlar da müslimdir.
Ehl-i Kitab gayr-i müslim değildir.
İşte ALLAH’ın bu bildirisini dünyâya duyuralım. Hazret-i
ALLAH dün yeterli olmayan duyurma imkanlarını bugün na mütenahi
ihsan etti. Kadrini bilmeden, o rahmetleri oyuncak zannedip oynuyo-
ruz. O rahmeti yerinde kullanmayı bilelim!. "Atı alan Üsküdar’ı geç-
meden!."
Bu kitapçığın başında, Muhtaç Olduğumuz Kardeşlik, Metafizik
ve Tasavvuf ve Zikrullah kitaplarında îzaha çalıştığım daha buna ben-
zer bir çok bid’ata ve hurâfâya kaçan, fakat dîne mâledilen, Ehl-i
Kitâb’ı Ümmet-i Muhammed’e, Hazret-i Kur’ân’a dahi düşman eden
bu yanlış tutum, ülkemizde dahi zaman zaman milletimiz içerisinde
düşmanlığa dönüşen bu çarpık zihniyet ne zaman yerini gerçeklere
134 terkedecek?
Evvelâ âlimlerimizden ve idârecilerimizden ricâ ediyorum:
Dîn-i İslâm’a hizmet laikliğe kesinlikle aykırı değildir. Ülkemizde
olan ve dünyâ bakışı açısından doğan düşmanlıktan, sevdiklerini-
zin başı için kurtarın dünyâyı. (S.O.S.!)
"Eğer mü’minlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa, ara-
larını düzeltin. Şâyet biri ötekine saldırırsa, ALLAH’ın buyruğu-
na dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık
aralarını adâletle düzeltin. Adâletli davranın. Şüphesiz ki,
ALLAH âdil davrananları sever."
(Hucurât Suresi, 9)
Dikkat edersen Cenâb-ı Hak "mü’minlerden iki grup" buyuruyor.
"Bedevîler ‘inandık’ dediler. De ki; ‘siz îman etmediniz, ama
İslâm olduk’ deyin.’ Henüz îman kalblerinize yerleşmedi. Eğer
ALLAH’a ve elçisine itaat ederseniz ALLAH işlerinizden hiçbir
şeyi eksiltmez. Çünkü ALLAH çok bağışlayan, çok esirgeyendir."
(Hucurât Suresi, 14)

134
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Ayet-i celîleyi iyi oku da "lâ ilâhe illa ALLAH" diyen bedevî
de olsa, "müslüman değilsin" diye gönül tahribatı yapma. Ayet-i
kerîmeyi iyi anla da, sonsuz rahmeti ilâhiyeleri, ayrıca emr-i ilâhî
olan namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, zekat vermeyi
"İslâm’ın şartıdır" diye, mü’minle müslimi birbirine karıştırma.
Bedevî, İslâm’a girdi, müslüman oldu. Ama henüz bir şey bilmi-
yor. Genç müslüman. Ama henüz teklifâta tâbi değil. Büluğa er-
medi. "Bunlar müslüman değil" dersen, sen hakikat cahilisin
İslâm’ı bilemiyorsun bilemediğin işe karışma!.
Tasavvuf; ancak kalbe işlenen ledünni amellerin bir kânunu, zahir
ve bâtınla ilgili ilâhi hükümlerin düsturunun ismidir!.
"ALLAH (c.c.) yakında bir kavim getirecek. ALLAH (c.c.) on-
ları, onlar da ALLAH’ı sever."
(Mâide Suresi, 54)
Tasavvuf îmanla ameli sâlih arasını cem etmektir. Amel-i sâlihi
tamamlayıp zirveyi kemâle çıkmaktır.
İman çıplaktır. Elbisesi takvâ, süsü hayâ meyvesi ise ilimdir.
135
"Ne mallarınız, ne de evlatlarınız sizi nezdimize yaklaştırmaz!
Ancak îman edip, sâlih amel işleyenler başkadır. Onlar yaptıkları
iyiliğe mukâbil iki misli mükâfat görürler. Onlar en yüksek me-
kanlarda, emniyet içindedirler."
(Sebe Suresi, 37)
Ne zaman kulum üzerine zikrim gâlib olsa, kulum bana âşık
olur, samimi olur. Ben de ona âşık olurum.
Cebrâil (a.s.) Peygamberimiz Efendimiz’e bildirdi:
"--ALLAH ümmetine bir şey verdi ki, diğer ümmetlerden
hiçbirisine onu vermedi."
"--Yâ Cebrâil, nedir o?" diye sordu:
"--ALLAH’ın: ‘Ey kulum, beni an ki, ben de seni anayım
(fezkürunî, ezkürküm)’ sözüdür. Bu senin ümmetinden başkasına
verilmedi."
"Ey Rabbımız, bize dünyâda hasene ver. Ahirette de hasene ver"
meâlindeki Bakara Suresi 201’inci âyetini Hasan-ı Basrî Hazretleri
meal olarak şöyle ifâde ettiler:

135
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

"Dünyâdaki haseneden murat ilim ve ibâdettir. Ahiretteki hasene-


den murat cennet ve cemaldir."
Zâhirî 5 duygu: Görmek, işitmek, koklamak, dokunmak, tatmak.
Bâtınî hisler de 5’tir: Hayal, hâfıza, müfekkire (düşünmek düşün-
ce) müzekkire (andıran, zikreden, tesbih çeken) hâtıra. Halk arasında
6’ncı his telepati diye bilinir.
Hikmet gönülde bir nurdur ki, sâhibi o nur ile vesvese ve il-
hamı birbirinden ayırır.
Hikmet, Kur’ân’ın nurudur. İlim ve amelin hakîkatını bilmek,
kalbi mekr ve hileden temizlemektir.
Hikmeti, hayatı ve yaşantısı emr-i ilahiye uyumlu hazret-i in-
sanın her halinde görmek mümkündür!..

"Her kime ALLAH tarafından hikmet ihsan olunursa, ona


pek çok hayır verilmiştir."
(Bakara Suresi, 269)
136 "Biz ALLAH’a ve onun katından bize indirilene, İbrâhim,
İsmâil, İshak, Yâkub ve esbât’a (torunlarına) indirilene, Musâ ile
İsâ’ya verilenlerle, Rableri tarafından diğer peygamberlere gelen-
lere, onlardan hiçbiri arasında fark görmeksizin inandık ve biz
sâdece ALLAH’a teslim olduk’ deyin."
(Bakara Suresi, 136)
Ayet-i celîleyi "bizden başka yok" diye diye ne hâle getirdik. Hiç
olmazsa bundan sonra ALLAH’ın emrini, tertîb-i ilâhîyi iyi öğrenelim
de nefsimizin ürettiği hatâ ve günahı ümmet-i Muhammed’in gayrısı
HZ. ALLAH’a inanan ümmetlere kafir, gavur, gayr-ı müslim sıfatını
yakıştırmaktan kaçınıp, bir daha bu günahı işlememeye özen göstere-
lim.
Zaman devam ettikçe ALLAH’ın subutî ve fiilî sıfatları daha bâriz
şekilde tecellî ediyor. Görülüyor ve biliniyor ki, hiçbir şeyin kendi
kendine, rastgele oluşmadığını bilmek fevkalâde bir ilim olmaktan
çıkıyor, avâmın ölçüsüne de uygun tecellî ediyor. Küfür yerini inanca
bırakıyor. Küfr-ü inâdî, artık aleni îmanın dışında seyrediyor. Anla-
mayan kul bilmem kaldı mı? Kaldı ise, Rabbımız günahlarını affetsin.
Rahmet-i ilâhiyenin şeffaflığından küfre gizlilikte de yer kalmadığını

136
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

bilsin de, küfr-ü inâdî küfründen kurtulsun. Yaratanını idrak etsin.


Zira haberin olsun, "Atı alan Üsküdar’ı geçti!."
Kur’ân’da da mevcut, hikmet-i ilâhi, mü’minin kaybolmuş devesi
gibidir. Herkes devesini iyi bilir.
Maddeden öteye yolu olmayan hikmetler sâhibinin zan ve şekkini
artırır. Kevni hakikatlerin ötesinde olan hikmet-i ilahiye ise insanı
semâvatın fevkına çıkarır!..
Hayatı boyunca Hak’tan samimiyetle hikmet talep eden, zaman
gelir hikmetin zuhur kaynağı olur. Onu elde etmek için sebep aramak-
tan âsude kalır. Zira HZ. ALLAH o kulunu rahmetinin zuhuruna vesi-
le kılmıştır.
Peygamberimiz Efendimiz buyurdular ki:
"--Siz Cennet bahçesine uğradığınızda oradan yeyin için otla-
yınız!.
--Cennet bahçesi nedir, ya RESULALLAH?
Buyurdular ki:
Cennet bahçesi ZİKİR HALAKALARIDIR!.." 137
***
Git de, hikmet otunu otla ki, ALLAH onu sana garazsız, mahz-ı
atâ olarak vermiştir.
"Hakk’ın rızkından yeyin" ayetindeki rızkı, ekmek anladık. O
kelimenin mânâsı hikmet ve mârifetmiş.
Öyle ki, insan melek de olsa, ilâhî yardıma uğramayınca def-
teri siyah çıkar. Hakk’ın yardımına, Hakk’ın has kulları olan
kâmil insanlara verilen rahmet tecellîsine meleklerin bile ihtiyâcı
vardır.
Bize ezel meclisinde bir damla ilim vermiştin. Bu damlayı, var-
mak için yanıp tutuştuğu ummâna sen eriştir.
***
Dînin kurucusu, koruyucusu Hazret-i ALLAH’tır. Din ALLAH’ın
tekelindedir. Bu tekele burnunu sokanlar ALLAH’a ortak koşmuş ve
şekle düşmüş olur.
İçtihadın her devirde ortaya çıkardığı yorumlanmış din tablosuna
diyanet ve şeriat denir. Dinin değişmezliği esastır. Diyânet tarafından

137
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

bu tabloyu zamana göre aynı manayı yansıtan şekil olarak değişiklik


içeren hakikatın şeriatta yansımasını gösteren zamanın içtihadını içe-
ren tablo çizilmelidir.
Maalesef bu tablo, mesulleri tarafından umursanmayıp 1250 sene-
dir, zamana uyumlu içtihadı gerektiren ayetler ve hadislerin üzerinde
lüzumuna binaen içtihat yapılmadığından, olduğu gibi bırakıldı.
Şeriat, zamanımızda yaşanması güç, fakat ibret alınan tarih
oldu! Hakikatler çağın gerisinde kaldı. Samimi inanan kişiler gü-
nün yansıyan gerçeklerine ve gerçeklerin güzelliklerine ister iste-
mez, içtihatsız bırakılan şeriatlarına uyum sağlayamadığından
tahsil ve bilgiyi önemsenmeyerek, yaşantılarındaki günah-ı kebair
dışı güzellikler de hesap dışı bırakılıp, kendisi gibi düşünüp yaşa-
mayanlara hiçbir ölçü tanımadan ‘kafir, gavur’ denildiği, şahit
aramaya lüzum olmayan, her an görülen gerçek değil mi? Bu tu-
tumumuzla o toplumları tarih boyu düşman edinmedik mi? Halâ
o yanlışlığı korumak için çaba sarfetmiyor muyuz?..
Sene 2001 içtihatsız kalan, şer-i şerife ters düşen, imanı bileme-
138 diklerinden, samimi olsalar da, noksanlıkları zamana göre bariz görü-
len toplumların ne halde olduklarını, ne hale geldiklerini görmemez-
likten gelemezsin. El-insaf!...
Elbette bu tutumumuz Kur’ân-ı Kerim’in küll olarak manasınada
ters düştü.
Düşmanı evinin içinde olan kimse, istediği kadar dış tedbirleri ye-
rine getirsin, düşmanın taarruzuna karşı kapı ve pencereleri sağlamla-
sın, bundan ne çıkar?!
Rahmet-i ilâhiyeyi vesilesinden bildiği halde, yararlanmada haki-
kata karşı hicap duymuş, nefsinin esiri olmuş, akıl ve mantığının öl-
çemiyeceği gerçeklere giden yolları tıkamış. Vücudunun içinde nefsini
ilahi emri umursamadan şımartan, her türlü ihtirâsa mağlup bir düş-
man varken, kişi dışarıdan daha hangi haydutları bekliyor?!
"Arzda kâmil bilgi sâhipleri için nice âyetler vardır."
(Zâriyât Suresi, 20)
Kur’ân’ın mânâsı ALLAHU TEALA’NIN zâtına mahsus olup,
Cebrâil (aleyhi’s-selâm)’a Kureyşî lisânı üzere ihsan eyledi.

138
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Bütün kulların bir nebze de olsa anlayabilmesi için arza ve gökyü-


züne Hazret-i ALLAH fiilî sıfatlarının tenezzülen zuhurunu bi-zâtihî
değil, izâfî olarak ihsan eyledi. Bu âyetleri okumayı peygamberimiz
efendilerimize ihsan ettiği gibi, insan-ı kâmile de lütfetti. Denilir ki,
yer ve gökyüzünde her zaman zuhuru görülen âyetlerin, ilm-i kelâm
semâvî kitapların, sahîfelerin mânâları ALLAH’ın yed-i kudretinde
olup, cümle kitaplarda yazılanlar arzda ve semâda, bütün âlemde zu-
hur eden âyetlerin, bu âlemdeki âyetlerin beyyinâtıdır.
"Arzda kâmil bilgi sâhipleri için nice âyetler vardır."
(Zâriyât Suresi, 20)
"Andolsun ki, sana apaçık âyetler indirdik. Onları hiç kimse
inkar etmez, ancak fâsıklar inkar eder."
(Bakara Suresi, 99)
Malın ve servetin efdali ALLAH’ı zikreyleyen lisan, ALLAH’a
şükreyleyen kalp ve kişinin îmanına yardım eden, hayat nizâmına
âşinâ mü’min bir kadına mâlik olmaktır.
Ecdâdımız bu hâli, zamâna göre şöyle gerçek anlamda espri yap-
139
mışlar. Her zaman geçerli yönleri olması lâzım:
"Rahvân yürüyen at, söz tutan avrat, iyi çıkarsa evlat; düğünü bay-
ramı ne yapacaksın? Gir oyna, çık oyna!..
Zonk zonk yürüyen at, söz tutmayan avrat, kötü çıkarsa evlat;
ALLAH belânı vermiş. Daha başka belâ ne gerek? Gir ağla, çık ağla."
Adem (aleyhi’s-selam) akıl derecesinden aşk derecesine ula-
şınca bütün varlıklarda ALLAH’ın güzelliğini görmeye başlar.
Her varlıkta ALLAH’ın tecellîsini, adını gördü. Adem (a.s.) her
şeyin hakîkatını biliyordu ki, ona "alleme’l-esmâ" denildi.
Sıhhat ve selâmetin için, kapanmış mâziyi, meçhul istikbâli bırak
da, günü yaşa. Zîrâ hakîkat bu andır, hayat bu demdir.
Ademlikten terakki eden insan, enfüsî ve âfâkî bilgi edinmek, yâni
hem kendini, hem de dış âlemini bilmek mecburiyetindedir. Hazret-i
insan güzellikleri takdire müsait kılınmıştır!...
Sokrat’tan bu yana ortaya konulmuş ahlak sistemlerini gözden ge-
çirdim. Fakat İslam ahlâkıyâtından daha üstün, kıymetçe onu aşan
hiçbir din ve felsefe sistemine rastlamadım.

139
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Tutku insanı yıkabilir de, yapabilir de. Ama mutlakâ harekete ge-
çirir.
Tehlike nerede ise kurtuluşu orada aramak lâzım.
Kur’ân’ın belli kalıplar içinde kalmış bir düzen sunduğunu kim
söylemiş?
Hiç kimse bizi peşinen çizilmiş sınırlara zorlamamalıdır.
Şiir şâirin neresinden çıkarsa okuyucunun orasına ulaşır!.
Kâinâtın yaratılış sebebi olan nur-u Muhammedî hakîkatine
ulaşmak kâmil insana karşı beslenen sevgi ve bağlılıktır. Kâmil
insan bütün insanların göz bebeğidir. Kâmil insanı sevmek nur-u
Muhammedî’yi sevmek, ALLAH’ın rahmet sıfatlarının tecellî
ettiği mercîyi sevmek gerçek anlamda ALLAH’ı sevmektir.
HZ. ALLAH’A ve resullerine iman edenler bu gerçeği iyi bilirler.
İnşaALLAH, idarecilerimiz de bu gerçeği anlar. Sahtelerine bilmeden
verdiği yolları kapatır. Gerçeğe mana yolunu açık tutar.

140 Ehl-i aşk kemalatlı yaşantısı ile dinde, kalpten gelen emr-i ilahiye
uygun duygularla Yaratanını kesir zikreder.
Mecnun’a Leyla’sını anmak suç olmamalı!..
HZ. ALLAH (c.c.) hadis-i kutside buyurdu ki:
Kulum beni zikreder… Kulum bana aşık olur.. Aşkla zikretmeye
devam eder… Ben de o kuluma aşık olurum!..
***

Fenâ fiş-şeyh:
Kâmil insanda yok olmak, nefsin yasaklanmış arzularından şeyhi-
ni örnek tutarak kemalata doğru yol almaktır. Tasavvufta bu hâle
kâmil şeyhin hâli ile hallenmek, onda ifnâ olmak, yâni benliğinden
soyutlanıp, gayr-i ihtiyârî zuhur eden rahmet-i ilâhiyede şeyhi ile bir
olmak.
Fenâ fir-Resul:
Hazret-i Resulullah (s.t.a.v.) Efendimiz’in ALLAH’ın lutuf ve
ihsânı olan rahmet deryâsında, Hazret-i Resulullah’tan başka bir şey

140
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

görmeyip, o rahmette benliğinin yok olduğunu görüp, Hazret-i Resu-


lullâh’ın mânâsında gene şeyhi ile ifnâ olmak, yâni yok olmaktır.
Fenâ fillâh:
ALLAH’ta ifnâ olmak. Gurur, kibir, ucup, benlik, varlık, gibi nef-
sinde mevcut, Hazret-i ALLAH’ın sende zuhur ettirdiği bu türlü
hayvânî sıfatlarla yükümlü kılındın. Yeryüzüne adem olarak gönderil-
din. İnsan olman için rahmet-i ilâhiyeye uygun türlü vesilelerle HZ.
ALLAH kulun zaafına göre rahmetini ihsan eyledi. Buna karşı rah-
met-i ilâhiyelerde merciinden bildirildi.. Kul emr-i ilahiyeye uyduğu
kadar beşeri sıfatlarından tamamiyle olmasa da, kısmen, insanlığa
uygun sıfatları edinmeye ihtiyârı ile yetkili kılındı. Emr-i ilahiye uy-
gun güzelliklere uyumluluğun zirvesinde aşk-ı ilahiyi bulursun. HZ.
Allah’ın gayrısı ilm-i hakikinin dışında kalır. İşte bu iman samimiye-
tinden gelen, hayvaniyetten insan olmaya dönüşüm ALLAH’ta ifna
olmaktır!...
"Siz ALLAH’ın sıfatları ile sıfatlanınız" buyuruldu. Şurayı
hatırdan çıkarma: İfna olmak, kaybolmak anlamında olup, ta-
mamı ile yok olmak değildir. Emr-i ilahiye ters düşen nefsani sı- 141
fatlarını ilâhi sıfatlara dönüştürmektir. Şunu iyi bilesin ki, islah
ettiğin duyguların tamamı ile seni terketmiyecektir. Beşeri duygu-
lar her an yerini almak için imanın zafiyetini arar. Fırsat buldu
mu, hemen özlediği yerine oturur. İşte kulun imtihanının zuhuru
ve tecellisi budur!..
"Nefis Allah’tan kaçar. Siz onu rahmet-i ilâhiyenin zuhur ve-
silesine bağlayınız."
Yakınlığın ve derecen ne olur ise olsun, abd Rab olmaz, Rab abd
olmaz!.. Onun ortağı, şeriki, naziri yoktur. Bu ilme aklın gücü kafi
değil… Beşeri varlığa kapılıp da iki alemini de perişan edecek yanlış
işe tevessül ve tenezzül etmeyesin!...
Peygamber efendilerimiz ve vârislerinin HZ. ALLAH’ın rahmeti-
nin zuhuruna vesile olduğunu o vesilelerin nazar ve telkinleri ile ira-
desini bu yolda samimiyetle sarfeden kulun rahmet-i ilâhiyeye uygun
düştüğünü bilesin!.. Ve anlatmak istedikleri, benliğinin yasak olan
haramiyetinden, kulun manevi zararına sebep olan tehlikelerden uzak-
laştırmak… Kulun belirli günahlardan soyutlanmadan, bu rahmet-i

141
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

ilâhiyeye nâil olamayacağını bilmesi lazım. Ölçünün aslı HZ. Allah’ın


yed-i kudretindedir!..
Bekâ billâh:
Dünya hayatında ve ebedî hayâtta ALLAH’ın istisnâî rahmetine
nâil olup, müstesnâ ebedi hayata, ölümsüzlüğe ermektir.
Kurbiyet:
Yakınlık, yani, yed-i anlamını ifâde eder, ALLAH’ın yakını.
Cemâlullâh’a hak kazanan ehl-i aşkın gördüğü Cemâlullâh’ın tecellîsi
olan nur-ı ilâhînin ehl-i aşkın da simâsındaki tecellîsinden cennet halkı
dahi o cemâli seyretmekle gerçek aşkın zuhurundan nasiplerini alacak-
lardır.
Gavsiyye’de bildirildiğine göre, ALLAH buyurdu:
"--Yâ Gavsü’l-âzam, bâzı kullarımı cennet, bâzılarını da ce-
hennem için yarattım. Bâzı kullarımı ise zâtım için yarattım. Yâ
Abdülkâdir, sen de zâtım için yarattıklarımdansın."
Bu yazdıklarımı zâhiri ilimle ölçmeye zahmet etmeyesin. Ölçe-
142 mezsin. Fakat inanarak yaşarsan gerçeği görür, zevkini alır, en büyük
rütbenin kulluk olduğunu iyi bilirsin.
Rab, abd olmaz. Abd, Rab olmaz. Kul hâşâ ALLAH olmaz.
ALLAH da kul olmaz. Bu bilginin, bu gerçeğin te’vil tarafına sakın
yaklaşma. Hazret-i ALLAH’ı bilmenin anayasasıdır. Sakın şirke sap-
mayasın. Telâfisi mümkün olmayan günah işlersin. Hazret-i
ALLAH’ın af ve mağfiretinin ALLAH’a şirk koşan, eş, ortak tanıyan-
lar için olmadığı beyan edilirse de tamamı ile ALLAH tan ümit kesil-
mez!.
"De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Al-
lah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü ALLAH bütün günah-
ları bağışlar. Çünkü o çok bağışlayan, çok esirgiyendir!."
(Zümer Suresi, 53)

"Yetmiş iki milleti bir göz ile görmeyen, halka müderris olsa
hakîkatte âsidir."
(Yunus Emre)

142
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

NESİMİ HAZRETLERİ (k.s):

"Ger bu gerçek âşığın derisin yüzerler, incinmez.


Zâhidin sırça parmağın kessen ikrârından döner, Hak’tan kaçar."
Nesîmî Hazretleri meyyitin kabirde doğrulmasının ceseden değil
ruhen olduğunu bildirdiği zaman, zâhirî ulemâ tuyan ettiler:
"--Ceset doğruluyor, yanlış söylüyorsun zındık!" dediler.
Nesîmî Hazretleri:
"--Tecrübesi kolay" dedi. "Yeni meyyitin karnına su dolu testi ko-
yalım, üzerini kapatalım. Ertesi gün açalım, eğer testi devrilirse 143
cezâma râzıyım"
Zâhirî ilim erbâbı:
"--Testi devrilir ise şer’an derini yüzmemiz lâzım" dediler. Nesîmî
Hazretleri kabul edip, birisi kasıtlı devirmesin, diye kabrin yanından
ayrılmadı. Hâl-i yakaza gördü!.. ilmi zahirin akılla ölçüye alamadığı
yekaza hali manaya aşina olamayan bilge kişinin mana noksanlığıdır!
(Hal-i yekaza: Uyanık iken görülen mânâ.)
Yağmur yağıyor. Sahrâda bir çadır. Çadırın üzerinde delik. Delik-
ten çadıra yağmur serpiyor. Nesimi hazretleri Çadırdan içeri girdi.
Hazret-i Resulullah (s.t.a.v.) Efendimiz çadırın içerisinde. Elini öptü.
"--Yâ Resulallah, çadır delinmiş, içeriye su giriyor!" dedi.
"--Evet. O deliği senin yüzülen derinle kapatacağım. Gerçeği söy-
ledin. Fakat ümmetim bu gerçeği idrak edecek kemâlâtta değil. Testi-
nin devrilmediğini gören zahiri alim ve avâmın ekserisinin inançları
zaafa uğrayacak. Sizi uyarmadım mı, ümmetimin kâbiliyetine göre
konuşun, diye?!."
"--Evet. Hatâmı anladım. Beni affet, yâ Resulallah."

143
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Peygamberimiz Efendimiz hatâsını anlayan, söylediği gerçeğin bu


topluma göre olmadığından onun izahı üzerine mutmain olan Nesîmî
Hazretlerine buyurdularki:
"--Bu hatânın telâfisi, tövbe, istiğfarı: Elinle testiyi devir. Derini
yüzsünler."
Emr-i Peygamberîyi hemen uyguladı. Mahşerî halk yanında kabir
açıldı. Devrilen testiyi görenler batılda olsa inançlarında mutmain ol-
dular.. bu yönlü ilimden başka gerçeğe iltifat etmeyen ulemâ "Dîn-i
İslâm’a hizmet ediyorum" anlamında, "muzaffer kumandan" edâsı ile
Nesîmî Hazretlerinin derisini yüzdüler. Müftü Efendi buyurdular ki:
"--Bu zındığın kanını âzânıza sıçratmayın. Eğer herhangi bir yeri-
nize bulaşır ise o âzâyı şer’an kesmek lâzım."
Böyle fetvâ verdi. Cilve-yi Rabbânî... Uzakta olduğu halde müftü
efendinin serçe parmağına nasılsa kan bulaştı. Müftü parmağını sakla-
dı. Kimseye göstermedi. Nesîmî Hazretleri yukarıdaki beytini okudu.
ALLAH rızâsı için derisini yüzdüren Nesîmî Hazretleri ALLAH’ı
zikrederek, sahrâya doğru gitti. Bir daha Hazret’i gören olmadı. Bu
144 cilveyi Rabbânî bütün insanlığa ibret olsun. Hazret-i ALLAH şefaatle-
rine nâil kılsın, âmîn.
Mâlik bin Dinar ve Sâbit Bennâm, Hasan-ı Basrî çağında
Râbia’nın yanına gittiler. Râbia sordu:
"--ALLAH’a niçin ibâdet edersin?"
Mâlik cevâben:
"--Cennete müştâkım" dedi.
Sâbit Bennâm’a sordu:
"--Sen kulluk yapmakla ne istersin?"
Sâbit de:
"--Cehennemden korkuyorum" diye cevap verdi.
Râbia konuşmaya başladı:
"--Mâlik, sen yalnız bir şeye tamâhen çalışan işçiye benziyorsun.
Sâbit, sana gelince, sopa korkusu ile çalışan işçiye benziyorsun."
Onlar sordular:
"--Yâ Râbia, sen ibâdetle ne istersin?"
"--ALLAH sevgisi ve ona karşı bol şevk ve aşk."

144
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Yunus Emre, ehl-i aşkın ne istediğinin sözünü söylemiş ama


özünden deyimi ile sözüyle özünü göstermiş:
Cennet, cennet dedikleri, birkaç köşkle birkaç huri;
İsteyene sen ver anı, bana seni gerek seni.
***
"Ehlullahın tek arzusu cennette cemalullahdır."
Mevâlid-i selâse, çürüyüp, yok olmaya mahkumdur. Aslında
cüz’iyetten başka bir şey değildir. Hayvânât, nebâtât, cemâdât: Bu üç
şey külliyâta dâhil olan, daha büyük, daha heybetli varlıklar da aynı
kuvvet karşısında bozulup yok olmanın lezzetini tadacaklardır. Çünkü
bu âlem, bu kâinat ve bütün yaratılmışlar bir âlemi kevnî fesat içinde-
dirler. Kâinât, her şey, bir taraftan yaratılmak, bir taraftan bozulup
çürümek, yok olmak şeklinde değişmez bir kânuna tabidir. Bu kânun,
bizim, cemâdât dediğimiz, ölü, cansız ve donmuş sandığımız bütün
varlıklar için geçerlidir!.
***
Müsâvîdir seni sevmek, güzel sultânı sevmekle, 145
Yüzün âyine-yi nuru Hüdâ’dır, yâ Resulallâh.
***
Rabbım iyiyi, güzeli, hayırlıyı sen biliyorsun, ey semânın ve ar-
zında nurunun halikı ALLAH’ım! Sen aşk-ı ilahiyenden lütfettiğin
sayısız huzur dalgaları ile ruhumu kapla.
İlâhi! Dünya ve ahirette değeri olmayan, geçici şeylerle lüzumun-
dan fazla meşgul olanlardan olmayalım!. Dünya ve ahiret faydası ol-
mayan ilim ve anlamsız meşguliyetle zamanı boşa geçiren gafillerden
eyleme. Rahmetinle, bizler hakikat fakiri, ahiret müflisi olmaktan sana
sığınırız!..
Hazret-i ALLAH’ı sever isen, onun emirlerine göre hareket
edebiliyor isen, dikkat et! İstisnaî yaratılışın şükrünü eda et. Duy-
gusuzca hakikat garibi olmayasın!..
Hamd ve şükrünüzü yaratanınıza karşı ihmal etmeyin. Dünya ve
ahiret güzellikleri, sây-i gayretinizden zuhur edecektir. Zuhur eden
güzelliklerde rahmet tecellisine dikkat et.. Umulur ki gerçeği görecek-
sin!..

145
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Her gün hayâtı yeni doğmuş gibi yaşayın. Sıhhat ve selâmetin


için, kapanmış mâziyi, meçhul istikbâli bırak. Günü yaşa. Hal
bugündür. Dem bu demdir.
Din-i İslâm’ın manasını Asr-ı Saadet gibi yaşamaksa muradın, iç-
tihatsız şeriat ehlini doyurmadığı gibi, cehennemden başka görgüsü
olamayan, mecrasından saptırılmış Din-i İslâm’ı anlatan na-ehlin iza-
hı, gerçeği yaşayanları tatmin etmediği gibi, geçici hayatın garnitürü
imiş gibi göstermekten ileriye yol bulamadığı zamanımızda çarpık
yaşanılan bir vakıadır. "Ben sizin Rabbınız değil miyim?" hitabına
"Evet" demiyen, dünyada cesetlenmiş ruhlar, sonsuz rahmet-i ilâhi-
yenin zuhuru ile aralanan mağfiret kapısından geçmeye yeltenirler.
Her halinde samimi olanların da rahmet kapısından geçtiklerini göre-
bilirsin. Bu yönlü rahmet-i ilâhiyeden istifade edenler çoğunluktadır!.
Adem (aleyh’s-selam): "Rabbenâ, zalemnâ" dedi: "Ey Rabbı-
mız, biz nefsimize zulmettik" diye tövbe, istiğfar etti. Derecesi yü-
celdi.
Kıyâmete kadar ALLAH’ı bilen evlatlarına aczini bilmekte örnek
146 oldu.
Şeytan da: "Beni azgın kılışın hakkı için diye, hakîkatı idrak
edemedi.
ALLAH’ı suçladı. Huzurdan kovuldu ve lânetlendi. Çünkü gerçek
ilim bu değildi. ALLAH’ı yeteri kadar bilmeyenlerin nefis duygusun-
dan başka bir ilme sahip olamamanın yenemeyecek kadar acı ürünü!..
"Yedullâhi fevka eydîhim" (Allâh’ın eli onların ellerinin üzerin-
dedir.)
(Fetih Suresi, 10)

"Yâ ALİ, şu hakîkatı bil ki: ALLAH yolunda yapılacak


ibâdetlerin en yücesi, onun kullarına gönderdiği bir mürşidin
mâneviyâtı gölgesinde bulunmak ona uymakdır. Bu âlemde her-
kes başka türlü ibâdet yolu tutar. Herkes kurtuluş yolu olan bir
ALLAH’a varış tarîki arar. Sen bu yolların hepsini bırak. O âkil
mürşidin âğuşunu seç. İçinde sana muhâlefet eden gizli düşman-
lardan tamâmı ile kurtulmuş olursun. Böyle bir ibâdet senin için
bütün başka ibâdetlerin üstündedir. Bu ibâdetle sen Hakk’a giden
kâfilenin başında olacaksın."

146
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

(Mevlânâ, Mesnevî-yi Şerîf, I/2965)

"Ene medinetün Ali babuha" (Ben ilim şehriyim, Ali kapısı-


dır) buyurdu Hazret-i Peygamber (s.t.a.v.) Efendimiz. O kapının par-
çası olan bu abd-i acizin mezhebi Hanefî, meşrebi Alevîdir. Ali ailesi-
nin baba tarafından ve ana tarafındanda manevi ve maddi evlâtlarıyım,
elhamdü lillah. HZ. ALLAH bu abd-i acizini bu şerefe lâyık kılsın,
amin!..

***
"Ben sağ olduğum müddetçe,
Kur’ân’ın kölesi, bendesiyim.
Ben Muhammed Muhtâr (s.a.v)’in yolunun tozuyum.
Bir kimse benden bu sözden başkasını naklederse,
Ben ondan da bîzârım, o sözlerden de bîzârım.
(Hz. Mevlânâ)
147
***
Yunus Emre ve gerekse şeyhinin Kâdirî olduğu Bursalı Mehmed
Tâhir’in eseri Osmanlı Müellifleri’nin c. I, s. 192’de beyan edilmiştir.
PROFÖSÖR FUAT KÖPRÜLÜ merhum da eserinde Tabduk Em-
re’nin Kadiri ve halifesi Yunus Emre’nin de Kadiriyenin Yunusiye
kolu olduğunu kesinlikle bildirir!..
***
135 sene evvel Ziyâ Paşa’nın görüşü:
Diyâr-ı küfrü gezdim, beldeler, kâşâneler gördüm.
Dolaştım mülk-i İslâm’ı, bütün vîrâneler gördüm.
***
İslâmiyet’in gerçeğini maalesef zamana uyumlu küll olarak
kavrayamadık. Güzellikleri benimsemiş, güzel şeyleri yedinde
toplamış, ALLAH’a inanan toplumlar İslâm’ın bu yönünü iyi an-
lamış yaşayan toplumlardır.
"İslâmiyet ALLAH indinde tek dindir, başka din yok" bildi-
risini de yeteri kadar anlayamadık. Enâniyetimizin bildirisini îlan

147
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

edercesine. "Müslüman yalnız biziz" dedik. Başkalarına bu hakkı


tanımadık. 21’inci asırda hâlâ bu gerçek bilinemediğinden, Avru-
pada, Amerikada, dahi bazı güzellikleri yaşasalarda o güzellikle-
rin islâmiyyet olduğunu bilmeden yaşıyorlar bilecekler inşaAL-
LAH. ALLAH’ın varlığına inanan insan, ALLAH’ın Kur’ân’da
bildirdiği ile o kul müslümandır. Emr-i ilahiyi gücü nisbetinde
yaşıyorsa mü’mindir, müttekidir, İnşaALLAH. İlahi ehliyete sa-
hip din adamlarımız bu gerçeği çekinmeden, korkmadan anlatır-
larsa İslâm’ın kimliğini dünyâ bilecek ve anlayacak.
İnsanı kuvvetlendirmek lâzım, şeytan ve nefisle mücâdele için;
psikolojik olarak iç âlemimizi, sosyolojik olarak dış âlemimizi.
Kötülükleri iyilikle def edersen düşmanın sana umulur ki iyi bir
dost olur!.
"Biz insana şekil verdik. Sonra ruh verdik. Meleklerin ve cin-
lerin ona secde etmesini emrettik."
(Sâd Suresi, 72).
İnsan meleklerin ve cinlerin kıblesidir. Bir mânâda, hazret-i
148
insan inanan Benî Adem’in mihrâbıdır.
Kevnî hakîkatlerle iktifâ edip, dînî hakîkatlere ittibâ etmeyenler,
ise peygamber efendilerimizin tâbiîninden sayılmazlar. Bâzı umurda
dînî hakîkatlere uymayanın îmanında o nisbette zaaf vardır. Bu hal
îmanın kemâline aykırıdır.

"Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz!"


Yalnız ilim istemek sapkınlıktır. Yalnız amel istemek de sap-
kınlıktır. Lüzumunda, bilerek icrâ edilen ilim, bilmeden yapılan
sâlih amelden şereflidir. İlim amelden, irâdeden evveldir.
Önce ALLAH’ı bilmek, sonra ALLAH’a ne vechiyle kulluk edi-
leceğini bilmek. Bu hal ise ilimle olur. İlim ALLAH’ı bilmektir, de-
nildi.
İhlas üzere ol. Az amel etsen de samîmiyetin kifâyet eder.
"Dindarın lâiklikten zoru olmaz. Lâikin de İslâm’dan korkusu
kalmaz." (Prof. Dr. Hüseyin Atay)
Düne kadar cumhuriyeti, demokrasiyi, lâiklikliği Din-i İslam’a
vurulan bir darbe gibi gösterenlerin ekserisi, bilge geçinen kişilerin

148
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

İslâm’ı nakledişlerinde ve icraatlarında görülüyordu. Aldıkları tedrisat


ve ilmin çok yönleri güzellikleri görmelerine engel idi. 21’inci asra
yeni girdiğimiz şu günlerde bütün dünyada HZ. Allah’ın varlığını id-
rak eden kitlelerin çoğaldığını Din-i İslam en son gelen emr-i ilahiye
hayranlık duyduklarını zevkle seyrediyoruz. Dünyadaki bu ilerlemeye
engel olanlara ALLAH fırsat vermesin, amin!...
"ALLAH’a itaat eden kimseye âsî olanı gördün mü?!"
(Fudayl b. Iyâz -k.s.-)
"De ki: "Ey Ehl-i kitap, sizinle bizim aramızda anlamı eşit bir
kelimeye geliniz. ALLAH’tan başkasına tapmayalım. Ona hiçbir
şeyi eş tutmayalım ve ALLAH’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilah-
laştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman "bizim
müslüman olduğumuza şâhitler olun" deyiniz."
(Al-i İmrân Suresi, 64)

Dâvut (aleyh’s-selâm)’a Hazret-i ALLAH (c.c) şöyle vahyetti:


"Ey Dâvut, fâideli ilim öğren." 149
Dâvut (a.s.) sorar:
"--Yâ Rabbi, fâideli ilim nedir?"
"Benim cemâlimi, azemetimi, büyüklüğümü anlamaktır. Gü-
cümün her şeye yeter olduğunu bilmektir. İşte bu anlayış ve bu
bilgi seni bana yakın kılar. Çünkü ben cehâleti özür olarak kabul
etmiyorum."
***
"Oğlum, içhuzuru ilmini öğren. Çünkü onun bereketisenin tah-
mîninden çok üstündür."
(Seyyit Ahmed er-Rufâî)
***
"Ben kâinâtı yarattım. Ey insan, sen onu düzene sokacaksın."
***
"Bir ilim insana fâide veriyorsa dindir. Vermiyorsa lâ-dindir."
(Prof. Dr. Hasan Elik)
***

149
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

"Kur’ân size kardeşlik için gönderildi. Eğer size düşmanlık


getirdi ise sizi Kur’ân okumaktan men ediyorum" buyurdu Hazret-
i Peygamber (s.a.v.).
Hazret-i Ömerü’l-Fâruk (r.a.) zamânında bir kişi namaz kıldırır
iken yalnız Abese Suresi’ni okuyordu. Hazret-i Ömer (r.a.) buyurdu
ki:
"--Sen bu sureden başka sure bilmiyor musun? Bu sureyi sa-
na ömür boyu yasaklıyorum. Sen Hazret-i Resulullâh’a karşı gibi-
sin."
***
Papazlar din adına inananların dünyâsını kararttı. Edison elektriği
îcatla rahmet hazinesinin zuhur kaynağı, zuhur merci’i oldu.. insanla-
rın dünyâsını aydınlattı.
***
Dinle: Dünya ve ahireti karanlık, gazab-ı ilâhi olarak irfani-
yetsiz iştigal eylediğin ilminle ‘aydınlatıyorum’ zannı ile karanlığa
150 öyle gömdün ki, HZ. Allah’ın ila-yevmil-kıyame nur-u ilâhinin
maddede zuhuruna vesile kıldığı şahsiyetleri, karanlık ölçüne uy-
duramadın. Rahmet-i ilâhiyenin zuhur mercii kıldığı bahtiyarları,
çarpık imanının zuhuruna uygun göremediğinden; HZ.
ALLAH’ın rahmeti olarak göstermek bu yönlü ilminin dışında
kaldığından, hikmetini bilemediğin İslâm’ın inancına ve aldığın
tedrisata ters düştün!
Çarpık zihniyetinden olur ya, hayalinle EDİSON’u sokuştur-
duğun cehennemden çıkarır da cennette olmasına rıza göstermeye
kalkışmanla, zatın gibi düşünen zümrelerde olmayan mananın
iflasına sebep sen olur isen; cehennemden başka yeri bilmeyen
malum toplumların kıyametinin kopmasına da sebep olursun!..
Şunu iyi bilesin ki: Rahmet-i ilâhîyenin kafirden zuhuru; ga-
zabı ilâhinin mü’minden zuhuru görülmemiştir. Ve dahi düşünü-
lemez de!..
***
Her ne kılmış ise adâlettir, Cenab-ı Kibriya;
Her kazâya, her belâya kıl rızâ, ALLAH kerîm!…
***

150
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Rahmet-i ilâhîyenin yani güzelliklerin zuhur mercii şahsiyetler ve


beldeler istisnaidirler. Şahısda güzellik zuhuru İslam’dandır. Toplum-
larda zuhuru ise rahmet-i ilâhiyenin çoğuludur.
Tabiattaki kânunlar âyettir. Tabiatla Kur’ân’ı ayırmak mümkün
değildir.
O tâlibin sînesi levh-i hâfız iken levh-i mahfuz olur.
Ve onun aklı ruhundan haz ve feyiz alır.
Akıl evvelâ onun hocası iken sonunda talebesi olur.
Anladın mı? İlmi fizikten öteye yol bulamayıp, aklı din edinen,
nakle işine geldiği gibi mana veren, korkunç zekaya sahip kılınmış!
Anladığım kadarı ile yakınlarında zuhur eden çarpık maneviyatın ağır-
lığını taşıyamamış, maneviyatın kaza-zedesi, çok bilen kardeşim!.
Aczini bilir, güç ve kudretin yalnız ve yalnız Allah’tan olduğunu idra-
kinle, benliğinden uzaklaşıp rahmet vesilelerine hürmette kusur etme-
yerek merciine samimi müracaat edersen, beni kurtaran ALLAH seni
de kurtarır inşaALLAH..
"İlâhî, beni mârifetine kavuşturdun. Sonra bana mârifet verip 151
senin düşünceni kalbime koydun. Yalnız kendin için seçtin."
(İbrâhim Edhem -k.s.-)
***
Avâzeyi bu kubbeye Dâvut gibi sal;
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş.
(Bâki)
***
"Ümmetim geçmiş zamâna göre değil, yaşayacağı zamâna gö-
re hazırlansın."
(Hadîs-i Şerîf)
Bu hadîsi duyurmak 30 Ocak 1995 târihinde Mekke’de, sabah
namazından sonra bu abd-i âcize vazîfe olarak verildi.
"Kim bana yer yüzü dolusu kadar hatâ ile gelse, fakat hiçbir
şeyi şirk koşmamış bulunsa, ben de onu işlediği hatâ kadar mağfi-
retle karşılarım."
(Hadîs-i Kutsî)
***

151
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Tevhîdin 4 Mertebesi:
1-Vâcibü’l-vucud vasfını sâdece ALLAHU TEALA’ya hasret-
mek. Ondan başkasının varlığını vâcib görmemek.
2-Arşın, göklerin, yeryüzünün ve orada bulunan diğer cevherlerin
yaratılışını ALLAHU TEALA’ya hasretmek.
3-Göklerin, yer yüzünün ve bunların arasında bulunan her şeyin
tasarrufâtını sâdece ona hasretmek. Her ne kadar tasarrufât sebeblerde
müşâhade edilse de güç, kuvvet. tasarrufât ALLAH’ındır.
4-Ondan başkasını ibâdete layık görmemek.
***
"Onlar başka değil, sırf "Rabbımız ALLAH" dedikleri için,
haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer ALLAH bir
kısım insanları diğer bir kısım ile defetmeseydi, mutlak surette,
içlerinde ALLAH’ın ismi bol bol anılan MANASTIRLAR,
152 KİLİSELER, HAVRALAR VE MESCİDLER yıkılır giderdi.
ALLAH kendisine yardım edenlere muhakkak surette yardım
eder. Hiç şüphesiz ALLAH güçlüdür, gâliptir."
(Hac Suresi, 40)
Bu âyet-i kerîmeyi düşünerek ve anlayarak okur isen, bilmem ge-
ne ALLAH’ın zikrinin yapıldığı ibâdethânelere hâlâ küfür gözü ile
bakacak mısın? "Bütün insanlar kâfir, gavur, gayr-i müslim. Yalnız
ben müslümanım" diye ALLAH’a inanan toplumların hayâtını ka-
rartmaya devam etmeye cüret edebilecek misin?
Hayâtım boyunca şâhidi olduğum şu gerçeği unutma: ALLAH’a
acabâsız îman eden, Peygamber’in ALLAH’ın elçisi olduğunu bilen,
arzda vazîfeli kılındığını müdrik, samîmi insanın dünyâsı da cennettir,
âhireti de cennettir.

"İçlerinden, zulmedenler bir yana, Ehl-i Kitap’la ancak en


güzel yoldan mücâdele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size
indirilenede îman ettik. Bizim ALLAH ımız da sizin Allah’ınız da
birdir ve biz O’na teslim olanlarız!.."(Ankebut Suresi, 46)

152
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Kur’ân baştan aşağı sevgiyi anlatır. İnsan seviyorsa insandır.


İnsanı tanımadan ALLAH tanınmaz.
"İrfan mektebi yüce insanların hakikatleri tahsil üniversitesidir."
Kalp ne zaman sevgi ile donanırsa o zaman ismi gönül olur.
Sevgi olmazsa, gönül ne işe yarar? Gönül olmazsa sevgi nereye
konur? Gönül sevginin durağıdır.

***

Biri birini sevmeyenin,


Kendi özün bilmeyenin,
Adem’e baş eğmeyenin,
İsmini "şeytan" okuduk.

***
"Mutasavvifîn halka Hakk’ın gözü ile bakar." 153
"Mü’minin firasetinden kaçının. Onlar ALLAH’ın nuru ile
bakar."
(Hadîs-i Şerîf)
Tasavvuf aşk yolu, gönül yoludur. ALLAH insana âşık olur.
Sonra kul ALLAH’a âşık olur.
Hüdâ’nın ulu dergâhı gönüldeki hoşgörü, mutasav-vifînin
sermâyesidir.
"Sen ne kadar kulluk yaptırdınsa, o kadar kulluk yaptım.
Sen ne kadar mârifet verdinse, o kadar ârif olabildim.
Yâ Rab, sen ne kadar zikrettirdinse, o kadar zikrettim.
Sen ne kadar şükrettirdinse, o kadar şükrettim."
(Hadîs-i Şerîf)
***

Beşer, her ne kadar şahsına küllü zuhuratı ilâhiyeden nasib çıka-


rırsa da, bu hitaplar peygamber efendilerimize has ve hassulhas kulla-
rının istisnâî yaratılışlarında özel zuhurat ve tecelliyattır. Cümle beşer

153
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

sebebine tevessül ettikten sonra gene takdiri ilahi kadar yardım alır.
ALLAH elçileri, elçi varisleri istisnâîdir. yaşantılarından örnek alınır
amma aynen yaşamaya kalkışmak kulun aczi ile mütenasip olmayıp
cehlindendir!..
Sakın Kimseye su-i zan etme. Hüsn-i zan eyle. Her yaratığın
güzel bir tarafı vardır. Güzelliği gör onu bil, onunla bir ol. Hayâtı
yaratıldığı gibi kabul et. Ağırlığa sabır, islâha gücün nisbetinde
kimseyi kırmadan incitmeden samimi olan sâyi gayretini kullan
ALLAH için yapılan icraatın karşılığını görürsün inşâALLAH!.
***
"Alınlar terlesin, derhal iner mevcut olan rahmet.
Nasıl mahrum kalır, "tevfîki hakettim" diyen millet?"
***
"Zulmedenlere meyletmeyin. Aksi halde size ateş dokunur. Si-
zin ALLAH’tan başka evliyânız yoktur. Sonra da size yardım
edilmez."
154 (Hud Suresi, 113)
Cenâb-ı Hak bâzan dilin ve delîlin göremediği işleri kılıç ve
süngü ile görür.
Descartes (Dekart)’a soruyorlar:
"--Hangi kitabı inceliyorsunuz?" diye. Yerde yatan hayvan leşini
gösteriyor:
"--Şimdi" diyor "bu kitabı inceliyorum!"
İnsan ruhânî olduğu kadar dünyâcı, dünyâcı olduğu kadar da
ruhânî olacaktır.
Dünya hayatındaki tanzim edilen ilâhi vazifelerini ahirette lüzum-
lu olan azığını, dünyada iken umursamayan insan, iki cihanda da rah-
met-i ilâhiyeden mahrumdur!..
***
Mehmet Akif merhum ne güzel manzum olarak ifade ediyor:
Kadermiş, öyle mi? Haşa, bu söz değil doğru,
Belanı istedin, ALLAH da verdi, doğrusu bu.
Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın durdun.
Onun hesabına bir çok hurafe uydurdun.

154
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Sonunda bir de tevekkül sokuşturup araya,


Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya.
Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden.
Yorulma, öyleya, Mevlâ ecr-i hasen iken.
Yazıp sabahleyin evden çıkarken işlerini,
Birer birer oku tekmil edince defterini,
Bütün o işleri Rabbım görür, vazifesidir;
Yükün hafifledi, sen şimdi doğru kahveye gir.
Çoluk çocuk sürünürmüş, sonunda aç kalarak,
Hüda vekil-i umurun değil mi? keyfine bak!
Onun hazine-i in’amı kendi veznendir.
Havale et ne kadar masrafın olursa verir!
Silahı kullanan ALLAH, hududu bekleyen o,
Levazımın bitivermiş değil mi? ekliyen o!
Çekip kumandan altına ordu ordu melek,
Senin hesabına küffarı hak ile yeksan edecek. 155

Başın sıkıldımı kafi senin o nazlı sesin,


Yetiş! de, kendisi gelsin, ya Hızır’ı göndersin!
Evinde hastalanan var ise, borcudur bakacak:
Şifa hazinesi derhal oluk oluk akacak.
Demek ki her şeyin ALLAH, yanaşman ırgatın O:
Çoluk çocuk ona ait: Lalan, bacın, dadın O.
Vekil-harcın o, kahyan, müdir-i veznen O,
Alış seninse de mesul olan verişten O.
Denizde cenk olacakmış, gemin o, kaptanın O.
Ya ordu lazım imiş, askerin kumandanın O.
Köyün yasakcısı, şehrin de baş muhassılı O.
Tabib-i aile, eczacı, hasılı hepsi O.
Ya sen nesin? Mütevekkil! Yutulmaz artık bu!
Biraz da saygı gerektir. Ne saygısızlık bu?

155
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Hüda’yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hüda;


Utanmadan da tevekkül diyor, bu cürete ha?!...
(Mehmet Akif Ersoy)
***
"Onların mallarından sadaka al ki, bununla onları temizleye-
sin, onları arıtıp yüceltesin. Ve onlara duâ et. Çünkü senin duân
onlar için sükunettir. ALLAH iyi işiten, bilendir."
(Tevbe Suresi, 103)
Tefekkürden nasip almaya kâbiliyeti yetersiz âdem arza inen âyet-
lerden duygulanıp, istifâde edemeyeceği gibi, ister istemez sermâyesi
enâniyetten öte gitmeyecek ve "ilim budur" zannı ile tasavvuf ve tariki
müstakim hakîkatler elbet onu rencîde edecektir.. Hazret-i Kur’ân’ı
çarpık zannına göre yorumlayacak!.
Ehl-i hakikatı, ehl-i mârifeti bu türlü yorumcuların görüşlerinden
Rabbım korusun, amin.

156 ***

Ne dilersen Hak’tan dile.


Kılavuzla gir bu yola.
Bülbül âşık olmuş güle,
Öter ALLAH, deyu deyu.

***

Miskin Yunus var yârına.


Koma bu günü yârına.
Yarın Hakk’ın divânına,
Varam ALLAH, deyu deyu.

***

156
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

"Eyyub’a gelince, o Rabbına, "başıma bu dert geldi, sen mer-


hametlilerin en merhametlisisin" diye niyaz etmişti. Bunun üzeri-
ne biz tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hâtıra
olmak üzre, onun duâsını kabul ettik. Kendisinde dert ve sıkıntı
olarak ne varsa giderdik. Ona âile efrâdını ve ayrıca bunlarla bir-
likte bir mislini daha verdik."
(Enbiyâ Suresi, 83-84)

157

157
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

ALLAH TEALA’NIN SIFATLARI

1-Zâtî Sıfatları
Vücud:Var olmasıdır.
Kıdem:Evveli olmamaktır.
Bekâ :Sonu olmamaktır.
Vahdâniyet :Tek olmasıdır.
Muhâlefetün lil-havâdis :Yarattıklarından hiçbir şeye
benzememesidir.
158 Kıyâm bi-nefsihî :Mekâna ihtiyâcı yoktur.

Zâtî sıfatına mekan göstermek küfürdür. ALLAH mekandan mü-


nezzehtir.

2-Sübûtî Sıfatları
Hayât : Diri olmasıdır. Diriliği ebedî ve ezelîdir.
Hiçbir kaynağa muhtaç değildir.
İlim : Her şeyi bilmesidir. Yegâne âlim O’dur.
İlmin her dalı O’nun yedindedir.
Semi :Her şeyi işitmesidir. İşitmesinde de sınır
yoktur.
Basar :Her şeyi görmesidir. Cümle
yaratılmışların görgü ufku vardır. O’nun
görüşünde ufuk yoktur.
İrâde:İstediğini dilemesidir. Hiçbir yarattığına
karşı sorumlu değildir.

158
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Kudret :Her şeye gücü yetendir. Alemde görülen


güç ALLAH’ın takdîri kadardır.
Kelâm :Söylemesidir. Her zerrenin anlayacağı
lisânı konuşur.
Tekvîn:Her şeyi yaratan odur. Başka yaratıcı ara
mak şirktir.
Fiilî sıfatı ile her yerde mevcuttur.
ALLAH’ın sübutî sıfatlarından yaratılışın nedeni ve sırrı olan
Benî Adem’e cümle mahlukâta verilenin fevkinde lütufda bulunul-
muştur.
Her görüşün ufku vardır, hudutludur. ALLAH’ın görüşünün ve bi-
lişinin hududu ve ufku yoktur.
ALLAH’ın sübutî sıfatlarından Benî Adem’e bahşedilen bir
zerreden başka nedir?
ALLAH’ın fiilî sıfatları: Yaşatan, öldüren, tekrar dirilten, rızık-
landıran...
159
Cümle âlem Hazret-i ALLAH’ın ilim ve irâdesinin, yâni bilerek
dilemesinin zuhurudur; bi-zâtihî değil, izâfîdir, mecâzîdir.
Yaratılmış zerreye veyâ kürreye, efdal-i mahluk, şerefli mahluk
olan Benî Adem’de de zuhuru bariz görülen sübutî ve gerekse filiî
sıfatlarının tenezzülen zuhuruna "ALLAH" diyemezsin. Şirk olur.
Çünkü değildir. Ehl-i hakîkat mutasavvifîn lütfedildiği kadar zâtî sı-
fatlarının zevki ile yaşar. Aşk-ı ilâhî budur. Gerçek şehadet istisnai
zuhuratla Yaratanına hayranlıkla başlar. Bu yönlü hayranlıklar kalıcı-
dır. Zamanla ilâhi aşka dönüşür.
Dikkat!. HZ. Allah’ın sıfatlarını âciz beşere mâletmeyesin.
Şirkin en büyüğünün bataklığına düşersin. Özet olarak bilesinki:
ALLAH kul olmaz, kul ALLAH olmaz. Aksini söyleyenleri dinle-
mediğin gibi yakınında dahi bulunmayasın!..
Sahte mürşitlerin gizlemeye güçleri işte buna yetmez: Onlar
enâniyet, uluhiyet, iddiâlarını gizlemeye çalışsalar da mü’min kullar-
dan gizleyemezler..

159
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

"Siz mü’minin firâsetinden kaçının. Onlar ALLAH’ın nuru


ile bakar" hitâbını iyi anla.

160

160
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

PEYGAMBER EFENDİLERİMİZİN SIFATLARI

Sıddık : Doğru olmalarıdır.


Emânet : Emniyetli, güvenilir olmalarıdır.
Tebliğ : ALLAH’tan aldıkları emirleri kullara duyurmalarıdır.
Fetânet : İnsanların en zekîsi olmalarıdır.
İsmet : Kusursuz, günahsız olmalarıdır. Hazret-i

ALLAH elçilerini özel yaratmıştır.


Mürşitlik iddia eden ve bu sıfatlardan tamamı ile mahrum nefisler 161
sahtedirler. ‘Peygamberimin verasetini taşıyorum’ iddiasında bulunan
kişinin lafına değil icraatına bakılır.
"Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz."
ALLAH’ın gerçek elçilerinin birini, birinden ayrı göremeyiz.
Cümlesi İslâm’ı tebliğ için gönderilen, nur-u Muhammedî’nin zuhur
hazîneleridir. Kendileri İslâm’dır. Tâbi olanlar da müslümandır!.
"ALLAH’tan başka ilah yoktur" diyen müslümandır. "Başka
din yoktur" hitâbı cümle ALLAH kullarına mahsustur. Tevhidin ilk
basamağı olan kelime-i tevhittir.

161
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Kur’ân âyetlerinin ihtivâ ettiği anlam:


1000 emir âyetleri,
1000 nehiy âyetleri
1000 tebşir âyetleri,
1000 inzal âyetleri,
1000 kısas ve haber âyetleri,
1000 emsal ve ibret âyetleri,
500 helal ve haram âyetleri,
100 duâ ve tesbih âyetleri,
66 nâsih ve mensuh âyetlerini ihtiva eder.
Cem’an 6666 âyettir.
162 Suhuflar cem’an 100 sahife olup:
10 sahife Adem (aleyhi’s-selâm)’a,
50 sahife Şit (aleyhi’s-selâm)’a,
30 sahife İdris (aleyhi’s-selâm)’a,
10 sahife İbrahim (aleyhi’s-selâm)’a verilmiştir.
Kitapların ve sahîfelerin cümlesine îman îmanın şartlarındandır.

162
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Şu gerçeği iyi bilesin ki!..


Yapmakta olduğun emr-i ilahiye uyumlu,
ibadet ve taatlar.
Hazret-i Allah’a olan inancın kadar Dünyadaki samimiyyeti-
nin
ind-i ilahiyeden bahşedilen
rahmet ağacının mana meyveleridir!.. 163
Zuhur mercii ise!
Peygamberimiz Efendilerimiz ve varisleri
Ademlikten kemalata erdirilmiş,
rahmet-i ilahiyeye vesile
Hazreti İnsan ’dır!..
Allahtan başka ilah yoktur
illa Allah vardır!..

H. Galip Hasan Kuşçuoğlu

163
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

164
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

ŞEYH SA’Dİ ŞİRAZİ’DEN


SEÇMELER 165

165
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

166
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

1- RUBAİLERİNDEN SEÇMELER

Yalvarışları dinleyen tek Tanrı, zorluklara yetişen âcizler sığınağı!


Hiçbir kapalı iş sana gizli değildir. Sen gizli, kapalı her şeyi bilicisin.
Saymaya güç yetiremediğim göklerin ve yerlerin yaratıcısı sensin.
Sana nasıl şükredeyim? Seni nasıl öveyim? Her hâlin koruyucusu sen-
sin. Ey yalvarışları kabul eden Tanrım! Sâdi’nin duâlarını makbul kıl!
Gel ey sevgili! Aşıklar kapında kul olmuşlardır. Hırçınlığına al-
dırmazlar. Yaptığın cevir ve cefâlarda mâzursun. Fakat özrünün kabul
edilmemesine meydan vermeden, kıyâmet kopmadan gel.
İbâdetle kendini bir deri kemiğe döndürüp de bu hâlin iyi bir kul- 167
luk eseri olduğuna inandınsa çirkin bir iştir bu. Sevgiliyi arayan ger-
çek âşık ok temreninin üstünde bile yürüse, yine dostun minnet ve
sevgisini gönlünde taşır.
Gönül bir kimseye verilebilirse, sana vereyim, ey sevgili. Çün-
kü güzel huy, hoş koku, sevimli yüz, sendedir. Aşkına dayanama-
dığım biri varsa o da sensin. Benim bütün varlığım ancak senin
varlığındandır.
Şu kötü hâlim dostun gözüne iyi göründükten sonra, düşman di-
lerse cefâlarla derimi yüzsün. İnsafsız düşmanı gönderen madem ki,
odur, bu düşmanı dost edinmezsem döneklerden olayım!
Geceler geçer de, gözümü kapayamam, bütün halk uykuda, ben
seni düşünmekle mestim. Kendi elinle kanımı döksen bile niyaz eteği-
ni elimden bırakamam.
Yanında bulunduğum geceler benim için gündüzdür. Seninle ge-
çen her günüm nevruzdur. Emret, mum sönsün, ay batsın. Benim gün-
düzüm seni yanımda gördüğüm gecedir.
Varlığından bir kıl ucu kaldıkça, sendeki puta tapma düşün-
cesi de devam edecektir.

167
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

"Şüphe putunu kırdım da kurtuldum" diyorsun. Fakat bu sefer de


seni şüpheden kurtaran put yaşayacaktır.
İsâbetli tedbîri hoş gönülde arayacaksın. Sağlık ve esenliğin ilk
sermâyesi de yeter derecede bir varlıktır. Çolak kol kuvvetli kılıç sal-
layamaz. Kırık gönülden doğru tedbir beklenemez.
Gözlerini herkesin yüzüne dikenler, nazar ehli katında çerçöp gi-
bidirler.
Kadı şeriat fetvâsını iki şâhitle verir. Halbuki, aşk mezhebinde bir
şâhit kâfidir.
Tanrı erleri ne cennet, ne de renk ve koku isterler. Hattâ hoş
çehre, güzel huy da istemezler. Onların eşsiz bir sevgilileri vardır
ki, dünyâ ve âhirette ancak onu isterler.
Sana karşı sabırlı olduğumu, yâhut sevgi ve hasretine katlandığımı
söylersem inanma. Fakat sabır ve tahammül etmiyeyim de, ne yapa-
yım? Aşıklar için kanaat ve tevekkül zaruridir.
Câhil her yerde, herkesle çıngar çıkarır. Suda boğulanlar gibi,
gördüğü her şeye sarılır. Rezillerle yoldaş olma. Çünkü tencere ile
168
düşüp kalkana kara bulaşır.
Ne te’siri olur? Aşka yabancı olana musiki haramdır. Çünkü ateş
yanmayan yerden duman çıkmaz.
Gönlümüzü eğleyen sevgiliye: "Çirkindir" diyorlar. "Bırak onu.
Daha ne kadar kapılacaksın?" O senin gözünde güzel olmayabilir.
Fakat yalnız benim sevgilim olur ya. Gönül ehlinin gözü ile bakarsan
sen de âşık olursun.
Mecnun, Leylâ’nın aşkına tahammül etmese idi, gerçek âşık oldu-
ğunu iddiâ edemezdi. Aşk mezhebinde can gezdirenler, bunun içindir
ki, dünyâya yersiz iltifat etmezler.
Bir gecelik senin olsam, gül bahçende bir dikenin olsam, ne olur?!
Cihan aslanları dergâhının tilkileridir; ben kapıcının iti olsam, ne çı-
kar?!.
Davul sesi aslanların bile yüreğini hoplatır. Değerli canını pişman-
lıkla telef etme. Düşmanlıkta başa çıkamıyacağın kimselerle iyi geçin.
Kıramayacağın eli öp de, başına koy.

168
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Hoşuna giden komşunun evi de, köyü de cennet gibi görünür. Yü-
zünü görmek istemediğin komşunun yanında ise cennet cehennem
olur.
Kendimi "aslan yatağında" bilirdim. Düşman karşıma çıkınca til-
kiye döndüm. "Ayrılık gününde belki sabredebilirim" diyordum. Fakat
iş başa düşünce buna güç yetiremedim.
Kalkıp, gideyim. Artık bundan fazla bir tedbirim kalmadı. O, is-
terse dâimâ bana ok veya kılıç vursun. Ola ki, bir kerrecik yenini tut-
mama müsâde eder. Bunu da yapmazsa, bâri gideyim kapının eşiğinde
öleyim.
Sizlerle bizler birbirimizle akrabayız. Aramızdaki perdeyi yırt-
maktan daha iyi bir şey olamaz. Ey hoca! Sen beni ayıplama, ben de
sana dil uzatmayayım ki, birbirimizden beteriz.
Diri gönüllü, irfanlı erlerle düşüp kalkmaya bak, birtakım ba-
yağıların tedbirlerine uyup da Hakk’ı kendine düşman etme. Sü-
leyman mülkünden nasip almak istiyorsan bir karıncanın bile
gönlünü incitme.
Ben sevgilimin kapısının toprağını kirpiklerimle süpüreceğim. Ey 169
rakip, söylemek istediğin şeyleri bana anlatma. Sineğin ayağı bala
sımsıkı yapışınca, ne kadar kovsan yerinden ayrılamaz.
Yarın amel defterinin kara yazısına baktığın zaman, şaşkınlıkla
elini ağzına çok götüreceksin. Dînini dünyâya satmışlardan habersiz-
sin. Yusuf’u on dirhem akçaya satıyorsun. Ne eşeksin!
Gönül murâdını zamâneden ararsan, kendini boş yere gamlarla
kocaltırsın. Diyelim ki, düşmanlar elinden dostlara şikâyette bulunu-
yorsun. Fakat dost cefâ ederse ne tedbir alırsın?

169
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

2-GAZELLERİNDEN SEÇMELER

Ey sevgili, gitme! Gönül senin aşkında. Kabul edersen can da sana


fedâdır. Ariflerin kavgası, âşıkların niyâzı cennet taâmından değil,
sana kavuşma şevkindendir. Bize taç giydirsen de, maksadımız senin
kabulün. Kılıç vursan da dileğimiz senin rızânı kazanmaktır. İster ku-
lunu okşa, ister zincire vur, ister mükafatlandır, ister cezâ ver... hüküm
senin hükmündür.
İster düşman kemendinde, ister aslan ağzında olsun, sana âşinâ
olanın ömrü saâdet içinde geçer. Her nerede bir uyanık kalpli varsa
senin toprağında, hangi tarafta gamlı bir el varsa senin duâna açılmış.
Zincirine bağlı esirin yalnız ben değilim. Her yerde gönlü kırıklar sana
vurgun, bir cemaat, dünyâ nîmetleri havasını çalar, bir zümre âhiret
havasında; bizim sevdâmız da ancak sana kavuşmak. Kendinden geç-
170 miş canların gıdâsı senin iltifâtın, uyanık kalplilerin canlarının rahatı
senin teveccühündür. Biz günahkârlarız, sen rahmet deryâsısın;
işlenen suçlar senin ihsan ve affının ümidiyledir. Günahımız
hesâba sığmassa da, senin sonsuz fazîlet ve rahmetinin var olduğu
bir yerde ne değeri olabilir? Hiç kimseye ebedî bir ömür ve sonsuz
bir hayat yoktur. Sen ebedî bir pâdişahsın. Devamlı devlet senin
varlığındır. Her nerede padişahlık, ululuk ve başbuğluk varsa, senin
yüce kapının eşiğinde biter. Sâdi senin medh ve senânı şerh edemez.
Seni öğmek hususunda susmak da sana karşı haddini bilmektir.
Hasretine daha ne kadar katlanayım? Tek bir yaprağım yok. Sab-
retmeye tahammülüm, beklemeye kudretim yok. Korkarım ki, yalnız-
lık hâlimi rüsvaylığa götürür. Zâten korkum kimsesizliktendir. Yoksa
rüsvaylığa değil. Ayaklarını öpmek istiyorum, zîrâ alçak gönüllüyüm.
Gülüne vurgunum, beni vuslat bağına götür ki, kargalar gibi öteyim.
Çünkü bülbül nefesli değilim. Sevgilinin güzel çehresi gözümde can-
lanınca kendini beğenmişlik etmem. Kendi aklıyla yürüyenlerden de
değilim.
Harap olmuşum, ama devrin kahrını çekiyorum. Tâkatim yoksa
da, cevrinin yükünü taşıyorum. Gönlün benden usandı, başkalarına

170
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

yöneldi. Ya ben kimi arayayım? Senin gibi hercâîliğim yok ki.. Ga-
mınla mum gibi tutuşup yanan, dili ateşli Sâdi’yim. Bütün bu ateşli
dilimle berâber senden şikâyetciliğim de yok.
Bende şu var ki, güzelliğe karşı sabrım yok. Riyâkarlık etmem.
Kendimde olmayanı göstermek istemem. Ey düzgün görüşlü ve dü-
şünceli insan, sende buna kuvvet varsa bende imkan yok.
Kardeşim, sende gizli gönül derdi yoksa, dervişin sana aşktan
bahsetmemesi daha iyidir.
Kudret kalemine hayran kaldığım o sanatkârın eserine hiçbir mah-
luk bilmiyorum ki, hayran olmasın. Ey Sâdi! Değerli ömür sona erdi.
Fakat senin aşk hikâyelerinin ardı arkası gelmedi.
Düşünce kapısını kapadım. Hayal kalemini kırdım. Çünkü sen
târif ve tasvîre sığmayacak derecede güzelsin.
Sâdi, bu işin çâresi sebat, hoş geçinme ve tahammüldür. Mâdem
ki, sana muhtâcım, ağır yüklerini omuzumda taşıyacağım.
Sabah uykusundan sevgiliye mutlu tâlih diledim. Ey dünyâ ve âhi-
ret gamı! artık gönülden savuş. Burası ağırlık anbarı mı, yoksa dostun
171
seyran yeri mi? Bundan böyle yabancılarla sohbeti kökünden keseyim.
Gönül bağında sevgi fidanından başka bitki yetiştirmeyeyim. Yanına
gelip gittiğini şaşkınlıkla anlayamadım. Bilmem ki, o gelen dost mu
idi, yoksa hayâlî mi?
Duygum kalmadı. Akıl gitti. Dilim bağlandı. Bahtiyar, dostun
kemâlinde mahvolan kimsedir. Sâdi, arada perde yoktur. Sen aynanı
temiz tut. Paslı bir ayna yarin cemâlini nasıl aksettirebilir?
Gönlümün gözünde sabır olsaydı, aşktan başka bir ağırlık taşı-
mazdım. Geride kalan ömrüm ne olacak? Bilmiyorum. Yazık ki, ge-
çen günler havaya gitti.
Mecnun, aşk yolunda bugünde aynı halde ise, İSLAM,
Leylâ’nın dînidir. Üst tarafı sapkınlıktır!..
Şirin’in ıztırâbı varsa, bundan Ferhad’a ne? Fakat Ferhat rüsvaylı-
ğa uğrarsa Şirin’in tahammülü yoktur.
Ey hânende, dikkat et! Gazeli böyle oku.. Tuttuğun bu yol bir yere
varacak.
Ey su kıyısından gelip geçen dâvâcı, bizim gibi batmak tehlike-
sinde olanların neler çektiğini bilmezsin.

171
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Bu kapıdan nereye ayrılalım? Gönül ehli erenler derneğinden ayak


çekemiyorum, amma başımı da kaldıramıyorum. Çünkü orası utanç
yeridir.
ALLAH’ı zikretmekten başka her ne yaparsan, ömrü boşuna
harcarsın. Aşk sırrından başka ne söylersen, dedikodudan ibâret-
tir. Bizim hiç kimse ile başka bir işimiz kalmadı. Sensiz alıp sattı-
ğımız her şey de, verdiğimiz söz de çürüktür.
Senin her cefândan bir vefâ kokusu tüter. Her görüşünde bin bir
okşayış var.
Sâdi, gönül aynanı yabancı nakışlardan temizle. Hakk’a yol gös-
termeyen bir ilim, sapkınlıktan başka nedir?
Sevgilim, cennet, uygun gönüllü dostların derneğidir. Uygunsuz
dostların meclisi ise cehennemdir.
Anla ki, şu fâni hayâtın tadı ve nîmeti ancak bir sevgili ile baş ba-
şa geçirdiğin demlerdir.
Her kulağı, gözü, ağzı olan adam değildir. Nice şeytanlar var ki,
Ademoğlu kılığında görünür. Er, gerçek adam kendisinde ahlak güzel-
172
liği olandır. Yüz güzelliği ile başka süsler âlemdeki fâni nakışlara
benzer.
Hayatta uysal ve kafa dengi bir dosttan başka hiçbir şeye hasret ve
kıskançlık çekmedim. Güzelliğe karşı gözünü kapayan duygusuza
öğüt verme. Onda cehâlet pek sağlam yerleşmiştir.
İnsan cihanda herkesle fikir birliği edemez. Herkesin birleştiği bir
nokta varsa, o da gerçek bir dost ile birlikte yaşamak arzusudur. Yara-
sından henüz tâze kan sızan bir gönül ehli sevgilinin yüzünü görünce,
bu temâşa ona merhem gibi gelir.
Dünyâ hoş, mal değerli, can tatlıdır. Fakat gerçek dost hep-
sinden üstündür.
Cimri mal sevdâsı ile bütün yıl sıkıntıda.. Sâdi, dost yüzünden bü-
tün gün sevinç içindedir.
Bugün anlaşıldı ki, sen Tanrı’nın sevgilisisin. Çünkü can âlemin-
den bütün gönüller sana aktı. Aşıklarında nasıl sabır ve rahat olabilir?
Sana candan sabredebilen kimseyi aslâ işitmedim. Hasretinden dağlara
düştüm. Kirpiklerim o kadar yaş döktü ki, taşları aşındırdı.

172
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Nazarında tan yeli özür dilemedikçe, güz rüzgarının çimenlerde


yaptığı cefâlar böyle sürüp gidecek mi?
Gül tekrar dönüşünün müjdesini çimene yaydı diye Sabâ Sultânı
ağzını Mısır altınlarıyle doldurdu. Dağ eteğinden tâ şehir kapısına
kadar yeşillikten bir sergi döşedi ve üstüne lâleler saçtı.
Yeryüzü hırka giyinsin ki, Sâdi de ağarmış başını gül yüzüne ka-
vuşmak devletiyle tâzelendirsin.
Cefâsı bol olan güzellerin safâsı da vardır. İnsanlara dert yollarlar,
ama devâsını da verirler.
Bizim gibi gam çekmemiş olanlar ne bilirler? Ben senin neşeni
gördükten sonra gecem nasıl geçer?
Bütün ömrümce aşk ve muhâbbette olsam yeridir. Çünkü senin
hicrânın gibi hiçbir yük taşımadım!..
Ezâ çekmiş Yâkub’un yürek acısını benden sor.
Bağrı yanıkların gamını yanık gönüllüler bilir. Divâneye öğüt
versen de dinlemez. Ona söz anlattıkça zincirlerini koparmak ister!.
Biz sensiz kalbimizde sabır kuvveti bulamıyoruz. Alevli ateş için- 173
de kim dayanabilir? Ciğerim yandıkca gözüm ağlar. Bu göz yaşları
ateşimi söndüren bir su değildir. Hayâlinin sultânı benim gibi bir za-
vallının sabrına hücum etmedikce bir gece bile rahat kalmaz..
Ayrılık zehrini tatmayanların ağzına vuslat şekeri tatlı gelmez.
Murat eteğini bir daha yakalıyabilseydim, canım sağ oldukça onu hiç
kimse elimden koparamazdı!.
Ne yazık! Korkarım ki, bu dert beni götürecek.
Çünkü kalbimde halâ gül yüzünün hasreti yaşıyor. Ardı sıra gözle-
rimin seli boşansaydı, Fars’tan Horasan’a gemiyle haberci gidebilirdi.
Feryâdıma, hicranımın şerhini yazsam, okuyanların kalbinden feryat
kopar.
Bilmem ki, o şûh kaşın nasıl bir mihraptır? Zındık bile görse he-
men namaza kalkar.
Ayağını toprağa basacağına, Sâdi’nin gözlerine bas. Senin gibi
sevgilisi olan elbette kendini naza çeker.
Bütün ömrünü bir gülün sevdâsına bağlayan, bülbülün niçin
divâne olduğunu bilir. Sâdinin içindeki yaranın sızısını hiç kimse an-
layamaz; derdini ancak acısı olanlara söyle.

173
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Bir gönül aşk ateşi ile yanarsa şaşılmaz. Orası öyle bir şamdandır
ki, içinde polat bile ateşlenir.
Senden bana bir vuslat müjdesi getiren olsaydı, bundan böyle bir
daha yüzümü halka göstermez kapımı âleme kapatırdım.
Bir kerre kulağını Sâdi’ye aç da, istekle dinle. Çünkü aşk ateşini
gönül okşayıcı sözler yaratır.
Sitemlere katlanmaktan başka çâremiz yok. Sineğin tatlı canı
teninde kaldıkça helvacının çevresinde dolaşır.
Elim canıma yetmiyor ki, onu yoluna saçayım. Gönül kime verilir
ki, senden geri alayım?. Aşkını şerh edecek kuvvet kalemin dilinde
yok. Umut kapısının çevresinde dönüp dolaşayım.
Aziz ayağının toprağı hakkı için, andımı bozmadım. Sen benden
ayrıldın. Ama ben bir başkasına bağlanmadım.
Sensiz kaldım da, nasıl kıyâmet kopmadı, namaza durdum? Ama
dalgınlıktan farkına varmadım, bilmem, senin hayâline nasıl el bağla-
dım? Dalgın namaz şeriat yönünden câiz değil. Ama benim namazımı
zâten kim kabul eder?
174
Sâdi, sen varken varlık davâsında olanlardan değildir.
Sâki, bir kadeh getir, çünkü zâhitliğe tövbe ettim. Sazcı bir hava
çal, artık hırkadan utanç duyuyorum. Yokluk selini varlığımın başına
akıt; çünkü varlık toprağından gönlümde tozlar var. Mahmurum ama
ayaklarımı sağlam basıyorum.
Zannetme ki, bu kapıdan rüsvaylıkla ayrılırım. Gönlüm burada.
Onu ver ki, selâmetle gideyim.
Buraya ayak basmadan önce başımdan vaz geçtiğimi söyledim.
Riyâ ile gelmedim ki, kovularak döneyim. Eski âşıklardanım. Tatlı
canımı bağışlarım. Yeni bir mürit değilim ki, angaryadan kaçınayım.
Senden kulağıma:
"--Ey Sâdi, öl!" diye bir ses gelse, mezar kıyısına kadar sevine se-
vine giderim. Ölüm kapısında seninle birlikte haşrolacağımı bilsem,
mezardan raks ede ede fırlar, kıyâmete kadar koşarım.
Sâdi feryatlarla yolunda yere kapanmış diyor ki: Önce sen beğen-
din de gönlümü aldın, yoksa ben sana kapılmadım.
Kalbime âşinâ bir kimse göremiyorum ki, derman göremeyince
dert ile hoş geçiniyorum. Merhem bulamayınca yaraya katlanıyorum.

174
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Ne bahtiyar, ne hoştur o gönül ki, aşka yabancıdır? Ben ona âşinâ


olduktan sonra, mesut bir gönül yüzü göremedim.
Çok ağlamaktan göz yaşlarım utancımı kaçırdı. Feryatların netîce-
sinden de göz yaşından başka bir şey göremiyorum.
Sâdi gönüllere aşkından bahsetmekte geç kaldı. Bu put kendisine
taptıkca ne acayipleşiyor. Bütün dünyâ yaslarının bağı gönlümde idi.
Senin tuzağına tutulunca hepsinden kurtuldum.
Sensiz kalan zavallı ben temâşâdan ne anlıyayım? Bağ arzusu,
sahra sevdâsı güdersem kâfir olayım.
Ne bülbüllerin sesine kapılmış, ne kırmızı güllerle, lâlelerin aşkına
tutulmuşum? Ayağını bastığın yerlere başımı koymak isterim. Mesci-
de gitsem mihrâbım senin kaşların, ateş-gede de olsam putum senin
zülfündür.
Canım senin vuslatının sevdâsıyle yandı. Benim gibi bir küstaha
bak ki, ne sevdâlar güdüyorum? Şu miskin aklı hangi düşünce ile zap-
tedeyim? Şu deli gönlü hangi tedbirle susturayım? Biraz bana meylet
ki, gözlerimi her şeyden kapadım. Elimi tut ki, her iki cihandan el çek-
tim. 175
Seninle geçen bir an, bana sekiz cennetten daha hoştur.
Beni "Sâdi’m!" diye çağır ki, mânen seninim. Her ne kadar surette
Adem ve Havvâ soyundan isem de...
Tanrım, sana ne kulluk ettim ki, bu mükâfâtı buluyorum?
Sana yarar ne iş gördüm ki, bu mertebeye erişiyorum?
Yâ Rabbi, benim gibi gaflet uykusuna dalmış bir zavallıyı
uyandıran sensin. Bahtımı bu kadar uyanık gören de benim.
Araya halvet girdikten sonra ne ışık, ne saray istiyorum. Cennete
minnetim yok. Çünkü sevgilinin cemâlini seyrediyorum.
Ben şimdi hangi lâleyi koklayayım? Dimağım amber kokuları ile
dolu. Niçin reyhan demetleri bağlıyayım? Cihanı gül bahçesi gibi gö-
rüyorum.
Feleklerden bir nâra sesi geliyor. "Bu ne acâyip iştir ki," diyor,
"Sâdi’yi dost yüzünden bahtiyar görüyorum!"
Diyar diyar gezdim, hep boş yere. Aşk define keskin nazarlarımın
oku değdikçe düşman şehirde rüsvaylıkla beni defe koymuş çalıyor.

175
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Diyorsun ki: "Ya gamımla otur, yâhut can sevdâsından vazgeç!.."


Ey can, senin fermânını tutanlardanım. Hem oturayım, hem de canım-
dan vaz geçeyim Eğer cennet sensiz olacaksa, bu kubbede oturmaya-
yım. Cehennemde berâber olacaksak, cennete girmeye vesîle rahmet
gereksiz bana.
Sâdi seni andıkça kabına sığmıyorsa, biricik dostun olduğu için-
dir. Yoksa, yabancılarla kaynaşamaz.
Ah! Senden uzakta öyle yanıp tutuşmadayım ki, bir kıvılcımım
cihanı ateşler. Yanıyorum, yanıyorum.. Ama "ben falanın aşkından
yanıyorum" demeye bile cesâretim yok. Merhamet et ki, artık bittim.
Şefkat göster, artık canımdan geçiyorum.
Dostlar hep yanında. Onlar naz ve nîmet içinde. Zavallı günahkar
ben... İşte buna yanıyorum.
"Ey Sâdi, inleme!" derler bana öyle. Ama ses çıkarmasam içimden
yandığımı kim bilecek?
***
Gel, gel ki,
176
Sensiz aşkının gamıyla pek şaşkın bir haldeyim.
Gel gör ki, şimdi sensiz ne kadar hastayım?
Haber gönderdim ve dedim ki:
"--Gel, beni hoş tut."
Bana cevap şu oldu:
"--Ben sensiz hoşum."
***
Ey heves rüzgarına kapılmış gafil! Senin aklın, fikrin ya sa-
rayda, ya şarapta. Nefsinin arzusu dışında bir adım at. Tanrı’yı
hiç hayâle getirmedin ki!...

Doğruluk caddesinden yolunu saptırmak insanı gaflet çölüne dü-


şürür. Felek verdiğini bir defâ elinden alırsa, bir daha insafa gelip de
geri vermez.
Ey peri yavrusu! Put sevdâsında dolaşıp da, nefis şeytanının zah-
metlerine katlanma. Bu alçaklar dostu zamânenin, o müstesnâ canı
senden nasıl alacağını göreceksin.

176
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Sen şimdi kaygısızsın. Ne bilirsin ki, bana da hazırlanmış bir ha-


yat yoktur. Hürriyet mülkünü fethetmek mümkün değilse, zindana
atılmış hislerini de mi açamazsın?
Erkeklik dâvâsı güder, kadınlık gösterirsin. Hünsâ gibi hem erkek
hem kadın olma.
Ey Sâdi, bu yolculuktan daha ne kadar dem vuracaksın? Kâfile
önden gitmedimi? Kadeh gibi ne zamana kadar çın çın edeceksin?
Bu gülüşler ancak sâde oyuncakların yüzünde olur.
Ey aşkının velvelesi her tarafı tutmuş olan sevgili! Senin o ay yü-
zün gönlümüzden riyâ bulutlarını dağıttı. Merhamet etde, bir kıl ucu
kadar iltifat göster. Çünkü onun her saçının telinde bir "âh!" gizlidir.
Gözlerimin susuzluğunu bir türlü gideremiyorum. Ey hasretiyle her
âşığını bir köşede inleten dilber! Ey safâsıyle her kalbi bir kenarda
avâre bırakan sevgili! Biz candan âşıklarız. Bize her an bir destanla,
her gün bir cilve ile gelmekten çekinmiyorsun.
Rüzgar senin güzelliğinden bahçelere bir koku götürdükçe,
hazânın eli reyhanlar derneğini dağıtamaz. Latif tenin gibi bir gümüş
mâden ocaklarında bulunmaz. Zaptettiğin 177

güzellik meydanında Sâdi, çomağına takılmış bir toptan başka ne-


dir?
Ey sevgilimin kapusundan geçen rüzgâr! Sanırım ki, cennet
bahçesinden esiyorsun.
Sevdâ ile kendinden geçmiş olanların her an divane gibi kırlarda
dolaşması sebepsiz değildir.
Bâri gözlerin bir kerrecik olsun o sevgilinin yanak-larına ilişirse,
benim gibi başı dönmüş bir halde her tarafı dolaş: Yârin eteğini elim-
den ayıramam. Bırak beni sevgilim! Varsın adım kötülükle dillere
destan olsun.
Ey can! Seni zikretmekten başka hatırımdan bir şey geçmez. Çün-
kü sen bana toptan rahmetinin kümeleştiği cennet hayâlisin.
Gamlı tabiatına karşı gönül ne yapsın? Elinden bir şey gelmez.
Her mevsimin şartları gemi yürütmeye elverişli değildir.
Çok gelip geçtin. Ama bizim tarafımıza bir göz atmadın. Bir gün
geçmedi ki, hatırdan geçmeyesin. Kemendini kime attın da avlayama-

177
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

dın? Kılıcını kime çektin de öldüremedin? Sâdi’nin gönlüne işlediğin


o nakışları kazâ seli zamânenin defterinden silemiyecektir.
Suçumuz nedir ki, bizimle artık konuşmaz oldun? Halbuki senin
gibi bir huysuzdan şikâyetçi olan biziz.
Binlerce âşık seni dilemekte, seni aramakta. Ama sen isteğinle
hiçbir gönül aramıyorsun. Buna rağmen gariptir ki, hiç kimse hasreti-
ne dayanamıyor.
Gel! Her ne yaparsan da, gene güzelsin. Bana gül gerekmez. Servi
gözüme görünmez. Bana senin vuslatın lâzım.
"Bir gönülde iki sevgili yaşamaz" sözü doğrudur. Ey sevgili-
nin cemâlini arayan zavallı! Bâri kendi benliğinden vazgeç. Aşk
eşiğine ayak bastınsa, anla ki, elini gayrıdan yıkamak zorundasın.
Gecenin uzunluğunu dertli gözlerden sor. Sen suyun değerini ne
bilirsin? Irmak kıyısındasın.
Zavallı Sâdi’nin toprağından aşk kokusu tüter. Ölümünden
bin yıl sonra bile koklasan, yine bu kokuyu duyarsın.
178

178
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

SONSÖZ

Bundan evvel yazılarımda bahsettiğim gibi, Şeyh Sâdi Şirâzî Haz-


retleri nur-u aynım olduğu gibi, aramızda mizaç benzerliği, yakarış ve
tazarru niyaz benzerliği, güzelliklere karşı görüş benzerliği, hemcinsi-
ne karşı hoşgörü benzerliği, çağa uyumlu olmanın arzusu, isteği,
özümde vardır.
Ancak bu izahıma ALLAH’a noksan sıfat isnat edercesine,
semâvî dinle bağdaşmayan "reankarnasyon (tenâsüh)" demeyesin.
İslâmiyet’te ve ALLAH’ın sıfatlarında bu türlü ilmi acze yer yoktur!..
Sene 1956. Berat gecesi, mânâ âleminde Hazret-i Peygamber 179
(s.t.a.v.) Efendimiz, Çahâr-ı yâr-i güzin ve ashâbdan hayli zevâtın da
mevcut olduğu bir mecliste Ebu Bekir Sıddîk’ın (r.a.) önünde, masa
üzerinde büyük bir defter açılmış. Peygamber Efendimiz’in mübârek
emrini bekliyordu. Bu abd-i âciz imtihan oluyordum. Laf ve söz imti-
hanı değil, hâl imtihanı idi; tazarru, niyaz, sessiz yakarış imtihanı idi.
Peygamberimiz Efendimiz buyurdular ki:
"--Yaz, Şeyh Sâdi Şirâzî diye." Ebu Bekir Sıddık (r.a.) açık du-
ran büyük deftere yazıyordu. Abd-i âciz içimden: "Şeyh Sâdi Şirâzî
yüzlerce sene evvel yaşamıştı" diye düşünürken,

Peygamberimiz Efendimiz:
"--İkinci Şeyh Sâdi diye" işâret buyurdular.
Bu mânâmı kimseye söylemedim. Şeyhime de hicâbımdan söyle-
yemedim. Takrîben iki ay kadar sonra şeyhim efendim kalabalık der-
viş meclisinde, 7 tarikten icâzetli kayınpederim Hacı Mustafa Anaç
Efendi de hazır bulunuyor iken Şeyhim efendim şeyhliğimi cemaate:
"Şâhit olun!" diye tebliğ eylediler.

179
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Bu kitapta Şeyh Sâdi Hazretleri’nden daha çok niçin bahsettiğim


sanırım daha kolay anlaşılır.
Rubâî ve gazellerinde düşüncelerimi, tazarru, niyâzımı, yakarışı-
mı, tek kelam ile aşkımı buluyorum. Mübarek kardeşim, bu haslet-
lere sen de katıl. Mânâsız, anlamsız yaratılmadın. Kadrini kıyme-
tini bil. Dâimâ güzeli bul. Güzeli yaşa. İki âlemde de mesut ve
bahtiyar olursun.
Arzda varisül-Nebî, nedîm-i ilâhî hiç eksik olmadı. Olamaz da.
Her asır rahmet-i ilâhiyeye uygun yaratılmıştır. Arayan bulur. Hazret-i
ALLAH: "Siz asrı tanetmeyin" diye buyurmadı mı? Zamanda gazap
ve iltimas yoktur. İyi bilesin, zaman kılıçtır; kullanmayı bilemez isen
o seni keser. Hazret-i ALLAH’ın yasakları dışında, güzellikleri bula-
sın. Geçmişten ibret alasın. İstikbâli bilemezsin. Hal bugündür. İman
terâzisinde ölçerek günü yaşayasın ki, yaratılışın sırrı sende tecellî
edecektir. Şüphen olmasın.
Peygamber efendilerimize derece vermeye kalkışma. Emr-i
ilâhîye ters düşersin. Şeriatı ile yükümlü olduğun ALLAH elçisinin
180 izinden ayrılma. Peygamber efendilerimizin vârislerini de tanı ve bul.
Bulamadın ise samimiyetle HZ. ALLAH’tan iste. Mürşidini istemekte
benim gibi yüzsüz ol ki aradığını buldursun…
Türkçe’de her mevzuda kullanılan, basit hitaplarda da ifâde edi-
len, ancak zâhirî ulemânın kıskançlığının zuhurundan başka îzahı ol-
mayan "dost" demeyi bırakalım da evliyâya "evliyâ" diyelim. Hazret-i
Kur’ân’ın da mânâsını bu yönlü tahrif etmeyelim, lütfen. ALLAH’ın
rahmetinin tecellîsi olan evliyâsı arzda her zaman vardır, kıyâmete
kadar da olacaktır. Aksini düşünmek Hazret-i ALLAH’a noksan sıfat
ve zulüm isnat etmektir!..
"Evliyâma ezâ edene harp îlan ederim" hadîs-i kudsisini hatı-
rından hiç çıkarmıyasın. Hazret-i ALLAH’ın harbi olur mu? diye hafi-
fe alıpta sakın tecrübeye kalkışmayasın!..
Benî İsrâil’in müşrikleri Musâ (aleyhi’s-selâm)’a
"--Yâ Musâ" dediler "ALLAH’ın azabı ile bizleri korkutuyorsun.
Ama biz böyle bir şey göremedik!"
Hazret-i ALLAH, Musâ (aleyhi’s-selâm)’a:
"--Yâ Musâ, biz onlardan göz yaşlarını aldık. Bu belâ onlara
yetmiyor mu?" diye buyurdu.

180
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Muhterem kardeşim, Hazret-i ALLAH kendisini tanıyan kullarına


gizli bir şey bırakmamış. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul
zurna az.
Göz yaşların kalbini ıslattığı zaman, o hal ve müracatını
kâinat bilir.

Hayâtında ilâhî aşkın müjdesinin kanıtı olan, yalnız Hazret-i


ALLAH’ı düşünerek sevinç göz yaşı hiç gayr-i ihtiyârî aktı mı? O yaş
başka mecrâdan gelir. kaynağı rahmettir, mağfirettir, aşk-ı ilâhîden
verilen sadâkat bonservisidir. Tuzlu değil, tatlıdır.
Evliyâullah şeriatıyla yükümlü olduğu peygamberinin vârisidirler.
Ruhlar âleminde dahi peygamber efendilerimiz peygamber idiler.
Vârisleri olan evliyâullah da evliyâ idiler.
"Kâmil doğarmış ehl-i Hak,
Doğmadan evvel anası…"
ALLAH’ın istisnâi yarattığı kulları vardırki Allah’ın tertib ve tan-
zimidirler.. Bu türlü vazîfeli tertip ve tanzim etmek beşerin yetkisi 181
dışındadır. Peygamber efendilerimizin peygamber tâyin etmeye yetki-
leri yoktur. Evliyâ dahi bu mevzuda yetkili değildir. Yetki bi-zâtihî
Hazret-i ALLAH’a mahsustur. Evliyâlar görünüşte ayrı ayrı mîzâca
sâhip olup, dış yönleri biri birine benzemez. Mânâ ve vazîfelerinin
anlamı birdir. Peygamber efendilerimiz mâsum yaratılmış olup, günah
işlemezler. Evliyâlar mâsum değillerdir. Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’da
Hazret-i ALLAH buyurdu:
"Elâ, inne evliyâallâhi lâ-havfün aleyhim ve-lâ-hüm yah-
zenûn." (Evliyâm için korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir de.)
(Yunus Suresi, 62)
***

Pâdişah uyanık lalasına:


"--Lala, merak ediyorum: Evliyâ nasıldır? Bana gösterebilir mi-
sin?" dedi.
Bu hususta bilgili olan başvezir pâdişahla, tebdîl-i kıyâfet ederek,
bir çömlekçiye vardılar. Pâdişaha fısıldadı:

181
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

"--İşte şevketlim, çömlekçi. Hâzâ evliyâdır."


Meraklı pâdişah çömlekçinin sabrını ölçerek, deneme kasdiyle üst
üste yığılı duran çömleklerin altındakini çekince, o sıra olduğu gibi
kırıldı. Başka sıraları da altından çekerek kırdı. Dükkanda nerde ise
çömlek kalmadı. Bu hâli gören çömlekçi gâyet ferah:
"--Canınız sağolsun, olur böyle kazâlar" diye müşterisinden özür
diledi.
Pâdişah çok duygulandı. Hesâbı kapatan başvezirden, başka evliya
varsa, ona da götürmesini ricâ etti. Kasap dükkanına girdiler. Kasap
ricâldendi. Pâdişah çengelde ne kadar asılı et varsa işâretiyle hepsini
kestirdi. Ufak ufak doğrattı, et bitti. Bu sefer demez mi:
"--Hiçbirini beğenmedim." Etleri perişan etti. Sabır küpü kasap
incinmedi, gücenmedi. Üstelik özür diledi.
"--Başka et kalmadı. Olsaydı, isteğinizi yerine getirmek benim
zevkim olurdu, özür dilerim" dedi.
Bu tutum ve sabır karşısında mânevî hazla dolup ender kişilere
mahsus sabır örneği karşısında başka bir aleme kapı açan pâdişah:
182
"--Bir tâne daha" diye başvezire emir verdi. Yollarının üzerindeki
uyanık insan karpuzcuya götürdü. Pâdişah aynı yöntemi karpuzcuya
da uygulamak için karpuzu aldı. İki dizinin arasında sıktı. Sertliğini
kaybeden karpuzu yere bıraktı. Başka aldı, sıktı, bıraktı. Tekrar sıktı,
bıraktı. Bu durumdan rahatsız olan karpuzcu pâdişaha yaklaştı:
"--Buraya bak! Ben pâdişah falan tanımam. Ben çömlekçi ve ka-
sap değilim. Haksızlığa tahammül edemem. Edebinle, sıkıp gevşetti-
ğin karpuzları al, parasını ver. Seni zikke gibi yere çakmadan defol!"
deyince, işin vehâmetini iyi bilen başvezir hesâbı ödedi ve neye uğra-
dığını anlayamayan pâdişahı, kaçırırcasına ordan uzaklaştırdı.
Ve pâdişah da anladı ki, her kuşun eti yenmiyor, her at aynı kamçı
ile gitmiyor!
***
Peygamber efendilerimizi ve vârisleri olan evliyâyı iyi anla da, is-
tifâde et. Onlar rahmet-i ilâhînin zuhuruna vesîle kılınmıştır. Yetki ve
tasarrufât ALLAH’ındır. Gayrısı vesîledir.
Vesileyi sakın ilahlaştırma!..

182
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Evliya, velinin çoğulu diye manevi küstahlıkta bulunma; ‘dost’


diye gülünç olma.. Adama sormazlar mı, ‘bu ALLAH dostu da, geri
kullar ALLAH düşmanı mı? demezler mi? Lütfen, yaşıyanları dinle!..
Bu manadan uzak halinle sahtesini ve gerçeğini ayırt edemezsin. Bu
mevzuda şahitliğin de muteber değildir. Şer’an hüküm de böyledir.
Muhammed İkbal’in uyarısını tekrar etmeden geçemiyeceğim:
"İlim toplayıp yığmışsın, gönlü ihmal etmişsin; acıyorum ka-
çırdığın servete!..
İksir-i azamdır, nutk-u ehlullâh,
Yek nazarda hâki kimyâ ederler.
Hakk’ın esrârından onlardır âgâh,
Velâkin sûrette ihfâ ederler.

Hakâretle bakma dervişanlara,


Köhne abâ giyen ârifânlara.
"Vârisü’l-enbiyâ" denmiş anlara,
Mürde gönülleri ihyâ ederler. 183

Emrâh-ı cehdeyle, kâli hâl eyle,


Kâl ehl-i olandan infisâl eyle.
Erenleri bul da imtisâl eyle,
Seni de vâsıl-ı Mevlâ ederler.
(Aşık Emrah)

RAHMET DAMLASI
Gizli hazîneydin, tecellî ettin,
Senin her tecellin, Rahmet Damlası.
Zâtınla âlemi nura garkettin,
Nurun âlemlere Rahmet Damlası.

Tenzîhe ne hâcet, kürreler ile,


Yeter isbâtına bir zerren bile.

183
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Her zerrede zikrin geliyor dile,


Zikreden zerreler Rahmet Damlası.

Damlayı varlıktan süzdün çıkardın,


Şifreler yükledin, gizledin, sardın.
Aslını bozmadan Hay’la uyardın,
Zâhir ve bâtın hep Rahmet Damlası.

Koskoca âlemi nutfede dürdün,


Alemlere model insanı gördün.
"Halîfem" dedin de, âleme sürdün,
Alemlere insan Rahmet Damlası

Her noktaya hâkim bir esmâ verdin,


Bir esmân içinde esma gösterdin
184 Sonsuz hazînenden hisse gönderdin,
Hazînenin şerhi Rahmet Damlası

İlim bir noktadır, çoğaltır câhil.


İlm-i ezelî hep noktaya dâhil
İlim "Hakk’ı bilmek" damlası sâhil,
Sâhildeki damla Rahmet Damlası.

Enbiyâ, evliyâ hepsi de damla,


Rahmet müjdelemiş Rabbim bunlarla.
Tahammüle perde; nebîler, anla,
Enbiyâ, evliyâ Rahmet Damlası

Noktada Kur’an var, nutfede insan,


Tohumda ağaç var, hücrede hayvan.
Zerrede kürre var, damlada umman,

184
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Küll-ü şekiller hep Rahmet Damlası.

Damlalar... damlalar... Sonsuz damlalar,


Mürşidi olmayan bunu zor anlar.
Efendim mürşittir, ey duymayanlar!
İnanın her sözü Rahmet Damlası.

Efendim gözüyle damlaya baksak,


Onun eseriyle gönlümüz yaksak,
Damlada çoğalıp, ummana aksak,
Görülür ki, her şey Rahmet Damlası.

Damladaki sırrı Efendim açtı,


Hikmet denizinden inciler saçtı.
Kitap insanlığa âcil ilaçtı,
İçenlere şifâ Rahmet Damlası. 185

Ey Fazlı, yetişir, noktala sözü.


Her şey noktadadır; gel bozma özü.
Bu gizli âlemin Efendim "göz"ü.
Efendim âleme Rahmet Damlası.
(Fazlı Al , Edebiyat Öğretmeni)

185
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

186
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

SÖZLÜK

Abd-i âciz: Aciz kul Ateş-gede: Ateşe tapanların ateşe


Abes: Boş şey taptıkları yer
Afâkî: Dış âleme âit Avam: Halk tabakası
Agah: Bilen, haberdar Ayine-yi nur-ı Hüdâ: Allâh’ın
Aguş: Kucak nurunun aynası
Ahenk: Düzen, tertip Ayna-yı Rahman: Rahmân'ın
Ahir zaman Nebîsi: Son peygam- aynası
ber Ayne'l-yakîn: Görerek bilmek
Ahit: Söz verme Bâki: Ebedî, sonu olmayan
Ahlak: Güzel huy sâhibi olmak Bâtıl: Gerçek olmayan 187
Ahsen-i takvim: En güzel yaratılış Bâtınî: Mânevî yönle ilgili
Akâid: İnanç esasları Bedevî: Medeniyetten uzak yaşa-
Akılcılık: Her şeyi akıl ile ölçmeye yan insan
çalışmak Bende: Köle
Akl-ı selim: Sağlam akıl sâhibi Bende-i dergâh-ı ehlullah: Allah
Alem-i Lâhut: Lâhut âlemi, dostlarının dergâhına hizmet
mânevî âlemlerden biri eden
Alleme’l-esmâ: Meali: "Ona Benlik: Kişinin kendini düşünmesi
(Adem’e) isimleri (eşyâyı) öğ- Beytullah: Allâh'ın evi, Kâbe
retti" demektir. Fakat Hz. Adem Beyyinât: Açıklamalar
için "bütün isimleri, eşyânın Bî-harf ü savt: Harf ve ses olmak-
hakîkatini bilen" anlamında kul- sızın
lanılan bir sıfat ve tasavvufta bir Biat etmek: Söz vererek bir kişiye
makamdır. bağlanmak
A’mâ: Kör Bidat: Uydurma, sonradan çıkma
Amel-i tevhid: Allâh'ın birliği Bî-hadd ü hesap: Hesapsızca,
düşünülerek yapılan davranış sınırsız
Angarya: Lüzumsuz Bi-lâ-istisnâ: İstisnâsız
Arif: Allâh’ı bilen kişi Binâen: Bunun üzerine
Arifân: (Tekil: ) Allâh’ı bilen kişi, Bî-şek : Şüphesiz
(çoğul: ) bilenler Bîzar: Sıkıntılı
Aşinâ: Yabancısı değil, bildik Bi-zâtihî: Tam kendisi
Asûde: Mutlu, huzurlu

187
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Burhan: Kesin delil, sürekli olan Ehl-i İslam: Müslümanlar


kerâmet Ehl-i Kitab: Kendilerine kutsal
Cebriyye: İnsanın fiillerinde irâde kitap veyâ sahife indirilenler,
sâhibi olmadığını, herşeyin ka- Yahudi ve Hıristiyanlar
der gereği yapıldığını iddia eden Ehl-i mârifet: Allâh’ı bilen kimse-
mezhep ler
Cefâ: Eziyet, sıkıntı Ehlullah: İbâdet ve tâatleri ile
Cehrî: Açık, yüksek sesli kendilerini Allâh'a yakın hisse-
Celbetmek: Çekmek, cezbetmek den kimseler
Cemâdat: Ağaç, taş gibi cansız Emir bi'l-ma'ruf: İyiliği emret-
varlıkların tümü mek
Cemî: Bütün Emsal: Örnek, geçmiş nesillerin
Cesâmet: Büyüklük, ağırlık başından geçenler
Cevir: Eziyet Enâniyet: Kendini beğenme, ben-
Cihanı telakkî tarzı: Dünyâ görü- cillik
şü Enfusî: Kişinin iç âlemi ile ilgili
Cihanşümul: Evrensel Engizisyon: Ortaçağ Avrupası'nda
Cihat: Nefis ve düşmanla din uğ- kilise mahkemeleri
runda Ervah: Ruhlar
Cıngar çıkarmak: Gürültü, kavga Esrâr: Bilgi melekesi, sırlar
çıkarmak Evliyâ: İrşad ve velâyet makâmını
188 Cüz’î hâkimiyet: Yarı hâkimiyet hâiz kişi.
Cüz’î hürriyet: Yarı bağımsızlık Evrad: Virdler, dervişin günlük
Cüz'î irâde: İnsanın kendi irâdesi, virdi
fikri Ezel-i ervah: Ruhlar bedene gir-
Dalâlet: Düşünce ya da istek yö- meden önceki zaman
nünden sapıklık Ezkar: Zikirler, dervişin günlük
Darü'l-bekâ: Ebedî kalınacak yer, dersi
âhiret Fakih: İslâm Hukukunu bilen kişi
Delâlet: Delil olma, işâret etme Fâni evsaf: Gelip geçici sıfatlar
Dem: Zaman, an Fânîlik: Yok olmak
Derunî: Batınî, iç ile ilgili Fantezi: Merak, alâka
Deryâ-yı vahdet: Tevhid, Allâh’ın Fazilet: Erdem, üstünlük
birliği denizi, ilmi Felekiyât: Gezegenler ilmi
Din bezirganları: Sahte dindarlar, Ferâgat: Fedâkarlık
dîni gelir kaynağı edinenler Ferah: Rahat
Doktrin: Belli nizâmı olan fikir Fer'î: Asıl olmayan, teferruatla
Düstür: Prensip, kural ilgili
Ebrar: İyi kimseler Fetvâ: Dînî hüküm
Edep: Terbiye, edebiyat Feyiz: İstifâde
Ednâ kul: En düşük mertebedeki Feylosof: Filozof, aklı ön planda
kişi tutan kişi
Ef’al: Fiilller Feyyaz menbaa: Feyizli, bereketli
Eflak: Felekler, dünyâlar kaynak
Ehl-i îman: İman eden kimseler Fiilî sıfat: Fiil ile ilgili sıfat

188
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Firâset: Bir şeyin iç yüzünü göre- Havf u recâ: Korku ve ümit


bilme kâbiliyeti Havfullah: Allah’tan korkmak
Fısk: Yanlış iş, bozuk iş Hayâ: Utanma duygusu
Fitne: İmtihan, bozgunculuk Hayal: Gerçekleşmesi mümkün
Fıtrat: Yaratılış, insanın tabîatı olan veyâ olmayan şeyleri dü-
Futur : Tereddüt şünmek
Gâfil: Habersiz, câhil Hayvânât: Hayvanlar
Garip: Yabancı, kimsesiz Hazan: Sonbahar
Gavsiyet: Gavslık makâmı Hâzık: Mesleğini iyi bilen
Gavsü'l-A'zam: En büyük yardım Levh-i mahfuz: Korunmuş kitap,
edici, tasavvufta en büyük her şeyin yazılı olduğu Allah ka-
makâmın sâhibi, Abdülkâdir tındaki kitap
Geylânî Hazretleri Heyhât!: Boşuna!
Gavur: Hiçbir hak hukuk tanıma- Hidâyet ulaşmak: Doğru yolu
yan, gaddar, vicdansız, dinsiz bulmak
Gayret: Çaba Hıfz: Hıfzetmek, ezmerlemek
Gayretullah: Allâh'ın kıskanması Hikmet: Bir şeyin içyüzü, esâsı,
Gayri: Yabancı, başka asıl sebebi
Gazab-ı ilâhî: Allâh’ın gazabı Hikmetullah: Allâh’ın hikmetle-
Gılef: Kılıf rinden
Güzellikler manzumesi: Güzellik- Hilkat: Yaratılış
lerden oluşmuş Hünsâ: Kadın veyâ erkek olduğu 189
Habip: Sevgili net olmayan
Hafî: Sessiz, gizli Hurâfa: Yanlış ve asılsız inanç
Hâfıza: Bellek, hatırlama melekesi Hüdâ-yı nâbit türemek: Her yer-
Hakikat hilkati: Hakîkat âlemi de çoğalmak
Hakîkat: Öz, kesinlik Hükm-i İlâhî: Allâh'ın hükmü,
Hakka'l-yakîn: Hak ile bilmek, bir karârı
şeyi bütün teferruâtı ve özü ile Hüsn-i zan: Bir kişi veyâ olay
bilmek, hakkında iyi düşünmek
Hal ilmi: Yaşanarak öğrenilen İcmâ: Bir şey üzerindeki fikir bir-
ilim, tasavvuf liği
Halel: Sakınca İcrâ-yı sanat: Mesleği yerine ge-
Hâlık: Yaratıcı tirmek
Hâl-i yakaza: Uyku ila uyanıklık İçtihad: Dînî yorum
arası İfnâ olmak: Son bulmak, yok ol-
Halvet: Birlikte olmak, bir arada mak
bulunmak İfrat: Aşırıya kaçmak
Hasebi ile: Dolayısı ile: İhâta etmek: Kuşatmak, içine
Hasenât: İyilikler almak
Hasene: İyilik İhfâ: Gizlemek
Hasmâne: Düşmanca İhlas: Samîmiyet
Hâşâ: "Olmaz böyle birşey ya" İhsan: Bağış, Allâh’ı görüyormuş
anlamına bir söz gibi davranmak
Havîtır: Kalbe gelen şeyler İhtiyar: Seçme kâbiliyeti, yaşlı

189
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

İhyâ: Yaşatma, diriltme İstidraç: Müslüman olmayanlarda


İhyâ omak: Dirilmek, hayâta geç- görülen fizik ötesi olaylar
mek İstihâre: Bir şey hakkında Al-
İkrah: Nefret ettirmek, çirkin gös- lah'tan rüyâ yolu ile bilgi iste-
termek mek
İksir-i a'zam: En önemli ilaç İstismar: Sömürmek, kötüye kul-
İktifâ: Yetinmek lanmak
İhtivâ: İçermek, kapsamak İçtihat: Dînî yorum
İllet: Sebep, hastalık İtikad: İnanç
İlme'l-yakîn: Bir şeyi hakkında İttibâ etmek: Tâbi olmak, uymak
bilgi edinmek sûretiyle bilmek İzâfî: Herkese göre değişen
İlm-i dirâset: Okuyarak öğrenilen İzn-i İcâzet: İzin, temsil yetkisi
ilim verme
İlm-i Fıkıh: Fıkıh ilmi, dînin İzzet: Değer, şeref
ibâdet ve muâmelat yönüyle ilgi- İzzete çıkarma: Şereflendirme
li ilim dalı İzz u şeref: İzzet, şeref, haysiyet,
İlm-i Hıdr : Hızır (a.s.)’a verilen onur
ilim, ledünnî ilim, tasavvuf Kâl ilmi: Söz ilmi, konuşulup da
İlm-i Kelâm: Kelam ilmi, dînin uygulanmayan ilim
inanç esasları yönüyle ilgili ilim Kâbil: Karşılık
dalı Kâdiriyye: Abdülkâdir Geylânî'nin
190 İlm-i nâfi: Faydalı ilim, kişiye (v. 561/1166) kurmuş olduğu
dünyâda ve âhirette faydası olan tarîkat
ilim Kâfi: Yeterli
İlm-i Tevhid: Allâh'ın birliği ile Kâfir: Örten, ekin eken çifçi, ger-
ilgili ilim (kelâm, akâid, tasav- çeğin üzerini kapatan, gerçeği
vuf) gizle-yen, Allâh’ı inkar eden
İltihak: Katılmak Kâfir: Birşeyin hakîkatini örten,
İmân-ı zevkî: İmandan zevk alma Allâh'a inanmayan
derecesi Kâl ehli: İşin sâdece konuşma
İman etmek: İnanmak yönünde kalan, özüne vâkıf ol-
İmtisal: Örnek almak mayan kişi
İnfisal: Ayrılmak, terketmek Kalbe hulul etmek: Kalbe girmek,
İnsan-ı kâmil Kâmil, örnek insan yerleşmek
İntisap: Bir kimseye veyâ yere Kanaat: Olanla yetinme, yeterli
bağlanmak bulmak
İnzal: İndirme Kande: Her nerede
İrâde: Dileme, bir şeyi yapma Kâşâne: Büyük ev, konak
isteği Katre: Damla
İrfan: Allâh’ı bilme Kavî: Güçlü, kuvvetli
İrfâniyyet: Allâh'ı bilme Kavl-i Mustafâ: Hz. Peygamber'in
İrfanlı: Bilgili, kültürlü sözü
İrşad: Yol göstermek, rehberlik Kenz-i ahfâ (mahfî): Gizli hazîne,
İsmet: Günah işlemeyen ilahî hazine

190
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Kerâmet: Dindar insanlardan zu- Mârifet: Bilgi, Allâh’ı bilme


hur eden olağanüstü durumlar Mârifetullah: Allâh’ı bilme
Kesb-i azâmet etmek: Daha da Mâzur olmak: Özürlü olma,
artmak mâzereti olma
Kevn-i fesat: Var olmak ve yok Meal: Anlam
olmak Meçhulât: Bilinmeyen şeyler
Kevnî hakîkat: Madde ilmi ile Medar: Kaynak, sebep, vesîle
ilgili gerçekler Mehdî: Bazı kimselerce kıyâmete
Kibir: Büyüklenme yakın zamanda yeryüzüne gele-
Kimyâ: Kimyâ ilmi, maddeyi de- ce-ğine inanılan kişi
ğiştirme ilmi Mihenk taşı: Ölçü olarak kabul
Kışr: Kabuk edilen
Konak: Büyük ev Mekârim-i ahlak: Güzel ahlak
Kurb, kurbiyet: Yakınlık Mekr: Tuzak
Kutsî: Kutsal, mukaddes, mânevî "Men araf" sırrı: "Nefsini bilen,
değeri yüksek Rabbini bilir" sırrı, bu sözün
Küllî irâde: Allâh'ın irâdesi hakîkatine vâkıf olma
Küll: Bütün Menkıbe: İnsanların güzel
Kürre: Arz, dünyâ, kütle hâtırâları
Kütüb-i Sitte: Hz. Peygamber'in Mensuh: Hükmü lağvedilmiş,
sözlerini toplayan en güvenilir geçerliliği kalmamış
altı hadîs kitabı Mesmuât-ı ilâhî: Kutsal şeyler 191
Lânetlemek: Kötülemek dinleme, Allah kelâmı dinleme
Len-terânî: Allâh’ın "Beni göre- Mest: Sarhoş olmuş, gönlü bir şeye
mezsin" anlamında Hz. Musâ’ya aşırı bağlanmış
hitâbı Meşâyih: Büyük şeyh
Levh-i dil: Gönül dili Meşrep: Mîzâca uygun yol, tarz
Lîk : Lâkin, fakat Metafizik: Fizik kânunlarının dı-
Mâ-adâ: ...dan başka şında olan
Ma'bûd: Kendisine tapılan, Allâh Meteryalist: Maddeyi her şeyin
Mahlukât: Yaratılmış her şey önünde tutan
Mahrem: Yakın, Meth ü senâ: Methetme, övme
Mahrumiyet: Mahrum olma, on- Meyletmek: Eğilim göstermek
suz olmak Mezmum: Zemmedilmiş, yeril-
Mahv: Yok etmek, yok olmak miş,kötülenmiş
Mahz-ı atâ: Mutlak bağış, gerçek Mezhep: Yol, dînî mezhepler
bağış, bol bağış Mihman: Yakın, sırdaş
Maiyyet: Berâberlik, berâberinde Mihrab: Namaz kılarken imamın
olma durduğu yer
Makâmât: Makamlar Minnet: Borç, verecek
Makâm-ı velâyet: Evliyâlık, mür- Mestan: Sarhoş
şitlik makâmı Mistik: Gizemli, tasavvuf ile ilgili
Maksut: Maksat, gâye Mistisizm: Batı dillerinde tasavvuf
Mâ-lâ-ya’nî : Boş, faydasız Mızrab: Kendisiyle sazların telle-
Mâlik olmak: Sâhip olmak rine dokunulan âlet

191
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Muâsır millet: Çağdaşlaşmış, Müşâhede: Gözetleme, tasavvufta


uygarlığın doruğuna ulaşmış bir makam
millet Müteallık: İlgili
Muvâzene: Ölçü, denge Mütekâmil: Daha gelişmiş
Mübtelâ: Bağımlı, düşkün Mütenâsip: Uygun
Mücâzât: Karşılık Mütesellî olmak: Teselli olmak,
Mücerred: Yalın, soyut, tek başına avunmak
Muvaffak: Başarılı Müteşâbih âyet: Anlamı kesin
Muhal: Gerçeği olmayan olmayan, anlamını ancak ehlinin
Muhkem âyet: Anlamı kesin olan, anlayacağı âyet
yorumla ilgisi olmayan âyet Müttakî: Allâh'ın emirlerini titiz-
Muhtar: Seçilmiş likle yerine getiren kimse
Mukarrebun: Allâh’a yakınlık Müzekkire: Hatırlatan, zikrettiren
kazanmış cennetlik kimseler Nâ-ehil: Ehil olmayan, işi bilme-
Mukeddesât: Mukaddes, kutsal yen
şeyler Nâçiz: Zavallı, beden bakımından
Mükevvenât: Kâinât, yaratılmış yetersiz
her şey Nâfi ilim: Faydalı ilim
Murdar: Pis, eti yenmeyen hayvan Nahnü: Arapça’da "biz" demektir
Musahhar : Hizmetçi Nâhoş: Hoş olmayan
Müsâmaha: Hoşgörü Nâib: Veki, tarikatte bir görevli
192 Müsâvî: Eşit, denk Nâ-mütenâhi: Sonsuz
Mutasarrıf: Tasarruf eden, harca- Nâsih: Kendinden öncekinin hük-
ma yetkisi olan münü kaldıran
Muteaddit: Çeşitli Nazar ehli: Nazar, mânevî bakış
Mutmain: Tatmin olmuş, kanaat sâhipleri
getirmiş Nazîr: Benzer
Muttalî: İç yüzünü bilen Nebî vârisi: Hz. Peygamber’in
Müdrik: İdrak etmiş, kavramış vârisi, gerçek âlimler
Müeyyide: Yaptırım gücü Nedîm-i İlâhî: Allâh dostu, O'na
Mülâki: Karşılaşmış, tanışmış yakın kişi
Mü'min: Allâh'a tam anlamıyla Nefha-i ruhü’l-kudüs: Kutsal
inanmış ruhun üflemesi, nefesi
Münezzeh: Yüce, kötü sıfatlardan Nefsânî: Nefse bağlı, nefsin isteği
uzak Nefs-i emmâre: Kötülüğü emreden
Mürde : Bozuk, hasarlı nefis
Mürşit: Rehber, yol gösteren, ev- Nehiy ani'l-münker: Kötülükten
liyâ men etmek, kötülüğe
Mürşid-i kâmil: İnsanlara yol engel olmak
göteren tasavvuf büyüğü Neşv ü nemâ: Serpilip, gelişme
Musevî: Hz. Musâ’nın şeriatine Nevruz: Yılbaşı
tâbi‘ kimse Nizâm-ı İlâhî: İlâhî nizam, Allah
Müsta’celiyyet: Acele etmek kânunu
Müstakim: Dosdoğru Nûr-ı Yezdân: Allâh'ın nûru
Müstecâp: Karşılık gören

192
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Nûr-ı Zât-ı Kibriyâ: Allâh’ın Sâlih amel: Sağlam ve iyi yapılan


zâtının nuru, ışığı iş
Nutk-u ehlullah: Allah ehli sözleri Salih îtikat: Doğru inanç
Nükte: Şaka, latîfe Sâlih kul: Dindar, güzel ahlaklı
Pervâz eylemek : Uçmak, kanat- insan
lanmak Sarih: Apaçık, besbelli
Psikoloji: İnsan davranışları ve iç Savm: Oruç
dünyâs ile ilgilenen ilim dalı Sây-i gayret: Çalışıp, çabalama
Polat: Demir, demir gibi güçlü Şehâdet: Şehit olmak
insan Serâhaten: Açıkça
Rahmet tecellîsi: Rahmetin inme- Şerh etmek: Açıklamak
si, tecellî etmesi Şeriat-i mutahhara: Tertemiz
Rahmet-i âhî: İlâhî rahmet şeriat, İslâm şeriati, din kânunla-
Reh-nümâ: Rehber, yol gösteren rı
Rahvan: Atın yavaş yürüyüşü Seyran: Seyretme
Rakip: Kendisiyle yarışılan kişi Silsile-i merâtip: Tarîkatte Hz.
Ravza-i Mutahhara: Hz. Pey- Peygamber'e kadar ulaşan silsile
gamber'in kabrinin bulunduğu Smaç: Voleybolda, yükselerek el
mekan ile topa sertçe vurmak
Rehber: Yol gösteren Sîne: Göğüs
Reh-nümâ: Rehber, yol gösterici Sîret: İç yüzü
Rencîde: Kırgın Sırr-ı ednâ: En düşük sır 193
Refik: Yol arkadaşı Sufiye: Tasavvuf erbâbı
Revnâk: Düzen, temel Sosyoloji: Toplum bilimi
Riâyetkar: İtâat eden, uyan Sübut: Sâbit olmak
Rical: Erkekler, tasavvufta ileri Subûtî sıfat: Allâh'ın sıfatları
gelenlerden Süflî: Aşağı dereceden
Rindân: Hiçbir şeye aldırmadan Suhuf: Sahifeler, kutsal sahîfeler
gönlünün peşine düşen, âşık Sû-i zan: Bir kişi ya da şey hak-
Riyâ: Gösteriş kında menfî zanda bulunmak,
Riyâkar: Gösteriş yapan, sâmîmi- düşünmek
yetsiz Sukut : Düşmek
Riyâzî: Matematik veyâ beden Şule: Işık parçası
eğitimi ile ilgili Suret: Dış yüz, görüntü
Rızâ-i Bârî: Allah Rızâsı Sükut: Susmak
Rububiyet: Allâh’ın her şeyin Süluk: Yola girmek, tasavvuf yo-
Rabbi, sâhibi, terbiyecisi olması luna girmek
Ruhânî: Ruh ile ilgili, mânevî Sünnet: Hz. Peygamber'in fiil ve
Rücu: Geri dönme davranışları
Rüsvay: Rezil, aşağılık Şakî: Allâh'a inanmayan
Rü’yet: Görme, görülme Şefî: Şefaat eden,
Sadr: Göğüs, orta Şek: Şüphe
Sahih îtikat: Sağlam inanç Şer: Kötülük
Salât: Duâ, namaz Şeref-yâb olmak: Şereflenmek
Şer'î hükümler: Dînî hükümler

193
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Şeriat: Din kânunları Telepati : Başkası ile duysusal


Şerîat-i garrâ: Parlak, aydınlık bağlantı
şerîat kurmak
Şeriat-i garrâ: Aydınlık şeriat, Temâşa: Seyretme
İslâm şeriati Temâyül: Meyletme
Şerik: Ortak Tenezzülen zuhur: Merhametin-
Şeyh: Yaşlı veyâ büyük kişi, den dolayı yapmak
tarîkat lideri Terakkî: Gelişme, ilerleme
Şiar: Özellik Tertîb-i İlâhî: İlâhî tertip, düzen
Şimşir-i Hüdâ: Hakk’ın kılıcı Tesânüt: Birlik, uyum
Şinto dîni: Japonların dîni Teşrî: Dînî kânun koyma
Şirk: Allah’_ ortak tanımak Teveccüh: Yönelme
Taam: Yemek Tevekkül: Allâh’a dayanmak
Tâat: İtâat etmek, dînî emirleri Tevessül: Aracı edinmek, vesîle
yarine getirmek, ibâdet edinmek
Tahammül: Dayanmak, katlanmak Tevfik sâ’ye refik olanındır: Ba-
Tahayyül: Hayal etme, düşünme şarı çalışanındır
Takvâ: Allâh'ın emirlerine titizlik- Tevhîd-i ef'âl: Her olayın hakîkî
le uymak fâilinin Allah olduğu şuurunda
Tâlib: İstekli olma
Tân: Kötülemek Tevhîd-i sıfât: Allâh'ı sıfatlarında
194 Tan yeli: Sabah esen rüzgar bir olarak bilmek
Tanzîm-i İlâhî: Allâh'ın düzeni Tevhîd-i Zât: Zât olarak Allâh'ı
Tarîkat: Yol, Allâh'a götüren yol bir bilmek
Tarik-ı müstakîm: Dosdoğru yol Tevhit ehli: Gerçek dindarlar
Tasavvuf: Dînin mânevî yönü, Tiğ: Kılıç
rûhî tarafı Tiynet: Yaratılış, huy, tabîat, ka-
Tavaf: Kâbe'nin etrâfında dolan- rakter
mak sûretiyle yapılan ibâdet Tolerans: Müsâmaha, hoşgörü
Tazarru: Yalvarma Trans: Bir iş üzerinde fikri yoğun-
Tebliğ: Duyurma laştırarak onu gerçekleştirme
Tebşir: Müjdeleme Turuk-ı aliyye: Yüce tarîkatler
Tecelliyat: Zuhur etme, görünme Türbe: Dindar insanların kabirleri
Tedrisat: Ders okuma Ucup : Kendini beğenme
Tefekkür: Düşünce, düşünme Uhrevî: Ahiret ile ilgili
Tefsir: Kur'ân’ın yorum ve açık- Ukbâ: Ahiret
laması Ulûhiyet: İlahlık
Tekâmül: Gelişme Ulvî: Yüce
Tekeffül: Üzerine almak, kefil Ümm-i Kitâb: Ana kitap, Kur’ân-ı
olma Kerîm
Tekke: Eskiden sufilerin, dervişle- Vâcibü’l-vücud: Var olması mec-
rin, eğitim gördükleri yer buri olan
Tekvin: Yaratma Varak: Yaprak
Telakki: Anlayış Vârisü’l-enbiyâ: Peygamberlerin
vârisleri, gerçek âlimler

194
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMET DAMLALARI

Vârisü'n- Nebî: Hz. Peygamber'in


vârisi
Vebal: Sorumluluk
Vechile: Bu şekilde
Vehâmet: Korkunçluk
Vehim: Kötü duygu, düşünce
Velâyet makâmı: İrşat makâmı
Velî: İbâdet ve tâat ile Allâh'ın
yakınlığını kazanmış kul
Verâ: Yeme, içme, giyinme gibi
hususlardaki dînî hassâsiyet
Verâset: Vâris olmak, bir kimse-
den sonra onun mülkünde kıs-
men veyâ tamâmen tasarruf
sâhibi olmak
Visal: Kavuşma
Zafiyet: Zayıflık, Düşkünlük
Zarurî: Mecburi
Zâviye: Eskiden dervişlerin kaldık-
ları şehrin dışındaki yer
Zekat: Malın belli bir kısmını fa-
kirlere vermek 195
Zerre: En küçük parça
Zikir: Anmak, Allâh'ı zikretmek
Zikke: Damga
Zillet: Aşağılık vesîlesi
Zillete inmek: Aşağı düşmek
Zındıklığa düçar olmak: Zındık,
dinsiz olmak
Zuhr-ı âhir: En son öğle namazı
niyetiyle "Cuma namazım kabul
olmuyorsa" şüphesiyle kılınan
ve aslı olmayan namaz
Zuhur vesîlesi: Görünme vesîlesi,
aracı
Zuhur: Görünmek, ortaya çıkmak
Zühd: Dünyâ malına meyil etme-
me
Zü'l-cenâheyn: İki kanat sâhibi,
hem şerîati, hem de tasavvufu
bilen
Zülf, zülüf: Saç

195
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU


METAFİZİK
I

1
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

 Metafizik I
H. Galip Hasan Kuşcuoğlu

2
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU

METAFİZİK
I

3
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

4
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İÇİNDEKİLER
METAFİZİK 1
İÇİNDEKİLER SAYFASINDA OKUMAK İSTEDİĞİNİZ KONU ÜZERİNE TIKLAYINIZ.
Fizik Üstü Tecelliyat: Metafizik ................................................................... 15
İbn-i Rüşt ...................................................................................................... 17
Gayba İman .................................................................................................. 19
Atatürk’ü Yakinen, Hayranlıkla Seyredip Edindiğim İntibalarım ............... 22
Rahmetsiz Dünya Olmayacağına Göre Mürşitsiz Dünya Muhaldir ............. 35
METAFİZİK ....................................................................................... 37
Ben Gizli Hazine İdim. Bilinmekliğimi Diledim, Zatımdan Zatıma Tecelli
Ettim! ............................................................................................................ 37
Nur-I Muhammedinin Anlamı Ve Manası ................................................... 37
İslam’da İrtica Olur Mu? .............................................................................. 39
Yaratılmış Rahmetlerin Başı Zamandır ........................................................ 40
Rabia Adeviye Hatun’un Aşk Yakarışı ........................................................ 47
Kadın Muhteremdir, Allah Emrinin Hilafına Hareket Etmedikçe................ 49
Belirli Şahsiyetlerin Metafizik İzahları ........................................................ 51
İstisnai Kişilerin Rüyaları Umumiyetle Metafiziktir. Peygamber
Efendimiz’in Rüya Tabiri ............................................................................. 54
Gaybı Yalnız Allah Bilir .............................................................................. 56
Şahide Gerek Duyulmadan, Hayli Zamandır Gösterilen Gerçeklerden
Soyutlanmış, Metafizik Yoksunu, Beş Duyunun Esiri Olan Ademi
Materyalistleştiren Başı Madde, Sonu Yine Madde Olan Akılcı Bir Din
Sergiledik. Ezelde Lutfedilen İmanı Doyuramadığımız Gibi, Rahmet-İ
İlahiden Ümit Beklentisi İle Avunan “Mürid”İn De Küfrüne Küfür Katıldığı
Bilinen Bir Gerçekdir ................................................................................... 59
Kur’ân’daki Ayetler Allah Kelamıdır. Bütün Alemdeki Görünen Ve
Görünmeyen Her Zuhurat Mecazi Olarak Fiiliyat-I İlahidir ........................ 61
Adem Toplumları Allah Elçilerini Küll Olarak Neden Kabul Edemeyip,
Canlarına Kasdettiler? .................................................................................. 63
İsa (Aleyhi’s-Selam)’In Tekrar Dünyaya Geleceğine İnanmak Hazret-İ
Kur’ân’a, Muhammed Mustafa (S.T.A.V.) Efendimiz’in Ahir Zaman
Peygamberi Oluşuna Ve Hakikat Tecellisine Ters Düşmüyor Mu? Bir Allah

5
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Elçisi Diğer Allah Elçisine Ümmet Olmaz. Hepsi Biri Diğerinin Kardeşidir
...................................................................................................................... 65
Hacer-İ Esved: Ahd-İ Misak Taşı, Ezel-İ Ervahtaki İman İkrarının Mürşidi
...................................................................................................................... 67
Zikrullah Arzda Ve Semada, On Sekiz Bin Alemde Canlı Ve Cansız Her
Zerrenin Müşterek İbadetidir. Sadece Allah’ı Anmaktır. Diğer Emr-İ İlahi
Olan İbadetlerle Karıştırma! ......................................................................... 72
Semavi Dinlerin Hepsini İslam’dan Soyutlayıp “Allah’tan Başka İlah
Yoktur” Diyenlere “Gayr-İ Müslim, Kafir, Gavur” İthamını Daha Ne Kadar
Devam Ettireceksin?!.. ................................................................................. 74
Mevcut Yaratıkların İçinde Gördüğümüzün Ancak Milyonda 4-5 Mahluk
Olduğunu Ehil Kişiler Bildirirlerken, Fizik Üstü Tecelliyatın Yani Metafizik
Olayların Umum Zuhuratının Milyondan Yalnız 5 Noksan Olup, Çoğulu
Temsil Eden Metafiziğin Zuhuruna Niçin Devenin Nalbant Dükkanına
Baktığı Gibi Bakarsın? ................................................................................. 76
Anlamlı Ve Manalı Yaratılan, Cümle Yaratıkların Çekirdeği, Manası, Sırr-I
İlahinin Teceli Mercii Olan İnsanın Yaşantısında Ne İçin Yaratıldığının, Ne
Yapabileceğinin Zuhuru Mizacında Bariz Görülürken Bütün İcraatında
Kudret-İ İlahinin İstisnai Kullarına Bahşettiği Fiziki Olaylardan Daha Fazla
Zuhuru Görülen Metafiziğin İnkarı İlmi Hakikat İle Nasıl Bağdaşır?
Mensubini Ne Derecede Mutmain Kılar? ..................................................... 78
Abdülkadir Geylani Çocuk İken Bariz Görülen İrşat Vazifesinin Tecellisi . 80
Eşkiya Reisi Salih’in Nakşi Meşayihi Hacı Salih Efendiliğe Yükselişine
Vesile Olan Rahmet Tecellisi ....................................................................... 83
Cennet-Mekan Çorumlu, Yedi Tarikten İcazetli Şeyh Hacı Mustafa Anaç
Efendi ........................................................................................................... 87
Affetme Sıfatı Hazret-İ Allah’a Mahsustur. Kul İstese De Allah Gibi
Affedemez .................................................................................................... 90
AŞK ŞARABI ..................................................................................... 92
Sahipsiz Yaşayıp Tertib-İ İlahiyye Rahmetine Nail Olmadan Evvel
Umumiyetle Ademin Ölçüsünün Benzeri Ben De Mecnunluğu İlâhi Aşk
Zannederdim ................................................................................................. 94
“Gara Şeyh” Diye Anılan Çorumlu Hacı Bekir Baba’ya Altı Tarikattan,
Mısır’ın Tanta Ve Nişâb Şehrinde İzn-İ İcazetin Verilişinin Anlamı Ve
Hikmeti ......................................................................................................... 98
“Gara Şeyh” Hacı Bekir Baba’nın Cinlerle Sohbeti ................................... 103
Yaratılan Güzelliklere Ve Zamana Uygun İçtihadla Düzenli Toplumları
Muasır Milletlere Eş Değer Kılan İbadet, Taat Ve Medeniyet

6
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Muamelatımızla Beşere Manevi Yön Verecek, Şeriatı Anlatacak İlme Ve


Alime Muhtacız .......................................................................................... 106
Hazret-İ Allah’ın Bazı Kullarının Ömrünü Belirli Zamana Kadar Uzatması!
.................................................................................................................... 111
Uyanık Bir Tek Sen Mi İdin, Ey “Gara Şeyh”?.......................................... 116
Şifayı Hasta Hicranından, Tabib İse İmanından İster. Manamda Buyurdular
Ki: “Derdinin Devasını Ne Bulabilecekler, Ne De Sana Verebilecekler” .. 120
Aşk Yolunda Sevmen Gerekli Olanları Sevmeden İlahi Aşk Makamından
Sevgi Mi Bekliyorsun? ............................................................................... 122
Merhamet Ve Rahmreti Bol, Eşi, Benzeri Olmayan Kudret-İ İlahi, Bütün
Alemdeki Varlığın Her Zerresi Mühr-İ İlahi Olduğu Gibi, Bu Abd-İ Acizin
Yazmaya Çalıştığım, Hayatımda Na-Mütenahi Zuhuruna Şahit Olduğum
Metafizik Kitaba Maddenin Ve Mananın Çözemediği, Çözemiyeceği Sırr-I
İlahi, Hazret-İ Allah Aşikar Mühür Bastı!.................................................. 127
Yusufu Bahri Hazretleri ............................................................................. 133
Hakiykatın Zahire Yansıdığı Zaman Aldığı İsim Şeriattır ......................... 135
Metafiziğin Fiziki Olaylarda Bariz Zuhuru Ve Yaşantısı........................... 137
Tıfl-ı Meani ................................................................................................ 139
Zamanı Durdurur, Zaman İçinde Zaman Halkeder Hazret-i Allah (C.C.) . 142
Enaniyetime Haddimi Bildiren, İnsan Olabilmemin Yolunu Açan Metafizik
Olay, Vesile Kayısı, Ledünni Uyarı ........................................................... 145
Hırsızlar Bu Kapıdan Giremezler. Bu Mecliste Vazifeli Olamazlar .......... 150
Boşa Giden Emekler ................................................................................... 152
Duygusuz Anlıyamaz Ki, Espriye Gülsün. Gülse De Ancak Gülene Güler153
Niye Derviş Oldum? Nasıl Derviş Oldum? ................................................ 156
Deve Burda Yükü Sırtında Deveyi Götüren Nerede!... .............................. 160
Kayıp Devesini Arayan Deveci! ................................................................. 161
Kaybolan İnek ............................................................................................ 161
“Ben De Bugün İrademle Çalışmıyorum” Diye Hazret-İ Allah’a Ukalalık
Etmiştim. Neticeyi Dinle De İbret Al ......................................................... 165
Zorlamakla Çıkmayan Raf ......................................................................... 171
Azrail (Aleyhi’s-Selam)’In Merak Ettiği Emr-İ İlahi ................................. 173
Ölümsüz Yer Var Mı? ................................................................................ 175
Azrail (Aleyhi’s-Selam): “-Korkma! Hiç Duymuyacaksın” Dedi............. 177
Battal Gazi Dört Yol Kavşağında Ticari İşlerin Her Dalında Mahir, Beyaz
Eşya Satan, Sermayesi Yeterli, Bu Fakire Karşı Hürmetkar Cevat Ünal Bey
Vardı ........................................................................................................... 180
Kazvinlinin Sırtına Aslan Resmi Döğdürmesi ........................................... 182

7
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Melâikeler: “-Emr-i Hak Zuhur Edecek. Müdahele Etmeyin!” Dediler ..... 184
Hacca Gitmem Ve Sakal Bırakmam İçin Manevi Emir ............................. 188
Selman-I Farisi (R.A.) ................................................................................ 190
Anam .......................................................................................................... 192
İyi İnsanların Ölümleri De İyidir. Onlara Gıbta Edilir ............................... 195
Alkolik Derviş Ali Efendi .......................................................................... 199
Yakınında Mürşit Varken Neden Kahramanmaraşlı Mürşide Müntesip
Oldun? ........................................................................................................ 203
On Beş Sene Önce Şeyhimi Rüyamda Görmüştüm ................................... 206
Kızım Sevil’in Kıyameti............................................................................. 208
Şehitlerle Sohbet!... .................................................................................... 210
Hasanı Basri Hazretleri Ve Şaman ............................................................. 212
Hasan El -Basri (Kuddise Sırruhû) ............................................................. 215
Kaderin Tecellisinin Zuhurudur Kaza ........................................................ 218
Fil Lokması................................................................................................. 220
Din Otoritelerinden Ricam Odur Ki: .......................................................... 222
Tiryaki Sigarayı Nasıl Terkeder? ............................................................... 226
Özet ............................................................................................................ 230
Beyazıt Bistami’nin (K.S.) Köpekten Aldığı Hikmetli Hal Kelamı ........... 234
Deniz Kaplumbağası .................................................................................. 235
Eşek Arısı ................................................................................................... 236
Sanattan Anlayan Mühendise, Kalifiye İşçiye Ve Karnı Doyurulan Kültürlü
Sürveyanlara Ülkemizde İhtiyaç Var. Bütün Mesuliyeti Yetiştirdiğimiz Bu
Elemanlara Bırakalım ................................................................................. 237
ÇÖZÜM ............................................................................................ 243
SÖZLÜK ........................................................................................... 244

8
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMÂN VE RAHÎM OLAN ALLÂH’IN


ADI İLE BAŞLARIM

HÛ YÂ TABÎBE’L-KULÛB
MEDET YÂ ERHAME’R-RÂHİMÎN
MEDET YÂ EKREME’L-EKREMÎN
MEDET YÂ İLÂHE’L-ÂLEMÎN.

DESTÛR YÂ ÂDEM SAFİYYULLÂH


DESTÛR YÂ NÛH ŞEKÛRULLÂH
DESTÛR YÂ İBRÂHÎM HALÎLULLÂH
DESTÛR YÂ MÛSÂ KELÎMULLÂH
DESTÛR YÂ ÎSÂ RÛHULLÂH
DESTÛR YÂ MUHAMMED MUSTAFÂ
HABÎBULLÂH.

DESTÛR CÜMLE PEYGAMBERAN-I İZÂM VE


RESÜL-İ KİRÂM HAZERÂTI

DESTÛR YÂ SÂHİBE’L-MEYDÂN

RIZÂEN LİLLÂHİ’L-FÂTİHA MAA’S-SALEVÂT.

9
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

10
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

KULLARINA RAHMETİYLE İRADE VERİP, ADEM OLARAK


DÜNYAYA GÖNDEREN; İNSAN OLMASINI DİLEMESİ İLE
VESİLELER HALKEDEN HALİK-I ZÜ’L-CELAL’E HAMDİM,
ŞÜKRÜM, TAZARRU VE NİYAZIMDIR.

EÛZÜ BİLLÂHİ MİNE’Ş-ŞEYTÂNİ’R-RACÎM


BİSMİLLÂHİ’R-RAHMÂNİ’R-RAHÎM

Huzurdan kovulmuş, lanetlenmiş şeytanın şerrinden ALLAH’a sı-


ğınırım. Eşi, şeriki, naziri olmayan, bütün alemlerin Rabbi ve yaratanı
Hazret-i ALLAH’a sonsuz hamdeder, yüce varlık ve merhamet-i ilahi
karşısında aczimi görüp bilerek, yüce rahmet kapısına boyun bükmüş,
zavallı; rahmet ve merhamet tecellisinin saili, doymayan, yüzsüz kıt-
miri kullarına layık görüp tahsis ettiği rahmet deryasından damla rica
ediyor. 11
Habibin Muhammet Mustafa’da, cümle peygamberan-ı izam ve
rusül-i kiram hazeratında, cümle varisü’n-nebiy nedim-i ilahilerinde,
veli ve mü’min kullarında na-mütenahi zuhur ettirdiğin fizik üstü ma-
nanın bu abd-i acizine de ihsan ettiğin metafizik rahmetini!...
Maddeden başka zuhuratı bilmediği için önem vermeyen, akıl di-
ninden başka dini kabul edemeyen fizik üstü, metafizik rahmet tecelli-
lerini nasıl kabul eder? Fizikten başka mana tanımayan rahmet fukara-
sı, manadan habersiz, “biliyorum” edası ile hakikat tahribatı yapan,
kelâm-ı kadim olan Hazret-i Kur’ân’ı nefsi hazlarına göre, fiziki öl-
çügsüne uyduramadığı için, hikmet Ve marifetullah mahrumu, yarım
alim meal ve tefsir yazarken fizik üstü hakikatleri katletmekten çe-
kinmeyen, Kur’ân-ı azimü’ş-şan’da yüzlerce defa, açık ve sarih zikrul-
lah hakkında emr-i ilahi olduğu halde metafizik yoksunu, yalnız baş
gözü ile gördüğünden gayrı rahmetleri bilgisi ile bağdaşdıramayan,
başka bilgiye de sahip olmayan bi-zatihi Hazret-i ALLAH’ın rahmeti-
ne vesiyle kıldığı alemdeki bu rahmetini -ki, adaletinin tecellisi- ma-
nevi teşekkülatının noksansız zuhurunu kıyamete kadar devam ettire-
ceğini, Hazret-i Kur’ân’ın muhafazasının ALLAH’ın yedinde olduğu-

11
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

nun müjdesi ile ALLAH’ın bu lutuf ve ihsanını küll olarak mütalaa ve


kabulden başka gücünün ve ilminin olmadığını, olamıyacağını, kendi-
sine alim süsü veren aciz beşer ne zaman anlayacak?!..
Emr-i ilahiyi Kur’ân’da gördüğü gibi peygamberimiz efendi-
miz’in yaşantılarında, yerde ve gökte müşahede edemeyen, yalnız
kelam-ı kadim’i okumakla emr-i ilahiyi bundan ibaretmiş gibi zanne-
denler Kur’ân’daki, dünyadaki, bilcümle alemdeki ve hikmetullahın
zuhuru için halkedilen kamil insandaki tecelliyatı inkara “biliyorum”
edası ile nasıl cüret ede biliyorlar?!.. Hikmet ve marifettullah ayetleri-
ni nasıl göremezler?!..
“Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar bu delillerden
yüzlerini çevirip geçerler.” (Yusuf suresi, 105)
Eğer bu ayetlere yüzlerini çevirip geçmeselerdi; Kur’ân-ı azimü’ş-
şan’ın bu ayetler karşısında “beyyinât” olduğunu bütün alemde zuhur
eden ayetleri mecazi anlamda Hazret-i ALLAH’ın fiiliyatının tecellisi
olarak zerreden kürreye kadar ancak ehlinin zuhurunu müşahede ettiği
ayetleri bile bilseler idi; “Bu ayetleri ancak kamil insan ve aklı selim
12 okur” hitabını tefekkür edebilseler idi Hazret-i Kur’ân’ın ALLAH
kelamı olup, emr-i ilahinin kelamla ifade edilip, peygamberimiz efen-
dimiz’in yaşantısının, Kur’ân’ın mana ve tefsirinin aslı olduğu bilinse
idi; “Men arefe nefsehû fe-kad-arefe Rabbehû” (nefsini bilen
ALLAH’ı bilir) sırrını anlar, teşkilat-ı ilahiye önem verir, inkara cüret
edemezlerdi.
İslam’ı gerçek anlamda fizik ve metafiziğe uygun olarak, Rabbı-
mın ihsanı kadar yaşar ve şahit olurduk. Hakikat ulemasını inanarak,
önem vererek dinlese idik, emr-i ilahileri nefis ve aklın tahrifine bı-
rakmaz, Hazret-i Kur’ân’ın mana ve lafzının Hazret-i Resulullah
(s.t.a.v.) Efendimiz’in yaşantısında zuhurunun, tefsir-i Kur’ân oldu-
ğundan şüpheye düşmeseydik, gerçekler bu gün dahi bilinip yaşana-
caktı. Cümle peygamber efendilerimizde tecelli eden nur-ı muhamme-
di bilinecekti. İnsanlar arası düşmanlıklar yerini dostluğa bırakacak,
ALLAH’ın varlığına inanan insanlar, “Allah’tan başka ilah yoktur”
diyenler insanlığın ve kardeşliğin zevkini alacaklardı.
Ey benim alim kardeşim! Manevi tecelliyatı kabul edemediğin
için, teşkilat-ı ilahiyeyi benimseyemediğin ilminden zuhur eden eseri-

12
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

nin manaya yaptığı tahrifatı görmemezlikten gelemezsin. Din-i İslam’ı


yalnız şeriat-ı muhammediye maletmeyip, bütün semavi dinlerin isla-
miyet olduğu gerçeğini anlatmak cesaretini ne zaman göstereceksin?
“La ilahe illallah” diyenin müslim olduğunu “şâhit ümmet” olarak
cihana duyursa idik, dünyanın rengi değişecekti. Din dışı arayışlara
lüzum görülmeyip rönesans gibi değişiklik gerekmiyecekti. “Din te-
rakkiye manidir” gibi gerçeklerle ilgisi olmayan, Hazret-i Kur’ân’la
bağdaşamayan düşüncelere kapılmadan, günah-ı kebairlere dikkat
ederek, terakkiye, medeni olmaya Hazret-i ALLAH’ın kullarını mec-
bur kıldığını anlayacak ve anlatacaktın. Cihan-şümul olan Hazret-i
Kur’ân’ın değeri anlaşılacaktı.
Resulullah (s.t.a.v.) Efendimiz’in son ALLAH elçisi olduğunu,
başka peygamber gönderilmeyeceğini bilerek, lütfedilen şeriat-i mu-
hammedinin ALLAH’ın varlığına inananlar için rahmet hazinesi ol-
duğu ve severek “ya Rabbi, verdiğin nimetlere çok şükür, el-hamdü
lillah” diye günde 100 defa, manasını yaşayarak tesbih eden, hamd ve
şükür ehlinin ALLAH adetlerini artırsın.
Na-ehlin yaşantısında, söz ve tutumlarında gerçeklerin tecelli ve 13
zuhurunu göremediği gibi, bu yönlü tefekkür etmeyi dahi nefsine zül
addeden, elbette bilemediğinden hakikatleri dışladığı gibi tahrifattan
da çekinmez. Metafizik garibi ehl-i aşka eza ve meşakkati ALLAH’ın
emri imiş gibi göstermeyi “cihat yapıyorum” edası ile ehl-i zikri, ehl-i
aşkı yasaklarla şaşırtıp çıkarcıların ve na-ehlin kucağına itekleyen,
ehl-i zikrin perişanlığını mal bulmuş mağribi misali umuma teşhirden
ve onların ceza görmeleri için hiçbir eza icraatından kaçınmayan, aşk
yoksunu, mana yoksunu, ilm-i ledünnün dahi etkiliyemediği metafizik
yoksunu, emr-i ilahileri kabul etmiş gibi görünüp, dini protokol icabı
kabullenmeye kendini mecbur hisseden, taklidi ilimle dolu, tahkikten
habersiz bilge(!)... Hazret-i ALLAH cümlesini zü’l-cenaheyn eyler
inşallah.
İlahi, ya Rabbi! Bu abd-i acize hayatı boyu lutfettiğin, emr-i ilahi-
ne uygun fiziki ve metafiziki gerçekleri veraset-i nebi olarak naçiz
şahsımda rahmetinle ihsan ettiğin vazifem nedeniyle zatına söz verip,
habibine biat rahmetinden mahrum etmediğin kullarınla emrettiğin
kulluk vecibesini lütfu ihsanınla ve aczimizle ifaya azmettik, muvaf-
fak kıl ya Rabbi!..

13
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Cemi kullarına fiziğin hakikatini -ki fizik üstü manevi tecelli fiili
sıfatının zuhuru, ilme’l-yakiyndir- ve fiziğin üstünde de metafizik,
yani ayne’l-yakiyn ve hakka’l-yakiyni nasip et.
Bu abd-i acizin hayatımda zuhuru ile ihya ettiğin manevi yaşantı-
mı cümle kullarına anlatmak, gene anlatmak hissinin zevkinden abd-i
acizi mahrum ve mahcup etme. Tesirini halk eyle ya Rabbi!. Her ne
kadar metafizik söze ve yazıya gelmez ise de lütfet ALLAH’ım. Cemi
peygamber efendilerimiz hürmetine, ins ü celalin hürmetine, azamet-i
kibriyan hürmetine, rahmetinle, lütfunla aciz kulunu cüretimden dola-
yı mahcup etme ya rabbi. Ancak zatının tertib ve tanzimi kadar kulla-
rına anlatmaya müsadelerinle vazifeli kıl. Tesirini halk eyle, amin. Ve
selâmün ale’l-mürseliyn ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemiyn.

ANKARA 1998

14

14
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

FİZİK ÜSTÜ TECELLİYAT: METAFİZİK

Alemlerin Rabbı Hazret-i ALLAH’ı noksan sıfattan tenzih eder,


uyuz itinden dahi vazgeçmeyen, kullarının ihyası ve kemalatı için na-
mütenahi sebebler halkeden, dünya hayatının neticesi, kullarının imti-
hanının iman meyvesi rahmet-i ilahinin kümeleştiği rahmet hazinesi
“cennet-i a’lâ”da ebedi kalmalarını insan ve cin için hazırlayan, iman-
lı, ihlaslı, ezel-i ervahta: “Ben sizin Rabbınız değil miyim?” Hitabına
iman lisanı ile, tereddütsüz: “Beliğ” yani evet, diyen ruhların dünya
hayatında fiziki rahmet tecellileri olduğu gibi, fizik üstü, metafizik
tecelli ve hadiseleri ehlinde görmek her an mümkündür. 15
Bi-la-istisna bütün kullarının hayatında az da olsa “metafizik” te-
cellisi görülebilirse de, ALLAH’ın yarattığı cemi mahlukatına veril-
meyip “metafizik” (fiziküstü) zuhurat ancak ve ancak insan olmaya
namzet, kemalatlı beni Adem’e mahsus kılınmıştır. Cemi kullarında az
da olsa görmek mümkün olup, rahmetine vesile kıldığı, nice istisnai
yarattığı kulları vardır ki, onların hayatında fiziki yaşantı olduğu gibi
“metafizik” yaşantı hayatlarına daha hakim kılınmıştır. Hikmettir,
marifetullahtır, fizik ötesi manadır, ayne’l-yakin ve hakka’l-yakindir.
“Peygamber efendilerimizde zuhur etti ise ilm-i ledünnidir.” Tertib ve
tanzim-i ilahidir.
Her ne kadar kulda zuhuru görülse de, onu halk eden Halık-ı Zü’l-
Celâl’dir. Bu rahmeti kula maletmek cehalettir. Bu rahmeti maddi
çıkarına vesile kılanlarda görülen bu hal iman zaafiyetinin bariz küf-
rüdür, zındıklıktır. “ALLAH’tan başka ilah yoktur, illâ ALLAH vardır”
anlamını da, kendi aczini de bilmediğinden, ademliğinde benlik göre-
rek, tevhidin manasını saptıranlar mensubine cehlinden dolayı başka
ilahlar edinmesine zemin hazırlamıştır. Çok ilahlı küfür bataklığına
düşmesine sebeb olan menfaat düşkünü düzenbazlardan, hiç şüphe

15
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

edilmesin, hesabı dünyada ve ebedi alemde sorulacaktır. Kendisinde


bu türlü varlık görenler Hazret-i ALLAH’ın manevi irşat için vazife-
lendirdiği kimseler olamaz; gafil olma! ALLAH’tarafından vazifeli
kullar: “Habibim sen atmadın, illâ ben attım” hitabını iyi bilirler.
Merhum Süleyman Çelebi’nin Efendimiz Hazret-i Muhammet Musta-
fa (s.t.a.v.) hakkında gerçeğin ifadesi olan:
Bu gelen ilm-i ledün sultânıdır,
Bu gelen tevhîd-i irfan kânıdır.

Buyurduğu gibi ledünni sultanında zuhuru bariz görülen tevhit di-


ninin zuhuru, ALLAH’ın kullarını ihya etmesi için vesile kıldığı rah-
met hazineleri, irfaniyet, arifiyet ve ilim şehri peygamberlerimiz efen-
dilerimizde zuhurunun ifadesi, cümle peygamber efendilerimizde de
zuhur eden rahmet-i ilahi “ilm-i ledün” fizikin üstünde, “metafizik”tir.
“Meta” Yunanca’dan alınan, fizikten öte mananın tecelli ve zuhu-
ru anlamında kullanılmaktadır. Bu kelime, Aristoteles (Aristo)’nun
16 eserinde teşmil yolu ile duyusal görünüşlerin ötesi ile ilgili araştırma-
ların tümünü ifade etmek için kullanıldı. Metafiziğin konusu ilahiya-
tınki ile özdeşti. Yani, metafizik de Tanrının varlığını, niteliklerini,
yarattığı varlıklarla ilişkilerini, bu varlıkların gerçek mahiyetini ince-
liyordu. Metafiziği ilahiyattan öte, vahiy ve imana dayandırmadan
aklın ve mantığın yolunda ifadesini arıyan feylesoflar hayli olmasına
rağmen Aristoteles’in fizik ötesi izahı ve on dört felsefe kitabının tü-
mü metafiziğin izahıdır. Yazar bu kitabında Thales’ten Eflatun’a ka-
dar çeşitli felsefe doktrinlerini tenkit ederek açıklar. Aynı zamanda bu
doktrinlerin varlıklarını sadece maddi sebeblere bağlanmasını hatalı
bulur. Madde şarttır, ama her türlü biçimden ayrı olarak düşünülemez,
kavranamaz. Biçim maddeye oranla bir iyilik ve mükemmelliktir.
Maddenin hareketinin hem sonu, hem sebebidir. Varlık mertebesinin
sonunda, duyusal alemin ötesinde maddesiz biçim, saf edim yani Tan-
rı vardır. Meydan Larousse’un “metafizik” maddesini anladığım kada-
rı ile özetlemeye çalıştım.
Metafizik fizik ötesi alemleri yaratan Hazret-i ALLAH’ın cemi
kullarına merhameti ve rahmetinin zuhurudur. Fizik ötesi (metafizik)
ALLAHU TEALA’nın seçkin kullarında gene zatının dilediği kadar

16
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

maddenin hakikatı, mananın bariz tecelli ettiği ehli tarafından da mü-


şahede edildiği bir hakikattir. Peygamberimiz Efendimiz’in buyurdu-
ğu: “Beni Rabbım terbiye etti” hitabını iyice düşünür isen: “Biz
Adem’e eşyanın ismini öğrettik. Melaikeye sorduk, bilemedi, amma
Adem bildi” hitabını iyi anla ve iyi düşün. Fizik üstü tecellileri maddi
yaşantında hiç göremedinse, istisnai yaratılan insanda metafizik zuhu-
runu kabul edemiyorsan, düşünemiyorsan göremiyorsan beni Adem’in
yaratılışının nedenini anlayamadın, anlamak da istemiyorsan ilm-i
ledün, metafizik sana göre değil. Bu rahmet-i ilahiden nasip alman
için inancın yeterli değil. Umulur ki hatanı anlar, tövbe, istiğfar eder-
sin, İnşallah.

İBN-İ RÜŞT

Miladi 1200’lerde vefat ettiği bildirilen meşhur felsefecidir. Av-


rupalının takdirini kazanmıştır. Avrupalının “Avorveraisler” denilen 17
bir grup, ilmi felsefeden öte gitmeyen, beş duygunun esiri ve mahku-
mu olmuş düşünürleri İbn-i Rüşt felsefesini vahy-i ilahi gibi kabul
eder. Şeriat-i Muhammediye tabi olduğu halde İbn-i Rüşt’e hayranlık
duyan ulema mevcudu küçümsenmeyecek kadar çoktur.
İbn-i Rüşt alimdir. Zamanın Kurtuba’da kadı’l-kudat (kadılar ka-
dısı) denilen meşhur kadılarındandır. Aristotoles hayranlarından ve
eserlerini şerheden büyük felsefecidir. Felsefe feylesofudur. Felsefeyi
din-i İslam’la bağdaştırmaya yegane gayret göstermiş, fakat akılcılık
yönü galebe çalmış, aldığı tedrisatın etkisinden kurtulamayıp, aklın
ötesi vahy-i ilahiyi az da olsa, her ne kadar metafizikten bahsetse de
fiziğin mahkumu kılmıştır. Günümüzde dahi devamını görüp, yaşadı-
ğımız, aklın gücü ile ürettiğinin vahy-i ilahinin üzerinde gösterilme
gafletini, iman gözü ile bakıldığı zaman bütün çıplaklığı ile görmek
mümkündür.
İbn-i Rüşt şu senteze varır: Akıl ile vahyin vardığı nokta aynıdır.
Bunlar bir birinden ayrılmaz, süt kardeştirler.

17
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Bu fakir, yaşantımda müşahede ederek derim ki: Evet, beslenme


kaynağı aynıdır. Hazret-i ALLAH’ın yedinde olup beni Adem’e mah-
susdur. Beni Adem’den gayrısı vahy-i ilahi sütünden içemezler. İçse-
ler de hakikati anlamayıp, manayı da maddeye dönüştürmeye gayret
ederler.
İbn-i Rüşt’ün inancı rasyonelliğe dayanır. Rasyonellik akıl ile
vahyi aynı ölçüde görmektir. Rasyonalizm ise vahye inanmamaktır.
Akılcı yönteme “burhani yöntem” de denir. Akıl tanzim-i ilahi
kadar maddeyi kavramaya müsait yaratılmıştır. “Burhan” denebilir,
çünkü peygamber efendilerimizde zuhuru görülen mucizeler, varisü’l-
enbiya olan evliyaullahta görülen kerametler, -ki bu kerametlerin de-
vamı da “burhan”dır- hepsi fizik ötesi, küllü metafiziktir. Ehlinden
zuhur eder; güç kuvvet ALLAH’a mahsustur. Zuhur mercii acabasız
imandır.
Pozitivizm gibi, materyalizm ve hatta leninizm ve ateizm gibi in-
san tabiatına aykırı olan “izm”ler iflas etmiş, büyük darbe görmüştür.
Örneği: Rusya. Buna benzer devletler tetkike değer.
18

18
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

GAYBA İMAN

“O müttaki kullarım gayba iman ederler.” (Bakara Suresi, 3)


Bu ayet-i celileyi tefekkür edersen, yalnız şahsına ait iman zafiye-
tinin cehlinden zuhurunu açıkca görürsün. Vatanını ve milletini mua-
sır milletler seviyesine çıkarmak için, işgalci güçlerle yapılan anlaş-
maya ters düşmeden, hayatını hiçe sayarak, Ku’ran-ı Kerim hayranı
din-i İslam’ı hurafasız ve bidatsiz benimsemiş, tertemiz İslam’ı na-
ehle hissettirmeden yaşamak ve yaşatmak için, zamanı ve zemini de
müsait bulduğu kadarı ile, din-i İslam’ı hurafa ve bid’ata kaçırmadan,
yasaklar ve cezai müeyidelerle hakikatleri gerçek mecrasına çekmek 19
kasdi ile 1200 senedir içtihatsız yaşanan şeriat-i Muhammediyi servet,
teknoloji ve medeniyetin din-i İslam’a zıt imiş gibi gösterilmesini ka-
bul edemeyen Gazi Mustafa Kemal Paşa, işgal kuvvetlerinin de şartla-
rını nazara alarak, çok sevdiği vatanını, milletini, inandığı hak din
olduğundan hiç şüphesi olmayan din-i İslam’ı ehil olmayan, din adamı
geçinen bidat ve hurafalarla dolu, hakikat fukarası, “biliyorum” zannı
ile bilmeyerek İslam’da tahrifat ve tahribat yapanları cezalandırarak,
İslam’ın zahir ve batınını tertemiz yaşatmak kasdi ile islahata kalkıştı-
lar. Bu islahatı yapmak için yeterli dini bilgi sahibi idiler.
Ne yazık ki, bu icraatı hurafa ve bidat mahkumu olmuş, inanan
toplumlar bu luzumlu hareketi din dışı zannettiler. ALLAH’a yeteri
kadar iman etmeyenler de Mustafa Kemal Paşa’yı din-i İslam’a karşı,
din diye bir şey kabul etmeyen, dinsiz zannettiler. Hakikati yeteri ka-
dar kavramaya müsait olmayan, emr-i ilahi ile hayat tanzimini zül
addeden, “gördüğümden başka bir şeye inanmam” diye direnen, haki-
katten yoksun, maneviyat fakiri, mana yoksunu, iptidai düşünüp, cahi-
liyet devrinin yaşantısından haz duyan, esas irticanın şahsında her an
zuhuru görülebilen, irtica üreten dinsiz mürteci! Din-i İslam’ı cehli ile

19
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“yaşıyorum” zanneden, ilim, irfaniyet, medeniyet ve güzelliklerden


rahatsız olan, zamanın yaşantısından habersiz, ikinci irtica üreten, gü-
ya dinli, saf mürteci... Din dışı icraatlarını kıyamete kadar götürmeyi
vazife edinmiş kişileri aramaya zahmet gerekmez, çok yerde bulabilir-
sin. Emr-i ilahiyi yaşamanın zevkine ermiş, inanan, insanları horlama-
yı, toplumdan dışlamayı vazife zanneden! Atatürk’e: “Dinsizdir” diye
iftira atmaktan sıkılmayan, utanmayan gafiller...
Kendilerinin Atatürk’ün icraatlarının bekçileri olduğunu zanne-
denler, nerden geldiği bilinmeyen bilge ve kahraman edası ile bu çar-
pık zihniyetlerini zaman zaman ilan ederek vazife yaptıklarını zanne-
denler Mustafa Kemal Paşa’yı takdir edip, hayranlık duyan dindar
insanların yalan söylediğini zannederler. Çünkü iman zafiyeti geçiren
bu zümrenin ALLAH’a olan inancı imanlarından dolayı değil protokol
icabıdır. Bu meyanda amentü’ye iman etmiş Mustafa Kemal Paşa’ya
hayranlık duyan toplumlar da az değil. ALLAH adetlerini artırsın.
Yaşadığım o günlerin şahidiyim. Mülakat yaptığım Nokta dergi-
sinde de bahsetmiştim. Dindar yaşayan insanların Mustafa Kemal Pa-
20 şa’ya: “Mehdi resul” dediklerine şahidim. Çok geçmedi, bir kaç sene
sonra hurafa ve bidatların, katı kuralların mahkumu, ALLAH’ın son-
suz rahmetinden habersiz, cehennem yolundan başka yol tanımayan,
hakikat yoksunları, “mehdi resul” dedikleri Atatürk’e: “Deccal” ve
neüzü billah: “Kafir” dediler. Bu değişik düşünceyi halâ anlamış deği-
lim. Ancak, İslam’ı cinsel organından tanıyan, mütehassıs dindar ge-
çinenler az değil. Onlar için kelime-i tevhit önemli olmayıp, onların
şahidi açık gözle görülürse şahittirler. Her zaman aşikar olmadığından
“kafirdir” diye öldürürler, Bakarlar ki, malum ölçüleri ile yanılmışlar;
“müslümanmış” diye namazını kılarlar. Bu bilgelere:
Sorsan: “Selanik nerdedir” bilmez;
Bilir Cebrail’in kaç kanadı var!..

Bu bilgelerden daha farklı bilgeler de vardır ki, onların ölçüleri


maddeden öte gitmez. Mana onlar için bir şey ifade etmez. Hikmet ve
marifetullah -ki metafiziktir- ilgileri dışındadır. Atatürkçü geçinirler,
güya aydın kesim!.. O büyük insanın makamı cennet olsun. İcraatın-
daki maksat ve manayı anlamayıp Atatürk’ün icraatını ve geçici ya-

20
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

saklarını dine karşı kasden yapdığını zannederek imansızlığına eş de-


ğer gören, öylesi işlerine gelen, kültürlü, materyalist, iman fukaraları,
dünyadan sonra hayat kabul edemeyen, aydın geçinen, amentü yok-
sunlarının emr-i ilahiyi yeteri kadar bilemediğinden, hurafa ve bidatla-
rı din zannedip, başka ilim kabul edemeyen, safdirik, fakat samimi
inanç sahiplerinin de müşterek yaptıkları tahrifatın acısını millet ola-
rak halâ çekiyoruz.
ALLAH’ın emirlerini bilmeden tahrif ettik. Hatanın telafisini dü-
şünüyor isek gerçeklere, kanun-ı ilahiye uygun, medeniyet ve teknolo-
jiyi de, haramlar dışındaki cümle güzelliklerin dinin anayasası oldu-
ğunu bilmemiz ve görmemiz lazım. Lüzumlu olduğunu hala anlamak
için çaba göstermeyecek miyiz?!. Lütfen aslımıza rücu edelim!

21

21
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ATATÜRK’Ü YAKİNEN, HAYRANLIKLA


SEYREDİP EDİNDİĞİM İNTİBALARIM

Tahmini sene 1930. Gazi Evi’ne yakın Bozkurt İlkmektebi üçüncü


sınıfında talebe idim. Babam Samsun Belediyesi’nin karşısındaki Şifa
Hamamı’nı işletiyordu. Atatürk Fethi Okyar’a bir parti kurdurmuştu.
Arzu ettiği çok partili devreye geçişte atılan ilk adımdı. Belediye se-
çimi vardı. Samsun’da kadınların gizli oy vermelerini yadırgayan Ka-
radenizlilerin hayli karışıklıklar çıkardıkları söylendi. Atatürk Sam-
sun’a gece geldi. Olayı bastırdı ve Fethi Okyar’a emri ile kurdurduğu
22 partiyi lağvetti.
Hala etkisinden kurtulamadığım, kurtulmak da istemediğim hatı-
ratımı anlatmadan geçemiyeceğim: Mustafa Kemal Paşa’nın gece
Samsun’a gelişini Samsun Parkı’nda tesadüfi, yakınen seyretmiştik.
Talebesi olduğum Bozkurt İlk Mektebi Gazi Evi’ne yakındı. Mektepte
yakın arkadaşlarıma Mustafa Kemal Paşa’nın geldiğini anlatınca, ya-
kından görmek için beş arkadaş mektebi terkedip Gazi Evi’ne geldik.
Gazi Evi’nde hummalı bir faaliyet vardı. Meyilli olan giriş kapısının
bulunduğu yan yola bakan, yükseldikçe daralan bodrum pencerelerin-
den mutfağı seyrediyorduk.
Sıra sıra dizilmiş kuzu etlerinin usta ahçılar elinde ne olacağını
merakla seyrederken, birden Atatürk’ün bindiği, üstü açık arabası he-
men yanımızda durdu. Henüz bizden başka kimse yok idi. İnsan seli
geliyordu. Amma uzaktı. Üstü açık arabada oturan Cenab-ı Hakk’ın
bu necip milletin kurtulmasına vesile kıldığı büyük insan bütün aza-
meti ile yakınımızda duruyordu. Metafizik yaratılışlı, dindar kişilerin
“Mehdi resul” sıfatını yakıştırdığı büyük kahramanı çocuk cesareti ile
yakınen, seyirden ziyade tetkik ediyordum. 69 sene evveli o günkü
haliyle hafızamda duruyor. O gün değil, ancak bugün Hazret-i

22
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ALLAH’ın bu necip milletin esaretten kurtulmasına vesile kıldığı o


muazzam simayı daha normal düşünebiliyorum.
Arkadaşımıza sevgi ve muhabbetle sorduğu: “Mektebe gidiyor
musun, evladım, kaçıncı sınıftasın? Hitabı sanki bugün duydum gibi
halâ hafızamdan silinmediği gibi eksilmedi de. Henüz 48 yaşında fa-
kat yetmişin üzerinde gibi görünen, vatan ve millet aşkının galebe
çalıp, vazife ağırlığını seve seve taşımış, buna rağmen vazife mesuli-
yeti ve hadiselerin çökerttiği güçlü insanı yakınen dinliyor ve seyredi-
yordum. Arkaya taranmış, beyazı siyahından fazla, seyrelmiş saçları
başının çıplaklığını kapatmaya yetmiyordu. Kan eseri kalmamış sima-
sında din, vatan ve millet sevgisinin vazife ağırlığının o büyük insanı
ne hale getirdiğinin canlı portresini içim yanarak seyrediyordum. O
istisna yaratılmış insanı bugün daha iyi anlıyorum.
Bir gecede sakalı daha çok beyazlanan bitkin halde gördükleri
Peygamberimiz Efendimiz’e ashab merakla bu halin nedenini sordu-
lar. “Bu gece nazil olan hud suresi beni kocattı” buyurdu. Peygam-
ber Efendimiz’e buna benzer daha şiddetli bir ayet inzal olmamıştır:
“O halde, seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun 23
gibi dosdoğru ol ve aşırı gitmeyin çünkü o sizin yaptıklarınızı çok iyi
görendir.” (Hud Suresi, 112)
Büyük vazifelerin kazancı çok olduğu gibi ağırlığı ve mesuliyeti
de o nisbette büyüktür. Avamın kaldırmaya gücü yetemeyecek yükü
taşıyan, istisnai yaratılmış şahsiyetler vardır. Değişik vazifelerde yer
yüzünde bu kabiliyette ALLAH’ın rahmet sıfatının zuhuruna vesile
kıldığı şahsiyetlerde değişik tecelliyatlar kıyamete kadar devam ede-
cektir. Hiç şüphen olmasın. Bu hal adalet-i ilahinin rahmet tecellisidir.
Bu rahmetin değişik mevzularda zuhuru görülür. Peygamber efendile-
rimizde küll olarak tecelli eden bu rahmet-i ilahiyi ALLAH’ın istisnai
yaratılmış seçkin kullarında her devirde görmek mümkündür. Bu şah-
siyetlerin yaratılışı istisnaidir. Buna metafizik de diyebiliriz. Bu kul-
lardan bazıları emr-i ilahinin bekçileridir. Bazıları irşada, bazıları ika-
za, bazıları da islaha vazifelidirler. Atatürk islah vazifesi ile vazifeli
idi. Şahidim. Vazifeli, seçilmiş kulların cümlesi Hazret-i ALLAH’ın
muhafazasında olup, ehl-i hakikatın görgü ve bilgisine göre bu istisnai
yaratılan zevatın hiçbirinde menşei imansızlık olan gazab-ı ilahi gö-

23
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

rülmemiştir. Bu görüş avamın ölçüsüne göre olmayıp, yalnız ehline


mahsustur.
Cennet-mekan Sultan Vahdettin Han, (ALLAH cümlesinin makam-
larını cennet eylesin) Mareşal Fevzi Çakmak Hazretleri’ne emir vere-
rek, esaret hiç yakışmayan bu necip milleti uyarıp, vatanı işgalden
kurtaracak güçlü ve muktedir paşaların listesini istedi. Verilen listede
Mustafa Kemal Paşa’yı göremeyince Fevzi Çakmak Paşa’ya sert çıkı-
şarak, niçin Mustafa Kemal’i listede, hatta başında göremediğinin
sebebini sordu. Çünkü Padişah Mustafa Kemal’de bu kabiliyetin nite-
liklerini ALLAH’ın lutuf ve ihsanı ile görebiliyordu. Fevzi Çakmak
Paşa cevaben:
“--Ben de liste başına Mustafa Kemal Paşa’dan daha ehil kimse
görmüyorum. Fakat sizden çekindim ve yazmadım. Mustafa Kemal
öteden beri yenilik, cumhuriyet taraftarıdır, diye çekindim” deyince,
Padişah elindeki kağıdı atar gibi masanın üzerine bıraktı... Ayağa kal-
kıp pencereye döndü. Limanda demirli duran İtilaf Devletleri’nin İngi-
liz, Fransız, İtalyan, Yunan gemilerini göstererek:
24 “--Paşa paşa... Bu gemileri görmek kanıma dokunuyor. Bu mem-
leket kurtulsun da isterse cumhuriyet olsun!.. Kendisine selamımla
birlikte tebliğ ediniz” diyerek, getireceği paşalar listesinin başında
Mustafa Kemal ismini görmek istediğini bizzat Fevzi Çakmak Paşa’ya
emir vermiştir.
Tercüman Gazetesi’nde 1976 yılında manşetten verilen, yakın ta-
rihimizin en büyük sırrı diye bahsedilen bu hatıratta cumhuriyet dö-
neminin ilk beş simasından biri olan Mareşal Fevzi Çakmak Hazretleri
eşi Fitnat Hanımefendi’ye:
“--Bak fitnat. Öyle bir şey biliyorum ki, ortaya çıkıp söylememe
bugüne kadar tutum ve davranışlarımız müsait değildi. Mecburum bu
sırrı kendimle kabre götürmeye!..
Ve ifşa etmiştir ki, teferruatına girmiyorum. Fakat bu vatanın ve
milletin esaretten kurtulmasına emeği geçenlere, tarih boyu bilen in-
sanların hasretini çektiği cumhuriyetin gelmesine emeği geçenlere
küfredilmesini yadırgıyorum ve nankörlük görüyorum.
Sultan Vahdettin Han vatan haini değildir. Gerçekleri olduğu gibi
anlatmanın zamanı geldi, zannediyorum. Bunları milletimize olduğu

24
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

gibi yansıtırsak milletin fikir bölünmeleri düzelip, kardeşlik anlaşılıp


cumhuriyet layık olduğu mecrasına oturacak. Atatürk’ün kıymeti ve
değeri bütün millet tarafından bilinip, Atatürk düşmanlığı yerini dost-
luğa terk edip, Atatürk istismarcılarının sermayeleri bitecek. İflas ede-
cekler. Bir kısım insanlar da vatana ve millete canını dahi feda etmek-
ten çekinmeyen büyük insanlara teşekkürü borç bilecekler, nankör
olmayacaklar. Selahiyetli, güçlü idarecilerimizden rica ediyorum: Va-
tan millet ve ALLAH aşkına düzeltin... Evvela Mustafa Kemal Ata-
türk’ün dinsiz olmadığı gerçeğini lütfen ilan edin. Yalnız Türkiye de-
ğil, dünyanın bu gerçek bildiriye ihtiyacı var....
Bu abd-i acizin manevi vazifemden dolayı, Atatürk düşüncesine,
icraatına ters düştüğümü düşünmeyesin? Atatürk biraz daha yaşasa idi
bu izahlara lüzum kalmazdı. Islah için lüzum görülen icraatlar çok
geçmeden yerini gerçeğine bırakmak zorundadır. Atatürk’ün vefatın-
dan 15 gün evvel o zamanki başbakan ve hariciye vekiline emir verip,
cümle İslam ülkelerine tamim yazdırdığı, inkarı mümkün olmayan bir
gerçektir. Amma çok kişilerin işlerine gelmeyip, Hazret-i ALLAH’ın
bu milletin esaretten kurtulmasına vesile kıldığı büyük insanı küfürle- 25
rine ortak gibi göstererek, Din-i İslam’ı beşer uydurması imiş gibi
yansıtmaya cüret etmeleri, safiyetle ALLAH’a ve Resulü’ne inanan
vatan evlatlarını rencide ettiklerini, bu tutumlarının dinden menfaat
sağlayan çıkarcıların işlerine yaradığını görmüyorlar mı? Gerçeği an-
ladıkları zaman Din-i İslam’ın Hazret-i ALLAH’ın rahmeti olarak
umumu ihata ettiğini elbet görecekler. Umulur ki, bu görgüyü mahşere
bırakmazlar!
Muhtaç Olduğumuz Kardeşlik kitabçığında yazmıştım. Gene yazı-
yorum. Yazacağım inşallah:

“Bütün dünya müslümanları ALLAH’ın son peygamberi Hazret-i


Muhammet Mustafa (s.a.v.)’in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği
talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm müslümanlar Hazret-i Mu-
hammed’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli. İslamiyet’in
hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira, ancak bu şekilde in-
sanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler.”

25
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Mustafa Kemal Atatürk bu mesajın başbakan ve dışişleri bakanı


vasıtası ile dünyaya açıklanmasını emretti. Maalesef her ne sebeptense
emir yerine getirilmedi. Mesul şahıslar bu mesuliyetin vebalini bil-
mem nasıl kaldıracaklar?!. (Prof. Dr. Hanif Fauk, Urduca Yayınların-
da Atatürk, A.Ü. Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi yayınları, Ankara
1979, s. 102)
Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarından Atatürk Ve Din
Eğitimi (Ahmet Gürtaş) kitabında bütün şahitleri ile görebilirsiniz.
Aynı kitabda üçüncü hatıra başlığı ile ifade edilen ve gerçeklere ışık
tutan, Atatürk’ün, hakikatlere paralel şu yazacağım gerçeği iyi anlaşıl-
sın da hakikatleri tahrife kimse yeltenmesin. Gerçek ehl-i tevhide, ehl-
i tasavvufa zulmetmekte hakikat yoksunu, çarpık fikirleri ve düşünce-
lerine o büyük insanı Atatürk’ü ortak göstermesinler:
“Geçtiğimiz yıllarda yüz yaşını geçkin olarak ve istanbul Merkez
Efendi imam hatibi iken vefat eden ve cumhuriyetin ilanından önce
İstanbul’da şeyhü’l-meşâyih ünvanı ile anılan Nurullah Efendi özel
doktoru Prof. Dr. Naci Bor’a şu olayı bizzat kendisi anlatıyor:
26 Nurullah Efendi Atatürk’ün sekreteri olan amca-zadesinden ken-
disini Atatürk’le görüştürmesini ister. O da Nurullah Efendi’yi Anka-
ra’ya davet eder. O günlerde Atatürk bir vesiyle ile resepsiyon ver-
mektedir. Sekreter Nurullah Efendi’yi Atatürk’le resepsiyonda karşı-
laştırarak görüştürmeyi planlar ve bu maksatla resepsiyona Nurullah
Efendi’yi de davet eder. Arzu edilen bu görüşme gerçekleşir ve Ata-
türk Nurullah Efendi ile bir köşede hayli sohbet eder. O günlerde tür-
be, tekke ve zaviyeler kapatılmış bulunmaktadır. Söz buna intikal
edince Atatürk Nurullah Efendi’ye der ki:
“--Efendi Hazretleri tekke, türbe ve zaviyeleri ben kapattım.
ALLAH bana ömür verecek mi, bilmiyorum. Ama şayet ömrüm olur-
sa günü gelince bunları yine ben açacağım.”
Atatürk bu hakikati gerçek Şeyh Efendiye ifşa etti. Hazret-i Mev-
lana Celalettin Rumi Hazretlerini ziyaret ettiğinde:
“--Sen rahat uyu, ey koca şeyh! Bu icraatlarım sizlere değil”
Dediği gerçeğini bilesin. Zira tertib-i tanzim-i ilahi olan gerçekler
ila-nihaye yasaklanıp kaldırılamazlar. Gerçekler mecrasından saptırıl-
dı ise Hazret-i ALLAH tekrar o gerçeği zamanı gelince vazifelendir-

26
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

diği kullarının eliyle aslına döndürüp tekrar ihya eder. Atatürk ehline
söylemekte mahsur görmediği bu hakikati anlatmakta bir sakınca
görmemiştir. Aksini düşünmek o müstesna yaratılmış insanı tanıya-
madığının ifadesi olur.
Her hangi bir semavi din göstere bilir misin, tasavvufsuz, şeriatsiz
ve tarikatsizdır? Bu türlü rahmet tecellileri batıl dinde dahi görülür.
Mistik yaşantı hiçbir din kabul etmeyen ateiste lazım değildir. Felse-
feden başka ilmi olmayan, akılcı dinlere de tasavvuf, şeriat, tarikat,
marifet ve hakikat gerekli değil. Çünkü beşeri yasaklar fer’idir. Haki-
kati kaldırmak beşerin takatı ve gücü dışındadır. Protokol gereği dini
kabullenmiş gibi görünen ademin (kişinin) belirtilen bu gerçekler
imanını değil küfrünü artırır.
“Ey insan, arzı ben yarattım, sen düzene sokacaksın” hitab-ı ila-
hisini hatırdan çıkarmıyasın! Her şeyin cevher ve arazını yaratmış.
Gerisine kullarını kabiliyetleri nisbetinde yükümlü kılmış. Misal mi:
Suyu yaratmış, toprağı yaratmış; kerpiç yapmayı, her ihtiyacında kul-
lanmayı kulun iradesine bırakmış. Edep dışına çıkıp da: “Ya Rabbi,
bunları da sen yap” diye ALLAH’a karşı saygısızlık ve küstahlık 27
yapma! İleri gidersen gayretullaha dokunursun. Niçin yaratıldın, vazi-
felerin nelerdir, nelere muktedirsin, nelere karşı güçsüzsün? Bunları
bilmek...
“Men arefe nefsehû fe-kad-arefe Rabbehû...” Nefsinin aczini
bilen insan, varlığın ALLAH’a mahsus olduğunu bilen insan ilim sa-
hibi demektir. Çünkü ilim ALLAH’ı bilmektir. Bu ilmin nihayeti yok-
tur. Ömrün nihayeti ilmin sonu değildir. İmanında ihlas ve sadakat
gösterip hep ALLAH’ı bilme zevkine erenleri kabir hayatında dahi
ilme devam ettirirler. Kabir hayatı dünya gibi müsait olmayıp imkan
ve müddet sınırlıdır. Dünyada “kavis”i bilerek tamamlayanlar feraset-
li, akıllı, bahtiyar mü’minlerdir. Ezel-i ervahda “beli” diyen fakat her
ne sebebden dünyada kavisi tamamlayamıyan, murad-ı ilahi olan kul-
larına adaleti icabı kabirde kavisini tamamlatır. Yani ruha makamını
buldurur. Çünkü kasd-i ilahi “daha kemalatlı olsunlar, daha yüksek
derece alsınlar, rahmetimin sınırlı olmadığını bilsinler” diye arzı ya-
rattı. Sonsuz rahmetini kullarına gene rahmet tecellisi ile bildirmekti.
Dünya memduhtur. Beni Adem için ferah ve güzeldir. Kafir için
de toleranslıdır. Kulun gerçeklere birazcık yönelmesi onu rahmet-i

27
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ilahiden nasipli kılar. Hülasa edersek, dünyayı Hazret-i ALLAH rah-


metinden yaratmış olup, bu rahmeti yaşayan ve gören ulemaya ihtiyaç
vardır. ALLAH’ın rahmetini bilemeden ilim tahsil edenler bu zevki,
bu hali idrakten yoksun, bilmeden rahmet yolunun yol kesicileridirler.
Zira tasavvuf, tarikat, şeriat yoksunudurlar. Bu türlü iman akılcının
nefisle müşterek imanıdır; nakil imanı değil. Nefis nakle ihtiyaç duy-
mayıp akılla birleştiği zaman varacağı menzil putperestlikdir. Bu çar-
pık düşünce saliklerini ikna ediyormuş gibi görünse de rahmet-i ilahi-
den nasibsiz yolun nihayeti tabir caizse, bilerek veya bilmeyerek, ha-
kikat dışı putperestliktir.
Beşerin görgüsü, bilgisi ve ilmi müsait ise bu kadarını ölçme ve
görme imtiyazı verilmiş olup, bu ölçü aslın fer’idir. Asıl ölçü ve hü-
küm ALLAH’ın yed-i kudretindedir. Bu kuvveti, bu gücü naçiz şahsı-
na maletmek cüretini göstermeye kalkışan hakikat cahili, gerçeklerden
sapmış, mana yoksunu eçheldir.
İşte bu hastalıkları çevremde çok gördüm. İnancımla bağdaştıra-
madığımdan dolayı, içine sindiremeyen bu abd-i aciz maddi ve mane-
28 vi hayatımda zevkle zuhurunu seyreylediğim, beşerin gücü dışında
fizikten başka bir şey kabul edemeyen kullarına merhamet ve rahmet-i
ilahinin zuhuru: Metafizik! Rabbımızın safiyetle inanan kullarına
rahmet iltiması gibi düşünebilirsin. Bu rahmet-i ilahinin peygamber
efendilerimizden zuhurunu gördünse bu tecelliyatın tek ismi “muci-
ze”dir. Evliyaullahtan zuhur etti ise “keramet”tir, devamı “burhan”dır.
Cümlesi fizik ötesi, metafizik olayıdır. ALLAH’ın belirli şahsiyetlerde
zuhur ettirdiği tabiat üstü hallerdir. Bu türlü zuhuratla karşılaştığın
zaman sakın ha “bu zat bu işi yapabilir mi?” diye düşünme. “ALLAH
yapabilir mi?” diye düşün. Bu düşüncenin dışına çıkmayasın. Bilme-
den hata ettiğin zaman samimiyetinden belki mazur görülürsün. Am-
ma vazifeni emr-i ilahiye uygun yap. İşi şansa bırakma.
Hakikat bu türlü zuhuratta ALLAH’ı görmektir. “Habibim, sen
atmadın, illa ben attım” hitabının anlamını iyi bilesin. Bazı yol salik-
leri mensubine izahta ve anlatmakta güçlük çektiklerinden “varsın
öyle bilsin. Ne zararı var?” Düşüncesi ile, ihvanı o hali ile “götürüyo-
ruz” zannederler. İşte o “oluyor gibi” görülen yanlış tutum meyvesini
vermeye başlar. İlk meyvesi şeyhini ilahlaştırır. İlahları çoğaltır. Ni-
hayet kendisi ilah olur. Kelime-i tevhidin dışında yaşantı temin ve

28
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

tertip etmeye çalışır. İslamın, tasavvufun ismi ve resmi kalmıştır. Baş-


kalarına zarar vermedi ise işi ALLAH’a kalmıştır! “Dinin cüz’ünden
feragat küllünden feragattır.” Yani tevhitten bir şey eksiltdiğin zaman
eksiltilen kadar değil, küll olarak tevhit yoksunu olursun. Kulluğun
icabı evvelâ dikkat edeceğin esas tevhide halel getirmemektir.
ALLAH’tan başka ilah edinmeyeceksin.
Hazret-i ALLAH kıyamete kadar rahmetini kısıtlamadan ihsan
eder. Her devirde öz ve mana değişmez. Tecelliyat kullarının kemala-
tına göre değişik biçimde ihsan edilir ise de, tevhit kıyamete kadar
değişmeyen, değişmeyecek olan Din-i İslam’ın kulluk vecibesinin
anayasasıdır.
Tevhidin sıhhatına halel getirmeden her devirde her mevzuda içti-
hat yapılması elzemdir, emr-i ilahidir. İçtihatsız geçiştirilen zamanla-
rın beşer hayatındaki yaptığı anormallikleri görmemek mümkün değil.
İçtihatsızlıktan maruz kaldığımız bunalımları tek tek saymak imkan-
sızdır. Toplumların bu vebali kimden sorulacak? Tarih boyu bu hata
idrak edilmemiş. İçtihatsızlığın getirdiği anormallikler semavi dinlere
maledilmiştir. 29
Semavi dinlerden kasıt yalnız ve yalnız İslamiyet’tir. Hazret-i
ALLAH islamdan başka din kabul etmediğini Hazret-i Kur’ân’da be-
yan ediyor. Yahudilik, Hristiyanlık diye din yoktur; İslamiyet vardır.
Hazret-i ALLAH’ı kabul eden her kul müslümandır. İslam’ı yalnız
bizim tekelimizde göstermeyelim. Enaniyete kaçmayalım. Hazret-i
ALLAH alemlerin Rabbidir. Ona göre düşünüp amel edesin.
Emr-i ilahiye uymayan, din dışı yaşantı aşikar, ya da gizli nefsani
ve akılcı din ihdas edilmiş, bu çarpık zihniyet fazla dini bilgisi olma-
yan avama cazip gösterilmiş, gerçeği yaşamak isteyen ehl-i hakikat
horlanmış ve hayattan dışlanmak istenmiştir. Nefsin ve aklın ürettiği,
semavi din dışı çarpık yaşantılarını Hazret-i ALLAH’ın kullarını ihya
için lutuf ve ihsanının tecellisi olarak elçileri vasıtası ile lutfettiği şeri-
atları rahmet yolu... Ki, tarikleri zamana göre içtihattan habersiz kişi-
lerin terazilerinin gerçekleri normal tartacağını beklemek gaflet olmaz
mı?
“Bu dünyada a’ma ahirette a’ma (bu dünyada görmeyen ahiret-
te göremez) ayetinde belirtildiği gibi; Hazret-i Aliyye’l-Murtaza (r.a.)

29
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Efendimiz’in buyurduğu: “Görmediğim ALLAH’a ibadet etmem” sö-


zünde belirtildiği gibi... Müstesna yaratılmış, yaratılışı rahmet-i ilahi-
nin tecellisinden bAşka bir şey ifade etmeyen, hayatının her safhasın-
da fizik üstü tecellilerin anlamı hikmet ve marifetullah olup fizik üstü,
metafiziğin zuhuru biz aciz kullarına ALLAHU TEALA VE
TEKADDES Hazretleri’nin rahmetine vesile kıldığı kulluk imtihanın-
da kazanmamız için, tabiri caiz ise hal ve kulluk tecellisi ile verilen
ferahlık biz aciz kullarına lütf-ı ilahiden olan bir nevi iltimas değil mi?
İşte bu rahmet-i ilahileri göremeyenler, görmek de istemeyenler dün-
yada hakikat a’ması olduğu için hakikat aleminde de a’ma olarak haş-
rolunacaklardır. Cenab-ı Hakk’a: “--Biz dünyada görüyorduk. Ahiret-
te niçin a’ma olarak haşrolunduk? sorularına Hazret-i ALLAH ce-
vaben şöyle buyuracak:

“Siz dünyada iken dahi hakikatlere gözlerinizi ihtiyarınızla ka-


patmış idiniz. Burası mana alemi. Dünyada rahmetim her yerde zuhur
ettiği halde “ALLAH’la kul arasına girilmez” diye, hakikatleri hiçbir
30 manevi izahı olmayan, benim sıfatlarımla bağdaşmayan kelamlarla
kullarımı rahmetimden uzaklaştırdınız ve o kullarımı: “--Taştan ve
topraktan ne istiyorsun?” diye olanca gücünüzle engelleyip, manevi
kazançlarına mani oldunuz. “Siz onlara ölü demeyin, onlar diridirler
amma siz bilemezsiniz” diye sizleri uyardığım halde uyanmadınız.
Bugün a’ma olarak haşrolundunuz.”

Ehl-i hakikatın dile getirmek istediği şu gerçeği kalbine nakşet ki,


bir daha bu hataya düşmeyesin!

İki alemde tasarruf ehlidir ruh-ı veli;


Deme kim, mürdedir, bundan nice derman ola?!
Ruh-ı şimşir-i Hüda’dır, ten gılef olmuş ana;
Dahi a’lâ kar eder, bir tığ kim üryan ola.

Velinin ruhunun ALLAH’ın yedinde bu dünyada tasarrufatı oldu-


ğu gibi öbür alemde tasarrufatı daha açıktır. Artık o ölmüş, cesedi

30
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

murdar olmuştur, ondan ne bekliyorsun? deme! Onun ruhu Hüda’nın


kılıcıdır. Vücut o kılıcın kılıfı idi, ten kılıcın kını idi. Vefatı ile kılıç
kından çıktı. Kınından çıkmış kılıç görmez misin, rahmet yönünde
daha tesirli olmuyor mu?
Örnek mi? Peygamber efendilerimizi hayatlarında kaç kişi farket-
ti? Şimdi bak insanlar ziyaret edeceğiz diye ne meşakkatlere, ne ezala-
ra katlanıyorlar? Sebeb: ALLAH’ın kılıcı kınından çıktı. Evliyaullahın
türbelerine bak. Hayatta iken kaç kişi ziyaret ediyordu? Şimdi seyrey-
le.. Dirileri ziyaret ettikleri gibi ölülerini de ziyaretten mahrum etmek
istemiyorlar. Doğru yapıyorlar. Ayıplamıyorum. Çünkü ALLAH’ın
rahmetİne vesile kıldığı kılıcı kınından çıkmış, nasiblisini bekliyor.
Kelam-ı Kadim’de mevcut, Hazret-i ALLAH’ın kullarına rahmeti
ile ihsan ettiği gibi, kulunun menfaatı icabı yükümlü kıldığı emr-i ila-
hiyi iyi dinle! Nasıl gerekiyorsa öyle amel etmek için cüz’i iradeni
kullanmayı iyi bil!
“Onlar öyle sapıklar ki! Kesin söz verdikten sonra sözlerinden dö-
nerler. ALLAH’ın ziyaret edilip, hal ve hatırının sorulmasını istediği
kimseleri ziyaretten vaz geçerler. Yer yüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. 31
İşte onlar gerçEkten zarara uğrayanlardır.” (Bakara Suresi, 27)
Muhterem hocam! Bu ayet-i kerimeyi bilmem nasıl anlıyor ve an-
latıyorsun?!.. Lütfen, bu abd-i acizi iyi dinle! Kırk üç senedir
ALLAH’ın verdiği irşat vazifesi ile mesul ve yükümlü kıldığı bu
ALLAH abdi, ilahİ güç karşısında aczimi elbet bilirim. Fakat küfr-i
inadi karşısında imanımdan asla taviz vermem.
ALLAH’ın tertibi olduğundan zerre kadar şüphe etmediğim, Haz-
ret-i Kur’ân’da tasdiki görülen, rahmet tecellilerinde şehadeti bariz
görülebilen, itikatta İmam Maturudi Hazretleri’nin, amelde Hanefi
mezhebinin kurucusu olan İmam-ı a’zam Hazretleri’nin içtihadını za-
manın yaşantısına uygun olarak bütün gücümle yaşamaya çalışıyorum.
Meşrebim tertib-i ilahi olan Kadiri ve Rufai olup rahmet birleşiminden
ihsan edilen manevi teşkilatın tebliğ ettiği Galibilik kolu ile taltif ve
yükümlü kılındım.
Semavi dinler ki, hepsi İslamiyet’tir. En son gönderilen,
ALLAH’ın kullarını irşat ve ikaz eden, yol gösterici, hikmetler kayna-
ğı, marifetullah hazinesi, güzellikler manzumesi, ALLAH’ın rızasını

31
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

kazanmak zevki tecelli edenlere güzellikler kaynağı, ilm-i ledünni


sultanı, ALLAH elçileri zincirinin son halakası Hazret-i Muhammet
Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz’in “ene medînetün Ali babûhâ” (ben
ilim şehriyim, Ali kapısıdır) buyurduğu şaH-ı velayet Hazret-i Ali
(r.a.)’a verilen rahmet-i ilahi olan velayet kapısının manevi vazifem
itibarı ile bir parçasıyım. Mezheb-i Hanefi amel düsturumdur. Meşre-
bim ilim yönünden benzetilecekse tekrar ediyorum: Aleviyim.
Tarikatlar iki sınıfda ifade ediLir: Alevi, Bekri diye. Yalnız Nak-
şibendi tariki Bekri, diğer bütün tarikler Alevi olarak belirtilmiştir.
ALLAH elçilerini birini diğerinden ayrı görerek sınıflandırmaya
cüret edenler hakikat dışında kalmış, emr-i ilahiyi yeteri kadar anla-
yamamış, o nisbette gafildirler. Peygamber efendilerimizin cümlesine
salat ü selam olsun. Bu hadis-i şerifin şahidiyim.
Dikkat et! “ALLAH’ı kabul ediyorum” demekle beşere karşı kim-
liğini bildirdin. ALLAH’ın emirlerine sadakatin ve icraatın nisbetinde
lisan-ı hal ile ALLAH’ı bildiğini söyle. Peygamber efendilerimizi de
tarihsel bilmek yetmiyor. ALLAH’ın elçisi olarak, biz kullarına getir-
32 diği emr-i ilahiyi ne kadar kabul edebildin de, yaşantında ne kadar
gösterebildinse, o kadar tanıdın demektir. Başka yönlü tanımayı Ebu
Cehiller, Ebu Lehepler yakınen biliyorlardı. Bu tür tanımak ALLAH
indinde yeterli değil, gafil olma.
Demeyesin: “Asr-ı saadette yaşasa idim, daha takva, vera sahibi
olurdum.” Yanlış düşünme. O zamanın, bu zamanın ALLAH’ı ayrı
değil ki!... Emr-i ilahiye samimiyetin kadar yaklaşımınla zuhur eden
icraatının meyvesini elbet göreceksin. Her zaman kazanmak için se-
bepler vardır. Hazret-i ALLAH buyurdu ki: “Siz asrı tanetmeyin.”
Zamanı suçlamayın. Zamanın değeri sorumlu kişinin icraatına bağlı-
dır. Tahsis edilen rızık için cevher ve araz yaratılmış. Kulluk yapmak
için türlü desise ve bahanelerle rahmet-i ilahisiyle, gök ve yeryüzünde
sayamıyacağın kadar nimetlerini sergilemiş. Kulun say-i gayretine
sunmuş. Seni bekliyor, gafil olma! Şu zaman, bu zaman... Zaman yine
ayni zaman. Hazret-i ALLAH küll olarak yarattığı her şeyin ihtiyacını
fazlası ile halketti. Kavaldan nağme çıkarmayı düşünüyorsan, üstadın
dediği gibi: “Yel ALLAH’ın, kaval ALLAH’ın; sen parmaklarını oy-
natmayı bil!” Verilen cüz’i iradeni kasdediyorum. Onun izni olmadan
sinek bile kanadını oynatamaz. Üzerine düşmedik, gücünün dışında

32
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

olan hadiselere hudutlu sermayeni miras yedi gibi har vurup harman
savurma. O sermaye şahsına tahsis edilen rızkını bulsun, yaratanını
bilsin manasını taşıyor, gafil olma !
Semavi dinleri ölçmek için gücünün dışında işlere kalkışma. He-
nüz kendi başını tarıyamıyorsun, gelin başı taramaya kalkma!. Sonra
gelen ALLAH elçileri evvel gelenlerin şeriatını iptal etmez. Kullarının
kemalatına göre, rahmetini yaşanacak güçte, elçileri vasıtası ile bildi-
ren rahmet-i ilahinin en son gelenini kabullenip, tabi olan yaşantısını
son şeriata göre tanzim ve tertibe riayet eden kulda daha kamil sıfat
bariz görülür. Daha evvel gelen şeriatlerde sebat edenlerin ve
ALLAH’a kasıtlı şirk koşmayanların da ismi “müslüman”dır. Kur’ân-ı
Azimü’ş-Şan’da Hazret-i ALLAH’ın bildirisi bu. Sonra gelen şeriata
uymak zordur. Amma sonra gelen şeriati idrak etmek imanın kemala-
tının ifadesidir.
Gönlün bir yere bağlanıp da başka yerlere akmasının insan mizacı
ile bağdaşmadığını iyi anlarsan, başka semavi dinlere küfür gözü ile
bakamazsın. Bu hale tasavvufta “men aref sırrı” derler.
Hazret-i ALLAH’ın emrine bilerek muhalefet etmeyesin. ALLAH 33
elçilerinin tebliğ ettiği emr-i ilahiyi zamana göre kullarınIn nasıl ya-
şamaları gerektiğini, dünya ve ahiret hayatının hayırlı olacağını, ve
tertib-i ilahi o devirdeki yaşayan kulun mensubu olduğu peygamberi-
nin icraatını terazi edinmesi elbette lüzumlu idi. Şeriatti.
Emr-i ilahinin Hazret-i Kur’ân’da mevcut, Peygamber Efendi-
miz’in halinde ve yaşantısında zuhuru görülen şeriatin içtihada ihtiya-
cı yoktu. ALLAH elçisi dünyada vücudu ile mevcut idi. Bütün müşki-
latlar huzur-ı Peygamberi’de adaletle yerini buluyordu. Buna rağmen
Yemen’e vali olarak gönderilen Muaz bin Cebel (r.a.)’a Peygamberi-
miz Efendimiz sordular:
“--Ne ile hükmedeceksin, ya Muaz?” Hazret-i Muaz cevaben:
“--ALLAH’ın kitabı ile, ya Resulallah.”
“--ALLAH’ın kitabında bulamazsan, ya Muaz?”
“--Resulünün sünneti ile.”
“--Onda da bulamazsan, ya Muaz?”

33
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“--İçtihadımla, ya Resulullah” cevabı Peygamber Efendimiz’i


memnun etmiş, Hazret-i ALLAH’a böyle bilgili kullar yarattığı için
şükür ve hamdetmiştir.
Peygamber Efendimiz’in irtihalinden sonra az da olsa ihtilaflar
görülmeye başladı. Hicri 75 senesinde dünyaya gelen, 150 senesinde
ahirete irtihal eden Nu’man bin Sabit (İmam-ı a’zam) (r.a.) İçtihatları-
nı, o gün nasıl icraat gerekli olduğunu eserlerinde kaleme almış, ma-
kamı cennet olsun. İmam-ı a’zam’ın irtihalinden sonra İmam Şafii,
İmam Maliki, İmam Ahmet bin Hambel (r.a.) Hazretleri de İmam-ı
A’zam’ın içtihadının kendilerinin yaşadığı zamana içtihadi bazı mese-
lelerin uygun olmadığını bildirdiler ve içtihatları ile yaşadıkları zama-
na ve zamanımıza da ışık tuttular. ALLAH cümlesinden razı olsun.
1200 sene evvel yapılan içtihatlar küll olarak geçerli mi? Tamamı
ile olmasa da, geçerli olmadığının İslam toplumlarında sarsıntısı za-
man zaman bariz görülüyor. Zamana göre, tahsili olan insanlar “müs-
lümanız” dedikleri halde, çekinmeden, ALLAH’tan da korkmadan
“kahrolsun şeriat” diyebiliyorlarsa kantarın topu düşmüş demektir.
34 Tartamazsın, zahmet etme.
İçtihat görmemiş inancının safiyeti ile hayatını idame ettiren ve
safiyetle “yaşıyorum” zannedenler bu samimiyetlerini devam ettirebi-
liyorlarsa onlar için korku yoktur. Şahsi sadakatı ile “yok mu çaresi
dostlar?” diye feryat edenlere derim ki: Elbette var. ALLAH sübhan-
dır. Çaresi ehlinin zamana göre içtihat, içtihat, gene içtihat etmesidir.
Hazret-i ALLAH bu vazifeyi ehline bırakmış. Bu mesuliyeti taşıyanlar
kendilerini pek a’lâ bilirler.

34
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

RAHMETSİZ DÜNYA OLMAYACAĞINA GÖRE


MÜRŞİTSİZ DÜNYA MUHALDİR

Rahmetsiz dünya olmayacağına göre mürşitsiz dünya muhaldir.


Rahmetsiz demektir. Bu türlü rahmet-i ilahiyi müşahede etmek ehline
zor değildir. ALLAH’IN bu sonsuz rahmetini kıyamete kadar devam
ettireceğinden kimsenin şüphesi olmasın. “Ezel-i ervah diploması”
taşıyan ehl-i tevhit, ehl-i tasavvuf, ehl-i tarik olan ALLAH’ın sadık
kullarını, gene ALLAH’ın vazifelendirdiği varisü’n-Nebi, nedim-i
ilahi olan irşat vazifeli, Peygamber Efendimiz’e biat vecibesini naçiz
şahsında taşıyan bu vazifeli zevat kıyamete kadar yer yüzünde mev-
cuttur. Nasiblisi bulur. Hazret-i ALLAH sahtelerin şerlerinden cümle
kullarını korusun, amin.
Bugüne, bu zamana göre nasıl yaşantı lüzumlu ise onu düstur
edin. Halkedilen güzelliklerle günü yaşa. Mazi geçti, geri getiremez-
35
sin. İstikbal, yani gelecek ALLAH’a malumdur, bilemezsin. Hal bu-
gün. Bugün ise zamanında zuhur eden güzellikleri bul ve yaşa. Her
devirde bu tabloyu çizmek ve halka sunmak din alimlerinin vazifesi
idi. Amma halâ 1200 senelik içtihatla şeriat-i garrayı götürmeye çalı-
şıyorlar.
Dinine samimiyetle hizmet etme çabasında olan kardeşim! Gel,
hizmeti bilerek yapalım. Günün yaratılan güzellikleri dışında güzeli
göstermen mümkün değil. Maddeye bak, manayı anla. Bugünkü ilm-i
tıp, mühendislik, mimarlık, ilm-i ticaret, ilm-i ziraat, erbab-ı sanat hiç
değişmediler mi? Öyle mi görüyorsun? Anlatmak istediğim, “dinde
reform” değil, haşa!
Son gelen şeriat bir evvelki şeriatın zamana göre yaşama kolaylı-
ğını ihtiva eder. Tanzim-i ilahidir, rahmettir. ALLAH tarafından ya-
saklanmışın dışında güzelliklerden kaçmayalım. Misal mi: Cumhuri-
yet güzeldir. Bugün demokrasi güzeldir. İnsan hakları, laiklik güzel-
dir. Yaşanıyorsa bu güzellikler güzeldir. Güzelse İslam’dır. Hazret-i
Kur’ân’ı yanlış tefsir ettik ve fikrimize uymayan, işimize gelmeyen
yerleri sanki “Hazret-i ALLAH’tan daha iyi biliyormuş” edası ile gü-

35
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ya düzelttik! Gülünç olduk. Perişan olduk. Ehline rica ediyorum: Bu


günahımız için tövbe ve istiğfar yeterli değil. ALLAH emrinin aslına
rücu edelim. Bu günahın başka tövbesi yok. İyi anlayıp, telafisini bile-
lim ve düzeltelim! ALLAH aşkına!

36

36
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

METAFİZİK
İnsanın maddesi cemi mahlukatın benzeri görünümünde gibi ise
de, başka mahlukatta pek görülmeyip, ancak kamil insanlarda bariz
zuhuru görülen fizik ötesi mana ve hikmet kaynağı metafiziktir.
Şekilde insan bir sivri sineğe mağlup olur. Fakat batında yedi kat
göğe ulaşan kudret verilmiştir!

Ben gizli hazine idim. Bilinmekliğimi diledim,


zatımdan zatıma tecelli ettim! 37

NUR-I MUHAMMEDİNİN ANLAMI VE


MANASI

“Nur-ı Muhammediyi halkettim.” Yaratılışın sırrı, eşi, benzeri


olmayan Hazret-i ALLAH’ın rahmetinin tecellisine vesile kıldığı nur-ı
Muhammedi (muhammed’in lügat manası öğülmüş, ism-i mef’ul olup,
öğülmeye layık, bir çok güzel hasletlere sahip ism-i has demektir). Bu
rahmet-i ilahi bir topluma mahsus olmayıp, umumidir. Kıyamete ka-
dar bakidir. İmanlı ehl-i kitapta zuhurunu müşahede etmek mümkün
olduğu gibi, ahir zaman ümmetinin inanan toplumlarında ve ferdlerin-
de bu rahmetin tecellisini bariz görebilirsin. Nur-ı Muhammedi Haz-
ret-i ALLAH’ın, bilinmesine vesile kıldığı külli rahmetine verilen
isimdir. Yalnız bir şahsa, bir kavme mahsus olmayıp, adaleti mukteza-
sı cemidir. ADEM safiyullah’tan kıyamete kadar bakidir. “Lev-lâke
lev-lâk, le-mâ-halaktü’l-eflâk” hitabı ile noktalanmış. “Sen olmasa
idin eflaki yaratmazdım” hitabını iyi anla.

37
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Cümle peygamberimiz efendilerimizde zuhur eden ahir zaman ne-


bisi, peygamberler zincirinin son halkası Hazret-i Muhammed Musta-
fa (s.t.a.v.) Efendimiz’de bütün çıplaklığı ile tecelliyatı görülen, kıya-
mete kadar devamı şüphe götürmeyen nur-ı Muhammedi ALLAH
elçilerinin cümlesinde, veraset vazifesi ile yükümlü nebi varislerinde,
makam-ı velayetten nasipli veli kullarında, kelime-i tevhidin manasını
inanarak yaşayan mü’min kullarında zuhur eden nur-ı Muhammedi
Adem aleyhi’s-selamdan zamanımıza kadar noksansız geldi, kıyamete
kadar noksansız devam edecektir. Şüphe ALLAH’a noksan sıfat ya-
kıştırmaktır ki küfürdür.
Dikkat! Rahmet-i ilahiyi bir zamana, her hangi bir şahsa mahsus-
muş gibi göstermeye kalkışmak, şeriati ile yükümlü olduğu peygam-
berini diğer peygamber efendilerimizden üstün göstermek hakikatle
bağdaşmadığı gibi, kişinin cehaletinin eseri olup, toplumlar arası düş-
manlığa sebep olmuştur.
Cehalet ağacının meyvesi hakikat dışı, anarşist, mürteci yetiştirir.
Çünkü ağacın besininde görgüsüzlük ve cehalet vardır. Hakikat dışı
38 yaşayan ademde toplumlara, dünya ve ahirete faideli hiçbir hal göre-
mezsin. Görülen belki nefse hoş gelir, amma mana zevkinden mah-
rum, hakikat müflisi, imansızlığın mahsulüdürler.

38
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

İSLAM’DA İRTİCA OLUR MU?

İrticayı şöyle görüyor ve izah ediyorum: Kesin bilelim ki: İslami-


yet’in gerçeğini bilebildikse ve bildiklerimizi yaşayabiliyorsak, İsla-
miyet’te irticaya yer yoktur. Hele şeriat-i Muhammedi yaşanıyorsa,
hakikat dışı olan nefsani zuhuratın yaşayan insanın aleminde yeri yok-
tur. Bulamazsın, arama.
İrticanın lugat manası zamanını bilmeyip de geriye gitmektir.
Rehberimiz, mana önderimiz Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.)
Efendimiz’in kulluk anayasasının biz acizlere önerisi: “İki günü bir-
birine eşit olan ziyandadır.” Elimizi vicdanımıza koyup hüküm vere- 39
lim: Bu türlü din-i İslam’ı yaşayan mürteci olur mu? İrticai halin bu
mübarek zevatta zuhuru nasıl düşÜnülür?!.. Olur mu? Emr-i ilahi olan
gerçekleri yaşamayı şahsına zevk edinmiş insanda geriye gidiş olur
mu? Din-i İslam bu güzelliklerin menbaıdır. Aramaya gerek yok.
Bu necip milletin manevi hayatını emredilen din-i İslam’ı gerçek
manada, katı kurallara sapmadan yaşaması için ilgi göstermemiz men-
faatımız gereği! İslam’ı emr-i ilahiye uygun yaşamanın vakti halâ
gelmedi mi?

39
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

YARATILMIŞ RAHMETLERİN BAŞI ZAMANDIR

İmam Şafii Sazretleri: “Sofiye taifesinden, yani dervişlerden aldı-


ğım hikmetli nasihatlardan bir tanesi: “Zaman kılıçtır; sen onu kul-
lanmayı bilmiyor isen o seni keser” dediler. En kıymetli şeyin zaman
olduğunu gördüm ve yaşadım.
Atatürk’ün o günkü ahvale göre hadiseleri bilenler tarafından ya-
dırganmayan, zamana mahsus icraatlerinden başka bir şey yapılamaz-
dı. Gerçeği bilenler (ehl-i hakikat) Atatürk’e yardım ettiler. Davanın
inceliğini pek kavrayamayan zamanın mebuslarından bir tanesi mane-
viyat ehli büyük insan Abdulhakim Arvasi Hazretleri’ne, yılışarak:
40 “--Dergahlarınızı, zaviyelerinizi nasıl kapattık, gördün mü?” Diye
kendine kahraman süsü veren, hakikatten habersiz, ucuz kahramana
avamın idraki dışında şu gerçeği dile getirdi:
“--O din üniversitelerinin 300 sene evvel manasını mecrasından
saptırdık. Dejenere ettik. İstismara müsait hale getİrdik. Başka bir şey
yapamazdınız. Manası istismar olan irfan yuvaları zaten kapanma bek-
liyordu. Kapıyı çekiverdiniz.”

Her ne kılmışsa adâlettir, Cenâb-ı Kibriyâ;


Her kazâya, her belâya kıl rızâ, ALLAH kerîm.

İlim tahsil etmiş, az çok güzelliklere vakıf olmuş bir insanın dinsiz
olması düşünülemez, muhaldir. Dinsizliğin giriş kapısı cehalettir. Bu
ters kapıdan rahmet yolu bulmak gülünçtür. “El-Cahilü cesurun (cahil
cesurdur).” Kanun-ı ilahiyi tahrifde cahil cesur olur. Atatürk, gerçek-
leri bilen, ALLAH ve Resulü’nü tanıyan o büyük insan dinsiz olamaz.
İmansız da değildi. Orgeneral Evren Paşa: “Atatürk’e dinsiz diyen
dinsizdir” demişti. Doğruyu söyledi. Zira Atatürk’ün yaptığı icraatlar

40
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“dini hakikatler mecrasına otursun” diye idi. Bütün İslam aleminin


içinde medeniyete, teknolojiye, cumhuriyete, demokrasiye Türk müs-
lümanını daha yakın görebiliyorsak o büyük kahramanın eseridir. Ata-
türk zamanın müderris ve meşayihı Nurullah Efendi’ye şöyle izah
ediyordu:
“--Efendi Hazretleri, tekke türbe ve zaviyeleri ben kapattım.
ALLAH bana ömür verecek mi? Bilmiyorum. Ama şayet ömrüm olur-
sa günü gelince bunları yine ben açacağım.”
Hakikatlerin özünü teşkil eden bu ifşaat bizzat Atatürk’ün ifşaatı-
dır. Şahitler huzurunda beyan edilmiştir. Diyanet İşleri neşriyatında
göRmek mümkün. Manen işin aslı bu. Başka türlü düşünmek hakikat
dışı olur. ALLAH’ın bi-zatihi emri olan meseleleri tamamiyle kaldır-
maya beşer muktedir olamadığı gibi, yaratılışındaki gücü de müsait
değildir.
Nefsani duygularla bilgi ve görgü garibi yedinde her an tahribat gören
ilahi kanunların aslına dönüştürülmesi için yasaklarla, beşeri cezalarla
islah edip mecrasına otursun diye Hazret-i ALLAH bazı yarattığı ehil
kullarını vazifeli kılar. İşte Atatürk’ün vazifesi bu idi. Her ne kadar 41
beşeri ölçülere uymasa da neticeye bak. Gafil olma! Bugün Türk müs-
lümanları diğer İslam cemaatlerinden daha kemalatlı iseler, hakikatleri
daha iyi görebiliyorlarsa ilim, irfaniyet, medeniyet gibi güzellikleri
yaşantı ve düşüncelerinde bulabiliyorlarsa, Din-i İslam’ı rahmet-i ila-
hinin dışında arama gafletinden kurtulabildiler ise bu rahmetin mü-
sebbibini tanı ve bil. Nankör olma! Bu abd-i acizin görüşüne itimat
edersen zarar etmezsin. 44 senelik manevi vazifemin verdiği, yanıl-
mayan ilhamım, manevi yaşantım ve görgülerim, seyreylediğim
umumun yaşantıları, yanlışlıklar manzumesi şahide gerek duyulma-
yan, hiç de iç açıcı olmayan ahval-i alem...
Çok kişilerden dinlediğim Atatürk’ün önemli ifşaatını nakletmeden
geçemiyeceğim: Milli piyango hakkında şans oyunu denildiğinde
şansla alakası olmadığını şöyle anlattılar:
“--Hayatım boyunca neye teşebbüs ettimse hepsinde muvaffak oldum.
Dünyada en şanslı yaratılmış insan benim. Benden daha şanslı insan
düşünemiyorum! Her ay seri bilet alırım. Amorti dahi çıktığını bil-
mem. Şans işi olsa idi en büyük ikramiyenin her zaman bana çıkması
gerekmez mi? Çünkü benden daha şanslı kimse tanımıyorum.”

41
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Her hangi bir sebebe göre istisnai yaratılan insanlar o sebebe tevessül
ettikleri zaman zuhurunu görürler. ALLAH tarafından yaratılan hik-
metlerin zamanı gelince Hazret-i ALLAH’ın uygun gördüğü beni
Adem’in isteğine, arzusuna, yapısına uygun zuhurunu görürsün. Her
şey ALLAH’ın yed-i kudretindedir. Hikmettir. İstisnai beşerde zuhuru
fizik üstü haldir, metafiziktir. Peygamber efendilerimizde, cümle evli-
ya, veli ve mü’min kullarında bariz zuhuru görülen metafizik olayların
hayatlarının tümünü ihata ettiğini gözü kalbine bağlı olanların görme-
leri yadırganmamalı. Az da olsa cümle kullarında zuhur eden hikmet
ve marifetullah şahsi meziyetlerinin tecellisi olmayıp bi-zatihi
ALLAH’ın tertip ve tanziminin münasip gördüğü beni Adem’de zuhu-
rudur. Hikmettir. Fizik üstü haller metafiziktir. Fiziki tecelliler Hazret-
i ALLAH’ın fiili sıfatlarının tenezzülen zuhuru olup, bi-zatihi değil,
izafidir, mecazidir. Bu tecelliyat umumidir. Hususi tecelliyatların be-
lirli şahsiyetlerde zuhuru görülür ki metafiziktir. Hikmettir, marifetul-
lahtır.
Bilgisizce, ALLAH’ı bilmeden, her şeyi kula maletmek avamın dü-
şünce ve icraatında mazur görülse de has kullarına göre “küfür” olup
42
hassü’l-has kullarına göre ise Hazret-i ALLAH’ın icraatını beşere ma-
letmek “şirk”tir. Örneğin, avamın şirki, has ve hassü’l-has kullarının
şirki ayrı ayrıdır.
Beyazid-i Bistami Hazretleri’nin irtihalinden sonra Hazret’in kabir
halinin dervişinin manasında zuhuru görüldü. Hazret-i ALLAH:
“--Ya Beyazit, bana ne ile geldin?” Buyurdu. Beyazit cevaben:
“--Elim boş, yüzüm kara, ya Rabbi. Fakat dünyada zatına şirk koşma-
dım. Bu halimle öğünürüm.”
“--Ya Beyazit, filan zaman “süt içtim de karnım ağrıdı” dedin. Sütte
ne gördün? Kudret ve kuvvetin zatıma mahsus olduğunu göstermedim
mi? Bu türlü sıfatlarıma seni aşina kıldığım halde halâ sütte güç gör-
mek, ya Beyazit, zatıma şirk değil mi? Sütü ilahlaştırdın!...”
İşte avamda mazur görülen bu ve buna benzer hallerin ALLAH’ın has
kullarına, hele hassu’l-has kullarına şirk olduğunu iyi anlayalım. Çı-
raklıkta –ki, hatalar bir yere kadar mutlaka ikaz edilir- normal karşıla-
nabilir. Kalfalıkta noksanlıktır. Ustada görülmesi çirkinlik olduğu gi-
bi, küçümsenecek ve kabul edilir cinsten olmayıp, yadırganır.
Yapmacık kemalatlar manevi sahtekarlığın örtüsüz dışa yansımasıdır.

42
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Ehline açık olup avama gizlidir. Bu tür ölçüleri idrak etmek imanın
zaman aynasına yansımasıdır. Şer-i şerife riayet etmeyenler bu rahmet
rızkından yiyemedikleri gibi düşünemezler de. Baş gözü ile göreme-
diği şeyleri kabul edemeyip basit beşeri görünümün mahkumu ve esiri
olanlar düşünmezler mi, ki, göremedikleri çok şeylerin mevcut oldu-
ğunu, “gördüm” zannettiklerinin ise serap olduğunu?!.. Anlayıp da,
yaratılışın nedeni olan maddenin ötesinde beni Adem’in kemalata er-
mesine, ademin insan olmasına sebeb kılınıp külli rahmet-i ilahi olan
manevi tertip ve manevi tecelliyatı ki, hikmet, marifetullah, fizikötesi
metafizik hadiselerin zuhuruna vesile kıldığı şahsiyetlere na-ehil niçin
devenin nalband dükkanına baktığı gibi ürkek tavırlarla bakar?!. Söy-
liyeyim: İrfaniyet, arifiyet noksanlığı. Bencillik ve enaniyetin mahsulü
kıskançlık kompleksi.
Din-i İslam’ın, sevgi, muhabbet, hoşgörünün horlanıp nefse haz veren,
bencillik ve enaniyet bataklığına itilmiş olduğunu gören vazife ehlinin
görmesi horlandığı gibi, iltifat bir yana, ilgi olmadığı halde itiraz ettik-
leri de görülmüyor. Belli ki, bu türden yetişmiş insanlar Hazret-i
ALLAH’ın varlığına, manevi zuhuratlara inanmadıkları halde inanan
43
insan toplumlarına karşı “ayıp olur” diye iman etmiş gibi görünüyor.
Bu zihniyettekilerin ALLAH elçilerinin getirdiği, rıza-yı Bari’ye uy-
gun, dünya ve ahiret ihya olmamızın planı, projesi Hazret-i
ALLAH’ın lütf u ihsanı olan şeriat-i garra na-ehlin yedinde. Sevgi,
muhabbet, hoşgörü garibi, rahmet-i ilahi yoksunu görünümünde olan
bu şeriat tablosunu ilm-i zahirinin bugünkü haliyle kabul etmelerini
beklemek safiyeti “salaklık” olmuyor mu? Hele hele, şeriat-i Mu-
hammedi’nin 1200 senedir zamana uygun içtihada tabi olması gereken
yerlerine “fitne olur” telaşına kapılıp, toplumların devrinde ilerlediği-
ne parelel, emr-i ilahiye denk içtihat yapılamadı ise –ki, yapılmadı-
millet olarak, ümmet olarak tedirginiz. Toplumların dine müteallık
ilmine hitab edecekken, maalesef na-ehlin cehline yardımcı oluyoruz.
Ve hitab-ı ilahiye “beli” diyen safiyetli ruhları taşıyan, insan olmaya
namzet beni Adem’i eğittiğimizi zannediyoruz. “Camiye gelmiş ce-
maate namaz kılmalarını telkin etmek” gibi gülünç oluyoruz. Cami
dışındakilere hitab edecekken, içtihatsız ilmimize dışta alıcı bulamıya-
cağımızı biliyoruz!
Mevlana Celaleddin Rumi (k.s.) Hazretleri’nin şu hikmet fıkrasını

43
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

uygun gördüm:
Abdest suyunu burnuna çekerken: “--Ya Rabbi, burnuma cennet koku-
su koklat” diyecek yerde, koku almayıp, yalnız koku veren taharet
yerinde söyledi de Hazret uyardı, o kişiyi:
“--Sen kardaş, deliği şaşırdın. O temenni ve niyazın yapılacağı delik
cesedinin üstündeki koku almaya müsait yaratılan delik. Yanlış delikte
yapıyorsun niyazını.”
Sayın hocam, namazı dışarıya anlat. Cemaat camiye gelmiş, namaz
kılmak için. Kovsan da gitmezler.
Na-ehlin telkini, gerçek dervişi ALLAH’ın zikrinden hiçbir kuvvetin
mahrum edemediği gibi dışarıdaki, ALLAH’ın kullarına anlatmak
kabiliyetini nefsinde görebiliyor isen anlat. Bilemiyor isen ihtiyarınla
hikmet ve marifetullahın yaratılışın nedeni olduğunu bil. Rahmetullah
pazarına git! O pazara Hazret-i Resulullah (s.t.a.v.) Efendimiz “cennet
bahçesi” buyurdular. O bahçeden ihtiyarınla nasibini al.

44

44
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

MANA EHLİNİN HAYATINDA BARİZ


GÖRÜLEN METAFİZİK

“Hikmet mü’minin kayıp malıdır, nerede bulursa alsın” hita-


bını iyi anla. Yol sırat-ı müstakim olan yoldur. Bu yolda olanlara ehl-i
tarik derler. Aslı tasavvuftur. Küll olarak dindir. İslamiyet’ten başka
din yoktur. Cümle semavi dinler İslamiyet’tir. Hazret-i ALLAH’ın
kullarına elçileri vasıtasiyle beyanı budur. Ezel-i ervahta “ben sizin
Rabbınız değil miyim?” Hitabına iman zafiyetinden “beli” yani “evet”
diyemeyen ruhlar anlayamaz. Bu sır beşer ölçüsünü aşar. Yalnız ya-
şantısındaki iman pırıltıları ezel-i ervahta verdiği ikrarın madde ale- 45
mine yansımasıdır. Gafil olma, bu tür ölçüler küll olarak ALLAH’ın
ilminde malumdur. Sadece ALLAH’a mahsustur. Dünyada cesetlen-
miş, asi ruhlardan manevi kemalatın zuhuru mu görülecekti?! Elbette
hayır! Ademlikten kurtulamamış, insan olmanın zevkinden mahrum,
dini içtihatsız bırakılmış toplumlardan miting meydanlarında şeriat-i
garraya avaz avaz “yaşasın” diye çığlık atmalarını mı bekliyecek-
tik?!...
Şeriat-i Muhammedi’yi içtihatsız bırakmamız toplumların boca-
lamasına yetmediği gibi, bir de İslam’ın şartını da “beş” olarak ilan
edip “müslümanım” demeyi zorlaştıranlar “lâ ilahe illâ ALLAH” di-
yenleri dahi birini diğerine düşman eden, emr-i ilahinin rahmet, mağ-
firet olduğunu idrak edemeyen, buna rağmen dinde söz sahibi olduğu-
nun zannı ile, gerçek varisü’n-Nebi, nedim-i ilahilerin her zaman yer
yüzünde tertib-i ilahi olarak mevcut iken mevcudiyetlerini hiçbir za-
man kabul edemeyen, manayı da maddeye dönüştüren, sadece madde-
nin verdiği zevk ile yetinen ve bu kadarcıkla iktifa etmesini beni
Adem’e telkinden başka sermayesi olmayan, hikmet, marifet, tek ke-
lam metafizik yoksunlarından yaptıkları tahribatın hesabını Hazret-i

45
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ALLAH sormayacak mı?!.. Mahrum ettikleri ehl-i aşkın aşktan garib


geçirdiği zamanının ruhi perişanlığının müsebbipleri dünyada olduğu
gibi huzur-ı ilahide de alkışlanacaklarını mı zannederler?! Hayır!.. O
mana aleminde cehle yer yok!
ALLAH’ın emrine ve Resulü’nün tebliğine kayıtsız ve şartsız,
acabasız, imanı aşk-ı ilahiye dönüşmüş, özel yaratılmış ehl-i zikri, ehl-
i aşkı bu sözlerim ve izahımdan tenzih ederim. O bahtiyarlar ki, amen-
tü’nün ihtiva eylediği bütün hükümleri nefsinde acz ile tatbike çalışır-
lar. Küll olarak imanın gerçeğini emr-i ilahi ile maddede yaratılan
sebeplerin anlamında manalarını bulmuşlardır. O manalar ki, acabasız
iman meyvesi mutmain olmuş kalb, Hazret-i ALLAH’ın tertibi ve
tanzimine, elçisi ile kullarına bahşettiği ibadet, taat, evrat, ezkar, biat
ve kesir zikrullahın verdiği füyuzat-ı ilahi ile yaratanını sevmiş... Ya-
ratanının da abdini sevdiğini zuhur eden ahval ve müşahadesi ile zev-
kiyab olmuş.. Şahsında zuhur eden metafizik tecellilerin mevcut ima-
nının kat kat muhafazasının aşk çemberinin zuhuru... Dikkat !.
Yukarılarda, yaşayıp da izah etmeye çalıştım. Duydum ve gördüm
46 ki, metafizik olayların tüm ALLAH’ın kullarında az da olsa zuhuru
görüle gelmiştir. İkaz ve irşat için hassaten yaratılmış bahtiyar kulların
hayatının tümünü kapsamış gibi görmek mümkündür. Hazret-i Pey-
gamber (s.t.a.v.) Efendimiz’e Cebrail (aleyhi’s-selam) emr-i ilahiyi
tebliğ ettiler:
“--Ya Muhammet! Kulum Ebu Bekir’den ben razıyım. O da
benden razı mı?” Hitabının verdiği ilahi aşkın zirvesinin tecelligahı
işitince hitab-ı ilahiyi vecd ile kıyama kalkıp, zikrullah ile sema etme-
ye başladılar. Ne idi okuduğu esma: “Ene razi, Ente razi (ben ondan
razı, o benden razı.)”
Bu hitabın zevkini samimi olarak almaya çalış. Zerre de olsa his-
sedar olasın. Dünya maddi ve manevi kazançlara müsait yaratıldı, ga-
fil olma!

46
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

RABİA ADEVİYE HATUN’UN AŞK YAKARIŞI

Rabia Adeviye Hatun ilahi aşk tecellisinin vecdi ile kulluk ve


imanın zevkini yaratanından ayrı yaşayamıyacağını açık müracaatı ile
biz acizleri de hissedar eylemiş. Zevkinden hissedar olup, gerçeği ya-
şayan kullarından eylesin, amin:

Cennette yok isen eğer cennet istemem.


Duzahda isen eğer rahmet istemem.
Yarin hayâli müşvik ise kalb-i yardan, 47
Âlemde bir lahza dahi vuslat istemem.

Şeriatın manası cemi kullarda say-i gayret ve rahmet tecellisi,


hikmet ve marifetullaha dönüşmüş ilahi aşkın beşerden kelam ve hal
olarak zuhurunu ancak hal ehlinde görmek mümkün iken na-ehilde
aramak Hazret-i ALLAH’ın tertip ve tanzim eylediği manevi teşkilatı
bilememesidir... Şüphe yok ki, manevi yaşantı yoksunluğundandır. Bu
türlü cehlindendir. Ehl-i aşkın aşkını ve zevkinİ artıran kurbiyet tecel-
lilerinin yoksunu! Zevk-i aşktan nasip alamadığından inkar yolunu
tercih etmesi elbet aşk ehlini rencide eder. Fakat bu zevki tatmamış
na-ehil indinde aşk noksanlığı yadırganmaz!
Yunus Emre de aynı mana ve benzeri müracaatını, yalnız değişik
kelam ile Cenab-ı Hakk’a yakarmış, zatından gayrı zevki ve isteği
olmadığını avamın dahi anlayacağı biçimde, kıyamete kadar alıcısı
eksilmeyen aşk sergisinde sergilemiş:
Cennet, cennet dedikleri,

47
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Bir kaç köşkle, bir kaç huri.


İsteyene ver sen anı,
Bana seni gerek seni.

Ehl-i aşkın halini ancak aşıklar anlar; sağır kızın dilinden anasının
anladığı gibi...
Rabiye Hatun:
“Senin olmadığın bir yer cennet de olsa istemem. Senin varlığını,
fiili ve subuti sıfatlarını lütf u ihsanınla yaşayarak, zati sıfatlarını bir
nebze de olsa istisnai rahmetinle, hissederek yaşantımın zevkinden
mestim, hayranım, mutmainim. Eğer vuslatla bu duygum, bu aşkım
azalacaksa iki alemde de vuslat istemiyorum!”
İşte gerçek aşk. İtminan-ı kalp. Acabasız iman. O benden razı, ben
ondan razı (makam-ı rıza)...

48

48
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

KADIN MUHTEREMDİR, ALLAH EMRİNİN


HİLAFINA HAREKET ETMEDİKÇE

Rahmet-i ilahi kadınlar için daha toleranslı, ferahlatılmış ihsan


edilmiş olup erkeklerin hayatlarında maddi ve manevi ilahi imtihanları
kadınlara tanınan müsamahalı teklifata eş değer olmayıp, kadın maddi
ve manevi yapısı ile erkeğe eş değer yaratılmamış. Kadınlara bahşedi-
len rahmet-i ilahi erkeğe nazaran daha toleranslı ve iltimaslı kılınmış-
tır. Fakat her şey maksada ve hikmete mebni yaratıldığı değeri taşır.
Noksanlık gibi görmemek gerekli olup yaratılan her şey yaratıldığı
değeri ile değerlidir. Birini diğerine karıştırma! Zulüm olur. Bu hik-
meti bilmek kadına karşı vazifemizi idrak, Hazret-i ALLAH’a karşı 49
edeptir. Tertib-i tanzim-i ilahiyi, kulluk vecibesini yerine getirmek
kasdi ile bilmek hemcinsine karşı edeptir.
Rabia Adeviye Hatun kadındır. Kadınsa, makam-ı velayete çıka-
maz. Derecesi “hatunluk”tur. Makam-ı velayet ancak ricalin yani er-
keğin müsait kılındığı velayet makamıdır. Bu makam nisa taifesine
yani kadına göre tanzim ve tertip edilmemiştir.
Muhterem yaratılan kadını yaratılışın dışında vazife ile yükümlü
görmek yaratılana haksızlık olduğu gibi, kadına bilgisizce yapılan
zulümdür. Kadına uygun yaratılmış çok vazifeler vardır ki, bunların
icrasına ancak kadın muktedir olup erkek muktedir ve müsait olmadı-
ğından teklifi dahi gülünçtür ve zulümdür.
Çok tel kırılır sîne-yi kânun-ı cihanda,
Nâ-ehline mızrâb-ı tasarruf verilince.

Çok telli kanun ustası elinde mızrabın değeri vardır. Ruha gıdadır.
Na-ehlin eline mızrab verilirse nağme çıkarmak yerine tellerde hayır

49
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

kalmaz, kırılır. Ehl-i aşkın manevi zevki yerini ikrah ve hoşnutsuzluğa


bırakır.
Her ne kılmışsa adâlettir Cenâb-ı Kibriyâ,
Her kazâya, her belâya kıl rızâ, ALLAH kerîm.

Hazret-i ALLAH’ın tertibine gücün varsa rıza gösterme!


ALLAH’ın kanununu beğenmeyip küçümseyenlerden gazab-ı ilahi
tecelli edip, nazar-ı ilahinin çekildiğini gören ve müşahede eden göz-
lere ve zatlara itimat senin için rahmettir.
Rabbımızın Hazret-i Kur’ân’da bildirdiği gibi: “Senden önce de
kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer
bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.” (Nahl Suresi, 43)
İşte kadını makam-ı velayette imiş gibi muameleye tabi kılmak
kadına eza, topluma gerçek dışı zulümdür. Kadın cemaate namaz kıl-
dırmak için imam olamaz. Bir kavile göre “kadınların kendi aralarında
cemaatle namaz kılmaları, imam olan kadının birinci safta ileri çıkma-
50 dan namaz kıldırması kerahaten caizdir” denilse de kerahat harama
yakındır. Akaid imametlik bahsinde izah edilir. Az çok inanan insan
kerahatli icraate iltifat etmez.
İnanmıyorsan Asr-ı Saadete bak, bariz görürsün. Peygamberimiz
Efendimiz’in hanımla-rından Efendimiz’in manevi vazifesine ve ya-
şantısına herkesten daha çok vakıf, ilmi, irfanı müsait Hazret-i Aişe
(r.a.) Validemiz çok müşkül durumda kaldığı halde imametlik iddia-
sında bulunamadı! Zira manevi vazifeler, “rical-i gayb ve kırklar mec-
lisi ricalden müteşekkil olup, kadın bu mecliste vazifeli olmamıştır.”
Rical “erkek” demektir. Bu kadar bilgi ile iktifa et. Fazlasını açmaya
yetkim yok.

50
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

BELİRLİ ŞAHSİYETLERİN METAFİZİK


İZAHLARI

Zaman Gazetesi neşriyatından Fethullah Gülen hocaefendinin be-


şerin hizmetine sunduğu Metafizik kitabında işaret buyurduğu, ehlinin
malumu olup na-ehlin (ALLAHU a’lem) baş gözü ile görmediğine
inanmayan zaman uleması gerçekleri az da olsa hatırlasın diye, Haz-
ret-i ALLAH’ın kelamı ve bildirisi Hazret-i Kur’ân’da bariz görülen
metafizik olaylardan cin, şeytan, melaike gibi fizik ötesi, cesetsiz ya-
ratıkların fiziki olaylarda mevcudiyetleri icraatları ile bilinen, gözle
görülemeyen metafizik varlıkların inkarının emr-i ilahiye ters düştü-
ğünün bilgisi ehline mahsus kılınmıştır. 51
ALLAH elçilerinin emr-i ilahileri tebliğine çelişkili ilme iltifat ey-
leyip, gerçeklerle bağdaşmayan çarpık düşünce ve halin iman ile iza-
hının mümkün olmadığını bildirmek gaipden haber vermek değil, ger-
çeklerin aslı olduğunu anlatan Hocaefendi’nin yazdığı Metafizik 1-2
kitabını okudum. Şüphe yok ki, yazmakta olduğum Metafizik kitabı ile
ilgili düşüncelerime katkıda bulundular. ALLAH ilmini ali kılsın. Za-
man zaman, yeri geldikçe, olduğu gibi aktarmakla okurlarımın bilgile-
rine hizmet edeceğime inanıyorum.
Fizik ötesi olayları küll olarak bilmenin ve yazmanın beşerin had-
di olmayıp, ancak yaratan Halik-ı Zü’l-Celal’in gücü ve yetkisinde
olduğunu anladım ve beş duyu ötesinde hissettim. Gördüm ve yaşa-
dım. Bu abd-i aciz aczimle haddimi bilirim, el-hamdü lillah. O bakım-
dan yalnız hayatımda zuhurunu müşahede eyleyip, Hazret-i
ALLAH’ın varlığına, birliğine, gücüne, merhamet ve rahmetine, mağ-
firetine, elçilerine ve elçi varislerine, velisine, delisine, mü’min, müs-
lim, kafir, ehl-i hakikat ve ehl-i aşkı ayrı görmediğini, yerde ve gökte
rahmetini fiziki ve metafiziki türlü bahanelerle na-mütenahi kullarının
istifadesine sunduğunu, Hazret-i Kur’ân’ın baş ayeti olan “el-hamdü

51
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

lillahi Rabbi’l-alemin” ayeti sırrının anlamına dahil “yetmiş iki milleti


bir göz ile görmeyen halka müderris olsa hakikatte asidir” mana ve
hikmetini anladım. Rahmet-i ilahiyi metafizik yönünde daha bariz
buldum. İşte naçiz şahsımda olsun, yakınlarımda olsun hayatlarında
müşahede eylediğim, şahidi olduğum metafizik olayları bugün idrak
ettiğim kadar yazmaya çalışacağım. Hazret-i ALLAH muvaffak kılsın
ve te’sirini halketsin. Amin ve selâmün ale’l-mürselîn ve’l-hamdü
lillâhi Rabbi’l-âlemîn.
İmanı müsait yazarlarımız yaratılışın fizik ötesi metafizik tecelli-
leri Hazret-i ALLAH’ın tertip ve tanzim eylediği manevi teşkilatı hu-
rafaya uydurmaya kaçmadan, Hazret-i ALLAH’ın bildirdiği kadarını
bildirilmesine uygun bildirebilseler idi, tevhit dinini maddeden gayrı-
ya iltifat etmeyen taklitçiler rahmet-i ilahi olan manayı bilgisizce inkar
malzemesi yapamazlar idi. Manayı inkar eden materyalistler din alimi
edası ile masum toplumlara din adına tahribat yapamazlardı. Cümle
insanlığı rencide ve perişan eden beşeri zaaf ve düşüncelerini Hazret-i
ALLAH’a maletme gibi bilgisizce nankörlüğe cüret edemezlerdi.
52 O zaman ne olurdu? Toplumlarda gazab-ı ilahi yerini rahmet-i ila-
hi ve merhamet-i ilahiye terkederdi. “Bilmem olur mu, böyle dünya?”
Demeyesin. Kısa ömürlü de olsa bazan oldu. Hikmet-i ilahi “lev-lâke
levâk, le-mâ-halaktü’l-eflâk (sen olmasa idin, eflaki yaratmaz-
dım)” hitabının tecelligahı peygamber efendilerimizin ve cümle iman-
lı ALLAH kullarında kıyamete kadar Nur-ı Muhammedi’nin zuhur
edeceğini aciz kullarına sonsuz rahmetini müjde veren Halik-ı Zü’l-
Celâl Hazret-i Kur’ân’da Zümer Suresi’nin 53. Ayetinde asi kullarına
sonsuz rahmetini beyanla şöyle buyurur:
“De ki ; ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım;
ALLAH’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü ALLAH bütün günah-
ları bağışlar. Şüphesiz ki, o çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”
Manası açık ve sarih olan bu ve buna benzer, Kur’ân-ı Kerim’de
Rabbımızın kelam sıfatı ile kullarını rahmet ve merhameti ile ihya
olmasını dileyen Cenab-ı Zü’l-Celal Ve Tekaddes Hazretleri’nin rah-
met sıfatını zikretmeyip, rahmet-i ilahinin kesir ihsanını bilmeden,
yalnız gazab ayetlerinden bahsedip, aciz ve tedirgin kulun kul olma
yolunu kapatmalarının ilm-i manevide yerini bulmak mümkün değil.
Tasavvuf ki, ALLAH’a giden yol anlamında ifade edilen tariki

52
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ALLAH’ın rahmet sıfatına giden bariz vesileyi hiçe saymak; ALLAH


elçilerinin yaşadıkları zamanlarda Hazret-i ALLAH’ın rahmetinden
istifade eden kul olmanın nedenlerinin manası şeriat, bu rahmetlerin
cemi ile zuhur eden marifet ve hakikatlere ters düşen, imanın altı şartı
ve Hazret-i Kur’ân’ın bazı ayetlerinin anlamını hakikatlerden uzaklaş-
tırarak gösterilmek istenmesinin sebeb-i hikmetini halâ anlayamadım.
Aklın ürettiği din ile varılması istenen tarikin nerde karar kılacağını
bilemediğim gibi, beş duyunun mahkumu materyalist kitlelerin bu tür
ilimlerine “İslami ilim” denmesini de anlamış değilim.
Bu abd-i aciz derim ki: Haddi aşmayalım. Gayretullaha dokunma-
yalım. Sonsuz rahmet ve merhamet-i ilahiden manevi rızkımızı alalım,
inşallah.

53

53
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

İSTİSNAİ KİŞİLERİN RÜYALARI UMUMİYETLE


METAFİZİKTİR. PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN
RÜYA TABİRİ

“Yusuf’a biz rüya tabirini öğrettik. Ona hikmet verdik. Hikmet


verdiklerimize çok çok rahmetimizi ihsan ederiz.”
Peygamber efendilerimize vahyi ilah-i rüya aleminde de tebliğ
edilmiştir. Peygamberimiz Efendimiz Hazret-i Muhammet Mustafa
(s.t.a.v.) Efendimiz’e de vahy-i ilahi altı ay rüya aleminde tebliğ edil-
miş olduğundan “sadık rüya vahyin kırkaltı cüzünden bir cüzdür” de-
nir.
54
Peygamberimiz Efendimiz sabah namazından sonra mihrapta ce-
maate karşı döner ve ashaba hitaben:
“--Bu gece manevi rüya gören var mı?” diye sorarlardı.
Görenler rüyalarını anlatırlar, Efendimiz tabir buyururlar idi. Ba-
zan Ebu Bekir Sıddık (r.a.) Efendimiz’e hitaben:
“--Sen tabir et, ya Eba Bekir” diye emir verirler, o da emr-i
Peygamberi üzere tabir ederler ve:
“--İsabet ettim mi, ya Resulallah?” diye aczini itiraf ederlerdi. Ba-
zan Ömer ibnü’l-Hattab (r.a.)’a tabir ettirirler:
“--İsabet ettim mi, ya Resulallah?” diye gerçeğini öğrenmek ister-
lerdi. Peygamber Efendimiz cevaben:
“--Bazısına isabet ettiniz, bazılarına da isabet edemediniz” di-
ye mananın zuhur kaynağı, ilm-i ledün sultanı, fiziki tecelliyat ile me-
tafizik hazinesi gerçekleri ümmetinin anlayacağı gibi dile getirirler idi.
Rüya tabir kitabı yazılmaz. Yazmak haddini bilmemek ve hakikat-
leri tahrifdir. Rüya tabirini Hazret-i ALLAH ehil kıldığı kullarına
vermiştir. Verasetle ilgilidir. İrticalendir. İnkarı küfürdür. Kur’ân’a

54
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ters düşer. Bilemediğimiz manevi tecellilerin inkarı ilim olmadığı gibi


cehalettir, cehlin de cehlidir.

55

55
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

GAYBI YALNIZ ALLAH BİLİR

Gaybı bilen odur. Gaybı kimseye göstermez. Ancak razı olduğuna


ve elçilerine lüzumu kadar ihsan eder. Bildirilen küll değil cüz’idir.
Küll zatına mahsustur (sure-i Cin’de belirtildiği gibi.)
Gayba iman imanın amentü’sünün kısaltılmış ifadesidir. İslam’a
girmeyi, müslüman olmayı imanın altı şartına benzeterek eş değer
telkinde bulunmak ALLAH’tan başka ilah olmadığını ikrar eden kula
beş şartı daha yerine getirmeden İslam olamayacağını bildirmek tertib-
i ilahiye ters düştüğü gibi İslam’ın anlamını bilmemekten kaynaklan-
56 dığı için İslam’a vurulan darbedir. Bu tutumumuzla ALLAH’ın kulla-
rına İslam olmayı zorlaştırdığımızı bilelim. Emr-i ilahiye ve peygam-
ber efendilerimize tabi olmayı güçleştirdiğimizi de şahide gerek duy-
madan iyi anlayalım.
“O müttakiler ki, gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine ver-
diğimiz mallardan zekat verirler.
Gene onlar sana indirilene, senden önceki peygamberlere in-
dirilen kitaplara ve ahiret gününe iman ederler.
Onlar Rabbelerinden hidayet üzeredirler ve kurtuluşa ermişler an-
cak onlardır.” (Bakara Suresi, 3-5)
Emr-i ilahiler umumi olup, zamana uygun, kullarının anlayacağı
biçimde lutfedilmiş rahmet-i ilahidir. Öyle ise ALLAH’a inanan Ehl-i
Kitab’a “gayr-ı müslim, kafir, gavur” deme günahından kurtulalım.
Çizmeden yukarı çıkmayalım, lütfen.
“Bedeviler “inandık” dediler. De ki: Siz iman etmediniz. Ama “is-
lam olduk” deyin. Henüz iman kalblerinize yerleşmedi.” (Hucurat
Suresi, 14)

56
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Hazret-i ALLAH imanla İslam’ı biz aciz kullarına açık seçik bil-
dirdiği halde, muhterem hocam, islam olmayı zorlaştırmak insanlar
arası düşmanlıktan başka ne getirdi?! Lütfen dikkatle Hazret-i
ALLAH’ın bu bildirisini tefekkür edelim. Bindörtyüz sene evvelki,
medeniyet görmemiş bedevi “lâ ilahe illallah” demekle müslüman
oluyor da, bugünkü İslam diyarında, İslam anadan babadan olma,
ALLAH’tan başka ilah kabul etmeyen, biçare ALLAH kullarını şartla-
ra bağlıyarak, ALLAH’tan kaçırıp, hemcinsine düşman etmen nefsine
enaniyetten başka ne getirdi?!.. Hucurat Suresi ondördüncü ayet ve
buna benzer yakın mana taşıyan ALLAH bildirilerine bilmeyerek de
olsa, din adına sakın başka anlam vermeye kalkışma! Ahir zaman
peygamberi Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz’in de
bildirisi budur.
Efendimiz’in vasıtası ile cümle kullarına bahşedilen en mütekamil
kulun kemalatına vesile kılınan şeriat-i garranın kabul edilemez hale
gelmesindeki perişanlığı biz acizlerin “Din-i İslam’a hizmet ediyoruz”
kasdi ile, bilmeden hata ettiğimizi anlayıp tövbe, istiğfar anlamında
ilan etme mertliğini gösterebileceğimiz zaman halâ gelmedimi?!.. 57
Lütfen, bitsin artık “sen-ben” ayrılıkları!
Hazret-i ALLAH “birbirine düşman olsunlar” diye kullarını ya-
ratmadı.
Hazret-i Peygamber (s.t.a.v.) Efendimiz ne buyurdular, dikkat et:
“Mü’min olmadan cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe
mü’min olamazsınız. Ey ALLAH’ın kulları, kardeş olunuz!..”
Müsade edersen, ALLAH’ın kulları “ben yüce varlığa inanıyo-
rum. Ben müslümanım” diyebilsin. Ondan sonra mü’min olmanın tari-
kini (yollarını) bulsun ve samimi olduğu kadar imanının zuhurunu
yaşasın.
İman, aklın mantığın ürettiği değil, aklınla yapacağın yolculukla
ilgisi olmayıp, onu ancak ve ancak ALLAH ve elçilerinin gösterdiği
yolda bulacaksın. Gerçeklerden sapmayasın. Yol sırat-ı müstakim olan
yol; ahlak, ahlak-ı hamide -ki mekarim-i ahlak- bu rahmetlerin görü-
nümü “EDEB”dir. Yaratanına karşı EDEB, elçilerine karşı EDEB,
hemcinsine karşı EDEB, hayvanat, cemadat, yaratılan fiziki veya me-
tafizik cümlesine EDEB... Tek kelam ile ifade eder isek tasavvuftur.

57
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Hazret-i ALLAH’a giden yoldur. ALLAH’a giden yol ise yaratılan


mahlukatın nefesi adedinden de çoktur. Yolun efdalinin mihengi, ölçü
ve birimi kitap, sünnet olduğu gibi, zamana göre, kesin haram kılınan-
ların dışında güzellikler manzumesinin kişinin imanının yansımasının
dünya yaşantısında da bariz zuhurunu görmek mümkündür.
Ehillerine her devirde, samimiyetle tabi olanlara bilgisi ve iman
gücü nisbetinde lutfedilen mananın, yani ademin insanlığa tebdil ol-
masına yegane yardımcı rahmet-i ilahi olan fizik üstü, metafizik ya-
şantının tecellisidir, rahmettir. Az da olsa kitap ve sünnette olmayan,
yaşantımızda zuhuru görülen hadiselerin içtihatla zamanın yaşantısına
uygun hale getirilmesi lüzumludur ve gereklidir. Zamana göre ehlinin
içtihadı inanan toplumlar hatta inanmayan kitleler için de lüzumludur.
İçtihadın yapıldığı toplumların yaşantılarında her türlü güzelliklerle
muasır milletlerin üstünde görülmesi gerekirdi. İçtihadın eserinin in-
san hayatı süresince beşerin yaşantısında görülmesi mümkündür.
Ziya Paşa’nın hitabı: “Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz.” Her ke-
limesi üzerinde durulmaya değer..
58 Emrah’ın bir dörtlüğünü yazmadan geçemiyorum:

Emrâh’ı cehdeyle, kâli hâl eyle.


(Emrah’ı dinle. Laf ebeliğini bırak. Lafı gerçek eyle.)
Kâl ehli olandan infisâl eyle.
(Laf ehli olandan kaç.)
Erenleri bul da imtisâl eyle.
(Allah’ın rahmetinin zuhuruna vesileyi bul da, tabi ol.)
Seni de vâsıl-ı Mevlâ ederler.
(Eğer rahmet-i ilahiden nasip almak ise muradın
Tabi ol ki, makam-ı kurbiyette olasın.)

58
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ŞAHİDE GEREK DUYULMADAN, HAYLİ


ZAMANDIR GÖSTERİLEN GERÇEKLERDEN
SOYUTLANMIŞ, METAFİZİK YOKSUNU, BEŞ
DUYUNUN ESİRİ OLAN ADEMİ
MATERYALİSTLEŞTİREN BAŞI MADDE, SONU
YİNE MADDE OLAN AKILCI BİR DİN
SERGİLEDİK. EZELDE LUTFEDİLEN İMANI
DOYURAMADIĞIMIZ GİBİ, RAHMET-İ
İLAHİDEN ÜMİT BEKLENTİSİ İLE AVUNAN
“MÜRİD”İN DE KÜFRÜNE KÜFÜR KATILDIĞI
BİLİNEN BİR GERÇEKDİR
59

Bundan evvel yazdığım Muhtaç Olduğumuz Kardeşlik ile Merha-


met-i İlahiden Hikmet Damlaları’nda belirtilen metafizik yoksunluğu-
nun ilacını birlikte sunmaya çalışan bu abd-i aciz, anladığım ve inan-
dığım kadarı ile hemcinsime faideli olmaya çalıştım. ALLAH te’sirini
halketsin, amin.
Eğri oturduğumuz halde doğru konuşalım. Bugünlerde toplumlara
yansıtılan Din-i İslam’a ait emr-i ilahiler Asr-ı Saadet’teki İslam’ın,
ALLAH’ın değişmeyen emirlerini yansıtmıyor. Gemi var, amma pu-
sulasız, kaptansız. Hülasa, müeyyidesiz bir gemi!
Dikkat ediyor isen görürsün: Rahmeti, mağfireti na-mütenahi olan
Hazret-i ALLAH kulunun samimiyetine göre ihsan ediyor, şüphen
olmasın. İnanarak say-i gayretini kullan. İşi iltimasa bırakma. Hazret-i
ALLAH’ın ve tabi olduğun ALLAH elçisinin tebliğ ettiği ve bildirdiği
şeriata sıkı sarıl.

59
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Sonra gelen şeriati seçmek senin insiyatifine ve ilmine tevdi edil-


miş olup, sonra gelen, zamana göre ihsan edilen şeriatteki rahmeti
idrak edebiliyor isen kemalattır, rahmettir. O türlü rahmeti bildin ve
buldunsa ne mutlu! Eğer samimiyetle evvelki şeriatini muhafaza ede-
biliyor isen sana da ne mutlu!..

60

60
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

KUR’ÂN’DAKİ AYETLER ALLAH KELAMIDIR.


BÜTÜN ALEMDEKİ GÖRÜNEN VE
GÖRÜNMEYEN HER ZUHURAT MECAZİ
OLARAK FİİLİYAT-I İLAHİDİR

“Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar bu delillerden


yüzlerini çevirip geçerler.” (Yusuf Suresi, 105)

İşte başlıca bilgisizliğimizin bariz nedeni yerde ve gökteki, zuhuru


gizli olmayan ayetleri umursamadığımızdan... “Tabiat hadisesidir,
doğaldır” der geçeriz. Düşünemiyoruz ki!.. Gökte ve yerde gördüğü- 61
müz ve mevcut olup da göremediğimiz fiziki ve metafiziki olaylar, her
an mevcudiyetini görüp hissettiğimiz ve tabii gördüğümüz, beni
Adem’e hizmet için noksansız zuhuru görülen, tertib-i tanzim-i ilahi,
Hazret-i ALLAH’ın fiili sıfatlarının tenezzülen zuhuru olup, bi-zatihi
olmayıp, izafi ve mecazi olduğunu, hiç bir araca ve gerece gerek duy-
madan insanın okumasına müsait yaratılmış fiili ayetlerdir.
Deme sakın “ben yalnız ve yalnız ALLAH kelamı ile iktifa ederim.
Fiiliyatındaki bu ayetler beni ilgilendirmez.” İşte bu türlü çarpık zih-
niyet sahibi beni Adem’den metafizik tecellilerinin o kişinin imanında
bulunması muhal olduğu gibi yaşantısında görmeye çalışmak karan-
lıkta serab aramaya benzer.
Metafizik tecellilerin bu alemde zuhuruna şahit olan dede ve nine-
lerimizin anlata anlata bitiremediği çok hatıraları dinleye geldik. Yol
büyüklerimizin de hayatını zevki ile ihya eylemiş metafizik olayların
zevkine hissedar olduğumuz gerçek vakıadır. Bu manevi tertip ve te-
cellilerden nefsini soyutlamak, gerçeği gören ve yaşamaya çaba göste-
ren ehl-i hakikat ve ehl-i aşkı tahribattır.

61
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Herkesin gördüğü, sadık ve gelecekten haber veren veya bir ko-


nuda insanı irşad eden türünü görmezlikten geldiği rüyalar, her ferdin
metafizik âlemle münasebet zeminlerinden sadece biridir. Ayrıca uya-
nık veya yarı uyanıkken pek çok insanın yine bu âlemle münasebete
geçerek, bu aleme ait manzaraları müşahedesi de sıradan vakıalar ara-
sındadır ki, mutasavvıfin bu hali “yakaza” diye ifade eylediği vakidir.
Maddeyi müşahede yetkisi verilen beşer beş duyuya değil, beş
duygunun dışına çıkmadıkça beni Adem’e manayı görme kabiliyeti
verilmemiştir. Eğer maddede mananın zuhuru görülüyor ise zuhuru
görülen şahsın taşıdığı sıfata göre isimle anılır. Peygamber efendile-
rimizden zuhuru görüldü ise “mucize”dir. Evliyaullahtan zuhuru gö-
rüldü ise “keramet”tir. Zuhur eden kerametin zaman zaman devamı
görülmesi ise “burhan”dır. Halkeden Halık-ı Zü’l-Celal’dir. İnkarı
küfürdür. “Habibim sen atmadın, illâ ben attım” buyruğunu iyi anla.
Güç, kuvvet yalnız ve yalnız ALLAH’a mahsustur. Bu güç ve kuvvete
aciz beni Adem “benimdir” diyemez. Gayretullaha dokunur. Diyorsa
cehlindendir.
62

62
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ADEM TOPLUMLARI ALLAH ELÇİLERİNİ


KÜLL OLARAK NEDEN KABUL EDEMEYİP,
CANLARINA KASDETTİLER?

Üzerinde mutlaka durulması lazım gelen önemli gerçek!


Teknoloji ve medeniyetin doruğa çıktığı bugün dahi bu türden
anormallikler devam ediyor. Hastalığın virüsünü yani mikrobunu
görmek için mikroskoba gerek yok. Hiçbir alete ihtiyaç duymadan,
metafizik rahmetinden bakarsan gerçeği her an görebilirsin. Düşman-
lıklar tarih boyu böyle oldu. Bugün de böyledir. Dini kurallar ki,
63
ALLAH’ın tertip ve tanzimini aklın üretimine denk getirebiliyor, nef-
sani duygulara eşdeğer gösterebiliyor isen sorun yok; eğer metafizik-
ten bahsediyor isen elbet gerçek bu. Nakli akla dönüştüren, beş duyu-
nun esiri materyalistlere ters düştün, dananın kuyruğunu koparttın!
ALLAH yardımcın olsun!.
ALLAH elçilerinin cümlesi peygamberimiz efendilerimizin ha-
yatlarına bak. Materyalistlerin zulme dönüşen icraatlarını fazlası ile
göreceksin:
Nuh (aleyhi’s-selam)’ın ümmetinden gördüğü ezaya, cefaya sebep
ne idi?!.. Suçu Hazret-i ALLAH’ın emrine icabet ederek, deniz olma-
yan yerde ALLAH’ın emr-i ilahisi ile gemi yapması. Maddeden başka
bir şey kabul edemeyen, mana cahili cemaatlerin maddede zuhurunu
gördüğü zaman yine bir şey anlayamadığı metafizik olay değil mi?..
Hazret-i ALLAH’ın “halilim” yani “sevgilim” hitabı ile ALLAH
tarafından övülmüş İbrahim (aleyhi’s-selam)’ın günahı ne idi ki, man-
cınıkla ateşe atıldı?!.. Gerçeklerin ifşası metafizik olayları akılcılar
batıl inançlarına sığdıramadıkları için, gerçek imanı yakıp, kurtulmak

63
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

istediler. Zira gerçeğin zuhuru ve yayılması hakikat yoksunu müşrik-


lerin hurafeye kaptırdıkları inançlarının sonu demekti.
Hükümdarlar tahtlarını hakikat dışı telkinlerle kurmuşlar, kendile-
rinin ilahlığını ilan etmişler... Başka ilah kabul edemezlerdi. Etmeleri
de mümkün değildi. Çünkü düzenleri ve saltanatları hakikat kabul
edemeyen, yalan, hurafe ve entrika üzerine kurulmuştu.
Musa (aleyhi’s-selam)’ın dünyaya geleceği ve dünyada mevcudi-
yeti Firavun’u niçin telâşe düşürmüştü ki, dünyaya gelen bilumum
erkek çocuklarını öldürttürüyordu?!. Firavun’u kahreden Musa (aley-
hi’s-selam)’dan zuhur eden metafizik olayların Musa (aleyhi’s-
selam)’da Hazret-i ALLAH’ın manayı maddede tecelli ettirmesi ile
Firavun’un ilahlığının iflası ve batıl inançlarının yok olması değil
miydi?!..
Dünyaya gelişi de, gidişi de fizik ötesi metafizik olay olan İsa
(aleyhi’s-selam)’dan zuhur eden hikmet-i ilahi ve metafizik halleri
anlatmaya beşer muktedir olamayıp acizdir.
Garbın düşünürleri diyorki:
64

“Bugün bizim bildiğimiz tek şey Hazret-i Mesih’in hoş görüyü


temsil ettiğidir.”

ALLAH’a yeteri kadar iman etmeyen materyalist yahudilere me-


tafizik dinin kapılarını gösterdiği ve Hazret-i İsa’nın bir sır olarak
doğduğu ve bir sır olarak öldüğüdür. Hazret-i ALLAH cümle kullarına
peygamber efendilerimizin cümlesini şefaatçi kılsın, amin...

64
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

İSA (aleyhi’s-selam)’IN TEKRAR DÜNYAYA


GELECEĞİNE İNANMAK HAZRET-İ KUR’ÂN’A,
MUHAMMED MUSTAFA (S.T.A.V.)
EFENDİMİZ’İN AHİR ZAMAN PEYGAMBERİ
OLUŞUNA VE HAKİKAT TECELLİSİNE TERS
DÜŞMÜYOR MU? BİR ALLAH ELÇİSİ DİĞER
ALLAH ELÇİSİNE ÜMMET OLMAZ. HEPSİ BİRİ
DİĞERİNİN KARDEŞİDİR

Hazret-i ALLAH Kur’ân-ı Kerim’de:


65
“Biz peygamberleri ancak müjdeleyiciler, uyarıcılar olarak gönde-
ririz. Kim onlara inanır ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur ve
onlar mahzun da olmayacaktır.” (En’am Suresi, 48)
Güç, kuvvet Hazret-i ALLAH’a mahsustur. Peygamber efendile-
rimiz Hazret-i ALLAH’ın verdiği güç ve kuvvet dışında hiç bir güce
ve iradeye sahip ve muktedir değillerdir. Her şey ALLAH’ın yed-i
kudretindedir. Aksini düşünmek şirktir.
Cümle peygamberler Hazret-i ALLAH’ın ezel-i ervahta özel ya-
rattığı elçileridir. Yaratılışları günah işlemeye müsait olmadıkları gibi,
kemalatları da kendi eserleri değildir. Gerçeklere bu açıdan bakarsak
İsa (aleyhi’s-selam)’ı tekrar dünyaya getirmek zevkinden vazgeçeriz,
inşAllah.
Tertib ve tanzim-i ilahi olan, her yönünden metafiziğin zuhuru ba-
riz görülen İSA (aleyhi’s-selam)’ın dünyaya geliş ve gidişinin mana
tecellisine zahiri kılıf bulamayanlar Hazret-i İsa (aleyhi’s-selam)’ı
dünyaya tekrar getirmek ihtiyacı ile Kur’ân-ı Kerim’de uygun ayet
aradılar. Zuhruf Suresi’nin 61. ayetinde bulduklarını meal ve tefsirlere
yazdılar. Ayet-i celile mealen şöyledir:

65
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“Şüphesiz ki, o kıyamet için bir bilgidir. Sakın onda şüpheye


düşmeyin ve bana uyun. Çünkü bu dosdoğru yoldur.”
Bu ayet-i celilenin neresinden İsa (aleyhi’s-selam)’ın tekrar dün-
yaya geleceğini çıkardılar? Hayret!.. Gelmesi ile neyi sağlıyacaklar?
Onu da anlamış değiliz.
Türk milletinin medar-ı iftiharı, kendi kendini yetiştirmiş, birbu-
çuk sene Diyanet İşleri Başkanlığı vazifesinde bulunmuş, Suudi Ara-
bistan’ın merkezi Riyad’da İmam Muhammed Üniversitesi’nde yedi
sene tefsir öğretmenliği yapmış Prof. Dr. Süleyman Ateş Efendi Yüce
Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri’nde gerçeğİ şöyle anlatıyor:
“Müfessirler bu ayeti İsa (aleyhi’s-selam)’ın gökten ineceğine de-
lil sayarlar ve bu konuda bazı hadisler de zikrederler. Gerçekte ayette
böyle bir delil ve anlam yoktur. Nitekim Taftazani ve bazı alimler de
ayette İsa’nın ineceği hakkında bir delil görmemişlerdir.”
İşte metafizik olayı maddeye dönüştürmenin gülünç çabası. Haz-
ret-i Muhammed Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz’i son peygamber gös-
termeme çabası. Sakın ha, “İsa (aleyhi’s-selam)’ın peygamberliği fes-
66 hedilerek Peygamber Efendimiz’e ümmet olarak dünyaya gönderile-
cek” gafletine düşmeyesin. ALLAH verdiğini geri almaz. Bu türlü
düşünmek imanı tehlikeye düşürür! Bu düşüncenle ALLAH elçilerini
tanımamış ve birbirinden ayırt etmiş olursun ki, tertib-i ilahiye ters
düşersin. İmanın şartı olan amentü’nün manasına halel getirmiş olur-
sun, dikkat!..

66
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

HACER-İ ESVED: AHD-İ MİSAK TAŞI, EZEL-İ


ERVAHTAKİ İMAN İKRARININ MÜRŞİDİ

İşte metafizik olay: Hazret-i ALLAH’ın ezel-i ervahta cümle kul-


larından “ben sizin Rabbınız değil miyim?” Hitabına “beli” yani
“evet” diyen ruhların bu ikrarını yaprağa yazıp, siyah taşa (Arabça
karşıtı hacerü’l-esved’dir) ki, ahd-i misak taşına yutturduğunu bildiren
Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz’in beyanı vechile
beytullah’ın kalbi mesabesinde olan, ibadet kasdi ile yapılan her deği-
şiklikte öperek müsade istenen, öpmek için yaklaşılamıyor ise geriden
ellerini takliden sürmüş gibi “bismillahi, ALLAHÜ EKBER” diyerek 67
iki elinin parmak içlerini öpmek sureti ile ezel-i ervahtaki ahd-i misak
mürşidine dünyada da sadakat gösterip, beytullah’ta ibadet kasdi ile
her yapmak istediği ibadetten Hacer-i Esved’i haberdar eylemek, cemi
kullarının cesetlenmeden evvel verdiği ikrarın cesetli olarak tekrarı
anlamında samimi imanın zuhurudur.
Ezel-i ervah mürşidi Cennet-i a’ladan Cebel-i Kuveys’e indirile-
rek beytullah’ın köşesine emr-i ilahi ile İbrahim (aleyhi’s-selam)’ın
yerleştirdiği ahd-i misak taşı! Bizim zaafımızı bilen Rabbım kullarının
ilahi rahmetinden yararlanmanları için taşı vazifeli ve rahmet-i ilahiye
vesile kıldı. Hacer-i Esved’in manasını Hazret-i Resulullah böyle izah
buyurdular.
Beytullah tamir edilmiş, Hacer-i Esved’i durduğu yerden alıp ye-
rine koymak kabileler için büyük şeref idi. Bu şerefe nail olmak için
kılıçlar çekilmiş... Bu durumu kaba kuvvetle halletmek istiyorlardı. Bu
halin feci sonuç doğuracağını idrak edenler uzlaşmaya vardılar. Ve
karar verdiler ki: O anda beytullah’a ilk gelen kişiyi hakem kabul ede-
ceklerdi.

67
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Ezel-i ervahta peygamber olarak halkedilmiş, fakat dünyada


ALLAH’a davet emri henüz gelmemiş, vahy-i ilahinin zuhuruna nail
olmamış, gencecik Hazret-i Muhammet Mustafa geldi. Bu zuhuratı
zevkle tasvip eden kabile reisleri “emniyetli Muhammet” manasını
taşıyan “Muhammedü’l-Emin geldi” diye sevindiler ve durumu Haz-
ret-i Muhammet Mustafa’ya anlattılar. Resulullah Efendimiz büyük
bir çadır bezinin kenarlarından kabile reislerine tutturdular. Hacer-i
Esved’i bezin ortasında mübarek elleri ile tutup öylece beytullah’ın
Hacer-i Esved’i koyacakları köşesine getirdiler. Hazret-i Muhammet
Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz Hacer-i Esved’i mübarek elleri ile yerine
yerleştirdiler. Durumdan memnun olan kabile reisleri Muhammet
Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz’e “Ebu’l-hakem” demekle memnuniyet-
lerini izhar ettiler.
Bu olay tarihi bir olaydır. Zamanımıza kadar tevatüren gelmiştir.
Tamamı ile metafizik olay olup, samimi iman sahiblerinin görerek
yaşadıkları, inkar edilmez bir gerçektir. Bu gerçeği idrak edenler beni
Adem’de zuhur eden irşat vazifesini tereddütsüz bilirler. Hazret-i
68 ALLAH’ın emri ile rahmetine vesile kıldığı vazifenin zuhur merciini
ölçmek zahiri ilim erbabının terazisine uygun olmayıp, maddeden
başka bir zuhurat tanımayan, hakikat gafilllerinin bu rahmet-i ilahiyi
malik olduğu ilimle bilmesi muhal ve gülünçtür.
İşte mihenk.. Ölç, ölçebilirsen!.. Beytullah’ı aklının mantığının
içine sığdırabiliyor musun?.. Aciz tavsiyem, beytullah’ı “beytullah”
olarak kabul eden imanı ara bul!..
Peygamberimiz Efendimiz Kureyş topluluğuna hitaben buyurdular
ki:
“--Size desem ki: Şu dağın arkasında düşman var. Hemen hücum
edecekler. Bana inanır mısınız?”
“--Elbette inanırız. Çünkü sen “Muhammed el-emin”sin. Emniyet-
li Muhammed’sin” dediler.
“--Sizlere tebliğ ediyorum: “Lâ ilâhe illAllah, Muhammedün rasu-
lullah” (ALLAH birdir, şeriki ve naziri yoktur. Ben ise ALLAH’ın
kuluyum. ALLAH’ın peygamber olarak gönderdiği son elçisiyim)”
diye vazifesini tebliğ eyleyince ilahlarını nefsani hazlarına uygun
ayarlamış, metafizik mahrumu, materyalist adem toplulukları, gerçek

68
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ilah yoksunları Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz’e


ittifaken “--deli oldu, sapıttı” dediler. “Habibim, onlar hayvandan da
aşşağıdır” hitabına mazhar olmuş, maddeyi putlaştırmış, ilah edinmiş
adem toplumlarından başka ne beklenirdi!?.. Hazret-i ALLAH inanan
kullarını imansız kulların şerrinden korusun. Yeteri kadar iman ede-
meyen kullarını da gerçeği bildirmekle kurtuluşa erdirdiği seçkin kul-
larından eylesin, amin.
Bugün İslam’ı ve imanı bilmediği halde yaşayan muasır milletle-
rin “ALLAH’tan başka ilah yoktur, illâ ALLAH vardır” diyeceği günü
sabırsızlıkla ve ümitle bekliyoruz. Medeni milletlerde islamın yaşan-
dığını ve imana dönüştüğünü görmek imanlı kitlelerin imanlarının
özlemle beklediği tecelliyat-ı ilahinin zuhuru olacak, inşallah. “Hiç,
bilenle bilmeyen bir olur mu?!” hitabının manası zuhur edecek.
İslamın ve imanın, yasaklanmışların ötesinde, ALLAH’ın rahmeti
ile yarattığı, “hikmet mü’minin kayıp malıdır, nerde bulur ise alsın”
hitabı ile cemi güzellikleri, Hazret-i ALLAH’ın mü’min kullarına la-
yık kılıp yarattığı güzellikleri muasır ve medeni yaşayan, teknolojinin
zirvesine tırmanan toplumlar bilmeden İslam’ın bu yönünden yükse- 69
lirken, gerçekten uzaklaşan bizler yani Muhammediler en mütekamil
şeriata sahip olmamızın idrakinden uzak, yalnız mananın lafzı ile ikti-
fa edip, yaratılışımızın anlamı ve manasInın zamana göre tanzim
edilmesi luzumlu iken, dini içtihatları ve manayı, ademlikten terakki-
yatla insanlığın hazzına erme yolunda samimiyetle çabalayan ve ya-
şantısından tatmin olan ALLAH’ın kullarının duyarak, görerek yaşa-
dıkları metafizık gerçekleri zahir ulemasının ilim adına tahrif etmele-
rine gerçek mana noksanlığından ehl-i tasavvuf olduklarını iddia eden-
ler de bilmeden yardımcı oldular. Metafiziği dışladık. Beş duyunun
esiri olup, fizikten ileri gitmeyen, felsefeci materyalistliğin maddede
elzem ve geçerli olduğu yerleri münakaşa götürmez iken, fiziki olayla-
rı manaya da yansıtmaya kalkıştık. Beğenip de, yeteri kadar önem
vermediğimiz, zuhuru görülen rahmet tecellisi olan manaları da akıl
potasında eritip madde ile eşit kıldık.
Bu tür ayarlamanın aciz kulları rahmet-i ilahinin dışına iteklediği
yaşanan bir gerçek iken, dini istismarlar çoğaldıkça kaybımızı daha iyi
anlar olduk. Ne mi oldu? Söze gerek yok. İmanla bakarsan görürsün.
Metafizik yoksunu dindarlara hakikatlerin önünü kapatmakla tevhit

69
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

dininde istismara müsait kapılar ihdas ettik ve ferahca geçilmesini


kolaylaştırdık. Gerçeği dışladık. Bu kararsızlığımızla dindar yaşadı-
ğımızı zannederek, imanı ALLAH’ın emrine göre değil de, nefsimizin
hazzına uydurmaya çalıştık. Evvelki kavimlerin bilmeden düştükleri
uçurumu bizler de farkedemedik, göremedik. Tefekkürsüz, arzdaki
ayetlerden habersiz, metafizik yoksunlarına vahşi yolu “ehli yol” diye
gösterdik. “Yardımcı oluyoruz” zannı ile küfür bataklığına, “din adına
yardım ediyoruz” zannı ile hemcinsimizi itekledik. Kendimiz de bera-
ber düştük.
Hazret-i Kur’ân’ın birinci ayeti olan Rabbımızın açık uyarısını
daha hala anlayamadığımızı, ALLAH’ın kullarını “gavur, kafir, gayr-i
müslim” görmeye çalışmamız bu ayet-i kerimeyi kabullenemediğimizi
göstermiyor mu?!.. “El-Hamdü lillahi Rabbi’l-alemin”in anlamını
anlayamadık. “Hazret-i ALLAH yalnız ve yalnız bizim Rabbimizdir”
dedik. Haşa, Hazret-i ALLAH’ı tekelimize almışız gibi, edep harici
fikir ve iman gösterilerine kalkıştık.
Gururumuza yediremiyoruz, amma yanlış aldığımız dini tedrisatın
70 gerçeğine yönelme zamanı geçmeden samimiyetle tövbe, istiğfar ede-
lim. Her zaman mevcut olan gerçeği yaşamayı ALLAH’tan lisanen,
kalben, halen isteyelim.
Cümle peygamber efendilerimizin, Musa (aleyhi’s-selam)’ın, İsa
(aleyhi’s-selam)’ın, Muhammed (aleyhi’s-selam)’ın, cümle peygam-
ber efendilerimizin dinleri tevhit dini olan İslamiyet’tir. İslam’dan
başka din olmadığını Hazret-i ALLAH bildiriyor. Getirdikleri emr-i
ilahilerin hepsi de rahmettir, şeriattir. Kullarının tekamül ve derecele-
rine göre ihsan edilmiş sonra gelen şeriate tabi olmak kulun iradesine,
görgüsüne tevdi edilmiş olup, zamanını nasıl idrak edişine ve görüşü-
ne bağlıdır. Samimiyeti ile evvel gelen şeriati ALLAH’a eş ortak ta-
nımadan yaşayabiliyorsa “müslüman”dır, kardeşimizdir. Tevhid dini
olan İslamiyet’e aykırı olarak, ALLAH’ı tanımayıp küfr-i inadide öm-
rünün sonuna kadar israr eder ise işi Hazret-i ALLAH’a kalmıştır.
ALLAH’ın azabı şediddir. İleri gitme. “Bu davayı üstleneyim” deme.
Din gününün yegane sahibi olan Hazret-i ALLAH’ın avukata ihtiyacı
yok. Yaratanımıza hamdederek, Din-i İslam’ı daha iyi anlamaya ve
yaşamaya samimiyetle gayret edelim. ALLAH yardım etsin, amin.

70
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Düne göre daha iyi anlıyoruz. Görünürde puta tapan kalmadı.


Amma Peygamberimiz Efendimiz’in getirdiği Hazret-i ALLAH’ın
emrini ve nehyini rahmet olarak yansıtamıyoruz. Her emr-i ilahiyi
gazab-ı ilahi gibi göstermek gafletine kapıldık. Nefsani ürettiğimiz
kapıdan başka kapı tanıyamadık. Tanımak da istemedik. Bu çarpık
yaşantımızla Din-i İslam’ı lüzumsuz gördük. Sorulduğu zaman “bi-
zimde var” diyecek kadar kabul ettik. Hakikat dışında kalmış, dindar
geçinen zümreler bu gidişatları ile hakikat dışı kaldılar.
Ezel-i ervahta “beli” demenin zevki ile zevkiyab olmuş, aradığını
bulduğu ile iktifa eden, tarik-i müstakim üzere olan yol ehlini Rabbım
rahmeti ile muhafaza eylesin. Bu rahmetini cümleye nasip etsin, in-
şAllah.
Tahrif edilmiş. Manası ile manadan uzaklaştırılmış. “İslam’ı koru-
yoruz” kasdi ile bilmeden hakikat dışlanmış. İnsanın ruhunu doyura-
mayıp, manadan yoksun kalınmış.
Tertip ve tanzim-i ilahiler yol ehlini ALLAH’ın zikrinden, zikre
yönelik fikrinden uzak kılmasın, amin.
71

71
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ZİKRULLAH ARZDA VE SEMADA, ON SEKİZ


BİN ALEMDE CANLI VE CANSIZ HER
ZERRENİN MÜŞTEREK İBADETİDİR. SADECE
ALLAH’I ANMAKTIR. DİĞER EMR-İ İLAHİ
OLAN İBADETLERLE KARIŞTIRMA!

Yaratılışın sırrı, efdali şerefli mahluk olan insandır. Hazret-i


ALLAH’ın varlığını tanıttığı bütün alemdeki yaratıkların müşterek
ibadetleri zikrullahtır. İnsan manen, halen, lisanen yaratanını emr-i
72 ilahiyeye uygun kesir zikreder.
Zikrullah metafiziktir “kıyamen, kuuden ve ala cünubihim”
(ayakta, oturarak, yatarak ALLAH’ı zikrederler). Bütün ibadetlerin
zamanı, adedi, mekanı belirlenmiştir. ALLAH’ı zikir için tahdit kon-
madığı gibi kesir zikretmemizi Hazret-i ALLAH emrediyor.
Bu rahmet-i ilahi akıl ve mantıkla ölçülemez. Çünkü metafiziktir.
Adil-i mutlak olan Cenab-ı Hak dilediğine ihsan eder. Yalnız zahirle
yetinen felsefeci alimin ölçemiyeceği, sadece imanının neşv ü neması
ile aşk-ı ilahinin zuhur ettiği ehl-i aşkta bu rahmet-i ilahiyi bariz gör-
mek kehanet değil.
Beş duyunla yetinme. Hazret-i ALLAH cümle kullarına aczini iti-
raf kapısını aralık bırakmış. İnadı bırak. Rahmet kapısından içeri gir-
meye çalış ve mutlaka gir.
Her tabîbe âşikâr etme derûn-ı derdini,
Her ne derdin varise eyler devâ, ALLAH kerîm.

72
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

O kapının gerçek bekçileri vardır. Hazret-i ALLAH’tan samimi-


yetle iste. Şu düsturu da hafızanda mihenk olarak bulundur: Tertib-i
ilahi olan yolun başı şeriattir, ortası gene şeriat, nihayeti de şeriattir.
ALLAH’ın emri Peygamber Efendimiz’in getirdiği emr-i ilahinin teb-
liğinden dışarı çıkma. Sırat-ı müstakim budur. Ölçemiyorsan dahi abd-
i acize kulak ver. Zararın olmaz.
Lütfen, zikrullaha, ALLAH’ı çok zikreden zakire din adına karşı
çıkma. Bu abd-i aciz vazifem itibarı ile sen kardeşimi uyarıyorum:
Hazret-i ALLAH ve Resulü hürmetine! Haddini bil. “Allah aşkına”
demiyorum. Eğer aşk-ı ilahiden nasipli olsa idin bu ricaya gerek yok-
tu.
Kur’ân-ı Azimü’ş-Şan’da Hazret-i ALLAH’ın uyarısını dinle:
“Münafıklar ALLAH’ı zikretmezler, yad eylemezler, zikretseler
de pek az ederler ki, o da ağızlarındandır.” (Nisa Suresi, 142)
Hadis-i kudside: “Kulum beni kesir zikreder. Ben kuluma aşık
olurum, kulum da bana aşık olur.” Hazret-i ALLAH’ın lutfettiği bu
aşk-ı ilahiyi hatırdan hiç çıkarma.
73
Maksadımız ne idi, mevzuyu nerelere götürdük...
Peygamberimiz Efendimiz Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v.)
Efendimiz’e vahy-i ilahi, metafizik zuhurat, mana rahmeti tecelli et-
meden evvel Kureyşiler ve cümle kabileler sevgi ve saygı ile hürmet
ederler iken sonraları neden birden değişip, Hazret-i Resulullah’ın
canına kasdettiler, hicret emr-i ilahisinin zuhurunun tecellisine sebeb
oldular?. Bu durumun başlıca sebebi toplumun garibi olduğu, fizik
üstü metafizik yoksunlarının alışamadığı hakikat cahilliği değil mi?
Yalnız fiziki zuhurat ki, ilme’l-yakin ile, tertib ve tanzim-i ilahinin
nihayet bulduğunun zannı ile iktifa eyleyip, mana dışı nefs-i emmare-
sini avutmaya çalışan kardeşim! Metafiziksiz, manasız davanı nereye
kadar götürebileceksin?!..

73
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

SEMAVİ DİNLERİN HEPSİNİ İSLAM’DAN


SOYUTLAYIP “ALLAH’TAN BAŞKA İLAH
YOKTUR” DİYENLERE “GAYR-İ MÜSLİM,
KAFİR, GAVUR” İTHAMINI DAHA NE KADAR
DEVAM ETTİRECEKSİN?!..

“Yalnız ben müslümanım. Bütün insanlar gayr-i müslim, kafir, ga-


vur” türküsünün manasının zuhurunda gazab-ı ilahiden başka rahmet-i
ilahiye ait tecelliyata rasladın mı? ALLAH’a “acabasız” iman eden bu
abd-i aciz, cümle resullerini emr-i ilahi üzere birbirinden ayrı görme-
den, şeriati ile yükümlü olduğum ahir zaman nebisi Hazret-i Muham-
74
med Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz’i ilahlaştırmadan, emr-i ilahi ve
rahmet-i ilahinin zuhur merciinin hayranı ve aşığı, seksenine yaklaş-
mış, Hazret-i ALLAH’ın verdiği irşat vazifesinin ağırlığını tertib-i
ilahi zevki ile taşımıya çalışan bu abd-i aciz derim ki:
ALLAH’tan kork! “Biliyorum” edası ile bilgisizce, ALLAH’ın
kullarını semavi dinlere, -ki cümlesi İslamiyet’tir- son gelen ALLAH
elçisi Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz’e düşman et-
tik, onun izinden ayrılmamaya, gücünü seve seve veren Ümmet-i Mu-
hammed’e ve en mütekamil son şeriatin manasını yaşantımızdan da
dışlayarak mana yoksunu metafizik garipliğine iteklendik.
Kesinlikle görüyorum ki, metafizik ve mana yoksunu ilminle, me-
tafiziksiz tedrisat ve düşüncelerinle tanzim-i ilahi olan manevi teşkilatı
kabullenemeyen ilminden başka ne beklenirdi ki?!.. Görebiliyor mu-
sun, manadan habersiz, hakikat fukarası, maddeden öte yol bulamayan
ilminin alıcısı kalmadı ; yetişdirdiğin çırakların dışında. Tezgahını
fizik ötesi metafizik yoksunlarının pazarına götür. Aşk pazarında ser-
gilediğin emtaına müşteri bulamayacaksın. Beni Adem güzellik ve aşk
arıyor. Senin tezgahında bulunmayan şeyler bunlar...

74
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Senin ne sergilediğini görmek kehanet değil. Bütün çıplaklığı ile


arz-ı endam ediyor “ALLAH yalnız benim ALLAH’ım. İslamiyet yalnız
ve yalnız benim dinim.” Bu ilmi nereden öğrendin? Nerede okudun?
Bu manasız yaşantını Hazret-i Kur’ân’a maledemezsin.
Dini tedrisat dahi tertib ve tanzim-i ilahi olan mecrasından saptı-
rıldı. Fizikten öteye giden manevi yolları bulmak zorlaştı. Büyük dini
tedrisat veren “Ezher Üniversitesi” ve benzerleri olan ilim yuvaları
dahi manaya karşı kör insanlar yetiştirdi. Bu insanlar ünvan ve şöhret-
lerinin gücüne dayanarak manada büyük tahribat yaptılar. Hazret-i
ALLAH’ın tertip ve tanzim eylediği manevi teşkilat horlandı. Gene
ALLAH’ın kullarından zuhur ettirdiği mucizeyi, kerameti ve kerame-
tin devamı burhanı tevil yolu ile inkara başladılar. Sonra tamamını
inkar ettiler. Bu inkar açık seçik olmasa da, mızrağın çuvala gizlene-
miyeceği gibi hakikatler hiç bir zaman ehlinden gizlenemez.
Metafizik yoksunu alim kardeşim! Nefsine zulmetme. Çünkü İs-
lamiyet cümle peygamber efendilerimizle Hazret-i ALLAH’ın kulları-
na lutfettiği, iradesine bağlanmanın ismidir. Hiç olmazsa nefsine insaf
et. İşte bu yanlış hüküm ve tutumumuzun günahını ümmetçe çekiyo- 75
ruz. Bunun bedelini dünyada çok ağır ödüyoruz. “Hazret-i ALLAH’ın
dostluğu bize yeter” tesellisinin de tutarsız vehim olduğunu unutma.
Emr-i ilahinin dışında rahmet ve yakınlık aramakla gülünç oluyorsun.
Hazret-i ALLAH cümle kullarının istikametini tarik-i müstakim,
ahlakını da mekarim-i ahlak üzere kılsın. Âmin ve selâmün ale’l-
mürselîn, ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn.
******
Din-i İslam’a ters düştüğü için din tedrisatında yaptığın hatalı du-
ruma ortak arama. Hele hele, vatanı kurtaran kahramanların eseri imiş
gibi hiç gösterme. Buna hakkın yok! “Kısas kıyamete kalmaz.” Bu
türlü hataların cezası hesap gününe kalmaz. Dünyada iken ödetirler,
bilgin olsun!..

75
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

MEVCUT YARATIKLARIN İÇİNDE


GÖRDÜĞÜMÜZÜN ANCAK MİLYONDA 4-5
MAHLUK OLDUĞUNU EHİL KİŞİLER
BİLDİRİRLERKEN, FİZİK ÜSTÜ TECELLİYATIN
YANİ METAFİZİK OLAYLARIN UMUM
ZUHURATININ MİLYONDAN YALNIZ 5
NOKSAN OLUP, ÇOĞULU TEMSİL EDEN
METAFİZİĞİN ZUHURUNA NİÇİN DEVENİN
NALBANT DÜKKANINA BAKTIĞI GİBİ
BAKARSIN?

76

Hazret-i Kur’ân’da beyan edilen metafizik tecellileri dahi akıl ve


mantığına uydurmaya çalışmışsın, ilim adına! Makro aleme müteallık
olanları teleskopla, mikro aleme ait olanları mikroskopla, diğer bir
kısmını da x ve benzeri ışınlarla tesbit ediyoruz. Ama tesbit imkanla-
rımızın dışında kalanların sayısını ancak ALLAH bilir. Belki zaman
gelir bu gizli zannettiklerimiz de açığa çıkar. O zaman bugünkü ilahi
imtihan başka suale dönüşür. Geçmiş zamanda kabul edilemeyen ma-
na tecellilerinin bugün zuhuru akl-ı selim insanlar tarafından kolaylık-
la kabul olunduğu gibi.
Lütfen, bu abd-i acizi tenezzülen dinle. Yakinen şahit olduğum,
itimada şayan, seçkin kişilerden yakinen dinlediğim, yol büyüklerim
olan zatların yaşantılarındaki olayları az da olsa anlatmaya çalışaca-
ğım.
Cümle peygamber efendilerimizde zuhur eden mucizeleri anlat-
maya -ki, metafizik olayları bildirmeye beşer muktedir değildir...-
İmanlı kullar manevi alemlerinde zevkini alıp, yaratanının varlığına ve
gücüne inancı ile mutmaindirler, yani itminan-ı kalbe sahiptirler. “O

76
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

müttaki kullarım gaybe iman ederler” ayet-i celilesindeki bu bahti-


yarları her devirde görmek mümkündür. Onlarsız dünya ve ahiret ale-
mi anlamsız ve manasızdır.
İsimlerini merak edersen bildiğim kadarı ile arz edeyim: Zaman
ulemasının “ben daha iyi biliyorum” zannı ile Kur’ân-ı Azimü’ş-
Şan’da ayetle sabit iken “evliya” diyemedikleri, “veli”yi bilemedikleri,
“mü’min”in ve “müslüman”ın yeterli tarifini yapamadıklarından
ALLAH’ın bi-la-istisna cümle kulları müşkül durumda kalmıştır. Kul-
ların kemalatlarına göre ihsan edilen şeriatler umumiyetle bencillikle
mecrasından saptırılmış olup, ALLAH’ın rahmet, merhamet ve mağfi-
ret-i ilahi ümidi ile, yalnız akıldan öteye yolu olmayan, beş duyunun
sağladığı yaşantının gücü ne kadarsa hakikat yoksununda o kadar
kalmış, rahmet-i ilahiden gönderilen şeriat-i Muhammedi’yi dahi ben-
cillik ve enaniyetimizden dolayı anlayamadık. Öyle hale getirdik ki,
hakikatleri özleyen müşteri bulamadık. Müşterisi olmayan mal rahmet
tüccarının yedinde kaldı. Rahmet-i ilahiden ahir zaman peygamberi
Muhammed Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz’in madde ve mana hayatında
Hazret-i ALLAH’ın programladığı cümle zuhurat şüphesiz, rahmet-i 77
ilahidir. İşte bu ikram-ı ilahiden habersiz yaşıyoruz.
Gerçek dışı tutumlarımızla tahrif ettiğimiz mana ürünlerimizi bil-
gisizce yok etmek isteyen tutum gittikçe kabarıyor. Mana perişanlığı
artıyor, eksilmiyor! Bu durumun çaresizliğinden bocalayan, insan ol-
maya namzet beni Adem denize düşmüş, yüzme bilmediğinden kurtu-
luş telaşı ile yılana sarılıyor. Çıkarcıların, din istismarcılarının ister
istemez kucağına düşüyor.

77
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ANLAMLI VE MANALI YARATILAN, CÜMLE


YARATIKLARIN ÇEKİRDEĞİ, MANASI, SIRR-I
İLAHİNİN TECELİ MERCİİ OLAN İNSANIN
YAŞANTISINDA NE İÇİN YARATILDIĞININ, NE
YAPABİLECEĞİNİN ZUHURU MİZACINDA
BARİZ GÖRÜLÜRKEN BÜTÜN İCRAATINDA
KUDRET-İ İLAHİNİN İSTİSNAİ KULLARINA
BAHŞETTİĞİ FİZİKİ OLAYLARDAN DAHA
FAZLA ZUHURU GÖRÜLEN METAFİZİĞİN
İNKARI İLMİ HAKİKAT İLE NASIL BAĞDAŞIR?
MENSUBİNİ NE DERECEDE MUTMAİN KILAR?
78

Görmezler mi ki, erkek çocuğun eline geçirdiği her şeyi çekiç gibi
yere vurduğunu?!.. Gene görmezler mi ki, kız çocuğunun eline verilen
şeyleri kucağında çocuk varmış gibi salladığını?!.. Fıtrat-ı ilahi... Bu
fıtratının dışında iş yapmak isteyen ademin (kişinin) yaptığı icraatler
nefse ezadan başka kazanç getirmez. Bu esrar-ı ilahiyi zerreden kürre-
ye her mevzuya götürebilirsin.
Manaya samimiyetle yöneldiğin zaman aklının ve mantığının kav-
rayamadığı fizik üstü sayısız tecelliyat-ı ilahiler, beş duyunun esare-
tinden kurtularak Rahman’ını daha yakiynen tanıyıp, emr-i ilahiye
iltizam ile aşk caddesinde yürüyebilen bahtiyarlar sınıfına dahil ehl-i
tarik -ki, meyvesi maddesi ve manası ile “dervişlik” sıfatı tecelli ede-
cektir, inşAllah.
“İns ve cinni bana ibadet etsinler diye yarattım” hitabının muha-
tabı olan cümle yaratılmışların kudret-i ilahi tarafından ayrı ayrı vazi-
felerle vazifelendirildiği bariz görüldüğü gibi, ALLAH elçileri ve elçi
varisleri olan evliyaullahın şahsiyetlerinde Hazret-i ALLAH’ın lutfet-
tiği manevi vazifenin her an madde aleminde de zuhurunu ehlinin mü-

78
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

şahede ettiği, cümle kullarına da bir nebze ihsan edilmiş olduğu halde
nasipsizler bu tecelliyat-ı ilahiden iman zafiyetleri ile uzak dururlar.
“Hikmet mü’minin kayıp, malıdır nerede bulursa alsın” hita-
bına dikkat edersek, hikmet mü’minin kayıp malı, müslimin değil!.
Müslim mü’min olmak için ihtiyarını sarfettiğinde hikmet noksanlığı-
nı giderme ihtiyacını duyacak, manevi doyuma ulaşma ihtiyacı bir
ömür boyu sürecek. Çünkü hikmetin başı vardır, nihayeti yoktur.
Bazı yol büyüklerine maledilen varlık ve enaniyet kokulu, bencil-
likten öte gitmeyen, ancak hakikat garibine yakışır bir söz vardır: “Bi-
zim tarikatımızın başı diğer tarikatlerin nihayetidir” derler. Bu kelam
tamamı ile hakikat dışıdır. Eğer yol Hazret-i ALLAH’ın olmayıp beşe-
rin tanzimi olsa idi “küllü tarikın vahidün (bütün tarikatler birdir)”
denmezdi. Tarikatler çoktur. Amma şeriatı ile yükümlü olduğun pey-
gamberinde birleşmiyorsa “vahşi tarik”tir. Mensubini zındıklığa götü-
rür.
Yolun uğramaz ise Muhammed’e,
Geçti kervan, kaldın dağlar başında!.
79

Kasıt nur-ı Muhammedi, Adem (safiyullah)’tan kıyamete kadar


teceli edecek rahmet-i ilahi!

79
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ABDÜLKADİR GEYLANİ ÇOCUK İKEN BARİZ


GÖRÜLEN İRŞAT VAZİFESİNİN TECELLİSİ

Abdülkadir Geylani Hazretleri henüz çocuk iken tarlada öküzün


kuyruğunu çekmişti de, yaratılışının nedenini anlatmaya vesile kılınan
öküz lisan-ı hal ile:

“--Ya Abdülkadir, ALLAH seni bu işler için yaratmadı” demişti.


İç aleminde bu hitabın manasını bulan çocuk Abdülkadir hayat
boyu yaratılışının sırrından küfre pirim vermedi. Bu uyarının etkisinde
80
kalan çocuk Abdulkadir Geylani manevi ilim tahsili için anasının rıza-
sını istedi. Anası da bir şartla razı olacağını, hayatında hiç bir sebeble
yalan söylemiyeceğinin ikrarını aldı. Hırkasının omuzuna kırk altın
dikerek canından çok sevdiği oğlunu emr-i ilahi üzere kervana kattı.
Tevatüren, zamanımıza kadar söylene gelen bir sadakat olayı anla-
tılır:
Giden kervanı haramiler soydular. Harami mutadı üzre gizli bir
şeyleri olup olmadığını kaza-zedelere sordular. Yalnız çocuk Abdül-
kadir omuzunda kırk altının dikili olduğunu söyledi. Çocuğun alay
ettiğini zanneden haramiler ilgilenmediler. Amma reislerine tekmil
verirken:
“--Bir çocuk var. Bizimle alay ediyor” dediler.
Sinirlenen reis Abdulkadir’e, hiddetle:
“--Ne diye yalan söyledin” diye çıkışınca:
“--Yalan söylemiyorum, omuzumda dikili kırk altın var” diye tek-
rar etti.

80
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Açtılar, omuzunu. Kırk altının mevcudiyetini gören reis hayretini


gizliyemedi. Hayretle avamın her haline ters düşen bu olayı kınamak-
tan kendini alamayan reis:
“--Oğlum, söylemeyebilirdin. Niçin söyledin?” Dedi. Cevap:
“--Ben anama söz verdim, yalan söylemiyeceğim, diye. Kırk altın
için vadimi bozar mıyım?!..”
Kamil doğarmış ehl-i Hak,
Doğmadan evvel anası.

Eşkiya ne bilecekti, bu türlü imanın başka yönlü zuhurunun ola-


mıyacağını?!.. Sureta manadan habersiz, ezberci alimin de bilemedi-
ğini, hayatını başkalarının felaketi üzerine yükleyerek rızık arayan
harami mi bilecekti, gerçeği?!..
Hak tecelli eyleyince her işi asan eder,
Halkeder esbabını, bir lahzada ihsan eder.
81
Cümle haramide nedamet hissi belirdi: “Çocuk kadar ahde vefa
gösteremedik. Ezel-i ervahta Cenab-ı Hakk’ın varlığına “beli” dedik.
Bu beli’de sırat-ı müstakim üzere olmamız lazımken, niçin bu çocuk
kadar ahde vefa edemedik?!..” Diye yaşantılarından hicap duyarak,
ruhen evliya, ceseden çocuk olan Abdülkadir Geylani’nin şahadetinde
tövbe ve istiğfar ettiler.
İksir-i a’zamdır nutk-ı ehlullah
Yek nazarda haki kimya ederler.

Evliyaullahın nazarı çocukken de geçerlidir. “Onlar ALLAH’ın


nuru ile bakar” hitabını iyi anla. Kıskançlık yapma. Fiziki ölçülerle
ölçümü imkansız olan fizik üstü metafizik tecelliyatın zuhuru ile Mev-
lasını kulluk yapacak kadar tanıyan ve yaşayan kul için değil mi? Bu
hitab-ı ilahi “hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?!..” Bildirisini iyi oku.
Amma manasını aşk-ı ilahiye uygun yaşa, öyle oku!

81
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“O zaman, eşkiyaya tövbe, istiğfar nasip olur mu?” Düşüncesi za-


tını rahatsız etmediği gibi, rahmet ve mağfiret tecellisi imanının özünü
teşkil eder.
İşte yakın zamanda kitlelerin şahidi olduğu metafizik olay:

82

82
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

EŞKİYA REİSİ SALİH’İN NAKŞİ MEŞAYİHİ


HACI SALİH EFENDİLİĞE YÜKSELİŞİNE
VESİLE OLAN RAHMET TECELLİSİ

Nahşibendi meşayihi, kümmelin-i evliyaul-lahtan Şiranlı Hacı


Mustafa Efendi (k.s.)... Bir dervişi ile seyahetleri sırasında eşkıyalar
Şeyh Efendi ve dervişi soydular. Giysilerini de alıp, don gömlek bı-
raktılar. Şeyh Efendi eşkıya reisine sordu:
“--Oğlum senin ismin ne?”
“--Ne yapacaksın baba, ismimi. İsmim Salih.” 83
“--Fe-sübhanAllah” dedi.
İç aleminden anlamıştı, bu cilve-i Rabbani’de hikmet-i ilahinin te-
celli edeceğini.
“--Oğlum salih, bu işte bir terslik var. Salihlerde böyle halin zuhu-
ru görülmüş değil.”
Bu hitabı hakaret gibi algılayan eşkiyaların reisi Salih don gömlek
bıraktığı varisü’n-Nebi, nedim-i ilahi olan ALLAH evliyasının zahiri
kisbesini soymuştu. Bilmezdi ki, Şeyh Efendi eşkiya reisine zamanı
gelince hakikat giysisi giydirecekti!. Ama cilve-yi Rabbaninin zuhu-
runun zamanını beşer bilemezdi ki!.
Bu sırrı iyi dinle de, kendine gel!.
Şeyh Efendi kurnazlık mı düşünüyordu? Onların ind-i ilahiden ve-
rilen vazifelerinde “kurnazlık” denen “hakikat lekesi” noksanlık ara-
mak na-ehlin gafletinden gelir. Kavisi tamamlamış, irşat vazifesi ile
yükümlü kılınmış, veraseti tasdik edilmiş ve kurbiyet çeşmesinden
peygamberinin şefaatı ile rızkını alan rızıklılara Cenab-ı Hakk’ın o
simayı vesile kılarak, ALLAH’ın adaleti ile taksime vesile kıldığı ne-

83
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

dim-i ilahiden “hakikat noksanlığı: kurnazlık” beklenemez. Şeyh


Efendi Hazret-i ALLAH’ın Kur’ân’da habibine verdiği tanıma ölçü-
sünün de varisi idi: “Habibim, sen onları yüzlerinden tanırsın. Ko-
nuşmalarından daha iyi tanıyacaksın.”
Bir atasözü vardır: “İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa
koklaşa biri birlerini tanırlar” demişlerdir.
Şeyh Efendi’nin sözünü hakaret zanneden eşkıya reisi Salih;
“--Haydi yoluna git” diye Şeyh Efendi’yi tersledi.
Şeyh efendi dervişi ile don gömlek yoluna devam ettiler.
Manevi zıpkını yiyen Salih’in iç aleminde değişiklikler başladı.
Küfrü sıkıyordu Salih’i. Çünkü iki zıd bir arada bulunmaz! Bulunsa da
sahibini rahatsız eder. Biri yerini diğerine terkedecektir. İkisinin bağ-
daşması kıyamet alametidir. “Rahmet-i ilahi geldi, küfür zail oldu.”
Gerçek bu. Bir kimsede iman ya vardır veya yoktur. İkisinin ortası
olamaz. Ümit kapısını daima açık tut. Rahmet-i ilahi geldiği zaman
nur-ı aynini evde bulsun. Rahmet zuhurunun nereden geleceğini
ALLAH’tan başka kimse bilemez! Bazıları hisseder fakat kül olarak
84
Hazret-i ALLAH’ın yedindedir. Ezel-i ervahta tertib-i ilahi evliya ya-
ratılan insan, hikmet-i ilahi tecellisi ile her ne sebepden dünyanın çöp-
lüğüne iteklenmiş ise de, maddesi adem, manası insan olduğu için iç
alemi hiç bir zaman içine düştüğü küfürle intibak edemeyip kurtuluş
anını mevcut olan rahmet kapısını açacak vesiyle anahtarını bekleyen,
beklediğini bulduğu zaman mal bulmuş mağribi misali evvelki yaşa-
dığı çirkin hayatının ezikliğiyle samimi teslimiyet örneği sergileyen,
ezel-i ervah bahtiyarı, insan-ı kamil namzedi insanın küfür nikabını
kaldırıp mevcut olan rahmet-i ilahiyi açığa çıkarmak için büyük muta-
savvıf Şiranlı nakşi meşayihi Hacı Mustafa efendiyi vesile kılmıştı
Hazret-i ALLAH.
İşte bu tertib-i ilahi eşkiya Salih’in küfür perdesini yırtmış, ezel-i
ervahta verilen fizikten ötede manevi tecelliyatın yolunu rahmet-i ila-
hiye açan vesilenin zuhurunu dinle:
Eşkiya reisi Salih arkadaşlarına o anda beliren iç alemindeki deği-
şikliği ve rahatsız olduğunu anlatarak arkadaşlarına teklif etti:

84
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

--Arkadaşlar, şu iki kişiden aldığımız her şeyi geri verelim. Şim-


diye kadar aldıklarımızı size bırakıyorum. Şahit olun! Bu hayattan da
çekiliyorum. Reislerini kaybetmekle üzülen eşkiyalar:
--Sen bilirsin reis, dediler. Şeyh efendinin tekrar önünü kesen eş-
kiya Salih
--Dur baba! Deyince:
--Daha ne alacaksın? Neyimiz kaldı ki, oğlum Salih?
--Baba, bir teklifim var: Kabul edersen aldıklarımı geri verece-
ğim!.
Salih’in bu hitabının manası başından beri iç aleminde zuhur
eden, zevkinin dışa yansımasının vakt-i saatini bekleyen gerçek vari-
sü’n-Nebi, nedim-i ilahi:
--Teklifini bekliyorum oğlum Salih!
--Beni evlatlığa kabul eder misin?
--Oğlum Salih, biz seni ilk gördüğümüzde kabul ettik.
Hitabında rahmet zuhuratı vardı. Zira ezel-i ervahda hikmet-i ilahi
“beli” hitabının iman şulesi ehlinin manasında yansır. O kişinin mad- 85
desi ile manasının bağdaşmadığı görülür. Fakat tehir edilmiş, müdde-
tini doldurmuş rahmet zuhuru irşat vazifesinin terazisinde hemen aslı-
nı gösterir. Bu haslet peygamberlerimiz efendilerimize ve varislerine
verilen iman mihengidir.
Gaybı yalnız ve yalnız Hazret-i ALLAH bilir “Habibim sen
onları yüzlerinden tanırsın konuşmalarından daha iyi tanıyacak-
sın.” Dikkat edilirse hitab-ı ilahi zuhur merciini gösteriyor. Yeri geldi
ayet-i kerimeyi tekrar yazdım. Şeyh efendinin huzurunda tövbe istiğ-
far eden eşkiya reisi Salih zamanın gerçek meşayihi Şiranlı Hacı Mus-
tafa efendinin sadık, gözde dervişi ve neticede halifesi, Çorumlunun
medar-ı iftiharı, rahmet-i ilahi mercii Hacı Salih Efendi zuhur eyledi.
Sahabeden Kerebi Gazi Hazretlerinin türbesinin içinde rahmet-i ilahi-
ye vesile kılınan ziyaretgahı nasibi olan ziyaretçilere her gün açıktır.
“Taştan topraktan ne bekliyorsun” diyen nasipsizlerin de aff u
mağfiret deryasından istifadelerini ümitle bekliyoruz. ALLAH kusur-
larını affetsin de, bu ve buna benzer, rahmet-i ilahiden mahrum eden,
ilim zannedilen, aklın ürettiği mahrumiyet virüsünden Hazret-i

85
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ALLAH kurtarsın. Rahmetine vesile kıldığı o taş ve toprağın da vesile


olduğunu idrak ettirip, metafiziksel olayları anlayıp, rahmet-i ilahiden
onlar da nasipli olsunlar, inşallah. Amin, ve selamün ale’l- murselin
ve’l-hamdü lillahi Rabbi’l-alemin.

86

86
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

CENNET-MEKAN ÇORUMLU, YEDİ TARİKTEN


İCAZETLİ ŞEYH HACI MUSTAFA ANAÇ
EFENDİ

Kayın pederim Şeyh Hacı Mustafa Anaç efendinin (makamı cen-


net olsun) gençliğinin bazı yönlerinin hacı Salih efendinin imtihanı ile
benzerliği vardır.
Çorumluların manevi tecelliyattan, tertib-i ilahiden nasipsiz olan-
ları sudan bahanelerle bilgisizce manevi irşat vazifesini “ölçüyorum”
zannı ile ondan nasıl da mahrum olduklarından, akılcı dinden başka
87
bir din kabul edemeyen, Hazret-i ALLAH’ın tertib ve tanzimi olan
manevi teşkilatı ilmi kelamdan, fizikten öteye gidemeyen, ilmini ye-
terli zannederek küfürden öteye yol bulamayan materyalist metafizik
yoksunları Hazret-i ALLAH’ın aff u mağfiretinin sonsuz olduğunu laf
yönü ile bildiklerini zannederek, bu bilgide fikirdaşları ile de ittifak
ederler. Ne yazık ki! Onlar için manadan yoksun hal-yolu ile bu sıfatın
zuhurunu anlamak çok müşküldür!.
Kulun bağışlamasına sakın bel bağlama. Aciz kul bağışlamış gibi
görülse de, inanma. Uygun zamanını buldukça günahının yeni icra
edilmiş gibi teşhir edileceğinden şüphen olmasın. Bağışlamak sıfatı
henüz ona verilmemiş. Verilmeyen bir şeyi nereden bulsun? Peygam-
berimiz efendimiz buyurdular ki: “Siz ALLAH’ın sıfatı ile sıfatlanı-
nız.” Bu hitabı iyi anla. Ademlikten terakki edemeyen şahsiyetlerde
affetmek, bağışlamak gibi sıfatları arama. Bulamazsın. Olmayan bir
şeyi nereden bulacaksın?. Ademlikten say-i gayretini kullanıp, tertib-i
tanzim-i ilahinin zuhurunu merciinden bekliyerek nail olursun. Mercii
nedir:

87
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

İrşat vazifemin 44. yılını idrak etmiş bulunuyorum. Yaşadım ve


şahit oldum. Bu sıfatları şeriatı ile yükümlü olduğun peygamber efen-
dilerimizin şefaatinde bulursun. “Ben ilim şehriyim, Ali kapısıdır”
hitabı kıyamete kadar bakidir. Zuhur merciini mürşid-i kamilde bulur-
sun. “Bu zamanda yok” demek gafletine düşmeyesin. Bu zannın Haz-
ret-i ALLAH’a karşı edep dışı olur. Manevi ilimle Hazret-i
ALLAH’ın rahmetine, aff u mağfiretine vesile kıldığı tertip ve tanzim-
i ilahiyi inkar beşere manevi ölüm getirdiği gibi yaratanına zulüm is-
nat etmektir. Bu hal küfür olduğu gibi Peygamberimiz Efendimizin
emr-i ilahi olarak getirdiği şeriat-i garraya da ters düşer. Bununla da
kalmaz.. Yaşanması tertib-i ilahi olan zamanın medeni yaşantısına,
insanlığa karşı sorumlu olduğumuz hak ve hukuka, cumhurun kendi
kendini idaresi olan cumhuriyete, muasır medeniyete yükselmiş, çağın
güzelliklerini yakalamış, manası İslamiyetten ayrı görünüm taşımayan
demokrasiyi kabul ederek yaşamayı güzellikler hazinesi İslamiyete
ters düşüyormuş gibi göstertmek gafletini nereden edindin? Bahşedi-
len manevi vazifemle bağdaştıramıyorum. Sen nasıl yaratılan güzellik-
lere din adına karşı çıkıyorsun, el-insaf!. “Hikmet mü’minin kayıp
88
malıdır, nerede bulursa alsın” hitabı ilmine ters mi düşüyor? Rabbımı-
zın halk edip, kullarını bulmak ve yaşamakla yükümlü kıldığı bu gü-
zellikler zatını niçin rahatsız ediyor? Önerim odur ki, manevi vazifesi
olan psikriyatist bir tabibe derdini anlat. Samimi ol. Hiç şüphen olma-
sın kurtulursun.
“Her tabibe aşikar etme derun-i derdini,
Her ne derdin var ise eyler deva, ALLAH kerim.”

Samimiyetine göre maneviyattan nasip alırsın. Samimiyetin yoksa


hava alırsın. Zira mana şehrinde emr-i ilahiye muhalefet ve istismara
yer yok! İyi bilesin. O kapıdan ancak ve ancak yokluk girer. Yokluksa
ALLAH’ta olmayan sıfattır. İnsan ancak bu sıfatla Cenab-ı Hak’ta
fani olur. ALLAH’ın zatına mahsus sıfatlarını küstahca aciz nefsine
maletmek veya başkalarına bu sıfatları yakıştırmaya kalkışmak Haz-
ret-i ALLAH’a karşı kulluk nedenini bilememektendir. Manevi ceha-
lettir. Hikmet ve marifetullah noksanlığıdır.

88
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Felsefe madde içindir. Mananın felsefesi olmaz. Tasavvuf felsefe


değil bi-zatihi emr-i ilahinin mana yönü olup Hazret-i ALLAH’a olan
samimiyet ve sadakat tecellisinin anlamı, ilm-i ledünninin kulda lütf-ı
ilahi ile tecelli eden mana yönüdür.

89

89
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

AFFETME SIFATI HAZRET-İ ALLAH’A


MAHSUSTUR. KUL İSTESE DE ALLAH GİBİ
AFFEDEMEZ

ALLAH kulunu isterse affeder. Affetme sıfatı Allah’ın zatına


mahsustur. Kul affetmek istese de Hazret-i Allah’ın af ve mağfiretine
benzer affedemez. Çünkü affetme zevkinin cüz’ü ancak kamil insanın
iman ağacından zuhur eden mağfiret meyvesinde görülse de nasiplisi-
ne tahsis edilmiştir. Kul bu türlü rızkını vesile olan insan-ı kamilden
alır. Af ve mağfiret Hazret-i Allah’ın sıfatıdır. Kulun nefsinde bu
90 rahmet-i ilahiyyeye uygun ilahi hazzın zuhurunun görünümü mü’min
sıfatının mevcudiyetinin şahididir. Her ne kadar bu sıfat kuldada görü-
lebilirsede kulda zuhur eden bu sıfat Hazret-i ALLAH ın sıfatına eşit
değildir. Kul her ne kadar affetmiş gibi görünse de inanma! Zamanı
gelene kadar muhafaza edecektir. Zamanı gelince hiç şüphen olmasın
fazlası ile kullanacaktır.!
Hacı Mustafa Anaç efendi yaşadığı hayattan nedamet duymuş, bir
daha geri dönmemek üzere Hacı Ali Ahıskavi hazretlerine biat ederek
tövbe almıştı. Yalnız Çorumlunun değil, tanıyan beldelerin medar-ı
iftiharı, “gara şeyh” ismiyle mağruf, hafız-ı Kur’an, el-Hac Bekir Ba-
ba’nın halifesi Ali Ahıskavi, Ahıska muhacirlerinden idi. Makamı
cennet olsun.
Mustafa Anaç efendinin çilesi dolmuş! Vakti saati gelmiş! Ezel-i
ervahtaki tertip ve tanzim-i ilahiyyenin vesilesinin zuhuru, rahmet
vesilesi Ali Ahıskavi’nin şahsında Hazret-i Muhammet Mustafa
(s.t.a.v.) Efendimize biat vecibesi ile şeref-yab olmuş, ezel-i ervahtaki
ikrarını Hazret-i Allah’a tekrar etmişti. Varis-i Nebi, nedim-i ilahi
olan Şeyh Ali Ahıskavi hazretlerine müntesip olmuştu. İntisabının

90
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

manasının gerçek anlamı bu idi. Ezel-i ervahdaki Hazret-i Allah’ı ka-


yıtsız ve şartsız tasdik eden imanı ile, hasbe’l-beşer düştüğü bataklık-
tan sıyrılıp, hakiykatte murat olan rahmet-i ilahiyyeye nail olan Hacı
Mustafa Anaç efendiye yedi tarikten icazet verilmişti.
Maalesef, Çorumlulardan ekserisinin Hazret-i Allah’ın lutuf ve ih-
sanı olan bu rahmet-i ilahiyyeden habersiz ve nasibsiz olmalarının
nedeni Allah’ın afv u mağfiretini kabul edip içine sindiremeyen çarpık
düşüncelerinin yansıttığı yaşantılarından dolayı o büyük insana Haz-
ret-i Allah’tan bahşedilen vesile-i ilahiden istifade edemediler.
Şeyh Mustafa Anaç efendinin pederi İmam Hacı Mehmet efendi
idi. Pederlerinin irtihalinden sonra vakt-i saati gelmiş, Mustafa Anaç
efendi samimi tövbe istiğfarı ile aff-ı ilahiye nail olmuş, rahmet-i ila-
hiyye vesilelerde zuhur etmişti.
Hacı Mehmet efendi Hıdırlığın resmi şeyhi Abbas efendiye mün-
tesib idi. Şahidi oldum; bizzat cennet-mekan Şeyh Abbas efendiyi
kayınpederim Şeyh Hacı Mustafa efendi ile ziyaret etmiştik. Hacı
Mehmet efendi hakkında meth ü sena ederek, “en sadık dervişim o
idi” dediği şeyh efendinin ateşli hitabının zevkini hala taşıyorum ve 91
yaşıyorum. Hele üç kere davudi sesi ile “İLLÂ ALLAH” demişti ki,
onun iç alemime oturan aşk haykırışı beni Rabbıma daha yakin kıldı.
Manaya giriş kapımın, zevk ve manevi şevkimin zuhuruna daha çok
yaklaşım vesilesi oldu! Hıdırlık şeyhi Abbas efendinin manen aşk da-
ğıtma tasarrufatına şahit olmuştum!

91
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

AŞK ŞARABI

Her hangi bir meyve suyunu ekşiterek yapılan sekir verici içkiler,
Hazret-i Allah’ın haram kıldığı, beni Adem’in madde ve manasının
anormal duruma düşmesine ihtiyarı ile tevessül ettiği, emanet-i ilahiyi
tahrib eden, cümle günahların anası, emr-i ilahiye muhalefetin giriş
kapısı... Zamanımızda içkili araba kullanan Azrail yardımcılarının
ocaklar söndürme aleti... Anlatmak istediğim günah-ı kebair şarabı
değil!
Arapların lugatında cemi içkilerin ismidir şarab.
92
Belirtmek istediğim aşk şarabı. Manaya kapı açan tertib-i tanzim-i
ilahiyye olan istisnai kullarına bahşettiği “şarâben tahûrâ”dır. Manam-
da Hıdırlık Camii içinde ve ortasında, sacayak üzerinde çok büyük bir
kazan.. Altında ateş görmedim amma kaynamış gibi buharı çıkıyordu.
Hıdırlık şeyhi Abbas efendi büyük bir kürekle aşk şarabını karıştırı-
yordu! Benden başka kimse yok idi. Ayakta, heyecanla seyrediyor-
dum. Ceseden uyuyordum amma manam ve kalbim uyanıktı. Yakaza
hali yaşıyordum. Şeyh efendi büyücek, kalaylı bakır bir tası aşk şarabı
ile doldurdu, içmem için bana uzattı, “Galip efendi oğlum” diye taltif
ederek, şarap dolu tası içmem için elime verdi. Ağzıma götürüyordum
ki, müntesib olduğum şeyhim efendim Kahramanmaraşlı Hacı Musta-
fa Yardımedici bileğimden yapışarak ağzıma yaklaştırdığım tası aşşa-
ğı indirerek, “sadece 6 damlaya müsaade ediyorum” diye tas dolusu
aşk şarabını içirmedi. O anda iç alemime yansıyan mana bu abd-i aci-
zin manevi halinin düzeni içindi. Gelecek halimin zuhurunu sanki
görüyor gibi idim. Şeyhim efendimin beni tas dolusu şarabı içmekten
men edişinin anlamı “yolun mecnunu olmana maneviyat razı değil

92
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

fazla içmene müsaade etmiyorum” manası kelime ile değil, iç ale-


mimde hal olarak belirmişti.
Nice sonra tarihini hatırlıyamadığım teferruatı ile anlatmama da
müsade edilmeyen, tertibi tanzim-i ilahiyye olan mana meclisinde
benim için hususi halkedilmiş aşk şarabından mecliste bulunan, ma-
neviyatın vazifelendirdiği şahsiyetler şahsıma tahsis olunan mana şa-
rabımdan su bardakları ile içtiler. Hissiyatıma vakıf olmuş gibi bana
ufak çay bardağı ile verdiler. Sonraları anladım ki bu naçiz şahsım için
tedbir-i ilahinin tanzimi ve ayarlaması idi. Taşıyacağım manevi vazi-
fenin nedenlerinin gücümün dışına taşmamasının tanzim ve tertib-i
ilahiyye olduğunu bugün daha iyi anlıyorum. Peygamber Efendimizin
“beni Rabbım terbiye etti, ne güzel terbiye etti” hitabının fer’i ve
cüz’i de olsa bu abd-i aciz vesile-i ilahinin zuhurunun manevi anlamı-
nın zevkini yaşıyorum. Ve bu manevi zevki arayan “elestü bi-
Rabbiküm” hitabına yani “ben sizin Rabbınız değilmiyim” hitabına
“evet” diyen rahmet nasiblilerini çağırıyorum. “Belî” diyemeyen kul-
larının da aynı rahmet-i ilahiyyeye nail olmak şerefine ermeleri için
sebeb olarak yaratılan dünyada zuhuru na-mütenenahi olan rahmet 93
hazinesinden rızıklanmalarını manevi vazifemden dolayı hatırlatıyo-
rum ve israr ediyorum, lutfen...
Bilelim ki, Hazret-i ALLAH dünyayı, bütün alemleri beni Adem’e
musahhar kıldı. Yani hizmetçi kıldı. Bu sırrı iyi anla da nefsine zulüm
etme. Dünya bir daha eline geçmez bu fırsat verilmişken maddi ve
manevi rızkını arayıcı ol. Havf u reca üzere samimiyetini göster. Ter-
tibi tanzim-i ilahiyyeye yakın ol. Anlamsız ve manasız yaratılmadın.
Hazret-i ALLAH noksanlığını vermesin fakat yalnız beş duyu ile ikti-
fa etme. Tertib-i ilahiyye bu kadar. Değil yalnızca beş duyunun esiri
olarak ömrünü bitirme. Yaratılışının esasını teşkil eden mana-yı ilahi-
ye gel. Maddeyi de, manayı da kazanmanın yeri dünyadır. Sakın dün-
yaya hor bakmayasın. “Dünya Hazret-i Allah’a iman etmeyenler için
cifedir” buyurdu Hazret-i Resulullah (s.t.a.v.).

93
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

SAHİPSİZ YAŞAYIP TERTİB-İ İLAHİYYE


RAHMETİNE NAİL OLMADAN EVVEL
UMUMİYETLE ADEMİN ÖLÇÜSÜNÜN
BENZERİ BEN DE MECNUNLUĞU İLÂHİ AŞK
ZANNEDERDİM

Hazret-i Allah’ın tertip ve tanzimine tabi olmanın imkanları rah-


met-i ilahiyye olarak her an mevcut iken cehlimizden, bilgisizce, se-
bebine tevessül etmeden de normal manevi hayatın yaşanacağının
94 zannı ve gafletinin çok kimselerde görülegelen mana cehaletinin baş-
kalarında olduğu gibi beni de hakiykat cahili saflarına iteklemiş, “böy-
le olur” zannı ile çarpık yolu her nasılsa beğenmiştim. Fakat hakiykat-
lerin zuhurunu az da olsa Rabbımın lutf u ihsanı ile gördükçe ister
istemez tedirgin idim. İki cami arasında kalmış bi-namaz gibi olmuş-
tum. Nasıl olmayayım ki, çokları gibi beş duyunun ötesinde ilim ve
irfaniyet yaşantısını yeteri kadar kabul edemiyordum. Fakat gayr-ı
ihtiyari her şeyin gerçeğini arama arzu ve isteği rahmet-i ilahiyye ola-
rak madde hayatıma tesir ediyordu. Bu halimi ilmi olarak ifadeden
yoksundum. Amma kuvvet ve kudret-i ilahinin her zerrede yıpıltısının
yaşantıma hakimiyetini izahdan aciz kaldığım, tabibini ve ilacını her
an beklediğim, henüz bulamadığım ilahi aşkın, ezel-i ervahta bahşedi-
len Hazret-i Allah’ın hitabına “beli” yani “evet” diyen imanımla Rab-
bımın memduh olarak yarattığı yani en güzel yaratılan bu alemle ceh-
limden çelişki halinde idim. Henüz terazim hayır ve şerri tartacak güce
erememişti. Bazen tartamadığı gibi, şapla şekeri de yeteri kadar birbi-
rinden ayırdetme ölçüsüne sahip değildim. Nasıl ayırabilirdim ki, şe-
kerin tadına yeteri kadar muttali değildim. Vesile-i ilahi mana şekerci-
si ile bilişdirene kadar rahmet-i ilahiyye olan bu gerçeklerin mahrumu

94
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ve mahkumu idim. Elbette intisabımla bütün müşkilatım hallolacak


demek değildi.
Tasavvufi yola girdiğin zaman maddi ve manevi yaşantında yolun
zevkini alırsın. Yeterli mi? Elbette hayır! Hazret-i Allah’ın tertib ve
tanzim eylediği mana ve gönül üniversitesine girdin. Meyyitin yıkayı-
cıya teslim olduğu gibi teslim ol. Acele etme. “Sabreden derviş mura-
dına ermiş.” Saburda zafer vardır, saburla koruk helva olur. Bu ger-
çekleri içine sindirmeye çalış. Benim gibi aceleci olma. Ayıp oluyor.
Ben bu ayıba nasıl düştüm? Anlatayım da ibret al:
Şeyhim efendim gönderilmeden evvel çok aşıkım sanıyordum ve
yanıyordum. Yürürken ayakkabımın çıkardığı ses dahi beni mecnun
ediyordu. Nereye baksam, ne duysam aşkıma aşk katıyor, aşk-ı ilahi
böyle olur zannediyordum. Hele bir kimse yanımda ALLAH deyiver-
sin; ruhum cesedi terk edecek gibi oluyordu. Allah’ın ismini andığım
zaman aşk-ı ilahinin etkisi ile canım cesedimden ayrılacak gibi olu-
yordu. Bu mecnuniyeti normal tertib-i ilahiyye olan aşk zannediyor-
dum, çok çok kimselerin zannettiği gibi.
Şeyhim efendimi Hazret-i ALLAH bu abd-i acize gönderene ka- 95
dar maddi yaşantıma ve icraatımla rızıkımı kazandığım sanatıma yan-
sıtmıyorum zannediyordum amma manam perişandı! Manevi halimin
perişanlığına şahit gereksizdi. Gece gündüz Rabbıma yakarıyordum.
Manevi tabibime kavuşmak için arzu, rica ve şöyle iltica ettim:
“--Ya Bab! Derdimin dermanı, rahmetine vesile kıldığın mürşidi-
mi, şeyhimi gönder. Yarın bekliyorum. Eğer yarın göndermeyeceksen
lutfen emanetini al. Çünkü gücüm kalmadı!..”
diye bütün mevcudiyetimle yalvarıyor, göz yaşlarım ve hıçkırıkla-
rımla saatler saatler bitkin bir halde idim. Bir ara iç alemime ferahlık
geldi. Şüphesiz duamın kabul olduğunu müjdeler gibi bir hal olmuştu.
Zira o gecenin manevi zuhuratı gün boyu madde hayatımda da zuhur
etmiş metafizik tecelli fiziğe dönüşmüştü. Tazarru ve niyazımı Hazret-
i Allah’ın kabul ettiğinin müjdesini aldığım gibi, maddede zuhurunun
da seyrini ve yaşantısını ihsan etmişti. Kesinlikle anladımki, istekleri-
mi Rabbım kabul etmiş ki, müracaatımın fazlası ile tahakkuk eyledi-
ğini aynı günde yakardığım saatte Hazret-i ALLAH tarafından tertib
ve tanzim olunan rahmet-i ilahiyyeye vesile kıldığı, bu abd-i acize

95
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

rahmet-i ilahiyye olarak tertib ve tanzim edilen mürşidim, efendimi


elinde Hazret-i Kur’an ile geldi. Gelmesi ile bir anda rahmet-i ilahiy-
yeye vesile olan gönül boşluğum doldu. O boşluğun verdiği ızdırab ve
gönül sancılarım kayboldu.
Aşk-ı ilahi zannettiğim anormal duygu ve hislerim yerlerini he-
man Rabbımın tertibi rahmet-i ilahiyyeden zuhur eden güzelliklerin
gelmesi ile çirkinliklerin madde ve manamdan nasıl kaçar gibi terk
ettiklerinin verdiği zevki unutamıyorum!.. Unutmak da istemiyorum.
Hani derlerya “hakiykat geldi batıl zail oldu.”
Mürşidim efendimin gönderilmesi ile, nefsimin ürettiği, aşk-ı ilahi
sandığım ilahi zevk ve aşk-ı ilahi sandığım anormal duygulara öyle
alışmışım ki, normale geçişimide yadırgar oldum. Şimdileri anlıyo-
rum, anormallikler kayboldu! Ben bu anormallikten kurtuluşu da ce-
haletimden manevi kayıp zannettim. Rabbıma yersiz ve küstahca si-
temli ilticalar ettim. Aşk-ı ilahiyi “kayıp ettim” zanneden cehaletimle
Rabbıma neler demedim ki... “Aşk şarabı içirdiniz de ne oldu? Tut-
madı.. Şarabınız evvelki aşkımıda kaybettim” diye Rabbıma yersiz ne
96 sitemler ettim.. Çünkü ilahi aşk diye, bilgisizce, “manayı yaşıyorum”
zanneden bazı çarpık fikirlerin mahkumu idim.
Benim bilgisizliğime uygun kıssayı şöyle anlatırlar:
Esrar müptelası, bakkaldan aldığı esrarı içmiş. Yıkanmak için ha-
mama gitmiş. İçtiği esrarın etkisini hissedemeyen esrarkeş peştamal
ve ayağında takunye ile çarşının kalabalık mevkiinde bulunan bakkala
çatmış da:
“--Haram olsun aldığın para. Sattığın esrar bozukmuş, tutmadı”
diye çıkışınca, kalabalığın da gülerek seyreylediği esrarkeşin anormal,
perişan haline bakkal kahkaha ile gülerek:
“--Tutmadı diyorsun, şu haline bak, bir de tutsa idi acaba ne hal-
de gelecektin?!..” diye bu gerçek nüktesi ile seyredenlerin hayatı boyu
unutamıyacağı hikmet gerçeğini sergilemişti.
İşte bu abd-i acizin manaya yönelik sitemleri de teşbihte hata ol-
maz anlamında edep dışına çıkan esrarkeşin sitemine benziyordu ve
hayatım boyu unutamıyacağım cevap bağışlaması, rahmeti sonsuz
olan Rabbımın merhamet hazinesinden ihsan edilmişti. Her kul için
ibret-i alem olan hikmet-i ilahiyyenin uyarısını dinle:

96
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“--Ne istiyorsun? Aşk mecnunu olupd a aynı yerde kalıp, yerinde


saymak mı istiyorsun? Sen bunun için yaratılmadın. Gideceğin çok
uzun yolun var. Mecnun olarak mana yolunda duraklanır, ileri gidil-
mez!..” denildi.
Bu uyarıdan şunu iyi anladım:hiç bir şeyin ifratı makbul olmadığı
gibi ilahi aşkın ifratı da salike yol aldırmaz. İyi bildim ve anladım!
Özür diledim, “aşkın bu yönünü bilemiyordum” diye. Benim zannetti-
ğim aşk-ı ilahi gerçek ilahi aşk değilmiş. Amma biraz geç anladım.
Hazret-i Allah’ın vazifeli kılmadığı, silsile-i meratibe, izn-i icaze-
te sahip olmayan, her hangi bir şeytani görgünün ve na-ehilin yersiz
alkışlarının mahkumu, gerçeği bilmeyen, sahte yol gösterici, hakikat
yolunun yol kesicisi hatasını anladığı zamanda geri dönüşü zor olan
bu anormalliğin hesabı mutlaka sorulacak! Hazret-i Allah’ın affu mağ-
fireti sonsuz! Amenna. Amma “mana” diye avuttuğu, mecnun eylediği
ve rahmet-i ilahiyyeden mahrum ettiği madur kulların ellerinden yaka-
larını nasıl kurtaracaklar? merak ediyorum!.
Tasavvuf ve kolları olan tarikatları bilmeden inkar eden, manadan
ve metafizik tecelliyattan yoksun, tek yönlü alimlerin çarpık fikirleri- 97
nin günaha yönelik kısmına da ortak olduğunu bilemiyor.
Benim de intisab etmeden evvelki aşk-ı ilahi sandığım anormal
halimin benzerlerini görmek Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v.)
efendimize uğramayan, yerinde sayan mecnunları seyre nail olmak
için ilan vermeye gerek yok. Çok yerde müşahede etmek mümkün. Bu
samimi halini kabre kadar götürebiliyorsa amenna. Samimiyetinden
dolayı manadan mahrum etmezler. Fakat tertib-i tanzim-i ilahiyyeyi
bulup yaşıyan gerçek ehl-i aşk gibi olur mu? ALLAH hiç bir kulunu
tertib eylediği rahmetten mahrum eylemesin..
O anormal hayatın zaman zaman cehlimden özlemi manevi hali-
me tesir ediyordu. Cenab-ı Hakk’a yersiz, ukalâ ve küstahca, “normal
yakarıyorum” zannı ile müracatlarımın gerçekle bağdaşmadığını gene
Rabbımın lutfu ihsanı ile iyi anladım. Hataya düşmemem için gene
Rabbıma sığınıyorum. Gerçeği yansıtan havfu recasından tazarru ve
niyaza layık değilsek de biz acizleri havfu reca rahmetinden mahrum
eylemesin, amin.

97
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“GARA ŞEYH” DİYE ANILAN ÇORUMLU HACI


BEKİR BABA’YA ALTI TARİKATTAN, MISIR’IN
TANTA VE NİŞÂB ŞEHRİNDE İZN-İ İCAZETİN
VERİLİŞİNİN ANLAMI VE HİKMETİ

Hacı Bekir Baba’nın halifesi Müştak oğlu Ahıskalı Şeyh el-hac


Ali efendi ve Ali efendinin halifesi Çorumlu Hacı Mustafa Anaç efen-
dilerden (makamları cennet olsun) defalarca şahıslarından dinlediğim,
noksansız anlattıkları Hacı Bekir Baba’ya izn-i icazetin nasıl verildi-
ğini tevatüren dinleyip, harfiyen inandığım, bu abd-i acize de ayni
98
icazetten tarik-ı Kadiri ve tarik-ı Rufaiden izn-i icazetin verildiği için
şahidi olduğum tertib-i tanzim-i ilahiyyeyi iyi dinle de “fiziki olaylar-
dan başka bir tertip tanımıyorum” diye nefsine zulmetme.
Metafizik zuhurata iman edip rahmet-i ilahiyyeyi yaşayan, Hazret-
i Allah’ın istisnai kullarını ilim adına hakaretinle rencide ediyorsun.
Dikkat et! Gayretullaha dokunuyorsun. Allah’ın verdiği zamanı fiziki
hurafalarla öldürme. Madden metafizik tecelliyatı için yaratıldı. Dava
yalnız fiziki hadiselerle hitam bulsa idi metafizik elbette anlamsız ve
manasız kalırdı.
İlahi bir gücün mevcudiyetine “lüzumsuz ve gereksiz” zannı ve
düşüncesi ile iman etmeyen, hakiykatlara yüzünü dönmeyi yaşantısı-
nın dışında tutan, hakiykatten yoksun yaşantılarından çektikleri tat-
minsizliğin sonucunda dünya ızdırabından başka bir şeye nail ola-
maz... İnançsız hayat bir gün dahi çekilmez olur. Taşıyıcısına eza ve
cefa veren imansız hayatı benimsettirilen adem anlamsız hayatı taşı-
maktan bunalmış, her an yaşantısında beş duyunun esaretinden kur-
tulmak kasdi ile alkolik ve uyuşturucu bağımlısı olması kaçınılmaz
olur. Kesinlikle bilinsin ki, ocaklar söndüren bu ve buna benzer anor-

98
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

mallikleri üreten nesnenin kaynağında Hazret-i Allah’ın varlığına ye-


teri kadar inanmamanın zuhurunu görmek zor değil. Bu yönlü iman
zafiyeti olan beni Adem’de her an normal hayatı anormal duruma te-
beddül eden, ademi insan olma rahmetinden mahrum eden belirli ne-
denlerin anası uyuşturucu belasının neden olduğunu görmek kehanet
değil. Çünkü o melanet hiç bir zaman gizli kalamaz ki!..
Hacı Bekir Baba’ya, seyrü sülükünü tamamlaması için aldığı ma-
nevi emirle şeyhi zamana göre şartlı seyahat vermişti.
Manevi halinin istisnai zuhurunu müşahede eden şeyh efendi der-
vişlerini günün şartlarına uygun manevi işaretle eğitime tabi tutar.
Çünkü dervişin kemalatı ALLAH için şeyhine olan bağlılığındaki ma-
na dervişin imanının ölçüsüdür.
Hacı Bekir Baba’ya şeyh efendi hususi cübbe diktirdi. Cebi yoktu
çünkü “bugün bugündü, yarını düşünmeyecekti.” Üç gün aç kalmadık-
ça kimseden bir şey istemeyecek, yalnız takva sahibi bildiği kişiye
edeple halini arz edecek, anlamadı ise üç gün daha sabredecek, yüz-
süzlük ve acizlik etmeyecekti.
Bu şartlarla seyahat izni verilen seyahatiyle seyrü sülükünü ta- 99
mamlayacak olan Hacı Bekir Baba verilen direktiflere harfiyyen uya-
rak Tanta’da medfun Seyyid Ahmet el-Bedevi hazretlerinin türbesinin
de bulunduğu dergahına yetkili zatında müsadesi ile yanında getirdiği
postunu sermiş, evrat ve ezkarı ile zamanını geçiriyor, tertib-i tanzim-i
ilahiyyenin tecelliyatının zamana göre nasıl zuhur edeceğini merakla
bekliyordu Hacı Bekir Baba. Çünkü manevi kemalatı bu tertibin sey-
rine salikin ne kadar intibak edeceğine, ne kadar sabır göstereceğine
göre derece alacaktı.
O zamanki istisnai kişilere uygulanan manevi imtihanlar bu za-
manın imtihanlarıyla kabil-i kıyas değildi. Dergaha geleli üç gün ol-
muştu. Midesine sudan başka bir şey girmemişti. Yemek vakti geldi-
ğinde dervişler dergahta ne pişirildi ise yiyorlar, Bekir Baba’ya “bu-
yur” deyen olmuyordu.
Hazret üç gün aç kalmış ve isteme selahiyeti doğmuştu! Tanta’ya
geldiğinde derviş edepli, hürmetkar bir bakkalla tanışmıştı. Şeyhinin
anlattığı meziyetler bakkalda görülüyordu. Üç gününü dolduran Bekir

99
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Baba bakkala gelerek halini anlattı ise de bir hikmet bakkal anlayama-
dı.
Israrı yasaklanan halinin anlaşılamadığı üzüntüsü ile dergaha gel-
di, yine postuna oturdu. Üç gün daha geçmiştiki, takati kalmamış, na-
mazda kıyama kalkamıyor, oturarak namazını eda ediyordu. Gayr-ı
ihtiyari iç aleminden isyan belirtileri zuhur etmeye başlamış, “demek-
ki, Seyyit Ahmed el-Bedevi beni misafirliğe kabul etmedi. Bu hale göre
resmen kovuldum” diye postunu dürmüş ve dergahı terk ederek tanış-
tığı bakkala “Allah’a ısmarladık” demek için uğradığı zaman bakkal
altına sandalye vererek dükkan içinde kapının yanına oturtmuştu.
Tanta’da bir meczup varmış. Elinde büyük bir sırıkla çıkar, bazı
kişilere sırıkla vururmuş. O meczup arastada görüldüğü zaman dük-
kanlarını kapatır, kaçarmış esnaf. Herkes kaçmış. “Efendi kapının ya-
nında oturuyor” diye edeben bakkal kaçamamış. Meczup Bekir Ba-
ba’nın yanına gelmiş. Elindeki sırığı yere vurarak “nereye gidiyorsun?
Çabuk dön geri!” demiş ve uzaklaşmış.
Dükkan içine gizlenen bakkal heyecanla efendiye:
100 “--Bir şeyin yokya! Meczup sana bir zarar vermediya! Fakat çok
korktum.. Sana bir şeyler söyledi, ne söyledi diye merak ettim..”
“--Misafir olduğum yeri terkettim. Sana “Allah’a ısmarladık”
demeye gelmiştim. Fakat gitmeme müsaade edilmedi, geri dönüyo-
rum.”
Tekrar dergaha gelip postunu sermiş, oturmuş.
Bundan sonra cereyan eden hadiseleri Hacı Bekir Baba şöyle an-
latmıştı:
Bir kişi başında büyük bir tepsi ile “Çorumlu Hacı Bekir kim?”
diye arıyor.
“--Hacı Bekir benim” dedim.
Başındaki tepsiyi indirerek:
“--Bunu sana gönderdiler. Yedikten sonra aşağıda bekliyorlar”
dedi ve gitti.
Tepsinin kapağını açtım. Ne göreyim, pirinç pilavı, üzerinde kı-
zarmış tavuklar... Altı günün açlığının serabı değil, sıcak sıcak, ger-
çekti. Seyreden dervişleri de çağırdım. Hep beraber yedik. Midemdeki

100
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

altı günlük boşluğu doldurmuştum. Dizlerime derman, gözlerime fer


gelmişti.
Ellerimi yıkadım. Ferli ferli abdest aldım.
“--Seni aşağıdan istiyorlar” diye bir derviş geldi. Beraberce bir
odaya girdikden sonra, beni getiren gitti.
İçeride sonradan öğrendim ki, dergahın şeyhi Abdurrahim-i Nişa-
bi hazretleri imiş, sinirli sinirli ayakta yüksek sesle bir şeyler söylüyor.
Bir şeye kızdığı belli ama kime? Benden başka kimse olmadığına göre
bana kızıyordu ve diyordu ki:
“--Bu kadar zayıf irade dervişe yakışır mı? ALLAH için taham-
mül göstermesi gerekmez mi?...” daha neler neler...
İçeri giren meczuba beni teslim etti ve:
“--Götür” dedi.
Meczup beni başka bir alem gibi bir odaya götürdü. Pir efendile-
rimiz, rical-i gayp divan kurmuşlar. Kapıdan edeple girdim. Gavsu’l-
a’zam Abdulkadir Geylani hazretleri bana hitaben:
“--Aferim oğlum Hacı Bekir. Allah’ın tertibi ve tanzimi olan tari- 101
katımı emr-i ilahi ile sana verdim.”
Seyyit Ahmet el-Kebir Rufai hazretleri baş parmağını kaldırarak:
“--Ben de verdim.”
Seyyit Ahmede’l-Bedevi hazretleri:
“--Bende tarikimi verdim.”
Seyit İbrahim Düssuki hazretleri:
“--Ben de tarikimi verdim.”
Şeyh Ebü’l-Hasan Ali Şazili hazretleri:
“--Ben de tarikatımı verdim” dediler.
Daha devam edecekti. Gavsu’l-a’zam Abdulkadir Geylani hazret-
leri müdahale ederek:
“--Kafi” dedi.
Beni tekrar Şeyh Abdurrahim-i Nişabi hazretlerine getirdiler. Altı
tarikten selahiyet verildiğinin izn-i icazetini yazılmış ve mühürlenmiş
olarak verdiler ve memleketim olan Çorumda ve her yerde irşada vazi-
feli kıldılar.

101
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Manevi yol büyüklerimden ve salahiyetli, yetkili şahsiyetlerden


dinlediğim bu gerçekleri naçiz hayatımda zuhur eden manevi tecelli-
yatlar nedeni ile ben de şahit olarak “acabasız” naklettim. Zahiri ilim
ile iktifa edip, manayı değersiz bulan sen inanıp inanmamakta muhay-
yersin. Amma, sakın ha inkar etmeyesin. Bu abd-i acize itimat et. Za-
rar edenlerden olmazsın, korkma.

102

102
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“GARA ŞEYH” HACI BEKİR BABA’NIN


CİNLERLE SOHBETİ

Kara Şeyh Hacı Bekir Baba Seyyit Ahmed el-Bedevi hazretlerinin


türbesinde evrat ve ezkarı ile meşgul iken nizamlı, intizamlı yürüyüş
kolunda bir kalabalığın yanından geçtiklerini gördü. Bazı kişilerin
selam verdiklerini ve “hemşerim” diye hitab ettiklerini duydu.
Olayın devamını kendisi anlatıyor:
Aradan çok geçmedi, sekiz-on kişi kadar bir topluluk tekrar selam
vererek “hemşerim” diye yakınlık gösterip yanıma oturdular. Selam-
larını aldım. “Hem-şehrim” dedikleri için sordum: 103

“--Çorumlu musunuz?”
“--Evet Çorumluyuz” dediler.
“--Kimlerdensiniz? Hangi mahallede oturuyorsunuz?” dedim.
“--Melekgazi’de dururuz” deyince, orada ev ve mahalle olmadığı
için cin yatağı olduğu Çorumlularca malumdur:
“--Yoksa siz cin taifesinden misiniz?” Dedim.
“--Evet” dediler.
“--Ne işiniz var burada? Ne zaman çıktınız Çorum’dan? Ne var,
ne yok!” diye sordum cin hemşerilerime. Cevaben:
“--Bir davamız vardı. Temyiz mahkememiz var Tanta’da davayı
temyiz etmiştik, beraat ettik elhamdülillah” dediler. “Zamana gelince,
yeni çıktık Çorum’dan! Bizler için sizler gibi yolculukta müddet yok-
tur” dediler.
“--Bana Çorum’u anlatın. Neler oldu yakın zamanda? Hayli za-
mandır uzaktım sılamdan.” Dedilerki:

103
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“--Filanca zat filangün vefat etti. Filan tarihte falanca yer yandı.
Filanca zaman bir kaza oldu. Kazada falancalar vefat ettiler.”
Ben onların bu sözlerini not aldım.
İzn-i icazetimi aldım. Maneviyatın emri ile Çorum’a geldim. İlk
işim cin hemşerilerimin sözlerinin doğruluğunu araştırmak oldu ve
Çorumlulara sordum:
“--Filan tarihte filan zat vefat etti mi?” diye.
“--Keramet buyurdunuz” dediler.
“--Filan tarihte filan yer yandı mı?” diye sorduğumda, hayretle,
gaipten haber veriyor zannının verdiği heyecanla yine
“--Keramet buyurdunuz” dediler.
Cin hemşerilerimden neler duydumsa hepsini anlattım. Ayni naka-
rat: “keramet” dediler. Manevi sarhoş oldular. O cemaate gerçekleri
söyledim. Keramet olmadığını ve cin hemşerilerimin doğru söyledikle-
rini iyi anladım. Anlattıkları şeylerin hepsi doğru çıktı.”

104 Bu olaylar metafizik olay olduğu için nakletmeden geçemedim


Sakın “cin diye bir şey yoktur” demeye cür’et etme. Küfre gider-
sin. ALLAH kelamı olan Kur’an-ı Azimü’ş-şanı da inkar eylemiş
olursun ki, mevcud şeyleri inkar edep dışı olduğu gibi ayrıca küfürdür.
Bismillahirrahmanirrahim
“De ki: Cinlerden bir topluluğun Kur’an-ı dinleyip şöyle söyledik-
leri bana vahyolunmuştur: Gerçekten biz doğru yola ileten harikulade
güzel bir Kur’ân dinledik. Biz de ona iman ettik kimseyi Rabbımıza
ortak koşmayacağız.” (Cin Suresi, 1-2)
Kur’an-ı Kerim’den Cin suresinden yalnız 1 ve 2. ayeti yazdım.
Buna rağmen cinin mevcudiyetini halâ inkar edecek misin? Cinin var-
lığı da metafiziktir. Onlar da beni Adem gibi teklifata tabidir. Cennet
ve cehennem onlar için de geçerlidir.
Bildiğimiz, bilemediğimiz, na-mütenahi yaratıkların efdâli insan-
dır şerefli mahluk insandır. Hazret-i Allah’ın “yer yüzünde halifemi
yaratacağım” hitabının zuhur mercii olarak yarattığı kamil insandır.
Makam-ı hilafete erişmen için Hazret-i Allah’ın elçileri ile gönderdiği
ahlak-ı hamiyde yani mekarim-i ahlaklı olmaya namzet ve müsait in-

104
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

san olmanın şerefi seni bekliyor. Dikkat et! Mü’min olmadan elde
edemezsin. Mü’min olmanın başlıca şartı ise Hazret-i Allah’ın yarattı-
ğı cümle kulları sevmektir. Bu sırrı iyi anla. “Yaratılanı hoş gör yara-
tandan ötürü.” Hazret-i Allah’ın anlamsız, manasız yarattığı her hangi
bir şeyi akl-ı seliminle gördün mü? Elbette hayır. Nasıl inkara cüret
ediyorsun? Yaratılışın sırrı olan insan olmaya namzet beni Adem’in
anlamsız ve manasız yaratıldığını nasıl düşünebiliyorsun?!...

105

105
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

YARATILAN GÜZELLİKLERE VE ZAMANA


UYGUN İÇTİHADLA DÜZENLİ TOPLUMLARI
MUASIR MİLLETLERE EŞ DEĞER KILAN
İBADET, TAAT VE MEDENİYET
MUAMELATIMIZLA BEŞERE MANEVİ YÖN
VERECEK, ŞERİATI ANLATACAK İLME VE
ALİME MUHTACIZ

Lütfen, yanlış hüküm verme! Dünya nizamı ve idare tarzını Haz-


ret-i ALLAH kullarının iradesine bırakmış ve emretmiş:
106 “Ey insan! Dünyayı ben yarattım, sen düzene koyacaksın.”
Kur’an-ı Kerim’i manasını anlayarak okur isen bu hitab-ı ilahiye mut-
tali olacaksın. Hazret-i Allah’ın günah-ı kebair olarak belirttiğinin
dışında her güzelliği İslam’da göreceksin. Bilen toplumların ısrarla
benimsedikleri cumhuriyet, demokrasi ve insan hakları olan lâikliği
muasır milletler seviyesine çıkmaya mani olduğu zannedilen semavi
dinde -ki umuma lutfedilen din-i İslam’da ve de cümle peygamber
efendilerimizin tebliğ ettikleri emr-i ilahilerde ismi “şeriattır”- geriye
itekleyen, güzelliklere karşı bir tebliğ ve emir görmedim. Yaşıyarak
ve bilerek şahitlik ediyorum cümle güzellikler semavi din islama ve
şeriatlara karşı değildir. Karşı göstermeye çalışan, bilginlik taslayan
dalalettedir. Beşer bilmeden zaman zaman din ve şeriatı nefsani duy-
gularına ve çıkarlarına uydurmaya çalışmış, dejenere etmiştir. Bu ve
buna benzer kişiler yaptıkları günahın hesabını verebilecekler mi?!
Hazret-i Allah’ın af ve mağfireti sonsuz. Amenna... Umumu tah-
rib etti ise davası Allah’a kalmış. Yanlış yola düşürdüğü kulların da
haklarını hatırdan çıkarma! İşte ehl-i hakiykat din-i İslam’ı ve şeriat-ı
garrayı böyle istiyor ve izah ediyor.

106
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Peygamber efendilerimizin getirdiği şeriat nedir? İyi dinle!


“Hakiykatın zahire çıktığı anda aldığı isim şeriattır; din şeriattır;
tarikat şeriattır; marifet şeriattır; hakiykat de şeriattır.”
İşte bazı dindar kesimler gerçeklere aşina olmadan hareketleri, ta-
vırları ve çarpık sözleri ile din-i İslam’a ve şeriatlarına elbette bilme-
yerek darbe vuruyorlar. Bu duruma muttali olan, dini bilgisi yeterli ve
içtihat kabiliyetli, manen şahidi olduğum davası için yaratılıp,
ALLAH tarafından vazifeli kılınan Mustafa Kemal Atatürk yaşadığı
zamanın büyük meşayihi Nurullah efendiye gerçeği şöyle anlattı:
“--Efendi hazretleri, biliyorsunuz, tekke, zaviye, dergahları, türbe-
leri lüzumuna binaen ben kapattım. ALLAH bana yeterli ömür vere-
cek mi? Bilmiyorum. Zamanı gelince onları ben açacağım.”
Bu hadiseyi tekrar tekrar yazmaktan haz duyuyorum. Lütfen ayıp-
lamayın. Kişiyi gerçeklerden uzak kılan, Hazret-i Allah’ın haram kıl-
dığının dışında yarattığı güzelliklerden mahrum eden, tanzim edilen
rahmet-i ilahiyyeyi karanlık gösteren Kur’an-ı Azimü’ş-şan’da belir-
tilmeyen, haşa, ALLAH elçilerinin getirdiği iddia olunup, Kur’an-ı
Azimü’ş-şan’daki rahmet müjdeleriyle bağdaşmayan, kulları 107
ALLAH’tan kaçıran şeriatı(!) kasdetmiyoruz. İyi anla! Yanlış tutu-
mun, çarpık bilginle na-ehle hakikatleri ters gösterip, çekilmez ve ya-
şanamaz hale getirdiğin gerçek dışı bilginle din-i İslam’a na-ehil kitle-
leri hakaret ettiriyorsun. Buna hakkın olmadığı gibi mana yoksunu
ilmi yeteneğin de müsait değil, hedefi de ters gösteriyorsun. Lütfen,
haddi aşma!. Bilgin ve tutumunla gerçekleri gösteremediğinden ha-
kiykatlere hakaret ettiriyorsun, hakiykate menfi tutumunla. Bu cür’ete
hakkın olmadığı gibi yetkin de yok!.
Hazret-i Allah’ın varlığına yeteri kadar iman etmeyen, maddede
gördüğünden başka bir şeyi kabul edemeyen, materyalist ademde ha-
kiykat-ı manayı aramak gülünç olmuyor mu? Temenni ve dua ederiz,
onlara da Hazret-i ALLAH hidayet ihsan eylesin, amin.
Metafizik tecelliler Hazret-i ALLAH tarafından tanzim ve tertib
edildiği mana düzeninin tasdikiyle iman eden kulda ancak rahmet-i
ilahiyye, merhamet-i ilahi icabı kardeşlik ve hoşgörü beklenir. Bu ha-
lin zıddı mana yoksunu kulda güzellik sevgi ve muhabbet aramak,
“yok” diye sitem etmek safdillik ve hakiykat salaklığı olur.

107
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Biliyorum, sormuyorum, fakat ulema etiketi taşıyan, kendinin top-


lumların rehberi olduğunu ilandan çekinmeyen, maddenin sözcüsü
amma mana yoksunu olarak zuhuru her an ehlinin nazarında gizli ol-
mayan metafizik garibi, Hazret-i Allah’ın tanzim ve tertibi olan mane-
vi teşkilatı, manevi zuhuratı bariz görülürken, onlar hayret, nasıl gör-
mezler, nasıl anlamazlar, varlığını nasıl inkar ederler?!.. Gerçeği dile
getiren, metafiziği manzum olarak yaşayan ve yazan edebiyat öğret-
meni Fazlı Al hocaefendiyi dinle:

METAFİZİK ÂLEM

Sûretin ötesi âlem-i mânâ,


Nur üstüne nur hep bu arş-ı âlâ,
Metafizik maddeye meçhuldür halâ,
Fizik, metafizik senin eserin.
108
Metafizik nedir? Fizik ötesi.
Melakût, ceberût, arşın cümlesi.
Âmentüde mevcut gaybın hepisi.
Gayıplar âlemi senin eserin.

İç içe tanzimde enfüs ve âfâk.


Enfüsün içinde binlerce âfâk.
Ne girift bilmece şu tanzîme bak.
Zerreler, kürreler senin eserin.

Îlan ediyor ki, sûre-i Rahmân,


Her an tecellîde Halik-ı Yezdân.
Her tecellî başka, başkadır inan,
Bütün tecellîler senin eserin.

Akılla gidilmez mechul âleme,


Gel teslim et aklı, mürşit kâmile.
Enbiyâ, evliyâ rehber âdeme.

108
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Küllü aklın hepsi senin eserin.

Sebepler bahâne güç kuvvet senden.


Sebebsiz de yaparsın, sorulmaz: Neden?
Anasız babasız Âdem halkeden,
Sebep denen herşey senin eserin.

Sâlih’e deveyi çıkardın taştan,


Mûsâ’ya konuştun kuru ağaçtan,
Âsâyı ejderha yaptın ağaçtan,
Canlı, cansız herşey senin eserin.

Denizi Mûsâ’ya dümdüz yol yaptın,


Firavn’ı gark edip, yere kapattın.
Yunus’u kurtardın sâhile attın,
Ummanlarda ferman senin eserin.

Üzeyir yüz yıl uyur, bozulmaz yemek,


109
Merkep toprak olur, düşün ne demek?
Ashâb-ı Kehfi de benzeri bilmek..
Öldürüp, diriltmek senin eserin.

Yerde ve gökteki ordular senin.


Her yerde her şeyin hazır askerin.
Kasırga, çekirge, tûfan, depremin,
Her şey hazır bekler, senin eserin.

Âlemde görülen bu devr-i devran,


Senden gelip sana dönüyor her an.
Her şey fânî, ZÂTIN bâki her zaman.
Fânî, bâkî olan her şey senin eserin.

Maddeden mânadan, yazdırdın bana,


Fazlı âciz, nasıl şükretsin sana?
EFENDİM’den himmet verdin bu cana,
EFENDİM’le himmet senin eserin.

109
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Manayı yansıtmayan, beş duyudan öte yol tanımayan semavi din


putperestliğe dönüşmeye müsaittir, mahkumdur, mümkündür. Tarih
boyu böyle olmuştur.
Rabbımın bahşettiği vazifemin verdiği zevk ile yol büyüklerimin
yaşantılarında dolayısı ile bu abd-i acizin yaşantımda zuhuru görüle-
gelen ve yaşanmış bi-zatihi şahidi olup unutamadığım metafizik zuhu-
ratların bazılarını bu kitabı okumak zahmetine tahammül gösteren
kardeşlerime metafizik tecellilerden bir şeyler verebiliyorsam “vazi-
femi yapıyorum” zevki ile bahtiyar olurum. Bu abd-i acizi bilemeyen-
lere duyurmak istiyorum: Sahtekar değilim. Olmayacağım da, inşal-
lah..

110

110
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

HAZRET-İ ALLAH’IN BAZI KULLARININ


ÖMRÜNÜ BELİRLİ ZAMANA KADAR
UZATMASI!

Hacı Bekir Baba anlatıyor:


Manamda Hazret-i ALLAH buyurdu ki:
“--Kulum Hacı Bekir, sana bir şey vermek istiyorum. Ne vereyim?
Mala mülke iltifatın yok. Kullarımın veremiyeceği bir şey vereyim.
Tertibim olan ömrün bugün hitam bulmuştu, otuz sene daha ömrüne
ilave ediyorum.” 111
Hazret-i şeyh o gün yetmiş yaşını doldurmuştu. Hitab-ı ilahiyi
hemen not almış, tarihini belirtmiş. Günü geldiğinde ihvanına hitaben:
“Ben bugün vefat edeceğim” diyerek Kabe’den getirdiği beyaz elbise-
sini istedi. Ve giydi. Zahiri ulemanın yeteri kadar ölçüye alamadıkları
zikir halakasını kurmuş, bizzat halakanın ortasında zikri idare etmiş ve
sonunda:
“--Benim ruhuma teberrüken bağışlayın” buyurmuşlar.
Halaka-yı zikirde bulunanlar şeyh efendiyi o günkü kadar güçlü
görmediklerini söylediler. Bu bakımdan nefsani ölçülerine uymadığı
için şüpheye düşen, yeteri kadar şeyhlerine itimatsızlığın eseri olarak
dervişliği ölçmede fiziki ölçüden başka ölçüleri olmayanlar itiraz etti-
ler.
Efendinin ilk eşi vefat etmişti. İkinci âilesi ile beraberliği kırk se-
neyi bulmuştu. Hanımı:
“--Efendi Hacı leylek de “öleceğim” diye kabrini yaptırdı, malını
mülkünü dağıttı, daha halâ ölemedi, rezil oldu” deyince, kırk senedir

111
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

efendisinin manevi vazifesinin anlamını anlamamış olan hakiykat


yoksunu hanımına üzülerek Kara Şeyh Hacı Bekir Baba:
“--Yazıklar olsun! Kırk senedir Hacı Bekir ile hacı leyleği ayırt
edemedin mi?” uyarısı ile gerçeği görmekten yoksun olanlara boşa
geçirdiği zamanın acısını ne güzel dile getirdiler. İhvanlarına da hita-
ben:
“--İyi dinleyin! Hazret-i ALLAH “ömrüne otuz sene ilave ettim”
buyurdu. Bugün otuz sene hitam buldu” diye gerçeği anlattı. Amma
kaç kişi anladı?.. Bu gerçeği anlıyamayanlar duramadılar. Şeyh efen-
dinin sözüne harfiyyen inanan, imanının göstergesi olan tecelliyi idrak
eden pek az derviş kalmıştı. Gene bir kısmı da “böyle ölüm olmaz”
diye gece ilerleyince uzaklaştılar. Halifesi Ali efendi ve birkaç sadık
dervişinden başka kimse kalmadı.
Şeyh efendi hitab-ı ilahinin zuhur saatini bekliyordu. Saat değil
dakika dahi şaşmayacaktı. Çünkü Hazret-i Allah’ın verdiği ilave ömür
saati ve dakikası ile otuz sene idi. “Sadakallahü’l-azim” (Hazret-i
ALLAH doğru söyler).
112 Bu türlü hitab-ı ilahinin Rabbımın aciz kullarına bahşettiği rahme-
tinin bu abd-i acizde benzer tecellileri ile bu tür manaların şahidiyim.
Yeri geldikçe yaşantım boyu gördüğüm ve yaşadığım metafizik olay-
ları Rabbımın affına mağruren müsadesine ve merhamet sıfatına sığı-
narak anlatmak istiyorum. Hazret-i Allah’a mahsus olan varlığı nefsi-
me maletmiş gibi gösterme gafletinden gene Rabbıma sığınırım.
Aşk ile evradıma ve ezkarıma çalışıyordum. Yakaza halinde Ce-
nab-ı Hak bu abd-i acize hitab ediyordu:
“--Sana vermek istediğim rahmetim olan iki şeyden birini iste:
İlim meclisinde bulunmak mı istersin, cenaze namazı mı kılmak ister-
sin?” buyurdu Hazret-i ALLAH. Aczim ve göz yaşlarımla:
“--Abdinim, bilmem. Rabbım sen bilirsin” dedim boynumu büke-
rek. Teslimiyetimi dile getirmeye çalıştım. O gecenin gündüzünde
gayr-ı ihtiyari manevi ilim meclisinde bulundum ve bir zatın cenaze
namazını kıldım.
Bu zevkin izahı mümkün değil. Bu ve buna benzer bazı metafizik
zuhuratın şahidi olduğum için “Gara Şeyh” efendinin anlattığı ömür
ilavesinden cesaret alarak bu tertibi tanzim-i ilahiyyenin manada belir-

112
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

tildiği gibi maddede aynen zuhurunu görüp yaşadığım rahmet-i ilahiy-


yeyi yazmaya cür’et ettim.
Gece yarısı yaklaşmış oturduğu yerde uyuyor gibi dururken göz-
lerini açarak etrafta pek az kişinin kaldığını görünce halifesi Hacı Ali
efendiye:
“--Gittiler mi oğlum? Sabırsızlar, duramazlar... Ayaklarıma bakar
mısın, soğumuş mu?
“--Soğumuşlar efendim”
Hacı Ali efendi ateşli mangalı efendinin bacaklarının arasına ko-
yar ve battaniyeyi üzerine kapatır.
“--Al oğlum, ateşin tesiri kalmadı.”
Hacı Ali efendi mangalı çeker. Çok geçmeden “Gara Şeyh” başını
kaldırır ve tebessümle:
“--Hoş geldin ya Melek” diyerek, sağ eli ile sakalını tutarak:
“--İhtiyarım fazla kıyma. Rabbım sen bilirsin, Rabbım sen bilirsin,
Rabbım sen bilirsin! Ya ALLAH!” diyerek sağ tarafa başını bırakır.
“Kâlû: İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn.” 113
Hazret-i ALLAH o bahtiyarların yürüdüğü yolda bizleri de sebat-
kar kılsın.
Yol “tarik”tir, cem’i “tarikât”tır. Hakiykatın zahirde zuhurunun
aldığı isim ŞERİATTIR. Hazret-i ALLAH’ın emirlerine uyulması ve
kulların kulluk vecibesini yerine getirmeleri için rahmetinden elçileri
ile gönderdiği tertib ve tanzim-i ilahiyyenin ismi şeriattır.
Zamanımızda tatbik edilmek istenen şeriatın esasları nefsani tahri-
fat görmüş. Bin ikiyüz senedir içtihattan mahrum bırakılmış. Yalnızca
korkutucu cehennem yolundan başka yol gösteremiyen, beş şarta tabi
kılıp, kimseye “müslüman” diyemeyen, herkesi illa “kafir, gavur,
gayr-i müslim” göstermeye çaba harcıyan şeriatı (!) kasdetmiyoruz.
Daha evvel yazdığım kitablarda detaylı anlatmaya çalıştığım, gönüle
zikrullahı ve aşk-ı ilahiyi yansıtan şeriatı istiyoruz. Salikini merhamet-
siz kılan, bi-la-istisna Allah’ın kullarına tepeden bakan, medeniyet,
teknoloji, insan haklarından, güzelliklerden kişileri mahrum eden bu
yaşantılara şeriat denmesini imanımla bağdaştıramıyorum. Kırk dört
senedir taşıdığım manevi vazifemin mesuliyetini müdrik bu abd-i aciz

113
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

de böyle bir şeriata intibak edemediğim gibi tercihim emr-i ilahiye


uygun, büyüklerimin de yürüdüğü aşk yoludur. İşte HAKİYKATIN
ZAHİRDE ZUHURUNUN ALDIĞI İSİM ŞERİATTIR. Bu şeriatı da
ancak ilm-i tevhit, amel-i tevhitle bulursun. Bu ayeti hatırından çıkar-
ma; zevkini al; aşk-ı ilahiye giriş kapısıdır:
“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım:
ALLAH’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü ALLAH bütün günah-
ları bağışlar. Şüphesiz ki, o çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer
Suresi, 53)
Hazret-i Allah’ın sonsuz rahmetini hatırdan çıkarma. Haramlara
dikkat et. Şımarma. Yaratanına eş, ortak koşma. Dosdoğru yürü. Sa-
mimi ol. Mü’min olmaya çaba göster. Mü’min olman için emr-i ilahi
ile seni yükümlü ve müsait yaratmış Hazret-i ALLAH. Mü’min olma-
nın nedenlerine dikkat et. Maddi gıdaya muhtaç olduğun gibi manevi
gıdaya daha muhtaç yaratıldın. İhmal manevi kaybın demektir. Savm,
salat, hacc u zekat, kelime-i şahadet gerekli. Kelime-i tevhit müslü-
man olmak için gerekli. Kelime-i şahadet ise mü’min olanın şahitlik
114 belgesidir. Peygamberimiz efendimiz hasen olan bir hadislerinde bu-
yurdular ki: “Kişi mü’min olmadan cennete giremez. Birbirinizi sev-
medikçe mü’min olamazsınız. Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz.”
Muhterem hocam! Mü’minle müslümanı birini diğerine karıştır-
dın. İslam’a girmeyi zorlaştırdın. Ülkemizde ve dış ülkelerde din-i
İslam’ın gerçeğini anlatamadığın için her yerde dost değil düşmanı
çoğalttın. Dinle, Hazret-i ALLAH Kelam-ı Kadim’de ne buyuruyor?
İslamiyet’i kullarına elçisi vasıtası ile nasıl izah ediyor? Sen de
ALLAH rızası için hakiykatın dışına çıkma da, başkaları anlamadan
dünyaya sen ilan et. Çünkü en son, mütekamil kullarına elçisi ile gön-
derilen şeriatın sahibisin.. Bu rahmet-i ilahiyyeyi bilesin, bulasın ki,
anlatasın. Bu rahmet-i ilahiyyenin ilanını da Avrupa’dan, Amerikadan
mı bekleyeceksin? Gerçeği bilmeye, görmeye çalış. Ki toplumlara
bildirmek şerefini elinden kaçırma. Kadrini bilemiyerek hurafa, bid’at,
işe yaramaz hikayelerle zamanı geçirir, maddeyi yaşatır, manayı öl-
dürmeye devam eder isen hiç şüphen olmasın Rabbım emr-i ilahiye
uygun rahmetini bir yerden zuhur ettirecek. Şüphe edilmesin. Rabbı-
mın lutfu ihsanı ile abd-i aciz gerçekleri görebilmen için gördüğüm
kadarı ile hedef gösteriyorum. Dini izahta toplumların itimat ettiği

114
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

yerde bulunuyorsun. İlmin zahiri de olsa itimat edilen ismi taşıyorsun.


Vazifeni yap. Sorumlusun. “Ya Davut, cehaleti özür olarak kabul et-
miyorum” buyurmadı mı? Hazret-i ALLAH (c.c.)..
“Bedeviler “inandık” dediler, de ki: “İman ettik” demeyin,
“İslâm’a girdik” deyin, henüz iman kalblerinize yerleşmedi. Eğer Al-
lah’a ve elçilerine itaat ederseniz ALLAH işlediklerinizden hiç bir
şeyi eksiltmez. Çünkü o çok esirgeyen, çok bağışlayandır.” (Hucurat
Suresi, 14)
Hocam! Lütfen, İslam’ı anlatırken daha dikkatli ol. Hazret-i
ALLAH Kur’an-ı Kerim’de ayetlerini açık açık her kulunun anlayaca-
ğı gibi beyan ediyor. Sen de tek din olan İslam’ı anlatırken “ibadete
teşvik ediyorum” zannı ile beş şart koyarak beni Adem’in arasına
düşmanlık getirdin. Hatanı ALLAH aşkına düzelt. Ayetin dışına çık-
ma. Ayet-i celileyi Hazret-i ALLAH 1400 sene evvel bedeviye anlattı.
Bedevi de “LÂ İLAHE İLLA ALLAH” dediği için müslüman oldu-
ğunu anladı.! Bedevi müslüman olduğunu anladı, sen ey medeni, müs-
lümanlığı ne zaman anlayacaksın?!..
115

115
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

UYANIK BİR TEK SEN Mİ İDİN,


EY “GARA ŞEYH”?

Etkisinden kurtulamadığım, kurtulmak da istemediğim metafizik


rahmet tecellisini anlatarak cümle gönül ehlinin bu zevke ortak olma-
sının arzusu ile ve metafizik dışı ilimle yetinen kardeşlerimi de bir
nebze mana varlığını düşündürebilirsem mutlu olurum.
Çorumlular iyi bilirler, Yeniyol’da Delikboğaz’ın Kahvesi arkası-
na düşen çıkmaz sokaktaki evde ikamet eden, dini yönden safiyetini
muhafaza etmiş bir kişi aç, perişan kalmış. Gecenin yarısında, hacet
116 kapılarının daha açık olduğu bir zamanda açlık ve perişanlığının ver-
diği heyecanla ve sitemle yüksek sesle şöyle müracaat eder –ki, o za-
man Çorumda on bir dergahın olduğu söylenir-:
“--Ey Çorum’daki şeyh efendiler! Sizler peygamber varislerisiniz.
Hanginiz uyanıksanız benim halimi anlayın. Tahammülüm kalmadı,
yardım bekliyorum” diye halini sert dille haykırdı.
Hacı Bekir Baba, bir torbaya hazırladığı yiyecekleri, diğerine de
odun, çıra gibi yakacakları koyarak, sarih adresini verdiği eve derviş-
leri gönderdi:
“--Selam söyleyin, sabah namazından sonra beni görsün” buyur-
du.
Adresi buldular. Kapıyı vurdular. Adam kapıyı açtı. Heyecanla ve
hayretle sordu:
“--Hangi şeyhten?”
“--Hacı Bekir Baba’dan” deyince adam nara atarcasına:
“--Bir tek senmi uyanıktın, ey “Gara Şeyh?” Diğerleri uyuyor
mu?!”

116
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Şeyh efendinin selamını tebliğ ettikten sonra:


“--Sabah namazından sonra seni görmek istiyor” dediler.
Şeyh efendinin arzusu üzere gelen kişi ümit etmediği sitemle kar-
şılandı: Hacı Bekir Baba enaniyetten, bencillikten uzak, gerçekleri dile
getirdi de, bu halini yadırgadığını şöyle anlattı:
“--Nasıl şeyh efendileri imtihana cür’et ettin.? Aleyhlerinde hü-
küm verdin, su-i zana düştün?! Beşeriyet halinde olsa idim benim de
bilmem imkansızdı. Bir daha böyle küstahlık yapma. Torbadakileri
yiyince gene gel” buyurdular.
Şeyh efendi daima sülük hayatı yaşardı. Daima mahviyette idi.
Mana yolunu karanlıklarda değil aydınlıklarda ara!
Ehl-i aşk: ezel-i ervahtaki “belî” diyen imanın zuhur kaynağı ru-
hun Allah’ın varlığına imanının ikrarı, şüphesiz rahmet-i ilahiyye zu-
huru ile ezel-i ervahtaki yaşantımızda henüz nefis giysisinin olmadığı,
ilahi varlığa olan imanının adaletli zuhuru “evet, sen bizim Rabbımız-
sın” ikrarının verdiği sarhoşluğun bitip tükenmeyen, izahı yeteri kadar
mümkün olmayan iman zevkinin özlemi ile yaşar. 117
İbadet ve taatlar nefis ölçeği ile değil iman terazisi ile ölçülür. Bu
rahmet-i ilahiyyeleri nefis kantarında ölçenler hakikatın dışında kal-
mışlar, küfür bataklığından çıkamadıkları gibi kurtuluşa ermiş, iman
zevki ile her şeyi ölçebilen bahtiyarları kıskandıklarından onların ma-
na yönünü görmeye muktedir olamadıkları için, manen iç açıcı olma-
yan zevkleri beş duyuyu aşamayan makamlarına metafizik yaşantısın-
da kendini bulan mana zevki ile mutmain olmuş bahtiyarları da kabul
edemeyenlerin kurdukları hayat nizamının maddi yönü parlak gibi
görülse de manası ehline ma’lûm, karanlık görüşlerine teşvikkar tu-
tumlarını yadırgamıyoruz... Amma her ne kadar rahatsızlığımızın öl-
çüsü akıl ve mantık yönünden izahı muhal ise de mana ve iman görü-
nümünde hakiykatlerin görünüp yaşandığını iman gözü ile görüp zev-
kini almak hayal değil gerçek, hem de ne gerçek!...
Şahit mi gerek? Akıl, mantık ve nefis duygusundan ileri gitmeyen
görüş, yaşantı ve düşünceleri ile metafiziksel ölçüm ve görüş gücüne
sahip olmak mümkün değil! Hakiykatleri kabul ediyor gibi göründük-
leri halde inançları doğrultusunda değil de bazı safiyetli insanları in-
citmemek için hoşgörülü olduğunu göstermeleri yapmacık sergicilik-

117
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ten öteye gidemez. Çünkü maksatları manaya muttali olmak gibi bir
gayeye matuf değil!.
Örnekleri pek çoktur. Bir tanesini arzedeyim: Ömründe bir defa
şartlar mevcut olduğu zaman üzerine farz olan hac farizasını imkanla-
rının el verdiği nisbette yerine getiren hanım ve erkek hacının tutum
ve davranışlarına, icraatlarına tavır ve hareketlerine beraber bakalım.
Değişik görüşlere sahip olduklarını bariz göreceksin. Hac mali bedeni,
ruhi ibadettir. Zevki ve hazzı imanla orantılıdır. Nefsani ve fiziksel
ölçülere iltifat etmeden, safiyetle, Hazret-i Allah’ın emir ve tertibine
uygun ibadet ve taatlarını da samimiyetle yerine getirmesinin nedeni-
ni, sadakatli kulların her hareketinde imanın mevcudiyetini görmek
mümkün. Bu hasleti ise emr-i ilahiyi “acabasız” kabullenmiş muhip
kullarda her an görmek mümkündür. Haccın hiç bir rüknü aklın, man-
tığın ve nefsin haz duyacağı türde yaratılmamış. Bu emr-i ilahi ve ter-
tib-i ilahiyye ancak “Amentü”ye iman edenlerin manevi gıdası, feyzi
ve zevkidir. Aşığın haccı fer’i de olsa vuslat misalidir hac.
Beş duyunun ötesindeki yoldan habersiz, fiziksel bilgilerden öteye
118 yani manaya yol bulamayan kişiler metafizik tertip ve tanzim-i ilahiy-
yenin dışında kalmış, mananın zevki ve hazzını nefsin pazarında bu-
lamadığı için ferahlığı ibadet ve taatın, manevi teşkilatın inkarında
bulduğunu zannederler. Maneviyatı da yaşadıkları maddi hayatın dışı-
na çıkarmadan, ila-nihaye götürmeye çabalarlar.
Beş duyunun makinası haline gelmiş materyalist ibadet, taat işti-
galine mani inanç yoksunu nereden bulsun ve bilsin, kayıtsız şartsız
emr-i ilahiye intibak gücünü?. Alemleri “kün!” (ya’nî “ol!”) emri ile
yaratıp “fe-yekün” (ya’nî “hemen oluverir”) emri ile hitam bulduracak
Hazret-i Allah’ın dört duvar bir kapıdan ibaret, “evim” buyurduğu,
plansız, projesiz, beşeri ruhsata uygun olmayan bir binayı nasıl kabul-
lenip, yedi şavt yapıp ismine tavaf desin!.
Cennet-i A’la’dan Cebel-i Kuveys’e indirilen emr-i ilahi gereği
Beytullah’ın köşesine konulan Hacer-i Esvet ahd-i misak taşını her
şavtta akıl ve mantığına uygun görüp nasıl öpsün ki, insan-ı kamildeki
tertib-i tanzim-i ilahiyyeyi, ahd-i intisabı kabul etmeyen materyalistin
taşı nasıl kabul edip de türlü meşakkatlerle “emr-i ilahi” diye öpmesini
bekliyorsun?

118
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Safa ve Merve arası yedi gidiş dönüş 5600 metre mesafeyi yürü-
meyi tavaf yorgunluğuna ilaveten “ibadet” diye beş duyunun makinası
haline gelmiş kişiye nasıl kabul ettireceksin?
Üzerine uygun gördüğü giysileri çıkartıp, çıplak vücuduna “ih-
ram” ismi verilen iki havludan ibaret sarınmayı günlerce taşıyacak...
Bazı helal şeyler ihramdan çıkana kadar haram olacak!.. Bu emr-i ila-
hiyi nefsine nasıl kabul ettirsin iman garibi?. Allah’ın emrine kayıtsız
ve şartsız tabi olmak, imanın şartı, hazzı ve gıdası olan amentü’ye
iman etmeyenlerin gerçekleri inkarı nefse zulümden öte gidemez.
Zaif imanın taşıyamadığı, nefsin haz duymadığı bu tür ibadet ve
taatların binlercesini anlatmak mümkün, amma Hazret-i Allah’ın rah-
met ve mağfiretini anlatmak da beşerin ölçüsü dışındadır. İleri gide-
miyorum gayretullaha dokunurum korkusu ile.
Abd-i aciz yaşadığım, gördüğüm, samimiyetle inandığım “nedim-i
ilahi, varisü’n-Nebi” vazifesini 1956 senesinden bu yana havfu reca
ile taşımaya çalışıyorum. Rabbım enaniyete düşürmeden, cümle vazi-
feli kullarını layık kılsın. Güç, kuvvet, varlık yalnız ve yalnız Allah’a
mahsustur. Hiç bir yaratık bu tür varlığı nefsine maledemez. Eğer ma- 119
leder ve Allah’ın sıfatlarını naçiz şahsında göstermeye yeltenirse mana
sahtekarı olur. Rahmet-i ilahiyye ancak sebeplerinde müşahede edilir.
İcra eden yalnız Hazret-i ALLAH’dır. Sadık kul Hazret-i Allah’ın
emirlerine ve gönderdiği elçilerine, elçilerinin varislerine samimiyetle
tabi olmak mecburiyetindedir. Bu yönlü itaat kayıtsız ve şartsızdır.
Çünkü tertib-i tanzim-i ilahiyyedir, metafiziktir.

119
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ŞİFAYI HASTA HİCRANINDAN, TABİB İSE


İMANINDAN İSTER. MANAMDA
BUYURDULAR Kİ: “DERDİNİN DEVASINI NE
BULABİLECEKLER, NE DE SANA
VEREBİLECEKLER”

Şeyh Hacı Ali Ahıskavi hazretleri “lösemi” denilen kan kanseri


idi. Çorum Devlet Hastanesi’nde tedavi görüyordu. Başhekim, doktor-
lar ve bütün personel Hazret-i Allah’ın vazifeli kıldığı büyük zata
120 hizmette kusur etmemek için çaba gösteriyorlardı.
Baştabip her gün ziyaret eder, isteği olup olmadığını sorardı. Gene
sorduğunda:
“--Oğlum, Hazret-i ALLAH cümlenizden razı olsun. Beni bugün
taburcu et” diye rica edince üzülen baş hekim:
“--Aman efendim, hürmette, hizmette kusur mu ettik? Söyle bana
kim incitti zatını?”
“--Hayır oğlum, Hazret-i ALLAH cümlenizden razı olsun. İlminizi
ali kılsın. Evimde bu kadar rahat değilim. imanına itimat ettiğim,
inancına zarar vermiyeceği için gördüğüm manayı olduğu gibi anla-
tacağım:
“Bu gece alem-i manada müracaatımın cevabı rahmet-i ilahiyye-
nin zuhuru ile bir tepsi içinde yüzlerce ilaç getirdiler. Tepsinin orta-
sında küçük bir şişeyi göstererek:
“--İşte senin derdinin devası ilaç bu şişede. Hazret-i ALLAH ya-
rattı fakat henüz kullanma müsadesini halketmedi. Ne bu devayı bula-
caklar, ne de bu ilacı sana verecekler! Vakt-i saati henüz gelmedi”
buyurdular.

120
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Beyhude yatağı ne diye meşgul edeyim. Başka bir hasta yatar da


şifa bulur inşallah.”
Aczinden boynunu büken başhekim üzülerek elini öptü ve onu
evine gönderdi.
“Talebenâ, vecedenâ” (bizi arayan bizi bulur). İste ki, vereyim. Bu
istekler hastanın olduğundan daha çok tabiplerin olacak. Zira “hasta
hicranından, tabip imanından ALLAH’tan ister. Tabibin duası ind-i
ilahide daha geçerlidir.” O bakımdan Hazret-i Allah’ı Allah’ın istediği
kadar bilen tabibe toplumların çok ihtiyacı var.
Her tabîbe âşikâr etme derûn-i derdini,
Her ne derdin var ise eyler devâ, ALLAH kerîm.

Deva Allah’ın yed-i kudretindedir. Fakat sebebine tevessül etme-


den hiç bir şey’e nail olamazsın. Kıssayı iyi dinle:
Hazret-i ALLAH gözleri ağrıyan Musa (aleyhi’s-selam)’a:
“--Ya Musa! Yerdeki şu gördüğün otlar gözüne devadır” buyurdu.
121
Musa (aleyhi’s-selam) otları kullandı. Hiç faidesi olmadı. Sıkıla-
rak Rabbına müracaat etti:
“--Ya Rabbi, zatını noksan sıfattan tenzih ederim, göz ağrısına
deva buyurduğun otları kullandım, deva olmadı!”
Hazret-i ALLAH buyurdu ki:
“--Ya Musa! Sana “al, ilaç yap” demedimki. Ehline diyeceksin
“şu otu al gözüme ilaç yap” diye.”
Küllü şey’in sebebâ. Her şeyi sebebe bağlamıştır. Hazret-i
ALLAH buyuruyorki: “Ya Musa! Her şeyi tertip tanzim ettiğim se-
beplerde arıyacaksın. Sakın sebebi ihmal etme; sebebi de ilahlaştır-
ma!.”

121
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

AŞK YOLUNDA SEVMEN GEREKLİ OLANLARI


SEVMEDEN İLAHİ AŞK MAKAMINDAN SEVGİ
Mİ BEKLİYORSUN?

Hususi arabamızla beş arkadaş Bağdat’a gittik. Beş, altı gün Bağ-
dat’ta kalacaktık ziyaretler için. Bilahere Basra, Kerbela, Necef, ziya-
retlerinden sonra hac için Taif yolundan Mekke-i Mükerreme’ye gide-
cektik. Otele yerleştikten sonra kaldığımız otele yakın olan Gavsü’l-
a’zam Abdulkadir Geylani hazret-lerini ziyarete gittik. Cümle kulları-
na merhamet ve rahmet-i ilahiyyeyeden iktidarı nisbetinde yerine geti-
122 rilen kulluk vecibesini samimiyetle ifaya gayret gösteren, aşk-ı ilahi-
den nasibini almış, Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) efendimizin
manevi deryasından cümle ehl-i aşka kıyamete kadar dağıtmaya ehil,
merciinden vazifeli kılınan, bugün dahi Hazret-i Allah’ın ehl-i aşka
ihsan eyleyip, tasarrufatının bariz zuhurunun aşikare görüldüğü adet-
siz rahmet merciinden bir tanesi, Hazret-i Allah’ın rahmetinden getir-
diği şeriatı ile yükümlü olduğumuz Hazret-i Resulullah’ın verasetinin
vazifelisi ve nedim-i ilahi, ehl-i aşk için tahsis edilen rahmet-i ilahiyye
ve aşk-ı ilahinin dağıtım kapılarının cesametlisi “ben ilim şehriyim,
Ali kapısıdır” hitabıyla Resulullah’ın işaret buyurduğu rahmet-i ila-
hiyyeye vesile, ehl-i aşkın büyük kapısı Gavsü’l-a’zam Seyyid Abdül-
kadir Geylani (kaddesallahu sırrahu) hazretlerini ziyarete gelmiştik.
Her tarafta dolu dolu, edepli, mekarim-i ahlakın içten ve dıştan
göründüğü ehl-i aşk Gavsü’l-a’zam’ı ALLAH için ziyarete gelmişler.
Cümlesinin manevi doyumları belli yüzlerinde. Musluğu kapan-
mayan yaşlar gözlerinde. Aşk sarhoşluğu belli umumi hallerinde. Gıb-
ta ile seyrediyordum.. Hayret: Bu abd-i acizde, gördüğüm mesut sima-
lardaki rahmet-i ilahiyyenin zerresi dahi yoktu! Maneviyat fukarası ve
müflisi olmuştum. “Taştan, topraktan ne istiyorsun?” diyen hakiykat

122
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

gariblerinin taşıdığı imanı kemiren virüs bu abd-i acizde olanca cesa-


meti ile sırıtıyordu. Feyzim alınmış, manevi duygum yok olmuş, aşk-ı
ilahilerin zuhur mercilerine müteallik kılınan imanım da yok olmuş-
tu...
Rahmetli Anacığımın, Hazret-i Allah’ın emrine ters düşen bir hal
gördüğü zaman yaptığı uyarıyı anımsadım. Üzerine basa basa:
“--Aman oğlum, ALLAH insanı taş eder!” derdi. Bu söz benim is-
tihza konumdu. Derdim ki:
“--Ana, taş olmuş bir insan gösterki, inanayım!”

!!!!!!Mühür yeri!!!!!

Anamı aciz bıraktığımı zannederdim. İşte anacığımın o mü-


barek sözlerini iyi anladım; taş oldum. Maneviyat müflisi olmuştum.
Ne beklentiler, ne duygularla binlerce kilometreyi katetmiştik. Fakat
gönül kapım kapanmıştı. Açılır zannı ile taraf-ı etrafıma karşı utan-
cımdan yapmacık aşk gösterileri yapmaya yeltendim. Yaptımsa da 123
olmadı, yapamadım. Maddi ve manevi hayatımda sahtekarlığa yer
yoktu.. Delirrmiş gibi dışarı fırladım. Sitemlerim yaratanıma idi. Otele
gelene kadar neler demedimki, neler... Hamdolsun ki, müracaat kapı-
mı açık bırakmışlardı. Küstahça daldım içeri. Şımarmıştım. Yaratanı-
ma mırıldanıyordum amma yüksek sesle. Oteldeki odamda kimse yok-
tu. Sırt üstü uzanmıştım, elbisemle yorganın üzerine. Diyordumki:
“--Hanı, zatının nerede rahmet-i, merhamet-i ilahin?.. Binlerce
kilometre yolu bu abd-i acizini taş etmek için mi getirdin?..”
Gözlerimi gayr-ı ihtiyari diktiğim karşıdaki duvarda yüksekte
bağdaş kurarak oturan şeyhim efendim Hacı Mustafa Yardımedici’yi
gördüm. Gülüyordu benim halime ve:
“--İyi bil! Yağma yok! Burayı sevmeden başka yerlerden sevgi
bekleme” diyerek gülüyordu.
İki ayağını bileklerinden tuttum aşk ile. Çaprazlama kıvırdım da
dedim ki:
“--Seni sevmek, ne demek; yerim seni çıtır çıtır aşkımdan.!”

123
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

O mübarek ayakları kıvırmakla gayr-ı ihtiyari rahmet kapısını aç-


mışım meğer. Gayr-ı ihtiyari almışlar, gayr-ı ihtiyari içeriye girmişim.
Çünkü birden inkar zail olmuş, imtihanım bitmiş, yerini rahmet-i ila-
hiyyeye, aşk-ı ilahiye terketmişti. Hazret-i ALLAH’a iman eden ve
Hazret-i Allah’ın bilcümle resullerinin inanan ve tabi olanlara rahmet
hazineleri olduğunu, peygamber varislerinin, evliyaullahın dünyadan
hiç eksilmeyip, manevi teşkilatın her an mevcudiyetini gören kalp
gözümü, rahmet benliğimi geri vermişlerdi. Koşarak gittim Gavsü’l-
a’zam’ın türbesine.. O ziyaretim dostlar başına!..
Bilmeden düştüğüm bu hali üzülerek anlatmaya çalıştım. Örnek al
da sen de aynı duruma düşmeyesin.

“Seher zevkin ne bilsin müstecânî, püsterî kalpler? Füyûzât-ı


sabâhı hasta-yı hicrân olandan sor.”

Ya’nî “seheri görmeyenler seherin zevkini nereden bilecekler?


Sen seherin zevkini hicran çeken hastadan sor.” Seher vakti hikmet-i
124
ilahiyye cümle hastalara seherin zevki ile ifakat (ferahlık) verilir. Bu
feyzi hicran çeken hasta iyi anlar. Her gün güneşi göbeğine doğduran,
güneşin doğmasını dahi göremeyen hele görmediği seher zevkini ne-
reden bilecek? Beni Adem füyuzat-ı ilahiden habersizdir. Adem insan
olmadan taşlaştığını nereden anlayacak?
Muhterem hocam! “Taşı, toprağı niye ziyaret ederiz?” anlatabil-
dimse mutlu olurum. “Görmediğim Allah’a ibadet etmem” diyen bü-
yüklerimizin mezhebi ve meşrebi olan aşk-ı ilahiyi ve şeriat-ı garrayı
bu yolda bulacaksın. Yoksa şahsi ve nefsani hazlarımıza hoş gelen,
beni Adem’i korkutarak, cehennemden başka tesirli göstergeye muttali
olamadın. “Şeriat” diye göstermeye kalkıştığın, yaratılan güzellikler
dışı. Dünya güzelliklerini tedris etmiş kişilere dünyada halkedilen gü-
zelliklerin de yaratıcısının Hazret-i ALLAH olduğunu anlatamadık.
Onun için peygamberimiz efendilerimizin getirdikleri, kulların neşvü
nema bulmasının ALLAH tarafından ihsan edilen maddi ve manevi
düsturunu bilemeden.
İlim adına yanlış anlatıyor ve yanlış yapıyoruz. Tatbikinde aşk
rahmetinden uzak, zikren kesira emr-i ilahisinden uzak, sonsuz rah-

124
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

met-i ilahiyyenin af ve merhamet-i ilahisini yansıtmaktan uzak, içti-


hatsız bırakılan şeriat-ı garra günün şartlarına uymaktan uzak.. Meka-
rim-i ahlaktan, tasavvufi yaşantıdan uzak... Allah’ın haram kıldığı
günah-ı kebairler dışında yaratılmış güzellikleri kabul edemeyen bir
ilim ihdas edildi! Ruha hulul edemeyen, ruha gıdayı veremeyen, beşe-
ri tertip ve tanzimden de öte manaya gidecek yolu olmayan bir ilmin
verdiği düstur ve prensipler (!) “yaratılışın sırrı” olan insan olmaya
namzet beni Adem’in davasına elbette cevap verecek gerçeğe ve güce
sahip değildir..
Mana kalıcıdır. Manasız madde ruhsuz ceset misali her an kokuş-
maya müsait, yok olacak kıvamda yaratılmıştır. Mevcudiyeti tüken-
meye, bitmeye, çürümeye her an müsaittir. İrfaniyet yoksunları, mana
ile ilgisi olmayan enaniyet bataklığının kanallarının yegane sahib ol-
duğu serveti varlık, benlik, gurur ve kibirin aktığı, Hazret-i ALLAH’ı
tanımayan küfür bataklığında olamayan güzelikleri ararlar. Olmayan
bir şey nereden bulunacaktı?
Bulamadıkları için aşşağılık kompleksine kapılarak “her şeyi ben
biliyorum” iddiası da tutmadı mı, ikinci sermaye ve dayandıkları yok- 125
sun oldukları manayı inkarları ile manayı da madde gibi tahayülleri
onlarca doğaldır. Bu inkarları mevzi gibi görülse de hakiykatte yarata-
nını kabul edemeyip, ilahi tecelli ve zuhuratların bariz inkarıdır. Mu-
vakkat de olsa ferdi ve toplu mana ölümlerinin müsebbibi zamana
göre içtihadı yersiz gören, her devrin tecelli ve zuhuru rahmet-i ila-
hiyyeleri aldığı ilimle bağdaştıramayan, bilginlerin göstermeye çalış-
tığı güzelliklerle bağdaşmayan şeriatı kabul eden de, etmeyen de geç-
mişten ders alınmadığından, sonra gelenler de evvelkiler gibi aynı
hataya düştüler, aynı hatayı işlediler.
En son ihsan edilen, beni Adem’in çabucak insan olmasına rah-
met-i ilahiyyenin vesile kıldığı şeriat-ı muhammedinin özünde kardeş-
lik ve dostluk mevcud iken bu rahmet-i ilahiyye dahi şeriatın yani
emr-i ilahinin yanlış anlaşılıp, yanlış uygulaması ile bazı toplumlarda
sevgi, muhabbet, hoşgörü yerine cehaletin istilâ ettiği şiddete dönüşe-
rek, din adına korkunç cinayetler işlenmiş, ocaklar söndürülmüş. Şe-
riat-ı muhammedinin sahip olduğu güzellikleri yansıtan şer’-i şerifi
muhafaza edecekken nefse hoş gelen, emr-i ilahi dışında, tarih boyu

125
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

dini vecibe zannettikleri bu cehaleti yok edemedikleri gibi cehillerin-


den beni Adem’in manalarını yok etme virüsünü ürettiler.!
Hazret-i ALLAH’ın kullarına olan merhameti ve rahmeti gereği
tertip eylediği enbiyayı, evliyayı, veliyi akıl ve mantık duygusundan
öteye gidemeyen ilimlerinin kabul edemediği rahmet hazinelerini in-
karlarında hatır için üzülmüş gibi görünüm vererek avamı saflarına
çekip, ehl-i irfanı kandırdıklarını zanneden, yaratılışın sırrını idrak
edemeyen inkarcı inkarını gizli tuttuğunun zannı ile “inançsız adem
olmaz” diye hatır için inançlı gibi görünmelerini ehl-i irfana yuttura-
madıklarını bilselerdi!... Deve kuşu misali.. “Avcıdan gizleniyorum”
zannı ile yalnız kafasını kuma sokar. “Gizlendim” zanneder. Fakat
bütün cesameti ile gövde meydanda. Amma deve kuşunun gizlenme
kabiliyeti bu kadar. “Gizlendim” zanneder, küfrün manadan “gizleni-
yorum” zannı gibi. Bilmez ki iki zıt bir arada duramaz. Tertib-i ilahiy-
yeye ters düşer.
Bu tertib-i ilahiyyeyi, şeriat-ı garrayı tap taze yaşayan ehli tasav-
vuf, ehl-i aşk Hazret-i Allah’ın muhafazası ve koruması altında, ezel-i
126 ervah imanının dünya hayatına yansımasının zuhuru ve tecellisi murat,
murad-ı ilahinin insan-ı kamilden zuhuru hikmet, marifetullah, tasav-
vuf ve ilahi aşk.. Kulluk vecibesinin samimi ifasının sadakatli aşık
kullarını, hakiykat ehlini anlatmaya çalışıyorum. Bilerek veya bilmi-
yerek ters yola girmiş, ALLAH korkusu olmayan, Hazret-i ALLAH
tarafından vazifelendirilmemiş, çarpık, şeytani rüyasında şeyh olmuş,
ezel-i ervahta ve meşreb yapısında mana tiynetinde olmadığı halde
kurnazlıkla kendisini mana ehli gösteren, usta görmemiş amma “usta-
yım” diye yalan söyleyen, bozuk sanatkar kurnazlığın ustası olmuş
sahte şeyhleri bu yolda ölçü olarak almıyasın. Peygamberimiz efen-
dimizin Hazret-i Allah’tan getirdiği tebliği dinle:
“İnsanların en şerlisi mürşit olmadığı halde mürşitlik taslıyanlar-
dır.”

126
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

MERHAMET VE RAHMRETİ BOL, EŞİ,


BENZERİ OLMAYAN KUDRET-İ İLAHİ, BÜTÜN
ALEMDEKİ VARLIĞIN HER ZERRESİ MÜHR-İ
İLAHİ OLDUĞU GİBİ, BU ABD-İ ACİZİN
YAZMAYA ÇALIŞTIĞIM, HAYATIMDA NA-
MÜTENAHİ ZUHURUNA ŞAHİT OLDUĞUM
METAFİZİK KİTABA MADDENİN VE
MANANIN ÇÖZEMEDİĞİ, ÇÖZEMİYECEĞİ
SIRR-I İLAHİ, HAZRET-İ ALLAH AŞİKAR
MÜHÜR BASTI!..

127

Hazret-i Allah’ın rahmetine, lutuf ve taltifine her an muhtacız.


Ukalalık etmiş olmayayım, manevi vazifem ve Allah’ın varlığına,
peygamber efendilerimizin Allah’ın elçileri olduğuna kül olarak
amentü’nün anlamında hiç inanç boşluğu yok. Hamdederim.
Hayatım boyu bu abd-i aciz etkisinden kurtulamadığım, Rabbımın
lütfu ihsanı olan manevi vazifem ve zevkimle yaratanıma yakınlığımı
yudum yudum, nefes nefes yaşantım boyunca yaşadım ve yaşıyorum.
Manevi zevkin tecellisi ile maddemi ve manamı ihya edenin rahmet-i
ilahiyye olduğuna şüphem yok!
Rahmet-i ilahiyyeden soyutlanmış bir hayatın madde ve manası-
nın o ademde ceset olsa da değişmiyor. Gerçek ölümün bu ölum oldu-
ğunu gördüm, yaşadım, biliyorum. Rahmet-i ilahiyyeden dışlanmak
korkusu en büyük korkum ve ızdırabım.
Dünya hayatımın madde ve manasında o kadar çok metafizik zu-
hurat ve tecelliler varki!... Bütün beşere göstermek vazife ve arzumun
tahakkukunda zorlanıyorum.

127
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Abd-i aciz yazmaya çalıştığım kitabçığa Hazret-i ALLAH kudret


mührü bastı. Bilgisayar ve printer vesile idi. Onlardan zerre kadar uğ-
raşı olmadı. Teknolojiye aşina kişilerin de gözleri önünde açık zuhuru
onları da bu rahmet-i ilahiyye olaya şahit kıldı. Mührün orjinali tetki-
ke her zaman uzman meraklılarını bekliyor. Olay teknolojinin üstün-
de, bilinç altı izah bekliyor.
Nasıl izah ve ifade edeceğim, bu hususda da Rabbıma sığınıyo-
rum. İzahını da Rabbımdan halketmesini bekliyorum, amin.
Bir aydır tekniğin otoriteleri zevkle çalışıyorlar. Fiziki izahında
hiç mesafe alamadılar, alamıyacaklar da!.. ALLAH cümlesinden razı
olsun, küstahlık olmaz ise bu olayın beşeri ilgilendirecek kadarının
bilincini de Hazret-i Allah’tan aczimle rica ediyorum. Bu arzu ve ri-
camı bazı tenbel kullarının tevekkül maskesine sığınarak takındıkları
küstahça tavırlara benzetmeyesin.
Hazret-i ALLAH cevheri yaratmış, a’râzı da yaratmış. Anlamı su-
yu ve toprağı yarattı, ikisini karıştırıp kerpici sen yapacaksın. Sakın
Hazret-i Allah’a “kerpici de yap” demiyesin. Allah’a karşı küstahlık
128 olur. Kulluk vazifeni bil. Emr-i ilâhilerinin teferruatına elçilerini vazi-
feli kılmış. Diyemezsin ki “ben elçi filan tanımam. Zatının izahı bana
yeter.” Bütün alem rahmet-i ilahiyyelerle bezenmiş. Dünyada beni
Adem’i muktedir ve irade sahibi eylemiş. Güzelliklere aşina yaratmış.
“Bu dünyayı ben yarattım, sen düzene koyacaksın” hitabı her hadise-
de zuhur ederken, yılışarak günlük hayatımızda “beni yorma, onu da
sen yap” deme. Toplumların idare, sevk ve hareketlerini güzellikler
içerisinde, inanç ve akıllarının erdiği kadarı ile mesuliyetini müdrik
kişilerin çıkardığı nizamlarla idare edecekken, sakın Hazret-i Allah’a
“bizi ilgilendirmiyor, onu da sen yap” deme. Terbiyesizlik ve küstah-
lık olur.
Derviş “hasbünallahu veni’me’l-vekil” (sen alemlerin vekilisin)
der. Amma haddini bil. Gücünün yettiği yerde Hazret-i ALLAH senin
ne avukatın, ne hizmetçin!.. Cüz’i iradeni unutma. Gülünç oluyorsun.
Bu gerçekleri bilmediğinden din anlayışına na-ehli güldürüyorsun...
İşte akıl ve mantığın, fiziki ilmin çözemediği ve çözemeyeceği,
incelemeye müsait ve açık metafizik bir olay:

128
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Peygamber efendimizin doğum gününde bayram ettiğimiz Mevlit


Kandili günü 1999 senesi 24 haziran bilgisayarda yazdıklarımı dosya-
lamak için printere yazdırıyordum. Altmışıncı sahifenin başında çift
çizik çerçeve içerisinde -çerçeveler alışa geldiğimiz çerçeve cinsinden
değil- 12,5 cm. boyunda, 12 mm. Eninde, sarı altın yaldızlı zemin üze-
rine kırmızı ve yeşil noktacıklarla sahifenin kenarında, üstünde de
yukarı kenardan sahife nizamına ve düzenine uymayan, ekranın ve
printerin dahli olmadan, ekranda dahi görünmeden, bir daha yazmak
ve yazdırmamıza imkan olmayan, çeşitli renklerle bezenmiş, bazı yer-
lerine Kur’an-ı Kerim’in nazil olduğu yazı kufi yazıya benzer, çıplak
gözle zor görülen esmalarla ve mühürlerle bezenmiş bir logo belirmiş-
ti. İzahından teknolojinin ve akılcı dinin aciz kaldığı...

Her ne kılmışsa adâlettir, Cenab-ı kibriyâ,


Her kazâya, her belâya kıl rızâ, ALLAH kerîm.

İmanına sahip ehl-i imanı bu ve buna benzer zuhurat iman ehli 129
olanları rahatsız etmediği gibi inançlarının zevkine zevk katar.
Olay yüksek tahsil görmüş, mana cilvelerine az-çok aşina Mehmet
Şen efendi ve Tarık Küçükkalıpçı efendinin de huzurunda zuhur et-
miş, Hazret-i Allah onları da şahit kılmıştı. O sahife üzerine hiçbir
cihazın dahli olmadan mührün gökten düşer gibi zuhuru o efendileri
de hayretler içerisinde bırakmıştı.
Her tarafı kufi yazılarla ve mühürler ile bezenmiş levha üzerine
siyah latince yazı ile akılcı ulemayı şoke edecek latin yazısı ile bu
abd-i acizin kimliğini ve icazetini yazıyor Hazret-i ALLAH c.c.:

!!!!!! mühür yeri !!!!!

60. sahifede perişanlığımı, aczimi anlatıyordum. Yeteri kadar bil-


mediğim için bocaladığım, hiçliğimi göstermeye çalışıyordum. Yara-
tanıma neyi gösterecektim ki?!.. Tertib ve tanzim onun halketmesi
değil mi?

129
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Sonradan anladığıma göre, mensup olduğum şeyhime karşı saygı-


sızlığımın karşılığı ceza imiş. Bi-zatihi şeyhim efendimin lisanından
ihsan ettiler. Bu uyarı ile abd-i acizi cümle ALLAH kullarına ibret
olsun diye, normal yaşamaları için tasavvufun inceliklerinin sevgi,
muhabbet, Allah’a iman ve dosdoğru yürümenin esas olduğunu izah
etmeye yetkili kıldılar.
Bu metafizik olayı bütün çıplaklığı ile okurlarıma ve ihvanıma an-
latmak istiyorum. Aczimi itirafımla yetiniyorum. Başka gücüm yok.!
Aynı mührü kitapta göstermeye çalışacağız. Nedenini araştır.
Zevk alacağına, inancını muhafaza çerçevesi ile takviye edeceğine
şüphem yok, inşallah. Allah’ın varlığına birliğine inananlar için bu
tecelliyat-ı ilahide çok çok ibretler ve hikmetler var. Lütfen, bu hik-
met-i ilahiyyeye aşina ol ve yaşa. Şunu iyi bil ki bu, ALLAH’ın aciz
kulu, yaratılışım ve Rabbıma olan imanımın icabı Peygamber efendi-
mizin tebliğ buyurduğu ahkamın zerresine dahi itirazkar yaratılmadı-
ğım gibi, gene Rabbımın rahmet tecellisi, sahtekarlığa, düzenbazlığa,
dini istismara hayatımın hiç bir safhasında yer yok. İtimat et. Zarar
130 etmezsin. Amma verilen iradeni iyi kullan.
Hazret-i Allah’ın rahmetiyle ihsan eylediği mühr-i ilahi inanıyo-
rum ki, hem madde ehline, hem de na-ehil tarafından ezilegelen mana
ehline hakiykati göstermekle ferahlatacaktır. Çünkü bu rahmet-i ila-
hiyye yalnız şahsıma münhasır olmayıp bütün insanlığa mahsus rah-
mettir... Susamış kişinin çeşmenin başında durmakla susuzluğu geç-
miyeceği gibi, “bal, bal” demekle ağızın tatlanmayacağını bil. Benim
aczimi değil, Hazret-i ALLAH ın büyüklüğünü gör ve bil ki: Yemin
ediyorum, abd-i acizin manevi vazifemi belirliyen mührü Hazret-i
ALLAH bastı!....
Bu mührün zuhuru ile duygulanan ehl-i aşk, şair, edebiyat öğret-
meni Fazlı Al hocaefendi bakın neler diyor:

Hamdolsun Allah’a bir müjde verdi,


Alemlere rahmet, RAHMET MÜHÜRÜ.
Gaipden aleme rahmetler serdi,
İnsanlığa rahmet RAHMET MÜHÜRÜ.

130
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Bir keramet verdi Yüce Hak bize,


Manayı mühürle çıkardı düze.
Acizim, yazamam bu sırrı size,
Asrın kerameti RAHMET MÜHÜRÜ.

Güç kuvvet ALLAH’ın, mühürler perde,


Bu mühür hem şifa, hem deva derde.
ALLAH dilemezse icraat nerde?
Gönüllere şifa RAHMET MÜHÜRÜ.

Manaya sınır yok, şekiller perde,


Her suret bir mühür, hepsi aynı yol.
Hepsinde mana bir, Hakk’a teslim ol,
Suretlerde imza RAHMET MÜHÜRÜ.

Efendim niyazla makama durmuş,


Rahmet coşmuş, dalga açığa vurmuş.
131
Bu mührü şahitle taltif buyurmuş,
Merhamet dalgası RAHMET MÜHÜRÜ.

Bu mührün içinde mühürler vermiş,


İç içe sureler, ayetler sermiş.
Alın, çözün diye imkan göstermiş,
Hikmetlere şifre RAHMET MÜHÜRÜ.

Teknoloji aciz, çözemez ilim,


Bir değil, binlerce çekildi filim,
Hakk’ın manası bu edilmez dilim,
Bir bahr-i ummandır RAHMET MÜHÜRÜ.

Altın çerçevede sonsuz manalar,


Bu manadan ancak ehl-i hal anlar.
Güç, kuvvet ALLAH’ın ey ehl-i canlar,
Rahmetin tellalı RAHMET MÜHÜRÜ.

131
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Eseri mühürle methetmiş ALLAH,


Coşturdu rahmeti, bu eser billah.
Manada vesile var İLLÂ ALLAH,
Tevhidin tasdiki RAHMET MÜHÜRÜ.

Bu kitaba Rabbım icazet vurdu.


Ledünni manayı böyle buyurdu.
Efendim haliyle sesin duyurdu,
Alemlere rahmet RAHMET MÜHÜRÜ.

Ya RAB! Mührünle bizi manana daldır.


Rahmetin zevki ise deryanda vardır.
Efendim vesile, vesile haldir,
Haşre kadar baki RAHMET MÜHÜRÜ.

132

132
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

YUSUFU BAHRİ HAZRETLERİ

İman deryasına kapı açan itimatlı yakınlarımdan dinleye dinleye


zevkini imanıma çerçeve yaptığım metafizik olaylar zincirinin mühim
halakalarından olan ilmi ledünni.! Türbesi Çorum Hıdırlık mevkiinde,
Ashabdan Kerebi Gazi Hazretlerinin türbesinin sağ köşesinde müteva-
zi bir türbe… Yalnız Çorumlunun değil, ALLAH’a inanan cümle kul-
larının İslam ve iman şahidi Hazret-i Peygamber (s.t.a.v.) Efendi-
miz’in mübarek iltifatları ile, Yusuf ismine “büyük deniz” anlamına
gelen “bahri” ilave edildi. ALLAH cümle kullarına şefaatci kılsın,
amin. 133
Çorum Üçtutlar mahallesi Ulu camiye yüz elli metre kadar geride
giriş kapısına karşı “u” şeklinde dar aralığın ortasında geniş bahçeli
bir evde iskan ederler, “müderrisler” diye bilinirler. Hala asaletlerini
muhafaza ederler. Komşum ve hısımım olurlar.
Müderris Yusuf Efendi tahminen 350 veya 400 sene kadar evvel
hacca gittiğinde Medine-i Münevvere’de Hazret-i Peygamber (s.t.a.v.)
Efendimiz’i ziyaretinde Ravza-i Mutahhara’nın taşına yazılmış hadis-i
şerife:
“--Bu hadis olamaz, yanlıştır” diye itiraz etti.
İtirazını hadis-i şerife hakaret telakki ederek Hazret-i ölüm cezası
ile cezalandırmak için şer’i mahkemeye gönderdiler. Kadı efendi ha-
dis-i şerife “yanlıştır” diye neden hakarette bulunduğunu sorarak:
“--Yanlış olduğunu ispat edebilecek misin? İnandırıcı bir isbat
yapamaz isen bil ki bu hakaretin cezası ölümdür” dedi.
Müderris Yusuf Efendi kadıya sordu:
“--Hazret-i Resulullah meyit midir, hay mıdır?” diye.
Kadı efendi:

133
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“--Elbette haydır” dedi.


“--Hay olduğuna göre niçin hadis-i şerifi sahibinden sormuyo-
ruz?” deyince, imanı gerçek şahadete ermemiş, kelime-i şahadetin
mü’minlik sıfatının zirvesi olduğunu bilemeyen, henüz imanla ihya
olmamış bedevide kelime-i şahadeti arayan ilimlerin alimi kadı efendi
hayretle sordu:
“--Nasıl sorulacak?”
“--Hadis-i şerifin doğrusunu yazacağım. Peygamber Efendimizin
merkad-i şerifine bırakın. Ertesi gün heyet halinde yazdığım hadisi
Hazret-i Resulullah tasdik etmez ise cezama razıyım.”
Kadı efendi de hayrette kaldı..
Müderris Yusuf efendinin tarifini aynen uyguladılar. Sabah heyet
halinde türbe-i saadetteki koydukları kağıdı aldılar. Heyettekilerin
hepsi de gördüler ki, “ALLAH elçisi Muhammet” yazılı, nurdan mühür
basılmış, ayrıca “bahrisin, ya Yusuf” yazılmıştı. Arabça’da denize
“bahr” denir. Bu taltifi ilahi zuhuruna vesile Peygamberimiz Efendi-
miz (s.t.a.v.)’in tasdikini görünce, bilmeden yaptıkları haksız tutumla-
134
rından mahçup oldular. Özür dilediler. Hürmet ettiler. Hadis-i şerifin
aslını taşa yazdılar.

134
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

HAKİYKATIN ZAHİRE YANSIDIĞI ZAMAN


ALDIĞI İSİM ŞERİATTIR

Mensup olduğumuz peygamber efendilerimizle Hazret-i


ALLAH’tan rahmet-i ilahi olarak biz acizlere gönderilen emr-i ilahile-
rin ismi şeriattır. İstemeyi ve aramayı bilirsen her aradığın manayı ve
maddenin gerçeğini o kapıda bulursun. Teferruatını, bu zevke zıt
düşmiyerek, fazla da uzaklaşmıyarak dünya hayatını Hazret-i
ALLAH’ın yarattığı güzelliklerle götürmeye çalışacaksın. Buna mec-
bursun. Bugün hayatımıza yansıyan gördüğüm güzellikleri anlatıyo-
rum dinle: 135
Cumhurun kendi kendisini idarenin ismi Cumhuriyet’tir. Demok-
rasi ve lâiklik gibi yaratılmış güzellikler manzumesinin özü İslami-
yet’tir. “Hakiykatın zahire yansıdığı zaman aldığı isim şeriattır.” İsla-
miyetin anlamını, insan haklarına saygılı, yaratanını tanıyan muasır
milletlerde esaslara taalluk eden hayli kısımlarını daha açık görmek
mümkün.
Kur’ânı Azimü’ş-şan’ı nefsani duygularının etkisinden kurtularak
mütalaa edebilirsen görürsün ki, Adem (safiyullah)’tan kıyamete ka-
dar yaşanması emredilen semavi din İslamiyet’tir. Cümle peygamber
efendilerimiz İslamiyet üzere geldiler; toplumların kemalatına göre
ibadet, taat yaşantılarını emr-i ilahi ile tanzim eden şeriatı getirdiler ve
getirdikleri şeriatla anıldılar. Cümlesi müslümandır. Peygamberlerinin
getirdiği şeriata uyanlar da müslümandır.
“Şeriatın adabına riayet etmeyen kimseyi Cenab-ı Hak katiyen es-
rarına mahrem kılmaz.” “Esrar-ı ilahinin giriş kapısıdır şeriat;” amma
hangi şeriat? Yeri geldikçe anlatmaya çalışacağım. Yağcılık yapmıyo-

135
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

rum. ALLAH’dan tazarru niyaz ediyorum. Bu saydığım güzellikleri


gerçekten yaşamayı cümle kullarına nasip etsin, amin...
Tarih boyu zahiri ulema manaya yeteri kadar hulül edemedikle-
rinden tertib ve tanzim-i ilahinin fiziki zuhurundan öte gidemeyip me-
tafizik garibi oldular. Bu anlayışın getirdiği, zamana göre içtihat gör-
memiş şer’i ilim olarak sunulan hakiykatleri zahire yansıtamadığından
anlatılan şer’i hükümler ehl-i tasavvufun, ehl-i aşkın, ehl-i zikrin esas
olan yoluna ve inancına bazı yönleriyle ters düştüler. Rahmet-i ilahiyi
yeteri kadar yansıtamıyan, güzellikler dışında kalmaya mahkum edil-
miş, Hazret-i ALLAH’ın Peygamberimiz Efendimiz elçiliği ile gön-
derdiği şeriat günün güzelliklerine uygun yaşantıya cevap veremeye-
cek hale getirildiğinden telaffuz dahi etmekten çekiniyoruz. Şeriattan,
tarikattan bahsedebiliyor muyuz? Hayır, hayır, gene hayır!.. Müsebbi-
bi başka yerde arama. Hakkın yok buna. Emr-i ilahiyi dışladın. Akli
din icad ettin. “Akıl bir çok vehimler elinde oyuncaktır.” Aklı vahy-i
ilahinin üstünde göstermeye çalıştın. Tekrar ediyorum: Peygamber
efendilerimiz İslam dini üzere geldiler. Din getirmediklerine göre ne
136 getirdiler, söyler misin?! Aczini bil. Hazret-i ALLAH’ı dinle: “Biz
peygamberlere bir şeriat bir de tarik verdik,” yol verdik. “Hikmet
mü’minin kayıp malıdır, nerede bulursa alsın.” Arayalım, bulalım.
Göreceksin ki, şeriat-ı garrayı yani din-i İslam’ı günah-ı kebair dışında
yaratılan cümle güzelliklerde bulacaksın.
Gerçek ehl-i tevhit, mutasavvıfin lütfedilen güzellikleri yaşamaya
çalışıyor, yaşıyor ve mutmain. Bunu iyi bil.

136
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

METAFİZİĞİN FİZİKİ OLAYLARDA BARİZ


ZUHURU VE YAŞANTISI

Sanat hayatımda da şahidi olduğum, metafizik tecelliyatın zahirde


zuhurunu bariz gördüğüm, zevkini ilâ-nihaye taşıyacağım metafizik
olaylardan bir tanesini anlatmak istiyorum, inşallah:
Ankara Kızılay semtinde Vali Konağı’na yakın bir Amerikan şir-
ketine hayli büro masaları yapmıştık. Üzerlerini “NİNALYUM mu-
şambası” ile kaplamıştık. Zaman geçti, tekrar aynı masalardan istedi-
ler. Masaları yaptık, bitirdik.
Muşambaları yapıştırıp teslim edecektik. Ninalyum almak için ne- 137
reye müracaat etti isem “yerli muşamba yapıldığı için ninalyumun
ithali durdu” dediler. Ankara’da aradıksa da bulamadık. “Saltıfıranko”
diye bir şirket vardı. İstanbul’dan uçakla getirteceklerini vadettiler.
Fakat İstanbul’da da bulamadılar.
Şirkete durumu anlatmak için gittim. Tercüman vasıtası ile gö-
rüşüyordum. Tercüman Türktü. Amma Türkleri küçümseyen, nasılsa
İngilizce’yi öğrenmiş, vatanına, milletine hor bakan, daima milletinde
başa kakmak için noksanlık arayan, nankör bir mahluktu. Durumu
arzettim. “Ne pahasına olursa olsun kabul edeceğimi, Amerika’dan
getirttirmelerini” rica ettim. “İmkansız” dediler. “Mevcut muşamba-
lardan getir, seçelim” dediler. Bana acayip bakışları, hele eline fırsat
geçen tercüman bozuntusunun tavır ve iğneli dili ile “işte biz böyleyiz”
diye başlayan sözleri çekilmez olmuştu.
Bulunanlardan örnek getirmek için oradan öyle bitkin ve perişan
çıktım ki, vakit daralmıştı, hemen örnek getirip gösterecektim. Örnek-
leri aldım. Alelacele Kızılay’a gitmek için dolmuşa bindim. Dakikala-
rın çok önemi vardı. Bir an evvel yetişmem lazımdı.

137
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Fakat bana bir hal oldu. İhtiyarım alınmış. Acele ettiğim halde
“büyük sinemanın karşısındaki durakta inecek var” diye inmişim.
Araba gidince düşünmeye başladım: “Ben burada neye indim?” Alış-
kanlık da yoktu. Çünkü hiç inmemiştim o durakta. Zaman geçiyordu.
Şok olmuştum. Şuursuz sağıma soluma bakıyordum. Karşımda top ile
ninalyum duruyordu. “Serap görüyorum” zannettim. “Almaz böyle
şey” diye tekrar tekrar bakıyordum. Serap değil, gerçekti. Trafiği he-
saba katmadan karşıya geçtim. Büyük sinemanın yanındaki mefruşat
mağazası önünde duruyordu. Sordum:
“--Bu ninalyum satılık mı?” diye.
Musevi vatandaş -Allah’a inanıyorsa musevi müslüman kardeş-:
“--Evet be kuzum,” dedi “bir saat evvel bir kişi getirdi, bunu sat
diye.” Açtırdım. Ninalyumu ölçtüm. Tüylerim diken diken oldu! Be-
nim ihtiyacıma göre.. Ne bir santim fazla, ne de bir santim noksan idi.
Gözlerim dolu dolu hesabı ödedim. Biliyordum kimin gönderdiğini…
Ne kadar hamdettim, halâ etkisini yaşıyorum!...
Kalbi göz yaşlarıyla suladığın zaman duanı kainat bilir. Müracaa-
138 tın cevapsız kalmaz. O göz yaşları imanın sadakatin haksızlığa duçar
olduğu zaman tıfl-i meaniden gayr-i ihtiyari kalbe dökülen yaşlar ya-
ratanına arzuhal niteliği taşır.

Hak teceli eyler.! Hak tecelli eyleyince her işi asan eder, halkeder
esbabını bir lahzada ihsan eder

Masaları götürdüğümde o tercüman bozuntusu gene yılışarak:


“--Nasıl buldun, gönlün olunca?” demez mi!..
Ne mi dedim? Söylemeyeyim: Kimsenin ona yakışan kelamlara
hissedar olmasını istemem. Karşılık vermese idin, daha sabırlı olsa
idin daha isabetli olmaz mı idi? Beşer olarak hakaretamiz sözler söy-
leyerek başına gelebilecek daha büyük felaketleri onun başından sa-
vuşturduğumu zannediyorum. Bu ağır kelamın ancak satıhda tesiri
görülür. Hazret-i ALLAH’a havale edersen satıhta olmayıp özde tah-
ribat olur insaf ette sükutunla ALLAH’a havale etme.

138
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

TIFL-I MEANİ

Mana çocuğu bahsedilmişken piyasaya, çekinmeden borç eden


şeyh efendiyi anlatayım. Dinle de ibret al:
Son saatlerini yaşıyordu. Bu hali duyan alacağı olanlar şeyh efen-
dinin yatağının kenarına tesbih boncuğu gibi sıra sıra dizilmişlerdi.
Edeplerinden kelam etmiyorlardı. Amma duruş ve bakışları kelamla
ifadeye muhtaç değildi. Şeyh efendi sık sık yorganı başına çekiyor,
hayli zaman öyle kalıyordu. Alacaklılar beklemekten bitkin hale gel-
mişler fakat şeyh efendi hayır ve şer bir kelama kadir olmuyordu. Bu
halin görünümünün verdiği intiba şeyh efendinin umursamazlığını ve 139
pişkinliğinin çekilmezliğini sergiliyordu. Zaman hayli ilerlemişti dışa-
rıdan cılız bir çocuk sesi “helva” diye sesini duyurmaya çalışıyordu.
Şeyh efendi hizmet eden dervişe:
“--Oğlum, helva satan çocuğu getir” deye emir verdi.
Çocuğun helvasını saatlerce bekliyen alacaklılara ikram etti. Bu-
nalmış alacaklılar helvaya öyle hücum eylediler ki, bir anda tepsi bo-
şaldı. Bu sefer çocuk bekliyordu helva hesabını.
“--Amca paramı verin” dedi ise de kimse ilgilenmedi çocukla.
Şeyh efendi diğer alacaklılara yaptığı gibi yorganı başına çekiyor-
du. Durumdan rahatsız olan çocuk sesinin çıktığı kadar avaz avaz ba-
ğırarak ağlıyordu. Alacaklıların iç alemindeki “eşşek alıp, beygir sa-
tan” isyanları patlamak üzere idi.
Kapı çalındı. Şeyh efendi dervişe:
“--Oğlum, kapıya bak. İçeriye al” dedi.
Dervişle bir genç girdi içeriye. Şeyh efendinin elini öptü. Babası-
nın selamı ile bir torba akçe bıraktı. Dervişe:

139
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“--Oğlum, torbayı al. Alacağı olanların hesabını kapat. Kalan pa-


rayı da çocuğun tepsisine boşalt” emrini verdi.
Hesaplarını alan alacaklılar kötü düşüncelerinden utandılar da
şeyh efendiye:
“--Bu fizik üstü mana ile neticelenen rahmeti ALLAH aşkına an-
lat. Yoksa bizler bu metafizik olay karşısında eridik, tükendik” dedi-
ler.
Israr üzerine şeyh efendi fiziki olayın nasıl metafiziğe dönüştüğü-
nü şöyle izah buyurdular:
“--Efrad-ı ailemin tek kıymetli çocuğu idim. Bana para kazanma-
nın yollarını öğretmediler. Manaya önem verdim. Maddi kazanç yolla-
rım yoktu. Zoraki günlerimi geçiriyor, halimi kimseye söylüyemiyor-
dum. Manevi vazifemi istismarı düşünmüyor, çıkarıma kullanmıyor-
dum. ALLAH’tan korkum dini istismara mani idi. Hastalandım. Yata-
ğa düştüm. Borç alıyordum. Mecburdum. Aşk-ı ilahiden başka beni
meşgul edecek zevkim yok idi. Şüphesiz inanıyordum. Hazret-i
ALLAH bu fakirini kul hakkı ile huzuruna götürmeyecek. Böyle iman
140 ediyordum. Bu türlü niyazımı bırakmıyordum. Alacağı olan sizler
hesabı ödememi bütün gücünüzle istiyordunuz. Ben de yorganın içine
başımı sokarak Rabbıma yalvarıyor, beni borçlu götürmemesi için
olanca gücümle yavarıyordum. Çünkü Peygamber Efendimiz borçlu
olup da, karşılıyacak malı olmayan meyyitin namazını kılmadı! Sizle-
rin şiddetli arzunuz, yorgan içinde benim müracaatım ve yakarışlarım
rahmet kapısını açmaya kafi gelmedi. Daha tesirli müracaat ararken
helvacı çocuğun sesini duydum. Tazarru ve niyazı dergah-ı ilahiden
reddedilmeyecek günahsız çocuk göndermişti Hazret-i ALLAH. Bana
düşen vazife çocuğu müracaat yoluna sokmaktı. Rabbım rahmet kapı-
sını açmayı mana çocuğunun müracatına bağlamıştı.”
Her şahıs için ALLAH’a gönderdiği elçisine, elçisinin getirdiği
emr-i ilahiye samimiyetle bağlanan insanlarda “tıfl-ı meani” (mana
çocuğu) halkeder Hazret-i ALLAH c.c. İnsanın kemalatı mana çocu-
ğunun neşvü nema bulması ve büyümesi ile ölçülür.
Tıfl-ı meaniyi yeteri kadar, zamana uygun büyütemeyen mana ehli
sermayesiz tüccara benzer. Manevi zuhuratların geliş tariki tıfl-ı mea-
nidir

140
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Mana çocuğu laf ile yetişmez. Gönül ilmi ile, ihlaslı iman ile neş-
vü nema bulur. Kemalatın bu minval üzere ibadet ve taattaki manevi
zuhurat, ihlas ile sabırdır.
Sabırla koruk helva olur. Mana çocuğunda zamanla kemalata eril-
di mi, koruk, beklemeden helva olur, dağıtırsın. Bu türlü rahmetin
manada zuhurunun maddeye de yansıması ve baş gözü ile görülmesi-
dir. Ve küllü rahmet-i ilahidir.

141

141
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ZAMANI DURDURUR, ZAMAN İÇİNDE


ZAMAN HALKEDER HAZRET-İ ALLAH (c.c.)

Tahminen 1958 senesinde, Dış İşleri Bakanlığı’ndan kapalı zarf


üsülü ile aldığım ve taahhüt edindiğim işleri, Ankara Hacıdoğan sem-
tindeki marangoz atölyemde taahhüt ettiğim mobilyeleri yapmakla
meşguldüm. Dış İşleri Bakanlığı levazım ve ağırlama müdürü, muha-
sebe müdürü, bir kaç daha yetkili zevat:
“--Hoca işlere bakmaya ve kahve içmeye geldik” dediler. Geliş
normaldi amma benim zamanım müsait değildi. Şeyhim efendim Ma-
142 raşlı Hacı Mustafa Yardımedici bu abd-i acize akşam namazını Hacı
Musa Camii’nde kıldıktan sonra bir yere davete gideceğimizi söyle-
mişti. Yerini bildirmemiş, ben de adres sormayı lüzumsuz görmüştüm.
Çıkmak üzere idim. Vakit yaklaştı. Ancak yetişirdim akşam cemaati-
ne. Zamansız gelmişlerdi tetkik heyeti misafirlerim.
Çaylar, kahveler içildi. Lüzumlu konuşmalar yapıldı. Benim ak-
şam cemaatine yetişmek imkanım tükenmiş, yakın camilerden ezan
sesleri geliyordu. Misafirlerim de daha rahat yerleşiyorlardı yerlerine.
Ben ise Rabbıma yakarıyordum “bu işi düzelt!” diye.
Sakın demeyesin: “Ne olurdu bu davete de gitmezsen? Kıyamet
mi kopardı?”
O manevi halimi lisanen ne ben anlatmaya muktedirim, ne de sen
mübarek kardeşim anlamaya henüz mana yapın ve düşüncelerin ayar-
lı… Hazret-i ALLAH bilcümle kullarına bu duyguyu ve yaratanına
yaklaşma özlemini çok çok ihsan etsin ve bu tür rahmetini geri alma-
sın. Ekici kılsın. Manasız bilici kılmasın. Tertib ve tanzim kıldığı ma-
na aleminden habersiz eylemesin. Bilmeden düştüğü mana inkarcılı-

142
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ğından kurtarıp, ilm-i zahirini de ilmi batını ile mücehhez kılıp cümle-
sini zü’l-cenaheyn eylesin, amin.
Çünkü gönül ilmi ile takviye görmeyen fiziğin, manevi yapısı olan
metafizik yoksunu erbab-ı ilim bu alemde çok cesurdurlar. Bu cesaret-
lerinin nedeninde yalnız akıl yolu ile her dava ve tertib-i ilahiyi çöze-
ceklerinin zannı galiptir. Yeteri kadar gönül ehlinin mana hallerine
vakıf olamadıklarından ehl-i tasavvufun zikrinin ve fikrinin emr-i ilahi
üzere olduklarını bilemediklerinden gerçek aşk ehlini inkardan başka
sermayeleri yoktur. Bu zaaflarının ürünlerini her an görmek mümkün-
dür.
ALLAH kelamı olan Kelam-ı Kadim’in harflerine dokunmazlar
fakat manasına işlerine geldiği gibi mana vermekten çekinmezler.
Müsade edilen içtihattan habersizdirler amma mana tahrifatına gelince
“cihat yapıyorum” zevki ile yaşarlar. Amma bu kardeşlerimiz henüz
müslümanlıkla, mü’minliği ayırtedemediler. Mü’min sıfatının zirvesi
olan kelime-i şahadeti henüz imanla yükümlü olmayan müslümanda
arama gafletine kapıldılar. Hazret-i Kur’ân’da ALLAH’ın buyruğu
adına zuhuru görülen mana adına Hazret-i Resulullah (s.t.a.v.) Efen- 143
dimize ihsan edilen ilim adına utanç verici telkinlerindeler ve halâ
hakiykat dışı bu telkinlerini devam ettirmeye çalışıyorlar, “İslâm’ın
şartı beş” diye.
Ayeti tekrar görelim:
Bismillahirrahmanirrahim
“Bedeviler dediler ki: “İman ettik.” De ki: “Siz iman etmediniz,
amma “müslüman olduk” deyin. İman henüz kalblerinize yerleşmedi.
Şayet ALLAH’a ve peygamberlerine itaat ederseniz amellerinizden bir
şey eksiltmez. Çünkü ALLAH çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”
(Hucurat Suresi, 14)

Hazret-i ALLAH’a lütfettiği din-i İslam’ı öğretmeye kalkacak ka-


dar aptalca bir fanatizmin peşinde koşan ideolojik İslam savunucuları-
nın artık aklını iyi kullanmaları gereklidir.
Zaman yalnızca duygusallık ve akılsızlık değil, bilgi, sabır ve id-
rak zamanıdır. Günah-ı kebair dışında güzellikleri görebilme, bula-

143
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

bilme ve yaşayabilme zamanıdır. O zaman bu yaşamın ismi İslami-


yet’tir.
“Bana yönelenlerin yoluna uy.” (Lokman Suresi, 15) Bu ayet-i
celilenin anlamına dikkat et.
Misafirlerim gittiler. Olanca gücümle, koşarcasına gidiyordum
Hacı Musa Camisine. Caminin yakınındaki kahvede, gittikleri yeri
bilen bir kişiye rastlarım ümidi ile camiye geldim. Kapısı açıktı. Kapı-
ya yaklaşıyordum ki, ezan okunmaya başladı. Bu metafizik olay karşı-
sında şok olmuştum. Ezan neye okunuyor? Bir hadisemi vardı?!.. Me-
rakla camiye girdim. Hayret! Cemaat tamam. Müezzin kamet getirdi.
Kurra İmam Hacı Mustafa efendi akşam namazının farzını kıldırdı.
Sünnetleri kıldık. Tesbihat ve duaları yaptık. Cemaat dağılmaya baş-
ladığı zaman müezzin Müslüm efendiye hayretle sordum:
“--Niçin bugün akşam namazı geç kılındı? Sebebi nedir?” diye.
Demez mi ki:
“--İki dakika erken okudum ezanı, hocamın davetine gideceğiz di-
ye!”
144
Bu metafizik olayın şoku üzerimden halâ geçmedi; geçeceğe de
benzemiyor.
İmanıma ve aşkıma yön veren, rahmet-i ilahiden başka yönü ol-
mayan bu ve buna benzer inanç, safiyet, ve sadakat tecellileri -ki, me-
tafizik olayları anlatabilirsem bahtiyar olurum- ademlikten terakki
edip insan olanlar anlarlar ve zevkine ererler. Hazret-i ALLAH imanın
ürünü olan bu rahmetinden cümle kullarını nasipli kılsın, inşAllah.

144
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ENANİYETİME HADDİMİ BİLDİREN, İNSAN


OLABİLMEMİN YOLUNU AÇAN METAFİZİK
OLAY, VESİLE KAYISI, LEDÜNNİ UYARI

Hazret-i ALLAH’ın tertib ve tanzimini bariz görüntüleyen hoşgö-


rünün dışlanıp, halimin fanatizme dönüştüğü, fiziki inançtan başka
metafiziği yansıtan yeterli inanca iç alemimde yer verilmediği, yaşan-
tımı fanatizimden kurtarıp hoşgörü deryasına girmeme vesile-i ilahi
olan kayısının maddi ve manevi hayatımda neler yaptığını dinle:
Derviş olmuştum. Amma yaşantım ve duygularım sathi idi. İç
145
alemime yeteri kadar yansımıyordu. İnancımın etkisi bir nebze yer
etmişti zannediyordum. Amma hayatımda yeteri kadar etkisi görül-
müyordu. Zarfı okuyordum amma mazrufa yani zarfın içindeki mek-
tuba erişememiştim. Hele mektup ledünnü ise bu tecelliyat-ı ilahinin
hayli garibi idim.
1954 veya 1955 senesi idi. “Kayısı yılı oldu” diyorlardı ve hayli
ucuzdu. Hacıdoğan’daki atölyemde Dış İşleri Bakanlığı’nın taahhüt
edindiğim işlerini yapıyordum. Teslim günü yaklaşmış, durumumuz
sıkışıktı. O gün öğleden evvel Şeyhim Efendim Maraşlı Hacı Mustafa
Yardımedici elinde büyük bir sepetle geldi:
“--Oğlum, bir sepet de sen al, Keçiören’den kayısı alalım. Kilosu
on kuruşmuş” dedi.
Efendimde benim de istifade etmemin zevki vardı ama nerden bil-
sin ki, başımı kaşımıya zamanımın olmadığını. İşleri gününde yetiş-
tirmeye mecburdum. Geçen her gün için para cezası vardı. Fakat nere-
den bilirdim ki, benim için gazab görünümünde olan olayın netiycesi-
nin rahmet-i ilahi olduğunu. ALLAH için tabi olmanın, şeyhine meyit
gibi teslimiyetin anlamını kitaplarda okuyordum. Mana alemime yer

145
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

etmediğinden henüz o güzelliğin sahibi değildim.. Mana kimliğimi bu


abd-i acize göstermek için tertib-i tanzim-i ilahi imiş.
Hazret-i ALLAH’ın bu tertib ve tanzimini zuhur mercii olduğu
halde şeyhim efendim de bilmiyordu. Bu ilahi imtihanı bilse idi bu
abd-i acizin muvakkat de olsa zararına vesile olacak bu tertibi üstlen-
mezdi. Efendimden zuhur eden emirlerin şeyhimin her gün şahidi ol-
duğum halleri ile kabil-i kıyas değildi. İç alemime de yansıdığını san-
dığım imanım dıştan görünen nefsani duygularım yaşantıma uygundu.
Amma onunla Hazret-i ALLAH’a yakınlık iddiamın alem-i manada
“geçmeyen akçe” olduğunu zaman zaman daha iyi anladım.
Benim geçirdiğim imtihanın ağırlığı avamın imtihanına eş değer
değildir. Ezel-i ervahda verilen manevi vazifemle şumullü idi. Bu tür
imtihanla avam sorumlu tutulmaz, inşallah. Zira birine gıda olan lok-
ma diğerini boğar, helakine sebep olur. Şimdi daha iyi anlıyorum ki,
şahsen nefsini dahi tatmin edemeyen, fiziksel kaideden öte gideme-
yen, fizik ötesinden nasip almamış, metafizik yoksunu, ilm-i ledünni
garibi sathi imanım irşat vazifemde beni nereye götürebilirdi ki?!..
146 Arzedeyim: Aklı din eyleyip manevi teşkilatı inkar, metafizik zu-
huratı inkar, tasavvuf ve tariki inkar edip İslam’ın şartını beşe çıkaran,
hiç kimseye “müslüman” sıfatını layık göremeyen, ALLAH’a olan
yalnız sathi inancının etkisinde kalmış, başka bilgiye sahip olmayan
bilge(!), bedeviye “imanın beş şartını yerine getirmez isen müslüman
olamazsın” diyerek, ALLAH’ın emrine de ters düşen, çarpık ilminin
ölçüsü ile rahmet-i ilahinin ümidi ile yaşayan, masum, garip topluluk-
ları katı telkinlerinle ya cehenneme veya “yapamıyorum” kırıklığı ile
küfre iteklenmeye müsait olan kişileri ilmi tutumun elbette ilm-i le-
dünniden ve hakiykatten uzak, nefsani hazzından öte gidemeyen ilmi-
nin doğal görünümün zuhurunun ilahi olmasını mı bekliyordun? Ku-
sura bakma! Bu yayığın yoğurdu elbette bu kadar olur..
Bedeviden istedikleri şehadet.. “Fizikten ileriye manevi yolu bu-
lamayan ulemanın hakiykat şahidi olması tertib-i ilahiye aykırıdır.”
Kat’iyyen olamaz. Olması elbette muhaldir. Çünkü kelime-i şahadet
mü’minlik sıfatının rahmet tecellisinin zirvesidir. Kusura bakma,
“dost acı söyler.” Ama gerçeğin ta kendisidir. Şahit olmanın yollarını
ara ve bul. Bu aramaya gönülden başla. Aşk yolunu seç. Zamana uy-
gun içtihat görmüş güzellikler kaynağı şeriatını bul. ALLAH elçileri-

146
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

nin getirdiği ilahi emirler dışında hakiykat yolu olmadığı gibi aşk yolu
hiç olamaz; arama bulamazsın!. Tavsiyem odur ki: Manaya giden yol-
ları bul…
“Ene medînetün, Ali bâbuhâ” (ben ilim şehriyim, Ali kapısı-
dır) hitabına iyi sarıl. Aradığını ve kayıplarını bu yolda bulacaksın.
Şüphen olmasın. “Hikmet mü’minin kayıp malıdır, nerede bulur
ise alsın.” Bu hitab-ı peygamberiye dikkat edersen “mü’minin kayıp
malıdır” diyor, müslimin değil… ALLAH’ın varlığını daha henüz
kabul etmiş, İslam’a yeni adım atmış bedeviye “Hazret-i ALLAH’ın
varlığına, Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) Efendimizin hak pey-
gamber olduğuna şahadet getir” diye, daha henüz muttali olmadığı
iman zirvesini bedeviden beklemen ALLAH’ın bildirisine de ters dü-
şüyor. Bedevinin şahsında şehadetin zuhurunun ısrarı zatınızın da be-
deviliğini ilan ve isbat ediyor!.. Başka yol şahadete götürmez. İnadı
bırak. Enaniyetten kurtul. Vesileyi iyi anla da kayısıdaki beni rahmet-i
ilahiye götüren hikmetleri dinle:
“--Efendim” dedim, “manavda çok güzel kayısı var. Sepeti dol-
durtturayım” deyince ters tepki yaptı efendime. Beni işimi bilmez ve 147
israfatla tersledi.
“--Taksi çağırayım” dedim.
“--Hayır, otobüsle gideceğiz” dedi.
“--Sepetle otobüse almazlar” dedimse de olmadı.
“--Ben aldırırım” dedi.
Ben de bir sepet aldım. Almazlar ümidi ile otobüse yaklaştık:
“--Buyur hacı baba!” diyerek, biletçi arka kapıdan bizleri içeriye
aldı. Meğer bahçelere giden otobüslere bu hususta belediyenin yolcu-
ları yükleri ile almaları emredilmiş. Her durakta bekliye bekliye Keçi-
ören iki yol kavşağına geldik ve indik.
Sağ taraftaki kayısı bahçelerine efendimle bahçenin ortasından
girdik. Dibine dökülmüş, altın gibi sararmış, sahipsiz kayısıları efen-
dim yerden alıyor, üfleyip üfleyip yiyordu. Benim ise iç alemim harap
olmuştu. Bu kadarına pes doğrusu! Sahibi olmayan bir şey nasıl yene-
bilirdi? Mollalığım tuttu. Mürşidimi ayıplıyordum, “şeriat dışı hareket
ediyor” diye! Gene üfledi kayısıyı, bana uzattı:
“--Galip efendi oğlum, ye” dedi.

147
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

İç alemim eşşek alıp beygir satıyordu. Güya terbiyemi ve saygımı


bozmuyordum:
“--Yemiyeceğim efendim” dedim.
“--Neye yemiyorsun?!” hitabına:
“--Hastayım” cevabını verdim.
Efendim bana uzattığı kayısıyı da yedi. Bitişik bahçeye girdik.
Bahçe sahibi koşarak geldi. Efendimin elini öptü, ALLAH’a hamd
ederek. Sebeb-i ziyaretimizi anlattık. Adamlarına seslendi. Ağaçtan
toplayıp sepetleri doldurmalarını emretti. Sepetler doldu. Efendimin
çok ısrarına rağmen para almadılar. Ayrıca bir tabak dolusu yememiz
için de olgunlarından kayısı getirdiler. Efendim yiyordu. Ben evvelce
yemediğim için utancımdan yiyemiyordum. Tahminen 45 yaşlarında
gibi görünen bir zat koşarak geldi. Gözleri dolu dolu efendimin elini
öptü. Muhabbetle kucakladı ve rica etti:
“--Efendim, mübarek ayaklarınız benim bahçeme de bassın” diye.
“--Bahçen nerede?” diye sorunca:
148 “--Hemen bitişik” diye efendimin kayısı yediği yeri göstermez
mi?!..
Efendim manidar, gözüme baktı. Yontulmamış, yobaz nefsim
“sen işin doğrusunu yaptın. Usul-i şeriata daha uygun değil mi?” di-
yordu. “Senin halin, efendin gayba teslim olurken sen zahire hüküm
verdin” diye nefsim beni alkışlıyordu. Efendim gelen zata:
“--Ben de seni arıyacaktım oğlum. Bahçenden beş tane kayısı ye-
dim, helal et!” deyince, aşkı ilahiden gözleri çakmak çakmak kızaran,
maddenin tahakkümündan kurtulmuş, kahraman edası ve gür sesi ile:
“--Kayısı nedir?!.. Emret, ağaçların hepsini söküp vereyim!” de-
yince, efendim gene manidar, gözüme baktı.
Ben gene nefsani ölçülerimle hürmetsizliğime, mana terbiyesizli-
ğime ayıp tozu kondurmuyordum.
Bahçe sahipleri sepetlerimizi otobüse kadar getirdiler. Otobüsün
sahanlığında geri döndük. Otobüste bizim gibi yükü olanlar çoktu.
Anladım ki, müsamaha yalnız bize mahsus değildi.
O gece manamda beni mana denizinden dışarı attılar. Sahilde su-
dan çıkmış balık misali çırpınıyordum. Şöyle diyorlardı:

148
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“--Hani sadıktın?!.. ALLAH için tabi olmuştun? meyitin yıka-


yıcıya teslim olduğu gibi olacaktın? Biz vaadinde sebat etmeyenleri,
mürşidine karşı samimi olmayanları, verdiği sözün dışına çıkanları
“denizden sahile atılmış balık” benzeri debelendiririz!…
Bu manaya yaklaşık hitaplarla cezalandırıldım. Cidden mana de-
nizinden dışarı atılmış balık misali hadiselerden sonra manevi düşün-
celerim, manevi zevkim, duygum ilahi yakınlığım tükenmişti... İflas
etmiştim... Mana servetim bitmişti. Taşlaşmıştım. Yaratanımı dahi
düşünemiyordum. Merhamet, insaf, insanlık, hoşgörü hepsi batan ma-
na gemisini terketmişler, bana yalnız enaniyeti bırakmışlardı. Tövbe,
istiğfar kapısı vardı, amma o kapıya yaklaşma duygu ve isteğim de
kaybolmuştu.
Perişanlığım bir ay kadar devam etti. Sureta alışa geldiğim manevi
sohbet ve zikir meclislerine devam ediyordum. Efendime duygusuz
iltifatım da yapmacık sürüyordu. Mürşidimi Rabbımdan istedim de
gönderdiği halde, aman ya Rabbi, bu zıddiyyetin anlamını, manasını
çözmek mümkün değildi. Evvelâ bal yemese idim, balın tadını elbette
bilemezdim. Bu anlamsız yaşantımda teselli yeri bulmaya çalışır- 149
dım…
“Ben daha iyi biliyorum” iddiası ile gayba imanı, manevi yolu ter-
keden, zikrullaha, maneviyata bilmeden düşman olan kişilerin hastalı-
ğına tutulmuştum. Rabbımla sağlam ahdim olmasa idi, Rabbım koru-
sun, uzaklaştığım yetmediği gibi ben de zahiri ilim şemsiyesi altında
mana tahribatını vazife edinirdim.
Bu mana hastalığı bir ayı geçkin devam etti. Gazab-ı ilahi zannet-
tiğim bu zuhurat manamı eğitti. İntisabın yani Hazret-i ALLAH ile
ezel-i ervahta yapılan ahd-i misakın dünyada tekrarının rahmet kapısı-
nı açan anahtar niteliğini taşıdığını iyi anladım. Manevi ikaz ve irşat
ile kayısı mevzuunda şeyhime terbiyesizlik yapmasa idim, maddemi
manaya tebettül eden bilgiler bugün iyi anlıyorum ki, gazab-ı ilahi ile
gelmiyecekti. Rahmet-i ilahi ile kemalat bulacaktım. Bu rahmete ben-
cillik ve enaniyetim mani olmuştu. Gazab-ı ilahi ile mecrasına oturtul-
du. Rabbıma sonsuz hamd ve şükürler olsun.

149
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

HIRSIZLAR BU KAPIDAN GİREMEZLER.


BU MECLİSTE VAZİFELİ OLAMAZLAR

Manevi bir meclise vazifem itibarı ile içeriye girmek üzere idim.
Nöbetçiler beni içeri almadılar. Sebebini açıkladılar: “Bu meclise hır-
sızlar giremez” diye kapıyı kapattılar. Çok bozulmuştum. Feryad et-
tim.
“--Ben bilmem, öyle pisliğe hayatımda yer yok. Günaha giriyor-
sunuz” dedim.
“--Bak bakalım, bu faturaları sen vermedin mi?” diye bir tahta
150 üzerine rabdedilmiş, beş adet, benim imzamı taşıyan resmi faturaları-
mı gösterdiler. Hatırladım, bu faturaları “ALLAH rızasını kazanayım”
diye ben vermiştim. Müşkil durumda kalan Yenişehir’de kiracı aile,
yaşantısını götürmeye yetmeyen düşük memur maaşlı marangoz, ev-
veliyatı görgülü namazında niyazında takva geçinen bir arkadaşa rıza-
yı Bari için amirlerinin de tavassut ve ricaları ile mesai haricinde mas-
rafını cebinden karşılayıp yapacağı herhangi bir işin taktir edeceğim
miktarda faturasını ben verecektim. Ara ara, bir seneye yakın beş fatu-
ra vermiştim. Vergisini de ben ödeyecektim. İsimleri açıklamıyorum.
Şeriat-ı muhammedinin 1200 senedir içtihat görmemiş, yirminci
asrın yaşantısına mühim meselelerde cevabı bulunamayan, bulunsa da
tatminkar olmayıp ancak samimiyeti ile yürütmeye çalıştığı hayat ni-
zamını dini bilgisi nisbetinde Hazret-i ALLAH’ın affına mağruren
götürmeye çaba sarfeden, ehl-i tarik, zikir erbabı, samimidirler…
“Dağına göre kış veren” Halık-ı Zü’l-celal rahmet olarak onların da
bilmeden düştüğü, kanun-ı ilahiye muğayir tutumlarını mana alemle-
rinde o safiyetli yaşamaya özen gösteren kulunu ikaz ve irşad eder.

150
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Tekrar ediyorum: Kul samimi ise “beni Rabbım terbiye etti ne


güzel terbiye etti” hitab-ı peygamberinin samimi olan ehl-i tarikin
hayatında rahmet-i ilahi olarak her an zuhuru müşahede edildiği gibi
yaşanır da! Bu tecelliyat-ı ilahiden şüphe ehl-i hal katında iman zafi-
yeti ile ifade olunur.. Öyle günahlar vardır ki, tövbe, istiğfar telafisi
için yeterli olmayıp, daha bariz af yollarını aramak lazım. Bu abd-i
aciz hadisenin gerektirdiği tövbe, istiğfarı ettim ve istiğfarım yerini
buldu. “Nereden anlıyorsun, kabul edildiğini” diye kafan karışmasın.
Anlatayım, inanmakta muhayyersin: Ertesi gece, kapısından içeriye
girmeme izin verilmeyen meclise taltifle kabul edildim...

151

151
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

BOŞA GİDEN EMEKLER

İki kişi ayni yolda üç gün yolculuk edeceklerdi. Biri alim, diğeri
cahildi. Alim zat sevinmişti bu yolculuğa. Üç gün yeterli, cahile bir-
şeyler öğretebilmek için. “Fırsat zuhur etti” diyordu. İlk adımda vazi-
feye başladı. Yol boyu anlattı, anlattı.. Üşenmeden, yorulmadan anlat-
tı…
Ayrılık saatı gelmişti. Azıklarında ne varsa yediler. Alim zat dik-
tiği ağacın meyvesini görmek isteği ile yol arkadaşına hitaben:
“--Yol boyu öğrendiklerini anlat da, hizmetimin zevki ile ferahlık
152 bulayım, bu zevkimle manevi ücretimi almış olayım.”
Hayli bekledi bir şeyler anlatacak diye. Heyhat, boşa bekledi!
Taşda ses var ama onda hayır, şer bir şey yok. Alim zat “terbiye ve
hicabından susuyor” zannı ile israr etti. Adam yüzü dahi kızarmadan:
“--Hiç bir şey öğrenmedim” deyince, alim zat:
“--Üç günlük emeklerim havaya gitti” diye göz yaşlarını tutamadı.

152
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

DUYGUSUZ ANLIYAMAZ Kİ, ESPRİYE


GÜLSÜN. GÜLSE DE ANCAK GÜLENE GÜLER

Espiri yapmak, fıkra anlatmak akıl ve bilgi hoşgörülü insanlara


iman ürünü olduğu gibi, Hazret-i Allah’ın kuluna lutuf ve ihsanı olan
hoşgörünün meyvesi, içtihat görmüş İslam’ın, şahidi olan iman mev-
cudiyetinin kulda görülmesidir. Dinlemek, dinlediğini anlamakta dâd-ı
Hak, ilim, zeka, olgunluk ifadesidir. İlahi espirilerden şüphe edilmesin
dâd-ı Hak’tır. Peygamber efendilerimizde, varislerinde bariz görüle
gelmiştir. Eğiticidir. Yani ALLAH vergisidir. Anlatılan hikmetler
meclisteki cemaatin bazılarının manevi rızkıdır. Hikmettir. Hikmetse 153
mü’minin kayıp malıdır. Eğitici olmayan, nefsani espriler kişinin za-
manını hoş eylese de, satıhda kalır, ruha hulül edemez. Kimseyi rahat-
sız etmedi ise meclisi hoş eder.
İrfaniyet ehli bir zat kalabalık bir mecliste sohbetine uygun, gü-
lünç bir fıkra anlatır. Bütün cemaat katıla katıla güler. Hayret, cemaat-
te bir kişi var ki, gülmüyor! Merakla soruyorlar:
“--Sen neye gülmedin?”
“--Anlıyamadım ki, güleyim!”
Rica etmişler, gene anlatılmış, cemaat katıla katıla gülmüşler. O
duygusuzda gene değişiklik yok. Netiyceyi merak eden zat bir daha
anlatmış. Hayret! Öyle acayip, katıla katıla ses çıkararak gülmüş, ken-
dini yerden yere vurmuş ki, gülmesini zorla durdurmuşlar ve demişler
ki:
“--İyiki anlayamıyorsun, anlamadığın için de gülemiyorsun. Gör-
dük ki, gülmen de baş belası imiş. Espiri hazzımızı aşırı halinle ezaya
dönüştürdün. Nasıl anladın da, acayip gülmenle espiri hazlarımızı tah-
rip ettin” deyince, hatır için dahi gülmeyi bilmeyen suratını asarak:

153
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“--Gene anlamadım” demez mi?!. “Sonunda katıla katıla gülme-


min nedeni ben sizin espirilerinizi anlamıyorum, sizde benim anlama-
dığımı anlamıyorsunuz?”
Hani pilli el lambası ile giden bir kişiye sigarası ağzında yaklaştı
da
“--Hemşerim, dur da şu sigaramı yakayım.”
Uzattı pilli lambayı sigarasının ucuna, bir türlü sigara yanmıyor-
du. Çok zaman geçmiş, pil zayıflamıştı.
Ayrıldılar. İkisi de sermaye edinmişti. Lambası olan diyordu: “Ya
Rabbi! Teknolojiden, zamandan habersiz ne saf, salak kulların var!.”
Sigarasını yakmaya çalışan kişi de şöyle gülüyordu: “Ya Rabbi!
Kullarına tepeden bakan irfaniyetsiz, medeniyet, teknoloji budalası,
insanları hakir görmeye programlanmış robot demiyor ki, “zahmet
etme, bu lamba ışık vermek için. Sigara yakmaz.” Ben bunu bildiğim
için enayinin pilini bitirdim.”
Karga yavruları pek çirkin olur. “Ufak patlıcana kibrit çöplerini
154 ayak diye takmışlar” gibi o çöpler de olmasa dokuma tezgahı mekiği-
ne benzer. Hazret-i ALLAH o mahlukunu da öyle yaratmış. Bi-
hikmet, merak ve enaniyetle analarına sordular:
“--Ana hangimiz daha güzeliz?”
Karga yavrularına baktı da:
“--Biri birinden yüzü kara yavrucuklarım, hanginize güzel diye-
yim?”
İzahına girmiyeceğim, sayın okuyucum, muhterem nur-ı aynım,
istediğin yerde kullan, sakın politikada kullanma!.. Bu espri oranın
değil.
****
Deli duvara çivi çakmaya uğraşıyordu ama nafile. Baştarafını du-
vara tutmuş sivri ucuna çekiç vuruyordu. Diğer deli bu bilgisizliğe
güldü de dedi ki:
“--Ne kadar bilgisizsin? Hiç bu çivi buraya çakılır mı?”
Sivri ucunun karşı duvara dönüklüğünü göstererek:
“--Bu çivi karşı duvarın. Hiç oraya o çivi çakılır mı, deli misin”
diye arkadaşının bilgisizliğine bilge edası ile güldü!.

154
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

155

155
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

NİYE DERVİŞ OLDUM? NASIL DERVİŞ


OLDUM?

Dervişlik, iman zevki ile yadırgamadığım elbette rahmet-i ilahiy-


yedir. Fakat çok kimselerin yaşantılarında ve tavurlarında, alış verişle-
rinde, sözlerine uygun olmayan yaşantılarının etkisinden olacak ki, bu
abd-i aciz mana bilgisizliğimden dolayı askerden gelene kadar tarikat
ve hakiykat garibi oldum!.. Yol büyüklerimin sözlerini zevkle dinli-
yordum. Ama inandırıcı olmuyordu. Fakat hepisi güzel şeylerdi.
“Zamana göre şer’-i şerife uygun anlattıklarına göre din-i İslam’ı
156 asr-ı saadetteki gibi içtihatlı, katılaşmadan, hoşgörülü, samimi yaşayan
ve bu sıfatı taşıyan kişiye “derviş” denir” dediler. “En büyük derviş
Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz’dir” dediler.
“Elestü bi-Rabbikum? hitabına “belî” deyen ruhların rahmet-i
ilâhinin tecelli zuhuru murat olmanın giriş kapısıdır” dediler.
“Ben ilim şehriyim, Ali kapısıdır. O kapıya yapışan kişinin ismi
dervişdir” dediler.
“Fetih Suresi onuncu ayetin anlamı yalnız Hudeybiye bîatı ile sı-
nırlı olmayıp, dünya durdukça, beni Adem var oldukça bu ilahi rahmet
devam edecektir. Kanun-ı ilahi her zaman geçerlidir” dediler.
“Dünyada ALLAH elçisi ceseden bulunmadığı zaman varisleri
olan evliyaullah her zaman mevcuddur” dediler.
“Sizden bir ücret taleb etmeyen sadık kullarıma tabi olunuz’ bu-
yurdu Hazret-i ALLAH” dediler.
“Dünya hiçbir zaman boş değildir. Boş görenler küfür üzeredir”
dediler.

156
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“Delilsiz bir yere gidilmez. Rahmet hazinesi olan cennete dahi de-
lilsiz giremezsin” dediler.
İnsan namzedi olan beni Adem’in, insan olması için mekarim-i
ahlakı yaşamaya muhtaç yaratılmış beni Ademin mekarim-i ahlakla
mücehhez, Hazret-i Allah’ın vazifelendirdiği Peygamper (s.t.a.v.)
Efendimizin zamana göre içtihat görmüş şeriatın yaşantısında zuhuru
müşahede edilen kamil mürşide biat şeriatı ile yükümlü olduğu pey-
gamberinedir” dediler.
“Söz yalnız ve yalnız Allah’a verilir” dediler.
“Evliyaullah nezdinde terbiye görmek lazımdır. Herkesin istidadı-
na göre faydalı ilim tahsili, teskiye-i nefis ve tasfiye-i kalb için şarttır”
dediler.
“Men araf’ sırrı, “nefsini bilen Allah’ı bilir” dediler.
“Şeriatın kolları mezhepler, tasavvufun kolları tarikatlardır” dedi-
ler.
“Bu rahmetler mevcud olmadan dinden bahsetmek muhaldir” de-
diler. 157
“Semavi din olarak İslam’dan başka din yok” dediler.
“Adedi Hazret-i Allah’a malum cümle ALLAH elçileri İslamiyet
üzere geldiler. Mekarim-i ahlak ile ahlaklanmak her kula farzdır.
Kasd-i ilahi ademken insan olmanın nelere muhtaç olduğunu anlatan
pilan ve projesini muhtevi ALLAH kelamı kitaplar ve suhuflar yani
sahifeler getirdiler. ALLAH elçilerinin kül olarak Hazret-i Allah’tan
ne getirdilerse isimleri ile beraber zikredilen “şeriattır.” Gösterdikleri
yol ise “tarik”dır” dediler.
“Biz peygamberlere bir şeriat, bir de tarikat verdik” buyurdu Haz-
ret-i ALLAH...
“Şerîat, tarîkat, yoldur varana,
Mârifet, hakîkat andan içeri” dediler.
Daha daha neler dediler, neler dediler...
Namaz kılıyor, oruç tutuyordum. İzahı mümkün değil, maddeden
öteye gidemeyen, manayı zerre kadar yansıtmayan, gönül bahçesinin
kapısını dahi göremeyen, satıhdan öteye geçemeyen, yalnız madde
yapımı okşuyan, manasız bir terbiye almıştım. Hani sirkteki hayvanlar

157
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

da, manasız bu metotlarla terbiye edilir, seyircinin tadirine mazhar


olur ve alkış toplar, lüzumu kadar terbiye edilmiş hayvan. Evet, ona
benzer aldığım terbiye. Yukarıda belirttiğim “dediler”i veciz ve an-
lamsız, hayali bir söz gibi dinler, mana ve maddeyi biri birinden ayır-
madan yaşayan bahtiyarları “toplumun bedevisi” zannediyordum.
Bu düşünce ve bilgime rağmen beni manaya itekleyen gücün etki-
sini maddede olsun, manada olsun her an müşahede ediyor ve görü-
yordum. Say-i gayretimin dahli olmayıp dad-ı Hak olan ALLAH kor-
kusu hayatım boyu hiç eksilmedi. Terbiyem ve iradem dışında büyük-
lerime karşı hürmetli ve çok saygılı kılınmıştım. İnsanlara hizmet haz-
zım ve zevkimdi. Henüz intisabım yoktu amma bilgisizce, dervişlerin
de ender yaşadığı derviş hayatı yaşıyordum. Güzelliklere güzel şeylere
hayranlığım fıtri idi. Dad-ı Hak idi.
1949 senesi ilticağımın kabulü ile şeyhim efendim Maraşlı Hacı
Mustafa Yardımedici gönderildi. Heman intisab ettim ve yaşantım
boyu gördüm ki, yukarıda yazdığım “dediler” doğru imiş. Az bile de-
mişler. Mananın bir parçasını demişler.
158 “Denizler mürekkep olsa, ağaçlar kalem olsa kamil mürşidi vesile
kılıp kullarına ihsanını yazmaya güçleri yetmediği gibi, deniz kurur,
ağaçlar biter, rahmet-i ilahiyyenin sonu gelmez.”
Sakın aksini düşünmeyesin! Şahitlik bu rahmete nail olmaktır. Ya-
ratılışım güzelliklere karşı yaklaşımım din gibi cazip geliyordu. Şimdi
daha iyi anlıyorum ki, o güzellikleri din-i İslam’ın dışında aramak
hakiykatte gülünç olduğu gibi, güzelliklerin aslında İslam’ı müşahede
edememek de gülünçtür. Şunu da iyi anladım, büyük vazife yapan
büyük insanlar dinsiz olmuyorlar, olamıyorlar da.
Zaman bu yönlü rahmet-i ilahiyyenin zuhuruna gebe. Hakiykatin
doğum sancıları asırlardır devam ediyor. Tıfl-ı meani, mana çocuğu-
nun kemalatının muasır milletlerin yaşantılarında zuhuru bekleniyor.
Doğacak gerçek İslam’a isim koyacaksak şimdiden özelliklerini
belirtelim; medeniyet ve teknolojiden uzaklaşmadan, insan haklarına
saygıda kusur etmeden, demokrasi ile cumhuriyeti biri birinden ayır-
madan, kavgayı, istismarı bırakarak belirtelim. Yalnız istismar dinde
değil, dinsizliği de istismar edenler az değiller!. ALLAH’ın haram
kıldıkları dışında güzellikleri yaşamanın ismi İslamiyet’tir!...

158
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Vatan kurtarmaya ALLAH tarafından vazifeli kılınan cennet-


mekan Mustafa Kemal Atatürk’ün maksadı, gayesi bu idi. Amma ze-
mini, zamanı bu yönlü çok bekledi fakat bulamadı. Çok kerreler dile
getiriyordu “dinsiz millet yaşamaz” diye.!...
Atatürk’ün yokluğunun izdırabını duyuyorum. Olsa idi neler
yapmazdık birlikte? İslamiyet’in tek din olduğunu, Allah’ın varlığına
inanan bütün insanların müslüman olduğunu, cümle güzelliklerin İs-
lamiyet’in bir parçası olduğunu ve insanların kardeş olduğunu hemen,
çekinmeden ilan eder, kurdu koyunla beraber yürütürdük. Bütün pey-
gamber efendilerimizi ve getirdikleri cümle kitapları da, suhufları da
kabul eder, saliklerini taltif eder, en son gelen Hazret-i Kur’an’ı da
lutfen ihmal etmemelerini tavsiye ederdik. Biri birimizi kucaklar,
iman edenlere yalnızca Allah’a imanı bizim ölçümüze de denk görür,
çekinmeden bağrımıza basar, “kardeşim” diyebilirdik!...
Her zaman geçerlidir: Yalnız deveyi görmek yeterli olmayıp, de-
veyi götüreni merak ederek hakiykatı görme isteği arzusu biz acizleri
deveyi götüreni bulana kadar kişi mutmain olamaz.
159

159
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

DEVE BURDA YÜKÜ SIRTINDA DEVEYİ


GÖTÜREN NEREDE!...

Kervancı istirahat için develeri ıhdırmıştı. İstirahatleri uzun sür-


medi, kervanı kaldırdı. Devenin birisi kalkmıyor... Çok uğraştı, kaldı-
ramadı. Çünkü deve ölmüştü. Deveciye ölümün ne olduğu öğretilme-
mişti. Zuhuru her an görülen fizik öğretilmişti. Amma hakiykat zuhu-
ru metafizik garibi idi, deveci. Yaratanını da bilmeye ihtiyaç duyma-
mıştı, deveci. Hayretle dostlarını çağırdı. “Bilenler söylesin” diye
feryat etti de şunu düşündü: “Deve işte burada. Yükü ise sırtında.
160 Hepsi tamam. Amma deveyi götüren nerede?!..”
Hep aradı. Hayatı boyu aradı. Nihayet deveyi götüren, kendini ve
bütün alemi götüren, düzene koyan gücü Halik-ı Zü’l-celal’i buldu.
Tertib-i tanzim-i ilahiyye üzere arar isen çabuk bulursun.
Gene devesini kaybeden ve arayan bir devecinin de halini dinle:

160
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

KAYIP DEVESİNİ ARAYAN DEVECİ!

Çarşılarda, sokaklarda devesinin eşkalini anlatarak arıyordu deve-


sini. Bir de mukallit katılmıştı. Deveci ne söylerse “benim de devem
kayboldu” diye dinliyenleri güldürmekti kasdi. Güldürüyordu da. Her
tarafı aradılar. Deveci devesini buldu; mukallit de yani taklitçi de de-
vesini buldu. Takliden de olsa arayan Mevlasını bulur. Arıyorsa bela-
sını da bulur.

KAYBOLAN İNEK 161

Hazret-i Allah’ın rahmet-i ilahiyyeye vesile kıldığı rahmet icraatı-


nı o vazifeli kullarından zuhur ediyormuş intibaını verip, tasarrufatın
yalnız Hazret-i Allah’ın yedinde olduğunun gizlenme hazineleri...
Zahire çıkış vesilesi üç insan-ı kamil bu tecelliyat-ı ilahinin zuhur
zevkini sohbet ediyorlardı. Sohbetleri avamın ölçüsüne uyan, na-ehlin
anlayacağı cinsten değildi.
Zatlardan bir tanesi:
“--Dünya benim hayatımda avuç içini dolduracak kadar yer tut-
maz” diğer zat:
“--Dünyanın benim nazarımda iki dudağımın açıklığı kadar yeri
vardır” üçüncü zat da:
“--Kirpiklerimin arası kadar yeri vardır” diyordu.
Birbirlerini iyi anlıyorlardı ne demek istediklerini. Hizmetlerinde
bulunan derviş ise bu hikmeti anlıyamıyordu. Manasız zuhur eden

161
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

yalnız maddenin geçici hayat nizamında luzumlu olup, sohbetlerinde


mananın hakimiyetinden gayrıya yer kalmamış evliyaullahın mana
hali avamın bilgisi dışındadır. Anlatırsın, dinliyormuş gibi görünse
de!..
Zevahire hüküm verme. Bilesin ki, her kişi Allah’a olan imanı
nisbetinde manadan nasibini alır. Sözde de olsa hakiykatın zuhuru
ehline açıktır amma na-ehlin katında hakikat fer’e dönüşür. Hakiyka-
tın zahirde içtihatsız zuhuru şeriatın na-ehlin elinde ne hale geldiğini
görmemezlikten gelmiyelim. “Neme lazım” diyemezsin.
Hani, bir espri vardır: Derlerya na-ehil rahmetin kadrini bilemez.
Rahmet-i ilahiyye zuhur etse de zararına kullanır. Lüzumlu ve kullan-
dığı, döğme demirden yapılmış tepkili bel yapar; ince saçtan yapılmış,
o anda lüzum etmeyen kürek yapar.
Şarlatan bir kul vardı. Ne istediğini, ne yapacağını bilemeyen bir
kul. Daima müracaat ederdi. Amma çok kişilerin müracaatı gibi ne
söylediğinin bilincinde de değildi. Diyordu ki:
“--Ya Rabbi! Hızırını bana gönder, bir dileğim var.”
162
Bu istek ve müracaatı hayatı boyu virt edinmişti. Bir gün su ge-
tirmek için elindeki bel ile ark yani suyun istenilen yere akıtılması için
toprağa kanal açıyordu. Yanında bir zat belirdi:
“--Ben Hızır’ım” dedi. “Bir dileğin varmış, Hazret-i ALLAH ka-
bul etti. Söyle, icra edilecek.”
Hayatı itimatsızlıkla geçmiş, safdirik kul:
“--Hızır olduğuna inanmam, evvelâ beni inandır” demez mi?
“--Söyle, ben seni nasıl inandırabilirim? Unutma ki, bir dileğin
var! Anlamsız, lüzumsuz icraata beni zorlama.”
Rahmet suyunun içeriye nufuz edemediği granit taşına benzer
mana yoksunu.
Kalbi itirazında ısraren:
“--Hızır olduğunu ispat et” diyordu.
“--Nasıl ikna edeyim, söyle? Unutma ki, bir dileğin var!”
Hızır (aleyhi’s-selam)’ın uyarılarına rağmen “salak bonservisli”
bilgisizce, hayrı şerden ayırtedemiyen akıl fukarası:
“--Elimdeki beli kürek yap ki, inanayım” dedi.

162
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Hızır (aleyhi’s-selam) üzülerek, verilen vazifeyi yerine getirdi. İşe


yarayan bel işe yaramayan kürek olmuştu. Vazifesi biten Hızır (aley-
hi’s-selam) artık görünmüyordu. Kaybını gören, sonunun hüsranla
bittiğini iyi anlayan akıl fukarası:
“--Hızır olduğunu iyi anladım. İtimatsızlık ve beceriksizliğimden,
işime yarayan beli işe yaramayan kürek yaptırdım” diye hatasını anla-
dı. Fakat iş işten geçmişti. İmanındaki mana yoksunluğundan dileği
zararına tahakkuk etmişti.
Metafizikten yoksun, yalnız fiziki ve maddi bilimlerin yaratılışın
sırrı ve insan olmaya müsait yaratılan beni Adem’in manasına ve ke-
malatlı olmasına hiç bir katkısı olamaz. Zamanımızda madde uleması
ve akılcılıktan öteye yol bulamayan fizikçi emr-i ilahilerin ibadet ve
taatların yeteri kadar izahcısı ve koruyucusu olamazlar....
Biz gene kadıncağızın kayıp olan ineğini anlatalım:
Yaşlı kadın çığlık benzeri feryadı ile çarşı pazar geziyordu.
“--İneğim kayboldu. Benim başka geçinecek bir şeyim yok.
ALLAH rızası için, ey müslümanlar, benim ineğimi bulun!” diye avaz
163
avaz bağırıyordu.
Üç evliyanın hizmetinde bulunan derviş kadına:
“--Ben senin ineğinin yerini bilenleri biliyorum” diye Allah’ın ev-
liyalarını gösterdi de:
“--Senin ineğin bunlarda” dedi.
Kadın:
“--Derviş babalar! Benim ineğimi verin” diye çıkışınca dediler ki:
“--Bizde olduğunu kim söyledi?”
“--Dışarıdaki derviş baba söyledi” deyince, dervişi içeri çağırarak
sordular:
“--Sen mi söyledin “inek bizde diye.?”
“--Evet, ben söyledim. İnek sizlerde. Sohbetinizi anlamadım am-
ma dinledim. O kanaatı edindim ki, inek sizde. Çünkü birinizin dünya
avucunun içinde; birinizin kirpiğinin arasında; birinizin de iki duda-
ğının arasında. İnek dünyadan dışarı çıkmadıya!.. Ya bu türlü sohbet
etmeyin, ya da ettiğinize göre kadının ineği sizlerin dar dünyasında,
verin kadının ineğini.”

163
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“--Bizim sohbetimizin anlamı bu değildi amma haklısın” dediler.


Müşkil durumda kaldılar. Her şey yed-i kudretinde olan Hazret-i
Allah’a boyunlarını büktüler. Üçü birden tazarru ve niyaza başladılar.
Üç mübarek iltica gözlerini açtılar. Kadına: “Şu anda inek evde” müj-
desini verdiler. Evine giden kadın balçıktan çıkmış, her tarafı çamurlar
içinde ineği görünce: “Dervişler balçıktan çıkarmak için çok zorlan-
mışlardır” diye, şükrane olarak, iki tavuğu vardı, alelacele kesti, te-
mizledi, pişirdi, kızartıp ikram etti de:
“--Derviş babalar, balçıktan çıkarmakta belli çok zahmet çektiniz,
buyurun, yeyin, helal olsun” dedi de, bu hali seyreden derviş:
“--Sizin ne hakkınız var? Ben kazandım bu tavukları” diye iki el-
lerini biri birine vurunca canlanan tavukları kaçırmaz mı?!..
Bu kıssaya ben inandım, yazdım. Ve Hüve âlâ külli şey’in kadîr.
Metafizik tecelliyattan habersiz, bu kıssalara yeteri kadar aşina
olacağının hayaline kapılmıyasın. Yunus Emre’nin gerçekleri ifşatını
dinle:
164
Kadılar, müftüler hepsi geldiler,
Kitapların bir araya koydular,
Sen bu ilmi nerden aldın? dediler,
Bir kâmil mürşide varmadan olmaz.

“Dünyada hakiyki mürşit ilimdir.” Çok doğru… İlim=mürşit;


mürşit=ilim. İlm-i zahir, güzel... İlm-i batın zahire yansıdığı zaman
daha güzel... Bu iki rahmetin birleştiği anda aldığı isim “şeriat”tır.

164
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“BEN DE BUGÜN İRADEMLE ÇALIŞMIYORUM”


DİYE HAZRET-İ ALLAH’A UKALALIK
ETMİŞTİM. NETİCEYİ DİNLE DE İBRET AL

İş hayatımın yüzde 99’u tezgahta bizzat çalışmakla geçti. 35 işçi


ile çalıştığım zamanlar da oldu. Patronluk yapmadım, hem bilfiil çalış-
tım, işçilerimi de işsiz bırakmadım. Bu izahımı sanatkar ustalar iyi
anlarlar. Çalışmaya olan zevkim dünyaya aşırı tamahımdan değil, ta-
raf-ı etrafıma karşı yüklendiğim maddi ve manevi vazifemin mesuli-
yetini müdrik oluşumdandı. Nefsimin hatasından yüzüm kızarır. Bil-
meden kul hakkına tenezzülüm maddi ve manevi bu abd-i acizi kahre- 165
der. Gençliğimde bu yaşantımın zevkini müdriktim. Bu halimin pey-
gamber efendilerimizin Hazret-i ALLAH’ın rahmeti olarak bizlere
yaşantıları ile anlattıkları mekarim-i ahlakın bir cüz’ü olduğunu görüp
yaşadıkça Rabbıma müteşekkirdim. Öyle rahmetine yaklaşımlı yarat-
mıştı bu abdini Halik-ı Zü’l-celal, hamdolsun!...
Dükkanımı mesaiye uygun besmele ile ben açar, akşam gene
besmele ile ben kapatırdım. İşçilerimden evvel işe ben başlardım. İşçi-
lerime ilk işim Hazret-i Allah’ı tanıtmak, iş ahlakı ve işini sevdirmek,
hoşgörülü ve insan olma zevkini verebilmek, maddi ve manevi vazi-
femin odak noktası idi.
Şu hali hayatım boyu yaşamış, görmüş, iyi anlamıştım ki, imansız
kişiden “ne köy olur, ne kasaba.” İşini sevemeyen işçi işvereninin hiç
bir zaman yüzünü güldürmez İşine hor bakan işveren ise toplumların
sıkıntı ve meşakkat kaynağıdır. Müşterisini memnun ettiği görülme-
miştir.
Hele tembellik... “Ocaklar başından ırak olsun!..” Bu tembellik
virüsü taşıyan insanlar sanatkar olamazlar. Mesuliyet taşıyamazlar.

165
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“İzzet-i nefis” diye bir şey onların ilgisi dışındadır. Hadise ne kadar
utanç verici olursa olsun, o tip insanların yüzlerinin kızardığını göre-
mezsin. Çünkü yüz kızarması asalet ve normal duygunun simada zu-
hurudur. Dad-ı Hak’tır. Yapmacık zuhurunu sağlamak mümkün değil-
dir.
Hazret-i ALLAH beni Adem’in mayasını simalarında zuhur etti-
rir. Bu mehengin zuhuru, tekrar ediyorum, beşerin ihtiyarında değildir.
Hazret-i ALLAH buyurmuştur: “Habibim, sen onları yüzlerinden ta-
nırsın. Konuşmalarından daha iyi tanıyacaksın.” Ve şöyle bir kibar-ı
kelam, hülasa-i meram vardır: “Bir kişi kazanmıyorsa dünyada ekmek
parası, dostlarının yüz karası, şeytanın maskarası.”
Bilmem, hangi padişah? Tebasının içinden tembelleri toplumdan
soyutlayıp, “çalışkanlara kötü örnek olmasınlar” diye “tembelhane”
yaptırmış. Tembelhanenin müşterisi o kadar çok olmuş ki, gerçek
tembeller bilinmez olmuş. Padişah emir vermiş, tembelhaneyi yaktır-
mış. Sahte tembeller kaçışmışlar. Sekiz tane gerçek tembel kalmış
binada.
166 “--Siz daha ne bekliyorsunuz, yanacaksınız!” deyince,
“--Ateşin bize gelmesine bir kaç kiriş var, telaşeye lüzum yok”
demişler.
Durumu padişaha bildirmişler. Padişah:
“--İşte gerçek tembeller açığa çıktı” diyerek onları hayatlarının
sonuna kadar “karantinaya almış” ihtiyaçlarını sağlamış. Bu kararı ile
çalışkan tebasını tembellik hastalığından korumuş.
İş hayatım boyu çıraklarımın kalfa ve usta olmalarına bütün gü-
cümle çalıştım. Medar-ı iftiharım çok usta yetiştirdim. İşçilerim ancak
evlada yapılan muammelenin dışında muammele görmediler.
“Bunları neye anlatıyorsun?” demiyesin. Yazdıklarım hem esna-
fın, hem de işçinin işinde muvaffak olması için iş anayasasıdır. “Bu
haller tarihe karıştı” deme sakın! Bu anlattıklarım sanat ahlakı, sanat
ve insanlık klasiğidir. Her devirde görürsün. Görünüm değişse de öz
değişmez.
Arzettiğim gibi, tezgahta çalışmak zevkimdi. Zaman oldu ki, ma-
nevi vazifelerim ağır basıyordu. Hazret-i Allah’ın hayat nizamımı dü-
zenlediğini görmüş gibi hissediyordum. Çalışmak için elimi takıma

166
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

uzattığım zaman bir engel zuhur ettiriyordu. Tezgahta çalışmak benim


ayrıca zevkim ve hobimdi. Ne zaman harekete geçsem, ya telefon ça-
lar “acele gel” diye, ya da yanında çalışamıyacağım sevdiğim insanları
misafir gönderir... Aylarca böyle devam etti. Mutlaka bu tertib-i ila-
hiyye hiç şüphesiz ben acizin hayrıma idi. Şüphe yok fakat ben tez-
gahta çalışma hastası ve tiryakisi idim. Çalışamamanın sıkıntısı had
safhada idi. Yaratanıma karşı iç alemimden küstahça tutum ve düşün-
ceye itekleniyordum. Şahittim, Allah’tan başka ilah olmadığına. Gü-
cün ve kuvvetin ALLAH’ın yed-i kudretinde olduğundan zerre kadar
şüphem yoktu. Bu zuhuratın hayrıma olduğunu bildiğim halde bu hal
her ademin nefsinin kolaylıkla kabul edeceği cinsten değildi.
Aylardır beni alışa geldiğim çalışma zevkinden değişik sebeplerle
tezgaha yaklaştırmayan, elime takım almama müsaade etmeyen Rab-
bıma desem ki: “Ben ihtiyarımla çalışmıyorum.” Tembel tembel bir
köşeye çekilsem, bilmem beni nasıl çalıştıracak?! Bu merak haşa, is-
yan değil, mutmain olma arzusu beni küstahlaştırdı.
Atölyem iki kat idi. Zeminde makinalar vardı. Üst katta işler mon-
te ediliyordu. Üst kata çıkmak için merdiven, merdivenin altında mü- 167
tevazi yazıhanem vardı. Merdivenin ortasına oturdum. Merak ediyor-
dum, “ihtiyarımla çalışmıyorum” der isem beni nasıl çalıştıracaktı? Bu
arzumu küstahça yaptım. Hazret-i Allah’a hitaben:
“--Şu anda ben ihtiyarımla çalışmıyorum ve buradanda kalkmıyo-
rum” dedim.
Aradan bir kaç dakika ya geçti, ya da geçmedi. Kapıdan iri yapılı,
uzun boylu, gözleri kızarmış, akıl hastanesinden kaçmış, tipik bir
adam azmanı (Niğdeli Mustafa Efendi), sanki benim terbiyem için
hususi yaratılmış, kapıdan girerken:
“--Nerdesin ulan?! Gel arkamsıra” dedi.
Öyle celalli idi ki... Aklı da alınmıştı. Gayr-ı ihtiyari korku ve ür-
perti sarmıştı beni. İtiraz etmek şöyle dursun, titrek sesle:
“--Takım alayım” dedim.
Ona da müsaade etmedi:
“--Lüzum yok” dedi.
İtiraz edersem akibetimi görur gibi oluyordum. Derhal emre icabet
ettim. Düştüm peşine.. Ankara’da Denizciler Caddesi’nde Marmara

167
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Hamamı’nın bitişiği Beyrut palasın zemininde bir odaya girdik. Dört


tarafı tavana kadar yüksek dolaplarla çevrili idi.
“--Bu dolapları sök” diye emir verdi.
Bir keser, testere, tornavida, kerpeten... Getirdiği takımlar bu ka-
dardı. İşçi getirmeme de müsaade etmedi. Kendisi de odanın ortasına
oturdu. İş bitene kadar ayrılmadı yanımdan. Hava kararmıştı. Söküm
işi de bitmişti. Ter tabanımdan akıyordu. O günkü yorgunluğumu hiç
unutamam...
Cenab-ı Hakk’a yaptığım küstahlığı çok ağır ödemiştim. Dünyevi
ceza verilmişti bu abd-i acize. Affu mağfireti sonsuz Rabbım affetmiş-
tir ümidi tesellimdir.
Bilmem gerisini anlatmaya gerek var mı? Anlatayım: Hazret-i Al-
lah’ın kullarına buyurduğu “işi ehline veriniz” cidden Hazret-i
ALLAH bu işi ehline vermişti. Halik-ı Zü’l-celal için, hadiseyi zuhur
ettirecekse o anda o kişiyi o olaya layık olmassa da olaya uygun olu-
vermesi için hemen halketmesi ALLAH için zor değil, mesafe ve za-
mana da ihtiyacı yok!..
168
Niğdeli Mustafa Efendinin ahlak ve huyunun tebettülatında bariz
gördüm ki, bir anda her şeyi değiştiren yaratıcının Hazret-i Halik-ı
Zü’l-celal olduğunu... Rabbımın bu sıfatını ezberlemiştim, amma bu
olayda yaşadım. Hiç unutmamak üzere iyi öğrendim. Rabbımın bu
ismini, bu sıfatını bir daha hiç bir hadise ve olay bu abd-i acize -büyük
söz olmasın- bu tür günahı işletemez, inşallah...
Nasreddin Hoca’ya karısı sordu:
“--Yarın nereye gideceksin?”
Hoca cevaben:
“--Yağmur yağarsa ormana, yağmaz ise tarlaya gideceğim.”
Karısı:
“--Efendi, “inşallah” demedin.”
Hoca hiddetle:
“--Hu işin inşallah’ı kaldı mı hanım?!.. Yağmur yağacak veya
yağmayacak. Ukalalık etme! “İnşallah” denilecek yeri ben senden iyi
bilirim.”

168
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Sabah baktı, yağmur yağıyor. Ormana gidiyordu. Yolda eşkiyalar


hocayı yakalayıp:
“--Bizi filan köye götür” diye tehdit ettiler.
Dağ, tepe dolaşarak, ister istemez eşkıyaya kılavuzluk eden Hoca
(rahmetullahi aleyh) bitkin halde sabah evine dönünce kapıya vurdu.
İçeriden karısı:
“--Kim o?” deyince,
“--İnşallah benim, aç kapıyı!”
Hoca inşallah’ı çok okumuştu. Biliyordu. Biliyordu da, şimdi daha
iyi anlamıştı. İnşâallah’ın şahidi olmuştu...
Yalnız ilm-i zahirle yetinen, ilm-i batının varlığından rahatsız olan
hocam! İnsaf et. Yalnız ilm-i zahir ile, maddeden öteye gidemeyen,
teşkilat-ı ilahiyi kabul edemeyen bir ilmin insan olmaya namzet beni
Adem için tahsis edildiğini söyleyemezsin. Mananın horlanıp, kabul
görmediği bir dünyada yaşamanın zulümden öteye gidemiyeceğini, bu
manasız yaşantının “yer yüzünde halifemi yaratacağım” hitabına ters
düştüğünü lütfen görmeye çalışalım. Fiziküstü metafiziği yaşamak 169
amacımız olsun.
Niğdeli Mustafa Efendi durduğum evin yakınına taşındı. Komşum
oldu. Mizacının sertliği doğruluğundan geliyordu. Temiz kalpli, iman-
lı, pırlanta gibi, örnek insandı.
O hadisenin tesirini üzerinden atamıyor, beni her gördüğünde ezi-
liyor utancından yüzü kızarıyor, “affet beni, ben öyle insan değildim.
Nasıl reva gördüm sana o muammeleyi?” diye üzüntüsünden kahrolu-
yordu. Nedenini anlatmak istedimse de anlatamadım, münasıp bir ze-
min, zaman bulup da. “Bu hadise benim bilgisizliğimden kaynaklandı.
Senin suçun yok” diyemedim. Belki o da o yönlü terbiye olmaya muh-
taçtı. Uygun bir zamanda sordum:
“--Cinayet işlemiye müsait gibi bir halin vardı!”
“--Doğru” dedi. “O anda kendimde değildim. Muhakemem de
yoktu.”
Nasrettin Hocanın inşallah’ı iyi anlayıp, şahidi olduğu gibi, ben
aciz de anlamıştım Hazret-i Allah’a yerli ve yersiz ukalalık edilmiye-
ceğini. Nefsime çok çok ağır gelen bu tertib-i ilahiyyenin zulüm ol-

169
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

mayıp, neticenin rahmet-i ilahiyye terbiyesi olduğunun şahidiyim. Laf


ile “Hazret-i Allah’ı biliyorum” demenin şahit olmaya, “şahidim”
demeye yeterli olmadığını, bu şahitliğin ancak avamın imanında ya-
dırganmayacağını Rabbım bu uyarı rahmeti ile bu abd-i acizine iyi
anlattı. Tertip edip fakirine layık ve münasip gördüğü bu eğitimden
Hazret-i Allah’a müteşekkirim.

170

170
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ZORLAMAKLA ÇIKMAYAN RAF

Ankara’da Cebeci Caddesi’nde bir mensucat mağazası açılıyordu.


Tavana kadar istenen raflarını biz yaptık. Yerlerine monte için çalışı-
yoruz. Mağazanın bir tarafının raflarını yerine koyduk. Ortadaki rafı
da ferahlıkla yerine koyduk. Üçüncü raf ise üçünü birbirine bağlıya-
caktı. Ölçüsünü iyi almış, ferahlık da vermiştim. Rafı sıkıca yerine
itekledik. Yerine oturmaya 25 cm. kadar boşluk vardı. Raf sıkışmış,
gitmiyordu. Geri de çıkmıyordu. İşcilerimle saatlerce uğraştık. Bir
milimetre oynatmak mümkün değil! Bitkin halde idik. Caddenin kar-
şısında kalabalık ameleler kat betonu atmışlar, istirahat ediyorlardı. 171
“--Amelelere söyleyin, beş dakiyka yardım ederlerse emeklerini
fazlası ile veririm” diye haber göndermiştim.
Her halde çok yorulmuş olacaklar ki, hiç ilgilenmediklerini kar-
şımda görüyordum. Bu durumda çareler bitmişti. Yalnız Hazret-i
ALLAH’a yakarmaktan başka ne imkanımız ne de gücümüz vardı.
Tasavvufun askeri usul ve adabına benzer yönleri vardır. Şikaye-
tin varsa evvela onbaşıya şikayetini bildirirsin. Şikayetinin önemine
göre merciini mutlaka buldururlar. Tasavvufta da askerlikte olduğu
gibi disiplin başta gelir. Disiplinsiz ne asker olur, ne de derviş.
Tasavvufta “edep” denir; edebe riayet edilerek yapılan müracaat-
lar ind-i ilahide reddolunmaz. Bu hal zahiri ulemanın bilgisi dışında-
dır. Zahiri bilgi yeterli değildir. O bakımdan “ALLAH’tan istemiyor
da, kuldan istiyor” zannederler. Hele evliyaullahın merkadini ziyaret
eden dervişin ne halini bilirler, ne aşkını bilirler, ne de zuhur eden
manadan haberleri vardır. Bu yönlü zuhurat ve edep inançları ve bilgi-
leri dışındadır. Bu bilgi ve tutumları ile yüzde doksan inananları ren-
cide ederler.

171
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Bilmezler ki, kişinin maddi ihtiyaçlarını sebeplere bağladığı gibi,


kulun mana ihtiyaç ve terakkiyatını ve mana rızkını da sebeplerde
tecelli ve zuhur ettirir. Kul her mevzuda sebebine tevessül eder. Bilir
ki, halkeden Halik-ı Zü’l-celâl’dir. Karnın aç ise ekmeği, susadın ise
suyu bul. “Allah’tan isteyeceğim” diye ukalalık etme. Bütün yaratıkla-
rın ihtiyacını o halketti. Daddi aşma. “Ben doğrusunu daha iyi biliyo-
rum” diye yaratanına karşı bu tutumunla saygısızlık ediyorsun. İmanlı
hem cinsine de bilmeden zulmediyorsun. İyi dikkat et! Bu tutumunun
ümmet-i muhammedi toplum olarak ve ferden nereye götürdüğünü
bariz görebilirsin. Korkarım ki, bu gidişle Hazret-i Resulullah’ın tür-
be-i saadetlerini ziyaret eden ehl-i aşkı küfürle itham edeceksin! Vah-
habiler ve İbn-i Teymiyeciler gibi!....
Rabbıma boyun büktüm. Manevi sebeplere müracaat ettim. Gayr-ı
ihtiyarı elimi dokundum. Raf sanki yürüyordu!.. Bu rahmet-i ilahiyye-
nin bariz zuhuru karşısında abd-i aciz o andaki halimi anlatmaktan da
acizim. İşciler kapıdan girerken kızarak geliyorlardı “ameleler gelme-
diler” diye. Rafın çıkmış olduğunu görünce:
172 “--Nasıl oldu bu iş?” diye bana sordular.
Fiziki ahvali ben nasıl anlatırdım işcilere?!.. Bu olayı nasıl anlatı-
rım fizikten öte metafizikten nasibi olmayanlara?!...

172
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

AZRAİL (aleyhi’s-selam)’IN MERAK ETTİĞİ


EMR-İ İLAHİ

Hoca efendi korkmuştu. Telaşe ve heyecanla Sultan Süleyman


(aleyhi’s-selam)’a korkusunun sebebini anlattı:
“--Bugün Azrail (a.s.) çok acaip baktı. Bu bakıştan ömrümün hi-
tam bulduğunu zannediyorum ve korkuyorum. Hazret-i ALLAH zatını-
za çok yetki ve tasarrufat verdi. Lütfen, beni uzak yerlere gönder.”
Hoca efendinin telaşe ve korkusu Sultan Süleyman (aleyhi’s-
selâm)’ı da etkiledi ki, rüzgara emir verdi.
173
“--Hocayı Hint Okyanusu’ndaki Serendip Adası’na bırak” diye.
Allah’ın elçisinin emri yerine getirildi. Çok geçmeden Azrail
(aleyhi’s-selam) Sultan Süleyman (aleyhi’s-selam)’ı ziyaret etti. Hay-
ret ettiğini belirtti ve ekledi:
“--Şimdiye kadar çok hadiselerle karşılaştım, böylesini görmemiş-
tim. Bugün vefat edeceklerin listesinde falanca hocanın da ismi vardı.
Serendip Adası’nda ruhunun kabzı emrediliyordu. Hocayı bugün bu-
rada gördüm. Hayret ettim. Nasıl oluyor, Serendip Adası’nda ruhu
kabzedilecek hoca burada. Emr-i ilahiye uygun, Serendip Adası’na
vardım. Hoca orada. Sanki beni bekliyor.”
Azrail (aleyhi’s-selam)’ın hayret ettiği gibi Sultan Süleyman
(aleyhi’s-selam) da hayretle sordu:
“--Demek, hoca vefat etti!..”
“Korkunun ecele faidesi yok”! Ölümden korkulmaz mı? Elbet
korkulur.
Madde hayatından manaya geçişin, fiziki hayatın hitamı ile meta-
fizik hayata, muvakkat hayattan ebedi hayata geçiş köprüsü olan

173
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ölüm, ademlikten terakki ederek insan olan bahtiyarlar için ferahlıktır,


kurtuluştur. Ölüm ceset hapishanesinin yıkılıp ruhun feraha çıkması-
dır. Ölüm şahsın dünyadaki yaşantısında bilerek yaptığı yanlışlıkların
hesabının sorulacağı ilk basamaktır. Ölüm kimsenin kaçmak istese de
kaçamıyacağı kanun-ı ilahidir. Takdir-i ilahi kadar dünyada kalıp say-i
gayreti ile insan olmanın zevkine erip, emr-i ilahiye muvafık say-i
gayretini samimi yürütebilen insan bahtiyardır! Ölümün görüntüsü
acıdır fakat mukadderdir. Akl-ı selim olanlar neticeye hazırlıklı olmak
mecburiyetindedir.

174

174
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ÖLÜMSÜZ YER VAR MI?

Ölümden aşırı derecede korkuyordu. Ölümsüz bir diyar arıyordu.


Haber verdiler:
“--Falanca yerde insanlar ölmezmiş” diye.
Adam o ülkeye gitti. İtimat ettiği kişilere sordu. Aynı cevabı aldı.
Merakla sordu:
“--Burada yaşlandıkları zaman, hastalıkları iyi olmadığı zaman
ölüm yoksa netice ne olur?”
“--Su dağın arkasından bir ses gelir, kişi ismi ile çağırılır. O da
175
itiraz etmeden gider. Geri dönmemek üzere... Gidiş o gidiş!... Geri
gelen yok. Kimse bilmiyor ne olduklarını.”
Ölümden korkan adam:
“--Burası tam benim yerim. Ben her gel denen yere gidecek kadar
akılsız değilim” dedi.
O beldeye yerleşti. Zaman geldi, dağın arkasından ölüm korkusu
ile orada ikamet eden adam da ismiyle çağırıldı. Hayretle gördüler ki,
“çağrılınca gitmiyeceğim” diyen ucuz kahraman hiç itiraz etmeden
gidiyor. Bu halini seyredenler:
“--Hani gitmeyecektin?” dediler.
“--Gitmeyecektim amma önümden çekeni, arkamdan iteni görmü-
yor musunuz?”
Tedbirini terk etme. Takdir Hüda’nındır. Tedbirini aldın amma
tertib-i ilahiyyeye karşı çıkmaya gücün olmadığını hakiykat gözlüğü
ile bakarsan mananın da maddenin de, zerrede dahi sebepsiz yaratıl-
madığını görür, o zaman gönül gözü gönle rabtolmuş gönül yolunu
samimiyetle görür. İşte aşığın bulduğu yolun ismi “ehlî tarik”tir. Ger-

175
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

çek şeriat, marifet, hakiykat, bu tertip ve tanzim-i ilahiyye karargahın-


da bulunur ve yaşanır. “O vakit gönle bağlı kalbin arş-ı a’lâ olur” ve
takdir-i Hüda’nın kanun-ı ilahinin bu hususta iltiması olmadığını gö-
rürsün.
Ölüm anında Hazret-i Allah’a muti, takva, vera sahibi kişiler eza
çekiyormuş gibi görülse de tereyağından kıl çeker gibi ruhları cesetten
ayrılır. Sıklet duymazlar. Cesetleri parça parça olsa da acı duymazlar.
Şahidi olduğum hadiseler az değil. Bir kaçını anlatayım, lütfen
dinle:

176

176
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

AZRAİL (aleyhi’s-selam):
“-KORKMA! HİÇ DUYMUYACAKSIN” DEDİ

Tahminen sene 1979’larda Yusuf Akbulut efendi ve bacanağı


Şehmuz Efendi muhip, mütteki, Allah’a verdiği kulluk ikrarının sahibi
er kişi idiler. Sanatları mobilya cilası, zamana göre lâk vernik ve boya
ustası idiler. Sanatlarında mahir oldukları gibi ikrarlarında da samimi
idiler.
Sadık dervişlik sıfatı her hallerinde görülüyordu. “Mızrak çuvala
sığmadığı” gibi mana da tevhit ehline tertib-i ilahiyye miktarı gizli
değildir!. Bu türlü tecellileri “gayptan haber veriyor” gibi düşünmeye- 177
sin. Gayb yalnız ve yalnız ALLAH’ın yed-i kudretinde olup, ademin
ve kemalat sahibi insanın, insan-ı kamilin, peygamber efendilerimizin
de gücü dışındadır. Bu hususta Hazret-i ALLAH bildirdi: “O müttaki-
ler ki, gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallar-
dan zekat verirler.” (Bakara Suresi, 3)
Hazret-i ALLAH ittika sahibi, müttaki, muti, ihlas sahibi kulları-
nın meziyetlerini bildiriyor. Gayba imanı, yapılan ibadet ve taatın ba-
şında bildirmesi, gayba iman imanın ibadet ve taatın anayasasıdır. Bu
yönlü inanmayanların ibadet ve taattan mahrumiyetleri tarih boyu gö-
rülegelmiştir. Onlar gayba iman etmediklerinden, Allah’ın din olarak
bütün aleme ihsan eylediği tek din olan İslam’ın akli ölçüleri ile akıl-
larına ve mantıklarına uygun gelmeyen yerlerini kendileri tanzim
ederler. Gayba iman eden mütteki, ittika sahibi bahtiyarları da akılcı
tertib ettikleri, mana yoksunu yollarına sokmaya çalışırlar. Örneğini
tarih boyu görmek mümkündür...
Perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde turuk-ı aliyede tarih boyu
devam edegelmiş derviş topluluğu, vazifeliler nezaretinde Hazret-i

177
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Allah’ın isimlerini zikretmekle bir hafta manevi doyum ve gıdalarını


almaları için ehl-i aşkın manevi doyumunu sağlıyan zikir halakaları
tertib ve tanzim ederler. Zikrin feyizinin hayranı muti derviş bir hafta
resmi virdinde toplu zikrin feyzini görür. Hayatın na-hoş cilvelerini de
füyuzat-ı ilahi etkisi ile manevi zevkinin dışında seyreder.
İşte ehl-i aşk, muti dervişlerden Yusuf Akbulut ve bacanağı Şeh-
muz Efendi abdestli zikir meclisine giderken kaldırımda bu iki temiz
insanı ezerek hayatlarına son vermiye vazifelenmiş, Allah’ı tanıma-
yan, adem suretinde mahluk bu iki temiz insanı “çirkef işlerine gayr-ı
ihtiyarı vakıf oldular” diye şahitleri kaybetmek için planladıkları gibi
kaldırımda yürüyerek zikir meclisine gitmekte olan iki derviş bacanağı
kamyonetle takriben 300 metre sürükleyerek ezdiler.
Bunu şunun için anlatmaya çalışıyorum: Hadiseden bir hafta evvel
Yusuf Efendi bu olayı olduğu gibi bana anlattı. Şahidi oldum.
Hazret-i Allah’ı bilmen için vesilelerdeki metafizik olayların za-
hirde zuhurunu gör ve yaşa! Bu türlü mananın zuhuruna inancın kadar
muttali olursun. Bu türlü mananın zuhuru imanla bezenmiş tevhit ka-
178 lasının köşe taşlarıdır. Uzak durma ki, Allah’a olan imanında ve cümle
peygamber efendilerimizin Hazret-i Allah’ın elçileri olduğuna, birini
diğerinden üstün görmeden, getirdikleri şeriatlara hürmetkar olup,
mensubu olduğun ve yükümlü olduğun şeriata gösterdiğin saygı ve
hürmet kadar şahadetinde sadık olursun. İyi dinle. ALLAH sadık kul-
larına neler ihsan ediyor?!.
Kazadan bir hafta evveldi. Yusuf Efendi bana geldi. Manasında
gördüklerini şöyle anlattı:
“--Azrail (aleyhi’s-selam)’ı gördüm. Bir hafta ömrümün kaldığını
söyledi. “Bir hafta sonra emr-i ilahiye göre canını alacağım. Hiç
korkma! Başkaları gibi değilsin. Sen sadık, muhip, aşık dervişsin. Ca-
nını alacağım, hiç acı duymuyacaksın.
“--Ferah olasın diye bak, canını aldım ve tekrar iade ettim. Bir şey
duydun mu?” diye sordu bana.
“--Hayır hiç bir şey duymadım” dedim.
Buyurdu ki:
“--Hiç korkma böyle olacak.”

178
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Gecenin sabahı mürşidi olarak heyecanla bana anlattı. Bu mananın


tabire ihtiyacı yoktu. “Ceseden ayrılacağız” diye üzüldüm, amma
“öbür aleme dergahımdan bir gelin daha götürdüler” diye ayıp olma-
sın, seviniyorum!...
Bu yolda Hazret-i Allah’ın emirlerine sadakatle yaşayan ehl-i zi-
kir, ehl-i şükür, ehl-i tarik erbabına ve ALLAH için, maddi hiç men-
faat beklemeden yaşayan şeyh efendilere de “Allah’ın gelinleri” denir.
Yazmaya çalıştığım kuvvet ve kudret-i ilahinin varlığinin imtihan
dışı, metafizik zuhuratları hikaye gibi dinleyip umursamaz isen acırım,
sermayesini kullanacak yerini bilemediği için iflas eden tüccara ben-
ziyorsun diye!

179

179
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

BATTAL GAZİ DÖRT YOL KAVŞAĞINDA


TİCARİ İŞLERİN HER DALINDA MAHİR,
BEYAZ EŞYA SATAN, SERMAYESİ YETERLİ, BU
FAKİRE KARŞI HÜRMETKAR CEVAT ÜNAL
BEY VARDI

Sene 1980’de bu abd-i acize, dehşetinde kaldığı, uyku uyanıklık


arası gördüğü hal-i yakazayı, etkisinden kurtulamadığı görgüsünü ba-
na anlattı. Dedi ki:
“--Hacı baba, dehşetinden kurtulamıyorum. Rüyamda anarşistler
geldiler. Beni, iki oğlum Necmettin ve Naci’yi ve tezgahdarı da öldür-
düler. Diyorum ki: İyiki küçük oğlumu Mustafa’yı öldürmediler. Bü-
180
yüyünce bu iş düzenini o yürütür. Yegane, tek tesellimdi Mustafanın
yaşıyor olması.”
Olaydan bir hafta kadar evvel evime gelmişti. Görüştük. Gördüğü
manayı “hayırdır, inşAllah” diye dua etiysem de bu tecelliyat-ı ilahi
kelimelerle savuşturulacak cinsten değildi.
Bir hafta sürdü, sürmedi her zaman haraç almaya alışık bu tür teş-
kilat gene gelmişler. Cevat Efendi, tabancası çekmecede imiş, çekme-
ceye doğru giderken şöyle diyormuş:
“--Param yok. Canımızı mı alacaksınız?”
Silahın olduğu yere yaklaştığını hissetmişler ki, tabancalarını ateş-
leyip, mağzada kimseyi canlı bırakmadan üçünü de öldürmüşler.
ALLAH makamlarını cennet etsin. O karışık günleri milletime bir
daha göstermesin, amin.
İnsanlar fiiliyatına göre mükafat veya mücazat alırlar. Fiilleri ise
tıynet, edep ve imanlarının birleşik ürünleridir. Her şey ALLAH’ın
yed-i kudretindedir. Hazret-i ALLAH’ın ilminin dışında hiç bir ilim
yoktur. Beşer için dünyevi ve uhrevi ilmin özü ALLAH’ı bilmekten

180
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

gelir. Zahiri ilim zahirden alınıyormuş gibi ise de her ilim Hazret-i
ALLAH’ın yed-i kudretindedir. Zahirde sebebine tevessül onu iste-
mektir. Mana rızkını istemek de aynıdır. Hazret-i ALLAH (c.c.) “ben-
den iste, vereyim” buyurdu. “Talebenâ, vecedenâ.”
“Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar bu delillerden
yüzlerini çevirip geçerler.” (Yusuf Suresi, 105)
Gene Hazret-i ALLAH bildirdi: “Bu ayetleri ancak akl-ı selim,
kamil insan okur.”
İnsanların dünyadan ayrılışlarındaki hal ve zuhurat o
kişinin mana ve ALLAH’a yakınlık ve uzaklık kimliği de-
ğildir. İmansız ve zalım ferah ölümle ölmüş gibi olsa da,
ölüş manasının işkence misali zuhuratı mukadderdir.
“Bu dünyada a’mâ, ahirette a’mâ.” Yevm-i mahşerde bu kişiler
diyecekler ki: “Ya Rab! biz dünyada görüyorduk, şimdi neye a’mâ
olarak haşrolduk?” Cenab-ı Hak buyuruyor: “Sizler dünyada iken ha-
kiykatleri görmüyordunuz. Burası hakiykat alemi. Buraya göre gözü-
nüz yoktu ki. Hakiykatleri elbette göremezsiniz.”
181
Hazret-i Mevlana’nın izah ettiği gibi “evvel minareyi gör, alemini
gör, alemdeki kuşu gör, kuşun ağzındaki tüyü gör.”
“Görüyorum” diye iddia ediyorsun amma gerçekle ilişkili değil.
Olsa idin mana çirkinliklerine tevessül etmezdin. “O müttaki kullarım
gaybe iman ederler” düsturun olurdu. Hazret-i ALLAH’ın manevi
tertib ve tanzimine uyum sağlamak için çaba sarfederdin. Hiç olmazsa
yaşayan bahtiyarları rencide etmezdin. Kabul edemesen dahi aleyhle-
rinde bulunmazdın. Zamanımızda bu saydıklarımın şahide gereği yok.
Bütün çıplaklığı ile arz-ı endam ediyor!... Kazvinlinin sırtına dövme
yaptırdığı arslan resmine benzettin:

181
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

KAZVİNLİNİN SIRTINA ASLAN RESMİ


DÖĞDÜRMESİ

Kazvinli hamamda döğme ustasına hitaben:


“--Sırtıma öyle bir arslan resmi döveceksin ki, kükremiş olsun;
görenler hakiykat zannetsin.”
Döğmeci sanatının ehli idi. Eskiden döğme iğne ve barutla yapı-
lırdı. Kükremiş arslan resmini yapmaya başlamıştı usta. Ucuz kahra-
manın canı yandı.
“--Öldüm!” dedi, “nereyi yapıyorsun?”
182
“--Kuyruk sokumu” deyince:
“--Bırak, kuyruk sokumu olmasın.”
Usta başka yere geçti. Zevzek adamın gene canı yandı. Neresini
yaptığını sordu:
“--Pençesini yapıyorum” deyince:
“--Pençesiz olsun” dedi.
Yaygaracının sızlanması devam ediyordu: “Yelesi de olmasın; ka-
fası da olmasın” deyince usta çığlık attı:
“--Yetişin müslümanlar! Kafasız, kulaksız, pençesiz, yelesiz bir
arslan nerede görülmüş?!.. Ben ne yapayım?..”
Bir nara da ben atayımda dinle: Semavi din, tevhit dini bir tanedir.
Başka din olmadığı halde kendi tekelimizdede göstermeye çalışarak
İslam’ı yalnız “bizim dinimiz İslam, gerisi İslam dışı, gayr-i müslim.
Onlar inansın, inanmasın, hepsi de kafirdir ve gavurdur” dedik. Halâ
diyoruz…

182
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Emr-i ilahiye de muhalefet ederek, “İslam’ın beş şartı var” diye


aynı vatanda yaşayan temiz müslümanlara da “kafir” gözü ile baktık.
“Küfür” yaftasını babamız da olsa boynuna taktık.
Hırıstiyan misyonerleri bizim dinimize bizim kadar tahribat ya-
pamadılar, yapamazlar da. ALLAH’ın manevi kurduğu teşkilatı kabul
edemedik. Din-i İslam’ı haşa, “Allah’a biz öğretmeye” çaba sarfediyo-
ruz.
Amma Hazret-i ALLAH manevi teşkilatın her zaman mevcud ol-
duğunu gene bariz ilan etti. Bu ilan her zaman tetkike hazır. Değil
yirminci asır, kıyamete kadar bu açık ilanı, manevi basılan bildiriyi
çözemeyecekler. Onun için devletlerarası din diyaloğunu zahiri ilmin
gücünün dışında. Bu, dinler arası diyaloğu ehl-i tasavvuf, mana ehli
sağlayacak. Çünkü onların imanının özü olarak:
“Yetmiş iki milleti bir göz ile görmeyen,
Halka müderris olsa hakiykatte asidir”
Denildi. Çok doğru… Maalesef bu doğruyu görme gözlüğü zahiri
ulemada yok. Çünkü madde mana için vardır. Kasd-i ilahi ebedi hayatı 183
tanzim içindir. Beni Adem için yaratılan, küllü rahmettir. Gazab-ı ilahi
gibi düşünmek hahiykat dışıdır, imana da ters düşer.
Hele, dünya ceza yeri değildir. Cenab-ı Zü’l-celal ve Tekaddes
Hazretlerinin fiili sıfatlarının tecelli yeridir. Bi-zatıhi değil, izafidir,
mecazidir.

183
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

MELÂİKELER: “-EMR-İ HAK ZUHUR EDECEK.


MÜDAHELE ETMEYİN!” DEDİLER

Kızılcahamam’la Gerede arası Ovacık köyü vardır. Ovacıklıların


tasvip edilemeyen, ezadan başka görünümü olmayan tuhaf bir adetleri
vardır. Cenazelerini kış, yaz demeden, binbir meşakkatle, nerede vefat
ederse etsin, köy mezarlığına defnetmek için ne eza ve meşakkatlere
tahammül ettiklerini köyün gençlerine soracaksın. “Köy” dedi mi, ölü-
ler diyarı gelir akla. Diriler orada yaşamazlar. Hepsi de şehirlere kaç-
mışlardır. Köyde bir-iki ailenin kaldığı söylenir. Onların da bu işken-
184 ceden canları yangın. İmkansızlıktan, mecburi ikamet ediyorlar. Am-
ma duyduğuma göre “cenaze getirecekler” diye akılları çıkıyor.
Cennet-mekan Memiş Aydın’ın babası Hacı Eyüp Efendi’ye bir
mecliste dedim ki:
“--Ben de şahit olayım, haydi, vasiyetini yap. “Benim cenazemi
köye götürmeyin” deye.”
Hürmetli ihvanımızdı. Buna rağmen “dirilere yaptıkları eza ve zu-
lümden hacı efendiyi kurtarayım” dedim amma hiç oralı olmadı. Vefa-
tında evlatları benim fikrime göre Ankara kabristanına defnettiler.
Hazret-i ALLAH cümlesine rahmet eylesin, amin.
Gene köydeki kabristan hayranlarından bir zat vefat etmişti. İş-
kenceye kararlı, cenazeyi köye götürdüler. Kabristan Ankara-İstanbul
yolunda 125. km.’den sonra sola ham yolla 13 km. daha gidilecek.
Kar yolları kapattığı zaman 13 km.’yi omuzlarında götürecekler.
Gene böyle bir cenaze dönüşü idi. Marangoz Durmuş’un kullan-
dığı arabanın arka koltuğunda Hacı Mehmet Pireli ve kayınbiraderi
Hacı Ali Bildik Efendi vardı. Ankara’ya geliyorlardı. Hacı Mehmet
Efendi anlatıyor:

184
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“--Üzerimize bir ağırlık çöktü. Ben arkadaşlara:


“--Konuşun, neye susuyorsunuz?” dedimse de ihtiyarımızın dı-
şında bir hal…
Tekrar:
“--Allah’ı zikredelim” dedim.
Bir-iki, zoraki “la ilahe illAllah” dedik. O da olmadı. Bir hal-i
yakaza gördüm. “Kaza geçireceksiniz” dediler. Toparlandım. Şeyhimi
rabıta ettim.
Rabıtanın özetini anlatmaktan geçemiyeceğim: Rabıta, Hazret-i
ALLAH’ın verdiği manevi vazifeyi yerine getirmeye vazifeli nedim-i
ilahi, varisü’n-Nebi kuluna tertib ve tanzimi ilahi gereği dileğini Haz-
ret-i ALLAH’a layık kullarının gönül kapısı, aşk mehengi mürşidine
rabtolmaktır ki, na-ehlin zanettiği gibi “küfür” olmayıp her yönüyle
iman tecellisidir. Bu yönlü ilticalar cevapsız kalmaz. ALLAH’a kulluk
vecibesinin düstur-ı ilahi üzrere samimi olan insan rabıtanın Hazret-i
ALLAH’ın tertibi ve tanzimi olduğunu bilir. ALLAH’tan başka ilah
tanımıyan kullarına ihsan ettiğini bilen, samimi kul için Rabbımın 185
inanan kuluna bahşettiği rahmet terazisidir. Bu rahmet-i ilahi hilafına
“bir şeyler biliyorum” edası ile rabıtayı küfür zannedenler dikkat edi-
lirse kendileri “küfür” üzeredirler! Bazan kulların akılları ermese dahi
üstadlarından duyduğuna itimad ederek, samimiyetle yapılan rabıta da
ind-i ilahide reddolunmaz. Çünkü ALLAH için muteber olan merci
suret değil, sirettir.
İşte Hacı Mehmet Efendi’nin rabıtası cevabını bulmuş. Zuhurunu
şöyle anlatıyor:
“--Gavsü’l-a’zam Abdulkadir Geylani Hazretleri ile geldiniz.
Arabayı düz bir tarlanın ortasına bıraktınız. Melâikeler dediler:
“--Müdahale etmeyin! Emr-i Hak vaki olacak.”
Bu vesile-i ilahi karşısında kader-i ilahinin kazaya dönüşmesine
rıza gösterip boyun büktünüz. Melaikeler arabayı bir kayaya vurdular.
Kendime geldim. Araba normal yoluna gidiyordu. Beş dakika sürme-
di, bir tırın altına girdik.
Arabayı kullanan Durmuş olay yerinde vefat etti. ALLAH rahmet
eylesin. Benim ayağımın kaval kemiği kırıldı. Kayınbiraderim Ali

185
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Bildik’in göğüs kaburgaları, göğüs kafesi tahrip olmuştu. Kaburgalar


akciğere baskı yapıyordu.
Emr-i Hakk’ın şahsında zuhur edeceği Durmuş usta genç yaşında
vesile-i kaza ile ömrü hitam bulmuş, Hakk’a yürümüştü. İyi insan ol-
duğunu, arkadaşları ve tanıyan esnaf hep anlatırlar temiz insan oldu-
ğunu. ALLAH gani gani rahmet eylesin.
Kaza ve kader üzerinde durulması “rahmet olarak yasaklanmış.”
Rabbımın uyarısı olarak bazı kazalarda zuhuru görülen metafizik zu-
huratı inanan insanların iman takviyesi yönünden tecelli eden, öğretici
olan zuhuratları ifşa etmekte sakınca göremiyorum. Varsa Hazret-i
ALLAH samimiyetimize bağişlasın.
Kaza kaderin zuhurudur. Maddede ve manada zuhur eden her şey
kazadır. Kader ise tertib ve tanzim-i ilahidir. Akıl ve mantık gücü ile
izahı mümkün değildir. Yaratılışın nedeni olan beni Adem’in yer yü-
zünde mevcudiyeti de kazadır. Kaza-kader mevzuunda dikkatli olmak
mecburiyetindeyiz. Kudret-i ilahi karşısında beşere hayrını, şerrini az
çok idrak edecek kadar Hazret-i ALLAH’ın beni Adem’in insan olma-
186 sı matuf, madde hayatının idamesi için tahsil ve terbiyesi miktarı yara-
tanını da hissedicek kadar akıllı ve mantıklı kıldı. Burasını bilmeden
karıştırıyoruz.
Hazret-i ALLAH’ın elçilerini, elçilerinin vekillerini, yer yüzünde
ve gökteki ayetleri okuma kabiliyetini ihsan ettiği kamil insanı, sema-
vi kitaplar ve saifelerini lutfedip göndermese idi, beni Adem yaratınını
nasıl hisseder? Nasıl kulluk yapacağının ölçeğinden mahrum, aklın
ürettiği din ihdas eder. Çünkü dinsiz bir insan müeyyidesiz gemiye
benzer. Tarih bu türlü hadiselerle dolu doludur. Zamanımızda bu te-
dirginliği bütün çıplaklığı ile görmek mümkündür. Din felsefesinin
bariz ürünlerinin tevhit dinini yansıtmadığı gibi… Hazret-i ALLAH’ı
yeteri kadar tanıyamaz. Dolayısıyla tanıtamaz da!...
Bir sınıf ademde aşk-ı gönülden uzak, sevgi ve hoşgörüden uzak,
yaratılışın nedeni güzelliklerden nasipsiz. Anlattığı şeriat da yalnız
korkutucu. Çünkü zamanda zuhur eden güzellikler içtihadından mah-
rum bırakılmış kişi aldığı tedrisatın mahkumu. Sanırsın ki, gazab-ı
ilahi deposu!... Ehl-i zikir, ehl-i aşk, ehl-i hakiykat, nasipsizi ile tarih

186
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

boyu gerçek inançlarla hem fikir olamamışlardır. Nedenini yeri gel-


dikçe yazacağım, inşAllah.
Gördüğüm kadarını üzülerek anlatmak istiyorum: Batılın müşteri-
si kadar hahiykat ilminin müşterisi maalesef “yok” deyecek kadar az.
ALLAH cümle kullarını kulluğunu idrak ederek emr-i ilahi üzere ya-
şamak nasib-i müyesser kılsın. Merhum Ziya Paşa aklın ilahi emir
karşısında yerini ne güzel göstermiş:

İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez.


Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez.

187

187
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

HACCA GİTMEM VE SAKAL BIRAKMAM İÇİN


MANEVİ EMİR

ALLAH gani gani rahmet eylesin, çok töleranslı, çok müsamahalı,


merhametli Hacı Mustafa Yardımedici şeyhim, mürşidim, efendim bir
gün bana dedi ki:
“--Galip Efendi, kırk yaşında sakalını bırak.”
Dedim ki:
“--Efendim, ben kırk üç yaşımdayım!”
188 “--Peki, elli yaşında bırak” diye müsamaha gösterdiler.
66 senesinde sabah namazdan sonra manen emir verdiler: “Saka-
lını bırak. Hacca giderken iki parmağınla tutacak kadar olsun.” Bu
ilahi emre çok sevinmiştim. Zira durumum ve imkanım haccetmeye
müsait değildi. Manevi emirde “iki parmağınla sakalını tuttuğun za-
man gideceksin” deniyordu. Manevi emirin “acabasız iman”a idi hita-
bı. O bahşettiği hasletimi Rabbım korusun, cümleye iman yoksunluğu
vermesin, amin.
Sene 1966. O günden bu yana sakalımı sünnet-i seniyeye uygun
bıraktım. O sene Rabbım öyle ihsan etti ki, üzerime farz olarak, ka-
yınpederim Şeyh Hacı Mustafa Efendi ile dört otobüs, hac yolculuğu-
muzun güzergahı Kudüs-i Şerif’i ziyareti de Rabbım kısmet etti. Kub-
betü’s-sahra’da Muallak Taşı’nın bulunduğu taşın altında iki rekat
namaz kıldık. Peygamber efendilerimizin ayrı ayrı mihrapları var.
Mihrapsız yer yok. Hangi mihraba yönelir, namaz kılar isen caizdir.
Şeriatlararası diyaloğu orada görmek mümkün. Her mihrapda namaz
kılmak insan olmaya namzet, birlik, beraberlik zevkini, manasını his-
sederek yaşayan, dinde ayrılık görmeyen ehl-i aşkın mihrapları bura-
da… Mümkün mertebe çoklarında namaz kıldık.

188
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Peygamber Efendimiz’in Mirac’a çıktığı yerde kayınpederimin


arzusu ile fakir zikir halakası tanzim ederek Rabbımın isimlerini o
mübarek yerde doya doya zikrettik, sabah namaz vaktine kadar.
Mescid-i Aksa tamir ediliyordu. Mescid-i Aksa’nın alt katında sa-
bah namazlarını kıldık.
Güneş doğduktan sonra diğer ziyaretleri yaptık.
Cümle peygamber efendilerimizin geçtikleri tevatüren söylenen
Hutte kapısından toplu halde İslam’ın giriş kapısı kelime-i tevhit çığ-
lıkları ile geçtik.
Hususi olarak otobüslerle el-HALİL’e gittik. Her kutsal yerin haz-
zı, duygusu başka başka… El-HALİL’in hududundan girerken bana
öyle bir hal oldu ki, izahı mümkün değil!.. Hazret-i ALLAH’ın
“HALİLİM” yani “sevgilim” hitabını mana yapım her an devamlı
işitiyordu. Bu işitme kelime değil, hal tecellisi idi. Eşitiyordum. Hitab-
ı ilahinin sarhoşu olmuştum. Gözlerimden yaşlar boşalıyor, ihtiyarım-
la değil, gayr-ı ihtiyari şelale misali akıyordu. Taraf-ı etrafımdan sıkı-
lıyordum “riya zannederler” diye amma ihtiyarım akan yaşı durdur-
mama yeterli değildi. Özellikle İBRAHİM (aleyhi’s-selam)’ın mer- 189
kad-i şerifinde Rabbım koruduğu için deli olmadım da, ne mi ol-
dum?… Halâ o aşkın delisiyim.
24 saat kaldık. Yusuf (aleyhi’s-selam)’ın atıldığı kuyunun etrafın-
da halaka kurduk. Rabbımı zikrettik.
Sakın demiyesin “Hazret-i ALLAH ümmet-i Muhammet’ten aldı
da beni İsrail’e niçin verdi?” İslam ve iman ölçüsü ile bu günahımızı
bilse idik elbette ruha üzüntü veren zuhurat olmayacaktı.
Rabbımı noksan sıfattan tenzih ederim; 1966 senesinde gördüğüm
manevi ahvalde değişen bir şeyin olduğunu zannetmiyorum.

189
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

SELMAN-I FARİSİ (r.a.)

Ashab-ı güzinden, ehl-i suffanın ileri isimlerinden, değişik şeriat-


ları yaşamış, Hazret-i Resulüllah (sallAllahu aleyhi vesellem)’in getir-
diği en son şeriat-ı garraya tabi olan, insanların kıyamete kadar maddi,
manevi hayatlarını düzenle yürütecek, yaratılan güzellikleri uhdesinde
bulunduran, mekârim-i ahlakın tamamını cami şeriatta karar kılmış,
kemalatlı tecrübeleri yaşadığı zamanın, ilericiliğinin hayranı, geriye
bakmadan emr-i ilahi üzere yaşantısında biat ettiği ALLAH elçisinin
izinden ayrılmayan büyük insan, mana anlamı ile büyük derviş!…
190 Hendek harbinde Peygamberimiz Efendimiz’in tecrübesine itimatla
istişare yaparak fikirlerine kıymet verip Medine-I Münevvere’nin
düşmanın saldıracağı yerlerine hendek kazdırması ve bilfiil kazı işinde
çalışması tarihi vakıadır… Hayatının çok yönü metafizik olaylarla
dolu dolu…
Bir tanesini anlatayım: İyi dinle. İnanıp inanmamakta özgürsün.
Bilmem, hakiykat dışında yaşıyanlara özgürlük yakışıyorsa; ben
inanmıyorum, ALLAH ve elçisini tanımayanların özgürlüğünün ger-
çek özgürlük olduğuna.
Peygamberimiz Efendimiz Selman-ı Farisi (r.a.)’a:
“--Ya Selman, sizlerden bir kişi vefat etti. Onu sen gaslet, başkala-
rına gösterme. Perde çek” buyurdu.
Selman-ı Farisi anlatıyor:
Emr-i peygamberi üzere gaslediyordum. “Acaba temizlemek icab
ediyor mu?” diye elimi ölünün avret mahalline götürdüm. Elimi itek-
ledi. “Yanlış mı gördüm” diye tekrar elimi götürdüm. Gene daha şid-
detle itekledi. Geri çekildim.
“--Senki ölüsün, diri işi işlersin” dedim.

190
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Gözünü araladı da:


“--Selman! Hazret-i Resulullah sana ne emir verdi ise onun dışına
çıkma. Beni vakitli yerime gönder” dedi !...
Bir hadiseye şahit olmuştuk. Benzerliği olduğu için cennet mekan
kayınpederim Hacı Mustafa Anaç Efendi Selman-ı Farisi (r.a.)’ın bu
metafizik olayını anlatmıştı.
A’mâ Yaşar efendinin babası vefat etmişti. O zat ehl-i takva, vera
sahibi, sadık, aşık dervişti. Vefat ederken vasiyet etmiş “beni efendi
yıkasın” diye. Efendiye vasiyeti bildirdiler. Efendi:
“--Ben hiç cenaze yıkamadım. Bahri hafıza haber edin, gelsin.
Bana vekaleten cenazeyi yıkasın. Ben de suyunu dökeyim” dedi.
Bahri hafız hoş sohbet, dergahın naibi, bilgisi ALLAH’a kul, Pey-
gamberimiz Efendimiz’e ümmet olmaya müsaitti. Şahidim: Her hali
dervişti.
Bahri hafız anlatıyor:
Cenazeyi yıkarken bir tarafını yıkıyorum, sıra öbür tarafa geldimi
kendi ihtiyarı ile dönüyor. Kolunun birini yıkıyorum, diğerine el at- 191
madan uzatıyor. Garibime gitti. Dedimki:
“--Pezevenk, kendi kendini yıkıyacaktın da, “efendi yıkasın” diye
neye vasiyet ettin?”
“Pezevenk” tasavvufta bildiren, görüştüren, ara bulucu anlamında
manevi iltifattır. ALLAH’la biliştiren, özünü taşır mürşidin vazifesi-
nin. Özet olarak ifadesi idi. Böyle safiyetli, anlamlı hitabların kanal-ı
mecrasından saptırılıp kerih, insanlığın yüz karası, edep dışı biliştir-
mede icra-yı sanat edinip kullanılmaya başlanınca bu anlamlı taltifler
mutasavvufinin iltifatı olmaktan çıktı. Ahlaksızın alameti, bilinç lev-
hası oldu. Tavsiyem, toplumda anlamı değiştirildi, bırak onların olsun.

191
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ANAM

Zamana göre bilgili, okur yazar, saliha, kırık çıkık ustası, fakir ve
fukaranın da anası meziyetleri ile örnek dervişti. Anamın bazı unuta-
madığım meziyetlerini insanlığa örnek olsun diye anlatmaya çalışaca-
ğım:
Çocukluğumuzda iki erkek, iki kız kardeştik. En küçükleri ben-
dim. Bizlere hurafaya kaçmadan, inandığı Hazret-i ALLAH’ı ve Resü-
lünü iyi tanıttı. Hala çocuklukta edindiğim o iman sermayesinin insan-
cıl yönü hayatım boyu rehberim ve düsturum oldu. Hele biz çocukla-
192 rına çok zaman dilinden düşürmediği şu nasihatını levhalatmak lazım
amma levha yapsan tatbik edecek kaç müşteri bulursun?
“--Birazdan babanız gelecek. ALLAH’ın tahsis ettiği sizlerin rız-
kınızı size ulaştırmak için ne müşkilat, ne meşakkat çekiyor, biliyor
musunuz? Eve gelince adamcağızı bir de siz üzmeyin!..” diye bizlere
babamı çok yücelerde gösterir, sevgi ve hürmette ALLAH ve resülün-
den sonra babamı sevdirmişti anam...
Babam sinirli ve biraz da huysuzdu fakat beraber geçirdiğimiz
zaman içinde birbirini kıracak ne bir söz, ne bir çekiş, ne de birbirine
küsü tuttuklarını bilmem. Şöyle bir örnek vereyim, daha iyi anlaşıla-
cağını umarım:
Anam 1945 senesinde ahirete yürüdü. Şu an 1999 bitmek üzere.
Ailem Hacı Fatma hanım anama muhabbetinden dolayı kaynanasının
ruhuna hergün Fatiha, arasıra Yasin okur. Başka söze ne gerek var?
Kaç tane kaynana gösterirsiniz ki gelini ruhuna fatiha okusun?!
Memleketimizin eşrafından müteahhit bir zatın kazada omurga
kemiğinde kırıklık olmuş da, anamı çağırmışlardı. Tahminen 13 veya
14 yaşımda idim. Beraber gitmiştik anamla. Tıp doktorlarının ortopedi

192
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

yönünde pek ihtisasları yoktu. Pek muvaffak olamıyorlardı. Bazan


anama gönderirlerdi “bizim bu dalda ihtisasımız yok” diye. Pratik
yetişmiş kırık ve çıkıkçılar haklı olarak yaptıkları ustalıklarla toplum-
ların itimatlarını daha çok sağlamışlardı. Tıpda bu problem de çözül-
dü, elhamdülillah; ortopedi dalında da toplumların pratik ustalara ihti-
yaçları kalmadı. Ortopedi de tıp dalında yerini buldu. İtimat edilir du-
ruma geldi... Eski ortopediyi, icraatını haramiyyet dışındaki güzellik-
lere önem vermeden her güzelliği din dışı gösteren, içtihatsız şeriatıyla
kendini kabul ettirmeye çalışan dini yaşantıyla kıyaslar isek, bu anla-
yışın manasız maddenin kuru izahına gönül mahrumiyeti ile insan
olma kapısını beni Adem’e kapatmış, her yönlü ihtiyacın aşk zanne-
dildiği, gönülsüz ve manasız yol tercih edilmiş, imanı maddi çıkarlar
sağlamıyorsa hakiykatten kaçan, hakiykatlerin zuhuru ile rahatsızlık
hissedenleri pratik sınıkcılara benzetiyorum...
İNŞALLAH MEDENİYYET, TEKNOLOJİ, CUMHURİYET,
DEMOKRASİ, tamamı ile insan haklarını uhdesinde toplamış
LÂİKLİK… Bu güzelliklerin İslâm’ın öz malı olduğu idrak edildiği
zaman, pratik kırık çıkıkçılar ister istemez yerlerini ortopediye bırak- 193
ma mecburiyetinde kalacaklardır. İşte bu gerçekleri anlatıp da kabul
edecek merci bulamıyorum. Ümitliyim olacak inşALLAH.
Anam pratik sınıkçı idi. Amma ihtisası vardı. Müteahhidin beline
el attı.
“--ALLAH’ın izni ile eyi olur, şu kadar para alırım” dedi.
O güne göre beğenilir bir rakamdı. Sancılar içerisinde kıvranan
zat hiç pazarlığa girmeden:
“--Kabul!” demez mi?.
Yeni dokunmuş çirişli kara tezgah bezi top halinde getirtildi. Bel
kemiğini yerine düzelttikten sonra mumya gibi sıkı sıkı sardı anam.
Sıkı tenbih etti:
“--Bu sargıya hiç dokunulmasın. Zamanı geldimi ben açacağım!.”
Şifa temennileri ile dışarıda bizi bekleyen faytona bindik. İçim da-
ralıyordu. Anamı alışa geldiğimin dışında, değişik zihniyette görmüş-
tüm ve çattım:
“--Ana sana hiç yakıştıramadım. Fırsat düşkünleri gibi sıkılma-
dan nasıl söyledin “şu kadar alırım” diye?”

193
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Yüzü cidden kızaran anam:


“--İleri gitme. Bu hadiseleri ölçecek kabiliyette değilsin!” dedi.
“--Bunun kabiliyetle ne ilgisi var? Düpe düz fırsattan istifade et-
tin” dedim.
Anam benim anlıyacağım türden anlatmaya çalıştı.
“--Senin aklın ermez” diye söze başladı,
“--Hazret-i ALLAH o kişinin belini neye kırdı, bilir misin?! Bile-
mezsin! Ben müracatımın cevabını burda buldum. Alışa gelmiş fakir
fukara elime bakıyor. Ben onlara ne vereceğim? İmkanlarım da bit-
mek üzere. Ne yaparım ben?!..” Anladım ki, Hazret-i ALLAH benim
sıkıntılı müracaatıma cevap vermişti. Belini kırarak netiycenin şifa ile
sonuçlanacağından hiç şüphem yoktu. Çünkü iyi olunca fakir fukaraya
vereceğim parayı ondan almam için Hazret-i ALLAH öyle tertib etti.
Şimdi anladın mı?” dedi.
Ben gene anlamamıştım. Amma anamın gözlerinin dolu dolu ol-
ması beni duygulandırmıştı. Anacığımın o mübarek sözlerini şimdi
194 çok daha iyi anlıyor ve yaşıyorum. Makamı cennet olsun... Merhamet
timsali, örnek insandı anam... Yaşlı Çorumlular iyi bilirler anamı.

194
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

İYİ İNSANLARIN ÖLÜMLERİ DE İYİDİR.


ONLARA GIBTA EDİLİR

İkinci Cihan Harbinde asker idim. 1941 senesinde asker oldum.


Harp bitti. 1945 senesinde terhis olduk. Askerden üç sefer izinli gel-
dim. Evli idim. Üç kızım vardı. Ben anamı sevdiğim kadar anam da
beni çok severdi. Dua etmiş “ya Rabbi! Bir gün oğlumu göreyim, baş-
ka bir dileğim yok” demiş. Öyle oldu:
Babam Fuani kaplıcasını işletiyordu. Fuani kaplıcası Çorum-
Amasya hududu üzerinde. Hamam kısmı Çorum sınırında, arazisi ise
Amasya sınırı içinde idi. Hamamın 37 derece ısıda, çelikli cilt hasta- 195
lıklarına şifalı gür suyu vardı. Hamamın iç kısmında dışarıdan görü-
len, fizik üstü, metafizik yaşamış halâ Rabbımın orada metfun bulu-
nan zatı vesile kılıp, yakın beldelerin imanlarının zuhuru olarak sadık
kişilerin sıkıntılarının teselli kaynağı, rahmet-i ilahiye vesiyle, bariz
görünen tasarrufatın şifa mercii, ismi pek bilinmeyen, halk arasında
“UYUZ DEDESİ” diye anılan evliyanın türbesi vardı. Şahidi olduğum
olayları izaha çalışacağım:
Cilt hastalıklarına şifa veren bir kaynak suyunu da Hazret-i
ALLAH oraya ihsan etmişti. Vesile idi. İyi dinle: Harp bitmiş amma
bütün dünyada ekonomik kriz ve yokluklar devam ediyordu. Şekerin
kilosu beş liraya çıkmış, kimse alamıyordu. Milletçe uyuz olmuştuk.
Koyun sürüleri de uyuz olmuştu. Hamamın atık suyu evliyanın yanın-
dan dıştaki büyük havuza akıyordu. Sürüler o arkın üzerinden sürü
halinde geçirilir, geçerken de sürünün üzerlerine eller ile su serpilir,
kimisine damla dahi düşmez fakat bi-iznillahi tealâ bir kaç gün içinde
sürüde uyuz kalmazdı. Her taraftan sürüler gelir, şifa bulurdu. Şikayet
eden, aksini söyleyen bir ferde rast gelmedik. Koyun başı ücret alır-
dık. O sene hamamın masrafını o sürüler karşıladı. Her beldeden akın

195
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

akın sürüler gelirdi. İşte muazzam bir metafizik olay.. Fiziki izahı ol-
mayan, imana ve ruha ferahlık veren, fiziki olayları çürüten metafizik
binlerce şahitli olay!...
Terhis oldum. Hamama geldim. Maksadım babamın elini öptükten
sonra 35 km. mesafede bulunan memleketim Çorum’a gitmekti. Ço-
rum’da bizden kimse kalmamış. Hamama taşınmışlar, babam yalnız
olmasın diye. Ailemin hepsini hamamda görünce sevindim. Anam
hasta idi. Beni görünce “duam kabul oldu” diye Cenab-ı Hakk’a ham-
detti. Anamla bir gün görüşebildik.
Tedavi için babam, “beni de geldi” diye ferahlıkla anamı Çorum’a
götürdü. Doktorlar hastalığına “lösemi” demişler. Anamın nasıl öldü-
ğünü anlata anlata bitiremiyorlar. Öleceği gün “bugün benim düğü-
nüm, bayramım” diye eline kına yaktırıyor. Hacı Mustafa Anaç kayın-
pederim şeyh efendiyi çağırtıyor. Şeyh efendiye:
“--Mustafa efendi, bugün ben vefat edeceğim. Bana tövbe-istiğfar
verdir” diyor.
Berabece gümbür gümbür tövbe-istiğfar okuyorlar. Bir ara şeyh
196 efendiye:
“--ALLAH senden razı olsun Mustafa efendi. Benim derviş ol-
mama sebep oldun. Derviş olmanın ALLAH’ın lütfu ihsanı olduğunu
yaşadım. Şu an da gününü görüyorum. Gideceğim makamımı görüyo-
rum. ALLAH sizlerden razı olsun. Beni ikna ettin. Rabbımın lutfu ile
derviş oldum. Bana hakkını helal et” der.
Ali Haydar Ahıskavi Hazretlerine anamın da, babamın da biat et-
melerine Mustafa Anaç efendi vesiyle ve sebeb olmuş idi.
O gün ruhunu teslim etti. Ben hamamda idim. Anamın vefatı ai-
lemizin nizamını bayağı sarsmıştı. Eskisi gibi değildi. Teneşirde anam
yıkanır iken hoca hanımlar şahadet getirirlerken herkesin gözleri
önünde anam sağ elinin şahadet parmağını yukarı dikmiş! Bunu gören
hanımlar hem korkmuşlar. Hem de çığlık atmışlar, “nasıl ölü bu?”
diye…
Hazret-i Mevlana’nın duyurduğu gibi:“Biz öyle padişah mıyız ki,
taht üzerinden inip tabuta binelim?!.. Bizi taht üzerinde gördünse hep
öyle göreceksin…

196
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Hazret-i ALLAH verdiği rahmetini geçici vermiyor. Dünyanın


kadrini bil. Dünyadaki maddi ve manevi kazanç kapısını başka alemde
bu kadar kazançlı bulamazsın. Bu kazancı kaçırma. ALLAH’a kul
olmak kasdi ile peygamber efendilerimizin getirdiği tertib-i tanzim-i
ilahiyi zamanın yaratılan güzellikleriyle çatışmayan, içtihat görmüş
şeriat nizamına uygun yaşamak istiyor isen -ki, mecbursun- fiziki
olaylarla yetinme. Bariz rahmet-i ilahi olan fiziküstü, metafiziği de
yaşa. Madde ve manayı da yaşamak kasdiyle yaratıldın. Beni Adem
insan olmaya her an müsaittir. İnsan olmanın reçetesi yalnız beni
Adem’e verildi. Bir daha eline böyle imkan geçmeyebilir. Gafil olma.
Bu abd-i acizin tecrübesi ile sabit önerilerine kulak ver, evvel
ALLAH. Şeriatı ile yükümlü olduğun ALLAH elçisine, elçisi hayatta
değilse ALLAH’ın vazifeli kıldığı varislerine ve anacığına hürmette
ve hizmette sakın kusur etme. Çünkü hiç bir evliya görülmedi ki, bu
rahmet-i ilahiyi bilemeyip, nankör olsun!... Bu yönlü muhip bahtiyar-
ların huzur-ı ilahiye küfürle gitmesi de kanun-ı ilahiye, rahmet-i ilahi-
ye uygun değildir. Kur’ân-ı azimü’ş-şan’da ALLAH’ın bildirisi, vari-
sü’n-Nebi evliyaya inanıyorsan anlarsın. Abd-i acizin sözlerini, müba- 197
rek olsun derim... Halâ Hazret-i ALLAH’tan da sıkılmadan, bildirisini
bilerek veyahut bilmeyerek tahrif ederek, basit anlamda her sahada
kullanılan “dost” hitabını varisü’n-Nebi, nedim-i ilahi, Hazret-i
ALLAH’ın irşat vazifesi ile yükümlü kıldığı mürşidi belliki kasıtlı
eşdeğer göstermeye çalışdığın “dost” diye tefsir ve meallerinde dahi
gerçeği diyemedin! Neden? Aynı ilahi anlamı taşımayan “evliya”nın
manasını basitleştirerek her mevzuda kullanılan, günahı kebairde dahi
yerini bulmuş, “evliya”nın anlamında yeri olmayan “dost” kelamı ile
eşdeğer göstermenin tahribatını halâ göremiyorsan bu abd-i aciz ana-
cığımı sana nasıl anlatabilirim?!..
Hele hele yazdığım metafizik eserinin 60. sahifesine 55 sene evvel
irtihal eden anacığıma halimi arz edişimin cevabı olan “kudret müh-
rü”nü Rabbımın manevi vazifemi tasdik mührünü nasıl anlatırım?!.. el
insaf ekranda yok printırın hiç dahli yok şahitler huzurunda 80 yaşın-
daki bu Abdi aciz şöhret ve varlık gösterisine gençliğimde bile iltifat
etmedim. Olmadık bir şeyi gösterme zevki hayatım boyu olmamış,
olmayacak da inşaAllah… Bu fakiri tanıyanların ve manevi vazifesine
inananların imanlarına çerçeve olsun istiyorum. İstersen gene inanma

197
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ve anlama. “Üzülmeyeceğim artık” diyorum “vız gelir!...” amma gel-


miyor!... Çünkü gönülle ilgin kesik. Acıyorum. Hazret-i ALLAH gö-
nül kapını açsın. Hakiykat düşmanlığın bitsin inşALLAH!...

198

198
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ALKOLİK DERVİŞ ALİ EFENDİ

“Kazara bir sapan taşı, bir altın kaseyi kırsa, ne kıymeti artar ta-
şın, ne kıymetten düşer kase” Senenin on bir ayı Ankara Hacıdo-
ğan’daki atölyemin duvarına sızıp kalan alkolik Ali efendi vardı. Çok
alkoliklerin o civar meskeni idi. Orada “elmas bakkal” diye insanlık
dışı, hiç gülmeyen sanki insanların helaki için programlanmış bir ro-
bot açık içki satar bakkaldı. Ama ağırlık açık içki satışında idi. Eksil-
meyen müşterisini açıktan görmek ve saymak zor değildi. Sıkıştıkları
zaman müracaat kapıları benim kapımdı. Nedense o zavallılara karşı
acıma hissi ile karışık bir yakınlık duyardım. Arasatta kalmış, ne cen- 199
net aşkı, ne de cehennem korkusu kalmamış, kaza-zede bu insanlara
acımamak ve yardımcı olmak hissini taşımayan beni Adem’e de aynen
acırı !.. Bu kaza-zedelere asalet ayrımı yapmak haddim değil.
Hayatına bir nebze israrım üzere vakıf olduğum Ali efendi vardı.
İtfaiye meydanında Kurtuluş palasın sahibi; Samanpazarı Kurşunlu
caminin bulunduğu ana yolun karşısı dizi evler de Hacı Ali ağanındı.
Zengin, hatırı sayılır, takva bir zattı. Hacı Ali ağa her gün elmas bak-
kala on iki lira elli kuruş gönderirdi. Oğlu Ali efendinin günlük nafa-
kası idi. Hesaplanmış, peynir ekmekle içkisine denk geliyordu. Bu
durum Ramazanın birinci günü biter, Ali efendi üzerindeki para etme-
yen çadır bezinden yapılmış elbisesini çıkarıp, o gün alınmış lacivert
elbise sırtında, kravatı bağlı temiz gömlek, siyah fötr şapka, yeni
ayakkabı ayağında hemen erkenden bana gelirdi. İlk senelerde garibi-
me giderdi amma alışmıştım Ali efendinin bu haline. Benden yaşlı idi
amma elimi zorla öperdi. Edepli dervişti. “Bugün nerede iyi bir vaiz
var” sorardı bana. Beraberce giderdik. Namaz kılar, dinlerdik, mana-
dan nasib almış vaiz efendiyi. Vaizin gönül kapısı kapalı ise dinle-
mezdik. Dinlesek de ne verebilirdi hakiykat yoksunu hakiykat yolcu-

199
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

larına? ALLAH yolunda canını feda edip feryat edenlere ey hakiykat-


lerin garibi vaiz ! Nefsine vaaz etmeden bana vaaz etme! Para et-
mez… ALLAH kitabında nasa emredip de kendi nefislerini unutana
ALLAH lanet ediyor…

Öyle bir söz söyle ki, sözünden ibret alsınlar;


Söz bilmez isen sükut eyle, seni bir âdem sansınlar!

Gönülden bir şeyler gösterebiliyorsan ne mutlu! Salâhiyyetin ka-


dar ihsan eyle. Eğer bu hususda yetkili değilsen kuru dava ile, dinli-
yenlere ne verebileceksin?
Ali efendi Ramazanı çok güzel geçirir, maalesef bayramın birinci
günü üzerindeki giysiler değişmiş, çadır bezinden yapılmış, satışa
gelmeyen giysileri sahibini bulmuş… Ali efendi atölyenin dış köşesi-
ne sızmış… Tekrar öbür Ramazana kadar Ali efendiyi hep böyle bu-
lursun.. Ramazanda bu anormal halin nedenini sordum. Müteessir,
200 üzülerek dedi ki:
“--Efendi, haddi aştım. Hazret-i ALLAH’ın emirlerine derviş ol-
duğum halde isyanda haddi aştım. Bir gece maneviyattan tarikat şama-
rı yedim ki, karyoladan aşşağıya düştüm! Harabat ehlinden oldum.
Ramazan müddetince aslıma rücu ediyorum. Ne olur efendi, beni
ayıplama!.”
Muhabbetle sarıldım:
“--Seni nasıl ayıplarım?! Ayıplarsam inancıma karşı ayıp olur.
Ancak dua ederim aslına rücu edesin diye.”
Şunu yaşadım ve gördüm ki, merhamet imandandır. İmanın dışa
yansıması, şahadetin anlamınının, esas özünün zuhurudur. Ademin
acıma hissi fıtratında mevcuddur. Merhamet ise beni insanda imanın
dıştan görünüşü, külli mevcudatla olan muammelatında zahiren görül-
düğü gibi batınen de görülebilen, madde ve manada zuhuru yalnız
insana bahşedilen rahmet-i ilahidir!..
Ali efendiye belki motamot böyle demedim. Amma mana değiş-
mez. Sözün şekli ne değiştirir ki? Ali efendinin babası Hacı Ali ağa
atölyeme geldi:

200
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“--Galip efendi kim?” diye sordu.


“--Buyur hacı efendi, benim” dedim.
Gözleri yaşlı yaşlı kucakladı. Elini öptüm. Hali söylemeye gerek
yok, anlatıyordu acı haberi:
“--Ali’mi kaybettik” dedi. “Bilemedim Alimin halini. Alim me-
ğerse ne imiş, bilemedik. Alime bilmeden çok eza ettik. Ölümünden
on beş gün evvel yıkandı, tövbe-istiğfar edip vakit namazlarını kıldığı
gibi, gücü nisbetinde kaza namazları da kılıyor, boş zamanı yoktu.
Hep ALLAH’ın isimlerini zikrediyordu. Kelime-i tevhit ve şehadetle
son nefesini verdi. Hep “Galip efendi” diye sizin isminizi söyledi,
aşkla. Merakımla geldim Galip efendiyi görmek için. Alimin sana
borcu var mı? Ödeyeceğim” dedi.
İşçilerim dahil topluca ruhuna Fatiha okuduk. ALLAH kusurlarını
afetsin, makamı cennet olsun. Biz beşer olarak böyle düşünüyoruz.
Yoksa hayatının son onbeş günü bizlere bir şeyler anlatmıyor mu?..
Bu abd-i acizin sözüne kulak ver. Ekici ol. Haddini aşan hadise-
lerde bilici olma. Harabat ehline hor bakma!..
201

Her tabîbe âşikâr etme derûn-ı derdini,


Her ne derdin var ise eyler devâ, ALLAH kerîm.

Derdinin devası için ehlini bul. Bir şair şöyle yazmış:

Her doktorun ilacı bu derde deva olmaz.


Tabib gerçek değilse rahmet gönüle dolmaz.
Hep mi sahte oluyor? Doğrusu yok mu bunun?
Aradın da buldunsa cemale gider yolun.

“Nasıl bulunur? Deme. Nasip meselesidir.


Tertib-i ilâhinin kuluna hediyesidir.
Böyle emretmiş ALLAH, aramadan bulunmaz,
Kısmette yoksa eğer semtinden de geçirmez.

201
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Nedim-i ilahidir, ademi insan eder.


Maneviyat olmadan neye yararki beden?
Bizce ilahi nedim Kuşçuoğlu Galip’tir;
Onun tüm dervişleri Hak yoluna taliptir.

Maddede ve manada onu çok seviyorlar,


Kimseye verilmeyen Hak mührü veriyorlar.
Şükrederim Rabbıma “Galibilik” lütfetti.
Varisü’n-Nebi, mürşit vesile, bu fakiri derviş etti.
İsmail Coşkun

202

202
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

YAKININDA MÜRŞİT VARKEN NEDEN


KAHRAMANMARAŞLI MÜRŞİDE MÜNTESİP
OLDUN?

Bir zaman ben de kendime çok sordum bu suali. Bunun için ha-
kiykat garipleri bana düşman gibi tutumları ile devenin nalbanda bak-
tığı gibi baktılar.
Şeyh Ali Haydar efendi Ahıska muhaciri Hacı Bekir Baba’nın ha-
lifesi idi. Kayınpederim Hacı Mustafa Anaç efendi Ali efendinin hali-
fesi idi. ALLAH cümlesinden razı, makamları cennet olsun.
203
Çorum Fuani kaplıcasının çok tarlası vardı. Heves ettik, teşkilat
kurduk, tarlaları ektik. O beldede hatırı sayılan Piroğlu Halil efendinin
arazisi çoktu. “Ekebildiğiniz kadar benim tarlalarımdan da ekin” diye
israr etmişti. Hayli ektik. Şeyh Hacı Ali efendinin mesleği bostancılık-
tı. Şeyh efendinin de isteği üzerine bir tarla da onun için sürdük. O
semt münbit, bol mahsül veren bir toprağa sahipti. İşittikki bire kırk
veriyordu. Fakat biz bilemedik, toprağı derinden dört sefer aktardık.
Çorum’da toprağın verimi öyle idi. Amma o belde yüzünden sıyrılır
ekilirmiş. Derinden mahsul çıkmaz imiş. Nereden bilecektik? Mahsül
cidden verimli olmadı. Şeyh efendinin ektiği bostan tarlası da ektikle-
rimizi büyütemedi!..
Şeyh Efendi'nin yeni koşuma girmiş genç atı ve atın koşulduğu yaylı
bir arabası varadı. Çıkan mahsulü arabaya koyduk. Efendi Çorum'un
kazası Mecitözü'ne bir manava götürecekti...
Ali Efendi:
“Galip Efendi benimle gelir misin?” dedi.

203
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Benim de işim vardı. Araba gittiğine göre “rahat olur” diye bende
yola koyuldum. Bir maksadım da biat ederecek, dersimi alacaktım “Yol
boyu tarif eder” diye seviniyordum. Evdeki hesapçarşıya uymadı.
Efendi arabanın yanında yürüyordu, ben de edeben yürüyordum.
Yürüyeceğimi bilse idim gelir mi idim? Bir ara:
“--At daha, genç olduğu için kıyamıyorum hayvana” demez mi?..
İçimden eşşek alıp beygir satıyordum amma “benim derviş olma-
ma ne manisi var” diye nefsimle mücadele ederken geriden nefes ne-
fese bir köylü vatandaş bize yetişti. İki kişi yürürken üç kişi olduk.
Soluğunu daha toplayamamıştı zavallı; söze başladı amma becereme-
di. Benim arzumdu arzusu; giriş yapamadı zavallı.

“--Efendim, burada bir zat varmış” dedi. Şeyh efendi:


“--Evet ben de duydum, varmış” dedi.
204 “--Büyük zatmış” dedi. Şeyh efendi:
“--Evet, büyük zatmış” dedi.
İsteği kabul edilmediği gibi istihza olunan vatandaş yavaş yavaş
geri kaldı. Ben manen harap olmuştum. Dedim ki:
“--Efendi! Garib söylemeyi bilemedi. Ders isteyecekti. Lutfetsey-
diniz!
“--Galip efendi oğlum, bunlardan ne istifade olur?” demez mi?
Zaten yorulmuşum, dünya dar geldi bana… Babamın, anamın da
şeyhi idi. Fakiri çok severdi. Dişimi sıktım. Terbiyemi bozmamam
için Hazret-i ALLAH’a çok çok yalvardım. Ders istemediğime de
hamdettim.
Çok seneler sonra “biz seni Maraş’a bağladık ve oradan hadiseler-
le biz kaçırdık seni” dediler.
İşte ledünni ve metafizik olay.. Akılla, mantıkla ölçebilir misin?
“Ölçüyorum” zannedersin amma netiyce Hazret-i ALLAH’a usulüyle
teslim olmuş insanların her düzenini Hazret-i ALLAH düzenler, tan-
zim eder. Ehl-i aşk her zuhurata teslimiyetinden ötürü netiyceyi bile-
mez. Amma bilir ki, merciine teslim olan dünya ve ahiret mahrum

204
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

olmaz. İnsanlarda bu yönlü güç olduğundan değil, tertib-i ilahi olduğu


için. İşte akılcı dinin çözemediği gerçek dervişin virdi: “Hasbü-
nallâhu veni‘me’l-vekîl (teslim oluyorum ya Rabbi, her mevzuda
vekilim sensin” der. O ne güzel vekil, o ne güzel kefildir.

205

205
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ON BEŞ SENE ÖNCE ŞEYHİMİ RÜYAMDA


GÖRMÜŞTÜM

Rüyamda tek sıra dizilmiş insanlardan uzunca bir sıra.. Tek tek
Peygamber Efendimiz’i ziyaret edeceklermiş. Sıranın sonuna geçtim.
Hayli bekledim. Sıra bana gelmişti. Büyücek, ahşap bir kapıdan içeri
girdim. Sağ tarafta topraktan yapılmış bir sedir, hasır üzerinde Pey-
gamberimiz Efendimiz oturuyordu. Yüksek sesle kelime-i tevhidi zik-
rederek girdim içeriye. Peygamberimiz Efendimiz’i görünce bayıldım.
Yere düştüm. Efendim gözlerimden öptü beni. “MUHAMMEDÜN
206 RESULULLAH” diye yerden kaldırdı. Efendimiz’in cemalini hafı-
zamda muhafaza etmem için hayli seyrettim.
Tahminen on beş sene sonra şeyhim efendime intisab ettim. Gör-
düm ki, nur-ı muhammedi şeyhim efendimin suretinde tecelli ediyor-
du. Muhammedün resulullah’ı o şahsiyette görüp, orada öğrenecektim.
Halik-ı zü’l-celal öyle tanzim ve tertip eylemişti. Dini tahsil ve terbiye
gören hoca efendilerimiz de sır olmayan, kıyamete kadar devam ede-
cek bu gerçeği bilseler idi din-i İslâm’a mana düşmanlığı yapamadık-
ları gibi, istifade yönüne giderler, Kur’ân-ı azimü’ş-şan’da beyan edi-
len varisü’n-Nebi, nedim-i ilahiyi, evliyaullahı dışlayamazlar, mana
gülüncü olmazlar idi. Hem de Hazret-i ALLAH’a zulüm isnadından
kurtuldukları gibi, inanan, inandığını yaşamaya çalışan ehl-i aşkı, ehl-i
tariki, her gün, her saat rencide edemezler, ALLAH’ın gerçek gelinle-
rini rahatsız etmekten hiç olmazsa imtina ederlerdi.
İnanan ALLAH dostları “hubbul vatan mine’l-iman (vatan
sevgisi imandandır)” gerçeğinin hayranı, “vatanı olmayanın imanı
olmaz” düsturunu virt edinmiş, askerine küçük “muhammed” sıfatını
bayraklaştırıp tarih boyu cengaverliğini imanından almış necip mille-
tin üzerinde nazar-ı ilahi olan kahraman ordumun Hazret-i ALLAH

206
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

nazarını üzerinden eksik etmesin.. Bazı çıkarcı güçlerin mevzi tutum-


ları kahraman ordumuzun muhammetçik inancını sarsmasın. Kıyame-
te kadar baki kılsın, amin. Ve selâmün ale’l-murseliyn ve’l-hamdü
lillâhi Rabbi’l-alemiyn...

207

207
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

KIZIM SEVİL’İN KIYAMETİ

Tahminen 1955’lerde idi. Bir rüya gördüm. İbadullah Camisinde-


yim. Cemaat tekbir getiriyor. Ben camiden içeriye girerken bir mec-
zup bana hitaben:
“--İki gün sonra kıyamet kopacak” dedi ve ordan kaçtı.
Dehşeti ile uyandım. Rabbım tabirinin de iç alemime manasını ih-
san eyledi. Tabiri şöyle idi: Kurban bayramının üçüncü günü kıyamet
kopacak! Kurban bayramına üç ay gibi uzun bir zaman vardı. Belir-
tilmemişti, ferdi kıyamet mi, yoksa umumi kıyamet mi kopacaktı?
208 Nasreddin Hoca efendiye:
“--Büyük kıyame,t küçük kıyamet nedir?” diye sordular.
Hoca efendi cevaben:
“--Bunu bilmeyecek ne var? Karım ölür ise küçük kıyamet kopar,
ben öldümmü büyük kıyamet kopar” buyurdu.
Hazret-i ALLAH bizlere, kaderin kazasının zuhurunu bizim aczi-
mize uygun rahmet-i ilahi olarak gizli tutmuş, bizim hayrımıza lutfet-
miş de, bunu anlıyamamışız cehaletimizden. Bu yönlü cehlimizden
keşf-i keramet isteriz!...
Kıyametin kopacağına üç ay vardı bugünden. Nasıl bir kıyamet
kopacaktı? Bu merakla çok zor durumda idim. Üç ay yaşamak aczi-
min ürettiği ürün çekilmesi zor, her gün ayrı ayrı azap idi. Umumi
kıyamet olamazdı. Böyle bildirmişti Peygamberimiz Efendimiz: “Yer
yüzünde ALLAH’ı zikreden kalmadımı siz kıyameti bekleyiniz.”
Yer yüzünde ehl-i zikir, ehl-i şükür, ehl-i tevhit, ehl-i aşk insanlar
bilinçlendikçe gün-be-gün çığ gibi büyüyor, el-hamdü lillah. Hazret-i
ALLAH’ın haram kıldığının dışında cümle güzelliklerin İslâmiyet
olduğunu idrak eden ve anlayan “Allah’tan başka ilah yok” deyenlerin

208
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

gayr-i müslim değil de, “müslim kardeş” olduklarını idrak eden ha-
kiykat ve gönül ehlinin mevcudiyetinin gün-be-gün çoğaldığını söy-
lemek kehanet değil!...
“Acaba, nasıl kıyamet kopacak?” perişanlığı ile üç ay doldu. Kur-
ban bayramına erişmiştik. Gün sayısı bitti. Saatler gün kadar uzamıştı.
Aman ya Rabbi! Bilerek yaşamak güzel; bilmeden, teslimiyetle
yaşamak daha güzel. Varlığını hissedip de kulluk yapacak kadar zatını
tanımamak ne feci!
Bayramın ikinci günü en küçük kızım Sevil hastalandı. Ateşi var-
dı. Ankara Anafartalar Caddesinde Adliyenin karşısında kuleli evde
iskan ediyordum. Karşımızdaki arada Sami Ulus Çocuk Hastahanesi
vardı. Annesi ile hemen gönderdim hastahaneye. Doktor muayene
etmiş. Zatürre teşhisi koymuş ve çıkışmış:
“--Hanım! Geç bırakmışsınız çocuğu. Götürün, dikkat edin” de-
miş. İlaçlar yazmış.
“--İki gün sonra tekrar getirin, göreceğim” demiş.
Hani bir fıkra vardır. Yeri değil amma ben gene diyeyim: Efendisi 209
köleye:
“--Köle, ben seni Çarşambaya kovacağım” demiş. Köle de:
“--Zahmet etme ben Salı günü kaçıyorum” demiş.
Bayramın üçüncü günü oldu. Bekliyorum, kıyamet kopacak diye.
Akşama yakın sübyan çocuk ruhunu teslim etti. “Kâlû innâ lillâhi ve
innâ ileyhi râciûn” okudum ve günahsız yavrumun çenesini bağla-
dım. Anası ile ikişer rekat namaz kıldık. Sanki ailede zuhur edecek
emr-i ilahinin tecellisine gönüllü idi yavrum. Her yönü ile metafizik
olay… Hikaye gibi dinleme, ibret al! Yoksa nefsine bile bile zulme-
dersin...

209
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ŞEHİTLERLE SOHBET!...

Çorum Üçtutlar mahallesi, Sağrıcı sokak, Osmancık caddesinde


iki katlı, dedemlerden miras kalan konakta iskan ediyorduk. Sokağın
içerisine uzanan kısmında bilmem ne harbinde şehit olmuş iki erkek,
bir kadın, bir de oğlan çocuk Tosyalı şehitler orada medfun idiler. Ka-
birlerinin bir kısmı komşu evde kalmış. Kabirleri çoktan kayıp olmuş.
Amma o mübarek şehitler orada kıyamete kadar mevcut. Hazret-i
ALLAH şefi kılsın!..
Zaman zaman orada mevcudiyetlerini belirtmeleri hadiselerle ba-
210 riz görüle gelmiştir. Tevatüren anlatırlar: Babamın babası dedem şe-
hitlerin bulunduğu yeri hayvan ahırı yapmış. Hayvanları koyduğu gü-
nün sabahı bütün hayvanlar çarpuk çurpuk çıkmışlar. Dedeme gece
manasında:
“--Biz buradayız. Burayı temiz tut. Malınla sana işaret verdik. An-
layış göstermez isen canına olur” demişler.
Dedem hayvan ahırını kaldırmış. Orayı temiz tutmuşlar.
O kısım Ahmet amcama düşmüş. Amcama da görünmüşler. Am-
camlar da orayı kiler olarak temiz tutmuşlar. Amcam vefat edince ai-
lesi teyzeme bir ev alınarak orası da konağa eklenmiş. Babamın vefatı
ile kardeşlerim müstakil tapulu orayı bana uygun görmüşler. İtiraz
etmedim.
Ankara’da idim. Tapusu üzerime devrolduğu gece şehitlerle saba-
ha kadar sohbet ettik.
“--Çok sevindik buranın sana geçtiğine” dediler.
Ben de o mübarek şehitlerin orada olmalarının ALLAH’ın bir lut-
fu ihsanı olduğunu belirttim.

210
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Mali durumum müsait değildi. Orayı iskana müsait hale getirip ki-
raya verecektik “Ankara’da benim ödeyeceğim kiraya katkısı olsun”
diye. Evin yapılmasını kayınpederim Şeyh Hacı Mustafa Efendi yürü-
tüyordu. Kendisine rica ettim:
“--Efendi, şehitlerin olduğu yeri türbe gibi çevirelim” dedim.
“--Eğer türbe gibi yapar isek kimse burayı kiraya tutmaz, korkar,
duramazlar. Ben orayı temiz tutulacak yatak yorgan yığmak için yer
yaparım” dedi ve öyle oldu.
Ankara Sitelerdeki iş yerini yaparken mecbur oldum, damadım
Hacı İzzet efendi istedi, ona sattım. “Temiz tutun!” diye tenbih ettiğim
halde oraya banyo yaptırmışlar. Malumatım yoktu. Başları felaketten
kurtulmadı. Onlar da evi sattılar. Başka yerlere gittiler.
“Neye bu kadar anlatıyorsun?” dersen: Orayı türbe yapma imkanı
bulamadım, üzgünüm. Kitaba yazdım ki: şimdi yerine apartman
yapılmış, orada duranların rahat olacağını zannetmiyorum.

Orada Tosyalı şehitler yatıyor. Sabır ile makam almış evliyaya 211
benzemezler, dikkat edin! Bu fakir hayatta iken şühedaya hürmeten
yaptıracağım imkanım nisbetinde. İmanlı müteşebbise katkım elbet
olacak. Orada medfun şehit kardeşlerim beni affetsinler. Kaynağı ta-
vında dövemedik, maddi imkansızlıktan. Buna şehitler şahit, Rabbım
şahit!...
İşte yaşayanlar için fırsat: Kıyamete kadar METAFİZİK. Rahmet-i
ilahi, büyük hadise halâ mevcut olay!...

211
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

HASANI BASRİ HAZRETLERİ VE ŞAMAN

Tabiinin efendisi el-Hasan el-Basri (r.a.)’ın ateşperest şaman bir


komşusu vardı. Rivayet ettiklerine göre şaman son günlerini yaşıyor-
du. Öyle duyurmuşlardı. Hasan el-Basri (r.a.) “komşu hakkından Haz-
ret-i ALLAH sorar” diye ateşperest şamanı ziyarete gitti ve gördü ki,
şaman inancının icabı ibadetle meşgul. İncitmiyecek şekilde selam
verdi.
“--Ne yapıyorsun, nasılsın?” diye hatırını sordu.
“--Ölüyorum Hasan, gördüğün gibi. İmansız gitmeyeyim diye tan-
212 rıma ibadetle meşgulüm.”
“--Şaman, alemlerin Rabbı Hazret-i ALLAH benden sorar, niçin
gerçeği söylemedin diye. Ateş ilah olamaz. İnsanlara hizmet için ya-
rattı Hazret-i ALLAH onu. Çok mevzuda ALLAH’ın tertib ve tanzim
kıldığı nisbette istifade edilir. Emr-i ilahinin takdiri dışında bir güce
sahip değildir. Ben senin ilahını ilah olarak kabul etmediğim için onun
kafiri sayılırım. Buna rağmen sana zarar veren ilahın tüy deye bir şey
bırakmamış kafa kısmında. Amma bana ALLAH’ımın muhafazası ile
zarar veremez” dedi.
Ellerini bileklerine kadar ateşe soktu. Bekletti. Dehşetle ve hayret-
le bakan şamana ateşe giren yerlerini gösterdi. Şaman hayretle gördü
ki, ilahlaştırdığı kulunu yakan ateş kafirini yakamıyor. Metafizik bu
olayı gören şaman bitkin halde dedi ki:
“--Hasan, bu sahtekarlığı ortaya çıkardın. Beni bu yaşta dinsiz bı-
raktın. Ben dinsiz ne yapacağım? Bütün ömrümce yaptığım ibadet ve
taatın müflisi kıldın. İflas ettirdin. Niye seneler evvel uyarmadın kafir
komşunu?!”
Hasan el-Basri dedi ki:

212
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“--Şaman, geçen bir şey yok. Hatanı bilerek ALLAH’a yönel.


İmanım odur ki, Rabbım seni rahmeti ile ihya edecek.”
Şaman ümitsiz sordu:
“--Cennetine de kormu beni?”
“--Rahmeti sonsuz Rabbım elbette imanlı kuluna cehennemi layık
görmez. Cennet-i a’lâyı imanlı kulları için yaratmıştır, şüphen olma-
sın” dedi.
“--Senet verebilir misin?”
“--Tabi, neye olmasın?”
Senet yazdı, verdi. Yazılı senede baktı da şaman:
“--Şahitsiz senet neye yarar?” Dedi.
Hasan el-Basri Hazretleri senedi aldı, dışarı fırladı.
“--Şaman müslüman olacak, şu senede imza atın” deyince, senedi
kime uzattı ise memnuniyyetle hemen imzasını attılar. Senedi getirdi,
şamana verdi. Eline senedi alan şaman Hasan el-Basri Hazretlerinin
tarifi üzere, şimdiye kadar yaşadığı hayata tövbe ve istiğfar ederek
kelime-i tevhit getirdi. ALLAH’tan başka ilah olmadığını şahitler hu- 213
zurunda ikrar etti ve ruhunu teslim etti. Din-i İslam’la şereflenen şa-
man İslami prensipler üzere techiz ve tekfin olunup İslam kabristanına
defnedildi.
Hasan el-Basri (r.a.) kale fethetmiş bir kumandan edası ile evradı-
nı, ezkarını okumak kasdı ile huzur-ı ilahiye boynunu büktü. Aczini ve
yüce varlığa özel olarak yokluğunu itiraf edecekti, olmadı. Yapamadı.
İmanı feryad ediyordu: “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!..”
Elbette din dışı olanlara İslam’ın güzelliklerini gösterebiliyor isek
gösterelim. İmanın dışa yansıyan göstergesi vazifemiz fakat cennet
senedi vermek ukalalığın, küstahlığın, “men araf sırrı”ndan habersiz
cehlin cehli…
“--Nasıl düşünemedim, bunu? Hazret-i ALLAH’ın merhameti, af
ve mağfireti sonsuz, amenna. Fakat ben haddi aştım. Senet verdim”
diye Hasan el-Basri hicabından kafasını duvara vuruyordu:
“--Ya Rabbi! Beni affet” diye…
Hasan el-Basri diyor ki:

213
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“--Tövbe, istiğfarım kabul olmuş. Affolunduğumun görüntülü te-


celliyatı ilahi zuhuru imanıma ferahlık verdi. Gösterdiler; şaman cen-
net-i a’lada bir köşkte. Dedi ki:
“--Hasan, ALLAH senden razı olsun, ne söyledin ise hepisini faz-
lası ile Rabbım ihsan etti. Bağırıp durma. Artık senedine ihtiyacım
kalmadı. Bağırıp durma, al senedini.”
Senedi aldım. O manevi hal kayboldu. Fakat beni harabeden senet
elimde idi. Varlık, güç ALLAH’a mahsus, iyi anladım. hayatım boyu
bu olayı rehber edindim !...”

214

214
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

HASAN EL -BASRİ (Kuddise sırruhû)

Peygamberimiz (s.a.v.)’in hanımları Ümmü Seleme (r. anha) Ha-


san el-Basri’ye süt verdi, emzirdi, elinde büyüttü. O, küçücükken
Fahr-i cihanın bardağından su içmiş, dizine oturmuş, düâ almıştır.
Hasan doğduğu zaman Hazret-i Ömer (r.a.)’a götürdüler. Buyurdu ki:
“--Bu masum yavru güzel yüzlüdür: “hasan” diye isim koyun!.”
Ümmü Seleme (r. anha) onun için:
“Allah’ım dinde Hasan’ı imam kıl... Ümmet ona iktida edip, uy-
sun” diye dua etmiştir...
215
Hasan el-Basri (k.s.) hep abdestli gezerdi. Yetmiş yıl bu adabı terk
etmedi. Zamanın en büyük alimi idi. Herkes onun manevi ilmine muh-
taç idi.
Bu abd-i acize verilen icazetin, silsile-i meratib tanzim-i ilahinin
üçüncü rahmet basamağıdır, Hasan el-Basri. Birinci basamak Hazret-i
Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz, ikinci ise ALLAH’ın çekil-
miş kılıcı, Rasul’ün amcasının oğlu, doğuda ve batıda at koşturmuş
efendimiz Ali bin Ebi Talip’den tâbiinin Efendisi el-Hasan el-
Basrî’den devam eder silsile-i meratip. İcazetimdeki silsile-i meratibi
olduğu gibi yazarım amma “sahtekar ve çıkarcı din istismarcılarına
yardımcı olurum korkusu” ile buraya kadar ifşa ediyorum yol büyük-
lerini.
Tasavvuf vazifelilerini bi-zatihi Hazret-i ALLAH’ın emri ile tertip
ve tanzim-i ilahiden başka düşünmek manevi bilgi noksanlığıdır. Ger-
çeklerden uzak kalışının ve hakiykat yoksunu oluşunun göstergesidir !
Tasavvufun kolları tarikatlar kıyamete kadar devam edecektir,
aşikar veya gizli. Şüphe olunmaya. İşte ilm-i zahirle iktifa edip, ilm-i
batını ki hakiykat ilmini aklın düzenlediği felsefe ile bağdaşdıramayıp,

215
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

zaman zaman inkara dönüştürmeleri… Bakabildikleri açıdan öyle gö-


rülür. Fakat anlıyamadığım yönü ilmin her dalı güzeldir. İlim
ALLAH’ı bilmektir. Hakiykatları inkara götüren ilim nedir? “Benim
dediğim dedik, çaldığım düdük” iddiasında fikr-i sabit hastalığına tu-
tuldunsa bu hastalığın tedavisine kimsenin gücü yetmez. Umulur ki,
tövbe, istiğfar edile.
Menfaat-ı dünya ve hatır nesne için bildiği halde beyaza “siyah”
diyerek beyazı lekeleyen menfaat hatırı yağcılarının cemiyet oldukları
görülemez. Çünkü fitnenin ittifakının bakilik sıfatı olmadığı gibi zu-
huru tahribatından sonra görünüm değiştirmeye mecburdur!. Tasvip
edenlerin tatmin olmuşlarını toplum olarak gösteremezsin. Gerçeği
gören ve yaşayan ehl-i aşkı, ehl-i hakiykati inkarlarıyla ne kadar ren-
cide ettiğini ne zaman anlayacaklar? Bunların mana kaybının hesabını
mana mahkemesinde verebilecekler mi? O özlemi duyulan mahkeme
dünyada olsa idi mana şahitlerinin şehadetleri ile davayı kaybeder,
hatasını anlar, hakiykate yönelirlerdi. O zaman imtihan dünyası yaratı-
lış hikmetini kaybederdi. Şahıslar kendi üzerine alınmasın, ALLAH
216 cümlesini zü’l-cenaheyn eylesin. Bu abd-i acizin mizacı kimseyi in-
citmeye ve üzmeye müsait değil. Velakin kusura bakmayın, kimsenin
hatırı için beyaza “siyah” diyemiyorum.
Ey benim mübarek kardeşim! Din-i İslam’ı dünyaya beraber tanı-
talım. Dünyada mevcut, Hazret-i ALLAH’a inanmış kişilere “sen de
müslümansın, bu yönlü hep kardeşiz” deme cesaret ve bilgisini bile-
lim. ALLAH için cümle aleme ilan edelim... Amentüye iman ettiğimi-
zi, bütün peygamber efendilerimizi, semavi kitapların, suhuflar da
dahil hepsini kabul edip, iman ettiğimizi de ilan edelim. “Beş şartı
var” diye İslam’ı yaşanmayacak hale getirmeyelim. Lutfedilen rah-
met-i ilahiyyi gazab-ı ilahiye dönüştürdük. Bilgisizce yaptığımız hata-
lardan kurtulalım. Eğer biraz daha bu yanlış tutumlarımızda direnir
isek, fazla ileri gitmeden şu kadar arzedeyim: “ALLAH nurunu ta-
mamlıyacaktır” ayet-i celiylesinin elbette zuhuru görülecektir. Dost
acı söyler.
Bizden değil, muhammedi sıfatı taşıyanlardan değil, muasır mil-
letlerden zuhur etmeye başladı bile İslam’ın gerçek güzellikleri!..
Bu depremde (17 Ağustos 1999 depremi) İslam’ı bilmeden, İs-
lam’a yakışan icraatların samimiyetle nereden zuhur ettiğini milletçe

216
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

gördük. Çok duygulandık. ALLAH cümlesine gerçek iman ve manası


değişmemiş Kur’ân ihsan etsin. Örneğe ne hacet, milletçe, doğal dep-
rem afetinin dünyada misli ender görülen bütün azameti ile bizleri
perişan ederek, aczimizi ve beceriksizliğimizi bize çok pahalı ödetti-
ren laf ebeliğinin işe yaramadığını; rüşvetle “yürüyor” zannedilen işle-
rin netiycesini milletçe gördük. Hüsran olduğunu, nice ocaklar sön-
dürdüğünü, depreme karşı inşaat bilincimizin yetersizliğinin milletçe
nelere malolduğunu bütün çıplaklığıyla dünyanın gözleri önünde ser-
gileyen Rabbımın bütün aczimizle rahmetine sığınıyoruz. Bir daha
cemi kullarına buna benzer kaderin tecellisi kaza göstermesin. Amin,
ve selâmün ale’l-murselin. Bazı, bilgileri müsait olmayan kişiler “fai-
deli olacağız” zannıyla “bu başımıza gelen bize ALLAH tarafından bi-
zatihi verilen cezadır” diye hakiykat dışı laf ederler. Hayır, hayır! Bin
kere hayır! Dünya menduptur, en büyük kazanç yeridir, ceza yeri de-
ğildir. Yanlış düşünme. Eğer dünya ebedi hayat olsa idi, gidiş gelişi-
miz bizim yedimize verilse idi ileri sürdüğün bu ilmini düşünebilirdik.

217

217
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

KADERİN TECELLİSİNİN ZUHURUDUR KAZA

“Eğer insanların günahına göre dünyada ceza verilse idi yaşayan


beni Adem kalmazdı” diyen büyüklerimiz gerçeği bizlere anlayacağı-
mız lisanla anlatmışlar. Yanlış bilgimizle adaleti bilemeyiz, amma
Hazret-i ALLAH’a din öğrettiğimiz gibi adaleti de öğretiriz!
Günahsız sabi sübyanların içlerinde çok çok müttaki insanların
başlarına gelen kazaların günahlarının cezası olduğunu nasıl düşünebi-
liriz?!.. Tecelliyat-ı ilahilerde elbette beşer için çok öğretici ibretler
vardır. Dünya geçici ve muvakkat bir yerdir. Geliş ve gidiş kulun
218 elinde değildir. Tertib-i tanzimi ilahiler kulun hoşuna gitmese de rah-
mettir. Hiç şüphemiz olmasın! Zulüm ve merhametsiz icraatları kula
uygun görmezsin de ALLAH’a nasıl yakıştırırsın?
Şunu da hatırdan çıkarmayalım: Hazret-i ALLAH’ın takdiri ka-
derdir. Tecellisi kazadır. Dünyada emr-i ilahiye uygun yaşayan top-
lumlara kaderin zuhuru kaza mutlaka tecelli eder. Fakat hafif geçer.
Bazan rüya aleminde zuhuru acısı duyulur; bununla geçmiş olur. Haz-
ret-i ALLAH buyurdu ki: “Ben kullarımı seversem rahatsız olma-
sınlar diye yağmuru da gece yağdırırım.”
Kader-i ilahi kazaya mutlaka dönüşecek. Kazaya dönüşmesini ya-
dırgamak ALLAH’a bilgisizlik isnad etmektir ki, zat-ı ilahiye karşı
küfürdür. Dikkat et!. Muvakkat, geçici bir hayatın her dalından istifa-
de et de, ebedi hayatını kaybetme!...
Hani, çocuğun elinde altın top vardı. Ticari hayatı hemcinsini
kandırmaktan ibaret sanan zalım çıkarcı çocuğun elindeki altın topu
görünce dayanamadı. Sahip olmak için kurnazlığını sergiledi de bir
sürü boncuk, cıncık teklif etti çocuğa. Çocuk dedi ki:

218
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“--Bunlara ne hacet? Beni neşelendir; şu yüksek taşın üzerine çık,


eşek gibi anır, vereyim topu.”
Bu olayı izleyen seyirciler de vardı amma menfaat galebe çalmış,
gözü toptan başka bir şey görmüyordu. Çıktı taşın üzerine. Öyle anırdı
ki, eşşekler duysa idi o vakarsız menfaat anırmasını eşeklikten sarf-ı
nazar ederlerdi. Çocuğa:
“--Nasıl, oldu mu? Beğendin mi eşekliğimi? Beğendinse ver topu”
dedi.
Taklide gerek yoktu. İki ayağı noksandı hayvanın. Çocuk dedi ki:
“--Sen eşşekliğinle anladın bu topun altın olduğunu, ben insanlı-
ğımla bilemez miyim?!..”
Böyle menfaat-i dünyanın galebe çalıp hayvanlığı insanlıktan üs-
tün tutan, beni Adem suretinde nice hayvanlar görürsün, bakmayı bili-
yorsan!.

219

219
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

FİL LOKMASI

Hasan el-Basri (k.s.) haftada bir gün vaaz ederdi. Karşısında ma-
nadan anlayan gönül ehli oldukça şevke gelirdi. Eğer öyle birini mu-
hatab olarak göremezse sükut ederdi. Bir gün yine memleketin â’yan
ve eşrafı, beyleri Hasan-ı Basri (k.s.)’nun vaazını dinlemeye gelmiş-
lerdi. Hasan-ı Basri kürsüde oturmuş, sükût ediyor, bir türlü söze baş-
lamıyordu. Cemaatten biri:
“--Efendim, buyursanıza!... Kabilenin bütün beyleri geldiler. Sizi
dinlemek istiyorlar” dedi.
220 Hasan-ı Basri (k.s.) zamanının yüksek seziş sahibi, âlime ve gönül
ehli Râbiatü’l-Adeviye’yi kasdederek:
“--Direğin arkasındaki ihtiyar hanım geldi mi?” buyurdular.
“--Hayır, gelmedi” dediler.
“--O halde bugün ders yapamıyacağız. Zira biz fil için hazırladı-
ğımız lokmayı, karıncanın ağzına nasıl sığdırabiliriz?” dedi ve kürsü-
den indi.
Hasan-ı Basri’ye sordular:
“--Müslümanlık nerde?” Cevaben buyurdular ki:
“--Toprak altında…”
Bu abd-i aciz de bugün merciine ve yetkililere soruyorum.
“ALLAH aşkına” diye söze başlıyamıyorum ve garipsiyorum, çünkü
44 senedir aşk mektebinin hem öğrencisi, hem de öğretmeniyim...
Sizler de öğretmensiniz amma gönül tarikinden habersiz, maddeyi küll
olarak mana zannı ile yaşantınız ve izahınız beni Adem’in mana lok-
masını üretmenize uygun gelmiyor.

220
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Hani, Nasreddin Hoca’ya keçi boynuzu ikram ettiler. Reddetti ve


cevaben:
“--Bir dirhem bal için bir çeki odun çiğneyemem” buyurdu.
Hoca balın halisini yiyordu. Çünkü evliyaullahtandı. İrşadı espri
yönünden verilmişti. İhtiyacı yoktu, varisü’n-Nebi’nin odundan bal
çıkartmasına!
Ademin ahlaklanması dıştan başlar. O ahlak-ı hamidenin mecrası
içe dönüktür. İçte, mekarim-i ahlak şehrinde mesken edinmeye başlar.
Bu ahlakın öğretmenleri peygamber efendilerimizdir.
İşte o hakiykatlerin zahirde zuhuru şeriattır!.. Manası, tarikattır,
marifettir, hakiykattir!...

221

221
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

DİN OTORİTELERİNDEN RİCAM ODUR Kİ:

Hacı Bayram-ı Veli (k.s.) Hazretlerinin hakiykatin zuhuru sesini


dinle. Gönül şehrini ne güzel anlatıyor:

Çalabım bir şâr yaratmış,


İki cihan âresinde (arasında)
Bakıcak dîdar görünür,
Ol şârın kenâresinde.

Nâgehan ol şâra vardım,


222 Anı ben yapılır gördüm,
Ben de bile yapıldım,
Taş u toprak âresinde

Ol şârdan oklar atılır,


Gelir sineme batılır.
Âşıklar canı satılır,
Ol şârın bazâresinde.

Şâkirtleri taş yonarlar,


Yonar üstâda sunarlar.
Allâh’ın adın anarlar,
Her taşın her pâresinde.

Şâr dedikleri gönüldür,


Ne âlimdür, ne câhildür.
Aşıklar kanı sebüldür,
Ol şârın bazâresinde.

222
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Muhterem hocam! Medar-ı iftiharımız müftü efendilerimiz! Haz-


ret-i ALLAH cümlenizi maddi ve manevi ilmin sahibi, zü’l-cenaheyn
eylesin. Vazifeniz resmi olduğu kadar, manevi mesuliyyetiniz de res-
mi! Bunu müdrikim. Garipsediğim bir şey var: Yolu gönül bahçesine
uğramayan, hakiykat çeşmesinden su içemeyenler merakımı mazur
görün. Şahsi susuzluğunuzu ne ile gideriyorsunuz?! Susuzlara çeşmeyi
ve suyu nereden gösteriyorsunuz?
Fer’i olup gerçeği yansıtamayan, gönül kapısını açamayan, mana
yoksunu, gönül dışı ibadet ve taatlar emr-i ilahi olsa da kasd-i ilahi
olamaz. Yukarıya Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin gönül penceresini
açmaya çalıştım görebiliyor musun? O pencereden bakabiliyor mu-
sun? Gördüklerini imanına çerçeve yapabildin mi?
Hazret-i ALLAH’ın iki cihan arasında bir mana şehri yarattığını
ilan ediyor Hacı Bayram-ı Veli (k.s.): “Şar dedikleri gönüldür. Gönül
ALLAH’ın nazargâhıdır. O şehrin kenarından da baksan didar görür-
sün” diyor. O şehrin Hazret-i ALLAH mürşidi kamil = nedim-i ilahi,
varisü’n-Nebi’nin nazarında mevcudiyetini gösterdi. Plan ve projesi
ezel-i ervahda Hazret-i ALLAH’ın lutfu ihsanı ile mevcut! “Kelime-i 223
tevhit kalesi” diye de isim verilmiştir. Ehl-i aşkın, ehl-i zikrin gönül
karargahıdır.
Muhammed İkbalin acıdığı zümreden olmayasın: “İlim yığmışsın,
gönlü ihmal etmişsin: Acıyorum kaçırdığın servete.”
Bizler sizlerin ilminizle ibadet taatımızın maddi yönünü götürme-
ye çalışıyor ve gayret ediyoruz. Sen de gönül pazarına uğrasan da bi-
raz alış veriş etsen ne kaybedersin?!..
Hazret-i ALLAH’ın emr-i hilafı dışına çıkmadan, günah-ı kebaire
kaymadan, ALLAH’ın zamanımıza mahsus halkettiği güzelliklerini
arayalım bulalım. “Hikmet mü’minin kayıp malıdır. Nerede bulur
ise alsın” hitabı izaha muhtaç değil. Güzellikler nedir? beraber baka-
lım... İmanın şartı olan amentünün ruhuna uymayan bizleri enaniyet
bataklığına itekliyen gaddarca düşüncenin şerrinden iman nurunu mu-
hafaza edelim, temiz tutalım! “ALLAH’tan başka ilah yok” diyene
“müslümansın” demek ilmini, taltifini hemcinsimizden esirgemiyelim.
Herkese tepeden bakmayıp, hemen kafir, gavur gayr-i müslim damga-
sını vurmayalım. Peygamber efendilerimizin birini birinden üstün gö-

223
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

rerek fitne çıkarmayalım. Şeriatıyla yükümlü olduğumuz peygambe-


rimizin yolunu izleyelim. Cümlesine bildiğimiz kadar hürmette kusur
etmeyelim.
Her meslek içtihatsız yürümediği gibi şeriatı da zamana göre içti-
hatsız götürmeye kalkışmayalım!
“İslam’ın şartı beştir” diye kanun-ı ilahiye ters düşmeyelim.
Yanyana yaşayan hemcinsimizin birinin diğerine düşman olmala-
rına sebep olmayalım. Şimdiye kadar bu hatayı işleye geldik. ALLAH
rızası için bir daha bu günah bataklığına düşmeyelim.
Ayetin hilafına hadis-i şerif gösterme cüretinden sakınalım!
“Akılcı din” ihtas etmeyelim.
Adem (safiyullah)’tan kıyamete kadar semavi din İslamiyet’tir.
Peygamber efendilerimiz din getirmediler. İnsanların kemalatına uy-
gun, din-i İslam içinde şeriat getirdiler. Cümlesi İslamiyet üzere geldi-
ler. Bütün insanlığa bu gerçekleri duyurmak zevkinden mahrum ol-
mayalım.
224 Mana-yı tasavvufu inkar cehalettir, iyi bilelim. Bu gerçeklerin ila-
nını İslami yönü ile anlatabilir isek; gerçek İslam, cumhuriyet, demok-
rasi, laiklik, insan hakları İslamiyet’i bu güzellikler dışında mütala
etmek, aslından saptırmak İslam’a vurulan büyük darbe ve gerçekleri
tahrif olur. Böyle olunca ne olur? beraber görelim, bütün insanlıkla…
Dost olalım. Hiçbir ülkede İslamiyet’i bilgisizce horlatmayalım.
Bu durumda ilmine herkes hürmet gösterir. Şeriatına kimse küfretme-
diği gibi saygılı olacağından şüphen olmasın. Din özgürlüğün kabul
edilir. Teşkilatına özerkliğin verilir. Başkanını din oteritelerinin kendi
aralarında seçme hürriyyeti elbet verilir. Bilenler katında yerimiz olur.
Din istismarcılarının ipliği pazara dökülür. Sahte ilim adamları, sahte
mürşitler, meşihat karşısında tuzun suda eridiği gibi yok olurlar!...
Müftü efendiler! ALLAH rızası için Peygamberimiz Muhammet
Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz hürmetine yardım edin!... Sabit fikirli ve
tutucu olmayalım. İslamiyet yaratılmış güzelliklerin anlam ve ismidir;
anlatalım... Bilmem yazdım mı? Yazmış isem tekrarı da rahmettir:
Nil nehrinin mevcudiyetinden habersiz bedevi Mısır sultanını zi-
yaret için çok kıymetli hediye bir desti su ile ziyarete gitmişti, bedevi
için çok değerli olan bir desti su “herkes için aynı değeri taşıyor” zan-

224
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

nı ile. Nil nehrinin karşı yönünden geçtiği için Nil’in mevcudiyetinden


habersiz, “Mısır sultanının da su ihtiyacını temin ettim” zevki bedevi-
yi hakiykat yoksunu, gülünç olan varlıklı kılmıştı. Tavırları açık gös-
teriyordu bedevinin bilgisizliğini.
Şahsi akıl ve mantığının ölçüsü ile ne yaptığının bilincinde olma-
yan bedevinin bu tavrını garipseyen sultan hoşgörü ile karşıladı. İyi
anlamıştı bedevinin Nil’den habersiz yaşadığını. Sultan taltif etmişti
bedeviyi “hediyenin değerlisini bulmuşsun” diye.
Adamlarına emir verdi “giderken misafiri Nil’in yanından götü-
rün” diye.
Öyle oldu. Bedevi Nil nehrini görünce inanamadı. Tetkik etti.
Baktı. İçti. Sordu:
“--Her zaman bu su burada bulunur mu?” diye.
“--Evet, hep akar” dediler.
Yapmacık varlık gösterilerinin mahcubiyetinin etkisi altında fena-
lık geçiren bedevi feryat edercesine:
“--Ne büyüksün, ey sultanım! Benim bilgisizce tutumumu yüzüme 225
vurmadın, ey settâre’l-uyûb! Ben bir desti suyun varlığı ile varlık id-
dia ederken, enaniyet ukalalığıma sabır gösterdin de, Nil nehrinin
mevcudiyetini gizli tuttun. Ben haddini bilmezin bilgisizliğime ta-
hammül gösterdin. Nil’in mevcudiyetini de sen gösterdin. Göstermese
idin ayıbım olan bu varlık ve çirkin enaniyetten nasıl kurtulurdum?
Yaratanıma kulluk vecibemi yerine getirmemin zevkine nasıl ererdim?
Benim perdemi açtın. Artık bir katranın esiri olmam! Zira ummanı
gördüm…”
Ya Rab! Bize ezel meclisinde bir damla ilim vermiştin; bu damla-
yı varmak için yanıp tutuştuğu ummana sen eriştir!...

225
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

TİRYAKİ SİGARAYI NASIL TERKEDER?

İlkokulda başlamıştım sigaraya. Anam sigara içtiğimi anlamıştı.


Evin helası bahçe nihayetinde idi. Evlerin içinde hela olmazdı. Olma-
sını kabul edemezlerdi. Apartman hayatının ilk yaptığı yenilik helânın
yüz numara olup dairenin baş köşesinde yer alması idi. Anam heladaki
sigara artıklarını görmüş, benim sigara içtiğimi anlamış:
“--Baban helada sigara içmez, ikinizden başka evimizde erkek
olmadığına göre sigara artıklarını sen atıyorsun” diye nasihata başladı.
Neler demedi ki:
226 “--Zehirlerin en fecisi. Yavaş yavaş insanın sıhhatını kemirir.
ALLAH’ın verdiği sıhhat emanetine de hiyanetlik oluyor!...”
Daha neler saydı, döktü. Ben saygı ile dinledim. “Hayır, içmiyo-
rum” diyemiyordum. Anacığımın terbiye sisteminde yalana yer yoktu.
En büyük suç yalan söylemekti. Anama diyemiyordum. Nasıl derdim
ki, herkesin yaptığı gibi ben de arkadaşlarımın yanında erkekliğimi
kanıtlıyordum. Sigara içmek erkek işi, içmemek arkadaşlar arasında
zül idi.
Zamanımızda erkekliğini dumanda seyredip zehrin tahribatını hiçe
sayan erkeklerin adedi hayli kabarık olduğu gibi, erkek tıynetli kadın-
lar da sigara tiryakisidirler. Anacığım gayr-ı ihtiyari gizliyemediğim
düşüncelerimi yüzümde okumuş olacak ki, babamın evde yedek bırak-
tığı sigaradan getirdi ve bana israren:
“--Anladım, sen sigaradan vaz geçmiyeceksin. Üzerine düştükçe
daha kıymetlenecek. O kerih yerlerde gizli gizli içme, yanımda iç”
diye israren içirdi.
Anam işin doğrusunu yapmıştı. Seneler, seneler geçti.. Okuldan
ayrıldım. Sanatkar oldum. Evlendim. Çoluğa çocuğa karıştım. Tıyne-

226
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

timde mevcud, seve seve taşıdığım her şeyin zirvesine çıkma merakı
tiryakiliğimde de görülüyordu. Kalın kulüp sigarasından günde iki
paket içiyordum. Sigaranın dumanının israf olmasına dayanamıyor-
dum, çekiyordum içime, dışarıya bırakmaya gönlüm razı değildi. Tek-
rar yutuyordum, bronşlarım tıkanmış zor nefes alıyordum. Boğazımı
açmak için çıkardığım ses komşu çocuklarını korkutuyormuş. Hanıma
rica etmişler:
“--Ne olur! Galip usta öyle ses çıkarmasın, çocuklar çok korku-
yor” diye.
İhtiyarımla değildi. Ne yapabilirdim?!.. Bırakmayı çok denedim.
Askerde parasız kaldığım zamanlar bıraktım. İmkanım oldu gene de-
vam ettim. Hastalandım, doktorlar “içme” dediler. Hastalığım iyi oldu,
gene içtim.
Biliyordum, kokusunun kerih olduğunu. israfat yönünden haram
olduğunu. Vücud ALLAH’ın emaneti ona yapılan tahrifatın da haram
olduğunu biliyordum. Sadık ve muhip bir derviştim. Şeyhime çok
bağlı idim. Nasıl bağlanmazdım ki, Hazret-i ALLAH’tan istedim, ar-
zuma göre ihsan etti. Şeyhim efendim iş yerimde, kasdi ben değildim 227
amma nedense çok tesir etti, etkilendim, duygulandım, utandım, anla-
dım, Rabbım benim için halketmişti efendimin sözlerini; diyordu ki:
“--Sigara içenin virdi ve zikri duman halinde, sigara içmeyenin ise
nur halinde Hazret-i ALLAH’a arzolunur.”
O kadar başımı önüme eğdim ki tarifi mümkün değil. Sanki yeni
keşfetmiştim, hayatıma kasdeden, çocukluğumdan bu yana santim
santim abd-i acizi zehirleyen haini! Yaptığı yetmediği gibi Rabbımın
hayran olduğum isimlerinin zuhuratı nur-ı ilahiyi dumana çevirmesi
bir anda kahretmişti beni. Vücuduma yaptığı tahribatı yetmemişti san-
ki! O anda çıplaklığı ile görüyordum. Sigaranın tahribatı hakkında
neler söylenmemişti, neler... Çilem dolmuş, vakti, saati gelmiş, efen-
dimin lisanı ile lutfetmişti Hazret-i ALLAH (c.c.)....

İksir-i a’zamdır nutk-ı ehlullah,


Yek nazarda hâki kimyâ ederler.
Hakk’ın esrârından onlardır âgâh,

227
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Velâkin surette ihfâ ederler!.

Efendimi yolcu ettim. Almanya’dan kenarı çakmaklı tabaka ge-


tirtmiştim. Keserin altına aldım, sigarası ile birlikte ezdim. İşçilerim
“yapma usta, bize ver” dedilerse de kimseye vermedim. Ezdim. Ezer-
ken de Hazret-i ALLAH’a müracaat ediyordum. Müracaatım cehlim-
den idi. ALLAH’ın varlığına, bu abd-i acizin aczime uygun değildi.
Sizler sakın ayni küstahlığı yapmayasınız diye uyarıyorum. Ne mi
demiştim? Dinle:
“--Ya Rabbi! Bu andan itibaren sigara içmiyorum. “Bana bu hu-
susta güç ver” demiyorum. Kendi gücüm ve irademle içmiyorum. Gör
kulunun sadakatını!”
Şu anda sigarayı terk etmem kırk beş seneye yaklaştı. Hiç yaklaş-
tırmadım yanıma. Cehlimden varlıkla küstahlığımın cezası sigaradaki
nikotin zehrinin özlemini hala atamadım üzerimden! Bugün bırakmış
gibi hasretini çekiyorum amma şurasını Rabbıma hamdederek söylü-
yorum, yaşadığımı seneler sonra iyi anladım: Kayınpederim Şeyh
228
Mustafa efendiye anlatmıştım da şöyle buyurmuştu:
“--Hazret-i ALLAH’a öyle müracaat olmaz, hata etmişsin. Aczi-
nin dışına çıkmışsın. başkalarında mazur görülse de senin manevi va-
zifen var. Dikkat et, avamda müsamaha ile karşılanan tutum has kulla-
rında küfür niteliği taşır. Nefsinde enaniyete ne kadar hak tanır da yer
verirsen manadan o kadar yoksun olursun. Enaniyet ve varlık
ALLAH’a mahsustur. Kulda görünümü sahtekarlıktır!...”
Maksadın hayatında yaşadığın metafizik hadiseleri yazmak değil
mi idi, sigarayı nereden sokuşturdun?...
Metafizik izaha dikkat edersen başkalarına fizik olan bu abd-i aci-
ze metafizik oldu.
Bu kitap küll olarak tasdik-i ilahi ile metafizik olduğu gibi; sadık
derviş sakın sadakatında cıvıklık yapma, unutmaki gönül şehrinin ka-
pısının anahtarı itimatla teslimiyettir.
Gavsü’l-a’zam Şeyh Abdulkadir Geylani (k.s.) manevi evlatlarına
şöyle buyurdular:

228
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

“--Evladım! Sana iki şey tavsiye ederim: Birincisi, evliyaya hiz-


met, ikincisi, fukaraya himmet.”
Her şey ALLAH’ın yed-i kudretinde olduğuna iman eden “küllü
şey’in sebebâ” hitabının anlamını idrak eden kullara, Hazret-i
ALLAH’ın yarattığı hayır ve şerrin sebeblerini eş değer bilip şahit
olanlara sözüm!... Diğerlerine de var sözüm. Lutfen, dikkatli olalım!
Bütün sebeblere az çok itimat ediyorsun da neden rahmet-i ilahiyyeye
vesile kılınan insan-ı kamili sebeblerin dışında tutmaya çalışıyorsun?!
Yol sahtekarlarının mevcudiyeti ölçü değil. O zalımları sebeb göster-
me. Sen de biliyorsun ki, ölçüsü bu değil!... İnan, bu abd-i acizin beşe-
ri zaafımı her zaman görmek mümkün. Fakat Rabbımın lutfu ihsanı
hayatımda ne sahtekarlığa, ne de düzenbazlığa yer bırakmamış.
Sene 1999. 44 senedir Hazret-i ALLAH’ın lutfu ihsanı olan irşat
vazifemi havfu reca üzere götürmeye çalışıyorum. Lutfen bu abd-i
acize itimat et. Zarar etmezsin. Tertib-i tanzim-i ilahiyyeye uygun
yaşamaya yakınlığın ve meylin cüz’i iradende görülsün!... Lafla pey-
nir gemisini dahi yürütemezsin..
“Ölmeden evvel öl” sırrını anla da memduh olan bu dünyada 229
noksanını bil ve düzelt. Öbür aleme bırakma. Hürmetlerimle!

229
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ÖZET

Yazmaya çalıştığım bu kitabın özeti fiziki yaşantıdan başka meta-


fizik hayatı ve varlığı kabul edemeyen ilim sahiplerinin yaşantılarında
ve duygularında benimsedikleri ilimlerinde fiziğin gerçeğini oluşturan
metafizik tecelli ve zuhurata yer veremedikleri gibi düşünemedikleri-
rinin noksanlığını gören ve yaşayan bu abd-i aciz, hayatımda zuhuru-
nu hayranlıkla yaşadığım, şahit olduğum metafizik olayların izahından
sakınca görmediğim kısımlarını samimi izahımla hemcinsimin bir
nebze gönül bahçesinin kenarından bakmasına yardımcı olabilirsem
230 mutlu olurum.
Hacı Bayram-ı Veli (k.s.) “kenarından da baksan didarı görür-
sün” buyuruyor. İçeriye girmek manevi rızık meselesi; ezel-i ervah
rızkı. Kul iradesini o yöne yönelttiği zaman o yolda kul şevk ile, zevki
ile, görgü ve yaşantısındaki hakiykatlerin maddede ve manada zuhu-
runun tecellisi ile yaratanına karşı hayranlıktan başka sermaye ihtiyacı
duyamaz. Bütün güzelliklerin yaratıcısı olan Hazret-i ALLAH, mad-
denin ve mananın tek yaratıcısı olduğuna iman eden kullarını sonsuz
rahmeti ile na-ehlin nazarından gizlemiş, dünyasını rahmeti ile ihya
eylediği gibi ebedi aleme mahsus kıldığı rahmeti olan tertib-i ilahiy-
yeden de fiziki ve metafiziki rahmetinden nasibli eyleyip, havfu reca
üzere ilahi aşkın saliki kılmış.
İlahi aşkın varlığı Hazret-i ALLAH’ın maddi ve maneviyatın aslı
olan varlığını, elçisinin getirdiği hakiykatın zahirde zuhuru görülen
şeriatın dışında aşk-ı ilahiyi mütalaa etmek iman taşıyan kula yakış-
madığı gibi, o hakiykat garibi kişinin aşk-ı ilahiden bahsetmesi hal
ehli tarafından horlanır. Avam nazarında da gülünç olduğu vakıadır.
Bazı mecnunlar -ki, onları normal şeriat üstünde göremezsin- ba-
zılarının yaşantıları gerçeği yaşamaya çalışan çok kişilere ürperti verir.

230
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

O kullar ilahi nizam üzere değillerdir amma samimiyetleri ölçüsünde


manevi muhafaza altındadırlar. Hayatları yalnız kendilerine mahsus,
istisnaidir. Bu tür yaşayanların yaşantılarından örnek alınmadığı gibi
hiçbir zaman bu şahıslar madde ve manada rehber de edinilmezler!.
İşte “Hazret-i ALLAH delisinden de, velisinden de vaz geçmez” hitabı-
nın anlamı budur. Bu gerçeği bilen akl-ı selim insan onları incitmemi-
ye çalışır, haddini bilir.

Hulasa eder isek:


Nizam-ı ilahi odur ki, ALLAH’ı bilip, emr-i ilahi üzere dosdoğru
yürümektir. Kasd-i ilahi mana olup yalnız fiziki yaşantının verdiği,
maddeden öte gidemeyen, kişinin inancı ve hayvani istekleri insan
olmaya yeterli olmadığı gibi yaşatmaya da müsait değildir. Emr-i ila-
hiyi yaşamasına yalnız fiziki iman yeterli olmayıp, emr-i ilahiye uy-
gun mana ve metafizik ilmi elzemdir!...
Delilsiz hiçbir yere kul iradesi ile gidemez. Hazret-i ALLAH
rahmetine vesiyle delili gerekli kılmıştır. Aczini bil, bu gerçeği iyi
anla! Anlıyamıyor isen dikkat et, gurur, kibir, ucup varlığını sarmış, 231
her yönünü. Kulu kulluktan çıkaran ilahi düzenbazlık sıfatı benliğini
ihata etmiş. Maddende ve mananda Hazret-i ALLAH’a yer kalmamış.
Diyemiyorsun amma ben söyliyeyim: “Sen kurnaz bir ilah olmuşsun!”
Kendinden başka ilah kabul etmiyorsun. Dolayısı ile Hazret-i
ALLAH’ın maddi ve manevi tertip ve tanzimini akıl kantarında tarttı-
ğın için yanılıyorsun. Manayı kabul edemiyorsun. Bu zihniyetin de-
vam ettiği müddetce gönül yolunu tıkıyorsun.
Bu yolun başı ve intası manadır. Bu çarpık tutumunla gerçekler
değişmez, iyi bilesin. Hazret-i ALLAH’ın tertip ve tanzim eylediği
manevi teşkilat-ı ilahiyi kabul edecek inanç yönün zayıf! Metafizik
yalnız beni Adem için değil felekiyat, cemadat, hayvanat, canlı cansız
her yaratılmış içindir. Maddesi görüldüğü gibi, manası da ehlinin mü-
şahedesine bahşedilmiştir.
Her fiziki tecelliyat beşerin ölçüsü dışında, fizikin üstünde metafi-
zikle dolu doludur. Ama biz bu rahmet-i ilahiyyeyi fiziki zuhurattan
ayrı müşahede ederek bilgimizin ve görgümüzün dışında tutmuşuz.
Keçi boynuzunu biliyoruz da içindeki az da olsa balın mevcudiyeti

231
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ilgimiz dışında. Arının yapımına sebeb olduğu balı yeriz de metafizik


yönünü hala çözemedik. Çözmemiz de kıyamete kadar imkansız. Hiç-
bir metafizik zuhuratın izahına Hazret-i ALLAH beşerin akıl ve man-
tığını muktedir kılmamış. İnsaf edelim, metafizikten hiçbir problem
çözmeye muktedir olamıyan, yalnız fiziki yaşantımızda bizlere yön
gösteren aklımızın gerçek yaratanımızı bilemeden, madde ve manadan
müteşekkil beni Adem’in insan olmasına katkısı olabilir mi? Hayır!
Hayır!
Şu halde ALLAH’ı dışlayıp aklı rehber edinmemiz yeterli mi?
Hayır, bin kerre hayır!.. Metafiziği ve manayı yansıtmayan ilim “çok
cazip imiş gibi” gösterilse de gayba iman eden müttakileri, ehl-i zikri,
gerçeği itminan-i kalble yaşamaya çaba gösteren ehl-i aşkı doyurama-
dığı gibi, ehl-i hakiykatin manadan tecride zorlanması manayı yaşa-
yanları tuğyan ettirir.
Her maddenin ayrıca mana yönü vardır. Mananın da metafizik
yönü vardır. Madde de zuhuru görülen metafizik hadiselere beraber
bakalım. Beni Adem’in yaratılışının nedeni metafiziktir. Beş duyunun
232 zuhur mercii fiziki gibi görülse de baka biliyorsan aslının metafizik
olduğunu görürsün. Metafizik tecelli ve zuhurat mercii ancak ve an-
cak beni Adem’dir !.. Ademin müşterek organlarının çalışması ilim
dalında bir nebze izah ediliyorsa da küll olarak ancak fizik üstü meta
olmasının inkarı mümkün mü? Milimetrik ölçülerle tanzim ve tertib
edilmiş felakiyata “kendiliğinden oluşmuş” diyen zihniyet bugün gü-
lünç olduğu gibi, bu çarpık fikir ve safsata dolu ilim yarın insanlığın
daha bariz utanç menbaı olacaktır.
Darvin’in iflas etmiş, insanın maymunun tekamülünden oluştuğu-
nu ileri sürdüğü anlamsız faraziyesini Darvin de çürüttüğü halde halâ
ilimle uzaktan ve yakından ilgisi olmayan “ALLAH’ın lütfettiği ilahi
kanuna ters düşsün yeter” zihniyetinin yarattığı tahribatın ürünü bo-
zuk zihniyetleri nedense halâ atamıyoruz.
Maddi ve manevi ilmin tesadüfi hiçbir yönü olmadığı gibi tertib-i
ilahiyyenin dışında bir zerrenin mevcudiyetini dahi düşünmek hakiy-
kat hilafınadır. Kendi kendine oluşan bir zerre dahi olsa başlı başına
güç demektir ki, tevhit gerçeğine aykırıdır.

232
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Tevhidin dört mertebesi vardır: Kelime-i tevhit, tevhid-i ef’al,


tevhid-i sıfat, tevhid-i zattır. Bu sıfatların cem’ini iman yönünde mü-
şahede eden insan mü’mindir. Kelime-i şehadet merciidir. Gerçek
imanı o hakiykat ehlinde görürsün. İslam’ın gerçek yüzünü orada mü-
şahede edersin. Gerçekleri bilerek yaşayan insan şahsı için olduğu
kadar toplumlar içinde önemli ve lüzumludur.. Hayvanlarda da meta-
fizik tecellilerin az da olsa belirtileri görülür. Köpeklerin felaketleri
gelmeden evvel hissettikleri deprem yıkıntılarının altındaki canlıları
haber verdikleri gibi sahibine ve taraf-ı etrafına sadakatının mevcudi-
yetine şahit olduk. Yaratanına yeterli iman etmeyen beni Adem’le
ölçüye alamazsın. Öyle ölçüye kalkışman köpeğe karşı adaletsizlik
olur!..

233

233
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

BEYAZIT BİSTAMİ’NİN (k.s.) KÖPEKTEN


ALDIĞI HİKMETLİ HAL KELAMI

Beyazid-i Bestami (k.s.) dar bir aralıktan geçerken köpek ters isti-
kamete gidiyordu. Yanına yaklaştığı zaman Beyazit “köpek üzerime
sürünmesin” diye eteklerini topladı. Duvara sıkışıp, köpeğin geçmesi-
ni bekledi. Köpek Beyazıd’ın bu halini ayıpladı da lisan-ı hal ile:
“--Ya Beyazit, benden neye bu kadar çekindin? Beni çok mu hakir
görüyorsun. Beni Adem’e bahşedilen şer’-i şerife göre tüylerim ıslak
ise siler, telafi edersin. Eğer kuru ise bir şey icap etmez. Bu kadar tela-
234 fisi mümkün olan olayı abarttın da beni hakir gördun, incittin. Merak
ediyorum, içindeki pislikleri nasıl temizleyeceksin?!..”
Beyazıt Bestami yaptığı yersiz hakaretten utandı. Özür diledi ve
köpeğe:
“--Arkadaş olalım” dedi.
Köpek:
“--Benimle arkadaşlık da yapamazsın. Ben her gün tahsis edilen
rızkımı almak için ne hakaretlere maruz kalırım, her lokmada mutlaka
dayak yerim, hakaret görürüm. Ya Beyazit, sen bunlara mütehammil
yaratılmadın, git yoluna... Benimle arkadaşlık yapmaya ne sabrın, ne
tahammülün, ne de izzet-i nefsin müsait değil.”
Beyazit bu hal hitabı karşısında perişan oldu da, “köpeğin bile ar-
kadaşlığına layık değilmişim” diye üzüldü. Daha tedbirli yaşamaya
çalıştı. Bu kıssa gurur, kibir ve ucubdan kurtulamayıp, kurtulmak da
istemiyenlere ithaf olunur !...

234
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

DENİZ KAPLUMBAĞASI

Deniz kaplumbağası kumu eşer, yumurtalarını çukura gömer, bir


daha gelmemek üzere orayı terk eder. Zamanı gelince yumurtadan
çıkan kaplumbağa yavruları kumdan çıktığı gibi denize koşar. Öğrete-
ni bulunmayan deniz kaplumbağa yavruları yumurtadan kumun yüze-
yine çıkar çıkmaz sürüler halinde süratle denize koşarlar. Ters istika-
mete gideni göremezsin. Yumurtadan henüz çıkıp gözlerini dünyaya
yeni açan yavrunun bu şaşmayan bilgisinin akıl ve mantık yönünden
izahı mümkün mü? İşte fizik üzeri metafizik olay...
Bütün metafizik zuhuratı anlatmak beşerin gücü dışındadır. Yaşa- 235
yarak zevkini alacaksın. Maddenin üzerinde mananın hakimiyetinden
habersiz inanca bilmem iman demek doğru mu? Bu imanın Hazret-i
ALLAH’ın varlığının sonsuz rahmetini yansıttığını nasıl kabul eder,
ne ile izah edersin?!...

235
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

EŞEK ARISI

Eşek arısı öldürmeden, iğnesi ile uyuşturduğu salyangozun yanına


yumurtalarını bırakır ve bir daha dönmemek üzere orayı terkeder. Arı
yavruları yumurtadan çıkar, konserve olan salyangozu öldürmeden
yerler. Uçma çağına gelince salyangoz bitmiştir. Gıdalarını uçarak
hayatları boyu temin etmeye çalışırlar.
İngiliz aliminin ALLAH’ın varlığını kanıtla-dığı delillerden al-
dım. Baştan sona her yönü ile meta-fiziktir. Bütün nebatat, hayvanat,
felekiyat her yaratı-ğın madde yönü olduğu kadar mana yönü de var-
236 dır. Hele beni Adem’in maddesinden manası daha çoktur. Adem insan
olma şerefine erdiği zaman küll olarak her yeri ve yönü ile manadır,
metafiziktir. Mana kulu küll olarak ihata eder ki, her yönü mana olur.
Mecnun’a neşter vurdular da, feryat etti:
“--Neşteri vücudumun neresine vursanız Leylama vuruyorsunuz!”
diye neşteri uzak tutmalarını söyledi.
İşte tasavvufta mertebeler vardır. O mertebelerde ifna olunur. Fe-
na fi’ş-şeyh, fena fi’r-resul, fena fillah, beka billah, kurbiyet diye.
Bunlarda yok olmak demek o varlıkta var olmaktır.

236
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

SANATTAN ANLAYAN MÜHENDİSE, KALİFİYE


İŞÇİYE VE KARNI DOYURULAN KÜLTÜRLÜ
SÜRVEYANLARA ÜLKEMİZDE İHTİYAÇ VAR.
BÜTÜN MESULİYETİ YETİŞTİRDİĞİMİZ BU
ELEMANLARA BIRAKALIM

Bilmiyen öğretmen, hazık olmayan doktor, hak ve hukuk tanıma-


yan avukat, eline alet dokunmamış mühendis, teknisyen ve iş adamı
her yerde palavracı ve geveze gezer. İnşaatın yabancısı değilim. Haya-
tımın belirli yönünü inşaatta geçirdim. Mizacım gereği her teşebbüs
ettiğim işin aslını öğrenmek ve gereğini yapmak hayatımda hastalık
derecesinde yer etmişti.
237
Hazret-i ALLAH buna benzer afet ve musibetlerden cümle yara-
tıklarını korusun. Amin, veselâmün ale’l-murselin. Her depremde ve
felaketlerde aczimizin ürünü suçlu ararız. “Depremde yıkılan binala-
rın tek suçlusu müteahhit” deriz. Gücümüz yeterse yakasına yapışırız.
Gerçeği bilemiyoruz. Bilemediğimiz için bina ticareti yapan müteah-
hidi tek suçlu görüyoruz. Şunu iyi bilelim: Umumiyyetle müteahhit ne
sanatkardır, ne alet kullanan mühendis, ne kalifiye usta, ne de kalifiye
işçi değildir.. Bu meziyetlere sahip olan müteahhidi tenzih ederim.
Ekseri parası olan veya borçtan korkmayan, ticaret kasti ile -bilgisi ile
değil- parası ve kredisi ile inşaat yaptırandır müteahhit. İstisnaileri
elbette vardır. Amelelikten yetişmiş, kürek tutmayı, kazma sallamayı,
mala kullanmayı bilen ve malzemenin sıhhatine aşina, işinin ehli mü-
teahhide değil bizim, dünyanın ihtiyacı var. O müteahhide kalifiye işçi
ve kalifiye usta gerekli.
Devletin ve belediyelerin açtığı ve açacağı kalfa okullarından dip-
loması olan, rüşvet yemiyecek, inşaat kontrölünde geniş selahiyyetli,
aldığı maaşla hayatını götürebilen, ruhsatlı ve ruhsatsız yapılan binala-
rın mesuliyetini taşıyan, selahiyyetli, imza sahibi her belediyyede,

237
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

belediyyenin büyüklüğüne göre belediyye hudutlarını kontrol edebile-


cek, adedi lüzumuna göre, tanzim ve tertip olunan imarın esasını, me-
suliyetini, güvencesini imzası ile tasdik eden, imza ettiğinin tek mesu-
li, masası olmayan, ALLAH’ı bilen ve korkan, hırsızlık yapmayacak
tek mesul sürveyanlara şiddetle ihtiyaç olduğu gibi; işden anlayan,
sanatının sıhhati belgelenmiş demirciyi, duvarcıyı, sıvacıyı, beton
kalıpcısını yetişdirecek okullara, kurslara, bu hususta imtihan edecek
imtihan heyetine ihtiyaç var!... Eğer bu teşkilat kurulmayacaksa gü-
lünç olan bu tür suçlamalar tarih boyu devam edecek. Müsebbibi bu-
lunamayıp, işten anlamayan kalitesiz işcilerin bilgisizce yaptıkları
hataların vebalini, bilmeden üzerine alan, meydanda gördüğümüz tek
mesul inşaat tacirlerinde bularak esas suçluların bilinmemesini vicdani
adaletle bağdaştırabiliyor muyuz?.
“Çözüm nedir?” diye bu abd-i acize sorar isen –ki sormazsın; ge-
ne de sorulmuş gibi söylüyeyim-: yukarıda belirttiğim kalifiye işci,
kalifiye usta, inşaatın inceliklerini iyi bilen, imzasının sahibi binlerce
sürveyana heman ihtiyaç var.
238 Diğerlerinde de aranılması elzem olduğu gibi, sürveyan için
ALLAH’ı bilmek ve kormak ilk aranan meziyyet olmalıdır havfu reca
üzere olanları tercih edelim !..
Bu izahımı garipseyenler zamanımızda pek çok olabilir. Bu çok-
luklar gerçeği değiştirmez. Hayatımız denemelerle geçmesin. “Atı
alan üsküdarı geçti” biz hala atın çalındığı yerde laf ebeliği yapıyoruz,
millet olarak.
Hurafa ve bidatsız bilmemiz gerekli, maddesi ve manası ile
ALLAH’ın var olduğunu, fiili sıfatları ile her yerde mevcud olduğunu,
zati sıfatları ile mekandan münezzeh olduğunu, “şuradadır” diye zatı-
na mekan göstermenin bilgide noksanlık ve küfür olduğunu... Pey-
gamber efendilerimizin cümlesi ALLAH elçileri ve ALLAH’ın kulu-
durlar; emr-i ilahileri bizlere anlatmak, yaşantıları ile örnek olmak için
gönderilmişlerdir. Cümlesi mekarim-i ahlak üzeredirler. Birini birin-
den ayrı görmememizi hasseten emrediyor Hazret-i ALLAH. Tabi
olduğun peygamberinin getirdiği şeriatı yaşamakla yükümlü kılındın.
Zamana göre madde ve mananın daha güzelini bulan bahtiyara hayra-
nım!...

238
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

******

Özetliyecek olur isek:

Yukarılarda da izah etmek istediğim semavi din İslamiyet’tir, baş-


ka din yok.
Peygamber efendilerimiz din getirmediler, cümlesi İslamiyet üze-
re geldiler.
Getirdikleri şeriatları ile isim almışlardır.
Şeriatın gerçek anlamı insanların üzerinden yaşama hakkını elin-
den alan, batıl inanç ve hurafalara itekliyen, insafsızlığı ve merhamet-
sizliği din olarak empoze etmek saflığının verdiği duygularla “kaş
yapıyorum derken göz çıkaran” tecrübesiz ve deneyimsiz ulemanın
anlayışı ve uygulaması değildir!
Her devirde bilen ulemanın içtihadı ile, günah-ı kebair dışında gü-
zellikleri uhdesinde toplamış, hakiykatın zahirde yansıdığı zaman al- 239
dığı isme “şeriat” demeyi bildiği zaman rahmet-i ilahiyyeyenin tecelli-
sini her sahada görmek ve mutmain olmak... işte o zaman şeriat ilahi-
dir. Doğaldır. Kişi bu imandan gerçekten uzaklaşamaz. Her şeyin aslı-
nı bulmaya ve yaşantısında gerçeği tatbikten başka yol olmadığını,
pratik de olsa kişi nefsinde tatbikten başka yol olmadığını bilir.
Bu türlü gerçek iman sahibi hemcinsine hileli bir şeyin icraatını
yapamadığı gibi, bilemediği san’atta da “biliyorum” sahtekarlığına
cür’et edemez.
Şurasını iyi bilelim ki: Tasavvufsuz yaşanan din salikine bu iman
ve meziyetleri veremez.. “Verir zannı” ilmi ve manevi gaflettir. Yaşı-
yoruz, örneğini dışarıda arama. Ne tarafa baksan mananın maddeye
dönüştürülmek istendiğini gözlüksüz görürsün!..
Pratik olarak, inşaat yapanlar neye dikkat etmeli:
1- Kumun temiz olmasına dikkat etmeliyiz. Kirli kuma çok çi-
mento koymak bir şey değiştirmez. Deniz kumu inşaatta kullanıl-
maz. Çünkü üzerinde tuz tabakası vardır. Kum çimento ile intibak
edemez. Kum vazife yapamaz. Fevkalade yıkanır, tuzunu kaybe-

239
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

derse kullanılır.
Beton kumu çakıllı olacak. 1 metre küpe sıhhati malum 7 torba
çimento ile iyi karıştırılıp, harcı kocatmadan kalıba boş yeri kal-
mayacak şekilde, fazla sulu olmamak şartı ile dökülecek. Betonun
sıva yapılmış gibi düzgün çıkması bilmeyenlere cazip gelse de bi-
lenler için pek cazip değildir.
2 - Demir döşendikten sonra inşaate gelen mühendis veya resmi
sürveyan tarafından kontrol edilecek.
3 - Betonun canı sudur. Hele sıcak havalarda yeterli su verilmez
ise beton yanar, toprak olur. Havanın sıcaklığına göre su verilme-
li.
4 - Tuğlanın dayanıklısı tercih edilmeli. Duvar örülmeden evvel
tuğlaya suyu verilmeli. Su verilmez ise harcın suyunu tuğla alır.
Harç susuz kalır, toprak olur. Yalnız çimento ile harç yapıp, duvar
yapmak doğru değildir. İçine su hulul etmediği için çimento ya-
nıp, toprak olmaya mahkumdur. Söndürülmüş kireç ve kumla ya-
pılan harç içine hemen kullanacağımız kadar çimento katmak du-
240 varı daha sağlam kılar ve harcın suyu çimentoyu besler. Çimento
kattığımız her malzeme susuz bırakılmayacak.
5 - Sıvada ister kaba, ister ince sıva harcına çimentosuz müsaade
edilmeyecek ve duvarlar da susuz bırakılmayacak. Pratik izah et-
tiğim bu duvar kolon kadar güçlü olup, yıkımı da zordur.
6 - Asmolinli tablalarda duvar ve kolonlar sağlam ise demir filiz-
lerin uçları ve yukarıdan gelen kolon demirlerinin uçları bükülüp
kanca yapılacak.
7 - Bu vazifelerini yerine getirdikten sonra, ibadet ve taatta olduğu
gibi, küll olarak bileceksin ki, her şey onun varlığı ile kaim olan
Hazret-i ALLAH’a tevekkül edip, edeple havale edeceksin.

*****

“Yazmak istediğim yaşadığım ve gördüğüm metafizik olaylar ne-


rede ise hayatımın tamamını kapsadı ve bu rahmet zuhuratının zevk

240
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

tecellisi ile Rabbıma hamdederek, itminan-ı kalble havfu reca üzere


mutmain yaşıyorum” dersem mübalağa etmiş sayılmam.
Hazret-i ALLAH’ın varlığını, tertib-i tanzim-i ilahiyeyi, manevi
düzenin ancak ALLAH’ın yed-i kudretinde olduğunu bariz bildiren o
kadar çok tecelliyat-ı ilahiler var ki, yazmaya çekiniyorum.
Bu abd-i acizi enaniyyet bataklığına iteklemesinden korkuyor,
nefsani zevk ve duygularıma kapılmak gafletinden Rabbımız Hazret-i
ALLAH’a sığınıyorum. Amma ilim adına tertib-i tanzim-i ilahiyeyi,
Hazret-i Kur’an’da açık ve sarih Hazret-i ALLAH’ın beyan ettiği,
Peygamberimiz Efendimiz’in hasen olan hadisleri ile tebliğ edildiği
halde, bir kaç düzenbazın sahtekarlığını esasmış gibi, tetkike ve tah-
kiyka luzum görmeden, nefsani duygu ve icraatlarının ürünü, tertib ve
tanzim-i ilahi olan mana-yı hakiykatı ve manevi düzeni ehl-i aşktan,
ehl-i hakiykatten utanmadan, çekinmeden, hakiykat dışı çarpık fikirle-
rini ALLAH’tan başka tanıyanı olmayan ehl-i hakiykatın gözüne baka
baka “maneviyat diye bir şey yok, yalnız bizleri ilgilendiren “akıl”
diye bir güç var ki, bizi ancak o ilgilendiriyor; ALLAH kelamı olan
Hazret-i Kur’an’ı anlayışımızda mehengimiz akıldır; onunla mütalaa 241
ederiz” demiyorlar mı? bu abd-i aciz kahroluyorum!
Zaman ulemasının ekserisi gönül ve aşk-ı ilahiden zuhuru bekle-
nen rahmet-i ilahiyyeden, metafizikten yoksun, ilm-i ledünniden, ha-
bersiz. Ruhi doyumdan mahrum tedrisatın mahkumu kitlelerin ilim
adına yapılan icraatlarla tatmin olmadıkları gibi, cümlesi rahatsızdır.
Samimi olanlarda da belirgin görülüyor: Ruhi çöküntüden cümlesi
tedirgin. Hakiykat yoksunluğundan rahatsız olan milyarlar, bu akılcı
dinin kaza-zedeleri müşterek tasamız ve sıkletimiz. Rabbımın lutfu
ihsanı ile geleceğimizden ümitliyim. Bedevice değil, medenice ümitli-
yim.
Bütün azameti ile ismi bilinmese de, medeni milletlerde ümmet-i
Muhammed’in ibadetine ve taatına benzerliği olmasa da, İslâmi güzel-
liklerin aslını yaşantılarında yansıtan toplumların adetlerinin günbe-
gün arttığını görmek kıvanç veriyor, değil mi? Bizi yaşamaya mecbur
ettikleri cumhuriyet, demokrasi, insan hakları olarak laiklik… bu gü-
zel idare tarzını onlardan aldık ve gördük ki, bu adalet ve güzellikleri
İslam’ın dışında mütalaa etmek İslam’a ihanettir...

241
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Adem (aleyhi’s-selam)’dan kıyamete kadar tevhit dininin “İsla-


miyyet” olduğunu anlıyamadık ve anlatamadık; ümmet-i Muhammet
olarak bizim ilan etmemiz gerekli iken bu tür bilgisizliğimizi bileme-
dik ki, anlatalım!
Ve İslam’ın özü olan güzelliklerin İslam dışı zannettiğimiz
toplumlarda zuhurunu gördükçe kanunu ilahiyi yeteri kadar anlayama-
dığımızın utancını duyuyorum.
En son, en mütekamil şeriat-ı Muhammedi'yi yaşayan toplumlar-
dan bu güzellikler daha çok beklenirdi.

Hala bu noksanlığın sancısını hissetmediğimize göre, ALLAHU


a'lem, ithal malı gibi, din-i İslamiyet gereği cümle kulların
muhtaç olduğu güzelliklerin muassır milletlerden geleceği görülüyor.
Şunu kesinlikle bilelim ki: Bu na-hoş halimizin mesulleri pey-
gamber efendilerimiz ve cemi evliyaullah elbette değiller!...

242

242
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

ÇÖZÜM
Zamanı geçirmeden meşihat kurulsun. Yani tasavvufi imtihan
hey’eti her devirde gerekli. Hurafa dışında kalmış ehli tarikin kadri
bilinip manevi ve insani yönünden ve yaşantısından istifade edilmeli.
Bu abd-i acizin yaşadığım Hazret-i ALLAH’ın rahmetine bu yol-
da nail olduğum gerçekleri izah etmeye çalışmam belki garibinize
gidecek. Lutfen, anlamak için iyi düşünün! Şahitler huzurunda Şeyh
Nurullah Efendi’ye Atatürk’ün vaat ve ifşa ettiği gerçeği dinleyin:
“--Efendi hazretleri, biliyorsunuz, tekke, zaviye ve türbeleri ben
kapattım. ALLAH bana ömür verecek mi? bilmiyorum. Ömrüm olursa
zamanı gelince onları yeniden ben açacağım.”
Makamı cennet olsun. Genç yaşta vefat etti. Maddi ve manevi ya-
şantımda şahidim: Asla dinsiz değildi. Islahatı tamamlıyamadı ki, ger-
çek icraata yönelsin!... Mana vazifesi o kadardı. 243
Her ne kılmışsa adâlettir, Cenâb-ı Kibriyâ,
Her kazâya her belâya kıl rızâ, ALLAH kerîm.
İman dağarcığından bu gerçeği zayi etmeyin…
ALLAH’ın selamı, selameti cümle kullarının üzerlerine olsun..

243
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

SÖZLÜK

Abd-i âciz: Âciz kul Âyine-yi nur-ı Hüdâ: Allâh’ın


Abes: Boş şey nurunun aynası
Âfâkî: Dış âleme âit Ayna-yı Rahman: Rahmân’ın ay-
Âgah: Bilen, haberdar nası
Âguş: Kucak Ayne’l-yakîn: Görerek bilmek
Âhenk: Düzen, tertip Bâki: Ebedî, sonu olmayan
Âhir zaman Nebîsi: Son peygam- Bâtıl: Gerçek olmayan
ber Bâtınî: Mânevî yönle ilgili
Ahit: Söz verme Bedevî: Medeniyetten uzak yaşa-
Ahlak: Güzel huy sâhibi olmak yan insan
Ahsen-i takvim: En güzel yaratılış Bende: Köle
Akâid: İnanç esasları Bende-i dergâh-ı ehlullah:
Akılcılık: Her şeyi akıl ile ölçmeye ALLAH dostlarının dergâhına
244
çalışmak hizmet eden
Akl-ı selim: Sağlam akıl sâhibi Benlik: Kişinin kendini düşünmesi
Âlem-i Lâhut: Lâhut âlemi, Beytullah: Allâh’ın evi, Kâbe
mânevî âlemlerden biri Beyyinât: Açıklamalar
Alleme’l-esmâ: Meali: “Ona Bî-harf ü savt: Harf ve ses olmak-
(Âdem’e) isimleri (eşyâyı) öğ- sızın
retti” demektir. Fakat Hz. Âdem Biat etmek: Söz vererek bir kişiye
için “bütün isimleri, eşyânın bağlanmak
hakîkatini bilen” anlamında kul- Bidat: Uydurma, sonradan çıkma
lanılan bir sıfat ve tasavvufta bir Bî-hadd ü hesap: Hesapsızca, sı-
makamdır. nırsız
A’mâ: Kör Bi-lâ-istisnâ: İstisnâsız
Amel-i tevhid: Allâh’ın birliği Binâen: Bunun üzerine
düşünülerek yapılan davranış Bî-şek: Şüphesiz
Angarya: Lüzumsuz Bîzar: Sıkıntılı
Ârif: Allâh’ı bilen kişi Bi-zâtihî: Tam kendisi
Ârifân: (Tekil: ) Allâh’ı bilen kişi, Burhan: Kesin delil, sürekli olan
(çoğul: ) bilenler kerâmet
Âşinâ: Yabancısı değil, bildik Cebriyye: İnsanın fiillerinde irâde
Âsûde: Mutlu, huzurlu sâhibi olmadığını, herşeyin ka-
Ateş-gede: Ateşe tapanların ateşe der gereği yapıldığını iddia eden
taptıkları yer mezhep
Avam: Halk tabakası Cefâ: Eziyet, sıkıntı

244
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Cehrî: Açık, yüksek sesli Ehlullah: İbâdet ve tâatleri ile ken-


Celbetmek: Çekmek, cezbetmek dilerini Allâh’a yakın hisseden
Cemâdat: Ağaç, taş gibi cansız kimseler
varlıkların tümü Emir bi’l-ma’ruf: İyiliği emretmek
Cemî: Bütün Emsal: Örnek, geçmiş nesillerin
Cesâmet: Büyüklük, ağırlık başından geçenler
Cevir: Eziyet Enâniyet: Kendini beğenme, ben-
Cihanı telakkî tarzı: Dünyâ görüşü cillik
Cihanşümul: Evrensel Enfusî: Kişinin iç âlemi ile ilgili
Cihat: Nefis ve düşmanla din uğ- Engizisyon: Ortaçağ Avrupası’nda
runda kilise mahkemeleri
Cıngar çıkarmak: Gürültü, kavga Ervah: Ruhlar
çıkarmak Esrâr: Bilgi melekesi, sırlar
Cüz’î hâkimiyet: Yarı hâkimiyet Evliyâ: İrşad ve velâyet makâmını
Cüz’î hürriyet: Yarı bağımsızlık hâiz kişi.
Cüz’î irâde: İnsanın kendi irâdesi, Evrad: Virdler, dervişin günlük
fikri virdi
Dalâlet: Düşünce ya da istek yö- Ezel-i ervah: Ruhlar bedene gir-
nünden sapıklık meden önceki zaman
Darü’l-bekâ: Ebedî kalınacak yer, Ezkar: Zikirler, dervişin günlük
âhiret dersi
Delâlet: Delil olma, işâret etme Fakih: İslâm Hukukunu bilen kişi
Dem: Zaman, an Fâni evsaf: Gelip geçici sıfatlar 245
Derunî: Batınî, iç ile ilgili Fânîlik: Yok olmak
Deryâ-yı vahdet: Tevhid, Allâh’ın Fantezi: Merak, alâka
birliği denizi, ilmi Fazilet: Erdem, üstünlük
Din bezirganları: Sahte dindarlar, Felekiyât: Gezegenler ilmi
dîni gelir kaynağı edinenler Ferâgat: Fedâkarlık
Doktrin: Belli nizâmı olan fikir Ferah: Rahat
Düstür: Prensip, kural Fer’î: Asıl olmayan, teferruatla
Ebrar: İyi kimseler ilgili
Edep: Terbiye, edebiyat Fetvâ: Dînî hüküm
Ednâ kul: En düşük mertebedeki Feyiz: İstifâde
kişi Feylosof: Filozof, aklı ön planda
Ef’al: Fiilller tutan kişi
Eflak: Felekler, dünyâlar Feyyaz menbaa: Feyizli, bereketli
Ehl-i îman: Îman eden kimseler kaynak
Ehl-i İslam: Müslümanlar Fiilî sıfat: Fiil ile ilgili sıfat
Ehl-i Kitab: Kendilerine kutsal Firâset: Bir şeyin iç yüzünü göre-
kitap veyâ sahife indirilenler, bilme kâbiliyeti
Yahudi ve Hıristiyanlar Fısk: Yanlış iş, bozuk iş
Ehl-i mârifet: Allâh’ı bilen kimse- Fitne: İmtihan, bozgunculuk
ler Fıtrat: Yaratılış, insanın tabîatı
Futur: Tereddüt
Gâfil: Habersiz, câhil

245
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Garip: Yabancı, kimsesiz Hazan: Sonbahar


Gavsiyet: Gavslık makâmı Hâzık: Mesleğini iyi bilen
Gavsü’l-A’zam: En büyük yardım Levh-i mahfuz: Korunmuş kitap,
edici, tasavvufta en büyük her şeyin yazılı olduğu ALLAH
makâmın sâhibi, Abdülkâdir katındaki kitap
Geylânî Haz. Heyhât!: Boşuna!
Gavur: Hiçbir hak hukuk tanıma- Hidâyet ulaşmak: Doğru yolu
yan, gaddar, vicdansız, dinsiz bulmak
Gayret: Çaba Hıfz: Hıfzetmek, ezmerlemek
Gayretullah: Allâh’ın emri Hikmet: Bir şeyin içyüzü, esâsı,
Gayri: Yabancı, başka asıl sebebi
Gazab-ı ilâhî: Allâh’ın gazabı Hikmetullah: Allâh’ın hikmetle-
Gılef: Kılıf rinden
Güzellikler manzumesi: Güzellik- Hilkat: Yaratılış
lerden oluşmuş Hünsâ: Kadın veyâ erkek olduğu
Habip: Sevgili net olmayan
Hafî: Sessiz, gizli Hurâfa: Yanlış ve asılsız inanç
Hâfıza: Bellek, hatırlama melekesi Hüdâ-yı nâbit türemek: Her yerde
Hakikat hilkati: Hakîkat âlemi çoğalmak
Hakîkat: Öz, kesinlik Hükm-i İlâhî: Allâh’ın hükmü,
Hakka’l-yakîn: Hak ile bilmek, bir karârı
şeyi bütün teferruâtı ve özü ile Hüsn-i zan: Bir kişi veyâ olay hak-
246 bilmek, kında iyi düşünmek
Hal ilmi: Yaşanarak öğrenilen ilim, İcmâ: Bir şey üzerindeki fikir birli-
tasavvuf ği
Halel: Sakınca İcrâ-yı sanat: Mesleği yerine ge-
Hâlık: Yaratıcı tirmek
Hâl-i yakaza: Uyku ila uyanıklık İçtihad: Dînî yorum
arası İfnâ olmak: Son bulmak, yok ol-
Halvet: Birlikte olmak, bir arada mak
bulunmak İfrat: Aşırıya kaçmak
Hasebi ile: Dolayısı ile İhâta etmek: Kuşatmak, içine al-
Hasenât: İyilikler mak
Hasene: İyilik İhfâ: Gizlemek
Hasmâne: Düşmanca İhlas: Samîmiyet
Hâşâ: “Olmaz böyle birşey ya” İhsan: Bağış, Allâh’ı görüyormuş
anlamına bir söz gibi davranmak
Havîtır: Kalbe gelen şeyler İhtiyar: Seçme kâbiliyeti, yaşlı
Havf u recâ: Korku ve ümit İhyâ: Yaşatma, diriltme
Havfullah: ALLAH’tan korkmak İhyâ omak: Dirilmek, hayâta geç-
Hayâ: Utanma duygusu mek
Hayal: Gerçekleşmesi mümkün İkrah: Nefret ettirmek, çirkin gös-
olan veyâ olmayan şeyleri dü- termek
şünmek İksir-i a’zam: En önemli ilaç
Hayvânât: Hayvanlar İktifâ: Yetinmek

246
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

İhtivâ: İçermek, kapsamak Îtikad: İnanç


İllet: Sebep, hastalık İttibâ etmek: Tâbi olmak, uymak
İlme’l-yakîn: Bir şeyi hakkında İzâfî: Herkese göre değişen
bilgi edinmek sûretiyle bilmek İzn-i İcâzet: İzin, temsil yetkisi
İlm-i dirâset: Okuyarak öğrenilen verme
ilim İzzet: Değer, şeref
İlm-i Fıkıh: Fıkıh ilmi, dînin ibâdet İzzete çıkarma: Şereflendirme
ve muâmelat yönüyle ilgili ilim İzz u şeref: İzzet, şeref, haysiyet,
dalı onur
İlm-i Hıdr: Hızır (a.s.)’a verilen Kâl ilmi: Söz ilmi, konuşulup da
ilim, ledünnî ilim, tasavvuf uygulanmayan ilim
İlm-i Kelâm: Kelam ilmi, dînin Kâbil: Karşılık
inanç esasları yönüyle ilgili ilim Kâdiriyye: Abdülkâdir Geylânî’nin
dalı (v. 561/1166) kurmuş olduğu
İlm-i nâfi: Faydalı ilim, kişiye tarîkat
dünyâda ve âhirette faydası olan Kâfi: Yeterli
ilim Kâfir: Örten, ekin eken çifçi, ger-
İlm-i Tevhid: Allâh’ın birliği ile çeğin üzerini kapatan, gerçeği
ilgili ilim (kelâm, akâid, tasav- gizleyen, Allâh’ı inkar eden
vuf) Kâfir: Birşeyin hakîkatini örten,
İltihak: Katılmak Allâh’a inanmayan
Îmân-ı zevkî: Îmandan zevk alma Kâl ehli: İşin sâdece konuşma yö-
derecesi nünde kalan, özüne vâkıf olma- 247
Îman etmek: İnanmak yan kişi
İmtisal: Örnek almak Kalbe hulul etmek: Kalbe girmek,
İnfisal: Ayrılmak, terketmek yerleşmek
İnsan-ı kâmil: Kâmil, örnek insan Kanaat: Olanla yetinme, yeterli
İntisap: Bir kimseye veyâ yere bulmak
bağlanmak Kande: Her nerede
İnzal: İndirme Kâşâne: Büyük ev, konak
İrâde: Dileme, bir şeyi yapma iste- Katre: Damla
ği Kavî: Güçlü, kuvvetli
İrfan: Allâh’ı bilme Kavl-i Mustafâ: Hz. Peygamber’in
İrfâniyyet: Allâh’ı bilme sözü
İrfanlı: Bilgili, kültürlü Kenz-i ahfâ (mahfî): Gizli hazîne,
İrşad: Yol göstermek, rehberlik ilahî hazine
İsmet: Günah işlemeyen Kerâmet: Dindar insanlardan zuhur
İstidraç: Müslüman olmayanlarda eden olağanüstü durumlar
görülen fizik ötesi olaylar Kesb-i azâmet etmek: Daha da
İstihâre: Bir şey hakkında artmak
ALLAH’tan rüyâ yolu ile bilgi Kevn-i fesat: Var olmak ve yok
istemek olmak
İstismar: Sömürmek, kötüye kul- Kevnî hakîkat: Madde ilmi ile
lanmak ilgili gerçekler
İçtihat: Dînî yorum Kibir: Büyüklenme

247
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Kimyâ: Kimyâ ilmi, maddeyi de- Mehdî: Kıyâmete yakın zamanda


ğiştirme ilmi yer yüzüne geleceğine inanılan
Kışr: Kabuk kişi
Konak: Büyük ev Mihenk taşı: Ölçü olarak kabul
Kurb, kurbiyet: Yakınlık edilen
Kutsî: Kutsal, mukaddes, mânevî Mekârim-i ahlak: Güzel ahlak
değeri yüksek Mekr: Tuzak
Küllî irâde: Allâh’ın irâdesi “Men araf” sırrı: “Nefsini bilen,
Küll: Bütün Rabbini bilir” sırrı, bu sözün
Kürre: Arz, dünyâ, kütle hakîkatine vâkıf olma
Kütüb-i Sitte: Hz. Peygamber’in Menkıbe: İnsanların güzel hâtırâla-
sözlerini toplayan en güvenilir rı
altı hadîs kitabı Mensuh: Hükmü lağvedilmiş, ge-
Lânetlemek: Kötülemek çerliliği kalmamış
Len-terânî: Allâh’ın “Beni göre- Mesmuât-ı ilâhî: Kutsal şeyler
mezsin” anlamında Hz. Musâ’ya dinleme, ALLAH kelâmı dinle-
hitâbı me
Levh-i dil: Gönül dili Mest: Sarhoş olmuş, gönlü bir şeye
Lîk: Lâkin, fakat aşırı bağlanmış
Mâ-adâ: ...dan başka Meşâyih: Büyük şeyh
Ma’bûd: Kendisine tapılan, Allâh Meşrep: Mîzâca uygun yol, tarz
Mahlukât: Yaratılmış her şey Metafizik: Fizik kânunlarının dı-
248 Mahrem: Yakın, şında olan
Mahrumiyet: Mahrum olma, onsuz Meteryalist: Maddeyi her şeyin
olmak önünde tutan
Mahv: Yok etmek, yok olmak Meth ü senâ: Methetme, övme
Mahz-ı atâ: Mutlak bağış, gerçek Meyletmek: Eğilim göstermek
bağış, bol bağış Mezmum: Zemmedilmiş, yerilmiş,
Maiyyet: Berâberlik, berâberinde kötülenmiş
olma Mezhep: Yol, dînî mezhepler
Makâmât: Makamlar Mihman: Yakın, sırdaş
Makâm-ı velâyet: Evliyâlık, mür- Mihrab: Namaz kılarken imamın
şitlik makâmı durduğu yer
Maksut: Maksat, gâye Minnet: Borç, verecek
Mâ-lâ-ya’nî: Boş, faydasız Mestan: Sarhoş
Mâlik olmak: Sâhip olmak Mistik: Gizemli, tasavvuf ile ilgili
Mârifet: Bilgi, Allâh’ı bilme Mistisizm: Batı dillerinde tasavvuf
Mârifetullah: Allâh’ı bilme Mızrab: Kendisiyle sazların telleri-
Mâzur olmak: Özürlü olma, mâze- ne dokunulan âlet
reti olma Muâsır millet: Çağdaşlaşmış, uy-
Meal: Anlam garlığın doruğuna ulaşmış millet
Meçhulât: Bilinmeyen şeyler Muvâzene: Ölçü, denge
Medar: Kaynak, sebep, vesîle Mübtelâ: Bağımlı, düşkün
Mücâzât: Karşılık
Mücerred: Yalın, soyut, tek başına

248
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Muvaffak: Başarılı Müteşâbih âyet: Anlamı kesin


Muhal: Gerçeği olmayan olmayan, anlamını ancak ehlinin
Muhkem âyet: Anlamı kesin olan, anlayacağı âyet
yorumla ilgisi olmayan âyet Müttakî: Allâh’ın emirlerini titiz-
Muhtar: Seçilmiş likle yerine getiren kimse
Mukarrebun: Allâh’a yakınlık Müzekkire: Hatırlatan, zikrettiren
kazanmış cennetlik kimseler Nâ-ehil: Ehil olmayan, işi bilmeyen
Mukeddesât: Mukaddes, kutsal Nâçiz: Zavallı, beden bakımından
şeyler yetersiz
Mükevvenât: Kâinât, yaratılmış Nâfi ilim: Faydalı ilim
her şey Nahnü: Arapça’da “biz” demektir
Murdar: Pis, eti yenmeyen hayvan Nâhoş: Hoş olmayan
Musahhar: Hizmetçi Nâib: Veki, tarikatte bir görevli
Müsâmaha: Hoşgörü Nâ-mütenâhi: Sonsuz
Müsâvî: Eşit, denk Nâsih: Kendinden öncekinin hük-
Mutasarrıf: Tasarruf eden, harca- münü kaldıran
ma yetkisi olan Nazar ehli: Nazar, mânevî bakış
Muteaddit: Çeşitli sâhipleri
Mutmain: Tatmin olmuş, kanaat Nazîr: Benzer
getirmiş Nebî vârisi: Hz. Peygamber’in
Muttalî: İç yüzünü bilen vârisi, gerçek âlimler
Müdrik: İdrak etmiş, kavramış Nedîm-i İlâhî: Allâh dostu, O’na
Müeyyide: Yaptırım gücü yakın kişi 249
Mülâki: Karşılaşmış, tanışmış Nefha-i ruhü’l-kudüs: Kutsal ru-
Mü’min: Allâh’a tam anlamıyla hun üflemesi, nefesi
inanmış Nefsânî: Nefse bağlı, nefsin isteği
Münezzeh: Yüce, kötü sıfatlardan Nefs-i emmâre: Kötülüğü emreden
uzak nefis
Mürde: Bozuk, hasarlı Nehiy ani’l-münker: Kötülükten
Mürşit: Rehber, yol gösteren, ev- men etmek, kötülüğe engel ol-
liyâ mak
Mürşid-i kâmil: İnsanlara yol göte- Neşv ü nemâ: Serpilip, gelişme
ren tasavvuf büyüğü Nevruz: Yılbaşı
Musevî: Hz. Musâ’nın şeriatine Nizâm-ı İlâhî: İlâhî nizam,
tâbi‘ kimse ALLAH kânunu
Müsta’celiyyet: Acele etmek Nûr-ı Yezdân: Allâh’ın nûru
Müstakim: Dosdoğru Nûr-ı Zât-ı Kibriyâ: Allâh’ın zâtı-
Müstecâp: Karşılık gören nın nuru, ışığı
Müşâhede: Gözetleme, tasavvufta Nutk-u ehlullah: ALLAH ehli
bir makam sözleri
Müteallık: İlgili Nükte: Şaka, latîfe
Mütekâmil: Daha gelişmiş Pervâz eylemek: Uçmak, kanat-
Mütenâsip: Uygun lanmak
Mütesellî olmak: Teselli olmak, Psikoloji: İnsan davranışları ve iç
avunmak dünyâs ile ilgilenen ilim dalı

249
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Polat: Demir, demir gibi güçlü Serâhaten: Açıkça


insan Şerh etmek: Açıklamak
Rahmet tecellîsi: Rahmetin inmesi, Şeriat-i mutahhara: Tertemiş şe-
tecellî etmesi riat, İslâm şeriati, din kânunları
Rahmet-i âhî: İlâhî rahmet Seyran: Seyretme
Reh-nümâ: Rehber, yol gösteren Silsile-i merâtip: Tarîkatte Hz.
Rahvan: Atın yavaş yürüyüşü Peygamber’e kadar ulaşan silsile
Rakip: Kendisiyle yarışılan kişi Smaç: Voleybolda, yükselerek el
Ravza-i Mutahhara: Hz. Peygam- ile topa sertçe vurmak
ber’in kabrinin bulunduğu Sîne: Göğüs
mekan Sîret: İç yüzü
Rehber: Yol gösteren Sırr-ı ednâ: En düşük sır
Reh-nümâ: Rehber, yol gösterici Sufiye: Tasavvuf erbâbı
Rencîde: Kırgın Sosyoloji: Toplum bilimi
Refik: Yol arkadaşı Sübut: Sâbit olmak
Revnâk: Düzen, temel Subûtî sıfat: Allâh’ın sıfatları
Riâyetkar: İtâat eden, uyan Süflî: Aşağı dereceden
Rical: Erkekler, tasavvufta ileri Suhuf: Sahifeler, kutsal sahîfeler
gelenlerden Sû-i zan: Bir kişi ya da şey hakkın-
Rindân: Hiçbir şeye aldırmadan da minfî zanda bulunmak, dü-
gönlünün peşine düşen, âşık şünmek
Riyâ: Gösteriş Sukut: Düşmek
250 Riyâkar: Gösteriş yapan, sâmîmi- Şule: Işık parçası
yetsiz Suret: Dış yüz, görüntü
Riyâzî: Matematik veyâ beden Sükut: Susmak
eğitimi ile ilgili Süluk: Yola girmek, tasavvuf yolu-
Rızâ-i Bârî: ALLAH Rızâsı na girmek
Rububiyet: Allâh’ın her şeyin Sünnet: Hz. Peygamber’in fiil ve
Rabbi, sâhibi, terbiyecisi olması davranışları
Ruhânî: Ruh ile ilgili, mânevî Şakî: Allâh’a inanmayan
Rücu: Geri dönme Şefî: Şefaat eden,
Rüsvay: Rezil, aşağılık Şek: Şüphe
Rü’yet: Görme, görülme Şer: Kötülük
Sadr: Göğüs, orta Şeref-yâb olmak: Şereflenmek
Sahih îtikat: Sağlam inanç Şer’î hükümler: Dînî hükümler
Salât: Duâ, namaz Şeriat: Din kânunları
Sâlih amel: Sağlam ve iyi yapılan Şerîat-i garrâ: Parlak, aydınlık
iş şerîat
Salih îtikat: Doğru inanç Şeriat-i garrâ: Aydınlık şeriat,
Sâlih kul: Dindar, güzel ahlaklı İslâm şeriati
insan Şerik: Ortak
Sarih: Apaçık, besbelli Şeyh: Yaşlı veyâ büyük kişi, tarîkat
Savm: Oruç lideri
Sây-i gayret: Çalışıp, çabalama Şiar: Özellik
Şehâdet: Şehit olmak Şimşir-i Hüdâ: Hakk’ın kılıcı

250
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Şinto dîni: Japonların dîni Tevekkül: Allâh’a dayanmak


Şirk: ALLAH’a ortak tanımak Tevessül: Aracı edinmek, vesîle
Taam: Yemek edinmek
Tâat: İtâat etmek, dînî emirleri Tevfik sâ’ye refik olanındır: Başa-
yarine getirmek, ibâdet rı çalışanındır
Tahammül: Dayanmak, katlanmak Tevhîd-i ef’âl: Her olayın hakîkî
Tahayyül: Hayal etme, düşünme fâilinin ALLAH olduğu şuurun-
Takvâ: Allâh’ın emirlerine titizlik- da olma
le uymak Tevhîd-i sıfât: Allâh’ı sıfatlarında
Tâlib: İstekli bir olarak bilmek
Tân: Kötülemek Tevhîd-i Zât: Zât olarak Allâh’ı bir
Tan yeli: Sabah esen rüzgar bilmek
Tanzîm-i İlâhî: Allâh’ın düzeni Tevhit ehli: Gerçek dindarlar
Tarîkat: Yol, Allâh’a götüren yol Tiğ: Kılıç
Tarik-ı müstakîm: Dosdoğru yol Tiynet: Yaratılış, huy, tabîat, ka-
Tasavvuf: Dînin mânevî yönü, rûhî rakter
tarafı Tolerans: Müsâmaha, hoşgörü
Tavaf: Kâbe’nin etrâfında dolan- Trans: Bir iş üzerinde fikri yoğun-
mak sûretiyle yapılan ibâdet laştırarak onu gerçekleştirmek
Tazarru: Yalvarma Turuk-ı aliyye: Yüce tarîkatler
Tebliğ: Duyurma Türbe: Dindar insanların kabirleri
Tebşir: Müjdeleme Ucup: Kendini beğenme
Tecelliyat: Zuhur etme, görünme Uhrevî: Âhiret ile ilgili 251
Tedrisat: Ders okuma Ukbâ: Âhiret
Tefekkür: Düşünce, düşünme Ulûhiyet: İlahlık
Tefsir: Kur’ân’ın yorum ve açıkla- Ulvî: Yüce
ması Ümm-i Kitâb: Ana kitap, Kur’ân-ı
Tekâmül: Gelişme Kerîm
Tekeffül: Üzerine almak, kefil Vâcibü’l-vücud: Var olması mec-
olma buri olan
Tekke: Eskiden sufilerin, dervişle- Varak: Yaprak
rin,eğitim gördükleri yer Vârisü’l-enbiyâ: Peygamberlerin
Tekvin: Yaratma vârisleri, gerçek âlimler
Telakki: Anlayış Vârisü’n-Nebî: Hz. Peygamber’in
Telepati: Başkası ile duysusal bağ- vârisi
lantı kurmak Vebal: Sorumluluk
Temâşa: Seyretme Vechile: Bu şekilde
Temâyül: Meyletme Vehâmet: Korkunçluk
Tenezzülen zuhur: Merhametinden Vehim: Kötü duygu, düşünce
dolayı yapmak Velâyet makâmı: İrşat makâmı
Terakkî: Gelişme, ilerleme Velî: İbâdet ve tâat ile Allâh’ın
Tertîb-i İlâhî: İlâhî tertip, düzen yakınlığını kazanmış kul
Tesânüt: Birlik, uyum Verâ: Yeme, içme, giyinme gibi
Teşrî: Dînî kânun koyma hususlardaki dînî hassâsiyet
Teveccüh: Yönelme

251
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK I

Verâset: Vâris olmak, bir kimseden Zikke: Damga


sonra onun mülkünde kısmen Zillet: Aşağılık vesîlesi
veyâ tamâmen tasarruf sâhibi Zillete inmek: Aşağı düşmek
olmak Zındıklığa düçar olmak: Zındık,
Visal: Kavuşma dinsiz olmak
Vuslat: Kavuşma Zuhr-ı âhir: En son öğle namazı
Yed: El, yan, yakın. niyetiyle “Cuma namazım kabul
Yed-i kudret: Kudret, kudret eli olmuyorsa” şüphesiyle kılınan
Yezdân: ALLAH ve aslı olmayan uydurma namaz
Zâfiyet: Düşkünlük Zuhur vesîlesi: Görünme vesîlesi,
Zarurî: Mecburi aracı
Zâviye: Eskiden dervişlerin kaldık- Zuhur: Görünmek, ortaya çıkmak
ları şehrin dışındaki yer Zühd: Dünyâ malına meyil etmeme
Zekat: Malın belli bir kısmını fa- Zü’l-cenâheyn: İki kanat sâhibi,
kirlere vermek hem şerîati, hem de tasavvufu
Zerre: En küçük parça bilen
Zikir: Anmak, Allâh’ı ziketmek Zülf, zülüf: Saç

252

252
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU


METAFİZİK
II

1
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

 Metafizik II
H. Galip Hasan Kuşcuoğlu

2
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU


Kâdirî, Rufâî, Gâlibî Meşâyihi, Mutasavvıf

METAFİZİK
II

3
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

4
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İÇİNDEKİLER
METAFİZİK 2
İÇİNDEKİLER SAYFASINDA OKUMAK İSTEDİĞİNİZ KONU ÜZERİNE TIKLAYINIZ.
BAŞYAZI ............................................................................................. 9
Emr-i İlâhi Ve Tertib-İ İlâhiye Karşı İtiraz Eden Şeytan ......................... 14
Hazret-İ Allah’ı (C.C.) Kul Nasıl Bilmeli? .............................................. 19
Şehadet-İ İmanın Aslı............................................................................... 20
Hz. Allah’ın Sıfatları ................................................................................ 21
İbn-i Rüşd ................................................................................................. 29
İkinci Kitaba Neden İhtiyaç Duyuldu? ..................................................... 32
Sadık Kulun Sadakatine Zamanı Durdurdu Hz. Allah (C.C.) .................. 44
Deveyi Götüren Nerede? .......................................................................... 51
Şeyhim Efendime Biatım ......................................................................... 53
Mübarek Adınız Nedir? ............................................................................ 59
Ankara’da Niçin Ve Nasıl İskan Olundum? ............................................. 61
Unutamadığım, Hiç Bir Zaman Da Unutamayacağım, Mutlak Adalet
Sahibi Hazret-İ Allah’ın Bu Abd-İ Âcize İcraatını Ve Bizatihi İfşaatını
Dinle ......................................................................................................... 67
Adalet-i İlâhiye Ve Hitab-I İlâhi .............................................................. 69
“İslâm’da Beş Şart Vardır” Diye İlâhi Bir Bildiri Yoktur ........................ 74
Yersiz Soykırım İddiası ............................................................................ 80
Madalyanın Sahibi.................................................................................... 81
Edebiyat Öğretmeni Fazlı Al Hoca’nın Ahval-İ Aleme Tasavvufi Bakışı87
Deniz Kablumbağaları .............................................................................. 96
Pala Sokak ................................................................................................ 98
Yusuf-u Bahri Hazretlerinden Bahsetmeden Geçemeyeceğim .............. 107
Rahmet Mühürü...................................................................................... 146
“Razıyım Senden Devam Et” Buyurdu Hz. Allah.................................. 148
Şarâben Tahûrâ (Aşk Şarabı) ................................................................. 151
Kırklar Meclisi ....................................................................................... 153
Boş Kuruntularla Geçen Zamanım ......................................................... 155
Niçin Teberrük?...................................................................................... 163
Kara Şeyh Hacı Bekir Baba’nın Cinlerle Sohbeti .................................. 167
Mahmut Ya Doğru Söyledi İse?!. ........................................................... 180

5
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ehline Göre İbret-Amiz Bir Olay Naklederler ....................................... 182


Kızım Sevil’in Kıyameti ........................................................................ 184
Tosyalı Şehitlerle Sohbetim ................................................................... 187
Kayısı ..................................................................................................... 189
Kaybolan İnek ........................................................................................ 195
Alkolik Derviş Ali Efendi ...................................................................... 199
Azrail (Aleyhi’s-Selam): “-Korkma! Hiç Duymayacaksın” Dedi ......... 203
Battal Gazi Dört Yol Kavşağında Ticari İşlerin Her Dalında Mahir, Beyaz
Eşya Satan, Sermayesi Yeterli, Bu Fakire Karşı Hürmetkar Cevat Ünal
Bey Vardı ............................................................................................... 206
Melâikeler: “—Emr-i Hak Zuhur Edecek. Müdahele Etmeyin!” ........... 208
“Git Enişte, Ablamla Balayı Yaparsınız” Demiştim. Samimi Espirim İnd-
İ İlâhide Kabul Edilmiş. Öyle Zuhur Eyledi!. ........................................ 212
Mevlevi, Nakşi Meşayihi Şeyh Mikdat Baba ......................................... 215
SÖZLÜK ........................................................................................... 220

6
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMÂN VE RAHÎM OLAN ALLÂH’IN


ADI İLE BAŞLARIM

HÛ YÂ TABÎBE’L-KULÛB
MEDET YÂ ERHAME’R-RÂHİMÎN
MEDET YÂ EKREME’L-EKREMÎN
MEDET YÂ İLÂHE’L-ÂLEMÎN.

DESTÛR YÂ ÂDEM SAFİYYULLÂH


DESTÛR YÂ NÛH ŞEKÛRULLÂH
DESTÛR YÂ İBRÂHÎM HALÎLULLÂH
DESTÛR YÂ MÛSÂ KELÎMULLÂH
DESTÛR YÂ ÎSÂ RÛHULLÂH
DESTÛR YÂ MUHAMMED MUSTAFÂ
HABÎBULLÂH.

DESTÛR CÜMLE PEYGAMBERAN-I İZÂM VE


RESÜL-İ KİRÂM HAZERÂTI

DESTÛR YÂ SÂHİBE’L-MEYDÂN

RIZÂEN LİLLÂHİ’L-FÂTİHA MAA’S-SALEVÂT.

7
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

KISALTMALAR

a.s.: aleyhis-selâm (ona selam olsun)


a.s.s.: aleyhis-salâtü ves-selâm (salât, en güzel dua ve selam onun üze-
rine olsun)
c.: cilt no
c.c.: Celle Celâlühû (Allâh’ın şânı ne yücedir!).
Hz: Hazret-i (yüce, büyük)
k.A.v.: Kerremallâhü vechehû (Hz. Ali için kullanılan bir ifadedir.
ALLAH onun yüzünü puta tapmaktan korumuş, tertemiz tutmuş-
tur, demektir.
k.s. : kuddise sırruhu (sırrı, makamı mukaddes, kutlu olsun)
k.A.s.: Kaddesallâhü sırrahû (Allah sırrını mukaddes kılsın)
k.A.e.: Kaddesallâhü esrârahû (Allah esrârını mukaddes eylesin)
r.a.: radıyallâhü anhü anhâ, anhüm (Allah ondan, onlardan razı olsun)
s.: sayfa
s.a.v.: Sallallâhü aleyhi ve sellem (Allah onun şanını yüceltsin ve ona
selam etsin)
S.O.S.: save our salves (Denizde boğulmak üzereyiz, bizi kurtarın!)
s.t.a.v.: Sallallâhü Teâlâ aleyhi ve sellem (Yüce ALLAH onun şanını
yüceltsin ve ona selam etsin)

8
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

BAŞYAZI

Kullarına rahmetinden irade ihsan eyleyip, adem olarak yer


yüzüne gönderen, "yeryüzünde halifemi yaratacağım" hitabının
anlamı, "ekiniz, biçiniz, yiyiniz" hitab-ı ilâhîsinden Sorumlu ol-
duğunu müdrik, efdal ve şerefli mahluk, kamil hazret-i insan!…
Eşi, benzeri, şeriki, naziri olmayan -olamayacak da- gerçeğini
kelam-ı kadim’de açık bildiren, İhlas-ı Şerif’le noktalayan Hazret-
i ALLAH’a hamdim, şükrüm, tazarrum ve niyazımdır.
Hazret-i ALLAH Musa aleyhi’s-selama vahyetti:
9
“Fir’avn’a git, çünkü o iyice azdı.” (Tâhâ Sûresi, 24)
Rabbi’şrah lî sadrî ve yessir lî emrî vahlül ukdeten min lisânî yef-
kahû kavlî,
(Rabbım sadrıma genişlik ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimin ba-
ğını çöz. ki sözümü anlasınlar,) (Tâhâ Sûresi, 25, 26, 27, 28)
Ve üfevvidu emrî ilallâh, innallâhe basîrun bi’l-ibâd.
(Ben işimi ALLAH’a ısmarlıyorum. Çünkü ALLAH kullarını çok
iyi görendir.) (Mü’min Sûresi, 44)
Musa aleyhi’s-selamın aczini itirafı, Hazret-i ALLAH’ın Kur’ân-ı
Azîmü’ş-şân’da bildirdiği biz acizlere örnek yakarışı. Bu abd-i âciz de
takliden senelerdir sohbetlerime aynı iltica ile başlamanın zevkini alı-
yorum. Aynı ilticaya takliden devam ediyorum. Çünkü gerek madde
ve gerekse mana eşi, şeriki, naziri olmayan Rabbımın yed-i kudretinde
olup yegane mutasarrıf Hazret-i ALLAH’tır. Emrinin zuhuruna neyi
dilerse, kimi vazifelendirdi ise, onu vesile kılar. Hazret-i ALLAH’ın
bir nebze de olsa zatî sıfatlarını naçiz şahsına maletmek gafletinden
kurtulamayanlar rahmet fukaralarıdır. Bu rahmet-i ilâhîyeden nasib
alamadıkları gibi zaman zaman onların Din-i İslâm adına mânâ düş-

9
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

manı olduklarını görmek her devirde mümkündür. O türlü Benî


Âdem’e metafiziği kabul ettiremediğin gibi, sözünü de edemezsin.
Düşünemez ki dünya hayatının ekseri yönü fiziküstü, metadır.
Fiziki zuhurat Hz. ALLAH’ın fiili sıfatlarının yeryüzünde
gökyüzünde tenezzülen zuhurudur. Bu zuhuratlar.
Bizatihi değil, izafidir, mecazidir.
emr-i ilâhi ile yapılması emredilen ibadet taatlar dahi.
Yaratılan Benî Âdem’in yaratanını daha yakiynen bilmesi için
maddede zuhuru görülen cümle olaylar amaç değil araçtır.
Fiziki zuhuratların cümlesi araçtır. Yalnız ve yalnız Hz.
ALLAH’ın bilinmesi amaçtır. Din dahi araçtır.
Özet olarak izah eder isek, fiziki zuhurat araçtır, metafizik
zuhurat amaçtır.
Yeri geldikçe vazifem ve amentüye olan imanımın gereği abd-i
âciz lutfedildiği kadar anlatmaya ve yazmaya çalışacağım. Rabbım
samimiyetime bağışlayıp okuyanlara ve dinleyenlere tesirini halketsin.
O her şeylere kadirdir.
10
Zuhurunu her an ehlinin müşahede eylediği rahmet-i ilâhîyeyi,
enaniyetten, ALLAH’ın zatına mahsus sıfatlarını aciz şahsına malet-
mek gibi cehaletin ve gafletin meyvesi, şirkten kurtulmadıkça rahmet-
i ilâhîye olan metafizikten yoksun kalırsın. Zuhurunu görsen dahi
“doğal” der, geçersin. Ancak yokluk kapısından bakarsan gerçeği gö-
rürsün. Oradan bakmaya tenezzül edemeyeceğine göre hak yolda reh-
berlik iddiasının anlamı nedir? Tahrip ettiğin yollarda maneviyatını
felç ettiğin mana kaza-zedelerinin hesabı elbet sorulur. verebilecek
misin?
“Küllü şey’in sebebâ.” (Her şey sebeplere bağlıdır.)
Her şey sebeplerle zuhur eder. İyi bilesin ki sebepler tertib ve tan-
zim-i ilahidir. Mananın aslı değildir. Sebebe hürmet ve hizmet ise
Benî Âdem’in kemalatı için tertib-i tanzim-i ilahidir.
Âdemin samimi inancı ile emr-i ilahileri maddesi, manası ve nef-
sinde tatbiki her ne kadar cüz’i iradeye bağlı ise de peygamber efendi-
lerimizin bildirisine veraset taşıyan mutasavvifinin idraki ve görüşüne
göre kulun ibadet ve taatı Hazret-i ALLAH’ın muhip kuluna ikramı,
kulunu ihyasıdır.

10
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Bu rahmet-i ilahiye, Âdem’in yaratılışının sırrı. Hazret-i insan


olmasını sağlar. İyi biline.
Âdem insan olmaya namzettir, müsait yaratılmıştır.
ALLAH’a eş ortak koşmadan, başka mabut edinmeden yaşantısını
samimiyyetle emr-i ilahiye uygun devam ettirebilen kul, Hazret-i
ALLAH’ın koruması ve muhafazası altındadır.
Bu abd-i âciz imanım ve samimiyyetimin nisbetinde dünya haya-
tımda bunu gördüm, bunu yaşadım… Bu yaşantımın rahmet meyvesi-
ni yiyorum. İsteyen nasiplilerin manevi vazifem icabı ihlâsı kadar ye-
melerine vesileyim. Rabbım öyle vazifelendirdi bu abd-i âcizi.
Zuhurat ve tertib-i ilahi ile bu biçare, yaratanıma izahı mümkün
olmayan hayranlık, hayranlık, hayranlık duydum. Yaratanıma Aşık
oldum. İlahi aşk ne imiş? aczim kadar gördüm yaşadım, yaşadım. İki
alemde de yaşayacağım inşa ALLAH.
Gerçek sermayem bu. Başka sermaye gibi görünen zuhuratlara il-
tifatım yok denecek kadar azaldı. Yeri geldikçe izaha çalışacağım. Bu
abd-i âcizi iyi dinle!
Mecaz olan maddeden öteye yol bulamayan nefsimin arzularını da 11
aşk zannederdim. Bunların nefsin isteği ve arzuları olduğunu, vuslatla
varlığını ekseriyetle kaybettiğini gördüm. “Halilim” hitabı ile şerefyab
olmuş İbrahim aleyhi’s-selamın:
“Ben batanları sevmem” hitabını iyi anladım. Elhamdülillah.
Sen de anlamaya çalış. Nur-u aynım, din kardeşim, yol kardeşim.
Peygamberinin şeriatına bağlı ALLAH’ımız bir kardeşim. İsmin ne
olur ise olsun ALLAH’ın varlığını kabul eden müslüman kardeşim.
Hayatı metafizikle uyarılmış bu abd-i âcizin manevi çığlıklarına
kulak ver.
Manaya hulûl edemeyen din adamları akılcı bir din ihdas ettiler.
Beş duygunun ötesinden habersiz, fizikten öteye yolu olmayan, mana
nasipsizi toplumlar yetiştirdiler. “Âmentüye iman ettik” dediler. Ma-
nadan uzak kelime yakınlığı ile yetindiler. “Kur’ân’dan başkası bizi
ilgilendirmez” dediler; Kur’ân’ın manasını da delik deşik ettiler. Evli-
yayı dışladılar, zikrullahı dışladılar, vârisü’n-Nebî, nedîm-i ilâhîyi
kabul edemediler. Zamanımızın mana sahtekarları ile dolmasına bil-
meden zemin hazırladılar. Ehl-i hakîkat sahte din simsarlarının, meta-
fizik garibi materyalist bilgelerin çokluğundan aciz kaldılar. Zahir

11
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

uleması manayı yaşadıkları zamana göre ölçecek terazi edinmemişler-


di. Dini tedrisatta da maddeden öteye yolu olmayan, manayı yansıt-
mayan ilme’l-yakıyn ile yetindiler. Ayne’l-yakıyn, hakka’l-yakıyn
garibi, maddeden öteyi göremeyen, yeryüzünde ve gökyüzündeki
ayetlere de itibar edemeyen akılcı bir ilim ihdas ettiler ve ilimlerini
inançlarına eşdeğer kıldılar.
Peygamberimiz Efendimiz Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v)
tarafından Mekke-i Mükerreme’de 30 Ocak 1995 sabah namazından
sonra hal-i yakazada hitab edildi bu abd-i âcize. Bütün insanlık alemi-
ne duyurmaklığım işaret edildi:
"Ümmetim geçmiş zamana göre değil, yaşayacağı zamana gö-
re hazırlansın."
(Hitab-ı Resul)
Ravisi bu abd-i âciz.
Emr-i Peygamberiyi iyi anla. Tertip ve tanzim-i ilâhinin dışına
çıkmamaya çalıştığının her halinde zuhuru görünsün. Zamana göre
içtihadsız Şeriatı değil, günah-ı kebair dışında güzellikleri yaşa. Cüm-
12 le güzellikleri şeriatın dışında göstermekten vazgeç.
Günah-ı kebair dışında zuhurunu gördüğün güzellikler hikmettir.
"Hikmet mü’minin kayıp malıdır, nerede bulur ise alsın" bu-
yurulmadı mı?
Benim alim kardeşim! Manevi zuhuratı ve tecelliyatı kabul ede-
mediğin için teşkilat-ı ilâhiyeyi de elbet kabul edemezdin, dikkat et!
Mazur değilsin, kanunu bilmemek mazeret olmadığı gibi… Mana
ile güzelliğini bulan akıl terazisinde tartıyı iyi bilesin.
Akıl vahy-i ilâhi ile bağdaşamadı ise kişiyi rahmet-i ilâhîyeden
mahrum kılar. Rahmet-i ilâhiye ve sırr-ı ilâhi kapısını iradesi ile ka-
patmış olur. Bilmeden, hakîkatlere yaptığın tahribatı yaşadığın zama-
nın içtihadi ölçüsü ile ölçtüğün zaman hatanı sen de anlayacaksın.
Geçmişi bilesin, ibret alasın. Geri getiremezsin. Gelecek ise
ALLAH’a ma‘lûmdur, bilemezsin.
Tertib-i tanzim-i ilâhinin verdiği irade ile yaratanın emrine uygun,
günah-ı kebairelerin dışında güzellikleri bul. Yaratana kul olmanın
zevki ile günü yaşa… Hal budur!

12
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Daha evvel yazdığım Metafizik kitabında aciz şahsımda zuhur


eden metafizik tecelli ve zuhuratları bir nebze yazmıştım. Daha geniş
anlatmak ihtiyacını duydum. İnanan kitlelerin dahi fizikten öteye yol
bulamadığı, bulamadığı için de bunalımdan hurafaya meylettiğini her
zaman çok kimselerde görmek mümkün.
Cenab-ı Hakk’ın "yeryüzünde halifemi yaratacağım" hitabının
anlamının yalnız fiziki yönü olduğu gibi, kasd-i ilâhi "meta"dır. Pey-
gamberimiz Efendimiz "sizin en hayırlınız ahiret için dünyasını,
dünya için ahiretini terketmeyendir" buyurdu.
Fiziki zuhuratları incelediğin zaman aslının meta olduğunu göre-
ceksin. Zira yaratıcı eşi, benzeri olmayan, şeriki, naziri olmayan
HAZRET-İ ALLAH’dır.
Yaratmak ancak, ALLAH’a mahsustur.
Yaratmak cevheri ve arazı olmadan bir şeyi meydana getirmektir.
Sanat eserleri, yaratmak değildir. Çünkü sanatkar bir şeyi meyda-
na getirmek için cevhere ve araza muhtaçtır.
HAZRET-İ ALLAH cevheri ve arazı yarattığı gibi Benî Âdem’e
ihsan eylediği cevher ve arazın birleşiminden ihtiyaçlarını giderme 13
kabiliyetini Benî Âdem’e cüz’i de olsa ihsan etti.
"Biz Adem’e eşyanın ismini öğrettik. Melaikeye sorduk, bile-
medi, Adem bildi."
Ey insan olmaya namzet Benî Âdem (adem yok demektir) insan
olmak imkanı iradene verilmiş. Başka mahlukata verilmeyen bu rah-
met-i ilâhiye, “Yeryüzünde halifemi yaratacağım” bildirisi ile alemin
yaratılış sırrının ilâhi ifşası değil mi? Ruhlar aleminde zatına secde
emri verildi. Ruhlar imanlarının samimiyeti nisbetinde secde ettiler.
Acabâlı secde eden ruhlar olduğu gibi, secde etmiyen ruhlar da vardı.
Cenâb-ı Hak rahmetinden yeryüzünü yarattı. İnsan olmaya namzet
Benî Âdem’in ruhlar alemindeki görünümünün aynı cesedini balçık-
dan yarattı. "Adem’e ruhumdan ruh nefyettim" buyurdu Hz. ALLAH.

***

13
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

EMR-İ İLÂHİ VE TERTİB-İ İLÂHİYE


KARŞI İTİRAZ EDEN ŞEYTAN

HZ. ALLAH melaike ve cin taifesine Âdem’e secde etmelerini


emretti. Çünkü insan olmaya namzet Benî Âdem melâike ve cin taife-
sinden efdal yaratılmıştı. Şeytan cin taifesinden idi.
Enaniyyeti şeytanı emr-i ilâhiye ve tertib-i ilâhiye isyan ettirdi.
Çünkü maddeyi bildiği kadar, manadan nasipsizdi. Cin taifesinden
olan şeytan küfrünün semeresi olan enaniyet bataklığından çıkamadığı
gibi yaratanına itiraz etmeyi zevk edindi de Âdem’in hilâfete lâyık
14 olmadığını göstermek için HZ. ALLAH’tan zaman ve ruhsat istedi.
Her zuhurat ve olayda maddeden başka ölçü bilmeyen şeytan
Âdem’e secde emrine itiraz etti: “Beni dumansız ateşten, Âdem’i de
balçıktan yarattın, ben Âdem’den efdalim” diye emr-i ilâhiye karşı
küstahca tavır takınınca Hazret-i ALLAH şeytanı huzurdan kovdu ve
lânetledi.
Her zuhuratın tertib ve tanzim-i ilâhi olduğundan şüphesi olmayan
hal ehlinin şeytana verilen vazifenin şaşkınlığına HZ. ALLAH buyur-
du “Zaten o kafirlerdendi.”
Rahmet-i ilâhiyeden, af ve mağfiret deryasından habersiz, “her
şeyi ben biliyorum, Benî Âdem’in şeytandan efdal olmadığını göste-
receğim” edası ile olanca küfrünü ortaya çıkaran şeytan, ruhsat istedi
Hazret-i ALLAH’dan. ALLAH (c.c) buyurdu: “Benim sadık, imanlı
kullarıma bir şey yapamazsın. Senin arkandan götürdüğün imansızlar
senden farklı değildirler.”
Böylece şeytanın da vazifesi bilindi.
Şeytan Hazret-i ALLAH’ın gücü üstünde hâşâ güç olmayıp cin ta-
ifesindendir. İnsan olmaya namzet Benî Âdem’in, kamil insanın dahi
emr-i ilâhiye sadakatını zayıflatan ve samimiyetsizliğinin gizli yönünü

14
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

ortaya çıkaran ve setrini kaldırtan, seçkin kulunu da imanının korun-


masından ötürü aşk-ı ilâhiye itekleyen mehenk taşı. ALLAH’ın yarat-
tığı cin taifesinden. Küfrü ve isyanı kendi gördüğü gibi, kula cazip
göstererek, tertib-i ilâhinin zıddına kulu teşvik eden! Bilâistisna cümle
kulların az, çok malumu. Bariz görülen imtihan suali.
İyi bilesin ki şeytan ALLAH’ın gücü karşıtı güç değil.
ALLAH’dan başka güç yok. Hesabını ona göre yap.
Ona fırsat verme!
Benî âdem hakkında ne diyor şeytan? Duymak ister misin?
Hz. ALLAH’a secde etmeyen enaniyyetli kullar için Hz.
ALLAH emretti "Adem’e secde et" diye. İtiraz ettim, huzurdan
kovuldum, lânetlendim.
Benî Âdem’e emrediyor "zatıma secde et" diye. Adem yarata-
nına secde etmiyor. Merak ediyorum bu ademin hali nice olacak?.
Ehl-i hal şair ne diyor, dinle:
Türlü, türlü fitneler zülfünden oldu âşikâr
Benî Âdem sandılar ki anı şeytân eyledi. 15
Ehli hal şair şeytanın başlı başına güç olmadığını ne güzel ifade
eylemiş..
Peygamber Efendilerimiz masum yaratıldılar. Günah-ı kebair iş-
lemekten salimdirler. Haşa, ilah değillerdir. ALLAH’tan başka ilâh
yoktur, olamayacak da.
Peygamber efendilerimiz dışında cümle kullar şeytanla gelen sual-
lerin muhatabıdırlar.
Peygamberimiz Efendimize sordular:
—Senin de şeytanın var mı, ya ResulALLAH?”
Buyurdular ki:
—Ben şeytanımı müslüman ettim. Ben de kuru ekmek yiyen bir
kadının oğluyum, sizler gibi beşerim, yanılabilirim, unutabilirim.”
Hazret-i ALLAH cümle kullarını şeriatı ile yükümlü kıldığı Pey-
gamberinin şahsiyetinde ve hayatında zuhuru görülen tertib-i tanzim-i
ilâhiden manası ve maddesi ile asra uyumlu yaşamaktan aciz kullarını
mahrum kılmasın, amin.

15
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Ezel-i ervahta, ruhlar aleminde cümle peygamber efendilerimiz


masum yaratıldılar.
"ALLAH’ın peygamberlerinden hiç birini ayırmayız”
(Bakara Suresi, 285)
"Biz ALLAH’a ve onun katından bize indirilene, İbrahim,
İsmail, İshak, Yakup ve Esbata indirilene, Musa ile İsa’ya verilen-
lerle rableri tarafından diğer peygamberlere gelenlere, onlardan
hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece
ALLAH’a teslim olduk, deyin."
(Bakara Sûresi, 136)
Al-i İmran 84 ve Nisa 152 ayetleri de benzer mana taşırlar.
Sebepli veya sebepsiz, dünyada yaratılışın manasını umursama-
yan, bilâistisna ALLAH’ın kullarına tepeden bakmayı nefsine sermaye
edinmiş mana yoksunu, bakışı ve görüşü gerçeklerden uzak, bu zafi-
yetine rağmen hakikat alimi olduğunu iddia eden nâ-ehil kişiye, bil-
mem ne denir?
21’inci asırda yaşadığımız şu dünyada yaratılan mahlukatın ancak
16 milyonda beşini bildiğimiz ehli tarafından bildirilirken, tanzim-i ilâhi
olan fiziki zuhurat tecellilerini küll olarak kavramaktan aciz, nazar-ı
ilâhiden yoksun “akıl” fiziküstü metayı, yaratanının ihsanını vahy-i
ilâhiden nasibini almaya yaklaşmayan kul manâ zuhuratlarını nereden
ve nasıl bilecek?
İmanını, aklı ile müşterek vahy-i ilâhiden nasibini almak için ira-
desini sarf etmeyen kul, ALLAH’ın varlığına emr-i ilâhi ile yükümlü
kılındığına Peygamberinin ALLAH’ın kulu ve elçisi olduğuna şahitlik
şerefi ile nasıl şereflenecek?.
Bu gerçekleri, Hazret-i ALLAH’ın buyurularını halâ anlamadı ise
her hali ile yaratanına muhtaç beşer, aciz kul bildiği ve inandığı ger-
çekleri nasıl anlatsın? Demeyesin.. Emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l-
münker, ilmî gücün ve bilgin nisbetinde hemcinsini kötülüklerden
uzak, iyilik ve güzelliklere teşvik etmen iman hazzıdır.
Adem iken insanlığa giden yolun başlangıç basamakları olduğu
gibi, insan olmaya namzet kula verilen rahmet zuhuruna vesile; mana-
sı ise emr-i ilâhidir, hafife alma, yaratılan nizam-ı alemi.

16
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

İlâhi hakikatler akıldan kalbe değil, kalbden akıla doğru gi-


derler. ALLAH’ın varlığını hisseden kalbdir.
Akıl ise yüzde yüz, ALLAH’ın varlığını isbata muktedir ol-
madığı gibi, yüzde yüz inkara da yeterli değildir.
Bütün kâinat ALLAH’ın ilim ve iradesinin tecellisidir. Bi-
zatihi tecellisi değildir.
Kâinat ilâhi bir feyizdir.
Şeriat-ı muhammediyede vahdet-i vücud budur.
Her varlık izafi varlıktır; mutlak varlık değildir.
Hiçbir şey varlık sahasında kendi başına ayakta duramaz.
Hiçbir varlığa muhtaç olmayan yalnız ALLAH’dır.
Hayat vasfı taşısın taşımasın her varlık izafi bir varlıktır.
ALLAH’tan gayrısı mutlak varlık değildir.
ALLAH’ın varlığı mutlak varlıkdır, izafi değildir. Zaruridir,
mümkün değildir.
Mümkün = var olmakla yok olmak kutupları birbirine müsavidir.
izafi = bağlı olduğu nesne ile değişir. 17
Her varlık onun varlığından ibarettir. Aynaya vuran ışık kay-
nağı gibi. Aynadaki akis mecazidir ve iğretidir.
Kainatın bütün yüzleri iğretidir.
Cenâb-ı hak mutlak varlıktır. Maadası olan her şey bir görüş
ve bir vehimdir
Muhalefetün li’l-havadis ALLAH’ın zati sıfatıdır. Yarattığı
hiçbir şeye benzemez.
El-evvelü ALLAH, el-âhirü ALLAH, ez-zahirü ALLAH, el-
batınü ALLAH (c.c.).
Peygamberimiz Efendimiz de şöyle izah buyurdular:
"Men kâne fî kalbihî Allâh, fe-muînühû fi’d-dâreyni Allâh
(c.c.)"
(Kimin kalbinde ALLAH varsa onun muini, yardımcısı Hazret-i
ALLAH’dır.)
"Ve men kâne fî kalbihî gayrullâh, fe-hasmuhû fi’d-dâreyni
Allâh."

17
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

(Kimin kalbinde ALLAH yok ise onun hasmı Hazret-i


ALLAH’tır.)
ALLAH’ın varlığını ve sevgisini kalbinde hisseden kulun dünya-
daki yaşantısının her yönünde varlığının meyvesi, zamanının güzellik-
leri olarak zuhuru açık görülür.
Bilcümle insan olmaya namzet Benî Âdem’in iradesi ile zuhur
edeceği rahmet-i ilâhiye yaşantısında hiç görülemiyorsa o ademin kal-
binde ALLAH yok demektir.

18

18
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

HAZRET-İ ALLAH’I (C.C.) KUL NASIL


BİLMELİ?

Özet olarak; Kur’ân-ı Hakîm’de Ehl-i Sünnet vel Cemaat


mezhebine ve meşrebine göre özetlenmiş Hazret-i ALLAH’ın sı-
fatlarını Hazret-i Kur’ân’da bildirildiği veçhile tekrar yazmanın
ihtiyac ve elzem olduğu kanaatindeyim.
Hazret-i ALLAH’ın varlığı özet olarak:
Vücudu ile mevcud, sıfatı ile muhit, esması ile zahir, ef’ali ile
malum.
Kelâm-ı Kadîm’den alınan, maturidi ve eş’ari mezhep imam- 19
larının bildirileri ALLAH’ın sıfatları zati, subuti, fili olarak izah
edilmiş. Bildirildiği gibi izaha çalışacağım. "METAFİZİK" ile ne
ilgisi var? demeyesin.
Yaratılan her şeyin cevher ve arazı, aslı "meta" değil mi?
"Doğal" deyip, fazla önemsemediğimiz, yaşadığımız şu alem
maddesi ve manası ile "meta" değil mi?
Yaratılan kulun yaratanını bilmesi yaratılışın aslı olduğun-
dan, yaratanının bildirdiği kadarı ile, eşi, benzeri, şeriki, naziri
olmayan hazret-i ALLAH’ın bildirdiği kadar kulun bilmesi "me-
ta" değil mi?!..
"Bilinmekliğimi diledim, yeryüzünde halifemi yaratacağım"
ilahi hitabına kul, "lâ ilahe illâ ALLAH" der. Kelam-ı tevhidle,
ALLAH’ın iradesine bağlılığını kelâmla tasdik eder. "Müslüman"
olur.

***

19
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

ŞEHADET-İ İMANIN ASLI

Hazret-i Kur’ân’da ALLAH’ın bildirdiği imanın şartlarına


inanarak ve inancının samimiyeti ve sadakati kadar yaşadığı nis-
bette rahmet-i ilâhiyenin ihsanı ile iman kalbine yerleşir. Aciz kul
mü’min, ittika sahibi (müttaki), olur. Hal ve ahvalinin ilâhi aşka
dönüştüğü her icraatında görülür. Müşahede zevki ile imanın zir-
vesine, ALLAH ve resulüne şehadetle varılır. Şehadet zevki, İh-
san-ı İlâhi ile imanlı kul, hu (O) esması ile şirkin barınacak yer
bulamayacağı hazret-i insan olur.

20
***

20
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

HZ. ALLAH’ın SIFATLARI

Kul Hz. ALLAH’ın sıfatlarını kelâm olarak öğrenmeye çalı-


şır. İkrar eder, müslüman olur ve fiili sıfatlarını gücü kadar zevki
ile yaşar. Cevher ve arazın yaratanını bilir, müttaki, mü’min olur.
Subuti sıfatları: insan olmaya namzet kişiye beş duygu olarak
bahşedilmiştir. Mahlukata verilenin fevkindedir hudutludur ufku
vardır. Hz. ALLAH’ın sıfatlarının ise ufku yoktur na-
mütenahidir. Yaşayan ve bilen kişi müslimdir, ehl-i imandır…
Zati sıfatlarına gelince: yalnız ve yalnız zatına mahsustur. Ya-
ratılan kul sıfatı ve vazifesi ne olur ise olsun, Hz. ALLAH’ın zatı- 21
na mahsus bu sıfatlarının ancak zevki lütfedilir ise zuhurat ve
tecellilerinin bir nebze zevkini alır. Şehadet mertebesinde yarata-
nına aşık olur
Amentünün manası kulun icraatlarında, ibadet ve taatlarında
görüldüğü gibi, kulluğunun nedeninde imanını görmek mümkün
olduğu gibi zevkini alması da mümkündür.
HAZRET-İ ALLAH’IN ZATİ SIFATLARI
VÜCUD: Var olmasıdır.
KIDEM: Evveli olmamaktır.
BEKA: Sonu olmamaktır
VAHDANİYET: Tek olmasıdır.
MUHALEFETÜN Lİ’L-HAVADİS: Yarattıklarından hiçbir şeye
benzememesidir.
KIYAM Bİ-NEFSİHİ: Mekâna ihtiyacı yoktur.
SÜBÛTİ SIFATLARI
HAYAT: Diri olmasıdır. Diriliği ebedi ve ezelidir. Hiçbir kaynağa
muhtaç değildir.

21
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

İLİM: Her şeyi bilmesidir. Yegane alim odur. İlmin her dalı onun
yedindedir.
SEMİ: Her şeyi işitmesidir. İşitmesinde sınır yoktur.
BASAR: Her şeyi görmesidir. Cümle yaratılmışların görgü ufku
vardır, onun görüşünde ufuk yoktur.
İRADE: İstediğini dilemesidir. Hiçbir yarattığına karşı sorumlu
değildir.
KUDRET: Her şeye gücü yetendir. Alemde görülen güç
ALLAH’ın takdiri kadardır.
KELÂM: Söylemesidir. Her zerrenin anlayacağı lisanı konuşur.
TEKVİN: Her şeyi yaratan odur. Başka yaratıcı aramak şirktir.
Fiili sıfatları ise her yerde mevcuttur
İHYA: Diriltmek.
İMATE: Öldürmek.
TAHLİK: Yaratmak.
TERZİK: Rızıklandırmak
22 ALLAH’ın subuti sıfatlarından Benî Âdem’e bahşedilen bir
zerreden başka nedir?
ALLAH’ın FİİLİ SIFATLARI: yaşatan, öldüren, tekrar dirilten,
rızıklandıran.
Yukarıda belirtmeye çalıştığım gibi, cümle alem Hazret-i
ALLAH’ın ilim ve iradesinin, yani bilerek dilemesinin zuhurudur. Bi-
zatihi değildir, izafidir, mecazidir.
Yaratılmış zerreden kürreye efdal-i mahluk, şerefli mahluk olan
Benî Âdem’de de zuhuru bariz görülen subuti ve gerek fiili sıfatlarının
tenezzülen zuhuruna bakıp da Benî Âdem’e –haşâ- ALLAH demeye-
sin. Sakın ha!. Na-ehlin cehlinden de emr-i ilâhiye ters düşen yaşantı-
sından da uzak durasın. Bu yönlü yaşantıların şirkin kapısından ayrı-
lamadığını iyi bilesin.
Şu tüyleri dahi ürperten hitab-ı ilâhiye dikkat et:
"Habibim, onlar için dua etme. Senin de duanı kabul etmem."
(tevbe suresi, 75)
Haşâ, ALLAH kul olmaz, kul ALLAH olmaz; Rab abd olmaz,
abd Rab olmaz.

22
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Ehl-i hakîkat, mutasavvifîn yaratanının lutf-i ihsanı kadar, izafi


olan, yeryüzünde fiili sıfatlarının emr-i ilâhiyi,
asra uyumlu, haram olmayan, güzelliklere ters düşmeyen, tabi ol-
duğu peygamberinin getirdiği şeriatı, Hazret-i ALLAH’ın cümle elçi-
lerine ihsan ettiği tek din, Din-i İslâm üzere emredildiği veçhile yaşa-
maya, iradesini samimiyetle icra etmeye çalışır.
Sadık kul, muhip ve müttaki kul ALLAH’dan başka ilâh kabul
etmediği gibi, bir nebze kulun iradesine bahşedilmiş olan subûti sıfat-
larının zevki ile yaşar. Zati sıfatlarının gerek alem-i manada, gerekse
eşyanın hakikatinin bildirildiği kadar hayranlıkları ilâhi aşka dönüşür.
Cümle yaratıklarda bariz görülüp aşk zannedilen mecazi isteklerin
ilâhi halin zuhurundan hiçbir zaman kulu terk ettiği görülmemiştir.
Nefsi istekler kulun kemalatına vesile kılınan ilâhi arzulara ters düşer
gibi zuhur etse de ilâhi zuhurattır. İman nurundan ihsan edilen kula
yöneltilen hal sualleri adem iken insan olmak için halkedilen mana
basamaklarıdır. İlâhi yardımlara vesilelerle “Ya İbadALLAHi Ağisna”
(ey ALLAH’ın kulları bize yardım ediniz) tertibine ve tanzimine sığı-
narak aciz kul, imtihan gibi görülen rahmet-i ilâhiyeye giden yolun
23
basamaklarından çıkar, çıkar. Kulun ölçüsüne pek uymasa dahi nefsi-
nin de hayrına, istenilen feragatin hal cevapları, ilâhi aşkın aciz kulda
zuhuruna vesile olur ki kul için “Fena Fillâh” (ALLAH’da ifna olmak)
diye ifade olunmuştur. Beka Billah, Kurbiyyet diye tasavvufi anlamda
manen yükseliş ve yakınlık derecelerinden bahsedilir.. Bu makamlar-
da metafizik zuhuratların kelâm ve fiziki olayların etkisi ile kul Amen-
tü’yü kabul eder. Amentünün zevki ile nefsinin de ilâhi zuhurata inti-
bakını görür. Yarattıklarına hayranlık duyar ve yaratan HZ. ALLAH’a
aşık olur. Gerçek aşk-ı ilâhi budur. Ruhlar aleminden ihsan edilmiş,
alem-i dünyada zuhuru görülen ilâhi aşk kulda görülse de yaşadığı
asrın ilâhi ilmine muhtaçtır. Gerçek şahitlik mecazdan, mecazın aslına
dönüşür. Bu yönlü bilimler, hayranlıklar kulda yaratanına şirk koşma-
dığı müddetçe kalıcıdır. “Mü’minin kaybolmuş malıdır, nerede bulur-
sa alır” hitabı, sadık ve muhip kullara bahşedilen, alemde zuhuru açık
görülen, emr-i ilâhinin bariz madde alemine yansıması rahmet-i ilâhi-
yenin fiziki alemde görülenin aslı METAFİZİK değilmi?
Dikkat: Müslimin değil “mü’min”in kayıp malı. Ademlikten te-
rakki ederek insan olan, ittika sahibi, mü’min kulların manevi rızıkla-
rıdır. “Siz ALLAH’ın rızkından yiyiniz” hitabını başka yönlü anlama.

23
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

HZ. ALLAH’ın ZATİ sıfatlarını aciz beşere maletmeyesin. Şirkin


çıkılması güç olan bataklığına düşersin.
“Siz mü’minin ferâsetinden kaçının, onlar ALLAH’ın nuru ile
bakarlar” hitabını iyi anlayasın.
***
Alem-i lâhûta pervâz eyleyen ehl-i safâ,
Değil İskender tâcı, taht-ı Süleymân istemez.
***
Dünya hayatı ve ötesinin zevki ile Hz. ALLAH’a ve hak elçilerine
şahit olmuş ehl-i imanın, ehl-i aşkın dünya hayatının geçici zevkleri-
ne, yaratanını unutarak iltifatı ve o gafletini aşk-ı ilâhinin fevkinde
görmesi ve yaşaması, imanının manasına ters düştüğü gibi, aşk-ı ilâhi-
de de hiç mi hiç yeri yoktur. Fer’i olan tacın, tahtın dahi isteği nefsin-
de yeri olsa dahi mana ve ilâhi aşkı ile bağdaştıramadığı gibi, rahmet
pazarına girmesi tertib-i ilâhiye aykırı olur. Girse de barınacak yer
bulamaz; yoktur ki bulsun. Mana dışında bocalamaya mahkumdur.
Şeyh Sadi Şirazi’nin müracaatını dinle:
24
"Ya Rab! Senin ismin anılmadan aldığımız sattığımız her şey
çürüktür."
Şunu hatırdan çıkarmayalım: Dünya hayatında gerek imanlı ge-
rekse imansız, Rabbımızın cümle kullarına tahsis ettiği rızkı elde et-
mek, meşru yollardan verilen rızkı say-i gayreti ile almaya mecbur
kılınmıştır. Nizam-ı alem böyle kurulmuştur. Emr-i ilâhiye uygun, bu
türlü ayakta durmayı bil. Meyyit gibi başkalarının sırtına binme. Ha-
yat öyle de geçer amma, emr-i ilâhiye ters düştüğü gibi, vakarsız bir
hayatla insan olma vasfını kaybeder, sınıfta kalırsın. Emr-i ilâhi üzre
elde edilen dünya serveti ehl-i aşka, ehl-i imana daha lüzumludur,
fakat ehl-i imanın imanını, ehl-i aşkın aşkını gerek dünyada gerekse
ebedi hayatta rahatsız edecek yönde alınmış olmamalı.
Gayri ihtiyari kabul ettirilse dahi hikmeti, zatına malum yaşadığı
zamanla uyumlu umumun menfaatine uygun zuhurat-ı ilâhiyenin yal-
nız ehlinde manaya dönüştüğünün görüldüğü gerçek değil mi?
Peygamberimiz Efendimizin (s.t.a.v) bazı ahvalde mecburiyet ha-
sıl olduğu zaman zararı en az olanını tercih ettiği rivayet olunur.

24
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Bu sualin cevabı ve izahı kişinin imanı ve aşkı ölçüsünde yarata-


nına teslimiyettir. Bu teslimiyetin değer ve kadri maddeden öteye yol
bulamayan, yalnız akılla noktalanmış felsefecinin çözeceği dava ol-
mayıp, çözüm yeri ancak fiziküstü METAFİZİKtir. Kitaplarda ve su-
huflarda mevcut, zamana göre yaşanacak, haram dışı güzellikleri kap-
sayan şeriattır. Her şahsın bilsin veya bilemesin gittiği yolun Arab-
ça’da ismi tarîktir, cem’i tarîkâttir.
***
Her ne kılmışsa adâlettir, cenâb-ı kibriyâ
Her kazâya, her belâya kıl rızâ, ALLAH kerim
***
Eğer varsa elini vicdanına koy, tefekkür et. HZ ALLAH’ın yarat-
tığı, halkettiği canlı ve cansız bir zerrede adaletsizlik görebiliyor mu-
sun? Şahsında aciz görüşünün ölçüsünün yanıltısından adaletsizlik
gibi zannettiğin şeylerin ilâhi adalet olduğunu göremiyor musun?!..
Göstermeden müslümanı götürmezler, acele etme!...
Merak edersen ehl-i hale sor da bildiği kadarını anlatsın.
El-insaf, bitmesin mi yaratanına noksan sıfat yakıştırdığın zafiyet- 25
li hayat?..
Öyle ise bu abd-i âcizi dinle.
İyi bil! Tekrar eline geçmeyecek geçirdiğin kıymetli zaman. Hiç
olmaz ise kazancını bilemedinse ne kaybettin, kaybını bilesin. Yaşa-
yacağın zamanı değerlendir. Afvu mağfiret deryasından nasibini al.
Bekleme ,kısmetin seni bekliyor. Kısmetlileri bekleyen, vazifeliyi
bekletme.
Vazifeli hani nerede? Diye, cahil nasibsize isteği üzere verilmiş
hal noksanlığına sen de ortak olma. Bilerek ve yaşayarak yemin edi-
yorum: Dünya “Nur-u Muhammedisiz hiç olmadı, olmayacak da!…”
Gayrı düşünmek Hz. ALLAH’a noksan sıfat isnat etmektir, küfürdür.
Nur-u Muhammedi imanlı cümle kulları kapsayan cemi güzel-
liklere verilen isimdir. İmanın zirvesi şahadet makamında olanla-
ra manevi haldir.
Peygamber efendilerimiz zincirinin son halakası, ahir zaman
peygamberi Hazret-i Ahmet, Mustafa, Mahmut ismi ile taltif-i
ilâhiye mazhar olan, başka peygamber gelmeyeceğini Hazret-i

25
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

ALLAH’ın bildirmesi ile peygamber efendilerimizin cümlesinde


zuhuru bariz görülen vahy-i ilâhinin rahmet ve güzelliklerin cemi
ismi Nur-u Muhammedinin son halakası "Muhammet" diye nok-
talandı..
Cümle peygamber efendilerimiz ve varislerinde, mü’min,
müttaki, ittika sahiblerinde aynı mananın nurunu görmek müm-
kün olduğu gibi; veraset taşıyan vazifelilerin vazifesinde de bu
türlü rahmet-i ilâhi görülür; metafiziktir. Nur-u Muhammedi kı-
yamete kadar da her imanlı kişide imanları nisbetinde mutlak
zuhur eder. O niyyetle bakmayı bilen nasipliler hal olarak zuhu-
rat-ı ilâhiyeye ihsan edildiği nisbette aşinadırlar.
Peygamber efendilerimizde rabbımızın ihsanı rahmet-i ilâhi-
yenin tahsisi olan güzellikler hüsn-ü ahlaktır. Cemisi yol, sırat-ı
müstakimdir. Küll olarak ALLAH elçilerine ve-rilmiştir varisle-
rine de imanlarındaki samimiyyetleri kadar ihsan edilmiştir.
Mensubinden muhip, sadık ve aşıkların nasibleri vârisü’n-
nebî, nedîm-i ilâhiler vesilesinde bu rahmetin sahiblerini bulana
kadar emanetçidirler. Emanetler sahibine teslim edildiği zaman
26
teslim eden de mahrum edilmez. "emanetler sahibine verilmediği
zaman siz kıyameti bekleyiniz" buyurdu Peygamber Efendimiz.
Hz. ALLAH’ın cemi kullarına ihsan eylediği rahmetlerin in-
karı ise küfürdür. Dikkat et! Gençliğinde dahi yalan düzen bilme-
yen, manevi vazife verilen bu abd-i âciz ihtiyara itimat et, zarar
etmezsin!...
Bu rahmet-i ilâhiyenin hal ve hareketlerinde zuhuratı görülen bah-
tiyarlar için dinle, ne buyuruldu:
"Siz onları gördüğünüz zaman ALLAH’ı hatırlarsınız."
Bu tecelliyat-ı ilâhiye küll olarak “METAFİZİKTİR.
Yalnız fiziki zuhuratlardan başka zuhurat-ı ilâhiyeyi kabul ede-
meyen, maddeden gayrı var olana yeteri kadar inanamıyan felsefeci,
beş duygunun esiri materyalist: bu zümrelerde görülür ki HZ.
ALLAH’ın peygamber efendilerimizle ihsanı olan, Benî Âdem’e tah-
sis edilen, nakle değil de bildiğimiz, çoğunu bilemediğimiz cümle
mahlukata derece derece, kısım kısım, dünyada hayatını maddede yü-
rütebilecek türde verilmiş aklı ön plânda tutarlar da ALLAH Elçileri

26
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

vasıtası ile tebliğ edilen nakle iltifat edemezler. Tabir caizse “akılcı
din” ihdas ederler.
Bu tür inanarak yaşayanları her devirde görmek mümkün. Bu tür-
lü felsefecileri rehber kabul eder de fizikten öteye, METAFİZİĞE
yolu olmayan bir düstur ki ademlikten öteye, insan olmaya namzet
ilâhi terakkiyatı kabul edemez.
Bundan evvel yazdığım METAFİZİK’de hayli bahsetmiştim, yeri
gelmiş iken halâ davalarını bitiremediğimiz, Türk milletinin iç yarası
sevr anlaşmasına imza atanların başkanlığını yapan felsefecilerin reisi,
feylesof Rıza Beyefendiyi anmadan geçemiyeceğim. Hayatında espri-
leriyle akılcı dini ne güzel anlatır:
***

HOCAM
Ömrümün neşesiz geçti baharı
Neyleyim baharı gülsüz olunca.
Bir tutsam gerektir yar-ı ağyarı
27
Gurbet illerinde öksüz olunca.

Bana sual sorma, cevap müşküldür


Her sırrı ben sana açamam hocam.
Hakk’ın hazinesi darı değildir
Cami avlusuna saçamam hocam.
Miracı anlatma, o değil hüner
Aşıkım badesiz pek başım döner
Özürüm var sade su içemem hocam
Bu ağır gövdeyle uçamam hocam.

Feylesof Rıza’yım, dinsiz anlama


Dini ben öğrettim kendi babama.
Her ipte oynadım, canbazım amma.
Sırat köprüsünden geçemem hocam.
***

27
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Gençliğimde ezberimde tuttuğum kadarı ile bu hicivin neyi


hicvettiğini izaha lüzum var mı, bilmem?
İşte felsefenin üst kademesinin nakille gelen emr-i ilâhiye imanı
ve fiziküstü “META”yı kabul edemeyen zihniyetteki kişilerin, akılcı,
beş duygunun esiri materyalistlerin yolu…
Tekrar ediyorum: felsefecilerin ekserisi ALLAH’ın varlığını ilim-
lerinin nihayetinde kabul ederler. Nakli kabul etmezler. Kabul etseler
de, dini meslek edindikleri için, nakli kabul etmiş gibi görünseler de,
samimi oldukları zaman icraatlarında yeteri kadar kabul edemedikleri-
ni görürsün.
Yunancadan alınma “META” fiziküstü haldir, nakildir. Tamamı
ile aklın ölçüsüne uymaz. Seçkin kişilerin aklının nakille uyum sağla-
dığı görüle gelmiştir.
Bundan evvel yazdığım Metafizik kitabında Aristotoles ve İbn-i
Rüşt’ten bir nebze yazmıştım. Kısa özet olarak tekrarını lüzumlu gö-
rüyorum:

28

28
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

İBN-İ RÜŞD

Milâdi 1200’lerde vefat ettiği bildirilen meşhur felsefecidir. Av-


rupa’nın da takdirini kazanmıştır. Avrupa’da Avorveraisler denilen bir
gurup, ilmi felsefeden öte gitmeyen, beş duygunun esiri ve mahkumu
olmuş düşünürleri İbn-i Rüşt felsefesini vahyi ilâh-i gibi kabul ederler.
Şeriat-ı Muhammediyeye tabi olduğu halde İbn-i Rüşt’e hayranlık
duyan ulema mevcudu küçümsenmeyecek kadar çoktur.
İbn-i Rüşt alimdir. Zamanının, Kurtuba’da kadı’l-kudat (kadılar
kadısı) denilen meşhur kadılarındandır.
Aristotales hayranlarındandır ve onun eserlerini şerh eden büyük 29
felsefecidir. Felsefe feylesofudur.
Felsefeyi Dîn-i İslâm’la bağdaştırmaya yegane gayret göstermiş,
her felsefecide görüldüğü gibi akılcılık yönü galebe çalmış, aldığı ted-
risatın etkisinden kurtulamayıp aklın ötesi vahy-i ilâhiyi az da olsa her
ne kadar metafizikten bahsetse de aldığı tedrisatın etkisi olsa gerek
manaya da yakınlığı fiziki zuhuratın üstündeki METAFİZİK zuhuratın
garibidirler.
İbn-i Rüşd’ün inancı rasyonelliğe dayanır. Rasyonellik akıl ile
vahyi aynı ölçüde görmektir. Rasyonalizm ise vahye inanmamak-
tır.
Pozitivizm gibi materyalizm ve hatta leninizm ve ateizm gibi
insan tabiatına aykırı olan "izm"ler iflâs etmiş, büyük darbe
görmüştür.
Örneği: Rusya. Buna benzer devletler tetkike değer.
İbn-i Rüşt şu senteze varır:
Akıl ile vahyin vardığı nokta aynıdır. Bunlar birbirinden ayrılmaz
süt kardeştirler.

29
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Bu ALLAH’ın fakiri, abd-i âcizde derim ki:


Zamanın icaplarına göre emr-i ilâhiye uygun Şeriat-ı Muhamme-
diyeyi, tasavvufi içtihat görmüş zamana yansıması, günah-ı kebaire
dışı güzelliklerini yaşamaya çalıştım, çalışıyorum.
Bu yönlü itmi’nan-i kalb olan halimi ilm-i kelâm üslubu ile derim
ki: HZ. ALLAH’ın verdiği, elçisi Resulullah (s.a.v.)’in tebliğ eylediği,
1956 senesinden bugüne (2003) tarik-i Kadiri ve Rufai’den ihsan edi-
len kol Galibilik verildi. Vazifeyi lütfeden HZ. ALLAH’a aczimle
hamdeder, niyaz ederim. Çekinmeden zamanın medeniyetine ve tek-
niğine uyumlu olma çabası Rabbıma sonsuz güvenle, aczimin idrakini
müdrik, HZ. ALLAH’ın zatına mahsus sıfatlarına sahip çıkan zavallı-
lardan uzak olmanın gerçek tarik-i müstakim olduğunun bilinci ile,
Rabbımın elçisi, ahir zaman peygamberi HZ. MUHAMMET
MUSTAFA (s.t.a.v.) Efendimize verilen emr-i ilâhi olan Kur’ân-ı
Azîmü’ş-şân’ın mana ve anlamının emr-i ilâhiye uygun yaşantısı ve
mübarek kelâmları ile, günah-ı kebaire dışında, yirmi birinci asrın
bilincine uyumlu, Rabbımın ihsanı, vârisü’n-Nebî, nedîm-i ilâhî vazi-
fesini taşıyorum. Mesuliyetimi de müdrikim. Aczimle ALLAH’ıma
30 sığınıyorum ve ADEM aleyhisselam’a, dolayısiyle vazifelendirdiği
cümle kullarına sunulan ilâhi "METAFİZİK" levha… "Biz Âdem’e
eşyanın ismini öğrettik, ona hikmet verdik. Melâikeye sorduk,
bilemedi. dem bildi…" Bu levhadan sesleniyorum…
Aklı ve nakli karıştırmayasın. Evet, aynı kaynaktan süt içerler,
doğru. Yaratan AHAT, yani zati sıfatı ile bir olduğu için başka kaynak
yok.
Akıl: "Adem ve cümle yaratılan, bildiğimiz bilemediğimiz,
yeteri kadar da bilemiyeceğimiz mahlukatın cümlesine ihsan edi-
len cevherdir veya arazdır" tartışıladursun. Nakil, yani vahyi-
ilâhi ile gelen nakil benî âdem içindir. Ademin insan olması, güze-
li, çirkini, hayrına ve şerrine olacak olayları idrak edip iradesini
kullanmasını bilmesi için nizam-ı alemin aslını oluşturan, elçileri
vasıtası ile zuhuru kesin görülerek yaşanan vahiy yolu ile gelen
emr-i ilâhiyi ihlas ile yaşamaya azmetmek ve icrasındaki hikmet
"METAFİZİKtir."
1999 senesinde basımı tamamlanan birinci Metafizik kitabını
ALLAH rızası için inanan kardeşlerimin ilim dağarcığında bulunsun
diye vakfımızın hediyesi olarak, yalnız anlayabilmesi yeterli olan kişi-

30
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

leri, yolu ve düşüncesi ne olur ise olsun ayrı görmeden fi-sebilillah,


bütün vakfımızın markasını taşıyan, yaşı 80’in üzerinde Galip Hasan
Kuşcuoğlu’nun bilgisayarda yazdığı kitapları dağıttık ve dağıtıyoruz.
Rabbım tesirini halketsin, amin.
İkinci Metafizik kitabını yazmak ihtiyacının mana zevkimde haz-
zını duyduğum gibi, o yöne iteklendiğimin maddi ve manevi yaşan-
tımda arzulu heyecanını yaşıyorum.
***

31

31
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

İKİNCİ KİTABA NEDEN İHTİYAÇ


DUYULDU?

Evvelde bahsettiğim gibi, HZ. ALLAH’ın varlığını peygamber


efendilerimizin ALLAH’ın elçileri olduğunu maddi ve manevi haya-
tımda, düşüncelerimde ve günlük icraatlarımda acabâya yer olmadığı-
nı, şimdi daha iyi anladım, anlıyorum. İmanın zıddına ayrılmış yer de
bulamıyorum.
Aczimin bildirildiği bu abd-i âcizin zuhurat-ı ilâhiye ile manevi
vazifeye lâyık görülen bu naçizin sahip olduğu gücünün görünümü,
32 yaratanın zatını zikrettirmesi tazarru, niyaz, hatalarına istiğfar ve töv-
be Rabbımızın kullarına bahşettiği in’am, ihsan ve sadakası değil mi?
Haddi aşmayalım, HZ. ALLAH’a mahsus olan yaratma gücünü
aciz beşerde gösterme gafletine kapılmayalım. İyi bilelim ki.
Cevheri ve arazı olmadan bir şeyi meydana getirmektir ya-
ratmak.
Cevher ve arazı, her ne kadar dünya hayatında karşılaştığımız
olayları, basitmiş gibi algılıyor isek de onun da aslı şüphen olmasın
“METAFİZİK”sel olaydır:
Hiçbir şey kendi gücü ile oluşmamıştır.
Güç ise HZ. ALLAH’a mahsustur. Sakın naçiz şahsına maletmeye
kalkışıp da yaratana karşı patavatsızlık yapmayasın.
Verilen cüz’i iradenle, cevher ve araz yok iken, hiçbir şeyi mey-
dana getiremiyeceğini iyi bilmen lâzım.
"Onun emri olmadan sinek dahi kanadını oynatamaz."
"Güç, her şeyi yoktan var eden bizatihi Hz. ALLAH’a mah-
susdur."

32
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Yaratılışın nedeni, yaratılan Benî Âdem de dahil cümle yaratıklar-


daki güç gibi zannedilen zuhuratlar yaratanın yarattığına verdiği az
çok cüz’i irade değil mi?
Misal: Bir karıncanın kendi ağırlığının 75 katını taşıdığı söylenir.
Söyler misin sen ağırlığının kaç katını taşıyorsun, ey Benî Âdem?!..
Verildiği kadar değil mi? Demek ki, vücud cesameti de birim ölçü
değil. Bilinen herkesin ölçüsü, bilinemeyen, beşerin ölçemiyeceği,
yaratanın yarattığı maddi ve manevi Rabbımın ihsanı öyle güçler var-
dır ki onlara verilen manevi vesile gücü beşerin iradesinin çok çok
üstünde görsen de o gücün zuhur yeri hazret-i insan, gücün sahibi ise
HZ. ALLAH’dır. Vesileyi iyi bil, vesileyi sakın ilâhlaştırma!...
"Kün (ol) emriyle oluşan alem fe-yekün (hemen oluverir) em-
riyle yok olacak."
Bu gerçeklerde aklı barındıracak bir mekan bulabildin mi? sırât-ı
müstakîmde nakle tabi yol göreceksin ki bilâ-kaydi şart akıl, aslı
vahy-i ilâhi olan nakle uyacak, yeter ki vahy-i ilâhinin sebeb-i nüzulü
ALLAH elçilerini madde ve manada rehber edinmeyi bilesin.
*** 33
Her ne kılmış ise adalettir Cenâb-ı Kibriya.
Her kazaya her belâya kıl rıza ALLAH kerim.
***
ALLAH’ın halk ettiği hiçbir şeyde adaletsizlik bulamazsın.
Bulacakmış gibi gülünç tavırlarınla sakın ALLAH’a patavatsızlık
yapmayasın. Her devirde her sahada maddi ve manevi yollarda da
zahmet çekmeden bulabilirsin bu ve buna benzer patavatsızları.
Patavatsızlığın nasıl olduğunu merak eden hükümdar, patavatsız-
lığı ile isim yapmış Mehmed’i yemeğe davet etti. Mehmet edepli ol-
maya azami gayret gösteriyordu.
Patavatsızlık tıynetinden başka sermayesi olmayan Mehmet pata-
vatsızca hükümdara:
—Padişahım sen zurna çalmayı bilir misin? demez mi!..
Her halde iyi zurna çaldığını anlatacak girişimini yapıyor zannetti
padişah:
—Bilmem, dedi.
—Ben de bilmem, demez mi!.

33
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Padişah düşünedursun Mehmet gene sordu:


—Padişahım baban zurna çalmayı bilir mi idi?
—Bilmezdi.
—Benim babam da bilmezdi…
Hükümdar patavatsızlığın ne olduğunu ehlinden öğrenmişti.
***
Çok tel kırılır sine-yi kanun-i cihanda
Na-ehle mızrabı tasarruf verilince..
***
Ehil olmayan kişiye yapamayacağı iş verilirse siz o işin kıyameti-
ni bekleyiniz.
Nasreddin Hoca’ya büyük ve küçük kıyametin ne olduğunu sordu-
lar. Onların anlayacağı hal-i lisanla cevap verdiler:
—Hanım ölür ise küçük kıyamet, ben ölür isem büyük kıyamet
demektir, dediler.
Peygamberimiz Efendimiz’e sordular, “kıyamet ne zaman kopa-
34 cak?” diye. Patavatsız Mehmet misali soran sahabeye Peygamberimiz
Efendimiz üzülerek:
—Kıyamet için ne hazırladın? buyurdular.
Önemsemediğin bir şeyi önemsemiş gibi tavır takınmak düzen-
bazlık değil mi? Sorduğun sualde samimi olsa idin hazırlıklı olurdun.
Hazırladıkların da gizli olmaz az çok görünür idi.
Zamanımızda da bazıları çıkıyor Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’ı fal, ke-
hanet, herkesin anlayacağı çözülmesi mümkün şifre, ebced hesabı ile
rakamları dile getirdiğinin iddiasıyla kitleleri inandırarak korkunç ka-
zanç getiren kitap satışı elde ediyorlar.
Bu gafletten ne zaman uyanacak kitleler?
Bu yönlü zeki ve kurnaz ehl-i ticaret işine gelen ayet numaraları
ile “şifre çözüyorum” edası ile icra-yı sanat eyleyen bu bilge kişiler
görmediler mi, duymadılar mı ki 1924 senesinde mısırda “Kelâm-ı
Kadîm’in ayetleri ilk o zaman numaralanmıştı..”
Bu düzenbazlara gerisini sen anlat.
Hani bir zamanlar Ticani Tarikatının müritleri, kesin bilemiyo-
rum, hangi tarihte idi- 1950–1960 arası bir tarihlerde idi, yanılmıyor-

34
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

sam “kıyamet kopacak” diye tarih vererek kehanette bulunmuşlardı.


Bu bildiriyi bildiren ve bu kehanete inanan halk dağlara çıkmışlardı.
Neden dağa? Elbet bir bildikleri vardır. Ben halâ çözmüş değilim..
Her ne ise. Dedikleri gün geldi geçti. Kehanetleri boşa çıktı, elhamdü-
lillah. Perişanlık çeken halk bu bilge kişilere edeple sordular, “niçin
kıyamet kopmadı?” diye.
Cevap hazır, gayet sakin ve samimi:
—Biz durdurduk! Dediler…
“Padişahım sen zurna çalmayı bilir misin? İmza: Patavatsız Meh-
met.”
Şunu arzedeyim Ahmed-et-Ticani Hazretleri ALLAH’ın evliyası
Ticani Tariki hak tariktir.
Kemal Pilavoğlu Efendinin hukuk tahsili olduğu söylenir. Kemal
Efendinin İstanbul’da Ticani Tarikinde selâhiyetli bir zatla tanıştığı,
intisap ettiği ve o zatın Kemal Efendiyi hemen irşada vazifeli kıldığı
söylene gelmiştir.
Böyle şeyh olur mu?
35
Bu fakirin bildiği kadarı ile olur. Olur amma buna benzer vazifele-
rin yalnız şeyh efendinin muhabbetiyle verilmesi makam tarafından
kabul edilir. Yalnız şahsi muhabbeti ile hilâfet vermesi, hilâfet verdiği
zatın ömrünün nihayetine kadar işliyeceği suça ortak olmaktır. O zatın
manevi kazancından da nasiplidir, fakat ehl-i hakikatin bu mesuliyeti
üstlenmesi turuk-u aliyyede yadırgana gelmiştir.
Musa (a.s.) Hz. ALLAH’a: Ya Rabbi, kardeşim Hârûn’u bana
yardımcı verir misin? Diye, müracaatta bulundu.
Bu gerçeği anlıyor musun?
Şunu kesinlikle bilesin ki:
Asla, peygamber efendilerimiz Hz. ALLAH (c.c.) emretme-
dikçe peygamberlik vazifesi veremezler. Hz. ALLAH (c.c.) em-
retmedikçe peygamber efendilerimizin varislerinin de, varisü’n-
nebi, nedim-i ilâhi vazifesi ile vazifelendirmeye yetkileri yoktur.
Gerek manevi hayatımda, gerekse yakınlarımda zuhur eden
tertib-i ilâhiye rabbım bu abd-i acizi şahit kıldı. Ey hakikat yolcu-
su, bu fakire inanır isen bu yolda zarar etmezsin!.

35
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Öyle bir zata intisap edenlerin samimiyetleri nispetinde kişilere


intisapdan sorulmaz. Amma gerçek bir mürşidi rehber edinmiş dervi-
şin nail olacağı rahmet-i ilâhiyeye erişmeleri düşünülemez. Fakat ha-
yatı müddetince yaptığı manevi hataların hesabı o şahsa sorulduğu
gibi aynısı mesuliyetini bilerek üslendiği için o zata manevi vazife
veren gerçek olan şeyh efendiyi de aynen mesul ve sorumlu kılmıştır
HZ. ALLAH (c.c.)
Bu gibi manevi vazifenin mesuliyetini müdrik mutasavvifinin
kendi insiyatifi ile halife tayin etmekten kesinlikle çekinmeleri, HZ.
ALLAH’ın zatına ihsan ettiği manevi vazifeye sadakatının ifadesi
değil mi?.
Turuk-u aliyyenin silsile-yi meratibin bu yönlü kıyamete kadar
devamı ihsan edildi. Aksini söyleyerek sırât-ı müstakîmi çarpıtmaya
kalkışma.
Yaratanın: Benî Âdem’in Hazret-i insan olması için cemi kulları-
na ihsan edilen iradesini, ilâhi gücün çizdiği elçisi ile Benî Âdem’e
duyurduğu dünya yaşantısı projesine HZ. ALLAH “sırât-ı müstakîm”
buyurdu.
36
İşte bu sıratı küll olarak, gerekse cüz’i manasını bozmaya, yok
etmeye kimse güçlü kılınmadı.
Hakikat gafili olma. İradene bahşedilen müstakim olan sıratı
bozma.
Emr-i ilâhiye uyum ve icraat gücü, cüz’i iradene verildi. Sakın
dünya yaşantını manevi iflasa dönüşmüş hale getirme.
Onun için dünyaya “imtihan yeri” denildi. Gafil olma!.
Bu tertib-i ilâhinin şahidi olarak yazıyorum.
Kayınpederim yedi tarikten izn-i icazeti olan Hacı Mustafa Anaç
Efendi, geniş bir kitleyi kapsayan dergahına halife verilmesini gece
gündüz tazarru niyaz ettiği halde halife verilmediğinin hasreti ile ahi-
rete yürüdü. Makamı cennet olsun.
Veremez mi idi, başkalarının yaptıkları gibi?!.
İşte bu gerçeği anlatmaya çalışıyorum. Sen de nefsine merhamet
et, anlamaya çalış. Sırât-ı müstakîm üzere yürü ki hakîkat yolunda
yürümenin zevkine eresin.
"Yeryüzünde halifemi yaratacağım" sırrını anlayasın.

36
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Hacı Mustafa Anaç Efendi manevi vazifesini Şeyhi Hacı Ali


Ahıskavi Hazretlerinden aldı. Şeyh Hacı Ali Efendinin tebliği ve açık
zuhurat emr-i ilâhinin tebliği kalabalık şahitler huzurunda olmuştu ve
6 tarikten izn-i icazeti kendisine takdim edilmişti.
Hacı Ali Ahıskavi Ahıska muhacirlerindendi. Kendisi de Çorumlu
Kara Şeyh namı ile anılır. Hacı Bekir Baba olarak bilinen ve tanınan
Kara Şeyh Efendiden izn-i icazet almıştı.
Kara Şeyh Hacı Bekir Baba ise -ALLAH cümlesinin makamlarını
cennet eylesin- manevi vazifesi Mısır’da Tanta ve Nişabih’te Abdur-
rahim-i Tantavi, Abdurrahim-i Nişabihi Hazretlerinin verdikleri izn-i
icazetle, maneviyatın açık tasdiki ile altı tarikten biat almaya ve ders
vermeye yetkili kılındı. Detayları ile anlatacağım inşaALLAH.
Silsile-yi meratibi daha fazla açıklamayacağım. Çünkü zamanımız
maneviyatı istismara müsait olduğu gibi, menfaat-i dünya ehlinin ma-
neviyat adına sahte icazet yazmasındaki düzenbazlıklarının huzur-ı
ilâhideki sorulacak hesabının mesuliyet ortağı olmak istemem. İleride
icazeti daha geniş açmaya çalışacağım, Rabbım lütfeder ise inşaAL-
LAH.
37
Tasavvuf, maneviyatın yani fiziküstü metanın zuhurunun dünyada
bariz maddi ve manevi görünümünün zuhur mercii ve aşk-ı ilâhiden
Hazret-i insan olmanın manevi ilim kapısı.
Tarik ise, kişinin kendi insiyatifi ile gittiği yoldur. Yolların cemi-
si ise tarikattır.
Yaratıcıya ister inansın veya inanmasın, Benî Âdem’in iradesi ile
her an değişen, sayamayacağı kadar çok yolları vardır.
HZ. ALLAH insan olmaya uyumlu Benî Âdem’e kamil insan ol-
ma yollarını gösteriyor. Kitab-ı Kadim, bütün semavi kitaplar ve su-
huflar, gelmiş ve geçmiş cümle Peygamber Efendilerimiz, tabilerinin
yaşadığı zamanlarına ve yaşantılarına uyumlu emr-i ilâhi ile çelişme-
yen yolu gösterdiler.
Bu yolun ismi tarik-i müstakîmdir. Din ise tevhit dîni, İslâmi-
yet’tir.
Gösterilen sırât-ı müstakîm üzere yaşamaya samimiyetle uyum
sağlayanlar yol ehli anlamına gelen ehl-i tarîk kelâmı ile taltif olundu-
lar. Kıyamete kadar ihsan edilen ilâhi rahmet devam edecektir. Şüphe

37
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

edilmesin. Tertib-i ilâhidir. Beşerin tertibi değil… Acaba? diye müte-


rettid olduğun zaman yolun gerçeğini yeteri kadar anlayamazsın.
Acabasız, samimi, ihlâslı olduğun zaman tertîb-i tanzim-i ilâhiye
olduğunu anlar, yaşar, zevki ile hakikatlerin mevcudiyetine şahid olur-
sun.
Ehl-i tarîkin bir ismine de, umumiyetle doğuda “tövbe kapısı” der-
ler, öyle telaffuz edilir.
“Tövbe kapısı kapandığı zaman siz kıyameti bekleyiniz.” bu-
yurdu Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.)
Gene buyurdular ki:
“Ene medinetün Alî bâbuhâ" (ben ilim şehriyim, Ali kapısı-
dır).
Bu hadîs-i şerîf hasendir. Yaşıyor ve manevi vazifemin ihsanı şa-
hit olarak yazıyorum, elhamdü lillah.
Sakın bu abd-i âciz için yanlış düşüncelere kapılmayasın. Başka-
sından değil benden dinle.
1950 senesinde, Şeyhim Kahramanmaraşlı Ali Sezai Kurtaran
38
Efendinin halifesi, gene Kahramanmaraşlı Hacı Mustafa Yardımedici
Efendiye metafizik zuhuratlarla intisap ettim. Bu metafizik olayı yeri
geldimi açmaya çalışacağım. Şeyhime intisabımdan 14 sene sonra
yine metafizik açık zuhurat ve tecelliyat ile kayınpederim Çorumlu
Hacı Mustafa Anaç Efendiden Tarik-i Kadiri ve Rufai’den şahitler
huzurunda izn-i icazet verildi.
Makamdan verilen bu vazife teberrük idi.
HZ. ALLAH o dergaha başka halife vermedi. Kayınpeder Efendi
postu boş bıraktı. “Rabbım dergahıma sahip vermedin, postu dürdüm,
gidiyorum” diye, üzülerek ahirete yürüdü. Makamı cennet olsun,
ALLAH rahmet eylesin, amin.
HZ. ALLAH’ın bu tertibini kabul edemeyen hakîkat fukaralarının
işine gelmeyen bu tertîb-i ilâhiyi kendi çıkarlarına göre ayarlamak zor
değildi. Çok dergahlarda olan bu düzenbazlar kayınpederimin derga-
hını da beşeri uydurmalardan mahrum etmediler. ALLAH hesabını
elbet sora-cak.
Bu maneviyat hortumcuları maddede kaynatıyorlar gibi manayı da
savuştururuz mu zannederler.

38
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Bilemeden icra-yı sanat edenleri HZ. ALLAH (c.c.) affetsin.


Amelde mezhebim Hanefidir. İtikatta mezhebim ehl-i sünnet vel-
cemaat, İmam-ı Maturudi. Meşrebim ise giriş kapım alevi, tarikim ise
Kadiri, Rufai ve ikisinin birleşiminden verilen kol Galibilik’tir.
1956 senesinden şu ana kadar şerefle, manevi vazifemi leke sür-
meden sürdürmeden taşımaya çalışıyorum, Rabbım muhafaza eylesin,
amin, ve selâmun ale’l-murselîn.
Bu izahı evvelcede yapmıştım. Mevzu değişikti. Tekrarı rahmet
olur inşaALLAH.
Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk -makamı cennet olsun- imanlı
silah ve kader birliği arkadaşları ile karar verdiler. Şöyle ki: Mecra-
sından saptırılmış, dejenere edilmiş, Türkiye’deki tarikatlar, dergahlar,
zaviyeler ve dolayısı ile şeyhlik, babalık, dedelik 15 sene için ağır
ceza-i müeyyidelerle yasaklanmıştı. Müddeti kendi aralarında gizli
tutuluyordu.
Merhum İsmet İnönü bu gerçeği izah etmişti sayın Bülent Ecevit
ve arkadaşlarına.
İsmet İnönü alınan bu tarihi kararı ifşa ederek “düzeldi ise açabi- 39
lirsiniz” demiştir.
(Radikal gazetesinin 28 şubat 2001 Pazartesi günkü neşriyatından
alınmıştır.)
Orgeneral Kenan Evren Reis-i cumhur iken, kalabalık halk kitle-
sine ve milletine hitaben şu gerçeği Atatürk’ün Dîn-i İslâm ve imanlı
olduğunu duyurdu. Necip milletin inancı ile fütursuzca oynayan azın-
lık fakat hakikatte kendi bilgilerinden başka bilgiyi kabul edemeyen
ve Atatürk’ün ALLAH’a ahir zaman Peygamberi Hazret-i Muhammet
Mustafa (s.t.a.v)’e hayranlığından habersiz, gafil ve göstermelik iman
bezirganlarının çağın gerisinde kalmış, hakikat dışında, çarpıtılmış,
içtihatsız, şer’î yaşantıları esas bu imiş gibi Dîn-i İslâm’ı çağ dışı gibi
göstermeye yeltendiler. Metafizik yoksunu nakli yani vahy-i ilahiyle
gelen tertîb-i tanzim-i ilâhiyi kabul edemedikleri gibi, Atatürk’e “din-
siz” dediler. Kenan Evren Paşa, gerçeği bilen insan “Atatürk’e dinsiz
diyen dinsizdir” diye milletine ilân etti. Fizikten öteye yol bulama-
yan, tarih boyu görülen akılcı din uydurdular. Hayli taraf edindiler.
Materyalistler dolaylı yönlerden Atatürk’ün zamana uyumlu içtihadi
devrimlerini çarpık düşüncelerine hizmet ediliyormuşçasına göster-

39
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

meye çalıştılar, çarpıttılar. Atatürk’ü hakikatle uyumsuz, amma çarpı-


tılmış zihniyetlerine uyumlu göstererek, Atatürk’ün icraatlarının çok
yönünü tasvip etmedikleri halde, menfaatleri icabı sahip çıktılar.
Atatürk’ün dinsiz olmadığını bilen ve milletini her sahada muasır
milletler seviyesine çıkarması için asra uyumlu içtihadın lüzumunu ve
hazzını benimsemiş hayranlarına selâm olsun, diyor kim? Atatürk’ün
ıslaha vazifeli kılındığını diğer yazdığı kitaplarda da ifşa eden Hadi-
mü’l-fukara, Kadiri, Rüfai ve her ikisinin bugün zuhuru Galibi, muta-
savvifinden abd-i âciz, seyyit Galip Hasan Kuşcuoğlu.
Yukarıdaki bu ifşaatın inkarı, gerçeklerden çok uzak, beşere ihsan
edilen beş duygu terazisinin hemen ölçemeyeceği, zamanla elbet kabul
edeceği METAFİZİK olay, zuhurat-ı ilâhiye.
Atatürk’ün yaşadığı zamanın meşayihlerinden nurullah efen-
diye tekke ve zaviyeler hakkında gerçeğin izahı:
—Efendi hazretleri, biliyorsunuz, lüzumuna binaen tekke ve
zaviyeleri ben kapattım. Hz. ALLAH bana fırsat ve ömür verecek
mi bilmiyorum, zamanı gelince gene bunları ben açacağım, buyur-
40 dular, kalabalık bir mecliste.
Bu abd-i âcize “Atatürkçü şeyh” dediler. Yanılmıyorsam Milliyet
gazetesinde.
Bazı “profösör”ler böyle düşünenleri güya uyardılar. “İnanmayın,
Atatürkçü şeyh olmaz” diye. Hakikatten yoksun, ahkam kestiler.
Hazret-i ALLAH bu ve buna benzer kişilere hakikatı gösterip
emr-i ilâhiye iman ederek yaşamadıkça emanetini almasın, diye dua
ederim.
Medyada ATV’de Fatih Çekirge’nin tertib ettiği yayında şöyle di-
yordum:
Kişinin Atatürk’ün umumu ilgilendiren çağa uyumlu öneri ve ic-
raatlerini tasvip etmesi için dinsiz olması mı lâzım?
Ben gerçek şeyh olarak Atatürk’ün zamana göre lüzumlu içtihatla-
rının geç dahi kalındığına inananlardanım. Eğer Osmanlı bu ve buna
benzer içtihatları yapmış olsalardı millet ve devlet olarak bugünkü
maddi ve manevi perişanlığa düşmeyecektik. HZ. ALLAH (c.c.) bu-
günümüzü aratmasın, diye yaratıcımıza aczimizi itiraf ediyor, imanlı
kitlelere ve milletlere asra uyumlu yaşam, emr-i ilâhiye uygun, tabi

40
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

olduğu Peygamberimizin şeriatına sadık ve muhib, sırât-ı müstakîm


üzere yaşamak nasip eylesin.
Amin ve selâmün ale’l-mürselîn ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’lâlemîn.
Atatürk’ün vefatından 15 gün önce zamanın başvekili ve hari-
ciye vekili vasıtası ile Muhammedilere verdiği mesaj ve bilcümle
insanların asra uyumlu dünya yaşantılarına yön veren örnek uya-
rı.:
Ölümünden 15 gün önce kendine geldiği zaman muhammedi-
lere, dolayısı ile dünya Müslümanlarına şu mesajı vermiştir:
"Bütün dünyanın müslümanları, Hz. ALLAH’ın son peygam-
beri Hz. Muhammedin (s.a.v.)’in gösterdiği yolu takip etmeli ve
verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm İslâmiyet’in
hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde
insanlar kurtulabilir ve kalkına bilirler."
(Mustafa Kemal Atatürk)
Bu mesajın başbakan ve dışişleri bakanı vasıtası ile dünyaya açık-
lanmasını emretti. Maalesef açıklanamadı.
(Prof. Dr. Hanif Fauk, Urduca Yayınlarında Atatürk, A.Ü. Dil, 41
Tarih ve Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara 1979, s. 102.)
Atatürk’e "dinsiz" diyen ibadet ve taat ehli! ALLAH’tan hi-
cap etmiyor, Resulünden de utanmıyor musun?!.
Dinsizliği bilmeden meslek edinmiş. Yaratanından habersiz ya-
şantısı ve güya uyarısı ile, hakîkat dışı yaşantısının etkisi ile Atatürk’ü
de kendi inancında göstermeye çalışıyorsun. Huzur-ı ilâhide bunun
hesabı sorulmaz mı zannediyorsun?. Heyhât!.... İnananlara zulmeden
ateist vatandaşım, yolu bozuk hemşehrim! Yol yakın iken kendine
gel. Bu fırsat bir daha eline geçmeyebilir. Uyan gaflet uykusun-
dan!.
Bu hastalığın tek ilâcı var, onu kullan. İlaç "Metafizik"tir.
Kullanım reçetesini ehlinden al.
Her kişinin dünya hayatında yaşadığı, yaşadığını bildiği veya bi-
lemediği fiziküstü meta olay vardır. Çok kişi hayrette kalır. Fakat he-
men zuhurunda anlamsız gibi görünse de ahiri hikmettir.
Zamanı ve çözümü HZ. ALLAH’ın yed-i kudretindedir.

41
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Bilemez ki o METAFİZİK zuhuratın HZ ALLAH’ın o kuluna im-


tihan yeri olan dünyada iltiması kulun iman yönünde ferahlatılması
olduğunu.
ALLAHU A’lem, ezel-i ervahta eşi, benzeri, şeriki, naziri olma-
yan yaratanına acabâsız “BELΔ deyen bahtiyarların dünya hayatına
akseden istisnai lutf-i ilâhidir.
METAFİZİK zuhuratlara “ilm-i ledünnî”dir de diyebilirsin.
Hazret-i kur’ân’da izah edilen musa aleyhi’s-selâm ile hıdır-ilyas
aleyhi’s-selam kıssası aklın ve mantığın kabul edemediği ulu’l-azm
peygamberine dahi itiraz ettirdiği olay ledünni = meta değil mi?
HZ. ALLAH’ın kıyamete kadar örnek Ledünni İlminin suali ve
cevabı İnd-i İlahiden ihsan edilmiyor mu, edilmedi mi?...
ALLAH’ın fakiri olan kul aciz. ALLAH’ın ilmi zuhurunda aciz
olduğunu ALLAH’ın gücü ve ayrıca ilm-i ilâhinin fakiri olduğunu
bildirildiği an bilmesi, aciz kulun kemalatı değil mi?
Rabbıma hamd ederek, aczimi itirafla, dergah-ı ilâhi yeboynu bü-
kük anlatmaya çalışacağım hayatımdaki “metafizik” olayları, kul yara-
42 tanını iyi anlasın diye.
Yalnız fiziki zuhuratların ve aklın gücü gerçeklerde yeterli olamı-
yor.
Bu türlü ilim sahiplerinin alıcısı çok olsa da HZ. ALLAH’ı bir bi-
lip, peygamberleri vasıtası ile ihsan ettiği vahy-i ilâhiye yeteri kadar
inanamadıkları ve uyamadıkları tarih boyu görülegelmiştir.
Bu yönlü zahiri ilimden gayrıyı kabul etmeyen, edemeyen kişilere
akılcı din, beş duygunun esiri, materyalist denilmiştir.
Hakikatleri, fiziküstü metafizik ve ilm-i ledünni ve vahy-i ilâhiyi
kabul ediyormuş gibi dinleseler de icraatın seyrine dahi tahammülleri
yoktur.
Bu yönlü ilim sahipleri felsefeci ve feylesoflardır.
HZ. ALLAH’ın “Bana din mi öğretiyorsunuz?” dediği ALAHU
a’lem bu kimselerdir.
İçlerinde Arapça bilen, hatta tefsir yazanlar dahi vardır!.
Eşyanın felsefesi yapılır, mananın felsefesi olmaz.
“Mananın felsefesi tasavvuftur” diyenler de hata etmişlerdir.

42
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Çünkü tasavvuf kâl değil, hâldir. Laf değil, yaşamaktır. Felsefe


hiç değildir.
Bildiğim kadarı ile yaşadığımı, yaşantımdaki özel tecelli tasavvu-
fu, META zuhuratları, yazdığım kitaplarda anlatmaya aczim nisbetin-
de özen gösteriyorum.
Maksadım -haşa- varlık göstermek değil.. Zira var olan, eşi, ben-
zeri, ortağı ve şirketi olmayan bi-zatihi HZ. ALLAH’tır.
Yaratanın yaratılana vermediği, yalnız zatına mahsus olan varlığın
aciz beşerde idraki mümkün görülenin zerresi dahi, zatına mahsus
olan varlığı, ufku hudutlu, beş duygudan öteyi görmekten yoksun,
kudret-i ilâhi karşısında aciz beşere maletmek cüreti ve gafletinden ve
bu bilgisiz sahtekarların varlık gösterileri ile sırât-ı müstakîm zıddı
tariklerinden Rabbıma sığınırım.
Evvelce yazmaya çalıştığım METAFİZİK kitabında şahsımda zu-
huru görülen, imanımı katmerliyen olayları tekrar yazmayı lüzumlu ve
hemcinsim için faide mülâhaza ediyorum.

*** 43

43
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

SADIK KULUN SADAKATİNE ZAMANI


DURDURDU HZ. ALLAH (c.c.)

Sene 1957 idi. ALLAHU a’lem 46 sene oldu. Aklımla mantığımla


halâ çözemedim, çözülemez de. Lütfen dinle. Zamanı durdurdu. Za-
man içinde zaman halkeder HZ. ALLAH, demekle yetiniyor Benî
Âdem. Bu kelâmın bu istisnai tecelliyatı izaha yeterli olamadığını an-
latmaya çalışacağım. Fiziküstü “METAFİZİK” olay:
Dışişleri Bakanlığından kapalı zarf üsulü ile aldığım, teslim müd-
44 detini de taahhüt edindiğim işlerin bitimine yakın bir gündü. Akşam
namazı yakındı. Namaza Ankara Cebeci yakınında tarihi cami Hacı-
musa Camisine gelmemi şeyhim Kahramanmaraşlı Hacı Mustafa Yar-
dımedici Efendim vazife olarak tebliğ etmişti. Namazdan sonra bir
yere yemek ve sohbet için davetli imişiz. Gidilecek yeri bilmiyordum,
amma belirli cemaatle gidecektik.
Akşam vaktini sabırsızlıkla bekliyordum. Biliyordum, benim yü-
rüyüşümle kaç dakika süreceğini. Atölyem Hacıdoğan Mahallesinde
Denizciler cad. Börekçi Pasajının yanında, aşağıya inen merdiven bi-
timinden hemen sonra sağ tarafta idi
Bu davete icabet etmem benim için şeyhimin arzusu olduğu kadar,
benim de emirlere icabet etmem biatım, sırât-ı müstakîm olduğundan
şüphem olmayan, yoluma sonsuz hürmetim, HZ ALLAH’ın bizatihi
gösterdiği Efendime saygımla, hürmetim ve hizmetim idi.
Gitme vaktim yaklaşmış, hazırlanmış dışarı çıkmak üzere idim ki,
Dışişleri Bakanlığı levazım müdürü, muhasebe müdürü, satın almada
bulunan mesul amir ve memurlar “işleri yerinde görelim ve hocanın
kahvesini içelim, dedik” diye “geldik” dediler.
Elbet işleri yerinde görmek tabii hakları idi.

44
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Amma benim mutlaka camiye yetişmem, Efendimin emrini yerine


getirmem lâzımdı. O emir ki şahsıma yapılan manevi ahvalde sadakat
imtihanı, şeyhim efendim bilsin, velev ki bilemesin, verilen ilâhi vazi-
fe, müntesiplerinin imtihan vesilesi, tanzim ve rahmet-i ilâhiyenin
zuhur mercii. Rabbımın ihsanı ile bu türlü ve buna benzer sadakatımı
senelerdir hiç aksatmamıştım..
Kahvelerini çaylarını hemen getirttim. İş üzerindeki yeterli izahı
yaptım, ama kahvelerini çabuk içmeleri için iş icabı değil, insanlık
icabı gözlerine ve ağızlarına bakıyordum. Onlar da ağır ağır, soğutarak
içiyorlardı. Komşu camilerden ezan sesleri geliyordu. Ben aciz Rab-
bıma yakarıyordum, “bu işi ancak zatın düzeltir” diye.
Cemaata yetişmem imkansız görünüyordu.
Sakın demeyesin: Ne olurdu bu davete gitmez isen, kıyamet mi
kopardı?.
O manevi halimi lisanen ne ben anlatabilirim, ne de sen mübarek
kardeşim anlamaya henüz mana yapın ve düşüncelerin bilmem müsait
mi?
HZ. ALLAH cümle kullarını bu ve buna benzer duygu ve düşün- 45
celerle ihya eylesin. Tertip ve tanzim kıldığı mana aleminin mahrumu
eylemesin, Amin.
Karamsar olamazdım. Hiçbir hadisede Rabbım aciz kulunu mah-
rum ve mahcup etmemişti, etmeyecek de. Rahmet-i ilâhiyeye dönük
duygu gerçeğinin ümidi bu abd-i âcizin madde ve mana yönüme hayat
veriyor. Vahy-i ilâhi ile gelen tertîb-i tanzim-i ilâhi olan imanımın
noksansız muhafazası için, benzeri olmayan Rabbimin sonsuz merha-
metine sığınırım.
Yolumun sırât-ı müstakîm üzere olduğuna olan bilgim ve görgüm
isbatlı ve şahitlidir. Elhamdü lillah.
Düşünüyordum, cami kapansa da, yakın kahvelerde cami cemaa-
tından bir kişi bulur isem davete nereye gidileceğini öğrenirim. Dü-
şüncem telâşımı hafifletiyordu..
Nihayet kalktılar, “vakit geç oldu, müsaade” diye. Misafirler çıkar
çıkmaz gerilmiş yaydan fırlayan ok gibi fırladım. Aklın ve mantığın
kabul edemiyeceği, manaya olan sadakatımın tecellisi ki aşk-ı ilâhi ile
Hacı Musa Camiine yaklaştım. Hayret, caminin kapısı açık kalmış
sevindim!.

45
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Ayrıca hayret ettim: Caminin kapısı neden açık bırakılmıştı? dü-


şüncesi ile kapıya yaklaştım. Ezan-ı Muhammedi okunuyordu. Şok
olmuştum. Acaba bir hadise mi olmuştu?.
Merak ve ürkek tavırlarla camiye girdim. Cemaat tamam ve sakin.
Hiçbir şey olmamışcasına sakin idiler.
Müezzin Müslüm Efendi kamet getirdi. Kurrâ imam Hacı Mustafa
Efendi akşam namazının farzını kıldırdı.
O zamanın Diyanet İşleri Başkanı -makamı cennet olsun- Ahmet
Hamdi Akseki Hazretleri. Her cuma namazını Hacı Musa Camiinde
Hoca Efendinin arkasında kılardı. Hoca efendi kurrâ hafızdı. Kur’ân-ı
Kerîm’i galatsız okurdu.
Farz namazından sonra münferit namazın sünetini kıldık. Tesbiha-
tı ve topluca duamızı yaptık. Cemaat dağılmaya başladı. Hayret!.
Kimsede bir hadise olmuş telâş hali yoktu.
Ben Müezzin Müslüm Efendiye telâşla sordum:
—Hayırdır inşa ALLAH, niçin ezanı geç okudun, namazı geç kıl-
dık, bir hadise mi oldu? diye.
46 Demez mi ki:
—İki dakika erken okudum ezanı. Hocamın davetine gideceğiz,
diye. Başlayış erkendir bitiş vakittir.
Bu metafizik zuhuratın şokunu halâ üzerimden atamadım.
“Zaman içinde zaman halkeder Hazret-i ALLAH.”
Tasavvufi inancım bu zuhurat-ı ilâhiyeye uygun olduğu halde şöy-
le derim:
Bu abd-i âcizin izahını ancak ehlinin anlayacağı gerçek. Her ne
sebebten anlayamamaları normal gibi akıl ölçüsüne sığmaz ise de akıl
ölçüsünü kullanacağın yer mana ve vahy-i ilâhi karşıtı değil.
Madde aleminde görüp beşerin müşahedesine verilen fizik halin-
den öteye bilincini kullan lütfen.
Nakil terazisine uzak durma ki aklı da naklin içinde göresin. Nak-
lin yanında akıl Celâlettin-i Rumi Hazretlerinin bildirdiği gibi: “Nak-
lin yanında akıl, çamur balçığa saplanmış eşek misalidir” der.
Yalnız ve yalnız akıldan öteyi kabul edemeyenlere “beş duygunun
esiri materyalist” derler. Bu düşünce sahiplerinin emr-i ilâhi olan vah-
ye, peygamber efendilerimizin dünya hayatındaki yaşantılarına ve

46
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

mübarek sözlerine akıl ölçüsüne uymadı ise iltifat edemedikleri aşi-


kardır.
Bu toplumlar müslümandırlar. Amma Hz. ALLAH’ın bildirdiği
mü’min müttaki, ittika sahibi değillerdir.
İşte ayet-i celîle:
Bismillâhirrahmânirrahîm
Bedeviler dedilerki "iman ettik." De ki: "siz iman etmediniz,
ama "müslüman olduk" deyin. İman henüz kalplerinize yerleş-
medi. Şayet ALLAH’a ve peygamberlerine itaat ederseniz amelle-
rinizden bir şey eksiltmez. Çünkü ALLAH çok bağışlayan, çok
esirgeyendir.”
(Hucurat Suresi, 14)
HZ. ALLAH’a olan mana zevkimi çok zaman inancımın geniş ba-
samaklarından müşahede ettiğim HZ. Ali (kerremallâhu vechehû)…
Gaza anında. İkindi namazının vakti geçiyordu. Güneş batmak üzere
idi. HZ. ALLAH’ın “Aslanım” Hitabına lâyık gördüğü müstesna
insan üzüldü diye HZ. ALLAH güneşi durdurdu. O zamanda yaşayan-
ların şahit olduğu vakıadır. 47
Gavsü’l-A’zam Seyyit Abdulkadir Geylâni Hazretlerinin kendisi-
ne varlık getiren ahçısına: “Sen hele helvanı karıştıra dur” hitabında
bulunduğu gibi… HZ. ALLAH’ın manada yaşattığı uzun bir hayatı,
kişinin dünya zamanının bir zerresine sığdırıp, aciz kulun maddi ve
manevi iki hayatında da sahibi kılması ender de olsa ALLAH’ın emri-
ne samimi olan kullarının dünya hayatında görülen manevi zuhurat.
istisna-i mana tecellisi “Ve hüve alâ külli şey’in kadîr” (O her şeyle-
re Kadirdir.)
Ne yazık ki HZ. ALLAH’ın cemi kullarına bizatihi bahşettiği Dîn-
i İslâm’ı öğretmeye kalkışacak kadar ahmakça bir fanatizmin peşinde
koşan ideolojik İslâm savunucularının aklını iyi kullanmaları gerekli-
dir.
Zaman yalnızca duygusallık ve akılsızlık değil, bilgi, sabır ve
idrak zamanıdır.
Günah-ı kebair dışında güzellikleri görebilme, bulabilme ve
güzellikleri hayata mal edip yaşayabilme zamanıdır.
O zaman bu yönlü yaşamın ismi İslâmiyet’tir.

47
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

İslâmiyet ise bir toplumun tekelinde olmayıp umuma şamildir.


HZ. ALLAH’ın tevhit dinine verdiği isim “İslâmiyet”tir.
Bilcümle peygamber efendilerimiz Dîn-i İslâm üzere gönderil-
diler. Tabi olanların da cümlesi “Müslüman”dır. HZ. ALLAH’ın
Kur’ân-ı Kerîm’de bildirisi budur.
İslâm’ın şartı yoktur. HZ. ALLAH’ın varlığını lisanen söyle-
mesi beşer için yeterlidir. Artı ve gayrı ölçü HZ. ALLAH’a mah-
sustur.
İmanın şartı vardır. İman ehlinde zuhuru görülecek emr-i
ilâhiye uygun görünüm sergileyen kuluna HZ. ALLAH “Müttaki,
ittika sahibi ve mü’min" sıfatları taşıyan kullarını Hazret-i
Kur’ân’ın ilk ayeti Sure-i Bakara’da tarif buyurmuşlardır:
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kendisinde hiç bir şekilde şüphe olmayan o kitap. Müttekiler için
bir hidayet kaynağı ve yol göstericidir.
(Bakara Sûresi, 2)
O müttekiler ki gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdi-
48
ğimiz mallardan tasadduk ederler.
(Bakara Sûresi, 3)
Yine onlar sana indirilenlere ve senden önce indirilen kitab ve
peygamberlere ve ahiret gününe iman ederler.
(Bakara Sureri, 4)
Onlar Rablerinden bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa ermişler
ancak onlardır. (Bakara Suresi, 5)
HZ. ALLAH insan olmaya müsait, manaya kapısunu açmış, kabi-
liyetli kullarına anlayacağı dilden ihsanı ile bildiriyor.
Anlamaya müsait kulun SADRINI, kulun samimiyetli, emr-i
ilâhiye uyumlu yolunu, erbab-ı zikrin haline intibak ettiği nispette
hakikatlerin akıştığı NAZARGAH-I İLÂHİ olan sadık kul, kalbinin
mana yönüne yönelik hislerinde ve yaşantısında, muamelâtında emr-i
ilâhiye uyumlu icraatının maddede zuhurunu görür de dünyada da
itminan-ı kalbe sahip olur. Kemalâtlı imanının sesini baş kulağı da
aşk-ı ilâhinin zuhurundan hak aşıklarına müjde çığlıklarının dışa yan-
sıyan iman şahadeti “Ene razi, ente razi” (ben ondan razı, o da ben-

48
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

den razı) diyenleri örnek alır ve gittiği yollarını yaşadığı zamana göre
manaya sadık kalarak değerlendirir.
HZ. insana ALLAH için hürmet et. Yürüdükleri yolları sen de yol
edin. Aynı yolda sen de yürümeye çalış ve azimli ol ki, bugünün şart-
larına uygun, manevi rızıktan nasibini alasın.
Beyinden kalbe doğru olan akımın akışı, umuma mahsus fiziki
olay. Kalpten beyine olan akışın METAFİZİK olduğunu gizlemek
mümkün değildir.
Bu akışın akımından akıl da hal yolu ile yaratanını tanıyor. Tanı-
manın zevki ile Amentünün manasını kül olarak yaşamanın hazzı
manevi ve maddi hayatında ve muamelâtında, sözünde, sohbetinde
aşikâr oluyor.
***
“Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz.”
***
Mü’min ve müttaki sıfatına bürünen akıl ile nakil ilmi ve görüşü
birleştimi sırat-ı müstakimin terazisinde tartılmış olur ve hakikatin
mehengi olduğunun zevkine erilir. 49
Avamın aklı belirli şahsiyetlerin aklı gibi değildir.
Akıl ilâ-nihaye işlenmeye ve işletilmeye muhtaç bir arazdır veya
cevherdir.
İlâhi terbiye görmemiş aklın düşünce ve icraatını nefsaniyet ve
hayvaniyetin ötesinde manevi mecrada görmek mümkün değildir. Zirâ
bulunabileceği mahal bedii ve hayvani hazların iskân mahalleridir.
Hakîkatta bütün alem metafizik olaydır.
Zaman geçtikce Benî Âdem’in manadan soyutlanıp maddeye
kayması bedii zevk ve düşüncelerine daha cazip gelmiş.
Hz. ALLAH’ın bilinmesinin, tanınmasının isteği ile yaratılan,
yeryüzünde ALLAH’ın halifesi olmak şerefi ile şereflenen hazret-i
insan…
Toplumların cemaat olarak sırât-ı müstakîmin dışına çıkdığı za-
man kullarını uyarıcı ALLAH elçilerini, peygamber efendilerimizi
tekrar tekrar tarih boyu gönderdiği… Adedi zatına malum. Gerçekler
bu değil mi?

49
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Peygamber efendilerimizi “birini birinden ayrı görmeyin” hitabı


emr-i ilâhi değil mi?.
Ahir zaman peygamberi Hazret-i Muhammet Mustafa
(s.t.a.v.)’den başka peygamber gelmeyecek, buyruğu hitab-ı ilâhi değil
mi?.
Bu ve buna benzer emr-i ilâhilere sakın muhalefet etmeyesin.
HZ. ALLAH’ın ihsanı, dünya hayatımın çok yönünde, zuhurunu
mana zevkiyle müşahade hazzına erip her kulda olur zannı ile ifşasını
lüzumsuz zannettiğim, çocukluğumdan bu yana yaşadığım
METAFİZİK zuhuratlar ve tecellilerin şahsıma mahsus zuhurunun
mühimlerini anlatmam yasaklanmadığına göre, bazılarını yazmakta
sakınca görmüyorum.
Abd-i âciz rahmet-i ilâhiye olan hayatımdaki METAFİZİK zuhu-
ratı yazarak ifşa etmekliğim yasaklanmadığına göre neden yazmaya-
yım? Çocukluğumdaki METAFİZİK zuhuratları okuyanları sıkmamak
için yeri geldikçe anlatmaya çalışacağım.
HZ. ALLAH bu abd-i âcizine ihsan ettiği gibi cümle kullarına da
50 ihsan eylesin, amin.

***

50
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

DEVEYİ GÖTÜREN NEREDE?

HZ. ALLAH’ın varlığından habersiz düşünmek dahi hayalinden


geçmeyen kervan sahibi, kervanı çöktürerek bir nebze mola vermiş.
Kervanı kaldırdığı zaman devenin bir tanesinin kalkmadığını
görmüş.
Deve çöktüğü yerde ölmüş. Gayet normal.
“Yaratılan her şeyin sonu var. Baki olan yalnız Hz.
ALLAH’tır.”
Deveciye rahmet-i ilâhiye devenin ölümünü irşat kapusunun girişi
olarak ihsan etmişti HZ. ALLAH (c.c.). 51
“İşte deve. Yük de sırtında. Deveyi götüren nerede?.” diyor ve ya-
na yakıla arıyordu.
Deveyi götüreni buldu deveci.
“Be hey deveci! Deveni öldürmeden bulsa idin götüreni, deven
ölmese idi daha iyi olmaz mı idi?”
“Elestü bi-rabbiküm” (Ben sizin Rabbınız değil miyim?) Hita-
bına "belî” (Evet, Rabbımızsın) diyenlerdendin.
Dünyada gaflet bataklığından çıkamadın. Beli demene deveyi
kurban ettiler de, küfür bataklığından ihtiyarınla çıkardılar seni.
Dikkat edersen sadık ve samimi kulların hayatında bu ve buna
benzer olaylar çoktur.
Ruha hitab eden nağmelerden haz duyanın maddesinde kıpırdama
gibi görünen ritme uyumun manasını tamamı ile teslimiyetini görür-
sün.
Nur-u aynım! Peygamber efendimizin "ikinci şeyh sadi şirazi"
diye mana defterine yazdırdığı bu abd-i aciz, mânâ-adaşım cümle

51
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

mana ehlini ikaz ettiler "musikiden anlamayan duygusuza sakın


öğüt verme” diye kuyumcunun mehenk taşı misali ölçü.

***

52

52
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

ŞEYHİM EFENDİME BİATIM

Yanılmıyorsam sene 1949. Ankara Hacıdoğan Mahallesi Pala So-


kak, no: 29’da mobilya atölyem var. Atölyemin üst katında oturuyo-
rum. Kiracıyım.
HZ. ALLAH bu abd-i âcizi Ankara’da başka yer yokmuşçasına
neden orada iskân ettirdi? yeri geldikçe bu METAFİZİK olayı izah
edeceğim inşa ALLAH
***
Her ne kılmış ise adalettir, Cenâb-ı Kibriya
Her kazaya her belâya kıl rıza, ALLAH Kerim. 53
***
1941’de asker oldum. Kursa gittim, piyade çavuşu oldum. Çavuş
kursunu birincilikle bitirdim. Tekrar ordumun emri ile Trabzon Tü-
men Muhabere bölüğünde kalede 7 ay muhabere kursu gördüm.
172’inci alay 1’inci Tabur Muhabere Kıt’a komutanlığına atandım. 4
onbaşı 24 er 4 mekareden ibaret ayrı koğuşta bulunuyorduk.
Teftiş vermiştik. Komutanlarımın beğenisini kazanmıştım. Resmi
emirle münhal bulunan alay muhabere takımına komutan vekili olarak
atandım. Gümüşhane’de idi alay muhabere takımı. Takımda benden
kıdemli hayli çavuşlar vardı. Ben onların başına komutan olarak vazi-
feli idim. Binek hayvanım da vardı. 1945’de Alman harbi bitti, terhis
oldum.
Cennet-mekan anam aşılamıştı vatan sevgisini. Muhammetciğin
kutsallığını, değerini. Gözlerinin yaşararak özlemini gizleyemediği
emir tarzında ricası: “Oğlum, benim için nöbet tut.” Fırsat buldukça
diyordu.

53
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

22 yaşında Ahmet ağabeyimi veremden kaybetmiştik. Çaresi yok-


tu o zamanlar. Askerlik muayenesinde koluna çürük damgasını vur-
muşlardı. O günkü ailemin perişanlığını hiç unutamam.
Tek erkek evlatları ben kalmıştım. Zayıftım. “Bu da ölmesin” diye
neler yapılmıyordu ki...
Anamın HZ. ALLAH’a yaptığı yüksek sesle ve gözyaşları ile mü-
racaatına şahit olmuştum.
Benim dinlediğimden habersiz konuşuyordu. HZ. ALLAH’la:
—Ya Rabbi! Bu oğlumu güçlü kıl. Uzun ömürlü eyle. Askere
elimle hazırlıyayım. Hiç üzülmeyecegim” diye sanki anlaşma yaptı.
Ve vaadinde durdu. 4 sene askerlik yapan oğlu için üzülmemiş gi-
bi dursa da, ikinci anlaşmaya girdi ve dedi ki:
—Ya Rabbi! Oğlumu gönder, bir gün göreyim (anam deveyi
götüreni biliyordu.)
Öyle oldu: Anam’la bir gün görüşebildik. Neresinden bakar isen
bak METAFİZİK zuhurat.
Hubbu’l-vatan mine’l-iman. Vatanı olmayanın imanında nok-
54
sanlık vardır, hadisini çok söylerdi Anam. Zamanına uygun kültürlü
kadındı. İbareyi iyi okur ve yazardı.
Yeri geldikçe Anamın meziyetlerini günümüze ibret olsun deye
anlatacağım.
Bugünkü ve gelecek neslin bu türlü ahlak-ı hamideye çok ihtiyacı
olacak görüyorum.
Ve o güzelliklerden mahrumiyetle güzeli bilenler ise güzelliklere
hasret yaşıyor.
Askere gitmeden evvel ve askerliğimin devamınca beş vakit na-
mazı kılıyor, ramazan orucunu tutuyordum.
Dîn-i İslâm’a bilerek veya bilmeyerek sokuşturulan, emr-i ilâhiye
ters düşen hükümlerle kulları Yaratanından kaçıran, “vazife yapıyo-
rum” zannı ile manevi bilgiden yoksun, nefsani duygunun sınırını aşan
icraatlar inancımı sarsıyordu amma Rabbımın lütfu ihsanı ile bu abd-i
âcizin imanımın kemâlata dönük rahmet-i ilâhiyeye müsait yaratıldı-
ğını, nefsani duygularım ilâhi zuhurat ve istek karşısında sönük kaldı-
ğından şer güçler bu fakiri Amentü’nün dışına itekliyordu. Amma
mana zevkinden tamamı ile dışlıyamıyordu, Elhamdü lillah.

54
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Böyle olduğunu zaman geçtikce daha iyi anlıyor bu güzellikleri,


HZ. ALLAH’ın kullarına karşı ihsan eylediği rahmet ve mağfiret sıfa-
tında veraset-i Nebi, nedîm-i ilâhi olan irşat vazifemde görüyorum.
Rabbım bu yolda samimiyetsiz kullarından eylemesin.
Ahir zaman nebisi Hz. Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) efendimi-
zin izinden Hz. ALLAH ayırmasın, amin.
Bilcümle peygamber efendilerimizin de muhabbet ve şefaatle-
rine nail kılsın, amin.
Babam sert mizaçlı idi, amma anama karşı yumuşak ve uysaldı.
Anam ise babama karşı saygılı ve hürmetkardı. Biz çocuklarına
babamı öyle tanıtmıştı ki, babam çocuklarının nazarında ilâhi bir hal
almıştı.
Babamın hiçbir çocuğuna dayak attığını bilmem.
Kızdığı kişiye yan döner öyle azametle yukarıdan aşşağıya aşşa-
ğıdan yukarıya bir sert bakışı vardı ki çok tesirli ve etkili idi. Söz söy-
lemeye lüzum kalmıyordu.
Hayatım müddetince babamla anamın birbirileri ile münakaşa et-
55
tiklerini -yemin ediyorum- hiç görmedim. Başkalarından da duyma-
dım.
Babamın gelmesi yaklaştımı anam çocuklarına şöyle derdi:
—Şimdi babanız gelecek. Sizlere tahsis edilen rızkı temin etmesi
için akşama kadar kimlerle uğraşıyor. Evine gelince rahat etsin. Bir de
siz canını sıkmayın, diye tembih ederdi.
Peygamberimiz Efendimiz buyurdular ki:
ALLAH’tan başkasına secde edilse idi, kadınlara emreder-
dim, erkeklerinize secde edin diye.
Bu hadîs-i şerîfi anamdan öğrendim.
Hanım kızım öğrendin mi saliha hanımefendiyi?
Bir evlat babayı saymıyor, hatta düşman gibi davranıyorsa mü-
sebbibi çocuğun anasıdır.
“Cennet ananın ayağı altındadır” ikazını iyi anla.
Yukarıda örnek gösterdiğim saliha kadın nasıl olmalı? anla da, ev-
latlarını öyle terbiye eyle. Toplumun başına belâ yetiştirme
Babaya da derim ki evladına ve ayaline haram lokma yedirme.

55
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Derviş yabancı bir tekkeye misafir gelmişti. Eşeğini tekkenin se-


yisine teslim ederek “aman ha! Yemini bolca ver. Suyunu ihmal etme.
Tımarını yap” dedikçe her bir kelâma hiddetlenerek Lâ Havle diyordu
seyis. Birkaç gün misafir olan derviş gidecek.
Bakımsızlıktan takatı kalmayan eşeğe sahibi binince eşek yattı,
kalkamadı.
Misafiri yolcu eden dervişler:
—Eşeğe ne oldu? dediler.
Adam seyise baktı da Arabi lisanla cevap verdi:
—Eşek devamlı Lâ havle yerse lâ kuvvet olur!...
Haram lokma ile beslenen aile efradından hayır bekleme.
La kuvvet olur. Manevi hiçbir kuvvete sahip olamaz
Haram lokmanın değil fertleri, toplumları ihya edip, nesilden nesi-
le muhafaza edilerek devam ettiği görüldü mü?
Büyüklerimiz buyurdular ki, “haram olan servetin devamının en
fazla yirmi beş seneyi geçtiği görülmemiştir.”
56 “Haramiyeti bariz belirli haram lokmaya besmele çekilmez. O
kazançdan sadaka dahi verilmez. İbadethaneye verilmez, cami
yapımında kullanılmaz. Haram libasla namaz kılınmaz" dediler.
Bismillâhirrahmânirrahîm
ALLAH size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve
ALLAH’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Her kim bunlar-
dan yemeye mecbur kalırsa hiç kimseye saldırmadan ve sınırı aş-
madan bir miktar yemesinde günah yoktur.
(Bakara Suresi, 173)
Maide Suresi 3, Enam Suresi 145 ve Nahil Suresi 115, bu sureler-
de HZ. ALLAH haram olanı zaruret halinde kulun yapması icap eden
emr-i ilâhiyi beyan eder.
İslâm da zorluk yoktur. Zaruretler mahzurları ortadan kaldırır. Bir
kimse elinde olmayan sebeplerle haram olan bir şeyi yemek ya da bir
işi işlemek zorunda kalırsa, Şer’i hükümler de tahakkuk etmişse, haddi
aşmamak ve o şeyi de helâl saymamak şartıyle zaruret miktarınca yi-
yebilir. Bu durumda dinen günah işlemiş sayılmaz.

56
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

METAFİZİK zuhuratların, kendinde zuhurunu aramadan, başkala-


rında zuhur eden fiziküstü olayın inkar yönüne kaymadan, evvel ma-
nanın açılış kapısı olan helâli haramı bilip o yönlü emr-i ilâhiye uyum-
lu ve samimi olasın.
Haramla helalın eseri, gücü ayrı ayrıdır.
Helalın yolu kalbe gider, nazar-ı ilâhide yer edinir.
Haramın ise nefisten başka yolu yoktur. Nefsin emr-i ilâhiye yö-
nelmesine tahammül edemez.
Çünkü manevi zuhuratlar onun isteği ve hazzı değildir.
Nefis daima hayvani hazlar ve isteklerle dolmuş, gerçeklere yer
kalmamış gibidir. Çirkefe düştüğü zaman iyi anlar. Ne tuhaftır ki ha-
yat boyu kabul edemediği maneviyattan yardım diler.
Demeyesin “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?”
Bu denli bakmayı öğrendinse gerçeğin garibi olmaz, içi yanarak
seyir eyleyen seyircilerden olursun.
***
Hak şerleri hayreyler. 57
Zannetmeki gayreyler.
Arif anı seyreyler.
Görelim Mevlâm neyler?
Ne eylerse Mevlâm güzel eyler.
***
Samimi olabiliyor ise rahmet-i ilâhiye ona da yetişir.
Tövbe istiğfarın kapısını bilâ-istisna cümle kullarına açık bırak-
mıştır HZ. ALLAH.
Hayrını ve şerrini bil. Verilen ömür tükenmeden kıyamete kadar
kapatılmayacak tövbe kapısına yönel. Sakın banada mı? diye ukalalık
etme. Yazacağım ayet-i celîleyi oku, kendine gel!.
Bismillâhirrahmânirrahîm
Eğer seni sebatkâr kılmasaydık gerçekten nerde ise onlara bi-
razcık meyledecektin. (İsrâ suresi, 74)
Ama o zaman hiç şüphesiz, sana hayatın ve ölümün sıkıntıla-
rını kat kat tattırırdık. Sonra bize karşı kendin için bir yardımcı
da bulamazdın. (İsra Suresi, 75)

57
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

İzahına fazla girmiyorum, bilmeden haddi aşarım korkusu ile.


ALLAH’dan başka ilâh arayanlar, bu ayet-i celileyi çok okuyun.
Manasını anlayana kadar okuyun. Levha yapın, her zaman okuyacağı-
nız yere asın.
Lâilahe illALLAH manasını bu manada anlayın ki telaffuzunu da
normal yapasın.

***

58

58
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

MÜBAREK ADINIZ NEDİR?

Hoca bir gün çevresinde toplanmış olanlara Timur ve askerlerinin


gaddarlığından söz ediyor cezalarını bulacaklarını söyleyerek perişan
halkı teselli etmeye, moral vermeye çalışıyor.
Derviş kılığında biri söze karışmış:
—Onlar öyle kıyıcı kötü insanlar değildir.
Hoca adamı baştan ayağa süzdükten sonra kuşkulanıp sormuş:
—Erenler nerelisiniz?
—Maveraünnehir’denim.
59
—Mübarek adınız nedir?
—Timur.
—Hükümdarlığınız da varmı?
—Var.
Hoca bu cevabı alınca yanındakilere dönerek:
—Er kişi niyetine, buyurun cenaze namazına, demiş.
Umumiyetlei, yazılarımda, yaptığım sohbetlerde bu abd-i âcizin
daima HZ. ALLAH’ın rahmet ve mağfiret sıfatlarından gayriye iltifat
etmediğimi sakın ayıplamayasın.
***
“Benim hürriyetim gözdür,
Bakar Mevlâya, Mevlâya
Hû mevlâm Hû”
***
diyen aşık ne güzel söylemiş!...
Ne için yaratıldığını anlayabildiğin kadarı ile rahmet, tecelli ve
zuhuratlarından bir şeyler edinir de, ihsan edilen rahmet-i ilâhiyenin

59
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

dışına çıkmadan, samimiyetle yaşayabilir isen, şüphen olmasın, HZ.


ALLAH’ın emirlerine, emri getirenlere muhipsin ve yaratanına hay-
ransın. Tek kelâm aşıksın.
Tasavvuf ve meta dışı ilim edinmiş bilge kişinin, gerçeği bileme-
yen kişinin korkutucu ikazlarını ölçü alıp ta bu abd-i âcizi “neden böy-
le HZ. ALLAH’ın azap ayetlerinden edinmedin?” diye tanetmeyesin.
HZ. ALLAH’ın gazap ve kahır sıfatlarını anlatmadığım ve anla-
tamadığım için müsterihim. Bu fakiri tanımadan suçlamayasın.
Hele yaşadığımız asırda rahmet-i ilâhiyeye arkanı dönerek dün-
yanın, yaratılışının nedeninin rahmet-i ilâhiye olduğunu umursama-
dan, aciz kulu daima korkutucu olan irşatlardan ALLAH’ın azabını ve
gazabını celb eder korkusu ile korkarım. Fakat yolumuz emr-i ilâhiye
uygun. Yaşanılan asırdaki Rabbımın ihsan eylediği, günah-ı kebaire
dışında güzelliklere intibak ederek, HZ. ALLAH’ın rahmetine nail
olabilmenin ferah yolunun gereği, HZ. ALLAH’ın “kesir zikredin”
emrine uyanın yolunu rehber edinerek, aşk-ı ilâhiyi o yolda bulan yol
ehlinin şer-i şerifinin manasına uyumlu yolu izlemekle, dünya hayatı-
nın rahmet-i ilâhiyeye intibak edişinin zevki ile lutfedilen ömür niha-
60
yete erince, dünya hayatımda ihsan eylediğin iltifat-ı ilâhiyenden mah-
rum eylemeden, manevi zevkim ve aşk-ı ilâhimde, kırıklık ve noksan-
lık olmadan, zatına layık kul, habibine layık ümmet olarak böyle ema-
netini alması, eşi, benzeri, şeriki, naziri olmayan Rabbımdan, aciz
kulunun tazarrum ve niyazımdır.

***

60
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

ANKARA’DA NİÇİN VE NASIL İSKAN


OLUNDUM?

Kayınpederim Hacı Mustafa Anaç Efendi 7 tarikattan vazife ver-


meye selâhiyetli şeyh efendi idi. ALLAH makamını cennet eylesin.
Tek kızının sözünü ailemize verir iken “belirli, köklü aile, kızımı Ço-
rum’dan başka yerlere götürmezler” düşüncesi tesellileri idi.
Sonraları anladığım, tertib-i tanzim-i ilâhi Çorum’da bulunmamız
“yok” denecek kadar az oldu.
Sene 1945, harb bitmiş, terhis olmuştum. Anam da “bir” gün oğ-
lumu göreyim, demişti. Öyle oldu, Çorum Fuani Kaplıcasını işletiyor- 61
duk. Anamla “bir” gün görüştük. Babam anamı tedavi için Çorum’a
götürdü. Ben hamamda kaldım. Anam 15 gün sonra Çorum’da vefat
etmişti. Ben hamamda idim. Anamın vefatında bulunamadım.
Ablalarımın ısrarı ile Anamın malı medeni kanuna göre taksim
edildi. Kendi hisseme düşenle ben işimi genişlettim. Mobilya atölyem
faaldi. Hırdavat dükkanım vardı. Kereste de satıyordum. Ticaretim
yerinde idi, kazanıyordum.
Babamın halasının çocuğu yaşamıyormuş. Sütü zehirliyormuş ço-
cukları ve bir erkek evlatları daha olmuş. Anam da büyük ablamı dün-
yaya getirmiş. Anam güçlü kadındı. Rica etmişler “bu çocuğu da sen
emzir” diye. Kabul edilmiş. Babası kolağası, çok geçmeden de anası
vefat etmiş. Kimsesiz kalan Ali Kamit bizde büyümüş. Marangoz ol-
muş ve evlendirmişler. Evlendiğinde ben 5 yaşında idim.
Tahsili yoktu, fakat çok kurnazdı. Bereket kurnazlığı bireyseldi.
Topluma inemiyordu.
1935’de okuldan ayrıldıktan sonra Ali ağabeyimin yanına çırak
girmiştim. Bilgisizce tutum ve hareketleri taşınmayacak hale geldi. 3
ay kadar dayanabildim ve ayrıldım. Ustam yabancı olsa idi, bu du-

61
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

rumda biraz daha sabreder mi idim? Yakınlarının eline fırsat geçince


mantıksız ve cahilce, nankörce tutumlar, hazmı güç enâniyetli haller
çekilmiyor.
Sen de mi oğlum Sürütüs?!.. Öl öyle ise Sezar… benzeri.
Hamamda kaldığıma babam memnundu. Hep birbirinin benzeri
hayat beni sıkıyordu. “Yerinde say” komutu bir nebze gerekli olabilir.
Nedeni vardır. Yürüyüşe izin verilmez. Amma bu hayat boyu çekile-
mez.
Hareketli ve sportmen yapıya sahiptim. Boyum 1.82 Voleybolda
devamlı smaççı idim. Çorumspor’un formasını giydim. Sağ açık oy-
nardım. O bakımdan hareketsiz hayat beni sıkıyordu.
Babamın da tavassutu ile memleketimizin güzide sanatkarları olan
üç kardeş Kadife-Zadelerden Hacı Mehmet, Hacı Ömer, Hacı Yusuf
efendilerin yanına girdim. 3 sene gibi, o zamana göre kısa sayılan za-
manda sanatı öğrendim ve marangoz atölyesi açtım. Her iş elde yapı-
lırdı. Marangoz makinaları henüz Çorum’da yoktu. Sanat insan gücü
ile yapılırdı. Ustalarım ailemize karşı çok saygılı ve hürmetli idiler.
62 Beni kardeşleri gibi kabul ettiler. Sanki sanat okulu gibi beni yetiştir-
diler. Rabbim cümlesinden razı olsun. Makamları da cennet olsun,
amin.
Hırdavat satış yerinde babamla beraber iken Kamitoğlu Ali ağa-
beyim telaşla yanımıza geldi “ihale benim üzerimde kaldı” diye.
“İyi, hayırlı olsun” dedik.
“Kardeşim, sana güvendiğim için aldım” demez mi!.
Ben şok oldum. Çünkü çok taahhüt işlerine girdik, hepsinden za-
rar ettiğimiz gibi, bedava çalıştık. Ceremesini babam çekiyordu. Çün-
kü para yardımını babamdan alırdık. İş nihayetinde hep noksan öder-
dik. Her taahhüt işi aldığımızda babam sorardı: “Bu işten verdiğimi ne
kadar noksan alacağım? Onu söyleyin, derdi”
Evvellerde de olduğu gibi, dibi görülmedik bir suya babamın da
ısrarı ile ister istemez atlatıldım. Kabul ettirdiler. Çünkü babam da
biliyordu Ali Ağabeyim kadar, ben girmez isem bu iş yapılamazdı. İyi
sanatkardım, mali imkanlarım da vardı.
Açık eksiltmede aldığımız iş 20 köy okulunun doğraması ve ah-
şap işleri idi. Geçen her gün için 50 Türk Lirası cezası vardı. Sam-
sun’dan ahşap testere tezgahı delik sport, bir de 3 bıçaklı planya topu

62
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

edinmiştim. Tezgahını ahşaptan yapmıştım. Ustalar seyire gelirler,


beni tebrik ederlerdi.
İki vardiye çalışıyorduk. Gece vardiyesinde işçilerle ben çalışı-
yordum. Çünkü güçsüz olan elektiriğe gece müsade vardı.
Niye bunları anlatıyorsun? Demeyesin.. Bariz zuhuru görülen, ya-
şadığım METAFİZİK olayları çıplaklığı ile gösterip, senin de gazab-ı
ilâhi gibi görünüm arz eden, neticesi aklın ve mantığın zuhurundan
evvel kabullenemiyeceğin METAFİZİK manasına zahmetsizce ortak
olmanı istiyorum.
Görmüş geçirmiş zenginken fakir olmuş, ancak belirli kimselere
halini kısa kelimelerle anlatan bir kişi vardı. Beni gördüğü zaman
“Kuşçu-zadem karnım aç veya sigaram yok..” herhangi bir ihtiyacını
söylerdi. Ben de derhal durumunu bildiğim için memnuniyetle arzu-
sunu yerine getirirdim.
Bu senelerce böyle sürdü gitti.
Gece vardiyesinin yorgunluğu üzerimde tarifi mümkün olmayan
sitresli, ters giden sıkletli hayatın zor çe-kilen cilveleri hepsi bir arada
iken, nedenini bugün hatırlayamıyorum, çok sıkıldığım bir anda, ar- 63
kamdan kalabalıklar içinden “kuşçu-zadem” diye üzerime göndermez
mi garibanını? Pes ya Rabbi pes!...
Ardı arası kesilmeyen, garibanın yalvarırcasına o an içimi tırma-
layan yanık sesi: “Kuşçuzadem!...”
Merhametim küfre dönüşmüştü. Güzel düşüncelerimi rahmet-i
ilâhiyeden uzak, şer düşünceler istilâ etmesine nefsimin iman dışı dü-
şünceleri sebep olmuştu.
“HZ. ALLAH’ın vermeyip, fakir bıraktıklarını ben mi doyuracak-
tım” ukalâlığının o anki tipik örneği.
O an fakirlikten canı yanan Bektaşi babasının fıkrasının anlamına
ortak olmamak elde değil.
Bektaşi Babası çamurdan adam heykeli yapıyordu.
Bilge kişinin Bektaşiyi uyarı kasdıyle:
—Şu yaptığın günah değil mi? uyarısına cevaben:
—Bektaşi rızıksız olduktan sonra ne günahı var yap yap bırak
yeryüzüne!.. diye
sitemli espirisi ile yaratanına halini ve aczini anlatmaktı kasdı.

63
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

“Ben de sürüyü çarıksız güdeyim de köylü hatasını anlasın” diyen


çobanın hali gibi akılsızca eşdeğer düşünceler.
Keskin taşların parçalıyacağı ayak köylünün ayağı değil ki, senin
ayağın be salak!.
Ama o anda haddi aşa aşa, görme ufkunu daraltmış, öteleri görme
rahmetini kısaltmış, ileriyi göremeyecek hale gelmiş bu ve buna ben-
zer düşünce ve davranışların nedenini ve neticesini bu fakirden dinle.
Kabul edebiliyor, iman ölçeğin ölçebiliyor ise, belirli melanetler-
den uzaklaşabiliyor isen, yol büyüklerimizin yaşantılarındaki rahmet-i
ilâhiyeyi duydun ve yaşantısının zevkine erdinse, iman dağarcığında
bu olayın bir parçasını koyabildinse, emeksiz ve meşakkatsiz sen de
kazandın, müjdeler olsun…
Dediğimi dinle. İbret alasın. Yalnız sen değil, cümle kullar ibret
alır inşaALLAH.
Garibanın çığlıkları “Kuşçu-zadem…” yakarışlarından kaçarcası-
na adımlarımı daha açtım. Uzaklaştığımı anladım. Çünkü ses zayıfladı
ve kayboldu. Bu insafsız ve katılaşan hayvani tutumumu kurtuluş zan-
64 netmiştim.
Ömür boyu acısını duyacağım bir kazanın zuhuruna fütursuzca
iman zafiyetimin ve merhamet duygusunun gazab-ı ilâhiye dönüşme-
sinin tasdikini bilgisizce imzalamışım. Bu hatamı nasıl ödedim? yaza-
yım da ibret al.
Aradan iki gün geçmemişti. Planya tezgahında kalınlık çekiyor-
dum. Birinci tablayı hayli indirmiş, ikinci tablaya bağladığım takozla
kalınlık çekiyordum.
Yaşlı marangozlar zaruret halinde planya nasıl kalınlık oluyor? iyi
bilirler.
Sabah namazına az bir zaman kalmıştı. Namazdan sonra gece var-
diyası bitiyordu.
Hummalı çalışmama rağmen yorgunluk hissetmiyordum. Sol eli-
min başparmağını sanki birilerinin gücü ile, zannedersin ki ihtiyarımla
dönen topun başına vurdum. Tırnak dibinden koparmıştı parmağımı.
O anda iki gün evvelki savuşturduğumu zannettiğim garibanın
“Kuşçu-zadem!...” çığlıkları kaç sefer söyledi ise daha kuvvetli tekrar
edildi. Minarelerden ALLAHu Ekber sadalarıyla, şimdi daha iyi an-

64
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

ladın mı HZ. ALLAH’ın büyüklüğünü, mazlumun ahının zalimi ne


hale getirdiğini?.
Bir parmağı amma abarttın, demeyesin.
“Dünyaya medeniyeti başparmak kurmuş” derler de inanmazdım.
Gördüm ki başparmak olmayınca diğer parmaklar vazifelerini kendi
başına normal yapmaya muktedir değiller.
Ceza da olsa HZ. ALLAH başparmağın kıymetini iyi öğrettiği gi-
bi bununla cezamız bitmedi, üç ay çalışamadım.
Çok cezaya girdik, nihayet işi teslim ettik. Benim ne atölyem, ne
hırdavat dükkanım, ne de kereste satışım… hepsi tükenmişti. Aldığı-
mız parayı ağabeyimin muhalefetine rağmen borçlara dağıttım. Babam
hariç, borçlar bitti, amma maddi bir şeyim kalmamıştı. Atölyeyi he-
men satıp ödeyecektik babama olan borcumuzu da. Babamla anlaşmış
Ali ağabeyim. “Anlaştık, Ali bana ödeyecek” deyince borçsuz ve pa-
rasız Çankırı’ya geldim.
Çankırı’da D.D.Yolları lojman ve istasyon binasının yapımını
Garanti Bankası almış idi. Hacı Bekir amcamın Bedri Kuşçuoğlu doğ-
rama taşaronu idi. Ben de işci olarak çalışmaya başladım. Fabrikada 65
usta başı olmuştum. İşi ben takip ediyordum. Hikmet-i ilâhi, her halde
ben geldim diye, oranın da işi bozuldu.
Garanti Bankası malzeme farkı istiyor. Demir Yolları ile ihtilâfa
düştüler. Bir sıkıntı da orada geçirdikten sora nihayet iş dağıldı.
Piyasada çalışmaya başladım. Çankırı’da benim gibi ustaya çok
ihtiyaç varmış. Cezam bitmişti, çok para kazanıyordum. Bu durumda
Çankırı’da bir sene kalsa idim zengin olacaktım.
O zamanlar kaderimde rahatlık lutfedilmemiş, çilem dolmamış.
Amma ben daha fazla çalışıyordum.
Hilmi Yağcıoğlu ile ailece görüşüyorduk. İtimat ettiğim bir şahsi-
yetti. Çalıştığımız müessesenin tuğlasını temin ediyordu. İşini bilir,
ağırbaşlı, sözü sohbeti dinlenir, kişiliğe sahipti, ALLAH rahmet eyle-
sin.
Tertîb-i ilâhinin yerli yerinde olduğunu şimdi iyi anlıyorum.
Aslı olmayan vaatler ile, ihtiyarımla oluyormuş gibi hadiselerle
Ankara’ya doğru sanki iteklendim. O zaman anlayamadım. Şimdi iyi

65
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

anlıyorum ki manevi vazifem icabı Ankara’da bulunmam gerekli ol-


duğunu.
Bu hadiselerin tertîb-i ilâhi ve METAFİZİK olay olduğunu iyi
anladım. Bu ilâhi zevk mana hayatımda özel bir yer edindi. Nasıl mı?
Yeri geldikçe daha çok anlatacağım inşaALLAH.

66

66
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

UNUTAMADIĞIM, HİÇ BİR ZAMAN DA


UNUTAMAYACAĞIM, MUTLAK ADALET
SAHİBİ HAZRET-İ ALLAH’IN BU ABD-İ
ÂCİZE İCRAATINI VE BİZATİHİ İFŞAATINI
DİNLE

Ankara’da da iş üzerinde işi bozulmuş, borçlanmış hayli sahtekar-


larla teşrik-i mesai etmek te varmış kaderde. O çileyi de tamamladık
zannederken Çorum’daki işlerimin sıfırlanmasına sebep olan Ali ağa-
beyim ya‘nî Ali Kamit usta yanında teyze zadesi Hacı Paşa ile çıka
67
geldiler. Sebeb-i ziyaretlerini açıkladılar. “Biz sensiz yapamıyoruz.
Biz de Ankara’da seninle beraber çalışalım, diye geldik” demezler mi?
“Sizde hiç ALLAH korkusu yok mu? diye söze başladım.
Neler demedim ki?... Ama tesiri onlara olmadı, bana oldu. Ailem
söze karıştı.
—Demek sensiz iş yapamıyorlar, dilemiş gelmişler. Çoluk çocuk-
ları var, reddetme! Demez mi?.
Zoraki “peki” dedirdiler. Şöyle teselli oluyordum:
Her şeyini kaybettin, şimdi neyini kaybettirecekler!.
“Kırk harami bir çıplağı soyamamışlar!”
İkisi de iyi sanatkar idiler. Amma o zamana göre büyük iş takip
edip te teslim etmeye müsait değillerdi. Bahçelievlerde Yirmisekiz
Öğretmenevlerinin doğrama işlerini aldık Ankara’nın belirli zenginle-
rinden Mustafa Çağlayan beyefendinin nezareti ve ortaklığı ile.
Bendderesinde kereste ardiyesi vardı. Atölyeyi oraya kurduk. Ço-
rum’dan gelen makine tezgahlarını Mustafa efendi beğenmedi. Yeni-
lerini aldı. Tomruk hızarı dahil o güne göre hepsi vardı. Makinistlik
dahil bütün iş benim üzerimde gidiyordu. Huylu huyundan vaz geçer

67
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

mi? Elbet geçemediler. O işi de zor şer bitirdik. Rica ettim “artık ya-
kamı bırakın” diye.
Ali ağabeyim babama bedelini ödemediği makinaları sattı. Öde-
mediği gibi parasına kamyon aldığını işittim. Daha ilk seferinde kam-
yona yük almış, üzerine de yasak olduğu halde yolcular almış. Oğlu
Özdemir de kamyonun üzerinde. Kalaycık kazasına yakın yerde uzun
bir rampa var. Rampayı inerken fren patlamış. Şöför arabayı durdur-
maya çalışır iken Ali ağabeyim şöför mahallinden şöförun ikazlarına
bakmayarak kapıyı açıp rampaya doğru atlıyor. Bir yere tutunamayıp
geri düşüyor. Janta gelen beyni parçalanıyor.
Bu olaydan iki gün evvel gördüğüm, tesirini üzerimden atamadı-
ğım gibi gece gündüz düşüncelerimden çıkaramadığım METAFİZİK
olay, imanımın mehenk taşı olan o muazzam hitab-ı ilâhiyi bütün çıp-
laklığı ile anlatmaya çalışacağım. Dinlediğin gibi bu ALLAH fakirine
itimat et, görmeye çalış.

68

68
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

ADALET-İ İLÂHİYE VE HİTAB-I İLÂHİ

Hayli uzun rampalı bir yol, kalecik’e giderken sol tarafı bah-
çe. Kavaklar. Ayrıca yan yana uzun iki kavak. İkisinin arasında
mum yanıyor. Arası yavaş yavaş ayrılıyor. Ayrıldıkça semayı ve
her yeri gözleri kamaştıran ilâhi bir nur kaplıyor.
Gökyüzünde misli yeryüzünde olmayan muhteşem bir kırat.
Danseder gibi hareketler yapıyor. Ayaklarının sesini ahenkli din-
liyorum. Vasat bir atın yüzlerce büyüklüğünde gibi idi.
Azametli ve tonlu bir sesle fasih türkce ile Hz. ALLAH hita-
bediyor: 69
"Bizim burada öyle atlarımız vardır ki bir ayağını mağribe
bir ayağını da meşrıka atarlar."
Dehşetle seyrediyorum ve hitab-ı ilâhiyi de vecdle dinliyorum.
Bitti mi? Hayır. Halâ hislerimle olaya yöneldikçe halâ görüyor ve
dinliyorum. Nice sonra kavaklar birbirine yaklaştı. Eski halini
aldı. Gene tepesinde ufak bir mum yanıyordu. Dehşetle uyandım.
Bir mana verememiştim.
Bu halden iki gün sonra kaza olmuş. Hemen haber edildi “ağabe-
yin kaza geçirdi” diye. Bir akrabamızla olay mahalline yetiştik. Kaza
olan yeri gördüğüm zaman “aman ALLAH’ım! Kazadan iki gün evvel
manamda görüp dehşetinden kurtulamadığım, bir mana veremediğim
yer. Gördüğüm rampayı, bahçe içinde iki uzun kavak ve olay olduğu
yeri görünce fenalık geçirdim.
Hz. ALLAH burdan hitab etmiş, olay oracıkta olmuştu.
Hz. ALLAH taksiratını affetsin, kendi haline değildi.
Daha nice olayları yazmıyorum, okuyucumu sıkarım diye.
Demeyesin “sen de amma saf imişsin, zarar gördüğün halde neden
uzak duramadın bu kimselerden?”

69
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

İtimat ettiğim hoca efendinin naçiz şahsıma yaptığı veciz nasiha-


tını dinle, ona göre hüküm ver:
—Galip Efendi ALLAH’tan korktuğunu na-ehle hissettirme.
Na-ehlin elinden yakanı alamazsın.
Çorum’un medar-ı iftiharı Bilâl-zade Hakkı Efendi -makamı cen-
net olsun-. Çorum Cami-i Kebir’de çok seneler fahri imam ve hatiplik
yapmıştır. İmanı zengin, malca da zengin, manifaturacı. Beni çok se-
verdi. aynı mahalle çocuklarıyız. Bizden büyüktü, ağabeyimizdi. şe-
bek Sokağı meydanında aşık oynar iken bazan bize katılırdı. İlmi ile
ve ahlâken örnek insandı. HZ ALLAH Makamını Cennet eylesin,
amin…
Dîn-i İslâm’ı nakli önemsemeyip yalnız akılla ölçmeye kalkışma
ki sen de zuhurat-ı ilâhiyenin nasiplilerinden sırât-ı müstakîm üzere
olasın.
Her ne kılmış ise adalettir cenâb-ı kibriya
Her kazaya her belaya kıl rıza ALLAH kerim.
***
70 Bu hitab-ı ilahinin dışında hiçbir hakîkat göremezsin.
Manasız ve anlamsız bir zerre dahi bulamazsın. Aramaya kalkış-
ma. Bu beşer için iman zafiyetidir. Bu fakire itimat et, nefsine insaf et.
İşte bu tertîb-i ilâhi neresinden bakar isen METAFİZİK zuhurat.
HZ. ALLAH bu fakirini Ankara Pala Sokak no 29’da ikamet ettir-
di. Tahminen sene 1949. Zemin katı bodrumu ile marangoz atölyesi,
üzeri evde iskan ettim. Eski, katılaşmış, hiç kimseye -HZ. ALLAH’a
inansa dahi- “sen de müslümansın” diyemeyecek, gerçeklerden yok-
sun inancıma göre hiç bağdaşamayacağım, bir tarafım Yahudi mahal-
lesi diğer tarafım Ermeni mahallesi. Durduğumuz bina o semtin güzi-
de evlerindendi. Aynı binada duran komşularımız, ev sahibi ve biz
hariç hepsi Ermeni idiler.
Ayaş belediye reisinin evi idi. Kendisi de aynı binada oturuyordu.
Şu zamanlarda düşünüyorum; geçmiş günlerin, hatta ilâ-nihaye
gelecek günlerin zuhurat ve tecellilerini tesadüflere bağlıyamıyorum.
Kula bahşedilen cüz’i iradenin dahi mana derinliklerine bakabiliyor
isen, Halık-ı Zü’l-Celâl’in yedinde olduğunun zevkini alırsın. Bu zev-

70
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

ke erenler kulluğun sorumluluğunu daha iyi anlarlar. Cüz’i iradenin


dahi kula elzem ve yerinde olduğunun hazzı ile mutmaindirler.
Bu bahtiyarlar beş duygunun nedenini müdrik, ufkunun nihayetine
bakıp gerçek ufkun ilâ-nihaye olduğunu bilenler.
Aklı ilâhlaştırıp inançlarını akıldan öteye görtüremeyenler, nefsi-
nize merhamet edin, hakikate ermeye çalışın. Zira akıl ilâh değildir.
Vacibü’l-vücûd Hazretlerinin cümle yaratıklarına ihtiyaçlarına binaen
bahşedilen cevherdir veya arazdır. Haşa, akıl ilâh değildir.
Tarih boyu maalesef emr-i ilâhilerin mana ve anlamının nefsani
duygulara dönüştürüldüğü, yaşadığımız asırda da aciz kulu yaratanına
asi kıldığı çarpık telkinat ve tedrisat Benî Âdem’in mana garibine da-
ha cazip geldiğinin inkarı mümkün olamayan asırların görülen vakıa-
sıdır.
Manasını değiştirip, yalnızca bir topluma mal derek, beş şart
ilâvesiyle ümmetleri uzaklaştırıp, Muhammedilere de HZ. ALLAH’ın
varlığını kabul etsin velev ki etmesin. İslâmiyet şerefini yakıştırama-
yan, katı bir düşünce ve görüşün “ilim” diye hüküm sürdüğü bir or-
tamda, o zamanlar garibime gitmiş ve tedirgin olmuştum. Ermeni 71
komşularıma cümle Muhammediler gibi ben de devenin nalbanta bak-
tığı gibi bakıyordum.
Zaman geçtikçe insancıl davranışlarını, komşu hakkına riayet et-
tiklerini günlük yaşantılarımızda gördükçe eski düşünce ve tavırlarım-
dan utanır oldum.
Gördüm ki: Bizim inancımıza göre bazı yönleri gerçeği yansıtma-
yan amma şüpheye düşmedikleri sadık bir inanca sahipler. HZ.
ALLAH’ı İsa aleyhi’s-selâmın tebliğ eylediği şeriatı, her şeriatın ma-
ruz kaldığı beşeri zaafın samimi ve safiyetli inancı ile öğrenmeye çalı-
şıyorlar.
Na-ehlin telkinlerindeki noksanlık ve katılıkları ile inançları yanlış
ta olsa dünya çıkarcılarının hakikati yeteri kadar bilemediği halde,
“biliyorum” iddiasında bulunanların ellerine düşmüşler. Cehlin hışmı-
na uğramışlar. Öyle duruma gelmişler ki “ALLAH’a inandım” diyen-
lere “sen de müslümansın” desen cehlinden kıyameti koparır.
12 havariyyun “biz Müslümanlarız” diyorlar, İsa aleyhi’s-selâma.
Amma bu asırda görülen odur ki İsa aleyhi’s-selâmın şeriatına tabi
olanlar bizim yani ümmet-i Muhammedilerin “daha çok ibadet ve taa-

71
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

ta teşvik ediyorum” zannı ile beşeri duygu ve nefsani arzularını


“hakîkate hizmet ediyorum” diye hakîkat dışı emr-i ilâhinin çok yerle-
rinin nefsani isteklerle ölçüldüğü ve dönüştürüldüğü gibi, Ehl-i Ki-
tap’tan din kardeşlerimiz -dikkat et! “Din kardeşi” diyorum- şeriatımız
zamana göre tertîb-i ilâhi amma gel gör ki bu garabetten habersiz ya-
şayan Müslüman kitleler gerçeklerden uzaklaşmış, hakîkat yerine nef-
sin haz duyduğu hurâfalara kaymış, Muhammediler de zaman zaman
içtihatsızlıktan Ehl-i Kitab kardeşlerimiz gibi şekilden başkasına iti-
mat edemememizle bizler de aynı hata çukurlarına düşmüşüz.
HZ. ALLAH’ın rahmeti ve mağfiretinin sonsuzluğundan bilcüm-
le alem istifade ediyor. Tabir caiz ise, aciz kullar Rabbımın iltimasına
uğruyoruz, unutma. Maalesef Ehl-i Kitaplar da bilemiyorlar, HZ.
ALLAH’a inananlara bilâ-istisna “Müslüman” denildiğini. Şeriatları
ile anılması gerekirken, kabile isimleri ile anılmayı kabullenmişler.
HZ. ALLAH bildiriyor, iyi dinle de HZ. ALLAH’ın varlığını ka-
bul eden kulların dininin İslâm olduğunu iyi bilesin.
İsâ onlardaki inkarcılığı sezince, "ALLAH yolunda bana
yardımcı olacaklar kimlerdir?" Dedi. Havârîler, "biz ALLAH
72
yolunun yardımcılarıyız" ALLAH’a inandık, bil ki bizler müslü-
manlarız cevabını verdiler. (Al-i İmrân Suresi, 52)
Hz. Kur’ân’da aynı manada 64 AYET var, İslâm’ı anlatan ve öğ-
reten.
İslâmiyet yalnız bir zümrenin ve kavmin tekelinde değildir.
Benî Âdem’in yaratılışından kıyamete kadar HZ. ALLAH’ın cüm-
le kullarına ihsan eylediği tek Dindir.
Kelâmı tertîb-i, manası taltif-i ilâhi olan tek din Dîn-i İslâmdır.
“Size din olarak İslâm’ı seçtim. Size dininizi tamamladım.
İslâm’dan başka din kabul olmayacaktır.”
Buyruğu ile acabâya yer bırakmayan Hazret-i ALLAH
Bu yönlü bilgiyi anlamaları için akıl, fikir, hakîkatleri tarta-
cak ledünni, asra uyumlu, metafizik terazi ihsan eylesin, amin.
Bilcümle peygamber efendilerimiz İslâm üzere geldiler. Kâffesi
“Müslüman”dırlar. Tabi olanlar da Müslümandırlar. Peygamber Efen-
dilerimiz din getirmediler cümlesi Dîn-i İslâm üzere gönderildiler.
Şeriatları ile anılırlar. Tarikleri ile Ümmetlerine örnek olmuşlardır.

72
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

HZ. ALLAH’ın varlığını lisanen kabul eden beşer ölçüsüne göre


Müslümandır.
HZ. ALLAH’ın kabulü ise illâ kelam değil manadır, haldir.
Sakın duygusuzca söylenen kelam imanla karıştırılmasın. İmam-ı
Maturudi ve İmam-ı Hasan-ı Eş’ari Hazretlerinin Kur’ân-ı Kerîm’den
edindikleri ma‘nâ, imanın 6 şartı vardır. Amentü’de izahı ifade edil-
miştir. İmana taalluk eder. Şöyledir; ezberlediğin gibi yaşamaya çalış:
Âmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusulihî ve’l-
yevmi’l-âhiri ve bi’l-kaderi, hayrihî ve şerrihî minallâhî teâlâ ve’l-
ba’sü ba’de’l-mevti hakkun. Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü
enne Muhammeden abdühû ve resûlüh.
Her Müslüman manasını, manasının anlamını kabiliyeti nispetinde
az çok bilerek iman etmeli.
İmanın 6 şartı vardır. Bir şartı noksan oldumu o kadar noksandır.
O kişiye imansız diyemezsin.
Bütün şartlar tamam oldumu o kişideki müttaki ve mü’min sıfatı-
nın mevcudiyetini dünya yaşantısında da görmek mümkün olduğu
gibi, HZ. ALLAH’ın varlığına, şeriatı ile yükümlü olduğu peygamber- 73
lerine ve cümlesinin ALLAH elçileri olduklarına dünya ve ahiret şa-
hitlik eder, şehadetinin ise eseri ehl-i imanın maddi ve manevi yaşan-
tısında müşahede olunur.
Hacı hacıyı bulur Mekke’de; derviş dervişi bulur tekkede, rindan
rindanı bulur meyhanede.

73
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

“İSLÂM’DA BEŞ ŞART VARDIR” DİYE İLÂHİ BİR


BİLDİRİ YOKTUR

Dîn-i İslâm’da 5 şart yoktur.


Savm u salat, hacc u zekat, HZ. ALLAH’ın müttaki, ittika sahibi,
mü’min kullarına in’am ve ihsanıdır. Bu rahmet-i ilâhiyeleri mutlak
yapmakla yükümlü kılmıştır sadık kullarını HZ. ALLAH.
Bilinçli olalım. Karıştırmayalım İslâm’la imanı. Yalnız, ehl-i
İslâm olmak yetmiyor, HZ. ALLAH’a muti olmak için. Ehl-i iman
olalım ki HZ. ALLAH hakikatlere bizleri gerçek şahit kılsın. Şahitli-
74 ğin şerefi ile dünyada yaşamak nasip eylediği bahtiyar kullardan bizle-
ri uzak kılmasın, amin.
Bu gerçekler Hazret-i Kur’ân’da bulunduğu halde, nedense ger-
çeklerin dışında kaldık ve dışlayarak yaşadık.
Rabbım bu aciz kuluna tahsis eylediği Hacıdoğan Mahallesi Pala
Sokakta iskan ettirene kadar, ameli ve nazari yaşattı Rabbim bu aciz
kulunu. İlk anda hakikat dışı kalmış inancımın etkisinde olarak ruhen
rahatsız olmuştum. Amma birbirimizden uzak dursak da ceseden değil
de, insancıl halin görünümü ile gayr-ı ihtiyari ruhen yakınlık duymaya
başladık. Zaman geçtikce birbirimizle karşılaştığımız zaman zoraki
tebessümle iktifa ediyorduk.
Şunu kesinlikle itiraf edeyim ki, komşu hakkını bizden daha iyi
biliyorlardı. Kişisel muameleleri ve insancıl tutumları karşısında ev-
velki düşüncelerimden utanır olmuştum.
Bu gerçeği idrak edip de yaşayan, Osmanlı İmparatorluğunun 410
sene Filistin’de 3 şeriat ehlinin bir arada kardeş kardeş yaşamalarını
sağlaması şimdiki Filistinli kardeşlerimin perişanlığıyla kabil-i kıyas
değil. Ümmet-i Muhammet perişan. Beni İsrail perişan. Beni Nasara

74
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

da huzursuz. Yarınlarından emin olunamayan, ne olacağı da belirsizlik


içinde, buna yaşamak denir ise yaşıyorlar.
Sene 1966 da lutfu ihsanı ile hacca gitmeyi nasip eden Rabbim,
Filistin’i günlerce ziyareti de ihsan eyledi. Sonsuz hamd olsun.
Gitmeden iki ay kadar evvel, sabah namazından sonra, hal-i yaka-
zada emir verdiler. Verilen emir ben aciz için müjde id,i amma akıl ve
mantık dışı METAFİZİK bir olay.
Emir verdiler: şu andan itibaren sakalını bırak. Hacca gider-
ken parmakla tutulacak hale gelsin, buyurdular.
Yataktan sevinç çığlığına benzer yüksek sesle gülerek fırladım.
Hava ışımış idi. Hacca gideceğim müjdesi yapılmıştı. Ama inanasım
gelmiyordu. Zira hacca gitmeye mali durumum müsait değildi.
Bu müjdeden tahminen bir ay kadar sonra Kayınpederim Hacı
Mustafa Anaç Şeyh Efendi haber gönderdi. Nüfus cüzdanımı da fotoğ-
raflarla birlikte istemiş. Muammele Çorum’dan yapılacaktı.
Sevindiğim kadar da üzgündüm. Hacca sünnet olarak gidiyordum.
Mizacım başkalarının sırtından tufeyli geçinmeye müsait yaratılma-
mıştı. Bunun için zevkim kadar da sıkıntı içerisinde idim. 75
***
Hak tecelli eyleyince her işi asan eder,
Halk eder esbabını, bir lâhzada ihsan eder.
***
Rahmet-i ilâhiye tecelli eyleyip üzerime hac farz değil iken, bir
anda farz oluverdi. Bir yerde ödeneceğinden ümidi olunmayan iki bin
lira alacağım vardı. O alacağımın ödeneceğinden hiç ümidim yoktu.
İşte bariz METAFİZİK zuhurat: Fakir iken zengin olmuş, hac sünnet
iken üzerime farz olmuştu. O senelerde bir kişinin hac etmesi için 500
türk lirası yeterli idi. Ve hüve alâ külli şey’in kadîr.
Ankara’dan katılan beş derviş kardeşlerimle beraber Çorum hac
kafilesine katıldık ve Suriye üzerinden Ürdün’e geldik. Oradan da
ziyaretimin küllisi tertîb-i ilâhi olan Kudüs-i Şerif’e geldik. Ziyaret
mekan ve makamlarını ziyaret ettik. MESCİD-İ AKSA’DA sabah
namazı kıldık. KUBBETÜ’S-SAHRA’DA çok mihraplarda ve orta-
sında bulunan muallak taşı altında ikişer rekat namaz kıldık. Kayınpe-

75
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

derimin arzusu üzere zikir halakası kurdum. Sabaha kadar Rabbımızı


zikrettik. Fakir on senelik şeyh idim.
Kudüs-i Şerif için manası ve madde kelamı da yasak olan bir
gerçeği duyurmuşlardı bu fakire.
Orada bulunduğumda gördüm ki Muhammedi, İsevi ve Musevi
şeriatlarının mukaddes mekanları ve makamları mevcud. Filistin de 3
şeriatın müşterek ve mukaddes davası. Birinin diğerine üstünlük gös-
termeye hakkı yok. Bu ve buna benzer davalar düşmanlıkla hiçbir za-
man hallolamaz. Manaya yönelik ilim ve irfaniyetle düzeleceğine ke-
sinlikle kaniyim. Zaman gelecek dünyayı da ilim ve irfaniyet ve ger-
çeklerin ifşası ve bilinmesi kurtaracak. Hülâsa arz edeyim:
Dîn-i İslâm’ın umumun tek dini olduğunu, Hz. ALLAH’ın
bildirisi ve buyruğu olduğunu kabul ederek cümle kullarına da bu
gerçeği anlatmayı bilerek kabul ettire-bilir isek.. İslâm’da 5 şartın
olmadığını Muhammedilere anlatır, ikna edebilir isek..
Peygamber efendilerimizin ilâh olmayıp, ALLAH’ın kulları
olduklarını, ALLAH elçileri olarak elçiliklerini birini diğerinden
76 farklı görmeden kabul edebilir isek..
Hak yolda rehber olanları ilâhlaştırmak cehlinden, gafletin-
den kurtulabilir, gücün ve kuvvetin, sonsuz iradenin bizatihi Hz.
ALLAH’a mahsus olduğu gerçeği iman, amel ve cümle muamme-
lelerimizde görülebiliyor ise..
Peygamberinin getirdiği şeriata tabi olup emr-i ilâhi üzere ya-
şayanlar müttaki ve mü’mindirler.
Yalnız, ALLAH’ı kabul ediyor ise müslümandır.
Sonraki gelen şeriatı kabul edip, bilerek muktezasınca amel
etmek kulun kemalatını gösterir.
Hiçbir şeriatın saliki Hz. ALLAH’ı kabul eden hemcinsine
"kafir, gavur, gayr-i müslim" gibi hakaret etme hakkına haiz de-
ğildir.
Kul haddi aşdımı, Hz. ALLAH affetmez ise, hesabı dünya,
ahiret mutlak sorulur.
Hüküm yalnız Hz. ALLAH’a mahsustur. Haddini bil.
Yapabiliyor isen "emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l-münker." İl-
mi gücün nisbetinde hemcinsini kötülükten uzaklaştırıp, iyiyi sev-

76
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

dirip onunla amel etmesini sağlıyabildin ise Hz. ALLAH’ın bildi-


risine göre tebrikler. Hz. ALLAH’a muhip kul, habibine lâyık
sadık ümmetsin. Hemcinsine karşı faideli ve luzumlusun. Müba-
rek olsun.

***

HALİLİM: SEVGİLİM

EL-HALİL’i ziyareti Rabbım kısmet etti. Otobüslerle, yanılmı-


yorsam, Kudüs-i Şerif’e 75 km. kadardı. 24 saat Kudüs-i Şerif’de, 24
saat de el-Halil’de kaldık. Ziyaret yerlerini tek tek anlatmaya bu kitab-
cığın hacmi müsait değildir, hulasa ediyorum. 77
El-Halil’e, o mübarek beldeye girer iken bu fakire ilâhi bir hal ol-
du. Manevi zevkim maddede bütün çıplaklığı ile abd-i âcizi ihata et-
mişti.
Hz. ALLAH’ın "halilim" hitabını yeni oluyormuş gibi duyu-
yordum. Mana kaybolmuyordu ki yeni eski diye ayrı göreyim. Bu
aşk-ı ilâhi abd-i acizde yeni tecelli etmişti. İrademe hakim olama-
dığım gibi, azalarıma da hakim değildim. Gözlerimden öyle yaş
akıyordu ki fışkırırcasına. Tatlı bir aşk-ı ilâhi yakıyordu benliği-
mi. Utanma hissim de alınmıştı. Riya giremezdi o halime. Utan-
mayı da bilmiyordum ki utanayım.
Şunu iyi anladım ki aşk-ı ilâhide riyanın ve benliğin yeri yok.
Yaratılmamış.
Her eşya yerini buldumu değer ifade eder.
Gördüm ki o makamda beş duyguya da yer daralmış. Sanki
kalmamış. Edebiyat yapıyor, demeyesin. Onun da orada yeri yok.
Yaratılmamış.
***

77
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Aşktan yüce kurulmuş seyranı dervişlerin


Arş u kürsî, levh u kalem hayranı dervişlerin
Dervişleri hak sever kur’ân içinde över
Abdulkadir sultandır, sultanı dervişlerin.
***
Diyen Yunus’u da anmadan geçemiyorum. ALLAH makamını
ali kılsın.
Cenâb-ı Hakk’ın "halilim" hitabı ile taltif eylediği, peygam-
berler atası İbrahim aleyhi’s-selâmın türbe-i şerifini ve yanında
medfun sara validemizi de ziyaret ettim. Elhamdü lillah. Hz.
ALLAH cümle aşıklarına ihsan eylesin.
Öyle buyurmadı mı Hz. ALLAH (c.c.):
Siz onlara ölü demeyin. Onlar diridir, fakat siz bilemezsiniz.
Rabbımın bu hitabını bütün çıplaklığı ile o makamda yaşa-
dım. Cesedimle orda idim. Ama inan ruhumla gördüm. Beşeri
vücudum tahammül edemez oldu.
78 ***
Kim görmüş gözleri ile canının gittiğini?
***
İşte ben gözümle gördüm giden canımdır benim…
Ömrüm fırsatlı olur ise, ilâhi duygularım kalır ise, Rabbım
nazar eder ise, bunu bir kitab olarak ehl-i aşka sunmak istiyorum,
inşaALLAH.
Şimdilik bu kadarla iktifa edelim ve inelim Hacıdoğan Mahallesi-
ne.
Hacıdoğan Mahallesinde Filistin misali Rabbım 3 şeriatın içine
itekledi. Orada yaşayanların gün geçtikçe insancıl tutumları, normal
ticaretleri, komşu hakkına riayet etmeleri, HZ. ALLAH’ın varlığını
kabul etmeleri gibi yaşantıları bu toplumu sevdirdi bana.
Çok düşündüm, azınlık olmanın getirdiği mecburiyetten mi? diye.
Osmanlı terbiyesini, İslâmi güzellikleri maalesef bizlerden iyi kavra-
mışlar. Sözüm Ankara’daki Musevi ve İsevi vatandaşlarıma, gerisini
bilemem.

78
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

İslâmiyet’i, "ALLAH’a inandım" diyenlerin Hz. Kur’ân’da


beyan edildiği gibi anlamaları na-ehillerin işle-rine gelmeyeceğin-
den, beyan edilen gerçeklere inanıp tatbik etmelerinin bugün
mümkün olamayacağının görünümü aşikâr..

***

79

79
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

YERSİZ SOYKIRIM İDDİASI

Birinci Cihan Harbinde Türk milletinin zafiyetini fırsat bilip, işgal


kuvvetleri ile beraber olup bu millete lâyık olmadığı, tüyler ürperten,
akla ve hayale dahi gelmeyen işkenceleri reva görerek, duyulmadık
nankörlük örneği sergileyen Ermeni vatandaşlarımız –Ankara’daki
Ermeni vatandaşlarımızı tenzih ederim- Türk milletinin az da olsa
zaferi ile neticelenen harbin neticesinde, dış güçler ülkemizi mecburi
terk edince, Üçüncü Orduda mimlenen Ermenileri hainlik ettiği ülkeyi
terk etmeye haklı olarak mecbur etmiştir.
Ermeni vatandaşlarımızın yanlış tutumları ve yersiz çığlıklarının
80
faturasını bu millete ödetme arzuları tarih boyu kesintisiz devam et-
miştir.
Soykırım çığlıkları ile dünya Hıristiyanlarını Türk Milletine düş-
man kıldığını bilmeyen kalmadı herhalde.
O türlü yaygaracıları ALLAH düzeltir inşaALLAH. Gerçekleri
zaman gelecek tarih daha açık elbette yazacak.
Birinci Dünya Harbini görmüş, itimad edilir büyüklerimi dinle-
dim ve anladım ki, Bunun adına soykırım demezler, Arapça’da
"men dakka dukka” derler. Çalma kapımı, çalarlar kapını.
Çorum’da bir Atasözü vardır: Varışına gelişim, tarhana aşına bul-
gur aşım, derler.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yaptırdığı Sahibini Arayan Madalya
filmini görmüşsünüzdür.
Görmedi iseniz mutlaka görünüz. Muhammedisi de görsün, İsevisi
de görsün.
***

80
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

MADALYANIN SAHİBİ

Madalyanın sahibini görmeyenler görsünler ve bu gerçeği bu


fakirden de duysunlar.
Madalyanın sahibi Tarik-i Kadiri, Tarik-i Rufai, tarik-i Nak-
şibendiden izn-i icazet sahibi, ordunun tetkik ve tasdikinden geç-
miş, cennet-mekan Sultan Reşat Han’ın da izn-i icazetine sahip
olan büyük şeyh efendimiz. Bu abd-i âciz Galip Hasan Kuşçuoğ-
lu’nun büyük şeyh efendisi. Kahramanmaraşlı, madalyanın ger-
çek sahibi "Seyyit Ali Sezai Kurtaran" efendi hazretleridir.
Selâhiyetli halifesi Kahramanmaraşlı Sofu Ökkeş efendi ve 81
Hacı Mustafa Yardımedici efendiler. Makamları cennet olsun.
Şeyh efendilerimin himmeti ve rabbımın müsaade ve ihsanı ile
1956 senesinden 2003’e, bu seneye kadar bu şerefli vazifeye leke
sürmemeye özen göstererek, rabbımın yardımı ile mesuliyetimi
müdrik, nefsimin şerrinden emin olamayan bu abd-i âciz rabbıma
sığınıp ve yardmı dileyerek şahsıma tevdi edilen bu kudsi vazifeyi
seve seve, yol büyüklerimin himmeti, muhib arkadaşlarımın da
yardımları ile götürmeye çalışıyorum. Rabbım ihsan eylediği bu
dünyadaki ömrümün nihayetine kadar madde ve mana kirlerin-
den arınmış olarak ihya eder inşaALLAH (c.c.).
Abd-i âcize Kadiri, Rufai ve her ikisinin birleşiminden verilen
kol Galibilik ihsan edildi. Hadimü’l-fukara Çorumlu Hacı Galip Ha-
san Kuşçuoğlu.
Peygamberimiz Efendimizin:
“Beni rabbım terbiye etti, ne güzel terbiye eyledi”
***
Hitabını anladım. Bu abd-i âciz aczimle yaşıyor ve emr-i ilâhilere
sadık kalmaya Rabbımın ihsanı olan ihtiyari gücümle gayret ediyo-

81
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

rum. Emr-i ilâhilere uyumlu olabilmem için Rabbimin sadık kullarına


ihsan eylediği rahmet-i ilâhiye zuhuratına yönüm dönük her an bekli-
yorum.
İki yüzlülükten kurtarıp ilâhi emre acabâsız sadakat gösteren kul-
larını, ferdi olduğu gibi, umumi olarak da Peygamber Efendimizin
getirdiği emr-i ilâhi ile, asra uyumlu olarak yaşamanın tertîb-i ilâhi
olduğunu düşünebilen ve yaşayan, terakkiyata yönelik yaşantının ilâhi
tertib olduğunu müdrik ve asrın haram olmayan güzelliklerinin hayra-
nı, bu yönlü tecelliyat-ı ilâhiyenin zuhurunu bekleyen, benimsemiş ve
önemsemiş ve yaşayan müttaki ve mü’min kullarından eylesin, amin,
ve selâmün ale’l-murselîn ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn.
Pala Sokakta on seneden fazla kaldık. 60 ihtilâlinden sonra “şehir
içinde marangoz olamaz” diye yalnız temeli olan hayali sitede iskan
kılındık. Mekanı cennet olsun NURİ Teoman Paşa Ankara ihtilal vali-
si idi. Esnafın haline muttali olduğu için suyumuzu ve elektriğimizi
mevzuata hiç uymadığı halde bağlattı. Sonra gelen hükümetler genera-
li dava ettiler. Siteleri gecekondu diye muameleye koydular da NURİ
TEOMAN PAŞA yakayı kurtardı. Cennet mekan Adnan Menderes
82 esnafın feci haline muttali olduğu için esnafın mülk sahibi olmasının
arzusu ile bütün menfi önerileri kabul etmeyerek, biz fakir esnafı mülk
sahibi eyledi. HZ. ALLAH emeği geçenlerden razı olsun. Bu abd-i
âciz ilk kurulan marangozlar derneğinin ve kooperatifinin kurucula-
rından olup her ikisinin de yedi numaralı üyesiyim.
Pala Sokaktaki iskanımızla çok şeylere şahit olup yerinde öğretil-
diğim gibi, Din-i İslâm’ın umumun dini olduğunun zuhuratlarının
başlangıcını burada edindim. Na-ehlin menfaatlerine halel gelmemesi
için gizlenen gerçeklere de burada yaşayarak muttali oldum.
Hakîkat yolunun, tasavvufi yaşantının hacıdoğan mahallesin-
de yokluğunun acı gerçeğinin özlemini daha çok çektim. Ve bu
iskan ettiğim yer bu fakiri hakîkate öyle itekledi ki manevi haya-
tımın hakîkata dönüm noktası, Dîn-i İslâm’ın gerçek yaşantısı
olan tasavvufi yaşantım burda ihsan edildi. Anlatayım. Can kula-
ğınla dinle ki bu metafizik tecelliden senin de rızkın var ise nasip
olur alırsın inşaALLAH.
Sene 1949–1950 arası. İhsan edilen ilâhi aşkla tutunacak yer bu-
lamayan, boşlukta bocalayan bu fakir mecnuna benzer olmuştum.
LAFZA-İ CELAL anlamında ses çıkaran ayakkabılarımın tıkırtıları

82
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

beni vecde getirmeye yetiyordu. Hissediyorum ve yaşıyorum, manen


yükseldiğimi biliyorum, ama ne duracak durağım ne de tutunacak bir
dalım var. Sahipsizdim. Sahipsizliğin ne olduğuna, yol büyüklerimin
sohbetleri iç alemimde dolu dolu idi. Zevki vardı fakat fer’i idi, kalıcı
değil geçici idi. Namaz kılıyor, Ramazan orucumu da tutuyordum.
Gücüm nisbetinde yeri gelir ise hayır hasenatımı da yapıyordum.
Çok ulemayı dahi şaşırtan, bu maddeden ve akıldan öteye yolu
olmayan fer’i hal bu fakiri doyuramadığı gibi manaya yol bulamayan
ilmin beni mecnunluğa doğru iteklediğinin farkında idim. Aşk-ı ilâhi-
nin böyle olmadığı hakkında çocukluğumdan bu yana dinlediğim soh-
betlerden bir şeyler edinmiştim. Edindiğim bilgiler kâldi, hal değildi
ki derdime derman olsun.
Bu maddi, akıldan öteye ve manaya erişemediğim için, güzelliği
bulamayan özlemlerimle bu hayatı sanki taşıyamıyordum. İntiharı
dahi düşünmedim değil. Günah-ı kebaireden olduğunu biliyordum.
Duymuştum, gece yarısında olan müracaatlar red olunmuyor diye.
Gece yarısında kalktım. Abdest aldım. İki rekat kaza namazı kıl-
dım. Dua için ellerimi kaldırdığım zaman manam değişmişti. Meğer 83
hacet kapıları açılmış, arzu ve isteklerimin kabul olduğunun peşinen
müjdesini almış gibi idim. Beşeri duygu ve hislerim ilâhi bir hal al-
mıştı. Gözlerimden sel gibi akan yaşlar ihtiyarımla değildi. İlticamda-
ki kelâm ve manayı da abd-i âcizin bu anlamda beşeri gücümle üret-
mem imkansızdı.
ALLAH için kalbi gözyaşları ile sulandırdığın zaman müraca-
tını kainat bilir.
Bir gerçek ama bu geçek de ihtiyarınla oluyormuş gibi görünse de
beşeri gücümüzle olamıyor, yanılma.
Her ne kadar Benî Âdem’e cüz’i irade verilmiş ise de yaratılan her
beşer mutlaka ilâhi yardıma muhtaç yaratılmıştır.
HZ. ALLAH buyurdu:
“Talebenâ vecedenâ” (kulum sen iste ki ben vereyim.)
Bu rahmetin tecelli yeri vesile zuhur mercii insan-ı kamildir.
İki alem sahibi Gavsü’l-A’zam Seyyit Ahmet er-Rüfai Hazretleri
müracatında:

83
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

"Yâ ibadâllâhi ağisnâ" (ey ALLAH’ın kulları bize yardım edin)


diye müracaat etmiştir. Öyle tertip ve tanzim eylemiş Hazret-i
ALLAH.
Zahiri ulemanın bu tertîb-i ilâhi ilimleri kifayet etmediği için mah-
rumdurlar, mahcupturlar. Çünkü ilimleri ile fizikten öteye, METAYA
yol edinmemişlerdir.
Beşeri zaafımla, lutfedilen ilâhi zuhuratın meyvesi şöyle mü-
racaat ettim:
"Yâ Rabbi! Ben aciz kulun bir mürşide intisap edemedim.
Kararsızlığımdan dolayı bu yönden zatına rica ediyorum. Bana
mürşidimi yarın öğleye kadar gönder. Bekliyorum.
Göndereceğin mürşidim "ben şeyhim" desin yalnız ki. Zatının
gönderdiğini bileyim. Manevi ölçülerim bugüne kadar beni mah-
rum bıraktı. Zatından istiyorum. Göndermez isen emanetini al.
Zira artık taşıyamıyorum. Anlamı kalmadı, hayat taşıyamıyaca-
ğım yük olmuştu."
Mürşitsiz yaşamak istemiyorum. Hiç şüphem yoktu, gönderecekti.
84 Çünkü bu yakarış kulun acziyle mütenasip değildi.
İbadullah Camisine Diyanet İşleri genç bir imam tayin etmişti. Se-
si güzel ve yanıktı. Kur’ân’ı çok güzel okuyordu. Sabah, öğle, akşam
namazlarını kaçırmıyorduk. daha birkaç gün olmuştu.
Gece müracatımın sabahı beklemeye başlamıştım mürşidimi. Hiç
şüphem yoktu, mutlaka gönderecekti HZ. ALLAH. Çünkü geceki ha-
lim beşerin gücü dışında idi. Kesinlikle kör atışı değildi.
Saat onu geçiyordu. Sabırsızlanıyordum. Genç imam Şerafettin
Yardımedici gelmezmi. İsmimi de öğrenmiş. “Selâmün aleyküm Galip
Usta” diye, “bu dükkanı siz veriyormuşsunuz bize verir misin? Seve-
ceğin bir kişiyi getireceğim. Kirası ne kadar?” dedi. Anahtarı eline
tutuşturdum, öğleden evvel mutlaka getir diye.
Atölyemin bitişiğinde ufak boş bir dükkan vardı. İsteyen bir esna-
fa verilsin yetkisi ile anahtarını bana vermişlerdi.
Şerafettin Hoca işin vehametini anlamış olacak ki babası mürşi-
dim efendimi hemen getirdi. Dışarıda karşıladım. İsmimi o hitabtan
dinlemek ne zevkti:
—Selâmün aleyküm Galip Efendi oğlum!..

84
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

53 sene geçti. Halâ o hitabın zevkini taşıyorum. Efendimi gördüm,


bana yeniden doğmuş gibi bir hal oldu. Mecnunluğum geçiverdi. Ka-
ranlık dünyam aydınlandı. Nasıl aydınlanmasın, ilticam kabul olmuş,
mürşidim efendimi göndermişti HZ. ALLAH!...
Elinde Hazret-i Kur’ân. Dükkanın kapısından evvelâ Hz.
Kur’ân girdi. Mürşidim efendim de sağ ayağıyla içeriye girdiler.
Ben de girdim. Tazimle elini öptüm. Beni evvelce tanıyor gibi, halimi
hatırımı sordu ve niçin bu dükkânı istediklerini şöyle izah etti:
—İbadullah Camiine yakın. Namaz aralarında sağda solda dolaş-
masın Şerafettin. Bizim de arkadaşlarla sohbet edecek bir yerimiz
olur. Sandalye masa alalım, deyince:
—Efendim, onlar tamam, siz düşünmeyin, dedim.
Ertesi sabah gelmek üzere gittiler.
Kahramanmaraşlı Mustafa Yardımedici Mürşidim Efendim. Tah-
minen 1.90 gibi boyu ile geniş omuzlu idi. Mollalığında güreşirmiş.
Soyunduğu zaman sırtına çam kömürü ile MaşâALLAH yazarlarmış.
Sünnet-i seniyyeye uygun sakalı ve bıyığı. Tirendez giyinimi, her ayın
elbisesi ayrı idi. Başa tam girmeyen kasketi, ayakkabısı da elbiseye 85
uygundu. Kahramanmaraş’a mahsus yeleğini terziye tarif eder, başın-
da durur, tarifi üzere diktirirdi…
Hazret-i Kur’ân’ın manasının gerçek anlamı bu fakirde çok
çok etkisini gösterdi. Kulun bilmesi gereken umuma bahşedilen
Dîn-i İslâm’ın bu bildirisini geç de olsa yaşayarak anladım ve me-
sullerine haykırıyorum: hz ALLAH İslâm’ı bize nasıl bildirdi ise
Hazret-i Kur’ân’da elçileri vesilesi ile, sizler de öyle bildirin. Hz
ALLAH’tan korkun. Hesap günü gelmeden düzeltin yanlışları!...
Yetsin artık Hz. ALLAH’a inanan Ehl-i İmanın, Ehl-i
İslâm’ın, Ehl-i Kitab’ın, birbirini "kafir, gavur, gayr-i müslim"
görerek, Hz. ALLAH’ın rahmet sıfatlarını gazab-ı ilâhi gibi algılı-
yarak, lutuf ve ihsan edilen ve aciz kula ihsan edilen yaşam güzel-
liklerini yok etmeye çalışmanız bitsin artık!...
Bilenler emr-i ilâhileri doğru öğretsinler toplumlara, Hz.
ALLAH aşkına…
Bilmeyen de sussun, yeter. Nasıl inanıyorsa inandığının hür-
metine!..

85
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Hz. ALLAH’ın varlığını bu sonsuz zuhurat karşısında dahi


düşünemiyor, yüce varlığın yarattığı günah-ı kebaire dışındaki
güzelliklere halâ küfür gözü ile bakarak, kul için kazancı sonsuz
olan dünyada, küfürden gayrı bir şey göremiyorsa, aklından zoru
olan bu zavallının düzelmesi için bir tedavi yolu mutlak vardır.
Derdin devasını bilemiyor isek araştıralım. Çünkü Hz. ALLAH
(c.c.) Devasız dert yaratmadı.

***

86

86
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

EDEBİYAT ÖĞRETMENİ FAZLI AL


HOCA’NIN AHVAL-İ ALEME TASAVVUFİ
BAKIŞI

Etme Kardeşim

Hakîkat alemi Hakk’ın has mülkü


Bilmiyorsan inkar etme kardeşim.
Basiret gözüyle görülür çünkü,
Görmüyorsan inkar etme kardeşim.

Tasavvufta tarikat hakikat yolu


Fıkhın kolu mezhepler içtihat yeri
Tarikat kolu da tasavvufun yolu 87
Hak yolları inkar etme kardeşim.

Asıl olan şeriat halk için libas


Takvâ,verâ, ihlâs tasavvufa has
Sırât-ı müstakîm için tarikat esas
Hak yolda yolsuzluk etme kardeşim.

Tarikat Hak için Hakk’ın yoludur


Fakat yollar sahte canbaz doludur
ALLAH’la aldatan zalim kuludur
Aldatmayı sanat etme kardeşim.

Tarikatı inkar arttı giderek


Cahili bilmeden alim bilerek
Bu inkara hem de cihat diyerek
Din ile aldatmaya gitme kardeşim

Elinde bir kara, herkese sürme


Kafir, gavur, deyip kimseyi yerme

87
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

ALLAH’tan utan da kulu hor görme


Yeter, sahtekarlık etme kardeşim.

Sahtenin sıfatın doğruya verme


Çürük olanlarla sağlamı yerme
Şeytanla, mürşidi bir diye görme
Yanlış yerde dua etme kardeşim.

Dervişin varlığı benliği varsa


Şeyhini uçurup, şöhret ararsa
Katı kurallarla dini yaşarsa
Bu softaya rağbet etme kardeşim.

Dini sömürüye düşmandır herkes


Rezil eder ALLAH çünkü ölçü ters
Bunların elinden şeytan eder pes
Şeytanları rehber etme kardeşim.

88 Evliyama eza eden ademe


Harb açarım diyor Mevlâ baksana
Rab değil bunlar rahmet insana
Kork ALLAH’tan zulüm etme kardeşim.

Tarikata karşı gelen ey nadan


Tasavvufsuz din yaşanmadı hiç bir an
Böyle tanzim eylemiştir yüce yaratan
İnsaf et de küfre gitme kardeşim.

Fazlı der kurulur Hakk’ın divanı


Sorulur insana bunca yalanı
Galibi mürşidin irşat zamanı
Bir anını heder etme kardeşim.
(Fazlı Al, Edebiyat Öğretmeni/ISPARTA)

Mürşidini bulmak için sakın benim yaptığım hatayı sen de yap-


maya yeltenme. Ben çok ağır ödedim bedelini ve halâ ödememin

88
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

ömür boyu devam edeceğine inandım. Neden bilmem, umuma bahşe-


dilen tertib ve tanzim-i ilâhi ile güya yetinmedim.
Tanıdığım ehl-i hal bu fakire gücendiler, “bizler ne güne duruyo-
ruz?” diye.
Haklı idiler, mana ehli idiler, hürmete ve hizmete lâyık idiler,
cümlesinin makamları cennet olsun. Cümlesinin üzerimde nazarlarını
hissediyorum.
Bu hususta neden bilemiyorum, biraz müşkülpesent idim. Derdi-
min deva ilâcı onlarda değil gibi idi.
Yukarıda arz ettiğim gibi, şeyhim efendim geldi. Beni mecnuna
döndüren ateşim bir anda söndü. Değiştim. HZ. ALLAH’a müracaa-
tım kabul olmuştu.
O günden on beş sene evvel Peygamberimiz Efendimizi ma-
namda ziyaret nasip oldu. Yüzlerce ehl-i aşk sıra bekliyordu, sıra
bana gelmişti. Çift kapıdan içeriye girdim. Peygamberimiz efen-
dimiz hasır ile döşenmiş, fazla yüksek olmayan bir sedirde bağdaş
kurmuş oturuyordu. Kelime-i tevhit okuyarak mübarek ellerin-
den öptüm. "lâilahe illALLAH" diye diye bayılmıştım. Peygam- 89
berimiz Efendimiz "Muhammedün Resulullah" diye beni ayağa
kaldırdı. İki yüzümden öpmüştü. Bir daha unutmayayım diye
mübarek cemaline hayran hayran baka kaldım.
İşte o kaldırılışımın benzeri bugün tahakkuk etmiş idi.
İşte o günkü cemal karşımda duruyordu.
O gecenin zevki verilmişti. Ama düşünemiyor ve hatırlıyamı-
yordum. İç alemim nefsime pay çıkarmadan yaşıyordu manayı.
Ben bu mana ve cemal güzelliğini biliyordum ama nasıl? Hayli
zaman geçti, hatırladım o ziyaretimi. Çünkü cemal aynı cemal, hal
aynı hal. İşte kulun ihtiyarı dışında her hali metafizik zuhurat.
Mürşidim efendim ertesi sabah geldiğinde:
—Galip Efendi, kâğıdı kalemi al da gel, diye seslendi.
Geldim, elini öptüm. Gösterdiği sandalyeye oturdum.
—Yaz oğlum, dersini, diye başladı söze:
Hasbünallâhu veni’me’l-vekîl: 100 adet
Allâhümme salli alâ seyidinâ Muhammed: 100 adet

89
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Estağfirullâh el-azîm min küllî zenbin ve etûbû ileyh: 100


adet.
—Bu esmaları günde bir kere çek, dedi.
Kalktım, elini öptüm:
—Kabul ettim, dedim.
Sonra gördüm ki başkalarına vazife öyle verilmiyor. Biat ettirili-
yor, kesin söz alınıyor. Benim intisabım ve ikrarım ise manen tamam-
lanmış. Şeyhimin yazdırması kalmış. O da tamamlanınca manam ve
maddem değişti. Cidden derviş olmuştum. Darısı dostlar başına.
Şeyhim Efendim her sabah geldiğinde kağıdı ve kalemi getirmemi
söyler, her gün bir esma yazdırırdı. Zaman geldi, gece yarısından son-
ra postun üzerinden kalkamıyordum. Dersim üç saat kadar devam edi-
yordu. Dersimi alalı altı ay kadar olmuş idi.
Ailem anlamıştı, “yoksa derviş mi oldun? Diye. İlâhi zevkle
“evet” dedim. Çünkü yabancısı değillerdi.
—Galip Efendi, gel, bugün kâğıt kalem getirme, dertleşelim dedi.
Mübarek elini öptüm. Her zamanki yerime oturdum.
90
—Oğlum Galip Efendi! diye söze başladı.
—İçinden her halde diyorsun ki: Efendinin gece aklına bir esma
geliyor, bunu Galip Efendiye yazdırayım, diye yazdırıyor. Öyle değil
oğlum. Görüyorum, bakmaya mecbur olduğun çok horantan var. Gece
gündüz çalışmaya mecbursun. Ben de her gün vazifeni artırıyorum.
İçim yanıyor senin halini gördükçe. Ne yapayım, elimde değil! Ben bu
esmalara bir ömür verdim. Sana hemen veriyorlar, dedi.
Ağladı.
—Efendim, zatını Rabbimden istedim, elhamdü lillah bu fakirini
ret etmedi. Zat-ı alinizi gönderdi, deyince göz yaşları daha fazla kaba-
rarak:
—Sus! Anan Arap olsun. Kahramanmaraş’tan beni de senin
için gönderdiler, dedi.
Ben de ağlıyarak ellerinden tekrar tekrar öptüm. Kucakladım
efendimi. ALLAH makamını cennet eylesin, amin.
İşte neresinden bakar isen bak, zuhur eden her olay metafizik.

90
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Kayınpederim Hacı Mustafa Anaç Efendi Ankara’ya misafir gel-


mişlerdi. Ailece otururken kızı dersimin çok sürdüğünü anlatmış ola-
cak ki:
—Ne kadar dersin var? Ne yapıyorsun? Şeyh Efendi ne vazife
verdi? Diye sordu.
Günlük virdimi olduğu gibi anlattım.
—Bunları yapa biliyor musun? dedi.
Mana görgüleri mi de dinledi de:
—Yaz oğlum, şunları da oku, diye çok dualar ve esmalar yazdırdı.
Kızı dayanamadı:
—Baba, hem Galip Efendinin dersi çok diyorsun, sen de ilâve
ediyorsun?!
—Bu merhamet işi değil. Galip efendiye maneviyatın ilgisinin
icabı böyle olması lâzım, diye kızını susturdu.
İlk zamanlar Efendimle Kayınpeder Efendimin araları çok iyi idi.
Şeyh efendim daha yaşlı olduğu için görüştüklerinde elini öper, hür-
met ederdi. 91
Zaman geçtikçe fitneler çoğaldı. Senlik benlik davası iki dergah
arası tutumları değişti. Bu hale sebeb ben garip olduğum için, ara yer-
de bu fakir eziliyordum. Şimdi anlıyorum ki benim bu yolda pişmeme
yardımcı olması için tanzim edilen mana imtihanı değil mi…
Hacı Mustafa Anaç Efendi dünya hayatında feleğin çemberinden
geçmiş, tasavvufi bilgisi yeterli ve natıka sahibi idi. Fakat turuk-ı aliy-
yeye sonradan sokuşturulan katı kuralların koruyucusu gibi idi de,
Kahramanmaraşlı Hacı Mustafa Yardımedici şeyhim efendim ise hal
şeyhi idi. HZ. ALLAH cümlesinden razı olsun. Bu abd-i âcizin ma-
nama yaptıkları hizmet tartışılmaz.
Makamları cennet olsun, her ikisinden de kadiri ve rufai tari-
kinden izn-i icazetim var.
Kayınpederimden 1969 senesinde icazet teberrük olarak bu
abd-i acize verildi. "hatıra mebni değil, Hz. ALLAH’ın emri ile
veriyorum" dedi. Başka türlü veremezdi ki. Eğer ihtiyarı ile veri-
lebilse idi, dergahını mürşitsiz bırakır mı idi? Ama başka dergah-
larda da olduğu gibi, bu dergah da uyduruklardan nasibini aldı.
Hani derler "vermeyince mabut, ne yapsın sultan mahmut?."

91
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Vermez ise vermesin mabut, işine geleni bilir sultansız mah-


mutlar!...
Hakîkatler çeşitli sebeblerle istismar edildi.
Hakîkat yaşantılardan habersiz, yalnız nefsani duygulardan
öteye yolunu bulamayan, asra uyumlu olmayan katı kuralları be-
nimseyip, cehaletin eline düştümü mana cahili, gerçek dışı olan,
yalnız nefse dönük, materyalist yaşantıyı yeterli zevk zanneder.
Amma, mana güzelliklerinin özlemini çeken ehl-i iman ferdin ve
toplumların tabii hakkı olan yaşama hakkının ilâhi duygu özgür-
lüğü elinden alınıp, yalnız nefsi duygu ve hayali özlemi ile iktifa
ettirmeye mecbur kılındığının zoraki kabul ettirilmek istenilmesi
ve na-ehilden bu yönde tazyik görmesi ehl-i iman, ehl-i aşk için
zulüm ve haksızlık değil mi?!...
Benim başka şeyh efendiden vazife almamın tertîb-i ilâhi olduğu-
nun yabancısı olmadığı halde, gene de kayınpederim ve ihvanında
tarifi mümkün olmayan senlik benlik yaratmıştı. Böyle olacağını hiç
düşünememiştim. İki tarafta tertîb-i ilâhiyi kabul ve tasdik ediyor,
icraata gelince birbirinin düşmanı gibi.
92
Bu ortamda iki dergahın dayağını ben yiyordum. Bu hallerin bu
fakiri manen zayıflık değil hakikate iteklediği zevkimdi. Üzülmeme
nazaran iyi anladım.
Yedi şeyh efendilerin terbiyesinden terbiye edindim. Yeri geldik-
çe yazarım inşâALLAH. HZ. ALLAH cümlesinin makamlarını cennet
eylesin, amin.
***
Her ne kılmışsa adalettir Cenâb-ı Kibriya
Her kazaya her belâya kıl rıza ALLAH Kerim
***
Yegane tesellim bütün alemin adalet üzere tertîb-i tanzim-i ilâhi
üzre yaratılması idi. Yaratıcısı ise eşi benzeri olmayan HZ.
ALLAH’tır. Aksini düşünmek tahkiki imana hiç uymadığı gibi, taklidi
imanda dahi garipsenir.
Hacıdoğan mahallesinde kimler yok tu ki:
Artin, Bedros, Kımis, Garabit, Kirkor beyler, efendiler, usta-
lar.

92
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Teşrik-i mesai ettiğim daha niceleri… Hacıdoğan Mahallesi sakin-


leri, nedenini çözemediğim, cidden sakin kişiler idi.
Bir kişinin kişilik ölçüsünü anlamak için alış veriş yapacaksın.
Tıynetini anlamaksa muradın, menfaatine hafif dokunacaksın. Maya-
sının ne olduğunu anlarsın. Bu ölçüler basit ölçülerdir.
Esas ölçü ALLAH korkusudur. İmanı nispetindedir. Gizlenmesi
ise ilm-i zahirin kurnazlığa ayrılan ölçüsü nispetindedir.
Başkalarına zarar sağlayan, hemcinsini aldatmak için elde edilen
ilmin kesinlikle ilâhi yönü olmayıp külli şeytanidir. Bu şeytani ilimle-
rini, ilm-i ilâhi gibi göstermeye kalkışarak menfaat-ı dünya elde etme-
ye çalışanlar için Peygamberimiz Efendimiz buyurdular ki.
Mürşit olmadığı halde mürşitlik iddia edenler ümmetimin en
şerlileridir.
HZ. ALLAH bütün kullarını bu türlü hakîkat dışı cehlin şerlerin-
den emin eylesin, amin.
İki yönlü ilimden bahsedilir VEHBİ VE KESBİ diye.
Vehbi ilim: ALLAH elçileri peygamber efendilerimize ve va-
rislerine Hz. ALLAH’ın istisnai verdiği ilimdir ve kalıcıdır. 93
Kesbi ilim: Kulun irade ve say-i gayretine bağlanmış, umuma
mahsus hayatını idame ettirmesi için fiziki alemde ihtiyarı ile elde
edilen ilimdir.
Bu ilimde ihlas bulamazsın. Bu ilmin saliki HZ. ALLAH’ı yüzde
yüz bilemez. Yüzde yüz inkara da ilmi gücü yeterli değildir ilm-i zahi-
rin.
Geçici vehbi ilimler vardır, ana karnındaki çocuğun yaşama hali,
doğunca ağlamayı, meme emmeyi bilmesi gibi. Hayvanlardaki hariku-
lade haller ne ile ifade edilir? Cümlesi vehbi değil mi?.
Kul, "Hz. ALLAH’ın ve resullerinin şahidiyim" diyebilmesi
için vehbi ilme muhtaçtır.
Vehbi ilim dahi kulu tatmin etmesi için zamanında geçerli
kesbi ilime muhtaçtır.
Bu ilimlerin her ikisi de Benî Âdem’e insan olması için bahşe-
dilmiştir.
İlm-i zahir, ilm-i batın olsun hayvanlar aleminden ölçü alır isek,
daha çok vehbi ilimle bezendiklerini görüp hayret etmemek ne müm-

93
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

kün. Bunlardan birkaç misal verelim: Ademken insan olmanın cümle


hayvanlardan farklı ve emr-i ilâhi üzere yaşıyor ise şerefi yalnız Benî
Âdem’e ihsan edilen insan olma yeteneğine sahip Benî Âdem efdal ve
şerefli mahluktur.
Eşek arısının görünen külli metafizik yaşantısını dinle de, lutfen
beş duygunun ötesinden ihsan edilen ilm-i vehbiyi iyi anlamaya çalış
ki, kuvvet ve kudret-i ilâhiyi anlamana yardımcı olur, inşaALLAH.

***

94

94
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

EŞEK ARISI

Eşek arısı yumurtalarının yanına salyangozu iğnesi ile öldürme-


den sanki konserve yapar ve bir daha dönmemek üzere orayı terk eder.
Günü gelir arı yavruları yumurtadan çıkar. Konserve olan salyon-
gozu öldürmeden yerler.
Uçma çağına gelince salyangozu bitirirler. Ondan sonra gıdalarını
kendi gayretleri ile elde etmeye çalışırlar.
Efdal-i mahluk, şerefli mahluk yaratılan Benî Âdem, tufeyli ge-
çinmeye ömür boyu kendini adamış kişi eşek arısından daha mı duy-
gusuz? Eşek arısı ile Benî Âdem’in vurdum duymaz halini mukayese 95
eder isek, eşek arısına haksızlık etmiş olmaz mıyız?
Başkalarının sırtından geçinmenin insan olmanın yolunda bulun-
madığını istediğin kadar anlat ona; arı misali vız, vız, vız gelir, demek
lâzım. Sen o vız vızı ömür nihayete erdiği zaman hesap günü dinleye-
ceksin, HZ. ALLAH affetsin.
İngiliz aliminin ALLAH’ın varlığını kanıtladığı delillerden aldım.
Baştan sona kadar anlattıkları METAFİZİK’tir. Bütün nebatat ve hay-
vanat, felâkiyat her yaratığın madde yönü olduğundan daha çok mana
yönü de vardır.
Hele Benî Âdem’in maddesinden manası daha çok ihsan edilmiş-
tir.
Adem insan olma şerefine erdiği zaman küll olarak her yeri ve
yönü ile manadır, metafiziktir.
Mana, kulu külli olarak ihata eder ki her yönü mana olur.
"Biz arıya vahyettik"buyurdu HZ. ALLAH (c.c.).
***

95
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

DENİZ KABLUMBAĞALARI

Ana deniz kaplumbağası sahilde kumu eşer. Yumurtalarını derin-


ce eştiği çukura gömer. Bir daha gelmemek üzere orayı terk eder. Za-
manı gelince yumurtadan çıkan kaplumbağa yavruları, kumdan çıktığı
gibi hiçbir araç ve gerece ve delile dahi ihtiyaç duymadan sürüler ha-
linde denize koşarlar.
Ters istikamete gideni göremezsin.
Na-ehlin şerrinden ve belâsından kurtulup denize erişen kaplum-
bağa yavruları yeryüzü tehlikesini az da olsa o an için atlatmış sayılır-
96 lar.
Aklın ve mantığın gücü ile bu olayların izahı mümkün mü?
İşte fiziküstü METAFİZİK olay.
Alemde zuhuru görülen METAFİZİK olayları anlatmak, hatta din-
lemek de beşerin tahammülü dışında bir gerçek. Beşer için nihayeti
bulunmayan gerçekleri “doğal” deyip de geçiştirdiğini zannetmeyesin.
Senin bu ilmin de dünyada geçerli fakat bir yere kadar geçerli.
Fiziki ölçünü tertîb-i ilâhi ölçeği yanında örnek göstermek müm-
kün değil. Misal mi:
Karıncanın kendi ağırlığının 75 katını taşıdığı söylenir
Söyler misin sen ağırlığının kaç katını taşıyorsun?
İlminle göstermek istediğin her şey araç ve gereç, amaç değil.
Amaç yaratıcın Hz. ALLAH’ı bilmektir.
Peygamberimiz Efendimiz buyurdular ki:
"Sizin en hayırlınız dünya için ahiretini, ahireti için dünyasını
terk etmeyendir."

96
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

***

97

97
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

PALA SOKAK

Pala Sokağa dönelim. HZ. ALLAH’IN varlığına inandığı için


müslümanlığını kelâmı ile ifade eden, HZ. İSA aleyhi’s-selâmın tebliğ
eylediği şeriatın ahkamına uyumlu yaşamaya çalışan, HZ. ALLAH’a
şirk koşmayan, mü’min mütteki kardeşlerimizden bahsedelim.
ALLAH’ın var olduğuna kelâm ile ikrar edenlerin “müslüman”
olduklarını, Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’da HZ. ALLAH buyurduğu ve bil-
dirdiği halde, Ümmet-i Muhammed olarak, biz de bilemiyoruz, hangi
sebebten ise bildirmediler, Kur’an-ı Kerim’de bu gerçeği ifade eden
ayetleri gizlediler veya tahrif ederek, başka mana verdiler.
98
MAİDE SURESİ 51. ayete yanlış mana vererek Musa ve İsa aley-
hima’s-selâm ümmetlerine ve şeriatlarına Muhammedileri ezeli ve
ebedi düşman kıldıkları gibi.
Tarihi bî-taraf tetkik ettiğimiz zaman açık seçik görülüyor ki, son-
ra gelen şeriatı kabul etmemek zalimane onlardan miras kalmış Mu-
hammet Ümmetine.
Yalnız HZ ALLAH’ın var olduğuna inanmanın İslâmiyet olduğu-
nu ne onlar biliyor, ne de biz biliyoruz. Dünya bu gerçeği bilmiyor. Şu
bir gerçek: bilmek de istemiyorlar. Bilselerdi, ALLAH’dan başka ilah
edinmezler, Benî Âdem birbirilerine haksız yere kafir, gavur, gayr-i
müslim diyemezlerdi.
Bu HZ. Kur’ân’da manası açık emr-i ilâhiyi şu zamanda dünyaya
anlatmak çok zor olduğu gibi, yakınlarına anlatmak da müşkül ve
zor…
Yakınlarımda da görüyorum, bu gerçeği anlamaya ilmi müsait
olmayanlar bilemediklerinden nefsin ürettiği ters anlayış o kadar ya-
şantılarında yer edinmiş ki gerçekler anlatıldığı zaman kabul etmiş
gibi görünseler de icraatlarında görürsünki değişen bir şey yok.

98
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Eski hamam eski tas.


Dikkatle bakarsan icraatlarına, tellakların da değişmemiş ol-
duklarını görürsün.
Elbetteki bir gün düzelecek dünya.
Bu tertib-i tanzîm-i ilâhi benimsenip önemsenerek kabul edil-
diği zaman İslâm’ın tek din olduğunun, başka din olmadığının
bilincine varılarak gerçekler kabul edildiği zaman bu ortam düze-
lecek inşaALLAH.
Amma dünyanın ömrü olacak mı?
Peygamber efendilerimiz din getirmediler.
Cümlesi, Dîn-i İslâm üzere geldiler.
Ümmetleri ALLAH’a inanıyorsa müslümandırlar. Getirilen
şeriat üzere yaşıyorlarsa mü’mindir, müttakidir, ittika sahibidir.
Bilen insanların hasretini çektiği, semavi kitablardaki mevcut
gerçeklerin bir gün yeryüzünde zuhuru görülecek inşaALLAH.
Bu rahmet ve zuhurat-ı ilâhiye neden bu zaman olmasın?.
Artin Usta meslektaş, mobilyacı. Fevkalâde usta değilse de atöl- 99
yesi vardı. Birşeyler yapıyordu. O zamanlar isminin Artin olması da
resmi yerlerden iş alması için avantaj sağlıyordu. Buna benzer isim
taşıyanların avantajları vardı.
Ecnebi isim alan kurnaz sanatkarlar çok idi: Alman Sait Usta,
Bulgar Hasan Usta Aliman Usta Ankara’da mobilya ustaları olduğu
için hepsini de iyi tanıyordum ve isimlerinin hatırına iyi büyük işler
alırlardı.
Bedros Usta da meslektendi. Onun da ufak bir dükkanı vardı. Çok
çalışkandı.
Bazan işçi tutardı, işçi seyreder kendisi çalışırdı. Camiye gidişte
ve dönüşte yolumun üzeri idi. Görür ve ayıplardım; “İşçiye iş vermeyi
bilemiyorsan, niçin işçi tutuyorsun?” diye. Yarı şaka yarı ciddi çatar-
dım Bedros Ustaya, ALLAH rahmet eylesi.n Temiz insandı. Taraf-ı
etrafı ile tanıştırmıştı beni. Temiz ve garip insanlardı.
Bedros Usta bizi kırmazdı ve severdi. Birkaç kerre müslüman ol-
muş idi fakat sünnet olmaktan korktuğu için çabuk dönüş yapardı.
Bilemiyor idik ki bugünkü gibi kendisine söylese idik, HZ.
ALLAH’a inanıyorsan, ALLAH’ın bildirisine, beşerin yetki ve ölçü-

99
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

süne göre “sen de müslümansın” diyemedik. İsa Aleyhi’s-selâmın


şeriatına bağlı beşer şehadetine uygun müslüman kardeşim…
Dükkan sahipleri Bekir Koç vefat etmişti. ALLAH Rahmet eyle-
sin, iyi adamdı. Cenaze namazını Hacı Bayram Camisinde kılmıştık.
Cemaatın görünümü çok acayipti. Neden mi?
Ermeniler bizimle cenaze namazına aynen iştirak ettiler. Cenaze-
nin yakınları Muhammediler karşıya geçtiler. Namaz kılınana kadar
bizleri seyir ettiler.
Namaz kılan Ermeni kardeşlere alaylı tavırlarla sordum: “Siz nasıl
namaz kıldınız?” diye.
—Sizin gibi abdest aldık, sizin gibi yaparak namaz kıldık. Hürmet
ettiğimiz bir kişinin namazını ne diye kılmayalım? dediler.
Ben onlar hakkında uydurulan fetvalardan bahsetmedim. Dilimin
ucuna geldi, geri yuttum.
***
Şu anda Şair Eşref’in hicvi geldi hatırıma:
Bana "kafir" demiş müftü efendi
100
Ben ona diyeyim "müslüman"
Huzur-ı ilâhide ikimiz de çıkarız yalan.
***
Bu keşmekeşlikten ve nefsin hazzından öteye yolu olamayan,
edinildiği cehaletten, hazret-i kur’ân’da mevcut emr-i ilâhileri
çarpıtmadan, aslına uyumlu, selâhiyetli kişilerden tebliğ eyledik-
leri zaman, bütün insanlık alemi bu gerçek emr-i ilâhiyi duyup
anladığı zaman, kardeşliğe dönüş mutluluğu idrak edildiği gibi,
yaşanılacak dünyanın rengi değişecek; hiç şüphen olmasın.
Yeri gelmiş iken duygusu ile yaşayıp tertîb-i ilahi zevkini unuta-
madığım metafizik, yasaklanmayan hitab-ı ilâhiyi ifşa etmemde bir
sakınca göremiyorum. Hz. ALLAH samimiyyetime bağışlasın.
Hal-i yakazada Hz. ALLAH bu abd-i âcizine hitab ediyor:
"Kulum ne istersin: Yarın bir ilim meclisinde mi bulunmak,
yoksa bir cenazeye hizmet edip, namazını kılıp, kabre kadar refa-
kat etmek mi?.
İkisini de eşit gösterdi Hz. ALLAH (c.c.)

100
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Kurnazlık asla değil.


"Ben acizim ya Rabbi, sen bilirsin" dedim.
O gün bu fakirini hem LEDÜNNİ ağırlıklı ilim meclisinde bulun-
durdu HZ ALLAH, hem de gene o gün bir zatın cenazesinde bulundu-
rup kabre kadar da refakatçi kıldı.
Cenaze namazının ve cenazeye hizmetin değerini anlayasın diye,
değerini ve faziletini HZ. ALLAH böyle bildirdi. Sakın acabâ deme-
yesin. Lütfen nefsine merhamet eyle.
Cenazenin karşısına geçip de seyreyleme.
Artin Usta sanatkar olduğu gibi bilgisi müsait inançlı İsevi Erme-
ni idi. İşitmiştim cenazeleri olduğu zaman papaz bulamaz iseler
ARTİN Ustanın papazlık yaptığını. Onun için dini mevzuda münaka-
şamız çok olurdu. Manevi hallerimiz samimi idi. İkimizin de ilmi ku-
laktan dolma idi, amma gerçeklere önü açıktı. Buna rağmen bana karşı
çok hürmetkardı. Bu acizin ALLAH’a olan inancımı, Muhammedi
Şeriata karşı samimiyetimi takdir ederdi.
Bir gün yeri gelmişti, açıkca söyledim kendisine "niçin müs-
lüman olmuyorsun? Diye. 101
Hitabındaki manayı aynı yansıtmaya özen gösteriyorum, ye-
min ve samimiyetle dedi ki:
—Galip usta, senin İslâm’ı yaşantının mahsulü olan ahlak ve
muamelâtına hayranım, yemin ediyorum. Senin yaşadığın İslâm’a
gıpta ediyorum. Çok düşündüm, nefsimde o gücü göremiyorum.
Galip usta, şu arastadaki sanatkar ve esnaf arkadaşların yaşadığı
İslamiyeti, ALLAH korusun, istemem.
—Haydi ordan sen de kara sürme insanlara, dedim.
—Galip usta, bütün esnafın şeceresi var, getireyim beraber
bakalım, dedi ve devam etti:
—Bu esnafın hiç doğru söylediğini duydun mu? Elini versen
kolunu kurtaramazsın. Sen de biliyorsun!..
Bazılarını tenzih ederim, ama laf aramızda çoğunluğun mu-
ammelesi İslâmi değildi. Artin haklı idi. İkimiz de aynı arastanın
esnafı idik. Birbirimizi az da olsa tanıyorduk.
—Niçin ahir zaman peygamberi ni kabul etmiyorsun?

101
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

—Etmez olur muyum? Hz. ALLAH’ın elçisi hak peygamber-


dir.
—Kabul ediyorsun da neden müslüman olmuyorsun, getirdiği
son şeriatı yaşamak istemiyorsun?
—Bir gönlüm vardı isa aleyhi’s-selâmın şeriatına bağladım.
İkinci bir gönlüm yok ki başka yere vereyim. Halimden memnu-
num ve mutmainim.
Hz. Kur’ân’da ALLAH’ın bildirisine göre artin müslüman
idi.
Hz. ALLAH’ı kabul ettiğinden, isa aleyhi’s-selâmın şeriatına
bağlı olduğundan müttaki idi. Şimdi diyorum: artin usta, ALLAH
taksiratını affetsin, makamın cennet olsun, hakkını helâl et…
Lütfen umuma mahsus bu hitab-ı ilâhiyi tekelimizde tutmaya-
lım. Cümle peygamber efendilerimizin yaşadığı dinin adı
İslâm’dır. Tabi olanlar da müslümandırlar.
İnanmaz isen Hazret-i Kur’an bak.
Hacıdoğan Mahallesi Pala Sokakta 10 seneden fazla iskan ettik.
102 60 ihtilâlinden sonra marangoz esnafını sadece temelleri atılmış, hiç-
bir imkan olmayan siteye taşınmaya mecbur ettiler. Esnaf ister istemez
şehri terk etti, isterse etmesin. Atölyenin kapısını mühürlediler. Biz
mührü bozmadan gene çalıştık. Nihayet ceryanı kestiler. O zamanın
Ankara ihtilâl valisi Nuri Teoman Paşa’nın kanunsuz ve nizamsız su
ve elektrik bağlatması ile biz sanatımızı zor da olsa devam ettirdik,
makamı cennet olsun. Nuri Teoman Paşanın cesur icraatından sanatı-
mızı icra eyleyip hayatımızı idame ettirdik.
Kur’ân-ı Kerîm’de beyan edilen İslâm’ı bu fakir hz
ALLAH’ın lütfu ihsanı ile Hacıdoğan Pala sokakta nazari ve ame-
li yaşadım, demek caiz ise yaşatıldım. Kânûn-ı ilâhiye uygun "ga-
vur, kafir, gayr-i müslim kime denip kimlere denmiyeceğini orada
öğrendim.
Birşey daha öğrendim: Dîn-i İslâm’ın Şeriat-ı Muhammediye-
nin, diğer şeriatların evvelki gelenlere tepeden baktıkları gibi biz-
lerde de aynı hastalığın nüksettiği görüldü ve benimsendi.
Gerçeklere giden yolların az da olsa yanlış tedrisatla tıkanıp
düşmanlığa giden yolların açık bırakıldığı tarihi gerçektir. Bunu
her devirde görmek mümkün.

102
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Hemcinsine karşı düşmanca tutum ve zihniyetin insancıl dü-


şünce ve davranışlardan daha cazip gösterildiğini gördüm, yaşa-
dım ve iyi anladım. Amma bu gerçeği dünyaya, cümle ALLAH
kullarına kânûn-ı ilâhinin böyle olmadığını, peygamber efendile-
rimizin böyle bir emr-i ilahi getirmediklerini sadık kullara gerek
yok diğerlerine nasıl anlatacağız?
Bugünkü insanlar bu gerçeği idrak etmeye hatta yaşamaya
daha müsait, amma nasıl münasıp bir lisan bulalım ki anlatılsın?
Nasıl anlatılacak ve kim anlatacak?
Yok mu çaresi ilâhi dostlar, fesubhanALLAH?!
Atölyemin karşısında tarihi bir çeşme. Çeşmenin hemen biti-
şiğinde bir de metruk yalnız hece taşı kalmış türbe görünümlü
kabir. Orada yatanın kadın olduğunu söylerler. Kabir hayatının
var olduğuna inananlar cuma gecesi hürmeten bilinsin, diye baş-
kaları da istifade etsin zihniyeti ile işaret olarak mum yakarlardı.
Daha ilerilerde aynı mahalde karyağdı hatun türbesi imarlı ve
bakımlı idi. Bazı kişiler oradan manevi zuhuratlara sahip oldukca
-niçin yadırganıyor bilmem?- Halk arasında daha fazla itibar 103
gördükleri gerçek. Hazret-i ALLAH cümlesini şefaatçi kılsın.
Katı dini kurallarla yaşayan çağın güzelliklerini, İslam dışı
göstermeyi kendisine meslek edinen, ayrıca akılcı dini tedrisat
görmüş, fiziği bildiği kadar "metafizikten habersiz kişilerin" şer-
lerinden Hz. ALLAH’a sığınırız.
Rahmet-i İlâhiyeye vesile yaratılan zevatın kabirlerini ziya-
retten men ederek, bir de rahmet vesilesi o mübareklere hakareti
reva gören, ALLAH’ın emrine muhalefetle güya bir şeyler bili-
yormuş eda ve yersiz pozları ile "taştan topraktan ne istiyorsun?"
Diyerek, tertib ve tanzim-i ilâhiye bu türlü çarpık bilgisi ile ters
düşen zihniyete "icabında uyumlu olmayı bilen ülemamız" haz-
ret-i ALLAH’ın uyarısı Mümtahıne sure-i celilesinin 13’üncü son
ayetinin anlamını yazmamakla emr-i ilâhinin manasının hilâfına
ne yapmak istiyorlar?!..
Hacı efendilere dağıtılan, tefsir mahiyetinde hazırlanmış
kur’ân meallerine imza atan din profösörlerimiz bu büyük tahri-
fatın farkında değiller mi?

103
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Yeni baskılarda 13’üncü ayetin manasını -ne sebepten bilmi-


yorum vermişler- ne yazık ki benzetmeye çaba göstermişler. Ama
mana değişik. Kabir hayatının varlığını bildiriyor Hazret-i AL-
LAH (c.c.).
"Ey iman edenler! Kendilerine ALLAH’ın gazap ettiği bir
kavmi dost edinmeyin. Zira onlar kafirlerin kabirlerde-kilerden
(onların dirilmesinden) ümit kestikleri gibi ahiretten ümit kesmiş-
lerdir. (Mümtehine Suresi, 13)
2002 senesinde dağıtılan Suudi baskısı aslının manasını yansıt-
mayan Kur’ân-ı Kerîm Meali kabir hayatının anlamını HZ.
ALLAH’ın bildirisini çarpıtmış olmuyor mu?
İmanın şartından olan ve’l-ba’sü ba’de’-mevt (öldükten sonra
da cesetli olmayan bir diriliş olduğunu yevm-i mahşerde cesetli
olarak haşrolacağımızı, Kur’ân-ı Kerîm’de bildirdiği halde bu
yönlü iman etmeyene kafir diyor Hz. ALLAH c.c
“Biz hurafaya kaçılmasını önlüyoruz” iddiasında bulunulmasın
sakın ha!..
104 O zaman "siz ALLAH’a din mi öğretiyorsunuz?" Hitabının
muhatabı olmaz mısınız?
Ayet-i kerimeyi olduğu gibi alıyorum, lutfen hatanızı telafi
edin. İmanlı insanlara emr-i ilâhiye uygun imanlarının icabı kabir
ziyareti yaptığı için "kafir oldun” demeyin ALLAH’tan korkun.
Dikkat edilirse Hazret-i ALLAH kabri ziyaret edenlere kafir
demiyor. Kabir hayatını kabul edemeyenlere kafir diyor.
Lutfen, ALLAH’tan başka ilâh olmadığını, vesilelerin ilâh
olamayacaklarını iyi bilen ehl-i imana dolayısı ile ehl-i aşka zul-
metmeyin.
Kabir ehlinden ümit kesenler ahiretten de ümit kesmişlerdir.
O gibi çarpık inanç sahiplerine hazret-i ALLAH "kafir" diyor.
"Ey iman edenler! ALLAH’ın kendilerine gazaplandığı toplu-
luğa tabi olmayın ki onlar, kafirlerin kabir ehlinden ümit kesdik-
leri gibi ahiretten de ümit kesmişlerdir."
(Mümtahıne Suresi, 13)

104
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Ayet-i Kerimenin ehil kişiler tarafından verilen gerçek anlamı


budur. 1987 senesi dağıtılan KUR’ÂN-I KERÎM MEAL’inde 13’üncü
ayetin meali kasten yazılmamış. Tabii ki inançlarına ters düştüğü için!
Peygamber Efendimizin merkad-i şeriflerini ziyaretten kimse-
yi mahrum etmeye cüret edemeyecekler inşaALLAH.
Bu ayetin gerçek manasını anlayarak, acabâsız iman ettikleri
zaman, bilerek şirke düşmeden, kabir ziyaretini icra eden kişileri
ziyaretten men edemeyecekleri gibi, "benim kabrimi ziyaret eden
hakîkatte beni ziyaret etmiştir, şefaatim ona vacip olmuştur" ilti-
fat-ı peygamberiyeye nail olma vasfına ermiş ümmetini ziyaret
şerefinden mahrum etmezler inşaALLAH.
"Siz onlara "ölü" demeyin. Onlar diridirler, fakat siz anla-
mazsınız. Hazret-i ALLAH’ın bu buyruğu da sizler için bir anlam
bir mana taşımıyor mu?
HZ. ALLAH’ın bu buyruğunu iyi oku. Bir daha oku. Anlayarak
oku ki, başkalarının hakîkatle ilgili kabir ziyaret zevklerine mani ol-
maya kalkışma. Hakîkat dışına çıkan cahilleri uyar. Bir tavsiyem daha
var, ALLAH aşıklarına, dikkat et!. 105
Ehl-i aşka sakın gazapla dokunayım deme. İlâhi aşkın mesken
tuttuğu yerde kahr-ı gazaba yer yoktur.
Ravza-i Mutahhara’da Peygamber Efendimizin merkadine karşı
edep harici uyukluyormuş gibi duran bir ehl-i aşkın “ikaz ediyorum”
zannı ile, bilgisiz ukalâ ayaklarına şiddetle vurdu da “nerede olduğunu
unutma!” diye sert tavırla hata ehlini uyarmış. Zevki ile yaşarken, ra-
hatsız eden, güya ilim sahibi, gerçekte irfaniyet garibi kişinin “kaş
yapıyorum” zannı ile nasıl göz çıkardığını dinle.
Cismani cezaların cezası cisme olduğu gibi, ruhi rahatsızlık
verenlerin cezaları da ruha olur.
Haddini bilmez uyarıcı mana ukalası, yeni uyumuştu. Manevi
emniyet güçleri geldiler. “Hakkında davacı var” diye, adamı apar to-
par yüce divana götürüp suçlu mevkiine koydular. Büyücek bir salon.
Kürsülerde oturan başları kavuklu mana hakimleri ayrı duran bir kişiyi
göstererek:
—Senin manevi huzurunu mahveden bu mu? diye beni gösterdi-
ler.
—Evet, bu, dedi.

105
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

“Huzur-ı Peygamberide toparlan” diye uyardığım insan değil


mi?!.. Hayrette kaldım. Anlatmaya başladı:
—Huzurda Peygamberimiz Efendimizle sohbet anında ayaklarıma
öyle vurdu ki, o anda sanki rahmet-i ilâhiye gazaba dönüşmüştü. Ma-
nevi makamın dışında buldum kendimi. Bu maneviyat yoksunu had-
dini bilmeze haddinin bildirilmesi için “adalet istiyorum!..”
Bana:
—Ne diyorsun? Dediler.
Ağlayarak yeminler ettim, bilmiyordum diye.. Cehaletime bağış-
layın, beni affedin, diye yalvardım.
—Bizim salahiyetimiz dışında affemek. İşlediğin bu suçu cezasız
bırakamayız. Biliyoruz mana yoksunu olduğunu, senin cahil olman bu
zatın mana mahrumiyetini telâfi eder mi? Senin yüzünden manevi
mahrumiyete düçar olmuş bu kaza-zede hakkını helâl eder, seni affe-
derse ancak o zaman affolursun.
Davacıya sordular “ne dersin” diye, perişan halime baktı da:
—Hakkımı helâl ederim, amma şartım var, dedi ve ilâve etti:
106
—Bundan sonra ne maddi ne de manevi, ister aklı ersin velev ki
ermesin kimsenin işine karışmayacağına söz verir ise…
Tekrar özür diledim, eline ve ayağına kapandım. Affolundum.
Kan ter içinde yatağımın içinde perişan halde buldum kendimi.
Bu kıssalardan şahsına hisse çıkarabildin ise mübarek olsun, teb-
rik ederim.
***
Mana ve ehl-i edep buyurdular ki:
Aklının ermediği ve buyurulmadık hizmette bulunmayasın.
***
“Boğaz kırk boğumdur” dediler. Her sözü boğumlarda bekletme-
den çıkarma. Söz ok misalidir, yaydan çıktımı bir daha geri çekemez-
sin. Ok yaydan çıkmadan oka ihtiyarınla sahip olabilirsin, iyi düşün..
“Söz gümüş ise sükut altındır” ata sözünü sakın unutma.

106
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

YUSUF-U BAHRİ HAZRETLERİNDEN


BAHSETMEDEN GEÇEMEYECEĞİM

Metafizik kitabında maddi ve manevi halinin bariz zuhuru… Bilâ-


istisna Çorumluların unutamıyacakları, yakın tarihin METAFİZİK
olayı, itimada şayan makbul şahıslardan dinleyerek maddi ve manevi
zevkleri ile şahit olduğumuz Hazret’in hayatında açık görülen sırat-ı
müstakimin metafiziksel zuhuru… O kanı taşıyan yakınlarında bugün-
lerde de kalan güzelikleri icraatlarında ve yaşantılarında bizatihi gör-
düm. Cemal Kuşçuoğlu’nu müderislerden evlendirmiştik. Evlerimiz 107
de karşı karşıya idi. Asaletin halâ devam ettiğine şahit oldum.
Asil azmaz, bal kokmaz. Kokar ise yağ kokar. Onun da içinde
ayran vardır.
Taze iken her kişi farkedemez, yağ biraz bekledimi içindeki
gizlenen ayranın mevcudiyeti kadar yağın bozulduğu görülür.
Bazı kişilerin yağın bozulması damak zevkine pek tesir etmez,
çünkü onun da aslı ayranlıdır.
Fakir buna muttali oldum. Halâ bu zevki taşıyorum. Bariz görü-
len, Çorum’da Müderrisler diye anılan Sağrıcı Mahallesinde ev kom-
şumuz Tevhit Camimizin ve külliyesinin hemen bitişiğinde Hazret’in
kütüphanesi.
Mahallelim hane komşum hısımım.
Müderris Yusuf Efendi iken peygamberimizin iltifatı ile
"Bahri" diye taltif olunup, "Yusuf-u Bahri" diye anılan ilâ-
yevmi’l-kıyame anılacak bu zatın makamını cennet eyleyip bizlere
de şefaatci kılsın Hz. ALLAH (c.c.)

107
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Türbesi Çorum Hıdırlık kabristanında. Sahabe-i kiram haze-


ratından Kerebi Gazi hazretlerinin türbesinin bitişiğindedir. Ka-
bir ehline "hay (diri)" diyenlere ziyarete her an açıktır.
Kabir hayatının ilâ-yevmi’l-kıyame devam edeceğini bazı şa-
hısların Hz. ALLAH’ın ihsan eylediği kadar yeryüzünde tasarru-
fatlarının devam ettiğini ve edeceğini…
İmanın şartlarından ve’l-ba’sü ba’de’l-mevt (öldükten sonra
tekrar dirileceğine iman etmek imanın şartı olduğu gibi…)
Metafizik olay…
Hz. ALLAH’ın bildirisi: kabir ehlinden ümit kesmeyin.
1’inci Metafizik kitabında anlatmıştım:
Ravza-i Mutahhara’yı ziyareti anında taşa oyularak yazılmış
hadîs-i şerîfe “bu hadis hasen değil, gariptir” bildirisi ile ceza alması
için kadı huzuruna çıkartıldı. Biliniyordu ki bu türlü suçun cezası
ölümdür.
Kadı efendi sordular
—Bu hadîs-i şerîfin garip olduğunu ne ile isbat edeceksin?
108
—Sahibinden sorarak, deyince; METAFİZİK zuhuratı garipseyen
kadı efendiye sordu:
—Peygamberimiz Efendimiz meyyit midir, hay mıdır?
İlm-i kelâmdan öteye yol bulamayan kadı efendi kelâm ilminden
öğrendiği kadarıyla:
—Elbette haydır, dedi.
-Hay ise hadîs-i şerîfin sahibine niçin sormuyoruz? Hadîs-i
şerîfin hasen olanını, gerçeğini yazacağım. Ravzadan içeriye ata-
lım, eğer yazdığım hadis tasdik edilmez ise cezama razıyım.
Yazdığı hasen olan hadîs-i şerîf heyet huzurunda Ravza-i Mutah-
hara’dan içeriye atıldı. Bir gün sonra heyet huzurunda verilen arzuhal
çıkartıldı.
Heyettekilerin heps ide gördüler ve okudular; pırıl, pırıl nurdan
yazılmış yazı ve mühr-ü peygamberi buyuruyordu ki:
“Bahrisin ya Yusuf”.
Zincirlere bağlı bahri olan Yusuf’u çözdüler. Hadisin gerçeğini
selâhiyetli kişiler tekrar Ravza-i Mutahhara’nın giriş kapısındaki taşa

108
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

hasen olanını yazdırdılar ve Yusuf-u Bahri olan hemşehrimden çok


özür dilediler. Hürmette ve hizmette bulundular.
***
Sakın terk-i edepten, kûy-ı mahbûb-ı hüdâ’dır bu
Nazargâh-ı ilâhidir, makâm-ı mustafâ’dır bu.
***
Diye zamanın sadrazam paşasını gafletten uyaran Şair Nabi’yi ve
nur-u aynlarını bilir misin? Bilirsen kimseye ölü diyemezsin.
Ölüm yok olmaktır, yok olan kişinin hayvani yönüdür.
Ruh ise bakidir, kabir hayatı ruhidir.
Ahiret hayatında ise dünya hayatında olduğu gibi cesetli ola-
rak tekrar yaratacağını bildiriyor Hz. ALLAH (c.c.)
Ebedi alemde ölüm öldürülecek. Yani ölüm diye bir şey kal-
mayacak.
Metafizikten nasip alamayanlar, yalnız ve yalnız fizikden öte-
ye ihtiyaç duymayan ilim erbabı mananın zuhuratından yeteri
kadar nasipli olamadıkları için, yaşantılarında ve muammelatla- 109
rında emr-i ilâhinin mana yönüne intibak edemediklerini her ha-
liyle görürsün.
ALLAH’tan kaçıran katı kuralların özlemi değil muradım.
Yazılarımı okudukca anlarsın.
Şunu unutmayalım ki din ve iman yalnız dünya için değildir.
Gerçekleri, iman edinip madde ve manasından taviz verme-
den zamanın güzelliklerini yaşamak emr-i ilâhi tertîb-i ilâhidir.
İnancı ile yaşamlarını devam ettirmek zevkinin zevkini alan-
lar için fiziki zuhuratlar dahi o bahtiyarlar için metafizik hük-
mündedir
Fiziki diye isimlendirdiğimiz zerreden kürreye bütün alem
ilâhi bir gücün tertib ve tanzim-i ilâhi bir feyiz değil mi?
Kendiliğinden oluşan bir zerre dahi mevcut olmadığına göre,
fiziki görünümlerde de yaratanı hissederek meta dersek, ehl-i hale
yanıldığını izahı ile söyleyebilecek erbab-ı ilim var mı? .

109
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Cevheri ve arazı, yani su ve toprak mevcut iken ikisinin karı-


şımı çamur yapıp kerpiç yapan kişinin "ben yarattım" demesi
kadar gülünç bir olay düşüne bilir misin?
Bir şeyin cevheri ve arazı yokken meydana getirmek yarat-
maktır. Yaratmak ise yalnız ve yalnız Hz. ALLAH’a mahsustur
Bu gerçek ehl-i halin hayatının düsturu olduğu gibi füyüzat-ı
ilâhiyedir de. Zuhuratı bizatihi olmayıp, bu alemde beşerde gözle
görülen zuhuru izafidir, mecazidir.
Yahudi mahallesinde: Vitali, Salomon, Şalom, Eli… teşrik-i me-
sai ettiğim daha niceleri… -telaffuzum yanlış olur ise de halk arasında
öyle anılır, mazur görülsün- umumiyetle tanıştıklarımın ALLAH’ın
varlığına inandıkları, ALLAH elçisi Musa aleyhi’s-selâma olan saygı
ve hürmetleri yaşantılarında ve muammelerinde görülüyordu.
Muhammedilere hürmetkar idiler. Bilmem başka seçenekleri ol-
madığından mıdır nedir?. Sanat hayatımda olsun, ticaret hayatımda
olsun inandıkları gibi Türklere çok hürmetli gördüm. Bizler onlara
daima kafir, gavur, gayr-i müslim dediğimiz halde.
110 Maalesef Muhammedi olmayanları bizlere öyle tanıttılar. Halâ
öyle devam eder. Yalnız biz değil, dünya böyle, amma bir gün hakîka-
tın bilineceğinden ümitliyim. Nasıl mı?
Süper güçler dine ilgi gösterirler, kânûn-ı ilâhiyi de önemseyerek,
benimseyerek, iman ederek hayat programlarının başına alırlarsa bu
dava düzelip, kurdun koyunla yan yana yürüdüğü görülür.
Bu yönlü gerçek tedrisat verilecek. O zaman dahi bir neslin yaşa-
dığı çağın anlamını bilen, PEYGAMBERLERİNİN getirdiği şeriatla-
rını samimiyetle kabul edenler, sonraki gelen şeriatlara tabi olmaları
emr-i ilâhiye uyumlu elzem ve kemalat olduğu gibi, evvelki şeriatında
bağlılık ve sadakatli olanlar, HZ. ALLAH’a şirk koşmayanlar emr-i
ilâhiye sadakat gösteriyorsa, herhangi bir peygamber efendilerimizin
şeriatına samimiyyetle bağlı olduğu müddetce ilâhi bildiriye göre müt-
takidir, mü’mindir.
Hz. ALLAH’ın varlığını kabul eden kimse beşere lütfedilen
ölçüye göre müslimdir.
Hz. ALLAH kimin kalbini İslâm’a açmışsa rabbından bir nur
üzerinde olmaz mı?

110
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Kalpleri ALLAH’ı anmak hususunda katılaşmış olanlara ya-


zıklar olsun! İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler.
(Zümer Suresi, 22)
İmanın yeterli ölçüleri yalnız Hz. ALLAH’a mahsustur.
Beşer kulun icraatından bir şeyler anlar. Bu biliş o an içindir.
Yüzde yüz bu mevzuda bilim beşere verilmemiştir. Kulun gelece-
ğinin ölçüsünü ölçmeye kul hiç muktedir değildir.
Bu bilim ancak ve ancak Hz. ALLAH’ın yed-i kudretinde olup
ancak zatına mahsustur.
Hz. ALLAH’dan ümit kesmek ise büyük günahdır.
"Ey iman edenler! ALLAH’a, peygamberine, peygamberine
indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman ediniz. Kim
ALLAH’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet
gününü inkar ederse tam manası ile sapıtmıştır."
(Nisa Suresi, 136)
ALLAH elçilerini birini diğerinden ayrı görmeden ve ilâhlaştır-
madan, getirdiği şeriatı nefsinde tatbik etmek küfür değildir. Sonra
111
gelen ALLAH elçilerinin getirdiği şeriata tabi olmak ise kemalattır.
Ayrılık değildir. Bulunduğu zamanın icaplarına göre emr-i ilâhiye
uyumlu, insanca tertip ve tanzim-i ilâhiyi yaşamak ve yaratanına sa-
mimi olabilmektir.

***

NİNALYUM:
KAHVERENGİ İTHAL YER MUŞAMBASI

111
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

İnancımı, zatina olan hayranlığımı daha çoğaltıp değerlendi-


ren, varlığını şüphesiz tanıtan, naçiz şahsım için ve okuyup ina-
nanlar için muhteşem bir metafizik olay…
Manayı kelâma sığdırıp anlatabilir isem, anladığın kadarı ile
sen de hissedar olursun, aziz okuyucum ve nur-u aynım.
ALLAHu A’lem 1957’lerden sonra idi. Ankara Kızılay semtinde
Vali Konağına yakın Amerikan Şirketine bir hayli büro masaları yap-
mıştık. Masaların üzerlerini “Ninalyum” muşambası ile kaplamıştık.
Zaman geçti, aynı masalardan tekrar istediler.
Masaların ahşap kısmını yaptık, bitirdik. NİNALYUMUNU ya-
pıştırıp teslim edecektik. Ankara’da bulamadım. Gerekçe yerli mu-
şambalar Türkiye’de yapıldığı için muşambaların ithali durdurulmuş.
Saltıfıranko diye bu işlerin toptancısı vardı. İstanbul’dan uçakla getir-
teceklerini söyledilerse de İstanbul’da da bulamadılar.
Şirkete durumu anlatmak için gittim. Tercüman vasıtası ile görü-
şüyordum. Tercüman Türk’tü. Türkleri küçümseyip hor bakan, daima
112 milletinin başına kakmak için noksanlık arayan nankör bir mahluktu.
Durumu arz ettim. Ne pahasına olur ise olsun masrafı kabulüm,
Amerika’dan getirtmelerini rica ettim. “İmkansız” dediler. “Bulunan
muşambalardan örnek getir bakalım” dediler.
Bana acayip bakışlı, eline fırsat geçen tercüman bozuntusunun
tavrı ve iğneli dili ile “işte bizler böyleyiz” ile başlayan sözleri çekilir
gibi değildi.
Türkiye’de bulunan muşamba örneklerinden getirmem için oradan
öyle bitkin ve perişan ayrıldım ki… Vakit daralmıştı. Bekliyorlardı.
Hemen örnek getirip gösterecektim.
Örnekleri aldım alelacele Kızılay’a gitmek için bir kişi bekleyen
hazır dolmuşa bindim. Hemen hareket etti. Saat beşten evvel yetiştir-
mem lazımdı.
Hayret! Bana bir hal oldu. İhtiyarım alındı. Acele ettiğim halde
büyük sinamanın karşısında Sıhhiye dolmuş durağında “inecek var”
diye inmişim. Araba gidince düşünmeye başladım. “Ben burada niye
indim?”
Alışkanlığım da yoktu. Hiç inmemiştim o durakta.

112
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Zaman geçiyordu. Şok olmuştum. Şuursuzca sağıma soluma bakı-


nıyordum.
Karşımda top ile “ninalyum” görüyordum. Kafayı yedim zannet-
tim. Serap görüyordum. Çölde susuz kalan kişinin gördüğü gibi.
Amma hoşuma gitmiyor değildi. O seraba bakıyordum. Azameti
ve cesameti ile karşımda duruyordu. Trafiği düşünmeden, büyük si-
nemanın yanına yaklaştım. Bitişiğinde mefruşat mağazası açılmış.
Serap değilmiş, rulo halinde ninalyum duruyordu. Elimi dokundum;
hakîkatti.
—Bu ninalyum satılık mı? diye sordum, oranın sahibi olduğu tav-
rından belli, konuştuğu zaman anladım Musevi vatandaşa. (Ku’ân-ı
Azîmü’ş-şân’da ALLAH’ın beyanı ile hz ALLAH’a inanıyorsa
müslim kardeşim..)
—Evet be kuzum, bir saat evvel getirdiler, bunu isteyene sat, diye.
Açtırdım ninalyumu. Ölçtüm. Tüylerim diken diken oldu. Benim
ihtiyacım kadar. Ne bir santim fazla, ne de noksan. Gözlerim ve içim
dolu dolu hesabı ödedim.
Biliyordum kimin gönderdiğini. 113
Her an hamdederim. Etkisinden kurtulamıyorum, kurtulmak
da istemiyorum. Okuyan ve dinleyen kardeşim! Her hali metafizik
olan bu zuhuratın zuhuru imanın zevkinden sen de hisseni al.
***
Kalb göz yaşları ile sulandığı zaman duanı ve isteğini kainat
bilir.
***
"Hz. ALLAH kulunu sevdiği zaman mukarrebun melâikele-
rine emreder: ben bu kulumu seviyorum, sizlerde seviniz, diye.
Melâikeler de iman ehli kullarının kalblerine bu sevgiyi ilka eder-
ler" buyurdu peygamberimiz efendimiz.
***
Hak tecelli eyleyince her işi asan eder.
Halk eder esbabını bir lahzada ihsan eder.
***

113
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Masaları götürdüğümde insanlıktan habersiz, adem bozuntusu,


güya tercüman, kahraman edası ile bir şeyler ima edercesine yılışarak:
—Nasıl buldun gönlün olunca, demez mi?
Onun zaviyesinden bakar isen o da haklı. Çünkü benden kirli kan-
diline yağ damlamıyor. Çünkü hortumu çekeceği çirkefi bulamıyor.
Büro masalarını yüzümün akıyla teslim ettiğime üzüldüğü her ha-
linden belli olan, kötü düşüncelerin istilâ ettiği tercümana ne söyle-
dim, merak mı ediyorsun? Sen tahmin et yahut benim namıma sen
söyle, benim kabulüm.
HZ. ALLAH’ın varlığından, eşi, şeriki ve naziri olmadığının, gü-
cünün na-mütenahi olduğunun, bizler için muazzam iman çerçevesi,
rahmetinin ve merhametinin zuhuru rahmet-i ilâhiye değil mi? Türki-
ye’de bulunmayan ninalyomu nereden bulduğunu, yaptığım masalara
ne kadar gideceğinin milimetrik ölçüsü malumu bu tecelliyat-ı ilâhi…
Bir katre içinde umman gizli. Alemin yaratılışının sırrı mev-
cud derya denizinden bir damla.
Ademlikten iradesiyle sıyrılıp, rahmet kapısının ümitli sadık
114 bekçileri, insan olmanın omür boyu özlemini aşk edinen, az da
olsa rahmet-i ilâhiyenin zuhuruna vesiyle kıldığı hazret-i insanın
niçin bazı kişilerde özlemi duyulmaz ki?!.. Bunun cevabını şu hi-
tab-ı ilâhide buldum:
"De ki: herkes kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu
durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu rabbimiz en iyi bilendir.
(İsra Suresi, 84)
Bu kıssadaki manayı anla da bahşedilen rahmet-i ilâhiyeye
sen de hissedar ol.
***
Her ne kılmış ise adâlettir Cenâb-ı Kibriyâ,
Her kazâya her belâya kıl rızâ, ALLAH Kerîm.
***
Rabbımın lutuf ve ihsaniyle sen niye imanına engel olan
acabâları kaldırmıyorsun veya kaldıramıyorsun?
Zira bu yazdıklarım kopya bilgiler değil. Bizatihi rabbımın
lutf-u ihsanı. Duymaya ve görmeye çalış

114
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Cilve-i rabbani, kasd-i ilâhi nedir? Zuhurundan evvel anla-


yamazsın ki teselli olasın.
Zuhurunu görmeden "biliyorum" demek mana sahte-
karlarına mahsustur "çünkü metafizik olaylar, ilm-i ledünni"
zuhurundan evvel gaybdır, bilinmez. Ancak zuhuru ile gene na-
siplilerine bildirilir.Gaybken ancak Hz. ALLAH bilir.
"O müttaki kullarım gaybe iman ederler."
İyi anla! Kul iman eder, Hz ALLAH bilir ve halkeder. Halik-ı
zü’l-celal bizatihi her şeyi halkedendir.
***
Deme niçin bu böyle
Yerindedir ol öyle
Sen sonunu seyreyle
Görelim mevlam neyler
***
Mevlâm ne eylerse güzel eyler.
*** 115
Evet, yoluma olan sadakatimin, iman meyvesi, mana duygula-
rımın fiziküstü tecelliyata sonsuz hayranlığımın, alemleri "ol"
emri ile halkeden Halik-ı Zü’l-Celâl’e olan itminan-i kalbimin
kıyameti kopuyordu. Kısmetin olsun inşa ALLAH.
Fiziki ilmin dünyada gerekli olduğu kadar metafizik zuhura-
tın ilmine de mana kısmetin kadar ihtiyacın var. Aşina olman için
kulun say-i gayretini kullanmasını elzem ve zorunlu kıldı Hz.
ALLAH.
Ebedi hayatın için madde ve mana, ikisi de elzemdir.
Bu duyguların ve görgülerin takdir-i ilâhi kadar yaşantında
eseri görülecek ki, manadaki ve maddedeki zuhur eden hal, haline
ve ahvaline ve emr-i ilâhiye uyumlu olsun.
Bu halinle maddesi ve manası kanıtlanmış ind-i ilâhide sadık
kulların listesinde bulunasın.
O listeyi de anlatayım da ibret al.
Kur’ân-ı Kerîm’i türkçe’ye meal veya tefsir ederken Hz.
ALLAH’ın Kur’ân-ı kerîm’in çok yerlerinde "evliya" diye sıfat-

115
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

landırdığı bahtiyarlara, manayı hiç yansıtmayan "dost" lafzını


kullanmayasın lutfen.
O yanlış manalandırman ile Ümmet-i Muhammedi Ehl-i Ki-
tab’a "kafir, gavur, gayr-ı müslim" demek mecburiyetinde bırak-
tın.
Örnek mi: Maide Suresi 51. Daha niceleri..
Vaiz efendi kürsüde konuşur iken adamın birisi oturduğu yerde
uyukluyordu. Yanında oturan zat uyardı: “Dinle de istifade et” diye
ikaz etti. Tebessümle “olur” diyen kişi tekrar uyuyordu. Tekrar dürte-
rek uyardı ve ikaz etti “dinle” diye.
Bu uyarı üçüncü kere devam edince, adam çok sinirlendi de:
—Beni rahat bırak, yoksa senin hızır olduğunu cemaate duyurur
isem, hepsi de hayat boyu seni arıyorlar, yakanı kurtaramazsın ellerin-
den!...
Cidden telâşe kapılan Hızır aleyhi’s-selâm oradan hemen uzaklaştı
da:
—Ya Sabbi! Verdiğin evliyalar listesinde bu kuluna raslama-
116 dım.
Hz. ALLAH buyurdu ki: yeryüzünde öyle evliyalarım vardır
ki onları zatımdan başkası bilemez.
Gavsü’l-a’zam Seyyit Abdülkadir Geylani hazretlerine bu-
yurdular ki:
—Ya Gavsü’l-A’zam! Öyle kullarım vardır ki, o kullarımı ne
dünya, ne ahiret için yarattım. Zatım için yarattım. Ya abdülka-
dir sen de onlardansın. (Risale-i Gavsiyye’den)
Beni Âdem’in en büyük rütbesi yaratanına kul, habibinin
tebliğ eylediği emr-i ilâhiye zamana uyumlu, içtihat görmüş ya-
şantısı ile örnek müslüman olmaktır.
"Bal, bal" demekle ağız tatlanmayacağını bilirsin. Bal yemek
lazım ki tadına aşina olasın. Bal davasındaki şahadetinde haklı
çıkasın.
Hani müflis tesellisi derler..
—Koç yumurtası ne tatlı oluyor! Deyince, arkadaşı merakla:
—Nerede yedin? Deye sordu.

116
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

—Ben yemedim, ama ağalar yerken gördüm, demez mi!.


Alem-i dünyada benî adem’in ihtiyacına binaen adem aley-
hi’s-selâma "ekiniz, biçiniz, yeyiniz" hitabına uyumlu yaratılan
adem, ihtiyacının elde edilmesini ise zamana ve emr-i ilâhiye uy-
gun kişinin say-i gayretine bağlayan maddenin müflisliğini taşı-
manın tahammülü çok, çok güçtür..
Ahir zaman peygamberi hazret-i muhammet mustafa (s.t.a.v.)
buyurdular ki: "yokluk küfür olayazdı." Dikkat et!.
Ebedi hayatının tanzimi için yaratılan mana yönünün, -aman
ha, dikkatli ol!- Ebedi hayatını karartacak mananın müflisi olma-
yasın.
Çünkü gönül ilmi ile takviye görmeyen fiziğin mana yapısı olan
metafizik yoksunu erbab-ı ilim geçinen zümrelerin bu alemde çok
cesur olduklarını görürsün.
Bu cesaretlerinin nedeninde yalnız akıl yolu ile her dava ve tertîb-
i ilâhiyi çözebileceklerinin zannı ile yaşarlar da ne yazık ki çözeme-
diklerini itiraf etme doğruluğunu gösteremezler.
Zira akılcı din buraya kadardır. İleriye yolu yoktur. Gönül ehlinin 117
mana hallerine de vakıf olamadıklarından ehl-i tasavvufun “Zikren
Kesire” (beni kesir zikrediniz) yani nihayetsiz, emr-i ilâhiye uyumlu,
ALLAH (c.c.) elçilerinin verdikleri reçeteye uygun, ind-i ilahide bu-
gün dahi adedinin tasdiki görülen, ehl-i aşkın, ehli halin virdi olan HZ.
ALLAH’ın isim ve sıfatlarının zikrinin ve fikrinin aleyhine dönüşmüş
menfi ilmin her yerde mevcudiyeti görülür…
Mana ehli mutasavvifinin cümle gönül ehlinin imanını rencide
eden, hakikat yoksunu, çarpık ilmi, ilmin salikini ve alıcısını her
yerde her zaman bulmak ve görmek mümkündür.
Bu tahrifatı gerçek düzene uygun hale getirmek isteyen mana
düzenbazlarının düzenlerinden kurtarmak için yasaklamak o an
çözüm görüldü. Bir müddet ıslah için ehl-i tevhidin, zikir ve soh-
bethaneleri ve araçları ellerinden alındı. Dejenere olan teşkilâtın
faaliyeti resmiyette durduruldu.
Durdurmak gerekli oldu o an. Yerinde idi icraat. Bu yasağın
istisnai olanları yok değildi. Ehl-i hakikat her zaman vardır. On-
lar Hz. ALLAH’ın eminindedirler.

117
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

***

118

118
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

ATATÜRK TARİKATLERİ İLÂ-NİHÂYE


YASAKLAMADI

Cennet-mekan Atatürk’ün bildirisine göre bu yasak ilâ-nihaye


değildi.
Zira bu yasağın dışında tutulan istisnai toplumlar vardı.
Atatürk’ün gönül ve kader birliği yaptığı silâh arkadaşlarının
da beyanlarına göre yasakların 15 seneyi geçmiyeceğinde itifak
etmişlerdi.
İlâ-nihaye kaldırmaya kimsenin gücünün yetemiyeceği gerçe-
ğinin bilincinde idiler.
Zira imansız toplumların hayatlarının insani yönünün hayva- 119
ni duygulardan öteye yol bulamayıp ahlaken toplumların felç ol-
duğunu halâ göremeyen kaldı mı?.
Peygamber efendilerimizin zamanın icaplarına uyumlu Hz.
ALLAH’ın tertip ve tanzim eylediği hayatları ile bizlere örnek
oldukları halde bugün içtihat noksanlığı ile günümüze getireme-
diğimiz ve istesek de hemen düzeltemiyeceğimiz, mevcudun da
sıfıra düştüğü ahlâk-ı hamidenin, insanca yaşamanın hasretinin
hissedildiği, Hz. ALLAH’a inandığını iddia eden toplumlarda da-
hi bî-taraf bakıldığında inanç zafiyetini görmemek mümkün
mü?!...
"Atatürk’ün ilkesidir, taviz veremeyiz" demeyesin.
Vatanı ve milleti için hayatını hiçe sayıp gayrıyı umursama-
yan, verilen dini tedrisatın, yaşanılan içtihatsız bırakılan şeriatın
değişen hayat nizamına uyum sağlaması gerekirken, bilgisizce, bu
gerçekleri geçmiş kavimlerin hatalarından ders almayı da bileme-
den ihmal ettik.
Şahidi olduğumu evvelki kitaplarda bahsettiğim ıslâh icraatı-
na vazifelenen büyük insan, milletinin hayat nizamını zamanın

119
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

terakkiyatına mani olmayan, uyumlu, cumhurun hayrına cumhu-


riyeti getirdi. Bugünün icabı hayat nizamında kaçınılmaz idare
tarzı demokrasiye kapı açtı.
Zamana uyumlu olmayan içtihada tabi, değişmeyen büyük
günahlar dışında, içtihatsız kalan toplumların yaşantı tarzını tan-
zim ve düzene koyma gücünün ve yetkisinin olmadığından günün
güzelliklerine uyum sağlayamıyan içtihattan da yoksun hükümleri
geçici yasaklamakla vazifesini icra etmiştir.
Yasaklar arzu edilen hale eriştikce yasağın kaldırılması cen-
net-mekan Atatürk’ün maksadı ve gayesi idi. Hz. ALLAH’a ve
Resulü’ne acabâsız iman eden büyük insanı ruhen rencide etme-
yelim. Lütfen, bu gerçeğin farkında olalım.
Bu abd-i âciz bu gerçeğin de şahidiyim.
O istisnai yaratılan insan ne Hz. ALLAH’ı, ne Resulullah’ı,
gerek lisanen, gerekse halen hiç inkâr etmedi.
Onun yegane düşmanı ilim ve irfaniyetten yoksun fakat ma-
nayı yaşıyormuş gibi tavır takınarak, masum insanların madde
120 manasını sömüren sahtekarlar ve düzenbazlar idi.
İçtihat görmemiş, yaşadığı şeriatın zamana yansımadığı bilin-
cinde olmadığı halde, inancında samimi kişileri de örnek almasa
dahi, bu toplumlara da samimiyetlerine binaen hürmet ediyordu.
O günleri yaşadım. Daha önde yaşayanlardan itimada şayan
yaş büyüklerimin bu mevzuda yaşantılarını yaşarcasına dinledim.
Rabbımın lutuf ve ihsan eylediği kadar mana şahidiyim. Bu
sözlerime itimat et ki hayrını göresin.
Telafisi imkansız olan küfür bataklığına düşmemek için mil-
letce dikatli olalım.
Hazret-i ALLAH’a lutfettiği Dîn-i İslâm’ı öğretmeye kalkacak
kadar, duygusuzca bir fanatizmin peşinde koşan ideolojik İslâm
savunucularının, yaratanının bildirdiği kadar bilebilen, çağa göre
emr-i ilâhiye uyumlu, aklını iyi kullanmaları gerekli olduğunun
milletçe bilincinde olalım. Lutfen başka çıkar görebiliyor musun?
Çekinme söyle...
Zaman yalnızca duygusallık, akıl dışı değil; bilerek sabırn ve
gerçekleri idrak edebilerek emr-i ilâhiye yönelik uyum zamanıdır.

120
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Günah-ı kebairler dışında güzellikleri görebilme, bulma, ya-


şayabilme zamanıdır. İşte bu yaşamın ismi de İslâmiyettir.
"Bana yönelenlerin yoluna uy."
(Lokman Suresi, 15)
"Her insantopluluğunu önderleri ile birlikte çağıracağımız
günde kimlerin amel defterleri sağından verilirse onlar en küçük
bir haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okurlar." (İsra
Suresi, 71)
Bu ayet-i celîlenin manasına dikkat et.
Mürşidini ona göre bul. Bu yolda safiyet, bilgisizce düzenbazlara
kapılmak değil.
Hamdolsun yaşattı Hz. ALLAH bu aciz abdini.
İmanıma aşkıma yön veren, rahmet-i ilâhiyeden başka yönü olma-
yan bu ve buna benzer inanç, safiyet ve sadakate ihsan edilen rahmet-i
ilâhiye “METAFİZİK” olayları anlatabilirsem bahtiyar olurum.
Ademlikden terakki ederek, insan olabilmenin özlemini duyanlar
bu duygunun zevkine ererler.
121
Hz. ALLAH imanın ürünü olan bu türlü rahmetinden cümle
kullarını nasipli kılsın, amin.

***

121
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

“BEN DE BUGÜN İRADEMLE


ÇALIŞMIYORUM!” DİYE HAZRET-İ
ALLAH’A UKALALIK ETMİŞTİM

Netiyceyi dinle de ibret al.


Buna benzer hataya sen bari düşmeyesin.
İş hayatımın yüzde doksandokuzu tezgahta bilfiil çalışmakla geçti.
35 işçi ile çalıştığım zamanlar da oldu. Tembelce oturup patronluk
yapmadım. Hem bilfiil çalıştım, hem de işcilerimi işsiz bırakmadım.
Bu izahımı sanatkar ustalar iyi anlarlar. Çalışmaya olan zevkim dün-
yaya aşırı tamahımdan değil, taraf-ı etrafıma karşı yüklendiğim maddi
122 ve manevi vazifemin mesuliyetini müdrik oluşumdandı. İhmalimle
gelen aciz nefsimin hatasından çok rahatsızlık duyar, kahrolurdum.
Bilmeden kul hakkının üzerime az da olsa bulaşması beni kahre-
derdi.
Gençliğimde bildiğim kadar hakka ve hukuka karşı titiz ve duyarlı
olarak yaşantımın bugün dahi zevkini taşıyorum.
Peygamber Efendimizin HZ. ALLAH’ın rahmeti olarak bizler için
yaşantıları ile anlattıkları ve yaşamamıza yaşantılarını örnek göster-
dikleri mekarim-i ahlâkın yaşantılarımızda zuhurunu görüp, küllü
rahmet olduğunu görüp de yaşadıkça dün ilâ bugün Rabbıma sonsuz
müteşekkirim.
Rahmetine yaklaşımlı yaratmıştı HZ. ALLAH. Bu kuvvet ve kud-
ret-i ilâhiye karşısında aczini müdrik bu biçare olan abd-i âcizi Hazret-
i İnsan sınıfına katan Rabbıma aczimle binlerce hamdolsun.
Dükkanımı mesaiye uygun, besmele-i şerifle ben açar, akşam ge-
ne ben kapatırdım.
İşcilerimden evvel işe ben başlardım. Çalışan işçilerime ilk işim
HZ. ALLAH’ın var olduğunu tanıtmak, iş ahlâkı ve işini sevdirmek,

122
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

hoş görülü ve insan olma zevkini verebilmek maddi ve manevi vazi-


femin odak noktası haline gelmişti.
Şu hal-i hayatım ve devamında yaşamış görmüş iyi anlamıştım ki
imansız kişiden “ne köy olur ne de kasaba olur.” İşini sevemeyen işçi-
de bu iman zafiyeti görüldüğü gibi, eline aldığı işi sonuna kadar yüz
akıyla götürdüğü vaki olamaz.
Çünkü her şeyin başı ve neticesi Hz. ALLAH’a olan imanıyle
güzelleşir.
Ya Rab! Sensiz aldığımız, sattığımız verdiğimiz söz de çürük-
tür.
Muvaffak olmuş toplumlar bu hal güzelliğini daha iyi anlayan
toplumlardır.
Hele tenbellik "ocaklar başından ırak olsun." Tenbellik virü-
sü taşıyan insanların sanatkar olduğu hiç görülmemiştir.
Taraf-ı etrafının iteklemesi ile olsa da neşvü nema bulmadığı
gibi netice hep husrandır.
O tip insanların sıkılması icap eden olay karşısında hicap ifa-
desi olan yüzünün kızardığını göremezsin. Hz ALLAH buyurdu 123
ki:
"Habibim sen onları yüzlerinden tanırsın."
Hz. ALLAH: Benî Âdem’in haya ve edep mevcudiyetinin zu-
huru yüzünde imanının mehenk göstergesidir.
Ve şöyle kibar-ı kelâm hülâsa-i meram vardır:
***
Bir kişi kazanamıyorsa dünyada ekmek parası,
Dostunun yüz karası, şeytanın maskarası.
***
Bilmem hangi padişah, tebeasının içinden tenbelleri toplumdan
soyutlayıp “çalışkanlara kötü örnek olmasınlar” diye tembelhane yap-
tırmış. Tenbelhanenin müşterisi o kadar çok olmuş ki gerçek tenbeller
bilinmez olmuş.
Padişah emir vermiş, tenbelhaneyi yaktırmış. Sahde tenbeller he-
men kaçışmışlar. Sekiz tane gerçek tenbel kalmış binada.
—Siz daha ne bekliyorsunuz? Yanacaksınız, diyenlere:

123
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

—Ateşin bize gelmesine birkaç daha kiriş var, telâşeye ne lüzum


var demişler.
Durumu Padişaha bildirmişler. Padişah:
—İşte gerçek tenbeller açığa çıktı, diyerek o tenbelleri hayatları-
nın sonuna kadar muaveneti altında ihtiyaçlarını sağlamış. Bu kararı
ile çalışkan tebaasını tenbellik hastalarının hastalığından korumuş.
İş hayatım devamınca çıraklarımın kalfa ve usta olmalarına bütün
gücümle çalıştım. Piyasanın dahi medar-ı iftiharı çok usta yetiştirdim.
İşçilerim evlâda yapılan muamelenin dışında gayri muammele
görmediler.
Bunları neye anlatıyorsun? demiyesin. Yazdıklarım hem esnafın
hem de işçinin işinde muvaffak olması için işin mana anayasasıdır.
“Bu haller tarihe karıştı” deme sakın. Bu anlattıklarım sanat ahlakı,
sanat ve insanlığın klasik yaşantı biçimidir. Her devirde geçerlidir.
Görünüm değişse de öz değişmez.
Arzettiğim gibi tezgahta çalışmak zevkimdi. Zaman oldu ki ma-
nevi vazifelerim ağır basıyordu. HZ. ALLAH’ın hayat nizamımı dü-
124 zenlediğini ve tertîb-i ilâhinin bu fakirini tezgahta çalıştırmadığını
hissediyor ve yaşıyordum.
Beşeri hazzım ve zevkim çalışmaktı. Ama HZ. ALLAH müsaade
etmiyor, türlü bahanelerle, dezgahta çalışmama izin vermiyordu. Tez-
gahta çalışmak ise benim ayrıca zevkim ve hobimdi. Ne zaman çalış-
mak için harekete geçsem ya telefon çalar “acele ge”l diye, ya da ya-
nında çalışamıyacağım sevdiğim insanları misafir gönderir idi.
Aylarca böyle devam etti. Mutlaka bu tertîb-i ilâhi hiç şüphesiz
ben acizin hayrıma idi. Buna şüphe yok, fakat ben tezgahta çalışmanın
hastası idim.
Çalışamamanın sıkıntısı beni rahatsız ediyordu.
Yaratanıma karşı iç alemimden küstahca tepkiler geliyor ve aksi
düşüncelere iteklendiğimi hissediyorum.
Şahittim, HZ. ALLAH’tan başka ilâh ve güç olmadığına. Gücün
ve kuvvetin ALLAH’ın yed-i kudretinde olduğundan zerre kadar şüp-
hem yoktu. Bu tertîb-i ilâhinin hayrıma olduğunu bildiğim halde, bu
hal daima çalışan bir insan için kolaylıkla kabul edilir cinsten değildi.

124
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Aylardır alışageldiğim çalışmanın nefsime verdiği zevkten tezga-


ha yaklaşıp elimi takıma uzattığım zaman hemen bir engel halkeden
Rabbıma:
—Ben ihtiyarımla çalışmıyorum, desem, tembel tembel bir kö-
şeye çekilsem, işte ihtiyarımla çalışmıyorum desem, o zaman me-
rak ediyorum, -merakımı lütfen mazur gör- nasıl çalıştıracaksın
aciz abdini"
Dedim ve iki katlı, alt katta makinalar vardı, üst kat ise işlerin
montaj yeri olan atölyemin merdiveninin altında mütevazi yazıhanem
vardı, ortasına inançsızlığımdan değil merakımın verdiği küstahca
duygularla oturdum.
—Bugünde ihtiyarımla ben çalışmıyorum ve buradan da me-
sai bitene kadar kalkmıyacağım! Dedim ve oturdum.
Maksadım kudreti, kuvveti na-mütenahi olan ve yalnızca zatına
mahsus olan Rabbımı noksan sıfattan tenzih ederim. Merakım
METAFİZİK olayın nasıl zuhur edeceğini görerek, imanımın zevkine
daha nice zevkler ilâvesiyle, insan olmanın yollarının açılması yegane
aczimle karışık arzumdu. 125
Hz. ALLAH insan olmanın bariz yoluna sırât-ı müstakîm bu-
yurdu.
Merakımın o yönlü rahmet-i ilâhiyenin zuhurundan ihsan edildi-
ğinden hiç şüphem yok.
"Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke lehû lehü’l-mülkü ve le-
hü’l-hamdü ve hüve alâ küllî şey’in kadîr" olan Rabbımı noksan
sıfattan tenzih ederim. İman dağarcığımda Rabbıma noksan sıfat isnat
edecek küfür bataklığından gene Rabbimin ihsanı ile bir zerre dahi
bulamazsın. Peki, öyle ise neydi? Bu tutumun izahı yok. Dur da dinle.
Aradan bir kaç dakika geçti veya geçmedi, kapı açıldı. İri yapılı,
uzun boylu, gözleri delilik emaresi kızarmış, sanki adam azmanı ama
temiz giyimli, akıl hastanesinden kaçmış tipik bir adam örneği… An-
ladım, benim küstahlığıma uygun yaratık. Bu işi ben acize öğretmek
için tahsis edilmiş.
Tek cümle etti:
—Neredesin? Gel benimle, dedi. Döndü yürüdü.

125
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Beni gayr-i ihtiyarı dehşet ve korku sarmıştı. İtiraz etmek şöyle


dursun titrek sesle:
—Takım alayım, dedim.
Ona da müsaade etmedi.
—Lüzum yok, gel, dedi.
İtiraz edersem olacak akibetimi görür gibi oluyordum. Derhal ister
istemez emrine icabet ettim. Düştüm peşine. Ankara’da Denizciler
Caddesinde Marmara Hamamının bitişiğinde Beyrut Palasın zeminin-
de büyücek bir salona girdik. Üç tarafı tavana kadar sabit tik kaplama-
lı yapılmış dolaplarla çevrili idi.
—Bu dolapları sök! diye emir verdi.
Takım istedim, getirdi. Bir keser, bir kerpeten, büyücek bir torna-
vidadan ibaretti.
Yardımcı işci getirmeme izin vermediği gibi, kendisi de odanın
ortasına bir sandelye koydu, oturdu. İş bitene kadar yanımdan ayrıl-
madı. Hava kararmıştı. Söküm işi de bitmişti. Ter tabanımdan akıyor-
du. O günkü yorgunluğumu hiç unutamam. Hayatımda öyle perişan
126 hiç çalışmamıştım.
Cenâb-ı Hakk’a karşı yaptığım küstahlığı çok ağır ödetmişti
bu abdi acizine. Zatına yaptığım kelâm küstahlığının kısasını kı-
yamete bırakmamıştı. Yegane tesellim zatına karşı küstahlığımı
bununla affetmiştir inşaALLAH.
Bilmem gerisini anlatmaya luzum var mı?
Anlatayım. HZ. ALLAH’ın kullarına buyruğu:
“Emaneti Ehline Veriniz” buyurduğu.. Cidden, HZ. ALLAH be-
nim o küstahlığımın ceza infazını ehline vermişti. Halık-ı Zü’l-Celâl
hadiseyi dilediği gibi zuhur ettirecekse her hangi bir kişiyi uygun ol-
sun velevki olmasın, o anda o olaya uygun oluvermesinde ALLAH
için güçlük olmadığı gibi, mekana ve zamana da mühim değil, ihtiyacı
yok.
Niğdeli Mustafa Efendi cidden efendi adammış. Ahlak ve huyu-
nun tebeddülâtında gördüm ki bir anda her şeyi değiştirenin, yaratanın
gücü ve kuvveti… Rabbımın bu sıfatını iyi ezberlemiştim.
Peygamberimiz Efendimiz buyurdular:

126
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

"Zarar gördüğü deliğe iki kerre elini sokan da mü’min sıfatı


yoktur."
O deliğe -büyük söz olmasın- bir daha elimi sokar mıyım? Rab-
bım korusun.
Nasrettin Hoca’ya karısı sordu:
—Hoca efendi yarın nereye gideceksin?
Hoca cevaben:
—Yağmur yağarsa ormana yağmaz ise tarlaya gideceğim.
Karısı:
—Efendi, inşaALLAH demedin!
Hoca hiddetle:
—Bu işin inşaALLAH’I kaldı mı hanım?.. Yağmur yağacak veya
yağmayacak. Ukalalık etme, ben inşaALLAH denecek yeri senden iyi
bilemez miyim?.
Hoca sabah kalktı. Havaya baktı, yağmur yağıyor. Ormana gitmek
için yola koyuldu. Zahiri ilim bencilliği ile gayretullaha dokunan Hoca
Efendiyi eşkiyalar yakalayıp “bizi filânca köye götür” diye tehdit etti- 127
ler.
İster istemez eşkiyalara kılavuzluk eden Hoca Efendi sabah vakti
evine bitkin döndü ve kapıyı vurdu. İçeriden karısı:
—Kim o? Deyince:
—İnşaALLAH benim, aç kapıyı!..
Hoca inşaALLAH’ı çok okumuştu. Kelâm olararak iyi biliyordu.
Fakat inşaALLAH’ın META zuhurundan habersizdi. Bu olay Hoca
Efendiyi inşaALLAH’A şahitlerden kılmıştı.
Yalnız ilm-i zahirle yetinen, ilm-i batının varlığından rahatsız olan
hocam, insaf et!.
Yalnız ilm-i zahir ile maddeden öteye yolu olmayan, ilâhi teşkilatı
kabul edemeyen ilmin, insan olmaya namzet Benî Âdem için ihsan
edilen sırât-ı müstakîmi inanarak ve yaşayarak hemcinsine, illâ nefsi-
ne anlatmak, kabul ettirmek gücünü ilm-i zahiride bulabiliyor musun?.
Mananın horlanıp iltifat göremediği dünyada zahiri ilimle itmi-
nan-i kalbe sahip olup, “Yeryüzünde halifemi yaratacağım” hitabı-
nın anlamını düstur edindin mi hiç?.

127
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Niğdeli Mustafa Efendi durduğum evin yakınına taşındı. Komşum


oldu. Mizacı sertti. Bu sertliği doğru oluşundandı. Temiz kalpli, iman-
lı, pırlanta gibi örnek insandı.
O hadisenin şokunu üzerinden atamıyor, beni her gördüğünde ezi-
liyor, utancından yüzü kızarıyor, “affet beni, ben öyle insan değildim.
Nasıl reva gördüm zatına o gaddar muammeleyi?!..” diyor ve üzüntü-
sünden kahroluyordu.
Ben “senin suçun yok, esas suçlu benim. O hadise benim bilgisiz-
liğimden oldu, senin suçun yok” diyemedim.
Belki o da o yönlü terbiye olmayı haketmiş olabilirdi. Uygun bir
zamanda sordum:
—O gün cinayet işlemeye müsait gibi bir halin vardı”
Ağlar gibi bir sesle:
—Doğru dedi. “Nasıl oldu bilmiyorum, o anda kendimde değil-
dim, muhakeme kabiliyetim de yoktu.”
Ben abd-i âciz iyi anlamıştım. Hazret-i ALLAH’a ukalalık şöyle
dursun lâubalilik dahi ehl-i hali perişan ettiği az görülmüş değil.
128
Nefsime çok çok ağır gelen, benim hatamdan zuhur eden bu
tertîb-i ilâhinin zulüm olmayıp neticenin rahmet-i ilâhiye olduğunun
bilincine vardım.
Laf ile “HZ. ALLAH’ı biliyorum” demenin hakîkatin şahidi ola-
mayacağını iyi anladım.
Bu şahitliğin bedeli nefse en ağır gelen ücret karşılığı ödenildiği-
nin ehl-i imanın yadırganmayacağının zevki ile yazıyorum.
Tertîb-i ilâhi olan, fakirine münasıp gördüğü bu acı verici bir olay
görünümü halkeden zuhuratın neticesinin rahmetle neticelenmesinin
mana zevkini Hz. ALLAH cümle okuyan ve dinleyen kullarını iman
zevkine hissedar eylesin. Amin, ve selâmün ale’l-murselîn ve’l-hamdü
lillâhi rabbi’l-âlemîn.
Bu olaydan “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?..”
Her şeyi yaratan, tanzim eden, düzene koyan halik-ı zü’l-celâl’dir
dersin. "amenna ve saddakna" diye ilm-i kelâm ile tasdik edersin.
İlm-i hale gelince; zafiyet-i iman umuma ihsan edilen bildiri
ve zuhuratla yetinmez, nefsinin bencil arzusu görmek isteğinin
mahkumu olursan. Netice öğretirler amma çok pahalı ödetirler.

128
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Bu yönlü bildiri ve zuhurat-ı ilâhiye mevcut iken ferdi istek ve


bencil arzu olduğu için şahsi istek ve şahsi arzuların umuma ihsan
edilen bildirilerden yeteri kadar halâ tatmin olamıyorsan.
Hz. ALLAH’a ferdi yakarmaların samimiyetin nisbetinde ce-
vapsız kalmaz amma çok zor ve nefse ağır gelen halle ödetirler
isteklerini.
Dikkat! Yaşanması güç, çağın ilâhi güzelliklerine uyum sağla-
yamayan, katı kurallara yaklaşımı ehlinden sor ve öğren.
Kitap, sünnet ve zamana uygun, umumu ilgilendiren içtihatla
yetinmeyi bil.

***

129

129
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

YAZDIĞIM SAHİFEYE BASILAN BİZATİHİ


İLÂHİ MÜHÜR

Merhamet ve rahmetinin hududu olmayan, eşi, benzeri, şeriki


ve naziri de olmayan Hz. ALLAH (c.c.), Yazmaya çalıştığım ma-
nevi olayın mahviyet ve yokluk yakarısı:
Anamın bu fakiri yeri geldikçe sık, sık ikaz eylediği "Oğlum
ALLAH adamı taş eder!" Uyarısını istihza ederdim. İşte taş olma
olayı Gavsü’l-a’zam Seyyit Abdülkadir Geylani Hazretlerini ziya-
retim anında başıma gelince feryat ettim.
130 "Ana, oğlun taş oldu!" Diye bu olayı yazıyordum. Bilgisayar-
da, yüksek tahsil görmüş iki arkadaşımın yanında sesli okuyarak
yazıyordum. Üçümüz de ağlıyorduk. Sahife düzenine de uygun
olmayan levha, ilâhi mühür bir anda vuruldu.
Yazıcı yani prıntırın dahli olmadan, yazdığım sahifenin başı-
na şahitlerin şahadeti ile Hz. ALLAH şu mührü ilâhiyi bastı:

Yirminci asrın mana levhasını, fiziksel varlığı ALLAHu a’lem


kıyamete kadar mevcudiyeti muhafazası inancım odur ki Hz.
ALLAH’ın yed’inde "metafizik" olay ihsan eyledi.
Sakın inkâra yeltenmeyesin.
Alemdeki her zerre Halik-ı Zü’l-Celâl’in rahmet mührü değil
mi? Niçin bir mühre "acabâ" gözü ile bakar, alışkanlığınla her
şeyde aradığın noksanlığı ilâhi mühürde de ararsın?..
H.Z ALLAH’ın rahmetine lutuf ve taltifine her an muhtacız.
Ukalâlık etmiş olmayayım, manevi vazifem ALLAH’ın varlığına,
Peygamber Efendilerimizin HZ. ALLAH’ın elçileri olduğuna, hülâsa
küll olarak amentünün anlamında rahmet-i ilâhiyenin lutfu ile hiç

130
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

inanç boşluğu yok, dersem Rabbımın rahmetine hamdimi ve şükrümü


anlatmış olurum, inşaALLAH.
Dünya yaşantımda abd-i âciz manevi zuhuratlardan etkilendiğim
gibi, gene bizatihi Rabbımın ihsanı olan manevi vazifemin verdiği
hazzımla nefes nefes, yudum yudum yaşantım boyunca yaşadım, yaşı-
yorum. Mana zevkinin tecellisi ile maddemi ve manamı ihya edenin
rahmet-i ilâhiye olduğundan zerre miktarı şüphem yok.
Rahmet-i ilâhiyeden soyutlanmış hayatın madde ve manasının o
ademde manasız ceset olsa da değişmediğini, Benî Âdem’de gerçek
ölümün manasız yaşanılan hayat olduğunu gördüm, yaşadım, bilgi
edindim.
İhsan edilen rahmet-i ilâhiyeden dışlanmak en büyük korkum ve
dinmeyen ızdırabım.
Dünya hayatımın madde ve manasında o kadar çok METAFİZİK
zuhurat ve tecelliler zuhur eyledi ki.. Beşere göstermek vazifem icabı
duyurmaklığıma inanıyor, aczim icabı da anlatmak ve yazmakta zor-
lanıyorum.
Madde ve manası ile şahitler huzurunda zuhur eden, çok çok sadık 131
kullarının manalarında açık seçik manalandırılan, hayli manevi şahit-
ler olduğu gibi orjinali tetkike değer, HZ. ALLAH’ın lutuf ve ihsanı
zat-ı ilâhiyeden lütfedilen, hasseten ihsan edilen manevi vazifemin
maddede bariz zuhuru METAFİZİK olay.
Zuhur yeri METAFİZİK kitabının 153’üncü sayfasının başı olan
fiziki zuhuratın ötesinde büyük rahmet-i ilâhiye ve METAFİZİK olay.
Yazdığım kitapların kapağına şerefle aldığım mührü ilâhiyi Rab-
bıma olan minnet ve şükranımla müsait olan kullarına bildirmekliğim
vazifem olduğu gibi, bu abd-i âcizin hamdim, şevkim, aşkım, şükrüm
ve kıvancımdır.
Hazret-i ALLAH sadık kuluna buyurdu:
"Biz bu mührü Galip Efendiden başkasına basmadık."
Mührü ilâhi abd-i aciz şahsıma lütfedildi. Dolayısı ile Dergahımın
da şeref madalyası oldu. Yazdığım tasavvufi kitapların dış kapağının
yüzünde aynen belirttiğimiz gibi, HZ. ALLAH’ın bu abd-i âcize ihsa-
nı olan mührü ilâhiden "Hece taşımı da mahrum etmeyin. Vasiye-
tim ve ricam olur."

131
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Yazının dışında altın yaldızlı tabloda büyütücü cihazlarla orjinali-


ne bakıldığı zaman derinden Kur’ân yazısına benzer harflerin su gibi
aktığı görülüyor.
Ne yazıldığını manasında gördüğü sadakatinden hiç şüphe edile-
miyen Şenol Çelik Efendinin manasında şöyle belirtiliyor, teferruatı
dosyada mevcut:
"Gökleri ve yeryüzünü taşıyanlara andolsun ki.."
İlahi mührün maddede zuhur etmesine vesile olay.
Silsile-yi meratip ilâhi sevgi ve saygıda tertîb-i ilâhi ve
Abd-i âcize metafizik uyarı.
Ehl-i halin ind-i ilâhiden vazifelendiği manevi düzen.
Hz. ALLAH’ın kabul buyurduğu silsile-yi meratip mü’min
kulların bilmeleri gerekli sevgi örneği.
Hz. ALLAH’ın varlığını, birliğini bildiği kadarı ile başkalarını
bu yönlü uyarmaktan çekinmeyen, bu hareketinden de zevk alan
hazret-i insan, bilinçli olarak ALLAH elçilerine hürmette kusur
eder mi?
132
Elçi varislerine bilmeden yaptıkları çarpık benzetmenin hu-
zur-ı ilâhide hesabı sorulurken -merakımı mazur görün- gene ce-
vapları: "ALLAH’la kul arasına girilmez" mi olacak?
İki eşit parça gibi, anlamsız ve manasız, şaşı görüşlerinin küf-
rünü devam ettireceklerini düşünebiliyorlar mı?.

132
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

OĞLUM! ALLAH İNSANI TAŞ EDER…

Yaşadığım bir olayı bütün çıplaklığı ile anlatacağım, iyi oku ve


dinle.
Yanılmıyorsam sene 1970’lerde idi. Hususi arabamızla beş arka-
daş Bağdat’a gittik, beş altı gün Bağdat’ta kalacaktık.
Ziyaretleri yaptıktan sonra hac için güzergahımız üzerinde Basra,
Kerbelâ, Necef ziyaretlerinden sonra Taif üzerinden Mekke-i Müker-
reme’ye gidecektik. Dergaha yakın bir otele yerleştik. Saat 10 gibi
otele yakın Gavsül Azam Seyyit Abdülkadir Geylâni Hazretlerini zi-
yarete gittik. 133
Cümle kullarına merhamet ve rahmet-i ilâhiden lutfedilen Ahir
Zaman Peygamberi Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v) Efendimizin
Varis-i Nebiy, nedîm-i ilâhi, kullarını rahmetinden mahrum bırakma-
yan rahmet deryasının, HZ.ALLAH’ın ihsanı kadar dağıtım vesileleri-
nin değerli şahsiyetleri kıyamete kadar mevcudiyetleri HZ.ALLAH’ın
yed-i kudretinde olan Makam-ı Gavsiyetle taltif edilmiş, aşk-ı ilâhinin
örnek zuhuru.
"Ben ilim şehriyim ali kapusudur"
Hitabı ile Resulullah’ın işaret buyurduğu rahmet-i ilâhiyeye vesi-
le, ehl-i aşkın büyük kapısı Gavsul Azam Seyyit Abdülkadir Geylâni
KaddessALLAHu Sırrahu Hazretlerini ziyarete gelmiştik.
Her tarafta dolu dolu, edepli, mekarim-i ahlakın içten ve dıştan
görüldüğü ehl-i aşk Gavsul-Azam’ı ALLAH için ziyarete gelmişler,
cümlesinin manevi doyumları belli, tavırlarında ve yüzlerinde bariz
görülüyor.
Musluğu kapanmayan, yaşaran gözler aşk sarhoşluğu belli, umu-
mun hallerinde, gıpta ile seyrediyordum.

133
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Hayret! Bu abd-i âcizde, gördüğüm mesut simalardaki rahmet-i


ilâhinin zerresi bu fakirde yoktu, nedense verilmemişti.
Maneviyat fukarası ve hakîkat müflisi olmuştum.
"Taştan topraktan ne istiyorsun?" diyen hakîkat gariplerinin
taşıdığı imanını yiyen virüs bu abd-i âcizde olanca cesameti ile sırıtı-
yordu.
HZ. ALLAH’a karşı utancım kadar sitemlerimde sonsuzdu. Zira
başka kapım yoktu ki… Orada bulunan arkadaşlarımın nazarlarının da
üzerimde olduğunun farkında idim. Ziyaretimin görüntüsünü örnek
alacaklardı. Ve mânâ müflisliğimin yapmacık aşk gösterilerini takli-
den icraata tıynetim de müsait değildi. Kimseye hissettirmeden, benim
için o an rahmet vesilesi alınmış, imanımın nurunu yansıtmayan, baş-
kaları için rahmet-i ilâhiyeye vesile kılınmış, benim için rahmet mana-
sı taşımayan, imanlı kullarına rahmete vesile kılınmış, Gavsul-
Azam’ın türbesinden Yaratanıma sitem dolu halimle dışarı fırladım.
Rahmetli Anacığımın HZ ALLAH’ın emrine ters düşen bir hal
gördüğü zaman bizlere yaptığı ikaz ve uyarıyı hemen hatırladım.
134 Sık sık söylerdi Anam:
—Aman oğlum dikkat et, ALLAH adamı taş eder!.
Derdi. Bu söz benim için istihza konusuydu.
—Ana isbat edemeyeceğin iddiada bulunma. Taş olmuş bir in-
san göster ki inanayım, derdim.
Anamı aciz bıraktığımın güya zevkini alırdım. Aciz kalan anacı-
ğım:
—Deme oğlum, HZ ALLAH gücenir, derdi.
Ben aciz ise anacığımdan daha çok bilgili olduğumun kıvancını
yaşardım.
İşte anacığım o mübarek sözlerini şu anda iyi anladım:
"Oğlun taş oldu ana" diye iç alemimden feryat ediyordum,
kimsenin duyamayacagı çığlıklar atıyordum.
Denizler deniz olalı öyle fırtına görmemiştir inan.
İşte evvel yazdığım Metafizik kitabının 153. Sahifesine, yazıcı-
nın dahli olmadan, sahife düzenine de aykırı, şahitler huzurunda
manevi vazifemi ve verilen Galibiliği de tasdik eden, mühr-ü ilâhi
basıldı, elhamdülillah.

134
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Bu halimi yazıya aktarırken bu feryadıma rahmet-i ilâhiye


maddede zuhur eden taltif-i ilâhi ile ihya eyledi bu abd-i âcizini.
Rabbım nazarını almasın abdi acizlerinden.
Evveline dönüş ne kadar zor, rahmet-i ilâhiyeden gazab-ı
ilâhiye.
İbret-i alem için anlatalım, dinle:
Mana müflisi olmuştum.
Ne beklentiler, ne duygularla binlerce kilometre yol gelmiştik.
Gönül kapım kapatılmıştı. Bu halimle kafirin küfrü-nün güya
nedenini iyi anlamıştım.
Belki rahmet kapusu açılır zannı ile taraf-ı etrafımıza karşı utan-
cımdan yapmacık aşk gösterileri yapmaya yeltendim, yaptımsa da
beceremedim, olmadı.
Çünkü maddi ve manevi hayatımda düzenbazlık ve sahtekârlığa
yer yoktu. Delirmiş gibi dışarıya fırladım.
Sitemlerim yâratanıma idi.
Otel yakındı, otele gidene kadar neler demedim ki RABBIMA ne-
135
ler?
Hamdolsun ki müracaat kapımı açık bırakmışlardı küstahça
daldım içeriye, birazda şımarmıştım.
Yaratanıma mırıldanıyordum amma kendim duyacak kadar
yüksek sesle.
Oteldeki odamda kimse yoktu, sırt üstü uzanmıştım elbisemle
yorganın üzerine.
Diyordum ki:
—Hani zatının nerede rahmeti, merhamet-i ilâhiyen? Binlerce
kilometre yolu bu abd-i acizini taş etmek için mi getirdin?
Gözlerimi gayr-ı ihtiyari diktiğim karşı duvarda, yüksekte bağdaş
kurarak oturan merhum Şeyhim, Efendim, Hacı Mustafa Yardımedi-
ci’yi gördüm. Gülüyordu benim halime ve:
—İyi bil. Yağma yok, burayı sevmeden ilerdeki makamlardan
sevgi mi bekliyorsun? Diyordu ve halime gülüyordu.
İki ayağını ayak bileklerinden tuttum, aşk ile çaprazlama kıvırdım
da dedim ki.

135
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

—Seni sevmek ne demek, yerim seni çıtır çıtır aşkımdan.


O mübarek ayaklarını kıvırmakla, gayrı ihtiyari meğer rahmet ka-
pısını açmışım. Rahmet kapısından içeri girdiğimi hissettim. Çünkü
bir anda inkar zail olmuş, kaybettiğim yolum Rabbımın lütuf ve ihsanı
ile yeniden verilmişti, gayr-ı ihtiyari giriverdim içine.
Halim değişti, alınan manevi duygularım hemen ihsan edildi.
Tekrar Gavsül-Azam’ı ziyarete gittim.
Hz. ALLAH cümle kullarına ona benzer ziyaretler ihsan eyle-
sin, amin ve selâmün ale’l-murselîn.
Şunu itiraf edeyim ki: Şeyhim efendime hürmette kusur et-
memeye özen gösteriyordum, amma bu gazab-ı ilâhi hangi gafle-
timin cezası idi, halâ çözemedim.
Ahde vefa olarak, verdiğin sözünde sadakat, rahmet vesi-
lelerine muhabbet, silsile-i meratip üzere devam etmesi gerekli
iken, nefsani duygularla, her ne sebeble olur ise olsun, rahmet-i
ilâhiyeye vesile olan, tertîb-i ilâhi, mecrasından saptırıldı mı,
rahmet-i ilâhiyeye vesile yaratılan tertip ve tanzim-i ilâhiye, sali-
136 kin hoşuna gitmeyen gazaba dönüşür.
İşte yaşadım, gördüm. Bu hadisede bilgi edindim. Ey nur-u
aynım sende ayni perişanlığı yaşamayasın diye; istifade et temen-
nilerimle.
Hemcinsine hizmet için, hasseten yaratılan, zamanı zaman
içinde değerlendirme ölçüsünü bil ve bu yönlü ihsan edilen kabili-
yetinin de ilâhi lütuf olduğunu unutma. Emr-i ilâhiye uyumlu,
amentüye acabâsız iman eden hazret-i insan olmaya çalış.
Mekarim-i ahlakını hemcinsine yansıtma vazifesi ile ve her
halinde görülen ind-i ilâhiden vazifeli, kabir hayatında da vazifesi
devam ettirilen örnek insanları iyi anladım. Az da olsa cümlesine
her gün okuduğum ruhlarına üç ıhlas ve fatiha ile tazim ve hür-
metlerimi arzediyorum.
Zahiri ülemanın maalesef anlayamadığı, anlamak da isteme-
diği, ehl-i aşkın kabir ziyaretlerinin bilgisizce yapılmasının nedeni
bu mevzuda bilgi noksanlığından değilmi?
Bu noksanlıkların zuhuru bariz görülürken, ekseri ziyaretci-
lerin bilgisizce yanlış icraatlarının mesuliyetini nefsinde hissetme-

136
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

yen ulema, Rabbına yönelip hangi inancından ve şahitliğinden


bahseder?.
Cehli, ayıbı gizli değil aşikar. Kabulü Hz. ALLAH’a kalmış.
Halkı bilgisizce, yalnız yasaklarla eğitmek, bu hali benimseyip
bilge olduğunu iddia eden kişiden, huzur-ı ilâhide bu noksanlığı-
nın Hz ALLAH’ın bildirileri ile bilinen gerçeklere muhalefet ettiği
sorulmayacak mı? Hesapsız mı kalacak? Öyle mi zannederler?
Bu abd-i âciz bu kısasın kıyamete kalmıyacağını söylersem
kehanet mi olur?
Yazmıştım, tekrarını lüzumlu görüyorum. İçtihatsız bıraktıkları
toplumların işlerine gelmeyen, yaşadığı çağa uyum sağlayamadıkları-
nın vebalini düşünmeden, HZ. ALLAH’ın bildirisinin anlamını bil-
dirmeleri inançlarına ters düşen bilge kişilerin, bu gerçek bildiriyi
okudukları zaman yüzleri kızarıyor mu görmek isterdim. Bakınız HZ.
ALLAH ne buyurdu:
Ey iman edenler. ALLAH’ın kendilerine gazaplandığı toplu-
luğa tabi olmayın ki onlar; kafirlerin kabir ehlinden ümit kesdik-
leri gibi, ahiretten de ümit kesmişlerdir. 137
(Mümtahine Suresi, 13)
Dikkat! Kabir ehlinden ümit kesenlere Hz. ALLAH “kafir”
diyor ve örnek gösteriyor.
Bu tür bilen insanların ahiretten ümit kestiklerini de bildiri-
yor Hz. ALLAH (c.c.).
"Taştan ve topraktan ne istiyorsun?" Diye sırât-ı müs-
takîmden, tertîb-i ilâhiden saptırdığın insanların vebalini düşüne-
biliyor musun? Şunu iyi bil:
Hz. ALLAH’ın varlığına inanan insanlar, taşın ve toprağın
yarattığı cümle mahlukatın rızkına vesile yaratıldığının bilincin-
dedirler ve taştan ve topraktan ALLAH’ın ihsan eylediği çok çok
ürün ve nice hizmetler beklerler.
Taş ve toprak rahmete vesile olduğu gibi, oradaki yatan belirli
kişiler de rahmete vesile kılınmıştır. Bu rahmeti inkar eden kişiye
Hz. ALLAH “kafir” diyor.
Merhum aşık veyselin dediği gibi;

137
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

"benim sadık yarim kara topraktır derken, bu yakarış, vesile-


yi yaratana teşekkür değil mi?
Haşa toprak ilâh değil. İyi bil ve böyle bildir.
Orada medfun olan zatın manasına hürmeti de, bilerek kusur
etmeyenlerin, gerçeklere olan sadakatında samimi olanların yaka-
rışlarının ind-i ilâhide ret olunmadığının bilinci ile yaşayanları
her yerde bulabilirsin.
Rahmet-i ilâhiyeye vesile kulların mevcudiyetlerini, zatı alile-
rinin dışında, sağır sultanlar da duydu ve biliyorlar.
Dikkat! Uyarım kabir hayatına inanmayanlar için:
Mümtahine suresi 13. Ayette Hz. ALLAH’ın bildirisi:
Kabir hayatına iman etmeyenlere Hz. ALLAH “r” diyor.
De ki: herkes kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu du-
rumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbımız en iyi bilendir.
(İsra Suresi, 84)
Bu Ayet-i celilede beyan edilen manayı iyi anlayalım.. Kişilerin
mizaç ve meşrebini HZ.ALLAH’tan gayri kimsenin bilemeyeceğini ve
138
ölçemiyeceğini.
***
Yalnız Hz. ALLAH “ben bilirim,” buyuruyor.
"Seher zevkin ne bilsin, müstecânî püsterî kalbler?!..
Füyûzât-ı sabâhı hasta-yı hicrân olandan sor."
***
Seheri görmeyen ve bilemeyenler seherin zevkini nereden bilecek-
ler?
Sen seherin değer ve zevkini gece boyu hicran çeken hastadan sor.
Hikmet-i ilâhiye cümle hicran çeken hastalara, seher vakti tarifi
mümkün olmayan ferahlık verilir. Bu feyzi hicran çeken hastalar iyi
bilir. Her gün göbeğine güneşi doğduran, güneşin doğmasını da göre-
meyen kişi seher zevkini nereden bilecek?
Benî Âdem’in ekserisinin ilmi yaşayarak değil, kulaktan dolmadır,
ademdir, hakikatte yoktur.
Füyüzat-ı ilâhiyeden haberi, hal ehline göre yetersizdir.

138
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Ya Adem! İtminan-i kalbin garibi iken, ruhen mutmain olma-


nın, yaratanının ihsanı kadar bilmesi gerçeğinin arzu ve temennisi
ile…
Emr-i ilâhiye itaatı, ve ilâhi emre uyumu, Hz. ALLAH’ın ter-
tip ve tanzim eylediği vesilelere yakınlığı say-i gayretinle, sağla-
maya çalış ki, taşın toprağın ne olduğunun zevkini aldığın gibi…
Dikkat et! Say-i gayretine bağlı görünümlü, nazargah-ı ilâhi
olan kalbi taşlaştırma.
Muhterem Hocam, taşı, toprağı niye ziyaret ederiz? anlatabildimse
mutlu olurum.
"Görmediğim ALLAH’a ibadet etmem" diyen yol büyükleri-
mizin mezhebi ve meşrebi olan aşk-ı ilâhiyi ve şeriat-ı garrayı bu yol-
da bulacaksın.
Yok ise şahsi ve nefsani duygularımıza pek hoş gelmeyen, Benî
Âdem’i korkutarak cehennemden başka tesirini göstermeye muttali
olamadığın aşikar,
Günahı kebaire dışı yaratılan güzelliklerin zamana göre tanzim ve
tertip edilip beşere sunulması emr-i ilâhi gereği iken, aldığın, manevi- 139
yatın yanına uğramayan tedrisatının gereği, Aşk-ı ilâhiden nazar-ı
ilâhiden mahrum edilmiş, zamana göre içtihattan mahrum bırakılmış,
içtihada tabi emr-i ilâhiler mahrumu, en son ihsan edilmiş şeriat-ı Mu-
hammedi böyle mi ihsan edildi, insaf et.
İlim adına yanlış anlatıyor ve bazılarını bilmeden yanlış aktarıyo-
ruz. İcraatlarımız ise aşk-ı ilâhiden uzak, zikren “kesira” emr-i ilâhisi-
ni anlamaktan ve anlatmaktan uzak, sonsuz rahmet-i ilâhiyenin af ve
mağfiret vesilelerini beşere yansıtmaktan uzak, mekarim-i ahlâkı ge-
rektiren tasavvufi yaşantıdan uzak.
Günah-ı kebaire dışında, yaratılan güzellikleri çok yerde kabul
edemeyen bir ilim ihdas edildi. Manaya yani ruha muhtaç olduğu gı-
dayı da veremeyen düstur ve prensipler insan olmaya namzet Benî
Âdem’in yaratılışının sırrını yansıtamadığını henüz anlayamadık, an-
lamakta istenmiyor tutumu halâ maalesef devam ediyor.
Mana kalıcıdır, manasız kalan madde ise ruhsuz ceset misali,
her an kokuşmaya müsait yok olacak halde yaratılmış-tır. Mev-
cudiyeti tükenmeye, bitmeye, çürümeye müsaittir.

139
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Küfür bataklıklarından rahmet-i ilâhiyeye vesile olacak ibret-


ler alınır.
Gazab-ı ilâhinin toplu zuhur ettiği bilinen mercilerden rahmet
beklenmez. O türlü yerler rahmet-i ilâhiye ve nur-u ilahiye nail
olma yeri değildir.
Ey iman edenler! ALLAH’ın kendilerine gazaplandığı toplu-
luğa tabi olmayın.
(Müntahine Suresi, 13)
Devamını evvelki sahifelerde yazmış idim, buradaki verilen ger-
çeklere dikkat edelim.
Ehl-i kitaba, Hz. ALLAH’ın varlığını lisanen kabul edenlere
sakın kafir, gavur, gayri müslim demiyesin.
İslâm’ın anlamını Hz. ALLAH’ın bildirdiği anlamda bilmeye
çalış. Sakın nefsinin çarpık fikirlerinin mahkumu olmayasın.
Bilgin var ise "emr-i bil-maruf, nehy-i anil-münker"den ileri
gitmeyesin. Hemcinsini bariz küfürde görüyor isen incitmeden
Hz. ALLAH’ın rahmetinden ümidini kestirmeden uyarabiliyor
140 isen uyar o kardeşini. O türlü kabiliyetin varsa eyvALLAH, yoksa
seni aşan olaya karışma ALLAH için.
Na-ehil küfür bataklığında olamayacak rahmet güzelliklerini arar-
lar, elbet bulamazlar, yaratılmayan bir şey nasıl bulunur? Bulamadık-
ları için aşağılık kompleksine kapılarak hep ikinci sermayeleri olan
manayı inkar yolunu seçerler. Manayı da madde gibi tahayyül ettikle-
rinden, zuhur eden rahmet-i ilâhiye dahi “doğal” der de geçerler, yahut
geçtiklerini zannederler.
Hakikatte yaratanını yeteri kadar kabul edemediklerinden, onlar
için tek açık kapı inkâr kapısı kalmıştır, ister istemez oraya iltizam
ederler.
Rahmet-i ilâhiyeyi aldığı ilimle bağdaştıramayan bilginlerin gös-
termeye çalıştığı ilâhi güzelliklerle bağdaşmayan, içtihatsız şeriatı
kabul eden de etmeyen de geçmişten ders alınamadığından, sonra ge-
lenler de evvelkiler gibi aynı hataya düştüler, hakikat böyle imiş gibi
sürdürmeye devam eylediler.
En son ihsan edilen, Benî Âdem’in kolayca insan olabileceği rah-
met-i ilâhiyenin rahmetine vesile kıldığı Şeriat-ı Muhammediyenin

140
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

özünde kardeşlik ve dostluk var iken, ferden, cemiyet ve toplum ola-


rak bu düşmanlıkların anlamı ne ifade ediyor?
En son lutfedilen Şeriat-ı Muhammedi’nin dahi yanlış anlaşılıp
yanlış uygulanması bazı toplumlarda sevgi, muhabbet ve hoşgörünün
yerini cehaletin istilâ ettiği ve şiddete dönüşerek din adına korkunç
cinayetler işlendiği, ocaklar söndürüldüğü 21. asır uzay çağında bu
cehalet maalesef acı gerçek.
HZ. ALLAH’ın kullarına olan merhameti ve rahmeti gereği tertip
ve tanzim eylediği Enbiyayı, varisi olan Evliyayı, veliyi, bu tertîb-i
ilâhiyi, aldığı tedrisatla bağdaştıramayan, rahmet hazinelerini inkar
ettiklerinde hatır için üzülmüş görünümüne bürünerek hemcinsi avamı
saflarına çekip ehl-i irfâna cephe almakla kandırdıklarının zevkiyle
yaşadıklarını zanneden hakikat gafilleri.
Benî Âdem’in yaratılışının nedenini bilmekten aciz, bu aczini de
gizlediğini zanneden hakikat müflisi. İnançsız adem olmaz diye hatır
için ahkam kesen kişilerin ehl-i irfâna ehl-i aşka yutturamadıklarını
bilselerdi...
Deve kuşu misali. Avcıdan gizleniyorum zannı ile yalnız başını 141
kuma gömer de gizlendim zanneder, fakat bilmez ki olanca cesameti
ile gövde dışarıda. Amma deve kuşunun gizlenme kabiliyeti bu kadar.
Küfrün manadan gizlendim zannı gibi. Mana nasipsizi. Bilemez
ki, iki zıddın bir arada bağdaştığı görülmemiştir. Küfürden kurtul ki
yerini ilâhi mana alsın.
"Padişah konmaz saraya hane mamur olmadan"
peygamber efendimizle ihsan edilen tertîb-i ilâhiyi, şeriat-ı
garrayı asra uyumlu taptaze yaşayan ehl-i tasavvuf, yani muta-
savvufin, ehl-i aşk, Hz. ALLAH’ın muhafazası ve koruması altın-
dadırlar.
Ezel-i ervah’da iman ölçüsü beliğ cevabının zuhuru ve tecellisi
olan beşerin beliğ imanının dünya hayatına yansımasının rahmet
toleranslı zuhuruna verilen isim; hikmet, marifetullah, ilâhi aşk.
Cümlesinin özeti: ilâhi emre uyumlu kulluk.
Bilerek veya bilmeyerek ters yola girmiş, ALLAH korkusu olma-
yan, HZ. ALLAH tarafından vazifelendirilmemiş, şeytani rüyasında
şeyh olmuş Ezel-i Ervah’ta ve zuhuru meşrep yapısında manaya uyum

141
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

tiynetinde olmadığı halde kurnazlıkla kendisini mana ehli gösteren


dünya ve ahiret düzenbazı.
Böyle kimselere saflığından tabi olan, günahı kebaireye düşme-
mek için titiz davrananların Rabbım emeklerini zayi etmesin temenni-
siyle.
Peygamber efendimizin Hz. ALLAH’tan ihsan edilen tebliğini
dinle, saf olabilirsin amma salak olma, asalak hiç olma.
"İnsanların en şerlisi, mürşit olmadığı halde mürşitlik taslı-
yanlardır."
Rahmeti ve merhameti na mütenahi olan, eşi ve benzeri ölma-
yan, olamayacak da. Yaşadığım fizik ve metafiziki olayların etkisi
ve nefse verdiği Hz. ALLAH’ın zatına mahsus, varlığından arın-
mış, yokluk duygusu ve göz yaşlarımızla feryad edilirken, yazıcıda
yazdığım sahifenin üzerine manevi icazetimi tasdik eden şahitler
huzurunda kudret-i ilahiye mühür bastı.
HZ. ALLAH’ın rahmetine, lutuf ve ihsanı olan taltifine her an
muhtacız ukalâlık eylemiş olmayayım.
142 HZ. ALLAH’ın varlığına Peygamberimiz efendileri-mizin
ALLAH’ın elçileri olduğuna, iman anayasası olan Amentü’nün mad-
desine ve manasına olan inancım, icraattaki samimiyetimden Yarata-
nıma Hamd ederim.
Çocukluğumdaki temiz hislerim, gençliğimdeki emr-i ilâhiye karşı
samimi tutumum ve sonraları Rabbımın lutfu ihsanı olarak verilen
manevi vazifemin verdiği zevkimle yaratanıma duyduğum yakınlığımı
nefes nefes, adım adım, yudum yudum yaşamaya gayret ediyorum.
Aczimle ve kulluğumdan ötürü noksanlığımı yaşarken, yaşıyo-
rum mana hazzımın noksanlığına tahammülüm azaldı fakat naçar,
gene yaşıyorum.
Rahmet-i ilâhiyeden soyutlanmış hayatın, ceseden mevcut ol-
ması, manadan yoksun ise bilmem ne anlam taşır, ne ifade eder.
Dünyadaki yaşantımın maddesinde ve manasında elhamdülillah o
kadar çok METAFİZİK olaylar var ki.
Bir nebze hemcinsim olan beşere göstermek vazife ve arzumun
tahakkukunda zorlanıyorum amma aczimle bir şeyler yapmaya azim-
liyim.

142
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Cenâb-ı Mevlâ’ya olan tazarru niyazımı, yapmacık tevekkül mas-


kesine sığınarak tembelliği ve asalaklığını sureti haktan imiş gibi gös-
termeye kalkışan gafillerin gafletleri ile karıştırmayasın.
HZ. ALLAH, cevheri ve arazı da yaratmış anlamı, suyu ve toprağı
yarattı. İkisini karıştırıp kerpiç, daha neler yapacaksın, amma sen ya-
pacaksın. Haşa HZ. ALLAH’a demeyesin bunları da sen yap diye,
yaratanına küstahlık olmaz mı?
Kulluk vazifeni bil, emr-i ilâhinin tebliğine elçilerini vazifeli kıldı.
Sakın deme Ben elçi melçi tanımam zatının bildirisi bana yeter. Bütün
alem HZ. ALLAH’ın halk ettiği hikmetli ve anlamlı rahmet-i ilâhiye-
lerle bezenmiştir. Yarattığı şeylerden kulun hayatını devam ettirmesini
dilemiş.
Adem aleyhi’s-selâm, hikmeti zatına mahsus dünyaya çıkarıl-
dığında, hitab-ı ilâhi, kulun vazifesinin tümünü özetleyen: ekiniz,
biçiniz, yiyiniz…
Hitab-ı ilâhi kulun vazifesinin kanıtı değil mi?
"Bu dünyayı ben yarattım, sen düzene sokacaksın "
Hitabı her hadisede zuhur ederken yaratılışındaki hikmetler ve 143
emr-i ilâhileri umursamadan veya unutarak günlük karşılaştığımız
say-i gayretimizi sarfetmemiz gerekirken yaratanına “beni yorma, onu
da sen yap” diye, edep dışına çıkmayasın. Hz. ALLAH’a karşı terbi-
yesizlik, küstahlık olur.
Derviş vird edinir, “Hasbün Allâhu ve ni’mel vekil" (sen bizim
vekilimizsin) der, amma haddini bilir. Gücünün yettiği yerde verilen
gücünü kullanır, gücünün yetmediği yerde yardım diler. Dikkat et
zülf-i yare dokunma.
***
Hz. ALLAH senin ne avukatın, ne de hizmetçin.
***
Na-ehle karşı gülünç oluyorsun.
Emr-i ilâhiye karşı müşvik ve itaatkar olalım, ademken insan ol-
manın başka tariki yok, yaratılmadı ki bulasın.
Peygamberimiz efendimizin doğum gününde bayram ettiğimiz
mevlit kandili günü 1999 senesi 24 haziran bilgisayarda yazdıklarımı
dosyalamak için printere yazdırıyordum 60. sahifenin başında çift çi-

143
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

zik çerçeve içerisinde, çerçeveler alışa geldiğimiz çerçeve cinsinden


değil 12,5cm boyunda 12mm eninde altın yaldız rengi, kırmızı yeşil
noktacıklarla sahifenin kenarında, üstünde yukarı kenardan sahife ni-
zamına ve düzenine uymayan, ekranın ve printerin dahli olmadan,
ekranda dahi görünmeden, bir daha yazdırmamıza da imkan olmayan,
çeşitli renklerle bezenmiş, bazı yerlerine Kur’ân-ı Kerîm’in nazil ol-
duğu kûfi yazıya benzer çıplak gözle zor görülen esmalarla, mühürler-
le bezenmiş ilâhi bir olay zuhur etmişti.
Bu olayın izahında Teknolojinin ve akılcı din bilginlerinin aciz
kaldığı gerçek.
***
Her ne kılmışsa adalettir Cenâb-ı Kibriya.
Her kazaya her belâya kıl rıza, ALLAH Kerim.
***
Bu türlü zuhuratlar ve olaylar ehl-i imanı rahatsız etmediği
gibi, imanına muhafaza oluşturur, ehl-i aşkın zevkine zevk katar.
Olay, yüksek tahsilli mana cilvelerine az çok aşina Mehmet Şen
144 Efendi ve Tarık Küçükkalıpçı Efendilerin de huzurunda zuhur etti.
HZ. ALLAH onları da bu zuhurat-ı ilâhiyenin şahidi kılmıştı. O
sahifenin üzerine hiçbir cihazın dahli olmadan, gökten düşer gibi zu-
huru, o efendileri de hayretler içinde bırakmıştı. Her tarafı göz ile zor
fark edilen kûfi yazılarla ve mühürler ile bezenmiş levha üzerine siyah
lâtince yazı ile, akıldan öteye yol bulamayan akılcı ülemayı şoke ede-
cek Lâtince harflerle bu abd-i âcizin kimliğini ve icazetini bizatihi
yazıyor:

Dosyanın 60. sahifesi metafiziğin 153. sahifesinde perişanlığımı


anlatıyordum. ANAMA yeteri kadar bilmediğim için bocaladığım
hiçliğimi sergilemeye çalışıyordum. YARATANIMA neyi gösterecek-
tim ki? Tertip ve tanzim HZ ALLAH’ın halketmesi değil mi? Amma
bu abd-i âcizin başka kapım yoktu ki yakaracak. Sonradan anladığıma
göre biat ettiğim Şeyhime karşı saygısızlığımın cezası imiş. Bizatihi
Şeyhim Efendimin görünümü ve lisanından ihsan ettiler. Bu uyarı ile
abd-i âcizi bilcümle ALLAH’ın kullarına ibret olsun diye, normal ya-
şamaları için tasavvufun inceliklerinin sevgi, muhabbet, ALLAH’a
iman ve peygamberine ve getirdiği şeriata saygılı, yaşadığı zamana

144
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

uyumlu dosdoğru yol almanın esas olduğunu izah etmeye yetkili kıldı-
lar.
Bu METAFİZİK olayı bütün çıplaklığı ile ıhvanıma ve okurlarıma
anlatmak istiyorum. Aczimi itirafla yetiniyorum başka gücüm yok.
Aynı mührü kitaplarda göstermeye çalışıyoruz, nedenini araştır.
Ruhi zevk alacağından, inancını muhafaza için çerçeve oluşturacağın-
dan şüphem yok. Lütfen bu hikmet-i ilâhiyeye aşina olmaya çalış,
yaşa. Şunu iyi bil ki;
HZ. ALLAH’ın gücü, kuvveti, varlığı karşısında bu abd-i aciz, ya-
ratılışım ve Rabbıma olan imanım, Peygamber Efendilerimizin tebliğ
buyurduğu ahkamın zerresine dahi itirazkar olmadığım gibi, gene
Rabbımın rahmetinin tecellisi, sahtekarlığa, düzenbazlığa, din istisma-
rına dünya yaşantımda yer bulamazsın.
Hz. ALLAH’ın rahmeti ile ihsan eylediği mühr-ü ilâhi, ima-
nım odur ki, hem madde ehline, hem de na-ehlin yersiz tasallu-
tundan ezilegelen mana ehline, maddede zuhur eden mana tecelli-
sini baş gözü ile görmekle itminan-ı kalbe ereceklerinin temenni-
siyle, şahsıma münhasır görmeyip, bütün insanlığa mahsus rah- 145
met-i ilâhiye olarak görüyorum. Sakın aksine imanında yer ver-
me.
"Ve hüve alâ küllî şey’in kadîr."
Susamış kişinin çeşmenin yanında durmakla susuzluğu geçeme-
yeceği gibi, Bal bal demekle ağzın tatlanmayacağını bil.
Benim aczimi değil; Hz. ALLAH’ın büyüklüğünü bil ve gör-
meye çalış. Yemin ediyorum, abd-i âcizin manevi vazifemi mana-
dan aldığımı tasdik eden mühr-ü ilâhiyi Hz. ALLAH ihsan eyledi.
Bu mühr-ü ilâhi ile duygulanan ehl-i aşk Edebiyat Öğretmeni dini
tedrisata aşina Fazlı Al Hoca Efendinin dile getirdiği duygusunu din-
leyelim.

***

145
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

RAHMET MÜHÜRÜ

Hamdolsun ALLAH ımız bir müjde verdi.


Alemlere rahmet, rahmet mühürü.
Gaibden aleme rahmetler serdi.
İnsanlığa rahmet, rahmet mühürü.

Bir keramet verdi yüce Hak bize.


Manayı mühürle çıkardı düze.
Acizim, yazamam bu sırrı size.
Asrın kerameti, rahmet mühürü.

Güç kuvvet ALLAH’ın, mühürler perde.


Bu mühür hem şifa hem deva derde.
146 ALLAH dilemez ise icraat nerde?
Gönüllere şifa, rahmet mühürü.

Manaya sınır yok şekiller perde.


Her suret bir mühür hepsi ayni yol.
Hepsinde mana bir, Hakk’a teslim ol.
Suretlerde imza, rahmet mühürü.

Efendim niyazla makama durmuş.


Rahmet coşmuş dalga açığa vurmuş.
Bu mührü şahitlerle taltif buyurmuş.
Merhameti ilâhi, rahmet mühürü.

Bu mührün içindede mühürler vermiş.


İç içe suretler ayetler sermiş.
Alın çözün diye imkan göstermiş.
Hikmetlere şifre, rahmet mühürü.

Teknoloji aciz çözemez ilim.


Bir değil yüzlerce çekildi film.

146
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Metafizikdir bu edilmez dilim.


Bir bahri ummandır, rahmet mühürü.

Altın çerçevede sonsuz manalar.


Bu manadan ancak ehl-i hal anlar.
Güç kuvvet ALLAH’ın ey ehl-i canlar.
Rahmetin tellalı, rahmet mühürü

Eseri mühürle methetmiş ALLAH


Coşturdu rahmeti bu eser billah
Manada vesile var illâ ALLAH.
Tevhidin tasdiki, rahmet mühürü.

Bu kitaba rabbım icazet vurdu.


Ledünnü manayı böyle buyurdu.
Efendim haliyle sesin duyurdu.
Alemlere rahmet, rahmet mühürü.

Ya rab! Mührünle bizi manana daldır. 147


Rahmetin zevki ise rahmet deryanda vardır.
Efendim vesile, vesile haldir.
Haşre kadar baki, rahmet mühürü.

(Edebiyat Öğretmeni FAZLI AL)

***

147
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

“RAZIYIM SENDEN DEVAM ET” BUYURDU


HZ. ALLAH

Tahminen 80’li senelerde idi. Ankara Hüseyin Gazi, Ekin Mahal-


lesi Tevhit Camisi’nin yanında, evin orta katı bahçeye bakan odamda,
gecenin nısfında Teheccüt Namazından sonra günlük virdimle meş-
guldüm.
1956 senesinden bu yana Hz. ALLAH’ın tertibi, Kadiri ve Ru-
fai şeyhi olarak vazifeliyim.
Manevi vazifemin icabı velevki, nefsimin hazzına uyumlu ya-
148 şantımda, zaman, haramiyeti belirlenen günah-ı kebaireler dışın-
da, yaratılan güzelliklere hayranlığımdan birşey eksiltemedi.
Dini tedrisat görmüş, ne yazık ki, Hz. ALLAH’ın haram kıldı-
ğı dışında yaratılan güzelliklerden mahrumiyeti bariz görülen,
mana ve metafizik ilmininden bilgisizce soyutlanmış, ilme aşina
olduğu kadar muhafaza ve bekçiliğini de üstlenmiş, binikiyüz kü-
sur senedir "fitne oluyor" evhamı ile içtihatsız bırakılan Mu-
hammedi Şeriatını, zamanın olmaz ise olmaz, yaşanılması mutlak
lüzumlu kılınan tertib ve tanzim-i ilâhi yaşam gerçeğinden mah-
rum bırakıldığı gibi, "zamana uydurdum" zehabına kapılıp, za-
manında yaşanılması tertîb-i ilâhi olan, cemi kullar için hasseten
yaratılan güzellikleri umursamayarak, dünya hayatını nefsani
duygu ve akıldan öteye yol bulamayan nakil ile ilgisiz, akılcı din
uydurmaya çalışan, Hz. ALLAH’ın "bana din mi öğretiyorsu-
nuz?!" Hitabındaki incelikleri de düşünemeyen ulema ve içtihat-
sız katı kurallarla, bilgisizce şeriat-ı garraya sadık toplumların
çoğunlukta olduklarını zamanımızda görmek zor değil...
Hz. ALLAH emeklerini zayi etmesin, ibadet ve taatlarını ka-
bul buyursun, ama bilinsin ki, zamanın özlemi duyulan, emr-i

148
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

ilâhiye uyumlu Şeriat-ı garrayı Hz. ALLAH’ın örnek gösterdiği


ehl-i halin yaşantısının yadırgandığı ahval-i alemde neşvü nema
bulduğu görülmemiştir.
Manevi beklentilerimin ve manevi arzularımın ardı arkası ke-
silmiyor.
Müflisin imkansızlıklar içinde nefsini teselli edecek çıkış yolu
aradığı gibi, aciz nefsime bakıyorum. Aczimden başka bir şey gö-
remediğimden, Rabbımın varlığı ile teselli olmaya özen gösterme-
ye gücümü kullanır iken, samimi göz yaşlarım ihtiya-rımın dahli
olmadan akıyordu.
Gözyaşların kalbini sulandırdığı zaman müracatını kainat bi-
lir.
Niyazım Rabbıma idi. Gayri müracaat yeri düşüncesinden
Rabbıma sığınırım.
"Ya Rabbi, zatından başka sığınacak imkanı ve yeri olmayan
bu abd-i âcizini rahmetinle yarlığa." Gayr-ı ihtiyari niyaz ediyor-
dum.
—Affetmeyeceksen bitir dünyamı." 149
O anda nasıl oldu bilmiyorum, bütün benliğimi saran fasih bir
Türkçe hitab-ı ilâhi:
"Devam et kulum razıyım senden!"
Kuvvetli bir hitab-ı ilâhi ile mest oldum.
Bu hitab-ı ilâhi yan odada uyuyan ailem Hace Fatma hanım
yataktan fırlayıp odama geldi, hıçkırarak ağlıyordu, şimdi Hz.
ALLAH’la konuşuyordun diye.
Neden ihtiyaç duydun Hz. ALLAH’a bu tazarru niyaza
Sen de inanıyorum ki benim kadar dertlisin, dinle:
İçtihadın her devirde ortaya çıkardığı yorumlanmış din tablo-
suna şeriat ve diyanet denir.
Peygamber efendimizin irtihalinden sonra şer’i hükümlerdeki
içtihat biraz devam etti, nedense içtihat fitne oluyor diye heman
durduruldu.
İmanımla ayrılık olmayan, emri ilahiyeye aykırı telkin edilen,
hatta kabul edilemiyen, maneviyatla ilgisi olmayan çarpık telkinat
ve çarpık yaşantılar, dünya yaşantımdan dışlanmama yeterli idi.

149
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Hz. ALLAH devam etmemi bizatihi emretti.


Tefsire muhtaç olmayan emr-i ilâhi ile sanki yeniden hayat
buldum gayr-ı ilme prim vermedim.
Ya Rab! Emr-i ilâhine uygun götürmeye çalıştığım naçiz ha-
yatımı gene kullarına öğrettiğin dua ile bu olayı noktalamak isti-
yorum.
Ve şöyle niyaz et:
"Rabbım, gideceğim yere sadakatle gitmemi sağla.
Çıkacağım yerden de sadakatle çıkmamı ihsan et.
Bana tarafından hakkı ile yardım edici bir kuvvet ver."
(İsra Suresi, 80)

150

150
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

ŞARÂBEN TAHÛRÂ (AŞK ŞARABI)

Herhangi meyve suyunu bekletmek suretiyle ekşiterek elde edilen


HZ. ALLAH’ın haram kıldığı, Benî Âdem’in madde ve manasının
anormal hale düşmesine ihtiyarı ile tevessül ettiği emanet-i ilâhi olan,
Benî Âdem’in sağlığını tahrip ettiği de tartışılmayacak, vakı’a cümle
günahların da giriş kapusu melanetlerin çıkış yeri yani ANASI.
Hele içki içerek araba kullanıp ocaklar söndüren, kendi canına da
kast eden TRAFİK CANAVARI, kusura bakmasınlar daha henüz ya-
kışır bir isim bulunamadı.
Anlatmak istediğim günah-ı kebaireyi doğuran şarap değil. 151
Hz. ALLAH’ı kesir zikreden mü’min kullarına, ittika sahibi
kullarına ihsan eylediği "şâraben tahûrâ."
"Kulum beni kesir zikreder zatıma aşık olur. Öyle hal olur ki
ben de kuluma aşık olurum." Hitabını iyi anla.
İhsan edilen şarabın kişinin mizacına ve tahammülüne göre
verildiğini dinle.
Manamda Çorum Hıdırlık Camiine girdim. Caminin ortasın-
da sacayak üzerine oturtulmuş büyücek bir kazan, içindeki kay-
nıyor, buharı çıkıyor, kazanın altında ateş görmedim.
Cumhuriyetin ilanından evvel hıdırlığa resmen irşat için
atanmış hıdırlık nakşibendi şeyhi abbas efendi, elinde kütük gibi
bir şeyle dumanı çıkan şarabı karıştırıyor idi. Camide benden
başka kimse yok idi. Ayakta heyacanla seyrediyordum. Şeyh Ab-
bas Efendi büyücek kalaylı bakır kabı aşk şarabı ile doldurdu
bana uzattı. "Galip Efendi oğlum" diye taltif ederek şarap dolu
tası içmem için elime verdi, tası ağzıma götürüyordum ki, münte-
sib olduğum şeyhim efendim Kahramanmaraşlı Hacı Mustafa
yardımedici efendim, bileğimden yapıştı, ağzıma yaklaştırdığım

151
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

tası aşağı indirerek, sadece 6 damlaya müsaade ediyorum diye tas


dolusu aşk şarabını ağzımdan uzaklaştırdı. İçtim amma 6 damla
nasıl içirdiler bilmiyorum?
Rahmet-i ilâhiyeye, müntesibine vesile yaratılan şeyhim efen-
dimin müdahelesinin yerinde olduğunu sonraları daha iyi anla-
dım.
İç alemimde halen şöyle hitap olundu:
"yolun mecnunu olmana maneviyat razı değil. Onun için fazla
içmene müsaade etmiyorum."
Şeyh Abbas Efendiye müntesip olanların ekserisi o şarabı kal-
dıramıyordu. Huriye ablamın efendisi Yaşar Kılıçkıran eniştem
kaldıramayanlardan bir tanesi idi. Hz. ALLAH cümlesine rahmet
eylesin.

152

152
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

KIRKLAR MECLİSİ

Bilinmesini teferruatı ile lüzumlu gördüğüm, bildiğim kadarı


ile kırklar meclisinden bahsedeceğim:
Beni içeri aldılar. Yanımda bulunan ailem hace fatma hanımı
almadılar kapıda alıkoydular, Kırklar Meclisine kadın giremez
diye.
Mihrabda oturan, kutub olduğu söylenen sakallı, saçı olma-
yan, etine dolgun, başı açık yaşlıca bir zatın elini öptüm. Beni ya-
nına oturttu ve emretti:
—Galip Efendi için tahsis olunan şarabı getirin, diye. 153
Büyük bir tepsi içinde, vasat su bardakları ile geldi, bir tanesi
ufak idi, anladım onu bana verdiler.
Evvelce şeyhim "altı damla" diye tahdit etmişti. O saygımın
devamı olacak ki, ufak bardakla verdiler. Açık çay renginde, kek-
remsi bir tadı vardı. Müsaade ile dışarı çıktım. Kapının önünde
beni bekleyen eşim hacı fatma hanıma ağzımda bir şeker ıslattım
ve yedirdim.
Islattığim şekerdeki ilâhi şarab bazan hace Fatma Hanımda
aşk-ı ilâhinin zuhuruna vesile olduğu, zaman zaman aşk-ı ilâhinin
mevcudiyeti görülür.
Arap lisanında içilen her maiye şarap denir.
"Kırklar Meclisinin yarıdan çoğu kadındır" diyenler, hata et-
tiğinizi, yazdığım gerçekleri okuyun da, lütfen kırklar meclisinde
kadın vazifeli vardır, diye günaha girmeyin.
Manevi vazifeme itimat edenler için anlatıyorum:

153
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Lütfen dikkat! Tekrar ediyorum, "kırklar meclisine burdan


içeri şimdiye kadar kadın girmedi" diye Hacı Fatma Hanımı içeri
almadılar.

***

154

154
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

BOŞ KURUNTULARLA GEÇEN ZAMANIM

Sahipsiz yaşayıp, tertibi tanzim-i ilâhiye uygun, sebebine ria-


yet etmeden de rahmet-i ilâhiyeye nail olunacağının zehabına ka-
pılarak, izahı imkansız olan, kimseye hayat hakkı tanımayan, ce-
hennemden başka bir yeri göremeyen, mecnunluğumun ilâhi aşk
olduğunu zannederek hayli zamanımı anlamsız ve manasız boş
yere geçirdim.
Ve çarpık yolları, "böyle olur" zannı ile her nasılsa beğenmiş-
tim. Fakat hakîkatlerin zuhurunu az da olsa rabbımın lütfu ihsanı
ile gördükce ister istemez tetirgin oluyordum. Alışageldiğim, aşk-ı
155
ilâhi zannettiğim delilik, yerini tertîb-i ilâhi olan normal yaşantıya
terk edince, bu tertîb-i ilâhi, normal yaşantıyı gerçek aşkımı kay-
bettim gibi bir his bırakmıyordu düşüncelerimi.
Mürşidim efendimi Hz. ALLAH’ın gönderdiğinden az da olsa
şüpheye hakkım olsa idi eskiye dönüverecektim. Çünkü intisa-
bımdan evvelki halim nefsime daha cazip geliyordu. Efendime
hürmetim sonsuzdu. Vazifelerime, yani evrat ve ezkarıma karşı
noksansız olması için çok titiz idim.
Buna rağmen yaratanıma karşı küstahca tutum ve müracatla-
rım oluyordu. Haşa isyan değil, aciz kulun bilgisizce yaratanına
sitemi idi.
"Şarabınızda da tesir yokmuş hani, hiç tutmadı. Aşk şarabını
içirmeden evvel daha sarhoştum, daha aşık idim. İçirdiğiniz şa-
raplar bana hiç tesir etmedi" diye sitemlerimi Hz. ALLAH cevap-
sız bırakmadı.
"Neye boş yere sitem ediyorsun? Mecnun olup yerinde tepin-
mek mi istiyorsun? Sen mecnunluk için yaratılmadın. Gideceğin

155
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

uzun yolların var, bu yollar da mecnunlukla gidilmez, yersiz sitem


etme" dediler.
Bu uyarıdan gerçeği az da olsa anladım. Ustasız sanatın ha-
ram olduğu gibi, ifrata kaçan madde ve mananın iyilik getirmedi-
ği gibi, ibadet ve taatın da ifratı ind-i ilâhide de makbul olmadığı-
nı yaşadım iyi anladım.
Gazab-ı ilâhiden başka yaşantı ve duyguya yer vermeyen katı
kurallar ve hisler yakamı bırakmıyorlardı, bu hitab-ı ilâhi, bu
uyarı ile kurtarmış idi bu abd-i âcizini çarpık gidişattan.
Benim bilgisizliğime uygun kıssayı şöyle anlatırlar:
Esrar müptelâsı bakkaldan aldığı esrarı içmiş, yıkanmak için ha-
mama gitmiş. İçtiği esrarın etkisini “görmüyorum” zanneden esrarkeş
peştamal ve ayağında takunya ile çarşının kalabalık yerinde bulunan
bakkala çıkışarak:
—Haram olsun aldığın para, sattığın esrar bozukmuş tutma-
dı, diye çıkışınca kalabalığın da gülerek seyir eylediği esrarkeşin peri-
şan haline bakkal da kahkaha ile katılırcasına güldü:
156 —Tutmadı diyorsun, şu haline bak. Bir de dediğin manada
tutsa idi acabâ ne hale gelecektin?!..
Diye, bu gerçek nüktesi ile seyredenlerin hayatı boyu unutamaya-
cağı hikmet sergilemişti.
"Kara şeyh" diye anılan Çorumlu Hacı Bekir Babaya altı ta-
rikattan Mısır, Tanta ve Nişâbi şehrinde izn-i icazetin verilişinin
anlamı ve hikmet-i ilâhiye zuhuru
Hacı Bekir Babanın Halifesi Müştakoğlu Ahıska’lı Şeyh El-Hac
Ali Efendi ve Ali Efendinin Halifesi Çorumlu Hacı Mustafa Anaç
Efendilerden (Makamları Cennet olsun) defalarca şahıslarından dinle-
yip zevkiyle yaşadığım, noksansız anlattıklarının izahlarının zevkini
bu gün dahi yaşıyor, bu zevkimi ben de ehl-i aşkın zevkine zevk kat-
mak istiyorum.
Bu abd-i âciz de ayni icazetten Tarik-i Kadir-i ve Tarik-i Ru-
fai’den izn-i icazetin verildiği için şahidi olduğum tertibi tanzim-i
ilâhiyi anlatmaya çalışacağım.
Bu abd-i acize itimat ederek iyi dinle de inancının eseri şah-
sında ve halinde rahmet zuhuru görülsün.

156
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

HZ. ALLAH’ın ihsan eyleyip yeryüzünü maddesiz bırakmadığı


gibi manasız da bırakmayacağını bilginin dışında tutuyor isen, elbette
ki ara sıra şahadet getiriyorsun söyler misin sen neyin şahidisin?
Fiziki olaylardan başka bir olay ve tertip kabul edemiyorum
diye nefsine zulüm etme.
Diyemezsin ben fiziki olayların şahidiyim. Görülmesi her an
mümkün olan şeye şahit gerekmez ki.
Metafizik zuhurata iman edip rahmet-i ilâhiyi yaşayan, HZ.
ALLAH’ın İstisnai kullarını ilim adına hakaretinle rencide ediyorsun
dikkatli olmanı tavsiye ederim.
Kutsi hadiste Hz. ALLAH kullarını uyarıyor:
"Evliyama eza edene harp açarım" buyruğuna dikkat et!
Gayretullaha dokunuyorsun. Hz ALLAH’ın verdiği kıymetli
zamanı yalnız fiziki olaylarla iktifa edip mananı öldürme.
Maddende zuhur eden tertîb-i ilâhiyi manasız yalnız fiziki
olaylarla ilâhi mecrasından saptırma, zira maddi olaylar da pey-
gamber efendimizin mana şehrine giriş kapısıdır.
157
"Ene medinetün Ali babuha"
Ben ilim şehriyim, Ali kapısıdır, buyurdu Peygamber Efendimiz.
Mana fiziki olaylarla hitam bulsa idi, metafizik ve mananın
zuhuratı lüzumsuz anlamsız kalır, ebedi hayat için imtihan gerek-
siz ve anlamsız olduğu gibi, yaratıcımızın zati sıfatının da madde-
den başka yerde aranması anlamsız, imkansız ve lüzumsuz olur-
du.
Kabirdeki hayatı ve ahiret hayatını kabul etmemize gerek ol-
mazdı.
Hz ALLAH bu zümreye kafir demekle hata etmiş olurdu. Taş-
tan topraktan ne istiyorsun diye kabir hayatını kabul edemeyenle-
re Hz. ALLAH kafir dediği için, mana fukaralarına ALLAH’ı
dava etme yolu açılmış olurdu.
Dahası var: "Onlar ahiretten de ümit kesmişlerdir. Onlar ka-
firlerdir" buyurdu Hazret-i ALLAH.
(Mümtahine Suresi, 13)
Bu gerçeklerin hilâfına, bu yönlü iman zafiyetinin temsilcileri
bilerek, gerekse bilmeyerek ehl-i imanı uzun zamandan beri

157
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

inançlarını rencide değil tahrip ettiklerinden; Hz. ALLAH’ın her


kulun anlayacagı açıklıkla bildirdiği kabir hayatını tekrar tekrar
yazmamı mazur görün.
Yazdıkça yaşantım boyu, na-ehlin tecavüzlerinin imana sürü-
len karanlıklar Hz. ALLAH’ın açık rahmet bildirisi ile aydınlanı-
yor elhamdü lillah.
Her şeyi biliyorum iddiasında bulunup bu yönlü hakikatin dı-
şında kalmış, ALLAH’ın varlığına acabâsız iman etmiş şirk koş-
mamaya özen gösteren, zaman zaman buna rağmen mana yoksu-
nu, küfür bataklığının içinde bulunmakta mahzur göremeyen,
anlamsız cesaret gösterisinden de rahatsız olmayan anlamsız cesa-
ret ehli kardeşim.
Zamana yansıyan rahmet-i ilâhiyenin zuhurundan habersiz
olduğundan, rahmet-i ilâhiyeyi zamana yansıtamayan. Buna rağ-
men, günahı kebairin dışında kalmaya özen gösteren, müttaki
kardeşim.
Her yaşanılan zamana tahsis edilen rahmet ve mağfiret-i
158 ilâhiyeyi gör. Maddeye verdiğin önemi manaya da vermeyi ihmal
etme lütfen.
Hz. ALLAH’tan gayrıyı ilâh edinmeden hayatını idame ettir-
meye çaba gösteren, buna rağmen dünyaya gönderilişinin nedeni-
ni umursamadan, yükümlü olduğu zaman yaşantısını, içtihatsız
bırakılan şeriatını, emredildiği gün gibi bu gün de aynen yaşamayı
götürmeye çaba gösteren, "zamana yemin ederim" bildirisi ile
yaşanılan zamanın değerini bizlere yeminle anlatan, Hz.
ALLAH’ın değerli kıldığı zamana uyamayan imanlı kardeşim,
lutfen zamanın değerini bil.
Yaşantılarından çektikleri tatminsizliğin ızdırabından başka
bir şeye nail olamayan, inançsız kişinin taşınması zor dünya sıkın-
tılarının çekilmesi imkansız gibi görünen, bir vakıadır.
Taşıyıcısına ruhi eza ve cefadan başka bir şey veremeyen,
imansız yaşantısını benimsettirmeye özen gösteren bir ortamda
yaşıyoruz.
Adem, anlamsız hayatı taşımaktan bunalmış, her an yaşantı-
sında beş duyunun esaretinden kurtulmak, bu karmaşıklığı

158
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

unutması kasdi ile, gençlerimizin alkolik ve uyuşturucu bağımlısı


olmaya iteklendiğinin aksini kim söyler.
Hz. ALLAH, Kur’ân-ı Azimü’ş-Şan’da kullarına bildirdiği
halde, "ALLAH’ın varlığını kabul eden Benî Âdem’e" sen beşer
ölçüsüne göre müslümansın müjdesini ne zaman çekinmeden bil-
direceğiz?
Hangi şeriata tabi olur ise olsun, beşeri ölçüye göre Hz.
ALLAH’ın varlığına inanan kul, müslüman olduğunu ne zaman
kabul edecek?.
Yeterli olmaktan uzak kıldığımız dini telkin ve tedrisatın, ye-
tersiz olduğunun farkına ne zaman varacağız?
"Sizin en hayırlınız dünya için ahiretini, ahireti için dünyasını
tereketmeyendir."
Hadîs-i şerîfinin anlamını ne zaman anlayacağız?
Kesinlikle bilinsin ki ocaklar söndüren bu ve buna benzer anor-
mallikleri üreten nesnenin kaynağında HZ. ALLAH’ın varlığına yeteri
kadar inanmamanın eserini görmek zor değil.
Bu yönlü iman zafiyeti olan Benî Âdem’i de her an normal hayatı 159
anormal duruma tebeddül eden, ademi insan olma rahmetinden mah-
rum eden belirli nedenlerin anası, uyuşturucu belâsının neden olduğu-
nu görmek kehanet değil, çünkü o melânet hiç bir zaman gizli kalamaz
ki.
Hacı Bekir Baba’yı seyri sülükünü tamamlaması için aldığı mane-
vi emirle şeyhi zamana göre şartlı seyahat vermişti.
Manevi halinin istisnai zuhurunu müşahede eden Şeyh Efendi
dervişlerini günün şartlarına uygun manevi işaretle eğitime tabi tutar,
çünki
Dervişin kemalatı ALLAH için şeyhine olan bağlılığındaki
mana, dervişin imanının ölçüsüdür.
Hacı Bekir Babaya Şeyhi Efendisi hususi cübbe diktirmişti. Cüb-
benin cebi yoktu.
Bugün bu gündü, yarın için bir şey bulundurmayacaktı, üç gün aç
kalmadıkça kimseden bir şey istemeyecek, takva sahibi bildiği kişiye
halini edeple arz edecek, anlamadı veya anlatamadı ise üç gün daha
sabredecek yüzsüzlük ve acizlik etmeyecek diye, bu şartlarla seyahat

159
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

izni verilen seyahatı ile seyri sülükünü tamamlayacak olan Hacı Bekir
Baba, verilen direktiflere harfiyen uyarak Tanta’da medfun Seyyit
Ahmet El-Bedevi Hazretlerinin türbesinin bulunduğu, dergahında yet-
kili zatının müsadesi ile yanında getirdiği postunu gösterilen yere
sermiş, evrat ve ezkarı ile zamanını geçiriyor, tertib ve tanzim-i ilâhi-
nin tecellisinin zuhurunu merakla ve sabırla bekliyordu.
Manevi kemalâtı bu tertibin seyrine bırakılan Hacı Bekir Baba, sa-
likin ne kadar intibak edeceğinin, ne kadar sabır göstereceğinin mane-
vi iman ve sabır ölçüsü.
Zamana göre istisnai kişilere uygulanan nefis imtihanları za-
man zaman ahval-i aleme göre değişiklik arzederdi.
Dergaha geleli üç gün olmuştu. Hazretin midesine sudan başka bir
şey girmemişti. Yemek vakti geldiğinde dergahta dervişler ne pişirildi
ise yiyorlar, Bekir Baba’ya “sen de buyur, ye” demiyorlar.
Hazret üç gün aç kalmış, şeyhinin tembihine göre isteme hakkı
doğmuştu. Hazret Tanta’ya geldiğinde edepli, hürmetkar, derviş bak-
kalla tanışmıştı. Derdini anlatmak için şeyhinin anlattığı meziyetler
160 bakkalda görülüyordu. Üç gününü dolduran Bekir Baba bakkala gele-
rek halini münasip lisanla anlattı ise de bir hikmet bakkal anlamadı.
Tekrarı ve ısrarı yasaklanan halinin anlaşılamadığı üzüntüsü ile
dergaha geldi, yine postuna oturdu, üç gün daha geçmişti ki takati
kalmamıştı. Namazda kıyama kalkamıyor, oturarak namazını eda edi-
yordu. Gayr-i ihtiyari iç aleminden isyan belirtileri zuhur etmeye baş-
lamış ve şöyle sitem ediyor:
—Demek ki, Seyyit Ahmet el-Bedevi beni misafirliğe kabul
etmedi. Bu hale göre resmen kovuldum.
Diye postunu dürmüş ve dergahı terk ederek tanıştığı bakkala,
“ALLAH’a ısmarladık” demek için vardığı zaman bakkal altına san-
dalye vererek dükkan içinde kapının yanına oturtmuştu.
Tanta’da bir meczup varmış, elinde büyük bir sırıkla arastaya ge-
lir, herkes kaçışır, yetiştiğine sırıkla vururmuş. O meczup arastada
görüldüğü zaman esnaf dükkanını hemen kapatır kaçarmış.
Esnaf kaçmış, Efendi kapının yanında oturuyor diye edeben bak-
kal kaçamamış, meczup Bekir Babanın yanına gelmiş elindeki sırığı
yere vurarak:
—Nereye gidiyorsun dön geri!demiş ve uzaklaşmış.

160
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Dükkan içine gizlenen bakkal heyecanla efendiye:


—Bir şeyin yok ya, meczup sana bir zarar vermedi ya? Fakat çok
korktum sana bir şeyler söyledi, ne söyledi diye merak ettim?
—Misafir olduğum yeri terk ettim, sana ALLAH’a ısmarladık
demeye gelmiştim. Fakat gitmeme müsaade edilmedi geri dönüyorum.
Tekrar dergaha gelip postunu sermiş oturmuş biraz sonra bir kişi
başında büyük üzeri kapaklı bir tepsi ile:
—Çorumlu Hacı Bekir kim? diye arıyor.
—Hacı Bekir benim dedim.
Başındaki tepsiyi indirerek:
—Bunu sana gönderdiler, yedikten sonra aşağıda bekliyorlar dedi
ve gitti. Tepsinin kapağını açtım ne göreyim pirinç pilavı üzerinde
kızarmış tavuk. altı günün açlığının serabı değil sıcak sıcak gerçekti,
seyreden dervişleri de çağırdım, hep beraber yedik midemdeki altı
günlük boşluğu doldurmuştum, dizlerime derman gözlerime fer gel-
mişti. Ellerimi yıkadım, ferli ferli abdest aldım.
—Seni aşağıdan istiyorlar diye bir derviş geldi, beraberce bir oda-
161
ya girdikten sonra beni getiren derviş gitti.
İçeride; sonradan öğrendim ki dergahın Şeyhi Abdurrahim-i Nişa-
bi Hazretleri imiş. Sinirli sinirli ayakta yüksek sesle bir şeyler söylü-
yor. Bir şeye kızdığı belli ama kime? Benden başka kimse olmadığına
göre bana kızıyordu ve diyordu ki:
—Bu kadar zayıf irade dervişe yakışır mı? ALLAH için tahammül
göstermesi gerekmez mi? daha neler, neler.
İçeri giren meczuba beni teslim etti:
—Götür dedi.
Meczup beni başka bir alem gibi bir odaya götürdü. Pir Efendile-
rimiz Ricali Gayp divanı kurmuşlar, kapıdan edeple girdim.
Gavsül-Azam Abdulkadir Geylani Hazretleri bana hitaben:
—Aferin oğlum hacı bekir. ALLAH’ın tertib ve tanzimi olan
tarikatımı emr-i ilâhi ile sana verdim.
Seyyitahmet el-Kebir Rüfai hazretleri baş parmağını kaldıra-
rak:
—Ben de verdim.

161
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Seyyit Ahmet el-Bedevi hazretleri:


—Ben de tarikimi verdim.
Seyyit İbrahim Düssuki hazretleri:
—Ben de tarikimi verdim.
Şeyh Ebül-Hasan Ali Şazili hazretleri:
—Ben de tarikimi verdim dediler.
Daha devam edecekti, Gavsul-Azam Abdulkadir Geylani Hazret-
leri müdahale ederek:
—Kafi, dedi.
Beni tekrar Şeyh Abdurrahim-i Nişabi Hazretlerine götürdüler, al-
tı tarikten selâhiyet verildiğinin izn-i icazetini yazılmış ve mühürlen-
miş olarak verdiler ve memleketim olan Çorum’da ve her yerde irşada
vazifeli kıldılar.
Manevi yol büyüklerimden ve selâhiyetli, yetkili şahsiyet-
lerden dinlediğim bu gerçekleri naçiz yaşantımda zuhur eden ma-
nevi tecelliyatlar nedeni ile abd-i aciz şahit olarak garibi değilim,
162 o bakımdan acabâsız naklettim.
Şahitliğim HZ. ALLAH’ın lutf-u ihsanı ile Tarik-i Kadiri ve Ta-
rik-i Rufai’den bu abd-i âciz ALLAH fakirine silsile-i meratip hazrete
ihsan edilen izn-i icazetin iki tarikinden teberrük olarak ihsan edildi.
Bu fakirden başkasına da çok rica ve iltica edildi ise de başka
kimseye izn-i icazet verilmedi, dergahın yegane mesulü kayınpe-
derim Hacı Mustafa Anaç efendi (makamı cennet olsun) ahirete
yürüyünce makam vermediği halde maddenin hortumcuları oldu-
ğu gibi mananın da hortumcuları manayı hortumladılar ve hor-
tumlamaya devam ediyorlar.

***

162
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

NİÇİN TEBERRÜK?

Bu tarikten izn-i icazet verildiği zaman on iki sene halifesi olarak


vazife yaptığım Kahramanmaraş’lı Hacı Mustafa Yardımedici Şeyhim
Efendim 1968 senesinde (Makamı Cennet olsun) ahirete irtihal ettiler.
Bu fakir kadiri ve rufaiden kahramanmaraş’ın manevi fatihi
ali sezai efendi hazretlerinin dergahında rabbımın in’am ve ihsanı
mürşit idim. Onun için ikinci bir icazet teberrük olur.
Dervişin ancak bir şeyhi vardır, maddi ve manevi mürebbisi
rahmet-i ilâhiyeye vesile,
Bazı tariklerde baba diye hitab edilir, mana itibarı ile yerinde 163
bir hitabdır.
O bakımdan baba bir tane olur, iki baba olursa evladın ismi
değişir o çocuğa halk lisanında piç denilir.
Zahiri ilim ile iktifa edip manayı degersiz bulan, inanıp inan-
mamakta muhayyersin. Amma sakın inkar yo-luna sapmayasın.
Bu abdi acize itimat et, zarar edenlerden olmazsın korkma.
Kara Şeyh Hacı Bekir Baba’nın dergahının halifesi.
Hacı Ali Ahıskavi hazretlerinin halifesi Hacı Mustafa Anaç
Çorumi’den Galip Hasan Kuşçuoğlu Çorumi’ye verilen izn-i ica-
zetin naçiz şahsımda zuhuru görülen tecelliyat-ı ilâhi:
Çocukluğumda dahi Hacı Bekir Baba’ya karşı sonsuz hayranlığım
vardı. Örnek yaşantısı, halk arasında anlatılan menkibeleri ailece bi-
zim HZ.ALLAH’a olan inancımıza ışık tutan vesilemizdi.
Hz. ALLAH’a tazarru ve niyazımla, gözyaşlarım, reddedilme-
yen samimi ilticalarım ile mürşidimi gönder, bekliyorum, yarın
öğleye kadar diye beklediğimi arz ettim yaratanıma.

163
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Umuma ihsan edilen tertibi ve tanzim-i ilâhiyenin dışında beni


Hz.ALLAH sana gönderdi diyecek özel bir mürşit istedim.
Müracaatım reddolunmadı, amma bu hususi müracaat ve is-
tekler kulun samimiyetine göre kabul ediliyor. Fakat umuma ta-
nınan töleranslı, musamahalı hayat imtihanın dışında muammele-
ye tabi tutuluyor. Özel istek, özel imtihan.
Mana kısmetinden bir şey eksilmiyor amma bir nevi ayrıcalı-
ğa benzer özellik istediğin için, maneviyatça özel programlanmış
zuhurata tabi tutuluyorsun. Özel isteklerin ise karşıtı kulun zor
kaldıracağı özel imtihanlar oluyor.
İbrahim aleyhisselâmın özel arzusunun ihsan edildiği gibi: Hz.
ALLAH’a niyaz etmişti "bana bir erkek evlat ver." En kıymetli
şeyi şükrane olarak kurban edeceğini nezretmişti.
Hz. ALLAH haliline, "ALLAH’a söz verirken, bir şey vade-
derken beşeri aczini hesaba katarak dikkatli olup, beşeri aczini
hesap ederek nezr et anlamında halilini uyardı.
Kurban olayı malum…
164 Mevcut olan tertib ve tanzim-i ilâhi ile yetinip de özel bir muame-
le isteğiyle müracaat etmese idim, elhamdülillah arzuma uygun gön-
derdi amma şeyhimin vazifesi hususunda ve hürmetimde olan noksan-
lığıma hiç müsamaha ve tolerans kabul edilmedi.
İmtihanım çok ağır geçti, Rabbım kusurumu affeylesin. Eğer böy-
le bir müracaatım olmasa idi gidecek başka dergah düşünemezdim.
Kara Şeyh Hacı Bekir Babanın dergahının devamı Ali Efendi
Ahıskavi, dolayısı ile halifesi, kayınpederim Hacı Mustafa Anaç
Efendinin manevi yaşantım üzerinde bir hayli katkıları vardı.
Elhamdülillah o dergahında izn-i icazetini teberrük de olsa
kayın pederimin fevkalade rızası olmadan ihsan eyledi Hz.
ALLAH.
Kayınpederim Hacı Mustafa Efendiye makam ne emir verdi bil-
miyorum, izn-i icazet nasıl verildi, aczimle anlatmaya çalışayım.
1978 veya 1979, tahminen buna benzer bir zamandı. Çoruma ziya-
rete gitmiştik, bana oğlum sadık dervişlerinden 5 veya 6 sına benim
niyetime göre istihare yaptır, görgülerini bana bildir dedi.

164
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Ankara’ya geldiğimde ilk işim o emri yerine getirmek oldu. 8 der-


vişe istihare yaptırdım, sabah manalarını yazdırdım, imzalattım, Ka-
yınpederime neticeyi gönderdim. Bütün arkadaşların görgüsü benim
iki tarafın şeyhi olduğumu, Kahramanmaraş’tan mesuliyetini tamamen
yüklendiğim dergahın mürşidi, Çorum’daki kayınpederimin mesuliye-
tini taşıdığı topluma Kadiri ve Rufai’den halifesi olduğumun açık bil-
dirgesi idi.
Bir mektupla bana bildirisi şu şekilde idi:
Oğlum Galip Efendi, ben istihareyi kendim için değil, senin
ihvanın dedikoduya düşmesin diye istedim, ben makamdan emir
aldım. Kadiri ve rüfaiden icazet vermem emrolundu. Kim ne der-
se desin bundan sonra bizim dergahımız namına dervişin biatını
kabul edip dersini vermeye, mekarimi ahlak üzere götürmeye me-
zunsun yazılmış, kadiri ve Rufai’den, oradan da şahitler huzu-
runda imzalanmış icazeti verdiler. ALLAH makamlarını cennet
eylesin.
İcazeti alınca bu hakka dair gördüğüm manayı anlattım. Ma-
nam şöyle idi:
165
Manamda bizim müstecir olarak işlettiğimiz Paşa Hamamın-
dayım. Elimde bir çıkı sulanmış Çorum yufka ekmeği, sağ elimde
en büyük ışıl ışıl pırıl pırıl petrol lambası. O şekilde hamamdan
içeriye giriyorum, göbek taşının kenarına Hacı Hekir Baba postu-
nu sermiş ve üzerinde oturuyordu. İçerisi kalabalıktı.
Cin taifesinden hizmet için verilmiş, efendinin anlatageldiği,
biri 800, birisi de 1000 yaşın üzerinde cin taifesinden huddemlerle
de görüştüm.
Hacı bekir baba oturduğu postunda bana yer açtı ve yanına
oturttu. Elimdekileri postun kenarına bıraktım, gördüm ki bir
çıkın ekmekle aynı lambadan, benim bıraktığımın yanında duru-
yor.
Hazret buyurdu ki, "bu da bizden sana" ve devamla, "Galip
Efendi bizden nazar mı istiyorsun, zikrullah mı?"
Düşünmeden gayr-ı ihtiyari, "zikir istiyorum" dedim. Havan
topu mermisine benzer bir mermiyi kalbime yerleştirdiler, öyle
bir rabbımı zikretmeye başladım ki, Hz. ALLAH’ın isimlerini
benim gibi okuyan kimseye rastlamadım.

165
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Kayın pederime anlattım bu durumu, tebrik etti de, "oğlum


keşke nazar istese idin, nazarınla insanları irşat ederdin" buyur-
dular.
Ben hayatımdan memnundum. Tertib ve tanzim-i ilâhi ne ise
odur, "hatırın kırılmasın" diye sana sorulan sualin cevabının ger-
çeği yansıtmayacağını bilesin, amma hakîkatın yegane cevabıdır.
Efendiye hizmet için verilen huddemlerle görüştüm.
—Nerelisiniz? Diye sordum.
—Mucurluyuz, dediler.
Bina ortağım gazocağı malzemesi ve hırdavat satardı, aksi ve
nakıs idi, o da mucurlu idi, dervişimizdi. Mucurlu Mehmet Ercan
Efendiyi tanıyor musunuz? Diye çok uğraştım, tanıtamadım. Er-
tesi gün mehmet efendiye çattım:
—Nasıl bir insan isen seni hemşerin cinler dahi tanıyamadılar.

166

166
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

KARA ŞEYH HACI BEKİR BABA’NIN


CİNLERLE SOHBETİ

Çorum’da olan biten olaylardan malumat edinmesi


Kara Şeyh Hacı Bekir Baba Seyit Ahmet el-Bedevi Hazretlerinin
Türbesinde evrat ve ezkarı ile meşgul iken, nizamlı ve intizamlı yürü-
yüş kolunda bir kalabalık Hazret’in yakınından geçiyorlardı. Bazı kişi-
lerin selâm verdiklerini, içlerinden bazılarının “hemşerim” diye hitab
ettiklerini duyuyordu.
Olayın devamını kendisi anlatıyor:
Aradan çok geçmedi, sekiz on kişi kadar bir topluluk tekrar selâm 167
vererek, hemşerim diye yakınlık gösterip yanıma oturdular. Selâmla-
rını aldım, hemşerim dedikleri için sordum:
—Çorumlu musunuz?
—Evet, Çorumluyuz, dediler.
—Kimlerdensiniz? Hangi mahallede oturuyorsunuz? dedim.
—Melekgazi’de dururuz, deyince, orada mahalle ve ev olmadığı
için “cin yatağı” denildiği Çorumlularca malumdur.
—Yoksa siz cin taifesinden misiniz? Dedim.
—Evet, dediler.
—Ne işiniz var burada? Ne zaman çıktınız Çorum’dan? Memle-
kette ne var ne yok? diye sordum cin hemşerilerime. Ben çıkalı aylar
olmuştu.
—Bir davamız vardı, temyiz mahkememiz var. Tanta’da davamızı
temyiz etmiştik, beraat ettik, elhamdü lillah. Zamana gelince, yeni
çıktık Çorum’dan, bizler için sizler gibi yolculukta müddet ve meşak-
kat yoktur.

167
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

—Bana Çorum’u anlatın, neler oldu yakın zamanda? Hayli za-


mandır uzaktım sılamdan.
Dediler ki:
—Filânca zat filân gün vefat etti. Felân tarihte falanca yer yandı.
Filanca zaman bir kaza oldu, kazada filâncalar vefat ettiler.
Ben cin hemşerilerimin bütün söylediklerini not aldım.
İzn-i icazetimi alıp da maneviyatın emri üzere Çorum’a dönünce
ilk işim cin hemşehrilerimin sözlerinin doğruluğunu araştırmak oldu
ve ziyarete gelen Çorumlu kalabalık ıhvana sordum:
—Filân tarihte filân zat vefat etti mi? diye.
—Keramet buyurdunuz, dediler.
—Filân tarihte falan yer yandı mı? diye sorduğumda; hayret etti-
ler, gaipten haber veriyor zannının verdiği heyecanla yine:
—Keramet buyurdunuz, dediler.
Cin hemşerilerimden neler duydumsa hepsini anlattım, ayni naka-
rat keramet dediler ve mana sarhoşu oldular. O cemaate gerçekleri
168 söyledim, keramet olmadığını ve cin ve din kardeşlerimin bana anlat-
tıklarının doğruluğunu anlamak içindi, sözlerinde hilaf yok hepsi doğ-
ru çıktı dedim.
Bu olaylar metafizik olay olduğu için nakletmeden geçmek is-
temedim.
Sakın cin diye bir şey yoktur diye tertîb-i ilâhiye ters düşme-
yesin, küfre gidersin. ALLAH kelâmı Kur’an-ı Azîmüş-şân’ı da
inkar edenlerden olursun.
Bismillâhirrahmanirrahim
"De ki: cinlerden bir topluluğun Kur’ân’ı dinleyip şöyle söy-
ledikleri bana vahyolunmuştur. Gerçekten biz doğru yola ileten,
harikulade güzel bir kur’ân dinledik. Biz de ona iman ettik. Kim-
seyi rabbımıza ortak koşmayacağız.
(Cin Suresi, 1-2.)
Kur’an-ı Kerim’den Cin suresinden yalnız 1. ve 2. ayeti yazdım.
HZ. ALLAH’ın Kur’an-ı Azîmü’ş-Şân’ın çok yerinde bildirdiği halde
sen halâ Cin’in mevcudiyetini inkar edecek misin?

168
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

HZ. ALLAH’ın bu yönlü bildirilerini inkara devam ederek


Kur’ân-ı Kerîm ALLAH kelâmıdır, ben iman ediyorum diyebiliyor
musun? Desen de:
Metafizik olay ve zuhuratları inkarınla -ALLAH’ın ne yapa-
cagına akıl erdiremeyiz amma- hakîkat fukarası olduğun gibi ger-
çekleri bilen ve yaşayanlara gülünç oluyorsun.
“Dinin cüz’ünden feragat, küllünden feragattır” denildi.
Onlar da Benî Âdem gibi teklifata tabidir, nefsani duygu ve yaşan-
tı, erkeklik dişilik onlarda da vardır. Benî Âdem’le evlilikleri de görü-
lür. Cin taifesine uygun çocukları da olur. Bu çocukların zuhuru ceset-
li olarak dünyaya gelse de, Benî Âdem gibi maddeye intibak edemez.
Bu yönlü evliliklerin yaklaşımında cinni yaklaşım daha baskındır,
ceset anormal duruma düşer. Halk dilinde sara denir, tıbbın müdahale-
sine uygun saralar da vardır, bunları birini diğerine karıştırmamak
lâzım.
Bildiğimiz bilemediğimiz, na-mütenahi yaratıkların efdali
hazret-i insandır.
Hazret-i insanın kemalâlatına eşdeğer başka bir mahluk ya- 169
ratmamıştır.
Şerefli mahluk, efdal-i mahluk, Hz. ALLAH’ın indinde, ge-
rekse madde aleminde olsun ademlikten hazret-i insandır.
"Yer yüzünde halifemi yaratacağım." Hitabının zuhur mercii
olarak yarattığı kamil hazret-i insandır.
"Yer yüzünde halifemi yaratacağım" müjdesinden nasibli
olabilmen için, Hz. ALLAH’ın elçileri vasıtası ile gönderdiği me-
karim-i ahlak üzere yaşamaya dikkat et.
Rahmet-i ilâhiye, sa’y-i gayretini sarfederek, elde edilen
ademlikten sıyrılıp, insan olan, hatta kemalata ermiş, hazret-i in-
sanda müşahede edilir.
Yaşadığı zamanın değerini müdrik, Hz. ALLAH tarafından
ihsan edilen emr-i ilâhiyeye uyumlu güzelliklerden istifadeyi bilen
bahtiyar insan.
İmanında amentünün şerhi, mekarim-i ahlak-ı hamide görü-
len kamil insan.

169
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Sen yaratılışın sırrısın, iyi bilesin ve bildiğin zaman da sakın


şımarmayasın.
Bilesin ki yerli yersiz, affolmayan şımaranları ararsan, mes-
kenleri küfür bataklıklarıdır.
Buna rağmen merhamet-i ilâhi olan tövbe kapusu kıyamete
kadar açıktır.
Geç kalma. Hemen mana yönünü rahmet kapısına yönelt. Ki-
şinin günahından nedamet duyup, af dilemesini bekliyor affu
mağfiret kapusu.
Hz ALLAH’ın zatına mahsus olan sıfatları, aciz ve naçiz şah-
sına maletmeye kalkışma, şirke düşersin.
Benî âdem için hasseten yaratılan ibadet ve taat güzelliklerini,
ittika sahibi, müttaki, mü’min olmadan bu rahmet-i ilâhiyelerin
lutuf ve ihsan olan zevkine nail olman mümkün değil.
O bakımdan Hazret-i ALLAH, kelâm-ı kadîmin baş ayetinde
müttaki kullarından bahsediyor ve o müttaki kullarım gaibe iman
ederler, namaz kılarlar, verdiğimiz rızıktan muhtaçlara tasadduk
170 ederler. Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilen kitab
ve peygamberlere ve ahiret gününe iman ederler. Onlar rablerin-
den bir hidayet üzredirler ve kurtuluşa ermişler ancak onlardır.
(Bakara Suresi, 2-5)
Hz. ALLAH’ın müttaki kullarına şartsız in’am ve ihsanıdır,
Dîn-i İslâm şartlı değildir.
Gerçekler dışı olan bu anlatım, beni ademi, biri birine nedense
zaten düşman iken, İslâm’ın şartı beştir diye, kanun-u ilâhiye de
ters düşen, yersiz bildirilerimizle toplumların biri birine olan
düşmanca tutumlarına din düşmanlığını da ekledik.
Ayrıca içtihatsız da bırakılan, maddesi ve manası ile o güzelim
Dîn-i İslâm’ı yaşanamayacak hale getirdik.
İslâm, cümle peygamber efendilerimizin tebliğ eylediği müşte-
rek dinin ismidir.
O bakımdan peygamber efendilerimiz, getirdiği şeriatları ile
anılırlar ve zamana göre gösterdikleri tarikleri zamanına en uy-
gunu ve doğrusudur.

170
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Hz. ALLAH buyurdu ki: Biz peygamberlere bir şeriat, bir de


tarik verdik.
Yaratılan güzelliklere ve yaşanılan içtihat görmüş zamanına
uyumlu ve düzenli yolunu bulmuş adem toplumları.
Tasdikli yaşantısını düstur edinmiş, yaratanını kulluk vecibe-
sini icra edecek kadar bilen, peygamberinin getirdiği şeriatı, gös-
terdiği tarik-i müstakîmi, yaşadığı zamana göre, içtihat görmüş
şeriatı ile yaşayan toplumlar, Hz. ALLAH’ın bildirdiği Dîn-i
İslâm üzere olduğu gibi, müttakidirler de.
Lütfen yanlış hüküm verme. Dünya nizamı ve idare tarzını HZ.
ALLAH kullarının iradesine bırakmış ve emretmiş:
"Ey insan! Dünyayı ben yarattım, sen düzene koyacaksın."
Kur’ân-ı Kerîm’i, manasını anlayarak okur isen bu hitab-ı ilâhiye
muttali olacaksın.
HZ. ALLAH’ın günah-ı kebair olarak belirttiğinin dışında, her
güzelliği İslâm’da göreceksin. Bilen toplumların ısrarla benimsedikle-
ri cumhuriyet, demokrasi ve insan hakları olan lâikliği,** muasır mil-
letler seviyesine çıkarmaya mani olduğu zannedilen semavi dindeki 171
umuma lutfedilen Dîn-i İslâm’da ve cümle Peygamber Efendilerimi-
zin tebliğ ettikleri emr-i ilâhinin ismi olan Şeriattte de bulacaksın.
Geriye itekleyen, güzelliklere karşı bir tebliğ ve emir görmedim.
Yaşayarak ve bilerek şahitlik ediyorum, cümle güzellikler, semavi din
olan İslâm’a ve içtihat görmüş şeriatlara karşı değildir.
Karşı göstermeye çalışan çarpık bilgi ve zihniyeti ile bilginlik tas-
layan, ilâhi ölçüye göre dalâlettedir. Bu ve buna benzer kişiler, bilme-
den de olsa yaptıkları günahın hesabını verebilecekler mi?
HZ ALLAH’ın af ve mağfireti sonsuz. Amenna. Umumu tahrip
etti ise, davası HZ. ALLAH’a kalmış. Yanlış yönlendirdiğin kulların
haklarını hatırdan çıkarma, işte ehl-i hakîkat, Dîn-i İslâm’ı ve şeriat-ı
garrayı böyle istiyor ve izah ediyor..
Peygamber efendilerimizin getirdikleri şeriat nedir? Ne ifade
eder? Dinle:
Hakikatın zahire yansıdığı zaman aldığı isim şeriattır.
Tarikat şeriattır, marifet şeriattır, hakikat de şeriattır.

171
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

İşte bazı tertîb-i ilâhiden yeterli malumatı olmadığı halde din-


dar görünüm sergileyen kesimler.
Şer’i gerçeklere yeteri kadar aşina olmadığı halde, hareketle-
ri, tavırları, ve çarpıtıcı sözleri ile, Dîn-i İslâm’a ve tatbiki ile yü-
kümlü kılındığı ve bi’at eylediği peygamberinin tebliğ eylediği
şeriatının ve gösterdiği tarikının, elbette yaşanılan zamanın içti-
hadına tabi olması gerektiğini bilemeyerek, koruyorum zannı ile
daha yaşanılmayacak hali empoze etmek istediğinin farkına ne
zaman varılacak.
Türk milletinin olduğu gibi cümle muhammedilerin de medar-
ı iftiharı, prof. Dr. Süleyman Ateş hoca efendi bu hakka dair,
Tempo (sayı 27/812, 2003) dergisinde ne diyor dinle.
Zamanın ulemasını itham ederek: "dinin ruhunu gizliyorlar,
bin sene önceki şeyleri tekrar ediyorlar. İnsanlar bu yüzden din-
den uzaklaşıyor. Bu kabuğu kırmamız lâzım. İnsanlar ve din uz-
manlarının iyi yetişmeleri gerekiyor, sorun eğitimde."
Bin sene evvelki şeyleri tekrar ettirirseniz insanların kafaları
172 onunla şartlandıkdan sonra, 50 yaşından sonra gerçeği söylesen
de kabul etmez artık.
Din eğitimi verenlerde asıl problem. Kötü niyet yok, onu öyle
biliyor, öyle anlatıyor. Biz Kur’ânı anlayamıyoruz diyorlar.
"İçtihada tabi şer’i hükümler kendisini her zaman tazeler"
anlayışının tazelenmesi gerekir.
Din kısıtlayıcı hükümler getirmemiştir. Genel hükümler, ev-
rensel hükümler vardır. Kur’ân’da ayrıntı hükümler zamanın
anlayışına bırakılmıştır.
Yeni şartlara göre yeni kanunların çıkarılması lâzım. Bunu
müçtehit denilen din uzmanlarının yapması gerekli, amma maale-
sef bu içtihat kapısı kapatılmış bin sene önce.
Peygamberimiz Efendimizin yaşadığı asra bakalım.
Muaz bin Cebel (r. A.) Efendimiz Yemen’e vali tayin edilmişti.
Hazreti resulullah (s.a.v.) efendimiz sordular:
—Ya muaz, ne ile hükmedeceksin?
—ALLAH’ın kitabı ile ya Resul Allâh.
—Orada bulamaz isen ya muaz?

172
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

—Hazret-i Resulullah’ın sünneti ile.


—Orada da bulamaz isen ya Muaz?
—İçtihadımla Yaresul Allâh.
Diye cevap verince, Peygamber ya Resul Allâh… efendimiz
böyle bilgili alimler ihsan eylediği için Hz. ALLAH’a hamd-ü sena
etmiştir.
(Hadis hasendir, zira bugün dahi geçerlidir, sıhhatlidir. Bu
gün böyle düşünen bir çok müçtehide ihtiyacımız var, muhtacız.)
İşte bazı dindar kesimler gerçeğe aşina olmadan hareketleri ve ta-
vırları ve çarpık sözleri ile Din-i İslâm’a ve şeriatlarına elbette bilme-
yerek zarar veriyorlar.
Bu duruma muttali olan dini bilgisi yeterli ve zamana içtihada az
çok aşina, şahidi olduğum, davası için yaratılıp Hz. ALLAH tarafın-
dan vazifeli kılınan, yıkılan Osmanlı İmparatorluğunun yerine Cum-
huriyet Devletini kuran Mustafa Kemal Atatürk, yaşadığı zamanın
büyük meşayihi Nurullah Efendiye çok kişilerin bulunduğu bir meclis-
te gerçeği şöyle anlattı:
—Efendi hazretleri, biliyorsunuz tekke, zaviye, dergahları, türbe- 173
leri lüzumuna binaen ben kapattım. ALLAH bana yeterli ömür vere-
cek mi, bilmiyorum; zamanı gelince onları ben açacağım.
Bu olayı tekrar tekrar yazmak ihtiyaç olduğunu biliyor, bu kadar
da olsa o müstesna insanın gerçek halini anlattığım için haz duyuyo-
rum.
Bu gerçekleri ihmal mi, kasıtlı mı? Bilemiyoruz, bekletmekle
zamanı sebepsiz geçirerek, sahte mana bezirganlarının adedini
artırdıkları bir gerçek.
Mesuller bunun hesabını ind-i ilâhide verebilecekler mi? On-
ların namına mesulü olduğum manevi vazifem etkisi olacak, inan
üzülüyorum.
HZ. ALLAH’ın varlığına yeteri kadar iman edemeyen, maddede
gördüğünden başka bir şeyi kabul etmeyen materyalist ademde
hakîkatı ve manayı aramak gülünç olmuyor mu?
Temenni ve niyaz ederiz, onları da HZ. ALLAH hidayete erdirsin,
amin.

173
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Metafizik zuhurat ve tecelliler Hz. ALLAH’ın yedinden tertip


ve tanzim edildiği mana düzenini kalbi ve hali tasdikiyle imanı
kemalata eren kulda merhamet-i ilâhiyenin her an zuhuru görü-
lür ki, o bahtiyar kulda kardeşlik ve hoşgörünün mevcudiyeti küll
olarak yaşantısında ve muamelâtında halkedilmiştir, onun malı
olmuştur.
Bu halin zıddını mana yoksununda gördüğün halde, gerek
halle gerekse kelâmla güzeli göstermeye güçlü kılınmadın ise dua-
dan başka gücün var mı?!.
Manayı yansıtmayan, beş duygudan öteye yol tanımayan din,
semavi din de olsa netice putperesliğe dönüşmeye müsaittir. İstese
de istemese de küfre mahkumdur. Tarih boyu böyle olmuştur.
Muhtaç Olduğumuz Kardeşlik kitabında mufassal olarak yaz-
maya çalıştığım, Mustafa Kemal Atatürk, okul ve dava arkadaşı
Ali Feti Okyar, Sultan Samit Han… Hazret-i ALLAH cümlesinin
makamlarını cennet eylesin.
Cennet-mekan Sultan Hamit Han Cumhuriyet’ten evvelki yetiş-
174 miş, mana yoksunu muvcut din ulemasını nasıl anlatıyor? Dinle de
haksız yere vatanı için bildiği kadarı ile samimi çalışanlara nankörlük
etme:
Cumhuriyet deyince de hatıra elbetteki ve rakipsiz olarak Mustafa
Kemal Atatürk gelir. Onu takip eden şahsiyet de İsmet İnönü’dür.
Anlatacağım ifşaatla ilgili olduğundan Harbiye Mektebinde dü-
şünce ve kader arkadaşlarından aynı kurmayyüzbaşı rütbesini taşıyan,
-makamları taltif-i ilahi olan cennet olsun- Ali Fethi Okyar’dan kısa
da olsa bahsedeceğim.
Atatürk 1930 senesinde çok partili demokrasiye geçmek kasdi ile
muvafık gördüğü okul arkadaşı, düşünce ve gaye arkadaşı Fethi Ok-
yar’a Serbest Fırka’yı kurdurdu.
Atatürk gördü ki, millet çok partili demokrasiye uyum sağlayama-
dı. Dört ay sonra Atatürk’ün emri ile Ali Fethi Okyar’a Serbest Fır-
ka’yı kapattırdı.
Cennet-mekan Sultan Hamit Han sadaretten, iktidardan el çektiri-
lip, Alâattin Köşkünde gözaltında geçirdiği günlerde ben de vazifeli
idim. Geçirdiği günler içinde bana bazı şeyler soruyordu. Öğrenmek

174
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

istediklerinin çoğunun çözemediği mevzular üzerinde olduğuna dikkat


ettim.
Bunlar arasında Balkan devletlerinin bu kadar kısa zaman içinde
yüzlerce sene idaresinde yaşadıkları Osmanlılara karşı isteklerini ka-
bul ettirecek kudrete nasıl erişebildikleri de vardı ve benim çok uzun
olmamakla beraber hizmetimi bu çevrede görmüş, şahsen de oralı ol-
mamı, muhiti bilmemi yeter sayarak sualler sorardı. Bir gün dedi ki:
—Bulgarlar, Balkanların en iptidaî kavmi olarak bilinirdi, bunu
Rus sefirlerinden bile dinlemiştim. Kısa zamanda derlenip toparlandı-
lar. Nasıl, sebebini izah edebilir misin?
Bu sualini mümkün olup da Sofya’da dört yıl Elçilik yapmış ol-
mamdan sonra sorsaydı daha açık ve inandırıcı cevaplar verebilirdim.
Fakat o gün de aynı teşhisimin üzerinde durdum:
—Papazlar, şevket meab; papazlar, din adamları!..
—Çünkü bu Ortodoks papazları sadece din bilgileri öğretmiyorlar,
milli istekleri de kalplere ve kafalara aşılıyorlar. Bilgileri de buna kafi
geliyor. Her Bulgar papazı yetiştirilmesini üzerine aldığı halkın ceha-
letten kurtulmasına kazanmak ve iş sahibi olmak için öğrenmesi şart 175
malumata da sahip olmasında yardımcı oluyor. Dini esas temel olarak
kullanılırken, karşısındakilere hem siyasi, hem hayati hatta mesleki
bilgiler veriyor. O iptidaî adamı elinden geldiğince yaşanılan devreye
eriştirmeye gayret eder hale getiriyor.
Beni, o güne kadar rastladığım dikkat ve alakasının sanırım müm-
kün olanı ile dinledi. Kendisini çok üzen olaylarda teselli arama ihti-
yacı ile yaptığı gibi doksan dokuzluk kehribar tesbihini iki avucu içine
alarak uğuşturdu. Bir an daldı sonra konuştu:
—Şimdi size hicran olmuş bir hatıramdan bahsetmenin sıra-
sıdır efendi oğlum.
—Tarihini sarih olarak söyleyemeyeceğim. Fakat Ruslara karşı
kazandıkları zaferin arefesinde idi. Japon imparatorluk ailesine men-
sup bir Prens beni ziyarete geldi. İmparatorundan hususi bir mektup
getiriyordu. Benden İslâm Dini’nin muhtevasını iman esaslarını,
gayesini, felsefesini, ibadet kaidelerini, izah edecek kudrette bir
dini ilim heyeti istiyordu.
Bunun sebebi vardı; Orada İslâmiyet’i yaymayı mukaddes vazife
sayan Abdurreşit İbrahim isimli aslı Kazanlı olan bir müslüman

175
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

alimden mektup almış. Japonya’da İslâmi Tamim Hareketine yardımcı


olmam istenmişti. Şeriat-ı Muhammediye ile yükümlü İslâm aleminin
halifesi idim.
Bir taraftan daima iftihar ettiğim ve hizmetkarı olmaya çalıştığım
bu ali vazife, diğer taraftan ruhumda bu mahiyette şerefli hizmete
duyduğum hasretle mümkün olan her şeyi yaptım. Fakat bu yardımım
daha çok maddi sahada kaldı. Çünkü Abdurreşid İbrahim Efendi
bizim din adamlarımızdan başka hüviyet içinde idi. Türkçe, Arapça ve
Farsça’dan başka Rusça ve Japonca biliyordu. Avrupa’yı baştan aşşağı
dolaşmıştı. Çin’i bile görmüştü. Kırk yaşından sonra Fransızca ve La-
tince’yi de öğrendiğini yazmıştı. Japonya’da Şinto Dininin değişen
şartlar içinde Japon münevverlerini tatmin etmediğini mantık, akıl,
ilim, ruh birliği ve cihanşumul (evrensel) felsefeyi temsil edecek bir
dini manevi hareketin, Japon milletince benimseneceğini, İslâmiyetin
de aslında bütün bu vasıfları ihtiva ettiğini, sadece hakîkatleri izah
edecek kudret ve ilmi–mânevi kifayette şahsiyetlere ihtiyaç olduğunu
yazmıştı. Japon imparatorundan, ailesinden bir prensin ziyareti ile
böyle bir mektup da alınca mevzuun ehemmiyeti hadise olarak önüm-
176 de idi.
Onların istedikleri din alimlerini bulabilse idim. Japonlardan
evvel kendi milletimin ve halife yani peygamberimizin vekili ola-
rak İslâm aleminin istifadesini temin ederdim.
Fakat bizdeki din adamlarının ilmi ve manevi seviyelerini çok iyi
biliyordum.
Pederim merhum Sultan Abdülmecid’in büyük ümitlerle genişlet-
tiği Tıbbiye için Avrupa’dan getirdiği ecnebi muallimlerden ders alan-
ların kafir olacağını söyleyen ulemâ benim saltanatımda da yerindey-
di.
Bugün gördüğünüz ve sizin de yetiştiğiniz mekteplerin çoğunu ya
ben açtım yada buğünkü hale getirdim.
Mektebi Sultani (Galatasaray) ve herkesin serbestçe okuyabileceği
mekteplere bakınız; nufusa göre en az olan Türk talebedir.
Bu sadece iktisadi sebeblerle değildir. Bilhassa Anadolu’da bu
mekteplerde okumanın selâbet-i diniyeyi zedelediği halâ telkin edili-
yor.

176
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Eğer Harbiyeye Hırıstiyanları alma izni verilse, değil bizdeki ekal-


liyetler Yunanistan’dan hatta belki Rusya ve diğerlerinden dahi talebe
gelir.
Ben saltanata geldiğim zaman sadece Kuleli İdadisi vardı.
Ülkede yedi yerde askeri idâdi, Selanik Harbiyesi, Selanik ve
Konya’da Hukuk Mektebini ben açtım. Bunlardan gayem mülkiyeyi
de ilmiyeyi de tatminkar hale getirmekti.
Ne ise… bunları tarih bir gün elbette yazacak.
Düşündüm ki, Japon İmparatorunun istediği Müslüman din alim-
leri kendi ülkemizde olsa ve onları ben bulabilseydim, Japonlardan
evvel kendi milletimin ve Halife yani Peygamberimizin vekili olarak
İslâm aleminin istifadesini temin ederdim.
Şöhret yapmış ilmiye mensublarını tanıyordum. İçlerinde şahsen
hürmete şayan çok şahsiyet vardı. Ekseriyetle de şahsen faziletli idiler.
Fakat ilmi kudretleri olduğu kadar cihanı telakki tarzları bu kadar bü-
yük ve İslâmiyetin mukaderatı üzerinde tesir yapacak mevzuu ele al-
maya, neticelendirmeye müsait değillerdi.
Daha evvel tanıdığım, İngilizlerin elinden alarak emniyete aldığım 177
ve İstanbul’da şahsen misafir ederek ömrünün sonuna kadar huzurunu
temine gayret ettiğim, meselâ Cemalettin Afgani gibi içtihat sahibi
büyük alimler de yoktu. Zaten Cemalettin (gibilerin) akibeti, Hırısti-
yan dünyasının artık İslâmiyet’e yeni çığırlar açacak o ilk günlerin
heyecan ve vecdini büyük ve şerefli neticelere ulaşma kudretini temsil
edecek MÜRŞİTLERE kolaylıkla hayat hakkı tanımıyacaklarını gös-
teriyordu.
Bu elbetteki böylelerinin var olmasına mani değildi.
Fakat japon impaatorunun istediği müslüman din alimlerini
yetiştirecek feyyaz membalar da artık mevcud değildi.
Medreselerimiz birer ilim irfan kaynağı olmaktan mahrumdu.
Şimdi siz neden otuz şu kadar sene içinde “sen yapmadın. Ecdadın
nasıl yapmış?!” sualini sorabilirsiniz.”
Cümlesinin burasında durduğunu ve başını eseflenircesine iki ta-
rafa salladığını hatırlarım.

177
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

—Beyefendi oğlum, bu gibi işlerin muayyen başlama devri ve


zamanı var. Saltanat müddetim sırasında en çok hatırladığım hakikat-
lerden birisi “demir tavında dövülür” darb-ı meselimiz olmuştur…”
Bu ibret-amiz olayların günümüzdede mevcudiyeti bariz görülen
ve acısı ruhen duyulan, fakat sonsuz müsamahalı rahmet-i ilâhîyenin
tesellisi olmaz ise dayanılması müşkül.
Hurafe ve bid’atlar ilim adına ısraren devam ettirilmeye çalışılan,
maddeden öte manayı hal yolu ile yansıtamayan, rahmet-i ilâhiyeyi
yeteri kadar göstermeye müsait olamayan, akıldan öteye yol bulama-
yan, tek başına fiziki ilim, fiziküstü, meta-ilim garibi şunu iyi bilmeli-
dir ki; fiziküstü, metafizikle zahiri ilmini müşterek yürüterek, hurafe-
den, bid’atlardan arınmış, emr-i ilahi olan şeriat-ı muhammediyeyi
asr-ı saadette olduğu gibi manasını göstermek; maddesini de, bugüne
mahsus yaşanması mümkün, ehil ulamanın içtihadı ile tanzim ve
tertîb-i ilahiye uyumlu yaşayan şahsiyetler;
Hz. ALLAH’ın lutfu ihsanı ile yeryüzünde mevcudiyetleri kı-
yamete kadar devam edeceğinin haberi verilmişken, imanlı kişile-
rin metafizik zuhuratlardan nasibini alamamaları, mana mahru-
178
mu olmalarına halâ rahmet-i ilahiyenin izahının tesiri olmadığını
görüyorum.
Ne zaman? Gerçeğe yöneldiği görülüp, ümmetçe, milletçe,
ALLAH’ın emrine muvafık kulluk vecibesini hemcinsimize karşı
da yükümlü olduğumuzu idrak etmenin zamanı gelmedi mi?!.
Fiziki olaylarla ilgilendiğimiz gibi, mana ilmi olan metafizik
zuhuratlara da ne zaman ilgimiz olacak.
Dünün hasretini çekerek, bugünü emr-i ilâhiye uygun, yaşadı-
ğı zamana da uyumlu yaşamak muhaldir. Hatta imkansızdır!.
Nasıl, niçin bu hale geldik? Suçlu aramaya ne hacet? Davayı rah-
meti ve mağfiteti bol sahibimize bırakalım.
Sırât-ı müstakîmin yaşanmasında gerçeklerin anlamını Haz-
ret-i ALLAH açık beyan ediyor; sadakatle ve samimiyetle dinle.
(Resülüm): Sabah akşam Rablerine sırf onun rızasını dileye-
rek dua edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsü-
nü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi zikretmek-
ten gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan
kimseye boyun eğme.

178
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

(Kehf Suresi, 28)


Anlayabildikse ne mutlu!!!.

***

179

179
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

MAHMUT YA DOĞRU SÖYLEDİ İSE?!.

Marangozlar sitesindeki atölyemin yakınında kahve vardı. Bu


kahveyi çalıştıran Mahmut halkın taktığı isim, bıyıkları aşırı derecede
büyük olduğu için “Pala” diyorlardı.
Bize karşı çok hürmetkardı. Erzurumlu, kimi kimsesi olmayan Pa-
la, kahve yaptığı yeri benim tavassutumla vermişlerdi. Ben de şart
koşmuştum: kumar oynatmayacaktı, söz vermişti.
İşittim geceleri kumarcılar Mahmud’u kandırmışlar; gizli, gizli
180 kumar oynattığını eşittim.
Manevi bir olaydan dolayı Mahmud’un hakkını üzerime geçir-
memeye özen gösteriyordum. Yakınımızda başka kahve olmadığı için
atolyeye Mahmud’un kahvesinden, çay kahve oradan içiliyordu. Mar-
ka alıyorduk. 100 marka on iki buçuk lira idi. Sene 1968. Marka biti-
yor, hesap öyle ödeniyordu. Usül öyle idi.
Öğle namazını kılmaya hazırlanıyordum. Marka bitmiş, Mahmut
yeni marka getirmiş. Evvelki 100 markanın hesabını ödedim.
Pala demez mi:
—100 marka daha hesabınız var!..
Borçtan korkan ben, lüzum eden malzemeyi dahi peşin alırım.
Yüz marka hiç Mahmud’a takıntı bırakır mıyım!
Benim itirazıma Mahmut cevap vermedi.
—Doğrudur abi, ile yetindi.
Ben de biliyorum ki doğru idi. Mahmut gitti. Ben de namaz kıl-
mak, için atolyenin merdiven altını 6 kişinin cemaat olacağı namazgah
yapmıştım, öğle namazının sünnetini kılmak için iftitah tekbiri almak
istedim; hayret “ALLAHU EKBER” diyemiyorum!.

180
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Unutmuştum Mahmut olayını. Ellerimi kulaklarıma kaldırdım.


İçimden benim anlayacağım bir ses: “Ya Mahmut doğru söyledi ise?!
HZ. ALLAH’ın büyüklüğünü bu hatana istinaden kullanmaya nasıl
cüret edersin?. Nasıl da susturdun Mahmud’u?” anlamında, iç ale-
mimde kuvvetli bir duygu namaz kılmama mani oluyordu.
Hemen Mahmud’u aradım, buldum. Yüz marka parası daha ver-
dim. Çok üzüldü “ben yanılmışım” diye, amma ısraren verdim.
Geri geldim. Hiçbir engel kalmadan huzur ve huşu ile miraç misa-
li namazı kıldım.
Hayret ediyorum hakka hukuka riayet göstermeyen hortum-
cunun, hortumun incesinin veya kalınının ceza ağırlığını bilemem
amma, huzur-u ilâhiye yönelenlerinin içinden rahatsız edici bir
ses gelmiyor mu? Veya geliyor da niçin duyamıyorlar?.
"Biz kur’ân’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o mü’minler için
şifa ve rahmettir. Zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır."
(İsra Suresi, 82)

*** 181

181
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

EHLİNE GÖRE İBRET-AMİZ BİR OLAY


NAKLEDERLER

ALLAH’ tanıyamıyan, tanıması da yaşantısına mani olan, fırsat


düşkünü KADI EFENDİYE şikayette bulundu:
—Filan hacı efendide benim 200 lira alacağım var, vermiyor.
Adalet isterim, diye.
Hacı efendiye kadı efendi sordu:
—Bu adama borcun var mı? diye.
—Hayır, bu kişiyi tanımam dahi.
182
—Yemin teklif ediyorum, deyince hacı efendi keseyi açtı. İddia
edilen parayı ödedi.
Kadı efendi esefle ve hakaretamiz sözlerle hacı efendiye çıkıştı:
—Bir de tanımam, borcum yok, diyordun. Yemini duyunca nasıl
ödedin?
-Kadı efendi! Benim borcum yok. Gene diyorum, bu adamı tanı-
mam.
—Fakat bugüne kadar doğruya dahi hiç yemin etmedim, et-
mek istesem de edemezdim…
Aman fırsat düşkünlerine hacı efendinin adresini vermeyin…
Çorum’un medar-ı iftiharı, makamı cennet olsun, bilal-zade
Hakkı Efendi bana şöyle bir nasihatte bulundu:
—Galip Efendi! ALLAH’tan korktuğunu kimseye hissettirme.
Yakanı na-ehlin elinden kurtaramazsın.
Ustam, cennet-mekan Hacı Ömer Gadife de beraberdi. Bu na-
sihatının nedenini anlattı.

182
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Benim nezaretimde Hazrete bir bina yaptık. Her işi bitiren ustaya
soruyordu
—Hakkını helâl ediyor musun?.
Fırsatı ganimet bilen, haramdan helâlden gafil cahil:
—Şu kadar daha verir isen hakkımı helâl ederim, demez mi?.
Razı ediyordu, veriyordu istediğini. O da bütün çalışanlara haber
veriyordu: “Ne kadar isterseniz veriyor, aza razı olmayın” diye.
Hesabı tutan ustam öyle söyledi:
—Binayı iki katına malettik!.
"Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp da kafirleri evliya
edinmeyin. ALLAH’a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek isti-
yorsunuz? (Nisa Suresi, 144)
Hz. ALLAH bu ayet-i celîlesinde cümle kullarına peygamber
varisi, silsile-i meratip, sizden bir ücret istemeyen evliyaya tabi
olmayı emrediyor.
Küfür üzere olup manevi bir kanıtı olmayanlarına değil.
Makarim-i ahlak üzere yaşayan kullara Hz. ALLAH tarafın- 183
dan verilen sıfatlar mü’min, müttaki, takva, vera sahibi.. Cemi
kullarına bu türlü yaşamalarının küll olarak Hz. ALLAH’ın ver-
diği özel isim "mekarim-i ahlak"tır.
Cümle peygamberimiz efendilerimizin Hz. ALLAH’ın ihsan
eylediği ve cümle mü’min kullarına da bu tertîb-i ilâhi üzere ya-
şamalarını emreylediği mekarimi ahlak hakkında ahir zaman
peygamberi Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz buyurdular
ki:
"Bilcümle ALLAH elçileri mekarim-i ahlak üzere geldiler.
Ben tamamlayıcıyım. Çünkü benden başka peygamber gelmeye-
cek."

***

183
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

KIZIM SEVİL’İN KIYAMETİ

Tahminen 1955’lerde idi. METAFİZİK bir rüya gördüm:


Ankara İbadullah Camisindeyim. Cemaat tekbir getiriyor. Ben
camiden içeriye girerken bir meczup bana hitaben:
—İki gün sonra kıyamet kopacak, dedi ve oradan kaçarak uzaklaş-
tı.
Rüyamın dehşeti ile uyandım.
Rabbım rüyamın tabirini iç alemime ihsan eyledi. Tabiri şöyle idi:
Kurban bayramının üçüncü günü kıyamet kopacak. Kurban bayramına
184 üç ay gibi uzun bir zaman vardı. Belirtilmemişti, ferdi kıyamet mi,
umumi kıyamet mi kopacaktı?
Nasreddin Hoca Efendiye sordular:
—Büyük kıyamet, küçük kıyamet nedir? diye
Hoca Efendi cevaben:
—Bunu bilemeyecek ne var: karım ölür ise küçük kıyamet kopar,
ben ölürsem büyük kıyamet kopar, buyurdu.
HZ. ALLAH bizlere, kaderin, kazanın zuhurunu, bizim aczimize
uygun rahmet-i ilâhiye olarak gizli tutmuş. Bizim hayrımıza ihsan
eylemiş. Bu tertîb-i ilâhilerin gizli bırakılmasının bizim hayrımıza
olduğunu anlıyamamışız, cehaletimizden.
Kıyametin kopacağına üç ay vardı. Bugünden nasıl bir kıyamet
kopacaktı? Kestirmek mümkün değildi. Bu merakla çok zor durumda
idim.
Üç ay yaşamak… Aczimin ürettiği fikri karışıklıklar çekilmez,
zor, her gün azaba dönüşmüştü. Umumi kıyamet olamazdı. Böyle bil-
dirmişti Peygamberimiz Efendimiz:

184
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

"Yeryüzünde Hz. ALLAH’ı zikreden kalmadığı zaman siz kı-


yameti bekleyiniz."
Yeryüzünde ehl-i zikir, ehl-i şükür, ehl-i tevhit, ehl-i aşk olan in-
sanlar, yaşadığı zamana göre bilinçlendikçe umumi kıyametin uzak-
larda olduğu anlaşılıyor.
Hz. ALLAH’ın haram kıldığının dışında, cümle güzelliklere
İslâmiyet denildiğini idrak eden, anlayıp da yaşayan,, ALLAH’tan
başka ilah edinmeyenlerin "gayr-i müslim olmayıp müslim kar-
deş" olduklarını bilen, samimi gönül ehlinin günbegün çoğaldığını
bildirmek kehanet değil.
Acabâ mecnunun bildirdiği kıyamet nasıl kopacak? perişanlığı ile
üç ay doldu. Kurban Bayramına erişmiştik. Gün sayısı bitti. Saatler
gün kadar uzamıştı.
Aman ya Rabbi! Bilerek bilerek yaşamak güzel.
Bilmeden imanlı, teslimiyetle yaşamak daha güzel.
Varlığını hissedip, kulluk yapacak kadar zatını tanımamak ne
feci!.
Bayramın ikinci günü en küçük kızım Sevil hastalandı. Ateşi var- 185
dı. Ankara Anafartalar Caddesinde Adliye’nin karşısında Kuleli evde
iskan ediyordum. Karşımızdaki sokakta Sami Ulus Çocuk Hastanesi
vardı.
Annesi ile hemen gönderdim. Doktor muayene etmiş, zatürre teş-
hisi koymuş ve çıkışmış;
—Hanım geç bırakmışsınız çocuğu. Götürün ve dikkat edin, diye
tenbih edip ilâçlar yazmış.
—İki gün sonra tekrar getirin, göreceğim, diye de tenbih etmiş.
Hani bir fıkra vardır. Yeri değil amma ben gene anlatayım:
—Köle ben seni Çarşambaya kovmak istiyorum, deyince, köle de:
—Zahmet etme ben Salı günü gidiyorum, demiş.
Bayramın üçüncü günü oldu. Bekliyorum “kıyamet kopacak” di-
ye.
Akşama yakın, 3 yaşındaki sübyan Sevil kızım ruhunu teslim etti.
"Kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn"

185
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Okudum ve günahsız yavrumun çenesini bağladım. Anası ile iki-


şer rekat namaz kıldık. Ailede zuhur edecek emr-i ilâhinin zuhuruna
gönüllü gitmişti yavrum.
Her yönü ile metafizik olay.
Hikaye gibi dinleme. İbret al. Yoksa bu rahmet-i ilâhiyeden
nasipsiz olursun.

186

186
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

TOSYALI ŞEHİTLERLE SOHBETİM

Çorum Üçtutlar Mahallesi Sağrıcı Sokak Osmancık Caddesinde,


iki katlı, dedemlerden miras kalan konakta iskan ediyorduk. Sokağın
içerisine uzanan kısmında, bilmem ne harbinde (şehitler söylediler
amma ismini hatırlıyamıyorum), iki güçlü erkek, bir kadın, bir de 7
veya 8 yaşlarında erkek çocuk Tosyalı olduklarını söylediler. Orada
medfun idiler. Kabirlerini gösterdiler. Bir kısmı bitişik komşu evinde
kalmış. Kabirleri çoktan kayıp olmuş. Amma o mübarek şehitler orada
kıyamete kadar mevcut, cesetli insanlar gibi. Rabbımın ihsanı kadar
tasarrufatları da bazan açık görülen: "Metafizik olay. Hz ALLAH
cümlesini şefi kılsın." 187
Zaman zaman orada mevcudiyetlerini belirtmeleri hadiselerle ba-
riz görülegelmiştir de tevatüren anlatırlar.
Babamın babası Hüseyin dedem şehitlerin bulunduğu yere hayvan
ahırı yapmış. Hayvanları koyduğu günün sabahı bütün hayvanlar çar-
pık çurpuk çıkmışlar. Dedeme gece manasında:
"Biz buradayız. Burayı temiz tut. Malınla sana işaret verdik.
Anlayış göstermez isen canına olur!"
Dedem hayvan ahırını kaldırmış. Orayı temiz tutmaya özen gös-
termiş. Dedemin vefatından sonra konağı paylaşmışlar. Şehitlerin ol-
duğu kısmı Ahmet Amcama vermişler.
Ahmet Amcama da görünmüşler. Amcamlar da orayı kiler olarak
kullanmışlar. Temiz tutmuşlar.
Amcam vefat edince ailesi teyzeme bir ev alınarak orası da kona-
ğa eklenmiş.
Babamın vefatı ile kardeşlerim müstakil tapulu orayı bana uygun
görmüşler. Konağı kendilerine almışlar. Ben itiraz etmedim.

187
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Ankara’da idim. Tapusu üzerime devrolduğu günün gecesi Tosya


şehitleri bana:
"Buranın sana geçtiğine çok sevindik" dediler.
Ben de mübarek şehitlerin tapum altındaki arazimde mevcu-
diyetlerinin ALLAH’ın bu fakire bir lütfu olduğunu belirttim.
Mali durumum müsait değildi. Orayı iskana müsait hale getirip ki-
raya verecektik. Ankara’da benim ödeyeceğim kiraya katkısı olsun,
diye evin yapılmasını kayınpederim Şeyh Hacı Mustafa Efendi yürü-
tüyordu. Kendisine rica ettim:
—Efendi, şehitlerin olduğu yeri türbe gibi çevirelim, diye.
—Eğer türbe gibi yapar isek, kimse burayı kiraya tutmaz.
Korkarlar duramazlar. Ben orayı temiz tutulacak yatak yorgan
yığmak için yer yaparım, dedi ve öyle oldu.
Ankara Sitelerdeki işyerini yaparken mecbur oldum, damadım
Hacı İzzet Efendi istedi. Ona sattım. “Temiz tutun” diye tenbih ettiğim
halde, orayı banyo yaptırmışlar. Malumatım yoktu. Başları felâketten
kurtulmadı. Onlar da evi sattılar. Başka yerlere gittiler.
188 Niye bu kadar anlatıyorsun? Der isen, orayı türbe yapma imkanı
bulamadım, üzgünüm. Kitaba yazdım. Şimdi yerine yedi katlı apart-
man yapılmış. Orada duranların rahat duracaklarını zannetmiyorum.
Giriş kapısının olduğu yerde, bir kısmı da bitişik binada. Orada Tosya-
lı Şehitler yatıyor.
Bu fakir hayatta iken orada yatan şühedaya hürmeten bir şey
yapılır ise türbeyi ben yapacağım.
Orada medfun tosyalı şehit kardeşlerim beni affetsinler. Kay-
nağı tavında dövemedik, maddi imkansızlıklardan. Buna şehitler
şahit. Rabbım da şahit.
"Ey iman edenler! ALLAH’ın kendilerine gazaplandığı toplu-
luğa tabi olmayın ki, onlar kafirlerin kabir ehlinden ümit kesdik-
leri gibi ahiretten de ümit kesmişlerdir."
(Mümtahıne Suresi, 13)

188
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

KAYISI

Enaniyetime haddimi bildiren, insan olabilmemin yolunu açan


metafizik olay, vesile kayısı, ledünni uyarı…
Hazret-i ALLAH’ın tertib ve tanzimini bariz görüntüleyen hoşgö-
rünün dışlanıp, halimin fanatizme dönüştüğü, fiziki inançtan başka
metafiziği yansıtan yeterli inanca iç alemimde yer verilmediği, yaşan-
tımı fanatizimden kurtarıp hoşgörü deryasına girmeme vesile-i ilahi
olan kayısının maddi ve manevi hayatımda neler yaptığını dinle:
Derviş olmuştum. Amma yaşantım ve duygularım sathi idi. İç 189
alemime yeteri kadar yansımıyordu. İnancımın etkisi bir nebze yer
etmişti zannediyordum. Amma hayatımda yeteri kadar etkisi görül-
müyordu. Zarfı okuyordum amma mazrufa yani zarfın içindeki mek-
tuba erişememiştim. Hele mektup ledünnü ise bu tecelliyat-ı ilahinin
hayli garibi idim.
1954 veya 1955 senesi idi. “Kayısı yılı oldu” diyorlardı ve hayli
ucuzdu. Hacıdoğan’daki atölyemde Dış İşleri Bakanlığı’nın taahhüt
edindiğim işlerini yapıyordum. Teslim günü yaklaşmış, durumumuz
sıkışıktı. O gün öğleden evvel Şeyhim Efendim Maraşlı Hacı Mustafa
Yardımedici elinde büyük bir sepetle geldi:
—Oğlum, bir sepet de sen al, Keçiören’den kayısı alalım. Kilosu
on kuruşmuş” dedi.
Efendimde benim de istifade etmemin zevki vardı ama nerden bil-
sin ki, başımı kaşımıya zamanımın olmadığını. İşleri gününde yetiş-
tirmeye mecburdum. Geçen her gün için para cezası vardı. Fakat nere-
den bilirdim ki, benim için gazab görünümünde olan olayın netiycesi-
nin rahmet-i ilahi olduğunu. ALLAH için tabi olmanın, şeyhine meyit
gibi teslimiyetin anlamını kitaplarda okuyordum. Mana alemime yer

189
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

etmediğinden henüz o güzelliğin sahibi değildim.. Mana kimliğimi bu


abd-i acize göstermek için tertib-i tanzim-i ilahi imiş.
Hazret-i ALLAH’ın bu tertib ve tanzimini zuhur mercii olduğu
halde şeyhim efendim de bilmiyordu. Bu ilahi imtihanı bilse idi bu
abd-i acizin muvakkat de olsa zararına vesile olacak bu tertibi üstlen-
mezdi. Efendimden zuhur eden emirlerin şeyhimin her gün şahidi ol-
duğum halleri ile kabil-i kıyas değildi. İç alemime de yansıdığını san-
dığım imanım dıştan görünen nefsani duygularım yaşantıma uygundu.
Amma onunla Hazret-i ALLAH’a yakınlık iddiamın alem-i manada
“geçmeyen akçe” olduğunu zaman zaman daha iyi anladım.
Benim geçirdiğim imtihanın ağırlığı avamın imtihanına eş değer
değildir. Ezel-i ervahda verilen manevi vazifemle şumullü idi. Bu tür
imtihanla avam sorumlu tutulmaz, inşALLAH. Zira birine gıda olan
lokma diğerini boğar, helakine sebep olur. Şimdi daha iyi anlıyorum
ki, şahsen nefsini dahi tatmin edemeyen, fiziksel kaideden öte gide-
meyen, fizik ötesinden nasip almamış, metafizik yoksunu, ilm-i le-
dünni garibi sathi imanım irşat vazifemde beni nereye götürebilirdi
ki?!..
190
Arzedeyim: Aklı din eyleyip manevi teşkilatı inkar, metafizik zu-
huratı inkar, tasavvuf ve tariki inkar edip İslam’ın şartını beşe çıkaran,
hiç kimseye “müslüman” sıfatını layık göremeyen, ALLAH’a olan
yalnız sathi inancının etkisinde kalmış, başka bilgiye sahip olmayan
bilge(!), bedeviye “imanın beş şartını yerine getirmez isen müslüman
olamazsın” diyerek, ALLAH’ın emrine de ters düşen, çarpık ilminin
ölçüsü ile rahmet-i ilahinin ümidi ile yaşayan, masum, garip topluluk-
ları katı telkinlerinle ya cehenneme veya “yapamıyorum” kırıklığı ile
küfre iteklenmeye müsait olan kişileri ilmi tutumun elbette ilm-i le-
dünniden ve hakiykatten uzak, nefsani hazzından öte gidemeyen ilmi-
nin doğal görünümün zuhurunun ilahi olmasını mı bekliyordun? Ku-
sura bakma! Bu yayığın yoğurdu elbette bu kadar olur..
Bedeviden istedikleri şehadet.. “Fizikten ileriye manevi yolu bu-
lamayan ulemanın hakiykat şahidi olması tertib-i ilahiye aykırıdır.”
Kat’iyyen olamaz. Olması elbette muhaldir. Çünkü kelime-i şahadet
mü’minlik sıfatının rahmet tecellisinin zirvesidir. Kusura bakma,
“dost acı söyler.” Ama gerçeğin ta kendisidir. Şahit olmanın yollarını
ara ve bul. Bu aramaya gönülden başla. Aşk yolunu seç. Zamana uy-
gun içtihat görmüş güzellikler kaynağı şeriatını bul. ALLAH elçileri-

190
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

nin getirdiği ilahi emirler dışında hakiykat yolu olmadığı gibi aşk yolu
hiç olamaz; arama bulamazsın!. Tavsiyem odur ki: Manaya giden yol-
ları bul…
“Ene medînetün, Ali bâbuhâ” (ben ilim şehriyim, Ali kapısı-
dır) hitabına iyi sarıl. Aradığını ve kayıplarını bu yolda bulacaksın.
Şüphen olmasın. “Hikmet mü’minin kayıp malıdır, nerede bulur
ise alsın.” Bu hitab-ı peygamberiye dikkat edersen “mü’minin kayıp
malıdır” diyor, müslimin değil… ALLAH’ın varlığını daha henüz
kabul etmiş, İslam’a yeni adım atmış bedeviye “Hazret-i ALLAH’ın
varlığına, Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) Efendimizin hak pey-
gamber olduğuna şahadet getir” diye, daha henüz muttali olmadığı
iman zirvesini bedeviden beklemen ALLAH’ın bildirisine de ters dü-
şüyor. Bedevinin şahsında şehadetin zuhurunun ısrarı zatınızın da be-
deviliğini ilan ve isbat ediyor!.. Başka yol şahadete götürmez. İnadı
bırak. Enaniyetten kurtul. Vesileyi iyi anla da kayısıdaki beni rahmet-i
ilahiye götüren hikmetleri dinle:
—Efendim” dedim, “manavda çok güzel kayısı var. Sepeti dol-
durtturayım” deyince ters tepki yaptı efendime. Beni işimi bilmez ve
israfatla tersledi. 191
—Taksi çağırayım” dedim.
—Hayır, otobüsle gideceğiz” dedi.
—Sepetle otobüse almazlar” dedimse de olmadı.
—Ben aldırırım” dedi.
Ben de bir sepet aldım. Almazlar ümidi ile otobüse yaklaştık:
—Buyur hacı baba!” diyerek, biletçi arka kapıdan bizleri içeriye
aldı. Meğer bahçelere giden otobüslere bu hususta belediyenin yolcu-
ları yükleri ile almaları emredilmiş. Her durakta bekliye bekliye Keçi-
ören iki yol kavşağına geldik ve indik.
Sağ taraftaki kayısı bahçelerine efendimle bahçenin ortasından
girdik. Dibine dökülmüş, altın gibi sararmış, sahipsiz kayısıları efen-
dim yerden alıyor, üfleyip üfleyip yiyordu. Benim ise iç alemim harap
olmuştu. Bu kadarına pes doğrusu! Sahibi olmayan bir şey nasıl yene-
bilirdi? Mollalığım tuttu. Mürşidimi ayıplıyordum, “şeriat dışı hareket
ediyor” diye! Gene üfledi kayısıyı, bana uzattı:
—Galip efendi oğlum, ye” dedi.

191
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

İç alemim eşşek alıp beygir satıyordu. Güya terbiyemi ve saygımı


bozmuyordum:
—Yemiyeceğim efendim” dedim.
—Neye yemiyorsun?!” hitabına:
—Hastayım” cevabını verdim.
Efendim bana uzattığı kayısıyı da yedi. Bitişik bahçeye girdik.
Bahçe sahibi koşarak geldi. Efendimin elini öptü, ALLAH’a hamd
ederek. Sebeb-i ziyaretimizi anlattık. Adamlarına seslendi. Ağaçtan
toplayıp sepetleri doldurmalarını emretti. Sepetler doldu. Efendimin
çok ısrarına rağmen para almadılar. Ayrıca bir tabak dolusu yememiz
için de olgunlarından kayısı getirdiler. Efendim yiyordu. Ben evvelce
yemediğim için utancımdan yiyemiyordum. Tahminen 45 yaşlarında
gibi görünen bir zat koşarak geldi. Gözleri dolu dolu efendimin elini
öptü. Muhabbetle kucakladı ve rica etti:
—Efendim, mübarek ayaklarınız benim bahçeme de bassın” diye.
—Bahçen nerede?” diye sorunca:
—Hemen bitişik” diye efendimin kayısı yediği yeri göstermez
192 mi?!..
Efendim manidar, gözüme baktı. Yontulmamış, yobaz nefsim
“sen işin doğrusunu yaptın. Usul-i şeriata daha uygun değil mi?” di-
yordu. “Senin halin, efendin gayba teslim olurken sen zahire hüküm
verdin” diye nefsim beni alkışlıyordu. Efendim gelen zata:
—Ben de seni arıyacaktım oğlum. Bahçenden beş tane kayısı ye-
dim, helal et!” deyince, aşkı ilahiden gözleri çakmak çakmak kızaran,
maddenin tahakkümündan kurtulmuş, kahraman edası ve gür sesi ile:
—Kayısı nedir?!.. Emret, ağaçların hepsini söküp vereyim!” de-
yince, efendim gene manidar, gözüme baktı.
Ben gene nefsani ölçülerimle hürmetsizliğime, mana terbiyesizli-
ğime ayıp tozu kondurmuyordum.
Bahçe sahipleri sepetlerimizi otobüse kadar getirdiler. Otobüsün
sahanlığında geri döndük. Otobüste bizim gibi yükü olanlar çoktu.
Anladım ki, müsamaha yalnız bize mahsus değildi.
O gece manamda beni mana denizinden dışarı attılar. Sahilde su-
dan çıkmış balık misali çırpınıyordum. Şöyle diyorlardı:

192
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

—Hani sadıktın?!.. ALLAH için tabi olmuştun? meyitin yıkayıcı-


ya teslim olduğu gibi olacaktın? Biz vaadinde sebat etmeyenleri, mür-
şidine karşı samimi olmayanları, verdiği sözün dışına çıkanları “de-
nizden sahile atılmış balık” benzeri debelendiririz!…
Bu manaya yaklaşık hitaplarla cezalandırıldım. Cidden mana de-
nizinden dışarı atılmış balık misali hadiselerden sonra manevi düşün-
celerim, manevi zevkim, duygum ilahi yakınlığım tükenmişti... İflas
etmiştim... Mana servetim bitmişti. Taşlaşmıştım. Yaratanımı dahi
düşünemiyordum. Merhamet, insaf, insanlık, hoşgörü hepsi batan ma-
na gemisini terketmişler, bana yalnız enaniyeti bırakmışlardı. Tövbe,
istiğfar kapısı vardı, amma o kapıya yaklaşma duygu ve isteğim de
kaybolmuştu.
Perişanlığım bir ay kadar devam etti. Sureta alışa geldiğim manevi
sohbet ve zikir meclislerine devam ediyordum. Efendime duygusuz
iltifatım da yapmacık sürüyordu. Mürşidimi Rabbımdan istedim de
gönderdiği halde, aman ya Rabbi, bu zıddiyyetin anlamını, manasını
çözmek mümkün değildi. Evvelâ bal yemese idim, balın tadını elbette
bilemezdim. Bu anlamsız yaşantımda teselli yeri bulmaya çalışır-
dım… 193
“Ben daha iyi biliyorum, iddiası ile gayba imanı, manevi yolu ter-
keden, zikrullaha, maneviyata bilmeden düşman olan kişilerin hastalı-
ğına tutulmuştum. Rabbımla sağlam ahdim olmasa idi, Rabbım koru-
sun, uzaklaştığım yetmediği gibi ben de zahiri ilim şemsiyesi altında
mana tahribatını vazife edinirdim.
Bu mana hastalığı bir ayı geçkin devam etti. Gazab-ı ilahi zannet-
tiğim bu zuhurat manamı eğitti. İntisabın yani Hazret-i ALLAH ile
ezel-i ervahta yapılan ahd-i misakın dünyada tekrarının rahmet kapısı-
nı açan anahtar niteliğini taşıdığını iyi anladım. Manevi ikaz ve irşat
ile kayısı mevzuunda şeyhime terbiyesizlik yapmasa idim, maddemi
manaya tebettül eden bilgiler bugün iyi anlıyorum ki, gazab-ı ilahi ile
gelmiyecekti. Rahmet-i ilahi ile kemalat bulacaktım. Bu rahmete ben-
cillik ve enaniyetim mani olmuştu. Gazab-ı ilahi ile mecrasına oturtul-
du. Rabbıma sonsuz hamd ve şükürler olsun.

***

193
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

194

194
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

KAYBOLAN İNEK

Hazret-i ALLAH’ın rahmet-i ilahiyyeye vesile kıldığı rahmet ic-


raatını o vazifeli kullarından zuhur ediyormuş intibaını verip, tasarru-
fatın yalnız Hazret-i ALLAH’ın yedinde olduğunun gizlenme hazine-
leri... Zahire çıkış vesilesi üç insan-ı kamil bu tecelliyat-ı ilahinin zu-
hur zevkini sohbet ediyorlardı. Sohbetleri avamın ölçüsüne uyan, na-
ehlin anlayacağı cinsten değildi.
Zatlardan bir tanesi:
—Dünya benim hayatımda avuç içini dolduracak kadar yer tut-
maz, diğer zat: 195
—Dünyanın benim nazarımda iki dudağımın açıklığı kadar yeri
vardır, üçüncü zat da:
—Kirpiklerimin arası kadar yeri vardır, diyordu.
Birbirlerini iyi anlıyorlardı ne demek istediklerini. Hizmetlerinde
bulunan derviş ise bu hikmeti anlıyamıyordu. Manasız zuhur eden
yalnız maddenin geçici hayat nizamında lüzumlu olup, sohbetlerinde
mananın hakimiyetinden gayrıya yer kalmamış evliyaullahın mana
hali avamın bilgisi dışındadır. Anlatırsın, dinliyormuş gibi görünse
de!..
Zevahire hüküm verme. Bilesin ki, her kişi ALLAH’a olan imanı
nisbetinde manadan nasibini alır. Sözde de olsa hakiykatın zuhuru
ehline açıktır amma na-ehlin katında hakikat fer’e dönüşür. Hakiyka-
tın zahirde içtihatsız zuhuru şeriatın na-ehlin elinde ne hale geldiğini
görmemezlikten gelmiyelim. “Neme lazım” diyemezsin.
Hani, bir espri vardır: Derler ya na-ehil rahmetin kadrini bilemez.
Rahmet-i ilahiyye zuhur etse de zararına kullanır. Lüzumlu ve kullan-
dığı, döğme demirden yapılmış beli; ince saçtan yapılmış, o anda lü-
zum etmeyen kürek yapar.

195
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Şarlatan bir kul vardı. Ne istediğini, ne yapacağını bilemeyen bir


kul. Daima müracaat ederdi. Amma çok kişilerin müracaatı gibi ne
söylediğinin bilincinde de değildi. Diyordu ki:
—Ya Rabbi! Hızırını bana gönder, bir dileğim var.,
Bu istek ve müracaatı hayatı boyu virt edinmişti. Bir gün su ge-
tirmek için elindeki bel ile ark yani suyun istenilen yere akıtılması için
toprağa kanal açıyordu. Yanında bir zat belirdi:
—Ben Hızır’ım, dedi. “Bir dileğin varmış, Hazret-i ALLAH kabul
etti. Söyle, icra edilecek.”
Hayatı itimatsızlıkla geçmiş, safdirik kul:
—Hızır olduğuna inanmam, evvelâ beni inandır, demez mi?
—Söyle, ben seni nasıl inandırabilirim? Unutma ki, bir dileğin
var! Anlamsız, lüzumsuz icraata beni zorlama.
Rahmet suyunun içeriye nüfuz edemediği granit taşına benzer
mana yoksunu.
Kalbi itirazında ısraren:
196 —Hızır olduğunu ispat et, diyordu.
—Nasıl ikna edeyim, söyle? Unutma ki, bir dileğin var!
Hızır (aleyhi’s-selam)’ın uyarılarına rağmen salaklık bonservisli,
bilgisizce, hayrı şerden ayırtedemiyen akıl fukarası:
—Elimdeki beli kürek yap ki, inanayım, dedi.
Hızır (aleyhi’s-selam) üzülerek, verilen vazifeyi yerine getirdi. İşe
yarayan bel işe yaramayan kürek olmuştu. Vazifesi biten Hızır (aley-
hi’s-selam) artık görünmüyordu. Kaybını gören, sonunun hüsranla
bittiğini iyi anlayan akıl fukarası:
—Hızır olduğunu iyi anladım. İtimatsızlık ve beceriksizliğimden,
işime yarayan beli işe yaramayan kürek yaptırdım, diye hatasını anla-
dı. Fakat iş işten geçmişti. İmanındaki mana yoksunluğundan dileği
zararına tahakkuk etmişti.
Metafizikten yoksun, yalnız fiziki ve maddi bilimlerin yaratılışın
sırrı ve insan olmaya müsait yaratılan beni Adem’in manasına ve ke-
malatlı olmasına hiç bir katkısı olamaz. Zamanımızda madde uleması
ve akılcılıktan öteye yol bulamayan fizikçi emr-i ilahilerin ibadet ve
taatların yeteri kadar izahcısı ve koruyucusu olamazlar....

196
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Biz gene kadıncağızın kayıp olan ineğini anlatalım:


Yaşlı kadın çığlık benzeri feryadı ile çarşı pazar geziyordu.
—İneğim kayboldu. Benim başka geçinecek bir şeyim yok. ALLAH
rızası için, ey müslümanlar, benim ineğimi bulun!, diye avaz avaz ba-
ğırıyordu.
Üç evliyanın hizmetinde bulunan derviş kadına:
—Ben senin ineğinin yerini bilenleri biliyorum, diye ALLAH’ın
evliyalarını gösterdi de:
—Senin ineğin bunlarda, dedi.
Kadın:
—Derviş babalar! Benim ineğimi verin, diye çıkışınca dediler ki:
—Bizde olduğunu kim söyledi?”
—Dışarıdaki derviş baba söyledi, deyince, dervişi içeri çağırarak
sordular:
—Sen mi söyledin “inek bizde diye.?”
—Evet, ben söyledim. İnek sizlerde. Sohbetinizi anlamadım amma
dinledim. O kanaatı edindim ki, inek sizde. Çünkü birinizin dünya 197
avucunun içinde; birinizin kirpiğinin arasında; birinizin de iki duda-
ğının arasında. İnek dünyadan dışarı çıkmadıya!.. Ya bu türlü sohbet
etmeyin, ya da ettiğinize göre kadının ineği sizlerin dar dünyasında,
verin kadının ineğini.
—Bizim sohbetimizin anlamı bu değildi amma haklısın, dediler.
Müşkil durumda kaldılar. Her şey yed-i kudretinde olan Hazret-i
ALLAH’a boyunlarını büktüler. Üçü birden tazarru ve niyaza başladı-
lar. Üç mübarek iltica gözlerini açtılar. Kadına: “Şu anda inek evde”
müjdesini verdiler. Evine giden kadın balçıktan çıkmış, her tarafı ça-
murlar içinde ineği görünce: “Dervişler balçıktan çıkarmak için çok
zorlanmışlardır” diye, şükrane olarak, iki tavuğu vardı, alelacele kesti,
temizledi, pişirdi, kızartıp ikram etti de:
—Derviş babalar, balçıktan çıkarmakta belli çok zahmet çektiniz,
buyurun, yeyin, helal olsun, dedi de, bu hali seyreden derviş:
—Sizin ne hakkınız var? Ben kazandım bu tavukları, diye iki elle-
rini biri birine vurunca canlanan tavukları kaçırmaz mı?!..
Bu kıssaya ben inandım, yazdım. Ve Hüve âlâ külli şey’in kadîr.

197
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Metafizik tecelliyattan habersiz, bu kıssalara yeteri kadar aşina


olacağının hayaline kapılmıyasın. Yunus Emre’nin gerçekleri ifşatını
dinle:
***
Kadılar, müftüler hepsi geldiler,
Kitapların bir araya koydular,
Sen bu ilmi nerden aldın? dediler,
Bir kâmil mürşide varmadan olmaz.
***
“Dünyada hakiyki mürşit ilimdir.” Çok doğru… İlim=mürşit;
mürşit=ilim. İlm-i zahir, güzel... İlm-i batın zahire yansıdığı zaman
daha güzel... Bu iki rahmetin birleştiği anda aldığı isim “şeriat”tır.

198

198
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

ALKOLİK DERVİŞ ALİ EFENDİ

“Kazara bir sapan taşı, bir altın kaseyi kırsa, ne kıymeti artar ta-
şın, ne kıymetten düşer kase” Senenin on bir ayı Ankara Hacıdo-
ğan’daki atölyemin duvarına sızıp kalan alkolik Ali efendi vardı. Çok
alkoliklerin o civar meskeni idi. Orada “elmas bakkal” diye insanlık
dışı, hiç gülmeyen sanki insanların helaki için programlanmış bir ro-
bot açık içki satar bakkaldı. Ama ağırlık açık içki satışında idi. Eksil-
meyen müşterisini açıktan görmek ve saymak zor değildi. Sıkıştıkları
zaman müracaat kapıları benim kapımdı. Nedense o zavallılara karşı
199
acıma hissi ile karışık bir yakınlık duyardım. Arasatta kalmış, ne cen-
net aşkı, ne de cehennem korkusu kalmamış, kaza-zede bu insanlara
acımamak ve yardımcı olmak hissini taşımayan beni Adem’e de aynen
acırım!.. Bu kaza-zedelere asalet ayrımı yapmak haddim değil.
Hayatına bir nebze israrım üzere vakıf olduğum Ali efendi vardı.
İtfaiye meydanında Kurtuluş palasın sahibi; Samanpazarı Kurşunlu
caminin bulunduğu ana yolun karşısı dizi evler de Hacı Ali ağanındı.
Zengin, hatırı sayılır, takva bir zattı. Hacı Ali ağa her gün elmas bak-
kala on iki lira elli kuruş gönderirdi. Oğlu Ali efendinin günlük nafa-
kası idi. Hesaplanmış, peynir ekmekle içkisine denk geliyordu. Bu
durum Ramazanın birinci günü biter, Ali efendi üzerindeki para etme-
yen çadır bezinden yapılmış elbisesini çıkarıp, o gün alınmış lacivert
elbise sırtında, kravatı bağlı temiz gömlek, siyah fötr şapka, yeni
ayakkabı ayağında hemen erkenden bana gelirdi. İlk senelerde garibi-
me giderdi amma alışmıştım Ali efendinin bu haline. Benden yaşlı idi
amma elimi zorla öperdi. Edepli dervişti. “Bugün nerede iyi bir vaiz
var” sorardı bana. Beraberce giderdik. Namaz kılar, dinlerdik, mana-
dan nasib almış vaiz efendiyi. Vaizin gönül kapısı kapalı ise dinle-
mezdik. Dinlesek de ne verebilirdi hakiykat yoksunu hakiykat yolcu-

199
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

larına? ALLAH yolunda canını feda edip feryat edenlere ey hakiykat-


lerin garibi vaiz ! Nefsine vaaz etmeden bana vaaz etme! Para et-
mez… Hz. ALLAH kitabında nasa emredip de kendi nefislerini unu-
tana lanet ediyor…
***
Öyle bir söz söyle ki, sözünden ibret alsınlar;
Söz bilmez isen sükut eyle, seni bir âdem sansınlar!
***
Gönülden bir şeyler gösterebiliyorsan ne mutlu! Salâhiyyetin ka-
dar ihsan eyle. Eğer bu hususda yetkili değilsen kuru dava ile, dinli-
yenlere ne verebileceksin?
Ali efendi Ramazanı çok güzel geçirir, maalesef bayramın birinci
günü üzerindeki giysiler değişmiş, çadır bezinden yapılmış, satışa
gelmeyen giysileri sahibini bulmuş… Ali efendi atölyenin dış köşesi-
ne sızmış… Tekrar öbür Ramazana kadar Ali efendiyi hep böyle bu-
lursun.. Ramazanda bu anormal halin nedenini sordum. Müteessir,
üzülerek dedi ki:
200 —Efendi, haddi aştım. Hazret-i ALLAH’ın emirlerine derviş oldu-
ğum halde isyanda haddi aştım. Bir gece maneviyattan tarikat şamarı
yedim ki, karyoladan aşşağıya düştüm! Harabat ehlinden oldum. Ra-
mazan müddetince aslıma rücu ediyorum. Ne olur efendi, beni ayıp-
lama!.
Muhabbetle sarıldım:
—Seni nasıl ayıplarım?! Ayıplarsam inancıma karşı ayıp olur.
Ancak dua ederim aslına rücu edesin diye.
Şunu yaşadım ve gördüm ki, merhamet imandandır. İmanın dışa
yansıması, şahadetin anlamınının, esas özünün zuhurudur. Ademin
acıma hissi fıtratında mevcuddur. Merhamet ise beni insanda imanın
dıştan görünüşü, külli mevcudatla olan muammelatında zahiren görül-
düğü gibi batınen de görülebilen, madde ve manada zuhuru yalnız
insana bahşedilen rahmet-i ilahidir!..
Ali efendiye belki motamot böyle demedim. Amma mana değiş-
mez. Sözün şekli ne değiştirir ki? Ali efendinin babası Hacı Ali ağa
atölyeme geldi:
—Galip efendi kim? diye sordu.

200
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

—Buyur hacı efendi, benim, dedim.


Gözleri yaşlı yaşlı kucakladı. Elini öptüm. Hali söylemeye gerek
yok, anlatıyordu acı haberi:
—Ali’mi kaybettik, dedi. “Bilemedim Alimin halini. Alim meğerse
ne imiş, bilemedik. Alime bilmeden çok eza ettik. Ölümünden on beş
gün evvel yıkandı, tövbe-istiğfar edip vakit namazlarını kıldığı gibi,
gücü nisbetinde kaza namazları da kılıyor, boş zamanı yoktu. Hep
ALLAH’ın isimlerini zikrediyordu. Kelime-i tevhit ve şehadetle son
nefesini verdi. Hep “Galip efendi” diye sizin isminizi söyledi, aşkla.
Merakımla geldim Galip efendiyi görmek için. Alimin sana borcu var
mı? Ödeyeceğim, dedi.
İşçilerim dahil topluca ruhuna Fatiha okuduk. ALLAH kusurlarını
afetsin, makamı cennet olsun. Biz beşer olarak böyle düşünüyoruz.
Yoksa hayatının son onbeş günü bizlere bir şeyler anlatmıyor mu?..
Bu abd-i acizin sözüne kulak ver. Ekici ol. Haddini aşan hadise-
lerde bilici olma. Harabat ehline hor bakma!..

*** 201
Her tabîbe âşikâr etme derûn-ı derdini,
Her ne derdin var ise eyler devâ, ALLAH kerîm.
***
Derdinin devası için ehlini bul. Bir şair şöyle yazmış:
***
Her doktorun ilacı bu derde deva olmaz.
Tabib gerçek değilse rahmet gönüle dolmaz.
Hep mi sahte oluyor? Doğrusu yok mu bunun?
Aradın da buldunsa cemale gider yolun.
“Nasıl bulunur?” Deme. Nasip meselesidir.
Tertib-i ilâhinin kuluna hediyesidir.
Böyle emretmiş ALLAH, aramadan bulunmaz,
Kısmette yoksa eğer semtinden de geçirmez.
Nedim-i ilahidir, ademi insan eder.
Maneviyat olmadan neye yararki beden?

201
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Bizce ilahi nedim Kuşçuoğlu Galip’tir;


Onun tüm dervişleri Hak yoluna taliptir.
Maddede ve manada onu çok seviyorlar,
Kimseye verilmeyen Hak mührü veriyorlar.
Şükrederim Rabbıma “Galibilik” lütfetti.
Varisü’n-Nebi, mürşit vesile, bu fakiri derviş etti.
(İsmail Coşkun)

***

202

202
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

AZRAİL (aleyhi’s-selam):
“-KORKMA! HİÇ DUYMAYACAKSIN” DEDİ

Tahminen sene 1979’larda Yusuf Akbulut efendi ve bacanağı


Şehmuz Efendi muhip, mütteki, ALLAH’a verdiği kulluk ikrarının
sahibi er kişi idiler. Sanatları mobilya cilası, zamana göre lâk vernik
ve boya ustası idiler. Sanatlarında mahir oldukları gibi ikrarlarında da
samimi idiler.
Sadık dervişlik sıfatı her hallerinde görülüyordu. “Mızrak çuvala
sığmadığı” gibi mana da tevhit ehline tertib-i ilahiyye miktarı gizli
değildir!. Bu türlü tecellileri “gayptan haber veriyor” gibi düşünmeye- 203
sin. Gayb yalnız ve yalnız ALLAH’ın yed-i kudretinde olup, ademin
ve kemalat sahibi insanın, insan-ı kamilin, peygamber efendilerimizin
de gücü dışındadır. Bu hususta Hazret-i ALLAH bildirdi: “O müttaki-
ler ki, gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallar-
dan zekat verirler.” (Bakara Suresi, 3)
Hazret-i ALLAH ittika sahibi, müttaki, muti, ihlas sahibi kulları-
nın meziyetlerini bildiriyor. Gayba imanı, yapılan ibadet ve taatın ba-
şında bildirmesi, gayba iman imanın ibadet ve taatın anayasasıdır. Bu
yönlü inanmayanların ibadet ve taattan mahrumiyetleri tarih boyu gö-
rülegelmiştir. Onlar gayba iman etmediklerinden, ALLAH’ın din ola-
rak bütün aleme ihsan eylediği tek din olan İslam’ın akli ölçüleri ile
akıllarına ve mantıklarına uygun gelmeyen yerlerini kendileri tanzim
ederler. Gayba iman eden mütteki, ittika sahibi bahtiyarları da akılcı
tertib ettikleri, mana yoksunu yollarına sokmaya çalışırlar. Örneğini
tarih boyu görmek mümkündür...
Perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde turuk-ı aliyede tarih boyu
devam edegelmiş derviş topluluğu, vazifeliler nezaretinde Hazret-i
ALLAH’ın isimlerini zikretmekle bir hafta manevi doyum ve gıdala-

203
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

rını almaları için ehl-i aşkın manevi doyumunu sağlıyan zikir halaka-
ları tertib ve tanzim ederler. Zikrin feyizinin hayranı muti derviş bir
hafta resmi virdinde toplu zikrin feyzini görür. Hayatın na-hoş cilvele-
rini de füyuzat-ı ilahi etkisi ile manevi zevkinin dışında seyreder.
İşte ehl-i aşk, muti dervişlerden Yusuf Akbulut ve bacanağı Şeh-
muz Efendi abdestli zikir meclisine giderken kaldırımda bu iki temiz
insanı ezerek hayatlarına son vermiye vazifelenmiş, ALLAH’ı tanı-
mayan, adem suretinde mahluk bu iki temiz insanı “çirkef işlerine
gayr-ı ihtiyarı vakıf oldular” diye şahitleri kaybetmek için planladıkla-
rı gibi kaldırımda yürüyerek zikir meclisine gitmekte olan iki derviş
bacanağı kamyonetle takriben 300 metre sürükleyerek ezdiler.
Bunu şunun için anlatmaya çalışıyorum: Hadiseden bir hafta evvel
Yusuf Efendi bu olayı olduğu gibi bana anlattı. Şahidi oldum.
Hazret-i ALLAH’ı bilmen için vesilelerdeki metafizik olayların
zahirde zuhurunu gör ve yaşa! Bu türlü mananın zuhuruna inancın
kadar muttali olursun. Bu türlü mananın zuhuru imanla bezenmiş tev-
hit kalasının köşe taşlarıdır. Uzak durma ki, ALLAH’a olan imanında
ve cümle peygamber efendilerimizin Hazret-i ALLAH’ın elçileri ol-
204
duğuna, birini diğerinden üstün görmeden, getirdikleri şeriatlara hür-
metkar olup, mensubu olduğun ve yükümlü olduğun şeriata gösterdi-
ğin saygı ve hürmet kadar şahadetinde sadık olursun. İyi dinle.
ALLAH sadık kullarına neler ihsan ediyor?!.
Kazadan bir hafta evveldi. Yusuf Efendi bana geldi. Manasında
gördüklerini şöyle anlattı:
—Azrail (aleyhi’s-selam)’ı gördüm. Bir hafta ömrümün kaldığını
söyledi. “Bir hafta sonra emr-i ilahiye göre canını alacağım. Hiç
korkma! Başkaları gibi değilsin. Sen sadık, muhip, aşık dervişsin. Ca-
nını alacağım, hiç acı duymayacaksın.
—Ferah olasın diye bak, canını aldım ve tekrar iade ettim. Bir şey
duydun mu?, diye sordu bana.
—Hayır hiç bir şey duymadım, dedim.
Buyurdu ki:
—Hiç korkma böyle olacak.
Gecenin sabahı mürşidi olarak heyecanla bana anlattı. Bu mananın
tabire ihtiyacı yoktu. “Ceseden ayrılacağız” diye üzüldüm, amma

204
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

“öbür aleme dergahımdan bir gelin daha götürdüler” diye ayıp olma-
sın, seviniyorum!...
Bu yolda Hazret-i ALLAH’ın emirlerine sadakatle yaşayan ehl-i
zikir, ehl-i şükür, ehl-i tarik erbabına ve ALLAH için, maddi hiç men-
faat beklemeden yaşayan şeyh efendilere de “ALLAH’ın gelinleri”
denir.
Yazmaya çalıştığım kuvvet ve kudret-i ilahinin varlığinin imtihan
dışı, metafizik zuhuratları hikaye gibi dinleyip umursamaz isen acırım,
sermayesini kullanacak yerini bilemediği için iflas eden tüccara ben-
ziyorsun diye!

***

205

205
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

BATTAL GAZİ DÖRT YOL KAVŞAĞINDA


TİCARİ İŞLERİN HER DALINDA MAHİR,
BEYAZ EŞYA SATAN, SERMAYESİ YETERLİ, BU
FAKİRE KARŞI HÜRMETKAR CEVAT ÜNAL
BEY VARDI

Sene 1980’de bu abd-i acize, dehşetinde kaldığı, uyku uyanıklık


arası gördüğü hal-i yakazayı, etkisinden kurtulamadığı görgüsünü ba-
na anlattı. Dedi ki:
206 —Hacı baba, dehşetinden kurtulamıyorum. Rüyamda anarşistler
geldiler. Beni, iki oğlum Necmettin ve Naci’yi ve tezgahdarı da öldür-
düler. Diyorum ki: İyiki küçük oğlumu Mustafa’yı öldürmediler. Bü-
yüyünce bu iş düzenini o yürütür. Yegane, tek tesellimdi Mustafanın
yaşıyor olması.”
Olaydan bir hafta kadar evvel evime gelmişti. Görüştük. Gördüğü
manayı “hayırdır, inşaALLAH” diye dua etiysem de bu tecelliyat-ı
ilahi kelimelerle savuşturulacak cinsten değildi.
Bir hafta sürdü, sürmedi her zaman haraç almaya alışık bu tür teş-
kilat gene gelmişler. Cevat Efendi, tabancası çekmecede imiş, çekme-
ceye doğru giderken şöyle diyormuş:
—Param yok. Canımızı mı alacaksınız?
Silahın olduğu yere yaklaştığını hissetmişler ki, tabancalarını ateş-
leyip, mağazada kimseyi canlı bırakmadan üçünü de öldürmüşler.
ALLAH makamlarını cennet etsin. O karışık günleri milletime bir
daha göstermesin, amin.
İnsanlar fiiliyatına göre mükafat veya mücazat alırlar. Fiilleri ise
tıynet, edep ve imanlarının birleşik ürünleridir. Her şey ALLAH’ın
yed-i kudretindedir. Hazret-i ALLAH’ın ilminin dışında hiç bir ilim

206
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

yoktur. Beşer için dünyevi ve uhrevi ilmin özü ALLAH’ı bilmekten


gelir. Zahiri ilim zahirden alınıyormuş gibi ise de her ilim Hazret-i
ALLAH’ın yed-i kudretindedir. Zahirde sebebine tevessül onu iste-
mektir. Mana rızkını istemek de aynıdır. Hazret-i ALLAH (c.c.) “ben-
den iste, vereyim” buyurdu. “Talebenâ, vecedenâ.”
“Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar bu delillerden
yüzlerini çevirip geçerler.” (Yusuf Suresi, 105)
Gene Hazret-i ALLAH bildirdi: “Bu ayetleri ancak akl-ı selim,
kamil insan okur.”
İnsanların dünyadan ayrılışlarındaki hal ve zuhurat o kişinin mana
ve ALLAH’a yakınlık ve uzaklık kimliği değildir. İmansız ve zalım
ferah ölümle ölmüş gibi olsa da, ölüş manasının işkence misali zuhu-
ratı mukadderdir.
“Bu dünyada a’mâ, ahirette a’mâ.” Yevm-i mahşerde bu kişiler
diyecekler ki: “Ya Rab! biz dünyada görüyorduk, şimdi neye a’mâ
olarak haşrolduk?” Cenab-ı Hak buyuruyor: “Sizler dünyada iken
hakiykatleri görmüyordunuz. Burası hakiykat alemi. Buraya göre
gözünüz yoktu ki. Hakiykatleri elbette göremezsiniz.” 207
Hazret-i Mevlana’nın izah ettiği gibi “evvel minareyi gör, alemini
gör, alemdeki kuşu gör, kuşun ağzındaki tüyü gör.”
“Görüyorum” diye iddia ediyorsun amma gerçekle ilişkili değil.
Olsa idin mana çirkinliklerine tevessül etmezdin. “O müttaki kullarım
gaybe iman ederler” düsturun olurdu. Hazret-i ALLAH’ın manevi
tertib ve tanzimine uyum sağlamak için çaba sarfederdin. Hiç olmazsa
yaşayan bahtiyarları rencide etmezdin. Kabul edemesen dahi aleyhle-
rinde bulunmazdın. Zamanımızda bu saydıklarımın şahide gereği yok.
Bütün çıplaklığı ile arz-ı endam ediyor!... Kazvinlinin sırtına dövme
yaptırdığı arslan resmine benzettin:

***

207
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

MELÂİKELER:
“—EMR-İ HAK ZUHUR EDECEK.
MÜDAHELE ETMEYİN!”

Kızılcahamam’la Gerede arası Ovacık köyü vardır. Ovacıklıların


tasvip edilemeyen, ezadan başka görünümü olmayan tuhaf bir adetleri
vardır. Cenazelerini kış, yaz demeden, binbir meşakkatle, nerede vefat
ederse etsin, köy mezarlığına defnetmek için ne eza ve meşakkatlere
tahammül ettiklerini köyün gençlerine soracaksın. “Köy” dedi mi, ölü-
ler diyarı gelir akla. Diriler orada yaşamazlar. Hepsi de şehirlere kaç-
208 mışlardır. Köyde bir-iki ailenin kaldığı söylenir. Onların da bu işken-
ceden canları yangın. İmkansızlıktan, mecburi ikamet ediyorlar. Am-
ma duyduğuma göre “cenaze getirecekler” diye akılları çıkıyor.
Cennet-mekan Memiş Aydın’ın babası Hacı Eyüp Efendi’ye bir
mecliste dedim ki:
—Ben de şahit olayım, haydi, vasiyetini yap. “Benim cenazemi
köye götürmeyin” diye.
Hürmetli ihvanımızdı. Buna rağmen “dirilere yaptıkları eza ve zu-
lümden hacı efendiyi kurtarayım” dedim amma hiç oralı olmadı. Vefa-
tında evlatları benim fikrime göre Ankara kabristanına defnettiler.
Hazret-i ALLAH cümlesine rahmet eylesin, amin.
Gene köydeki kabristan hayranlarından bir zat vefat etmişti. İş-
kenceye kararlı, cenazeyi köye götürdüler. Kabristan Ankara-İstanbul
yolunda 125. km.’den sonra sola ham yolla 13 km. daha gidilecek.
Kar yolları kapattığı zaman 13 km.’yi omuzlarında götürecekler.
Gene böyle bir cenaze dönüşü idi. Marangoz Durmuş’un kullan-
dığı arabanın arka koltuğunda Hacı Mehmet Pireli ve kayınbiraderi
Hacı Ali Bildik Efendi vardı. Ankara’ya geliyorlardı. Hacı Mehmet
Efendi anlatıyor:

208
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

—Üzerimize bir ağırlık çöktü. Ben arkadaşlara:


—Konuşun, neye susuyorsunuz?” dedimse de ihtiyarımızın dışın-
da bir hal…
Tekrar:
—ALLAH’ı zikredelim” dedim.
Bir-iki, zoraki “la ilahe illALLAH” dedik. O da olmadı. Bir hal-i
yakaza gördüm. “Kaza geçireceksiniz” dediler. Toparlandım. Şeyhimi
rabıta ettim.
Rabıtanın özetini anlatmadan geçemiyeceğim: Rabıta, Hazret-i
ALLAH’ın verdiği manevi vazifeyi yerine getirmeye vazifeli nedim-i
ilahi, varisü’n-Nebi kuluna tertib ve tanzimi ilahi gereği dileğini Haz-
ret-i ALLAH’a layık kullarının gönül kapısı, aşk mehengi mürşidine
rabtolmaktır ki, na-ehlin zanettiği gibi “küfür” olmayıp her yönüyle
iman tecellisidir. Bu yönlü ilticalar cevapsız kalmaz. ALLAH’a kulluk
vecibesinin düstur-ı ilahi üzere samimi olan insan rabıtanın Hazret-i
ALLAH’ın tertibi ve tanzimi olduğunu bilir. ALLAH’tan başka ilah
tanımıyan kullarına ihsan ettiğini bilen, samimi kul için Rabbımın
inanan kuluna bahşettiği rahmet terazisidir. Bu rahmet-i ilahi hilafına 209
“bir şeyler biliyorum” edası ile rabıtayı küfür zannedenler dikkat edi-
lirse kendileri “küfür” üzeredirler! Bazan kulların akılları ermese dahi
üstadlarından duyduğuna itimad ederek, samimiyetle yapılan rabıta da
ind-i ilahide reddolunmaz. Çünkü ALLAH için muteber olan merci
suret değil, sirettir.
İşte Hacı Mehmet Efendi’nin rabıtası cevabını bulmuş. Zuhurunu
şöyle anlatıyor:
—Gavsü’l-a’zam Abdulkadir Geylani Hazretleri ile geldiniz. Ara-
bayı düz bir tarlanın ortasına bıraktınız. Melâikeler dediler:
—Müdahale etmeyin! Emr-i Hak vaki olacak.”
Bu vesile-i ilahi karşısında kader-i ilahinin kazaya dönüşmesine
rıza gösterip boyun büktünüz. Melaikeler arabayı bir kayaya vurdular.
Kendime geldim. Araba normal yoluna gidiyordu. Beş dakika sürme-
di, bir tırın altına girdik.
Arabayı kullanan Durmuş olay yerinde vefat etti. ALLAH rahmet
eylesin. Benim ayağımın kaval kemiği kırıldı. Kayınbiraderim Ali
Bildik’in göğüs kaburgaları, göğüs kafesi tahrip olmuştu. Kaburgalar
akciğere baskı yapıyordu.

209
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Emr-i Hakk’ın şahsında zuhur edeceği Durmuş usta genç yaşında


vesile-i kaza ile ömrü hitam bulmuş, Hakk’a yürümüştü. İyi insan ol-
duğunu, arkadaşları ve tanıyan esnaf hep anlatırlar temiz insan oldu-
ğunu. ALLAH gani gani rahmet eylesin.
Kaza ve kader üzerinde durulması “rahmet olarak yasaklanmış.”
Rabbımın uyarısı olarak bazı kazalarda zuhuru görülen metafizik zu-
huratı inanan insanların iman takviyesi yönünden tecelli eden, öğretici
olan zuhuratları ifşa etmekte sakınca göremiyorum. Varsa Hazret-i
ALLAH samimiyetimize bağışlasın.
Kaza kaderin zuhurudur. Maddede ve manada zuhur eden her şey
kazadır. Kader ise tertib ve tanzim-i ilahidir. Akıl ve mantık gücü ile
izahı mümkün değildir. Yaratılışın nedeni olan beni Adem’in yer yü-
zünde mevcudiyeti de kazadır. Kaza-kader mevzuunda dikkatli olmak
mecburiyetindeyiz. Kudret-i ilahi karşısında beşere hayrını, şerrini az
çok idrak edecek kadar Hazret-i ALLAH’ın beni Adem’in insan olma-
sı matuf, madde hayatının idamesi için tahsil ve terbiyesi miktarı yara-
tanını da hissedicek kadar akıllı ve mantıklı kıldı. Burasını bilmeden
karıştırıyoruz.
210
Hazret-i ALLAH’ın elçilerini, elçilerinin vekillerini, yer yüzünde
ve gökteki ayetleri okuma kabiliyetini ihsan ettiği kamil insanı, sema-
vi kitaplar ve saifelerini lütfedip göndermese idi, beni Adem yaratınını
nasıl hisseder? Nasıl kulluk yapacağının ölçeğinden mahrum, aklın
ürettiği din ihdas eder. Çünkü dinsiz bir insan müeyyidesiz gemiye
benzer. Tarih bu türlü hadiselerle dolu doludur. Zamanımızda bu te-
dirginliği bütün çıplaklığı ile görmek mümkündür. Din felsefesinin
bariz ürünlerinin tevhit dinini yansıtmadığı gibi… Hazret-i ALLAH’ı
yeteri kadar tanıyamaz. Dolayısıyla tanıtamaz da!...
Bir sınıf ademde aşk-ı gönülden uzak, sevgi ve hoşgörüden uzak,
yaratılışın nedeni güzelliklerden nasipsiz. Anlattığı şeriat da yalnız
korkutucu. Çünkü zamanda zuhur eden güzellikler içtihadından mah-
rum bırakılmış kişi aldığı tedrisatın mahkumu. Sanırsın ki, gazab-ı
ilahi deposu!... Ehl-i zikir, ehl-i aşk, ehl-i hakiykat, nasipsizi ile tarih
boyu gerçek inançlarla hem fikir olamamışlardır. Nedenini yeri gel-
dikçe yazacağım, inşALLAH.
Gördüğüm kadarını üzülerek anlatmak istiyorum: Batılın müşteri-
si kadar hakiykat ilminin müşterisi maalesef “yok” deyecek kadar az.
ALLAH cümle kullarına kulluğunu idrak ederek emr-i ilahi üzere ya-

210
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

şamak nasib-i müyesser kılsın. Merhum Ziya Paşa aklın ilahi emir
karşısında yerini ne güzel göstermiş:
İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez.
Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez.

***

211

211
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

“GİT ENİŞTE, ABLAMLA BALAYI


YAPARSINIZ” DEMİŞTİM.
SAMİMİ ESPİRİM İND-İ İLÂHİDE KABUL
EDİLMİŞ. ÖYLE ZUHUR EYLEDİ!.

Büyük Ablamın Efendisi İbrahim Terlemez Demokrat Partinin ik-


tidarda olduğu 1955 senelerinde polis memuru idi.
Eniştemin küçük kardeşi Kemal Terlemez Çorum Hastahanesinde
operatör doktor idi. Çorum Halk Partisine Başkan olmuştu.
Merzifon’da polislik yapan eniştemin emekli olmasına sekiz ay
212
kalmıştı. Kardeşi Kemal Terlemez’in particiliği particilikle ilgisi ol-
mayan eniştemi rahatsız etmişti.
Eniştemi Kayseri’nin mimli yeri Yeşilhisar’a tayin etmişler.
Yeşilhisar ve halkı sabıkalı idiler!.
REİS-İ CUMHUR İSMET İNÖNÜ’yü Yeşilhisar’ı ziyaretinde,
Halk Partisine muhalif olan halk taş yağmuruna tutmuşlar ve kafasını
yarmışlardı. o bakımdan Yeşilhisar sürgün yeri kabul ediliyordu..
Bazı insanlar eniştemi sitemvari uyarmışlar:
—Seni de mi düşünelim, diye
Ankara’da kayınbiraderin Hacı Galip Efendi’ye git, senin işini
halledecek tek insan.
Eniştem Ankara’ya geldi, bunları bana anlattı.
Eniştem haklı, öyle söyleyenler de haklı idiler.
O zamanın Emniyet Genel Müdürü Kayserili Hayrettin Nakiboğ-
lu, efendime, dolayısı ile bu fakire muhabbetli ve hürmetkar idiler.
Manevi garabetimiz vardı.

212
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

HZ. ALLAH’tan ricam ve ilticam iyi insanların makamlarını cen-


net eylesin.
Bu müstesna insanlar bir kaç sefer sitemvari sözlerle:
—Galip Efendi, senin hiç işin olmaz mı?.. derlerdi.
Sadece teşekkür ederdim. Bilmem büyük mü konuştum, HZ.
ALLAH bu olayı zuhur ettirdi.
Enişteme dedim ki:
Bugüne kadar kimseye yüz suyu dökmedim. Sen davanda yerden
göğe kadar haklısın, araya girmek günah değil sevap olacağına kani-
yim ama benim mizacım, inancım bu yönlü tavassuta ve ricaya müsait
değil; bozma bu kayınbiraderinin safiyetini… diye rica ettim.
—Ablamı al, git. Sekiz ay balayı olur, inşa ALLAH, dedim.
Eniştemin benim o halimden memnun olmadığı atölyeyi terk edip
gidişinden belli idi.
8 ay sonrayı kendisinden dinleyelim:
—Yeşilhisar’a geldim. Karakola teslim oldum. Kiralık bir ev araş-
tırmaya başladık. Duracak bir ev bulamadık... 213
Dediler ki: Senin istediğin evin daha fevkinde bir ev var, amma
“aileme uyum sağlıyacak aile arıyorum” diye kimseye vermediği gibi,
ısrar edenleri de döver. Yeşilhisar’ın tek ağası, oğlu da buranın bele-
diye reisi. Cesaretin var ise git, iste. Adam iriyarı, polis felân da tanı-
maz, dediler.
Naçar kaldım, gittim Bahattin Ağa’ya!.
Ailemi de beraber götürdüm..
Onu alıkoydular. Beni yalnız Bahattin Ağa’nın odasına aldılar.
İriyarı bir adam, sert bir sesle:
—Ne istiyorsun? Dedi.
—Kiralık evin varmış, onu istiyorum, dedim..
—Sen kimsin?
—Gördüğün gibi polis memuruyum!.
Daha sinirli sesinin yüksek tonuyla kabir suali gibi:
—Nerelisin?
—Çorumluyum, dedim

213
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

—Çorumlu Marangoz Galip Efendi’yi tanır mısın?


—Kayınbiraderim olur, dedim.
Beni hiddetli, hiddetli aşağıdan yukarı süzdü.
—Yalan söyleme, hakkında iyi olmaz! dedi..
—Dışarıda ablası var, çağırın sorun.
Ona, çağırıp sordu:
—Ankara’da Marangoz Galip Efendi’yi tanır mısın?
—Kardeşim olur, ablasıyım, deyince hürmetle ayağa kalktı.
—Galip Efendi benim de kardeşimdir, dedi ve evin anahtarını
verdi.
—Eşyaya gerek yok, her şey var. Kira yok, elektirik suya falan
karışmayın. Karakola da gitme, ben lâzım gelen mercilerle görüşürüm.
Tek kelime:
"—Bacımla sekiz ay balayındasınız" demez mi?!..
Ben aciz latife yapmıştım “balayı” diye enişteme, Hazret-i
ALLAH esprimi gerçek kıldı.
214
Bahattin Ağa oğlu ile Ankara’da Samanpazarı’ndaki Sema Otelini
işletiyorlardı.
Otelin yakınındaki Hacı Musa Camisine, yakınında olduğu için
beş vakit namaza gelirdi!.
Caminin imam ve hatibi kurra hafızdı, Hacı Mustafa Efendi. Za-
manın Diyanet İşleri Başkanı Hamdi Akseki merhum Cuma namazla-
rını Hoca Efendinin arkasında kılardı. İmam Hacı Mustafa Efendi der-
vişimiz idi. Bütün dervişler Hacı Musa Camisine gelirlerdi. Hacı Ba-
hattin Ağayla camide tanışmıştık. Muhip ihvanımızdı. Bize karşı çok
sevgi ve edepli idi.
Vakit namazını kıldıktan sonra camide vefat ettiği söylenir…
Hz. ALLAH makamını cennet eylesin.

214
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

MEVLEVİ, NAKŞİ MEŞAYİHİ ŞEYH


MİKDAT BABA

Konya’da bakırcı, kazara bacağına tuz ruhu dökülmüş, sakatlan-


dığı için mesleğini icra edemediğinden türbeye yakın otel işletiyordu.
Pala Sokakta sanatım marangozluğu icra eylediğim atölyemin kar-
şısında bakkal Hacı Durmuş Tanşi’nin dükkanının önünde tanışmıştık.
Durmuş Ağa’nın ağabeyinin şeyhi imiş. Elini öptüm. Hanımı ile gel-
mişti.
Atölyemin üzerinde iskan ediyordum. Şeyh efendiyi yemeğe da-
vet etmiştik. Gün boyu beraber kaldık. Esnaf olması, hoşgörülü ve 215
sevecen olması benzerliğimiz, birbirimizi tanımamıza yeterli idi. Şey-
him efendimle de görüştürdüm.
Hak olan tarikatlerin nedense müritlerini terbiye usullerini birbiri-
ne benzesin zihniyeti ile aynı usül ve prensipte görmek istemeleri ehli
tarafından haklı olarak garipsene gelmiştir.
Gerçek odur ki tarikler kişinin mizaç ve tıynetine göre ihsan edil-
miştir. Bu terbiye usülleri hakikatta ayrılık değildir rahmettir.
"Ene medinetün Ali babuha" (ben ilim şehriyim Ali kapusu-
dur" peygamberimiz efendimiz buyurdular.
Hadis-i şerifin hasen olduğu ve sıhhatı bu abd-i acizin manevi
irşat vazifemin zuhur merci’i olmasının nedeni, şahit olmamın
gereğinin ifadesidir de.
Şeyh Mikdat Baba evde otururken bana bir sual sordu:
—Kadiri, Rüfai daha niceleri vird olararak tesbih çekerler..
—Ayni kelamı tekrar ederler. Meselâ "ALLAH, ALLAH…"
diye ne kadar verildi ise öyle devam ederler.

215
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

—Bir evin kapısını vururken evdeki aradığın kişinin ismini kapı


açılana kadar hep terennüm eylesen, adam kapıyı açınca demez mi: Ne
lüzum vardı da ismimi tekrar tekrar söyledin? bir tane söylediğin yet-
mez mi idi?”
Avam böyle düşünür amma şeyh efendi beni deniyordu herhalde!.
Beni kesir zikredin, hitab-ı ilâhi tartışılmaz. Kesrin nihayeti
yok.
Peygamberimiz efendilerimize, biat ettiği şahısların Hz.
ALLAH’ı zikretmesini ihsan eylediği kulların mizaçlarına göre
tanzimini elçilerine bırakmış. Adedi ALLAH elçileri bildirir. Elçi
varisleri de değiştirmeden devam ettirmeye özen gösterirler..
Eczahane şifa ilaçları ile dolu doludur amma cinsini ve adedi-
nin tarifi olan reçeteyi doktor yazar.. Hz. ALLAHın tertibi ve tan-
zimidir..
Şeyh efendiler öyle anlatırlar:
"Esmaların ağırlığı alınmıştır." Huddemi verilmiştir, derler!.
Yeri gelmiş iken bir gerçeği izah edeyim:
216
Derviş Peygamber Efendimizi manasında görür ve ona her-
hangi bir esma çekmesini tavsiye eder. "Adedini şeyhin versin"
der. Şeyhi de mizacına göre adedini tayin eder.
Dervişine tarif ettiği halde, şeyh efendi aynı esmayı okumaya
yetkili değildir.
Söylemek gerekli mi bilmem, bu abd-i aciz gerçek şeyhleri an-
latmaya çalışıyorum. Hz ALLAH adetlerini artırsın. Cümlesinin
ilimlerini ali kılsın. Makamlarını cennet eylesin, amin. Ve selâmün
ale’l-murselîn ve’l-hamdü lillahi Rabbi’l-âlemîn...
Gelelim Şeyh Efendinin sorduğu sualin cevabına:
—Efendi hazretleri, ehl-i zikir emr-i ilahi üzere rah-met kapı-
sını hayat boyu çaldılar. Kiminin ihlâsına hürmeten açıldı: ne isti-
yorsun? Dediler; muradına erdi.
—Kimine de açılmadı. Çünkü onlar varlıkla vurdular o kapı-
ya. Varlıksa ALLAH’a mahsustur. Beşer ALLAH’ın zatına mah-
sus sıfatlarını nefsine malettiği kadar rahmet-i ilâhiyeden uzaktır..
Bir nevi mana sahtekarlığı da denebilir..

216
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

—Kimileri derler ki, Hz. ALLAH’ın ismi ile vuruyorum kapı-


ya. Bilemediler ki delilsiz vurdurmazlar rahmet kapısına.
Telâffuz tamam, amma mana olmayan telaffuz ne anlam taşır,
söyler misin?!
Ama o manasız ismin özünde suret var, siret yok ki!. Varlık
var! Görülen varlık sahibine maledilmiyor da!..
Naçiz şahsında mevcudiyetini ehlinin görmesi zor değil, müm-
kündür..
Açılmadı rahmet kapısı, ne istiyorsun? Demediler. Telaffuzun
ALLAH için gibi idi, amma mana yok denecek kadar az idi..
Bu ruhi kemalattanda uzak iltica, rahmet-i ilâhiyenin tecelli
ve zuhuruna da uzaktı.
Çünkü tazarru ve niyazında Hz. ALLAH’ın iltifatına mazhar
olacak kulluk sıfatında aranan mahviyet de yoktu!.
Tek kelâm: varlık istilâ etmiş nefsini maalesef. Kula yaraşan
yokluk yoktu.
Ehl-i aşk "sevgili yanında sevgiliye mektup yazılmaz" diye sö-
217
zün ve özün aslını söyleye geldiler.
Efendi hazretleri! Abd-i aciz bu rahmet kapısından başka,
kemal-i edeple, esma-i ilâhiyelerle açılması için başka vurulacak
kapı tanımıyoruz.. Tanımak da istemiyoruz!..
Ne istiyorsun? Denene kadar kapının sahibinin güzel isimleri
ile rahmet ve mağfiret kapısını vurmaya devam edeceğiz inşaAL-
LAH...
Varisü’n-nebi, nedim-i ilâhi olan yol büyüklerimiz öyle öğret-
tiler. Hz. ALLAH cümlesinden razı olsun.
Birbirimizden ceseden ayrıldık, ruhen hep beraberdik. Ehl-i
aşkı ruhen ayrı görme, hakikat garibi olursun.
Örnek mi:
—Müridanına şöyle tenbih ettiğini söylerler:
—Kim Ankara’ya giderse marangoz Galip ustayı ziyaret et-
meden dergahıma gelmesin, buyurmuşlar!..

***

217
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Kaf-ı nun hitabı ızhar olmadan


Biz bu kainatın ibtidasıyız.
***
Ehl-i aşkın evvel yaratıldığının ifadesi değil mi?
Birara Konya’ya ziyarete gitmiştik. Şeyhim Efendim ve oğlu Şev-
ket Hoca Efendi… daha nice hoca efendiler!
Sekiz kişi kadardık. Dergahın camisinde sabah namazını kıldık.
Yakınındaki çay ocaklığının önündeki arkasız sandalyelere otur-
duk. O zamana kadar sakallı, ehl-i aşk olduğu her halinden belli, her-
kese “muhterem” diye hitab ettiği için ismi “muhterem” kalmış. Efen-
di:
Efendi, (Hoca Şevket Efendiye, Aksaray’da bakkallık yapan, du-
rumu müsait muhterem, Osman Şevket Hoca talebe iken çok yardım
etmiş. Aylarca evinde misafir eylemiş..)
Bizim orada çay içmemize razı olmadı. Evine davet etti. Fazla ıs-
rar edince evine gittik. Hava bir parça serindi. Odun sobasını ateşledi.
Mükellef bir kahvaltı sofrası hazırladı.
218
—Bu ara size bir şey soracağım, dedi ve ilâve etti:
—Ankara’da marangoz galip usta varmış içinizde tanıyan var
mı? Deyince, Şevket Hoca eliyle göstererek:
—işte karşında oturuyor, der demez, muhterem efendi yerin-
den fırladı. Beni öyle aşkla kucakladı ki, kemiklerim kırılacak
sandım. Ağlıyordu. Ben de ağlıyordum. Şeyhim efendimden de
utanır oldum.
Bir zaman sonra kendimize gelince şöyle anlattı:
-Yukarıda da bahsettiğim gibi-
—Efendim demişti ki: Kim ki Ankara’ya gider de marangoz
Galip ustayı ziyaret etmez ise bu dergaha gelmesin!..
Muhterem efendi "şeyhime yakın olayım" diye Aksaray’da
neyi varsa satmış, Konya’ya taşınmış. Şeyhine yakın yerden ev
almış.
Hz. ALLAH bu yönlü sadık kulların adedini artırsın, makam-
larını cennet eylesin. Cümle kullarına şefi kılsın, amin. Ve
selâmün ale’l-murselîn.

218
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Bu yazıyı yazarken efendimin oğlu Ankara merkez vaizi hoca


efendi Şevket Yardımedici fakiri ziyarete gelmişti. Mevcut arka-
daşlara aynen nakletti ve yazılanları da tasdik eyledi. ALLAH
ilmini ali kılsın.
Karanlık günlerimi nurlandıran, alemlerin sahibi ve yaratanı
Hz. ALLAHın bu abdi acizini, ruhen ve ceseden ihya eylediği bu
kuvvet ve kudret-i ilâhiye karşısında aciz abdini gör, hoca efendi-
den manasında yazdırdığı sertifika ile, bu aciz abdini nasıl taltifi
ile ihya ediyor!..
"Muhterem efendim!.
Manamda Antalya’dan evlâdınız Tarık efendiler ve bir kaç
arkadaş bir yerde toplanmışlardı. Tarık efendi onlara "ben ma-
namda Hz. ALLAH’ı gördüm" diye anlatıyordu…
Ben de onlara:
"—Ben de Hz. ALLAH’ı gördüm," dedim ve şu manayı gör-
düm:
Hz. ALLAH beni karşısına aldı:
"—Hayrullah efendi! Git, galip efendiye selâm söyle. Onu çok 219
sevdiğimi, ondan çok razı olduğumu söyle, kendini üzmesin!.. Ve
benim için yanaklarından öp" buyurdu!..
15 Haziran 2003
Din Kültürü Öğretmeni Hayrullah Sofuoğlu
Konya

219
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

SÖZLÜK

Abd-i âciz: Âciz kul Ateş-gede: Ateşe tapanların ateşe


Abes: Boş şey taptıkları yer
Âfâkî: Dış âleme âit Avam: Halk tabakası
Âgah: Bilen, haberdar Âyine-yi nur-ı Hüdâ: Allâh’ın
Âguş: Kucak nurunun aynası
Âhenk: Düzen, tertip Ayna-yı Rahman: Rahmân’ın ay-
Âhir zaman Nebîsi: Son peygam- nası
ber Ayne’l-yakîn: Görerek bilmek
Ahit: Söz verme Bâki: Ebedî, sonu olmayan
Ahlak: Güzel huy sâhibi olmak Bâtıl: Gerçek olmayan
220 Ahsen-i takvim: En güzel yaratılış Bâtınî: Mânevî yönle ilgili
Akâid: İnanç esasları Bedevî: Medeniyetten uzak yaşa-
Akılcılık: Her şeyi akıl ile ölçmeye yan insan
çalışmak Bende: Köle
Akl-ı selim: Sağlam akıl sâhibi Bende-i dergâh-ı ehlullah:
Âlem-i Lâhut: Lâhut âlemi, ALLAH dostlarının dergâhına
mânevî âlemlerden biri hizmet eden
Alleme’l-esmâ: Meali: “Ona Benlik: Kişinin kendini düşünmesi
(Âdem’e) isimleri (eşyâyı) öğ- Beytullah: Allâh’ın evi, Kâbe
retti” demektir. Fakat Hz. Âdem Beyyinât: Açıklamalar
için “bütün isimleri, eşyânın Bî-harf ü savt: Harf ve ses olmak-
hakîkatini bilen” anlamında kul- sızın
lanılan bir sıfat ve tasavvufta bir Biat etmek: Söz vererek bir kişiye
makamdır. bağlanmak
A’mâ: Kör Bidat: Uydurma, sonradan çıkma
Amel-i tevhid: Allâh’ın birliği Bî-hadd ü hesap: Hesapsızca, sı-
düşünülerek yapılan davranış nırsız
Angarya: Lüzumsuz Bi-lâ-istisnâ: İstisnâsız
Ârif: Allâh’ı bilen kişi Binâen: Bunun üzerine
Ârifân: (Tekil: ) Allâh’ı bilen kişi, Bî-şek: Şüphesiz
(çoğul: ) bilenler Bîzar: Sıkıntılı
Âşinâ: Yabancısı değil, bildik Bi-zâtihî: Tam kendisi
Âsûde: Mutlu, huzurlu

220
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Burhan: Kesin delil, sürekli olan Ehl-i Kitab: Kendilerine kutsal


kerâmet kitap veyâ sahife indirilenler,
Cebriyye: İnsanın fiillerinde irâde Yahudi ve Hıristiyanlar
sâhibi olmadığını, herşeyin ka- Ehl-i mârifet: Allâh’ı bilen kimse-
der gereği yapıldığını iddia eden ler
mezhep Ehlullah: İbâdet ve tâatleri ile ken-
Cefâ: Eziyet, sıkıntı dilerini Allâh’a yakın hisseden
Cehrî: Açık, yüksek sesli kimseler
Celbetmek: Çekmek, cezbetmek Emir bi’l-ma’ruf: İyiliği emretmek
Cemâdat: Ağaç, taş gibi cansız Emsal: Örnek, geçmiş nesillerin
varlıkların tümü başından geçenler
Cemî: Bütün Enâniyet: Kendini beğenme, ben-
Cesâmet: Büyüklük, ağırlık cillik
Cevir: Eziyet Enfusî: Kişinin iç âlemi ile ilgili
Cihanı telakkî tarzı: Dünyâ görüşü Engizisyon: Ortaçağ Avrupası’nda
Cihanşümul: Evrensel kilise mahkemeleri
Cihat: Nefis ve düşmanla din uğ- Ervah: Ruhlar
runda Esrâr: Bilgi melekesi, sırlar
Cıngar çıkarmak: Gürültü, kavga Evliyâ: İrşad ve velâyet makâmını
çıkarmak hâiz kişi.
Cüz’î hâkimiyet: Yarı hâkimiyet Evrad: Virdler, dervişin günlük
Cüz’î hürriyet: Yarı bağımsızlık virdi
Cüz’î irâde: İnsanın kendi irâdesi, Ezel-i ervah: Ruhlar bedene gir- 221
fikri meden önceki zaman
Dalâlet: Düşünce ya da istek yö- Ezkar: Zikirler, dervişin günlük
nünden sapıklık dersi
Darü’l-bekâ: Ebedî kalınacak yer, Fakih: İslâm Hukukunu bilen kişi
âhiret Fâni evsaf: Gelip geçici sıfatlar
Delâlet: Delil olma, işâret etme Fânîlik: Yok olmak
Dem: Zaman, an Fantezi: Merak, alâka
Derunî: Batınî, iç ile ilgili Fazilet: Erdem, üstünlük
Deryâ-yı vahdet: Tevhid, Allâh’ın Felekiyât: Gezegenler ilmi
birliği denizi, ilmi Ferâgat: Fedâkarlık
Din bezirganları: Sahte dindarlar, Ferah: Rahat
dîni gelir kaynağı edinenler Fer’î: Asıl olmayan, teferruatla
Doktrin: Belli nizâmı olan fikir ilgili
Düstür: Prensip, kural Fetvâ: Dînî hüküm
Ebrar: İyi kimseler Feyiz: İstifâde
Edep: Terbiye, edebiyat Feylosof: Filozof, aklı ön planda
Ednâ kul: En düşük mertebedeki tutan kişi
kişi Feyyaz menbaa: Feyizli, bereketli
Ef’al: Fiilller kaynak
Eflak: Felekler, dünyâlar Fiilî sıfat: Fiil ile ilgili sıfat
Ehl-i îman: Îman eden kimseler Firâset: Bir şeyin iç yüzünü göre-
Ehl-i İslam: Müslümanlar bilme kâbiliyeti

221
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Fısk: Yanlış iş, bozuk iş Hayâ: Utanma duygusu


Fitne: İmtihan, bozgunculuk Hayal: Gerçekleşmesi mümkün
Fıtrat: Yaratılış, insanın tabîatı olan veyâ olmayan şeyleri dü-
Futur: Tereddüt şünmek
Gâfil: Habersiz, câhil Hayvânât: Hayvanlar
Garip: Yabancı, kimsesiz Hazan: Sonbahar
Gavsiyet: Gavslık makâmı Hâzık: Mesleğini iyi bilen
Gavsü’l-A’zam: En büyük yardım Levh-i mahfuz: Korunmuş kitap,
edici, tasavvufta en büyük her şeyin yazılı olduğu ALLAH
makâmın sâhibi, Abdülkâdir katındaki kitap
Geylânî Haz. Heyhât!: Boşuna!
Gavur: Hiçbir hak hukuk tanıma- Hidâyet ulaşmak: Doğru yolu
yan, gaddar, vicdansız, dinsiz bulmak
Gayret: Çaba Hıfz: Hıfzetmek, ezmerlemek
Gayretullah: Allâh’ın emri Hikmet: Bir şeyin içyüzü, esâsı,
Gayri: Yabancı, başka asıl sebebi
Gazab-ı ilâhî: Allâh’ın gazabı Hikmetullah: Allâh’ın hikmetle-
Gılef: Kılıf rinden
Güzellikler manzumesi: Güzellik- Hilkat: Yaratılış
lerden oluşmuş Hünsâ: Kadın veyâ erkek olduğu
Habip: Sevgili net olmayan
Hafî: Sessiz, gizli Hurâfa: Yanlış ve asılsız inanç
222 Hâfıza: Bellek, hatırlama melekesi Hüdâ-yı nâbit türemek: Her yerde
Hakikat hilkati: Hakîkat âlemi çoğalmak
Hakîkat: Öz, kesinlik Hükm-i İlâhî: Allâh’ın hükmü,
Hakka’l-yakîn: Hak ile bilmek, bir karârı
şeyi bütün teferruâtı ve özü ile Hüsn-i zan: Bir kişi veyâ olay hak-
bilmek, kında iyi düşünmek
Hal ilmi: Yaşanarak öğrenilen ilim, İcmâ: Bir şey üzerindeki fikir birli-
tasavvuf ği
Halel: Sakınca İcrâ-yı sanat: Mesleği yerine ge-
Hâlık: Yaratıcı tirmek
Hâl-i yakaza: Uyku ila uyanıklık İçtihad: Dînî yorum
arası İfnâ olmak: Son bulmak, yok ol-
Halvet: Birlikte olmak, bir arada mak
bulunmak İfrat: Aşırıya kaçmak
Hasebi ile: Dolayısı ile İhâta etmek: Kuşatmak, içine al-
Hasenât: İyilikler mak
Hasene: İyilik İhfâ: Gizlemek
Hasmâne: Düşmanca İhlas: Samîmiyet
Hâşâ: “Olmaz böyle birşey ya” İhsan: Bağış, Allâh’ı görüyormuş
anlamına bir söz gibi davranmak
Havîtır: Kalbe gelen şeyler İhtiyar: Seçme kâbiliyeti, yaşlı
Havf u recâ: Korku ve ümit İhyâ: Yaşatma, diriltme
Havfullah: ALLAH’tan korkmak

222
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

İhyâ omak: Dirilmek, hayâta geç- İstihâre: Bir şey hakkında


mek ALLAH’tan rüyâ yolu ile bilgi
İkrah: Nefret ettirmek, çirkin gös- istemek
termek İstismar: Sömürmek, kötüye kul-
İksir-i a’zam: En önemli ilaç lanmak
İktifâ: Yetinmek İçtihat: Dînî yorum
İhtivâ: İçermek, kapsamak Îtikad: İnanç
İllet: Sebep, hastalık İttibâ etmek: Tâbi olmak, uymak
İlme’l-yakîn: Bir şeyi hakkında İzâfî: Herkese göre değişen
bilgi edinmek sûretiyle bilmek İzn-i İcâzet: İzin, temsil yetkisi
İlm-i dirâset: Okuyarak öğrenilen verme
ilim İzzet: Değer, şeref
İlm-i Fıkıh: Fıkıh ilmi, dînin ibâdet İzzete çıkarma: Şereflendirme
ve muâmelat yönüyle ilgili ilim İzz u şeref: İzzet, şeref, haysiyet,
dalı onur
İlm-i Hıdr: Hızır (a.s.)’a verilen Kâl ilmi: Söz ilmi, konuşulup da
ilim, ledünnî ilim, tasavvuf uygulanmayan ilim
İlm-i Kelâm: Kelam ilmi, dînin Kâbil: Karşılık
inanç esasları yönüyle ilgili ilim Kâdiriyye: Abdülkâdir Geylânî’nin
dalı (v. 561/1166) kurmuş olduğu
İlm-i nâfi: Faydalı ilim, kişiye tarîkat
dünyâda ve âhirette faydası olan Kâfi: Yeterli
ilim Kâfir: Örten, ekin eken çifçi, ger- 223
İlm-i Tevhid: Allâh’ın birliği ile çeğin üzerini kapatan, gerçeği
ilgili ilim (kelâm, akâid, tasav- gizleyen, Allâh’ı inkar eden
vuf) Kâfir: Birşeyin hakîkatini örten,
İltihak: Katılmak Allâh’a inanmayan
Îmân-ı zevkî: Îmandan zevk alma Kâl ehli: İşin sâdece konuşma yö-
derecesi nünde kalan, özüne vâkıf olma-
Îman etmek: İnanmak yan kişi
İmtisal: Örnek almak Kalbe hulul etmek: Kalbe girmek,
İnfisal: Ayrılmak, terketmek yerleşmek
İnsan-ı kâmil: Kâmil, örnek insan Kanaat: Olanla yetinme, yeterli
İntisap: Bir kimseye veyâ yere bulmak
bağlanmak Kande: Her nerede
İnzal: İndirme Kâşâne: Büyük ev, konak
İrâde: Dileme, bir şeyi yapma iste- Katre: Damla
ği Kavî: Güçlü, kuvvetli
İrfan: Allâh’ı bilme Kavl-i Mustafâ: Hz. Peygamber’in
İrfâniyyet: Allâh’ı bilme sözü
İrfanlı: Bilgili, kültürlü Kenz-i ahfâ (mahfî): Gizli hazîne,
İrşad: Yol göstermek, rehberlik ilahî hazine
İsmet: Günah işlemeyen Kerâmet: Dindar insanlardan zuhur
İstidraç: Müslüman olmayanlarda eden olağanüstü durumlar
görülen fizik ötesi olaylar

223
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Kesb-i azâmet etmek: Daha da Mâzur olmak: Özürlü olma, mâze-


artmak reti olma
Kevn-i fesat: Var olmak ve yok Meal: Anlam
olmak Meçhulât: Bilinmeyen şeyler
Kevnî hakîkat: Madde ilmi ile Medar: Kaynak, sebep, vesîle
ilgili gerçekler Mehdî: Kıyâmete yakın zamanda
Kibir: Büyüklenme yer yüzüne geleceğine inanılan
Kimyâ: Kimyâ ilmi, maddeyi de- kişi
ğiştirme ilmi Mihenk taşı: Ölçü olarak kabul
Kışr: Kabuk edilen
Konak: Büyük ev Mekârim-i ahlak: Güzel ahlak
Kurb, kurbiyet: Yakınlık Mekr: Tuzak
Kutsî: Kutsal, mukaddes, mânevî “Men araf” sırrı: “Nefsini bilen,
değeri yüksek Rabbini bilir” sırrı, bu sözün
Küllî irâde: Allâh’ın irâdesi hakîkatine vâkıf olma
Küll: Bütün Menkıbe: İnsanların güzel hâtırâla-
Kürre: Arz, dünyâ, kütle rı
Kütüb-i Sitte: Hz. Peygamber’in Mensuh: Hükmü lağvedilmiş, ge-
sözlerini toplayan en güvenilir çerliliği kalmamış
altı hadîs kitabı Mesmuât-ı ilâhî: Kutsal şeyler
Lânetlemek: Kötülemek dinleme, ALLAH kelâmı dinle-
Len-terânî: Allâh’ın “Beni göre- me
224 mezsin” anlamında Hz. Musâ’ya Mest: Sarhoş olmuş, gönlü bir şeye
hitâbı aşırı bağlanmış
Levh-i dil: Gönül dili Meşâyih: Büyük şeyh
Lîk: Lâkin, fakat Meşrep: Mîzâca uygun yol, tarz
Mâ-adâ: ...dan başka Metafizik: Fizik kânunlarının dı-
Ma’bûd: Kendisine tapılan, Allâh şında olan
Mahlukât: Yaratılmış her şey Meteryalist: Maddeyi her şeyin
Mahrem: Yakın, önünde tutan
Mahrumiyet: Mahrum olma, onsuz Meth ü senâ: Methetme, övme
olmak Meyletmek: Eğilim göstermek
Mahv: Yok etmek, yok olmak Mezmum: Zemmedilmiş, yerilmiş,
Mahz-ı atâ: Mutlak bağış, gerçek kötülenmiş
bağış, bol bağış Mezhep: Yol, dînî mezhepler
Maiyyet: Berâberlik, berâberinde Mihman: Yakın, sırdaş
olma Mihrab: Namaz kılarken imamın
Makâmât: Makamlar durduğu yer
Makâm-ı velâyet: Evliyâlık, mür- Minnet: Borç, verecek
şitlik makâmı Mestan: Sarhoş
Maksut: Maksat, gâye Mistik: Gizemli, tasavvuf ile ilgili
Mâ-lâ-ya’nî: Boş, faydasız Mistisizm: Batı dillerinde tasavvuf
Mâlik olmak: Sâhip olmak Mızrab: Kendisiyle sazların telleri-
Mârifet: Bilgi, Allâh’ı bilme ne dokunulan âlet
Mârifetullah: Allâh’ı bilme

224
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Muâsır millet: Çağdaşlaşmış, uy- Müşâhede: Gözetleme, tasavvufta


garlığın doruğuna ulaşmış millet bir makam
Muvâzene: Ölçü, denge Müteallık: İlgili
Mübtelâ: Bağımlı, düşkün Mütekâmil: Daha gelişmiş
Mücâzât: Karşılık Mütenâsip: Uygun
Mücerred: Yalın, soyut, tek başına Mütesellî olmak: Teselli olmak,
Muvaffak: Başarılı avunmak
Muhal: Gerçeği olmayan Müteşâbih âyet: Anlamı kesin
Muhkem âyet: Anlamı kesin olan, olmayan, anlamını ancak ehlinin
yorumla ilgisi olmayan âyet anlayacağı âyet
Muhtar: Seçilmiş Müttakî: Allâh’ın emirlerini titiz-
Mukarrebun: Allâh’a yakınlık likle yerine getiren kimse
kazanmış cennetlik kimseler Müzekkire: Hatırlatan, zikrettiren
Mukeddesât: Mukaddes, kutsal Nâ-ehil: Ehil olmayan, işi bilmeyen
şeyler Nâçiz: Zavallı, beden bakımından
Mükevvenât: Kâinât, yaratılmış yetersiz
her şey Nâfi ilim: Faydalı ilim
Murdar: Pis, eti yenmeyen hayvan Nahnü: Arapça’da “biz” demektir
Musahhar: Hizmetçi Nâhoş: Hoş olmayan
Müsâmaha: Hoşgörü Nâib: Veki, tarikatte bir görevli
Müsâvî: Eşit, denk Nâ-mütenâhi: Sonsuz
Mutasarrıf: Tasarruf eden, harca- Nâsih: Kendinden öncekinin hük-
ma yetkisi olan münü kaldıran 225
Muteaddit: Çeşitli Nazar ehli: Nazar, mânevî bakış
Mutmain: Tatmin olmuş, kanaat sâhipleri
getirmiş Nazîr: Benzer
Muttalî: İç yüzünü bilen Nebî vârisi: Hz. Peygamber’in
Müdrik: İdrak etmiş, kavramış vârisi, gerçek âlimler
Müeyyide: Yaptırım gücü Nedîm-i İlâhî: Allâh dostu, O’na
Mülâki: Karşılaşmış, tanışmış yakın kişi
Mü’min: Allâh’a tam anlamıyla Nefha-i ruhü’l-kudüs: Kutsal ru-
inanmış hun üflemesi, nefesi
Münezzeh: Yüce, kötü sıfatlardan Nefsânî: Nefse bağlı, nefsin isteği
uzak Nefs-i emmâre: Kötülüğü emreden
Mürde: Bozuk, hasarlı nefis
Mürşit: Rehber, yol gösteren, ev- Nehiy ani’l-münker: Kötülükten
liyâ men etmek, kötülüğe engel ol-
Mürşid-i kâmil: İnsanlara yol göte- mak
ren tasavvuf büyüğü Neşv ü nemâ: Serpilip, gelişme
Musevî: Hz. Musâ’nın şeriatine Nevruz: Yılbaşı
tâbi‘ kimse Nizâm-ı İlâhî: İlâhî nizam,
Müsta’celiyyet: Acele etmek ALLAH kânunu
Müstakim: Dosdoğru Nûr-ı Yezdân: Allâh’ın nûru
Müstecâp: Karşılık gören Nûr-ı Zât-ı Kibriyâ: Allâh’ın zâtı-
nın nuru, ışığı

225
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Nutk-u ehlullah: ALLAH ehli Salih îtikat: Doğru inanç


sözleri Sâlih kul: Dindar, güzel ahlaklı
Nükte: Şaka, latîfe insan
Pervâz eylemek: Uçmak, kanat- Sarih: Apaçık, besbelli
lanmak Savm: Oruç
Psikoloji: İnsan davranışları ve iç Sây-i gayret: Çalışıp, çabalama
dünyâs ile ilgilenen ilim dalı Şehâdet: Şehit olmak
Polat: Demir, demir gibi güçlü Serâhaten: Açıkça
insan Şerh etmek: Açıklamak
Rahmet tecellîsi: Rahmetin inmesi, Şeriat-i mutahhara: Tertemiş şe-
tecellî etmesi riat, İslâm şeriati, din kânunları
Rahmet-i âhî: İlâhî rahmet Seyran: Seyretme
Reh-nümâ: Rehber, yol gösteren Silsile-i merâtip: Tarîkatte Hz.
Rahvan: Atın yavaş yürüyüşü Peygamber’e kadar ulaşan silsile
Rakip: Kendisiyle yarışılan kişi Smaç: Voleybolda, yükselerek el
Ravza-i Mutahhara: Hz. Peygam- ile topa sertçe vurmak
ber’in kabrinin bulunduğu Sîne: Göğüs
mekan Sîret: İç yüzü
Rehber: Yol gösteren Sırr-ı ednâ: En düşük sır
Reh-nümâ: Rehber, yol gösterici Sufiye: Tasavvuf erbâbı
Rencîde: Kırgın Sosyoloji: Toplum bilimi
Refik: Yol arkadaşı Sübut: Sâbit olmak
226 Revnâk: Düzen, temel Subûtî sıfat: Allâh’ın sıfatları
Riâyetkar: İtâat eden, uyan Süflî: Aşağı dereceden
Rical: Erkekler, tasavvufta ileri Suhuf: Sahifeler, kutsal sahîfeler
gelenlerden Sû-i zan: Bir kişi ya da şey hakkın-
Rindân: Hiçbir şeye aldırmadan da minfî zanda bulunmak, dü-
gönlünün peşine düşen, âşık şünmek
Riyâ: Gösteriş Sukut: Düşmek
Riyâkar: Gösteriş yapan, sâmîmi- Şule: Işık parçası
yetsiz Suret: Dış yüz, görüntü
Riyâzî: Matematik veyâ beden Sükut: Susmak
eğitimi ile ilgili Süluk: Yola girmek, tasavvuf yolu-
Rızâ-i Bârî: ALLAH Rızâsı na girmek
Rububiyet: Allâh’ın her şeyin Sünnet: Hz. Peygamber’in fiil ve
Rabbi, sâhibi, terbiyecisi olması davranışları
Ruhânî: Ruh ile ilgili, mânevî Şakî: Allâh’a inanmayan
Rücu: Geri dönme Şefî: Şefaat eden,
Rüsvay: Rezil, aşağılık Şek: Şüphe
Rü’yet: Görme, görülme Şer: Kötülük
Sadr: Göğüs, orta Şeref-yâb olmak: Şereflenmek
Sahih îtikat: Sağlam inanç Şer’î hükümler: Dînî hükümler
Salât: Duâ, namaz Şeriat: Din kânunları
Sâlih amel: Sağlam ve iyi yapılan Şerîat-i garrâ: Parlak, aydınlık
iş şerîat

226
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Şeriat-i garrâ: Aydınlık şeriat, Tenezzülen zuhur: Merhametinden


İslâm şeriati dolayı yapmak
Şerik: Ortak Terakkî: Gelişme, ilerleme
Şeyh: Yaşlı veyâ büyük kişi, tarîkat Tertîb-i İlâhî: İlâhî tertip, düzen
lideri Tesânüt: Birlik, uyum
Şiar: Özellik Teşrî: Dînî kânun koyma
Şimşir-i Hüdâ: Hakk’ın kılıcı Teveccüh: Yönelme
Şinto dîni: Japonların dîni Tevekkül: Allâh’a dayanmak
Şirk: ALLAH’a ortak tanımak Tevessül: Aracı edinmek, vesîle
Taam: Yemek edinmek
Tâat: İtâat etmek, dînî emirleri Tevfik sâ’ye refik olanındır: Başa-
yarine getirmek, ibâdet rı çalışanındır
Tahammül: Dayanmak, katlanmak Tevhîd-i ef’âl: Her olayın hakîkî
Tahayyül: Hayal etme, düşünme fâilinin ALLAH olduğu şuurun-
Takvâ: Allâh’ın emirlerine titizlik- da olma
le uymak Tevhîd-i sıfât: Allâh’ı sıfatlarında
Tâlib: İstekli bir olarak bilmek
Tân: Kötülemek Tevhîd-i Zât: Zât olarak Allâh’ı bir
Tan yeli: Sabah esen rüzgar bilmek
Tanzîm-i İlâhî: Allâh’ın düzeni Tevhit ehli: Gerçek dindarlar
Tarîkat: Yol, Allâh’a götüren yol Tiğ: Kılıç
Tarik-ı müstakîm: Dosdoğru yol Tiynet: Yaratılış, huy, tabîat, ka-
Tasavvuf: Dînin mânevî yönü, rûhî rakter 227
tarafı Tolerans: Müsâmaha, hoşgörü
Tavaf: Kâbe’nin etrâfında dolan- Trans: Bir iş üzerinde fikri yoğun-
mak sûretiyle yapılan ibâdet laştırarak onu gerçekleştirmek
Tazarru: Yalvarma Turuk-ı aliyye: Yüce tarîkatler
Tebliğ: Duyurma Türbe: Dindar insanların kabirleri
Tebşir: Müjdeleme Ucup: Kendini beğenme
Tecelliyat: Zuhur etme, görünme Uhrevî: Âhiret ile ilgili
Tedrisat: Ders okuma Ukbâ: Âhiret
Tefekkür: Düşünce, düşünme Ulûhiyet: İlahlık
Tefsir: Kur’ân’ın yorum ve açıkla- Ulvî: Yüce
ması Ümm-i Kitâb: Ana kitap, Kur’ân-ı
Tekâmül: Gelişme Kerîm
Tekeffül: Üzerine almak, kefil Vâcibü’l-vücud: Var olması mec-
olma buri olan
Tekke: Eskiden sufilerin, dervişle- Varak: Yaprak
rin,eğitim gördükleri yer Vârisü’l-enbiyâ: Peygamberlerin
Tekvin: Yaratma vârisleri, gerçek âlimler
Telakki: Anlayış Vârisü’n-Nebî: Hz. Peygamber’in
Telepati: Başkası ile duysusal bağ- vârisi
lantı kurmak Vebal: Sorumluluk
Temâşa: Seyretme Vechile: Bu şekilde
Temâyül: Meyletme Vehâmet: Korkunçluk

227
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

METAFİZİK II

Vehim: Kötü duygu, düşünce Zerre: En küçük parça


Velâyet makâmı: İrşat makâmı Zikir: Anmak, Allâh’ı ziketmek
Velî: İbâdet ve tâat ile Allâh’ın Zikke: Damga
yakınlığını kazanmış kul Zillet: Aşağılık vesîlesi
Verâ: Yeme, içme, giyinme gibi Zillete inmek: Aşağı düşmek
hususlardaki dînî hassâsiyet Zındıklığa düçar olmak: Zındık,
Verâset: Vâris olmak, bir kimseden dinsiz olmak
sonra onun mülkünde kısmen Zuhr-ı âhir: En son öğle namazı
veyâ tamâmen tasarruf sâhibi niyetiyle “Cuma namazım kabul
olmak olmuyorsa” şüphesiyle kılınan
Visal: Kavuşma ve aslı olmayan uydurma namaz
Vuslat: Kavuşma Zuhur vesîlesi: Görünme vesîlesi,
Yed: El, yan, yakın. aracı
Yed-i kudret: Kudret, kudret eli Zuhur: Görünmek, ortaya çıkmak
Yezdân: ALLAH Zühd: Dünyâ malına meyil etmeme
Zâfiyet: Düşkünlük Zü’l-cenâheyn: İki kanat sâhibi,
Zarurî: Mecburi hem şerîati, hem de tasavvufu
Zâviye: Eskiden dervişlerin kaldık- bilen
ları şehrin dışındaki yer Zülf, zülüf: Saç
Zekat: Malın belli bir kısmını fa-
kirlere vermek
228

İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN 228 ANA SAYFAYA DÖN


İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU


HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

1
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

 Hz. Kur’an’da Tesettür Hicap Ve Edep

H. Galip Hasan Kuşcuoğlu

2
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU

HZ. KUR’AN’DA
TESETTÜR HİCAP
VE EDEP

3
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

4
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İÇİNDEKİLER
HZ. KUR'AN DA TESETTÜR HİCAB EDEP
İÇİNDEKİLER SAYFASINDA OKUMAK İSTEDİĞİNİZ KONU ÜZERİNE TIKLAYINIZ.
KİTABA GİRİŞ ........................................................................... 7
LÂFZA-İ CELÂL MUHAFAZASI ......................................................... 10
‘ÂLLAH VARDIR’ DİYEN ‘MÜSLÜMAN’DIR .................................. 12
HZ. ALLAH’IN KUR’AN-I KERİM’DE İLDİRİLEN SIFATLARI ...... 16
HZ. ALLAH’IN ZATÎ SIFATLARI ........................................................ 16
HZ. ALLAH’IN SÜBUTÎ SIFATLARI ................................................... 17
HZ. ALLAH’IN FİİLÎ SIFATLARI......................................................... 19
PEYGAMBER EFENDİLERİMİZİN SIFATLARI ................................ 20
MERHAMET ........................................................................................... 21
TESETTÜR VE HİCAP AYETLERİ ...................................................... 25
TESETTÜR VE HİCAP ........................................................................... 31
ATATÜRK VE DİN ................................................................................ 53
İSLAM’IN BEŞ ŞARTI YOKTUR! ........................................................ 63
KARMA NAMAZ UYDURULARI! ....................................................... 67
EDEB ....................................................................................................... 71

5
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMÂN VE RAHÎM OLAN ALLÂH’IN


ADI İLE BAŞLARIM

HÛ YÂ TABÎBE’L-KULÛB
MEDET YÂ ERHAME’R-RÂHİMÎN
MEDET YÂ EKREME’L-EKREMÎN
MEDET YÂ İLÂHE’L-ÂLEMÎN.

DESTÛR YÂ ÂDEM SAFİYYULLÂH


DESTÛR YÂ NÛH ŞEKÛRULLÂH
DESTÛR YÂ İBRÂHÎM HALÎLULLÂH
DESTÛR YÂ MÛSÂ KELÎMULLÂH
DESTÛR YÂ ÎSÂ RÛHULLÂH
DESTÛR YÂ MUHAMMED MUSTAFÂ
HABÎBULLÂH.

DESTÛR CÜMLE PEYGAMBERAN-I İZÂM VE


RESÜL-İ KİRÂM HAZERÂTI

DESTÛR YÂ SÂHİBE’L-MEYDÂN

RIZÂEN LİLLÂHİ’L-FÂTİHA MAA’S-SALAVÂT.

6
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Eûzü Billâhi Mine’ş-şeytâni’r-racîm


Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm

KİTABA GİRİŞ

7
30 Ağustos 2005, Antalya’dayım. Bugün daha nice böyle
mübarek günlere erişmek, Allâh’ına olan inancından vatanına
olan sevgisinden, vatanın kurtulmasına sebeb ve vesile olanların
kadrini ve kıymetini bilenlerin bayramı!..
Hubbu’l-vatan mine’l-iman (hadis-i şerif) (Vatanı olmaya-
nın imanından hayır gelmez) bildirisini hafife alan, yaşadığı as-
rın icaplarından habersiz olan bugünün bazı toplumları!...
İçlerinde istisnailer bulunsa da, bazılarının insanlık dışı tu-
tumları yüzünden umumiyetle toplumların ne hale geldiğinin
göstergesi değil mi? “Daha iyi yapıyorum, daha faideli oluyo-
rum” zannı ile, yersiz, nefsani hislerine kapılarak…
Emr-i ilâhiyi tahrif etmeden,her devirde Hazreti Allâh’ın bu-
yurduğu gibi, Ehl-i Kitab’ın din adamları dahi yersiz duyguları-
nın esiri olmadan, gerçekleri bildirildiği gibi anlatabilselerdi!..
Daha evveller tarih boyu az da olsa, yaşanılan insanlığın iç
acısı…

7
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

İnsanca yaşamayı az çok bilenlerin, maddesini ve manasını


karartan; insanlığa her devirde reva görülen iğrenç olaylar!.
21’inci asırda daha feci müdaheleler..
Devletler arası olduğu gibi, ferdiyete dökülen anarşist ve te-
rör olaylar…
Aradığı ortamı bulmuşcasına zalimane, masum insanları, ka-
dın, erkek, çoluk çocuk demeden ve insani merhamet duygusun-
dan uzak, hunharca işlenen suçlar!..
Acımasızca söndürülen ocaklar; Allâh bildirisini dahi önem-
semeden!...
İcraatçısına ve teşvikçisine yaptırdığı zaman zafer ka-
zanmış kumandan edası ile, tabir caiz ise, yaşayan, şimarık,
emr-i ilâhiye de uyumlu icraat yaptığının zevkini alan, yersiz
ve anlamsız, ilim yoksunu halk kahramanları!...
8
Hazreti Allâh böylelerine Kur’an-ı Kerim’de tefsire ihtiyaç
duyulmadan her sınıf ademin anlayacağı açıklıkla:
Bana din mi öğretiyorsunuz?!
azarına muhatap olunanlar!.
Bayramın verdiği neşe, huzur ve sürurun zevki ile bu kitabı
Rabbımın ihsanına sığınarak yazmaya başladım.
Daha fazlasını bilenlerden öğrenmeyi öğrene bile bilse idik,
emr-i ilahiyi tanımakta, emr-i ilahiye uyumlu yaşamayı bile bilse
idik, asra yabancı, muasır millet yaşantısına yabancı, emr-i ilahi-
ye yabancı olur mu idik?!...
Zamanı; mirasyedi, hayırsız, iş bilmez evladın harcadığı gibi
harcadık!
Geç kaldık, fakat geleceğin kıymetini bilebilir isek, o zaman
geleceğe geç kalmış olmayız inşallâh!

8
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Hazreti Allâh’ın emri olan, Resül’ü ile tebliğ eylediği ah-


kama samimi olabilmenin samimiyetini ibadet ve taatında,
beşere olan muammelâtında, görünen samimiyetinin, imanı-
nın gerçek şahidi sayılmaz mı?!.
Hazreti Allâh’a başka şahid göstemeye gerek var mı? Gafil
olma!..

9
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

LÂFZA-İ CELÂL MUHAFAZASI

2005 yılı Berat Gecesinden bir gece evvel manamda, Rabbı-


mın ihsanı, bu abd-i acize iki bin Lâfza-i Celâl verildi.
Teheccütde hayli düşündüm: Ne yapacaktım? İhvanın dersle-
rine mi ilâve edecektim? Şahsıma mı verilmişti? Hayli düşün-
düm; amma düşüncem neticesizdi! Sabah namazını kıldım, yata-
10 ğa uzandım: Yaradanıma hamd-ü senalar olsun; hemen cevap
verildi!..
Meğer “iki bin” Lâfza-i Celâl’in mana muhafazası imiş!
Muhafazayı beşeri zaafıma uygun, unutamıyacağım şekilde
gösterdiler.
Maddi görünümü yuvarlak topa benziyordu Lâfza-i Celâl…
Verilen ihsan-ı ilâhi ise oturaklı. Lâfza-i Celâl için özenle yapıl-
mış bir muhafaza…
Lâfza-i Celâl bu muhafazaya konulmaz ise yuvarlanıp, yük-
seklerde iken aşağılara düşme tehlikesi kaçınılmazmış!..
Muhafazayı köşeli kutu gibi gösterdiler. Lâfza-i Celâl’i içine
koydular; “şimdiden sonra yuvarlanıp düşmez” denildi, el-
hamdülillah!..
O olaydan sonra gördüm ki, iç alemime, mana yönüme
öyle yerleşti ki Lâfza-i Celâl, onun yanına makam-ı kurbiyet-
te başka bir şeye yer yoktu.
10
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Rabbım cümle muhip kullarını mahrum etmesin. Amin, ve


selâmün ale’l-murselin.
O’ndan gayrı başka bir güç düşünemiyorum. Ona benzer is-
teklere yer kalmadığını daha iyi anlıyorum, elhamdülillah!..
Bu rahmet-i ilâhiye Yaratanına ibadet ve taatında samimi
olan ehl-i zikir, mü’min kullarına, muhip dervişlere verildi
Allâhu a’lem, zevki ile Rabbıma tazarru ve niyaz eylerim ki,
Lâfza-i Celâl muhafazası cümle kullarına ihsan edilsin. Amin!..
İnd-i ilâhiden ehline malum, ihsan edilen bu mana abd-i aci-
ze verdiği manasını motamot yazmaya gücüm yetersiz. İlm-i
Kelâm yetersiz. Yalnız zevkimi anlatmaya çalıştım. Başka gü-
cüm yok; anla işte!...
Her gördüğün sakallıyı deden sanma!
Yaratanının şahsına ihsan eylediği imanın bozulmasın istiyor
isen; O’na eş, ortak tanıma! Çünkü gayrısı yarattığı beşerdir; 11
Hazreti Allâh’ın ne ortağı vardır, ne de şeriki!..
Hazreti Allâh zatî ismi ile “ahad”dir; eşi, benzeri yoktur,
olamaz da!..
Muhalefetün li’l-havadis’tir, zatî sıfatı: Yarattığı hiç bir şeye
benzemez.
Sakın “ilmim var!” diye benzetmeye kalkışma! Yaratık-
lara ilah süsü verme!.
Bu dünyada hesabı sorulmaz ise, alem-i manada mutlaka
sorulur; gafil olma!..

11
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

‘ÂLLAH VARDIR’ DİYEN ‘MÜSLÜMAN’DIR

Tek din vardır: İslâmiyet…


İzah mı istiyorsun? Hazreti Allâh’ın Kur’an-ı Kerim’de bildi-
risi, “Allâh vardır” diyen kula iman ve bilgi ölçüsüne girmeden,
bedevi dahi olsa, emr-i ilahiye uyarak “müslümandır” diyebile-
cek misin?!
12 Bu emr-i ilahiyi evvelâ katı telkinlerle doldurulmuş nefsine
anlata biliyor musun?
Şimdiden sonra bari emr-i ilahiye uygun bilgi edin de, “Allâh
vardır” diyen hemcinsine “müslümansın” demenin cesaretini
göster; bilmeden hemcinsine zulmetme!.
Hz. Allâh’ın ve resüllerinin bildirisine uy!..
Hele Ehl-i Kitab’a “kafir, gavur, gayr-i müslim” dedin, de-
meye de halâ devam ediyorsun; bu bilginin kaynağı nefsin idi,
onun zevkine kapılmış idin; hatanı anladınsa, bu günahına tövbe-
istiğfar edebiliyor musun?
Gafil olma!
Kur’an-ı Hakim’de Hucurat Suresi, 14: Hazreti Allâh, Pey-
gamberimiz Efendimize ne öğretiyor? Anlayarak oku; nefsinin
hazzına uyarak değil. Manaya dönük oku! Eğer anlayamadınsa
gene oku!.

12
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Bu gerçekleri nefsimize anlatabildik ise, dünyadaki “Allâh


var” diyen cümle kullarına bildirme zamanı geldi, geçiyor!.
Bu bildiri sana yakışıyor ey Muhammet Ümmeti!
Bu uyarı başka toplumdan gelmeden ey Muhammedî karde-
şim!
Hz. Allâh’ın bildirisini sen ilan et!.
Ehl-i Kitab’ın kardeşliğini anlatmak sana yaraşıyor!
En son gelen Şeriat-i Muhammediyye’ye bu hitab-ı ilâhiyi
fer’î düşüncene halâ uygun göremiyorsan, bari gerçeklere engel
olma, sus ve bekle!..
Çünkü şeriatın adabına riayet etmeyen kimseyi Cenab-ı
Hak katiyen esrarına mahrem etmez!..
Esrar-ı aşkı ehl-i zahire söyleme!
İşin kışrında kalana bu zevkten bahsetme.. Ehl-i zahire zahir- 13
ler yeter!.
Hele ehl-i batılın yanında Haktan hiç bahsetme; yutmasını is-
tediğin lokma onun lokması değildir!.
İman-ı zevkîye çıkmayan ruhun safasını tatmayan mah-
ruma derd-i aşktan bahsedilir mi?!
Bu, aşkın manasına tecavüz etmek olur!..

Âlem-i lâhûta pervâz eyleyen ehl-i safâ


Değil İskender tâcı, taht-ı Süleymân istemez!.

Yaratanınının varlığını akl-ı seliminle, yaratılan maddi ve


manevi zuhuratlarda hissediyor, idrak ediyor isen!.

13
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Anlamakta, onun zevkini naçiz şahsında yıpıltı dahi olsa,


hiss-i kablelvuku güncel hayatında umumiyetle ve düşünce ve
icraatlarında yer edine biliyor ise!..
Hz. Allâh’ı aciz kulun nasıl bilmesi gerekli ise, o açıdan bil-
gi edindin; edindiğin bilginde samimi isen, bu halini koruman
için beşerî aczini hiç kaybetme!..
Şunu unutma ki:
“Nefsini bilen Allâh’ı bilir” buyuruldu.
Dikkat! Hz. Allâh’a şirk koşmayasın!..
Çünki Hazreti Allâh’ın eşi, şeriki, benzeri, yoktur…
Yarattığı beşerle şirket kurduğu da görülmemiştir!... Gö-
rülmeyecek de; güç, kuvvet ancak ve ancak zatına mahsus-
tur!.
14 Hazreti Allâh’ı alışa geldiğin, beşeri gördüğün görgülerinle
görmeye çaba gösterme; buna gücün yetmeyecektir, yetemiye-
cektir de!..
Elbette olmayacak; yaratılan Yaratana benzemez ki!.
Hz. Allâh’ın zatî sıfatı
“Muhalefetün li’l-havadis”tir:
Yarattığı hiç bir şeye benzemez!..
Bu imtihan aleminde zuhuru görülen olaylar nefislerin arzu
ettiği gibi olamazlar!.
Nasıl bilinmesi gerektiğini Hz. Allâh’ın bilinmesini murat et-
tiği kadardır!..
Aciz kulun ne kadar bilmesi, neleri bilmesi gerektiğini kitap-
ların bazılarına yazmıştım.
Lüzumuna binaen tekrar yazmakta sakınca olmaması gerekir:

14
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Hz. Allâh’ın varlığını kabul eden kullarına Kur’an-ı Ke-


rim’de belirtildiği, Cenab-ı Hakk’ın var olduğuna iman eden kul-
larının mutlaka bilinmesi gerektiği sıfatlarını ve Türkçede mana-
sını:
İmam Maturudî Hazretlerinin bildirisini sizlere aktarmaya
çalışıyorum..
Bu teraziyi her zaman kullan. İlmin ve bilgin bu bildirinin dı-
şında kalmasın!..
Hz. Allâh’ın zatî sıfatına hiç bir şeyi ortak etme. Zira o sıfat
ancak ve ancak zatına mahsustur!.
Bu sıfatları beşere maledemiyeceğin gibi, peygamber efendi-
lerimize de maletmeyesin. Zira zatî sıfatları yarattığı hiç bir şeye
benzemez..
Çünki o sıfat ancak ve ancak yaratıcının zatına mahsustur!...
15

15
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

HZ. ALLAH’IN KUR’AN-I KERİM’DE İLDİRİLEN


SIFATLARI

HZ. ALLAH’IN ZATÎ SIFATLARI

Vücut: Var olması


Kıdem: Evveli olmamak
16 Baka: Sonu olmamasıdır
Vahdaniyet: Tek olması
Muhalefetün li’l-havadis: Yarattıklarından hiç bir şeye
benzemez
Kıyam bi-nefsihî: Mekâna ihtiyacı yoktur.

16
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

HZ. ALLAH’IN SÜBUTÎ SIFATLARI

Sübutî sıfatlarından efdal-i mahluk, şerefli mahluk olan, bil-


cümle Benî Âdem’e bir nebze cüz’î ihsan edilmiştir.
Cenab-ı Hakk’ın görüşünde hudut yoktur!.
Benî Âdem’de ise, ihsan edilen subut sıfatlarından bir nebze
ihsan edilmiş olup, küllî değil cüz’îdir, hudutlu ve ufukludur!...
17
Hayat: Diri olması. Diriliği ebedi ve ezelidir; hiçbir kayna-
ğa muhtaç değildir.
İlim: Her şeyi bilmesidir. Yegane alim odur, ilmin her dalı
onun yedindedir.
Semî: Her şeyi işitmesidir. İşitmesinde sınır yoktur.
Basar: Her şeyi görmesidir. Cümle yaratılmışların görgü uf-
ku vardır; Allâh’ın görgüsünde ufuk yoktur.
İrade: İstediğini dilemesidir. Hiçbir yarattığına sorumlu de-
ğildir.
Kudret: Her şeye gücü yetendir. Alemde görülen güç
Allâh’ın taktiri kadardır.
Kelâm: Söylemesidir. Her zerrenin anlayacağı lisanla konu-
şur.
Tekvin: Her şeyi yaratan O’dur; başka yaratıcı aramak şirk-
tir.
17
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

18

18
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

HZ. ALLAH’IN FİİLÎ SIFATLARI

Hazreti Allâh’ın fiilî sıfatları ise beşer gözünün gördüğü, gö-


remediği, Hazreti Allâh’ın fiiliyatı olup, mecazidir, izafidir, biza-
tihi değildir.
Her hangi görünen eşyaya “Allâh” diyemezsin; çok dikkat
et!..
Bu gerçeğin hilâfına nice ilim sahipleri perişan olmuştur; 19
dikkat et! Yaratılana yaratan süsü vermeyesin!..
Dikkat: Yaratmak cevheri ve arazı olmadan bir şeyi meyda-
na getirmektir!..
İhya: Diriltmek
İmate: Öldürmek
Tahlik: Yaratması, cevheri ve arazı olmadan bir şeyi vücude
getirmesi
Terzîk: Rızıklandırmak
Özet olarak; Allâh’ın isimleri bu şekilde izah edilse de, Haz-
reti Allâh’ın isimlerini anlatmaya beşer muktedir değildir.
Yarattığı yaratıkların adedinde de çoktur, denilir.

19
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

PEYGAMBER EFENDİLERİMİZİN SIFATLARI

Sıddık: Doğruluk
Emanet: Emin olmalarıdır
Tebliğ: Allâh’ın emirlerini kullarına duyurmasıdır
Fetanet: İnsanların en zekisi olmalarıdır
20 İsmet: Kusursuz, günahsız olmalarıdır
Peygamber efendilerimize bu sıfatlarların Hazreti
Allâh’ın ihsan ettiğini, günah işlemiyecek halde yaratıldıkla-
rını unutma!.

20
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

MERHAMET

Merhamet, Hakk’a vuslat için en büyük vesiledir.


Merhamet, iman ağacının en mühim meyvesidir.
Merhametsiz âdemde iman var gibi görünse de, fer’îdir;
inanma!..
Oğlum! Gelin alırken ilk bakacağın husus:
21
Merhamet var mı, yok mu?
Hazreti insanın iki cephesi vardır: Bir cephesi Hakk’a
nazır, diğer cephesi halka dönüktür!..
Ademlikten kamil sıfata bürünmüş insanın bütün mah-
lukatın en mümtazı olup, “aşk” denilen nurun onun manası-
na konmuş olduğunun farkında olmayanlar, ne enbiya muci-
zesinden, ne de evliyanın kerametinden bir şey anlayamaz-
lar!..
Enbiyanın mucizesi, evliyaullahın kerameti, iyi bilesinki,
Hakk’ın bu alemde bizatihi tasarrufatıdır!.
Şeriat; hakikatın zahire yansıdığı zaman aldığı isimdir!.
Şeriat denilince; Hazreti Allâh’ın kullarına bahşettiği rahmeti
ve mağfiret sıfatlarının Allâh’ın varlığına inanan beşerde pey-
gamber efendilerimiz vasıtası ile kula ihsan edilen dünyadaki
yaşantı düsturu, emr-i ilahi dir. Bazı çarpık düşüncelerin ve fikir-

21
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

lerin mecrasından saptırdıkları… Hz. Allâh’ın emri dışında ga-


zab-ı ilâhi gibi veya servet ve medeniyeti emr-i ilahinin yasak-
lamadığı yaşantıları, Benî Âdem’e yasakmış gibi göstermeleri,
men edilen çirkinlikleri de emr-i ilahiye uyumlu imiş gibi gös-
termeye cüret etmek, cehlin görünümü degil mi?
Hele Şeriat-i Muhammediyye’yi Hz. Allâh’ın emrini Pey-
gamber Efendimizin şahsî emri imiş gibi gösterme gafletine dü-
şüyorsun, dikkat et!...
Mutlaka hesabı sorulur. İnan, hesabını veremezsin!..
Yirmibirinci asrın ilim ve irfanına uyum sağlayıp sağlı-
yamadığını, gene yaşadığın asrı mihenk kabul ederek bu
pencereden öz yaşantına baktığında, bu gerçeğe uyum sağla-
dığını veya sağlıyamadığını görebiliyor musun? Veya yaşadı-
ğın zamanın garibi olduğunu görebiliyor musun?
22 İcraatındaki görünen manzarayı akl-ı selim, imanlı toplumla-
ra emr-i ilahiyi, Şeriat-i Muhammediyye’yi aslından saptırmadan
anlata biliyor musun?
Laf aramızda; anlatamadın!...
Ne yazıkki bu halinle anlatamayacaksın!..
Kehanet değil; görünen köy kılavuz istemez!.
Şeriatı ve tanıyamadığın evliyayıda tanımak istemediğin gibi
Allâh’ın zikrinden, Allâh’a iman eden zikrullahın, ibadet
ve taatların, aşk-ı ilâhînin giriş kapusu olduğunu ne zaman
anlayacaksın?!..
Ne yazıkki hakikatlere yan baktığın şu halinle, gerçeği anlı-
yamadığın için, Allâh’ın kullarını, ehl-i zikri, zikrullahtan uzak
tutmayı ilim ve medeniyete hizmet sandın.!
Din-i İslâm’ı, medeniyyet, teknoloji ve zamanın güzellikleri-
ne karşı imiş gibi tavır takındın!.

22
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Şeriat, ismi altında bildirdiklerin değil; hakikatın zahire yan-


sıdığı zaman açığa çıkan isim “şeriat-i ilâhiye”dir.
Peygamber efendilerimizle gönderilen şeriat-i garrayı ki,
gerçek rahmet-i ilâhiyeyi arıyoruz!..
“Biz peygamberlere bir şeriat bir de tarik verdik”
Hitab-ı ilâhinin zahire yansıdığı görünümünü yaşamanın
zevkini biliyoruz ve aczimizi itiraf ederek havfu reca üzere Rab-
bım kabul buyursun yaşamaya çalışıyoruz!..
Lütfen, bu manevi zevke engel olmanın nihayeti gelmeyecek
mi? Göremiyecek miyiz?!..
Şöyleki şeriatın adabı ve peygamberinin ahlâkı ile ilgi-
lenmeyen gafile aşk şarabı nasip olmadı, olmayacak da…
olur, diyen gafillere inanma!..
Rahmet-i ilâhiyeyi beşere yansıtan Hz. Allâh’ın elçileri ile
23
ihsan eylediği emr-i ilahileri asra uyumlu, dertlerimize deva ola-
cak mana reçetesini istiyoruz!.
Dünyada yaşayan, Allâh’ın cümle kullarının dile getiremedi-
ği mana ihtiyaçlarını ki, “Hikmet mü’minin kayıp malıdır;
nerede bulur ise alsın” rahmetini nerede bulacak? nereden ala-
cak? onu göster!..
Her türlü maddi ışıklar insanın iç alemini aydınlatamı-
yorsa, iç aleminde yer eden din ve iman belirtileri, inkâr ne-
fesi ile söndürülebiliyor ise, tatmin olunmayan bu hayat hu-
zur ve saadeti nereden bulacak?!
Bu hikmet-i ilâhiyeyi, duymadığı ve bildirilmediği için an-
latmayı bilmese de, buna rağmen gayr-i ihtiyarî arıyor beşer…
Aranan mü’minin gaip (kayıp) malını biliyor isen, Allâh rı-
zası için yardımcı ol, bilmiyor isen gölge etme!..

23
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Demişsin ‘görmedi beni kimse bu alem içre,


Nedir bunca yüzden seyran olduğun cana!..

Mekanlardan münezzehsin, senin zat-ı şerifin çün,


Nedir kalbi viranımda mihman olduğun cana!..

Hangi kalp marifetullah karargahını kuramamıştır; o


kalp, şeytanın istilâsına maruz bırakılmıştır…

24

24
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

TESETTÜR VE HİCAP AYETLERİ

Devlet ve hükümetçe, millet ve hatta ümmetçe bir hükme va-


ramadığımız, ne yapacağımızı bilemediğimiz için keşmekeş, iç
açıcı olmayan bir manzara olduğundan öte, bu hususda kadınla-
rımızda görüldüğü gibi, tahsile müsait kızlarımızın, asrın icabı
nimetlerden nasıl mahrum etmeden bu masum yavrularımızı Hz.
Allâh’a inançlarından dolayı mükafatlandıracağımız şöyle dur-
25
sun; lütfen bari cezalandırmayalım!..
Katı kurallara da kaçan cehalete de fırsat vermeden,
emr-i ilahinin de dışına çıkmadan, emr-i ilahiye yaraşır bir
çare bulunamayacak mı?..
Kasdimiz herhangi bir şahsı, toplumu suçlamaya dönük de-
ğil; iyi biline. Nereden nereye geldik? Bunu da hesaptan çıkar-
mayalım; özlenen bu değil!..
Şu günlerde keşmekeş, içinden çıkılamaz hale gelen ve me-
deniyete uyumlu zannedilerek, eşitlik teraneleri ile, toplumlara
emr-i ilahi dışında, daha cazip geldiği zannedilen eşitlik kelime
oyunları…
Muasır milletlerde aleni görülen, yanlış eşitlik kandırma-
cası menfi meyvelerini bu sahada vermeye çoktan başladı,
lutfen görelim!.

25
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Bilinemiyor; kurulması imkansız hale gelen aile düzenleri,


doğan çocukların nesep karışımı!..
Ve evlenmek ihtiyacı duymayan gençler… Gençleri tükenen
o yönlü medeni toplumlar… Gençleri azalan, yaşlı toplumlar;
şahide gerek yok!..
Dikkat! Yaşama hürriyetini kadının elinden almak gibi dü-
şünce ve icraata; katı kurallara kaçmadan tertib-i ilâhiye göre
sakıncaların kalktığı nisbette, tanzimine uygun yaşantı yaşansa
idi!...
Asra uyumlu olduğu kadar emr-i ilahiye de uyumlu ya-
şamak isteyen yetişkin kız çocuklarımızı ‘Hz. Allâh’ın buy-
ruğuna özen gösterdi’ diye alkışlamasak da, bari suçlamaya-
lım!.
Bu umumi yaraya çözüm bulunamaz mı?
26 Ararsa devletim, hükûmetim, iktidarı, muhalefeti ile,
zamanı geçmiş de olsa, üzerinde durup zamana göre incele-
yerek, bu davayı düzeltmelerini… Belirtilen hicap ve tesettür
emrinin ışığında hiç bir tarafı rencide etmeden bir çare bu-
lunamaz mı?!.
Bu hususta Allâh ne buyuruyor? okuyalım veya okutalım ve-
ya dinleyelim.
Emr-i ilahiye uyulmaz ise uymayanlar için, gazab-ı ilâhiden
ve azab-ı ilâhiden de bahis yok, amma tanzim edilen hayat ve
yaşantının tertib-i ilâhiye göre olmadığında, yetişkin kızlarımıza
ve kadınlara eza olunacağından, incitileceğinden, bildirisi ile
inanan kullarını bu yönlü uyarıyor, koruyor, Hz. Allâh!..
Başını kapattı diye, velevki açtı diye, masum kızlarımızı za-
manın ilmi tedrisinden mahrum etmeyelim!.
Çareler tükenmez; lutfen çare bulalım ki emr-i ilahiye sami-
mi veya değil, biz ölçemeyiz, o ölçüyü Hz. Allâh’a bırakalım!.

26
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Bilerek ve düşünerek elimi vicdanıma koyarak derim ki:


Cennet-mekan Atatürk hayatta olsa idi, bu yasaklar bu
kadar uzamazdı, eminim!
Yazdığım tesettür ve hicab ayeti meal olarak Suudi Arabistan
1987 Medine-i Münevvere’de yazılmıştır. Türkçeye çevirimi Ali
Özek başkanlığında, Hayrettin Karaman, Ali Turgut, Mustafa
Çağırıcı, İbrahim Kafi Dönmez, Sadrettin Gümüş. Medine-i Mü-
nevvere’de yeniden gözden geçirilip neşre hazırlayan Abdullah
Mübeşşir al-Terazi, Kral Abdülaziz Ünüversitesi, Edebiyat Fa-
kültesi öğretim üyesi. Suudi Arabistan, Cidde.
Meal olarak aynen alıyorum:
Bismillâhirrahmanirrahim
Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini korusunlar; namus
ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak
üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini yakaları- 27
nın üzerine örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının baba-
ları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri,
erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, ken-
di kadınları, ellerinin altında bulunan erkeklerden, kadına
ihtiyacı kalmamış hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli
kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan
başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları
ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar.
Ey mü’minler hep birden Allâh’a tövbe ediniz ki kurtu-
luşa eresiniz!..
(Nur Suresi, 31)

Bismillâhirrahmanirrahim

27
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin


kadınlarına, örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların
tanınmaması ve (incitilmemesi) için en elverişli olan budur.
Allâh çok bağışlayan çok esirgeyendir!..
(Azhab Suresi, 59)
Bismillâhirrahmanirrahim
Evlerinizde vakarınızla oturun. İlk cahiliye devrinin açı-
lıp saçılarak, ziynetlerini göstererek, yürüyüşü gibi yürüme-
yin.. Namazı kılın, zekatı verin, Allâh’a ve Resülüne itaat
edin. Ey ehl-i beyt!. Allâh sizden şek ve şüpheyi gidermek ve
sizi tertemiz yapmak istiyor.
(Ahzab Suresi, 33)

28 Bismillâhirrahmanirrahim
Bir nikâh ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiş yaşlı ka-
dınların, ziynetlerini, göstermeksizin dış elbiselerini çıkar-
malarında kendilerine bir vebal yoktur. Gene de iffetli olma-
ları kendileri için daha hayırlıdır. Allâh işitendir, bilendir.
(Nur Suresi, 60)
Bismillâhirrahmanirrahim
Namuslu, kötülüklerden habersiz mü’min kadınlara zina
isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lânetlenmişlerdir.
Dilleri, elleri ve ayaklarının, yapmış olduklarından dolayı
aleyhlerinde şahitlik edeceği bir günde onlar için çok büyük
bir azap vardır!
(Nur Suresi, 24)
Prof. Dr. Süleyman Ateş Hocaefendinin Çağdaş Tefsir’i
3’üncü ciltten alındı.

28
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Prof. Dr. Süleyman Ateş Hocaefendi Suudi Arabistan Riyad


Merkez Üniversitesi’nde yedi sene tefsir öğreten, Türkiye
Cumhûriyetinde bir buçuk yıl Diyanet İşleri Başkanlığı yapan,
çağdaş alim, medar-ı iftiharımız. Birbirimizi iyi tanırız. Dua ede-
riz; Allâh ilmini ali kılsın.
Bismillâhirrahmanirrahim
İnanan erkeklere söyle: Bakışlarından bazılarını yum-
sunlar, ırzlarını korusunlar; bu onlar için daha temizdir!.
Şüphesiz Allâh,onların her yaptıklarını haber almakta-
dır.
(Nur Suresi, 30)

Bismillâhirrahmanirrahim
İnanan kadınlara da söyle: Bakışlarından bazılarını 29
yumsunlar, ırzlarını korusunlar, süslerini göstermesinler,
ancak kendiliğinden görünenler hariç. Baş örtülerini yırt-
maçlarının üzerine koysunlar. Süslerini, kimseye gösterme-
sinler. Yalnız kocalarına, yahut babalarına, yahut kocaları-
nın babalarına, yahut oğullarına, yahut kocalarının oğulları-
na, yahut kardeşlerine, yahut kardeşlerinin oğullarına, yahut
kız kardeşlerinin oğullarına, yahut kadınlarına, yahut elleri-
nin altında bulunanlarına, yahut kadına ihtiyacı bulunma-
yan erkek tabilerine (yani hizmetçilerine yardıma muhtaç
ihtiyarlara, bunaklara ve dilencilere), henüz kadınların mah-
rem yerlerini anlamayan çocuklara gösterebilirler. Gizledik-
leri süslerinin bilinmesi için ayaklarını vurmasınlar.
Ey mü’minler! Topluca Allâh’a tövbe edin ki felâha ere-
siniz!..
(Nur Suresi, 31)

29
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Bismillâhirrahmanirrahim
Evlenme çağını geçmiş kadınlar, fazla ziynet gösterme-
den, dış elbisesiz dışarı çıkabilirler, amma sakınmaları, ağır
başlı davranmaları, daha uygundur!..
(Nur Suresi, ayet 60)
Peygamber hanımlarına, kendilerinin herhangi bir kadın gibi
olmadıkları, kuşku uyandıracak davranışlardan sakınmaları, hatta
yürekli kimselerin içlerinde herhangi bir şehvet arzusu uyandır-
mamak için söze dalmamaları, kırıtarak değil, ağır başlı konuş-
maları ve güzel söz söylemeleri, Allâh’a ve elçisine itâat etmele-
ri, Allâh’ın ayet ve hikmetlerinin kendi evlerinde okunması ni-
metinin değerini bilmeleri ve ona göre davranmaları emredili-
yor!...

30 Bismillâhirrahmanirrahim
Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadın-
larına söyle: Cilbablarını üstlerine salsınlar; onların tanın-
maları ve (incitilmemeleri) için en uygun olan budur. Allâh
çok esirgeyendir.
(Ahzab Suresi, 59)

30
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

TESETTÜR VE HİCAP

Her devirde üzerinde durulması için pek önemsenmeyen, ge-


reğinin çözümü de pek araştırılamayan, yirminci ve yirmi birinci
asra kadar üzerinde durulmaya ihtiyaç duyulmayan, tesettür ve
hicap olayı…
Hanım kızlarımızda tedirginlik getirdiği gibi, emr-i ilahiye
dönük erkeklerin de ilâhi mesuliyetlerini hissedenleri de müşkül 31
durumda bıraktığı bariz görülen vakıadır!..
Başı açık veya kapalı kızlarımızı sınıflandırmayalım. Hiç
olmazsa tedrisattan mahrum etmeyelim!..
Elimizi vicdanımıza koyup, emr-i ilahiye imanımız nisbe-
tinde önemsiyerek hareket edersek, umumu rencide eden bu
yaranın kangren olmadan çözülüceğine inancım sonsuz. Ye-
ter ki çözülmek istensin!
Devlet ve hükümetimizden ve mesul büyüklerimizden ri-
ca etsek:
Müşkülatla elde ettiğimiz cumhuriyet ve demokrasiye ve
insan haklarına halel getirmeden, kanayan bu yaraya neşter
vurmanın bir yönü bulunamaz mı?
İnanıyorum, buna da çare bulacak idarecilerimiz elbet vardır.

31
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Hürriyet Gazetesi Ankara Baskısı 28 Aralık 2005’de baş sa-


hife, “Ata’yı arıyorum; kurdu koyunla yürütürdük” dediğimi
yazmışlardı, makamı cennet olsun.
Yemin ediyorum; bu milletin hayrına olan olayları, kim-
seden çekinmeden hallederdi, bu müşkülâtımızı da halleder-
di, şüphen olmasın, inan!.
Hoca-yı rahmetullahın şu sözünü hatırladım:
“Allâh at verir, meydan vermez! Meydan verir, at vermez!
İkiside olur, bu sefer de ben olmam!” demişti.
Muasır milletler seviyesine çıkmaya çaba sarfeden, Hz.
Allâh’ın emrine muhip, gerek muvafık, gerekse karşıtı muhalif,
bu milleti idare eden büyüklerim!
Neşter vurun bu iltihaplanmış, yaraya!..

32 Tesettür ve hicap hakkında emr-i ilahiyi, nefsani duygu-


larının esiri erkekler, ifrat denecek derecede, kadınlara, im-
kanlarının gerektirdiği gibi, emr-i ilahiyi iyi anlamak iste-
mediklerinden midir, nedir, ilimde müsait olmadıklarından
mı?!... Olamaz, Çünkü emr-i ilahi açık ve sarih, anlamak
isteyenlerin anlayacağı gibi ihsan edilmiş!...
İlim ve görgüleri müsait olamayan, aile terbiyesinden başka
bilgi alma imkanı bulunmayan, yalnız örf ve aile terbiyesinden
öteye gidemeyen bazı kızlarımızın tesettür anlayışı emr-i ilahiye
uymasa da, bilgileri, tesettürleri elbet taklididir amma emr-i ila-
hiye uyduğu için yerindedir!..
Yalnız görünümüne önem sağlamaktan öteye geçemeyen,
saf, temiz toplumlarda görünümündeki tedirginlik her an görüle-
bilen bir vakıadır!..
Emr-i ilahiye uyum sağlaması istenendir. Manevi kazancı ise
Allâh’a kalmıştır!.

32
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Emr-i ilahinin anlamını bildirmeye, ilimleri kifayetsiz


kalmış. Bazıları da inandıkları gerçekleri yaşadıkları toplu-
ma dahi anlatmak cesaretini gösterememişler. Ya da emr-i
ilâhinin dışında kalmış, bu yönlü katılaşmak işlerine gelmiş,
nefislerinin hakikat dışı isteklerinin ağır basmasından gerçe-
ğe dönüş zor olmuş!..
Zaman geçtikçe na-ehlin elinde mecrasından daha da saptırı-
lan emr-i ilahi... Toplumlarda daha zorlaşan, tesettür ve hicap
ayetleri emredildiği anlamda anlaşılamamış, veya anlatılamamış
veya anlamak istenmemiştir, denebilir mi bilmem?!
Olay bu!. Din uleması bu emr-i ilahinin izahına ve ikazında
yeterli olamamış.
İnanan toplumların anlamasına yeterli olmayan uygulanma-
nın uygulanması yeterli yapılamadığından!..
Tekrar ediyorum: Kıskanç, bencil erkeklerin işine geldiği 33
için, kadına Allâh’ın verdiği hakkını vermedikleri gibi, hiç
fütur etmeden emr-i ilahiyi ezaya dönüştürmüşlerdir!.
Ayet-i kerimelere dikkat edilirse, kadının korunması ve (inci-
tilmemesi) ve neslin normal devamı böyle ihsan edilmiştir!.
Başka tefsirlerde ‘ziynet mahallini gizlemezseniz, erkekler
tarafından eza olunursunuz’ diye tefsir edilmiştir!..
Nefsi ve hayvani zevkinin esiri olduğu gibi yeteri kadar ilâhi
varlığa inanamayan, veya hiç iman denen cevherle ilgisi dahi
olmayan erkeğin veya kadının, hayvani zevkini her şeyin önünde
tutmayı zevk edinmiş, malum insan olmaya namzet ve müsait
yaratılışından habersiz, mesuliyetsiz Benî Âdem!..
Tesettür emrini emr-i ilahi dışında görenek ve gelenekten
öteye götüremedikleri için daha fazla kapanmayı takva zanne-
denler!...

33
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Tekrar ediyorum: Emr-i ilahinin de fevkinde, daha katı


kurallara özenmeyi, takva, ibadet ve taat imış gibi uygulama
yolunu nefsine daha cazip görmüş!.
Tesettür ayetini yeteri kadar anlayamıyan, insan olmaya
namzet Beni Âdem!.
Bu hali ile yaratanına samimi olabiliyor, ömrünün nihayetine
kadar bu halini devam ettirebiliyor, bu yönü ile taraf-ı etrafına
eza çektirmiyor ise, bu yaşantı az da olsa samimiyetine binaen
mübarek olsun derim, amma toplum nasıl karşılar bilinmez ki!..
Temiz hissi duygularla kadınların aşırı tesettürleri, inanmış,
amma aşırı kıskanç erkekleri memnun edemediği de söylene-
mez!..
Neslin idamesi için Hazreti Allâh’ın Benî Âdem’e bahşeyle-
diği nefsani duygular, başka hayvanlara zaman tahdidi konuldu-
34 ğu gibi olmayıp, müstesna ve istisnai yaratılan, insan olmaya
namzet Beni Âdem’in iman ve hayat porojesi, yaşam şekli ve
örneği ile, Allâh’a iman eden elçisi ile tebliğ eylediği şer-i şerife
uyumlu, zamanı da idrak ederek amel etmeye özen gösteren er-
kek ve kadınlara Hz. Allâh’ın bildirilerinin anlayarak anlatalım
ki, zamanla değişmeyen erkeğe ve kadına emrolunan tesettür ve
hicap ayetlerini, sayın bilge, evvelâ iyi anla ve anladığını anlat
ki; bu yönlü gerçeği özenle arıyanları tatmin edebilesin. Olur ya,
anlatamıyor isen yersiz yere kimseyi suçlamayasın!..
Bilesin ki, mutlaka hesabı sorulur. Geçici dünya hayatına
ebedi alemi değişmeyesin!..
Kadın-erkek eşitliğinin de garibiyiz. Lutfen, anlaşılır gibi an-
latalım. Çünkü dünya hayatında biri diğerinin vazifesini kesinlik-
le yapamıyacağı, doğum ve ötesi olaylara dikkat et! Haddini
bil!..
Yaşayacağın zamana uygun töreler ve adetleri rıza-i
Bârî’ye dönük cinsine, hemcinsine uyumlu ve dünya ve ahi-
34
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

rette geçerli icraatın bu minval üzere olsun; yemin ederim,


iki yönün de misal-i cennet olur!..
Benî Âdem’e mahsus, her devirde erkek ve dişilerde kıskanç-
lık duygusu mevcuttur; ifratından Rabbıma sığınırız!.
Nefsi duygu ve arzu ekseri hayvanların, dişi ve erkeklerinde
de kıskançlık olarak görünse de, bu görünüm hem cinsine göre
değişir.
Hayvanlarda Benî Âdem’deki devamlılık olmayıp, hayvan-
larda belirli ve muayyen zamanlarda görülegelmiştir. O bakım-
dan hayvanlara emr-i ilahi yoktur. Bunun haricinde malum duy-
guları olmadığı, kıskanma hislerinin de ekserisinde görülmediği
gibi, pek azında devam ettiği görülür!..
Yalnız domuzlarda kıskanma duygusunun hiç olmadığı söy-
lenir!.
İnsan olma şerefinden mahrum ademlerinde de bu yönlü 35
duygunun zafiyetinden bahsedilir!..
Bu virüsü taşıyan, erkekler ve kadınlar ilâ-nihaye gizli kala-
mazlar!..
Çünki “Settârü’l-uyûb” (günahları örtücü) olan Hz. Allâh’ın
bu sıfatından nasiplerini alamazlar. İlâ-nihaye gizli kalamazlar!..
Emr-i ilahinin hilâfına yaşantılarını düzene koyup, bu halle-
rinden nedamet duymadıkları gibi, şımarıklıkları her hallerinde
görülebilenlerin, emr-i ilahiye uyum sağlıyamamaları bir an giz-
leniyormuş gibi görülse de, er-geç açıkta kalmaya mahkumdur!..
İsteseler de gizliyemezler!..
Deve kuşunun başını kuma gömmekle avcıdan gizlendiğini
zannettiği gibi; gülünçtür, Çünkü başı kuma gömülmüş gövde
meydanda!.

35
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Nefsani duygulardan öteye geçemeyen duygu ve düşünce-


ler, ceviz misali bahsedilir: Kabukdan içeri geçemeyen bilgi,
yalnız nefsin hazzı olan yaşantısı ile özleminden soyutlana-
madığı cevizin kıynağına nasıl erişecek?!..
Tasavvufi izahı, şöyle denir:
Cevizin yeşil kabuğu şeriattir; sert kabuğu tarikattır;
kıynağın üzerindeki kışrı ince zar marifettir; kıynak dedikle-
ri beyaz kısmı ise hakikattir!.
Normal kıskançlık duygusu bulunmayan Benî Âdem için
Peygamber Efendimiz şöyle buyurdular:
Cennet haramdır, kokusunu da alamazlar.
Bunları anlatmakdaki kasdim; her hangi bir toplumu ve-
yahut bir şahsı, küçük görmek, benim gibi niçin inanmamış
diye, o hemcinsimi yermek değil. Benim inancım ve yaşan-
36 tımla bağdaşmıyor diye, herhangi bir şahsı aşağılamak hakkı
kimseye verilmemiştir.
Hazreti Allâh’ın af ve mağfiretinin tecellileri her olayda gö-
rülürken, rahmet-i ilâhiyeler, yaratılışın sırrı olan insan olmaya
namzet Benî Âdem’i, bu rahmetin dışında görmek mümkün de-
ğil!..
Asra uyumlu, gelişmiş inancımla emr-i ilahiye ters düşür-
memeye özen gösterdiğim, Yaratanımdan na-ehlin şerlerinden
korunmamı istediğim yaşam zevkimle, buna rağmen hemcinsimi
hakir görüp horlamak, hiç mi hiç yaşantımda bariz gördüğüm
ilâhi zevkimle bağdaştırmam mümkün değildir!..
Hele bazı emr-i ilahileri manasından saptırıp nefsani
duygularının hazzına kapılıp, ilâhi emre uyumlu, zamanı,
medeniyyeti, teknolojiyi geçmiş zamana göre yaşamaya kı-
vananlar alim sıfatı taşısalar dahi hakikatın cahilleridirler!

36
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Manevi vazifem ve emr-i ilahiyeye yönü dönük, her haliyle


itminan-i kalp olan rahmet-i ilâhiyeden ümitli yaşantım… aciz
ibadet ve taatım...
Dünü, illâ bu günü tanımadan, halâ geçmiş zamanın özle-
minden kurtulamayanlar, ‘Hz. Allâh dünyayı gazab-ı ilâhiden
yarattı’ görünümünün müdafiini, gerçek imanımla bağdaştırama-
dığım, şaşkın bilge ve bu düstur üzere yetişmiş veya yetiştirilmiş
dünyanın niçin yaratıldığından habersiz, Benî Âdem’in yaratılı-
şındaki rahmet sırr-ı ilâhisinden habersiz!...
Yaratılışın sırrı ehline malum… İlm-i Kelâm’ı öğrenmiş,
amma aşk-ı ilâhiden habersiz!...
Bariz emr-i ilahi olduğu aşikâr olan zikr-i ilâhiden habersiz!..
Özetleyecek olur isek:
Emr-i ilahiye uyumlu olmayan, çarpık, kulluğundan da ha-
bersiz olduğu gibi, yaratılan değerlerden de habersiz, bu sıfatları 37
yaşayan kişi ve toplumları tasvip ettiğim zannedilmesin!.
Hazreti Allâh o kardeşlerime de, Hazreti Allâh’ın buyruğu,
af ve mağfiretinin hudutsuz olduğunun idrakinin dışına çıkma-
dan, beş şartı olmayan İslâm’ı anlamak ve anlatmak nasip eyle-
sin!
Şerefli mahluk, efdal-i mahluk olan Benî Âdem Ehl-i Ki-
tab’a ‘kafir, gavur, gayr-i müslim’ demek gafletinden kurtulsun!.
Bu yanlış düşüncelerin kazazedesi olan, Allâh’a inanan top-
lumları da Hz. Allâh’ın bildirisi olan bildiriye uyum sağlayarak
‘Allâh vardır’ diyen kula Hz. Allâh’ın cemî kullara ihsan eyle-
diği ‘müslümansın’ sıfatını bildirme zamanı halâ gelmedi mi?!..
Allâh’ı bir bilip hangi şeriata bağlı olduğunu çekinmeden
söylemesi cesaretini gösteremiyecek mi Allâh’ın kulları?!..

37
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Muhammet Ümmeti de hiç olmaz ise, bundan sonra ‘Allâh


vardır’ diyene emr-i ilahiye uyumlu yapacağı hitabı bilsin de,
‘Allâh vardır’ diyen Allâh’ın kulu kardeşine ‘sen de müslüman-
sın’ desin!...
Ehl-i Kitab’a Hazreti Kur’an’da beyan edildiği gibi ‘müslü-
mansın’ diye hitap ettiği gibi, o Ehl-i Kitab’a şeriatını öğretmek
gibi edep dışına çıkmasın ki, emr-i ilahiye uyumlu amellerle
lâyık olduğu makama çıkış kapusunun açıldığını hissetsin, in-
şallâh!..
Abd-i aciz, Ehl-i Kitab’ı Allâh’ın buyruğuna uyumlu anlat-
maya özen gösteriyorum.
Ehl-i Kitap ismi altında ehl-i imana, ehl-i islâma, ehl-i insana
yaraşmayan melanet ve zulmü irtikap eden, yaptığı hunharca
zulümlerden haz duyan zalım ve ne olduğu belirsizi tasvip etti-
ğimin duygusuna kapılmayasın!...
38
Hangi ırkdan, hangi kavimden, hangi milletten olur ise
olsun, Hz. Allâh bu gibi zalimlerın cezasını versin de, cemi
masum kullar ezadan, zulmün getirdiği yersiz isyandan kur-
tulsun; cümle kullar felâha ve refaha ersin amin!..
Yalnız Türkiye Cumhûriyetini ilgilendiren değil, bütün dün-
yadaki cemi Allâh’ın kullarını ilgilendiren, ayrıcalık gözetme-
den, Allâh’ın varlığına iman eden ve emr-i ilahiye uyum sağla-
maya özen gösteren, kullarına Cenab-ı Hakk’ın mesajı, düstu-
ru!...
Sebep; kulun huzurlu yaşaması aile toplumunun yaratılı-
şın nedenine uygun olmasının temini ind-i ilâhiden ihsan edi-
len düstur!...
Cemiğ kullarına mesaj olan ayet-i kerimeler!..
Kulun yaşama tarzımızı, yaratılışın sırrına uyumlu ya-
şamanın reçetesini Hazreti Allâh bi-zatihi ihsan ediyor, iman

38
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

eden kadın ve erkeğin nasıl örtünmesi gerektiğini bildiren


ayeti kerimeleri…
Tefsir ve mealden aynen, nokta ve virgülüne kadar değiştir-
meden yazmaya çalıştım; tesettür ve hicap hakkındaki kulun
menfaati, nizam-ı alemin bu yönlü normal seyrinde, yaratılışın
nedeni, neslin idamesi için gerekli!..
Erkeğin hayvani arzularından emr-i ilahi dışında kadına eza
edilmemesinin nedeni, ziynet mahallerinin na-ehle gösterilme-
mesi hususunda Cenab-ı Hakk’ın nisa kullarını koruması, muha-
fazası anlamında uyarısı!.
Kullarının maddi ve manevi menfaatleri gereği emr-i ila-
hi tesettür ve hicab bildirisi...
İman eden kullarına ilâhi emir…
Kullarının imanlarına ve dünya ve ahiret menfaatlerine
uygun, kulun dünya icraatinın tertib-i ilâhiye uyumlu ve ku- 39
lun dünya yaşantısı için elzem ve luzumlu olduğunun bildiri-
si ile gazab-ı ilâhi ile korkutulmayan emr-i ilahi!...
Allâh’ın varlığına iman eden, yeryüzünde yaşayan, insan ol-
maya namzet Benî Âdem!..
Ruhlar alemindeki hitab-ı ilâhiye ‘evet’ diyen, cesetlenip,
yeryüzünde icraatı ile ahde vefa sadakatine yaşantı hali ile
hal cevabı veren kulların ruhaniyeti, cemi kulların ilgilene-
ceği ezel-i ervahdaki ahit-namenin gereği ‘beli’ diyenlerin
ödül töreni!...
Tesettür ve hicap ayetlerinin dökümanı yukarıya hiç bir yo-
rumda bulunmadan, ayetlerin yerlerini belirterek, olduğu gibi,
uzun uzadıya yorum yapmadan yazmaya çalıştım; meal olsun,
tefsir olsun mana açık; icraat sizin, hüküm Allâh’ındır!.

39
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Amentü’ye iman eden kullarını ilgilendiriyor… Ahir zaman


peygamberi Muhammet Mustafa’ya (s.t.a.v.) olan hitab-ı ilâhiyi
iyi oku!
İmanları zayıf da olsa, toplumların medeniyette, teknolo-
jide ilerlemiş olanlarına hayranım!
Hiç bir toplumda daha henüz tamamı ile yapılamamış ve de-
dikleri gibi yapılması mümkün olmayan kadın ve erkek eşitliği;
tesettür ve hicabı anlayış yönlerine değil… bu yönlü toplumlarda
geç de olsa, hatalarını anladılar veya anlıyamadılar, anlasalar da
gerçeğe dönüşleri mümkün değil!...
Anlamı her beldede hayli yaygın, görmek için gözlüğe ihti-
yaç yok!..
Yaydan ok çıktıktan sonra geriye çekmek mümkün mü?!..
Zürriyetleri tükeniyor; evliliğin külfeti ve mesuliyetine niçin
40 tahammül göstersin?!
Çocuk yapma ve büyütme külfetine niçin katlansın?!
Daha ferah bir yaşam için imkânlar ferahlatılmış ve ge-
nişletilmiş olduğu halde, bu tür emr-i ilahi dışında toplum-
larda gençlerin mevcudu azalıyor! Toplum yaşlanıyor; bu
gidişle başka ülkelerden gençlerin ithal edildiğini görmek
kehanet olmayacak!...
Yaşantılarının getirdiği, emr-i ilahi dışında nefislere verilen
ferahlık dururken, yirminci asrın gençlerinden sorumluluk altın-
da kıvranmalarını istemek reva mı? İstesen de kabul ettiremez-
sin; “Geçti Bor’un pazarı, sür eşşeğini Niğde’ye!”
Yanlış anlamayasın; kesinlikle din kabul eden lâikliğe karşı
değilim!.
Nasıl olurum ki, Hz. Allâh’ın Âdem aleyhisselâma verdiği üç
emr-i ilahinin hiç unutulması mümkün mü?

40
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Tertib-i ilâhi Âdem aleyhisselâmı cennet-i âlâdan yeryüzüne


indirince Hz. Allâh buyurmadı mı: “Ekiniz, biçiniz, yiyiniz.”
Günah ve ayıp olmuyor mu, şerefli mahluk, efdal-i mahluk,
“Yeryüzünde halifemi yaratacağım” şerefini taşıyan, insan
olmaya namzet Benî Âdem?!...
Allâh’ın indinde yerini bilesin ki, ebedi hayatında senin
için hazırlanan makamını boş bırakmayasın!..
Laiklik dinsizlik değil; devlet yönetimini dini kurallara
bağımlı kılmamak olduğu gibi.
İnanan fert olsun, cemiyet olsun toplumların zararına kulla-
nılmayan emr-i ilahiye ters düşmeyen…
Yaşadığı asrın ilmine, lüzumlu tekniğine, gerekli medeni-
yetine uyumlu olan inançlarına, ibadet ve taatlarına karış-
mamak da laiklik değil mi?
41
Bilgiden yoksun kalmış inançlı toplumlara lüzumlu eği-
timi vermek ve inançlarına saygılı olmak da laiklik değil mi?
Bu yönlü laikliğe hayranlığımı söylerken çok samimiyim,
yemin ederim!.
Laikliği inançsızlığına kalkan yaparak, kimseye zararı do-
kunmayan imanlı kimselerin, na-ehli rahatsız etmeyen inançları-
nı suç işlemiş gibi teşhir edilerek horlanmalarını da tasvip ede-
miyorum!.
Yanlış anlamadımsa, lâiklik demek, yapılan kanun ve ic-
raatlar Hz. Allâh’ın emrine hiç uymayacak demek değil. Na-
sıl denir? Bütün güzellikler Allâh’ın emr-i ilahisinin zuhuru
değil mi?
“Hikmet, mü’minin kayıp malıdır; nerede bulursa alsın”
hitabı davaya ışık tutmuyor mu?

41
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Asrın güzelliklerine uyumludur. Emr-i ilahileri aşkla yaşar-


san o güzelliğin kaynaştığı yerin menbaını görürsün!.
O bakımdan, Allâh’ın ihsan eylediği emr-i ilahiye uyuyor di-
ye, yaptığı icraat ayetle sabit ise bu mevzuda içtihada yer yok-
tur!..
Kesin hüküm Allâh’ındır.
Tefsire ihtiyaç duyulmayan Allâh kelâmıdır!.
Bir yerde nass varsa, orada içtihat gereksizdir.
Dikkat edelim; gayretullaha dokunmayalım. Yaratanımızı
gücendirmeyelim!.
Kimseyi yersiz itham etmeyelim. Veya ‘benim düşünceme
uymuyor’ diye hiç kimseyi suçlayıp cezalandırmayalım.
Hazreti Allâh inanan kadınlara emir verdiği gibi, dikkat,
42 inanan erkeklerin inanmayan kadınlarına da söyle buyuru-
yor: Tesettür emrine riayet etmeleri için!
Bu bildiride açık nass var, içtihad yapılamaz, yapılsa da an-
lamsız kalır!...
Yukarıda belirttim, tekrar ediyorum: Hazreti Allâh buyuru-
ğunun açık anlamı!
Benim emrim dışında başka bir düsturla yaşarsanız, emrimle
bağladığım erkeklerin nefsani bağlarını koparırsınız, onlar da sizi
incitirler!....
Yazmağa gücüm nisbetinde özen gösterdiğim bu kitaba
Kur’an-ı Kerim’den, beyan edilen emr-i ilahiyi beşerin hayrına
olan, Yaratanımızın uyarılarını, aktarılan belirli ve itimada şayan
sahısların tesettür ve hicap hakkında meal ve tefsirlerindeki ya-
zıldığı gibi aynen yazdım!..
Ehlinin ve mesuliyetini müdrik, ilgi duyan ilgilinin bu mev-
zuda görüş ve anlayışına hürmetkarız.

42
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Asrın topluma lüzumlu olan değerlerinden taviz vermi-


yelim!..
Vereceğim kıssadan hisse alalım; dikkat, kabağın sahibini bi-
lelim!.
Yalnız bilmek yeterli görülmeyebilir, gücendirmeyelim, ka-
bağın sahibini!.

***
Gençler birbirleri ile şakalaşarak gidiyorlardı. İçlerinden mu-
kallit biri arkadaşlarını güldürüp memnun etmek kasdi ile, saçı
dökülmüş, kafası açık, yerde oturan bir garip ve masumun başı-
na:
--Kabağa bak! diye şiddetle öyle vurdu ki!...
Canı acıyan garibanın gözleri yaşardı, gençlerin gülme çığ- 43
lıklarından şımarıklıklarından korktu, sesini çıkaramadı. Nasıl
çıkarsın gariban!..
Manevi hak hukukdan habersiz o mukallidin, mazlumun ka-
fasına vurduğu koluna şiddetli sancı girince, ister istemez bu
mevzuda günahı olmayan, yegane günahı güçsüzlüğü ve aczin-
den idi zavallının, özür dilemek için adama, masum bir eda ile:
--Ben sana şaka yaptım; bana gücendin mi? Demez mi!
Başının sersemliği henüz geçmemiş zavallının:
--Haddim mi sana gücenmek? Ben zayıfım. Sen taraf-ı etra-
fınla çok güçlüsün. Bu kabak benim imiş gibi görünse de, ema-
nettir; kabağın gerçek sahibi var, o gücenmiştir!
***
Makamı cennet olsun, Mustafa Kemal Atatürk’ün vaktinde
yapılan devrim ve icraatlarına hayranım!.

43
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Bazı yeniliklerin devamını o müstesna insan da istemiyordu.


Merhum İsmet İnönü’nün bu yönlü bildirisini sayın Bülent Ece-
vit gazetelerde neşrettirdi...
Bin iki yüz kusur senedir ‘fitne oluyor’ diye içtihatsız bırakı-
lan cümle şer’î muamelâta tabi olan ve olmayan hükümler, za-
mana göre şeriat-i garrayı ölçü ve hesabını, idarecilerin işlerine
geldiği gibi, topluma maledilmeyi emr-i ilahiye uygunmuş gibi
toplumların yaşantılarına malettirmeleri, gerçek ulemayı, mesu-
liyetini müdrik toplumların idarecilerini de müşkül durumda bı-
raktığı gerçek!,
Hulasa edersek; Şeriat-i Muhammediyye’de dahi, evvelki şe-
riatler de içtihatsız bırakıldığı gibi, zamanın uyumsuzluğuna
itilmiş.
Zamanın değişimini, hesaba katmadan, bu mevzuda,
44 cümle şer’î hükümler içtihatsız bırakılmışlar, maalesef!...
Bu arada emr-i ilahilerde akıl ve mantık ölçüsü ile ölçülmeye
başlanmış!..
Lutfen dikkat edilsin; zamana ve emr-i ilahiye ters düşme-
yen tesettür ve hicab ayetleri hakkında ayet-i kerimeler mevcut
olduğundan, içtihada tabi değillerdir!.
İyi dikkat edilirse, fert olarak iman eden hanımlara olduğu
kadar, iman etmeyenlere değil hitab-ı ilâhi.
Yalnızca kulunu uyarıyor Hz. Allâh!..
Tekrarında faide görüyorum: Ekseri ayetler gibi ahirette
çekeceği azabı değil, dünya hayatının eza ve meşakkatli geçe-
ceğinin uyarısı var!..
İman eden erkeklerin, iman etmemiş hanımlarına da ziy-
net mahallerini na-ehle göstermemelerini emrediyor Hz.
Allâh!..

44
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Bu emre riayet etmelerini Peygamberimiz Efendimize bil-


dirmesini emrediyor Hz. Allâh!..
Hanımların şahsına olduğu kadar, mesullerinin ilgilerine bı-
rakılmış!..
Ayetle sabit olup içtihadi hüküme tabi değildir!.
Bu durumda katılıklardan kaçman gerektiği gibi, ‘bu bildiri-
den tamamı ile feragat edin’ demek kimsenin haddi değil!..
Emr-i ilahi de bu türlü iddiaya yer vermez!
Tesettür ve hicabı benimsemeyen toplumların, zamanın
medeniyet ve teknolijisine yaraşanının lüzumlu olduğunu iyi
anlamış olduğu halde, emr-i ilahiye ve nizam-ı alemi tanzi-
mine yaşantıları ile ters düşenlerin tamamı ile dünya haya-
tında mesut ve bahtiyar olduklarını kimse söyleyemez!.
Dünya hayatının ebedi hayat için tanzim edildiğini idrak
45
edip, bu türlü emr-i ilahilere dikkat etmekliğimizin bilincine
muttali isek, emr-i ilahiyi umursamayan toplumların hallerini
fazla incelemek gereksiz!..
Zamana uyumlu, medeniyeti, teknolojiyi kabul edip, geri
emr-i ilahiyi nizam-ı alemi dışlayacak olur isek, kalan görü-
nüm elbette iç açıcı olmayacaktır!.
Yaşadığın asrın penceresinden seyreyle: Ellerinde ne kaldı?
Görünen manzara aşikar değil mi? İzahına ihtiyaç gerekli mi?...
Çünkü örneği taklit de olsa, bizim, toplumlarda bariz görül-
mese de o yönlü noksanımız olmakla beraber, bizde de gayr-i
meşru görünen yaşantılarına, hemen uyum sağlamamıza söz söy-
letmeyiz!..
Amma yaşadığı asırda Benî Âdem’in hayrına, uygun olan
dünya yaşantısını onlar kadar maalesef tanıyamadık ve anlaya-
madık!..

45
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Teknoloji kültür ve medeniyet leri de, her hallerini de de-


vamlı küfürle itham ettiğimiz toplumların, ahir zaman ümmetine
en son zamana uyumlu Şeriat-i Muhammedî ihsan edildiği halde,
daima küfürle itham ettiğimiz Ehl-i Kitab’ın teknoloji ve asra
uyumlu, lüzumlu medeniyetine her nedense ters baktık, gerçekle-
re garip kaldık!..
Bu yanlış tutumumuzla beğenmediğimiz toplumların gerile-
rinde kaldık!..
Halâ çarpık düşünce ve halimizin bilincinde değiliz neden?!
Asrın gerektirdiği olmaz ise, olmaz yönünü taklidi de olsa
onlar gibi yaşamaya mecburuz!.
İşte bunu fer’den anlayamadığımız gibi, anlatamadığımız kit-
leler bizde sayamıyacağın kadar çok maalesef!..
Hz. Allâh’ın haram kıldığı belirli yaşantıılardan kaçınalım;
46 Allâh, haram kıldığı için!...
Bu minval üzere yaşandıkca bariz ve açık göreceğiz ki, cüm-
le kulların beşer olarak bu yasaklardan kaçınmamız, iki cihanda
da kul için tanzim edilmiş olup, rahmet-i ilâhiyeye nail ve malik
olmamız elzemdir; iyi anla!..
Prof. Dr. Süleyman Ateş Hocaefendi, Tefsir, Enam Suresi
üçüncü cilt 253’ncü sahifede şöyle belirtiyor:
Aslını bozmadan bazı yerlerini özetlemeye özen gösterece-
ğim:
Hz. Allâh’ın yasak kıldığı şeyler:
Allâh’a hiç bir şeyi ortak koşmayınız.
Anneye babaya iyilik ediniz.
Fakirlik korkusu ile çocuklarınızı öldürmeyiniz.
Fuhuşların açığına da, kapalısına da yaklaşmayınız.

46
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Allâh’ın yasakladığı cana kıymayınız.


Surenin bu ayetinde bütün şirk türlerinin haram olduğu belir-
tilmekte.
Allâh’a hiç bir şeyin: ne putların, ne yıldızların, ne cinle-
rin, ne meleklerin, ne de Allâh’ın oğlu, kızı sanılan şeylerin
Allâh’a ortak koşulmaması emrediliyor.
Hazreti Allâh’ın sonsuz afv ve mağfiretinden bahsederek,
kulun Hz. Allâh’a karşı yapacağı kulluğun özetini veriyor.
Ebuzer Gifâri (r.a.), Allâh’ın elçisi (s.a.v.)’in şöyle buyurdu-
ğunu anlatır:
Cebrail bana geldi,
“Allâh’a ortak koşmayarak ölen kimsenin cennete gire-
ceğini müjdeledi.”
Ebuzer diyor ki: 47
--Zina etse, hırsızlık etse de mi?
--Zina etse, hırsızlık etse de! dedi.
--Zina etse, hırsızlık etsede mi? Dedim.
--Zina etse, hırsızlık etse de! dedi.
Merakımdan gene sorunca Peygamber (s.a.v):
--Ebuzer’in burnu yere sürtülse de! demiştir.
Sakın Ebuzer Gifâri (r.a) Efendiyi suçlamayasın.
Bilâ istisna cümlemiz ayni hissi nefsimizde taşımıyor mu-
yuz?
Bilmediğini ‘biliyorum’ zannederek, Cenab-ı Hakk’a
karşı, olaylara itirazsız geçen gününü hatırlayabiliyor mu-
sun?!...

47
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Mübarek kardeşim! Hz. Allâh’ın rızasını kazanıp, kulluk ve-


cibesini emr-i ilahiye uyumlu yerine getirmek ne kadar kolay
görülüyor değil mi?
İbadet ve taatın her şeyin özü olduğunu zannederiz! İyi dinle:
Her yapılan emr-i ilahiye uygun ibadetler ve taatlar araç-
tır ve gereçtir! Amma Yaratanına şirk koşmadan, kasdi
ilâhiye nail olman ve sırat-ı müstakim üzere yaşaman için…
istenilen budur, amaçtır!
Şirksiz sırat-ı müstakim üzre geçirilen hayat amaca nail ol-
muş hayattır!..
Geçici dünya hayatının son anına kadar, Yaratanına şirk
koşmadan verilen ömrü devam ettirebildinse…
Kuldan istenilen imanın özü, dünyanın yaratılış sırrı,
hulâsa-yı iman, yaratılışındaki amaç sende tahakkuk etmiş-
48 tir!... Mübarek olsun!..
Hemcinsine örnek olacak dünya ve ahiret hayatına Halik-ı
Zülcelâl ‘sırat-ı müstakim’ buyurdu. Mübarek, örnek insan!..
Örneğin:
Beyazid-i Bitami (k.s.) vefatında Hazreti Allâh “bana ne ge-
tirdin?” diye sordu.
Beyazid-i Bistami:
--Ya Rabbi! Elim boş, yüzüm kara; huzuruna kulluğumla
geldim. Dünya hayatımda Zatına şirk koşmamaya dikkat ettim
ve şirk koşmadım, bununla övünürüm!.
Hz. Allâh:
--Şirk de koştun, ya Beyazid! Falanca zaman demiştin ‘süt
içtim de, karnım ağrıdı’ diye!.. Sütte ne güç gördün? Sana yaşa-
dığın geçici hayatında gücün ve kuvvetin ancak bana mahsus
olup, beşerde görünen her şeyin fer’î olduğunu hakka’l-yakın

48
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

göstermedim mi?!.. Sütte ne güç gördün?!.. Yarattığım sebepler-


deki fer’î zuhuratı Zatî gücümle eşdeğer mi gördün?!.. Sütte güç
gösterdin, bu noksan görüşün Zatıma şirk değil mi?!..

***

Cebrail (a.s.)’ın Peygamberimiz Efendimize sırat-ı müs-


takîmin özet olarak, Allâh’a şirk koşmamak olduğunu beyanı,
beşere yansıyan yönünü anlatmaya çalışıyorum.
Beyazid-i Bistami (k.s.)’ye yapılan hitabının muhatabı sen
değilsin. Çünkü Beyazid’e açılan rahmet-i ilâhiye sana açılmadı,
o yönlü rahmet-i ilâhiyenin garibisin. Hem de o gibi hatalardan
mazursun. Buna rağmen gene dikkat et!..
Efendimiz Hazreti Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) buyurdular
49
ki:
Zorlaştırmayın, kolaylaştırın; genişletin, daraltmayın;
ikrah ettirmeyin, sevdirin.
Peygamber Efendimiz bir kısım ashabı ile pazar yerinden ge-
çiyorlardı. Bir kadın çocuğunu kaybetmiş, perişan gözyaşları ile
çocuğunu arıyordu. Nihayet buldu çocuğunu. Öyle bağrına bas-
tırdı ki ‘yavrum!’ diye!..
Bu olay karşısında, gözleri yaşaran Peygamberimiz Efendi-
miz ashabına hitaben:
--Bu kadın çocuğunu ateşe atar mı?!..
--Hiç atar mı ya, Resulallâh?!.. Evlâdına olan şu muhabbete
bak! Deyince, Efendimiz buyurdular ki:
--Bu kadının çocuğuna olan sevgi ve muhabbeti, Hazreti
Allâh’ın kullarına olan sevgi ve muhabbetinin bir zerre zu-
hurunun görünümü!..

49
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Yalnız ve yalnız insan olmanın zevkini taşıyan Benî Âdem’e


ihsan eylediği rahmet-i ilâhiye, yarattığı hiç bir mahlukuna ve-
rilmedi; ihsan edilen rahmetin insandaki zuhuru, görülen tecelli-
yat-ı ilâhiyenin mevcudiyetinin zuhuru kadarı başka yaratıkta
görülmemiştir!.. Görülmeyecektir de; Çünkü yaratılışın nedeni-
dir insan olmuş Benî Âdem!...
Hazreti Allâh kullarını rahmetinden yarattı!..
Yaratılışın nedeninin bariz görülen zuhuratın rahmet-i ilâhiye
olduğunu göremeyen, yalnız ve yalnız gazab-ı ilâhiye her haliyle
dönük olanlar…
Bismillâhirrahmanirrahim
De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım!
Allâh’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allâh bütün
günahları bağışlar. Şüphesiz ki o çok bağışlayan, çok esirge-
50 yendir!...
(Zümer Suresi, 53)
Hazreti Allâh’ın sonsuz afv u mağfiretini iyi anla!
Bu rahmet-i ilâhiyeden habersiz, nehy-i ilâhi ile ömrü geçen
insanlar verilen ömrün aydınlığından habersiz, yalnız karanlık
yönünün hayranıdırlar!
Rahmet-i ilâhiyenin bu görünümünden başka bir hal ta-
nımadıkları halde, alim geçinenler hakikatın cahilleridirler!
Bu kişilerin umumiyetle anlatışlarından, sanırsın ki ‘Hazreti
Allâh cemî kullarını cehenneme koymak için yarattı!’ anlamı
çıkar izahlarından ve yaşantılarından.
Zannedersin ki rahmet altarnatifi küfre yönelik! Öyle şeyler
halketmiş ki Yaratan ‘kullarından hınç almak için!’ Yaratılmış
gibi görünüm sahneleri!...

50
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Kulu, Allâh’tan uzaklaştırmalarına, cehlinden ‘yaklaştırdım’


zevki ile dört köşe olunduklarını da bu tür kişileri her sahnede
aşikar görmek mümkündür!.
Bilmezler ki başka mahlukata verilmeyen rahmet-i ilâhiye
insan olmaya namzet Benî Âdem’e bahşettiğini!.
Dünya hayatının her zuhuratında tecelliyat-ı ilâhiyenin zuhu-
ru görüldüğü gibi değil mi?!..
İlme’l-yakîninle, ayne’l-yakin ve hakke’l-yakin zuhuru-
nu, ilminde yeri görülmeyen manayı hakiykatı hocam, zahiri
ilminle nasıl anlayacaksın, neyi anlatacaksın?!..
Hurafaya ve katılığa da kaçmadan, Hz. Allâh’ın tefsire ihti-
yaç duyulmayan, her yönlü ilme açık buyruğunu görmekten ve
anlatmaktan niye çekiniyorsun?!..
Tesettür ve hicap ayetlerinin tefsire ihtiyacı olmayan
emr-i ilahiyi gazab-ı ilâhiye girmeden, olduğu gibi anlat ki, 51
cümle Allâh’ın kulları tarafından bilinsin de, her kul Hz.
Allâh’a inancı nisbetinde, bildirilen emr-i ilahiyi yaşama
zevkine ersin!...
Bu hususta hitab-ı ilâhiler o kadar açık beyan edilmiş ki!
İzaha ve tefsire muhtaç değil! Yalnız Arapçası Türkçeye iyi
tercüme edilsin. Tesettür, hicap ayetleri kulun yaşantısını felç
etmek değil, haşa!
Hz. Allâh’ın yaratmış olduğu, insan olmaya namzet Benî
Âdem’in dünya hayatında nasıl yaşaması gerekir? bu düstur ve
nizamı bi-zatihi ihsan ediyor!
Bu emr-i ilahiye kimlerin uyup uymuyacağını açık, sarih bil-
diriyor.
Maalesef gerçekleri anlatırken her şeyin ifratına kaçıldı; asrın
icaplarını emr-i ilahinin katı kurallarla dejenere edilmesi gibi!..

51
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Emr-i ilahiye olsun, zamana uyumlu yaşam tarzı olsun,


bunlardan uzak kalmış toplumların yaşantısına özlem duy-
manın nedenini de anlamak mümkün değil!...
Geçici kurallarla, amma tekrar ediyorum, geçici bir zaman
için inanç, hürriyetini tamamı ile tahrip değil de zedelenerek
devrimler elzemdi ve öyle oldu.
Çünkü Şeriat-i Muhammediye’de bin iki yüz senedir içtihat
kapusunu kapattılar, ‘Fitne oluyor’ diye!.
O zamanın uleması dört imamdan başka imam tanımadı-
lar, Ümmet-i Muhammed’i de asra uyumsuz, zamana göre
de içtihatsız, bu yönlü bilgisiz bıraktılar!..

52

52
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

ATATÜRK VE DİN

Makamı cennet olsun, büyük insan Mustafa Kemal Atatürk


bu noksanlığı düzeltmeyi üstlendi ve başardı sayılır. Çünkü bu
icraat her şahsın yapacağı basit bir icraat değildi!..
Bu icraatı yapabilmek için evvelâ Allâh’ı bilmesi, tabi
olup kabullendiği peygamberini, peygamberinin getirdiği
şeriatını bilmesi ve kul olarak şahsının yaratılışındaki sırr-ı 53
ilâhiyi bilmesi gerekli idi. Tedrisatı ve imanı müsaitti. Bu il-
me yabancı değildi, biliyordu!..
Atatürk’ün, yaşadığı zamanın ulemasına kulak ver:
Ataya, itifaken ‘mehdi, resul’ demişlerdi!..
Nutuk’larını da iyi oku, anlarsın!..
Zamana uyum sağlamaya çaba gösteren, vatanın gerçek ev-
latlarını minnet ve rahmetle anıyorum.
Çünkü o büyük insandı. Aklı ermeyenlerin dinsiz zannet-
tikleri; çıkarlarına kullananların zannettiği gibi dinsiz hiç
değildi!.
Edindiğim intibaya göre ‘dindardı’ dersem mübalâğa etmiş
sayılmam.
Tekrar ediyorum; ‘zamanının mehdi resülü’ diyorlardı, din-
dar büyüklerim.

53
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Tevatüren hakkında söylenen menkıbelerin canlı şahidiyim.


Muhafız erlerinden bir tanesi şöyle anlatıyordu:
Sabaha kadar masa başından kalkamadılar. Alaca karanlıkda
dışarı çıktı. Bataklık gibi olan Yenişehir tarafına doğru gidiyor-
du. Ben arkasını takip ettim, vazifem icabı. Geriye dönmeden,
bana gelmememi söyledi. Ben görünmeden takibe devam ettim.
Durdu bir yerde, yönünü dönmeden ‘yaklaş!’ dedi. Biraz daha
yaklaştım.
Gür bir sesle:
--Uhud Savaşında Hazreti Resulullah düşmana yalnız git-
ti; neyine güveniyordu? Neye sığınıyordu? Hazreti Allâh’a
değil mi? Ben de Allâh’a sığınıyorum, rahat bırak beni!...
Muhafız öyle diyordu: “Vücudum sarsıldı, ister istemez geri
çekildim.”
54
Medyada Fatih Çekirge’nin programında bu gerçeği anlat-
mak bana nasip olmuştu:
(Prof. Dr. Hanif Faruk, Urduca Yayınlarında Atatürk, An.
Ün. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları, 1979, s. 102’de
mevcuttur.)
Atatürk vefatından on beş gün evvel Dolmabahçe Sarayında
hasta yatarken, zamanın hariciye vekili ve başbakanına:
“İslâm alemine mesaj veriyorum, bildirin” demişti. Ne
yazık ki bildirmediler!..
Dünyaya bildirilmesini istediği gerçeği o büyük insan şöyle
yazdırıyordu:

***

54
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Bütün dünya müslümanları!


Allâh’ın son peygamberi Hazreti Muhammet (s.t.a.v.)’in
gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak
tatbik etmeli!
Tüm müslümanlar Hazreti Muhammed’i örnek almalı ve
kendisi gibi hareket etmeli!
İslâmiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli.
Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabi-
lirler.
***
Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlarından, Atatürk ve
Din Eğitimi (Ahmet Gürtaş) kitabında bütün şahitleri ile görebi-
lirsiniz: Aynı kitapta üçüncü hatıra.
Geçtiğimiz yıllarda yüz yaşını geçgin olarak İstanbul Merkez 55
Efendi imam hatibi iken vefat eden, Cumhuriyetin ilânından ön-
ce İstanbul’da şeyhülmeşayıh ünvanı ile anılan Nurullah Efendi,
özel doktoru Prof. Dr. Naci Bor Efendiye şu olayı bizat kendisi
anlatıyor:
Nurullah Efendi, Atatürk’ün sekreteri olan amcazadesinden
kendisini Atatürk’le görüştürmesini ister. O da Nurullah Efendiyi
Ankara’ya davet eder.
O günlerde Atatürk bir vesile ile resepsiyon vermektedir.
Sekreter, Nurullah Efendiyi Atatürk ile resepsiyonda karşı-
laştırarak görüştürmeyi pilânlar ve bu maksatla resepsiyona Nu-
rullah Efendiyi davet eder. Arzu edilen bu görüşme gerçekleşir.
Ve Atatürk, Nurullah Efendi ile bir köşede hayli sohbet eder.
O günlerde türbe, tekke ve zaviyeler kapatılmış bulunmakta-
dır!

55
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Söz buna intikal edince Atatürk, Nurullah Efendiye der ki:


--Efendi Hazretleri! Tekke, türbe ve zaviyeleri ben kapat-
tım! Allâh bana ömür verecek mi? Bilmiyorum; ama şayet
ömrüm olursa, günü gelince bunları yine ben açacağım!

Atatürk bu hakikati gerçek şeyh efendiye ifşa etti.


Bir benzeri olay:
Atatürk, Mevlâna Celâleddin-i Rumi Hazretlerini ziyaret et-
tiğinde:
--Sen rahat uyu, ey koca şeyh! Bu icraatım sizlere değil.
Dediğinin gerçek yüzünü bilesin!...
Zira tertib ve tanzim-i ilâhi olan zuhuratların salikleri,
haddi aşmadıkça kul ferden ve cemi, Allâh’ın muhafazasın-
56
dadır!.
Allâh’ın tertıbini bozma ve kaldırma gibi, duygu ve hislerde
o gerçek insanlardan uzak düşünülür!
Toplumlar emr-i ilahiye muti, zamana uyumlu yaşadıkla-
rı müddetçe, hiç düşünülmesin ki rahmet-i ilâhiye gene ihsan
edilmez mi? diye, yaptığın beşerî zaafın mahsülü hatalarından
dolayı Hazreti Allâh’ı itham etmeyi bırak!...
Yolunu şaşırmış nefsini emr-i ilahiye uyumlu kılmaya çalış.
Sırat-ı müstakim üzere gitmeye alış!
Atatürk’ün hayatında iman yönünde metafizik olaylardan in-
ternette de mevcut, manevi zevkini aldığım, yabancısı olmadı-
ğımız bildirilerin bir kaçını yazmadan geçemiyeceğim:
Memleketin her tarafında çetin bir mücadele ve mukavemet
başlamıştı. Ankara bir kurtuluş burcu ve Mustafa Kemal’in adı
bir bayrak olmuştu… Antep mücadele günlerinin acı bir devre-

56
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

siydi. Memlekette istiklâl şuurlaşmış, topyekün bir vuzuh ka-


zanmıştı.
O zaman ilkokulun ihtiyat sınıfında idim. Bir sabah okula
geldiğim zaman çocukların bahçede toplanmış olduğunu gör-
düm.
Din dersleri muallimi Hafız Halil efendinin konuşacağını
söylediler.
Halk da okulun bahçesinde toplanmıştı. Az sonra Hafız Halil
Efendi kürsüye çıktı, titrek fakat heyecanlı bir sesle:
--Din kardeşlerim! Sizi Şeyh Sünusi Hazretlerinin bir tebşiri
için buraya topladım, Dedi ve şu vakayı anlattı:
Şeyh Sünusi Hazretleri bir gece Peygamberimiz’i rüyasında
görmüş ve koşup elini öpmek istemiş. Peygamber kendisine sol
elini uzatmış!
57
Buna şaşıran ve mahzun olan şeyh, Peygamber’e hiteben:
--Ya Resulâllah! Niçin sağ elinizi vermediniz?!.
Diye sual edince, şu cevabı almış:
--Sağ elimi Ankara’da Mustafa Kemal’e uzattım!
Bu rüyayı anlatan Hafız Halil Efendinin elleri, çenesi ve dili
titriyordu! Gözleri dolu dolu oluyordu. Hitabeti kalabalığı etki-
lemişti. Birden gür ve imanlı bir sesle:
--Ey ahali! Mustafa Kemal muzaffer olacak! Peygamber
Efendimiz’in sağ eli onun elindedir! Buna iman edin!
Diye haykırdı ve kürsüden indi.
Sonradan öğrendiğime göre merhum Hafız Halil Efendi bu
rüyayı camide vaaz etmiş ve onu imanlı tefsirlerle tamamlamış-
tır.
Gene İstiklâl Harbi günlerinde.

57
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Atatürk, günlük çalışmalarının büyük bir kısmını yürüttüğü


ve bugün müze olarak değerlendirilen Ankara tren istasyonunda-
ki evde, bir sabah erken kalktığı bir sırada, Çavuş Ali Metin’e
“acele olarak Fevzi Paşa’yı telefonla ara, bul ve hemen buraya
gelmesini söyle!” diyor.
Ali Metin, Fevzi Paşa’yı telefonla arayıp bulduğunda, Fevzi
Paşa da Atatürk’ün yanına gelmek üzere hemen evden çıkmakta
olduğunu söylüyor.
Fevzi Paşa, Atatürk’ün yanına gelince, Atatürk ona bir kağıt
kalem uzatıp:
--Bugün gördüğün rüyayı yaz ve bana ver! diyor.
Kendisi de bir kalem kağıt alıp aynı şekilde o gün gördüğü
rüyayı Fevzi Paşa’ya vermek üzere yazmaya başlıyor.
Yazma işi bittikden sonra birbirine bakıp sevinçle gülümsü-
58 yorlar!
Her ikisinin de yazdığını kendi kağıtlarından okuyan Ali Me-
tin her iki kağıtta da şu rüyanın yazılmış olduğunu görüyor:
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hacı Bayrâm-ı Veli’ye
diyor ki:
--Mustafa’ya söyle, korkmasın; sonunda zafer onların
olacak!
Bilindiği gibi, aynı gecede rüyalarında Hz. Peygamber Efen-
dimiz (s.a.v.) Hacı Bayram-ı Veli’ye bu sözleri söylerken gören
bu iki muzaffer kumandanın o günkü isimleri “Mustafa Kemal”
ve “Mustafa Fevzi”dir!
(Ahmet Gürtaş, Atatürk ve Din Eğitimi, s. 160-161.)
Cennet-mekân Atatürk’ün yaşantısında açık görülen manevi,
dindar kesim, kültürlü halk arasında tevatüren anlatılan dini duy-

58
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

guların ve yaşantıların aleyhinde hiç bir zaman bulunmadığının


kanıtları sayılamıyacak kadar çoktur.
Buraya ancak bir kaçını yazdım. Kanıtlamak istediğim şudur
ki; Kemal Atatürk bazı çıkarcıların kendi düşünce menfaatlerine
ortak gibi göstermeye çalıştıkları gibi haşa ‘dinsiz’ olmadığı gi-
bi, asra uyumlu Muhammedi Şeriatına hayranlığının ifadesi değil
mi?!.. Yaptığı icraatlar buna dönük değil mi?!...
Elini vicdanına koy, öyle konuş:
Atatürk dini kuralların esasına dokundu mu?!..
Teknolojiye, asra uyumlu, medeniyetin hayranı, Allâh’a
iman etmiş bir ferde veya topluma, bu saydığım meziyetler
dışında bir şey kabul ettirebilir misin?!..
Hatta onu tatmin edecek şekilde, küfre dönük bir olayı,
rahmetmiş gibi anlatarak kabul ettirmen mümkün mü?! Bu
gücü naçiz şahsında görebiliyor musun?!... 59

Ne kadar iyi niyyetle yapılır ise yapılsın, halk nazarında dev-


rimler hiç bir zaman yüzde yüz tasvip görülmediği gibi, devrim-
lerin her zaman halka ters düştüğü vakıadır!
Şöyle de söylenir: Devrimler kırk seneyi geçip, hala çoğu
halkın beğenisinde tasvip görmedi ise devrim geçerliliğini kay-
beder!
Milletin hayrına iken, halkın kırk senede benimseyeme-
diği devrimlerin devam etmesinin ekseri halk indinde zulme
dönüştüğü kabul edile gelmiştir!
Hazreti Allâh’ın tertibi olan, sonra gelen elçilerine ve üm-
metlerine her asırda takınılan, hakikat dışı cehlin görünümü, çir-
kin tavır ve gayrıya tarih boyu reva görülen muamele, malum
tarihe maledilen acı sahifeleri her zaman görmek mümkün!..

59
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Medeniyete doğru yürüdüğünü zanneden, yalnız teknoloji ve


bazı ilerlemelerinde muvaffak oldukları inkar edilemez, emr-i
ilahiye yeteri kadar uyum sağladığı da söylenemez. Zaman za-
man gerçeklerden habersiz, şeriatlarından habersiz, ‘Hz. Allâh’a
vardır’ diyenlerin, Allâh’ın bildirisi ‘müslüman’ olduklarından
habersiz!...
‘Elçilerimi birbirinden ayrı görmeyin’
Hitab-ı ilâhisinden habersiz!...
Hiçbir peygamberin ilâh olmadığından habersiz!...
Allâh elçileri birbirinden farklı değil, hitabından haber-
siz!..
‘Dinde diyalog’ kelamını çok duyuyoruz, amma ondan da
habersiz!...

60 Amma ahir zaman peygamberi ümmetine ‘haçlı seferi’ dü-


zenlemekte mahir!..
‘O günler geride kaldı, bugün şeriatlar arası diyalog’ avutma-
ları devam ederken!...
Bu sefer başka taktikle ahir zaman peygamberi Hazreti Mu-
hammet Mustafa Efendimiz’i (s.a.v.) karikatürize eden ‘haçlı
seferi kalıntıları’na sorula bilse:
Ne demek istiyorsun?! Neyi kanıtlamaya çalışıyorsun?!..
Ya Rabbi! Kullarına şuur ver.
Emr-i ilahine ters düşmeyen görüş ver de, bitsin artık
vahşi ve zalimane düşünce ve icraatlara dönük fitne!...
Bunlar beynelmilel fitneli nabız yoklaması.
Dikkat et, ya Ümmet-i Muhammet!..
Dikkat et, ya ehl-i iman, ya ehl-i islam, Ehl-i Kitap!

60
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Peygamber efendilerimizin kimliğinden habersiz, fitne


üreten zalımların oyununa gelmeyiniz!..
Anlaşılsın ve bilinsin artık: Ehli Kitab’ın, ‘Allâh vardır’ di-
yenin “müslüman” olduğu, müslümanlarınsa kardeş olduğu…
Ahir zaman peygamberi Muhammet Ümmeti! Bu gerçeği
ilân edip, ‘İslam’ın beş şartı var!’ demekten vazgeç!..
Emr-i ilahiyi ilân et!
Duyurmak sana düşüyor, vazifeni yap, zaman geçiyor!.
Birbirinizin ocağını söndürmekle emr-i ilahiye uyduğunu
sakın söylemek gafletinde bulunmayasın. Bu zihniyetler tari-
hin karanlıklarına gömülmeye mahkumdur; bitsin artık!...
Bu karanlığa iltifat etme, yeter!..
Bu icraatın gerçeği senden duyulsun, ey Muhammedî! Dün-
yaya, normali bu değil mi?... 61
O günleri yaşadım ve bu hallere şahidim.
1930 senesi 11 yaşıma yeni girmiştim.
Atatürk, Samsun’a geldiğinde babam Belediye’nin karşısın-
daki büyük hamamı işletiyordu.
Ben Bozkurt İlkokulu üçüncü sınıfında idim. Okulumuz Ga-
zievi’ne yakındı. Arkadaşlarla Gazievi’ne olayları yerinde gör-
mek için gittik. Çok geçmeden üstü açık arabası yanımızda dur-
du. Halk yetişene kadar bir hayli konuştu bizimle.
Ben hep şahsını temaşa eyledim; Ata’yı o tarihte yaşlanmış
ve bitkin gördüm!..
Çok partili demokrasiye geçiş yapmıştı, Harbiye’den okul
arkadaşı Fethi Okyar’a parti kurdurmuştu!.

61
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Parti dört ay devam etti. Samsun belediye seçiminde kadınla-


rı ıssız odaya koyarak oy kullanmasını kabul edemiyen kara de-
nizliler isyan ettiler!.
Atatürk gece Samsun’a geldi, olayı bastırdı ve partiyi kuru-
cusu Fethi Okyar’a kapattırdı!
Atatürk’ü iyi anlasınlar diye, yanlış düşünen dindar insanları
uyarmak kasdi ile, şahsıma bahşedilen manevi vazifem icabı zu-
huratlarla az da olsa gerçekleri yazmaya çalıştım, inşallâh anlaşı-
lır da, Allâh’ın rızasına uyumlu amellere nail olunur!..
Hocam, İslâm’ı Hz. Allâh’ın bildirdiği gibi anlat da, yalnız
Ümmet-i Muhammed’e değil, bütün dünya Din-i İslâm’ın hiçbir
kavmin tekelinde olmadığını, umuma bahşedilen tek dinin İslâm
olduğunu bilsin cümle Allâh’ın kulları, insan olmaya namzet
yaratılan Benî Âdem’e her Allâh’ın kuluna ‘kafir, gavur, gayr-i
müslim’ deme günahından kurtulsun!..
62
Hele, olmadığı halde, Din-i İslâm’a malettiğin, İslâm’ın ma-
nası ile ilgisi olmayıp, Hazreti Allâh’ın muhip, müttaki, ittika
sahibi, mü’min kullarına bahşeylediği ihsanını...
‘İslâm’da beş şart var’ diye, İslâm’a malettin ve dünyaya ka-
bul ettirdin, güya! Netice nasıl tahrifat oldu?! Cesaretin var mı,
şimdi Hazreti Allâh’ın bu yönlü bildirisini, gerçeği bilen toplum-
lara anlatabilecek misin?!...
Halâ İslâm’ı bir zümreye maledip, kıyamete kadar tekelinde
tutabilecek misin?!..

62
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

İSLAM’IN BEŞ ŞARTI YOKTUR!

İSLAM’IN BEŞ ŞARTI YOKTUR


‘ALLAH VARDIR’ DİYEN MÜSLÜMANDIR
Cenab-ı Zülcelâl Hazretlerinin bildirisi:
‘Allâh vardır’ diyene, isterse bunu söyleyen kimsede daha
imanın eseri görülmese, bedevi dahi olsa!..
63
Söyle ona ‘İslâm’a girdim’ desin, ‘müslüman oldum’ desin!
Daha iman kalbine yerleşmedi. Amma ‘Allâh var’ dedi, ona
‘müslümansın’ demen gerekli; emr-i ilahi bu vecihledir.
Emr-i ilahi bu minval üzere iken, kula ‘müslüman’ denilme-
mesi için, beş şartı Hazreti Allâh’ın bu bildirisinin neresine uy-
gun gördün de, cümle kulların yolunu içinden çıkılmaz hale ge-
tirdin?!..
Bu yanlış düşüncen ve bildirinle, Ümmet-i Muhammed’i bü-
tün şeriatlara düşman kıldığın gibi, cümle şeriatları da Ümmet-i
Muhammed’in şeriatına düşman eyledin!..
Emr-i ilahiyi kullarına tebliğ vazifeli son gelen Peygamber
Efendimiz’e dünyayı düşman kıldın. Çünkü sen de onların pey-
gamberlerini hafife aldın; Hazreti Allâh “Peygamberleri birini
birinden ayırt etmeyin!” buyurduğu halde!..

63
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Bütün şeriat sahiblerine, Ehl-i Kitab’a ‘müslümansın’ diye-


ceğin yerde, gerçekten uzak ölçünden uzak inancına hakaret et-
tinde, bilâ-istisna Ehl-i Kitab’a ‘kafir, gavur, gayr-i müslim’ de-
din.
Güçlü idin, ses çıkaramadılar!
Şimdi hatanı anlıyor musun?!
Deme sakın: Daha anlayamadım!..
Hiçbir şeriata tabi olmayıp ‘Allâh vardır’ diyen cümle
Allâh’ın kullarına ‘müslümansın’ diyeceksin, emr-i ilahi bu değil
mi?!.
Olmadığı halde, “İslâm’da beş şart var!” dedin, Ümmet-i
Muhammed’e İslâm’ın ölçüsünü böyle verdin, dünyada İslâm’ın
anlamını böyle ters tanıttın!.

64 Benî Âdemi bu ölçüden görmeyi ‘İslâm’a hizmet ediyorum’


zevki ile insanları birini diğerine düşman kıldın!..
Kur’an-ı Kerîm’de açık olan bu emr-i ilahileri gördüğün hal-
de, halâ sen-ben davasının zevki ile yaşayan nefsani duyguları-
nın mahsulü, elbette çarpık bilgin ve yaşantının zevki ile tatmin
olabiliyor isen, bu halinden nedamet duyduğun zaman, ulema
bildirisine göre gerekli sana tecdid-i iman, tecdid-i nikâh gerek-
li!..
Zamanın verdiği ilmi ölçüye uyamadığın için İslâm’ın anla-
mını Hz. Allâh’ın bildirisine göre değil de, nefsinin sesine uy-
durdun Ehl-i Kitab’a dahi ‘müslüman değilsin’ dedin ve dedirt-
din, ibadet şekillerin bizimkine benzemiyor, diye!..
Bu yanlış ölçün yirmi birinci asırda halâ devam ediyor, bi-
linmiyor ki, daha ne kadar devam edecek?!..
Lütfen, emr-i ilahiyi anlayarak oku!..

64
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Bu yanlış edindiğin bilgi hakikatın değil, nefsani duyguları-


nın ürünü!
Ama! Gerçek dışı bu bilgiler bizi ‘Allâh vardır’ diyen Allâh
kullarına nefsani duygular ürünü düşman eylediği gerçek!..
Mesuliyetini müdrik, ulema efendiler, bu yönlü gerçekle-
rin hissini taşıyan mesuller! Allâh’ın bildirdiği gibi, Allâh
rızası için düzeltin!..
Bir ölçüye isnad etmeden, Ehl-i Kitab’a dahi ‘kafir, gavur,
gayr-i müslim’ demenin mesuliyetini, Ümmet-i Muhammed’in
de zararına yapılan tahribatı anlada, bu günahın telâfi yönünü
araştır ve imkanlar tükenmeden, fırsat varken, aman ha geç kal-
mayalım!.
Din-i İslâm’ı Hz. Allâh’ın bildirdiği gibi anlatmak istemedi-
ğin için, tahrifatın çok büyük! Cümle kullarına bencillikten öteye
yol bırakmayan, dünyayı sarsan, iman yollarını tıkayan bu yan- 65
lışlığı düzeltin lutfen, huzur-ı ilâhiye gitmeden evvel!..
Abd-i aciz, daha evvel yazdığım kitaplarda da bir nebze bah-
setmiştim; daha henüz bir düzeltim için kıpırtı dahi göremedim!
Bu kitapta daha geniş yer vermeğe çalışıyorum; mazur görü-
nüz, aynı mevzuyu birkaç kere tekrar edişimi. İnşallâh anlayış
gösterilir!.
Amerika ve avrupa başkanlarının ve büyük devlet idarecile-
rinin, Muhammedi olarak Din-i İslam’ı CD ile dillerine göre
yazdığımız mektublarla bildirilerimizi taltifle ve teşekkürle ce-
vaplandırdılar; gerçeği idrak edip anlayan ferdlere ve toplumlara
müteşekkirim. Allâh cümlesinden razı olsun!.
Teşekkürleri ve övgü taşıyan mektupları ile asra uyumlu ya-
şama gayretimi ve cümle şeriatlara hürmetkarlığımı, ‘Allâh var-
dır’ diyen her kula ‘müslüman’ demenin zevkini alıp, bu gerçek-
leri yol edindiğim için!..

65
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

İlim ve irfanı müsait kişilere ben de hayranım; Allâh ilimle-


rini ali kılsın!..
Din-i İslam’ı asrın yaşantısını müdrik ilmini de yaşadığı asra
uyumlu kılmış, gelecek için az da olsa tedbirini almasa da düşü-
nebilen, tedrisatında hiç olmazsa yerini belirten Ümmet-i Mu-
hammedî’den, idareciler ve yetkili din adamları yukarıda belirt-
tiğim gerçeklere itiraz etmiyorlar...
Amma tasdik ve kabul ettiklerine dair hiç bir tatmin edici bir
şey alamadık şimdiye kadar, sabırla bekliyoruz, olur inşallâh!.

66

66
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

KARMA NAMAZ UYDURULARI!

CAMİLERDE KADIN-ERKEK KARIŞIK KARMA


NAMAZ UYDURULARI!
Hiç bir ilme istinat etmeden, zaman zaman şahsını ilgilendi-
ren bir mevzu ve dava olmadığı halde, Hz. Allâh’a inanan top-
lumların, emr-i ilahiye uyumlu yaşamak isteyen toplumların bu
yönlü yaşantılarının ne olduğunu bilmeden, bir ilmi gerekçeye
67
isnat etmeden, yaşadığı nefsani duygulardan öteye yolunu bula-
madığı ruhu, gıda ve zevkinden habersiz bir yaşantılarının üretti-
ği üzücü şeriat parazitleri…
Çıktığı yerler malum olduğu kadar, görünümü gizli…
Maksat aşikar ehline, gizli değil amma umuma tahrifat
niyetler gizli…
Bunları üreten kasdi malum toplumlar var amma yerleri
gizli…
Her fabrika ürettiği cihazın kullanım izahını kullanıcıya yan-
lışlık yapmasın, cihaz normal vazifesini yapsın diye izahını nor-
mal gördüğün halde, niçin insan olmaya namzet Benî Âdem’i,
maddesi manası ile yoktan var eden Hazreti Allâh’ın efdal-i
mahluk, şerefli mahluk sıfatına nail olabilmesi için Yaratanının
kullarına lütuf ve ihsan eylediği plan ve projesi, gerçeği ilminden
habersiz, ilmel-yakin bilgileri ile yaratılışın gerçek yönünden
habersiz?!...

67
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Aynel-yakin ve Hakkal-yakinden habersiz olduğu halde!..


Ehli olmadığı bir davaya ‘sahip çıktım’ edası ile, bu ucuz
kahramanlıkların ayıp olduğundan belki habersiz!..
Yersiz iddiasında gülünç duruma düştüğünüde mi bilemi-
yor?!.
Zamanın farkında, Yaratanının tertip ve tanziminin nef-
sinde mesuliyetini idrak ederek yaşayan şahıslara karşı tu-
tumlarında gerçekleri uygulamaya çaba gösteren sadık kul-
lar na-ehil tarafından neden garipsenir? Neden horlanır?!..
Yaratanına yönleri dönük, ibadet ve taatta ve icraatta
sadık ve muhip kullar niçin küçümsenir?!.
Na-ehlin yersiz müdahelesi ile gerçeğin ne hale geldiğini
gör!

68 Olmaz ise olmaz emr-i ilahiyi yazıyorum, iyi oku veya dinle!
Fetva şu vecihledir:
Cemaatle namaz veya münferit tek başına olsun, yanına
veya önüne durdu ise kadın, kadının kadın olduğu biliniyor
ise, kadının sağındaki, solundaki, arkasındaki erkeğin rüku-
lu, secdeli namazı olmaz!
Çarpık düşüncende israr ediyor isen, gerçekleri veciz kelâm
ve esprileri ile anlatan Bektaşinin şu fıkrasını hatırlatırım:
Subaşı emir verdi:
--Vurun kıçına iki yüz deynek! diye
Bektaşi gülerek, subaşıya:
--Sen ya sayıyı bilmiyorsun, yahut kıçın yok!..
Bu mevzuda emr-i ilahiye kendini yükümlü görmeyen, na-
mazın emr-i ilahi olduğunun, lütfu ilâhi olduğunun bilincine eren
iman ehlinin miracı olduğundan habersiz kişilerin, ileri sürdükle-

68
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

rini, bu mevzudaki görüşlerini, subaşının ölçüsüz atmasyon atış-


larına benzetirim ve derim ki:
Seksen yedi yaşıma girdim, namaz borcum yok zannediyo-
rum. Rabbımın lütfu ihsanı, zamana uyumlu yaşantımla yarım
asırlık irşat vazifesi ile veraset-i Nebi ile de yükümlüyüm, Rab-
bım lâyik kılsın iyi dinle!
Kastim şahsına hakaret değil. Münakaşa ettiğiniz bu mevzu-
ların belliki ehli değilsiniz!
Bırakın bu mevzuları, bu yönlü mesuliyet taşıyan ehli düşün-
sün!
Safımda ve yanımda veya önümde ruku ve secde eden bir
kadın, velevki tesettürlü olsun, kadın olduğunu bildimse; “Hz.
Allâh’ın ihsan eylediği, ahir zaman Peygamberimizin tarif bu-
yurduğu namazı kılmam imkansızdır” diyorum, nefsi duygularım
galebe çalar, manamı rahatsız eder, kılamam!... 69
Aklının ermediği, vazifen olmadığı emr-i ilahilere, bilgin
dışı olaylara karşı çıkmaktan vazgeç, çünkü bu bilgiler akıl
ve mantık ölçüsü dışındadır!.
Hele bu halin cahili, sen “ben kılarım!” diyorsan, bu masalı
benim külâhıma oku!..
Emr-i ilahiye uyumlu namazın gerçek ölçümü ilmel-
yakin değil, aynel-yakın ötesi Hakkal-yakındır. Zira
mü’minin miracıdır!..
Protokol icabı kıldığın namazları mirac gibi göstermeye kal-
kışma, ayıp oluyor!..
Yunus’a kulak ver:

Eğer bir kalp yıktın ise bu kıldığın namaz değil;


Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil!..

69
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Yetmiş iki milleti bir gözle görmeyen,


Halka müderris olsa da hakiykatte asidir!.

Esas bu davayı yürütmeye çalış!

70

70
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

EDEB

Tesettür ve hicab mana itibarı ile edepdir.


Yakın benzerlik olduğundan edebden de bahsetmek istiyo-
rum.
Mutasavvıfîn edebin üzerinde titizlikle durmuşlar ve ibadet-
hanelerini edeb levhaları ile süslemişler.
71
Edep (Arapça) üç harfden oluştuğundan mutasavvıfîn her
harfin anlamını vererek:
E: Eline
D: Diline
B: Beline
Sahip olmaktır diye özetlemişler.
Eline, diline, malum beline: nefsani duygunun fiiliyatla
neticelenmesidir.
Adem ulvi alemdendir (yani yaratılışı yüksekdir); onu
süfli ve alçak sanma!
Bu kâinat kubbesinin dönüşündeki nizam ve intizam
edebdir.
Din edebdir! demişler.

71
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Ademlikten insan olma şerefine ermiş kişinin kıymeti ve


değeri edebi ile ölçülür.
Gözünü aç da, baştan başa Tanrı kelâmına bak: Ayet
ayet bütün Kur’an’ın manası edebden ibarettir!
Akla, “iman nedir?” diye sordum.
O kalb kulağıma dedi ki: “İman edebdir!”
Hal, edeb, istikamet ve ilim cihetlerinden her vechile örnek
olması için “ehlullah yedinde terbiye görmesi lâzım ve gerek-
lidir” Hz. Allâh’ın varlığini idrak eden insan olmaya namzet
Benî Âdem’in.
Evvelâ zaman ölçümünden bir nebze dahi haberdar olan ha-
kikat alimlerinin anladığı şekilde Kitab ve Sünnet’in anlamına
uyumlu itikadımızı tanzim etmektir.

72 İtikatte Kur’an Azimüş-şan’ın medarı ikidir:


1- İlmi tevhit: Nafi ilim, lüzumlu ilim
2- Ameli tevhit: Salih amel, emr-i ilahiye uygun amel
Sözün edebli olanını söyle.
Öyle bir söz söyle ki, sözünden ibret alsınlar.
Söz bilmez isen sükût eyle, seni bir adem sansınlar!

Yunus da şöyle dile getirdi:


Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola avulu aşı
Bal ile yağ ide bir söz!

72
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Hz. Ali (r.a.) Basra’ya gitmişti. Bir camiye girdi. Bazı kimse-
ler etrafına cemaati toplamış, onlara aslı ve esası olmayan hikaye
ve masallar anlatarak vaaz veriyorlardı.
Onların bu halini gören Hz. Ali sinirlenerek vaaz edenleri
camiden uzaklâştırdı.
Daha sonra aynı şehirde genç olmasına rağmen herkes tara-
fından bilinen ve sevilen Hasan-ı Basri (r.a.) ile karşılaştı.
Hasan-ı Basri’ye:
--Ey genç! Sana bazı sorular soracağım; doğru cevap verir-
sen irşadına devam edeceksin, aksi takdirde vaaz etmeni yasaklı-
yacağım! Kişiler gibi seni de vaaz etmekten men edeceğim, dedi.
Hasan-ı Basri de:
--Dilediğini sor! Deyince, bunun üzerine Hz. Ali:
--Dinden ne edindin? 73
--Takva! demekle yetindi.
--Din ne ile bozulur?
-- Tamah (aç gözlülük) ile, cevabını verdi.
İki soruya da cevabını alan Hz. Ali (r.a.):
--Tamam, halka işte böyle vaaz edilir! Buyurdu.

73
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Kulun Yaratılışınıın Nedeni Aşktır!


Aşkı lahinin öğrenim dalı ve kökü Tasavvuftur!..
Yol smi ise Tariktir.
Cem-i Tarikattır!..
Talebesinin yani salikinin ismi ise Derviştir.
Günlük dersi, o kuluna Hz. Allah’ın bahşettiği ihsan ey-
lediği
74 Aşk Rahmetidir!
H. Galip Hasan Kuşçuoğlu

74
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Sabır manın Ürünüdür.


Sabırsız insan ibadet de, taat da yapamaz!..
Nefsin zararlı isteklerine karşı
yegane silah Sabırdır...
Sabırda Zafer vardır.
Sabırla, koruk helva olur.
Kalbi Allah’a saygı ile ürperenler, emr-i ilahiye uygun
hareket edenler,
Sabırlı Kişilerdir. 75

Bu türlü kulların duaları umumiyetle müstecaptır, ret


edilmez!..
Sabırsız Nefis Allah’tan Kaçar,
siz onu bir yere bağlayınız. şte, bu türlü bağlanmak da
ayrıca Rahmettir,
Gerçek özgürlük budur!..

75
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

76
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

SÖZLÜK

Abd-i âciz: Âciz kul Cemadat: Cansız varlıklar


Abdil-i mutlak: Kesin adalet Cife: Pislik
sahibi (Allah) Cüz’î irâde: nsanın kendi
Ahlak-ı hamide: Güzel Ahlak irâdesi, fikri
Ahsen-i takvim: En güzel Çavuş: Dergahta görev silsi-
kıvam, En güzel yaratılış lesinin ilk basamağı
Akl-ı selim: Sağlam bozul- Çeki: Ölçü birimi (250 kg)
mamış akıl Dad-ı hak: Hak vergisi 77
Amel: Fiil, iş Darü’l-bekâ: Ebedî kalınacak
Arz: Yeryüzü yer, âhiret
Arzetmek: Sunmak Derviş: Tarikata intisab etmiş
Asr-ı Saadet: Hz. Peygamber kişi
dönemi Diraset: Okumayla elde edi-
Asr-ı tan etmek: Zamanı kö- len ilim
tülemek Dirhem: Eski para birimi
Ayne’l-yakin: Görerek bil- Ecir: Sevap, karşılık
mek Edille-yi Şeri’ye: Şerr’i delil-
Bâki: Ebedî, sonu olmayan ler
Basiret: Görmek Ef’al: Fiilller
Beli: Kabul (evet) Efdal-i Mahluk: En faziletli
Ben-i Adem: Ademoğlu yaratık
Beşeri: nsana mahsus Ehl-i Aşk: Allah aşıkları
Beyyinat: Açıklama Ehl-i Hal: Hal sahipleri, tem-
Biat: Söz vermek, anlaşmak sil ettiği fikri yaşayan din-
Bidat: Uydurma, sonradan darlar
çıkma Ehl-i Kitab: Kendilerine kut-
Buğz: Kötülemek sal kitap veyâ sahife indiri-

77
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

lenler, Yahudi ve Hıristi- Gayretullah: Allâh’ın emri


yanlar Hakka’l-yakîn: Hak ile bil-
Ehl-i Tasavvuf: Tasavvufu mek, bir şeyi bütün tefer-
hayat tarzı olarak almış in- ruâtı ve özü ile bilmek,
sanlar Halife: Vekil, bir makamı o
Emir bi’l-ma’ruf: yiliği em- makamda bulunan şahıstan
retmek sonra temsil edecek kişi
Emr-i lahi: Allah’ın emirleri Hâlik-i Zü’l-celal: Yaratıcı
Enâniyet: Kendini beğenme, Havf u recâ: Korku ve ümit
bencillik Hikmet: Bir şeyin içyüzü,
Evliyâ: rşad ve velâyet esâsı, asıl sebebi
makâmını hâiz kişi. Hulul: çiçe girme
Evrad: Virdler, dervişin gün- Hurâfa: Yanlış ve asılsız
lük virdi inanç
Ezel-i ervah: Ruhlar bedene İçtihad: Dînî yorum
girmeden önceki zaman İdrak: Anlamak
Fakir: Herşeyin Allah’a ait İdrak-i meal: Anlama kabili-
olduğunu anlamış insan yeti
78 Felekiyât: Gezegenler ilmi İfnâ: Fani olma, yok olma
Feraset: Bir şeyin iç yüzünü İfrat: Aşırıya kaçmak
görebilme kabiliyeti İhlas: Samîmiyet
Fer’î: Asıl olmayan, teferruat- İlme’l-yakîn: Bir şeyi hak-
la ilgili kında bilgi edinmek sûre-
Feylosof: Felsefeci tiyle bilmek
Fıkıh: slam hukuku İlm-i lahi: lahi ilim
Galibilik: Kadir-i Rufai tari- İlm-i zahir: Madde ilmi, dün-
katının birleşiminden Galip ya hayatı ile ilgili ilimler
Kuşçuoğlu’na verilen bir İltimas: Tolerans
kol İnta: Son
Gavs: nsanlara darda kaldıkla- İnd-i lahi: Allah katında
rında yardım eden kişi, ta- İrfaniyet: Okuma yazmaya
savvuf önderi bağlı olmayan ilim, Ariflik
İrşad: Yol göstermek
Gavsü’l-A’zam: En büyük İrtihal: Göçmek, ölmek
yardım edici, tasavvufta en İstihza: Alay etmek
büyük makâmın sâhibi, Kaal: Laf, söz
Abdülkâdir Geylânî Haz. Kaal imtihanı: Sözlü imtihan
Gayb: Görünürde olmayan Kasd-ı lahi: Allah’ın maksadı

78
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Kesafet: Yoğunluk Mutasavvıf: Tasavvuf ilmini


Kesbi: Kulun çalışmasına bilen kişi
bağlı Mutmain: Huzura ulaşmış
Kevn: Madde Müdrik: drak eden
Kevnî hakîkat: Madde ilmi Müntesib: Bir dergaha bağ-
ile ilgili gerçekler lanmış
Kisbe: Elbise, görüntü Mürşid: Yol gösteren, aydın-
Küll: Tamamı, hepsi, bütün latan
Külli rade: Allah’ın iradesi Mürteci: Geçmiş zamana
Kütüb-i Sitte: Hz. Peygam- göre hareket eden
ber’in sözlerini toplayan en Müşvik: Yakın
güvenilir altı hadîs kitabı Mütekâmil: Daha gelişmiş
La-din: Din dışı Müttakî: Allâh’ın emirlerini
Lafız: Kelam, söz titizlikle yerine getiren
Lahut alemi: Manevi alem- kimse
lerden Mütmain: Takva sahibi, Al-
Lutuf: Bağış, ihsan lah’tan sakınan onun emir-
Mağfiret: Affetmek lerini titizlikle yerine geti-
Mârifet: Bilgi, Allâh’ı bilme ren 79
Masiva: Onun haricinde olan Nâ-ehil: Ehil olmayan, işi
herşey bilmeyen
Mekârim-i ahlak: Güzel ah- Nâfi: Faydalı
lak Nâib: Veki, tarikatte bir gö-
Menasik-i Hac: Hac ibadeti- revli
nin rükünleri Nasrani: Hristiyan
Mensup: Bir yere intisab et- Nazargah: Nazar edilen bakı-
miş bağlanmış lan yer
Meşrep: Mîzâca uygun yol, Nedîm-i lâhî: Allâh dostu,
tarz O’na yakın kişi
Meta: Arapçada madde nesne, Nefsânî: Nefse bağlı, nefsin
latincede üst, öte isteği
Metafizik: Fizik kânunlarının Nehiy ani’l-münker: Kötü-
dışında olan lükten men etmek, kötülüğe
Mezhep: Yol, dînî mezhepler engel olmak
Muhammed kbal: Pakis- Neşv ü nemâ: Serpilip, geliş-
tan’ın manevi kurucusu me
Musahhar: Emrine verilmiş Nıfz: Yarım, yarısı

79
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Nükeba: Tarikatta nakiflikten Tasarrufat: Tasarruflar, icra-


sonraki görev atlar, manevi yardım
Ruhânîyet: Ruh, mânevî güç Tazarru Niyaz: Yalvarma
Sabiiler: Sabi dini mensupları Te’vil: zah, yorum
Sail: Dileyen, isteyen Teberrük: Karşılıksız bağış-
Salah: Kurtuluş lama
Salik: Tarikata yeni girmiş Tecelli: Zuhur etme, görünme
Sarih: Apaçık belli net Tefekkür: Düşünce, düşünme
Sây-i gayret: Çalışıp, çaba- Tefrit: Aşırı derecede kısıtla-
lama mak
Settari’l Uyub: Allah’ın ayıp- Tekvin: Yaratmak
ları örten sıfatı Temâşa: Seyretme
Sıklet: Ağırlık Temâyüz: Öne çıkma, belir-
Silsile-yi Mertaib: Tarikatte me
Hz. Peygambere kadar uza- Tenakus: Çelişki
nan silsile Tesânüh: Bedenin bir beden-
Suhuf: Sayfalar, bazı Pey- den bir bedene girmesi
gamberlere inen ilahi sayfa- inancı
80 lar Tenezzülen Zuhur: Merha-
Süflî: Aşağı dereceden metinden dolayı yapmak
Sürveyan: nşaat sorumlusu Tenzih: Allah’ı noksanlıktan
teknikeri uzak görmek
Şakî: Allâh’a inanmayan Tetebbuh: Okuma-yazma,
Şecere: Soy, sülale araştırma
Şedit: Şiddetli Tevatür: Nesilden nesile ak-
Şeriat: Din kânunları tarılan doğru bilgi
Şeriat-i garrâ: Aydınlık, par- Tevessül: Aracı edinmek,
lak yol, Hz. Muhammed’in vesîle edinmek
şeriatı Tevhîd: Birlik bir olmak
Şerik: Ortak Vahhabi: Tasavvuftaki ve
Tahkiki man: Gerçek iman dindeki bazı icraatlara karşı
Taklidi man: Şekilsel iman çıkan zahire çok önem ve-
Takvâ: Allâh’ın emirlerine ren akım
titizlikle uymak Varid: Allah’tan gelen ilham-
Tân etmek: Eleştirmek, Kötü- lar
lemek Vârisü’n-Nebî: Hz. Peygam-
Tarîkat: Yol, Allâh’a götüren ber’in vârisi
yol Vecibe: Sorumluluk, görev

80
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP

Vera: Yeme içme giyme vs.


de dini hassasiyet
Vehbi: Allah’tan gelen kulun
çalışmasına bağlı olmayan
Yed-i Kudret: Kudret, kudret
eli
Yıpıltı: Parıltı
Zahir: Görünen
Zebul: Zayıf, güçsüz
Zehap: Yanlış düşünce, zan
Zelle: Ufak suç
Zeval: Yokolmak, kaybolmak
Zikir: Anmak, Allâh’ı ziket-
mek
Zuhur: Görünmek, ortaya
çıkmak
Zü’l-Cenâheyn: ki kanat
sâhibi, hem şerîati, hem de
tasavvufu bilen 81

81
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

82
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Mürşit

Tertib-i lahi:
Varüsün Nebiy nedimi ilahi evliya, mensub olduğu Pey-
gamberlerinin şeriatını manasını tahrip etmeden yaşantı
ve uyarısını günahı kebairler dışında, asra uyumlu mana
vazifelisi verilmiş kişiye
Mürşit denir!.. 83

Bu sahih Mürşitlere biat etmek Peygamberlerine biat etmek-


ten farklı değildir.

İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN 83 ANA SAYFAYA DÖN


İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

MİNİ HAC REHBERİ


İÇİNDEKİLER SAYFASINDA OKUMAK İSTEDİĞİNİZ KONU ÜZERİNE TIKLAYINIZ.

TAZARRU NİYAZLARIN KİŞİNİN ANLAYACAĞI LİSANLA OLMASI


RAHMET'İ İLAHİ'YE NAİL OLMAYA DAHA UYGUNDUR.............................................4
TELBİYE .................................................................................................................................5

HAC'A GİDECEK KİŞİNİN YAPMASI EREKENLER..........................................................6

MEDİNE-İ MÜNEVVEREYE İLK VARIŞ..........................................................................6


PEYGAMBER EFENDİMİZİN HUZURUNA VARIŞ............................................................7

HULEFA-İ RAŞİDİN EFENDİLERİMİZE FATİHA GÖNDERME................................7


MEDİNE-İ MÜNEVVERE'DE ZİYARET EDİLECEK YERLER.........................................8

MEKKE-İ MÜKERREME'YE GİDMEYE HAZIRLIK.....................................................8


HAC'CI TEMETTU İÇİN NİYET VE HAZIRLIK...................................................................8

TELBİYE OKUMA VE PEYGAMBER EFENDİMİZE VEDA ZİYARETİ....................9

MEKKE-İ MÜKERREME'YE GİTMEDEN İHRAMA MEDİNE-İ MÜNVVEREDE


GİRİLİR....................................................................................................................................9

MEKKE-İ MÜKERREME'YE ULAŞTIĞIMIZDA YAPMAMIZ GEREKENLER................9


BABU'S SELAM KAPISINDAN BEYTULLAHA' GİRERKEN YAPILMASI
GEREKENLER.......................................................................................................................10
HACER-İ ESVED'E YAKLAŞMA > VE UMRE TAVAFI İÇİN NASIL NİYET EDİLİR....10
TAVAFA BAŞLAMA VE TAVAFDA OKUNACAK DUALAR........................................11
UMRE'NİN SAYINA NİYET ETME SAYIN AŞAMALARI.................................................12

SAY'I BİTİRDİKTEN SONRA ZEMZEM İÇİLMESİ VE YAPILMASI


GEREKENLER.......................................................................................................................13
1
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

KUDUM TAVAFI (HAC'CI İFRAT'A NİYET EDENLER YAPAR) NASIL?....................13


HAC İÇİN NASIL NİYET EDİLİR NELER YAPILIR....................................................14
MÜZDELİFEDE 70 ADET NOHUT B. TAŞ TOPLANIR....................................................15
ŞEYTAN TAŞLAMA............................................................................................................16
YOL HAZIRLIĞI VE VEDA TAVAFI..................................................................................17
HACC'I KIRAN....................................................................................................................18

HACC'I İFRAD.......................................................................................................................18
BEDEL HAC - (VEKÂLETEN HAC).................................................................................19
İHRAMIN YASAKLARI.......................................................................................................19
BÜYÜK BAŞ HAYVANI CEZA GEREKTİREN HUSUSLAR.......................................20
FITIR SADAKASI GEREKTİREN HALLER.......................................................................20

MİNİ
HAC
REHBERİ

GALİBİ

2
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

3
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Durumu müsait olanların hac üzeri-


ne farz olduğu gibi bu farizadan iman
mutmain olur, imansızın ise nefretini
artırır.
H. Gâlip Hasan Kuşcuoğlu

Tazarru ve niyazların kişinin anla-


yacağı lisanla olması rahmet-i ilâhi’ye
nâil olmaya daha uygundur.
H. Gâlip Hasan Kuşcuoğlu

4
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TELBİYE:
LEBBEYK ALLAHÜMME
LEBBEYK LEBBEYKE LÂ
ŞERÎKE LEKE LEBBEYK
İNNE’L-HAMDE VE’N-
NİĞMETE LEKE VE’L-MÜLK
LÂ ŞERÎKE LEK.

3 Defa okunup selât u selam getiri-


lir. Sonra kısa dua Rabbenâ Âtina
okunur.

5
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hac muamelesini yapan hacı adayı,


yakınlarını ziyaret ederek helalleşir.
Vesaite binmeden evvel evinde 2 rekât
namaz kılar. Rıza-i Bari için dua eder.
Duasında hassaten bu mübarek yolu ve
vazifeyi huzur ve rahatlıkla yapmasını
Cenâb-ı Hak’tan tazarru ve niyaz eder.
Lüzum eden eşyalarıyla vesaitine bi-
ner. Arkadaşları ile iyi geçinmesi için
sabırlı davranır. Bunun ölçüsü yoktur.
Çünkü Hazret-i Allah hac yolunda
cidali haram kılmıştır. Münferit kıla-
cağı* farz namazlarını seferi olarak
kılar.*Yoldaki ziyaret yerlerini
mümkün mertebe ihmal etmez. Bu
şekilde Me-dine-i Münevvere'ye varır.
Allah’ı zikrederek ve salat u selâm
getirerek eve yerleştikten sonra gusül
eder, temizliğini yapar, güzel
kokular sürünür ve kemâl-i edeple
huzur-u pegamberîye bab-ı selam
kapısından girer başkalarına eza
vermeden bir 6
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

kaç metre kala selam vererek;


Es-salatu ve’s-selamu aleyke
Ya Rasul Allah,
Es-salatü ve’s-selamu aleyke
Ya Habib Allah
Es-salatu ve’s-selemu aleyke
Ya seyyide’l-evvelîne
ve’l-âhirîn. Cemîi’l-enbiya-i ve’l-
mürselîn ve’l-hamdü lillahi rabbi’l-
Âlemîn' der.
Başkalarının selamları varsa onları
da arz eder. Yan tarafa geçer;
Es-selamu aleyke ya halifeti Rasul
Allah, Ebu Bekir Sıddık r.a.
Es-selamu aleyke ya halifeti rasu-
lullah Ömer-ül Faruk r.a.
Ruhlarına üç İhlas bir Fatiha oku-
duktan sonra kemal-i edeple geri çeki-
lir. İmkân bulunursa mermer direkler
arasında Allah rızası için iki rekât na-
maz kılar. Medine-i Münevverde bu-

7
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

lunduğu müddet beş vakit namazı


Ravza-i Mutahhara’da kılar. Sık sık
ziyaret eder, içerisi dolmuş ise dışarıda
da olur. En az kırk vakit lazımdır. Bu
hususta peygamber efendimizin müj-
desi var. Sekiz gün eder. Ziyaretlere de
gitmeyi ihmal etmez. Mescid-i Ku-ba,
Uhut şehitleri, Hazret-i Hamza,
Kıbleteyn, Hulefa'yi Raşidîn efendile-
rimizin mescitleri ve Cennetü’l-Bâkiye
ziyaret eder. Bunu hatırdan çıkarma-
yacağız. Allah’tan başka ilah yoktur.
Mekke-i Mükerreme’ye hareket edile-
ceği gün temizlik yapar, gusül
eder, ihram niyetiyle iki rekât namaz
kılar ve şöyle dua eder;
“Haccı temettü yapmak için Ya
Rabbi umre yapmak istiyorum, sen
bana kolaylaştır, sen benden kabul
et.” der ihrama girer. Üzerinde dikişli
bir şey bırakmaz. Yalnız iki parça hav-
ludan ibarettir. İğne ile veya benzeri

8
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

bir şeyle tutturmaz. Kemer çanta ve


kol saati alabilir. Kadınların elbisesi
ihramdır. Elbise üzerine giydikleri
beyaz ihram niyetiyle sünnettir. Tebi-
yeye başlanır.
LEBBEYK ALLAHÜMME
LEBBEYK LEBBEYKE LÂ
ŞERÎKE LEKE LEBBEYK İN-
NE’L-HAMDE VE’N-NİĞMETE
LEKE VE’L-MÜLK LÂ ŞERÎKE
LEK.
Üç defa okunur. Sonra salavat-ı şe-
rife ve kısa dua okunur. Sık sık telbiye
getirir, ihramla huzur-ı peygamber iye-
ye gelerek veda ziyareti yapılır. Ve
Mekke-i Mükerremeye hareket edilir.
Mikat mahalli yakın olduğu için Me-
dine-i Münevvere’de ihrama girmek
daha uygun olur. İhram yasaklarına
riayet edilir. Ve Mekke-i Müker-
reme’ye duhul ettiğinde yerleşir. Tek-
rar gusül eder yahut abdest alır ve
Ka-be-i Muazzama’ya Beytullaha bab-ı

9
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

selam kapısından girer. Beytullahı


gördüğünde telbiyeyi keser, tekbir
tehlile başlar ve dua eder buradaki dua
müstecabtır. Beytullaha tekbir ve teh-
lille yaklaşır.
Tekbir: Allahu Ekber, Allahu
Ekber lâ ilahe illallahu vallahu
ekber Allahu Ekber ve lillahi’l-hamd
Tehlil: la ilahe illahu vahdehu la
şerike lehu, lehü’l-mülkü ve lehu’l-
hamdü ve hüve ala külli şeyin Kadîr
İhramı sağ kol altından sol omuza
atar. Sağ omuz çıplak kalır. Ve Hacer-i
Esved’e yaklaşır. Niyet eder:
“YARABBİ UMRE TAVAFI
YAPMAK İSTİYORUM. SEN BA-
NA KOLAYLAŞTIR, SEN BEN-
DEN KABUL ET” diye.
Hacer-i Esved’e geriden istilam
eder:

10
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“BİSMİLLAHU ALLAHÜ EK-


BER VE LİLLAHİL HAMD” diye.
Beytullah’ı sol tarafına alır ve tava-
fa başlar. 7 Şavt 1 Tavaftır. Allah’ı
zikrederek ve tazarru niyaz eder:
“SÜBHANALLAHÜ VELHAM-
DÜ LİLLAHİ VELA İLAHE İL-
LALLAHÜ VALLAHÜ EKBER
VELA HAVLE VELA KUVVETE
İLLA BİLLAHİL ALİYYİL
AZİM.” okur. Rukni Yemani’ye ka-
dar (Rukni Yemani, Hacer-i Es-
ved’den bir önceki köşe.) İstilam
eder; “Bismillahü Allahü Ekber” diye,
Hacer-i Esved’e kadar.
“RABBENA ATİNA FİDDÜNYA
HASENETEN VE FİL AHİRETİ
HASENETEN VEGINA AZABEN-
NAR, VE ETKILNEL CENNETİ
MEAL EBRAR, YA AZİMÜ YA
GAFFAR YA RABBEL ÂLEMİN”
der ve tekrar Hacer-i Esved hizasına

11
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

gelir, istilam eder, 2. şavta başlar, 7


şavt tamam olur. Şavtların dördünde
biraz çalımlı yürür, sünnettir. Tavaf
bittikten sonra gene Hacer-i Esved
istiğlam edilir ve Makam-ı İbrahim’de
Beytullah’ın herhangi bir yerinde 2
rekât tavaf namazı kılınır, dua edilir.
Tekrar Hacer-i Esved istilam edilir
ve Safa tepesine çıkılır. Beytullah’a
doğru görecek şekilde durulup niyet
edilir:
“NİYET ETTİM YARABBİ
UMRE SAY’INI YAPMAYA, SEN
BANA KOLAYLAŞTIR, SEN
BENDEN KABUL ET” denir.
“Bismillahi Allahü Ekber” diye
Beytullah’a doğru selam alınıp Merve
tepesine yürünür. Tazarru niyaz ve
zikrullah ile iki yeşil direk arasında
koşulur. Merve’ye varılır. Gene Bey-
tullah selamlanır, Bismillahü Allahü
Ekber, diye. Böylece; Safadan Merve-

12
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ye (1), Merveden Safaya (2), Safadan


Merveye (3), Merveden Safaya (4),
Safadan Merveye (5), Merveye Safaya
(6), Safadan Merveye (7), hitam bulur.
Ve Mervede dua edilir.
Zemzeme inilir; bolca ayakta zem-
zem içilir. Tıraş olur. İhramdan çıkar.
Bu suretle umre hitam bulur. Eğer ku-
dum tavafı yapacaksa ki afakiler. Yani
dışarıdan gelenler için sünnettir ih-
ramlı iken de, ihramdan çıktıktan son-
ra da olur. Gene tavaf yapmak için
niyet edilir, şöyle ki: “NİYET ET-
TİM YARABBİ UMRE SAY’INI
YAPMAYA, SEN BANA KOLAY-
LAŞTIR, SEN BENDEN KABUL
ET” diye.
7 şavt yapar. Kudum Tavafını Hac-
cı İfratla niyet edenler yapar. 2 rekat
tavaf namazı kılar. Eğer ziyaret tavafı-
nın Say’ını bayramdan evvel yapmak
isterse Kudum tavafının arkasından

13
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

yapar. Vakit namazlarını Beytullah’ta


kılar. Şerefe gününe kadar. Çok çok
nafile tavaf yapar. En makbul ibadet
tavaftır. Her tavaftan sonra mutlaka 2
rekât namaz kılar. Ve yapmış olduğu
tavafların sevabını sevdiklerine bağış-
layabilir.
Arafat’tan bir gün önce tekrar te-
mizlik yapılır, gusledilir. Hac yapmak
için bulunduğu yerde ihrama girer ve
niyet eder:
“NİYET ETTİM YARABBİ
HAC ETMEYE. SEN BANA KO-
LAYLAŞTIR, SEN BENDEN KA-
BUL ET” der. TELBİYE başlar. O
geceyi Arafat’ta geçirmek üzere çadı-
rına yerleşir. Sünnet olanı o geceyi
Mina’da geçirmek ve Arefe günü Ara-
fat’a gitmektir. Amma izdihamdan
buna imkân olmuyor. Gecesini ve
gündüzünü ibadet ve taatla geçirmeye
çalışır. Arefe günü eğer Arafat’taki

14
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Mescitte öğle namazını kılma imkânı


bulmuş ise ikindi namazını da hemen
arkasından ilave eder,”CEM-İ TAK-
DİM.” Yok, eğer mescitte kılma im-
kanı bulamadı ise her vakti vaktinde
kılar. Gün boyunca LEBBEYK, Zİ-
KİR, TESBİH, TEKBİR, TEKLİL
ve SALAVAT-I ŞERİFE’ lerle tazar-
ru niyazla meşgul olunur. Anne, baba
ve geçmişteki bütün Müslümanlar için
tazarru ve niyazda bulunur. Ayakta.
Güneş batmadan vakfe durulur, Ara-
fat’tan ayrılınmaz, güneş batmadan.
Akşam namazı Arafat’ta kılınmaz,
Müzdelife’de kılmak için tehir edilir.
Müzdelife’ye gelinir. Akşam ve Yatsı
namazları “CEM-İ TEHİR” olarak
kılınır ve 70 adet nohut büyüklüğünde
taş toplanır. Çamurlu ise yıkanır ve
torbaya konur. Ve istirahat edilir. Sa-
bah namazından sonra vakfe durulur
ve zikrullah yapılır. Hanefi mezhepte
vakfe vaciptir, terk edilirse ceza kur-

15
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

banı lazım gelir. Mina’ya gelinir. Ça-


dıra eşyalar bırakır. Ve büyük şeytana
yaklaşır, dane, dane “BİSMİLLAH
ALLAHÜ EKBER” diye 7 taş atar,
gider kurbanını keser. Başını tıraş etti-
rir, ihram yasakları üzerinden kalkar.
Kurban keserken ihram kirlendi ise
çıkarır elbisesini giyer. Temiz ise ih-
ramlı olarak Ziyaret Tavafını yapar.
Niyetini; “Hac tavafı” yahut “Ziyaret
Tavafı” diye yapar. Evvelce tarif edil-
diği gibi 2 rekât tavaf namazı kılar.
Eğer evvelce yapmamış ise haccın
sayini yapar. Mina’ya gelir, istirahat
eder. Geceleri Mina’da kalmak sünnet-
tir. Ertesi günü öğleden sonra 3 şeytan
taşlanır. 7’şer taştan 21 taş atılır, sağ
elin baş ve şehadet parmağı ile. Düşen
taşlar alınmaz. Atılmış taş tekrar atıl-
maz. Taşları attıktan sonra dua edilir.
3. gün gene öğleden sonra 21 taşla 3
şeytan taşlanır, gün batana kadar. Mi-
na’dan ayrılabilirse geri kalan taşları

16
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

toprağa gömer. Mekke’ye gelir. Yol


hazırlığına başlar. Ayrılacağı gün va-
cip olan Veda Tavafını yapar. 2 rekât
Tavaf Namazı kılar. Hüzünlü olarak
dua eder.

“ELVEDA EY ALLAH’IN EVİ,


ELVEDA EY ALLAH’IN KABESİ,
ELVEDA EY HACER-İ ESVED,
ELVEDA EY MAKAM-I İBRA-
HİM,
ELVEDA EY OL ZEMZEM KU-
YUSU,
ELVEDA EY MESCİD-İ HAREM”

Geri geri veda kapısından çıkılır.


Bir daha Beytullah’a giremez. Kadın-
lar hayızlı ise Beytullah’ın dışında
hüzünlü bekler, içeri girilmez. Ve be-
raber kaldığınız yere avdet edersiniz.

17
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HACC-I KIRAN
Umre ve haccı bir ihramda birleş-
tirmektir. Sevabı ecri diğerlerinden
üstün olup, cezası iki kattır. Mikatta
ihrama girerken niyeti: “Umre ve Hac”
diye yapacak. Umreden sonra tıraş
olmayıp ihramlı kalacak, ancak bay-
ram günü kurban kestikten sonra tıraş
olup ihramdan çıkacak. İhramın yasak-
larına riayet etmek şartıyla zaman da
yakınsa Hacc-ı kıran tavsiye edilir.
Hanımıyla gidenlere tavsiye edilmez.

HACC-I İFRAT
Yerli halka uygun hac şeklidir. Şe-
refe veya arefe günü hac niyetiyle ih-
rama girer. Arafat’a gider. Vakfe du-
rur. Diğer vazifeleri aynen yapar. Yal-
nız kurban hac için gerekmez, fakat
mukim olduğu için durumu müsaitse,
üzerine vacip olan kurbanı keser.

18
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

BEDEL HAC
Vekâleten hac. Nasıl anlaştı ise;
Hacc-ı Kıran, Hacc-ı Temettü veya
Hacc-ı İfrat, ona göre yapar. Niyetleri
bedel gittiği zatın ismine yapar. Telbi-
ye ve bütün vazifeleri yaparken niyeti
O’nun namına yapar. Çok dikkat ge-
rekli olup, vebalde kalmamalıdır. Ve-
kâlet için Hac eden tercih edilir. Me-
nasiki Haccı biliyor ise Hac etmeyen-
den de olur. Bir kişi ancak bir kişi için
vekâlet yapar.

İHRAMIN YASAKLARI:
1- İhramlı iken azasından birine ta-
mamıyla güzel koku sürmek.
2- Saça yağ, kına ve emsali bir şeyler
sürmek.
Dikişli elbiseyi tam bir gün giymek.

19
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

3- Tam bir gün başa bir şey örtmek.


Tıraş olmak, herhangi koltuk altı,
kasık mahalli, boyun ve ense tıraş et-
mek.
Tırnak kesmek, haccın vecibelerin-
den birini terk etmek, ziyaret tavafını
abdestsiz yapmak. Koyun ve keçi ceza
olarak kesilir. Cezası olan bundan yi-
yemez. Cezalar Mina’da kesilir.

Büyük baş hayvanı ceza


gerektiren hususlar:
Tıraştan evvel cinsi münasebette bu-
lunmak.
Cünüp olarak tavaf etmek

Fıtır sadakası gerektiren


haller:
Uzvun bir kısmına koku sürmek

20
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Dikişli bir elbiseyi bir günden az


giymek
Saçın sakalın alt kısmını tıraş etmek
Yerden yeşil ot yolmak ağaç kes-
mek
Av avlamak
Avcıya avı göstermek
Fazla malumat için hac rehberi bu-
lundurulması ve müsait zamanda
okunması tavsiye edilir.
Sakın ravza-i mutahhara ve beytul-
lahta zuhr-ı ahir namazı kılmayasın.
Memleketinizde de gerekmez. Ama o
mübarek beldelerde hata yapmayasın.
Yapmış olduğun manevi hata olduğu
gibi mübarek beldeye hakaret ettiğini
unutmayasın. Kimsenin ayıbını araş-
tırmayasın. Bilesin ki oraya gelen kişi-
ler Allah’ın davetlisidir. Gitmeden
evvel hacı pilavı diye dejenere edilen
bu türlü enaniyetten kurtulamayan
günah işler. Eğer Allah rızası için ise
fakiri fukarayı topla her zaman yedir

21
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ve giydir. Lazım gelen yardımını fakir


fukaradan hiç bir zaman kesmeyesin.
Allah rızası için. Bu kadar.

Haccınız mebrur
Sainiz meşkur
ve Zenbini mağfur
ve Amelen makbul
Kazancınız len tebur olsun.

22
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

EHLİ HALDEN DERLENEN HİKMETLİ KELAMLAR VE YAŞANTILAR


İÇİNDEKİLER SAYFASINDA OKUMAK İSTEDİĞİNİZ KONU ÜZERİNE TIKLAYINIZ.

ÜMMETİM GEÇMİŞ ZAMANA GÖRE DEĞİL........................................................................................4


ÖNSÖZ (HİKMET MÜ'MİNİN KAYIP MALIDIR)........................................................................................5
VAHDETİ VUCUT..........................................................................................................................................6
YA RAB BİZE ÖYLE BİR İLİM VER Kİ MÜSTERİSİ SEN OLASIN..........................................................7

ATATÜRK'ÜN MESAJI: (BÜTÜN DÜNYANIN MÜSLÜMANLARI.)....................................................8

PRENS OTTO VON BİSMARCK (KURAN...ALLAH KELAMIDIR)...........................................................9


DR FRANK WİLLAME (BEN ALLIH'IN VARLIĞINA İNANIYORUM).............................................11

SULTAN ABDULHAMİD:(JAPON KRALI... MİLLETİMİN DE İHTİYACI VARDI................................13


ALEMİ RUH - ALEMİ MELEKUT - ALEMİ CEHERUT.......................................................................22
BENDE SULTANIM DİYEN ALEMDE Bİ HADDİ HESAP........................................................................23
HERKESİN KULAĞI NAMELERDEKİ İLAHİ ZEVKİ BULAMAZ.....................................................29
MİLLETLER MANEVİ BÜYÜKLERİNİN KALPLERİNİ İNCİTMEDİKCE..............................................32

ARİFE EŞYADA ESMA GÖRÜNÜR..........................................................................................................33


EHLİ BEYTİ SEVMEMEK HARİCİLİKTİR.................................................................................................41

TEVHİDİN ÜÇ MERTEBESİ VARDIR TEVHLİD-İ: (EF'AL) - (SIFAT) - (ZAT).............................44

NEFSİ: (EMMARE)-LEVVAME)-(MÜLHÜME)-(MUTMAİNE)-(RAZİYE)-(MARZİYE)-(KAMİLE)....48
2 TÜRLÜ KAZA VARDIR 1.MUTLAK KAZA KADER - 2.SIRRI KAZA VE KADER......................49
SEYYİD AHMED EL-KABİR RUFAİ' HZ. EVLATLARINA ÖĞÜTLERİ.................................................51
13 HAKTARİK PİRLERİ VE İSİMLERİ...................................................................................................81
CUMA NAMAZI HAKKINDA.......................................................................................................................54
İLİM AMELDEN İRADEDEN EVVELDİR...............................................................................................57
MÜRŞİDİ KAMİL KİME TALİM EYLEDİ...................................................................................................59

1
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

DİNİ VE SOSYOLOJİK BAZI KELİMELERİN MANASI ...................................................................60

FENA:(Fİ'L-KUSUD)-(Fİ'L ŞÜHUD)-(Fİ'L VUCUD) <> (ALLAH'IN İRADESİNE TABİ OLMAK)-


(HER ŞEYİ ALLAH'DA GÖRMEK)-(BÜTÜN VARLIKLARDAN SIYRILIP ALLAH'IN VARLIĞINA
SARILMAK....................................................................................................................................................71
İLAHİ HAKİKATLER ZEKADAN KALBE DEĞİL KALPTEN ZEKAYA DOĞRU GİDER ........77
İHSAN-KURB-SÜLÜK-TARİKAT..............................................................................................................78
ATAM ALİ KUŞÇU'NUN MEZAR TAŞINDAKİ YAZILAR .............................................................100

KAİNAT İLAHİ BİR FEYİZDİR İSLAMDA VAHDET-İ VÜCUD BUDUR...........................................105


ZAHİRİ 5 DUYGU - BATİNİ 5 HİSLER NELERDİR .........................................................................114
TEVHİDİN 4 MERTEBESİ NEDİR...........................................................................................................142
ALLAH'IN ZATİ VE SUBUTİ SIFATLARI ..........................................................................................155
YUMURTANIN ÜSTÜNDEKİ YAZI (ENNATİM)...................................................................................157

MÜ'MİNLERE NİZAMI İLAHİDEN BİR KATRE (HZ. PİR - MİNİ KİTAPCIKLA AYNI ) .....161
EHLİ KİTAP..............................................................................................................................................164
EHLİ İSLAM VE MÜSLÜMAN .............................................................................................................183
MÜ'MİN......................................................................................................................................................204

ZİKİR..........................................................................................................................................................212
BİAD............................................................................................................................................................238
EVLİYA.......................................................................................................................................................242
SADIR İLMİ...............................................................................................................................................251
VERİD DAMARI.......................................................................................................................................258
KABİR EHLİ..............................................................................................................................................260
DİĞER AYETLER.....................................................................................................................................262

TALAAL BEDRİ ALEYNA........................................................................................................................271

Not: Bu kitabın içinde olanların hepsini bu bölümünde yazmaya imkanımız olmadığından kitabın
tamamına bakmanızı öneririz.

2
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

3
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

mühim

“Ümmetim geçmiş zamana


göre değil yaşayacağı zamana
göre hazırlansın.”
Hadis-i Şerif

30 ocak 1995
Sabah namazında
Mekke’de beyan edildi

4
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Peygamber s.a.v. efendimizin


“Hikmet müminin kayıp malıdır, nerede bulur ise
alsın.” Hitabının bahşettiği zevkle, zevkine erdiğimiz
hikmetli sözleri derledik, tasavvuftan nasipleri olan
okuyucuların da aynı zevke ermelerini dilerim.
Ereceklerine olan manevi zevkimle kastım hizmettir.
“Mümin olmadan cennete giremezsiniz, birbirinizi
sevmedikçe mümin olamazsınız. Ey Allah’ın kulları
kardeş olunuz”
Hz.Muhammed s.a.v.
Allah var diyen müslümandır.
Sadece Allah var demek iman için yeterli değil.
İcraat lazım.

Pir-i Gâlibi Kadiri, Rufai, Üveysi Meşayihi


Seyyid H.Galip Hasan Kuşçuoğlu

5
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

VAHDET-İ VUCUT
Bütün kâinât Allâh’ın ilim ve irâdesinin
tecellîsidir. Allâh’ın bizâtihi tecellîsi değildir.
Kâinât ilâhî bir feyizdir. Her şey varlığını
ondan gelen bir feyizle devam ettirmektedir.
Hiç birşey kendi kendine yetecek güce sahip
değildir. Hayat vasfı taşısın, taşımasın, her varlık
izâfî bir varlıktır. Zarûrîdir, mümkün değildir.
Mutlak bir varlık değildir. Bunun neticesi var
olan ancak birdir, bu tek varlık mutlaktır. İzafi
değildir, zaruridir, mümkün değildir. Her varlık
onun varlığından ibarettir. Bir aynaya vuran ışık
kaynağı gibi.
O kaynağın bu feyzi kesilince tamamıyle yok
olur.
Kainatın bütün yüzleri de aynen öylece iğreti
ve mecazidir.
Böylece cenabı hak hakiki mutlak varlık
olunca, madası olan her şey bir görünüş ve bir
vehimdir.
İşte mutasavvıfların (vahdeti vucut) dedikleri
şey bundan ibarettir.

6
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Vucudu ile mevcut


Sıfatı ile muhit
Esması ile zahir
Effali ile malum

Ya Rab...
Bize öyle bir ilim ver ki müşterisi sen olasın.
Bu dinin zevkini bize tatdır.
Batılı bize güzel gösterme.
İhlası, aşkı lütfet.
Bizleri acabasız imana sahibi kıl !.
Amin.

Bu ilim peygamberler ve evliyaların ilmidir.


Onlar okuyup öğrenme, yani diraset yoluyla değil,
veraset yoluyla ilim sahibi olmuşlardır.
Bu ilim amel ve mücahede neticesinde elde edildi.

7
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Atatürk’ün Mesajı
Atatürk ölümünden 15 gün önce kendine geldiği
zaman dünya müslümanlarına şu mesajı vermiştir:
“Bütün dünyanın müslümanları, Allah’ın son
peygamberi Hz.Muhammed s.a.v.in gösterdiği yolu
takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik
etmeli. İslamiyetin tüm hükümlerini, olduğu gibi
yerine getirmeli, zira ancak bu şekilde insanlar
kurtulabilir ve kalkınabilirler.”

Mustafa Kemal Atatürk bu mesajı başbakan ve


dışişleri bakanı vasıtası ile dünyaya açıkladı.

Prof. Dr. Hanif Faruk Urduca Yayınları, Ankara Ünv. Dil


ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları 1979, Sayfa 102

8
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Papaz mektebinde okudum, Allah’ın


hitaplarının zevkiyle yaşıyorum . Bütün semavi
kitapları tetkik ettim ,görgüm ve kemâlatım bunun
üzerindedir, Kur-an’ı Azimüşanın manasının
garibi değilim ve diyorum ki:

Kuran senin eserindir diyorlar, tetkik


ettim baştan aşağı Allah kelamıdır. Senin
zamanında yaşayıp da sana atılan oklara
göğsümü hedef tutmayı ne kadar isterdim Ya
Muhammed,huzurunda hürmetle eğiliyorum.

Prens Otto Von Bismarck


Almanyanın 2. Kurucusu

9
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“Bana ne kadar sevindiğimi sormayınız. Bu âlem içinde


her adım attıkca cehâletimin derecesini daha ziyâde
anlayarak, daha çok utanıyorum ve anlıyorum ki, her
tarafımızı çok gizli şeyler sarmıştır.”
Pastör

Dekart diyor ki,


“Allah beni yaratırken sanatkarın eserine işlediği
marka gibi kendi varlığının ismini zihnime koymuştur.”
der.
Meçhulâtı meçhulât ile halletmek çok muhâl
hükmünü doğuruyor. Mâlumâtın arttıkca nâmelerin
sırrı çözülmüyor. Esrâr-ı kâinat bir kat daha kesb-i
azâmet ediyor. Bu hakîkat önünde müsbet nazariyecilik
meslekî denilen kör ve tek gözlü bakış insanı yalnız beş
duygunun kuru bir makinası hâline götürüyor.

10
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Sahih ilmin maddeci olması mümkün değildir.ilim


bilakis bunun hilafına Allah’ı bulmaya yöneltir kainatın
tahlilinde maksat ve basirete ulaştırır.
Pastör

Benim inançlarım, tevatürle geçmiş vehimlerim


neticesi değildir. Bilakis derin araştırmaların sonucudur.
Chushy

Bazı sathi felsefeler, insanı inkara yaklaştırır.


Fakat felsefede derinleştikçe insan, dine yönelir.
Bakon

Ben Allah’ın varlığına inanıyorum, çünki yanlız


tesadüf, ilk elektron ve protonları yahut ilk atomları,
ilk asitleri ilk protoplazmayı ilk tohumu ve aklın ortaya
çıkışını açıklayacak güçte değildir. Gördüğümüz
kainat olaylarının en mantıklı açıklaması bu inançtır.
Dr. Frank Willame

11
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

New york fizik âlimleri başkanı Paul Davis, Allâh’a


inanmanın yedi fennî sebebi adlı eserinde der ki:
“yerde ve gökte gördüğüm olağan üstü büyük düzeni
tesadüflere bağlıyamam. Çünkü ben budala değilim.
Karşımda sırrına akıl ermez, büyüklüğünün enginleri
kavranamaz bir kudret eseri var.”

Tasavvuf gerçek olduğuna göre ve faideli olduğuna


göre, insanları ve cemiyeti dirilttiğine göre, cenabı
hakkın üzerimizdeki sayısız nimetinden biriside
modern cemiyette tasavvufun kadrinin anlaşılması
diyebiliriz.

12
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Sultan Abdulhamid zamanın ulaması için der ki:


“Ekseriyetle şahsen fazîletli idiler. Fakat ilmî
kudretleri olduğu kadar cihanı telakkî tarzları, bu
kadar büyük islâmiyet’in mukadderâtı üzerinde te’sir
yapacak mevzûyu ele almaya, netîcelendirmeye
müsâit değillerdi.”

Japon kralı bizden ulema istemişti, islamiyeti


kabul edeceklerdi, Sultan Hamit Han cennet mekan,
“onların istediği ulemayı bulup gönderemedim, zira
milletimin de öyle bir ulemaya ihtiyacı vardı.”

13
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Sultan Abdulhamid zamanın ulaması için der ki:


“Ekseriyetle şahsen fazîletli idiler. Fakat ilmî
kudretleri olduğu kadar cihanı telakkî tarzları, bu
kadar büyük islâmiyet’in mukadderâtı üzerinde te’sir
yapacak mevzûyu ele almaya, netîcelendirmeye
müsâit değillerdi.”

Japon kralı bizden ulema istemişti, islamiyeti


kabul edeceklerdi, Sultan Hamit Han cennet mekan,
“onların istediği ulemayı bulup gönderemedim, zira
milletimin de öyle bir ulemaya ihtiyacı vardı.”

14
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hele siyasi ve ikdisadi his içinde biribirini yok


etmek isteyen bu insanlık,bir çok cemiyetler
düştükleri tehlikenin önemini anlayarak, insanlığı
din ve ahlak bakımından kalkındırmak ihtiyacını
duymuşlardır.
Ne yazık bu acı ders büyük felaket ve musibetlerden
sonra vicdanlara nüfus etmeye başlamıştır. Rusya
bunun bariz örneği.

Beşer hayatını ilerletmek ve bir


gâyeye vâsıl olmak için ilme muhtaçtır.
Rûhunu tatmin için de dîne muhtaçtır.

15
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allah c.c., zulmeden müslüman bir devlete karşı,


adaletli davranan kafir bir yönetime yardım eder.
İmamı Gazali İbni Teymiye

Dindarın lâikten zoru olmaz. Lâikin de islâm’dan


korkusu kalmaz.
Prof. Dr. Hüseyin Atay

Dekart’a soruyorlar:
“-Hangi kitabı inceliyorsunuz?” Diye.
Yerde yatan hayvan leşini gösteriyor:
“-şimdi” diyor “bu kitabı inceliyorum!”
İnsan rûhânî olduğu kadar dünyâcı, dünyâcı
olduğu kadar da rûhânî olacaktır.

16
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kim kazanmassa bu dünyada ekmek parası,


dostunun yüz karası düşmanının maskarası.
Mehmet Akif Ersoy

Sokrat’tan bu yana ortaya konulmuş ahlak


sistemlerini gözden geçirdim. Fakat islam ahlâkından
daha üstün, kıymetçe onu aşan, hiçbir din ve felsefe
sistemine rastlamadım.
Ali Fuat Başgil

Sosyalizimden islama ulaşan şair İsmet Özel


diyor ki: Ben sosyalist dünya görüşüne geçmekle bir
adım attım, bu adımı sürdürmek sureti ile müslüman
oldum, yoksa gidiş yönümde bir tersine dönüş yok.
Ne yazık ki insanlar araştırmacı tavırlarını bir
noktada sona erdirdikleri için bunu beceremiyorlar.

17
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“Yâ Ali, şu hakîkatı bil ki: Allah yolunda yapılacak


ibâdetlerin en yücesi, onun kullarına gönderdiği
bir mürşidin mâneviyâtı gölgesinde bulunmak ona
uymakdır. Bu âlemde herkes başka türlü ibâdet
yolu tutar. Herkes kurtuluş yolu olan bir Allâh’a
varış tarîki arar. Sen bu yolların hepsini bırak. O âkil
mürşidin âğûşunu seç. İçinde sana muhâlefet eden
gizli düşmanlardan tamâmı ile kurtulmuş olursun.
Böyle bir ibâdet senin için bütün başka ibâdetlerin
üstündedir. Bu ibâdetle sen hakk’a giden kâfilenin
başında olacaksın.”
Mevlânâ, Mesnevî-yi Şerîf, 3015

“Ben sağ olduğum müddetçe, Kur’ân’ın kölesi,


bendesiyim.
Ben Muhammed muhtâr (s.a.v)’in yolunun tozuyum.
Bir kimse benden bu sözden başkasını naklederse,
Ben ondan da bîzârım, o sözlerden de bîzârım.
Hz. Mevlânâ

18
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bismillahirrahmanirrahim
“İttebiû men lâ yes’elukum ecren ve
hum muhtedûn”

Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o


kimselere, onlar hidayete ermiş zatlardır.
Yasin 21

Hazreti İnsan, ayineyi Rahmandır.

19
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“72 milleti bir göz ile görmeyen,


halka müderris olsa hakîkatte âsidir.”
Yunus Emre

Tasavvuf ahlak ise,


Tasavvuf edepse,
Tasavvuf güzel huy ise,
Tasavvuf kötülüklerden arınmaksa,
Tasavvuf başkalarının malına ırzına saldırmamaksa,
Böylesine bir mutasavvıf olmanın özlemini duyuyor ve
herkesin de bu özlem ve duygu ile kalplerini doldurmasını
istiyor, temenni ediyorum.
Prof. Dr. Yusuf Ziyaeddin
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Emekli Dekanı
İslam Dini Umumi Esasları Öğretim Üyesi

20
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“Nefis haktan kaçar, onu bir yere bağlayınız.”

“Şeriat benim kavlim, sözlerim tarikat,


Fiillerim marifet, halim hakikattir.”
Hadis-i Şerif

Akıllı kişide cehaletin, tabibde illetin bulunması


gariptir.
Allahu teala şeriatla dış alemimizin, marifetle
iç alemimizin düzenini emreder. Bu ikisinin
birleşmesinden hakikat doğar.

Bedeviler kafirlik ve münafıklık bakımından


hem daha beter hem de Allah’ın indirdiği sınırları
tanımamaya daha layıktır. Allah çok iyi bilendir,
hikmet sahibidir.
Tövbe 97

21
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Alemi ruh: cismani ruh


Alemi melekut: ruhani ruh
Alemi ceherut: sultani ruh
Ahseni takvimde bütün ruhlar s.a.v.
Efendimizin ruhundan yaratıldı.

Aşıkı sadık isen sana ruyet yeter pes.


Aşıkı kazip isen var keramet ara gez.

Adile uzatma sözünü


Derviş ede gör, özünü
Görmek istersen hak yüzünü
İncitme hiç dervişleri.
Adile Sultan

22
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bende sultanım diyen alemde bi haddi hesap.


Bendei dergahı ehlullah olan yüzbinde bir.
Ahmet Çelebi

Alemi lahuta pervaz eyleyen ehli sefa,


Değil İskender tacı, tahtı Süleyman istemez.

Her türlü maddî ışıklar, insanın iç âlemini


aydınlatmadığı gibi; onun iç âleminde yer eden din ve
îman belirtileri inkar nefesi ile söndürülürse, tatmin
olunmayan böyle bir hayatta huzur ve saâdet nasıl
bulunacak?.

23
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İmam Mâlik (r.a.) der ki :


“tasavvuf bilmeyen fakih fıska, tasavvufu bilip de
fıkhı bilmeyen zındıklığa dûçar olur.”
İmamı azam tasavvufu öven görüşünü İbni Abidin
haşiyesinde açıklamıştır. S.150

Ahmed ibni hambel r.a. s .37-39


Kendisi Şeybanı rai ile görüşür. Çoban Şeyban onun
yanına gidermiş, talebeleri bu pecmurde kıyafetli, böyle
kimseye saygı göstermesini kınayınca onlara cevaben
“evet ben sizin okuduğunuz ilmi ondan iyi bilirim
ama o Allah'ı bizden iyi bilir.“

24
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İmam Şâfiî r.a.:


“Sûfiye ile sohbetim esnâsında kendilerinden 3 şey
öğrendim :
1- Zaman bir kılıçtır; sen onu kullanmasını bilmessen o
seni keser!
2- Kendini hak ile meşgul etmezsen bâtıl seni sarar.
3- Kendine hiç varlık vermemek ismet erbâbından
olmaktandır

Rûhu nefsin çirkin arzularından kurtarmak kolay


olmayıp, çok ulvî ve kudsî bir ferâgat ister. Bu ferâgat
ise Allâh’a acabasız îmanla elde edilir.

25
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bâzı insanlar bâzı kıymetler için yaşar. Hattâ onun


için canını fedâ eder. Bu kıymetlerin izâhı riyâzî
hesaplarla kâbil olmayıp, zevk iledir.
Misal: nâmus gibi. Vatan için ölümü göze almak
kutsal arzunun netîcesidir.

Ruhi huzur ve sükuna ermek,ebedi hayata


erişmek için, haklı olduğu halde şahsi menfatlere
sırt çevirmek fazilet eseridir.

26
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Zikir veliliğin diplomasıdır. Her kim zikre muvaffak


olursa ona velilik diploması verilir.

Ey nas sizden her bir taife için bir şeriat ve birde


tarikat koydum, ittihaz ettim diyor.
Maide 48

Senden evvel kendilerine vahiy eder olduğumuz


erkeklerden başkasını biz peygamber göndermedik
eğer bilmiyorsanız zikir erbabına sorunuz
El Nahıl 43

27
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Din: iman ile islamın her ikisine verilen isimdir.


Bütün şeriatlere de din denir.
Fıkhı Ekber

Allah dinde sizin için


güçlük kılmamıştır.
El Hac 78

Doğrusu insan Allah’ın kendisine


emrettiğini tam olarak hiç yerine
getirememiştir.

Bir cemaat ihlas ile zikre oturup zikrederse, gökten


bir melaike onlara “bu zikir meclisinden günahlarınız
sevaba çevrilmiş olarak ve mağfiret olmuş olarak
kalkınız” diye bağırır.
İbni Hamza r.a.

28
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Resulullah s.a.v. efendimiz


Bir gün Abdullah İbni Revaka r.a. ashaptan
topladığı cemaatle zikir yaptırıyordu. Resulullah
s.a.v. efendimiz zikir meclisine uğradı buyurdu ki.
“Ey zikreden cemaat,sizler bir cemaatsınız ki
cenabı hak sabah akşam beni zikreden kimselerle
sende otur nefsini onlarla sabret ayeti kerimesini
sizin sebebinizle inzal buyurdu.
Bir gün Hz. Resulullah s.a.v. efendimize şikayet
ederek “İbni Revaha çok zikir meclisi kuruyor,ashabı
toplayıp zikir yaptırıyor” dediler.
O zaman Hz. Resulullah s.a.v. efendimiz “Allah
İbni Revaha’ya rahmeti ile muamele etsin, çünki
Allah’ın meleklere karşı övündüğü zikir meclisini
seviyor” buyurdu.
Kulum beni zikrettiği ve dudakları zikir sebebi ile
hareket ettiği müddetçe ben kulumla beraberim.
Kalpleri Allah’ın zirine karşı katılaşmış olanlara
yazıklar olsun.

29
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Devran hakında ayeti kerime


Melekleride arşın etrafında kuşatarak rableri celle
şanuyu hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Halk arasında
rah ile hükmolunur ve müminlerle melekler tarafından
rabbil alemine hamd olsun derler.
Zümer 75

Fa’lem ennehu la ilahe illAllah


Öyleyse habibim bilki Allah hu
tealadan gayrı hiçbir mabud yoktur.

Herkesin kulağı namelerdeki ilahi zevki bulamaz.


İncir gibi tatlı güzel meyveleri her kuş yiyemez.

Aklın yolu zan ve tahmindir. Kalbin yolu temaşa ve


hayranlıktır.

30
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İlahi emre uyan bir kul ol ve yeryüzünde yağız at


gibi yürü. Cenaze gibi başkalarının sırtına yük olma.

Şekilde insanoğlu bir sivrisineğe


mağlup olur, fakat batında 7 kat göğe
ulaşan kudreti vardır.

Allah’a doğru yükselip giden insan, yer yüzünde


yürümede zorluk çekmemelidir.
Muhammed İkbal

31
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Milletler manevi büyüklerinin kalplerini incitmedikçe,


Allah hiçbir zaman milleti rezil ve rüsvay etmez.
Muhammed İkbal

Kusur insanın şiârıdır. O bu vasfı ile hak


karşısında mahluk olduğunu ispatlar.

32
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ârife eşyâda esmâ görünür,


cümle esmâda müsemmâ görünür,
bu Niyâzi’den de mevlâ görünür,
âdem isen “sümme vechullâhı bul,
kande baksan ol güzel Allâhı bul.

Cenabı Hak:
Bir naib aracılığı ile rabbinize yönelin ve ona tam
teslim olun.
Lokman 15

33
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Sallu ala resuluna Muhammed


Sallu ala seyyidina Muhammed
Sallu ala mürşidina Muhammed
Sallu ala bedrid-düca Muhammed
Sallu ala nurul huda Muhammed

El evvelü Allah, el ahiru Allah


Ez zahiru Allah, el batinu Allah
Hadid 3

Kimin kalbinde Allah var ise, onun dostu Hz. Allah’tır.


Kimin Kalbinde Allah yok ise, onun hasmı Hz. Allah’tır.
Hz. Muhammed (SAV)

Hayrihi ve şerrihi minel sübhaneke la ilme lena


illa ma alemtena inneke entel alimül hakiym.

34
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İnsanı dıştan ahlaklaştırmak imkansızdır.


Onu en derin varlığa inandırmak gereklidir.
Yoksa satıhta kalınca, eşyânın ve hâdiselerin
esiri olmayamahkumdur.

İlâhî din insanları biri birine bağlayan kuvvetli bir


unsurdur.

Sofi, hakikat ilmi ile amel eden bir fakihten başka


birşey değildir.
Allah onu ilmi ile şeriatın inceliklerine, esrarına
muttali kılmıştır.

35
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Dîni aklın ve mantığın içine sokmak ve


boyunduruğu altında tutmak doğru olmayıp, bu
sûretle hareket insanı yanlış yere götürür. Ne
aklın, ne mantığın buna gücü yetmez. Dîni aklın
ve mantığın içine sokmak ve boyunduruğu altında
tutmak doğru olmayıp, bu sûretle hareket insanı
yanlış yere götürür. Ne aklın, ne mantığın buna gücü
yetmez.

Dinsiz ahlak, kalp paraya benzer. Din terbiyesine


sâhip olmayan toplumlarda sonradan ihdas edilen
telkin ne kadar kuvvetli olursa olsun müeyyidesiz
bir nizam-nâme kıymetinden öteye aşamaz.

36
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“De ki: Allâh’ın kulları için çıkardığı zîneti, temiz


ve hoş rızıkları kim haram etmiştir? De ki: onlar
dünyâ hayâtında îman edenler içindir. Kıyâmet günü
de yalnız onlara mahsustur. İşte biz bilenler için
âyetlerimizi böylece tafsil ederiz.”
A’râf 32

Bismillahirrahmanirrahim
“Ey âdem oğulları! Şeytan ana babanızı fenâ
yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak
nasıl cennetten çıkardı ise sakın size de bir fitne, belâ
yapmasın. Çünkü o da, kabîlesinden olanlar da, sizi,
sizin göremiyeceğiniz yerlerden muhâkkak görürler.
Biz şeytanları îman etmeyeceklerin velîleri yaptık.”
A’râf 27

37
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allah (c.c.)
“Biz ayı, güneşi, sâir felekiyâtı âdem’in ihtiyarına
musahhar kıldık” buyuruyor. Tabiatı hazret-i Allah
âdem oğlunun emrine musahhar yâni hizmetçi
kılmıştır. Onun için tabiatı hüdâ mevkiine çıkarma.

Bâki Allah fâni evsaf ile düşünülemez.


Fâni malzeme ile Allah bilinmez.

Hikmet ve hakîkat terbiyesi görmemiş mantığa


esir olma! Hak yolunu tutanlarla bir ol, hakk’ı tut.

38
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İnsan kendi azâbını esiri olduğu huyu ile hazırlar


ve sonra kendinde gâlip olan sıfatları ile haşrolunur.

Kazaya rıza, maksiye rızayı icap etmez.


Maksi: Allahın rızasına muhalif hadisedir.

Hayat denen komedi ne kadar tatlı geçerse


geçsin. Son perde dâimâ kanlı biter. Baş üzerine
bir avuç toprak atılır.

39
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“İlim toplayıp yığmışsın, gönlü ihmal etmişsin.


O kaybettiğin servete ne kadar acıyorum.”
Muhammed İkbal

İnsan tefekkür ölçüsü ile ölçülür, ruh ölçüsü ile


ölçülür. Yalnız tefekkür cansız ve câzibesizdir. Yalnız
ruh içi boş bir zarftan ibârettir. İkisi birleşince insan
vücûda gelir.

40
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ehli beyti sevmemek hariciliktir.


Ashabı kirama düşmanlık etmek rafiziliktir.
Ehli beyti sevmek ve ashabı kiramı sevmek ehli
sünnettir.

Ey habibim, eğer senin sözünü kabul etmezlerse,


bilki onlar yanlız heveslerine tabi oluyorlar. Allah
tarafından bir hidayete erişmeksizin, kendi hevesine
tabi olan kimseden daha sapık kim olabilir. Allah
zalim güruha hidayet etmez.
Kasas Suresi

41
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Din hayatın dışına itilen bir fantazi,


arasıra başvurulması gereken bir teselli
kaynağı gibi olmamalı.

“Ey îman edenler! Allah’tan korkun


ve sâdıklarla berâber olun.”
Tevbe 119

42
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İlim olsun, irâde ve talep olsun Resûl-i Ekrem


(s.a.v.)’min getirdiğine uygun olmalıdır.

İrâdeden yüz çevirip mücerret ilmi isteyen


(kelamcılar), ilimden vaz geçip yalnız irâdeyi talep
eden bir kısım (tasavvufcular), resulu ekrem ve
nebiyyi muhterem s.a.v. efendimizin getirdiğine
aykırı irâdeyi ve ilmi isteyen (bidat erbabı), resulu
ekrem ve nebiyyi muhterem s.a.v. efendimize tabiğ
olmayıp yine ilim ve irâdeyi talep eden (feylosoflar)
dalâlette kalmışlardır. Ancak, Resulullah s.a.v.
efendimize ittiba ederek getirdiğine muvâfık bir
sûrette ilim ve irâdeyi isteyen kimselerdir ki hidâyete
ermişlerdir.

43
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Tevhit, ehl-i hakîkat dilinde Allâh’ın zâtını,


zihinlerde tasavvur, vehimlerde, hayallerde tahayyül
edilen şeylerden tecrit etmektir. Bu hal üç sûrette
vücut bulur :
1- Rubûbiyetini bilmekle
2- Birliğini ikrar etmekle
3- Allâh’a hiçbir şeyi eş tutmamakla.

Tevhidin üç mertebesi vardır:


1- Tevhîd-i ef’âl
2- Tevhîd-i sıfât
3- Tevhîd-i zât.
Nâfi ilim, salih amel,
İlm-i tevhit, amel-i tevhit...

44
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Seyyid Ali Sezai efendinin üstadları


Rufai Şeyhi Evliyazadelerden Şeyh Şakir efendi
Nakşi şeyhi Darendeli Hacı Mehmet efendi

Bâki olan Allah (c.c.) fâni evsaf


ile düşünülemez. Çünkü verdiğin
şekil de havâtır gibi fânidir. Fani
malzeme ile Allah bilinmez.

Kim ki, ahvâle eylerse ta’rîz,


Sürülür ağzına bal susturulur!
Yine durmaz, eylerse ısrâr,
Dürülür defteri, kan kusturulur.

45
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Beyazid-i Bistamî’ye sordular:


“-Tarikatte ilerlemek için ne lâzım?”:
1- Anasından evliyâ olarak doğması lâzım. Öyle
olmazsa
2- Ârif olması lâzım. O da olmaz ise
3- Gören göz lâzım, o da olmazsa
4- İşiten kulak lâzım, o da olmazsa
5- Mücâhede zevkini almış, diri bir vücut lâzım.
O da olmazsa
6- Ölmesi lâzım.

Hepiniz birden Allah’ın ipine sımsıkı sarılın.


Biri birinizden ayrılmayın. Allah’ın size olan
nimetini yad edin. Hani sizler yekdiğerinize düşman
idiniz, Allah sizin kalplerinizi islam ile birleştirdi.
Onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir
zaman ateş çukurunun başına kadar gelmiştiniz,
Allah sizi oradan kurtarmıştı, hidayet bulasınız
diye ayetlerini böyle beyan ediyor.
Ali İmran 103

46
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Akıttığınız meniye ne dersiniz,


ondan insanı yaratan siz misiniz
yoksa biz miyiz?
Vakıa 58-59

Ektiklerinize ne dersiniz onları


bitiren siz misiniz yoksa biz miyiz?
Vakıa 63-64

İçtiğiniz suya ne dersiniz onu bulutdan


yağdıran siz misiniz yoksa biz miyiz?
Vakıa 68-69

47
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

1. Nefsi emmare;
Kötülüklerle ziyade olarak cehil ve emreden
hayvani nefis
2. Nefsi levvame;
Kötülüklerden nefsini levmeden.
3. Nefsi mülhüme;
Mülhem olarak iyilikleri işlemeye kötülükler-
den terke azimli.
4. Nefsi mutmaine;
Ahlakı hamide ile muttasıf olmak
5. Nefsi raziye;
Her hususda Allah’tan razı olan nefis.
6. Nefsi marziye;
Hak teala kendisinden razı olan nefistir.
7. Nefsi kamile;
Kemalatı insaniye,safayı beşeriyeye mashar
olan nefistir.

48
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

2 türlü kaza vardır.


1. Mutlak kaza kader,
2. Sırrı kaza ve kader.

Göklerin ve yerin yaratılışı


hakkında tefekkür ederler.

Hem göklerde ne var ,yerde ne varsa hepsini


kendinden olarak sizin için musahhar kıldık.
süphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için
ayetler var.
Casiye

Ruhumuzu kaybedecek olduktan sonra


esbihanın ne kıymeti olabilir.

49
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ey o bütün iman edenler. Ağyarımızdan yar


tutmayın. Sizi şaşırtmakta kusur etmezler,sarpa
sarmanızı arzu ederler görmüyormusunuz.
Buğuzları ağızlarından taşmakta, sinelerinin
gizledikleri ise daha büyüktür. İşte size ayetleri
sarih bildirdik, akıl ederseniz.
Ali İmran

El ulema verasetül enbiya.


Alimler nebilerin varisleridir.
Hadis-i Şerif

Velidegu ileyhi vesileti


Ey iman edenler ona yaklaşmaya vesile arayın
ve yolunda cihat edin ki kurtuluşa eresiniz.
Maide 35

50
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Seyyid Ahmed El-Kebîr Rufâî’nin evlatlarına öğüt-


leri:
* Kalbin güzelliği havfullah iledir.
* Aklın güzelliği mesmuât-ı ilâhîyi düşünmek iledir.
* Rûhun güzelliği nîmet-i ilâhîye karşı kavlen, fiilen,
hâlen, sırren şükretmektir.
* Lisânın güzelliği sukut,mâ-lâ-ya’nî’den sükût
* Yüzün güzelliği, ibadet,halik’a hâlisâne ibâdet,
halka sâdıkâne hizmette bulunmak iledir.
* Niyyetin güzelliği mâsivâyı, gönülden çıkarmaktır.
* Nefsin güzelliği nefse muhâlefet etmektir.
* Sırrın güzelliği sabır, belâya musîbete tahammul
* Hâlin güzelliği istikâmet iledir.
* Hizmetin güzelliği edep iledir.
* Kelâmın güzelliği doğru söz söylemektir.

Mesmuat: El ve ayakla yapılan şey

51
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Dünyâ fâni, âhiret bâkidir. Bâkiliğin tohumu


fâniliktedir; fâniyi fenâya veren bâkiyi de kaybeder.

Dünyânın maddesi “zaman” fânidir. Mânâsı


“hayâtiyet” ise bâkidir.
Cenab-ı hak dünyâyı da, âhireti de mü’minler
için halketmiştir.

Fennin bildirdiği tabiat kânunları Allâh’ın


tekvînine, dînî kânunlar teşrîine ait kânunlardır.

52
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Mü’min bir millet varken ilim, ahlak, medeniyet,


kuvvet ve kudret bakımından ondan daha üstün
diğer bir millet olmaması lâzım.

Din, Allâh’ın inzal ettiğini, fen Allâh’ın


yarattığını gösteren kânunlardır.

Allâh’ın bir kânunu diğer


kânununa nasıl karşı durur?

Din sahih ilimlerin aslâ düşmanı


değil, bilakis teşvikçisidir.

53
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İslam fıkıhında söz sahibi selahiyetli fakih İbni


Muceym bu mesele hakkında diyor ki:
Zuhru ahir üzerinde duranlar daha çok zamanımızın
bilgisiz kişileridir.
Aslında böyle bir rivayet beğenilmeye layık değildir.
Böyle bir namaza imamlardan ve arkadaşlarından
rivayet edilmemiştir.
Bahri Raik cilt 2 saife 151

Gene İbni Muceym


İlk cuma kılınan, ilk tekbir getiren, ilk selam verilen
gibi bazı ileri sürülen bu gibi dayanaklar zayıftır. Ebu
Hanife’nin meshebine muhaliftir. Cumadan sonra
4 rekat öğle namazı kılmak ihdiyat değildir. Çünki
ihtiyat iki delilden en kuvvetlisi ile amel etmektir.
Cumanın sahih olduğuna delil kuvvetlidir. O halde
zuhru ahire gerek yoktur.
Zuhru Ahir için;
Suneni dare kutni 2. Cilt 10 sahifede hazihi selatün
bidatün ve cailihu asimun bilâ meriyetin.
Bu namaz bidat bir namazdır. Onu kılan şüphesiz
günahkar olur.

54
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bana yönelenlerin yoluna uy


Lokman 15

Hz. Cüneyd-i Bağdâdî ye tasavvuf nedir diye


sorulduğu zaman.
“Amelini bozmak istemezsen emir ve nehyin
hakîkatini araştırmaya kalkma. Zâhir ile amel et,
bu sana yeter.”
Herkes kendine göre mânâ verip te’villere
sapmasın ve günaha girmesin.

“Ey kaba sofi! Yoluna git. Bana hakîkati anlatmaya


kalkma. Bu kâinâtın esrârı senin ve benim gözümde
kapalı. Ve öyle kalacaktır.
Hafız Şirazi

55
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kevnî hakîkatlerle iktifâ edip, dînî hakîkatlere


ittibâ etmeyenler, peygamberlerin tâbiîninden
sayılmazlar. Bâzı umurda dînî hakîkatlere
uymayan kimsenin o nisbette îmanında zaaf
vardır. Bu hal îmanın kemâline aykırıdır.
Yalnız ilim istemek sapkınlıktır. Yalnız amel
istemek de öyledir.

Nafi ilim, sâlih amelden şereflidir. İlim amelden,


irâdeden evveldir. Çünkü önce maksad olan
Allâh’ı bilmek, sonra Mabudu Hakka, ne vecihle
ibâdet edileceğini bilmek. Allaha emiri ile ibadet
etmek gereklidir.

56
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hz. Musa aleyhisselama cumartesi


Hz. İsa aleyhisselama pazar
Hz. İbrahim aleyhisselama pazartesi
Hz. Zekeriya aleyhisselama salı
Hz. Yahya aleyhisselama çarşamba
Hz. Adem aleyhisselama perşembe
Hz. Muhammed aleyhisselama cuma
Mubarek gün olarak verildi.

Ruhani vazifeler maddi faydalardan hâli olmadığı


gibi, dünyevi vazifelerinde ruhani kıymetleri vardır.
niyet ve saliklerin tutumuna bağlıdır.
Namazda icrâ edilen fiiller fıkha âittir. Fakat ihlas
ve züht, bâtınî şeylerdir ve tasavvufa dâhildir.

57
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kâmil doğarmış ehl-i hak, doğmadan evvel anası.

Mürşid-i kâmil kime ta’lîm eyledi!


Her varaktan okuyup, tefsîr-i Kur’ân eyledi.
Levh-i dilden okuyup, bî-harf ü savt ümm-i kitâbı,
Hak teâlâ ilm-i hıdr’ı ona ihsân eyledi.

Türlü türlü fitneler zülfünden oldu âşikâr,


Halk-ı âlem sandılar ki, anı şeytân eyledi.

58
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Demişsin, “görmedi kimse beni, bu âlem içinde!”


Nedir yâ, bunca yüzden seyrân olduğun câna!..
Mekanlardan münezzehsin, senin zatı şerîfin çün,
Nedir, bu kalb-i virânımda mihmân olduğun câna?

Zikrullah iledir, ilmi aşk, olma gafil.

Umumi akliyede, mümin ve kafir müşterektir.

Hırıstiyanlar da, bizim zahiri ilim ulemamız


da akıl yolunu seçerek, ulvi meselelerin halline
çalıştıklarından isabet edememişlerdir.

59
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ate
Ateist : Tanrının varlığını inkar eden,Allah’ı

Pagan : Doğa üstü güçlere inanıp,semavi


dinlerden hiçbirine tabi olmayan.

İslami terimler;
Fasık : İnançsızlığı sabit olmasada, din
hükümlerine az çok aykırı davranan
kişi.
Kafir : İslami tertiplerde imansızlığı görülen

Münafık : Görünüşte Allah’a inanıp kalben


inanmayan kişi.
Münkür : Allah’ı tanımayıp, o’nu inkar eden
kişi. Gavurda denir.
Müşrik : Allah’a eş koşan, çok tanrılar kabul
eden.
Zındık : Küfrü gerektiren inançlar taşıdığı
halde müslüman görünen kişi.

60
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Gerçek sana biad edenler ancak Allah’a biad


etmiş olurlar. Allah’ın eli onların eli üstündedir. Şu
halde kim bu bağı çözerse kendi aleyhine çözmüş
olur. Kim de Allah ile sözleştiği şeye vefa ederse
O da, ona büyük ecir verecektir.
Fetih 10

İki ben bir arada bulunmaz.


Benliğini eritecek insan ara.

61
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kalbi göz yaşlarıyla suladığın zaman yapılan


duâyı, kâinat bilir. Bu yaşa kıyamayanlara, aşk
yoluna sefer haram kılınmıştır.

Göz, yaşla dolduğu vakit benlik gider.


İşte o vakit kul, Allah ile konuşmuş olur.

62
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hakîkat hilkatinde mutasarrıf olarak yalnız onu


gör!. hidâyete ulaştırır, dalâlete düşürür, izzete çıkarır,
zillete indirir, saâdet sâhibi olanların kendisine ibâdet
ve taatlarını kolaylaştırır.

Şeriat fiilerin ve amellerin varlığı, hakikat


ise iç alemine ait hallerin müşahadesidir.

Ebrarın ayakta durması Allah’a,


Mukarrebunun ayakta duruşu Allah’tandır.

63
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bu dıştan içe geçiş yolu, tarikattır. Şeriattan


tarikate, hakikate erilir. Bu noktaların tahhakkuk
etmesi, luzumu ve kavranması, marifetullahtır.

Sizin için Allah kolaylık ister,


sizin için güçlük istemez.
Bakara 185

64
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“Sizin üzerinize dinde hiçbir


güçlük yüklenmemiştir. Şüphesiz
bu din kolaylık dînidir.”
Hac 78

Peygamberimiz, günah olmadıkça daha kolay


olanını tercih etmiştir.
Yine peygamberimiz efendimiz “ben hak din
ve müsâmaha ile gönderildim” buyurdular.

Okursun ‘nahnü akreb’den, erersin kenz-i ahfâya,


Bulursun ders-i maksûdu, ulaştın ise deryâya.
Gelir her zerreden “ennî” hitâbı, aç gözün zâhit,
Güneş âfâkı tutmuştur, görünmez lîk, a’mâya.
Maiyyet sırrını duydunsa, fâni ol, hüviyet bul.
Eğer Cibrîl olursa, aklı ko, er sırr-ı ednâya.

65
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kande bulsun, Hakk’ı inkar eyleyen, Niyâzî Mısrî’yi


Zâhir olmuşken yüzünde nûr-ı Zât-ı Kibriyâ!..

Bî-kılâvuz kim varır Allâh’ına,


Reh-nümâsı olmayınca evliyâ!.

İdrâk-i meâlî, bu küçük akla gerekmez,


Zîrâ bu terâzî, bu kadar sıkleti çekmez

66
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Cuma
Bütün mezhep imamlarımızca kavli olan cihet
onun farz ve şeriati islamiyeden olmasıdır.Cuma’nın
sıhati ve edası için şerhedilen şeraiti sairenin
edilleyi kavli olmadığından, onlar müçtehidler
arasında muhtelifi muafikttir, mesul ve izni hakim
gibi şartların vücut ve ademi vucudu farz olan
cumanın cevazına haizi tesir değildir.
Eski Diyanet İşleri Başkanı
Ahmet Hamdi Akseki

İslâmiyet’in bütün esaslarını kabul ederken, diğer


taraftan dînin kuru bir îman ikrârından, ibâdetleri
yerine getirmekten ibâret olmadığını düşünüyordu.
Ona göre îman kalbin derinliklerinde yaşanılan bir
şeydir ve sofilik işte bu derûnî hayâtı yaşamaktır.”
İmam Gazâlî

67
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Peygamberimiz efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:


“kavi mü’min zayıf mü’minden hayırlı, Allah katında
daha sevgilidir. Bununla berâber mü’minin hepsinde
hayır vardır.”

Sana dünyâ ve âhirette fâide veren şeyin son


derece üzerine düş. Allah’tan da yardım iste.
Âcizlik ve gevşeklik gösterme. Şâyet sana bu
kadar ihtiyattan sonra yine bir şey değerse, işin
istediğin gibi olmazsa “ben böyle yapmış olsa
idim, şöyle böyle olurdu” demeyesin! “Allah taktir
etti ve Allah istediğini yaptı” de. Çünkü olmuş,
geçmiş birşeye kaygı çekerek, “keşke şöyle
yapsa idim, böyle olmazdı” gibi söz ve düşünce
şeytânîdir, vesveseye yol açar.

68
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Cevizin yeşil kabuğunu yemekle tat bulunmaz.

Zâhir ile ey fakih, Kur’ân’ı arzularsın.


Hüdâ’yı ten gözü ile görmek olmaz.
Mürşidi seyret,
Cenâb-ı mürşidi ayna kıl kim, olasın irşad.

Bir şeye mahluk gözü ile bakarsan, ol mahluk olur.


Hak gözü ile bak ki, bî-şek nûr-ı yezdân ondadır.

69
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bu dünyada âmâ, ahirette âmâ


İsra 72

Dinde mistisizimin, akılla fazla alışverişi yoktur,


yani aklı tatmin etmek onun davası değildir.

Gazalinin en önemli işi,sufi metodunu sunni


imanın tahkiki için bir vasıta haline getirmiş
olmasıdır. Böylece ona göre aslolan sunni
itikatıdır. Ancak bu imanı akla dayanan ilim veya
felsefe yoluyla tatbik etmek imkansızdır.ilim ve
felsefe bu iş için yeterli değildir. Sofinin zevk
dediği hali yaşayan insan, o halde iman konusu
edindiği hakikatını doğrudan doğruya yaşama
sureti ile anlar ...

70
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allâh’ı hiçbir zaman göstermek mümkün


değildir. Böylece onun varlığı hiçbir zaman
ispatlanamaz. Ama Allâh’ı kalbinin derinliklerinde
duyan bir insan onun varlığı için hiçbir isbat ve
delile ihtiyaç duymayacak derecede îman sâhibi
olur. İşte sûfinin zevki, vecdi bunu vermektedir.

Tasavvuf ehlinin ferâgat ve fedâkarlıklarından:


1- Fenâ fi’l-kusûd: Allâh’ın irâdesine tâbi olmak,
2- Fenâ fi’l-şühûd: Her şeyi Allah’da görmek,
3- Fenâ fi’l-vücûd: Bütün varlıklardan sıyrılıp,
Allâh’ın varlığına sarılmak

71
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“Aklı başında âlim olan kişilerden, doğru yolu


göstermelerini isteyiniz. Onları dinleyiniz. Söz ve
nasîhatlarına uyun, gösterdikleri yoldan dışarı
çıkmayınız. Aksi halde pişman olursunuz.”
Hadîs-i Şerîf

Tesettür
Kadınlara ziynetlerini açmamaları, başörtülerini
yakalarına indirmelerini, gizli ziynetlerinin bilinmesi
için ayaklarını vurmamaları emrediliyor.
Nur 31
Ahzap 59 ayetinde ise, baştan ayağa
örtünmeleri istenmektedir.

72
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“İnsanların en şerlisi mürşit olmadığı halde,


mürşitlik taslıyanlardır.”
Hadîs-i Şerîf

Halîfe olmadığı, mâneviyattan yetki ve imdat


olmadığı halde halîfe veya mürşitlik dâvâsındaki
tarîkat eşkıyâları ise yol kesici ve mezar soyuculardan
daha da beterdirler.
Kuddusi

Asıl halifeler aşık meşrep olan aşk ve cezbe ile


sülük menzillerini tamamlayanlardır. Bunların ne
ilmine bakılır ne de amellerine. Bunların hilafet
emri maneviyattan bizzat Resulullah efendimizden
gelir. Bunların hoca ve kılavuzu, mürşidi Resulullah
efendimizin manevi terbiyesi, gelişen ilmi,
ezelideki istidatları ile malik oldukları cezbe ve aşk
binekleridir. Mürşit ve şeyh olan halifeler bunlardır.
Şekilde maneviyat olan, irşat edilip irfan ve marifet
kazananlardır.

73
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İki alemde tasarruf ehlidir ruhu veli,


Deme kim bu mürdedir bundan nice derman ola,
Ruhu, şimşiri hüdadır, ten gılıf olmuş ona
Dahi ala kar eder, bir tığ kim üryan ola.
Lâ Edri

Bazı yarım bilgili olan kimseler, zannederler


ki inkar, ilmin zaruri bir parçasıdır. En çok bilen
insanlar, en çok inkara sapan kimselerdir.

İman hiçbir şekilde ilerlemekten alı koymaz.


Her gelişme Allah’ın yarattıklarında mevcut
düzeni ortaya koyar.

74
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Cihana her birimiz bir vazife için geldik, bunu


biliyoruz. Yanlız hayra mı veya şerre mi hizmet
ettiğimizi bilmek, uyandığımızı gösterir. Uyandıktan
sonra da hizmet, hayra müteveccih ise bunu arttırmak
ve neticede kemale doğru yol almak. İnsanlık ve
islamlık budur. Hizmet şerre müteveccih ise derhal
hayra çevirmek hidayete mashar olduğumuza işarettir.
Hayır ve şer ölçüsünü bilmemek gaflettir.
Gaflette olan insan ise alet mesabesindedir. Kimin
eline geçerse, O’nu yolunda kullanır.

Edep, aklın dışarıdan görünüşüdür.

Peygamberimiz efendimiz s.a.v. in hak peygamber


olduğunu bilip te, hayatını onun hayatına benzetmeye
çalışmamak felakettir, ziyandır.

75
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allah’ın yaktığı çırayı söndürmek isteyen kafirler,


daha ne zamana kadar küfür ve inadınıza devam
edeceksiniz?
Şu hakikatı, cihan bilmiş olmalıdır ki beşeriyeti,
eninde gecinde, islamiyet kurtaracaktır. Yer
yüzünün nizamı, ancak islam medeniyeti ile
mümkün olacaktır.

Biz islamiyet derken, suhuflar da dahil, islamın


kitaplarını, nebilerinin hayatlarını ve bunlardan
ayrılmayan arifleri kasdediyoruz.

76
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Acaba bir insan kendi başına bırakılsa, bu arzularını


tatmin edebilir mi? İnsanların hasseleri, icat ettiği aletler
kusurludur. Malik olmakla iftihar ettiği akıl hiçbirşeyi
toplu bir halde kavrayamayacak kadar acizdir.
Esasen akıl, bir çok vehimler elinde oyuncaktır.

İlahi hakikatler, zekadan kalbe değil, kalpten


zekaya doğru giderler. Allah’ı hisseden kalptir.

77
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İslamiyet:
Bir olan Allah’ın iradesine teslimiyettir.
İslamiyet, ruhla beden arasında ahenk ve muvazene ku-
rar. İslamiyet, seçkin bir zümrenin değil, bütün insanların dini
olmuştur.

İhsan:
Allah’ı görüyormuş gibi ibadet ve taatte bulunmaktır.

Ruhani bakımdan en kültürlü olan, bütün effal ve hareka-


tında Allah’ın iradesine en yakın bir şekilde kalabilendir. Bu
disipline taalluk eden meseleler, mistisizme konu teşkil eden
hususlardır.
Mistisizmin islamda mütemadi olan yönleri vardır.
İhsan: Allah’ı görüyormuş gibi ibadet ve taat
Kurb: Allah’a yaklaşma
Sülük: Allah’a doğru seyahat
Tarikat: Yol demektir.
Tasavvuf cemisi.

78
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Şahsi hattı harekatın (gidişin) en iyi metodu tasav-


vufdur denilebilir. Bu yolda Allah muhabbetini gittikçe
fazlasıyla arayacak nefis murakabesini, ihlası bütün
efal ve harekatında ve düşüncelerinde Allah’ın daimi
huzurunu elde eder.
İhlas, zühd ve takva batıni şeylerdir, tasavvufa da-
hildir.

Müminler muhakkak muaffakiyete erişmişlerdir.


Namazlarında samimi ve ciddidirler.
Müminun 1-2

Münafıklar namaza kalktıkları zaman insanlar gör-


sün diye gösterişle kılarlar.
Nisa 142

79
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Zaruri olandan asla vazgeçilemez. Zira bu


intihar olur, dini bakımdan intihar yasaktır.
Zira biz kendimize değil Allah’a aid
bulunuyoruz. Onun verdiği hayatı yok etmek
Allah’ın iradesine karşı gelmektir.
Lükse gelince eğer bu dünyada , o bizim
varlığımızın gayesi olmuşsa meşru olan
gösteriş, kendi kendine tapmaktır.

80
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

1. Kadiri: Hz. Pir Seyyid Abdulkadir Geylani 470 - 561


Bağdat - Irak
2. Rufai: Hz. Pir Seyyid Ahmed Er Rufai 512- 578
Basra- Irak
3. Bedeviye: Hz. Pir Seyyid Ahmed Bedevi 596-675
Tanta- Mısır
4. Dussukiye: Hz. Pir Seyyid İbrahim Dussuki 633-676
Dusuk-Mısır
5. Şazili: Hz. Pir Seyyid Ebul Hasan Sazeli 553- 654
Hurmeysera – Mısır
6. Sadiyye: Hz. Pir Seyyid Sadettin 593-700
Şam – Suriye Civarı
7. Mevlevi: Hz. Pir Mevlana Celalettini Rumi 604-672
Konya - Türkiye
8. Bektaşi: Hz. Pir Seyyid Hacı Bektaşı Veli 645-738
Kırşehir - Türkiye
9. Halveti: Hz.Pir Ömer Siracettin Halveti ?-750
Kurat-Afganistan
10. Nakşibendi: Hz. Pir Muhammed Bahaddin
Nakşibendiye 718-791 Buhara Türkistan
11. Bayrami: Hz. Pir Hacı Bayramı Veli 753-833
Ankara-Türkiye
12. Celveti: Hz.Pir Aziz Mahmut Hüdayi 950-1038
İstanbul Üsküdar Türkiye
13. Gâlibi: Hz. Pir Seyyid H.Galip Hasan Kuşçuoğlu
Çorum 1919 ->> İstanbul - Türkiye

81
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İman edenler Allah’a muhabbetlerinde çok sebatlıdırlar.


Bakara 165

Onları Allah sever, onlar da Allah’ı severler.


Maide 54

Kamil İnsan cüz olan varlığını külle teslim etmesi


sebebiyle, yani bir katre su mesabesindeki benlik
haysiyetini, deryayı vahtede boşaltması marifeti
ile hakka vasıl olmuş, hicaptan kurtulmuş bir
bahtiyardır.
Kamil İnsan, O ademdir ki, ondaki ilahi nura,
ervah secde kılar ve işte bu secdeden imtina eden,
şeytan taifesine iltihak etmiş olur.

82
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kamil insan Hüda’nın halifesidir ve cenabı hak


“benim sıfatlarımı giyinmiş olduğun halde kullarımın
meydanına çık onları bana ulaştır. Seni gören beni
görür buyurduğu zattır ve Kur’an-ı Kerimde denizler
mürekkep olsa, ağaçlar kalem olsalar, Rabbın
kelimesi olan insanı kamilin efsafını tarife kalksalar
denizler kurur.

İnsan kendi azabını esiri olduğu


huyu ile hazırlar ve sonra kendinde
galip olan sıfatla haşrolur.

Kulna ya nâre kani berden ve selamen alâ ibrahim.

“Ey ateş İbrahim’e serin ve selamet ol”

83
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Türkiye dahil bütün dünya mistik duygulara doğru


bir eğilime meyyaldir. Materyalist inkara düşünceler,
günümüzde çekiciliğini bir hayli kaybetmiştir.

Din Allah’ın inzal ettiğini fen Allah’ın yarattığını


gösteren kanunlardır. Allah’ın bir kanunu diğer
kanununa nasıl karşı durur.

Hiç bir mevcut yoktur ki en yüksek hakim olan


cenabı hakkın varlığına şahit olmasın hiç bir zerre
yoktur ki büyük halıkın varlığını göstermesin.

Tabiat kitabının herbir sayfası, kudreti ilahinin


bir tecelligahıdır. Ama en ziyade mashar olan, en
güzel bir biçimde yaratılan insandır.

84
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Muayyen bir amelin iyi veya kötü olduğunu taktir


canabı hakka aiddir.
Bundan başka şunu hatırda tutmalıdır ki,
mesuliyet anlayışı, bu dünya ya aid hususlardır.
İlahi mükafat ve mücazattında öteki aleme aid
hususlar olduğu gibi, biz onları aynı seviyeye
indirdiğimiz için müteessir oluyoruz. Böyle yapmak
hatadır.

Allah’ın herşeye kadir olduğuna ve insanın mutlak


sorumluluğuna iki katlı inançtır ki, bir müslümanı
gayrete getirir ve onu kaçınılması mümkün olmayan
hadiseler karşısında tahammüle kabiliyetli kılar. Bu
itikat onda hareketlilik, canlılık husule getirir. Bu
mevzunun doğruluğuna kendimizi inandırmak için
asrı sadette müslümanların başardıkları büyük işler
delildir.

85
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Şunu da hatırdan çıkartmayalım, İslam yalnız


iman değil, cismani olduğu kadar ruhani bir ihtiyaçtır.
O beşer hayatının bütün sistemidir.

Kolay zannettiğimiz aşk caddesinde akıl tıkandı.


Kendi kulaçlarımızla bu deryayı yüzmek imkanı
kalmadı, meğerki bir nedimi ilahi,bir varüsü nebi
elinden tuta.

86
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Onun için insan zahirini şeriatın ahkamına,


batınını hakikatın nuruna vermeden, aşkı ilahiden,
muhabbeti rabbaniden dem vurmak doğrudan
doğruya yalancılıktır, açıkça münafıklıktır.

Şeriatın adabına riayet etmeyen


kimseyi Cenabı Hak katiyyen esrarına
mahrem etmez.

Esrarı aşkı ehli zahire söyleme, işin kışrında


kalana bu zevkten bahsetme. Zahire zahir ver, o ona
yeter, hele ehli batılın yanında, haktan hiç bahsetme,
o lokma, onun lokması değildir.
İmanı zevkiye çıkmayan, ruhun safasını tatmayan
mahruma, derdi aşktan bahsedilir mi? Bu aşkın
namusuna tecavüz etmek olur.

87
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İbni Sina der ki:


Dinsiz ruhlar hastadırlar. Herşeyden evvel o
ruhların terbiyesi lazımdır. Ruhların terbiyesi ise din
ile kaimdir.
Sahih itikata malik olmayan ruhlar, güzel işlerede
malik olamazlar.

Bütün ceza kanunları, ruhi hastalıklara


müptela olanlar için yapılmıştır.

Kainatın sırrı aşktır.


Zeka aşka sahip olursa hakkı bulabilir.
Muhammed İkbal

Aşk zeka ile el ele verirse,


yeni bir alem vucuda gelir.

88
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“Kalb, gaflet perdesi içinde örtülüdür. Cilâsı


hakâyıkı âlemi düşünmek, nur-u zikrullah’tır.”
Seyyid Ahmed Er Rufai

Kişinin zenginliği ilim irfan iledir. Güzelliği hilim ve


takva iledir. İzzü şerefi nefsine muhalefeti iledir.
Seyyid Ahmed Er Rufai

Kuranı kerime nazar et. Kuran nefislerin kötülüklerini


bildirmek ve onun islahını gösterme şerhidir.

Tarihi vakalar, tarih bilgimizi arttırmak için değil,


geçmişteki olaylardan ibret almamız içindir.

89
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Herşey Allah’ın ilminde sabittir.


Bu sübût, hakkın irade ve meşiyyetine hikmet
ve tedbirine göre vakti gelince, ona gerektiği kadar
şehadet aleminde vucut bulmasına sebep olur.

Hiçbir şey yoktur ki hazineleri


indimizde olmasın ve biz onu ancak
malum miktarda indiririz.
Hicr 21

Bu sıfatlar sonsuz olarak


indimizdedir. Sana bilinen bir
parçasını göndeririz.
Ayet

Bahsin derinliğine dalıp da haddini aşanlar, helak


olmuştu.
Hadis-i Şerif

90
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allah’ına şirkten mada bütün günahlarla kavuşması,


onun için Allah’a kelam ilmi ile kavuşmasından daha
hayırlıdır.
Mantık ilmi gibi felsefe ilmininde öğrenilmesinin
haram olduğunu söylüyor.
Hocaların Hocası Celalettin Sevyuti

Kelam ilmi, gayeye ulaşmak


için bir vasıta değildir.
İmamı Şafi

İlmi, kelam yolu ile arayan zındıklaşır. Kimya yolu


ile arayan iflas eder. Hadisin güzelini arayan yalan
konuşmaz.
İmamı Yusuf

91
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ey habibim melekler aşağı inseler, ölüler kalksalar


bütün senin peygamberliğine şehadet etseler,
ellerinde kuranı tutsalar gene inanmazlar. Kalpleri
mühürlüdür, Allah onların öyle olacağını biliyor.

Dertleri üst üste katlanmış


insanlara öncülük mü edecekler?
Yoksa iyi para kazanan mutlu
dünya vatandaşları mı olacaklar?

Bilmeyen öğretmen, hazık olmayan doktor, hak


ve hukuku tanımayan avukat, eline alet almamış
mühendis, teknisyen ve iş adamı heryerde palavracı
ve geveze gezer.

92
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ben bir ucu kuran ve hakikat üzerinde olup ondan


ayrılmayan bir ayağı ise dünyayı dolaşmakta olan
bir pergelim.
Hz. Mevlana

Tasavvuf hal ilmidir, kââl değil


Tasavvuf özdür, söz değil
Tasavvuf siğrettir, suret değil.

İnsanın hali nasılsa işlerin-


den ve sözlerinden belli olur.

İnsanın canı mertebe bakımından nasıldır, nedir,


mümin midir, kafir midir yoksa erenlerden midir
işinden ve sözünden anlaşılır.

93
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Testinin içindeki suyu denizden uzak


tutma, tatlı su içilmeyecek hale gelir.

Gönül kapısı örtüldü,


artık dışarı çıkmıyor söz.

Şükret ki, bir diri vurmamış


kafana, çünkü dirinin reddettiğini
Hak da reddeder.

Dirilerin öfkesi tanrı öfkesidir.


İçi dışı temiz er hak ile diridir.

94
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Milyarlarca ışık yılı çapında ki kâinatta her an


müşâhede ettiğimiz tesâdüfe yer bırakmayacak
mükemmellikte, cereyan eden sayısız olayların
planlı, sanatlı olmaları sonsuz bir ilmi, en güzel
ölçüde, düzende yaratılmış olmaları sonsuz bir
adâleti gösterir.

“Seher zevkin ne bilsin, müstecânî püsterî kalbler!..


Füyûzât-ı sabâhı hasta-yı hicrân olandan sor.”

Allah şer ile emretmez, Allah elçileri şer ile emret-


mez, arifler şer ile emretmez. Onun için bunlara itaat
kayıtsız ve şartsızdır.

95
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Nefis:
Emmare : Kafir ve fasıkların nefsi,
Levvame : Günaha muhalif olan nefis,
Mülhime : Alimlerin nefsi,
Mutmaine : İlmi ile amil, ihlaslı kulların nefsi,
Radiye : Veliyullahın nefsi,
Merdiye : Arifi billahların nefsi,
Safiye : Enbiyayı kiram ve resulu ihtiramın

Aşk sırları hakîkatte Allâh’ın emânetleridir.


Kâmil insanlar, velîler de hakk’ın eminleridir.
Mâdem ki, hazret-i Allah (c.c.) Emâneti ehline
Vermeyi emrediyor, hikmet mârifet ehline
Verenler doğru yolu bulmuş ,ehlinden gayrıya
Verenler ise bu yoldan ayrılmış olur.

96
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İnsan bu dünyada bir mürşidin uyandırışı ile kendi


cevherinin farkına varırsa, içinde duyduğu derin
özleyişin kime ve nereye olduğunu anlamış olur.
Allâh’ı önce dış âlemde, sonra içinde bulur. Allah’ın
varlığının, içinde hissedilir hale gelmesine tecelli
denir. Bu hâle eren insan kâinâta Allâh’ın görüşü ile
bakar. Her baktığı Yerde onu “gören” insan demektir.
Gene bu haller tam bir vuslat değildir; zira tam bir
özleyiş içindedir.

“-Perdeyi kaldır ve benimle örtüsüz konuş ki, ben


üzerinde gömlek bulunan sevgili ile visâli sevmem!.”
Ona dedim ki :
“-Eğer sevgili bütün sırlardan soyunup meydana
çıkarsa ne sen kalırsın, tozun dumanın da kalmaz.”

97
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ey Hüsamettin iste, Allah’tan iste;


taşıyabileceğin kadarını iste. Zîrâ bir saman
çöpünde, bir dağ kaldıracak tâkat yoktur.

Hangi beşer zât-ı Hakk’a nâib olmuş “innî câılün


fi’l-ardı halîfe” sırrına mazhar olmuş ise onun neşesi
hayallere akseder ve beşeriyet o neşenin tahtında
seyrini ikmal eder.
Karip : Hakka yakınlık
Garip : Haktan uzaklık

Okuduğun şeylerin sana tesiri, yunaniyyet ilminin


baskısı, rahmaniyet zevkinin iç yönüne daima engeldir.

98
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hazret-i Allah, resûl’üne buyurdu:


“Biz Kur’ân’ı senin zahmet çekmen için indirmedik,
Ya habibim nefsine meşakkat verme zira biz sana
ezelden hidayet bu kuranı onun için indirdik. “Sen
müminlere bizim zatımızdan ve sıfatlarımızdan
haberler veresin” inanmış kullarımıza îmanın ve
kulluğun sırlarını söyleyesin. Marifetini, hükümlerini
ve Allâh’ın yüceliğini onlar senden işitip ârif olsunlar.”
Taha 3

Ya Resulallah nefsine meşakkat etme,


hakkını ver zira nefsin sende bir hakkı vardır.
Cibrili Emin

Bir kişi imanla cenneti, ameli salihle derece elde eder.


Taha 75

99
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Atam Ali Kuşçu’nun mezar taşındaki yazı


Eyyüp kabristanında

Ayak arka yüz


Seyyid bir şehidin olduğu yeri Allah daima,
Allah daima o şahsın cezbeleri ile nurlandırsın.
Allah’ın nuru onu herzaman cezbetsin.

Baş ön yüzü
Nadir bulunanların bir eşi bir benzeridir.
meziyeti şanlı, çok akıllı Efendi Ali El Kuşçu ki
Allah onu cennetlere koysun.

Baş arka yüzü


Kabe duvarı gibi sağlam hayırla bir önderdir.
Dünyevi delilleri isabetli, açıklamada mahir,
zor ve karışık meselelerin çözümünde zekidir.

Ayak ön yüz
Her sadakat sahibinin nazarında ölüm
mukadderdir.

100
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ya ibadullahi agisna:
Allah’ım kullarına yetiş
rahmetini indir, yardım et.

Habibim Allah’tan bir rahmet olmak üzere sen


güzel bir yaradılışa sahib olduğundan çevrene
karşı yumşak davrandın. Şayet onlara karşı katı
kalpli olsaydın, katı davransa idin, onlar senin
etrafından dağılır giderlerdi. Ama senin o güzel
davranışın sebebi ile onlar senin etrafında toplanıp
sana yardımcı oldular. Öyle ise onları affet, onların
affını dile, işlerinde onlarla istişare et bir kerede
azmettinmi artık Allah’a dayan muhakkak ki Allah
kendine güvenenleri sever.
Ali İmran 159

101
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ya kerim Allah
Sürüp dergahına ruyu siyahım
Umarım af ola cürmü günahım. Hüdavendim
efendim padişahım Penahım Halıkım
Rabbim Allah’ım Allah’ım.

Aman Ya Rabbülalemin
Eğer sen eylemezsen derde derman
Ne etsin ne eylesin biçare insan.
Yine senden olur her derde derman
Hüdavendim efendim padişahım. Penahım
Halıkım Rabbim Allah’ım Allah’ım.

102
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İslam:
Allah’ın iradesine teslimiyet demektir.
Allah’ın yaratığı bütün iyi şeylerden tamamı
ile istifadeye müsade eder ve aynı zamanda
herkesin üzerine Allah’a karşı ibadet etmek
,oruç tutmak, hayır işlemek v.s. gibi vazifeler
yüklemek suretiyle ruhani ve cismani (ruh ile
beden) arasında ahenkli bir muazene kurar.
İslam bu suretle seçkin bir zümrenin değil
aynı zamanda bütün insanların dini olmuştur.
Dâvet umûmidir. Bütün mü’minler sınıf, ırk,
dil farkı olmaksızın kardeş olurlar.
Dînin tanıdığı yegâne bir üstünlük vardır, o
da şahsî ve ferdîdir: Allah’tan en çok korkan ve
en ziyâde Allâh’ın emirlerini yerine getirenler,
takvâ ehli Allah ve resûl’ü katında en yüksek
insanlardır.

103
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“Dünya mezmum değil, memduhtur.” Yâni


kınanmış, zemmedilmiş değil, memduhtur
yani öğülmüştür.

“Ümmetimin âhir zamanda helakleri


cimrilik ve uzun emel ve ümitler besle-
melerinden olacaktır.”
Hadîs-i Şerîf

Kitap ve sünnette olmayan bidatlardan biri ile amel


etmemeliyiz. Çünki kamilin şartı şeriatı mutahharanın
hükümlerini bilmek, bidatlardan ayrılmaktır. Zira
kamil olan kimsenin gece gündüz bütün hareket ve
rukunu ancak şeriat mizan üzere olur.

104
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bütün kâinât Allâh’ın ilim ve irâdesinin tecellîsidir.


Allâh’ın bi-zâtihî tecellîsi değildir.
Kâinât ilâhî bir feyizdir. İslâm’da vahdet-i vücud
budur.
Her varlık izâfi varlıktır. Mutlak varlık değildir.
Hiçbir şey varlık sâhasında kendi başına ayakta
duramaz.
Hiçbir varlığa muhtaç olmayan ancak Allah’tır.
Hayat vasfı taşısın veya taşımasın, her varlık izâfî
bir varlıktır. Mutlak varlık değildir. Allâh’ın varlığı
mutlak varlıktır, izâfî değildir. Zarûrîdir, mümkün
değildir.
Bir aynaya vuran ışık kaynağı gibi, aynadaki akis
mecâzîdir ve iğretidir. Kâinâtın bütün yüzleri iğretidir.
Cenâb-ı hak mutlak varlık olunca mâ-adâsı olan her
şey bir görüş ve bir vehimdir.
Mümkün: var olmakla yok olmak kutupları birbirine
müsâvidir.
Her varlık onun varlığından ibârettir. Bir aynaya
vuran ışık kaynağı gibi,aynadaki akis mecazidir ve
iğretidir. kainatın bütün yüzleri iğretidir.cenabı hak
mutlak varlık olunca madası olan herşey bir görüş
ve bir vehimdir.
İzâfî: Bağlı olduğu nesne ile değişen.

105
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Türlü türlü fitneler zülfünden oldu aşikar


Halkı alem sandılar ki anı şeytan eyledi.

Nefhai ruhul kudüstür,sureti insanı gör.


Hakkı isbat eyleyen, ol hüccetül burhanı gör.
Ruhul küdüsün üflemesi olan insan suretini gör
Hak taalayı isbat eden velilerin simalarındaki
hüdanın varlığının canlı hüccetini temaşa et.

Kalbi mecnunu yararsan hazreti leyla çıkar.


Zahida sen sanma mecnun başka leyla başkadır.

106
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hz. Peygamber s.a.v efendimiz zamanında 3


kabile reisi kabilesi ile irtidal etmiştir.
7 si Hz. Ebubekir r.a. zamanında
1 si Hz. Ömer r.a. zamanında kabileleri ile birlikte
irtidal etmiştir.
Tefsürül Kur’an 3.cilt 17.sayfa

Taklîd ile setroldu, tahkîk olan âşıklar.


Her birisi bir şeyhdir nûrânî alâmet yok.

Arz-ı vâsi’ ister isen kâmilin gir kabzına,


Arş-ı kürsîden geçmiştir, bir velînin pâyesi.

Himmetin bu ola kim daim anlayasın,


Hakkı bilmekten yeğ olamaz iki alemde sevda.

Âşık olmayan kişinin cânı yok,


Küfrü çoktur; illâ hiç îmânı yok.

107
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Edep
Efendi! Anla ki, insanın tenindeki can ne ise
edepten ibârettir.

Âdem ulvî âlemdendir. Onu süflî ve alçak sanma!


Bu kâinat kubbesinin dönüşündeki nizam ve
revnâk edeptir.

Ayağını iblisin kafasına koymak, ona hâkim olmak


istersen gözünü aç : şeytanı öldüren edeptir.

Âdem oğlu edebsiz ise “âdem” değildir. Çünkü


hayvan ile âdem edeple ayrılır.

Tanrı kelâmı baştan aşağı edeptir.


Akla: “-îman nedir?” Diye sordum. O, kalp
kulağıma: “-îman edeptir” dedi.

108
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Fâniyi fenaya veren bâkiyi de kaybeder. Bâkiliğin


tohumu fâniliktedir.
Dünyânın maddesi, zamânı fânidir. Ama mânâsı,
hayâtiyeti bâkidir.

“Tevfik, sâye refik olanındır dünyâda.”


Mehmet Âkif Ersoy

Müslüman, İslâm’ın aynı zamanda bir hayat


nizâmı olduğunu kabul etmelidir.
Kabul etmeyenler, İslâm’ı yeteri kadar
bilmediklerindendir.
Karşı çıktıkları eskimiş, çağ dışı gördükleri
şeylerin çoğu, düşünce, yorum, akılcı ve bu türlü
içtihad mahsülüdür.
Müslüman olmayanlarda bilgisizlik, şüphe ve
korku vardır. Bu hastalığın ilacı gerçek ilimdir.
Şüphe: İdealeştirilmiş islam nizamının
uygulanmasında görülmemesidir. Nerede bu
islam sorusuna, şuradadır diye kendisine bile
gösterememesinden kaynaklanan suçlamalar,
hakikatleri göstermeye yetmiyor. Hayal mi, hakikat
mi şüphesi devam ediyor.

109
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bismillahirrahmanirrahim
“Eğer mü’minlerden iki grup birbirleriyle vuruşur-
larsa, aralarını düzeltin. Şâyet biri ötekine saldırırsa,
Allâh’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla
savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adâletle düzel-
tin. Adâletli davranın. Şüphesiz ki, Allah âdil davra-
nanları sever.”
Hucurât 9

Bismillahirrahmanirrahim
“Bedevîler ‘inandık’ dediler. De ki; ‘siz îman etme-
diniz, ama islâm olduk’ deyin.’ henüz îman kalbleri-
nize yerleşmedi. Eğer Allâh’a ve elçisine itaat eder-
seniz Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü
Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”
Hucurât 14

110
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bir kimse rahmanın zikrinden iraz ederse,ona biz


şeytanı musallat kılarız. Binanaleyh şeytan da dai-
ma ona muharim olur.
Zuhruf 36

Halbuki şeytanlar insanları doğru yoldan men


ederler. Şeytana ittiba eden insanlar da kendilerinin
doğru yolda gittiklerini zan ederler.
Zuhruf 37
Mehmet vehbi ef. Tefsiri cilt 13 sahife 5206-5207-5208

Huzuru ilahide keşke seninle benim aramda mag-


riple meşruk arası kadar uzak olsaydı, arkadaş ol-
masaydık, beni tariki haktan saptırdın.

111
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Levla s. Seneten lehalakal Numan


2 sene olmasaydı Numan mahvolurdu.
İmamı Azam

Tasavvuf,ancak kalble işlenen amellerin bir


kanunu, batınla ilgili hükümlerin bir düsturudur.

Allah c.c. yakında bir kavim getirecek, Allah


onları, onlarda Allah’ı sever.
Maide 54

O imanla ameli salih arasını cem etmektir. Ameli


salihi tamamlayıp zirveyi kemale çıkmaktır.
Zira zayıf iman eksik amel müslümanların
umumunda vardır.

112
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ne mallarınız nede evlatlarınız sizi nezdimize


yaklaştırmaz. Ancak iman edip salih amel işleyenler
başkadır. Onlar yaptıkları iyiliğe makdül iki misli
mükafat görürler.Onlar en yüksek makamlarda emniyet
içindedirler.
Sebe 37

İman çıplaktır, elbisesi haya, utanmak ve takvadır.


Meyvesi ise ilimdir.

Ey Rabbimiz bize dünyada hasene ver, ahirette


hasene ver. Mealindeki bakara suresi 201. Ayeti
kerimeye şöyle dedi.
Dünyadaki hasenelerden murat, ilim ve ibadet
ahiretteki haseneden murat cennet ve cemaldir.
Hasanı Basri

“Kuran ilim ile fayda verir, manası anlaşılmadan


bir fayda sağlamaz” buyurdu .
Hadis-i Şerif

113
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allah: “Ümmetine bir şey verdimki, ümmetlerden


hiç birisine vermedim” dedi. “Ya Cebrail nedir o diye
sordu.” “Allah’ın “fezkuruni ezkürtüm” sözüdür ki
bunu senin ümmetinden başkasına vermedi”

Ne zaman kulum üzerine zikrim galip olsa,bana


aşık olur. Ben de ona aşık olurum.

Zahiri 5 duygu
Görmek
İşitmek
Koklamak
Dokunmak
Tatmak

Batıni hislerde 5 adet


Hayal
Hafıza
Müfekkere (düşünmek, düşünce)
Müzekkire(andıran, hatıra getiren,
zikreden, tesbih çeken)
Vehim

114
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hikmet gönülde bir nurdur ki, sâhibi o nur ile


vesvese ve ilham arasını tefrik eder.

Hikmet, Kur’ân’ın nûrudur. İlim ve amelin hakîkatını


bilmek, kalbi mekr ve hileden temizlemektir.

Kur’an mealen
“Her kime Allah tarafından hikmet ihsan olunursa,
ona pek çok hayır verilmiştir.”
Bakara 269

115
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kur’ân’ın, hikmet-i mü’minin kaybolmuş devesi


gibidir. Herkes devesini iyi bilir. Senin kaybettiğin
deven ariflerin nazarında, yakinin hasıldır.

Dünya hikmeti sahibinin zan ve şek-ini arttırır.


Dini hikmet ise insanı semanın fevkine çıkarır.

Haktan hikmet talep eden hikmetin kaynağı olur.


onu elde etmek için sebep aramaktan asude kalır.

116
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Git de, hikmet otunu otla ki,


Allah onu sana garazsız, mahz-ı
atâ olarak vermiştir.

“Hakk’ın rızkından yeyin” âyetindeki rızkı, ekmek


anladık. O kelimenin mânâsı hikmet ve mârifetti.

Öyle ki, insan melek de olsa, ilâhî yardıma


uğramayınca defteri siyah çıkar. Hakk’ın yardımına,
hakk’ın has kulları olan Kâmil İnsanlara verilen
rahmet tecellîsine meleklerin bile ihtiyâcı vardır.

117
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bize ezel meclisinde bir damla ilim vermiştin. Bu


damlayı, varmak için yanıp tutuştuğu ummâna sen
eriştir.

Bismillahirrahmanirrahim
Rabbiş rahli sadri ve yessirli emri vehlul uhdeten
min lisani yefkahu kavli ve ufevridu emri illallah
innalahe basirun bil ibad.

Rabbım sadrıma genişlik ver. İşimi bana kolaylaştır.


Dilimin bağını çöz ki, sözümü anlasınlar.
Tâhâ 25.26.27.28

Münzel din, müevvel ve mübeddel din bugünki


dile aktarılmış şekli, indirilen din.
Uydurulan din, Allah tarafından vahyedileni,
insanların tevil ve değiştirmesi ile oluşmuş din.
Gerçek din, sahte din.
İbni Teymiye

118
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Dînin kurucusu, koruyucusu, hazret-i Allah’tır. Din


Allâh’ın tekelindedir. Bu tekele burnunu sokanlar
Allâh’a ortak koşmuş ve şekile düşmüş olur.

İçtihadın her devirde ortaya çıkardığı yorumlanmış


din tablosuna diyanet ve şeriat denir. Dinin
değişmezliği, diyânetin ise değişmesi esastır.

Düşmanı evinin içinde olan kimse istediği kadar dış


tedbirleri yerine getirsin, düşmanın taarruzuna karşı
kapı ve pencereleri sağlamlasın, bundan ne çıkar!
Vücudunun içinde nefis gibi, her ihtirâsa mağlup bir
düşman varken kişi dışarıdan daha hangi haydutları
bekliyor?!.

119
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ey adem oğulları her mescide yahut her ibadet


ettiğiniz yerde ziynetli elbisenizi giyiniz. Yiyiniz içiniz,
yalnız israf etmeyiniz. Allahu teala müsrifleri sevmez.

De ki: “Allâh’ın kulları için çıkardığı zîyneti, temiz


ve hoş rızıkları kim haram etti?”
A’râf 31

Arzda kamil bilgi sahipleri için nice ayetler vardır.


Zariyat 20

120
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bismillahirrahmanirrahim
Ve lekad enzelna ileyke ayatin beyyinatin vema
yekfuru biha ilel fasikun

Andolsun,biz sana ahkamı açık beyan ayetleri


indirdik. Onları fasıklardan başkaları inkar etmez.
Bakara 99

Aslı Hu
Malın ve servetin efdali Allâh’ı zikreyleyen lisan,
Allâh’a şükreden bir kalp, kişinin îmanına yardım
eden, hayat nizâmına âşinâ mü’min bir kadına mâlik
olmaktır.

121
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Âdem aleyhi’s-selam akıl derecesinden aşk


derecesine ulaşınca, bütün varlıklarda Allâh’ın
güzelliklerini görmeye başlar. Her varlıkta Allâh’ın
tecellîsini ve adını gördü. Âdem (a.s.) her şeyin
hakîkatını biliyordu ki, ona “alleme’l-esmâ” denildi.

Sıhhat ve selâmetin için, kapanmış mâziyi, meçhul


istikbâli bırak da, günü yaşa. Zîrâ hakîkat bu andır,
hayat bu demdir.

Enfüsî ve âfâkî insan, hem kendini, hemde dış


âlemini bilmek mecbûriyetindedir.

122
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Tutku insanı yıkabilir de, yapabilir de.


Ama mutlakâ harekete geçirir.

Tehlike nerede ise, kurtuluşu orada aramak lâzım.

Yağmur yağdı Resulullah s.a.v. yağmur


damlalarını açtığı başına damlatıyordu. Nedeni
sorulunca, damlaları kasdederek “onun Allah ahdi
benimkinden daha taze insanın bu ahdin tazelerini
yakalaması lazım.bu her an yeniden yaratılıyor
olmasının çoşkusunu yaşamak lazım. Amma biz
insanlar örteriz bu tazeliği”

123
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Koyun ve ıspanak yetiştirilir, insan kendisi oluşur


bu oluşum başka insanlara örneklik eder. Başka
insanların masallarını yıkmak benim görevim değil.
Bir borç ödeme duygusu içindeyim çünkü dünyada
bulunuşumun bir hediye olduğuna inanıyorum,bu
hediyenin hakkını vermeye çalışıyorum. Toplum aile
ve dostlar bana varlığıma anlam veriyor. Hazreti Allah
bir lütufda bulundular bunun bedelinide ödememiz
lazım.

Soyut tanrı aşkı yoktur, yaratılmışlarla kurduğumuz


ilişkilerde ki yakınlıkla duyulabilir, bu insanın
sevgisiyle alemde gördüğümüz herşeyle ilişkide
somutlaşır tecelli eder.

124
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ölüyoruz demekki yaşamamız lazım.

İnsanlar ölür, diğer eşya telef olur. İnsan olmak


telef olmaktan kurtulmaktır.

İslamın insanlara faydası an be an yaşanan bir


şey olması,kainatı yaratan gücün koyduğu temelin
esas alınmasından daha akla yakın bir yaklaşım
bulamazsın.

125
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kur’ân’ın belli kalıplar içinde kalmış bir düzen


sunduğunu kim söylemiş? Hiç kimse bizi peşinen
çizilmiş sınırlara zorlamamalıdır.

Şiir şâirin neresinden çıkarsa


okuyucunun orasına ulaşır.

Kâinâtın yaratılış sebebi olan nûru Muhammedi


hakîkatine ulaşmak kâmil insana karşı beslenen
sevgi ve bağlılıktır. Kâmil insan bütün insanların göz
bebeği gibidir. Kâmil insanı sevmek Allah’ı sevmek
anlamına gelir. Kamil insanda yok olmak, Allah ile
beraber olmaktır.

126
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Mâlik bin dinar ve sâbit bennâm, Hasan-ı Basrî


çağında Râbia’nın yanına gittiler. Râbia sordu:
“-Allâh’a niçin ibâdet edersin?” Mâlik cevâben:
“-cennete müştâkım” dedi.
Sâbit Bennâm’a sordu:
“-sen kulluk yapmakla ne istersin?” Sâbit de:
“-cehennemden korkuyorum” diye cevap verdi.
Râbia konuşmaya başladı :
“-Bâlik sen yalnız bir şeye tamâhen çalışan işçiye
benziyorsun. Sâbit sana gelince, sopa korkusu ile
çalışan işçiye benziyorsun.” Onlar sordular:
“-yâ Râbia, sen ibâdetle ne istersin?”
“-Allah sevgisi ve ona karşı bol şevk ve aşk.”

127
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Gör, bu gerçek âşığın derisin yüzerler, incinmez.


Zâhidin parmağın kessen, ikrârından döner,
Hak’tan kaçar.
Seyyid Nesimi

Mevâlid-i selâse, çürüyüp, yok olmaya mahkumdur.


Aslında cüz’iyetten başka bir şey değildir. Hayvânât,
nebâtât, cemâdât: Bu 3 şey külliyâta dâhil olan,
daha büyük, daha heybetli varlıklar da ve aynı
kuvvet karşısında bozulup yok olmanın lezzetini
tadacaklardır. Çünkü bu âlem, bu kâinat ve bütün
yaratılmışlar bir âlemi kevnî fesat içindedirler. Kâinât, her
şey, bir taraftan yaratılmak, bir taraftan bozulup
çürümek, yok olmak şeklinde değişmez bir kânuna
tabidir. Bizim, cemâdât dediğimiz, ölü, cansız ve
donmuş sandığımız bütün varlıklar için kanundur.

128
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Müsâvîdir seni sevmek, güzel sultânı sevmekle,


Yüzün âyine-yi nûr-ı hüdâ’dır, yâ resûlallâh.

Rabbım iyiyi, güzeli, hayırlıyı sen biliyorsun, ey


semânın ve arzın nûru Allâh’ım, sen sayısız huzur
dalgaları ile rûhumu kapla.

Allâh’ı sever, onun emirlerine göre hareket eder-


seniz, işleriniz mutlakâ yoluna girer.

Her gün hayâtı yeni doğmuş gibi yaşayın. Sıhhat


ve selâmetin için, kapanmış mâziyi, meçhul istikbâli
bırak. Günü yaşa. Her anını ayrı yaratmıştır halık,
onu yaşa.

129
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Âdem (aleyh’s-selam) :“-rabbenâ, zalemnâ” dedi:


“Ey Rabbımız, biz kendimize zulmettik”

Canlar canından maksad, ruhumun ruhu olan


o nebiler ve onların varisi olan velilerdir. Kalbleri
aynasında nuru Muhammedi parlayan veliler
maneviyat göklerinin sâlikleridir. Onlarla, karanlık
tarafı nefse, nurlu tarafı ruha aid olan kalb, kam
erlerini parçalar.

Allah’ın hakiykat sıfatı bizim fiilerimizin mucididir.


Bizim fiilerimiz ulu mevlanın eserleridir.
Söz söyleyici ya harfi ya manayı görür,bir anda
hem onu hem öbürünü nasıl kavrayabilir.

130
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Peygamber efendimiz buyurdular ki


Vefaatımdan sonra Ebubekir ve Ömer’e uyunuz.
Ammarın tuttuğu hidayet yoluna giriniz. İbni Abidin’in
ahdini tutunuz.
Peygamberimiz s.a.v. bu emirleri ile bize hidayet
yolunu gösteriyor, her ikiside efendimiz sayılan Ebu
Bekir ve Ömer r.a. sağlam uymamızı bildiriyor. Sonra
büyük damadı Hz. Ali uğrunda canını feda eden
Ammarın gittiği hidayet yoluna doğru olarak girmemiz
gerektiğini belirtiyor. Daha sonra İbni Abidin ahdini
tutmayı gerçekten emir veriyor.

“Yedullâhi fevka eydîhim”


(Allâh’ın eli onların ellerinin üzerindedir.)
Fetih 10

131
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Peygamber efendilerimizin sıfatları


Sıddık, emânet, tebliğ, fetânet, ismet

Diyâr-ı küfrü gezdim, beldeler, kâşâneler gördüm.


Dolaştım mülk-i islâm’ı, bütün vîrâneler gördüm.
Ziya Paşa

Evrensel değer muallak değeri, iyilikler kötülükleri


giderir.
İnsanı kuvvetlendirmek lâzım, şeytan ve nefisle
mücâdele için; psikolojik olarak iç âlemimizi,
sosyolojik olarak dış âlemimizi.

Kötülükleri iyilikle def et ki,


düşmanın sana iyi bir dost olsun.

132
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hak geldi batıl ortadan kalktı.

Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta, oturarak


ve yanlarınız üzerinde Allâh’ı zikredin; güvene
kavuştunuz mu namazı kılın. Çünkü namaz,
mü’minlere vakitli olarak farz kılınmıştır.
Nisa 103

Göklerde ve yerde bulunanlarla, dizi dizi kuşların


Allah’ı tesbih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi
duasını ve tesbihini bilmiştir. Allah, onların yapmakta
olduklarını hakkıyle bilir.
Nur 41

133
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“Biz insana şekil verdik. Sonra ruh verdik.


Meleklerin ve cinlerin ona secde etmesini emrettik .
Meleklerin ve cinlerin insan kıblesidir. Bir mânâda
insan insanın mihrâbıdır.

Kevnî hakîkatlerle iktifâ edip, dînî hakîkatlere ittibâ


etmeyenler, peygamberlere ihtida etmiş sayılmazlar.
Bâzı umurda dînî hakîkatlere uymayanın îmanında o
nisbette zaaf vardır. Bu hal îmanın kemâline aykırıdır.

Yalnız ilim istemek sapkınlıktır. Yalnız amel


istemek de sapkınlıktır. Lüzûmunda, bilerek icrâ
edilen ilim, bilmeden yapılan sâlih amelden şereflidir.
İlim amelden, irâdeden evveldir.

134
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Önce Allâh’ı bilmek, sonra Allâh’a ne vecihle


ibâdet edileceğini bilmektir. Bu ise bilmekle olur.
İlim Allâh’ı bilmektir.

İman edenlerle, yahudiler, hırıstiyanlar ve sabilerden


Allah’a ve ahiret gününe inanıp iyi amel işleyenlere
asla korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir.
Maide 69

İhlas üzere ol. Az amel etsen de sana kifâyet eder.


Hadis-i Şerif

135
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Efsunlarla adaklarla kendi yazgılarını


belli menfaatlere götürmek istiyorlar.

Dine uymada zorlama olmadığı gibi


dini kurallardada zorlama yoktur.

“De ki: “ey ehl-i kitap, sizinle bizim aramızda eşit


olan kelimeye gelin. Yanlız Allah’a tapalım. Ona hiçbir
şeyi ortak koşmayalım. Birimiz diğerini Allah’tan
başka tanrılar edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse,
şahid olun biz müslümanız” deyin”
Al-i İmrân 64

136
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Şöyle bir rivayet vardır.


Dâvut (aleyh’s-selâm) hazretlerine, hazret-i Allah
c.c şöyle vahyetti:
“Ey Dâvut, fâideli ilim öğren.” Dâvut (a.s.) Sorar:
-yâ Rabbi, fâideli ilim nedir?”
“Benim cemâlimi, azemetimi, büyüklüğümü
anlamaktır. Gücümün her şeye yeter olduğunu
bilmektir. İşte bu anlayış ve bu bilgi seni bana yakın
kılar. Çünkü ben cehâleti özür olarak kabul etmem.”

“Oğlum, içhuzûru ilmini öğren. Çünkü onun


bereketi senin tahmîninden çok üstündür.”
Seyyit Ahmed Er-Rufâî

137
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Sıhhat ve selametin için, kapanmış maziyi,meçhul


istikbali bırakta günü yaşa. Zira hakikat bu andır,
hayat bu demdir.

“Ben kâinâtı yarattım.


Ey insan, sen onu düzene sokacaksın.”

Bir ilim insana fâide veriyorsa


dindir. Vermiyorsa lâ-dindir.

138
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kur’ân size kardeşlik için gönderildi. Eğer size


düşmanlık getirdi ise sizi Kur’ân okumaktan men
ediyorum” buyurdu hazret-i peygamber (s.a.v.)

Hazret-i Ömerü’l-Fâruk (r.a.) Zamânında bir kişi


namaz kıldırır iken yalnız abese sûresi’ni okuyordu.
Hazret-i ömer (r.a.) Buyurdu ki :
“-Sen bu sûreden başka sûre bilmiyor musun? Bu
sûreyi sana ömür boyu yasaklıyorum. Sen hazret-i
resûlullâh’a karşı gibisin.”

Papazlar din adına inananların dünyâsını kararttı.


Edison elektriği îcatla insanların dünyâsını aydınlattı.

139
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Tabiattaki kânunlar âyettir. Tabiatla Kur’ân’ı


ayırmak mümkün değildir.
Ali İmran 191

Ben kainatı yarattım ey insan sen bunu nizama


sokacaksın. Yer yüzünde halifemi yarattım hitabı
budur.

İlim insanlara fayda veriyorsa dindir,


değilse la dindir.

Kuran ayeti beyyinatla dinin yada yaratılanların


izahıdır. Tabiat da bir ayettir ki, Kur’an da bir ayettir.
O tâlibin sînesi levh-i hâfız iken levh-i mahfûz olur.
Ve onun aklı rûhundan haz ve feyiz alır. Akıl evvelâ
onun hocası iken sonunda talebesi olur.

140
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İbrahim a.s. Hakkında şöyle rivayet olunur.


Ehli küfür ateşe attıkları zaman,ibrahim a.s. şöyle
diyordu
“rabbım bana yeter, o ne güzel vekil, ne iyi mevla
ne kadar hoş yardım eder.”
Allahu teala hazretleri “ey ateş İbrahime serin ve
selamet ol”
İman budur, irfan buna denir.
Kulna ya nare kûmi berden ve selamen ala ibrahim

“ilahi beni mavfiretine kavuşturdun sonra bana


marifet verip senin düşünceni kalbime koydun,yanlız
kendin için seçtin.”
İbrahim Ethem

Avazeyi bu kubbeye Davud gibi sal


Baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş.
Baki

141
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“Kim bana yer yüzü dolusu kadar hatâ ile gelse,


fakat Allâh’a hiçbir şeyi şirk koşmamış bulunsa, ben
de onu işlediği hatâ kadar mağfiretle karşılarım.”
Hadîs-i Kutsî

Tevhîdin 4 mertebesi:
1- Vâcibü’l-vucûd vasfını sâdece Allâhu teâlâ’-
ya hasretmek. Ondan başkasının varlığını vâcib
görmemek.
2- Arşın, göklerin, yeryüzünün ve orada bulunan
diğer cevherlerin yaratılışını Allâhu teâlâ’ya
hasretmek.
3- Göklerin, yer yüzünün ve bunların arasında
bulunan her şeyin tasarrufâtını sâdece ona hasretmek.
Her ne kadar tasarrufât sebeblerde müşâhade edilse de
güç, kuvvet. Tasarrufât Allâh’ındır.
4- Ondan başkasını ibâdete layık görmemek.

142
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“Onlar başka değil, sırf “-rabbımız Allah” dedikleri


için, haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir.
Eğer Allah bir kısım insanları diğer bir kısım ile
defetmeseydi, mutlak sûrette, içlerinde Allâh’ın
ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havrâlar
ve mescidler yıkılır giderdi. Allah kendisine yardım
edenlere muhâkkak sûrette yardım eder. Hiç
şüphesiz Allah güçlüdür, gâliptir.”
Hac 40

Peygamberler babaları bir yani (dinleri) anaları


(şeriatları) ayrı biraderlerdir .

Bismillhirrahmanirrahim
“Habibim işte sana bu kitabı indirdik,onun için
kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar.
Şunlardan ona iman eden nice kimseler vardır.
Ayetlerimizi ancak kafirler bile bile inkar eder.
Ankebut 47

143
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bismillhirrahmanirrahim
“İçlerinden, zulmedenler bir yana, Ehl-i Kitap’la
ancak en güzel yoldan mücâdele edin ve deyin ki:
bize indirilene de, size indirilene de îman ettik. Bizim
tanrımız da, sizin tanrınız da birdir ve biz o’na teslim
olmuşuzdur.”
Ankebut 46

Falemennehu la ilahe illallah vestagfuri zenbuke

Öyleyse habibim bil ki Allah’tan başka ilah yoktur.


Muhammed 19

Bismillahirrahmanirrahim
İman edenlere söyle Allahın günlerinin geleceğini
beklemeyenleri bağışlasınlar. O günler Allahın her
toplumu yaptığına göre cezalandırması içindir.
Casiye 14

144
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Üç defa
Eüzü billahi semiül alim mineşşeytanirracim
dedikten sonra sureyi haşrın son üç ayetini okursa
Allah onun bağışlanmasını dileyen 70 bin melaike
görevlendirir. O kimse o gün ölürse şehit olarak
ölür,akşam ölürse dahi böyledir.
Hadis-i Şerif

Sana biad etmeye geldikleri zaman biatlarını kabul


et. Onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah
çok bağışlayan çok esirgeyendir.
Mümtehine 12

Bismillahirrahmanirrahim
Ala inne evliya Allah lâ havfun aleyhim vela hüm
yahsenun. Sadakalla hu azim.
‘‘Dikkat et! EVLİYAMA korku yoktur; onlar üzülme-
yeceklerdir de.’’
Yunus 62

145
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Avneyi mücella, miratı mücelladır.


İnsan zatı mutlak sureti ademde bulmuştur. Zuhur
bilmeyenler kendi özün bulamaz ademde sürur .

İnsan tanınmadan Allah tanınmaz. İrfan mektebi


yüce insanlardır. Kuran baştan aşağı sevgi dinidir.
insan seviyorsa insandır. Gönül kalbe ne zaman
sevgi ile donanırsa o zaman ismi gönül olur.
Sevgi olmazsa gönül ne işe yarar. Gönül olmazsa
sevgi nereye konur. Gönül sevginin durağıdır.

Sevgi bahşolmuş ezelden bize.

Birbirini sevmeyenin, kendi


özün bilmeyenin,
Ademe baş eymeyenin ismini
şeytan okuduk.

146
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Mutasavvıfin halka hakkın gözü ile bakar.


Sevgi yüksekten gelir, Allah’tan gelir.

Tasavvuf aşk yolu gönül yoludur.


Allah insana aşık olur, sonra kul Allah’a aşık olur.

Kainatın ulu dergahı gönüldür. Hoş görü mutasav-


vıfinin sermayesidir. Hoş görü insanlığın sermayesi-
dir.

Sen ne kadar kulluk yaptırmışsan o kadar kulluk


yaptım. Sen nekadar marifet verdinse o kadar arif
olabildim. Yarabbi sen nekadar zikrettirdinse o kadar
zikrettim. Sen ne kadar şükrettirdinse o kadar şük-
rettim.
Hz. Resulullah s.a.v. Efendimiz Buyurudu

147
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bismillahirrahmanirrahim
Deki, ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan
kullarım, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin.
Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz o
çok bağışlayan,çok esirgeyendir.
Zümer 53

Hüsnü zan eyle hüsnü nazar et.


Her mevcudun güzel bir tarafı var. Onu bul ,onu
bil,onunla bir ol. Hayatı olduğu gibi kabul et. Ağırlığa
sabır, islaha say et.

Alınlar terlesin, derhal iner mevcut olan rahmet.


Nasıl mahrum kalır, “tevfîki hakettim” diyen millet?

148
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Peygamberimiz s.a.v. Efendimiz ,toprağa başını


koyuyor, dinlenen Hz. Ali’ye r.a. “ya Ebu Turab” “ey
toprağın babası” diye hitap buyurmuşlardır.

Halıkın sayısız nimetinin hazinesi, yed-i kudretin


kasası,rabbın tecelliyat masharı toprak.

“Zulmedenlere meyletmeyin. Aksi halde size


ateş dokunur. Sizin Allah’ın tertib ettiğinden başka
evliyânız yoktur. Sonra da size yardım edilmez.”
Hûd 113

149
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Müslüman Türk, er ve emirleri fethe çıkarken in-


san öldürmeğe değil, gönülleri diriltmeğe kalpleri
iman ve fazilet nurunu telhine niyetli idiler.
Bu ulvi niyeti sezemeyenler hüsranda kalıyor, se-
zipte iltihak edenler derhal kardeş oluyordu.
Herhangi bir sebepten geri çekilirken müslüm ve
gayrı müslüm ahalisi şöyle diyorlardı.
“Ey yüksek kavim bizi bırakıp gitmeyin,sizin in-
sanlığınız bizi hayran etti” diyereküzengi öpenlerin
misali sayısız denecek kadar çoktu.
Bu kavmi necip öyle bir itikada ve onun neticesi
öyle bir ahlaka sahiptir ki gittiği yerlerde feyizli izleri
asırlardır devam etmektedir.
Nasıl göstermesin ki, ilahi düsturu bozmadan gö-
türüyorlardı.

Cenâb-ı hak bâzan dilin ve delîlin göremediği işle-


ri kılıç ve süngü ile görür.

150
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Alınlar terlesin, derhal iner mevcut olan rahmet.


Nasıl mahrum kalır, “tevfîki hakettim” diyen millet?

Bismillahirrahmanirrahim
“Onların mallarından sadaka al ki, bununla
Onları temizleyesin, onları arıtıp yüceltesin. Ve
onlara duâ et. Çünkü senin duân onlar için sükûnettir.
Allah iyi işiten, bilendir.”
Tevbe 103

Bismillahirrahmanirrahim
Allah’ın kullarından töğbeyi kabul edici olduğunu,
sadakalar alıp Allah’ın töğbeyi çok kabul eden ve
çok esirgeyen olduğunu hala bilmediler mi?
Tevbe 103

151
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Tefekkürden nasip alacak kabiliyeti yetersiz


ulemamıza, inen ayetlerden duygulanıp istifade
edemediği gibi,ister istemez sermayesi enaniyetten
öte gitmeyecek ve ilim budur zannıyle tasarruf ve
hakikatler onu rencide edecektir. Hazreti Kur’an-ı
bu türlü yorumlayacak.Allah bu türlülerin şerrinden
insanları korusun.
Her sahada Allah’ın lutfunu idrak edemeyip,akıldan
başka bir şey göremeyen adem, imanı cennetle
putlaştırıyor, kalıp içersinde o yüce varlığı göstermeye
çalışıyor. Örneğin Allah’la kul arasında boşluk arar
ve araya kimseyi sokmayacağım diye muzaffer bir
kumandan gibi kendisine eda verir.

152
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bismillahirrahmanirrahim
“Ey âdem oğulları! Şeytan ana babanızı çirkin
yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini
soyarak cennetten çıkardığı gibi size de şaşırtıp
bir belâya düşürmesin. Çünkü o da, kabîlesi sizin
onları göremeyeceği yerden sizi görürler. Şüphesiz
biz şeytanları inanmayanların evliyası kıldık.”
A’râf 27

Ne dilersen hak’tan dile.


Kılavuzla gir bu yola.
Bülbül âşık olmuş güle,
Öter Allah, deyu deyu.

Miskin yunus var yârına.


Koma bu günü yârına.
Yarın hakk’ın divânına,
Varam Allah, deyu deyu.

153
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bismillahirrahmanirrahim
Ve eyyûbe iz nâdâ rabbehû ennî messeniyed dur-
ru ve ente erhamur râhimîn
Enbiyâ 83
Bismillahirrahmanirrahim
Festecebnâ lehu fe keşefnâ mâ bihî min durrin ve
Âteynâhu ehlehu ve mislehum meahum rahmeten
Min ındinâ ve zikrâ lil âbidîn.
Enbiyâ 84

Bismillahirrahmanirrahim
Eyyûb’a gelince, o rabbına, “-başıma bu dert geldi,
sen merhametlilerin en merhametlisisin” diye niyaz
etmişti.”
“Bunun üzerine biz tarafımızdan bir rahmet ve
kulluk edenler için bir hâtıra olmak üzre, onun duâsını
kabul ettik. Kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa
giderdik. Ona âile efrâdını ve ayrıca bunlarla birlikte
bir mislini daha verdik.”
Enbiyâ 83-84

154
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allah’ın zâtî sıfatları


Vücûd: Var olmasıdır.
Kıdem: evveli olmamaktır.
Bekâ: Sonu olmamaktır.
Vahdâniyet: Tek olmasıdır.
Muhâlefetün li’l-havâdis: Yarttıklarından
hiçbir şeye benzememesidir.
Kıyâm bi-nefsihî : mekâna ihtiyâcı yoktur.
Bizzat vardır.

Allah’ın sübûtî sıfatları


Hayât: Diri olmasıdır.
İlim: Her şeyi bilmesidir.
Semî’: Her şeyi işitmesidir.
Basar: Görmesidir.
İrâde: İstediğini dilemesidir.
Kudret: Her şeye gücü yetmesi.
Kelâm: Söylemesidir.
Tekvîn: Her şeyi yaratan Allah’tır.

155
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

10 sahife Adem (aleyhi’s-selâm)’a,


50 sahife Şit (aleyhi’s-selâm)’a,
30 sahife İdris (aleyhi’s-selâm)’a,
10 sahife İbrahim (aleyhi’s-selâm)’a verilmiştir.

Peygamber efendilerimizin sıfatları


Sıddık: Doğruluk.
Emânet: Emin olmalarıdır.
Tebliğ: Allâh’hın emirlerini kullara duyurmalarıdır.
Fetânet: İnsanların en zekîsi olmalarıdır.
İsmet: Kusursuz, günahsız olmalarıdır.

156
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kur’ân âyetlerinin ihtivâ ettiği anlam:


1000 emir âyetleri,
1000 nehiy âyetleri
1000 tebşir âyetleri,
1000 inzal âyetleri,
1000 kısas ve haber âyetleri,
1000 emsal ve ibret âyetleri,
500 helal ve haram âyetleri,
100 duâ ve tesbih âyetleri,
66 nâsih ve mensuh âyetlerini ihtiva eder.
Cem’an 6666 âyettir.

157
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Elhamdülillah dedik size geldik, sözde yemek


yedik. Ali için, Veli için, aklı ermez deli için, lezzetli
yemek yapan için, sizin ölüler hele dursun, bizimkilerin
ruhları için fatiha.

Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için,


Gelmesin istemem bilhassa öz kardaşımı,
Gözlerim etnayı ademden öyle yıldıki,
İstemem ben fatiha tek çalmasınlar mezar taşımı.
Şair Eşref

Bismillahirrahmanirrahim
Hayır o kendilerine ilim verdiklerimizin sadrında
apaçık ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi ancak zalimler
inkar eder.
Ankebut 49

Yumurtanın üstündeki yazı


“Ennatim” tamamlanmış, mükemmel sonlandırıl-
mış.

158
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bismillahirrahmanirrahim
Eğer rabbin dileseydi yer yüzündekilerin hepsi
elbette iman ederlerdi. O halde sen inanmaları için
insanları zorluyor musun?
Yunus 99

Bismillahirrahmanirrahim
Allah’ın izni olmadan hiç kimse inanamaz.
O, mundarlığı aklını kullanmayanlara verir.
Yunus 100

Bismillahirrahmanirrahim
Deki, göklerde ve yerde neler var bakın, fakat
inanmayan bir topluma, deliller ve uyarılar fayda
sağlamaz.
Yunus 101

Doğruyu getiren ve onu doğrulayanlar, işte onlar


Allah’a karşı gelmekten sakınan muttakilerdir.
Zümer 33

159
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allah, kimin gönlünü islama açmışsa o rabbinden


bir nur üzere olmaz mı! Kalpleri Allah’ı anmak husu-
sunda katılaşmış olanlara yazıklar olsun. İşte bunlar
apaçık bir sapıklık içindedir.
Zümer 22

Ey iman edenler, Allah’ın kendilerine gazaplandığı


topluluklarla arkadaşlık kurmayın ki onlar kafirlerin
kabir ehlinden ümit kestikleri gibi ahiretten ümit kes-
mişlerdir.
Mümtehine 13
Vahhabilerin işine gelmeyen ayet

160
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Mü’minlere Nizamı İlahiden Bir Katre!


İnkârcılara Allah Kelamı ile Uyarı!

Maksadımız Hz.Kuran’da.
İşimize geleni ayırt etmek değil!
Haşa
Ehli Tasavvuf ve Ehli Tarik olarak, yapılan yersiz
eza ve cefalara karşı, Allah’ın buyruğunu, na-ehlinin
de bilmesini istedik
O KADAR !
Kadiri, Rufai, Üveysi, Gâlibi Pir-i
H.Gâlip Hasan Kuşçuoğlu

Sudi Arabistan Krallığının tanzim ettiği, Türk


profesörlerinden oluşan heyetin yazdığı mealden
ve Suudi Arabistan Riyad Üniversitesinde 7 sene,
Araplara Tefsir öğretmenliği yapan eski Diyanet İşleri
Başkanı Prof. Dr. Süleyman Ateş hoca efendinin
hazırladığı Mealden, kerre, den den, tırnak ve
parantez içlerini almadan bu özeti hazırladık ve
olduğu gibi aktardık...

161
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Rahman ve Rahim olan


Allah’ın adıyla.
Hamd Âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.
O Rahmân ve Rahîmdir,
Din gününün Malikidir.
Ancak Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden medet
umarız
Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikram-
da bulunduğun kimselerin yolunu, gazaba uğramış-
ların ve sapmışların yolunu değil
Amin.
Fatiha

162
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kendisinde hiçbir şekilde süphe olmayan o kitap,


Muttakiler için bir hidayet kaynağı ve yol göstericidir.
O müttakîler ki, gaibe inanırlar, namazı kılarlar ve
kendilerine verdiğimiz mallardan infak ederler...
Onlar ki, Sana indirilenlere ve senden önce indi-
ren kitap ve peygamberlere ve ahiret gününe iman
ederler
Onlar, Rablerinden bir hidayet üzeredirler ve kur-
tuluşa erenler de ancak onlardır.
Bakara 2-3-4-5

163
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

EHLİ KİTAP

164
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İman edenler; yani Yahudilerden, Hıristiyanlardan


ve sâbiîlerden de Allah’a ve ahiret gününe hakkıyla
inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında
mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku
olmadığı gibi onlar üzülmeyeceklerdir.
Bakara 62

Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler onu, tilavet


hakkını gözeterek okurlar. Çünkü onlar, kitaba
inanırlar. Onu inkâr edenlere gelince, işte gerçekten
zarara uğrayanlar onlardır.
Bakara 121

Söyle: “Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz


iken, O’nun hakkında bizimle tartışıyor musunuz?
Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size
aittir. Biz O’na gönülden bağlananlarız.”
Bakara 139

165
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hayy ve Kayyûm olan Allah’tan başka ilâh yoktur.


O sana Kitabı hak ile ve önceki kitapları tasdik edici
olarak tedricen indirmiş; daha önce de, insanlara
doğru yolu göstermek üzere Tevrat ile İncil’i hakkı
batıldan ayırt eden hükümleri göndermiştir. Bilinmeli
ki, Allah’ın ayetlerini inkâr edenler için şiddetli bir
azap vardır. Allah, cezaları vermekte mutlak güç
sahibidir.
Ali İmran 2.3.4.

Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: «Bana


uyanlarla birlikte ben kendimi Allah’a teslim ettim.»
Ehl-i kitaba ve ümmîlere de de ki: «Siz de Allah’a
teslim oldunuz mu?» . Eğer teslim olurlarsa doğru
yolu buldular demektir. Yok, eğer yüz çevirdilerse
sana düşen, yalnızca duyurmaktır. Allah kullarını
çok iyi görür.
Ali İmran 20

166
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

De ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda


anlamı eşit kelimeye geliniz. Allah’tan başkasına
tapmayalım. Ona hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı
bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer
onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: ‘Bizim
Müslüman olduğumuza şahitler olun’ deyiniz.”
Ali İmran 64

Ey ehl-i kitap! İbrahim hakkında niçin tartışırsınız?


Hâlbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra
indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz?
Ali İmran 65

Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona yüklerle mal


emanet bıraksan, onu sana noksansız iade eder.
Ali İmran 75

167
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hepsi bir değildir; ehl-i kitap içinde istikamet


sahibi bir topluluk vardır ki, gece saatlerinde secde
ederek kapanarak Allah’ın âyetlerini okurlar. Onlar,
Allah’a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder,
kötülükten menederler; hayırlı işlere koşuşurlar. İşte
bunlar Salih insanlardandırlar. Onların hayır cinsinde
yaptıkları şeyler karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah,
takvâ sahiplerini çok iyi bilir.
Ali İmran 113.114.115

Ehl-i kitaptan öyleleri var ki, Allah’a, hem size


indirilene, hem de kendilerine indirilene tam bir
samimiyetle ve Allah’a boyun eğerek iman ederler.
Allah’ın âyetlerini az bir paraya satmazlar. İşte onlar
için Rableri katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah,
hesabı çabuk olandır.
Ali İmran 199

168
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır.


Sizden önce kendilerine Kitap verilenlere ve size
“Allah’tan korkun” diye emrettik. Eğer inkâr ederseniz
biliniz ki göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır.
Allah hudutsuz zengindir, ziyadesiyle övgüye lâyıktır.
Nisa 131

“Bugün size temiz ve iyi şeyler helal kılınmıştır.


Kendilerine kitap verilenlerin yiyeceği size helaldir.
Sizin yiyeceğiniz de onlara helaldir. Mümin
kadınlardan iffetli olanlar, daha önce kendilerine kitap
verilenlerden iffetli kadınlar da namuslu olmak, zina
etmemek ve gizli dost tutmamak üzere, mihirlerini
vermeniz şartı ile size helaldir. Kim inanmayı kabul
etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O ahirette de
ziyana uğrayanlardandır.”
Maide 5

169
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İçinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında


olduğu halde nasıl seni hakem kılıyorlar da sonra,
bunun arkasından yüz çevirip gidiyorlar? Onlar
inanmış kimseler değildir.
Maide 43

Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde


Tevrat’ı indirdik. Kendilerini vermiş peygamberler
onunla Yahudilere hükmederlerdi. Allah’ın Kitabı’nı
korumaları kendilerinden istendiği için Rablerine
teslim olmuş zâhidler ve bilginler de. Hepsi ona
şahitlerdi. Şu halde İnsanlardan korkmayın, benden
korkun. Âyetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın.
Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar
kâfirlerin ta kendileridir.
Maide 44

170
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Önündeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak izleri üzerine,


Meryem oğlu İsa’yı arkalarından gönderdik. Ve ona,
içinde doğruya rehberlik ve nûr bulunmak, önündeki
Tevrat’ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt
olmak üzere İncil’i verdik.
Maide 46

İncil sahipleri, Allah’ın onda indirdiği ile


hükmetsinler. Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse
işte onlar fâsıklardır.
Maide 47

Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu


korumak üzere hak olarak Kitab’ı gönderdik. Artık
aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet; sana gelen
gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. Her
birinize bir şerîat ve bir yol verdik. Allah dileseydi
sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde sizi
denemek için. Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın.
Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık size, üzerinde
ayrılığa düştüğünüz şeyleri O haber verecektir.
Maide 48

171
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Şöyle de: Ey kitap ehli! Yalnızca Allah’a, bize


indirilene ve daha önce indirilene inandığımız için mi
bizden hoşlanmıyorsunuz? Oysa çoğunuz yoldan
çıkmış kimselersiniz.
Maide 59

«Ey Kitap ehli! Siz, Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden


size indirileni hakkıyle uygulamadıkça, bir şey
üzerinde değilsinizdir» de. Rabbinden sana indirilen,
onlardan çoğunun küfür ve azgınlığını elbette
artıracaktır. Kâfirler topluluğuna üzülme.
Maide 68

İman edenler ile Yahudiler, sâbiîler ve


Hıristiyanlardan Allah’a ve ahiret gününe inanıp
iyi amel işleyenler üzerine asla korku yoktur; onlar
üzülecek de değillerdir.
Maide 69

172
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Resûle indirileni duydukları zaman, tanış çıktıkları


gerçekten dolayı gözlerinden yaşlar boşandığını
görürsün. Derler ki: «Rabbimiz! İman ettik, bizi şahit
olanlarla beraber yaz.»

«Rabbimizin bizi iyiler arasına katmasını umut


edip dururken niçin Allah’a ve bize gelen gerçeğe
iman etmeyelim?»

Söyledikleri sözden dolayı Allah onlara, içinde


devamlı kalmak üzere, zemininden ırmaklar akan
cennetleri mükâfat olarak verdi. İyi hareket edenlerin
mükâfatı işte budur.
Maide 83.84.85

Musa’nın kavminden hak ile doğru yolu bulan ve


onunla âdil davranan bir topluluk vardır.
Araf 159

173
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

De ki: Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım?


Halbuki size kitabı açık olarak indiren O’dur.
Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler Kuran’ın
gerçekten Rabb’in tarafından indirilmiş olduğunu
bilirler. Onun için sakın şüpheye düşenlerden olma.”

Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından


tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek kimse
yoktur. O işiten de, bilen de odur.
Enam 114.115

Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, onlara


cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar
Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler.
Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da Allah üzerine hak bir
vaaddir. Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren
kim vardır! O halde O’nunla yapmış olduğunuz
bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, büyük
kurtuluştur.
Tevbe 111

174
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Biz Mûsâ’ya Kitabı verdik ve onu İsrâil oğullarına


“Benden başka bir vekil tutmayın!” diye bir kılavuz
yaptık.
İsra 2

De ki: “Herkes kendi karakterine göre hareket


eder. Rabbiniz kimin en doğru yolda olduğunu daha
iyi bilir.”
İsra 84

De ki: Siz ona ister inanın, ister inanmayın; şu


bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen
kimselere o okununca, derhal yüz üstü secdeye
kapanırlar.
Ve derlerdi ki: Rabbimizi tesbih ederiz. Rabbimizin
vâdi mutlaka yerine getirilir.
Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar. Onların
saygısını artırır.
İsra 107.108.109

175
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Onlar, sırf “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için


haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allâh bazı
insanları diğer bazılarıyle savunmassaydı, içlerinde
Allâh’ın ismi çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar
ve mescidler yıkılırdı. Allâh, kendisine yardım edene
elbette yardım eder. Kuşkusuz Allâh, güçlüdür
üstündür.
Hac 40

Bir de, kendilerine ilim verilenler, onun hakikaten


Rabbin tarafından gelmiş bir gerçek olduğunu
bilsinler de ona inansınlar, bu sayede kalpleri saygı
dolsun. Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, kesinlikle
dosdoğru bir yola yöneltir.
Hac 54

176
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Biz, her ümmete, bir ibadet usulü gösterdik.


Öyle ise onlar bu işte seninle asla çekişmesinler.
Sen, Rabbine çağır, kuşkusuz sen doğru bir yol
üzerindesin.
Hac 67

Kitâp ehliyle, haksızlık edenleri dışında en güzel


tarzda tartışın ve deyin ki: “Bize indirilene de size
indirilene de inandık. Tanrımız ve Tanrınız birdir, biz
de O’na teslim olanlarız.”
Ankebut 46

İşte böylece o Kitabı sana da indirdik. Kendilerine


Kitabı verdiklerimiz, ona inanırlar: Şunlardan da ona
inananlar vardır. Âyetlerimizi, kâfirlerden başkası
inkâr etmez.
Ankebut 47

177
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Andolsun İsrail oğullarına bilerek alemlerin


üstünde bir imtiyaz verdik.
Duhan 32

Allâh dileseydi, onları bir tek millet yapardı. Fakat


O, dilediğini rahmetine sokar. Zâlimlere gelince:
Onların ne velisi ne de yardımcısı vardır.
Şura 8

İşte onun için sen davet et ve emrolunduğun


gibi dosdoğru ol. Onların kötü arzularına uyma ve
de ki: Ben Allah’ın Kitab’tan indirdiğine inandım ve
aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum.
Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim
işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir.
Aramızda tartışılabilecek bir durum yoktur.Allah
hepimizi bir araya toplar,dönüş de O’nadır
Şura 15

178
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Onların kalplerini metîn kıldık. O yiğitler, ayağa


kalkarak dediler ki: «Bizim Rabbimiz, göklerin ve
yerin Rabbidir. Biz, O’ndan başkasına tanrı demeyiz.
Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.
Kehf 14

“Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra doğru olanlar,


onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir..
Ahkaf 13

De ki: Hiç düşündünüz mü; şayet bu, Allah katından


ise ve siz onu inkâr etmişseniz, İsrail oğullarından
bir şahit de bunun benzerini görüp inandığı halde
siz yine de büyüklük taslamışsanız haksızlık etmiş
olmaz mısınız? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu
doğru yola iletmez.
Ahkâf 10

179
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allah sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi


yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve
adil davranmanızı yasaklamaz Çünkü Allah adaletli
olanları sever.
Mümtehine 8

Ey iman edenler! Allah’ın yardımcıları olun. Nitekim


Meryem oğlu İsa havârîlere: Allah’a giden yolda
benim yardımcılarım kimdir? demişti. Havârîler de:
“Allah yolunun yardımcıları biziz.“ demişlerdi. İsrail
oğullarından bir zümre inanmış, bir zümre de inkâr
etmişti. Nihayet biz inananları, düşmanlarına karşı
destekledik. Böylece üstün geldiler.
Saff 14

180
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Her ikisi de kitaplarını okumakta oldukları halde


Yahudiler: Hıristiyanlar doğru yolda değillerdir, dediler.
Hıristiyanlar da: Yahudiler doğru yolda değillerdir,
dediler. Kitabı bilmeyenler de birbirlerilerine tıpkı
onların söylediklerini söylediler. Allah, farklı görüşler
serdettikleri şeylerde kıyamet günü onlar arasındaki
hükmünü verir.
Bakara 113

İnsanlar bir tek ümmet idi. Bu durumda iken


Allah, müjde verici ve uyarıcı olarak peygamberleri
gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri
hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak
yolu gösteren kitapları da indirdi. İndirilen kitapta,
gönderilen peygamber ve onun dininde hiç kimse
ayrılığa düşmedi. Ancak kendilerine apaçık deliller
geldiği halde, sırf aralarındaki kıskançlıktan ötürü
iman zaafiyeti olanlar anlaşmazlar. Bunun üzerine
Allah iman edenlere, haktan kendisinde ihtilafa
düştükleri şeyleri izniyle gösterdi. Şüphesiz Allah
dilediğini doğru yola iletir.
Bakara 213

181
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Rabbin tarafından gelmiş açık bir delile dayanan


ve kendisini Rabbinden bir şahidin izlediği, ayrıca
kendisinden önce, bir önder ve bir rahmet olarak
Musa’nın Kitab’ı bulunan kimse inkarcılar gibi midir?!
Çünkü bunlar ona inanırlar. Her kim onu inkâr ederse
işte cehennem ateşi onun varacağı yerdir, bundan
şüphen olmasın; zira bu, senin Rabbin tarafından
bildirilmiş gerçektir; fakat halkın çoğu bu hikmeti
bilmezler.
Hud 17

182
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

EHLİ İSLAM VE MÜSLÜMAN

183
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘Bedeviler dediler ki:

‘‘İman ettik.’’

Deki: ‘‘Siz iman etmediniz, amma ‘‘Müslüman


olduk’’ deyin.

İman henüz kalplerinize yerleşmedi.

Şayet Allah’a ve peygamberine itaat ederseniz


amellerinizden bir şey eksiltmez.

Muhakkak kiAllah çok esirgeyen çok bağışlayandır.’’


Hucurat 14

184
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hani bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Evin


temellerini yükseltiyor, Ey Rabbimiz! Bizden kabul
buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin. Ey Rabbimiz!
Bizi sana teslim olanlardan kıl, neslimizden de sana
teslim olan bir ümmet çıkar, bize ibadet yerlerimizi
göster, tevbemizi kabul et; zira tevbeleri kabul eden,
çok merhametli olan ancak sensin.
Bakara 127–128

Nefsini aşağılık yapandan başka, kim İbrahim


dininden yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu dünyada
seçmiştik, âhirette de, o iyilerdendir. Rabbi ona:
“İslâm ol!” demişti, “Âlemlerin Rabbine teslim oldum.”
dedi.
Bakara 130–131

185
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İbrahim de bunu kendi oğullarına vasiyet etti,


Ya’kub da, «Oğullarım! Allah sizin için O dini seçti. O
halde sadece Müslümanlar olarak ölünüz» .
Bakara 132

Yoksa siz, Yakub’a ölüm hali geldiği zaman orda


mı idiniz? O zaman oğullarına benden sonra kime
kulluk edeceksiniz? Dediği vakit? Dediler ki senin
Allahın ve ataların İbrahim ve İsmail ve İshak’ın
Allâh’ı olan Tek Allah’a kulluk edeceğiz; biz O’na
teslim olanlarız.
Bakara 133

186
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

«Biz, Allah’a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail,


İshak, Yakup ve esbâta indirilene, Musa ve İsa’ya
verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere
gelenlere, onlardan hiçbiri arasında fark
gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah’a teslim
olduk» deyin.
Bakara 136

Gönderilen Peygamber, Rabbi tarafından


kendisine indirilene iman etti, müminler de iman
ettiler. Onlardan her biri “Allah’a, meleklerine
kitaplarına peygamberlerine iman ettiler.” «Allah’ın
peygamberlerinden hiçbirini ayırmayız. Onları “İşittik,
itaat ettik. Ey Rabbimiz, mağfiretini niyaz ederiz!
Dönüş yalnızca sanadır» dediler
Bakara 285

187
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allah nezdinde hak din İslâm’dır. Kitap verilenler,


kendilerine ilim geldiği halde, aralarındaki kıskançlık
yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın âyetlerini inkâr
edenler bilmelidirler ki Allah’ın hesabı çok çabuktur.
Ali İmran 19

“Allâh benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir;


O’na kulluk edin, doğru yol budur.”
İsa, onlardan inkârı sezince: ‘ Allah yolunda kimler
bana yardımcı olacak?’ dedi. Havariler: ‘Biz Allah
yolunun yardımcılarıyız; Allah’a inandık. Şahit ol ,
biz Müslümanlarız’ dediler.
Ali İmran 51.52

188
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘İbrahim ne Yahudi ne de Hıristiyan idi; fakat o,


dosdoğru bir Müslüman idi; müşriklerden de değildi.’’
Ali İmran 67

Ve size: “Melekleri ve peygamberleri tanrılar


edinin!” diye de emretmez. Siz müslüman olduktan
sonra, size inkârı emreder mi?
Ali İmran 80

De ki: “Allah’a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmâ’il’e,


İshak’a, Ya’kûb’a ve esbata indirilene; Mûsâ’ya,
Îsâ’ya ve peygamberlere Rableri tarafından verilene
inandık; onlar arasında bir ayırım yapmayız, biz O’na
teslim olanlarız.”
Ali İmran 84

189
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki, ondan


kabul edilmeyecek ve o, âhirette kaybedenlerden
olacaktır.
Ali İmran 85

De ki: Allah doğru söyler.. Öyle ise, hakka yönelmiş


olarak İbrahim’in dinine uyunuz. O, müşriklerden
değildi.
Ali İmran 95

Ey inananlar! Allah’tan, O’na yaraşır biçimde


korkun ve ancak Müslümanlar olarak ölün.
Ali İmran 102

190
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İşlerinde doğru olarak kendini Allah’a veren ve


İbrahim’in, Allah’ı bir tanıyan dinine tâbi olan kimseden
dince daha güzel kim vardır? Allah İbrahim’i HALİL
edinmiştir.
Nisa 125

Biz Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere


vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve İbrahim’e,
İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya,
Eyyûb’e, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a vahyettik.
Davud’a da Zebûr’u vahyettik.
Nisa 163

191
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına


boğazlanan, boğulmuş, vurulmuş, yukarıdan düşmüş,
boynuzlanmış ve canavar parçalayarak ölmüş olan
havyanlar -henüz canları çıkmadan kestikleriniz
hariç- dikili taşlar adına boğazlanan hayvanlar ve fal
oklariyle kısmet aramanız size harâm kılındı. Bunlar
fısktır . Bugün artık inkâr edenler, sizin dininizden
umudu kesmişlerdir. Onlardan korkmayın, benden
korkun! Bugün sizin için dininizi olgunlaştırdım, size
ni’metimi tamamladım ve size din olarak İslâm’a
râzı oldum. Kim açlıktan daralır, günâha istekle
yönelmeden bunlardan yemek zorunda kalırsa
ona günâh yoktur. Doğrusu, Allâh bağışlayandır,
esirgeyendir..
Maide 3

192
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Sana da kendinden önceki Kitabı doğrulayıcı ve


onu kollayıp koruyucu olarak Kitabı gerçekle indirdik.
Artık onların aralarında Allâh’ın indirdiğiyle hükmet
ve sana gelen gerçekten ayrılıp onların keyiflerine
uyma! Sizden her biriniz için bir şeri’at ve bir yol
belirledik. Allâh isteseydi, hepinizi bir tek ümmet
yapardı, fakat size verdikleri içinde sizi sınamak
istedi. Öyleyse hayır işlerine koşun, hepinizin dönüşü
Allah’adır. O size ayrılığa düştüğünüz şeyleri haber
verecektir.
Maide 48

193
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Havârilere: “Bana ve elçime inanın!” diye


vahyetmiştim; “İnandık, bizim Müslümanlar
olduğumuza şâhid ol!” demişlerdi.
Maide 111

İşte onlar, Allâh’ın hidâyet ettiği kimselerdir. Onların


yoluna uy ve de ki: “Ben ona karşılık sizden bir ücret
istemiyorum. O, sadece âlemlere bir öğüttür.”
Enam 90

Bu da Anakenti ve çevresindekileri uyarman


için sana indirdiğimiz feyz kaynağı ve kendinden
öncekini doğrulayıcı bir Kitaptır. Âhirete inananlar,
buna inanırlar ve onlar, namazlarına devam ederler.
En’am 92

194
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allâh kimi doğru yola iletmek isterse onun sadrını


İslâm’a açar, kimi de saptırmak isterse onun göğsünü,
göğe çıkıyormuş gibi dar ve tıkanık yapar. Allâh,
inanmayanların üstüne işte böyle pislik çökertir.
Enam 125

“Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz


ise onların okumasından habersizdik “ demeyesiniz.
“Yahut, bize de kitap indirilseydi, biz onlardan
daha çok doğru yolda olurduk, demeyesiniz diye.
İşte size de Rabbınızdan açık bir delil, hidayet ve
rahmet geldi. Allah’ın ayetlerini yalanlayıp onlardan
yüz çevirenden daha zalim kimdir? Ayetlerimizden
yüz çevirenleri yüz çevirmelerinden ötürü azabın en
kötüsüyle cezalandıracağız.”
En’am 156.157

195
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

De ki: “Rabbim beni doğru yola iletti. Dosdoğru


dine, Allâh’ı birleyen İbrâhim’in dinine. O, ortak
koşanlardan değildi.”
En’am 161

Fir’avn: “Ben size izin vermeden ona inandınız


mı?” dedi. “Bu, bir tuzaktır, şehirde bu tuzağı
kurdunuz ki, halkını oradan çıkarasınız, ama yakında
bileceksiniz!”
“Elbette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama
keseceğim, sonra hepinizi asacağım!”
Dediler ki: “Biz zaten Rabbimize döneceğiz!”
Sen sadece Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde
onlara inandığımız için bizden intikam alıyorsun. “Ey
Rabbimiz! Üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman
olarak öldür,” dediler.
Araf 123.124.125.126

196
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Mûsâ dedi ki: “Ey kavmim, eğerAllâh’a inandıysanız,


gerçekten müslüman iseniz o’na dayanın.”
Yunus 84

İsrâil oğullarını denizden geçirdik, Fir’avn ve


askerleri de zulmetmek ve saldırmak için onların
arkalarına düştü. Nihâyet boğulma kendisini
yakalayınca “Gerçekten İsrâil oğullarının
inandığından başka ilah olmadığına inandım, ben
de müslümanlardanım! dedi.
Yunus 90

197
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“Rabbim, bana bir parça mülk verdin ve bana


düşlerin yorumunu öğrettin. Ey göklerin ve yerin
yaratıcısı! dünyâda da, âhirette de benim yârim
sensin! Beni müslüman olarak öldür ve beni iyilere
kat!”
Yusuf 101

Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizin de


yasası. Bizim yasamızda bir değişiklik bulamazsın.
İsra 77

De ki: Bana sadece, sizin ilâhınızın ancak bir tek


Allah olduğu vahyedildi. Şu halde siz Müslüman
kimseler misiniz?
Enbiya 108

198
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allah’a çağıran, iyi iş yapan ve «Ben


Müslümanlardanım» diyenden daha güzel sözlü kim
vardır?
Fussilet 33

‘‘Allah kimin sadrını İslam’a açmışsa o Rabbinden


bir nur üzerinde değil midir? Allah’ı zikretmek
hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar
olsun! İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler.’’
Zümer 22

‘‘Allah uğrunda ona yaraşacak şekilde cihat edin.


Sizi o seçti. Din hususunda üzerinize hiçbir zorluk
yüklemedi. Babanız İbrahim’in dininde peygamberin
size şahit olması, sizin de onlara şahit olmanız için
o gerek bundan önce gerekse bundan sonra size
‘‘Müslümanlar’’ adını verdi. Öyleyse namazı kılın,
zekâtı verin ve Allah’a sarılın. Ne güzel Mevlâ’dır o
ve ne güzel yardımcıdır.’’
Hac 78

199
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Melike gelince: Senin tahtın da böyle mi? dendi. O


şöyle cevap verdi: “Tıpkı o!” Zaten bize daha önce
bilgi verilmiş ve biz Müslüman olmuştuk.
Neml 42

Onlara okunduğu zaman: Ona iman ettik. Çünkü


o Rabbimizden gelmiş hakikattir. Esasen biz daha
önce de “MÜSLÜMAN” idik, derler.
Kasas 53

Sen yüzünü, Allâh’ı birleyici olarak doğruca dine


çevir: Allâh’ın yaratma yasasına ki, insanları ona
göre yaratmıştır. Allâh’ın yaratması değiştirilemez.
İşte doğru din odur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Rum 30

200
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Sana söylenen, senden önceki elçilere söylenmiş


olandan başka bir şey değildir. Kuşkusuz Rabbin,
hem bağışlama sâhibi, hem de acı azâb sâhibidir.
Fussilet 43

Senden önce hiçbir resûl göndermedik ki ona:


«Benden başka İlâh yoktur; bana kulluk edin» diye
vahyetmiş olmayalım.
Enbiya 25

‘‘Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin


diye, din olarak Nuh’a tavsiye ettiğimizi, sana vahiy
ettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve Îsa’ya tavsiye
ettiğimizi, sizin için şeriat yaptı. Fakat kendilerini
çağırdığın bu nizam Allah’a ortak koşanlara ağır
geldi. Allah dilediğini kendisine seçer ve kendisine
yöneleni de doğru yola iletir.’’
Şura 13

201
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allah’ın, öteden beri devam eden kanunu budur.


Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.
Fetih 23

‘‘İslâm’a çağırırken Allah’a karşı yalan uydurandan


daha zalim kimdir. Allah zalimler topluluğunu doğru
yola erdirmez.’’
Saff 7

De ki: Siz dininizi Allah’a mı öğretiyorsunuz? Oysa


Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da. Allah
her şeyi hakkıyla bilendir. Onlar İslâm’a girdikleri
için sana minnet ediyorlar. De ki: “Müslümanlığınızı
benim başıma kakmayın. Bilakis sizi imana erdirdiği
için asıl Allah sizi anar. Eğer doğru kimselerseniz.”
Hucurat 16–17

202
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Temizlenen, Rabbinin adını anıp O’na kulluk


eden kimse kuşkusuz kurtuluşa ermiştir. Fakat siz,
ahiret daha hayırlı ve daha devamlı olduğu halde
dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Şüphesiz bunlar,
ilk gönderilen kitaplarda, İbrahim ve Musa’nın
kitaplarında da vardır.
Âlâ 14, 15, 16, 17, 18, 19.

Dini yalnız kendine has kılarak ve hanifler olarak


Allah’a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât
vermeleri emrolunmuştu, İşte sağlam Din odur.
(Umumi)
Beyine 5

203
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

MÜ’MİN

204
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bilâkis, Muhsinlerden olarak kim yüzünü Allah’a


döndürürse onun ecri Rabbi katındadır. Öyleleri için
ne bir korku vardır, ne de üzüntü çekerler.
Bakara 112

Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik


değildir. Asıl iyilik, odur ki, Allah’a, ahiret gününe,
meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. Sevdiği
malını yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda
kalmışlara, dilencilere ve boyunduruk altında
bulunanlara verir, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma
yaptıkları zaman antlaşmalarını yerine getirir,sıkıntı
hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte bunlar
doğru onlardır.korunanlar da onlardır!
Bakara 177

205
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allâh’ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara


yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli
olsaydın, çevrenden dağılır, giderlerdi. Öyleyse
onların kusurlarına bakma, onlar için mağfiret dile.
İşini onlara danış, karar verince de Allah’a dayan;
çünkü Allâh kendine dayanıp güvenenleri sever.
Ali İmran 159

Eğer Allâh sizi korursa, artık sizi yenecek yoktur.


Ve eğer sizi bırakırsa, O’ndan sonra size kim yardım
edebilir? Mü’minler, Allah’a dayansınlar.
Ali İmran 160

Ey inananlar, Allah’a, Elçisine, Elçisine indirdiği


kitaba ve daha önce indirmiş bulunduğu kitaba inanın.
Kim Allâh’ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve âhiret
gününü inkâr ederse o, delalete uğrayanlardandır.
Nisa 136

206
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allah’a ve peygamberlerine iman eden ve onlardan


hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara işte Allah
onlara pek yakında mükâfatlarını verecektir. Allah
çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
Nisa 152

Biz elçileri sadece müjdeciler ve uyarıcılar olarak


göndeririz. Kim inanır ve uslanırsa onlara korku
yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
Enam 48

İşte böyle. Kim Allâh’ın buyruğuna saygı gösterirse,


bu, kalblerin takvâsındandır.
Hac 32

207
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Doğru’yu getiren ve onu tasdik edenler ise, işte


onlar korunanlardır.
Zümer 33

Mü’minler o kimselerdir ki Allah’a ve Elçisine


şüphesiz inanmışlardır. Toplumsal bir iş için Allâh’ın
Elçisi ile beraber bulundukları zaman ondan izin
almadan gitmezler. Senden izin alanlar, işte Allah’a
ve Elçisine inananlar onlardır. Bazı işleri için senden
izin istedikleri zaman onlardan dilediğine izin ver ve
onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allâh çok
bağışlayan, çok esirgeyendir.
Nur 62

208
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bilin ki, Allâh’ın Elçisi içinizdedir. Şâyet o, birçok


işte size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allâh
size imanı sevdirdi ve onu sizin kalblerinizde süsledi
ve size küfrü, fıskı ve isyânı çirkin gösterdi. İşte doğru
yolda olanlar bunlardır.
Hucurat 7

Eğer inananlardan iki grup vuruşurlarsa onların


arasını düzeltin; şâyet biri ötekine saldırırsa Allâh’ın
buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla
vuruşun. Eğer Dönerse artık adâletle onların arasını
düzeltin ve dâimâ âdil olun. Çünkü Allâh, adâlet
yapanları sever.
Hucurat 9

209
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Onlar ki Rablerine saygıdan titrerler. Ve onlar ki


Rablerinin âyetlerine inanırlar. Ve onlar ki Rablerine
ortak koşmazlar. Verdiklerini, Rablerinin huzûruna
dönecekleri düşüncesiyle kalbleri korkudan
ürpererek verirler. İşte onlar, hayır için biriyle yarışan
ve önde gidenlerdir.
Müminun57.58.59.60. 61

O, imanlarına iman katsınlar diye mü’minlerin


kalblerine huzûr indirdi. Göklerin ve yerin askerleri
Allâh’ındır. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.
Fetih 4

Başa gelen her musibet Allâh’ın izniyledir. Kim


Allah’a inanırsa onun kalbini doğruya iletir. Allâh,
herşeyi bilendir..
Teğabün 11

210
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ey mutmain olan nefs! Sen ondan razı oda senden


razı olarak Rabbine dön. Kullarımın arasına gir,
cennetime gir!
Fecr 27.28.29.30.

Asra yemin ederim ki, insan gerçekten ziyan


içindedir. Bundan ancak iman edip salih ameller
işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler
müstesnadır.
Asr suresi

211
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ZİKİR

212
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allâh’ın mescidlerinde, Allâh’ın adının


zikredilmesine engel olan ve onların harâbolmasına
çalışandan daha zâlim kim vardır? Bunların, oralara
korka korka girmeleri gerekir. Bunlar için dünyâda
rezillik, âhirette de büyük azâb vardır.’’
Bakara 114

Öyleyse beni zikredin ki bende sizi zikredeyim.


Bana şükredin bana nankörlük etmeyin.
Bakara 152

Rabbinizin lutuf ve keremini aramanızda sizin için


bir günâh yoktur. Arafattan ayrılıp akın edince Meş’ar-i
harâm’da Allâh’ı zikredin, O’nun size gösterdiği
biçimde O’nu zikredin. O’nun yol göstermesinden
önce siz, sapıklardan idiniz’’
Bakara 198

213
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘Hac menaksikinizi bitirince atalarınızı andığınız


gibi, hatta daha kuvvetli bir zikirle Allah’ı zikredin. O
insanlardan öyleleri var ki, ‘bize dünyada ver’ derler.
Böyle isteyenlerin ahirette nasibi yoktur.’’
Bakara 200

Zekeriya: Rabbim! Bana bir alamet göster dedi.


Allah buyurdu ki: Senin için alamet, insanlara üç
gün işaretten başka söz söyleyememendir. Ayrıca
Rabbini çok zikret sabah akşam tesbih et
Ali İmran 41

Ve onlar bir kötülük yaptıkları, ya da nefislerine


zulmettikleri zaman, Allâh’ı hatırlayarak, hemen
günâhlarının bağışlanmasını dilerler; günâhları
da Allah’tan başka kim bağışlayabilir? Ve onlar,
hatâlarında bile bile, ısrar etmezler.
Ali İmran 135

214
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken


Allâh’ı zikrederler, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde
düşünürler: “Rabbimiz, bunu boş yere yaratmadın,
sen yücesin, bizi ateş azâbından koru!”
Ali İmran 191

Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta, oturarak


ve yanlarınız üzerinde Allâh’ı zikredin; güvene
kavuştunuz mu namazı kılın. Çünkü namaz,
mü’minlere vakitli olarak farz kılınmıştır.
Nisa 103

İki yüzlüler, Allâh’ı aldatmağa çalışırlar. Oysa, O,


onları aldatır. Namaza kalktıkları zaman da üşene
üşene kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allâh’ı
pek az zikrederler.
Nisa 142

215
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Şeytân, şarap ve kumar ile aranıza düşmanlık ve


kin sokmak, sizi Allâh’ı zikretmekten ve namazdan
alıkoymak istiyor. Artık vazgeçecek misiniz?
Maide 91

Sabah akşam Rablerinin rızâsını isteyerek, O’na


yalvaranları kovayım deme. Onların hesabından
sana bir sorumluluk, senin hesabından da onlara
bir sorumluluk yok ki, onları kovup da zâlimlerden
olasın!.’’
Enam 52

‘‘Muttakilere şeytandan bir tahrik gelirse Allah’ı


zikrederler de derhal basiret sahibi olurlar, şeytanın
tahrikini defederler.’’
Araf 201

216
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek yüksek


olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini zikret,
gafillerden olma.’’
Araf 205

Mü’minler o kimselerdir ki, Allâh zikredıldiğ zaman


yürekleri ürperir, O’nun âyetleri kendilerine okunduğu
zaman imanlarını artırır ve Rablerine tevekkül
ederler.
Enfal 2

‘‘Ey inananlar, bir toplulukla karşılaştığınız zaman


sebat edin ve Allâh’ı çok zikredin ki, başarıya
erişesiniz.
Enfal 45

217
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı zikretmekle


huzur bulur.’’
Ra’d 28

Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz


erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer
bilmiyorsanız, Zikir Ehline sorun.
Nahl 43

‘‘Yedi gök, arz ve bunların içinde bulunanlar onu


tesbih ederler. Onu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir
şey yoktur. Ama siz onların tesbihini anlamazsınız.
O halimdir ve çok bağışlayandır.’’
İsra 44

218
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hiçbir şey için “Bunu yarın yapacağım” deme.


Ancak “Allâh İnşa ederse” de. Unuttuğun zaman
Rabbini an ve “Rabbimin beni bundan daha doğru
bir bilgiye ulaştırcağını umarım” de..
Kehf 23-24

Nefsini, sabah akşam, rızâsını isteyerek Rablerine


yalvaranlarla beraber tut. Gözlerin, dünyâ hayâtının
süsünü isteyerek onlardan başka yana sapmasın.
Kalbini bizi zikretmekten alıkoyduğumuz keyfine
uyan ve işi, hep aşırılık olan kişiye itâat etme.
Kehf 28

Böylece sana geçmişlerin haberlerinden bir miktar


anlatıyoruz. Gerçekten sana katımızdan bir Zikir
verdik.
Taha 99

219
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ama kim beni zikretmekten yüz çevirirse, onun için


de dar bir geçim var. Kıyâmet günü onu kör olarak
süreriz.”
Taha 124

Onların dediklerine sabret, güneşin doğmasından


ve batmasından önce Rabbini överek tesbih et; gece
sâ’atlerinden bir kısmında ve gündüzün taraflarında
da tesbih et ki memnun olasın!.’’
Taha 130

Andolsun o sıra sıra dizilenlere. Bağırıp sürenlere,


Zikir okuyanlara Ki ilahınız birdir, Göklerin, yerin ve
bunlar arasında bulunanların Rabbi, doğuların da
Rabbidir.
Saffat 1-2-3 -4-5

220
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘ki seni çok tesbih edelim.’’


Taha 33

‘‘Sen ve kardeşin ayetlerimi götürün, beni


zikretmekte gevşeklik etmeyin.’’
Taha 42

Biz, senden önce yalnız kendilerine vahyedilen


erkeklerden başkasını elçi göndermedik. Eğer
bilmiyorsanız Zikir ehline sorun.
Enbiya 7

221
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘gece gündüz Allah’ı tesbih ederler. hiç ara


vermezler’’
Enbiya 20

‘‘De ki: Allah’a karşı sizi gece gündüz kim


koruyacak? Öyle iken onlar Allah’ın zikrinden yüz
çevirirler.’’
Enbiya 42

Biz, her ümmet için bir kurban ibâdeti koyduk ki


Allâh’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanların
üzerine O’nun adını zikretsinler. Allah’ınız bir tek
Allah’dır, yalnız O’na teslim olun. o alçak gönüllü,
saygılı, samimi insanları müjdele;
Hac 34

222
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Onlar ki Allâh zikredildiği zaman kalbleri titrer.


Başlarına gelene sabrederler, namazı kılarlar ve
kendilerine verdiğimiz rızıktan tasadduk ederler.
Hac 35

‘‘Allah sözün en güzelini, birbirine benzer, hayrihi


ve şerrihi bir kitap halinde indirdi. Rablerinden
korkanların, ondan derileri ürperir, sonra derileri ve
kalpleri Allah’ın zikriyle yumuşar. İşte bu, Allah’ın
rehberidir, dilediğini bununla doğru yola iletir. Ama
Allah kimi de sapıklığında bırakırsa artık ona yol
gösteren olmaz.’’
Zümer 23

Allâh, tek olarak zikredildiği zaman; âhirete


inanmayanların kalbleri ürker. Ama O’ndan başkaları
da zikredildiği zaman, hemen sevinirler..’’
Zümer 45

223
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“Siz onlarla alay ettiniz, size beni zikretmeyi


unutturdular. Siz dâimâ onlara gülüyordunuz.”’’
Müminun 110

Allâh’ın yükseltilmesine ve içlerinde adının


zikredilmesine izin verdiği evlerdedir. Onların
içinde sabah akşam O’nu tesbih eder. Kendilerini
ne ticaretin, ne de alışverişin Allâh’ı zikretmekten,
namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymadığı
erkekler. Yüreklerin ve gözlerin ters döneceği günden
korkarlar.
Nur 36-37

Görmedin mi göklerde ve yerde olan kimseler,


kanatlarını çırparak uçan kuşlar Allâh’ı tesbih
ederler? Her biri kendi du’âsını ve tesbihini bilmiştir.
Allâh da onların ne yaptıklarını bilmektedir.
Nur 41

224
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ve ölmeyene tevekkül et ve O’nu överek tesbih et.


Kullarının günâhlarını, O’nun bilmesi yeter.’
Furkan 58

Ancak inananlar, iyi işler yapanlar, Allâh’ı çok


zikredenler ve kendilerine zulmedildikten sonra üstün
gelmeğe çalışanlar böyle değildir. Zulmedenler,
yakında nasıl bir dönüşe uğrayıp döndürüleceklerini
bileceklerdir!
Şuara 227

‘‘Sabret, Allâh’ın va’di mutlaka gerçektir. Günâhına


da istiğfar et ve akşam sabah Rabbini övgü ile tesbih
et.
Mü’min 55

225
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı da kıl.


Çünkü namaz kötü ve iğrenç şeylerden meneder.
Elbette Allâh’ı anmak, en büyüktür. Allâh, ne
yaptığınızı bilir.
Ankebut 45

‘‘Andolsun ki, Resulullah sizin için, Allah’a ve


ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok
zikredenler için güzel bir örnektir.’’
Ahzab 21

Sen ancak zikre uyan ve görmeden Rahmân’dan


korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte öylesini bir mağfiret
ve güzel bir mükâfâtla müjdele.
Yasin11

226
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı da kıl.


Çünkü namaz kötü ve iğrenç şeylerden meneder.
Elbette Allâh’ı anmak, en büyüktür. Allâh, ne
yaptığınızı bilir.
Ankebut 45

‘‘Ey inananlar, Allah’ı çok zikredin.’’


Ahzab 41

‘‘Ve onu sabah akşam tesbih edin.’’


Ahzab 42

227
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar,


mümin erkekler ve mümin kadınlar, ta’ate devam
eden erkekler ve , ta’ate devam eden kadınlar,doğru
erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler
ve sabreden kadınlar, saygılı erkekler ve saygılı
kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren
kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar,
ırzlarını koruyan erkekler ve koruyan kadınlar, Allah’ı
çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar, Allah,
bunlar için bağış ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.’’
Ahzab 35

228
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Doğrusu biz akşam sabah onunla beraber tesbih


eden dağları, toplu halde kuşları onun emri altına
vermiştik. Hepsi O’na yönelmiştir.
Sad 18–19

Meleklerin de Arşın çevresinde dönerek Rablerini


övgü ile zikrettiklerini görürsün. İnsanlar arasında
hak ile hükmedilmiş ve: “Hamd âlemlerin Rabbine
mahsustur” denilmiştir.
Zümer 75

Arş’ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar,


Rablerini överek tesbih ederler. O’na inanırlar ve
mü’minler için mağfiret dilerler: “Rabbimiz, Sen
rahmet ve bilgi bakımından her şeyi kapladın. Tevbe
edip senin yoluna uyanları bağışla, onları cehennem
azâbından koru!”’
Mü’min 7

229
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

“Bizden herkesin belli bir makâmı vardır.” “Biziz, o


saf saf dizilenler, biz.” “Biziz, o tesbih edenler, biz.”.
Saffat 164.165.166.

Kim Rahmân’ın zikrine karşı kör olursa ona bir


şeytânı sardırırız; artık o, onun arkadaşı olur. Onlar
onları yoldan çıkardıkları halde bunlar doğru yolda
olduklarını sanırlar.
Zuhruf 36-37

‘‘Onların dediklerine sabret Rabbi’ni övgü ile


zikret.. Güneşin doğmadan önce de, batmadan
önce de’’ zikrullahta vakti kerahat yoktur.‘‘Gecenin
bir kısmında ve secde arkalarında O’nu tespih et.’’
Kaf 39.40

230
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin


önündesin. Kalktığın zaman da Rabbini övgü ile
tesbih et.
Tur 48

‘‘Gecenin bir kısmında ve yıldızların ardından da


O’nu tespih et.’’
Tur 49

‘‘Eğer insanlar büyüklük taslarlarsa, Rabbinin


rahmetine nail olanlar hiç usanmadan, gece gündüz
onu tesbih ederler.’’
Fussilet 38

231
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Onun için sen zikrimize iltifat etmeyen ve dünya


hayatından başka bir şey istemeyenlerden yüz çevir.
Necm 29

Öyleyse Büyük Rabbinin adını tesbih et.


Vakıa 74

Öyleyse Büyük Rabbinin adını tesbih et.


Vakıa 96

232
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih


etmektedir. O, azizdir, hâkimdir.’’
Hadid 1

‘‘Şeytan onları kuşatmış onlara Allah’ı zikretmeyi


unutturmuştur. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi
bilin ki, şeytanın yandaşları hep kaybedeceklerdir.’’
Mücadele 19

‘‘Göklerde ve yerde bulunan herşey Allah’ı tesbih


etmektedir. O üstündür, hikmet sahibidir.’’
Haşr 1

233
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘Namaz kılınınca artık yer yüzüne dağılın ve


Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin ki,
kurtuluşa eresiniz.’’
Cuma 10

Ey iman edenler, mallarınız ve çocuklarınız sizi


Allah’ı zikretmekten alı koymasın. Kim bunu yaparsa,
işte onlar ziyana uğrayanlardır.’’
Münafikun 9

Göklerde ve yerde bulunanların hepsi Allah’ın


şanın yüceliğini zikreder. Mülk O’nundur. Hamd
O’nundur. O her şeye kâdirdir.’’
Teğabün 1

234
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

O inkâr edenler Zikr’i işittikleri zaman, neredeyse


seni gözleriyle devirivereceklerdi “o mecnundur”
diyorlardı.
Kalem 51

Öyleyse Rabbinin adını tesbih et .


Hakka 52

‘‘Bu hususta kendilerini denememiz için, onlara


bol su verirdik. Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse,
onu git gide artan çetin bir azaba uğratır.’’
Cin 17

235
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi,


eksiklikten münezzeh, aziz ve hakim olan Allah’ı
tesbih ederler.
Cuma 1

‘‘Rabbinin adını zikret. Bütün gönlünle O’na yönel.’’


Müzemmil 8

‘‘Sabah akşam Rabbinin adını zikret.’’


İnsan 25

236
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘Gecenin bir bölümünde O’na secde et. Geceleyin


uzun zaman onu tesbih et
İnsan 26

Rabbinin yüce adını tesbih et.


Âlâ 1

Biz seni, şâhid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak


gönderdik. Ki Allah’a ve Resulüne inanasınız, O’nu
destekleyesiniz. Ona saygı gösteresiniz ve sabah
akşam ALLAH’ı tesbih edesiniz....’’
Fetih 8.9

237
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

BİAD

238
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘Onlar ki, söz verip bağlandıktan sonra, Allah’a


verdikleri sözü bozarlar. Allah’ın ziyaret edilip, hal
ve hatırının sorulmasını istediği kimseleri ziyaretten
vazgeçerler. Ve yer yüzünde fitne ve fesat çıkarırlar.
İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır.’’
Bakara 27

“Hepiniz oradan inin,” dedik, “Yalnız size benden


bir hidâyet geldiği zaman, kimler benim hidâyetime
uyarsa artık onlara bir korku yoktur ve onlar
üzülmeyeceklerdir..
Bakara 38

Muhakkak ki, Sana Bi’at edenler, gerçekte Allah’a


bi’at etmektedirler. Allâh’ın eli, onların ellerinin
üzerindedir Kim ahdini bozarsa, kendi aleyhine
bozmuş olur. Ve kim Allah’a verdiği sözü tutarsa
Allâh ona büyük bir mükâfât verecektir.
Fetih 10

239
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allâh şu mü’minlerden râzı olmuştur ki onlar,


ağacın altında sana bi’at ediyorlardı, Allâh onların
gönüllerinden geçeni bildiği için onların üzerine
huzûr ve güven indirdi ve onlara yakın bir fetih verdi.
Fetih 18

Rabbin, Âdem oğullarından, onların zürriyetlerini


almış ve: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye
onları kendilerine şâhid tutmuştu. “Evet, şâhidiz!”
dediler. kıyâmet günü “Biz bundan habersizdik!”
demeyesiniz.
Araf 172

240
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah’a hiçbir


şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina
etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları
arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi
işlemekte sana karşı gelmemek hususunda sana
biat etmeye geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve
onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok
bağışlayandır, çok esirgeyendir.
Mümtehine 12

Allâh’ı ve melekleri, Peygambere salât etmektedir.


Ey inananlar, siz de ona salât edin, içtenlikle selâm
edin.
Ahzab 56

241
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

EVLİYA

242
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Rabbimiz! Onlara, kendi içlerinden senin âyetlerini


kendilerine okuyacak, onlara kitabı ve hikmeti
öğretecek, onları temizleyecek bir elçi gönder. Her
zaman üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan
yalnız sensin. Sen.
Bakara 129

Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi


temizleyen, size Kitab’ı ve hikmeti ve bilmediklerinizi
öğreten bir Elçil gönderdik.
Bakara 151

Allah yolunda öldürülenlere «ölüler» demeyin.


Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.
Bakara 154

243
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hikmeti dilediğine verir. Hikmet verilen kimseye


çok hayır verilmiştir. Bunu ancak sağduyu sâhipleri
düşünüp anlar.
Bakara 269

Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kâfirleri “EVLİYA”


edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık Allah ‘tan rahmet
beklemesin. Ancak onlardan korunmanız başka.
Allâh sizi kendisinden sakındırır. Dönüş yalnız
Allah’adır.
Ali İmran 28

Andolsun ki, Allâh, mü’minlere büyük lutufta


bulundu: Zira daha önce açık bir sapıklık içinde
bulunuyorlarken onlara, kendi içlerinden, kendilerine
Allâh’ın âyetlerini okuyan, kendilerini yücelten ve
kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderdi.
Ali İmran 164

244
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘Ey inananlar, müminleri bırakıp da kâfirleri


‘‘EVLİYÂ’’ edinmeyin. Allah’a aleyhinizde apaçık bir
delil mi vermek istiyorsunuz.’’
Nisa 144

Ey inananlar! Allah’tan korkun. O’na yaklaşmaya


Vesile arayın ve yolunda cihad edin ki kurtuluşa
eresiniz.
Maide 35

‘‘Ey İman edenler Yahudi ve Hıristiyanların


Evliyalarını Evliya edinmeyin. Zira onlar kendilerinin
evliyasıdır. İçinizde onların evliyalarını evliya
edinenler onlardandır. Allah zalımlar toplumuna yol
göstermez.
Maide 51

245
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Rabbinizin sizin için tertip ettiğine uyun. Başka


evliya edinmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.
Araf 3

Şüphesiz, biz şeytanları inanmayanların EVLİYASI


kıldık.’’
Araf 27

Ey Âdemoğulları, size kendi içinizden elçiler


gelip size âyetlerimi anlattıkları zaman korunup
uslananlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
Araf 35

246
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘Dikkat et! EVLİYAMA korku yoktur; onlar


üzülmeyeceklerdir de.’’
Yunus 62

Onlar, İman edip de Takvâya ermiş olanlardır.


Yunus 63

Onlar için dünya hayatında da ahirette de “Müjde”


vardır. Allah’ın buyruğunda asla değişme yoktur. İşte
bu, büyük kurtuluşun kendisidir.
Yunus 64

247
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘Rabbim, gideceğim yere doğrulukla gitmemi


sağla. Çıkacağım yerden de doğrulukla çıkmamı
ihsan et. Bana katından yardımcı bir güç ver.’’
(Sultanen Nasira)
İsra 80

Allah kime hidayet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır,


kimi de hidayetten mahrum ederse artık onu doğruya
yöneltecek MÜRŞİT bulamazsın.
Kefh 17

Hani biz meleklere: Âdem’e secde edin, demiştik;


İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler.
İblis cinlerdendi; O yüzden rabbinin emrinden
dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun
soyunu mu EVLİYA ediniyorsunuz? Oysa onlar
sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne fena bir
değişmedir!
Kehf 50

248
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere


tâbî olun, onların sözlerini önemseyin. Çünkü onlar
hidayete ermiş kimselerdir.’’
Yasin 21

Bir nâib aracılığı ile Rabbınıza yönelin ve ona tam


teslim olun.”
Lokman 15

Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de


mürekkep olsa ve hatta buna yedi deniz daha
eklense yine Allah’ın kelimeleri yazmakla tükenmez.
Şüphe yok ki Allah mutlak galip ve hikmet sahibidir.
Lokman 27

249
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Peygamber, müminlere kendi canlarından daha


üstündür. Eşleri, onların Analarıdır. Akraba olanlar,
Allah’ın Kitabına göre, birbirlerine muhacirlerden
ve ensardan daha yakındırlar; ancak, EVLİYA’NIZA
uygun bir vasiyet yapmanız müstesnadır. Bunlar
Kitap’ta yazılı bulunmaktadır.
Ahzab 6

Rabbin, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir resülü


memleketlerin ana merkezine göndermedikçe, o
memleketleri helâk edici değildir. Zaten biz ancak
halkı zalim olan memleketleri helâk etmişizdir.
Kasas 59

‘‘Ey cin ve insan toplulukları, göklerin ve yerin


bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçin
gidin, ama Allah’ın verdiği basıcı aşırıcı gücü elde
etmeden geçemezsiniz.
Rahman 33

250
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

SADIR İLMİ

251
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Biz senin SADRINI açmadık mı? Ağırlığından


dolayı belini büken yükünü senden alıp atmadık
mı? Senin şânını ve ününü yüceltmedik mi? Şunu
iyi bil ki: Muhakkak zorlukla beraber bir kolaylık
vardır. Zorlukla beraber bir kolaylık vardır. İşlerinden
boşaldığın vakit, tekrar çalış ve yorul, Rabbine rağbet
et.
İnşirah Suresi

252
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

De ki: Cebrail’e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki,


Allah’ın izniyle Kur’an’ı senin sadrına bir hidayet
rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve müminler
için de müjdeci olarak o indirmiştir.
Bakara 97

Böylece Rabbin seni seçecek ve sana düşlerin


yorumundan bir parça öğretecek, sana ve Ya’kûb
soyuna nimetini tamamlayacaktır nasıl ki daha
önce ataların İbrâhim’e ve İshak’a da nimetini
tamamlamıştı. Şüphesiz Rabbin, bilendir, hüküm ve
hikmet sâhibidir.”
Yusuf 6

Bulûğ çağına ulaşınca, ona hüküm ve ilim verdik.


İşte güzel davrananları biz böyle mükâfatlandırırız.
Yusuf 22

253
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Rabbım sadrıma genişlik ver.İşimi bana kolaylaştır.


Dilimin bağını çöz ki, sözümü anlasınlar.
Tâhâ 25.26.27.28

Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona


katımızdan bir rahmet vermiştik ve ona katımızdan
bir ilim öğretmiştik.
Kehf 65

Musa ona: Sana öğretilenden, bana da, bir bilgi


öğretmen için sana tâbi olayım mı? Dedi.
Kehf 66

254
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Dedi ki: Doğrusu sen benimle beraberliğe


sabredemezsin.
Kehf 67

Kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredersin?


Kehf 68

Musa: “İnşaallah, dedi, sen beni sabreder


bulacaksın. Senin emrine de karşı gelmem.”
Kehf 69

255
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İnkâr edenler: Kur’an ona topluca indirilmeli


değil miydi? Dediler. Biz onu senin sadrına iyice
yerleştirmek için böyle yaptık ve onu tane, tane
okuduk.
Furkan 32

Onu Rûhu’l-emîn uyarıcılardan olasın diye, apaçık


kureyşi lisan ile, senin sadrına indirmiştir.
Şuara 193–194–195

256
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle


onu yazardın. Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar kuşku
duyarlardı.
Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin sadrında
apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi, ancak zalimler bile
bile inkâr eder.
Ankebut 48–49

Apaçık Kitaba andolsun ki, Biz onu mübârek bir


gecede indirdik. Çünkü biz, uyarıcıyız. Her hikmetli
emir, o gecede ayırd edilir; Katımızdan verilen her
emir. Çünkü biz elçi göndericiyiz. Senin Rabbinin
acıması gereği olarak. Doğrusu O, işitendir, bilendir..
Duhan 2–3–4-5-6

257
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

VERİD DAMARI

258
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘’Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine


fısıldadıklarını biliriz. Biz ona verid damarından da
yakınız.’’
Kaf 16

VERİD DAMARI: Bütün vücudu ihata eden


hücrelerin hepsinde mevcut olan damar.

Kullarım, sana benden sorarsa: Ben yakınım. du’â


eden, bana du’â ettiği zaman onun du’âsına karşılık
veririm. O halde onlar da bana karşılık versinler,
bana inansınlar ki, doğru yolu bulmuş olalar.
Bakara 186

259
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

KABİR EHLİ

260
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘Ey iman edenler!.. Allah’ın kendilerine


gazaplandığı topluluğa tabi olmayın ki onlar, kabir
hayatına iman etmedikleri gibi öldükten sonra
dirileceklerine de inanmazlar, onlar kâfirlerdir.
Mümtehine 13

261
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

DİĞER AYETLER

262
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hiçbir insana yakışmaz ki, Allâh ona Kitap, hüküm


ve peygamberlik versin de, sonra insanlara: “Allâh’ı
bırakıp bana kullar olun”, desin; fakat: “Öğrettiğiniz
Kitap ve okuduğunuz şeyler gereğince Rabba halis
kullar olun!” der.
Ali İmran 79

Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, «Beni ve


anamı, Allah’tan başka iki tanrı bilin» diye sen mi
dedin, buyurduğu zaman o şöyle dedi, «Hâşâ! Seni
tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana
yakışmaz. Hem ben söyleseydim sen onu şüphesiz
bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, hâlbuki ben
senin Zât’ında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen
yalnızca sensin.
Maide 116

263
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim:


Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a
kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe
onlar üzerine şahit idim. Beni vefat ettirince artık
onlar üzerine şahit yalnız sen oldun. Sen her şeyi
hakkiyle görensin.
Maide 117

De ki: “Ben kendime, Allâh’ın dilediğinden başka


ne bir fayda, ne de bir zarar verme gücüne sâhip
değilim. Eğer gaybı bilseydim, elbete çok hayır elde
ederdim. Bana kötülük dokunmamıştır. Ben sadece
inanan bir kavim için, bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.
Araf 188

264
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

De ki: «Ben kendime bile Allah’ın dilediğinden


başka ne bir zarar ne de bir menfaat verme gücüne
sahip değilim.» Her ümmetin taktir edilmiş bir eceli
vardır bir eceli vardır. Ecelleri geldiği zaman ne bir
saat geri kalırlar ne de ileri giderler.
Yunus 49

Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten,


nerdeyse onlara birazcık meyledecektin.
İsra 74

Ama o zaman, hiç şüphesiz sana hayatın ve


ölümün sıkıntılarını kat kat tattırırdık; sonra bize
karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın.
İsra 75

265
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Andolsun, biz senden önce de elçiler gönderdik,


onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allâh’ın izni
olmadan hiçbir elçi, bir mucize getiremezdi. Her
sürenin bir yazısı vardır.
Rad 38

İşte sana da böyle emrimizden bir ruh vahyettik.


Sen Kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu,
kullarımızdan dilediğimizi, doğru yola ilettiğimiz bir
nur yaptık. Şüphesiz sen, doğru yola götürüyorsun.
Şura 52

De ki: “Ben türedi bir elçi değilim. Bana ve size


ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana
vahyedilene uyuyorum ve ben apaçık bir uyarıcıdan
başka bir şey değilim.”
Ahkâf 9

266
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

O’dur ki ümmiler içinde, kendilerinden olan ve


onlara Allâh’ın âyetlerini okuyan, onları yücelten,
onlara Kitabı ve hikmeti öğreten bir elçi gönderdi.
Oysa onlar, önceden, açık bir sapıklık içinde idiler.
Cuma 2

Âyetlerimize inananlar, sana geldikleri zaman:


“Size selâm olsun, de, Rabbiniz, kendi üzerine
rahmeti yazmıştır. Sizden kim, bilmeyerek bir kötülük
yapar da sonra ardından tevbe eder, uslanırsa
muhakkak ki O, bağışlayandır, esirgeyendir.”
Enam 54

Gece ve gündüzün değişmesinde, Allah’ın


göklerde ve yerde yarattığı şeylerde, sakınan bir
kavim için elbette nice ayetler vardır!
Yunus 6

267
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allâh insanlara hiç zulmetmez, fakat insanlar kendi


kendilerine zulmediyorlar.
Yunus 44

Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar bu


delillerden yüzlerini çevirip geçerler.
Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah’a iman
ederler.
Yusuf 105–106

‘‘Nihayet onlardan birine ölüm gelip çattığında:


Rabbim, der. Lütfen, beni geri gönder. Ta ki, boşa
geçirdiğim dünyada iyi iş yapayım. Hayır! Onun
söylediği bu söz laftan ibarettir. Onların gerisinde ise
yeniden dirilecek güne kadar bir berzah vardır.’’
Mü’minun 99-100 (tenasüh)

268
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kesin olarak inananlar için yeryüzünde âyetler


vardır. Kendi nefislerinizde de ibretler vardır.
Görmüyor musunuz?
Zariyat 20–21

Allâh dilemedikçe onlar öğüt almazlar. Takvâ ve


mağfiret ehli O’dur
Müddessir 56

269
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Derken, Allâh’ın izniyle onları bozdular, Dâvûd


Câlût’u öldürdü; Allâh ona hükümdarlık ve hikmet
verdi ve ona dilediğini öğretti. Eğer Allâh, insanların
bir kısmıyle diğerlerini savmasaydı, dünyâ bozulurdu.
Fakat Allâh, bütün âlemlere karşı lutuf sâhibidir.
Bakara 251

De ki: O, Allah Ahad’dir. Allah Samed’dir. O,


doğurmamış ve doğrulmamıştır. O’nun şeriki naziri
yoktur. Olamayacakta !.
İhlâs suresi

270
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Talaal bedri aleyna


Veda dağında dolunay üzerimize doğdu .
Allah’a çağıran bir davetçi bulunduğu müddetçe
bizim şükretmemiz gerekir.
Ey bize içimizden gönderilen elçi
Sen itaat edilmesi lazım gelen bir davet yaptın
Geldin medineye şeref verdin.
Ey davet edicilerin en hayırlısı hoş geldin.
Eskimiş elbiselerden sonra, izzet ve şeref
elbisesi giydik
Boşa geçen günlerden sonra şeref göğsünden
emdik
Karanlıkları parçalayan şafak dediki ehli islama
Söyle o yüce peygambere tabi olana zillet
yakışmaz.
Yemin ettiğimiz gün hepimiz taahüt ettikki asla
ahdimizi bozmayacağız.
Sadakati hepimiz şiar edindik.
VAllahi ben kulları fenaya sürükleyecek fesatcı
değilim.
Sen buna şahid ol.
Ey Muhammed sahibi eman yıldızı yüce
peygamber

271
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Her gün son durakta nice yolcular,


Kadın erkek çoluk çocuk ihtiyar.
Kimisi gülümser mesut bahtiyar.
Kimisi üzgün gider farkında mısın?

Kimi durakta dostunu arar.


Kimi de telaşla bagajı sarar.
Oysa ne valizi ne bohcası var.
Hepsi yanlız gider farkında mısın?

Ömürler mevsimler gibi dönerler.


Bunlar yanar yanar biter sönerler.
Yapraklar kararıp yere inerler.
Toprağa dönerler farkında mısın?

Aşk sözcüğü günümüzde karmaşa.


Aşıklar var bir gaflet bir kara maşa
Ama bir aşk var ki gelince başa
Ölüm kavuşmaktır farkında mısın?

İnsanlar el,ayak,kol,kafa,beden
Biri birine hiç benzemez neden
Bir güç,bir irade var ki hükmeden
Dört yanını sarmış farkında mısın?

272
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

O nadanlarki dânanın mufehham olduğun bilmez


Onun bir merkezi feyyazı azam olduğun bilmez
Kemalat ehlinin her sırrı mashar olduğun bilmez
O ademlerki adem külli alem olduğun bilmez

Haberdar olmamışsa allemel esma rumuzundan


Beni ademse de adem mükerrem olduğun bilmez.
Temaşa etmeyen didarı hakkı vechi ademde
Gönül nâmmda bir beyti muazzam olduğun bilmez

Cidali kaal ile vahdet şinasım zarmeden adem


Bu sırrın ehli hale feyzi mülhem olduğun bilmez.
Bilir bilmez edenler güftüğü sırrı hüvviyetten
Aceptir vakfı esrarın ebkem olduğun bilmez.

Kelîm’i zan edenler rû’yet-î didâr ile mahrum.


Terani lenterani içre mudgam olduğun bilmez

Makamatı görüp geçmiş gibi söz söyleyen vaiz


Sevabı terk edip şekli hatayı belleyen vaiz
Kuru dava ile ukbada devlet bekleyen vaiz.
Beni ebruyuyare secdeden men eyleyen vaiz.
Ruku eylerde mihrabın neden kam olduğun bilmez.
Aziz Necati Efendi

273
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Medet ya erhamen rahimin


Medet ya ilahel alemin
Medet ya gülü gülistan Muhammed
Açıldı cennetin bağı mevsimi, pür sefa geldi
Gülistan cihan sevindi, hüsnü beka geldi
Deruni mekkeden nuru mübüvvet parlayıp çıktı,
Cihanı nura gark etti resuli kibriya geldi,
Beşiri ehli imanın, neziri ehli tuğyanın
Habibi hak tealanın resuli müşteba geldi
Onunçün vird edin ismi şerifi, feyzi hazırdır
Bu gün bu meclise ruhu resuli ehlüma geldi
İlahi senin aşkınla mecnunum velakin iştiharım yok
Demâdem dağı hasretle figândan başka kârım yok
Meta-i lutfunu almak için, sermayesiz geldim
O türlü bir tehi destim ki, hatta ihtiyarım yok.
Günah deryasına daldım,ümitlerimi suya saldım.
Havayı nefsime kandım, elimden hiç tutanım yok.

274
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İÇİNDEKİLER
GALİBİ VAZİFELİLERİN TARİK-İ MÜSTİKİM MEKARİM-İ AHLAK VE
İSLAMİ TASAVVUF PRENSİPLERİ EL KİTABI
İÇİNDEKİLER SAYFASINDA OKUMAK İSTEDİĞİNİZ KONU ÜZERİNE TIKLAYINIZ.

GALİBİ VAZİFELİLERİN TARİKİ MÜSTAKİM EL KİTABI VE İSLAMİ TASAVVUF PRENSİPLERİ .................................... 3


ALLAH IN ZATİ SIFATLARI ...........................................................................................................................................................5
SIFATI SUBUTİYYE.............................................................................................................................................................................5
CENABI HAKKIN FİİLİ SIFATLARI...............................................................................................................................................5
PEYGAMBER EFENDİLERİMİZİN SIFATLARI................................................................................................................................6

MÜRŞİTTE ARANACAK VASIFLAR..............................................................................................................................................6


MÜĞMİNİN FERASETİNDEN KAÇININ ONLAR ALLAH'IN NURU İLE BAKARLAR!..............................................................7

TEK DİN VARDIR İSMİ İSLAMİYETTİR.......................................................................................................................................7


ŞERİATLAR BİRİ DİĞERİNİ İPTAL ETMEZ.....................................................................................................................................7

HİKMET MÜĞMİNİN KAYIP MALIDIR NERDE BULURSA ALSIN........................................................................................8


ALLAH'IN VARLIĞINA PEYGAMBERİNİN HAK ELÇİ OLDUĞUNA ŞAHİTLİK ETMEK.........................................................8

İSLAMIN ŞARTI BEŞ DEDİK ÖLÇÜYÜ KAÇIRDIK.....................................................................................................................8


ÇARPIK DÜŞÜNCENİ DÜZELTMEDİKCE DİYALOG KELAMI GÜLÜNÇ OLUYOR..................................................................8

NURU MUHAMMEDİ...........................................................................................................................................................................9
AKILCI DİN OLMAZ DİN NAKİLDİR................................................................................................................................................10
AKLI BEŞ DUYGUNUN ÖTESİNDE ZORLAMA BUNA HAKKIN YOK..................................................................................10
KAZA VE ŞAHADET............................................................................................................................................................................10
ALLAH İÇİN TESLİMİYYET...........................................................................................................................................................11
MEZHEBİN VE MEŞREBİN.................................................................................................................................................................12
KÜLLÜ TARİKUN VAHİDÜN...........................................................................................................................................................12
ENE MEDİNETÜN ALİ BABUHA.......................................................................................................................................................12
MELAMİLİK MAKAMDIR BU MAKAMI TARİKAT GİBİ GÖSTERENLER HATA EDERLER........................................12
VAZİFELİ KARDEŞLERİME UYARILARIM: ..................................................................................................................................12
SİZİN EN HAYIRLINIZ DÜNYA İÇİN AHİRETİNİ AHİRETİ İÇİN DÜNYASINI LTERK ETMİYENDİR ......................13
SİZ ALLAH'IN RIZKINDAN YİYİNİZ ...............................................................................................................................................13
BİAT, BİATI RESULULLAHTIR .....................................................................................................................................................14

MÜRŞİDİN KENDİ ADINA ALDIĞI BİATLAR PEYGAMBER EFENDİMİZE OLAN VEKALETİ NEDENİYLEDİR..............14
BİZ YUSUFA RÜYA TABİRİNİ ÖĞRETTİK ONA HİKMET VERDİK BİZ DİLEDİĞİMİZE ÇOK HİKMETLER VER.15
HAKİKATIN ZAHİRE YANSIDIĞI ZAMAN ALDIĞI İSİM ŞERİATTIR........................................................................................15

EY İNSAN BU ALEMİ BEN YARATTIM SEN DÜZENE KOYACAKSIN...............................................................................16

1
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ALLAH'A SÖZ VERDİN İKİNCİ SÖZ KABUL OLUNMAZ İYİ BİL MANA MÜFLİSİ OLURSUN...............................................18
KULUM BANA NAFİLE İBADETLERLE YAKLAŞIR BEN KULUMUN GÖREN GÖZÜ TUTAN ELİ YÜRÜYEN A.......19
NAFİLE NAMAZLAR GÜÇSÜZ KALACAĞIN GÜNLERİDE HESABA KATARAK SEÇ.............................................................19
EHLİ TASAVVUFUN EDİLLEYİ ŞERİYYESİ > KİTAP KİTABA UYGUN SÜNNET > BELİRLİ MUTASAVVİFİNİN
İCMASI > KAMİL MÜRŞİD KIYASIDIR Kİ ELZEMDİR.............................................................................................................20

MERCİİNE MÜNTESİB OLAN SAMİMİ KUL O ANDA NEFSİ EMMAREDEN NEFSİ LEVVAMEYE GEÇMİŞTİR......20

SİZ CENNET BAHÇELERİNE UĞRADIĞINIZ ZAMAN ORADAN YİYİP İÇİP EKLEDİN...........................................................21


ZİKİR HALAKASINA İŞTİRAK EDEN DERVİŞİN GÜNLÜK VİRDİNDE HALAKANIN FEYİZİ BİR HAFTA.................21

HALAKA'İ ZİKİRDE YALNIZ HAZRETİ ALLAH ZİKREDİLİR GAYRISI ZİKREDİLMEZ.........................................................21


ASHABIM YILDIZLARA BENZER HANGİSİNE TABİĞ OLURSANIZ SİZİ HAKİYKATE GÖTÜRÜR............................22
KADINLARIN VAZİYFE YETKİLERİ.................................................................................................................................................22
YER YÜZÜNDE HALİFEMİ YARATACAĞIM HİTABI ERKEKLER İÇİNDİR......................................................................23

GERÇEK USTA İZNİ ÜSTATSIZ SANAT HARAMDIR....................................................................................................................23


PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. ALİ'YE DEDİ Kİ > BİR PİR ELE GEÇİRDİN Mİ HEMEN TESLİM OL.........................24
SAKIN HA... MÜHRİ İLAHİ'Yİ ACEBASIZ İMANINLA KABUL ET..............................................................................................24

MÜRACAAT..........................................................................................................................................................................................25

2
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

GALİBİ VAZİFELİLERİN TARİKİ MÜSTAKİM EL KİTABI VE İSLAMİ TASAVVUF PRENSİPLERİ!

ALLAHIN VARLIĞINA İNANAN EMRİ İLAHİ ÜZERE YAŞAMAYA AZMEDİP ALLAH ELÇİSİNİN
GETİRDİĞİ ŞERİATI İLE YÜKÜMLÜ OLDUĞUNU KABULLENEN EMRİ İLAHİYEYİ İCRATINDA SAMİMİ
OLANLAR SAVUM, SALAT, HACCU, ZEKÂTIN İFASI İLE İMANINDA ZUHURU GÖRÜLEN KELİMEİ
ŞAHADETE ŞAHİT KILINMIŞ ADEMLİKDEN SIYRILIP İNSAN OLABİLMENİN YOLUNDA HAZRETİ
ALLAHIN RAHMETİNDEN ÜMİTLİ BİAT ETTİĞİ PEYGAMBERİNİN YAŞANTISINI ZAMANIN ZUHURUNA
UYGUN MANASININ ASLINI BOZMADAN VE ALLAH ELÇİSİNİ İLAHLAŞTIRMADAN! YAŞIYABİLEN
HAZRETİ İNSAN OLUR!

HAZRETİ ALLAH IN VARLIĞININ YED’İNDE; ACZİNİ İDRAK EDİP İLAHİ EMRİ İHLAS VE
SAMİMİYYETLE YAŞAMAYA ÇALIŞAN KUL EHLİ (TASAVVUFDUR!) VE İCRAATINDAKİ SAMİMİYYETİ
KADAR MADDE VE MANADA İTMİNANI KALBE SAHİPDİR MUTMAİNDİR.

İZLEDİĞİ İLAHİ YOLUN ARAB LİSANINDA DEYİMİ TARİK, ÇOĞULU TARİKATTIR CÜMLE
GÜZELLİKLER İBADET VE TAATINDA VE İCRAATINDA GÖRÜLEN TERTİBİ İLAHİ ÜZERE EHLİNE BİAT
I İLE EZELİ ERVAHDAKİ BELİĞ İKRARINI DÜNYADA SÖZ VE KANUNU İLAHİYEYE UYGUN HALLERİ
İLE TEKRAR EDEN KUL MURADI İLAHİYENİN RAHMET TECELLİSİ MURADDIR ÖZEL İSMİ
(DERVİŞTİR).

(DERVİŞ'LİK) İSLÂMDA EMRİ İLAHİYEYE GÖRE, KULUN MADDESİNDE VE MANA SINDA MÜŞAHEDE
EDİLEN GÜZELLİKLER İMANININ ÜRÜNÜDÜR VE SAMİMİ YAŞAYANLARA VERİLEN ÖZEL İSİMDİR.
EMRİ İLAHİYEYE UYGUN DERVİŞLİĞİN: BELİRTİSİ İSE? CEMİĞ MUTASAVVİFİNİN, HAZRETİ
KURANDA BİLDİRİLEN EVLİYA NIN KİTAP SÜNNET VE İCMASI İLE SABİTTİR! ALLAH ELÇİSİ
HAYATTA DEĞİLSE VARİSİNE BİAT LAZIMDIR.

SÖZ HAZRETİ ALLAHA VERİLİR...

BİAT PEYGAMBER EFENDİLERİMİZE VEKÂLETEN = RESMİ VERASET SELAHİYYETLİ VARÜSÜL NEBİY


NEDİMİ İLAHİYE YAPILIR.

ŞÜPHEYE YER YOK ÇÜNKÜ BİAT, TASAVVUF, TARİKAT VE ŞERİATIN MANASI TANZİM VE TERTİBİ
İLAHİDİR ( FETİH SURESİ AYET 10’U) İYİ ANLA DAHA NİCE AYETLER!

3
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HAZRETİ MUHAMMET MUSTAFA (S.T.A.V.) EFENDİMİZİN MÜBAREK HAYATLARININ EKSERİ KISMINI


TEŞKİL EDEN GÖNÜL DERYASINA BAKABİLİYOR İSEN, GÖRE BİLİYOR İSEN, EN BÜYÜK DERVİŞ
PEYGAMBERİMİZ EFENDİMİZDİR GERÇEĞİNİN SIRRINA MUTTALİĞ OLURSUN!

VE ŞU GERÇEĞİN ŞAHİDİ OLURSUN Kİ HAZRETİ ALLAH'IN VARLIĞINA İNANAN, HAZRETİ ALLAH'IN


KURANI AZİMÜŞANDA TEFSİRE MUHTAÇ OLMAYAN BİLDİRİSİ İLE KİŞİ MÜSLÜMANDIR. BİLCÜMLE
PEYGAMBERLERİMİZ EFENDİLERİMİZİN GETİRDİĞİ ŞERİATIN HER HANGİ BİRİNİ KABUL EDİP
TABİĞ OLMAYA GAYRET EDENLERİN VE MÜĞMİN SIFATININ NEFSİNDE ZUHURUNU TALEB
EDENLERİN MANA İSMİ DERVİŞTİR! SONRAKİ GELEN ŞERİATI KABUL ETMEK BU YÖNLÜ RAHMETİ
İLAHİYEYİ BİLMEK VE BULMAK KEMALATTIR!

CÜMLE PEYGAMBER EFENDİLERİMİZ MEKARİMİ AHLAK ÜZERE GELDİLER VE MEKARİMİ AHLAKI


BENİ ÂDEMİN İNSAN OLABİLMESİNİN YEGÂNE DÜSTURU OLARAK ZAMANLARINA MAHSUS BENİ
ÂDEMİN KEMALATINA UYGUN BAHŞEDİLEN TERTİBİ İLAHİYENİN LUTFETTİĞİ KADARINI
GETİRDİLER!

HAZRETİ MUHAMMET MUSTAFA (S.T.A.V) EFENDİMİZDE KEMALATI İLE HİTAM BULAN İNSAN
OLMANIN BARİZ REÇETESİ RAHMETİ İLAHİNİN ANCAK YAŞAMAKLA DEĞERİ ANLAŞILABİLEN
MEKARİMİ AHLAK AHLAKI HAMİYDE KÂAFFESİ TASAVVUFİ DEYİMLE KİŞİNİN YAŞANTISINDA
ZUHURU AÇIK MÜŞAHEDE EDİLE BİLEN GÜZELLİKLER MANZUMESİNİN İNSANDA ZUHURUNUN İSMİ
(DERVİŞ )TİR UMUMA MAHSUS KELAMI İZAHI İSLAMİYYETTİR!

MEKARİMİ AHLAK SAHİBİ KİŞİYE YAKIŞIR BİR İSİM ARAR İSEK MÜĞMİN, MÜTTAKİ, ARİF, CEMİ HAL
İSMİ (DERVİŞ'DİR.)

VE BU YAŞANTININ ZUHURUNDA BARİZ GÖRÜLEN RAHMETİ İLAHİYENİN SADIK KULLARINA


BAHŞEYLEDİĞİ DÜNYADA VE AHİRETTE KALBİ HUZUR İDMİNANİ KALBİN ZEVKİ İSMİ İLAHİ AŞKTIR.

AŞK İLAHİDİR AŞKI MECAZİ OLAMAZ İLAHİ AŞKI YANLIŞ VURGULUYANLAR KORKUTUCU,
ÜRKÜTÜCÜ VE KATILAŞMIŞ DÜŞÜNCELERİ İLE HELE MECNUNLUKLA EMRİ İLAHİYYENİN DIŞINA
ÇIKANLARIN AŞKI İLAHİYEDEN BAHSETMELERİ BİLGİSİZLİK VE HAKSIZLIKTIR. BU TÜRLÜ YAŞANTI
VE DÜŞÜNCELER KATİYETLE AŞKI İLAHİ OLAMAZLAR!

AŞKI İLAHİ TASAVVUFİ EDİLLEYİ ŞERİYYENİN ÜRÜNÜ İLAHİ YAKINLIĞIN BİTMEYEN HAZZI VE
ZEVKİDİR!

MECAZİ AŞK İSE AKLIN VE NEFSİN ÜRÜNÜ MADDİ İHTİYACIN AKILDAN ÖTEYE YOLU OLMAYAN
FİZİKİN FELSEFESİDİR!

AKLIN YOLU ZAN VE TAHMİNDİR, KALBİN YOLU TEMAŞA VE HAYRANLIKTIR!

AŞK İMİŞ HER NE VAR İSE ÂLEMDE

AŞK DIŞI KALMIŞ İLİM KILU KAL İMİŞ.

FUZULİ

MÜNTESİP OLANA DİKKAT EDİLMESİ VE RİAYET OLUNMASI MUTLAK OLAN HAL VE HAREKETLERİ
ÖZETLER İSEK KESİNLİKLE İYİ BİLELİMKİ

4
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAB ABD OLMAZ, ABD RAB OLMAZ! ALLAH HAŞA KUL OLMAZ KUL ALLAH OLMAZ. BU GERÇEĞİN DIŞINDA DÜŞÜNCEYE
FIRSAT VERMİYESİN.

EHLİ TARİK HİÇ BİR ZAMAN HAZRETİ ALLAHIN ZATINA MAHSUS SIFATLARINI BEŞERE MALETME GAFLETİNE
DÜŞMEMİŞTİR ZATİ SIFATLARI ZATINA MAHSUSTUR! BEŞERE MALEDİLEMEZ BEŞERE MALETMEK TEVHİDİN MANASINA
TERS DÜŞER ŞİRKTİR.

ALLAH IN ZATİ SIFATLARI:

1.VÜCUD: VAR OLMAKTIR. VARLIK SIFATI İLE MUTTASIFDIR

2. KIDEM: EVVELİ OLMAMAK VARLIĞI EZELİDİR.

3. BEKA: VARLIĞININ SONU YOKTUR!

4. VAHTANİYET: BENZERİ OLMAMAK.

5. MUHALEFETİN'LİL HAVADİS: YARATTIĞI HİÇ BİR ŞEYE BENZEMEMEK

6. KIYAM BİNEFSİHİ: VARLIĞI KENDİ ZATINDAN OLUP BAŞKASINDAN OLMAMAK! HAZRETİ ALLAHIN ZATINA
MAHSUS ZATİY SIFATLARI BEŞERE MALEDİLEMEZ! BEŞERE MALEDENLER TEVHİDİ İLAHİYEDEN UZAK OLUP HELE
ŞAHİDİ İLAHİ HİÇ OLAMAZLAR BU KİŞİLERİN MÜRŞİTLİK İDDİALARIDA PEYGAMBER EFENDİMİZİN BİLDİRİSİYLE
ÜMMETİN EN ŞERLİLERİ OLDUĞUNUN İLANIDIR!

SIFATI SUBUTİYYE:

HAYAT: DİRİ OLMAK O EZELİ VE EBEDİ BİR HAYATLA DİRİDİR.

İLİM: BİLMESİ ALLAH U TEÂLA OLMUŞU OLANI OLACAĞI BİLENDİR!

SEMİ: İŞİTMESİ İŞİTMEK ALLAH U TEALANIN EZELİ VE EBEDİ SIFATIDIR!

BASAR: GÖRMESİDİR!

İRADE: DİLEMESİDİR HERŞEY CENABI HAKKIN DİLEMESİ İLE OLUR!

KUDRET: BÜTÜN MÜKEVVENATTA TESİR VE TASARRUF SAHİBİ OLMASIDIR!

KELAM: SÖYLEMESİ KONUŞMASIDIR! TEKVİN: BÜTÜN MAHLÛKATI YARATANDIR!

HAZRETİ HALİKİ ZÜL CELAL BENİĞ ÂDEME SUBUTİ SIFATLARINDAN CÜZİ OLARAK İHSAN ETMİŞTİR...

CENABI HAKKIN FİİLİ SIFATLARI:

MADDE ALEMİNDE GÖRÜLEN GÖRÜLMEYEN HER ŞEYİ YAŞATAN ÖLDÜREN TEKRAR DİRİLTEN RIZIKLANDIRAN ODUR.
HER ŞEY ONUN FİİLİ SIFATLARININ TENEZZÜLEN ZUHURU OLUP İZAFİDİR, MECAZİDİR. Bİ ZATİHİ DEĞİLDİR!

PEYGAMBER EFENDİLERİMİZ VE VARİSLERİ KAMİL MÜRŞİTLER LUTFEDİLEN RAHMETİ İLAHİYENİN ZUHUR


KANALLARIDIR CÜMLESİ VESİLEDİRLER VESİYLEYİ ARA BUL BU RAHMETİ İLAHİYEYE MÜSAİT KILINDIN.
BULAMADINSA HAZRETİ ALLAHA MÜRACAAT ET SAMİMİ OL MAHRUM ETMEZLER İLMİN KADAR DEĞİL
İNANCINDAKİ SAMİMİYETİN KADAR MANA RIZKIN VARDIR VERİRLER!

5
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

PEYGAMBER EFENDİLERİMİZİN SIFATLARI

1 SIDDIK: DOĞRU OLMALARIDIR.

2 EMÂNET: EMNİYETLİ VE GÜVENİLİR OLMALARIDIR.

3 TEBLİĞ: ALLAH DAN ALDIKLARI EMİRLERİ KULLARA DUYURMALARIDIR...

4 FETANET: İNSANLARIN EN ZEKİSİ OLMALARIDIR.

5 İSMET: KUSURSUZ VE GÜNAHSIZ OLMALARIDIR.

BU TÜRLÜ SIFATA SAHİB OLAMAYANLAR ALLAH ELÇİSİ DEĞİLLERDİR ALLAH ELÇİLERİ GÜNAHI KEBAİR İŞLEMEKTEN
SALİM KILINMIŞTIR YARATILIŞ İTİBARI İLE MASUMDURLAR ZİRA İSTİSNA’İ YARATILMIŞLARDIR.

EVLİYALAR MASUM DEĞİLDİRLER! GÜNAH İŞLEMEYE MÜSAİTDİRLER. VARÜSÜL NEBİY, NEDİMİ İLAHİDİRLER! BU
MANADA RAHMETİ İLAHİ DÜNYADA HİÇ KAYIP DEĞİLDİR ARAYAN MEVLASINI BULUR.

HAZRETİ ALLAHIN ADALETİ VE RAHMETİNİN ZUHURU HER DEVİRDE MEVCUD OLUP PEYGAMBERİNİN
GETİRDİĞİ ŞERİATININ MÜDAVİMLERİ MADDEDE GÖRÜLEN MANA BEKÇİLERİDİRLER PEYGAMBERİNE YAPILMASI
LAZIM GELEN BİATIN PEYGAMBERİNİN VERASETİNE VAZİFELİ KILINAN ZATIN MANASININ ŞAHSINA BAHŞEDİLEN
VAZİFESİNDE YERİNE GETİRİLMESİ LAZIMDIR TANZİMİ VE TERTİBİ İLAHİYENİN ZUHUR MERCİLERİ DİRLER. ONLAR
HAZRETİ ALLAH EVLİYASI İÇİN HAZRETİ KURANDA ŞÖYLE BUYURDU.

İYİ BİLİNKİ ALLAH IN EVLİYASINA KORKU YOKTUR ONLAR ÜZÜLMİYECEKLERDİRDE (YUNUS 62.)

DEVAMI 63 ÇÜNCÜ AYETİ KERİMEDE ŞÖYLE BUYURUYOR

ONLAR İMAN EDİP TAKVAYA ERENLERDİR! (YUNUS 63.)

GAYRIYI DÜŞÜNMEK HAZRETİ ALLAHA İSNADI ZULÜM VE İMAN ZAFİYETİDİR...

MAKAMI VELAYETE CEMİĞ KULLARIN, EMRİ İLAHİYEYE RİAYETLERİ İLE VE SAY’İ GAYRETİ İLE ÇIKMASINA İMKÂN
LUTFEDİLMİŞTİR. MÜĞMİNDİR, İTTİKA SAHİBİDİR! ŞUNU İYİ BİLMEMİZ ELZEMDİR?

MAKAMI VELAYET İRŞAT MAKAMI DEĞİLDİR. BEŞERİN YARATILIŞ NEDENİ KULUN SADAKATI İLE İSTENİLEN
KULLUĞU TAHAKKUK ETMİŞTİR. MAKAMI VELAYETLE YAŞANTILARINDAN ÖRNEK VE İBRET ALINIR FAKAT
İRŞADA VAZİFELİ DEĞİLLERDİR VERASET İDDİASINDA BULUNAMAZLAR VERASETİ NEBİĞ DEĞİLLERDİR!
SELAHİYYETLERİ EMRİ BİL MARUF NEHYİ ANİL MÜNKERDEN ÖTEYE GİTMEZ ŞAHISLARINA BİAT ETTİRME
SELAHİYETLERİ YOKTUR!

MÜRŞİTTE ARANILACAK VASIFLAR

1: MANEVİ VAZİFESİ SIHHATİ BELİRLİ ŞAHİTLER TARAFINDAN KABUL GÖRMÜŞ ŞEYH EFENDİDEN TASDİKLİ İZNİ
İCAZETE SAHİP OLMASI!

2: VAZİFESİ SIHHATLİ ŞEYH EFENDİNİN ŞAHİTLER HUZURUNDA İRŞAT VAZİFESİNİN ALENİ TEBLİĞ EDİLMİŞ
OLMASIDA MANEVİ SIHHATININ BELGESİDİR HER NE SEBEBDEN YAZILI BELGE OLMASADA,

3: BİAT EDDİĞİ KİŞİNİN MADDESİNDE VE MANALARINDA MENSUB OLDUĞU ZATIN VAZİFESİNİN GERÇEK OLUĞUNA
AŞİNA OLMASI AZ DA OLSA MUTLAKA GEREKLİDİR.

4: ŞAHSINDA RABITA SELAHİYYETİ VERİLMİŞ OLMASI RABITASINA MUTLAKA CEVAB ALINMASI!

6
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

5: MÜRŞİDİN YAŞANTISINDA GÜNAHI KEBAİR ÜZERE İSRARLI OLMAMASI...

6: MENSUB OLDUĞU MÜRŞİDİNİN BİLİNEN VE GÖRÜNEN SIFATININ ÂLEMİ MANADAKİ ZUHURUNDA PEYGAMBERİNİN
SIFATININ MÜRŞİDİN SIFATINDA ZUHURUNUN EHLİ AŞKIN VE SADIK DERVİŞİN MANASINDA GÖRÜLMESİ
MÜRŞİDİNİN MANEVİ VAZİFESİNİN GERÇEKLİĞİNİN ŞAHİDİDİR!

7: MÜRŞİDİN MADDEYİ VE MANAYI HELE DİNİ İSTİSMARI MANEVİ VAZİFESİNİN OLMADIĞININ GÖSTERGESİDİR. BU
TÜRLÜ İSTİSMARLAR HEP GİZLENMEYE ÇALIŞILIR AMA GİZLİYEMEZLER GÖREN GÖZLER İÇİN HEP KUYRUKLARI
DIŞARIDADIR...

MÜĞMİNİN FERASETİNDEN KAÇININ ONLAR ALLAH'IN NURU İLE BAKAR!

İSLAMDA TASAVVUF HAZRETİ KURANA VE PEYGAMBER EFENDİMİZİN GETİRDİĞİ MEKARİMİ AHLAK ÜZERE YAŞAMA
GAYRETİNDE GÖRÜLEN EHLİNİN ÖRNEK YAŞANTISININ İMANINDAKİ SAMİMİYYETİNİN BARİZ TECELLİYATI VE
ZUHURATIDIR!

GÖRGÜ VE DÜŞÜNCESİCESİNE İMANIN NURU HÂKİMDİR...

DAHA EVVELKİ ZAMANLARDA VE ZAMANIMIZDA GÖRÜLEGELEN HER NE SEBEBDENSE TERTİBİ VE TANZİMİ İLAHİYEYE
DAHA İYİ TEŞVİK EDİYORUM ZANNI İLE AKILCI DİNİN MAHSULÜ VE İCRAATLARI İLE EMRİ İLAHİLERİ VE PEYGAMBER
EFENDİLERİMİZİN RAHMETİ İLAHİ OLARAK GETİRDİKLERİNİ BELKİ KASİTLİ DEĞİL AMMA MAAL ESEF MANA
YOKSUNLUĞU İLE DAHA İYİ BİLİYORUM ZANNI BEŞ DUYGUNUN ETKİSİ İLE HAKİYKATLERİN DIŞINA ÇIKILMIŞ AKILCI
DİN İHDAS EDİLMİŞ. BUNA RAĞMEN EHLİ TASAVVUF HER ZAMAN MANANIN KORUYUCUSU OLMUŞTUR. MAALESEF
MATERYALİST İLİM ERBABI İLE EHLİ HALİN ÇELİŞKİLERİ HİÇ BİTMEMİŞTİR. ÖYLE GÖRÜLÜYORKİ ALLAH'U ÂLEM
BİTMEYECEKTİRDE!

ZAMANIMIZDA EMRİ İLAHİYEYE UYGUN YAŞAMAKTA GÜÇLÜK ÇEKMEYEN BUNALIMA GİRMEYEN İSTİSNA’İ EHLİ İMAN
VE EHLİ AŞK GÖRÜLÜYORSA NEDENİ İLMİ ZAHİRİDE DIŞLAMADAN VEHBİ İLİM NASİBLİLERİNİN KAYITSIZ VE
ŞARTSIZ GERÇEK MÜRŞİDE TESLİMİYYETLERİ İLEDİR!

VAZİFEM NEDENİYLE RABBIMIN KULLARINA LUTFETTİĞİ RAHMETİNİ İDRAK ETTİĞİM KADARI İLE YAZDIĞIM ESERLERDE
İZAHINA ÇALIŞTIĞIM ALLAH KELAMI HAZRETİ KURANA UYGUN HAYATIYLA KUR’ANIN TEFSİRİNİ YAŞAYAN
PEYGAMBER EFENDİLERİMİZİN ÖRNEK YAŞANTILARINI BU ABDİ ACİZ ÖZETLEMİYE ÇALIŞACAĞIM İNAYET ALLAHTAN!

TEK DİN VARDIR İSMİ İSLAMİYYETTİR!

1: SEMAVİ VE TEVHİT DİNİ OLARAK HAZRETİ ALLAH IN BİLDİRDİĞİ CÜMLE PEYGAMBERLERİMİZ EFENDİLERİMİZİN
TEBLİĞ EYLEDİKLERİ TEK DİN VARDIR ODA İSLAMİYYETTİR!

PEYGAMBER EFENDİLERİMİZ DİN GETİRMEDİLER İSLAMİYYET ÜZERE GELDİLER ŞERİAT GETİRDİLER CÜMLESİ
ŞERİATLARI İLE BİLİNİRLER VE TANINIRLAR!

ŞERİATLAR BİRİ DİĞERİNİ İPTAL ETMEZ.

SONRA GELEN ŞERİATLAR EVVEL GELEN ŞERİATLARI İPTAL ETMEZ SONRA GELEN ŞERİATLAR DAHA KEMALATLI
KULLARA BAHŞEDİLEN HAZRETİ ALLAHIN ZAMANA GÖRE EMRİNİN KULUN YAŞANTISINDA RAHMETİ İLAHİYENİN KULUN
FERAHLIKLA YAŞAMASINA UYGUN İLAHİ İŞTİHADIDIR SONRAKİ GELEN ŞERİATI SEÇME KULUN BİLGİ VE ĞÖRGÜSÜ
İLE GÜZELLİKLERE HAYRAN OLMA MEZİYETİNDE GÖRÜLÜR!

7
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HİKMET MÜĞMİNİN KAYIP MALIDIR NEREDE BULURSA ALSIN...

BUYURDU PEYGAMBERİMİZ EFENDİMİZ GÜNAHI KEBAİRLE İLGİSİZ CÜMLE GÜZELLİKLER ZAMANA GÖRE KUL İÇİN
YARATILDI GAFİL OLMA ARA BUL...

PEYGAMBER EFENDİLERİMİZİ İLAHLAŞTIRMAK BİRİ BİRİNDEN ELÇİLİĞİNİ FARKLI GÖRMEK HAZRETİ ALLAHIN
KURANDAKİ EMRİNE TERS DÜŞER ÇÜNKÜ MEZİYYETLERİ BİLGİLERİ GELİŞ VE GİDİŞLERİ ŞAHSİĞ MEZİYETLERİ
VE GÜÇLERİ İLE DEĞİLDİR CÜMLESİ TERTİBİ TANZİMİ İLAHİNİN HALK ETMESİDİR!

SAMİMİYYETLE TABİĞ OLANLAR MAHRUM OLMAZLAR PEYGAMBER EFENDİLERİMİZİN GETİRDİKLERİ ŞERİATLARI İLE
İSİM ALIRLAR.

ALLAH'IN VARLIĞINA PEYGAMBERİNİN HAK ELÇİ OLDUĞUNA ŞAHİTLİK ETMEK

BİR OLAN HAZRETİ ALLAHI LİSANEN KABUL EDEN BEŞER ÖLÇÜSÜNE GÖRE MÜSLÜMANDIR, İSLAMDIR,
PEYGAMBERİNİN GETİRDİĞİ EMRİ İLAHİYE UYGUN YAŞIYAN MÜĞMİNDİR! SAVUM, SALAT, HAC, ZEKÂT MÜĞMİN
OLMANIN VE DERVİŞ OLMANIN SIFATLARINDAN OLUP EMRİ İLAHİDİR, İSLAMIN ŞARTI DEĞİLDİR! KELİMEİ ŞAHADET
İSE İMANIN ZİRVESİ OLUP BU SIFATI TAŞIYANLAR GERÇEĞİN VE AMENTÜYE İMANIN ALTI ŞARTININDA GERÇEK
ŞAHİDİDİRLER!

ALİ İMRAN SURESİNİN ALLAH IN VARLIĞINA İŞARET EDEN ŞEHADETLE İLGİLİ AYETLERİNDE

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

ŞEHİT ALLAHU ENNEHU LA İLAHE İLLA HÜVE VE’L-MELA-İKETÜ VE ÜLÜ’L İLMİ KÂİMEN Bİ’L- KISTI “

ALLAH -I AZİMÜ ŞAN KENDİ VARLIĞINA ŞAHİT, MELEKLER ALLAH'IN VARLIĞINA ŞAHİT ÜLÜ'L İLİM ŞEKLİNDE TAVSİF
EDİLEN VE BU YOLDA MESAFE KATETMİŞ OLANLAR, ALLAH TAN BAŞKA İLAH OLMADIĞINA GERÇEK ŞAHİTTİRLER!

BU İMAN ÜMMET OLARAK ÇOĞULU KAPSAMIŞ İSE O ÜMMET ŞAHİT ÜMMETTİR!

MÜĞMİNLER, MÜTTAKİLER VE EHLİ HAKİYKAT, ELÇİLERİ BİR BİRİNDEN AYRI GÖRMEDEN CÜMLE ALLAH
ELÇİLERİNİNDE ŞAHİDİDİRLER!

İSLAMIN ŞARTI BEŞ DEDİK, ÖLÇÜYÜ KAÇIRDIK...

HAZRETİ ALLAHA KULLUKTA NOKSANLIK OLMASIN TEŞVİKİ VE VAZİFE YAPIYORUM ZANNI İLE

(HUCURAT SURESİ 14. AYET'İ)

GÖRMEZLİKTEN GELEREK İSLAMIN ŞARTI BEŞDİR DENİLDİ; BU GÜN DAHA BARİZ GÖRÜLÜYORKİ BU EMRİ İLAHİNİN
NEREDE İCRA EDİLECEĞİNİ BİLEMEDİĞİMİZDEN ÜMMETİ MUHAMMET TOPLUMLARINDA İSTER İSTEMEZ BİRİ BİRİMİZE
GAYRI İHTİYARI KÂFİR DEDİK HAZRETİ ALLAH'IN BİLDİRİSİNE TERS DÜŞTÜK. KARDEŞLERİMİZLE
CEHLİMİZDEN DÜŞMAN OLDUK FİTNENİN DOĞMASINA SEBEB OLDUK;

ÇARPIK DÜŞÜNCENİ DÜZELTMEDİKCE DİYALOG KELAMI GÜLÜNÇ OLUYOR!

KENDİMİZDEN BAŞKASINI MÜSLÜMAN KABUL EDEMEDİK EDMEKTE İSTEMEDİK CÜMLE PEYGAMBER


EFENDİLERİMİZİN ÜMMETLERİNİ TERS TUTUMUMUZLA ÜMMETİ MUHAMMEDE DUŞMAN KILDIK BU YANLIŞ
DÜŞÜNCELERİMİZLE ALLAHIN YARATTIĞI GÜZELLİKLERDEN ÜMMETCE MAHRUM EDİLDİĞİMİZİ ALLAHTAN VE
RESULÜNDEN UZAKLAŞTIĞIMIZI GÖRDÜĞÜMÜZ KADARI 8İLE ANLAMAYA BAŞLADIK ZAMAN ZAMAN DAHA İYİ
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ANLAŞILIP ÜMMETLER ARASI GEÇMİŞ KABAHATLERİ BAŞA KAKMADAN DİYALOG YOLLARI ARAYACAĞIZ İNŞAALLAH.

BU HADİMÜL FUKARA YAŞANTIMDA ANLADIMKİ! MANA TANIMAYAN VE ZAHİRDEKİ ZUHURUN BELLİ MADDESİ İLE YETİNEN
EMRİ İLAHİLERİ BEŞERİ BEŞ DUYGUSUNUN MAHKÛMU KILAN MADDENİN FELSEFESİNDEN ÖTEDEKİ YOLU GÖREMEYEN
MATERYALİSLERİN, YARATILAN GÜZELLİKLERİ DIŞLIYARAK, ZAMANINDA YAPILMASI GEREKLİ OLAN İÇTİHATTAN
YOKSUN, KATI KURALLARIN MAHKÛMU İLİM SAHİPLERİNİNDE MEDENİYYETE VE TEKNOLOJİYE, CUMHURİYETE,
DEMOKRASİYE, İNSAN HAKLARINA NEDEN TERS DÜŞTÜĞÜNE TASAVVUFİ YAŞANTIM VE HAKİYKAT GÖRGÜLERİMLE
MUTTALİ OLDUM. BU HAL VE AHVAL İÇ AÇICI OLMAYIP BU HALE İLTİFAT ETMEYEN HAKİYKATIN GERÇEĞİNİ
YAŞAYANLARIN ÜZÜLMEMELERİ MÜMKÜN DEĞİL BU ANORMAL YAŞAYIŞINDA CAHİLİN HAZRETİ ALLAH'I SUÇLADIĞINI
GÖRÜRSÜN ELBETE BUNA HAKKI YOK ZİRA BU TERS BİLGİ YAYIĞINDAN YAĞ ÇIKMAZKİ ÇIKAR AMMA YAĞLI YOĞURT
KOYDUN İSE YALNIZCA YAĞLI AYRAN ÇIKAR...

NURU MUHAMMEDİ!

NURU MUHAMMEDİYİ DE YANLIŞ ANLADIK, PEYGAMBERİNİ İLAHLAŞTIRARAK ALLAH ELÇİLERİNİ YARIŞTIRAN ÜMMETLERİN
GÜNAH BATAKLIĞINA ÜMMETİ MUHAMMET OLAN BİZLERDE DÜŞTÜK!

ŞU GERÇEĞİ İYİ BİLELİM PEYGAMBER EFENDİLERİMİZ KENDİ KENDİLERİNİ YARATMADILAR Kİ MEZİYETLERİNİ


ŞAHSİYETLERİNE ÖLÇÜ OLARAK DEĞERLENDİRELİM?

DİKKAT! (LAİLAHE İLLALLAH'IN MANASINA TERS DÜŞÜYORUZ! ZİRA PEYGAMBERİMİZ EFENDİLERİMİZİN CEMİSİNDE ZUHURU
GÖRÜLEN GÜZELLİKLERİ VE GÜÇ KUVVETİ HAZRETİ ALLAHA MALETMEK GERÇEĞİN VE HAKİYKATIN ASLIDIR GAYRISI
ŞİRKTİR.

NURU MUHAMMEDİ ÂDEM SAFİYYULLAHTAN BAŞLAR CÜMLE PEYGAMBER EFENDİLERİMİZDE ZUHURU GÖRÜLEN VE
KIYAMETE KADAR DEVAM EDECEK OLAN HAZRETİ ALLAHIN UMUMA ŞAMİL RAHMET SIFATININ TECELLİSİDİR! HİÇ ŞÜPHEN
OLMASIN NURU MUHAMMEDİ BU ZAMANDA YOK DEMEK KÜFÜRDÜR VE HAZRETİ ALLAH A ZULÜM İSNAD ETMEKTİR BU
NOKSANLIK VE KÜSTAHLIKTAN RABBIMA SIĞINIRIM...

CÜMLE PEYGAMBER EFENDİLERİMİZDE,

CÜMLE EVLİYA ULLAHTA, CÜMLE VELİYULLAHTA, CÜMLE MÜĞMİN VE MÜTTAKİ KULLARINDA, ŞÜHEDASINDA CEMİ DİNİ
İSLAMDA TECELLİ VE ZUHURU GÖRÜLEN NURU MUHAMMEDİDİR KIYAMETE KADAR DEVAM EDECEKTİR GERÇEĞİ BÖYLE
GÖR VE İSLAMI YAŞA!

AKIL...

AKILCI DİN OLMAZ DİN NAKLİDİR...

NAKİL PEYGAMBER EFENDİLERİMİZİN ŞAHSİYETLERİNDE ZUHUR EDEN VAHİY = EMRİ İLAHİDİR VAHYİ İLAHİ DIŞINDA
AKLIN ÜRETTİĞİ DİN OLAMAZ AKLIN ÖLÇÜSÜNÜN ZAMANA GÖRE UFKU VARDIR HAZRETİ ALLAHIN LUTFETTİĞİ VAHYİ İLAHİ
OLAN MUHKEM VE MÜTEŞABİH AYETLERİN ÖLÇÜMÜNE AKIL MUKTEDİR KILINMAMIŞTIR! EŞERİ İLMİN YERİ AKIL VE
MANTIKTIR AKIL İSE CEVHERDİR VEYA ARAZDIR DEDİLER. HAZRETİ ALLAH'IN BENİ ÂDEMİN İNSAN OLMASI İÇİN LUTFETTİĞİ
RAHMETTİR... BEŞERİN AKLI ALLAHIN BİLGİSİNE EŞDEĞER DEĞİLDİR. GÖKTEKİ VE YERYÜZÜNDEKİ AYETLERİN ZEVKİ İLE
HALİKİ ZÜLCELALİN VARLIĞININ TENEZZÜLEN ZUHURUNU CÜMLE EŞYADA MÜŞAHEDE EDEREK BEN BATANLARI SEVEMEM
DİYECEK İMANA SAHİB KULLARINA, RAHMET OLARAK BAHŞETTİĞİ AKIL NE KADAR EĞİTİLSEDE İBADET VE TAATTAKİ
HİKMETLERİ, RAHMETİ İLAHİYEYİ ÖLÇME ÖLÇÜSÜNDEN MAHRUMDUR... VAHİYLE GELEN EMRİ İLAHİLERİ ÖLÇEMEZ...

9
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AKLI BEŞ DUYGUNUN ÖTESİNDE ZORLAMA BUNA HAKKIN YOK...

AKLIN HAZRETİ ALLAHIN VARLIĞINI FİİLİ SIFATLARDA İDRAK ETMESİ YETMİYORMU? (İDRAKİ MEALİ BU KÜÇÜK AKLA
GEREKMEZ ZİRA TERAZİ BU KADAR SIKLETİ ÇEKMEZ )DİYEN ZİYA PAŞA NE GÜZEL İFADE ETTİLER.

AKLI OLMAYANIN DİNİ YOKTUR!

AKLIN VAHİYLE GELEN EMRİ İLAHİLERİ YETERİ KADAR ÖLÇME KABİLİYETİ YOKTUR OLAMIYACAKTIRDA... İYİ BİLESİN Kİ
EMRİ İLAHİYYENİN DIŞINA ÇIKMIYASIN!

İBADET VE TAATLARDA AKLIN ZEVKİ OLAMAZ VAR İSE İMANIN HAZZI VE ZEVKİ VARDIR!

HAYLİ ZAMANDIR BEŞER AKILCI DİNİN YERSİZ SIKLETİNİ TAŞIYOR VE MAALESEF YAŞIYOR DEMEK CAİZ İSE YAŞIYOR!

HAZRETİ ALLAHIN RAHMETİ SONSUZ. KULLARINA OLAN MERHAMETİ SONSUZDUR!

İŞTE BİLEREK BİLMEYEREK KULLUKTA GÖSTERDİĞİMİZ SAMİMİYETLER BAŞKALARININ ÖLÇÜSÜNE UYMASADA İNDİ
İLAHİYEDE KABUL OLUP RAHMET OLUYOR HİÇ ŞÜPHEN OLMASIN.

KAZA VE ŞEHADET...

PEYGAMBER EFENDİLERİMİZİN VAHİYLE GETİRDİĞİ EMRİ İLAHİYELERE UYGUN YAŞAYAN KULUN İCRAATLARINDAKİ
SAMİMİYETLER İSE ÖLÇÜYE ALINMAZ NA MÜTENAHİDİR!

DÜNYA RAHMET VE MAĞFİRET YERİDİR. CEZA YERİ DEĞİLDİR KAZA YERİDİR. KAZA KADERİN YAŞANILAN BU ÂLEMDE
ZUHURUDUR! KAZA KULUN TİYNETİ VE İCRAATININ NOKSANLIĞININ İCABININ ZUHURU GİBİ GÖRÜLÜRSEDE KULUN O
KADARCIK DAHLİ VARDIR AMMA KAZA, KADER HAZRETİ ALLAHIN YED’İ KUDRETİNDEDİR! İMANIN BU BASAMAĞINA
ÇIKABİLMEK İÇİN ACABASIZ İMAN İSTER! BU İMANDAN DAHA YÜKSEK BASAMAK, KULUN ÖLDÜKTEN SONRA TEKRAR
DİRİLECEĞİNE İNANMASIDIR!

İMANIN ZİRVESİ VE ÖZÜ BÜTÜN RAHMETİ KABSAYAN HAZRETİ ALLAHIN VARLIĞINA BEŞERİN KULLUĞUNDAKİ
SAMİMİYYETİ KADAR ŞAHİD OLMASIDIR MENSUBU OLDUĞU ALLAH ELÇİSİNEDE ŞAHİD OLMAK İMANIN ZİRVESİDİR
ALLAH BU İMAN ZİRVESİNİ CÜMLE KULLARINA İHSAN ETSİN ÂMİN!

HENÜZ İKRARI KELAMI İLE ALLAHIN VARLIĞINI KABULLENMİŞ İSLAMA YENİ GİREN KULA İSLAMIN BEŞ ŞARTI VAR DİYE
YAKINLARIMIZI DAHİY GERÇEKLERE DÜŞMAN ETTİĞİN GİBİ YENİ İSLAMI KABUL EDEN KİŞİYE KELİMEİ ŞAHADETİ
SÖYLETMEYE ZORLAMAK GÜLÜNÇ OLDUĞU GİBİ AÇIK VE SARİH TEFSİRE DAHİ MUHTAÇ OLMAYAN HAZRETİ KURANA TERS
OLMUYORMU!

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

BEDEVİLER DEDİLERKİ İMAN ETTİK. DEKİ SİZ İMAN ETMEDİNİZ, AMA MÜSLÜMAN OLDUK DEYİN, İMAN
HENÜZ KALBLERİNİZE YERLEŞMEDİ. (HUCURAT 14. AYET)

MUHTEREM HOCAM BU AYETİN NERESİNDE İSLAMA YENİ GİREN BİR KULA İSLAMIN ŞARTI BEŞTİR TELKININI VE İMANIN
ZİRVESİ OLAN ŞAHADETİ UYGUN GÖRDÜĞÜN YERİ GÖSTEREBİLİYORMUSUN GÖSTEREMESSİN ZİRA HAZRETİ ALLAHIN
BİLDİRİSİNE UYMUYOR EL İNSAF.

10
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

CÜMLE KULLARIN GERÇEĞİ BİLEREK ŞAHİT OLMASI HER İMAN SAHİBİNİN ZEVKİ VE HAZZIDIR.
BU TÜRLÜ ŞAHİTLİK MUTASAVVİFİNDE VE TASAVVUFU YAŞAYAN EHLİ AŞKIN YAŞANTISINDA VE İCRAATINDA
MÜŞAHEDE OLUNUR BU GERÇEKLERDEN UZAK KALMAYASIN!

KESİN KES HİÇ BİR KULA İLA NİHAYE GÂVUR, KÂFİR, GAYRI MÜSLÜM DAMGASI VURMAYA HAKKIMIZ YOK UMULUR Kİ
ALLAH'IN VARLIĞINA İMAN EDER. BAŞKA ÖLÇÜ YALNIZ VE YALNIZ HAZRETİ ALLAH A MAHSUSTUR!

İYİ HATIRLARIZ Kİ BİZLER ÜMMETİ MUHAMMET OLARAK ALLAH' A İNANAN BAŞKA PEYGAMBER EFENDİLERİMİZİN
ŞERİATINA TABİĞ OLANLARA GAYRI MÜSLÜM, KÂFİR DEMEYİ GERÇEĞİ BİLEMEDİĞİMİZDEN,

ALLAH'A İNANAN HAZRETİ MUSA ALEYHİ SELAMIN ŞERİATINA TABİĞ OLANLARA, İSA ALEYHİ
SELAMIN ŞERİATI İLE İŞTİGAL EDENLERE BİLEMEDİĞİMİZDEN;

ALLAH'A İNANSIN İNANMASIN CÜMLESİNE KÂFİR DAMGASINI VURURKEN İSLAMA HİZMET


EDİYORUZ KIVANCI BİLEMEDİĞİMİZİN ÜRÜNÜ ZEVKİMİZDİ.

BU GÜN DAHA İYİ ANLADIKKİ BU YANLIŞ İTHAMLAR CEHLİMİZDENMİŞ!

BU ÇARPIK BİLGİLERLE AYNİ TEDRİSATA DEVAMDA İSRAR EDEN VE ULEMA YETİŞTİREN TEDRİSATIN DEĞİŞİMİ
ÜMMETCE ÖZLEMİMİZDİR MESULLERİNDEN İLGİ BEKLİYORUZ LUTFEN.

DAHA NE BEKLENİYOR BİLMEM YOK İSE BU RAHMETİNDE ALIŞA GELDİĞİMİZ GENE KÂFİR VE GÂVUR DEDİĞİMİZ
TOPLUMLARDAN İTHAL OLUNMASIMI BEKLENİYOR!

EL İNSAF! KEHANET DEĞİL, BU GİDİŞLE ÖYLE OLACAĞA BENZİYOR!

ALLAH İÇİN TESLİMİYET:

MÜBAREK KARDEŞİM NURU AYNIM EZELİ ERVAHTAKİ İHSAN EDİLEN MURATLIĞININ KADRİNİ BİLDE DÜNYADAN
GİDİŞİN MURADI İLAHİYEYE UYGUN OLSUN.

GAVSUL AZAM SEYYİD ABDULKADİR GEYLANİ HAZRETLERİNİN MANEVİ EVLATLARINA VASİYETİNİN ŞU KISMINI
EHLİ AŞKIN HAYATINDA TARİKİ MÜSTAKİYM ÖZÜ DİYE VERMEK İSTİYORUM;

MÜRŞİDE TESLİMİYETİN MEYYİTİN YIKAYICIYA TESLİM OLDUĞU GİBİ OLSUN! EVLADIM SANA İKİ ŞEYİ
TAVSİYE EDERİM!

1: FUKARAYA HİMMET, 2: EVLİYAYA HİZMET.

FUKARAYA HİMMET GÜCÜN NİSBETİNDE İHTİYACINI GİDERMEKTİR! DURUMUNUN MÜSADESİ KADAR YARDIM ETMEN.
GEREKİYOR YOKSA LAF EBELİĞİ YAPMA NASİHATLARIN AÇ ÂDEME ZULÜM OLUR!

EVLİYAYA HİZMET HAZRETİ MEVLAYA VERDİĞİN SÖZE SADAKAT GÖSTERMEN MANEVİ VAZİFESİNE GÜCÜN
NİSBETİNDE YARDIMCI OLMAKTIR ÖLÇÜSÜ YOKTUR. DİKKAT EDECEĞİN HUSUS EVLİYAYI İLAHLAŞTIRMADAN
SAMİMİ ALLAH'A GİDEN MANEVİ YOLDA TAŞIDIĞI YÜKÜ HAFİFLETMEK KASDİ İLE HİZMETTİR.

BU ÖLÇÜLERİ İLMİ ZAHİRDEN SORMA YAŞAMIYORKİ ANLATSIN O ZATI MUHTEREMDEN DE İSTİFADE EDECEKSİN
AMMA MANA VE AŞK YOLUNDA DEĞİL ONLAR KURANDA ALLAH BİLDİRİSİ OLDUĞU HALDE BU MANAYA UZAK
DURURLAR TEDRİSATLARININ VE İMANLARININ İÇİNDE TERTİBİ İLAHİ OLAN EVLİYAYA VE SENİN ZEVKLE MESRUR
OLDUĞUN HALAKAYI ZİKRE YER YOKTUR! HAZRETİ ALLAH ONLARIDA MANA YOKSUNLUĞUNDAN KURTARIP ZÜL
CENAHİN EYLESİN ÂMİN!

HELE ZAMANIMIZDA ANLATMAYA ÇALIŞTIĞIM BU HALLER MENSUB OLACAĞIN O ZATI MUHTEREMDE MEVCUD DEĞİLSE
MÜNTESİP OLMADAN DİKKAT ET HAREKETLERİ SENİN MİZACINA UYMUYORSA SAKIN O ZATA MÜNTESİB OLMA.
11
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

MÜNTESİB OLDUKTAN SONRA BİR DAHA ÖLÇÜYE HAKKIN YOK HAZRETİ ALLAH GÜCENİR ÇÜNKİ SÖZ ALLAH A
VERİLİR!

MEZHEBİN VE MEŞREBİN...

MEZHEPLERİN VE MEŞREPLERİN AYRI İMİŞ GİBİ GÖRÜNÜMÜ KİŞİLERİN DEĞİŞİK MİZAÇLARINA GÖRE TANZİM
EDİLMİŞTİR HAKİYKATTA AYNIDIR KÖK BİRDİR.

KÜLLÜ TARİKUN VAHİDÜN

MUHAMMEDİ ŞERİATINDAN ZUHUR EDEN TARİKATLARIN ZUHUR MERCİ’İ BİRDİR KÖK HAZRETİ RESULİ EKREM
EFENDİMİZDEDİR.

HULEFAİ RAŞİDİN EFENDİLERİMİZİN MİZAÇLARINI AYRI AYRI EHLİ TARİKİN ASLINDA MÜŞAHEDE EDİLE
GELMİŞTİR... ŞÖYLE Kİ

ENE MEDİNETÜN ALİ BABUHA

BEN İLİM ŞEHRİYİM ALİ KAPUSUDUR PEYGAMBER EFENDİMİZİN BU BİLDİRİSİ BÜTÜN TARİKATLARIN DUHULÜNÜN
GEREKLİ OLDUĞU MERCİ’İ GÖSTERİYOR. BU HADİSİ ŞERİFİN MANASINA BİL CÜMLE EHLİ TARİKİN UYMASI LAZIM
GELDİĞİ İDDİA EDİLSE DE. TARİKİ NAKŞİYEDEN NASİBİNİ ALMIŞ KARDEŞLERİMİZİN EBU BEKİRİ SIDDIK. (R.A.)'DAN
HAZRETİ RESULULLAH S.A.V. EFENDİMİZİN İLİM ŞEHRİNE DUHUL ETMELERİ DE ELBETTE GERÇEKTİR YADIRGANMAMALI
HAZRETİ ALLAH CÜMLESİNİN EMEĞİNİ ZAYETMESİN DERGÂHI KADİRİYE VE RUFAİYEDEN ZUHURU KOL GALİBİYİ DE
MEŞREBİ ALİ KERREMULLAHI VECHE EFENDİMİZDEN İLİM ŞEHRİNE DUHUL EDER VE BİL CÜMLE GERÇEK
DERGÂHLARI KIYAMETE KADAR BU ŞERAİTLER DÂHİLİNDE DEVAMLI KILSIN ÂMİN.

TARİKATLAR ARASI BENCİLLİK NEDENİNDEN BAŞKA YÖNÜ OLMAYAN NAHOŞ SÖZLER SÖYLENİR HAKİYKATI BILEMEYEN
CAHİLİN SÖZÜDÜR MALUMATIN OLSUN İÇİN BİLDİRİYORUM; SİZİN TARİKİN NİHAYETİ BİZİM TARİKİN BAŞIDIR
DERLER ÇALIŞIP KAZANMADAN KAZANÇ ARAYAN ZAVALLILARIN TAKTİĞİ TASAVVUFDADA BU ZAHMETSİZ KAZANCI
HAYAL EDERLER... HAKİYKATLE İLGİSİ OLMAYAN KELAM ÜRETİRLER.

ÖRNEĞİN: MELAMİLİK MAKAMDIR BU MAKAMI TARİKAT GİBİ GÖSTERENLER HATA EDERLER. EHLİ
HAKİYKATIN TASAVVUFİ YAŞANTISINDA NEŞVİ NEMA BULANLARA BU MAKAMIN MÜJDESİ VERİLİR.

BU ABDİ ACİZE DE BU MAKAMIN VERİLMESİ İLE TALTİF OLUNDUM. MAKAM DİYE VERİLDİ DERGÂH DİYE
DEĞİL!

VAZİFELİ KARDEŞLERİME UYARILARIM:

DERGAHLÂRDA VAZİFESİ OLAN KARDEŞLERİMİZİDE BU PRENSİBLERDE UYANIK EYLESİN ÂMİN...

BU ABDİ ÂCİZ İNTİSABIM 56 SENEYİ BULDU YARIM ASIRI GEÇEN TASAVVUFİ TECRÜBEM VE YOL BÜYÜKLERİMDEN
EDİNDİĞİM BİLGİLERİMLE DERİM Kİ HAZRETİ ALLAH'A KUL HABİBİNE LAYIK ÜMMET OLMAK KASTİN OLSUN;

NEFSİNDE VARLIK, GURUR, KİBİR VE BENCİLLİĞE GİDEN YOLLARI HİÇ AÇILMAYACAK GİBİ ZORDA OLSA İRADENLE TIKA.

RIZKINI TEMİN ETMEN İÇİN DAİMA KAZANCIN HELALINI SEÇ, KİMSENİN HAKKINA VE HUKUKUNA İRTİKAB ETME. HELE
MADDİ KAZANCINDA MÜŞTERİNİ KENDİNE RAMETMEK İÇİN DİNİNİ İMANINI KULLANMA YOLUNU SEÇMEYESİN, SEBEB NE
OLURSA OLSUN YALAN SÖYLEME.

KİMSEYİ KOĞ GIYBET ETME ZARARINA MUCİP OLSADA DOĞRULUKTAN UZAKLAŞMA YOL BÜYÜKLERİNE KARŞI SEVGİ
MUHABBETLE HÜRMET VE HİZMETTE KUSUR ETME, YAŞCA BÜYÜKLEREDE HÜRMET GÖSTER.

12
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HAZRETİ RESULULLAH (S.A.V.) BUYURDULAR Kİ! İKİ MASUMUN AHINDAN KAÇININ MASUM KİMDİR YARESULLULLAH?

1: YETİM - 2-SANA EMANETİ İLAHİ OLAN AİLENDİR VE YİNE BUYURDULARKİ ALLAH DE DOSDOĞRU YÜRÜ...

SIRATI MÜSTAKİM ÜZERE OL. YOL BÜYÜKLERİMİZİN BİLDİRDİĞİ YOKLUK KAPUSU RAHMETİ İLAHİYEYE NAİL OLMAK
İSE MURADIN İŞTE EN KISA RAHMET YOLU!

MANAYA DÖNÜK GÖNLÜNÜ BU YOLDA SEBÂTKAR EYLE BU KAPUDA SEBATI TASDİK OLANLARDAN OLASIN. ÂMİN!

GÜCÜN NİSBETİNDE EBEDİ HAYAT Kİ AHİRET NİĞMETİNİ ELDE ETMEYE ÇALIŞ DÜNYA NİĞMETLERİNİDE MEŞRU
YOLDAN SAKIN İHMAL ETME DÜNYA VE AHİRET NİĞMETLERİ SADIK, MÜĞMİN VE MÜTTAKİ KULLAR İÇİN
HALKEDİLDİ BU GERÇEĞİ GÖR SAKIN GAFİLLERDEN OLMA.

MADDEDE BULUNAN GÜZELLİKLERDE MANA YIPILTILARI GÖRÜLSEDE CÜZİDİR, FERİDİR YALNIZ BU KADARCIK YIPILTI
İÇİN NEFSİ İHTİYAÇ VE DUYGULARININ TAMAMINI MADDEYE YANİ DÜNYA HAYATINA HASRETME EBEDİ İSKÂNINA
AYRILAN SONSUZLUK ÂLEMİNİ İHMAL EDEN ZAVALLILARDAN OLMAYASIN!

SİZİN EN HAYIRLINIZ DÜNYA İÇİN AHİRETİNİ AHİRETİ İÇİN DÜNYASINI TERK ETMİYENDİR

HİTABI PEYGAMBERİYİ İYİ ANLA

BEN BATANLARI SEVEMEM DİYECEK KABİLİYETİN EZELDE VERİLDİ GÖNÜL BAHÇENDE SENİ BEKLİYOR SON NEFESİNE
KADAR MÜDDETİN VAR. LUTFEDİLEN BU İMKÂNI İYİ KULLANMAYI BİL ZAMAN GEÇİYOR NAZLANMA!

HAZRETİ ALLAH A SÖZ VERDİĞİN EVRADINI VE ESKARINI İHMAL ETME MUHABBETLE DEVAM EYLE ÖMRÜNÜN SONUNA
KADAR SADAKATINI GÖSTER ALLAH I ZİKRETMEK CEMİĞ KULLARA BAHŞEDİLMİŞ RAHMETİ İLAHİYEDİR FARZI AYINDIR.
EVRADIN VE ESKARIN İSE ALLAH ELÇİLERİ VASITASI İLE CEMİ KULLARINA LUTFEDİLEN İSTİSNA’İ RAHMETİ
İLAHİYYEDEN MANEVİ RIZIKTIR SADIK KULLARINA İHSAN EDİLEN TANZİMİ VE TERTİBİ İLAHİYEDİR BU RAHMETİ
İLAHİYYEYE HİSSEDAR OLMAN EZELİ ERVAHDAKİ BELİĞ TASDİKİNİN TEKRARI İLE ZUHUR ETTİĞİNE HAMD EYLE
RAHMETİ İLAHİYEYE DÜNYA HAYATINDADA İHSAN EDİLDİ SADIK OL!

SİZ ALLAH'IN RIZKINDAN YİYİNİZ

HİTABINI BAŞKA BAŞKA YERLERDEMİ ARIYORSUNUZ BAĞA BAKKİ ÜZÜM OLSUN ÜZÜM YEMEYE YÜZÜN OLSUN!

ŞUNU İYİ ANLA MANA KÖRÜ MANAYA NASIL BAKAR İSE ALLAH A BAKIŞ ÖLÇÜSÜ DÜR. ALLAH TA O MANA KÖRÜNE ÖYLE
BAKAR... BAKMAYI EHLİNDEN ÖĞREN ŞAŞILIKTAN KURTUL!

ALLAH A ŞAŞI BAKMAK TEVHİDİ BOZAR ŞİRKTİR.

BİZ ALLAH TAN GELDİK ALLAH'A GİDİYORUZ BİZ ONUN BİR PARÇASIYIZ GİBİ SÖYLENEN KELAMLARIN İLMİ TEVHİT VE
AMELİ TEVHİDE UYGUN OLMADIĞINI BİLMELİSİN;

ZATİY SIFATLARINADA UYGUN DEĞİL...

HAZRETİ KURANDA İTİKADIN ÖZÜ İKİDİR, İLMİ TEVHİT, AMELİ TEVHİTTİR ŞÖYLE İZAH EDİLİR:

NAFİ İLİM: DÜNYADA VE AHİRETTE İŞE YARAR İLİM, AMELİ SALİH ERKEĞİ SALİH KADINI SALİHA KILAN AMELLİRDİR!

13
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ŞERİATI İLE YÜKÜMLÜ OLDUĞUN PETGAMBERİNE DAHA ÇOK HÜRMET EDİYORUM ZANNI İLE YANLIŞ EDİNDİĞİ
ÇARPITILMIŞ BİLGİSİ İLE DİĞER PEYGAMBER EFENDİLERİMİZİ AŞŞAĞLAYICI DÜŞÜNCE VE TUTUMLARDA
OLMAYASIN. BU DÜŞÜNCE VE TUTUMUNLA EMRİ İLAHİYEYE TERTİBİ VE TANZİMİ İLAHİYEYE TERS DÜŞÜYORSUN.

ALLAH ELÇİLERİNİ BİRİ BİRİNDEN AYRI GÖRMEK EMRİ İLAHİYEYE VE TERTİBİ İLAHİYEYE AYKIRIDIR VE İMANIN
ŞARTLARINADA MUHALEFETTİR.

BİAT, BİATI RESULULLAHTIR!

DERGÂHIMIZ HER YÖNLÜ DÜŞÜNEN ÂDEME AÇIKTIR. BİAT ETMEDEN ANLATTIĞIMIZ İSLAMI VE İSLAMIN ÖZÜ VE
MANASI OLAN İZAH ETTİĞİMİZ TASAVVUFİ PİRENSİPLERİN DIŞINA ÇIKMAMAYA GAYRET ETMESİ ALLAH'A VERDİĞİ
AHDİN SADAKATINI GÖSTERİR! BİAT BİATI RESULULLAHTIR.

MÜRŞİDİN KENDİ ADINA ALDIĞI BİATLAR PEYGAMBER EFENDİMİZE OLAN VEKÂLETİ


NEDENİYLEDİR!

MÜRŞİTTEN GAYRI KİMSE PEYGAMBERİNİN VEKÂLETİNİ TAŞIYORUM İDDİASINDA BULUNAMAZ ŞAYET BU


DÜZENBAZLIĞA BİLEREK CÜRET EDERSE MÜNTESİB OLANLAR SAMİMİYYETLERİ KADAR BİR YIPILTI GÖRSELERDE
MANALARI NA EHİL TARAFINDAN ÖLDÜRÜLMÜŞTÜR. BU MANA ÖLÜMÜNÜN HESABI SAHTEKÂRLIĞA CÜRET
EDENLERDEN İNDİ İLAHİDE SORULACAKTIR...

HALİFE, NÜKEBA, NAİB, GİBİ VAZİFELİLERİN DERS VERME SELAHİYYETLERİ VARDIR MÜRŞİTLERİNİN ADINA! ÇAVUŞ
VE DERVİŞİN İSE VAZİFE İSTEYENLERE VERDİĞİ VAZİFEYE TARİFE DENİRKİ ONLARIN ANLATTIKLARI TARİFE İSE
MÜRŞİDİNE MALUMAT VERMEDEN TAM DERVİŞLİK SAYILMAZ!

MAZUR SEBEBLERDEN DOLAYI DUYURULAMADAN SÖZ VEREN ZAT VEFAT EDERSE RAHMETİ İLAHİ O SADIK KULU
MAHRUM ETMEZ DİYE YOL BÜYÜKLERİM MÜJDE VERDİLER.

SIHHATINI BİLEMEDİĞİN DERGÂHIN MÜNTESİBLERİNE SAKIN BİZİM DERGÂHA GEL ANLAMINDA HATA YAPMAYASIN
ŞEYHLERİ GERÇEK İSE HER YAPTIĞIN TELKİN O ZAVALLININ MANASINDA TAHRİBAT YAPAR DERVİŞİN HAKİYKATA
KARŞI SAMİMİYYETİNİ BOZARSIN DİKKATLİ OL.

KİMSEYİ MENSUP OLDUĞU YERDEN OYNATMA DERVİŞ OLAN KİŞİNİN MANEVİ BEKÂRETİ İLE GELMESİ EVLADIR DAHA
SADIK OLUR.

GAVSUL AZAM ABDULKADİR GEYLANİ EFENDİMİZİN BU ABDİ ÂCİZE EMRİ VARDIR HALAKANIZA BAŞKA
DERGÂHTAN GELENİ ALMAYIN HALAKANIZ BOZULUR BUYURDU! DERVİŞİN KABULÜ MANEN VERİLİR İSE VEYA
İSTİHARE YOLU İLE GELİRSE YERİNDEDİR. İSTİHARE MÜRŞİDE ANLATILIR,

VAZİFESİNİN SIHHATİNDEN ŞÜPHE EDİLECEK BİR YERE BİAT EDEN SALİK MANEVİ PERİŞANLIKTAN
KURTULAMIYORSA İSTİHARE İLE HAZRETİ ALLAH A HALİNİ ARZ EDER VE SABIRLA BEKLER İNANCINDA SAMİMİ İSE
MAHRUM EDİLMEZ.

EVLASI SÖZ VERMEDEN BİAT ETMEDEN EVVEL İSTİHARE YAPMASIDIR!

İSTİHARESİNE MÜSBET CEVAB ALAN SALİKİN DERGÂHINI İLERİ GERİ ELEŞTİRMEYE HAKKI YOKTUR TEKRAR
EDİYORUM BİAT MERCİ’İ PEYGAMBER EFENDİMİZ DİR SÖZ HAZRETİ ALLAH A VERİLİR!

DERVİŞİN RÜYYASINI TABİR ETMEK ANCAK MÜRŞİDİNE AİTTİR. TABİR ETMEZ İSE TABİR ET DİYE İSRAR TERBİYE
DIŞIDIR. RÜYYALARIN TABİRİ EHLİNE VERİLEN HASLETTİR. TABİRİ İRTİCALENDİR VAHYİ İLAHİYENİN 46 CÜZİNDEN
BİR CÜZİDİR SALİK RÜYYASINI MÜRŞİDİNE ANLATIR MÜRŞİDİ BİR SAKINCA GÖRMÜYORSA KARDEŞLERİNİ TEŞVİK
KABİLİNDEN VE GAYRIYADA ANLATMASINDA SAKINCA YOKTUR. MANEVİ RÜYYAYI HAFİFE ALMAK İMANLA
BAĞDAŞMAZ.

14
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

MANEVİ RÜYYALAR BEŞERİN NEFSİ ÜRETİMİ OLAMAZ! RÜYYAYI YORMAK PEYGAMBER EFENDİLERİMİZE VE
VARİSLERİNE VERİLMİŞTİR. GAYRININ VAZİFESİ DEĞİLDİR YUSUF SURESİNDE BUYURULUR Kİ:

BİZ YUSUFA RÜYYA TABİRİNİ ÖĞRETTİK ONA HİKMET VERDİK BİZ DİLEDİĞİMİZE ÇOK HİKMETLER
VERİRİZ!

ŞERİAT DIŞINDA, TARİKAT, TARİKAT DIŞINDA MARİFET VE HAKİYKAT OLMAZ CÜMLESİNİN ANLAMI ŞERİATTIR.
EVVELCE İZAHINA ÇALIŞTIĞIM GİBİ

HAKİYKATIN ZAHİRE YANSIDIĞI ZAMAN ALDIĞI İSİM ŞERİATTIR!

İLAHİ HAKLARDA KULA HİÇ İMKÂN VERMEYEN BEYAN EDİLEN GÜNAHI KEBAİRLERDEN MADAĞ TÜM MANA
GÜZELLİKLERİNDEN KULU MAHRUM ETMEYE ÇALIŞAN, EHLİ TARİKİN, EHLİ AŞKIN, EHLİ ZİKRİN, EMRİ İLAHİYEYE
SADIK VE HAYRAN MUHİP, MÜTTEKİ, MÜĞMİN KULLARININ YAŞADIĞI HAKİYKATLERİ KÜFÜRLE İŞTİGAL
EDİYORLAR DİYE İTHAM EDEN, KURANI AZİMİ ŞANDAKİ MANA AYETLERİNE GÜLÜNÇ MANALAR VEREN ALLAH'IN
BİLDİRDİĞİ EVLİYAYI KABUL EDEMEYEN DAHA NİCE HAKİYKATLERE KARŞI ÇIKAN MATERYALİST! EHLİ ZİKRİN, EHLİ
AŞKIN, YOLUNU SARPA SARDIRAN İLİM VE NEFSANİ DUYGULARINLA ŞERİAT DİYE GÖSTERMEYE ÇALIŞTIĞIN ÇARPIK
FİKİRLERİNİ ZAMANIN KÜLTÜRÜNE AZ ÇOK MUTTALİ KİŞİLERE AVAZ, AVAZ KAHROLSUN ŞERİAT DEDİRTDİĞİN
MANASIZ PRENSİBLERİNİN MAHSULÜ YENİP YUTULMAYAN AKILCI MEYVELERİNİN VE GERÇEĞİ SAVUNUYORUM
ZANNIYLA NAHOŞ DÜŞÜNCELERİNİ GERÇEKMİŞ CESARETİ İLE İLANIN ZATINA BU HUSUSDA GÜNAH İŞLEDİĞİNİN
BİLİNCİNDE DEĞİLMİSİN?

GERÇEKLERİ YANLIŞ ANLAMANIZ NEDENİYLE MANEVİYATSIZ ŞERİATIN İCRAATINDA ALLAHIN EMRİNE VE


RESULÜNÜN TEBLİĞ EYLEDİĞİNE RİAYET ETTİĞİNİZİ SÖYLEYEBİLİRMİSİNİZ? AKILCILIKTAN ÖTEYE GİTMEYEN
MATERYALİST DÜŞÜNCELERİN ÜRETİMİ İLE TAKLİTTEN ÖTEYE YOL BULAMAYAN İMANA TAHKİKİ İMAN
DİYEBİLİYOR MUSUNUNUZ? HAZRETİ KURANI ŞAHİT GÖSTEREBİLİYOR MUSUNUZ? İTMİNANİ KALBE SAHİBİM
DEMEYE GÜCÜNÜZ VARMI? BAKARA SURESİ 3. AYETİNDE BUYURULAN GAYBE İMANI GÖNÜL BAHÇENDE
BULABİLDİNMİ? MANASINI MADDEDE GÖSTERMEYE ÇABA SARFETMEKLE GEÇEN EMEKLERİNİZİN TATMİN OLMAYAN
FAKAT OLUYORMUŞ GİBİ GÖSTERMEYE ÇALIŞTIĞINIZ BEŞ DUYGUDAN ÖTEYE GİTMEYEN ŞERİATIN
YASAKLANMASINDA DA MAZURMUSUNUZ? BU MEVZUDAKİ GÜNAHTA HİSSENİZ YOKMU? ŞU HUSUSU İYİ BİLİP İLAN
EDESİN;

HAZRETİ ALLAH IN CÜMLE ELÇİLERİ DİN GETİRMEDİLER CÜMLESİ DİNİ İSLAM ÜZERE GELDİLER. HEPSİDE HAZRETİ
ALLAH'IN YARATTIĞI KULLARININ KEMALATINA VE YAŞADIĞI ZAMANA İNTİBAK İMKÂN VE GÜCÜNÜ RAHMETİ İLAHİYE
OLAN EMİRLERİNİ MADDESİ VE MANASI İLE İHSAN EDİLDİĞİ GİBİ KABULLENDİLER VE MANEVİ HALLERİNİ ONA
GÖRE TANZİM ETTİLER VE ÜMMETLERİNE TEBLİĞ ETTİLER. İŞTE BU BİLDİRİNİN İSMİ ŞERİATTIR PEYGAMBER
EFENDİLERİMİZ ŞERİATLARI İLE BİLİNİRLER VE ANILIRLAR. İYİ BİLELİMKİ İSTENMEYEN ŞERİATLAR HAKİYKATLERLE
İLİŞİĞİ OLMAYAN YASAKÇI VE KORKUTUCU ŞERİATLARDIR. İBADET VE TAATTA ŞEKLİNİ MUHAFAZA EDENLERİ
GÖRÜLSEDE BİLEN KİŞİYİ MANEVİ ZEVK VE TATMİNDEN UZAKTIR SAFİYETLE SAMİMİ OLANLAR HER DEVİRDE
RAHMETİ İLAHİYEDEN MANEVİ RIZIKLARINI ALMIŞLARDIR! BU RAHMETİ İLAHİYEYE ACEBA DEMİYESİN...

TABİR CAİZ İSE ŞÖYLE İZAH EDİLDİ MÜRŞİDİN MANEN YÜCELMESİNDE SADIK VE GERÇEĞİ YAŞAYAN MUHİP DERVİŞ
MÜRŞİDİN MANEVİ BASAMAĞIDIR!

MÜRŞİT İSE UMUMİ MÜNTESİBİNİN MİRAC MERCİĞİDİR!

CÜMLESİ RAHMETİ İLAHİYEYE VESİLEDİR. TERTİBİ TANZİMİ İLAHİDİR.

HAKİYKATTE MÜRŞİT ŞERİATI İLE YÜKÜMLÜ OLDUĞUN PEYGAMBERİNDİR.

KIYAMETE KADAR DEVAMI KESİNLİK İFADE EDEN VARÜSÜL NEBİY, NEDİMİ İLAHİ MANA VARİSLERİDİR MÜRŞİDİN
GÖSTERDİĞİ YOLUN ZAMANA GÖRE İÇTİHADİ MANASI İNDİ İLAHİDEN LUTFEDİLMİŞ ZUHURUNUN İSMİ ŞERİATTIR.
İŞTE EHLİ HALİN EHLİ TEVHİDİN YAŞAMAK İSTEDİĞİ İLAHİ ŞERİAT BUDUR! DERVİŞİ BULUNMAYAN MÜRŞİT MANEN
CEZALIDIR YÜKSELME BASAMAĞI VERİLMEMİŞTİR.

15
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HAZRETİ ALLAH VERDİĞİNİ GERİ ALMAZ AMMA DERVİŞİ OLMAYAN ŞEYH BU TÜRLÜ RAHMETİ İLAHİYEDEN
YOKSUNDUR.

SAHTE ŞEYHLER RAHMETİ İLAHİYENİN DIŞINDA MENFAATI DÜNYA İÇİN İCRAYI SAN’AT EYLERLER ONLARA TABİY
OLANLARDA MANEVİ NASİBİ OLMAYANLARDIR BİRLEŞTİKLERİ YER MADDİ MENFAATTEN İLERİ GİTMEZ...

MANA HÜKMÜNCE HÜKÜMETLER VE DEVLETLER, İNSAN TOPLUMLARININ ZAMANA GÖRE ÖZGÜR DÜŞÜNCE VE
İRADELERİNİN YAŞANTILARINA VE TOPLUMLARIN NORMAL ADALETE TERS DÜŞMEYEN ÇIKARLARINA UYGUN
KURULUR GÜNAHI KEBAİR DIŞINDA GÖRÜLEN VE İNSAN İHTİYACINA YARARLI HALKEDİLEN MADDİ VE MANEVİ
HER ŞEY GÜZELDİR HAZRETİ ALLAH HER ŞEYİ MANALI GÜZEL YARATMIŞTIR!

İNSAN TOPLUMLARINA MAHSUS YARATILAN GÜZELLİKLERİN BİLGE KİŞİLER TARAFINDAN TERTİB VE TANZİM
EDİLMESİ BİLGE İNSANLARIN İRADE VE İŞTİHATLARINA BIRAKMIŞTIR HALIKI ZÜLCELÂL YER VE GÖKTE ZUHUR
EDEN AYETLERDE VE KELAMI KADİM OLAN HAZRETİ KURANDA MANASINA MUTTALİĞ OLA BİLİYOR İSEN İYİ
DİNLE! HER ZERRENİN VAZİFENİ ANLATAN HİTABINI... HALİKİ ZÜLCELALİN KULUNU HÜKÜMLÜ KILDIĞI
HİTABI İLAHİYİ GÖRMEMEZLİKTEN GELME!

EY İNSAN BU ÂLEMİ BEN YARATTIM SEN DÜZENE KOYACAKSIN!

BU MÂNA BUYRUĞUNA HİTABI İLAHİYEYE KULAĞINI TIKAMA İYİ ANLA HALIKI ZÜL CELAL ARAZ VE CEVHERİ İHSAN
ETMİŞ YANİ SUYU VE TOPRAĞI YARATMIŞ BUNLARI KARIŞTIRIP ÇAMUR YAPMAYI VE KERPİÇ DÖKMEYİ KULA ÖĞRETMİŞ
HADDİNİ AŞARAK KERPİCİDE SEN YAP DEMEN YARATICINA KARŞI TERBİYE DIŞI OLMUYORMU?

ŞER’İ ŞERİFİN İNANAN İNSANLARIN MADDİ VE MANEVİ YAŞANTILARININ HER SAFHASINDA BELİRTİLERİ MUTLAKA
VARDIR EMRİ İLAHİNİN ÖZÜ REHBERİMİZDİR DİKKAT İLAHİ EMİRE UYGUN İRADENİ KULLANMAYI DÜNYAYA GELİŞ
NEDENİNİ BİLMEN İLAHİ İMTİHANDA MUAFFAKİYETTİR EMRİ İLAHİYENİN GÖSTERGESİ BUDUR GÖREMİYORMUSUN?

VERİLEN CÜZİ İRADENİDE HALİKİ ZÜLCELALE HAVALE ETMEN KULLUK DIŞIDIR İYİ BİL!

CENNET MEKÂN VATAN ŞAİRİMİZ MEHMET AKİF MERHUM KUL VAZİFESİNİ BİLEMEYİP TENBELLİK VE
BİLGİSİZLİĞİNDEN ÖTÜRÜ ÇİRKİN DÜŞÜNCE YE KAPILANLARIN BU DURUMUNU SAFAHATINDA NE GÜZEL DİLE
GETİRMİŞ. BU HİKMETLİ MISRALARINI BİZLERİNDE BU FİKRİN HAYRANI OLDUĞUMUZU DEĞİŞMEYEN FİKRİMİZ VE
TUTUMUMUZLA. DERVİŞ KARDEŞLERİME DUYURMAYA ÇALIŞIYORUM ÖRNEK ALINA!

******

“KADERMİŞ” ÖYLE Mİ? HAŞA, BU SÖZ DEĞİL DOĞRU;

BELANI İSTEDİN, ALLAH DA VERDİ... DOĞRUSU BU.

“ÇALIŞ” DEDİKÇE ŞERİAT, ÇALIŞMADIN, DURDUN,

ONUN HESABINA BİRÇOK HURAFE UYDURDUN!

SONUNDA BİR DE “TEVEKKÜL” SOKUŞTURUP ARAYA,

ZAVALLI DİNİ ÇEVİRDİN ONUNLA MASKARAYA!

BIRAK ÇALIŞMAYI, EMRET OTURDUĞUN YERDEN,

16
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

YORULMA, ÖYLEYA, MEVLA ECİR-İ HÂSIR İKEN!

YAZIP SABAHLEYİN EVDEN ÇIKARKEN İŞLERİNİ;

BİRER BİRER OKU TEKMİL EDİNCE DEFTERİNİ;

BÜTÜN O İŞLERİ RABBIM GÖRÜR: VAZİFESİDİR...

YÜKÜN HAFİFLEDİ... SEN ŞİMDİ DOĞRU KAHVEYE GİR!

ÇOLUK ÇOCUK SÜRÜNÜRMÜŞ SONUNDA AÇ KALARAK...

HÜDA VEKİL-İ UMURUN DEĞİL Mİ? KEYFİNE BAK!

ONUN HAZİNE-İ İN’AMI KENDİ VEZNENDİR!

HAVALE ET NE KADARA MASRAFIN OLURSA... VERİR!

SİLAHI KULLANAN ALLAH, HUDUDU BEKLEYEN O;

LEVAZIMIN BİTİVERMİŞ, DEĞL Mİ? EKLEYEN O!

ÇEKİP KUMANDASI ALTINA ORDU, ORDU MELEK

SENİN HESABINA KÜFFARI HAK-SAR EDECEK!

BAŞIN SIKILDI MI, KÂFİ SENİN O NAZLI SESİN:

“YETİŞ” DE, KENDİSİ GELSİN, YA HIZR’I GÖNDERSİN!

EVİNDE HASTALANAN VARSA, BORCUDUR: BAKACAK;

ŞİFA HAZİNESİ DERHAL OLUK, OLUK AKACAK.

DEMEK Kİ: HER ŞEYİN ALLAH... YANAŞMAN, IRGADIN O:

ÇOLUK ÇOCUK ONA AİT: LALAN, BACIN, DADIN O;

VEKİL-İ HARCIN O; KÂHYAN, MÜDÜR-İ VEZNEN O;

ALIŞ SENİNSE DE, MESUL OLAN VERİŞTEN O;

DENİZDE CENK OLACAKMIŞ... GEMİN O, KAPTANIN O;

YA ORDU LAZIM İMİŞ... ASKERİN, KUMANDANIN O;

KÖYÜN YASAKÇISI; ŞEHRİN DE BAŞ MUHASSILI O;

TABİB-İ AİLE, ECZACI... HEPSİ HASILI O.

17
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

YA SEN NESİN? MÜTEVEKKİL! YUTULMAZ ARTIK BU!

BİRAZ DA SAYGI GEREKTİR... NE SAYGISIZLIK BU!

HUDA’YI KENDİNE KUL YAPTI, KENDİ OLDU HÜDA;

UTANMADAN DA “TEVEKKÜL” DİYOR BU CÜR’ETE, HA!

****

DERVİŞE TEPEDEN BAKMA ELBETTE DERGÂHA NOKSANI İLE GELDİ O MANEVİ KEMALAT MÜŞTERİSİDİR. SEN
VERİLEN VAZİFENİ YAP GAYRISINI HAZRETİ ALLAH A BIRAK SADIK KULUNA SADAKATİ KADAR İHSAN EDER HİÇ
ŞÜPHEN OLMASIN SEYRETMEYİ BİLİRSEN RAHMET ZUHURATININ ZEVKİ NASİBİN OLUR!

MÜRŞİTLERİ VAZİFELİ OLARAK BİRİ BİRİNDEN FARKLI GÖRMEYESİN. PEYGAMBER EFENDİLERİMİZ TERTİBİ İLAHİ
OLARAK AHİRET ÂLEMİNE YÜRÜDÜKLERİ ZAMAN NURU MUHAMMEDİDEN İHSAN EDİLEN RAHMETİ İLAHİYENİN
BEKÇİLERİ VE RAHMET VESİLELERİ OLARAK HAZRETİ ZÜLCELAL EVLİYASINI NEBİSİNİN MANEVİ VARİSİ
KILMIŞTIR MANEVİ VAZİĞFELERİ FARKLI GÖRMEYESİN...

AMMA MİZAÇLARI VE MADDEDEKİ GÖRÜŞLERİ AYRI AYRI OLABİLİR BU HALLERİ MANEVİ VAZİFELERİ İLE
KARIŞTIRMIYASIN BU ZATLARA HÜRMETTE HİZMETTE KUSUR EDİLMEMESİNİ CÜMLE DERVİŞLERE TAVSİYE EDERİM.

EVRADINA VE ESKARINA BAŞKA MÜRŞİTLERİ MÜDAHALE ETTİRME SOHBETİNİ DİNLE İŞİNE YARAR KISMINDAN
İSTİFADE ET ŞER’İ ŞERİFE UYGUN OLMAYAN TOPLUMLARDAN UZAK DUR

MENSUB OLDUĞUN TOPLUMDAN SENİ SOĞUTMAYA ÇALIŞAN MANANI RENCİDE EDEN SOHBETLERİ DİNLEME O
MECLİSTEN EDEPLE UZAKLAŞ,

HAKLARINDADA DEDİKODU YAPMA. AMMA ARKADAŞLARINI AYNİ HATAYA DÜŞMEMELERİ İÇİN UYAR.

MÜNTESİB OLDUKTAN SONRA MÜRŞİDİNİN VE DERGÂHININ KALBEN DAHİ ALEYHİNDE BULUNMADIĞIN GİBİ
DÜŞÜNMEYESİNDE BU HALİNLE YOL ALAMADIĞIN GİBİ ZARARINI GÖRÜRSÜN BİLMİŞ OL

ALLAH'A SÖZ VERDİN İKİNCİ SÖZ KABUL OLUNMAZ İYİ BİL MANA MÜFLİSİ OLURSUN...

DERGÂHINDA HER NE SEBEBLE OLUR İSE OLSUN İKİLİK YAPMAYASIN YAPANIDA TASVİP ETMİYESİN GEÇMİŞ
EVLİYAULLAHA TAZİM VE HÜRMETTE KUSUR ETMİYESİN EVRAT VE ESKARINDA CÜMLESİNE DUA VE FATİHA
GÖNDERESİN!

HENÜZ BÜLUĞA ERMEDİK KİŞİYE DERS VERİP EMRİ İLAHİLERİ ANLATIP İKRAR ALMA ÇÜNKİ DERVİŞ OLMANIN
PRENSİPLERİNİ HENÜZ ALLAH O KULUNUN ÜZERİNE FARZ KILMAMIŞKİ SEN NASIL O KİŞİYİ YÜKÜMLÜ KILARSIN...

HAZRETİ ALLAH'IN EMRİNE RİAYET ETMEYEN SAVMU, SALAT, HACCU, ZEKÂTI KABUL EDMEYEN KİŞİYE DERS
VEREMEYİZ... BU HUSUSTA BU EMRİ İLAHİLERİ YAPACAĞINA SÖZ VERMESİ DERSİNİN VERİLMESİNE YETERLİ OLUR,
HAYRINI VE ŞERRİNİ BİLMEYEN MECNUNA DERS VERME AMMA İNCİTMEDE.

DERVİŞLİK EMRİ İLAHİYEYE AŞKLA İNTİBAK EDEN MÜĞMİN, MUTTAKİ, İHLAS SAHİBİ KİŞİLERİN SIFATIDIR. YALNIZ
İSİMLE SIFAT ELDE EDİLEMEZ.

18
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

DERVİŞİN EDEPLİ OLMASI ELZEMDİR EDEP ÜÇ HARFDEN OLUŞUR HER HARFİN ANLAMI VARDIR E, ELİNE D, DİLİNE
B, BELİNE SAHİB OLMAKTIR. ALLAH A OLAN EDEP,

ŞERİATI İLE YÜKÜMLÜ OLDUĞUN PEYGAMBERİNE EDEP, HAZRETİ İNSANA KARŞI EDEP, DERGÂHINA KARŞI EDEP,
HEMCİNSİNE KARŞI EDEP, DİYE TASAVVUFİ MANASI BU YÖNLÜ İFADE EDİLMİŞTİR!

NAMAZ, ORUÇ, HAC, ZEKÂT GİBİ EMRİ İLAHİYELERDEN BORÇLU KALMAMIYA ÇABA GÖSTER.

GÖSTERDİĞİN SAMİMİ GAYRETİN EMRİ İLAHİYEYE UYGUN YAŞANTI ÖZLEMİNİN ÖMÜR BOYU DIŞA YANSIMASIDIR
HEM CİNSİNEDE ŞAHİTLİK İMKÂNI VERMENDİR. BU EMRİ İLAHİYYEDEN KAZA NAMAZIN, KAZAYA KALMIŞ ORUCUN,
KAZA HACCIN, ZEKÂTIN BORCUN, VARSA SAMİMİ OLARAK HAZRETİ ALLAH A KAZAYA BAŞLADIĞINI BİLDİRMEN
LAZIMDIR... FARZ İBADETLER KAZA OLUNUR;

BORCU OLANIN NAFİLE İBADETLERİ KABUL OLMAZ DİYEN İMAM EFENDİLERİMİZ BİLDİRİSİ BU YÖNLÜDÜR...

BORÇLU OLMAMAYA ÇABA GÖSTER Kİ NAFİLE İBADETLERE MANA YOLUN AÇILSIN...

HELE KUL BORCUNU ÖDEMEDEN DÜNYAN DEĞİŞMESİN DİKKAT ET!

KULUM BANA NAFİLE İBADETLERLE YAKLAŞIR BEN KULUMUN GÖREN GÖZÜ TUTAN ELİ YÜRÜYEN
AYAĞI OLURUM!

BU HADİSİ KUTSİYE DİKKAT! NAFİLE İBADET NEDİR? PEYGAMBER EFENDİMİZE HALİKİ ZÜLCELALIN BAHŞETTİĞİ
SADIK KULLARINIDA MAHRUM BIRAKMADIĞI NAMAZ BABINDA ÖZEL İBADETLERDİR VE ŞUNLARDIR!

TEHECCÜD: GECE YARISINDAN SONRA İMSAK VAKTİNE KADAR KILINIR. 2 REKÂT KILINDIĞI GİBİ 12 REKÂTA
KADAR KILINA BİLİR GÜCÜNÜN TAKATINI GEÇMEYESİN. TEHECCÜT NAMAZI PEYGAMBER EFENDİMİZE
FARZ ÜMMETİNE VACİPTİR.

EVVABİN: AKŞAM NAMAZINDAN SONRA 2, 2, 2, OLARAK KILINIR TOPLAM 6- REKÂTTIR.

İŞRAK: GÜNEŞİN DOĞUŞUNDAN 45 DAKİYKA SONRA KILINIR 2 VEYA 4 REKÂTTIR.

DUHA: ÖĞLE YE YAKIN ZAMANA KADAR KILINIR 2 REKAT VEYA 4 REKÂTTA KILINABİLİR.

TAHİYATÜL MESCİD: MESCİDLERE ERKEN GİDİLDİĞİ ZAMAN KILINAN 2 REKÂT NAMAZDIR.

TESBİH NAMAZI: ÖMRÜNDE BİR DEFA OLSUN KILINMASI PEYGAMBER EFENDİMİZİN TAVSİYESİDİR. 4
REKÂTTIR... İLMİHALLERDE İZAHI VARDIR.

MAKBUL OLANI İBADETİN DEVAMLISIDIR GÜCÜN NİSBETİNDE REKATLARI SEÇERKEN GÜÇSÜZ KALACAĞIN
GÜNLERİDE HESABA KATARAK SEC HEP ÖYLE DEVAM ET.

YA RESUL'ALLAH ŞAHİTLİK GEREKTİĞİ ZAMAN BİZ MÜSLÜMAN DİYE KİME ŞAHİTLİK EDELİM?

BUYURDULARKİ NAMAZ KILIYOR İKEN GÖRDÜNÜZSE MÜSLÜMANDIR DİYE ŞAHİT OLUNUZ.

NAMAZ KILIYOR AMMA OLMADIK MEL’ANETLERE İRTİKAB EDİYOR DEDİLER.

RESULÜ EKREM EFENDİMİZ BUYURDULAR Kİ O HAKİYKATTA NAMAZ KILMIYOR AMMA SEN ŞAHİTLİĞİNDE
MESUL DEĞİLSİN! HALIKI ZÜL CELAL HAZRETİ KURANDA BİLDİRDİLER ALLAH TAN BAŞKA İLAH YOKTUR DİYEN
İSLAMDIR.

19
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

MÜSLÜMANDIR BUYURMADI MI? ELBET DOĞRU, BAŞKA ÖLÇÜ ARANMAZ BİR EVVEL YAZDIĞIMIZ ŞAHİTLİK
BABINDADIR. BİRİNİ DİĞERİNE KARIŞTIRMA.

SAKIN! EMRİ İLAHİYE TERS DÜŞEN HADİS GÖSTERMEYE KALKIŞMA PEYGAMBER EFENDİMİZE MUHALEFET ETMİŞ
OLDUĞUN GİBİ HALIKI ZÜLCELALİN GAZABINA DUÇAR OLURSUN!

HAZRETİ ALLAH'A GİDEN YOL YARATILAN MAHLÂKATIN NEFESİNİN ADEDİNDENDE ÇOKTUR BUYURULDU ÇÜNKİ BENİ
ÂDEM HER NEFESİNDE DÜŞÜNCE YOLLARINDA DEĞİŞİKLİK YAPMAYA MÜSAİTTİR ÇOK ZAMAN GÖRÜLÜR HAYVANIN
DAHİY YOLUNU DEĞİŞTİRDİĞİ! DEĞİŞMEYEN YOLUN HALİKİ ZÜLCELALİN ELÇİSİ VASITASI İLE GÖSTERDİĞİ YOL
SIRATI MÜSTAKİM YOLUNUN OLDUĞU HAZRETİ KURANDA BİLDİRİLDİ... SIRATI MÜSTAKİMDEN SAPMAYANLARA
BİLDİRİLEN YOLU İZLEYENLERE EHLİ AŞK, EHLİ HAL YOL EHLİ VE EHLİ TARİK DEDİLER. VAHYİ İLAHİYENİN DIŞINDA
NEFSİN VE AKLIN ÜRETTİĞİ EDİLLEYİ ŞERİYEYE UYGUN OLMUYAN YOLLARA VAHŞİ TARİK DENİLDİ...

EHLİ TASAVVUFUN EDİLLEYİ ŞER’İYESİ!

KİTAP, KİTABA UYGUN SÜNNET, BELİRLİ MUTASAVVİFİNİN İCMASI

VE YAŞADIĞI ZAMANA GÖRE KAMİL MÜRŞİDİN KIYASI DIR Kİ ELZEMDİR.

HAZRETİ ALLAH'A RUHLAR ÂLEMİNDE VERDİĞİ İKRARIN BENZERİNİ DÜNYADADA ŞERİATI İLE SORUMLU OLDUĞU
PEYGAMBER EFENDİMİZE VEYA VEKÂLETEN BİAT ALMAYA VAZİFELİ KILINMIŞ VARÜSÜL NEBİ, NEDİMİ İLAHİYYEYE
YARATICIMIZIN TERTİBİ VE EMRİ OLAN USULÜNE RİAYET EDEREK BİAT ETTİĞİ ZAMAN İDAME ETTİRDİĞİ
HAYATININ MANA YÖNÜNDE O ANDAKİ DEĞİŞİKLİĞİ SAMİMİ DERVİŞ HEMEN FARK EDER!

S E Y Y İ D A H M E T E L KEBİR RUFA’İ HAZRETLERİ BUYURDULARKİ:

MERCİİNE MÜNTESİB OLAN SAMİMİ KUL O ANDA NEFSİ EMMAREDEN NEFSİ LEVVAMEYE
GEÇMŞTİR. NEFSİNİ LİVMEDEN KİŞİYİ DÜNYA VE AHİRET ATEŞ YAKMAZ BUYURDULAR.

FAKAT NEFSİ DUYGULARI VE ACEBA LARI İLE DAHA ORACIKTAN AYRILMADAN HEMEN EMMAREYE DÖNER, MANEVİ
YOLUN HASRETİ İLE MECNUN MİSALİ YALNIZ KELİMEİ TEVHİT İLE GİRİŞ YAPTIĞI İSLAM KAPUSUNDAN TEVHİDİ,
EFAL TEVHİDİ SIFAT, TEVHİDİ ZAD, KAL ASINA SIĞINMA ŞEREFİNE NAİL OLAN DERVİŞ HALİKI ZÜLCELALİN SADIK
KULLARI İÇİN TERTİP VE TANZİM EYLEDİĞİ RAHMETİ İLAHİYE KAVUŞMUŞ DÜNYA VE AHİRET MESUT VE MUTMAİN
OLMUŞ HAZRETİ İNSANDIR!

GÜZELLİKLERİ İDRAK KABİLİYETİ OLAN BU YOLUN EZELİ ERVAHTAN BELİĞ İKRARI İLE MURADI İLAHİNİN
YERYÜZÜNDE BU TÜRLÜ RAHMET ARAYICISI TEVHİT KALASININ SALAHİYYETLİ MEMURUNU BULDUĞU ZAMAN
TEREDDÜT ETMEDEN HEMEN EZELİ ERVAHDAKİ BİATINI DÜNYADADA TEKRARI İLE YERİNE GETİRİR ZİRA ONUN
MANA VE MADDE HAYATINDA MÜTERETTİT İMAN VE DÜŞÜNCEYE YER YOKTUR O İKRARINDA SAMİMİDİR.
EMMAREYE TEKRAR DÜŞÜŞ NOKSANLIĞI EHLİ AŞKTA DÜŞÜNÜLEMEZ...

DÜNYADA MADDİ VE MANEVİ HAYATINI SIKLETLE YAŞARKEN İNTİSAP ETTİĞİN AN BAŞLANGIÇDA OLSA RUHİ
AĞIRLIKLARIN SIKLETİN ALINARAK İDMİNANİ KALBE YOLUN AÇILIR VERDİĞİN SÖZE SADAKAT GÖSTERDİĞİN MÜDDET
BİR DAHA MADDİ VE MANEVİ SIKLETE SENİN MANANDA YER YOKTUR. OLSADA FERİDİR TAHRİBAT GÜCÜ YOKTUR
MUTMAİN OLDUĞUN YOLDA SAMİMİYETLE VE SADAKATLE YÜRÜ ZAHİR BATIN DİYE İLMİ AYIRMA.

İLİM ALLAH'I BİLMEKTİR ZAHİRİ ULEMA DİYE KİMSEYİ HAKİYKAT DIŞI GÖRME ONUN GÖSTERDİĞİ İLMEDE
İHTİYACIN VAR ARADAKİ FARK MANAYA BAKIŞ VE GÖRÜŞ FARKIDIR BÜTÜN İLİMLER ALLAH IN YED’İNDEDİR
KİŞİLERDE GÖRÜŞ FARKI VARDIR BİRİSİ BAŞ GÖZÜ İLE GÖRDÜĞÜNDEN GAYRIYA İLTİFATI YOKTUR EHLİ HAKİYKAT
İSE, MADDİ GÖZLE BAKMAYI BİLDİĞİ GİBİ MÜĞMİNLİK SIFATI İLE ZUHUR EDEN NURU İLAHİ İLE BAKAR... TARİKİ
MÜSTAKİM YOLU ANCAK GÖNÜL CADDESİNDE ZUHURU GÖRÜLEN ZİKİR HALAKALARIDIR. İŞTE CENNET
BAHÇESİNE UĞRAYANLARA PEYGAMBER EFENDİMİZİN RAHMET BİLDİRİSİ!

SİZ CENNET BAHÇELERİNE UĞRADIĞINIZ ZAMAN ORADAN YİYİP, İÇİP, EKLEDİN. CENNET BAHÇESİ
NEDİR YA RESUL ALLAH BUYURDULARKİ CENNET BAHÇESİ (ZİKİR HALAKALARIDIR)

20
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

ZİKİR HALAKASINDAKİ RAHMET TECELLİLERİNİN ZUHURU HER ZAMAN GÖRÜLE GELMİŞTİR BÜTÜN EHLİ HAL ŞAHİTTİR
ZİKİR HALAKALARI MANEVİ ZUHURAT MERCİ’İDİR ZİKİR İÇİN TOPLANAN EHLİ AŞKIN BİR ARAYA GELMELERİ
BİZATİHİ RAHMETTİR HADİS HASENDİR!

İŞTE MUTASAVVİFİNİN YOLU! MANA NASİPLİLERİ ZİKİR HALAKASI... ARAR BULDUMU ZEVKLE İŞTİRAK EDER
SADAKATİ NİSBETİNDE MANEVİ NASİBİNİ ALIR! NAKLİN DIŞINDA AKILDAN BAŞKA BİR ŞEY’İ KABUL EDEMEYEN
MANA GARİBİ BİLGE KİŞİ İSE. TÜRLÜ BAHANELERLE CENNET BAHÇESİNİ YASAKLAMAK İÇİN SEBEBLER ARAR
ŞAYET SEBEBİNİ BULAMAZ İSE BAHANELER İCAD EDER MAALESEF BU HAKİYKAT DIŞI GÖRÜŞÜN MÜŞTERİSİ HER
DEVİRDE ÇOKTUR! BİTMİŞ BİR İNŞAATI ÇEŞİTLİ MESLEK SAHİBLERİNE GÖSTERDİĞİN ZAMAN HER
SANATKÂRIN İLTİFATI KENDİ MESLEĞİNEDİR ORAYA BAKAR, MİMAR ÇİZİMİNE, MÜHENDİS SAĞLAMLIĞINA,
MÜŞTERİ ANLIYORSA HER YÖNÜNE BAKAR...

BİATIN ŞARTLARINDA ZİKİR HALAKASI İÇİN İKRAR ALINMAZ.

ZİKİR HALAKASINA İŞTİRAK ETMEYEN DERVİŞ SORUMLU DEĞİLDİR.

CEMAATLE KILINAN NAMAZIN ECRİ ÇOK OLDUĞU GİBİ,

CEMAATLE KURULAN ZİKİR HALAKASINA İŞTİRAK EDEN KİŞİNİN KAZANCI KUDSİ HADİSLERLE İFADE EDİLMİŞ OLUP
KÜTÜBİ SİDDEDE BUYRULAN MUTEBER HADİSLERDE MEVCUDDUR.

ZİKİR HALAKASINA İŞTİRAK EDEN DERVİŞİN GÜNLÜK VİRDİNDE HALAKANIN FEYİZİ BİR HAFTA
DEVAM EDER.

ZİKİR HALAKALARININ ZAMANA GÖRE CAZİP HALE GETİRİLMESİ ESASTAN SAPMADAN TERTİB VE TANZİMİ EHLİNİN
VAZİFESİDİR!

ZAMANIMIZDA EHLİ AŞKIN ZİKİR HALAKASINDA YAPTIĞI TAŞKINLIKLAR YADIRGANDIĞI GİBİ NA-EHLİN TASAVVUFA
MANEVİ YOLA HÜCUMLARINI HAKLI İMİŞ GİBİ AVVAMA GÖSTERMELERİNE SEBEB OLUNUYOR.

HALAKA İLE YAPILAN HER ŞEY ENANİYET DIŞIDIR ZİKİR HALAKASINDA BENCİLLİK KÖŞESİ YOKTUR ZİKRİ İDARE
EDENİN DAHİ YERİ HALAKADIR İYİ ZİKREDENLERİN BİRİNCİ HALAKAYA ALINMASI NİZAM VE İNTİZAM İÇİNDİR. ZİKİR
USÜLLERİ AYRI OLAN MİSAFİR DERVİŞLER BULUNDUKLARI HALAKANIN USULÜNE UYMAK MECBURİYETİNDEDİRLER.

DERGÂH ADABI BUDUR HER HANGİ BİR DERVİŞ MİSAFİR OLARAK GELDİĞİ DERGÂHIN ADABINA UYMAK
MECBURİYETİNDEDİR; ŞAHSİ HAREKETLERİ EDEP DIŞIDIR DİKKAT OLUNA BAŞKA DERGÂHIN MENSUBU
MİSAFİR BULUNDUĞU DERGÂHIN İDARECİSİ ŞEYH EFENDİYE BİAT ETTİĞİ ŞEYHİNE HÜRMETİ GİBİ HÜRMET ETMEYE
MECBURDUR, YALNIZ YAPTIĞIN EVRADINA VE ESKARINA KİMSEYE MÜDAHALE ETTİRME AMMA HÜRMET ETMEYİ BİL,
SAYGIDA KUSUR ETME!

ZİKİR HALAKASI HAKKINDA YOL BÜYÜKLERİMDEN DİNLEDİM EHLİ ZİKRİN, EHLİ AŞKIN, TEVHİT EHLİNİN,
HAZRETİ ALLAH'IN LUTFETTİĞİ RAHMETİ İLAHİYENİN BARİZ TECELLİSİNİN CEMİĞ SADIKLARIN AŞK BAHÇESİNDE
AÇIK MÜŞAHEDE EYLEDİKLERİ! MİSALİ CENNETTİR... İMAN ŞAHADETİNE ERİŞMİŞ BAHTİYARLARIN
ŞAHADETLERİNİN TASDİK TECELLİ VE ZUHURATLARI VARDIR HALAKA’İ ZİKRULLAHTA.

NURU MUHAMMEDİYENİN EKSİK OLMADIĞI

CÜMLE ENBİYA VE EVLİYAULLAHIN RUHANİYYETLERİNİN AŞİKÂR ZUHUR VE TECELLİ EYLEDİĞİ


MERCİ ZİKİR HALAKALARIDIR!

HALAKA’İ ZİKİRDE YALNIZ HAZRETİ ALLAH ZİKREDİLİR! GAYRISI ZİKREDİLMEZ.

21
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMETİ İLAHİYYENİN ZUHUR KAYNAKLARINA İLTİCA EDİLMESİ GERÇEĞE AYKIRI DEĞİLDİR.

RAHMETİ İLAHİYENİN ZUHURUNA VESİLE KILINAN SEBEBİ İLAHİLER BARİZ GÖRÜLEN RAHMETİ İLAHİYEYE VESİLE
AÇIK YOLLARDIR PEYGAMBER EFENDİMİZİN İŞARET ETTİĞİ;

ASHABIM YILDIZLARA BENZER HANGİSİNE TABİĞ OLURSANIZ SİZİ HAKİYKATE GÖTÜRÜR

DİYE İŞARET OLUNAN BU RAHMETİ İLAHİYE ASHABI GÜZİN OLDUĞU GİBİ KIYAMETE KADAR DEVAM EDECEK
PEYGAMBER EFENDİMİZİN VARİSLERİDİRDE HİÇ ŞÜPHEN OLMASIN. İŞTE ZİKİR HALAKASI BU RAHMETİ
İLAHİYYENİN MÜŞAHEDE YERİDİR!

RESMİ ZİKİR HALAKASINA İŞTİRAK EDEN DERVİŞİN RESMİ DERSİ O MECLİSTE YAPILMIŞTIR DENDİ İSEDE, HİÇ
ŞÜPHEM YOK DOĞRUDUR FAKAT...

BU ABDİ ACİZ EVRADIMI ESKARIMI GENE YAPTIM! ZÜL CENAHİN OLUR DİYE...

KADINLARIN VAZİYFE YETKİLERİ:

SENDEN ÖNCE DE KENDİLERİNE VAHYETTİĞİMİZ ERKEKLERDEN BAŞKASINI (MELAİKEDEN VE


KADINLARDAN) PEYGAMBER GÖNDERMEDİK; EĞER BİLMİYORSANIZ ZİKİR EHLİNDEN SORUN!
(NAHL 43.)

MANASINI YAŞIYARAK ŞAHİT OLAN MÜFESSİRLER BU AYETİ CELİYLEDEN ÇIKARDIKLARI MANAYI ŞÖYLE TEFSİR
ETMİŞLERDİR.

HİZMETİ EHLİNE VERİNİZ HİZMET EHLİNE VERİLMEDİĞİ ZAMAN O HADİSEDE SİZ KOPACAK KIYAMETİ BEKLEYİNİZ
PEYGAMBERİMİZ EFENDİMİZDE BU ANLAMDA BUYURMADILARMI?

TARİH BOYU BU GERÇEK DEVAM EDER EDER AMMA SENİN İLMİNDE EHLİ ZİKİR DİYE VARÜSÜL NEBİ DİYE BİR
ŞEY YOKKİ KİME SORACAKSIN? HAZRETİ ALLAH KELAMI KADİMİNDE SİTAYİŞLE EVLİYASINI ANLATIRKEN SEN
KİTABINA NİYE YAZMADIN SÖYLİYEYİMMİ BİLEMEDİĞİNDEN KABUL EDEMİYORSUN!

İMAMETLİK EHİL ERKEKLER İÇİNDİR KADINLARDAN İLMİ MÜSAİTTE OLSA İMAM OLAMAZ OLUR DİYEN KANUNU
İLAHİYEYE TERS DÜŞER.

İRŞAT VAZİFESİ VERASET YOLUYLA GELİR Kİ VARİSÜL NEBİ, NEDİMİ İLAHİ MANEVİ VAZİFELER YALNIZ ERKEKLER
İÇİNDİR. ŞERİATI İLE YÜKÜMLÜ OLDUĞU PEYGAMBERİNE BİAT ETMEK İSTEYENLERİN BİATLARINI KABUL ETME
SELAHİYYETİ VERİLMİŞTİR EVLİYAULLAHA! MAKAM BAŞKADIR DERECE BAŞKADIR BİRİNİ DİĞERİNE
KARIŞTIRMAYASIN.

KADINLARA EMRİ İLAHİ ERKEKLERE NAZARAN DAHA MÜSEMAHALI OLUP BU BAKIMDANDA ŞANSLIDIRLAR
BİRAZCIK SAMİMİYYETLERİ İLE ÇOK YOL KATEDERLER AMMA KAZANÇLARINI MUHAFAZA İMKÂNLARI ZAİFTİR
KADIN MUHTEREMDİR ÇÜNKİ CENNETİMİ AYAĞININ ALTINDA TUTAN ANAMDA KADINDIR!

MAKAMI VELAYET ERKEKLER İÇİNDİR BU MAKAMA ULAŞANLARA VELİĞ DENİLİR...

EVLİYA RUHLAR ÂLEMİNDE İSTİSNAİ YARATILMIŞTIR ALLAH ELÇİLERİNİN VARİSLERİDİRLER PEYGAMBER


EFENDİLERİMİZ GİBİ GÜNAH İŞLEMEKTEN SALİM DEĞİLDİRLER.

ADİLİ MUTLAK ZAMANI BOŞ BIRAKMAZ HER HANGİ BİR ZAMANI BOŞ GÖRMESİ O KİŞİNİN NOKSANLIĞIDIR
HAKİYKAT DIŞIDIR VE HALİKİ ZÜL CELALE ZULÜM İSNAD ETMEKTİR DİKKAT OLUNA...

22
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

(HAZRETİ ALLAH SİZ ASRI TANETMEYİN) BUYURMADIMI YAŞADIĞIN ZAMANINI TANETMEYESİN YANİ
SUÇLAMAYASIN HER ŞEYİ ADALETLE HALKEDEN HALİKİ ZÜLCELALİ GÜCENDİRİRSİN...

YERYÜZÜNDE HALİFEMİ YARATACAĞIM HİTABI ERKEKLER İÇİNDİR...

HİLAFET HER MÜĞMİN İÇİN AÇIK RAHMET KAPUSUDUR HİLAFET İRŞAT YERİ DEĞİLDİR KARIŞTIRMA MÜRŞİDİN VAZİFE
ALDIĞI YER HİLAFET MAKAMININ ÜSTÜNDEDİR MERCİ’İ EZELİĞ ERVAHTIR RUHLAR ÂLEMİDİR MANANIN FİZİKİ
ÖLÇÜSÜ OLMADIĞINDAN MANA DIŞINDA İLİM TEDRİS EDENLERİN AKLİY KAVRAMLARININ GÜCÜ DIŞI KALMIŞDIR,
BU GERÇEK. ONLAR MANEVİ TEŞKİLATIN GARİBİ DİRLER! TAVIR VE TUTUMLARINDA İCRAATLARINDA
PEYGAMBER EFENDİLERİMİZİN DAHİ ELÇİLİKLERİNİ YÜZDE YÜZ İNANÇLARINDAN DEĞİL ACİZLİKLERİNDEN KABUL
ETMİŞ GİBİ GÖRÜNÜRLER!

BAZI YÖNLERDE KADININ VAZİFESİ ERKEĞİN VAZİFESİNDEN DAHA AĞIRDIR ERKEĞİN GÜCÜ HER AĞIRLIĞI
TAŞIMAYA MÜSAİT YARATILMAMIŞTIR. AHVALİ ÂLEMDE ERKEĞİN VAZİFESİNİDE KADIN KALDIRAMAZ VE
TAŞIYAMAZ. AİLE NİZAMI KADIN VE ERKEĞİN MÜŞTEREK VAZİFESİDİR BU VAZİĞFEYİ İDRAK EDEMEYEN AİLELERİN
HAYATLARI AZAB İÇERİSİNDE GEÇER ÇEKİLMEZ OLUR!

KADINDAN İMAM OLMAZ KADINDAN NAİB OLMAZ NAİBİL NÜKABA OLMAZ ŞEYH OLMAZ HİLAFET MAKAMI KADIN İÇİN
DEĞİLDİR OLUR DİYEN GERÇEK DIŞI ŞARLATANLARDAN KAÇININIZ! KADIN HALAKA ÇAVUŞU OLUR KADINLARA
KADINLAR MERCİİNDEN ALDIĞI DİREKTİF DÂHİLİNDE ZİKRETTİRİR BU GERÇEKLER TERTİB VE TANZİMİ İLAHİDİR
BU KANUNU İLAHİYEYİ KİMSE DEĞİŞTİREMEZ TARİH BUNUNLA DOLUDUR BAZAN DEĞİŞMİŞ GİBİ GÖRÜNSEDE
ALDANMA? İSTİSNAİDİR İSTİSNAİLER KAİDEYİ BOZMAZLAR...

TURUKU ALİYE BU MEVZU ÜZERİNDE HASSASİYETLE DURMUŞTUR YERİNDEDİR DERGÂHIMIZ BU ESASIN DIŞINDA
GÖRÜLEMEZ GÖRÜLMİYECEKTİRDE İNŞAALLAH! MANEVİ VAZİFESİ OLAN HALİFE, NAİBİL NÜKABA, NAİB
MÜRŞİTLERİNE VEKÂLETEN YOL ŞARTLARINI KABUL EDEN HER KİMSEYE DERSİNİ VERMEYE MEZUNDURLAR ZİKİR
HALAKASI KURMAYADA YETKİLİDİRLER RABITA İLE MAKAMA MÜRACAATLARA DA YETKİLİ DİRLER ÇAVUŞTA ADABA
UYGUN HALAKA KURAR YALNIZCA RABITA YAPAR ŞARTLARI KABUL EDİP DERVİŞ OLMAK İSTEYENE DERSİNİ TARİF
EDERKİ VERİLEN DERSE TARİFE DENİR... MERCİĞİNE BİLDİRİLDİĞİ ZAMAN ESASA GEÇER! MÜRŞİTLERİ DÜNYASINI
DEĞİŞTİRMİŞ YERİNE HALİFE VERİLMEMİŞ İSE VAZİFELİLERDEN YETKİLİ KİŞİLER İSTİHARE YAPARAK ALLAH A
MÜRACAAT EDERLER NERESİ EMİR BUYURULDU İSE TOPLUCA O DERGÂHA İLTİCA EDERLER NAİBİN, NAİBİL
NUGABANIN, DERGÂHI TUTMA SELAHİYYETLERİ YOKTUR ALLAHI ZİKRETMEK FARZI AYINDIR ZİKİR
HALAKALARI SÜNNETİ RESULULLAHTIR! YAPMACIK AŞK GÖSTERİLERİNE ZAMANA GÖRE HORLANAN TAŞKINLIKLARA
MÜSAMAHA OLUNMAYA.

ZİKRULLAHI YALNIZ KENDİ ZEVKİNE GÖRE UZATMAK KAZANÇ GETİRMEDİĞİ GİBİ TOPLUMA HAKSIZLIK OLUR.
MESCİTLER ALLAHIN ZİKİR MERCİLERİDİR NAMAZ KILANLARI ŞAŞIRTMAMALARI İÇİN NAMAZ HARİCİNDE TOPLU
ZİKİR YAPMALI. DERVİŞLİK EFENDİLİKTİR. DERVİŞ HAKKA VE HUKUKA SAYGILIDIR!

GERÇEK USTA İZNİ (ÜSTATSIZ SANAT HARAMDIR) DENİLDİ ÇOK DOĞRU HER SANATIN USTALARI AYRI
AYRIDIR USTASINDAN USTALIK İZNİ ALMADAN MESLEĞİNDE VARLIK GÖSTERMEYE KALKIŞAN KENDİ HUZURSUZ
OLDUĞU GİBİ BİLGİLİ MÜŞTERİSİNİDE RAHATSIZ EDER. USTASIZ KAŞIKCI KAŞIĞIN SAPINI ORTASINA GETİREMEZ
DENİLDİ!

SERAMİK KALFASI USTASINDAN PÜF NOKTASINI ÖGRENMEMİŞ İSE SERAMİKLER ÇATLAMAYA MAHKÛMDUR SAYMAKLA
BİTMEYEN USTASIZ SAN’ATKARIN KAZANCINDA MÜŞTERİNİN RIZASI OLMADIĞINDAN NOKSAN YAPILAN İŞİN
KAZANCIDA HELAL SAYILMAZ KAZANCININ BEREKETİ ASLA OLMAZ MADDESİNDE VE MANASINDA PERİŞANLIK BÖYLE
BAŞLAR O YARIM SANATIN ELBET SONU HÜSRANDIR...

AKILLARA DURGUNLUK VEREN SANAT HARİKASI İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ ŞU NİZAMI ÂLEMİN MADDİ VE MANEVİ
YÖNÜNÜN USTASIZ KENDİLİĞİNDEN OLUŞU VERDİĞİNİ DÜŞÜNEN ÂDEMLİKTEN KURTULAMAMIŞ İMAN FUKARASINA
İNSAN OLARAK BAKABİLİYORMUSUN? BU HALİN MESULÜNÜ DEĞİL KURTULUŞ YÖNÜNÜ ARA HAZRETİ ALLAH'IN

23
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

VAZİFELENDİRDİĞİ MÜRŞİDİ BULMAK PEYGAMBERİMİZ EFENDİMİZİN RAHMETİ İLAHİ OLARAK GETİRDİGİ MEKARİMİ
AHLAKI YAŞAMAK KASDİYLE KADİM OLAN KELAMULLAHI HER AN ZUHUR EDEN GÖKTEKİ VE YERYÜZÜNDEKİ
AYETULLAHI RAHMETİ İLAHİYEYİ RABBIMIN İHSANI BİLİP ZUHURATA GÖRE YAŞAMAK ZEVKİNE ERDİNSE İLAHİ
VESİYLE VARÜSÜL NEBİYE BİAT VECİBESİNİ MUTLAKA YERİNE GETİRMEN GEREKLİ VE ELZEMDİR BÖYLE BİLESİN...

HAZRETİ MEVLANA CELALETTİN RUMİ HAZXRETLERİNİN MESNEVİ ŞERİFİN (BİRİNCİ CİLT - 2959. BEYTİNDE)

HAZRETİ PEYGAMBER (S.T.A.V.) EFENDİMİZİN HAZRETİ ALİ KEREMULLAHI VECHE EFENDİMİZE HİTABINI BİLDİRMEK
İSTİYORUM İYİ DİNLE!

PEYGAMBETR EFENDİMİZ HAZRETİ ALİ'YE DEDİKİ!

YA ALİ TANRI ASLANISIN KUVVETLİSİN KORKMAZSIN YÜREKLİSİN, FAKAT ASLANLIĞINA DAYANMA, GÜVENME ÜMİT
AĞACININ GÖLGESİNE SIĞIN, YA ALİ SEN TANRI YOLUNDAKİ BÜTÜN İBADETLER İÇİNDE TANRIYA ULAŞMIŞ KİŞİNİN
GÖLGESİNE SIĞINMAYI SEÇ. BİR PİR ELE GEÇİRDİNMİ HEMEN TESLİM OL MUSA GİBİ HIZIRIN HÜKMÜNE
GİRİP YÜRÜ TESLİM OLDUNMU NAZİK VE TAHAMMÜŞLSÜZ OLMA!

TESLİMİYETİN MEYYİTİN KASSALA TESLİMİYYETİ GİBİ OLSUN.

MADEMKİ HAK ONUN ELİNE KENDİ ELİMDİR DEDİ.

(YEDULLÂHİ FEVKA EYDÎHİM) HÜKMÜNÜ VERDİ.

BU TERTİBİ İLAHİYEDİR CEHLİN KARŞI ÇIKTIĞI HURRİYYETİNİ KISITLAMAK DEĞİLDİR! BİLAKİS EMRİ İLAHİ ÜZRE
MADDİ VE MANEVİ HÜRRİYETE SAHİP OLMAKTIR!

DERVİŞİN BİR ŞEYHİ VARDIR MANEVİ DOĞUŞA VESİLE OLDUĞU İÇİN ANLAM İTİBARİ İLE BABADA DENİR. DİKKAT
EDERSEN MADDEDE OLDUĞU GİBİ BABA BİR TANEDİR MANADA BÖYLEDİR BABA İKİ OLURSA EVLAT PİÇ OLUR
DEDİLER! HALİKİ ZÜLCELAL BUYURDULARKİ

SİZ ÇOCUKLARI BABALARININ İSMİ İLE ÇAĞIRIN EĞER BABALARINI BİLMİYOR İSENİZ ONLAR SİZİN DİN
KARDEŞLERİNİZDİR!

ŞEYHİ VEFAT EDEN BİR DERVİŞ ŞEYHİNİN YERİNE HALİKİ ZÜLCELAL VAZİFELİ ŞEYH EFENDİ VERMEMİŞ İSE DERVİŞ
İSTİHARE YOLUYLA BAŞKA DERGÂHA GELDİ İSE KABUL EDİLİR, ESKİ EVRADINI DEĞİL SONRADAN ALDIĞI EVRAT VE
ESKARINI YAPAR, ŞEYHİ EVVELKİ ŞEYHİDİR AMMA TERBİYE USTADI DEĞİŞMİŞTİR, BAŞKACA DEĞİŞEN BİR ŞEY
YOKTUR DERVİŞ SADAKATLI OLMALIDIR...

DERVİŞİN BİR ŞEYHİ VARDIR! İKİ ŞEYHİ OLMAZ, MÜRŞİTLERİN BİRİ BİRİNE TEBERRÜK OLARAK İRFANİYYET
YOLUNDA YARDIMCI OLMALARIDA ADAP VE ERKÂNA UYGUNDUR, RAHMETİ İLAHİYEDİR İSTİFADE KAPULARI AÇIK
BIRAKILMIŞTIR GENE MAKAMIN İŞARETİ İLE HUDUTLUDUR...

MÜHRİ İLAHİ!

DERGÂHIMIZA BİAT ETMİŞ, AZDA OLSA MANEVİ KISMETİNİ ALMIŞ MANA YOLDAŞLARIMA DERİMKİ! SAKIN HA!
HAZRETİ ALLAH IN ŞAHİTLER HUZURUNDA YALNIZ DERGÂHIMIZA BAHŞETTİĞİ USTADIMIZINDA KIRIK KALBLE
MÜRACAATINI KABUL VE TASDİK EDEN İNDİ İLAHİYEDEN LUTFEDİLEN İCAZET MANALI SADIK DERVİŞLERİN
MANALARI İLEDE İFADESİNİ BULAN
(MÜHRİ İLAHİ'Yİ) ACEBASIZ İMANINLA KABUL ET
İÇ ÂLEMİNDE BU HAKKA DAİR TEFRİKAYA YER VERMEYESİN...

24
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

HER ZAMAN GÖRÜLE GELEN BİR ZUHURATI İLAHİ OLMADIĞINDAN FİZİKTE METAFİZİGİN ZUHURU ELBETTE AVAMDA
YADIRGANIR O YADIRGAMA AVVAMA GÖREDİR, DERVİŞTE DIŞA ÇIKMASA DAHİ MANA ÂLEMİNDEKİ TAHRİBATI
İSTİĞFARIN YER BULAMAYACAĞI KADAR BÜYÜKTÜR...

İMANINI FİZİK ÖTESİNE GÖTÜREMEYENLERE KABUL ET DİYE İSRAR AYIP OLUR

DERVİŞ SENİ UYARIYORUM ACEBASIZ KABUL ET MANAYA HİSSEDAR OL!

YOLUMUZUN YAŞAM TARZINI O KADAR ÇOK YAZDINKİ BUNLARIN NEFSİMİZDE TATBİKİ KOLAY OLMASA GEREK?

KASTIM RAHMETİ İLAHİYE GİDEN YOLLARI ZORLAŞTIRMAK DEĞİL GÖRDÜĞÜM VE YAŞADIĞIM KADARI İLE
RABBIMIZIN BENİ ÂDEM İÇİN YARATTIĞI RAHMET YOLUNDA BULUNAN GÜZELLİKLERİ BİR NEBZE İHVANIM GÖRSÜN,
ÖĞRENSİN VE YAŞASIN İSTEDİM MALUMAT EDİNESİN SENDE GÖRDÜĞÜN VE YAŞADIĞIN GÜZELLİKLERİ DİN
KARDEŞLERİNE ÖRNEK BIRAKASIN HAZRETİ ALLAH'IN YARATTIĞI GÜNAHI KEBAİR DIŞINDA HER ŞEY GÜZELDİR,
KISMETİN KADARINI DÜNYADA ALMAYA ÇALIŞ RAHMETİ İLAHİYE EN KISAYOL DÜNYADA YARATILMIŞ! KISMETİNİ
KABRE VE MAHŞERE BIRAKMA.

ALLAH'IN SELAMI SELAMETİ RIZASI VE BEREKETİ ÜZERİNİZE OLSUN AMİYN VE SELAMÜN ALEL MURSELİN VELHAMDÜ
LİLLAHİ RABBİL ALEMİYN...

HER NE KADAR ADAP USULDEN BAHSEDDİMSEDE HAZRETİ ALLAH YAPTIĞIMIZ İBADET VE TAATLARI NOKSANI VE
KUSURU İLE DERGÂHI İZZETİNDE KABULE KARİN BUYURSUN ÂMİN!

MÜRACAAT

HU YA TABİBEL KULUB,

MEDET YA ERHAMERRAHİMİN,

MEDET YA EKREMEL EKREMİN,

MEDET YA İLAHEL ÂLEMİN,

DESTUR YA ÂDEM SAFİYYULLAH,

DETUR YA NUH ŞEKÜRULLAH,

DESTUR YA İBRAHİM HALİLULLAH,

DESTUR YA MUSA KELİMULLAH,

DESTUR YA İSA RUHULLAH,

DESTUR YA MUHAMMED MUSTAFA HABİBULLAH,


DESTUR CÜMLE PEYGAMBERANI İZAM VE RESULİ KİRAM HAZERATI,

DESTUR ÇARI YARI BA'SAFA EBU BEKİR'İ SIDDIK, ÖMER'ÜL FARUK, OSMAN'I ZİNNUREYN, ALİYYEL
MURTAZA RADIYALLAHU ANHUM EFENDİLERİMİZ,

DESTUR YA EHLİ BEYTİ RESULULLAH,

DESTUR YA EVLADI RESULULLAH,

DESTUR YA ASHABI RESULULLAH,

DESTUR YA EVLİYAALLAH,

25
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

DESTUR PİRİM SULTANIM GAVSUL AZAM SEYYİD ABDÜLKADİR GEYLANİ,

DESTUR EBEL ALEMEYN SEYYİD AHMED'EL KEBİR


RUFAİ SEYYİD AHMED'EL BEDEVİ,

SEYYİD İBRAHİM DUSSUKİ,


ŞEYH EBUL-HASAN ALİ ŞAZİLİ,

ŞAHI NAKŞİBEND MUHAMMED BAHADDİN HAZRETLERİ,

DESTUR YA SAHİBEL MEYDAN


RIZAEN LİLLAHİ FATİHA MAAS-SALAVAT...

(HİNİ HACETTE, YANİ MÜSTACEL DURUMLARDA DERVİŞİN MÜNTESİP OLDUĞU MÜRŞİDİNİ İLTİCA NİYYETİ İLE
RABITASIDA YUKARIDA BELİRTİLEN MÜRACATIN YERİNE KAİMDİR!)

26
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Fihrist (okumak istediğiniz bölüme tıklayın)


EHLİ KİTAP MÜSLÜMAN İSLAM MÜMİN ZİKİR BİAD
EVLİYA SADIR VERİD KABİR EHLİ DİĞER AYETLER

Mü'minlere Nizamı İlahiden Bir Katre!


İnkârcılara Allah Kelamı ile Uyarı!
Maksadımız
Hz. Kuran'da.
İşimize geleni ayırt etmek değil!
Haşa
Ehli Tasavvuf ve Ehli Tarik olarak, yapılan
Yersiz eza ve cefalara karşı,
Allah'ın Buyruğunu,
Na-ehlinin de
Bilmesini istedik
O KADAR!

Kadiri, Rufai, Üveysi, Gâlibi Pir-i


H.Gâlip Hasan Kuşçuoğlu

Sudi Arabistan Krallığının tanzim ettiği, Türk profesörlerinden


oluşan heyetin yazdığı mealden ve Suudi Arabistan Riyad
Üniversitesinde 7 sene, Araplara Tefsir öğretmenliği yapan eski
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Süleyman Ateş hoca efendinin
hazırladığı Mealden, kerre, den den, tırnak ve parantez içlerini
almadan bu özeti hazırladık ve olduğu gibi aktardık...

1
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN
Rahman ve Rahim olan
Allah’ın adıyla.

Hamd Âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.


O Rahmân ve Rahîmdir,
Din gününün Malikidir.
Ancak Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden medet umarız
Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikram- da
bulunduğun kimselerin yolunu,
gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil
Âmin. (FATİHA)

Kendisinde hiçbir şekilde şüphe olmayan o kitap,


Muttakiler için bir hidayet kaynağı ve yol göstericidir. O
muttakîler ki, gaibe inanırlar, namazı kılarlar ve
kendilerine verdiğimiz mallardan infak ederler...
Onlar ki, Sana indirilenlere ve senden önce indiren kitap
ve peygamberlere ve ahiret gününe iman ederler
Onlar, Rablerinden bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa
erenler de ancak onlardır.
(Bakara 2-3-4-5)

Fihrist (okumak istediğiniz bölüme tıklayın)


EHLİ KİTAP MÜSLÜMAN İSLAM MÜMİN ZİKİR BİAD
EVLİYA SADIR VERİD KABİR EHLİ DİĞER AYETLER

EHLİ KİTAP
İman edenler; yani Yahudilerden, Hristiyanlardan ve sâbiîlerden de
Allah'a ve ahiret gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için
Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku
olmadığı gibi onlar üzülmeyeceklerdir.
Bakara 62
Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler onu, tilavet hakkını gözeterek
okurlar. Çünkü onlar, kitaba inanırlar. Onu inkâr edenlere gelince, işte
gerçekten zarara uğrayanlar onlardır.
Bakara 121
2
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Söyle: “Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz iken, O'nun hakkında


bizimle tartışıyor musunuz? Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da
size aittir. Biz O'na gönülden bağlananlarız.”
Bakara 139

Hayy ve Kayyûm olan Allah'tan başka ilâh yoktur. O sana Kitabı hak ile ve
önceki kitapları tasdik edici olarak tedricen indirmiş; daha önce de, insanlara
doğru yolu göstermek üzere Tevrat ile İncil'i hakkı batıldan ayırt eden
hükümleri göndermiştir. Bilinmeli ki, Allah'ın ayetlerini inkâr edenler için
şiddetli bir azap vardır. Allah, cezaları vermekte mutlak güç sahibidir.
Ali İmran 2.3.4.

Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: «Bana uyanlarla birlikte ben kendimi
Allah'a teslim ettim.» Ehl-i kitaba ve ümmîlere de de ki: «Siz de Allah'a
teslim oldunuz mu?» . Eğer teslim olurlarsa doğru yolu buldular demektir.
Yok, eğer yüz çevirdilerse sana düşen, yalnızca duyurmaktır. Allah kullarını
çok iyi görür.
Ali İmran 20

De ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda anlamı eşit kelimeye geliniz.
Allah’tan başkasına tapmayalım. Ona hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı
bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse,
işte o zaman: ‘Bizim Müslüman olduğumuza şahitler olun’ deyiniz.”
Ali İmran 64

Ey ehl-i kitap! İbrahim hakkında niçin tartışırsınız? Hâlbuki Tevrat ve İncil,


kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz?
Ali İmran 65

Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet bıraksan, onu sana
noksansız iade eder.
Ali İmran 75

Hepsi bir değildir; ehl-i kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk vardır ki,
gece saatlerinde secde ederek kapanarak Allah'ın âyetlerini okurlar. Onlar,
Allah'a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten menederler;
hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar Salih insanlardandırlar. Onların hayır
cinsinde yaptıkları şeyler karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takvâ
sahiplerini çok iyi bilir.
Ali İmran 113.114.115

Ehl-i kitaptan öyleleri var ki, Allah'a, hem size indirilene, hem de kendilerine
indirilene tam bir samimiyetle ve Allah'a boyun eğerek iman ederler. Allah'ın

3
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

âyetlerini az bir paraya satmazlar. İşte onlar için Rableri katında ecirleri
vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk olandır.
Ali İmran 199

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Sizden önce kendilerine Kitap


verilenlere ve size “Allah'tan korkun” diye emrettik. Eğer inkâr ederseniz
biliniz ki göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Allah hudutsuz
zengindir, ziyadesiyle övgüye lâyıktır.
Nisa 131

“Bugün size temiz ve iyi şeyler helal kılınmıştır. Kendilerine kitap


verilenlerin yiyeceği size helaldir. Sizin yiyeceğiniz de onlara helaldir.
Mümin kadınlardan iffetli olanlar, daha önce kendilerine kitap verilenlerden
iffetli kadınlar da namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak
üzere, mihirlerini vermeniz şartı ile size helaldir. Kim inanmayı kabul
etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O ahirette de ziyana uğrayanlardandır.”
Maide 5

İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında olduğu halde nasıl seni
hakem kılıyorlar da sonra, bunun arkasından yüz çevirip gidiyorlar? Onlar
inanmış kimseler değildir.
Maide 43.

Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat'ı indirdik.


Kendilerini vermiş peygamberler onunla Yahudilere hükmederlerdi. Allah'ın
Kitabı’nı korumaları kendilerinden istendiği için Rablerine teslim olmuş
zâhidler ve bilginler de. Hepsi ona şahitlerdi. Şu halde İnsanlardan
korkmayın, benden korkun. Âyetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın.
Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.
Maide 44

Önündeki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı


arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nûr bulunmak,
önündeki Tevrat'ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere
İncil'i verdik.
Maide 46

İncil sahipleri, Allah'ın onda indirdiği ile hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiği
ile hükmetmezse işte onlar fâsıklardır.
Maide 47

4
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak
Kitab’ı gönderdik. Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet; sana gelen
gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. Her birinize bir şerîat ve bir yol
verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde
sizi denemek için. Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü
Allah'adır. Artık size, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri O haber
verecektir.
Maide 48

Şöyle de: Ey kitap ehli! Yalnızca Allah'a, bize indirilene ve daha önce
indirilene inandığımız için mi bizden hoşlanmıyorsunuz? Oysa çoğunuz
yoldan çıkmış kimselersiniz.
Maide 59

«Ey Kitap ehli! Siz, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni hakkıyla
uygulamadıkça, bir şey üzerinde değilsinizdir» de. Rabbinden sana indirilen,
onlardan çoğunun küfür ve azgınlığını elbette artıracaktır. Kâfirler
topluluğuna üzülme.
Maide 68

İman edenler ile Yahudiler, sâbiîler ve Hıristiyanlardan Allah'a ve ahiret


gününe inanıp iyi amel işleyenler üzerine asla korku yoktur; onlar üzülecek
de değillerdir.
Maide 69
Resûle indirileni duydukları zaman, tanış çıktıkları gerçekten dolayı
gözlerinden yaşlar boşandığını görürsün. Derler ki: «Rabbimiz! İman ettik,
bizi şahit olanlarla beraber yaz.»

«Rabbimizin bizi iyiler arasına katmasını umut edip dururken niçin Allah'a ve
bize gelen gerçeğe iman etmeyelim?»

Söyledikleri sözden dolayı Allah onlara, içinde devamlı kalmak üzere,


zemininden ırmaklar akan cennetleri mükâfat olarak verdi. İyi hareket
edenlerin mükâfatı işte budur.
Maide83.84.85

Musa'nın kavminden hak ile doğru yolu bulan ve onunla âdil davranan bir
topluluk vardır.
Araf 159

De ki: Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım? Halbûki size kitabı açık
olarak indiren O’dur. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler Kuran’ın
gerçekten Rabb’in tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. Onun için sakın

5
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

şüpheye düşenlerden olma.”


Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun
sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işiten de, bilen de odur.
Enam 114.115

Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, onlara cennet karşılığında satın


almıştır. Çü
nkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler.
Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha
çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu
alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, büyük kurtuluştur.
Tevbe 111

Biz Mûsâ'ya Kitabı verdik ve onu İsrâil oğullarına "Benden başka bir vekil
tutmayın!" diye bir kılavuz yaptık.
İsra2

De ki: "Herkes kendi karakterine göre hareket eder. Rabbiniz kimin en doğru
yolda olduğunu daha iyi bilir."
İsra 84

De ki: Siz ona ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce
kendilerine ilim verilen kimselere o okununca, derhal yüz üstü secdeye
kapanırlar.
Ve derlerdi ki: Rabbimizi tesbih ederiz. Rabbimizin vâdi mutlaka yerine
getirilir.
Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar. Onların saygısını artırır.
İsra 107.108.109

Onlar, sırf "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için haksız yere yurtlarından


çıkarıldılar. Eğer Allâh bazı insanları diğer bazılarıyla savunmasaydı,
içlerinde Allâh'ın ismi çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler
yıkılırdı. Allâh, kendisine yardım edene elbette yardım eder. Kuşkusuz Allâh,
güçlüdür üstündür.
Hac 40

Bir de, kendilerine ilim verilenler, onun hakikaten Rabbin tarafından gelmiş
bir gerçek olduğunu bilsinler de ona inansınlar, bu sayede kalpleri saygı
dolsun. Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, kesinlikle dosdoğru bir yola
yöneltir.
Hac 54

6
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Biz, her ümmete, bir ibadet usulü gösterdik. Öyle ise onlar bu işte seninle asla
çekişmesinler. Sen, Rabbine çağır, kuşkusuz sen doğru bir yol üzerindesin.
Hac 67

Kitâp ehliyle, haksızlık edenleri dışında en güzel tarzda tartışın ve deyin ki:
"Bize indirilene de size indirilene de inandık. Tanrımız ve Tanrınız birdir, biz
de O'na teslim olanlarız."
Ankebut 46

İşte böylece o Kitabı sana da indirdik. Kendilerine Kitabı verdiklerimiz, ona


inanırlar: Şunlardan da ona inananlar vardır. Âyetlerimizi, kâfirlerden başkası
inkâr etmez.
Ankebut 47

Allâh dileseydi, onları bir tek millet yapardı. Fakat O, dilediğini rahmetine
sokar. Zâlimlere gelince: Onların ne velisi ne de yardımcısı vardır.
Şura 8

İşte onun için sen davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların kötü
arzularına uyma ve de ki: Ben Allah'ın Kitap'tan indirdiğine inandım ve
aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz,
sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir.
Aramızda tartışılabilecek bir durum yoktur. Allah hepimizi bir araya
toplar, dönüş de O'nadır
Şura 15

Onların kalplerini metîn kıldık. O yiğitler, ayağa kalkarak dediler ki: «Bizim
Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O'ndan başkasına tanrı demeyiz.
Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.
Kehf 14

“Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra doğru olanlar, onlara korku yoktur ve onlar
üzülmeyeceklerdir.
Ahkaf 13

De ki: Hiç düşündünüz mü; şayet bu, Allah katından ise ve siz onu inkâr
etmişseniz, İsrail oğullarından bir şahit de bunun benzerini görüp inandığı
halde siz yine de büyüklük taslamışsanız haksızlık etmiş olmaz mısınız?
Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
Ahkâf 10

Allah sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara


iyilik yapmanızı ve adil davranmanızı yasaklamaz Çünkü Allah adaletli

7
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

olanları sever.
Mümtehine 8

Ey iman edenler! Allah'ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsa


havârîlere: Allah'a giden yolda benim yardımcılarım kimdir? Demişti.
Havârîler de: “Allah yolunun yardımcıları biziz.“ demişlerdi. İsrail
oğullarından bir zümre inanmış, bir zümre de inkâr etmişti. Nihayet biz
inananları, düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün geldiler.
Saff 14

Fihrist (okumak istediğiniz bölüme tıklayın)


EHLİ KİTAP MÜSLÜMAN İSLAM MÜMİN ZİKİR BİAD
EVLİYA SADIR VERİD KABİR EHLİ DİĞER AYETLER

İSLAM - MÜSLÜMAN

‘‘Bedeviler dediler ki:


‘‘İman ettik.’’
Deki: ‘‘Siz iman etmediniz, amma ‘‘Müslüman olduk’’
deyin.
İman henüz kalplerinize yerleşmedi.
Şayet Allah’a ve peygamberine itaat ederseniz
amellerinizden bir şey eksiltmez.
Muhakkak ki Allah çok esirgeyen çok bağışlayandır.’’
Hucurat 14

8
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Hani bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Evin temellerini yükseltiyor, Ey
Rabbimiz! Bizden kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin. Ey Rabbimiz!
Bizi sana teslim olanlardan kıl, neslimizden de sana teslim olan bir ümmet
çıkar, bize ibadet yerlerimizi göster, tövbemizi kabul et; zira tövbeleri kabul
eden, çok merhametli olan ancak sensin.
Bakara 127–128

Nefsini aşağılık yapandan başka, kim İbrahim dininden yüz çevirir? Andolsun
ki, biz onu dünyada seçmiştik, âhirette de, o iyilerdendir. Rabbi ona: "İslâm
ol!" demişti, "Âlemlerin Rabbine teslim oldum." dedi.
Bakara 130.131

İbrahim de bunu kendi oğullarına vasiyet etti, Ya'kub da, «Oğullarım! Allah
sizin için O dini seçti. O halde sadece Müslümanlar olarak ölünüz» .
Bakara 132

Yoksa siz, Yakub’a ölüm hali geldiği zaman orda mı idiniz? O zaman
oğullarına benden sonra kime kulluk edeceksiniz? Dediği vakit? Dediler ki
senin Allah'ın ve ataların İbrahim ve İsmail ve İshak’ın Allâh’ı olan Tek
Allah’a kulluk edeceğiz; biz O’na teslim olanlarız.
Bakara 133

«Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve esbâta


indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere
gelenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece
Allah'a teslim olduk» deyin.
Bakara 136

Gönderilen Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti,


müminler de iman ettiler. Onlardan her biri “Allah'a, meleklerine kitaplarına
peygamberlerine iman ettiler.” «Allah'ın peygamberlerinden hiçbirini
ayırmayız. Onları “İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, mağfiretini niyaz ederiz!
Dönüş yalnızca sanadır» dediler
Bakara 285

Allah nezdinde hak din İslâm'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldiği
halde, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın âyetlerini
inkâr edenler bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur.
Ali İmran 19

"Allâh benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; O'na kulluk edin, doğru yol
budur."

9
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İsa, onlardan inkârı sezince: ‘ Allah yolunda kimler bana yardımcı olacak?’
dedi. Havariler: ‘Biz Allah yolunun yardımcılarıyız; Allah’a inandık. Şahit
ol, biz Müslümanlarız’ dediler.
Ali İmran 51.52

‘‘İbrahim ne Yahudi ne de Hıristiyan idi; fakat o, dosdoğru bir Müslüman idi;


müşriklerden de değildi.’’
Ali İmran 67

Ve size: "Melekleri ve peygamberleri tanrılar edinin!" diye de emretmez. Siz


Müslüman olduktan sonra, size inkârı emreder mi?
Ali İmran 80

De ki: "Allah'a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmâ'il'e, İshak'a, Ya'kûb'a ve


esbata indirilene; Mûsâ'ya, Îsâ'ya ve peygamberlere Rableri tarafından
verilene inandık; onlar arasında bir ayırım yapmayız, biz O'na teslim
olanlarız."
Ali İmran 84

Kim İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki, ondan kabul edilmeyecek ve o,
âhirette kaybedenlerden olacaktır.
Ali İmran 85

De ki: Allah doğru söyler. Öyle ise, hakka yönelmiş olarak İbrahim'in dinine
uyunuz. O, müşriklerden değildi.
Ali İmran 95

Ey inananlar! Allah'tan, O'na yaraşır biçimde korkun ve ancak Müslümanlar


olarak ölün.
Ali İmran 102

İşlerinde doğru olarak kendini Allah'a veren ve İbrahim'in, Allah'ı bir tanıyan
dinine tâbi olan kimseden dince daha güzel kim vardır? Allah İbrahim'i
HALİL edinmiştir.
Nisa 125

Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da


vahyettik. Ve İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya,
Eyyûb'e, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Davud'a da Zebûr'u
vahyettik.
Nisa 163

10
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş,


vurulmuş, yukarıdan düşmüş, boynuzlanmış ve canavar parçalayarak ölmüş
olan havyanlar -henüz canları çıkmadan kestikleriniz hariç- dikili taşlar adına
boğazlanan hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size harâm kılındı.
Bunlar fısktır. Bugün artık inkâr edenler, sizin dininizden umudu
kesmişlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun! Bugün sizin için dininizi
olgunlaştırdım, size nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'a râzı
oldum. Kim açlıktan daralır, günâha istekle yönelmeden bunlardan yemek
zorunda kalırsa ona günâh yoktur. Doğrusu, Allâh bağışlayandır,
esirgeyendir.
Maide 3

Sana da kendinden önceki Kitabı doğrulayıcı ve onu kollayıp koruyucu olarak


Kitabı gerçekle indirdik. Artık onların aralarında Allâh'ın indirdiğiyle hükmet
ve sana gelen gerçekten ayrılıp onların keyiflerine uyma! Sizden her biriniz
için bir şeriat ve bir yol belirledik. Allâh isteseydi, hepinizi bir tek ümmet
yapardı, fakat size verdikleri içinde sizi sınamak istedi. Öyleyse hayır işlerine
koşun, hepinizin dönüşü Allah'adır. O size ayrılığa düştüğünüz şeyleri haber
verecektir.
Maide 48

Havârilere: "Bana ve elçime inanın!" diye vahyetmiştim ; "İnandık, bizim


Müslümanlar olduğumuza şâhid ol!" demişlerdi.
Maide 111

İşte onlar, Allâh'ın hidâyet ettiği kimselerdir. Onların yoluna uy ve de ki:


"Ben ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O, sadece âlemlere bir
öğüttür."
Enam 90

Bu da Anakenti ve çevresindekileri uyarman için sana indirdiğimiz feyz


kaynağı ve kendinden öncekini doğrulayıcı bir kitaptır. Âhirete inananlar,
buna inanırlar ve onlar, namazlarına devam ederler.
En’am 92

Allâh kimi doğru yola iletmek isterse onun sadrını İslâm'a açar, kimi de
saptırmak isterse onun göğsünü, göğe çıkıyormuş gibi dar ve tıkanık yapar.
Allâh, inanmayanların üstüne işte böyle pislik çökertir.
Enam 125

11
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

"Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların
okumasından habersizdik " demeyesiniz.
“Yahut bize de kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda
olurduk, demeyesiniz diye. İşte size de Rabbınızdan açık bir delil, hidayet ve
rahmet geldi. Allah’ın ayetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha
zalim kimdir? Ayetlerimizden yüz çevirenleri yüz çevirmelerinden ötürü
azabın en kötüsüyle cezalandıracağız.”
En’am 156.157

De ki: "Rabbim beni doğru yola iletti. Dosdoğru dine, Allâh'ı birleyen
İbrâhim'in dinine. O, ortak koşanlardan değildi."
En’am 161

Fir'avn: "Ben size izin vermeden ona inandınız mı?" dedi. "Bu, bir tuzaktır,
şehirde bu tuzağı kurdunuz ki, halkını oradan çıkarasınız, ama yakında
bileceksiniz!"
"Elbette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra hepinizi
asacağım!"
Dediler ki: "Biz zaten Rabbimize döneceğiz!"
Sen sadece Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde onlara inandığımız için
bizden intikam alıyorsun. “Ey Rabbimiz! Üstümüze sabır yağdır ve bizi
Müslüman olarak öldür,” dediler.
Araf 123.124.125.126

Mûsâ dedi ki: "Ey kavmim, eğer Allâh'a inandıysanız, gerçekten Müslüman
iseniz o'na dayanın."
Yunus 84

İsrâil oğullarını denizden geçirdik, Fir'avn ve askerleri de zulmetmek ve


saldırmak için onların arkalarına düştü. Nihâyet boğulma kendisini
yakalayınca "Gerçekten İsrâil oğullarının inandığından başka ilah olmadığına
inandım, ben de Müslümanlardanım! Dedi.
Yunus 90

"Rabbim, bana bir parça mülk verdin ve bana düşlerin yorumunu öğrettin. Ey
göklerin ve yerin yaratıcısı! Dünyada da, âhirette de benim yârim sensin!
Beni Müslüman olarak öldür ve beni iyilere kat!"
Yusuf 101

12
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizin de yasası. Bizim yasamızda bir


değişiklik bulamazsın.
İsra 77

De ki: Bana sadece, sizin ilâhınızın ancak bir tek Allah olduğu vahyedildi. Şu
halde siz Müslüman kimseler misiniz?
Enbiya 108

Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve «Ben Müslümanlardanım» diyenden daha


güzel sözlü kim vardır?
Fussilet 33

‘‘Allah kimin sadrını İslam’a açmışsa o Rabbinden bir nur üzerinde değil
midir? Allah’ı zikretmek hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar
olsun! İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler.’’
Zümer 22

‘‘Allah uğrunda ona yaraşacak şekilde cihat edin. Sizi o seçti. Din hususunda
üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi. Babanız İbrahim'in dininde peygamberin
size şahit olması, sizin de onlara şahit olmanız için o gerek bundan önce
gerekse bundan sonra size ‘‘Müslümanlar’’ adını verdi. Öyleyse namazı kılın,
zekâtı verin ve Allah’a sarılın. Ne güzel Mevlâ’dır o ve ne güzel
yardımcıdır.’’
Hac 78

Melike gelince: Senin tahtın da böyle mi? dendi. O şöyle cevap verdi: “Tıpkı
o!” Zaten bize daha önce bilgi verilmiş ve biz Müslüman olmuştuk.
Neml 42

Onlara okunduğu zaman: Ona iman ettik. Çünkü o Rabbimizden gelmiş


hakikattir. Esasen biz daha önce de “MÜSLÜMAN” idik, derler.
Kasas 53
Sen yüzünü, Allâh'ı birleyici olarak doğruca dine çevir: Allâh'ın yaratma
yasasına ki, insanları ona göre yaratmıştır. Allâh'ın yaratması değiştirilemez.
İşte doğru din odur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Rum 30

Sana söylenen, senden önceki elçilere söylenmiş olandan başka bir şey
değildir. Kuşkusuz Rabbin, hem bağışlama sâhibi, hem de acı azâb sâhibidir.
Fussilet 43

13
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Senden önce hiçbir resûl göndermedik ki ona: «Benden başka İlâh yoktur;
bana kulluk edin» diye vahyetmiş olmayalım.
Enbiya 25

‘‘Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin diye, din olarak Nuh’a tavsiye
ettiğimizi, sana vahiy ettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve Îsa’ya tavsiye
ettiğimizi, sizin için şeriat yaptı. Fakat kendilerini çağırdığın bu nizam
Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine seçer ve
kendisine yöneleni de doğru yola iletir.’’
Şura 13

Allah'ın, öteden beri devam eden kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir
değişiklik bulamazsın.
Fetih 23

‘‘İslâm’a çağırırken Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir. Allah
zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez.’’
Saff 7

De ki: Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları


da bilir, yerde olanları da. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. Onlar İslâm'a
girdikleri için sana minnet ediyorlar. De ki: “Müslümanlığınızı benim başıma
kakmayın. Bilakis sizi imana erdirdiği için asıl Allah sizi anar. Eğer doğru
kimselerseniz.”
Hucurat 16–17

Temizlenen, Rabbinin adını anıp O'na kulluk eden kimse kuşkusuz kurtuluşa
ermiştir. Fakat siz, ahiret daha hayırlı ve daha devamlı olduğu halde dünya
hayatını tercih ediyorsunuz. Şüphesiz bunlar, ilk gönderilen kitaplarda,
İbrahim ve Musa'nın kitaplarında da vardır.
Âlâ 14, 15, 16, 17, 18, 19.

Dini yalnız kendine has kılarak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri,
namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu, İşte sağlam Din odur.
(Umumi)
Beyine 5

Fihrist (okumak istediğiniz bölüme tıklayın)


EHLİ KİTAP MÜSLÜMAN İSLAM MÜMİN ZİKİR BİAD
EVLİYA SADIR VERİD KABİR EHLİ DİĞER AYETLER

14
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

MÜ’MİN
Bilâkis, Muhsinlerden olarak kim yüzünü Allah'a döndürürse onun ecri
Rabbi katındadır. Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de üzüntü
çekerler.
Bakara 112

Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik, odur
ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. Sevdiği
malını yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilencilere ve
boyunduruk altında bulunanlara verir, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma
yaptıkları zaman antlaşmalarını yerine getirir, sıkıntı hastalık ve savaş
zamanlarında sabreder. İşte bunlar doğru onlardır. Korunanlar da onlardır!
Bakara 177

Allâh'ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba,
katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır, giderlerdi. Öy
leyse onların
kusurlarına bakma, onlar için mağfiret dile. İşini onlara danış, karar verince
de Allah'a dayan; çünkü Allâh kendine dayanıp güvenenleri sever.
Ali İmran 159

Eğer Allâh sizi korursa, artık sizi yenecek yoktur. Ve eğer sizi bırakırsa,
O'ndan sonra size kim yardım edebilir? Mü'minler, Allah'a dayansınlar.
Ali İmran 160

Ey inananlar, Allah'a, Elçisine, Elçisine indirdiği kitaba ve daha önce


indirmiş bulunduğu kitaba inanın. Kim Allâh'ı, meleklerini, kitaplarını,
elçilerini ve âhiret gününü inkâr ederse o, delalete uğrayanlardandır.
Nisa 136

Allah'a ve peygamberlerine iman eden ve onlardan hiçbirini diğerlerinden


ayırmayanlara işte Allah onlara pek yakında mükâfatlarını verecektir. Allah
çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
Nisa 152

Biz elçileri sadece müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim inanır ve


uslanırsa onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
Enam 48

15
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İşte böyle. Kim Allâh'ın buyruğuna saygı gösterirse, bu, kalplerin


takvâsındandır.
Hac 32

Doğru’yu getiren ve onu tasdik edenler ise, işte onlar korunanlardır.


Zümer 33

Mü'minler o kimselerdir ki Allah'a ve Elçisine şüphesiz inanmışlardır.


Toplumsal bir iş için Allâh'ın Elçisi ile beraber bulundukları zaman ondan
izin almadan gitmezler. Senden izin alanlar, işte Allah'a ve Elçisine inananlar
onlardır. Bazı işleri için senden izin istedikleri zaman onlardan dilediğine izin
ver ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allâh çok bağışlayan, çok
esirgeyendir.
Nur 62

Bilin ki, Allâh'ın Elçisi içinizdedir. Şâyet o, birçok işte size uysaydı,
sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allâh size imanı sevdirdi ve onu sizin
kalplerinizde süsledi ve size küfrü, fıskı ve isyânı çirkin gösterdi. İşte doğru
yolda olanlar bunlardır.
Hucurat 7

Eğer inananlardan iki grup vuruşurlarsa onların arasını düzeltin; şâyet biri
ötekine saldırırsa Allâh'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla
vuruşun. Eğer Dönerse artık adâletle onların arasını düzeltin ve dâimâ âdil
olun. Çünkü Allâh, adâlet yapanları sever.
Hucurat 9

Onlar ki Rablerine saygıdan titrerler. Ve onlar ki Rablerinin âyetlerine


inanırlar. Ve onlar ki Rablerine ortak koşmazlar. Verdiklerini, Rablerinin
huzûruna dönecekleri düşüncesiyle kalpleri korkudan ürpererek verirler. İşte
onlar, hayır için biriyle yarışan ve önde gidenlerdir.
Müminun57.58.59.60. 61

O, imanlarına iman katsınlar diye mü'minlerin kalplerine huzûr indirdi.


Göklerin ve yerin askerleri Allâh'ındır. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet
sâhibidir.
Fetih 4

Başa gelen her musibet Allâh'ın izniyledir. Kim Allah'a inanırsa onun kalbini
doğruya iletir. Allâh, her şeyi bilendir.
Teğabün 11

16
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ey mutmain olan nefis! Sen ondan razı oda senden razı olarak Rabbine
dön. Kullarımın arasına gir, cennetime gir!
Fecr 27.28.29.30.

Asra yemin ederim ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman
edip salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler
müstesnadır.
Asr suresi

Fihrist (okumak istediğiniz bölüme tıklayın)


EHLİ KİTAP MÜSLÜMAN İSLAM MÜMİN ZİKİR BİAD
EVLİYA SADIR VERİD KABİR EHLİ DİĞER AYETLER

ZİKİR
Allâh'ın mescitlerinde, Allâh'ın adının zikredilmesine engel olan ve
onların harâbolmasına çalışandan daha zâlim kim vardır? Bunların,
oralara korka korka girmeleri gerekir. Bunlar için dünyada rezillik,
âhirette de büyük azâb vardır.’’
Bakara 114

Öyleyse beni zikredin ki bende sizi zikredeyim. Bana şükredin bana


nankörlük etmeyin.
Bakara 152

Rabbinizin lütuf ve keremini aramanızda sizin için bir günâh yoktur.


Arafattan ayrılıp akın edince Meş'ar-i harâm'da Allâh'ı zikredin, O'nun size
gösterdiği biçimde O'nu zikredin. O'nun yol göstermesinden önce siz,
sapıklardan idiniz’’
Bakara 198

‘‘Hac menaksikinizi bitirince atalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir
zikirle Allah’ı zikredin. O insanlardan öyleleri var ki, ‘bize dünyada ver’
derler. Böyle isteyenlerin ahirette nasibi yoktur.’’
Bakara 200

17
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Zekeriya: Rabbim! Bana bir alamet göster dedi. Allah buyurdu ki: Senin için
alamet, insanlara üç gün işaretten başka söz söyleyememendir. Ayrıca
Rabbini çok zikret sabah akşam tesbih et
Ali İmran 41

Ve onlar bir kötülük yaptıkları, ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allâh'ı


hatırlayarak, hemen günâhlarının bağışlanmasını dilerler; günâhları da
Allah'tan başka kim bağışlayabilir? Ve onlar, hatâlarında bile bile, ısrar
etmezler.
Ali İmran 135

Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken Allâh'ı zikrederler,


göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler: "Rabbimiz, bunu boş yere
yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azâbından koru!"
Ali İmran 191

Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerinde Allâh'ı


zikredin; güvene kavuştunuz mu namazı kılın. Çünkü namaz, mü'minlere
vakitli olarak farz kılınmıştır.
Nisa 103

İkiyüzlüler, Allâh'ı aldatmağa çalışırlar. Oysa O, onları aldatır. Namaza


kalktıkları zaman da üşene üşene kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allâh'ı
pek az zikrederler.
Nisa 142

Şeytân, şarap ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allâh'ı
zikretmekten ve namazdan alıkoymak istiyor. Artık vazgeçecek misiniz?
Maide 91

Sabah akşam Rablerinin rızâsını isteyerek, O'na yalvaranları kovayım deme.


Onların hesabından sana bir sorumluluk, senin hesabından da onlara bir
sorumluluk yok ki, onları kovup da zâlimlerden olasın!’’
Enam 52

‘‘Muttakilere şeytandan bir tahrik gelirse Allah’ı zikrederler de derhal basiret


sahibi olurlar, şeytanın tahrikini defederler.’’
Araf 201

‘‘Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek yüksek olmayan bir sesle sabah


akşam Rabbini zikret, gafillerden olma.’’
Araf 205

18
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Mü'minler o kimselerdir ki, Allâh zikredildiği zaman yürekleri ürperir, O'nun


âyetleri kendilerine okunduğu zaman imanlarını artırır ve Rablerine tevekkül
ederler.
Enfal 2

‘‘Ey inananlar, bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allâh'ı çok
zikredin ki, başarıya erişesiniz.
Enfal 45

‘‘Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur.’’


Ra’d 28

Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını


göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, Zikir Ehline sorun.
Nahl 43

‘‘Yedi gök, arz ve bunların içinde bulunanlar onu tesbih ederler. Onu övgü ile
tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ama siz onların tesbihini anlamazsınız. O
halimdir ve çok bağışlayandır.’’
İsra 44

Hiçbir şey için "Bunu yarın yapacağım" deme. Ancak “Allâh İnşa ederse” de.
Unuttuğun zaman Rabbini an ve "Rabbimin beni bundan daha doğru bir
bilgiye ulaştıracağını umarım" de.
Kehf 23-24

Nefsini, sabah akşam, rızâsını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber tut.


Gözlerin, dünya hayâtının süsünü isteyerek onlardan başka yana sapmasın.
Kalbini bizi zikretmekten alıkoyduğumuz keyfine uyan ve işi, hep aşırılık
olan kişiye itaat etme.
Kehf 28

Böylece sana geçmişlerin haberlerinden bir miktar anlatıyoruz. Gerçekten


sana katımızdan bir Zikir verdik.
Taha 99

Ama kim beni zikretmekten yüz çevirirse, onun için de dar bir geçim var.
Kıyâmet günü onu kör olarak süreriz."
Taha 124

19
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Onların dediklerine sabret, güneşin doğmasından ve batmasından önce


Rabbini överek tesbih et; gece saatlerinden bir kısmında ve gündüzün
taraflarında da tesbih et ki memnun olasın!’’
Taha 130

Andolsun o sıra, sıra dizilenlere. Bağırıp sürenlere, Zikir okuyanlara Ki


ilahınız birdir, Göklerin, yerin ve bunlar arasında bulunanların Rabbi,
doğuların da Rabbidir.
Saffat 1-2-3 -4-5

‘‘ki seni çok tesbih edelim.’’


Taha 33

‘‘Sen ve kardeşin ayetlerimi götürün, beni zikretmekte gevşeklik etmeyin.’’


Taha 42

Biz, senden önce yalnız kendilerine vahyedilen erkeklerden başkasını elçi


göndermedik. Eğer bilmiyorsanız Zikir ehline sorun.
Enbiya 7

‘‘gece gündüz Allah’ı tesbih ederler. Hiç ara vermezler’’


Enbiya 20

‘‘De ki: Allah’a karşı sizi gece gündüz kim koruyacak? Öyle iken onlar
Allah’ın zikrinden yüz çevirirler.’’
Enbiya 42

Biz, her ümmet için bir kurban ibâdeti koyduk ki Allâh'ın kendilerine rızık
olarak verdiği hayvanların üzerine O'nun adını zikretsinler. Allah’ınız bir tek
Allah’dır, yalnız O'na teslim olun. O alçak gönüllü, saygılı, samimi insanları
müjdele;
Hac 34

Onlar ki Allâh zikredildiği zaman kalpleri titrer. Başlarına gelene sabrederler,


namazı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan tasadduk ederler.
Hac 35

‘‘Allah sözün en güzelini, birbirine benzer, hayrihi ve şerrihi bir kitap halinde
indirdi. Rablerinden korkanların, ondan derileri ürperir, sonra derileri ve
kalpleri Allah’ın zikriyle yumuşar. İşte bu, Allah’ın rehberidir, dilediğini
bununla doğru yola iletir. Ama Allah kimi de sapıklığında bırakırsa artık ona
yol gösteren olmaz.’’
Zümer 23

20
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allâh, tek olarak zikredildiği zaman; âhirete inanmayanların kalpleri ürker.


Ama O'ndan başkaları da zikredildiği zaman, hemen sevinirler.’’
Zümer 45

"Siz onlarla alay ettiniz, size beni zikretmeyi unutturdular. Siz dâimâ onlara
gülüyordunuz."’’
Mü'minun 110

Allâh'ın yükseltilmesine ve içlerinde adının zikredilmesine izin verdiği


evlerdedir. Onların içinde sabah akşam O'nu tesbih eder. Kendilerini ne
ticaretin, ne de alışverişin Allâh'ı zikretmekten, namaz kılmaktan, zekât
vermekten alıkoymadığı erkekler. Yüreklerin ve gözlerin ters döneceği
günden korkarlar.
Nur 36-37

Görmedin mi göklerde ve yerde olan kimseler, kanatlarını çırparak uçan


kuşlar Allâh'ı tesbih ederler? Her biri kendi du'âsını ve tesbihini bilmiştir.
Allâh da onların ne yaptıklarını bilmektedir.
Nur 41

Ve ölmeyene tevekkül et ve O'nu överek tesbih et. Kullarının günâhlarını,


O'nun bilmesi yeter.’
Furkan 58

Ancak inananlar, iyi işler yapanlar, Allâh'ı çok zikredenler ve kendilerine


zulmedildikten sonra üstün gelmeğe çalışanlar böyle değildir. Zulmedenler,
yakında nasıl bir dönüşe uğrayıp döndürüleceklerini bileceklerdir!
Şuara 227

‘‘Sabret, Allâh'ın vaadi mutlaka gerçektir. Günâhına da istiğfar et ve akşam


sabah Rabbini övgü ile tesbih et.
Mü’min 55

‘‘Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı da kıl. Çünkü namaz kötü ve


iğrenç şeylerden meneder. Elbette Allâh'ı anmak, en büyüktür. Allâh, ne
yaptığınızı bilir.
Ankebut 45

‘‘Andolsun ki, Resulullah sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı


umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.’’
Ahzab 21

21
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Sen ancak zikre uyan ve görmeden Rahmân'dan korkan kimseyi


uyarabilirsin. İşte öylesini bir mağfiret ve güzel bir mükâfatla müjdele.
Yasin11

‘‘Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin


kadınlar, taate devam eden erkekler ve taate devam eden kadınlar, doğru
erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygılı
erkekler ve saygılı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar,
oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve
koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar , Allah,
bunlar için bağış ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.’’
Ahzab 35

‘‘ Ey inananlar, Allah’ı çok zikredin.’’


Ahzab 41

‘‘Ve onu sabah akşam tesbih edin.’’


Ahzab 42

Doğrusu biz akşam sabah onunla beraber tesbih eden dağları, toplu halde
kuşları onun emri altına vermiştik. Hepsi O'na yönelmiştir.
Sad 18–19

Meleklerin de Arşın çevresinde dönerek Rablerini övgü ile zikrettiklerini


görürsün. İnsanlar arasında hak ile hükmedilmiş ve: "Hamd âlemlerin
Rabbine mahsustur" denilmiştir.
Zümer 75

Arş'ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar, Rablerini överek tesbih


ederler. O'na inanırlar ve mü'minler için mağfiret dilerler: "Rabbimiz, Sen
rahmet ve bilgi bakımından her şeyi kapladın. Tövbe edip senin yoluna
uyanları bağışla, onları cehennem azâbından koru!"’
Mü’min 7

"Bizden herkesin belli bir makâmı vardır." "Biziz, o saf saf dizilenler, biz."
"Biziz, o tesbih edenler, biz.".
Saffat 164.165.166.

Kim Rahmân'ın zikrine karşı kör olursa ona bir şeytânı sardırırız; artık o,
onun arkadaşı olur. Onlar onları yoldan çıkardıkları halde bunlar doğru yolda
olduklarını sanırlar.
Zuhruf 36-37

22
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

‘‘Onların dediklerine sabret Rabbi’ni övgü ile zikret. Güneşin doğmadan


önce de, batmadan önce de’’ zikrullahta vakti kerahat yoktur. ‘‘Gecenin
bir kısmında ve secde arkalarında O’nu tespih et.’’
Kaf 39.40

Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin. Kalktığın


zaman da Rabbini övgü ile tesbih et.
Tur 48
‘‘Gecenin bir kısmında ve yıldızların ardından da O’nu tespih et.’’
Tur 49

‘‘Eğer insanlar büyüklük taslarlarsa, Rabbinin rahmetine nail olanlar hiç


usanmadan, gece gündüz onu tesbih ederler.’’
Fussilet 38

Onun için sen zikrimize iltifat etmeyen ve dünya hayatından başka bir şey
istemeyenlerden yüz çevir.
Necm 29

Öyleyse Büyük Rabbinin adını tesbih et.


Vakıa 74

Öyleyse Büyük Rabbinin adını tesbih et.


Vakıa 96

‘‘Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmektedir. O, azizdir,


hâkimdir.’’
Hadid 1

‘‘Şeytan onları kuşatmış onlara Allah’ı zikretmeyi unutturmuştur. İşte onlar


şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki, şeytanın yandaşları hep
kaybedeceklerdir.’’
Mücadele 19

‘‘Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmektedir. O


üstündür, hikmet sahibidir.’’
Haşr 1

‘‘Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin.


Allah’ı çok zikredin ki, kurtuluşa eresiniz.’’
Cuma 10

23
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Ey iman edenler, mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı zikretmekten alı


koymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanlardır.’’ Münafikun 9

Göklerde ve yerde bulunanların hepsi Allah’ın şanın yüceliğini zikreder.


Mülk O’nundur. Hamd O’nundur. O her şeye kâdirdir.’’
Teğabün 1

O inkâr edenler Zikri işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle


devirivereceklerdi “o mecnundur” diyorlardı.
Kalem 51

Öyleyse Rabbinin adını tesbih et.


Hakka 52

‘‘Bu hususta kendilerini denememiz için, onlara bol su verirdik. Kim


Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, onu git gide artan çetin bir azaba uğratır.’’
Cin 17

‘‘Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh,


aziz ve hâkim olan Allah’ı tesbih ederler.
Cuma 1

‘‘Rabbinin adını zikret. Bütün gönlünle O’na yönel.’’


Müzemmil 8

‘‘Sabah akşam Rabbinin adını zikret.’’


İnsan 25

‘‘Gecenin bir bölümünde O’na secde et. Geceleyin uzun zaman onu tesbih et
İnsan 26

Rabbinin yüce adını tesbih et.


Âlâ 1

Biz seni, şâhid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ki Allah'a ve


Resulüne inanasınız, O'nu destekleyesiniz. Ona saygı gösteresiniz ve sabah

akşam ALLAH’ı tesbih edesiniz...’’


Fetih 8.9

24
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Fihrist (okumak istediğiniz bölüme tıklayın)


EHLİ KİTAP MÜSLÜMAN İSLAM MÜMİN ZİKİR BİAD
EVLİYA SADIR VERİD KABİR EHLİ DİĞER AYETLER

BİAD

‘‘Onlar ki, söz verip bağlandıktan sonra, Allah'a verdikleri sözü bozarlar.
Allah’ın ziyaret edilip, hal ve hatırının sorulmasını istediği kimseleri
ziyaretten vazgeçerler. Ve yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. İşte onlar
gerçekten zarara uğrayanlardır.’’
Bakara 27

"Hepiniz oradan inin," dedik, "Yalnız size benden bir hidâyet geldiği zaman,
kimler benim hidâyetime uyarsa artık onlara bir korku yoktur ve onlar
üzülmeyeceklerdir.
Bakara 38

Muhakkak ki, Sana Bi'at edenler, gerçekte Allah'a bi'at etmektedirler. Allâh'ın
eli, onların ellerinin üzerindedir Kim ahdini bozarsa, kendi aleyhine bozmuş
olur. Ve kim Allah'a verdiği sözü tutarsa Allâh ona büyük bir mükâfat
verecektir.
Fetih 10

Allâh şu mü'minlerden râzı olmuştur ki onlar, ağacın altında sana bi'at


ediyorlardı, Allâh onların gönüllerinden geçeni bildiği için onların üzerine
huzûr ve güven indirdi ve onlara yakın bir fetih verdi.
Fetih 18

Rabbin, Âdemoğullarından, onların zürriyetlerini almış ve: "Ben sizin


Rabbiniz değil miyim?" diye onları kendilerine şâhid tutmuştu. "Evet, şâhidiz!"
dediler. kıyâmet günü "Biz bundan habersizdik!" demeyesiniz. Araf 172

Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık


yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında
bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda
sana bi'at etmeye geldikleri zaman, bi'atlarını kabul et ve onlar için Allah'tan
mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
Mümtehine 12

25
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allâh'ı ve melekleri, Peygambere salât etmektedir. Ey inananlar, siz de ona


salât edin, içtenlikle selâm edin.
Ahzab 56

Fihrist (okumak istediğiniz bölüme tıklayın)


EHLİ KİTAP MÜSLÜMAN İSLAM MÜMİN ZİKİR BİAD
EVLİYA SADIR VERİD KABİR EHLİ DİĞER AYETLER

EVLİYA
Rabbimiz! Onlara, kendi içlerinden senin âyetlerini kendilerine
okuyacak, onlara kitabı ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir elçi
gönder. Her zaman üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız
sensin. Sen.
Bakara 129

Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size


Kitap'ı ve hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir Elçi gönderdik.
Bakara 151

Allah yolunda öldürülenlere «ölüler» demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin


siz anlayamazsınız.
Bakara 154

Hikmeti dilediğine verir. Hikmet verilen kimseye çok hayır verilmiştir. Bunu
ancak sağduyu sâhipleri düşünüp anlar.
Bakara 269

Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kâfirleri “EVLİYA” edinmesin. Kim bunu


yaparsa, artık Allah ‘tan rahmet beklemesin. Ancak onlardan korunmanız
başka. Allâh sizi kendisinden sakındırır. Dönüş yalnız Allah'adır.
Ali İmran 28

Andolsun ki, Allâh, mü'minlere büyük lütufta bulundu: Zira daha önce açık
bir sapıklık içinde bulunuyorlarken onlara, kendi içlerinden, kendilerine

26
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allâh'ın âyetlerini okuyan, kendilerini yücelten ve kendilerine Kitap ve


hikmeti öğreten bir elçi gönderdi.
Ali İmran 164

‘‘Ey inananlar, müminleri bırakıp da kâfirleri ‘‘EVLİYÂ’’ edinmeyin.


Allah’a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz.’’
Nisa 144

Ey inananlar! Allah'tan korkun. O'na yaklaşmaya Vesile arayın ve yolunda


cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.
Maide 35

‘‘Ey İman edenler Yahudi ve Hıristiyanların Evliyalarını Evliya edinmeyin.


Zira onlar kendilerinin evliyasıdır. İçinizde onların evliyalarını evliya
edinenler onlardandır. Allah zalimler toplumuna yol göstermez.
Maide 51

Rabbinizden size indirilene uyun ve O’dan başka EVLİYA’ya uymayın. Ne


kadar da az öğüt alıyorsunuz!
Araf 3

Şüphesiz, biz şeytanları inanmayanların EVLİYASI kıldık.’’


Araf 27

Ey Âdemoğulları, size kendi içinizden elçiler gelip size âyetlerimi anlattıkları


zaman korunup uslananlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
Araf 35

‘‘Dikkat et! EVLİYAMA korku yoktur; onlar üzülmeyeceklerdir de.’’


Yunus 62

Onlar, İman edip de Takvâya ermiş olanlardır.


Yunus 63

Onlar için dünya hayatında da ahirette de “Müjde” vardır. Allah’ın


buyruğunda asla değişme yoktur. İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir.
Yunus 64

‘‘Rabbim, gideceğim yere doğrulukla gitmemi sağla. Çıkacağım yerden de


doğrulukla çıkmamı ihsan et. Bana katından yardımcı bir güç ver.’’ (Sultanen
Nasira)
İsra 80

27
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Allah kime hidayet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır, kimi de hidayetten


mahrum ederse artık onu doğruya yöneltecek MÜRŞİT bulamazsın.
Kefh 17

Hani biz meleklere: Âdem'e secde edin, demiştik; İblis hariç olmak üzere,
onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi; O yüzden rabbinin emrinden
dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu EVLİYA
ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne fena bir
değişmedir!
Kehf 50

‘‘Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tâbî olun, onların sözlerini
önemseyin. Çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir.’’
Yasin 21

Bir nâib aracılığı ile Rabbınıza yönelin ve ona tam teslim olun.”
Lokman 15

Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de mürekkep olsa ve hatta buna yedi
deniz daha eklense yine Allah'ın kelimeleri yazmakla tükenmez. Şüphe yok ki
Allah mutlak galip ve hikmet sahibidir.
Lokman 27

Peygamber, müminlere kendi canlarından daha üstündür. Eşleri, onların


Analarıdır. Akraba olanlar, Allah'ın Kitabına göre, birbirlerine muhacirlerden
ve ensardan daha yakındırlar; ancak, EVLİYA’NIZA uygun bir vasiyet
yapmanız müstesnadır. Bunlar Kitap'ta yazılı bulunmaktadır.
Ahzab 6

Rabbin, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir resulü memleketlerin ana


merkezine göndermedikçe, o memleketleri helâk edici değildir. Zaten biz
ancak halkı zalim olan memleketleri helâk etmişizdir.
Kasas 59

‘‘Ey cin ve insan toplulukları, göklerin ve yerin bucaklarından geçip gitmeye


gücünüz yeterse geçin gidin, ama Allah’ın verdiği basıcı aşırıcı gücü elde
etmeden geçemezsiniz.
Rahman 33

Fihrist (okumak istediğiniz bölüme tıklayın)


EHLİ KİTAP MÜSLÜMAN İSLAM MÜMİN ZİKİR BİAD
EVLİYA SADIR VERİD KABİR EHLİ DİĞER AYETLER

28
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

SADIR İLMİ

Biz senin SADRINI açmadık mı? Ağırlığından dolayı belini büken


yükünü senden alıp atmadık mı? Senin şânını ve ününü yüceltmedik mi?
Şunu iyi bil ki: Muhakkak zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Zorlukla
beraber bir kolaylık vardır. İşlerinden boşaldığın vakit, tekrar çalış ve
yorul, Rabbine rağbet et.
İnşirah suresi

De ki: Cebrail'e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki, Allah'ın izniyle Kur'an'ı
senin sadrına bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve
müminler için de müjdeci olarak o indirmiştir.
Bakara 97

Böylece Rabbin seni seçecek ve sana düşlerin yorumundan bir parça


öğretecek, sana ve Ya'kûb soyuna nimetini tamamlayacaktır nasıl ki daha
önce ataların İbrâhim'e ve İshak'a da nimetini tamamlamıştı. Şüphesiz
Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir."
Yusuf 6

Bulûğ çağına ulaşınca, ona hüküm ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz
böyle mükâfatlandırırız.
Yusuf 22

Rabbım sadrıma genişlik ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimin bağını çöz ki,
sözümü anlasınlar.
Tâhâ 25.26.27.28

Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet
vermiştik ve ona katımızdan bir ilim öğretmiştik.
Kehf 65

Musa ona: Sana öğretilenden, bana da, bir bilgi öğretmen için sana tâbi
olayım mı? Dedi.
Kehf 66

29
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Dedi ki: Doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin.


Kehf 67

Kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredersin?


Kehf 68

Musa: “ İnşaallah, dedi, sen beni sabreder bulacaksın. Senin emrine de karşı
gelmem.”
Kehf 69

İnkâr edenler: Kur'an ona topluca indirilmeli değil miydi? Dediler. Biz onu
senin sadrına iyice yerleştirmek için böyle yaptık ve onu tane, tane okuduk.
Furkan 32

Onu Rûhu'l-emîn uyarıcılardan olasın diye, apaçık kureyşi lisan ile senin
sadrına indirmiştir.
Şuara 193–194–195

Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı,
bâtıla uyanlar kuşku duyarlardı.
Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin sadrında apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi,
ancak zalimler bile bile inkâr eder.
Ankebut 48–49

Apaçık Kitaba andolsun ki, Biz onu mübârek bir gecede indirdik. Çünkü biz,
uyarıcıyız. Her hikmetli emir, o gecede ayırt edilir; Katımızdan verilen her emir.
Çünkü biz elçi göndericiyiz. Senin Rabbinin acıması gereği olarak. Doğrusu O,
işitendir, bilendir.
Duhan 2–3–4-5-6

VERİD DAMARI
‘’Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz.
Biz ona verid damarından da yakınız.’’
Kaf 16

VERİD DAMARI: Bütün vücudu ihata eden hücrelerin hepsinde mevcut


olan damar.

30
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Kullarım, sana benden sorarsa: Ben yakınım. du'â eden, bana du'â ettiği
zaman onun du'âsına karşılık veririm. O halde onlar da bana karşılık
versinler, bana inansınlar ki, doğru yolu bulmuş olalar.
Bakara 186

KABİR EHLİ

‘‘Ey iman edenler! Allah’ın kendilerine gazaplandığı topluluğa tabi


olmayın ki onlar, kabir hayatına iman etmedikleri gibi öldükten sonra
dirileceklerine de inanmazlar, onlar kâfirlerdir.
Mümtehine 13

Fihrist (okumak istediğiniz bölüme tıklayın)


EHLİ KİTAP MÜSLÜMAN İSLAM MÜMİN ZİKİR BİAD
EVLİYA SADIR VERİD KABİR EHLİ DİĞER AYETLER

DİĞER AYETLER
Hiçbir insana yakışmaz ki, Allâh ona Kitap, hüküm ve peygamberlik
versin de, sonra insanlara: "Allâh'ı bırakıp bana kullar olun", desin;
fakat: "Öğrettiğiniz Kitap ve okuduğunuz şeyler gereğince Rabb'e halis
kullar olun!" der.
Ali İmran 79
Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, «Beni ve anamı, Allah'tan başka iki
tanrı bilin» diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o şöyle dedi, «Hâşâ! Seni
tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben
söyleseydim sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, hâlbuki
ben senin Zât’ında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin.
Maide 116

Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de


Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe
onlar üzerine şahit idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine şahit yalnız

31
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

sen oldun. Sen her şeyi hakkiyle görensin.


Maide 117

De ki: "Ben kendime, Allâh'ın dilediğinden başka ne bir fayda, ne de bir


zarar verme gücüne sâhip değilim. Eğer gaybı bilseydim, elbette çok hayır
elde ederdim. Bana kötülük dokunmamıştır. Ben sadece inanan bir kavim
için, bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.
Araf 188

De ki: «Ben kendime bile Allah’ın dilediğinden başka ne bir zarar ne de bir
menfaat verme gücüne sahip değilim.» Her ümmetin taktir edilmiş bir eceli
vardır bir eceli vardır. Ecelleri geldiği zaman ne bir saat geri kalırlar ne de
ileri giderler.
Yunus 49

Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık


meyledecektin.
İsra 74

Ama o zaman, hiç şüphesiz sana hayatın ve ölümün sıkıntılarını kat kat
tattırırdık; sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın.
İsra 75

Andolsun, biz senden önce de elçiler gönderdik, onlara da eşler ve çocuklar


verdik. Allâh'ın izni olmadan hiçbir elçi, bir mucize getiremezdi. Her sürenin
bir yazısı vardır.
Rad 38

İşte sana da böyle emrimizden bir ruh vahyettik. Sen Kitap nedir, iman nedir
bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, doğru yola ilettiğimiz
bir nur yaptık. Şüphesiz sen, doğru yola götürüyorsun.
Şu
ra 52

De ki: "Ben türedi bir elçi değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem.
Ben sadece bana vahyedilene uyuyorum ve ben apaçık bir uyarıcıdan başka
bir şey değilim."
Ahkâf 9

O'dur ki ümmiler içinde, kendilerinden olan ve onlara Allâh'ın âyetlerini


okuyan, onları yücelten, onlara Kitabı ve hikmeti öğreten bir elçi gönderdi.
Oysa onlar, önceden, açık bir sapıklık içinde idiler.
Cuma 2

32
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Âyetlerimize inananlar, sana geldikleri zaman: "Size selâm olsun, de, Rabbiniz,
kendi üzerine rahmeti yazmıştır. Sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar da
sonra ardından tövbe eder, uslanırsa muhakkak ki O, bağışlayandır,
esirgeyendir."
Enam 54

Gece ve gündüzün değişmesinde, Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde,


sakınan bir kavim için elbette nice ayetler vardır!
Yunus 6

Allâh insanlara hiç zulmetmez, fakat insanlar kendi kendilerine zulmediyorlar.


Yunus 44

Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar bu delillerden yüzlerini çevirip
geçerler.
Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah'a iman ederler.
Yusuf 105–106

‘‘Nihayet onlardan birine ölüm gelip çattığında: Rabbim, der. Lütfen, beni geri
gönder. Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş yapayım. Hayır! Onun söylediği
bu söz laftan ibarettir. Onların gerisinde ise yeniden dirilecek güne kadar bir
berzah vardır.’’
Mü’minun 99-100 (tenasüh)

Kesin olarak inananlar için yeryüzünde âyetler vardır. Kendi nefislerinizde de


ibretler vardır. Görmüyor musunuz?
Zariyat 20–21

Allâh dilemedikçe onlar öğüt almazlar. Takvâ ve mağfiret ehli O'dur


Müddessir 56

Derken, Allâh'ın izniyle onları bozdular, Dâvûd Câlût'u öldürdü; Allâh ona
hükümdarlık ve hikmet verdi ve ona dilediğini öğretti. Eğer Allâh, insanların
bir kısmıyla diğerlerini savmasaydı, dünyâ bozulurdu. Fakat Allâh, bütün
âlemlere karşı lütuf sâhibidir.
Bakara 251

De ki: O, Allah Ahad’dır. Allah Samed’dir. O, doğurmamış ve doğrulmamıştır.


O’nun şeriki naziri yoktur. Olamayacakta!
İhlâs suresi

Fihrist (okumak istediğiniz bölüme tıklayın)


EHLİ KİTAP MÜSLÜMAN İSLAM MÜMİN ZİKİR BİAD
EVLİYA SADIR VERİD KABİR EHLİ DİĞER AYETLER

İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN 33 ANA SAYFAYA DÖN


İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

H.GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


Kâdirî, Rufâî, Üveysî, Gâlibî Piri, Meşâyihi, Mutasavvıf

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

HZ. PİR ES-SEYYİD


H. GÂLİP HASAN
KUŞÇUOĞLU EFENDİMİZİN
VASİYETİ ÜZERİNE
EVLATLARI TARAFINDAN
YAYINLANMIŞTIR.

HZ. PİR H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU’NUN


HEDİYESİDİR
PARAYLA SATILMAZ
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN
DAMLALAR
13. Hak Tarik Gâlibi Pir-i
Es-Seyyid H. Galip Hasan KUŞÇUOĞLU

SET ISBN: 978-605-9447-73-7


Baskı: Kutlu&Avcı Ofset
Adres: Muratpaşa Mah. Emrah Cad. Kutlu&Avcı Plaza No:17 ANTALYA
Tel: 0242 346 85 85
Matbaa Sertifika Numarası: 43478
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Aşkı İlahiden Damlalar

H.GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


Kâdirî, Rufâî, Üveysî, Gâlibî Pir-i

AŞK-I İLAHİDEN
DAMLALAR
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

H.GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


13. HAK TARİK GALİBİ PİR-İ
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER SAYFASINDA OKUMAK İSTEDİĞİNİZ KONU ÜZERİNE TIKLAYINIZ.

BAŞYAZI .................................................................................... 21

BİRİNCİ BÖLÜM LAFZAYI CELAL MUHAFAZASI............ 67

İKİNCİ BÖLÜM METAFİZİK 3 .................................................. 75

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM RABBIMIN LÜTFU İHSANI,TALTİF-İ


İLAHİ LEVHALARI .......................................................................... 85

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM DOLMA ............................................... 293

BEŞİNCİ BÖLÜM HİKMETLER ............................................ 349


İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM
HÛ YÂ TABİB-EL KULÛB
MEDET YÂ ERHAM-ER RÂHİMİN
MEDET YÂ EKREM-EL EKREMİN!.
MEDET YÂ İLÂH-EL ÂLEMİN!.
DESTÛR :YÂ ÂDEM SAFİYULLÂH
DESTÛR :YÂ NÛH ŞEKİRÛLLÂH.
DESTÛR :YÂ İBRÂHİM HALİLULLÂH.
DESTÛR :YÂ MÛSÂ KELİMULLÂH..
DESTÛR :YÂ İSÂ RÛHULLÂH..
DESTÛR : MUHAMMED MUSTAFÂ
HABİBULLÂH!.
DESTÛR: CÜMLE PEYGAMBERANI İZÂM VE
RESÜL-Ü KİRÂM HAZRETİNİN CÜMLESİNİN
RUHLARI İÇİN FATİHA MÂ-AS SALÂVAT!.
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

(H. Gâlip Hasan Kuşçuoğlu Hazretleri’nin bu ve bundan evvelki kitapları


bilgisayarda bizzat kendisi tarafından yazılmıştır.)

HİTAB-I İLAHİ
“ Siz Allah’ın cemaline
ulaşmak istiyorsanız, Gâlip Efendi’nin
kapusun’dan geçeceksiniz !.
Biz Gâlip Efendi’ye
Rahmetimize Vesile,
Tasarrufat verdik ” dediler !..
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Üstat Mahmut Öncü bu levhaları yazdıktan hemen sonra ahirete


irtihal etmiştir. Bu levhalar yardımcıları tarafından üç sene sonra
H. Gâlip Hasan KUŞÇUOĞLU Efendi Hazretleri’ne ulaştırılmıştır.
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Bu levha, H. Gâlip Hasan KUŞÇUOĞLU Efendi Hazretleri’ne


manen Kadiri-Rufai birleşiminden GALİBİLİK verilmezden
üç sene evvel hattat Mahmut Öncü’ye rüyasında verilen
manevi emirle yazdırılmıştır.
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Üstat Mahmut Öncü bu levhaları yazdıktan hemen sonra ahirete


irtihal etmiştir. Bu levhalar yardımcıları tarafından üç sene sonra
H. Gâlip Hasan KUŞÇUOĞLU Efendi Hazretleri’ne ulaştırılmıştır.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

Bu levha, H. Gâlip Hasan KUŞÇUOĞLU Efendi Hazretleri’ne


manen Kadiri-Rufai birleşiminden GALİBİLİK verilmezden
üç sene evvel hattat Mahmut Öncü’ye rüyasında verilen
manevi emirle yazdırılmıştır.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

Manevi tecelliyatların
bazılarını anlatmakta
inanan ferdler ve toplumlar için
faide mülahaza ediyorum ve
Tertib-i İlah-i
VESİLEYİ anlatmakta
sakınca görmüyorum.
Allah’tan başka ilah yoktur,
başka güç kuvvette yoktur,
ŞAHADETİMİ DUYURMAK
BEN ACİZİN
MANEVİ ZEVKİMDİR!

Abd-i Aciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

“Ümmetime söyleyin.
Geçmiş zamana göre değil
yaşayacakları zamana göre
hazırlansınlar. ”
Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)

Peygamberimiz efendimiz
Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) tarafından
Mekke-i Mükerreme’de 30 Ocak 1995
sabah namazından sonra
hal-i yekazada bu abd-i acize hitab edildi.
Bütün insanlık alemine
duyarmaklığım işaret edildi.

Hz. Pir-i Gâlibi Hasan Kuşçuoğlu


ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

HİTAB-I İLAHİ
“ Ben vekâleten
1000’li yıllarda Abdulkadir
Geylâni’yi yolladım !.”
“ 1400’lü yıllarda
Fatih’i yolladım !. ”
“ 1900’lü yıllarda
kimi yolladım?! ”
Bende: “ ŞEYHİM HACI GALİP
KUŞÇUOĞLU’NU ”,
diye cevap verdim !.
Bunun üzerine Hz. Allah
“ MÜBAREK OLSUN ” DEDİ !..
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

Ey iman edenler!...
Kendilerine Allah’ın
gâzap ettiği bir kavmi
veli edinmeyin.
Zira onlar, kafirlerin
kabirdekilerden
ümit kesdikleri gibi!..
Ahiretten ümit kesmişlerdir!..
Mümtehine 13
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

HİTAB-I İLAHİ
“ Resulullah Ashabına ne ise,
bugün o postta oturan
Hz. Hacı Galip Efendi’dir...
Hazreti Galip Efendi,
esas kaynak ve özdür...”
***
“ Hz. Allah’a giden
kısa ve kestirme yol
GALİBİLİK” denildi.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

Hakiykat’ın zahire yansıdığı


zaman açığa çıkan
Şeriatı İlahiye ki; Peygamber
Efendimiz’le gönderilen gerçek
Rahmeti İlahiye’yi arıyoruz biz !.
“ Peygamberlere bir şeriat birde
tarikat verdik .”
Hitab’ı İlahiyesi’nin zahire
yansıdığı gerçeği arıyoruz.
Şeriatın adabını Peygamberi’nin
ahlakını bilmeyene aşk şarabı
içirilmez..

Abd-i Aciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

HİTAB-I İLAHİ
“ Din benim !. Sahibi benim !. ”
“ Şeyhinizin ağzından çıkan her harf,
her kelime, her cümle,
benim hitabımdır !. ”
O ağızdan gönüllerinize
hitab ediyoruz!. Gönüllerinizi açtık.
İyi dinleyin !
Zira bu anlattıklarımızdan
İMTİHAN EDİLECEKSİNİZ.
Hüsrana uğrayanlardan olmayın !.
Kendinden başka ilah olmayan
Rab’bınız, sahibi olduğu gerçekleri,
gönüllerinize anlatıyor.
“İyi Anlayıp Sahiplenin!.”
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

Çözüm mü gerekli ? :
İdarecilerimin denetimi altında
İMTİHAN HEYETİ ismi MEŞİYET
kurmadan bu davayı,
iç açıcı bir düzene konulamayacağını
anlamaya şahit mi gerekli ?
İçler acısı mana yaşantı fotoğrafı,
bugünün görünümü mana katliyamını
yansıtmıyor mu ?.
Tertibi İlâhiye’ye uymayı bilirler ise!
Kardeş oldukları gibi !.
Masum insanlara yapılan eza,
cefanın vebalinden ve günahından
kurtulmanın şartı,
Tertib-i Tanzim-i İlâhiye’ye uyumlu
Kardeşliği Yaşamakla Olacaktır.
İnşaAllah !.

Hz. Pir-i Gâlibi Hasan Kuşçuoğlu


ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

HİTAB-I İLÂHİ
“ Bundan sonra Şeyhinize,
“HAZRETİ ŞEYHİMİZ” deyin.
BU MAKAM
KENDİSİNE VERİLDİ.”
***
EVLİYA = MÜRŞİT EVLİYAULLAH,
Peygamberine vekâleten
biat mercileri oldukları gibi,
şeriatı ile yükümlü olduğu
PEYGAMBERİ’NİN VERASETİNİ
TAŞIRLAR !.
Hz. Pir-i Gâlibi
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

BAŞYAZI

Cemiğ yazdığım kitaplarda’da: Hz. Allah’ın ahir za-


man Peygamberi Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.)
Efendimize mukarrebun melâikeden olan Cebrail (a.s.)
vasıtası ile !. Ve cümlesi tertibi ilâhi olan türlü vesilelerle
23 senede inzal eylediği Kur-anı Azimi şanın beyanına
uyumlu !.
Bu Abdi Acize in’am ve ihsan eylenen, yaşantım boyu
cüz’ide de olsa görerek içinde bulundurduğu ihsanı ile
yaşattığı gerçekleri, 37 Peygamber Efendimizin tebliği
21
ve beşere örnek yaşantısına ters düşmeyen 21.inci asra
uyumlu ihsanı, ilâhi!..
Tecelliyat-ı İlâhiye’ye her halü’kârda muhtaç oldu-
ğumuzun ve olduğumun bilincinde imişim gibi!, bu
Abdi Aciz!.
Yaşlandıkca daha iyi anladığım yaşantım boyu beni
ademin cümle mahlukatın fevkinde özel yaratıldığını!.
Yaratılan güzelliklere na’iliyeti yaratanına olan ima-
nı kadar lâyık olma özelliğine cüz’ide olsa sahib olmaya
yetkili kılındığının!.
Bilincinin zuhuru : Allah vardır deyen Emr-i İlâhi’ye
ölçüsü, din kardeşim !
Ahir zaman Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa
(s.a.v) Efendimize ihsan edilen şeriata tabiğ olmaya
özen gösteren şeriat kardeşlerim.
Sıratı müstakim üzre yaşamayı vazife edinmiş !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Cümle Peygamber Efendimize ihsan edilen mekâri-


mi ahlakın zevkine ermek için yaşamaya azmetmiş!.
Aczine göre muaffakiyeti bariz görülen. Ademlikden
insan olmanın zevki ile Rabbına karşı mahcup fakat
müteşekkir insan !.
Cüz’ide olsa yaratılışın sırrını Emr-i İlâhiye’nin dı-
şında aramayan gerçeklerin zevki ile yaşamaya özen
gösteren, Kamil İnsan!
Rahmet-i İlâhiye’nin kulda görülen, görülmeside el-
zem kılınan!.
Hal Ehlin de zuhurunun kelâmlaşmış, kitapların ve
suhufların mana özeti !. Yetmiş iki milleti bir gözle gö-
ren muhip, mütteki, ittika sahibi örnek insan derviş !..
İlâh-i tanzim olan verasetin gerektirdiği vazifemden
22 ihsan edilen iman mahsulü düşüncelerimde de, zuhuru
gizli olmayan yaşantım !.
Hazret-i Allah’ın varlığına iman eden bil’cümle kulla-
rına beyan eylediği.., Kuran-ı Kerim’de, sarih bildirilen!.
Cümle Peygamber Efendilerimize ihsan edilen!
Şeriatlarını yaşamaya çalışan bil’ cümle Allah kulla-
rını birini diğerinden ayrı görmeyen Hitab-ı İlâhilere,
ters düşerek,
İlâhi bildiriyi: beşerin naçiz nefsinin, duygularının
esareti altında, yaşadığı asrın Emr-i İlâhiye’ye uyum-
lu, beşer için ihsan edilen lüzumlu yönünü, bile’meden
inanan toplumların, İndi İlâhiye’den ihsan edilmiş yol-
larını bilmek dahi istemediği halde ?.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Biliyorum edası ile cehlinden, masum toplumları ve


Allah var deyen kulları sıratı müstakimden uzaklaştır-
malarının nedenini de anlamak mümkün değil !.
Ehline cüz’ide olsa malum, düzenbazların düzenle-
rine kapılan!.
İlmel yakın tahsil ve terbiye görmüş amma mana fa-
kiri kişilerin biliyorum iddialarına Rağmen !.
Emr-i İlâhiye’ye aykırı olan yaşantılarını, duyurul-
duğu gibi cüz’ide olsa gösterildiği halde!.
Halâ çarpık yolda israren ve özenle, benimseyerek,
yaşantılarını zevkle devam etmelerini anlamak müm-
kün mü ?.
Acı gerçek !. Hz. Allah kulun nasıl yaşaması elzem
ve lüzumlu olduğunu cemiğ kullarına çeşitli sebeblerle
bildirdiği halde ! 23

Yalnız ilmi kelâmıyla yetinerek, her şeyi bildiğini


zanneden hakiykat gafili !.
Gerçek ulemanın bildirisi ! Mana ilminden nasib al-
mayan yalnız ilmi zahiri ile yetinen kişi, küfürden salim
olamaz, denildi !.

Gerçekleri biliyormuş gibi tavır takındığı halde,


bildiklerini Allah’ın bildirdiği gibi bildirmekten kaçı-
nanların, kaçınmalarının sebebini Ehl-i hal hissediyor
olsada, ehl-i kâal tarafından bildirilen yolun, nereye
gittiği’ni, Yol ehl-i’nin çarpıtılmış yolu, İndi İlâhiye’den
ihsan edilen ilmi ile, nasıl sıratı müstakimdir diyebilir ?
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Yalnız ve yalnız neme lâzım aczine bağlanmakla


yetinenlerin ! İzahı olmayan aciz ve korkak tutumlarına
cüz’i de olsa Emr-i İlâhiye’ye ters düşmeyen asrı idrak
eden ehli halin !. Zamanın yadırgadığı, çağın çok
gerisinde kalmış bilgilerine, tutumlarına ve yersiz
telkinlerine, Emr-i İlâhiye’ye ve asra uyumlu yaşayan
Ehl-i Aşk’ın, yalnız ve yalnız ilmü kelamla iktifa eden
mana yoksunu, zamanın yaşam fukarasına !. Ehl-i Aşk’ın
gönülden katılmaları mümkün mü? Elbet mümkün
değil !.
Amma Allah vardır deyen Kuran-ı Kerim’de Hz.
Allahın bildirisine göre henüz iman ölçüsüne girmeden
müslümandır. Müslümanlarsa “ kardeşdirler ” hitabını
unutma!..
Telkinlerini bu gerçek bilginin dışında göstermeye
24 yeltenip.. Ehl-i kitabı kafir, gavur, gayrımüslüm göster-
me, gayrı yetsin !.
Senin bilmeden işlediğinin günahını Ümmeti
Muhammed çekiyor!.
Dünya fotoğrafına mana gözlüğünü tak da iyi bak,
görmek için bak! Göreceksin !.
Dökülen masum kanların, na-hak yere sönen ocak-
ların müsebbibi zalımlara, bilerek velev ki bilmeyerek
ortak olmayasın !.
Şu gerçeği iyi bilesin: Dünya’da iken dahi hesabını
veremeyeceğin günahını, az da olsa imanla bezenmiş
aklın vardır inşâAllah, onu kullanmayı bil !.. Bu günahı-
nın yükünü, yevmül mahşere bırakma !.
Baş yazıyı yazarken lüzumuna inanan kitleleri ilgi-
lendiren, zamanlaması zamansız olsa da olayı bilmem
anladığım gibi anlatabilecek miyim ?
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

28.11.2006 TÜRKİYE CUMHÛRİYETİ REİSİ


CUMHURUNUN DAVETİ ÜZERE . VATİKAN
HRISTİYAN’LARIN KATOLİK LİDERİ
PAPA BENEDİK 16
Türkiye Cumhuriyeti idarecileri dolayısı ile çoğunlu-
ğu Muhammed-i olan Türk Milleti ile görüşerek kasdi !.
Ahır zaman Peygamberi Hazret-i Muhammed Mustafa
(s.a.v) Efendimiz hakkında !. “ İmanla bağdaşmayan,
din adamına hiç yakışmayan !. Muhammed ümmetini
kalbinden yaralayan aslı olmayan o çirkin sözleri söyle-
meye neden cüret edildi ?.
Ve özür dahiy dilemeden, Muhammed ümmeti Türk
milleti’ni ziyaretteki maksadı kasdi halâ anlamış deği-
liz!.
Cümle şeriatların 21.inci asırda, daha çok muhtaç 25
olunan kardeş olmalarına !.
Dinler arası diyemiyeceğim çünkü tek din vardır,
Allah vardır deyen her ferd müslümandır!.
Hz. Allah’ın Kuran-ı Kerimde bildirisi !. Bu gerçeği
bozma !.
Şu halde, şeriatlar arası diyalog kurmaya dün-
den daha çok bugün, ehl-i kitap cümlesi muhtaç iken,
Rahmeti İlâhiye’ ye vesile yol gösterici, Allah elçilerini
birini diğerinden ayrı görmek cehli, daha ne kadar de-
vam edecek ?.
Eşi Ortağı Olmayan Hz.Allah’a olan imanda birleşil-
mesi elzem iken !.
Türkiye dolayısı ile Türk Milletinin şahsında
Ümmeti Muhammed-i yaraladığı, tekrar ediyorum
din adamlığına yakışmayan na’hoş sözlerini, hoş
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

edecekleri kelâmları ile ifade edilmeye çalışılsa da.


Bariz ve kaçınılmaz, zuhuru istenilenin dışında bütün
toplumların açık gördüğü ve hayretle seyreylediği,
birilerinin tertiplerinin zıttına! Rahmet-i İlâhiye’nin
tecellisi.
Netiyce görülen, Kanımca: Tecelliyat-ı İlâh-i.., beşer
tertibini, nahoş tertipten beklenenin zuhuru, tecelli et-
sin istenen olayı, Rahmet-i İlâhi’ye, menfi düşüncele-
rin hilâfına, Elhamdülillah hoş olayı çok kolay eyledi.
Alemlerin Rabb-ı !.
Evvelce zuhuru bariz görülen düşmanlık ifadesi, be-
yanatlarla bar’bar zannettikleri Türk Milleti dolayısı ile
ümmeti Muhammed-i teşhir etmek, İsa Aleyhisselam
Ümmeti ile Muhammed Aleyhisselâm Ümmetinin dost
olamayacağının kanıtlanacağının ümidi ile tertip edil-
26 mişti. Görülen fotoğraf göstergesi başka yorumlamak
mümkün değil !. Gene derim. Allahualem!..
Tahminden ileri gitmeyen ama netiyceside bariz gö-
rülen, şeriatler arası diyoloğa dönüştü. Rabbım’ın lütfi
ihsanı ile İnşaallah!.
Ziyaretin netiycesi gerçekler her yerde zuhuru gö-
rülmeye başladı. Elhamdülillah.
7 Aralık 2006 tarihli Hürriyet gazetesinin diyalok
ümidi beyanı!.
Papa Vatikan’da ki Aziz Petrus meydanında dünkü
genel kabul töreninde yaptığı konuşmada :
Türkiye ziyaretini değerlendirdi : Papa konuşmasın-
da Sultan Ahmet Cami’inde ki HUZUR DURUŞUNU
şöyle tarif etti:
“O ibadet mekanında bir kaç dakiyka duaya durdu-
ğum anda, tüm insanlığın merhametli babası, yerin ve
göğün TEK RABBİNE yakardım !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Tüm insanların kendilerini, Onun tarafından yara-


tıldıklarını hatırlamaları, GERÇEK KARDEŞLİĞİN ta-
nıkları olmaları için du’a ettim!.
Gene aynı kasteden alınan Papa’dan Antalya’ya
Mesaj;
Antalya’daki Katolik Papaz’ı Rainer Kortene, Papa
bildirisinde ;
“Müslümanlarla dosluk ve kardeşlik içinde yaşayın ”
diye ültümatom verdiler !.”
Bu netiyceden memnun olamayan toplumlar ve bir-
likler zaman geçirtmeden tutumlarını gizleyemediler,
sudan bahanelerle iç yüzlerini göstermeye başladılar!.
Bu olayı yazmaya neden lüzum gördün demeyesin ! Bu
Abdi Aciz yazmaya çalıştığım Allah rızası için ücretsiz
dağıttığımız kitablarda !. Bahsetmeye çalıştığım Kuran-ı 27
Kerim’deki Rabbım’ın ihsan eylediği, Peygamberim
Efendimizin lisanen ve yaşantısı ile tebliğ buyurduğu ;
Kelâmı Kadimden anladığım ve vazifem icabı anlatma-
ya çalıştığım, gerçek olayın aslını tekrar edeceğim!.
Hazret-i Allah’ın bildirisinde; dinler diye bir bildiri
yok. Yalnız tek din var, İslâm !.
“ İkinci din arayan hüsranda’dır. Kabul olmayacak-
tır” buyurdu, Hz. Allah !.
Allah elçileri, hiçbirisi din getirmediler !. Cümlesi
İslâmiyet üzere geldiler !. Cümlesinin dini İslâm’dır !.
Cümle Peygamber Efendilerimiz isimleri ile ve za-
mana uyumlu Şeriatları ile anılırlar ! Cümlesi Haktır !.
İndi ilâhiye’den ihsan edilen Kitapların anlamı,
Şeriatların cemisi Haktır !.
İptal oldu demek, Tertibi İlâhi’ye uygun olmayıp,
bilgisizce icra edilen, küfürdür !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Sonraki gelen şeriatı yaşamak kulda zuhur eden ke-


malat’tır !. Tertibi ve Tanzim-i İlâh-i olan asrı idraki’nin
anlamını ve bilincinde olduğunun manasını ihtiva
eder!..
Mes’ul mercilerin aldığı tedbir, plan ve programlarla
korktuğumuzdan emin, ümit edemediğimiz güzelliklerin te-
cellilerine, milletçe, ümmetçe nail olduk !. Elhamdülillah !.
Buna rağmen evvel ki seriatlarda yaşamakta sebat
gösteren, Allah kullarına kafir, gavur, gayrımüslüm de-
menin selâhiyetini nereden aldın söylermisin ? !.
Bir Aşık’ın vesile de zuhuru gönül duyguları;
Cemalin nurludur alâdır alâ
Tarikin en güzel yoldur Efendim !.
Kudreti ile ihsan eylemiş Mevlâ!.
İhvana şefkatin boldur, Efendim !.
28
Aklı olan hakkı batıldan seçer,
Huzurda kevser şarabın içer,
Gül yüzünü gören kendinden geçer !.
Yanakların sanki güldür Galip Efendim !.
Sözlerin hikmetli sohbetin Kuran !.
Yağar meclisine göklerden Gufran !.
Dergahından uzaklaşsa bir insan ,
Akar gözyaşları, Çağlar Efendim !.
Yüzme bilmem deryalara dalamam!
Deryalardan uzakda’da kalamam!.
Sultanım bir nefes sensiz olamam!.
Ağlatma bu Aciz kulu güldür Efendim!.
Senden ayrı kalmak derttir, elemdir !
Bu ateşte yanmak benim çilemdir ,
Sorarlarsa bu dertli derviş kimdir !.
Deyin ki, kapında kuldur Galip Efendim !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

İlmel yakinin ötesinde, yaratılışın sırrından, bir cü-


zi’nin de olsa, zevkine eren. Ehl-i halin hali, zuhur eden
Tertib-i İlâh-i, hayır, velevki, şer de olsa !. Yaratanının
bildirisini bildiği kadarı ile sadık ve muhip olan kul,
aradaki farkı, kulun za’afına rağmen, hissedilmeyecek
kadar da olsa, bilincindedir !.
Şeyh Sadi Şirazi Hazretleri’nin müracaatı yaratanına
kulluğunun gereği haddini bilerek ,yakarışını dinle ! :
Ey Sevgili kaçma, canda sana fedadır !.
İster kulunu okşa , ister zincire vur !. Hüküm senin
hükmündür !..
Yaratanın her icraat ve tertibine, tepki gösteren, ya-
ratılışın sırrından habersiz, mana yoksunu !. Yersiz ve
anlamsız her halinden sıkıntı duyan, Emr-i İlâhiye’ye
uyumlu, zamana uyumlu yaşântıdan habersiz beniğ 29
adem !. İnsan olmanın sırrını nasıl anlayacak.!..
Rahmet suyunun kenarından gelip geçen suya ihti-
yacı olduğu halde, o sudan bi haber, kuru davacı ! Sen o
Rahmet deryasından rızıklanan, yüzücünün halini ner-
den bileceksin ?

Seher zevkini ne bilsin müstecan-i püsteri kalpler.


Füyüzat-ı sabahı hastayı hicran olandan sor !.

Hasta olmadan hastanın, sabahın feyziyle geçicide


olsa, Seher vaktinin hastayı ferahlatacak seherin zuhu-
ru, hasta için bilinen Rahmet-i İlâhiye’nin zevkini nasıl
ve nereden bilecek ?
Sadece kelâm ilmi ile yetinen kişi, ademlikten insan
olmaya giden, her an mevcut olan İlâhi yolları nasıl fark
edecek !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Gerçek dışı, edindiğin ilminin, gerçeklerin zuhuru


ile bariz görülen, mana dışı asra uyumsuz telkinlerinle,
avuttuğun müşterilerini, azda olsa 21.inci asra uyumlu,
Hazret-i Kuran’ın şulesinde Peygamberi’nin tebliğ eyle-
diği şeriata uyumlu!. Yaşamaya çaba gösterenlerin, ade-
dinin gün begün arttığını hayal dahi edemeyecek, çığ
gibi büyüdüğünün gerçeğini görmeye çalış !. ”
Aczini anladınsa yetsin artık !. Bu gerçekleri halâ gö-
remiyor isen gören gözlere yaklaş o görenlerle, görme-
ye çalış !.
Bilge bir kişiye, manasız bu tutumunla nereye gitti-
ğini anlatabilir misin ?
Hazret-i Kuran’da “ Biz Peygamber’lere bir şeriat bir
de tarik verdik ” hitabı İlâhiye’yi duydun veya okudun
mutlaka.
30
Kuran-ı Kerim’in ilk suresi Fatiha’da Hazret-i
Allah’ın bildirisi !. Sıratı müstekimin, nasıl yaşanaca-
ğını, gerçeği yaşayan ehli halin mana aç’lığını doyura-
cak nazar ve Rahmeti İlâh-i olan , VESİLE’İ HAL ihsan
edildi mi ?.
Şeriatı ile yükümlü olduğun Peygamberi’nin ahlakı
ile ahlâklanmaya çaba gösteriyor musun ?.
Peygamber Efendilerimiz’in cümlesinin hayatı hiç
Emr-i İlâhiye’nin dışında görülmüş mü ? Kesinlikle ha-
yır deye biliyormusun ?. Demelisin !.
Zira Hz.Allah’ın bildirisi: CÜMLESİ HAKTIR VE
MEKARİMİ AHLAK ÜZERE İHSAN EDİLMİŞTİR!.
Peygamber Efendilerimiz’in tebliğ eylediği cümlesi-
nin şeriatı haktır !.
Sonraki gelen şeriata tabi olmak kemalattır !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Evvelki şeriatı yaşamakta, Allaha şirk koşmadan sa-


mimi yaşayanlar, Ehli Kitap’tan, Peygamberinin getirdi-
ği şeriatı yaşamaya çalışanlara KAFİR, GAVUR, GAYRI
MÜSLÜM DİYEMEZSİN !.
Yanlış düşüncen ve yanlış tutumunla Tertib-i ve
Tanzimi İlâhiye’ye ters düşmeyesin.!
Cüz’i iradeni kullanır iken, Hz. Allah’ın yarattığı
İlâhi güç karşısında kul olduğunu ve aczini unutmaya-
sın !.
Tertib-i İlâh-i : Yol büyüklerinin bildirisi, kulluk va-
zifesi ile yükümlü yaratıldığını hatırdan çıkarmayasın!.
Allah’ı bilenlerin ve bilmenin düsturu: Allah’ın var-
lığına muttaliğ olduğu kadar kulluk aczinle haddini bil-
mek,
Haddini bilmenin kulda zuhuru : HAVF’U RECA!. 31
Allah’tan nasıl korkulması gerekli ise öyle korku,
Allah’tan arzularını ve meşru isteklerini Reca ederek arz
eylemek !.
Havf ‘u Reca dışında yaşayanların: görünümleri
imanlı imiş gibi görülseler de, yaşantı ve icraatlarının ,
toplumların hatta nefsinin hayrına olacağını kamil bir
görüşün, tekeffül edeceğine inanabilir misin?. Alemlerin
Rabb’ı Hazret-i Allah’ın, cemi kullarının, hayrına yara-
tığı madde ve mananın şer’re dönüştüğünü görürsün !..
Tertib-i İlâhiye’ye ve Kuran-ı Kerim’den beyan edi-
len imanın şartlarına ters düştüğünün farkına varalım !.
KOPYE İLMİNLE YETİNMEYİ, YETTİĞİNİ Mİ
ZANNEDİYORSUN ?.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Hitab-ı İlâhiyelerin zevkine yeteri kadar hissedar ola-


bilse idin!. Yol olarak bildirilen, şeriatı Muhammediye’yi
maddesi ve manası ile birlikte götürmeye önem verece-
ğin gibi !. Hayatı boyu bu gerçekleri yaşayan, yaşantı-
sından bilerek pirim vermemeye özen gösteren dervişin
aleyhin de olabilir mi idin ?
SAKIN HA!. Allah’a olan imanı hal ve yaşantısında
bariz görülen .! Hazret-i Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.)
Efendimize tebliğ eylediği Emr-i İlâhiye’nin zuhur mer-
ci-i !. Peygamber Efendilerimizi zamana ters düşen, çar-
pık fikirlere ve na- ehlin fikirlerine ortakmış gibi yap-
macık sevgi çerçevesinde göstermeyede kalkışmayalım!.
Bu alemde mutlaka zararını gördüğün gibi, ebedi
alemde bu günahın hesabını veremeyiz ! El insaf !.
Gerçek dergahların tekrar açılması luzum eden za-
32
manını arkadaşları ile tesbit edilmiş, İsmet İnönü’nün
bildirisine göre 15 sene idi .
Hal böyle iken istisna-i yaratılmış vatan kahramanla-
rının !. Lüzumuna binayen o günün olaylarında , Ehl-i
Tarik’in ekserisinin yaşantılarında görülen na’hoş bilgi,
o bilginin çarpıtılmış mana ile ilgisi olmayan yaşantıla-
rının islâhı ve düzelmesi elzem olduğu için, icra edilen
geçici icraatlarını, milletinin, inancına değer verilmedi
gibi anlamını taşıyan, mana fukaralarının’da mevcudi-
yetleri küçümsenmeyecek kadar çoktu !.
Hele çıkarcı düzenbazların, düzenlerine bilmeden
kolaylık sağlayan!. Gazabı İlâhi’den başka herşey bilgi
dışında bırakılmış, bu çarpık bilgi esiri, yarım cahil !.
21.inci asra uyumlu ve İlâh-i adalete de aykırı olma-
yan düzeltmenin yapılacağı 15 sene iken, bugün 83.cü
sene !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Toplumun iman zafiyetinden yararlanmadan başka


düşüncesi olmayan veya dinle, imanla alâkası bulunma-
yan; toplumların yersiz tasallutundan Ehl-i Aşk-ı feraha
erdirecek bir çözüm bulmak imkansız mı ?. Hiç imkan-
sız ! Hiç olur mu ! Allah Aşkına!.
Lütfen manzarayı iyi gör, bu inanan, imanlı millet
bizim milletimiz!.
Mızrağın çuvalda saklanamıyacağını bilmemiz yet-
miyor !. Görelim artık !.
Cezalarla bir yere varılamayacağını, bugün
Türkiye’de yaşanılan ve Hürriyet Gazetesinin de bildir-
diği Tasavvufi Haritayı iyi görelim !
Sıratı müstakim yolcusu Ehl-i Zikre “ Kulum beni
zikret ki, bende seni zikredeyim .” Hitabının muhatabı
icraatcısı ve hayranlarını görmemezlikten gelemeyiz !. 33
Şeriat, Tarikat, yoldur varana.. Marifet hakiykat, an-
dan içerü !. Deyenleri ve bugün gerçeği yaşayanları gö-
relim artık. Lütfen !.
Gerçeğin aranmadığı tutum devam ettiği müddetce,
hakiykat dışı cehaletten gayrı sermayesi olmayan, men-
faatı dünya’dan başka mana güzelliklerinden bi’haber !.
Düzenbazların, düzenbazlıklarını yürütmeye imkan ve
zemin hazırladığımızın farkına varalım artık. Atı alan
üsküdarı geçmeden !.
Gazetelerde neşrediliyor, “ Tarikatlar Türkiye’yi sar-
dı ” diye. Doğru ama yanılmıyorsam eğer yazarda bilmi-
yor kimi suçladığını !.?.
Çözüm mü gerekli ? : İdarecilerimin denetimi altın-
da imtihan heyeti ismi Meşiyet kurmadan bu davayı, iç
açıcı bir düzene konulamayacağını anlamaya şahit mi
gerekli ?
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

İçler acısı mana yaşantı fotoğrafı ,bugünün görünü-


mü mana katliyamını yansıtmıyor mu ?.
Devam eden yasaklarla daha feci duruma geleceğini
söylemek, kehanet sayılmaz !. Bu karmaşalıktan rahat-
sız olan mül’ki ve askeri idarecilerimi şahit gösteririm !.
Hz. Allah’ın buyruğuna uymaya özenen, sıratı müs-
tekim-i arayan, samimi kulları!. Lütfen, na-ehlin, kuca-
ğına düşmelerine sebep ve yardımcı olmayalım !..
Şu gerçeği iyi bilelim, mana sömürücülerinin icra-
atları, ne dini İslâm’ın, ne de şeriatı Muhammedi’nin
tertibi değil !.
İşte, Peygamberimiz Efendimiz’in açık bildirisi !..
“Ümmetimin en şerlisi Mürşit olmadığı halde
Mürşitlik iddiasında bulunanlardır.” Hadis. Hasendir !.
34
Biraz geriye bak görürsün yazılarımda, manevi vazi-
femden ihsan edilen “ Gerçek Mürşidi ” anlatmaya ça-
lıştım !.
Rabbım’ın ihsanı ile vazifem: Ağmentüye olan aceba-
sız imanımın meyvesi. Zevkim !. Bu Abdi Aciz’i, Allah’ın
varlığına, inanan kullarına !. İhsan eylediği sıratı müsta-
kim üzere olmanın, bu dünya ve ebedi hayat için elzem
olduğunu alıcı kullara, hal ağırlıklı anlatmamın hazzı ve
hazzın verdiği idminanı kalbin zuhurunu zevkle taşıyo-
rum. Elhamdülillah !.
Bi kılavuz kim varır Allah’ına !.
Nahnüması olmayınca Evliya,
“ Kılavuzsuz kimse gitmesin bu yola, kılavuzu Evliya
olmadan”
Cümle Peygamber Efendilerimiz’in yaşantıları ve
bildirileri ile ! Allah’ın varlığına inanan kullarına ihsan,
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

inam eylediği mekârimi ahlak üzere yaşanılması için


bahşedilen Tanzim ve Tertib-i İlâhiye’dir!.
İnancımız, bu ihsanı İlâhi’ye olsun ve icraatımızda
görülsün inşâAllah !.
Eşi, benzeri, şeriki ve naziri olmayan, olamasına
da imkân olmayan, Rabbımıza , beşeri aczimin hazzı,
Havfu Reca, tazarru ve niyazımdır !.
Na ehilin şerlerin’den Rabbım’a sığınarak anlatma-
ya çalışacağım inşaAllah !.
Rabbım’ın ihsan eylediği ahir zaman Peygamberi
Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v) Efendimiz’in vesi-
lesi, bildirisi, ihsan edilen Hazreti Kuran’da !. Ve Hz.
Allah’ın Peygamber Efendilerimizi vesile eyliyerek bil-
dirisi, cümle kitaplarda ve suhuflarda !.
Benzeri ihsan edilen yazacağım Ayet-i Kerime’nin 35
Hz. Allah’ın bildirisi olduğunu, mana itibarı ile 21.ci
asırda din adamları ve yaşayan iman Ehl-i’nin yaşantı-
sında ve düşüncelerinde !.
Allah’ın bildirisine, bazı Ayet-i celile’ye ters düşen
tutumlarının görünümünü, zamanın zuhuruna uyumlu,
cümle gerçeklere de uyumlu olarak anlatma cesaretini
halâ gösteremiyecekler mi ?.
Beni ademden, itimat eylenilen kişilerin, Allah
Elçilerini İlâhlaştırmaları, hele yaşanılan çağın dün-
ya’ya sığamıyan düşmanlık görünümü ile, Allah’tan baş-
ka İlâh edinmemeyi, yaşanan çarpık tutumlarla bağdaş-
tırmak mümkün mü ?!.
Hz. Allah’ın Peygamberleri’nin aralarında
Peygamberlik farkının olmadığını Kuran-ı Kerim’de
bildirildiğine rağmen!. Birini diğeri ile kavgalı ve mu-
halif ’miş gibi gösterilen, günah işleyemiyecek olarak,
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

istisnai yaratılan Allah’ın kulu !. Amma Resullerine !.


Olan saygı ve hürmeti !. Allah elçilerini, Allah’ın kulu ve
Resülü olarak ilahlaştırmadan, bugün daha elzem olan
bu gerçeği ne zaman göstereceksin !.
YEVMÜL MAHŞERE BIRAKMA, ORADA BU
BİLGİYE VE KELÂMA GEREK YOK !.
Tekrar ediyorum. Tabiğ olanların, tabi olduğu
Peygamberini İlâhlaştırdığı gibi, birini diğerine düş-
manmış gibi gösterme tutumlarından ve gafletinden
kurtulalım artık! Yetsin ! Zamanın bu ağırlığı kaldıracak
gücü kalmadı !.
Hz. Allah’ın eşi ve ortağı varmış gibi tavır ve tutum-
lar bitsin artık !..
Ehl-i Kitab’ın birbirilerine düşman olmalarının,
36 açık görülen çirkin görünümü ve oynanılan oyunlarını,
Rabbım’ın ikazı ve İrşadı ile anlatmaya çalıştım. Ömrüm
oldukça Rabbım’ın ihsanı çalışacağım!
Hazret-i Allah Kuran-ı Kerim’de ki bildirilerilerini
yeri geldikçe Abdi Âciz anladığımı anlatmaya ve yazma-
ya çalışacağım inşaAllah !.
En son ihsan edilen şeriatı Muhammed-i zamanın
alimlerinden, ümmetçe, milletçe rica etsek !. Allah’ın
buyruğuna ters düşen: ve Ehl-i Kitab’ın Allah vardır di-
yenlerin düşmanlığına sebeb olan !.
İslâmın şartı beş diye, TEK DİN OLAN İSLÂM’I
tekelinde göstermekten ne zaman vazgeçip , Hazreti
Allah’ın Kuran’ı Azimişanda bildirdiği gibi anlatma ce-
saretini göstereceksin !..
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

KURAN’I KERİM MEALİNİ, DUYGULARININ


MAHKUMU OLUP ANLADIĞIN GİBİ DEĞİL !,
HZ. ALLAH’IN BİLDİRDİĞİ GİBİ YAZ VE ANLAT
Kİ, ALLAH VARDIR DEYEN TOPLUMLARLA,
DOSTLUĞA GİDEN YOLLARI TIKADIN ! YETSİN
ARTIK, EL İNSAF !
DÜZELT, UMUMU PERİŞAN EYLEDİĞİN
HATANI !.
Maide 51. suresini halâ Allah’ın bildirdiği gibi dü-
zeltmiyecek misin ?
EVLİYA ANLAMINI DOST DEME GAFLETİNDEN
NE ZAMAN KURTULACAKSIN ?.
Bu yanlış tutumunla beni İsrail‘i, İsevi toplumları
ümmeti Muhammed’e düşman eylediğinin farkına ne
zaman varacaksın ? El insaf !. 37

Bismillâhirramanirrahim
Size Melekleri ve Peygamberleri İlâhlar edinin, diye
de emretmez. Siz müslümanlar olduktan sonra, size hiç
kafirliği emreder mi !.
Ali İmran 80
Sözün kısası: Ne Peygamberini İlâhlaştır! Ne de
Peygamber Efendilerimiz’in elçiliklerine derece verme-
ye kalkışma. Hz. Allah’ın bildirisi !.
Ankara Hüseyin Gazi Tevhit Külliyesi’nin Camii’nde
okunan cuma hutbesinde Ehl-i İslâm’ı, Ehl-i Kitab-ı,
Kuran’ı Kerim’de bildirilen, Emr-i İlâhiye’yi !. Nefsani
duygularına kapılmadan yirmi birinci asra uyumlu ya-
şantı ve düşüncelerine de, indi ilâhiyeden ihsan edildiği
gibi anlattı !. Ne güzel hutbe irat eyledi Hasan Hoca
efendi.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Muhammed ümmetinin, Ehl-i Kitab’ın, Allah var


deyenlerin Hz. Allah’ın bildirisi, beşer ölçüsüne göre
müslüman olduklarını, Peygamber Efendilerimizin bil-
dirilerine ters düşmeyen , gerçeklerini son İlâh-i Kitap
Kuran-ı Kerim’in beyanını, 21.ci asırda sıratı müstekim
üzere yaşamayı icra etmek gayretinin zevki ile yaşayan
muhip kullarına duyurmak, kasdi ile gerçekleri ne gü-
zel özetini verdi !. Hoca efendi!. Allah ilmini ali kılsın.
Sureyi Bakara 285. deki Hazret-i Allah’ın bildirisi ile
başlıyorum !..
Bir olan, eşi şeriki olmayan Allah’a iman eden, onun
gönderdiği elçileri , birini birinden ayrı görmeden ka-
bul edip sevebilen, mensup olduğu Peygamberin’in şe-
riatında değişiklik yapmadan, yaşadığı asra uyumlu ola-
bilen !.
38
Mekarimi ahlâktan pirim vermeyen, katı kuralların
getirdiği ifrat ve tefritten uzak durmaya özen gösteren,
düşünebilen, düşündüğünü de yaşayabilen, ademlikten
terakki edip, müğmin, mütteki, ittika sıfatına nail ol-
muş, Allah’a olan hayranlığı ile cümle elçilerine Emr-i
İlâhi’ye uyumlu olduğu gibi hürmetkar !. Şeriatı ile yü-
kümlü Peygamberi’nin izini izlemeye hayat boyu özen
gösteren bahtiyar.
En yüksek mertebe Yaratanı’nı idrak ederek
Yaratıldığının sebebinin zevkini alan , Havf ’u Reca ser-
mayesinden başka güce sahip olmadığının bilincinde,
yaşama zevkini de kaybetmemiş kasdi İlâhiye’nin zuhu-
ru Kâmil İnsan !..
Değerli yol kardeşlerim !. :
Hz. Allah, insan olmaya namzet kıldığı beni ademi,
Rahmetinden yaratmıştır !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Beni ademe, Hz. Allah’ı tanıtmak kasdi ile cüm-


lesi mekarimi ahlak sahibi sayısı zatına mahsus çok
Peygamber Efendilerimizi göndermiştir!.
Ne var ki her şeriatın saliki cehaletinden, nefsani
ihtiraslarından Peygamber Efendilerimiz’in birini diğe-
rinden üstün göstermek gafleti içerisine girmişlerdir !..
Allah’a inanan insanların, Allah hakkında bir kavga-
ları yok çok şükür ! Amma!. Peygamber Efendilerimizi,
ayrılık ve düşmanlık malzemesi yaparak dine ve din
kardeşliğine bilerek veya bilmeyerek en büyük kötülüğü
yapmışlardır !.
Bugün üzülerek seyrettiğimiz manzaranın temelin-
de bu yanlış zihniyet, bariz görülür, Allah kurtarsın !.
Ümmet-i Muhammed olarak Ehl-i Kitap olarak Hz.
Allah’ın buyurduğu gibi tanıyalım ve sevelim !.Cümle 39
Peygamber Efendilerimizi.
Hz. Allah Kuran’ı Azimüşan da Peygamber
Efendilerimiz’den nasıl bahsediyor dikkatle dinleye-
lim!.
Biz her gönderdiğimiz Peygamberi ancak bulundu-
ğu kavminin diliyle gönderdik, ki onlara apaçık anlat-
sın.
Surei İbrahim 4
Allah Adem’i topraktan yarattı, sonra ona “İnsan
Ol” dedi. O da heman insan oluverdi.
Ali imran 59
Allah Adem’e bütün isimleri öğretti.
Bakara 31
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Adem (as) akıl derecesinden aşk derecesine ulaşın-


ca, bütün varlıklarda Allah’ın güzelliğini görmeye baş-
ladı, her varlık’da Allah’ın tecellisini adını gördü. Adem
(as)’a her şeyin hakiykatı bildirildi. Ona “Allemel Esma”
denildi!.
Habibim kitap’da İdris’i de hatırla. Çünkü; O pek
doğru bir Peygamberdi.
Meryem 56
Biz onu yüce bir mevkiye yükselttik.
Meryem 57
İsmail’i, İdris’i, Zülkif ’i de hatırla, bunların her biri
de sabredenlerdendi.
Enbiya 85
40 Andolsun biz Nûh’û Peygamber olarak gönderdik.
Araf 59
Şunu bilin ki, Nûh çok şükreden bir kul idi.
İsra 13
Bütün alemler içinde Nuh’a selâm olsun.
Saffat 79
Şüphesiz İbrahim’de Nuh’un dinindendi !.
Saffat 83
Rabbı ona teslim ol deyince, derhal Alemlerin
Rabbına teslim oldum dedi.
Bakara 131
İyilik eden bir kimse olarak, kendini tam bir hulus ile
Allah’a teslim eden ve İbrahim’in Tevhit Dinine uymuş
olan kimseden, daha güzel din sahibi kimdir ? Allah
İbrahim’i Halil ittihaz etmiştir .
Nisa 125
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Çünkü İbrahim hakiykaten yumuşak huylu, bağ-


rı yanık ve kendisini tamamen Allah’a teslim etmiş bir
kimse idi .
Hut 75
Bizden saadet ve selâmet olsun İbrahim’e .
Saffat 129
Habibim, Kuran’da İsmâil’i de hatırla, çünkü o va-
dinde sadıktı ve kavmine gönderilmiş bir Peygamberdi .
Meryem 54
Zekeriyya, Yahya, İsâ ve İlyas’a da Peygamberlik ver-
dik, onların hepsi Salihlerdendi.
Meryem 55
İsmail’e, Elyese’a, Yunus’a ve Lut’a dahi hidayetle,
Peygamberlik verdik hepsini alemler üzerine üstün kıldık. 41
Enam 86
Yusuf (a.s) dedi ki; atalarım İbrahim, İshak ve
Yakub’un, dinine uydum. Bizim Allah’a hiç bir şeyi ortak
koşmamız olamaz. Bu tevhit bize ve insanlara Allah’ın
bir fazlıdır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.
Yusuf 38
Celâlim hakkı için biz Musa’ya Tevrat’ı verdik ve
Musa’dan sonra bir biri ardınca Peygamberler gönderdik.
Bakara 87
Arkadan da o Peygamberlerin izleri üzere Meryem’in
oğlu İsa’yı, kendinden önceki Tevrat’ı tasdikci olarak
gönderdik ve ona sakınanlara bir hidayet olmak üzere-
de, içinde Nurla Hidayet bulunan ve önündeki Tevrat’ı
tasdik eden İncili verdik.
Maide 46
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Habibim, muhakkak ki, sen gönderilen


Peygamberlerdensin, doğru bir yol üzerindesin!.
Yasin 3
Muhammed Allah’ın Peygamberidir .
Fetih 29
Ey Resülüm de ki : “ Rabbimi tenzih ederim, ben an-
cak diğer insanlar gibi bir insanım !. Diğer Peygamberler
gibi de bir Peygamberim .”
İsra 93
O Peygamberler, Allah’ın hidayetine eriştirdiği kim-
selerdir. Sende onların gittiği yoldan yürü .
Enam 90
İşte dinlemiş olduğunuz bu Ayet-i Kerimeler daha
42 devam etmektedir.Hazret-i Allah bütün Peygamberlerini
taltif etmektedir. Yaratılmışlar içerisinde en seçkin en
şerefli varlıklar Peygamberimiz Efendilerimizdir !.
Bizler Peygamber Efendilerimiz’i severiz, sevgimiz
Allah’a olan sevgimizden üstün olmamalıdır zira ! Hz
Allah’ın, eşi, benzeri, şeriki, naziri yoktur !. Olamazda !.
Allah Elçilerini elçi olarak birini diyerinden ayrı görmeyiz!.
Her kavmin Peygamberinin getirdiği şeriat üzere ya-
şaması ibadet ve taatını ona göre tanzim etmesi, Tertib-i
Tanzim-i İlâhi’ye olduğu gibi, Emr-i İlâhiye bu mün-
val üzere olup, sonra gelen şeriata tabi olmak, zamana
da uyumlu Tertib-i İlâhiye’yede uygun Kamil kulun ke-
malâtının, hayat fotoğrafında görünümüdür!.
Dikkat !. : Evvelki şeriatı, Emr-i İlâh-i üzere yaşa-
yan kişilere, yani Ehl-i Kitab’a kafir, gavur, gayrı müs-
lüm demek gafletine düşmekten Alemlerin Rabb’ı olan
Hazret-i Allah’a sığınalım !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Hütbe tamamlanmış Allah ilmini ali kılsın !..


Emr-i İlâhiye’ye rağmen !. Akıl ve mantıklarının esa-
reti altına düşmüş bilge kişilerin, kabir gerçeğini kendi-
sinin de bilemediği, bilmekte istemediği, kabir hayatını
kabul edemeyenler!
Acı gerçek mezhebi vahhabilerin kabir hayatını ka-
bul etmedikleri gibi, kabir yapılmasınada karşıdırlar !.
İnançlarına uymadığı için, Kur’an meâlinden çıkar-
dıkları Mümtehine 13.cü Ayet-i aynen alıyorum.
İslâmı karalamayı kendisine vazife edinen iman faki-
rini, bu halinden haz duyduğu için eline bir fırsat geçti
mi, fırsatı çarpık düşüncelerine göre değerlendirmeye
zemin arayan nasipsizin, mübarek gün ve gecelerde be-
lirli şahsiyetlerin kabir hayatlarının sembolü gibi görü-
len kabirlerini !. 43
Hz.Allah’a inanmış, şeriatı ile yükümlü olduğu
Peygamberini, Allah’ın elçisinin getirdiği şeriatın Emr-i
İlâh-i olduğunu anlatamasa da, iç aleminde zuhuru tu-
tumunda görülen.! Duygularında kabir ziyareti zevki-
nin galib geldiği kul !.
Gerçek ziyaretin nasıl yapılacağının anlatma il-
minden yoksun, biliyorum diyenlerin de bilgisi dışı bu
olayı, Emr-i İlâhiye’ye uyumlu, kabirde hayat olduğuna
inanmış toplumlara bu gerçek nasıl anlatılacak !.
Haram, yasak deye daha ne kadar götüreceksin, bu
ziyaretlere Emr-i İlâh-i üzere inanmış toplumları !..
Adedi küçümsenmeyecek masum fakat inançlı top-
lumları, bu perişanlıktan nasıl ve ne zaman düzene so-
kacak, Ehlin’den icraatını ve ikazını milletçe bekliyoruz.
Lütfen !..
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Ey iman edenler!. Allah’ın kendilerine gazaplandığı


toplulukla ahbablık kurmayın ki , onlar kafirlerin Kabir
Ehl-in’den ümit kesdikleri gibi ahiretten de ümit kes-
mişlerdir!.
Mümtehine 13
(Doçent Dr. Dilâver hoca ef. bildirisi )
Ey inananlar !. Allah’ın kendilerine gazap ettiği ka-
firlerin, mezarlık halkından ümidini kesdiği gibi ahiret-
ten ümidini kesmiş olan bir topluluk ile dostluk etme-
yin!.
Mümtehine 13
(Bu tefsir de Prof Dr. Süleyman Ateşin tefsirinden
cilt 9’dan alındı.)

44
“ Hikmet müğminin yitik malıdır, nerede bulur ise al-
sın ” buyurulduğu gibi hikmetli sözler kimsenin tekelin-
de değildir. Zuhuru kimde görülürse o an onun malıdır!.
Hikmetli yaşantılar, ve hikmetli sözler, kimsenin te-
kelinde değildir, zevkini alarak her devirde yaşayanla-
rın malıdır !.
Müğmin sıfatı ihsan edilmiş mübarek kardeşim!.
Hiçbir an zuhuru kesilmeyen , Tecelliyatı İlâhiye’nin
Farkındamısın, Nasibini Alıyormusun ?
2006 Ramazan’ın 15’i sabah namazdan güneş doğ-
mak üzere idi hali yekaza : uyku uyanık hali, bildiri-
len sonsuz Rahmet-i İlâhiye’nin İnd-i İlâhiye’den ihsan
edilen Rahmet zevkine sende ortak olasın istiyorum.
Zevkini alasın !.
Buyurdular: “ Hz. Allah hiç bir kulun yaptığı dua’yı
red etmez !. “
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

İhsan edilen Rahmet-i İlâh-i kulda isteğine uygun


bir hal, bir menzil bulamadı ise, geldiği yere geri dö-
ner!. Kul zanneder ki, Allah dua’mı kabul etmedi.
Dilenci sadaka isterken sadakayı koyacagı yeri göste-
rir !. Hiçbir şeyi yoksa avuç içini tutar vereceğini buraya
koy diye !. Minareyi çalan kılıfını hazırlar misali!.
Hadisi şerifte gördüm zannedersem ..
Bir kişi herhangi bir beni ademe bet-dua eder, bet-
dua edilen kişiyi bet’duaya uygun bulamadı ise mual-
lâkta kalır !. Hazret-i Allah uygun bir yer bulamayan
bed duaya “ Geldiğin yere git orda kal “ emrini verir
buyuruldu !..
Ya Rabbi, biz aciz kulların, bet dua’dan sana sığını-
rız, dua etmekte’de aciziz aczimizle yakarıyoruz. Duaları
kabul eylediğin Yevmül Arafat hürmetine !. 45
Sevdiklerin muhip kullarının hürmetine, biz acizleri
dualarımıza ve ilticalarımıza samimi ve lâyık kıl .
Amin ve Selâmün Murselin Velhamdü Lillâhi Rabbil
Alemiyn !.
Hazreti Allah Kuran-ı Kerim’in başı Fatiha’yı Şerif ’
den sonra gelen El-Bakara Suresi’nin ilk beş ayetinde
müğmin, mütteki ittika sahibi kullarında görülen iba-
det ve taatlarını nasıl anlatıyor iyi oku. O sıfata bürün-
me özlemi ile yaşayanlardan dinle.

Bu Rabbımız’ın ihsan eylediği Rahmet-i İlâhiye’yi,


İslâmın şartı varmış gibi gösterenlere, Hazret-i Allah’ın
Hazret-i Kuran’da İslâm’ı nasıl bildirdiğini öğren ve an-
lat !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Bismillâhirramanirrahim
Bedeviler dediler ki; “ İman ettik ”deki, siz iman et-
mediniz amma “ Müslüman olduk ” deyin. İman henüz
kalblerinize yerleşmedi!.
Şayet Allah’a, Peygamberine itaat ederseniz amelle-
rinizden bir şey eksilmez muhakkak ki Allah çok esirgi-
yen, çok bağışlayandır !.
Hucurat 14
Dini İslâm’ın yalnız Ümmeti Muhammed’e mahsus
olmadığını !. Cümle Allah elçilerinin dini İslâm üzere
ihsan edildiğini, getirdikleri şeriata tabiğ olanlara, sa-
mimiyetleri nisbetinde mütteki , ittika sahibi müğmin
sıfatının ihsan edileceğini !
Her şeriatında Evliya’sı olacağını !. Maide Suresi
46 51’de Hazret-i Allah’ın bildirisi, bu anlam’da olduğu
halde “ Evliya ” hitabının yerine, yüzde yüz manayı de-
ğiştiren “ Dost ” demeleri, beni İsrail ve İsevi’leri, üm-
meti Muhammed’e düşman olmalarına neden olduğu
gibi, ümmeti Muhammed’de yanlış tefsirin tesirinden
halâ kurtulamayıp, Ehli Kitaba Hazret-i Kuran’ın hilâ-
fına hüküm verip, maneviyattan hiç hak tanımazlar !.
En azından gayrimüslüm demekle Emr-i İlâhiye’yede
muhalifet ederler!.
Ehl-i kitabın sesleri çıkmıyordu. Çünkü güçlü idi üm-
meti Muhammed. İlimde, irfanda, her halimizle başka
kavimler üzerinde hakim idik !.
Takdiri İlâh-i demek caizmi bilmem ?. Gücü fırsat
bilip, cahilâne tutumumuzu Emr-i İlâhiye’ye uyumlu
gibi gösterme gafletinde bulunmayalım !. Yemiyor kim-
se kendine gel !. Hazret-i Kuran’a, Allah’ın buyruğuna
şahsi fikirlerini ilâve etmeden! Beyan edildiği gibi, Meal
yaz !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Allah kelâmının dışına çıkma, meal yazıyorsun !.


Tefsir yazacaksan fikirlerin’den elbet istifade edilsin.
Meale düşüncelerini beyan etme !. Allah ilmini âlî kılsın!
Yukarıya aldığımız Hucurat 14.cü Ayete dikkat !.
İslâmı tanı, Müslümanı Hz. Allah’ın bildirdiği gibi
anlat !.
İslamda şart olmadığını, Peygamber Efendilerimiz’in
hiç birinin din getirmeyip hepsinin İslâmiyet üzere ih-
san edildiğini Allah’ın kullarına açık bildir !.
Müslüman olmanın imanla ölçülemeyeceğini, “Allah
vardır ” deyene müslüman deneceğini, bildirildiği gibi,
bir katkın olmadan çekinme anlat !.
Allah’ın buyruğu “ Allah vardır ” deyen bedevi de
olsa, Müslüman dememiz gerektiğinin şuurunda olalım!.
47
Vakti geçirdik daha geçirmeyelim, Ehl-i Kitap’la
diyalok yapmamız elzem olduğu gibi !. “ Allah var ” de-
yenlere’de Allah’ın bildirisi Müslümansın deyelim !.
Mesullerine rica ediyorum, “zararın neresinden
dönsen kârdır” derler.
Allah’ın varlığından şüphe etmeyen, ümmet ve top-
lumların mesuliyet’ini taşıyan idarecilerden ve idare-
cilerimiz’den, insanlık namına, gerçeğe inananlardan
rica ediyoruz !..
Düzeltin bu zalimane gidişatı, durdurun ocaklar
söndüren bu yersiz kahramanlıkları !.
Yemin ediyorum ! Haksız yere masumun dökülen
bir damla kanın, kırdığın bir kerpiçin huzuru İlâhi de
hesabını veremezsin !.
Hazret-i Allah buyurdular: masum bir kişiyi öldüren
bütün insanları öldürmüş gibi hesaba çekilecek. Ve ceza
görecek !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Cümle Allah’ın kullarına bu tertibi İlâhiye’yi şu yaşa-


dığımız çağda ferden ve cemiyet olarak ne anlatabilirsin
ne de kabul ettirebilirsin !.
Buna rağmen İslâm’ın ne olduğunu Hazret-i Allah’ın
Kuran’ı Kerim’de beyan ettiği gibi anlatmayı başkala-
rından bekleme gafletinden ne zaman kurtulacaksın !.
Kuran-ı Azimişanda Hazret-i Allah’ın İslâm’ı bildiri-
sini seninde malumun olan sureleri veriyorum.

Bismillâhirrahmanirrahim
İbrahim’de bunu kendi oğullarına vasiyet etti.
Yakup’da; Oğullarım Allah sizin için o dini seçti. O hal-
de sadece müslümanlar olarak ölünüz !.
Bakara 132
48 Yoksa siz Yakub’a ölüm geldiği zaman orada mı idi-
niz?. O zaman oğullarına, benden sonra kime kulluk
edeceksiniz demişti. Senin Allah’ın ve ataların İbrahim
ve İshak’ın Allah’ı olan tek Allah’a kulluk edeceğiz. Biz
ona teslim olanlarız dediler !.
Bakara 133
Biz Allah’a ve onun katından bize indirilene İbrahim,
İsmail, İshak, Yakub ve Esbata indirilene Musa ve İsa’ya
verilenlerle Rableri tarafından diğer Peygamberlere ge-
lenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin
inandık ve biz sadece Allah’a teslim olduk deyin !.
Bakara 136
Onlar biz zaten Rabbimize döneceğiz sen sadece
Rabbimiz’in Ayetleri geldiğinde onlara inandığımız için
bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz üstümüze sabır
yağdır ve bizi müslüman olarak öldür dediler !.
Araf 126
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Eğer yüz çeviriyorsanız, ben sizden bir ücret isteme-


dim benim ecrim Allah’tan başkasına ait değildir ve ben
müslümanlardan olmakla emrolundum .
Yunus 72
Biz İsrail oğullarını denizden geçirdik, ama firavun ve
askerleri zulmetmek ve saldırmak üzere arkalarından onla-
ra yetişti, nihayet boğulmak haline gelince gerçekten İsrail
oğulları’nın inandığı Tanrı’dan başka Tanrı olmadığına
bende iman ettim. “ Bende Müslümanlardanım ” dedi.
Yunus 90
Hani havarilere, Bana ve Peygamberime iman edin !.
diye ilham etmiştim. Onlarda iman ettik. Bizim Allah’a
teslim olmuş müslüman kimseler olduğumuza sende şa-
hit ol demişlerdi .
Maide 111 49

Tekrar ediyorum özet olarak Allah var diyen herkes


müslümandır !..
Hazret-i Allah’ın İslâm’ı bildirisi aynen böyle !. Bu ka-
bul edildiği zaman sen ben davasının biteceğine “ Allah
vardır ” diyenlerin kardeş olacaklarına şahit gerekmez.
Peygamber Efendilerimizi’de bilgisizce, yersiz ve
küstahca uydurma olaylar ve düzmecilerin yersiz teca-
vüzlerine muhatap gösteremeyeceklerdi !.
Peygamber Efendilerimize İlâhlık isnat ederek,
Tevhidin anlamına ters düşenler, anlamsız yere günah
işlemektende kurtulurlardı !. İnşaAllah !.
Hazret-i Allah’ın Kuran-ı Kerimde ki bildirisinin ma-
nalarını iyi oku, okuyamıyor isen okut, anlayarak dinle!.
Bu Ayet-i celile’yi tekrar yazmayı lüzumlu buldum .
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Bismillâhirrahmanirrahim
Size melekleri ve Peygamberleri İlâhlar edinin diye
de emretmez !. Siz müslümanlar oldukdan sonra, hiç
size kafirliği emreder mi ?
Ali İmran 80
Lâ İlâhe İllâ Allahu Vahdehulâ şerikeleh lehül mül-
kü ve lehül hamdi vehü ve alâ külli şeyin kadir !.
Allah’tan başka ilâh yoktur. O’nun şeriki benzeri de
yoktur. Mülk O’nundur. Hamd O’na mahsustur. Allah
herşeyleri halketmeye Kadir’dir .
Sakın Hz. Allah’ın Zatiğ sıfatlarını, Hazret-i Allah’ın
yarattıklarına maletmeyesin!.
Evvel ki kitaplarda da yazdım, bu yazımda da Kuran’ı
Azimüşanda Rabbım’ın bildirdiği sıfatlarını yazmayı çok
50
lüzumlu görüyorum .
Hazret-i Allah’a olan iman terazisi bu bildirinin dı-
şında olmasın inşâAllah !. Her mevzuda terazin bu ol-
sun. İşte imanın gerçek terazisini Rabbım’ın ihsanı ile
anlatmaya çalışacağım !.
Yalnız ilmi kelâm ile iman ölçülemiyeceği gibi, beşe-
rin aczine göre ölçülemiyeceğini’de bilesin !.
Allah var demek !. Müslüman olmanın, Müslümanım
deyebilmenin İlâh-i bildirisi ve beşer ölçüsü ! Bu ölçüyü
imanla karıştırma!
Bildirilen ölçünün dışına çıkmadan Hz. Allah’ın bil-
dirdiği isim sıfatları bilmek ve yaşamaya özen göstermek
has kullarına mahsus ölçü !. İstenilen iman için, indi
İlâhiye de umum şeriatlara göre yeterlidir. İnşaAllah !
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

MAKAMI VELÂYET
Cenabı Hakkın, hassul has kulları vardır. Hz.
Allah’ın Kuran’ı Kerim’de çok ayetlerde açık bildirdi-
ği: Embiyaları, Peygamber Efendilerimizdir !. Ve yeryü-
zünde Peygamber Efendilerimizin olmadığı zamanlar !.
Varislerinin yokluğunu düşünmek cenabı hakka zulüm
isnaat etmektir !.
Hz. Allah’ın bizatihi Peygamber Efendilerimizi vazi-
felendirdiği gibi, Evliyalarını da bizatihi Hazret-i Allah,
İrşada vazifeli kıldığı, merci’ine bildirir !. Ve bu bildiriyi
çok şahitli kılar !. Dervişin şahsına olan iltifatı ilâhiler,
kulunu taltifdir, vazife değildir !
Dervişe verilen Şeyhlik makamın gereği vazife veril-
mesi izni icazet sahibi Mürşidine bi zatihi Hazret-i Allah
kulunun anlayacağı fasih kelâmla emreder !. Verilen
emre isdinaden Şeyh-i tarafından şahitler huzurunda
51
dervişin şahsına vazifesi tevdi edilir!.
Bu gerçekler iyi biline: çavuşluk., naiblik, naibil nu-
kabalık, gibi vazifeler ise Mürşidi’ne verilen manevi
emirle verildiği gibi, lüzumuna binaen toplumun ihti-
yacı ne ise mesuliyetini müdrik mürşit, manevi zevkine
göre Şeyhliğin haricinde vazife vermeye selâhiyetli kı-
lınmıştır !.
Mürşit Hz. Allah emretmeden hilâfet verebilir mi ?
Kesinlikle hayır !.
İşte bugün, na-ehil’den zuhuru görülen, maneviyata
yapılan en büyük tahrifat !. Ve dolayısı ile inançsız dü-
zenbazların arayıpta bulamadığı hazır ortam !.
Manevi vazifeler kabiliyete göre vazife olarak veril-
miştir, hiçbir zaman derece değildir !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Dereceler ise kulun Emr-i İlâhiye’ye uyumlu yaşantı-


sı ve yaşantısındaki sadakat ve samimiyeti ile indi ilâhi-
ye’de değerlenir. Ölçüsü bizatihi Hz.Allah’a mahsustur !.
Muhip dervişler vardır dergahta. Vazifesi yoktur
amma Allah katında samimiyetine binaen gıpde edile-
cek İlâh-i sevgiye mashar olmuştur !.
Amma belirli bi vazifeleri yoktur . Tekrar ediyorum
vazife dervişin derecesinin ölçüsü değildir !.
Turuk-u Aliye’de derviş kadınlardan kabiliyetli olan-
lar lüzumuna binaen ancak çavuş olurlar !..
Velâyet makamı Hz. Allah’ın bizatihi Peygamberinin
varisi kıldığı, beyat makamı erkek içindir !.
Kadın Peygamber olamaz ; erkeklere’de imamlık ya-
pamaz !.
52
Kadın’ın kadına imametliği ayni saftan dışarı çıkma-
yarak keraaten caizdir. Fıkhiy yönü budur !.
Yanlış anlam vermiyesin sakın !. Vazifeyi İlâhi dere-
ce ile karıştırma. Bunlar Tertib-i İlâh-i’dir. Bu tertibi
İlâhiye’yi anlaman için, imanın şartı olan Amentü’yü
Allah için yaşaman lazım!..
Dikkat ! Anam da, kadındır !. “Cennet ananın aya-
ğı altındadır” buyruğunu duymadın mı ? Hazret’i A’işe
Anamız alim kadındı. Peygamber Efendimiz’in bazı hal-
lerini ashab Hazreti A’işe Radiyallah’u anhüma anamıza
sorarlardı ve verdiği cevaplar Hazret-i Kuran’ın dışında
değildi !.
Hazret-i Resulullah (s.a.v.) Efendimiz’in ahlakı nasıl-
dı diye sorulduğunda ? Cevaben;
“ Siz Kur’an okumuyor musunuz ? O’nun Ahlâk-ı
Hazret-i Kuran’dı.” buyurdular !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Bu bilgi ve meziyetlerine rağmen veraset iddiasında


bulunmadı, bulunamazdı da !.
Peygamber Efendilerimiz ve varisleri’nin vefatları ile
nikahları bitmez !..
Nikahları bakidir !. Peygamber Efendimiz ve varisle-
rinin hanımları iman eden bilcümle kulların analarıdır!.
Turuk-u Aliye zamanımıza kadar bu tertibe riayet et-
tiği görüle gelmiştir !.
Peygamber Efendilerimiz’in varislerinin mutlaka
bilmeleri icab eden gerçek !..
Peygamber Efendilerimiz günah işlemeye müsait ya-
ratılmamıştır. Hiçbirinden günah sadır ve vakiy olma-
mıştır, olması da mümkün değildir !.
Onun için Hazret-i Allah “Peygamberlerimi, birini bi-
53
rinden ayrı görmeyin onlar benim elçilerimdir” buyurdu!.
Çünki cümlesi yaşadığı zamana göre ihsan edilmiş-
tir, cümlesi mekârimi ahlâk üzeredirler .
Peygamber Efendilerimizi beşer ne kadar methü sena
etse de !. Cümlesi Hz. Allah’ın kuludur ve Resülüdür !.
Peygamber Efendilerimiz de Hazret-i Allah’ın ihsan
eylediği meziyetleri ve sebatkar, yaratıldıklarını beşer ye-
teri kadar bilmeye ve anlatmaya muktedir değildirler!.
Hiç birisi İlâh değildir, birinin diğerinden üstünlüğü
yoktur. Cümlesi indi İlâhiye’den ihsan edilen şeriatları
ile bilinir ve şeriatları ile anılırlar !.
Hiç birisi din getirmediler, şeriatları ile anılırlar,
cümlesinin dinleri İslâm’dır !.
Ancak Hazreti Allah, cemi’ğ kullarına duyurmayı ih-
san eylediği emri İlâhilerini, elçileri vasıtası ile cümle
kullarına ihsan eder.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Dolayısı ile cümlesini, “ elçim ve Resülüm, Kulum ”


deye tanıtır Peygamberlerini, cemiğ kullarına.
Peygamber Efendimiz buyurdular ki: “ Bütün
Peygamber kardeşlerim mekârimi ahlak üzere geldiler,
ben tamamlayıcıyım. Peygamberlik bende hitam buldu.
Çünkü kıyamete kadar başka Peygamber gelmeyecek !.”
Hangisine tabiğ olursanız Rahmeti İlâhiye’ye nail
olursunuz !. Sonra gelen şeriata tabiğ olmak kulun ke-
malâtının ifadesidir !. Bu kemalat her şeriata da geçer-
lidir, tertibi ve tanzimi budur !.
Özet olarak; “Allah var deyen Müslüman’dır.
Müslümanlarsa kardeştirler.”
Müslüman iman ölçüsü ile ölçülmez. “ Allah var
demesi Müslüman denmesi için yeterlidir “ buyurdu.
54 Hazreti Allah !.
O bakımdan İslâm da şart gösterenler hata ettiler.
Cümle Ehl-i Kitab-ı Ümmeti Muhammed’e düşman ey-
lediler !.
İnancım ve temenniğim Hazret-i Allah’a tazarru ve
niyazım odur ki !.
Ehl-i kitap, kardeşliğini tertibi İlâhiye’ye göre bilsin
artık ve beraber yaşama yollarını aramaya gerek var mı
bilmem ? Tertibi İlâhiye’ye uymayı bilirler ise, kardeş
oldukları gibi !.
Masum insanlara yapılan eza, cefanın vebalinden
ve günahından kurtulmanın şartı, Tertib-i Tanzim-i
İlâhiye’ye uyumlu kardeşliği yaşamakla olacaktır inşa-
Allah !.
Niyazi Mısr-i Kaddesallahu Sırrı’Hu hikmetli deyim-
lerini yazmadan geçemiyeceğim!.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Alemin Halik-ı birdir ! Neden bazısı kafirdir ?


Bu ne hikmet bu ne sırdır ! Bilen gelsin bu meydane !.
Hz. Allah’ın sıfatlarını bildirdiği gibi, kabul ederek,
yaşaması ve yaşantısında !. Zuhur eden cemi olaylarda,
bizatihi tecelliyatı İlâhiye’yi görerek ve zuhurunu idmi-
nanı kalble yaşayanlar !.
“ Eşhedü En Lâilâhe İllAllah “ deye lisanen zikrettiği
gibi !.. Kalben ve halen, tecelliyatı İlâhiye’yi müşahede
zevkine erenler, yaşantılarında, Cenab-ı Mevlâ’nın bil-
dirdiği isim ve sıfatlarına gerçek şahit olmalarıdır.

DİKKAT ET !. EVLİYAMA KORKU YOKTUR,


ONLAR ÜZÜLMEYECEKLERDİR DE !.
Yunus 62
55

Mürşid-i Kamil kime talim eyledi ,


Her varaktan okuyup tefsiri Kuran eyledi

Levhi dilden okuyup bi ‘ harfi ümmi kitap


Hak Ta’âlâ ilmi hıdri, ona ihsan eyledi !.

İki alem de tasarruf ehlidir Ruhu Veliy.


Deme kim mürdedir, ondan nice derman ola !.

Ruhu şimşiri hüdadır ten gılıf olmuş ana !.


Daha âlâ kâr eder bir tıy kim üryan ola !.

Mürşidi Kamil’in irtihalinden sonra tasarrufu’nun


daha tesirli olacağının anlatımı değil mi ?
Siz onlara ölü demeyin, Onlar Diridir. Fakat siz bile-
mezsiniz ! buyurulmadı mı ?
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

HAZRET-İ ALLAH’IN ZATÎ SIFATLARI !.


Vücut : Var olması.
Kıdem : Evveli olmamak.
Baka : Sonu olmamasıdır.
Vahdaniyet : Tek olması.
Muhalefetün Li’l – Havadis: Yarattıklarından hiç bir
şeye benzemez.
Kıyam Bi Nefsihi: Mekana ihtiyacı yoktur.

HAZRET-İ ALLAH’IN SUBUTİ SIFATLARI !.


Subuti sıfatlarından bil cümle beniğ ademe bir neb-
ze de olsa cüz’i ihsan edilmiştir. Hiç bir yaratığa veril-
56 meyen sıfatlar insan olmaya namzet beniğ ademe ihsan
edilmiştir!.
“ Adem’e Ruhum’dan Ruh nefyettim ” yani,
Ruhum’dan üfürdüm buyruğu insan olmaya layık kılı-
nan beni adem, bütün yaratılmışların en efdalidir !.
Melâike’ye Adem’e secde et emrini bizatihi, Hazret-i
Allah verdi !.
Şeytan kafirliğini secde emrine itirazı ile kanıtladı !.
Cenab-ı Hakk’ın görüşünde hudut yoktur !. Beniğ
adem’de ise, ihsan edilen subut sıfatların’dan cüz’i
yani, bir nebze ihsan edilmiş olup, külli değil cüz’i dir,
Hudutlu ve Ufukludur !.
Hayat : Diri olması, diriliği ebedi ve ezelidir. Hiçbir
kaynağa muhtaç değildir !.
İlim : Her şeyi bilmesidir. Yegane alim Odur, ilmin
her dalı onun yedindedir !..
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Semi : Herşeyi işitmesidir. İşitmesinde sınır yoktur !..


Basar : Herşeyi görmesidir. Cümle yaratılmışların,
görgü ve ufgu vardır. Allah’ın görgüsünde ufuk yoktur.
İrade : İstediğini dilemesidir. Hiçbir yarattığına so-
rumlu değildir !
Kudret : Herşeye gücü yetendir. Alemde görülen güç
Allah’ın taktiri kadardır !.
Tekvin : Herşeyi yaratan O ‘dur. başka yaratıcı ara-
mak şirktir !.
Kelâm : Söylemesidir. Her zerrenin anlayacağı lisan-
la konuşur !.

HAZRET-İ ALLAH’IN FİİLİ SIFATLARI :


Hazret-i Allah’ın fiili sıfatları ise beşer gözü’nün gör-
düğü göremediği Hazret-i Allah’ın fiiliyatı olup mecazi- 57

dir, izafidir, bizatihi değildir !.


Herhangi görünen eşya’ya Allah diyemezsin çok
dikkat et !.
Bu gerçeğin hilafına, gerçeği idrak edemeyen ilim
sahipleri küfürden kurtulamayıp, yaratılan eşya’ya Allah
demişlerdir. Bu ilimse küfürdür !.
Zira Rab, Abd olmaz Abdi Rab olmaz !.

Fİ’İLİ SIFATLARI
İhya : Diriltmek
İmate : Öldürmek
Tahlik :Yaratması : cevheri ve arazı olmadan bir şeyi
vücuda getirmektir !.
Terzik : Rızıklandırmak
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Özet olarak ; Hz. Allah’ın isimleri bu şekilde izah


edilse de Hazreti Allah’ın isim sıfatlarını anlatmaya be-
şer muktedir değildir !.
Yarattığı yaratıkların adedinden de çoktur, İsim’leri!.

PEYGAMBER EFENDİLERİMİZİN SIFATLARI !


Sıddık : Doğruluk.
Emanet : Emin olmalarıdır.
Tebliğ : Allah’ın emirlerini kullarına duyurulmasıdır.
Fetanet : İnsanların en zekisi olmalarıdır.
İsmet : Kusursuz ve günahsız olmalarıdır.
Peygamber Efendilerimize bu sıfatların, Hazret-i
Allah tarafından ihsan edildiğini günah işlemeyecek
58
olarak yaratıldıklarını unutma !..
Ademin, ademe müslüman diyebilmesi için Allah’ın
Hazret-i Kuran’da bildirisi, kulun selâhiyet ölçüsü “Allah
vardır deyen ”, ademin ademe müslüman denmesi için
yeterlidir !.
Müğmin, mütteki, ittika sahibi kişilerin bu sıfata
ermeleri için yukarıda yazmaya özen göstermeye çalış-
tığımız Kelâmı Kadimde bildirilen sıfatları, ezberinde
olmasa da, Hz. Allah’a şirk koşmadan yaşamak isteyen,
öğrenmeye kabiliyetli yaratılan, insan olmaya namzet
beniğ adem !. !.
Bilmediklerini öğrenip, başkalarına da öğretmenin
zevkini her halinde yaşamanın zevkinden zevk alan
it’minani kalp, ki anlattığı kelâma inanmış zuhuruna
Şahit Ulema !.
Allah deyip, sıratı müstekim üzere yürümeye çaba
gösteren, Allah Elçileri’nin getirdiği herhangi şeriata
tabi olan, Ehli Kitap !..
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Yetmiş iki milleti ayrı görmeden, Zikrullah ışığında


tecelli ve zuhur eden, her zuhuratta yaratanını hisse-
dip hayranlığını gizleyemeyen, yaratanının sıfatlarının
zuhur ve tecellilerinin hayranı olduğu kadar, gerçeğin
şahidi, Ehli Tarik !..
İndi İlâhiye’den bahşedilen İlmi Ledünni’nin ihsan
edildiği kadar zuhur sebebi, Allah’ın Kulu !.
Peygamberi’nin getirdiği şeriatın, içtihadi yönü-
nü asra uyumlu yönleri ile yaşamanın zevkini ömür
boyu götürmeye azmetmiş Emri İlâhiye’ye muhip,
Mutasavvufinler!..
Beniğ ademe, Allah’ı bildirmekse muradın, Hazreti
Kuran’da bildirilen sıfatların dışına çıkmadan !. Zatiy,
Subuti ve Fiili sıfatları terazin ve mehengin olsun!.
Peygamber Efendilerimizin de sıfatlarını iyi öğren 59
de; Hz. Allah’a eş, ortak, şerik , gibi gösterme gafletin-
den ve bilgisizce yaşayanların durumuna, düşmeyesin !.
Şu gerçeği iyi bilesin !. Allah elçileri’nin cümlesi
Allah’ın Kuludur, Resulüdür, Hz. Allah’ın emirlerini ve
yasaklarını kullarına bildirilmesi için tebliğ elçileridir-
ler!. .
Kuran-ı Kerim’de “ birini diğerinden ayrı görmeyin”
buyurdu. Hz. Allah !.
Hz. Allah’ın bildirisini tebliğ eden tekrar ediyorum
cümle Peygamber Efendilerimizin dini İslâmdır !….
“ Allah var deyen her kimse, bilâ istisna Müslümandır!. ”
Peygamber Efendilerimizin getirdiği şeriat üzre ya-
şamaya çalışanlara, Hz. Allah’ın verdiği sıfat müğmin,
mütteki , ittika sahibi kişiler olduğu gibi, tertibi İlâhi
Evliyaları da var diyor. Hazreti Allah c.c Hu !..
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Sonra gelen şeriatlar zamanına uyumlu olunsun


diye ihsan edilmiş olup, sonraki gelen İlâhi şeriata tabi
olmak kulun bilgi mahsülü kemalatıdır !.
Allah elçilerinin getirdikleri şeriatlar iptal olmaz, se-
mavi kitaplar iptal olmaz, Kuran-ı Kerim’de Hz. Allah’ın
buyruğu bir gerçek !..
Yetsin artık, yersiz şeriat düşmanlıkları, evvel gelen
şeriatlar iptal edilmediğine göre !.
Allah elçisi vesilesi ile sonra gelen şeriat ki !.
Kullarının cüz’i görgü ve bilgi değişimi !.
Hazreti Allah’ın ihsan eylediği, zamana uyumlu, ile-
riyi bariz de olsa görenlerin görğülerine uyumlu ihsan
edilen, tanzimi İlâhiye’yi kabulde güçlük çekmelerinin
nedeni de henüz anlaşılmış değil!.
60 Tekrar ediyorum !. Allah Elçisi’nin getirdiği şeriat ve
kitap, evvelki şeriat ve kitabı iptal etmez !.
Evvel gelen şeriatın ahkamına samimi yaşamaya
özen gösteren kul, Allah’ın varlığına, sadık kul , sada-
kati ölçüsünde indi İlâhiye’de, Rahmeti İlâhiye’ye nail
olduğu gizli olmayıp, her devir Rahmet olaylarının zu-
huru ile dolu doludur !.
Görmedinse Aşk Ehlinden demi dinlemedin !. O
yönlü zevklerin, sakın garibi olmayasın !. Hele aleyhle-
rinde hiç olmayasın !.
Sonraki gelen şeriat ve kitabları kabul edemeyenler!.
Evvel gelen şeriat ve kitaba uyum sağlamaya çaba
gösteren fert ve toplumlara kafir, gavur, gayri müslüm
damgasını vurup, o gözle bakanlar , bu dünyada cezasız
kalmazlar!. Yevmül mahşerde hesabını nasıl verecekler!.
Dünyada bu gerçeği saptırıp, şeriatlarına bağlı üm-
metleri, Hz. Allah’ın bildirisine ters düşen ilimleri ile
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

inanan toplumları perişan ettikleri, zamanımız da daha


bariz görünüm arz ediyor ; gerçeği gören gözlere !.
Peygamber Efendilerimiz cümlesi dini İslâm üze-
re geldikleri gibi, tabiğ olanlarında cümlesinin dinleri
İslamdır. Çoğulu Müslümanlardır !.
Peygamber Efendilerimiz’in getirdiklerinin cümlesi
elbette asra uyumlu, cümlesi Emri İlâhiyedir !.
Yaşantıları, Peygamberin’in tebliğ eylediği şeriata
uyumlu olanlar ise müğmindir, müttakiy’dir, ittika sa-
hibidir!.
Sonra gelen şeriata tabiğ olmak yaşadığı asra uyum-
lu ise, kemalattır !.
Hazret-i Allah’ın cümle Peygamberlerine bildirdiği
emri İlâhiye’ler Peygamberin’in, ve tabilerinin yaşadığı
zamana uyumlu ve kolay kılınmıştır !.. 61

Asr-ı idrak edip, zamanın lüzumlu ilim ve irfanına


uyum sağlayabilmek, Haliki Zul Celâlin tertibi ve tanzi-
mi İlâhiyesi olduğu gibi !.
Rızayı İlâhiye’nin de, bu yönlü yaşantı’ya uyumlu kı-
lındığını, cümle eşya’nın aslında zuhurunu ve tecelliya-
tını görmemezlikten gelemezsin !.
Geçmiş : Mazi; İstikbal : Gelecek, bilemezsin !. Hal
ise; bugündür !.
Günü ise geleceği hatırından çıkarmayarak yaşama-
yı bilelim !..
De ki: Allah’tan başka bir hakem’mi arayacağım ?.
Halbuki size kitabı açık olarak indiren O’dur. Kendilerine
kitap verdiğimiz kimseler Kuran’ın gerçekten Rab’leri
tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. Onun için sakın
şüpheye düşenlerden olma !.
Enam Suresi 114
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Ahir zaman Peygamberi Hazret-i Muhammed Mustafa


(s.t.a.v.) Efendimiz’den başka Peygamber gelmeyecek!.
Bu demek değildir ! Hazret-i Allah’ın bu ve bileme-
diğimiz nice alemlerle Hazret’i Allah ilgiyi kesdi deye-
mezsin !.
Rahmet-i İlâh-i ve Gazabı İlâhi’ye , yer ve gök yü-
zünde kıyamete kadar bakidir!.
Töğbe kapısı kıyamete kadar kapanmayacaktır, buy-
ruğunun anlamını iyi düşün ?.
Akıllara durgunluk veren bildiğimiz, bilemediğimiz
alemlerin nizam ve intizamında Hazreti Allah’a yardım-
cı tanımayasın !. Allah’ı hiç bilemediğini ve imansızlığı-
nı kanıtlamış olursun !.
Şunu unutma ki, kıyamet kopmadıkça yer yüzü hiç
62 mi hiç Hazret’i Allah’ın vazifelendirdiği Varüsül Nebi
Nedimi İlâhisiz kalmamıştır, kalmıyacaktır !.
Cümle semavi kitablar da olduğu gibi !. Kura’nı
Kerim’de bu yönlü cümlesi Rahmet olan Emr-i
İlâhiye’ler ihsan edilmiş olup, EVLİYA = MÜRŞİT
EVLİYAULLAH, Peygamberine vekâleten biat mer-
cileri oldukları gibi, şeriatı ile yükümlü olduğu
PEYGAMBERİ’NİN VERASETİNİ TAŞIRLAR !.
Her devirde Peygamber Efendilerimize Hz. Allah’ın
ihsan eylediği şeriatı İlâhiye’nin Asra Uyumlu anlam ve
manasını ehline örnek yaşamaya vazifeli !.
Ademlikten, terakkiyyeti yaratılışın nedeni, her ha-
linde görülebilen her devirde mutlaka mevcut Kamil
İnsan’dırlar !.
Peygamber Efendilerimiz’in bu sıfatı taşıyan varisle-
ri’nin, Tertib-i ve Tanzim-i İlâhiye’ye uyumlu, yeteri ka-
dar şahitli veraset yükünü taşıyanlar !. Hazret-i Kuran’da
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

verilen bir sıfatı’da “ Mehdi Resuldürler !.”


Peygamber Efendilerimizin varisleri: Peygamber
Efendilerimiz gibi masum yaratılmamıştır !. Avvam gibi
günaha müsaittirler !. İcraatları ile derece alırlar .
Tasavvuf ’u Aliye’de verilen vazifeler derece değildir !.
Derviş’in kabiliyeti nisbetin’de manen verildiği gibi
Mürşid’in selâhiyeti ile de vazife verilir.
Rıza’i İlâhiye’ye uyumlu vazifesinde sadakat göste-
ren vazifeliler, Alemi Mana’da, taltifi İlâhiye’ye mashar
oldukları gibi huzuru İlâhiye’de derece alırlar !.
“ Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. ” buyruğu’nun
anlamı mutlak tecelli eder. Yeter ki, Hz. Allah’a samimi
olasın !.
Tekrarında elbet faide var: Peygamberimiz Efendi-
63
miz buyurdular ki !.
“ Ümmetimin en şerlisi !. Mürşit olmadığı halde
Mürşitlik iddi’a edendir !. ”
Kısaca dünya hayatımı özetlemekte okuyucumu sık-
mamaya, bu Abdi Aciz’e maddi ve manevi itimat edil-
mesini sağlamak için kısada olsa lüzumlu gördüm !.. Şu
an 2007-02-20 88 yaşıma yeni girdim. 57 senelik resmi
dervişim, 51 senelik de Mürşidim.
1936’dan 1941’e kadar memleketim olan Çorum’da
Marangozluk sanatı mobilyacılıkla, 44 ay Muhabere
Çavuşu olarak bugün dahi zevki ile haz duyduğum va-
taniğ görevimi yaptıktan sonra 6 ay Çankırı, Ankara’da
35 sene mobilya sanatımı severek ve zamana uyumlu
olması için özen göstererek icra ettim !.
İşten anlar zevk sahibi titiz müşterilerimin süper
mobilya mağazaları’nın taktirlerini kazandım !.. Sayısız
birinci sınıf işci yetiştirdim !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Hepsini Evlâdım gibi kolladım ve indi İlâhi’den ih-


san edilen terbiyeme, nasipleri kadar hissedar eyledim!.
Öbür aleme göçenleri Rahmetle anıyorum, yaşayanla-
ra: Allah ve Resulünü tanıyan ve Emri üzere yaşayan,
kul olmanın şerefini idrak eden bahtiyar kullarından
olmalarını Tazarru Niyazımla, Amin derim !.
Sanatım ve hayatım müttetince devletimin, hükü-
metimin, ordumun, milletimin, senelerin verdiği son-
suz itimadı vardı. Bu, Abdi Aciz’e.
Merhum, Celâl Bayar Reis’i Cumhur iken, Amerikan
Reis’i Ayzin Hover Türkiye’yi ziyarete gelmişti. Köşkteki
müstahdemleri izinli bıraktılar. Koruyucular dahi
Amerika’dan geldiler.
Lüzumuna binaen Marangoz Galip Kuşçuoğlu eki-
bimle yakınlarında bulundum!. Nerede yemek yiyecek-
64
lerse ve nerelerde oturulacaksa hava cereyanlarını ka-
patmakla vazifeli idim !.
Dışişleri Bakanlığı’nın üst katında bulunan kapu-
ları çelik kasa kapulu, Nato’ya izinsiz kimse giremez,
Kuşçuoğlu serbest idi.
Amerika’dan tiriptik haberleşme aletleri gelmişti.
Taklit edilmesin deye masalarını ben yaptım. Masaların
altına bomba yerleştirme işini’de bana yaptırdılar.
Ben bombaları tiriptik masasına monte ederken
Nato’da kimse kalmıyordu. Bana nasıl yapacağımı ta-
rif eden memur’dan başka kimse kalmıyordu. Sanki,
yanımda duran mesul memur devamlı uyarır dı beni:
“Aman Usta dikkat et bu bomba patlarsa tiriptik ale-
tinin parçası kalmadığı gibi binada parçalanır ” diyor-
du ve ayrıca Nato’ya ses geçirmeyen duvarlar yaptım !..
Triptik cihazının sesi duyulmasın diye. Çünki bu cihaz,
Amerika tarafından icat edilip başka devletlerin taklit
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

etmeme’leri için çok dikkat ediliyordu !.


Dışişleri Bakanlığı’nın nezareti altında hipodrumda
yapılan Cumhûriyet Bayramı’nın giriş ve çıkış yerlerini
ben tanzim ediyordum !. Barikatlarla giriş ve çıkış yerle-
rini, barikatlara sardığımız dikenli tellerle, gece gündüz
ekibimle çalışarak geçilmeyecek hale getirir ve defne
yaprakları ile telleri gizlemeye çalışırdık !.. Bayram geç-
tikten sonra barikatları hemen kaldırıyorduk. Çünkü
ertesi gün hipodrum’da Reis’i Cûmhur koşusu yapılı-
yordu!. Benim götürdüğüm ekipten başkası hipodruma
giremezdi !. 1950’den 1962 senesine kadar bu vazifem
devam etti.
Vatani görevim ikinci cihan harbinde 1941 senesin
de asker oldum. 1945 senesinde harp bitti. Bizde terhis
olduk. 44 ay devam etti severek vazifemi yaptığım’ın kı-
vancını halâ taşıyorum. Elhamdülillâh !. 65

Büyüklerimin her an tekrar ettiği tarih boyu iman-


lı toplumlarda söylenen, söylendiği gibi icra edilen bir
hadis olduğu tevatüren zamanımıza kadar değerini ve
anlamını koruyan; Yevmil Mahşer’e kadar’da imanlı kit-
lelerden değerinden birşey kaybetmeyecek olan;
“ Hubbul Vatan Minel İman ”
“ Vatanı olmayanın imanın’dan hayır gelmez ” bil-
dirisinin hayranı ve imanlı gençlere her yönü ile derim
ki; Nehyi İlâhi’ye düşmemeye özen gösterdiğiniz gibi
Kuran’da bildirilmediği halde manen izahı da salikini tat-
min edemeyen hurafa ve katı kurallardan uzak durmaya
özen göstermenizi, manevi vazifem gereği olduğu kadar!.
Tertibi ve tanzimi İlâhi olan, günü idrak ederek beşeri
yaşantınızı ona göre tanzim ve tertip etmenizi ve Rabbımızın
cemi kulları için yarattığı, nâ-mütenahi güzellikleri, cüz-i
de olsa, görmeye çaba göstermenizi tavsiye ederim!.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Okurumu sıkmamak için özen gösteriyorum, amma


o mahrumiyyet ve kıtlık günlerini bir nebzede olsa yaz-
madan geçemiyeceğim, kasdim herhangi bir toplum ve
zamanı suçlamak değil!.
O gün ne yapmak icap ediyorsa elbette gücümüz
nisbetinde yapılmıştır!. İdarecilerimizin sayi gayretle-
ri ve Almanların Birinci Cihan Harbinde, Osmanlı’nın
Balkan harbini dahiy kaybettiği bir zaman da, bizim
harbe girmemize sebeb olma suçluluğunu, geç de olsa
anlayan Alman idarecileri, bizi İkinci Cihan Harbine
sokmamaya, zararlarına olsada karar verdiler !.
Sözlerinde durdular !. Bizi İkinci Cihan Harbi’nin
dışında tuttular !.

66
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

BİRİNCİ BÖLÜM

LAFZA-İ CELAL
MUHAFAZASI
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

2005 Beraat Gecesin’den bir gece evvel, Manam’da


Rabbım’ın ihsanı “ İki bin Lafza-i Celâl ” verildi !..
Teheccüt de hayli düşündüm ne yapacaktım, ihva-
nın derslerine mi ilâve edecektim. Şahsıma mı verilmiş-
ti, hayli düşündüm amma neticesizdi düşüncem. Sabah
namazını kıldım, yatağa uzandım, Yaratanıma Hamd-ü
senalar olsun, heman cevap verdiler!..
Meğer “ İki bin Lâfza-i Celâl ” mana Muhafazası
imiş. Bu muhafazayı Beşeri zafıma uygun, unutamaya-
cağım şekilde gösterdiler.
Yuvarlak topa benzer, bu ihsanı İlâhi oturaklı bir
muhafaza’ya konulmaz ise yuvarlanıp yükseklerde iken
aşşağılara düşme tehlikesi kaçınılmazmış !..
Muhafazayı köşeli kutu gibiye benzer gösterdiler !.
68 Lafza-i Celâl’i içine koydular, “ Şimdi’den sonra yuvar-
lanıp düşmez ” denildi. Elhamdülillah!..
O andan sonra gördüm ki, iç alemime mana yönü-
me öyle yerleşti ki Lafza-i Celâl, O’nun yanına Makamı
Kurbiyet-te, başka birşeye yer yoktu !..
O’ndan gayrı başka bir güç düşünemiyorum, ona
benzer isteklere yer kalmadığını daha iyi anlıyorum.
Elhamdülillâh !..
Bu Rahmeti İlâh-i yaratanına ibadet ve taatın da sa-
mimi olan Ehli Zikir müğmin kullarına muhip derviş-
lere verildi Allahu alem ümidi ile Rabbıma tazarru ve
niyaz eylerim ki “ Lâfza-i Celâl Muhafazası ” cümle kul-
larına ihsan edilsin. Amin !.
İndi ilâhiye’den, ehline malum ihsan edilen bu
mana, Abdi Aciz’e verdiği manasını mota mot yazmaya
imkansız olan zevkimi, anlatmaya çalıştım. Başka gü-
cüm yok. Anla işte !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Her gördüğün sakallıyı deden sanma !. Yaratanına


imandan bahsediyor isen; O’na eş ortak tanıma; çünki gay-
rısı yarattığı beşerdir. Hz . Allah’ın ne ortağı vardır, nede
şeriki !..
Hazreti Allah Zat-i ismi ile Ahat’tır, eşi, benzeri yok-
tur, olamazda !.
Muhalefetin lil havadistir. Zat-i sıfatı yarattığı hiçbir
şeye benzemez !.
Sakın ilmim var diye benzetmeye kalkışma, yaratık-
lara İlâh süsü verme, bu dünyada hesabı sorulmaz ise
alemi manada mutlaka sorulur gafil olma !..
Özet mi istiyorsun Hazreti Allah’ın Kuran-ı Kerim’de
bildirisi; “ Allah vardır diyen kula ” iman, ve bilgi ölçü-
süne girmeden, bedevi dahi olsa Emri ilâhiye’ye uyarak
Müslümandır diyebilecek misin ?. Bu Emri İlâhiye’yi evvelâ 69
katı telkinlerle doldurulmuş nefsine anlatabiliyor musun?.
Şimden sonra bari Emri İlâhiye’ye uygun bilgi edin
Allah vardır diyen hem cinsine zulmü bırak . Hz. Allah’ın
ve Resülleri’nin bildirisine uy!..
Hele Ehli Kitab’a kafir, gavur, gayri müslüm dedin.
Tarih boyu bu bilginin kaynağı nefsin idi, onun zevkine ka-
pılmış idin, hatanı anladın da bu günahına töğbe istiğfar
edebiliyor musun ? Gafil olma !
Kuran-ı Hakim’de Hucurat Suresi 14 Hazret-i Allah
Peygamberimiz Efendimize ne öğretiyor, anlayarak oku.
Anlayamadınsa gene oku !.
Bu gerçekleri nefsimize anlatabildik ise dünya’da ki
“Allah var diyen” cümle kullarına bildirme zamanı geldi
geçiyor. Bu bildiri sana yakışıyor “Ey ümmeti Muhammed”
başka toplumdan gelmeden “Ey Muhammediy” kardeşim
sen ilân et !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Ehli Kitab’ın kardeşliğini anlatmak sana yakışı-


yor. En son gelen “ Şeriat-ı Muhammedi’ye ” bu hitabı
İlâhiye’yi halâ uygun göremiyorsan, sus ve bekle !.
Çünkü; “ Şeriat’ın adabına riayet etmeyen kimseyi,
Cenab-ı Hak katiyen esrarına mahrem etmez !.”

Esrarı aşkı ehli zahire söyleme !.


İşin kışrında kalana, bu zevkten bahsetme.
Ehli zahire zahirler yeter !.
Hele ehli batılın yanında, Hak’tan hiç bahsetme.
Vermek istediğin lokma onun lokması değildir !.

İmanı zevkiye çıkmayan ruhun safasını tatma-


70 yan mahruma, derdi aşktan bahsedilir mi ?. Bu Aşkın
Manasına tecavüz etmek olur!
Yaratan’ının varlığını aklı seliminle, yaratılan maddi
ve manevi zuhuratlarda hissediyor, idrak ediyor, anla-
makta onun zevkini naçiz şahsında yıpıltı dahi olsa ya-
şama hissi, güncel hayatında umumiyetle hissin ve dü-
şüncelerinde yer edindi ise !..
Kanunu ilâhiye’ye uygun yaşamayı arzu ve istek, ma-
na’na in-am ve ihsan edildiğinin zevkini hissedebiliyor
isen, Hz.Allah’ı aciz kulun nasıl bilmesi gerekli ise o açı-
dan bilgi edindin; edindiğin bilginde samimi isen, bu
halini koruman için beşeri aczini hiç kaybetme. Şunu
unutma ki, “ Nefsini bilen Allah’ı bilir ” buyuruldu !
Dikkat !. Hz. Allah’a şirk koşmayasın !..
Çünki Hazreti Allah’ın eşi, şeriki, benzeri, yoktur !.
Yarattığı beşerle şirket kurduğu da görülmemiştir !.
Görülmeyecek de !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Güç, kuvvet ancak ve ancak Zatına mahsusdur !.


Hazreti Allah’ı !. Alışa geldiğin, beşeri gördüğün
görgülerin’le görmek imkanın olmayacak !..
Elbette olmayacak !. Bu imtihan alemin de zuhu-
ru görülen olaylar nefislerin arzu ettiği gibi değildir!.
Nasıl bilinmesi gerektiğini, Hz. Allah’ın bilinmesini
murat ettiği kadardır !. Aciz kulun ne kadar bilmesi, ne-
leri bilmesi gerektiğini kitapların bazılarına yazmıştım.
Lüzumuna binaen, tekrarında Hz .Allah’ın varlığını ka-
bul eden kullarına Kuran-ı Kerim’de belirtildiği Cenabı
Hakk’ın var olduğuna iman eden kullarının mutlaka
bilinmesi gerektiği sıfatlarını ve Türkçe’de manasını,
İmamı Maturudi Hazretleri’nin bildirisini sizlere aktar-
maya çalışıyorum !.
Bu teraziyi her zaman kullan.. İlmini ve bilgini bu
71
bildirinin dışında kalmasın !.
Hz. Allah’ın Zat-i sıfatına hiçbir şeyi ortak etme zira
o sıfat ancak ve ancak Zatına mahsustur !.
Bu sıfatları Peygamber Efendilerimiz’e maletmedi-
ğin gibi yarattığı beşere de maletme. Çünki, O sıfat an-
cak ve ancak yaratanın Zatına mahsustur !...
Hz. Allah’ın Kuran-ı Kerim’de bildirilen sıfatları !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

HZ. ALLAH’IN ZAT-İ SIFATLARI


Vücut = Var olması
Kıdem = Evveli olmamak !.
Beka = Sonu olmamasıdır !.
Vahdaniyet = Tek olması !..
Muhalefetin Lil Havadis = Yarattıklarından hiç bir
şeye benzemez!
Kıyam Bi-Nefsihi = Mekâna ihtiyacı yoktur !..

HZ. ALLAH’IN SÛBUT-İ SIFATLARI !.


Sûbut-i sıfatların’dan efdali mahluk, şerefli mahluk
olan ; bilcümle beni ademe bir nebze, cüz-i ihsan edil-
72
miştir !..
Cenabı Hakkın görüşünde hudut yoktur !.
Beni adem de ise ihsan edilen subut sıfatlarından,
bir nebze ihsan edilmiş olup külli değil Cüz-i dir, hu-
dutlu ve ufukludur !.

Hayat = Diri olması, diriliği ebedi ve ezelidir hiç bir


kaynağa muhtaç değildir !..
İlim = Herşey’i bilmesidir. Yegane Alim Odur. İlmin
her dalı Onun yedin de dir !..
Semi = Her şeyi işitmesidir . İşitmesinde sınır yok-
tur.
Basar = Her şeyi görmesidir. Cümle yaratılmışların
görgü ufku vardır. Allah’ın görgüsünde ufuk yoktur!.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

İrade = İstediğini dilemesidir. Hiçbir yarattığına so-


rumlu değildir !..
Kudret = Herşey’e gücü yetendir. Alem de görülen
güç “ Allah’ın taktiri kadardır !..
Kelâm = Söylemesidir. Her zerre’nin anlayacağı li-
sanla konuşur !.
Tekvin = Herşey’i yaratan O’dur. Başka yaratıcı ara-
mak şirktir !..

HZ. ALLAH’IN FİİLİ SIFATLARI !.


Hazret- i Allah’ın fili sıfatları ise beşer gözünün gör-
düğü göremediği, Hazret-i Allah’ın fiiliyatı olup meca-
zidir ,İzafidir , Bizatihi değildir. Herhangi görünen eş-
ya’ya “ Allah ” diyemezsin. Çok dikkat et !.
Bu gerçeğin hilâfına nice ilim sahipleri perişan ol- 73
muştur. Dikkat et !. Yaratılana yaratıcı süsü vermeyesin!.
DİKKAT !. Yaratmak cevheri ve arazı olmadan bir
şeyi meydana getirmektir !..

İhya = Diriltmek !.
İmate = Öldürmek !.
Tahlik = Yaratması cevheri ve arazı olmadan bir şeyi
vücude getirmesi !..
Terzık = Rızıklandırmak !..

Özet olarak; Allah’ın isimleri bu şekilde izah edilse


de Hazret-i Allah’ın isimlerini anlatmaya beşer mukte-
dir değildir. Yarattığı yaratıkların adedinden de çoktur
denilir !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

PEYGAMBER EFENDİLERİ’MİZİN SIFATLARI


Sıddık = Doğruluk.
Emanet = Emin olmalarıdır.
Tebliğ = Allah’ın emirlerini kullarına duyurmasıdır.
Fetanet = İnsanların en zekisi olmalarıdır.
İsmet = Kusursuz günahsız olmalarıdır.
Peygamber Efendilerimize bu sıfatlarların Hazreti
Allah’ın ihsan ettiğini günah işlemiyecek halde yaratıl-
dıklarını unutma !.

74
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

İKİNCİ BÖLÜM

METAFİZİK 3
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAHIN ADI İLE
BAŞLARIM !..

HÛ YÂ TABİB-EL KULÛB
MEDET YÂ ERHAM-ER RÂHİMİN
76
MEDET YÂ EKREM-EL EKREMİN!.
MEDET YÂ İLÂH-EL ÂLEMİN!.
DESTÛR :YÂ ÂDEM SAFİYULLÂH
DESTÛR :YÂ NÛH ŞEKİRÛLLÂH.
DESTÛR :YÂ İBRÂHİM HALİLULLÂH.
DESTÛR :YÂ MÛSÂ KELİMULLÂH..
DESTÛR :YÂ İSÂ RÛHULLÂH..
DESTÛR :MUHAMMED MUSTAFÂ HABİBULLÂH!.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Kullarına Rahmetin’den irade ihsan eyleyip, adem


olarak yeryüzüne gönderen, “Yeryüzünde Halifemi
Yaratacağım” hitabı’nın anlamı, “ekiniz, biçiniz, yeyi-
niz” hitab-ı İlâhîsinden sorumlu olduğunu müdrik, ef-
dal ve şerefli mahluk, Kamil Hazret-i İnsan.
Eşi, benzeri, şeriki, naziri olmayan olamayacak
da gerçeğini, Kelam-ı Kadim’de açık bildiren, İhlas-ı
Şerif ’le noktalayan Hazret-i Allah’a hamdim, şükrüm,
tazarrum ve niyazımdır.
Hazret-i Allah Musa aleyhi’s-selama, vahyetti :
“ Fir’avun’a git, çünkü o iyice azdı.”
Tâhâ Sûresi, 24
“ Rabbi’şrah lî sadrî ve yessir lî emrî vahlül ukdeten
min lisânî yefkahû kavlî,”
77
Rabbım, sadrıma genişlik ver. İşimi bana kolaylaştır.
Dilimin bağını çöz ki sözümü anlasınlar.
Tâhâ Sûresi, 25, 26, 27, 28
“Ve üfevvidu emrî ilallâh, innallâhe basîrun bi’l-ibâd.”
Ben işimi Allah’a ısmarlıyorum. Çünkü Allah kulla-
rını çok iyi görendir.
Mü’min Sûresi, 44
Musa aleyhi’s-selam’ın aczini itirafı, Hazret-i Allah’ın
Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’da bildirdiği, biz acizlere örnek ya-
karışı. Bu Abd-i Aciz de takliden senelerdir sohbetlerime
aynı iltica ile başlamanın zevkini alıyorum. Aynı ilticaya
taklid’en devam ediyorum. Çünkü gerek madde ve ge-
rekse mana eşi, şeriki, naziri olmayan Rabbım’ın yed-i
kudretin de olup yegane Mutasarrıf Hazret-i Allah’tır.
Emri’nin zuhuruna neyi dilerse, kimi vazifelendirdi ise,
onu vesile kılar.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Hazret-i Allah’ın bir nebze de olsa zatî sıfatlarını


naçiz şahsına maletmek gafletinden kurtulamayanlar
Rahmet fukaralarıdır. Bu rahmet-i İlâhîye’den nasib
alamadıkları gibi zaman zaman onların Din-i İslâm
adına mana düşmanı olduklarını görmek her devirde
mümkündür. O türlü Benî Âdem’e metafiziği kabul et-
tiremediğin gibi, sözünü de edemezsin. Düşünemez ki,
dünya hayatının ekseri yönü fiziküstü, metadır.
Fizik-i zuhurat Hz. Allah’ın fiili sıfatlarının yeryü-
zünde gökyüzünde tenezzülen zuhurudur. Bu zuhurat-
lar. Bizatihi değil, izafidir, mecazidir.
Emr-i İlâh-i ile yapılması emredilen ibadet taatlar
dahi. Yaratılan benî âdem’in Yaratanını daha yakiynen
bilmesi için, maddede zuhuru görülen cümle olaylar
amaç değil araçtır.
78
Fizik-i zuhuratların cümlesi araçtır. Yalnız ve yalnız
Hz. Allah’ın bilinmesi amaçtır. Din dahi araçtır.
Özet olarak izah eder isek, fiziki zuhurat araçtır, me-
tafizik zuhurat amaçtır.
Yeri geldikçe vazifem ve amentüye olan imanımın
gereği Abd-i Aciz lutfedildiği kadar anlatmaya ve yaz-
maya çalışacağım. Rabbım samimiyetime bağışlayıp
okuyanlara ve dinleyenlere tesirini halketsin. O’her şey-
lere Kadir’dir.
Zuhurunu her an ehlinin müşahede eylediği Rahmet-i
İlâhîye’yi, enaniyetten, Allah’ın zatına mahsus sıfatlarını
aciz şahsına mal etmek gibi cehaletin ve gafletin meyve-
si, şirkten kurtulmadıkça Rahmet-i İlâhî’ye olan metafi-
zikten yoksun kalırsın. Zuhurunu görsen dahi “ doğal ”
der, geçersin. Ancak yokluk kapısından bakarsan gerçe-
ği görürsün. Oradan bakmaya tenezzül edemeyeceğine
göre, hak yolda rehberlik iddiasının anlamı nedir ?
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Tahrip ettiğin yollarda, maneviyatını felç ettiğin


mana kazazedeleri’nin hesabı elbet sorulur, verebilecek
misin?
“ Küllü şey’in sebebâ. ” ( Her şey sebeplere bağlıdır.)
Her şey sebeplerle zuhur eder. İyi bilesin ki, sebepler
tertib ve tanzim-i İlahidir. Mananın aslı değildir. Sebebe
hürmet ve hizmet ise Benî Âdem’in kemalatı için ter-
tib-i tanzim-i İlahidir.
Âdemin samimi inancı ile Emr-i İlahileri maddesi,
manası ve nefsinde tatbiki her ne kadar cüz’i iradeye
bağlı ise de Peygamber Efendilerimizin bildirisine ve-
raset taşıyan mutasavvifi’nin idraki ve görüşüne göre
kulun ibadet ve taat-ı Hazret-i Allah’ın muhip kuluna
ikramı, kulunu ihyasıdır.
Bu Rahmet-i İlâhî, Âdem’in yaratılışının sırrı. 79
Hazret-i insan olmasını sağlar. İyi biline.
Âdem insan olmaya namzettir, müsait yaratılmıştır.
ALLAH’a eş ortak koşmadan, başka mabut edinme-
den yaşantısını samimiyyetle Emr-i İlahi’ye uygun de-
vam ettirebilen kul, Hazret-i Allah’ın koruması ve mu-
hafazası altındadır.
Bu Abd-i Âciz imanım ve samimiyyetimin nisbetin
de dünya hayatım da bunu gördüm, bunu yaşadım…
Bu yaşantımın Rahmet meyvesini yiyorum. İsteyen na-
siplilerin manevi vazifem icabı, ihlâsı kadar yemelerine
vesileyim. Rabbım öyle vazifelendirdi bu Abd-i Âciz’i.
Zuhurat ve tertib-i ilahi ile bu biçare, Yaratanıma
izahı mümkün olmayan hayranlık, hayranlık, hayranlık
duydum. Yaratanıma Aşık oldum. İlahi Aşk ne imiş .?
Aczim kadar gördüm, yaşadım, yaşadım. İki alemde de
yaşayacağım inşaALLAH !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Gerçek sermayem bu. Başka sermaye gibi görünen


zuhuratlara iltifatım yok denecek kadar azaldı. Yeri gel-
dikçe izaha çalışacağım. Bu Abd-i Âcizi iyi dinle!
Mecaz olan madde’den öteye yol bulamayan nefsi-
min arzularını da aşk zannederdim. Bunların nefsin is-
teği ve arzuları olduğunu, vuslatla varlığını ekseriyetle
kaybettiğini gördüm. “ Halilim” hitabı ile şerefyab ol-
muş İbrahim aleyhi’s-selamın:
“ Ben batanları sevmem ” hitabını iyi anladım.
Elhamdülillah.
Sen de anlamaya çalış. Nur-u aynım, din kardeşim,
yol kardeşim. Peygamberi’nin şeriatına bağlı, Allah’ımız
bir kardeşim. İsmin ne olur ise, olsun Allah’ın varlığını
kabul eden, müslüman kardeşim.
80 Hayatı metafizikle uyarılmış bu Abd-i Âcizin manevi
çığlıklarına kulak ver !.
Manaya hulûl edemeyen, din adamları akılcı bir din
ihdas ettiler. Beş duygunun ötesinden habersiz, fizikten
öteye yolu olmayan, mana nasipsizi toplumlar yetiştir-
diler. “ Âmentüye iman ettik ” dediler. Manadan uzak
kelime yakınlığı ile yetindiler.
“ Kur’ân’dan başkası bizi ilgilendirmez ” dediler;
Kur’ân’ın manasını da delik deşik ettiler. Evliya’yı dış-
ladılar, Zikrullahı dışladılar, Vârisü’n-nebî, Nedîm-i
İlâhî’yi kabul edemediler. Zamanımızın mana sahtekar-
ları ile dolmasına bilmeden zemin hazırladılar.
Ehl-i hakîkat sahte din simsarlarının, metafizik ga-
ribi materyalist bilgelerin çokluğundan aciz kaldılar.
Zahir uleması manayı yaşadıkları zamana göre ölçecek
terazi edinmemişlerdi. Dini tedrisatta da maddeden
öteye yolu olmayan, manayı yansıtmayan İlme’l-yakıyn
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

ile yetindiler. Ayne’l-yakıyn, Hakka’l-yakıyn garibi,


maddeden öteyi göremeyen, yeryüzünde ve gökyüzün-
deki ayetlere de itibar edemeyen akılcı bir ilim ihdas
ettiler ve ilimlerini inançlarına eşdeğer kıldılar.
Peygamberimiz Efendimiz Hazret-i Muhammed
Mustafa (s.t.a.v) tarafından Mekke-i Mükerreme’de 30
ocak 1995 sabah namazından sonra hal-i yakazada hi-
tab edildi bu Abd-i Âcize. Bütün insanlık alemine du-
yurmaklığım işaret edildi:
“ Ümmetim geçmiş zamana göre değil, yaşayacağı
zamana göre hazırlansın. ”
(Hadîs-i Şerîf) Ravisi bu Abd-i Âciz.
Emr-i Peygamberi’yi iyi anla. Tertip ve tanzim-i
İlâhi’nin dışına çıkmamaya çalıştığının her halinde zu-
huru görünsün. Zamana göre içtihadsız şeriatı değil, 81
günah-ı kebair dışında güzellikleri yaşa. Cümle güzel-
likleri şeriatın dışında göstermekten vazgeç.
Günah-ı kebair dışında zuhurunu gördüğün güzel-
likler hikmettir. “ Hikmet mü’minin kayıp malıdır, ne-
rede bulur ise alsın ” buyurulmadı mı?
Benim âlim kardeşim ! Manevi zuhuratı ve tecelliyatı
kabul edemediğin için teşkilat-ı İlâhiye’yi de elbet kabul
edemezdin, dikkat et! Mazur değilsin, kanunu bilme-
mek mazeret olmadığı gibi, mana ile güzelliğini bulan
akıl terazisinde tartıyı iyi bilesin !.
Akıl Vahy-i İlâhi ile bağdaşamadı ise kişiyi Rahmet-i
İlâhîye’den mahrum kılar. Rahmet-i ilâhiye ve Sırr-ı
İlâhi kapısını iradesi ile kapatmış olur.
Bilmeden, hakîkatlere yaptığın tahribatı yaşadığın
zamanın içtihadi ölçüsü ile ölçtüğün zaman hatanı sen
de anlayacaksın.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Geçmişi bilesin, ibret alasın. Geri getiremezsin.


Gelecek ise Allah’a ma‘lûmdur, bilemezsin.
Tertib-i tanzim-i İlâhi’nin verdiği irade ile yaratanın
emrine uygun, günah-ı kebairelerin dışında güzellikleri
bul !. Yaratana kul olmanın zevki ile günü yaşa… Hal
budur !.
Daha evvel yazdığım Metafizik Kitablarım’da aciz
şahsımda zuhur eden metafizik tecelli ve zuhuratları bir
nebze yazmıştım. Daha geniş anlatmak ihtiyacını duy-
dum.
İnanan kitlelerin dahi fizikten öteye yol bulamadığı,
bulamadığı için de bunalımdan hurafa’ya meylettiğini
her zaman çok kimselerde görmek mümkün.
Cenab-ı Hakk’ın “ yeryüzünde halifemi yarataca-
82 ğım” hitabının anlamının, yalnız fiziki yönü olduğu gibi,
Kasd-i İlâhi “ Meta ”dır. Peygamberimiz Efendimizin
“sizin en hayırlınız ahiret için dünyasını, dünya için ahi-
retini terk etmeyendir” buyurdu.
Fiziki zuhuratları incelediğin zaman aslının meta ol-
duğunu göreceksin. Zira yaratıcı eşi, benzeri olmayan,
şeriki, naziri olmayan HAZRET-İ ALLAH’dır.
YARATMAK ANCAK, ALLAH’A MAHSUSTUR.
Yaratmak cevheri ve arazı olmadan bir şeyi meydana
getirmektir.
Sanat eserleri, yaratmak değildir. Çünkü sanatkar
bir şeyi meydana getirmek için cevhere ve araza muh-
taçtır.
HAZRET-İ ALLAH cevheri ve arazı yarattığı gibi
Benî Âdem’e ihsan eylediği cevher ve arazın birleşi-
minden, ihtiyaçlarını giderme kabiliyetini Benî Âdem’e
cüz’i de olsa ihsan etti !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ BİZ ADEM’E EŞYANIN İSMİNİ ÖĞRETTİK.


MELAİKE’YE SORDUK, BİLEMEDİ, ADEM BİLDİ.”
Ey insan olmaya namzet Benî Âdem (adem yok
demektir) insan olmak imkanı iradene verilmiş.
Başka mahlukata verilmeyen bu Rahmet-i İlâhiye, “
YERYÜZÜNDE HALİFEMİ YARATACAĞIM ” bildirisi
ile alemin yaratılış sırrının, İlâhi ifşası değil mi?
Ruhlar aleminde Zatına secde emri verildi. Ruhlar
imanlarının samimiyeti nisbetinde secde ettiler. Acabâlı
secde eden ruhlar olduğu gibi, secde etmiyen ruhlar da
vardı !.
Cenâb-ı Hak Rahmetin’den yeryüzünü yarattı. İnsan
olmaya namzet Benî Âdem’in ruhlar alemindeki gö-
rünümünün aynı cesedini balçıkdan yarattı. “ADEM’E
RUHUMDAN RUH NEFYETTİM ” buyurdu, HZ.
83
ALLAH !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

Yâ Hazreti Şeyh,
Kutbu’l Arifin,
Gavsu’l Vasilin,
El Müctehid-din,
El Müchid-din,
Aşk-ı İlahi,
Haydar-ı Kerrar,
Es-Seyyid,
Es-Şerif,
Es-Şeyh,
El-Meşaih,
Es-Sultan,
Hadim’ül Fukara,
El-Mutasavvıf,
El-Mürşid,
Gavsu’l Azam,
El-Kadir-i,
El-Rufa-i,
El-Üveys-i,
Hazreti Pir-i GÂLİBİ
H. Galip Hasan Kuşçuoğlu
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

RABBIMIN LÜTFU
İHSANI,
TALTİF-İ İLAHİ
LEVHALARI
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Her zuhurat zamana uygun ilahi mesajdır !.
Zuhuratlar umumi ve ferdi olarak her zaman görü-
lür , Rahmet-i İlahi’ye müsait toplumların şahadetleri
ile hayatları boyunca görüle gelmiştir.
Kıyamete kadar böyle devam edecektir. İnkarı iman
zafiyetidir veya nefsani kıskançlıktır !.
İşte Allah’a samimiyetle inanan kulların ruhi zevk
alıp, geleceğinden mutmain olacağı bir Rahmet tecel-
lisi !
Fizik’ten başka bir şey kabul edemeyip, beş duygu-
nun kuru makinası olmuş, maneviyatı ilminin dışında
bırakmış, bilgisizce manaya tahribat yapmaktan başka
86 bir meziyeti olmayan, sureti haktanmış gibi tavır takı-
nan akılcı dinci için elbet hazmı güç.
İşte fizik üstü her yönü mana metafizik zuhurat !.
İşte imanın ayarı, ölçüsü, mehenk taşı ! .
Bu ve benzeri manevi zuhuratları iki senedir dosya-
lıyorum. İrtihalimden sonra yazmaları için rica ettim.
Varlık gösterisi olmasın diye !.
Bazı İlah-i mesajları gizlemekle de hata ettiğimin
sıkletini çekiyorum !. Küfür bütün çıplaklığı ile boy gös-
terirken !. Hakiykatleri yaşayanların gerçeklerin, güzel-
liklerin, hikmet olduğunu cümle kullara bildirmeleri
gerekmez mi ?.
“HİKMET MÜĞMİNİN KAYIP MALIDIR NEREDE
BULURSA ALSIN” Buyurdu, Cenab-ı Peygamber (s.t.a.v)!.
İşte müğminin kayıp malı olan, HİKMETLER!!!!!!!!
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

HİTAB-I İLAH-İ:
6 Mayıs 2002 gecesi Mustafa Alptuğ efendi’ye ifşa
edilen ve zuhuru ehli’nin malumu HİTABİ İLÂHİ !..
Muhterem Efendim, hürmetler eder ellerinizden
öperim. Manamda: kapalı ve sessiz bir ortamdayım.
Üzerimde sanki bir aparman varmış gibi ağırlık vardı.
HZ. ALLAH BANA SESLENİYOR !.
“ Ben vekâleten 1000’li yıllarda Abdulkadir Geylâni’yi
yolladım!.”
“ 1400’lü yıllarda Fatih’i yolladım !. ”
“ 1900 lü yıllarda kimi yolladım ?! ”
Bende: “ ŞEYHİM HACI GALİP KUŞÇUOĞLU’NU”,
diye cevap verdim !.
Hz. Allah Bunun üzerine 87

“ MÜBAREK OLSUN ” DEDİ !..


Bu hitap üzerine o ana kadar görmediğim melekler,
“ ALLAH ALLAH ” diye Zikir’e başladılar. Ben de onla-
ra katıldım ve HZ. ALLAH hepimizin sesini bastıracak
şekilde ZATINI ZİKREDİYORDU !.“ALLAH, ALLAH”
diyerek uyandım !.
Mustafa Alptuğ Yılmaz
HZ.ALLAH, na–ehlin nazarından korusun. Manev-i
evlâdımızı dergahımızın medarı iftiharı Nakibül
Nükaba, Mühendis, Hafızıl Kuran Ümit Yılmaz efen-
di’nin mübarek evladının görgüsü !.
Sakın kötü düşünceye kapılıp da aceba deye, temiz
insanlara çamurunu atmayasın!.
“ EVLİYAMA EZA EDENE HARP AÇARIM. ”Hadisi
Kutsi’de ki; HZ. Allah’ın HİTABINI UNUTMA !.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Kocatepe camisinin yanında gezerken öğle namazını


kılıyım öyle gideyim dedim. Caminin içine girdim masa-
lar kurulmuş ilahiyat profesörleri oturmuşlar. Efendim
sizin manalarla ilgili yazmış olduğunuz rahmet damla-
ları adlı kitabı okuyorlardı.
Cami tıklım tıklım doluydu. Bu profesörlerin oku-
duğu manalarda manayı gören derviş arkadaşların
isimleri kendi ismi, soyadları ise “ KUŞÇUOĞLU ” diye
yazılıydı.
Benim gördüğüm manamda da Cemil Kuşçuoğlu
yazılıydı.
Hocalar “ bu manaları gören arkadaşlar burada mı?”
diye sordu. “eğer burdalarsa ayağa kalkıp anlatsınlar.”
dedi. Etrafıma bir baktım manayı gören arkadaşların
hepsi de orada idiler. Bir birimize baktık ama hiç kimse
88
ayağa kalkmadı.
Hocalar “ bunların hepsinin soyadları aynı herhalde
hepsi kardeşler.” dediler. Dedi ki; “ bizce bu manalar
çok mükemmel ama biz bunun gerçek olup olmadığını
nerden bileceğiz, hocalar kendi aralarında istişare yap-
tılar bu durumda biz en iyisi canlı telefonla Peygamber
Efendimiz’e bağlantı kuralım” dediler.
“Efendim biz Galip Efendi’nin yazdığı kitabı okuduk
manaları çok beğendik onlar gerçek mi ? Değil mi?”
Peygamber efendimize soruyorlar.
Peygamber Efendimiz de diyor ki; “ GERÇEK !. O
MANALARI GÖRENLERDE GALİP EFENDİ’NİN
EVLATLARI”.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Bu hocalar Peygamber Efendimiz’e diyorlar ki;


“Doğrusunu kimden öğreneceğiz.”
Peygamber Efendimiz de diyor ki; “ Ehlin’den öğre-
neceksiniz.” diyor.
Hocalar da “ Ehli kim Efendim ” diyor.
Peygamber Efendimizde “ Ehl-i karşınızdaki kürsü-
de oturuyor.” diyor.
Bizde bir bakıyoruz ki, Galip Efendim ve yanında Pir
Efendimiz de var. Yalnız kürsü boşluktaydı. Peygamber
Efendimiz; “ Ehl-i Galip Efendi !. Ona soracaksınız.”
Cemil Yüksel

HİTAB-I İLAH-İ: 89
Ahmet Sezgin efendi’ye manasında Hitab-ı İlahî:
“ Ya Ahmet! Hacı Galip Efendi Benim Kulum’dur,
Evliyam’dır, Şeyhim’dir “ buyurması ile gözlerimden se-
vinç yaşları akıyor. Siz o yaşları içtiniz.”
15.7.2001

Garibi değilim, yaşıyorum. Cümle kullarına istifade


ettirsin Hz. Allah !. İnanmıyor isen iman yönünde, sa-
mimi isen Hazret-i Allah’a sor!
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

ZUHURU GÖRÜLEN HİTAB-I İLAHİ


Bülent Hızarcıoğlu’nun manasında lütfedilen hitab-ı
İlahî ve hayata dönüşen gerçek olay :
“Selahattin-i Eyyüb-i Hazretleri ;
“ Gel seni Hazret-i Allah’a götüreceğim,” deyip elim-
den tuttu ve beraberce büyük bir kapının önüne geldik.
Hazret kapıyı çaldığı anda:
“ Buyur, Ya Selahattin “ diye hitap olundu. Fakat
kapı açılmadı. Selahattin-i Eyyüb-i:
“ Ya Rab, Zatına bir kulunu getirdim” dedi.
Hz. Allah (c.c):
“ O KULUM GALİP EFENDİ’NİN EVLADI. Bu ka-
pıdan hiçbir kimse Şeyh-i olmadan geçemez. Onun sır-
90 tına odun yükleyip geri gönderin. “
Odunları yükleyip beni size gönderdiler.
Yunus Emre misali, odun sırtında, bir aşağı bir yuka-
rı dolaşıp durur gariban, Takdir-i Hüda !
Abdi Âciz

HİTAB-I İLAHİ :
“ Kim ki, Hz. Allah’ın yapılmasını istediği şeylere
yardımcı olur ise, şüphesiz ki, onun bütün işlerini ko-
laylaştırırız. ”
Efendim, Hz. Allah’ın yapılmasını istediği şeyleri,
sizin anlattıklarınız olarak görüyoruz ve hayranlıkla
manada seyrediyoruz.”
Aslı dosyada, 06.01.2001 Şevket Sipahi
Allah’tan başka ilah yoktur, güç, kuvvet Allah’a mah-
sustur. Cümle eşyadan ve her zerreden tertibi tanzim-i
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

ilahi zuhur ettiği gibi, benî adem’deki zuhurat, herkesin


ittifak ettiği bariz görülen gerçek.
Ezel-i ervahtaki ikrarı tereddüt etmeden, “ Beli “ hi-
tabı ile imanını Rabbine sunan insan !.
Maddi ve manevi kazanç yeri ve affu mağfiret vesi-
lesi, memduh olan dünya hayatını da ezel-i ervahtaki
ikrarını, Emr-i İlâhiye uygun yaşantısı ve başkalarına
ibadet ve taatta örnek hali ile; “ Yer yüzünde Halifemi
yaratacağım” hitab-ı İlahîsi’nin zuhuru olan Hazret-i
İnsan, Kamil İnsan’dan, icraat-ı İlâhiye’nin yegane zu-
hur mercii olduğunu, nasıl bir imandır ki, bu gerçeği
kabul edemediği gibi, haşa Allah ile kul eşitmiş gibi,
“Allah ile kulun arasına girilmez “ teraneleri ile; manevi
yaşantısı ile dolu dolu, Rabb-ı ondan, O’da Rabbın’dan
razı, imanlı insanların gözlerine baka baka, beş duygu-
dan gayrı’ya yol bulamayan bilge (!) kişiler; Ruhen ve 91
manen yaşayanları, imansızın hakikatte yapamayaca-
ğı tahribatı, mana yoksunu olduğunu bilmeden, mana
Ehlini perişan etmeye ayarlanmış bilge (!) kişilerin ça-
balarını her zaman görebilirsin.
Vahhabiliğe dönük icraatları ile, belirli hayatlarında
ve irtihallerinden sonra dahi Hz. Allah’ın tertibi ve tan-
zimi, Rahmete vesile Enbiya ve Evliyalar’ın kabirlerinin
ziyaret edilmesini küfürle karşılayan zihniyet, imanla
nasıl izah edilir ?!.
Belirli mübarek günlerde, imanlı kitlelerin İlâhi zevk
alarak, göz yaşları ile ziyaretlerini, hele İslâm’ın beşiği
İstanbul’da medfun bulunan, Rabbım’ın rahmetinin zu-
hur kaynakları, kıyamete kadar rahmete vesilelerimizi,
Hz. Allah’ı bilerek, Enbiya, Evliya ve şühedasını tazim
ve hürmetle ziyaret eden kulları bilâ-istisna ziyaretlerini
küfürle eşdeğer görenleri Hz. Allah ıslah etsin !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Manayı ifade eden, ilmî yönlerini görerek ve bilerek


yaşamanın zevkini alan, Rahmet ve mağfiret-i İlahiye’nin
sonsuzluğunu idrak eden büyük bir iman kitlesinin, aklı
esas alıp, nakle yer vermeyen ilmin, 21’inci asırda iman-
lı toplumları tatmin etmediğini ne zaman bilecekler ?!.
Örneğini gösterip ayıpladığın o hoyrat ziyaretlerin mü-
sebbibi gene sizlersiniz. Çünkü gerçeği bilebilse idiniz,
normal ziyaret nasıl yapılır,
“ Vel-ba’sübâdel-mevt ‘in sırrına erer de anlatır-
dın!..” Ümitle bekliyoruz ...
Şunu iyi bilmelisin ki : Yalnız bilimsel ilimle bu ma-
nadaki, Sırr-ı İlâhi’yi halledemiyeceğini gün gelir de
anlarsın İnşaAllah !...
Abd-i Âciz
92
HİTAB-I İLAHİ:
“ İlahi bir ses örtünün içinde bana soruyor:
“ Senin neyin var ?” diye.
Ben ses çıkarmıyorum. Tekrar size soruyor:
“ Onun nesi var ?” diye. Siyah örtünün altından çı-
karak:
“ Sadakatı var Efendim,” diyorsunuz.
İlahi ses: “ Geçsin öyle ise “ deniyor. “

Ulvi Paksoy, Kütahya

İşte sonsuz rahmet-i ilahiyenin mana ehline açık


yönü, manevi ilmin mahsulü samimi sadakat !.
Abd-i Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

HİTAB-I İLAHİ:
“ Buyuruldu ki: Okuduğunuz esmalar sizden Allah’a
değil, Allah’tan size Rahmet vesilesi bir ihsanıdır !.”
Sedat Çelikkanat,
Haziran 2000.
HİTAB-I İLAHİ:
“ Kim ömründe bir kerre, hulus-i kalble “Allah“ (c.c.)
der ise,
kurtulur. Demiyenler nasıl olacak? diye düşünürken:
“ Onlara da Azrail dedirtiyor, ” denildi.
Sedat Çelikkanat

Hayatı boyu hiç “Allah” demiyenler son anında 93


çektiği ızdıraba dayanamıyarak, iman etmediği halde
“Allah” diye feryad eder.
Bu, Allah demesi imanının eseri olmayıp, başka kapı
bulamayan gafillerin faidesiz son çığlıklarıdır.
Hazret-i Allah buyurdu: “ Allah demiyenlere, ölür
iken Allah dedirtirim. İşte Ben O Allah’ım !. ”
Abd-i Âciz
Efendim, gece manamda hitab oldu:
“Galip Efendi’ye benziyenler derneğine kayıt ol”
diye ses geldi. O sesle uyandım.
Necati Durukan
“ Evliyayı ve mürşidi inkar edenlerin kulakları çınla-
sın, ” diyelim mi ?
Abd-i Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

HİTAB-I İLAHİ:
Ankara’da tevhit camii’nde Galip Efendi’nin sohbeti
anında manevi bir hal oldu (Hal-i Yakaza)
“ Din benim !. Sahibi benim !. ”
“ Şeyhinizin ağzından çıkan her harf, her kelime, her
cümle, benim hitabımdır !. ”
O ağızdan gönüllerinize hitab ediyoruz !.
Gönüllerinizi açtık. İyi dinleyin !
Zira bu anlattıklarımızdan imtihan edileceksiniz.
Hüsrana uğrayanlardan olmayın !.
Kendinden başka ilah olmayan Rab’bınız, sahibi ol-
duğu gerçekleri, gönüllerinize anlatıyor. “İyi anlayıp sa-
hiplenin!.”
94 Sedat Çelikkanat
Bu hitab-ı İlâhilere şeytanidir, diyorsan, Mahkeme-i
Kübra’da açılacak İlâhi davaya hazır ol !.
Abd-i Âciz
Peygamber Efendimiz’in mesajı:
Rahmet-i İlahiye’ye vesile Peygamberimiz Efendimiz’in
bu Abd-i Âciz vesile eyleyip bilcümle Allah’ın kullarına
uyarı mesajı:
“ Peygamber Efendimiz Galip Efendi’nin yanına gel-
di ve:
“ Dervişlerini al, yanıma gel, size çok önemli şeyler
söyleyeceğim ” dedi.
Bütün dervişler Peygamber Efendimiz’in huzurunda
toplandık. Galip Efendi’ye hitaben buyurdular ki:
“ Bak Galip ! Şu karşı tepeye çok dikkatli, hepiniz
bakın. İnsanlar denizden gemilerle gelip karaya çıkıyorlar.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Gemileri tepenin yarısına kadar yürütüyorlar. Yarısında


ise denizden bunları takip edenler oklarla öldürüyorlar.
Bakın, bakın, bu insanları düşmanlardan kurtarmaya
çalışan insanlar ne kadar kurtarmaya çalışsa da, kendileri
de beraber kurtulamıyorlar. Bunlara iyi bak Galip, bunları
ancak sen kurtaracaksın !.
Senden başkası kurtaramaz. Bu gemilere insanları
doldurup karada sen yürütüp ancak sen kurtaracaksın.
Fatih Sultan’a da gemileri biz yürüttürdük. Biz kurtar-
dık.
Bak Galip ! , “ Bu insanlara söyle, boşuna uğraşma-
sınlar. Kendileri ile birlikte onları da helak ediyorlar.
Bu benim istediğim. Yetki tamamiyle senin ! Buraya ge-
len gelemiyenlere söylesin. Herkes bilsin.” Hadi, şimdi
yolunuz açık olsun, Allah’a emanet olun.
95
Tekrar Galip Efendi Peygamber Efendimi’zin elini
öptü. Peygamber Efendimiz de Galip Efendi’ye sarıldı,
kayboldu.
Cemil Yüksel, 12.12.1995

Teferruatını dosyadan veya yazılacak kitaptan oku-


yun, İnşaAllah. Manayı, nefsin ürettiği zan ve tahmin-
den öteye yolu olmayanlar pek anlamasalar dahi emri
peygamberi diye inanmış gibi edepli olsunlar, lütfen...
Abd-i Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN TASAVVUF VE


ZİKRULLAH” KİTABINI
KUR’AN TEFSİRİ OLARAK TALTİF-İ İLAHİYE’Sİ;
“Peygamber Efendimiz Tasavvuf ve Zikrullah kitabı-
nı göstererek, buyurdular ki:
“ Galip Efendi Kuran’ı öyle güzel tefsir etmiş ki,
Kur’an ancak böyle muhteşem tefsir edilir. En güzeli,
hakikisi bu.
Hiç kimse Kuran’ı Galip Efendi gibi anlayıp yaşama-
dı.”
Dosyada teferruatı ile mevcut. Daktilo ile yazılmış 3
sahife. İsterdim ki, hepsini yazayım. Hepsi günümüze
ışık tutacak manalarla dolu dolu. Fotokopi yapıldı. Arzu
ve merak edenler vakıf ’tan temin ederler.
96
Dinî yazılan her eser bir nevi tefsir sayılır. Yazılan tef-
sirlerin hiçbirinde; Şeriat ki, Hakikat’ın zahire yansıdığı
zaman aldığı isimdir. Tarikat ki, Sırat-ı Müstakim’dir ve
Kur’an baştan sona kadar Allah kullarına yol gösterir.
Zikrullah ise, cümle yaratıkların müşterek ibadetleri,
Zikrullah’tır. Bunların cem’i ise Hakikattır.
Hazret-i Allah cümle tefsir yazanlardan razı olsun.
Yukarıda belirttiğim esaslara ilgi gösterselerdi, beş duy-
gu’nun esaretinden kurtulup Tasavvufa ve Zikrullah’a
önem verirler, elbette taltif-i İlahi’nin değerini anlayan,
Allah’a kul, Muhammed Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz’e
ümmet olmanın hazzına daha çok nail olurlardı. Sadık
ve layık kullara ikram edilen Rahmet-i İlâhiye’den el-
bette onlar da nasiplerini alırdı.
Yaratılanı hoş görmeyi bilirlerdi, Yaratan’dan ötürü.
Abd-i Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

HADİSE ADANA POZANTI KARAYOLUNDAKİ BİR


VİYADÜKDE CEREYAN ETMİŞTİR !..
RÜYA DEĞİL !.
Olayı yaşayan avukat; bu olayı Kütahya’nın Emet
ilçesinde Noter olarak görev yapan arkadaşına aynen
şöyle anlatmıştır!..
Hamile olan eşimi Adana’daki Hastahane’ye yetiş-
tirmek için yola çıkmıştım. Yolda arabam arızalandı,
büyük bir telâşla arabadan inip kaputu açtım, sağını so-
lunu kurcaladım ama hiçbir şey yapamadım. Zaten bu
işten hiç anlamam, çaresizlik içinde kıvranır iken;
Ak sakallı bir zat yaklaştı. “ Evlat Çekil Bakayım !. Ben
bu işlerden biraz anlarım ” diyerek, işe el attı. Biraz sonra
“ çalıştır bakalım ” dedi. Kontağı çevirdim araba hemen
çalıştı. Araçtan indim, aceleyle hem büyük fedakarlıkla 97
teşekkürler ediyor hem de kaputu kapatıyordum.
“ Gecenin bu vaktin de burada işin ne amca, sen
kimsin !. ” diye sordum.
“ BEN HACI GALİP KUŞÇUOĞLU’YUM, dedi !.
Kaputla uğraşıp kapattıktan sonra, gideceğin yere
bırakayım diyecek oldum ki, birde baktım ortadan kay-
bolmuş. Aracın önüne arkasına sağına soluna baktım
ama onu göremedim !...
“ Hak tecelli eyleyince her işi asan eder..
Halk eder esbabını bir lahzada ihsan eder !..”
Hz. Allah’tan başka İlâh yoktur, İllâAllah vardır !.
Görünen herşey Kudreti İlâh-i karşısında iğreti’dir,
VESİLEDİR !.
Rahmet sebeblerine samimi yapışmayı bil acebasız !.
Sahtelerine dikkat!..
Abdi Âciz
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendim, beni elimden tutup Ravza’ya, Hz.


Resulullah (s.a.v.)’e götürüyorsunuz. Efendimiz’in hu-
zuruna varınca, selam verip:
“ Dervişimiz Efendim ” diyorsunuz.
Peygamber efendimiz (s.a.v.) elini uzatıyor. Biz elini
öpüyoruz. Ben geriye çekiliyorum.
Hz. Peygamber (s.t.a.v.) Size hitaben:
“ Memnun oldum. Sen himmet et, biz de şefaat ede-
lim, evlâdım ” diyor.
Her iki ses de Galip Efendi’nin sesi sanki. Dönüp
bakıyorum, her ikisi de ayrı ayrı konuşuyor.
Nazım Aslantaş
Hz. Pir Abdülkadir Geylani buyurdular ki:
98 “ Sizin için gideceğiniz tek kapı orasıdır. ”
Biz de o tarafa baktığımızda evlerin sizin olduğunu
gördük. Allah’a şükrederek, yanımdaki arkadaşlarıma “
İyi ki, Galip Efendi’ye tabi olmuşuz ” dedik.
H. Ömer Karasu İstanbul
Bizim anlayacağımız Tecelliyat-ı İlahiye’leri inanan
kardeşlerime ifşa etmekte sakınca göremiyorum. İman
etmeyenin de az da olsa bu yönlü düşünmesine yardım-
cı olabilir isek, vazife yapmanın varlık değil, haşa haz-
zını duyarım.
Abd-i Âciz
Seyyit Abdülkadir Geylani Hazretleri buyurdular ki;
“ İşte bunlar bizim Galip Efendi’nin dervişleri. Önce
Kadirî, sonra Rufaî, şimdi ise Gâlibî olarak devam edi-
yorlar. Üçünü de güzel götürüyorlar.”
Fehmi Erkoç
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

PEYGAMBERİMİZ EFENDİMİZ,
ASASINI DEDEME VERMİŞ;
Rüyam’da annemi görüyorum. Peygamber Efendimiz
asasını dedem Galip Efendi’ye vermiş. Dedem Mekke’de
bulunan insanların bulundukları durumlarını düzelt-
mek için o asayı kullanacakmış. Asanın güzelliğine an-
nem ve ben bakmaya doyamıyoruz.
Torununuz Adnan Bingöl
Sigarayı bırakamayan kişiye yerinde hitap; Sigara
içenlere en güzel uyarı diye yazmadan geçemedim.
“ Efendim’in sesine benzer, gayp’tan bir ses geliyor.
“ Biz sana ciğerlerini emanet vermiştik. Onları çü-
rütesin diye mi verdik ?! Buna ne hakkın var ? ” diyor.
Peygamber Efendimiz’in huzuruna sadakatli, birinci 99
sınıf insan istiyorlar. Sen ise ahdini bozdun. Sigaraya
yeniden başladın. İkinci sınıfa düştün.”
İsmail Kaya

Manayı özetledim. Teferruatı dosyada.


Erkek olduğumuzu kanıtlayalım deye çocuk yaş-
ta sigara tiryakisi olup nikotin zehirini umursamadan.
Verilen emanete bilmeden hiyanetlik edenler ..Bu ma-
nayı anlıyarak iyi okuyun. Hayatınız size emanet !...
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

ZUHURU TAHAKKUK EDEN MANA METAFİZİK


Efendim, Bir batak içerisine düşmüştüm. Hem mad-
di, hem manevi büyük bir bunalımın içerisindeyim. Gece
yattığımda bir bataklığa düşmüşüm ki, çırpındıkça ağız
hizama gömülmüş, batıyorum. Hazret-i Allah’a niyaz
ediyorum:
“ Ya Rabbi ! Şu borçlarımı ödeyeyim, emanetini öyle al. ”
O anda siz belirdiniz ve beni ensemden tutarak batak-
lıktan çıkardınız. Ağaçların arasına bıraktınız ve bana:
“ Şimdilik canını kurtardın, bu sana yeter.” dediniz.
“ Büyük bir sel, önüne ne gelirse ev, araba sürüklü-
yordu. Ben de bu sele kapılmış gidiyordum. O anda sel
suyunun ortasında çok büyük bir ağaç gördüm. Bu ağa-
cın etrafı boşalmış, ağacın kökü meydanda idi ve ben o
100 köklerden birisini tutarak ağacın üstüne çıktım. O anda:
“ Şimdilik buradan da canını kurtardın. ” diye iç ale-
mime hitab oldu.
Büyük bir havuz içerisinde su. Pırıl pırıl bu suyun
içerisinde bir kısım insanlar yıkanıyordu. Ben de o su-
yun içerisine diğer kişilerle girdim, yıkandım. Siz de
büyükçe saray gibi bir yerin penceresinden, burada yı-
kanan kişileri gülümseyerek seyrediyordunuz ve ben sa-
ray gibi olan yerin kapısına geldiğimde kapıda sizinle
karşılaştım. Tebessüm ederek, bana:
“ Oğlum yıkandın mı ?” dediniz.
Ben de:“ Yıkandım Efendim,”dedim. Elinizi öptüm
ve oradan ayrıldım.”
H.Ali Yetkinşekerci
Ali efendi şu anda dergahım’ın medar-ı iftiharı naki-
bün-nükabadır. Rab’bım kem nazardan saklasın.
Abd-i Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendim, öğlen saatlerinde dervişler sizi soruyorlar.


“ Sormasınlar gelsinler.” Dediler.
“ Hz. Galip Efendi öğlen namazını Medine-i
Münevvere’de Peygamber Efendimiz’le (s.a.v) birlikte
kılıyor.”
“Bunu sadece Ümit efendi biliyor. Bakın geliyorlar.”
dediler.
Baktım, Efendimiz’in sol tarafında, iki metre ileri-
sinde Ümit efendi var. Benim Efendimizi gördüğüm
yer Siteler’deki Mandıra Market’in giriş kapısı oluyor.
Yanımdaki insanlar:
“ Bakın, görün Efendimizi, Ashab-ı Kiram getiri-
yor. Sırtında ki hırka’da Peygamber Efendimiz’in, Galip
Efendim’iz dünya’ya yararlı bilgileri makamından bil- 101
dirmeye geliyor,” dediler.
Mehmet Varan

Bu manalara şerh vermeye lüzum görmüyorum.


Herkesin anlayacağı dilden değil mi ?
Abd-i Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Rabb’ımın Lutfu ihsanı ! Sadık kullarında, zuhuru


görülen güzelliklerin zamana uygun İlah-i mesaj olup,
Allah’ın varlığına iman eden kullarını bu türlü mesajları
ile taltif eden, gevşek inananlara da bu türlü uyarılar
ihsan ediliyor ki !.

Arif kul bu manevi zuhuratları imanlı kullarına özel


ihdas olunduğunun bilincinde, Allah elçileri’nin getir-
diği Mekarim-i Ahlak-ı, madde ve manasında yaşaya-
rak bildirmek, duyurmak vazifesi’nin verdiği manevi
zevk’le, İslam’ın aslını Asrı Saadette ki Allah elçisini de
İlahlaştırmadan, Emri İlahiye’den pirim vermeden, ya-
şayan bahtiyarların yakınlığının hazzını ve iman zevk-
lerini, bugün yaşandığını, Yevmül Kıyame yaşanacağını
söylemek kehanet değil.
102
İşte Dünya bu Rahmet-i İlahiye’ye yürüyor. Belirli
şahsiyetlerin İlahi izinde!. Halâ güzelliklerin dışında
İslam’ı arayanlar, hata ettiklerini ne zaman anlayacak-
lar.

Allah’a inananların hangi şeriata tabi olur iseler de


Kanu’nu İlahi’ye ölçüsü ile kardeş olduklarını artık an-
lamaları gerekmez mi ?.

Tabiy gerekli, bu Rahmet-i İlahiye’nin dünyaca bili-


neceğini, yakın görüyorum İnşaAllah. İşte bu yönlü bir
uyarı Tarık-ı Müstakim, Taltifi İlahi !.

Abd-i Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

PAPA 2. JAN PAUL’ÜN MANA UYARISI


Büyük bir konferans salonunda oluyoruz. Dünyadaki
bütün ileri gelen din adamları (Musevi, İsevi ve diğerle-
ri) hepsi yerlerinde oturuyorlardı. Sadece ön tarafta bir
koltuk boş duruyordu ve yanında Vatikan’ın en yetkili
din adamı Papa 2. Jan Paul ayakta duruyordu.
Ben o anda bu koltuk neden boş ? diye düşünürken,
oranın Efendim’e ait olduğunu hissediyordum. O sıra-
da siz geldiniz. Yerinize oturdunuz.
Bizlere anlattığınız çağa uyumlu islâm’ı onlara da
anlattınız.
Papa 2. Jan paul dedi ki:
“ Arkadaşlar benim ayakta durmamın nedeni
Türkiye’den gelen Galip Hoca bizim yüzeysel bildiği-
miz din-i İslam’ın özünü anlatacak, onu bekliyorum.” 103

Arif Akar
05.05.2000
Rabbım’ın lütfu ihsanı olan asr-ı saadette ihsan
edildiği gibi, tahrif edilmemiş, aslı ile cümle kullarına
Rahmet-i İlahiye’den bila-istisna, İlahi lutuf, Rahmet-i,
Merhamet-i İlahi’ye olan gerçeklerin menbaı, Rahmet-i
İlahiye’nin Adem Safiyullah’tan kıyamete kadar devam
edeceğinin, Hz. Allah tarafından taahhüt edilen tek din,
din-i İslam’ın ismi olup, herhangi bir zümreye mahsus
olmayıp, Allah’a inanan bütün kullarını kapsadığını,
her ne sebeple olur ise olsun, cümle kullarını ihata etti-
ğini duydum, gördüm ve yaşadım.
Bu gerçekleri cümle Allah kullarına duyurmam için bu
Rabbım’ın Abd-i Âciz-i Peygamberimiz Efendimizin ind-i
İlahîden ihsan edilen, zamana göre içtihada açık, hiçbir yönü
korkunç olmayan, Allah’ın kullarını Allah’tan kaçırmadığı
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

gibi, sevgi ve aşkla yaratanına manen yaklaştıran Şer-i


Şerif ’in duyurulmasına, bu Abd-i Âciz-i, şeriatın gerçeğini
anlatmanın şerefine nail kılması, hem vazifem, hem de
aczimin zevki ile imanımın İlah-i meyvesidir.
İşte henüz manada görülen Rabbım’ın müjdesinin
madde de de zuhur edeceğine inancım sonsuz. Hemen
zuhurunu bekliyorum:
“ Vehüvealâ Külli Şey’in Kadîr. Allah herşeyi yapma-
ya Kadir’dir.”
Herşeyi bildiğini iddia eden bazı mana yoksunu,
maddede bilge kardeşim! Allah için düşün!. Verilen gü-
cün nisbetin de, gerçeklerde az da olsa çaban bulunsun.
Bu Rahmet-i İlâhiye’nin şahsında zuhurunu arzu et ki,
senin de bu hizmette hissen olsun !.
104 Abd-i Âciz

“ MUTASAVVIF’ÎN KİMDİR ? ”
Amerika Birleşik Devletlerin’de seçim olmuş ve seçi-
mi Hollywood’un ünlü film yıldızlarından Andy Garcia
kazanmış.
Bu sırada içeriye Eski Başkan Bill Clinton girdi ve
yeni Başkan Andy Garcia Eski Başkan Bill Clinton’a ay-
nen şu soruyu sordu:
“ Mutasavvıfın kimdir ? ”
Başkan Bill Clinton da aynen şu cevabı verdi:
“ Galip Hasan Kuşçuoğlu’dur. ”
K.Hakan Bademoğlu

Dikkat !. Dinde ayrılık yok. Peygamber Efendilerim’iz


şeriatları ile anılırlar. Cümlesi’nin dini İslam’dır.
Abd-i Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

ŞU AN ALEMDE YAŞAYAN TEK VARİSİM,


ADIMA GÖREV YAPAN YEGANE VEKİLİM
GALİP EFENDİ’DİR
“ Yemyeşil bir sahanın ortasında, yeşil kümbet üzerin-
de, her yanı açık, yüksek yüksek kemerler var. Burada ki
eşsiz güzellikler karşısında büyük hayranlık ve şaşkınlık
yaşıyorum. Yemyeşil, meyilli bir yatak üzerinde Hazret-i
Resulullah Efendimiz (s.a.v.) gülümseyerek, gözlerini üç
defa açıp kapadı. 35-40 yaşlarında, sıhhatli ve neşeli idi.
Siz de aynı yaşlarda, dinç, gayet mütevazi ve çok sağ-
lıklı görünüyordunuz. Resulullah Efendimiz (s.t.a.v.)
tatlı bir tebessüm, şefkatli bir ses tonu ile:
“ Oğlum !. Şu an alem de yaşayan tek varisim, adı-
ma görev yapan yegane vekilim Galip Efendi’ dir.
Kendisinden çok memnunuz. Senin devamlı olarak
105
ettiğin dualar kabul olundu. bu işin ifası için, Galip
Efendi’nin ömrüne ömür katıldı, ” dedi.
O anda hemen aklıma geldi; devamlı olarak her na-
mazın ve zikrimin sonunda “Allah’ım, Efendim’e uzun
ömür ve imkan ver. Beni de Kâtibi kıl, bize anlattığı tüm
doğruları aleme anlatalım. Bütün insanlar bu rahmet-
ten nasiplensin temennim ve duamdı.
Resulullah Efendimiz’in (s.t.a.v.) bu sözünden sonra
kümbetin önünde bir havuz oluştu.
Sizlerin üzerinde oturduğunuz yatak tulumba gibi
aşağı yukarı hafif bir hareketle bu havuza derya gibi su
akıtıyordu ve Resulullah Efendimiz (s.t.a.v.) bana:
“ Oğlum, bu sudan için. Herkese de söyleyin içsinler,
şifadır, ” buyurdu.
O anda çevrede tanıdık derviş yüzler ve kalabalık
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

insanlar oluşmaya başlıyor ve sudan içmek için gayret


sarf ediyorlar.
Ahmet Yüce

Biliyorum ki, bu mana, çok mana Ehli’ni yersiz dü-


şüncelere götürecektir. Bu Abd-i Aciz varlık olur korku-
su ile çekinerek yazdım.
Ne yapayım ki Emr-i Peygamberi’de bildirmem em-
rediliyor. Kusura bakılmasın. Şüphe ediliyor ise Hz.
Allah’a sorulsun.
Yanlış ise, lütfen beni de, manayı gören kardeşlerimi
de uyarın. Çünkü dosya da bu hitaba benzer manalar
hayli var.
Abd-i Âciz

106 HACI GALİP HASAN EFENDİ, HEM ANA VE HEM


BABA TARAFINDAN EVLAD-I RESULULLAH’TIR
Tahminen 1983. Kalabalık bir yerde Resulullah
(s.a.v.) Efendimiz konuşmaya başlıyor. Hitab çok tatlı bir
ses. Herkes pür dikkat dinliyoruz. Peygamber Efendimiz
bana ismen hitap ediyor:
“ Evlâdım Hacı Muhittin Efendi, “ İyi dinle ! ”
İleride sana lüzum edecek. Şeyhin üstadın “ Hacı Galip
Hasan Efendi, hem ana ve hem baba tarafından Evlad-ı
Resulullah’tır,” dediler.
Ben çok heyecanlandım. Pür dikkat bütün topluluk
dinliyoruz. Aynı ses, aynı hitab tekrar söylendi. Çok
duygulandım ve dua ettim.
“ Seyyit ve Şerif olan Efendimin izinden Allah bizleri
ayırmasın ” diye.
Hacı Muhittin Coşu
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

EFENDİM,
Manâmda sizinle birlikte yemek yiyorduk, yemek
bittikten sonra siz ayağa kalktınız. Üzerinizde lâcivert
takım elbise, elinizde de bir takım kâğıtlar vardı. Bu sı-
rada çok neş’eli bir halde idiniz. Aynı zamanda acele
ediyor,sık sık elinizdeki kâğıtlara bakıyordunuz.
O sırada, “ Oğlum bana KETEBE BÂİDE verildi ”,
bu bana Antalya’ya geldiğimde verilmişti” diye buyur-
dunuz.
Ben de unutabilirim diyerek cebimden bir kâğıt
çıkarıp hemen “ KETEBE BÂİDE ” diye not aldım.
Siz,benim yazdığım notu takip ederek beklediniz.
“ Oğlum bak, çay demlenmediyse hemen gidelim ”
dediniz ve benden önce koşarak gidip, bakıp geldiniz.
“ Suyu kaynamış, birer bardak içelim” dediniz, sonra 107
birlikte çıktık.
ANTALYA- 1997
HAYDAR AKDEMİR

KETEBE BAİDE
Bilinmeyen uzakların ötesinin Katib-i anlamında.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendim, manamda düz bir arazide oluyoruz. Atıf


Efendi’den kıbleyi tain eden düz bir işaret istemişsiniz.
Çizgi halinde. Atıf efendi de dervişlere tarif etmiş yap-
maya çalışıyorlar. Bir türlü yapamıyolar. Bende bakıyo-
rum yardım etmeye çalışıyorum Atıf efendinin elinde
kalın bir halat onu boyamaya çalışıyor. Bir telaş içinde
oradan oraya koşuyor. Dirseklerine kadar boya olmuş
ipi boyayıp çırpı çekeceklere tarif edip talimat ediyor.
Yalnız gözün alabildiği arazi otlu buna nasıl ip çeki-
lip yapılacak. Tam kıbleyi gösterecek derken ip çekil-
miş sevgili Galip Efendi Hz. Geldi. Kontrol ediyor eski
bir binanın yüzünden başlıyor işaret. “ Bak oğlum Atıf
BİZİM ÇİZGİMİZ BU DİYOR ELİYLE GÖSTERİYOR.
Çok düzgün bir çizgi kalemle çizsende öyle düz olmaz,
çırpı çeksende. İNSAN ELİYLE OLACAK ŞEY DEĞİL.”
108
Ama çok eski bir çizgi olduğu belli. Atıf efendinin
çektirdiği çırpı hemen yanında, üste daha kalın ve yeni
boya kurumamış yaş olduğu belli. Biraz eğrilikler var.
Sevgili Efendimiz Galip Efendi Hz. bizzat elini çizgi-
ye koyarak “ Bak oğlum Atıf “ dediniz. Atif Efendi’de
çok dikkatli iyice çizgiye yakın vucutça daha kalın ve
uzun boylu pür dikkat dinliyor “ Evet Efendim “ diyor.
“ Bizim çizgimiz bu böyle olacak” dediniz. Rastgele bir
çizgi değilmiş. Benim anladığıma göre çok manalar
vermiş, ilahi bir çizgi. Bende geriden seyrediyorum. Ve
sevgili Efendimiz Galip Efendi Hz. gidince Atıf Efendi
elini yere doğru sallayarak “ ben size tarif ettiğim gibi
niye yapmıyorsunuz “ diye bayağı kızdılar.

Bende üzülüyorum çok emek verdi olağanüstü çalış-


tı, oradan oraya çok koştu öyleki normal insanın yapa-
cağı bir iş değil nasıl çalışıyor güç sarfediyor.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

O ucu bucağı görünmeyen sahaya her yerinde koca


halatı koluna dolayıp boyayarak, binlerce kilometre
araziye kıbleyi tain için işareti belli ederek sevgili Galip
Efendi Hz gelmeden yetiştireyim diye, herkes koşturu-
yor ama yetersiz, bir iş yapan yok gibi gözüküyor. Yinede
“ helal olsun “ diyorlar. Biraz eğri amma.

Sevgili Galip Efendi Hz. kıyafetleri gençliği gibi si-


yah sakalı, başında Osmanlı sarıklı kalpak, Padişah kı-
yafeti spor şalvar tipli pantalon, özel yapıldığı belli fır-
fırlı üstünde mont gibi, cengaver gibi çok atik hareketli
sanki atla gelmiş gibi günlerdir çalışılmış bir işi kısa bir
zamanda kontrol edip tarif edip gitti.

Bana da şöyle bir baktı göz göze geldik. Tam tebes-


süm değil de çok manidar bir bakışla beni şöyle bir süz-
dü. Sevgili Galip Efendi Hz. bu zamanın tek sorumlu- 109
su Padişahı gibi onun üstünde makamda olan yoktur.
Bir komutan gibiydi. Onunla büyük gurur duyduk. Ne
mutlu bize başımıza büyük bir insan var diyerek oradan
ayrıldık.

Mehmet Dönmez, 16.08.2002


ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Babacığım Manâmda;
Peygamber Efendimizi s.a.v. çadır şeklinde bir yerde
yer yatağında yüzü burnuna kadar örtülü bir şekilde,
istirahat ederken görüyorum. Sonra kalkıp başına da
zırh ile örtülü bir kıyafet giyiyor. O arada ben bir kılıç
alıyorum.
Kılıç Ebu Bekir Efendimizin kendi kılıcı imiş. Ebu
Bekir Efendimiz de yanımızda oluyor. O sırada Babamda
o toplulukta oluyor ve Hz.Ebu Bekir; Babama soruyor.
“ Kaç askerle geldiniz “ diye. Ve Babamda “yüz as-
ker” diyor.
“ Bizden sayınız çokmuş “ diyor Hz Ebu Bekir.
Evladın
Abdülkadir KUŞÇUOĞLU
110
Efendim,
ben ve Hacı Annem bir odadayız. Efendim kılığın-
daki görünüm, Hz. Allah olduğunu sonradan anladım.!
Efendimin sohbetinde bulunuyorum. Bana sohbet edi-
yordu. Soru sorup sonra cevabını veriyordu. Bana “ ka-
dınların nefislerine hakim olurlarsa daha çabuk erebile-
ceklerini söyledi !.” Sonrada babamın manevi durumu-
nu gösterdiler.
Yeşillik bir alanda babam Derviş kılığında bir kişi
daha var yanında. Nur yüzlü sakallı oturuyorlar bir ağa-
cın tepesinde. Serçe kuşu susuzluk çekiyor. Babam kuşa
hitaben “ yaprağın damarlarındaki suyu emde susuzlu-
ğun geçsin “ dedi ve kuş yaprağın suyunu emerek susuz-
luğunu giderdi. Hayrette kaldım ve “ babamın manevi-
yatı bu kadar kuvvetli mi ? “ dedim. Bana sonra kitap
okuyup okumadığımı sordu. Elimde Peygamber hayatı-
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

nı anlatan bir kitap var ve az önce o kitaptan bir şeyler


okumuştum.
Peygamber hayatını okuduğumu söylediğimde
“bana okumamı tavsiye ettiler ve sana birşey göstere-
ceğim” dediler. Bir kağıda isimler yazıp hizmete ger-
çekten bağlı 4 bayanın isimlerini gösterdiler. (Emine,
Hacer, Serap, Aysel) yazılı daha sonra sizi bana sordu ve
“ona bir hediye gönderecem ulaştır” dedi.
Bir sandık açtı, içinde pişmeye hazır tavuklar var ve
sandığın altında tarihi kitaplar bir kitap çıkarıp elime
verdi. Yeşil kaplı bu muhteşem kitap Kur’an dı. Ve say-
fası açıktı. 53- 54 sayfadaydı. Kitaba sımsıkı sarıldım. Ve
dedi ki: “ Galip Efendi’ye git benim çok selamımı söyle
ve onu çok sevdiğimi söyle !. Bunuda ona ulaştır ” dedi.
O anda konuşanın Allahu Teala olduğunu anlıyo-
111
rum. Gafletimi anlıyorum ve kendi manevi halim nice.
Ben çok inişler çıkışlar yaşıyorum.
Maneviyatım nasıl ? Ders almadan önce de mane-
viyatım var mıydı ? diyorum. Hacı Annem lafa karışıp
“senin evvelden de maneviyatın vardı” dedi.
Allah-u Teala Hazretleri bir süre sessiz kalıp diyor
ki: “ az ama öz biliyorsun.”
O esnada uyandırıldım. Uyandığımda Kur’ana sarıl-
dığım şekildeydim. Aynen bu şekilde yaşanmıştır.
Fatma Çağlın 31.12.2003
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ HİÇ KİMSE KUR’AN-I GALİP EFENDİ GİBİ


ANLAYIP, YAŞAMADI ”
Galip Efendi’yi ziyarete gittiğimde yazıhane çok ka-
labalıktı. Galip Efendi’mizin koltuğunda Peygamber
Efendimiz oturuyordu. Bir tarafta Abdulkadir Geylani
Hz. Diğer tarafta Galip Efendim oturuyordu. Orada
başka dergahların Şeyhleri de vardı.
Peygamber Efendimiz dedi ki: “ Bütün tarikatların
en iyi Kur’an okuyan dervişleri Şeyhleri seçip yanıma
getirsin “ dedi.
Pir Efendimizin yanında giysiler vardı. Şeyhler en
iyi okuyan dervişlerini seçiyordu. Galip Efendi hepimi-
ze göz gezdiriyordu. Bende, Hz. Pir Abdulkadir Geylani
Efendimizin yanında oturuyordum. Tam karşımda
112 Galip Efendi oturuyordu. Bana doğru baktığında kork-
maya başladım. Çünkü Kur’an okumayı bilmiyordum.
Hemen önümdeki arkadaşları siper edip eğildim. Galip
Efendi beni görmesin diye. Galip Efendi’de “ gel evla-
dım Cemil “ dedi. Öyle korktum ki, elim ayağım titre-
meye başladı.
Galip Efendim’in yanına gittim. Eğildim Efendim
ben Kur’an okumasını hiç bilmiyorum. “ Sizi mahçup
ederim ne olur başka arkadaşı seçin Efendim “, dedim.
Efendim: “ Evladım sen çok güzel Kur’an okuyor-
sun. Evladım okursun okursun’’. dedi.
Bende kendi kendime demek ki okuyormuşum. Ne
zaman öğrendiysem siz dedikten sonra “ mecburum
Efendim okuyayım Efendim “ dedim. Kur’an okuyacak
dervişlere Haydariye gibi elbise giydirdiler. Benim ki
çok dar geldi. Galip Efendimin yanına gittim.
Benim ki dar geldi Efendim. Efendim beni giyindirdi.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Çok geniş geldi güzel oldu. Boyum uzadı. Allah Allah ben
demek ki kısaydım. “ Uzamışım “ dedim. Diğer dergah’ın
dervişi Kur’an okumaya başladı. Çok güzel okuyordu.
Bütün herkesin elinde Kur’an vardı herkes takip ediyordu.
Yanlışı olur mu ? diye okuyan derviş, Kur’an okumayı
bitirdiğinde Pir Efendimiz okuyan dervişe okuduğundan
anladıklarını anlat dedi. O da “ ben Arapçasını biliyorum
Türkçesini bilmiyorum “ dedi. O da başını eğdi. Hiçbir
şey söylemedi. Pir Efendimiz “Arapça okumasını
biliyor ama anlamını, gayesinin ne olduğunu bilmiyor,
Öğretmemişlerde” diyor. Kendileri de bilmiyorlar.
Diğer dergahın dervişleri sırayla okuyor. Anlamını
söyleyemiyorlardı.
En son bana sıra geldi. Kur’an okuyan dervişlere
Şeyhleri kitapları kendileri veriyordu. Bana geldiğinde
Galip Efendinin yanına gittim. “ Al Kuran’ı evladım ” 113
dedi. Bende aldım. Birde baktım Efendim’in Kuran diye
verdiği kitap “ Tasavvuf ve Zikrullah kitabı “ efendim.
Efendim “bu Kur’an evladım” dedi. Bende demek
ki Kur’an bu kitapmış dedim. Tamam efendim dedim.
Yerimi aldım.
Peygamber Efendimizin elinde, Pir Efendimizin
elinde bütün herkesin elinde “Tasavvuf ve Zikrullah
Kitabı” var.
Ben okumaya başladım. Nasıl bitirdiğimi anlayama-
dım. Bitmiş Pir Efendimiz. Aferin evladım. İyi okudun.
Şimdide bu kitaptan ne anladığını anlat özetini dedi. “
Bende Galip Efendim Prof. Dr. Hastalığı tespit etmiş ça-
resini bulmuş. Efendimin yazdığı reçeteyi alıp harfiyen
ilaçları kullananlar hastalığı yeniyor. Birşeyi kalmıyor.
Saadete eriyorlar. Reçeteyi almayıp ilacı kullanmayan-
lar mahvolup gidiyorlar “ dedim.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Çok güzel anlamışsın evladım dedi. Pir Efendimiz ev-


ladım tek kelime bu kitap ne dedi. Bende ‘’MERHAMET’’
dedim.
Pir Efendimiz Galip Efendi öyle güzel Kur’an-ı tefsir
yapmış ve dervişlerine ne kadar güzel öğretmiş. Bana
Pir Efendimiz kalk Galip Efendi’nin üç kere elini öp di-
yor. Bende kalktım üç kere Galip Efendi’nin elini öp-
tüm. Efendim bana sarıldı. Kucakladı ve yanına oturt-
turdu.
Peygamber Efendimiz dedi ki “ Galip Efendi öyle
güzel Kur’anı tefsir etmiş ki Kur’an ancak böyle muhte-
şem tefsir edilir !. En güzeli hakikisi gerçeği bu “ dedi.
Peygamber s.a.v. Efendimiz, Efendimiz’i tebrik etti.
“ HİÇ KİMSE KUR’AN-I GALİP EFENDİ GİBİ
114 ANLAYIP, YAŞAMADI “ dedi.
Cemil YÜKSEL 05.07.2001
Bir konferans salonunun önündeyim içerde Mevlana
Hz.’in konferansı olduğunu öğreniyorum bende konfe-
rans salonuna giriyorum. Salonun ön sıralarına oturu-
yorum. İçerisi tıklım tıklım, birden bir ses duyuyorum.
Duyduğum bu ses efendimin sesi. Sesin geldiği yere
doğru kafamı kaldırıyorum. Kürsüde Efendimizin su-
reti.
Buyuruyor ki: “ Bende Galip Efendi’nin zamanında
denk gelseydim ben ve ihvanım ona tabi olurduk. Bizde
Galibi olurduk .”
Birden heyecanlanıyorum bunu yazıp hemen
Efendime götürmem lazım diye düşünüyorum. Hemen
yazmaya başlıyorum.
Durmuş Ali KILIÇ
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Manamda Annem ölüyor. Ben başında oturuyorum


sonra kardeşlerime haber verdim annem öldü diye.
Aradan biraz zaman geçti. Birden annem kendine gel-
di, anne bende seni öldü sandım diye kardeşlerime ha-
ber verdim. Öldü diye. “Öldüm oğlum neler oldu bîr
bilsen’’ dedi. Anlat dedim.
Kardeşlerinde gelsin ondan sonra dedi biraz sonra
geldiler. Anne seni öldü diye haber geldi. İyisin diyince
doğru öldüm dedi. Ve beni iyi dinleyin ben ölünce iki
melek geldi doğruca cennete gideceksin diye beni aldı-
lar götürüyorlardı.
Ben sordum benim ne yaptığımı sormuyor musunuz
dedim. Onlarda bana döndü bak şu kağıtta ne diyor:
“ Allah emretti o kulumu cennete götürün, çünkü
onun oğlu GALİP EFENDİ’NİN DERVİŞİ diye karşılık
115
verdiler.
Kardeşlerime; sizde GALİP EFENDİYE GİDİN!
Yoksa hakkımı helâl etmem diye konuştu .”
Annem başka yerden dersli Yozgatlı Ahmet
Efendi’den
ARİF NUR

Rahmetli babaannem Havva Tarifci; Galibi cenne-


tinden geldiğini onu benden başka kimsenin göreme-
yeceğini söyleyerek anlatmaya başlıyor. Orada oğlu
Nurettin Tarifci’ yle birlikte olduğunu söylüyor. Galibi
cennetinin diğer cennetten farklı olup olmadığını soru-
yorum. “ Tabi ki çok farklı çok daha güzel ve mükem-
mel “ diyerek, öyle bir anlatıyor ki sanki anlattığı yerleri
gezip görüyormuşum gibi tadına doyamıyorum.
Hacı annemizi birkaç gün önce oraya gönderdik
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

görüştünüz mü diyorum. Babaannem evet görüştük


diyerek eliyle gökyüzünü gösteriyor. Baktığımda iki
evladını kollarının altına almış birlikteydiler.
Babaannem “Galibi cennetinde böyleler ve hep bir-
likteyiz” diyor. Aklıma kabir azabı geliyor hemen baba-
anneme kabirde acı çekip çekmediğini soruyorum.
O da “Tam melekler gelmişti acı çekeceğimi his-
sederek, Rabıta ettim. Üstadım Hz. H. Hasan Galip
Kuşçuoğlu geldi. Herkes kayboldu, Kolumdan tuttuğu
gibi Galibi cennetine götürdü hiç acı çekmedim” diyor.
Tekrar Galibi cennetini anlatmaya başlıyor orada
herkesin otuz yaşında olduğunu ve oraların güzellikle-
rinden bahsederken beni de yanında götür diyorum. O
da gel tabi çok güzel bir yer bekleriz seni de diyor ben-
de inşaallah diyorum ve ayrılıyoruz.
116
EsenTarifci

Günlerden Kadir Gecesi. Caminin kıble tarafında ne


Güneş ışığına ne de Ay ışığına benzemeyen bir aydın-
lık EFENDİM. Siz semada desteksiz bir şekilde bağdaş
kurmuş oturuyorsunuz. Aşağıda herkes sizi hayretle izli-
yorlar. Sizden “ ALLAH İLLALLAH “ diye zikir sesleri
geliyor. İnsanlar hayretle nasıl olurda desteksiz durabi-
lir diyorlar. Oradan bir sesler geliyor.
“ALLAH’IN EVLİYASI işte böyle desteksiz durur”
diyorlar. Efendim rüyamı anlatma fırsatı bulamadım.
Tekrar manamı size manamda anlatıyorum. Sizde di-
yorsunuz ki; kızım söyleseydiniz kitabıma yazardım di-
yorsunuz EFENDİM.
Ahmet Alıç’ın Hanımı
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Otuz kırk kişinin bulunduğu bir salonda oturmak-


taydık. Bordo renkli cübbeli ve sarıklı altmış yaşlarında
bir kişi ayakta ders verircesine dolaşmaktaydı. Bizlere
şöyle hitap etti;
Nuh (a.s.)’ın lakabı Şekurullah. “ Allah’a çok şükre-
den kul ” dedim. Dedikten sonra o zat şöyle dedi:
Başka kimler bu lakaplıdır ? diye sordu. bende;
“ Evliyalar “ dedim. O zat, “ günümüzde Evliyalar
var mı ? ” dedi.
Bende: “ Evet var ” dedim. “Galip Efendi” dedim.
Tekrar; “Galip Efendi Evliya mı?” diye sordu.
Bende: “ Evet Evliya hemde aynı zamanda Gavs’dır.”
dedim.
Bu sefer “ sen Gavs olduğunu ne zamandan beri bi-
liyorsun ? ” dedi. 117
Ben de; “Bizlere açıklanmadan yedi sene öncesin-
den biliyordum “ dedim. O zat yanıma oturdu.
Hayranlıkla baktı bu soruları sorarken cevaplarını
da bildiği halinden anlaşılıyordu. Oradaki topluma bu
mesajları vermek istiyordu.
Recep ATASOY
Ankara

Hazreti Allah layık kılsın . Gayrı düşünceden eşi, şe-


riki, ortağı olmayan , bütün alem yed’i kudretinde olan
Rabbıma sığınırım.. Yersiz varlıktan, manevi vazifeleri
varlığa dönüştüren cehlin şerrinden!.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“Zamanın sahibi, zamanın Kutbu, Gavs-ül Azâm, “


ve bunların üstünde bir makam daha söylendi.
Manâmda mahşer yeri gibi bir mekandayım. Değişik
sayıda insan grupları toplanmış her grup bir tarikatı
temsil ediyor, aralarında tartışıyor ve kendi haklılıkları-
nı anlatıyorlar. Bende sizi Rabıta ederek, hak tarikatta
olduğumuzu , bu yolda sadakat ve samimiyet gerektiği-
ni anlatıyorum.
Bu sırada tüm meydan manevi bir ordu ile sarıl-
dı, herkes sustu. “ Davasında samimi olanlar imtihan
edilecek ” denildi. Bizden başka iki grup daha seçildi.
Komutanlar bana ve diğer grupları temsil eden iki kişi-
ye “ üzerinize benzin döküp, yakacağız ” dediler.
O iki kişi korku ile takatsiz köşeye çekildi. Ben de “
Benim Efendim’in yolu hak yol, bana dökün, Efendimi
118
samimiyetle Rabıta ederim, ben yanmam” dedim.
Benzini döküp ateşlediler, bir an ateşten hafif sıcaklık
geldi, daha sıkı Rabıta yaptım. Ateş tatlı bir renge bü-
ründü, insana haz veren latif bir esinti belirdi, ben de “
demedim mi ben size, bizim yolumuz hak yol ” diyerek
zevkle dönmeye, oynamaya başladım.
Bir münadi;
ZAMANIN SAHİBİ, ZAMANIN KUTBU, GAVS-ÜL
AZÂM,
(bunların üstünde bir makam daha söylediler hatır-
lamıyorum.)
Bulut gibi bir perdeden Süreyya Abi göründü, yan
dönüp durdu. Ben hiddetlendim, bağırarak itiraz et-
tim; Olamaz, zamanın sahibi, zamanın Kutbu, Gavs-ül
Azâm benim Efendim, O alemini değiştirmedi, niçin bu
görünüyor, Allah verdiğini geri almaz Tekrar bir nidâ
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

işitildi.
Süreyya abi de bir teşrifatçı gibi, ellerini bağlayıp
rükûya eğilir şekilde hürmetle bağırdı:
ZAMANIN SAHİBİ, ZAMANIN KUTBU, GAVS-ÜL
AZÂM

Bizi imtihan eden komutanlar da büyük bir disiplin-


le yerlerinden fırladılar.
Siz arkanızda bir heyetle belirdiniz. Üstünüzde
Beytullah’ın kumaşı gibi siyah kumaştan cüppeniz, si-
yah sarığınız, elinizde çok güzel bir asa ile göründü-
nüz. O muazzam ihtişamınızı, o tarif edilmez vakarınızı
anlatmaya güç ve kelime yetmez. Arkanızdaki heyet ve
yanlarınızda bulunanlar da derin bir edep ve hürmetle
duruyor. Ben bu hali görünce büyük bir aşkla; “ Ben 119
demedim mi ? ” diye oynamaya başladım. Bizi imtihan
eden komutan size tekmil verip, “ Efendim imtihanı bu
kazandı” diyerek beni gösteriyor.
Ahmet ALIÇ
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Hazret-î Allah’ın selamı bereketi üzerinize olsun


Efendim. Manamda yolda bir arkadaşla yürürken tari-
katımız ve sizden bahsediyordum.
Arkadaş inanmadı. O sırada gökyüzünde “ La İlahe
İllallah ’’ yazıyordu.
Sayın profesör Dr. Naci Bor diyor ki;
“ HACI GALİP HASAN KUŞÇUOĞLU, ZAMANIN
GAVSÜL AZAMI ”
Ve altında Efendim, Size İnen Mühür gibi, Kuran-ı
Kerim yazıları vardı.
Efendim saygılarımı sunarım. Teşekkür Ederim
Efendim.
Emine Döndü Akyar
120
Manamda Hacı Bekdaş-ı Veli hazretleri, elime bîr
dosya verdi ! Bunun Galip Efendi’ye verilmesini söyledi.
“ Mutlaka Efendimize İletin, Ve Selâmlarımı Söyleyin,
Biz Ona Müntesip Olduk .” Allah Razı olsun dedi!
Elinde büyük şeffaf yeşil bir taş parçasınıda verdi,
Taşın üzerinde Galibi Dervişi yazıyordu !
Arkasında tarih yazıyordu. Tarihi okuyamadım !
Sizin huzurunuza geldim. Çok kalabalıktı yanınızda
Tayyip Erdoğan Efendi oturuyordu!
Dosyayı size verdiğim zaman aldınız ve güldünüz.
“İşte bu” dediniz!
Kırşehîrden Yıldız Hanıma manasında verilen vazi-
fe!
6 Ağustos 2004
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Abdi Âciz derim ki !


Peygamberimiz Efendimiz Hazret-i Muhammed
Mustafa (s.a.v) Efendimizin bildirdiği; “ Ene medine-
tün Ali Babuha ” (ben ilim şehriyim Ali kapısıdır) buy-
ruğunu ehli sünnet vel cemaat itikadı üzere yaşamaya
ve yaşatmaya çaba göstermekten çekinmeyen, umumî
sohbetlerimde her zaman anlatmaktan , Rabbımın rıza-
sından başka bir dileği olmayan bu, Abdi aciz !
Ve cümle, Allah’a iman eden, cemi kullarının, Hz.
Allah’ın bildirisi! Kardeş olduklarını, 21.ci asır’da dahi
bilmek istemedikleri !. Din ve imanın gerçeğine ! Utanç
verici değil mi ?. Maddi çıkarlardan Allah için halâ vaz-
geçilemeyecek mi ?
Hz. Allah’ın bildirdiği, Peygamberimiz Efendimizin
tebliğ eylediği Ahkamı İlâhiye’yi, Hulefi Raşidin
121
Efendilerimizin, Evladı Resulün, Ehli Beyt’in, Ali
Beyt’in, Ashabı Güzün, Sahabeyi Güzinin, Ve On İki
İmamın emri ilâhiye uyumlu yaşantılarını kardeşliğe
halel getirmeden yaşamanın elzem ve luzumlu olduğu-
nu anlayamadık mı?
Bu gidişin hesabını, Hz. Allah mesullerden sormaya-
cak deyen imana sende benim kardeşim iman diyebili-
yor musun !
Allah izlerinden ayırmasın büyük Evliya Hacı
Bekdaş’i Veli Hazretleri’nin sevenlere uyarısı değil mi ?.
Dedikoduya iltifatı bırakıp, gerçeğe hizmet edenlere
selâm olsun!.
Ene Medinetün Ali Babuha uyarısını anlayana selâm
olsun!.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Saygı değer Efendim,


Hürmet ve saygılarımla ellerinizden öper sağlık ve
mutluluklar dilerim. Acizane bir manam vardı müsaa-
denizle anlatmak istedim, yazımda hatam olursa affını-
za sığınırım.
Manamda büyükçe bir cami ve genişçe de bir avlusu
var, cami iki bölümden oluşmuş; birinci bölümde imam
ve cemaat var. İkinci bölümü caminin giriş bölümü imiş.
Birinci bölümde mihrapta hocanın yerinde ATATÜRK
iki dizinin üzerine sırtı kıbleye yüzü cemaata doğru otur-
muş geniş askeri parkasını başından omuzlarına doğru
kapatmış, yanına geldiğimde oturmuş haliyle boyu ben-
den uzun duruyordu. Cami içinde büyük bir kalabalık
vardı. İkinci bölümde de namaz kılan Dervişler var idi.
Atatürk’ün yanına gelerek “ Selamın Aleyküm
122
Efendim” dedim. O da “Aleyküm Selam” dedi. Kendimi
tanıtırken “ Ben Galip Efendi’nin Dervişiyim ” deyip iki
elini de ayrı ayrı öptüm. “ Galip Efendi’ye selam söyle-
yiniz ” dedi. Bana da “başka istediğim bir şey var mı?”
diye sorar gibi baktı veya ben öyle hissettim. Bende
“Efendim siz bizlere Türkiye gibi bir devlet, Cumhuriyet
gibi bir yönetim bıraktınız, daha ne isteyebiliriz bundan
güzel ne verebilirdiniz ” dedim. Ordan selam vererek
ayrıldım.
Atatürk’ün yanından ayrılıp ikinci bölümde namaz
kılan diğer derviş arkadaşların yanına gelerek, “ben
Atatürk’ün elini öptüm; gidin sizde öpün” dedim.
Onlarda “ namazı bitirelim de ondan sonra öperiz ” de-
diler. Dışarıda da Atatürk’e karşı olan bir kalabalık var-
dı. Oradan ayrılıp gittik.
Emin Dağlı
Ankara 14.12.2003
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Atatürk’e dinsiz diyen dinsizdir şehadetinin gerçe-


ği!. Bu gerçeği evvelâ Türk Milleti anlaması icap ettiği
gibi, dünya daha mı iyi anlayacak, inşallah!.
Ne yazık ki, ümmeti Muhammed gerçekleri daha
zormu kavrayacak ? Niçin ?
Abdi Âciz

Bir sahrada kalabalık cemaate Efendim sohbet edi-


yor. Ben Efendimin sesini duyamıyorum, üzülerek ağla-
yıp feryat ediyorum!.
Yanı başımda birisi peydah oldu! Sağ elini havaya
kaldırarak,
“ GALİP EFENDİ BENİM EVLİYAM “ diyerek, üç 123
defa tekrar etti !
Ben; “ Siz kimsiniz ” diye sordum.
O, Zat “ Ben Peygamberiniz Hz. Muhammed
Mustafa’yım’’ dedi!
Ben peygamberimin ayaklarına kapandım !
Ellerinizden öperim!
Sadık Ablak
10 AĞUSTOS 2004
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Anıtkabir’deyiz. Cumhuriyet Bayramı için resmi ge-


çit töreni olacakmış. Anıtkabirin kenarında derviş kar-
deşlerimizle birlikte beklerken sarıklı, cübbeli bir İmam
Efendi yanımızdan geçerek “ Galip Efendi’ nin adamla-
rı hoş geldiniz” diyor.
Birçok meslek erbabı ile birlikte törende temsil edil-
mek üzere Gn. Kurmay Bşk. Kıvrıkoğlu tarafından geçit
kıta’sına çağrılıyoruz. Bu arada gökyüzünde jetlerimiz
gösteri uçuşu yapıyor. Çok duygulanıyorum. Kimse gör-
mesin diye sırtımı dönüyorum. Hıçkırarak ağlamaya
başlıyorum. “ Ya Rabbim vatanımıza ve ordumuza zeval
verme ” diyerek dua ediyorum. O gün oruçlu oluyor-
muşuz.
O akşam köşkte iftar yemeğine katılıyoruz en üst
makamların oturduğu yer bize tahsis edilmiş. Masanın
124 baş ucunda boş bir koltuk duruyor. “Bu koltuk Şeyhimin
koltuğuna benziyor.” diyor. Ve “ Biz şeyhimi buralara
kadar temsil ettik ya bir gün Şeyhimin kendi de oturur
İnşallah” diyorum. Kimse oturmasın diye de koltuğu
masanın içine doğru çekiyor ve kimse sahiplenmesin
diye biraz gizliyorum.
Sadi AKTAŞ
Hz. Allah Ordumuza, Devletimize, Milletimize zeval
vermesin.
Hükümetimizide icraatlarında ve muamelatında ba-
şarılı kılsın.
Mana koltuğunu madde koltuğu ile karıştırılmasın!.
Cumhuriyetin demokrasi ile güzelleştiği ve din düş-
manlığı olmayan lâiklikle şereflendirsin. AMİN !.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Selâmun Aleyküm Efendim,


Mânâmı yazmaya başlamadan önce sevgi ve saygıla-
rımı sunar, ellerinizden öperim. Efendim,şehrin geniş
bir caddesinde yürürken gözüm yüksekte bir reklâm pa-
nosuna takıldı.
Baktım ki sizin büyük bir fotoğrafınızı koymuşlar
panoya.
Hac yaptığınız dönemde başınızı örttüğünüz biçim-
de yine örtülüydü başınız. Sonra yüzünüze odaklandım,
belli bir süre geçince yüzünüzün içinde gizli,ikinci bir
yüz belirmeye başladı.
Çok dikkatli bakıldığında bariz belli oluyordu.
Allah Allah! dedim kendi kendime.
O esnada panonun alt kısmında bir yazı belirdi.
125
Şöyle yazıyordu;
“ ŞEYHİ’NİN İÇİNDEKİ RESULÜ GÖREMEYE-
NİN MÂNÂSI NOKSANDIR. “
Fatih YETER 2009
Efendim,
Bir gece manam’da bu dünyadan göçmüşüm. Benim
için kabir hayatı başlamış. Uykudan kalkar gibi üzerim-
de elbiselerle kalktım. Kabrin arka tarafı açıktı çok kısa
bir yol vardı.
Bu yol daha sonra iki’ye ayrılıyordu sol taraftaki yol-
da bir ışık vardı. Beni sağ tarafa ayrılan yola çevirdiler
ve acele bir şekilde cennete gir ve acele et dediler.
“ Hiçbirşey sorulmuyacak mı ” dedim .
“ Galibilere hiçbirşey sorulmuyacak ” dediler.
Ünal CEBE Bursa / İnegöl
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Zât-ı Alînize, 1984 yılının Şubat ayında gördüğüm


mânayı müsaadenizle arz etmek istiyorum. Annem ile
birlikte ikimizi, Zât-ı Alîniz’in hükümdarlığınızı yürüt-
tüğünüz muhteşem saraya çok kalın urgan şeklinde ip-
lerle bağlı olarak getirildik.

Efendim, Zât-ı âlîniz sarayın büyük olan salonunda


yüksek bir tahtta oturuyorsunuz. Başınızda çeşitli mü-
cevherlerle işlenmiş bir taç bulunuyor. Çok genç görü-
nüyorsunuz. Sağınızda ve solunuzda sarıklı, beyaz sa-
kallı pek çok sayıda vezirler elleri bağlı olarak hazırda
duruyorlar. Salonda ayrıca, kılıçları kınından çıkmış el-
lerinde tutar halde sayamayacağım kadar fazla görevli,
sizden gelecek emirleri pür dikkat gözlüyorlar.

Böyle bir ortamda annem ile acizâne beni huzuru-


126 nuza bağlı olarak çıkardılar. Musalla taşı gibi iki masa-
ya yatırdılar. Tam tepemize kılıçları başımızın üstünde
iki vazifeli geldi. Korkudan kalbimiz duracak gibiydi.
Yanınızdaki vezirlere bizi niçin getirdiklerini sordunuz.
Vezirlerden biri “Efendim, vazifesini yapmaktan kaçı-
yor.” dedi.

Bunun üzerine buyurdunuz ki; “ cezaları kılıçla ke-


silmektir. Ancak önce oğlunu kesin ki annesi evlât acısı
görsün sonra annesini kesin.” diye buyurdunuz. Bunun
üzerine, yalvarmaya başladım “Ne olur bu acıyı anne-
me tattırmayın” diye. O sırada vezirlerden bir tanesi
yanıma gelip, kulağıma; “ Efendim, bana bir hak daha
tanıyın diye yalvar. Bizde senin için Hükümdar’a yalva-
ralım, “ dedi. Vezir’in dediği gibi yalvarınca; Vezirlerde
“Efendim, bir daha merhamet edin, deneyelim, “dedi-
ler. O zaman Zât-ı âlîniz buyurdunuz ki; “ Seni Çorum’a
vali olarak tayin ediyoruz ”. Emrine sana yardım ede-
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

cek yüzlerce insan vereceğiz. Orada hizmet edecek-


sin; Şartımız bu “ dediniz. “ Emriniz başımın üzerinde
Efendim. Göreceksiniz emre sâdık olacağım İnşallah. “
dedim ve hemen bağlı olduğum ve de kurtulmanın im-
kânı olmayan o kalın ipler çözülü verdi. Uyandığımda
bütün vücudum tir tir titriyordu.

Arz eder, Sevgi ve muhabbetiniz’in, yüce


Himmetiniz’in bendeniz aciz evlâdınızın ve de bütün in-
sanlığın üzerine olmasını Rabbim’den niyâz ediyorum.
Baldan tatlı,canımdan yakın ve Âzîz Efendim,mübârek
elinizi saygıyla öpüyorum.

Evlâdınız

Ali GÜLER ÇORUM


127

Çorum’da Nükebamız, Dr.Ali Güler Efendi. İlk


Nakip vazifesi verildiğinde vazifesini ihmal etti ve ceza
verildi.

VE AMAN İSTİYOR !. DİKKAT EDİLE.!

Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Sevgili Efendim,
Ben Almanya’daki evladınız Hayrullah. Bugün şöyle
bir mana gördüm. Manamda bir yerde büyük bir mey-
dan hazırlamışız. Bu meydanı taş ve parkelerle döşemi-
şiz. Meydan o kadar büyük ki , yüzbinlerce insan alacak
kadar.
Biz bu meydanda yüz binlerce kişiyle zikir yapacak-
mışız. Sonra siz geldiniz ve bu meydanda biz sizi kar-
şıladık. Meydanın yanında bir ev var ve siz orada bir
odada bilgisayarla kitap yazıyorsunuz, bende dışarıdan
hayranlıkla sizi seyrediyorum. Sonra siz beni görüyorsu-
nuz ve “oğlum geldin mi, şimdi geliyorum “diyorsunuz.
Sonra çıkıp geliyorsunuz ve o büyük meydanın sonun-
daki camiye doğru beraberce sohbet ederek yürüyoruz.
Bu arada bir kutunun içinde sizin el yazılarınızla yaz-
128 dığınız notların olduğu defterler var.
Ben; “ Efendim eskiden bunları kimseye vermiyor-
du, ama şimdi herkes kitaplarından alıp okuyabiliyor,
ne kadar güzel oldu. ” diye düşünüyorum.
Sonra meydanın sonundaki caminin avlusuna varı-
yoruz. İçeride insanlar dolu ve sizi bekliyorlar. Siz oğ-
lum içeridekilere ne anlatalım şimdi diyorsunuz. Bende
“ Efendim onlarda kısmetlerinde ne varsa o kadar siz-
den faydalanırlar nasıl olsa “diyorum. Sonra siz büyük
bir kutu çıkarıyorsunuz. Kutunun içinde büyük süslü
levhalar halinde yazılmış sizin sözleriniz, dörtlükleriniz
ve sohbetleriniz var. İçinden anlatacaklarınızı seçiyorsu-
nuz, bende bakıyorum.
Ben “ Efendim bunlardan banada verirmisiniz “di-
yorum. Sizde “ yok oğlum bunlardan daha kimseye ver-
medim, buradakilere bile vermedim” diyorsunuz. Sonra
“ oğlum bütün illerden halife istiyorlar, galiba her ile bir
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

halife göndereceğiz, çok arzu ve istek var “ diyorsunuz.


Bende “ Efendimin sadece bir halifesi vardı, ama
Efendim o kadar büyük ki, artık kendisi istediği kadar
halife tayin edebiliyor” diye düşünüyorum. Sonrada
uyanıyorum.
H.Hayrullah SOFUOĞLU
Almanya

Manamda gökyüzünde Şeyhim Galip Efendiyi gör-


düm,
Ellerimi açmış öylece gökyüzüne bakıyordum birden
Şeyhimin bir kat üstünde Peygamber Efendimiz belir-
di ve Şeyhim Galip Efendiye hitaben; “ Oğlum Galip
129
Efendi buraya gel” diye sesleniyordu.
Bu hitap üç dört kez tekrarlandı ve “ Mekke’den ses-
leniyorum, oğlum buradakilerin sana ihtiyacı var ” dedi,
Sesleniş anında, yer gök inler şeklindeydi.
Ben çok duygulandım merdivenden inmeye başla-
dım, o anda ney sesi geliyordu.
KIZIN RABİA
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ MÜHRÜ İLÂHİYE’YE ŞAHİT MANEVİ BİLDİRİLER. ”


Görgüleri dosyaladım 10 kasım 1999 son gelen ma-
nayı izah etmeden geçemiyorum !.
Manamda, beş, altı derviş arkadaşlarla bir aradayız ,
ben Efendimin yazmış olduğu Metafizik kitabını heye-
canla getirdim Mühürdeki Ayetleri göstermek istedim.
Arkadaşlarda heyecanla görmek istediler. Kitabı açtık
mühür büyük bir sayfa oldu. Ayetler okunuyor ve renk-
ler çok koyu değişiyor ve evler çiçekler ,manzaralar gö-
rülmeye başladı. Mührün başından okuyoruz!
“ GÖKLERİ VE YERYÜZÜNÜ TAŞIYANLARA
ANDOLSUN ” diye yazıyordu.
Şenol Çelik; İmzalı yedimizdedir
Hazret-i ALLAH’a kulluk yapacak kadar idrak ede-
130 meyenler yer ve göklerde zuhur eden ayetleri okuya-
madıkları gibi düşünmek dahi arzu ve istekleri hilafına
olup, doğaldır diye önem vermezler.
Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar bu
delillerden yüzlerini çevirip geçerler.
“Yusuf 105”
Onların çoğu, ancak ortak koşarak ALLAH’a iman
ederler!
“Yusuf 106”
Amentüye acebasız iman edenler, gaibe de iman et-
miş olurlar. Yeryüzünde gök yüzünde zuhur eden ayet-
leri Hazreti ALLAH’ın verdiği Rahmetinin iman gücü
ile yorulmadan, yüksünmeden seve seve dünya ömrü-
nün nihayetine kadar, ALLAH’ın bahşettiği güçleri nis-
betinde emri ilahiye’ye uygun, ayetlerin zuhurunu zor
da olsa taşımaya çalışırlar.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Hazret-i ALLAH bu istisnai kullarının samimi sada-


katlerinin zuhuru icraatlarına yemin ediyor...
Hazret-i ALLAH cümle kullarını bu toplumdan uzak
kılmasın AMİN
Abdi Âciz

Metafizik Kitabını baskıya verdiğimiz gün, Ankara


Siteler’de işlettiğimiz Site markete gelen yumurta-
lar içinde gene tertibi ilahi anlamlı, bir yumurtadan
Rabbım’ın tertibi, kudret kaleminin kufi yazı ile açık
görülen “EN, NATİM” yazısı.
Hayatımın devamı ile manevi zuhuratların, bir kıs-
mını yazdığım metafizik kitabını, ilahi taltif mahiyyetini
131
taşıyan, tasdik mahiyetinde anlamı düşündürücü değil
mi?.
Hele hele tavuğu vesile kılması yumurtanın üzerin-
deki kabartma yazının renginde bir mühür daha mev-
cut olup, henüz ne olduğu çözülemedi inşa ALLAH
Rabbımın lutfu İhsan ile anlaşılacak.
EN, NATİM’in mânası.
TAMAMLANMIŞ, MÜKEMMEL, ŞANLANDIRILMIŞ.
Anlamında izah edildi. Yumurta yedim’de mahfuz
olup görmek isteyenler görebilirler.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Abdulkadir Kuşçuoğlu’nun gördüğü mana


10. ay 1996 telefonla size anlattığım manayı mek-
tubla yazıp gönderin diye emretmiştiniz.
Çok azametli saray gibi bir yerde oluyoruz, orada
bulunanlarda konuşmalarında burası Galip Efendi’nin
malikhanesi diyorlar.
Bu malikhane’nin bir bölümü Selatin Camii’lere
benzeyen bir yer. Burada devlet idarecilerinden en üst
düzeydeki bürokratlarla birlikte, büyük sanayiciler ve
sanki büyük babalar toplanmışlar ve Babamın sohbetini
dinliyorlar.
İçimden gelen bir duygu ile Türkiye’yi dört kişinin
kurtaracağını bunlardan birisinin Babam olduğunu gö-
rüyorum.
132 Ayni zamanda büyük bir afiş oluyor. Bu afişte
Türkiye’nin kurtarıcıları olan dört kişinin kendilerini
görüyorum. Birisi sizsiniz.
Ülkenin kurtuluşunu sağlayacak olan kurtarıcılar-
dan biriside Babam. Babamı ziyarete bu malikhaneye
bir arkadaşımla birlikte gelmişim. Babamı ziyarete gel-
diğimi annem duymuştur, birde annemi ziyaret edeyim
diyorum.
Yanımda ki arkadaşıma diyorum ki, annemin ziya-
retine gideceğim yemekte hazırlar, belki seni de çağı-
rabilirim diyerek yanından ayrılıyorum. Nedense onu
bir daha çağırmıyorum. Annemin yanına gitmek için
Babamın yanından Babam’ın sohbet ettiği yere bağlan-
tılı olan, ayrı bir bölüme geçiyorum.
Burası tavanlara kadar kartonpiyelerle kablanmış,
saray gibi çok lüks döşenmiş oda gibi bir yer, buraya
ayakkabı ve terlikler konuyormuş. Yalnız bu işe tahsis
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

edilen bir bölümmüş, ordan merdivenli bir yerden üst


kata çıkıyorum, çok lüks döşenmiş, Annem üst kattadır
diye düşünerek çıktım, yukarıda olan yerde annemle
karşılaştım yanımdada rahmetlik kardeşim Mürüvvet
vardı hep birlikte yemek yiyoruz, yemek yediğimiz ye-
rin karşısında malikhaneye bağlı büyük bir otel gibi bir
bina daha var, oradada dervişler istirahat ediyorlarmış
sırf bu iş için kullanılan bir yermiş.
Annem, Mürüvvet ve ben yemek yerken Mürüvvetin
durumu çok dikkatimi çekiyor çok canlı ve parlak duru-
yordu sanki ölmemiş gibi, merakla sordum, ‘’Kardeşim
sen ölmedin miydi’’ Mürüvvet bana ‘’abi ben öldüm
amma her zaman annemin babamın ziyaretine geliyo-
ruz Atıf ’la birlikte eskiden olduğu gibi sık sık Atıf beni
eskisi gibi hiç aksatmadan getiriyor. Atıf ’la evliliğimiz
aynen devam ediyor birlikte geliyoruz’’ dedi. 133
Yine merakla kardeşime sordum ? ” Peki Mürüvvet,
ölenlerin gözlerinin rengi solar derler, sende hiç böyle
bir şey yok, gözlerin eskisi gibi canlı ve parlak hiç öl-
memiş gibisin’’ diyorum oda “ Abi bizi Galip Efendi’nin
kızı olduğumuz için özel ayrıcalık tanıdılar iltimas etti-
ler ” gibi birşeyler dedi.
Abdulkadir Kuşçuoğlu
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Dergahımızın önünde Peygamber Efendimiz (s.a.v)


ve siz beraber idiniz. O sırada Süreyya Efendi ile Avukat
Yusuf Ziya da orada idiler. Peygamber Efendimiz (s.a.v)
onlara dediki;
” Siz Şeyhiniz Galip Efendiyi çok üzüyorsunuz, biraz
daha sakin olmanızı istiyorum. Galip Efendiyi üzmeme-
ye çalışın “. Aklınızı başınıza alın, görevinizin kıymetini
bilin!.’’
Onlara bu nasihati ettikten sonra size dönüp dedi ki;
“Zamanı geldi Yusuf Ziya’ya halifelik verin “.
“ Bu görevi, Siz verirsiniz ben sadece hatırlatmak
amacı ile size söylüyorum’’ dedikten sonra dönüp size
dedi ki; “ Galip Efendi ile biz başka bir yerde görev var
biz o göreve gidiyoruz ’’ dedikten sonra siz bana dönüp
gözlerimden öpdünüz. Ben de sizin ve Peygamberimiz
134
(s.a.v) Efendimizin elini öptüm ve ayrıldık.
Ayhan Haydaroğlu

Bu manayı dinlediniz doğrudur. Böyle manalardan


haz duyar, ALLAH’I ta-ala vetekaddes Hazretlerine
hamdüsena eder, habibine selatüselam eylerim.
Turuku aliyede bir esas vardır.
Şöyle ki; Hilafet emri ancak ve ancak izni icazet sa-
hibi, MÜRŞİDİNE emredilir.
Tertibi ilahi bu münval üzere olup, bu abdi aciz iki
kerre hilafet icazetini , üç defada Nükaba vazifesini teb-
liği ile makamın verdiği bu zevki taşıyorum.
Bu şerefe nail oldum. Rabb’ım çok çok İhsan eylesin,
İnşaALLAH. Amin.
Na-ehil bunu idrak edemez. Zahiri ilmi, yani İlmel
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

yakin ne yönlü olursa olsun , aynel yakin, hakkel ya-


kin olmadıkça, kevni hakiykatlerden öte nasib düşünü-
lemez. Akılcılıktan öte gitmeyen ilmi dirasetle yetinip,
veraseti başka mütala edenler ihlas, takva, vera yaşadık-
larını nasıl ilimle ölçebilirler.
“ Çünkü ihlas, takva, vera tasavvuftur.”
Zamanımız kevni hakikat ilminden madde’den öte
ilme sahip olmayan ŞEYHLER’LE doludur.
Kendi görgülerinin veya na-ehil kişinin RÜYADA
gördüğü görgünün mahkumu olmuşlardır.
ALLAH muhafaza buyursun temiz insanlardır, amma
bu türlü ölçüye sahib değillerdir. Hayatta bulunan Şeyh
Efendiye de bu yönlü itimatları zayıftır.
O bakımdan Şeyh Efendi’nin vefatını beklerler ki,
dolaylı yollardan gerçekle ilgisi olmayan Şeyhliklerini 135
ilan etsinler. Bu nefsani hazlarının mahkumu olmuş-
lardır. Tesirinden kurtulamayıp nefse çok tatlı gelir bu
türlü gerçek olmayan duygular. Enaniyyetin zevkini alıp
Şeyhliklerini ilan ettiler mi, hakikati görseler de geri
dönüş yapamazlar.
ALLAH beni ademi muhip yarattı bir yere bağlandı
mı, sahte olduğunu hissetse de kopamaz. Bu türlü kişi-
ler İslam’da olmayan katılıkları veya şımarıklıkları icad
ederler. İlim sahiblerini, ve kültürlü insanları tasavvuf-
tan, dolayısıyla dinden kaçırırlar.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Gece rüyamda Gâlib Efendi Hazretlerini gördüm.


Sıraya girip Efendi Hazretleri’nin elini öptüm. Yanımda
tanımadığım biri vardı benimle beraber gelmiş.

Benden önce de Merhum Sanatçı Cem Karaca öptü.


Efendi Hazretleri’nin elini. Kâbe veya bir eşi Efendi
Hazretlerinin mekânında kurulmuş. Ben Kâbe’yi selam-
lamanın ilk yolu onu tavaf etmek deyip (sanki başka bir
şeylerle meşgulmüşüm) hızla tavafa başladım, hatta bir
ara ayağım kaydı ama hiç aldırış etmeden devam ettim.

İkinci dönüşe geldiğimde Hacer-ül-Esved yerinde


başka bir şey vardı ve insanlar onu öpüyordu. Ben de
selamladım devam ettim. Daha sonra ders kâğıdı veya
benzeri bir kâğıt okuyorum, bu yanımdaki şahsa, adam
mı yoksa genç mi ama siyah sakalı vardı.
136
Efendi Hazretleri’nin ya adı geçiyor ya da imzası
ama Hacı Gâlib Reşid (ya da Râşid) ve hatırlamadığım
uzunca bir isim daha yazılı idi. Bu arada Hasan ismini
aradım. Fakat dedim ki yanımdaki şahsa, Efendimin gü-
zel sıfatları ve isimleri çoktur, burada bunu kullanmış.

Yani Gâlib Reşid ismini.

Ömer Recep Aras


Bakü, Azerbaycan 09.02.2006
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Dağdaki karlar erimişti sağ tarafda arabça Allah ya-


zısı sol tarafta ise Muhammed yazıyordu. Ben insanlara
bu yazıyı göstereceğim sırada sol tarafda ki Muhammed
yazısı aniden Galibi zikkesine dönüştü.
***
Tur dağında Allahu teâlâ kollarını açmış nur olarak
insan sıfatında duruyordu.
Hz. Allah’ın yüzü ve görünümü Galip Efendiye ben-
ziyordu. Üstü beyazdı, dağın eteklerinde de insanlar
vardı.
Orada Galibilere Allah-u Tealâ sorgu sual sormadan
sırat köprüsünden geçmeden onları alnından öpüp ar-
kasındaki cennete yerleştiriyordu !..
Murat Dağcı
Kütahya Ağustos 2005 137

Yorum:
Abdi aciz, aczimle yaratanıma hamd ve şükrederek
bu aciz abdini rahmetine vesile kıldığı için koruyaca-
ğına şüphem olmayarak, manevi zuhurat ve tecellileri
Ancak;
“ Rab abd olmaz, abdi = Rab olmaz gerçeğine aşina
olanlar anlar’!
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Sevgili Efendim,
Rüyamda, sizinle beraber büyük bir aracın içersin-
deyiz. Araçta Başbakan Tayyip Erdoğan da var. Siz onun
tam sırtının arkasında duruyorsunuz.
Tayyip Erdoğana hitaben “Sakın ardındakini unut-
ma, sakın !” diyorum. Oda “benim ardımda ki kim ?”
diye soruyor.
“ Hz. Pir H.Galip Hasan Kuşçuoğlu ” diyorum.
O da “ nasıl yani ? diye” soruyor.
“Osmanlının kuruluşundaki Şeyh Edebalı gibi ” di-
yorum.
O an, siz sesleniyorsunuz “ BU TERTİB-İ TANZİM-İ
İLAH-İ ” diye.
138 Erdoğan size dönerek “Ne yapmamı istiyorsunuz
diye soruyor.”
Sizde “Zaman neyi gerektiriyorsa onu yap.” derken
sizin kıyafetiniz değişiyor ve kıravatlı takım elbise oluyor.
Daha sonra devam ediyorsunuz “ Herkesi bir göre-
ceksin ” .
Sonra Erdoğanla beraber ön koltuğa yan yana otu-
rup sohbet ediyorsunuz.
Yanıma dönünce size soruyorum “ Efendim Allah
var diyen Müslümandır deyince ne dedi !”
Sizde “ Önce kem sonra küm dedi sonunda Evet
dedi ” diyorsunuz .
Erdoğan sizden kitaplarınızın hepsinden istiyor.
“ Vazifelilerin el kitabından verelim “ diye hitap edi-
yorsunuz.
Bülent Hızarcıoğlu
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Bu manayı Hacı Annemizin vefat ettiği gün gördüm.


Hacı Annemizin vefatından haberim yoktu. Ertesi sa-
bah ağabeyim Hacı Annemizin vefat ettiğini söyledi.
Efendim’in evinde koridorda, nöbet tutuyordum.
Efendim bana; “Oğlum sen yat uyu nöbeti ben tutayım”
dedi. Bende; “Efendim nöbetçiyim” dedim. Ben sizi
bekleyeceğim dedim, o zaman Efendim bana “ Kur’an
öğreteyim ” dedi. Kur’an’ı Kerim’in sayfaları çok büyük-
tü. Efendim peygamber efendimizin doğduğu ve vefat
ettiği tarihleri gösterirken kapının zili çaldı. Oğlum ka-
pıyı aç dedi bende kapıyı açtım kapıda torununuz Bilal
çok güzel beyaz elbise giymiş, elinde bir sepet gül vardı.
Bana “gelin almaya geldik ” dedi.
Bende efendime söyledim Efendim de; “ Gelin ha-
zır ” dedi, torununuz Bilal elinizi öptü ve sarıldınız bir
sepet gülü size verdi. Hacı Annemiz gelinlik giymiş, ko- 139
lundan tuttunuz Bîlal’in eline verdiniz ve oğlum Cemil
sende misafirleri uğurla dediniz.
Bilal Hacı Annemizin koluna girdi. Dışarı çıktılar
bende dışarı çıktım. Kapının önünde çok büyük beyaz
limuzine benzeyen bir araba bekliyordu. Arabanın kapı-
sını açtılar. Hacı Annemizi bindirip götürdüler.
Oğlum sende peşlerinden git dediniz. Bende dışarı
çıktım. Diğer nöbetçi arkadaşlara “ Hacı Annemizi gör-
dünüz mü ” dedim. Onlarda görmedik dediler.
Cemil Yüksel
09.09.2004
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Hacı Annemizin vefatından bir gün sonra manam-


da, Miraç Kandili Gecesi idi. Efendim beni çağırdı.
Oğlum Cemil bizde adet, “ gelin gittikten sonra
rahat mı değimli diye yerinde görülür” diye söyledi.
Ondan sonra bir zarf çıkardı içine gidiş dönüş uçak bi-
leti koydu. Zarfın üzerine arkalı önlü Efendim, mührü-
nü vurdu.
Oğlum “ bu zarfı kaybetme bu zarfla gidip gelecek-
sin ” dedi.
Bende yola çıktım. Trene bindim. Biletçi geldi mü-
hürlü zarfı görünce herkez ayağa kalktı ve bana “ sen
bizim özel yolcumuzsun ” dediler ve yer verdiler.
Daha sonra havaalanıına gittim. Uçağa bindim.
Uçakla çok yükseğe çıktık ve pilot “bundan sonra biz
140 gidemeyiz ” dedi. Bana paraşütle atlamamı söyledi.
Üzerimde paraşütte yoktu. Bende atladım. Rüzgardan
zarf düşer diye sıkı sıkı tuttum. Havada iki kişi kolum-
dan tuttu, birisi torununuz Bilal idi, diğeri ise arkadaşı
idi.
“Biz seni karşılamaya geldik” dediler. Çok yavaş bir
şekilde beni yere indirdiler. Bilal bana sarıldı ve bende
kendi kendime “Bilal ne kadar cana yakınmış” dedim.
Bilal bana “seni Hacı Annemizin yanına götüreyim”
dedi beraber gittik.
Gittiğimiz yerde Peygamber Efendimizin köşkü var-
dı. Bizde Peygamber Efendimizin komşusuyuz dedi.
Hacı Annemizin iki gündür Peygamber Efendimiz
tarafından misafir edildiğini ve Hacı Annemizi karşıla-
maya çok kişi geldiğini söyledi. Peygamber Efendimizin
köşkünün üzerinde “ Galibi Köşkleri ” yazıyordu. Bir
yer kaldığını orayıda “ dedem alıp yapacak ” dedi
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“İnşaatı’da çok sever “diye söyledi.


Hacı Annemiz nerede dedim “Peygamber
Efendimizin bahçesinde oynuyorlar” dedi. Baktım Hacı
Annemiz kendisi küçük kız çocuğu şeklinde ve diğer kız
arkadaşlarıyla ip atlıyordu. Bilal bana “ Dedeme söyle
Hacı Annemiz öyle iyi ve rahat ki Dedem üzülmesin ”
dedi.
Ben “ Hacı Annemizi gözümle gördüğüm için artık
rahatım ” dedim. Bilal bana sarılarak beni yolcu etti.
Bütün köşklerin bahçeleri gül bahçesi idi ve çok güzel
kokuyordu.
Cemil Yüksel

141
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Türk Devletlerini ziyaretten dönen Rahmetli


Alparslan Türkeş basın toplantısı düzenliyormuş.
Yorgun ve bitkin vaziyette konuşamıyormuş. Ses yüksel-
tici takılmış.
Dönerken Şeyh Ahmet Yesevi hazretleri altın kapla-
malı bir şilt göndermiş .Şildin içinde Şeyhim ile beraber
çekilmiş resmimiz var . Şeyhime verilmek üzere emanet
veriyorlar.
Ayrıca birde mesaj göndermiş;
Ahmet Yesevi Hazretleri buyurmuşlar ki;
“Türk Devletlerininde izliyeceğî yol Galip Efendinin
Yoludur !”
Basın toplantısı biterken dinliyenlerden birisi tasav-
vufla ilgili bir soru yöneltiyor.
142
Rahmetli Türkeş soruya cevap vermekte sıkıntı çe-
kerken hemen mütevazı bir şekilde yardımcı oluyor ve
cevap veriyorum. Kendileri çok memnun oluyorlar.
Bana dönerek bizi dikkatli izleyen bir sen mi var idin
diyerek taltifte bulunuyorlar!
Sadi Aktaş 10.10.2002
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Genel Kurmay Başkanı: “ ONLAR DOĞRU YOLDA ”


EFENDİM ,
Rüyamda bir odanın içerisindeyim; o odada
Genelkurmay Başkanı ve yardımcısı da var.
Onlara “ Cumhuriyet, laiklik ve Atatürk aleyhine
olanlara neden müdahale etmiyorsunuz ” diye şikayette
bulunuyorum.
Onların masalarının üzerinde Efendim sizin yaz-
dığınız “ Metafizik ” adlı kitabınızı ve Cd’nizi görüyo-
rum. Genelkurmay Başkan yardımcısı bana “ Sen hangi
Tarikattansın ” diye soruyor. Ben hiç tereddüt etmeden
“ Galibi Dervişiyim ’’ diyorum Başkan yardımcısı “ Peki
orası sağlıklı mı?.” diye soruyor. Benim cevap vermeme
gerek kalmadan Genelkurmay Başkanı “ Onlar doğru
yolda ” diyor. 143
Ali İhsan REÇBER
03.04.2005
“ ALLAH’IN BİLDİRDİKLERİNİ BİZ DE ONLARA
BİLDİRECEĞİZ.”
Efendim,
Manamda “ Onlara tabii olacağız.” diye bir ses du-
yuyorum. Onlardan kasıt diyanetin olduğunu anladım.
Daha sonra karşımda sizi görüyorum. “ Efendim,
Yahudi ve Hrıstiyanların Evliyasını, Evliya edinmeyin
zira onlar birbirinin evliyasıdır. Siz de kendi Evliyanıza
tabii olun diye Allah- u Tealâ size bildiriyor; Onlar gibi
dost mu diyelim. ” diye size soruyorum.
Siz de; “ ALLAH’IN BİLDİRDİKLERİNİ, BİZ DE
ONLARA BİLDİRECEĞİZ. ” dediniz.
Adem GÜNEY
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ BİZLER PEYGAMBERİMİZİN VE BU
KALABALIĞIN SÖZCÜSÜYÜZ. GALİP EFENDİYE
SELAM EDİN, BUNCA KALABALIĞIN HEDİYESİ
ONLARINDIR. SÖYLEYİN

“ ENE RAZI, ENTE RAZI ”

EFENDİM,
Manamda, Ankara’dan Antalya’ya gelmek için ha-
zırlık yapıyoruz. Birden mahşeri bir kalabalık çıkıyor.
Kalabalık içinden iki kişi ayrılıp bizim yanımıza geldiler
“ Siz Antalya’ya mı gidiyorsunuz ” diye sordular.
Bende “Evet, Babama hayırlı olsuna gidiyoruz” diyo-
rum. Onlarda kendilerini tanıtıp biri “ BEN MEVLANA”
144
diğeri ise “BENDE İBRAHİM ETHEM’İM” diyor.
“ Bizler, Peygamberimizin ve bu kalabalığın sözcüsü-
yüz, GALİP EFENDİYE SELAM EDİN, bunca kalabalı-
ğın hediyesi onlarındır, söyleyin,”
“ENE RAZI ENTE RAZI ” dediler.
Mehmet Ali Özbek
Ankara
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ HİTAP-I İLAH –İ ”
EFENDİM ,
Hali Yakazada Cenab-ı Haktan şöyle hitab oldu.
“ BİZ GALİP EFENDİYE YED-İ BEYZA’YI VERDİK. “
Tarık KÜÇÜKKALIPÇI

“ONA İYİ BAK!. O CENNET BAHÇESİNİN


B A H ÇIVA N I D I R .”
EFENDİM ; 02.06.2002, Pazar günü yönettiğiniz
zikrimizde Allah Esmasını okurken gözlerimi kapatmış
huşu içinde Hazret-i Allah’ı zikrederken derin bir ses
duydum, sizi kastederek bana aynen şöyle dedi;
ONA İYİ BAK!. O CENNET BAHÇESİNİN 145
B A H Ç I VA N I D I R .
Osman KARAASLAN
04.06.2002

Peygamberimiz Efendimiz buyurdular ki !


Siz Cennet Bahçesine Uğradığınız Zaman oradan yi-
yiniz, içiniz, otlayınız!
Ashap sordular “Cennet Bahçesi Nedir Ya
Resulallah?”
Cennet Bahçesi Zikir Halakalarıdır !..
“Bahçıvansız Bahçe Görülmüş mü Gafil Olma!”
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ İLAHİ MÜHÜR ”
Sevgili Efendim 13.10.1999 tarihli günün gecesi me-
tafizik kitabınızdaki ilahi mühürle ilgili Hz. Allah ( c.c )
Şöyle hitap ediyor:
“BEN TASDİK ETTİM, BÜTÜN İNSANLARA
ANL AT.”
Emin Güneş
13 EKİM 1999

“ MÜHÜR-Ü İLAHİ ”
“ Makam-ı İbrahim’de kurulan çadırda Galip
Efendiye verilen mührü, giydiği cüppeyi, vazifesini ve
makamı gösterdiler.”
146
Yeni derviş olduğum sıralarda manamda, Beytullahı
tavaf ederken Mültezem kapısıyla Makamı İbrahim’in
arasında bir çadır kurulmuştu. Elimden biri tuttu ve
çadırın içine götürdü. Senin şüphe etmene gerek yok,
Hacı Galip Efendin’in yeryüzünde vazifeli olduğunu ve
büyük bir mührü, giydiği cüppeyi ve sarığını, makamını
gösterdiler.
Hamit Yüksel
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ İLAHİ MÜHÜR ”
Bizlere muhalefetlik yapan bir komşumuzu manada
görüyorum, bana diyor ki ;
“ Bu gün istihare yaptım, rüyamda Galip Efendi’yi
gördüm”.
Bende nasıl gördün diye soruyorum. o anda sizin yaz-
mış olduğunuz Metafizik kitabınızda ki İlahi Mühür’ün
bulunduğu tasdikli sayfa tek yaprak olarak :
“Kadiri, Rufai, Galibi Şeyhi, H. Galip Hasan
Kuşçuoğlu” diye yazılı olarak okuyoruz. Bende o kom-
şuma ;
“ Bak istiharende Efendimi görmüşsün vazifeni al”
diyorum.
Komşumuz kabul etmez gibi duruyor, o anda Hz.
147
Allah; (bir cisim gibi değil,varlığını hissediyorum.)
“Bak, ben ilk defa dünya da Galip Efendinin vazife-
sini tasdik ettim.” buyuruyor.
O anda yazmış olduğunuz Metafizik kitabındaki say-
fanın üzerinde bulunan çerçeveli şekilde “Kadiri, Rufai,
Galibi, Şeyhi H. Galip Hasan Kuşçuoğlu” diye yazılı,
Ayrıca aynı çerçeve içinde sol köşede; “Yuvarlak ola-
rak yeşil bir Mühür var” bu yazıların içinde “esiresiz ve
ötüresiz kuran yazıları görünüyordu.
Ben komşuma; “Gel bak Hz. Allah açık olarak gös-
terdi, vazifeni al” diyorum. Komşumuz ise isteksiz görü-
nüyor. Efendime anlatıyorum,
“Oğlum kısmeti yoksa biz ne yapalım” ? Allah her
şeyi ayan göstermiş. diyorsunuz.
Emin GÜNEŞ
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“BÜTÜN İNSANLIK ALEMİ, GAVS’ÛL AZAM GALİP


KUŞÇUOĞLU’NUN BUGÜNKÜ
KIYMETİNİ BİLSİNLER...”
Bütün halk bunalmış Çanak şeklinde bir dağa çık-
mışlar, biz de çıktık. Dağın her tarafı siyah taş. Ufak
ufak çimenler var. Her yerde yeşil levha, beyaz yazısı
var. “GALİBİLER” diye yazıyor. Levhaların yanında in-
sanlar küme küme toplanmışlar. Suları yanlarında.
Ortada gezenler de yer arıyorlar. O sırada zikir ses-
leri geliyor. Dağlar zikir sesleriyle inliyor. 10 yaşındaki
yeğenim elimden tuttu. “ Teyze şu levhayı görüyor mu-
sun ?” dedi.
Ben de baktım dağın zirvesinde büyük bir levha.
“Bütün insanlık alemi Gavs’ul Azam Galip Kuşçuoğlu’
148 nun bugünkü kıymetini bilsinler, bir daha bulamazlar”
diye beyaz yazı ile yazıyordu.
Zeynep İŞLER
20 Mart 1998

Bu rüyayı gören hanımefendi “Mührü İlahi” olan


levhayı aradan bir sene geçtikten sonra görünce “Benim
gökyüzünde bulutların üstünde gördüğüm levha bu idi”
diye beyan etti.
Tarık Küçükkalıpçı
Mehmet Şen
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ HİTAB-I İLAH –İ ”
Efendim; Manamda Hacı Bayram Camisinin avlu-
sundayım. Dersini yapmakta olan sakallı bir kişi görü-
yorum. Elinde tesbih Salavatı Şerife’yi okuyordu. Ben
ona “Siz Galibi Dervişimisiniz ? ” diye sordum.
Tam O sırada “ Pirlik kaldırıldı. SON PİR GALİP
EFENDİ. Evliya kıyamete kadar mevcut.’’ diye hitap
olundu.
Adem Güney

“ HİTAB –I İLAH –İ

“ ADEM (A.S.) CENNETTEN ÇIKARILDIĞINDA 149

DERECESİ VELİLİK DERECESİNE İNDİRİLDİ.. ”

Efendim,
Manamda bir yüzük buluyorum. Üzerinde “ ADEM
SAFİYULLAH.” altında ise arapça başka bir şeyler yazı-
lıydı. Bu sırada Hitap edildi “
“Adem (a.s.) Cennetten çıkarıldığında derece’si,
Velilik derecesine indirildi.” içimden demek ki o yüzü-
ğün Altındaki yazı veli anlamındaymış diyorum.
Arif TARİFCİ
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ HİTAB –I İLAHİ ”

“ GALİP EFENDİ ÖYLE BÜYÜK BİR ALEM Kİ


ONDAN HEP DÜNYAYI IŞITAN, ISITAN GÜNEŞ
DOĞAR. ”
Efendim,
Antalya’ya yola çıkmadan abdest alacaktım. Birden
siz Oturur vaziyette belirdiniz. Göğsünüzden bir Güneş
çıkmaya başladı. Işıl Işıl parlıyordu.
Şöyle deniyordu;
“ Galip Efendi öyle büyük bir alem ki, ondan hep
dünyayı ışıtan, ısıtan güneş doğar.”
Sedat ÇELİKKANAT
Ankara
150

“ HİTAB –I İLAH –İ ”

“ O KİTAP’DA EFENDİN DE VAR “


Efendim,
Manamda güzel bir kitap görüyorum. Üzerinde ye-
şil mescidin resmi var. O kitaba bakarken içimi bir coşku
kapladı. O anda ,
“ O Kitap’da Efendin de var. ” diye bir hitap geldi.
Takriben bir ay sonra sizi görüyorum. “ Ben o kitabın
arka sayfasının ikinci sırasındayım ” diyorsunuz.
Adem Güney
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendim, Ders almadan evvel görmüş olduğum


Manamda lisedeki okulumun, bahçesinde ailem ile pik-
niğe gitmişiz. Okulda öğrenci bulunmadığı için, bahçe-
de de öğrenci yok, sadece biz varız Çamlıkların altında
otururken, ben sizi 25 metre kadar ileride bir bankta
otururken görüyorum, hemen kalkıp, diğerlerine sizi
gösteriyorum. Fakat kimse sizi görmüyor ve beni de
dinlemiyorlar, sonunda teyzemin 10 yaşında ki kızı sizi
görebiliyor, ve elimden tutarak “ Esen abla gidelim ”
diyor. Birlikte koşarak yanınıza geliyoruz. Size selam
veriyorum ve hatırınızı soruyorum. Sizinle biraz konu-
şuyoruz. Hacı annemizin de nasıl olduğunu soruyorum.
Bir müddet konuştuktan sonra ALLAH (c.c.)
Geliyor., İkiniz yan yana oturuyorsunuz. Biz de önü-
nüzde duruyoruz. Ben;Hazreti ALLAH’a “ Nasılsınız.. ”
diye soruyorum.. Hazreti ALLAH (c.c.) “ İYİYİM, SEN 151
NASILSIN.” diyor.
Ben de “ Teşekkür ederim, ben de iyiyim.” diyorum..
“Sizi yan yana görmek beni çok mutlu ediyor. Çok güzel
ve harikulade bir görüntü ortaya çıkıyor.”
Ben sizi böyle görünce, ikiniz çok güzel bir görün-
tü oluşturuyorsunuz. Fakat “ Peygamber Efendimiz
(s.a.v.) Nerede..” diye soruyorum. Hz. ALLAH (c.c.)
“ONUN İŞİ VAR, GELEMEDİ.” diyor. Sonra siz Hz.
ALLAH (c.c.) ile bir müddet daha konuşuyorsunuz ve
Hz. ALLAH gidiyor. Biz sizinle kalıyoruz.
Biraz daha konuşuyoruz ve siz gitmeniz gerektiğini
söylüyorsunuz, biz de elinizi öpüyoruz ve siz bir anda
kayboluyorsunuz. Biz de tekrar çamların altına ailemi-
zin yanına dönüyoruz. Olanları anlatmaya çalışıyoruz
fakat bizi dinlemiyorlar.
Esen TARİFCİ
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendim,
Manamda Antalya’da vakıfta toplanmışız. Bütün ar-
kadaşlar sizi bekliyor. Siz içeri giriyorsunuz, ayağa kal-
kıyoruz. “ Oturun” diye ikaz ediyorsunuz. Herkes otu-
ruyor. Ben kalkıp elinizi öpüyorum. Berber Emin efen-
di’de elinizi öpüyor.
Siz üzüntülü haldesiniz. Halaka kuruyoruz. Siz he-
men oturuyorsunuz. Hiç konuşmuyorsunuz. O sıra da
Peygamber Efendimiz geliyor.
Size Hitaben “ GALİP EFENDİ OĞLUM, NEYE
ÜZÜLÜYORSUNUZ..” diye buyurdular . Siz yine sessiz
kaldınız. “ SİZE BÜTÜN DERVİŞLERİNİZİ VERDİK.
SİZİ DE BÜTÜN MEŞAYIHLARIN BAŞI, İLAN
ETTİK.” deyince gülümseyerek ayağa kalktınız. O ara-
da hepimiz birden “Allahu Ekber” derken uyandım.
152
Fehmi Erkoç
23.10. 2000

İşte bu manayı dinlememe gafletine kapılıp, mane-


viyata karşı bilmeden küstahlık yaptığım taltifi İlah-i...
28.Ekim.2000 sabahı iltimaslı geçen cezam bittikten
sonra, Peygamberimiz Efendimiz tebessüm ederek
buyurdular ki “ YARIN SİZE GELİYORUZ. BİZE SU
BÖREĞİ YAPTIR..”
29. Ekim. 2000 Öğleyin Ankara’dan altı arkadaş gel-
diler. Emanetleri verdiler, su böreklerini yediler ve he-
men gittiler..
Abdi âciz iç alemim de yaşadığım zevk, İNŞAALLAH
yevmil kıyame devam eder.. Fizik üstü bir haldi, işte
Metafizik !..
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendim,
Manamda Antalya’da ki cami düz bir arazi üzerinde.
Üstü açık her tarafı yemyeşil durumda idi. Siz ortada
oturuyordunuz. Hüzünlü bir şekilde sağa, sola bakını-
yordunuz. Bütün arkadaşlar asker giyimli ve giysilerin-
de rütbeler vardı.
Sizin üzerinizde Komutan Elbisesi vardı. “Baş
Komutan gelecek” dediler. Ben de “Bizim baş
Komutanımız Efendimiz.” dedim. Bu sırada Peygamber
Efendimiz Başkomutan giysisi ile geldi ve size dönerek;
“ GALİP EFENDİ OĞLUM, SEN HİÇ ÜZÜLME
BİZ BÜTÜN İCRAATLARINIZI KABUL EDİYOR
VE TASDİK EDİYORUZ ” deyince, siz ayağa kalkarak
Peygamber Efendimize sarıldınız.
O esnada sevinçten ağlarken uyandım. 153
Fehmi ERKOÇ
28.09.2000
NOT: Telefonda dinleyip hemen yazda gönder de-
diğim taltifi ilahiyeyi. Ancak 29 gün sonra, gene mane-
viyatın tertibi ile nail oldum. Bu arada telefonla ikinci
bir mana daha anlatacağını, bildirmesi ile beşeri zaaf
hey heylerim geldi. Evvel ki manayı göndermedin, ikin-
ci mananı dinlemiyorum. diye telefonu yüzüne kapat-
tım!. Beşer olarak haklı idim.
Emanetullah’ı alsam da sitem etse idim normal
olurdu, postacının suçunu ilahi mesajı reddetmem gibi
oldu, manen hafif de olsa ceza gördüm.. İbret alınsın
diye yazdım.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ PEYGAMBER EFENDİMİZ ( S.A.V ); ”


Efendim ,
Manamda Antalya’ya sîzi ziyarete gelmişiz. Vakıfta
toplanıyoruz. Siz sohbet ederken biraz üzüntülü hali-
niz vardı. O sırada Peygamber Efendimiz ( S.A.V ) vakfa
geldiler.
“ Galip Efendi oğlum niye üzgün duruyorsun. Her
şeyi senin isteğin doğrultusunda ayarladık. Hatta se-
çimleri ve hükümeti de senin isteğin doğrultusunda,
koalisyonsuz ayarladık. Varsa bir isteğin çekinme söyle.”
dediler.
O arada ben ekonomiyi söyleseniz diye düşünüyor-
dum, siz Peygamber efendimizle kucaklaşıyordunuz.
Fehmi Erkoç
154

“ PEYGAMBER EFENDİMİZ ( S.A.V ); ”


Efendim,
Sabah Namazından sonra yakaza halindeyken
Peygamber Efendimizin vücudu çok büyük oluyor.
Kendiside baygın halde. Mübarek Vücudu Medine-yi
Münevvere de bir gemiye konaçakmış. Gemi Medine’nin
yarısı büyüklüğündeki bir gemiye konuluyor. Oradan
da çok büyük bir taht’a oturtulacakmış. Medine halkı
taht’a oturtmak için çok uğraşıyorlar, bir türlü oturta-
mıyorlar. Efendim sizinle ben yan yana duruyoruz.
Siz bana “ Hüseyin efendi yardım et ” diyorsunuz. Ben
de size yardım ediyorum, hemen taht’a oturtuyorsunuz.
Hüseyin Özden
22.01.2002
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ PEYGAMBER ( S.A.V ) EFENDİMİZ ; ”


“ ÜÇ BÜYÜK EFENDİNE SÖYLE, İŞİNİ DÜZELTSİN. ”
Efendim,
Manamda elimde yeni bir değnek var ucundan ışık
çıkıyor, ve ışığı tuttuğum yerden Peygamber Efendimizin
gözleri görünüyor. Bir müddet sonra ortalık gün doğar
gibi aydınlandı. O an Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gel-
diler.
Ben hemen elini öptüm defalarca sakalımı, sakalına
sürdüm., yanımda epey bir zaman durdu ve bana “Beni
gördüğünü, konuştuklarımızı annene, babana çocuk-
larına, kimseye söyleme senin işlerin tamam oldu. Üç
Büyük Efendine söyle, işini düzeltsin.” Dedi.
Üç büyük Efendiden kast edilen Seyyit Abdülkadir-i
155
Geylani, Ahmed-el Kebir Rufai ve Efendim sîzdiniz.
Ben de; “ Efendim, Efendim canım Efendim “ diye ila-
hi söylüyordum.
Peygamber Efendimiz “ Bu İlah-i ne mana.? ” diye
sordu.. Ben de “ Musa Peygamber Allah (c.c) ile Turu
Sina’da konuşurken, konuşmayı uzatmak için bu ma-
kamı kullandı. Bu makam Musa Makamı ” dedim.
Peygamber Efendimiz çok güldüler ve sevindiler. Size
de Selam söylediler ve gittiler.. Ben daha sonra bir ge-
mide giderken uyandım.
Sadık Çalışkan
Ankara
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ H. GALİP EFENDİ HAZRETLERİ ”


“ LAFZA –I CELAL KALP HASTALIKLARINA
BİREBİR ŞİFADIR.”
Efendim,
Manamda Hüseyin Gazideki camimizde oluyoruz.
Siz kalp hastası olan arkadaşları toplamışsınız Lafza-ı
Celal okutuyorsunuz hemen ben de Zikir Halakasına
girdim.
Benim de göğsüm ağrıyordu Lafza-ı Celal-i çok sert
okutuyordunuz. “ Okuyun, Okuyun Sert Okuyun.” diye
tekrar ediyordunuz.
Biraz daha sert okumaya başladık, esmayı durdurdu-
nuz. “ TAMAM, BU KADAR YETER.. LAFZA-I CELAL
KALP HASTALIKLARINA BİREBİR ŞİFADIR. ” diyor-
156 sunuz. Ben de göğsümü yokluyorum hiç ağrım kalmamış.
O anda Emin efendi elinizi öpüyor, ben de öpüyorum.
Fehmi ERKOÇ

Peygamberimiz Efendimiz buyurdular ki “ ALLAH’IN


ZİKRİ BÜTÜN DERDE DEVADIR.. EN HAFİFİ KALP
HASTALIĞIDIR..”
Yadırgamayın tıp kalbi duranlara baskı yaparak, kal-
bi eğer ömrü varsa tekrar çalıştırmıyor mu?
İşte cehri zikri okurken, dudağından daha fazla kal-
be indirenler, kalbi Kuvvetli esma ile devamlı pompa-
ladıklarından ufak tıkanıklıkları açaçağından şüphen
olmasın. Kalbe inen zikrullahı kastediyorum şahidim!.
Zamanla tıp zikrullah’dan istifadeyi bilecek ve bu
Nimet-i İlah-i’yi bulacak İNŞAALAH !...
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ PEYGAMBER EFENDİMİZ ( S.A.V ) ;”


Efendim,
Manamda bir mübarek gece imiş. Sizi ziyarete geldik.
Siz bir odada namaz kılıyorsunuz. Sizinle görüşmek için
Namazı bitirmenizi bekliyoruz. Namazı bitiriyorsunuz.
Önümde bir kişi var, elinizi öpüyor ve efendim bir
manam var diyor. Sonra ben geliyorum elinizi öpüyo-
rum ve diyorum ki “ Efendim, anlayamadığım konuları
ve manalarımı kağıda yazdım..” diyorum ve size teslim
ediyorum..
Bu duruma fevkalade seviniyorsunuz, kucaklaşı-
yoruz, sizi yanağınızdan, boynunuza yakın tarafından
öpüyorum öpüyorum,sonra saygı ile geri, geri çekildim.
Hz. Resulullah (s.a.v) Efendimizle yan yana iki sa-
mimi arkadaş gibi oturuyorsunuz. Gözünüzün içine ba- 157
kıyorum içimden diyorum ki “ Efendim, izin verse de
Peygamber Efendimizin elini öpsem.” İzin verilmeyince
öpemedim Efendim, sonra sohbete başladınız.
Sohbetin sonunda Dediniz ki; “ İşte bak Peygamber
Efendimiz böyle diyor..” Deyip Peygamber efendimizi
gösterip, sırtına hafifçe bir iki kere vurdunuz. Bu yakın-
lıktan, samimiyetten gelen bir vurma.
Peygamber Efendimiz “ BENİ BU MECLİSTE
HERKES GÖRMÜYOR, SIRTIMA VURMA.” dedi.
Osman Çelebi
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ GAVS-UL AZAM VE KUTLU AZAMLIK ”


Efendim, yazıhanede oturuyoruz, siz: “Bu hocalar
ve diğer şeyhler benim dediğimi yapmıyorlar, gerçekle-
ri bildikleri halde söylemiyorlar, ama ben onların hem
Gavs-ül azamı, hem de Kutlu Azamı’yım. Gerçekleri
söylemezlerse ben onlara söyletirim.”
“BU YETKİYİ HZ. ALLAH (c.c.) BANA VERDİ !”
diyorsunuz.
Efendim markette geziyorsunuz Abdülkadir’e;
“Oğlum hala Şeyh olmaktan korkuyor musun?” diyor-
sunuz.
Abdülkadir de; “ Yok baba o ikinci kitap bittikten
sonra her şey kolaylaşır, artık korkmuyorum, verilirse
olur ” diyor, gülüşüyorsunuz ve uyanıyorum.
158
“ HZ. GALİP EFENDİ ŞAH-I VELAYET’TİR ”
Efendim,
Halakada zikrederken koltuğa oturdunuz, bana doğ-
ru baktınız, bende hayranlıkla sizi seyrediyordum, “ Bu
ne güzellik YA RABBİ ” dedim, o anda denildi ki:
“ Galip Efendi Şah-ı Velayettir.”
“ Bu gece KADİR GECESİ ile ihya oldunuz.”
Ya Rabbi, bu gece Kadir gecesi mi? dedim, sizi kas-
tederek;
“ O, Kadir Gecesi olsun diye istedi, dua etti, Allah
sonsuz Kuvvet, Kudret sahibidir, herşeye Kadirdir.”
“ Şah-ı Velayet için bu geceyi Kadir Gecesi olarak
halketti, Mübarek Olsun Sizlere ” dendi.
Sedat Çelikkanat
02 Ocak 2000 Kadir Gecesi, Antalya
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ HAZRET-İ ŞEYH ”
Sevgili Şeyhimiz evime geldi. Ailece sevindik. Bana
bir çeşme tarif etti. Birlikte gitmemizi söyledi. Tabi efen-
dim dedim. Çeşmeye vardık, akıyordu. Şeyhim soğuk
sıcak demeden oluğun içine girdi. Hayret içinde kal-
dım. Benimde oluğa girmemi söyledi, ben de girdim.
Çeşmeden akan su kesildi. Hemen şeyhimin istikame-
tinde yeni bir çeşme lülesi uzandı. Bu su ile yıkanılma-
sı söylendi. Şeyhim yıkanmaya başladı, çok neşeliydi.
Melekler etrafımızı sarıp, Şeyhimi seyrediyorlardı. Bu
arada bana da sular sıçrıyordu. Nedenini sormak iste-
dim ise de soramadım.
Efendim şöyle diyordu; “ Mehmet oğlum ne düşünü-
yorsun? Ben seni seviyorum, yetmez mi?” dedi. daha son-
ra, “ yaklaş seni öpmek istiyorum.” dedi. Yanaklarımdan
160 öptü. “ Bu da mı yetmez ?” dedi. Ben de, “ benim istedi-
ğim bu idi, ölünceye kadar yeter.” dedim.
Şeyhim sözüne devam ederek şunları söyledi:
“Bugün benim hayatımın en mutlu günüdür. Allah dos-
tuyum, en büyük makama davet edildim. Yüce Allah’ın
huzuruna gidiyorum.” dedi ve yola düştük.
Melekler bizi büyük bir sevinçle, törenlerle götürü-
yorlardı. Öyle bir kapının önünde durduk ki, kapının
boyu göklere yükselmişti. Kapının önünde Şeyhim gü-
lüyordu. Şeyhimi, Melekler dalga dalga selamlıyorlardı.
Kapı açıldı Şeyhimi içeri aldılar, kapı kapandı. Bana da
“ Sen Efendini Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretlerinin
makamında bekle.” dediler. Makama girdiğimde salonu
Melekler doldurmuştu. Makam çok büyüktü, büyüklü-
ğü bana heyecan verdi.
Şeyhimi merak ve heyecanla beklerken “ gördüğün
yer makam.” dediler. Sessizlik içerisinde bekliyorduk.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Bulunduğumuz yerde büyük bir kapı daha açıldı.


“ Şeyhimiz yine gülüyordu. Melekler ayağa kalkıp
selamladılar. Şeyhim çok güzelleşmişti. Şeyhim
güldükçe, meleklerin gıda aldığını söylediler. ” Ben de
titreyerek gülmeye başladım.
O arada Şeyhimin gözü ile beni aradığını hissettim.
Beni Şeyhimin karşısına götürdüler. Bana da güldü. Ben
de melekler gibi gıda aldığımı hissettim. Titremem sona
erdi. Şeyhim hala gülmeye devam ediyor, tören bitmek
bilmiyordu. Melekler Şeyhimi bırakmıyordu. Sonra beni
dışarı aldılar. Bunun üzerine ben “ Şeyhimle girmek is-
tiyorum.” dedim. Bana, “ Şeyhinin çok önemli makam
görüşmesi var. İşi bitince gelecek. Sen üzülme, korkma-
dan “ bekle” dediler.” Ben de beklemeye başladım.
Göklere yükselmiş bir kapı daha açıldı. Bu kapıdan,
önde Şeyhim, arkasında melek ordusu ile girdik. Bizi 161
kapıda karşılayanda melek ordusu idi. Şeyhimi bana
teslim ederek, evine götürmemi söylediler. Ben de taksi
çağırayım dedim. Mutluydu, devamlı gülüyordu. Bana,
sen nasıl istersen dedi ve o anda taksi gelmişti. Bana
bir ses Şeyhini taksi ile götürme, koruyamazsın dedi.
Bu arada başka arabalar sıraya girmişti. Ben, ben gö-
türeyim diye sesler geliyordu. Şeyhim onlara şu cevabı
verdi: Beni Mehmet Efendi kimseye emanet etmez. O
götürecek dedi. Birlikte yürümeye başladık. Kendi ken-
dime soruyor, şöyle bir arabam olsa da ben götürsem
diyordum. Şeyhim, “ içi yanarak gitmesi, koşarak git-
mekten daha iyidir.” dedi.
Benim manav dükkanım varmış. Dükkanın önüne
geldik. Şeyhim bana dönüp, bu manav dükkanı senin
mi dedi. Evet efendim dedim. Şu küçük olanlar kavun
mu diye sordu. Ben de evet efendim, yeni çıktı, turfanda
dedim. Bana, “Yenilikleri severim, üç tanesini alabilir
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

miyim ? ” dedi. Ben de, evet efendim dedim. Sonra, “


Karpuz var mı ? ” diye sordu. Yok efendim, daha çıkmadı
dedim. Üzülme çıkınca yeriz dedi. Şeyhim yürümeye
başladı. Araba sorunu halledilmemişti, üzülüyordum.
Bana bir ses dur, bekle gitme dedi. Nasıl gitmem, efendim
gidiyor, dedim. “Gitsin, O gideceği arabayı biliyor.
Biz O’nun için makam arabası hazırladık.” (Makam
arabası, dünya arabalarından hiçbirine benzemiyordu)
Meleklerin koruması altında seni bekleyecek.
Şeyhin karpuz isterde yok denir mi ? O bizim de
Şeyhimiz dedi. O yenilikleri çok sever. Biz de kendisini çok
seviyoruz. Bekle Cenneti Ala’dan karpuz getireyim, götür
dedi. Karpuzu beklerken gecikmiştim. Şimdi ben Şeyhime,
geç kaldın derse ne söyleyeyim dedim. “O biliyor görüyor,
korkma. Şu anda Cenabı Hakla konuşuyor”, dendi.
162 Karpuzu şimdi götür dedi. Kendi kendime karpuz
ham çıkarsa ben ne yaparım dedim. O senden karpuz
istedi, ham mı, olgun mu sormaz dedi. “Bundan sonra
Şeyhinize, “HAZRETİ ŞEYHİMİZ” deyin. BU MAKAM
KENDİSİNE VERİLDİ.”
Ben yine karpuz üzerinde durarak, Hazret-i Şeyhim
bu karpuzun Cennetten geldiğini ne bilsin dedim. Peki
sana bir ipucu vereyim, sen bu karpuzla Şeyhin huzuru-
na vardığında yaslandığı koltuktan toparlanacak. Sana
bir şeyler söyleyecek. Sana bir tane karpuz istediğini
söyleyecek. Sen de bir tane diyeceksin.
Ayrıca dervişlere şunları diyeceksin. Hazreti Şeyhiniz
gülecek, sizlerde melekler gibi gıda alacaksınız. Sizlerde
gülün. Hazret-i Şeyhinizi sevin. Şeyhinizin sevdiklerini
sizde sevin. Surat asmayın. İstediği herşeyi alın. O’nu
evden dışarı çıkınca bir dakika dahi yalnız bırakmayın.
O’nu bir yere dervişlerden başkası götüremez. Yanında
derviş olmadan konuşamaz. O’nu koruyun. O sîzlerden
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

güç alıyor. Sizlerde O’ndan gıda alıyorsunuz.


Yabancılarla konuşurken kendi dervişi yanında ol-
malı. Başka tarikatın dervişi olsa bile yalnız bırakma-
yın...deyip beni uğurladı. Karpuz kucağımda Hazreti
Şeyhimin huzuruna geldim. Hazreti Şeyhim oturduğu
koltuktan toparlanıp bana şunları söyledi:
“ Oğlum bir tane istedim.” Ben de bir tane Efendim,
geç bile kaldım, dedim. O ‘da ben memnunum, dedi.
Hazret-i Şeyhimin sağ yanındaki Melek kalkıp bana yer
verdi, oturdum.
Şoförün (melek) sürmesini bekliyordum ki yeni bir
araba konvoyu geldi; “ Hazreti Şeyhinizi, ben götürmek
istiyorum” diye bağırdılar. Konvoyun içinde akrabam da
vardı. O da bağırıyordu. Akrabamın eşine bir hafta önce
ders tarif etmiştim. Kocası olan şahıs; “ Beni derviş olan
eşim Hacer gönderdi ben götüreyim ”, dedi. “ Bir ses 163
olmaz ”, dedi. Bana; “ Senden başkası götüremez “, de-
diler. Hazret-i Şeyhim’le yola koyulduk. Hüseyingazi’ye
geldiğimizde Melekler ordusu karşıladı. Hazreti Şeyhim
caminin cümle kapısında inip evine doğru yürüdü.
Melek ordusu izdiham içinde ikiye bölünüp Hazreti
Şeyhimize yol verdi. Cami avlusunun giriş kapısının sağ
yanında bidonlar olduğundan Melekler duvarın yüze-
yine çıktılar. Ben meleklere duvarın yüzeyinde sıkışıp
kalmayın daha geniş bir alana yayılın, dedim. Onlar da
“ dağılmamıza izin yok ” ,dediler.
Ben dua etmeye başladım. Karşıdan bir derviş kar-
deşim Hazret-i Şeyhimi karşılasa da eve rahat girse de-
dim. Bu arada Sami Efendi karşıdan göründü. “Hazret-i
Şeyhimiz” eve girdi
Derviş Mehmet efendi
ANKARA
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Bu gece rüyamda Kırklar Meclisinden Hacı Bayramı


Veli Hz. geliyor ve bana diyor ki;
Ben Kırklar Meclisinin 17. üyesiyim. H. Galip
Efendi’den yaşça ben büyüğüm, ama Galip Efendi ma-
nevi olarak bizden daha büyük.
Kırkların başı olduğu ve manen büyük olduğu için
Efendimin elini öpüyor.
“ Galip Efendi çok büyük işler yapıyor “, diyor.
Emin Güneş

“ VAZİFE GALİP EFENDİ’NİN ”


Manamda sizleri görüyorum, ortada Hz. Allah (c.c),
sağ tarafında Hz. Resulullah, sol tarafında ise Siz olu-
yorsunuz. Yalnız bir cisim gibi değil, hissiyatımla Allah
164 (c.c) olduğunu anlıyorum. Sağ tarafa doğru hitap ede-
rek, Peygamber Efendimize bütün insanlara yapması
gerekli olanı tebliğ ediyor. bunun üzerine Peygamber
Efendimiz:
“ Ya Rabbim sence malum, ben vazifemi tamamla-
dım” diyor. Hz. Allah (c.c) Peygamber Efendimizin bu
halini tasdik ediyor.
Peygamber Efendimiz:
“ Ya Rabbi bu vazife Galip Efendi’nin değil mi ?”
diyor.
Hz. Allah ( c.c ) Efendime hitap ederek ;
“ Bütün insanlara yapması gerekenleri tebliğ ediyor.
Efendim’de boyun bükerek tebliği kabul ediyor. Çok
ağır bir görev olduğunu idrak ederek.
Emin Güneş
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ GALİP EFENDİ ”
H. Galip Efendi Hz.’leri bir yerde sohbet ediyordu.
Çok neşeli bir haldeydi ve yanında da derviş arkadaşlar
vardı. Oraya beyaz sakallı bir kişi geldi.
Galip Efendi’ye;
“ Ben İbrahim (a.s.)’ın hanımının yanından geliyo-
rum, Galip Efendi o güzel sözleri caminin üstüne çıkıp
herkese duyurup, anlatsın. ” diye söyledi.
Emin Güneş

“ HZ. GALİP EFENDİ ”


“ İnsanlar, kuşlar, balıklar, tozlar, “ GELİYOR” diye
bağırıyor.
165
Bakıyorum insanlar davul, zurna, saz bayram edi-
yorlar, nara atıyorlar. “Ne var, Ne oluyor ? ” diyorum.
O anda kuşlar bölük bölük; “ Geliyor ” diye bağırı-
yor, “ Kim geliyor ? ” diyorum. Sudaki balıklar dahi “
Geliyor ” diye feryat ediyor.
Genişçe bir köprü var. Köprünün üzeri çamur kaplı.
Çamur, kendi kendini “Geliyor” diye temizliyor.
Havadaki tozlar dahi, kendi kendini “Geliyor” diye
temizliyor.
Diyorum ki “ kim “ geliyor?
Bütün insanlar hep bir ağızdan; “ Pir Sultan Hz
Galibi geliyor ”. diyorlar.
Ahmet TUNCA
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ GALÎBİLİK ”
“ Vekaletleri Pirimiz Efendimiz Hacı Galip Hasan
Efendi diye alacaksınız...”
Efendim manamda bir evde toplanmıştık. Siz bana
dönerek, “Vekaletleri Pirimiz Efendimiz Hacı Galip
Hasan Efendi diye alacaksınız.” dediniz.
Ben de hemen elinizi öptüm. Efendim, Süreyya
Efendi söylemişti. “ Haberim var ” dedim. Tekrar bana
dönerek “Zikir yaptır” dediniz. Ben tekrar elinizi öp-
tüm.
“ Emredersiniz Efendim ” dedim. Siz o sırada der-
vişlerin ayakkabılarını düzeltiyordunuz, pardösülerini
tutuyordunuz.
Yüksel Karabayır
166 22 Aralık 1999

Efendim, Konya’ya gelmişsiniz. Arkadaşlarım te-


laş içindeler, nerede ağırlayalım diye. Benim de içim-
den gelen; evimde köy evleri gibi ahşap, kerpiç bir
evim var. Ben ikram etsem acaba ayıp mı olur düşün-
cesi içindeyim. Arkadaşlarımın evleri benimkinden iyi.
Arkadaşlarla hep bir sesle bize gidelim dedik.
Efendim siz de deve kıssasını anlattınız. Benim
tek odama misafir oldunuz. İçimden; “Hay Allah şu
Efendinin gönlüne bak, şu acizane kötü odama geldi.
Peygamber ahlakı var ” dedim. Vakit yatma saati imiş.
Yatağınızı pencereden rüzgar gelmesin diye kuytu bir
yere yaptım ve başınız kıbleye geldi.
Sabah olmuş, benim köyüme gezmeye götürüyorum.
Siz Köyde yıkık evleri görünce dediniz ki, “ Konya’ya bu
kadar yakın olmasına rağmen bu köy beddua almış.”
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Geri dönelim Efendim dediğimde, “ Hayır daha vazife


bitmedi, diğer köylere gideceğiz ” dediniz. Ben de yalar
taşlı dik rampalar olduğundan içimden size kıyamıyo-
rum. Efendim, ikimiz yaya yola düştük.
Elinizde baston yolda giderken 3 kişi oluverdik. O
da Ebubekir Sıddık efendimiz imiş. Bilmediğimiz bir
köyün girişinde, uzun boylu bir adam heybeyi sırtına
almış gidiyor. Siz dediniz ki “ Oğlum geri dön, nasiha-
timiz var köy meydanında.” O’da “ duymadık “, dedi. “
Oğlum tellal çağırttık duymadın mı ? ” dediniz.
İtiraz ve karşılık vermeye kalkıştı. Ebubekir Sıddık
(r.a) eli bomboştu, elini yukarıdan aşağıya salladı. Kılıç
gibi, yay gibi indi ve adamın sağ elinin bileği kesilip,
yere düştü ve yolumuza devam ettik. Köy meydanına
vardığımızda kalabalık bizi bekliyormuş. O anda sima-
nız ve giysiniz değişmiş, çizgili siyah elbise, normal boy- 167
da, etine dolgun, saçlarınız zümrüt gibi, Siyah bıyıkla-
rınız kalın, her tarafınız pırıl pırıl, yaşınız 40-50 arası.
“Peygamberimiz sıfatıyla halkın ortasına geçtiniz.”
Yanınızda ben, Ebubekir (r.a) Nurettin Tarifçi oluyo-
ruz. Sözlerinize şöyle başladınız: “ “La İlahe İllallah
Muhammed’ür Resülullah” dediniz ve açıklamasına
başladınız. Siz konuşurken gürültü ve itiraz sesleri baş-
ladı. Ben de “ Susun, itiraz etmeyin sakın, o konuşan
ahir zaman Peygamberidir, son Peygamberdir. Ne söy-
ler ise doğru söyler. Ona vahiy ile gelir. Allah bildirir, o
konuşur, “ susun.” diye bağırıyorum.Vaazınız bitti, geri
döndük.
Dediniz ki, “bu köyün inançları zayıf. Kolu kesik
adam “ Aman Efendim ” dedi, elini öptü. Sizde onu
affettiniz. O anda uyandım.
Mevlüt Özçelik
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ BAĞLILIK HZ. GALİP EFENDİ ”

Muhterem Efendim,

Manamda uzayda bulunuyorsunuz. Dünya’ya çok


büyük bir felaket gelecekmiş. Uzaydan saldırılar baş-
lamış bile. Uçaklar, bombalar, füzeler harekete geçiyor,
ama atmosferde parçalanıp dünyaya iniş yapamıyorlar.
Başarabilseler dünyayı alt üst edecekler ve buna karar-
lılar.

Bu arada üç Veliullah ne yapacağız diye çareler ara-


maktalar, ama çaresiz kalıyorlar, “ Bu felaketi ancak ve
ancak Hacı Galip Efendi durdurur ” diyorlar.

Size bildirmeye geliyorlar, size gelindiği zaman siz


168 zaten bu felaketten haberdar olduğunuz için, bilgisa-
yarınızın başında internet aracılığıyla çeşitli formüller
uygulamaktasınız. O kadar çalışıyorsunuz ki hepsi hay-
rette kalıyorlar.

O saldırıların atmosferde parçalanmalarının hikme-


tini ve sizin çalışmalarınızın gayreti ile dünyaya zarar
vermediğini anlayarak şükür ediyorlar.
Ulvi Paksoy
15 Mart 1999
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ ŞEYHİNİZ GALİP EFENDİ


SURE-İ NUR-U MUHAMMED’ DİR ”

Efendim,
Muharrem ayının 10 u akşamı Camii’de zikir hala-
kasında Efendimle zikir etmenin ne kadar güzel oldu-
ğunu düşünüyordum, bir an öyle oldu ki utandım zikir
her şekilde güzeldir, Efendim olmayınca Hz. Allah’ın
zikri güzel olmaz mı? diye, düşündüklerimden dolayı
tövbe ediyor, özür diliyordum. Hz. Allah’dan, iç alemi-
me bir duygu sardı, şöyle deniyordu;
“ Şeyhiniz Galip Efendi Hz. Sure-i Nur-u Muhammed’
dir. Bu sure başlı başına bir cüzdür. Sizler de bu surele-
rin ayetlerisiniz, şunu iyi bilin ki; Surenin dışında bir
170 ayet mana ifade etmez, ayetin bir mana ifade etmesi su-
renin içindeki cüzde bulunmasıdır.”
O anda sanki ben surenin dışında kalan bir ayetmi-
şim gibi korkuya kapılıyorum, Ya Rabbi acaba ben nere-
deyim diyorum, korkarak...
Diyorlar ki ; “ Senin korkmana gerek yok, sen sure-
nin başındaki değişmeyen ayetlerdensin.” İçimi bir hoş-
luk sarıyor, hamd ve şükür ederek, seviniyorum.
Efendim, Sabah ezanına yakın bunu yazarken şöy-
le dediler: “ Yaratılışın sırrı sebebi, indirilen bütün
kitaplardaki surelerin inzal sebebi, gönderilen bü-
tün Peygamberlerin en büyük vazifesi, “ Sureyi Nuru
Muhammed’ de dir .”
Sedat Çelikkanat
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ BERAAT ”
“ Ya Rabbi, beratımı ver, buradan elimizi boş gön-
derme, sen her şeye kadirsin...”
“ Ya Rabbi hani beratım diyorum. İşte karşında, se-
nin beratın Şeyhindir...”
Beraat kandili, Camii’de halaka kuruldu, Efendim
zikir yaptırıyordu. Gözlerim kapalı Hz. Allah’a yalvarı-
yorum ;
“ Ya Rabbi, beratımı ver, buradan elimizi boş gön-
derme, sen her şeye kadirsin.”
Şöyle hitap edildi;” Aç gözünü, beraatını verdik, işte
karşında beraatın “
Büyük bir heyecanla gözlerimi açtım, Efendim kar-
şımda duruyordu, ben sağa sola bakıyordum, acaba ne-
171
rede asılı duruyor? diye, ama ne yazılı ne de asılı bir şey
yoktu ortada, üzülüyorum ve ;
“ Ya Rabbi hani beratım ” diyorum. “ İşte karşında,
senin beraatın Şeyhin’dir.” Bakıyorum, Efendim tam
karşımda, içimi tarifsiz mutluluk, huzur ve sevinç kap-
lıyor, Allah’a şükrediyorum. Dervişin beraatı Şeyhi’dir.
Sedat Çelikkanat
Kasım 1999, Beraat Kandili
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ HZ. GALİP EFENDİ ”


Pirimiz Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretleri, Hacı
Süreyya Efendiye selam söyle, O’na derece verdik, dedi.
Ben de Efendim, O’nun derecesi var, Efendimin ha-
lifesi, “ Efendim bilir “, dedim.
Oğlum ben Seyyid Abdülkadir Geylani’yim.
“Efendinle toplantıdan çıktım” , dedi.
Ben; “ Efendimin derecesi ne ? ” diye sorunca, Seyyid
Abdülkadir Geylani;
“ Derecesini Efendin söyleyecek. ” Ahmet Akça;
“çok görkemli Hatmi Rufai hazırlatsın ve hizmet etsin,
Efendinizi davet edin. ” dedi.
Ben; “ Efendim gelemez Antalya’da istirahat edi-
yor”, dedim.
172
Oğlum, ben Abdülkadir Geylani’yim. Efendinin ha-
beri var, uçakla gelir. Ayrıca derecesini Hatmi Rufai’den
sonra açıklayacak, dedi.
Efendim, ben sizi görmek istiyorum, dedim.
Biz Camii’de zikirde birinci halakada olacağız, ora-
da görürsün.
Efendim siz halakada rahatsız olursunuz, diyorum.
Hacı Süreyya gelerek, “ bizim tarif ettiğimiz gibi zikir
yapılıyor ”, dedi.
Ben tekrar devreye giriyorum. Oğlum sana can-
lı olarak şeklini göstereceğiz. Yemekhaneye iniyoruz.
Caminin altında Hasan Akça, tam kalabalığın ortasın-
da, edepli bir şekilde Efendisini seyredip, hizmet bek-
liyor. Ahmet Akça yemekhane servis kapısında edeple
bekliyor.
Camiye döndük. 12 Kasım 1995 Pazar günü Hacı
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Süreyya efendi bana gösterildiği gibi zikir yaptır-


dı. Efendinin oturduğu yerin sol tarafında Pirimiz
Abdülkadir Geylani oturuyordu. Efendimin oturduğu
gibi oturuyordu.
Süreyya efendi’ye söyle, “ Efendiyi üzmesinler, o bi-
lir “, dedi.
Mehmet Varan
12 Aralık 1995

“ŞEYH SADİ ŞİRAZİ HAZRETLERİ’ NİN SİZE


SELAMI VAR.”
Efendim,
Manamda Cuma namazı sonrası Tevhid Camii’nde
siz cemaate sohbet ediyordunuz. Derviş arkadaşlardan 173
Ender efendi yanınıza gelerek elinizi öptü;
“ Efendim bir manam var ” dedi. Siz de “ buyurun
anlatın ” dediniz.
Şöyle devam etti; “Efendim Şeyh Sadi Şirazi
Hazretleri’ nin size selamı var. Galip Efendi’yi çok sevi-
yorum, Galip efendi ile ikimizin mizacı aynı, gerçekleri
çekinmeden halka anlatıyor.”dedi. ve siz Ender efendi-
ye manayı üç defa anlattırdınız ve şöyle dediniz; “ İşte
yavrum Fakir buyum ” dediniz. Bizler duygulandık ağ-
lamaya başladık.
Siz de ağlayarak bize seslendiniz; “ Yavrum ağlama-
yın Fakir sizin ağlamanıza dayanamıyorum ” dediniz.
En derin saygı ve sevgilerimle ellerinizden öperim...
Sadık Güngör
22 Ekim 1997
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ EHLİNE İTİMAT... YÜZME OKULU ”


“ Burada Galip Efendi’nin dervişlerine sorgu, sual
de yoktur...”
“ Keşke bizde Dünyada iken Galip Efendi!nin Dervişi
olsaydık da azap görmeseydik...”
“ Galip Efendi buranın sorumlusudur, şu anda
Peygamber Efendimizle beraberler...”
Efendim,
Manamda bir cenazeyi defnetmek için köye gidiyo-
ruz, definden sonra hep beraber araba ile mezarlığın
içinden geçerek ilerliyoruz, derken oturduğum koltukla
beraber kazılmış boş bir mezar çukuruna düşüyorum,
imdat isteyerek bağırdığım halde kimse duymuyor, bir-
den mezarın üzeri kapanıyor, üstüme topraklar yığılı-
174 yor, bir yere kımıldayamıyorum;
Eyvah! Ben öldüm galiba? diyorum. “ Sipariş olarak
yaptığım koltuklarda yarım kaldı, borçlarımda duruyor,
ben ne yaparım. Galip Efendi’nin de haberi yok, nasıl ha-
ber vereceğim, işte şimdi yandım.” diye düşünürken yan
mezarlardan korkunç çığlıklar duyuyorum. Kabirlerden
gök gürler gibi çatırtılar geliyor. “Aman Allah’ım! Bu ne
korkunç şey” diyorum. Acı acı bağırıyorlar. Sonra yan
mezardan bana; Sen yeni geldin galiba? Dünyada iken
ne yapardın? diye soruluyor. Bende; “ Koltukçuluk ya-
pardım ”, diyorum. Yok yok, bir yere bağlı miydin diye
soruyorum, diyor. Bende; Galip Efendinin dervişiyim,
diyorum. O da; “ Sen yalan söylüyorsun! Hacı Galip
Efendinin dervişi olsaydın seni böyle mi karşılarlardı ?”
Buraya yatırmadan seni alıp götürürler, iyi ağırlarlar-
dı,” dedi. “ Nasıl olur ? Ben Galip Efendinin dervişiyim,
bu işte bir gariplik var, herhalde ben ölmedim”, diye
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

düşünüyorum. Buradakiler; “ Galip Efendi’nin derviş-


lerini nasıl biliyorlar ? ” diyorum.
“Burada Galip Efendinin dervişlerine sorgu, sual
de yoktur,” diyorlar. Ellerinde listeler var. Listede ismi
olanları hemen alıp götürüyorlar. Seninde listede ismin
olsaydı, çoktan alıp götürürlerdi. “ Keşke bizde Dünyada
iken Galip Efendi’nin Dervişi olsaydık da azap görme-
seydik.” diyorlar.
Bu arada bulunduğum mezar çatırdamaya başlıyor.
Mezarım, bir daralıp , bir genişliyor. Çok korkmaya baş-
lıyorum, ne yapacağımı şaşırıp beklerken, birden kendi-
me gelip; “ Efendim Yardım Et ! ” diyebiliyorum.
Korkum gidip, cesaretim yerine geliyor. Ve başlıyo-
rum ZİKİR yapmaya. “ Artık hiçbir şeyden korkmuyo-
rum nasıl olsa Galip Efendi’nin haberi olur, bana yar-
175
dım eder ” diyorum. Derken , yanıma, ellerinde koca
bir liste ile, yüzlerini göremediğim kişiler geliyor ve
soru sormaya başlıyorlar; Dünyada iken ne yapardın,
diyorlar.
Bende; “ Ben Galip Efendinin dervişiydim. Efendim
olmadan sorulara cevap veremeyeceğim “, diyorum.
Senin adın ne? diyorlar.
Bende; “ Cemil “, diyorum. Gelenler ellerindeki lis-
telere bakıyorlar ve;
Senin ismin listede yok! Galip Efendinin bütün der-
vişlerinin listede ismi var, senin isminde olsa idi, değil
burada durdurmak, seni en güzel şekilde karşılar, en
güzel yerlerde rahat ettirirdik, diyorlar.
Bende; “Galip Efendiye beni götürün, şayet tanımaz,
bu benim evladım demez ise, o zaman bana istediğinizi
yapın”, diyorum.
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Onlarda bana; Galip Efendi buranın sorumlusudur.


Şu anda Peygamber Efendimizle beraberler, gel beraber
yanlarına gidelim, diyorlar. Kollarımdan tutup götürü-
yorlar. Karşı taraflarda altlarında alevler yanan, üstün-
de kıl gibi ince bir ipin üzerinde, sanki geniş bir yolmuş
gibi, bizim dervişan ZİKİR yaparak rahat rahat geçi-
yorlardı, üstelik yanyana idiler. Biz dahi oradan geç-
tik. Karşıda kocaman, uçsuz bucaksız bir deniz, ufuk-
ta ada gibi bir yerde, bir ağacın gölgesinde Peygamber
Efendimizle, Galip Efendi oturuyorlardı. Bize doğru
baktıklarında Galip Efendi beni tanıyarak;
Oğlum Cemil “ buraya gel “, diyor. Kollarımdan tu-
tanlar beni hemen bırakıyorlar ve özür dileyip gidiyorlar.
Galip Efendi karşıdan;Evladım, yüzme biliyor mu-
sun? diyor.
176
Bende; “ Hayır Efendim, bilmiyorum, diye cevap ve-
riyorum”.
Efendim; “ Olsun, sen denize atla, bize doğru gel-
meye çalış, bir şey olursa ben seni kurtarırım” diyor.
Ben; “ Tamam Efendim ”, deyip, denize hemen atlı-
yorum. Bir iki kulaç atıyorum fakat fazla yüzemiyorum.
Ağzıma burnuma sular girmeye başlıyor, çırpına çırpına
suyun dibinde boğulurken, Efendim yüzerek beni su-
yun üzerine çıkartıp kurtarıyor.
Bana; “ Bak oğlum, sakin ol paniğe kapılma, rahat
nefes al ver, dediklerimi yap birşey olmaz ”, diyor.
Ben; “ Tamam Efendim, yapacağım ”, diyorum.
Efendim bana “Kendini suyun üstüne bırak heyecan-
lanmadan kendini suya teslim et. Ölü gibi ol! Su seni
altına çekmez, üstünde tutar, sana bir şey yapmaz.” Ben
karşıya Peygamber Efendimizin yanına dönüyorum, sen
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

dediklerimi harfiyen yap, yine bir şey olursa, hemen ya-


nına gelirim. Oğlum; ben bu işin ehliyim, ehline itimat
et ! Sana hiçbir şey olmaz, diyor.
Bende; Efendim, siz yanımda olduktan sonra hiç
korkmam, ne derseniz yaparım, diyorum. Efendim kar-
şıya geçtikten sonra, buyurduğu gibi rahat bir şekilde
kulaç ata ata huzurlarına vasıl oluyorum.
Peygamber Efendimiz bana; “ Aferin Evladım “, di-
yor. Çok yalpaladın, şaşırdın, paniğe kapıldın ama işi
bilen, ehline güvendiğin için, dediklerini yaptığın için,
rahatça geldin. Galip Efendi, senelerce bizim okulda
okudu, yüzme dersleri gördü, yıllarını verdi, çok iyi yüz-
me öğrendi, şimdi Galip Efendi’den başka yüzme bi-
len yok! Bizden de “ yüzme öğretebilir, yüzme hocalığı
yapabilir ” diploması aldı. Bu Diplomayı başka kimse
alamadı. Burada yüzmeyi “ Tek Galip Efendi öğretir ”. 177
Burada tek yetkili O’dur. Defalarca söylüyoruz, yine an-
lamıyorlar. Bakın, birileri çıkmış “Ben yüzme hocasıyım,
diplomam var” deyip, insanları kandırıyorlar. Onlar ne
bizim okulda okudu, ne yüzme öğrendi, ne de diplo-
ma aldı. Onlar hiçbir şey bilmiyorlar, bakın karşı sahile,
giydikleri şortlarıyla , yüzme hocasıyız diye yüzme bil-
medikleri halde insanlara yüzme öğretmeye kalkıyorlar.
Denize atlayın, karşıya, Peygamber Efendimizin ya-
nına yüzmeyi öğreterek götüreyim, diye kandırıyorlar.
Onların yüzmeyi bildiğini sanan insanlar, denize atlı-
yor, yüzme bilmedikleri için denizde boğulup gidiyor-
lar. Ardında yüzme hocasıyım diyen insanlar, boğulan
insanları kurtarmak için suya atlıyor, yüzme bilmedikle-
rinden birbirlerine sarılıp boğuluyorlar.
Peygamber Efendimiz;
“ Galip, bunlar boğuluyor, bunları da kurtar “, diyor.
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Galip Efendi suya bir dalıyor, boğulmakta olanları anın-


da çıkartıyor ve suya girdikleri sahile bırakıyor. Efendim
derhal yanımıza geri dönüyor.
Peygamber Efendimiz;
“ Bak Galip yüzmesini biliyorum, diplomam var di-
yen ukala insanlar, yüzme bilmedikleri halde onlara
inanan yüzmeyi bilmeyen insanlarında boğulmasına se-
bep oluyor”.
Peygamber Efendimiz;
Be insan yüzmesini bilmediğin halde, niye biliyorum
diye çıkıyorsun, işi ehline bıraksan olmaz mı ? Bak gene
sizi Galip kurtardı. Kanmayın bu insanlara, bakın Galip
kendi yüzmesini bilmeyen öğrencisini nasıl saniyesinde
kurtarıverdi, nasıl öğretti ve yanımıza kadar yüzerek ge-
178 lebildi. İşi ehline bırakacaksın.
Biz defalarca söylüyoruz, işte örneklerini görüyorsu-
nuz, tek diplomalı yüzme hocası Galip Efendidir. Onun
kendine ait yüzme okulu var ve herkese öğretiyor.
“ Kanmayın bu insanlara ”, diyor.
Ayrıca tahterevalli gibi, insanların üzerine çıkıp, bir
ucuna bastıkları bir şeyin başında da Galip Efendi var.
İnsanlar o şeyin bir ucuna basınca, bazısı aşağı uçuruma
düşecek duruma geliyor, bu sırada Galip Efendi o şeyin
öbür ucuna bastırarak , düşmelerine engel oluyor. Beni
de aynı şekilde kurtarıyor.
Bazı kimselerde oraya basınca, aşağı ineceğine bas-
tıkları yer, hiç müdahaleye gerek kalmadan yukarı kal-
kıyor. O insanların hiç telaşa kapıldıkları da yok. Aşağı
düşecek olanları da Galip Efendi müdahale ederek dü-
şürmüyor.
Cemil Yüksel
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ ÜNİVERSİTE ”
Her tarafta bildiri dağıtılıyordu. “ Galip Hasan
Kuşçuoğlu ÜNİVERSİTE kurdu ” diye. Bende oraya
gitmek için Kavaklar’da durdum. Arabalar hep dolu gi-
diyordu. Ben de koşarak Gazi’ye gittim. Dergahın kapı-
sında “ Galip Hasan Kuşçuoğlu ÜNİVERSİTESİ ” diye
yazıyordu.
İçeriye bir girdim, Cami öyle büyük ki, tüm Gazi’yi
ve Karapürçek’i içine almış. Her taraf bembeyaz ve tık-
lım tıklım dolu. İçeride Abdülkadir Geylani Hazretleri
de var. Pir efendimizi göreyim diye yakına geldim,
Pirimiz aynı Galip Efendimize benziyor, tıpatıp aynı.
Arkadaşlara sordum, “ hani Pir Efendimiz ” diye, “ işte
bu “ dediler. Nasıl olur, bu Galip Efendimiz dedim, yani
tıpatıp benziyor. Abdülkadir Geylani Hazretleri, ön ha-
180
lakaya vazifeliler çıksın dedi, hepsi çıktı. Rufai Hazretleri
de yanındaydı. Halaka kuruldu. Pir Efendimizin sağ
yanı bir kişilik boştu. Pir efendimiz sohbete başladı;
“Galip Efendi bizim okuldan mezun oldu. Yani bizim
öğrencimizdi, bütün diplomaları aldı, bütün imtihanla-
rı kasıp kavurdu, KENDİ ADINA ÜNİVERSİTE kurma
hakkını aldı. Ben böyle zamanda böyle başarılı öğrenci
görmedim, onunla gurur duyuyorum, ARTIK KENDİ
ADINA HER ŞEYİ YAPABİLİR, zaten her şeye müh-
rünü bastı, O’NUN İZİNDEN SAKIN AYRILMAYIN,
dediğini yaparsanız dünya ve ahirette hiçbir zarar gör-
mezsiniz, O’na kefilim” dedi.
Halakadakiler başlarını “ Evet “ diye salladılar. Sonra
Pir Efendimiz Galip Efendi işte gümbür gümbür geliyor
diye herkes ayağa kalktı. Abdulkadir Geylani Hazretleri
de kalktı. Herkes zikire başladı. Galip Efendi öyle hey-
betli geliyordu ki, bastığı yerden “Güm güm“ diye ses
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

geliyordu. Hz. Pir Abdulkadir Geylani işte gurur duy-


duğum, çok sevdiğim öğrencim Hacı Galip Hasan
Kuşçuoğlu, Pirimiz sayısını bilemediğim kadar Galip
Efendiye hasretle sarıldı.
Hepsinin sevinçten gözlerinden yaşlar aktı ve dedi
ki, “ Bu yiğit evladımız artık dünyayı ayağa kaldıracak
kadar güçlü ve bizde her zaman arkasındayız, her türlü
yardımı da yaparız.”
Sonra Galip Efendi’ye, “ sen çık kürsüye sohbet et ”
dedi. Galip Efendimiz öyle bir yere çıktı ki, gökyüzünde
kürsüde oturuyor, oradan konuşuyor.
Kürsünün tutunacak bir yeri yok, havada, hayret et-
tim. Yanında torunu da vardı. Efendimiz bana “ oğlum
buraya gel “ dedi, şaşırdım. Ben oraya nasıl çıkarım,
merdiven hiçbir şey yok, çıkamazdım.
181
Efendim elini uzattı, beni yanına aldı, “Oğlum misa-
firlerimize yiyecek ikram et ” dedi. Ben de, “ Efendim
ben yiyeceği nereden bulayım” dedim, Efendimiz per-
deyi bir açtı, ne göreyim, her taraf bahçe kasalarının
içinde meyveler hazırlanmış, bana “seni Galip Efendi mi
gönderdi ? ” dediler. Ben de “ Evet ” dedim. Torunuyla
meyveleri getirip dağıttık. Meyveleri biz getirdik, hiç
görmediğimiz kişiler dağıttı.
Cemil Yüksel
03 Ağustos 1995
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ NUR-U MUHAMMED-İ ”
“ La İlahe İllallah, Nur-u Muhammedi’nin zuhuru-
nun tezahürüdür...”
“ Nur-u Muhammedi yaratılmasaydı ne La İlahe
İllallah, ne esmalar, ne de başka bir şey tezahür eder-
di...”
Efendim,
Perşembe akşamı zikirde arkadaşlar dört kitabın
manası, “La İlahe İllallah” diye ilahi okuyorlardı. Ben
de bu sözleri düşünüp çok duygulandım. O anda şöyle
dendi;
“ Yanlış! Yalnız dört kitabın değil; görünen, gö-
rünmeyen, bilinen, bilinmeyen zerrelerin, varlıkların,
alemlerin, esmaların, ibadetlerin ve yaratılışın manası
182 LA İLAHE İLLALLAH’dır.”
“ Bütün bunlar ise; NUR-U MUHAMMEDİ’NİN
zuhurunun tezahürüdür. Nur-u Muhammedi yaratıl-
masaydı ne La İlahe İllallah, ne esmalar, ne de başka
bir şey tezahür ederdi. Her şeyin manası LA İLAHE
İLLALLAH’ dır. LA İLAHE İLLALLAH da NUR- U
MUHAMMEDİ’ nin zuhurunun tezahürüdür.”
Sedat Çelikkanat

“ İLAH-İ VUSLAT ”
Siz Ankara’nın ortasında kapıcıların ekmek taşıdık-
ları sepet gibi bir sepetin içine girmiş, halka sesleniyor-
sunuz. “ Ey kardeşlerim, kurtuluşa 3 gün kaldı, buyurun
gelin Hidayete erin. Şu sepetin içine sîzlerde girin” di-
yorsunuz. Bir kısmı giriyor, bir kısmı da bu adam deli,
söylediği sözlere bakın. O küçük sepet kimi kurtarır,
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

kimi alır. Sepetin içine girenler ise, girer girmez kay-


boluyordu. Ve üçüncü günün sonunda, yerden sular
kaynayarak yükseliyor. İnsanlar korku ile sağa sola ka-
çışıyorlar. Siz ağlayarak Mevlaya yalvarıyorsunuz. “ Ya
Rabbi onları da kurtar ” diye.
Sular yükselirken sepet birden büyüyerek gemi
halini alıyor ve sularla birlikte gökyüzünde Beyt-
ül Mamur’un karşısında karaya oturuyor. Kapısında
Peygamber Efendimiz (s.av) ve Pir Efendilerimiz karşı-
lıyorlar. Siz inip onlarla sarılıp kucaklaşıp öpüşüyorsu-
nuz. Peygamber Efendimiz, herkesi Beyt-ül Mamur’un
içine davet ediyor. Size dönerek, hutbeye çıkmanızı söy-
lüyor. Siz de hutbeye çıkarak, üç kere Kelimeyi Tevhidi
adeta gürleyerek söylüyorsunuz. Siz indikten sonra
Hutbeye Peygamber Efendimiz (s.a.v) çıkıyor. O’da üç
kere Kelimeyi Tevhidi okuyup, ardından şunları söylü- 183
yor: “ Hasret gününe Hoş geldiniz, Kurtuluşa Hoş gel-
diniz, artık o büyük hasret bitmiştir. İstediğiniz yerlere
dağılabilirsiniz. ” Herkes mutluluk içerisinde dağıldılar.
Ama ortada hiç kıpırdamayan kişiler vardı.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) onlara : “ Siz neden da-
ğılmıyorsunuz ? ” diye sordu. Onlar da, “Ya Resulallah,
bizim hasretimiz bitmedi ki, bizim hasretimiz seni beni
her şeyi yaratan, Mevla’mızadır. Biz ona varmayınca has-
retimiz bitmez.” Bunun üzerine Peygamber Efendimiz
(s.a.v) Size dönerek: “ Ya Galip Efendi, gemiyi hazırla
gidiyoruz.” Gemiye binildi, hızla bir ışık kütlesinin içine
girildi. Öyle bir ışıktı ki orada gözler hiçbir şey görmez
olmuştu.
Atilla Halezeroğlu
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ ŞEYH’İ RABITA”
Efendim ,
Alanya’dan Antalya’ya geliyordum. Görevim matba-
alara kağıt götürmek. Alanya’nın takriben 30 km çıkışın
da Avsallar beldesinde tahminen 200-300 metre yokuş
var. Sağdan giden kamyonu geçmek için 130-140 gibi
fazla suratle geçmeye çalışırken sütre arkasından bir
kamyon çıktı, geçişim zaten hatalıydı. Çünkü üç araba-
nın yola sığması imkansızdı, yol dardı, o anda Rabbımın
lutfu ihsanı ile mensup olduğum Şeyhimi gayri ihtiyari
Rabıta ettim. Rabbımın İhsanı ile soldan gelen arabanın
geri, geri çekildiğini gördüm, ezilmekten kurtuldum.
Nabi Yılmazer
Neden Şeyhimi Rabıta ettim.?
184 Derviş olmadan evvel, Geylani hazretlerine karşı çok
büyük bir hayranlık duyardım. Bütün düşüncelerim,
zevkim O, Gavsul Azamin Şahsiyetinde toplanmıştı. Bir
manamda Gavsul azam beni ufak bir parça olarak bila-
hire Şeyhim olan Galip Efendinin dizinin dibine bırak-
tı. Yerimin burası olduğunu kastetti. Onun için dervişin
mensup olduğu şeyhinden başka bir yere rabıta edeme-
yeceğini iyi anladım.
Söylediler ki “RABITA, DERVİŞE ALLAH’A
MÜRACAAT İÇİN EN BÜYÜK İLTİCA...”
Nabi Yılmazer

Güç ve Kuvvet Hz. ALLAH’A mahsus olup, kula ya-


raşan sebebine tevessül etmektir. Hazret-i ALLAH’TAN
BAŞKA İLAH YOKTUR. İslam ve İman budur...
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“AŞIKLARIN AŞKINA HU”


Muhterem Efendim,
Manamda bir odanın kapısından içeri giriyorum,
odanın kapısı yoktu, içerde siz vardınız dervişlerle bir-
likte. Küçük bir halaka kurmuş sohbet ediyordunuz.
Size doğru baktım, hal lisanı ile ; “girebilir miyim?”
diye izin istedim, sizde bana hal lisanı ile “ girebileceği-
mi “ söylediniz , halakaya oturdum.
Halakanın ortasında gür bir sesle; “Aşıkların Aşkına
Hu ” dediniz. Önce bir şimşek çaktı sonra gürleme oldu,
sizin yüz hattınız çok aydınlık bir ışık topu halinde, yer-
den yükseklikte, geniş bir civarda tecelli etti. Ben gözle-
rimi var gücümle açtım, bakarken fazla dayanamadım,
kapalı gözlerimi açamıyordum, yinede o halde görmeye
başladım. 185
Bu hadisenin sonunda ; “ Tekrar aynısını yaşasam
da çıplak gözle baksam” diye gönlümden geçirdim. Siz
benim kalbimi okuyarak, tekrar aynı şekilde “Aşıkların
Aşkına Hu ” dediniz, Aynı şekilde “ Hûda’nın ayna-
sında nuru görüldü” yine gözlerim aciz kaldı, kapan-
dı. Rabbim başka bir gözle gösterdi ve duygulanıp,” Ya
Rabbi sana hamd olsun “ dedim.
“ Müsavidir seni görmek, yüce sultanı görmekle ”
“ Yüzün Hûda’nın aynasıdır, Ya Allah’ın Evliyası,
Efendim...”
Mustafa Avşar
Antalya
01 Ağustos 1999
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ VAZİFE KENDİ KENDİNE VERİLMEZ EFENDİ..”


Efendim,
Manamda siz her zaman ki heybetinizle içinde bu-
lunduğunuz dükkanı andıran mekanda, yüksek bir yer-
de oturuyordunuz. Karşınızda siyah kıyafetli sakalsız
ve bıyıksız bir şahıs yerde oturuyordu. Sizden bana ve
çevrenize ilahi bir hava dağılırken, karşınızdaki siyahla-
ra bürünmüş kişiden tam anlamıyla mürailik, çirkinlik
seziliyordu.
Siz gayet rahat bir duruş ve hicivli konuşmalarınızla
karşınızda ki kişinin gerçek yüzünü ortaya çıkarmaya
çalışıyordunuz. Aranızda şöyle bir diyalog geçti.
“ Siz, Demek manevi vazife aldığınızı söylüyorsunuz
öyle mi..”
186 O kişi de “ Evet vazife aldım.” Diyor.
“ Vazifeyi nasıl aldınız.” diye sordunuz.
O da “ Çok çalıştım birazda buraya layık olduğuma
kendim karar verdim..” deyince,
Siz sesinizi sertleştirerek “ VAZİFE KENDİ KENDİNE
VERİLMEZ EFENDİ..” dediniz ve ayağa kalkarak ka-
pıya yöneldiniz. Kapıya kadar beraber geldik. Size çok
yakın olduğum için tarifi imkansız, bir sevinç ve güven
hissi her tarafı mı sarmıştı.
Hürmetle elinizi öpmek istediğimde siz tatlı bir dille
“ burada el öpmekle olmaz.” deyip elinizi öptürdünüz
ve lisanı halle Antalya’ya çağırdınız.
Ben de “ Efendim bugün kafileye ismimi yazdır-
dım..” İnşaallah pazar günü evinizde ziyaret edip elinizi
öpeceğim dedim.
Mikail Günay
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ ALLAH’IN ( C.C. ) RIZASI HERŞEYİN ÜZERİNDE


BİR HALDİR..”
Efendim, Manamda evimize gelmiştiniz. Elinizde
bastonunuz da vardı. Oturdunuz, ben
“ Efendim, bütün yer ve göklerin tasarrufuna sahip-
siniz ne büyük şeref. ” diyorum.
Siz de bana “ Allah’ ın (c.c) rızası her şeyin üzerinde
bir haldir..” Bunu sen de tadacaksın.
Arif Tarifçi
“SENİ SEVMEK NE DEMEK SEN KAÇ, BEN
SENİ O SENİN MOBİLYA DÜKKANINA KADAR
KOVALARIM..”
Efendim,
187
Manamda bir odaya giriyorum. Sağımda siz bir di-
van üzerinde yetmiş yaşlarındaki halinizle gülümseye-
rek oturuyorsunuz.
Gülüşerek öyle sarıldık ki, sanki aynı yaşıt iki arkadaş
gibi., fakat bu durumdan, o benim büyüğüm ve Şeyhim
diyerek, için için utanıyorum iki bacağını bağdaş kurar
gibi kıvırıyorum ve “ Hani sen Şeyhinin bacaklarını kı-
vırıp seni sevmek ne demek yerim seni çıtır, çıtır demiş-
sin ya., işte bende sana diyorum ki “ SENİ SEVMEK NE
DEMEK, SEN KAÇ, BEN SENİ O SENİN MOBİLYA
DÜKKANINA KADAR KOVALARIM..” diyorum gülü-
şüyoruz.
O ara Hacı Anne bir tepsi ile yemek getirdi.. Efendim
o ara siz daha yaşlı bir hal aldınız., yemeğinizi yediri-
yorum, üşüyor gibi oluyorsunuz ve ben montumu sizin
sırtınıza örtüyorum.
Arif Tarifci
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ HZ. PİR SEYYİD ABDÜLKADİR GEYLANİ ;”


“ SİZİN İÇİN GİDEBİLECEĞİNİZ TEK KAPI, GALİP
EFENDİ’DİR”
Efendim ; Manamda Abdülkadir Geylani Hazretleri
ile Ahmed- Er Kebir Rufa-i hazretleri geniş bir alanda
yürürlerken bizde onlara bakıyorduk. Genç bir kişi ko-
şarak Abdülkadir Geylani Hazretlerinin önüne geldi ve
eğilerek elini öptü.
Sonra Hz. Pir’den ders istedi. Abdülkadir Geylani
Hazretleri o anda, o gence bir tokat atarak, geniş alanın
ucundaki çiftlik evleri gibi görünen evleri eliyle işaret
ederek “ SİZİN İÇİN GİDEBİLECEĞİNİZ TEK KAPI,
ORASIDIR.” dedi.
Bizde o tarafa baktığımızda, o evlerin sizin olduğu-
188
nu gördük.
Bende içimden Hz. Allah’a şükrederek yanımdaki
arkadaşlarıma “ İyi ki Galip Efendiye tabii olmuşuz.”
dedim.
H. Ömer Karasu
İstanbul

Manevi tecelliyatların bazılarını anlatmakta inanan


ferdler ve toplumlar için faide mülahaza ediyorum ve
Tertib-i İlah-i VESİLEYİ anlatmakta sakınca görmüyo-
rum.
Allah’tan başka ilah yoktur başka güç kuvvette yoktur,
ŞAHADETİMİ DUYURMAK BEN ACİZİN MANEVİ
ZEVKİMDİR.
Abd-i Âciz
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ BEN SANA BAĞLI DEĞİLİM..


BEN GALİP EFENDİYE BAĞLIYIM ”
Efendim ,
Manamda caminin avlusunda bir grup insan top-
lanmış Ben onların en önündeyim. Merdivenlerde de
esmer, kıvırcık saçlı bir adam var. Siz de merdivenlerin
en üstünde bir taht da oturuyorsunuz, merdivendeki
adam, size “ Bunların hepsi bana bağlı.” deyince,
Ben “ HAYIR, BEN SANA BAĞLI DEĞİLİM.. BEN
GALİP EFENDİ HAZRETLERİ NE BAĞLIYIM..” di-
yorum sonra caminin görmediğim kapısından cübbeli,
sarıklı insanlar çıkıp, elinizi öpüyorlar. Ben de saygıyla
ellerinizden öperim...
Aysel USLU
190

“ GALİBİLER ÖN SAFTALAR ”
Efendim,
Manamda Büyük Bir Zikir Halakası kurulmuş.
Etrafımda büyük bir kalabalık ve ışık kütlesi sarılı idi.,
bir zatın yanına oturdum.
Bana “ Sen kime intisaplısın ” dedi.
“ Ben Galip Efendinin Dervişiyim. ” dedim.
O da bana “ GALİBİLER EN ÖN SAFTALAR. ”
dedi.
Ve ben en öne doğru yürüdüm.
Mustafa Huy
25.07. 2001
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

RÜYA DEĞİL
Efendim,
Evladınız Yüksel Efendi, Arefe günü akşamı, bayra-
mın 1 .günü elinizi öpmek için size gelmişti. Bende Sedat
Efendinin annesinde kalmaya gitmiştim. Bayramın 1.
günü derviş kardeşimin, üç çocuğu bize bayramlaşmaya
geliyorlar. 4.kat diye 5.kata çıkıyorlar. Kapıyı çalıyorlar.
Bir teyze çıkıyor. Çocuklar Fatma teyzeme geldik diyor-
lar.
O da Fatma Karabayırın evi bir alt katta diyor. Alt
kata iniyorlar. Bizim kapıyı çalıyorlar. Kapıya beyaz, si-
yah sakallı, cüsseli ve parmağında büyük yüzüğü olan
bir amca çıkmış, elini öpmüşler. Onlara ikişer şeker ver-
miş. Fatma teyzem nerede diye sormuşlar.
O da Fatma teyzen bugün yok demiş. Efendim ço- 191
cuklardan bir tanesi annesine “Fatma teyzeme gittik,
kapıyı çaldık sizin hocanız çıktı!. Elini öptük, bize ikişer
şeker verdi, “ İkişer düşüyor ” dedi, “ biz de ikişer al-
dık.” diyor. Efendim resminizi görünce, işte bu amcay-
dı, yüzüğü bile aynıydı dediler.
Fatma Karabayır
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ BİR DAHA SANA BİR ŞEY DENDİĞİ ZAMAN BANA


EFENDİMİN AĞZINDAN ANLATIN”
Efendim, Siz Ankara da idiniz, ben size namaz hak-
kında bazı şeyler anlatmıştım. Sizde ben yanınızdan ay-
rılırken “ Bir Daha Sana Bir Şey Dendiği Zaman, Bana
Efendimin Ağzından Anlatın.” diye söyle demiştiniz.
Aradan birkaç gün geçti. Her zaman tartıştığımız bir
adam vardı o geldi, tartışırken hakkınızda bir iki ters laf
söyledi, birden sinirlendim.
Ağzıma ne geldiyse söyledim. Ölmüşünden, yaşaya-
nına kim varsa sıraya dizdim. Tutup kolundan Dışarı
attım. Sonra yaptığımın doğruluğundan şüphem yoktu,
Ama söylediğim sözlerin, bazılarını kendime yakıştıra-
madım. İki üç gün o bazı sözler için devamlı tövbe edi-
yorum. Yalvarıyorum her seferin de affedildiğim söyle-
192
niyor. Ben de diyorum ki, olmaz Efendimin ağzından
duymalıyım, tövbe edip affedildiğimi, Oradan olmazsa
kabul etmem diyorum.
Sizin eve ziyarete geldik o gün yolda olaya şahit olan
arkadaşa eğer Efendimin ağzından tövbe edip affedil-
diğimi duymazsam çok üzülürüm dedim size geldik
oturuyoruz. O sırada on iki sene evvel Avusturya’da ka-
setinizi seyretmiş, o günden beri sizin hasretinizle yaşa-
dığını söyleyen iki adam geldi muhabbetle konuştular
sonrada ders almak istediklerini söylediler. Siz de bize
dönerek, “ Buyurun, hep beraber bir tövbe istiğfar ede-
lim.” dediniz mevzuyu bilen arkadaşın gözleri faltaşı
gibi açıldı. Siz çok gür bir sesle tövbe ettirdiniz. Kalkıp
elinizi öptüm. Üstü kapalı mevzu anlattım. “ Siz de oğ-
lum senin meselen için mi böyle bağıra, bağıra tövbe
ettik.” dediniz.
Sedat Çelikkanat
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ OĞLUM BU BENİM ÖZEL YOLUM, KORKMA


ARKAMDAN GEL.”
Efendim,
Manamda Antalya’ya sizi ziyarete geliyorum. Siz ora-
da çok yüksek bir dağın zirvesindesiniz. Dağa giden bir
yol var. Oradan yanınıza geliyorum. Siz oturmuşsunuz.
Önünüzde de ders almak isteyenler oturuyor, her ders
alacak olana şiş vurdurtup kenara oturtuyorsunuz, bana
da bekle diye işaret ediyorsunuz. Ben bekliyorum.
Ders verme bitince kalkıp yanıma geliyorsunuz.
Birde bakıyorum gençleşmiş sanki akranım gibi olmuş-
sunuz. Bir arkadaş gibi boynuma sarılıp beni devamlı
öpüyor, bir taraftan da “ Neredesin ulan pezevenk, çok
özledim.” diyorsunuz, haydi Antalya’ ya eve gidelim di-
yorsunuz. 193
Birbirimizle kucaklaşmış vaziyette dağın öbür yanı-
na gidiyoruz. Aşağı ineceğiz ama yol falan yok., tepe-
den aşağıya bir tel bağlanmış, aşağısı birkaç kilometre-
lik uçurum. O uçurumu o telden inecekmişiz, “ Haydi
çıkalım telin üstüne de aşağı eve inelim.” diyorsunuz
ben de “ Ya hu Efendim, iş çıkartma şurada yol var ya
oradan insek.” diyorum.
Siz de “ OĞLUM, BU BENİM ÖZEL YOLUM,
KORKMA ARKAMDAN GEL.” deyip telin üstüne basıp
gidiyorsunuz. Ben de çıkıyorum telin üstüne, hiç sarsıl-
madan kayıp aşağıya iniyoruz. Bayağı hoşuma gidiyor,
öyle inmek.
Sedat Çelikkanat
09.11.2000
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ İMTİHANIN BİTTİ, HAYIRLI OLSUN YAVRUM.


KAZANDINIZ”
Efendim,
14. Ocak. 2003 tarihinde hac görevimi yapmak için
önce Medine-i Münevvere’ye gittim, orada Ravza’yı
Mutahhara’ya Namaza gittim, uygun bir yer bulup otur-
dum. Kitaplıktan Kur’an-ı Kerim aldım. Rahlenin üze-
rine koyup okumaya başladım. Biraz sonra bir ağırlık,
bir uyku hali oldu, ve bir kişi geldi “ gelin, gelin yukarı-
da imtihan var, insanlar kendini aşağıya atıyorlar.” diye
yüksek sesle bağırıyordu. Çok önem vermedim.
Biraz sonra tekrar bağırmaya başladı “ Şeyhler imti-
han ediyor, insanlar kendini aşağıya atıyor.” Deyince he-
men koştum. Benim de şeyhim var, ben de atlarım diye
194 düşündüm, yukarı çıktığımda orada bulunan insanlar,
aşağıya atlayan kişiye bakıyorlardı. Aşağıya atlayan kişi,
beyaz bir elbise giyinmiş yukarı da imtihan eden kişiye,
elini sallaya sallaya gidiyordu.
İmtihan eden kişide ona el sallıyordu. İmtihan eden
kişinin benim şeyhim olup olmadığına bakmak için ona
yaklaştığım sırada elini sallayarak, bana döndü. Tam o
sırada Şeyhim Üstadım H. Galip Kuşçuoğlu olduğunu
görünce ben de atlamak için müsaade istedim.
Bana “ İmtihan bitti, hayırlı olsun yavrum. kazan-
dınız, kazandınız.” diyerek atlamama müsaade etmedi
üzülerek geri çekildiğimde rahlenin üzerindeki Kur’anı
Kerim önümde, dizlerimin üzerine oturmuş bir halde
kendimi buldum.
Yusuf Tokat
Ankara
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ ŞEYHİNİZ FARKLI KILSADA HZ. ALLAH (C.C.)


KABUL EDER İNŞAALAH”
Efendim,
Manamda camide sohbet ediyorsunuz. Daha sonra
namaz kılalım diye kalktınız ben hemen sizin arkanız-
dayım namazın bir rekatını farklı kıldık.
Herkes bu farklı rekatten dolayı bir tedirginlik ya-
şadı. Bana bakıp “ sen efendinin hemen arkasındasın,
uyarsana.” diyorlardı, ben ise bekliyordum.
Namaz sonrasında efendim gülerek “ Şeyhiniz farklı
kılsada Hz. Allah (c.c.) kabul eder inşaallah. ” diyor.
Arif Tarifci

195
“ İSLAMİYETİN NE OLDUĞUNU TÜM İNSANLIĞA
GÖSTERECEĞİM .”
Efendim,
Manamda Sizin elinizde büyük bir pala testere olu-
yor. Benim elimde de küçük bir pala testere vardı.
Siz bana hitap ederek “ Seneye, islamiyetin ne ol-
duğunu tüm insanlığa göstereceğim. Nasıl olacaksa ! ”
diyorsunuz.
Ben de “ Testere kerametiyle olacak herhalde “diye
içimden geçiriyorum.
Bayram ERSON
Kasım 2002
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ SEN HİÇ KORKMA GELENLERE BU KAĞIDI


GÖSTER TAMAM.”
Efendim,
Benim 85-90 yaşında bir annem var. Annem sizin
dervişiniz. Ama hiçbir gün doğru, dürüst vazifeyi yap-
mış değil, çünkü kendisi çok yaşlı ve okur yazarlığıda
yok. Bundan dolayı dersini yapamıyor. Annem, çok has-
ta ve rahatsız.
Kardeşlerim annem vefat ediyor diye, bana haber
gönderdiler. Annemin yanına vardım.
Annem kendine gelmiş ve bana diyordu ki. Oğlum
ben öldüm, ama geri geldim. beni bir arabaya koyup,
mezara götürdüler. Mezara koydular. Bir gürültü, bir
kalabalık geliyor ki korkumdan ne yapacağımı şaşır-
196 dım. Bu kalabalığa karşı hiç bir şey yapamıyor, hiçbir-
şey söyleyemiyorum. O sırada GALİP EFENDİ geldi,
bana bir kağıt verdi. dedi ki; “ SEN HİÇ KORKMA,
GELENLERE BU KAĞIDI GÖSTER TAMAM.”
Onlar geldiler. ( kabir melekleri) kağıdı onlara gös-
terdim. Onlar kağıda bakınca
“HA BU GALİP EFENDİNİN ADAMIYMIŞ,
ONLARDANMIŞ.” dediler.
Beni alıp cennete götürdüler. Cennet o kadar gü-
zeldi çıkmak istemiyordum. Onlara dedim ki “ burası
çok güzel ama çocukların haberi yok. Evden çıktım,
beni buraya getirdiler. Gideyim onlara haber vereyim.
Tekrar gelince beni buraya koyarmısınız ? diye sordum.
“ tabi koyarız.” dediler.
Ahmet ÜNÜLÜN Annesi
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

EFENDİM, SİZİN YANINIZA BENDENİZ


EDEBİNİZLE EDEPLENMEYE GELDİM
Efendim,
Manamda siz bir küllüye gibi, büyük bir yerde ve
orta avluda sohbet ediyorsunuz. Bendeniz sohbetinize
katılmadan önce sizin Antalya’daki evinizin yanındaki
cami veya ona benzer bir yerde abdest alıyorum.
Kendi kendime düşünüyorum “ acaba efendimizin
yanında kalmaya imkanımız olsa da daha iyi edep, ta-
lim ve terbiye alsak olmaz mı ? Ben de o büyük alana
geldiğim de sohbetinizin bittiğini gördüm. Fakat size
doğru yöneldiğimde sizin 30- 35 yaşlarında gür ve siyah
saçlı olduğunuzu gördüm. Oldukça heybetli bir şekilde
oturduğunuz yerden elinizi dervişlere öptürüyor. Hal,
hatır soruyordunuz. 197
Ben de sıraya girdim ve bana sıra geldiğinde, siz
bana bakarak “ Tanıdım seni şu gece ve şu gece gelmiş-
tin.” deyip yanaklarımdan öptünüz. Bende size “ Evet
Efendim gelmiştim ” diyorum.
Daha sonra lafa devam edip “ Efendim, sizin yanınıza
bendeniz edebinizle edeplenmeye geldim ”. Edebinizle
edeplenmek istiyorum.” dedim. Sizde bana “ tabi olur ”
dediniz ellerimi avucunuzun içine alarak “ şimdi nere-
lerdesin ” dediniz.
Ben de “ orada hazır bulunan ve aynı evde kaldığım
iki derviş kardeşimi göstererek, Kütahya gençler gru-
bun da hizmet etmeye çalışıyoruz ” diyorum. Siz daha
sonra bir ata binerek avludan ihvanın içinden geçerek
gidiyorsunuz.
Mehmet Beşparmak
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendim, Manamda, Melih Gökçek Bey sendeliye-


rek düşeçek gibi oluyor. Bu esnada cebinden kimliği,
not kağıtları ve bir miktar parası saçılıyor. Ben de bun-
ları toplayarak kendisine, takdim ediyorum, oradan
Makam odasında oluyoruz.
Kendisine yaklaşarak “ Efendi Hazretlerinin him-
metlerine ihtiyacınız olacak, kendilerine hürmet etse-
niz. ” diyorum. O da masasının üzerinde duran kitabı-
nızı işaret ederek.
“ Kitabı henüz okuyamadım. Ancak kendileri büyük
insan bunu biliyorum. ” dedi.
Bayram ERSON
Aralık 2002
“ RECEP TAYYİP ERDOĞAN “
198
Efendim, Manamda herhangi bir okul sınıfında,
üniversite çağında olan talebelerle, halaka kurmu-
şuz. Halaka da sizin sesinizi duyuyorum. Ama sizi gö-
remiyorum. Halakamızda sayın Başbakanımız Recep
Tayyip Erdoğan bey’de bulunuyor ve zikrimizi Kelime-i
Tevhitten başlayarak sırasıyla HU ALLAH (c.c.)
Esmasına kadar Recep Tayyip Erdoğan bey yaptırıyor.
HU ALLAH ( C.C ) Esmasından sonra zikrin sonu-
na kadar, ben devam ediyorum. Zikir bittikten sonra
Recep Tayyip Erdoğan bey halakada ki arkadaşlara ve
bize “Abdülkadir Geylani Hazretlerini ne kadar tanırsı-
nız..” diye soruyor.
Biz de sükut ediyoruz., o zaman Recep Tayyip
Erdoğan “ İnşaallah onun tarihçesini biz öğreteceğiz..”
diyor.
Hüseyin MANAV
12 Nisan 2003
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ RECEP TAYYİP ERDOĞAN ”


Efendim,
Manamda geniş bir arazide halaka kurulup zikir
edilecek.Ben de arkalarda oturuyorum. Siz, geliyorsu-
nuz önde yerinize oturuyorsunuz. Başınızı bana çevirip
“ oğlum yanıma gel ” diyorsunuz. Ben kalkıp yanınıza
gelip oturuyorum.
Tayyip Erdoğan da karşınızda ayakta duruyor size
bakıyor. Siz benimle ilgileniyorsunuz. “ arkada canın
sıkıldı mı, rahatsız oldun mu? bir daha orada oturma,
hep önde otur, tamam mı oğlum.” diyorsunuz. “ Zikri
ikiniz yaptıracaksınız, kalk bakalım.” diyorsunuz ayağa
kalkıyorum.
Tayyip Erdoğanla tokalaşıyoruz. Elimi bırakmı-
yor. Biraz kıskanmış, ama memnun bir şekilde “ vay 199
be Efendi Hazretleri seninle nasıl ilgileniyor. ” diyor.
Siz sesleniyorsunuz, başlayın diye. Kol kola giriyoruz.
Gözlerimiz birbirine bakarak ben “Allah” diyorum. O “
Allah” diyor.
Gümbür Gümbür lafza-ı Celal okuyoruz. Halaka çok
büyüyor, arka taraflarda tribün kurmuşlar. Orada otu-
rup seyredenler, sanki boyanmış kuklalar gibi, ama biz
ikimiz kollarımızı birbirimize öyle sıkı sıkıya sarmış va-
ziyette, saatlerce lafza-ı celal okuyoruz. Ve sahur vakti
ile uyandım.
Sedat ÇELİKKANAT
15.12.2002
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ NE 24 SAATİ, BİZ BİR ÖMÜR BOYU BERABERİZ.”


Efendim, Manamda Hacı Annemle birlikte bizim
evde idiniz.beraber kahvaltı yapıyor, çay içiyorduk.
Benim hanımda, size hizmet ediyordu. Sonra siz evi ta-
dilat yaptırmaya başladınız. Her yeri kırdırıp, yeniden
döşetiyordunuz. Bazı odalara sınıf gibi sandalyeler koy-
duruyordunuz. “ Burada ziyaretçileri, dervişleri kabul
ederiz.” dediniz.
Birde pide fırını yaptırdınız, hemen dervişin biri pide
pişirmeye başladı evi tadilat eden ustalara tarif ediyor-
dunuz, bu sırada hizmet eden kızınız, benim hanım has-
talığından dolayı bayıldı. Siz yanına gelip, yüzünü sıvaz-
layıp, mesh ettiniz, kendine gelip iyileşti, ben de “ hazır
Efendim ” burada iken, mana anlatayım dedim ve gör-
düğüm halleri anlatmaya başladım. “ Efendim sizinle 24
200
saat beraberim.” dedim. Siz de “ Ahmet Efendi, ne 24
saati biz bir ömür boyu beraberiz, ne zannediyorsun bu
manadan haberdar olmadığımı mı sanıyorsun ” dediniz.
Ahmet Gezgin

“ SİZE ALLAH ‘IN ( C.C.) SELAMI VAR ”


Efendim, Büyük bir camide, kalabalık topluluk var.
Siz gökten bir merdivenle caminin içine gayet dinç ve
yolda yürür gibi basamaklardan iniyorsunuz.
Yaklaşık beş veya on basamak kala, camideki kala-
balığa ve dervişlere hitaben “SİZE ALLAH’IN (C.C.)
SELAMI VAR.” diyorsunuz. Bizlerde “ Aleyküm Selam ”
diyoruz. On, onbeş kişilik bir grup insan alaylı tavırlar-
la, bizde bir şey söyleyecek sanmıştık diyorlar. O kişileri
tanımıyorum ve hareketlerine üzülüyorum.
Yüksel Karabayır
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendim,
Manamda, ben size geldim, siz taşınıyorsunuz. Her
şeyi kutu, kutu hazırlamışsınız. O anda bir kapı açıldı,
iki kişi bir kutu getirdi. Efendim, siz kutuyu açarken
Peygamber efendimiz size selam veriyor. Selamı siz gö-
rüyorsunuz.
Ben ise görmüyorum. O kutunun içinden üç adet
cübbe çıkardınız. Cübbenin biri siyah, biri yeşil birisi
de kül rengiydi. Cübbeleri bana verdiniz. “ kızım bun-
ları içeriye götür. ” dediniz, ben de içimden korktum,“
götüremem diye“ , ama sizinle beraber içeri götürdüm,
içeride eski bir sandık vardı. Efendim siz o sandığı açar-
ken, sandık yepyeni güzel bir ceviz sandık oldu cüb-
be’nin cebinden bir altın kutusu çıkardınız.
Kutunun içinde altın vardı.” kızım bunu hacı an-
201
nene götür.” dediniz, altının çerçevesi kuş desenli idi.
Efendim, bu manayı iki kez gördüm.
Fatma ÖZDEMİR

“ HAY ESMASI ”
Efendim,
Manamda bir salon içerisin de idik. Birkaç insan ve
sandalyede oturan bir kadın ve kadının kucağında da
dört yaşlarında bir çocuk vardı. Oradakilerden birisi, ço-
cuk öldü diye bağırdı. Ben Onlara yaklaşarak “Efendim
; bu gibi durumlarda HAY Esması okumamızı tavsiye et-
mişti.” diye aklımdan geçti ve sağ elimle çocuğun kalbi-
ni bastırarak “ HAY “ esmasını okumaya başladım. Beş,
Altı defa tekrarladıktan sonra, salondakilerden birisi
“Çocuk dirildi.” diye bağırdı. Hepimiz çok sevindik.
Ekrem YETİK
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ SONSUZLUK DERGAHINA HOŞ GELDİNİZ.”


Efendim, Manamda, sizinle beraber bir odada ya-
takta oluyoruz. Siz bir şeyler anlatıyorsunuz. O sırada
ayaklarınızı dizime dayıyorsunuz. Ben de ayaklarınızın
üşüdüğünü ve ısıtmaya çalıştığınızı düşünüyorum. İki
ayağınızı da ellerimin arasına alıp ısıtıyorum. Bu sırada
içimden ayaklarınızı öpmek geliyor ama kızarsınız diye
cesaret edemiyorum. Ayaklarınız ısınınca rahatlıyorsu-
nuz ve uyuyorsunuz ben de üşümeyesiniz diye üzerinizi
örtüyorum.
O esnada yine Konya’dan Dilaver, Ali fuat ve Mehmet
efendiler içeriye girdiler. Onları görünce yatakta doğ-
rulup oturdunuz ve arkadaşlar elinizi öptüler, siz de
onları kucaklayıp “ GELİN OĞLUM, SONSUZLUK
DERGAHINA HOŞGELDİNİZ.” dediniz. Bu Sözünüz
202
üzerine bütün oda aşkla doluyor.
Hayrullah SOFUOĞLU

“ HER ŞEY EFENDİMİN TASARRUFATINDA”


Efendim,
Manamda dergah gibi bir yerde oluyoruz. Yabancı
insanlarda var. Biz orada iken, dört yabancı şahıs daha
geliyor. Ellerinde bir defter var. Defteri açıyorlar. Onlar
defteri açarken, bazı kişiler dışarı çıkıyor. Bana döne-
rek, “ Siz Galip Efendinin vekillerinden, en çok ders
verenlerdensiniz. Altı yüz, yedi yüz kişiye ders verdiniz.
Bu ders verdiğiniz kişilere “ nasıl sahip çıkıyorsu-
nuz..” dediler. Ben de “ Her şey Efendimin tasarrufa-
tında, biz Efendimize vekaleten veriyoruz.” diyorum.
Onlarda “ Evet, doğrudur “ diye onaylıyorlar.
Fehmi ERKOÇ
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ BURASI İLİM KAPISI, KOVULSANDA GİTME ”


Efendim,
Manamda dergahın bahçesinde insanlar toplanmış
Başı açık bayanlar da var. O esnada aklıma annem geli-
yor, eleştiri yapacak, Efendimi kızdıracak diye de düşü-
nüyorum. Biraz sonra siz annemi kovuyorsunuz, annem
bir müddet sonra caminin arka tarafından doğru gele-
rek “ BURASI İLİM KAPISI KOVULSANDA GİTME ”
diye hitap ettiler, dedi.
Adem GÜNEY

DENİZE KÖPEK ATLAR,


BALIK ZATEN DENİZİN İÇİNDEDİR
Efendim, Manamda Zeki, Sedat ve Yüksel efendiler 203
sizi ziyarete geliyoruz. Bir kardeşimiz tarafından ra-
hatsız edilmiş, sıkıntıdayız. Birlikte otururken içeri bir
kızınız girdi “ Baba, bu gün okulda oğlana sormuşlar:
Denize balık mı atlar? Yoksa köpek mi? diye.
Siz bize dönerek “ İşte bunu bekliyordum, denize
köpek atlar, balık zaten denizin içindedir, sizler de ma-
neviyatın dibindesiniz.” Diyorsunuz. Bizde böyle devam
etmemiz gerektiğini anlıyoruz. Sonra bana dönerek “
Manalarını anlat oğlum diyorsunuz, heyecanlanıyorum
ve gördüğüm manaları hatırlayamıyorum.
Siz kızıyorsunuz. Efendim ; “ bundan sonra ne ya-
payım “ diye sorunca “ Oğlum yaz getir, dosyaya koya-
yım.” Diyorsununuz.
Selahattin MADENCİ
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ YARABBİ BİR KİŞİ DERVİŞ OLURSA,


OTOMATİKMAN YEDİ KİŞİ DAHA DERVİŞ OLSUN ”
Efendim,
Manamda Siz ellerinizi açmış Cenabı ALLAH’ A Dua
ediyor ve diyorsunuz ki “ YA RABBİ BİR KİŞİ DERVİŞ
OLURSA OTOMATİKMAN YEDİ KİŞİ DAHA DERVİŞ
OLSUN .” diye niyaz ediyorsunuz.
Hz. ALLAH (c.c.) duanızı kabul etmiş. Bu duanın
mucidi olarakta sizi işaret ediyor. Hazret-i ALLAH (c.c.)
“ İlk defa böyle bir duanın istendiğini söylüyor.”
Hüseyin ÖZDEN

H. GALİP EFENDİNİN DERS KAĞIDI BU BİR


204 ETİKET VE MADALYONDUR
Efendim, Manamda, bizim köyde bir cenaze var-
mış, gidiyoruz. Cenazeyi tabuta koymuşlar, dört, beş
kişi tabutu kaldırıyoruz. Ben ayak tarafından tutuyo-
rum. Giderken tabuttan çığlık geliyor, diğer arkadaşlar
tabutu atıp kaçıyorlar. Tabutun kapağı açılıyor. Tanıdık
kişi Ali Akdemir bizim dervişimiz. Hastalıktan dolayı
yalnız iki sene dersini çekememiş. Tekrar ders kağıdı
istedi. Resimli ders kağıtlarından bir adet veriyorum.
Boynuna takıyor, o sırada bir melaike geliyor. “Bu ne”
diye soruyor. bende “ Galip Efendinin ders kağıdı.” di-
yorum. “bu bir etiket ve madalyondur.” dediler. Gülerek
götürdüler.
(Ali Akdemir, ben bu manayı görmeden iki yıl önce
vefat etmişti.)
Fehmi ERKOÇ
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ RECEP TAYYİP ERDOĞAN “


Efendim,
Manamda eliniz de olan bir dosyayı, bana vererek
“al oğlum, bunu Recep Tayyip Erdoğan’a teslim et.” de-
diniz. Ben kendisine bu manevi emri ulaştırmak üzere
huzurunuzdan ayrıldım.
Oldukça kalabalık bir grup içerisinde ve tam orta-
da bulunan Recep Tayyip Erdoğan’a doğru yürüyorum.
Fakat moralinin çok bozuk ve üzgün olduğunu yüzünde-
ki ifadeden anlıyorum. Yanına gelip kendimi tanıtarak
Efendimin manevi emirlerle dolu dosyasını vermemle
bir anda Recep Tayyip Erdoğan’ın yüz ifadesinin değiş-
tiğini, yüzünün aydınlandığını, keyfinin yerine geldiği-
ni, gözlerinin ışıldadığını görerek o manevi emri yerine
getirmenin zevkiyle oradan uzaklaştım. 205
İbrahim BAŞARAN
Kasım 2002 Ankara

Hazret-i ALLAH Rahmet nazarın kesmesin üzeri-


mizden.
Milletimi asra uyumlu samimiyetle idare eden, kul-
larının işini Rast getirsin. Amin.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ BU DERVİŞLERİN KIYMETİNİ BİLİN,


ONLARA ZARAR VERMEYİN ZİRA İSLAMİYET,
BİZ AMERİKADAN GELECEK ”
Efendim,
Manamda alnımda bir yara varmış onu bantlıyorum.
Siz beni Türk subayları ile birlikte Amerika’ya gönde-
riyorsunuz. Orada Yüksek rütbeli Amerikan subayları
bizi karşılıyor ve bize soruyorlar; “ Siz kimlersiniz ve
sen, sakalınla kimsin ? ”
Ben de “Galip Efendinin Dervişiyim.” diyorum. Peki
şu sahneye çık ne maharetin varsa göster diyorlar. Ben
de orada Allah’ın isimlerini bağırarak zikrediyorum,
ve “Allah’ın Zikri yapılan beldeye hiçkimse zarar vere-
mez.” diyorum.
206 Amerikalı subaylar, bizim subaylara, şu türlü telkin-
lerde bulunuyorlar;
“BU DERVİŞLERİN KIYMETİNİ BİLİN,
ONLARA ZARAR VERMEYİN ZİRA İSLAMİYET,
BİZ AMERİKADAN GELECEK.” diyorlar. O anda siz
gülüyorsunuz, ben de size; “ Efendim, sizin on sene
önce söylediğiniz sözleri Amerikalılar tekrar ediyorlar.”
diyorum.
Sadık Çalışkan
Ankara
Abdi Âciz der ki;
Sohbetlerimde çok zaman izaha çalıştığım İslamiyet
günahı kebairler dışında zuhur eden güzelliklerin belir-
tileri her zaman ileri muasır milletlerin hayatlarında ve
kanunlarında görülmüyor mu !. Bu güzellikleri başka
devletlere empoze ederek bunları yaşamaya mecbur et-
miyor mu !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Örneğin ; Demokrasi, Cumhuriyet, İnsan hakları


gibi bu tür güzellikler müğminin kayıp malı değil mi ?
Espri yapar da sitemle derdim ki; dervişler zaman
olurda ibadet ve taat usullerimizi de bu zamanı yaşama-
yı bilen insanlarda görür ve bizleri de gerçekleri yaşa-
maya mecbur ederlerse hayret etmeyin.
Hazret-i ALLAH (c.c.) Muhammedi şeriatını ve
Hazret-i Kur’an anlamının, yaşantısının idrakini ihsan
ederde örnek olular mı ki derdim.
Bu rüyada onu anlatıyor.. Garipsemeyin. Bu tür
izahlarım yazdığım kitaplar da geniş izahını bulabilir-
siniz. Kehanet değil garipsemiyelim. Görünen köy kıla-
vuz istemez. İslam’a yaraşanı bulalım ve bizim malımız,
alalım...
Abdi Âciz 207

“ RAHMET OLAN HAMUR KAZANI”


Siz Dünyanın ortasına oturmuş, önünüzde koca-
man bir kazanda nur içinde hamur karıştırıyordunuz.
İnsanlar etrafınızda telaşlı telaşlı koşturuyorlardı. Fakat
sizi görmüyorlardı. Siz devamlı kazanın içindeki hamu-
ru karıştırıyordunuz.
Bazı insanlar merak edip kafasını uzatıyorlar. Siz ka-
fasını uzatanın ensesinden tutup kazanın içine atıyor-
dunuz. Kimini bir sefer karıştırıyordunuz. Elinizle ha-
mura bakıp “olmamış“ diye kafanızı sallayıp, daha hızlı
hamuru karıştırıyordunuz. Kimini içine atıp bir sefer
karıştırıp tamam diyordunuz.
Ben de kafamı kazanın içine doğru uzattım. Siz ensem-
den tutup kazanın içine attınız, hamurun içinde eridim.
Nuhi Karadeniz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ MANEVİ SOFRA ”
“ Yüksek sesle şöyle gürlediniz; BU SOFRANIN
AŞÇISI BENİM, ALLAH’IN İZNİYLE KIYAMET
GÜNÜ BEN KALDIRACAĞIM. DİLEYEN DİLEDİĞİ
KADAR YER, dediniz. ”
Efendim,
Manamda sabah namazını kılmak için Eyüp Sultan
Camisindeydim. Şadırvanda abdest aldım. Camiye gir-
dim, bir köşede sabah namazının sünnetini kıldım.
Sabah namazının farzını siz kıldırdınız, imam sizdiniz.
Namaz bitince Eyüp Sultan Hazretlerinin Türbesine
gittim, Fatiha suresini okudum.
Ali Kuşçu Hazretlerine de bir Fatiha okumak için,
kabrinin başına gittim. Siz kabrinin başındaydınız. Ali
208 Kuşçu Hazretlerinin kabrini yapıyordunuz. Kendimi
Eyüp Camisinin avlusunda buldum.
Siz pazardan birşeyler almıştınız. Eyüp’te pazar,
Cuma günü kurulur. Cuma olduğunu anladım. Siz şa-
dırvana oturdunuz, abdest aldınız. Torbalarda envai
çeşit sebzeler vardı. Sebzeleri tek tek alıp, özenle yı-
kıyordunuz. Kurumuş yaprakları dahi atmıyordunuz.
Kurumuş yapraklara eliniz deyince yapraklar yeşeriyor-
du. Yalnız dikkatimi çekti, patatesleri itina ile ince ince
soyuyordunuz.
Ezan okundu, Cuma namazı için Eyüp Camisine gir-
dik, Cumanın ilk sünnetini kıldım, Hutbeyi siz okudu-
nuz, Cumanın farzını da siz kıldırdınız. Cumanın son
sünnetini kıldım, Camiden çıktım.
Siz dışarıdaydınız, aldığınız sebzeleri pişirip bize ye-
mek yaptınız. Sofrayı siz kurdunuz, biz yemeğe başla-
dık. İnsanlar gelmeğe başladı, biz kalktık, o kadar çok
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

gelen vardı ki doyan kalkıyor, yerine akın akın insan-


lar geliyordu. Biz sofrayı kaldırmak için bekliyorduk.
İkindi namazı yaklaşmıştı, ezan okunuyordu.
Bize seslendiniz, namazınızı kılın dediniz. O zaman
şöyle yüksek sesle gürlediniz; “ Bu sofranın aşçısı be-
nim, Allah’ın izniyle kıyamet günü ben kaldıracağım”
diye bağırdınız. “Dileyen dilediği kadar yer” dediniz.
Akşam namazını da siz kıldırdınız. Akşam namazından
sonra sohbet edip, zikir yaptırdınız. O kadar kalabalıktı
ki, Cami doluydu, insanlar sokaklara kadar taşmıştı. O
kadar intizamla zikir ettiriyordunuz ki, zikir Yatsı nama-
zına kadar sürdü. Yatsı namazını da siz kıldırdınız.
Nuhi Karadeniz
08 Mart 1994

209
“ ULUHİYYET “
“ Cin suresi 18. Ayet ”
“Derviş arkadaşlarına söyle; Efendi’yi İlahlaştır-
masınlar, Allah’ın gücüne gidiyor...”
Manamda, üç zat sert bir şekilde bana gelip şöyle
hitap ettiler;
Kalk Mehmet Efendi, derviş arkadaşlarına söyle;
Efendi’yi İlahlaştırmasınlar, Allah’ın gücüne gidiyor.
Ortadaki zatın yüzünü göstermediler.
Kendime geldiğimde yatakta oturuyor vaziyette
idim.
Mehmet VARAN
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ ALLAH’IN EŞİ ORTAĞI BENZERİ YOKTUR.


RAHMET VE MERHAMET SAHİBİDİR. O ALLAH’IN
FİİLİ SIFATININ, İNSANLARIN VESİLESİYLE
YAPILAN ZUHURATIDIR.”
Efendim, Elazığ’ın ücra köylerinden, Pul köyün-
de yaşarken bir gün manamda çok gürültülü bir şeyin,
bana yaklaştığını gördüm. Ve çok korktum, titriyordum
o anda gaipten bir ses, bunun Allah (c.c.) Olduğunu
söyledi. Ben daha da korkarak Allah böyle mi olur ?
dediğim anda, bir zat belirdi.Uzun boylu, gösterişli, si-
yah sakallı ve fötr şapkalı, nur yüzlü idi. Beni kucağına
aldı “ Korktun mu ? Oğlum.” dedi. Çok korktuğumu
söyledim. “ Ne dediler.” dedi. Korktuğum şeyin “ Allah
olduğunu “ söylediler dedim.
210 Dedi ki; “ Allah’ın eşi, ortağı benzeri, yoktur. Rahmet
ve merhamet sahibidir. O Allah’ın fiili sıfatının, insan-
ların vesilesiyle yapılan zuhuratıdır. ” dedi. Ve isminin
tren olduğunu söyledi. Ve Allah’ın daha birçok güzel-
liklerini anlatarak, üzerimdeki korkuyu tamamen aldı
gülerek beni yere bıraktı.
Bu olaydan dört sene sonra, Ankara’ya ailemle taşın-
dık. Yirmi Sene sonra, ben Şeyhim Galip Efendi’ye biat
ettim. 43 yaşında. Efendi Hazretleri ile Akdereye zikre
giderken o anda manam taptaze olarak aklıma geldi.
Düşündüm ki, 4 yaşında manamda gördüğüm, za-
tın Şeyhim Galip Efendi Hazretleri olduğunu, manada
gördüğüm gibi fötr şapkalı ve nurani yüzlü idi.Dedim
ki; Efendim sana çocukken gördüğüm manayı anlata-
yım mı ? Heyecanla anlattım. O da bana “ İşte oğlum
ezeli ervahta verdiğin sözün, bugünkü beraberliğidir “
diye buyurdular.
Hasan KAYA 1941
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ BÜTÜN PEYGAMBERLER VE EVLİYALAR BU HALAKADA.”


Kütahya’dan bir otobüs ziyaretinize geliyoruz. Siz
karşılıyorsunuz. Bize : “ Evladım bu gün sohbet de, zikir
de yok, dönün geriye diyorsunuz. Ben de hemen birkaç
adım ileriye çıkıyorum. Bunun üzerine siz: “ dönün de-
medim mi size ? ” deyince, ben de “dönmüyorum” ce-
vabını veriyorum. “evladım adapsızlık etme dön.” diye
tekrar ikaz edince, ben yine “dönmüyorum” cevabını
veriyorum.
Bu cevap üzerine son derece sinirli bir şekilde ar-
kanızı dönerek yürümeye başladınız. Bende arkanızdan
yürümeye devam ettim. Birdenbire arkanıza dönerek :
“ Evladım ! ” Sen hala dönmedin mi ? “ deyince ne olur
ne olmaz diye eteğinizi sıkıca tuttuktan sonra “dönme-
dim Efendim” cevabını veriyorum. Bunun üzerine siz:
211
“ gel bakalım dervişin adapsızı “ dediniz. Beraber yü-
rümeye başladık. Karanlık bir yerden geçerken ileride
parlayan ışıklar gördüm. Şeyhime; “ Bu nedir ? “ diye
sorunca, “ adapsızlık etme “. Cevabını aldım.
Biraz daha yürüdüğümüzde bu ışıkların zikir hala-
kası olduğunu fark ettim. Size; “ Bunun hikmeti nedir?
diye sorunca: “ sana adapsızlık etme demedim mi ? “
diye ikazda bulundunuz. Sonra birlikte halakaya var-
dık. Halakanın dışından bir ses, “ dervişin adapsızını
da mı getirdin ya Galip “ ? deyince Şeyhim; Zeki ev-
ladım öpsene Resulullah (s.a.v) Efendimizin elini de-
mesiyle içim ürperdi heyecanlandım, kafamı kaldıra-
madım. Resulullah (s.a.v) Efendimizin elini öptüm. Hz.
Resulullah Efendimiz bizleri zikir halakasına çağırdılar.
Hep birlikte zikre başladık. Halakada bakarken
içimden bir ses “ Bütün Peygamberler ve Evliyalar bu
halakada “ diyordu.
Zeki BAYTAR
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ MÜRÜVVET – BİLAL ”
“ Galip Efendi gelmiş, namazı o kıldırsın, ancak O
doğrusunu kıldırır. ”
Efendim, Bir caminin önünde oturuyoruz. Ben, kı-
zınız ve siz. Üçümüz birlikteyiz. Arkamızda da kalabalık
bir topluluk var. O sırada Ezan okundu (Cuma günü
imiş) birlikte Camiye gidiyoruz, bütün cemaat ayağa
kalkıyor, “ Galip Efendi gelmiş, namazı o kıldırsın, an-
cak O doğrusunu kıldırır ” diye söyleşiyorlar ve namazı
huşu içinde kıldırdınız.
Dışarı çıktığımızda kim olduğunu bilmediğimiz bir
yatırı ziyaret etmeniz gerekiyormuş, oraya doğru yola
çıkıyoruz. Siz ve kızınız önde yürüyorsunuz. Ben ise si-
zin arkanızdan yürüyorum ve sizin yürüyüşünüzü sey-
212
rediyorum. Yürürken bir adımınız yere değiyorsa, on
adımınız havada gidiyor. Bir Nur parçası içerisinde gi-
diyorsunuz. “Aman Allah’ım! Ne güzel bir Nura bürün-
müşler” diyerek, peşinizden geliyorum. Derken, Yatırın
bulunduğu mekana geliyoruz. Türbenin güzelliğinden
kendimi alamıyorum. O sırada siz; Yatırla görüşüyor-
sunuz. Sonra Yatır, bir Nur şeklinde gökyüzüne doğru
süzülüyor. Siz oranın güzel yeşilliklerle örtülü bahçesin-
de bağdaş kurup oturuyorsunuz, yanınıza geliyorum,
bir Hoca elinde Kur’an ile solunuzda duruyor, bana;
“Kur’anı birlikte okuyalım, ondan sonra Efendinin eli-
ni öpersin” diyor. Ama Hoca Kur’anı eksik okuyor. Ben
“eksik okudun Hoca “ diyerek, eksik okunan yerleri ta-
mamlıyor ve elinizi öpüyorum.
Sağ yanınızda Hacı Annem oturuyormuş, bana elini
uzatarak: “Hacı oğlum, elimi öp” diyor ve elini öpüyo-
rum. Yalnız, Hacı Annemin yüzü bembeyaz olmuş, çok
üzgün olduğunu düşünüyorum. Hacı Anne bana; “Hacı
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

oğlum, Allah senden razı olsun” diyor. Sizden müsa-


ade alarak, kızınızla birlikte, bir müstakil evin önüne
geliyoruz. Orada, Mürüvvet bacım beliriyor, bizi yanı-
na çağırarak diyor ki: “Annem; Bilal ve benim için çok
üzülüyormuş, lütfen söyleyin üzülmesin, O üzüldükçe
ben huzursuz oluyorum. Yukarıda Bilal’e bir Köşk ihsan
ettiler, beni de o köşkün etrafındaki Gülleri sulamakla
memur ettiler. Gülleri sulamaktan Anneme zaman ayı-
ramıyorum. Lütfen söyleyin üzülmesin”
“Bilal’in rahatını bir görseniz; Köşkün içinde kuru-
lu olan tahta yaslanmış, bir güzel oturuyor ki, görmek
isterseniz gelin sizi götüreyim” dedikten sonra, gökyü-
zünden Nurlar içerisinde bir asansör iniyor, Mürüvvet
bacı asansöre biniyor. Kendisinden, gelemeyeceğimiz
için özür diliyoruz. O ise; Nurlar içerisinde asansör ile
gökyüzüne yükseliyor. Sabah ezanı ile uyandım ve he- 213
men kaleme aldım.
Abdullah Karaaslan

ŞU ANDAKİ RAHMET HİÇBİR ZAMAN BU KADAR


OLMADI. CENNET KAPILARI ŞİMDİ ARDINA KADAR AÇIK
Galip Efendi Hz.’leri büyük bir camide sohbet edi-
yordu. Caminin içerisi derviş kardeşlerimizle doluydu.
Caminin içinde kasalarla çok çeşitli meyveler vardı.
Efendim şöyle diyordu :
“ Şu andaki rahmet hiçbir zaman bu kadar olmadı.
Cennet kapıları şimdi ardına kadar açık. Dersimizdeki
Ya Rabbi verdiğin nimetlere çok şükür Elhamdülillah
kabul gördü. Bu meyveler de onun için bizlere verildi.”
diyor.
Şenol ÇELİK
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ ZİKİR ”
“ Zikir yapanlara yabani hayvanlar, vahşi hayvanlar
zarar vermez, dediniz.”
Efendim,
Hürmet ile ellerinizden öperim. Görgümde Hacı
Muhittin Abi ve ben vardım. Zikir halakası kuruyoruz.
Halakanın yarısı tamamlandı, diğer yarıda kardeşleri-
mizin içinde başı açık, elbiseli bir kadın vardı. Ondan
çekindiklerinden halakayı tamamlayamadılar. Öylece
Lafza-ı Celal okumaya başladık. Ancak az kimse oku-
yordu.
Bir kardeşimiz esmayı hem gür hem de candan oku-
yordu, onun okuyuşu beni etkiledi ve heyecanlandırdı.
O sırada Hacı abi esmayı durdurdu. Yarım halakanın ta-
214 mamlanmasını istedi. Halaka tamamlanırken kadında
geldi. Halakanın içine girdi, birşey demedik.
O anda baktım yanımda siz vardınız. Esmanın he-
yecanıyla ben “ Efendim müsaadenizle Lafza-ı Celal’e
devam edebilir miyiz ?” dedim. Siz müsaade ettiniz.
Esmayı okumaya başladık. Halakanın içinde küçük bir
göl oluştu, içinde üç tane timsah vardı. Siz halakanın
dışına çıktınız, bizim karşımıza geçtiniz ve “Zikir yapan-
lara yabani hayvanlar, vahşi hayvanlar zarar vermez “
dediniz. Ben Lafza-ı Celal’i daha gür okumaya başla-
dım. O timsahlar bana karşı dönerek başlarını kaldırdı-
lar ve ağızlarını açarak öylece bizi dinlemeye başladılar.
Bu şekilde uyandım.
İsmail KOCAMAN
KÜTAHYA
Ocak 1999
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ İSTİHARE DERVİŞ İMANI “


İstihare yapmaya niyetlendim, namaz kılarken bir
hitap oldu, şöyle deniyordu ;
“Edepsizlik etme, istihare inandım diyenler içindir,
gerçek ve samimi inananlar için değil.
Hz. Allah’ın takdiri demeyip hoşuna gitmeyen yer-
leri mi düzelteceksin ? Bir daha böyle bir şey düşünme
bile, çünkü terbiyesizlik olur.”
Günlerce tövbe ettirdiler. Ellerinizden öperim
Efendim.
Sedat ÇELİKKANAT
13 Nisan 1998

“ DERVİŞ ” 215

Peygamber efendimiz (s.a.v.) ; “ bunlar koyun misali


dervişler, seni tebrik ediyorum, iyi yetiştirmişsin. ”
Dergahımızda pazar günü zikir yapıyorduk. Lafza-ı
celal okurken siz öndesiniz, Peygamber Efendimiz orta-
da ve Pir Efendimiz Seyit Abdulkadir Geylani Hz. arka-
da. Dergahın çatısından camiye indiniz.
Bütün arkadaşlar halaka olmuş, esma okurken
Peygamber Efendimiz (s.a.v) teker teker halakanın için-
de dervişleri kontrol ediyor: “ işte bunlar koyun misali
dervişler, iyi yetiştirmişsiniz sizi tebrik ederim. ” diyor
tekrar sizi tebrik ediyor. Sizde; “ bunlar benim kuzula-
rım ” diyor seviniyor ve gülüyorsunuz.
H. Fehmi Erkoç
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ BAĞLILIK, DERVİŞ İMANI, VAKIF “


Kadir gecesinde gördüğüm mana, Efendim,
“ Derviş kişi bilir, işi; dağ demez, kar demez, kış de-
mez, karları yarar gider, ” Ya Allah, İllallah “ diyerek
ilerliyorum.
Mezarların arasında insanlar var, bize, “ nereyi arı-
yorsunuz ? ” diye soruyorlar. “Biz Galibi Dergahını arı-
yoruz.” diye cevap veriyoruz. “ “Kafanızı yukarı doğru
kaldırıp baksanıza ”, diyor. Birde ne görelim, Koca
koca sütunlar üzerine konmuş, koca bir mermer üzerin-
de sarmal şekilde yazılmış yazıda :
“ Hacı Galip Haşan Kuşçuoğlu Murad Vakfına aittir,
tahsis edilmiştir. ”
“Allah Allah nasıl oldu da yanı başımızdaki koca kül-
216 liyeyi görmedik ? ” diye düşünürken, oradaki zata so-
ruyoruz. “ Ben buranın koruma görevlisiyim “, diyor.
Küllüyenin sol tarafı çeşitli meyve ağaçlarıyla bezenmiş,
yine az ötede kavak ağaçları var, oradan bir ışık süzme-
si çıkıyor, o nurlu ışıktan gözümü alamıyorum, Şeyhim
Galip Efendi, nurlar saçarak yaklaşıyor, başında yeşil
sarığı, beyaz giysiler içerisinde, nurlu güzelliği ile biz-
leri başıyla selamlıyor, ellerini bizlere doğru uzatarak,
dergahı gösterip “ buyurun, girin “ diye işaret veriyor,
ancak konuşmuyor, sadece tebessüm ediyor, Efendimizi
bir müddet seyrediyor ve içeri giriyoruz.
İçeri girdiğimizde karşımıza tarihi bir çeşme çıkıyor,
çeşmeler som altından yapılmış, altın taslardan güzel
bir su içiyoruz. Az ileride ise bir türbe görüyoruz.
Türbede “ Bekir Kuşçuoğlu” yazıyor, o yetkili kişiye
soruyoruz, burası bizim Efendimize mi ait ? Yoksa aile
mezarlığı mı? diyoruz, cevap olarak ; “ yok kardeşim
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

sadece Efendimize değil, Efendimizin efendilerine,


Abdülkadir Geylani’den, Ahmed el Kebir Rufailere...
Peygamber Efendilerimize kadar dayanır...Burası, en
son bitiş noktası, ileri gittikçe “Allah izin verirse sırası
üzerine kademe kademe göreceksiniz” diyor.
Hemen onları göreyim diyerek heyecanla koşup,
gene heyecanla sesime uyanıyorum.
Şahin Kalınsazlıoğlu

“ BAĞLILIK ”
Efendim,
Cebrail Aleyhisselam beni alıp, Beyt-ül Mamura çı-
karttı. Penceresinden içeri baktığımda Peygamberimiz
217
ve Sizi namaz kılarken gördüm. Peygamberimiz selam
verince, bana dönerek içeri davet etti.
Girmediğimi görünce tamam anlaşıldı, dedi. Size
söyledi, siz çağırınca içeri girdim, arkanızda durdum.
Peygamberimiz yine size dönerek, “ bizimle bir saf ol-
sun ” dedi ve namazlarımızı kıldık.
Şahin Şaylağ
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ DERVİŞLER ”
“ Sen buranın ölçüsünü bilirsin, çünkü sen H. Galip
Efendinin dervişisin.”
Beytullah’da yapım ve onarım çalışmaları varmış.
Bende orada bulunuyorum. Bu manayı gördükten son-
ra öğrendiğime göre, Kabe’nin hemen yanında, aslında
Kabe içine dahil olan bölgenin yapımı sürüyormuş. O
bölgede çalışanlar beni çağırıp o yerin yapımı için bana
sorular soruyorlar. “ Sen Galip Efendinin dervişisin bi-
lirsin “ diyorlar. Bende yapıma refakat ediyorum.
Diğer manamda; Beytullah’ı tavaf ediyorum.
Kabe’nin yanındaki yapımı süren o kısmın bu seferde
ölçümünü yapıyorlarmış. Kalabalık arasında o bölüm-
de çalışanlar, yine beni görüp telaş içinde çağırıyorlar.
218
İçimden “ neden beni çağırıyorlar ki “ diyorum. Bunun
üzerine şöyle diyorlar : “ sen buranın ölçüsünü bilirsin.
Çünkü sen Galip Efendi’nin dervişisin.” diyorlar.
Bu söz üzerine oradakilerle beraber o kısmın ölçü-
münü yapıyoruz.
Yusuf Karakaş
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ ŞİFA ”
“ Uyandığımda kolumun ağrısı kalmamıştı ”
Ben hastanede yatıyorum. Derviş kardeşlerimiz zi-
yarete gelmişler. Hüseyin Hoca bana : “ Efendimiz geli-
yor” dedi. O anda, hacı annemle siz girdiniz ve Hüseyin
Hocaya odadan çıkmasını söylediniz ve bana : “geçmiş
olsun.” dediniz.
Bir kolumdan siz, bir kolumdan da Hacı Annem tut-
tunuz ve okumaya başladınız. Efendim siz hem okuyor,
hem de bileklerimden pazılarıma kadar sıkıyordunuz.
Uyandığımda kolumun ağrısının kalmadığım gördüm.
Bu manayı görmeden önce kolumda uyuşukluk üzeri-
ne yattığımda da parmak uçlarına kadar karıncalanma
oluyordu. Siz okuduktan sonra ağrım kalmadı.
220 Şahin Şaylağ

“ BAĞLILIK .. DUA.. ŞİFA ”


“ Evvela Şeyh’inden müsaade al, işte o zaman sana
bütün kapıları açalım.”
Efendim,
Kızımın bir senedir çocuk istediğini biliyorum ama
olmuyordu. Bu akşam İzmir’e çocukları ziyarete gide-
ceğiz aklıma takıldı üzüldüm, kendi kendime, acaba
gidince Hz. Allah’a yalvarıp okusam olur mu ? “ diye
düşünüyordum. Sonra kalktım Namaza duracağım,
Hz.Allah ihsan etti, hitap olundun ki:
“ Kızına okumayı düşünüyorsun, evvela Şeyh’inden
müsaade al, işte o zaman sana bütün kapıları açalım.”
Efendime telefon ettim, anlattım olayı, müsaade
verdi, yarın inşallah İzmir’de olacağım, Allah’ın izniyle
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

okuyacağım.
19/2/1998 Cumartesi günü İzmir’deyim. Bir bardak
su aldım, Efendimin verdiği düstur üzerine Rabbıma
iltica edip, Efendimi Rabıta edip okudum, çocuklara
içirdim, dilekçeyi verip, yalvarıp rica ettik, heyecanla
Rabbım’ın göndereceği müjdeyi bekliyorum, hiç şüp-
hem yok müjde alacağım Elhamdülillah.
12/3/1998 Perşembe günü heyecanla, bugünlerde gel-
mesi gereken, Rabbım’ın vereceği müjdeyi bekliyorum.
Rabbım’dan zerre kadar şüphem yok Elhamdülillah.
16/3/1998 Pazartesi sabahı kalkıp namaza durdum,
telefon çaldı. Hanım açtı konuşurken ağlamaya başladı.
Hz. Allah’a şükrediyordu.
Evet, Efendim Sultanım, Hz. Allah’a hamd etmek-
ten, şükretmekten acizim, çünkü beklediğim müjdeyi 221
aldım Elhamdülillah. Kızım hamile imiş, hamd ve şü-
kür için harflerle kelimelerle bizim gibi aciz sonsuzluk-
ların ötesinde, hamd, şükür ve teşekkür ediyorum Hz.
Allah’a, acizim Ya Rabbi.
Efendim, sevginize, muhabbetinize muhtacız çok
sevindi bu garip evladınız. Size müteşekkirim, sizi çok,
çok, çok seviyorum ellerinizden ve yanaklarınızdan
öperim.
Sedat Çelikkanat
16 Mart 1998
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ CUMHURBAŞKANINA DUA, ALLAH HU ”


Manamda,
Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel ile beraber
bir masada yan yana oturuyorsunuz, Demirel duvar di-
binde kalıyor ve size şöyle diyor:
“ Galip Efendi, dua edin, duaya ihtiyacım var. ”
Siz de duymamazlıktan geliyorsunuz, biri gelecek-
miş gibi hep sağ tarafa bakıyorsunuz.
Demirel; “ Galip Efendi, dua edin, duaya ihtiyacım
var” diye sizi dürtüyor.
Sizde; Üç kişi gelecek onları bekliyorum, diyerek
sağınıza bakıyorsunuz. Demirel’in yüzüne hiç bakmı-
yorsunuz, sizde dua etmeyince ayağa kalkıyor, o anda
Demirel’in muhafızları silahla esas duruşa geçerek tü-
222
fek yatırıyorlar.
Siz ayağa kalkıyorsunuz, bende size yol açıyorum,
sizde arkadan geliyorsunuz.
O anda bir bayan elini uzatarak yardım bekliyor,
bende elini tutarak “ gel “ diye yardım ediyorum.
Geçtiğimiz yollar çok bozuk ve yerde pis sular var, ben
sizin geçeceğiniz yerlere taş, tuğla, odun ne bulursam
atıyorum, gayem sizi pis yere bastırmamak Efendim.
Giderken kendimi bir uçurumun kenarında buluyo-
rum, öyle yüksek ki güneşe yaklaşmışız, çok kalabalığız
bir kişi elinde su bidonu ile yananlara su dağıtıyor, o
kişi dervişmiş ve uçuyor, elindeki bidonla uçurumun ke-
narında uçarak su dağıtıyor, bende onu seyrediyorum.
“ Bende dervişim o uçarda ben niye uçmayayım “
diye aklımdan geçerken, “ Rabıta-i Şeyh “ diyerek ken-
dimi uçurumdan aşağı atıyorum.
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Aşağıya inerken hemen aklıma bir esma geliyor,


“ALLAH HU” diyerek gözlerim kapalı iniyorum aşağı-
ya, gözümü bir açtım, yere inmişim yukarıdakiler bana
bakıyor, O yardım ettiğim bayan, “ Beni de kurtar, ne
olur ! “ diye bağırıyor.
Ben de ona ; “ALLAH HU” demesini biliyorsan sen
de atla diyorum.
Yaşar Pektaş Konya
30 Eylül 1998

“ CUMHURBAŞKANI’NA MESAJ ”
“ Tövbe et ! Şükür et ! Sapla samanla uğraşma, onla-
ra meyil etme ”
Muhterem Efendim,
Manamda, çok geniş bir mekandayız, bana işaretle; 223
“oğlum gel şunu al, Cumhurbaşkanı’na ver” diyerek be-
yaz kağıt verdiniz.
Kağıtta üç madde yazılıydı:
Tövbe et,
Şükür et,
Sapla, samanla uğraşma onlara meyil etme.
Bende bu kağıdı alıp ona götürdüm, hiçbir engelle
karşılaşmadım, köşkün ikinci basamağında beni karşı-
ladı, ben ; Efendimden bu emaneti getirdim, size ver-
memi istedi,” dedim
Cumhurbaşkanıda “ Biliyorum biliyorum” dedi.
Manam budur Efendim, hürmetle ellerinizden öpe-
rim.
İzzet TAŞ
ISPARTA 20 Mart 1999
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ GENELKURMAY BAŞKANININ KİTABI OKUMASI ”


“ Ha şöyle, bize böyle anlatmıyorlar ki.”
Efendim, Sabah namazını kılıp yattım. Bir mana
gördüm;
Dükkanınızın önünde, limuzin gibi uzun bir araba,
direksiyonda Abdülkadir oturuyor. Siz arabanın arka sol
koltuğunda oturuyorsunuz, bende sizin yanınıza oturu-
yorum. Siz 40-45 yaşları arasında, sakalınız tamamen
siyah, saçlarınızda öyle, alın tarafınız biraz açıkça, çok
dinç, çok güzel, çok iri yapılısınız, aynı zamanda yüzü-
nüzden son derece mutlu olduğunuz görünüyor.
Bana dönüp; “ Genelkurmay Başkanı görüşmek için
çağırdı, bende şimdi oradan geliyorum” dediniz ve de-
vamla “ kitabı okumuş çok beğenmiş, teşekkür etti, ba-
224 şarılarınızın devamını dilerim, dedi.”
“ Ha şöyle, o….. çocukları böyle anlatmıyorlar ki !”
dedi, diyorsunuz. Bende “ Oh Elhamdülillah.” diyerek
sizi büyük bir zevkle dinliyorum. Mutluluk göz yaşları-
mı dökerken uyanıyorum.
Mustafa Küçüktural 25 Eylül 1998
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ALLAH SENİN SUYUNU BERRAKLAŞTIRSIN.”


Sohbet yapılmış ve derviş kardeşlerimiz evlerinin yo-
lunu tutmuş. Efendim ile beraber odayı topluyoruz, eş-
yaları yerine yerleştiriyoruz. Kardeşlerimizden birinin
unuttuğu tesbihi Efendim eline alıyor, tesbihin unutul-
muş olduğunu ifade ediyor. Bu esnada ben Efendimin
bana göstermiş olduğu samimiyet ve içtenliğe dayanarak;
“ Üstadım bana dua edin, Allah beni önce çay sonra
göl haline çevirsin” diyorum. Efendim bana dönüp ;
“ Hayır öyle olmaz, Allah senin suyunu berraklaştır-
sın” diyor.
Daha sonra mekan değişiyor çarşı civarında bir yer-
de Efendim bana “Traş ol, traş olmadan cemiyet içine
çıkma ” diye buyuruyor.
15.09.1999 225

“ EFENDİMİN YAZDIKLARI HEP DOĞRU ”


Efendim, manamda Beytullah’ın yakınında olan çok
yüksek bir binanın penceresinden yukarıdan aşağıya
Beytullah’a bakıyorum. Yüksekten korktuğum için de-
vamlı bakıp bakıp çekiliyorum.
Daha sonra bir anda Beytullah’ın içinde oluyorum
ve Beytullahı tavaf edereken bir adam görüyorum.
Üzerinde siyah deri mont, uzun sarı saçlı,saçlarını ar-
kadan bağlamış hıçkıra, hıçkıra ağlıyor. Beytullah’ı ta-
vaf ediyor. Bu kişinin Amerikalı bir Hıristiyan olduğunu
hissediyorum.
Hayret ve şaşkınlıkla bakıp kaldım kendi kendime
dedim ki “ Bu kişide Allah’ına aşık, Efendimin kitabın-
da yazdığı her şey doğru.”
Başar ÇİL
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ NEFİSLE SAVAŞ ( CİHAT ) “


Teyzem aklına bir şey geldiğini söyleyerek şalvarının
cebinden bazı belgeler çıkardı. Bana verdi. Belgeleri
Ankara’dan kendisinin getirdiğini söyledi. Bana gönde-
rilmiş, karanlık olduğu için evde okumayı düşündüm.
Durakla evin arası uzakmış, merakım üstün geldi, sokak
lambasının altına geçip açtım ve sadece iki tanesini oku-
yabildim.
Belgenin birisinde “ Hz. Galip Efendi, nefisle savaşa
hazırlanıyor, sizlerde hazırlıklı olun “ diye yazıyordu.
Diğer belgede ise; Erdal Balcılar, Muammer Aslantaş,
Ali Aslantaş, Hayrettin Aslantaş, M.Emin Aslantaş,
Serdar Aslantaş gibi isimler vardı.
Bu isimlerin biraz altında “ bunlar benim müritle-
226 rim, yani savaşta benim yardımcılarım” diye yazılmıştı,
diğer belgeleri okuyamadım.
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ KONFERANS SAMİMİYET ”
“ Konferans salonunda siz konuşma yapıyorsunuz.
Bütün devlet erkanı, askerler, basın, tanınmış köşe ya-
zarları hem sizi dinliyorlar, hem de sizin anlattıklarınızı
başları ile tasdik edip; “ Ne güzel konuşuyor, diyorlar. ”
Çok Kıymetli Efendim,
Perşembe günü sabah namazımı kılıp yattıktan son-
ra, çok büyük bir konferans salonunda siz konuşma ya-
pıyorsunuz. Herkes gelmiş büyük bir dikkatle sizin ko-
nuşmanızı dinliyor, bütün devlet erkanı, askerler, basın,
tanınmış köşe yazarları hem sizi dinliyorlar, hem sizin
anlattıklarınızı başları ile tasdik edip; “ Ne güzel konu-
şuyor ” diyorlar.
Hiçbiri size soru sormayıp çok güzel anladık diyor-
lar, Konferans bitiyor. Biz kitapları büyük paketlerde 227
dağıtıyoruz, “ herkes alsın almayan kalmasın “ diyoruz.
Siz kitapların ikisinin de beraberce dağıtılmasını is-
tiyorsunuz., bizde sizin emriniz üzerine birinci ve ikinci
kitaplarınızı beraberce dağıtıyoruz. Sonra siz çay içiyor-
sunuz, çayınızı bitirdikten sonra bardağı bana veriyor-
sunuz, “ Efendim bir daha içer misiniz ? “ diye soruyo-
rum, “ peki içerim oğlum ” , diyorsunuz, ben çok sevini-
yorum, Efendimi sadece ben gördüm, benimle konuştu,
diyorum ve uyanıyorum.
Ayhan Sevinç
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ DERGAH’TA SOFRA... HİTAB-I İLAHİ ”


“ Ey kendine fakirlere hizmeti prensip edinen Büyük
İnsan; Bunun Şerefi sana yeter de artar bile…”
Efendim,
Manamda Dergahımız’da mahşeri bir kalabalığa ye-
mek ziyafeti veriliyor. Zat-ı Âliniz yer sofrasının başın-
dasınız, herkes yerde oturuyor, siz bir koltukta oturuyor-
sunuz. Yemek servisi yapılırken yerinizden kalktınız ve
benimde içinde bulunduğum yer sofrasına teşrif ettiniz,
bizlerle birlikte yere oturdunuz. Siz önünüzdeki yemek
tabağındaki etleri ellerinizle bölerek dervişlere ve diğer
arkadaşlara dağıttınız, yemeğe başlayacağınız anda ka-
şığınızın olmadığının farkına vardınız ve “ Oğlum bana
bir kaşık getirin ” dediniz. Ben hemen yerimden kalka-
228
rak yandaki sofradan bir kaşık alarak, Zat-ı Âlinize ver-
dim. Birden baktım ki, yemekler çok süratli bir şekilde
yenip bitirildi.
Arkasından şerbetler, şekerler ve çikolatalar ikram
ediliyor. Bu ikramlarda çok süratli dağıtıldığından ba-
zıları bu ikramlardan alamıyorlar, berber Hacı Emin
efendi, elindeki bir tepside kare biçiminde ve kağıt için-
de şekerler ikram ediyor, bende hem şekerlerden hem
de çikolatalardan epeyce alıp cebime koyuyorum.
Dağıtılan bu şekerler dünya şekerlerine benzemi-
yordu. Bulunduğumuz yer büyük bir çarşıya dönüşüyor,
dini kitap satan bir dükkandan bir münadi hoparlörle
insanlara, Zatınız’la ilgili olan şu Hitab-ı İlah-i’yi yüksek
sesle ilan ediyordu;
“ Ey kendine fakirlere hizmeti prensip edinen
Büyük İnsan; Bunun Şerefi sana yeter de artar bile.
Sadakallahül Aziym ve El Fatiha” dedi.
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Bu hitabı işitince sizin büyüklüğünüze olan hay-


ranlığım kat be kat arttı, sevinç göz yaşları dökme-
ye başladım, iç alemimi de, bu hitabın Allah Resul’ü
(s.a.v.) Efendimize, Hazret-i Allah’ın “ EY ÖRTÜYE
BÜRÜNMÜŞ PEYGAMBER” hitabıyla aynı olduğu his-
si kapladı ve ağlayarak, Fatiha’yı şerifi bitirdim.
Hacı Hüseyin AKÇAKIL
08 Haziran 1997

“ EVLİYA HAKTIR, İNKARI KÜFÜRDÜR ”


Cuma’da hutbeyi dinlerken, Allah’ın Evliya’sın dan
bahsediliyordu. “ Evliya haktır, inkarı küfürdür ” diye
başlamıştı. Hz. Ömer (r.a.) Hutbe de hutbeyi kesti, “ Ya
Sariye El Cebel, Ya Sariye El Cebel ” diye bağırmaya 229
başladı. Daha sonra hutbe’ye devam etti.
Ben o anda hem onu dinliyor, hem de Resulullah
Efendimiz “ Evladım suyu dök abdestimizi tazeleyelim,
cumaya yetişelim ” bende altından bir ibrikle eline su
döküyordum.
Ashab-ı Kiram-da hilal şeklinde etrafımızda halaka
olmuşlardı. Peygamber Efendimiz’in yüzü güneş gibi
parlıyor gözlerimi kamaştırıyordu. Bu arada birisi ko-
lumdan tutup salladı ve ben o halimi kaybettim. Hutbeyi
duyuyordum zaten ve bu arkadaş o gün elini kesti, sar-
dıktan sonra Efendime durumu anlattım. Efendim de ;
“ O arkadaş gittikten sonra Allah (c.c) korumuş, kolunu
da kesebilirdi ”, diye üzüntüsünü belirtti.
Nazım Aslan
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ İLAHİ DİNLER ”
Birgün Aslanhane Camiisi’ne gidiyorum, caminin
içinde ve dışında lacivert elbiseli, beyaz gömlekli ve
kravatlı, tek tip giyinmiş kişiler vardı. Bunların kim ol-
duklarını merak ederek sordum, hepside Camii imamı
olduklarını söylediler, ne için toplandıklarını sordu-
ğumda da ; “ Burada bir Zat-ı muhterem gelip bizlere
sohbet edecekmiş, onun için resmi kıyafetle toplandık
ve bekliyoruz ” dediler.
Bende merakla onların içinde beklerken Pir Efendim
Galip Hasan Kuşçuoğlu geldi. Ben onu görünce koşa-
rak yanına geldim ve sırtındaki paltoyu aldım, koluma
takarak birlikte içeri doğru yürüyerek girdik, içerde me-
rakla bekleyen Hoca efendilerin hepsi ayaktaydılar ve
sohbet edecek kişinin kim olduğunu, kimin geleceğini
230
bilmeden ayakta gelecek kişiyi bekliyorlardı. Efendim
aralarından geçerek içerde yere oturdu, bende yanına
oturdum.
Efendim sohbete başladınız;
“ Hz. İsa Allah’ın Peygamberi değil mi ? Hz. Musa
Allah’ın Peygamberi değil mi ?
Hz. Muhammed (s.a.v) Allah’ın Peygamberi değil mi ? ”
O arada hocalar sesinizi duyunca ön sıradan başla-
yarak arkalara doğru tek, tek diz çökerek yere oturdu-
lar, sohbetinize devamla dediniz ki;
“ Ne hakkınız var insanları bölmeye ? Kuran Allah’ın
kitabı değil mi ? İncil, Tevrat ve Zebur Allah’ın kitabı
değil mi ? Onlarda Kuran değil mi ? ”
Çok sinirli ve celali bir şekilde bağırıyordunuz, Hoca
efendiler de tasdik mahiyetinde siz konuştukça başları-
nı sallıyorlardı, sohbet bittiğinde ayağa kalkınca bütün
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Hoca efendiler de ayağa kalkarak iki kenara çekildiler,


ellerini göbek hizasında bağlayarak size yol açtılar.
Arabanıza binerek oradan ayrıldınız, bütün Hocalar
da büyük bir saygı ve hayranlıkla sizi uğurluyorlardı,
oradan uzaklaştınız, hocalar hala peşinizden hayranlık-
la bakıyorlardı.
Sebahattin Dikmen
17.06.1999

Efendim,
2- 3 metre ilerim de tanımadığım bir adam kahve
rengi şapkalı bıyıklı gülerek
“ 90 da dedi ” bende ne anlama geldiğini düşünür-
ken o esnada siz sağ tarafta göründünüz.
231
O adam bana “ senin de iki senen var ” dedi.
O anda içimde, benim içimi bir sıkıntı kabladı ve
adamın yanına doğru yaklaştım. “ Sen nereden biliyor-
sun kimin ne zaman öleceğini. Allah’tan başka kim bi-
lir” dedim. Adam ciddileşti ve “ şaka yaptım ” dedi.
Kim ömründe bir kerre Allah derse kurtulur.
Demeyenler nasıl olur deye düşünürken; “ Azrail de-
dirttiriyor ” dendi.
Adem Güney

HİTAB-I İLAHİ
“Allah’a giden kısa ve kestirme yol GALİBİLİK”
dendi
Ve karşı tarafta bir yazı gördüm “GALİBİLİK” diye
yazıyordu !.
Adem Güney
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

ALLAH’ TAN ÜMİD KESMENİN BÜYÜK GÜNAH


OLDUĞUNDA CÜMLE ULEMA MÜTTEFİKTİR,
AMMA İMANA MÜTEALLİK MANAYI
DÜŞÜNCELERİNDE FARKLI FARKLIDIRLAR !..
Abd-i Âciz yazdığım Metafizik kitabın da şahitleri
ile belirttiğim olayların, yenilerinden bir yenisine kırık
kalbleri Hazret-i Allah’ın Rahmet-i ile nasıl ihya ettiği-
ne kulak ver ve dinle.
Allah’ı ve Resulünü bilmeden ve düşünmeden , sene-
lerce solun başkanlığını yapmış izahı insancıl olmayan
yanıldığı dava uğruna kırdığı yumurta kırkı geçmiş !.
Çarpık ve düzensiz yaşantısında doğruyu yaptığını
zannederek, canı değeri pahasına nefsani yolunun mü-
dafi’i olmuş , beni beşerin keşme keş yaşantısından ku-
232 lun nedamet duymasının zahiri ilim erbabının düşün-
cesine ve ilmine mutlak ters düştüğü her zaman görüle
gelmiştir!.. Fakat ! Hazreti Allah’ın affu mağfiret der-
yasında , kulun bağışlanmasının sebebi hikmeti mutlak
vardır !
İlah-i affu mağfirete nail olmuş kulların bağışlanma-
sını, manasız ilmine sindiremiyen bilge kişi, bilemez ki
hakiykatın fukarası olduğunu, mana ilmi’nin dışında
kaldığı için kabul edemediğini , Hazreti Allah’ın afvu
mağfiret deryasından mana zevkimle bu Abd-i Âciz, bir
katrada olsa göstermeye çalışacağım !.
Sabık solun başkanı Peygamber Efendimiz’in (s.a.v )
ve Hazret-i Ali Keremullahi veche Efendilerimiz’in es-
pirileriyle de olsa taltiflerine mashar olmuş, 20.ci asrın
kazazede dervişi Hakkı Şimşek efendi’nin gördüğü ma-
nasını oku da Rahmet-i İlahi’nin sonsuzluğunu seyrey-
le, ibretle iman zevkinden hisseni al !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Sayın Efendim,
Sizi ziyarete gidiyoruz. Muhteşem bir araba’ya
bindik araba’nın içinde Metin efendi, Ahmed efendi,
Murad efendi, Mehmet Çınar efendi, giderken bir ara
Mehmet efendi araba’yı durdurdu. Mehmet efendi ile
Murat efendi sıkılıyoruz diye indiler.
Biz yolumuza devam ettik. Muhteşem bir kapının
önüne geldik üzerinde altınla işlenmiş GALİBİLER
CENNETİ yazıyordu.
Nizamiye’nin önünde iki tane tavus kuşu bizi karşıla-
dı. Biz arabadan inecektik indirmediler. İçeri araba ile
girmemizi arabayı parka çekmemizi söylediler arabayı
parka çekip indik. Dediler ki, önce bu hurmadan yiye-
ceksiniz, akan ırmaktaki sudan içeceksiniz, biz hurma-
ları yedik sudan içdik dediler ki, Efendi Hazretleri’ne şu
233
kapıdan gireceksiniz üçümüz gösterilen kapıdan girdik.
İçeride başta Peygamberimiz Efendim’iz yanında siz
sizin yanınızda Hazreti Ali Efendim’iz oturuyordu. Ben
geldim yalnız sizin elinizi öptüm.
Peygamber Efendimiz karşıma otur buyurdular, ben-
de Efendimiz’in karşısına oturdum, Peygamberimiz size
dönerek dedi ki,
“ Meşhur kominist evladın bu mu ?. ”
Sizde “ evet Efendim ” dediniz . Hazreti Ali Efendim’iz
bana dedi ki, “ sana sorularım olacak. Neden gelir gel-
mez Efendiyin elini öptün bizimkini öpmedin ?. ”
Ben de dedim ki; “ Efendim benim hem anam hem
babam benim herşeyim bana her şeyi Efendim öğretti,
onun için önce onun elini öptüm. ” Bana dedi ki; “ bun-
dan sınıfı geçtin ikincisi ALLAH’ı ne kadar biliyorsun .?
“ Dedim ki, “ Efendim’in öğrettiği kadar ”, “ bundan da
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

sınıfı geçtin ” dedi. Bu arada kapı açıldı Mehmet Çınar


efendi ile Murat efendi geldiler. Şeyhim sordu “ nerede
kaldınız oğlum “ dedi.
Onlarda efendim araba arıza yaptı dediler. Metin
efendi, Ali efendimiz’in yanına oturdu. Ahmet efendi
de sizin dizinize oturdu Hazreti Ali ve Efendimizi seyre-
derken ezan okundu uyandım !
Hakkı Şimşek

Bugünler de zuhur eden Rahmeti İlahiye’den, ma-


nevi vazifemiz’in sıhhatına şehadet ve taltifi İlahiye’den
nasiblenmiş, Amentüye iman etmiş , madde’nin üstün-
de mananın zuhuruna Rabb’ının ihsan eylediği nisbet-
te, mana şahidi. Kabiliyeti kadar nasipli müslüman ki-
234 şi’nin manevi rızkından, aceba ? Manevi gıdasız kalmış
toplumların Rahmeti İlahiye’ye inanarak bakmalarını
sağlayabilir miyiz ?.
Abdi Âciz

Ravzayı mutahharada Resulullah (s.t.a.v)


Efendimiz’in Kabri Şerif-i’nin arka kısmında Suffa
Ehli’nin oturduğu yüksekçe bir yerde, Siz ön safta ve
diğer kardeşlerimizde birlikte Resulullah Efendimizin
kabrine doğru ;
“ Hu esmasını ” öyle şedit bir halde okumaktasınız
ki, sanki her yer Hu çekiyordu.
Bu manamdan sonra “ 100 adet Hay ” ve “ 100 adet
Hu ” esması dersime ilave edildi !..
Ulvi Paksoy
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Ravzayı mutahharada Bab’ü Selam kapısından içe-


riye girildiğinde Mihrab önünde masalar kurulmuş siz
geliyorsunuz, bizler sevinç ve neşeye gark olurken bir
gurup ağlamaklı ve hüzünlü olarak oradaki direklerin
dibinde ah çekiyorlar.
Sizin dikkatinizi çekiyor ve onlarla ilgileniyorsunuz.
Sonra sütunun dibinde bir şahsı elinden tutup kaldı-
rıyorsunuz, sonra sizin elinizi öpüyorlar, ondan sonra
herkes neşeleniyor ve Resulullah Efendimiz’e varılıyor .
Sizin elinden tuttuğunuz şahsı ben size tarif ettiğim-
de Esat Coşan efendiyi tarif etmişim. Ben Esat Coşanı
hiç tanımıyordum sonra siz ,
Esat Coşan efendi’nin mürşitliğinin ilanının zamanı
geldiğini beyan ettiniz !.
Ulvi Paksoy 235

Kabe’nin olduğu yerde ama kabe dört köşe değil


otağ çadırı gibi simsiyah örtülü orada İhvan’ımız sorgu-
ya çekiliyormuş.
Sıra bana geldi huzura alındım. İlah-i gür bir ses ör-
tünün içinden bana soruyor ;
“ Senin neyin var ” diyor ben ses çıkarmıyorum.
Tekrar “ onun nesi var ” diyor. Bende cevap yok.
O sırada siz imdadıma yetişiyorsunuz. Siyah ör-
tü’nün altından dışarı çıkarak
“ Sadakatı var Efendim ” diyorsunuz.
Sonra O İlah-i ses; “ geçsin öyle ise ” diyor ve
Elhamdülillah geçiyorum !.
Ulvi Paksoy
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“İŞTE BU SANCAĞI ŞERİFTİR ,


BUNUN BEKÇİSİ BENİM”
1983 senesinde hacca gitmek nasip olduğunda der-
gahımızda çavuşluk görevi yapıyordum. Size vedaya
gelmeden önce manamda Ravza’yı Mutahhara da sizin-
le beraberim.
Siz, Resulullah Efendimiz’in yattığı yerde atlas ya-
taklar ve örtüler içinde oturmakdasınız. Ben geliyorum
elinizi öpüyorum.
Siz ; “ Ben Buranın Bekçisiyim ” diyorsunuz.
Mihraba doğru geliyor mihrabın sağında rulo halin-
de zümrüt yeşil kadifeyi bir ucundan açarak bana gös-
teriyorsunuz.
“ İşte Bu Sancağı Şeriftir, Bunun Bekçisi Benim” di-
236
yorsunuz.
Açılan yerleri ben okumaya çalışıyorum altın sırma
ile işlemeli yazılarda;
Fatiha, Ayetel Kürsü, İhlas Ve Fetih surelerini görü-
yorum. Aman fazla açılmasın belki yıpranır diye tekrar
dürüyoruz. Sonra sizinle birlikte atlas yatakta sarılıp ya-
tıyoruz.
Bu görgümden sonra naiblik görevini lutfettiniz.
Ulvi Paksoy
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“BENİM AĞZIMDAN ÇIKAN MANA OLARAK


KURAN’I KERİM’İN AYNIDIR.”
Dergahımızda Kuran kursu talebeleri gibi önümüz-
de rahle ve üzerinde Kuran-ı Kerim bulunmakta olduk-
ça kalabalığız, o sırada Siz kapudan giriyorsunuz ve biz
ayağa kalkıyoruz sonra bizlere hitaben ;
“ Evlatlarım, benim ağzımdan çıkan mana olarak
Kuran’ı Kerim’in aynıdır. Kuran-ı Kerim’den ayrı bir
söz konuşmam !.
İsterseniz önünüzdeki Kuran-ı Kerim’leri açarak be-
nim sohbetimi takip edebilirsiniz .”
Bazıları açarak takip ediyorlar ve hayretler içinde
kalıyorlar !
Ulvi Paksoy
237

Efendim,
Zikir halakasın da Hali Yekaza da Ravza-i Mutahhara
da Tevhit Camii’nde oluyoruz, İlâhi esnasında ayakları-
na “ yüzüm sürsem ” söylenirken ayaklarına kapanmak
istiyorum. Fakat Efendim beni koltuğumun altından,
ayaklarının dibinde kucaklayıp kaldırıyorsunuz !.
Mesrur Tokat
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Perşembe akşamı zikir halakasında, manamda bir


kalın bilezik üzerinde parlayan taşlar var. Havada dönü-
yor ve yüksek binalarla dolu şehrin, yanı deniz ve kule-
ler var, bilezik dönerken, havada genişliyor. Gökkuşağı
gibi şehri etkisi altına alıyor ve havada bulutlar oluşu-
yor. Bu arada Amerika Birleşik devletleri’nin özgürlük
anıtı beliriyor.
Ve bulutların arasında siz beliriyorsunuz. Şehri izli-
yorsunuz !.
Arkanızda güneş doğuyor !.
Ömer Bozkurt
16.05.2002

Perşembe akşamı zikir halakasında üzerinizde pırıl


pırıl giysiler vardı. Güzel bir taht üzerinde oturuyordu-
238
nuz. Sağ elinizde pırıl pırıl altından bir asa var idi. Göz
kamaştırıyordu. Asa’nın alt kısmı ince, yukarı doğru ge-
niş meşale gibi,
Asa’nın üzerinde dünya, bütün ihtişamı ile dönüyor-
du.
Sizde bana tatlı bir tebessümle bakıyordunuz.
Ömer Bozkurt
11.4.2002
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Manamda, Şehir’de bir heyecan görüntüsü var. Gök


yüzüne bakıyorum parmağım kadar binlerce uçak gö-
rüyorum. Kendi kendime soruyorum, buraya nasıl çık-
mışlar ? diye.
Ve kendimi bir anda yukarıda görüyorum, orada bir
ev büyüklüğünde bir kapu açılıyor. Bu kapu’dan biraz
ilerledikten sonra, diğer bir kapu daha açılıyor.
Karşımda seccade’nin üzerinde Efendim’i görüyo-
rum !. Efendim’in solunda birisi namaza durmuş, sa-
ğındaki kişi ise yanında oturmuş ağlıyor.
Efendim’e buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum diyo-
rum.
Efendim’in elinde büyük bir tesbih var. Efendim tes-
bihi işaret ederek, “ bununla çıkılır ” diye gösteriyor !.
Nurettin Bingöl 239

Şöyle bir manam oldu. Hac zamanı imiş kızlarınız’la


birlikte Hacc’a gidiyorum. Kabe’ye varıyorum. Mustafa
Okur’da bizi orada görüyor. “ Geçin Cuma başlayacak ”
diyor, o gün Cuma imiş.
Harem’in hemen yanında çeşmeler var. Bir ab-
dest tazeliyorum. Harem-i Şerif-e Kabe’ye giriyorum
Harem’in İmam-ı sizsiniz !.
Cuma’nın hutbesini sohbet şeklinde okudunuz. Çok
büyük ve muazzam bir kalabalık vardı.
O, günkü Cuma ve Hutbesi’ne yetişemeyenlerin
Hacc’ı kabul olmuyormuş.
O günkü Cuma’yı kılmak Hacc’ın farziyeti imiş..
Saygılarımla,
Dursun Kalfa
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ ALLAH (c.c) EVLİYAS’INI ÖYLE BİR SEVER Kİ


BÜTÜN MÜKEVVENAT ONA HİZMET EDER. ”
Sizi ziyarete geliyorum yazıhanede bir kişiyle sohbet
ediyorsunuz. Bende dışarıda gayri ihtiyari nöbet tutu-
yorum Efendim’i kimse rahatsız etmesin diye. Gözümü
bir ara kapayıp öyle dinliyorum. Efendim içeriyi o ka-
dar net görüyor ve işitiyorum ki, nasıl oluyor diye hay-
ret ediyorum.
Efendim siz Evliya’dan bahsediyorsunuz !.
“ Allah (c.c) Evliyas’ını öyle bir sever ki bütün mü-
kevvenat ona hizmet eder. ”
“ Melekler etrafında pervane olur. Kuşlar öyle ka-
nat gererek dönerler ki hem muhafaza eder hem tavaf
ederler” diyorsunuz.
240
“Bütün manaları Orada’dır ” dediniz .
Bende sizi can kulağı ile dinliyorum. Bir ara bana
baktınız; oradaki kişiye dediniz dışarıda duruyor ama
bütün hali benimle beraber diyorsunuz.
Dışarıdakilere diyorum ki;
Galip Efendim’e, ALLAH’IN EVLİYA’SINA iyi ba-
kın diyorum !.
Şenol Çelik
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

GALİP EFENDİ’YE PİR’LİK VERİLDİĞİ İÇİN


İÇTİHAT YAPMA YETKİSİ DE VERİLDİĞİ İÇİN
ADINA ŞERİAT DİYORLAR
Manamda diyorlar ki, Galip Efendi’ye Şeriat veril-
di!. diyorlar.
Ben diyorum ki, “ Şeriat Peygamberler’e verildi ”,
diyorum.
“ 1200 senedir iştihat kapusu kapatılmış, Galip
Efendi’ye Pir’lik verildiği için içtihat yapma yetkisi de
verildiği için adına şeriat diyorlar ” diyorum !..
Hüseyin Özden

Topluluğa hitaben; 241


“Galip Efendi Kadiri, Rufai, ayrıca Galibi’lik veril-
di.”dedim.
Kendileri’nin de burada olduğunu ,onları aydınla-
tabileceğini söyledim Galip Efendi’yi içeride yatak gibi
bulunan baş köşeye oturttum.
Efendim onlara Kadir-i, Rufai’liği ve Galibi’liği,
İslâmiyye’ti anlatmaya başladı içeride bulunan herkes
memnun ve mest olmuş bir şekilde can kulağı ile dinli-
yorlardı. Elhamdülillah.
Durmuş Ali Kılıç
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

ŞİİR GİBİ YAZILAN O KİTAP VAR YA ALLAH’A


OLAN İNANCIMI VE HAYATIMI KURTARDI
Efendim ve dervişler’le Çorum’da bir yayladaydık.
Yanımıza elinde dosya’yla biri geldi:
Devlet görevlisi olduğunu kanuni işlem yapacağını
söyledi.
Efendim de:
Siz bizi tanımıyor musunuz?. Neden böyle davranı-
yorsunuz? dedi.
Görevli:
Bende sizin fikrinizdenim yukarıdan öyle istiyorlar.
nice dosyalar kapandı sizin ki açık. “ Kontrol’de tutmak
istiyorlar ” dedi.
242 Efendim de:
Ya bizim dosya’yı da kapatın yada işlem yap.
Bilmiyorsan ben yardımcı olayım. Ya da bu görevi kim
yapmanı istiyorsa beni oraya götür, dedi.
Görevli götürmek istemedi kendi makamına götür-
mek istedi. Efendim de:“ İstenen makama götür ” dedi.
Görevli götürmek istemeyince, Efendim kendisi her
türlü imkana sahip devlet başkanlarının kullandığı li-
muzin arabaya gitti. Biz orada beklerken, yirmi yirmi
beş kişilik bir korumayla Amerika’dan geldiğini çok
önemli bir görevde olduğunu söyleyen bir kişi geldi.
Bu dosyayı kapatmasını söyledi. Türk görevli efendim
nereden tanıyorsunuz diye soracaktı ki Amerika’lı ağla-
maklı bir ses ile “Şiir gibi yazılan o kitap var ya Allah’a
olan inancımı ve hayatımı kurtardı.” Dedi.
Efendim’in hangi kitab’ını okuduğunu merak eder-
ken “Metafizik Kitab’ını” gösterdiler.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“Böyle bir insanın yer yüzünden kaldırılması, bütün


insanlığa çok büyük zarar olacağı, yaşatılması ise bütün
insanlığa çok büyük fayda ve yararı olacağını” söyeleyip,
Amerika’dan Efendim ve dosya için geldiğini sert
bir tonla kapatmasını söyledi.
Görevli’de bizim dosyayı kapattı:
Efendim de bize doğru geliyordu. Yanın da ki derviş-
lerle yarışırcasına müjdeyi vermek için Efendim’e doğ-
ru koşmaya başladık. Efendim’e sevinçle sarılıp müjdeyi
verdikten sonra uyandım.
Hamza Yıldırım
27.08.2002

“GALİP EFENDİ BÜTÜN NAKIŞLARA 243


ALLAH’IN EMİRLERİNİ İŞLEDİ”

Çok büyük bir kütük kristal, yerle göğün boşluğuna


yerleştiriliyor. Efendim nakış nakış işliyor, o kadar mu-
azzam bir eser oluyor ki, bakanın gözleri kamaşıyor.
Diyorum ki; “ Efendim Allah’ın farz kıldığı Emirleri
de işlese”
Gaip’ten bir ses diyor ki;
“Galip Efendi bütün nakışlara Allah’ın Emirlerini
işledi”
Nakışlar milyonlardan çok fazla!.
Hüseyin Özden
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

SADECE GALİP EFENDİ GÖREVİNİ YAPIYOR


Zeytinköy’ü yakınlarında, Peygamber Efendimiz’e
eza, cefa yapmışlar üstünü başını yırtmışlar. Bende ora-
dan geçerken Peygamberimiz’i görüyorum.
Çok üzülüyorum üstünün başının tozunu gidermeye
çalışıyorum. Aman Efendim sana ne yaptılar diye üzü-
lüyorum elele tutuşuyoruz.
Giderken sert bir şekilde diyor ki !.
Hocalar dört senedir görevlerini yapmadılar sadece
ve sadece GALİP EFENDİ görevini yapıyor dedi
Hüseyin Özden
Çok acı uyarılar !. Gerçeklerden uzak kalmamız ,
ALLAH’u alem dört sene değil, 400 sene olması gerek
ALLAH’u alem!.
244 Abdi aciz derim ki !. Osmanlıda inkıraz, Kanuni ile
başladı halâ durduğunu kim söyler? PEYGAMBERİMİZ
Efendimizin elbisesinin yırtık görülmesi!
Peygamberimiz Efendimizin (libas takva libasıdır)
bildirisi, zatında zuhuru umuma şamil olup, Ümmeti
Muhammed’in Takva, Vera noksanlığı olduğu gibi
Sünneti Seniyye’de riayet edilmediğinin uyarısı değil mi?
Şeriatı Muhammediyyi içtihatsız yaşamaya çalıştık,
kıyamete kadar geçerli olan Kelâmı kadim de içtihad
olunması elzem ayetleri içtihatsız bıraktık. Manasını kay-
bettik, gerçek Mutasavvufin ,bu yönlü noksanlıklar dü-
zelsin için, hayatının sonuna kadar mücadele vermiş ne
acıdır ki ,ulema geçinen ehli zahire anlatamamışlardır!...
Bu manayı okuyan veya duyan ehli iman, emri
İlahiyeye, emri ilahiyenin tefsiri olan Sünneti seniyeye
riayeti ,zamanın güzelliklerine uyumlu yaşamayı bilir ve
bulur inşaALLAH !.
Abdi Âciz Gâlibi
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Selâmün Aleyküm Efendim ,


Manamda bir basın mensubu, sizinle röportaj yapı-
yor. Bu röportajda Siz hayatınızı anlatıyorsunuz.
Konuşmanız’ın sonuna doğru şöyle diyorsunuz !.
“BANA ŞEYH’İ GÖREN, ŞEYH DEDİLER !..”
Selam ve hürmetle ellerinizden öperim.
Dilaver Gürer
Doçent Hoca ef.

Şüphesiz İlah’i gerçekler her ne kadar bizim anladı-


ğımızı anlatmaya çalıştığımız gibi ise de !.
Zaman, zaman toplumların, hakikat dışı düşünce ve
icraatlarını hayata yansıtmalarının, toplumlara nefsani
yönden daha cazip geldiği vakadır !. Aksi söylenemez. 245
Gerçeklerin ve zamanın güzellikleri, zaman içre gö-
rüldüğü an, Emr-i İlahi’yle bağdaşmayan ve gelişmiş za-
mana uymayan noksanlıkları, bariz şekilde görmek her
an mümkündür !.
Bu ahvale göre toplumların yaşadığı ve kendi üret-
tiği, karmaşalı hayat’ın etkisi altında, gerçekleri bugün
kabul etmesi muhal gibi görünse de, Hakikatlerin mad-
de alemine yansımasının bilincine varılması uzak değil!.
Yakında zuhur edeceğinin belirtileri ve müjdeleri
her an görülüyor !. Elhamdülillah !.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“YA RABB’İ, AKIL HEP İNSANLARI KULLANIYOR,


EFENDİM İSE AKLI KULLANIYOR”
Efendim bir evde sohbet ettikten sonra caddeye çı-
kıyorsunuz. derviş kardeşlerimizde kalabalık halinde
yanınızda oluyoruz, Siz “caddede yürümek istiyorum
ancak bu kadar kalabalık gösteriş gibi oluyor” dediniz
bizlerde efendim “bu bizim elimizde değil hep sizinle
beraber olmak istiyoruz” diyerek biraz daha geriden ve
arkanızdan geliyoruz.
Sizi gören insanlar büyük kalabalıklar halinde size
koşuyorlar, bizlerde zevk alarak izliyoruz.
Bakıyorum caddenin bir kenarında, Maraşlı Hacı
Mustafa efendi Hazretleri oturmuş sizi tebessüm ederek
seyrediyordu, yanına vardım hürmet gösterip oturdum,
246 bana dönerek “Evladım Hacı Galip Efendi !.Çok büyük
bir insan ,ancak kayın Pederi Hacı Mustafa Efendi onun
değerini anlayamadı !.” dedi.
“ Bak şuna diyerek” cep telefonuna benzeyen önün-
de ekranı bulunan siyah renkli bir alet gösterdi. “Ne
kadar geri kalmış teknoloji o kadar aydınlığın içinde
karanlık gözüküyor.” dedi ve aleti bakmam için bana
verdi. Ekranından baktım, dediği gibi aydınlığın içinde
karanlık gözüküyordu.
Sonra “eğitim için bir yere getiriyorlar” dedi. Eliyle
işaret ettiği tarafta fırına, tunele benzer bir yer meydana
geldi içerisi loş bir aydınlığa, dar bir alana sahipti..”İş-
te buda eski bir teknikle yapılmış, onun için ! Galip
Efendiyi anlayamadı!.”dedi.
Sonra hayranlıkla HZ.ALLAH’a hamd ederek sizin
yanınıza geldim. İç alemimden niyaz ediyordum “Ya
Rabb’i ,akıl hep insanları kullanıyor, Efendim ise aklı
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

kullanıyor. Nasıl aklı kullandırıyorsun.” diye. O sırada


başımızın üstünde her yeri kaplıyan bir nur meydana
geldi ve iç alemimi ihata etti nasıl olduğunu bilmiyo-
rum amma HZ. ALLAH’ın ikramını anlamış ve idrak
etmiştim ...
Tarık Küçükkalıpcı

Bir çadır’ın önünden geçerken içeride sohbet veril-


diğini gördüm, içeriye girdim !.
Ve kapu’da duran arkadaşa, kimin sohbet verdiğini
sordum.
O’da bana; “ Hz.Osman’ı Zinnureyn Efendimiz soh-
bet veriyor ” dedi ve bana; “ sen kimin dervişi’sin ” dedi.
Hacı Galip Kuşçuoğlu Efendimiz’in dervişiyim de-
yince, telaşlanarak beni hemen Hz. Osman efendimiz’in 247
yanına götürdü. Hz. Osman efendimiz’e bu gelen ar-
kadaş, Galip Efendimiz’in Dervişi dedi !. Ve Hazreti
Osman efendimiz de, dahil herkez birden ayaklandı.
Hz. Osman efendimiz “ hemen arkadaşımızı ön taraf-
tan bir yer açın ” dedi. Ve beni tam karşısına otutturdu.
Bana; “ demek Oğlum sen Galip Efendi’nin
Dervişi’sin ” dedi ve içeridekilere seslenerek arkadaşı-
nıza iyi bakın dedi ve herkesin gözü bende idi.
Ardından oturduğum yerin yükseldiğini gördüm ve
bana;
“ Galip Efendi Oğlumuz nasıl ” diye sordu .?
“ Kendisine çok selâm söyle ” dedi !.
Bende Galip Efendimiz’in de size selâmı var dedim !.
Fikret Minden
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Naip kardeşimizle Peygamber Efendimiz’in (s.a.v)’ın


yanına ziyarete gittik. Resulullah Efendim’iz açık renk
takım elbise ile oturuyordu. Bende içimden Galip
Efendimiz’in cübbesi’nin renginde takım elbiyse giy-
miş, ona benziyor, ne güzelmiş diye içimden geçirdim.
Naip kardeşim elini öptü. Sonra ben öptüm. Oğlum
birbirimizi özledik, gel bir sarılalım dedi ve benimle sa-
rıldı!.
Resulullah Efendimiz’in (s.a.v)’in yanına oturdum,
Naip kardeşimiz de karşısına geçti. Ayakta duruyordu
Resulullah Efendimiz, hiddetli bir şekilde baş parmağı
ile işaret ederek;
Naipler her yaptığı şeyi doğru yapıyorum sanmasın !.
Aranızda istişare edeceksiniz !. Sonra çözemediğiniz
248 şeyleri bize getireceksiniz !.
Biz çözeceğiz merci-i burası’dır dedi !.
Sonra müsaade istedik ayrıldık.
Mustafa Doğan
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Manamda,
Peygamberimiz Efendimiz’i gördüm.
Peygamber s.a.v efendimiz diyor ki;
“ BEN ÜMMETİMİ GALİP EFENDİ’YE EMANET
ETTİM. ”
GALİP EFENDİ DE;
“ BÜTÜN İNSANLARA KUCAĞINI AÇMIŞ
GÜLEREK GÖTÜRÜYORDU !. ”
İsmail Tip
07.11.2003

Her tertip ve tanzim, bi- Zatih-i Allah’a mahsustur !.


Zuhur merci-i VESİLELERDİR !..
Peygamber Efendilerim’iz de, Rahmet-i İlâhiye’nin 249
zuhuruna VESİLELERİMİZDİR !.
Beşer, ne kadar ilim ve irfan sahibi olur ise olsun !.
Nakle uyumlu olma ihtiyacı’nın duygusunu her an, nef-
sin de hissetmiyorsa, o adem insan olma meziyetinden
mahrum kalır !.
Zira !. Adem’e bahşedilen cüz’i 5 duygu, insan olma-
nın şerefine erişmesi için, Hazret-i Allah’ın : Bilâ istisna
kullarına ihsanıdır !.
“ Bütün alemleri Yaratan Halik-i Zül Celâl Hazret-i
ALLAH’DIR !.”
Gayrısı izafidir, mecazidir, feridir !. Hz.Allah-ı kabul
ederek, mecaze uyum sağlamak !. Rahmet-i İlâhiyedir !.
Kul’un aczi’nin gereği, mutlak icraatı ile yükümlülüğü,
kulluk vazifesinden gayrı değildir !.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendim, Hal-i Yekaza da


H.z Allah yüksekce bir sahanlıkta, insan suretinde
idi ve aşağıya doğru bakıyordu!.
Baktığı yerde siz bir iş yapmışsınız. Yaptığınız işten
memnun ve hoşuna gidiyor.
Ve sizden razı olduğunu hissettirir bir şekilde gülü-
yordu.
Bir müddet sonra bana yöneldi ciddi bir hal aldı !.
Tebessümü kesildi Süreyya Güralp ağabeyi kasdederek:
“ Ona git benim için bir şey yapsın de ” dedi !..
Ve kendime geldim. Saygı ve hürmetlerimle ellerin-
den öperim.
İsmail Durukan
250 Abdi Âciz derim ki:
Rabbım’ın lutfu ihsani olan Kuran-ı Hakim’de, cemi
imanın Amentü’de özetlenmiş !.
İnsana ihsan edilen mana denizinde, ileriye dönük
kulaç atarak, mana Tertibi ve Tanzimi İlâhiye’ye doğru
yüzdürüyorlarsa !..
Amentü’nün de, mana denizinde, manasının nokta-
landığını görür; İhlas zevki ile ihya olursun !..
Allah’dan başka İlâh olmadığının, sadık kulun her
hal ve iradesin’de görülen şahadet zevki!.
İcra edilen madde ve gerekse manada kulun , yap-
tığı hayır ve hasenatının !. Yalnız ve yalnız bizatihi :
“BENİM İÇİN” buyruğu’nun hilâfına düşünce ve icra-
atın, has kullarının tarikin’de de görülmesinin !. Adem
tarikin’de dahi yadırgandığı gibi, İndi İlâhiye’de kabul
görmemesi, neden yadırgansın ki ?!.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Abdi Âciz Derim ki;


Her devirde mananın aslı değişmeyip, görünüm
de zamana uyumlu ehline ihsan edilen, halaka kuru-
larak yapılan Zikrullah ve günah-ı kebaire dışında,
Şer-i Şerif ’in zamana yansıyan güzelliklerinin. Emr-i
İlâhiye’ye uyumlu içtihat görmesinin elzem olduğunun,
nedense !.
Yaşlı müğminler ve Rahmet deryasını dıştan mü-
talâ eden Mutasavvuf ’in tarafından, her devirde Emr-i
İlâhiye’ye uyumlu yaşama zevkinden mutmain olan ve
Hz. Allah’ın taltifine mashar olan, seçkin kişiler, yaşa-
dıkları zamanlarında na-ehil tarafından hep yadırgana
geldiler !..
Maalesef örnek yaşayanlara, herhangi bir ilme ya-
kıştırmadan, asra uyumlu, Emr-i İlâhiye uyumlu, yaşan-
251
tılara küfürmüş gözü ile bakıldı ve devam ediliyor !..
Yalnız samimiyetlerinin, indi İlâhiye’de ihsan edi-
len, taltifi İlâhiye’yi bilmeden !. Yaşantılarında zamana
uyum sağlayamayanlar, geriye dönük taltifi İlâhi’yi icra-
atlarından olduğunu zannettiler !..
Hal bu ise, geçmiş mazi geri getiremezsin !. İstikbal
Hz.Allah’a mahsus bilemezsin !.. Hal bu gün !. Bu gü-
nün manasını, günahı kebaire dışında yükümlü oldu-
ğun şeriatını yaşamakla mükellefsin !. İyi bil !..
Gavsul Azam Seyyit Abdulkadir Geylâni Hz. Şehadeti !..
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendim, Manamda, Antalya Allah Camiisin’de,


mihrapta oturuyorsunuz. Bende sağ tarafınızda oturu-
yordum.
Siz sevinçli ve neşeli bir vaziyette dervişana;
“ Hz. Allah teşekkür etti ” diyorsunuz.
Dervişlerde sizin bu sözünüze çok seviniyorlar.
Sonrada “ 2 kişiye müjde verildi” dediniz. Herkes heya-
can ve merakla kimler olduğunu bekliyordu. Bende ken-
di kendime “ ben değilimdir ” diyorum. “ Ne yaptım ki
müjde verilecek ”. Sonra siz bunlardan biri Orhan usta,
diyerek beni kucakladınız. Ben de teşekkür için “ben ne
yaptım ki Efendim” diyorum. Siz de; “ oğlum samimiye-
tine ve sadakatine göre müjde verildi ” dediniz.
Diğer ismi hatırlamıyorum, ondan sonra samimiyet
252 ve sadakat hakkında sohbetinizi devam ettirdiniz !..
Saygılarımla ellerinizden öperim.
Orhan Karaalp

Şeyhim Sultanım,
Manamda Ömer’le bir masada, yeşil bahçe’de oturu-
yoruz. Arkadan birinin geldiğini hissediyorum, dönüp
arkaya baktığımda, uzun boylu heybetli kahve rengi
abası olan, bir mübarek karşı masaya oturacaktı. Bizi
görünce kalktı, işaret parmağını Ömer efendi ile bana
aramıza doğru göstererek;
“ Sizde Galibi Mühr-ü, Galibi Nur-u olduğunu ” söy-
ledi .
“ Sizlere korku yoktur. Korkmayın ” dedi. Ben
Selâhattin Eyyüb-i Hazretleriyim ” dedi !.
Kızınız Fatma Bor
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Rüyyam da sosyetik bir bayan, bizim mahallemize


geliyor. Mahallemiz şimdi ki gibi değil evler ve mahal-
le’nin şekli her taraf değişik bayan çantasından kart-
lar ve resimler çıkarıyor. Resimlerden birinde bizim
mahallenin gelecek zaman ki şekline ait görüntüsü
var. Evler hep daire şeklinde 3 veya 4 katlı duruyor re-
simleri hayretle izliyorum, diğer bir resimde ise Galip
Kuşçuoğlu’nun evimizde ki çerçeveli resmi var.
O zaman yani rüyam’da Efendi’yi kimse tanımı-
yor. Kadın resmini gösterince ben tanıyıp, bu bizim
Şeyhimiz’in resmi diyorum.
Son olarak bana bir resim daha veriyor, resmin altın-
da bir yazı bulunuyor. Bu Cennet’in Resmidir !. Yazıyor
resme dikkatli bakınca, şekli çok tanıdık geliyor. Resmin
şekli Tevhit Camii’nin tam olarak aynısı.
253
İsmail Tipin Kızı
Hatiyce Tip
Manamda,
Zatınız buyuruyor; “H. Galip Hasan Kuşçuoğlu şu
an yapılan zikir ve ibadetlerin, önceleri yapılan zikirler-
den, mana yönün’den hiç farkı olmadığını, hatta yemin
ederim ki aynıdır!.”
İşte bu zikri de Abdulkadir Geylânı Hazretleri yap-
tırdı !. diye buyurduğunuzda !.
Zatınız geniş zikir halakasını kurmuş, halaka’nın or-
tasında, bana sırtı dönük sizin karşınızda, hafif öne eğik
olarak Abdulkadir Geylâni Hz. Duruyordu.
Bu manamı, size anlatıp rahatsız etmek istemedim.
Üç gün boyunca beni sıkıntıya sokup, Dr. Ali Güler
Efendi’ye anlattırdılar !.
Zafer Terlemez
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Esselâmün Aleyküm Efendim,


Efendim, bir küçük gölet içinde bulanık su var. Son
olarak “ elini sok ” diyorsunuz.
Bende sağ elimi sokuyorum “ Ya Allah ” diye !. O
anda Hz. Allah başımda duruyor . Seni kim koruyor di-
yor. ? Bende şekilden münezzeh olduğu için “ O ” diyo-
rum.
O’ndan kasıt kimdir diyor ?. Ben de; “ Siz Allah de-
yince ” gülüyor.
Evet benim diyor ve ekliyor. “ Senin Efendin Galip
var ya ”, işte O da her an Aczini itiraf edenlerden. “Onun
için çok seviyorum !. ”
Bir sefer Kabe’de tavaf ederken, Beni yüksek sesle
zikir ediyordu. Aniden unutturdum. “ O DA ACZİNİ
254 İTİRAF ETTİ, BENDE ÇOK SEVDİM. ”.
Tekrar aklına zikrimi getirdim. O’nun için; “ ÇOK
SEVİYORUM ” dedi !..
Sadık Çalışkan
Ocak 2004

Fazla lafa ne gerek var. Kişi’nin noksanını bilmesi ke-


malâttır buyruldu.
Hz. Allah’ın varlığı karşısında, aczini bilmen haddi-
ni bilmendir !. Güç kuvvet yalnız ve yalnız Hz. Allah’a
mahsustur !. Madası feridir, mecazdır, izafidir !..
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

HİTAB-I İLAHİ
Efendim manamda,
Peygamber Efendimiz’i ve Hazret-i Allah’ın Cemalini
görüyorum. Ve bütün insanlar Hz .Allah’ın Cemaline
ulaşmak için hücum ediyorlar. Ve Peygamber Efendim’iz
eliyle sizi gösteriyor !.

Hitab-ı İlah-i;
“ Siz Allah’ın cemaline ulaşmak istiyorsanız, Galip
Efendi’nin kapusun’dan geçeceksiniz!. Biz Galip
Efendi’ye Rahmetimize Vesile, Tasarrufat verdik ” di-
yor!..
Ve ben koşup elinizi öpüyorum yanınızda ayakta du-
ruyorum. Bütün insanlar elinizi öpmek için hücum edi-
255
yorlar !.
“ Aman Allah’ım ” diyerek uyanıyorum !..
Fehmi Erkoç
Ankara
29.01.2004

Güç, kuvvet Hz. Allah’a mahsustur. Biz acizlere dü-


şen kulluk vecibesini acziyle ifa etmektir.
Rahmet giriş kapuları, zamana göre ihsan edilmiş
olup, hepsi geçicidir. Bak-i olan Hazret-i Allah’tır !..
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

MANEVİ ZUHURAT

Efendim,

21 Ekim 2006 tarihin de, Ramazan Bayramı Arefe


günün de, sabah namazının farzı’nın, birinci rekatını
kıldık dan sonra, ikinci rekatını kılmak üzere kıyamda
iken, kalbime bir Hitab-ı İlâh-i geldi.

Bu hitab’ta ;

“ SİZE GALİP EFENDİ GİBİ BİR ŞEYHİ


İHSAN ETTİK. DAHA NE BÜYÜK ZENGİNLİK
İSTİYORSUNUZ!.”

Bunun üzerine vücudumu bir titreme kaplamakla


256 birlikte, gayrı ihtiyari olarak göz yaşlarımı tutamıyor-
dum. Bu hal namazı kıldıktan sonrada uzun süre devam
etti.

Bu arada iç alemimde meydana gelen coşku ile duy-


gularımı, tam ifade etmekte kendimin aciz içinde ol-
duğumu düşünüyordum ki, gönlüme doğan sözleri not
etmeye başladım.

Kusurlarımdan dolayı affınıza sığınıyorum Efendim!..


Dr. Ali Güler
Çorum
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Ömür Alapala kızımızın 2 ekim 2005’de gördüğü mana;


Büyük miting alanı gibi bir salon, insanlar dolu, kar-
şıda kürsü gibi koltuk Efendim oturuyor.
Kapudan içeriye !...
Fatih Sultan Mehmet giriyor, Efendimin yanına ge-
lip, kendi başındaki kavuğu, Efendimin başına takıyor.
Efendimin kavuğunu da kendi başına takıyor!
Efendim elinde beyaz bir kağıt, üzerinde ayeti keri-
meler yazılı, herkese dağıtıyor bir tanesini de bana ve-
riyor. Kağıtta yazılı olan ayetleri “elli gün okuyan her
muradına erecekmiş” diyor .
Ömür Alapala
Abdi Âciz’den = yorum
Görülen rüyanın manası açık değil mi!. Avrupanın
257
fethinin kapusu açılmadı mı!. Şeriatlar arası diyaloga
da ümit kapusu belirdi inşaAllah!.
Dünya gerçekleri arıyor ! Bulacak inşaAllah !.
Bizlerde Muhammediliğin, 21 nci asırda nasıl yaşa-
nacagını, evvelâ biz öğrenir de dini İslâmın gerçek ma-
nasını, Hazreti Allah’ın bildirisini, çarpıtmadan anlaya
bilirde, anlatabilir isek ! Büyük Fetih o zaman bariz gö-
rülecek inşaAllah!.
Yukarıda görülen mana, bu Fethin zuhurunun müj-
desi değil mi?
MANA MADDEDEN EVVEL ZUHUR EDER!..
İnanmıyor isen Galibi’lerin mana sergisini gezmeyi
ihmal etme!.. Avrupa birliğine girmemiz için müzake-
relerin başlıyacağının kabul edilmesi. Millet, ümmet,
dünya için hayırlı olsun!.
Hâdim-ül Fûkara
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Kıymetli Efendim, Eşim Mahmut’la beraber araba


ile Üsküdar’a gidiyorduk. Yolun kenarında ok işaretli
bir tabelâda, Yuşa Hz. yazıyordu.
Arabayı durdurttum, iki tarafı ağaçlı ince bir yolda
yürümeye başladım. Türbe’den içeri girdim. Türbe’nin
içinde uzun bir tabut vardı, dua ederken tabutun için-
den iri yapılı bir adam doğrularak oturdu. Bana “ Hoş
geldin ” dedi !.
Ben ona; “ Galip Efendi’nin Derviş’i olduğumu söy-
ledim !.
Bana sen küçükken iki defa babannenle ziyaretime
gelmiştin. “ Hatırlıyor musun ” dedi. Ben de; “ hatırla-
mıyorum ” dedim.
“ GALİP EFENDİYE SELÂM SÖYLE BİN KÜSÜR
258 YIL KOLUMUZ BİRLEŞMİŞDİ.”
Şimdi buranın Chp’li belediyesi, benim küllüyemi yok
etmek için, iki aşamalı plân yapıyor. Birincisi Türbe’nin
etrafına alışveriş ve iş merkezi yaparak yerimi daraltma-
yı ve zamanla Türbe’mi yok etmeyi plânlıyorlar.
“Galip Efendi bana yardım etsin bunları durdursun”
dedi !.
Sibel Bozacı

İlgili makamlara bu manevi vazifeyi duyuracağım


İnşaAllah !. Hz. Musa Aleyhisselamdan sonra, beni
İsrail’e ihsan edilen, Allah elçisi Yuşa Aleyhisselâm.!
Hz.Allah buyurdu ki, Peygamberlerimi birini diğe-
rinden ayrı görmeyin, onlar benim elçilerimdir.
“ Yuşa a.s belirtiği bin küsür sene evvel müğmin ve
müttekilerde ayrılık yoktu !.”
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Ehl-i Kitap biri diğerini yeterli olmasa dahi, bu gün-


le ölçülemeyecek kadar tanıyorlardı.
Zira, Hz. Muhammed Mustafa (s.t.a.v) Efendimiz ve
Ashab-ı Güz-in hayatta idiler!..
Hazret-i Kuran’ın manasını nefsani hazlara dönüş-
türmeden, Emr-i İlâhiye’yi anlıyor ve yaşıyorlardı !.
Hazret o günü anlatıyor !..
Abdi Âciz

Efendim, dağdaki karlar erimişti, sağ tarafda arabca


ALLAH yazısı, sol tarafta ise Muhammed yazıyordu.
Ben insanlara bu yazıyı göstereceğim sırada, sol
tarafda ki “MUHAMMED” yazısı aniden “GALİBİ
ZİKKESİNE” dönüştü !.
259
Efendim
Tur dağında, Allah’u Teâlâ kollarını açmış Nur ola-
rak, insan sıfatında duruyordu. Hz.Allah’ın yüzü ve gö-
rünümü GALİP EFENDİYE benziyordu.
Üstü beyazdı , dağın eteklerinde de insanlar vardı.
Orada Galibi’lere Allah-u Tealâ sorgu, sual sorma-
dan, Sırat Köprüsünden geçmeden, Onları alnından
öpüp, arkasındaki cennete yerleştiriyordu !..
Murat Dağcı

Abdi Aciz, aczimle yaratanıma Hamd ve şükrederek,


bu Âciz Abdi’ni Rahmetine VESİLE kıldığı için, koruya-
cağına şüphem olmayarak, manevi zuhurat ve tecellileri,
Ancak “Rab Abd Olmaz, Abd-i = Rab Olmaz.” ger-
çeğine aşina olanlar anlar !.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ GALİBİ TASAVVUF-İ ÜNİVERSİTESİ ”


Efendim bir binanın ikinci katında sizleri bekliyo-
rum. Ve sizler sohbet için geliyorsunuz. İçeride masa ve
sandalyeler var, sandalye’ye oturuyorsunuz, oturduktan
sonra arkadaşların içinden beni çağırıyorsunuz. “ Fikret
gel oğlum buraya ” diyorsunuz.
Masa ve sandalyeleri askeri düzen şeklinde olmasını
istiyorsunuz, hemen emrettiğin gibi yapıyorum.
Diyorsunuz ki; “ Bir Galibi Dervişi, ömrünün so-
nuna kadar asker olduğunu unutmasın ” ve çayları’da
benim getirmemi istiyorsunuz. Çayı içip sohbeti bitir-
dikten sonra, gitmek için dışarı çıkıyorsunuz, ayağa kal-
kıyorsunuz elimde cübbe ve sarığınızla beraber kapıya
çıkınca, cübbenizi giydirip sarığınızı elinize veriyorum.
260
Arkadaşları dağıttıktan sonra Üniversite’ye gelmemi is-
tiyorsunuz. Arkadaşları dağıttıktan sonra yanınıza gel-
mek için, bir taksiye biniyorum. İstediğim hızda gitme-
diği için taksiden inip koşarak gidiyorum. Önüme koca-
man göl çıkıyor, göldeki tekneye binerek, okula doğru
gidiyorum. Gölün üstünde bir kumru kuşu kanadını
sağa sola vurup zikrediyor.
Kuşa soruyorum “ Pirim Sultanım Galip Efendi bu-
radan geçti mi ?.” “ Evet geçti ” diyor. Kuş da “ Ben de
o Pirim’in dervişiyim” diyor.
Kendi kendime Yarabbi sana çok şükürler olsun kuş-
lar da dervişimizmiş suyun içinde kuş sağa sola kanat-
larını vurup, “Şeyhim Galip Efendi” diye zikrediyor.
Sevincimden ağlamaya başladım.
Ezilmesin diye kuşu hemen kıyıya çekiyorum, size
yetişmek için tekne ağır gittiğinden, tekne’den inip su-
yun üstünde koşarak size geliyorum. Karşıma üç tarafı
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

çevrili çok büyük bir okul çıkıyor, içine girdiğimde Sizi


görüyorum. Yanınızda bir kaç kişi var sohbet ediyorsu-
nuz, ben sohbetinizin bitmesini bekleyip, bittikten son-
ra selâm verdim. “ Oğlum Hoş geldin. Sohbete sen de-
vam et ” diyorsunuz. Bir yabancı soruyor, gelince selâmı
niye vermedin ?. Ben de sohbetin bitmesini bekledim
diyorum. Efendim sizde bir dervişin bunları çok iyi bil-
diğini söylüyorsunuz. Orada bulunanlara İslâm’ın beş
şartı’nın olmadığını anlatıyorum, okulun en üst orta
kısmında;
“ GALİBİ TASAVVUF-İ ÜNİVERSİTESİ ” yazıyor.
Efendim yattığım yerde sabaha kadar sana çok şü-
kür demişim.
Fikret Minden
261

Efendim,
Çok güzel bir yerde Hz.İsa Aleyhisselâm’ı görüyo-
rum.
“ Sen Galip Efendi’nin dervişi değilmisin? ” diyor.
Ben de, “ Evet Efendim ” diyorum.
Hz İsa a.s. diyor ki ;
“ Galip Efendi’ye çok selâm olsun !. Benim bir daha
dünya’ya gelmeyeceğimi, çok güzel anlatıyor ve bunları
da sizlere çok iyi açıkladığı için, sizlerde çok iyi anlatı-
yorsunuz. Galip Efendi’ye çok selâmımı götür. ”
Fikret Minden İnegöl
15.01.2005
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Manamda, “Allah’ım benide Üstadım Galip


Efendinin yüzü suyu hürmetine af edermisin.”diye yal-
vardım.
Aynen böyle cevap veriyorlar
“ BIRAKIN EVLÂDI OLMAYI, GALİP EFENDİ’NİN
KOMŞULARI BİLE AF OLUNACAK !.”
İsmail Tip

Galip Efendi ile Hüseyin Gazi’de karşılıklı oturup


sohbet ediyorduk.
Efendime dedim ki; “Efendim siz bu yükün altından
nasıl kalkıyorsunuz ?”
262 Efendim’de bana dedi ki : “Oğlum ben Allah’ı çok
seviyorum ! Hazreti Allah’ta beni seviyor !. Bu yükün al-
tından, Rahmeti İlâhi ile kalkıyorum Elhamdülillah !.”
“Pekiy oğlum sen hayatını nasıl sürdürüyorsun”
“Efendim ben seni çok seviyorum! Seni Rabıta yapa-
rak hayatımı sürdürüyorum ..”
Efendimde gülerek “Pekiy oğlum öyle olsun.”
İsmail Tip
10 Ekim 2000

İlmi samimiyetinden ibaret olan, Ankara’da kom-


şum, muhip de !
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendim, hanımım ile evde idik. Dediler ki; “ koşun


koşun Peygamber Efendimiz (s.a.v)’ Efendimiz gelmiş
heyecan ile koştuk, Kabe-i Muazzama’da ki evine ben-
zeyen bir eve geldik.
Bembeyaz elbiseler giymiş nur saçıyordu adeta, baş
ucunda bir melek vardı, hanımlara sohbet ediyordu.
Buyurun içeri girin dediler, kızını’za dedim ki;
Mübarek Resulullah (s.a.v ), Efendimiz’e ne de çok
benziyor. Galip Efendi değil mi ? Peygamberimiz size
benziyordu !.
Resulullah Efendimiz buyurdular ki;
“ GALİP EFENDİ BİZİM EVLÂDIMIZDIR !. KENDİ
TACIMA BENZER BİR TACI DA ONA YAPTIRDIK ”,
buyurdular.
263
İki adet çok güzel taşlarla süslenmiş, pırıl pırıl nur
saçan, Fese benzer biri büyük biri ondan az küçük “Tacın
biri Galip Efendi’nin” buyurdular, Efendim !.
Bahadır Ayhan
Adapazarı, Sakarya
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendim !. Zatı Aliniz’in güzel bir dağ eviniz var-


mış. Önünde geniş bir masa duruyor, bu Zatı Aliniz’in
Makam Masası imiş.
Eliniz belinizde temkinli, adeta gelecek bir mesajı
bekliyor bir vaziyette görüyorum !!.. Yapmış olduğum
araştırmaların sonucu, sırtımdan masanızın üzerine
bir metre uzunluğunda, dikdörtgen şeklinde kartonlar
üzerine yazılmış.
“Milattan önce, milattan sonra, Musa
Aleyhisselâm’dan önce ve daha sonra, İsa aleyhis-
selâm’dan önce ve sonra, tüm zamanları ifade eden,
aynı zamanda da makamınızın her devirde var olan bir
makam olduğunu, bütün makamların Zatı Aliniz’in ma-
kamında toplandığını, görüyorum .
Ayni zamanda da, araştırmamı tamamlanmış olu-
264
yormuşum.
Sadi Aktaş
Ankara 02.02.2006
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Sevgili Pirim Efendim, O gün her zaman olduğu gibi


sabah namazının sünnetini evde kıldım. Farzını camii’de
eda etmek ve görevimin başına gitmek için evimden çık-
tım. Dersimin duasını evde yaptığım için, yolda gider
iken de tesbihimi çekiyordum. İş yerimde de cemaat farz
namazına başlayıncaya kadar, tesbihimi çekmeye devam
ediyordum. Bu sırada elimde tesbih olduğu halde, başı-
mı duvara yaslamıştım. Bir süre sonra uyku ile uyanıklık
arasında, şeytan aleyhillane görüldü. Korkunç bir gö-
rüntüsü vardı. Elimdeki tesbihi alarak “ bunu niye çeki-
yorsun ” dedi ve yere fırlattı. Sonra avucunun ortasında,
siyah renkli bir şey vardı ve üzerinden dumanı tütmekte
idi, o şeyi bana doğru uzatarak bunu yiyeceksin dedi.
“Hayır yemem” diyerek reddettim. Tam üç kerre israr
ederek yememi istedi. Üçünde de red ettim, kabul et-
meyince bana zarar vermek istedi. O sırada Zatı Aliniz 265
aklıma geldi !.
Destur “ Ya Allah’ın Evliyası ” diyerek, Zatınızdan
yardım istedim.
Tam sözümün bittiği anda şeytanı aleyhillâne ile be-
nim aramdan şimşek hızı ile Zatı Alinizin geçtiğini gör-
düm ve şeytanı aleyhillaneyi sırt üstü yere düşürdünüz.
Yattığı yerden bana bakarak;
“ Seni birisi koruyor fakat anlayamadım ” dedi.
Benimle şeytan arasına bir koruyucu set çekildi, son-
ra Zatı Aliniz yanıma geldiniz. “ Evlâdım tesbihini çek-
meye devam et ”dediniz.
Hemen kalktım, elim ayağım olayın şokundan tir tir
titriyordu. Emriniz üzere tesbihimi çekmek için aradım,
tesbihim benden bir buçuk iki metre ileride kapunun
yanında duruyordu.
Elmadağ Tepe Başı Camii, Osman Aktaş
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Fatma yengem, Emine halam ve Tuba ablam taksi


ile giderken bir dağın tepesinde bilemediğimiz bir yer-
de taksiyi durdurup, yengem ve halam iniyorlar. Bize
yolumuz’un üstünde olan Mekke’yi Mükerreme’ye gi-
deceklerini söylüyorlar, bizim beklememizi istiyorlar ve
gidiyorlar.
Uzun bir müddet bekledikten sonra bizde merak
edip babamların gittiği tarafa doğru gidiyoruz. Biz ha-
lamları ararken saf, saf kalabalıklar gördük orada ba-
bamda vardı !
Yanında oturan kişinin Peygamberimiz Efendimiz
olduğunu söylüyordu herkes. Babam bize hazırlanma-
mız için seslendi, kapalı elbiseler giyerek hazırlandık
karşılarında bir yere oturduk. Sonra ben babam’ın ya-
nında oturan, Peygamberimiz Efendimiz, dedikleri kişi-
266 yi görünce şaşkınlıkla !

“ Bu babamın Şeyhi Hacı Galip Efendi dedim !. ”


Sonra eve gelince insanlara gördüklerimin ne kadar
güzel olduğunu anlatmakla bitiremedim !.
Kübra Karaduman’ın Rüyyası
( yaş 15) 02.05.2003

Dikkat !. Sakın bu manayı garipsemiyesin. Hz.


Allah’ın vazifelendirdiği şahısların, Peygamberim’iz
Efendimiz’in ismi ile görülür. Çünkü !. Allah elçisi de-
ğillerdir amma elçi varisleridir, Tertib-i İlâh-i’nin başka
izahı yok !..
Madde de gerekse manada, Tertib-i ve Tanzimi
İlahi’den gayrıya kapılma, manevi mehenk her zaman
mevcuttur. Arayan bulur !..
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Ramazan Bayramı namazından çıktık, Vakıf ’ta ek-


mek dağıttık ve vakfımız’ın yeni halinin resimlerini size
getirmek için çektik. Ve eve geldim biraz uzanmıştım.
Manamda, çok muhteşem bir saray gördüm.
Peygamber Efendimiz’in sarayı imiş. Ve yanımda bir
derviş arkadaşım vardı. Bizi saraya davet ediyorlar.
Saraya girdik, şaşkınlıkla bakıyoruz o güzelliğe, baba
saray da siz vardınız. Siz ilgileniyordunuz bizimle,
Bizi tanıtıyorlardı. “ Bunlar dergah’ın hizmetkarla-
rı” diye. Ve ondan sonra sevinçle uyandım. Efendim.
Yusuf Karapınar

267
Efendim,
Manamda sizinle, benim bilemediğim, eskiden sizin
yaşadığınız mekanlarda beraber dolaşıyoruz.
Tamamını hatırlayamadığım bir manamı size anlat-
maya çalışıyorum.
Bütün alemin beyatını aldım !.
Tariki sana gezdirdiler mi ?
Ya da gösterdiler mi?
Manasında bir hatırlatma da bulunuyorsunuz.
Bende vallahi öyle oldu Efendim diyorum.
Metin Durak
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

2003 Nisan ayının ortası idi. Antalya’ya 25 veya 30


yaş arasında bir genç geldi. İhsan efendi ile sohbet edi-
yorduk, hal ve hatır sorduk!. İlâh-i bir emanet getirdi-
ğini söyledi..
“ Büyük melâikeyim ” dedi.
“ Antalya’ya git, Galip Efendi’ye selâmımı söyle,
Galip Efendi’den dersini al !. ” dedi ve devam etti.
“Kendisine söyle Ağustos ayı’nın 15’inde ömrü bitiyor
kendisine malumat ver !.”
Bugün Ağustos ayın’ın onu 84 yaşımdayım. Şikayet
edecek bir derdim yok. Emr-i İlâhiye’nin zuhuruna her
zaman hazırım !.
Hz. Allah Zatı’na olan aşkımı, Emri’ne olan imanımı
ve dergahımı muhibban, müridan, dervişan, Ehl-i İman,
268 Ehl-i İslam-ı Rahmet-i ile korusun, na-ehl’in şerrin’den.
Hz. Allah na-ehli de hidayete erdirsin !. Amin!..
Abdi Âciz
10 Ağustos 2003
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Hadiselerin ağırlığından çok sıkılmıştım. 15 Haziran


2003 günü Hz. Allah’ın taltifine selâmına nail oldum.
Konya’da din Öğretmeni, İlâhiyat mezunu medarı if-
tiharımız, Hayrullah hoca efendi’nin şahsında “ mana
aleminde”
Hz. Allah’tan gayrı yaratan tanımayan, bu anlam-
da gayrıya iltifat eylemeyen bu fakirini, şeriki ve naziri
olmayan, eşi ve benzeri bulunmayan örneksiz, bu fakir
abdi acizini gör nasıl taltif ediyor !. Darısı samimi İman
Ehl-i kullarının başına !.
Hz. Allah beni karşısına aldı Hayrullah efendi,
“ GİT GALİP EFENDİ’YE SELÂM SÖYLE !.
ONU ÇOK SEVDİĞİMİ !.
ONDAN ÇOK RAZI OLDUĞUMU, SÖYLE,
269
KENDİNİ ÜZMESİN! VE BENİM İÇİN
YANAKLARINDAN ÖP” buyurdu !..
Hayrullah Sofuoğlu
Konya
15 Haziran 2003

Ve Ankara’ya geldi Emr-i İlâh-i üzere, yanaklarım-


dan öptü ve gitti !. Fazla izaha lüzum görmüyorum,
şu kadarını söyleyeyim; darısı acebasız Allah’a inanan
dostlar başına.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendim, Manamda, beni alıp öbür aleme görevli


olarak götürüyorlar. Çok büyük bir köşk içinde, sayısız
odaları var ve ben bir odaya giriyorum. Dikdörtgen bir
masa da, derviş arkadaşlarımız oturmuş, muhabbet edi-
yorlar. Bir koro İlahiler söylüyor ve ben onların yanına
gidip “ Hoşgeldiniz ” diyorum ve sarılıyorum.
Masanın baş kısmında, nur yüzlü çok yakışıklı bir
insan oturuyor. Ben de onun yanına gidip elini öpü-
yorum. “ Bir isteğiniz var mı ” diye ? soruyorum. O’da
bana “oğlum istersen gidebilirsin buradan ” diyor. Ben
de “ Efendim benim yerim sizin yanınız ” diyorum. O
da “ tamam oğlum o zaman git, misafirlerimizle ilgilen
” diyor .
Ordan ayrılıp kapıdakileri karşılayıp yerlerini göste-
riyorum. O kapıdaki kişiler elleri yüzleri yaralı, kulağı
270 kopmuş, kolu kopmuş tanınmayacak bir vaziyette gelir-
yorlar. Ben de içimden “ demek ki kaza yapmışlar ”diye
geçiriyorum. O kişiler içeri girdikleri kapının tam karşı-
sındaki bir kapıya giriyorlar ve ihram giyip tertemiz bir
halde çıkıyorlar.
Ben ordan bi odaya geçiyorum. Orda sırf bayanlar,
Rahmetli Babaannem, Aysema halam ve diğer teyzele-
rim, onlara sarılıyorum ve içimden de “ ya annem, ba-
bam da burda olsalar ” diye geçiriyorum.
Ordan bir ses; “ oğlum onlar da zaten gelecek merak
etme üzülme ” diyorlar. Ben yine içimden “ ya hiç de-
ğilse evimi, odamı bir görüyüm ” diyorum. Birden beni
evimin balkonuna çıkarıyorlar. Havaya bir bakıyorum
uzay gemisi gibi araçlar, “ bunlar ne ” diyorum. Ordan
yine bir ses “ bunlar taşımayla görevli bu alemden öbür
aleme götürüp getiriyorlar ” diyor. Yine birden köşkün
içinde buluyorum kendimi. Annem’le, Babam’da katıl-
mışlar bu arada aramıza.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Köşk nur dolu ve tarif edilemeyecek güzellikte bir


koku var. Ve ben yine bir odaya daha geçiyorum. Orda
binlerce bilgisayar var. Ve bu bilgisayarlar ölen kişilerin
kime tabi olduğu, dünyada kalan ailelerinin ne durum-
da olduğunu gösteriyorlar.
Orda iki kişi şeyhlerini görmek istiyorlar övüne övü-
ne ve ismini yazıyorlar, ekranda sadece bir sakal, gözü-
küyor yüzü yok.
Bende; “ yaa ” diyorum. “ Sizin şeyhiniz sahteymiş, ya-
zın bakayım benim şeyhimin adını ” diyorum ve yazıyorlar.
Ekran’dan bir ışık vuruyor yüzümüze, ve ekranda
Efendim sizin resminiz, etrafta güller ve mübarek insan
“ EVLİYAULLAH ” diye yazıyor.
Onlarda ağlıyorlar, “ keşke Galip Efendi’yi tanıyıp
ona biat etseydik ” diyorlar. Bende, “ Evliya böyle olur 271
gördünüz dimi ” diyorum ..
Yine içimden “ Ya Efendim burda yok nerde ki ” diyorum.
Yine bir ses “ Galip Efendi şu an dünya’da görevli,
ama buraya gelip gider ” diyor. Ordan çıkıyorum, bu ara-
da Efendim sizde gelmiş oluyorsunuz.Ve hepimiz sizin ar-
kanıza düşüp bahçelere gidiyoruz. İlahiler’le, esmalar’la.
Efendim etrafımızda yüksek dağlar ve bu dağlardan
onar metre arayla şelaleler akıyor, aralarında hiç gör-
mediğim çiçekler ve şelalelerin altında da kabirler, Siz
de Efendim cesetlerimizi gömecekmişsiniz. Ve sıra be-
nim cesedime geliyor, ama benim kabrimden su çıkı-
yor. Babam da “ ne oldu niye böyle oldu ” diyor. Siz de
ordan ihvanınıza “ beton hazırlayın diyip ” kabri düz-
günleştiriyorsunuz. Şimdi “ taş gibi oldu temizlendi ”
diyorsunuz. Biz İlahiler’le o vadi gibi bahçelerden ayrı-
lıyoruz, benim görevim bitiyor yatağıma bırakılıyorum.
Ömer Kuşçuoğlu
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Manada,
Annem ihram giymiş oturuyordu.Karşısında ise be-
yaz cübbesini ve sarığını giymiş Efendi Baba, oturuyor-
du. Ortada ise Peygamber Efendimiz oturuyordu.
Yönü anneme dönük oturuyorlardı. O sırada bir ses;
“ Peygamber efendimizin kızı kim ” ? diye sordu .
Bende; “ Peygamber Efendimiz’in kızı Hz. Fatma
anamız. Başka var mı ? diye düşündüm.
Yine o ses; “ İşte Peygamberimiz Efendimiz’in kızı ”
diye, Hacı annemi gösterdiler.
Peygamberimiz Efendimiz’in Oğlu ise; “ Efendi
Baba, kızı da Hacı Annem imiş ” diye düşündüm.
Ömür Alapala
272 2007 Çorum

Efendim,
Çok kalabalık bir mecliste sohbet ediyorsunuz ve di-
yorsunuz ki; “ Ben her gün sabaha kadar bağdaş kurar,
sohbet ederim, nasibi olanlar bundan faydalanırlar.”
Yine sohbete devam ediyorsunuz “Bir gün
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile beraber Allah’ü Teala
Hazretlerinin huzurundayken”
Allah (c.c.) Buyurdu ki;
“ Ya Muhammed ! Sen Benim Peygamberimsin,
Resulümsün, EFENDİMSİN, Galip Efendi’de benim
EFENDİMDİR dedi ”, diyerek sohbeti bitiriyorsunuz.
Arif Tarifçi
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Ali Yetkinşekerci’nin en son manası


Selamun Aleyküm Efendim, Müsade buyurursanız,
bir manamı anlatmak istiyorum, Efendim.
Sabah namazımı ve dersimi yaptıktan sonra yatmış-
tım. Ankara dergahında cemaate namaz kıldırıyormu-
şum. Kardeşlerimizden biri gelerek “ EFENDİ seni ça-
ğırıyor ” dedi. Ben emriniz üzere kapıya geldim. Kapıda
ki arkadaşlar “ EFENDİ seni bekliyor ” dediler. Siz ise
yer minderine oturmuş “ NUR ” gibi parlıyordunuz.
Ben gelip elinizi öptüm. Siz ise; “ benim başımdan
tutarak “ Sakalınızın altına aldınız. ” Başımı o anda sa-
kalınız ile kalbinizin arasından bir ses geldi.
“ Benim dergahım benden sonra sana emanet, be-
nim evlatlarım sana emanet, benden sonra dergahımın
Mutasavvıf ’ı sen olacaksın ” diye, sakalınız ile kalbinizin 273
arasından sesler geldi. Ondan sonra titreyerek uyandım.
15 Mart 2011
Derviş’in gördüğü bu türlü manalara tebrik edilir,
fakat Şeyh Efendi illa vazife vermekle mükellef değildir,
şahsına işaret olmadıkça.
Bu abdi acize işaret verildi. “ Yarın bir kişi gelecek
onun hilafetini ver ”, diye.
O bakımdan, hilafetini verdik. Allah hayır göstersin
muvaffak kılsın.
BENİM VEFAATIM’DAN SONRA GEÇERLİ OLAN
DERGAHIMIZ ! Allah’ın lutfu ihsanı ile geniş bir
dergahtır. Rabbım’dan nice nice vazifeler bekliyorum
“Ehline ”!..
Abdi Âciz
Hadüm-ül Fukara
H.Galip Hasan Kuşçuoğlu
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendim, Boyabat’tan Ankara’ya geldim. Dergahın


önünde seni dervişlerle beraber gördüm. Hemen koş-
tum, elini yüzünü öptüm ve oturduk size Boyabat’ı an-
lattım. Köyde çok rahat zikir yapıyoruz. Gelininle be-
raber camın önünde “ ayın ışığına güzel feyz alıyoruz.”
diyorum. Sende, sende diyorsun “ belli bir yaştan son-
ra bir kenara çekileceğin güzel olur. ” diyorsun. Başını
göğsüme koydun ve yattınız önümüzden de bir ırmak
akıyor ve ben diyorum “ Efendim sana kaside okuyum
mu?” diyorum. Bu gece rüyam’da seni gördüm Efendim.
Titredim sevindim Efendim. “ bu bahçeler onun” dedi-
ler. “ bazen uğrar” dediler. Tomurcuklar açarken, başak-
lar düzerken, bekliyoruz seni Efendim. Ötelerden mis
kokularla bekliyoruz seni Efendim. “ Medet Ya Şeyhim
Efendim ” diyerek uyandım. Hemen yazdım.
274 Cemal Baltacı

“ Hz. Allah lâyık kılsın verdiği dünya ve ahiret ni-


metlerine. ”
Abdi Âciz

Efendim, sizinle bir camide oluyoruz. Namazı kıldık,


çok güçlü bir haliniz vardı kolunuza girdim “ oğlum çok
sıhhatliyim ” diyorsun. Çok da yaşlanmışsınız ve bera-
ber bir yerde bizim çocuklar da var, benim kız çocuğunu
sordunuz. Torun’un efendim. Hafız olduğunu söyledim
ve kur’an okuttunuz.
Benim kolum ağrıdı, elim şişti, özlü bir çamur yap-
tık. Siz hemen üflediniz. Hemen açıldı. Ağrı kalmadı.
Orası kalabalık iki polis geldi. Size bir şeyler söylediler.
Ellerin de birer mashar zikre başladılar. “ öteden çok
polis geldi “ ulan, Basra’da bile zikir yasak. Siz ne yapı-
yorsunuz ? ” onlarda diyorlar ki;
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ Galip Efendi’ye Hükümet Bile Karışmıyor. ” deyip.


Oradan kaçtılar ve Efendim siz o zaman çok güçlü bir
halde, hemen orası mahşer gibi oldu. Hep bizim derviş-
ler halakayı kurduk zikre başladık.
Cemal Baltacı

Efendim, bir toplumla beraberiz, bize Urfalı Nabi


efendiyi anlattınız. Nabi efendi bir paşanın emiri imiş.
Paşay’la yolculuğu Medine’ye varmadan, paşa devenin
üzerinde ayaklarını uzatmış. O anda Nabi efendi me-
dine’ nin minarelerini görünce, bir kaside okumuş ve
paşa ayaklarını toplamış. Mescid-i Nebiyye’ ye varınca
sabah ezanları okununca, aynı kasideyi okumuşlar ve
müezzinlere sormuşlar.
275
Rüya’da Peygamber Efendimizi görmüşler. “ Benim
ümmetimden beni ziyarete gelen var. Onun gibi oku-
yun” diye bize anlattınız.

“ Kim, kimin ne halde olduğunu bilmez ” dediniz.

“ Mürşide el vermeyen gene bir şey bilmez. Vay o


bilmeyenlerin haline ” dediniz.

Efendim ve teheccüd namazı için kulağıma çağırdı-


lar. Uyandım.
Cemal Baltacı
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Muhterem Efendim,
Çok ihtişamlı merasim kıyafetleri içerisindesiniz.
Tokat’ta geniş bir caddenin ortasında oturuyorsunuz.
Biz kalabalık bir cemaat olarak caddenin kenarında bir
bölmedeyiz. Dervişan hep beraber “ Allah, Allah, Allah”
diye haykırarak zikre iştirak ediyoruz.
- Ya Kerim Allah, Allah, Allah, Allah
- Ya Aziz Allah, Allah, Allah, Allah
- Ya Metin Allah, Allah, Allah, Allah
diye makamı ile zikir devam ediyor. Ben sizin verdi-
ğiniz esmanın peşinden derviş kardeşlerimi daha coş-
turmak için ayağa kalkıyorum.
Bu arada yanıma büyükçe bir kutunun içerisinde
size ait, sizin kullandığınız, çok değer verdiğim takkeler
276
var. Hatta birinin üzerinde bazı yazı ve imzalar da vardı.
Ben onları kimse almasın diye korumaya çalışıyorum.
Ancak zikre daldığımız sırada bazılarının kaybolduğu-
nu görerek üzülüyorum.
Daha sonra sarık sarma törenine geçiliyor. Siz
muhteşem kıyafetler içerisindesiniz. Birkaç kişi daha
var ayakta tören kıyafetlerinde. Siz kendi elinizle esmer
bir şahsın kavuğundan ipekli bir sarığını çıkarıyor, is-
minin “ Furkan ” olduğunu zannettim. Özel kıyafetler
içerisindeki kişinin başına sarıyorsunuz. Ben imrenerek
bakıyorum.
Mehmet Dabak

Bir gün tahakkuk eder İnşaAllah, zira manevi vazife-


ler Hz. Allah’ın yed’i kudretindedir.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Dergah gibi bir yerde bulunuyordum. Oranın temiz-


lik ve hizmet işlerini yapıyordum. Ben temizlik yapar-
ken zatın birisi “Resulullah geldi.” Diye nida ediyordu.
Bende peygamber efendimiz’le tek konuşmak için içe-
riye girdim. Peygamber efendimizi görür görmez elleri-
ne sarılarak “ ellerinizi öpeyim yâ Resulullah. ” dedim.
Öptükten sonra karşısında durdum ve bana dedi ki;
“ SAVAŞARAK ELİNİZE BİR ŞEY GEÇMEZ,
RAHMETLİ OLUN, RAHMET SAÇIN.” dedi.
Hüseyin Çiftçi

Manamda, bir odada Peygamber Efendimiz gele-


cek diye yatak hazırlıyoruz. Fakat gelen Peygamber
Efendimiz değil sizdiniz. Bir sandalye ye oturuyor, bana
277
el kadar sarı yapraklı bir defter veriyorsunuz. Defteri ve-
rirken “kızım sana bu çoktan verildi, ama ben sana ulaş-
tıramadım. Şimdi veriyorum.” Diyorsunuz. Manamda
yanımda üç derviş kardeşimde vardı. İstanbul’dan.
Sebehat Uzunoğlu

Yanlış anlaşılmasın,
Peygamber Varisleri, aynı isimle anılması Vazife’nin
Zamana Göre Varisin’den Kıyamete Kadar Devam
Edecektir.
İnkarı Küfürdür !. Tertib-i İlâh-i dir. Gerçek İman
Ehl-i’ne !. Böyle Biline !..
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendim, kaza namazını kılmak için gece kalkmış-


tım. Abdest aldım. Kaza namazına niyetlendim. Namazı
kıldıktan sonra dua yaparken içimden “ Ya Rabb-i seni
o kadar çok seviyorum ki, seni çok özlüyorum ve hep
beraber olmak istiyorum ” dediğim anda, başımı birisi-
nin sevmeye başladığını hissettim. Ne oluyor diye kaldı-
rınca başımın üstünde yıldızların döndüğünü gördüm.
Bakınırken bir ses işittim ve “ Rabbimiz’in, sesiyle şimdi
beraber olduğumuz gibi her zaman beraberiz.” dediği-
ni işittim. Sağa, sola bakınmaya başladım. Şaşırmıştım.
Sevinçten göz yaşlarımı tutamadım. Tesbihimi çekip sa-
bah namazını kıldıktan sonra yattım. Yattıktan sonra bir
kişi geldi yanıma kendisine,
“ Ben Rabbim’i çok seviyorum. Kendisine bir şey
ikram etmek istiyorum. Ama ben büfeciyim tosttan
278 başka ne ikram edebilirim ki ” dedim. Tost yapmamı
söyledi. Güzel bir yarım tost yaptım ve güzelce paket-
ledim verdim. Ve gitti o kişi. Sonra aynı kişi geri geldi.
“Rabbim’in, tostunu çok beğendiğini ve çok güzel ol-
duğunu söylediğini ” söyledi. Sonra o kişi bana hayırlı
olsun dedi. Bende; “ Galip Efendin’in Derviş’i olmanın
güzelliği ” dedim. Ağlayarak, ilahi söyleyerek uyandım.
Rabbime hamd olsun. Tost ikram etmiştim.
Fikret Minden
01.10.2003

MANA GÜZEL !. RABBIM’I NOKSAN SIFATTAN


TENZİH EDERİM ,ELBETTE TALTİFİ İLÂH-İ DİR.
BÖYLE BİLİNE !.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Mekke’deyiz. Peygamber efendimizin geleceğini


söylüyorlar. Peygamber efendimiz umre kapısından
büyük bir kalabalıkla geliyor. Tavafa başlanıyor ve ilk
şavtta. Altın oluk’un altında dua ediyor. Ben Peygamber
Efendimize yaklaşıyorum. İçime bir ferahlık geliyor.
Sakalını iyi hatırlıyorum ama yüzü tam net değil. O ara
Peygamber Efendimiz “ Galip Efendi, Galip Efendi ”
dedi.
Bu da; “ Ebu Bekir Sıddık efendimiz ” dedi. Onu
net gördüm. Yanımda Bilal Nadir efendi’nin komşu-
muz (Hacer hanım) kadın bir dervişi var. Ben diyo-
rum ki; “Bak benim Şeyhim’in adını söyledi ” dedim.
Komşumuz olan kadın da “ Ben de Peygamberimize,
Bilal Nadir Efendi’yi sorayım” diye. Bana söyleyince;
Bunu duyan Peygamber Efendimiz “ Bilal Nadir
Efendi öldü. ” dedi. 279

Hacı Mustafa Sapan

Şeyh Efendiler dünya hayatında iken biat almaya


yetkilidirler. Vefatlarından sonra yerine halife verilmiş-
se Biat devam eder, Halife verilmemiş ise, biatın devamı
İlâh-i olmayıp beşeri düzendir.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendim,
Manamda, kurtlar oğlum Burak’a saldırıyorlarmıştı.
Komşum Saime teyze;
“ Serap koş çocuğuna kurtlar saldırıyor. ” Ben koşa-
rak gidiyorum. 9 – 10 tane kadar büyük vahşi kurtlar,
beni görünce hepsi toplanıyor bana bakarak, yavaş ya-
vaş benden çekinerek gidiyorlar. Bende içimden “ bu
kurtlar ne kadar büyük ve vahşi, beni de parçalayabilir-
lerdi.” diyorum.
Hitabı ilahi; “ Galibiler’e kimse zarar veremez ” di-
yor.
Kurtların iki tanesi karınları parçalanmış yerde can
çekişiyorlar. Saldırının zararlarını kendileri görüyorlar.
Oğlum; “ Anne sırtımı ısırdılar, bacağımı ısırdılar,
280 kolumu ısırdılar ” diyor. Ama bakıyorum, oğlum hiçbir
zarar görmemiş. Kendi zararlarını kendileri görüyorlar.
Serap Çakır

YORUM YOK ANLADIĞIN KADAR VAR


Abdi Âciz

Efendim
Manamda, caminin bir tarafında bayanlar, diğer ta-
rafında beyler oluyor. Eşim Harun hoca vaaz edecekmiş.
Fakat evde, elektrik olmadığı için eve gelmiş. Camide
bayanlar sıkılmış ilahi söylemeye başladılar. Ben “er-
kekler sesinizi duyar” diyorum. susturamıyorum.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Erkekler gelip “susun sesleriniz duyuluyor.” diyorlar


susturamıyorlar. Hz. Hüseyin efendimizin şehid ilahi-
sini söyleyip, arkasına Saddam’ ın şehid olduğunu söy-
lüyorlar. Ben de kalkıp bağırıyorum. “o sahtekar cani
adamı nasıl şehitliğe katarsınız” diyorum.
“ Sahte, vahşi, şeriatçılar” diyorum. Hanımların
içinden sakallı, kısa boylu, yaşlı bir adam çıkıyor. “siz
Saddam’ ın yakalandığını, vurulduğunu mu zannedi-
yorsunuz? onu yakalayamazlar.O yerinde kuzu gibi ya-
tıyor.”
Ben de “kendinizi öyle mi avutuyorsunuz? vahşi şe-
riatçılar” diyorum.
Herkes camiden ayrılıyor , eve gidiyorum.
Efendim size. Allah’u Teala’dan baharatlanmış, yo-
ğurtlanmış, terbiyelenmiş çiğ tavuk gönderiliyor. yeme- 281
niz emrediliyor.
Üzerinde “bunu ye” yazıyor. Sizde “EVLİYANIN
İMTİHANI BÖYLE OLUR” diyorsunuz.
“ALLAH İÇİN ÇİĞ TAVUĞU YERİM” diyorsunuz
Eşim harun hoca da bu tavuktan yiyor. ama tavuk
daha bitmiyor..
Serap Çakır
Harun Hoca’ nın eşi
Ankara

Asrın İslam’ını bilemeyenler gülünç olurlar.


Hüsranda olduklarını Hazreti Allah sureyi ASIR’da bil-
dirdiği halde anlamayana yazıklar olsun !.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

NEDEN HEYECANLANIYORSUN?
BU KAPIYI HER GÜN BEN AÇARIM
Ben küçücük oğlumla birlikte gece Mevlana’nın arka
yerlerinden, saklı olarak içine girip ziyaret edip, bayan-
ların bölümüne çıkıp, orada uyuyakalmışız.
Sabah olmuş ben erkenden uyandım ve oğluma di-
yorum ki; “Oğuz kalk şimdi birazdan Mevlana’nın kapı-
sı açılırsa yakalanacağız.”
“Hadi çabukça kaçalım” diyorum. Oğlumda “Anne
yakalanırsak keşke burada yakalanalım” diyor. “sen bi-
lirsin” diyorum. Ben Mevlana’nın kapısından tam çı-
kacağım sırada, çok büyük bir anahtarla kapı açılıyor.
Birde ne göreyim kapıyı açan Galip Efendim. “Şeyhim,
Şeyhim sizsiniz” diye titremeye başlıyorum.
282 Şeyhim içeriye girip benimle selamlaşıp ve salavatla-
şıp “neden heyecanlanıyorsun? bu kapıyı her gün ben
açarım.” diyor. Ve çoraplarını çıkarıp abdest almaya ha-
zırlanıyor. “ben şeyhim, oğlum içeride uyuyor o da uyu-
sun bir şey olmaz” diyor.
Konyalı Hacı Hayrullah Hoca efendi eliyle

Manada ayrılık yok, şekle değil mananın zuhurunu


aynı görmeye çalış nuru aynım , hitabını iyi anla
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

O’NUN AYAĞININ BASTIĞI YERE YÜZÜNÜ SÜR,


ONUN BASTIĞI YER CENNET BAHÇESİ OLUR.
ONUN BULUNDUĞU YER İSE
MEKKE, MEDİNE GİBİDİR !. KUTSALDIR!

Muhterem Efendim,
Rüyamda şu anda durduğum deterjancı dükkanı-
ma teşrif ediyorsunuz. Kapıdan girince babamla ben
hemen ayağa kalkıp karşılıyoruz. İçeriye giriyorsunuz.
Çok heybetli idiniz, üzerinizde kahverengi cübbe vardı.
Mübarek sakalınız iki parmaklı, yüzünüz dolgun gayet
sağlıklıydınız. Babama hitaben “ Ben marangozum, sa-
natkarım, sanatkarı da severim, yanımda çok işçi çalış-
tırdım, ustalık yaptım. Sizde terzi olarak sanatkarsınız ”
dediniz.
283
O sırada içimde çok güzel hoş bir ses konuşmaya
başladı. “ O’nun ayağının bastığı yere yüzünü sür, onun
bastığı yer cennet bahçesi olur. Onun bulunduğu yer ise
Mekke, Medine gibidir !. Kutsaldır !. dedi.
Murat Dağcı Kütahya
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Manamda babam ölmüş. Babamı mezarlığa götürüp


defnettik. Abimler “ mezarı yaptıralım” dediler. Bende
“ mezar çökermiş sonra yaptıralım” dedim. Sonra me-
zara gittiğimizde mezarın üzerine babamın cesedi çık-
mış, ama babamın cesedi hiç bozulmamış. Abim baba-
mın ayağını tutup kaldırdı ve “ hiç ermemiş ” dedi.
Bende “ bırak onun ayağını abdestini alır, namazını
kılar, dersini yapardı.
“ Galibiler Ölmezmiş ” dedim. Ve üzerini kapattık.
O arada yanıma amcam geldi ve mezarlığa gittik
ve oradakilere dediler ki; “ burası musevi mezarlığı ”.
Amcam geri doğru çekildi ve ben içimden “ kendile-
rinin evliyasıdır” dedim. Ellerimi açıp “ burada yatan
müslüman kardeşlerimizin ” diye dua ettim.
284 O arada bir papaz geldi ve ben kendi kendime de-
dim ki; “ Onlar kendilerinin Evliyasıdır ” dedim… hiç
tereddüt etmeden papazın elini öptüm. Papaz bir mum
yaktı ve bana “ sen yakma müslümanlar kızar ” dedi.
Bende minarenin ucundaki hilal gibi hilali alıp mumun
yanına koyarak ikisi de yan yana dursun “ hepimizin
kardeş olduğumuzu herkes görsün” dedim.
Adem Akbulut
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendim,
Hacı Sami Efendi’nin dervişlerinden Sami Bolar,
Manamda tuzla bölgesine sohbete gelmişsiniz.
Sohbetinizde tuzla bölgesinden iki arkadaşta kapıdan
girmek istiyor. Fakat kapının yanında bulunan bir der-
viş onu içeriye sokmak istemiyordu. Sonra siz durumu
fark ettiniz. O arkadaşın gözleri tavşan gözleri gibi kır-
mızı idi.
Sohbete ben bir kazan dolma getirmiştim. Kimin
getirdiğini bilmediğim bir kazan yemek daha vardı.
Benim getirdiğim dolmayı elinize alıp okuyup üflediniz
sonra dervişlere dağıtılmasını istediniz.
Sonra sohbete başladınız. Sohbetinizde; “ kullukta,
dervişlikte ve tövbede samimi olunuz. Allah kulluk’ta
samimi olmamızı istiyor. Lokmalara dikkat ediniz. 285
Kazancınızın helal olmasına dikkat ediniz. Allah’ın hu-
zuruna eli boş gitmeyin. Allah sizleri gözümün önünde
cehenneme atarsa ben nasıl tahammül ederim.” diyor.
Sonra ağlamaya başlıyorsunuz.
O kadar çok ağladınız ki sakallarınız ıslandı. Benim
küçük kızım Rümeysa ve arkadaşımın kızı Betül’ü birini
sağ birini sol dizinize oturttunuz ve her ikisine de bol
bol dua ettiniz. Sonra namaza kalktık. Namaz esnasında
ben sizin arkanızda idim. Secde esnasında sizin ayak-
larınızdan çok güzel kokular geliyordu. Bende secdeyi
uzatıyorum. Daha sonra uyandım. Baktım sabah vakti.
Sami Efendi’nin Dervişlerin’den
Sami Bolar

İzaha bilmem gerek varmı mana ve anlamı açık


Cenab-ı Hak Cümley-i Rahmeti ile yarlığasın !.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendim,
Bir gece manamda ben oturuyorum. Karşıdan
Haydar Baş geliyor. Ben hiç yerimden kalkmıyorum.
Bana gelip “ bu el uzundur” diyor. Benim kendisinin
elini öpmemi istiyor. Ama ben gerçek Şeyh olmadığını
bildiğim için elini öpmüyorum. Sonra İsa Yılmaz’da ge-
liyor o elini öpüyor. Ben diyorum ki, “ herhalde profe-
sör olduğu için elini öpüyor ” diyorum.
Sonra Haydar Baş bir şeyler diyecek oluyor konu-
şamıyor. Bize diyor ki; “ bana biraz okuyun da konuşu-
yum” diyor. Ben Tebareke ve Yasin sürelerini okuyorum.
Bu konuşuyor. Ama ben bir şey anlamıyorum. Ben diyo-
rum ki “ ben Galip Efendi’nin dervişiyim ”. O da bana
“ O mu sizi kurtaracak ” diyor. Ben de; “ sen mi bizi
kurtaracaksın “ Tabii ki o bizi kurtaracak” diyorum. Bu
286 sözü duyar duymaz bizim yanımızdan kaçıyor.
Ben diyorum ki; kimin son sözü “ La İlahe İllallah”
olursa dehalel-cennet diyorum. Daha sonra benim
sol üst tarafımdan hitabı ilahi gür bir sesle “ La İlahe
İllallah ” diyen İslam’dır. Müslüman’dır, sesini duyunca
her taraftan benim yanıma insanlar akın akın geliyor.
Etrafım hep Galibilerle doluyor. Daha sonra bizi iste-
meyenler geliyor, ortalık karışmasın diye ben bizimkile-
ri alıp oradan götürüyorum. Sabah olunca tekrar oraya
uğradığımda hanımlar daha orada bekliyorlar. Diyorum
ki; “ Siz gitmediniz mi? Onlarda biz sizi bekledik” di-
yorlar. Bende hadi evlerinize gidin diyorum. Onlarda;
“ Eşlerimiz belki bizim hakkımızda kötü şeyler düşünü-
yor ” diyorlar. Bende onlara hep beraber gidin “biz hep
beraberdik deyin” diyorum. Manam burada bitiyor.
Harun Çakır
Site kudret camii müezzini
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendim, manamda ben namaz kılıyorum. Namazın


sonunda namazı noksan kıldım. Sureleri keraatli nok-
san okudum. Şüphe içinde kalıyorum. Oturduğum yer-
de Allah’a yalvarıyorum. Ya Rabbi ne olacak benim ha-
lim namazımı bile doğru dürüst kılamıyorum. Doğru
dürüst vazifemi yerine getiremiyorum. Efendime an-
latayım diyorum. Elim ayağım dolaşıyor. Derdimi an-
latamıyorum. Sana yalvarıyorum bana doğruyu göster.
Bana yardım et Allah’ım diye dua edip “ Efendimiz
unuttuğunuz zaman tekrar kılın ” diyordu.

Deyip namazı tekrarlamaya kalkıyorum ki, omzum-


da bir el gördüm. Döndüm baktım ki sizsiniz, “ merak
etme oğlum namazı doğru kıldın. Noksansız kıldın. Ben
şahidim” diyorsun. Ben hep unutuyorum şüphe içinde
287
kalıyorum diyorum. “ bak seyret öyleyse ” diyorsun.

Siz imam oluyorsunuz. Ben de arkanda cemaat ola-


rak. Namaz kıldığımızı görüyorum. Siz sureleri açıktan
okuyorsunuz. Ben içimden okuyorum. Noksanım nerde
takip ediyorum. Yanlış okumadığımı anlıyorum. Namazı
da aynen doğru olduğunu gösteriyorsunuz. “Nasıl seyir
ettin mi ? Kanaat getirdin mi ? Doğruymuş ” diye soru-
yorsunuz ?

“Efendim elbette siz söylüyorsanız doğrudur.”


İnanıyorum fakat benim kendimden şüphem vardı.
Onu da giderdiniz. “ Sağ olun Efendim, Allah Razı
olsun.” diyorum. Tekrar ediyorum. “ Ben şahidim.
Namazın, ibadetin, vazifeni yerine getirmen doğrudur.
Şüphen olmasın. Allah kabul etsin. Aynı şekilde devam
et. Bu samimiyetin’den ayrılma.” deyip gidiyorsun. Ve
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

ben dışarı çıkıyorum. Dışarı çıktığım’da gökyüzünde


doğudan güneye doğru şimşek gibi nuri bir ışık. İnsanın
gözlerini kamaştırıyor. Yalnız ses çıkmıyor olabildiğince
güzel bir ışık onun içinde arapça yazılar görünüyor. “ Ve
sizi güzel, beyaz elbiseler içinde o ışığa doğru yönelmiş
o ışık kadarda sizin güzelliğiniz oluyor.”

İnsan hangisine bakacağına şaşırıyor. “ O yazıları


okuyor ve Allah’ la konuştuğunuzu duyuyorum. ” Ve de-
liye dönüp yollarda bağırıyorum.

“ Efendimiz Allah’ la konuşuyor. Ey millet görmü-


yor musunuz ? Duymuyor musunuz ? Ne keramet bek-
liyorsunuz ? Su akarken testinizi doldurun. Zamanınızı
boşa harcamayın ömrümüz geçiyor. ”
288

Dünya kimseye baki değil bir zamanlar Yunuslara,


Tabduk Emrelere, Geylanilere, Mevlanalara da inanma-
yanlar oldu. Fakat o mübareklere öldükten sonra inan-
mayanlar da inandı. Kıymetlerini sonradan anladılar.
Ama iş işten geçti. Eteğine yapışmadılar. Ama geçen bir
şey yok.

“ İşte zamanımızın Evliyası Gavsul Azam Galip


Efendimiz Allah’la konuşuyor. Gökyüzleri, semalar onun
şahidi gerçek Evliya duymuyor musunuz ? Görmüyor
musunuz ? ” Koşun diye sağa, sola koşuşturuyorum.
Gören halk vah vah adam kafayı yemiş ” diye konuştuk-
larını duyuyorum. Ve bir parkta Uğur Güven efendinin
oturduğunu görüyorum.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Uğur abi: “ Gökyüzüne bak Efendimiz Allah’ la ko-


nuşuyor ” diyorum. Uğur efendi yukarı kafayı kaldırıp
bakıyor. Dona kalıyor ve benim okumadığım o arap-
ça ayetleri okuyor. “ La İlahe İllallah Muhammeden
Resulullah Rabbim Rahmetin’den suval olunmaz. ” Gibi
yazıları Allah’ la sizin karşılıklı konuştuğunuzu okuyor
tekrar oradaki insanlara dönüyorum bak siz bana deli
diyordunuz. Anlayan nasıl anladı. Okuyan nasıl okudu.
Duymayan kulaklar nasıl duydu. Görmeyen gözler na-
sıl gördü. ” diye bağırıyorum. Yine halk; “ Allah Allah
şimşek çaksa Galip Efendi Allah’ la konuşur diyorlar.
Nereden biliyorsunuz o şimşeklerin Galip Efendi’nin
için çakdığını Efendim’iz karşıda oturuyor, konuşuyor. “
Duymuyor musunuz ? Görmüyor musunuz? Gözleriniz
görmüyor, kulaklarınız da mı duymuyor.” Ağlıyorum
289
kendimi yırtıyorum.

Uğur efendi gökyüzüne kafayı dikmiş orada o güzel.


Nuru ışığın karşısında sağa, sola bakmıyor. Sizi seyir
ediyor. O da ağlayarak; “ Üzülme Şahin efendi duya-
caklar, görecekler, inanacaklar. Allahım şükürler olsun
sana ne kadar teşekkür etsek azdır.” diyor. Amin.
Şahin Kalınsazlıoğlu
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

NASIL KABE, MESCİDİ AKSA, MESCİDİ NEBEVİ


BİZİM İÇİN KUTSAL’SA HRİSTİYANLAR İÇİN BU
KLİSE KUTSALDIR. “ BU KİLİSE’DE Kİ YAZILAR
GERÇEK İNCİL AYETLERİ’DİR”
Efendim, manamda büyük bir kilisenin avlusun-
daydık. Kilise’nin içine girdim. Kilise çok kalabalıktı.
İnsanlar ibadet ediyorlardı. Bu kilisede bildiğimiz kili-
seler gibi ikonlar hac yoktu. Çok büyük ve huzurlu bir
kiliseydi. Sizi baş rahiple konuşurken gördüm. Baş rahi-
bin yanında başka rahipler de vardı. Siz baş rahiple çok
samimi iki dost olarak sohbet ediyordunuz. Baş rahip
ve yanındaki rahipler sizi hayranlıkla dinliyordu. Siz de
kilisenin içini hayranlıkla izliyordunuz.
Ben bunu yadırgadım. Kilisenin içinde namaz kılan
290 bazı insanlar da vardı. Bende ikindi namazı kılacaktım.
İnsanlar önümden geçiyordu. Önüme bir şey koyup na-
mazımı kılmak istedim. Siz mani oldunuz. “ Evladım
önüne bir şey koyma namazını öyle kıl. Onların iba-
det hanesindeyiz ” dediniz. “ onlara saygısızlık olur.
İncinirler ” dediniz.
Baş rahibin ve yanındaki rahiplerin size hayranlık-
ları bir kat daha arttı. Siz kilisenin kubbesine ve duvar-
larını hayranlıkla izliyordunuz. “ Bak Evladım” dediniz.
Kubbe’de ki ve duvarlardaki yazılar Allah kelamıdır.
Size hayretle sordum “Neden Efendim” dedim.
“bu kilise hristiyanların kutsal kilisesidir.” dediniz. Nasıl
kabe, mescidi aksa, mescidi nebevi bizim için kutsal’sa
hristiyanlar için bu klise kutsaldır. “ Bu kilise’de ki yazı-
lar gerçek İncil Ayetleri’dir.” dediniz.
Bende size sordum “İncil tahrif edildi mi?”
Siz; “manasını tahrif edenler oldu ama, bu kilise Hazret-i
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

İsa (a.s.) Zamanında yapıldı. Onun için kubbe’de ki du-


vardaki yazılar Hazret-i İsa (a.s.) İndirilen İncil lisanıyla
yazılmıştır. “ Bu kilise’ye beyt’ül beyram ” denir. (böyle
bir kelam şey söylediniz.) dediniz. Hristiyanların kutsal
mabed’i dir.
“ Buraya saygı gösterin ” dediniz.
Siz baş rahiple sohbete başladınız. Ben ikindi nama-
zımı kıldım. Manam bitti.
Ruhi Karadeniz

BİZ SİZİ YERYÜZÜNDE GALİBİLİKLE


ŞEREFLENDİRDİK
Sevgili Efendim,
07.07.2002 tarihin’de Hüseyin Gazide’ki 291
Camiimiz’de yaptırdığınız zikir esnasında zuhurat
meydana geldi !. Tavsiyeniz üzere adetim olarak göz-
lerimi zikir esnasında kapalı tutuyordum. Zikir son de-
rece tatlı ve ihtişamlı bir şekilde devam ederken, HU
esmasını verdiğinizde vücudumu dıştan belli olacağını
zannetmediğim çok şiddetli, tarifi zor bir titreme sar-
dı. İşte bu esnada ilahi bir sesle;
“Biz sizi yeryüzünde GALİBİLİKLE şereflendirdik”,
hitabı oldu.
Titremem ve sevinç gözyaşlarım daha da şiddetlen-
di. Gözümü bir an için açtığımda camiimiz’in duvarla-
rı ve direklerinin de titrediğini gördüm. Zatı Aliniz’in
HU esmasını okuduğunuzda ki şiddet ve azamet bütün
İhvan’ın üzerinde görülüyordu.
Dr. Ali Güler
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

DOLMA
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

FIRSATI GANİMET BİLEN YÜZSÜZLERE


İTHAF OLUNUR !
İmtihanın şiddetinden dalgalandı Akdeniz
Zatu paki alilerinizden bir sigara ister bendeniz
Al be ya Hu !. Sar be ya Hu !.
Tabakam dolu tütün, senin olsun büsbütün
(iri iri sarmaya başlayınca dayanamamış)
Yapma ya Hu!. Etme ya Hu !.
Yağmadan bulma gibi
İnce sar da olmasın dolma gibi !.

DAYANAĞI VE GÜCÜ OLMADIĞI HALDE


KENDİSİNE POZ VEREN RUHEN HASTA UCUZ
294 KAHRAMANLARA İLAÇ TAVSİYE OLUNUR

Devletlü, sahametlü, fahametlü


Sokaklara sığmaz saltanatlı
Bir kilo gram darısı kadar, regabetlü efendüm,
Zatı vali alilerinize kız kulesi kadar selam,
Tuna ırmağını’nın selinden taşkın, dualar intihab
olunur.
Mesmuatı acizeme nazaran, bir derde giriftar olmuşsunuz.
Başınız ağrıyor, gözünüz kararıyor, canınız içerde
lüp lüp edermiş.
Min gayrı hattin, size bir muallice tarif edeyim.
Bir direm Nazdan, iki dirhem Muhabbettten alup,
Bunları birbirlerine karuşturup, Vefa havanında döğüp
Cefa eleğinden eleyip, firkat kasesine boşaldıp,
Sabah ve akşam birer parmak istilam ediniz.
Umulur ki şifayab olursunuz .
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

DİNİ İSLAMI GERÇEĞİNDEN SAPTIRARAK


MENSUBİNİ MÜŞKÜL DURUMA SOKAN,
ATMASYON ZAMANE POLİTİKACISI ?

Bir gemi yaptırdım ayrık kökünden


Bin pare top dizdirdim taze soğanı,
Mısır tanesinden sayısız gülleler
Niyetim feth etmek frengistanı.

Yüz bin karga yazdırdım gemiye bekçi


Örümcekler ağ ipekli yedekçi,
Yüz bin karabatak yalman bıçaklı
Sivrisinek oynar kılıç kalkanı. 295

Ağbaba askeri pusuya çekti


Çalkacı pireler yüceye çıktı,
Nohutun güllesi dağları yıktı
Attı kör köstebek vurdu nişanı.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Bismillahirrahmanirrahim
“ Merhamet ” hakka vuslat için en büyük vesiledir ,
“ Merhamet ” iman ağacının en mühim meyvesidir .
“ Merhametsiz ” ademde iman var gibi görünse de
feridir inanma.
“Oğlum gelin alırken ilk bakacağın husus “ merha-
met ”var mı yok mu !.

Hazreti İnsan’ın iki cephesi vardır, bir cephesi Hakk’a


nazır, diğer cephesi halka nazırdır .
İnsanın bütün mahlukatın, en mümtazı olup, Aşk
denilen bir Nur’un, onun manasına konmuş olduğunun
farkında olmayanlar.
296 Ne Enbiya mucizesinden, ne de Evliyan’ın kerame-
tinden bir şey anlayamazlar !.
Evliyaullah’ın kerameti, HAKKIN O VÛCUD DA,
TASARRUFAT’I demektir.
Şeriat hakikat’ın zahire çıktığı anda aldığı isimdir.
Şeriat denilince ! Hazreti Allah’ın Rahmet ve Merhamet
sıfatlarını yansıtmayıp servet düşmanlığını getiren,
Allah’ın haram kıldığının dışında beni ademi mahru-
miyyet’ten başka bir şey sahibi kılmayan, zamana göre
içtihat edilmemiş, içtihatsız bırakılmış şeriatı Evliya ta-
nımayan, Allah-ı Zikir’den Allah’ın kullarını uzaklaştır-
maya kalkışan, medeniyet, teknoloji ve zamanın yaratıl-
mış güzelliklerine karşı imiş gibi gösterilmeye çalışılan
şeriat ismi altında sunduklarını değil !.
Hakiykat’ın zahire yansıdığı zaman açığa çıkan
Şeriatı İlahiye ki; Peygamber Efendimiz’le gönderilen
gerçek Rahmeti İlahiye’yi arıyoruz biz !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ Peygamberlere bir şeriat birde tarikat verdik .”


Hitab’ı İlahiyesi’nin zahire yansıdığı gerçeği arıyoruz.
Şeriatın adabını Peygamberi’nin ahlakını bilmeyene
aşk şarabı içirilmez.
Rahmet-i İlahiyye’yi yansıtan, Allah’ın elçileri ile
bahşettiği, derdimize deva olacak reçeteyi istiyoruz.
Dünya’nın dile getiremeyip aradıkları “ Hikmet müğ-
min’in kayıp malıdır, nerede bulursa alsın.” İşte bu
Hikmeti İlahiyye’yi arıyor beşer. Allah’ı biliyorsan yar-
dımcı ol !. Lütfen !.
Demişsin görmedi kimse beni bu alem içinde.
Nedir ya bunca yüzden seyran olduğun cana
Mekandan münezzehsin senin zatı şerifin içün
Nedir bu kalbi viranımda mihman olduğun cana.
297
Hangi kalp marifetullah karargahını kuramamıştır,
o kalb şeytan’ın istilasına maruz bırakılmıştır.

Bismillahirrahmanirrahim
Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu ko-
rumak üzere kitabı gönderdik!.Artık aralarında Allah’ın
indirdiği ile hükmet !. Sana gelen gerçeği bırakıp’ta on-
ların arzularına uyma. Her birinize bir şeriat ve bir yol
verdik !. Allah dileseydi ,sizleri bir tek ümmet yapar-
dı. Fakat size verdiğinde sizi denemek için. Öyleyse iyi
işlerde biri birinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’a
dır. Artık size üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri o ha-
ber verecektir !..
Maide 48
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Nazlı yarim bana haber göndermiş !.


Rüzgar dokunmadık dal ister benden !.
Arı dokunmadık bal ister benden !.

Yunus’tan
Gönlün gözün nefsü heva aşk neylesin senin ile
Zakirlere yoldaş olmadın sadıklara yar olmadın
Olmaz yere verdin gönül dost neylesin senin ile
Dünya gözün ruşen edüp gönül gözün kör eyledin
Zulmet dolunca gönüle nur neylesün senin ile
Gerçek yere derviş gerek doldu cihan sahte ile
Duydun ise işin aslın lâf neylesin senin ile
Dervişliği sanma heman olur suret düzmeğile
298
Dilde ise senin işin hal neylesin senin ile
Yunus Emre’m hoş derdile merdane sür derdini kim
Hemrah isen dost yoluna ar neylesin senin ile,

Ehli tarike muber olan sahte bilgelerin kulakları çınlasın


Abdi Âciz

Bizim mezarımıza, toprağımıza uğrayan ziyaretçiler!


Azizlerin toprağı için olsun şu söyliyeceğim sözle-
ri hatırlayın; Sadi toprak olmuşsa da ne beyis vardır ?.
Zaten dünya’da da toprak idi Sadi !.
Rüzgar gibi dünya’yı dolaştıysa da nihayet kendisini
kara toprağa teslim etti !.
Çok geçmeden toprak onu yiyecek, sonrada rüzgar
o toprakları dünya’nın her tarafına savuracak .
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Mana gülistanı açıldı açılalı hiç bir bülbül,


Sâdi kadar güzel terennüm etmemiştir.
Böyle bir bülbülün hayat boyu nameleri’nin gülü gö-
rülmüyor ise hayret ederim !.
Peygamberinin tebliğ eylediği şeriatını ve örnek ya-
şantısının gerçek nedenleri’nin anlamını önemsemeye-
ne, Aşk şarabı içirilmez !.

Bismillahirrahmanirrahim
Eğer Rabb’ın dileseydi ! Yer yüzündekilerin hepsi
elbette iman ederlerdi !.
O halde sen inanmaları için insanları zorluyor
musun !.
Yunus 99 299
Allah’ın izni olmadan hiç kimse inanamaz, O murdar-
lık azabı akıllarını kullanmayanlara verilir !.
Yunus 100
De ki: Göklerde ve yerde neler var, bakın !. Fakat
inanmayan bir topluma deliller ve uyarılar faide
sağlamaz !.
Yunus 101

VARLIK HAZRETİ ALLAH’A MAHSUSDUR !.


Kulun naçiz şahsını Zatı İlahiye’ye mahsus sıfatların;
NAÇİZ VE ACİZ ŞAHSINDA DA VARMIŞ gibi göster-
meye yeltenmesi, BU HALİN hakiykat dışı olduğu gibi,
BARİZ GÖRÜNEN SAHTEKARLIKTIR !.
Ayeti celiyle’yi, iyi oku !.Peygamberimiz Efendimiz’e
olan uyarıyı iyi düşün, ACZİNİ BİL !. HADDİ AŞMA !.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

HATMİ RUFAİ’DE Kİ BAZI AYET VE HADİSLERİN


HAZRET-İ ALLAH’IN TERTİB VE TANZİMİ İLAHİ
OLAN VESİLEDE TECELLİ VE ZUHURUNUN
TÜRKCE ANLAMI.
Selamün kavlen min rabbirrahim .
Bağışlayıcı bir Rab olan ALLAH’tan onlara söz ola-
rak selam tebliğ edilir .
Rabbena atina minledünke rahmeten ve heyyiğlena
min emrina raşeda.
Rabbımız bize katından bir rahmet ver ve işimizde
bizi başarıya ulaştır .
Bismillâhillezi lâ-yedurru maasmihi şey’ün fi’l-ardı
velâ-fi’s-semai ve hüve’s semîu’l-alim . Hadisi şerif anlamı?
ALLAH’ın ismi ile başlarım ki, Onun ismine sığın-
300
mış kişiye ne yerdeki nede gökteki hiçbir şey zarar ver-
mez o işitendir bilendir .
Esselatü vesselamu aleyke ya seyyidi ya resulALLAH,
ya Ahmet kılleti hileti ve ente vesileti fe-edrikni.
En güzel dua ve selam sana olsun ya efendim ya re-
sulullah ya Ahmed! Ben fakirim amma sadakatım var
ve benim vesiylemde sensin bana yardım et bana yetiş..
Ya ibâdallâhi ağisna . hadisi şerif
Ey ALLAH’ın kulları bize yardım edin !
Ya mahbubu resul-i sekaleyn, yâ ebe’l alemeyn ya
seyyit Ahmed’er Kebir Rufâî; el medet.
Ey cinlere ve insanlara gelen Resulullah’ın mahbubu,
ey iki alem sahibi ya seyyit Ahmed Kebir Rufâî el medet !
(iki alem sahibi: bununla Ahmed-Er Rüfa-i
Hazretleri’nin kurbiyet makamına iki kere geçmesi kas-
dedilir)
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Bismillahirrahmanirrahim
Ey iman edenler ! Allah’dan korkun, O’na yaklaşma-
ya yol arayın ve yolunda cihat edin ki, kurtuluşa eresiniz.
Maide, 35

Ey iman edenler ! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve te-


miz şeyleri haram kılmayın ve sınırı aşmayın Allah sınırı
aşanları sevmez.
Maide 88

Ey iman edenler ! Siz kendinize bakın, siz doğru yol-


da olunca sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin
dönüşü Allah’a dır. Artık O size yaptıklarınızı bildire-
cektir. 301
Maide 105

Sana da, daha önceki kitab’ı doğrulamak ve onu ko-


rumak üzere kitabı gönderdik. Artık aralarında Allah’ın
indirdiği ile hükmet. Sana gelen gerçeği bırakıp da
onların arzularına uyma. Herbirinize bir şeriat ve bir
yol verdik Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapar-
dı. Fakat size verdiğinde sizi denemek için böyle yaptı.
Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönü-
şü Allah ‘a dır. Artık size üzerinde ayrılığa düştüğünüz
şeyleri O haber verecektir .
Maide 48
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Bismillahirrahmanirrahim
Bugün size temiz ve iyi şeyler helal kılınmıştır.
Kendilerine kitap verilenlerin
( Yahud-i, Hristiyan’ın, vb nin ) yiyeceği size helal-
dir, sizin yiyeceğiniz de onlara helaldir.
Mü’min kadınlar’dan iffetli olanlar ile, daha önce
kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da na-
muslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak
üzere, mehirlerini vermeniz şartı ile size helaldir.
Kim inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa git-
miştir. O ahrette de ziyana uğruyanlardandır.
Maide 5

302 Emeviler ve Abbasiler zamanında ki hukuk ve fet-


vası zamanımızda uygulanırsa Şeriatın manası kalmaz,
taşınmayacak ve yaşanmayacak hale gelir, samimiyetsiz
bir ortam ve yaşam husule gelir.
İslam hukuku’nun ön gördüğü temel prensiplerin
yer yüzünde hukuk zihniyetine sahip olan hiç bir hukuk
kuralının onunla çatışması, aykırı düşmesi mümkün de-
ğildir! demek, ayet nazarında olsun hukuk ilkelerinde
olsun, insan hayatının önemine binaendir !.
Şeriat manası, Hazreti Allah’tan gayriye güç ve
İlâh-i varlık yakıştırıyor ise o İlâh-i şeriat değildir .
Allah’tan gayrı’yı İlahlaştırıyorsa , o sizin hayaliniz-
de ürettiğiniz şeriattır .
Haramlar dışında güzelliklerden mahrum ediyorsa,
o sizin hayalinizde ürettiğiniz şeriattır .
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Zira şeriat hakiykat’ın zahire çıktığı anda aldığı isim-


dir !.
Şeriat, Mekarim-i Ahlak’tır ! .
Kişiye kendi aslını bildirmiyorsa, Allah’ın rahmetin-
den değilde, daima Gazabı ilahi ile kulu Allah’tan kaçırı-
yorsa, Evliyasından, Zikrinden, Aşkın’dan uzak kılıyorsa,
İslami şeriat değildir !.
Abd-i Âciz

Bismillahirrahmanirrahim
Onlar öyle sapıklar ki !. Kesin söz verdikten sonra
sözlerinden dönerler. Allah’ın, ziyaret edilip hal ve ha-
tırlarının sorulmasını istediği kimseleri ziyaretten vaz-
geçerler, yer yüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. İşte onlar 303
gerçekten zarara uğruyanlardır.
Bakara 27

Rabbınız’dan gelecek bir lutuf ve keremi aramanız-


da size her hangi bir günah yoktur. Arafat’taki vakfe-
den ayrılıp akın ettiğinizde Meş’ar-i Harem’de Zikir ile
Allah’ı anın. Allah’ın size gösterdiği şekilde anın. Her
ne kadar O’nun göstermesinden önce yanlış gidenler-
den idiyseniz de.
Bakara 198

Ey iman edenler !. Hep birden barışa girin, sakın


şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o sizin aşikar düş-
manınızdır.
Bakara 208
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Bütün kainat, Allah’ın ilim ve iradesinin tecellisidir.

Bizzat tecellisi değildir. Kainat İlah-i bir feyizdir.

Her şey varlığını Ondan gelen bir feyizle devam et-


tirmektedir.

Hiçbir şey kendi kendine yetecek güce sahip değil-


dir.

Hayat vasfını taşısın taşımasın, her varlık izafi bir


varlıktır.

Zaruridir, mümkün değildir, mutlak bir varlık değil-


dir .

Bunun netiycesi var olan ancak Bir’dir, Bu Tek Varlık


304 Mutlaktır !.

İzafi değildir ! Zaruridir, Mümkün değildir !.

Her varlık onun varlığından ibarettir. Bir aynaya vu-


ran ışık kaynağı gibi !

O kaynağın feyzi kesilince, tamamı ile yok olur.

Kainatın bütün yüzleri de aynen öylece, iğreti ve me-


cazidir !

Cenabı Hak, Hakiyki Mutlak Varlık olunca, maadası


olan her şey, bir görünüş ve bir vehimdir !.

Vahdet-i Vücud gerçeği budur. Bu gerçeklere


Vahdet-i Şuhud’da denebilir!.
Abd-i Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

İlim olsun, irade ve talep olsun Resul-ü Ekrem (s.t.a.v)


Efendimiz’in getirdiğine uymak, Muhammediler için
elzemdir uygundur.

Testinin içindeki suyu deryadan uzak tutma, ayrı tu-


tarsan tatlı su içilmeyecek hale gelir.

Ey su kıyısından gelip geçen kuru davacı, sen O


Rahmet deryasından rızkını alan yüzgecin halini ner-
den bileceksin !.

Allah’ı zikretmekten başka her ne yaparsan, ömrü


boşuna harcarsın!

Aşk sırrından başka ne söylersen dedikodudan iba-


rettir,

İsmin anılmadan Ehl-i Hal için, alıp sattığımız her- 305


şey çürüktür.
Abd-i Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

HOŞGELDİN
Kadiri ile Rufa-i ye’yi derdiler .
İkisinden bir dal gonca verdiler.
Adına da Galibidir dediler
Galibi Pirim Efendim hoşgeldin
Evliyalar toplanıp divan kurdular
Baş köşeye divan tahtı koydular
Şeyh Galip taht senindir dediler.
O tahtın şahı Şeyhim hoşgeldin
Gerçek haktır sen peygamber torunu .
Dervişlerine yeter bunun onuru .
Sen öğrettin bize gerçek hak yolunu
306 Bu yolun Mürşid-i bize hoşgeldin .
Sultanlar zincirinin altın halkası .
Kuşçuoğludur soyu sopu atası.
Bağışla bizlerin çoktur hatası .
Hoşgörü dergahının Şeyhi hoşgeldin .
Ben abdî acizim adımdır Ahmet .
Nefsimize uyarız veririz zahmet
Şeyhim senden dua Rabbım’dan Rahmet
Rahmet vesilesi Efendi babam hoşgeldin .
Ahmet Çetin
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ SU İLE TEDAVİ ”
Japon birliği, aşşağıdaki su ile tedavi tecrübesini ya-
yınlamıştır ki, birliğin ifadesine göre netiyce yüzde 100
başarılı olan bu yöntem, aşşağıda beriltilen bu eski has-
talıklar ve yeni hastalıkları içerir.
1) Baş ağrısı tansiyon kansızlık eki bir rahatsızlık,
felç, kalb sıkışıklığı,
2) Sara, aşırı şişmanlık nefes borusu (solunum boru-
su)iltihabı nefes darlığı,
3) Ciğer ve idrar yolları ile ilgili herhangi bir hasta-
lık.
4) Aşırı gaz midede mide zarında iltihaplanma ,di-
zanteri, kabız, basur ve şeker hastalığına ,
5) Kulak, burun, boğaz ile ilgili herhangi bir hastalık
307
için ,
6) Kadının adet görmesi düzenli olmadığı zaman te-
davi yöntemi;
1) sabah aç karnına, 4 bardak su içilip ancak 45 da-
kiyka sonra yenebilir,
3) kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeği (bu üç
öğünden) her birinden ikişer saat geçmeyinceye kadar-
hiç birşey yeme ve içme,
4) akşam yemeğinden sonra hiçbir yiyecek ve içecek
alma<özellikle uyku saati yaklaştığı zaman!
5) Belki bazı hastalıklar ile yaşlılar 4 bardak suyu bir-
den sabahları içmede zorlukla karşılaşacaklardır, onun
içindir ki, bu kimseler ilk zamanlar 4 den az olarak baş-
layıp azar azar kısa bir süre içinde söylenen miktara
yani 4 bardağa çıkarmalıdırlar .
Bu yöntemle yani su içerek tedavi yöntemi sonuçları
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

bize aşşağıda belirtilen hastalıklardan gösterilen zaman


zarfında şifa bulmayı iyileşmeyi isbat etmiştir !...
a) Tansiyon yükselmesi 20 günde
b) Şeker hastalığı 20 günde
c) Kanser 6 ayda
d) Mide rahatsızlıkları 10 günde
e) Kabız 10 günde
f) Verem 3 ayda
Eklemlerdeki iltihaplanmalardan şikayet edenlere
gelince, bunlar ise bu tedavi yöntemini 1 hafta, günde
3 defa sabah, öğle, akşam uyguluyarak tekrar edilmesi
gerekiyor. Bir hafta sonra bu yöntemi azaltıp yani öğle
ve akşamı bırakıp, sadece sabahlara uyguluyarak yap-
308 malıdırlar.
Bu yöntem küçük su dökmeyi zorlayabilir korkula-
cak birşey yok.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Bismillâhirrahmanirrahim
Bazı umurda, dini hakiykatlere uymayan kimsenin o
nisbette imanında zaaf vardır. Bu türlü iman zaafı, her
türlü muamelatında görülür, başında görülmese de so-
nunda mutlaka kendini gösterir.
Kevni hakikatlerle iktifa edip, dini hakiykatlerle ik-
tiba etmeyenler, Peygamber Efendilerimiz’in tabiinden
sayılmazlar.
Bu tür kişiler şeriat, tarikat, marifet ve hakiykat ga-
ribidirler.
İtikatte Kuran’ın medarı ikidir : İlmi Tevhit, Ameli
Tevhit. İlmi Nafi, Salih Amel.
Aklı olmayanın dini olmaz, akılsıza teklifat yoktur.
Akıl İlah değildir. İlmel Yâkin, Allah-ı idrak edecek
309
kadar ölçü verilmiştir.
Aynel Yakin, Hakkel Yâkin aklın gücü dışında olup,
zuhurundan sonra zevkini alır, o da kısmeti var ise !.
Kısmeti yok ise, gizli şirkten kurtulamayıp beş duy-
gu’nun kuru makinesi olur, dar ufukla iktifa eder, ile-
ri’yi görmeye imanı yeterli olmadığın’dan 5 duygudan
öteye ruhsatı yoktur.
Aldığı tedrisatı nisbetinde iman zafiyyetini gizliyo-
rum zanneder, avvama karşı muvaffak oluyormuş gibi
ise de gerçek iman ehline gizli değildir.
“ Müğmi’nin firasetinden kaçının, onlar Allah’ın
Nur-u ile bakar !. ”
“ Habibim sen onları yüzlerinden tanırsın !. ”
Hazret-i Allah beni ademi insan olmaya namzet ya-
rattı .
Aşk-ı İlahi’nin zuhurunu, dünya ve ahiret Peygamber
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Efendilerimizde, dolayısı ile Varüsül Nebi, Nedimi İlahi,


Hazreti İnsanı, Rahmet –i İlahiye’ye VESİLE kılınan
Hazret-i İnsanda gör .
Nasibin kadar verirler, Allah’tan başka İlah olmadı-
ğını, cümle sebebleri Rahmetine vesile kıldığını iyi bil !.
Gerçek Şahitlerden Ol !..
“AHAD OLAN HAZRETİ ALLAH’A EŞ ORTAK
TANIMAYASIN!”
Rahmeti İlahiye’yi hudutlu gösterme !.
Hazret-i Allah’a Edeb’li ol ki ! Şirke düşmeyesin !...
Resulüne karşı Edeb’li ol !. Hem cinsine karşı !.
Yaratılan bilcümle aleme karşıda edepli ol !.

310 Şair Nabi’nin


“ Sakın terk-i Edeb’den, Küy-i Mahbub-u Hüda’dır
bu !
Nazargah-ı İlah-i’dir, MÂKAM-I MUSTAFA’DIR BU!.”
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

2002.07.06 Pazar öğleyin, Tevhit Camii’nde


Mutasavvuf Galip Efendi’nin bu zamana göre Hazreti
Kuran’dan Hazret-i Allah’ın Lutf-i ihsanı ile anladığı
manada Pazar sohbetinden bir bölüm!.
Sözlerime çok duygulandığım bugünlerde, teblii’nin
azda olsa benzer icraatı görülen, Amerika Başkanı’nın
dünya da Hazret-i Allah’a inanan toplum ve fertlerin
düşünmesi lazım etkin tebliği !.
Allah (c.c.) Muaffak kılsın.
“ Amerika’nın, Tanrı’nın emrinde olduğu, gayrı hiç-
bir zaman tartışılamaz. ”
Başkan Bush

Gerçeği idrakte müstesna yaratılmış, Almanya


Federal Büyük Elçisi Dr. Rudolf Schmidt, Ankara 12 311
Haziran 2002 tarihinde şahsıma gönderdiği mektup
da, İslâm’a dolayısı ile sahsıma övgü dolu yazısını al-
dım, okudum. Fırsat bulduğunda Antalya’ya gelip be-
nimle görüşmek istemesi okuyanları ve naçiz şahsımı
çok duygulandırdı.
Almanca’ya tercüme ettirdiğimiz Cd ve yirmi ikinci
Asır da Emr-i İlâhi’ye uygun İslâm nedir ?. Nasıl yaşana-
cak!. Anladığı’nın kanıtının hazzını veren, övgü mektu-
bun da, tercüman ile okuyacağına inandığım kitablar’dan
da manevi duygusunun artarak, dini İslâm’ın ne mana
taşıdığını milletine anlatacak kültüre sahip büyük insa-
na, manevi cemaat huzurun da tekrar teşekkür ederim.
Cümle ilim sahipleri’nin de Almanya Federal Büyük
Elçisi Dr. Rudolf Schmidt’di. Örnek almalarının duygu-
sunun bahşedilmesini Cenab-ı Mevla’dan, Rica ederim !.
De ki; Allah’a bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e,
İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene Musa’ya,
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

İsa’ya ve Peygamberlere Rab’leri tarafından verilenlere


inandık.
Onlar arasında bir ayrım yapmayız, biz ona teslim
olanlardanız !. Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, bil-
sin ki ondan kabul edilmeyecek. Ve o ahiret’te kaybe-
denlerden olacaktır !.
Ali İmran 84,85
Allah kimi doğru yola iletmek isterse, onun göğsünü
İslam’a açar kimi de saptırmak isterse, onun göğsünü
göğe çıkıyormuş gibi dar ve tıkanık yapar. Allah (c.c)
inanmayanların üstüne böyle pislik çökerir.
Enam 125
Çok zaman, bi Zatih-i, Hazret-i Allah ve Resülleri’nin
övgüsüne mashar kılıp ihya eylediği, Zatını zikretmeyi
312 Rahmeti’yle ihsan eylediği, şu mübarek toplum.
Ecdadı’nın Rıza-i bari için tarih boyu yapa geldiği,
icraatı’nın benzerini yapma zevkini kendisine şiar edin-
di. Çünkü bu hakka dair Emr-i İlâh-i, sarih, açık Emr-i
Peygamberi ve mübarek icraatları inananlara bariz ör-
nekti.
Arkadaşlarla istişare yapıp zaman geçirmeden uygu-
lamaya geçtik.
“ Habib’im evvela yakınlarından başla ” hitabına
uyarak, Tevhit Camii’ni merkez olarak, tarafı etrafında
ki fakir fukara’ya un, yağ ile başladık. Tanzimi güç olan
bu dağıtım şeklini, sene’nin 365 günü, muhtarlığın da
tesbit ettiği fakir fukaraya yardımı, şemsiye vari, gücü-
müz nisbetin de açmaya çalıştık.
Masrafları imece usülü karşılıyorduk. Ne yardım
eden de, ne de yardım edilen de sınıf farkı olmayıp,
Allah kulları bizim için rızıkta eşitti.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

1980’den evvel bu zevk’e girdik. Bu zevki Emr-i


İlâhiye’yi benimseyen şehirler, fakirlerine ekmek ver-
mek için, şu kriz’li günlerde yarış halinde. Kış günlerin
de imkanımız nisbetin de kömür, odun gene imkanı-
mızla azda olsa nakdi yardımın, manevi zevki ile duy-
gulanırken, vakıf olmak için zaman ve zemin müsaitti.
Vakıf Genel Müdürlü’ğüne başvurup, başka şehirde ki
şubelerinde vakfa üye olmalarının kıvancını yaşıyorduk
ki çok sürmedi, tertemiz duygu ile Allah Rızasın’dan
başka düşüncesi ve icraatı olmayan temiz kitleler, sudan
bahaneler’le teftişler’de ekmek yanığı aranmaya çalışıl-
dı. Tek kelime bu samimi Rahmet-i İlâh-i himmetleri ile
sanki gazaba dönüştü. Yazışma ve çizişme muamelatın
da noksanlığımızı fırsat bilerek, sudan bahaneler’le çok
şubelere kapatma kararları tebliğ ettiler. Merkezi’de na-
sıl perişan edeceklerinin kararını veremediler. 313
Buna rağmen bizim inancımızın verdiği icraatta bir
değişiklik olmadığı gibi Rab’bımın lutfi ihsanı ile ola-
mayacak da !.
İnşaAllah bu türlü yardımlaşmalar Yevmil Kıyam-e
devam edecek. Bu Fakir bulunsun veya bulunmasın ne
değişir ki !.
Rahmet her an Rahmet, Gazab her an Gazab’dır de-
ğişmez !.
Eski Rahmet özgürü halimize dönüşmemiz için “yok
mu çaresi dostlar FesubhanAllah !...”
Abd-i Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Kaybolan hikmetleri bulmaya geldik, Yarab


Rahmet damlaların’dan, nasib’li kıl bizleri
Adem yarattın bizi, insan olmamızı diledin
Kuşçuoğlu Üstat’dan, feyiz alalım Yarab.

Çağa uygun yaşamak, kimseye hor bakmamak


Hatır gönül yıkmamak, kavliyle geldik Yarab.
O Pir’e evlad olmak, Resulüne ümmet olmak
Zatına lâyık kul olmak, hazzı ile geldik Yarab.

Farklı din aramadan, Peygamber ayırmadan


Emrin’den hiç çıkmamak, feyziyle geldik Yarab.
Enbiya’nın Varisi Evliyan’la tanışmak
314 Aşk yolunda yarışmak, zevkiyle geldik Yarab.

Verdiğine şükretmek, zatını her an zikretmek


Gülistan’a gül dikmek şevkiyle geldik Yarab.
Kemalat’a erişmek yegane düşüncemiz
Rahmetin’le bezenmek en büyük hedefimiz.

Zikrederken zatını arşa çıksın sesimiz


Ne büyük lutfundur ki bizler, GALİBİLERİZ.
İsmail Coşkun
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın vefatından 609 sene


sonra! Ahir zaman Peygamber-i Hazret-i Muhammed
Mustafa Aleyhiselâm Efendimiz’in elçiligin de ihsan
edilen Hazreti Kuran’da !
Daha evvel Hazret-i Allah’ın ihsan eylediği,cümle
beşerin maddi ve manevi nizamının özünü sağlamaya,
Allah’ın bildirdiği esas da değişmeyen ve zamana göre
ihsan edilen Kitablar ve Sahifeler ! Cümlesi Hazret-i
Allah’ın cemi kullarına hiç şüphesiz lütfü ihsanıdır !.
Cümle Allah Elçilerine, İlâh-i Kitabların ve
Suhufların!. Hangisi ihsan edildi ise!. Dünya yaşantıları
ihsan edilen Emr-i İlâhiye’nin tefsiridir !.
Allaha iman eden her sınıf ’dan kulların ekse-
risinin, Emr-i İlâhiye’nin özünü idrak edenlerin !.
Samimiyetlerine göre, taltifi İlâhiye’ye nail oldukları
315
her devirde görülebilir. İşte bu samimiyeti, cümle Allah
kullarına duyurmak kasdi ile;
Hazreti Allah’ın bildirisini tekraren !. Tek Din var-
dır, İSLÂMİYETTİR !. Müslümanlarsa kardeştir.
Cümle Allah elçileri’nin Dinleri İSLÂMDIR !.
Beşeri ölçü Allah’ın var olduğuna inanan
Müslüman’dır. Emri üzere amel etmekte samimi olan
müğmin’dir, idtika sahibidir.
Hangi Peygamber’in Şeriatı ile yükümlü ise,
Peygamberi’nin ismi ile anılır.
Bu gerçeği kabul edenler, bugün azınlıkta oldukları
görülse de !. Asrı idrak edenlerin, Hakiykat ışığı azda
olsa görülmeye başladı. Görenlerin adedi gün begün ar-
tıyor Elhamdülillah !.
Allah gerçeğe zeval vermesin, zalımlar’ın şerlerin-
den korusun !. Amin !.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Hazreti İnsan, Ayine’yi Rahmandır !.


Rızık hakkında Musa Aleyhisselâma Hitabı İlâhi
“ Hikmet müğmin’in kayıp malıdır, nerede bulur ise
alsın.”

“Dede bana bir erkek evlât ver deyen kadın !...”


Ey iman edenler !. Müğminleri bırakıp da kâfirleri
Evliyâ edinmeyin !. Allah’a aleyhiniz de apaçık bir delil
mi vermek istiyorsunuz.
Nisa144

Akıl ruhani bir nurdan ibarettir. İnsan onunla, zaru-


ri ve nazari ilimleri idrak eder.
Yalnız ilmi olan millet zalım. Yalnız ahlaklı olanlar
316
mazlumdur !. Hem ilmi hem ahlaklı olan milletler ha-
kim ve mesut olur !.
Akıl bir çok vehimler elinde oyuncaktır !.
De ki ; Herkes kendi mizacına ve meşrebine göre
iş yapar. Bu durum da kimin doğru bir yol tuttuğunu
Rabb’ınız. En iyi bilendir !.
İsra 84
Böylece biz kesin iman edenlerden olması için,
İbrahim’e göklerin ve yerin muhteşem varlıklarını gös-
teriyorduk !.
Enam 75

İşte O Peygamber, Allah’ın hidayet ettiği kimseler-


dir. Sende onların yoluna uy !. De ki; ben buna karşı-
lık sizden bir ücret istemiyorum. O Kur’an alemler için
öğüt’ten başka birşey değildir .
Enam 90
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Kalbe gelen düşüncelerin geliş yerleri bir değildir


ayrı, ayrıdır.
Nefisten gelen düşünceler !.
Şeytandan gelen düşünceler !.
Ruh’dan gelen düşünceler !.
Melaike’den gelen düşünceler !.
Akıldan gelen düşünceler !.
Yakini olan düşünceler !.
Yalnız nefis ve şeytandan gelen düşünceler;
Yaratılışın anlamının dışında seyreden kulu, ademi
insan olma şerefin’den uzaklaştırmaya vesile kılınmıştır !.
Ruh’dan ve melekten gelen akımlar ise doğruluğu,
Allah-u Taalâ’ya itaati icraatında samimiyeti nisbetin de
müşahede edilir !.
Akıldan gelen düşünceler, güncel olayların etkisiyle 317
olsa gerek.. Bazen nefsin ,bazan ruhun, bazen da bir
meleğin, kalbe güzellikleri ilkası iledir..
Dünyada, gerek ebedi hayatta, Rahmet-i İlâhi’ye,
Tertibi İlâhiye’ye , uygun gibi görünüm arz etse de, yal-
nız kalmış akıl muhaldir.
Rahmet-i İlâhiye’ye nail olması için mutlak ve mut-
lak Hz. Allah’ın Elçisi ile kullarına ihsan eylediği Vahyi
İlâhi’ye muhtaçtır !. Onunla Tertib-i İlâhi’ye mecrasını
bulur !..
Bu tertibi İlâhiye’nin dışında, imandan zuhuru bek-
lenen manevi güzellikleri aramak cehildir !..
İman ise, Amentü’de noktalanmış !. Sadık kul’un sa-
mimi icraatı ile maddi ve manevi halinde, günahı keba-
ire dışında, asra uyumlu samimi yaşantısın da görülür
ve görüle gelmiştir !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Bu zuhuru her halinde görülen insan-i güzelliklere,


her devirde iltifat edilmiş, takdir görmüştür !..
İçtihadın her devirde ortaya çıkardığı din tablosu,
her an tanzim edilecek ki, O tabloya !. Şeriat ve Dinayet,
denilsin !.
Abdi Âciz
01.06.2004

Gazel-i Galib-i

Tarik-i müstakimden cihana nuran dolsun


Adını resul koydu ikinci Sadi olsun ..
Kâinatın sırları açıldı teker,teker
Peygamberden haber var, “ Ümmetim Asra Uysun”
318
Ey celûs-u zâkiran ve matlûb-u âşikan
Söyle biz zikrederken tüm alem barış bulsun
Sevgili’nin şehrinde,herkez zenginlik ister ..
Varlık senin nene gerek, yokluğu bulan dursun ..
Nefesler adedince Allah’a giden yol var
Şeytan’ın pis yolunu seçenler başın yolsun..
Bu yol merdane ister, ikilikle gidilmez
Mürai ye yer yok ki ,gerçeğe başın koysun..
Rabbim Lutfetti bize, Galibilik yolunu
Aşkımız hiç bitmesin, şarabı PİR’İM SUNSUN !.

Edebiyat Öğretmeni
Engin Aksu
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

CUMA HUTBESİ
Bismillâhi-velhamdülillâhi Vesselâtü Vesselâmu Alâ
Seyyidina Muhammedin ve Alâ Alihi ve Sahbihi Ecmain..
Minberin Kapusunda
Allahümme Eftah aleyna ebvabe Rahmetike ve yessir
aleyna Hazaina fadlike ve keremike ya Ekremel Ekremin
ve ya Erhamer Rahimin .
Birinci Hutbe
Elhamdülillâhi Rabbil Alemin Vesselâtü Vesselâmü alâ
Resulüna Muhammedin ve alâ Resulüna Muhammedin
ve alâ alihi ve sahbihi vesellim.
Neşhedü en Lâİlâheillallah Vahdehulâ şerike-leh 319
ve Neşhedü enne Seyyidina ve senedina ve Mevlâna
Muhammeden abduhu ve Resulü Amma bağdü feya
ibadallah ittekullahe ve atiyyü innallahe ma-allezine ta-
kav vellezine hum Muhsinun
Kalellahu tealâ fi kitabihul kerim
Eüzü besmele çekilip bir ayeti kerime okuyup hutbe
irad edilecek .
Vekale aleyhisselâtü vesellam ettaibu minezzembi
kemale zenbeleh Estağfirullah elazim ve etubi ileyh ve
ese lüke heli velâ kunuttevfik denir oturulur okunur
Ya eyyühellezine amenesbürü ve sabiru ve rabitu vette-
kullahe le alleküm tiflihun.. denir ikinci hutbeye başlanır
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

İkinci Hutbe

Elhamdülillahi hamdel kamilu-ne vesselâtü vesselâ-


mü ala Resulüna Muhammedin ve alihi vesahbihi ec-
maiyn

Teazimel lin nebiyi ve tekrimelli safiyyihi fekale


azze ve celle min kailin muhbira ve amira innallahe ve
melâiketehu ayeti okunacak

Alla hümme hamil hulefai raşidin Ebubekiri Sıddık ,


Ömerül Faruk.. devam edile

İnnallahe yeğmürü bil adli vel ihsane ve ita izil kur-


ba ve yenha anil fahşa i ve münkeri vel baiğye iziküm le
alleküm tezekkerünvele zikrullahi ekber vallahu yalemu
320
ma tesneun .

***

Her türlü maddi Işıklar, insanın iç alemini aydınlat-


mıyorsa,iç aleminde yer eden Din ve İman belirtileri,
inkâr nefesi ile söndüre bilirse, tatmin olunmayan böyle
hayattan, Hz. Allah’ın bilâ istisna cümle kullarına son-
suz rahmeti, ihsan eylediği huzur ve saadeti nereden ve
nasıl bulacak!.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Bütün kainat Hz. Allah’ın ilim ve iradesinin tecellisidir!.


Hz. Allah’ın Bi-Zat tecellisi değildir.!.
Kâinat ilâhi bir feyizdir !.
Her şey varlığını O’ndan gelen bir feyizle devam et-
tirmektedir!..
Hiç bir şey kendi kendine yetecek güce sahip değildir!.
Hayat vasfını taşısın veya taşımasın, her varlık, izafi
bir varlıktır !.
Zaruridir , Mümkün değildir , Mutlak varlık değildir !..
Bunun netiycesi , Var Olan Ancak Birdir !
BU TEK VARLIK MUTLAK VARLIKTIR !.
İzafi değildir ..Zaruridir. Mümkün değildir!.
Her varlık onun varlığından ibarettir ..
Bir aynaya vuran ışık kaynağı gibi..
O kaynağın feyzi kesilince, tamami ile yok olur!..
Kainatın bütün yüzleri de aynen öylece iğreti ve me- 321
cazidir!..
Böylece Cenabı Hak, hakiki mutlak varlık olunca,
Madası olan her şey bir iğreti görünüş ve bir vehimdir..
İşte Tasavvuf ehlinin ( vahdeti vücut ) dedikleri şey
bundan ibarettir.
İzafi ve mecazi olan görünüme Bizatihi Allah demek
cehalettir, cehilde israr ise küfürdür!..
Baki Allah, fani evsaf ile düşünülemez !..
Fani malzeme ile Allah bilinmez !
Not:
Mümkün = Var olmakla yok olmak kutupları biri bi-
rine müsavidir.
İzafi= Bağlı olduğu nesne ile değişir.
Ruhlarına fatiha gönderilen yol büyüklerim ,mer-
hum ve merhumeler !..
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Hu Ya Tabibel Kulup ,
Medet Ya Erhamer Rahimin Ya Ekremel Ekremin ,
Medet Ya İlâhel Alemin !.
Destur = Ya Adem Safiyullah ,
Destur = Ya Nuh Şekürullah
Destur= Ya İbrahim Halilullah,
Destur = Ya Musa Kelimullah
Destur= Ya İsa Ruhullah!
Destur = Muhammed Mustafa Habibullah
Destur = Cümle Peygamberanı izam ve Resuli kiram
Destur ya Sahibel Meydan, cümlesinin ruhları için
Fatiha maas selevat.
Çariyari ba safa : Eba Bekir Sıttık Ömerül Faruk,
322 Osman’ı Zinnureyn, Aliy-el Murtaza, radiyallahu an-
hüm Efendilerimizin.
Ehli Beytin, Ali Beytin, Evladı Resülullahın, Ashabı
Resülullahın, Hazreti Hamza, Hazreti Abbas ve Uhut ve
bicümle zamanımıza kadar olan bil cümle Şühedanın ,
ruhları için Ehli İman ve Ehli İslâm’dan cümlesinin ruh-
ları için , Ashabı Kiram, Ashabı Güzün , Sahabeyi Kiram,
Sahabeyi Güzin ,Tabi-İn , Tebe-A Tabiin Müştehidi İzam
Efendilerimizin
Üveys el-Karani, Selmani Farisi, Hasanı Basri, Habibi
Acemi, Davudi Ta-i , Marufu Kerhi, Cüneydi Bağdadi,
Sırrı Sakati, Ebül Vefa, Ebül Hayr, Hazretlerinin.,
Bahusus Gavsül Azam Seyyit Abdulkadir Geylâni,
Seyyit Ahmed’er Kebir Rufa-i, Seyyit Ahmet El Bedevi,
Seyit İbrahim Dussuki, Şeyh Ebul Hasan Ali Şazili ,
şahı Nahşibent Muhammed Bahattin Hazretlerinin 12
İmam, 14 Masumu Pak, 24 Hatun, 72 Pehlivan Şehidi
Kerbelâ, Evlâdı Resul Hazreti Hüseyin r.a, ve bil cümle
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Şühedanın ruhları için,


Şeyh Muhittin Arabi, Şeyh Sadi Şirazi, Hz. Mevlâna
Celâlettin Rumi, Şemsi Tebrizi, Sultanı Ulema
Hazretlerinin. Hacı Bayramı Veli, Hacı Bektaşı Veli,
Beyazıdı Bestamı Veli, Şeyhi Şabanı Veli, Taceddini
Sultanı Veli,
Ba Husus Şeyhimiz Üsdadımız Kahraman Maraşlı
Ali Sezai Efendi Hazretlerinin, Şeyhim Hacı Mustafa
Efendi, Sofu Ökkeş Efendinin, Çorum’lu Hacı Bekir
Baba, Hacı Ali Efendinin, Şeyh Hacı Mustafa Anaç
Efendinin, Çorumda Metfun, Suhubi Rumi, Übeydi
Gazi, Kerebi Gazi, Yusufu Bahri, Cümle Evliya ve
Şühedanın,
Hasseten Şeyh Ahmet Yesevi, Şeyh Ahmet Kuddusi,
Şeyh Ali Semerkandi Hazretlerinin, Mahsenli Ali
323
Efendi, Çekişlerli Ahmet Efendi, Hacı Kemal Ef, Akraba
ve Hısımlarımızdan Ahirete İrtihal Etmiş Babamın ve
Anamın, Ahirete İrtihal Etmiş Çocuklarımızın, Bahusus
Anaları Hacı Fatma Hanımın, ağabeylerim, amca-
larım, teyzelerimin, ebelerimin ve dedelerimin, ahbab
ve arkadaşlarımın, kâ-afve Ehli İman ve Ehli İslâmın
ve bil cümle Turuku Aliyemizden Ahirete İrtihal Etmiş
Meşayihi İzam Efendilerimizin ve cemiğ Dervişanın
Ehli İman ve Ehli İslâmın ruhları için Allah Rızası için
Fatiha maas selâvat,
3 ihlas bir Fatiha okunup cümlesinin ruhlarına hedi-
ye edilecek.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Müğmin kadınlara da söyle, gözlerini korusunlar


namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları
müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler.
Baş örtülerini, yakalarının üzerine örtsünler.
Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi
oğulları, kocaları’nın oğulları, erkek kardeşleri,
erkek kardeşleri’nin oğulları, kız kardeşleri’nin
oğulları, kendi kadınları, ellerinin altında bulunan
erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış hizmetçiler,
yahut henüz kadınlar’ın gizli kadınlık hususiyetlerinin
farkında olmayan çocuklardan başkasına, zinetlerini
göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri,
anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey
müğminler!. Hep birden Allah’a töğbe ediniz ki
kurtuluşa eresiniz!.
324 Nur 31
Ey Peygamber, hanımlarına, kızlarına ve müğminle-
rin kadınlarına, örtülerini üstlerine almalarını söyle !.
Onların tanınmaması ve incitilmemesi için, en el verişli
olan, budur. Allah çok bağışlayan çok esirğeyendir !.
Azhab 59
Evleriniz de vakarınızla oturun. İlk cahili’ye dev-
ri’nin açılıp saçılarak, zinetlerini göstererek yürüyü-
şü gibi yürümeyin. Namazı kılın, zekatı verin, Allah’a
Resülüne itaat edin.
Ey Ehli Beyt !. Allah sizden sadece şek ve şüpheyi
gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.
Ahzab 33
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Bir nikâh ümidi beslemeyen çocuktan kesilmiş, yaş-


lı kadınların zinetlerini göstermeksizin, dış elbiselerini
çıkarmalarında, kendilerine bir vebal yoktur. Gene de
iffetli olmaları, kendileri için daha hayırlıdır. Allah işi-
tendir bilendir !.
Nur 60
Namuslu, kötülüklerden habersiz müğmin kadınlara
zina isnadında bulunanlar dünya ve ahiret’te lânetlen-
mişler’dir. Dilleri, elleri ve ayaklarının yapmış oldukla-
rından dolayı aleyhlerin de şahitlik edeceği bir günde,
onlar için çok büyük bir azap vardır !.
Nur 24
İnanan erkeklere söyle; bakışlarından bazılarını yum-
sunlar. Irzlarını korusunlar bu onlar için daha temizdir.
Şüphesiz Allah, onların her yaptıklarını haber almaktadır!. 325
Nur 30
İnanan kadınlara da söyle, bakışlarından bazılarını
yumsunlar. Irzlarını korusunlar süslerini göstermesinler
ancak, kendiliğinden görünenler hariç. Baş örtülerini
yırtmaçlarının üzerine koysunlar, süslerini kimseye gös-
termesinler. Yalnız kocalarına, yahut babalarına, yahut
kocalarının babalarına, yahut oğullarına yahut kocaları-
nın oğullarına, yahut kardeşlerine, yahut kardeşleri’nin
oğullarına, yahut kız kardeşlerinin oğullarına, yahut
kadınlarına, yahut ellerinin altında bulunanlarına, ya-
hut kadına ihtiyacı bulunmayan erkek tabilerine, (yani
hizmetçilerine yardıma muhtaç ihtiyarlara, bunaklara
ve dilencilere) henüz kadınların mahrem yerlerini anla-
mayan çocuklara gösterebilirler ! Gizledikleri süslerinin
bilinmesi için ayaklarını vurmasınlar !.Ey müğminler
topluca Allah’a tövbe edin, ki felâha eresiniz !.
Nur 31
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Evlenme çağını geçmiş kadınlar, fazla zinet göster-


meden, dış elbisesiz dışarı çıkabilirler, ama sakınmaları
ağırbaşlı davranmaları daha uygundur !.
Nur 60
Peygamber hanımlarına, kendilerinin herhangi bir
kadın gibi olmadıkları, kuşku uyandıracak davranış-
lardan sakınmaları, hatta yürekli kimselerin içlerinde
herhangi bir şehvet arzusu uyandırmamak için söze
dalmamaları, kırıtarak değil ağır başlı konuşmaları ve
güzel söz söylemeleri, Allah’a ve Elçisi’ne itâat etmeleri,
Allah’ın ayet ve hikmetlerinin kendi evlerinde okunma-
sı niğmeti’nin değerini bilmeleri ve ona göre davran-
maları emrediliyor !.
Ahzab 33
326 Ey Peygamber; eşlerine, kızlarına ve müğminlerin
kadınlarına söyle; cilbablarını üslerine salsınlar, onların
tanınmaları ve incitilmemeleri için en uygun olan bu-
dur. Allah çok esirgeyendir !..
Ahzab 59
Suud-i Arabistan Krallığı’nın tanzim ettiği, Türk
Profesörlerden oluşan heyetin yazdığı mealden ve Suudi
Arabistan Riyad Üniversitesin’de 7 sene, Araplara Tefsir
öğretmenliği yapan Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof.
Dr. Süleyman Ateş hoca efendi’nin hazırladığı Mealden
alınmıştır.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Bir yerde NAS varsa, orda İÇTİHAT yoktur !.


Açık Nas-a rağmen, başörtüsü yoktur diyemezsin !.

Kabe gözü’nün önünde, sen kıyıya gidiyorsun !.


Özel hayali, varlık yapıyorsun !. Gökyüzü’nün duru-
mu, yer yüzüne kıyas edilmez !.

Ehl-i Sünnet akılcı olandır. Aklı olmadığı zaman,


adem hayvan olur !.

Tek eğitime uyumlu varlık beniğ adem. İnsan her-


gün bir şeyler ekleyendir, İLMİNE!

327
İnsanı tanımadan eğitim yapılmaz !.

Sebepler zinciri içinde Tanrı’yı anla ki, Rab olmak-


tan kurtul !.

İnsanlara teşekkür ederken, YARATICIYI UNUTMA !.

Cüziyyat-ı birleştirerek, bir şeyler yapıp, düzeltmeye


kalkışırsanız, sizi çiğ çiğ yerler. Bu tür insanların yanın-
da güçlü insanlar, barınamazlar !.

Devrin inkişafına göre bunalımlı dönemler,


Osmanlı’da Moğol istilâsı ile başlar !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Sohbet eğitiminin şekli varlığının sebebi,


Y O K LU KT U R ! .

Karanlığa bakışınız aydınlığın olmadığındandır !.

Kendi çıkarlarını erdem olarak kabul edenler, bü-


yüklük hastalığı, kendisini çok üstün mükemmel gören
bu insanlar, özel davranılmasını ister !.

Büyüklük hastalığına tutulan kişiler, mesut ve mutlu


olamazlar !.

Mutezile-ler, duygunun maskarası oldular !.


328

İnsanda beş duygu zevktir ve aşktır !.

Güzellik kalp gözü ile bilinir !. Şehvet ve nefsani


duygu, AŞK değildir !.

AŞIK’ın bütün uzuvlarında, AŞK görünür ,


AŞK kainatın ruhudur !. Alem AŞK diyarıdır..
AŞK alemin boyasıdır !.
Aşk Hazret-i Muhammedin var olduğu denizdir !!.
Ben bir çocuğum, hocam AŞK’tır !.
Kibirlilik ve büyüklük hastalığının, ilâcı AŞK’tır !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Maddesi ile manasıyla yaşadığı Asra Uyumlu ve


İnşaAllah bozulmadan devam edecek olan toplum ola-
rak, Galibi ismi ile taltif edilen Galibiler.
Hz.Allah’ın kullarını Rahmetin’den Yarattığının sır-
rı gene Hz.Allah’ın Rahmeti ile yaşayarak, Zuhuratı
İlahilerin hayranı Galibiler.
Beni ademe “ Ruhumdan Ruh Nefyettim ” anlamı,
Subut Sıfatları yaşama zevkinin şahidi, kulluk hazzına
müdrik, Hz.Allah’ın bu türlü bilinmesinin, Peygamber
Efendilerimiz’in kâffesinin ve Allah tarafından ihsan
edilen cümle semavi kitaplarını ve suhufları, Allah’a
şirk koşmadan, yapılan ibadet ve tatlarını, Hz.Kuran’da
kabul et buyruyuna uyarak, Amentüye noksansız iman
eden Galibiler.
Mensubunun durumları nisbetinde, imece usulü
329
başkalarından bişey metbub etmeyerek ve vakıf namı-
na ticareti yasaklayan ve fakir fukaranın ihtiyaçlarını
listelerde gösterildiği gibi, FİSEBİLİLLAH yerine ge-
tirmeye çalışan, Galibi toplumlarının icraatına çok yer-
lerde, vakıf kurma imkanını bahşeden Rabb’ıma sayısız
Rahmetin’in yanında bir katre dahi olsa, kulluk zevkim-
le, nice nice Rahmetine muhtacı müdrik, hamd olsun
derim!.
Hadim –ül Fukara
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Rejimler gider gelir, inanç, dini duygular bakidir !.

Kültür emperyalizmi, tabiini şuursuz kılar !

Çocuğun haya ve izzeti nefis sahibi olması, korkak


olmasından hayırlıdır !. Çünki haya ve izzeti nefis akıl-
dan, öbürü hisden gelir !.

Malâ yani faidesiz bir sözdür. Hikmetsiz kelâm ise


zillettir !.

Lisanı muhafaza etmek, ibadet taat ve cihattan da


zordur !

Küçük bir ayıbımı görse bir dostum, beni teşhir eder


330 çıkarır postum !.

Mevki-i risalete geçmeden evvel, ilimde ihtisas sahi-


bi ol ! Riyasete geçince, iktisası ilme yol yoktur !.

Elde bulunan sanat sahibinin olur ise, fakr ve ihti-


yaçlarından kurtarır !

İnsaniyetle yalancılık, ikisi bir arada bulunmaz !

ALDATANLAR ALLAH İLE ALDATMASINLAR !.

ALLAH İNANCI İNSANIN FITRATINDA


MEVCUTTUR !.

Makam-ı İbrahim’i Beytullah’ın içinde iken, Hazret-i


Ömer (r.a.) dışına çıkarmıştır!.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Eğer seni sebetkar kılmasa idik, gerçekden nerde ise


onlara birazcık meyledecektin.
İsra 74
Amma o zaman, hiç şüphesiz sana hayatın ve ölü-
mün sıkıntılarını, kat kat tattırırdık !. Sonra bize karşı,
kendin için bir yardımcı da bulamazdın !.
İsra 75
Allah kimin kalbini İslâm’a açmışsa, Rabbın’dan bir
nur üzerinde olmaz mı ?. Kalpleri Allah’ı anmak hu-
susunda katılaşmış olanlara, yazıklar olsun, işte bunlar
apaçık bir sapıklık içindedirler.
Zümer 22
Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkın-
daki Kanun budur !. Bizim kanunumuzda hiç değişiklik
331
bulamazsın !..
İsra 77
Gündüzün, güneş dönüp gecenin karanlığı bastırın-
cıya kadar namaz kıl!..Birde sabah namazını !. Çünkü
sabah namazı şahitlidir!.
İsra 78
Gecenin bir kısmında uyanarak sana mahsus bir faz-
lalık olmak üzere namaz kıl! Rabbın’ın seni övgüye de-
ğer bir makama göndereceğini ,Umabilirsin !
İsra 79
Ve şöyle niyaz et !..Rabbım ğideceğim yere dürüslük-
le gitmemi sağla !Çıkacağım yerdende dürüslükle çık-
mamı ihsan et !.Bana tarafından hakkı ile yardım edici
bir kuvvet ver!.
İsra 80
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

De ki ;herkes kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar!


Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbım’ız
en iyi bilendir!..
İsra 84
Her insan topluluğunu önderleri ile birlikte çagıra-
cağımız günde, kimilerin amel defterleri sağından ve-
rilirse, onlar en küçük bir haksızlığa uğramamış olarak
amel defterlerini okurlar !
İsra 71
Ey Peygamber !. İnanmış kadınlar !. Allah’a hiçbir
şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etme-
mek, çocuklarını öldürmemek, elleri ile ayakları arasın-
da bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana
karşı gelmemek hususunda, Sana Biat etmeye geldikle-
332 ri zaman Biatlarını kabul et !.. Ve onlar için, Allah’tan
mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan ve esirge-
yendir!..
Saf 12
Hatırla ki !. Meryem oğlu İsâ, Ey İsrailoğulları, ben
size Allah’ın elçisiyim,benden önce gelen Tevrat-ı, doğ-
rulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmet adında bir
Peygamberi de müjdeleyici olarak geldim !. demişti. O
kendilerine açık deliller getirince. “ Bu apaçık bir büyü-
cüdür ” dediler.
Saf 6

Doğruyu getiren ve onu doğrulayanlar. İşte onlar


Allah’a karşı gelmekten sakınan müttekilerdir !.
Zümer 33
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

De ki: Bütün şefaat Allah’ın iznine bağlıdır. Göklerin


ve yerin hükümranlığı Onundur, sonra Ona döndürü-
leceksiniz.
Zümer 44
Bilmiyorlar mı ki ? Allah Rızk-ı dilediğine bol ,bol
verir !.Dilediğinden de kısar. Şüphesiz bunda inanan
bir kavim için ibretler vardır !..
Zümer 52
De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kulla-
rım !.. Allah’ın Rahmetin’den ümit kesmeyin !.. Çünkü
Allah bütün günahları bağışlar ! Şüphesiz ki, O çok ba-
ğışlayan, çok esirgeyendir !..
Zümer 53
Ancak bizim tarafımızdan bir rahmet onları kurtar-
333
dı!. Ve belli bir zamana kadar dünyadan faydalanmaları
uygun görüldü.
Yasin 44
Kendisine hayat verdiğimiz ölü toprak, Hakiykat’te
bir ibret ayetidir !. Çünki, biz onu yağmurla dirilttik de
ondan pek çok tarım ürünleri çıkardık ,işte onlar bun-
lardan yerler.
Yasin 33
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

DOHTOR BEY
Verdigin perhize budur gayratım,
Bundan başka uyamayong dohtor bey,
Üç sepet yımırta sabah kahvaltım,
Teker teker sayamayong dohtor bey!

İki leğen pilav, bir yayıg ayran,


İster yağlı olsun ister yavan,
Yanına keseyong beş kilo sovan,
Yeyong yeyong doyamayong dohtor bey!

Üç tencere bamya yirim bişince,


Yirmi tas su içip biraz koşunca,
Her yanı sökülür garnım şişince,
Sağlam göynek geyemeyong dohtor bey!

Sinciye acımdan çogtan ölürdüm,


Sağolsun gomşular ediyo yardım,
334 Bi guzudan fazla yimem söz virdim,
Ayıp olur cayamayong dohtor bey!

Bazı az geliyo beş kasa hurma,


Yedi lahanadan yapıyoz sarma,
Onuda mı yeding deye hiç sorma,
Utaneyong deyemeyong dohtor bey!

Günde iki çuval unum gideyo,


Avradım her sabah ekmek edeyo,
Bir gazan fasille gönül ye deyo,
Artırmaya gıyamayong dohtor bey!

Senede gırk dönüm bostan ekering,


Benden başka kimse yimesing dirim,
Gavını, garpızı gabıglı yirim,
Acelemdeng soyameyong dohtor bey!

Bilmem gara memmed nereye gider,


Buyumuş gısmatım, buyumuş gader,
Bi günde yediğim işte bu gadar,
Daha fazla yeyemeyong dohtor bey!
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

DİNİ NİKÂH
Kız veya kızın vekili sola, oğlan veya vekili sağa, şa-
hitler karşında bulundurulur. Evvelâ topluca istiğfar,
sonra Ayet-i Celile okunur.

Bismillâhirrahmanirrahim
Ve en kı kul eyama min küm vessalihine min ibadi-
küm ve imaikum in yekunu fukara-e yuğni hümullahi
min fadlihi vallahu vasiun alim. Sadakallahül Azim
Galen nebiyyi sallallahutealâ aleyhivesellem En
nikâhi sünneti femen ragibean sünneti feleyse minni
Sadaka resulullah ev kema gal
Allah-u Taalâ’nın Emr-i Şerif-i üzere, Peygamberim’iz
Hazret-i Muhammed ( s.t.a.v ) Efendimiz’in Sünnet-i
üzere, İmamı’mız İmam-ı Azam Hazretleri’nin İçtihadı 335
ile hazır olan şahitlerin şehadetleri ile, şu kadar Mihri
Muaccele ile, vekili bulunduğun falanca efendi’nin ke-
rimesi, filân hanımı vekâletin sebebi ile, falan aga’nın
oglu falan efendiye, helâllığa, zülallığa, avretliğe verdin
mi ? Bu münval üzere verdin mi ?.
Erkeğe sorulacak, erkeğin de ikrarından sonra ben-
de akdi nikâh ettim. Zevvectü Zevcete Eyyaya. Âmin
Dua
Allahümme ec al hazel akte meymunen mübareken
Yecal beyne hüma ülfeten ve muhabbetenve karara,Velâ
tecal beyne hüma nefreten ve fitneten ve firara, Alla
hümme ellifte beyne ademe ve Havva ve kema ellefte
beyni hazreti Muhammedel Mustafa sallallahu aleyhi
vesellem ve Hatiycetil Kübra radiyallahu anha ve kema
ellefte beyni hüma Ali radiyallahu anha ve Fatımatül
Zehra, Alla hümme atilâ hüma evlâden salihan , ve
Ömren tevilen ve rızkan vasian Rabbena heblena min
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

ve ezvacina ve zürriyatina Kudrete aynin in vec alna lil


muttakina imama
Allahümme atina fitdünya haseneten ve fil ahireti
haseneten ve kına azabün nar Birahmetike ya erhamer
rahimin Veselâmün alel hazirun velhamdü lillahi Rabbil
alemin. El Fatiha
Abdi aciz derim ki; bu tertip dini nikâhtır, imam nikâ-
hı deye küfre girme. Bilenler bu münval üzere nikâh
aktini ifa ederler Emr-i İlâhiye’ye, Sünnet-i Seniyye’ye
uygun olup hanefi meshebe göre de uygundur. Hazret-i
Allah kabul buyursun. Amin veselâmün alel murselin.

336
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

BİSMİLLÂHİRRAMANİRRAHİM
Elem neşrahleke sadrek
Biz senin göğsünü açmadık mı ?.
Vevedana anke vizrek ellezine enkada zahrek.
Ağırlığından dolayı belini büken yükünü senden alıp
atmadık mı ?.
Verefanaleke zikrek
Senin şanını ve ününü yüceltmedik mi ?.
Fe inne maal üsrü yüsren inne maal üsrü yüsra
Şunu iyi bil ki ! Muhakkak zorlukla beraber bir ko-
laylık vardır, zorlukla beraber bir kolaylık vardır !.
Fe iza ferate fensap ve, ilâ rabbike fergap !.
İşlerinden boşaldığın vakit tekrar çalış ve yorul
337
Rabbine rağbet et !.

El İnşirah Sures’i, 8 Ayet’dir. Mekke’de nazil olmuş-


tur.
Açılmak, genişlemek, sevinmek manasına gelir !.
Peygamberimiz’in Risalet gelmeden önce çocuklu-
ğun’da geçirdiği manevi ameliyat ve eğitimini anlatan
Sure-i Celile
Bu Abd-i Aciz’in mana yaşantısında da ihsan edilen
Rahmeti İlâhiye’yi açık anlatamayacağım anlayamaya-
caklara.
Ehline anlatmakta sakınca görmüyorum ehlinde
ayni zevkin geçicide olsa zuhurunun pırıltılarını görüp
zevkinin müşterek yaşantısının hazzını taşıdığımıza ve
yaşadığımıza inanıyorum !.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Talip oldum halka türlü türlü deva saçtım


Şimdi bende bir tabibe muhtacım anladım
Gönlümün devası için rabbime yalvardım
Hazret-i Galibi artık tabibim sultanım

Hakkı, halkı öğretti din’ü dünyam içinde


Varlığım terk ettim hakkın kudret elinde
Ah’de vefada gayret kuşağım var belimde
Galibi çera’ğı yanar durmadan gönlümde

Gör ki Hak neler eylemiş


Akı karaya örtü eylemiş
Kışı bahara muştu eylemiş
Gör ki Hak neler eylemiş

338 Vahdeti kesret eylemiş


Daneyi bostan eylemiş
Noktayı umman eylemiş
Gör ki Hak neler eylemiş

Mürşidim nazar eylemiş


Ali’yi derviş eylemiş
Galibi dergahını
Mektebi irfan eylemiş

Dr. Ali Güler


Çorum
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Galibi Gavsiyesi
Gelmedi yakınlarda senin gibi bir muhyiddin.
İki cihan serveri Peygamberi zişana muhip ümmet

Tatmadı aşıkı sadıklar böylesine bir aşkı .


Kase’i fafurdan muhabbetullahı sunulana dek.

İrfaniyet mektebi boş kalmadı, Kut’bül Arifinden ,


Hakikat aleminin şu’an ayinesidir, halin Efendim ,

İnşaallah yanmayacak izi’ni izleyen aciz kullar ,


Makamı Hazret-i Resulullah ın himmeti sayesinde
Efendim,

Haydar’ı Kerrar sıfatını müşriklerle cihat’ta,


Taşıyamadı hiç kimse asra uygun böylesine Efendim 339
İnanmadı hayli zaman cümle ilmi’ kelâ’m ümmet,
Kuran-ı Azimişan manası şahittir, El hak Efendim

Zira anlatamadı bilmesine rağmen bilge ehli


İslâmın anlamını güne uygun, İndi İlâh-i gibi,
Efendim !.

Esfeli safilinden alâ illiyine çıkmak ise muradın.


Hz. Allah buyuruğu illâ rehber‘bi, sultan gerek ,

Arza nice nice sultanlar geldi amma Efendim


Hadimül fukaraya bugün dünden daha lazım gerek!..
Hazreti Galibi’nin bendesiyim acizim velâkin.
Evvel Allah sıratı müstekim üzere Vesilemsin
Efendim.
Dr. Ali Güler
Çorum
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Bismillâhirrahmanirrahim
Gönderilen Peygamber, Rabb’ı tarafından kendi-
sine indirilene iman etti. Müğminler de iman etti-
ler !. Onlardan her biri “ Allah’a, Onun Meleklerine,
Kitaplarına, Peygamberlerine iman ettiler !. ” Allah’ın
Peygamberlerinden hiçbirini ayırmayız onları işittik ita-
at ettik !. Ey Rabbım’ız mağfiretini niyaz ederiz !. Dönüş
yalnız sanadır. dediler !.
Bakara 285
Allah her şahsa ancak gücü yettiği kadar sorumluluk
yükler !. Herkesin kazandığı ya kendi lehinedir yahut
aleyhinedir !. Ey Rabbım’ız !. Unutursak veya, hataya
düşersek bizi hesaba çekme !. Ey Rabbım’ız !. Biz’den
öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükle-
340 me. Ey Rabbım’ız !. Bizim gücümüzün yetmediği işler-
den bizi sorumlu tutma !. Bizi affet bizi bağışla, bize acı,
çünkü sen bizim Mevlâmız’sın kafir kavimlere karşı bize
yardım et !.
Bakara 286
Dikkat et !. Evliyama korku yoktur, onlar üzülmeye-
ceklerdir
Onlar İman Edip de, Takva’ya ermiş olanlardır !.
Onlar için dünya hayatında da ahrette de müjde var-
dır.
Allah’ın sözlerinde asla değişme yoktur !. İşte bu bü-
yük kurtuluşun kendisidir !.
Yunus 62 - 63 - 64
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Biz senin sadrını açmadık, mı ?


Ağrılarından dolayı belini büken yükünü senden
alıp atmadık mı ?
Senin şanını ve ününü yüceltmedik mi ?
Şunu iyi bil ki muhakkak zorlukla bir kolaylık, Evet
zorlukla beraber bir kolaylık vardır!.
İşlerinden boşaldığın vakit tekrar çalış ve yorul,
Rabbı’na rağbet et boş durma !.
ELEM NEŞRAHLEK-E SURESİ

341
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Kudretil ayini Resul-i Şahı Servere,


Katil kastiyle cem oldular bir yere.
Nasıl da layık gördüler cismi paki hançere,
Ümmet olmak böylemidir Hz.Peygamber’e.
Hem ciğeri pareyi Fatıma, nuri çeşmi haydare,

Biat vacip iken iman etmedi ol layın.


Kurdular dini fesadı oldular dini hayın,
Hüseyn’e kast, fitneyi hayasız bi’din.
Ümmet olmak böylemidir Hz.Peygamber’e
Hem ciğeri pareyi Fatıma, nuri çeşmi haydare,

İncittiler Evlad-ı Resul –u, hakkında kulu,


Vermediler Kerbela’da mazluma bir kadre su,
Ey hayasız zalim, senin yüzüne pu !...
Ümmet olmak böylemidir Hz.Peygamber’e
Hem ciğeri pareyi Fatıma, nuri çeşmi haydare,.
342
Hüseyn’in katlinin, hiç kalır mı yanına,
Şimir melun hançer çaldı ol şahın gerdanına.
Ey münafık nasıl girdin Şah Hüseyin kanına.
Ümmet olmak böylemidir Hz.Peygamber’e
Hem ciğeri pareyi Fatıma, nuri çeşmi haydare,

Kuran-ı din İslam-ı meta gibi sattılar,


Ehlibeyt’i üryan, büryan Şam’a esir ettiler.
İnsanlığa reva olmaz böyle bir iş tuttular,
Ümmet olmak böylemidir Hz.Peygamber’e
Hem ciğeri pareyi Fatıma,nuri çeşmi haydare,

Ey Müslümanlar dinlediniz feryat figan ettiniz,


Dini islam olmuşuz resula iman ettiniz.
Ya buna nasıl dayansın Sultan Halife Abdulaziz,
Ümmet olmak böylemidir Hz.Peygamber’e
Hem ciğeri pareyi Fatıma, nuri çeşmi haydare,.

Sultan Abdulaziz
32.Osmanlı Padişahı(D.T:1830 – Ö.T:1876 )
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Hazret-i Allah buyurdu; birbirinize düşman olarak


inin, sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşip kal-
ma ve yaşayıp, faydalanma vardır !.
A’raf 24
Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan
çıkarılacaksınız dedi!
A’raf 25
Ey adem oğulları !. Size çirkin yerlerinizi örtecek
giysi, üslenecek elbise indirdik. Takva elbisesi ise daha
hayırlıdır !. İşte bunlar Allah’ın Ayetlerinden’dir belki
düşünüp öğüt alırlar diye !.
A’raf 26
De ki ! Allah’ın kulları için çıkardığı süsü,ve güzel
rızıkları kim haram kıldı !.
343
De ki ; “ Onlar dünya hayatında inananlarındır.
Kıyamet gününde ise, yalnız Müminlerin’dir. İşte bilen
bir topluluk için ayetleri böyle açıklarız !..”
A’raf 32
De ki; “ Ben size Allah’ın hazineleri yanımdadır de-
miyorum. Gaybı’da bilmem. Size ben bir meleğimde
demiyorum. Ben bana vahyolunan Kuran’dan başkası-
na da uymam. De ki! ; Körle gören bir olur mu !. Siz hiç
düşünmez misiniz !.”
En’am 50
Rabbın’ın Rızasını dileyerek, sabah, akşam ona yal-
varanları kovma. Onların hesabından sana bir sorumlu-
luk, senin hesabından da onlara herhangi bir sorumlu-
luk yoktur. Zira senin onları yanından kovman, zalim-
lerden yana olmana sebep olur !.
En’am 52
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

KÂİNATIN ULU İMPARATORU


Cemâline sığındım haşmet i celâlinden
Sana meftun gönlümü, fani sevdadan koru
Nâr-ı hicranla yandım, memnu aşk melâlinden
Son olsun kâinatın ulu İmparatoru

Şahadet ederim ki, tek Allah’sın İlâh yok


Son Resulün Muhammed, cevaplandı ilk soru
Kabir azabı verme, sevap cüz i, günah çok
Gaffarsın kâinatın ulu İmparatoru

Sana ait evrenin bu muhteşem imarı


Sema eder yıldızlar senin emrine doğru
Sen sonsuz semavatın sırlarının mimarı
Ahat’sın kâinatın ulu İmparatoru
344
Günde bilmem kaç bin kez tıklattırıp durursun
Sol göğsüme koyduğun yürek denen motoru
Ezel sen çalıştırdın ebed sen durdurursun
Amenna kâinatın ulu İmparatoru

Ayın, yıldızın şavkı, güneşin aksi midir ?


O senin ol dediğin vaktin, İlahi Nuru
Bu benin inanışım, yanlış mı, aksi midir ?
Ne dersin ! Kainatın ulu İmparatoru

Kıyamete yaklaştık güya ayı keşfettik


Tam kırk milyon metreymiş ölçmüşler ekvatoru
Özenip bezediğin bir cihanı mahvettik !
Sabrettin kâinatın ulu İmparatoru

Varlığını tartıştı; firavun, Mûsa ile


Rüsva ettin elçine diklenen diktatörü
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Koca deniz ikiye bölündü asa ile


Hükmettin kâinatın ulu İmparatoru

Nemrut ki, ateşlere atmıştı İbrahim’i


Gülizara döndürdün, yanardağ gibi koru
Habibin’den öğrendik biz Rahman-ı Rahim-i
O sensin kâinatın ulu İmparatoru

Kim hamile bıraktı Meryem adlı Nisayı !


Âmâya göz, ölüye can bahşeden doktoru !
Kim vahyetti Ahmet’i müjdeleyen İsa’yı !
Sensin sen kâinatın ulu İmparatoru

Bir ömür eziyetten işkenceden yorucu


Huzur u mahşerinde ifadenin en zoru
Cümle vebalimizden ibra için orucu 345
Lütfettin kâinatın ulu İmparatoru

Sedası son verecek kulakların pasına


İsrafil’in üfleyip çaldığı anda suru
Günahımızı sildir Firdevs’in paspasına
Medet ya kâinatın ulu İmparatoru !

Affet ya kâinatın ulu İmparatoru !


Rahmet ya kâinatın ulu İmparatoru !
İlham-ı İlah-i sende okyanus
Damlana talibim ey yüce Yunus ...

Cemal Safi
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

İşittim tanışlar,gezer şanlı fil gibi


Arslan payı alırlar,sağlam bir kefil gibi
Düdükleri ötermiş, suru İsrafil gibi
Bizde kaldık gurbette vatansız sefil gibi

İzzeti nefis sattık Gümüşilinde beş ay


Cepte metelik nanay dön şinanay şinanay

Bak şu dünkü cılızın, ne kalındır ensesi


Tuttuğunu koparır, pek kuvvetli pençesi
“Pasam ersiti kale” hizmetçinin Türkçesi
Altın savatlı imiş onun çorba kâsesi

Bizim delik tencere bilmez unuttu kalay


Cepte metelik nanay dön şinanay şinanay
346
Kaçak binip gidenler gemi güvertesine
Şimdi uçakla gider Ankara’ya Mersin’e
Yıllar varki hasretim yağız aygır sesine
Bulduk sağır bir eşek oda gider tersine

Doğru yolda giderken bana çarpar tranvay


Cepte metelik nanay dön şinanay şinanay

Şair Aziz Aktulga


ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Her akşam gün batarken doğar sabah yıldızı


Coşkun seylaba benzer bağrımdaki bu sızı
Yarattığın Ağrı’nın taşı kar toprağı kar
Bu karlar diyarında ne tükenmez çilem var
At üstünde giderken soğuk insan biçiyor
Ne bir hayvan sesi var,ne bir yolcu geçiyor
Yalçın kayalarında, kudurmuş canavarlar
Gizlenmiş sanıyorum,inledikçe şu dağlar

Nedir dağ başlarında çektirdiğin bu çile


Rahat bir günün yokmu? Bu sonsuz imtahan ne?
Verdiğin bir yudum su,kuru bir dilim ekmek
Bu bol ihsana göre, insaflı diyar gerek.
Yakışırmı şanına birde felek yaratmak ?
Şu usta örgütünü bir kahpeye bırakmak
Bir değil birkaç kere benden aldı öcünü
Onamı bağışladın, Ulûhiyet gücünü 347

Ufuktanda uzakta sevimli iki melek


Hıçkırıp, inledikçe gülüyor kahpe felek
Nemru’dun ateşinden kurtaran İbrahim’mi
Senmişsin okuduğum, o kitabın sahi mi?
Demiyorum beni de benzet o İbrahim’e
Bir emrin yetmiyor mu? Sende kocadın mı ne?

Düşünüp tırmanırken ,nasıl ayıldım bilsen


Kanayan gözlerimle kayalık bir tepeden
Baktım kara boşluğa, ömrü tükenen yıldız
Mihverinden kopunca düştü,Tanrım bu ne hız ?
Yetkin inancım var senin zorlu gücüne
O yıldızı kopardın , acep onun suçu ne ?
Levf-i mahfuzundaki onun kara yazısı
Böyle yazılmış ise başıma da darısı …

Şair Aziz Aktulga


ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

BEŞİNCİ BÖLÜM

HİKMETLER
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

ALLAHIN BUYRUĞUNA GÖRE


KİTAP EHLİNİN İMAN ÖLÇÜSÜ
Bütün Kitaplarda ve Suhuflarda İmanın de-
ğişmeyeceğini Beyan eden Hz. Allah Hz.
Kuran’da İmanın Esasını 6 olarak beyan ediyor.

ALLAH’A İMAN
MELEKLERE İMAN
KİTAPLARINA İMAN
PEYGAMBERLERİNE İMAN
AHİRET GÜNÜNE, ÖLDÜKTEN SONRA
DİRİLECEĞİNE İMAN
KADERE, HAYIR VE ŞERRİN ALLAH’TAN
350 OLDUĞUNA İMAN.

BUNU YAŞAYAN İNSANLAR EHL-İ İMAN’DIR !..


BÜTÜN ŞERİATLAR UMUMU İSLAM’DIR !..
ALLAH VAR DİYEN İSLAM’DIR .

İMAN’IN ŞARTI VARDIR!.. İSLAMIN ŞARTI


YOKTUR!..
ALLAH VAR DİYEN MÜSLÜMANDIR !..

Hz.Pir Es- Seyyid H.Galip Hasan KUŞÇUOĞLU


ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

HZ. İSA A.S.BİR BEŞER GİBİ GELİŞİ YERSİZDİR !..


Hz.Kuran’da buna dair kesin bir hüküm yoktur.
Kesin Emr-i İlah-i olmayan bir şeye inanmakta muhal-
dir !. Hz. İsa (a.s.) ma, Muhammedilerin’de Hrıstiyan
alemi kadar muhabetimiz var. Allah şefaatine nail kıl-
sın.Amma ilahlaştırmayalım İsa (a.s.). Geri gelecek de-
mek, Allah’ın Zati sıfatlarına uygun olmadığı için, biz
Kuran’ın ahkamına göre gelmiyecek diyoruz !.
Amma getirdiği ahkam neşnu neva bulacak derse-
niz, zaten bu gün Rönesansla zamana uyum sağlamayı
bilen İseviler, bugün alem de dünyanın zirvesinde !. Bu
anlamda geliş ise kastınız kabul. Kuran-ı Kerim’de İsa
(a.s.) Geri gelecek diye bir hüküm yoktur. Zaten çarmı-
ha gerilen İsa (a.s.) ‘mı , muhbir eden 12 Havariun dan
birisi idi. Hz.Allah İsa (a.s.)’mı dördüncü kat semavata
aldı. Çarmıha gerilip acı çeken İsa (a.s.)ma hainlik eden 351
muhbirdi..
Hz.Allah’ın beyanına göre olay budur. Geri gelecek
meselesi, Allah’ın Zati sıfatlarına uygun değildir !...
Hz.Allah yaratığı beşerin gücüne muhtaç mı dır ?...
Lâlaheillallah Hu vâhdehula şerikeleh, Le hül mül-
kü vele hül hâmdu ve âla külli şeyin kadir.
Bu münakaşanın kıyamete kadar sürmesine izin ver-
meyelim.Zira ne akli, ne mantıki, nede dini bir gerekçe-
ye dayanmayan, Allah’ın sıfatlarına ters düşen bu yersiz
iddaa’yı, bir beşer olarak daha ne zamana kadar devam
edeceğini söyleyebilir misiniz ?!..
Peygamber Efendilerimiz’in cümlesi İlah değiller !.
Allah’a mahsus gücü, Peygamber Efendilerimize mal
etmek, ne zahiri ne de batıni ilimle bağdaşmaz !.
Peki gelirse, bir beşer olarak ne yapacak,
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

söyleye bilir misiniz?. Peygamberler İlah değil ki!

Peygamberlerin de, Evliyaullahın da Ruhaniyetleri


daim mevcuttur.
“ Zaten ölen birşey yoktur. Ruhlar cesetsiz olarak ba-
ki’dir !.
Yevmül mahşer de tekrar dünya hayatında olduğu
gibi, cesedli olarak halk olunacağını Hz.Allah Kuran’ı
Azimüşan da beyan eder !.
Bir beşer olarak gelecek derseniz, Muhammedilerin
imanı odurki !. Hayır gelmeyecek.!..
Sende Ehl-i Kitap olarak bu imana uymalısın. Zira
Hz. Allah ehli kitapta fark olmadığını zamana göre ya-
şantılarının şekil değiştirdiğini ifade eder.Ulemalarımız
352 söylemiyor amma, Kuran-ı Azimüşa’nın Hakikatı odur
ki !.
Adem (a.s.) ‘dan kıyamete kadar gelen tek din var-
dır, İSLAM’DIR.
Hiçbir Peygamber Efendimiz din getirmemiştir,
onun için “ TEK DİN İSLAM’ dır, buyuruyor, Hz.Allah!.
ALLAH VAR DİYEN MÜSLÜMANDIR. Bütün
Peygamber Efendilerimiz’in elçilik vazifelerinde fark
yoktur. Cümlesi Hz.Allah’ın kuludur ve resuludur !.
Müşterek imanımız budur !..
Hz.Pir Es Seyyid H.Gâlip Hasan Kuşçuoğlu
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

HZ. PİR H.GALİP HASAN KUŞÇUOĞLU’NUN


DÜNYA LİDERLERİNE GÖNDERDİĞİ MEKTUP

Bismillahirrahmanirrahim
Alemlerin Rabb-i olan Allah’a hamd,cümle elçileri-
ne tabi olanlara Selatu selam olsun.
Ben sohbetlerimi hep bu esaslar üzerinde götürmeye
özen gösteririm. Zira, değil ümmeti Muhamedin, dün-
yada Allah’var diyenlerin bu gerçeklere ihtiyaçları oldu-
ğu gibi, Allah’ın varlığını kabul edemeyenlerin dahi bu
türlü uyarıya ihtiyaçları vardır!. Hulasa dünya’nın bü-
gün bu gerçekleri bilmesi elzem ve lazımdır !
Bu türlü uyarıyı bekleyenler, azımsanmayacak kadar
çoktur. Bütün semavi kitapların anlamını cem ederek,
özde değişiklik olmadığını beyanla, Allah’ın beyanın da 353
tahrifat yapmadan “ Habibim evvel ki Peygamber’e ne
emrettiysek sanada aynını emrediyoruz.” Hitabından
uzaklaşmadan, Allah’u Teala Hazretleri’nin buyruğunu
tekraren diyorum ki!.
Lütfen artık hurafeler’den sıyrılıp gerçeği görelim.
Allah ne buyuruyor ona bakalım. Allah’ın buyurduğu
kardeşliği tanıyalım. Allah’a inanan insanlara kafir, ga-
vur, gayri müslim demek günahından uzak duralım.
Yetsin artık !. Nefsani duygularımıza kapılarak Emr-i
İlahi’nin dışına çıkıldı, bu cehalet bitsin artık!.
Geçmişte ki bilgisizce yapılan düşmanlıkları bıra-
kalım.Vakit bugün geç oldu, daha geç kalmayalım !.
Allah’ın buyruğuna gelelim, ben kimim, sen kimsin id-
daları aciz kul için yersiz değil mi ?! Kendimizi kabile
isimleri ile avutmayalım, çarpık ve yersiz hurafelerle
birbirimizi suçlamayalım !.. “ Allah vardır diyen her-
kes ilmi müsaid olsun olmasın Allah’ın bildirisine göre
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

müslümandır!. ” Hiçbir toplumda farklı olmaması gere-


kiyor,bu hatamızı niçin hala düzeltmiyoruz ?
Allah’ın bildirisine göre kulun başka bir ölçüsü yok.!.
Allah vardır diyen müslümandır ! Niçin Allah’ın bu bil-
dirisine uyamıyoruz ?!.
Bütün Peygamber Efendilerimiz Allah’ın kuludur,
Resülüdür, Müslümandır. Hiçbirisi din getirmedi, cüm-
lesinin dini İslam’dır. Sonraki gelen şeriata uymak ke-
malattır.
Cümle Peygamber’lerin şeriatlarına uyanlar
Mümindir, Muttakidir, İttika sahibidir hatta Evliyaları
da vardır. Allah’ın bu buyruğuna dün elbette muhtaç
idik, bugün dünya, bu gerçeğe, kardeşlik için daha çok
muhtaç !.. Bizim ve sizin din adamlarının bazılarının
görüpte diyemediği bu gerçekler, dün gizlene biliyor-
354
du,bügün gizlenemez hale gelmiştir !
Elhamdülillah !.Yeter uyanalım !
Allah’ın buyuruğu, tek din var İslam ! Allah vardır
diyen kim olur ise olsun müslüman ! Ehl-i Kitap’ta ay-
rılık yok !. Ehl-i Kitab’ın dışında Allah vardır diyen de
müslüman !
Allah’ın bu buyruğu, semavi kitaplarda mevcut !.
Aksini idia edecek bir ilim yok !. Var derlerse inanma!.
H.GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU
KADİRİ,RUFAİ,GÂLİBİ MEŞAYİHİ MUTASAVVIF
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Hazret-i İsa Aleyhissselam’ın vefatından 609 sene


sonra, Ahir Zaman Reygamber’i Hz. Muhammed
Mustafa (s.a.v.) Efendimiz’in elçiliğinde ihsan edilen
hazreti Kur’an da, daha evvel Hz. Allah’ın ihsan eyle-
diği cümle beşerin maddi ve manevi nizamının özünü
sağlamaya Allah’ın bildirdiği, esasta değişmeyen ve za-
mana göre ihsan edilen kitaplar ve sahifeler, cümlesi
Hz. Allah’ın cemi kullarına hiç şüphesiz lütfu ihsanıdır.
Cümle Allah Elçilerine İlah-i Kitapların ve Suhufların
hangisi ihsan edildiyse, Dünya yaşantıları ihsan edilen
Emr-i İlâhiye’nin tefsiridir !.
Allah’a iman eden her sınıftan kulların ekserisinin,
Emr-i İlâhiye’nin özünü idrak edenlerin samimiyetle-
rine göre, Taltif-i İlahiye’ye nail oldukları her devirde
görülebilir. İşte bu samimiyeti cümle Allah kullarına du-
yurmak kastı ile !. 355

Hz. Allah’ın bildirisini tekraren;


“ Tek din vardır, İslamiyet’tir. Müslümanlarsa kardeştir.”
“ Cümle Allah Elçileri’nin dinleri İslam’dır. ”
“ Beşeri ölçü Allah’ın var diyen Müslümandır. ”
“ Emr-i üzerine amel etmekte samimi olan mü’min-
dir, ittika sahibidir. ”
Hangi Peygamber’in Şeriat-ı ile yükümlü ise
Peygamberin’in ismi ile anılır!.
Bu gerçeği kabul edenler, bugün azınlıkta oldukları
görülse de, Asr’ı idrak edenlerin Hakikat ışığı azda olsa
görülmeye başladı. Görenlerin adedi günbe gün artıyor.
Elhamdülillah !.
Allah gerçeğe zeval vermesin !. Zalimlerin şerlerin-
den iman edenleri korusun. Âmin.
Abd-i Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

DİKKAT ! Din ile imanı karıştırmayasın !.


İMAN:
İman, Kuran-ı Azimüşşan da Hz.Allah’ın buyurduğu
gibi, İmam-ı Maturidi ve İmam ı El Eşari’nin Kuran’dan
çıkardığı ahkâm üzere gaibe iman 6 şartla ifade edilir.
Bu 6 şart’a iman etmeyenler mümin, muttaki ittika
sahibi olamazlar. Fatiha’dan sonra sureyi Bakara’nın ilk
beş Ayeti’nin ihtiva ettiği mana budur !.
Amentü billahi; Allah’ın varlığına inanmak
Ve melâiketihi; Bütün meleklerin varlığına inanmak
Ve Kütübihi ; Suhuflarda dâhil gönderilen cümle ki-
taplara inanmak.
Ve Rusulihî ; Birbirinden ayırt etmeden Resullerine
356 inanmak. Şeriatına tabi olduğu Peygamberi’nin getir-
diği ahkâm üzere yaşamaya özen göstermek.
Kazanın ve kaderin; Hayrın ve Şerr’in Allah’tan ol-
duğuna inanmak.
Öldükten sonra dirilteceğine inanmak.
6 şart beyan edilmiştir.
Hz. Kuran’da Bakara 285. Ayet’te “ Amen-er Resulü”
bunun açık delilidir.
Şöyle ki; “ Gönderilen Peygamber, Rabb-i tara-
fından kendisine indirilene İman etti, Müminler de
iman ettiler. Onlardan her biri Allah’a, Meleklerine,
Kitaplarına, Peygamberlerine iman ettiler. Allah’ın
Peygamberlerin’den hiçbirini, birbirinden ayırmayız,
İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz !. Mağfiretini niyaz ede-
riz ! Dönüş yalnızca sanadır !. ” dediler.
Kuran bu manay’ı ihtiva eden ayetlerle dolu dolu-
dur.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Şehadet ederim ki, Allah’tan başka İlah yoktur.


Biz Muhammediler için,
Gene şehadet ederim ki, Muhammed Allah’ın Kulu
ve Resulüdür !.
Daha evvel ki gelen Peygamber Efendilerimize ve
getirdikleri Kitaplara hürmetkâr olmamızı, Hz. Allah
Kuran-ı Azimüşşan da emrediyor.
Hz. Peygamber Efendimize verilen şeriat üzere ya-
şamakla Emr olunduk !. Bizden evvel ki şeriat’a, Ehl-i
Kitab’a karşı hürmetkâr olmamız da Emr-i İlahi’dir.
Cihad Emri vardır. Vatanını, namusunu, izzetini, if-
fetini korumak için harp edebilirsin, amma kimsenin
Peygamberine, Kitabına, inancına, ibadethanesine dil
uzatmayacaksın !.
357
Hz. Allah cümle kullarını bu türlü ithamdan ve iman-
dan men ediyor. Müminler ve sahte olmayan mutasav-
vıf ’in in cümlesinin takip ettiği yol ki sıratı müstakim !.
Budur !.
Cümle kullarının gelecekte bu Emri İlahiye’ye iyi an-
layacaklarını düşünmek iman zevkimdir. Bu gün dahi
dünya’nın bu kardeşliğe yaklaştığını, yaklaşacağını, bu-
nun müjdesi mahiyetin de aklı eren kişilerin şeriatler
arası diyaloğa azda olsa önem verdiği, bariz görülüyor.
Elhamdülillah !.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

İSLAM:
Âdem Safiyullah’tan kıyamet’e kadar Allah var diyen
herkes Müslümandır. Zira hiçbir Peygamber Efendimiz
din getirmediler, cümlesi İslamiyet üzere geldiler.
Zamanın yaşantısına uyumlu, getirdikleri şeriatları
ile anılırlar. Cümlesinin şeriatı haktır ve gerçektir. En
son şeriata tabi olmak günün kemalatını ifade eder.
İslam dünya’ya gelen her şahsın fıtratında vardır.
Beni âdem Allah’ı hissedebilecek şekilde yaratılmıştır
amma bunu ilimle teçhiz etmedikçe, uzaklaşır. Gerçekse,
Amentüdür.
DİKKAT !. DİN İLE İMANI KARIŞTIRMAYASIN.

Hz. Allah buyurdu ki, “ Bedeviler iman ettik deme-


358
sinler ! İslam’a girdik desinler! Daha henüz iman kalp-
lerine yerleşmedi !. Müslüman olduk desinler !.” Şayet
Allah’a ve Peygamberine itaat ederseniz, amellerinizden
bir şey eksiltmez. Muhakkak ki Allah çok esirgeyen, çok
bağışlayandır.
Hucurat 14
Not: Âdem (a.s.)’dan Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)
Efendimiz’e kadar tek din İslam’dır !. Başka din arayan
Allah’ın buyruğuna göre, hüsrandadır !.

Peygamber Efendimiz (s.a.v)’de buyurdular ki:


“Atam İbrahim’in dini üzere gönderildim, onun dini
hanifti müslümandı !.”
13. Hak Tarik Gâlibi Pir-i
H.Galip Hasan Kuşçuoğlu ( K.S. )
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Mesuliyetini müdrik, ulema, efendiler !. Bu yönlü


gerçeklerin hissini taşıyan mesuller ! Allah’ın bildirdiği
gibi, düzeltin !..
Bir ölçüye isnad etmeden, Ehl-i Kitab-a dahi kafir,
gavur, gayri müslüm demenin mesuliyetini anla da, bu
günahın telâfi yönünü araştır !. İmkanlar tükenmeden!
Fırsat var iken ! Geç kalmayalım !..
Dini İslâm-ı Hz. Allah’ın bildirdiği gibi anlatmak
istemediğin için, tahrifatın çok büyük !. Cümle kulla-
rına bencillikten öteye yol bırakmayan ! Dünya’yı sar-
san ! İman yollarını tıkıyan ! Bu yanlışlığı !. Düzeltin !.
Huzur’u İlâhiye’ye gitmeden evvel !..
Abdi âciz daha evvel yazdığım kitablar’da da bir neb-
ze bahsetmiştim. Daha henüz bir düzeltim için kıpırtı
dahi göremedim !.
359
Bu kitapta daha geniş yer verdim ve mazur görünüz
aynı mevzuyu birkaç kere tekrar edişimi! İnşaAllah an-
layış gösterirsiniz, gösterilir !.
Amerika, ve Avrupa başkanları’nın ve büyük devlet
idarecileri’nin, Muhammedi olarak dini İslâmı , CD ile,
dillerine göre yazdığımız mektublar’la bildirilerimizi,
taltifle ve teşekkürle cevapladılar.
Gerçeği idrak edip anlayan ferdlere ve toplumlara
müteşekkirim !. Allah cümlesinden razı olsun !.
Teşekkürleri ve övgü taşıyan mektupları ile Asra
Uyumlu Yaşama Gayretimi, ve cümle şeriatlara hürmet-
karlığımı, Allah vardır diyen her kula müslüman deme-
nin zevkini alıp bu gerçekleri yol edindiğim için !
İlmi ve İrfan’ı müsait kişilere bende hayranım !.
Allah ilimlerini aliy kılsın !..
Din-i İslâm –ı, asr’ın yaşantısını müdrik ilmini de,
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

yaşadığı asra uyumlu kılmış, gelecek için azda olsa tet-


birini almasada, düşünebilen, tedrisatında hiç olmasa
yerini belirten, Ümmet-i Muhammedi’den idarecileri
ve yetkili din adamları, yukarıda belirttiğim gerçeklere
itiraz etmiyorlar.
Amma tasdik ve kabul ettiklerine dair hiçbir tatmin
edici bir şey alamadık şimdiye kadar, saburla bekliyoruz
olur İnşaAllah !.
Abdi Âciz
HZ . ALLAH ’ IN
KUR’AN-I KERİM’DE BİLDİRİLEN SIFATLARI

HZ. ALLAH’IN ZATÎ SIFATLARI


Vücut: Var olması
360
Kıdem: Evveli olmamak
Baka: Sonu olmamasıdır
Vahdaniyet: Tek olması
Muhalefetün li’l-havadis: Yarattıklarından hiç bir
şeye benzemez
Kıyam bi-nefsihî: Mekâna ihtiyacı yoktur.

HZ. ALLAH’IN SÜBUTÎ SIFATLARI


Diğer mahlukata verilmeyen Sıfatlar
Hayat: Diri olması. Allah dirilik sıfatından İnsana
da cüzi ihsan etmiştir. Diğer mahlûkatın diriliğine ben-
zemeyen bir dirilik.
İlim: Cenab-ı Hak ilminden cüzi Beni Ademe ihsan
etmiştir. O, Rahmet-i İlahiye’ye izafeten, Melakiye ye
dahi verilmeyen İlim Adem (a.s)’ ma bahşedildiği için
Adem (a.s) ma “Allemel Esma” denilmiştir.
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

Semî: İşitme hassasın’dan İnsan olmaya namzet


Beni ademe diğer mahlukatın fevkinde, daha çok ihsan
etmiştir.
Basar: Görme hassasından diğer mahlûkatın daha
fevkinde görüş ihsan etmiştir.
İrade: Dileme, istek, arzu sıfatından diğer mahluka-
ta verilmeyen, Beni Ademe daha geniş ihsan etmiştir.
Kudret: Beni Ademi diğer mahlukatın fevkinde güç-
lü yaratmıştır.
Kelâm: Konuşma sıfatından diğer mahlukatın fev-
kinde beni âdeme ihsan etmiştir.
Tekvin: Tertip ve Tanzim-i cüzi de olsa beni âdeme
ihsan etmiştir. Küllü sıfat ise Hz.Allah’a mahsustur.
Hiç bir Mahlukata verilmeyen Subut sıfatları ,İnsan
361
olmaya namzet Beni Ademe ihsan edilmiştir.
Bu Ancak Allah vardır demekle yetinmeyip, bu sıfatla-
rın zuhurunu müşahade etme zevkine eren, Peygamberi
ile ihsan edilen şeriata uyum sağlayan, özlemini duyan,
yaşayan ve zamana göre yaşantısını Allah’ın verdiği
bu sıfatlara göre tanzim edebilen kullarına mahsustur.
Tasavvuf özet olarak budur. Yol Tariktir, Peygamberinin
verasetini taşıyan kişiye Hz.ALLAH “EVLİYAM” bu-
yurdu. Kuranı azimüşanda buyurduğu BİAD mercii.
EVLİYA ise Peygamber varisidir. Biad merciidir.
Peygamber Efendisine yapamadığı Biatı O’nun şah-
sında yerine getirir. Bu Vazife Ancak Hz.ALLAH tara-
fından ihsan edilir. Rüyada kendi görmesi ile tahakkuk
eden bir mana değildir. İzni İcazet ile noktalanır. Sahte
düzanbazların ALLAH şerrinden korusun.
Hz.ALLAH’ın Kuran-ı Azimüşan’da buyurduğu gibi;
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

AŞK-I İLAHİDEN DAMLALAR

“ Ey iman edenler Müminleri bırakıpta kafirleri


Evliya edinmeyin.Allah’a aleyhinizde apaçık bir delilmi
vermek istiyorsunuz.”
Nisa Suresi 144 Ayetini İyi Oku !. Anlamını düşü-
nerek bir daha oku !. Sakın Evliya’ya dost demeyesin.
EVLİYA Allah kelamı , dost ise beni adem’in uydurduğu
kelamdır.
Bu yolun ismi Tasavvuftur. Mensubuna Derviş denir.
Fatiha’yı şerifte Hz.Allah’ın Sıratı Müstakim buyur-
duğu Hz.Allah’ın rızasını celbeden düz yol budur.
Bu yolun özetini İman’ın 6 şartı olan Amentü’de bu-
lacaksın !. Hz.Kuran bu Rahmetle dolu doludur. Bakara
suresi 285.Ayet “ Amener Resulu’de” daha geniş anla-
mını ifade edilmiştir.Yeterki ara, bulmanın da zevkine
362 er !.
Arayan Mevlasını bulur !. Allah’ın varlığının özle-
mini duymayan, nefsinin zevkine râm olarak yaşayan,
Gerçeği aramayan ise !. Belasını bulur !.
Abdi Âciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

Rabbım’ın ihsanı ile vazifem:


Amentüye olan acebasız
imanımın meyvesi. Zevkim!.
Bu Abdi Aciz’i,
Allah’ın varlığına,
inanan kullarına !.
İhsan eylediği sıratı müstakim
üzere olmanın, bu dünya ve ebedi
hayat için elzem olduğunu alıcı
kullara, hal ağırlıklı anlatmamın
hazzı ve hazzın verdiği idminanı
kalbin zuhurunu zevkle taşıyorum.
Elhamdülillah !.

Abd-i Aciz
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

Mü’min sıfatı
ihsan edilmiş mübarek
kardeşim !.
Hiçbir an
zuhuru kesilmeyen,
Tecelliyatı İlâhiye’nin
Farkında mısın?,
Nasibini alıyor musun ?

Hz. Pir-i Gâlibi


H. Galip Hasan Kuşçuoğlu
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

Gönül gözü, gönüle Rabt olunca


Gönül yolunu samimiyetle görür.
Gerçek şeriat, tarikat, marifet,
hakikat bu tertibi ilahi
karargahında yaşanır.
Hz. Pir-i Gâlibi
H. Galip Hasan Kuşçuoğlu
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

Allah’ın istisnai yaratılmış


seçkin kulları, emr-i ilahinin
bekçileridir!
Onların bazıları irşada,
bazıları ikaza, bazıları da
ıslaha vazifelidirler.
Atatürk ıslah vazifesi ile
vazifeliydi. Şahidim!
Hz. Pir-i Gâlibi
H. Galip Hasan Kuşçuoğlu
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

“ Hz. Allah
hiç bir kulun yaptığı
dua’yı red etmez !.”
İhsan edilen Rahmet-i İlâh-i
kulda isteğine uygun bir hal,
bir menzil bulamadı ise,
geldiği yere geri döner !.
Kul zanneder ki,
Allah dua’mı kabul etmedi.
Hz. Pir-i Gâlibi
H. Galip Hasan Kuşçuoğlu
ANA SAYFAYA DÖN
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN

İnancım ve temenniğim
Hazret-i Allah’a tazarru ve
niyazım odur ki !.
Ehl-i kitap, kardeşliğini
tertibi İlâhiye’ye göre bilsin artık ve
beraber yaşama yollarını aramaya
gerek var mı bilmem?
Tertibi İlâhiye’ye uymayı bilirler ise,
kardeş oldukları gibi !.
Masum insanlara yapılan eza,
cefanın vebalinden ve günahından
kurtulmanın şartı,
Tertib-i Tanzim-i İlâhiye’ye uyumlu
kardeşliği yaşamakla olacaktır
inşaAllah !.
Hz. Pir-i Gâlibi
H. Galip Hasan Kuşçuoğlu
ANA SAYFAYA DÖN

İÇİNDEKİLER

Pir-i Galibi H.Galip Hasan Kuşçuoğlus k.s. Video ve Mp3 (Ses) Sohbetleri
Hangi Yılın Sohbetini Dinlemek İstiyorsanız O Yıla Tıklayın

1993 - 1994 - 1995 - 1996 - 1997 - 1998 - 1999 - 2000 - 2001

2002 - 2003 - 2004 - 2005 - 2006 - 2007 - 2008 - 2009 -

2010 2011 - 2012 - 2013 - 2020 - Konulara Göre Sohbetler

Dikkat > MP3 Sohbetleri Linkden Dinlemeyiniz 10 Dakikadan Sonrası Dinlenilmemektir;


İndirerek Tamamını Dinleyebilirsiniz Boyutu 15 ila 20 Mb Küçüklüğündedir!
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN Ana Sayfaya Dön

No TARİH AÇIKLAMA YOUTUBE LİNKİ - İZLE GOOGLE MP3 LİNKİ İNDİR - DİNLE
1 1991 DERVISLERIN DUNYASI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
2 2020 BELGESEL VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
3 1993_01_17 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
4 1993_02_06 BERAT KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
5 1993_02_14 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
6 1993_02_16 HATMI RUFAI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
7 1993_02_28 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
8 1993_03_07 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
9 1993_03_14 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
10 1993_03_20 KADIR GECESI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
11 1993_04_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
12 1993_04_11 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
13 1993_04_18 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
14 1993_04_25 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
15 1993_05_09 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
16 1993_05_16 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
17 1993_05_23 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
18 1993_06_27 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
19 1993_06_30 ASURE GUNU VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
20 1993_08_22 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
21 1993_08_29 MEVLİD KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
22 1993_12_20 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
23 1994_02_06 TV - ART 1 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
24 1994_02_27 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
25 1994_03_06 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
26 1994_03_09 KADİR GECESI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
27 1994_03_13 RAMAZAN B. VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
28 1994_03_20 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
29 1994_05_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
30 1994_05_29 TV - KANAL 6 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
31 1994_06_19 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
32 1994_06_20 ASURE GUNU VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
33 1994_06_26 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
34 1994_07_03 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
35 1994_07_10 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
36 1994_07_12 HATMI RUFAI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
37 1994_07_17 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
38 1994_07_24 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
39 1994_07_31 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
40 1994_08_14 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
41 1994_08_18 MEVLID KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
42 1994_08_21 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
43 1994_08_28 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
44 1994_09_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
45 1994_11_06 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
46 1994_11_13 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
47 1994_11_20 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
48 1994_11_27 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
49 1994_12_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
50 1994_12_08 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
51 1994_12_11 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
52 1994_12_18 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
53 1994_12_25 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
54 1994_12_29 MIRAC KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
55 1995_01_08 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

56 1995_02_05 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
57 1995_02_12 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
58 1995_02_19 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
59 1995_02_26 KADİR GECESI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
60 1995_03_03 RAMAZAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
61 1995_03_12 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
62 1995_03_26 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
63 1995_04_02 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
64 1995_04_23 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
65 1995_04_30 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
66 1995_05_07 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
67 1995_05_10 KURBAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
68 1995_05_28 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
69 1995_06_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
70 1995_06_09 ASURE GUNU VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
71 1995_06_25 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
72 1995_07_09 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
73 1995_07_23 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
74 1995_08_06 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
75 1995_08_08 MEVLID KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
76 1995_08_13 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
77 1995_09_17 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
78 1995_10_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
79 1995_10_08 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
80 1995_10_21 TV - ART 2 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
81 1995_10_22 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
82 1995_11_05 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
83 1995_11_23 REGAIB KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
84 1995_12_03 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
85 1995_12_19 MİRAC KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
86 1996_01_05 BERAT KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
87 1996_01_14 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
88 1996_02_15 KADIR GECESI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
89 1996_02_20 RAMAZAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
90 1996_03_10 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
91 1996_03_24 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
92 1996_04_07 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
93 1996_04_21 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
94 1996_04_28 KURBAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
95 1996_05_12 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
96 1996_05_19 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
97 1996_05_28 ASURE GUNU VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
98 1996_06_02 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
99 1996_06_09 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
100 1996_06_16 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
101 1996_06_30 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
102 1996_07_07 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
103 1996_07_21 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
104 1996_07_27 MEVLID KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
105 1996_08_11 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
106 1996_08_25 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
107 1996_09_08 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
108 1996_10_06 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
109 1996_11_03 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
110 1996_11_14 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
111 1996_12_07 MIRAC KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
112 1996_12_25 BERAT KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

113 1997_02_04 KADIR GECESI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
114 1997_02_09 RAMAZAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
115 1997_04_18 KURBAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
116 1997_05_17 ASURE GUNU VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
117 1997_05_25 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
118 1997_06_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
119 1997_06_08 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
120 1997_06_15 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
121 1997_06_22 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
122 1997_07_06 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
123 1997_07_16 MEVLID KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
124 1997_08_03 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
125 1997_09_07 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
126 1997_10_05 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
127 1997_11_06 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
128 1997_11_27 MIRAC KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
129 1997_12_14 BERAT KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
130 1998_01_25 KADIR GECESI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
131 1998_01_29 RAMAZAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
132 1998_03_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
133 1998_03_29 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
134 1998_04_07 KURBAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
135 1998_05_03 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
136 1998_05_06 ASURE GUNU VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
137 1998_06_07 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
138 1998_07_05 MEVLID KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
139 1998_08_02 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
140 1998_11_16 MIRAC KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
141 1998_12_03 BERAT KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
142 1999_01_14 KADIR GECESI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
143 1999_01_19 RAMAZAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
144 1999_03_28 KURBAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
145 1999_04_26 ASURE GUNU VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
146 1999_05_16 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
147 1999_06_06 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
148 1999_06_25 MEVLID KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
149 1999_08_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
150 1999_09_05 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
151 1999_10_14 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
152 1999_11_05 MIRAC KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
153 1999_11_22 BERAT KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
154 2000_01_03 KADIR GECESI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
155 2000_01_08 RAMAZAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
156 2000_03_16 KURBAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
157 2000_04_15 ASURE GUNU VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
158 2000_06_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
159 2000_06_14 MEVLID KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
160 2000_07_02 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
161 2000_08_06 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
162 2000_09_03 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
163 2000_09_28 REGAIB KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
164 2000_10_24 MIRAC KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
165 2000_11_10 BERAT KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
166 2000_12_22 KADIR GECESI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
167 2001_04_04 ASURE GUNU VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
168 2001_06_03 MEVLID KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
169 2001_07_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

170 2001_08_05 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
171 2001_12_11 KADIR GECESI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
172 2002_02_23 KURBAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
173 2002_06_02 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
174 2002_07_07 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
175 2002_08_04 HANIMEFENDILER VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
176 2002_08_04 HANIMEFENDILER + ERKEKLER VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
177 2002_09_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
178 2002_12_01 KADIR GECESI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
179 2002_12_06 RAMAZAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
180 2003_00_00 GALİBİLİK 2003 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
181 2003_02_12 KURBAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
182 2003_05_13 MEVLID KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
183 2003_05_13 ALTARNATIF KAM. VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
184 2003_06_08 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
185 2003_07_06 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
186 2003_08_03 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
187 2003_08_28 REGAIB KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
188 2003_11_21 KADIR GECESI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
189 2003_11_26 RAMAZAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
190 2004_02_02 KURBAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
191 2004_05_01 MEVLID KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
192 2004_06_13 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
193 2004_08_01 HANIMEFENDILER S. VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
194 2004_08_01 BEY EFENDILER S. VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
195 2004_09_03 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
196 2004_09_10 HACI ANNE DEFIN VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
197 2004_11_09 SLAYT RESİM - KADIR VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
198 2004_11_09 KADIR VHS - KASET VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
199 2004_11_09 KADIR PIR SESLENDIRME VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
200 2004_11_15 RAMAZAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
201 2004_11_15 SLAYT - RAMAZAN VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
202 2005_00_00 GALIBILIK 2005 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
203 2005_00_00 2005 ZİKRI GALIBI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
204 2005_01_21 KURBAN SLAYT VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
205 2005_01_21 KURBAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
206 2005_02_00 2005 SUBAT CUMA VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
207 2005_03_00 2005 MART CUMA VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
208 2005_04_08 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
209 2005_05_09 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
210 2005_05_12 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
211 2005_05_20 CUMA MINI SOHBET VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
212 2005_05_29 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
213 2005_06_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
214 2005_06_06 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
215 2005_06_07 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
216 2005_06_08 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
217 2005_06_18 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
218 2005_06_26 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
219 2005_07_05 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
220 2005_07_10 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
221 2005_07_10 HANIMEFENDILER EK VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
222 2005_07_12 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
223 2005_07_17 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
224 2005_07_27 FASIL - 1 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
225 2005_08_05 REGAIB KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
226 2005_08_05 REGAIB ALTARNATIF VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

227 2005_09_03 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
228 2005_09_03 EK SOHBET VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
229 2005_09_11 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
230 2005_09_18 BERAT KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
231 2005_09_25 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
232 2005_10_02 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
233 2005_10_02 EK SOHBET VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
234 2005_10_30 KADIR GECESI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
235 2005_11_04 RAMAZAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
236 2005_11_20 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
237 2005_11_20 OZEL EK VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
238 2005_11_27 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
239 2005_12_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
240 2006_00_00 INGILIZCE-1 (2006) VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
241 2006_00_00 ALMANCA (2006) VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
242 2006_00_00 RUSCA (2006) VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
243 2006_00_00 INGILIZCE YAZISIZ VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
244 2006_01_11 KURBAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
245 2006_03_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
246 2006_05_21 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
248 2006_05_28 MUSTAFAOKUR CENAZE VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
249 2006_06_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
250 2006_07_02 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
251 2006_07_16 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
252 2006_07_27 REGAIB KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
253 2006_08_06 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
254 2006_08_08 FASIL - 2 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
255 2006_09_08 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
256 2006_09_22 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
257 2006_10_19 KADIR GECESI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
258 2006_10_24 RAMAZAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
259 2007_01_01 KURBAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
260 2007_01_01 KURBAN BAYRAMI EK VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
261 2007_03_30 MEVLID KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
262 2007_04_27 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
263 2007_06_03 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
264 2007_08_12 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
265 2007_08_27 BERAT KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
266 2007_09_29 ZIKIR TALIMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
267 2007_10_08 KADIR GECESI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
268 2007_10_13 RAMAZAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
269 2007_11_09 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
270 2007_11_16 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
271 2007_11_23 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
272 2007_11_29 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
273 2007_12_06 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
274 2007_12_14 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
275 2007_12_21 KURBAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
276 2007_12_28 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
277 2008_01_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
278 2008_01_11 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
279 2008_01_18 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
280 2008_01_25 - VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
281 2008_02_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
282 2008_02_08 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
283 2008_02_22 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
284 2008_02_27 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

285 2008_02_29 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
286 2008_03_07 GALIBILIK - TANITIM 2008 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
287 2008_03_07 NORMAL SOHBET VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
288 2008_03_14 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
289 2008_03_20 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
290 2008_03_28 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
291 2008_04_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
292 2008_04_11 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
293 2008_04_18 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
294 2008_05_23 CUMA MINI SOHBET VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
295 2008_06_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
296 2008_07_00 CUMA SOHBETLERI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
297 2008_08_01 CUMA SOHBETLERI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
298 2008_08_08 CUMA SOHBETLERI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
299 2008_08_15 CUMA SOHBETLERI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
300 2008_08_16 BERAT KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
301 2008_08_29 CUMA SOHBETLERI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
302 2008_09_05 CUMA SOHBETLERI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
303 2008_09_12ve19 CUMA SOHBETLERI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
304 2008_09_26 KADIR GECESI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
305 2008_10_10 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
306 2008_10_17 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
307 2008_10_24 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
308 2008_10_31 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
309 2008_11_07 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
310 2008_11_14 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
311 2008_11_21 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
312 2008_11_28 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
313 2008_12_05 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
314 2008_12_09 KURBAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
315 2008_12_12 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
316 2008_12_19 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
317 2008_12_26 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
318 2009_01_02 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
319 2009_01_09 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
320 2009_01_16 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
321 2009_01_23 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
322 2009_01_31 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
323 2009_02_06 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
324 2009_02_13 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
325 2009_02_20 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
326 2009_02_27 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
327 2009_03_13 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
328 2009_03_20 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
329 2009_03_27 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
330 2009_04_03 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
331 2009_04_10 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
332 2009_04_17 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
333 2009_05_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
334 2009_05_08 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
335 2009_05_15 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
336 2009_05_31 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
337 2009_06_10(1) INSAAT SOHBETI - 1 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
338 2009_06_10(2) INSAAT SOHBETI - 2 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
339 2009_07_05 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
340 2009_07_07 MPL - TV1 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
341 2009_07_24 INSAAT SOHBETİ - 3 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

342 2009_08_19 FASIL - 3 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
343 2009_08_21 INSAAT SOHBETI - 4 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
344 2009_09_04 INSAAT SOHBETI - 5 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
345 2009_09_21 RAMAZAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
346 2009_10_02 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
347 2009_10_09 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
348 2009_10_16 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
349 2009_10_23 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
350 2009_10_30 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
351 2009_11_06 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
352 2009_11_13 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
353 2009_11_20 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
354 2009_11_28 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
355 2009_12_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
356 2009_12_10 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
357 2009_12_18 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
358 2009_12_25 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
359 2010_01_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
360 2010_01_03 MPL - TV2 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
361 2010_01_08 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
362 2010_01_15 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
363 2010_01_22 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
364 2010_01_29 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
365 2010_02_05 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
366 2010_02_12 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
367 2010_02_19 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
368 2010_02_26 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
369 2010_03_12 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
370 2010_03_19 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
371 2010_03_26 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
372 2010_04_02 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
373 2010_04_02 GALIBILIK VAKIFLAR 2010 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
374 2010_04_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
375 2010_04_10 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
376 2010_04_16 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
377 2010_04_23 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
378 2010_04_30 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
379 2010_05_07 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
380 2010_05_30 VAZIFELILER VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
381 2010_06_11 KITAP ALIN BAHSI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
382 2010_06_17 REGAIB KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
383 2010_07_04 VAZIFELILER VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
384 2010_07_16 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
385 2010_07_23 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
386 2010_07_26 BERAT KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
387 2010_07_30 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
388 2010_08_01 HANIMEFENDILER VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
389 2010_08_05 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
390 2010_08_13 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
391 2010_08_20 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
392 2010_08_27 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
393 2010_09_03 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
394 2010_09_05 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
395 2010_09_10 RAMAZAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
396 2010_09_17 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
397 2010_09_24 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
398 2010_09_30 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

399 2010_10_15 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
400 2010_10_22 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
401 2010_10_24 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
402 2010_10_29 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
403 2010_11_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
404 2010_11_05 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
405 2010_11_12 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
406 2010_11_17 KURBAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
407 2010_11_26 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
408 2010_12_03 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
409 2010_12_10 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
410 2010_12_17 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
411 2010_12_24 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
412 2011_00_00 VAKIFLAR 2011 İstanbul VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
413 2011_01_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
414 2011_01_07 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
415 2011_01_11 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
416 2011_01_14 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
417 2011_01_21 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
418 2011_01_28 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
419 2011_02_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
420 2011_02_11 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
421 2011_02_18 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
422 2011_02_25 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
423 2011_03_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
424 2011_03_11 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
425 2011_03_18 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
426 2011_03_25 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
427 2011_04_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
428 2011_04_22 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
429 2011_05_07 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
430 2011_05_13 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
431 2011_05_20 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
432 2011_06_03 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
433 2011_06_10 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
434 2011_06_17 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
435 2011_06_24 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
436 2011_07_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
437 2011_07_03 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
438 2011_07_15 BERAT KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
439 2011_07_22 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
440 2011_08_17 ASU TV VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
441 2011_08_26 KADIR GECESI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
442 2011_08_31 RAMAZAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
443 2011_09_01 GALIBILIK İSTANBUL VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
444 2011_09_23 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
445 2011_09_30 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
446 2011_10_07 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
447 2011_10_14 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
448 2011_10_21 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
449 2011_10_28 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
450 2011_11_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
451 2011_11_07 KURBAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
452 2011_12_05 ASURE GUNU VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
453 2011_12_25 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
454 2012_01_16 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
455 2012_01_22 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

456 2012_01_29 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
457 2012_02_05 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
458 2012_02_12 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
459 2012_02_19 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
247 2012_02_24 FASIL - 5 VİDEO TIKLA> İZLE MP3 TIKLA>İNDİR -DİNLE
460 2012_02_26 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
461 2012_03_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
462 2012_03_05 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
463 2012_03_11 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
464 2012_03_18 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
465 2012_03_25 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
466 2012_04_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
467 2012_04_08 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
468 2012_04_15 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
469 2012_04_22 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
470 2012_05_06 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
471 2012_05_11 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
472 2012_05_20 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
473 2012_05_21 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
474 2012_05_27 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
475 2012_06_03 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
476 2012_06_10 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
477 2012_06_16 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
478 2012_06_24 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
479 2012_07_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
480 2012_07_04 BERAT KANDILI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
481 2012_07_08 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
482 2012_07_15 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
483 2012_07_20 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
484 2012_07_22 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
485 2012_07_25 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
486 2012_07_27 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
487 2012_07_29 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
488 2012_08_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
489 2012_08_05 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
490 2012_08_08 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
491 2012_08_12 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
492 2012_08_14 KADIR GECESI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
493 2012_08_24 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
494 2012_08_30 FASIL - 4 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
495 2012_09_09 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
496 2012_09_16 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
497 2012_09_23 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
498 2012_09_30 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
499 2012_10_07 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
500 2012_10_14 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
501 2012_10_21 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
502 2012_10_26 KURBAN BAYRAMI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
503 2012_11_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
504 2012_11_15 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
505 2012_11_16 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
506 2012_11_23 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
507 2012_11_24 ASURE GUNU VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
508 2012_11_30 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
509 2012_12_02 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
510 2012_12_07 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
511 2012_12_09 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

512 2012_12_14 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
513 2012_12_16 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
514 2012_12_21 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
515 2012_12_23 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
516 2012_12_28 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
517 2012_12_29 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
518 2012_12_30 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
519 2013_00_00 INGILIZCE - 2 (2013) VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
520 2013_01_04 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
521 2013_01_05 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
522 2013_01_06 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
523 2013_01_11 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
524 2013_01_12 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
525 2013_01_13 ___ VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
526 2013_01_25 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
527 2013_02_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
528 2013_02_03 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
529 2013_02_08 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
530 2013_02_13 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
531 2013_02_16 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
532 2013_02_17 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
533 2013_02_22 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
534 2013_02_24 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
535 2013_03_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
536 2013_03_02 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
537 2013_03_03 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
538 2013_03_08 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
539 2013_03_10 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
540 2013_03_17 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
541 2013_03_24 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
542 2013_04_07 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
543 2013_04_14 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
544 2013_04_21 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
545 2013_04_28 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
546 2013_05_05 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
547 2013_05_12 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
548 2013_05_19 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
549 2013_06_02 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
550 2013_06_09 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
551 2013_06_16 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
552 2013_06_23 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
553 2013_06_30 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
554 2013_07_07 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
555 2013_07_14 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
556 2013_07_21 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
557 2013_07_28 ___ VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
558 2013_08_03 KADIR GECESI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
559 2013_08_09 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
560 2013_08_18 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
561 2013_08_25 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
562 2013_09_01 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
563 2013_09_08 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
564 2013_09_15 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
565 2013_09_22 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
566 2013_09_29 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
567 2013_10_06 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
568 2013_10_20 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

569 2013_10_27 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
570 2013_11_10 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
571 2013_11_22 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
572 2020_06_26 ILAHI SENIN ASKINLA VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
573 2020_07_11 ALLAH VAR DIYEN VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
574 2020_10_29 OYLE BIR GUZELIN DERDI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
575 FASIL 2005_07_27 - 1.FASIL VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
576 FASIL 2005_08_08 - 2.FASIL VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
577 FASIL 2005_08_19 - 3.FASIL VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
578 FASIL 2012_08_30 - 4.FASIL VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
611 FASIL 2012_02_24 - 5.FASIL VİDEO TIKLA> İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
579 GALIBILIK GALIBILIK - 2003 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
580 GALIBILIK GALIBILIK - 2005 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
581 GALIBILIK GALIBILIK - 2008 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
582 GALIBILIK GALIBILIK - 2010 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
583 GALIBILIK GALIBILIK 2011 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
584 INSAAT 2009 - 5.SOHBET VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
585 INSAAT 2009 - 4.SOHBET VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
586 INSAAT 2009 - 3.SOHBET VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
587 INSAAT 2009 - 2.SOHBET VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
588 INSAAT 2009 - 1.SOHBET VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
589 OZEL DERVİŞLERİN DÜNYASI VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
590 OZEL SAHIBINI ARAYAN M. VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
591 OZEL 2004_11_09 - SLAYT VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
592 OZEL RAMAZAN - SLAYT VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
593 OZEL 2005_01_21 - SLAYT VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
594 OZEL DERVISLERIN D. - 1991 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
595 OZEL BELGESEL - 2020 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
596 TV 2009_07_07 - MPL_TV1 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
597 TV 1994_02_06 - ART TV1 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
598 TV 1994_05_29 - KANAL 6 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
599 TV 2011_08_17 - ASU TV VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
600 TV ATV - IKTIDAR OYUNU VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
601 TV TRT1 - 1.SOHBET VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
602 TV 2010_01_03 - MPL_ TV2 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
603 TV TRT1 - 2.SOHBET VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
604 TV STAR TV VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
605 TV 1995_10_21 - ART_TV2 VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
606 TV SHOW - TV VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
607 YABANCI DIL INGILIZCE - 1 (2006) VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
608 YABANCI DIL INGILIZCE - 2 (2013) VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
609 YABANCI DIL ALMANCA (2006) VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE
610 YABANCI DIL RUSCA (2006) VİDEO TIKLA > İZLE MP3 TIKLA > İNDİR - DİNLE

Benim Kitaplarımı Okuyup Sohbetlerimi Dinleyip Fikirlerimi Kabul


Edenleri Bende Evlat Olarak Kabul Ettim...
13.
3. Hak Tarik Pir-î Gâlibî H.Gâlip Hasan Kuşçuoğlu k.s

Dip Not: Paylaşmış olduğumuz bu PDF'nin zaman içersinde güncellenmiş halinin olup olmadığını
aşağıya koyduğumuz linkten kontrol ederek güncel olanı edinebilirsiniz...

Mevcut Versiyon (Piri Galibi Eserleri Sohbetleri vr.006) Kontrol Linki > Tıkla Git
KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

Hz. Pir-i Gâlîbî


Hacı Galip Hasan Kuşçuoğlu’nun
Hediyesidir
PARA İLE SATILMAZ.
Hz. Pir Seyyid Şerif H.Gâlip Hasan Kuşçuoğlu Efendi hazretle-
ri, Diyanet Vakfı tarafından, Suudi Arabistan Krallığının isteği
üzere, Arapça kelimeler üzerindeki bilgilerine güvenilir, Dr. Ali
Özbek başkanlığında, Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Ali Turgut, BAKMAK İSTEDİĞİNİZ LİSTENİN
Mustafa Çağırıcı, Dr. İbrahim Kâfi Dönmez ve Sadrettin Gü- KUTUCUĞUNA TIKLAYINIZ...
müş beyefendilerin Titiz çalışmaları sonucu hazırlatılan meal
üzerinde yıllarca çalıştı.
Hz. Allah’ın vermiş olduğu Vazifesi ve ilmi Sadır sahibi oluşu
hasebiyle her ayeti satır, satır inceledi ve her ayet üzerinde işa-
ALFABETİK OLARAK AYET SAYFA NUMALARI
retler koydu. LİSTESİ
Bazı Ayet meallerinde Mânâyı yansıtmayan kelime meallerinin
olduğunu görüp, toplumlar İslam ve Hakikat yönünde yanlış al-
gıya kapılıyor endişesi ile günümüz Türkçesinde daha anlaşıla- KURAN SIRASINA GÖRE AYET SAYFA
bilir kelimelerle mânâ yönünde müdahil olmuştur.
NUMARALARI LİSTESİ
Maide 51 Ayeti kerimesi mealinde “Evliya” yerine mânâyı hiç
yansıtmayan “dost” kelimesi kullanılınca mânânın 180 derece
nasıl değiştiğini, Toplumların bu mealle nasıl biri birine düş-
man olabildiğini görünce, ALLAH için, maneviyatın verdiği sa- AYETLERDE GEÇEN KONULAR - MEVZULAR
lahiyetle Arapçasına çok güvendiği şahsiyetlerin hazırladığı bu
LİSTESİ
meal üzerinde uzun yıllar çalışmış ve bu meali hazırlamıştır.
Cümle insanlığın hizmetine sunmuştur.
Allah Cümle Ümmetleri nasipli kılsın ÂMİN.
ÖNSÖZ-1 ÖNSÖZ-2 ÖNSÖZ-3
H.GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU
HER SAYFADA BULUNAN ___KURAN ANA SAYFASINA DÖN___ YAZISINA
Kâdirî, Rufâî, Üveysî, Gâlibî Piri
TIKLATARAK LİSTELERİN BULUNDUĞU BU SAYFAYA
__KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN___ YAZISINA TIKLATARAK BİRİNCİ
SAYFAYA YÖNLENDİRİLİRSİNİZ

2 1 - FÂTİHA SÛRESİ

Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Rahman ve Rahim olan
ٌ ّ َْ َ ُ
ِ ‫ورةُ الف‬
‫اتَةِ َمك َِّية‬ ‫س‬ Allah’ın adıyla
2. Hamd Âlemlerin Rabbi
َّ ‫ح ٰمن‬ ْ َّ ّٰ ْ
1ِ‫الرح۪يم‬ ِ ‫بِســــــــ ِماللِالر‬ Allah’a mahsustur.
ْ َ َ ‫ل ْم ُد ِ ّٰللِ َر ّب الْ َعالَم‬
‫ ا َّلرح ٰ ِن‬2 ۙ‫۪ني‬ َ ْ َ‫ا‬
ِ
ّ ْ َ َ َّ
3. O Rahmân’dır, Rahîm-
4 ‫۪ين‬ ِۜ ‫ مال ِِك يــو ِم ادل‬3 ۙ‫الرح۪ي ِم‬
ُ ‫ــتع‬ َ ‫اك ن َ ْس‬َ َّ‫ــد َوا ِي‬ ُ ‫اك َن ْع ُب‬
َ َّ‫ا ِي‬
dir,
5 ۜ‫۪ني‬
6 ۙ‫۪يم‬ َ ‫اط ال ْ ُم ْس‬
َ ‫ــتق‬ َ َ ّ
‫الــر‬
َ ْ
‫ا ِهدِنا‬ 4. Din gününün malikidir.
ِ
ْ َ ْ َْ َ َ ْ ََْ َ َّ َ َ
ِ ‫صاط ال۪ين انعمت علي ِهمۙ غ‬
‫ي‬ ِ 5. Ancak sana kulluk ede-
َ ّ ٓ َّ َ َ ْ ْ َ َ ُ ْ َْ
7 ‫وب علي ِهم ول الضال۪ني‬ ِ ‫المغض‬ riz ve yalnız senden yardım
dileriz.
‫ات‬َ ٰ ُ ْ َ َ ِ ‫َو‬
ٍ ‫ه سبع اي‬ 6. Bize doğru yolu göster.
7. Kendilerine lütuf ve ik-
ramda bulunduğun kimsele-
rin yolunu, gazaba uğramış-
ların ve sapmışların yolunu
değil.

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm
KUR’AN-I KERİM MEALİ 1
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım
Rahmân ve Râhim olan Allah’ın adıyla başlarım
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

2 - BAKARA SÛRESİ
1

Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Elif, Lam, Mim!
2. Kendisinde hiçbir şekil-
de şüphe olmayan O kitap,
ٌ َ ْ َ ُ
‫ورةُ الَق َرة ِ َم َدن َِّية‬
muttakiler için bir hidayet
kaynağı ve yol göstericidir. ‫س‬
3. Onlar ki, gaybe inanırlar,
ّٰ
‫ب ِ ْســـــــــــــــــ ِماللِا َّلر ْح ٰم ِنا َّلرح۪ي ِم‬
namazı kılarlar ve kendileri-
ne verdiğimiz mallardan infak
ُ َ ُ َ ْ َ ٰ ٓٓ
ederler. ‫ب ۚف۪يهۛ ِۚ ه ًدى‬ ۛ َ ْ‫اب ل َري‬ ِ ‫ ذل ِك ال‬1ۚ ‫الم‬

ْ َ ْ َ ُ ْ ُ َ َّ َ َ َّ ُ ْ
4. Onlar ki, sana indirilenle- ‫ب‬ ِ ‫ ال۪ين يؤمِنــون بِالغي‬2 ۙ‫ل ِلمتق۪ــني‬
re de, senden önce indirilen- َ ُ ْ ُ ْ َ ٰ َّ ‫ون‬
َ ُ َُ
lere de îman ederler ve ahiret 3ۙ‫الصلوة َوم َِّما َر َزق َناه ْم ُينفِقون‬ ‫ويق۪يم‬
َ ُْ َ َ َ ُْ َ ْ َ َّ َ
gününe yakînen inananlar da ‫۪ين يُؤم ُِنون ب ِ ٓمَا ان ِزل ا ِلْك َو ٓمَا ان ِزل‬ ‫وال‬
َ ٰٓ ُ َ ُ ْٰ َ َ
onlardır.
‫ ا۬ولئ ِك‬4 ‫م ِْن قبْل ِكۚ َوبِالخ َِرة ِ ه ْم يُوق ُِنو ۜن‬
5. Onlar, Rablerinden bir
َ ْ ْ ُ َ ٰٓ ُ ُ َٰ
hidayet üzeredirler ve kurtu- 5‫ع ه ًدى م ِْن َر ّب ِ ِه ْم َوا۬ولئ ِك ه ُم ال ُمفل ُِحون‬
luşa erenler de ancak onlar-
dır.
ًٰ َ ُ َ َ َ َ
‫ه مِائ َتا ِن َوس ٌِّت َوث َمانون ايَة‬ِ‫و‬

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


2 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 2
1. CÜZ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ BAKARA SÛRESİ değillerdir.

ُ ُْ َ َْ َ َ َْ َ َ ٌ َٓ َ ُ َ َ َ َّ َّ
10. Onların kalplerinde ni-

‫اء عليْ ِه ْم َءانذ ْرت ُه ْم ام ل ْم تن ِذ ْره ْم‬ ‫ا ِن ال۪ين كفروا سو‬ fak ve haset hastalığı vardır.

ٰٓ َ َ ْ ْ َ ٰ َ َ ْ ُ ُ ٰ َ ُ ّٰ َ َ َ َ ُ ُْ َ
Allah’da onların bu hastalı-
ğını çoğaltmıştır, söylemekte
‫ ختم الل ع قلوب ِ ِهم وع سمعِ ِه ۜم وع‬6 ‫ليؤمِنون‬ oldukları yalanlar sebebiyle
َّ َ َ ٌ َ ٌ َ َ ْ ُ َ َ ٌۘ َ َ ْ َ ْ َ
‫اس‬ ِ ‫ ومِن انل‬7۟ ‫ابصارِهِم غِشاوة ولهم عذاب عظ۪يم‬
de onlar için elîm bir azap
vardır.
َ ْ ُ ْ ُ َ َ ٰ ْ ِ ْ َ ْ َ ّٰ َّ َ ٰ ُ ُ َ ْ َ
8 ‫۪ني‬ ۢ ‫خ ِر وماهم بِمؤ ِمن‬ ِ ‫من يقول امنا بِاللِ وبِاليوم ال‬ 11. Onlara: Yeryüzünde fe-

ْ‫ون ا َّ ِٓل اَنْ ُف َس ُهم‬ َ ُ َ ْ َ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َ َ ّٰ َ ُ َ ُ


sat çıkarmayın, denildiği za-
‫يادِعون الل وال۪ين امنواۚ وما يدع‬ man, «Biz ancak ıslah edici-

َ ََ ٌ ََ ْ ُُ
leriz» derler.
ً
ۚ‫الل َم َرضا‬ ُ ّٰ ‫اد ُه ُم‬ ‫ ۪يف قلوب ِ ِهم مرضۙ فز‬9 ‫ون‬ َۜ ‫َومَا ي َ ْش ُع ُر‬ 12. Kesin olarak biliniz ki;
َ َ َ َ ْ ُ َ ٌ ‫َول َ ُه ْم َع َذ‬
ٌ ‫اب اَل‬
‫ َواِذا ق۪يل ل ُه ْم‬10 ‫۪يمۙ ب ِ َما كانوا يَ ِذبُون‬
onlar ancak kötülük yayan
bozgunculardır. Lakin anla-

َّ َٓ َ َ ُ ْ ُ ُ ْ َ َ َّ ُٓ َ ْ َ ْ ُْ َ
‫ ال ا ِن ُه ْم‬11 ‫حون‬ ِ ‫س ُدوا ِيف الرِضۙقالوا ا ِنما نن مصل‬
mazlar.
ِ ‫لتف‬ 13. Onlara insanların iman
َ َ َ َ ْ َ ٰ َ ُ ْ ُْ ُ ُ
‫ َواِذا ق۪يل ل ُه ْم‬12 ‫ ْن ل يَش ُع ُرون‬ ِ ‫سدون َول‬
ettiği gibi sizde iman edin de-
ِ ‫هم المف‬ nildiği zaman “Biz hiç, akılsız-
َّ َٓ َ َ ُّ َ َ ٰ َٓ َ ُ ْ ُ َ ُٓ َ ُ َّ َ َ ٰ َ ٓ َ ُ ٰ
‫السف َٓها ُءۜ ال ا ِن ُه ْم‬
ların iman ettikleri gibi iman
‫امِنوا كما امن انلاس قالوا انؤمِن كما امن‬ eder miyiz!» derler. Biliniz ki,

َ ‫ َوا ِ َذا لَ ُقوا َّال‬13 ‫ون‬ َ ُ َ ْ َ َ ْ ٰ َ ُ َٓ َ ُّ ُ ُ akılsız ve ahmak olanlar yal-


‫۪ين‬ ‫ن ل يعلم‬ ِ ‫هم السفهاء ول‬ nızca kendileridir, fakat bunu

ُ َ َ َّ ُٓ َ ْۙ َ ٰ َ َ َ ٰ ُٓ َ ٰ
ۙ‫ ْم‬ ‫ا َم ُنوا قالوا ا َم َّناۚ َواِذا خل ْوا ا ِل ش َياط۪ين ِ ِهم قالوا ا ِنا مع‬
bilmezler.
14. Müminlerle karşılaş-
ْ‫ئ به ْم َو َي ُم ُّد ُهم‬ ُ ْ َ ْ َ ُ ّٰ َ َ ُ ْ َ ْ ُ ُ ْ َ َ َّ tıkları zaman «iman ettik»
ِ ِ ‫ الل يسته ِز‬14 ‫ا ِنما نن مسته ِز ۫ؤن‬ derler. Kendilerini saptıran
َ َ َ َّ ُ َ َ ْ َ َّ َ ٰ ٓ ُ َ َُْ َ ْ َُْ şeytanları ile baş başa kal-
‫ ا ۬ولئ ِك ال۪ين اشتوا اللة‬15 ‫۪يف طغيان ِ ِهم يعمهون‬ dıklarında ise: Biz sizinle
َ َ ْ ُ ُ َ َ َ ْ ُ ُ َ َ ْ َ َ َ َ ٰ ُْ beraberiz, biz ancak onlarla
16 ‫بِالهدىۖ فما ربِحت ِتارتهم وما كانوا مهتد۪ين‬ alay ediyoruz, derler.
15. Gerçekte, Allah onlarla
alay eder, azgınlıklarında on-
6. İnkâr edenleri, korkutsan da korkutmasan da müsavi- lara mühlet verir, bu yüzden
dir; çünkü onlar iman etmezler. onlar bir müddet başıboş do-
laşırlar.
7. Zira Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürle-
miştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve 16. İşte onlar, hidayete
onlar için büyük bir azab vardır. karşılık dalâleti seçenlerdir.
Ancak onların bu alışverişi
8. İnsanlardan bir kısmı vardır ki, inanmadıkları halde kazanmamış ve kendileri de
“Allah’a ve ahiret gününe inandık” derler. doğru yola girememişlerdir.
9. Çünkü onlar güya Allah’ı ve müminleri aldatırlar. Hâl-
buki onlar ancak kendilerini aldatırlar da bunun farkında
KUR’AN-I KERİM MEALİ 3
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ُ َ ْ ُْ َ
17. Onların misali, bir ateş 1. CÜZ ‫ل ْز ُء ال َّول‬ ‫ا‬ 3 BAKARA SÛRESİ

yakan kimsenin misalidir. O


َ ‫ت َما َح ْو َ ُل َذ َه‬ ْ َ َٓ َ ٓ َّ َ َ ً َ َ َ ْ َ ْ َّ َ َ ُ َ
‫َمثل ُه ْم ك َمث ِل الِى استوقد ناراۚ فلما اضاء‬
ateş yanıp da etrafını aydın-
lattığı anda Allah, hemen on- ‫ب‬
ların aydınlığını giderir ve on-
ٌ‫م‬ ْ ُ ٌّ ُ َ ُ ُْ َ َ ُُ ْ ُ ََََ ْ ُ ُ ّٰ
ları karanlıklar içinde bırakır; ‫ صم ب‬17 ‫رون‬ ِ ‫ات ليب‬ ٍ ‫الل بِنورِهِم وتركهم ۪يف ظلم‬
ٌ‫الس َٓماءِ ف۪يهِ ظُلُمَات‬ َّ ‫ ا َ ْو َك َص ّيب م َِن‬18ۙ‫م َف ُه ْم َليَ ْرج ُعو َن‬ ٌ ْ ‫ُع‬
görmezler.
18. Onlar sağırlar, dilsizler ٍِ ِ
ve körler gibidirler. Çünkü on-
‫الص َواع ِِق‬ َّ ‫صاب َع ُه ْم ٓيف ا ٰ َذانِه ْم م َِن‬ َ َ ‫ون ا‬َ ََُْ ٌََْ ٌ ْ َ َ
‫ورعد وبرقۚ يعل‬
lar inatlarından geri dönmez- ِ ۪ ِ
ler. ُ َ ْ َ ُ ْ َْ ُ َ َ َ َ ْ ٌ ُ ُ ّٰ َ ْ َ ْ َ َ َ
19. Yahut onların durumu;
‫بق يطف‬ ‫ ياد ال‬19 ‫الل م۪يط بِالكاف ِ۪رين‬ ‫تو‬ۜ ِ ‫حذر المو‬
َ َ ْ َ َٓ َ َ َ ٓ َ َ ٓ َ َّ ُ ْ ُ َ َ ْ َ
‫اء ل ُه ْم َمش ْوا ف۪يهِۙ َوا ِذا اظل َم َعليْ ِه ْم‬ ‫ابصاره ۜم كلما اض‬
gökten sağanak halinde bo-
şanan, içinde yoğun karan-
َ ّٰ ‫صاره ِْۜم ا َِّن‬ َ ْ ‫ب ب َس ْمعه ْم َواَب‬ َ ‫ل َه‬ َ َ ُ ّٰ َ َٓ ْ َ َ ُ َ
‫الل‬ ِ ‫قاموۜا ولو شاء الل‬
lıklar, gürültü ve yıldırımlar
bulunan yağmura tutulmuş ِ ِ ِ
َّ ُ ْ ُ َّ َ ُّ َ َٓ ٌ ‫شٔ قَد‬ َْ ُّ َٰ
‫اس اع ُب ُدوا َر َّب ُم ال۪ى‬ ‫ ياايها انل‬20۟ ‫۪ير‬ ٍ ‫ع ك ِل‬
kimselerin durumu gibidir.
Onlar yıldırımlardan gelecek
ölüm korkusuyla parmakla- َّ َ َ ُ َ ُ َّ َ ُ
‫ ال۪ى‬21 ۙ‫۪ين م ِْن قبْلِ ْم ل َعل ْم ت َّتقون‬
َ َ ‫ ْم َواَّل‬ ُ ََ َ
‫خلق‬
rını kulaklarına tıkarlar. Hâl-
َّ ‫اء َواَن ْ َز َل م َِن‬ ًۖ ٓ‫اء ب َن‬ َّ ‫ال ْرَض ف َِراشًا َو‬ َْ ُ ُ َ ََ َ
ِ‫الس َٓماء‬ َ ‫الس َٓم‬
buki Allah, kâfirleri çepeçevre
kuşatmıştır. ِ ‫جعل لم‬
ً َ ْ َ ّٰ ُ َ ْ َ َ َ ْ ُ َ ً ْ َّ َ ْ َ َ ً ‫َٓم‬
ِ ‫اء فاخ َرج بِه۪ م َِن اثل َم َر‬
20. O esnada şimşek san-
ki gözlerini çıkaracakmış gibi
‫ات رِزقا ل ۚم ف تعلوا ِللِ اندادا‬
َ ْ َ ٰ َ َ ْ َّ َ َّ ْ‫ َوا ِ ْن ُكنْ ُت ْم يف َري‬22 ‫ون‬ َ َُ ْ َ ْ ََُْ
‫ب مِما نزنلا ع عب ِدنا‬ ‫وانتم تعلم‬
çakar, onlar için etrafı aydın-
latınca orada birazcık yürür- ٍ ۪
ّٰ ُ ْ ْ ُ َ َٓ َ ُ ُ ْ َ ْ ْ َ ُ ُ ْ َ
ِ‫ون الل‬ ِ ‫فاتوا بِسور ٍة مِن مِثل ِ ۪ۖه وادعوا شهداءك مِن د‬
ler, karanlık üzerlerine çökün-
ce de oldukları yerde kalırlar.
ُ َّ َ ُ ْ َ َ ُ ْ َ َ ْ َ َ ‫ا ِْن ُكنْ ُت ْم َصادِق‬
‫ فا ِن ل ْم تف َعلوا َول ْن تف َعلوا فاتقوا‬23 ‫۪ني‬
Allah dileseydi elbette onların
kulaklarını sağır, gözlerini kör
ederdi. Allah şüphesiz her َ ‫كاف ِر‬ َ ْ ْ َّ ُ ُ َ َ ْ َ ُ َّ َ ُ ُ َ َّ َ َّ
şeye kadirdir. 24 ‫ين‬ ۪ ‫انلار ال۪ىت وقودها انلاس وال ِجارةۚ اعِدت ل ِل‬
21. Ey insanlar! Sizi ve siz-
den öncekileri yaratan Rab-
binize ibadet edin ki, Allah’a
23. Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüp-
karşı gelmekten sakınasınız.
heye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin.
22. O Rab ki, yeri sizin için Eğer iddianızda doğru iseniz Allah’tan gayri şahitlerinizi de
bir zemin, göğü de tavan yap- çağırın.
tı, gökten size bir su indirdi.
24. Bunu yapamazsanız ki, elbette yapamayacaksınız-
O su ile de türlü meyvelerden
yakıtı, insan ve taş olan ateşten sakının. Çünkü o ateş kâ-
size rızık çıkardı. Bunları bilin
firler için hazırlanmıştır.
de sakın Allah’a ortaklar koş-
mayın.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


4 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 4
1. CÜZ
ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ BAKARA SÛRESİ 26. Şüphesiz Allah sivrisi-
nek ve ondan daha büyüğü

َّ َ ْ ُ َ َّ َ َ َّ ُ َ َ ُ َ ٰ َ َّ ّ َ َ ile misal getirmekten çekin-


‫ات‬ ٍ ‫ات ان لهم جن‬ ِ ‫ال‬ ِ ‫ش ال۪ين امنوا وع ِملوا الص‬ ِ ِ ‫وب‬ mez. İman etmişlere gelince,

َ ْ ُ َّ ُ ُ َ ْ َ ْ َ ْ َ ْ َْ
‫ار كل َما ُرزِقوا مِنهَا م ِْن ث َم َر ٍة‬
onlar böyle misallerin Rable-
ۜ ‫ت ۪رى مِن تتِها النه‬ rinden gelen hak ve gerçek

َ َ ُ ُ َ ْ َّ َ ُ َ ً
ۜ‫رِ ْزقا ۙقالوا ٰهذا الذ۪ى ُرزِق َنا م ِْن قبْل َواتُوا بِه۪ ُمشابِهًا‬
olduğunu bilirler. Kâfir olan-
lara gelince: Allah böyle mi-

ّٰ َّ َ ُ َ َ ْ ُ َ ٌ َ َّ َ ُ ٌ َ ْ َ َٓ ْ ُ َ َ
sal vermekle ne murad eder
َ‫الل‬ ‫ ا ِن‬25 ‫ادلون‬ ِ ‫ولهم ف۪يها ازواج مطهرة وهم ف۪يها خ‬ derler? Allah onunla birçok

َ‫وض ًة َف َما فَ ْو َقه ۜا‬ َ َُ َ ً ََ َ ْ َ َْ ٓ َْ َْ َ


kimseyi saptırır, birçoklarını

‫ ان يض ِرب م ما بع‬ ۪ ‫لي‬


da doğru yola yöneltir. Verdiği

َ ْ‫ون َانَّ ُه ال‬ َ ُ َ ْ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َّ َ َ


misallerle Allah ancak fâsık-

‫ح ُّق م ِْن َر ّب ِ ِه ْۚم‬ ‫فاما الذ۪ين امنوا فيعلم‬


ları saptırır.

ً
َۢ‫الل ب ِ ٰه َذا َم‬ ُ ّٰ ‫اد‬ َ َ َ َٓ َ َ ُ ُ َ َ ُ َ َ َ َّ َّ َ َ
27. Onlar öyle sapkınlar
‫واما ال۪ين كفروا فيقولون ماذا ار‬ ki, kesin söz verdikten sonra

ُّ ُ َ َ ً َ ُّ ُ
sözlerinden dönerler. Allah’ın,
ْ َ ً ‫ك‬ َ
۪‫ضل ب ِ ٓه‬ ِ ‫۪يا َويهد۪ي بِه۪ ك۪يا ۜ وما ي‬ ۪‫ضل بِه‬ ِ ‫ي‬ ziyaret edilmesini emrettiği

ّٰ َ ْ َ َ ُ ُ ْ َ َ َّ َ ۙ َ َ ْ َّ
kimseleri ziyaretten vazge-
ْ‫الل م ِْن َبعد‬
ِ ِ ‫ ال۪ين ينقضون عهد‬26 ‫ا ِل الفا ِسق۪ني‬ çerler ve yeryüzünde fitne
ve fesat çıkarırlar. İşte onlar
َ ْ ُ َ َ َ ُ ْ َ ٓ ُ ّٰ َ َ َ َٓ َ ُ َ ْ َ َ َ
‫س ُدون‬ ِ ‫م۪يثاق ِ ۖه۪ ويقطعون ما امر الل بِه۪ ان يوصل وي‬
‫ف‬
gerçekten hüsrana uğrayan-

َ ُ َ ْ ُ ُ َ ٰٓ ُ ْ َ ْ
lardır.
َ ُُْ َ ََْ
‫ كيف تفرون‬27 ‫ض ا ۬ولئ ِك هم الا ِسرون‬ ۜ ِ ‫ِيف الر‬ 28. Siz ölü iken sizi dirilten

َّ‫ ْم ُثم‬ ُ ُ ُ َّ ُ ْ ُ َ ْ َ َ ً َ ْ َ ْ ُ ْ ُ َ ّٰ
Allah’ı nasıl inkâr ediyorsu-
‫بِاللِ وكنتم امواتا فاحياك ۚم ثم يم۪يت‬ nuz? Sonra da sizi O öldüre-

َ‫ ُه َو َّال۪ي َخلَق‬28 ‫ون‬ َ ُ َ ْ ُ ْ َ َّ ُ ْ ُ ْ ُ


cek, sizi tekrar O diriltecek ve

‫ي ۪ييم ثم ا ِلهِ ترجع‬ tekrar O’na döndürüleceksi-

َّ ‫اس َت ٰ ٓوي اَِل‬ َْ ُ َ


niz.

‫الس َٓما ِء‬ ْ ‫۪يعا ُث َّم‬ ً ‫ال ْرِض َج‬ ‫ل ْم َما ِيف‬ 29. O, yerde ne varsa hep-

َ َْ ُّ َ ‫ات َو ُه‬ ُ ‫فَ َس ّٰو‬


sini sizin için yarattı. Sonra
29 ۟ ‫ش عل۪يم‬ ٌ ٔ ‫ل‬  ‫ب‬ ‫و‬ ۜ َ ‫يه َّن َسبْ َع َس ٰم‬
‫و‬
ٍ ِ ِ ٍ kendine has bir şekilde se-
maya dönüp doğruldu ve onu
yedi kat olarak sağlamca tes-
bit ve tanzim etti. O, her şeyi
hakkıyla bilendir.
25. İman edip iyi hareket ve davranışlarda bulunanlar
için, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! O
cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık olarak yediril-
diği vakit : “Bu bundan önce dünyada bize verilenlerdendir”
derler. Ve Bu rızık onlara dünyadakine benzer olarak veril-
miştir. Onlar için cennette tertemiz eşler de vardır. Ve onlar
orada ebedî kalıcılardır.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 5


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ُ َ ْ ُْ َ
30. Hatırla ki, Rabbin me- 1. CÜZ
‫ل ْز ُء ال َّول‬ ‫ا‬ 5 BAKARA SÛRESİ

leklere: Ben yeryüzünde bir


halife yaratacağım, dedi. On- ُٓ َ ً َ َ
ۜ ْ َْ ٌ َ ّ َ ٰٓ َ ْ َ ُّ َ َ َ ْ َ
lar: Bizler hamdinle seni tes- ‫واِذ قال ربك ل ِلملئ ِكةِ ا ِ۪ن جاعِل ِيف الرِض خل۪يفة قالوا‬
bih ve takdis edip dururken,
ُ ْ َ َ َٓ ّ ُ ْ َ َ َ ُ ْ ُ ْ َ َ ُ َ ْ َ َ
yeryüzünde fesat çıkaracak, ‫اءۚ َون ُن ن َس ّب ِ ُح‬ ‫اتعل ف۪يها من يفسِد ف۪يها ويسفِك ادلِم‬
َ ٰ َّ َ َ ََْ َ َ ْ َ ّٓ َ َ َ َ ُ ّ َ ُ َ َ ْ َ
orada kan dökecek birini mi
yaratacaksın? Dediler. Allah ‫ َوعل َم اد َم‬30 ‫ك قال ا ِ۪ن اعل ُم َما ل تعل ُمون‬ ۜ ‫ِبمدِك ونق ِدس ل‬
َ ْ َ َ َ َ َ ٰٓ ْ َ َ ُ َّ ُ َ َٓ ْ َ ْ
da onlara: Sizin bilmediğiniz
şeyleri elbette ben bilirim, ِ‫اء ك َها ث َّم َع َر َض ُه ْم ع ال َملئ ِكةِ فقال انب ِ ُؤ ۪۫ن بِا ْس َٓماء‬ ‫السم‬
َّ َ ْ َ َ َ َ ْ ُ ُ َ َ ‫ٰٓه ُؤ َٓلءِ ا ِْن ُكنْ ُت ْم‬
dedi.
‫حانك لعِل َم نلَٓا ا ِل‬ ‫ قالوا سب‬31 ‫۪ني‬ َ ‫صادِق‬
31. Allah Âdem’e bütün ۬
َْ َٰ َ َ
‫ قال يَٓا اد ُم انبِئْ ُه ْم‬32 ‫۪يم‬ َ ْ ‫۪يم‬ ُ ‫ت الْ َعل‬ َ ْ ‫ك اَن‬ َ َّ َ َ ْ َّ َ َ
isimleri, öğretti. Sonra onla-
rı önce meleklere arz edip: ُ ‫الك‬ ‫ما علمتن ۜا ا ِن‬
ّٓ ُ َ ْ ُ َ َ َ َ َ َ ُ َ َْ ََ َ
‫بِا ْس َٓمائ ِ ِه ْۚم فل َّ ٓما ان َباه ْم بِا ْس َٓمائ ِ ِه ْمۙ قال ال ْم اقل ل ْم ا ِ۪ن‬
Eğer siz sözünüzde sadık
iseniz, şunların isimlerini
bana bildirin, dedi.
ُْ َ ُ َْ َ َْ َ ْ‫ا َ ْعلَ ُم َغي‬
32. Onlar: Sen sübhansın! ‫ات َوال ْرِض َواعل ُم َما تبْ ُدون َو َما كن ُت ْم‬ َّ ‫ب‬
ِ ‫الس ٰم َو‬
Senin bize öğrettiklerinden
‫ج ُٓدوا‬ َ ‫ج ُدوا ِل ٰ َد َم فَ َس‬ ْ ِ‫ َواِذْ قُلْ َنا ل ِلْ َملٰٓئ َِكة‬33 ‫ون‬
ُ ‫اس‬ َ ُُْ َ
‫تتم‬
başka bizim bilgimiz yoktur.
Şüphesiz Âlim ve Hakîm olan
َٰ ُْ َ ‫كن م َِن الْ َكف ِر‬ َ َ َ َ َ ْ َ ْ َ ٰ َ َ ْ ٓ َّ
ancak sensin, dediler. ‫ َوقل َنا يَٓا اد ُم‬34 ‫ين‬ ۪ ‫۪يس اب واستكب و‬ ۜ ‫ا ِل ا ِبل‬
َ ْ ُ َ ْ َ ُ َ َْ َ ُ ْ َ َ َ ْ َ ْ ُ ْ
‫ال َّنة َوك مِن َها َرغ ًدا َحيْث شِئ ُت َماۖ َول‬
33. Ey Âdem! Eşyanın
isimlerini meleklere bildir, ‫اسن انت وزوجك‬
ُ َ َّ َّ َ َ َ َّ َ َ ُ َ َ َ َ َ َّ ٰ َْ
‫ فا َزل ُه َما الشيْطان‬35 ‫۪ني‬ ‫تق َر َبا ه ِذه ِ الشجرة فتكونا مِن الظالِم‬
dedi. Âdem onların isimlerini
onlara bildirince: Ben size,
ُ ُ ْ ُ ْ ُْ َ َ ْ ََ ْ َ
‫عن َها فاخ َر َج ُه َما م َِّما كنا ف۪يهِۖ َوقل َنا اهبِطوا َبعض ْم لِ َ ْعٍض‬
semâvat ve arzda görülme-
yenleri bilirim. Bundan da
öte, gizli ve açık yapmakta ّٰٓ َ َ َ ٰ ٌ َ َ َ ٌّ َ َ ْ ُ ْ َ ْ ْ ُ َ َ ٌّ ُ َ
olduklarınızı da bilirim, deme- ‫ فتلقى‬36 ‫۪ني‬ ٍ ‫عدو ۚ ولم ِيف الرِض مستقر ومتاع ا ِل ح‬
ُ ‫الرح‬ ُ ‫اتل َّو‬
َّ ‫اب‬ َ ‫ا ٰ َد ُم م ِْن َر ّبه۪ َكل َِمات َف َت‬
َّ ‫اب َعلَيْهِۜ ا ِنَّ ُه ُه َو‬
mişmiydim? Dedi.
34. Bir zamanlar biz me- 37 ‫۪يم‬ ٍ ِ
leklere: “Âdem’e secde edin”
demiştik. İblis hariç hepsi
secde ettiler. O yüz çevirdi ve
36. Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz
büyüklük tasladı, böylece kâ-
ettirdi ve içinde bulundukları yerden onları çıkardı. Bunun
firlerden oldu.
üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak inin, sizin için
35. Ey Âdem! Sen ve eşin yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak var-
beraberce cennette yerleşin; dır, dedik.
orada kolaylıkla, istediğiniz za-
37. Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir ta-
man her yerde cennet nimetle-
kım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri
rinden yiyin; şu ağaca yaklaş-
kabul eden ve merhameti bol olandır.
mayın. Aksi halde her ikiniz de
zalimlerden olursunuz, dedik.
H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU
6 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ
1. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ 6 BAKARA SÛRESİ 41. Elinizdekini tasdik edici
olarak indirdiğime iman edin.
َ َ ُ ُ ْ َ َ ْ ُ ْ ُْ
‫قل َنا اهبِطوا مِنهَا ج۪يعًاۚ فا ِمَّا يَات َِي َّن ْم م ِّن۪ى ه ًدى ف َم ْن تب ِ َع‬
Sakın onu inkâr edenlerin
ilki olmayın! Âyetlerimi az bir
َ َ َ َّ َ َ ُ َْ ُ َ َ ٌ َ َ َ َ َ ُ
‫۪ين كف ُروا‬ ‫ وال‬38 ‫اى  خ ْوف َعليْ ِه ْم َول ه ْم ي َزنون‬
karşılık ile satmayın, yalnız
‫هد‬ benden korkun.
َ ُ َ َ ْ ُ َّ ُ َ ْ َ َ ٰ ٓ ُ َٓ َ ٰ ُ َّ َ َ
39۟ ‫ادلون‬ ِ ‫وكذبوا بِايات ِنا ا ۬ولئ ِك اصحاب انلارِۚ هم ف۪يها خ‬ 42. Hakkı bâtıl ile karıştır-

ُ َ ُ َ َ ُ ْ َ ْ َ ٓ َّ َ َ ْ ُ ُ ْ َ ٔ َٓ ْ ٓ َ َ
mayın, bilerek hakkı gizleme-
‫ت عليْ ْم َوا ْوفوا‬ ‫يابن۪ى ا ِساي۪ل اذكروا ن ِعمِىت اتل۪ى انعم‬ yin.

ُ ْ‫ َواٰم ُِنوا ب َٓما اَن ْ َزل‬40 ‫ار َه ُبون‬ ْ َ‫اى ف‬َ َّ‫۫وف ب َع ْهد ُِك ْم َواِي‬ ُ َْ
ِ ِ ‫بِعه ٓد۪ى ا‬
43. Namazı kılın, zekâtı
‫ت‬ ِ ِ verin, rükû edenlerle beraber

‫توا‬ ُ َ ‫ونُٓوا ا َ َّو َل َكف ِر به۪ۖ َو َل ت َ ْش‬ ُ َ َ َ ْ ُ َ َ َ ً ّ َ ُ


‫مصدِقا ل ِما معم ول ت‬
rükû edin.
ِ ٍ
َ ْ ‫ َو َل تَلْب ُسوا‬41 ‫ون‬
44. Sizler o kitabı, okuyup
ُ َّ َ َ َّ َ ۘ ً َ ً َ َ َ ٰ
‫ال َّق‬ ِ ِ ‫ايت ثمنا قل۪ي واِياى فات‬
‫ق‬ ۪ ‫بِاي‬ gerçekleri bildiğiniz halde, in-

َ‫الصلٰوة‬ ُ ‫ َواَق‬42 ‫ون‬ َ ُ َ ْ َ ْ ُ ْ َ َ َّ َ ْ ْ sanlara iyiliği emrediyor, ken-


َّ ‫۪يموا‬ ْ َ
‫بِالَاط ِِل َوت ُت ُموا الق وانتم تعلم‬ dinizi unutuyor musunuz?

ّ ْ ‫اس بال‬
‫ب‬ َ َّ‫ون انل‬َ ُ َُْ َ
‫ اتامر‬43 ‫۪ني‬ َ ‫الراكِع‬ َّ ‫ار َك ُعوا َم َع‬ َّ ‫َواٰتُوا‬
ْ ‫الزكٰوةَ َو‬ ‫ح ِْز ٌب‬
45. Sabır ve namaz
ِِ ِ 2 ile Allah’tan yardım iste-
َ ُ َ َ ََ َ َ ْ َ َُْ ْ ََُْ ْ ُ َ َُْ َ ْ َ َْ َ
44 ‫اب اف ت ْعقِلون‬
yin. Şüphesiz o saygı ile
ۜ ‫وتنسون انفسم وانتم تتلون الكِت‬ ürperenlerden başkasına zor
َ ‫الَا ِشع‬ ْ َ َ َّ ٌ َ َ َ َ َّ َ ٰ َّ َ ْ َّ ُ َْ َ ve ağır gelir.
45ۙ‫۪ني‬ ‫ب والصلو ۜة ِ واِنها لك ۪بية ا ِل ع‬ ِ ‫واستع۪ينوا بِالص‬
َ ُّ ُ َ َ َّ َ
46. Onlar, Rablerinin huzu-
َ
‫ يَا بَ ٓن۪ى‬46۟ ‫ج ُعون‬ ‫ا‬‫ر‬َ ِ‫ون ا َ َّن ُه ْم ُم َقُوا َر ّبه ْم َو َا َّن ُه ْم اَِلْه‬ ‫ال۪ين يظن‬
ِ ِِ
runa kavuşacaklarını ve O’na

ُ ْ َّ َ ّ َ ُ َ ُ ْ َ ْ َ ٓ َّ َ َ ْ ُ ُ ْ َ ٔ َٓ ْ
döneceklerini iyi bilirler.
‫ت َعليْ ْم َوان۪ى فضل ُت ْم‬ ‫ا ِساي۪ل اذكروا ن ِعمِىت اتل۪ى انعم‬ 47. Ey İsrail oğulları! Özel-
َ َْ َ َْ َْ َ ُ َّ ََ
َ ‫ع الْ َعالَم‬
‫ َواتقوا يَ ْومًا ل ت ۪زى نفٌس ع ْن نفٍس شيْ ًا‬47 ‫۪ني‬
likle size verdiğim nimetimi
ve size diğer insanlardan
َ ُ َ ُْْ ُ َ َ ٌْ َ َْ ُ َ ُْ ََ ٌَ َ َ َْ َُُْ َ َ daha fazla lutufta bulunduğu-
48 ‫رون‬ ‫ول يقبل مِنها شفاعة ول يؤخذ مِنها عدل ول هم ين‬ mu hatırlayın.
*Bütün beniâdeme hitap*
48. Ve öyle bir günden
38. Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Şayet benden sakının ki, o gün hiç kimse,
size bir hidayet gelir de her kim ona tâbi olursa onlar için kimsenin cezâsını çekmez;
herhangi bir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir de. kimseden şefâat da kabul
39. İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar edilmez; kimseden fidye de
ateşliklerdir, onlar orada ebedî kalırlar. alınmaz ve onlara hiçbir yar-
dım yapılmaz.
40. Ey İsrail oğulları! Size verdiğim nimetlerimi hatırla-
yın, bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vaat
ettiklerimi vereyim. Yalnızca benden korkun.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 7


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ُ َ ْ ُْ َ
49. Sizi, Firavun ailesinden 1. CÜZ ‫ل ْز ُء ال َّول‬ ‫ ا‬7 BAKARA SÛRESİ

kurtardık. Çünkü onlar size


azabın kötüsünü reva görü- َ َ ْ َ ُٓ ْ ُ َ ُ ُ َ َ ْ َ ْ ٰ ْ ْ ُ َ ْ َّ َ ْ َ
yorlar, doğan erkek çocukla- ‫اب‬ ِ ‫واِذ نيناكم مِن ا ِل ف ِرعون يسومونم سوء الع‬
‫ذ‬
َٓ ُ ٰ ُ َ َٓ َ ُ ْ َ ْ َ َ ْ ُ َ َٓ ْ َ َ ُ ّ َ ُ
‫اءك ۜ ْم َو ۪يف ذل ِ ْم بَ ٌء‬
rınızı öldürüyorlar, kızlarınızı
yaşatıyorlardı. Ve bunda si- ‫يذ ِبون ابناءكم ويستحيون ن ِس‬
ُ ََْ ْ ْ ُ ْ َ ْ ُ َّ ْ
ٌ ‫ ْم َعظ‬
‫ َواِذ ف َرق َنا بِ ُم الَح َر فانَيْ َناك ْم‬49 ‫۪يم‬
zin için Rabbinizden büyük
bir imtihan vardı. ِ ‫مِن رب‬
50. Yine hatırlayın ki, siz َ ُ ُ ْ َ ْ ُ ْ َ َ َ ْ َ ْ َ ٰ َٓ ْ َ ْ َ َ
ٰٓ ‫ َواِذْ ٰو َع ْدنَا ُم‬50 ‫ون‬
görüyorken sizin sebebinizle, ‫وسى‬ ‫واغرقنا ال ف ِرعون وانتم تنظر‬
َ َ َْ ْ َ ْ ْ ُ ْ َ َّ ُ ً َ َ َ َ ْ َ
51 ‫۪ني لْلة ث َّم اتذت ُم ال ِعجل م ِْن َبع ِده۪ َوان ُت ْم ظال ُِمون‬
denizi yardık, sizi kurtardık,
Firavun’un taraftarlarını da ‫اربع‬
َ ُ ْ َ ُ َّ َ َ ٰ ُ َْ َ ََ ُ
52 ‫ث َّم عف ْونا عن ْم م ِْن َب ْع ِد ذل ِك ل َعل ْم تشك ُرون‬
denizde boğduk.
51. Kırk gece için Mûsâ
َ َ ُ َّ َ َ َ ُ ْ َ َ ْ َ ُ َ ْ َ ٰ ْ َ
53 ‫اب َوالف ْرقان ل َعل ْم ت ْه َت ُدون‬
ile sözleşmiştik. O ayrıldık-
tan sonra kendilerine kötülük ‫واِذ اتينا موس الكِت‬
ُ َُْ َ َ ُ َّ َ َ ٰ َ َ ْ
‫َواِذ قال ُموس ل ِق ْو ِمه۪ يَا ق ْو ِم ا ِن ْم ظل ْم ُت ْم انف َس ْم‬
edenler olarak buzağıyı ilah
edinmiştiniz.
ُ ُ ْ َ ُٓ ْ َ ُ ٰ ُٓ ُ َ َ ْ ْ ُ ُ َ ّ
‫وبوا ا ِل بَارِئ ِ ْم فاق ُتلوا انف َس ۜ ْم‬ ‫اتاذِكم ال ِعجل فت‬ ِ ِ‫ب‬
52. O davranışlarınızdan
sonra şükredesiniz diye sizi
ُ َّ ُ َ َ َ َ ْ ُ ْ ُ َ ٌْ َ ْ ُ ٰ
‫اب َعليْ ۜ ْم ا ِن ُه ه َو‬ ‫ي ل ْم عِن َد بَارِئ ِ ۜم فت‬
affettik.
‫ذل ِم خ‬
53. Doğru yolu bulasınız
َ ّٰ ‫ك َحّٰىت نَ َرى‬ َ َ َ ْ ُ ْ َ ٰ ُ َ ْ ُ ْ ُ ْ ِ َ ُ َّ ُ َّ َّ
diye Mûsâ’ya Kitabı ve hak
ile bâtılı ayıran emirler verdik.
‫الل‬ ‫ واذ قلتم يا موس لن نؤمِن ل‬54 ‫اتلواب الرح۪يم‬
ُ ْ ُ َ ُ ْ َ ْ َ ُ َ َّ ُ ُ ْ َ َ َ َ ً َ ْ َ
54. Mûsâ, kavmine demişti ‫ ث َّم َب َعث َناك ْم‬55 ‫الصاعِقة َوان ُت ْم تنظ ُرون‬ ‫جهرة فاخذتم‬
ُ ْ َ َ َ ْ َّ َ َ َ ُ ْ َ ُ َّ َ ُ
ki: “Ey kavmim! Sizler, buza-
ğıyı ilah edinmekle kendinize ُ‫م‬ ‫ وظللنا علي‬56 ‫م ِْن َب ْع ِد َم ْوت ِ ْم ل َعل ْم تشك ُرون‬
ْ َّ َ َّ َ ْ ُ ُ ْ َ َ َ ْ َ ْ َ َ َ َ َ ْ
yazık ettiniz. Onun için yara-
َ ُُ
danınıza tevbe edin de ne-
fislerinizin başka ilah edinen
ِ ‫السل ٰو ۜى كلوا م ِْن ط ّي ِ َب‬
‫ات‬ ‫الغمام وانزنلا عليم المن و‬
َ ْ ُ ْ َ ُٓ َ ٰ َ ََ َ ُ ََْ َ َ
57 ‫ ْن كانوا انف َس ُه ْم َيظل ُِمون‬ِ ‫ارزقناك ۜ ْم َوما ظل ُمونا َول‬ ‫م‬
tarafını öldürün. Öyle yapma-
nız, yaratıcınızın katında si-
zin için daha hayırlıdır. Böyle-
ce Allah da onların tövbesini
kabul etti. Çünkü O, tövbeleri 56. Sonra ölümünüzün akabinde sizi dirilttik, umulur ki
çok kabul edendir, çok mer- şükredesiniz.
hametlidir.”
57. Bulutu üstünüze gölge yaptık. Size, kudret helvası
55. Bir zamanlar: Biz Allah’ı ile bıldırcın indirdik. “Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olan-
açıkça görmedikçe sana larından yiyin” dedik. Onlar verdiğimiz nimetlere nankörlük
inanmayız, demiştiniz de etmekle bize zulmetmediler, fakat kendilerine zulmediyor-
bakıp durur olduğunuz halde lardı.
hemen sizi yıldırım çarpmıştı.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


8 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ
1. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ 8 BAKARA SÛRESİ 60. Yine bir zamanlar,
Mûsâ kavmi için su istedi.
ْ‫ث ِشئْ ُتم‬ ُ ْ َ َْ ُ ُ َ ََ ْ َْ ٰ ُ ُ ْ َْ ُ ْ َِ Biz de ona: asanla taşa vur!
‫واذ قلنا ادخلوا ه ِذه ِ القرية فكلوا مِنها حي‬ Dedik. Derhal on iki pınar
ْ‫م‬ ُ َ ْ ْ َ ٌ َّ ُ ُ َ ً َّ ُ َ َ ْ ُ ُ ْ َ ً َ َ fışkırdı. Her bölük, içeceği pı-
‫حطة نغفِر ل‬ِ ‫رغدا وادخلوا الاب سجدا وقولوا‬ narı tanıdı. Allah’ın rızkından
َ َ َ َّ َ َّ َ َ َ ‫سن‬ ْ ْ ُ َ ََ ْ ُ َ َ َ
‫۪ين ظل ُموا‬ ِ ‫يد ال ُمح‬
yiyin, için, sakın yeryüzünde
‫ فبدل الذ‬58 ‫۪ني‬ ‫ن‬
۪ ‫خطاياك ۜم وس‬ bozgunculuk yaparak fesat
َ َ َ َّ َ َ َ ْ َ ْ َ َ ْ ُ َ َ َّ َ ْ َ ً ْ َ
‫۪ين ظل ُموا‬
çıkartmayın, demiştik.
‫ي الذ۪ي ق۪يل لهم فانزنلا ع الذ‬ ‫قول غ‬ 61. Hatırlayın ki, verilen
ٰ َ ْ َ َ ُ ْ ُ َ ْ
‫اس ْسق‬ ِ‫ واِذ‬59۟ ‫الس َٓماءِ ب ِ َما كانوا َيف ُسقون‬ َّ ‫ج ًزا م َِن‬ nimetlere karşılık, “Ey Mûsâ!
ِ‫ر‬ Bir tek yemekle dayanamayız;
ْ َ َ َ ْ َ َ َ َْ َ َ َ ْ ْ َ ْ ُ َ ْ َ ٰ ُ bizim için Rabbine dua
‫اضب بِعصاك الج ۜر فانفجرت‬ ِ ‫موس ل ِقو ِمه۪ فقلنا‬ et de yerin bitirdiği
ُُ ْ َ ُ ُّ ُ َ َ َ ْ َ ََْ ُْ
‫شةَ عيْنًاۜ ق ْد َعل ِ َم كل اناٍس َمش َر َب ُه ۜ ْم كلوا‬
şeylerden; sebzesinden,
‫مِنه اثنتا ع‬ kabağından, sarımsağından,
ُْ َْْ َ ْ َ َ ّٰ ْ ْ
َ ِ ‫َواش َر ُبوا م ِْن رِز ِق اللِ َول تعث ْوا ِيف الرِض مف‬
mercimeğinden, soğanından
60 ‫سد۪ين‬ bize çıkarsın, dediniz. Mûsâ
َ ُ ْ َ َ ٰ َ َ ْ َ ْ َ ٰ ُ َ ْ ُْ ُ ْ َ
‫ح ٍد فادع نلَا‬ ِ ‫ب ع ط َعا ٍم َوا‬
ise: Daha iyiyi daha kötü ile
ِ ‫واِذ قلتم يا موس لن نص‬ değiştirmek mi istiyorsunuz?
ٓ َّ ْ ُ َ ْ ُ ْ ُ َّ َ َ ْ ْ ُ َ َّ َ
‫ت ال ْرض م ِْن َبقل ِ َها َوق ِثائ َِها‬
O halde Mısır’a inin. Herhalde
ِ ‫ربك يخ ِرج نلا مِما تنب‬ istedikleriniz sizin için orada
َْٰ َُ َّ َ ُ ْ َ ْ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ُ َ vardır, dedi. İşte üzerlerine
‫وفومِها وعد ِسها وبصلِه ۜا قال اتسب ِدلون ال۪ي هو ادن‬ zillet ve yoksulluk onları

ْ‫ ْم َما َسا َ ْتلُ ۜم‬ ُ َ َّ َ ً ْ ُ ْ ٌْ َ َ ُ َّ kapladı. Allah’tan bir gazaba


ۜ
‫بِال۪ي هو خي ا ِهبِطوا مِصرا فا ِن ل‬ uğradılar. Bu musibetler,

َ َ ُ َٓ َ ُ َ َ ْ َ ْ َ ُ َّ ّ ُ ْ َ َ ْ َ ُ َ
Allah’ın âyetlerini inkâra
ّٰ
ِۜ‫ب م َِن الل‬ ٍ ‫اؤ بِغ‬
‫ض‬ ۫ ‫الذلة والمسكنة وب‬ ِ ‫ضبت علي ِهم‬ ِ ‫و‬
devam etmeleri, haksız olarak

َ ُ ْ ُ َ
peygamberleri öldürmeleri
ّٰ ٰ َ ُْ َّ َ َ ٰ
‫ات اللِ َو َيق ُتلون‬ ِ َ‫ذل ِك بِان ُه ْم كانوا يَف ُرون بِاي‬
sebebiyle geldi. Bunların

َ ٰ َ ْ ْ َ َ ّ َّ
hepsi, sadece isyanları ve
َ ُ َ
61 ‫ون‬ ۟ ‫ال ّۜ ِق ذل ِك ب ِ َما َع َص ْوا َوكنوا َي ْع َت ُد‬ ‫ي‬
ِ ‫انلب ِ ۪ين بِغ‬
düşmanlıkları sebebiyledir

58. Hani « Şu kasabaya girin ve orada ne isterseniz bol


bol yiyin, fakat kapıdan girerken secde ederek ‘bizi bağış-
la’ deyin ki, günahlarınızı affedelim. İyilik edenlere daha
fazlasını vereceğiz » dedik.
59. Fakat zalimler, kendilerine söylenenleri başka söz-
lerle değiştirdiler. Bunun üzerine biz, yapmakta oldukları
kötülükler sebebiyle zalimlerin üzerine gökten bir pislik in-
dirdik.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 9


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ُ َ ْ ُْ َ 9
‫ل ْز ُء ال َّول‬ ‫ا‬
62. İman edenler; 1. CÜZ BAKARA SÛRESİ

ُ َ َ َّ َ ُ َ ٰ َ َّ َّ
yani Yahudiler’den,
Hıristiyanlar’dan ve َ‫الصابٔني‬ َّ ‫ارى َو‬ ٰ ‫ص‬ َ َّ‫ادوا َوانل‬ ‫ا ِن ال۪ين امنوا وال۪ين ه‬
ِ۪
َ َ َ ٰ ْ ْ َ ْ َ ّٰ َ َ ٰ ْ َ
Sâbiîler’den Allah’a ve ahiret
ْ‫ج ُر ُهم‬ ْ َ ‫الًا فَلَ ُه ْم ا‬ َ
ِ ‫خ ِر وع ِمل ص‬ ِ ‫من امن بِاللِ والو ِم ال‬
gününe inanıp sâlih amel
işleyenler için Rableri katında
َْ َ َْ َ ُ َْ ُ َ َ ٌ َ َ ْ
‫ َواِذ اخذنا‬62 ‫عِن َد َر ّب ِ ِه ْمۖ َول خ ْوف َعليْ ِه ْم َول ه ْم ي َزنون‬
mükâfatlar vardır. Onlar için
herhangi bir korku olmadığı
ُ َٰ ُ ُ ُّ ُ َ َ َ ُ َ َ
‫م۪يثاق ْم َو َرف ْع َنا ف ْوق ُم الطو َۜر خذوا َٓما اتيْ َناك ْم‬
gibi onlar üzülmeyeceklerdir
de.
63. Ey beni İsrail! Hani, siz- ْ‫ ُث َّم تَ َوَّلْ ُتم‬63 ‫ون‬ َ ُ َّ َ ْ ُ َّ َ َ ُ ْ
‫بِق َّو ٍة َواذك ُروا مَا ف۪يهِ لعلم تتق‬
ُ
den sağlam bir söz almış, Tûr
ْ‫كنْ ُتم‬ ُ َ ُ ُ َ ْ َ َ ْ ُ ْ َ َ ّٰ ُ ْ َ َ ْ َ َ َ ٰ ْ َ ْ
‫مِن بع ِد ذل ِكۚ فلول فضل اللِ عليم ورحته ل‬
dağını üzerinize kaldırmıştık.
Size verdiğimizi kuvvetle tu-
tun, onda bulunanları daima
ْ‫م‬ ُ ْ ْ َ َ ْ َ َّ ُ ُ ْ َ ْ َ َ َ َ َ ْ َ
hatırlayın, umulur ki, korunur- ‫ ولقد علِمتم ال۪ين اعتدوا مِن‬64 ‫مِن الا ِس ۪رين‬
َ ْ َ َ َ ٔ ‫السبْت َف ُقلْ َنا ل َ ُه ْم ُكونُوا ق َِر َدةً َخا ِس‬
‫ج َعل َناها‬ ِ َّ ‫ِيف‬
sunuz;
64. Ondan sonra yüz çe- ‫ ف‬65 ۚ‫ني‬ ۪
َ ‫ني يَ َد ْي َها َو َما َخلْ َف َها َو َم ْوعِظَ ًة ل ِلْ ُم َّتق‬ َ ْ ‫ال ل َِما َب‬ً َ َ
66 ‫۪ني‬ ‫ن‬
virdiniz. Eğer sizin üzeriniz-
de Allah’ın ihsanı ve rahmeti
ُٓ َ ً َ َ َ ُ َ ْ َ ْ َ ْ ُ ُ ُ ْ َ َ ّٰ َّ ٓ ْ َ ٰ ُ َ َ ْ َ
‫واِذ قال موس ل ِقوم ِ۪ه ا ِن الل يامرك ان تذبحوا بقرةۜ قالوا‬
olmasaydı, muhakkak zarara
uğrayanlardan olurdunuz.
َ َ ْ َ َ ُ َ ْ َ ّٰ ُ ُ َ َ َ ً ُ ُ َ ُ َّ َ َ
67 ‫خذنا هزوۜا قال اعوذ بِاللِ ان اكون مِن الاهِل۪ني‬ ِ ‫اتت‬
65. Cumartesi günü hak-
kında içinizden azgınlık
َّ ُ ُ َّ َ َ َ َ َ َ ْ ّ َ ُ َ َّ َ َ َ ُ ْ ُ َ
‫ه قال ا ِن ُه َيقول ا ِنهَا‬ ۜ ِ ‫قالوا ادع نلا ربك يبِني نلا ما‬
edenleri elbette bilirsiniz. Biz
onlara “aşağılık maymunlar
ُ ْ َ َ ٰ ََْ ٌ ََ ٌْ َ ٌ َ َ َ
‫ني ذل ِۜك فاف َعلوا‬ ‫َبق َرةٌ ل فارِض َول بِ ۜر عوان ب‬
olun!” dedik.

َ َ َ ُ ْ َ َ َ َ ْ ّ َ ُ َ َّ َ َ َ ُ ْ ُ َ
66. Biz bunu, hem onu gö-
َ ُْ
‫ قالوا ادع نلا ربك يبِني نلا ما لونه ۜا قال‬68 ‫َماتؤ َم ُرون‬
renlere, hem de sonra gele-
ceklere bir ibret ve Allah’a
َ َّ ُّ ُ َ َ ُ ْ َ ٌ َ ُ َٓ ْ َ ٌ َ َ َ َ َّ ُ ُ َ ُ َّ
69 ‫ا ِنه يقول ا ِنها بقرة صفراء ۙفاق ِع لونها تسر انلاظ ِ۪رين‬
karşı gelmekten sakınanlara
da bir öğüt kıldık.
67. Bir zamanlar, Mûsâ,
kavmine: “Allah bir sığır kes-
menizi emrediyor” dedi. “Bi- 68. “Bizim için Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır
zimle alay mı ediyorsun?” de- olduğunu bize açıklasın.” dediler. Mûsâ şöyle dedi: “Rab-
diler.” Mûsâ “Kendini bilmez bim diyor ki: O, ne yaşlı, ne körpe, ikisi arası bir inek. Size
cahillerden olmaktan Allah’a emredileni hemen yapın!” Dedi.
sığınırım” dedi
69. «Rabbine dua et, bize onun rengini anlatsın» dedi-
ler. «O, diyor ki, sarı renkli, parlak tüylü bir inektir, bakanla-
ra sevinç ve sürur verir» , dedi.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


10 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 10
1. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ BAKARA SÛRESİ 72. Hani sizden biriniz bir
adam öldürmüştü de onun
ََ َ َ َ ْ َّ َ َ َ َ ْ ّ َ ُ َ َّ َ َ َ ُ ْ ُ َ
‫هۙ ا ِن الَق َر تشابَ َه عليْ َن ۜا‬
katili hakkında birbirinizle
ِ ‫قالوا ادع نلا ربك يبِني نلا ما‬ atışmıştınız. Hâlbuki Allah
ٌ‫ول ا َِّن َها َب َق َرة‬ ُ ُ َ ُ َّ َ َ َ َ ُ ّٰ َ َٓ ْ ٓ َّ َ
‫ قال ا ِنه يق‬70 ‫الل ل ُم ْه َت ُدون‬ ‫واِنا ا ِن شاء‬
gizlemekte olduğunuzu orta-
ya koyandır.
َ‫ث ُم َس َّل َم ٌة َل ِش َي َة ف۪يهۜا‬ َ ْ َْ ْ َ َ َ َ ْ َْ ُ ُ ٌ َُ َ
ۚ ‫لذلول تث۪ي الرض ول تسِق الر‬ 73. «Haydi, şimdi adama,

َ ُ ْ ُ َ َ َ َ َ َْ َ ْ َ ٰ ْ ُ َ
onun bir parçasıyla vurun»
71 ‫ون‬ ۟ ‫ال ّۜ ِق فذبُوها َومَا كادوا َيف َعل‬ ِ ‫جئت ب‬ ِ ‫قالوا الـٔن‬ dedik. İşte Allah ölüleri de

ُْ ْ ُ ُ ّٰ َ َ ْ ُ ْ َ ّٰ َ ً ْ َ ْ ُ ْ َ َ ْ َ
böylece diriltir ve akıl ede-
‫الل م ِر ٌج َما كن ُت ْم‬ ‫واِذ قتلتم نفسا فادرءتم ف۪يه ۜا و‬ siniz diye de size âyetlerini

ُ ّٰ ُْ‫ض َه ۜا َك ٰذل َِك ي‬ ْ َ ُ ُ ْ َْ ُ َ


gösterir.
َ ُُْ َ
‫الل‬ ِ ِ ‫ع‬ ‫ب‬ ِ ‫ب‬ ‫وه‬ ‫ب‬ ‫ر‬
ِ ‫اض‬ ‫ا‬ ‫ن‬‫ل‬ ‫ق‬ ‫ف‬ 72 ‫ون‬
ۚ ‫تتم‬ 74. Ne var ki bunlardan
ْ ‫ ُث َّم قَ َس‬73 ‫ون‬ َ ُ ْ َ ْ ُ َّ َ َ َ ٰ ْ ُ ٰ ْ
‫ال َم ْوت َو ُي ۪ريم اياتِه۪ لعلم تعقِل‬
sonra yine kalpleriniz katılaş-
‫ت‬ tı. İşte onlar katılıkta taş gibi
ً‫ال َ َ ِ َ ْ َ َش ُّد قَ ْس َوة‬ ْ َ َ َ َ ٰ َْ ْ ْ ُ ُ ُُ yahut daha da ileri. Çünkü
‫قلوبم مِن بع ِد ذل ِك فِه ك ِجارة او ا‬ taşlardan öylesi var ki, için-
َ‫لنْ َها ُۜر َواِ َّن مِنْ َها لَما‬ َ ْ ُ ْ ُ َّ َ َ َ َ َ َ َ ْ َ َّ َ den sular fışkırır. Öylesi de
‫واِن مِن ال ِجارة ِ لما يتفجر مِنه ا‬ var ki, çatlar da ondan su
ْ َ ُ َ ْ َّ ْ ْ ْ َ َّ َّ
ِ‫يَشق ُق ف َيخ ُر ُج مِن ُه ال َمٓا ُۜء َواِن مِن َها ل َما َي ْهبِط م ِْن خش َية‬
kaynar. Taşlardan bir kısmı
da Allah korkusuyla yukardan
ْ َْ َ ْ ََ َ ُ َ َ َ ُ ّٰ َ َ ّٰ
‫ اف َتط َم ُعون ان يُؤم ُِنوا‬74 ‫االل بِغاف ٍِل ع َّما ت ْع َملون‬
aşağı düşer. Allah yapmakta
‫اللِۜ وم‬ ٌ‫ح ِْزب‬
3
olduklarınızdan asla gafil de-
َ ُ ُ ُ ّٰ َ َ َ ْ ٌ َ َ َ ََْْ ُ َ
‫يق مِن ُه ْم ي َ ْس َم ُعون ك َم اللِث َّم يَ ّ ِرفون ُه‬
ğildir.
‫لم وقد كان ف ۪ر‬ 75. Şimdi onların size ina-
ُٓ َ ٰ َ َّ ُ َ َ َ َ ُ َ ْ َ ْ ُ َ ُ ُ َ َ َ ْ َ ْ
‫۪ينا َم ُنواقالوا‬ ‫ واِذالقواال‬75‫مِنبع ِدماعقلوهوهميعلمون‬
nacaklarını mı umuyorsu-
nuz? Onlardan vaktiyle bir
َ‫ون ُه ْم ب َما َف َتح‬ َ ُ ّ َ ُ َ ُٓ َ ْ َ ٰ ْ ُ ُ ْ َ َ َ َ َ َّ َ ٰ
‫امناۚ واِذا خ بعضهم ا ِل بعٍض قالوا ات ِدث‬
zümre vardı, Allah’ın kelâmı-
ِ nı işitirler sonra iyice anladık-
َ ُ ْ َ َ ََ ْ ُ َّ َ ْ ُ ُّ َٓ ُ ْ ُ ْ َ َ ُ ّٰ
76 ‫اجوك ْم بِه۪ عِند ربِ ۜم اف تعقِلون‬ ‫الل عليم ِلح‬
larını müteakip, bile bile onu
tahrif ederlerdi.
76. İnananlara rastladık-
larında «İman ettik» derler.
70. « Ya Mûsâ! Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır Birbirleriyle yalnız kaldıkları
olduğunu bize açıklasın, zira o bizce karıştı. Biz, İnşâAllah vakit ise: Allah’ın size açtık-
emredileni yapmaya yol buluruz » dediler. larını, onlara anlatıyor musu-
71. Dedi ki: Allah şöyle diyor: O, henüz boyunduruk altı- nuz? Zira Rabbiniz katında
na alınmayan, yer sürmeyen, ekin sulamayan, serbest do- onu, sizin aleyhinize hüccet
laşan, renginde hiç alacası bulunmayan bir inektir. Bunun getirmelerini sağlamış olur-
üzerine, «İşte şimdi gerçeği anlattın» dediler. Hemen ineği sunuz. Bunları akıl edemiyor
kestiler, ama az kalsın kesmeyeceklerdi. musunuz? Derler.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 11


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ُ َ ْ ُ ْ َ 11
77. Onlar gizlediklerini de 1. CÜZ ‫ل ْز ُء ال َّول‬ ‫ا‬ BAKARA SÛRESİ

alenen yaptıklarını da Allah’ın


bildiğini bilmezler mi? َ ُ ْ ُ َ َ َ ُّ ُ َ ُ َ ْ َ َ ّٰ َّ َ َ ُ َ ْ َ َ َ َ
77 ‫سون وما يعلِنون‬ ِ ‫اول يعلمون ان الل يعلم ما ي‬
ٓ َ َ ْ َ ُ َ ْ َ َ َ ُّ ّ ُ ْ ُ ْ َ
َّ ِ ‫اب ا ِ َّل اَمَا‬
78. Onlardan ümmîler var-
dır ki, birtakım kuruntular ha- ْ‫ن َواِ ْن ُهم‬  ِ ‫ومِنهم امِيون ل يعلمون ال‬
َ َ َ ْ َ ُ ُ ْ َ َ َّ ٌ ْ َ َ َ ُّ ُ َ َّ
riç kitabı bilmezler. Onların

‫اببِايْد۪ي ِه ْم‬ ِ ‫ فويلل ِل۪ينيتبونال‬78‫ا ِليظنون‬


bildiklerinin hepsi sadece zan
ve tahminden ibarettir.
ً ّٰ ْ ْ َ ٰ َ ُ ُ َ َّ ُ
79. Vay haline o kimsele- ۜ‫توا بِه۪ َث َم ًنا قَ۪ي‬ ُ َ ‫اللِ ل َِي ْش‬ ‫ثم يقولون هذا مِن عِن ِد‬
َّ‫ت اَيْد۪يه ْم َو َويْ ٌل ل َ ُه ْم مِما‬ ْ ‫فَ َويْ ٌل ل َ ُه ْم م َِّما َك َت َب‬
rin ki kitabı elleriyle yazarlar,
sonra o yazdıkları şeyi az bir
ِ
ٓ َّ
َ ُ ْ َ ً َّ َ ُ َّ َ َّ َ َ ْ َ ُ َ َ ْ
para karşılığında satmak için
ًۜ‫ودة‬ َ
‫ وقالوا لن تمسنا انلار ا ِل اياما معد‬79 ‫َيكِبُن‬
«Bu Allah katındandır» der-
ler! Ellerinin yazdıklarından
ُ‫ع ْه َدٓه‬ َ ُ ّٰ َ ُْ ََ َ ّٰ ْ ُ ْ َ َّ َ ْ ُ
‫قل اتذت ْم عِن َد اللِ ع ْه ًدا فل ْن يل ِف الل‬
ötürü vay haline onların! Ka-
zandıklarından ötürü vay ha-
line onların! َ ‫ بَ ٰل َم ْن َك َس‬80 ‫ون‬ َ ُ َ ْ َ َ َ ّٰ َ َ َ ُ ُ َ ْ َ
‫ب‬ ‫ام تقولون ع اللِ ما ل تعلم‬
ْ َ ‫ِك ا‬ َ ٰٓ ُ َ ُ ُ َٔ ٓ َ َ َ ََ ًَ ّ َ
80. Dediler ki. “Sayılı bir-
kaç gün müstesna, bize ateş
‫اب انلَّا ِۚر‬ ُ ‫ح‬ َ ‫ص‬ ‫ت بِه۪ خط۪يته فا ۬ولئ‬ ْ ‫اط‬ ‫سيِئة واح‬
ُ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َ
dokunmayacaktır.” De ki:” Siz
َ َّ َ ُ َ َ ْ ُ
‫ات‬ ِ ‫ال‬ ِ ‫ وال۪ين امنوا وع ِملوا الص‬81 ‫ادلون‬ ِ ‫هم ف۪يها خ‬
Allah katından bir söz mü al-
dınız? Şayet öyle ise Allah
َ ُ َ َ ْ ُ َّ َ ْ ُ َ ْ َ َ ٰ ٓ ُ
82 ‫ون‬ ۟ ‫ادل‬ ِ ‫ا ۬ولئ ِك اصحاب الجن ِةۚ هم ف۪يها خ‬
mutlaka sözünü tutacaktır.
Yoksa siz Allah hakkında bilir
bilmez konuşup duruyor mu- َ ّٰ ‫ون ا َِّل‬
‫الل‬
َ ُ ُ ْ َ َ َ ٔ َٓ ْ ٓ َ َ َ َ ْ َ َ ْ َ
‫و ا ِذ اخذنا م۪يثاق بن۪ى ا ِسراي۪ل ل تعبد‬
sunuz?
َ ‫ام َوال ْ َم‬ ٰ ََْ َ ٰ ْ ُْ َ ‫سانًا‬َ ‫ادليْن ا ِْح‬ َ ِ ‫َوبال ْ َو‬
‫۪ني‬ ‫ك‬ ‫ا‬ ‫س‬ ‫ت‬ ‫ال‬ ‫و‬ ‫ب‬ ‫ر‬ ‫ق‬ ‫ال‬ ‫ِي‬ ‫ذ‬ ‫و‬
81.Evet, kötülük işleyip
suçu benliğini kaplamış olan ِ ِ ِ
َۜ‫الزكوة‬
ٰ َّ ُ ٰ َ َ ٰ َّ ُ ََ ً ْ ُ َّ ُ َُ
‫اس حسنا واق۪يموا الصلوة واتوا‬ ِ ‫وقولوا ل ِلن‬
kimseler var ya, işte onlar ce-
hennemliklerdir. Onlar orada
ebedî kalacaklardır. َ ُ ْ ُ ْ ُ ْ َ َ ْ ُ ْ ً َ َّ ْ ُ ْ َّ َ َ َّ ُ
82. İman edip sâlih amel
83 ‫ثم تولتم ا ِل ق۪ي مِنم وانتم مع ِرضون‬
işleyenlere gelince, onlar
cennetliktirler. Onlar orada
devamlı kalırlar.
83. Bir zamanlar Biz, Beni İsrail’e: Yalnızca Allah’a kul-
luk edeceksiniz, ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere,
yoksullara iyilik edeceksiniz diye söz almış ve «insanlara
güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin» demiştik.
Ey Benî İsrail! Sonunda, azınız müstesna, yüz çevirerek
dönüp gittiniz.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


12 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ
1. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ 12 BAKARA SÛRESİ 85. Ama siz, birbirinizi öl-
düren, içinizden bir kesime
َ ُ ْ ُ َ َ ْ ُ َ َٓ َ ُ ْ َ َ ْ ُ َ َ َ ْ َ َ ْ ِ َ karşı kötülük ve zulümde
‫واذ اخذنا م۪يثاقم ل تسفِكون دِماءكم ول ت ِرجون‬ yardımlaşarak; size haram
َ َْ َْ ُ َْ ُ ُ ُ َُْ
84 ‫انف َس ْم م ِْن دِيَارِك ْم ث َّم اق َر ْرت ْم َوان ُت ْم تش َه ُدون‬
olduğu hâlde onları yurtların-
dan çıkaran, size esir olarak
ً َ َ ُْ ُ ُ ْ َ َ ُ ْ َ َ ٓ ُ ٰٓ َْ ُ
‫ث َّم ان ُت ْم ه ۬ؤلءِ تق ُتلون انف َس ْم َوت ِر ُجون ف ۪ريقا‬
geldiklerinde ise, fidye verip
kendilerini kurtaran kimse-
ْ ْ ْ َ َ َ َ َ ُ ْ
ِۜ ‫مِن ْم م ِْن دِيَارِه ِْمۘ تظاه ُرون َعليْ ِه ْم بِالِث ِم َوال ُع ْد َو‬
lersiniz. Yoksa siz Kitabın bir
‫ان‬ kısmına inanıp, bir kısmını

ْ‫م‬ ُ ْ َ َ ٌ َّ َ ُ َ ُ َ ْ ُ ُ َ ُ ٰ َ ُ ْ ُ ُ ْ َ ْ ِ َ
inkâr mı ediyorsunuz?
‫وان ياتوكم اسارى تفادوهم وهو محرم علي‬ Artık sizden bunu yapanın

ْ َ ُُْ ََ َ ْ َ ُ ْ ََُ ْ ُ ُ َ ْ
ْ ‫ون ب َب‬
cezası, dünya hayatında
‫ض‬ َ
ۚ ٍ ‫اب وتفرون بِبع‬ ِ ‫ِت‬‫ك‬ ‫ال‬ ‫ض‬ ِ ‫ع‬ ِ ‫ا ِخراجه ۜم افتؤمِن‬ rezil olmaktan başka bir şey
ْ َّ ُ ْ َ ٰ ُ ْ ُ ‫َف َما َج َٓز‬
değildir. Kıyamet gününde ise
‫خ ْز ٌي ِيف اليوة‬
ٰ َ ِ ‫اء َم ْن َيف َعل ذل ِك مِن ْم ا ِل‬ onlar azabın en şiddetlisine

َ ُ ّٰ َ َ َ َ ْ ّ َ َ ٓ ٰ َ ُّ َ ُ َ ٰ ْ َ ْ َ َ َ ْ ُّ
uğratılırlar. Çünkü Allah,
‫الل بِغاف ٍِل‬ ‫اب وما‬ ۜ ِ ‫ادلني ۚاويوم القِيمةِ يردون ا ِل اش ِد العذ‬
yaptıklarınızdan habersiz

ْ ُّ َ ٰ َ ْ ُ َ َ ْ َ َّ َ ٰ ٓ ُ َ ُ َ َ
değildir.

‫الدن َيا‬ ‫ ا ۬ولئ ِك ال۪ين اشتوا الحيوة‬85 ‫ع َّما ت ْع َملون‬ 86.Onlar, ahireti verip dün-

َ ُ َ ْ ُ ْ ُ َ َ ُ َ َ ْ ُ ُ ْ َ ُ َّ َ ُ َ َ َ ٰ ْ
ya hayatını satın alan kimse-
86۟ ‫خرة ِۘ ف يفف عنهم العذاب ول هم ينصرون‬ ِ ‫بِال‬ lerdir. Artık bunlardan azap

َ‫الر ُسل َواٰتَيْنا‬ ُّ ‫اب َو َق َّفيْ َنا م ِْن َب ْع ِده۪ ب‬ َ ‫َولَ َق ْد اٰتَيْ َنا ُموَس الْك َِت‬
hiç hafifletilmez. Onlara yar-

ِ ِ
dım da edilmez.

َّ ُ َ َ ُ ْ ِ ُ ُ َ ْ َّ َ َ َ ّ َ ْ َ َ ْ َ َ ْ َ
‫وح الق ُدِۜس افكل َما‬
87. And olsun, Mûsâ’ya
‫ات وايدناه بِر‬ ِ ‫ع۪يس ابن مريم اليِن‬ Kitabı verdik. Ondan sonra

ُ ْ َ ْ َ ْ ُ ُ ُ ُ ْ َ ٓ ٰ ْ َ َ َ ٌ ُ َ ْ ُ َ َٓ
‫بت ْۚم‬
ard arda peygamberler gön-
‫جاءكم رسول بِما ل تهوى انفسم استك‬ derdik. Meryem oğlu İsa’ya

ٌْ ُ َُ ُُ ُ ََ َ ُ ُ ْ َ ً َ َ ْۘ ُ ْ َّ َ ً َ َ
mucizeler verdik. Onu Ru-
‫ف‬ ۜ ‫ وقالوا قلوبنا غل‬87 ‫فف ۪ريقا كذبتم وف ۪ريقا تقتلون‬ hu’l-Kudüs ile destekledik.

َ ُ ُْ َ ً ََ ْ ُ ُ ّٰ ‫بَ ْل لَ َع َن ُه ُم‬
Size herhangi bir peygamber,
88 ‫الل بِف ِره ِْم ف۪ ما يؤمِنون‬ hoşunuza gitmeyen bir şey
getirdikçe, kibirlenip bir kıs-
mını yalanlayıp bir kısmını da
öldürmediniz mi?
84. Hani, “Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirini- 88. “Kalplerimiz muhafa-
zi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız” diye de sizden kesin zalıdır” dediler. Öyle değil.
söz almıştık. Sonra bunu böylece kabul etmiştiniz. Kendi- İnkârları sebebiyle Allah on-
niz de buna hâlâ şahitlik etmektesiniz. ları lânetlemiştir. Bu yüzden
pek az iman ederler.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 13


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ُ َ ْ ُ ْ َ 13
89. Daha önce kâfirlere 1. CÜZ ‫ل ْز ُء ال َّول‬ ‫ا‬ BAKARA SÛRESİ

karşı zafer isterlerken kendi-


lerine Allah katından ellerin- ٌ
ۙ‫اللِ ُم َص ّ ِدق ل َِما َم َع ُه ْم‬ ّٰ ْ ْ ٌ َ ْ ُ َ َٓ َّ َ َ
deki Tevrat’ı doğrulayan bir ‫كاب مِن عِن ِد‬ ِ ‫ولما جاءهم‬
َّ‫ك َف ُرواۚ فَلَما‬ َ َ َّ َ َ َ ُ ْ َ ْ َ ُ ْ َ ْ ُ َ
‫َوكانوا مِن قبل يستفتِحون ع ال۪ين‬
kitap gelip de, Tevrat’tan bilip
öğrendikleri gerçekler karşı-
larına dikilince onu inkâr et-
َ ‫كاف ِر‬ َ ْ َ َ ّٰ ُ َ ْ َ َ ُ ‫ك َف‬ َ ُ َ َ َ ْ ُ َ َٓ
tiler. İşte Allah’ın lâneti böyle 89‫ين‬ ۪ ‫ال‬ ‫ع‬ ِ ‫لل‬ ‫ا‬ ‫ة‬ ‫ن‬ ‫ع‬ ‫ل‬‫ف‬ ‫ه‬
ۘ
۪ ِ ‫ب‬ ‫وا‬ ‫ر‬ ‫جاءهم ما عرفوا‬
ُ ّٰ ‫ ُف ُروا ب َٓما اَن ْ َز َل‬ ْ َ ْ َ ْ ُ َ َُْ ٓ ْ ََ ْ َ َ ْ
inkârcılaradır.
90. Karşılığında nefislerini ‫الل‬ ِ ‫بِئسما اشتوا بِه۪ انفسهم ان ي‬
َٓ َ ْ َ ٰ َ ْ َ ُ ّٰ ‫ن َل‬ ّ َ ‫َب ْغيًا ا َ ْن ُي‬
۪ۚ‫اء م ِْن ع َِبادِه‬ ُ ‫ش‬ ‫الل م ِْن فضلِه۪ ع من ي‬
sattıkları şeyi kıskançlıkları
sebebiyle Allah’ın, kulların- ِ
dan dilediğine lütfuyla indir-
ٌ ُ ٌ َ َ َ َ ْ َ َ َ َٰ َ َ ُ َٓ َ
diği vahyi inkâr etmeleri ne 90 ‫ب ول ِلكاف ِ۪رين عذاب م ۪هني‬ ۜ ٍ ‫ب ع غض‬ ٍ ‫اؤ بِغ‬ ‫ض‬ ۫ ‫فب‬
kötüdür! Bu yüzden gazap َ ْ ُ َٓ ُ ْ ُ ُ َ ُ ّٰ َ َ ْ َ َٓ ُ ٰ ْ ُ َ َ َ َ
üstüne gazaba uğradılar. ‫واِذا ق۪يل لهم امِنوا بِما انزل الل قالوا نؤمِن بِما ان ِزل‬
İnkâr edenlere alçaltıcı bir
ً ّ َ ُ ُّ َ ْ َ ُ َ ُ َ َٓ َ َ َ ُ ُ ْ َ َ َ ْ َ َ
azap vardır. ‫علينا ويفرون بِما وراءه وهو الحق مص ِدقا‬
ُ َ ّٰ َ َٓ ْ َ َ ُ ُ ْ َ َ َ ْ ُ ْ ُ َ َ َ
‫اء اللِ م ِْن قبْل‬
91. Kendilerine: Allah’ın
indirdiğine iman edin, denilin- ‫ل ِما معه ۜم قل فلِم تقتلون انبِي‬
َّ ْ ٰ ‫ك ْم ُم‬ ُ َ َٓ ْ َ َ َ َ ‫ا ِْن ُكنْ ُت ْم ُم ْؤ ِمن‬
ِ ‫وسى بِالَيِن‬
ce: Biz sadece bize indirilene
inanırız, derler. Ondan baş- ‫ات‬ ‫ ولقد جاء‬91 ‫۪ني‬
َ َ َْ َ ْ ْ ُ ُ ْ َ َّ َّ ُ
92 ‫جل م ِْن َب ْع ِده۪ َوان ُت ْم ظال ُِمون‬
kasını inkâr ederler. Hâlbuki
o, kendi ellerinde bulunanı ‫ثم اتذتم ال ِع‬
ُ ُ ُّ ُ َ َ َ ُ َ َ َْ َ َ ْ
‫َواِذ اخذنا م۪يثاق ْم َو َرف ْع َنا ف ْوق ُم الطو َۜر خذوا‬
doğrulayıcı olarak gelmiş hak
bir kitaptır. Onlara: Şayet siz
gerçekten inanıyor idiyseniz
َ‫اس َم ُعوا قَالُوا َسم ْع َنا َو َع َصيْنا‬ ْ ‫اك ْم ب ُق َّوة َو‬ ُ َ ْ َ ٰ َٓ
daha önce Allah’ın peygam- ِ ۜ ٍ ِ ‫ما اتين‬
berlerini neden öldürüyordu-
َ‫ ْفره ۜ ِْم قُ ْل بئْ َسما‬ ُ َْ ْ ُ ُُ ُ ‫َوا ُ ْشر‬
nuz? Deyin.
ِ ِ ِ ‫ب‬ ‫ل‬ ‫ج‬ ‫ع‬
ِ ‫ال‬ ‫م‬ ‫ه‬
ِِ ‫وب‬ ‫ل‬ ‫ق‬ ‫يف‬ ۪ ‫وا‬ ‫ب‬ ِ
92. And olsun, Mûsâ size
َ ‫كُْ ْ ُم ْؤ ِمن‬ ُ ْ ْ ُ ُ َ ٓ ْ ُ ُ َُْ
apaçık mucizeler getirmiştir. 93 ‫۪ني‬ ‫يامركم بِه۪ ا۪يمانم ا ِن‬
O aranızdan ayrılıp bir müd-
det Tur’a gidince zalimler ola-
rak buzağıyı ilah edindiniz.
93. Hatırlayın ki, sizden söz almış da Tûr’u üstünüze
kaldırmış, size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenle-
ri işitin, demiştik. Onlar: İşittiler ama isyan ettiler. İnkârları
sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi içirildi. De ki: Bu halde
inandık diyorsanız, imanınız size kötü şeyleri niye emredi-
yor?

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


14 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 14
1. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ BAKARA SÛRESİ 96. Yemin olsun ki, sen on-
ları yaşamaya karşı insanla-
ً َ َ ّٰ َ ْ ُ َ ٰ ْ ُ َّ ُ ُ َ ْ َ َ ْ ْ ُ
‫خرة عِند اللِ خال ِصة‬ ِ ‫قل ا ِن كانت لم ادلار ال‬
rın en hırslısı bulursun. Müş-
riklerden her biri de arzular ki,
َ َ ْ ُ ْ ُ ْ َ ْ َ ْ ُ َّ َ َ َ ُ ْ
ِ َّ‫ون انل‬
bin sene yaşasın. Oysaki ya-
94 ‫اس فتمنوا الموت ا ِن كنتم صادِق۪ني‬ ِ ‫مِن د‬ şatılması hiç kimseyi azaptan

‫۪يم‬ٌ ‫الل َعل‬ ُ ّٰ ‫ت اَيْد۪يه ۜ ْم َو‬ ْ ‫َولَ ْن َي َت َم َّن ْوهُ اَبَ ًدا ب َما قَ َّد َم‬ uzaklaştırmaz. Allah onların
ِ ِ yapmakta olduklarını gören-
َٰ ْ َ َّ َ َ َ َّ
‫حيٰو ٍۚة‬ َ ‫ع‬ ‫ج َدن ُه ْم اح َرَص انلَّاِس‬ َ ‫الظالِم‬ dir.
ِ ‫تل‬ ‫و‬ 95 ‫۪ني‬ ِ‫ب‬ 97. De ki: Cebrail’e kim
ََْ َ ُ َ َ ُّ َ َ ُ َ ْ َ َ َّ َ َ
ۚ‫ح ُده ْم ل ْو ُي َع َّم ُر الف َس َن ٍة‬
düşman ise şunu iyi bilsin ki,
‫ومِن ال۪ين اشركوا يود ا‬ Allah’ın izniyle Kur’an’ı senin
ٌ‫الل بَص۪ي‬ ُ ّٰ ‫حه۪ م َِن الْ َع َذاب ا َ ْن ُي َع َّم َۜر َو‬ ْ ُ
ِ ‫َو َما ه َو ب ِ ُم َزح ِز‬
kalbine bir hidayet rehberi,
ِ önce gelen kitapları doğrula-
َ َ َّ َ َ ْ ًّ ُ َ َ َ ْ َ ْ ُ َ ُ َْ َ َ
‫بيل فا ِن ُه ن َّزل ُه‬
yıcı ve müminler için de müj-
۪ ِ ‫ل‬ ِ ‫ا‬‫و‬ ‫د‬ ‫ع‬ ‫ان‬ ‫ك‬ ‫ن‬ ‫م‬ ‫ل‬ ‫ق‬ 96 ۟
‫ون‬ ‫بِما يعمل‬ deci olarak o indirmiştir.
ً ُ َ ْ َ َ َ ْ َ َ ً ّ َ ُ ّٰ ْ َ َْ َٰ
‫ع قلبِك بِا ِذ ِن اللِ مص ِدقا ل ِما بني يديهِ وهدى‬
98. Zira her kim, Allah’a,
meleklerine, peygamberleri-
َ ٰٓ ّٰ َ َ َ َ ‫ش ى ل ِلْ ُم ْؤ ِمن‬ ٰ ْ ُ ‫َو ب‬
۪‫ َم ْن كان ع ُد ًّوا ِللِ َو َملئ ِكتِه‬97 ‫۪ني‬
ne, Cebrail’e ve Mikail’e düş-
man olursa bilsin ki Allah da
َ ‫كاف ِر‬ َ ْ ٌّ ُ َ َ ّٰ َّ َ َ َ َ َ ْ َ ُ ُ َ inkârcı kâfirlerin düşmanıdır.
98 ‫ين‬ ۪ ‫بيل وم۪يكال فا ِن الل عدو ل ِل‬ ۪ ‫ج‬ ِ ‫ورسلِه۪ و‬
َّ َٓ ُ ُ ْ َ َ َ ٰ َ ْ َ َٓ ْ َ ْ َ ْ َ َ َ
99. And olsun ki, sana apa-

‫ات وما يفر بِها ا ِل‬ َ ّ َ َ


ۚ ٍ ‫ات بيِن‬ ٍ ‫ولقد انزنلا ا ِلك اي‬
çık âyetler indirdik. Onları hiç
kimse inkâr etmez, ancak fâ-
ْ‫يق مِنْ ُه ۜم‬ ٌ ‫ ا َ َو ُكَّ َما َع َه ُدوا َع ْه ًدا َن َب َذهُ فَر‬99 ‫ون‬ َ ُ َْ
‫الفا ِسق‬
sıklar inkâr eder.
۪
ٌ ُ َ َٓ َّ َ َ ْ َ ُ َُ ْ َ َْ
100. Ne zaman bir antlaş-
َ
‫اءه ْم َر ُسول م ِْن‬ ‫ ولما ج‬100 ‫ثه ْم ل يُؤم ُِنون‬ ‫بل اك‬ ma yaptılarsa, yine kendile-

ُ ُ َ َّ َ ٌ َ َ َ َ ْ ُ َ َ َ ٌ ّ َ ُ ّٰ ْ
rinden bir grup onu bozmadı

‫۪ين ا ۫وتوا‬ ‫عِن ِد اللِ مص ِدق ل ِما معهم نبذ ف ۪ريق مِن ال‬ mı? Zaten onların çoğu iman

َ َ َ َّ َ َ ُ َ َٓ َ ّٰ َ َ َ َ ْ
etmiyor.

101‫اءظ ُهورِه ِْمكان ُه ْمل َي ْعل ُمون‬ ‫ابكِتاباللِور‬ ۗ ‫الكِت‬ 101. Allah tarafından ken-
dilerine, yanlarında bulunanı
tasdik edici bir elçi gelince
94. Onlara de ki: Şayet ahiret yurdu Allah katında diğer Ehl-i Kitap’tan bir grup, sanki
insanlara değil de özel olarak yalnızca size ait ise ve bu Allah’ın kitabını bilmiyormuş
iddianızda doğru iseniz haydi ölümü temenni edin! gibi sırtlarının arkasına ata-
rak terk ettiler.
95. Onlar, Allah’ın emrine muhalefet eden nefisleri sebe-
biyle hiçbir zaman ölümü temenni etmeyeceklerdir. Allah
zalimleri iyi bilir.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 15


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ُ َ ْ ُ ْ َ 15
102. Süleyman’ın hüküm- 1. CÜZ ‫ل ْز ُء ال َّول‬ ‫ا‬ BAKARA SÛRESİ

ranlığı hakkında onlar, şey-


tanların söylediklerine tâbi َ‫اك َفر‬ َ َ َ َ ٰ ْ َ ُ ْ ُ ٰ َ ُ َ َّ ُ ْ َ َ ُ َ َّ َ
oldular. Hâlbuki Süleyman ‫ك سليمنۚ وم‬ ِ ‫واتبعوا ما تتلوا الشياط۪ني ع مل‬
kâfir olmadı. Lâkin şeytana َ َّ‫ون انل‬ َ ُ ّ َ ُ ُ َ َ َ َ َّ َّ ٰ َ ُ ٰ ْ َ ُ
tabi olanlar kâfir oldular. Çün- ‫اس‬ ‫ن الشياط۪ني كفروا يعلِم‬ ِ ‫سليمن ول‬
kü insanlara sihri ve Babil’de
َ ‫ار‬ ُ ‫كْني ب َباب َل َه‬ َ َ َ ْ َ َ َ ْ ُ َٓ َ َ ْ ّ
Hârut ile Mârut’a indirileni öğ- ‫وت‬ ِ ِ ِ ‫السحر ۗ وما ان ِزل ع المل‬ ِ
َّ َ ٓ ُ َ َ ‫وت َو َما ُي َع ّل ِ َمان م ِْن ا‬
‫حّٰىت َيقول ا ِن َما‬ َ ‫حد‬ َۜ ‫ار‬ ُ ‫َو َم‬
retiyorlardı. Hâlbuki o iki me-
lek, herkese: “Biz ancak im- ٍ ِ
َ ُ َ ْ َ َّ َ ُ ْ َ َ َ ٌ ْ ْ َ
‫ن ُن ف ِت َنة ف تف ۜ ْر ف َي َت َعل ُمون مِن ُه َما مَا ُيف ّ ِرقون‬
tihan için gönderildik, sakın
yanlış inanıp da kâfir olmaya-
sınız,” dedikten sonra ancak
َ َ ْ َ ّ َٓ ْ ُ َ َ ْ َ َ ْ َ ْ ََْ
sihir ilmini öğretirlerdi. Onlar, ‫ارين بِه۪ مِن اح ٍد‬ ۪ ‫جه۪ۜ وماهم بِض‬ ِ ‫بِه۪ بني المرءِ وزو‬
o iki melekten, karı ile koca
ْ‫ض ُه ْم َو َل َينْ َف ُع ُه ۜم‬ ُّ ُ َ‫ون مَا ي‬ َ ُ َّ َ َ َ َ ّٰ ْ َّ
arasını açan şeyleri öğreni- ‫ا ِل بِا ِذ ِن اللِۜ ويتعلم‬
َ َ ْ َ ٰ ْ ُ َ ‫يه مَا‬ ْ ََ ُ َ ْ َََ
ٰ َ ‫اش‬
yorlardı. Büyücüler, Allah’ın
izni olmadan hiç kimseye za-
‫خرة ِ مِن خ ۠ ٍق‬ ِ ‫ل ِيف ال‬ ُ ‫ت‬ ‫ولقد علِموا لم ِن‬
َ َ ُ َ َ َُْ ْ َ
rar veremezler. Onlar, kendi-
َ
lerine fayda vereni değil de
102 ‫َولِئَس َماش َر ْوا ب ِ ٓه۪ انف َس ُه ْۜم ل ْو كانوا َي ْعل ُمون‬
ٌ َ ُ َ َ ْ َ َّ َ ُ َ ٰ ْ ُ َّ َ ْ َ َ
zarar vereni öğrenirler. Onlar
ٌْ‫خ‬ َ ّٰ ْ
ۜ‫ي‬ ِ‫وبة م ِْن عِن ِد الل‬ ‫ولو انهم امنوا واتقوا لمث‬
kesinlikle bilmişlerdir ki, kim
onu satın alırsa onun ahiret-
ten nasibi yoktur. Karşılığın- َ‫۪ين ا ٰ َم ُنوا َل َت ُقولُوا َراعِنا‬ َ ‫ يَٓا اَيُّهَا َّال‬103 ۟‫ون‬ َ َُْ َ ُ َ َْ
‫لو كانوا يعلم‬
da kendi varlıklarını sattıkları
şey ne kötüdür! Keşke bunu ٌ َ ٌ َ َ َ َ ْ َ ُ َ ْ َ َُْ ْ ُ َُ
anlasalardı! 104 ‫وقولوا انظرنا واسمعوۜا ول ِلكاف ِ۪رين عذاب ال۪يم‬
َ‫ك َف ُروا م ِْن ا َ ْهل الْك َِتاب َو َل ال ْ ُمْشك۪ني‬ َ َ َّ ُّ َ َ َ
103. Eğer onlar Allah’a
ِ ِ ِ ‫ما يود ال۪ين‬
ُ ّ َ ْ ْ َ ْ ْ ُ ْ َ َ َ َّ َ ُ ْ َ
inanıp kendilerini kötülükten
korumuş olsalardı, şüphesiz, ُّ ‫الل َيْ َت‬ ُ ّٰ ‫ ۜ ْم َو‬
Allah tarafından kendilerine
‫ص‬ ِ ‫ي مِن رب‬ ٍ ‫ان ينل عليم مِن خ‬
105 ‫۪يم‬ ‫ظ‬ َ ْ‫ضل ال‬
‫ع‬
ْ َ ْ ُ ُ ّٰ َ ُ َٓ َ ْ َ
‫ف‬ ‫ال‬ ‫و‬ ‫ذ‬ ‫الل‬ ‫و‬ ‫ء‬ ‫ا‬ ‫ش‬ ‫ي‬ ‫ن‬ ‫م‬ ‫ه‬
۪ ‫ت‬ ‫ح‬َ ْ ‫ب َر‬
ِ ۜ ِ
verilecek sevap daha hayırlı
idi. Eğer bunu bilselerdi ne iyi ِ ِ
olurdu!
104. Ey iman edenler! 105. Kâfirler de müşrikler de Rabbinizden size bir hayır
«Bizi güt» demeyin, «bize indirilmesini istemezler. Hâlbuki Allah rahmetini dilediğine
bak» deyin. Söylenenleri din- tahsis eder. Allah büyük lütuf sahibidir.
leyin. Kâfirler için acı bir azap
vardır.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


16 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 16
1. CÜZ
ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ BAKARA SÛRESİ 109. Ehl-i Kitap’tan çoğu,
hak ve doğru olan kendilerine
ْ َ ْ َْ ْ َ َ ْ ُ ْ َ َٰ ْ ْ َ ْ َ َ
‫ي مِن َٓها ا ْو مِثل ِ َه ۜا‬
apaçık belli olduktan sonra,
ٍ ‫ب‬ ِ ‫ت‬ِ ‫سها نا‬ ِ ‫ما ننسخ مِن اي ٍة او نن‬ sırf içlerindeki kıskançlıktan

َ ّٰ ‫ اَل َ ْم َت ْعلَ ْم ا َ َّن‬106 ‫۪ير‬ ٌ ‫شٔ قَد‬ ْ َ ّ ُ ٰ َ َ ّٰ َّ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ ötürü, sizi imanınızdan vaz-
‫ ح ِْز ٌب‬geçirip küfre döndürmek is-
‫الل‬ ٍ ‫الم تعلم ان الل ع ك ِل‬ 4
ّٰ ُ ْ ْ ُ َ َ َ َْ َ
ْ ‫ال‬ َ ‫الس ٰم‬َّ ‫ك‬ ُ ْ ُ َُ terler. Siz şimdilik, Allah onlar
ِ‫ون الل‬ ِ ‫د‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫م‬  ‫ل‬ ‫ا‬ ‫م‬ ‫و‬ ‫ض‬ ۜ ِ ‫ر‬ ‫و‬ ‫ات‬
ِ ‫و‬ ‫ل مل‬ hakkındaki emrini getirinceye
ُ َ ُ َ َْ َ ُ ُ َْ َ َ َ ّ َ ْ kadar affedip hoşgörün. Şüp-
‫يدون ان ت ْس َـٔلوا َر ُسول ْم‬ ‫ ام ت ۪ر‬107 ‫۪ي‬ ٍ ‫ل ول ن‬
‫ص‬ ٍ ِ ‫مِن و‬ hesiz Allah her şeye kadirdir.

َ ْ َ ْ ُ ْ َّ َ َ َ ْ َ َ ُ ْ َ ْ ٰ ُ َ ُ َ َ
ۜ
110. Namazı kılın, zekâtı
‫ان‬ ِ ‫۪يم‬ ‫ال‬ ِ ‫ب‬ ‫ر‬ ‫ف‬  ‫ال‬ ‫ل‬ِ ‫د‬ ‫ب‬  ‫ي‬ ‫ن‬ ‫م‬ ‫و‬ ‫ل‬ ‫ب‬ ‫ق‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫س‬ ‫كما سئ ِل مو‬ verin, önceden kendiniz için

‫اب‬ َ ‫۪ي م ِْن ا َ ْهل الْك‬


‫ِت‬ ٌ ‫ َو َّد َكث‬108 ‫السبيل‬ َّ ‫اء‬ َ ‫ض َّل َس َٓو‬ َ ْ ََ
‫فقد‬
yapıp gönderdiğiniz her şeyi
ِ ِ ِ ۪ Allah’ın katında bulacaksınız.
ْ ً ‫ِ ْم ُك َّف‬ ُ َ ْ َ ْ ْ ُ َ ُّ ُ َ ْ َ
‫اراۚ َح َس ًدا م ِْن عِن ِد‬
Şüphesiz Allah, yapmakta ol-
‫لو يردونم مِن بع ِد ا۪يمان‬ duklarınızı görendir.
ُ َ ْ َ ُ ْ َ ُّ َ ْ ُ ُ َ َ َّ َ َ َ ْ َ ْ ْ ُ ْ َ
‫س ِهم مِن بع ِد ما تبني لهم الق ۚ فاعفوا واصفحوا‬ ِ ‫انف‬ 111. Bir de; “Yahudi ve

َ ْ َ ّ ُ ٰ َ َ ّٰ َّ ْ َ ‫الل با‬ ْ َ ّٰ َ
Hıristiyanlar hariç hiç kimse
109 ‫شٔ قد۪ير‬ ٌ ‫ل‬ ‫ك‬ ‫ع‬ ‫الل‬ ‫ِن‬ ‫ا‬ ۪ ۜ
‫ه‬ ‫ر‬ ‫م‬ ُ ّٰ ‫يت‬ َ ‫حىت يا‬
ٍ ِ ِ ِ ِ
cennete girmeyecek” dediler.

َُْ َ ٰ َّ ‫الصلٰوةَ َواٰتُوا‬ ُ ‫َواَق‬


O iddia, onların kuruntusu-
ُ ّ َُ َّ ‫۪يموا‬
‫س ْم‬ ِ ‫الزكوةۜ َو َما تق ِد ُموا ِلنف‬ dur! Sen onlara de ki: “Eğer

َ ُ َ ْ َ َ َ ّٰ َّ ّٰ َ ْ ُ ُ َ ْ َ ْ
sahiden doğru söylüyorsanız
ٌ َ
110 ‫تدوه عِند اللِۜ ا ِن الل بِما تعملون بص۪ي‬ ِ ‫ي‬ ٍ ‫مِن خ‬
delilinizi getirin.”

ٰ َ َ ْ َ ً ُ َ َ ْ َ َّ َ َّ َ ْ َ ُ ْ َ ْ َ ُ َ َ 112. Bilâkis, Muhsinlerden


‫وقالوا لن يدخل النة ا ِل من كان هودا اونصار ۜى‬ olarak kim yönünü Allah’a

ُْْ ُ ْ ْ ُ َ َ ْ ُ ُ َ ْ ُ ْ ُ ُّ َ َ َ ْ döndürürse onun ecri Rab-


‫ت ِلك امانِيه ۜم قل هاتوا برهانم ا ِن‬ bi katındadır. Öyleleri için ne
ُٓ َ َ ٌ ْ ُ َ ُ َ ّٰ ُ َ ْ َ َ َ ْ َ ْ َ ٰ َ َ ‫صادِق‬ َ
bir korku vardır, ne de üzüntü
‫سن فله‬ ِ ‫ بل من اسلم وجهه ِللِ وهو م‬111 ‫۪ني‬ çekerler.

َ ُ َْ ُ َ َ َ ٌ َ َ ْ ْ َ
112 ۟‫اج ُرهُ عِن َد َر ّبِه۪ۖ َول خ ْوف عليْ ِه ْم َول ه ْم ي َزنون‬

106. Biz, bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya


onu unutturursak, her halde daha iyisini veya benzerini ge-
tiririz. Bilmedin mi ki, Allah her şeye kadirdir.
107. Yine bilmedin mi ki, göklerin ve yerin yönetimi yal-
nızca Allah’ındır? Sizin için Allah’tan başka ne bir koruyucu
vardır ne de bir yardımcı.
108. Yoksa siz de, daha önce Mûsâ’ya sorulduğu gibi
peygamberinize sorular sormak mı istiyorsunuz? Kim ima-
nı küfre değişirse, şüphesiz dümdüz yoldan sapmış olur.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 17


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ُ َ ْ ُ ْ َ 17
113. Her ikisi de kitapları- 1. CÜZ ‫ل ْز ُء ال َّول‬ ‫ا‬ BAKARA SÛRESİ

nı okumakta oldukları halde


َ ََ َْ َٰ ٰ َ َّ َ ْ َ ُ ُ َْ َ ََ
ٔ
Yahudiler: Hıristiyanlar doğru
yolda değillerdir, dediler. Hı- ‫ت‬ ِ ‫شۖ وقال‬ ٍ ‫ت انلصارى ع‬ ِ ‫ت الهود ليس‬ ِ ‫وقال‬
َ‫اب‬ َ ْ َ ُ ْ َ ْ ُ َ ْ َ ٰ َ ُ ُ َْ َ ْ‫اري لَي‬ ٰ ‫ص‬ َ َّ‫انل‬
ۜ ‫شٔۙ وهم يتلون الكِت‬
ristiyanlar da: Yahudiler doğ-
ru yolda değillerdir, dediler. ٍ ‫ع‬ ‫ود‬ ‫ه‬ ‫ال‬ ‫ت‬
ِ ‫س‬
Kitabı bilmeyenler de birbirle-
ُ‫الل‬ ّٰ َ ْ ْ َ َ ْ َ ُ َ ْ َ َ َ َّ َ َ َ ٰ َ
rilerine tıpkı onların söyledik- ‫كذل ِك قال الذ۪ين ليعلمون مِثل قول ِ ِه ۚم ف‬
َ ُ َْ ُ َ َ ْ ْ ُ َْ
113 ‫۪يما كانوا ف۪يهِ ي َتلِفون‬ ‫ي ُم بَي َن ُه ْم يَ ْو َم القِيٰ َمةِ ف‬
lerini söylediler. Allah, farklı
görüşler serdettikleri şeyler-
de kıyamet günü onlar ara-
ٰ‫اس ُم ُه َو َسع‬ ْ ‫۪يها‬ َ ‫اللِا َ ْن يُ ْذ َك َر ف‬ ّٰ َ َ َ َ َ َ ْ َّ ُ َ ْ َ ْ َ َ
sındaki hükmünü verir. ‫جد‬ِ ‫ومن اظلم مِمن منع مسا‬
َّ َٓ ُ ُ ْ َ ْ َ ْ ُ َ َ َ َ َ ٰ ٓ ُ َ َ َ
َۜ ‫وها ا ِل خَٓائِف‬
114. Allah’ın mescitlerinde
Allah’ın adının zikredilmesine ‫۪ني‬ ‫۪يف خرابِه ۜا ا ۬ولئ ِك ما كان لهم ان يدخل‬
ٌ ‫اب َعظ‬ ٌ ‫خ َرة ِ َع َذ‬ ْٰ َ ْ ُّ َ
ِ ‫خ ْز ٌي َول ُه ْم ِيف ال‬ ِ ‫ادلن َيا‬ ‫ل ُه ْم ِيف‬
engel olan ve onların harap
olmasına çalışandan daha 114 ‫۪يم‬
َّ ّٰ ْ َ َّ َ َ ُّ َ ُ َ َ ْ َ َ ُ ْ َ ْ َ ُ ْ َ ْ ّٰ َ
‫ج ُه اللِۜ ا ِن‬
zalim kim vardır? Aslında
bunların oralara ancak korka- ‫شق والمغ ِرب فاينما تولوا فثم و‬ ِ ‫وِللِ الم‬
َ ْ َ َ ْ ُ ً َ َ ُ ّٰ َ َ َّ ُ َ َ ٌ ‫الل َوا ِس ٌع َعل‬ َ ّٰ
‫حان ُۜه بَل ُل‬
rak girmeleri gerekir. Bunlar
için dünyada bir rezillik, ahi- ‫ وقالوا اتذ الل ولداۙ سب‬115 ‫۪يم‬
rette de büyük bir azap vardır.
َ ٰ َّ ُ َ َ ُ َ ُ َ ٌّ ُ ْ َ ْ َ َ ٰ َّ َ
115. Doğu da batı ‫ات‬ ِ ‫ بد۪يع السمو‬116 ‫ات والرِۜض ك ل قان ِتون‬ ِ ‫ماِيف السمو‬
ُ ُ َ َ ْ ُ ُ َ ُ ُ َ َ َّ َ ً ْ َ ٰٓ َ َ َ ْ َ ْ َ
117 ‫ض واِذا قضى امرا فا ِنما يقول له كن فيكون‬
da Allah’ındır. Nereye
dönerseniz Allah’ın yüzü ۜ ِ ‫والر‬
oradadır. Şüphesiz Allah’ın ٓ‫۪ينا‬ َ ‫الل ا َ ْو تَاْت‬ ُ ّٰ ‫ ّل ِ ُم َنا‬ َ ُ َ ْ َ َ ُ َ ْ َ َ َ َّ َ َ َ
rahmeti geniştir, O her şeyi ‫وقال الذ۪ين ل يعلمون لول ي‬
bilendir.
‫ت‬ ْ ‫۪ين م ِْن َقبْله ْم مِثْ َل قَ ْولِه ۜ ْم ت َ َش َاب َه‬
ِ َ ‫اٰيَ ٌةۜ َك ٰذل َِك قَ َال َّالذ‬
ِ ِ
ٰ ْ َّ َّ َ ْ َ ْ ُ ُ ُ ُ
116. «Allah çocuk edindi»
َ‫ ا ِنَّٓا ا َ ْر َسلْ َناك‬118 ‫ون‬ َ ُ ُ ْ َ َ
‫ات ل ِقو ٍم يوق ِن‬ ِ ‫قلوبه ۜم قد بينا الي‬
dediler. O, sübhandır. Gök-
lerde ve yerde olanların hepsi
َ ْ َ ْ َ ْ َ ُ ‫۪يا َونَذ۪يرًاۙ َو َل ت ُ ْس َـ‬ ً َ ّ َ ْ
119 ‫اب الح۪ي ِم‬ ِ ‫ٔل عن اصح‬ ‫بِال ِق بش‬
O’nundur, hepsi O’na boyun
eğmiştir.
117. Göklerin ve yerin ya-
ratıcısıdır. Bir şeyi yaratmak
istediği vakit ona sadece 118. Bilmeyenler dediler ki: Allah bizimle konuşmalı ya
«Ol!» der, o da hemen oluve- da bize bir âyet gelmeli değil miydi? Onlardan öncekiler de
rir. onların dedikleri gibi demişlerdi. Kalpleri nasıl da birbirine
benzedi? Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere âyetleri apa-
çık gösterdik.
119. Doğrusu biz seni Hak ile müjdeleyici ve uyarıcı ola-
rak gönderdik. Cehennemlikten sen sorumlu değilsin.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


18 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ
1. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ 18 BAKARA SÛRESİ 122. Ey İsrail oğulları! Size
verdiğim nimetimi ve size di-
ْ‫ارى َحّٰىت تَ َّب َع م َِّل َت ُه ۜم‬ ُ ُ َْ َ ْ َ ٰ ْ َ ْ َ َ
ٰ ‫ود َو َل انلَّ َص‬ ğer insanlardan daha fazla
ِ ‫ولن ترض عنك اله‬ lutufta bulunduğumu hatırla-
َّ ْ ُ َ َٓ ْ َ َ ْ َ َّ َ َ ٰ ُ ْ َ ُ ّٰ ُ َّ ْ ُ
‫اءه ْم َبع َد ال۪ي‬ ‫قل ا ِن ه َدى اللِ هو الهد ۜى ولئ ِِن اتبعت اهو‬
yın.

َ ‫ اََّل‬120 ‫اللِ م ِْن َو ّل َو َل نَص۪ي‬


123. Öyle bir günden sa-
ّٰ َ َ َ َ ۙ ْ ْ َ َ َ َٓ
‫۪ين‬ ‫جاءك مِن العِل ِم ما لك مِن‬
kının ki, o günde kimse kim-
ٍ ٍِ seden yana bir şey ödeye-
َ ْ َ ٰٓ ُ َ َ ُ ْ َ َ ْ ُ ُ َْ َٰ
‫اب َيتلون ُه َح َّق ت ِ َوتِه۪ۜ او۬ لئ ِك يُؤم ُِنون بِه۪ۜ َو َم ْن‬ ‫اتيناهم الكِت‬
mez, kimseden fidye kabul
edilmez, hiç kimseye şefaat
ُ ُ ْ َ ٔ َٓ ْ ٓ َ َ َ ُ َ ْ ُ ُ َ ٰٓ ُ َ ْ ُ ْ َ fayda vermez. Onlara hiçbir
‫ يابن۪ى ا ِساي۪ل اذكروا‬121 ‫ون‬ ۟ ‫اس‬ ِ ‫يفر بِه۪ فا ۬ولئ ِك هم ال‬ yardım da gelmez.
َ ‫ع الْ َعالَم‬ َ َ ْ ُ ُ ْ َّ َ ّ َ َ ْ ُ ْ َ َ ُ ْ َ ْ َ َّ َ ْ
122 ‫۪ني‬ ‫ىت اتل۪ٓى انعمت عليم وان۪ى فضلتم‬ َ ِ ‫ن ِعم‬ 124. Bir zamanlar Rabbi
İbrahim’i birtakım kelimeler-
ٌ ْ ُ ْ َ ً َ َْ َ َْ َْ َ ُ َّ
‫َواتقوا يَ ْومًا لت ۪زي نفٌس ع ْن نفٍس شيْـٔا َول ُيق َبل مِن َها َع ْدل‬
le sınamıştı. O da onları tam
olarak yerine getirince: Ben
ُ‫۪يم َر ُّبه‬ َ ‫ َواِذِ ابْ َت ٰٓل ا ِب ْ ٰره‬123 ‫ون‬ َ ُ َ ُْ ْ ُ َ َ ٌ َ َ َ َ ُ ََْ َ َ seni insanlara önder yapa-
‫ول تنفعها شفاعة ول هم ينر‬ cağım, demişti. «Soyumdan
َ َ َ ُ ّ َ َ َََ َ َ
‫اس ا َِمامً ۜا قال َوم ِْن‬ ِ ‫ات فات َّم ُه َّۜن قال ا ِ۪ن َجاعِلك ل َِّلن‬
da» dedi. “Ahdim zalimler için
ٍ ‫بِلِم‬ değildir” buyurdu.

‫ت‬ َ ْ‫ َواِذْ َج َعلْ َنا ْالَي‬124 ‫۪ني‬ َ ‫الظالِم‬َّ َ ُ َ َ َ


‫ذ ّرِ َّيت ۪ۜى قال ل َي َنال ع ْه ِدي‬
ُ 125. Biz, Beyt’imi insanlara
toplantı ve güven yeri kıldık.
َٓ ًّ
‫۪يم ُم َصلۜ َو َع ِه ْدنا‬ َ ‫اس َوا َ ْم ًن ۜا َو َّاتِ ُذوا م ِْن َمقَ ِام ا ِب ْ ٰره‬ ً َ
ِ ‫َمثابَة ل َِّلن‬
Siz de İbrahim’in makamında
namaz kılın. İbrahim ve İs-
َّ ُّ َ َ َ ْ َ َ ٓ َّ
َ ْ َ َ ّ َ ْ َ َ ٰ ْ َ َ ٰ ْ ٰٓ mail’e: Tavaf edenler, kendini
ِ‫ا ِل ا ِبره۪يم واِسمع۪يل ان ط ِهرا بيِىت ل ِلطائِف۪ني والعاكِف۪ني والركع‬ ibadete verenler, rükû ve sec-
ََْ ْ ٰ َ َ ٰ ْ ْ ّ َ ُ ْٰ َ َ ْ َ
‫اج َعل هذا بَ ًلا ام ًِنا َو ْار ُزق اهل ُه‬ ‫ واِذ قال ا ِبره۪يم ر ِب‬125 ِ‫الس ُجود‬ ُّ de edenler için evimi temizle-
yin, diye emretmiştik.

ََ َ َ ٰ ْ ْ َ ْ َ ّٰ ْ ُ ْ َ َ ٰ ْ َ َ َ َّ َ
‫خ ۜ ِر قال َو َم ْن كف َر‬
126. İbrahim de demişti ki:
ِ ‫ات من امن مِنهم بِاللِ والو ِم ال‬ ِ ‫مِن اثلمر‬ “Ey Rabbim! Bu şehri emin bir
ُ َ ْ َ ْ َ َّ َ َ ٰ ُٓ ُّ َ ْ َ َّ ُ ً َ ُ ُ ّ َ ُ َ şehir yap, halkından Allah’a
126 ‫ارِ وبِئس المص۪ي‬ ۜ ‫اب انل‬ ِ ‫فامتِعه ق۪ي ثم اضطره ا ِل عذ‬ ve ahiret gününe inananları
çeşitli meyvelerle besle. Allah
buyurdu ki: İnkâr edeni de az
bir süre geçindirir, sonra onu
120. Ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar onların milletine
cehennem azabına sokarım.
uymadıkça senden râzı olmazlar. De ki: Allah’ın hidâyeti
Ne kötü varılacak yerdir ora-
var ya, işte hidâyet odur! Sana gelen bunca ilimden son-
sı!
ra eğer sen onların hevâ ve heveslerine uyacak olursan,
Allah tarafından sana ne bir velî, ne de bir yardım eden
kimse olur.
121. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler onu, tilavet
hakkını gözeterek okurlar. Çünkü onlar, kitaba inanırlar.
Onu inkâr edenlere gelince, işte gerçekten zarara uğra-
yanlar onlardır.
KUR’AN-I KERİM MEALİ 19
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ُ َ ْ ُْ َ
127. Hani bir zamanlar İb- 1. CÜZ ‫ل ْز ُء ال َّول‬ ‫ ا‬19 BAKARA SÛRESİ

rahim, İsmail ile beraber o


evin temellerini yükseltiyordu. ْ َّ َ َ َ َّ َ ُۜ ٰ ْ َ ْ َ ْ َ َ َ َ ْ ُ ٰ ْ ُ َ ْ َ ْ َ
“Ey Rabbimiz! Bizden bunu ‫ت واِسمع۪يل ربنا تقبل‬ ِ ‫واِذ يرفع ا ِبره۪يم القواعِد مِن الي‬
kabul buyur; şüphesiz sen
َ َ ْ َ ْ ُ َ ْ َ ْ َ َ َّ َ ُ َ ْ ُ َّ َ ْ َ َ َّ ۜ َّ
hakkıyla işitensin, bilensin.” ‫ني لك‬ ِ ‫ ربنا واجعلنا مسلِم‬127 ‫مِنا ا ِنك انت السم۪يع العل۪يم‬
128. Ey Rabbimiz! Bizi َ‫ب َعلَيْنا‬ ْ ُ‫ك َنا َوت‬ َ َ َ َ َ َ َ َ ً َ ْ ُ ً َّ ُ َٓ َّ ّ ُ ْ َ
sana teslim olanlardan kıl, ۚ ‫ومِن ذرِيِنا امة مسلِمة لكۖ وارِنا منا ِس‬
ً َُ ْ ْ َ ْ ‫ك اَن‬ َ َّ
‫ َر َّب َنا َوابْ َعث ف۪ي ِهم رسول‬128 ‫۪يم‬ ُ ‫الرح‬ َّ ‫اب‬ ُ ‫اتل َّو‬
َّ ‫ت‬
neslimizden de sana teslim
olan bir ümmet çıkar, bize ‫ا ِن‬
ibadet yerlerimizi göster, tev- َ َ ْ ْ َ َ َ ْ ُ ُ ُ ّ َ ُ َ َ َٰ ْ ْ َ َ ُ ْ َ ْ ُ ْ
bemizi kabul et; zira tevbeleri ‫مِنهم يتلوا علي ِهم ايات ِك و يعلِمهم الكِتاب وال ِكمة‬
َّ َ ُ َ ْ َ ْ َ َ ُ َ ْ ُ َ ْ َ ْ َ َ َّ ْ ّ َ ُ َ
ِ‫ب ع ْن مِلة‬
kabul eden, çok merhametli
olan ancak sensin. ‫ ومن يرغ‬129 ‫۪يم‬ ۟ ‫ويزك۪ي ِه ۜم ا ِنك انت الع ۪زيز الك‬
129. Ey Rabbimiz! Onlara,
َۚ‫ادلنْيا‬ ُّ ‫ط َفيْ َناهُ يف‬ َ ْ َ َ َ ُ َ ْ َ َ َ ْ َ َّ َ ٰ ْ
kendi içlerinden senin âyet- ِ ‫ا ِبره۪يم ا ِل من سفِه نفس ۜه ولق ِد اص‬
ْۙ‫ ا ِذْ قَ َال َ ُل َر ُّب ُٓه ا َ ْسلِم‬130 ‫۪ني‬ َ ‫ال‬ َّ َ َ ْٰ َّ
َ ِ ‫َواِن ُه ِيف ال‬
lerini kendilerine okuyacak,
onlara kitap ve hikmeti öğ- ِ ‫خرة ِ ل ِمن الص‬
ِ‫۪يم بَن۪يه‬ ُ ‫ َو َوّٰص ب َٓها ا ِب ْ ٰره‬131 ‫۪ني‬ َ ‫ت ل َِر ّب الْ َعالَم‬ ُ ‫قَ َال ا َ ْسلَ ْم‬
retecek, onları temizleyecek
bir elçi gönder. Şüphesiz sen ِ ِ
َّ‫وتن‬ ُ ُ َ َ َ َ ّ ُ ُ َ ٰ َ ْ َ ّٰ َّ َّ َ َ ُ ُ ْ َ َ
mutlak güç sahibisin, hüküm
ve hikmet sahibisin. ‫وب يا بِن ا ِن الل اصطف لم ادل۪ين ف تم‬ ۜ ‫و يعق‬
َ َ ‫اء ا ِذْ َح‬ َ ‫ ا َ ْم ُكنْ ُت ْم ُش َه َٓد‬132 ‫ون‬ َ َّ
َ‫ض َي ْع ُقوب‬ َۜ ‫ا ِل َوانْ ُت ْم ُم ْسل ِ ُم‬
130. Ancak nefsini aşağılık
yapan kimse İbrahim’in dinin-
َ ُ َ َ َ َ َ ْ ْ
‫ال َم ْو ُتۙ ا ِذ قال لِ َن۪يهِ َما ت ْع ُب ُدون م ِْن َب ْعد ۪ۜي قالوا ن ْع ُب ُد‬
den yüz çevirir. And olsun ki,
biz onu dünyada elçi seçtik,
ٰ َ ٰ ْ َ َ ٰ ْ َ َ ٰ ْ َ َٰٓ َٰ َ َ َٰ
‫ح ًد ۚا‬ َ ً
ahirette de o iyilerdendir.
131. Rabbi ona: “Kendi- ِ ‫ا‬‫و‬ ‫ا‬ ‫ه‬ ‫ا ِلهك واِله ابائ ِك ا ِبره۪يم واِسمع۪يل واِسحق ا ِل‬
ni teslim et” demişti. O’da:
ْ‫ت لَهَا مَا َك َس َبت‬ ْ َ‫ك ا ُ َّم ٌة قَ ْد َخل‬ َ ْ َ ُ ْ ُ َُ ُ َْ َ
Âlemlerin Rabbine teslim ۚ ‫ ت ِل‬133 ‫ونن ل مسلِمون‬
َ ُ ُ َ َ َ ُ ُ َ َ ُ َ
134 ‫َول ْم مَا ك َسبْ ُت ْۚم َول ت ْس َـٔلون ع َّما كانوا َي ْع َملون‬
oldum, demişti.
132. İbrahim de bunu
kendi oğullarına vasiyet etti,
Yâkûb da, «Oğullarım! Allah
sizin için bu dini seçti. O hal-
de sadece Müslümanlar ola- 133. Yoksa siz, Yâkûb’a ölüm hali geldiği zaman orada
rak ölün» . mı idiniz? O zaman, oğullarına benden sonra kime kulluk
edeceksiniz? Dediği vakit, dediler ki: Senin ilahın, ataların
İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı ve O tek olan ilaha kulluk
edeceğiz; biz Müslümanlarız.
134. O ümmetlerin hali kifayet etti. Onların kazandıkları
kendilerine sizin kazandıklarınız da sizedir. Onların yaptık-
larından sizler sorumlu tutulmayacaksınız.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


20 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 20
1. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ BAKARA SÛRESİ 137. Eğer onlar da böyle
iman ederlerse doğru yolu
َ ‫اري َت ْه َت ُدوۜا قُ ْل بَ ْل م َِّل َة ا ِب ْ ٰره‬
‫۪يم‬ ٰ ‫ص‬ ً ُ ُ ُ ُ ََ
َ َ‫ودا ا َ ْو ن‬ ‫وقالوا كونوا ه‬
bulmuş olurlar; dönerlerse
mutlaka derin bir ayrılık içine
ّٰ
ِ‫ قولوا ا َمنا بِالل‬135 ‫۪ني‬
َّ ٰ ُٓ ُ َ ‫ان م َِن ال ْ ُمْشك‬ َ َ ََ ًۜ َ
‫حن۪يفا وما ك‬
düşerler. Onlara karşı Allah
ِ sana yeter. O işitendir, bilen-
ٰ ‫۪يل َوا ِ ْس‬ َ ٰ ْ َ َ ٰ ْ ٓ ٰ َ ْ ُ َٓ َ َ ْ َ َ ْ ُ َٓ َ
‫ح َق‬
dir.
‫وما ان ِزل ا ِلنا وما ان ِزل ا ِل ا ِبره۪يم واِسمع‬ 138. Allah’ın verdiği renge
َ‫۫ويت‬ ُ َٓ َ ٰ َ ٰ ُ َ ُ َٓ َ َ ْ َْ َ َ ََُْ
ِ ‫۫ويت موس وع۪يس وما ا‬ ِ ‫اط وما ا‬ ِ ‫ويعقوب والسب‬
uyun; rengi Allah’ınkinden
daha güzel olan kim vardır?
ُ‫ح ُن َل‬ ْ َ َ ۘ‫ني ا َ َحد مِنْ ُه ْم‬ َ ْ َ ُ ّ َ ُ َ ْ ّ َ ْ َ ُّ َّ ‘Biz O’na kulluk edenleriz’ de-
‫ون‬ ٍ ‫انلبِيون مِن رب ِ ِه ۚم ل نف ِرق ب‬ yin.
ْ ْ ََ ْ ٰ ْ ٰ ْ َ َ
‫ فا ِن ا َم ُنوا ب ِ ِمث ِل َٓما ا َمن ُت ْم بِه۪ فق ِد اه َت َد ْواۚ َواِن‬136 ‫ُم ْسل ِ ُمون‬
139. Söyle onlara: “Allah
bizim de Rabbimiz, sizin de
ُ ‫السم‬
‫۪يع‬ َّ ‫الل َو ُه َو‬ ُ ّٰ ‫۪يك ُه ُم‬َ ْ َ َ َ َ
‫ف‬ ‫ك‬ ‫ي‬ ‫س‬ ‫ف‬ ‫اق‬ ‫ق‬ ‫ش‬ ِ ‫۪ى‬ ‫ف‬ ْ ‫تَ َول َّ ْوا فَا َِّن َما ُه‬
‫م‬
Rabbiniz iken, O’nun hak-
ۚ ٍۚ kında bizimle tartışıyor mu-
ُ‫صبْ َغ ًة ۘ َو َنْن‬ ّٰ َ ُ َ ْ َ ْ َ َ ّٰ َ َ ْ
ِ ِ‫صبغة اللِۚ ومن احسن مِن الل‬ ُ
ِ 137ۜ ‫العل۪يم‬
َ ْ sunuz? Bizim yaptıklarımız
bize, sizin yaptıklarınız da
ْ‫م‬ ُ ُّ َ َ َ ُّ َ َ ُ َ ّٰ َ َ ُّ ٓ َ ُ َ ْ ُ َ ُ َ َُ size aittir. Biz O’na gönülden
ۚ ‫ قل اتاجوننا ِيف اللِ وهو ربنا ورب‬138 ‫ل عبِدون‬ bağlananlarız.”
َ ُْ َ َْ ُ ُ ْ َ ُ َ ُ ْ َ َٓ
139 ۙ‫َونلَا اع َمانلَا َول ْم اع َمال ْۚم َون ُن ُل مل ِ ُصون‬
140. Yoksa siz, İbrahim,
İsmail, İshak, Yakup ve “to-
َ ‫ح َق َو َي ْع ُق‬ ٰ ‫۪يل َوا ِ ْس‬ َ ٰ ْ َ َ ٰ ْ َّ َ ُ ُ َ ْ َ
‫ام تقولون ا ِن ا ِبره۪يم واِسمع‬
runlar”ın Yahudi yahut Hıris-
‫وب‬ tiyan olduklarını mı söylüyor-
ُ‫الل‬ ّٰ ِ َ ُ َ ْ َ ْ ُ ْ َ َ ْ ُ ٰ َ َ ْ َ ً ُ ُ َ َ َ ْ َ ْ َ sunuz? De ki: Siz mi daha
ۜ ‫ي قل ءانتم اعلم ام‬ ۜ ‫والسباط كانوا هودا او نصار‬ iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?
َ ُ ّٰ َ َ ّٰ َ ُ َ ْ ً َ َ َ َ َ َ ْ َّ ُ َ ْ َ ْ َ َ Allah tarafından, bildirilmiş
‫ومن اظلم مِمن كتم شهادة عِنده مِن اللِۜ وما الل بِغاف ٍِل‬ bir şahitliği gizleyenden daha

ْ ‫ت ل َ َها مَا َك َس َب‬ ْ َ َ ْ َ ٌ َّ ُ َ ْ َ ُ َْ َ


ۚ ‫ ت ِلك امة قد خل‬140 ‫ع َّما تع َملون‬
zalim kim olabilir? Allah yap-
‫ت‬ tıklarınızdan gafil değildir.

َ ُ ُ َ َ َ ُ ُ َ َ ُ َ
141 ۟‫َول ْم مَا ك َسبْ ُت ْۚم َول ت ْس َـٔلون ع َّما كانوا َي ْع َملون‬
141. O ümmetlerin hali ki-
fayet etti. Onların kazandık-
ları kendilerine, sizin kazan-
dıklarınız da sizedir. Onların
135. Dediler ki: “Yahudi veya Hıristiyan olun ki, hidâyete yaptıklarından sizler sorumlu
eresiniz!” De ki: “Bilakis, Hanif olan İbrâhîm’in Dinine uya- tutulmayacaksınız.
rız. O müşriklerden değildi.”
136. «Biz, Allah’a ve O’nun katından bize indirilene; İb-
rahim, İsmail, İshak, Yakup ve “torunlar”a indirilene, Mûsâ
ve İsa’ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamber-
lere gelenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksi-
zin iman ettik ve biz sadece Allah’a teslim olduk» deyin.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 21


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َّ ُ ْ ُ ْ َ
142. Birtakım kendini bil- 2. CÜZ
۪ ‫ الزء اثل‬21
‫ان‬ BAKARA SÛRESİ

mez insanlar, “Onları yönel-


َّ َ َ ُ ّٰ َ َ ُ ‫الس َف َٓه‬ ُ َُ َ
‫له ْم ع ْن ق ِبْلت ِ ِه ُم اتل۪ى‬ ِ َّ‫اء م َِن انل‬ ُّ ‫ول‬
mekte oldukları kıbleden çe-
viren nedir?” diyecekler. De ُ ْ َ‫ا‬
‫ل ْز ُء‬ ‫اس ما و‬ ‫سيق‬
ْ ْ ُ ْ َ ْ ّٰ ْ ُ َ ْ َ َ ُ َ
2
َٓ َ ْ َ
ُ ‫ش‬ ‫ب َي ْهد۪ي من ي‬ ُۜ ‫شق َوال َمغ ِر‬
ki: “Doğu da, Batı da Allah’ın-
dır. Allah, dilediği kimseyi ‫اء‬ ِ ‫كانوا عليه ۜا قل ِللِ الم‬
ً ً ُ ُ ْ َ ٰ َ ٰ
‫ َوكذل ِك َج َعل َناك ْم ا َّمة َو َسطا‬142 ‫۪ي‬ َ ‫صاط ُم ْس‬ َ
doğru yola iletir.”
ٍ ‫ق‬ ‫ت‬ ٍ ِ ‫ِل‬ ‫ا‬
143. İşte böylece sizin
ُ َ ُ َّ َ ُ َ َ َ َ َ َٓ َ ُ ُ ُ َ
insanlar üzerinde şahitler ‫الر ُسول َعليْ ْم‬ ‫اس ويون‬ ِ َّ‫اء ع انل‬ ‫تلِ كونوا شهد‬
ْ‫ت َعلَيْ َٓها ا َِّل نلِ َ ْعلَ َم َمن‬ َ ْ‫يدا ۜ َومَا َج َعلْ َنا الْقِبْلَ َة اَّتل۪ى ُكن‬ ً ‫َشه‬
olmanız, Resul’ün de sizin
üzerinizde bir şahit olması
۪
ً َ َ َ ْ َ َ ْ ِ َ ْ َ َ ٰ َ ُ َ ْ َ ْ َّ َ ُ َّ ُ َّ َ
için sizi orta bir ümmet kıldı.
Senin arzulayıp da şu anda ‫يبِع الرسول مِمن ينقلِب ع ع ِقبي ۜهِ وان كانت لك ۪بية‬
ُ َ َ َ ُ ُ ّٰ َ َ َ َ ُ ّٰ َ َ َّ َ َ َّ
üzerinde bulunduğun kıbleyi
biz ancak peygambere uyanı ‫۪يمان ۜ ْم‬ ‫۪ين ه َدى اللۜ وما كان الل ِلض۪يع ا‬ ‫ا ِل ع ال‬
َ ْ َ ُّ َ َ ٰ َ ْ َ ٌ َ ٌ ُ َ َ َ ّٰ ‫ا َِّن‬
geri dönenden ayırt etmemiz
için kıble yaptık. Bu, Allah’ın ‫ب َوج ِهك‬ ‫ قد نرى تقل‬143 ‫الل بِانلَّاِس لر ۫ؤف رح۪يم‬
َ‫ك َشطْر‬ َ َ ْ َ ّ َ َ َ ٰ ْ َ ً َ ْ َ َّ َ ّ َ ُ َ َ ِ َٓ َّ
yol gösterdiği kimselerden
başkasına elbette ağır gelir. ‫ِيف السماءۚ فلنو ِلنك ق ِبلة ترضيهاۖ فو ِل وجه‬
ْ َ ُ َ ُّ َ ْ ُ
ُۜ‫ال َر ِۜام َو َحيْث َما كن ُت ْم ف َولوا ُو ُجوه ْم شط َره‬
ُ َ ْ ‫ج ِد‬ ْ ‫ال ْ َم‬
Allah sizin imanınızı asla zayi
edecek değildir. Şüphesiz ِ ‫س‬
Allah insanlara şefkatli ve
َ ْ‫ون َانَّ ُه ال‬ َ ُ َ ْ َ َ َ َ ْ ُ ُ َ َّ َّ َ
merhametlidir. ‫ح ُّق م ِْن َر ّب ِ ِه ۜ ْم‬ ‫واِن ال۪ين ا ۫وتوا الكِتاب لعلم‬
ُ ُ َ َّ َ ْ َ َ ْ َ َ َ ُ ْ َ َ ُ ّٰ َ َ
‫ ولئ ِن اتيت ال‬144 ‫الل بِغاف ٍِل ع َّما َيع َملون‬
144. Biz senin çok defa yü-
zünü göğe doğru çevirmek- ‫۪ين ا ۫وتوا‬ ‫وما‬
ْ‫ت ب َتابع ق ِبْلَ َت ُهم‬ َ ْ ‫ك َو َٓما اَن‬ َ َ َ ْ ُ َ َ َٰ ّ ُ َ َ ْ
ۚ ‫الكِتاب بِ ِل اي ٍة ما تبِعوا ق ِبلت‬
te olduğunu görüyoruz. Artık
seni, hoşlanacağın kıbleye ۚ ٍِ ِ
ُ َ َٓ ْ َ َ ْ َ َّ َ ْ ‫َومَا َب ْع ُض ُه ْم ب َتابع ق ِبْلَ َة َب‬
‫اءه ْم‬ ‫ض َولئ ِِن اتبعت اهو‬ ٍۜ ‫ع‬
döndürüyoruz. Yüzünü artık
Mescid-i Haram tarafına çe- ٍِ ِ
َّ َ ً َ َّ ْ ْ َٓ ‫م ِْن َب ْع ِد َما‬
145 ‫۪ني‬ َۢ ‫اء َك م َِن العِل ِمۙ ا ِنك ا ِذا ل ِم َن الظالِم‬ َ ‫ج‬
vir. Siz de nerede olursanız
olun, yüzlerinizi hep o tarafa
çevirin. Şüphe yok ki Ehl-i Ki-
tap, onun gerçek olduğunu
çok iyi bilirler. Allah, onların 145. Yemin olsun ki! Sen kendilerine kitap verilenlere
yaptıklarından habersiz de- her türlü ayeti getirsen yine de onlar sana uyup kıblene
ğildir. dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. On-
lar da birbirlerinin kıblesine dönmezler. Sana gelen ilimden
sonra eğer sen onların arzularına uyacak olursan, işte o
zaman sen zalimlerden olursun.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


22 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 22
2. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ BAKARA SÛRESİ 149. Nereden yola çıkar-
san yönünü Mescid-i Haram
َّ َ ْ ُ َ َٓ ْ َ َ ُ ْ َ َ َ ُ َ ُ ْ َ َ َ ْ ُ ُ َ ْ َ ٰ َ َّ َ
‫ال۪ين اتيناهم الكِتاب يع ِرفونه كما يع ِرفون ابناءه ۜم واِن‬
tarafına çevir. Bu emir elbette
Rabbinden sana gelen ger-
َ ّ َ ْ ُّ َ ْ َ َ ُ َ ْ َ ْ ُ َ َّ َ ْ َ ُ ُ ْ َ َ ْ ُ ْ ً َ çek bir emirdir. Allah yaptıkla-
‫ الق مِن ربِك‬146 ‫ف ۪ريقا مِنهم لكتمون الق وهم يعلمون‬ rınızdan habersiz değildir.

‫۪يها‬ َ ‫ َول ُِك ّل و ْج َه ٌة ُه َو ُم َو ّل‬147 ‫ين‬ ۟ َ ‫ون َّن م َِن ال ْ ُم ْمَت‬ َ ُ َ ََ


‫ف ت‬
150. Nereden yola çıkar-
ِ ٍ ۪
ْ ُ ُ َ َ ْ َ َ ْ َْ ُ َ ْ َ
san yönünü Mescid-i Haram’a
ً ‫الل َج‬ ُ ّٰ ‫ ُم‬ُ
‫۪يع ۜا‬ ‫ت ِب‬ ِ ‫ات اي َن ما تونوا يَا‬ ِۜ ‫فاسبِقوا الي‬
doğru çevir. Nerede olursanız
olun, yönünüzü o yana çevi-
ّ َ َ ْ ََ ُ َْ ْ َ ٌ ‫شٔ قَد‬ ْ َ ّ ُ ٰ َ َ ّٰ َّ
‫ت ف َو ِل‬
rin ki, insanlar için aleyhinize
‫ ومِن حيث خرج‬148 ‫۪ير‬ ٍ ‫ا ِن الل ع ك ِل‬ bir delil bulunmasın. Yalnız
ُ‫الل‬ ّٰ َ َ َۜ ّ َ ْ ُّ َ ْ َ ُ َّ ِ َ ِ َ َ ْ ْ َ ْ َْ َ َ َ ْ َ haksızlık edenler müstesna.
‫ج ِد الرامۜ وانه للحق مِن ربِك وما‬ ِ ‫وجهك شطر المس‬ Sakın onlardan da korkma-
َ َْ َ ََّ َ ْ َ َ ُ ْ َ ْ َ َ ُ َ َ َ
‫ ومِن حيث خرجت فو ِل وجهك‬149 ‫بِغاف ٍِل ع َّما ت ْع َملون‬
yın! Yalnız benden korkun ki
size olan nimetimi tamamla-
ْ‫م‬ ُ َ ُ ُ ُّ َ َ ْ ُ ْ ُ َ ُ ْ َ َ ِ َ َ ْ ْ َ ْ َْ َ yayım. Umulur ki doğru yolu
‫ج ِد الرا ۜم وحيث ما كنتم فولوا وجوه‬ ِ ‫شطر المس‬ bulursunuz.
َ َ َ َّ َّ ٌ َّ ُ ْ ُ ْ َ َ َ ُ َّ َ ْ َ
‫۪ين ظل ُموا‬ ‫شط َرهُۙل ِئ يَون ل َِّلناِس عليم حجة ۗا ِل ال‬
151. Nitekim kendi içiniz-
den size âyetlerimizi okuyan,
ُ َ ُ َ ْ ُ َ َْ َ َ ْ
‫مِن ُه ْم ف تش ْوه ْم َواخش ْو ۪ين َو ِلت َِّم ن ِْع َمت۪ى َعليْ ْم‬
sizi temizleyen, size Kitabı
ve hikmeti getirip size bilme-
ُ ْ ً ُ ْ َ َ َ َ ُ َّ َ
‫ ك َٓما ا ْر َسل َنا ف۪ي ْم َر ُسول مِن ْم‬150 ۙ‫َول َعل ْم ت ْه َت ُدون‬
diklerinizi öğreten bir Resul
gönderdik.
َ‫ ُم الْك َِتاب‬ ُ ُ ّ َ ُ َ ْ ُ ّ َ ُ َ َ َٰ ْ ُ ْ َ َ ُ ْ َ
‫يتلوا عليم ايات ِنا ويزك۪يم ويعلِم‬
152. O halde beni zikredin
ki, ben de sizi zikredeyim.
ٓ ُ ُ ْ َ َۜ ُ َ ْ َ ُ ُ َ ْ َ َ ْ ُ ُ ّ َ ُ َ َ َ ْ ْ َ Bana şükredin; nankörlük et-
‫ فاذكرو ۪ين‬151 ‫وال ِكمة ويعلِمم ما لم تونوا تعلمون‬ meyin.

‫۪ين‬ َ ‫ يَٓا َايُّ َها َّال‬152 ‫ون‬ ُْ َ َ


ِ۟ ‫اذك ْرك ْم َواشك ُروا ۪ل َول تف ُر‬
ُ ْ ُ َُْ 153. Ey iman edenler! Sa-

ْ ‫ا ٰ َم ُنوا‬
bır ve namaz ile Allah’tan yar-

153 ‫ين‬ َّ ‫الل َم َع‬


َ ‫الصابر‬ َ ّٰ ‫الصلٰو ۜة ِ ا َِّن‬
َّ ‫الصْب َو‬ َّ ‫۪ينوا ب‬ ُ ‫اس َتع‬ dım isteyin. Çünkü Allah sab-
ِ۪ ِ ِ redenlerle beraberdir.

146. Kendilerine kitap verdiklerimiz onu, öz oğullarını ta-


nıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir grup bile
bile gerçeği gizler.
147. Hak ve gerçek olan, Rabbinden gelendir. Sakın
şüpheye düşenlerden olma!
148. Her ümmetin yöneldiği bir yön vardır. Haydi, hayır
işlerine koşun. Nerede olursanız olun sonunda Allah sizi
bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 23


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َّ ُ ْ ُ ْ َ
154. Allah yolunda öldü- 2. CÜZ ۪ ‫ الزء اثل‬23
‫ان‬ BAKARA SÛRESİ

rülenlere «ölü» demeyin. Bi-


ْ َ ‫ات بَ ْل ا‬ َ ّٰ َُُْ ْ َ ُ َُ َ َ
ٌ‫ح َيٓاء‬ ۜ ٌ ‫اللِ ا ْم َو‬ َ
lakis onlar diridirler, lâkin siz
bilemezsiniz. ‫يل‬
ِ ‫ول تقولوا ل ِمن يقتل ۪يف س ۪ب‬
ْ َ ْ َ ْ َ ْ ُ َّ َ ُ ْ َ َ َ َ ُُ َْ َ ْ َٰ
155. And olsun ki, sizi bi-
‫شٔ مِن الو ِف‬ ٍ ِ ‫ب‬ ‫م‬  ‫ن‬ ‫و‬ ‫ل‬ ‫ب‬ ‫نل‬ ‫و‬ 154 ‫ون‬ ‫ن ل تشعر‬ ِ ‫ول‬
َُْْ َْْ ُ ْ ‫َو‬
raz korku ve açlık; mallardan,
َّ َّ َْ
‫ش‬ِِ ‫ات َو ب‬ ِ ۜ ‫وع َونقٍص م َِن الم َوا ِل َوالنفِس َواثل َم َر‬ ِ ‫ال‬
canlardan ve ürünlerden bi-
raz azaltma ile imtihan eder
ٓ َّ ّٰ َّ ُٓ َ ٌ َ ُ ْ ُ ْ َ َ َ َٓ َ َّ َ َ َّ
‫۪يبة ۙقالوا ا ِنا ِللِ َواِنا‬ ‫ ال۪ين ا ِذا اصابتهم مص‬155 ۙ‫الصاب ِ ۪رين‬
deneriz. Sen sabırlı davra-
nanları müjdele!
ٌ َ ْ َ َ ْ ّ َ ْ ٌ َ َ َ ْ ْ َ َ َ ٰ ٓ ُ َۜ ُ َ ْ َ
156. İşte o sabredenler,
‫ ا ۬ولئ ِك علي ِهم صلوات مِن رب ِ ِهم ورحة‬156 ‫جعون‬ ِ ‫ا ِلهِ را‬
َ ْ َ َ ْ َ ْ َ َ َّ َّ َ ُ َ ْ ُ ْ ُ ُ َ ٰٓ ُ َ
kendilerine bir belâ geldiği
zaman: Biz Allah’ın varlığıyla ٓ َ
‫ ا ِن الصفا والمروة مِن شعائ ِِر‬157 ‫وا۬ولئ ِك هم المهتدون‬
varız ve biz Allah’a dönenler-
َ َّ ْ َ َ َ َ ُ َ َ َ َ َ ْ َ َ ْ َ ْ َّ َ ْ َ َ ّٰ
‫اح َعليْهِ ان َيط َّوف‬ ‫اللِۚ فمن حج اليت اوِاعتمر ف جن‬
deniz, derler.

َ ‫ ا َِّن َّال‬158 ‫۪يم‬ َ ّٰ ‫ياۙ فَا َِّن‬ َ َّ َ َ ْ َ َ َ


157. Rablerinden gelen
bereket ve rahmet işte onla-
‫۪ين‬ ٌ ‫الل َشاك ٌِر َعل‬ ً ْ ‫ع َخ‬ ‫ب ِ ِهم ۜا ومن تطو‬
ُ‫ات َوال ْ ُه ٰدي م ِْن َب ْع ِد مَا بَ َّي َّناه‬ َ ‫ون َٓما اَن ْ َز ْنلَا م َِن ْالَ ّي‬
rın üzerinedir. Hidâyete ermiş
َ ُُْ َ
olanlar da işte onlardır.
ِ ِ ‫ن‬ ‫يتم‬
َ ُ َّ ُ ُ ُ َ ْ َ َ ُ ّٰ ُ ُ ُ َ ْ َ َ ٰ ٓ ُ َ ْ
ِ ‫ل َِّلن‬
158. Safa ile Merve Allah’ın
koyduğu nişanlardandır. Her ۙ
159‫ابا ۬ولئ ِكيلعنهماللويلعنهمالعِنون‬ ِۙ ‫اسِيفالكِت‬
َ َ َ ْ ْ َ َ ُ ُ َ َ ٰ ٓ ُ َ ُ َّ َ َ ُ َ ْ َ َ ُ َ َ َّ َّ
kim Beytullah’ı ziyaret eder
veya umre yaparsa onları say
‫ا ِل ال۪ين تابوا واصلحوا وبينوا فا ۬ولئ ِك اتوب علي ِه ۚم وانا‬
ٌ ‫ك َف ُروا َو َماتُوا َو ُه ْم ُك َّف‬ َ َ َّ َّ
etmesinde bir günah yoktur.
Her kim gönüllü olarak bir
‫ار‬ ‫ ا ِن ال۪ين‬160 ‫۪يم‬ ُ ‫الرح‬ َّ ‫اب‬ ُ ‫اتل َّو‬َّ
iyilik yaparsa şüphesiz Allah
َ ْ َ ‫اس ا‬ َ ٰٓ ْ ّٰ ُ َ َ َ ٰٓ ُ
161 ۙ‫۪ني‬ َ ‫جع‬ ِ َّ‫ا ۬ولئ ِك َعليْ ِه ْم ل ْع َنة اللِ َوال َملئ ِكةِ َوانل‬
onu bilir, karşılığını verir.

َ ُ َ ْ ُ ْ ُ َ َ ُ َ َ ْ ُ ُ ْ َ ُ َّ َ ُ َ َ َ َ
159. Biz kitapta açıkça bil-
dirdikten sonra indirdiğimiz 162 ‫خالِد۪ين ف۪يهاۚل يفف عنهم العذاب ول هم ينظرون‬
ْ َّ َ ُ َّ َ ٰ َ ٓ ٌ َ ٌ ٰ ْ ُ ُ ٰ َ
açık delilleri ve hidâyeti gizle-
yenler var ya, işte onlara hem
163 ‫۪يم‬ ُ َّ ُ ٰ
۟ ‫ح ۚد ل ا ِل ا ِل هو الرحن الرح‬ ِ ‫واِلهم ا ِله وا‬
Allah lanet eder, hem de bü-
tün lânet ediciler lânet eder.
160. Ancak tevbe edip du-
rumlarını düzeltenler ve ger- 161. Fakat âyetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüş-
çeği açıkça ortaya koyanlar lere gelince, işte Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların lâ-
bundan müstesnadır. Ben neti onların üstünedir.
onları bağışlarım ve Ben tev- 162. Onlar ebediyen orada kalırlar. Artık ne kendilerin-
beleri fazlaca kabul eden ve den azap hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır.
çokça esirgeyenim.
163. İlâhınız bir tek ilahtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O,
Rahmân’dır, Rahîm’dir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


24 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ
2. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ 24 BAKARA SÛRESİ 165. İnsanlardan bazıları
Allah’tan başkasını Allah’a
َ َّ َ ْ َّ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ ٰ َّ ْ َ َّ eşler ve benzerler edinir de
ِ ‫ار‬ ‫ه‬ ‫انل‬ ‫و‬ ‫ل‬
ِ ‫ال‬ ‫ف‬ ِ  ِ  ‫اخ‬ ‫و‬ ‫ض‬ ِ ‫ر‬ ‫ال‬ ‫و‬ ‫ات‬
ِ ‫و‬ ‫م‬ ‫الس‬ ‫ق‬ِ ‫ل‬ ‫خ‬ ‫يف‬
۪ ‫ا‬ ‫ِن‬ onları Allah’ı sever gibi se-
َ َْ َْ ْ َ‫َوالْ ُفلْك َّالىت َتْري يف ْال‬
‫ح ِر بِمَا َينف ُع انلَّاَس َو َٓما ان َزل‬
verler. İman edenler ise daha
ِ ۪ ۪ ِ çok Allah’ı severler. Keşke
َ َْ ْ َ ‫الس َٓماءِ م ِْن َٓماء فَا‬ ُ ّٰ
‫ح َيا بِهِ ال ْرض َب ْع َد َم ْوت َِها‬ َّ ‫الل م َِن‬ zalimler azabı gördükleri za-
ٍ man bütün kuvvetin Allah’a

َ َّ َ ِ َ ّ ْ َ َ َّ َٓ ّ ُ ْ َ َّ َ َ ait olduğunu ve Allah’ın aza-


‫اب‬ ِ ‫الرياح والسح‬ ِ ‫يف‬ ِ ‫وبث ف۪يها مِن ك ِل داب ٍةۖ وتص ۪ر‬ bına dayanmanın zorluğunu

َ ُ ْ َ ْ َ َ ٰ َ ْ َ ْ َ َٓ َّ َ ْ َ َّ َ ُ ْ önceden anlayabilselerdi.
164 ‫ات ل ِقو ٍم يعقِلون‬ ٍ ‫المسخ ِر بني السماءِ والرِض لي‬ 166. Kendilerine uyulanlar
َ ُ ً ْ َ ّٰ ُ ْ ُ َّ َ ْ َ
‫ون اللِ ان َدادا يِ ُّبون ُه ْم‬ ِ ‫َوم َِن انلَّاِس من يت‬
o gün azabı görünce, ken-
ِ ‫خذ مِن‬‫د‬ dilerine uyanlardan uzakla-

َ ‫۪ين ا ٰ َم ُنٓوا ا َ َش ُّد ُح ًّبا ِ ّٰللِۜ َول َ ْو يَ َرى َّال‬ َ ‫اللِۜ َو َّال‬ ّٰ ّ ُ َ şacaklar, aralarındaki bütün
‫۪ين‬ ‫ب‬ ِ ‫كح‬ bağlar kopacaktır.

ُ‫الل َشد۪يد‬ َ ّٰ ‫اب ا َ َّن الْ ُق َّوةَ ِ ّٰلل َِج۪يعًا ۙ َوا َ َّن‬ َۙ ‫ظَلَ ُٓموا ا ِذْ يَ َر ْو َن الْ َع َذ‬ 167. Uyanlar şöyle derler:
Keşke bir daha dünyaya geri
ُ‫۪ين َّات َب ُعوا َو َراَوا‬ َ ‫۪ين اتُّب ُعوا م َِن َّال‬ َ ‫با َ َّال‬ َّ َ ‫ ا ِذْ َت‬165 ‫الْ َع َذاب‬ gitmemiz mümkün olsaydı
ِ ِ da, şimdi onların bizden uzak-
َّ َ َّ َ َ َ ُ ‫ال ْس َب‬ َ ْ ُ ْ َ َّ َ َ َ َ َ َ ْ
‫۪ين ات َب ُعوا‬
laştıkları gibi biz de onlardan
‫ وقال ال‬166 ‫اب‬ ‫العذاب وتقطعت ب ِ ِهم‬ uzaklaşsaydık! Böylece Allah

ُ ّٰ ‫ب ُؤ۫ا م َِّنۜا َك ٰذل َِك يُريه ُم‬ َّ َ ‫با َ مِنْ ُه ْم َكمَا َت‬ َّ َ َ‫ل َ ْو ا َ َّن َنلَا َك َّرةً َف َن‬
onlara, işledikleri bütün fiille-
‫الل‬ ِ ۪ ri, pişmanlık kaynağı olarak

َّ َ َ َ ْ ُ َ َ ْ َْ َ َ َ َ ْ ُ َ َ ْ َ gösterir ve onlar artık ateşten


167 ِ۟‫ات علي ِه ۜم وما هم ِبارِ ۪جني مِن انلار‬ ٍ ‫اعمالهم حس‬ çıkamazlar.

َّ َ َ َ ۘ ً ّ َ ً َ َ َْ ُُ َ
‫يَٓا ايُّهَا انلَّاُس كلوا م َِّما ِيف الرِض حل طيِبا ول تبِعوا‬
ُ ْ 168. Ey insanlar! Yeryü-
zünde bulunan şeylerin helal

ُ ْ َّ ٌ ‫ ْم َع ُد ٌّو ُمب‬ ُ َ ُ َّ َ ْ َّ ُ ُ
‫ ا ِن َما يَا ُم ُرك ْم‬168 ‫ني‬ َ‫ط‬
ve temiz olanlarından yiyin,
۪ ‫ل‬ ‫ه‬ ‫ِن‬ ‫ا‬ ‫ان‬ِ ۜ ‫ط‬ ‫ي‬ ‫الش‬ ‫ات‬ِ ‫و‬ ‫خ‬ şeytanın peşine düşmeyin;

َ ُ َ ْ َ َ َ ّٰ َ َ ُ ُ َ ْ َ َ َٓ ْ َ ْ َ ٓ ُّ
zira şeytan sizin açık bir düş-
169 ‫بِالسوءِ والفحشاءِ وان تقولوا ع اللِ ما لتعلمون‬ manınızdır.
169. O size ancak ve da-
ima kötülüğü, çirkin işi ve
Allah hakkında bilmediğiniz
164. Şüphesiz semâvat ve arzın yaratılmasında, gece şeyleri söylemenizi emreder.
ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanların fay-
dasına olan şeyleri denizde taşıyarak yüzüp giden gemi-
lerde, Allah’ın gökten indirdiği bir su ile ölmüş olan toprağı
diriltmesinde, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında,
rüzgârları ve yer ile gök arasında emre amade bekleyen
bulutları döndürmesinde elbette düşünen bir topluluk için
pek çok ibretler vardır.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 25


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َّ ُ ْ ُ ْ َ
170. Onlara: Allah’ın indir- 2. CÜZ ۪ ‫ الزء اثل‬25
‫ان‬ BAKARA SÛRESİ

َ‫الل قَالُوا بَ ْل نَ َّب ُع َٓما اَلْ َفيْنا‬ ُ ّٰ ‫۪يل ل َ ُه ُم اتَّب ُعوا َٓما اَن ْ َز َل‬
diğine uyun, denildiği zaman
َ َ َ
onlar, « Hayır! Biz atalarımızı
üzerinde bulduğumuz şeye ِ ِ ‫واِذا ق‬
َ َ ً ْ َ َ ُ ْ َ َ ْ ُ ُ َٓ ٰ َ َ ْ َ َ َ َ َ َٓ ٰ ْ َ َ
‫عليهِ اباءناۜ اولو كان اباؤ۬هم ل يعقِلون شيـٔا ول‬
uyarız » dediler. Ya ataları bir
şey anlamamış ve doğruyu
ُ‫ك َف ُروا َك َم َثل َّال۪ي َينْعق‬ َ َ َّ ُ َ َ َ
‫۪ين‬ ‫ال‬ ‫ل‬ ‫ث‬ ‫م‬‫و‬ 170
َ ََُْ
‫ون‬ ‫يهتد‬
ِ
da bulamamış idiyseler!
ِ
ْ‫م َف ُهم‬ ْ ُ ٌّ ُ ً َٓ َ ً َٓ ُ َّ ُ َ ْ َ َ َ
171. Kâfirlerin hali, bağı-
rıp çağırmak dışında bir şey ٌ ْ ‫ ٌم ُع‬ ‫بِما ل يسمع ا ِل دعاء ون ِداءۜ صم ب‬
َ‫۪ين ا ٰ َم ُنوا ُكلُوا م ِْن َط ّي َبات ما‬ َّ َ ُّ َ َٓ َ ُ ْ َ َ
duymayan, yine de haykıran
kimsenin haline benzer. On-
ِ ِ َ ‫ يا ايها ال‬171 ‫ليعقِلون‬
ْ ُ ْ ّٰ
lar sağırlar, dilsizler ve körler
َّ َ َ ُ ْ ُ ْ
‫ ا ِنمَا‬172 ‫َر َزق َناك ْم َواشك ُروا ِللِ ا ِن كن ُت ْم ا ِيَّاهُ ت ْع ُب ُدون‬
gibidirler. İşte onlar hakikati

َّ ُ َٓ َ ْ ْ َ ْ َ َ َ َّ َ َ َ ْ َ ْ ُ ُ ْ َ َ َ َّ َ
düşünemezler.

۪‫ير وما اهِل بِه‬ ِ ‫ِن‬ ۪ ‫حرم عليم الميتة وادلم ولم ال‬
172. Ey iman edenler! Size
verdiğimiz rızıkların iyilerin-
َ َ ْ َٓ َ َ َ ْ ‫اض ُط َّر َغ‬
ْ َ ّٰ ْ َ
den yiyin, eğer siz gerçekten
ِۜ‫اغ َول َع ٍد ف ا ِث َم عليْه‬ ٍ َ‫ي ب‬ ‫ي اللِۚ ف َم ِن‬ ِ ‫ل ِغ‬
َ َْ َ ‫ ا َِّن َّال‬173 ‫۪يم‬ ٌ ‫الل َغ ُف‬
yalnız Allah’a kulluk ediyor-
sanız O’na şükredin.
‫۪ين يَ ُت ُمون َٓما ان َزل‬
َ ْ ٌ ‫ور َرح‬ َ ّٰ ‫ا َِّن‬
َ ٰٓ ُ ۙ ً َ ً َ َ َ َُ ََْ َ ‫الل م َِن الْك‬ ُ ّٰ
173. Allah size sâdece
ölüyü, kanı, domuz etini ‫۪ي او۬ لئ ِك‬ ‫تون بِه۪ ثمنا ق‬ ‫اب ويش‬ ِ ‫ِت‬
ُ ّٰ ‫ ّل ِ ُم ُه ُم‬ َ ُ َ َ َ َّ َّ ْ ُ ُ َ ُ ُ ْ
‫مَا يَاكلون ۪يف بطون ِ ِهم ا ِل انلار ول ي‬
ve Allah’tan başkası adına
kesileni haram kıldı. Her ‫الل‬
َ ٰٓ ُ ٌ ‫اب اَل‬ ٌ َ‫يَ ْو َم الْ ِقيٰ َمةِ َو َل يُ َز ّك۪يه ْم َول َ ُه ْم َعذ‬
kim bunlardan yemeye
mecbur kalırsa, azmaksızın ‫ او۬ لئ ِك‬174 ‫۪يم‬ ِۚ
ٓ‫اب بال ْ َم ْغفِ َرة ِۚ َف َما‬ َ ‫ال َلَ َة بال ْ ُه ٰدى َوالْ َع َذ‬ َّ ُ َ َ ْ َ َّ
ve sınırı da aşmadan bir
miktar yemesinde günah
ِ ِ ‫ال۪ين اشتوا‬
yoktur. Şüphe yok ki Allah
ۜ‫ال ّ ِق‬ َ ْ ‫اب ب‬ َ ‫الل نَ َّز َل الْك َِت‬ َ ّٰ ‫ ذٰل َِك با َ َّن‬175 ‫ع انلَّار‬ ََ ْ ََُ ْ َ
‫اصبهم‬
ِ ِ ِ
çokça bağışlayan, çokça

َ ْ ُ َ َ ْ َ َّ َّ َ
esirgeyendir.
َ َ َ
174. Allah’ın indirdiği kitap-
tan bir şeyi gizleyip onu az bir
176 ‫۪يد‬ ٍ۟ ‫اق بع‬ ٍ ‫ف ِشق‬ ۪ ‫اب ل‬ ِ ‫واِن ال۪ين اختلفوا ِيف الكِت‬
bedel ile değişenler var ya,
işte onların yiyip de karınları-
na doldurdukları şeyler, ateş- 175. Onlar doğru yolu bırakıp sapıklığı, mağfirete bedel
ten başka bir şey değildir. olarak da azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı
Kıyamet günü Allah ne kendi- ne kadar dayanacaklar!
leriyle konuşur ve ne de onla- 176. Bu böyledir. Zirâ Allah, kitabı hak olarak indirmiştir.
rı temize çıkarır. Orada onlar Kitap konusunda ayrılığa düşenler, elbette derin bir anlaş-
için elim bir azap vardır mazlığın içine düşmüşlerdir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


26 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 26
2. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ BAKARA SÛRESİ 178. Ey iman edenler! Öl-
dürülenler hakkında size kı-
َّ‫ن‬ ٰ َ ْ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ ْ ُ َ ُ ُ ُّ َ ُ ْ َ َّ ْ َ ْ َ
ِ ‫ب ول‬ ِ ‫ش ِق والمغ ِر‬ ِ ‫ليس ال ِب ان تولوا وجوهم ق ِبل الم‬ ‫ح ِْز ٌب‬
sas yazıldı. Hüre hür, köleye
2
َ ّ ‫اللِ َو ْالَ ْو ِم اْلٰخِر َوال ْ َملٰٓئ َِكةِ َوالْك َِتاب َوانلَّب‬
köle, kadına kadın öldürülür.
ّٰ َ َ ٰ ْ َ َّ ْ
‫ني‬
ۚ ِ۪ ِ ‫ال ِب من امن ب‬
Ancak kim, kardeşi tarafın-
ِ ِ
َ ‫ام َوال ْ َم‬ ٰ ََْ َ ٰ ْ ُْ َ ّ ُ ٰ َ َ َْ ََٰ
dan af edilirse kısas düşer.
َ‫۪ني َوابْن‬ َ ‫ساك‬ ‫وايت المال ع حبِه۪ ذوِي القرب والت‬ Bundan sonra iyiye uymak,

َ ٰ َّ َ ٰ َ َ ٰ َّ َ َ َ َ َ ّ
öldürülenin velisine güzel bir
َ ‫السائِل‬
َ ‫۪ني‬ ٓ َّ َ َّ şekilde ve tam olarak ödemek
ۚ‫اب واقام الصلوة وايت الزكوة‬ ۚ ِ ‫الرق‬ ِ ‫يف‬ِ ‫و‬ ‫يل و‬ ِ ‫الس ۪ب‬
ْ ْ َ ُ ُْ َ
gerekir. O halde söylenenler,
ِ‫ين ِيف الَا َ ٓساء‬ َ ‫الصابر‬ َّ ‫ون ب َع ْهده ِْم ا َِذا َع َه ُدوا َو‬ ‫والموف‬
ِ۪ ۚ ِ ِ
Rabbinizden bir hafifletme ve

ُ َ ٰٓ ُ ُ َ ‫۪ني ْالَاِْس اُو۬ لٰٓئ َِك َّال‬


rahmettir. Her kim bundan
‫۪ين َص َدقوۜا َوا ۬ولئ ِك ه ُم‬ َ ‫الضاءِ َوح‬ ٓ َّ َّ ‫َو‬
ۜ
sonra saldırıya kalkışırsa mu-

َ ‫ ُم الْق‬ ُ ْ َ َ َ ُ ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ َ ُ َّ ُ ْ
hakkak onun için elem verici
ُ‫صاص‬ ‫ يا ايها ال۪ين امنوا كتِب علي‬177 ‫المتقون‬
ِ bir azap vardır.

َ ُْْٰ ُْْٰ ْ ْ ُ ْ ُّ ُ ْ َ ٰ ْ َ ْ
‫ال ّ ِر َوال َعبْ ُد بِال َعبْ ِد َوالنث بِالنثۜ ف َم ْن‬
179. Ey akıl sahipleri! Kı-
ِ ‫ِيف القتلۜ الر ب‬ sasta sizin için ibret vardır.

‫ان‬ ٍۜ ‫س‬ َ ‫اء اَِلْهِ با ِْح‬ ٌ ‫وف َوا َ َٓد‬ ِ ُ ‫اع بال ْ َم ْع‬
‫ر‬
ٌ َ ّ َ ٌٔ ْ َ
‫ِب‬ ‫ات‬ ‫ف‬ ‫ش‬ ِ ‫ه‬ ‫۪ي‬ ‫خ‬
َ ْ َُ َ ُ
‫عِف ل مِن ا‬
Umulur ki kendinizi korursu-
ِ ِ nuz.
َ ٰ َ ْ َ ٰ َ ْ َ َ ٌۜ َ ْ َ َ ْ ُ ّ َ ْ ٌ َْ َ ٰ
‫ذل ِك تف۪يف مِن ربِم ورحة فم ِن اعتدى بعد ذل ِك‬ 180. Birinize ölüm geldiği

َ ‫ ْم يف الْق‬ ُ ََ َ ٌ َ َ ََُ
zaman, eğer bir mal bıraka-
ُ َٓ ٌ ٰ َ ٌ
‫۬ول‬ ِ ‫اا‬ ‫ي‬ ‫وة‬ ‫ي‬‫ح‬ ‫ص‬ ِ ‫ا‬ ‫ص‬ ِ ِ ‫ل‬ ‫و‬ 178 ‫۪يم‬ ‫ل‬ ‫فله عذاب ا‬ caksa anaya, babaya, yakın-

ُ َْ َ َ ُ َ ُ َ ُ َّ َ َ‫ال ْل‬ َْ
lara uygun bir biçimde vasi-
‫ض‬َ َ ‫ ْم ا َِذا َح‬ ‫ كتِب علي‬179 ‫اب ل َعل ْم ت َّتقون‬ ِ
yet etmek Allah’tan korkanlar

َ ‫لقْ َرب‬ ْ
َ َ ْ َ َ ْ ُ َّ َ ْ َ ً ْ َ َ َ َ ْ ُ ْ َ ْ ُ ُ َ َ َ
üzerine bir borçtur.
‫ني‬ ۪ ‫صية ل ِلو ِادلي ِن وا‬ ِ ‫احدكم الموت ا ِن ترك خياۚ الو‬ 181. Her kim bunu işittik-
َ َ ْ َ َ ًّ ْ ْ
‫ ف َم ْن بَ َّد ُل َب ْع َد َما َس ِم َع ُه‬180 ‫۪ني‬ َۜ ‫وف َحقا ع ال ُم َّتق‬ ِۚ ‫بِال َمع ُر‬
ten ve kabullendikten sonra
vasiyeti değiştirirse, günahı

181 ۜ‫۪يم‬ ٌ ‫۪يع َعل‬ ٌ ‫الل َسم‬ َ ّٰ ‫۪ين ُي َب ّدِلُونَ ُۜه ا َِّن‬ َ ‫ع َّال‬ َ َ ُ ُ ْ ٓ َ َّ َ
‫فا ِنما ا ِثمه‬
onu değiştirenleredir. Şüphe-
siz Allah işiten ve bilendir.

177. Gerçek iyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çe-


virmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin iyiliğidir ki, Allah’a,
ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır.
Allah rızası için yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kal-
mışlara, isteyenlere ve boyunduruk altında bulunan köle
ve esirlere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât ve-
rir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı,
hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olan-
lar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak bunlardır!

KUR’AN-I KERİM MEALİ 27


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َّ ُ ْ ُ ْ َ
2. CÜZ ۪ ‫ الزء اثل‬27
‫ان‬ BAKARA SÛRESİ

َ ْ ََ ً ْ َْ ً َ َ َ َ
182. Her kim, vasiyet ede-
َ
nin haksızlığa meyletmesin-
‫صل َح بَيْ َن ُه ْم‬ ‫ف َم ْن خاف م ِْن ُموٍص جنفا او ا ِثما فا‬
َ ‫ يَٓا ا َ ُّيهَا َّال‬182 ‫۪يم‬ َ ّٰ ‫فَ َٓ ا ِثْ َم َعلَيْهِۜ ا َِّن‬
den yahut günah işlemesin-
den endişe eder de aralarını
‫۪ين‬ ٌ۟ ‫ور َرح‬ ٌ ‫الل َغ ُف‬
bulursa kendisine günah yok-
tur. Şüphesiz Allah bolca ba-
‫۪ين‬ َ ‫ع َّال‬ ََ َ ُ َ َ ُ َ ّ ُ ُ َْ َ َ ُ ُ َٰ
‫الصيام كما كتِب‬ ِ ‫امنوا كتِب عليم‬
ğışlayan esirgeyendir.
َ ُ ْ َ ً َّ َ ۙ َ ُ َّ َ ْ ُ َّ َ َ ْ ُ ْ َ ْ
183. Ey iman edenler!
‫ات‬ ۜ ٍ ‫ اياما معدود‬183 ‫مِن قبلِم لعلم تتقون‬
َ ْ ٌ َّ َ َ َ ٰ َ ْ َ ً َ ْ ُ ْ َ َ ْ َ َ
Oruç sizden önce gelip geç-
miş ümmetlere yazıldığı gibi َّ
‫فمن كان مِنم م ۪ريضا او ع سف ٍر فعِدة مِن ايا ٍم‬
size de farz kılındı. Umulur ki
َ ْ ‫ام م‬ ُ ‫ط َع‬َ ٌ َ ْ ُ َ ُ ُ َ َّ َ َ َ َ َ ُ
‫۪ني ف َم ْن‬ ‫ك‬ ‫ِس‬ ‫اخ ۜر وع ال۪ين يط۪يقونه ف ِدية‬
korunursunuz.
ٍۜ
ُ َ ٌ ْ َ ُ ُ َ ْ َ َ ُۜ َ ٌ ْ َ َ ُ َ ً ْ َ َ َّ َ َ
184. Oruç size sayılı günler
olarak farz kılındı. Sizden her
‫ي ل ْم‬ ‫تطوع خيا فهو خي ل وان تصوموا خ‬
َ ْ ُ ٓ َّ َ َ َ َ ُ ْ َ َ ُ َ ْ َ ْ ُْ ُ ْ
kim hasta yahut yolcu olursa
tutamadığı günler kadar diğer
günlerde kaza eder. Tutmaya
ِ‫ شهر رمضان ال۪ي ان ِزل ف۪يه‬184 ‫ا ِن كنتم تعلمون‬
َ ْ ُْ َ ٰ ُْ َ َ ّ َ َ َّ ً ُ ُْٰ ُْ
‫ان‬
ِۚ ‫ات مِن الهدى والفرق‬ ٍ ‫اس وبيِن‬ ِ ‫القران هدى ل ِلن‬
güçleri yetmeyenlere fidye,
fakiri doyurmak gerekir. Bu-
ً َ َ ْ َ َّ ُ ْ َ َ
‫ف َم ْن ش ِه َد مِن ُم الش ْه َر فل َي ُص ْم ُۜه َو َم ْن كان َم ۪ريضا‬
nun dışında kim gönüllü ola-
rak hayır yaparsa, bu kendisi
için daha iyidir. Eğer bilmiş ol-
َ ْ ‫ ُم الْ ُي‬ ُ ُ ّٰ ُ ُ َ َ ُ َّ َ ْ ٌ َّ َ َ َ ٰ َ ْ َ
sanız, oruç tutmanız sizin için ‫س‬ ِ ‫او ع سف ٍر ف ِعدة مِن ايا ٍم اخ ۜر ي ۪ريد الل ب‬
daha hayırlıdır.
َ‫الل‬ ّٰ ُ ّ َ ُ َ َ َّ ْ ُ ْ ُ َ ۘ َ ْ ُ ْ ُ ُ ُ ُ َ َ
185. Ramazan ayı, insan- ‫ول ي ۪ريد بِم العس و ِتلك ِملوا العِدة و ِتلك ِبوا‬
َ ََ َ َ ِ َ َ ُ ُ ْ َ ْ ُ َّ َ َ َ ْ ُ ٰ َ َ ٰ َ
‫ واذا سالك‬185 ‫ع ما هديم ولعلم تشكرون‬
lara yol gösterici, doğrunun
ve doğruyu eğriden ayırma-
nın açık delilleri olarak ken-
ۙ‫اع ا ِذا َد َع ِن‬
َ
ِ ‫ادل‬ َّ َ‫يب َد ْع َوة‬ُ ‫يب اُج‬ ۜ ٌ ‫ع َِباد۪ي َع ّن۪ى فَا ِّن قَر‬
disinde Kur’an indirilen aydır. ۪ ۪ ۪
َ ُ َّ َ ْ ْ ُ ‫فَلْ َي ْس َتج‬
186 ‫يبوا ۪ل َولُؤم ُِنوا ۪ب ل َعل ُه ْم يَ ْرش ُدون‬
Sizden her kim o ayı görürse
o ayda oruç tutsun. Kim de ۪
hasta veya yolcu olursa, tuta-
madığı günler sayısınca baş-
ka günlerde tutsun. Allah size
186. Kullarım sana, beni sorduğu vakit, de ki: Ben el-
kolaylık ister, zorluk istemez.
bette ki yakınım. Dua edenin duasını bana dua ettiği anda
Bütün bunlar, sayıyı tamam-
işitir ona karşılık veririm. O halde kullarım benim davetime
lamanız ve size doğru yolu
uysunlar ve bana inansınlar ki, doğru yolu bulsunlar.
gösterdiği için, Allah’ı yücelt-
meniz ve şükretmeniz içindir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


28 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 28
2. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ BAKARA SÛRESİ 188. Mallarınızı aranızda
haksız yere yemeyin. Kendi-
ٌ‫ِ ْۜم ُه َّن لِ َاس‬ ُ ٓ َ ٰ ُ َ َّ َ ّ َ َ ْ َ ْ ُ َ َّ ُ niz bilip dururken, insanların
‫ام الرفث ا ِل ن ِسائ‬ ِ ‫الصي‬ ِ ‫حل لم للة‬ ِ ‫ا‬ mallarından bir kısmını yalan
َ ُ َ ْ َ ْ ُ ْ ُ ْ ُ َّ َ ُ ّٰ َ َ ۜ َّ ُ َ ٌ َ ْ ُ ْ َ َ ْ ُ َ yemin ve şehadet ile yemeniz
‫لم وانتم لِ اس لهن علِم الل انم كنتم تتانون‬ için o malları hâkimlere rüş-
ْ َ ُ ْ َ ََ ُ َ َ َ ََ ْ ُ َ َُْ
‫اب عليْ ْم َوعفا عن ْۚم فال ٰـ َٔن‬
vet vermeyin.
‫انفسم فت‬ 189. Sana, yeni doğan hilâl

‫اش ُبوا‬ َ ْ ‫ ْمۖ َو ُكُوا َو‬ ُ َ ُ ّٰ َ َ َ َ ُ َ ْ َ َّ ُ ُ َ


‫اشوهن وابتغوا ما كتب الل ل‬ ِ ‫ب‬
şeklinde ayları sorarlar. De
ki: Onlar, insanlar ve özellik-
َ‫ل ْس َودِ مِن‬ َ ْ ْ َ ْ َ ُ َ ْ َ ْ ُ ْ َ ْ ُ ُ َ َ َّ َ َ َ ّٰ َ le hac için vakit ölçüleridir. İyi
‫حىت يبني لم اليط البيض مِن الي ِط ا‬ davranış, evlere arkalarından

ْ‫وه َّن َواَنْ ُتم‬ ُ ُ َ ُ َ َ ْ َّ َ َ َ ّ ُّ َ َّ ُ ْ َ ْ gelip girmeniz değildir. Lâkin


‫الصيام ا ِل ال ِلۚ ول تباِش‬ ِ ‫الفج ِرۖ ثم ات ِموا‬ iyi davranış, korunan ve ölçü-

َ ْ َ َ َ ّٰ ُ
‫ج ۜ ِد ت ِلك ُح ُدود اللِ ف تق َر ُبوه ۜا‬
َ ْ َ ‫ونۙ يف ال ْ َم‬ َ ُ َ lü giden kimsenin davranışı-
ِ ‫ا‬ ‫س‬ ِ ‫عكِف‬ dır. Evlere kapılarından girin,

َ ُ
187 ‫اس ل َعل ُه ْم َي َّتقون‬
َّ َ َّ ‫الل اٰيَاتِه۪ ل‬ُ ّٰ ‫ني‬ ُ ّ َ‫َك ٰذل َِك يُب‬
Allah’tan korkun, umulur ki
ِ ‫ِلن‬ ِ kurtuluşa erersiniz.
ُ ُ ْ ُ ْ ُ َ ْ َ ُٓ ُ ْ َ َ
‫َول تاكلوا ام َوال ْم بَي َن ْم بِالَا ِط ِل َوت ْدلوا ب ِ َٓها‬
190. Size karşı savaş
açanlara, Allah yolunda siz
ْ ْ َّ َ ْ َ ْ ً َ ُ ُ ْ َ َّ ُ ْ َ de savaşın. Sakın aşırı git-
‫اس بِالِث ِم‬ ِ ‫ا ِل الك ِم تلِ اكلوا ف ۪ريقا مِن اموا ِل انل‬ meyin, çünkü Allah aşırıları

ُ‫ه َم َواق۪يت‬ َ ِ ‫له َِّل ِةۜ قُ ْل‬ َْ َ َ َ َُ ْ َ َ َُ ْ َ ْ ََُْ sevmez.


‫ يسـٔلونك ع ِن ا‬188 ‫ون‬ ۟ ‫وانتم تعلم‬
َ ُ ُ ْ َ ُ ُ ْ ُ ْ َ ْ َ ُّ ْ َ ْ َ َ ّ َ ْ َ َّ ‫ل‬
‫اس وال ِۜج وليس ال ِب بِان تاتوا اليوت مِن ظهورِها‬ ِ ‫ِلن‬
ُ َّ
‫وت م ِْن اب ْ َوابِهَاۖ َواتقوا‬
َ َ ‫ب َمن اتَّٰق َواْتُوا ْالُ ُي‬ َّ ْ ‫ َّن ال‬ ٰ َ
‫ول‬
ۚ ِ ِ ِ
‫۪ين‬َ ‫اللِ َّال‬ ّٰ
‫يل‬ ‫ب‬ َ ‫ َوقَات ِلُوا يف‬189 ‫ون‬
‫س‬
َ ُ ْ ُ ْ ُ َّ َ َ َ ّٰ
‫الل لعلم تفلِح‬
ِ ۪ ۪
َ َ ْ ُ ْ ُّ ُ َ َ ّٰ َّ ُ َ ْ َ َ َ ْ ُ َ ُ َ ُ
190 ‫يقات ِلونم ول تعتدوۜا ا ِن الل ل يِب المعتد۪ين‬

187. Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl


kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer
elbisesiniz. Allah sizin kendinize zulmettiğinizi bildi ve
tevbenizi kabul etti, sizi bağışladı. Şimdi, onlara yaklaşın ve
Allah’ın sizin için yazdıklarını isteyin. Sabahın beyaz ipliği,
siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra
geceye kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde ibadete
çekilmiş olduğunuz anlarda kadınlara yaklaşmayın. Bunlar
Allah’ın yasak sınırlarıdır. Bu sınırları aşmayın. İşte böylece,
Allah âyetlerini insanlara açıklar. Umulur ki korunurlar.
KUR’AN-I KERİM MEALİ 29
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َّ ُ ْ ُ ْ َ
191. Savaşta onları yaka- 2. CÜZ ۪ ‫ الزء اثل‬29
‫ان‬ BAKARA SÛRESİ

ladığınız yerde öldürün. Sizi


َُْ ْ َ ْ ُ ُ َ ْ َ ُ ْ َ ْ ْ ُ ُ ْ ََ ْ ُ ُ ُ ْ َ ُ ْ َ ْ ُ ُ ُْ َ
‫واقتلوهم حيث ثقِفتموهم واخ ِرجوهم مِن حيث اخرجوكم والفِتنة‬
çıkardıkları yerden siz de on-
ları çıkarın. Fitne çıkarmak,
ُ ُ َ ُ ّٰ َ َ َ ْ ْ ْ ُ ُ َُ َ ْ َْ ََ
ْ‫وكم‬ ‫اش ُّد م َِن القت ِلۚ َول تقات ِلوه ْم عِن َد ال َم ْس ِج ِد الرا ِم حىت يقات ِل‬
adam öldürmekten daha kö-
tüdür. Onlar sizinle savaşma-
ْ َ َ َ ْ ُ َٓ َ َ ٰ َ ْ ُ ُ ُ ْ َ ْ ُ ُ َ َ ْ َ
‫ فا ِ ِن ان َت َه ْوا‬191 ‫ين‬
dıkça Mescid-i Haram’da, siz
de onlarla savaşmayın. Eğer ‫ف۪ي ۚهِ فا ِن قاتلوكم فاقتلوهمۜ كذل ِك جزاء الكف ِ۪ر‬
onlar size karşı savaş açar- َ ُ َ َ ٌ َ ْ َ ُ َ َ ّٰ َ ْ ُ ُ َ َ ٌ َ ٌ ُ َ َ ّٰ َّ َ
larsa derhal onları öldürün. ‫ وقات ِلوهم حىت ل تون ف ِتنة ويون‬192 ‫فا ِن الل غفور رح۪يم‬
ُ‫ال َرام‬ َ ْ ‫لش ْه ُر‬ َّ َ َ َّ َ َ َّ َ َ ْ ُ َ َ ْ َ َ ْ َ ّٰ ُ ّ
Böyledir kâfirlerin cezası.
192. Eğer onlar vazge- ‫ ا‬193 ‫للِ فا ِ ِن انتهوا ف عدوان ا ِل ع الظالِم۪ني‬ ۜ ِ ‫ادل۪ين‬
ْ َ ُ َ ٰ ْ َ ٌ َ ُ َ ُ ُ ْ َ َ َ ْ ْ َّ
‫اص ف َم ِن اع َتدى َعليْ ْم فاع َت ُدوا‬
çerlerse, Allah Gafûr ve
Rahîm’dir ۜ ‫بِالشه ِر الرا ِم والرمات ق ِص‬
193. Fitne yatışıncaya ve
‫الل َم َع‬
ْ َ َ ّٰ ُ َّ َ ْ ُ ْ َ َ ٰ َ ْ َ ْ ْ َ َ
َ ّٰ ‫اعلَ ُٓموا ا َ َّن‬ ‫عليهِ ب ِ ِمث ِل ما اعتدى عليمۖ واتقوا الل و‬
din Allah için oluncaya kadar
ُ َّ َ ْ ُ ْ َ ُ ْ ُ َ َ ّٰ ُ ْ َ َ َ َّ ُ ْ
onlarla savaşın. Eğer vazge-
çerlerse, zâlimler hâriç, kim-
ۛ ِ‫اتل ْهل َكۚة‬ ‫يل اللِ ول تلقوا بِايد۪يم ا ِل‬ َ
ِ ‫ وانفِقوا ۪يف س ۪ب‬194 ‫المتق۪ني‬
seye düşmanlık yoktur. ْ َ ّٰ َ َ ْ ُ ْ َ َّ َ ْ ُّ َ َ َ ْ ُ ْ ُّ ُ َ ّٰ َّ ۛ ُ ْ َ َ
194. Haram ay haram aya
‫ وات ِموا الج والعمرة ِللِۜ فا ِن‬195 ‫واح ِسنوۚا ا ِن الل يِب المح ِسن۪ني‬
َُ ُ ُ ُ ْ َ َ ْ َْ َ َ َ ْ َ ْ َ َ ْ ُ ْ ْ ُ
‫ي َول تلِقوا ُرؤ َ۫س ْم َحّٰىت َيبْلغ‬ ِۚ ‫اح ِرتم فما استيس مِن الهد‬
karşılıktır. Hürmetlerde karşı-
lıklıdır. Kim size saldırırsa siz
ٌ َ ْ ًَ َ ً ُ ْ َ َ َ َّ َ ْ
‫ال َه ْد ُي مِل ُهۜ ف َم ْن كن مِن ْم َم ۪ريضا ا ْو ب ِ ٓه۪ اذى م ِْن َرا ِسه۪ ف ِف ْديَة‬
de ona mukabele olacak ka-
dar saldırın. Allah’tan korkun
ve biliniz ki Allah müttakîlerle
ّ‫الج‬ َِ ْ ‫ك فَا ِ َذٓا اَمِنْ ُت ْ۠م َف َم ْن َت َم َّت َع بالْ ُع ْم َرة ِ اَِل‬ ُُ َْ َ َ َ َْ َ ْ
ٍۚ ‫مِن ِصيا ٍم او صدق ٍة او نس‬
beraberdir. ِ
َ‫ال ّج َو َسبْعة‬ َ ْ َّ َ َ ٰ َ ُ َ َ ْ َ ‫س م َِن ال ْ َه ْدي َف َم ْن ل َ ْم‬ ْ ‫َفمَا‬
َ َ ْ‫اس َتي‬
ِ ‫يد ف ِصيام ثلثةِ ايا ٍم ِيف‬ ۚ
195. Allah yolunda infak-
ta bulunun. Kendi ellerinizle ٍ ِ ِ
َ َُُْ ُ َ َ ٰ ٌَ َ ٌَ َ َ َ ْ ْ ُْ َ َ َ
ِِ ‫شة كمِلةۜ ذل ِك ل َِم ْن ل ْم يَ ْن اهله ح‬
kendinizi tehlikeye atmayın.
Her türlü hareket ve davra- ‫اضي‬ ‫ا ِذا رجعتمۜ ت ِلك ع‬
َ ْ ُ َ َ ّٰ َّ َ ٓ ُ َ ْ َ َ ّٰ ُ َّ َ ِ َ َ ْ ْ
‫ال َم ْس ِج ِد الرامۜ واتقوا الل واعلموا ان الل شد‬
nışınızda dürüst olun. Çünkü
Allah dürüstleri sever. 196 ‫اب‬ ۟ ِ ‫۪يد ال ِعق‬
196. Haccı ve umreyi Allah
için tamamlayın. Eğer bun-
lardan alıkonursanız, kolayı- umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban
nıza gelen kurbanı gönderin. kesmek gerekir. Kurban kesemeyen kimse hac günlerinde
Kurban, yerine varıncaya ka- üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç
dar başlarınızı tıraş etmeyin. tutar ki, hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mes-
Sizden her kim hasta olursa cid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah’a karşı
yahut başından bir rahatsız- takva sahibi olun. Biliniz ki Allah’ın vereceği ceza ağırdır.
lığı varsa, oruç, sadaka veya
kurban olmak üzere fidye ver-
mesi gerekir. Emin olduğunuz
vakit kim hac günlerine kadar
H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU
30 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 30
2. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ BAKARA SÛRESİ 198. Rabbinizden gelecek
bir lütfu ve keremi arama-
َّ‫الج‬ َ ْ ‫ض ف۪يه َّن‬ َ َ َ ْ َ َ ٌ َ ُ ْ َ ٌ ُ ْ َ ُّ َ ْ َ
‫الج اشهر معلوماتۚ فمن فر‬
nızda size herhangi bir gü-
ِ nah yoktur. Arafat’taki vak-
ُ َ ْ َ َ َ ّ َْ َ َ َ َ َ ُ ُ َ َ َ ََ َ َ feden ayrılıp akın ettiğinizde
‫جدال ِيف ال ِۜج وما تفعلوا‬ ِ ‫ف رفث ول فسوق ول‬ Meş’ar-i Haram’da Allah’ı

ٰ ْ َّ َّ َ ْ َ َّ َ ُ َّ َ َ َ ُ ّٰ ُ ْ َ ْ َ ْ َ ْ zikredin, O sizi nasıl hidayete


‫ي‬ۘ ‫ي يعلمه اللۜ وتزودوا فا ِن خي الزادِ اتل‬
‫و‬ ‫ق‬ ٍ ‫مِن خ‬ erdirdiyse, siz de onu öylece

ُ َ َ َْ َ‫ال ْل‬ َْ ُ َٓ ُ َّ َ
‫ لي َس عليْ ْم‬197 ‫اب‬
zikredin, zira daha önce yan-
ِ ‫۬ول‬
ِ ‫ون يا ا‬ ِ ‫واتق‬ lış gidenlerdendiniz.

ْ‫ض ُتم‬ ْ َ َ َٓ َ ْ ُ ّ َ ْ ً ْ َ ُ َ ْ َ ْ َ ٌ َ ُ 199. Sonra insanların sel


‫جناح ان تبتغوا ف ِمن ربِ ۜم فا ِذا اف‬ gibi akın ettiği yerden siz de

ِۖ‫ال َرام‬ َ ْ ‫الل عِنْ َد ال ْ َم ْش َعر‬ َ ّٰ ‫ك ُروا‬ ُ ْ َ


‫اذ‬‫ف‬ ‫ات‬
ٍ
ََ َ ْ
‫مِن عرف‬
akın edin. Allah’tan mağfiret
ِ isteyin. Çünkü Allah affedici
َ ُْ ْ ُ ٰ َ َ ُ ْ
۪‫َواذك ُروهُ َ هدي ْۚم َواِن كن ُت ْم م ِْن قبْلِه‬
ve esirgeyicidir.
200. Hac ibadetlerinizi biti-
َ ََ ُ َ ْ ُ َ ُ َ ‫ال‬ ّ ٓ َّ َ
‫حيْث افاض‬ ‫ ث َّم اف۪يضوا مِن‬198 ‫۪ني‬ ‫ل ِم َن الض‬
rince, tıpkı babalarınızı andı-
ğınız gibi yahut ondan daha

199 ‫۪يم‬ ٌ ‫ور َرح‬ ٌ ‫الل َغ ُف‬ َ ّٰ ‫الل ا َِّن‬ ّٰ ْ ْ َ ُ َّ


َۜ ‫اس َتغ ِف ُروا‬ ‫انلاس و‬
yüksek bir sesle Allah’ı zikre-
din. İnsanlardan öyleleri var
ْ‫الل َك ِذ ْكر ُكم‬ َ ّٰ ‫ ْم فَاذْ ُك ُروا‬ ُ َ َ َ ْ ُْ َ َ َ َ
‫فا ِذا قضيتم منا ِسك‬
ki: Ey Rabbimiz! Bize dün-
ِ yada ver, derler. Böyle iste-
ُ َُ ْ َ َّ َ َ ً ْ َّ َ َ ْ َ ْ ُ َ ٓ َ ٰ yenlerin ahiretten hiç nasibi
‫اباءكم او اشد ذِكرۜا ف ِمن انلاِس من يقول‬ yoktur.
َ َ ْ َ ٰ ْ ُ َ َ َ َ ْ ُّ َ ٰ َٓ َّ َ
200 ‫خرة ِ مِن خ ٍق‬ ِ ‫ربنا ات ِنا ِيف ادلنيا وما ل ِيف ال‬
201. Onlardan bir kısmı da:
Ey Rabbimiz! Bize dünyada
ً َ َ ْ ُّ ٰ ُ ُ ْ
‫ح َس َنة‬ ‫َومِن ُه ْم َم ْن َيقول َر َّب َنٓا ات َِنا ِيف ادلنيا‬
da iyilik, ahirette de iyilik ver.
Bizi cehennem azabından
َ َ ٰٓ ُ َ ‫ح َس َن ًة َوق َِنا َع َذ‬ َ ِ ‫خ َرة‬ ٰ ْ
‫ ا ۬ولئ ِك ل ُه ْم‬201 ِ‫اب انلَّار‬ ِ ‫َو ِيف ال‬
koru! Derler.
202. İşte onlar için, kazan-
ْ ُ َ ُ ّٰ َ ُ َ َ َّ ٌ
َ ‫ال‬ َ
202 ‫اب‬ ‫ِس‬ ‫نص۪يب مِما  ۜا والل س ۪ريع‬
dıklarından büyük bir nasip
ِ vardır. Şüphesiz Allah’ın he-
saba çekmesi çok çabuktur.

197. Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet


ederse, hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan
davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur. Hayır işlerden
neyi yaparsanız, Allah onu bilir. Ahiret için azık toplayın. Bi-
lin ki azığın en hayırlısı takvâdır. Ey gönül sahipleri! Bana
karşı takva sahibi olun.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 31


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َّ ُ ْ ُ ْ َ
203. Allah’ı sayılı günlerde 2. CÜZ ۪ ‫ الزء اثل‬31
‫ان‬ BAKARA SÛRESİ

anın. Günahtan sakınan kim-


seye, acele edip, Mina’da-
‫ح ِْز ٌب‬
‫جل‬
َ َّ َ َ ْ َ َ
‫ات فمن تع‬
َ ْ
ٍۜ ‫الل ۪ٓيف ايَّا ٍم َمع ُدود‬
َ َ ّٰ ‫َواذْ ُك ُروا‬
ki ibadeti iki günde bitirirse 3
َ َ ْ َٓ َ َّ َ َ َ َ ْ َٓ َ ْ َ ْ َ
‫ني ف ا ِث َم عليْ ۚهِ َو َم ْن تاخ َر ف ا ِث َم عليْهِۙ ل َِم ِن‬
günah yoktur, geri kalsa da
günah yoktur. Allah’a karşı ِ ‫۪يف يوم‬
َ َ ْ ُ َ ُ َّ َ َ ْ َ ّٰ ُ َّ ٰ َّ
203 ‫الل َواعل ُٓموا ان ْم ا ِلْهِ تش ُرون‬ ‫اتقۜ َواتقوا‬
gelmekten sakının. O’nun hu-
zurunda toplanacağınızı bilin.
204. İnsanlardan öyleleri َ‫ادلنْيا‬ ُّ ِ ‫اليٰوة‬ َ ْ ‫ل ِيف‬ ُ ُ ‫ك قَ ْو‬ َ ُ ْ ُ ْ َ
ِ ‫ومِن انلاِس من يع‬
‫جب‬ َّ َ َ
ْ ُّ َ َ َ ُ َ ْ َ ٰ َ َ ّٰ ُ ْ ُ َ
vardır ki, dünya hayatı hak-
َ َ َ َ
kında söyledikleri senin hoşu-
ِ
‫ واِذا‬204 ‫ويش ِهد الل ع ما ۪يف قلبِه۪ۙ وهو ادل الِصام‬
َ ْ َْ َ ْ ُ َ َ َ ْ ُ َْ ّٰ َ َ
na gider. Hatta söylediklerinin
kalpten geldiğine Allah’ı şahit
‫سد ف۪يها ويهلِك الرث‬ ْ
ِ ‫تول سع ِيف الر‬ ٰ َ
ِ ‫ض ِلف‬
ُ َ ‫۪يل‬ َ َ َ َ َ َ ْ ُّ ُ َ ُ ّٰ َ َۜ ْ َّ َ
tutar. Hâlbuki o, düşmanların
en amansız olanıdır. َ ّٰ ‫ل اتَّق‬
‫الل‬ ‫ واِذا ق‬205 ‫والنسل والل ل يِب الفساد‬
ِ
ُ ْ
206 ‫ج َه َّن ُم ۜ َولِئَس ال ِم َهاد‬
ْ َ َ ‫ح ْس ُب ُه‬ َ َ‫خ َذت ْ ُه الْع َّزةُ باْلثْم ف‬ َ َ
205. Ayrılıp gittiği zaman
yeryüzünde fesat çıkarmaya, ِ ِ ِ ِ ‫ا‬
ّٰ َ َ َ َٓ ْ ُ َ ْ َ ْ
ِ ‫اء م ْرض‬ ‫َوم َِن انلَّاِس َم ْن يَش ۪ري نفسه ابتِغ‬
ekini ve nesli yok etmeye ça-
lışır. Allah, fesadı sevmez. ‫ات الل‬
ُ ُ ْ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ ْ ٌ ُ ُ ّٰ َ
‫۪ين ا َم ُنوا ادخلوا‬ ‫ يا ايها ال‬207 ِ‫الل َر ۫ؤف بِالعِ َباد‬
206. Kendisine “Allah’tan
korun” dendiği zaman, gururu ‫و‬
َّ َ َّ ُ ُ ُ َّ َ َ ً َّ َٓ ْ ّ
‫ان ا ِن ُه‬ ِۜ ‫ات الشيْط‬ ِ ‫السل ِم كافة ۖ َول تبِعوا خط َو‬
onu günaha sürükler. Onun
hakkından cehennem gelir. ِ ‫ِيف‬
ُ ْ َ َٓ َ ْ َ ْ ْ ُ ْ َ َ ْ َ ٌ ‫ ْم َع ُد ٌّو ُمب‬ ُ َ
‫اءت ُم‬
Orası ne kötü bir yataktır!
207. İnsanlardan kimileri
‫ فا ِن زللتم مِن بع ِد ماج‬208 ‫ني‬ ۪ ‫ل‬
ٌ َ ٌ َ َ ّٰ َّ َ ٓ ُ َ ْ َ ُ َ ّ َ ْ
de vardır ki, Allah’ın rızâsını
209 ‫اليِنات فاعلموا ان الل ع ۪زيز حك۪يم‬
ْ َُ ُ ّٰ ‫ون ا َّ ِٓل ا َ ْن يَاْت َِي ُه ُم‬ َ ُُ َْ ْ َ
dileyerek kendisini fedâ eder.
Allah, kullarına karşı Raûf’tur.
ِ‫الل ۪يف ظل ٍل م َِن ال َغ َمام‬ ‫هل ينظر‬
208. Ey îman edenler!
ُ ُ ُ ْ ُ َ ْ ُ ّٰ َ َ ُ ْ َ ْ َ ُ َ ُ َ ٰٓ َ ْ َ
Topluca Allah’ın gönderdiği 210 ‫ور‬ ۟ ‫ض الم ۜر وا ِل اللِ ترجع الم‬ ِ ‫والملئ ِكة وق‬
elçisine tabi olun. Şeytanın
adımlarına tâbi olmayın. O si-
zin için apaçık bir düşmandır. 210. Onlar, ancak buluttan gölgeler içinde Allah’ın ve
209. Size apaçık deliller meleklerinin gelmesini beklerler. Hâlbuki iş bitirildi. Bütün
geldikten sonra, aksini yapa- işler yalnızca Allah’a döndürüldü.
cak olursanız, şunu iyi bilin ki
Allah Aziz’dir, Hakîm’dir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


32 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 32
2. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ BAKARA SÛRESİ 213. İnsanlar bir tek
ümmet idi. Bu durumda
َ َ ْ ْ ّ َ ُ ْ َ َ َ ّ َ َ ٰ ْ ْ ُ َ ْ َ ٰ ْ َ َ ٔ َٓ ْ ٓ َ ْ َ
‫سل بن۪ى ا ِساي۪ل كم اتيناهم مِن اي ٍة بيِن ٍۜة ومن يب ِدل ن ِعمة‬
iken Allah, müjde verici ve
uyarıcı olarak peygamberleri
َ‫ ُز ّي َن لَِّل۪ين‬211 ‫۪يد الْعِقَاب‬ ُ ‫الل َشد‬ َ ّٰ ‫اءت ْ ُه فَا َِّن‬َ َٓ‫اللِ م ِْن َب ْع ِد مَا ج‬ ّٰ gönderdi. İnsanlar arasında,
ِ ِ anlaşmazlığa düştükleri hu-
َّ
َ‫۪ين ا ٰ َمنُو ۢا َوال۪ين‬ َ ‫ون م َِن َّال‬ َ ُ َ ْ َ َ َ ْ ُّ ُ ٰ َ ْ ََ
‫كف ُروا اليوة ادلنيا ويسخر‬
suslarda hüküm vermeleri
için, onlarla beraber hak yolu

212 ‫اب‬ َ ‫ح‬


‫س‬ ِ ‫ي‬ ْ ‫اء ب َغ‬ ُ ّٰ ‫َّات َق ْوا فَ ْو َق ُه ْم يَ ْو َم الْقِيٰ َم ۜ ِة َو‬
ُ َٓ‫الل يَ ْر ُز ُق َم ْن يَش‬ gösteren kitapları da indirdi.
ٍ ِ ِ İndirilen kitapta, gönderilen
َ ‫ني ُمبَِّش‬ َ ّ ‫الل انلَّب‬ُ ّٰ ‫ث‬ َ َ َ َ ً َ َ ً َّ ُ ُ َّ َ َ peygamber ve onun dininde
‫ين‬ ۪ ِ۪ ‫حدة فبع‬ ِ ‫كان انلاس امة وا‬ hiç kimse ayrılığa düşmedi.
َ ْ ‫ َم َب‬ ُ ْ َ ّ َْ َ َ ْ ُ ُ َ َ َ َ ْ َ َ َ ْ ُ َ
‫ني انلَّاِس‬
Ancak kendilerine apaçık de-
‫ومن ِذ ۪رينۖ وانزل معهم الكِتاب بِال ِق ِلح‬ liller geldiği halde, sırf arala-
ْ ُ ُ َ َّ َّ ََ ْ ََُْ َ
‫۪ين ا ۫وتوهُ م ِْن َبع ِد‬ ‫۪يهِ َو َما اخ َتلف ف۪يهِ ا ِل ال‬
rındaki kıskançlıktan ötürü
ۜ ‫ف۪يما اختلف‬
‫ف‬ ‫وا‬ kendilerine kitap verilenler
ٰ َ َّ ُ ّٰ َ ْ ُ َ ّ َ ْ ُ ُ ْ َ َٓ َ
‫۪ين ا َم ُنوا‬ ‫ات َبغ ًيا بَيْ َن ُه ْۚم ف َه َدى الل ال‬
anlaşmazlığa düştü. Bunun
‫ما جاءتهم اليِن‬ üzerine Allah iman edenle-

َ ٰ ُ َٓ َ ْ َ ْ َ ُ ّٰ َ ْ ّ َ ْ َ ََُْ َ
re, haktan kendisinde ihtilafa
‫اط‬ ٍ ‫ل ِمااختلفواف۪يهِمِنال ِقبِا ِذنِه۪ۜوالليهد۪يمنيشاءا ِل ِص‬ düştükleri şeyleri izniyle gös-

ُ َ َ ْ ُ ْ َ َّ َ َ َ َّ َ ْ ُ ُ ْ َ ْ َ ْ ُ ْ َ ْ َ
terdi. Şüphesiz Allah dilediği-
‫ ام ح ِسبتم ان تدخلوا النة ولما يات ِم مثل‬213 ‫۪ي‬ َ ْ ُ
ٍ ‫مستق‬ ni doğru yola iletir.

ُ ْ ُ َ ُ ٓ َّ َّ َ ُ َٓ ْ َ ْ ُ ُ ْ َّ َ ْ ُ ْ َ ْ ْ َ َ َ َّ 214. Yoksa siz, sizden


‫ال۪ين خلوا مِن قبلِ ۜم مستهم الاساء والضاء وزل ِزلوا‬ önce gelip geçenlerin başına
َّ َٓ َ ّٰ ُ ْ َ ٰ َ ُ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َ ُ ُ َّ َ ُ َ ّٰ َ gelenler size de gelmeden
‫اللِ ال ا ِن‬ ۜ ‫حىت يقول الرسول وال۪ين امنوا معه مىت نر‬ cennete gireceğinizi mi san-
ْ َ ْ َ ْ ُ َۜ ُ ْ ُ َ َ َ َ ُ َ ْ َ ٌ ‫اللِ قَر‬ ّٰ َ ْ َ
‫ون قل مَٓا انفق ُت ْم‬
dınız? Yoksulluk ve sıkıntı
‫ يسـٔلونك ماذا ينفِق‬214 ‫يب‬ ۪ ‫نر‬ onlara öylesine dokundu ve

َ‫ام َوال ْ َمس‬ ٰ ََْ َ َ ََْ ْ َ ْ َ َْ َ ْ َ ْ


öyle sarsıldılar ki, peygam-
‫۪ني‬
ِ ‫ك‬ ‫ـا‬ ‫ي فلِلو ِادلي ِن والقر ۪بني والت‬ ٍ ‫مِن خ‬
ber ve onunla beraber iman

ٌ ‫الل به۪ َعل‬ َ ّٰ ‫السبيل َومَا َت ْف َعلُـوا م ِْن َخ ْي فَا َِّن‬


edenler nihayet: Allah’ın yar-
215 ‫۪يم‬ َّ ‫َوابْن‬
ِ ٍ ۜ
ِ ۪ ِ
dımı ne zaman gelecek! De-
diler. Şüphesiz Allah’ın yardı-
mı yakındır.

211. İsrail oğullarına sor! Kaç tane açık mucize verdik. 215. Sana ne harcaya-
Kim mucizeler kendisine geldikten sonra Allah’ın nimetini caklarını soruyorlar. De ki:
tebdil ederse, bilsin ki Allah cezası şedid olandır. Hayırdan harcadığınız şey,
ebeveyn, yakınlar, yetimler,
212. İnkâr edip kâfir olanlar için dünya hayatı süslü fakirler ve yolcular içindir. Ha-
gösterildi. Bu yüzden onlar, iman edenlerden bazısı ile alay yır olarak ne yaparsanız şüp-
ederler. Oysaki Allah’ın azabından korunanlar kıyamet gü- hesiz Allah onu bilir.
nünde onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık
verir.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 33


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َّ ُ ْ ُ ْ َ 33
216. Hoşunuza gitmediği 2. CÜZ
۪ ‫الزء اثل‬
‫ان‬ BAKARA SÛRESİ

halde savaş size farz kılın-


َْ ٓ ُ َ ُ ُ ُ ْ ُ َ َ ِ ‫ُكت‬
‫ب َعليْ ُم ال ِق َتال َوه َو ك ْرهٌ ل ْۚم َو َعٰس ان‬
dı. Ola ki, bir şeyden hoş-
lanmazsınız ama o sizin için
hayırlı olabilir. Yine bir şeyi
ً‫س ا َ ْن ُت ُّبوا َشيْـٔا‬ ٰٓ َ َ ْ ُ َ ٌ ْ َ َ ُ َ ً ْ َ ُ َ ْ َ
‫ترهوا شيـٔا وهو خي ل ۚم وع‬
de seversiniz ama o sizin için ِ
şerli olabilir. Allah bilir, siz bil-
َ َ ُ َ ْ َ َ ُ َ ْ َ َ ْ ُ ْ َ َ ُ َ ْ َ ُ ّٰ َ ْ ُ َ ٌّ َ َ ُ َ
mezsiniz. ‫ يسـٔلونك‬216 ‫ون‬ ۟ ‫وهو ش لۜم والل يعلم وانتم ل تعلم‬
217. Sana haram ayda ٌّ‫ي ۜ َو َصد‬ ٌ ‫ال َر ِام ق َِتال ف۪يهِ قُ ْل ق َِت ٌال ف۪يهِ َكب‬ َ ْ ‫الش ْهر‬ َّ
‫ن‬ ‫ع‬
َ
savaşmayı sorarlar. De ki: ۪ ۜ ٍ ِ ِ
“O ayda savaş büyük bir gü- َْ ُ َ ْ َِ ِ ََ ْ ْ
ْ َ َ ٌ ْ ُ َ ّٰ َ ‫َع ْن‬
nahtır. Allah’ın yolundan alı- ۪‫اج اهلِه‬ ‫ج ِد الرام واخر‬ ِ ‫يل اللِ وكفر بِه۪ والمس‬ ِ ۪ ‫ب‬ ‫س‬
َ ُ َ َْ ْ َُ‫ك‬ ْ
ْ َ ُ َ ْ َ ّٰ َ ْ ُ َ ْ َ ُ ْ
‫ب م َِن القت ۜ ِل َول يَ َزالون‬
koymak, onu inkâr etmek,
Mescid-i Haram’ın ziyaretine ‫مِنه اكب عِند اللِۚ والفِتنة ا‬
ُ ‫ط‬ َ َْ ُ َ ُ ُّ ُ َ ُ َ
‫ُيقات ِلون ْم َحّٰىت يَ ُردوك ْم ع ْن د۪ينِ ْم ا ِِن است‬
engel olmak ve halkını ora-
dan çıkarmak, Allah katında ‫اعوۜا‬
َ ُ ْ ََُ َ ُ ْ ْ َ
‫ت َوه َو كاف ٌِر‬ ‫َو َم ْن يَ ْرت ِدد مِن ْم ع ْن د۪ينِه۪ فيم‬
daha büyük günahtır. Zulüm
ve baskı ise adam öldürmek-
َ ٰ ٓ ُ َ ِ َ ٰ ْ َ َ ْ ُّ ُ ْ َ ْ َ َ ٰٓ ُ َ
ِ ‫فا ۬ولئ ِك َحبِطت اع َمال ُه ْم ِيف ادلنيا وال‬
ten daha büyüktür. Onlar, güç
yetirebilseler, sizi dininizden ‫خرةۚ وا ۬ولئ ِك‬
ٰ َ َّ َّ َ ُ َ َ ْ ُ َّ ُ َ ْ َ
‫۪ين ا َم ُنوا‬
döndürünceye kadar sizinle
savaşmaya devam ederler. ‫ ا ِن ال‬217 ‫ادلون‬ ِ ‫اصحاب انلارِۚ هم ف۪يها خ‬
َ َ ٰ ٓ ُ ّٰ َ َ َ ُ َ َ َ َّ َ
‫يل اللِۙ ا ۬ولئ ِك يَ ْر ُجون‬ َ ‫اه ُدوا ف۪ى‬
Sizden kim dininden döner de
kâfir olarak ölürse, öylelerin
ِ ۪ ‫ب‬ ‫س‬ ‫وال۪ين هاجروا وج‬
‫ال ْم ِر‬ َ ْ ‫ك َعن‬ َ َ َُ َْ ٌ ‫ور َرح‬ ٌ ‫الل َغ ُف‬
ُ ّٰ ‫اللِ َو‬ ّٰ َ َ ْ َ
bütün yapıp ettikleri dünyada
da, ahirette de boşa gitmiş-
ِ ‫ون‬ ‫ٔل‬ ‫ـ‬ ‫س‬ ‫ي‬ 218 ‫۪يم‬ ۜ ‫رحت‬
ْ
‫اس َواِث ُم ُه َٓما‬ ِۘ ‫ي َو َم َناف ُِع ل َِّلن‬ ٌ ‫َوال ْ َميِْس قُ ْل ف۪يه َٓما ا ِثْ ٌم َكب‬
tir. Bunlar cehennemliklerdir,
orada sürekli kalacaklardır.
۪ ِ ِۜ
ْ ْ ُ َۜ ُ ْ ُ َ َ َ َ ُ َ ْ َ َ َ ْ َ ْ ُ َ ْ َ
‫ون ق ِل ال َعف َۜو‬
218. İman edenler, hicret
edenler ve Allah yolunda ci- ‫اكب مِن نف ِع ِهم ۜا ويسـٔلونك ماذا ين ِفق‬
َ َّ َ َ ُ َّ َ َ ٰ ْ ُ ُ َ ُ ّٰ ُ ّ َ ُ َ ٰ َ
219 ۙ‫ات ل َعل ْم ت َتفك ُرون‬
had edenler var ya, şüphesiz
bunlar, Allah’ın rahmetini ümit ِ ‫كذل ِك يبِني الل لم الي‬
edenlerdir. Allah çok bağışla-
yan çok esirgeyendir.
219. Sana, içki ve kumardan sorarlar. De ki: Her ikisinde
de büyük bir günah ve insanlar için birtakım faydalar vardır.
Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür.
Yine sana iyilikte ne harcayacaklarını sorarlar. De ki: ihti-
yaçtan arta kalanını. Böylece Allah size âyetleri açıklar ki
düşünüp anlayasınız.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


34 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 34
2. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ BAKARA SÛRESİ daha hayırlıdır. İman
etmedikleri sürece Allah’a
ٌ‫ام قُ ْل ا ِْص َح‬ ٰ َ َ ْ َ َ َ ُ َ ْ َ َ َ ٰ ْ َ َ ْ ُّ
ۜ ‫خر ۜة ِ ويسـٔلونك ع ِن الت‬
ortak koşan erkeklerle,
ِ ‫ِيف ادلنيا وال‬ kadınlarınızı evlendirmeyin.
ْ ْ َ ْ ُ ّٰ َ ْ ُ ُ َ ْ َ ْ ُ ُ َ ُ ْ َ ۜ ٌ ْ َ ْ ُ َ
‫س َد‬ ِ ‫الل َيعل ُم ال ُمف‬
Allah’a ortak koşan hür erkek
‫لهم خي واِن تال ِطوهم فا ِخوان ۜم و‬ hoşunuza gitse de; iman eden
ٌ ‫يز َحك‬ ٌ ‫الل َعز‬ َ ّٰ ‫ ۜ ْم ا َِّن‬ُ َ َ ْ َ َ ُ ّٰ َ َٓ ْ َ َ ْ ُ ْ َ bir köle, Allah’a ortak koşan
220 ‫۪يم‬ ۪ ‫مِن المصل ِ ۜحِ ولو شاء الل لعنت‬ bir erkekten daha hayırlıdır.

ٌ‫ل َم ٌة ُم ْؤم َِن ٌة َخ ْي‬ َ َ َ َّ ْ ُ ّٰ َ َ ْ ُْ ُ َْ َ َ Onlar ateşe çağırırlar, Allah


‫كت حىت يؤم ِۜن و‬ ِ ‫ش‬ ِ ‫ول تنكِحوا الم‬ ise izniyle, cennete ve

ّٰ‫۪ني َحىت‬ َ ‫ِحوا ال ْ ُمْشك‬ ُ ‫ ْم َو َل ُتنْك‬ ُ َْ َ ْ َ ََْ َ ْ ُ ْ bağışlanmaya çağırır. O,


ِ ۚ ‫شك ٍة ولو اعجبت‬ ِ ‫مِن م‬ insanlara âyetlerini açıklar ki,

ُ ْ َ َ ْ ُ ْ ٌْ َ ٌ ْ ُ ٌ ْ ََ َ ُ ُْ
‫ش ٍك َول ْو اع َج َب ۜ ْم‬
öğüt alıp düşünsünler.

ِ ‫يؤمِنوۜا ولعبد مؤمِن خي مِن م‬ 222. Sana kadınların ay


ْ ْ
ِ ‫ال َّنةِ َوال َمغفِ َرة‬ َ ْ ‫الل يَ ْد ُٓعوا اَِل‬ ُ ّٰ ‫ون اَِل انلَّار َو‬ َ ُ ْ َ َ ٰٓ ُ halini sorarlar. De ki: O, bir
ِۚ ‫ا ۬ولئ ِك يدع‬ ezadır. Ay halinde olan kadın-
َ َ ُ َ َّ َ َّ َ َّ ٰ ُ َُّ َ ْ
‫ َوي َ ْس َـٔلونك‬221 ‫ون‬ ۟ ‫اس ل َعل ُه ْم َي َتذك ُر‬ ِ ‫ني ايَاتِه۪ ل ِلن‬
lardan uzak durun. Temizle-
ِ ‫بِا ِذن ِ ۚه۪ ويب‬ ninceye kadar onlara yaklaş-

َ ْ َ َٓ ّ ُ َ ْ َ ً َ َ ُ ْ ُ َ ْ َ mayın. Temizlendikleri vakit,


ۙ‫تلوا النِساء ِيف المح۪يِض‬ ِ ‫ع ِن المح۪يِۜض قل هو اذىۙ فاع‬ Allah’ın size emrettiği yerden

ُ ْ َ ْ َّ ُ ُ ْ َ َ ْ َّ َ َ َ َ َ ْ ُ ْ َ ّٰ َ َّ ُ ُ َ ْ َ َ َ
onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin
‫ن فا ِذا تطهرن فاتوهن مِن حيث‬ ۚ ‫ول تقربوهن حىت يطهر‬ ki, Allah tevbe edenleri de se-

َ َ ُ ْ ُّ ُ َ َ َّ َّ ُّ ُ َ ّٰ َّ ُ ّٰ ُ ُ َ َ َ
ver, temizlenenleri de sever.
222 ‫ين‬ َ ‫ط ّهر‬
۪ ِ ‫حب المت‬ ِ ‫الل ا ِن الل يِب اتلواب۪ني وي‬ ۜ ‫امركم‬ 223. Kadınlarınız sizin için
َ ْ ّٰ َ ُ َ ُْ َ ُ َ ٌ ُ ُ
‫ن ِسَٓاؤ۬ك ْم َح ْرث ل ْمۖ فاتوا َح ْرث ْم ان ِشئ ُت ْمۘ َوق ّ ِد ُموا‬
bir tarladır. Tarlanıza nasıl
dilerseniz öyle varın. Kendi-

ّ ُ َ ُ َّ َ ٓ َ ْ َ ّٰ ُ َّ ُ َُْ
‫الل َواعل ُموا ان ْم ُمقوهُۜ َوب َ ِش ِر‬ ‫س ۜ ْم َواتقوا‬
nizi önceden hazırlayın. Her
ِ ‫ِلن‬
‫ف‬ davranışınızda Allah’a karşı

ْ َ ْ ُ َ ْ َ ً َ ْ ُ َ ّٰ ُ َ ْ َ َ َ ْ ُْ
gelmekten sakının, her halde
‫ ول تجعلوا الل عرضة ِليمان ِم ان‬223 ‫المؤ ِمن۪ني‬ َ onun huzuruna varacağınızı

َ ْ ‫بوا َو َت َّت ُقوا َوتُ ْصل ِ ُحوا َب‬


bilin. Müminleri müjdele!
224 ‫۪يم‬ ٌ ‫۪يع َعل‬ ٌ ‫الل َسم‬ ُ ّٰ ‫اس َو‬ ِۜ َّ‫ني انل‬ ُّ َ ‫َت‬ 224.İyilik etmemek, takva-
ya sarılmamak, insanlar ara-
sını ıslah etmemek yolunda-
ki yeminlerinize Allah’ı siper
220. Dünyâda da, âhirette de. Yine sana yetimlerden
yapmayın. Allah, hakkıyla işi-
soruyorlar. De ki: Onların durumlarını düzeltmek daha ha-
tendir, hakkıyla bilendir.
yırlıdır. Eğer onların arasına karışacak olursanız, işte bu
durumda onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, fesat çıkaranı
ıslah edenden ayırır. Şâyet Allah dileseydi size zorluk çıka-
rırdı. Muhakkak ki Allah Azîz’dir, Hakîm’dir.
221. İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan
kadınlarla evlenmeyin. Allah’a ortak koşan kadın hoşunuza
gitse de, mü’min bir cariye Allah’a ortak koşan bir kadından

KUR’AN-I KERİM MEALİ 35


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َّ ُ ْ ُ ْ َ
2. CÜZ ۪ ‫ الزء اثل‬35
‫ان‬ BAKARA SÛRESİ 232. Kadınları boşadı-
ğınız ve onlar da bekleme
ُ ُ َ ٰ ُ ْ َ ٓ ْ َّ ُ ّٰ ‫ك ُم‬ ُ ُ َُ َ
‫ ْن يُؤاخِذك ْم ب ِ َما‬
ِ ‫الل بِاللغوِ ۪يف اي َمان ِ ْم َول‬
müddetlerini bitirdikleri vakit,
‫ليؤاخِذ‬ aralarında iyilikle anlaştıkları
َ ُ ْ َ َّ ٌ ‫ور َحل‬ٌ ‫الل َغ ُف‬ ُ ُ ُُ ْ َ َ َ
ُ ّٰ ‫ ْمۜ َو‬
‫۪ين يُؤلون م ِْن‬
takdirde, onların kocalarıyla
‫ ل ِل‬225 ‫۪يم‬ ‫كسبت قلوب‬ evlenmelerine engel olmayın.

َ ّٰ ‫ن ِسَٓائِه ْم تَ َر ُّبُص ا َ ْر َب َعةِ ا َ ْش ُهر فَا ِْن فَٓا ُ ۫ؤ فَا َِّن‬


ٌ ‫الل َغ ُف‬
İşte O sizden, Allah’a ve ahi-
ٌ ‫ور َرح‬
226 ‫۪يم‬ ٍۚ ِ ret gününe inanan kimselere

ُ‫ َوال ْ ُم َط َّل َقات‬227 ‫۪يم‬


ٌ ‫۪يع َعل‬ ٌ ‫الل َسم‬ َ ّٰ ‫ال َ َق فَا َِّن‬ َّ
‫َواِن َع َز ُموا‬
ْ verilen öğüttür. Sizin o öğüdü
tutmanız kendiniz için daha
َ َ ْ ْ َ َ ُّ َ َ ُ َ َٰ َ َُْ َ َ ‫َي‬
nezih ve daha temizdir. Allah
‫ت َّب ْص َن بِانف ِس ِه َّن ثلثة ق ُرٓو ٍءۜ َول يِل ل ُه َّن ان يَ ُت ْم َن مَا خل َق‬ bilir, siz bilmezsiniz.

َ ْٰ ْ ّٰ ْ ُ ْ َ ٓ ُ ّٰ
ِ ‫الل ۪يف ا ْرحَا ِم ِه َّن ا ِن ك َّن يُؤم َِّن بِاللِ َوالَ ْو ِم ال‬
‫خ ۜ ِر َو ُب ُعوتلُ ُه َّن‬
233. Emzirmenin
tamamlanmasını isteyen
َ َّ ُ ْ َ َ ُٓ َ ْ َ ٰ ّ َ
‫ا َح ُّق ب ِ َر ِده َِّن ۪يف ذل ِك ا ِن ا َرادوا ا ِْصحً ۜا َول ُه َّن مِثل ال۪ي َعليْ ِه َّن‬
için, anneler çocuklarını iki
tam yıl emzirirler. Onların

ٌ ‫الل َعز‬ ُ ّٰ ‫ِلرجَال َعلَيْه َّن َد َر َج ٌةۜ َو‬ ْ ‫بال ْ َم‬


ٌ۟ ‫يز َحك‬
beslenmesi ve giyimi örfe
228 ‫۪يم‬ ّ ‫وف َول‬ ۖ ِ ُ
‫ر‬ ‫ع‬
۪ ِ ِ ِ ِ uygun bir biçimde baba

ُّ َ َ َ َ ْ ٌ ْ َ ْ َ َ ‫ل َ ُق َم َّرتَان فَا ِْم‬ َّ َ tarafına aittir. Bir insan


‫ان ول يِل‬ ٍۜ ‫سيح بِا ِحس‬ ‫ت‬ ‫و‬‫ا‬ ‫وف‬ٍ ُ ‫اك ب َم ْع‬
‫ر‬ ٌ ‫س‬
ۖ ‫ا‬
۪ ِ ِ ancak gücü yettiğinden

َ‫يافَٓا ا َ َّل يُق۪يما‬ َ َ ْ َ ٓ َّ ً ْ َ َّ ُ ُ ُ ْ َ ٰ ٓ َّ ُ ُ َْ ْ َ ُ َ


sorumlu tutulur. Hiçbir anne,
‫ل ْم ان تاخذوا مِما اتيتموهن شيـٔا ا ِل ان‬ çocuğu sebebiyle zarara

َ َ َ ُ َ َ ّٰ َ ُ ُ َ ُ َّ َ ْ ُ ْ ْ َ ّٰ َ ُ ُ
uğratılmamalı, hiçbir baba
‫اح َعليْ ِه َما‬ ‫اللِ فا ِن خِفتم ال يق۪يما حدود اللِۙ ف جن‬ ۜ ‫حدود‬ da çocuğu yüzünden zarara
girmemelidir. Onun benzeri
َ َ َ َ َ ّٰ ُ َ ْ ْ ْ َ
‫۪يما اف َت َدت بِه۪ۜ ت ِلك ُح ُدود اللِ ف ت ْع َت ُدوهاۚ َو َم ْن َي َت َع َّد ُح ُدود‬ ‫ف‬ vârise de gerekir. Eğer ana
ve baba her ikisi de birbiriyle
َ ُّ َ َ َ َ َّ َ ْ َ َ َّ ُ َ ٰ ٓ ُ َ ّٰ
‫ فا ِن طلق َها ف تِل ُل م ِْن َب ْع ُد َحّٰىت‬229 ‫اللِ فا ۬ولئ ِك ه ُم الظال ُِمون‬
görüşerek ve karşılıklı
anlaşarak çocuğu memeden
ْ َ َ َ َ ْ َ َٓ ْ َ َ َ َ ُ َ َ َ َ َّ َ ْ َ ُ َ ْ َ ً ْ َ َ ْ َ
‫اج َٓعا ا ِن‬
kesmek isterlerse, kendilerine
‫تنكِح زوجا غيهۜ فا ِن طلقها ف جناح علي ِهما ان يت‬ günah yoktur. Çocuklarınızı
َ َْ َ ّٰ ُ َ ْ ّٰ َ ُ ُ َ ُ ْ َ ٓ َّ َ
230 ‫اللِ َوت ِلك ُح ُدود اللِ يُبَ ّي ِ ُن َها ل ِق ْو ٍم َيعل ُمون‬
emzirtmek istediğiniz
ۜ ‫ظنا ان يق۪يما حدود‬ takdirde, süt anneye vermeyi
taahhüt ettiğiniz miktarı
iyilikle teslim etmeniz şartıyla,
231. Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müd- üzerinize günah gerekmez.
detlerini bitirdikleri vakit ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle Allah’tan korkun. Bilin ki
bırakın. Fakat onları haksızlık ederek ve zor kullanarak tut- Allah, yapmakta olduklarınızı
mayın. Kim öyle yaparsa muhakkak kendine kötülük etmiş görür.
olur. Allah’ın âyetlerini oyuncak yerine koymayın. Allah’ın
sizin üzerinizdeki nimetini, kendisiyle size öğüt vererek
size indirdiği Kitabı ve hikmeti hep hatırlayın. Allah’ın emir-
lerine karşı gelmekten sakının. Bilesiniz ki Allah, her şeyi
hakkıyla bilir.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 37


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 36
225. Allah, sizi kasıtsız ye- 2. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ BAKARA SÛRESİ

minlerinizden dolayı sorumlu


ْ ُ ُ ْ َ َ ُ َ َ َ ْ َ َ َ َٓ ّ ُ ْ َّ َ َ
ٍ ‫َواِذا طلقت ُم النِسا َء فبلغ َن اجله َّن فامسِكوه َّن ب ِ َمع ُر‬
tutmaz, fakat sizi kalpleriniz-
de yer etti ise bile bile yap- ‫وف‬
ُ ُ ُْ ََ ْ َ َّ ُ ُ ّ َ ‫ا َ ْو‬
tığınız yeminlerden sorumlu
tutar. Allah, suçları örter ceza ‫ض ًارا تلِ َ ْع َت ُدواۚ َو َم ْن‬
َ ِ ‫وه َّن‬ ‫وف ول تمسِك‬ ۖ ٍ ‫سحوهن بِمع ُر‬ ِ
ُْ ٰ ُٓ َّ َ َ َ ُ َ ْ َ َ َ َ ْ َ َ َ ٰ ْ َ ْ َ
vermekte acele etmez.
ُ ّٰ
226. Kadınlarından uzak ‫ات اللِ ه ُز ًواۘ َواذك ُروا‬ ِ َ‫خذوا اي‬ِ ‫يفعل ذل ِك فقد ظلم نفسهۜول تت‬
durmaya yemin edenler için ْ ْ َ ‫ ْم م َِن الْك‬
ُ ْ َ َ َ َ ْ َ َٓ َ ْ ُ ْ َ َ ّٰ َ َ ْ
dört ay beklemek vardır. Eğer ِ‫اب َوال ِك َمة‬ ِ ‫ِت‬ ‫ن ِعمت اللِ عليم وما انزل علي‬
dönerlerse, şüphesiz Allah
ْ َ ّ ُ َ ّٰ َّ َ ُٓ َ ْ َ َ ّٰ ُ َّ َ ْ ُ ُ َ
bağışlayan ve esirgeyendir. ٌ۟ ‫شٔ َعل‬
231 ‫۪يم‬ ٍ ‫ي ِعظم بِه۪ۜ واتقوا الل واعلموا ان الل بِ ِل‬
ْ ‫وه َّن ا َ ْن َينْك‬ُ ُ ُ ْ َ َ َ َّ ُ َ َ َ َ ْ َ َ َ َ َٓ ّ ُ ُ ْ َّ َ َ ِ َ
‫ِح َن‬
227. Eğer boşamaya karar
verirlerse, biliniz ki, Allah işitir ‫واذا طلقتم النِساء فبلغن اجلهن ف تعضل‬
َ َ ُ َ َ ٰ ْ ْ ْ َ َ َ َ ‫ا َ ْز َو‬
ve bilir.
228. Boşanmış kadınlar, ‫اج ُه َّن ا ِذا ت َراض ْوا بَي َن ُه ْم بِال َمع ُرو ۜ ِف ذل ِك يُوعظ بِه۪ َم ْن كن‬
ْ َ ُ َ ٰ َ ُ ٰ ٰ ْ ْ َ ْ َ ّٰ ُ ْ ُ ْ ُ ْ
‫خ ۜ ِر ذل ِ ْم ا ْزك ل ْم َواط َه ُۜر‬
bizzat kendileri üç aybaşı hali
veya temizlik müddeti bek- ِ ‫مِنم يؤمِن بِاللِ والو ِم ال‬
ُ َ َ َ ُ َ ‫ َوال ْ َو‬232 ‫ون‬
َ ُ َ ْ َ َ ْ ُ ْ َ َ ُ َ ْ َ ُ ّٰ َ
‫ض ْع َن ا ْولده َّن‬ِ ‫ادلات يُ ْر‬
lerler. Eğer onlar Allah’a ve
ahiret gününe inanıyorlarsa, ِ ‫والل يعلم وانتم لتعلم‬
ُ َ ُ ْ َ َ َ َ َ َّ َّ ُ ْ َ َ َ َ ْ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ
rahimlerinde Allah’ın yarattı-
ğını gizlemeleri kendilerine ‫اع ۜة َوع ال َم ْولودِ ُل رِ ْزق ُه َّن‬ ‫ني ل ِمن اراد ان يتِم الرض‬
ِ ‫ني كمِل‬
ِ ‫حول‬ ‫ح ِْز ٌب‬
4
َ ُ َ َ َ ْ ُ َّ ٌ ْ َ ُ َّ َ ُ َ ۜ ُ ْ َ ْ َّ ُ ُ َ ْ َ
helâl olmaz. Eğer kocalar
barışmak, kendileriyle yeni- ‫ار‬َّ ٓ‫ض‬ ‫وف لتلف نفس ا ِلوسعهاۚ لت‬ ِ ‫وك ِسوتهن بِالمعر‬
den evlenmek isterlerse, bu
َ َ ْ َ َ ٰ ُْ ْ ََ ََ َُ ٌ ُْ َ َ َ َ ََ ٌ َ َ
durumda boşanmış kadınları
tekrar almaya daha fazla hak
‫ث مِثل ذل ِكۚ فا ِن ا َرادا‬ ِ ِ‫دله۪ َوع ال َوار‬
ِ ‫و ِادلة بِودلِها ول مولود ل بِو‬
ُْ َ ْ َ َ َ َُ َ َ ُ َ ََ َ ُْ َ َ ً َ
‫اح عليْ ِه َمۜا َواِن ا َردت ْم‬ ‫ِصال ع ْن ت َراٍض مِنهما وتشاو ٍر ف جن‬ ‫ف‬
sahibidirler. Erkeklerin kadın-
lar üzerindeki hakları gibi ka-
ْ َٰ َّ َ ُ َ َ َ َ ُ َ َ ْ ُ َ َ ْ َ ُٓ ْ َ ْ َ ْ َ
‫اح عليْ ْم ا ِذا َسل ْم ُت ْم َٓما اتي ُت ْم‬
dınların da erkekler üzerinde
hakları vardır. Ancak erkekler ‫ضعوا اولدكم ف جن‬ ِ ‫ان تست‬
َ ُ َ ْ َ َ َ ّٰ َّ َ ُٓ َ ْ َ َ ّٰ ُ َّ َ
ٌ ‫ون بَص‬ ْ ْ
ِ ۜ ‫بِال َمع ُر‬
için, kadınlar üzerinde üstün-
lük payı vardır. Allah Aziz’dir, 233 ‫۪ي‬ ‫وف واتقوا الل واعلموا ان الل بِما تعمل‬
Hâkim’dir.
229. Boşama bir yerde iki
defa olabilir üçüncüsünde ya muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, erkeğe fidye
evlilik devam eder ya da gü- vermesinde her iki taraf için de günah yoktur. Bu söylenen-
zel ve adaletli bir şekilde bi- ler Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim
tirilir. Kadınlara verdikleriniz- Allah’ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir.
den bir şey almanız size helâl 230. Eğer erkek; kadını üçüncü defa boşarsa, ondan
olmaz. Ancak erkek ve kadın, sonra kadın bir başka erkekle evlenmedikçe onu alması
Allah’ın sınırlarında kalıp ev- kendisine helâl olmaz. O evlendiği erkek o kadını boşarsa,
lilik haklarını tam tatbik ede- her iki taraf da Allah’ın sınırlarını muhafaza edeceklerine
memekten korkarlarsa bu inandıkları takdirde, yeniden evlenmelerinde sakınca yok-
durum müstesna. Ey mümin- tur. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Allah bunları bilmek,
ler! Siz de karı ile kocanın, öğrenmek isteyen bir toplum için açıklar.
Allah’ın sınırlarını, hakkıyla
H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU
36 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َّ ُ ْ ُ ْ َ
234. Sizden ölenlerin, ge- ۪ ‫ الزء اثل‬37
‫ان‬
2. CÜZ BAKARA SÛRESİ

ride bıraktıkları eşleri, ken-


diliklerinden dört ay on gün
َّ‫ت َّب ْص َن باَنْ ُف ِسهن‬ َ ُ َ َ َ ْ ُ ْ َ ْ َّ َ َ ُ َ َّ َ
َ َ ‫ون ا َ ْز َواجًا َي‬
beklerler. Bekleme müddetle- ِ ِ ‫وال۪ين يتوفون مِنم ويذر‬
ُ َ َ َ ُ َ َ َّ ُ َ َ َ َ ْ َ َ َ َ ً ْ َ َ ُ ْ َ َ َ َ ْ َ
‫اح َعليْ ْم‬
rini bitirdikleri vakit, kendileri
hakkında meşru olanı yap- ‫اربعة اشه ٍر وعشاۚ فا ِذا بلغن اجلهن ف جن‬
َ ُ َْ ْ َْ ْ َ َ
ُ ّٰ ‫وف َو‬ ِۜ ‫۪يما ف َعل َن ۪ٓيف ان ُف ِس ِه َّن بِال َم ْع ُر‬
malarında bir günah yoktur.
Allah yapmakta olduklarınızı ‫الل ب ِ َما تع َملون‬ ‫ف‬
ْ ْ ُ ْ َ َ ‫ ْم ف‬ ُ َْ َ َ َُ َ َ ٌ َ
bilir.
235. Bu durumdaki ِ‫خط َبة‬ ِ ‫۪يما ع َّرضت ْم بِه۪ مِن‬ ‫ ول جناح علي‬234 ‫خ ۪بي‬
kadınlarla evlenme
ْ‫م‬ ُ َّ َ ُ ّٰ َ َ ْ ُ ُ ْ َ ٓ ْ ُ ْ َ ْ َ ْ َ َٓ ّ
hususundaki düşüncelerinizi ‫النِساءِ او اكننتم ۪يف انف ِسۜم علِم الل ان‬
üstü kapalı biçimde ً ْ َ ُ ُ َ ْ َ ٓ َّ ًّ َّ ُ ُ َ ُ َ ْ ٰ َ َّ ُ َ ُ ُ ْ َ َ
anlatmanızda size günah ‫ن لتواعِدوهن ِسرا ا ِل ان تقولوا قول‬ ِ ‫ستذكرونهن ول‬
ُۜ‫اب ا َ َجلَه‬ ُ ‫اح َحّٰىت َيبْلُ َغ الْك َِت‬ َ ْ َ ً
ِ ‫َم ْع ُروف ۜا َول َت ْع ِز ُموا ُعق َدةَ انلّ ِك‬
yoktur. Allah bildi ki siz onlara
söyleyeceksiniz. Lâkin güzel

َْٓ َ ْ َ ُ َُْ َ ْ َ ّٰ َّ َ ُٓ َ ْ َ
‫الل َيعل ُم َما ۪ٓيف انف ِس ْم فاحذ ُروهُۚ َواعل ُموا‬
sözler söylemeniz müstesna,
sakın onlara gizlice buluşma ‫واعلموا ان‬
ْ َّ َ ْ ُ َ َ َ ُ َ ٌ ‫الل َغ ُف‬ َ ّٰ ‫ا َ َّن‬
sözü vermeyin. Farz olan
bekleme müddeti dolmadan,
‫اح َعليْ ْم ا ِن طلق ُت ُم‬ ‫ لجن‬235 ۟‫۪يم‬ ٌ ‫ور َحل‬
ُ ُ ّ َ َ ۚ ً َ َ َّ ُ َ ُ ْ َ ْ َ َّ ُ ُّ َ َ ْ َ َ َ َٓ ّ
nikâh kıymaya yeltenmeyin.
َّ ‫وه‬
ۚ ‫النِساء مالم تمسوهن اوتف ِرضوا لهن ف ۪ريضة ومتِع‬
‫ن‬
Bilin ki Allah, içinizden

ْ ً َ َ ُُ َ َ ْ ُْ ََ َ ُُ َ َ ْ ََ
geçenleri bilir. Allah’tan
sakının. Şunu iyi bilin ki Allah ًّ َ ُ ْ َ ُ
‫وف حقا‬ ۚ ِ ‫ت قدرهۚ متاع بِالمعر‬ ِ ِ ‫ع الموسِعِ قدره وع المق‬
ُ ُّ َ َ ْ َ ْ َ ْ َّ ُ ُ ُ ْ َّ َ ْ ِ َ ْ ََ
gafûrdur, Halîmdir.
236. Nikâhtan sonra henüz َّ‫وهن‬ ‫ وان طلقتموهن مِن قب ِل ان تمس‬236 ‫ع المح ِسن۪ني‬ َ ْ ُ
َ ُ ْ َ ْ َ ٓ َّ ْ ُ ْ َ َ َ ُ ْ َ ً َ َ َّ ُ َ ْ ُ ْ َ َ ْ َ َ
dokunmadan veya onlar için
belli bir mehir tayin etmeden ‫وقد فرضتم لهن ف ۪ريضة فنِصف ما فرضتم ا ِل ان يعفون‬
kadınları boşarsanız bunda
ٰ ْ َّ ُ َ ْ َ ُٓ ْ َ ْ َ َ َ ّ ُ َ ْ ُ َ َّ َ ُ ْ َ ْ َ
size günah yoktur. Bu du-
‫ي‬ ۜ ‫و‬ ‫ق‬ ‫ِلت‬ ‫ل‬ ‫ب‬ ‫ر‬ ‫ق‬ ‫ا‬ ‫وا‬ ‫ف‬ ‫ع‬ ‫ت‬ ‫ن‬ ‫ا‬‫و‬ ‫اح‬
ۜ ِ ‫ِك‬ ‫انل‬ ‫ة‬‫د‬ ‫ق‬ ‫ع‬ ‫ه‬
۪ ‫د‬ ِ ‫ي‬ِ ‫ب‬ ‫۪ي‬ ‫ال‬ ‫اويعفوا‬
َ ُ َ ْ َ َ َ ّٰ َّ ْ ُ َ ْ َ َ ْ َ ْ ُ َ ْ َ َ َ
rumda onları faydalandırın.
Zengin olan durumuna göre,
237 ‫۪ي‬ ٌ ‫ون بَص‬ ‫ول تنسوا الفضل بين ۜم ا ِن الل بِما تعمل‬
fakir de durumuna göre verir.
İyilikte faydalandırmak Muh-
sinler için bir vazifedir.
237. Evlendiğiniz kadınları, mehir tayin ettiğiniz halde
temas etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı
onundur. Ancak kadının vazgeçmesi veya nikâh bağı elin-
de bulunan erkeğin vazgeçmesi hali müstesna. Affetmeniz,
takvâya daha yakındır. Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın.
Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı görür.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


38 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 38
2. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ BAKARA SÛRESİ 240. İçinizden ölüp de dul

ّٰ ُ ُ َ ٰ ْ ُ ْ ِ ٰ َّ َ َ َ َّ َ َ ُ َ
eşler bırakan kimselere ge-

ِ‫ات والصلوة الوسطى وقوموا ِلل‬ ِ ‫حاف ِظوا ع الصلو‬


lince, onlar eşlerinin, evlerin-
den çıkarılmaksızın, bir yıla
ْ َ َٓ َ ً َ ْ ُ ْ َ ً َ َ ْ ُ ْ ْ َ َ ‫قَانِت‬
‫كباناۚ فا ِذا امِن ُت ْم‬ ‫خفتم ف ِرجال او ر‬ ِ ‫ فا ِن‬238 ‫۪ني‬
kadar, bıraktıkları terekeden
faydalanmaları hususunda
َ ََْ ُ ُ َ َ ُ َّ َ َ َ ّٰ ُ ُ ْ َ
239 ‫لل ك َما عل َم ْم مَا ل ْم تونوا تعل ُمون‬
vasiyet etsinler. Eğer o kadın-
‫فاذكروا ا‬ lar, kendiliklerinden çıkıp gi-
ً َّ َ ً َ ْ َ َ ُ َ َ َ ْ ُ ْ َ ْ َّ َ َ ُ َ َّ َ derlerse, iyilikle kendileri hak-
‫صية‬ ِ ‫وال۪ين يتوفون ِمنم ويذرون ازواجاۚ و‬ kında yaptıklarından size bir

َ‫جن‬ ْ ‫ي ا ِْخ َراج فَا ِْن َخ َر‬ َ ْ ‫ال ْول َغ‬ َ ْ َ ً ََ ْ َ ْ َ günah yoktur. Allah Aziz’dir,
ٍۚ ِ ‫ج ِهم متاع ا ِل‬ ِ ‫ِلزوا‬ Hakîm’dir.

َّ‫سهن‬ َُْ ٓ َ ْ َ َ َ ْ ُ َْ َ َ َُ َ َ
ِ ِ ‫ف جناح عليم ف۪ى ما فعلن ۪يف انف‬
241. Boşanmış kadınların,
iyilikle faydalandırılmak hak-
َ َّ َ ُ ْ َ ٌ ‫يز َحك‬ ٌ ‫الل َعز‬ ُ ّٰ ‫وف َو‬ ْ
ۜ ٍ ‫م ِْن َمع ُر‬
larıdır. Bu, muttakiler için bir
‫ات‬ ِ ‫ ول ِلمطلق‬240 ‫۪يم‬ ۪ vazifedir.
َ ٰ َ َ َّ ُ ْ َ َ ًّ َ ْ َ ْ ‫اع ب‬ ٌ ََ
‫ كذل ِك‬241 ‫المع ُرو ۜ ِف حقا ع المتق۪ني‬ ‫مت‬
242. Böylece Allah size
ِ
َ َ َ َ َ ُ ْ َ ْ ُ َّ َ َ َ ٰ ْ ُ َ ُ ّٰ ُ ّ َ ُ
âyetlerini açıklar, umulur ki

‫ ال ْم ت َر ا ِل‬242 ‫ون‬ ۟ ‫يبِني الل لم اياتِه۪ لعلم تع ِقل‬


düşünür hakikati anlarsınız.

ْ َ َ َ ٌ ُُ ْ ُ َ ْ َ ْ َ َ َّ
243. Sayıca binler olduk-
‫ت‬ ْ َ ُ َ
ۖ ِ ‫ال۪ين خرجوا مِن دِيارِهِم وهم الوف حذر المو‬
ları halde, ölüm korkusun-

ْ َ ُ َ َ ّٰ َّ ْ ُ َ ْ َ َّ ُ ُ ُ ُ ّٰ ُ ُ َ َ َ َ
dan dolayı yurtlarından çıkıp

‫فقال لهم الل موتوا ثم احياه ۜم ا ِن الل لو فض ٍل‬ gidenleri görmedin mi? Allah

َ ُُ َْ َ َ ْ َ َّ ٰ َ ََ
onlara «ölün!» dedi. Sonra

243 ‫ن اكث انلاِس ل يشكرون‬ َّ َ ِ ‫ع انلاِس ول‬ َّ onları diriltti. Şüphesiz Allah

َ ّٰ ‫اعلَ ُٓموا ا َ َّن‬ َ ‫َوقَات ِلُوا يف‬


insanlar üzerinde ikram sa-
ٌ ‫۪يع َعل‬ ٌ ‫الل َسم‬ ْ َ ّٰ
244 ‫۪يم‬ ‫يل اللِ و‬ ‫ب‬ ‫س‬
hibidir. Lâkin insanların çoğu
ِ ۪ ۪ şükretmez.
ُٓ َ ُ َ َ ُ َ ً َ َ ً ْ َ َ ّٰ ُ ْ ُ َّ َ ْ َ
‫من ذاال۪ي يق ِرض الل قرضا حسنا فيضاعِفه ل‬ 244. Allah yolunda savaşın
ve bilin ki Allah, her şeyi işitir
َ ُ َ ُ ُ ْ ُ ّٰ َ ًۜ َ َ ً َ ْ َ
245 ‫الل َيقب ِض َو َيبْ ۣ ُصط ۖ َوا ِلْهِت ْر َج ُعون‬ ‫اضعافا كث۪ية و‬ ve bilir.
245. Verdiğinin kat kat
fazlasını kendisine ödeme-
238. Namazlara ve orta namaza devam edin. Saygı ve si için Allah’a güzel bir borç
bağlılık içinde Allah’a kulluk edin. verecek kim bulunmaz?
Allah bolca verir de, kısar
239. Eğer herhangi bir şeyden korkarsanız, namazları- da. İyi bilin ki sadece O›na
nızı yürüyerek yahut binek üzerinde kılın; güvene kavuş- döndürüleceksiniz.
tuğunuz zaman da, tıpkı Allah’ın size bilmediğiniz şeyleri
öğrettiği şekilde O›nu zikredin.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 39


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َّ ُ ْ ُ ْ َ
246. Mûsâ’dan sonra, 2. CÜZ
۪ ‫ الزء اثل‬39
‫ان‬ BAKARA SÛRESİ

Benî İsrail’den ileri gelen


َ َٓ ْ ٓ َ ْ َ َ ْ َ َ َ ْ َ َ
ۢ ٰ ‫سائ۪ل م ِْن َب ْع ِد ُمو‬
kimseleri görmedin mi? Ne
yaptılar? Kendileri için gön- ‫س‬ ِ ‫ مِن بن۪ى ا‬ ِ ‫الم تر ا ِل ال‬
derilmiş bir peygambere:
َ ‫ث َنلَا َملِكًا ُن َقات ِْل يف‬ ْ َ ْ ُ َُ ّ َ ُ َ ْ
‫ب لهم ابع‬
«Bize bir hükümdar gönder ‫يل‬ ِ ۪ ۪ ‫ب‬ ‫س‬ ٍ ِ ِ‫ا ِذ قالوا نل‬
ُ ْ ُ َ َ ُ ْ ْ ُ ْ َ َ ْ َ َ َ ّٰ
‫ب َعليْ ُم ال ِق َتال‬
ki başımıza geçsin de Allah
yolunda savaşalım» demiş- ِ ‫اللِ قال هل عسيتم ا ِن كت‬ ۜ
lerdi. «Size savaş yazılır da
ّٰ َ َ َ ُ َّ َ َٓ َ َ َ ُ َ ُ َ ُ َّ َ
ya savaşmazsanız?» dedi. ِ‫يل الل‬ ِ ‫ال تقات ِلوۜا قالوا وما نلا ال نقات ِل ۪يف س ۪ب‬
َ‫ج َنا م ِْن دِيَارنَا َوا َبْ َٓنائ ِ َن ۜا فَلَ َّما ُكتِب‬ ْ ‫خر‬ ْ ُ ََْ
«Yurtlarımızdan çıkarılmış,

ِ ِ ‫وقد ا‬
çocuklarımızdan uzaklaş-
tırılmış olduğumuz halde
ٌ‫الل َعل۪يم‬ ُ ّٰ ‫۪ي مِنْ ُه ْۜم َو‬ ً َ َّ ْ َّ َ َ ُ َ ْ ُ ْ َ َ
neden savaşmayalım?»
‫علي ِهم القِتال تولوا ا ِل ق‬
dediler. Üzerlerine savaş farz
َ َ َ ْ َ َ ّٰ َّ ْ ُ ُّ َ ْ ُ َ َ َ َ َ َّ
kılınınca, içlerinden pek azı
‫ وقال لهم نبِيهم ا ِن الل قد بعث‬246 ‫بِالظالِم۪ني‬
ُ ْ ُ ْ ُ َ ُ ُ َ ّٰ َ ُٓ َ ۜ ً َ َ ُ َ ْ ُ َ
hariç, geri dönüp kaçtılar. Al-
lah zalimleri iyi bilir.
‫لم طالوت ملِكا قالوا ان يون له الملك‬
247. Peygamberleri onla-
َ‫ت َس َع ًة ِمن‬ ْ َ ‫لك مِنْ ُه َو‬
َ ‫لم يُ ْؤ‬ ْ ُ ْ ُّ َ َ ُ ْ َ َ َ ْ َ َ
ra: “Bilin ki Allah, Tâlût’u size ِ ‫علينا ونحن احق بِالم‬
hükümdar gönderdi” dedi.
ً َ ْ َ ُ َ َ َ ْ ُ ْ َ َ ُ ٰ َ ْ َ ّٰ َّ َ َ ۜ َ ْ
Bunun üzerine: “Biz, hüküm- ‫ال قال ا ِن الل اصطفيه عليم وزاده بسطة‬ ِ ‫الم‬
ُ‫الل‬ ّٰ َ ُ َٓ َ ْ َ ُ َ ْ ُ ْ ُ ُ ّٰ َ ْ ْ َ ْ ْ
darlığa daha lâyık olduğumuz
halde, kendisine servet ve ‫الس ۜ ِم والل يؤ ۪ت ملكه من يشاء ۜو‬ ِ ‫ِيف العِل ِم و‬
ْ َ ْ َ ٰ َّ َ َ َ َ ٌ ‫َوا ِس ٌع َعل‬
‫ َوقال ل ُه ْم نب ِ ُّي ُه ْم ا ِن ايَة ُملك ِٓه۪ ان‬247 ‫۪يم‬
zenginlik yönünden geniş im-
kânlar verilmemişken o bize

ٌ ُ ٌَ َ ُ ُ‫اتلاب‬ ُ َ َْ
‫۪ينة م ِْن َر ّب ِ ْم َو َب ِق َّية‬ َّ ‫ ُم‬
nasıl hükümdar olur?” dedi-
ler. «Allah sizin üzerinize onu
‫وت ف۪يهِ سك‬ ‫ياتِي‬
ُ َ ٰٓ َ ْ ُ ُ ْ َ َ ُ ٰ ُ ٰ َ ٰ ُ ُ ٰ َ َ َ َّ
seçti, ilimde ve cüssede ona
üstünlük verdi. Allah mülkünü
‫الملئِك ۜة‬ ‫مِما ترك ال موس وال هرون ت ِمله‬
ْ ُ ْ ُْ ُ ْ ْ ُ َ ً َٰ َ َ ٰ
dilediğine verir. Allah her şeyi
َ َّ
ihata eder ve her şeyi bilen-
dir» dedi.
248 ‫۪ني‬ ۟ ‫ا ِن ۪يف ذل ِك لية لم ا ِن كنتم مؤ ِمن‬

248. Peygamberleri onlara: “Onun hükümdarlığının alâ-


meti, sandığın size gelmesidir. Onun içinde Rabbinizden
size bir ferahlık ve sükûnet, meleklerin taşıdığı Al-i Mûsâ
ve Al-i Harun’un bıraktıklarından bir miktar bakiye vardır.
Eğer inanmış kimseler iseniz sizin için onlarda elbette bir
ayet ve alâmet vardır,” dedi.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


40 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 40
2. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ BAKARA SÛRESİ 250. Câlût ve askerleriyle
savaşa tutuştuklarında: “Ey
َ‫الل‬ّٰ َّ َ َ ۙ ُ ُ ْ ُ ُ َ َ َ َ َّ َ َ
‫فلما فصل طالوت بِالجنودِ قال ا ِن‬
Rabbimiz! Üzerimize sabır
akıt; bize cesaret ver ki tutu-

‫ى‬ ‫ِن‬
۪ ّ ‫ب مِنْ ُه فَلَيَْس م‬ َ ‫۪ي ْم ب َن َهر َف َم ْن َش‬ ُ
‫ُمبْ َتل‬
nalım; kâfir kavme karşı bize
ۚ ِ ٍۚ ِ yardım et” dediler.
ًَْ ُ َََ ْ َ َّ ٓ ّ ُ َّ َ ُ ْ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ
‫ومن لم يطعمه فا ِنه م ِ۪نى ا ِل م ِن اغتف غرفة‬
251. Allah’ın izniyle onları

َ َ‫ب َي ِده۪ فََش ُبوا مِنْ ُه ا َِّل قَ۪ي ً مِنْ ُه ۜ ْم فَلَ َّما ج‬
yendiler. Davud Câlût’u öl-
ُ‫او َزه‬ dürdü. Allah ona hükümdarlık
ِ ۚ ِ
َ‫لطاقَ َة َنلَا ْالَ ْو َم بَالُوت‬ َ َ ُ َ ُ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َ َ ُ
ve hikmet verdi, dilediği ilim-

ِ ‫هو وال۪ين امنوا معهۙ قالوا‬


lerden ona öğretti. Eğer Allah
insanlardan bir kısmını di-
َ ۙ ّٰ ُ َ ُ ْ ُ َّ َ َ ُّ ُ َ َ َّ َ َ
ْ‫كم‬ ِ‫ج ُنودِ ۪هۜ قال ال۪ين يظنون انهم مقوا الل‬ ُ ‫َو‬ ğerleriyle savıp hizaya getir-
meseydi, elbette yeryüzünde
ُ‫الل‬ ّٰ َ ّٰ ْ ً َ َ ً َ ْ َ َ َ َ َ َ ْ nizam bozulurdu. Lâkin Allah
‫اللِ و‬ ۜ ‫مِن ف ِئ ٍة قل۪يل ٍة غلبت ف ِئة كث۪يرة بِا ِذ ِن‬ bütün insanlığa lütuf ve kere-
ُ ُ َ َ ُ َ ُ َ َ َّ ََ َ ‫الصابر‬َّ ‫َم َع‬ miyle muamele etmiştir.
۪‫ ولما برزوا ِلالوت وجنودِه‬249 ‫ين‬ ِ۪
َ ‫ت اَقْ َد‬ َ ‫غ َعلَيْ َنا‬ ْ ْ َ َٓ َّ َ ُ َ
252. O söylenenler Allah’ın
َ‫امنا‬ ْ ‫با َو َث ّب‬ ًْ‫ص‬ ‫قالوا ربنا اف ِر‬
âyetleridir. Biz onları sana
ِ
َ ْ ِْ َْ ََ َْ ُ ْ َ
doğru olarak anlatıyoruz.
ْ‫وهم‬ ُ ُ َََ َ Şüphesiz sen, Allah tarafın-
‫ فهزم‬250 ‫ين‬ ۜ ‫وانصرنا ع القوم الف ِ۪ر‬ dan gönderilmiş peygamber-
َ ْ ُ ْ ُ ّٰ ُ ٰ ٰ َ َ ُ َ ُ ُ َ َ َ َ َ ۙ ّٰ ْ lerden birisin.
‫الملك‬ ‫بِا ِذ ِن اللِ وقتل داو۫د جالوت واتيه الل‬
ّٰ ُ ْ َ َ ْ َ َ ُۜ َٓ َ َّ ُ َ َّ َ َ َ َ ْ ْ َ
ِ ‫الل‬ ‫ع‬ ‫ف‬‫د‬ ‫ل‬ ‫و‬ ‫ل‬ ‫و‬ ‫اء‬ ‫ش‬ ‫ي‬ ‫ا‬ ‫ِم‬‫م‬ ‫ه‬ ‫م‬ ‫ل‬ ‫ع‬ ‫و‬ ‫ة‬  ِ  ‫وال‬
ٰ َ ُ َْْ َ ََ ْ َ ْ َ
َّ‫ن‬ ِ ‫ت الرض ول‬ ِ ‫انلَّاس َبعض ُه ْم ب ِ َبعٍض لفسد‬
َ
ّٰ ُ َ ٰ َ ْ َ َ َ ْ َ َ ْ َ ُ َ ّٰ
ِ‫ ت ِلك ايات الل‬251 ‫الل ذو فض ٍل ع العالم۪ني‬
َ َ ْ ُ ْ َ َ َ َّ َ ّ َ ْ َ ْ َ َ َ ُ ْ َ
252 ‫نتلوها عليك بِالح ِۜق واِنك ل ِمن المرسل۪ني‬

249. Tâlût, askerlerle beraber ayrılınca, “biliniz ki Allah,


sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden
değildir. Kim ondan hiç tatmazsa bendendir. Ancak eliyle
bir avuç içen de istisna edilmiştir” dedi. İçlerinden pek azı
müstesna, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber
iman edenler ırmağı geçince, “Bugün bizim Câlût’a ve as-
kerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur.” dediler. Ken-
dilerinin sonunda Allah’ın huzuruna varacaklarını bilenler,
kendi aralarında “nice az kişiler vardır ki, sayıca kendilerin-
den çok olan topluluklara Allah’ın izni ile galip gelmişlerdir.
Allah, sabredenlerle beraberdir.” dediler
KUR’AN-I KERİM MEALİ 41
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

253. O peygamberler ki 3. CÜZ ُ ُ ْ َ ‫ ا‬41


‫ل ْز ُء اثلَّال ِث‬
BAKARA SÛRESİ

biz onlardan bir kısmına di-


ğerlerinden daha fazla lutufta
ُ‫الل‬ ّٰ َ َّ َ ْ َ ْ ُ ْ ْ َ ٰ َ ْ ُ َ ْ َ َ ْ َّ َ ُ ُ ُّ َ ْ
bulunduk. Onlardan kimisi ile ُ ْ َ‫ا‬
‫ل ْز ُء‬ ‫ض مِنهم من كلم‬ ۢ ٍ ‫ت ِلك الرسل فضلنا بعضهم ع بع‬
َّ ْ َْ َٰ َ َ ْ َ َْ َ
3
َ ْ َ
ِ ‫ات َواتينا ع۪يس اب َن م ْر َي َم الَيِن‬ ۜ ٍ ‫َو َرف َع بعض ُهم د َرج‬
Allah konuşmuştur. Bazısı-
nın da derecelerini yükselt- ‫ات‬
tik. Meryem oğlu İsa’ya da
açık mucizeler verdik ve onu ‫۪ين‬َ ‫ااق َت َت َل َّال‬ ْ َ ُ ّٰ َ َٓ ْ َ َ
‫س ولو شاء الل م‬
ُ ْ ِ ُ ُ َ ْ َّ َ َ
ِۜ ‫وح الق ُد‬ ‫وايدناه بِر‬
Rûhu’l-Kudüs ile te’yid ettik. ََُْ ٰ َ ُ َ ّ َ ْ ُ ُ ْ َ َٓ َ ْ َ ْ ْ ْ َ ْ
Allah dileseydi o peygam- ‫ ِن اختلفوا‬ ِ ‫مِن بع ِدهِم مِن بع ِد ما جاءتهم اليِنات ول‬
ُ ْ ُ ّٰ َ َٓ ْ َ َ َ َ َ ْ َ ْ ُ ْ َ َ َ ٰ ْ َ ْ ُ ْ َ
‫الل َما اق َت َتلوا‬
berlerden sonra gelen millet-
ler, kendilerine açık belgeler ‫ف ِمنهم من امن ومِنهم من كف ۜر ولو شاء‬
ُ َْ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ ُ ُ َ ُ َ ْ َ َ ّٰ َّ ٰ َ
‫۪ين ا َم ُنٓوا انفِقوا‬
geldikten sonra birbirleriyle
savaşmazlardı. Fakat onlar ‫ يا ايها ال‬253 ‫يد‬ ۟ ‫ن الل يفعل ما ي ۪ر‬ ِ ‫ول‬
ٌ َّ ُ َ َ َ ِ ْ ‫اك ْم م ِْن َقبْل ا َ ْن يَا‬ ُ َ ْ َ َ َّ
‫يت يَ ْو ٌم ل َبيْ ٌع ف۪يهِ َول خلة‬ ‫مِما رزقن‬
ihtilafa yöneldi. Onlardan bir
kısmı iman etti, bir kısmı da ِ
ُ َّ ٰ َٓ ُ ّٰ َ َ ُ َّ ُ ُ َ ُ َ ْ َ ۜ ٌ َ َ َ َ َ
‫لل لا َِل ا ِل ه َۚو‬ ‫ ا‬254 ‫ول شفاعة والكاف ِرون هم الظال ِمون‬
inkâr etti. Allah dileseydi on-
lar elbette savaşmazlardı; lâ-

‫ات‬ ِ ‫الس ٰم َو‬ َّ ‫وم َلتَا ْ ُخ ُذهُ ِس َن ٌة َو َلنَ ْو ٌمۜ َ ُل مَا يف‬ ُ ‫ح الْ َق ُّي‬ ُّ َ ْ‫اَل‬
ِ ۚ
kin Allah murad ettiğini yapar.

ُ‫ض َم ْن َذا اَّل۪ي ي َ ْش َف ُع عِنْ َدهُٓ ا َِّلبا ِذْنِه۪ۜ َي ْعلَم‬ َْ


ۜ ِ ‫َومَا ِيف الر‬
ْ
254. Ey iman edenler!
Kendisinde artık alış-veriş, ِ
ْ ْ َ ‫ون ب‬ َ ُ ُ َ َ ْ ُ َْ َ َ َ ْ َْ ََْ َ
۪‫شٔ م ِْن عِل ِم ٓه‬
dostluk ve iltimas bulunma-
yan gün gelmeden önce, size
ٍ ِ ‫مابني ايد۪ي ِهم وما خلفه ۚم ولي۪يط‬
verdiğimiz azıklardan hayır
ُ‫ال ْرَض َو َل يَ ُؤ ُ۫ده‬ َْ َ َ ‫الس ٰم‬ َّ ‫اء َو ِس َع ُك ْر ِس ُّي ُه‬ َۚ ‫ش‬ َٓ َ َّ
yapın. Gerçekleri inkâr eden- ۚ ‫و‬ ‫ات‬
ِ ‫و‬ ‫ا ِل بِما‬
ler elbette zalimlerdir.
‫ني‬َ َّ َ‫ادل۪ين قَ ْد تَب‬ ّ ‫ َلٓ ا ِْك َراهَ يف‬255 ‫۪يم‬ ُ ‫ل الْ َعظ‬ ُّ َ ْ‫ح ْفظُ ُهمَاۚ َو ُه َو ال‬
‫ع‬ ِ
255. Allah, zatından baş- ِ ِ ِ
َ َ ّٰ ْ ْ ُ َ ُ َّ ْ ُ ْ َ ْ َ َ ّ َ ْ َ ُ ْ ُّ
‫وت ويؤمِن بِاللِ فق ِد‬ ِ ‫غۚ فمن يفر بِالطاغ‬ ِ ‫الرشد مِن ال‬
ka hiçbir ilah bulunmayan
Allah’tır. O, Hayy ve Kay-
256‫۪يم‬ ٌ ‫۪يع َعل‬ٌ ‫الل َسم‬ ُ ّٰ ‫امل َ َهۜا َو‬َ ‫ص‬ َ ‫كبالْ ُع ْر َوة ِال ْ ُوثْٰق َلانْف‬ َ َ َْْ
ِ ۗ ِ ‫استمس‬
yûm’dur. Kendisini ne uyku
yakalar ne de uyuklama.
Semâvat ve arzda bulunan-
ların hepsi O’nundur. İzni
256. Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan
olmadan katında hiç kimse
iyice ayrılmıştır. O halde kim tâğutu inkâr edip Allah’a ina-
şefaat edemez. O, kullarının
nırsa, sağlam kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz.
yapmakta olduklarını ve ön-
Allah işitir ve bilir.
ceden yaptıklarını bilir. O’nun
dilemesi hariç, insanlar O’nun
ilminden hiçbir şeyi bilemez-
ler. O’nun kürsüsü gökleri ve
yeri içine alır, onları koruyup
gözetmek kendisine ağır gel-
mez. O yücedir, büyüktür.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


42 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 42
3. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ BAKARA SÛRESİ 258. Kendisine mülk ve
peygamberlik verdi diye,
ُّ َ َ ُ ُّ َ ْ ُ ُ ْ ُ ُ َ ٰ َ َّ ُّ َ ُ ّٰ َ Rabbi hakkında İbrahim
ِ‫ور‬ ۜ ‫ات ا ِل انل‬ ِ ‫الل و ِل ال۪ين امنواۙ ي ِرجهم مِن الظلم‬ ile tartışmaya gireni gör-

َ‫ون ُه ْم مِن‬ َ ُ ْ ُ ۙ ُ ُ َّ ُ ُ ُ َٓ ْ َ ُٓ َ َ َ َّ َ medin mi? İşte o zaman


‫وال۪ين كفروا او ِلاؤ۬هم الطاغوت ي ِرج‬ İbrahim: “Rabbim dirilten ve

َ‫اب انلَّار ُه ْم ف۪يها‬ ُ ‫ح‬ َ ‫ص‬ ْ َ ‫ِك ا‬ َ ٰٓ ُ َ ُ ُّ َ


ِۜ ‫انلُّورِ ا ِل الظلم‬
öldürendir” deyince o, “Ben
ِۚ ‫ات ا ۬ولئ‬ de yaşatır ve öldürürüm”

۪‫۪يم ۪يف َر ّب ِ ٓه‬ َ ‫اج ا ِب ْ ٰره‬ َّ َٓ‫ اَل َ ْم تَ َر اَل اَّل۪ي ح‬257 ۟ ‫ون‬ َ ُ َ
‫ادل‬
dedi. İbrahim: “Allah güneşi
ِ ِ ‫خ‬ doğudan getirir; sen de onu

ْ ُ َّ َ ّ َ ُ ٰ ْ َ َ ْ َ ْ ُ ْ ُ ّٰ ُ ٰ ٰ ْ َ batıdan getir” dedi. Münkir


 ‫ي‬ ‫۪ي‬ ‫ال‬ ‫ك ا ِذ قال ا ِبره۪يم ر ِب‬ ۢ ‫ان اتيه الل المل‬ olan şaşırıp kaldı. Allah zalim
۪
ْ َ ّٰ َّ َ ُ ٰ ْ َ َ ُ ُ َ ْ ُ َ َ َ َ ُ ُ َ
‫الل يَات۪ى‬
kimseleri hidayete erdirmez.
‫۪يت قال ا ِبره۪يم فا ِن‬ ۜ ‫ وام‬ ۪ ‫ويم۪يتۙ قال ان ۬ا ا‬ 259. Yahut görmedin mi
َ‫ت بهَا م َِن ال ْ َم ْغرب َف ُبهت‬ َْ ْ َْ َ ْ َّ o kimseyi ki, evlerinin çatıla-
ِ ِ ِ ِ ِ ‫بِالشمِس مِن المش ِر ِق فا‬ rı duvarları üzerine çökmüş

َ َّ َ ْ َ ْ ْ َ َ ُ ّٰ َ َ َ َ َّ ıssız bir kasabaya uğradı;


258 ۚ‫ال۪ي كف ۜر والل ل يه ِدي القوم الظالِم۪ني‬ «Ölümünden sonra Allah
َ َ َ ُ ُ ٰ َ ٌ َ َ َ َ َ ْ َ ٰ َ َّ َ َّ َ ْ َ bunları nasıl diriltir acaba!»
‫او كال۪ي مر ع قري ٍة وِه خاوِية ع عرو ِشهاۚ قال‬ dedi. Hemen Allah onu öldür-
ُ َ َ ُ ّٰ ُ َ َ َ َ َ ْ َ َ ْ َ ُ ّٰ ٰ ْ ُ ّٰ َ
‫لل مِائة َع ٍم ث َّم‬
dü, yüz sene sonra tekrar di-
‫ ه ِذه ِ الل بعد موت ِهاۚ فاماته ا‬ ۪ ‫ان ي‬
riltti. Ne kadar kaldın? Dedi.

َ
‫ت يَ ْومًا ا ْو َب ْعض يَ ْو ۜ ٍم‬
َ ُ ْ‫ت قَ َال َلث‬ َ ْ‫ك ْم َلث‬ َ َ َ ُۜ َ َ َ
«Bir gün yahut birkaç saat»
ِ ۜ ِ ‫بعثه قال‬ dedi. Allah ona: “Bilakis, yüz

َ َ َ َ َ ََ ٰ ُْ ْ َ َ ََ َ ْ‫قَ َال بَ ْل َلث‬


sene kaldın. Yiyeceğine ve
‫شابِك‬ ‫ت مِائة ع ٍم فانظر ا ِل طعامِك و‬ ِ
içeceğine bak, henüz bozul-

ً َ ٰ َ َ َ ْ َ َ َ َ ٰ ْ ُ ْ َ ْ َّ َ َ َ ْ َ
mamıştır. Bir de eşeğine bak.
َّ
‫لم يسنهۜ وانظر ا ِل ِحارِك و ِنلجعلك اية ل ِلناِس‬ Seni insanlar için bir ayet kı-
lalım diye. Şimdi sen kemik-
ً‫لْم ۜا‬ َ َ ُ ْ َ َّ ُ َ ُ ْ ُ َ ْ َ َ ْ َ ْ ُ ْ َ
‫ام كيف ننِشها ثم نسوها‬ ِ ‫وانظر ا ِل العِظ‬ lere bak, onları nasıl birbiri

َ ْ َ ّ ُ ٰ َ َ ّٰ َّ َ ُ َ ْ َ َ َ ُ َ َ َّ َ َ َّ َ َ
üstüne koyuyor, sonra ona

259 ‫شٔ قد۪ير‬ ٌ


ٍ ‫فلما تبني ل ۙقال اعلم ان الل ع ك ِل‬
nasıl et giydiriyoruz” dedi.
Durum kendisince anlaşılın-
ca: “Allah’ın her şeye kadir
olduğunu biliyorum” dedi.
257. Allah, inananların velisidir, zira onları karanlıklar-
dan aydınlığa çıkarır. İnkâr edip kâfir olanlara gelince, on-
ların evliyası ise tâğuttur, Çünkü onları aydınlıktan alıp ka-
ranlığa götürür. Onlar ateş ehlidirler. Onlar orada devamlı
kalıcıdırlar.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 43


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ُ ُ ْ َ ‫ ا‬43
‫ل ْز ُء اثلَّال ِث‬
260. Bir zamanlar İbra- 3. CÜZ BAKARA SÛRESİ

him de Rabbine: “Ey Rab-


ْ‫ ال ْ َم ْو ٰتۜ قَ َال ا َ َولَم‬ ْ ُ ََْ َ ّ َ ُ ْٰ َ َ ْ َ
ِ ‫ب ارِ ۪ين كيف ت‬ ِ ‫واِذ قال ا ِبره۪يم ر‬
bim! Ölüyü nasıl dirilttiğini
bana göster” demişti. Rabbi
ona: “Yoksa inanmadın mı?” ً َ َ ْ َ ْ ُ َ َ َ ْ َ َّ َ ْ َ ْ ٰ َ ٰ َ َ َ ْ ْ ُ
dedi. İbrahim: “Hayır! İnan- ‫ن ِلطمئ ِن قل ۪ب ۜى قال فخذ اربعة‬ ِ ‫تؤم ِۜن قال بل ول‬
dım, fakat kalbimin mutmain
َّ‫ع ُك ّل َج َبل مِنْ ُهن‬ ٰ َ ْ َ ْ َّ ُ َ ْ َ َّ ُ ْ ُ َ ْ َّ َ
olması için” dedi. Bunun üze- ٍ ِ ‫ي فرهن ا ِلك ثم اجعل‬ ِ ‫مِن الط‬
rine : “Öyleyse dört tane kuş
ٌ ‫الل َعز‬ َ ّٰ ‫اعلَ ْم ا َ َّن‬ ْ َ ۜ ً ْ َ َ َ ْ َ َّ ُ ُ ْ َّ ُ ً ْ ُ
yakala, onları parçala, sonra ‫يز‬ ۪ ‫جزءا ثم ادعهن يات۪ينك سعيا و‬
her dağın başına bir parçası-
ّٰ َ ‫ون ا َ ْم َوال َ ُه ْم يف‬ َ ُ ْ ُ َ َّ ُ َ َ ٌ ‫َحك‬
nı koy. Sonra da onları ken- ِ‫يل الل‬ ِ ۪ ۪ ‫ب‬‫س‬ ‫ مثل ال۪ين ينفِق‬260۟ ‫۪يم‬
dine çağır, bak nasıl da diri-
َُ َ ْ ُّ
‫ت َسبْ َع َس َنابِل ۪يف ك ِل ُسن ُبل ٍة مِائة َح َّب ٍۜة‬
َ ْ ‫َك َم َثل َح َّبة اَنْبَ َت‬
lip sana gelirler. Bil ki Allah ٍ ِ
َ ‫ اََّل‬261 ‫۪يم‬ ٌ ‫الل َوا ِس ٌع َعل‬ ُ ّٰ ‫اء ۜ َو‬ ُ َٓ‫ضا ِعُف ل َِم ْن يَش‬ َ ُ ُ ّٰ َ
Aziz’dir, Hâkim’dir” buyurdu.
261. Allah yolunda malları- ‫۪ين‬ ‫والل ي‬
ُ َ ْ َ َ ْ َ ُ ّٰ َ ‫ون ا َ ْم َوال َ ُه ْم يف‬
َ ُ ُْ
‫يل اللِ ث َّم ليُب ِ ُعون َٓما انفقوا َم ًّنا‬
nı harcayanların örneği, yedi
başak bitiren bir dane gibidir ِ ۪ ۪ ‫ب‬ ‫س‬ ‫ينفِق‬
ُ َ ََ ٌ َ َ ْ ُ ْ َ َ ً َ َٓ
‫َول اذيۙ ل ُه ْم اج ُره ْم عِن َد َر ّب ِ ِه ْۚم َول خ ْوف عليْ ِه ْم َوله ْم‬
ki, her başakta yüz dane var-
dır. Allah dilediğine daha da
fazla verir. Allah, lutfu ihsanı
geniştir, O her şeyi hakkıyla
َ
‫ي م ِْن َص َدق ٍة‬ ٌ ْ ‫ قَ ْو ٌل َم ْع ُروٌف َو َم ْغ ِف َرةٌ َخ‬262 ‫ون‬ َ ََُْ
‫يزن‬
bilir.
ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ ٌ َ ٌّ َ ُ ّٰ َ ً َ َٓ ُ َ ْ َ
262. Mallarını Allah yolun- ‫ يا ايها ال۪ين امنوا‬263 ‫ي والل غِن حل۪يم‬ ۜ ‫يبعها اذ‬
da hayra verip de sonra başa ُ‫الذٰىۙ َك َّال۪ي ُينْفِ ُق َم َال‬ َْ َ ّ َْ ْ ُ َ َ َ ُ ُْ َ
kakmayan, alanların gönlünü ‫لتب ِطلوا صدقات ِم بِالم ِن و‬
َ َ َ ُ ُ َ َ َ ٰ ْ ِ ْ َ ْ َ ّٰ ُ ْ ُ َ َ َ َٓ ‫رئ‬
ِ ‫اء انلَّاِس ول يؤمِن بِاللِ والوم ال‬
kırmayan kimselerin Allah ka-
tında kendilerine has mükâ- ‫خ ۜ ِر فمثله كمث ِل‬ ِ
َ ْ َ ْ ََََ ٌ َ َُ َ ََ ٌ َُ َْ َ َ ْ َ
‫تك ُه َصل ًداۜ ل َيق ِد ُرون‬
fatları vardır. Onlar için korku
olmadığı gibi onlar üzülmeye- ‫ان عليهِ تراب فاصابه وابِل ف‬ ٍ ‫صفو‬
ceklerdir de.
َ َ ْ َْ َْ ْ َ َ ُ ّٰ َ ُ َ َ َّ ْ َ ٰ َ
263. Çünkü güzel bir söz 264 ‫شٔ مِما كسبوۜا والل ل يه ِدي القوم الكاف ِ۪رين‬ ٍ ‫ع‬
söylemek ve hoş görmek,
peşinden başa kakılan, gönül
inciten sadakadan daha iyidir. 264. Ey iman edenler! Malını gösteriş için hayra veren,
gerçekte ise Allah’a ve ahiret gününe inanmayan kimseler
gibi, başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle, yaptığınız ha-
yırlarınızı iptal etmeyin. Böylesinin durumu, üzerinde biraz
toprak bulunan kayaya benzer. Sağanak yağan bir yağmur
isabet eder de onu cascavlak bir hale getiriverir. Yaptık-
larını bu şekilde Allah için yapmayanlar, kazandıklarından
hiçbir şeyi tutmaya muktedir olamazlar. Allah, nankör kim-
selere doğru yolu göstermez.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


44 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 44
3. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ BAKARA SÛRESİ 266. Sizden biriniz arzu
eder mi ki, hurma ve üzüm
ّٰ َ ْ َ َ َٓ ْ ُ ُ َ َ ْ َ َ ُ ْ ُ َ َّ ُ َ َ َ ağaçlarıyla dolu, arasından
ِ‫ات الل‬ ِ ‫ومثل ال۪ين ينفِقون اموالهم ابتِغاء مرض‬ sular akan ve içinde her çeşit
ٌ
‫اب َها َوابِل‬ َ ‫ص‬ َ َ ‫سه ْم َك َم َثل َج َّنة ب َربْ َوة ا‬ َُْ ْ ً َْ َ meyveden bir miktar bulunan
ٍ ِ ٍ ِ ِ ‫وت ۪بيتا مِن ان‬
ِ ‫ف‬ güzel bir bahçesi olsun, tam

‫الل‬ُ ّٰ ‫ض ْع َفْني فَا ِْن ل َ ْم يُ ِصبْ َها َواب ٌل َف َط ٌّلۜ َو‬ ِ ‫ا‬ َ َ‫كل‬
‫ه‬
ُ ُ ْ ََٰ
‫فاتت ا‬
bu durum elde edilmişken
ِ ۚ ِ bir taraftan ihtiyarlık bastır-
َ َ ُ َ َْ ُ َ ُّ َ َ ََُْ َ
‫ ايَ َود ا َح ُدك ْم ان تون ُل‬265 ‫۪ي‬ ٌ ‫ون بَص‬
sın diğer taraftan da bakıma
‫بِما تعمل‬ muhtaç çocuklar bakım ister-
َ ُ ََْْ َ َْ ْ َْ َ ‫َج َّن ٌة م ِْن َن۪يل َوا َ ْع‬
‫ار ۙ ُل‬
ken içinde ateş bulunan bir
‫اب ت ۪ري مِن تتِها النه‬ ٍ ‫ن‬ ٍ
kasırga gelip o bahçeyi yakıp

ُ ‫ب َو ُل ُذ ّر َّي ٌة ُض َع َٓف‬ َ َُ‫ك‬ ْ ُ َ َ َ َ َ َ َّ‫۪يها م ِْن ُك ّل اثل‬ َ ‫ف‬


kül etsin! İşte bu şekilde Allah
‫اء‬ ِ ِ ‫ال‬ ‫ه‬ ‫اب‬ ‫ص‬ ‫ا‬‫و‬ ۙ ‫ات‬ِ ‫ر‬ ‫م‬ ِ
size âyetleri açıklar. Umulur

ُ ّٰ ‫ني‬ ُ ّ َ‫ت ك ٰذل َِك يُب‬ َ ْ ۜ َ‫تق‬ ْ َ‫ار ف‬


َ َ ‫اح‬ ٌ َ‫ار ف۪يهِ ن‬ ٌ ‫ص‬ َ ‫اب َٓها ا ِْع‬ َ ‫ص‬ َ َ ‫فَا‬
ki düşünür, gerçekleri anlar-
‫الل‬ ِ sınız.

َ‫ يَٓا َا ُّي َها َّال۪ين‬266 ‫ون‬ َ ُ َّ َ َ َ ْ ُ َّ َ َ َ ْٰ ُ ُ َ 267. Ey iman edenler! Ka-


۟ ‫ات لعلم تتفكر‬ ِ ‫لم الي‬ zandıklarınızın iyilerinden ve

ُ َ ْ ْ َ ٓ ْ َ َ ُ ْ َ ُٓ َ ٰ
‫ات مَا ك َسب ُت ْم َوم َِّما اخ َرج َنا ل ْم‬ ِ ‫امنوا انفِقوا م ِْن ط ّي ِ َب‬
rızık olarak yerden size çı-
kardıklarımızdan hayra har-
َ َ ُ ْ ُ ْ َ َْ َ َ َْ َ
‫ال ۪بيث مِن ُه تنفِقون َول ْس ُت ْم‬ ‫ض َول ت َي َّم ُموا‬ ْ ‫ال‬
cayın. Size verilse, gözünü-
ۖ ِ ‫ر‬ ‫مِن‬ zü yummanız hariç severek

ٌ ‫ن َح‬ ٌّ ‫الل َغ‬ َ ّٰ ‫اعلَ ُٓموا ا َ َّن‬ ْ َ ُ ْ ُ ْ َ ٓ َّ ٰ alamayacağınız derecede ve


267 ‫۪يد‬ ِ ‫و‬ ِ ‫ه‬
ۜ ‫۪ي‬ ‫ف‬ ‫وا‬ ‫ض‬ ‫م‬
ِ ‫غ‬ ‫ت‬ ‫ن‬ ‫ا‬ ‫ل‬ ِ ‫ا‬ ِ ‫ه‬ ‫۪ي‬ ‫ذ‬ ‫خ‬
ِ ‫بِا‬ değersiz şeyler vererek, hayır

ّٰ َ ِ َٓ ْ َ ْ ْ ُ ُ ُ ْ َ َ َ ْ َ ْ ُ ُ ُ َ ُ َ ْ َّ َ
yapmaya kalkışmayın. Biliniz
ُ‫الل‬ ‫الشيطان يعِدكم الفقر ويامركم بِالفحشاءۚ و‬ ki Allah zengindir, övülmeye

ّٰ َ ۜ ً ْ َ َ ُ ْ ً َ ْ َ ْ ُ ُ َ
layıktır.
268 ‫۪يم‬ ٌ َ ٌ َ ُ
ۚ ‫يعِدكم مغفِرة مِنه وف والل وا ِسع عل‬ 268. Şeytan sizi fakirlikle

ْ‫ِ َ َة َف َقد‬ ْ ْ َ ْ ُ ْ َ َ ُ َٓ َ ْ َ َ َ ْ ْ ْ
‫يُؤ ِت ال ِكمة من يشاءۚ ومن يؤت ال‬
korkutur ve sizin cimri olma-
nızı emreder. Allah ise size

َ ْ َ ْ ُ ُ ٓ َّ ُ َّ َّ َ َ َ ً َ ً ْ َ َ ُ katından bir mağfiret ve bir


269 ‫اب‬ ِ ‫۫ويت خيا ك۪ي ۜا وما يذكر ا ِل ا ۬ولوا الل‬ ِ ‫ا‬ lütuf vaat eder. Allah her şeyi
ihata eden ve her şeyi bilen-
dir.
265. Allah’ın rızasını kazanmak ve gönüllerdeki imanı 269. Allah dilediğine hik-
kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarf edenlerin duru- met verir. Kime hikmet veri-
mu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üze- lirse, ona pek çok hayır veril-
rine bol yağmur yağınca da iki kat ürün verir. Bol yağmur miştir. Gerçekleri ancak akıl
yağmasa bile bir çisinti düşer. Allah, yaptıklarınızı görmek- sahipleri anlar.
tedir.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 45


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ُ ُ ْ َ ‫ ا‬45
‫ل ْز ُء اثلَّال ِث‬
3. CÜZ BAKARA SÛRESİ 277. İman edenler, sâlih

َ ّٰ ‫َومَٓا اَنْ َف ْق ُت ْم م ِْن َن َف َقة ا َ ْو نَ َذ ْر ُت ْم م ِْن نَ ْذر فَا َِّن‬


ameller işleyenler, namaz kı-

‫الل‬ ٍ ٍ
lanlar ve zekât verenler için

َْ ْ َ َّ َ‫َي ْعلَ ُم ُه ۜ َوم‬


Rableri katında mükâfatlar
ُ ْ ُ ْ َ
‫ ا ِن تبدوا‬270 ‫ار‬ ٍ ‫ص‬ ‫ن‬ ‫ا‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫۪ني‬ ‫م‬ ِ ‫ل‬ ‫ِلظا‬ ‫ل‬ ‫ا‬ vardır. Onlara korku yoktur,

ْ َ ُ ْ ُ ْ ِ َ َ َّ َ َ َ َّ
mahzun da olmayacaklardır.
َ ‫وها َوتُ ْؤتُوهَا ال ُف َق َٓر‬
‫اء‬ ‫ات فنِعِما ِهۚ وان تخف‬ ِ ‫الصدق‬ 278. Ey iman edenler!

ُ ُ َْ َّ ُ َ ٌْ َ َ ُ َ
‫ي ل ْۜم َو ُي ِف ُر عن ْم م ِْن َس ّي ِ َـٔات ِ ۜ ْم‬
Allah’tan korkun. Eğer
‫فهو خ‬ gerçekten inanıyorsanız faiz

ُ ‫ك ُه ٰد‬ َ َْ َ َ َْ ٌ ‫ون َخب‬ َ ُ َ ْ َ َ ُ ّٰ َ


‫يه ْم‬
olan kısmını almayın.
‫ح ِْز ٌب‬
2 ‫ ليس علي‬271 ‫ي‬ ۪ ‫والل بِما تعمل‬ 279. Şayet yapmazsanız,
ُ ُْ ُ َٓ‫الل َي ْهد۪ي َم ْن يَش‬ َ ّٰ ‫ َّن‬ ٰ
‫اء ۜ َومَا تنفِقوا‬ ِ ‫َول‬
Allah ve resulü tarafından
ilan edilmiş bir harp ile karşı
َ‫ون ا َِّلابْت ِ َٓغاء‬ َ ُ ُْ َ َ ْ ُ ُْ َ َ ْ َ ْ
ِ ‫ي ف ِنف‬
‫سمۜ وما تنفِق‬ ٍ ‫مِن خ‬
karşıya olduğunuzu iyi bilin.
Eğer tövbe edip vazgeçerse-
ْ َ ُ َ َّ ْ َ ْ ُ ْ ُ َ َ ّٰ ْ َ
‫ي يُ َوف ا ِلْ ْم َوان ُت ْم‬ ‫خ‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫وا‬ ‫ق‬ ‫وجهِ اللِۜ وما تن ِف‬
niz anaparanız sizindir. Böy-
ٍ
ُ َ َّ َٓ َ ُ ْ َ َُْ ُ َ
lece haksızlık etmezsiniz ve
َ ُ ْ
‫يل‬ ِ ‫روا ۪يف س ۪ب‬ ِ ‫ ل ِلفقراءِ ال۪ين اح‬272 ‫لتظلمون‬
haksızlık da edilmezsiniz.

ُ‫ل ْرِض َيْ َس ُب ُهـم‬ َْ ً ْ َ َ ُ َ ْ َ َ ّٰ


280. Borçlu eğer darlık
ۘ ‫اللِ ل يستط۪يعـون ضبا ِيف ا‬ içinde ise, durumunu düzel-

ْ‫يهـم‬ ُ ‫۪يم‬ ْ ُ ُ َْ ُّ َ َّ َ َ َٓ ْ َ ُ َ ْ
tinceye kadar ona mühlet ver-
ۚ ٰ ‫ف تع ِرفهـم بِس‬ ۚ ِ ‫الاهِل اغنِياء مِن اتلعف‬ mek gerekir. Eğer gerçekleri

ْ ‫ِلَافًا ۜ َومَا ُتنْف ُقوا م ِْن َخ‬ ْ َ َّ‫ون انل‬ َ َُ َْ َ


çok iyi anlayan kimselerden
‫ي‬ ٍ ِ ‫ا‬ ‫اس‬ ‫ليسـٔل‬ iseniz, sadaka saymak sizin
َ َ َ ُ ْ َ َّ َ َ ّٰ ‫فَا َِّن‬
‫۪ين ُينفِقون ا ْم َوال ُه ْم‬ ٌ ‫الل به۪ َعل‬
için daha hayırlı bir iş olur.
‫ ال‬273 ۟ ‫۪يم‬ ِ 281. Hep birden Allah’a
َ‫ـر ُه ْم عِنْـد‬ ُ ‫ج‬ ْ َ ‫سا َو َعن َِي ًة فَلَ ُه ْم ا‬ َ ًّ ِ ‫باَّلْل َوانلَّ َهار‬ döndürüleceğiniz bir günden
ِ ِ ِ sakının Sonra her şahsa ora-
َ َُ َْ ْ ُ َ ْ ْ َ َ َ ٌ ْ ‫لخ‬ َ
َ َ ْ َّ da kazandıkları noksansız
274 ‫ـزنون‬ ‫ـوف علي ِهـم ولهـم ي‬ ‫رب ِ ِهـ ۚم و‬ verilir ve onlar haksızlığa da
uğramazlar.

275. Faiz yiyen kimseler tıpkı şeytan çarpmış kimseler


gibi çarpılmış olarak kalkarlar. Onların bu hali «Alış ve-
riş de faiz gibidir» demelerindendir. Oysaki Allah, ticareti
helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden
bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan ken-
disinindir ve işi Allah’a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse,
işte onlar ateşliktir, orada devamlı kalırlar.
276. Allah faizi mahveder, sadakaları çoğaltır. Allah gü-
nahkâr kâfirlerin hiçbirini sevmez.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 47


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 46
270. Yaptığınız her harca- 3. CÜZ
ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ BAKARA SÛRESİ

mayı ve adadığınız her adağı


muhakkak Allah bilir. Zalimler َّ ُ ُ َ َ َ َّ َ ُ ُ َ َ ٰ ّ َ ُ ُ ْ َ َ َّ َ
için hiç yardımcı yoktur. ‫الربوا ل يقومون ا ِل كما يقوم ال۪ي‬ ِ ‫ال۪ين ياكلون‬
271. Eğer sadakaları açık ُ‫ان م َِن ال ْ َم ِّۜس ذٰل َِك ب َا َّن ُه ْم قَالُٓوا ا َِّنمَا ْالَيْع‬ ُ َ ْ َّ ُ ُ َّ َ َ َ
‫يتخبطه الشيط‬
verirseniz ne âlâ! Eğer onu ِ
gizler de fakirlere gizlice ve-
ُ‫اءه‬ َ ‫ج‬ َٓ ‫الربٰوا َف َم ْن‬ ّ َ‫الل ْالَيْ َع َو َح َّرم‬ُ ّٰ ‫الربٰو ۢا َوا َ َح َّل‬ ّ ‫مِثْ ُل‬
rirseniz, işte o sizin hakkınız- ۜ ِ ِ
ّٰ َ َ ََ ََ ٰ ْ َ ٌَ
ۜ ‫َم ْوعِظة م ِْن َر ّبِه۪ فان َته فل ُه مَا َسلۜف َوا ْم ُرهُٓ ا ِل‬
da daha hayırlıdır. Böyle yap-
tığınızdan ötürü Allah sizin ِ‫الل‬
günahlarınızı bağışlar. Allah,
َ ُ َ َ ْ ُ َّ ُ َ ْ َ َ ٰ ٓ ُ َ َ َ ْ َ َ
yapmakta olduklarınızı bilir. 275 ‫ادلون‬ ِ ‫ومن عد فاو۬ لئ ِك اصحاب انلارِۚ هم ف۪يها خ‬
َّ ُ ُّ ُ َ ُ ّٰ َ َ َ َّ ّ ُ ّٰ ُ َ ْ َ
‫ب كل‬ ِ‫ات والل لي‬ ِ ۜ ‫الربٰوا َو ُي ْر ِب الصدق‬ ِ ‫يمحق الل‬
272. Onları doğru yola
koymak senin üzerine borç
değildir. Lâkin Allah dilediğine ُ َ‫الَات َواَق‬ َّ ‫۪ين ا ٰ َم ُنوا َو َعملُوا‬ َ َّ َّ َ َّ َ
doğru yolu gösterir. Hayır ‫اموا‬ ِ ِ ‫الص‬ ِ ‫ال‬ ‫ِن‬ ‫ا‬ 276 ‫۪ي‬
ٍ ‫ار ا‬‫ث‬ ٍ ‫كف‬
ٌ َ َ ْ ُ ْ َ َ َ ٰ َّ ُ َ ٰ َ َ ٰ َّ
‫الزكوة ل ُه ْم اج ُره ْم عِن َد َر ّب ِ ِه ْۚم َولخ ْوف‬
olarak harcadıklarınızın
hepsi kendiniz içindir. ‫الصلوة واتوا‬
Yapacağınız harcamayı
َ‫الل‬ ّٰ ُ َّ ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ َ ََُْ ْ ُ َ َ ْ َْ َ
ancak Allah’ın rızasını ‫ يا ايها ال۪ين امنوا اتقوا‬277 ‫علي ِهم ولهم يزنون‬
kazanmak için harcayın. Hayr
ْ‫ فَا ِْن لَم‬278 ‫۪ني‬ َ ‫الربٰٓوا ا ِْن ُكنْ ُت ْم ُم ْؤ ِمن‬ ّ ‫ق م َِن‬ َ َ‫َو َذ ُروا مَا ب‬
kastıyla verdiğiniz ne varsa, ِ ِ
ُ ََ ُ ْ ّٰ ََُْ ُ َْ
‫ول َوا ِن تبْ ُت ْم فل ْم‬ ۪ۚ ِ ‫تف َعلوا فاذنوا ِبَ ْر ٍب م َِن اللِ َو َر ُس‬
size tam olarak noksansız
verilir ve siz asla haksızlığa
uğratılmazsınız.
َ َ ْ َ َ َُْ ُ َ َ َ ُ ْ َ َ ْ ُ ََْ ُ ُ ُ
273. Bunlar öncelikle ken- ‫ واِن كان‬279 ‫ر ۫ؤس اموال ِ ۚم ل تظلِمون ول تظلمون‬
ُ َ ٌ ْ َ ُ َّ َ َ ْ َ َ َ َ ْ َ ٰ ٌ َ َ َ َ ْ ُ ُ
‫ي ل ْم‬
dilerini Allah yoluna adayan,
yeryüzünde dolaşmaya güç ‫ذو عس ٍة فن ِظرة ا ِل ميس ٍةۜ وان تصدقوا خ‬
ّٰ َ َ ُ ُ َّ َ ََْ ُْ ْ
ِ‫ َواتقوا يَ ْومًا ت ْر َج ُعون ف۪يهِ ا ِل الل‬280 ‫ا ِن كن ُت ْم تعل ُمون‬
yetiremeyen fakirler içindir.
İffetlerinden dolayı, bilme-
َ َْ َ ُ ْ َ َ َ َ ْ َ ُّ ُ ّٰ ُ ُ
۟ ‫ت َوه ْم ل ُيظل ُم‬ ‫ث َّم ت َويف كل نفٍس ما كسب‬
yen onları zengin sanır. Sen
onları yüzlerinden tanırsın. 281 ‫ون‬
İnsanlardan arsızca bir şey
istemezler. Siz hayır olarak
ne verirseniz, şüphesiz Allah 274. Mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda
onu bilir... harcayanlar var ya, onların Rableri katında mükâfatları
vardır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak de-
ğillerdir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


46 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ُ ُ ْ َ ‫ ا‬47
‫ل ْز ُء اثلَّال ِث‬
282. Ey iman edenler! Be- 3. CÜZ BAKARA SÛRESİ

lirlenmiş bir süre için birbiri-


nize borçlandığınız vakit onu
ًّ َ ُ َ َ ٰ ٓ ْ َ ْ ُ ْ َ َ َ َ ُٓ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ
yazın. Bir kâtip onu aranızda ‫يا ايها ال۪ين امنوا ا ِذا تداينتم بِدي ٍن ا ِل اج ٍل مسم‬
ْ َ ْ َ ُ ْ َْ َ ُ ُُ ْ َ
‫ب بَيْ َن ْم كت ٌِب بِال َع ْد ِلۖ َوليَا َب‬ ْ ‫ك ُت‬
adaletle yazsın. Hiçbir kâtip
Allah’ın kendisine öğrettiği ‫فاكتبوهۜ ول‬
ْ ْ ُ ْ َ ْ َ ُ ّٰ ُ َ َّ َ َ َ َ ُ ْ َ ْ َ ٌ َ
‫ب َولُ ْمل ِ ِل‬
gibi yazmaktan çekinmesin;
yazsın. Üzerinde hak olan
ۚ ‫كات ِب ان يتب كما علمه الل فليكت‬
ً‫خْس مِنْ ُه َشيْـٔا‬ َ ْ َ َ َ ُ َّ َ َ ّٰ َّ َ ْ َ ُّ َ ْ ْ َ َ َّ
kimse de yazdırsın, Rabbına
sığınsın üzerindeki haktan ‫ال۪ي عليهِ الق ولت ِق الل ربه وليب‬
َ ْ ِ‫ان َّال۪ي َعلَيْه‬
hiçbir şeyi noksanlaştırma-
sın. Şayet borçlu sefih veya ُ‫ال ُّق َسف۪يهًا ا َ ْو َضع۪يفًا ا َ ْو َلي َ ْس َتط۪يع‬ َ َ ْ َ
‫فا ِن ك‬
َ ُ ْ َ ْ َ ۜ ْ َ ْ ُ ُّ َ ْ ْ ُ ْ َ َ ُ َّ ُ ْ َ
zayıf veya kendisi söyleyip
yazdıramayacak durumda ْ َ
‫ان ي ِمل هو فليملِل و ِله بِالعد ِل واسش ِهدوا ش ۪هيدي ِن‬
َََ ْ َ ٌ ُ ََ َْ ُ َ َ ُ َ َْ ْ َ ْ ُ َ ْ
ise, onun velisi adaletle yaz-
dırsın. Bu şekilde yapılan
muamelede erkeklerinizden
‫ان‬ِ ‫ني فرجل وامرات‬ ِ ‫مِن رِجال ِ ۚم فا ِن لم يونا رجل‬
ّ َ َ ُ ٰ ْ َّ َ ْ َ َٓ َ ُّ َ َ ْ َ ْ َ ْ َّ
‫يه َما ف ُتذك َِر‬
iki de şahit gösterin. Eğer iki
erkek bulunamazsa rıza gös- ‫ضل ا ِحد‬ ِ ‫مِمن ترضون مِن الشهداءِ ان ت‬
ُ َ ُ َٓ َ ُّ ْ َ ْ ُْ َُ ٰ ْ
‫اء ا ِذا َماد ُعوۜا‬ ‫ى َوليَا َب الشهد‬ ٰ
tereceğiniz şahitlerden bir
erkek yerine iki kadın göste- ۜ ‫ا ِحديهما ال‬
‫ر‬ ‫خ‬
ُ ٰ َ ٰ ٓ ً َ ْ َ ً َ ُ ُ ُ ْ َ ْ َ ُٓ َ ْ َ َ َ
‫يا ا ِل ا َجل ِ ۪هۜ ذل ِ ْم‬
rin ki, onlardan biri yanılırsa
diğeri onu düzeltsin ve doğ- ‫ولتسـٔموا ان تتبوه صغ۪يا اوك ۪ب‬
ٓ َّ َ َ َّ َ ٰٓ ْ َ َ َّ ْ َ ّٰ ْ ُ ْ َ
‫اق َسط عِن َد اللِ َواق َو ُم ل ِلش َهادة ِ َوادن ال ت ْرتابُٓوا ا ِل‬
ruyu söylesin. Çağırıldıkları
vakit şahitler gelmemezlik et-
ََ ُ َ ُ ُ ًَ َ ًَ َ َ ُ َ ْ َ
‫۪يرونهَا بَيْ َن ْم فليَْس‬
mesinler. Büyük veya küçük,
vâdesine kadar hiçbir şeyi ‫اضة تد‬ ِ ‫ان تون ِتارة ح‬
yazmaktan sakın üşenmeyin.
ْ‫وه ۜا َوا َ ْشه ُٓدوا ا َِذا َت َب َاي ْع ُتم‬ َ ُ ُ ْ َ َّ َ ٌ َ ُ ْ ُ ْ َ َ
Öyle yapmanız daha adalet- ۖ ِ ‫عليم جناح ال تتب‬
li, şehadet için daha kuvvet-
ْ‫ ۜم‬ ُ ٌ ُ ُ ُ َّ َ ُ َ ْ َ ْ ِ َ ٌ َ َ َ ٌ َ َّ َٓ ُ َ َ
li, şüpheye düşmemeniz için ِ ‫وليضار كات ِب ولش ۪هيدۜ وان تفعلوا فا ِنه فسوق ب‬
daha sağlamdır. Ancak ara-
ٌ ‫شٔ َعل‬ ْ َ ّ ُ ُ ّٰ َ ُ ّٰ ُ ُ ُ ّ َ ُ َ َ ّٰ ُ َّ َ
nızda çevirdiğiniz ticaret olur- 282 ‫۪يم‬ ٍ ‫الل والل بِ ِل‬ ۜ ‫الل ويعلِمم‬ ۜ ‫واتقوا‬
sa bu durum farklıdır. İşte o
zaman yapmakta olduğunuz
alış verişlerinizi yazıp şahit
göstermezseniz beis yoktur.
Hiçbir kâtibe ve hiçbir şahide
zarar verilmesin. Eğer onlar-
dan birine zarar verirseniz
şunu iyi bilin ki bu, kendiniz
için bir kötülük olur. Allah size
bunları öğretiyor. Allah her
şeyi bilir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


48 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 48
3. CÜZ ِ ‫ورةُ الَق َرة‬ ‫س‬ BAKARA SÛRESİ 285. Gönderilen peygam-
ber, Rabbi tarafından kendisi-
ٌۜ َ ُ ْ َ ٌ َ َ ً َ ُ َ ْ َ َ َ َ ٰ َ ْ ُ ْ ُ ْ َ ne indirilene iman etti, mümin-
‫تدوا كات ِبا ف ِرهان مقبوضة‬ ِ ‫واِن كنتم ع سف ٍر ولم‬ ler de iman ettiler. Onlardan
ُ‫ان َته‬ َ ََ َ ُْ َّ ّ َ ُ ْ َ ً ْ َ ْ ُ ُ ْ َ َ َ ْ َ her biri; Allah’a, melekleri-
‫فا ِن امِن بعضم بعضا فليؤ ِد الِي اؤت ِمن ام‬ ne, kitaplarına, peygamber-
ُٓ َّ َ َ ْ ُ ْ َ ْ َ َ َ َ َ َّ
ۜ ُ ُ ْ َ َ َ ُ َّ َ َ ّٰ َّ َ ْ َ lerine iman ettiler. “Allah’ın
‫ولت ِق الل ربه ۜولتتموا الشهادة ومن يتمها فا ِنه‬ peygamberlerinden hiçbirini

ِ ‫الس ٰم َو‬ َّ ‫ ِ ّٰللِ مَا يف‬283 ‫۪يم‬ َ َ ُ َْ


ٌ۟ ‫الل بِمَا تع َملون عل‬ ُ ّٰ ‫اٰث ٌِم قَلْ ُب ُۜه َو‬
ayırmayız.” Onları işittik, itaat
‫ات‬ ِ ettik. Ey Rabbimiz, mağfireti-

ُ‫ ْم ا َ ْو ُتْ ُفوه‬ ُ َُْ ٓ َ ُ ُْ ْ َ َْ


ِۜ ‫َومَا ِيف الر‬
ْ
ni niyaz ederiz! Dönüş yalnız-
ِ ‫ض واِن تبدوا ما ۪يف انف‬
‫س‬ ca sanadır” dediler

ۜ‫اء َو ُي َع ِّذ ُب َم ْن يَشَٓا ُء‬ ُ َٓ‫الل َف َي ْغفِ ُر ل َِم ْن يَش‬ ّٰ


ُۜ ِ‫يَا ِسبْ ْم بِه‬
ُ ُ 286. Allah her şahsa, an-
cak gücü yettiği kadar so-
َ َ ُْ ُ َّ َ َ ٰ ٌ ‫ش قَد‬ َ ّ ُ ٰ َ ُ ّٰ َ
ِ‫الر ُسول ب ِ َٓما ان ِزل ا ِلْه‬ ٔ ٍ ْ ‫الل ع ك ِل‬
rumluluk yükler. Herkesin
‫ امن‬284 ‫۪ير‬ ‫و‬ kazandığı ya kendi lehinedir
ُ َ ٰٓ ّٰ ٰ ٌّ ُ َ ُ ْ ُ ْ َ ّ َ ْ
۪‫ون كل ا َم َن بِاللِ َو َملئ ِكتِه۪ َوك ُتبِه‬
yahut aleyhinedir. Ey Rabbi-
ۜ ‫مِن ربِه۪ والمؤمِن‬ miz! Unutursak veya hataya
ْ ُ َ َ ََْ ُ َُّ َ
‫ني ا َح ٍد م ِْن ُر ُسلِه۪۠ َوقالوا َس ِمع َنا‬ ‫َو ُر ُسلِه۪ۜ لنف ِرق ب‬
düşersek bizi hesaba çekme.
Ey Rabbimiz! Bizden önce-
ُّ َ ُ َ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ َّ َ َ َ َ ْ ُ َ ْ َ َ َ kilere yüklediğin gibi bize de
‫ ليل ِف‬285 ‫واطعنا غفرانك ربنا وا ِلك المص۪ي‬ ağır bir yük yükleme. Ey Rab-

ْ ‫ااكَ َس َب‬ ْ َ َ ْ َ َ َ ْ َ َ َ َ َ َ َ َ ْ ُ َّ ً ْ َ ُ ّٰ bimiz! Gücümüzün yetmediği


ۜ‫ت‬ ‫الل نفسا ا ِلوسعه ۜا لها ماكسبت وعليها م‬ işlerden bizi sorumlu tutma!
ْ ْ َ َ َ َ َّ َ َ ْ َ ْ َ ْ َ َٓ َ ْ ٓ َ ْ َ ُ َ َ َّ َ Bizi affet! Bizi bağışla! Bize
‫خذنا ا ِن نس۪ينا اواخطاناۚ ربنا ولت ِمل‬ ِ ‫ربنا لتؤا‬ acı! Çünkü Sen bizim Mev-

َ‫۪ين م ِْن َقبْل َناۚ َر َّبنا‬ َ َّ َ َ ُ َ ْ َ َ َ َ ً ْ َٓ ْ َ َ lâ’mızsın. Kâfirler topluluğu-


ِ ‫علينا ا ِصا كما حلته ع ال‬ na karşı bize yardım et!
َ ْ َ ُْ َ ََ َ َ ْ ُ َ
‫َولتَ ّ ِمل َنا مَا ل طاقة نلَا بِه۪ۚ َواعف ع َّن ۠ا َواغفِ ْر نلَ ۠ا‬
َ ‫كاف ِر‬ َ ْ ْ َْ ََ َْ ُ ْ َ َ ْٰ َ َ َْ َْ َ ْ َ
286 ‫ين‬ ۪ ‫وارحن ۠ا انت مولنا فانصرنا ع القو ِم ال‬

283. Yolculukta olur da, yazacak bir kâtip bulamazsanız,


alınmış bir rehin de kâfidir. Bir kısmınız diğerlerine bir şey
emanet ederse, yed-i emin olan kimse kendisine emanet
edileni yerine versin ve bu hususta Allah’tan korksun. Şa-
hitliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse, bilsin ki onun kalbi gü-
nahkârdır. Allah yapmakta olduklarınızı bilir.
284. Semâvat ve arzda bulunanların hepsi Allah’ındır.
Gönlünüzde olanları açığa vursanız da gizleseniz de Allah
onunla sizi sorguya çeker, sorgudan sonra dilediğini affe-
der, dilediğine de azap eder. Allah her şeye kadirdir.
KUR’AN-I KERİM MEALİ 49
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

3. CÜZ ُ ُ ْ َ ‫ ا‬49
‫ل ْز ُء اثلَّال ِث‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ

ٌ َ ٰ ُ‫ورة‬
3 - AL-İ İMRAN SÛRESİ ‫َم َدن َِّية‬ ‫ورةُ اٰل ِع ْم ٰر َن َم ِع َد ْمن َِّٰير ٌةن‬
َ ‫ا ِس‬
ُ ‫ل‬ َ ‫ُس‬
ِ
ٰ ٰ َ َ َ َ SÛRESİ
‫ايَ ٍة‬ ‫ائ َت َتااايَ ٍة‬ َ ِ ‫َو‬
3 - AL-İ İMRAN
‫وِه ِممِائ‬ ‫ه‬
Bismillâhirrahmânirrahîm
ْ ‫الر‬
َّ ‫ح ٰمن‬ ّٰ
َّ ِ‫الل‬
1. Elif, Lam, Mim
‫الرح۪ي ِم‬ ِ ‫ﷱ‬
َ ْ ‫اب ب‬ َ ‫ نَ َّز َل َعلَيْ َك الْك َِت‬2ۜ ‫وم‬ ُ ‫ح الْ َق ُّي‬ َ ْ‫لل َٓل ا ٰ َِل ا َِّل ُه َوۙال‬ُ ّٰ َ ‫ ا‬1 ‫ال ٓ ٓم‬
2. Diri ve yaratıklarını gö-
ّ‫الق‬ ُّ
zetip yöneten Allah’tan başka
ِ ِ ۚ
ُ ُ َ َ ْ ْ َ َّ َ َ ْ َ َ ْ َ َ َ ْ َ َ ً ّ َ ُ
ilâh yoktur.
3.4. O, sana Kitabı hak ile ‫ م ِْن قبْل ه ًدى‬3ۙ ‫اتل ْو ٰرية َوالِ ۪نيل‬ ‫مصدِقا ل ِما بني يديهِ وانزل‬
ٌ ‫اللِ ل َ ُه ْم َع َذ‬ ّٰ ٰ َ َ َ َّ َّ َۜ َ ْ ُ ْ َ َ ْ َ َ
ِ َ‫۪ين كف ُروا بِاي‬ ِ ‫ل َِّلن‬
ve önceki kitapları tasdik edi-
ci olarak indirmiş; daha önce ‫اب‬ ‫ات‬ ‫اس وانزل الفرقان ا ِن ال‬
َ ْ ٌ ْ َ َ ٰ ْ َ َ َ ّٰ َّ َ ْ ُ ٌ َ ُ ّٰ َ ٌۜ َ
‫الل ل يف َعليْهِ شٔ ِيف ال ْرِض‬
de, insanlara doğru yolu gös-
termek üzere Tevrat ile İncil’i, ‫ ا ِن‬4 ‫يز ذو انتِقا ٍم‬ ‫شد۪يد والل ع ۪ز‬
َ َْ ُ ُ ّ َ ُ َّ َ ُ َّ ‫َو َل يف‬
ۜ‫ك ْم ِيف ال ْرحَ ِام كيَْف يَشَٓا ُء‬
hakkı batıldan ayırt eden hü-
kümleri göndermiştir. Allah’ın ‫ هو ال۪ي يصوِر‬5 ۜ‫الس َٓما ِء‬ ِ
َ‫ ُه َو اَّل۪ٓي اَن ْ َز َل َعلَيْ َك الْك َِتاب‬6 ‫۪يم‬ َ ْ ‫يز‬ ُ ‫َٓل ا ٰ َِل ا َِّل ُه َو الْ َعز‬
âyetlerini inkâr edenler için
şiddetli bir azap vardır. Allah, ُ ‫الك‬
۪
َ ‫ات فَا َ َّما َّال‬ ُ َ ‫ات ُه َّن ا ُ ُّم الْك‬ ٌ ‫ات ُمْ َك َم‬ ٌ َ‫مِنْ ُه اٰي‬
cezaları vermekte mutlak güç
sahibidir. ‫۪ين‬ ۜ ٌ ‫اب َوا َخ ُر ُمَ َشاب ِ َه‬ ِ ‫ِت‬
5. Şüphesiz ki ne yerde ne ْ َ َ َٓ ْ َ َ ْ ْ َ َٓ ْ ُ ْ َ َ َ َ َ َ ُ َّ َ َ ٌ ْ َ ْ ُ ُ
de gökte hiçbir şey Allah’a ۪ۚ‫اء تا ۪ويلِه‬ ‫۪يف قلوب ِ ِهم زيغ فيبِعون ما تشابه مِنه ابتِغاء الفِتنةِ وابتِغ‬
ٌّ ُ ٰ َ ُ ُ ْ ْ َ ُ َّ َ ُ ّٰ َّ ُٓ َ ْ َ ُ َ ْ َ َ َ
‫الراسِخون ِيف العِل ِم َيقولون ا َم َّنا بِه۪ۙ ك‬
gizli kalmaz.
6. Rahimlerde sizi diledi- ‫وما يعلم تا ۪ويله ا ِل الل ۢ و‬
َ ُ‫غ قُل‬ ْ ُ َ َ َّ َ َ‫ال ْل‬َ ْ ُ ُ َّٓ ُ َّ َّ َ َ َ َ ّ َ ْ ْ
‫وب َنا‬
ği gibi şekillendiren O’dur.
O’ndan başka ilâh yoktur. O, ‫ ربنا ل ت ِز‬7 ‫اب‬ ِ ‫مِن عِن ِد ربِناۚ وما يذكر ا ِل ا ۬ولوا‬
mutlak güç ve hikmet sahibi-
dir.
ٓ‫ َر َّب َنا‬8 ‫اب‬ ُ ‫ح ًة ۚا ِنَّ َك اَن ْ َت ال ْ َو َّه‬ َ ْ ‫ب َنلَا م ِْن َ ُدلن ْ َك َر‬ ْ ‫َب ْع َد ا ِذْ َه َديَْ َنا َو َه‬
َ ْ ُ ْ ُ َ َ ّٰ َّ َ َ َّ
9۟ ‫الل ل يل ِف الم۪يعَاد‬ ‫ا ِنك جَام ُِع انلَّاِس ِلَ ْو ٍم ل َريْ َب ف۪ي ۜهِ ا ِن‬
7. O, sana Kita-
bı indirendir. O’nun bazı
âyetleri muhkemdir, onlar
kitabın anasıdır. Diğerleri de
müteşabihtir. Kalplerinde bir akıl sahipleri düşünüp anlar.
eğrilik olanlar, fitne çıkarmak 8. Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra gönülleri-
ve O’nun olmadık yorumlarını mizi eğriliğe meylettirme. Bize tarafından rahmet bağışla.
yapmak için müteşabih Lütfu en bol olan sensin.
âyetlerinin ardına düşerler.
9. Rabbimiz! Gelmesinde şüphe edilmeyen bir günde,
Oysa O’nun gerçek mânâsını
insanları mutlaka toplayacak olan sensin. Allah’ın vaadin-
ancak Allah bilir. İlimde
den asla şüphe edilmez.
derinleşmiş olanlar, “O’na
inandık, hepsi Rabbimiz
katındandır” derler. Ancak
H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU
50 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ٰ َ ُ 50
3. CÜZ
‫ورةُ ا ِل ع ِْم ٰرن‬ ‫س‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ 13. Karşı karşıya gelen
şu iki gurubun halinde sizin
ُ ُ َ َ َٓ ُ َ ْ َ َ ْ ُ ْ َ ُ َ َ َ َّ َّ
‫ن عن ُه ْم ا ْم َوال ُه ْم َولا ْولده ْم‬
için mühim ibretler vardır. Bir
ِ ‫ا ِن ال۪ين كفروا لن تغ‬ grup Allah yolunda çarpışıyor,
ٰ َْ َ َّ‫ود انل‬ ُ ُ َ ْ ُ َ ٰ ٓ ُ َ ً ْ َ ّٰ َ diğeri ise aksine küfür yönün-
‫ب ا ِل‬ ِ ‫ا‬ ‫د‬ ‫ك‬ 10 ۙ ِ ‫ار‬ ‫مِن اللِ شيـٔا ۜ وا ۬ولئ ِك هم وق‬ de çarpışıyor. Bunların gözü-
ُ‫خ َذ ُهم‬ َ َ َ َ َ ٰ ُ َّ َ ْ ْ َ ْ َ َّ َ ۙ َ ْ َ ْ ne ötekiler iki misli görünü-
‫ف ِرعون وال۪ين مِن قبل ِ ِهمۜ كذبوا بِايات ِناۚ فا‬ yordu. Allah dilediğini yardımı

‫۪ين‬ َ ‫ قُ ْل لَِّل‬11 ‫۪يد الْعِ َقاب‬ ُ ‫الل َشد‬ ُ ّٰ ‫الل ب ُذنُوبه ۜ ْم َو‬ ُ ّٰ ile destekler. Elbette bunda
ِ ِِ ِ muttakiler için büyük ibretler
ْ
‫ج َه َّن َۜم َوبِئَس‬ َ ‫ون ا ِٰل‬ َ ُ َ ُْ َ َ َُْ ُ َ
‫كف ُروا ستغلبون وتش‬
َ َ vardır.

ٌ َ ْ ََْ ٌ َٰ ْ ُ َ َ َ ْ َ ُ َ ْ
‫ني اتلَق َت ۜا ف َِئة‬
14. Kadınlardan, oğullar-
ِ  ‫ِئ‬ ‫ف‬ ‫يف‬
۪ ‫ة‬ ‫ي‬‫ا‬ ‫م‬  ‫ل‬ ‫ان‬ ‫ك‬ ‫د‬ ‫ق‬ 12 ‫اد‬ ‫ال ِمه‬ dan, yığın yığın biriktirilmiş
َْ َ َ ْ ُ ّٰ ُ َ ُ
‫يل اللِ َواخ ٰري كاف َِرةٌ يَ َر ْون ُه ْم مِثليْ ِه ْم‬ َ
altın ve gümüşten,
ِ ‫تقات ِل ۪يف س ۪ب‬ salma atlardan, sağmal
َ ٰ َّ ُ َٓ َ ْ َ ْ َ ُ ّ َ ُ ُ ّٰ َ ْ َ ْ َ ْ َ hayvanlardan ve ekinlerden
‫اء ۜ ا ِن ۪يف ذل ِك‬ ‫ره ۪ من يش‬ ِ ‫ني والل يؤيِد بِن‬ ِۜ ‫راي الع‬ gelen zevklere düşkünlük ve

َ َ َّ ُّ ُ َّ ‫ ُز ّي َن ل‬13 ‫صار‬ َ ْ ‫الب‬َْ ُ ًَْ َ bağlılık insanlar için süslü


‫ات‬ ِ ‫و‬ ‫ه‬ ‫الش‬ ‫ب‬ ‫ح‬ ‫اس‬ ِ ‫ِلن‬ ِ ِ ‫۬ول‬ِ ِ ‫ل ِعبة‬
‫ل‬ gösterildi. Bunlar, dünya
َ َّ َ ِ َ َ ْ َ ُ ْ َ ‫۪ني َوالْ َق‬َ ‫النسَٓاءِ َو ْالَن‬ ّ
ِ ‫م َِن‬
hayatının geçici metaıdır.
‫ب‬ ِ ‫ه‬ ‫ال‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫ة‬‫ر‬ ‫ط‬ ‫ن‬ ‫ق‬ ‫م‬ ‫ال‬ ‫۪ي‬
ِ ‫ط‬ ‫ا‬ ‫ن‬ Nihayet varılacak güzel yer,
َ ٰ ْ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ َ َّ َ ُ ْ ْ َ ْ َ َّ ْ َ Allah’ın huzurudur.
‫ث ذل ِك‬ ۜ ِ ‫ام والر‬ ِ ‫والفِضةِ والي ِل المسومةِ والنع‬
ٰ َ ْ ُ ْ ُ ُ َ ْ ُ ّٰ َ َ ْ ُّ َ ْ ‫اع‬
15. De ki: Size bunlardan
ُْ ٰ‫الي‬ ُ ََ
‫ قل‬14 ‫ب‬ ِ ‫ا‬ ‫م‬ ‫ال‬ ‫ن‬ ‫س‬ ‫ح‬ ‫ه‬ ‫د‬ ‫ِن‬ ‫ع‬ ‫الل‬ ‫و‬ ۚ‫ا‬ ‫ي‬ ‫ن‬ ‫ادل‬ ِ ‫ة‬‫و‬ ‫مت‬ ‫ح ِْز ٌب‬
daha iyisini bildireyim mi?

َ َّ َ َّ ْ ُ ٰ ْ ْ َ ْ ُ ُ ّ َ ُ َ
3 Takvâ sahipleri için Rableri
ْ
‫۪ين اتق ْوا عِن َد َر ّب ِ ِه ْم‬ ‫ي مِن ذل ِ ۜم ل ِل‬ ٍ ‫اؤ۬نبِئم ِب‬
yanında, içinden ırmaklar

ٌ‫۪يها َوا َ ْز َواج‬ َ ُ ََْْ َ َْ ْ ْ َ ٌ َّ َ


akan, ebediyyen kalacakları
َ ‫۪ين ف‬ َ ‫ادل‬ ِ ‫جنات ت ۪ري مِن تتِها النهار خ‬ cennetler, tertemiz eşler ve
ْ ٌ َ ُ ّٰ َ ّٰ َ ٌ َ ْ َ ٌ َ َّ َ ُ Allah’ın hoşnutluğu vardır.
15 ۚ‫۪ي بِالعِ َبا ِد‬ ‫مطهرة ورِضوان مِن اللِۜ والل بص‬ Allah kullarını çok iyi görendir.

10. İnkâr edenlerin ne malları ne de evlâtları Allah hu-


zurunda kendilerine bir fayda vermeyecektir. İşte onlar
cehennemin yakıtıdır.
11. Tıpkı, Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin
tuttuğu yol gibi. Onlar bizim âyetlerimizi yalanladılar, Allah
da kendilerini günahları yüzünden yakalayıverdi. Allah’ın
cezası çok şiddetlidir.
12. İnkâr edenlere de ki: Yakında mağlup olacaksınız ve
cehenneme sürüleceksiniz. Orası ne kötü bir kalma yeridir!

KUR’AN-I KERİM MEALİ 51


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ُ ُ ْ َ ‫ ا‬51
‫ل ْز ُء اثلَّال ِث‬
16. Onlar ki, « Ey Rab- 3. CÜZ AL-İ İMRAN SÛRESİ

bimiz! İman ettik; bizim gü-


nahlarımızı bağışla, bizi ateş َ‫وب َنا َوق ِنا‬ َ ُ‫اغفِ ْر َنلَا ُذن‬ ْ َ َّ َ ٰ ٓ َ َّ َٓ َّ َ َ ُ ُ َ َ َّ َ
azabından koru! » derler. ‫ال۪ين يقولون ربنا ا ِننا امنا ف‬
‫۪ني‬َ ‫۪ني َوالْقَانِت‬ َ ‫الصادِق‬ َّ ‫ين َو‬ َ ‫لصابر‬ َّ َ ‫ ا‬16 ‫اب انلَّار‬ َ ‫َع َذ‬
ِۚ
17. Sabrederler, dürüst
ِ۪
َْ َ
olurlar, huzurda boyun büker-
ُ ّٰ ‫ َشه َد‬17 ‫حار‬ َ ‫ال ْس‬ ْ َ ْ ُْ َ َ ْ ُْ َ
‫الل‬ ‫ب‬ ‫ين‬ ‫ر‬ ۪ ‫والمنفِق۪ني والمست‬
‫ف‬
ِ ‫غ‬
ler, hayra harcarlar ve seher
vaktinde Allah’tan bağış diler- ِ ِ ِ
ْ َٓ ْ ْ ُ ُ ُ َ ٰٓ ْ ُ َّ ٰ َٓ َّ َ
‫ان ُه لا َِل ا ِله َوۙ َوال َملئ ِكة َوا۬ولوا ال ِعل ِم قائ ِمًا بِال ِق ْس ِۜط‬
ler.
18. Allah şâhitlik eder ki,
ّٰ َ ْ َ ّ َّ ُ َ ْ ُ َ ْ َ ُ َّ َ ٰ َٓ
O’ndan başka ilah yoktur,
ِ‫ ا ِن ادل۪ين عِند الل‬18 ۜ‫لا ِل ا ِلهو الع ۪زيز الك۪يم‬
َّ َ َ ْ ُ ُ َ َّ َ َ َ ْ َ َ ُ َ ْ ْ
melekler ve adâleti ikâme
eden ilim sâhipleri de. O’n- ْ َ ْ
‫الِ ۠م ومااختلف ال۪ين ا ۫وتوا الكِتاب ا ِل مِن بع ِد‬
dan başka ilah yoktur. Her
ٰ ُْ َ َْ ْ ْ ْ ُ َ َٓ َ
ِ َ‫اءه ُم العِل ُم َبغ ًيا بَين ُه ۜ ْم َوم ْن يَف ْر بِاي‬
şeyi yaratan odur O, Azîz’dir,
Hakîm’dir. Dediler. ‫ات‬ ‫ماج‬
ْ ُ َ َ ُّ َٓ ْ َ َ ‫ال‬ ْ ُ َ َ ّٰ َّ َ ّٰ
19. Allah nezdindeki din
İslâm’dır. Kitap verilenler,
‫وك فقل‬ ‫ فا ِن حاج‬19 ‫اب‬ ِ ‫ِس‬ ‫سيع‬ ۪ ‫اللِ فا ِن الل‬
ُ ُ َ َّ ْ ُ َ َ َ َّ ّٰ َ ْ َ ُ ْ َ ْ َ
‫۪ين ا ۫وتوا‬ ‫ه ِللِ َو َم ِن اتبع ۜ ِن وقل ل ِل‬ ِ ‫اسلمت وج‬
kendilerine ilim geldiği halde,

ْ َ َ ُ َ ْ َ ْ َ ْ ُ ْ َ ْ ََ َ ّ ُّ ْ َ َ َ ْ
aralarındaki kıskançlık
ْ‫اه َت َدوا‬ ‫الكِتاب والم ِ۪ين ءاسلمت ۜم فا ِن اسلموا فق ِد‬
ۚ
yüzünden ayrılığa düştüler.
Allah’ın âyetlerini inkâr
َ ْ ٌ َ ُ ّٰ َ ُۜ َ َ ْ َ ْ َ َ َ َّ َ ْ َّ َ َ ْ َ
20 ِ۟‫واِن تولوا فا ِنما عليك البغ والل بص۪ي بِالعِباد‬
edenler bilmelidirler ki Allah
hesabını çabuk görendir.
ْ ‫ون انلَّب ّي َن ب َغ‬ َ ُ ُ ْ َ َ ّٰ َ‫ون باٰي‬ َ ُ ُ ْ َ َ َّ َّ
20. Eğer seninle tartışma-
‫ي‬
ِ ِ ِ۪ ‫ل‬ ‫ت‬ ‫ق‬ ‫ي‬ ‫و‬ ِ ‫الل‬ ‫ات‬ِ ِ ‫ا ِن ال۪ين يفر‬
َّ‫ون بالْ ِق ْس ِط م َِن انل‬ َ ُ ُ ْ َ َ َّ َ ُ ُ ْ َ َ ّ َ
ya girerlerse de ki: «Bana

ۙ ‫اس‬ ِ ‫ح ٍق ۙويقتلون ال۪ين يامر‬


uyanlarla birlikte ben yönümü
Allah’a döndürdüm.» Ehl-i Ki- ِ
ْ‫طت‬ َ َ َ َّ َ ٰ ٓ ُ َ َ َ ْ ُ ْ ّ ََ
ِ ‫ ا ۬ولئ ِك ال۪ين حب‬21 ‫۪ي‬ ٍ ‫اب ال‬ ٍ ‫فبِشهم بِع‬
‫ذ‬
tab’a ve ümmîlere de de ki:
«Siz de Allah’ı kabul ettiniz
َ ْ ْ ُ َ َ َ َ ٰ ْ َ َ ْ ُّ ُ ْ َ
َ ِ ‫اع َمال ُه ْم ِيف ادلنيا وال‬
mi?» Eğer teslim olurlarsa
doğru yolu buldular demektir. 22 ‫اصين‬ ِ۪ ‫خرة ِۘ وما لهم مِن ن‬
Yok, eğer yüz çevirdilerse
sen, yalnızca duyurmaya va-
zifelisin. Allah kullarını hak-
kıyla görendir. 22. İşte bunlar dünyada da ahirette de çabaları boşa gi-
21. Allah’ın âyetlerini inkâr den kimselerdir. Onların hiçbir yardımcısı da yoktur.
edenler, haksız yere peygam-
berlerin canlarına kıyanlar
ve adaleti emreden insanla-
rı öldürenler... Onlara acı bir
azabı müjdele!

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


52 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ٰ َ ُ 52
3. CÜZ
‫ورةُ ا ِل ع ِْم ٰرن‬ ‫س‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ 25. Bakalım, kendileri-
ni o geleceğinde hiç şüphe
ٰ َ َ ْ َ ‫۪يبا م َِن الْك‬ ً ‫۪ين ا ُ ۫وتُوا نَص‬ َ ‫اَل َ ْم تَ َر اَِل اَّل‬
‫اب يُدع ْون ا ِل‬
olmayan gün için bir araya
ِ ‫ِت‬ topladığımız ve hiç kimseye

ْ‫يق مِنْ ُه ْم َو ُهم‬ ٌ ‫ َم بَيْ َن ُه ْم ُث َّم َي َت َوّٰل فَر‬ ُ ْ َ ّٰ َ‫ك‬


haksızlık edilmeden herkese
۪ ‫ح‬ ‫ل‬
ِ ِ ‫الل‬ ‫اب‬ِ ‫ِت‬ kazandığı tamamen ödendiği
ٓ َّ
َ ُ َّ َ َّ َ َ ْ َ ُ َ ْ ُ َّ َ َ ٰ َ ُ ْ
‫ار ا ِل ايَّامًا‬ ‫ ذل ِك بِانهم قالوا لن تمسنا انل‬23 ‫ُمع ِرضون‬
vakit, hâlleri nice olacaktır?
26. De ki: Mülkün sahibi
َ َ َ َ َ ََُْ ُ َ َ ْ ُ َ َ ُْ َ
‫ فكيْف ا ِذا‬24 ‫تون‬ ‫اتۖ َوغ َّره ْم ۪يف د۪ين ِ ِهم ماكانوا يف‬
olan Allah’ım! Sen mülkünü
ٍ ‫معدود‬ dilediğine verirsin ve mülkü-

‫ت‬ ْ ‫اك َس َب‬ َ َ


‫ت كل نفٍس م‬
ْ َ ُّ ُ ْ َ ّ ُ َ
‫ب ف۪يهِ ووفِي‬ َ ْ‫اه ْم ِلَ ْوم َل َري‬ ُ َََْ
‫جعن‬
nü dilediğinden geri alırsın.
ٍ Dilediğini yüceltir, dilediğini
َ ْ ْ ْ ُ ْ ُ ْ َ َ َّ ُ ّٰ ُ َ َْ َ ُ
‫ك تؤ ِت ال ُملك‬ ِ ‫ ق ِل اللهم مال ِك المل‬25 ‫َوه ْم ل ُيظل ُمون‬
de alçaltırsın. Her türlü iyilik
senin elindedir. Gerçekten
ُّ ُ ُ َٓ َ ْ َ ُّ ُ َ ُ َٓ َ ْ َّ َ ْ ُ ْ ُ ْ َ َ ُ َٓ َ ْ َ sen her şeye kadirsin.
‫اء َوت ِذل‬ ‫نع الملك مِمن تشاءۘ وت ِعز من تش‬ ِ ‫من تشاء وت‬ 27. Geceyi gündüze katar,
َ ْ َّ ُ ُ ٌ َ ْ َ ّ ُ ٰ َ َ َّ ُ ْ َ ْ َ َ ُ َٓ َ ْ َ
‫ تول ِج الل‬26 ‫شٔ قد۪ير‬
gündüzü de geceye katarsın.
ٍ ‫ي ا ِنك ع ك ِل‬ ۜ ‫من تشاء ۜبِي ِدك ال‬ Ölüden diriyi çıkarır, diriden
ّ َ ْ َ َّ َ ْ ُ ْ ُ َ ْ َّ َ َ َّ ُ ُ َ َ َّ de ölüyü çıkarırsın. Dilediği-
‫ت‬ ِ ِ ‫ِيف انلهارِ وتول ِج انلهار ِيف ال ِلۘ وت ِرج الح مِن المي‬ ne de hesapsız rızık verirsin.
َ ْ‫اء ب َغي‬ ُ َٓ َ ْ َ ُ ُ ْ َ َ ّ َ ْ َ َ ّ َ ْ ُ ْ ُ َ
27 ‫اب‬ ٍ ‫حس‬ ِ ِ ِ ‫حۘ وترزق من تش‬ ِ ‫وت ِرج الميِت مِن ال‬
28. Müminler, müminle-
ri bırakıp da kâfirleri evliya
َ ْ ْ ُ ْ َ َٓ ْ َ َ َ ْ َ ُ ْ ُْ َّ ‫َل َي‬
ۚ‫ون ال ُمؤ ِمن۪ني‬ ‫د‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫اء‬ ‫ل‬ِ ‫و‬‫ا‬ ‫ين‬ ‫ِر‬ ‫ف‬‫ا‬‫ك‬ ‫ال‬ ‫ون‬ ‫ِن‬
‫م‬ ‫ؤ‬ ‫م‬ ‫ال‬ ‫ذ‬
ِ ‫خ‬
ِ ‫ت‬
edinmesin. Kim bunu yapar-
ِ ۪ sa, artık Allah’tan hiçbir şey
ُ َ ْ َ َّ ْ َ ٓ ّٰ َ َ ْ‫َو َم ْن َي ْف َع ْل ذٰل َِك فَلَي‬
‫شٔ ا ِل ان ت َّتقوا‬ ‫يف‬ ِ ‫الل‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫س‬
beklemesin. Ancak kâfirler-
ٍ ۪ den gelebilecek bir tehlike-

28 ‫۪ي‬ ُ ‫اللِ ال ْ َمص‬ ّٰ َ ِ َ ُۜ َ ْ َ ُ ّٰ ُ ُ ُ ّ َ ُ َ ًۜ ٰ ُ ْ ُ ْ


‫مِنهم تقية ويح ِذركم الل نفسه وال‬
den sakınmanız başkadır.
Allah, asıl sizi kendisine kar-
ُ‫الل َو َي ْعلَـم‬ ُۜ ّٰ ‫قُ ْل ا ِْن ُتْ ُفوا مَا يف ُص ُدور ُك ْم ا َ ْو ُتبْ ُدوهُ َي ْعلَ ْم ُه‬ şı dikkatli olmanız hakkında
ِ ۪ uyarmaktadır. Dönüş yalnız-
ٌ َ ْ َ ّ ُ ٰ َ ُ ّٰ َ ْ َ ْ َ َ َ ٰ َّ َ ca O’nadır.
29 ‫شٔ قد۪ير‬ ٍ ‫ض والل ع ك ِل‬ ۜ ِ ‫ات وما ِيف الر‬ ِ ‫ما ِيف السمو‬ 29. De ki: İçinizdekini giz-
leseniz de açığa vursanız da
Allah onu bilir. Göklerde ve
23. Kendilerine Kitap’tan bir pay verilenleri görmüyor yerde olanları da bilir. Allah
musun ki, aralarında hüküm vermesi için Allah’ın Kitabına her şeye kadirdir
çağrılıyorlar da sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dö-
nüp gidiyor.
24. Bunun sebebi, onların, “Bize, ateş sadece sayılı
günlerde dokunacaktır.” demeleridir. Uydura geldikleri şey-
ler dinleri konusunda kendilerini aldatmıştır.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 53


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ُ ُ ْ َ ‫ ا‬53
‫ل ْز ُء اثلَّال ِث‬
30. Herkesin, iyilik olarak 3. CÜZ AL-İ İMRAN SÛRESİ

ْ‫ضا ۛ َومَا َعملَت‬ َ ْ‫ت م ِْن َخ ْي ُم‬ ْ َ‫اعمل‬ ْ َ ُّ ُ ُ َ َ ْ َ


da kötülük olarak da yaptığı
ً َ َ
ِ ‫تد ك نفٍس م‬ ِ ‫يوم‬
her şeyi karşısında hazır bul-
duğu günde, kişi isteyecek ki
ِ ۚ ٍ
ُ ّ
‫۪يدا ۜ َو ُي َح ِذ ُرك ُم‬ ً ‫م ِْن ُٓسوء ۛتَ َو ُّد ل َ ْو ا َ َّن بَيْ َن َها َو َبيْ َن ُٓه ا َ َم ًدا بَع‬
ٍۚ
kötülükleri ile kendisi arasın-
da uzun bir mesafe bulunsun.
َ ّٰ ‫ون‬ َ ُّ ُ ْ ُ ْ ُ ْ ْ ُ ْ ٌ ُ ُ ّٰ َ ُ َ ْ َ ُ ّٰ
‫الل‬ ‫ قل ا ِن كنتم تِب‬30 ِ۟‫الل َر ۫ؤف بِال ِع َباد‬ ‫الل نفس ۜه و‬
Allah, asıl sizi kendisine kar-
şı dikkatli olmanız hakkında
uyarmaktadır. Allah kullarına
ٌ‫الل َغ ُفور‬ ُ ّٰ ‫ ۜ ْم َو‬ ُ َ ُ ُ ْ ُ َ ْ ْ َ َ ُ ّٰ ُ ُ ْ ْ ُ ُ َّ َ
çok şefkatlidir. ‫وين يبِبم الل ويغفِر لم ذنوب‬ ۪ ‫فاتبِع‬
31. De ki: Eğer Allah’ı
‫ب‬ ُّ ِ‫الل َل ُي‬ َ ّٰ ‫ول ۚفَا ِْن تَ َول َّ ْوا فَا َِّن‬ َ ُ َّ َ َ ّٰ ُ َ ْ ُ ٌ َ
‫ قل اط۪يعوا الل والرس‬31 ‫رح۪يم‬
seviyorsanız bana uyunuz
ki Allah da sizi sevsin ve َ ٰ َ ٰ ْ َ ٰ َ ً ُ َ َ َ ٰ ٰٓ َ ْ َ ّٰ َّ
‫۪يم َوال‬ ‫ ا ِن الل اصطف ادم ونوحا وال ا ِبره‬32 ‫ين‬ َ ‫الْ َكف ِر‬
günahlarınızı bağışlasın. ۪
Allah son derece bağışlayıcı
ٌ ‫الل َسم‬ ُ ّٰ ‫ ُذ ّر َّي ًة َب ْع ُض َها م ِْن َب ْعض َو‬33ۙ‫۪ني‬ َ ‫ع الْ َعالَم‬ ََ َ ْٰ
ve esirgeyicidir. ‫۪يع‬ ٍۜ ِ ‫عِمرن‬
ْ َ َ َ َ ُ ْ َ َ ّ ّ َ َ ٰ ْ ُ ََ ْ َ َْ ٌ َ
‫با ِ۪ننذرتلكما ۪يفبطن۪ى‬ ِ ‫تامراتعِمرنر‬ ِ ‫ا ِذقال‬34‫۪يم‬ ۚ ‫عل‬
32. De ki: Allah’a ve Re-
sul’üne itaat edin. Eğer yüz
ْ َ َ َ ُ َ ْ ُ َّ َ ْ َ َ َّ ّ ْ َّ َ َ َ ً َّ َ ُ
‫ فل َّما َوض َعت َها‬35‫۪يم‬
çevirirlerse bilsinler ki Allah
kâfirleri sevmez. ‫مررافتقبلمِن۪ ۚىا ِنكانتالسم۪يعالعل‬
َ ْ َ َ َ َ ُ َ ْ َ ُ ّٰ َ ٰ ْ ُ َٓ ُ ْ َ َ ّ ّ َ ْ َ َ
‫ت َوليَْس‬ ۜ ‫ث والل اعلم بِما وضع‬ ۜ ‫ب ا ِ۪ن وضعتها ان‬ ِ ‫قالت ر‬
33.34. Allah, birbirinden tü-
reyen bir nesil olarak Âdem’i,
Nûh’u, İbrahim ailesi ve İmran َ‫ك َو ُذ ّر َّي َتها‬ َ َ ُ ُ ّٓ ِ َ َ َ ْ َ َ ُ ْ َّ َ ّ ِ َ ٰ ْ ُ ْ َ ُ َ َّ
ailesini seçip âlemlere üstün ِ ِ ‫الكر كلنثۚوا ۪ن سميتها مريم وا ۪ن اع۪يذها ب‬
ُ ‫ َف َت َق َّبلَ َها َر ُّب َها ب َق‬36 ‫الرجي ِم‬ َ ْ َّ َ
‫ول َح َس ٍن‬ َّ ‫طان‬
kıldı. Allah, işiten ve bilendir.
35. İmrân’ın karısı şöyle ٍ ِ ‫ب‬ ۪ ِ ‫مِن الشي‬
َ َ َ َ َ َّ ُ َ َ َّ َ ً َ َْ
‫َوانبَ َت َها ن َباتا َح َس ًنا ۙ َوكفل َها َزك ِر َّيۜا كل َما دخل َعليْ َها َزك ِر َّيا‬
demişti: « Rabbim! Karnım-
dakini azatlı bir kul olarak sırf
ْ َ‫ابۙ َو َج َد عِنْ َد َها ر ْزقًاۚقَ َال يَا َم ْر َي ُم ا َ ّٰن لَك ٰه َذاۜ قَال‬ َ َ ْ ‫الْم‬
‫ت‬ ‫ر‬ ‫ح‬
sana adadım. Adağımı kabul
buyur. Şüphesiz hakkıyla işi- ِ ِ ِ
ten ve bilen sensin. »
37 ‫اب‬ ‫س‬َ ‫ح‬ ِ ‫ي‬ ُ َٓ‫الل يَ ْر ُز ُق َم ْن يَش‬
ْ ‫اء ب َغ‬ َ ّٰ ‫اللِ ا َِّن‬
ۜ
ّٰ ْ ْ َ ُ
‫هو مِن عِن ِد‬
36. Onu doğurunca, “Rab- ٍ ِ ِ
bim!” dedi, “Onu kız doğur-
dum.” -Oysa Allah, onun ne
doğurduğunu daha iyi bilir-
37. Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul bu-
“Erkek, kız gibi değildir. Ona
yurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriyya’yı da
Meryem adını verdim. Onu
onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına,
ve soyunu kovulmuş şeytan-
mâbede her girişinde orada bir rızık bulur ve «Ey Meryem,
dan senin korumana bırakı-
bu sana nereden geliyor?» der; o da: “Bu, Allah tarafından-
yorum.”.
dır. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir,” derdi.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


54 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ٰ َ ُ 54
3. CÜZ
‫ورةُ ا ِل ع ِْم ٰرن‬ ‫س‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ 40. Zekeriyya: Rabbim!
Dedi, bana ihtiyarlık gelip
ً َ ّ َ ً َّ ّ ُ َ ْ ُ َ ْ ْ َ ّ َ َ َ ُ َّ َ َّ َ َ َ َ َ َ ُ çattığına, üstelik karım da
ۚ ‫ب هب ۪ل مِن دلنك ذرِية طيِبة‬ ِ ‫هنال ِك دع زك ِريا رب ۚه قال ر‬ kısır olduğuna göre benim
ّ َ ُ ٌ َٓ َ ُ َ ُ َ ٰٓ َ ْ ُ ْ َ َ َ َ َّ
‫ فنادته الملئ ِكة وهو قائ ِم يصل۪ى‬38 ِ‫ادل َٓعء‬ ُّ ‫۪يع‬ ُ ‫ك َسم‬
nasıl oğlum olabilir? Allah
‫ا ِن‬ şöyle buyurdu: “Böyle de

َ ً ْ ُ ِ ّ َ‫الل يُب‬َ ّٰ ‫ح َرابۙ ا َ َّن‬ ْ ْ


‫ش َك ب ِ َيحٰي ُم َص ّ ِدقا بِل ِ َم ٍة‬
olsa; Allah dilediğini yapar.”
ِ ‫ِيف ال ِم‬ 41. Zekeriya, “Rabbim!

‫ب‬ ّ ‫ قَ َال َر‬39 ‫۪ني‬ َ ‫ال‬ ِ ‫الص‬َّ ‫ورا َونَب ًّيا م َِن‬ ً ‫اللِ َو َس ّي ًدا َو َح ُص‬ ّٰ َ
‫مِن‬
Bana bir alâmet ver” dedi.
ِ ِ ِ Allah da şöyle dedi: “Senin
َ َ َ ْ َ َُ ْ َ َََ ََْ ٌ َ ُ ُ ُ َ ّٰ َ
‫ام َرا ۪يت َعق ِ ٌۜر قال‬
için alâmet, insanlarla üç gün
‫كب و‬ ِ ‫ال‬ ‫ن‬ ِ ‫غ‬ ‫ل‬ ‫ب‬ ‫د‬ ‫ق‬ ‫و‬ ‫م‬ ‫غ‬ ‫ل‬
۪ ‫ان ي‬
‫ون‬ konuşamaman, ancak işaret-
َ َ ً َ ٰ ٓ ْ َ ْ ّ َ َ َ ُ َٓ َ َ ُ َ ْ َ ُ ّٰ َ ٰ َ leşebilmendir. Ayrıca Rabbini
‫ب اجعل ۪ل ايةۜ قال‬ ِ ‫ قال ر‬40 ‫كذل ِك الل يفعل ما يشاء‬ çok zikret, sabah akşam tes-

َ َّ َ ْ ُ ْ َ ۜ ً ْ َ َّ َّ َ َ َ ٰ َ َ َّ َ ّ َ ُ َّ َ َ ُ َ ٰ
bih et.
‫ايتك ال تلِم انلاس ثلثة ايا ٍم ا ِل رمزا واذكر ربك‬ 42. Hani melekler demiş-
ُ َ ٰٓ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ
َ ْ ّ ِ ‫۪يا َو َس ّب ِ ْح بِالْ َع‬ ً ‫َكث‬ lerdi ki: Ey Meryem! Allah seni
‫ت الملئ ِكة‬ ِ ‫ واِذ قال‬41 ِ۟‫ش والِبار‬ ِ seçti; seni tertemiz yarattı ve
َٰ َٰ ْ َ ٰ َ ْ َ ّٰ َّ ُ َ ْ َ َ
ِ‫يك ع ن ِسَٓاء‬ ِ ‫يك َوط َّه َركِ َواصطف‬
seni bütün dünya kadınlarına
ِ ‫الل اصطف‬ ‫يا مريم ا ِن‬ üstün kıldı.

َ‫ار َكع۪ى َمع‬ ْ ‫جد۪ي َو‬ ُ ‫اس‬ ْ ‫ يَا َم ْر َي ُم ْاق ُنت۪ى ل َِر ّبك َو‬42 ‫۪ني‬ َ ‫الْ َعالَم‬ 43. Ey Meryem! Rabbine
ِ ِ gönülden itaat et, secde et ve
َ‫ك َو َما ُكنْت‬ َ
َۜ ْ‫ب نُوح۪يهِ ا ِل‬ ْ‫ ذٰل َِك م ِْن اَنْ َبٓاءِ الْ َغي‬43 ‫۪ني‬ َ ‫الراكِع‬ َّ rükû edenlerle berâber sen
ِ de rükû et.
َ ْ‫ ُف ُل َم ْر َي َم َو َما ُكن‬ ْ َ ْ ُ ُّ َ ْ ُ َ َ ْ َ َ ُ ْ ُ ْ ْ ْ َ َ
‫ت‬ ۖ ‫دلي ِهم ا ِذ يلقون اقمهم ايهم ي‬
44. Bunlar, bizim sana va-
hiy yoluyla bildirdiğimiz gayb
َّ
‫ام ْر َي ُم ا ِن‬ َ َ‫ ا ِذْ قَالَت ال ْ َملٰٓئ َِك ُة ي‬44 ‫ون‬ َ ُ ََْ ْ ْ ْ ََ
‫دلي ِهم ا ِذ يت ِصم‬
haberlerindendir. İçlerinden
ِ hangisi Meryem’i himayesi-

‫۪يس ابْ ُن‬ َ ‫۪يح ع‬ ُ ‫ل ِ َمة مِنْ ُهۗ ا ِْس ُم ُه ال ْ َمس‬ َ ُ ّ َ ُ َ ّٰ
ِ ‫الل يبِشكِ ب‬
ne alacak diye kalemleriyle
ٍ kur’a atışırlarken sen onların
َ ُ ْ َ َ َ ٰ ْ َ َ ْ ُّ
ۙ َ َّ ِ ‫َم ْر َي َم َو ۪جيهًا ِيف ادلنيا وال‬
yanında değildin; onlar çeki-
45 ‫خرة ِ ومِن المقر ۪بني‬ şirken de yanlarında değildin.
45. Melekler demişlerdi
ki: Ey Meryem! Allah sana
38. Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: “Rabbim! Bana kendisinden bir “kelime” yi
tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Sen duayı hakkıyla işi- müjdeliyor. Adı Meryem oğlu
tensin,” dedi. İsa’dır. Mesîh’tir; dünyada da,
ahirette de itibarlı ve Allah’ın
39. Zekeriyya mihrapta durmuş namaz kılarken melekler
kendisine yakın kıldıkların-
ona şöyle nida ettiler: “Allah sana, kendisi tarafından gelen
dandır.
bir “kelime” yi tasdik edici, efendi, iffetli ve sâlihlerden bir
peygamber olarak Yahya’yı müjdeler.”

KUR’AN-I KERİM MEALİ 55


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ُ ُ ْ َ ‫ ا‬55
‫ل ْز ُء اثلَّال ِث‬
46. O beşikte de, yetişkin- 3. CÜZ AL-İ İMRAN SÛRESİ

likte de insanlara konuşacak


َ َّ َ َ ً ْ َ َ ْ َْ َ َّ‫ ّل ُِم انل‬ َ َُ
ve sâlihlerden olacak.
ِ
46 ‫اس ِيف المه ِد وك ومِن الصال۪ني‬ ‫وي‬
َ َ ٌ ََ َ َ ُ ُ ّٰ َ ّ َ ْ َ َ
‫ب ان يَون ۪ل َو ٌدل َول ْم َي ْم َس ْسن۪ى ب‬
47. Meryem: Rabbim!
Dedi, bana bir erkek eli değ- ‫شۜ قال‬ ِ ‫قالت ر‬
َ ُ ُ َّ َ َ ٰٓ َ َ ُ َٓ َ َ ُ ُ ْ َ ُ ّٰ ٰ َ
‫اء ۜا ِذا قض ا ْم ًرا فا ِنمَا َيقول ُل‬
mediği halde nasıl çocuğum
olur? Allah şöyle buyurdu: Bu ‫كذل ِِك الل يلق ما يش‬
َ ٰ ْ َّ َ َ َ ْ ْ َ َ َ ْ ُ ُ ّ َ ُ َ ُ ُ َ ُ
‫ ويعل ِمه الكِتاب وال ِكمة واتلورية‬47 ‫ك ْن ف َيكون‬
böyledir, Allah dilediğini yara-
tır. Bir işe hükmedince sade-
ُ ْ ْ َ ّ َ َ ٔ َٓ ْ ٓ َ ٰ ً ُ َ َ َ ْ ْ َ
‫جئ ُت ْم‬
ce «Ol!» demesiyle oluverir.
48. Allah ona kitabı, hikme- ِ ‫د‬ ‫ق‬ ‫ن‬ ۪ ۪ ‫ا‬ ‫ل‬ ‫اي‬ ‫س‬ ِ ‫ا‬ ‫ى‬ ‫ن‬
۪ ‫ب‬ ‫ِل‬ ‫ا‬ ‫ول‬ ‫س‬ ‫ر‬ ‫و‬ 48 ۚ ‫ن‬
‫يل‬ ۪ ِ‫وال‬
َ ُ َ ُ ُ ْ َ ٓ ّ َ ْۙ ُ ّ َ ْ َ ٰ
ِ‫۪ني ك َهيْ َـٔة‬ ّ ‫ ْم م َِن‬
ti, Tevrat’ı, İncil’i öğretecek.
ِ ‫الط‬ ‫بِاي ٍة مِن ربِم ا ۪ن اخلق ل‬
ْ َ ْ ُ ْ ُ َ ّٰ ْ ً ْ َ ُ ُ َ َ
49. İsrail oğullarına bir resul
َ‫ك َمه‬ ُ ُ ْ َ َ ْ َّ
olacak. “Size Rabbinizden ‫ي فانفخ ف۪يهِ فيكون طيا بِا ِذ ِن اللِۚ واب ِرئ ال‬ ِ ‫الط‬
َ ُ ُ َْ ُ َ ُ ّٰ ْ ٰ ْ ْ ُ َ َ َ ْ َ ْ َ
bir mucize ile geldim: Size
çamurdan bir kuş sureti ‫ ال َم ْوت بِا ِذ ِن اللِۚ َوان ّب ِ ُئ ْم بِمَا تاكلون‬ ِ ‫والبرص وا‬
ُ َ ً ٰ َ َ ٰ َّ ُ َ َ
‫َومَا ت َّدخ ُِرونۙ ۪يف ُب ُيوت ِ ۜ ْم ا ِن ۪يف ذل ِك ليَة ل ْم‬
yapar, ona üflerim ve Allah’ın
izni ile o kuş oluverir. Yine

ِ‫اتل ْو ٰرية‬ َّ ‫ني يَ َد َّي م َِن‬ َ ْ ‫ َو ُم َص ّدِقًا ل ِمَا َب‬49 ‫۪ني‬ َ ْ ُ ْ ُْ ُ ْ


Allah’ın izni ile körü ve
abraşları iyileştirir, ölüleri ۚ ‫ا ِن كنتم مؤ ِمن‬
ٰ ُ ُ َْ َ َّ ُ َّ َ ْ َ ْ ُ َ َّ ُ َ
‫جئْ ُت ْم بِايَ ٍة‬ َ ‫ ْم‬
diriltirim. Ayrıca evlerinizde
ne yiyip ne biriktirdiğinizi size ِ ‫و‬ ‫ي‬ ‫ل‬ ‫ع‬ ‫م‬‫ر‬
ِ ‫ح‬ ‫۪ي‬ ‫ل‬ ‫و ِلحِل لم بعض ا‬
haber veririm.” Eğer iman
ُ
‫الل َر ّ۪بى َو َر ُّب ْم‬ َ ّٰ ‫ ا َِّن‬50 ‫۪يعون‬ ُ ‫لل َواَط‬ َ ّٰ ‫ات ُقوا ا‬ َّ َ ْ ُ ّ َ ْ
‫مِن ربِم ف‬
edenlerseniz, bunda sizin için ِ
ibretler vardır.
ٰ َّ َ َ ٓ َّ َ َ ٌ َ ْ ُ ٌ َ َ ٰ ُ ُُْ َ
50. Benden önce gelen ‫ب‬4‫حِز‬
ٌ ْ ‫ فلما احس ع۪يس‬51 ‫صاط مستق۪يم‬ ِ ‫فاعبدوه ۜ هذا‬
Tevrat’ı doğrulayıcı olarak َ
‫ال َوارِ ُّيون‬ َ ْ ‫اللِ قَ َال‬ ّٰ َ
ۜ ‫ارٓي ا ِل‬ ‫ص‬ َ ْ ‫ ْف َر قَ َال َم ْن اَن‬ ُ ْ ُ ُْ
‫مِنهم ال‬
ve size haram kılınan bazı ۪
َ َّ َ ْ ّٰ ٰ ّٰ ُ َ ْ َ ُ ْ َ
52 ‫ار اللِۚ ا َم َّنا بِاللِۚ َواش َه ْد بِانا ُم ْسل ُِمون‬
şeyleri de helâl kılmam
için gönderildim. Size
‫نن انص‬
Rabbinizden bir mucize
getirdim. Artık Allah’a karşı
gelmekten sakının ve bana 52. İsa, onlardaki inkârcılığı sezince: Allah yolunda bana
itaat edin yardımcı olacaklar kimlerdir? Dedi. Havariler: “Biz, Allah
yolunun yardımcılarıyız; Allah’a inandık, Bil ki bizler Müslü-
51. Allah, benim de Rab-
manlarız,” cevabını verdiler.
bim, sizin de Rabbinizdir.
Öyle ise O’na kulluk edin. İşte
bu dosdoğru yoldur.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


56 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ٰ َ ُ 56
3. CÜZ ‫ورةُ ا ِل ع ِْم ٰرن‬ ‫س‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ
56. İnkâr edip kâfir olanlara
gelince, onları dünya ve ahi-
َ‫اكُبْ َ َمع‬ ْ َ َ ُ َّ َ ْ َ َّ َ َ ْ َ ْ َ َٓ َّ َ ٰ َٓ َّ َ rette şiddetli bir azaba çarptı-
‫ربنا امنا بِما انزلت واتبعنا الرسول ف‬ racağım; onlara hiç yardımcı
َ َ ْ ُ ْ َ ُ ّٰ َ ُ ّٰ َ َ َ َ ُ َ َ َ َ َّ da olmayacak.
54 ‫ين‬ ۟ ‫الل والل خي الماك ِ۪ر‬ ۜ ‫ ومكروا ومكر‬53 ‫الشاهِد۪ين‬ 57. İman edip iyi davra-
َ‫ط ّه ُرك‬ َ ُ َ َّ َ َ ُ َ َ َ ّ َ َ ُ ّ ٰٓ ُ ّٰ ‫ا ِذْ قَ َال‬
َ‫الل ي‬
‫م‬ ‫و‬ ‫ل‬ ِ ‫ا‬ ‫ك‬ ‫ِع‬ ‫ف‬ ‫ا‬‫ر‬ ‫و‬ ‫۪يك‬ ‫ف‬‫و‬ ‫ت‬ ‫م‬ ‫ِن‬ ‫ا‬ ‫۪يس‬ ‫ع‬ ‫ا‬
nışlarda bulunanlara gelince,
ِ ۪ Allah onların mükâfatlarını
َ‫وك فَ ْو َق ال۪ين‬َّ َ ‫۪ين َّات َب ُع‬ َّ
َ ‫ك َف ُروا َو َجاع ُِل ال‬ َ َ َّ َ
‫مِن ال۪ين‬
eksiksiz verecektir. Allah za-
limleri sevmez.
ُ ْ َ َ ْ ُ ُ ْ َ َّ َ َّ ُ َ ٰ ْ ِ ْ َ ٰ ُٓ َ َ
‫ح ُم‬ ‫جعم فا‬ ِ ‫كفروا ا ِل يوم القِيمةِۚ ثم ا ِل مر‬
58. Sana söylenenleri biz

َ َ َ َّ َّ َ َ َ ُ َْ ْ ُ َ ْ ُ ََْ
âyetlerden ve hikmet dolu

‫۪ين كف ُروا‬ ‫ فاما ال‬55 ‫۪يما كن ُت ْم ف۪يهِ ت َتلِفون‬ ‫بينم ف‬ Kur’an’dan okuyoruz.

َ ْٰ ْ ُّ ً ‫فَا ُ َع ِّذ ُب ُه ْم َع َذابًا َشد‬


59. Allah nezdinde İsa’nın
‫خ َرة ِۘ َومَا ل ُه ْم م ِْن‬ ِ ‫ادلن َيا َوال‬ ‫۪يدا ِيف‬ durumu, Âdem’in durumu gi-

ّ َ َ َّ ُ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َّ َ َ َ َ
bidir. Allah onu topraktan ya-
‫ات ف ُي َوف۪ي ِه ْم‬ ِ ِ
‫ال‬ ‫الص‬ ‫وا‬ ‫ واما ال۪ين امنوا وع ِمل‬56 ‫اصين‬ ِ۪ ‫ن‬ rattı. Sonra ona «Ol!» dedi ve

َ َْ َ ُ َُْ َ ٰ َ َّ ُّ ُ َ ُ ّٰ َ ْ ُ َ ُ ُ oluverdi.
‫ ذل ِك نتلوه عليك‬57 ‫اجوره ۜم والل ل يِب الظالِم۪ني‬ 60. Bu Rabbinden gelen

ّٰ َ ْ ٰ َ َ َ َّ َ ْ ْ ّ َ َٰ ْ َ gerçektir. Öyle ise şüphele-


‫ ا ِن مثل ع۪يس عِند الل‬58 ‫ات والِك ِر الك۪ي ِم‬ ِ ‫مِن الي‬ nenlerden olma.

ُ ُ َ ُ َ َ َ ُ َُ ْ ُ ََ َ َ َٰ ََ َ
59 ‫اب ث َّم قال ُل ك ْن ف َيكون‬
61. Sana bu ilim geldiği
ٍ ‫كمث ِل اد ۜم خلقه مِن تر‬ halde seninle bu konuda
َ َّ َٓ ْ َ َ َ َ ْ ُ ْ َ ْ ُ َ َ َ َ ّ َ ْ ُّ َ ْ َ tartışanlara: “Geliniz, sizler ve
‫ فمن حاجك‬60 ‫تين‬ ۪ ‫الق مِن ربِك ف تن مِن المم‬ bizler de dâhil olmak üzere,
َ َ َٓ ْ َ ُ ْ َ ْ َ َ َ ْ ُ َ ْ ْ َ َ َ َٓ َ ْ َ ْ karşılıklı olarak çocuklarımızı
‫اءنا‬ ‫ف۪يهِ مِن بع ِد ما جاءك مِن العِل ِم فقل تعالوا ندع ابن‬ ve kadınlarımızı çağıralım,
ُ َُْ ُ ْ َ ُ َ َٓ َ َ َ َٓ َ ْ ُ َ َٓ ْ َ َ
‫اءك ْم َوانف َس َنا َوانف َس ْم‬
sonra da dua edelim de
‫وابناءكم ون ِساءنا ون ِس‬ Allah’tan yalancılar üzerine

َ ‫كاذِب‬ َ ْ َ َ ّٰ َ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ َّ ُ lânet dileyelim.” de.


61 ‫ني‬ ۪ ‫ثم نبت ِهل فنجعل لعنت اللِ ع ال‬

53. Rabbimiz! İndirdiğine inandık ve Peygamber’e uy-


duk. Şimdi bizi şahitlerden yaz, dediler.
54. Onlar tuzak kurdular; Allah da onların hilelerine kar-
şılık verdi. Allah hilelere karşılık vermekte en güçlü olandır.
55. Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim,
seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındı-
racağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün
kılacağım. Sonra dönüşleriniz ancak bana olacak. İşte o
zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben
hükmedeceğim.
KUR’AN-I KERİM MEALİ 57
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

62. Şüphesiz bu, doğru 3. CÜZ ُ ُ ْ َ ‫ ا‬57


‫ل ْز ُء اثلَّال ِث‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ

haberdir. Allah’tan başka ilâh


yoktur. Muhakkak ki Allah,
َ‫الل ل َ ُهو‬ َ ّٰ ‫الل َوا ِ َّن‬ ُۜ ّٰ ‫ال ُّق َومَا م ِْن ا ٰ ٍِل ا َِّل‬ َ ْ ُ َ َ ْ َ ُ َ َ ٰ َّ
mutlak güç ve hikmet sahibi- ۚ ‫ا ِن هذا لهو القصص‬
dir.
َ ْ ُ ْ ٌ َ َ ّٰ َّ َ ْ َّ َ َ ْ َ ُ َ ْ ُ َ ْ
63. Eğer yine yüz çevirir- 63 ‫۪ين‬ ۟ ‫سد‬ ِ ‫ فا ِن تولوا فا ِن الل عل۪يم بِالمف‬62 ‫الع ۪زيز الك۪يم‬
lerse, şüphesiz Allah, boz- ْ‫م‬ ُ َ ْ َ َ َ َ ْ َ َٓ َ َ َ ٰ ْ َ َ َ َ ْ َ ْ َ َٓ ْ ُ
guncuları hakkıyla bilendir. ‫اب تعالوا ا ِل كِم ٍة سوا ٍء بيننا وبين‬ ِ ‫قل يا اهل الكِت‬
َ‫الل َو َل نُْش َك به۪ َشيْ ًـٔا َو َل َي َّتخ َذ َب ْع ُضنا‬ َ ّٰ َّ َ ُ ْ َ َّ َ
64. De ki: Ey Ehl-i kitap!
ِ ِ ِ ‫ال نعبد ا ِل‬
َّ َ ْ ُ ُ َ َّ َ ْ َ ّٰ ُ ْ ً ََْ ً َْ
Sizinle bizim aramızda anla-
mı eşit bir kelimeye geliniz:
‫اللِ فا ِن ت َول ْوا فقولوا اش َه ُدوا بِانا‬ ۜ ‫ون‬ ِ ‫بعضا اربابا مِن‬
‫د‬
َ ُّ ٓ َ ُ َ َ ‫ يَٓا ا َ ْه َل الْك‬64 ‫ون‬
“Allah’tan başkasına tapma-
yalım; O’na hiçbir şeyi eş
‫۪يم َو َٓما‬ َ ‫ون ٓيف ا ِب ْ ٰره‬ ‫اج‬ ‫ت‬ ‫ِم‬ ‫ل‬ ‫اب‬ ‫ِت‬
َ ُ ْ ُ
‫مسلِم‬
۪ ِ
َّ ُ ْ ْ َ ُ ٰ ْ َّ
tutmayalım ve Allah’ı bırakıp
َ ُ ْ َ َ ََ ْ َ ُْ
65 ‫نيل ا ِل م ِْن َبع ِده۪ۜ اف تعقِلون‬ ۪ ِ ‫ل‬ ‫ا‬‫و‬ ‫ية‬ ‫ر‬ ‫و‬ ‫اتل‬ ‫ت‬ِ ‫ان ِزل‬
da kimimiz kimimizi ilâhlaştır-
masın.” Eğer onlar yine yüz
َ ْ ُ َ ْ َ َ‫َٓها اَنْ ُت ْم ٰٓه ُ۬ؤ َٓلءِ ح‬
‫اجج ُت ْم ف۪يمَا ل ْم بِه۪ عِل ٌم فل ِ َم‬
çevirirlerse, işte o zaman: “bi-
zim Müslüman olduğumuza
ْ َ َ ْ ُ ّٰ َ ٌۜ ْ ُ َ َْ َ ُّ ٓ َ ُ
‫الل َيعل ُم َوان ُت ْم‬ ‫اجون ف۪يمَا ليَس ل ْم بِه۪ عِلم و‬
şahitler olun” deyiniz.
‫ت‬
ٰ َ ًّ َ ْ َ َ َ ًّ ُ َ ُ ٰ ْ َ َ َ َ ََُْ َ
65. Ey Ehl-i kitap! Ne-
den İbrahim hakkında
‫ ْن‬ ِ ‫ل‬ ‫و‬ ‫ا‬‫ِي‬ ‫ن‬ ‫ا‬‫ر‬ ‫ن‬ ‫ل‬ ‫و‬ ‫ا‬‫ِي‬ ‫د‬ ‫و‬‫ه‬ ‫ي‬ ‫۪يم‬ ‫ه‬ ‫ر‬ ‫ِب‬ ‫ا‬ ‫ان‬ ‫اك‬ ‫م‬ 66 ‫ون‬ ‫لتعلم‬
َ ْ َ َّ ْ ُ ْ َ َ َ َ َ ًۜ ْ ُ ً َ َ َ
tartışırsınız? Oysa Tevrat da,
İncil de, ondan sonra indi-
‫ ا ِن اول‬67 ‫شك۪ني‬ َ
ِ ‫كن حن۪يفا مسلِما وما كن مِن الم‬
ٰ َ َّ َ ُّ َّ َ ٰ َ ُ ُ َ َّ َ َّ َ َ ٰ ْ
rilmiştir. Düşünmüyor musu-
nuz? ُ َ
‫اس بِا ِبره۪يم لل۪ين اتبعوه وهذا انلِب وال۪ين امنوۜا‬ ِ َّ‫انل‬
َ ْ ْ َ ْ ٌ َ َٓ ْ َّ َ َ ْ ُ ْ ُّ َ ُ ّٰ َ
66. Haydi siz, biraz bilginiz
olan şey hakkında tartıştınız; ‫اب‬ ِ ‫ ودت طائ ِفة مِن اه ِل الكِت‬68 ‫والل و ِل المؤ ِمن۪ني‬
َ ُ ُ ْ َ َ َ ْ ُ َ ُ ْ َ ٓ َّ َ ُّ ُ َ َ ْ ُ َ ُّ ُ ْ َ
ama hiç bilginiz olmayan şey
hakkında neden tartışıyorsu- 69 ‫ضلون ا ِل انفسهم وما يشعرون‬ ِ ‫ضلون ۜم وما ي‬ ِ ‫لو ي‬
ْ َ ْ َ ّٰ ٰ َ ُْ َ َ ‫يَٓاا َ ْه َل الْك‬
nuz? Allah bilir, siz bilmezsi-
َ
niz.
70 ‫ات اللِ َوان ُت ْم تش َه ُدون‬ ِ َ‫اب ل َِم تف ُرون بِاي‬ ِ ‫ِت‬
67. İbrahim; ne Yahudi,
ne de Hıristiyan idi; fakat o,
Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir 69. Ehl-i Kitap’tan bir kısmı istediler ki, ne yapıp edip sizi
Müslüman idi; müşriklerden saptırabilsinler. Oysa onlar sadece kendilerini saptırırlar da
de değildi. farkına bile varmazlar.
68. İnsanların İbrahim’e en 70. Ey Ehl-i Kitap! Görüp bildiğiniz halde niçin Allah’ın
yakın olanı, ona uyanlar, pey- âyetlerini inkâr edersiniz?
gamber ve ona iman edenler-
dir. Allah müminlerin velisidir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


58 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ٰ َ ُ 58
‫ورةُ ا ِل ع ِْم ٰرن‬ ‫س‬
AL-İ İMRAN SÛRESİ
3. CÜZ 73. Ehl-i Kitap’tan bir kıs-
mı “Sizin dininize uyanlardan
َ ُُْ ََ َ ْ َّ َ ْ َ ُ ْ َ َ َ ‫يَٓا ا َ ْه َل الْك‬ başka hiçbir kimseye inan-
‫اب ل ِم تلبِسون الق بِالا ِط ِل وتتمون‬ ِ ‫ِت‬ mayın.» dediler. Doğru yolun
َ ْ ْ َ ْ ٌ َ َٓ ْ َ َ َ َ ُ َ ْ َ ْ ُ ْ َ َ َّ َ ْ ancak Allah’ın yolu olduğunu
‫اب‬ ِ ‫ وقالت طائ ِفة مِن اه ِل الكِت‬71 ۟‫الق وانتم تعلمون‬ söyle. Onlar, kendi araların-
ُْ
‫ج َه انلَّ َهارِ َواكف ُٓروا‬ َ ‫ع َّال‬
ْ ‫۪ين ا ٰ َم ُنوا َو‬ َ َ َ ْ ُ ٓ َّ ُ ٰ
‫الي ان ِزل‬ ۪ ِ ‫امِنوا ب‬
da: «bir kimseye, size verile-
nin benzeri yahut Rabbinizin
ُ َ َ َ ْ َ َّ ُٓ ْ ُ َ َ َ ُ ْ َ ْ ُ َّ َ َ ُ َ ٰ
‫۪ين ۜ ْم‬
huzurunda sizin aleyhinize
‫ ول تؤمِنوا ا ِل ل ِمن تبِع د‬72 ‫ون‬ ۚ ‫جع‬ ِ ‫خره لعلهم ير‬ ِ ‫ا‬ deliller getirecekleri şeyler
ُ َْ َ ٰٓ ْ ْ َ ّٰ ُ ٰ ْ َّ ْ ُ
‫قل ا ِن ال ُهدى ه َدى اللِۙ ان يُؤت ا َح ٌد مِثل َٓما ا ۫وت ُ۪يت ْم‬
verilmiş olsa da inanmayın.»
Dediler. De ki: Lütuf ve ihsan

ْ‫اللِ يُ ْؤت۪يهِ َمن‬ ّٰ َ َ ْ َ ْ َّ ْ ُ ْ ُ ّ َ َ ْ ْ ُ ُّ ٓ َ ُ ْ َ


Allah’ın yed-in dedir. Onu di-
ۚ ‫او ياجوكم عِند ربِ ۜم قل ا ِن الفضل بِي ِد‬ lediğine verir. Allah’ın rahmeti
geniştir ve O her şeyi hakkıy-
ُ ّٰ ‫شا ُءۜ َو‬ َٓ َ ْ َ َ ْ َ ُّ َ ْ َ ٌ َ ٌ َ ُ ّٰ َ ُ ٓ َ َ
‫الل‬ ‫ يتص بِرحتِه۪ من ي‬73 ‫۪يم‬ ۚ ‫يشاءۜ والل وا ِسع عل‬ la bilir.

ْ َْ ْ
‫اب َم ْن ا ِن تا َمن ُه‬ َ ‫ َوم ِْن ا َ ْهل الْك‬74 ‫ضل الْ َعظ۪يم‬
‫ِت‬
ْ َْ ُ 74. Rahmetini dilediğine
ِ ِ ِ ِ ‫ذوالف‬ ayırır. Allah lütuf sahibidir.
َ َ ّ َ َ َ ُْ ََْ ْ ْ َ ْ ُْ َ َ َْ ٓ ّ َُ َ ْ
‫ار ليُؤد ِ۪ٓه ا ِلْك‬ ٍ ‫ار يؤ ِده۪ ا ِلكۚ ومِنهم من ا ِن تامنه بِد۪ين‬ ٍ ‫بِقِنط‬
75. Ehl-i Kitap’tan öyle-
si vardır ki, ona yüklerle mal
َ َ ُ َ َّ َ َ ٰ َٓ َ َ ْ ُ َ َّ
‫ت َعليْهِ قائ ِم ً ۜا ذل ِك بِان ُه ْم قالوا ليَْس َعليْ َنا ِيف‬ ‫ا ِل ما دم‬
emanet bıraksan, onu sana
noksansız iade eder. Fakat
َ َ ُ َ ْ ّٰ َ َ َ ُ ُ ٌ ُْ
75 ‫ال ّم ِّ۪ي َن َس ۪بيل ۚ َو َيقولون ع اللِ الك ِذ َب َوه ْم َي ْعل ُمون‬
öylesi de vardır ki, ona bir
dinar emanet bıraksan, tepe-
َّ
‫ ا ِن‬76 ‫۪ني‬ َ ‫ب ال ْ ُم َّتق‬ ُّ ِ‫الل ُي‬ َ ّٰ ‫بَ ٰل َم ْن ا َ ْو ٰيف ب َع ْه ِده۪ َواتَّٰق فَا َِّن‬ sine dikilip durmazsan onu
ِ sana iade etmez. Çünkü bun-
َ ٰ ٓ ُ ً َ ً َ َ ْ َ ْ َ َ ّٰ ْ َ َ ُ َ ْ َ َ َّ lar, «Ümmîlerin malını almak-
‫ال۪ين يشتون بِعه ِد اللِ وايمان ِ ِهم ثمنا ق۪ي ا ۬ولئ ِك‬ ta bizim için vebal yoktur»

ُ‫الل َو َل َينْظُر‬ ُ ّٰ ‫ ّل ِ ُم ُه ُم‬ َ ُ َ َ َِ ْٰ ْ ُ َ َ َ َ َ derler. Allah’a karşı bile bile


‫خرة ولي‬ ِ ‫لق لهم ِيف ال‬ yalan söylerler.

ٌ َ ٌ َ َ ْ َُ َ ْ َُّ َ َ َ ٰ ْ ََْ ْ َْ
77 ‫ا ِل ِهم يوم القِيمةِ ول يزك۪ي ِهمۖ ولهم عذاب ال۪يم‬
76. Hayır! Her kim sözünü
yerine getirir ve kötülükten
sakınırsa, bilsin ki Allah sakı-
nanları sever.
71. Ey Ehl-i Kitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve 77. Allah’a karşı verdikleri
bile bile gerçeği gizliyorsunuz? *Biat* sözü ve yeminlerini az
72. Ehl-i kitaptan bir grup : “Müminlere indirilmiş olana bir paraya satanlara gelince,
sabahleyin inanıp akşamleyin inkâr edin. Belki onlar işte bunların ahirette rahme-
dönerler.” dedi. ti ilahiden nasipleri yoktur.
Allah Kıyamet günü onlarla
konuşmayacak, onlara bak-
mayacak ve onları temizle-
meyecektir. Onlar için acı bir
azap vardır.
KUR’AN-I KERİM MEALİ 59
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

78. Ehl-i Kitap’tan bir grup, 3. CÜZ ُ ُ ْ َ ‫ ا‬59


‫ل ْز ُء اثلَّال ِث‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ

okuduklarını kitaptan sana-


sınız diye kitabı okurken dil-
ُ‫ح َس ُبوه‬ ْ َ
ِ‫اب تل‬ َ ‫َوا ِ َّن مِنْ ُه ْم لَ َفريقًا يَلْ ُو َ۫ن اَلْسنَ َت ُه ْم بالْك‬
‫ِت‬
lerini eğip bükerler. Hâlbuki ِ ِ ِ ۪
okudukları Kitap’tan değildir.
ْ ُ َ ُ ُ
‫اب َو َيقولون ه َو م ِْن عِن ِد‬ َ ‫اه َو م َِن الْك‬
‫ِت‬
ُ َ َ َ ْ َ
‫اب وم‬
Söyledikleri Allah katından ِۚ ِ ‫مِن الكِت‬
َ ْ ّٰ َ َ َ ُ ُ ّٰ ْ ُ ّٰ
‫اللِ َومَاه َو م ِْن عِن ِد اللِۚ َو َيقولون ع اللِ الك ِذ َب‬
olmadığı halde: Bu Allah ka-
tındandır, derler. Onlar bile

َ‫الل الْك َِتاب‬ ُ ّٰ ‫ان ل ِبََش ا َ ْن يُ ْؤت َِي ُه‬ َ َ َ َ َُْ َ ْ َُ


bile Allah’a iftira ediyorlar.
79. Hiçbir beşerin, Allah’ın ٍ ‫ ماك‬78 ‫وهم يعلمون‬
kendisine kitap, hikmet ve re- ً َ ُ ُ َّ َ ُ َ َّ ُ َ َّ ُ ُّ َ َ ْ ُ ْ َ
sullük vermesinden sonra in- ‫اس كونوا عِبادا ۪ل‬ ِ ‫والم وانلبوة ثم يقول ل ِلن‬
َ ّ ُ ُْ ُ ُ ٰ ّٰ ُ ْ
‫ ْن كونوا َر َّبان ِّ۪ي َن بِمَا كن ُت ْم ت َعل ِ ُمون‬ ِ ‫ون اللِ َول‬
sanlara: Allah’ı bırakıp bana
kul olun! Demesi mümkün ِ ‫مِن د‬
ُ َّ َ ْ َ ْ ُ َ ُ ْ َ َ َ َ ْ َ ُْ ُ َ ‫الْك َِت‬
ِ ‫ ول يامركم ان تت‬79 ۙ‫اب َوبِمَا كنت ْم تد ُر ُسون‬
değildir. Bilakis: Okumakta ve
öğretmekte olduğunuz Kitap ‫خذوا‬
َْ ْ ْ ُ ْ ُ ْ َ َ َ َ ٰٓ ْ
‫ال َملئ ِكة َوانلَّب ِ ّ۪ي َن ا ْر َبابً ۜا ايَا ُم ُرك ْم بِالف ِر َب ْع َد ا ِذ ان ُت ْم‬
uyarınca Rabbe hâlis kullar
olunuz.

ُ َٰ َ َ َ ُ ّٰ َ َ َ ْ َ َ
‫الل م۪يثاق انلَّب ِ ّ۪ي َن ل َمٓا اتيْ ُت ْم‬ ‫ واِذ اخذ‬80۟ ‫ُم ْسل ِ ُمون‬
80. Resulüm size: “Melek-
leri ve resulleri ilâhlar edinin,
ُ ٌ ٌ ُ َ َٓ َّ ُ َ ْ َ َ ْ
‫اءك ْم َر ُسول ُم َص ّ ِدق ل َِما َم َع ْم‬
diye de emretmez. Siz Müs-
lüman olduktan sonra hiç ‫حكم ٍة ثم ج‬ ِ ‫اب و‬ ٍ ‫مِن كِت‬
size küfrü emreder mi?” ٰ َ ْ ُ ْ َ َ َ ْ ُ ْ َ ْ َ َ َ َ ُ َّ ُ ُ ْ َ َ َ َّ ُ ْ َُ
81. Hani Allah, peygam-
‫تلؤ ِمن بِه۪ وتلنرنه قال ءاقررتم واخذتم ع‬ ۜ
ْ‫م‬ ُ َ َ َ۬ َ َ ُ َ ْ َ َ َ َ ْ َ ْ َ ٓ ُ َ ْ ‫ِ ْم ا‬ ُ ٰ
‫ص ۜي قالوا اقررن ۜا قال فاشهدوا وانا مع‬ ِ ‫ذل‬
berlerden: «size Kitap ve
hikmet verdikten sonra nez- ۪
dimizdekileri tasdik eden bir ُ‫ َف َم ْن تَ َوّٰل َب ْع َد ذٰل َِك فَاُو۬ لٓ ٰئ َِك ُهم‬81 ‫۪ين‬ َ ‫الشاهِد‬ َّ َ
‫مِن‬
resul geldiğinde ona mutla-
َ َ َٓ َ ُ ّٰ َ ْ ‫ ا َ َف َغ‬82 ‫ون‬ َ ُ َْ
‫۪ين اللِ َيبْغون َو ُل ا ْسل َم َم ْن‬ ‫د‬ ‫ي‬ ‫الفا ِسق‬
ka inanıp yardım edeceksi-
niz» diye söz almış ve «kabul ِ
َ ُ َ ُْ َْ َ ً ْ ََ ً َْ ْ َْ َ َّ ‫يف‬
ِ ‫الس ٰم َو‬
ettiniz mi?» dediğinde, «kabul
ettik» cevabını vermişler, 83 ‫ات والرِض طوع وكرها وا ِلهِ يرجعون‬ ِ
bunun üzerine Allah: O halde
şahit olun; ben de sizinle
birlikte şahitlik edenlerdenim, 83. Göklerde ve yerdekiler, ister istemez O’na teslim ol-
buyurmuştu. duğu halde onlar, Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar?
82. Artık bu ahdi misaktan Hâlbuki O’na döndürüleceklerdir.
sonra her kim dönerse işte
onlar yoldan çıkmışların ta
kendileridir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


60 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ٰ َ ُ 60
3. CÜZ ‫ورةُ ا ِل ع ِْم ٰرن‬ ‫س‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ
86. İman ettikten, Resul’ün
hak olduğuna şehadet et-
َ‫ع ا ِب ْ ٰره۪يم‬ ٰٓ َ َ ْ ُ َٓ َ َ ْ َ َ َ ْ ُ َٓ َ ّٰ َّ َ ٰ ُْ tikten ve kendilerine apaçık
‫قل امنا بِاللِ وما ان ِزل علينا وما ان ِزل‬ deliller gelmesinden sonra
ٰ ُ َ ُ َٓ َ َ ْ َ ْ َ َ ُ ْ َ َ َ ٰ ْ ِ َ َ ٰ ْ ِ َ inkârcılığa sapan bir kav-
‫۫ويت موس‬ ِ ‫اط وما ا‬ ِ ‫واسمع۪يل واسحق ويعقوب والسب‬ me Allah nasıl hidayet nasip
َ َ ْ َ ُ ّ َ ُ َ ْ ّ َ ْ َ ُّ َّ َ ٰ َ
ۘ‫ني ا َح ٍد مِنْ ُه ْم‬
eder? Allah zalimler toplulu-
‫وع۪يس وانلبِيون مِن رب ِ ِهمۖ لنف ِرق ب‬ ğunu doğru yola iletmez.

ْ‫۪ينا فَلَن‬ ً ‫ ِم د‬ َ ْ ْ َْ َ َْ َ ْ َ َ َ ُ ْ ُ َُ ُ َْ َ 87. İşte onların cezası;


ِ‫ ومن يبتغِ غي ال‬84 ‫ونن ل مسلِمون‬ Allah’ın, meleklerin ve bütün
ْ َ ََْ َ َْ َ َ ٰ ْ َ ُ َ ُْ ََ ْ ُ
۪ ِ ‫خرة ِ مِن الا‬
insanların lânetinin üzerlerine
‫ كيف يه ِدي‬85 ‫سين‬ ِ ‫يقبل مِن ۚه وهو ِيف ال‬ olmasıdır.
َ َّ َّ َ ُٓ َ َ ْ َ َ ْ َ ُ َ َ ً ْ َ ُ ّٰ
‫الر ُسول َح ٌّق‬ ‫الل قوما كفروا بعد ا۪يمان ِ ِهم وش ِهدوا ان‬ 88. Bu lanete ebedi gö-

َّ َ ْ َ ْ َ ُ ّٰ َ ُ َ ّ َ ْ ُ ُ َ َٓ َ
mülüp çekeceklerdir. Onların

86 ‫۪ني‬ َ ‫الظالِم‬ ‫الل ل َي ْه ِدي القوم‬ ‫ات و‬ۜ ‫وجاءهم اليِن‬ azapları hafifletilmez; yüzleri-

َ ٰٓ ْ ّٰ َ َ َ ٰٓ ُ
ne de bakılmaz.
َ َّ َ ُ ُ
‫اس‬ ِ َّ‫ا ۬ولئ ِك َج َٓزاؤ۬ه ْم ان َعليْ ِه ْم ل ْع َنة اللِ َوال َملئ ِكةِ َوانل‬ 89. Ancak, tevbe edip yola

ُ َ ُ َ َ ْ ُ ُ ْ َ ُ َّ َ ُ َ َ َ َ َ ْ َ‫ا‬
gelenler başka. Çünkü Allah
‫اب َوله ْم‬ ‫ادل۪ين ف۪يهاۚ ليفف عنهم العذ‬ ِ ‫ خ‬87ۙ‫۪ني‬ َ ‫جع‬ çok bağışlayıcı ve merhamet

ُ َ‫صل‬ ْ َ ‫۪ين تَابُوا م ِْن َب ْعد ذٰل َِك َوا‬ َ َّ َّ َ َُ ُْ


edendir
‫حوا‬ ِ ‫ال‬ ‫ِل‬ ‫ا‬ 88 ۙ‫ون‬ ‫ينظر‬ 90. İman ettikten sonra

َ‫ك َف ُروا َب ْعد‬ َ َ َّ َّ ٌ ‫ور َرح‬ ٌ ‫الل َغ ُف‬َ ّٰ ‫فَا َِّن‬


kâfirliğe sapıp sonra
‫ ا ِن ال۪ين‬89 ‫۪يم‬ inkârcılıkta daha da ileri

َ ٰٓ ُ َ ْ ُ ُ َ ْ َ َ َ ْ ُ ْ َ ً ْ ُ ُ َْ ُ
‫۪يمان ِ ِه ْم ث َّم ازدادوا كفرا لن تقبل توبته ۚم وا ۬ولئ ِك‬ َ ‫ا‬
gidenlerin tevbeleri asla kabul
edilmeyecektir. Ve işte onlar,

ٌ‫ك َف ُروا َو َماتُوا َو ُه ْم ُك َّفار‬ َ َ َّ َّ َ ُّ ٓ َّ ُ ُ


sapkınların ta kendileridir.
‫ ا ِن ال۪ين‬90 ‫هم الضالون‬ 91. Gerçekten, inkâr edip
ٰ َْ ََ ًَ َ ِ َْْ ُ ْ ْ َ َ ْ ََُْ ْ ََ kâfir olarak ölenler var ya, on-
‫فلن يقبل مِن اح ِدهِم مِلء الرض ذهبا ولوِ افتدى‬ ların hiçbirinden dünya dolu-
َ َ َ ٌ َ ٌ َ َ ْ ُ َ َ ٰٓ ُ
۟ َ ‫اص‬ ِ۪ ‫۪يم َوما ل ُه ْم م ِْن ن‬
su altın fidye olarak verecek
91 ‫ين‬ ‫ب ِ ۜ ۪ه ا ۬ولئ ِك لهم عذاب ال‬ olsa dahi kabul edilmeyecek-
tir. Onlar için acı bir azap var-
dır; hiç yardımcıları da yoktur.
84. De ki: “Biz, Allah’a, bize indirilene, İbrahim, İsma-
il, İshak, Yâkûb ve Yâkûb oğullarına indirilenlere, Mûsâ,
İsa ve peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman
ettik. Onları birbirinden ayırt etmeyiz. Biz ancak O’na tes-
lim olanlarız.”
85. Kim, İslâm›dan başka bir din ararsa, bilsin ki
kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan
edenlerden olacaktır.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 61


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ُ ْ َ ‫ ا‬61
َّ ‫ل ْز ُء‬
‫الراب ِ ُع‬
92. Sevdiğiniz şeylerden 4. CÜZ AL-İ İMRAN SÛRESİ

Allah yolunda harcamadıkça


ٔ‫ش‬ َْ ْ ُ ْ ُ َ َ َۜ ُّ ُ َّ ُ ْ ُ ّٰ َ َّ ْ ُ َ َ ْ َ
‫ِن‬ ‫م‬ ‫وا‬ ‫ق‬ ‫ف‬
ِ ‫ن‬ ‫ت‬ ‫ا‬ ‫م‬ ‫و‬ ‫ون‬ ‫ِب‬ ‫ت‬ ‫ا‬ ‫ِم‬ ‫م‬ ‫وا‬ ‫ق‬ ِ‫لن تنالوا ال ِب حىت تنف‬
«iyi» ye eremezsiniz. Her ne
harcarsanız, Allah onu hak-
ُ ْ َ‫ا‬
‫ل ْز ُء‬ ٍ
َ َٓ ْ ٓ َ ًّ َ َ َ َّ ُّ ُ َ ّٰ ‫فَا َِّن‬
4
kıyla bilir.
‫سائ۪ل‬ ِ ‫ام كن ِ لِ ن۪ى ا‬ ِ ‫ كل الطع‬92 ‫۪يم‬ ٌ ‫الل به۪ َعل‬
ِ
ْ ُ ُ َّ َ َّ َ ُ ْ َ ْ َ ْ ْ َ ٰ َ ُ ٔ َٓ ْ َ َّ َ َ َّ
93. Tevrat’ın indirilmesin-
den önce, Yâ’kûb’un ken- ‫اتل ْو ٰري ۜة قل‬ ‫سه۪ مِن قب ِل ان تنل‬ ِ ‫ا ِل ما حرم ا ِساي۪ل ع ن‬
‫ف‬
ْ ََ َ ‫وها ا ِْن ُكنْ ُت ْم‬ َٓ ُ ْ َ ٰ ْ َّ ُْ َ
disine haram kıldıkları dı-
şında, yiyeceğin her türlüsü ‫تى‬ ٰ َ ‫اف‬ ‫ فم ِن‬93 ‫۪ني‬ َ ‫صادِق‬ ‫فاتوا بِاتلوريةِ فاتل‬
İsrail oğullarına helâl idi. De
َ َّ ُ َ ٰٓ ُ َ َ ٰ َ ْ ّٰ َ َ
ki: Eğer doğru sözlü iseniz, 94 ‫ِب م ِْن َب ْع ِد ذل ِك فا ۬ولئ ِك ه ُم الظال ُِمون‬ َ ‫كذ‬ ‫ع اللِ ال‬
َ ‫الل فَاتَّب ُعوا م َِّل َة ا ِب ْ ٰره‬ ُ ّٰ ‫قُ ْل َص َد َق‬
o zaman Tevrat’ı getirip onu
َ َ ً
okuyun. ‫۪يم َحن۪يفا ۜ َومَا كان‬ ِ
َ َّ
‫ض َع ل َِّلناِس لل۪ي ب ِ َبكة‬
َّ َ ْ َ َ َّ َ َّ َ ْ ‫م َِن ال ْ ُم‬
ِ ‫ت ُو‬
94. Artık bundan sonra her
kim Allah’a karşı yalan uydu- ٍ ‫ ا ِن اول بي‬95 ‫شك۪ني‬ ِ
ْ ُ َ َ ٌ َ ّ َ ٌ َٰ َ َ َْ ً ُ َ ًَ َ ُ
َۚ ‫ ف۪يهِ ايات بيِنات مقام ا ِب ٰره‬96 ۚ‫مبارك وهدى ل ِلعالم۪ني‬
rursa, işte bunlar, zalimlerin
ta kendisidirler. ‫۪يم‬
َ َ َ ْ َ ْ َ ْ ُّ َّ َ َ ّٰ َ ً ٰ َ َ ُ َ َ َ ْ َ َ
‫ت م ِن استطاع‬ ِ ‫ومن دخله كن امِناۜوِللِ ع انلاس حِج الي‬
ِ
95. De ki: Allah doğruyu
söyler. Öyle ise, hakka yönel-
miş olarak İbrahim’in dinine
97 ‫۪ني‬ َ ‫ن َعن الْ َعالَم‬ ٌّ ‫الل َغ‬ َ ّٰ ‫ك َف َر فَا َِّن‬ َ ْ ََ ًۜ َ َْ
‫ا ِلهِ  ۪بي ومن‬
uyunuz. O, müşriklerden de- ِ ِ
ğildir.
‫يد‬ ٌ ‫الل َشه‬ ُ ّٰ ‫اللِ َو‬ ّٰ
‫ات‬ َ‫ون باٰي‬ َ ُُْ َ َ
‫ر‬ ‫ف‬  ‫ت‬ ‫ِم‬ ‫ل‬ ‫اب‬ َ ‫قُ ْل يَٓاا َ ْه َل الْك‬
‫ِت‬
۪ ۗ ِ ِ ِ
96. Şüphesiz, âlemlere
َ ‫ون َع ْن‬ َ ُّ ُ َ َ َ ‫ قُ ْل يَٓا ا َ ْه َل الْك‬98 ‫ون‬ َ ََُْ َ َٰ
bereket ve hidayet kaynağı ‫يل‬ ِ ۪ ‫ب‬ ‫س‬ ‫د‬ ‫ص‬ ‫ت‬ ‫ِم‬ ‫ل‬ ‫اب‬ ِ ‫ِت‬ ‫ع م ا تع مل‬
َ ُ ّٰ َ َ ُ َٓ َ ُ ْ ُ ْ َ َ ً َ َ َ ُ ْ َ َ َ ٰ ْ َ ّٰ
olarak insanlar için kurulan ilk
ev, Mekke’dekidir. ‫الل بِغاف ٍِل‬ ‫اللِ من امن تبغونها عِوجا وانتم شهداءۜ وما‬
ً َ ُ ُ ْ ُٓ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ َ ُ َْ َ
‫ يا ايها ال۪ين امنوا ا ِن تط‬99 ‫ع َّما تع َملون‬
97. Orada apaçık nişâne-
ler, İbrahim›in makamı vardır. ‫۪يعوا ف ۪ريقا‬
Oraya giren emniyette olur.
َ َ ْ ُ َ َ ْ َ ْ ُ ُّ ُ َ َ َ ْ ُ ُ َ َّ َ
Yol bakımından gidebilenlerin 100 ‫مِن ال۪ين ا ۫وتوا الكِتاب يردوكم بعد ا۪يمان ِم كاف ِ۪رين‬
o evi haccetmesi, Allah›ın
insanlar üzerinde bir hakkıdır.
Kim inkâr ederse bilmelidir ki,
99. De ki: Ey Ehl-i Kitap! Görüp bildiğiniz halde niçin
Allah kimseye muhtaç değil-
Allah’ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah
dir.
yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yaptıklarınıza
98. De ki: Ey Ehl-i Kitap! tamamıyla şahittir.
Allah yaptıklarınızı görüp du-
100. Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden
rurken niçin Allah’ın âyetlerini
imansız bir gruba uyarsanız imanınızdan sonra sizi çevirip
inkâr edersiniz?
kâfirler haline getirirler.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


62 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ٰ َ ُ 62
4. CÜZ ‫ورةُ ا ِل ع ِْم ٰرن‬ ‫س‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ
103. Hep birlikte Allah’ın
ipine sımsıkı sarılın; parçala-
ْ‫۪يم‬ ُ َ ّٰ ُ َ ٰ ْ ُ ْ َ َ ٰ ْ ُ ْ ُ ْ َ َ َ ُ ُ ْ َ َ ْ َ َ nıp bölünmeyin. Allah’ın size
‫وكيف تفرون وانتم تتل عليم ايات اللِ وف‬ olan nimetini hatırlayın: Hani
َ ْ ُ َ ٰ َ ُ ْ َ َ ّٰ ْ َ ْ َ ْ َ َ ُ ُ ُ َ
ٍ ‫رسول ۜومن يعت ِصم بِاللِ فقد ه ِدي ا ِل ِص‬
siz birbirinize düşman kişiler
101 ‫۪ي‬ ۟ ٍ ‫اط مستق‬ idiniz de O, gönüllerinizi bir-
َّ َّ ُ ُ َ َ َ َ ُ َّ َ َ ّٰ ُ َّ ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ leştirmiş ve O’nun bu nimeti
‫ياايها ال۪ين امنوا اتقوا الل حق تقاتِه۪ ول تموتن ا ِل‬ sayesinde kardeşler olmuştu-
ُ َّ َ َ َ َ ً َ ّٰ ْ َ ُ َ ْ َ َ َْ
ۖ‫ واعت ِصموا ِبب ِل اللِ ج۪يعا ول تفرقوا‬102 ‫َوان ُت ْم ُم ْسل ِ ُمون‬
nuz. Yine siz bir ateş çukuru-
nun tam kenarında iken ora-

َ ْ ‫ ْم ا ِذْ ُكنْ ُت ْم ا َ ْع َٓد ًاء فَا َ َّلَف َب‬ ُ ْ َ َ ّٰ َ َ ْ ُ ُ ْ َ dan da sizi O kurtarmıştı. İşte
‫ني‬ ‫واذكروا ن ِعمت اللِ علي‬ Allah size âyetlerini apaçık
ْ َ َ َٰ ُْ ً ْ ََ ُ ُُ
‫قلوبِ ْم فا ْص َب ْح ُت ْم بِن ِ ْع َمت ِ ٓه۪ ا ِخ َواناۚ َوكن ُت ْم ع شفا ُحف َر ٍة‬
bildiriyor ki doğru yola eresi-
niz.
ٰ ُ َ ُ ّٰ ُ ّ َ ُ َ ٰ َ َ ْ ْ ُ َ َ ْ َ َ َّ َ
۪‫الل ل ْم ايَاتِه‬
104. Sizden, hayra çağı-
‫مِن انلارِ فانقذكم مِنها ۜ كذل ِك يبِني‬ ran, iyiliği emreden kötülüğü

‫ال ْي‬ َ ْ ‫ون اَِل‬ َ ُ ْ َ ٌ َّ ُ ْ ُ ْ ْ ُ َ ْ َ َ ُ َ ْ َ ْ ُ َّ َ َ


‫ وتلن مِنم امة يدع‬103 ‫لعلم تهتدون‬
men eden bir topluluk bu-
lunsun. İşte onlar kurtuluşa

ُ‫وف َو َينْ َه ْو َن َعن ال ْ ُمنْ َك ۜر َوا ُ ۬ولٰٓئ َِك ُهم‬ ْ‫ون بال ْ َمعر‬
ُ َ ُ َُْ َ erenlerdir.
ِ ِ ِ ِ ‫ويامر‬ 105. Kendilerine apaçık
ْ َ ْ ُ َ َ ْ َ ُ َّ َ َ َ َّ َ ُ ُ َ َ َ َ ُ ْ ُ ْ deliller geldiği halde parça-
‫ ول تونوا كل۪ين تفرقوا واختلفوا مِن بع ِد‬104 ‫المفلِحون‬ lanıp ayrılığa düşenler gibi
ُّ َ ْ َ َ ْ َ ۙ ٌ َ ٌ َ َ ْ ُ َ َ ٰ ٓ ُ َ ۜ ُ َ ّ َ ْ ُ ُ َ َٓ َ olmayın. İşte bunlar için pek
‫ يوم تبيض‬105 ‫ماجاءهم اليِنات وا۬ولئ ِك لهم عذاب عظ۪يم‬ büyük bir azap vardır.
َ‫ك َف ْر ُت ْم َب ْعد‬ َ َ ْ ۠ ُ ُ ُ ُ ْ َّ َ ْ َ َّ َّ َ َ ۚ ٌ ُ ُ ُّ َ ْ َ َ ٌ ُ ُ
‫وجوه وتسود وجوه فاما ال۪ين اسودت وجوههم ا‬
106. Nice yüzlerin ağardı-
ğı, nice yüzlerin de karardığı

‫۪ين‬َ ‫ َواَمَّا َّال‬106 ‫ون‬ َ ُ ُ ْ َ ْ ُْ ُ َ َ َ َْ ُ ُ َ ْ ُ َ


‫ا۪يمان ِم فذوقوا العذاب بِما كنتم تفر‬
gün... Şimdi, yüzleri kararan-
lara: İnanmanızdan sonra kâ-
َ ْ َ ُ َ َ ْ ُ ّٰ َ ْ َ َ ْ ُ ُ ُ ُ ْ َّ َ ْ
‫ ت ِلك‬107 ‫ادلون‬ ِ ‫اللِ هم ف۪يها خ‬ ۜ ِ‫ابيضت وجوههم فف۪ى رحة‬
fir mi oldunuz? Öyle ise inkâr
etmiş olmanız yüzünden ta-

108‫۪ني‬ َ ‫يد ظُلْمًا ل ِلْ َعالَم‬ ُ ‫الل يُر‬ َ ْ ‫وها َعلَيْ َك ب‬


ُ ّٰ ‫ال ّۜق َو َما‬ َ ُ ْ َ ّٰ ُ َ ٰ
‫ايات اللِنتل‬
dın azabı denilir!
۪ ِ ِ 107. Yüzleri ağaranlara
gelince, Allah’ın rahmeti için-
dedirler; onlar orada ebedî
101. Oysa sizler, Allah’ın âyetleri size okunmakta ve kalacaklardır.
Allah’ın resulü de aranızda iken, artık küfre nasıl düşersiniz!
Her kim Allah’a iman ettiyse, işte o gerçekten de sırat-ı 108. İşte bunlar, Allah’ın,
müstakime eriştirilmiştir. sana hak olarak okuduğumuz
âyetleridir. Allah insanlar için
102. Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sa- hiçbir zaman haksızlık murad
kınmak gerekiyorsa öylece sakının ve siz ancak Müslü- etmez.
manlar olarak ölün..

KUR’AN-I KERİM MEALİ 63


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

109. Göklerde ve yerde ne 4. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬63


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫الراب ِ ُع‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ

varsa Allah’ındır. Bütün işler


ُ‫اللِ تُ ْر َجع‬ ّٰ َ ِ َ ْ َْ َ َّ ‫َو ِ ّٰللِ مَا يف‬
ِۜ ‫ات َوما ِيف الر‬ ِ ‫الس ٰم َو‬
O’na rücu eder.
110. Siz insanlar için çıka- ‫ض وال‬ ِ
َ ُ َُْ َّ ْ َ ْ ُ َّ ُ َ ْ َ ْ ُ ْ ُ ُ ُ ُْ
‫ كنتم خي ام ٍة اخ ِرجت ل ِلناِس تامرون‬109 ۟‫المور‬
rılmış hayırlı bir ümmetsiniz.
Mâruf ile iş görür, kötülükten
َ‫اللِ َول َ ْو ا ٰ َمن‬ ّٰ َ ُ ْ ُ َ َ ْ ُ ْ َ َ ْ َ ْ َ َ ُ ْ َْ
ۜ ِ ‫وف وتنهون ع ِن المنك ِر وتؤمِنون ب‬ ِ ‫بِالمعر‬
uzak durur ve Allah’a îman
edenlerdensiniz. Cemi ehli
ُ‫ث ُهم‬ َُ‫ك‬ ْ ََ َ ُ ْ ُْ ُ ُْ ْ َُ ًْ َ َ َ َ َ ْ ُ ْ َ
‫اب لكان خيا لهمۜمِنهم المؤمِنون وا‬ ِ ‫اهل الكِت‬
kitap içinde müminler var! Fa-
sık olanlarda inansaydı ken-
ْ‫وكم‬ ُ ُ َ ُ ْ َ ً َ ٓ َّ ْ ُ ُّ ُ َ ْ َ َ ُ َْ
ِ
dileri için daha hayırlı olurdu.
111. İmansızlar iman eden-
‫ لن يضوكم ا ِل اذ ۜى وان يقات ِل‬110 ‫الفا ِسقون‬
ُ‫ت َعلَيْهم‬ ْ ‫ ُض َب‬111 ‫ون‬ َ ُ َ ْ ُ َ َّ ُ َ َ ْ َ ْ ُ ُ ُّ َ ُ
lere, incitmekten başka bir
ِ ِ ‫يولوكم الدب ۠ار ثم ل ينر‬
َّ ُٓ ُ َ َ ْ َ ُ َّ ّ
zarar veremezler. Sizinle
َّ َ ْ َ َ ّٰ َ ْ َ
savaşa girecek olsalar, size
‫الِلة اين ما ثقِفوا ا ِل ِبب ٍل مِن اللِ وحب ٍل مِن انلاِس‬
ُ َ َ ْ َ ْ ُ ْ َ َ ْ َ ُ َ ّٰ َ
arkalarını dönüp kaçarlar.
َ َ ُ َٓ َ
‫ضبت علي ِهم المسكنة‬ ‫و‬ ِ ‫الل‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫ب‬ ٍ ‫اؤ بِغ‬
‫ض‬ ۫ ‫وب‬
Sonra kendilerine yardım da
edilmez. ِ
َ ُ ْ ّٰ ٰ َ ُْ ُ َ َّ َ َ ٰ
112. Allah’tan gelmiş olan ‫ات اللِ َو َيق ُتلون‬ ِ َ‫ذل ِك بِان ُه ْم كانوا يَف ُرون بِاي‬
َ ۠ ُ َ ْ َ ُ َ َ ْ َ َ َ َ ٰ ّ َ ْ َ َ َٓ ْ َ ْ
bir ipe ve insanlar tarafından
ortaya konan bir ipe sarılma- 112 ‫ي ح ٍۜق ذل ِك بِما عصوا وكنوا يعتدون‬ ِ ‫النبِياء بِغ‬
ları müstesna. O imansızlar
ٰ َ ُ ْ ٌ َٓ ٌ َّ ُ َ ْ ْ َ ْ ً َٓ َ ُ ْ َ
nerede bulunurlarsa bulun- ‫ات‬ ِ َ‫اب امة قائ َِمة َيتلون اي‬ ِ ‫ليسوا سواءۜ مِن اه ِل الكِت‬
sunlar kendilerine zillet vurul-
ْ ّٰ َ ْ ُ ‫اء َّالْل َو ُه ْم ي َ ْس‬ َ ٓ َ‫اللِ اٰن‬
muştur; Allah’ın hışmına uğ-
‫ يُؤم ُِنون بِاللِ َوالَ ْو ِم‬113 ‫ون‬ َ۠ ‫ج ُد‬ ِ
ّٰ
َ ْ ْ ْ ْ َ ْ ْٰ
ramışlar, miskinliğe mahkûm
َ ْ
edilmişlerdir. Bunun sebebi,
‫وف َو َين َه ْون َع ِن ال ُمنك ِر‬ ِ ‫خ ِر َو َيا ُم ُرون بِال َمع ُر‬ ِ ‫ال‬
ٰٓ ُ َ ْ
onların, Allah’ın âyetlerini
َ َّ َ َ َ ْ َ َ ُ َ َُ
inkâr etmiş ve haksız yere
114 ‫ال۪ني‬ ِ ‫ات وا ۬ولئ ِك مِن الص‬ ِ ۜ ‫سارِعون ِيف الي‬ ‫وي‬
َ ‫۪يم بال ْ ُم َّتق‬ ْ ُ ْ ََ ْ َ ْ ََُْ َ َ
peygamberleri öldürmüş ol-
ٌ ‫الل َعل‬ ُ ّٰ ‫ َف ُروهُۜ َو‬ ‫ي فلن ي‬
115 ‫۪ني‬ ِ ٍ ‫وما يفعلوا مِن خ‬
maları, ayrıca isyan etmiş ve
haddi aşmış bulunmalarıdır.
113. Hepsi bir değildir;
Ehl-i Kitap içinde istikamet
sahibi bir topluluk vardır ki, 115. Onların hayır cinsinden yaptıkları şeyler karşılıksız
gece saatlerinde secde ede- bırakılmayacaktır. Allah, takvâ sahiplerini çok iyi bilir.
rek kapanarak Allah’ın âyet-
lerini okurlar.
114. Onlar, Allah’a ve ahi-
ret gününe inanırlar; iyiliği
emreder, kötülükten mene-
derler; hayırlı işlere koşuşur-
lar. İşte bunlar sâlih insanlar-
dandırlar.
H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU
64 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ٰ َ ُ 64
4. CÜZ ‫ورةُ ا ِل ع ِْم ٰرن‬ ‫س‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ
118. Ey iman edenler! Siz-
den olmayanlardan hiçbir
ُ ُ َ َ َٓ ُ ْ َ ْ َ َ ْ ُ ْ َ ُ َ َ َ َّ َّ
‫ن عن ُه ْم ام َوال ُه ْم َول ا ْولده ْم‬
sırdaş edinmeyin. Onlar size
ِ ‫ا ِن ال۪ين كفروا لن تغ‬ fenalık etmekten asla geri
َ ُ َ َ ْ ُ َّ ُ َ ْ َ َ ٰ ٓ ُ َ ۜ ً ْ َ ّٰ َ kalmazlar. Hep sıkıntıya düş-
116 ‫ادلون‬ ِ ‫مِن اللِ شيـٔا وا۬ولئ ِك اصحاب انلارِۚ هم ف۪يها خ‬ menizi isterler. Onların kin-

ٌّ‫ص‬ َ َ َ َ َ ْ ُّ ٰ َ ْ ٰ َ ُ ُْ َ ََُ leri konuşmalarından apaçık


ِ ‫يح ف۪يها‬ ٍ ‫مثل ما ينفِقون ۪يف ه ِذه ِ اليوة ِ ادلنيا كمث ِل ۪ر‬ ortaya çıkmıştır. Kalplerinde

ُ‫كتْ ُۜه َومَا ظَلَ َم ُهم‬ َ َ ْ َ َ ْ ُ َ ُ ْ َ ُٓ َ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ َ َ gizledikleri ise daha büyüktür.


‫اصابت حرث قو ٍم ظلموا انفسهم فاهل‬ Eğer düşünürseniz size âyet-

ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ َ ُ ْ َ ْ ُ َ ُ ْ َ ْ ٰ َ ُ ّٰ leri açıkladık..
‫ يا ايها ال۪ين امنوا‬117 ‫ن انفسهم يظلِمون‬ ِ ‫الل ول‬ 119. İşte siz öyle kimseler-
ُّ ً َ ُ َ ُ ْ َ ُ ُ ًَ َ ُ َّ َ َ
‫خذوا بِطانة م ِْن دون ِ ْم ل يَالون ْم خ َبال ۜ َودوا‬
siniz ki, onları seversiniz, on-
ِ ‫لتت‬ lar ise, bütün kitaplara iman
ُ ُ ُ ُ ْ ُ َ َ ْ َ ْ َ ْ ُ َٓ ْ َ ْ َ َ ْ َ ْ ُّ َ َ
‫وره ْم‬
ettiğiniz halde sizi sevmezler.
‫تالغضاءمِنافواهِ ِه ۚموماتف۪ىصد‬ ِ ‫ماعنِت ۚمقدبد‬ Onlar sizinle karşılaştıkları
ْ َ َٓ َ ُ َ ُْ ْ ٰ ْ ُ ُ َ َّ َّ َ ْ َ ُ َ ْ َ
‫ ها ان ُت ْم‬118 ‫ات ا ِن كن ُت ْم ت ْع ِقلون‬ َ zaman “inandık” derler. Ama
ِ ‫ب قد بينا لم ال‬
‫ي‬ ۜ ‫اك‬ kendi başlarına kaldıklarında,
ُّ َ ‫ون بالْك‬ َ ُ ْ ُ َ ْ ُ َ ُّ ُ َ َ ْ ُ َ ُّ ُ َٓ ُ size karşı kinlerinden dolayı
‫اب كل ِ ۪ۚه‬ ِ ‫ِت‬ ِ ‫ا ۬ولءِ تِبونهم ول يِبونم وتؤمِن‬ parmaklarını ısırırlar. De ki:
َ َ َ ْ ُ ُ ْ َ َ ُّ َ ْ َ َ َ َ َّ َ ٰ ُٓ َ ْ ُ ُ َ َ َ “Öfkenizden ölün!” Şüphesiz
‫واِذا لقوكم قالوا امناۗ واِذا خلوا عضوا عليم النامِل‬ Allah, kalplerde olanı bilir.
َ ٌ َ َ ّٰ َّ ْ ُ ْ َ ُ ُ ْ ُ َْْ َ 120. Size bir iyilik dokunur-
‫ات‬ِ ‫ظ ل ووا بِغي ِظ ۜم ا ِن الل عل۪يم بِذ‬ ۜ ِ ‫مِن الغي‬ sa, bu onları üzer. Başınıza
ُ ُ ْ ُْ َ ٌ ُ َ ْ
‫ ا ِن ت ْم َس ْس ْم َح َس َنة ت ُسؤه ْمۘ َواِن ت ِصبْ ْم‬119 ِ‫الص ُدور‬ ُّ bir kötülük gelse, ona sevi-
nirler. Eğer siz sabırlı olur,
ُ َ ُ ُّ ُ َ َ ُ َّ َ َ ُ ْ َ ْ ِ َ َ ُ َ ْ َ ٌ َ ّ َ
‫ضك ْم كيْ ُده ْم‬
Allah’a karşı gelmekten sa-
‫سيِئة يفرحوا بِها ۜوان تص ِبوا وتتقوا ل ي‬ kınırsanız onların hileleri size
َ َْ َ َ ْ ٌ ُ َ ُ ْ َ ّٰ ‫َشيْـًٔاۜ ا َِّن‬
‫ َواِذ غ َد ْوت م ِْن اهلِك‬120۟ ‫الل ب ِ َما َيع َملون م۪يط‬
hiçbir zarar vermez. Çünkü
Allah onların işlediklerini ku-

121 ۙ‫۪يم‬ ٌ ‫۪يع َعل‬ ٌ ‫الل َسم‬ ُ ّٰ ‫۪ني َم َقاع َِد ل ِلْقِ َتالۜ َو‬َ ‫ئ ال ْ ُم ْؤ ِمن‬ُ َُّ şatmıştır..
ِ ِ‫تبو‬ 121. Hani sen, sabah er-
kenden müminleri savaş
mevzilerine yerleştirmek için
116. İnkâr edenlerin ne malları ne evlatları, onlara Allah’a ailenden ayrılmıştın. Allah işi-
karşı bir yarar sağlar. İşte onlar cehennemliktirler. Onlar ten ve görendir.
orada ebedi kalacaklardır..
117. Onların, bu dünya hayatında harcadıkları şeyler,
kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerini vurup da
telef eden kavurucu bir rüzgâra benzer. Onlara Allah zul-
metmedi; fakat onlar kendilerine zulmettiler.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 65


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

122. O zaman içinizden iki 4. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬65


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫الراب ِ ُع‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ

bölük bozulmaya yüz tutmuş-


tu. Hâlbuki Allah onların yar-
ّٰ َ َ َ َ ُ ُّ َ ُ ّٰ َ ۙ َ َ ْ َ ْ َ ْ ُ ْ َ َ َٓ ْ َّ َ ْ
dımcısı idi. Müminler, yalnız ‫انمِنمانتواللو ِلهمۜاوعالل‬ ِ ‫ا ِذهمتطائ ِفت‬
Allah’a tevekkül etsinler. ٌ َّ َ ْ ُ ْ َ َ ْ َ ُ ّٰ ُ ُ َ َ َ ْ َ َ َ َ ُ ْ ُ ْ َّ َ َ َ ْ َ
123. And olsun, sizler güç- ‫ ولقد نركم الل بِبد ٍر وانتم اذِلة‬122 ‫ك المؤمِنون‬ ِ ‫فليتو‬
ََ َ ْ ُ ْ ُ ُ َ ْ َ ُ ْ َ ُ َّ َ َ ّٰ ُ َّ َ
‫۪ني ال ْن‬ ‫ ا ِذ تقول ل ِلمؤ ِمن‬123 ‫لل ل َعل ْم تشك ُرون‬
süz olduğunuz halde Allah,
Bedir’de size yardım etmişti. ‫فاتقوا ا‬
َ ٰٓ ْ َٰ َٰ َ ُ ُ َْ ُ ْ
ِ‫يَفِ َي ْم ان يُ ِم َّدك ْم َر ُّب ْم بِثلثةِ ال ٍف م َِن ال َملئ ِكة‬
Öyle ise, Allah’tan sakının ki
O’na şükretmiş olasınız.
َ ٰ َ ُ ُْ ُ َ ُ ْ َ ْ ٰٓ َ َ َ ْ ُ
124. O zaman sen, mümin-
lere şöyle diyordun: “İndirilen
‫بوا َوت َّتقوا َو َياتوك ْم م ِْن ف ْورِه ِْم هذا‬ ِ ‫ بل ۙا ِن تص‬124ۜ‫منل ۪ني‬
125 ‫۪ني‬ َ ‫ب ْم َسةِ ا ٰ َلف م َِن ال ْ َملٰٓئ َِكةِ ُم َس ّوم‬ َ ْ ُ ُّ َ ْ ُ ْ ْ ُ
ٍ ِ ‫يم ِددكم ربم‬
üç bin melekle Rabbinizin sizi
takviye etmesi, sizin için ye- ِ
ُ ُ ُ ُ َّ َ ْ َ َ ْ ُ َ ٰ ْ ُ َّ ُ ّٰ ُ َ َ َ َ َ
۪ۜ‫وب ْم بِه‬ ‫وما جعله الل ا ِل بشى لم وتلِ طمئ ِن قل‬
terli değil midir?”
125. Evet, siz sabır göste-
َ‫طع‬ َ َْ َ ْ َ ْ ّٰ ْ ْ َّ ُ ْ َّ َ َ
rir ve Allah’tan sakınırsanız,
ۙ
‫ ِلق‬126 ‫يز الك۪ي ِم‬ ِ ‫وما انلر ا ِل مِن عِن ِد اللِ الع ۪ز‬
eğer onlar şu anda üzerinize
َ َٓ ُ َ ْ َ َ ْ ُ َ ْ َ ْ َ ُٓ َ َ َ َّ َ ً َ َ
gelseler de, Rabbiniz, ala-
127 ‫طرفا مِن ال۪ين كفروا او يبِتهم فينقلِبوا خائِب۪ني‬
ْ‫وب َعلَيْه ْم ا َ ْو ُي َع ِّذ َب ُهم‬ ٌَْ َْْ َ َ َ َ َْ
metli meleklerle sizi takviye
eder. َ ‫شٔ ا َ ْو َي ُت‬ ‫ليس لك مِن الم ِر‬
ِ
َْ َّ ‫ َو ِ ّٰللِ مَا يف‬128 ‫ون‬ َ ُ َ ْ ُ َّ َ
ِۜ ‫ات َومَا ِيف الر‬
126. Allah, bunu size sırf
‫ض‬ ْ ِ ‫الس ٰم َو‬ ‫فا ِنهم ظال ِم‬
bir müjde olsun ve kalpleri-
ِ
ٌ ‫الل َغ ُف‬ ُ ّٰ ‫شا ُءۜ َو‬ َٓ َ ْ َ ُ ّ َ ُ َ ُ َٓ َ ْ َ ُ ْ َ
niz bu sayede mutmain olsun
diye yaptı. Zafer, yalnızca 129 ‫۪يم‬ ٌ۟ ‫ور َرح‬ ‫يغفِر ل ِمن يشاء ويع ِذب من ي‬
ً َ َ َ ً ْ َ ّ ُ ُ ْ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ
mutlak güç ve hikmet sahibi
Allah’ındır.
‫الربٰٓوا اض َعافا ُمضاعفة‬ ِ ‫يا ايها ال۪ين امنوا لتاكلوا‬
ْ ُ َّ َ َّ ُ َّ َ َ ُ ْ ُ ْ ُ َّ َ َ َ ّٰ ُ َّ َ
‫ار اتل۪ٓى اع َِّدت‬
127. Bu onun, inkâr eden-
lerden bir kısmını helâk veya ‫ واتقوا انل‬130 ‫ون‬ ۚ ‫واتقوا الل لعلم تفلِح‬
perişan etmesi ve böylece
َ ُ َ ْ ُ ْ ُ َّ َ َ َ ُ َّ َ َ ّٰ ُ َ َ َ َ ْ
onların umutları boşa çıkmış 132 ‫ون‬ ۚ ‫ واط۪يعوا الل والرسول لعلم ترح‬131 ۚ‫ل ِلكاف ِ۪رين‬
bir şekilde geri dönmeleri
içindir.
128. Bu işte sana düşen 130. Ey iman edenler! Faiz yemeyin. Allah’tan sakının ki
bir şey yok. O, ya onların tev- kurtuluşa eresiniz.
belerini kabul eder ya da on- 131. Kâfirler için hazırlanmış bulunan ateşten sakının!
lara azap eder; çünkü onlar
zâlimlerdir. 132. Allah’a ve Resul’üne itaat edin ki size merhamet
edilsin.
129. Göklerde ve yerde
ne varsa Allah’ındır. Diledi-
ğini bağışlar, dilediğine azap
eder. Allah, çok bağışlayıcı
ve çok merhametlidir.
H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU
66 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ٰ َ ُ 66
4. CÜZ ‫ورةُ ا ِل ع ِْم ٰرن‬ ‫س‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ 136. İşte onların mükâfatı,
Rableri tarafından bağışlan-
ُ‫الس ٰم َوات‬ َّ ‫ض َها‬ ُ ْ َ َّ َ َ ْ ُ ّ َ ْ َ ْ َ ٰ ُٓ َ َ
‫وسارِعوا ا ِل مغفِر ٍة مِن ربِم وجن ٍة عر‬
ma ve altlarından ırmaklar
‫ح ِْز ٌب‬
akan, içinde ebedî kalacak-
َ ُ ْ ُ َ َّ َ ۙ َ َّ ُ ْ ْ َّ ُ ُ ْ َ ْ َ
2

ِ‫الساء‬ ٓ َّ َّ ‫ون يف‬


ِ ‫ ال۪ين ين ِفق‬133 ‫والرضۙ اعِدت ل ِلمتق۪ني‬
ları cennetlerdir. Böyle amel
edenlerin mükâfatı ne güzel-
َ ‫ظ َوالْ َعاف‬ َ َْْ َ َ ْ ٓ َّ َّ ‫َو‬
‫اس‬ ِۜ َّ‫۪ني َع ِن انل‬ ‫الضاءِ َوالا ِظم۪ني الغي‬
dir!

ً َ َ ُ َ َ َ َ َّ َ ْ ْ ُّ ُ ُ ّٰ َ
137. Sizden önceki millet-
‫حشة‬ ِ ‫ وال۪ين ا ِذا فعلوا فا‬134 ۚ‫۪ني‬ َ ‫سن‬ ِ ‫ب ال ُمح‬ ِ‫والل ي‬ lerin başından nice olaylar

ْ‫لنُوبهم‬ ُ ُ َ ْ َ ْ َ َ ّٰ ُ َ َ ْ ُ َ ُ ْ َ ُٓ َ َ ْ َ gelip geçmiştir. Yeryüzünde


ۖ ِ ِ ِ ‫او ظلموا انفسهم ذكروا الل فاستغفروا‬ gezin dolaşın da yalanlayan-
ُ َ ٰ َ ُّ ُ ْ َ َ ُ ّٰ َّ َ ُ ُّ ُ ْ َ ْ َ َ
‫روا ع مَاف َعلوا‬
ların sonunun nasıl olduğunu
ِ ‫ومن يغ ِفر النوب ا ِل اللۖ ولم ي‬ bir görün.
ْ ُ ُ َ َ ٰٓ ُ َ َ ُ
‫ج َٓزاؤ۬ه ْم َمغفِ َرةٌ م ِْن َر ّب ِ ِه ْم‬ ‫ ا ۬ولئ ِك‬135 ‫َوه ْم َي ْعل ُمون‬
138. Bu, bütün insanlığa
bir açıklamadır; takvâ sahip-
َ‫۪يه ۜا َون ِْعم‬ َ ‫۪ين ف‬ َ ‫ادل‬ َ ُ ََْْ َ َْ ْ ْ َ ٌ َّ َ َ leri için de bir hidayet ve bir
ِ ‫ات ت ۪ري مِن تتِها النهار خ‬ ‫وجن‬ öğüttür.
ُ َ ٌَ ُ ْ ُ َْ ْ ْ َ َ َْ َ َ ْ ُْ َ
ۙ
‫ قدخلت مِن قبلِم سن فس۪يوا‬136 ‫۪ني‬ ۜ ‫اجر العا ِمل‬ 139. Gevşeklik gösterme-

َ ‫ك ّ ِذب‬ َ ُْ َُ َ َ َ َْ َ ُُ ْ َ َْ
yin, üzüntüye kapılmayın.
137 ‫ني‬ ‫م‬ ‫ال‬ ‫ة‬ ‫ِب‬ ‫ق‬ ‫ع‬ ‫ان‬ ‫ك‬ ‫ف‬ ‫ي‬ ‫ك‬ ‫وا‬ ‫ر‬ ‫ظ‬ ‫ان‬ ‫ف‬ ‫ض‬ ِ ْ‫ل‬
‫ر‬ ‫ِيف ا‬
۪
Eğer inanmışsanız, üstün ge-

َ َ َ ‫ِظ ٌة ل ِلْ ُم َّتق‬ َ ْ َ َ ً ُ َ ٌ ََ َ ٰ


lecek olan sizsiniz.
‫ َول ت ِه ُنوا‬138 ‫۪ني‬ ‫اس وهدى وموع‬ ِ ‫ِلن‬َّ ‫ان ل‬ ‫هذا بي‬ 140. Siz bir acıya uğradıy-
َ ‫م ُم ْؤ ِمن‬ ْ ُ ْ‫كن‬ ُ ْ َ َْ ْ َْ ُ ََُْ ََُْ َ َ sanız, onlar da aynı acıya
139 ‫۪ني‬ ‫ولتزنوا وانتم العلون ا ِن‬ uğramıştır. İşte böylece biz
َ ْ ُْ َ َْ ََ َ ُ ْ
‫ا ِن َي ْم َس ْس ْم ق ْر ٌح فق ْد َمَّس الق ْو َم ق ْر ٌح مِثل ُۜه َوت ِلك‬
zafer günlerini insanların kâh
bir kesimine, kâh diğer kesi-
ٰ َ َّ ُ ّٰ َ َ ْ َ َ َ ْ ‫ام نُ َداول ُ َها َب‬ َْ
‫۪ين ا َم ُنوا‬ ِۚ َّ‫ني انل‬ ُ َّ‫الي‬ mine nasip ederiz. Ta ki Allah,
‫اس و ِلعلم الل ال‬ ِ iman edenleri ortaya çıkarsın
َ ‫ب الظالِم‬ َّ ُ
ُّ ِ‫الل ل ي‬ َ ُ ّٰ ‫ ْم ُش َه َٓدا َءۜ َو‬ ُ ْ َ َّ َ َ ve aranızdan şahitler edinsin.
140 ۙ‫۪ني‬ ‫خذ مِن‬ ِ ‫ويت‬ Allah zalimleri sevmez.

133. Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlan-


mış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!
134. Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayan-
lar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik
edenleri sever..
135. Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da bizzat
kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından
dolayı hemen istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan
başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri
kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 67


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

141. Bir de Allah, iman 4. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬67


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫الراب ِ ُع‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ

edenleri günahlardan temize


çıkarmak, kâfirleri de helâk
َْ َ َ ْ َ َ ْ َ َ ُ َ ٰ َ َّ ُ ّٰ َ ّ َ ُ َ
etmek ister. ‫ ام‬141 ‫حص الل ال۪ين امنوا ويمحق الكاف ِ۪رين‬ ِ ‫و ِلم‬
ُ َ َ َ َّ ُ ّٰ َ ْ َ َّ َ َ َ َّ َ ْ ُ ُ ْ َ ْ َ ْ ُ ْ َ
‫سبتم ان تدخلوا النة ولما يعل ِم الل ال۪ين جاهدوا‬ ِ ‫ح‬
142. Yoksa Allah içinizden
cihad edenleri belli etmeden,
َ ْ َ ْ َ ْ َّ َ َ ْ ُ ْ ُ ْ َ َ َ َ ‫الصابر‬ َّ ‫ ْم َو َي ْعلَ َم‬ ُ ْ
‫ ولقد كنتم تمنون الموت‬142 ‫ين‬ ‫مِن‬
sabredenleri ortaya çıkarma-
dan cennete gireceğinizi mi ِ۪
َ ُ َْ َْ َ ْ ََ ََْ ْ َ َ
۟ ‫م ِْن قبْ ِل ان تلق ْوهُۖ فقد َرا ْي ُت ُموهُ َوان ُت ْم تنظ ُر‬
sandınız?
143 ‫ون‬
َ َ ُ ُّ ْ َ ْ ْ َ َ ْ َ ٌ ُ َ َّ ٌ َّ َ ُ َ َ
143. And olsun ki siz, ölüm-
َ
le yüz yüze gelmezden önce
onu temenni ederdiniz. İşte
‫الر ُسۜل افا۬ئ ِْن َمات‬ ِ‫وما ممد ا ِل رسول ۚقد خلت مِن قبلِه‬
şimdi onu ayan-beyan gördü- ْ‫ع َعقِ َبيه‬ ٰ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ ْ ُ َ ْ َ ٰٓ َ ْ ُ ْ َ َ ْ َ ُ ْ َ
nüz. ‫او قتِل انقلبتم ع اعقابِ ۜم ومن ينقلِب‬
َ َ َّ ُ ّٰ ْ ‫َ َ ْ َ ُ َّ ّٰ َ َشيْـًٔا ۜ َو َس َي‬
144. Muhammed, ancak ‫ َومَا كان‬144 ‫ين‬ َ ‫الشاكِر‬
۪ ‫الل‬ ‫ي‬ ‫ز‬
ِ ‫ج‬ ‫فلن يض الل‬
ْ ُ ْ َ َ ۜ ً َّ َ ُ ً َ ّٰ ْ َّ َ ُ َ ْ َ ْ َ
bir peygamberdir. Ondan
önce de peygamberler gelip
geçmiştir. Şimdi o ölür ya da
‫نلِ فٍس ان تموت ا ِل بِا ِذ ِن اللِ كِتابا مؤج ومن ي ِرد‬
َ‫خ َرة ِ نُ ْؤتِه۪ مِنْه ۜا‬ ٰ ْ َ ََ ْ ُ ْ ََ َْ ْ ُ ْ ُّ َ َ َ
öldürülürse, gerisin geriye mi
ِ ‫ادلن َيا نؤتِه۪ مِنهاۚ ومن ي ِرد ثواب ال‬ ‫ثواب‬
َ ُّ ّ ُ َ َ َ َ َ ّ َ ْ ْ ّ َ َ َ
döneceksiniz? Kim geri dö-
nerse, Allah’a hiçbir şekilde َ ‫الشاكِر‬ َّ ْ ‫َو َس َن‬
zarar vermiş olmayacaktır.
‫ب قاتل ۙمعه رِبِيون‬ ٍِ ‫ن‬ ‫ِن‬‫م‬ ‫ن‬ ِ ‫ي‬‫ك‬ ‫و‬ 145 ‫ين‬ ۪ ‫ي‬ ‫ز‬
ِ ‫ج‬
Allah, şükredenleri mükâfat- ُ َ
‫يل اللِ َومَا ض ُعفوا‬
ّٰ
‫ب‬ َ ‫ص َاب ُه ْم يف‬
‫س‬ َ َ ‫۪ي َف َما َو َه ُنوا ل َِٓما ا‬
ٌۚ ‫َكث‬
landıracaktır. ِ ۪ ۪
َ َ َ َ َّ ‫ب‬ ُّ ِ‫الل ُي‬ُ ّٰ ‫كانُوۜا َو‬ َ َْ َ َ
145. Hiç kimsenin, Allah’ın ‫ َومَا كان ق ْول ُه ْم‬146 ‫ين‬ َ ‫الصابر‬
ِ۪ ‫وما است‬
ْ‫س َاف َنا ٓيف ا َ ْمرنَا َو َث ّبت‬ َ ُ‫اغفِ ْر َنلَا ُذن‬ ْ َ َّ َ ُ َ ْ َ ٓ َّ
izni olmadıkça ölmesi söz ko-
َ ْ ِ ‫وب َنا َوا‬ ‫ا ِل ان قالوا ربنا‬
ِ ِ ۪
nusu değildir. O, süresi belli

َ ‫لل ثَ َو‬ ُ ٰ ‫ فَاٰت‬147 ‫ين‬ َ ْ ْ َْ ََ َْ ُ ْ َ َ َ ََْ


olan bir yazıdır. Her kim dün-
ُ ّٰ ‫يه ُم ا‬ َ ‫كاف ِر‬
‫اب‬ ۪ ‫اقدامنا وانرنا ع القو ِم ال‬
ya mükâfâtını isterse, onu

ْ ‫ب ال ْ ُم‬ ُ ُ ّٰ َ َ ٰ ْ
ona veririz; her kim de âhiret

۟ َ ‫سن‬ ُّ ِ ‫خر ۜة ِ والل‬ ِ ‫اب ال‬ َ َ َ ْ ُ َ َ ْ ُّ


148 ‫۪ني‬ ِ ‫ح‬ ‫ي‬ ِ ‫ادلنيا وحسن ثو‬
mükâfâtını isterse, onu da
ona veririz. Şükredenlerin
mükâfâtını vereceğiz.
146. Nice peygamberler 147. Onların sözleri, sadece şöyle demekten ibaretti: Ey
vardı ki, beraberinde Allah er- Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı ba-
leri bulunduğu halde savaştı- ğışla; ayaklarımızı kaydırma; kâfirler topluluğuna karşı bizi
lar da, onlar, Allah yolunda muzaffer kıl!
başlarına gelenlerden dolayı
gevşeklik ve zaaf gösterme- 148. Allah da onlara dünya nimetini ve daha da güzeli,
diler, boyun eğmediler. Allah ahiret sevabını verdi. Allah, güzel davrananları sever.
sabredenleri sever.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


68 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ٰ َ ُ
4. CÜZ ‫ورةُ ا ِل ع ِْم ٰرن‬ ‫س‬ 68 AL-İ İMRAN SÛRESİ 152. Siz Allah’ın izni ile
düşmanlarınızı öldürürken,

ُ َ َ َ َّ ُ ُ ْ ُٓ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ Allah, size olan vaadini yeri-


‫يا ايها ال۪ين امنوا ا ِن تط۪يعوا ال۪ين كفروا‬ ne getirmiştir. Nihayet, öyle

َ َ ُ َََْ ْ ُ َ ْ َ ٰ ٓ َ ْ ُ ُّ ُ َ bir an geldi ki, Allah arzula-


149 ‫اسين‬ ۪ ِ ‫يردوك ع اعقابِم فتنقلِبوا خ‬ dığınız galibiyeti size göster-

ُْ‫خ‬ َ َ ُ َ ْ ُ ٰ ْ َ ُ ّٰ
َ ‫اص‬ ِ۪ َّ‫ي انل‬ ‫بَ ِل الل مول ۚم وهو‬
dikten sonra zaafa düştünüz;
150 ‫ين‬ Emir konusunda tartışmaya

ٓ‫ب ب َما‬ َ ‫ع‬ ْ ُّ ُ َ َ َ َّ ُُ ُْ َ kalkıştınız ve âsi oldunuz.


ِ ‫الر‬ ‫وا‬ ‫ر‬ ‫ف‬ ‫ك‬ ‫۪ين‬ ‫ل‬ ‫ا‬ ‫وب‬ِ ‫ل‬ ‫ق‬ ‫۪ى‬ ‫ف‬ ‫۪ى‬ ‫ق‬ ‫سنل‬ Dünyayı isteyeniniz de var-

ُ ‫طانًاۚ َو َما ْ ٰو‬ َ ْ ُ ْ ّ َ ُ ْ َ َ ّٰ َُ ْ َ


‫يه ُم‬
dı, ahireti isteyeniniz de var-
‫نل بِه۪ سل‬ ِ ‫ي‬ ‫م‬ ‫ل‬ ‫ا‬ ‫م‬ ِ ‫الل‬ ِ ‫ب‬ ‫وا‬ ‫ك‬ ‫اش‬ dı. Sonra Allah, sizi denemek

ْ ََ َّ
َ ‫الظالِم‬ َ ْ َ ‫ار ۜ َوبئَْس‬
‫ َولقد‬151 ‫۪ني‬ ُ َّ‫انل‬
için onlara karşı yardımını
‫وي‬ ِ üzerinizden çekti. Yine de sizi
ٓ َ ْ ْ ُ َ ُّ ُ َ ْ ُٓ َ ْ َ ُ ّٰ ُ ُ َ َ َ
‫حّٰىت‬
bağışladı. Zaten Allah, mü-
‫صدقم الل وعده ا ِذ تسونهم بِا ِذن ِ ۚ ۪ه‬ minlere karşı çok lütufkârdır.

ْ َ ْ ْ ُْ َ َ َ ْ َْ ْ ُ ْ َ ََ َ ْ ُْ َ َ 153. O zaman Peygamber


‫شلتم وتنازعتم ِيف الم ِر وعصيتم مِن بع ِد‬ ِ ‫ا ِذا ف‬ arkanızdan sizi çağırdığı hal-
ْ ُّ ُ ُ ْ َ ْ ُ ْ َۜ ُّ ُ َ ْ ُ ٰ َ َٓ
‫ادلن َيا‬
de siz, boyuna uzaklaşıyor,
‫ما اريم ما تِبون مِنم من ي ۪ريد‬ hiç kimseye dönüp bakmı-
ْ َ ُ َ َ َ َّ ُ َ َ ٰ ْ ُ ُ ْ َ ْ ُ ْ َ
‫صف ْم عن ُه ْم‬
yordunuz. Size keder üstüne
‫خرةۚ ثم‬ ِ ‫ومِنم من ي ۪ريد ال‬ keder verdi ki, bundan dolayı
ْ َ ُ ُ ّٰ َ ْ ُ ْ َ َ َ ْ َ َ َ ْ ُ َ َ ْ َ ne elinizden gidene, ne de
‫الل ذو فض ٍل‬ ‫ِلبتل ِي ۚم ولقد عفا عنمۜ و‬ başınıza gelenlere üzülme-

َ َ ٰٓ َ َ ُ ْ َ َ َ َ ُ ْ ُ ْ َ ‫الم ْؤ ِمن‬ُْ ‫ع‬ ََ yesiniz. Allah yaptıklarınız-


‫ ا ِذ تص ِعدون ول تلو۫ن ع اح ٍد‬152 ‫۪ني‬ dan haberdardır.

َ‫ي ْم فَاَثَاب‬ ُ ٰ ْ ُ ٓ ُ ُ ْ َ ُ ُ َّ َ
‫ ْم‬ ُ ‫والرسول يدعوك ْ ف۪ى اخر‬
َ ُ َ َ َٰ ُ َْ َ َ َ َ
‫غ ًّما بِغ ٍ ّ ل ِيْ ت َزنوا ع مَا فات ْم َول‬
َ ُ َ َ ُ ّٰ َ ْ ُ َ َ َ َٓ
153 ‫ي بِمَا ت ْع َملون‬ ٌ ‫خب‬
۪ ‫ما اصاب ۜم والل‬

149. Ey iman edenler! Siz eğer kâfir olanlara uyarsanız


sizi gerisin geriye küfre çevirirler de büsbütün hüsrana uğ-
rarsınız.
150. Bilakis sizin Mevlâ’nız Allah’tır ve O, yardımcıların
en hayırlısıdır.
151. Hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a or-
tak koştuklarından dolayı; inkâr edenlerin kalplerine korku
salacağız. Barınakları da cehennemdir. Zalimlerin kalacak-
ları yer ne kötüdür.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 69


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

154. Sonra o kederin arka- 4. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬69


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫الراب ِ ُع‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ

sından Allah size bir güven


indirdi ki, uyuklama hali bir ٰ ْ َ ً َ ُ ً َ َ َ ّ َ ْ ْ َ ْ ْ ُ ْ َ َ َ َ ْ َ َّ ُ
kısmınızı kaplıyordu. Kendi ‫ثم انزل عليم مِن بع ِد الغ ِم امنة نعاسا يغش‬
ّٰ َ ُ ُ ْ َ ْ َ َ َ ٌ َ َٓ ُ ْ ً َ َٓ
‫طائ ِفة مِن ْمۙ َوطائ ِفة ق ْد اه َّمت ُه ْم انف ُس ُه ْم َيظ ُّنون بِالل‬
canlarının kaygısına düşmüş
bir grup da, Allah’a karşı hak-
sız yere cahiliye devrindeki-
ْٔ َ ْ ْ َ ْ َ َ َ ْ َ َ ُ ُ َ َّ َ ْ َّ َ ّ َ ْ َ ْ َ
ne benzer düşüncelere kapı- ‫ش‬ ٍ ۜ ‫غي ال ِق ظن الاهِلِيۜةِ يقولون هل نلا مِن الم ِر مِن‬
َ َ ُ ْ ُ َ َ ْ ُ ْ َ ٓ َ ُ ْ ُ ّٰ ُ َّ ُ َ ْ َ ْ َّ ْ ُ
َۜ ‫ون ل‬
lıyorlar, «bizim elimizden ne
gelir!» diyorlardı. De ki: “İş, ‫ك‬ ‫س ِهم ما ل يبد‬ ِ ‫للِ يفون ۪يف انف‬ ۜ ِ ‫قل ا ِن المر كله‬
ُْ َ ُْ ٰ ْ ُ ٌَْ َْْ َ َ َ َ َ ُ ُ
‫َيقولون ل ْو كن نلَا م َِن الم ِر شٔ مَا قتِل َنا ه ُه َنۜا قل ل ْو كن ُت ْم‬
bütünüyle Allah’ındır.” Onlar,
sana açıklayamadıklarını iç-

َ َ ٰ ُ ْ َ ْ ُ ْ َ َ َ ُ َ َّ َ َ َ َ ْ ُ ُ ُ
lerinde gizliyorlar. «Bizim eli-
mizden bir şey gelseydi, bu- ‫ج ِع ِه ْۚم‬ ِ ‫۪يف بيوت ِم لبز ال۪ين كتِب علي ِهم القتل ا ِل م‬
‫ا‬‫ض‬
ُ ُُ ُ ُ ُ
rada öldürülmezdik» diyorlar.
Şöyle de: Evlerinizde kalmış ْ‫ ۜم‬ ‫وب‬ ‫ل‬ ‫ق‬ ‫يف‬ ‫ا‬ َ ‫م‬ ‫ص‬ َ ‫ح‬ِ
ّ ‫م‬َ ُ ‫ل‬ ِ َ
‫و‬ ْ
‫م‬ ‫ك‬ ‫ور‬ ‫د‬ ‫ص‬ ‫يف‬ ‫ا‬َ‫الل م‬ُ ّٰ ‫ل‬ َ َ ْ‫َو ِلَب‬
‫ت‬
ِ ۪ ِ ۪ ِ
َّ َّ ُّ ‫۪يم ب َذات‬
olsaydınız bile, öldürülmesi
ُ ْ َ َ َّ َ ُ ّٰ ‫َو‬
takdir edilmiş olanlar öldürü-
‫۪ين ت َول ْوا مِن ْم يَ ْو َم‬ ‫ ا ِن ال‬154 ِ‫الص ُدور‬ ِ ِ ٌ ‫الل عل‬
َ َ ُ َ ْ َّ ُ ُ َّ َ َ ْ َ َّ ۙ َ ْ َ ْ َ َ ْ
lüp düşecekleri yerlere ken-
ُ َ ْ َ
ۚ‫ان ا ِنما استلهم الشيطان بِبعِض ما كسبوا‬ ِ ‫اتلق المع‬
diliklerinden çıkıp giderlerdi.

َ ‫ يَٓا َا ُّي َها َّال‬155 ‫۪يم‬


Bu Allah’ın, içinizdekileri yok-
laması ve kalplerinizdekileri
‫۪ين‬ ٌ۟ ‫ور َحل‬ ٌ ‫الل َغ ُف‬ َ ّٰ ‫لل َعنْ ُه ۜ ْم ا َِّن‬ ُ ّٰ ‫َولَ َق ْد َع َفا ا‬
temizlemesi içindir. Allah sa-
َ ْ ُ َ َ َ َ َّ َ ُ ُ َ َ ُ َ ٰ
‫۪ين كف ُروا َوقالوا ِلِخ َوان ِ ِه ْم ا ِذا‬ ‫امنوا ل تونوا كال‬
dırların özünü bilir.
155. İki ordu karşılaştığı
ُ َ ْ ُ َ َ ُ ُ َ َ َْ َ َ
gün, sizi bırakıp gidenleri şey-
tan, sırf işledikleri bazı şeyler
‫ض ُبوا ِيف ال ْرِض ا ْو كانوا غ ًّزى ل ْو كانوا عِن َدنا مَا َماتوا‬
yüzünden şımartmak istemiş- ْ ُ ُ ّٰ َ ْ ُ ُ ً َ ْ َ َ ٰ ُ ّٰ َ َ ْ َ ُ ُ َ َ
 ۪ ‫وما قتِلواۚ ِلجعل الل ذل ِك حسة ۪يف قلوب ِ ِه ۜم والل ي‬
ْ ُ ْ َ َ ٌ َ َ ُ َ ْ َ َ ُ ّٰ َ ُ ُ َ
ti. Yine de Allah onları affetti.

‫يل‬ َ ْ ُ
ِ ‫ ولئ ِن قتِلتم ۪يف س ۪ب‬156 ‫۪يت والل بِما تعملون بص۪ي‬ ۜ ‫ويم‬
Çünkü Allah, çok bağışlayıcı
ve merhametlidir.
َ َْ ٌ ْ ‫ح ٌة َخ‬ َ ْ ‫الل َو َر‬ ّٰ ْ َ َ ّٰ
156. Ey iman edenler! 157 ‫ي مِمَّا ي َم ُعون‬ ِ ‫اللِ ا ْو ُم ُّت ْم ل َمغفِ َرةٌ م َِن‬
Sizler, inkâr edenler ve yer-
yüzünde sefere çıkan veya
savaşan kardeşleri hakkın- 157. Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu
da: «Eğer bizim yanımızda bilin ki, Allah’ın rahmet ve mağfireti onların elde edecekleri
kalsalardı ölmezler, öldürül- bütün şeylerden daha hayırlıdır.
mezlerdi» diyenler gibi olma-
yın. Allah bu kanaatı onların
kalplerine bir dert yapar. Ha-
yatı veren de alan da Allah’tır.
Allah, yaptıklarınızı hakkıyla
bilendir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


70 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ٰ َ ُ 70
4. CÜZ ‫ورةُ ا ِل ع ِْم ٰرن‬ ‫س‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ kim yardım eder? Müminler
ancak Allah’a güvenip daya-
ّٰ َ َ ْ َ َ َ َ ُ َ ْ ُ ّٰ َ َ ْ ُ ْ ُ ْ َ ْ ُّ ُ ْ َ َ nanlardır.
‫ فبِما رح ٍة مِن الل‬158 ‫ولئ ِن متم او قتِلتم لِل اللِتشون‬ 161. Hiçbir peygambe-
َ ْ َ ْ ُّ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ ًّ َ َ ْ ُ ْ َ َ ْ ُ َ َ ْ
ۖ‫ب لنفضوا مِن حول ِك‬ ِ ‫نلِ ت له ۚم ولو كنت فظا غل۪يظ القل‬
rin emanete hıyanet etmesi
düşünülemez. Kim hıyanet
َ ‫ل ْمر فَا َِذا َع َز ْم‬ َْ ْ ُ ْ َ َ ْ َُ ْ ْ َ ْ َ ْ ُْ َ ُ ْ َ
‫ت‬ ِۚ ‫فاعف عنهم واستغفِر لهم وشاوِرهم ِيف ا‬
ederse, kıyamet günü, hıya-
net ettiği şeyle birlikte gelir.
ُ ْ ُ َْ ْ َ ‫ب ال ْ ُم َت َو ّ ِك‬ ُّ ِ‫الل ُي‬
َ ّٰ ‫اللِ ا َِّن‬ ّٰ َ َ ْ َّ َ
‫رك ُم‬ ۜ ‫ف َت َوك ع‬
Sonra da hiçbir haksızlığa
‫ ا ِن ين‬159 ‫۪ني‬ uğratılmaksızın herkese ka-
َّ َ ْ َ َ ْ ُ ْ ُ ْ َ ْ َ ْ ُ َ َ َ َ َ ُ ّٰ zandığının karşılığı tasta-
‫الل ف غل ِب ل ۚم واِن يذلم فمن ذا ال۪ي‬ mam ödenir..
َ ُ ْ ُ ْ َّ َ َ َ ْ َ ّٰ َ َ َ ْ َ ْ ْ ُ ُ ُ ْ َ
160 ‫ك المؤمِنون‬ ِ ‫ينركم مِن بع ِده۪ۜ وع اللِ فليتو‬
162. Allah’ın rızasına uyan
kimse, Allah’ın gazabına uğ-
ْ َّ َ ْ ْ ُ ْ َ َّ ُ ْ َ ّ َ َ َ َ َ
ۚ‫ت بِمَا غل يَ ْو َم القِيٰ َم ِة‬ ِ ‫ب ان َيغ ۜل َوم ْن َيغلل يَا‬
rayan ve varacağı yer cehen-
ٍ ِ ِ‫وما كان نل‬ nem olan kimse gibi midir? O
ََ َ َْ َ ُ ْ َ َ َ َ ْ َ ُّ ُ ّٰ ُ ُ
‫ اف َم ِن‬161 ‫ت َوه ْم ل ُيظل ُمون‬ ‫ث َّم ت َويف كل نفٍس ما كسب‬
ne kötü varılacak yerdir!
163. Allah’ın hoşnutluğunu
ُ‫يه َج َه َّن ۜم‬ ُ ‫اللِ َو َما ْ ٰو‬ ّٰ َ َ َ َ َٓ ْ َ َ ّٰ َ َ ْ َ َ َّ
‫اتبع رِضوان اللِ كمن باء بِسخ ٍط مِن‬
arayanlar, Allah katında dere-
ce derecedirler. Allah onların
َ‫۪ي بما‬ ٌ ‫الل بَص‬ ُ ّٰ ‫اللِ َو‬ ّٰ َ ْ ٌ َ َ َ ْ ُ ُ َ ْ َ ْ َ
ۜ ‫ هم درجات عِند‬162 ‫وبِئس المص۪ي‬
yaptıklarını görmektedir. Her
ِ ne kadar daha önce açık bir
َ ْ َ ْ ُ ْ َ َ ُ ّٰ َّ َ ْ َ َ َ ُ
‫۪ني ا ِذ َب َعث ف۪ي ِه ْم‬ ۟ ‫َي ْع َملو‬
sapıklık içinde bulunuyor idiy-
‫ لقد من الل ع المؤ ِمن‬163 ‫ن‬ seler de.
ّ ّ ٰ ََ ُْ َُْ ً
‫س ِه ْم َيتلوا عليْ ِه ْم ايَاتِه۪ َو ُي َزك۪ي ِه ْم َو ُي َعل ِ ُم ُه ُم‬ ِ ‫َر ُسول م ِْن انف‬
164. And olsun ki içle-

ْ َ َ َ ْ
rinden, kendilerine Allah’ın

164 ‫ني‬ ‫ب‬ ُ ‫ال ِْك َم َة ۚ َوا ِ ْن َكانُوا م ِْن َقبْ ُل لَف۪ى َ َل‬
‫م‬ ‫الكِتاب و‬
âyetlerini okuyan, kendilerini
ٍ ۪ ٍ temizleyen, kendilerine Kitap
َ ّٰ َ ْ ُ َ َ َ ٌ َ ُ ْ ُ ْ َ َ َ ٓ َّ َ َ َ
ۜ‫۪يبة ق ْد ا َصبْ ُت ْم مِثْليْ َها ۙقل ُت ْم ان ٰهذا‬ ‫اولما اصابتم مص‬
ve hikmeti öğreten bir Pey-
gamber göndermekle Allah,
ٌ َ ْ َ ّ ُ ٰ َ َ ّٰ َّ ْ ُ َُْ ْ ْ َ ُ ُْ
165 ‫شٔ قد۪ير‬
müminlere büyük bir lütufta
ٍ ِ ‫ل‬ ‫ك‬ ‫ع‬ ‫الل‬ ‫ِن‬ ‫ا‬ ‫م‬ۜ  ‫س‬ِ ‫ف‬ ‫قل هو مِن عِن ِد ان‬ bulunmuştur.
165.Onların başına iki mis-
158. And olsun, ölseniz de öldürülseniz de Allah’ın huzu- lini getirdiğiniz bir musibet si-
runda toplanacaksınız. zin başınıza geldiğinde, “Bu
nereden başımıza geldi?” de-
159. O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak dav- diniz, öyle mi? De ki: “O mu-
randın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, sibet, kendinizdendir.” Şüp-
etrafındakiler dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; ba- hesiz Allah’ın gücü her şeye
ğışlanmaları için dua et; işlerde onlara danış. Kararını ver- hakkıyla yeter.
diğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah,
kendine sığınanları sever.
160. Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek
hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size
KUR’AN-I KERİM MEALİ 71
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

166.167. İki ordunun kar- 4. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬71


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫الراب ِ ُع‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ

şılaştığı gün sizin başınıza


gelenler, ancak Allah’ın dile- َ‫اللِ َو ِلَ ْعلَم‬ ّٰ ْ َ َ ْ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ ْ ُ َ َ َ َٓ َ
mesiyle olmuştur ki, bu da, ‫ان فبِا ِذ ِن‬ ِ ‫وما اصابم يوم اتلق المع‬
ُ َ َ َ َ َ ُ َ َ َ َّ َ َ ْ َ َ ۙ َ ْ ُ ْ
‫۪ين نافقواۚ َوق ۪يل ل ُه ْم ت َعال ْوا قات ِلوا‬
müminleri ayırt etmesi ve
münafıkları ortaya çıkarması ‫ و ِلعلم ال‬166 ‫المؤ ِمن۪ني‬
ُ َّ َ ً َ َ َ ُ َ َ ْ َ ّٰ
‫يل اللِ اوِادف ُعوۜا قالوا ل ْو ن ْعل ُم ق َِتال لت َب ْع َناك ۜ ْم‬ َ
ِ ‫۪يف س ۪ب‬
için idi. Bunlara: «Gelin, Allah
yolunda çarpışın yahut ka-
rartınızla düşmana gözdağı َْ َ ُ ُ
‫ان َيقولون بِاف َواهِ ِه ْم‬ َ ِْ‫ ْفر يَ ْو َمئ ِذ اَقْ َر ُب مِنْ ُه ْم ل‬
ِۚ ‫۪يم‬
ُ ْ ْ ُ
‫هم ل ِل‬
olun» denildiği zaman, «Harb ٍ ِ
etmeyi bilseydik, elbette sizin َ‫ اََّل۪ين‬167 ‫ون‬ َ ُْ َ
ۚ ‫الل اعل ُم بِمَا يت ُم‬
َ ْ َ ُ ّٰ َ ْ ُ ُ
‫مَا ليَْس ۪يف قلوب ِ ِه ۜم و‬
َ
peşinizden gelirdik» dediler.
ُ ْ َ ُْ ُ ُ َ ُ َ َ َْ ُ َ ََ ْ َ ْ ُ َ
‫اعونا مَا قتِلوۜا قل فاد َرؤ۫ا‬ ‫قالوا ِلِخوان ِ ِهم وقعدوا لو اط‬
Onlar o gün, imandan çok,

َّ َ ‫ َو َل َتْ َس‬168 ‫۪ني‬ َ ‫ ُم ال ْ َم ْو َت ا ِْن ُكنْ ُت ْم‬


küfre yakın idiler. Ağızlarıyla,
َ ‫صادِق‬ ُ َُْ َ
kalplerinde olmayanı
‫ب‬ ‫ع ْن انف ِس‬
ُ ُ َ َّ
söylüyorlardı. Hâlbuki Allah,
ْ‫اء عِنْ َد َر ّبهم‬ ٌ ٓ‫اللِ ا َ ْم َواتًا ۜ بَ ْل ا َ ْح َي‬
ّٰ
‫يل‬ َ
ِِ ِ ‫ال۪ين قتِلوا ۪يف س ۪ب‬
onların gizledikleri niyeti çok

َ ُ ْ َ ْ َ َ ْ َ ْ ُ ّٰ ُ ُ ٰ ٰ َٓ َ َ ۙ َ ُ َ ْ ُ
iyi bilir.
168. Oturup da kardeşle- ‫شون‬ ِ ‫ ف ِرح۪ني بِما اتيهم الل مِن فضلِه۪ۙ ويستب‬169 ‫يرزقون‬
ُ َ َ ٌ َ َّ َ ْ َ ُ ْ َ َ َّ
‫۪ين ل ْم يَل َحقوا ب ِ ِه ْم م ِْن خلفِ ِه ْمۙ ال خ ْوف َعليْ ِه ْم َوله ْم‬
ri hakkında: «Bize uysalardı
öldürülmezlerdi» diyenlere, ‫بِال‬
«Eğer doğru sözlü iseniz,
‫ح ِْز ٌب‬ َ ّٰ ‫ضل ۙ َوا َ َّن‬ ْ َ َ ّٰ َ َ ْ َ ُ ْ َ ْ َ ۢ َ ُ َ ْ َ
canlarınızı ölümden kurtarın 3 ‫الل‬ ٍ ‫ يستبِشون بِنِعم ٍة مِن اللِ وف‬170 ‫يزنون‬
bakalım!» de.
ُ َّ َ ّٰ ُ َ َ ْ َ َّ َ َ ْ ُْ َ ْ َ ُ ُ َ
169.170. Allah yolunda öl- ‫ ال۪ين استجابوا ِللِ والرسو ِل‬171 ۟ ‫۪ني‬ ۛ ۚ ‫ليض۪يع اجر المؤ ِمن‬
dürülenleri sakın ölü sanma-
‫ج ٌر‬ ْ َ ‫۪ين ا َ ْح َس ُنوا مِنْ ُه ْم َو َّات َق ْوا ا‬ َ ‫ص َاب ُه ُم الْ َق ْر ۜ ُحۛ لَِّل‬ َ َ ‫م ِْن َب ْع ِد َٓما ا‬
yın. Bilakis onlar diridirler;
ُ َ َ َ ْ َ َ َّ َّ ُ َّ ُ ُ َ َ َ َ َّ َ ٌ َ
‫ج ُعوا ل ْم‬ ‫ ال۪ين قال لهم انلاس ا ِن انلاس قد‬172 ‫۪يم‬ ۚ ‫عظ‬
Allah’ın, lütuf ve kereminden

ُ َ ْ َ ْ َ ُ ّٰ َ ُ ْ َ ُ َ َ ً َ ْ ُ َ َ َ ْ ُ ْ َ ْ َ
kendilerine verdikleri ile se-
vinçli bir halde Rableri yanın-
da rızıklara mazhar olmakta-
173 ‫فاخشوهم فزادهم ا۪يماناۗوقالوا حسبنا الل ون ِعم الوك۪يل‬
dırlar. Arkalarından gelecek
ve henüz kendilerine katılma-
172. Yara aldıktan sonra yine Allah’ın ve Peygamber’in
mış olan şehit kardeşlerine
çağrısına uyanlar bunların içlerinden iyilik yapanlar ve tak-
de hiçbir keder ve korku bu-
vâ sahibi olanlar için pek büyük bir mükâfat vardır.
lunmadığı müjdesinin sevin-
cini duymaktadırlar. 173. Bir kısım insanlar, müminlere: «Düşmanlarınız,
size karşı toplandılar; aman sakının onlardan!» dediklerin-
171. Onlar, Allah’tan
de bu, onların imanlarını bir kat daha arttırmış ve «Allah
gelen nimet ve kereminden;
bize yeter. O ne güzel vekildir!» demişlerdir.
Allah’ın, müminlerin ecrini
zayi etmeyeceği müjdesine
sevinirler.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


72 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ٰ َ ُ 72
4. CÜZ ‫ورةُ ا ِل ع ِْم ٰرن‬ ‫س‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ vardır.
177. Şurası muhakkak ki,
ُ َ َّ َ ٌ ُٓ ْ ُ ْ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ ّٰ َ َ ْ ُ َ َْ َ
ۙ
‫فانقلبوا بِنِعم ٍة مِن اللِ وفض ٍل لم يمسسهم سوء واتبعوا‬
imana karşılık küfrü tercih
edenler, Allah’a hiçbir zarar
ُ َ ْ َّ ُ ُ ٰ َ َّ َ ْ َ ُ ُ ّٰ َ ّٰ َ َ ْ
‫ ا ِنما ذل ِم الشيطان‬174 ‫۪ي‬ ٍ ‫اللِ والل ذوفض ٍل عظ‬ ۜ ‫رِضوان‬
veremezler.
İnkâr
ْ ُ ْ ُْ ُ ْ ُ َ َ ْ ُ ُ َ َ َ َ ُ َ َٓ ْ َ ُ ّ َ ُ
178. edenler
َ
175 ‫ون ا ِن كنتم مؤ ِمن۪ني‬ ِ ‫يوِف او ِلاءهۖ ف تافوهم وخاف‬ sanmasınlar ki, kendilerine

ُّ ُ َ‫ ْفر ا َِّن ُه ْم لَ ْن ي‬ ُ ْ َ ُ َ ُ َ َّ َ ْ ُ ْ َ َ َ


mühlet vermemiz onlar için
َ ّٰ ‫ضوا‬
‫الل‬ ‫ول يزنك ال۪ين يسارِعون ِيف ال‬
ِۚ
daha hayırlıdır. Onlara ancak

ٌ ‫خ َرة ِ َول َ ُه ْم َع َذ‬ ْٰ ًّ َ ْ ُ َ َ َ ْ َ َّ َ ُ ّٰ ُ ُ ً ْ َ


günahlarını artırmaları için fır-
‫اب‬ ۚ ِ ‫شيـٔاۜ ي ۪ريد الل ال يعل لهم حظا ِيف ال‬
sat veriyoruz. Onlar için elem

ُّ ُ َ‫۪يمان لَ ْن ي‬ َ ‫ ْف َر ب ْال‬ ُ ْ ُ َ َ ْ َ َّ َّ
verici bir azap vardır
َ ّٰ ‫ضوا‬
‫الل‬ ‫ ا ِن ال۪ين اشتوا ال‬176 ‫۪يم‬ ٌ ‫َعظ‬
ِ ِ 179. Allah, kirlenmişi te-

َّ َ َ َ َ َّ َّ َ َ ْ َ َ َ ٌ َ ٌ َ َ ْ ُ َ َ ً ْ َ
mizden ayırt etmeksizin,
‫۪ين كف ُٓروا ان َما‬ ‫ ول يسب ال‬177 ‫شيـٔاۚ ولهم عذاب ال۪يم‬ müminleri bulunduğunuz

ْ‫ادوا ا ِثْمًاۚ َول َ ُهم‬ ُٓ َ ْ َ ْ ُ َ ْ ُ َ َّ ْ ُ ْ َ ٌ ْ َ ْ ُ َ ْ ُ


durumda bırakacak değildir.
‫نم ۪ل لهم خي ِلنف ِس ِه ۜم ا ِنما نم ۪ل لهم ل ِيد‬ Bununla beraber Allah, size

ِْ‫ع َٓما اَنْ ُت ْم َعلَيه‬ ٰ َ َ ْ ُ ْ َ َ َ ُ ّٰ َ َ َ ٌ ُ ٌ َ َ gaybı da bildirecek değildir.


‫ ما كن الل ِلذر المؤ ِمن۪ني‬178 ‫عذاب م ۪هني‬ Fakat Allah, elçilerinden dile-

ُ َ ْ ُ ُ ّٰ َ َ َ َ ّ َّ َ َ َ ْ َ َ ّٰ َ
diğini seçer. O halde Allah’a
ْ‫م‬ ‫ب وما كن الل ِلطلِع‬ ِ ۜ ِ ‫حىت يم۪ي ال ۪بيث مِن الطي‬
ve peygamberlerine iman

ْ َ َ ّٰ َّ ٰ َ ْ َ ْ َ َ
edin. Eğer iman eder, takvâ
ٰ َ ُ َٓ َ ْ َ ُ ُ ْ
‫اء فام ُِنوا‬ ‫الل ي َت ۪بى مِن رسلِه۪ من يش‬ ‫ن‬
ِ ‫ب ول‬ ِ ‫ع الغي‬
sahibi olursanız sizin için de
çok büyük bir mükâfat vardır.
ٌ ‫ ْم ا َ ْج ٌر َعظ‬ ُ َ َ ُ َّ َ َ ُ ْ ُ ْ ِ َ ُ ُ َ ّٰ
179 ‫۪يم‬ ‫بِاللِ ورسلِه۪ۚ وان تؤمِنوا وتتقوا فل‬ 180. Allah’ın, kereminden

ْ َ ْ ُ ّٰ ُ ُ ٰ ٰ َٓ َ ُ َ ْ َ َ َّ َّ َ َ ْ َ َ َ
kendilerine verdiği şeylerde
‫يا‬ ً ْ ‫ضلِه۪ ُه َو َخ‬ ‫ول يسب ال۪ين يبخلون بِما اتيهم الل مِن ف‬ cimrilik gösterenler, sanma-

ْ ُ َ َ ُ َ َ ٌّ َ َ ُ ْ َ ْ ُ َ
sınlar ki o, kendileri için hayır-
ّٰ
ِ‫ش ل ُه ۜ ْم َس ُيط َّوقون مَا بِلوا بِه۪ يَ ْو َم ال ِقيٰ َم ۜ ِة َوِلل‬ ‫له ۜم بل هو‬ lıdır; Hayır, bu onlar için pek
fenadır. Cimrilik ettikleri şey
ٌ َ َ ُ َ ْ َ َ ُ ّٰ َ ْ َْ َ َّ ‫اث‬ ُ َ
180 ۟‫ض والل بِما تعملون خ ۪بي‬ ِۜ ‫ات والر‬ ِ ‫الس ٰم َو‬ ‫م۪ي‬ de kıyamet gününde boyun-
larına asılacaktır. Göklerin
ve yerin sahibi Allah’tır. Allah
bütün yaptıklarınızdan haber-
174. Bunun üzerine, kendilerine hiçbir fenalık dardır.
dokunmadan, Allah’ın nimet ve keremiyle geri geldiler.
Böylece Allah’ın rızasına uymuş oldular. Allah büyük kerem
sahibidir.
175. İşte o şeytan, ancak kendine tabi olanları korkutur,
iman etmiş kimseler iseniz ondan korkmayın, ancak ben-
den korkun.
176. Küfürde koşuşanlar seni üzmesin. Çünkü onlar,
Allah’a hiçbir zarar veremezler. Allah onlara, ahiretten yana
bir nasip bırakmak istemiyor. Onlar için çok elemli bir azap
KUR’AN-I KERİM MEALİ 73
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

181. «Gerçekten Allah fa- 4. CÜZ ُ ْ َ‫ا‬


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫الراب ِ ُع‬ 73 AL-İ İMRAN SÛRESİ

kir, biz ise zenginiz» diyen-


lerin sözünü Allah işitmiştir.
Onların bu sözünü, haksız
ُ‫۪ي َو َنْن‬ ٌ ‫الل فَق‬ َ ّٰ ‫۪ين قَالُٓوا ا َِّن‬ َ ‫الل قَ ْو َل َّال‬ ُ ّٰ ‫لَ َق ْد َس ِم َع‬
yere peygamberleri öldürmüş
ّ‫ق‬ َ ْ َ َ َٓ ْ َ ْ ُ ُ َ ْ َ َ ُ َ َ ُ ُ ْ َ َ ۢ ُ َٓ ْ َ
gibi yazacağız ve diyeceğiz ٍۙ ‫ي ح‬ ِ ‫اغنِياء سنكتب ما قالوا وقتلهم النبِياء بِغ‬
ْ ‫ ذٰل َِك بمَا قَ َّد َم‬181 ‫الريق‬ َ ْ ‫اب‬ َ ‫ول ُذوقُوا َع َذ‬ ُ ََُ
ki: Tadın o yakıcı azabı!
182. Bu, dünyada iken ‫ت‬ ِ ِ ۪ ‫ونق‬
yapmış olduğunuzun karşı-
‫۪ين‬ َ ‫ اََّل‬182 ‫د‬ ِۚ ۪ ‫ي‬ ‫ب‬ َ
‫ع‬
ْ
‫ِل‬ ‫ل‬ ‫م‬ 
َّ َ
 ‫ب‬ ‫س‬ َ ْ‫ُ ْ َ َ َّ ّٰ َ لَي‬
‫الل‬ ‫ن‬ ‫ا‬‫و‬ ‫م‬ ‫۪ي‬ ‫د‬ ْ ‫اَي‬
lığıdır. Yoksa Allah kullarına ٍ ِ
zulmetmez.
َ‫حّٰىت يَاْت َِينا‬ َ ‫الل َعه َد اَِلْ َنٓا ا َ َّل نُ ْؤم َِن ل َِر ُسول‬ َ ّٰ ‫قَالُٓوا ا َِّن‬
183. «Muhakkak ki Allah ٍ ِ
َ ٌ ُ َ َٓ ْ َ ْ ُ ُ َّ ُ ُ ُ ْ َ َ ْ ُ
‫اءك ْم ُر ُسل م ِْن قبْل۪ى‬
bize, ateşin yiyeceği bir
kurban getirmedikçe hiçbir ‫ان تاكله انلا ۜر قل قد ج‬ ٍ ‫بِقرب‬
ُْ ْ ُ ْ َ َ ُْ َّ َّ ْ
‫ات َوبِال۪ي قل ُت ْم فل ِ َم ق َتل ُت ُموه ْم ا ِن كن ُت ْم‬ ِ ‫بِالَيِن‬
peygambere inanmamamızı
emretti» diyenlere şöyle
de: Size, benden önce
mucizelerle, dediğiniz mucize
َ َ
‫ب ُر ُسل م ِْن قبْلِك‬
ٌ َ ‫وك َف َق ْد ُك ّ ِذ‬ َ ُ‫ك َّب‬ َ ْ َ َ
‫ فا ِن‬183 ‫صادِق۪ني‬ َ
ile nice peygamberler geldi. ُّ ُ ُ ْ َ ْ َ ُ ُّ َ َ ّ َ ْ ُ َٓ
Eğer doğru sözlü iseniz, ‫ كل‬184 ‫۪ي‬ ِ ‫ب المن‬ ِ  ِ ‫ات والزب ِر وال‬ ِ ‫جاؤ۫ بِاليِن‬
onları niçin öldürdünüz?
َ‫ور ُك ْم يَ ْوم‬ َ ‫ج‬ ُ ُ ‫ت َوا ِ َّن َما تُ َو َّف ْو َن ا‬ ْ َ ْ ُ َ َٓ َْ
184. Eğer seni yalancılıkla ِ ۜ ‫نفٍس ذائ ِقة المو‬
itham ederlerse; gerçekten,
senden önce apaçık muci-
ْ‫ال َّن َة َف َقد‬ َ ْ ‫خ َل‬ ُْ َ َ ْ
ِ ‫القِيٰ َم ۜ ِة ف َم ْن ُزح ِزح ع ِن انلَّارِ َواد‬
َ ْ
َّ َ َ ُْ ُ َّ ٓ ْ ُّ ُ ٰ َ ْ َ َ َ َ
‫ تلُبْل ُون‬185 ِ‫ادلن َيا ا ِل َم َتاع الغ ُرور‬
zeler, sahifeler ve aydınlatıcı
kitap getiren nice peygam- ‫فا ۜز وما اليوة‬
berler de yalancılıkla itham
ُ ُ َ َّ َ َّ ُ َ ْ َ َ َ ْ ُ ََُْ ْ ُ َ َْ ٓ
edildi. ‫۪ين ا۫وتوا‬ ‫سم ولسمعن مِن ال‬ ِ ‫۪يف اموال ِم وان‬
‫ف‬
185. Her canlı ölümü ta- ً‫ش ُٓكوا ا َ ًذى َكث۪يۜا‬ َ ْ َ ‫۪ين ا‬ َ ‫ ْم َوم َِن اَّل‬ ُ َْ ْ َ َ ْ
ِ ‫الكِتاب مِن قبل‬
dacak ve kıyamet günü
yaptıklarınızın karşılığı size ُ ُ ْ ْ َ ْ َ ٰ َّ َ ُ َّ َ َ ُ ْ َ ْ َ
tastamam verilecektir. Kim 186 ِ‫واِن تص ِبوا وتتقوا فا ِن ذل ِك مِن عز ِم المور‬
cehennemden uzak tutu-
lup cennete konursa o, ger-
çekten kurtuluşa ermiştir. 186. And olsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda
Bu dünya hayatı kâfirler için imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap ve-
aldatma metâından başka bir rilenlerin müşriklerinden birçok üzücü sözler işiteceksiniz.
şey değildir. Eğer sabreder ve takvâ gösterirseniz, muhakkak ki bu, iş-
lerin en değerlisidir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


74 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ٰ َ ُ 74
4. CÜZ ‫ورةُ ا ِل ع ِْم ٰرن‬ ‫س‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ
190. Göklerin ve yerin ya-
ratılışında, gece ile gündüzün
ُ َ َ َ ْ ُ ُ َ َّ َ َ ُ ّٰ َ َ َ ْ َ
ِ‫اب تلُبَ ّيِن َّن ُه ل َِّلناس‬
birbiri ardınca gelip gidişinde
‫واِذ اخذ الل م۪يثاق ال۪ين ا ۫وتوا الكِت‬ aklıselim sahipleri için ibretler
ً‫ت ْوا به۪ َث َمنا‬ ْ َ ْ
َ َ ‫اش‬ ُ ُ َ َٓ َ ُ ُ َ َ َ ُ َ ُ ُ ْ َ َ َ vardır.
ِ ‫ول تتمونهۘ فنبذوه وراء ظهورِهِم و‬ 191. Onlar, ayakta durur-
َ ُ َ ْ َ َ َّ َّ َ َ ْ َ َ َ َُ َْ َ َ ْ ًَۜ َ
‫ ل تسب ال۪ين يفرحون‬187 ‫تون‬ ‫۪ي فبِئس ما يش‬
ken, otururken, yanları üze-
rine yatarken Allah’ı zikreder-
َْ َ َ ُ ْ َ ُْ َْ َ ََ
‫ح ُّبون ان ي َم ُدوا بِمَا ل ْم َيف َعلوا ف ت َسبَ َّن ُه ْم‬ ِ ‫ب ِ َٓما ات ْوا َو ُي‬
ler. Göklerin ve yerin yaratılışı
hakkında, hikmeti düşünürler.
ُ ْ ّٰ ٌ ‫اب اَل‬ ٌ ‫اب َول َ ُه ْم َع َذ‬ َ َْ َ َ ََ
‫ َو ِللِ ُملك‬188 ‫۪يم‬
«Rabbimiz! Sen bunu boşuna
ۚ ِ ‫بِمفاز ٍة مِن الع‬
‫ذ‬ yaratmadın. Seni tesbih ede-
ْ َ َّ َ ْ َ ّ ُ ٰ َ ُ ّٰ َ ْ َ ْ َ َ ٰ َّ
‫ ا ِن ۪يف خل ِق‬189 ۟‫شٔ قد۪ي ٌر‬
riz. Bizi cehennem azabın-
ٍ ‫ض والل ع ك ِل‬ ِۜ ‫ات والر‬ ِ ‫السمو‬ dan koru! Derler.
ُ َ ٰ َ َ َّ َ ْ َّ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ ٰ َّ
‫۬ول‬ ِ ‫ات ِل‬ ٍ ‫ات والرِض واخِ ِف ال ِل وانلهارِ لي‬ ِ ‫السمو‬
192. Ey Rabbimiz! Doğ-
rusu sen, kimi cehenneme
ٰ َ َ ً ُ ُ َ ً َ َ ّٰ َ ُ ُ ْ َ َ َّ َ َ َْْ
‫ ال۪ين يذكرون الل قِياما وقعودا وع‬190 ‫اب‬ ۚ ِ ‫الل‬
koyarsan, artık onu rüsvay
etmişsindir. Zalimlerin hiç
َ‫ال ْرِض َر َّبنا‬ َْ َ َّ ‫ون يف َخلْق‬ َ ُ َّ َ َ َ َ ْ ُ ُ
ِ ‫الس ٰم َو‬
yardımcıları yoktur.
ۚ ‫ات و‬ ِ ۪ ‫جنوب ِ ِهم ويتفكر‬
َ َ َ ْ ُ ً َ َ ٰ َ َْ َ َ
193. Ey Rabbimiz! Gerçek

191 ِ‫اب انلَّار‬ َ ‫ك فَقِ َنا َع َذ‬ ‫ما خلقت هذا با ِطۚ سبحان‬
şu ki biz, «Rabbinize iman
edin!» diye seslenen davet-
َّ ْ َ َ َ َ َّ ُْ َ َّ َٓ
‫۪ني‬ َ ‫ِلظالِم‬ ‫ار فق ْد اخ َزيْ َت ُۜه َو َما ل‬ ‫خ ِل انل‬ ِ ‫َر َّبنا ا ِنك َم ْن تد‬
çiyi işittik, hemen iman ettik.
Artık bizim günahlarımızı ba-
َ ْ َ ُ ً َ ُ َ ْ َ َ َّ َٓ َّ َ َ َْ ْ ğışla, kötülüklerimizi ört, ru-
‫ان‬ِ ‫ ربنا ا ِننا س ِمعنا منادِيا يناد۪ي ل ِ۪يم‬192 ‫ار‬ ٍ ‫مِن انص‬ humuzu iyilerle beraber al, ey
ْ‫وب َنا َو َك ّفِر‬ َ ُ‫اغفِ ْر َنلَا ُذن‬ ْ َ َ َّ َ َّ َ ٰ َ ْ ُ ّ َ ُ ٰ ْ َ
‫ان امِنوا بِربِم فامنا ۗ ربنا ف‬
Rabbimiz!

َ‫ َر َّب َنا َواٰت َِنا مَا َو َع ْد َتنا‬193 ‫الب ْ َرار‬ َ ْ َ َ َ َّ َ َ َ َ َ ّ َ َّ َ


194. Rabbimiz! Bize, pey-

ِۚ ‫عنا سيِـٔات ِنا وتوفنا مع‬ gamberlerin vasıtasıyla vaat

َ َ ْ ُ ْ ُ َ َ َّ َ ٰ ْ َ ْ َ َ ْ ُ َ َ َ ُ ُ ٰ َ
ettiklerini de ikram et ve kı-

194 ‫ع رسلِك ول ت ِزنا يوم القِيمۜةِ ا ِنك ل تل ِف الم۪يعاد‬


yamet gününde bizi perişan
etme; şüphesiz sen vaadin-
den caymazsın!

187. Allah, kendilerine kitap verilenlerden, «Onu insan-


lara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz» diyerek söz
almıştı. İman etmeyenler bunu kulak ardı ettiler, onu az bir
dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kadar kötü!
188. Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları şeylerle övül-
meyi seven kimselerin, sakın azaptan kurtulacaklarını san-
ma. Onlar için elem dolu bir azap vardır..
189. Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah’ın
her şeye gücü yeter.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 75


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

195. Bu şekilde iman eden- 4. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬75


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫الراب ِ ُع‬ AL-İ İMRAN SÛRESİ

lerin, Rableri dualarını kabul


etti. Allah, ”erkek olsun kadın
ْ‫م‬ ُ ْ َ َ َ َ ُ ُ َٓ ّ َ ْ ُ ُّ َ ْ ُ َ َ َ َ ْ َ
olsun ki hep birbirinizdensiniz ‫فاستجاب لهم ربهم ا۪ن ل اض۪يع عمل عم ٍِل مِن‬
‫اج ُروا َواخ ِر ُجوا‬
ْ ُ َ َ ‫۪ينه‬ َ ‫ ْمم ِْن َب ْعضفَ َّال‬ ُ ُ ْ َ ٰ َُْْ َ َ ْ
içinizden, çalışan hiçbir kim-
senin yaptığını boşa çıkarma- ٍۚ ‫مِنذك ٍراوانثۚبعض‬
َّ ّ َ ُ َ ُ ُ ُ َ َ ُ ُ
‫م ِْن دِيَارِه ِْم َواو۫ ذوا ۪يف َس ۪بيل۪ى َوقاتلوا َوقتِلوا لك ِف َرن‬
yacağım. Onlar ki, hicret etti-
ler, yurtlarından çıkarıldılar,
benim yolumda eziyete uğra-
ُۚ ‫لنْ َه‬ َْ َ َْ ْ ْ َ َّ َ ْ ُ َّ َ ْ ُ َ َ ْ َ ّ َ ْ ُ ْ َ
dılar, çarpıştılar ve öldürüldü- ‫ار‬ ‫ات ت ۪ري مِن تتِها ا‬ ٍ ‫خلنهم جن‬ ِ ‫عنهم سيِـٔات ِ ِهم ولد‬
َ َّ َّ ُ َ َ َ َّ ُ ْ ُ ُ َ ْ ُ ّٰ َ ۜ ّٰ ‫ثَ َوابًا م ِْن عِنْ ِد‬
ler; And olsun, ben de onların
kötülüklerini örteceğim ve on- ‫ ليغرنك‬195 ‫اب‬ ِ ‫اللِ والل عِنده حسن اثلو‬
ُ ‫۪يل ُث َّم َما ْ ٰو‬ ٌ َ ٌ ََ َ ْ َ َ َ َّ ُ ُّ َ َ
ları altlarından ırmaklar akan
cennetlere koyacağım. Bu ْ‫يهم‬ ‫ متاع قل‬196ِۜ‫تقلب ال۪ين كفروا ِيف البِد‬ ُ
ٌ ‫۪ين َّات َق ْوا َر َّب ُه ْم ل َ ُه ْم َج َّن‬ َ ‫ن َّال‬ ٰ ُ ْ ْ َّ َ
mükâfat, Allah tarafındandır.”
Allah; mükâfatın en güzeli
‫ات‬ ِِ ‫ ل‬197 ‫ج َهن ُۜم َوبِئَس ال ِم َهاد‬
ً ُ َ َ َ ُ ََْْ َ َْ ْ َْ
kendi nezdinde olandır.
ّٰ ْ
196. İnkârcıların diyar, di- ۜ ‫۪يها ن ُزل م ِْن عِن ِد‬
‫الل‬ ‫ادل۪ين ف‬ ِ ‫ت ۪ري مِن تتِها النهار خ‬
yar dolaşması, sakın seni al-
َ َ ْ ْ َ ْ َّ َ َ ْ ‫ب‬ َ ْ ٌ ْ َ ّٰ َ ْ َ َ
datmasın! ‫اب ل َم ْن‬ ِ ‫ِت‬
‫ك‬ ‫ال‬ ‫ل‬
ِ ‫ه‬ ‫ا‬ ‫ِن‬‫م‬ ‫ن‬ ِ ‫ا‬‫و‬ 198 ِ ‫ار‬‫ر‬ ِ ‫وما عِند اللِ خي ل‬
197. Azıcık bir dünya men-
َ‫ ْم َو َٓما اُنْز َل اَِلْه ْم َخا ِشع۪ني‬ ُ ْ َ َ ْ ُ َٓ َ ّٰ ُ ْ ُ
‫يؤمِن بِاللِ وما ان ِزل ا ِل‬
faattir o. Sonra onların vara- ِ ِ
cakları yer cehennemdir. O
ْ‫ج ُر ُهم‬ ْ َ ‫۪يۜ ا ُ ۬ولٰٓئ َِك ل َ ُه ْم ا‬ ً َ ً َ َ ّٰ َ ٰ َ ُ َ ْ َ َ ّٰ
ne kötü varış yeridir!  ‫ات اللِ ثمنا‬ ِ ‫ِللِۙ ليشتون بِاي‬
198. Fakat Rablerine kar- ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ َ ْ ُ َ َ ّٰ َّ ْ ّ َ َ ْ
şı gelmekten sakınanlar için ‫ يا ايها ال۪ين امنوا‬199 ‫اب‬ ِ ‫سيع ال ِس‬ ۪ ‫عِند رب ِ ِهمۜ ا ِن الل‬
َ ْ ُ ُ َّ َ َ ّٰ ُ َّ َ ُ َ َ ُ َ َ ُ ْ
200 ‫الل ل َعل ْم تفل ِ ُحون‬
ise, Allah tarafından bir ikram
olarak, zemininden ırmak- ‫اص ِبوا وصابِروا ورابِطوا واتقوا‬
ٌ ّ ُ‫ورة‬
َ ِ ‫َو‬ ‫اء ّ َٓ َ َ َّ ٌ ََم َد َن َِّية‬ ِ ُ َ ‫الن ِ ُ َٓس‬ َ ‫ُس‬
lar akan, içinde ebedî olarak
kalacakları cennetler vardır. ‫ه‬ ‫سورة الن ِساءِ مدنِية وِه‬
4 ٰ - َ NİSA
Salih kullar için Allah indinde
ًََ َ ُ ْ‫ون ا َيَ ًة‬ ٌ
َ ‫َ ِم ٌّائَة َو ِس ٌّت َو َسبْ ُع‬
SÛRESİ
ٌَ
olan daha hayırlıdır. ‫اية‬ ‫وسبعون‬ ‫و ِست‬ ‫مِائة‬
199. Ehl-i Kitap olanlar
öyledir ki, Allah’a iman
ederler, size indirilene de 200. Ey iman edenler! Sabredin; sebat gösterin; hazır-
iman ederler, kendilerine lıklı ve uyanık bulunun ve Allah’tan korkun ki başarıya eri-
indirilene de iman eder ve tam şebilesiniz.
bir teslimiyetle ona uyarlar.
Allah’ın âyetlerini hiçbir şeye
değişmezler. İşte onlar içinde
Rableri katında ecirleri vardır.
Allah, hesabı çabuk görendir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


76 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ّ َ ُ 76
4. CÜZ ‫ورةُ الن َِٓساء‬ ‫س‬ NİSA SÛRESİ 2. Yetimlere mallarını ve-
rin, temizi pis olanla değiş-
َّ ‫ح ٰمن‬ ْ َّ ّٰ
‫الرح۪ي ِم‬ ِ ‫ﷱ اللِ الر‬
meyin, onların mallarını kendi
mallarınıza katarak yemeyin;
َ‫ ْم م ِْن َن ْفس َواحِدة‬ ُ ََ َ َّ ُ ُ َّ َ ُ َّ ُ َّ َ ُّ َ َٓ ‫ ح ِْز ٌب‬çünkü bu, büyük bir günahtır.
ٍ ٍ ‫يا ايها انلاس اتقوا ربم ال۪ي خلق‬ 4
َ ّٰ ‫اء َو َّاتقُوا‬ ًۚ ‫۪يا َون َِٓس‬ ً ‫ال َكث‬ ً َ َ ُ ْ َّ َ َ َ َ ْ َ َ ْ َ َ َ َ 3. Eğer, velisi olduğunuz
‫الل‬ ‫وخلق مِنها زوجها وبث مِنهما رِج‬ yetim kızlar ile evlenip onlar

ُٰ ُ َ َ َ َ ّٰ َّ َۜ َ ْ َ ْ َ َ ُ َ ٓ َ َ َّ
‫ َواتوا‬1 ‫الل كن َعليْ ْم َرق ً۪يبا‬
hakkında adaletsizlik etmek-
‫ال۪ي تساءلون بِه۪ والرحام ا ِن‬ ten korkarsanız, onları değil,

ْ‫كلُٓوا ا َ ْم َوال َ ُهم‬ ُ ْ َ َ َ ّ َّ َ َ ْ ُ َّ َ َ َ َ َ ْ ُ َ َ ْ َ ٰ ٓ َ َ ْ size helâl olan başka kadın-


‫ب ول تا‬ ۖ ِ ِ ‫التام اموالهم ول تبدلوا ال ۪بيث بِالطي‬ lardan ikişer, üçer, dörder ol-
ٰ ْ ُ ْ ُ َّ َ ْ ْ ً ‫وبا َكب‬ ُ َ ْ َ ٰٓ
ً ‫ِ ۜ ْما ِنَّ ُه َك َن ُح‬
‫ َواِنخِف ُت ْمالتقسِطواِيفالَ َتام‬2‫يا‬
mak üzere nikâhlayın. Eğer
۪ ‫ا ِلاموال‬ adaletli davranmayacağınız-
ْ ْ ََ َ ٰ ُ ْ َٓ ّ َ ْ ُ َ َ َ َ ُ ْ َ
‫ساءِ َمثٰن َوثلث َو ُر َباعۚفا ِن خِف ُت ْم‬
dan korkarsanız o takdirde
ِ ‫حوا ما طاب لم مِن الن‬ ِ ‫فان‬ bir tane alın veya sahip oldu-
ُ ُ َ َّ َ ٰٓ ْ َ َ ٰ ْ ُ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ َ ْ َ ً َ َ َ ُ ْ َ َّ َ ğunuz ile yetinin. Bu, adalet-
3ۜ ‫ال تعدِلوا فواحِدة او ما ملكت ايمانمۜ ذل ِك ادن ال تعولوا‬ ten ayrılmamanız için daha
ْ َ ْ ْ َ ْ َ ْ ُ َ َ ْ ْ َ ًۜ َ ْ َّ َ ُ َ َ َٓ ّ ُ ٰ َ
‫شٔ مِن ُه نف ًسا‬
uygundur..
ٍ ‫واتوا النِساء صدقات ِ ِهن ِنلة فا ِن ِطب لم عن‬
ُ ّٰ ‫ ُم اَّتل۪ى َج َع َل‬ ُ َ َ ْ َ َ َٓ َ ُّ ُ ْ ُ َ َ ٔ ً ٓ َ ٔ ً ٓ َ ُ ُ ُ َ
4. Kadınlara mehirlerini gö-
‫الل‬ ‫ ول تؤتوا السفهاء اموال‬4 ‫فكوه هن۪يا م ۪ريا‬ nül rızası ile verin; eğer gönül

ً ُ ْ َ ً ْ َ ْ َُ ُ ُ َ ْ ُ ُ ْ َ َ ْ ُ ُُ ْ َ ً َ ْ ُ َ
hoşluğu ile o mehrin bir kıs-
5 ‫لم قِياما وارزقوهم ف۪يها واكسوهم وقولوا لهم قول معروفا‬ mını size bağışlarlarsa onu

َٰ ْ َ َ َُ َ ٓ ٰ ْ ُ
da afiyetle yiyin.
ْ ْ
‫َوابْ َتلوا الَ َتام َح ّٰىت ا ِذا بَلغوا انلّ ِك َحۚ فا ِن ان ْس ُت ْم مِن ُه ْم ُرش ًدا‬ 5.Allah’ın geçiminize da-
َُ ْ َ ْ َ ً َ َ ً َ ْ َٓ ُ ُ ْ َ َ َ ْ ُ َ َ ْ َ ْ ْ َ ُٓ َ ْ َ yanak kıldığı mallarınızı aklı
‫بوۜا‬ ‫فادفعوا ا ِل ِهم امواله ۚم ول تاكلوها ا ِسافا وبِدارا ان ي‬ ermezlere vermeyin; o mal-
ُ ْ َ ْ ْ ُ ْ َ ْ َ ً َ َ َ ْ َ َ ْ ْ َ ْ َ ْ َ ًّ َ َ َ ْ َ َ larla onları besleyin, giydirin
‫وف‬ ۜ ِ ‫ف ومن كن فق۪يا فلياكل بِالمعر‬ ۚ ِ‫ومن كن غن ِيا فليستعف‬ ve onlara doğru söz söyleyin.
ً ‫اللِ َحس‬ ّٰ ٰ َ َ ْ ْ َ َ ُ ْ َ َ ْ ُ َ َ ْ َ ْ ْ َ ْ ُ ْ َ َ َ َ
6 ‫۪يبا‬ ِ ‫فا ِذا دفعتم ا ِل ِهم اموالهم فاش ِهدوا علي ِهمۜ وكف ب‬
6. Evlilik çağına gelinceye
kadar yetimleri deneyin, eğer
onlarda bir olgunlaşma görür-
seniz hemen mallarını ken-
dilerine verin. Büyüyecekler
4 - NİSA SÛRESİ diye o malları israf ile ve tez
Bismillâhirrahmânirrahîm elden yemeyin. Kim zengin
ise tenezzül etmesin, yoksul
olan da uygun olarak yesin.
1.Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşi-
Mallarını kendilerine verdiği-
ni yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve dişiler yaratan,
niz zaman yanlarında şahit
Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte
bulundurun. Hesap görücü
bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlik-
olarak da Allah yeter.
ten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyi-
cidir.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 77


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

7. Ana-babanın ve yakın- 4. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬77


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫الراب ِ ُع‬ NİSA SÛRESİ

ların terekelerinden erkeklere


bir pay vardır; ana-babanın
ٓ َ ّ َ َ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ ْ َ َ َ َّ ٌ َ َ ّ
ve yakınların terekelerinden ِ‫ان والقربونۖ ول ِلنِساء‬ ِ ‫ِلرجا ِل نص۪يب مِما ترك الو ِادل‬ ِ ‫ل‬
kadınlara da bir pay vardır.
َ‫ث‬ ُ َ ْ َ ُ ْ َّ َ َّ َ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ ْ َ َ َ َّ ٌ َ
Gerek azından, gerek çoğun- ۜ ‫ان والقربون مِما قل مِنه او ك‬ ِ ‫ِد‬ ‫ل‬‫ا‬ ‫و‬ ‫ال‬ ‫ك‬ ‫ر‬‫ت‬ ‫ا‬ ‫ِم‬‫م‬ ‫۪يب‬ ‫ص‬ ‫ن‬
ٰ ْ ٰ ُْ ُ َُ ْ َ َ َ َ َ ً َُْ ً َ
‫ضالقِ ْس َمةا ۬ولواالق ْرب َوالَ َتام‬
dan belli bir hisse ayrılmıştır.
8. Yakınlar, yetimler ve ‫ واِذاح‬7‫نص۪يبامفروضا‬
ً ً َ َ ُ ُ ْ ُ ُ ْ َ ُ َ َْ َ
8 ‫ار ُزقوه ْم مِن ُه َوقولوا ل ُه ْم ق ْول َم ْع ُروفا‬
yoksullar miras taksiminde
hazır bulunursa bundan, on- ‫والمساك۪ني ف‬
ُ َ ً ً َّ ّ ُ ْ ْ َ ْ ُ َ َ ْ َ َ َّ َ ْ َ ْ َ
‫ض َعافا خافوا‬
ları da rızıklandırın ve onlara
güzel söz söyleyin. ‫ة‬
ِ ِ ِِ ‫ي‬ ‫ر‬‫ذ‬ ‫م‬ ‫ه‬ ‫ف‬ ‫ل‬‫خ‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫وا‬ ‫ك‬ ‫ولخش ال۪ين لو تر‬
9. Kendileri, geriye zayıf َ‫ ا َِّن َّال۪ين‬9 ‫۪يدا‬ ً ‫الل َو ْلَ ُقولُوا قَ ْو ًل َسد‬ َ ّٰ ‫َعلَيْه ْم فَلْ َي َّت ُقوا‬
ِۖ
çocuklar bıraktıkları takdir-
ْ‫طونِهم‬ ُ ُ َ ُ ُ ْ َ َ َّ ً ْ ُ ٰ َ َ ْ َ َ ْ َ َ ُ ُ ْ َ
ِ ‫ياكلون اموال التام ظلما ا ِنما ياكلون ۪يف ب‬
de, onlar hakkında endişeye
kapılanlar, yetimler hakkında
ُ َ ْ َ ٓ ُ ّٰ ُ ُ ً ‫ارا ۜ َو َس َي ْصلَ ْو َن َسع‬ ً َ‫ن‬
ْ‫ِكم‬ ‫ يُوص۪يم الل ۪يف اولد‬10 ۟‫۪يا‬
da ürperip korksunlar. Allah’a
karşı gelmekten sakınsınlar
ve doğru söz söylesinler.. ْ َ َ ْ َ ْ َ ً َٓ َّ ُ ْ َ ْ َ َ ْ ُ ْ ّ َ ُ ْ َ َّ
10. Haksızlıkla yetimlerin
‫ني‬ ِ ‫نيۚ فا ِن كن ن ِساء فوق اثنت‬ ِ ‫ل ِلك ِر مِثل ح ِظ الني‬
ُ
ۜ ‫ح َدةً فل َها انلّ ِْص‬
ََ ْ َ َ ْ َ َ َُُ ََ
‫ف‬ ِ ‫فل ُه َّن ثلثا مَا ت َركۚ َواِن كانت َوا‬
mallarını yiyenler, karınlarına
ancak ateş doldurmuş olurlar;
َ َ َ ْ َ ُّ ‫حد مِنْ ُه َما‬ ّ ُ َََْ َ
‫الس ُدُس مِمَّا ت َر َك ا ِن كان ُل‬ ‫ا‬‫و‬َ
ٍ ِ ِ ‫و ِلبويهِ ل ِك‬
‫ل‬
zaten onlar alevlenmiş ateşe
gireceklerdir.
ْ َ ُ ُ ُّ ّ ُ َ ُ َ َ َ ُٓ َ َ َ ٌ َ َ ُ َ ْ ُ َ ْ َ ْ َ ٌ َ َ
11. Allah size, çocuklarınız
‫ث فا ِن‬ ۚ ‫ودلۚ فا ِن لم ين ل ودل وورِثه ابواه ف ِ ِمهِ اثلل‬
ُ َ ٌ َ ْ ُٓ َ َ َ
hakkında, erkeğe, kadının
payının iki misli emreder. İki- ٓ‫ص َّية يُوص۪ى ب َها‬ َ ْ َ ْ ُ ُ ُّ ّ
ِ ٍ ِ ‫كان ل ا ِخوة ف ِ ِمهِ السدس مِن بع ِد و‬
ُ َ ُ َ ْ َ ْ ُ ُّ َ َ ُ ْ َ َ ْ ُ ُ َٓ ْ َ َ ْ ُ ُ ٓ َ ٰ ْ َ ْ َ
den fazla kadın iseler, ölünün
bıraktığının üçte ikisi onların- ْ‫م‬ ‫او دي ٍنۜ اباؤ۬كم وابناؤ۬ك ۚم ل تدرون ايهم اقرب ل‬
dır. Eğer yalnız bir kadınsa
َ َ َ ّٰ َّ ّٰ َ ً َ َ ً ْ َ
11 ‫الل كان َعل۪يمًا َحك۪يمًا‬ ‫اللِ ا ِن‬
ۜ ‫نفعاۚ ف ۪ريضة مِن‬
yarısı onundur. Ölenin çocu-
ğu varsa, ana-babasından
her birinin mirastan altıda bir
hissesi vardır. Eğer çocuğu
yok da ana-babası ona vâris rafından konmuş farzlardır. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet
olmuş ise, anasına üçte bir sahibidir.
düşer. Eğer ölenin kardeşleri
varsa, anasına altıda bir dü-
şer; Bunlar ölenin yaptığı va-
siyetten ve borçtan sonradır.
Babalarınız ve oğullarınızdan
hangisinin size fayda bakı-
mından daha yakın olduğunu
bilemezsiniz. Bunlar Allah ta-
H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU
78 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ّ َ ُ 78
4. CÜZ ‫ورةُ الن ِ َٓساء‬ ‫س‬ NİSA SÛRESİ dır ve kimse zarara uğrama-
sın diyedir. Bunlar Allah’tan
ُ َ ْ ُ ُ ََْ َ ََ َ ُ ْ ْ ُ ََ
‫اج ْم ا ِن ل ْم يَ ْن‬
size vasiyettir. Allah her şeyi
‫ولم ن ِصف ما ترك ازو‬ hakkıyla bilendir, Halim’dir.
ُ‫الر ُبع‬ ُّ ‫ ُم‬ ُ َ َ ٌ َ َ َّ ُ َ َ َ ْ َ ٌ َ َ َّ ُ َ
‫لهن ودلۚ فا ِن كان لهن ودل فل‬
13. Bunlar, Allah’ın sınırla-

ْ َ َ َّ
rıdır. Kim Allah’a ve peygam-
ْ َ ْ َ َٓ َ ُ َّ َ ْ َ ْ َ
‫ن‬ ۜ ٍ ‫صي ٍة يوص۪ني بِها او دي‬ ِ ‫مِما تركن مِن بع ِد و‬
berine itaat ederse Allah onu,
zemininden ırmaklar akan
ٌۚ‫ ْم َو َدل‬ ُ َ ْ ُ َ ْ َ ْ ْ ُ ْ َ َ َّ ُ ُ ُّ َّ ُ َ َ
‫ولهن الربع مِما تركتم ا ِن لم ين ل‬
cennetlere koyacaktır; orada
devamlı kalıcıdırlar; işte bü-
ْ‫كتم‬ ُ ْ ‫دل فَلَ ُه َّن اثلُّ ُم ُن مِمَّا تَ َر‬ ٌ َ ‫ ْم َو‬ ُ َ َ َ ْ َ
‫فا ِن كن ل‬
yük kurtuluş budur.

َ َ ْ َ َ
14. Kim Allah’a ve pey-
َ ُ ُ َّ َ ْ َ ْ
‫وصون ب ِ َٓها ا ْو دي ْ ٍنۜ َواِن كن‬ ‫صي ٍة ت‬ ِ ‫مِن بع ِد و‬
gamberine karşı isyan eder

ْ ُ ْ َ ٌ َ ُٓ َ َ ٌ َ َ ْ َ ً َ َ َ ُ َ ُ ٌ ُ َ
ve sınırlarını aşarsa Allah

‫ت‬ ٌ ‫خ‬ ‫رجل يورث كلة اوِامراة وله اخ او ا‬


onu, devamlı kalacağı bir ate-
şe sokar ve onun için alçaltıcı
ََ‫ك‬ ْ َ ُٓ َ ْ َ ُ ُ ُّ َ ُ ْ َ ‫ك ّل‬ ُ َ
‫ث‬ ‫س فا ِن كانوا ا‬ ‫د‬ ‫الس‬ ‫ا‬ ‫م‬ ‫ه‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫د‬ ٍ ‫ح‬
ِ ‫ا‬‫و‬ ِ ِ ‫فل‬
bir azap vardır.
ۚ
ُ ُّ َٓ َ ُ ْ ُ َ َ ٰ ْ
‫ث م ِْن َب ْع ِد‬ ِ ‫ء ِيف اثلل‬ ُ ‫ك‬ ‫مِن ذل ِك فهم ش‬
ً َ ّ َٓ ُ َ ْ َ ْ َ ْ َ َٓ ٰ ُ َّ َ
‫ص َّية‬ ِ ‫ارۚ و‬ ٍ ‫ض‬ ‫م‬ ‫ي‬ ‫غ‬ ۙ‫ن‬ ٍ ‫ي‬ ‫د‬ ‫و‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ه‬ ِ ‫ب‬ ‫ص‬ ‫صي ٍة يو‬ ِ ‫و‬
ّٰ ُ ُ َ ْ َ ‫۪يم‬ ٌ ‫الل َعل‬ ُ ّٰ ‫اللِۜ َو‬ ّٰ َ
‫ح ُدود الل‬ ‫ ت ِلك‬12ۜ ‫۪يم‬ ٌ ‫حل‬ ‫مِن‬
َْ َّ َ ُ ْ ْ ُ ُ َ ُ َ َ َ ّٰ ُ َ
‫ات ت ۪ري‬ ٍ ‫خله جن‬ ِ ‫طعِ الل ورسول يد‬ ِ ‫َوم ْن ي‬
ُ‫۪يها َوذٰل َِك الْ َف ْوز‬ َ َ َ ُ ََْْ َ َْ ْ
ۜ ‫ادل۪ين ف‬ ِ ‫مِن تتِها النهار خ‬
ُ‫وده‬ َ ُ ُ َّ َ َ َ َ ُ َ ُ َ َ َ ّٰ ْ َ ْ َ َ ُ َ ْ
‫صاللورسولهويتعدحد‬ ِ ‫ ومنيع‬13‫العظ۪يم‬
ٌ ُ ٌ َ َ َُ َ َ ً َ ً َ ُْ ُْ
14 ۟‫ادلا ف۪يها ۖ ول عذاب م ۪هني‬ ِ ‫خله نارا خ‬ ِ ‫يد‬

12.Yaptıkları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin,


eğer çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları
varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz
yoksa sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra,
bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Çocuğunuz varsa,
bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya
kadının, ana babası ve çocukları bulunmadığı halde, malı
mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kız kardeşi varsa,
her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire or-
taktırlar. Bunlar yapılmış olan vasiyetten ve borçtan sonra-

KUR’AN-I KERİM MEALİ 79


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

15. Kadınlarınızdan fuhuş 4. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬79


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫الراب ِ ُع‬ NİSA SÛRESİ

yapanlara karşı aranızdan


dört şahit getirin. Eğer şahit-
ُ ْ َ ْ َ ْ ُ َٓ ْ َ َ َ ْ َ ْ َ ّٰ َ
lik ederlerse, o kadınları ölüm ‫حشة مِن ن ِسائِم فاسش ِهدوا‬ ِ ‫واتل۪ى يات۪ني الفا‬
َّ‫وهن‬ ُ ُ ْ َ َ ُ َ ْ َ ْ ُ ْ ً َ َ ْ َ َّ ْ َ َ
alıp götürünceye yahut Allah
onlara bir yol açıncaya kadar
ِ‫علي ِهن اربعة مِن ۚم فا ِن ش ِهدوا فام‬
َّ‫الل ل َ ُهن‬ ُ ّٰ ‫ت ا َ ْو َيْ َع َل‬ َ ْ ‫يه َّن‬ ُ ‫وت َحّٰىت َي َت َو ّٰف‬ ْ
evlerde hapsedin.
ُ ‫الم ْو‬ ُ ُ
16. İçinizden fuhuş yapan
ِ ‫ِيف الي‬
َ‫وهمَاۚ فَا ِْن تَابا‬ ُ ُ ٰ َ ْ ُ ْ َ َ ْ َ َ َّ َ ً َ
her iki tarafa ceza verin;
eğer tevbe eder, uslanırlarsa
‫ان ياتِيان ِها مِنم فاذ‬ ِ ‫ وال‬15 ‫ ۪بي‬
َ َ َ َ ّٰ َّ َ ُ ْ َ ُ ْ َ َ َ َ ْ َ َ
artık onlara ceza verip eziyet

16 ‫الل كان ت َّوابًا َرح۪يمًا‬ ‫واصلحا فاع ِرضوا عنهمۜا ا ِن‬


etmekten vazgeçin; çünkü

َ َ َ َ ٓ ُّ َ ُ َ ْ َ َ َّ ّٰ َ َ ُ َ ْ َّ َ َّ
Allah tevbeleri çok kabul

‫ا ِنما اتلوبة ع اللِ ل ِل۪ين يعملون السوء ِبهال ٍة‬


eden ve çok esirgeyendir.

َ ُ ّٰ ُ ُ َ َ ٰ ٓ ُ َ َ ْ َ ُ ُ َ َّ ُ
17. Allah’ın kabul edeceği

‫الل َعليْ ِه ۜ ْم‬ ‫يب فاو۬ لئِك يتوب‬ ٍ ۪ ‫ثم يتوبون مِن ق‬
‫ر‬
tevbe, ancak bilmeden kötü-

َ‫اتل ْو َب ُة لَِّل۪ين‬ ََْ


lük edip de sonra tez elden
َّ ‫ت‬ َ ً َ ً َ ُ ّٰ َ َ َ
ِ ‫ وليس‬17 ‫وكن الل عل۪يما حك۪يما‬
tevbe edenlerin tevbesidir;
işte Allah bunların tevbesini
kabul eder; Allah her şeyi bi- َ َ ُ ْ َ ْ ُ ُ َ َ َ َ َ َ َ ٓ ّٰ َ َ ‫الس ّي‬
َّ َ َُْ َ
lendir, hikmet sahibidir. ‫ت قال‬ ‫ٔات حىت ا ِذا حض احدهم المو‬ ِۚ ِ ‫ـ‬ ‫ون‬ ‫يعمل‬
َ ٰ ٓ ُ ٌۜ َّ ُ ْ ُ َ َ ُ ُ َ َ َّ َ َ َ ٔ ٰ ْ ُ ْ ُ ّ
‫اِن۪ى تبت الـن ول ال۪ين يموتون وهم كفار ا ۬ولئِك‬
18. Yoksa kötülükleri ya-
pıp, yapıp da içlerinden birine
ölüm gelip çatınca «Ben şim- ُّ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ ً َ ً َ َ ْ ُ َ َ ْ َ ْ َ
di tevbe ettim» diyenler ile ‫ يا ايها ال۪ين امنوا ل يِل‬18 ‫اعتدنا لهم عذابا ال۪يما‬
kâfir olarak ölenler için tevbe
ُ َ ْ َ َّ ُ ُ ُ ْ َ َ َ ۜ ً ْ َ َ َٓ ّ ُ َ ْ َ ْ ُ َ
yoktur. Onlar için acı bir azap ‫لم ان ت ِرثوا النِساء كرها ول تعضلوهن تلِ ذهبوا‬
hazırlamışızdır.
َۚ‫۪ني بفَاح َشة ُم َب ّينة‬ َ ْ َ ْ َ ٓ َّ َّ ُ ُ ُ ْ َ ٰ َٓ َْ
19. Ey iman edenler! Ka- ٍ ِ ٍ ِ ِ ‫بِبعِض ما اتيتموهن ا ِل ان يات‬
dınlara zorla mirasçı olmanız
ٰٓ َ َ َّ ُ ُ ُ ْ َ ْ َ ُ ْ َ ْ َّ ُ ُ َ َ
size helal değildir. Açık bir ‫وف فا ِن ك ِرهتموهن فعس‬ ۚ ِ ‫وعِشوهن بِالمعر‬
hayâsızlık yapmış olmaları
ً َ ًْ َ ُ ّٰ َ َ ْ َ َ ً ْ َ ُ َ ْ َ ْ َ
dışında, kendilerine verdik-
lerinizin bir kısmını onlardan
19 ‫ان ترهوا شيـٔا ويجعل الل ف۪يهِ خيا كث۪يا‬
geri almak için onları sıkış-
tırmayın. Onlarla iyi geçinin.
Eğer onlardan hoşlanmadıy-
sanız, olabilir ki, siz bir şey-
den hoşlanmazsınız da Allah
onda pek çok hayır yaratmış
olur.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


80 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ّ َ ُ 80
4. CÜZ ‫ورةُ الن ِ َٓساء‬ ‫س‬ NİSA SÛRESİ 23. Analarınız, kızlarınız,
kız kardeşleriniz, halalarınız,
ْ‫ان َز ْوجۙ َواٰتَيْ ُتم‬ َ َ َ ْ َ َ َ ْ ْ ُ ُْ ََ ْ َ
‫واِن اردتم اسِبدال زو ٍج مك‬
teyzeleriniz, kardeş kızları,
ٍ kız kardeş kızları, sizi emzi-
ُ‫ارا َف َ تَا ْ ُخ ُذوا مِنْ ُه َشيْ ًـٔ ۜا اَتَا ْ ُخ ُذونَه‬ ً ‫ط‬ َ ْ َّ ُ ٰ ْ
‫ا ِحديهن ق ِن‬
ren analarınız, süt bacılarınız,
eşlerinizin anaları, kendileriy-
ٰ َْ ْ ََ َُ ُ ُ َْ َْ ََ ً ‫ُب ْه َتانًا َواِثْ ًما ُمب‬ le birleştiğiniz eşlerinizden
‫ وكيف تاخذونه وقد افض‬20 ‫ينا‬ ۪ olup evlerinizde bulunan
ً َ ْ ُ ْ َ ْ َ ََ ْ َ ٰ ْ ُ ُ َْ üvey kızlarınız size haram
‫بعضم ا ِل بعٍض واذن مِنم م۪يثاقا‬ kılındı. Eğer onlarla henüz

ْ‫۬كم‬ ُ ُٓ َٰ َ َ َ َ ُ ْ َ َ َ ً َ birleşmemişseniz kızlarını al-


‫وا ما نح اباؤ‬ ِ ‫ ول ن‬21 ‫غل۪يظا‬ manızda size bir mahzur yok-

ً‫ان فَاح َش ًة َو َم ْقتا‬ َ َ ُ َّ َۜ َ َ ْ َ َ َّ َٓ ّ َ


tur. Kendi sulbünüzden olan
ۜ ِ ‫مِن النِساءِ ا ِل ما قد سلف ا ِنه ك‬ oğullarınızın eşleri ve iki kız

ُ ُ ُ ُ َ ً َ َ َٓ َ
‫ت َعليْ ْم ا َّم َهات ْم‬ ْ ‫ ُح ّر َم‬22 ۟ ‫ي‬
kardeşi birden almak da size

ِ ‫وساء  ۪ب‬ haram kılındı; ancak geçen

ُ ُ َ َ َ ْ ُ ُ َّ َ َ ْ ُ ُ َ َ َ َ ْ ُ ُ َ َ َ
geçmiştir. Allah çok bağışla-
ْ‫م‬ ‫وبناتم واخواتم وعماتم وخالت‬ yıcı ve esirgeyicidir.

ٓ‫ ُم اتل۪ى‬
ّٰ ُ ُ َ َّ ُ َ ْ ُْ ُ َََ ِ َْ ُ َََ
‫ت وامهات‬ ِ ‫وبنات الخ وبنات الخ‬
ُ‫اعة َوا ُ َّم َهات‬ َ ‫ض‬َ َّ َ ْ ُ ُ َ َ َ َ ْ ُ َ ْ َ ْ َ
ِ ‫ارضعنم واخواتم مِن الر‬
ْ‫كم‬ ُ ُ ُ ّٰ ُ ُ ُ َٓ َ َ ْ ُ َٓ
ِ‫ن ِسائ ِم وربائ ِبم اتل۪ى ۪يف حجور‬
ُ ُ َ ْ َ ْ َ ۘ َّ ْ ُ ْ َ َ ّٰ ُ ُ َٓ ْ
‫مِن ن ِسائ ِم اتل۪ى دخلتم ب ِ ِهن فا ِن لم تونوا‬
ُ َ ُ َٓ َ َ ْ ُ ْ َ َ َ َ ُ َ َ َّ ْ ُ ْ َ َ
‫ئ ِل ابْ َنٓائ ِ ُم‬ ‫دخلتم ب ِ ِهن ف جناح عليمۘو‬
ْ َ ْ ُ ْ َ ْ َ ُ َ ْ َ ْ َ َ ْۙ ُ َ ْ َ ْ َ َّ
‫ني‬ِ ‫ال۪ين مِن اصبِم وان تمعوا بني الخت‬
َ َ َ ّٰ َّ َۜ َ َ ْ َ َ َّ
ً ‫ان َغ ُف‬
23 ۙ ‫ورا َرح۪يمًا‬ ‫ا ِل ما قد سلف ا ِن الل ك‬

20. Eğer bir eşi bırakıp da yerine başka bir eş almak is-
terseniz, onlardan birine yüklerle mehir vermiş olsanız dahi
ondan hiçbir şeyi geri almayın. Siz iftira ederek ve apaçık
günah işleyerek onu geri alır mısınız?
21. Vaktiyle siz birbirinizle haşir-neşir olduğunuz ve on-
lar sizden sağlam bir teminat almış olduğu halde onu nasıl
geri alırsınız?
22. Geçmişte olanlar bir yana, babalarınızın evlendiği
kadınlarla evlenmeyin; çünkü bu bir hayâsızlıktır, iğrenç bir
şeydir ve kötü bir yoldur.
KUR’AN-I KERİM MEALİ 81
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

24. Sahip olduğunuz cari- 5. CÜZ ُ ْ َ‫ا‬


َ ْ ‫ل ْز ُء‬
‫الا ِمُس‬ 81 NİSA SÛRESİ

yeler müstesna, evli kadınlar


da size haram kılındı. Allah’ın َ ‫ ْم ك َِت‬ ُ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ َ َّ َٓ ّ َ ُ َ َ ْ ُ ْ َ
size emri budur. Bunlardan ُ ْ َ‫ا‬
‫ل ْز ُء‬ ‫اب‬ ۚ ‫والمحصنات مِن النِساءِ ا ِل ما ملكت ايمان‬
ُ َ ْ َ ُ ٰ َ َٓ َ َ ْ ُ َ َّ ُ َ ْۘ ُ ْ َ َ ّٰ
5

‫اء ذل ِ ْم ان تبْ َتغوا‬


başkasını, namuslu olmak ve
zina etmemek üzere malları- ‫حل لم ما ور‬ ِ ‫اللِ عليم وا‬
ْ ْ َ َ َۜ َ ْ ‫۪ني َغ‬ َ ‫ِ ْم ُمْصن‬ ُ ََْ
‫اس َت ْم َتع ُت ْم‬ ‫ي ُم َسافِح۪ني فما‬
nızla istemeniz size helâl kı-
lındı. Onlardan faydalanma- ِ ‫بِاموال‬
ُ َ َ َ َ ُ َ َ ۜ ً َ َ َّ ُ َ ُ ُ َّ ُ ُ ٰ َ َّ ُ ْ
‫اح عليْ ْم‬ ‫بِه۪ مِنهن فاتوهن اجورهن ف ۪ريضة ولجن‬
nıza karşılık kararlaştırılmış
olan mehirlerini verin. Mehir
َ َ َ ّٰ َّ َ َْ َ َ
‫الل كن‬ ‫ف۪يمَا ت َراضيْ ُت ْم بِه۪ م ِْن َب ْع ِد الف ۪ريض ۜ ِة ا ِن‬
kesiminden sonra karşılık-
lı anlaşmanızda size günah
ً َ ُ ْ َ َ
‫ َو َم ْن ل ْم ي َ ْس َت ِط ْع مِن ْم ط ْول‬24 ‫َعل۪يمًا ۪يًا‬
yoktur. Şüphesiz Allah ilim ve
hikmet sahibidir.
ْ ‫ك‬ َ ََ َ ْ َ َ ْ ْ َ َ ْ ْ ْ َْ
25. İçinizden, imanlı hür ‫ت‬ ‫ات ف ِمن ما مل‬ ِ ‫ات ال ُمؤمِن‬ ِ ‫ان َينك َِح ال ُمحصن‬
ُ َ ُ َ ْ َ ُ ّٰ َ َ ْ ُ ْ ُ ُ َ َ َ ْ ْ ُ ُ َ ْ َ
kadınlarla evlenmeye gücü
yetmeyen kimse, ellerinizin ْ‫ِۜم‬ ‫ات والل اعلم بِا۪يمان‬ ِ ۜ ‫ايمانم مِن فتيات ِم المؤمِن‬
ُ ُ ٰ َ َّ ْ َ ْ َّ ُ ُ ْ َ ْ َ ْ ْ ُ ُ ْ َ
altında bulunan imanlı genç
َّ‫وهن‬ ‫حوهن بِا ِذ ِن اهل ِ ِهن وات‬ ِ ‫ض فان‬
cariyelerinizden alsın. Allah
ۚ ٍ ‫بعضم مِن بع‬
ْ َ َ ‫وف ُمْ َص‬ ْ ‫ور ُ َّن بال ْ َم‬ َ ُ ُ ‫ا‬
sizin imanınızı daha iyi bil-
‫ات‬ َ ‫ساف‬
‫ِح‬ َ ‫ ُم‬ َ  ‫ات‬ ‫ن‬ ِ ُ
‫ر‬ ‫ع‬
mektedir. Hep aynı köktensi-
ٍ ٍ ِ
َ َ َ ْ َ َ ْ َ َّ ْ ُ َٓ َ َ ْ َ َ َّ ُ َ َ
niz. Öyle ise iffetli yaşama-
ları, zina etmemeleri ve gizli ‫حش ٍة‬ ِ ‫ان فا ِذا اح ِصن فا ِن اتني بِفا‬ ٍۚ ‫د‬ ‫خ‬ ‫ا‬ ‫ات‬
ِ ‫ذ‬ ‫خ‬
ِ ‫ولمت‬
dost da tutmamaları şartı ve
َ ٰ َ ْ
ِۜ ‫ات م َِن ال َعذ‬ َ َ ْ ْ ََ َ ُ ْ َََ
sahiplerinin izni ile onları ‫اب ذل ِك‬ ِ ‫فعليْ ِه َّن ن ِصف ما ع ال ُمحصن‬
ُ ّٰ ‫ ۜ ْم َو‬ ُ َ ٌْ َ ُ ْ َ ْ ََ ْ ُ ْ َ ََْ َ َ ْ َ
nikâhlayıp alın, mehirlerini de
normal miktarda verin. Evlen- ‫الل‬ ‫ل ِمن خِش العنت مِن ۜم وان تص ِبوا خي ل‬
َ َ ‫ ْم ُس‬ ُ َ ْ َ َ ْ ُ َ َ ّ َ ُ ُ ّٰ ُ ُ ٌ َ ٌ ُ َ
dikten sonra bir fuhuş yapar-
larsa onlara, hür kadınların ‫ن‬ ‫ ي ۪ريد الل ِلبِني لم ويه ِدي‬25۟ ‫غفور رح۪يم‬
َ ّٰ َ ْ ُ ْ َ َ َ ُ َ َ ْ ُ ْ َ ْ َ َّ
cezasının yarısı vardır. Bu,
içinizden günaha düşmekten ٌ َ ٌ ُ
26 ‫ال۪ين مِن قبلِم ويتوب عليۜم والل عل۪يم حك۪يم‬
korkanlar içindir. Sabretme-
niz ise sizin için daha hayır-
lıdır. Allah çok bağışlayıcı ve
esirgeyicidir.
26. Allah size açıklamak,
sizden öncekilerin yollarına
sizi iletmek ve günahlarınızı
bağışlamak istiyor. Allah hak-
kıyla bilicidir, yegâne hikmet
sahibidir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


82 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ّ َ ُ 82
5. CÜZ ‫ورةُ الن ِ َٓساء‬ ‫س‬ NİSA SÛRESİ 30. Kim düşmanlık ve
haksızlık ile bunu yaparsa
َ َّ َ َّ ُ ُ َ ْ ُ ْ َ َ َ ُ َ ْ َ ُ ُ ُ ّٰ َ
‫۪ين يَب ِ ُعون‬
onu ateşe koyacağız; bu ise
‫والل ي ۪ريد ان يتوب عليم وي ۪ريد ال‬ Allah’a çok kolaydır.

‫الل‬ُ ّٰ ‫يد‬ ُ ‫ يُر‬27 ‫الش َه َوات ا َ ْن تَم۪يلُوا َميْ ً َعظ۪يمًا‬ َّ 31. Eğer yasakladığımız
۪ ِ büyük günahlardan kaçınır-
َ ً َ ُ َ ْ ْ َ ُ َ ْ ُ ْ َ َ َُّ ْ َ
‫ يَٓا ا ُّي َها‬28 ‫سان ضع۪يفا‬ ‫ان ي ِفف عن ۚم وخلِق الِن‬
sanız, sizin küçük günahları-
nızı örteriz ve sizi şerefli bir
َ ْ ْ ُ َ ْ َ ْ ُ َ َ ْ َ ُٓ ُ ْ َ َ ُ َ ٰ َ َّ
‫ال۪ين امنوا ل تاكلوا اموالم بينم بِالا ِط ِل‬
yere sokarız.

ُٓ ُ ْ َ َ َ ْ ُ ْ َ ْ َ ً َ َ ِ َ ُ َ ْ َ ٓ َّ
32. Allah’ın, kiminizi kimini-
‫ا ِل ان تون تارة عن تراٍض مِنم ول تقتلوا‬ َ ze üstün kılmaya vesile yap-
tığı şeyleri haset ederek arzu
ْ ْ ُ َ َ َ ّٰ َّ ْ ُ َ ُ ْ َ
‫ َو َم ْن َيف َعل‬29 ‫الل كان بِ ْم َرح۪يمًا‬ ‫انفس ۜم ا ِن‬
edip durmayın. Erkeklere ka-
zandıklarından bir pay vardır.
َ ٰ َ َ ً َ
‫ارۜا َوكن ذل ِك‬ ‫صل۪يهِ ن‬ ْ ُ‫ذٰل َِك ُع ْد َوانًا َوظُلْمًا فَ َس ْوَف ن‬ Kadınlara da kazandıkların-
dan bir pay vardır. Allah’tan,
ْ َ َ ُْ َ َْ ْ ً ‫اللِ يَس‬ ّٰ َ َ
‫ ا ِن ت َتن ِ ُبوا ك َبٓائ َِر َما تن َه ْون عن ُه‬30 ‫۪يا‬
onun lütfunu isteyin. Şüphe-
‫ع‬ siz Allah her şeyi hakkıyla bi-
ً َ ْ ُ ْ ُ ْ َُْ ْ ُ َّ َ ْ ُ ْ َ ْ ّ َ ُ lendir..
‫خلم مد‬ ِ ‫ن ِفر عنم سيِـٔات ِم وند‬
ّٰ َ َّ َ َ ْ َّ َ َ َ َ َ َ
33. Herkes için, ana, baba
ْ‫م‬ ُ َ ْ َ ُ ً
‫ ول تتمنوا ما فضل الل بِه۪ بعض‬31 ‫ك ۪ريما‬ ve akrabanın bıraktığı tereke-

ّ َ ُ َ َ ْ َّ ٌ َٰ
den vârisler kıldık. Yeminleri-
ٓ َ َ َ ّ ْ َ
ِ‫ال نص۪يب مِما اكسبوا ول ِلنِساء‬ ِ ‫ِلرج‬
ِ ‫ضل‬ ۜ ٍ ‫ع بع‬
nizin bağladığı kimselere de
paylarını verin. Çünkü Allah
َ ّٰ ‫ضل ِ ۜ ۪ه ا َِّن‬ ْ َ ْ َ ّٰ ُ َ ْ َ َ ْ َ َ ْ َّ ٌ َ her şeyi görmektedir.
‫الل‬ ‫ب وسـٔلوا الل مِن ف‬ ۜ ‫نص۪يب مِما اكس‬
‫ال مِمَّا‬ َ ِ ‫ج َعلْ َنا َم َو‬ َ ‫ِك ّل‬ ُ َ
‫ل‬ ‫و‬ 32 ‫ا‬ ً ‫شٔ َعل۪يم‬َْ ّ ُ َ َ
ٍ ٍ ِ ِ ‫ك‬‫ل‬  ‫ب‬ ‫ان‬
ُ ُ َ ْ َ َ َ َّ َ َۜ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ ْ َ َ َ
‫۪ين عق َدت ا ْي َمان ْم‬ ‫ان والقربون وال‬ ِ ‫ادل‬ ِ ‫ترك الو‬
ً َ ٔ ْ َ ّ ُ ٰ َ َ َ َ ّٰ َّ ْ ُ َ َ ْ ُ ُ ٰ َ
33 ۟‫ش ش ۪هيدا‬ ٍ ‫فاتوهم نص۪يبه ۜم ا ِن الل كان ع ك ِل‬

27. Allah sizin tevbenizi kabul etmek ister; şehvetlerine


uyanlar ise büsbütün yoldan çıkmanızı isterler.
28. Allah sizden yükünüzü hafifletmek ister; çünkü insan
zayıf yaratılmıştır.
29. Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret ol-
ması hali müstesna, mallarınızı, batıl yollarla aranızda ye-
meyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı
merhametlidir.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 83


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

34. Allah’ın insanlardan bir 5. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬83


َ ْ ‫ل ْز ُء‬
‫الا ِمُس‬ NİSA SÛRESİ

kısmına diğerlerinden daha


َ ُ ّٰ َ َّ َ َ ّ َ َ َ ُ َّ َ ُ َ ّ َ
‫الل َب ْعض ُه ْم‬ ٓ َ
fazla lutufta bulunması se-
bebiyle ve mallarından har- ‫لرجال قوامون ع النِساءِ بِما فضل‬ ِ ‫ا‬
cama yaptıkları için erkekler
ُ َ ‫ال‬ َّ َ‫ف‬ ْ‫ع َب ْعض َوب َٓما اَنْ َف ُقوا م ِْن ا َ ْم َوالِه ۜم‬ َٰ
kadınların yöneticisi ve koru- ‫ات‬ ِ ‫الص‬ ِ ِ ٍ
ّٰ ُ ّٰ َ َ َ ْ‫ات ل ِلْ َغي‬ ٌ َ‫ات حَاف ِظ‬ ٌ ‫قَان َِت‬
‫الل ۜ َواتل۪ى‬
yucusudur. Onun için sâliha
kadınlar itaatkârdır. Allah’ın ‫ب بِما حفِظ‬ ِ
kendilerini korumasına kar-
َ َْ َّ ‫وه‬ُ ُ ُ ْ َ َّ ُ ُ َ َّ ُ َ ُ ُ َ ُ َ َ
şılık gizliyi koruyucudurlar. ِ‫جع‬ ِ ‫ا‬‫ض‬ ‫م‬ ‫ال‬ ‫يف‬ِ ‫ن‬ ‫تافون نشوزهن فعِظوهن واهجر‬
ً
ۜ‫ ْم َف َتبْ ُغوا َعليْ ِه َّن َ ۪بي‬
َ َ ُ َ ْ َ َ ْ َ َّ ُ ُ ْ َ
Başkaldırmasından endişe
ettiğiniz kadınlara öğüt verin, ‫اضبوهنۚ فا ِن اطعن‬ ِ ‫و‬
onları yataklarda yalnız bıra-
َ‫اق بَيْنِهما‬ َ َ ْ ُْ ْ َ ً َ ًّ َ َ َ َ ّٰ َّ
kın, ondan sonra terbiye edin.
ِ ‫خفتم ِشق‬ ِ
ِ ‫ وان‬34 ‫ا ِن الل كن علِيا ك ۪بيا‬
َٓ ‫كمًا م ِْن ا َ ْهلِهَاۚ ا ِْن يُر‬ َ َ َ َْ ْ ً َ َ َُْ َ
Eğer size itaat ederlerse artık
onların aleyhine başka bir yol
‫يدا‬ ۪ ‫فابعثوا حكما مِن اهلِه۪ وح‬
َ ً َ َ َ َ ّٰ َّ َ ُ َ ْ َ ُ ّٰ ّ َ ُ ً َ ْ
aramayın; çünkü Allah yüce-
35 ‫يا‬ ً ‫خب‬
۪ ‫ا ِصحا يوف ِِق الل بينهم ۜا ا ِن الل كان عل۪يما‬
dir, büyüktür.

‫ادلي ْ ِن‬ َ ِ ‫الل َو َل تُْش ُكوا به۪ َشيْ ًـٔا َوبال ْ َو‬ َ ّٰ ‫اع ُب ُدوا‬ ْ َ
35. Eğer karı-kocanın
aralarının açılmasından
ِ ِ ِ ‫و‬
ْ َ َ ‫ام َوال ْ َم‬ ٰ ََْ َ ٰ ْ ُْ ً
َ ‫ال‬ ‫ا ِْح َسانا َوب ِ ِذي القرب والت‬
korkarsanız, erkeğin
ailesinden bir hakem ve
ِ ‫ار‬ ‫و‬ ‫۪ني‬ ِ ‫ك‬ ‫ا‬ ‫س‬
kadının ailesinden bir hakem
ْ َْ َّ ‫ال ُنب َو‬ ُ ْ َ ْ َ ٰ ْ ُْ
gönderin. Bunlar barıştırmak ‫ب‬ ِ ‫ن‬ ‫ـال‬ ‫ب‬
ِ ِ ِ ‫ـب‬ ‫ح‬ ‫ا‬‫الـص‬ ِ ِ ‫ار‬ ‫ال‬ ‫ذِي القـرب و‬
ّٰ َّ ْ ُ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ َ َ
isterlerse Allah aralarını
bulur; şüphesiz Allah her şeyi َ‫الل‬ ‫يل وما ملكت ايمان ۜم ا ِن‬ ِۙ ‫الس ۪ب‬ َّ ‫َوابْن‬
bilen, her şeyden haberdar ِ
َ ُ َ َْ َ َ َّ ً ُ َ ً َ ُْ َ َ ْ َ ُّ ُ َ
olandır.
‫ ال۪ين يبخلون‬36 ‫ليِب من كان متال فخورا‬ ۙ
ُ‫الل‬ ّٰ ُ ُ ٰ ٰ َٓ َ ُ ُ ْ َ َ ْ ُ ْ َ َّ‫ون انل‬ َ ُ َُْ َ
36. Allah’a ibadet edin
ve O’na hiçbir şeyi ortak ‫اس بِالخ ِل ويتمون ما اتيهم‬ ‫ويامر‬
koşmayın. Ana-babaya,
ً ‫ين َع َذابًا ُمه‬ َ ‫كاف ِر‬ َ ْ َ ْ َْ ََ ْ َ ْ
akrabaya, yetimlere, 37 ۚ‫ينا‬ ۪ ۪ ‫ِل‬ ‫ل‬ ‫ا‬‫ن‬ ‫د‬ ‫ت‬ ‫ع‬ ‫ا‬‫و‬ ‫ه‬
۪ ۜ ِ ‫ل‬ ‫ض‬ ‫مِن ف‬
yoksullara, yakın komşuya,
uzak komşuya, yolcuya,
ellerinizin altında bulunanlara 37. Bunlar cimrilik eden ve insanlara da cimriliği tavsiye
iyi davranın; Allah kendini eden, Allah’ın kendilerine lütfundan verdiğini gizleyen kim-
beğenen ve daima böbürlenip selerdir. Biz, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırladık.
duran kimseyi sevmez.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


84 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ّ َ ُ 84
5. CÜZ ‫ورةُ الن َِٓساء‬ ‫س‬ NİSA SÛRESİ 41. Her türlü ümmetten bir
şahit getirdiğimiz ve seni de
ّٰ َ ُ ْ ُ َ َ َّ َ َٓ ْ ُ َ َ ْ َ َ ُ ْ ُ َ َّ َ onlara şahit olarak gösterdi-
‫اس ول يؤمِنون بِالل‬ ِ ‫وال۪ين ينفِقون اموالهم رِئاء انل‬ ğimiz zaman halleri nice ola-
َ‫ساء‬ َٓ َ‫ينا ف‬ ً ‫ان َ ُل قَر‬ ُ َ ْ َّ ُ َ ْ َ َ ٰ ْ ِْ َْ َ َ cak!
۪ ‫خ ِرۜ ومن ي ِن الشيط‬ ِ ‫ول بِالوم ال‬
ُ ََْ ٰ ْ ْ ّٰ ُ ٰ َ ََ َ
42. Küfür yoluna sapıp
ً َ
‫خ ِر َوانفقوا‬ ِ ‫ َومَاذا عليْ ِه ْم ل ْو ا َمنوا بِاللِ َوالَ ْو ِم ال‬38 ‫ق ۪رينا‬ peygamberi dinlemeyenler o

ْ َ َ ّٰ َّ
gün yerin dibine batırılmayı
َ ُ ّٰ ‫كن‬َ َ َ ُ ّٰ ُ ُ َ َ َ َّ
‫الل ل َيظل ِ ُم‬ ‫ ا ِن‬39 ‫الل ب ِ ِه ْم عل۪يمًا‬ ‫مِما رزقهم اللۜ و‬ temenni ederler ve Allah’tan

ْ َ ‫ضاع ِْف َها َو ُي ْؤت م ِْن َ ُدلن ْ ُه ا‬


hiçbir söz gizleyemezler.
َ ُ ً َ َ َ ُ َ ْ ِ َ َّ َ َ َ ْ
‫ج ًرا‬ ِ ‫مِثقال ذر ٍةۚوان تك حسنة ي‬ 43. Ey iman edenler! Siz

َ َ ‫ك ا ُ َّم ٍة ب َشهيد‬ ُّ ْ َْ َ َْ َ َ ً َ sarhoş iken ne söylediğinizi


‫جئْ َنا بِك‬ ‫و‬
ِ ٍ ۪ ِ ِ ‫جئنا مِن‬ ِ ‫ فكيف ا ِذا‬40 ‫عظ۪يما‬ bilinceye kadar cünüp iken

ُ‫ك َف ُروا َو َع َصوا‬ َ َ َّ ُّ َ َ َ ْ َ ۜ ً َ ِ َٓ ُ ٰٓ ٰ َ


de yolcu olan müstesna gu-
‫ يومئ ٍِذ يود ال۪ين‬41 ‫ع ه ۬ؤلء ش ۪هيدا‬ sül edinceye kadar namaza

ً َ َ ّٰ َ ُ ُ ْ َ َ َ ُ ْ َ ْ ُ ُ ْ َ َ ُ َّ
yaklaşmayın. Eğer hasta olur
42 ۟‫ض ول يتمون الل حد۪يثا‬ ّٰ َ
ۜ ‫الرسول لو تسوى ب ِ ِهم الر‬ veya bir yolculuk üzerinde

َ ُ ْ ُ ْ َ َ َ ٰ َّ ُ َ ْ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ
bulunursanız yahut sizden
ّٰ‫ارى َحىت‬ ٰ ‫ك‬ ‫يا ايها ال۪ين امنوا ل تقربوا الصلوة وانتم س‬ biriniz ayakyolundan gelirse

َّ ً ُ ُ َ َ َ ُ ُ َ َ ُ َ ْ َ
yahut kadınlara dokunup da
ُ َ ْ َ ّٰ َ َ َ
‫سلوۜا‬ ِ ‫يل حىت تغ‬ ٍ ‫تعلموا ما تقولون ول جنبا ا ِل عب ِ ۪ري س ۪ب‬
su bulamamışsanız o zaman

َٓ ْ َ ْ ُ ْ ٌ َ َ َ َٓ ْ َ َ َ ٰ َ ْ َ ٰ ٓ ْ َ ْ ُ ْ ُ ْ ِ َ
temiz bir toprakla teyemmüm

‫وانكنتممرضاوعسف ٍراوجاءاحدمِنممِنالغائ ِِط‬


edin: Yüzlerinize ve ellerinize
sürün. Şüphesiz Allah çok af-
َ ً َ ُ َّ َ َ َ ً َٓ ُ َ ْ َ َ َ َٓ ّ ُ ُ ْ َ ٰ ْ َ
‫۪يدا ط ّي ِ ًبا‬ ‫تدوا ماء فتيمموا صع‬ ِ ‫او لمستم النِساء فلم‬
fedici ve bağışlayıcıdır.

َ ُ ْ َ‫ف‬
44. Kendilerine kitaptan bir
ُ َ َ َ َ ّٰ َّ ْ ُ
‫الل كان عف ًّوا‬ ‫حوا ب ِ ُو ُجوهِ ْم َوايْد۪ي ۜم ا ِن‬ ُ ‫ام َس‬ nasip verilip de, dalâleti satın

ْ َ ً َ ُ ُ َ َّ َ َ َ ْ َ َ ً ‫َغ ُف‬
alan ve sizin yoldan sapma-
َ
‫اب‬ ِ  
ِ ‫ا‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫ا‬ ‫۪يب‬ ‫ص‬ ‫ن‬ ‫وا‬ ‫ت‬ ‫و‬ ۫ ‫ا‬ ‫۪ين‬ ‫ل‬ ‫ا‬ ‫ل‬ ِ ‫ا‬ ‫ر‬ ‫ت‬ ‫م‬ ‫ل‬ ‫ا‬ 43 ‫ا‬‫ور‬ nızı isteyenleri görmedin mi?

َ َّ ُّ َ ْ َ َ ُ ُ َ َ َ َ َّ َ ُ َ ْ َ
44 ‫الس ۪بيۜل‬ ‫ضلوا‬ ِ ‫يشتون اللة وي ۪ريدون ان ت‬

38. Allah’a ve ahiret gününe inanmadıkları halde, malla-


rını, insanlara gösteriş için sarf edenler de öyle. Şeytan bir
kimseye arkadaş olursa, artık ne kötü bir arkadaştır o!
39. Allah’a ve ahiret gününe iman edip de Allah’ın ken-
dilerine verdiğinden harcasalardı ya! Hâlbuki Allah onların
durumunu en iyi bilendir.
40. Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez. İyilik
olursa onu katlar, kendinden de büyük mükâfat verir.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 85


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

45. Allah düşmanlarınızı 5. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬85


َ ْ ‫ل ْز ُء‬
‫الا ِمُس‬ NİSA SÛRESİ

sizden daha iyi bilir. Veli ola-


rak Allah yeter. Yardımcı ola-
ً ‫اللِنَص‬ ّٰ ٰ َ َ ًّ َ ّٰ ٰ َ َ ْ ُ َٓ ْ َ ُ َ ْ َ ُ ّٰ َ
rak da Allah kâfidir. 45‫۪يا‬ ِ ‫واللاعلمبِاعدائ ِ ۜموكفبِاللِو ِلۗاوكفب‬
َ ُ ُ َ َ َ ْ َ ُ َ ُ ُ َ َ َّ َ
‫اضعِه۪ َو َيقولون‬ ِ ‫۪ين هادوا ي ّ ِرفون الكل ِ َم ع ْن م َو‬ ‫مِن ال‬
46. Yahudilerden bir kıs-
mı kelimelerin mânâlarını
َ ْ َ ًّ َ َ َ َ َ ْ ُ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ ْ َ َ َ َ ْ َ
‫سنت ِ ِه ْم‬
dillerini bükerek ve din’e tan
ederek, tahrif ediyorlar da, ِ ‫س ِمعنا وعصينا واسمع غي مسم ٍع وراعِنا لا بِال‬
“dinledik ve isyan ettik; dinle, َ ْ ُ ْ َ ْ َ ْ َ َ ْ َ َ َ َ ْ َ ُ َ ْ ُ َّ َ ْ َ َ ّ ً ْ َ َ
dinlenilmez olası ve güt bizi!” ‫۪ين ولو انهم قالوا س ِمعنا واطعنا واسمع وانظرنا‬ ِۜ ‫وطعنا ِيف ادل‬
diyorlar. Şâyet onlar, “dinledik َ َ ْ ُ ُ ّٰ ُ ُ َ َ َ ْ ٰ َ َ َ ْ َ َ ْ ُ َ ً ْ َ َ َ َ
ve itaat ettik; dinle ve bizi gö- ‫الل بِف ِره ِْم ف‬ ‫ن لعنهم‬ ِ ‫لكن خيا لهم واقوم ۙ ول‬
ٰ َ َ ْ ُ ُ َ َّ َ ُّ َ َٓ ً َ َّ َ ْ
‫اب ام ُِنوا‬ ‫ يا ايها ال۪ين ا ۫وتوا الكِت‬46 ‫يُؤم ُِنون ا ِل ق۪ي‬
zet” deselerdi, onlar için daha
hayırlı ve daha yerinde olur-

ً ْ َ َْ َ ُ ً ْ َ
‫بِمَا ن َّزنلَا ُم َص ّ ِدقا ل َِما َم َع ْم م ِْن قبْ ِل ان نط ِمَس ُو ُجوها‬
du. Fakat Allah onları küfür-
leri “sebebiyle lânetledi; artık
onlardan çok azı inanır.
ْ َّ َ َ ْ َ ٓ َّ َ َ َ َ ْ ُ َ َ ْ َ ْ َ َٓ َ ْ َ ٰ ٓ َ َ َّ ُ َ َ
47. Ey Ehl-i Kitap! Biz, birta- ‫ت‬ ِ ۜ ‫فندها ع ادبارِها او نلعنهم كما لعنا اصحاب السب‬
ُ‫ش َك به۪ َو َي ْغفِر‬ َ ْ ُ ‫الل َل َي ْغفِ ُر ا َ ْن ي‬ ً ُ ْ َ ّٰ ُ ْ َ َ َ َ
َ ّٰ ‫ ا َِّن‬47 ‫ول‬
kım yüzleri silip dümdüz ede-
rek arkalarına çevirmeden ِ ‫وكن امر اللِ مفع‬
ْ َ ْ َ َ ّٰ ْ ْ ُ ْ َ َ ُ َٓ َ ْ َ َ ٰ َ ُ َ
‫شك بِاللِ فق ِد افتٰٓى ا ِثمًا‬
yahut onları, “cumartesi
adamları” gibi lânetlemeden
ِ ‫ما دون ذل ِك ل ِمن يشاءۚ ومن ي‬
ّ ُ ّٰ َ ْ ُ َ ُ ْ َ َ ُّ َ ُ َ َّ َ َ َ ْ َ َ ً َ
‫الل يُ َزك۪ى‬
önce, size gelenleri doğrula-
mak üzere indirdiğimize iman ‫ الم تر ا ِل ال۪ين يزكون انفسه ۜم ب ِل‬48 ‫عظ۪يما‬
edin; Allah’ın emri mutlaka
َ َُ ْ َ َْ َ ْ ُ ُْ ً َ َ َ ْ َ ُ َٓ َ ْ َ
yerine gelecektir. ‫تون‬ ‫ انظر كيف يف‬49 ‫اء َول ُيظل ُمون ف۪ي‬ ‫من يش‬
48. Allah, kendisine or-
ُ ُ َ َّ َ َ َ ْ َ َ ً ُ ً ْ ٓ ٰ َ َ َ َ ْ ّٰ َ َ
tak koşulmasını asla bağış- ‫ الم تر ا ِل ال۪ين ا ۫وتوا‬50 ۟‫ب وكف ب ِ ۪ه ا ِثما م ۪بينا‬ ۜ ‫ع اللِ الك ِذ‬
lamaz; bundan başkasını,
َ ُ ُ َ َ ُ َّ َ ْ ْ َ ُ ْ ُ َ ْ َ ً َ
dilediği kimse için bağışlar. ‫وت ويقولون‬ ِ ‫ت والطاغ‬ ِ ‫الب‬ ِ ِ ‫اب يؤمِنون ب‬ ِ ‫نص۪يبا مِن الكِت‬
ً ٰ َ َّ َ ٰ ْ َ َٓ ُ ٰٓ َ َ َ َّ
51 ‫۪ين ا َم ُنوا َس ۪بي‬
Allah’a ortak koşan kimse bü-
yük bir günah ile iftira etmiş ‫۪ين كف ُروا هؤ۬لءِ اهدى مِن ال‬ ‫ل ِل‬
olur.
49. Kendilerini temize çı-
karanları gördün mü? Hayır,
51. Kendilerine Kitap’tan nasip verildiği halde, Putlara ve
Allah dilediğini temize çıkarır
bâtıla iman edenler, sonra da kâfirler için: «Bunlar, Allah’a
ve hiç kimse kıl payı kadar
iman edenlerden daha doğru yoldadır» diyenleri görmedin
haksızlık görmez.
mi?
50. Bak, nasıl da Allah üze-
rine yalan uyduruyorlar! Apa-
çık bir günah olarak bu yeter!

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


86 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ّ َ ُ 86
5. CÜZ ‫ورةُ الن َِٓساء‬ ‫س‬ NİSA SÛRESİ 55. Onlardan bir kısmı İb-
rahim’e inandı, kimi de on-

52 ‫۪يۜا‬ ً ‫الل فَلَ ْن َت َد َ ُل نَص‬ُ ّٰ ‫الل ۜ َو َم ْن يَلْ َعن‬ َ ‫ا ُ ۬ولٰٓئ َِك َّال‬
ُ ّٰ ‫۪ين لَ َع َن ُه ُم‬ dan yüz çevirdi; onlara çılgın
ِ ِ alevli cehennem yeter!
ً ‫اس نَق‬ َ َّ‫ون انل‬ َ ُُْ َ ً َ ْ ُْ َ ٌ َ ْ َُ َْ
53 ۙ‫۪يا‬ ‫ك فا ِذا ل يؤت‬ ِ ‫ام لهم نص۪يب مِن المل‬ 56. Şüphesiz âyetlerimi-

َٰ ْ َٰ ْ َ َ ْ َ ُ ّٰ ‫يه ُم‬ ُ ٰ ‫ع َٓما اٰت‬ ٰ َ َ َّ َ ُ ُ ْ َ ْ َ zi inkâr edenleri yakında bir


‫الل م ِْن فضل ِ۪ۚه فقد اتي َنٓا ال‬ ‫ام يسدون انلاس‬ ateşe sokacağız; onların de-

َ ً ْ ُ ْ َ ٰ َ ْ ْ َ ‫۪يم الْك َِت‬


rileri pişip acı duymaz hale
ْ َ َ ‫ا ِب ْ ٰره‬
‫ ف ِمن ُه ْم‬54 ‫اب َوال ِك َمة َواتي َناه ْم ُملك عظ۪يمًا‬ geldikçe, derilerini başka de-

ً ‫َم ْن ا ٰ َم َن به۪ َومِنْ ُه ْم َم ْن َص َّد َعنْ ُۜه َو َكٰف بَ َه َّن َم َسع‬


rilerle değiştiririz ki azabımızı
َّ
‫ ا ِن‬55 ‫۪يا‬ ِ ِ
iyi tatsınlar! Allah daima üs-

ْ ‫ارا ُكَّ َما نَض َج‬ ْ ُ َ َ َٰ َ َ َ َّ


tün ve hakîmdir.
َ
‫ت‬ ِ ۜ ً ‫۪ين كف ُروا بِايات ِنا َس ْوف نصل۪ي ِه ْم ن‬ ‫ال‬ 57. İnanıp, iyi işler yapanla-
َ َ َ ّٰ َّ َ َ َ ْ ُ ُ َ َ َ ْ َ ً ُ ُ ْ ُ َ ْ َّ َ ْ ُ ُ ُ ُ rı da, içinde ebediyen kalmak
‫الل كن‬ ‫اب ا ِن‬
ۜ ‫جلودهم بدنلاهم جلودا غيها ِلذوقوا العذ‬ üzere girecekleri, zemininden
ُ
‫ات َس ُن ْدخِل ُه ْم‬ ِ َ ‫ال‬
َّ ‫۪ين ا ٰ َم ُنوا َو َعملُوا‬ َ ‫ َو َّال‬56 ‫۪يما‬
ً ‫يزا َحك‬ ً ‫َعز‬
ırmaklar akan cennetlere so-
ِ ‫الص‬ ِ ۪ kacağız. Orada onlar için ter-

َٓ ‫۪يها اَبَ ًد ۜا ل َ ُه ْم ف‬
َٓ ‫۪ين ف‬ َ ‫ادل‬ َ ُ ََْ َ َْ ْ ْ َْ َّ َ
temiz eşler vardır ve onları
‫۪يها‬ ِ ‫ار خ‬ ‫ات ت ۪ري مِن تتِها النه‬ ٍ ‫جن‬ koyu bir gölgeye koyarız.

ْ‫كم‬ ُ ُ ُ ْ َ َ ّٰ َّ ً َ ًّ ْ ُ ُ ْ ُ َ ٌ َ َّ َ ُ ٌ َ ْ َ
‫ ا ِن الل يامر‬57 ‫ازواج مطهرةۘ وندخِلهم ظِ ظ۪ي‬
58. Gerçekten Allah size,
‫ح ِْز ٌب‬
mutlaka emanetleri ehil olan-
ُ ْ َ ْ َ َّ َ ْ َ ْ ُ ْ َ َ َ َ َ ْ َ ٰ ٓ َ َ َ ْ ُّ َ ُ ْ َ
2
ُ
‫ات ا ِل اهل ِها ۙواِذا حكمتم بني انلاِس ان تكموا‬ ِ ‫ان تؤدوا المان‬
lara vermenizi ve insanlar
arasında hükmettiğiniz za-
ً ‫الل َك َن َسم۪يعًا بَص‬ َ ّٰ ‫ ْم به۪ۜ ا َِّن‬ُ ُ َ َّ َ ّٰ َّ ْ َ ْ man da adaletle hükmetme-
58 ‫۪يا‬ ِ ‫بِالعد ۜ ِل ا ِن الل ن ِ ِعما ي ِعظ‬ nizi emreder. Allah size ne
َْ ُ َ َ ُ َّ ُ َ َ َ ّٰ ُ َ ُٓ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ
‫ول ال ْم ِر‬
kadar güzel öğütler veriyor!
ِ ۬ ‫يا ايها ال۪ين امنوا اط۪يعوا الل واط۪يعوا الرسول وا‬ Şüphesiz Allah her şeyi işitici,
ُْ ْ ّٰ َ ُ ُّ ُ َ ٔ ْ َ ْ ُ ْ َ َ َ ْ َ ْ ُ ْ
‫الر ُسو ِل ا ِن كن ُت ْم‬ َّ ‫اللِ َو‬ her şeyi görücüdür.
‫ش فردوه ا ِل‬ ٍ ‫مِن ۚم فا ِن تنازعتم ۪يف‬
ً َْ َ ٌ ْ َ َ ٰ ٰ ْ ْ َ ْ َ ّٰ َ ُ ْ ُ
59. Ey iman edenler! Allah’a
59 ۟ ‫ي َوا ْح َس ُن تا ۪وي‬ ‫خ ۜ ِر ذل ِك خ‬ ِ ‫تؤمِنون بِاللِ والو ِم ال‬ itaat edin. Peygamber’e ve
sizden olan emir sahiplerine
de itaat edin. Eğer bir hususta
anlaşmazlığa düşerseniz
52. Bunlar, Allah’ın lânetlediği kimselerdir; Allah’ın rah- Allah’a ve ahirete gerçekten
metinden uzaklaştırdığı kimseye bir yardımcı bulamazlar. inanıyorsanız onu Allah’a
53. Yoksa onların hükümranlıktan bir nasipleri mi var? ve Resul’üne götürün; bu
Öyle olsaydı insanlara bir çekirdek bile vermezlerdi. hem hakkınızda hayırlı, hem
de netice bakımından daha
54. Yoksa onlar, Allah’ın lütfundan verdiği şeyler için in-
güzeldir.
sanlara hased mi ediyorlar? Oysa İbrahim soyuna Kitab’ı
ve hikmeti verdik ve onlara büyük bir hükümranlık bahşet-
tik.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 87


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

60. Sana indirilen Kur’an’a 5. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬87


َ ْ ‫ل ْز ُء‬
‫الا ِمُس‬ NİSA SÛRESİ

ve senden önce indirilene


inandıklarını iddia edenleri َ ْ ُ َٓ ُ َ ٰ ْ ُ َّ َ َ ُ ُ ْ َ َ َّ َ َ َ ْ َ َ
görmüyor musun? Tâğût’u ‫الم تر ا ِل ال۪ين يزعمون انهم امنوا بِما ان ِزل‬
َ َ ََ َْ َ ُ ُ َ َْ ْ َ ُْ َ َ
‫حاك ُٓموا‬ ‫ا ِلْك َومَٓا ان ِزل مِن قبلِك ي ۪ريدون ان يت‬
tanımamaları kendilerine em-
rolunduğu halde, onun önün-

ُ َ َّ ُ ُ َ ُْ َْ ُ َ ُ َّ َ
‫يد الشيْطان‬ ‫وت َوق ْد ام ُِٓروا ان يَف ُروا بِه۪ۜ وي ۪ر‬
de muhakeme olmak istiyor-
lar. Şeytan da onları derin bir ِ ‫ا ِل الطاغ‬
َ َ َ َ َ
‫ َواِذا ق۪يل ل ُه ْم ت َعال ْوا‬60 ‫۪يدا‬ ً ‫ا َ ْن يُض َّل ُه ْم َض َ ًل بَع‬
sapıklığa düşürmek istiyor..
61. Onlara: Allah’ın indirdi- ِ
ğine ve Resul’üne gelin, de- َ ُّ ُ َ َ َ ُ ْ َ ََْ ُ َّ َ َ ُ ّٰ َ َ ْ َ َٓ ٰ
nildiği zaman, münafıkların ‫ا ِل ما انزل الل وا ِل الرسو ِل رايت المنافِق۪ني يصدون‬
ٌ َ ُ ْ ُ ْ َ َ َ َٓ َ ْ َ َ ً َ َْ
‫۪يبة ب ِ َما‬ ‫ فكيف ا ِذا اصابتهم مص‬61 ۚ‫عنك ُص ُدودا‬
senden iyice uzaklaştıklarını
görürsün.
َٓ ْ َ ْ ّٰ َ ُ َْ ُ ُ َ ْ َ َّ َ
‫ت ايْد۪ي ِه ْم ث َّم جَٓاؤ َ۫ك يلِفون بِاللِ ا ِن ا َردنا‬
62. Kendi işledikleri yü-
zünden başlarına bir musibet ‫قدم‬
geldiği, sonra da “biz iyilik
ُ‫الل‬ ّٰ ُ َ ْ َ َ َّ َ ٰ ٓ ُ ً ْ َ َ ً َ ْ ٓ َّ
etmek ve uzaklaştırmaktan ‫ ا ۬ولئ ِك ال۪ين يعلم‬62 ‫ا ِل ا ِحسانا وتوف۪يقا‬
َ ُْ ْ ْ َ ْ ْ ََ ُُ
‫مَا ۪يف قلوب ِ ِه ْم فاع ِرض عن ُه ْم َوعِظ ُه ْم َوقل ل ُه ْم‬
başka bir şey istememiştik”
diye Allah’a yemin ederek
sana geldikleri zaman halleri
‫ول‬ ‫س‬ُ ‫ َومَٓا ا َ ْر َسلْ َنا م ِْن َر‬63 ‫سه ْم قَ ْو ًل بَل۪يغًا‬ َُْ ٓ
nasıl olur? ٍ ِ ِ ‫۪يف ان‬
‫ف‬
63. Onlar Allah’ın, kalple- ْ‫اللِ َول َ ْو ا َ َّن ُه ْم ا ِذْ َظلَ ُمٓوا اَنْ ُف َس ُهم‬ ّٰ ْ َ َ ُ َّ
rindekini bildiği kimselerdir; ۜ ‫ا ِل ِلطاع بِا ِذ ِن‬
ُ َّ ُ ُ َ َ َ ْ َ ْ َ َ ّٰ َ ْ ْ َ َ ُ َٓ
‫الر ُسول‬ ‫اس َتغف ُروا الل واستغفر لهم‬
onlara aldırma, kendilerine
öğüt ver ve onlara, kendileri ‫جاؤ۫ك ف‬
َ ْ َ َ َ َ َ َ ّٰ َ ‫ل َ َو‬
‫ ف َو َر ّبِك ل يُؤم ُِنون‬64 ‫الل ت َّوابًا َرح۪يمًا‬ ‫ج ُدوا‬
hakkında etkili ve güzel söz
söyle.
َ َ َّ ُ ْ ُ َ ْ َ َ َ َ َ َ ‫ك ُِم‬ ّ َ ُ ّٰ َ
‫ي ُدوا‬ ‫ل‬ ‫م‬ ‫ث‬ ۙ‫م‬ ‫ه‬ ‫ن‬ ‫ي‬ ‫ب‬ ‫ر‬ ‫ج‬ ‫ش‬ ‫ا‬‫۪يم‬ ‫ف‬ ‫وك‬ ‫حىت ي‬
64. Biz her peygamberi
sırf, Allah’ın izni ile itaat edil- ِ
َ ّ َ َ َّ ً َ َ ْ َُْ
65 ‫ت َوي ُ َسل ِ ُموا ت ْسل۪يمًا‬ َ ْ‫ضي‬ ‫س ِهم حرجا مِما ق‬ ِ ‫۪ٓيف انف‬
mek üzere gönderdik. Eğer
onlar kendilerine zulmettik-
leri zaman sana gelseler de
Allah’tan günahlarının ba-
ğışlamasını dileseler ve Pey-
gamber de onlara bağışlama 65. Hayır! Rabbine And olsun ki aralarında çıkan anlaş-
dileseydi, elbette Allah’ı töv- mazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hü-
beleri çok kabul edici ve çok kümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam mânâsıyla
merhametli bulacaklardı. kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


88 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ّ َ ُ 88
5. CÜZ ‫ورةُ الن َِٓساء‬ ‫س‬ NİSA SÛRESİ 69. Kim Allah’a ve Resul’e
itaat ederse işte onlar,
ْ َ ُ ُ ْ َ ُٓ ْ َ َ َ ْ َ َّ َ َ
‫َول ْو انا ك َتب َنا عليْ ِه ْم ا ِن اق ُتلوا انف َس ْم اوِ اخ ُر ُجوا‬
Allah’ın kendilerine lütuflarda
bulunduğu peygamberler,
ُ َ َّ َ َ ْ ٌ َ َّ ُ َ ُ
‫م ِْن دِيَارِك ْم مَا ف َعلوهُ ا ِل قل۪يل مِن ُه ۜ ْم َول ْو ان ُه ْم ف َعلوا‬
sıddîkler, şehidler ve sâlih
kişilerle beraberdir. Bunlar ne
ً ً ‫يا ل َ ُه ْم َوا َ َش َّد تَْب‬ َ َ َ
ً ْ ‫ان َخ‬ َ ُ َ ُ َ
‫ َواِذا‬66 ۙ ‫يتا‬
güzel arkadaştır!
۪ ‫ك‬ ‫ل‬ ‫ه‬
۪ ِ ‫ما يوعظ‬
‫ب‬ ‫ون‬ 70. Bu lütuf Allah’tandır. Bi-
ً َ ْ ُ َْ َ ََ َ َ ْ َ ٓ َّ َ ُ َْ َٰ َ
‫صاطا‬ ِ ‫ ولهديناهم‬67 ۙ ‫لتيناه ْم م ِْن ُدلنا اج ًرا عظ۪يمًا‬
lici olarak Allah yeter.
71. Ey iman edenler! İhti-
َ ‫ول فَا ُ ۬ولٰٓئ َِك َم َع َّال‬
‫۪ين‬
َ ُ َّ َ َ ّٰ
‫ َو َم ْن يُ ِطعِ الل والرس‬68 ‫ُم ْس َتق۪يمًا‬ yatlı davranın; bölük, bölük

ّ ‫الل َعلَيْه ْم م َِن انلَّب ّي َن َو‬ ّٰ َ َ ْ َ


savaşa çıkın yahut topyekûn
ُّ َ ‫الص ّد۪يق‬
ِ‫۪ني َوالش َه َٓداء‬ ِ ِ۪ ِ
ُ ‫انعم‬ savaşın.

ُ ْ َْ َ ٰ
ۜ ً َ َ ٰٓ ُ َ ُ َ َ َ َّ ‫َو‬
72. İçinizden bazıları var-
‫ ذل ِك الفضل‬69 ‫ال۪نيۚ وحسن او۬ لئ ِك رف۪يقا‬ ِ ‫الص‬ dır ki pek yavaş davranırlar.

ُ ُ ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ ۟ ً َ ّٰ ٰ َ ّٰ َ Eğer size bir felâket erişirse:


‫ يا ايها ال۪ين امنوا خذوا‬70 ‫اللِ َوكف بِاللِ عل۪يما‬ ۜ ‫مِن‬ «Allah bana lütfetti de onlarla

ُ ْ َّ َ ْ َ َُ ُ ْ َ ْ َُْ
beraber bulunmadım» der.
‫ َواِن مِن ْم‬71 ‫ات اوِ انفِ ُروا ج۪يعًا‬ ٍ ‫حذركم فانفِروا ثب‬ ِ 73. Eğer Allah’tan size

َّ َ َ ‫الل‬ ُ ّٰ ‫۪يب ٌة قَ َال قَ ْد اَنْ َع َم‬ َ ‫ ْم ُمص‬ ُ ْ َ َ َ ْ َ َّ َ ّ َ ُ َ ْ َ َ bir lütuf erişirse sanki sizin-
‫ع‬ ‫لمن لب ِطئۚ فا ِن اصابت‬ le onun arasında bir dostluk
ّٰ ٌ ْ َ ُ َ َ ْ ََ ً َ ْ َُ َ ْ ُ ََْْ
ِ‫صابَ ْم فضل م َِن الل‬
yokmuş gibi «Keşke onlarla
‫ ولئ ِن ا‬72 ‫ا ِذ لم اكن معهم ش ۪هيدا‬ beraber olsaydım da ben de
َ َ َّ ْ ُ ْ ُ َ َ ََْ َ ُ َ
‫لَقول َّن كان ل ْم ت ْن بَي َن ْم َو َبي َن ُه َم َودةٌ يَا لْن۪ى‬
büyük bir başarı kazansay-
dım!» der.

ِ‫يل الل‬
ّٰ
‫ب‬ ‫س‬َ ‫ فَلْ ُي َقات ِْل يف‬73 ‫وز فَ ْو ًزا َعظ۪يمًا‬ َ ُ‫ت َم َع ُه ْم فَاَف‬ُ ْ‫ُكن‬ 74. O halde, dünya hayatı-
ِ ۪ ۪ nı ahiret karşılığında değişen-
َ ‫خ َر ۜة ِ َو َم ْن ُي َقات ِْل يف‬ ٰ ْ َ ْ ُّ َ ٰ َ ْ َ ُ ْ َ َ َّ ler, Allah yolunda savaşsınlar
‫يل‬ ِ ۪ ۪ ‫ب‬ ‫س‬ ِ ‫ال۪ين يشون اليوة ادلنيا بِال‬ ve rahmetimize nail olsunlar.
ً َ ًْ َ ْ ُ َ ْ َ َ ْ ْ َ ْ َ ْ َ ْ ُ َ ّٰ Kim Allah yolunda savaşır
74 ‫اللِ فيقتل او يغلِب فسوف نؤت۪يهِ اجرا عظ۪يما‬ da öldürülür veya galip gelir-
se biz ona yakında büyük bir
mükâfat vereceğiz.

66. Eğer onlara, kendinizi öldürün yahut yurtlarınızdan


çıkın, diye emretmiş olsaydık, içlerinden pek azı müstes-
na, bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine verilen öğüdü ye-
rine getirselerdi, onlar için hem daha hayırlı hem de daha
pekiştirici olurdu.
67. O zaman elbette kendilerine nezdimizden büyük
mükâfat verirdik.
68. Ve onları dosdoğru bir yola iletirdik.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 89


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

75. Size ne oldu da Allah 5. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬89


َ ْ ‫ل ْز ُء‬
‫الا ِمُس‬ NİSA SÛRESİ

yolunda ve «Rabbimiz! Bizi,


ْ َ ْ ُ ْ َ ّٰ َ ُ َُ َ ْ ُ َ َ َ
‫الر َجا ِل‬ َ ‫ض َعف‬
halkı zalim olan bu şehirden
ّ ‫۪ني م َِن‬ ‫ت‬‫س‬ ‫م‬ ‫ال‬‫و‬ ‫الل‬ ‫يل‬ َ ‫ون يف‬
çıkar, bize tarafından bir veli ِ ِ ِ ۪ ۪ ‫وما لم ل تقات ِل‬
‫ب‬ ‫س‬
َّ َْ ٰ ْ ْ َ َ ُ ُ َ َّ َ ْ ْ َ ِ َٓ ّ َ
‫۪ين َيقولون َر َّب َنٓااخ ِرج َنام ِْنه ِذه ِالق ْر َيةِالظال ِ ِم‬
kıl, bize katından bir yardımcı
eyle!» diyen zavallı erkekler, ‫انال‬
ِ ‫والنِساءوالوِدل‬
kadınlar ve çocuklar uğrunda
ً َ َ ْ ُ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ ًّ َ َ ْ ُ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ َ ُ ْ َ
savaşmıyorsunuz! 75 ‫اهلهاۚ واجعل نلا مِن دلنك و ِلاۚ واجعل نلا مِن دلنك نص۪يۜا‬
َ ُ َ َ َ َ َّ َ ّٰ َ ‫ون يف‬ َ ُ َ ُ ُ َ ٰ َ َّ َ
‫۪ين كف ُروا ُيقات ِلون‬
76. İman edenler Allah
yolunda savaşırlar, inan- ‫يل اللِۚ وال‬ ‫ب‬
ِ ۪ ۪ ‫س‬ ‫ال۪ين امنوا يقات ِل‬
mayanlar ise tâğut yolunda َ ْ َّ َ ْ َ َّ َ ْ َّ َ َٓ ْ َ ُٓ َ َ ُ َّ َ
savaşırlar. O halde şeytanı ‫ان‬
ِ ‫ط‬ ‫ي‬ ‫الش‬ ‫د‬ ‫ي‬‫ك‬ ‫ِن‬ ‫ا‬ ‫ان‬
ِۚ ‫ط‬ ‫ي‬ ‫الش‬ ‫اء‬‫ل‬ِ ‫و‬‫ا‬ ‫وا‬‫ِل‬ ‫ت‬‫ا‬‫ق‬ ‫ف‬ ‫وت‬
ِ ‫اغ‬ ‫يل الط‬
ِ ‫۪يف س ۪ب‬
evliya edinenlere karşı sa-
ُ َ ْ َ ٓ ُّ ُ ْ ُ َ َ َ َّ َ َ َ ْ َ َ
ُ ‫ ْم َواَق‬ ً َ َ َ
vaşın; şüphe yok ki şeytanın ‫۪يموا‬ ‫ الم تر ا ِل ال۪ين ق۪يل لهم كفوا ايدِي‬76۟ ‫كن ضع۪يفا‬
ْ ٌ َ َ ُ َ ْ ُ ْ َ َ َ ُ َّ َ َ َ ٰ َّ ُ ٰ َ َ ٰ َّ
‫يق مِن ُه ْم‬
kurduğu düzen zayıftır.
77. Kendilerine, ellerinizi ‫الصلوة واتوا الزكوةۚ فلما كتِب علي ِهم القِتال ا ِذا ف ۪ر‬
savaştan çekin, namazı kılın
‫ت‬ َ ْ‫اللِ ا َ ْو ا َ َش َّد َخ ْش َي ًة َۚوقَالُوا َر َّب َنا ل َِم َك َتب‬
ّٰ َ ْ َ َ َ َّ َ ْ َ ْ َ
‫يشون انلاس كخشي ِة‬
ve zekâtı verin, denilen kim-
seleri görmedin mi? Üzer- ٌ َ َ ْ ُّ ُ َ َ ْ ُ َ َ َ ٰ ٓ َٓ َ ْ َّ َ َٓ ْ َ َ َ ْ َ ْ َ َ
lerine savaş yazılınca, içle- ‫ب قل متاع ادلنيا قل۪يل‬ ٍ ۜ ‫علينا القِتال ۚ لول اخرتنا ا ِل اج ٍل ق ۪ري‬
rinden bir grup, insanlardan, ُ ُ َ َ ً َ َ َ ْ ُ َ ٰ َّ
‫ ا ْي َن مَا تونوا‬77 ‫ي ل َِم ِن اتق َول تظل ُمون ف۪ي‬ ٌ ْ ‫َواْلٰخ َِرةُ َخ‬
Allah’tan korkar gibi yahut
ٌ ُ ْ َ
‫وج ُمش َّي َد ٍۜة َواِن ت ِصبْ ُه ْم َح َس َنة‬ ُ ْ ُْ ُ َ ُ ْ ُ ْ ْ ُ
ٍ ‫يدرِك ُم ال َم ْوت َول ْو كنتم ۪يف ب ُر‬
daha fazla bir korku ile insan-
lardan korkmaya başladılar
ْ ٰ ُ ُ ٌ ُ ْ ّٰ ْ ٰ ُ ُ
‫َيقولوا ه ِذه۪ م ِْن عِن ِد اللِۚ َواِن ت ِصبْ ُه ْم َس ّي ِ َئة َيقولوا ه ِذه۪ م ِْن عِند َِۜك‬
da «Rabbimiz! Savaşı bize
niçin yazdın! Bizi yakın bir sü-

َ َْ َ ُ َ َ َ ْ َٓ ُ ٰٓ َ ّٰ ْ ْ ٌّ ُ ْ ُ
‫اللِ ف َما ِلهؤ۬لءِ الق ْو ِم ل يَادون َيفق ُهون‬
reye kadar ertelesen olmaz
mıydı?» dediler. Onlara de ki: ۜ ‫قل ك مِن عِن ِد‬
َ َ َ َٓ َ ۘ ّٰ َ َ َ َ َ ْ َ َ َ َ َٓ ً
«Dünya menfaati önemsizdir,
takva sahipleri için ahiret ‫صابَك م ِْن َس ّي ِ َئ ٍة‬ ‫ ما اصابك مِن حسن ٍة ف ِمن اللِ وما ا‬78 ‫َحد۪يثا‬
ٰ ََ ً َُ َ ‫ِك َوا َ ْر َسلْ َن‬ ْ َ
daha hayırlıdır ve size kıl
ً ‫اللِ َشه‬
ّٰ
ِ ‫اك ل َِّلن‬ َۜ ‫ف ِم ْن َنفس‬
kadar haksızlık edilmez.» 79 ‫يدا‬ ۪ ِ ‫اس رسول ۜ وكف ب‬
78. Nerede olursanız olun
ölüm size ulaşır; sarp ve sağ-
lam kalelerde olsanız dahi!
79. Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük
Kendilerine bir iyilik dokunsa
ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; buna şahit
«Bu Allah’tan» derler; baş-
olarak da Allah yeter.
larına bir kötülük gelince de
«Bu senden» derler. «Hepsi
Allah’tandır» de. Onlara ne
oluyor ki bir türlü laf anlamı-
yorlar!

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


90 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ّ َ ُ 90
5. CÜZ ‫ورةُ الن َِٓساء‬ ‫س‬ NİSA SÛRESİ 83. İman etmeyenlere gü-
ven veya korkuya dair bir

‫اك‬ َ ‫الل َو َم ْن تَ َوّٰل َف َٓما ا َ ْر َسلْ َن‬ َ ّٰ َ َ َ ْ َ َ َ ُ َّ ِ‫َم ْن يُ ِطع‬ haber gelince onu hemen
ۚ ‫الرسول فقد اطاع‬ yayarlar. Hâlbuki onu Resule
ْ َ َ ٌَ َ َ ُ ُ ً ََ
‫ َو َيقولون طاعة ۘفا ِذا بَ َر ُزوا م ِْن عِن ِد َك‬80ۜ ‫عليْ ِه ْم َحف۪يظا‬
veya aralarında yetki sahibi
kimselere götürselerdi, onla-
َ ُ َ َ ُ ُ ْ َ ُ ّٰ َ ُۜ ُ َ َّ َ ْ َ ْ ُ ْ ٌ َ َٓ َ َّ َ
ۚ ‫ب ما يُب ّيِت‬
rın arasından işin iç yüzünü
‫ون‬ ‫بيت طائ ِفة مِنهم غي ال۪ي تقول والل يت‬ anlayanlar, onun ne oldu-
َ ََ ً ّٰ ٰ َ ّٰ َ َ ْ َّ َ َ َ ْ ُ ْ َ ْ ْ َ َ ğunu bilirlerdi. Allah’ın size
‫ اف‬81 ‫اللِ َوكف بِاللِ َوك۪ي‬ ۜ ‫فاع ِرض عنهم وتوك ع‬ lütuf ve rahmeti olmasaydı,
َ ّٰ ْ َ ْ ْ َ َ ْ َ َ َ ٰ ْ ُ ْ َ ُ َّ َ َ َ pek azınız müstesna şeytana
ِ‫ي اللِ ل َو َج ُدوا ف۪يه‬ ِ ‫يتدبرون القرا ۜن ولو كن مِن عِن ِد غ‬ uyup giderdiniz.

ْ َ ْ َ ْ َ ْ َ ٌ ْ َ ْ ُ َ َٓ َ َ ً َ ً َ ْ
ِ
84. Artık Allah yolunda sa-
‫ واذا جاءهم امر مِن الم ِن اوِ الو ِف‬82 ‫اخِفا كث۪يا‬ vaş. Sen, kendinden başka-
ْ‫ل ْمر مِنْ ُهم‬ َْ ُ ٰٓ َ ُ َّ َ ُ ُّ َ ْ َ َ ُ ‫ا َ َذ‬ sından sorumlu değilsin. Mü-
ِ ‫ا‬ ‫ل‬ ِ ‫و‬۬ ‫ا‬ ‫ل‬ ِ ‫ا‬ ‫و‬ ‫ل‬
ِ ‫و‬ ‫س‬ ‫الر‬ ‫ل‬ ِ ‫ا‬ ‫وه‬ ‫د‬ ‫ر‬ ‫و‬ ‫ل‬‫و‬ ‫ه‬
ۜ
۪ ِ ‫ب‬ ‫وا‬ ‫اع‬ minleri de teşvik et. Umulur ki
ْ‫م‬ ُ ْ َ َ ّٰ ُ ْ َ ْ َ َ ْ ُ ْ ُ َ ُ ْ َ ْ َ َ َّ ُ َ َ َ
َ Allah kâfirlerin gücünü kırar.
‫لعلِمه ال۪ين يسنبِطونه مِنه ۜم ولول فضل اللِ علي‬ Allah’ın gücü daha çetin ve

‫يل‬ ‫ب‬ ‫س‬ َ ‫ َف َقات ِْل يف‬83 ً‫ان اَِّل قَ۪ي‬ َ َ ْ َّ ُ ُ ْ َ َّ َ ُ ُ َ ْ َ َ


‫ورحته لتبعتم الشيط‬
cezası daha şiddetlidir.
ِ ۪ ۪ 85. Kim iyi bir işe aracılık
ُ ّٰ ‫۪ني َعَس‬ َ ْ ْ َ َ َ ْ َ َّ ُ َّ َ ُ َ ّٰ
‫الل‬ ۚ ‫اللِۚ ل تلف ا ِل نفسك َوح ّ ِرِض ال ُمؤ ِمن‬
ederse onun da o işten bir
nasibi olur. Kim kötü bir işe
ََ ْ َ َ ُ ّٰ َ ُ َ َ َ َّ َ ْ َ َّ ُ َ ْ َ
‫الل اش ُّد بَا ًسا َواش ُّد‬ ‫ان يف باس ال۪ين كفروۜا و‬
aracılık ederse onun da on-
dan bir payı olur. Allah her

‫۪يب‬ ٌ ‫ ْن َ ُل نَص‬ ُ َ ًَ َ َ ًَ َ َ ْ َ َْ ْ َ
‫ من يشفع شفاعة حسنة ي‬84 ‫تن۪ي‬
ً َْ şeyin karşılığını vericidir.

َ َ ْ ٌْ َ ُ ً
86. Bir selam ile selamlan-
ًَ َ َ َ ْ ْ
‫مِن َهاۚ َو َم ْن يَشف ْع شفاعة َس ّي ِ َئة يَ ْن ُل كِفل مِن َه ۜا َوكن‬ dığınız zaman siz de ondan

ْ َ ّ ُ ٰ َ ُ ّٰ
daha güzeli ile karşılık verin
ُّ َ َ َّ َ ْ ُ ّ ُ َ َ ً ُ
‫حي ٍة فحيوا‬ ِ ‫ واذا ح ۪ييتم بِت‬85 ‫ش مق۪يتا‬ ِ ٔ ٍ ‫الل ع ك ِل‬
yahut aynı ile karşılık verin.
Şüphesiz Allah, her şeyin he-
ً َ ٔ ْ َ ّ ُ ٰ َ َ َ َ ّٰ َّ َ ُّ ُ ْ َ َٓ ْ َ َ ْ َ
86 ‫ش حس۪يبا‬ ٍ ‫بِاحسن مِنها او ردوها ۜا ِن الل كان ع ك ِل‬
sabını görür.

80. Kim Resul’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Yüz
çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik!
81. «Baş üstüne» derler, ama yanından ayrılınca
onlardan bir kısmı, geceleyin senin dediğinden başkasını
kurar. Allah da onların geceleri kurduklarını yazar. Sen
onlara aldırma ve Allah’a dayan; sana vekil olarak Allah
yeter.
82. Hâlâ Kur’an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler
mi? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı
onda birçok tutarsızlık bulurlardı.
KUR’AN-I KERİM MEALİ 91
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

87. Allah ki, ondan başka 5. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬91


َ ْ ‫ل ْز ُء‬
‫الا ِمُس‬ NİSA SÛRESİ

ilah yoktur elbette sizi kıya-


met günü toplayacaktır, bun- ٌ ْ َ ْ‫ ْم ا ِٰل يَ ْو ِم الْقِيٰ َمةِ َل َري‬ ُ َّ َ َ ْ َ َ َ ُ َّ َ ٰ َٓ ُ ّٰ َ
da asla şüphe yoktur. Söz 3
‫حِزب‬ ‫۪يه‬ ۜ ‫ف‬ ‫ب‬ ‫الل ل ا ِل ا ِل ه ۜو لجمعن‬
bakımından Allah’tan daha ْ َ َ َ َ ُ ْ ْ ُ َ َ َ ۟ ً َ ّٰ َ ُ َ ْ َ ْ َ َ
doğru söyleyen kim vardır! ‫ني‬ ِ ‫ فما لم ِيف المنافِق۪ني ف ِئ‬87 ‫ومن اصدق مِن اللِحد۪يثا‬
ُ ّٰ ‫ون ا َ ْن َت ْه ُدوا َم ْن ا َ َض َّل‬ َ ُ ُ َ ُ َ َ َ ْ ُ َ َ ْ َ ُ ّٰ َ
88. Size ne oldu da müna-
ۜ‫الل‬ ‫والل اركسهم بِما كسبوۜا ات ۪ريد‬
َ ُ ْ َ َ ُّ ً َ َ ْ َ َ ُ ّٰ
fıklar hakkında iki gruba ay-
ْ ُ ْ ََ
rıldınız? Hâlbuki Allah onları
‫ َودوا ل ْو تف ُرون‬88 ‫ت َد ُل َس ۪بي‬ ِ ‫ن‬ ‫ل‬ ‫ف‬ ‫الل‬ ‫ل‬ ِ ‫ومن ي‬
ِ ‫ل‬‫ض‬
َّ َ َ َ ً ‫ون َس َٓو‬ َ ُ ُ ََ ََُ َ َ
kendi ettikleri yüzünden baş
aşağı etmiştir. Allah’ın sap-
‫اء َحّٰىت‬ َ َٓ‫خ ُذوا مِنْ ُه ْم ا َ ْو ِل‬ِ ‫اء ف تت‬ ‫كما كفروا فتكون‬
ُ ُ ْ ُ ُ ُ َ َّ َ ْ َ ّٰ
tırdığını siz mi doğru yola ge-
ُ
tirmek istiyorsunuz? Allah’ın
‫اللِ فا ِن ت َول ْوا فخذوه ْم َواق ُتلوه ْم َحيْث‬ ۜ ‫يل‬ َ ُ َُ
ِ ‫يها ِجروا ۪يف س ۪ب‬
َ‫ ا َِّل اَّل۪ين‬89ۙ‫۪يا‬ ً ‫خ ُذوا مِنْ ُه ْم َو ِ ًّلا َو َل نَص‬ َّ‫وه ْم َو َل َتت‬
saptırdığı kimse için asla yol
ُ ُْ َ
ِ ۖ ‫َوجدت ُم‬
bulamazsın!

ْ َ َ ْ ُ ُ َٓ ْ َ ٌ َ ْ ُ َ ْ َ َ ْ ُ َ ْ َ ْ َ ٰ َ ُ َ
89. Sizin de kendileri gibi
inkâr etmenizi istediler ki on- ‫رت‬ ِ ‫ي ِصلون ا ِل قو ٍم بينم وبينهم م۪يثاق او جاؤ۫كم ح‬
ُ ّٰ ‫اء‬ َ ‫وك ْم ا َ ْو ُي َقات ِلُوا قَ ْو َم ُه ۜ ْم َول َ ْو َٓش‬ ُ ُ َُ َْ ْ ُُ ُ ُ
larla eşit olasınız. O halde kü-
fürlerinden dönünceye kadar ‫الل‬ ‫صدورهم ان يقات ِل‬
onlardan hiçbirini evliya edin-
ُ ُ َ َ َ ُ ُ َ َ ْ َ ْ ُ ُ َ َ َ َ ْ ُ ْ َ َ ْ ُ َ َّ َ َ
meyin. Eğer yüz çevirirlerse ‫تلوك ْم فل ْم ُيقات ِلوك ْم‬ ‫لسلطهم عليم فلقاتلوك ۚم فا ِِن اع‬
ً َ ُ َ ُ ّٰ َ َ َ َ َ َ َ َّ ُ ُ ْ َ ْ َ ْ َ َ
90 ‫الل ل ْم َعليْ ِه ْم َس ۪بي‬
onları yakalayın, bulduğunuz
yerde öldürün ve hiçbirini veli ‫والقوا ا ِلم السلمۙفما جعل‬
ve yardımcı edinmeyin.
َ ْ ُ ْ َْ َ ُ ُ َ َ ٰ َ ُ ََ
90. Ancak, kendileriyle ‫يدون ان يَا َم ُنوك ْم َو َيا َم ُنوا ق ْو َم ُه ۜ ْم‬ ‫جدون اخ ۪رين ي ۪ر‬ ِ ‫ست‬
aranızda antlaşma bulunan ُٓ ْ
‫تلوك ْم َو ُيلقوا‬
ُ ُ ََْ َْ ْ َ َ
‫ع‬‫ي‬ ‫م‬ ‫ل‬ ‫ِن‬ ‫ا‬ ‫ف‬ ۚ‫ا‬ ‫۪يه‬ ‫ف‬ ‫وا‬ ُ ‫ُك َّلمَا ُر ُّ ٓدوا اَِل الْفِتْ َنةِ ا ُ ْرك‬
‫ِس‬
bir topluma sığınanlar yahut ِ
ُ ُ ُ ْ ُ ُ ُ َ َ ٓ ُّ ُ َ َّ ُ ُ ْ َ
‫السل َم َو َيفوا اي ْ ِد َي ُه ْم فخذوه ْم َواق ُتلوه ْم َحيْث‬
ne sizinle ne de kendi top-
lumlarıyla savaşmak isteme- ‫ا ِلم‬
diklerinde yürekleri sıkılarak
ً ُ ً َ ْ ُ ْ ْ َ َ ْ ُ َ َ ْ َ َ ْ ُ ٰٓ ُ َ ْ ُ ُ ُ ْ َ
size gelenler müstesna. Allah 91 ۟‫ثقِفتموهۜم وا ۬ولئ ِم جعلنا لم علي ِهم سلطانا م ۪بينا‬
dileseydi onları başınıza belâ
ederdi de sizinle savaşırlar-
dı. Artık onlar sizi bırakıp bir
91. Diğer bir takım kimselerin de hem sizden emin ol-
tarafa çekilir de sizinle sa-
mak, hem de kavimlerinden emin olmak istediklerini göre-
vaşmazlar ve size barış teklif
ceksin. Bunlar küfre her döndürüldüklerinde ona atılırlar.
ederlerse bu durumda Allah
Eğer bunlar sizden uzak durmazlar, sizinle barış içinde
size, onlara saldırmaya mü-
yaşamak istemezler, ellerini savaştan çekmezlerse, onları
saade etmemiştir.
yakalayın ve onları nerede bulursanız öldürün. İşte bunlara
karşı size apaçık bir yetki verdik.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


92 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ّ َ ُ 92
‫ورةُ الن ِ َٓساء‬
5. CÜZ NİSA SÛRESİ 93. Kim bir mümini kasten
‫س‬
öldürürse Allah katında ceza-

َ َّ ْ َ ْ َْ ْ َ
sı, içinde ebediyen kalacağı

ٔۚ‫َومَا كَن ل ُِمؤم ٍِن ان َيق ُتل ُمؤم ًِنا ا ِل َخط ًـا‬ cehennemdir. Allah ona ga-

َ‫ير َر َق َبة ُم ْؤمِنة‬ ْ ََ ًَ َ ًِ ْ ُ َََ ْ ََ


zap etmiş, ona lânet etmiş ve

ٍ ٍ ُ ‫ومن قتل مؤمنا خطـٔا فتح ۪ر‬


onun için büyük bir azap ha-

َ َ ْ َ ُ َّ َّ َ ْ َ ٓ َّ ٓ ْ َ ٰ ٓ ٌ َ َّ َ ُ ٌ َ َ
zırlamıştır.

‫ودِية مسلمة ا ِل اهلِه۪ ا ِل ان يصدقوۜا فا ِن كن‬ 94. Ey iman edenler! Allah

َ ُ ْ ََ ٌ ْ ُ ََُ ْ ُ َ ّ ُ َ َْ ْ
‫ير َرق َب ٍة‬
yolunda savaşa çıktığınız za-
‫مِن قو ٍم عد ٍو لم وهو مؤمِن فتح ۪ر‬ man iyi anlayın dinleyin. Size

ٌ َ ْ ُ ْ َ َ َ ْ ْ
‫ُمؤم َِن ۜ ٍة َواِن كن م ِْن ق ْو ٍم بَي َن ْم َو َبي َن ُه ْم م۪يثاق‬
selam verene, dünya haya-
tının geçici menfaatine göz

ْ‫ير َر َق َبة ُم ْؤم َِنةۚ َف َمن‬ ْ َ َ ْ َ ٰ ٓ ٌ َ َّ َ ُ ٌ َ َ


dikerek «Sen mümin değil-

ٍ ٍ ُ ‫ف ِدية مسلمة ا ِل اهلِه۪ وت ۪ر‬ sin» demeyin. Çünkü Allah’ın

ّٰ َ ً َ ْ َ ْ َ َ َ ُ ْ َ ْ َ ُ َ َ ْ َ ْ َ
nezdinde sayısız ganimetler

ِ‫الل‬
ۜ ‫صيام شهري ِن متتابِعنيِۘ توبة مِن‬ ِ ‫يد ف‬ ِ ‫لم‬
vardır. Önceden siz de böyle

ْ ْ ْ َ ََ
iken Allah size lütfetti; o halde

‫ َو َم ْن َيق ُتل ُمؤمِنًا‬92 ‫الل َعل۪يمًا َحك۪يمًا‬ ُ ّٰ ‫كن‬ ‫و‬


iyi anlayıp dinleyin. Şüphesiz

َ َ ً َ ُ َّ َ َ ُ ُ َٓ َ َ ً ّ َ َ ُ
Allah bütün yaptıklarınızdan

‫الل‬ ُ ّٰ ‫ب‬ َ ‫ض‬ ِ ‫۪يها َوغ‬ ‫ادلا ف‬ ِ ‫متع ِمدا فجزاؤ۬ه جهنم خ‬
haberdardır.

َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ
‫ يَٓا ايُّهَا‬93 ‫عليْهِ َول َع َن ُه َواع َّد ُل عذابًا عظ۪يمًا‬
َ َ ُ َّ َ َ َ ّٰ َ ْ ُ ْ َ َ َ ُٓ َ ٰ َ َّ
‫يل اللِ فتبينوا ول‬ ِ ‫ال۪ين امنوا ا ِذا ضبتم ۪يف س ۪ب‬
ًۚ‫ت ُم ْؤمِنا‬ َ ‫ال َ َم ل َ ْس‬ َّ ُ ُ ْ َ ٰٓ ْ َ ْ َ ُ ُ َ
‫تقولوا ل ِمن الق ا ِلم‬
ُ‫اللِ َم َغان ِم‬ ّٰ َ ْ َ ۘ َ ْ ُّ ِ ٰ َ ْ َ َ َ ُ َْ
‫تب َتغون ع َرض اليوة ادلنيا فعِند‬
ُ َ َ ُ ّٰ َّ َ َ ُ ْ َ ْ ْ ُ ْ ُ َ ٰ َ ٌۜ َ َ
‫الل عليْ ْم‬ ‫كث۪ية كذل ِك كنتم مِن قبل فمن‬
ً ‫ون َخب‬ َ ََُْ َ َ َ َ ّٰ ‫َف َتبَ َّي ُنوۜا ا َِّن‬
94 ‫يا‬ ۪ ‫ل‬ ‫م‬ ‫ع‬ ‫ت‬ ‫ا‬ ‫م‬ ِ ‫ب‬ ‫ن‬ ‫ك‬ ‫الل‬

92. Bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir.


Ancak yanlışlıkla olması başka. Kim bir mümini yanlışlıkla
öldürürse bir mü’min köleyi azad etmesi ve bağışlamadık-
ları sürece ailesine diyet ödemesi gerekir. Öldürülen kimse
mü’min olur ve düşmanınız olan bir topluluktan bulunursa,
mü’min bir köle azad etmek gerekir. Eğer sizinle kendile-
ri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine
verilecek bir diyet ve mü’min bir köle azad etmek gerekir.
Bunlara imkân bulamayanın, Allah tarafından tövbesinin
kabulü için iki ay ard arda oruç tutması gerekir. Allah hak-
kıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. KUR’AN-I KERİM MEALİ 93
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

95. Müminlerden özür 5. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬93


َ ْ ‫ل ْز ُء‬
‫الا ِمُس‬ NİSA SÛRESİ

sahibi olanlardan başka


oturanlarla malları ve َ
‫جاه ُِدون‬ َ ‫ضر َوال ْ ُم‬ َ َّ ‫ي ا ُ ۬ول ال‬ ُ ْ ‫۪ني َغ‬ َ ‫ون م َِن ال ْ ُم ْؤ ِمن‬ َ ُ َْ َ َْ َ
‫ل يستوِي القاعِد‬
canlarıyla Allah yolunda cihad ِ ِ
edenler bir olmaz. Allah,
ْ‫۪ين با َ ْم َوالِهم‬ َ ‫جاهِد‬ َ ‫الل ال ْ ُم‬ ُ ّٰ ‫اللِ با َ ْم َوالِه ْم َواَنْ ُف ِسه ۜ ْم فَ َّض َل‬ ّٰ
‫يل‬ َ
malları ve canları ile cihad ِ ِ ِ ِ ِ ِ ‫۪يف س ۪ب‬
ّٰ َ َّ َ َ ٰ ْ ُ ْ ُ ّٰ َ َ َ ًّ ُ َ ًۜ َ َ َ َ َْ ََ َُْ
ُ‫الل‬ ‫َوانف ِس ِه ْم ع القا ِعد۪ين درجة وك وعد الل السنۜ وفضل‬
edenleri, derece bakımından
oturanlardan üstün kıldı.
Gerçi Allah hepsine de
ًَ ْ ََ ُْ َ ََ ً َ ْ َ َ َْ ََ َ َ ُْ
güzellik vaat etmiştir; ama ‫ات مِنه ومغفِرة‬ ٍ ‫ درج‬95ۙ ‫المجاهِد۪ين ع القا ِعد۪ين اج ًرا عظ۪يما‬
ُ َ ٰٓ ْ ُ ّٰ َ َ َ َّ َّ ً ‫الل َغ ُف‬ ُ ّٰ ‫كن‬ َ َ َ ًۜ َ ْ َ َ
mücahitleri, oturanlardan
çok büyük bir ecirle üstün ‫يه ُم ال َملئ ِكة‬ ‫ ا ِن ال۪ين توف‬96 ۟‫ورا َرح۪يمًا‬ ‫ورحة و‬
َ ْ َ َ ْ َ ْ ُ َّ ُ ُ َ ْ ُ ْ ُ َ ُ َ ْ ُ ْ َ َ
kılmıştır.
96. Kendinden dereceler, ‫ض‬ ِۜ ‫۪ني ِيف ال ْر‬ ‫ظالِم۪ٓى انف ِس ِهم قالوا ف۪يم كنت ۜم قالوا كنا مستضعف‬
ْ‫يهم‬ ُ ‫۪يه ۜا فَا ُ ۬ولٰٓئ َِك َما ْ ٰو‬ َ ‫اللِ َواس َِع ًة َف ُت َهاج ُروا ف‬ ّٰ ُ ْ َ ْ ُ َ ْ َ َ ُٓ َ
bağışlama ve rahmetini ihsan
etmiştir. Allah çok bağışlayıcı ِ ‫قالوا الم تن ارض‬
ّ َ َ ّ َ َ َ ْ َ ْ ُ ْ َّ ۙ ً َ ْ َ َٓ َ ُ َّ َ َ
ve çok esirgeyicidir.
ِ‫ساء‬ َٓ ِ ‫الن‬ ‫الرجا ِل و‬
97. Kendilerine yazık eden ِ ‫ ا ِل المستضعف۪ني مِن‬97 ‫جهن ۜم وساءت مص۪يا‬
َ ٰٓ ُ َ ً َ َ ً َ َ ُ َ ْ َ َ َْ ْ َ
‫ فا ۬ولئ ِك‬98 ‫۪يعون ح۪يلة َول َي ْه َت ُدون َس ۪بي‬
kimselere melekler, canlarını
alırken: «Ne işte idiniz!» dedi- ‫ان ل يستط‬ ِ ‫والوِدل‬
ً ‫الل َع ُف ًّوا َغ ُف‬ ُ ّٰ ‫كن‬ َ َ َ ْ ُ ْ َ َ ُ ْ َ ْ َ ُ ّٰ َ َ
‫ َو َم ْن ُيهَا ِج ْر‬99 ‫ورا‬
ler. Bunlar: «Biz yeryüzünde
çaresizdik» diye cevap verdi- ‫عس الل ان يعفو عنه ۜم و‬
ْ َْ ً ً ‫اغمًا َكث‬ َ َُ َْْ ْ َ ّٰ
‫۪يا َو َس َعةۜ َو َم ْن ي ُرج‬ َ
ler. Melekler de: «Allah’ın yeri
geniş değil miydi? Hicret et- ‫يد ِيف الرِض مر‬ ِ ِ‫يل الل‬ ِ ‫۪يف س ۪ب‬
ُ‫ول۪ ُث َّم يُ ْدر ْك ُه ال ْ َم ْو ُت َف َق ْد َو َق َع ا َ ْج ُره‬ ّٰ َ ً َ ُ ْ َ ْ
seydiniz ya!» dediler. İşte on-
ِ ُ ‫اللِ َو َر‬
‫س‬ ‫مِن بيتِه۪ مها ِجرا ا ِل‬
ların barınağı cehennemdir;
ِ
orası ne kötü bir gidiş yeridir.
ََ َْ َ َ ‫ َوا ِ َذا‬100 ۟‫ورا َرح۪يمًا‬ ً ‫الل َغ ُف‬ ُ ّٰ ‫كن‬ َ َ َ ّٰ َ َ
98. Erkekler, kadınlar ve ‫ضبْ ُت ْم ِيف ال ْرِض فليَْس‬ ‫اللِ و‬
ۜ ‫ع‬
ُ ْ ْ َ ْ ْ ٰ َّ َ ُ ُ ‫اح ا َ ْن َت ْق‬ ُ َْ َ
‫الصلوةِۗ ا ِن خِف ُت ْم ان َيفت ِ َن ُم‬ ٌ ‫ ْم ُج َن‬
çocuklardan âciz olup hiçbir
çareye gücü yetmeyenler, ‫روا مِن‬ ‫علي‬
hiçbir yol bulamayanlar
ً ‫ ْم َع ُد ًّوا ُمب‬ ُ َ ُ َ َ َ ْ َّ ُ َ َ َ َّ
müstesnadır. 101 ‫ينا‬ ۪ ‫ل‬ ‫وا‬ ‫ن‬ ‫ك‬ ‫ين‬ ‫ِر‬
۪ ‫ف‬ ‫ك‬ ‫ال‬ ‫ِن‬ ‫ا‬ ‫ا‬
ۜ ‫ال۪ين ك‬
‫و‬ ‫ر‬ ‫ف‬
99. İşte bunları, umulur ki
Allah affeder; Allah affedici-
dir, bağışlayıcıdır. 100. Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gi-
decek çok yer de bulur, genişlik de. . Kim Allah ve resulü
uğrunda hicret ederek evinden çıkar da sonra kendisine
ölüm erişirse artık onun mükâfatı Allah’a düşer. Allah da
çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
101. Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin size
kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazı kısaltma-
nızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık
düşmanınızdır.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


94 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ّ َ ُ 94
5. CÜZ ‫ورةُ الن ِ َٓساء‬ ‫س‬ NİSA SÛRESİ 103. Artık namazı bitirince
ayakta, otururken ve yanınız
ْ‫طٓائ َِف ٌة مِنْ ُهم‬ َ ْ ُ َ ْ َ َ ٰ َّ ُ ُ َ َ ْ َ َ َ ْ َ ُْ ََِ üzerinde yatarken Allah’ı zik-
‫واذا كنت ف۪ي ِهم فاقمت لهم الصلوة فلتقم‬ redin. Huzura kavuşunca da
ُ ُ َ ْ َ ُ َ َ َ َ ْ۠ ُ َ َ ْ َ ٓ ُ ُ ْ َ ْ َ َ َ َ namazı dosdoğru kılın; çünkü
‫معك ولاخذوا اسلِحتهم فا ِذا سجدوا فليكونوا‬ namaz müminler üzerine va-
ُّ َ ُ ْ َ ُّ َ ُ ْ َ ٰ ْ ُ ٌ َ َٓ ْ َ ْ َ ْ ُ َٓ َ ْ kitli olarak farz olmuştur.
‫ت طائ ِفة اخرى لم يصلوا فليصلوا‬ ِ ‫مِن ورائ ِمۖ وتلا‬ 104. O topluluğu takip et-
َ َ َ َّ َّ َ ْ ُ َ َ ْ َ َ ْ ُ َ ْ ُ ُ ْ ْ َ
‫۪ين كف ُروا‬ ‫حذرهم واسلِحته ۚم ود ال‬ ِ ‫َم َعك َولَاخذوا‬
mekte gevşeklik gösterme-
yin. Eğer siz acı çekiyorsanız
َ ُ َ ُ َ ُ َ ْ َ ْ َ َ ُ ُْ َ َْ
‫حتِ ْم َوا ْمت ِ َعتِ ْم ف َيم۪يلون‬
onlar da, sizin çektiğiniz gibi
ِ ‫لو تغفلون عن اسل‬ acı çekmektedirler. Üste-
ْ‫م‬ ُ َ َ ْ ْ ُ ْ َ َ َ َ ُ َ َ ًۜ َ َ ً َ ْ َ ْ ُ ْ َ َ lik siz Allah’tan, onların ümit
ِ ‫حدة ول جناح عليم ا ِن كان ب‬ ِ ‫عليم ميلة وا‬ edemeyecekleri şeyleri umu-
ْ‫م‬ ُ َ َ ْ َ ُٓ َ َ ْ َ ٰ ٓ ْ َ ْ ُ ْ ُ ْ َ َ َ ْ ًَ yorsunuz. Allah ilim ve hikmet
ۚ ‫اذى مِن مط ٍر او كنتم مرض ان تضعوا اسلِحت‬ sahibidir.
ً ‫ين َع َذابًا ُمه‬ َ ‫كاف ِر‬ َ ْ َّ َ َ َ ّٰ َّ ْ ُ َ ْ ُ ُ َ
102 ‫ينا‬ ‫ِل‬ ‫ل‬ ‫د‬ ‫ع‬ ‫ا‬ ‫الل‬ ‫ِن‬ ‫ا‬ ‫م‬
ۜ ‫ك‬ ‫ر‬ ‫ذ‬‫ح‬ِ ‫وا‬ ‫ذ‬ ‫وخ‬
105. Allah’ın sana göster-
۪ ۪ diği şekilde insanlar arasında
ٰ َ َ ً ُ ُ َ ً َ َ ّٰ ُ ْ َ ٰ َّ ُ ُ ْ َ َ َ َ
‫الصلوةَ فاذك ُروا الل قِياما وقعودا وع‬
hükmedesin diye sana Kitab’ı
‫فا ِذا قضيتم‬ hak ile indirdik; hainleri savu-
َ‫الصلٰوة‬ َّ ‫الصلٰوةَ ا َِّن‬ َّ ‫۪يموا‬ َ َ ْ ُْ َْ َ ْ َ َ ْ ُ
ُ ‫ُج ُنوبِ ۚم فا ِذا اطماننتم فا‬
nan olma!
ۚ ‫ق‬
ُ َ َ َ ً ُْ َ ً َ َ ْ ُْ ََ ْ َ َ
‫ ول ت ِهنوا‬103 ‫كابا موقوتا‬ ِ ‫كانت ع المؤ ِمن۪ني‬
َ‫ون َكما‬ َ ُ َ ْ َ ْ ُ َّ َ َ ُ َ ْ َ ُ ُ َ ْ ِ ْ َ ْ َٓ ْ
‫ِيف ابتِغاءِ القو ۜم ا ِن تونوا تالمون فا ِنهم يالم‬
ُ ّٰ ‫كن‬َ َ َ َۜ ُ ْ َ َ َ ّٰ َ َ ُ ْ َ َ َ ُ َ ْ َ
‫الل َعل۪يمًا‬ ‫ون وترجون مِن اللِ ما ل يرجون و‬ ۚ ‫تالم‬
ُ ْ َ ّ َْ َ َ  ْ َ َ ْ ْ َ ٓ َّ َ
َ‫م‬ ‫اب بِال ِق تلِ ح‬ ِ ‫ ا ِنا ان َزنلَٓا ا ِلْك ال‬104۟ ‫حك۪يمًا‬
َ َ َٓ ْ ْ ُ َ َ َ ُ ّٰ َ ٰ َ َٓ َ ْ ‫َب‬
105ۙ ‫۪ني خص۪يمًا‬ ‫ني انلَّاِس بِما اريك اللۜول تن ل ِلخائِن‬

102. Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın


zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dur-
sunlar, silahlarını alsınlar, böylece secde edince arkanızda
olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan diğer grup
gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihti-
yat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler
ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstü-
nüze birden baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan bir ezi-
yet olur yahut hasta olunursanız silahlarınızı bırakmanızda
size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah,
kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
KUR’AN-I KERİM MEALİ 95
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

106. Ve Allah’tan mağfiret 5. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬95


َ ْ ‫ل ْز ُء‬
‫الا ِمُس‬ NİSA SÛRESİ

iste, çünkü Allah çok yarlığa-


ْ ُ َ ً ‫ان َغ ُف‬ َ َ َ ّٰ َّ َ ّٰ ْ ْ َ
‫ َول تَادِل‬106 ۚ‫ورا َرح۪يمًا‬ ۜ ‫اس َتغ ِف ِر‬
yıcı, ziyadesiyle esirgeyicidir.
107. Kendilerine hainlik ‫الل ا ِن الل ك‬ ‫و‬
edenleri savunma; çünkü َ َ ْ َ ُّ ُ َ َ ّٰ َّ ْ ُ َ ُ ْ َ َ ُ َ ْ َ َ َّ َ
Allah hainliği meslek edinmiş ‫ع ِن ال۪ين يتانون انفسه ۜم ا ِن الل ل يِب من كان‬
َ ُْ َ َ ُْ َ ً َ
‫ ي َ ْس َتخفون م َِن انلَّاِس َول ي َ ْس َتخفون‬107 ۚ‫خ َّوانا اث۪يمًا‬
günahkârları sevmez.
108. İnsanlardan gizler
َْ ٰ َ َ ْ ُ ّٰ
‫م َِن اللِ َوه َو َم َع ُه ْم ا ِذ يُبَ ّي ِ ُتون مَا ل يَ ْرض م َِن الق ْو ۜ ِل‬
de Allah’tan gizlenemezler.
Hâlbuki karanlıkta, O’nun razı
olmadığı sözü düzüp kurar- ْ‫اد ْتلُم‬ َ َ ِ َٓ ُ ٰٓ ْ ُ ْ َ َٓ ً ُ َ ُ َ ْ َ َ ُ ّٰ َ َ َ
‫ ها انتم هؤ۬لء ج‬108 ‫وكن الل بِما يعملون م۪يطا‬
ken O, onlardan ayrı değildi.
Allah yaptıklarını kuşatıcıdır.
َِ‫الل َعنْ ُه ْم يَ ْو َم الْقِيٰمة‬
َ ّٰ ‫ادلنْ َيا َف َم ْن ُيَاد ُِل‬ ُّ ِ ‫اليٰوة‬ َ ْ ‫َعنْ ُه ْم ِيف‬
109. Haydi siz dünya ha-
ً ‫ َو َم ْن َي ْع َم ْل ُٓس‬109 ‫۪ي‬ ً َ ْ َْ َ ُ ُ َ ْ َ َْ
‫وءا‬ ‫ام من يون علي ِهم وك‬
yatında onlara taraf çıkıp sa-
vundunuz, ya kıyamet günü
Allah’a karşı onları kim savu-
110 ‫ورا َرح۪يمًا‬ ً ‫الل َغ ُف‬
َ ّٰ ‫الل َي ِد‬ َ ّٰ ‫ا َ ْو َيظْل ِ ْم َن ْف َس ُه ُث َّم ي َ ْس َت ْغ ِفر‬
nacak yahut onlara kim vekil ِ ِ
َ َ َْ َ ٰ ْ َّ َ ْ ْ ْ َ ْ َ َ
‫سه۪ۜ َوكن‬ ِ ‫س ُب ُه ع نف‬ ِ َ‫سب ا ِثمًا فا ِنمَا ي‬
olacak?
110. Kim bir kötülük yapar
ِ ‫ومن ي‬
ْ َ ًَ َ ْ ْ َ ْ ََ َ ُ ّٰ
‫ب خ ٓط۪ئة ا ْو ا ِثمًا‬ ِ ‫ ومن ي‬111 ‫الل عل۪يمًا َحك۪يمًا‬
‫س‬
yahut nefsine zulmeder de
sonra Allah’tan mağfiret diler-
ْ ً َ ْ ََ ً ُ
112 ۟ ‫اح َت َمل ُب ْه َتانا َواِثمًا ُم ۪بينًا‬ ‫ث َّم يَ ْر ِم بِه۪ بَ ۪ٓرئا فق ِد‬
se, Allah’ı çok yarlığayıcı ve
esirgeyici bulacaktır.
ْ‫طٓائ َِف ٌة مِنْ ُهم‬ َ ْ َّ َ َ ُ ُ َ ْ َ َ َ ْ َ َ ّٰ ُ ْ َ َ ْ َ َ
111. Kim bir günah kaza-
‫ولول فضل اللِ عليك ورحمته لهمت‬
َ َ ُّ ُ َ َ َ ْ ُ َ ُ ْ َ ٓ َّ َ ُّ ُ َ َ َۜ ُّ ُ ْ َ
nırsa onu ancak kendi aley-
hine kazanmış olur. Allah her
şeyi bilicidir, büyük hikmet
‫ضلون ا ِل انفسهم وما يضونك‬ ِ ‫ضلوك وما ي‬ ِ ‫ان ي‬
َ َ َّ َ َ َ َ ْ ْ َ َ َ ْ َ ْ َ َ ُ ّٰ َ َ ْ َ َ ٔ ْ َ ْ
‫ش ۜ وانزل الل عليك الكِتاب وال ِكمة وعلمك‬ ٍ ‫مِن‬
sahibidir.

َ َ ّٰ ُ ْ َ َ َ َ َ ُ َ َ
112. Kim kasıtlı veya kasıt-
sız bir günah kazanır da son-
ra onu bir suçsuzun üzerine
113 ‫مَا ل ْم ت ْن ت ْعل ُم ۜ َوكن فضل اللِ َعليْك َعظ۪يمًا‬
atarsa, muhakkak ki, büyük
bir iftira ve apaçık bir günah
113. Allah’ın sana lütfu ve esirgemesi olmasaydı, onlar-
yüklenmiş olur.
dan bir güruh seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar yalnızca
kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah
sana Kitab’ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini öğret-
miştir. Allah’ın lütfu sana gerçekten büyüktür.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


96 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ّ َ ُ 96
5. CÜZ ‫ورةُ الن َِٓساء‬ ‫س‬ NİSA SÛRESİ 116. Şüphesiz Allah
kendisine ortak koşulmasını
َ َ َّ ُ ٰ ْ َ ْ َ َ َ
َْ‫خ‬
‫يه ْم ا ِل َم ْن ا َم َر ب ِ َص َدق ٍة‬
bağışlamaz. Bunun dışındaki
‫۪ي مِن نو‬ ٍ ‫ث‬ ‫ك‬ ‫يف‬
۪ ‫ي‬ ‫ل‬ ‫ ح ِْز ٌب‬günahları, dilediği kimseler

َ ْ ‫ا َ ْو َم ْع ُروف ا َ ْو ا ِْص َ ٍح َب‬


4
َ ٰ ْ ْ
‫س َو َم ْن َيف َعل ذل ِك‬ ِۜ ‫ني انلَّا‬
için bağışlar. Allah’a ortak
ٍ koşan, kuşkusuz, derin bir

114 ‫ج ًرا َعظ۪يمًا‬ ْ َ ‫الل فَ َس ْوَف نُ ْؤت۪يه ا‬ ّٰ َ َ َ َٓ ْ


ِ ‫ات‬ ِ ‫اء م ْرض‬ ‫ابتِغ‬
sapıklığa düşmüştür..
ِ
ٰ ْ ُ َ َ َّ َ َ َ ْ َ ْ َ ُ َّ
117. Onlar, Allah’ı bırakıp
َ
‫ل ال ُهدي‬ ‫َو َم ْن يُشاق ِِق الرسول مِن بع ِد ما تبني‬ ancak dişilere tapıyorlar. Hâl-
buki azgın bir şeytana tap-
ْ ُ‫ل مَا تَ َوّٰل َون‬ ّ ُ َ ْ ُْ َ ‫ي‬ َ ْ ‫َو َي َّب ْع َغ‬
۪‫صلِه‬ ۪ ِ ‫۪ني ن َو‬ ‫يل المؤ ِمن‬ ِ ۪ ‫ب‬ ‫س‬ ِ
maktadırlar..

‫ش َك‬ َ ْ ُ ‫الل َل َي ْغفِ ُر ا َ ْن ي‬ َ ّٰ ‫ ا َِّن‬115 ۟‫۪يا‬ً ‫ت َمص‬ ْ َ َٓ َ َ َّ َ َ 118. Allah onu lânetlemiş;
‫جهن ۜم وساء‬ oda: «Yemin ederim ki, kul-
ّٰ ْ ْ ُ ْ َ َ ُ َٓ َ ْ َ َ ٰ َ ُ َ ُ ْ َ َ larından belli bir pay edinece-
ِ‫شك بِالل‬ ِ ‫بِه۪ ويغفِر ما دون ذل ِك ل ِمن يشاءۜ ومن ي‬ ğim» demiştir.
ٓ َّ ُ ْ َ ُ َْ ْ ً َ ً َ َ َّ َ ْ َ َ
ٓ
‫ ا ِن يدعون مِن دون ِ۪ه ا ِل‬116 ‫فقد ضل ضل بع۪يدا‬
119. «Onları mutlaka sap-
tıracağım, muhakkak onları
َ َ َ ۢ ُ ّٰ ُ َ َ َ
ۙ ً َ ً َ ْ َ َّ َ ُ ْ َ ْ َ ً َ
‫ لعنه الل وقال‬117 ‫ا ِناثاۚ واِن يدعون ا ِل شيطانا م ۪ريدا‬
boş kuruntulara boğacağım,
onlara emredeceğim de hay-
َّ ُ َ َ ً ُ ْ َ ً َ َ َ ْ َّ َ َّ َ َ
‫ضل َّن ُه ْم‬ ‫ل‬ ‫و‬ 118 ۙ ‫ا‬ ‫وض‬ ‫لتِذن مِن عِبادِك نص۪يبا مفر‬
vanların kulaklarını yaracak-
ِ lar, onlara emredeceğim de
َ ْ َ َ ٰ َّ ُ ّ َ ُ َ َ ْ ُ َّ َ ُ ٰ َ َ ْ ُ َّ َ ّ َ ُ َ َ
‫ام‬ِ ‫ان النْ َع‬ ‫ولمنِينهم ولمرنهم فليبتِن اذ‬
Allah’ın yarattıklarını değiş-
tirecekler» . Kim Allah’ın ter-
َ َ َّ َّ َ ۜ ّٰ ‫خلْ َق‬ َ َّ ُ ّ َ ُ َ َ ْ ُ َّ َ ُ ٰ َ َ
‫خ ِذ الشيْطان‬ ِ ‫اللِ َوم ْن َيت‬
tibini bırakarak şeytanı veli
‫ولمرنهم فليغ ِين‬ edinirse elbette apaçık bir zi-
ً ‫سانًا ُمب‬ َ ْ ‫خ‬ ُ َ َ ْ َ َ ّٰ ُ ْ ًّ َ
119 ۜ ‫ينا‬ ‫ون اللِ فقد خِس‬ ِ ‫لا مِن د‬ ِ‫و‬
yana düşmüştür.
۪
ً ‫ان اَِّل ُغ ُر‬ ُ َ ْ َّ ُ ُ ُ َ َ َ ْ ّ َ ُ َ ْ ُ ُ َ
120. O onlara söz verir ve
120 ‫ورا‬ ‫يعِدهم ويمن۪ي ِه ۜم وما يعِدهم الشيط‬ onları ümitlendirir; hâlbuki
şeytanın onlara söz vermesi
ً ‫ون َعنْ َها َم‬ َ ُ َ َ َ ُ َّ َ َ ْ ُ ٰ ْ َ َ ٰ ٓ ُ
121 ‫۪يصا‬ ‫يد‬
ِ ‫ا ۬ولئ ِك ماويهم جهنم ول‬ aldatmacadan başka bir şey
değildir.
121. İşte onların yeri ce-
hennemdir; ondan kaçıp kur-
114. Onların fısıldaşmalarının birçoğunda hayır yoktur. tulacak bir yer de bulamaya-
Ancak bir sadaka yahut bir iyilik yahut da insanların arasını caklardır.
düzeltmeyi isteyen müstesna. Kim Allah’ın rızasını elde et-
mek için bunu yaparsa, biz ona yakında büyük bir mükâfat
vereceğiz.
115. Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Pey-
gamber’e karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir
yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız;
orası ne kötü bir yerdir!

KUR’AN-I KERİM MEALİ 97


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

122. İman eden ve iyi işler 5. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬97


َ ْ ‫ل ْز ُء‬
‫الا ِمُس‬ NİSA SÛRESİ

yapanlara gelince, içinde


ebedî kalmak üzere, zemi-
َّ َ ْ ُ ُ ُْ َ َ َّ ُ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َ
ninden ırmaklar akan cen- ‫ات‬ ٍ ‫خلهم جن‬ ِ ‫ات سند‬ ِ ‫ال‬ ِ ‫وال۪ين امنوا وع ِملوا الص‬
netlere koyacağız. Allah, bu
ّٰ َ ْ َ ً َ َ َٓ َ َ ُ َ ْ َ ْ َ ْ َ ْ َْ
söylenenleri hak bir söz ola- ِ‫ادل۪ين ف۪يها ابدا ۜ وعد الل‬ ِ ‫ت ۪ري مِن تتِها النهار خ‬
ُ َ َْ ً ّٰ ُ ْ َ ًّ
‫ ليَس بِامَان ِّيِ ْم‬122 ‫َحقا ۜ َو َم ْن اص َدق م َِن اللِ ق۪ي‬
rak vaat etti. Söz verme ve
onu tutma bakımından kim

۪ۙ‫وءا ي َز بِه‬
ْ ُ ً ُٓ ْ َ ْ َ ْ َ َ ‫ان ا َ ْهل الْك‬ َ‫َو َٓل اَم‬
Allah’tan daha doğru sözlü
‫اب من يعمل س‬ ِۜ ‫ِت‬ ّ
ِِ
olabilir?
ِ
123. İş, ne sizin
‫ َو َم ْن‬123 ‫۪يا‬ ً ‫اللِ َو ِ ًّلا َو َل نَص‬ ّٰ
‫ون‬
ُ ْ َُ ْ َ َ َ
‫د‬ ‫يد ل مِن‬
kuruntunuza, ne de kitap ِ ِ ‫ول‬
ْ ُ ٰ ُْ َ َ َ َّ ‫َي ْع َم ْل م َِن‬
‫ات م ِْن ذك ٍر ا ْو انث َوه َو ُمؤم ٌِن‬ ِ َ ‫ال‬
ehlinin kuruntusuna göredir.
Kim kötü bir iş yaparsa onun- ِ ‫الص‬
la cezalandırılır. O kendisine
ْ‫ َو َمن‬124 ‫۪يا‬ ً ‫ون نَق‬ َ ُ َ ْ ُ َ َ َ َّ َ ْ َ ُ ُ ْ َ َ ٰ ٓ ُ َ
Allah’tan başka ne bir dost, ‫فا ۬ولئ ِك يدخلون النة ول يظلم‬
َّ ْ ُ ُ ّٰ ْ َ َْ ً ْ َ
‫س ٌن َوات َب َع‬ ِ ‫اح َس ُن د۪ينا م َِّم ْن اسل َم َوج َه ُه ِللِ َوه َو م‬
ne de bir yardımcı bulabilir..
124. Erkek olsun, kadın
ّٰ َ ً َ َ ٰ ْ ُ ّٰ َ َ َّ َ ً َ َ ٰ ْ َ َّ
‫ وِلل‬125 ‫مِلة ا ِبره۪يم حن۪يفا ۜ واتذ الل ا ِبره۪يم خ۪ي‬
olsun, her kim de mümin ola-
rak iyi işler yaparsa, işte onlar
ْ َ ّ ُ ُ ّٰ َ َ َ َْ
ْ ‫ال‬ ‫ات َو َما ِيف‬ ِ ‫الس ٰم َو‬ َّ ‫مَا يف‬
cennete girerler ve zerre ka-
dar haksızlığa uğratılmazlar. ٔ‫ش‬ ٍ ِ ِ ‫ل‬  ‫ب‬ ‫الل‬ ‫كن‬ ‫و‬ ‫ض‬ ۜ ِ ‫ر‬ ِ
ُ ْ ُ ّٰ ُ َٓ ّ َ َ َُْ َْ ً ُ
‫الل ُيفت۪ي ْم‬ ِ ‫ َويستفتونك ِيف الن‬126۟ ‫م۪يطا‬
125. İşlerinde doğru olarak
yönünü Allah’a döndüren ve ‫سا ۜ ِء ق ِل‬
İbrahim’in, Allah’ı bir tanıyan
ِ‫ساء‬ َٓ ِ ‫الن‬ ّ َ ََ
‫اب ۪يف يتام‬ َ ‫ ْم يف الْك‬
‫ِت‬
ُ ْ َ َ ٰ ْ ُ َ َ ۙ َّ
‫ف۪ي ِهن وما يتل علي‬
dinine tâbi olan kimseden ِ ِ
dince daha güzel kim vardır? َّ‫وهن‬ ُ ُ ْ َ ْ َ َ ُ َ ْ َ َ َّ ُ َ َ ُ َ َّ ُ َ ُ ْ ُ َ ّٰ
Allah İbrahim’i Halil edinmiş- ‫اتل۪ى ل تؤتونهن ما كتِب لهن وترغبون ان تنكِح‬
tir. ٰ ََْ ُ ُ َ ْ ََ ۙ َْ ْ َ َ َ ْ َ ْ ُْ َ
126. Göklerde ve yerde
‫ان وان تقوموا ل ِليتام‬ ِ ‫والمستضعف۪ني مِن الوِدل‬
َ َ َ ّٰ َّ َ ْ َ ْ ُ َ ْ َ َ َ ْ ْ
127 ‫الل كان بِه۪ َعل۪يمًا‬ ‫ي فا ِن‬ ٍ ‫بِالقِس ِۜط وما تفعلوا مِن خ‬
ne varsa hepsi Allah’ındır ve
Allah her şeyi kuşatmıştır.

127. Senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar. De ki,


onlara ait hükmü size Allah açıklıyor: Kitap’ta, kendileri için
yazılmışı vermeyip nikâhlamak istediğiniz yetim kadınlar
hakkında, çaresiz çocuklar ve yetimlerin işleriyle meşgul
olmanız hakkında adaleti yerine getirmeniz için size oku-
nan âyetler... Hayırdan ne yaparsanız şüphesiz Allah onu
bilmektedir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


98 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ّ َ ُ 98
5. CÜZ ‫ورةُ الن ِ َٓساء‬ ‫س‬ NİSA SÛRESİ 129. Üzerine düşüp
uğraşsanız da kadınlar

‫اح‬ َ ‫اضا فَ َ ُج َن‬ ً َ ْ ْ َ ً ُ ُ َ ْ َ ْ ْ َ َ ٌََ ْ ِ َ


‫وا ِن امراة خافت مِن بعلِها نشوزا او ا ِعر‬
arasında âdil davranmaya
güç yetiremezsiniz; bârî biri-

‫ي‬ ٌ ْ ‫الصلْ ُح َخ‬ ُّ ‫ح ۜا َو‬ ً ْ‫حا بَيْ َن ُه َما ُصل‬ َ ِ ‫َعلَيْه َٓما ا َ ْن يُ ْصل‬ sine tamamen kapılıp da di-
ِ ğerini askıya alınmış gibi bı-
َ ّٰ ‫س ُنوا َو َت َّت ُقوا فَا َِّن‬ ْ ُ ْ ِ َ ۜ َّ ُّ ُ َُْْ َ ْ َُ rakmayın. Eğer arayı düzeltir,
‫الل‬ ِ ‫ت‬ ‫ن‬ ‫ا‬ ‫و‬ ‫ح‬ ‫الش‬ ‫س‬ ‫ف‬ ‫ت الن‬ ِ ‫ض‬ ِ ‫واح‬ günahtan sakınırsanız Allah
ُ ْ َ ْ َ ُٓ َ ْ َ ْ َ َ ً َ َ ََُْ َ َ َ şüphesiz çok bağışlayıcı ve
‫ ولن تستط۪يعوا ان تع ِدلوا‬128 ‫كان بِما تعملون خ ۪بيا‬ esirgeyicidir.

َ ُ َ َ َ ْ َ ْ َّ ُ ُ َ َ َ ْ ُ ْ َ َ ْ َ َ ِ َٓ ّ َ ْ َ 130. Eğer onlar birbirinden


‫بني النِساء ولو حرصتم ف تم۪يلوا كل المي ِل فتذروها‬ ayrılırsa, Allah bol nimetin-
ً‫ان َغ ُفورا‬ َ َ َ ّٰ َّ َ ُ َّ َ َ ُ ْ ُ ْ َ َ َّ َ ُ ْ َ den her birini zenginleştirir;
‫كلمعلق ۜ ِة واِن تصلِحوا وتتقوا فا ِن الل ك‬ Allah’ın lütfu geniş, hikmeti
ُ ّٰ ‫كن‬ َ َ َ َ َ ْ ًّ ُ ُ ّٰ ْ ُ َ َّ َ َ َ ْ َ
‫ واِن يتفرقا يغ ِن الل ك مِن سعتِه۪ۜ و‬129 ‫َرح۪يمًا‬
büyüktür.
‫الل‬
َْ
131. Göklerde ve yerde ne

‫ض‬ ِۜ ‫ات َومَا ِيف ال ْر‬ ِ ‫الس ٰم َو‬َّ ‫ َو ِ ّٰللِ َما يف‬130 ‫َوا ِسعًا َحك۪يمًا‬ varsa hepsi Allah’ındır. Siz-
ِ den önce kendilerine Kitap
ُ ُ
‫اب م ِْن قبْلِ ْم َواِيَّاك ْم‬
َ َ ‫َولَ َق ْد َو َّصيْ َنا َّال‬
َ ‫۪ين ا ُ ۫وتُوا الْك َِت‬ verilenlere ve size «Allah’a
karşı takva sahibi olun» diye
َ ٰ َّ َ ّٰ َّ َ ُ ُ ْ َ ْ ِ َ َ ّٰ ُ َّ َ emretti. Eğer inkâr ederseniz
‫ات‬ ِ ‫الل وان تفروا فا ِن ِللِ ما ِيف السمو‬ ۜ ‫ا ِن اتقوا‬ biliniz ki göklerde ve yerde ne
َ ٰ َّ َ ّٰ َ ً َ ًّ َ ُ ّٰ َ َ َ ْ َ ْ َ َ varsa hepsi Allah›ındır. Allah
‫ات‬ِ ‫ وِللِما ِيف السمو‬131 ‫ض وكن الل غنِيا ح۪يدا‬ ِۜ ‫وما ِيف الر‬ hudutsuz zengindir, övgüye
ْ ََ ْ ً ّٰ ٰ َ َ َْ
َ ِۜ ‫َومَا ِيف الر‬
ْ lâyıktır.
‫ ا ِن يشا‬132 ‫ض وكف بِاللِ وك۪ي‬ 132. Göklerde ve yerde
ُ ّٰ ‫ان‬ َ َ َ َ َ ٰ ْ ُ َ ُ ْ ْ
‫الل‬ ‫ين وك‬ ۜ ‫ت بِاخ ۪ر‬ ِ ‫يُذهِب ْم ايُّ َها انلَّاس َو َيا‬
olanlar Allah’ındır. Vekil ola-
rak Allah yeter.
ْ َ ْ ُّ َ َ َ ُ ُ َ َ ْ َ ً ‫ع ذٰل َِك قَد‬ َٰ
‫ادلن َيا فعِن َد‬ ‫ من كان ي ۪ريد ثواب‬133 ‫۪يرا‬ 133. Ey insanlar! Allah di-

َ َ َ َ ٰ ْ َ َ ْ ُّ ُ َ َ ّٰ
lerse sizi giderip başkalarını
134 ۟‫۪يا‬ ً ‫الل َسم۪يعًا بَص‬ ُ ّٰ ‫كن‬ ‫خر ۜة ِ و‬ِ ‫اللِ ثواب ادلنيا وال‬ getirir; Allah buna kadirdir.
134. Kim dünyayı isterse,
dünya da, ahiret de, Allah ka-
tındadır. Allah her şeyi işiten
128. Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden yahut ve her şeyi görendir.
kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında
bir sulh yapmalarında onlara günah yoktur. Sulh hayırlıdır.
Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve
Allah’tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 99


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

135. Ey iman edenler! 5. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬99


َ ْ ‫ل ْز ُء‬
‫الا ِمُس‬ NİSA SÛRESİ

Adaleti titizlikle ayakta


tutan, kendiniz, ana-babanız ّٰ َ َٓ َ ُ ْ ْ َ َّ َ ُ ُ ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ
ve akrabanız aleyhinde ‫يا ايها ال۪ين امنوا كونوا قوام۪ني بِالقِس ِط شهداء ِلل‬
de olsa Allah için şahitlik
ًّ‫ ْن َغنِيا‬ ُ َ ْ َ َ َْ ْ َ ْ َ َْ َ ْ ُ ُ ْ َ ٰٓ َ ْ َ َ
eden kimseler olun. Zengin ‫سم اوِ الو ِادلي ِن والقر ۪بنيۚ ا ِن ي‬ ِ ‫ولو ع انف‬
َْ ْ ُ َْ َْ ْ َّ َ َ َ ٰ َ ُ ّٰ َ ً َ ْ َ
‫الل ا ْول ب ِ ِه َما ف تب ِ ُعوا ال َه ٰ ٓوى ان تع ِدلواۚ َواِن تل ُ ۫وٓا‬
olsunlar, fakir olsunlar
Allah onlara daha yakındır. ‫او فق۪يا ف‬
َ ‫ يَٓا ا َ ُّي َها َّال‬135 ‫يا‬ ً ‫ون َخب‬ َ ُ َ ْ َ َ َ َ َ ّٰ َّ َ ُ ْ ُ ْ َ
Hislerinize uyup adaletten
sapmayın. Eğer, gerçeği ‫۪ين‬ ۪ ‫او تع ِرضوا فا ِن الل كن بِما تعمل‬
söylemekten yahut şâhidlik ٰ َ َ َ َّ َ ‫ول۪ َوالْك‬ ّٰ ُ ‫ا ٰ َم ُنٓوا اٰم‬
etmekten kaçınırsanız, Allah ۪‫ول‬ ِ ‫اب ال۪ي ن َّزل ع َر ُس‬ ِ ‫ِت‬ ِ ‫س‬ ُ ‫اللِ َو َر‬
ِ ‫ب‬ ‫وا‬ ‫ِن‬
َ ٰٓ َ َ ّٰ ْ ُ ْ َ ْ َ َ ُ ْ َ ْ َ َ ْ َ ٓ َّ َ ْ َ
yaptıklarınızdan haberdardır.
136. Ey iman edenler! ۪‫الي انزل مِن قبۜل ومن يفر بِاللِ وملئ ِكتِه‬ ۪ ‫اب‬ ِ ‫والكِت‬
Allah’a, peygamberine, ona
ً َ ً َ َ َّ َ ْ َ َ ٰ ْ ْ َ ْ َ ُ ُ َ ُ ُ َ
indirdiği Kitab’a ve daha önce 136 ‫خ ِر فقد ضل ضل بع۪يدا‬ ِ ‫وكتبِه۪ ورسل ِ ۪ه والو ِم ال‬
ُ َْ ُ ََ َُ ٰ ُ ََ ُ ٰ َ َّ َّ
‫۪ين ا َم ُنوا ث َّم كف ُروا ث َّم ا َم ُنوا ث ّم كف ُروا ث َّم ازدادوا‬
indirdiği kitaba iman ediniz.
Kim Allah’ı, meleklerini, ‫ا ِن ال‬
ً َ َ ْ ُ ّٰ ُ َ ْ َ ً ْ ُ
137 ۜ ‫الل ِلَغفِ َر ل ُه ْم َول ِلَ ْه ِد َي ُه ْم َس ۪بي‬
kitaplarını, peygamberlerini
ve kıyamet gününü inkâr ‫كفرا لم ي ِن‬
َ ُ َّ َ َ َّ َ ۙ ً َ ً َ َ ْ ُ َ َّ َ َ َ ُ ْ ّ َ
ederse tam mânâsıyla
sapıtmıştır. ‫خذون‬ ِ ‫ ال۪ين يت‬138 ‫ش المنافِق۪ني بِان لهم عذابا ال۪يما‬ ِ ِ ‫ب‬
137. İman edip sonra inkâr
َ‫ون عِنْ َد ُه ُم الْع َّزة‬ َ ُ َ ْ َ َ َ ْ ُ ْ ُ ْ َ َٓ ْ َ َ َ ْ
edenleri, sonra yine iman edip ِ ۜ
‫ون المؤمن۪ني ايبتغ‬ ِ ِ ‫الكاف ِ۪رين او ِلاء مِن د‬
tekrar inkâr edenleri, sonra
َ ْ ْ ُ ْ َ َ َ َّ َ ْ َ َ ۜ ً َ ّٰ َ َّ ْ َّ َ
da inkârlarını artıranları Allah ‫اب‬ ِ ‫ وقد نزل عليم ِيف الكِت‬139 ‫فا ِن العِزة ِللِ ج۪يعا‬
َْ ََ ُ َْ ّٰ ٰ ُْ َ َْ
‫ات اللِ يُف ُر ب ِ َها َوي ُ ْس َت ْه َزا ب ِ َها ف تق ُع ُدوا‬ ِ َ‫ان ا ِذا َس ِمعت ْم اي‬
ne bağışlayacak, ne de onları
doğru yola iletecektir.
ُ ْ ً ُ َّ ْ َ َ ‫وضوا يف‬ ُ ُ َ ّٰ َ ْ ُ َ َ
‫يهۘ ۪ ا ِن ْم ا ِذا مِثل ُه ۜ ْم‬
138. Münafıklara, kendile-
ri için acı bir azap olduğunu ِ ‫غ‬ ‫۪يث‬
ٍ ‫د‬ ‫ح‬ ۪ ‫معهم حىت ي‬
َ َ ْ َ َ َ ُ ْ ُ َ َ ّٰ َّ
140 ۙ ‫ين ۪يف َج َه َّن َم ج۪يعًا‬ َ ‫كاف ِر‬
müjdele!
139. Müminleri bırakıp da ۪ ‫ا ِن الل جامِع المنافِق۪ني وال‬
kâfirleri evliya edinenler, on-
ların yanında izzet mi arıyor-
lar? Bilsinler ki bütün izzet 140. O, Kitap’ta size şöyle indirmiştir ki: Allah’ın âyetle-
yalnızca Allah’a aittir. rinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz
zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya kadar kâfir-
lerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz.
Elbette Allah, münafıkları ve kâfirleri cehennemde bir ara-
ya getirecektir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


100 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ّ َ ُ 100
5. CÜZ ‫ورةُ الن َِٓساء‬ ‫س‬ NİSA SÛRESİ 142. Şüphesiz münafıklar
Allah’a oyun etmeye kalkı-
ّٰ َ ٌ ْ َ ْ ُ َ َ َ ْ َ ْ ُ َ ُ َّ َ َ َ َ َّ َ şıyorlar; hâlbuki Allah onla-
‫ال۪ين يتبصون بِ ۚم فا ِن كان لم فتح مِن الل‬ rın oyunlarını başlarına çe-
ُٓ َ ٌ َ َ َ ْ َ َ ْ ُ ُ َ َ َ ُٓ َ
‫قالوا ال ْم ن ْن َم َع ْمۘ َواِن كن ل ِلكاف ِ۪ر‬
virmektedir. Onlar namaza
‫۪يبۙ قالوا‬ ‫ين نص‬ kalktıkları zaman üşenerek
ُ ّٰ َ‫۪ني ف‬ ْ ْ ُ ْ َ ْ َ َ ْ ُ ْ َ َ ْ ْ َ ْ َ ْ ََ
َۜ ‫ ْم م َِن ال ُمؤ ِمن‬
kalkarlar, insanlara gösteriş
‫الل‬ ‫الم نستحوِذ عليم ونمنع‬ yaparlar, Allah’ı da pek az
َ ‫كاف ِر‬ َ ْ ُ ّٰ َ َ ْ َ ْ َ َ َ ٰ ْ َ ْ َ ْ ُ َ ْ َ ُ ُ ْ َ zikrederler.
‫ين‬ ۪ ‫يم بينم يوم القِيمةِۜ ولن يعل الل ل ِل‬ 143. Bunların arasında
َ ّٰ ‫ون‬ َ ُ َُ َ ْ َّ ً َ ‫ع ال ْ ُم ْؤ ِمن‬ ََ
‫الل‬ ‫ ا ِن ال ُم َنافِق۪ني يادِع‬141 ۟ ‫۪ني َس ۪بي‬
bocalayıp durmaktalar; ne
onlara ne bunlara. Allah’ın
َ ُ ٰ ُ ُ َ ٰ َّ َ ُٓ َ َ َ ْ ُ ُ َ َ ُ َ
‫اموا ك َسال ۙيُ َٓراؤ۫ن‬
şaşırttığı kimse asla bir yol
‫وهو خادِعه ۚم واِذا قاموا ا ِل الصلوة ِ ق‬ bulamaz.
َ ٰ َ ْ َ َ َ ْ َ ُ ۘ ً َ َّ َ ّٰ َ ُ ُ ْ َ َ َ َ َّ
ۗ ‫ مذبذب۪ني بني ذل‬142 ‫انلاس ول يذكرون الل ا ِل ق۪ي‬
‫ِك‬ 144. Ey iman edenler!

َ َ ْ َ َ ُ ّٰ ْ ُ ْ َ َ َٓ ُ ٰٓ ٰ َٓ َ َٓ ُ ٰٓ ٰ َٓ
Müminleri bırakıp da kâfirle-
‫ت َد ُل‬ ِ ‫ن‬ ‫ل‬ ‫ف‬ ‫الل‬ ‫ل‬ ِ ِ ‫ل ا ِل هؤ۬لءِ ول ا ِل هؤ۬لءِۜ ومن ي‬
‫ل‬‫ض‬ ri evliya edinmeyin; Allah’a,

َ‫ين ا َ ْو ِلَٓاء‬ َ ْ ُ َّ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ ً َ
aleyhinizde apaçık bir delil mi
َ ‫كاف ِر‬
۪ ‫خذوا ال‬ ِ ‫ يا ايها ال۪ين امنوا ل تت‬143 ‫س ۪بي‬
vermek istiyorsunuz? Bu gü-

ُ ْ َ َ ّٰ ُ َ ْ َ ْ َ َ ُ ُ َ َۜ ْ ُ ْ
nah size yeter.
ْ‫م‬ ُ ْ
‫ون المؤ ِمن۪ني ات ۪ريدون ان تعلوا ِللِ علي‬ ِ ‫مِن د‬ 145. Şüphe yok ki müna-

َ ْ َ ْ ْ َّ َ َ ْ َّ ً ً َ ْ ُ
fıklar cehennemin en alt ka-
‫ ا ِن المنافِق۪ني ِيف ادلركِ السف ِل‬144 ‫سلطانا م ۪بينا‬ ُ ُ tındadırlar. Artık onlara asla

ُ َ ْ َ َ ُ َ َ َّ َّ ً َ ْ ُ َ َ َ ْ َ َ َّ َ
bir yardımcı bulamazsın.
‫ ا ِل ال۪ين تابوا واصلحوا‬145 ‫تد لهم نص۪يا‬ ۙ ِ ‫مِن انلارِۚ ولن‬ 146. Ancak tevbe edip hal-
ْ ُ ْ َ َ َ ٰ ٓ ُ َ ّٰ ْ ُ َ َ ْ َ ّٰ ْ
َ‫۪ني‬ ۜ ‫اللِ َواخل ُصوا د۪ينهم ِللِفا ۬ولئ ِك مع المؤ ِمن‬ ‫َواع َت َص ُموا ِب‬
lerini düzeltenler, Allah’a yö-
nelip dinlerini yalnız onun için

ُ ّٰ ‫ مَا َي ْف َع ُل‬146 ‫ج ًرا َعظ۪يمًا‬ ْ َ ‫۪ني ا‬ َ ‫الل ال ْ ُم ْؤ ِمن‬


ُ ّٰ ‫ت‬ ْ َ yapanlar başkadır. İşte bun-
‫الل‬ ِ ‫َو َس ْوف يُؤ‬ lar müminlerle beraberdirler
َ ُ ّٰ َ َ َ ْ ُ ْ َ ٰ َ ْ ُ ْ َ َ ْ ْ ُ َ َ
147 ‫الل شاك ًِرا َعل۪يمًا‬
ve Allah müminlere yakında
‫بِعذابِم ا ِن شكرتم وامنت ۜم وكن‬ büyük mükâfat verecektir.
147. Eğer iman eder ve
şükrederseniz, Allah niye
141. Onlar sizi gözetleyip duran kimselerdir. Eğer Allah azap etsin? Allah şükre karşı-
tarafından size bir fetih nasip olursa, “Biz sizinle beraber lık veren ve her şeyi bilendir.
değil miydik?” derler. Şayet kâfirlerin bir payı olursa, “Size
üstünlük sağlayıp sizi Mü›minlerden korumadık mı?” derler.
Allah, kıyamet günü aranızda hükmünü verecektir. Allah,
Mü›minlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir..

KUR’AN-I KERİM MEALİ 101


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

‫السادُِس‬ ُ ْ َ ‫ ا‬101
َّ ‫ل ْز ُء‬
148. Allah kötü sözün açık- 6. CÜZ NİSA SÛRESİ

ça söylenmesini sevmez; an-


َ َ َ َ ُ ْ َ َّ ْ َ ْ َ ٓ ُّ َ ْ َ ْ ُ ّٰ ُّ ُ َ
‫ل يِب الل الهر بِالسوءِ مِن القو ِل ا ِل من ظل ِ ۜم وكن‬
cak haksızlığa uğrayan baş-
ُ ْ َ‫ا‬
‫ل ْز ُء‬
ka. Allah her şeyi işitici ve
ُْ َ َ ُُْ َ ًْ َ ُ ُْ ْ
6
bilicidir.
‫يا ا ْو تفوهُ ا ْو تعفوا‬
َ
‫ ا ِن تبدوا خ‬148 ‫الل َسم۪يعًا عل۪يمًا‬ ُ ّٰ
َ ُ ُ ْ َ َ َّ َّ ً ‫ان َع ُف ًّوا قَد‬ َ َ َ ّٰ َّ َ ُٓ ْ َ
149. Bir iyiliği açıklar yahut
gizlerseniz veya bir kötülüğü ‫ ا ِن ال۪ين يفرون‬149 ‫۪يرا‬ ‫عن سو ٍء فا ِن الل ك‬
affederseniz, şüphesiz Allah
َ ُ ُ ّٰ َ ْ َ ُ ّ َ ُ ْ َ َ ُ ُ َ ُ ُ َ ّٰ
affetmeye, Kadîrdir. ‫ني اللِ َو ُر ُسلِه۪ َو َيقولون‬ ‫بِاللِ ورسلِه۪ وي ۪ريدون ان يف ِرقوا ب‬
150. Allah’ı ve peygam-
‫ني‬ َ ْ ‫ون ا َ ْن َي َّتخ ُذوا َب‬
َ ُ َُ َْ ُُْ ََ َْ ُ ُْ
‫نؤمِن بِبعٍض ونفر بِبعٍضۙ وي ۪ريد‬
berlerini inkâr edenler ve Al- ِ
َ ْ َ ًّ َ َ ْ ُ َ ٰٓ ُ ً َ ٰ
‫ ا ۬ولئ ِك ه ُم الكاف ُِرون َحقا َۚواع َت ْدنا‬150 ۙ ‫ذل ِك َس ۪بي‬
lah ile peygamberlerini birbi-
rinden ayırmak isteyip «Bir
ّٰ ٰ َ َّ َ َ َ َ ْ
۪‫۪ين ا َم ُنوا بِاللِ َو ُر ُسلِه‬ ‫ وال‬151 ‫ين َعذابًا ُم ۪هينًا‬
kısmına iman ederiz ama bir
kısmına inanmayız» diyenler ‫ل ِلكاف ِ۪ر‬
ُ َ ُ ُ ْ ْ ُ َ ْ َ َ ٰٓ ُ ْ ُ ْ َ َ َ ْ َ ُ ّ َ ُ ْ َ َ
‫وره ۜ ْم‬
ve bunlar arasında bir yol çi-
zenler yok mu? ‫ولم يف ِرقوا بني اح ٍد مِنهم ا ۬ولئ ِك سوف يؤت۪ي ِهم اج‬
İşte َ ّ َ ُ ْ َ َ ْ ُ ْ َ َ ُ َ ْ َ ً َ ً ُ َ ُ ّٰ َ َ َ
‫نل‬ ِ ‫اب ان ت‬ ِ ‫ يسـٔلك اهل الكِت‬152۟ ‫وكن الل غفورا رح۪يما‬
151. gerçekten
kâfirler bunlardır. Ve biz
َ ٰ ْ َ َ ْ َ ٰٓ ُ ُ َ َ ْ َ َ ِ َٓ َّ َ ً َ ْ ْ َ َ
‫علي ِهم كِتابا مِن السماء فقد سالوا موس اكب مِن ذل ِك‬
kâfirlere alçaltıcı bir azap
hazırlamışızdır.
ُ ْ ُ ُ َ َّ ُ ُ ْ َ َ َ َ ً َ ْ َ َ ّٰ َ َ ُٓ َ َ
152. Allah’a ve peygam- ‫الصاعِقة بِظل ِم ِه ْۚم ث َّم‬ ‫فقالوا ارِنا الل جهرة فاخذتهم‬
َ َ َ ُ َ ّ َ ْ ُ ُ ْ َ َٓ َ ْ َ ْ َ ْ ْ ُ َ َّ
berlerine iman eden ve on-
lardan hiçbirini diğerlerinden ‫ات ف َعف ْونا‬ ‫اتذوا العِجل مِن بع ِد ما جاءتهم اليِن‬
َ َ َ ً َ ْ َٰ َ ٰ َ
ayırmayanlara gelince, işte
ٰ
Allah onlara mükâfatlarını ve- ‫ َو َرف ْع َنا ف ْوق ُه ُم‬153 ‫ع ْن ذل ِكۚ َواتيْ َنا ُموس ُسلطانا ُم ۪بينًا‬
ُْ َ َ‫اد ُخلُوا ْال‬ْ ُ َُ َْ ُ َ ْ َ ُّ
recektir. Allah çok bağışlayıcı
ve esirgeyicidir. ‫اب ُس َّج ًدا َوقل َنا‬ ‫ور بِم۪يثاق ِ ِهم وقلنا لهم‬ َ ‫الط‬
153. Ehl-i Kitap senden, ً َ ً َ ْ ُ ْ َ ْ َ َ َ ْ َّ ُ ْ َ َ ْ َُ
kendilerine gökten bir ki- 154 ‫ت واخذنا مِنهم م۪يثاقا غل۪يظا‬ ِ ‫لهم ل تعدوا ِيف السب‬
tap indirmeni istiyor. Onlar
Mûsâ’dan, bunun daha bü-
yüğünü istemişler de, «Bize 154. Söz vermeleri için Tûr’u başlarına diktik de onlara,
Allah’ı apaçık göster» de- «baş eğerek kapıdan girin» dedik, «Cumartesi günü sınırı-
mişlerdi. Zulümleri sebebiyle nı aşmayın» dedik. Kendilerinden sağlam söz aldık.
hemen onları yıldırım çarptı.
Bilâhare kendilerine açık de-
liller geldikten sonra buzağıyı
ilah edindiler. Biz bunu da af-
fettik. Ve Mûsâ’ya apaçık delil
verdik.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


102 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ّ َ ُ 102
6. CÜZ ‫ورةُ الن َِٓساء‬ ‫س‬ NİSA SÛRESİ 157. “Biz Allah’ın peygam-
beri Meryem oğlu İsa Me-
َ‫لنْب َيٓاء‬ َ ْ ُ ْ َ َ ّٰ َ‫۪يث َاق ُه ْم َو ُك ْفره ِْم باٰي‬ َ ْ َْ َ َ sih’i öldürdük” demelerinden
ِ ‫ا‬ ‫م‬ ‫ه‬
ِ ِ ‫ل‬ ‫ت‬ ‫ق‬‫و‬ ِ ‫الل‬ ‫ات‬
ِ ِ ِ ‫فبِما نق ِض ِهم م‬ dolayı kalplerini mühürledik.
ُْ َ َ ُ ّٰ َ َ َ ْ َ ٌ ْ ُ َ ُ ُ ُ ْ ْ َ َ ّ َ ْ َ
‫الل عليْ َها بِف ِره ِْم‬
Oysa onu öldürmediler ve
‫ف بل طبع‬ ۜ ‫ي ح ٍق وقول ِ ِهم قلوبنا غل‬ ِ ‫بِغ‬ asmadılar. Fakat onlara öyle
َٰ َ ُْ ً َ َّ َ ْ َ َ
‫ َوبِف ِره ِْم َوق ْول ِ ِه ْم ع َم ْر َي َم‬155ۖ ‫ف يُؤم ُِنون ا ِل ق۪ي‬
gibi gösterildi. Onun hakkın-
da anlaşmazlığa düşenler,

‫۪يح ع۪يَس ابْ َن َم ْر َي َم‬ َ ‫ َوقَ ْولِه ْم ا ِنَّا َق َتلْ َنا ال ْ َمس‬156ۙ ‫ُب ْه َتانًا َعظ۪يمًا‬ bu konuda kesin bir şüphe
ِ içindedirler. O hususta hiçbir

َ ‫ ْن ُش ّب َه ل َ ُهمۜ ْ َوا ِ َّن َّال‬ ٰ َ ُ ُ َ َ َ َ ُ ُ َ َ َ َ ّٰ َ ُ َ bilgileri yoktur. Sadece zanna


‫۪ين‬ ِ ِ ‫رسول اللِۚ وما قتلوه وما صلبوه ول‬ uyuyorlar. Onu kesin olarak
َ َ ّ َّ ْ ْ ْ ُ َ َ ُْ ّ َ َ ََُْ öldürmediler.
‫اختلفوا ف۪يهِ لف۪ى ش ٍك مِنه ۜ ما لهم بِه۪ مِن عِل ٍ ا ِل اتِباع‬ 158. Fakat Allah onu ken-
ً‫الل َعزيزا‬ ُ ّٰ ‫كن‬ َ َ َ ْ َ ُ ّٰ ُ َ َ َ ْ َ ۙ ً َ ُ ُ َ َ َ َ ّ َّ disine yükseltmiştir. Allah üs-
۪ ‫ بل رفعه الل ا ِل ۜهِ و‬157 ‫الظ ِنۚ وما قتلوه يق۪ينا‬ tün ve güçlüdür, hüküm ve
ْ َ َ ْ َ َّ َ ْ ُ َ َّ َ ‫ َوا ِ ْن م ِْن ا َ ْهل الْك‬158 ‫َحك۪يمًا‬ hikmet sahibidir..
۪ۚ‫اب ا ِل لؤ ِمن بِه۪ قبل موتِه‬ ِ ‫ِت‬ ِ 159. Ehl-i Kitap’tan her biri,

‫۪ين‬َ ‫ فَبظُلْ م َِن اَّل‬159 ۚ ‫يدا‬ ً ‫ون َعلَيْه ْم َشه‬ ُ ُ َ َٰ ْ َََْ


‫ويوم القِيمةِ ي‬
ölümünden önce ona muhak-
ٍ ِ ۪ ِ kak iman edecektir. Kıyamet

‫يل‬ ‫ب‬ ‫س‬ َ ‫ت ل َ ُه ْم َوب َص ّ ِده ِْم َع ْن‬ ْ ‫ادوا َح َّر ْم َنا َعلَيْه ْم َط ّي َبات اُح َّل‬ ُ َ
‫ه‬
gününde de o, onlara şahit
ِ ۪ ِ ِ ٍ ِ ِ olacaktır.
َ َْ ْ َ ْ َ ُ َْ ً ‫اللِ َكث‬
ّ ‫ َوا َ ْخ ِذه ُِم‬160 ۙ‫۪يا‬ ّٰ
‫الربٰوا َوقد ن ُهوا عن ُه َواكل ِ ِه ْم ام َوال‬ ِ
160. Yahudilerden zulmü

َ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ ْ ََ ْ
edenlere, kendilerine helâl
161 ‫ين مِن ُه ْم َعذابًا ال۪يمًا‬ ‫اس بِالَا ِط ۜ ِل واعتدنا ل ِلكف ِ۪ر‬ ِ َّ‫انل‬ kılınmış bulunan temiz ve iyi
şeyleri onlara haram kıldık bir
َ ْ ُ َٓ َ ُ ْ ُ َ ُ ْ ُ ْ َ ْ ُ ْ ْ ْ َ ُ َّ ٰ
‫ ِن الرا ِسخون ِيف العِل ِم مِنهم والمؤمِنون يؤمِنون بِما ان ِزل‬ ِ ‫ل‬
de çok kimseyi Allah yolun-

َ ُ ْ ُ ْ َ َ ٰ َّ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ ْ ُ َٓ َ َ ْ َ
dan çevirmeleri sebebiyle;
َ‫الزكٰوة‬ َّ ‫ون‬ ‫ا ِلك وما ان ِزل مِن قبلِك والمق۪يم۪ني الصلوة والمؤت‬ ُ 161. Menedildikleri halde

ً َ ً ْ َ ْ ْ ُ َ َ ٰ ٓ ُ ٰ ْ ْ َ ْ َ ّٰ َ ُ ْ ُ ْ َ faizi almaları ve haksız yere


162۟ ‫والمؤمِنون بِاللِ والو ِم ال ِخ ۜ ِر ا ۬ولئ ِك سنؤت۪ي ِهم اجرا عظ۪يما‬ insanların mallarını yemeleri
yüzünden... İçlerinden inkâra
sapanlara da acı bir azap ha-
zırladık.
155. Verdikleri sağlam sözü bozmalarından, Allah’ın
âyetlerini inkâr etmelerinden, peygamberleri haksız yere 162. Fakat içlerinden ilim-
öldürmelerinden ve “kalplerimiz muhafazalıdır” demele- de derinleşmiş olanlar ve
rinden dolayı, tam aksine inkârları sebebiyle Allah onların müminler, sana indirilene ve
kalplerini mühürlemiştir. Artık onlar inanmazlar. senden önce indirilene iman
edenler, namazı kılanlar,
156. Bir de inkâr etmelerinden ve Meryem’in üzerine bü- zekâtı verenler, Allah’a ve
yük bir iftira atmalarından; ahiret gününe inananlar var
ya; işte onlara pek yakında
büyük mükâfat vereceğiz.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 103


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

163. Biz Nuh’a ve ondan 6. CÜZ ‫السادُِس‬ ُ ْ َ ‫ ا‬103


َّ ‫ل ْز ُء‬ NİSA SÛRESİ

sonraki peygamberlere vah-


yettiğimiz gibi sana da vah-
ْ َ ْ َ ‫وح َوانلَّب ّي‬ ُ ٰ َٓ ْ َ ْ َ َٓ َ َ ْ َ َٓ ْ َ ْ َ ٓ َّ
yettik. İbrahim›e, İsmail’e ۪ۚ‫ِ ۪ن مِن بع ِده‬ ٍ ‫ا ِنا اوحينا ا ِلك كما اوحينا ا ِل ن‬
İshak’a, Yâkûb’a, “torunlar”a,
َ ْ َ ْ َ َ ُ ْ َ َ َ ٰ ْ َ َ ٰ ْ َ َ ٰ ْ ٰ ٓ َٓ ْ َ ْ َ َ
İsa’ya, Eyyûb’a Yunus’a, Ha- ‫اط‬ ِ ‫واوحينا ا ِل ا ِبره۪يم واِسمع۪يل واِسحق ويعقوب والسب‬
َ َ ْ َٰ َ َ ٰ ُ َ ُّ ‫۪يس َواَي‬
‫وب َو ُيونَس َوه ُرون َو ُسليْ ٰم َنۚ َواتي َنا د ُاو۫د‬ ٰ ‫َوع‬
run’a ve Süleyman’a vahyet-
tik. Davud’a da Zebûr’u ver-
ُ َ َ َ ُ َ َ ً
‫ َو ُر ُس ق ْد ق َص ْص َناه ْم َعليْك م ِْن قبْل َو ُر ُس‬163 ۚ‫ورا‬ ً ‫َز ُب‬
dik.
164. Bir kısım peygamber-
ً ْ َ ٰ ُ ّٰ َ َّ َ َ َۜ ْ َ َ ْ ُ ْ ُ ْ َ ْ َ
‫ ُر ُس‬164 ۚ‫الل ُموس تل۪يمًا‬
leri sana daha önce anlattık,
bir kısmını ise sana anlatma- ‫لم نقصصهم عليك وكم‬
ٌ ّٰ َ َ َ ُ َّ َ َ ْ ُ َ َ ّ َ ُ
‫اس ع اللِ ُح َّجة‬ ِ ‫ين ل ِئ يَون ل َِّلن‬
dık. Ve Allah Mûsâ ile gerçek-
ten konuştu. ‫شين ومن ِذ ۪ر‬ ۪ ِ ‫مب‬
ُ‫الل‬ ّٰ ٰ ً َ ً َ ُ ّٰ َ َ َ ُ ُّ َ ْ َ
‫ ِن‬ ِ ‫ ل‬165 ‫بعد الرس ِۜل وكن الل ع ۪زيزا حك۪يما‬
165. Müjdeleyici ve sakın-
dırıcı olarak peygamberler
gönderdik ki insanların pey-
ۜ‫ون‬ َ ُ َ ْ َ ُ َ ٰٓ َ ْ َ ْ ُ َ َ ْ َ َ ْ َ َ َ ْ َ َٓ ُ َ ْ َ
gamberlerden sonra Allah’a ‫يشهد بِما انزل ا ِلك انزل بِعِل ِمه۪ۚ والملئ ِكة يشهد‬
karşı bir bahaneleri olmasın! ُّ َ َ ُ ََ َ َّ َّ ً ‫اللِ َشه‬ ّٰ ٰ ََ
Allah izzet ve hikmet sahibi- ‫ ا ِن ال۪ين كفروا وصدوا‬166 ‫يدا‬ ۪ ِ ‫ب‬ ‫ف‬ ‫وك‬
dir.
‫۪ين‬ َ ‫ ا َِّن َّال‬167 ‫۪يدا‬ ً ‫اللِ قَ ْد َض ُّلوا َض َ ًل بَع‬ ّٰ
‫يل‬ َ ْ َ
166. Allah sana indirdiğine ِ ‫عن س ۪ب‬
َ َ ْ ُ ّٰ ُ َ ََ ََ
‫الل ِلَغفِ َر ل ُه ْم َول ِلَ ْه ِد َي ُه ْم‬ ‫كف ُروا َوظل ُموا ل ْم يَ ِن‬
şahitlik eder; onu kendi ilmi
ile indirdi. Melekler de şahitlik
َ ٰ َ َ َ َٓ َ َ َ َّ َ َ َ َ َّ ً َ
‫۪يها ابَ ًداۜ َوكن ذل ِك‬
ederler. Ve şahit olarak Allah
yeter. ‫ادل۪ين ف‬ ِ ‫ ا ِل ط ۪ريق جهنم خ‬168ۙ ‫ط ۪ريقا‬
ُ َّ ُ ُ َ َٓ ْ َ ُ َّ َ ُّ َ َٓ ً ‫اللِ يَس‬ ّٰ َ َ
167. İnkâr eden ve Allah
yolundan alıkoyanlar şüphe-
‫الر ُسول‬ ‫ يا ايها انلاس قد جاءكم‬169 ‫۪يا‬ ‫ع‬
َّ َ ُ ُ ْ َ ْ َ ْ ُ َ ً ْ َ ُ ٰ َ ْ ُ ّ َ ْ ّ َ ْ
siz doğru yoldan uzaklaşmış-
‫بِال ِق مِن ربِم فامِنوا خيا ل ۜم واِن تفروا فا ِن‬
ّٰ َ َ َ ْ َ ْ َ َ ٰ َّ
lardır.
ً
170 ‫ض وكن الل عل۪يما حك۪يما‬ َ ً َ ُ ِۜ ‫ات والر‬ َ ّٰ
168. İnkâr edip zulmeden- ِ ‫ِللِ ما ِيف السمو‬
leri Allah asla bağışlayacak
değildir. Onları bir yola ilete-
cek de değildir. 170. Ey insanlar! Resul size Rabbinizden gerçeği getir-
169. Ancak orada ebedî di, şu halde kendi yararınıza olarak iman edin. Eğer inkâr
kalmak üzere cehennem yo- ederseniz, göklerde ve yerde ne varsa şüphesiz hepsi
luna iletir. Bu da Allah’a çok Allah›ındır. Allah geniş ilim ve hikmet sahibidir.
kolaydır.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


104 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ّ َ ُ 104
6. CÜZ ‫ورةُ الن ِ َٓساء‬ ‫س‬ NİSA SÛRESİ 172. Ne Mesîh ve ne
de Allah’a yakın melekler,
ّٰ َ َ ُ ُ َ َ ُ ُ ْ َ َ َ ْ َ ْ َ َٓ
‫اب ل تغلوا ۪يف د۪ينِ ْم َول تقولوا ع الل‬
Allah’ın kulu olmaktan
ِ ‫يا اهل الكِت‬ çekinirler. O’na kulluktan geri
ّٰ ُ
ِ‫۪يس ابْ ُن َم ْر َي َم َر ُسول الل‬ َ ‫۪يح ع‬ َ ْ ‫ا َِّل‬
ُ ‫ال َّق ۜ ا َِّنمَا ال ْ َمس‬ durup büyüklenen kimselerin
hepsini yakında huzuruna
ّٰ ٰ َ ْ ٌ ُ َ َ َ ْ َ ٰ َٓ ٰ ْ َ ُ ُ َ َ َ
۪ۚ‫وح مِن ُهۘ فام ُِنوا بِاللِ َو ُر ُسلِه‬
toplayacaktır.
‫وك ِمت ۚه القيها ا ِل مريم ور‬ 173. İman edip iyi işler ya-
ٌ‫ح ۜد‬ َ ٌ ٰ ُ ّٰ َ َّ ْ ُ َ ً ْ َ ُ َ ْ ٌ َ ٰ َ ُ ُ َ َ َ
ِ ‫ول تقولوا ثلثة ۜ ا ِنتهوا خيا ل ۜم ا ِنما الل ا ِل وا‬
panlara ecirlerini tam olarak
verecek ve onlara lütfundan
َ‫الس ٰم َوات َوما‬ َّ َ ُ َ ٌ َ َ ُ َ َ ُ َ ْ َ ُٓ َ َ ْ ُ
ۢ ‫سبحانه ان يون ل و‬
daha fazlasını da ihsan ede-
ِ ‫دل ل ما ِيف‬ cektir. Kulluğundan yüz çevi-
َ َْ َْ ْ َ ً َ ّٰ ٰ ََ ْ َْ ren ve kibirlenenlere gelince
‫كف‬ ِ ‫ لن يسن‬171 ۟ ‫ض وكف بِاللِ وك۪ي‬ ۜ ِ ‫ِيف الر‬ onlara acı bir şekilde azap
ْ َ ٰٓ ْ َ َ ُ َ ْ َ ُ َْ
َۜ ‫ون َعبْ ًدا ِ ّٰللِ َول ال َملئ ِك ُة ال ُم َق َّر ُب‬
edecektir. Onlar, kendileri için
‫ون‬ ‫المس۪يح ان ي‬ Allah’tan başka ne bir veli ne
ُ ُ ُ ْ َ َ َ ْ ْ َ ََْ َ َ ْ َ ْ َْ َْ ْ ََ
‫شه ْم‬
de bir yardımcı bulurlar.
‫كف عن عِبادتِه۪ ويستك ِب فسيح‬ ِ ‫ومن يسن‬ 174. Ey insanlar! Şüphesiz
َ َّ ُ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َّ َ َ ً َ َْ
ِ
size Rabbinizden kesin bir
‫ات‬ ِ ‫ فاما ال۪ين امنوا وع ِملوا الصال‬172 ‫ا ِلهِ ج۪يعا‬ delil geldi ve size apaçık bir
َ‫ضلِه۪ۚ َواَمَّا َّال۪ين‬ ْ َ ْ ْ ُ ُ ََ ْ َُ ُ ُ ْ ََُّ
‫فيوف۪ي ِهم اجورهم وي ۪زيدهم مِن ف‬
nur indirdik.

َ َ َ ً َ ً َ َ ْ ُُّ ََُ َُْ َ ْ َ َُ َْ ْ


175. Allah’a îman eden ve
َ
‫ي ُدون‬ ِ ‫اسنكفوا واستكبوا فيع ِذبهم عذابا ال۪يما ۙول‬
sakınanlara gelince, O, on-
ları kendisinden bir rahmete

‫اس‬ ُ َّ‫ يَٓا ا َ ُّيهَا انل‬173 ‫۪يا‬ ً ‫اللِ َو ِ ًّلا َو َل نَص‬ ّٰ


‫ون‬
ُ ْ ْ َُ
ِ ‫لهم مِن‬
‫د‬
ve lütfa sokmak için mizacına
uygun rehbere, onları sırât-ı
ً ُ‫ ْم ن‬ ُ ْ َ ٓ َ ْ َ ْ َ َ ْ ُ ّ َ ْ ٌ َ ْ ُ ْ ُ َ َٓ ْ َ
‫ورا‬ ‫قد جاءكم برهان مِن ربِم وانزنلا ا ِل‬
müstakîme götürecektir.

ْ‫خلُ ُهم‬ ُْ َ َ ُ َ َ ْ َ ّٰ ُ َ ٰ َ َّ َّ َ َ ً ُ
ِ ‫ فاما ال۪ين امنوا بِاللِ واعتصموا بِه۪ فسيد‬174 ‫م ۪بينا‬
َ ْ ُ ً َ َْ ْ ْ ْ َ ُْ َْ
175ۜ ‫صاطا مستق۪يما‬ً ِ ِ‫۪يف َرح ٍة مِنه َوفض ٍل َۙو َيهد۪ي ِهم ا ِله‬

171. Ey Ehl-i Kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah


hakkında, gerçekten başkasını da söylemeyin. Meryem
oğlu İsa Mesîh, ancak Allah’ın resulüdür, Allah’ın, Meryem’e
ulaştırdığı “kelimesi” dir, O’ndan bir ruhtur. Buna göre
Allah’a ve peygamberlerine iman edin. O «üçtür» demeyin,
sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak
bir tek Allah’tır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde
ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Şahit olarak Allah yeter.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 105


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

176. Senden fetva isterler. 6. CÜZ ‫السادُِس‬ ُ ْ َ ‫ ا‬105


َّ ‫ل ْز ُء‬ MAİDE SÛRESİ

De ki: «Allah, babası ve ço-


َ ََ ٌ ُْ َ َ َ ْ ْ ُ ْ ُ ّٰ ُ َ َ ُ ْ َ ْ َ
‫الل ُيفت۪يم ِيف الل ۜ ِة ا ِِن امرؤا هلك‬
cuğu olmayan kimsenin mi-
rası hakkındaki hükmü şöyle ۜ ‫يستفتون‬
‫ك ق ِل‬
açıklıyor: Eğer çocuğu olma- ْ ٓ َ ُ َ َ ُ َ َ َ َ َ ُ ْ َ َ َ ٌ ْ ُ ُٓ َ َ ٌ َ َ ُ َ َ ْ َ
yan bir kimse ölür de onun bir ‫ليس ل ودل ول اخت فلها ن ِصف ما تركۚ وهو ي ِرثها ا ِن‬
َ َ ُ ُّ َ ُ َ َ ْ َ َ ْ َ َ َ ْ َ ۜ ٌ َ َ َ َ ْ ُ َ ْ َ
‫ان م َِّما ت َر َۜك‬
kız kardeşi bulunursa, bırak-
tığının yarısı bunundur. Kız ِ ‫ني فلهما اثلل‬
‫ث‬ ِ ‫لم ين لها ودل فا ِن كنتا اثنت‬
kardeş ölüp çocuğu olmazsa
ْ َ َ ْ ُ ْ ّ َ ُ ْ َ َّ َ ً َٓ َ ً َ ً َ ْ ُٓ َ ْ ِ َ
erkek kardeş de ona vâris ‫ني‬ ِۜ ‫وان كنوا ا ِخوة رِجال ون ِساء فلِلك ِر مِثل ح ِظ الني‬
ٌ ‫شٔ َعل‬ ْ َ ّ ُ ُ ّٰ َ ۜ ُّ َ ْ َ ْ ُ َ ُ ّٰ ُ ّ َ ُ
olur. Kız kardeşler iki tane
olursa bıraktığının üçte ikisi 176 ‫۪يم‬ ٍ ‫ضلوا والل بِ ِل‬ ِ ‫يبِني الل لم ان ت‬
ٌ َ َ ٌ َ َ ‫ال ْ َٓم ُائ‬ ُ‫ورة‬
onlarındır. Eğer erkekli kadın-
lı daha fazla kardeş mevcut ‫ه‬ َ ِ ‫َو‬ ‫هنِ َّية‬‫د‬ ‫م‬
َ َّ َ َ َ ٓ َ
َ ِ ‫سورة المائ ِدة ِ مدنِية و‬ْ ِ ‫ة‬ ‫ِد‬
ُ َ ‫ُس‬
ً َٰ ً ٰ َ ُ ْ ْ SÛRESİ
‫ش ُون َايَة‬ َ ٌَ ٌَ
ise erkeğin hakkı, iki kadın
‫ِمائة َوو ِع ِعشون‬
5 - MAİDE
payı kadardır. Sapmamanız ‫اية‬ ‫مِائة‬
için Allah size açıklama yapı-
َّ ‫ح ٰمن‬ ْ ‫الر‬
َّ ِ‫الل‬ ّٰ
yor. Allah her şeyi bilmektedir.
‫الرح۪ي ِم‬ ِ ‫ﷱ‬
َّ َ ْ َ ْ ُ َ َ ْ ُ َ ْ َّ ُ ُ ُ ْ ُ ْ َ ُٓ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ
‫ود ا ِحلت لم ب ۪هيمة النعا ِم ا ِل‬ ِ ۜ ‫يا ايها ال۪ين امنوا اوفوا بِالعق‬
ُ ْ َ َ ّٰ َّ ٌ ۜ ُ ُ ْ ُ ْ َ َ ْ َّ ّ ُ َ ْ َ ْ ُ ْ َ َ ٰ ْ ُ َ
‫الل ي ُم‬ ‫ما يتل عليم غي م ِِل الصي ِد وانتم حرم ا ِن‬
َ ْ ‫الش ْه َر‬ َّ َ َ ّٰ َ َٓ َ ُّ ُ َ ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ ُ ُ َ
5 - MAİDE SÛRESİ
َ‫ال َرام‬ ‫ يا ايها ال۪ين امنوا ل تِلوا شعائ ِر اللِول‬1‫ما ي ۪ريد‬
Bismillâhirrahmânirrahîm
ً ْ َ َ ُ َ ْ َ َ َ َ ْ َ ْ َ ْ َ ّ ٰٓ َ ٓ َ َ َٓ َ ْ َ َ َ ْ َ ْ َ َ
‫ول الهدي ول القئ ِد ول ام۪ني اليت الرام يبتغون ف‬
1.Ey iman edenler! Akitleri
yerine getiriniz. İhramlı iken
َُٰ َ ُ ْ َ َ ُ َ ْ َ ْ ُْ َ َ َ ِ ًَۜ َ ْ َ ْ ّ َ ْ
‫اصطادوۜا َولي ِر َم َّن ْمش َنانق ْو ٍم‬ ‫مِنرب ِ ِهمورِضواناواذاحللتمف‬
avlanmayı helal saymamak
üzere size okunacaklar dışın-
ٰ ْ َّ َ ّ ْ َ َ ُ َ َ َ َ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ ْ ‫َ ْ َ ُّ ُ ْ َ ْ َ ْ ا‬
ِ ِ ‫انصدوكمع ِنالمس ِج ِد لرا ِمانتعتدوۢاوتعاونواعال‬
da kalan hayvanlar, sizin için
helâl kılındı. Allah dilediğine ۖ ‫بواتل‬
‫ى‬ ‫و‬ ‫ق‬
hükmeder. َ ْ ُ َ َ ّٰ َّ َ ّٰ ُ َّ َ َ ْ ُ ْ َ ْ ْ َ َ ُ َ َ َ َ َ
2. Ey iman edenler!
2‫اب‬ ِ ‫الع‬ ‫ق‬ ِ ‫اللا ِناللشد۪يد‬ ۜ ‫ولتعاونواعالِث ِموالعدوا ِنۖواتقوا‬
Allah’ın işaretlerine, haram
aya, kurbana, gerdanlıklara,
yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın.
Rablerinin lütuf ve rızasını
Allah’a karşı gelmekten sakının; çünkü Allah’ın cezası
arayarak Beyt-i Haram’a
çetindir.
yönelmiş kimselere
saygısızlık etmeyin. İhramdan
çıkınca avlanabilirsiniz.
Mescid-i Haram’a girmenizi
önledikleri için bir topluma
karşı beslediğiniz kin sizi
haddi aşmaya sevk etmesin.
İyilik ve takva üzerinde
H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU
106 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ُ 106
ِ ‫ورةُ ال َمٓائ َِدة‬
6. CÜZ MAİDE SÛRESİ yönelmiş olmamak üzere aç-
‫س‬
lık halinde dara düşerse bil-

ّٰ ْ َ َّ ُ َٓ َ ْ ْ ُ ْ َ َ ُ َّ َ ُ َ ْ َ ْ ُ ُ ْ َ َ ْ َ ّ ُ
sin ki, Allah çok bağışlayıcı
۪‫ي اللِبِه‬ ِ ‫ير وما اهِل ل ِغ‬ ِ ‫ِن‬ ۪ ‫ح ِرمت عليم الميتة وادلم ولم ال‬ ‫ ح ِْز ٌب‬ve esirgeyicidir.
َّ َّ َ َ َ َٓ َ ُ َ َّ َ ُ َ ّ َ َ ُ ْ َ ُ َ ُ ْ َ ْ َ ُ َ َ ْ ُ ْ َ
2

‫الس ُب ُع ا ِل‬
4. Kendileri için nelerin helâl
‫والمنخنِقة والموقوذة والمتدِية وانلط۪يحة وما اكل‬ kılındığını sana soruyorlar; de
ُ ٰ ََْْ ْ َ َْ َ َ َ ُ َ َ ْ ُ ْ َّ َ َ ki: Bütün iyi ve temiz şeyler
‫ب َوان ت ْس َتق ِس ُموا بِالزل ِۜم ذل ِ ْم‬ ِ ‫ص‬ُ ُّ‫ع انل‬ ‫ما ذكيتم وما ذبِح‬ size helâl kılınmıştır. Allah’ın

ْ‫ ْم فَ َ َتْ َش ْو ُهم‬ ُ ْ ُ َ َ َ َّ َ َ َ ْ َ ْ َ ۜ ٌ ْ size öğrettiğinden öğretip avcı


ِ ‫ف ِسق الوم يئ ِس ال۪ين كفروا مِن د۪ين‬ hale getirdiğiniz hayvanların

ْ‫م‬ ُ ْ َ َ ُ ْ َ ََْ ْ ُ َ ْ ُ َ ُ ْ َ ْ َ َ ْ ََْ ْ َ ْ َ sizin için yakaladıklarından


‫واخشو ۜ ِن الوم اكملت لم د۪ينم واتممت علي‬ da yiyin ve üzerine Allah’ın

َ‫اض ُط َّريف َمْ َم َصة َغ ْي‬ ْ َ َ ًۜ َ َ ْ ْ ُ ُ َ ُ َ َ َ ْ adını anın. Allah’a karşı


ٍ ۪ ‫ن ِعمت۪ىورض۪يتلمالِسمد۪ينافم ِن‬ gelmekten sakının. Allah’ın
َّ ُ َٓ َ َ ُ ٌ ‫الل َغ ُف‬ َ ّٰ ‫جان ِف ِلِثْۙ فَا َِّن‬
‫ ي َ ْس َـٔلونك َماذا ا ِحل‬3 ‫۪يم‬ ٌ ‫ور َرح‬ َ َُ
hesabı pek çabuktur.
ٍ ٍ ‫مت‬ 5. Bugün size temiz ve iyi
َ‫ال َوار ِح ُم َك ّلِبني‬ َ ْ ‫اتۙ َومَا َع َّل ْم ُت ْم م َِن‬ ُ ‫الط ّي َب‬َّ ُ ُ َ َّ ُ ْ ُ ْ ُ َ şeyler helâl kılınmıştır. Ken-
۪ ِ ِ ‫لهمۜ قل ا ِحل لم‬ dilerine kitap verilenlerin yi-
ُ َ َ ْ ْ َ ٓ ُ ُ َ ُ ّٰ ُ ُ َ َّ َ َّ َّ ُ َ ُ ّ َ ُ
‫اللۘ فكوا م َِّما ام َس َن عليْ ْم‬
yeceği size helâldir, sizin
‫تعلِمونهن مِما علمم‬ yiyeceğiniz de onlara helâl-
َ ْ ُ َ َ ّٰ َّ َ ّٰ ُ َّ َ ْ َ َ ّٰ َ ْ ُ ُ ْ َ dir. Mümin kadınlardan iffetli
4 ‫اب‬ ِ ‫سيع ال ِس‬ ۪ ‫الل ا ِن الل‬ ۜ ‫واذكروا اسم اللِ عليهِۖ واتقوا‬ olanlar ile daha önce kendile-
ْ ُ َ ٌّ َ َ ْ ُ ُ َ ‫ات َو َطع َ ُام اَّل‬ َّ ُ َ َّ ُ َ ْ َ ْ َ
ُۜ ‫ ُم الط ّي ِ َب‬
rine kitap verilenlerden iffetli
ۖ‫۪ين ا ۫وتوا الكِتاب ِحل لم‬ ‫الوم ا ِحل ل‬ kadınlar da, namuslu olmak,

‫ات‬ ُ ‫ات م َِن ال ْ ُم ْؤم َِنات َوال ْ ُم ْح َص َن‬ ُ ‫ ْم ح ٌّل ل َ ُه ْمۘ َوال ْ ُم ْح َص َن‬ ُ ُ َ َ َ
‫وطعام‬
zina etmemek ve gizli dost
ِ ِ tutmamak üzere mehirlerini
ُ َ ُ ُ َّ ُ ُ ُ ْ َ ٰ َٓ ْ ُ ْ َ ْ َ َ ْ ُ ُ َ َّ َ vermeniz şartıyla, size helâl-
‫وره َّن‬ ‫مِن ال۪ين ا ۫وتوا الكِتاب مِن قبلِم ا ِذا اتيتموهن اج‬ dir. Kim îmanı inkâr ederse
ُْ ْ َ ٓ َّ ُ َ َ َ ُ َ ْ ‫۪ني َغ‬ َ ‫ُمْصن‬
‫خذ۪ي اخ َد ٍۜان َو َم ْن يَف ْر‬ ِ ‫ي م َسافِح۪ني ول مت‬
onun ameli boşa gitmiştir. O,
ِ ahirette de ziyana uğrayan-
َْ ْٰ ُ ُُ َ َ َ ْ ََ َ ْ
َ۟ ‫س‬ ِ۪ ‫ان فقد حبِط ع َملهۘ َوه َو ِيف ال ِخ َرة ِ م َِن الا‬
lardandır.
5 ‫ين‬ ِ ‫بِال۪يم‬

3. Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazla-


nan, boğulmuş, vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp
ölmüş, boynuzlanıp ölmüş, canavarların yediği hayvanlar
ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna dikili taşlar üzerine
boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız
size haram kılındı. Bunlar yoldan çıkmaktır. Bugün Allah’ın
buyruğunu inkâr edenler, sizin dininizden ümit kesmişler-
dir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size
dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve si-
zin için din olarak İslâm’ı seçtim. Kim, gönülden günaha
KUR’AN-I KERİM MEALİ 107
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

6. Ey iman edenler! Na- 6. CÜZ ‫السادُِس‬ ُ ْ َ‫ا‬


َّ ‫ل ْز ُء‬ 107 MAİDE SÛRESİ

maz kılmaya kalktığınız za-


man yüzlerinizi, dirsekleri- ُ ْ َ ٰ َّ َ ْ ُ ْ ُ َ ُٓ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ
nize kadar ellerinizi yıkayın; ‫سلوا‬ ِ ‫يا ايها ال۪ين امنوا ا ِذا قمتم ا ِل الصلوة ِ فاغ‬
başlarınızı mesh edip, to-
ُ ُ
‫حوا ب ِ ُرؤ۫ ِس ْم‬ ُ ‫ام َس‬ ْ ‫ ْم اَل ال ْ َم َراف ِق َو‬ ُ َ ََْ ْ ُ َ ُ ُ
‫وجوهم واي ِدي‬
puklara kadar ayaklarınızı
ِ ِ
َّ َ ُْ ْ ْ َ ْ َ ُ َ َ
‫ني َواِن كن ُت ْم ُج ُن ًبا فاط َّه ُروۜا‬ ِۜ ‫َوا ْر ُجل ْم ا ِل الك ْع َب‬
da. Eğer cünüp oldunuz ise,
boy abdesti alın. Hasta yahut

ْ‫م‬ ُ ْ ٌ َ َ َ َٓ ْ َ َ َ ٰ َ ْ َ ٰ ٓ ْ َ ْ ُ ْ ُ ْ ِ َ
yolculuk halinde bulunursanız
yahut biriniz tuvaletten ‫وان كنتم مرض او ع سف ٍر او جاء احد مِن‬
َ َ ً َٓ ُ َ ْ َ َ َ َٓ ّ ُ ُ ْ َ ٰ ْ َ َٓ ْ َ
gelirse yahut da kadınlara
ُ
‫تدوا ماء فتيمموا‬ َّ َ
dokunmuşsanız ve bu
ِ ‫مِن الغائ ِِط اولمستم النِساء فلم‬
ُ‫۪ي ْم مِنْ ۜه‬ ُ ْ‫ِ ْم َواَيد‬ ُ ْ َ ً َّ ً َ
hallerde su bulamamışsanız
temiz toprakla teyemmüm ُ ُ ُ َ
‫صع۪يدا طيِبا فامسحوا بِوجوه‬
ٰ ُ َ َ َ َ ْ ُ ّٰ ُ ُ َ
edin de yüzünüzü ve ellerinizi
َ
onunla mesh edin. Allah size
‫ ْن‬ ِ ‫الل ِلَجعل عليْ ْم م ِْن ح َر ٍج َول‬ ‫ما ي ۪ريد‬
ُ َّ َ ُ َ ُ َ
herhangi bir güçlük çıkarmak
istemiyor; fakat sizi tertemiz
‫يد ِلُط ّ ِه َرك ْم َو ِلُت ِ َّم ن ِْع َم َت ُه َعليْ ْم ل َعل ْم‬ ُ ‫يُر‬
۪
ُ َ ُ ْ
kılmak ve size nimetini
َ َ ّٰ َ َ ُ َْ
‫ َواذك ُروا ن ِْع َمة اللِ َعليْ ْم َوم۪يثاق ُه‬6 ‫تشك ُرون‬
tamamlamak istiyor; umulur
ki şükredersiniz.
َ‫الل‬ّٰ ُ َّ َ ۘ َ ْ َ َ َ َ ْ َ ْ ُ ْ ُ ْ ٓ ْ ُ َ َ َ َّ
7. Allah’ın size olan nimeti-
ۜ ‫ال۪ي واثقم ب ِ ۙه۪ ا ِذ قلتم س ِمعنا واطعنا واتقوا‬
ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ ُّ ‫۪يم ب َذات‬ َ َ ّٰ َّ
ni ve “Duyduk ve kabul ettik”
ُ َ
‫ يا ايها ال۪ين امنوا‬7 ِ‫الص ُدور‬
dediğiniz zaman sizi bunun-
ِ ِ ٌ ‫الل عل‬ ‫ا ِن‬
ُ َّ َ ْ َ َ َ ْ ْ َ َٓ َ ُ ّٰ َ َّ َ ُ ُ
la bağladığı sözü hatırlayın
ve Allah’a karşı takva sahibi ْ‫م‬ ‫ط ول ي ِرمن‬ ۘ ِ ‫كونوا قوام۪ني ِللِ شهداء بِالقِس‬
olun. Şüphesiz Allah, sadırla-
ٰ ْ َّ ُ َ ْ َ َ ُ ۠ ُ ْ ُ ْ َ َّ َ ٰ ٓ َ ْ َ ُ ٰ َ َ
‫ي‬ۘ ‫شنان قو ٍم ع ال تع ِدلوۜا ا ِع ِدلوا هو اقرب ل ِلتقو‬
rın içindekini bilmektedir.

َ ‫الل َّال‬ ُ ّٰ ‫ َو َع َد‬8 ‫ون‬ َ ُ َ ْ َ َ ٌ َ َ ّٰ َّ َ ّٰ ُ َّ َ


8. Ey iman edenler! Allah
için hakkı ayakta tutan, ada-
letle şahitlik eden kimseler
‫۪ين‬ ‫الل ا ِن الل خ ۪بي بِما تعمل‬ ۜ ‫واتقوا‬
9 ‫۪يم‬ ٌ ‫ج ٌر َعظ‬ ْ َ ‫الَاتۙ ل َ ُه ْم َم ْغف َرةٌ َوا‬ ِ َّ ‫ا ٰ َم ُنوا َو َعملُوا‬
‫الص‬
olun. Bir topluluğa duyduğu-
nuz kin, sizi âdil davranma-
ِ ِ ِ
maya itmesin. Adaletli olun;
bu, takvaya daha çok yakı-
şır. Allah’a karşı takva sahibi 9. Allah, iman eden ve iyi şeyler yapanlara söz vermiştir;
olun. Allah yaptıklarınızı hak- onlara bağışlama ve büyük mükâfat vardır.
kiyle bilmektedir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


108 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ُ
6. CÜZ ِ ‫ورةُ ال َمٓائ َِدة‬ ‫ س‬108 MAİDE SÛRESİ 12. And olsun, Allah İsrail
Oğullarından sağlam söz al-
ُ‫حاب‬ َ ‫ص‬ ْ َ ‫ك َف ُروا َو َك َّذبُوا باٰيَات َِنٓا ا ُ ۬ولٰٓئ َِك ا‬ َ َ‫َو َّال۪ين‬ mıştı. Onlardan on iki temsilci
ِ başkan seçmiştik. Allah şöyle
ّٰ َ َ ْ ُ ُ ْ ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ َ ْ demişti: “Sizinle beraberim.
ِ‫ يا ايها ال۪ين امنوا اذكروا ن ِعمت الل‬10 ‫الح۪ي ِم‬ And olsun eğer namazı kı-
َ ُ َ ُٓ َْ َ َ ْ ُ َ
‫َعليْ ْم ا ِذ ه َّم ق ْو ٌم ان يَبْ ُسطوا ا ِلْ ْم اي ْ ِد َي ُه ْم‬
lar, zekâtı verir ve elçilerime
inanır, onları desteklerseniz,

ّٰ َ َ َ َ ّٰ ُ َّ َ ْ ُ ْ َ ْ ُ َ ْ َ َّ َ َ fakirlere gönülden yardımda


ِ ‫الل‬ ‫ع‬ ‫و‬ ۜ
‫الل‬ ‫وا‬ ‫ق‬ ‫فكف اي ِديهم عن ۚم وات‬ bulunarak Allah’a güzel bir

َ َ َ ُ ّٰ َ َ َ ْ َ َ َ َ ُ ْ ُ ْ َّ َ َ َ ْ َ
borç verirseniz, elbette sizin
ٓ
‫ ولقد اخذ الل م۪يثاق بن۪ى‬11 ۟ ‫ك المؤمِنون‬ ِ ‫فليتو‬
kötülüklerinizi örterim ve And

ّ ُ ّٰ َ َ َ ۜ ً َ َ َ َ ْ َ ْ ُ ُ ْ َ ْ َ َ َ َ ٔ َٓ ْ
olsun sizi, içinden ırmaklar
‫الل اِن۪ى‬ ‫ا ِساي۪ل ۚ وبعثنا مِنهم اثن عش نق۪يبا وقال‬ akan cennetlere koyarım.

ْ ٰ َ ٰ َّ ُ ُ ْ َ ٰ َ َ ٰ َّ ُ ُ ْ َ َ ْ َ ْ ُ َ َ
Ama bundan sonra sizden
‫الزكوة َوا َمن ُت ْم‬ ‫مع ۜم لئ ِن اقمتم الصلوة واتيتم‬ kim inkâr ederse, mutlaka o,

ً َ َ ّٰ ُ ُ ْ َ ْ َ َ ْ ُ ُ ُ ْ َّ َ َ
dümdüz yoldan sapmıştır.”.”

‫الل ق ْرضا َح َس ًنا‬ ‫ب ِ ُر ُسل۪ى وعزرتموهم واقرضتم‬ 13. Sözlerini bozanları

َّ َ ْ ُ َّ َ ْ ُ َ َ ْ ُ َ ّ َ ْ ُ ْ َ َّ َ ّ َ ُ َ
lânetledik ve kalplerini katı-
‫ات‬ ٍ ‫خلنم جن‬ ِ ‫لك ِفرن عنم سيِـٔات ِم ولد‬ laştırdık. Onlar kelimelerin

َ ٰ ََْ َ َ َ ْ َ َ ُ ََْْ َ َْ ْ َْ
mânâsını değiştirirler. Ken-
‫ت ۪ري مِن تتِها النهارۚ فمن كفر بعد ذل ِك‬ dilerine zikredilen ahkâmın

َْ َ َ ‫ ْم َف َق ْد َض َّل َس َٓو‬ ُ ْ
önemli bir bölümünü de unut-
‫ض ِه ْم‬ َّ ‫اء‬
ِ ‫ فب ِ َما نق‬12 ‫يل‬ ِ ۪ ‫ب‬ ‫الس‬ ‫مِن‬ tular. İçlerinden pek azı hariç,

َ ُ ُ ً َ َ ُ‫اه ْم َو َج َعلْ َنا قُل‬ ُ َّ َ َ ْ ُ َ َ


inanmayanlardan daima bir

‫وب ُه ْم قا ِس َية ۚ يَ ّ ِرفون‬ ‫م۪يثاقهم لعن‬ hainlik görürsün. Yine de sen

ّ ُ ًّ َ َ ْ
onları affet ve aldırış etme.

‫اض ِعه۪ۙ َون ُسوا َحظا م َِّما ذك ُِروا ب ِ ۚ ۪ه‬ َ


‫و‬ َ ‫كل ِ َم َع ْن‬
‫م‬ ‫ال‬
Şüphesiz Allah iyilik edenleri
ِ
ً َ َّ ْ ُ ْ َ َٓ ٰ َ ُ َّ َ ُ َ َ َ َ
sever.
ْ‫۪ي مِنْ ُهم‬ ‫ول تزال تطلِع ع خائ ِن ٍة مِنهم ا ِل ق‬
َ ْ ُ ْ ُّ ُ َ ّٰ َّ ْ َ ْ َ ْ ُ ْ َ ُ ْ َ
13 ‫سن۪ني‬ ِ ‫فاعف عنهم واصف ۜح ا ِن الل يِب المح‬

10. İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince on-


lar cehennemliklerdir.
11. Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini unutma-
yın; hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de Allah,
onların ellerini sizden çekmişti. Allah’a karşı gelmekten sa-
kının ve müminler yalnızca Allah’a güvensinler.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 109


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

14. “Biz Hıristiyanlarız” 6. CÜZ ‫السادُِس‬ ُ ْ َ‫ا‬


َّ ‫ل ْز ُء‬ 109 MAİDE SÛRESİ

diyenlerden de kesin sözle-


rini almıştık ama onlardan
ْ‫اق ُهم‬ َ َ َ ْ َ َ ٰٓ َ َ َّ ُٓ َ َ َّ َ َ
da kendilerine zikredilenin ‫ومِن الذ۪ين قالوا ا ِنا نصاري اخذنا م۪يث‬
ُ‫غ َريْ َنا بَيْ َن ُهم‬ ْ ََ ّ ُ َّ ًّ َ ََ
‫فن ُسوا حظا مِما ذكِروا بِه۪ۖ فا‬
ُ
önemli bir bölümünü unutan-
lar oldu. Bu sebeple kıyame-
te kadar aralarına düşmanlık
َ ْ َ َ َ ٰ ْ ْ َ ٰ َ َٓ ْ َ ْ َ َ َ َ َ ْ
ve kin saldık. Yakında Allah
‫العداوة والغضاء ا ِل يو ِم القِيم ۜ ِة وسوف‬
َ ْ َ َٓ َ ُ َ ُ ّٰ ‫يُنَ ّب ُئ ُه ُم‬
onlara yaptıklarını haber ve-
ْ
‫ يا اهل‬14 ‫الل بِمَا كانوا يَص َن ُعون‬ ِ
recektir.

ُ َ ُ ّ َ ُ َ ُ ُ َ ْ ُ َ َٓ ْ َ َ ْ
‫ني ل ْم‬
15. Ey Ehl-i Kitap! Resulü-
müz size Kitaptan bilmediği-
ِ ‫ب‬ ‫ي‬ ‫ا‬‫ن‬ ‫ول‬ ‫س‬ ‫ر‬ ‫م‬ ‫ك‬ ‫اء‬ ‫ج‬ ‫د‬ ‫ق‬ ‫اب‬ِ  ِ ‫ال‬
َ ْ َ َ ُ ْ ُ ْ ُ ْ ُ َّ ً َ
niz birçok şeyi ve kusurunu-
ََُْ
zu da açıklamak üzere geldi.
‫اب ويعفوا‬ ِ  ِ ‫كث۪يا مِما كنتم تفون مِن ال‬
ُ ّٰ َ ْ ُ َ َٓ ْ َ َ ْ َ
Gerçekten size Allah’tan bir
ٌ‫كَاب‬ َ ٌ
ِ ‫ي قد جاءكم مِن اللِ نور و‬ ٍۜ ۪‫عن كث‬
nur, apaçık bir kitap geldi.

َ ُ ُ ُ َ َ ْ َ َ َّ َ ُ ّٰ
‫ َي ْهد۪ي بِهِ الل م ِن اتبع رِضوانه سبل‬15ۙ‫ني‬ ٌ ‫ُمب‬
16. Allah’ın rızasını ara-

۪
yanları Allah onunla kurtuluş
yollarına götürüyor ve onları
َ
ُّ‫ات ا ِلى انل‬ ُ ُّ
َ ‫ج ُه ْم م َِن الظلم‬ ُ ‫خر‬ ْ َُ ِ ّ َ َ
ِ ‫ور‬ ِ ِ ‫الم وي‬
iradesiyle karanlıklardan ay-

ْ‫ لَ َقد‬16 ‫صاط ُم ْس َتق۪ي‬ ٰ ْ ْ ‫با ِذْنِه۪ َو َي‬


dınlığa çıkarıyor, dosdoğru

ٍ ِ َ ‫ِل‬ ‫ا‬ ‫م‬ ‫ه‬ ‫۪ي‬ ‫د‬ ‫ه‬


ٍ
bir yola iletiyor.
ِ ِ
17. “Allah; Meryem oğlu
َ‫۪يح ابْ ُن َم ْر َي ۜم‬ ُ ‫المس‬ َ ْ ‫الل ُه َو‬ َ ّٰ ‫الوا ا َِّن‬ ُٓ َ َ َّ َ َ َ
Mesîh’tir” diyenler And olsun
‫كفر ال۪ين ق‬
ْ ََ َ ْ َ ّٰ َ ُْ
ki kâfir oldular. De ki: Öyleyse
َ ُ
‫قل ف َم ْن َي ْملِك م َِن اللِ شيْـًٔا ا ِن ا َراد ان ُي ْهلِك‬
Allah, Meryem oğlu Mesih’i,

َْ َُ َ َْ َ َ ْ َ َْ
anasını ve yeryüzündekilerin
hepsini imha etmek isterse ً‫ض َج۪يع ۜا‬ ِْ ‫الر‬ ْ َ َ ُ َّ
‫المس۪يح ابن مريم وامه ومن ِيف‬
Allah’a kim bir şey yapabi-
َ‫ض َومَا بَيْ َن ُهم ۜا‬ ِْ ‫الر‬ َْ َ َ ٰ َّ ُ ْ ُ ّٰ َ
‫ات و‬ ِ ‫وِللِ ملك السمو‬
lecektir! Göklerde, yerde ve
ikisi arasında ne varsa hep-

ٌ َ ْ َ ّ ُ ٰ َ ُ ّٰ َ ُ َٓ َ َ ُ ُ ْ َ
17 ‫شٔ قد۪ير‬ ٍ ‫يلق ما يشاءۜ والل ع ك ِل‬
sinin mülkiyeti Allah’a aittir. O
dilediğini yaratır ve Allah her
şeylere kadirdir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


110 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ُ
6. CÜZ ِ ‫ورةُ ال َمٓائ َِدة‬ ‫ س‬110 MAİDE SÛRESİ 19. Ey kitap ehli!
Peygamberlerin arası
َ ْ ُ ُ ٓ َ َ ّٰ ُ َٓ ْ َ ُ ْ َ ٰ َ َّ َ ُ ُ َ ْ َ َ َ
‫ح َّباؤ۬ هُۜ قل فل ِ َم‬
kesildiği bir sırada, “Bize ne
ِ ‫ت الهود وانلصارى نن ابناء اللِ وا‬ ِ ‫وقال‬ müjdeleyici bir peygamber
ُ‫ش م َِّم ْن َخلَ َۜق َي ْغفِر‬ ٌ َ َ ‫ ۜ ْم بَ ْل اَنْ ُت ْم ب‬ُ ُُ ْ ُ ُّ َُ geldi, ne de bir uyarıcı”
ِ ‫يع ِذبم بِذنوب‬ demeyesiniz diye, işte size
ْ َ ْ َ َ ٰ َّ ُ ْ ُ ّٰ َ ُ َٓ َ ْ َ ُ ّ َ ُ َ ُ َٓ َ ْ َ hakikati açıklayan elçimiz
‫ات والرِض‬ ِ ‫ل ِمن يشاء ويع ِذب من يشاء ۜوِللِ ملك السمو‬ geldi. Size bir müjdeleyici ve
ُ َ َٓ ْ َ َ ْ َ ْ َ َٓ ُ َ ْ ْ َ ِ َ ۘ َ ُ َ ْ َ َ َ
‫اءك ْم‬
uyarıcı gelmiştir. Allah, her
‫اب قد ج‬ ِ ‫ يا اهل الكِت‬18 ‫وما بينهما والهِ المص۪ي‬ şeye hakkıyla gücü yetendir.
َ َ َٓ َ ُ ُ َ ْ َ ُ ُّ َ َ ْ َ ٰ َ ْ ُ َ ُ ّ َ ُ َ ُ ُ َ 20. Bir zamanlar Mûsâ
‫رسونلا يبِني لم ع فت ٍة مِن الرس ِل ان تقولوا ما جاءنا‬ kavmine şöyle demişti: Ey
ُ ّٰ ‫۪يرۜ َو‬ ٌ ‫۪ي َونَذ‬ ٌ ‫ك ْم بَش‬ ُ َ َٓ ْ َ َ َ َ َ َ ‫م ِْن ب‬ kavmim, Allah’ın size olan ni-
‫الل‬ ‫۪يرۘ فقد جاء‬ ٍ ‫ذ‬ ‫ن‬ ‫ل‬ ‫و‬ ‫۪ي‬
ٍ ‫ش‬ metini hatırlayın, zira O içiniz-
ُُ ْ ْ َ َ ْ َ ٰ ُ َ َ ْ َ ٌ َ ْ َ ّ ُ ٰ َ den peygamberler çıkardı ve
‫ واِذ قال موس ل ِقو ِمه۪ ياقو ِم اذكروا‬19 ‫۪ير‬ ۟ ‫ش ٔ قد‬ٍ ‫ك‬ ِ ‫ع‬ sizi hükümdarlar kıldı. Âlem-
ُ َ َ ٓ‫۪ي ْم اَنْب َي‬
ُ َ َ َ ْ ْ ُ ْ َ َ ّٰ َ َ ْ
‫اء َو َج َعل ْم‬
lerde hiçbir kimseye vermedi-
ِ ‫ف‬ ‫ل‬ ‫ن ِعمة اللِ عليم ا ِذ جع‬ ğini size verdi.
َ
ِ‫ يَاق ْوم‬20 ‫۪ني‬ َ ‫ي ْم مَا ل َ ْم يُ ْؤت ا َ َح ًدا م َِن الْعَالَم‬ ُ ٰٰ َ ً ُ ُ
‫ملوكۗ وات‬
21. Ey kavmim! Allah’ın
ِ size yazdığı mukaddes topra-
ُّ َ ْ َ َ َ ْ ُ َ ُ ّٰ َ َ َ َّ َ َ َّ َ ُ ْ َ ْ َ ْ ُ ُ ْ ğa girin ve arkanıza dönme-
‫ادخلوا الرض المقدسة اتل۪ى كتب الل لم ول ترتدوا‬ yin, yoksa ziyana uğrayanlar
َ‫ قَالُوا يَا ُموٰٓس ا َِّن ف۪يها‬21 ‫ين‬ َ ‫ع ا َ ْدبَار ُك ْم َف َتنْ َقل ِ ُبوا خَاِس‬ ٰٓ َ olursunuz.
۪ ِ 22. Onlar şu cevabı verdi-
ْ َ ْ َْ َ ُ ْ َ َ َّ َ َّ َ ً ْ َ
‫ينۗ َواِنا ل ْن ندخلهَا َحّٰىت ي ُر ُجوا مِنهَاۚ فا ِن‬ ‫ار‬
۪ ‫قوما جب‬
ler: Yâ Mûsâ! Orada zorba bir
toplum var; onlar oradan çık-
َ ُ َ َ َ َّ َ َ َ َ َ ُ َ َّ َ َ ْ ُ ُ ْ َ
‫۪ين يافون‬ ‫ قال َر ُج ِن مِن ال‬22‫خلون‬ ِ ‫يرجوا مِنها فا ِنادا‬
madıkça biz oraya asla gire-
meyeceğiz. Eğer oradan çı-
ُ‫اب فَا َِذا َد َخلْ ُت ُموه‬ َ َ‫اد ُخلُوا َعلَيْه ُم ْال‬ ْ َ ْ َ َ ُ ّٰ َ َ ْ َ
‫انعم الل علي ِهما‬
karlarsa biz de hemen gireriz.
ۚ ِ
َ ‫اللِ َف َت َوَّكُٓوا ا ِْن ُكنْ ُت ْم ُم ْؤ ِمن‬ّٰ َ َ َ َ ُ َ ْ ُ َّ َ
23. Korkanların içinden
23 ‫۪ني‬ ‫فا ِنم غلِ ون وع‬ Allah’ın kendilerine lütuf da
bulunduğu iki kişi şöyle dedi:
Onların üzerine kapıdan gi-
rin; oraya bir girdiniz mi artık
18. Yahudiler ve Hıristiyanlardan “Biz Allah’ın oğul- siz zaferi kazanmışsınızdır.
ları ve sevgilileriyiz” diyenler de oldu. De ki: Öyleyse Eğer müminler iseniz ancak
günahlarınızdan dolayı size niçin azap ediyor? Doğrusu Allah’a güvenin.
siz de O’nun yarattığı insanlardansınız. O, dilediğini ba-
ğışlar ve dilediğine azap eder. Göklerde, yerde ve ikisinin
arasında ne varsa mülkiyeti Allah’a aittir. Sonunda O’nun
huzurunda hesap verilecek.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 111


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

24. “Ey Mûsâ! Onlar orada 6. CÜZ ‫السادُِس‬ ُ ْ َ‫ا‬


َّ ‫ل ْز ُء‬ 111 MAİDE SÛRESİ

bulundukları müddetçe biz


oraya asla girmeyiz; şu halde
‫ب‬ ْ ‫۪يها فَاذْ َه‬ َ ‫قَالُوا يَا ُموٰٓس ا ِنَّا لَ ْن نَ ْد ُخلَهَٓا اَبَ ًدا مَا َد ُاموا ف‬
sen ve Rabbin gidin savaşın;
biz burada oturacağız” dedi- ّ ّ َ َ َ َ ُ َ َ ُ ٰ َّ َٓ َ َ َ ُّ َ َ َ ْ َ
ler. ‫ب اِن۪ى‬ ِ ‫ر‬ ‫ال‬ ‫ق‬ 24 ‫ون‬ ‫انت وربك فقات ِ ا ِنا ههنا قاعِد‬
َْ ََْ َ َََْ ْ ُْ َ َ ْ َ َّ ُ ْ َ َٓ
25. Mûsâ: “Rabbim! Ben
‫ني الق ْو ِم‬ ‫ل املِك ا ِل نفس۪ى َواخ۪ى فافرق بيننا وب‬
َ ‫الْ َفا ِسق‬
kendimden ve kardeşimden
ً َ ُ َ َّ َ َ َ
َ ‫م َّر َم ٌة َعلَيْه ْم ا َ ْر َبع‬
‫۪ني َس َن ۚة‬ ‫ا‬ ‫ه‬ ‫ِن‬ ‫ا‬ ‫ف‬ ‫ال‬ ‫ق‬ 25 ‫۪ني‬
başkasına hâkim olamıyo-
ِ
َ ْ ِْ َْ ََ َ َْ َ َ َْ
rum; bizimle, bu yoldan çık-
َ ْ َ ُ َ
26 ‫۪ني‬ ۟ ‫۪يهون ِيف الرِض ف تاس ع القوم الفا ِسق‬ ‫يت‬
mış toplumun arasını ayır”

َ ّ ُ ُ َ ً َ ْ ُ َ َّ َ ْ ّ َ ْ َ َ ٰ ْ َ ْ َ َ َ ْ ْ َ َ ُ ْ َ
dedi.
ْ
26. Allah, “Öyleyse orası ‫حِز ٌب‬ ‫واتل علي ِهم نبا ابن ادم بِال ۢ ِق ا ِذ قربا قربانا فتقبِل‬
3

َ‫ك قَ َال ا َِّنما‬ َ ََْ َ َ ْٰ ْ َ َ


َۜ ‫م ِْن ا َح ِدهِمَا َول ْم ُي َت َق َّبل م َِن ال َخ ۜ ِر قال لق ُتل َّن‬
onlara kırk yıl yasaklanmış-
tır; yeryüzünde şaşkın şaşkın
َ ْ َ َ ْ َ َ ْ َ َ َّ ُ ْ َ ُ ّٰ ُ َّ َ َ َ
‫ت ا ِ َّل يَ َد َك تلِ َق ُتلن۪ى‬
dolaşacaklar. Sen de, yoldan
çıkmış toplum için üzülme” ‫ لئ ِن بسط‬27 ‫يتقبل الل مِن المتق۪ني‬
dedi.
َ ّٰ ‫اف‬ ُ َ َ ّٓ َ َ ُ ْ َ َ ْ َ َ َ ََ
27. Onlara, Âdem’in iki oğ- ‫الل َر َّب‬ ‫َٓما ا ۬نا ب ِ َبا ِس ٍط ي ِدي ا ِلك ِلقتلكۚ اِن۪ى اخ‬
lunun haberini gerçek olarak َ ُ ََ َ ْ َ ْ َ ُٓ َ ْ َ ُ ُ ٓ ّ َ ‫الْ َعالَم‬
oku: Hani birer kurban takdim ‫ اِن۪ى ا ۪ريد ان تبوأ بِا ِثم۪ى واِث ِمك فتكون‬28 ‫۪ني‬
etmişlerdi de birisinden kabul
ْ ‫ط َّو َع‬َ َ َ ‫الظالِم‬ َّ ُ ٰٓ َ َ ٰ َ َّ َ ‫ص‬ ْ َ ‫م ِْن ا‬
edilmiş, diğerinden ise kabul ‫ت‬ ‫ ف‬29 ۚ‫۪ني‬ ‫اب انلارِۚ وذل ِك جزؤا‬ ِ ‫ح‬
edilmemişti. O “seni öldüre-
َ ‫الَاِس‬ ْ َ َ َ ْ ََ ََُ ََ َ َْ َ ُ ُ ْ َ َُ
ceğim” dedi. Diğeri de “Allah 30 ‫ين‬ ۪ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫ح‬ ‫ب‬‫ص‬ ‫ا‬ ‫ف‬ ‫ه‬ ‫ل‬ ‫ت‬ ‫ق‬ ‫ف‬ ِ ‫ه‬ ‫۪ي‬ ‫خ‬ ‫ل نفسه قتل ا‬
َ َ َْ ُ َ ْ َ ً َ ُ ُ ّٰ َ َ َ َ
‫ي َي ُه كيْف يُ َو ۪اري‬ ُ ِ ‫ل ْرِض ل‬
ancak sakınanlardan kabul
eder” dedi. ِ ‫ا‬ ‫يف‬ِ ‫فبعث الل غرابا يبح‬
‫ث‬
َ ٰ َ ْ َ ُ َ ْ َ ُ ْ َ َ َ ٰٓ َ ْ َ َ َ َ َ َ
‫ت ان اكون مِثل هذا‬ ‫َس ْواةَ اخ۪يهِۜ قال يا ويلىت اعجز‬
28. “And olsun ki sen, öl-
dürmek için bana elini uzat-
َ ‫ص َب َح م َِن انلَّادِم‬ ْ َ ‫الْ ُغ َراب فَا ُ َوار َي َس ْواَةَ اَخ۪ى فَا‬
31 ۛ ۚ‫۪ني‬
san da ben sana, öldürmek
için el uzatacak değilim. Ben, ۚ ِ ِ
âlemlerin Rabbi olan Allah’tan
korkarım.”
29. “Ben istiyorum ki, sen, 31. Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini
hem benim günahımı hem ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. “Ya-
de kendi günahını yüklenip zık bana! Şu karga kadar da olup da kardeşimin cesedini
ateşe atılacaklardan olasın; gömmekten aciz mi oldum!” dedi ve artık pişman olanlar-
zalimlerin cezası işte budur.” dan oldu.
Dedi.
30. Nihayet nefsi onu, kar-
deşini öldürmeye itti ve onu
öldürdü: bu yüzden de kay-
bedenlerden oldu.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


112 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ُ 112
6. CÜZ ِ ‫ورةُ ال َمٓائ َِدة‬ ‫س‬ MAİDE SÛRESİ 33. Allah ve resulüne karşı
savaşanların ve yeryüzünde
َ َ َ ْ َ ُ َّ َ َ ٔ َٓ ْ ٓ َ ٰ َ َ ْ َ َ َ ٰ ْ َ ْ düzeni bozmaya çalışanların
‫مِن اج ِل ذل ِۚكۛ كتبنا ع بن۪ى ا ِساي۪ل انه من قتل‬ cezası ancak ya acımadan
َ َ َ َ َّ َ َ َ ْ َ ْ َ َ‫سا ب َغ ْي َن ْفس ا َ ْو ف‬ ً ‫َن ْف‬ öldürülmeleri, ya asılmaları
‫سا ٍد ِيف الرِض فكانما قتل‬ ٍ ِ ِ yahut el ve ayaklarının çap-
َ َّ‫ح َيا انل‬ ْ َ َٓ َّ َ َ َ َ َ ْ َ ْ َ َ ۜ ً َ َ َّ razlama kesilmesi yahut da
‫اس‬ ‫انلاس ج۪يعا ومن احياها فكانما ا‬ bulundukları yerden sürülme-
َّ ُ ْ
َ ‫الَ ّي‬ َ ُ‫اءتْ ُه ْم ُر ُسل‬ َٓ‫َج۪يعًاۜ َولَ َق ْد ج‬
‫ات ث َّم ا ِن‬ َ
leridir. Bu onların dünyadaki
ِۘ ِ ِ‫ن‬ ‫ب‬ ‫ا‬ ‫ن‬ rüsvaylığıdır. Onlar için ahi-

َ ُ ْ َُ ْ‫ل‬ َْ َ ٰ ََْ ْ ُْ ً َ rette de büyük azap vardır.


32 ‫سفون‬ ِ ‫م‬ ‫ل‬ ‫ض‬ ِ ‫ر‬ ‫ا‬ ‫يف‬ ِ ‫كث۪يا مِنهم بعد ذل‬
‫ِك‬ 34. Ancak, siz kendilerini
َ ْ َ ْ َ َ ُ َ ُ َ َ َ ّٰ َ ُ َ ُ َ َّ ُ ٰٓ َ َ َّ yenip ele geçirmeden önce
‫ا ِنما جزؤا ال۪ين يارِبون الل ورسول ويسعون‬ tevbe edenler müstesna; bili-
َ‫طع‬ َّ َ ُ ْ َ ٓ ُ َّ َ ُ ْ َ ُٓ َّ َ ُ ْ َ ً َ َ ْ َْ niz ki Allah çok bağışlayıcı ve
‫ِيف الرِض فسادا ان يقتلوا او يصلبوا او تق‬ çok esirgeyicidir.

ْ َْ َ ْ َُْ َْ َ ْ ْ ُُ ُ ََْ ْ َْ
‫ض‬ ۜ ِ ‫خ ٍف او ينفوا مِن الر‬ ِ ‫ايد۪ي ِهم وارجلهم مِن‬
35. Ey iman edenler! Allah’a

ْٰ
karşı gelmekten sakının.
ٌ‫خ َرة ِ َع َذاب‬ ْ ُ َ َ َ ْ ُّ ٌ ْ ْ ُ َ َ ٰ
ِ ‫خزي ِيف ادلنيا ولهم ِيف ال‬ ِ ‫ذل ِك لهم‬
O’na yaklaşmaya vesile
arayın ve yolunda cihad edin
ْ‫۪ين تَابُوا م ِْن َقبْل ا َ ْن َت ْق ِد ُروا َعلَيْهم‬ َ ‫ ا َِّل اَّل‬33 ۙ‫۪يم‬ ٌ ‫َعظ‬ ki kurtuluşa eresiniz.
ِۚ ِ 36. İnkâr edip kâfir olanlar,
ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ ٌ َ ٌ ُ َ َ ّٰ َّ َ ٓ ُ َ ْ َ yeryüzündeki her şey ve bu-
‫ يا ايها ال۪ين امنوا‬34۟ ‫فاعلموا ان الل غفور رح۪يم‬
َ َ َ ْ ْ َ ُٓ َ ْ َ َ ّٰ ُ َّ
nun yanında da bir o kadarı

۪‫الوس۪يلة َوجَاه ُِدوا ۪يف َس ۪بيلِه‬ ِ‫اتقوا الل وابتغوا ا ِله‬


kendilerinin olsa da kıyamet

َ َّ َ َ َ َ َ َّ َّ َ ُ ْ ُ ْ ُ َّ َ َ
gününün azabından kurtul-

‫۪ين كف ُروا ل ْو ان ل ُه ْم‬ ‫ ا ِن ال‬35 ‫حون‬ ِ ‫لعلم تفل‬


mak için onu fidye verseler

َْ َُ َ َُْ َ ً َ َْْ َ
bile onlardan asla kabul edil-
َ َ ْ ُ َ
‫اب‬ ِ ‫ما ِيف الرِض ج۪يعا ومِثله معه ِلفتدوا بِه۪ مِن عذ‬
mez; onlar için acı bir azap
vardır.
ٌ َ ٌ َ َ ْ َُ َ ْ ُْ َّ ُُ َ َ ٰ ْ َْ
36 ‫يو ِم القِيمةِ ما تقبِل مِنه ۚم ولهم عذاب ال۪يم‬

32. İşte bu yüzdendir ki İsrail oğullarına şunu yazmıştık:


Kim, bir cana karşılık veya yeryüzünde bozgunculuk çıkar-
maya karşılık olmaksızın bir cana kıyarsa bütün insanları
öldürmüş gibi olur. Her kim de bir canı kurtarırsa bütün in-
sanları kurtarmış gibi olur. Peygamberlerimiz onlara apa-
çık deliller getirdiler; ama bundan sonra da onlardan çoğu
yine yeryüzünde aşırı gitmektedirler.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 113


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

37. Ateşten çıkmak isterler, 6. CÜZ ‫السادُِس‬ ُ ْ َ‫ا‬


َّ ‫ل ْز ُء‬ 113 MAİDE SÛRESİ

fakat onlar oradan çıkamaya-


caklardır. Onlar için devamlı
ۘ‫ني مِنْهَا‬ َ ‫بارج‬ َ ْ ُ َ َ َّ َ
‫م‬ ‫ه‬ ‫ا‬ ‫م‬ ‫و‬ ‫ار‬ ‫انل‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫وا‬ ‫ج‬ ُ ‫ون ا َ ْن َيْ ُر‬ َ ُ ُ
‫ي ۪ريد‬
bir azap vardır. ۪ ِ ِ ِ
38. Hırsızlık eden erkek ve ُٓ َ ْ َ ُ َ َّ َ ُ َّ َ ٌ ُ ٌ َ َ ْ َُ َ
kadının, yaptıklarına karşılık ‫ والسارِق والسارِقة فاقطعوا‬37 ‫ولهم عذاب مق۪يم‬
bir ceza ve Allah’tan bir ibret
ُ‫الل‬ ّٰ َ ّٰ َ ً َ َ َ َ َ َ ً َٓ َ َ ُ َ ْ َ
olmak üzere ellerini kesin. ‫اللِ و‬
ۜ ‫اي ِديهما جزاء بِما كبا نال مِن‬
َ ْ َ ُْ ْ َ َ‫ َف َم ْن ت‬38 ‫۪يم‬ ٌ ‫يز َحك‬ ٌ ‫َعز‬
‫اب م ِْن َبع ِد ظل ِمه۪ َواصل َح‬
Allah izzet ve hikmet sahibidir.
39. Kim haksız davranışın- ۪
dan sonra tevbe eder ve du- َْ َ ٌ ‫ور َرح‬ َ
ٌ ‫الل غ ُف‬ َ ّٰ ‫وب َعليْ ۜهِ ا َِّن‬ َ َ ّٰ ‫فَا َِّن‬
ُ ‫الل َي ُت‬
rumunu düzeltirse şüphesiz ‫ الم‬39 ‫۪يم‬
Allah onun tevbesini kabul
ُ‫ل ْرِض ُي َع ِّذب‬ َْ َ َ ٰ َّ ُ ْ ُ ُ َ َ ّٰ َّ َ ْ َ ْ َ
eder. Allah çok bağışlayıcı ve ‫ات وا‬ ِ ‫تعلم ان الل ل ملك السمو‬
esirgeyicidir.
ٌ َ ْ َ ّ ُ ٰ َ ُ ّٰ َ ُ َٓ َ ْ َ ُ ْ َ َ ُ َٓ َ ْ َ
40. Bilmez misin ki, gök- 40 ‫شٔ قد۪ير‬ ٍ ‫من يشاء ويغفِر ل ِمن يشاءۜ والل ع ك ِل‬
lerde ve yerde ne varsa hep- ْ ُ ْ َ ُ َ ُ َ َّ َ ْ ُ ْ َ َ ُ ُ َّ َ ُّ َ َٓ
sinin mülkiyeti Allah’a aittir; ‫ياايها الرسول ليزنك ال۪ين يسارِعون ِيف الف ِر‬
dilediğine azap eder ve dile-
ْ‫وب ُهم‬ ُ ُ‫۪ين قَالُٓوا ا ٰ َم َّنا باَفْ َواهِه ْم َول َ ْم تُ ْؤم ِْن قُل‬ َ ‫م َِن َّال‬
diğini bağışlar. Allah her şeye ۚ ِ ِ
hakkıyla gücü yetendir.
ْ‫ون ل َِقوم‬ َ ُ َّ َ َ ْ َ ُ َّ َ ُ َ َ َّ َ َ
41. Ey Resul! Ağızlarıy- ٍ ‫ب سماع‬ ِ ‫ومِن ال۪ين هادوا سماعون ل ِلك ِذ‬
la “inandık” dedikleri halde
َ َ ‫كل ِ َم م ِْن َب ْع ِد‬ َ ْ َ ُ ّ َ ُ َ َُْ ْ َ َ َ ٰ
kalbleri inanmamış olanlar ۪ۚ‫اض ِعه‬ ِ ‫و‬ ‫م‬ ‫وك ي ِرفون ال‬ ۜ ‫اخ ۪رينۙ لم يات‬
arasında küfürde yarış eden-
ler seni üzmesin. Yahûdiler
ُ‫خ ُذوهُ َوا ِ ْن ل َ ْم تُ ْؤتَ ْوه‬ ُ َ َ ٰ ُْ ُ ْ َ ُ َُ
‫يقولون ا ِن ا ۫وت ۪يتم هذا ف‬
ّٰ َ َ َ َ َ َ ْ ُ ّٰ َ ْ َ
‫الل ف ِتن َت ُه فل ْن ت ْملِك ُل م َِن الل‬ ِ‫وا َو َم ْن يُ ِرد‬ ۜ ‫فاحذ ُر‬
arasında da yalana kulak ve-
ren, sana gelmemiş olan bir
َ َ ُ ُ َ ّ َ ُ ْ َ ُ ّٰ َ َ َّ َ ٰ ٓ ُ ً ْ َ
‫وب ُه ۜ ْم ل ُه ْم‬ ‫۪ين ل ْم يُ ِردِ الل ان يط ِهر قل‬
kavme kulak verenler vardır.
Onlar kelimelerin mânâları- ‫شيـٔ ۜا او۬ لئ ِك ال‬
َ ٌ َ َ َ ْٰ ْ ُ َ َ ٌ ْ َ ْ ُّ
nı değiştirirler: “Eğer size bu
verilirse alın, bu verilmezse
41 ‫خرة ِ عذاب عظ۪يم‬ ٌ ِ ‫خزي ولهم ِيف ال‬ ِ ‫ِيف ادلنيا‬
sakının!” derler. Allah birini
şaşırtmak isterse, sen onun
için Allah’a karşı hiçbir şey
yapamazsın. Onlar, Allah’ın,
kalblerini temizlemek iste-
mediği kimselerdir. Onlar için
dünyâda rezillik var ve yine
onlar için âhirette de büyük
bir azâb vardır.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


114 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ُ 114
6. CÜZ ِ ‫ورةُ ال َمٓائ َِدة‬ ‫س‬ MAİDE SÛRESİ 44. Biz, içinde doğruya
rehberlik ve nur olduğu hal-
َ‫اؤ۫ك‬ ُ َٓ ْ َ ْ ُّ َ ُ َّ َ َ ْ َ ُ َّ َ de Tevrat’ı indirdik. Allah’a
‫ت فا ِن ج‬ ِ ۜ ‫ب اكالون ل ِلسح‬ ِ ‫سماعون ل ِلك ِذ‬ teslim olmuş peygamber-
ْ ُْ ْ َ ْ ُْ َ ْ ْ َ َْ ْ ََُْ ْ ُ ْ َ ler onunla Yahûdiler’e hük-
‫فاحم بينهم او اع ِرض عنه ۚم وان تع ِرض‬ ِ mederlerdi. Allah’ın Kitabını
ْ‫م‬ ُ ْ َ َ ْ َ َ ْ ِ َ ً ْ َ َ ُّ ُ َ ْ َ َ ْ ُ ْ َ korumaları kendilerinden is-
‫عنهم فلن يضوك شيـٔا ۜ وان حكمت فاح‬ tendiği için Rablerine teslim
َََْ َ ْ ُ ْ ُّ ُ َ ّٰ َّ ْ ْ ْ ََُْ olmuş zâhidler ve bilginler de.
‫ وكيف‬42 ‫سط۪ني‬ ِ ‫بينهم بِالقِس ِۜط ا ِن الل يِب المق‬ Hepsi ona şahitlerdi. Şu hal-
ُ ّٰ ْ ُ ٰ ْ َّ ُ ُ َ ْ َ َ َ ُ ّ َ ُ
‫۪يها ُح ُم اللِ ث َّم‬ َ ‫ية ف‬ de İnsanlardan korkmayın,
‫يكِمونك وعِندهم اتلور‬ benden korkun. Âyetlerimi az
ٓ َّ َ ْ ُ ْ َ ٰ ٓ ُ َٓ َ َۜ ٰ ْ َ ْ َ ْ َّ َ َ َ bir bedel karşılığında satma-
‫ ا ِنا‬43 ‫۪ني‬ ۟ ‫يتولون مِن بع ِد ذل ِك وما ا ۬ولئ ِك بِالمؤ ِمن‬ yın. Kim Allah’ın indirdiği ile
َ ُّ َّ َ ُ ُ ْ َ ٌ ُ َ ً ُ َ َ ٰ ْ َّ َ ْ َ ْ َ hükmetmezse işte onlar kâ-
‫انزنلا اتلورية ف۪يها هدى ونورۚ يم بِها انلبِيون‬ firlerin ta kendileridir.

َ‫ار بما‬ ُ ‫ح َب‬ َ ْ َ َ ُّ َّ َّ َ ُ َ َ َّ ُ َ ْ َ َ َّ


ْ ‫ال‬ 45. Tevrat’ta onlara şöyle
ِ ‫ال۪ين اسلموا ل ِل۪ين هادوا والربانِيون و‬ yazdık: Cana can, göze göz,

‫اءۚ ف‬
َ َ َ َٓ َ ُ ْ َ َ ُ َ َ ّٰ
‫اب اللِ وكنوا عليهِ شهد‬ َ ‫حفظُوا م ِْن ك‬
‫ِت‬
ْ ُْ buruna burun, kulağa kulak,
ِ ِ ‫است‬ dişe diş. Yaralar da kısasa
ً ٰ ُ َ ْ َ َ َ ْ َ ْ َ َ َّ ُ َ ْ َ
ۜ‫توا بِايَات۪ى َث َم ًنا قَ۪ي‬
bağlıdır. Kim bunu bağışlar-
‫تشوا انلاس واخشو ِن ول تش‬ sa kendisi için o keffâret olur.
َ ُ َ ْ ُ ُ َ ٰ ٓ ُ َ ُ ّٰ َ َ ْ َ َٓ ْ ُ ْ َ ْ َ ْ َ َ Kim Allah’ın indirdiği ile hük-
44 ‫ومن لم يم بِما انزل الل فا ۬ولئ ِك هم الكاف ِرون‬ metmezse işte onlar zalimler-
ْ َ ْ َ ْ َ ْ َ ْ َّ َٓ ‫َو َك َتبْ َنا َعلَيْه ْم ف‬
َ ‫۪يها ا َ َّن انلَّ ْف‬ dir.
‫ني‬ ِ ِ ‫ع‬ ‫ال‬‫ب‬ ‫ني‬ ‫ع‬ ‫ال‬ ‫و‬ ‫س‬
ۙ ِ ‫ف‬ ‫انل‬ِ ‫ب‬ ‫س‬ ِ
ُُْ َ ُُْ َْْ ََْْ
ۙ‫الس ِّن‬ ِ ّ ِ ‫الس َّن ب‬ ِ ّ ‫َوالنف بِالنِف َوالذن بِالذ ِن َو‬
ۜ‫ارةٌ ُل‬
َ َ َّ َ َ ُ َ َ َ َ ٌ َ َ ُ ُْ َ
‫اص ف َم ْن ت َص َّدق بِه۪ فهو كف‬ ۜ ‫والروح ق ِص‬
َ َّ ُ َ ٰ ٓ ُ َ ُ ّٰ َ َ ْ َ َٓ ْ ُ ْ َ ْ َ ْ َ َ
45 ‫الل فا ۬ولئ ِك ه ُم الظال ُِمون‬ ‫ومن لم يم بِما انزل‬

42. İman etmeyenler hep yalana kulak verir, durmadan


haram yerler. Sana gelirlerse, ister aralarında hüküm ver,
ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana
hiçbir zarar veremezler. Ve eğer hüküm verirsen, araların-
da adaletle hükmet. Allah âdil olanları sever.
43. İçinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında ol-
duğu halde nasıl seni hakem kıldılar da, sonra bunun ar-
kasından yüz çevirip gidiyorlar? Onlar inanmış kimseler
değildir.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 115


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

46. Önündeki Tevrat›ı 6. CÜZ ‫السا ِدُس‬ ُ ْ َ ‫ ا‬115


َّ ‫ل ْز ُء‬ MAİDE SÛRESİ

doğrulayıcı olarak, izleri üze-


rine, Meryem oğlu İsa’yı ar-
ِْ‫ني يَ َديه‬ َ ْ ‫ع اٰثَاره ِْم بع۪يَس ابْن َم ْر َي َم ُم َص ّ ِدقًا ل ِمَا َب‬ ٰ ٓ َ َ ْ َّ َ َ
kalarından gönderdik. Ve ِ ِ ِ ‫وقفينا‬
ona, içinde doğruya rehberlik
َ‫ور ۙ َو ُم َص ّ ِدقًا ل ِمَا َبْني‬ ٌ ُ‫يل ف۪يهِ ُه ًدى َون‬ َ ْ ْ ُ َ ْ َ ٰ َ ٰ ْ َّ َ
ve nûr bulunmak, önündeki ‫مِن اتلوري ِةۖواتيناه الِ ۪ن‬
Tevrat›ı tasdik etmek,
ْ‫م‬ ُ ْ َْ َ َ َّ ُ ْ ً َ ْ َ َ ً ُ َ ٰ ْ َّ َ ْ َ َ
sakınanlara bir hidayet ve ‫ ولح‬46 ‫يديهِ مِن اتلوريةِ وهدى وموعِظة ل ِلمتق۪ني‬
öğüt olmak üzere İncil›i َ َ ْ َ َٓ ْ ُ ْ َ ْ َ ْ َ َ ُ ّٰ َ َ ْ َ َٓ ْ ْ َُْ
verdik. ‫يل بِما انزل الل ف۪ي ۜهِ ومن لم يم بِما انزل‬ ِ ‫اهل الِ ۪ن‬
47. İncil sahipleri, Allah’ın ّ‫الق‬ َ ْ ‫اب ب‬ َ ‫ك الْك َِت‬ َ ْ َ ٓ َ ْ َ ْ َ َ َ ُ َ ْ ُ ُ َ ٰ ٓ ُ َ ُ ّٰ
‫ وانزنلا ا ِل‬47 ‫الل فا ۬ولئ ِك هم الفا ِسقون‬
onda indirdiği ile hükmetsinler. ِ ِ
Kim Allah’ın indirdiği ile hük- ُ ْ َ ََ
‫اب َو ُم َهيْ ِم ًنا عليْهِ فاح ْم‬ َ ‫ني يَ َديْهِ م َِن الْك‬
‫ِت‬ َ ْ ‫ُم َص ّ ِدقًا ل ِمَا َب‬
metmezse işte onlar fâsıklar- ِ
‫ال ّۜ ِق‬ َ ْ ‫اء َك م َِن‬ َ َٓ‫اء ُه ْم َع َّما ج‬ َ ‫الل َو َل تَ َّب ْع ا َ ْه َٓو‬ ُ ّٰ ‫بَيْ َن ُه ْم ب َٓما اَن ْ َز َل‬
dır.
48. Sana da, daha önce- ِ ِ
ُ َ َ َ ُ ّٰ َ َٓ ْ َ َ ً َ ْ َ ً َ ْ ْ ُ ْ َ ْ َ َ ّ ُ
‫ل َعل ْم‬ ‫ل ِك ٍل جعلنا مِنم ِشعة ومِنهاجۜا ولو شاء الل‬
ki kitabı doğrulamak ve onu
korumak üzere hak olarak
Kitab’ı gönderdik. Artık ara- ُ َ ْ َ ْ ُ ٰ ٰ َٓ ْ ُ َ ُ ْ َ ْ ٰ َ ً َ َ ً َّ ُ
larında Allah’ın indirdiği ile ‫ن ِلبلوكم ۪يف ما اتيم فاسبِقوا‬ ِ ‫حدة ول‬ ِ ‫امة وا‬
hükmet; sana gelen gerçeği ْ‫ ْم بمَا ُكنْ ُتم‬ ُ ُ ّ َ ُ َ ً َ ْ ُ ُ ْ َ ّٰ َ َ ْ َ ْ
bırakıp da iman etmeyenle- ِ ‫ات ا ِل اللِ مر ِجعم ج۪يعا فينبِئ‬ ِ ۜ ‫الي‬
rin arzularına uyma. Her biri-
ْ‫الل َو َل تَ َّبع‬ ُ ّٰ ‫ ْم بَيْ َن ُه ْم ب َٓما اَن ْ َز َل‬ ُ ْ َ َ َۙ ُ َ ْ َ
nize bir şerîat ve bir yol ver- ِ ِ ‫ وا ِن اح‬48 ‫ف۪يهِ تتلِفون‬
َ ُ ّٰ َ َ ْ َ َٓ ْ َ ْ َ َ ُ ْ َ ْ َ ْ ُ ْ َ ْ َ ْ ُ َ َٓ ْ َ
َۜ ْ‫الل ا ِل‬
dik. Allah dileseydi sizleri bir
tek ümmet yapardı; fakat bu ‫ك‬ ‫اهواءهم واحذرهم ان يفتِنوك عن بعِض ماانزل‬
ُُ ْ َ ‫الل ا َ ْن يُص‬ ُ ّٰ ‫يد‬ ُ ‫اعلَ ْم اَنَّمَا يُر‬ْ َ ْ َّ َ َ ْ َ
‫۪يب ُه ْم ب ِ َبعِض ذنوب ِ ِه ۜ ْم‬
size verdiğinde sizi denemek
içindir. Öyleyse iyi işlerde ۪ ‫فا ِن تولوا ف‬
ِ‫الاهِل ِ َّية‬ َ ْ ‫ َم‬ ْ ُ ََ َ ُ ََ
ِ َّ‫۪يا م َِن انل‬ ً ‫َوا ِ َّن َكث‬
birbirinizle yarışın. Hepinizin
dönüşü Allah’adır. Artık size, ‫ افح‬49 ‫اس لفا ِسقون‬
َ َ ْ َ
ّٰ
۟ ‫ون َو َم ْن ا ْح َس ُن م َِن اللِ ُحكمًا ل ِق ْو ٍم يُوق ُِن‬ َۜ ‫َيبْ ُغ‬
üzerinde ayrılığa düştüğünüz
şeyleri O haber verecektir. 50 ‫ون‬
49. Aralarında Allah’ın in-
dirdiği ile hükmet ve inkâr
edenlerin arzularına uyma. 50. Yoksa onlar cahiliye devrinin yaşantısını mı arıyor-
Allah’ın sana indirdiği hüküm- lar? İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah’tan
lerin bir kısmından seni sap- daha güzel kim vardır?
tırmamalarına dikkat et. Eğer
yüz çevirirlerse bil ki, Allah
ancak, günahlarının bir kıs-
mını onların başına belâ et-
mek ister. İnsanların birçoğu
da zaten yoldan çıkmışlardır.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


116 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ُ
6. CÜZ ِ ‫ورةُ ال َمٓائ َِدة‬ ‫ س‬116 MAİDE SÛRESİ 53. İman edenler: “Bunlar
mıdır sizinle beraber olduk-
ُ ْ َ ٰٓ َ َّ َ َ ُ َ ْ ُ َّ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ
‫ارى ا ْو ِلَٓا ۢ َء َبعض ُه ْم‬ ‫ح ِْز ٌب‬
larına bütün güçleriyle yemin
‫خذوا الهود وانلص‬ ِ ‫يا ايها ال۪ين امنوا لتت‬ 4 edenler?” diyeceklerdir. On-
َ َ ّٰ َّ ْ ُ ْ ُ َّ َ ْ ُ ْ ْ ُ َّ َ َ َ ْ َ َ ْ َ ُ َٓ ْ َ
‫الل ل َي ْهدِي‬
ların bütün yaptıkları boşa
‫ض ومن يتولهم مِنم فا ِنه مِنهمۜ ا ِن‬ ۜ ٍ ‫او ِلاء بع‬ gitmiştir de kaybedenlerden
ْ‫ون ف۪يهم‬ َ ُ َ ُ ٌ َ َ ْ ُ ُ َ َّ َ َ َ َ َّ َ ْ َ ْ olmuşlardır.
ِ ‫ فتى ال۪ين ۪يف قلوب ِ ِهم مرض يسارِع‬51 ‫القوم الظالِم۪ني‬
ْ‫يت بالْ َفتْ ا َ ْو اَمر‬ ْ َ ْ َ ُ ّٰ َ َ َ ٌ َ َٓ َ َ ُ ْ َ ٰٓ ْ َ َ ُ ُ َ
54. Ey iman edenler! Siz-
َ
ِ‫يقولون نشى ان تص۪يبنا دائ ِرةۜ فعس الل ان يا ِ ِ ح‬ den kim dininden dönerse,
ٍ
ُ ُ ُ ْ َ ٓ ُّ َ َ َٓ ٰ َ ُ ْ ُ َ ْ ْ
Allah onların yerine öyle bir
َ
‫ َو َيقول‬52 ‫۪ني‬ َۜ ‫سوا ۪يف انف ِس ِه ْم نادِم‬ ‫مِن عِن ِده۪ فيصبِحوا ع ما ا‬ topluluk getirir ki, Allah onları

ُ َ َّ َ ْ َ َ َّ َٓ ُ ٰٓ َ ُٓ َ ٰ َ َّ
sever, onlar da Allah’ı sever-
ّٰ
‫۪ين اق َس ُموا بِاللِ َج ْه َد ا ْي َمان ِ ِه ْمۙا ِن ُه ْم ل َم َع ۜ ْم‬ ‫ال۪ين امنوا اهؤ۬لءِ ال‬ ler. Onlar Mü’minlere karşı

ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ َ َ ُ ْ ََ ُ ْ َ ْ َ َ
alçak gönüllü, kâfirlere karşı
َ
‫۪ينا َم ُنوا َم ْنيَ ْرت َّد‬ ‫ ياايهاال‬53‫سين‬ ِ۪ ‫حبِطتاع َمال ُه ْمفاص َبحواخا‬ güçlü ve onurludurlar. Allah

َّ َ َ ُ َ ُ ّٰ ْ َ َ ْ َ َ
yolunda cihad ederler. Bu
َ ُ ْ
‫الل بِق ْو ٍم ي ُِّب ُه ْم َو ُي ِح ُّبون ُٓه اذِل ٍة‬ ‫مِن ْم ع ْن د۪ينِه۪ فسوف ياِيت‬ yolda hiçbir kınayıcının kına-
masından da korkmazlar. İşte
ّٰ َ ‫ون يف‬ َ ُ َ ُ َ َ ْ َ َ َّ َ َ ْ ُ ْ َ َ
‫يل الل‬ ِ ۪ ۪ ‫ب‬ ‫س‬ ‫ين ياهِد‬ ۘ ‫ع المؤ ِمن۪ني اعِز ٍة ع الكاف ِ۪ر‬ bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu

َٓ َ ْ َ ْ ُ ّٰ ُ ْ َ َ ٰ َٓ َ َ ْ َ َ ُ َ َ َ َ
dilediğine verir. Allah, lütfu
‫الل َواس ٌِع‬ ُ ّٰ ‫شا ُءۜ َو‬ ‫وليافون لومة لئ ٍِۜ ذل ِك فضل اللِ يؤت۪يهِ من ي‬ geniş olandır, hakkıyla bilen-

َ ُ ُ َ َّ ُ َ ٰ َ َّ َ ُ ُ ُ َ َ ُ ّٰ ُ ُ ُّ َ َ َّ
dir.
‫۪يمون‬ ‫ ا ِنما و ِلم الل ورسول وال۪ين امنوا ال۪ين يق‬54 ‫۪يم‬ ٌ ‫َعل‬ 55. Sizin evliyanız an-
َ َ ّٰ ‫ َو َم ْن َي َت َوَّل‬55 ‫ون‬ َ ُ َ ْ ُ َ َ ٰ َّ َ ُ ْ ُ َ َ ٰ َّ
‫الل َو َر ُسو ُل‬
cak Allah’tır, resulüdür, iman
‫الصلوة ويؤتون الزكوة وهم راكِع‬ edenlerdir; onlar ki Allah’ın

َ ‫ يَٓا ا َ ُّي َها َّال‬56 ‫ون‬


ُ‫۪ين ا ٰ َمنوا‬ َ ُ َ ْ ُ ُ ّٰ َ ْ َّ َ ُ َ ٰ َ َّ َ
emirlerine boyun eğerek na-
۟ ِ‫وال۪ين امنوا فا ِن حِزب اللِ هم الغال‬ mazı kılar, zekâtı verirler.

َ ‫ ْم ُه ُز ًوا َولَعِ ًبام َِن َّال‬


َ‫۪ينا ُ ۫وتُواالْك َِتاب‬ ُ َ ُ َ َّ َ َّ ُ َّ َ َ
‫خذواال۪يناتذواد۪ين‬
ِ ‫لتت‬
56. Kim Allah’ı, resulünü
ve iman edenleri veli edinirse
َ ْ ُ ْ ُ ْ ُ ْ َ ّٰ ُ َّ َ َ َٓ ْ َ َ َّ ُ ْ َ ْ ُ ْ َ ْ bilsin ki, üstün gelecek olan-
ِ
57 ‫مِن قبل ِم والكفار او ِلاءۚ واتقوا الل ا ِن كنتم مؤمن۪ني‬ lar şüphesiz Allah’ın tarafını
tutanlardır.
57. Ey iman edenler! Siz-
den önce kendilerine Kitap
51. Ey iman edenler! Yahudilerin ve Hristiyanların evli-
verilenlerden dininizi alay
yalarını evliya edinmeyin. Zira onlar kendilerinin evliyası-
ve oyun konusu edinenleri
dır. İçinizde onların evliyalarını evliya edinenler onlardan-
ve kâfirleri evliya edinmeyin.
dır. Allah nefsine zulmedene yol göstermez.
Eğer müminler iseniz. Allah’a
52. Kalplerinde hastalık bulunanların: “Başımıza bir karşı gelmekten sakının.
felâketin gelmesinden korkuyoruz!” diyerek onların arası-
na koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih yahut
katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde gizledikleri
şeyden dolayı pişman olacaklardır.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 117


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

58. Namaza çağırdığınız 6. CÜZ ‫السادُِس‬ ُ ْ َ‫ا‬


َّ ‫ل ْز ُء‬ 117 MAİDE SÛRESİ

zaman onu alay ve oyun ko-


َ َّ َ َ ٰ َ ُ َ ُ َ َّ ٰ َّ َ ْ ُ ْ َ َ َ ِ َ
‫الصلوة ِ اتذوها ه ُز ًوا َول ِع ًباۜ ذل ِك بِان ُه ْم ق ْو ٌم‬
nusu yaparlar. O davranış,
onların düşünemeyen bir top- ‫واذا ناديتم ا ِل‬
ٰ ْ َ َّٓ ٓ َ ْ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ َٓ ْ ُ َ ُ َْ َ
‫اب هل تن ِق ُمون م َِّنا ا ِل ان ا َم َّنا‬
lum olmalarındandır.
59. Ey Ehl-i Kitap! Yalnız- ِ ‫ِت‬
‫ك‬ ‫ال‬ ‫ل‬ ‫ه‬ ‫ا‬ ‫ا‬ ‫ي‬ ‫ل‬ ‫ق‬ 58 ‫ون‬ ‫ليع ِقل‬
َ ُ َ ْ ُ َ َ ْ َ َّ َ َ ُ ْ َ ْ َ ْ ُ َٓ َ َ ْ َ َ ْ ُ َٓ َ ّٰ
59 ‫بِاللِ وما ان ِزل ا ِلنا وما ان ِزل مِن قبل ۙوان اكثكم فا ِسقون‬
ca Allah’a, bize indirilene ve
daha önce indirilenlere inan-
dığımız için mi bizden hoşlan-
‫لل‬ُ ّٰ ‫اللِ َم ْن لَ َع َن ُه ا‬ ّٰ ْ ً َ ُ َ َ ٰ ْ ّ َ ْ ُ ُ ّ َ ُ ْ َ ْ ُ
ۜ ‫وبة عِن َد‬ ‫ش مِن ذل ِك مث‬
mıyorsunuz? Oysa çoğunuz ٍ ِ ‫قل هل انبِئم ب‬
yoldan çıkmış kimselersiniz. َ ‫اغ‬ ُ َّ َ َ َ َ َ َ َ ْ َ َ َ َ ْ ُ ُ ْ َ َ َ َ ْ َ َ َ َ َ
ۜ‫وت‬ ‫ازير وعبد الط‬ ۪ ‫وغ ِضب عليهِ وجعل مِنهم القِردة والن‬
ُّ َ َ َ ً َ َ ٌّ َ َ ٰ ٓ ُ
60. De ki: Allah katında yeri
ُٓ َ ْ ُ ُ َٓ َ َ َّ ٓ َ َ ْ َ
bundan daha kötü olanı size
haber vereyim mi? Allah’ın
‫ واِذا جاؤ۫كم قالوا‬60 ‫يل‬ ِ ‫ا ۬ولئ ِك ش مكنا واضل عن سوا ِء الس ۪ب‬
ُ َ َ ْ َ ُ ّٰ َ َ َ ُ ُْ ْ َُ َ َ ٰ
‫الل اعل ُم ب ِ َما كنوا‬ ‫ا َم َّنا َوق ْد دخلوا بِالف ِر َوه ْم ق ْد خ َر ُجوا بِه۪ۜ و‬
lânetlediği ve gazap ettiği,
aralarından maymunlar,
domuzlar ve şeytana tapanlar
‫ان‬ ‫و‬َ ‫ون يف ْالِث ْ ِم َوالْ ُع ْد‬ َ ُ َُ ْ ُْ ً َ ََٰ َ ُُْ َ
çıkardığı kimseler. İşte bunlar, ِ ِ ‫ وترى كث۪يا مِنهم يسارِع‬61 ‫يتمون‬
yeri daha kötü olan ve doğru
‫يه ُم‬ ُ ‫ ل َ ْو َل َينْ ٰه‬62 ‫ون‬ َ ُ َ ْ َ ُ َ َ َ ْ َ َ ْ ُّ ُ ْ َ َ
‫ت لِئس ما كنوا يعمل‬ ۜ ‫واكل ِ ِهم السح‬
yoldan daha ziyade sapmış
ْ َ َ ْ ُّ ُ ْ َ َ َ ْ ْ ُ ْ َ ْ َ ُ َ ْ َ ْ َ َ ُّ َّ َّ
‫ت لِئَس‬
bulunanlardır.
ۜ ‫الربانِيون والحبار عن قول ِ ِهم الِثم واكل ِ ِهم السح‬
َ ْ َّ ُ ٌۜ َ ُ ْ َ ّٰ ُ َ ُ ُ َ ْ َ َ َ َ ُ َ ْ َ ُ َ َ
61. Yanınıza küfürle girip
yine küfürle çıktıkları halde
size geldiklerinde “inandık”
‫ت ايْد۪ي ِه ْم‬ ‫ت الهود يد اللِ مغلولة غل‬ ِ ‫ وقال‬63 ‫ما كانوا يصنعون‬
َّ َ َ َ َ ُ َٓ َ َ ْ َ ُ ْ ُ ۙ َ َ ُ ْ َ ُ َ َ ْ َ ۢ ُ َ َ ُ ُ َ
derler. Allah onların gizledik-
lerini daha iyi bilmektedir.
‫يدن‬ ‫ي‬
۪ ‫ان ين ِفق كيف يشا ۜء ول‬ ِ ‫ول ِعنوا بِما قالوا بل يداه مبسوطت‬
ُ‫۪يا مِنْ ُه ْم مَٓا اُنْز َل اَِلْ َك م ِْن َر ّب َك ُط ْغ َيانًا َو ُك ْف ًرۜا َواَلْ َقيْ َنا بَيْ َن ُهم‬ ً ‫َكث‬
62. Onlardan birçoğunun
ِ ِ
günah, düşmanlık ve haram
َ َ َ َ ْ َ ً َ ُ َ ْ َ ٓ َ َّ ُ َ ٰ ِ ْ َ َ َٓ ْ َ ْ َ َ َ َ َ ْ
ْ ْ ْ ٰ
yemede yarıştıklarını görür- ‫العداوة والغضاء ا ِل يوم القِيمۜةِ كلما اوقدوا نارا ل ِلحر ِب اطفاها‬
ْ ُ ْ ُّ ُ َ ُ ّٰ َ ً َ َ ْ َ ْ
sün. Yaptıkları ne kötüdür!
َ ُ ّٰ
63. Bunları, din adamları 64 ‫اللۙ َوي َ ْس َع ْون ِيف الرِض فساداۜ والل ل يِب المف ِسد۪ين‬
َ
ve bilginler, günah söz söyle-
mekten ve haram yemekten
sakındırsalardı ya! Yapmakta
64. Yahudilerden bazıları Allah’ın eli bağlıdır, dediler.
oldukları şey ne kötüdür!
Hay! dedikleri yüzünden eli bağlanası ve lânet olasılar!
Bilâkis, Allah’ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. And olsun ki
sana Rabbinden indirilen şeyler, onlardan çoğunun azgınlı-
ğını ve küfrünü arttırır. Aralarına, kıyamete kadar düşman-
lık ve kin soktuk. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa
Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa
koşarlar; Allah ise bozguncuları sevmez.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


118 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ُ 118
6. CÜZ ِ ‫ورةُ ال َمٓائ َِدة‬ ‫س‬ MAİDE SÛRESİ 67. Ey Resul! Rabbinden
sana indirileni tebliğ et. Eğer
ْ َ َ َّ َ َ َ َّ ٰ َ ْ َ ْ َ َّ َ ْ َ َ
‫اب ا َم ُنوا َواتق ْوا لف ْرنا عن ُه ْم َس ّي ِ َـٔات ِ ِه ْم‬
bunu yapmazsan O’nun
ِ ‫ولو ان اهل الكِت‬ elçiliğini yapmamış olursun.
َ َّ ُ َ َ ْ ُ َّ َ ْ َ َ َّ َ ُ َ ْ َ ْ َ َ
‫اتل ْو ٰرية‬ ‫ ولو انهم اقاموا‬65 ‫ات انلَّع۪ي ِم‬ ِ ‫َولدخلناه ْم جن‬
Allah seni insanlardan
koruyacaktır. Doğrusu Allah,
َ ُ َ ََ َ َ ُْ َ ْ ْ
‫َوالِ ۪نيل َومَٓا ان ِزل ا ِلْ ِه ْم م ِْن َر ّب ِ ِه ْم لكلوا م ِْن ف ْوق ِ ِه ْم‬
kâfirler topluluğuna rehberlik
etmez.
َ ‫س‬ َٓ ‫۪ي مِنْ ُه ْم‬ٌ ‫ت ا َ ْر ُجلِه ۜ ْم مِنْ ُه ْم ا ُ َّم ٌة ُم ْق َت ِص َدةٌۜ َو َكث‬ َْ ْ َ
‫اء‬ ِ ‫ومِن ت‬
68. “Ey Ehl-i Kitap! Siz,
ِ Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbiniz-

َۜ ِ ‫ك م ِْن َر ّب‬ َ ْ َ َ ْ ُ َٓ ْ ّ َ ُ ُ َّ َ ُّ َ َٓ َ ُ َ ْ َ َ
‫ك‬ ‫ يا ايها الرسول بلِغ ما ان ِزل ا ِل‬66 ۟‫ما يعملون‬
den size indirileni uygulama-
dıkça, bir şey üzerinde değil-

‫س‬
َ
ِۜ ‫الل َي ْع ِص ُمك م َِن انلَّا‬ ُ ّٰ ‫ت رسَاَتلَ ُهۜ َو‬ َ ‫َوا ِ ْن ل َ ْم َت ْف َع ْل َف َما بَ َّل ْغ‬ sinizdir” de. Rabbinden sana
ِ indirilen, iman etmeyenlerin

‫اب‬
ْ َ
َ ‫ قُ ْل يَٓا ا ْه َل الك‬67 ‫ين‬
‫ِت‬ َ ‫الل َل َي ْه ِدي الْ َق ْو َم الْكاف ِر‬
َ َ ّٰ ‫ا َِّن‬ küfür ve azgınlığını elbette
ِ ۪ artıracaktır. Kâfirler topluluğu
َ ْ ُ َٓ َ َ ْ ْ َ َ ٰ ْ َّ ُ ُ ّٰ َ ْ َ ٰ َ ْ ُ ْ َ
۪ ِ‫شٔ حىت تق۪يموا اتلورية وال‬
için üzülme.
‫نيل وما ان ِزل‬ ٍ ‫لستم ع‬ 69. İman edenler ile
َ ْ ُ َٓ ْ ُ ْ ً َ َّ َ َ َ َ ْ ُ ّ َ ْ ْ ُ ْ َ
‫ييدن كث۪يا مِنهم ماان ِزل‬ ۪ ‫ا ِلم مِن ربِمۜ ول‬
Yahudiler, Sâbiîler ve

ْ ََ ْ َ َ ُْ ُ َ َّ ْ َ َْ
Hıristiyanlar›dan Allah›a
ِ‫ك ط ْغ َيانًا َوكف ًراۚ ف تَاَس ع ال َق ْوم‬ ِ ‫ا ِلك مِن رب‬
ve ahiret gününe inanıp

َ ُ َّ َ ُ َ َ َّ َ ُ َ ٰ َ َّ َّ َ ْ
iyi amel işleyenler üzerine

‫ ا ِن ال۪ين امنوا وال۪ين هادوا والصاب ِ ۫ؤن‬68 ‫الكاف ِ۪رين‬ َ asla korku yoktur; onlar

َ َ َ ٰ ْ ْ َ ْ َ ّٰ َ َ ٰ ْ َ ٰ َ َّ َ
üzülmeyeceklerdir de.
ً‫الا‬ َ
ِ ‫خ ِر وع ِمل ص‬ ِ ‫وانلصارى من امن بِاللِ والو ِم ال‬ 70. And olsun ki İsrail oğul-

َ َ َْ َ َ ْ ََ َ ََُْ ْ ُ َ َ ْ َْ َ ٌْ َ َ َ
larının sağlam sözünü aldık
‫ لقد اخذنا م۪يثاق‬69 ‫فخوف علي ِهم ولهم يزنون‬ ve onlara peygamberler gön-
ٌ ُ َ ْ ُ َ َٓ َ َّ ُ ً ُ ُ ْ ْ َ ٓ َ ْ َ ْ َ َ َ ٔ َٓ ْ ٓ َ derdik. Ne zaman bir pey-
‫بن۪ى ا ِساي۪ل وارسلنا ا ِل ِهم رسۜ كلما جاءهم رسول‬ gamber onlara nefislerinin

َ ُ ُ ْ َ ً َ َ ُ َّ َ ً َ ْ ُ ُ ُ ْ َ ٓ ٰ ْ َ َ َ
arzu etmediğini getirdi ise bir
70 ‫بِما لتهوى انفسهمۙ ف ۪ريقا كذبوا وف ۪ريقا يقتلون‬ kısmı yalanladılar, bir kısmı
da peygamberleri öldürdüler.

65. Ehli kitaptan iman edip Allah’a karşı gelmekten sa-


kınanların kötülüklerini örter onları nimet dolu cennetlere
sokarız.
66. Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rablerinden onla-
ra indirilen hükümleri yerine getirirlerse, şüphesiz hem
üstlerinden, hem de ayaklarının altından nimetlendiririm.
Onlardan aşırılığa kaçmayan bir zümre vardır; fakat iman
etmeyenlerin yaptıkları ne kötüdür!

KUR’AN-I KERİM MEALİ 119


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

71. Bir belâ olmayacak 6. CÜZ ‫السا ِدُس‬ ُ ْ َ ‫ ا‬119


َّ ‫ل ْز ُء‬ MAİDE SÛRESİ

zannettiler de kör ve sağır ke-


sildiler. Sonra Allah tevbeleri-
َ‫ون ف ِتْ َن ٌة َف َع ُموا َو َص ُّموا ُث َّم تَاب‬ َ ُ َ َّ َ ُٓ َ َ
ni kabul etti. Sonra içlerinden ‫سبوا ال ت‬ ِ ‫وح‬
çoğu yine kör ve sağır oldu.
ٌ ‫الل بَص‬
‫۪ي‬ ُ ّٰ ‫ي مِنْ ُه ۜ ْم َو‬ ٌ ۪‫الل َعلَيْه ْم ُث َّم َع ُموا َو َص ُّموا َكث‬ ُ ّٰ
Allah onların yaptıklarını gör- ِ
َ‫الل‬ ّٰ َّ ُٓ َ َ َّ َ َ َ ْ َ َ َ ُ ْ
‫ لقد كفر ال۪ين قالوا ا ِن‬71 ‫بِمَا َيع َملون‬
mektedir.
72. And olsun ki “ Meryem
َ َٓ ْ ٓ َ َ ُ َ ْ َ َ َ َ َ ْ َ ُ ْ ُ َ ْ َ ُ
‫سائ۪ل‬ ِ ‫هو المس۪يح ابن مري ۜم وقال المس۪يح يا بن۪ى ا‬
oğlu Mesîh Allah’tır “diyenler
kâfir olmuşlardır. Hâlbuki
َ َ ّٰ ْ ْ ُ ْ َ ُ َّ ْ ُ َّ َ َ ّ َ َ ّٰ ْ
‫شك بِاللِ فق ْد‬ ُ ‫اع ُب‬
Mesîh “Ey İsrail oğulları!
Rabbim ve Rabbiniz olan ِ ‫ي‬ ‫ن‬ ‫م‬ ‫ه‬ ‫ِن‬ ‫ا‬ ‫م‬
ۜ  ‫ب‬ ‫ر‬ ‫و‬ ‫ب‬ ۪ ‫ر‬ ‫الل‬ ‫وا‬ ‫د‬
Allah’a kulluk edin ve bilin َّ
َ ‫يه انلَّا ُۜر َومَا ل ِلظالِم‬ ْ
ُ ‫ال َّنة َو َما ٰو‬ َ ْ
َ ِ‫الل َعلَيْه‬ ُ ّٰ ‫َح َّر َم‬
ki kim Allah’a ortak koşarsa ‫۪ني‬
muhakkak Allah ona cenneti ُ َ َ ّٰ َّ ُٓ َ َ َّ َ َ َ ْ َ َ َ ْ ‫م ِْن اَن‬
haram kılar; artık onun ‫الل ثال ِث‬ ‫ لقد كفر ال۪ين قالوا ا ِن‬72 ‫ار‬ ٍ ‫ص‬
َ ْ َ ْ ٰ ٓ َّ ٰ َٰ َ
‫ح ٌۜد َواِن ل ْم يَن َت ُهوا ع َّما‬ َ ٌ ْ َ َ
yeri ateştir ve zalimler için
yardımcılar yoktur” demişti. ِ ‫ا‬‫و‬ ‫ِل‬ ‫ا‬ ‫ِل‬ ‫ا‬ ‫ِل‬
ٍ ‫ا‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫ا‬ ‫م‬ ‫و‬ ۢ‫ة‬ٍ ‫ثل‬
‫ث‬
ٌ َ ٌ َ َ ْ ُ ْ ُ َ َ َ َّ َّ َّ َ َ َ َ ُ ُ َ
73 ‫يقولون لمسن ال۪ين كفروا مِنهم عذاب ال۪يم‬
73. And olsun “Allah, üçün
üçüncüsüdür” diyenler de
ٌ‫الل َغ ُفور‬ ُ ّٰ ‫اللِ َوي َ ْس َت ْغفِ ُرونَ ُۜه َو‬ ّٰ َ َ ُ ُ َ َ َ َ
‫اف يتوبون ا ِل‬
kâfir olmuşlardır. Hâlbuki bir
tek Allah’tan başka hiçbir ilah
yoktur. Eğer diye geldiklerin- ْ‫ول قَ ْد َخلَت‬ ٌ ُ َ َّ َ َ ْ َ ُ ْ ُ َ ْ َ ٌ ‫َرح‬
den vazgeçmezlerse, içlerin- ۚ ‫ ما المس۪يح ابن مريم ا ِل رس‬74 ‫۪يم‬
َ ُ َْ َ َ ٌ َ ّ ُ ُّ ُ َ ُ ُ ُّ َْ
ۜ ِ ‫م ِْن قبلِهِ الرسۜل وامه‬
den kâfir olanlara acı bir azap
isabet edecektir. ‫صد۪يقة كانا ياك ِن‬
ّٰ َ ْ ُ ْ َّ ُ َ ٰ ْ ُ ُ َ ُ ّ َ ُ َ ْ َ ْ ُ ْ ُ َ َ َّ
‫ات ثم انظر ان‬ ِ ‫الطعا ۜم انظر كيف نبِني لهم الي‬
74. Allah’a tevbe edip O’n-

ُ ْ َ َ َ ّٰ ُ ْ َ ُ ُْ ََ ْ ُ َ ُ َُْ
dan bağışlanmayı hala di-

‫ون اللِ ما ل يملِك‬ ِ ‫د‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫ون‬ ‫د‬ ‫ب‬ ‫ع‬ ‫ت‬ ‫ا‬ ‫ل‬ ‫ق‬ 75 ‫ون‬ ‫يؤفك‬
lemeyecekler mi? Allah çok

ْ ُ َّ َ ُ ُ ّٰ َ ً ْ َ َ َ ًّ َ ْ ُ َ
yarlıgayıcı, çok esirgeyicidir.
75. Meryem oğlu Mesîh ُ َ
76 ‫لم ضا ول نفعا ۜ والل هو السم۪يع العل۪يم‬
ancak bir resuldür. Ondan
önce de resuller gelip geç-
miştir. Anası da çok doğru bir
kadındır. Her ikisi de yemek 76. De ki: Allah’ı bırakıp da sizin için fayda ve zarara
yerlerdi. Bak, onlara delilleri gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Hakkıyla işiten
nasıl açıklıyoruz, sonra bak ve bilen yalnız Allah’tır.
nasıl yüz çeviriyorlar?

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


120 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ُ 120
6. CÜZ ِ ‫ورةُ ال َمٓائ َِدة‬ ‫س‬ MAİDE SÛRESİ 80. Onlardan çoğunun,
inkâr edenleri evliya edindik-
َ‫ ْم َغ ْي‬ ُ ُْ َ َ َ ْ َ ْ َ َٓ ْ ُ lerini görürsün. Nefislerinin
ِ ‫اب ل تغلوا ۪يف د۪ين‬ ِ ‫قل يا اهل الكِت‬ onlar için önceden hazırladığı
َُْ ْ ُّ َ ْ َ ْ َ َ َٓ ْ َ ُٓ َّ َ َ َ ّ َ ْ şey ne kötüdür? Allah onlara
‫ال ِق ول تبِعوا اهواء قو ٍم قد ضلوا مِن قبل‬ gazab etmiştir ve onlar azap

77 ‫يل‬ ِ۟ ‫ـب‬ َّ ِ‫ـواء‬


‫الس‬ َ ٓ ‫ـن َس‬ ْ ‫ض ُّلوا َع‬ َ َ ً َ ُّ َ َ َ
‫واضلوا كث۪يا و‬
içinde devamlı kalıcıdırlar!
۪
ٰ َ َ َٓ ْ ٓ َ ْ
81. Eğer onlar Allah’a,
َ ٔ ُ ‫ك َف‬ َ َ َّ َ ُ
‫ان‬ ‫ِس‬ ‫ل‬ ‫ع‬ ‫ل‬ ‫اي‬ ‫س‬ ِ ‫ا‬ ‫ى‬ ‫ن‬
۪ ‫ب‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫وا‬ ‫ر‬ ‫لعِن ال۪ين‬
Peygamber’e ve ona indirile-
ِ ۪ ne iman etmiş olsalardı, inkâr
ُ َ َ َ ٰ َ ‫او َ۫د َوع‬
ُ ‫َد‬
‫۪يس اب ْ ِن َم ْر َي َۜم ذل ِك بِمَا ع َص ْوا َوكنوا‬
edenleri evliya edinmezlerdi;
fakat onların çoğu yoldan çık-
ُ‫كر َف َعلُوه‬ َ ْ ُ ْ َ َ ْ َ َََ َ ُ َ َ َُْ َ mışlardır.
ٍ ‫ن‬ ‫م‬ ‫ن‬ ‫ع‬ ‫ن‬ ‫و‬ ‫اه‬ ‫ن‬  ‫ي‬ ‫ل‬ ‫وا‬ ‫ان‬ ‫ك‬ 78 ‫ون‬ ‫يعتد‬ 82. İnsanlar içerisinde
ْ‫۪يا مِنْ ُهم‬ ً ‫ تَ ٰري َكث‬79 ‫ون‬ َ َُ َْ ُ َ َ َ ْ َ
‫لِئس ما كانوا يفعل‬
iman edenlere düşmanlık
bakımından en şiddetli ola-
ْ‫ت ل َ ُهم‬ ْ ‫ك َف ُروا َلئَْس مَا قَ َّد َم‬ َ َ َّ َ ْ َّ َ َ َ
ِ ۜ ‫يتولون ال۪ين‬
rak iman etmemiş Yahûdiler’i
ve şirk koşanları bulacaksın.
ْ‫الل َعلَيْه ْم َويف الْ َع َذاب ُهم‬ ُ ّٰ ‫ط‬ َ َ ْ َ ْ ُ ُ َُْ
‫خ‬
ِ ‫انفسهم ان س‬
Onlar içinde size karşı sevgi
ِ ِ ِ bakımından en yakın olarak
ّٰ َ ُ ْ ُ ُ َ ْ َ َ َ ُ َ
‫ب َومَٓا‬ ّ َّ‫اللِ َوانل‬ ‫ب‬ ‫ون‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫ؤ‬ ‫ي‬ ‫وا‬ ‫ان‬ ‫ك‬ ‫و‬ ‫ل‬ ‫و‬ 80 ‫ون‬ ‫ادل‬
ِ ‫خ‬
da “Biz Hıristiyanlarız” diyen-
ِِ ِ leri bulacaksın. Çünkü onla-
ْ‫۪يا مِنْ ُهم‬ ً ‫ َّن َكث‬ ٰ َ َ َٓ ْ َ ْ ُ ُ َ َّ َ ْ َ َ ْ ُ rın içinde keşişler ve rahipler
ِ ‫ان ِزل ا ِلهِ مااتذوهم او ِلاء ول‬ vardır ve onlar büyüklük tas-

‫۪ين‬ َ ‫اوةً لَِّل‬ َ ‫اس َع َد‬ َ َ َّ


ِ َّ‫ج َدن اش َّد انل‬ َ‫ َتل‬81 ‫ون‬ َ ُ َ
‫فا ِسق‬
lamazlar.
ِ
ْ َ َّ
‫ج َدن اق َر َب ُه ْم‬ َ‫ش ُكواۚ َوَتل‬ َ ْ َ ‫۪ين ا‬َ ‫ود َو َّال‬ َ ُ َْ ُ َٰ
‫امنوا اله‬
ِ
َّ َ َ ٰ ٰ َ َ َّ ُٓ َ َ َّ ُ َ ٰ َ َّ ً َّ َ َ
‫ار ۜي ذل ِك بِان‬ ‫مودة ل ِل۪ين امنوا ال۪ين قالوا ا ِنا نص‬
َ ُ ْ َ ْ َ َ ْ ُ َّ َ َ ً َ ْ ُ َ َ ْ
82 ‫مِن ُه ْم ق ِّس۪يس۪ني ورهبانا وانهم ل يستك ِبون‬

77. De ki: Ey Ehl-i Kitap! Dininizde haksız yere haddi


aşmayın. Daha önceden sapan, birçoklarını saptıran ve
yolun doğrusundan uzaklaşan bir topluma uymayın.
78. İsrail oğullarından küfürde olanlar, Davud ve Mer-
yem oğlu İsa diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, söz
dinlememeleri ve sınırı aşmalarıdır.
79. Onlar, işledikleri herhangi kötülükten, birbirini vaz-
geçirmeye çalışmazlardı. And olsun yaptıkları ne kötüdür!

KUR’AN-I KERİM MEALİ 121


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

83. Resule indirileni duy- 7. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬121


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫السا ِب ُع‬ MAİDE SÛRESİ

dukları zaman, tanış çıktıkları


gerçekten dolayı gözlerinden
ُ ْ َ‫ا‬
ُ َ
‫الر ُسو ِل ت ٰٓرى اع ُي َن ُه ْم تف۪يض‬
ْ َ َ َّ ‫َوا ِ َذا َس ِم ُعوا مَٓا اُنْز َل اَِل‬
yaşlar boşandığını görürsün. ‫ل ْز ُء‬ ِ
ْ ْ َ ٰ َ ُ ُ َ َ ُ َ َ َّ ْ َّ َ ْ
7

‫ال ّ ِق ۚ َيقولون َر َّب َنٓا ا َم َّنا فاك ُتب َنا‬


Derler ki: “Rabbimiz! İman
ettik, bizi şahit olanlarla bera- ‫مِن ادلمعِ مِما عرفوا مِن‬
ber yaz.”
ۙ‫ال ّ ِق‬ َ ْ ‫اءنَا م َِن‬ َ َٓ‫اللِ َومَا ج‬ ّٰ ُ ْ ُ َ َ َ َ َ َ َّ َ َ
ِ ‫ وما نلا لنؤمِن ب‬83 ‫مع الشاهِد۪ين‬
ُ ّٰ ‫ فَاَثَ َاب ُه ُم ا‬84 ‫۪ني‬ َّ ‫َو َنطْ َم ُع ا َ ْن يُ ْدخلَ َنا َر ُّب َنا َم َع الْ َق ْو ِم‬
84. “Allah’ın tertip ve tanzi-
mi böyle iken niçin Allah’a ve
‫لل‬ َ ‫ال‬ ِ ‫الص‬ ِ
َ ٰ َ َ َ ُ ََْْ َ َْ ْ ْ َ َّ َ ُ َ َ
bize gelen gerçeğe iman et-
meyelim?”
‫۪يه ۜا َوذل ِك‬ ‫ادل۪ين ف‬ ِ ‫ات ت ۪ري مِن تتِها النهار خ‬ ٍ ‫بِما قالوا جن‬
َ ٰٓ ُ ٰ َّ َ َ َ َ َّ َ َ ْ ْ ُ ‫َج َٓز‬
‫۪ين كف ُروا َوكذبُوا بِايَات َِنٓا ا ۬ولئ ِك‬ ِ ‫اء ال ُمح‬
85. Söyledikleri sözden
dolayı Allah onlara, içinde de- ‫ وال‬85 ‫سن۪ني‬
vamlı kalmak üzere, zeminin-
َ ّ َ ُ ّ َ ُ َ ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ َ ْ ُ َ ْ َ
den ırmaklar akan cennetleri ‫ات‬ ِ ‫ يا ايها ال۪ين امنوا لت ِرموا طيِب‬86 ‫اصحاب الح۪ي ِ۟م‬
َ ‫ب ال ْ ُم ْع َتد‬ ُّ ِ‫الل َل ُي‬ َ ّٰ ‫ ْم َو َل َت ْع َت ُدوۜا ا َِّن‬ ُ َ ُ ّٰ َّ َ َ َٓ
mükâfat olarak verdi. İyi ha-
reket edenlerin mükâfatı işte 87 ‫۪ين‬ ‫ما احل الل ل‬
budur.
ْ‫الل اَّل۪ٓي اَنْ ُتم‬ َ ّٰ ‫الل َح َ ًل َط ّي ًباۖ َو َّات ُقوا‬ ُ ّٰ ‫ ُم‬ ُ َ َ َ َّ ُ ُ َ
‫وكوا مِما رزق‬
86. İnkâr eden ve âyetle- ِ
ُ َ ْ َّ ُ ّٰ ُ ُ ُ َ ُ َ َ ْ
‫الل بِاللغوِ ۪ٓيف ا ْيمَان ِ ْم‬ ‫خذكم‬ ِ ‫ ليؤا‬88 ‫بِه۪ ُمؤم ُِنون‬
rimizi yalanlayanlara gelince
işte onlar cehennemliklerdir.
ُ َ َّ َ َ َ َ ْ َ ْ ُ ُ ْ َّ َ َ ْ ُ ُ َ ُ ْ ٰ َ
87. Ey iman edenler! ‫ارت ُٓه‬ ‫ان فكف‬ ۚ ‫خذكم بِما عقدتم اليم‬ ِ ‫ن يؤا‬ ِ ‫ول‬
ُ َْ َ ْ ُ َ ُ َ ‫ا ِطْع‬
Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve
temiz şeyleri haram kılmayın ‫۪ني م ِْن ا ْو َس ِط َما تطعِ ُمون اهل۪ي ْم‬ َ ‫ساك‬ َ ‫شة ِ َم‬ َ َ ‫ام َع‬
َ َٰ َ ُ َ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ َ َ َ ُ َْ َْ ْ ُ ُ َ ْ َْ
ve sınırı aşmayın. Allah sınırı
aşanları sevmez. ‫ام‬ ٍۜ َّ ‫ام ثلثةِ اي‬ ‫يد ف ِصي‬ ِ ‫او كِسوتهم او ت ۪رير رقب ٍۜة فمن لم‬
88. Allah’ın size rızık olarak
ْ‫ ۜم‬ ُ َ َ ْ َ ُٓ َ ْ َ ْ ُ ْ َ َ َ ْ ُ َ ْ َ ُ َ َّ َ َ ٰ
verdiklerinden helâl, iyi ve te- ‫ذل ِك كفارة ايمان ِم ا ِذا حلفت ۜم واحفظوا ايمان‬
َ ُ ْ َ ُ َّ َ ٰ ُ َ ُ ّٰ ُ ّ َ ُ َ ٰ َ
89 ‫الل ل ْم ايَاتِه۪ ل َعل ْم تشك ُرون‬
miz olarak yiyin ve kendisine
inanmakta olduğunuz Allah’a ‫كذل ِك يبِني‬
karşı takva sahibi olun.

89. Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminle-


rinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız
yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da keffâreti,
ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire ye-
dirmek yahut onları giydirmek yahut da bir köle azat et-
mektir. Bunları bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin
ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yemin-
lerinizi muhâfaza edin. İşte Allah, şükredesiniz diye size
âyetlerini böyle açıklıyor!

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


122 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ُ 122
7. CÜZ ِ ‫ورةُ ال َمٓائ َِدة‬ ‫س‬ MAİDE SÛRESİ 93. Îman eden ve sâlih
amel işleyenler üzerine, takvâ
ُ‫ال ْز َلم‬ َ ْ َ ُ َ ْ َ ْ َ ُ ْ َ ْ َ ُ ْ َ ْ َ َّ ُٓ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ sâhibi oldukları, îman ettikleri
‫يا ايها ال۪ين امنوا ا ِنما المر والميِس والنصاب و‬ ve sâlih amel işledikleri
َّ َ ْ ُ ُ َّ َ
‫ ا ِن َما‬90 ‫اج َتن ِ ُبوهُ ل َعل ْم تفل ُِحون‬ ْ َ‫الشيْ َطان ف‬
َّ َ َ ْ ٌ ْ
‫رِجس مِن عم ِل‬
sürece, takvâ sâhibi olup
ِ îman ettikleri sürece, takvâ
ْ‫المر‬ َ ْ ‫اء يف‬ َٓ ْ َ ْ َ َ َ َ َ ْ ُ ُ َ ْ َ َ ُ ْ َ ُ َ ْ َّ ُ ُ
َ ‫ض‬ ‫ي ۪ريد الشيطان ان يوق ِع بينم العداوة والغ‬
ve ihsan sâhibi oldukları sü-
ِ ِ rece yedikleri şeylerde her-
ْ َ ْ َ ٰ َّ َ ّٰ ْ َ ُ ْ ْ
‫الصلوةِۚ ف َهل ان ُت ْم‬ ‫س َو َي ُص َّدك ْم ع ْن ذِك ِر اللِ َوع ِن‬ ِِ ‫َوال َمي‬
hangi bir günah yoktur. Allah
Muhsinlerini sever.
َّ َ ْ َ َ ْ َ َّ ُ َ َ َ ّٰ ُ َ َ َ ْ
‫الر ُسول َواحذ ُرواۚ فا ِن ت َولْ ُت ْم‬ ‫ واط۪يعوا الل واط۪يعوا‬91 ‫ُمن َت ُهون‬
94. Ey iman edenler! And
olsun, Allah sizleri, ellerini-
َ ‫ع اَّل‬ ََ َ َْ ُ َ َ ْ َ ُ َ ٰ َ َ َّ َ ٓ ُ َ ْ َ
ُ ‫غ ال ْ ُمب‬ zin ve mızraklarınızın erişe-
‫۪ين‬ ‫ ليس‬92 ‫ني‬ ۪ ‫فاعلموا انما ع رسونلِ ا الب‬ bileceği avlar ile elbette de-
ٰ َ َّ َ َ ٌ ‫الَات ُج َن‬ َّ ُ َ ُ َٰ
‫اح ف۪يمَا طعِ ُٓموا ا ِذا مَا اتق ْوا َوا َم ُنوا‬ ِ ِ ‫امنوا َوع ِملوا الص‬
neyecek ki, görmediği hâlde
kendisinden korkanı ayırıp
ُ ُ ّٰ َ ُ َ ْ َ َ ْ َ َّ َّ ُ ُ َ ٰ َ ْ َ َّ َّ ُ َ َّ ُ َ َ
‫الل ي ُِّب‬
meydana çıkarsın. Kim bun-
‫ات ثم اتقوا وامنوا ثم اتقوا واحسنوۜا و‬ ِ ‫ال‬ ِ ‫وع ِملوا الص‬ dan sonra haddini tecavüz
ْ‫الصي ِد‬ َّ ‫شٔ م َِن‬ ْ َ ‫الل ب‬ ُ َّ َ ُ ْ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ َ
ُ ّٰ ‫ ُم‬ ْ ُ ْ ederse, ona elem dolu bir
ٍ ِ ‫ يا ايها ال۪ين امنوا لبلون‬93 ‫۪ني‬ ۟ ‫المح ِسن‬ azap vardır.
ْ َ ْ ُ ُ َ َ ْ َ ُ ّٰ َ َ ْ ْ ُ ُ َ َ ْ ُ ْ َ ُٓ ُ َ َ
ِۚ ‫تنال ايد۪يم ورِماحم ِلَعلم الل من يافه بِالغي‬
95. Ey iman edenler! İhramlı
‫ب‬ iken av hayvanı öldürmeyin.
ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ ٌ َ ٌ َ َ ُ َ َ َ ٰ َ ْ َ ٰ َ ْ َ َ
‫۪ين ا َم ُنوا‬
Kim ihramlı iken onu kasten
‫ يا ايها ال‬94 ‫فم ِن اعتدى بعد ذل ِك فله عذاب ال۪يم‬ öldürürse bir ceza vardır. Bu
ُ ْ ٌ َٓ َ َ ً ّ َ َ ُ ْ ُ ْ ُ َ َ َ ْ َ َ ٌۜ ُ ُ ْ ُ ْ َ َ َ ْ َّ ُ ُ ْ َ َ ceza Kâbe’ye ulaştırılmak
‫اء مِثل‬ ‫لتقتلوا الصيد وانتم حرم ومن قتله مِنم متع ِمدا فجز‬ üzere, öldürdüğünün dengi
َ ْ َ ْ َ ْ َ ُ ْ ْ َ َ ُ َْ َ َ
‫مَا ق َتل م َِن انلَّ َع ِم ي ُم بِه۪ ذ َوا عد ٍل مِن ْم هديًا بَال ِغ الكع َبةِ ا ْو‬
olup, içinizden iki âdil
kimsenin takdir edeceği
ََ َ َ َ ُ
‫ص َيامًا ِلَذوق َو َبال ا ْم ِرهۜ ۪عفا‬
َ ٰ ُْ َ َ َ َ ُ َ َ ٌ َ ‫َك َّف‬
ِ ‫ارة طعام م َساك۪ني ا ْو عدل ذل ِك‬
bir kurbanlık hayvan veya
yoksulları yedirmek suretiyle
َ ْ ُ ٌ َ ُ ّٰ َ ُ ْ ُ ّٰ ُ َ ْ َ َ َ َ ْ َ َ َۜ َ َ َّ َ ُ ّٰ keffâret yahut onun dengi
95 ‫يز ذو انتِقا ٍم‬ ‫الل عما سلف ومن عد فينتقِم الل مِن ۜه والل ع ۪ز‬ oruç tutmaktır. Bu yaptığı
işin kötü sonucunu tatması
içindir. Allah, geçmiştekileri
90. Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar, fal ve affetmiştir. Fakat kim bir daha
şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun böyle yaparsa, Allah ona
ki kurtuluşa eresiniz. şiddetli bir ceza verir. Allah,
mutlak güç sahibidir, intikam
91. Şeytan, içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düş- sahibidir.
manlık ve kin sokmak; sizi, Allah’ı zikretmekten ve namaz-
dan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?
92. Öyleyse Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin
ve Allah’a karşı gelmekten sakının. Şayet yüz çevirirseniz
bilmiş olun ki, elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 123


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

96. Hem size hem de yol- 7. CÜZ ُ ْ َ‫ا‬


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫السا ِب ُع‬ 123 MAİDE SÛRESİ

culara fayda olmak üzere de-


niz avı yapmak ve onu yemek
َۚ‫ِلس َّيارة‬ َّ ‫ ْم َول‬ ُ َ ً َ َ ُ ُ َ َ َ ْ َ ْ ُ ْ َ ْ ُ َ َّ ُ
size helâl kılındı. İhramlı ol- ‫حل لم صيد الح ِر وطعامه متاع ل‬ ِ ‫ا‬
duğunuz müddetçe kara avı
ٓ َّ َ ّٰ ُ َّ َ ً ُ ُ ْ ُ ْ ُ َ ّ َ ْ ُ ْ َ ْ ُ ْ َ َ َ ّ ُ َ
size haram kılındı. Huzuruna ‫الي‬ ۪ ‫ب ما دمتم حرما ۜواتقوا الل‬ ِ ‫وح ِرم عليم صيد ال‬
ً‫ال َر َام ق َِياما‬ َْ ‫ت‬ َ ْ‫ك ْع َب َة ْالَي‬ َ ْ ُ ّٰ َ َ َ َ ُ َ ُْ َْ
toplanacağınız Allah’a karşı
gelmekten sakının. ‫ جعل الل ال‬96 ‫شون‬ ‫ا ِلهِ ت‬
97. Allah; Kâbe’yi, o say-
gı değer evi, haram ayı, hac
ٓ‫ال َر َام َوال ْ َه ْد َي َوال ْ َ َٓئ ِ َۜد ذٰل َِك تلِ َ ْعلَ ُموا‬ َ ْ ‫الش ْه َر‬َّ َ
‫اس و‬ ِ ‫ل َِّلن‬
َ ّٰ ‫ل ْرِض َوا َ َّن‬ َْ َّ ‫الل َي ْعلَ ُم مَا يف‬ َ ّٰ ‫ا َ َّن‬
‫ات َومَا ِيف ا‬ ِ ‫الس ٰم َو‬
kurbanını ve bu kurbanlara
takılı gerdanlıkları insanlar ‫الل‬ ِ
için ayakta kalma vesilesi kıl- َ ْ ُ َ َ ّٰ َّ َ ُٓ َ ْ ٌ َ َْٔ ّ ُ
dı. Bunlar, göklerde ve yer- ‫اب‬ ِ ِ ‫ق‬ ‫ع‬ ‫ال‬ ‫۪يد‬ ‫د‬ ‫ش‬ ‫الل‬ ‫ن‬ ‫ا‬ ‫ا‬‫مو‬ ‫ل‬ ‫ِع‬ ‫ا‬ 97 ‫۪يم‬ ‫ل‬ ‫ع‬ ٍ ِ ِ‫ب‬
‫ش‬ ‫ل‬
ُ‫الل َي ْعلَم‬ ُ ّٰ ‫غ َو‬ُۜ َ َ‫الر ُسو ِل ا َِّل الْب‬ َّ ‫ع‬ َ َ َ ٌ َ ٌ ُ َ َ ّٰ َّ َ َ
de ne varsa hepsini Allah’ın
bildiğini ve Allah’ın her şeyi ‫ ما‬98 ‫۪يم‬ ۜ ‫وان الل غفور رح‬
hakkıyla bilmekte olduğunu
ُ‫الط ّيب‬ َّ َ ُ َ ْ َ ْ َ َ ُْ َ ُُْ َ َ َ َ ُُْ َ
bilmeniz içindir. ِ ‫ قل ل يستوِي ال ۪بيث و‬99 ‫ما تبدون وما تتمون‬
98. Biliniz ki Allah’ın ceza-
َ َْْ ُ َٓ َ ّٰ ُ َّ َ َ ْ َُْ َ َ َ َ ْ َ ََْ
landırması çetindir ve yine ‫اب‬ ِ ‫۬ول الل‬ ِ ‫يث فاتقوا الل يا ا‬ ۚ ِ ‫ولو اعجبك كثة ال ۪ب‬
Allah’ın bağışlaması ve esir-
gemesi sınırsızdır.
َ ٓ‫۪ين ا ٰ َم ُنوا َل ت َ ْس َـٔلُوا َع ْن ا َ ْش َي‬
‫اء‬ َ ‫ يَٓا اَيُّهَا اَّل‬100 ‫ون‬ َ ْ ُ ُ َّ َ
۟ ‫ل َعل ْم تفل ِ ُح‬
ُ ٰ ُ ْ ُ َّ َ ُ َ َْ ُ َ ْ ُ ْ َ ُ َ ُ ْ
‫نل الق ْران‬ ‫ا ِن تبْ َد ل ْم ت ُسؤك ْۚم َواِن ت ْس َـٔلوا عن َها ح۪ني ي‬
99. Resule düşen,
ancak duyurmadır. Allah
َ َ َ ٌ َ ٌ ُ َ ُ ّٰ َ َ ْ َ ُ ّٰ َ َ ْ ُ َ َ ْ ُ
‫ ق ْد َسال َها‬101 ‫۪يم‬ ‫تبد ل ۜم عفا الل عنها ۜوالل غفور حل‬
açıkladığınızı da gizlediğinizi
de bilir.

‫الل‬ َ ‫ ْم ُث َّم ا َ ْص َب ُحوا ب َها َكاف ِر‬


ُ ّٰ ‫ مَا َج َع َل‬102 ‫ين‬ ُ َْ ْ ٌَْ
ِ ‫قوم مِن قبل‬
ِ
100. De ki: “Murdarla temiz
۪
َ‫ َّن َّال۪ين‬ ٰ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َٓ َ َ َ َ ْ
bir olmaz. Murdarın çokluğu

ِ ‫مِن ب۪ي ٍة ول سائ ِب ٍة ول وص۪يل ٍة ول حا ٍمۙ ول‬


hoşuna gitse de. O halde ey

َ ُ ْ َ َ ْ ُ ُ َ ْ َ َ َ َ ْ ّٰ َ َ َ ُ َ ْ َ ُ َ َ
sağduyu sâhipleri, Allah’tan

103 ‫ب واكثهم ل يعقِلون‬ ۜ ‫كفروا يفتون ع اللِالك ِذ‬


korkun ki kurtuluşa eresiniz!”.
101. Ey iman edenler! Size
açıklandığı takdirde, sizi üze-
cek olan şeylere dair soru
sormayın. Eğer Kur’an indi- 102. Sizden önce de bir toplum onları sormuş, sonra da
rilirken bunlara dair soru so- bunları inkâr eder olmuştu.
rarsanız size açıklanır. Allah 103. Allah bahîra, sâibe, vasîle ve hâm diye bir şey kıl-
onları bağışlamıştır. Allah, mamıştır. Fakat kâfirler, yalan yere Allah’a iftira etmektedir-
çok bağışlayandır, hemen ce- ler ve onların çoğunun da kafaları çalışmaz.
zalandırmaz, mühlet verir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


124 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ُ 124
7. CÜZ ِ ‫ورةُ ال َمٓائ َِدة‬ ‫س‬ MAİDE SÛRESİ 106. Ey iman edenler! Bi-
rinize ölüm gelip çatınca va-
ُ َ
‫الر ُسو ِل قالوا َح ْسبُ َنا‬ َّ ‫الل َواَِل‬ ُ ّٰ ‫۪يل ل َ ُه ْم َت َعال َ ْوا ا ِٰل مَٓا اَن ْ َز َل‬
َ َ َ
‫واِذا ق‬
siyet esnasında içinizden iki
adalet sahibi kişi aranızda
َ َ َ َ ُ ُ ٓ ٰ َ َ َ َ َ َ َٓ ٰ ْ َ َ َ ْ َ َ َ
‫اءن ۜا ا َول ْو كن ابَاؤ۬ه ْم ل َي ْعل ُمون شيْ ًـٔا‬
şahitlik etsin. Yahut seferde
‫ما وجدنا عليهِ اب‬ iken başınıza ölüm musibe-
ْ‫م‬ ُ َ ُ ْ َ ْ ُ ْ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ َ ََُْ َ َ ti gelmişse sizden olmayan,
ۚ ‫ يا ايها ال۪ين امنوا عليم انفس‬104 ‫وليهتدون‬ başka iki kişi. Eğer şüpheye
ً‫ ْم َج۪يعا‬ ُ ُ ْ َ ّٰ َ ْ ُ ْ َ َ ْ َ َّ َ ْ َ ْ ُ ُّ ُ َ َ düşerseniz o iki şahidi na-
‫ليضكم من ضل ا ِذا اهتديت ۜم ا ِل اللِ مر ِجع‬ mazdan sonra alıkor; “Bu va-
ُ‫ادة‬ َ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َ ُّ َ َٓ َ ُ َ ْ َ ْ ُ ْ ُ َ ْ ُ ُ ّ َ ُ َ siyet karşılığında hiçbir şeyi
‫ يا ايها ال۪ين امنوا شه‬105 ‫فينبِئم بِما كنتم تعملون‬ satın almayacağız, akraba da

َ ْ َّ َ ْ َ ُ ْ َ ْ ُ ُ َ َ َ َ َ َ َ ْ ُ َْ olsa; Allah için şahitliği gizle-


‫ان‬ ِ ‫صيةِ اثن‬ ِ ‫بينِم ا ِذا حض احدكم الموت ح۪ني الو‬ meyeceğiz, bu takdirde biz

‫ضبْ ُت ْم‬ َ َ ‫ ْم ا َ ْو ا ٰ َخ َران م ِْن َغ ْي ُك ْم ا ِْن اَنْ ُت ْم‬ ُ ْ ْ َ ََ


elbette günahkârlardan olu-
ِ ِ ‫ذوا عد ٍل مِن‬ ruz” diye Allah üzerine yemin

ْ َ ْ َ ُ َ ُ َْ ْ َْ َُ ُ ْ ُ َْ َ ََ ِ ْ َْ
ettirirsiniz.
‫ت تبِسونهما مِن بع ِد‬ ِۜ ‫ِيف الرض فاصابتم مص۪يبة المو‬ 107. Bu şahitlerin bir gü-
َ َ َ َ َ ْ َ َ ْ َُْْ ّٰ َ ‫الصلٰوة ِ َف ُي ْق ِسم‬
‫تي بِه۪ ث َم ًنا َول ْو كان‬ َّ nah kazandıkları anlaşılırsa,
۪ ‫ش‬ ‫ن‬ ‫ل‬ ‫م‬ ‫ت‬ ‫ب‬ ‫ت‬ ‫ار‬ ‫ِن‬
ِ ‫ا‬ ِ ‫الل‬ ‫ب‬
ِ ِ‫ان‬ haklarına tecavüz ettiği ölüye

‫ث‬ َ ِ ‫ فَا ِْن ُع‬106 ‫۪ني‬ َ ‫اللِ ا ِنَّ ٓا ا ًِذا لَم َن اْلٰثِم‬ ّٰ َ َ َ َ ُ ُ ْ َ َ َ ۙ ٰ ْ ُ َ
‫ذا قرب ول نتم شهادة‬
daha yakın olan iki kişi onla-
ِ rın yerini alır ve “And olsun ki

َ‫ام ُهمَا م َِن َّال۪ين‬ َ ‫ومان َم َق‬ َ ‫اس َت َح َّ ٓقا ا ِثْمًا فَاٰ َخ َران َي ُق‬ ْ ‫ع ا َ َّن ُه َما‬ ٰٓ َ bizim şahitliğimiz onların şa-
ِ ِ hitliğinden daha gerçektir ve
َ ُ َ َ َ ّٰ َ ‫ال ْوَلَان َف ُي ْق ِس‬ َ ْ ُ ْ َ َ َّ َ َ ْ
‫ان بِاللِ لش َهادت َنٓا ا َح ُّق‬
biz haddi aşmadık, aksi tak-
ِ ‫م‬ ِ ‫استحق علي ِهم‬ dirde biz, elbette zalimlerden

َ ٰ َ ‫الظالِم‬ َّ َ َ ً ٓ َّ َ ْ َ َ ْ َ َ َ َ َ َ ْ oluruz” diye Allah’a yemin


‫ ذل ِك‬107 ‫۪ني‬ ‫مِن شهادت ِ ِهما وما اعتديناۘ ا ِنا ا ِذا ل ِمن‬ ederler.

ْ ٌ َ َّ ُ ْ َ ُٓ َ َ َ ْ ٰ َ َ َّ ُ ْ ْ َ ٰٓ ْ َ
‫ادن ان يَاتوا بِالش َهادة ِ ع َوج ِه َٓها ا ْو يافوا ان ت َرد ا ْي َمان َبع َد‬
108. Bu, şahitliği gerek-
tiği şekilde yapmaya yahut
َ َْ َْ َْ ْ َ َ ُ ّٰ َ ُ َ ْ َ َ ّٰ ُ َّ َ ْ َ ْ َ yeminlerinden sonra, yemin-
108‫۪ني‬ ۟ ‫ايمان ِ ِه ۜمواتقوااللواسمعوۜاواللليه ِديالقومالفا ِسق‬ lerin reddedilmesinden kork-
malarına daha uygundur.
Allah’tan korkun ve dinleyin.
104. Onlara, “Allah’ın indirdiğine ve Resul’e gelin” denil- Allah, yoldan çıkmışlar toplu-
diği vakit, “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz din bize ye- luğunu hidayete erdirmez.
ter” derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde
bulunmuyor iseler de mi?
105. Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru
yolda olunca, sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin
dönüşü Allah’adır. Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 125


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

109. Allah’ın peygamberleri 7. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬125


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫السا ِب ُع‬ MAİDE SÛRESİ

toplayıp da “Size ne derece


َ ْ َ ُ َ ُ َٓ َ ُ ُ َ َ َ ُ ُّ ُ ّٰ ُ َ ْ َ َ ْ َ
‫جبْ ُت ۜ ْم قالوا لعِل َم نلَ ۜا‬
uyuldu?” dediği gün, “Bizim
‫ح ِْز ٌب‬
hiçbir bilgimiz yok, şüphesiz 2 ِ ‫يوم يمع الل الرسل فيقول ماذا ا‬
gizlilikleri hakkıyla bilen an-
َ‫۪يس ابْن‬ َ ‫الل يَا ع‬ ُ ّٰ ‫ ا ِذْ قَ َال‬109 ‫ت َع َّ ُم الْ ُغ ُيوب‬ َ ْ ‫ك اَن‬ َ َّ
‫ا ِن‬
cak sensin” diyeceklerdir. ِ
َ ُ ْ َّ َ ْ ۢ َ َ َ ٰ َ َ َ ْ َ َ ُ ْ
‫وح‬ ِ ‫ك ب ِ ُر‬ ‫َم ْر َي َم اذك ْر ن ِْع َمت۪ى عليك وع و ِادلت ِك ا ِذ ايدت‬
110. O gün Allah, şöyle di-
َ َّ َ ْ ً ْ َ ْ ّ َ ُ ُْ
yecek: “Ey Meryem oğlu İsa! ‫الق ُدِس تل ِ ُم انلَّاَس ِيف ال َم ْه ِد َوكۚ َواِذ عل ْم ُتك‬
Senin üzerindeki ve annen
ّ َ ُ ُ ْ َ ْ َ َ ْ ْ َ َ ٰ ْ َّ َ َ َ ْ ْ َ َ َ ْ
üzerindeki nimetimi hatırla.
ِ ‫الكِتاب وال ِكمة واتلورية والِ ۪نيل ۚواِذ تلق مِن الط‬
‫۪ني‬
ْ ً ْ َ ُ ُ َ َ َ ُ ُ ْ َ َ ْ ْ َّ َ ْ‫َك َهي‬
Hani, seni Ruhu’l-Kudüs ile
desteklemiştim. Beşikte iken ‫يا بِا ِذن۪ى‬ ‫ي بِا ِذن۪ى فتنفخ ف۪يها فتكون ط‬ ِ ‫الط‬ ‫ة‬
ِ ٔ ‫ـ‬
de, yetişkin iken de insanla-
ٰ ْ َْ ُ ُْ ْ َ ْ َ ْ ْ َْ ُ َُْ
ra konuşuyordun. Hani, sana ‫بئ الك َم َه َوالب ْ َرَص بِا ِذن۪ ۚى واِذ ت ِرج الموت‬ ِ ‫وت‬
kitabı, hikmeti, Tevrat’ı, İncil’i
‫جئ َت ُه ْم‬
ْ ْ َ ْ َ َ ٔ َٓ ْ
‫ِذ‬ ‫ا‬ ‫ك‬ ‫ن‬ ‫ع‬ ‫ل‬ ‫ي‬ ‫ا‬‫س‬ ِ ‫ا‬ ‫ى‬ ٓ ‫ن‬
۪ َ‫ت ب‬ ُ ‫با ِذْن۪ى َواِذْ َك َف ْف‬
de öğretmiştim. Hani iznimle
ِ ۪ ۚ ِ
ْ ‫ك َف ُروا مِنْ ُه ْم ا ِْن ٰه َٓذا ا َِّل س‬ َ َ َّ َ َ َ َّ ْ
çamurdan kuş şekline ben-
zer bir şey yapıyordun da içi- ‫ح ٌر‬ ِ ‫ات فقال ال۪ين‬ ِ ‫بِالَيِن‬
ne üflüyordun, benim iznimle
ُ َ َ ُ ٰ ْ َ َ ّ َ َْ َ ُ ْ َ ْ َ ْ َ ٌ ُ
hemen bir kuş oluyordu. Yine ‫ى‬ۚ ۪‫ واِذ اوحيت ا ِل الوارِ ۪ين ان امِنوا ۪ب وبِرسول‬110 ‫م ۪بني‬
َ ُّ َ َ ْ َ َ ْ َ ُ ْ ُ َ َّ َ ْ َ ْ َ َّ َ ٰ ُٓ َ
benim iznimle doğuştan körü
ve alacalıyı iyileştiriyordun. ‫ ا ِذ قال الوارِيون‬111 ‫قالوا امنا واشهد بِاننا مسلِمون‬
َ َ ّ َ ُ ْ َ َ ُّ َ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ ْ َ َ ْ َ
‫نل َعليْ َنا‬ َ
Hani benim iznimle ölüleri de
çıkarıyordun. Hani sen, İsrail
ِ ‫يا ع۪يس ابن مريم هل يستط۪يع ربك ان ي‬
َ ‫الل ا ِْن ُكنْ ُت ْم ُم ْؤ ِمن‬ َ ّٰ ‫الس َٓما ۜ ِء قَ َال َّات ُقوا‬ َّ ‫مَٓائ َِدةً م َِن‬
Oğullarına açık mucizeler
getirdiğin zaman, ben seni 112 ‫۪ني‬
َ َ
‫وب َنا َون ْعل َم‬ ُ ُ‫ك َل مِنْ َها َو َتطْ َمئ َِّن قُل‬ ُ َْ ْ َ ُ ُ ُ َ
onlardan kurtarmıştım da on-
lardan inkâr edenler, “Bu, an- ‫قالوا ن ۪ريد ان نا‬
cak açık bir büyüdür” demiş-
َ ‫الشاهِد‬ َّ َ َ ْ َ َ َ ُ َ َ َ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ
lerdi. 113 ‫۪ين‬ ‫ان قد صدقتنا ونون عليها مِن‬
111. Hani havârîlere, “Bana
ve peygamberime iman edin”
diye ilham etmiştim. Onlar, 113. Onlar “Ondan yiyelim, kalplerimiz mutmain olsun,
“İman ettik, bizim Müslüman bize doğru söylediğini bilelim ve ona gözleriyle görmüş şa-
kimseler olduğumuza sen de hitler olalım istiyoruz” demişlerdi.
şahit ol” demişlerdi.
112. Hani havârîler “Ey
Meryem oğlu İsa, Rabbin bize
gökten bir sofra indirebilir
mi?” demişlerdi. O, “Îman et-
miş kimseler iseniz Allah’tan
korkun” cevabını vermişti.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


126 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ُ 126
7. CÜZ ِ ‫ورةُ ال َمٓائ َِدة‬ ‫س‬ MAİDE SÛRESİ 116. Allah: Ey Meryem
oğlu İsa! İnsanlara, “Beni ve

‫الس َٓماء‬ َّ ‫الل ُه َّم َر َّب َنٓا اَنْز ْل َعلَيْ َنا مَٓائ َِدةً م َِن‬ّٰ َ َ ْ َ ُ ْ َ
‫م‬ ‫ي‬‫ر‬ ‫م‬ ‫ن‬ ‫اب‬ ‫س‬ ‫۪ي‬ ‫ع‬
َ َ
‫ال‬ ‫ق‬
anamı, Allah’tan başka iki
ِ tanrı bilin” diye sen mi dedin,
ُ ْ ‫ت َخ‬
‫ي‬ َ ْ ‫ار ُز ْق َنا َواَن‬
ْ ‫ك َو‬ َ ْ ً َ ٰ َ َ ٰ َ َ َّ َ ً
‫ِن‬
‫م‬ ‫ة‬ ‫ي‬ ‫ا‬‫و‬ ‫ا‬ ‫ن‬ ‫ِر‬ ‫خ‬‫ا‬ ‫و‬ ‫ا‬ ِ‫نل‬‫و‬ ‫ل‬ ِ ‫ا‬‫۪يد‬ ‫ع‬ ‫ا‬ َ‫ون َنل‬
ُ ُ َ
‫ت‬
buyurduğu zaman o şöyle
ۚ ِ dedi, “Hâşâ! Seni tenzih ede-
ُْ َ ُ َ ُ ّ َ ُ ّ ُ ّٰ َ َ rim; hakkım olmayan şeyi
‫نل َها َعليْ ْۚم ف َم ْن يَف ْر َب ْع ُد‬ ِ ‫ قال الل ا ِ۪ن م‬114 ‫الرازِق ۪ني‬
َ َّ
söylemek bana yakışmaz.
َ َ َ ْ َ ً َ َ ُ ٓ ُ ّ َ ُ َٓ ً َ َ ُ ُ ّ َ ُ ٓ ّ َ ْ ُ ْ Hem ben söyleseydim sen
115 ‫۪ني‬ ۟ ‫مِنم فا ِ۪ن اعذِبه عذابا ل اعذِبه احدا مِن العالم‬ onu şüphesiz bilirdin. Sen
ُ َّ َ ْ‫ت قُل‬ َ ْ ‫الل يَا ع۪يَس ابْ َن َم ْر َي َم َءاَن‬ ُ ّٰ ‫َواِذْ قَ َال‬
‫ت ل َِّلناِس اتِذون۪ى‬
benim içimdekini bilirsin, hâl-
buki ben senin Zât’ında olanı
َ َُ ْ َ ٓ ُ ُ َ َ َ ْ ُ َ َ ّٰ ُ ْ ْ َٰ َ َُّ
‫حانك مَا يَون ۪ل ان اقول‬
bilmem. Gizlilikleri eksiksiz
‫اللِ قال سب‬ ۜ ‫ون‬ ِ ‫ني مِن‬
‫د‬ ِ ‫واِم ا ِله‬ bilen yalnızca sensin.

َْ ََْ َ ْ َ َ ْ ُ ُ ْ ُ ْ ّۜ َ َْ
‫ت قل ُت ُه فقد عل ِْم َت ُۜه تعل ُم مَا ۪يف نفس۪ى‬ ‫مَا ليَس ۪ل ِب ٍق ا ِن كن‬
117. Ben onlara, ancak
bana emrettiğini söyledim:
َ ُ ُْ َ ُ ‫ت َع َّ ُم الْ ُغ‬ َ ْ ‫ك اَن‬ َ َّ َۜ ْ َ َ ُ َ ْ َ َٓ َ
‫ت ل ُه ْم‬
Benim de Rabbim, sizin de
‫ ما قل‬116 ‫وب‬
ِ ‫ي‬ ‫ول اعلم ما ۪يف نفسِك ا ِن‬ Rabbiniz olan Allah’a kulluk
َ ُ ْ ُ َ ْ ُ َّ َ َ ّ َ َ ّٰ ُ ُ ْ َ ٓ َ َ َّ edin, dedim. İçlerinde bulun-
‫ت َعليْ ِه ْم‬ ‫ا ِل مَٓا ا َم ْرتن۪ى بِه۪ ا ِن اعبدوا الل ر ۪ب ورب ۚم وكن‬ duğum müddetçe onlar üzeri-
َ َ َ َّ َ ْ َ َ ْ ُ َ ْ َّ َ َ َّ َ َ ْ ُ ‫يدا مَا ُد ْم‬ ً ‫َشه‬
‫۪يب عليْ ِه ۜ ْم‬
ne kontrolcü idim. Beni vefat
‫ت ف۪ي ِه ۚم فلما توفين۪ى كنت انت الرق‬ ۪ ettirince artık onlar üzerine

ُ َ ْ ُ َّ َ ْ ُ ْ ّ َ ُ ْ
ْ‫اد َكۚ َوا ِ ْن َت ْغفِر‬ َ ٔ ْ َ ُّ ٰ َ َ ََْ
gözetleyici yalnız sen oldun.
‫ ا ِن تعذِبهم فا ِنهم عِب‬117 ‫ش ش ۪هيد‬ ٌ
ٍ ‫ك‬ ِ ‫وانت ع‬ Sen her şeyi hakkıyla gören-

َْ َ ٰ ُ ّٰ َ َ َ ْ ‫يز‬ ُ ‫ت الْ َعز‬ َ ْ ‫ك اَن‬ َ َّ َ ْ ُ َ


sin.
‫الل هذا يَ ْو ُم َينف ُع‬ ‫ قال‬118 ‫۪يم‬ ُ ‫الك‬
۪ ‫لهم فا ِن‬ 118. Eğer kendilerine azap

َ ‫ادل‬ َ ُ ََْْ َ َْ ْ ْ َ ٌ َّ َ ْ ُ َ ْ ُ ُ ْ َ َّ edersen şüphesiz onlar senin


‫۪ين‬ ِ ‫ار خ‬ ‫ات ت ۪ري مِن تتِها النه‬ ‫صدقه ۜم لهم جن‬ ِ ‫الصادِق۪ني‬ kullarındır. Eğer onları bağış-
ّٰ ُ َ ْ ُ ْ َ ْ َ ٰ ُۜ ْ َ ُ َ َ ْ ُ ْ َ ُ ّٰ َ ِ َ ۜ ً َ َ َٓ larsan şüphesiz sen izzet ve
ِ‫ ِلل‬119 ‫۪يم‬ ‫ف۪يها ابدا رض الل عنهم ورضوا عنه ذل ِك الفوز العظ‬ hikmet sahibisin.”

ٌ ‫شٔ قَد‬ْ َ ّ ُ ٰ َ َ ُ َ َّ َ َ ْ َ ْ َ َ ٰ َّ ُ ْ ُ 119. Allah şöyle buyura-


120 ‫۪ير‬ ٍ ِ ‫ك‬ ‫ع‬ ‫و‬ ‫ه‬ ‫و‬ ‫ن‬
ۜ ِ‫ه‬ ‫۪ي‬ ‫ف‬ ‫ا‬ ‫م‬‫و‬ ‫ض‬ِ ‫ر‬ ‫ل‬ ‫ات وا‬
ِ ‫ملك السمو‬ caktır: Bu, doğrulara, doğ-
ruluklarının fayda vereceği
gündür. Onlara, içinde ebedî
kalacakları, zemininden ır-
114. Meryem oğlu İsa şöyle dedi: Ey Rabbimiz! Bize maklar akan cennetler vardır.
gökten bir sofra indir ki, bizim için, geçmiş ve gelecekleri- Allah onlardan razı olmuştur,
miz için bayram ve senden bir âyet olsun. Bizi rızıklandır; onlar da Allah’tan razı olmuş-
zaten sen, rızık verenlerin en hayırlısısın. lardır. İşte büyük kurtuluş ve
115. Allah da şöyle buyurdu: Ben onu size şüphesiz in- kazanç budur.
direceğim; ama bundan sonra içinizden kim inkâr ederse, 120. Göklerin, yerin ve iç-
kâinatta hiç bir kimseye etmediğim azabı ona edeceğim! lerindeki her şeyin mülkiyeti
Allah’ındır, O, her şeye hak-
kıyla kadirdir.
KUR’AN-I KERİM MEALİ 127
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

7. CÜZ ‫السا ِب ُع‬ ُ ْ َ ‫ ا‬127


َّ ‫ل ْز ُء‬ EN’ÂM SÛRESİ

َ ِ ‫َو‬ ٌ َّ ّ َ ٌ ّ ْ ِ َ َْْ ُ‫ورة‬


َ ‫ُس‬
6 - EN’ÂM SÛRESİ
‫ه‬ ‫كية‬ َ ِ ‫ك َّية َوم‬
ِ‫ه‬ َ
ِ ‫ام م‬ِ ‫ال ُسنوع َرةامالنع‬
َ ْ َ ُ
ً ٰ َ 6ُ ‫ًة‬-َ‫ا َٰي‬EN’ÂM
َ َْ ٌَ ْ َ
‫ائة َوخٌس َو ِس ُّتون‬ ٌَ
‫ايَة‬ ‫خمٌس‬ِ َ
SÛRESİ
Bismillâhirrahmânirrahîm ‫و ِستون‬ ‫و‬ ‫مِائة‬
ْ َّ ّٰ
َّ ‫ح ٰمن‬
‫الرح۪ي ِم‬ ِ ‫ﷱ اللِ الر‬
1. Hamd, gökleri ve yeri
yaratan, karanlıkları ve ay-
ُ ُّ َ َ َ َ َ ْ َ ْ َ َ ٰ َّ َ َ َ َّ ّٰ ُ ْ َ ْ َ
‫ات َوانلُّو َۜر‬ َ
dınlığı var eden Allah’a mah-
sustur. Sonra kâfir olanlar, ِ ‫م‬ ‫ل‬‫الظ‬ ‫ل‬ ‫ع‬ ‫ج‬ ‫و‬ ‫ض‬ ‫ر‬ ‫ال‬ ‫و‬ ‫ات‬
ِ ‫و‬‫م‬ ‫الس‬ ‫ق‬ ‫ل‬‫خ‬ ‫۪ي‬ ‫ال‬ ِ‫المد ِلل‬
başka şeyleri, yaratan Rable- ْ ْ ُ ََ َ َّ َ ُ َ ُ ْ َ ْ ّ َ ُ َ َ َ َّ َّ ُ
rine denk tutuyorlar. ‫۪ني‬ٍ ‫ هو ال۪ي خلقم مِن ط‬1 ‫ثم ال۪ين كفروا بِرب ِ ِهم يعدِلون‬
ُ ّٰ ‫ َو ُه َو‬2 ‫ون‬ َ ُ َ ْ َ ْ ُ ْ َ َّ ُ ُ َ ْ ًّ َ ُ ٌ َ َ َ ۜ ً َ َ ٰٓ َ َّ ُ
2. Çünkü sizi bir çamurdan
yaratan, sonra ölüm zamanı-
‫الل‬ ‫ثم قض اج واجل مسم عِنده ثم انتم تمت‬
َ ْ َ َ ُ ُ َّ ُ َ ْ َ ِ ْ َ ْ َ َ ٰ َّ
3‫سك ْم َو َج ْه َرك ْم َو َي ْعل ُممَاتس ُِبون‬ ِ ‫ضيعلم‬ ۜ ‫اتو ِيفالر‬
ِ ‫ِيفالسمو‬
nı takdir eden ancak O’dur.
Bir de O’nun katında muay-
yen bir ecel vardır. Hal böyle
4 ‫۪ني‬ َ ‫َومَا تَاْت۪يه ْم م ِْن اٰيَة م ِْن اٰيَات َر ّبه ْم ا َِّل كَانُوا َعنْ َها ُم ْعرض‬
iken siz hâlâ şüphe ediyorsu- ِ ِِ ِ ٍ ِ
ُ َ َ ُ ٰٓ ْ َ ْ ْ َ َ ْ َ َ ْ ُ َ َٓ َّ َ ّ َ ْ َّ َ ْ َ َ
۪‫فقد كذبُوا بِال ِق لما جاءهمۜ فسوف يات۪ي ِهم انبؤ۬ا ما كنوا بِه‬
nuz.
3. Hâlbuki O, göklerde de
ُ َّ َ َ ْ ََْ َ ََ َ ُ
‫ ال ْم يَ َر ْوا ك ْم اهلك َنا م ِْن قبْل ِ ِه ْم م ِْن ق ْر ٍن َمك َّناه ْم‬5 ‫ي َ ْس َت ْه ِزؤ۫ن‬
Allah’tır, yerde de. Sizin gizli-
nizi de bilir, açığa vurduğunu-
ْ َ َ َٓ َّ َ ْ َ ْ َ َ ْ ُ َ ْ ّ َ ُ ْ َ َ ْ َ ْ
‫اء َعليْ ِه ْم م ِْد َر ًاراۖ َو َج َعل َنا‬ ‫ن لم وارسلنا السم‬ ِ ‫ِيف الرِض ما لم نم‬
zu da. Sizin daha ne kazana-
cağınızı da bilir.
َْ َ ْ َ ُُ ُ ْ َ ْ ََ َْ َْ َْْ
4. Rablerinin âyetlerinden
‫الن َه َار ت ۪ري م ِْن تت ِ ِه ْم فاهلك َناه ْم بِذنوب ِ ِه ْم َوانشانا م ِْن َب ْع ِده ِْم‬
َ َ ْ َ َ
kâfirlere bir âyet gelmeye
dursun, onlar o âyetlerden َ ََ َ
‫ َول ْو ن َّزنلَا َعليْك ك َِتابًا ۪يف ق ِْرطاٍس فل َم ُسوهُ بِايْد۪ي ِه ْم‬6 ‫ين‬ َ ‫قَ ْرنًا ا ٰ َخر‬
hemen yüz çevirirler. ۪
َ ْ ُ َٓ ْ َ ُ َ َ ٌ ُ ٌ ْ َّ َٓ ٰ ْ ُٓ َ َ َ َّ َ َ َ
5. İşte böylece onlar, ken- ‫ وقالوا لول ان ِزل‬7 ‫لقال ال۪ين كفروا ا ِن هذا ا ِل سِحر م ۪بني‬
َ َ ْ َ ُ َ ْ َ ُ َ ً َ َ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ ٌۜ َ َ ْ َ َ
dilerine Hak geldiğinde onu
yalanlamışlardı. Fakat yakın- 8 ‫ض ال ْم ُر ث َّم ل ُينظ ُرون‬ ِ ‫عليهِ ملك ولو انزنلا ملك لق‬
da onlara alay ettiklerinin ha-
berleri gelecek.
6. Görmediler mi ki, onlar-
dan önce yeryüzünde size dan başka nesiller yarattık.
vermediğimiz bütün imkân- 7. Eğer sana kâğıt üzerine yazılmış bir kitap olarak in-
ları kendilerine verdiğimiz, dirseydik de onlar elleriyle onu tutmuş olsalardı, yine de
gökten üzerlerine bol bol yağ- inkâr ediciler: Bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir,
murlar gönderip evlerinin alt- derlerdi.
larından ırmaklar akıttığımız
nice nesilleri helâk ettik. Biz 8.”Onlar dediler ki: “Ona bir melek indirilse ya!” Şâyet
onları, günahları sebebiyle melek indirmiş olsaydık, o zamanda derlerdi ki “biz mele-
helâk ettik ve onların ardın- ğin yaptığını nasıl yapalım” iş gerçekten de bitmiş olurdu
ve sonra onlara bir mühlet de verilmezdi.
H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU
128 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 128
7. CÜZ ِ ‫ورةُ النْ َع‬
‫ام‬ ‫س‬ EN’ÂM SÛRESİ 12. De ki: “Göklerde ve yer-
de olanlar kimindir?” De ki:
ْ‫ل َعلْ َناهُ َر ُج ً َولَلَبَ ْس َنا َعلَيْهم‬ َ َ ‫َول َ ْو َج َعلْ َناهُ َملَكًا‬ “Allah’ındır.” O, kendisi üze-
ِ rine rahmeti farz kılmıştır. O,
َ َ َ َ َْ ْ ُ ُ َ ُْ ْ َََ َ ُ َْ َ kendisinde şüphe olmayan
‫ ولق ِد استه ِزئ بِرس ٍل مِن قبلِك فحاق‬9 ‫مايلبِسون‬ kıyâmet günü sizi elbette ki
ُ ُْ َ ُ َْ َْ ُ َ َ ْ ُ ْ ُ َ َ َّ bir araya getirecek. Kendileri-
‫ قل س۪يوا‬10۟ ‫خروا مِنهم ما كانوا بِه۪ يسته ِزؤ۫ن‬ ِ ‫بِال۪ين س‬ ni hüsrana uğratanlar var ya,
َ ّ َ ُ ْ ُ َ َ َ َ َ ْ َ ُ ُ ْ َّ ُ ْ َ ْ işte onlar inanmayanlardır.
11 ‫ِيف الرِض ثم انظروا كيف كان عق ِبة المك ِذب۪ني‬ 13. Gecede ve gündüzde
ْ َ ٰ َ َ َ َ ّٰ ْ ُ ْ َ ْ َ َ ٰ َّ َ ُْ
ِ ‫قل ل َِم ْن ما ِيف السمو‬
barınan her şey O’nundur. O
‫سه‬ ِ ‫ب ع نف‬ ‫للِ كت‬
ۜ ِ ‫ض قل‬ ِۜ ‫ات والر‬ her şeyi işiten ve bilendir.

‫۪ين‬َ ‫ب ف۪ي ۜهِ اََّل‬ َ ْ‫ ْم ا ِٰل يَ ْو ِم الْ ِقيٰ َمةِ َل َري‬ ُ َّ َ َ ْ َ َ َۜ َ ْ َّ
‫الرحة لجمعن‬ 14. De ki: “Gökleri ve yeri

َ َ َ َُ َ َ ُ ْ ُ َ ْ ُ َ ْ ُ َ ُ ْ َ ُٓ َ
yaratan Allah’tan başkasını
َ‫ن‬ ‫ ول ما س‬12 ‫خِسوا انفسهم فهم ل يؤمِنون‬
velî edinir miyim? Ki, O, do-
yuran ama kendisi doyurul-
ّٰ َ ْ َ َ ْ ُ ُ َ ْ ُ َّ َ ُ َ َ َّ َ ْ َّ
ِ‫ قل اغي الل‬13 ‫ارِ وهو السم۪يع العل۪يم‬ ۜ ‫ِيف ال ِل وانله‬
maktan münezzeh olandır.”
Sen, “ben kavmimin içinde
ُ‫ل ْرِض َو ُه َو ُيطْعِ ُم َو َل ُيطْ َع ۜم‬ َ ْ َ َ ٰ َّ َ ًّ َ ُ َّ َ
‫ات وا‬
ِ ‫اتِذ و ِلا فا ِط ِر السمو‬
teslim olanların ilki olmak-
la emrolundum” de ve sakın
َ ُ َ َ َ َ َ َ َ ُ َ ْ َ ُ ْ ُ ّٓ ْ ُ
‫ت ان اكون ا َّول َم ْن ا ْسل َم َول تون َّن‬
müşriklerden olma!
‫قل ا ِ۪ن امِر‬
ُ ْ‫ قُ ْل ا ّ ِٓن اَخَاُف ا ِْن َع َصي‬14 ‫۪ني‬ َ ‫م َِن ال ْ ُمْشك‬
15. De ki: Eğer Rabbime

‫اب‬ َ ‫ت َرّب َع َذ‬


۪
isyan edersem gerçekten bü-
۪ ِ yük bir günün azabından kor-
َ ٰ َِ َ ْ ََ ََْ ُْ َ ْ َ ْ ُ ْ َ َ َْ
‫ح ُۜه َوذل ِك‬ ‫ من يرف عنه يومئ ٍِذ فقد ر‬15 ‫۪ي‬ ٍ ‫يو ٍم عظ‬
karım.

َ َ َ َ ّ ُ ُ ّٰ َ ْ َ ْ َ ْ َ ُ ‫الْ َف ْو ُز ال ْ ُمب‬
16. O gün kim azaptan
‫ض ف كا ِشف‬ ٍ ِ ‫ب‬ ‫الل‬ ‫ك‬ ‫س‬ ‫س‬ ‫م‬ ‫ي‬ ‫ن‬ِ ‫ا‬‫و‬ 16 ‫ني‬ ۪ kurtarılırsa, gerçekten Allah

َ ْ َ ّ ُ ٰ َ َ ُ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ ُ َّ ٓ ُ َ
o kulunu esirgemiştir. İşte bu
17 ‫شٔ قد۪ير‬ ٌ
ٍ ‫ي فهو ع ك ِل‬ ٍ ‫ل ا ِل ه ۜو واِن يمسسك ِب‬
kesin kurtuluştur.

ُ َ ْ ُ َْ َ ُ َ َ َ َْ ُ َْ َ ُ َ 17. Allah sana bir zarar


18 ‫وهو القاهِر فوق عِبادِ ۜه۪ وهو الك۪يم ال ۪بي‬ dokundursa, onu yine kendi-
sinden başka açacak yoktur
ve eğer sana bir hayır dokun-
9. Eğer peygamberi bir melek kılsaydık herhalde onu bir dursa, kuşkusuz O, her şeyi
insan sûretinde gönderirdik ve onları yine düşmekte olduk- yapabilendir.
ları kuşkuya düşürürdük. 18. O, kullarının üstünde
10. And olsun, senden önce de birçok peygamber alaya sahiptir. O, her şeyi yerli ye-
alınmıştı da onlarla alay edenleri, alay ettikleri şey kuşatıp rinde yapan, her şeyden ha-
mahvetmişti. berdar olandır.

11. De ki: Yeryüzünde gezin, dolaşın da, yalanlayanların


sonu nasıl olmuş bir görün.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 129


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

19. De ki: “Şâhitlik bakı- 7. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬129


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫السا ِب ُع‬ EN’ÂM SÛRESİ

mından hangi şey daha bü-


yüktür?” De ki: “Sizinle benim َ َ ُ َ ْ ُ َ ْ َ َ ْ َ ٌ َ ُ ّٰ ُ ً َ َ َ ُ َ ْ َ ْ َ ُّ َ ْ ُ
aramda Allah şâhittir. Onunla ‫ح ا ِ َّل‬ ِ ‫شٔ اكب شهادۜة ق ِل الل ش ۪هيد بين۪ى وبينم وا ۫و‬ ٍ ‫قل اي‬
sizi ve bundan sonra duya-
ّٰ َّ َ َ ْ ََ ُ َ ََ ُ ُْ ُٰ ُْ َ ٰ
cak herkesi uyarmam için bu ‫هذا الق ْران ِلنذ َِرك ْم بِه۪ َو َم ْن بَل ۜغ ائ َِّن ْم لش َه ُدون ان َم َع الل‬
ٌ ٓ‫اٰل َِه ًة ا ُ ْخ ٰر ۜى قُ ْل َٓل ا َ ْش َه ُۚد قُ ْل ا َِّن َما ُه َو ا ٰ ٌِل َواح ٌِد َواِنَّن۪ى بَر‬
Kur’an bana vahyolunuyor.
Gerçekten de siz Allah’ın yanı َّ‫يء مِما‬
sıra başka ilahlar olduğuna ۪
şâhitlik mi ediyorsunuz?” De
ۢ‫اء ُه ْم‬ َ ٓ‫ون اَبْ َن‬ َ ُ ْ َ َ َ ُ َ ُ ْ َ َ َ ْ ُ ُ َ ْ َ ٰ َ َّ َ َ ُ ْ ُ
ki: Ben şâhitlik etmiyorum!” ‫ ال۪ين اتيناهم الكِتاب يع ِرفونه كما يع ِرف‬19ۢ ‫شكون‬ ِ ‫ت‬
َْ َ َ ْ َ َ ُ ْ َ ُٓ َ َ َّ َ
‫ َو َم ْن اظل ُم م َِّم ِن‬20۟ ‫سوا انف َس ُه ْم ف ُه ْم ل يُؤم ُِنون‬
De ki: O, ancak ve ancak bir
tek ilahtır ve ben sizin koştu- ِ ‫ال۪ين خ‬
ğunuz şirklerden de uzağım!”
َ َّ ْ َ َّ ٰ َّ َ َ َ ّٰ َ َ ٰ َ ْ
20. Kendilerine kitap ver- 21 ‫تى ع اللِ كذِبًا ا ْو كذ َب بِايَاتِه۪ۜ ا ِن ُه ل ُيفل ُِح الظال ُِمون‬ ‫اف‬
ُ ُ َٓ َ ُ َ ْ َ ُٓ َ ْ َ َ َّ ِ ُ ُ َ َّ ُ ً َ ْ ُ ُ ُ ْ َ َ ْ َ َ
‫شكؤ۬ك ُم‬
diğimiz kimseler, tıpkı kendi
oğullarını tanıdıkları gibi onu ‫ويوم نشهم ج۪يعا ثم نقول لل۪ين اشكوا اين‬
ّٰ ُ َ ْ َ ٓ َّ َ ْ ُ َ َ ُ َ ُ َ ْ ُ َ َّ
tanırlar. Fakat kendilerini zi-
yana sokanlar inanmazlar. ‫ ث َّم ل ْم ت ْن ف ِتن ُت ُه ْم ا ِل ان قالوا َواللِ َر ّب ِ َنا‬22 ‫۪ين كن ُت ْم ت ْزع ُمون‬ ‫ال‬
21. Kim Allah’a karşı yalan
ْ‫ع اَنْ ُف ِسه ْم َو َض َّل َعنْ ُهم‬ ٰ ٓ َ ُ َ َ َ ْ َ ْ ُ ْ ُ َ ْ ُ َّ ُ َ
sözlerle iftira edenden veya ِ ‫ انظر كيف كذبوا‬23 ‫شك۪ني‬ ِ ‫ما كنا م‬
O’nun âyetlerini yalanlayan-
ْ‫ع قُلُوبهم‬ ٰ َ َْ َ َ َ َ َْ ُ َ ْ َ ْ َ ْ ُْ َ َ َُ ْ َ ُ َ َ
dan daha zalimdir? Şurası iyi
ِِ ‫ ومِنهم من يست ِمع ا ِلكۚ وجعلنا‬24 ‫ما كنوا يفتون‬
bilinsin ki zalimler kurtuluşa
ْ َ ٰ َّ ُ ْ ْ َٰ ٓ َْ َْ ً َ
‫ك َّنة ان َيفق ُهوهُ َو ۪يف اذان ِ ِه ْم َوق ًراۜ َواِن يَ َر ْوا كل ايَ ٍة ل يُؤم ُِنوا‬ ِ ‫ا‬
eremezler!

َ َ َ َّ ُ ُ َ َ َ ُ َ ُ َ ُ َٓ َ ٓ ّٰ َ َ
22. Onları tümüyle mah-
َٓ ٰ ْ
şere toplayıp da Allah’a or-
tak koşanlara, “Nerede, ilâh
‫۪ين كف ُٓروا ا ِن هذا‬ ‫بِه ۜا حىت ا ِذا جاؤ۫ك يادِلونك يقول ال‬
َ ُ ْ َْ َ ْ َْ َ ْ ُ َ ْ ُ َ َ ٓ َّ
‫ َوه ْم َين َه ْون عن ُه َو َين َـ ْٔون عن ُۚه َواِن ُي ْهل ِكون‬25 ‫۪ني‬ َ ‫ل َّول‬ ‫ا ِل اساط۪ي ا‬
olduklarını iddia ettiğiniz or-
taklarınız?” diyeceğimiz günü
ُ ََ ََ ُ ْ َ َ َ ْ ُ ْ َ ٓ َّ
‫ َول ْو ت ٰٓرى ا ِذ ُوق ِفوا ع انلَّارِ فقالوا‬26 ‫ا ِل انف َس ُه ْم َومَا يَش ُع ُرون‬
hatırla.
23. Sonunda onların ma-
nevraları, “Rabbimiz Allah’a
27 ‫۪ني‬
َ ُ َ َ َ ّ َ َ ٰ َ ّ َ ُ َ َ ُّ َ ُ َ َ ْ َ َ
َ ‫ون م َِن ال ْ ُم ْؤ ِمن‬‫ات ربِنا ون‬
And olsun ki biz O’na ortak ِ ‫يا لنا نرد ول نذِب بِاي‬
koşanlar değildik” demele-
rinden başka bir şey olmaya-
caktır.
ler, kulaklarına da ağırlık koyduk. Onlar her türlü mucizeyi
24. Bak, kendilerine karşı
görseler bile yine de ona inanmazlar. Hatta o kâfirler sana
nasıl yalan söylediler ve iftira
geldiklerinde: “Bu Kur’an eskilerin masallarından başka bir
edip durdukları şeyler onları
şey değildir” diyerek seninle tartışırlar.
nasıl yüzüstü bırakıp kaybo-
luverdi! 26. Onlar, hem insanları Peygamber’e yaklaşmaktan
vazgeçirmeye çalışırlar, hem de kendileri ondan uzaklaşır-
25. Onlardan seni dinle-
lar. Oysa onlar farkında olmadan ancak kendilerini helak
yenler de vardır. Fakat onu
ederler.
anlamalarına engel olmak
için kalplerinin üstüne perde- 27. Ateşin karşısında durdurulup da, “Ah, keşke dünya-
ya geri döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak
H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU
130 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri ve Mü’minlerden olsak” dedikleri vakit hâllerini bir görsen.
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 130
7. CÜZ ِ ‫ورةُ النْ َع‬
‫ام‬ ‫س‬ EN’ÂM SÛRESİ yana uğramıştır. Nihayet onla-
ra ansızın o saat gelip çatınca,
ُ ُ َ ُّ َ ُ َ َ ُُْ ُ َ َ ْ
‫بَل بَ َدا ل ُه ْم َما كنوا يفون م ِْن قبْۜل َول ْو ُردوا لعَادوا ل َِما ن ُهوا‬
bütün günahlarını sırtlarına
yüklenerek, “Hayatta yaptığı-

ُ‫ادلنْ َيا َومَا َنْن‬ُّ ‫ه ا َِّل َح َي ُات َنا‬ َ ِ ‫ َوقَا ُٓلوا ا ِْن‬28 ‫ون‬َ ُ َ َ ْ ُ َّ َ ُ ْ َ
mız kusurlardan ötürü vay hâ-
‫عنه واِنهم لكذِب‬ limize!” diyecekler. Dikkat edin,
yüklendikleri günah yükü ne
ّ‫الۜق‬ َ ْ ‫ع َر ّبه ۜ ْم قَ َال اَلَيَْس ٰه َذا ب‬ ٰ َ ُ ُ ْ ٰٓ َ ْ َ َ َ ُ ْ َ kötüdür!
ِ ِ ِِ ‫ ولو ترى ا ِذ وق ِفوا‬29 ‫بِمبعوث ۪ني‬ 32. Dünya hayatı ancak bir

30 ‫ون‬
َ ُْ َ ُْ
۟ ‫اب بِمَا كن ُت ْم تف ُر‬ َ ‫قَالُوا بَ ٰل َو َر ّب َن ۜا قَ َال فَ ُذوقُوا الْ َع َذ‬ oyun ve bir eğlencedir. Elbet-
ِ te ki ahiret yurdu Allah’a karşı
ُ َ َّ ُ ُ ْ َ َٓ َ ٓ ّٰ َ ّٰ َٓ َّ َ َ َّ َ َ ْ َ
ۜ ‫۪ين كذبُوا بِلِقا ِء‬
gelmekten sakınanlar için daha
‫الساعة‬ ‫اللِ حىت ا ِذا جاءتهم‬ ‫قد خِس ال‬ hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak
َ َ ُ ْ َ ُ َ َ ْ َّ َ َ ٰ َ َ َ َ ْ َ َ ُ َ ً َ ْ َ
mısınız?
ُ
‫۪يها ۙ َوه ْم ي ِملون ا ْو َز َاره ْم‬ ‫بغتة قالوا يا حستنا ع ما فرطنا ف‬ 33. Onların dediklerinin ha-

ٌ ِ‫ادلنْ َيٓا ا َِّل لَع‬ َ ْ ‫ َومَا‬31 ‫ون‬


ُّ ُ‫اليٰوة‬ َ ُ َ َ َ َٓ َ َ ْ ُ َٰ kikaten seni üzmekte olduğunu
‫ب‬ ‫ع ظ ُهورِه ِۜم ال ساء ما ي ِزر‬ biliyoruz. Aslında onlar seni ya-
lanlamıyorlar, fakat o zalimler
َ ُ َ َ َ َ َۜ ُ َّ َ َ َّ ٌ ْ َ ُ َ ٰ ْ ُ َّ َ َ ٌۜ ْ َ َ
32 ‫ون اف ت ْع ِقلون‬ ‫خرة خي ل ِل۪ين يتق‬
açıktan açığa Allah’ın âyetlerini
ِ ‫ولهو وللار ال‬ inkâr ediyorlar.
َ َ ُ ّ َ ُ َ ْ ُ َّ َ َ ُ ُ َ َّ َ ُ ُ ْ َ َ ُ َّ ُ َ ْ َ ْ َ
‫قد نعلم ا ِنه لحزنك ال۪ي يقولون فا ِنهم لي ِذبونك‬
34. And olsun ki, senden
önceki peygamberler
ْ‫ َولَ َق ْد ُك ّذبَت‬33 ‫ون‬ َ ُ َ ْ َ ّٰ َ ٰ َ َّ َّ ٰ َ de yalanlanmıştı. Onlar,
ِ ‫ات اللِ يحد‬ ِ ‫ن الظالِم۪ني بِاي‬ ِ ‫ول‬ yalanlanmalarına ve eziyet

ْ‫يهم‬ ُ ٰ ‫ع مَا ُك ِّذبُوا َواُو۫ ُذوا َحّٰٓىت اَت‬ َٰ َُ َ َ َ َْ ْ ٌ ُُ edilmelerine rağmen sabrettiler,
‫رسل مِن قبلِك فصبوا‬ sonunda yardımımız onlara
yetişti. Allah’ın kelimelerini
َ َ َٓ‫اللِۚ َولَ َق ْد ج‬
ّٰ َ َّ ُ َ َُ ْ َ
‫اء َك م ِْن ن َبا ِ۬ئ‬ ِ َ ‫رناۚ َول م َب ِدل ل ِكِم‬
değiştirebilecek kimse yoktur.
‫ات‬ ‫ن‬ Muhakkak ki gönderilen

‫ت‬ َ ‫ط ْع‬ َ َ ْ َ ْ ُ ُ َْ َ َْ َ ََُ َ َ ْ َ


‫ واِن كن كب عليك ا ِعراضهم فا ِِن است‬34 ‫۪ني‬ َ ‫ال ْ ُم ْر َسل‬ peygamberlerin haberlerinden
bazısı sana da geldi.
ٰ ْ َ َّ ‫ل ْرِض ا َ ْو ُس َّلمًا يف‬ َْ ً ََ َ ََْ ْ َ
‫الس َٓماءِ ف َتات َِي ُه ْم بِايَ ٍۜة‬
35. Eğer onların, tebliği-
ِ ‫ا‬ ‫يف‬
ِ ‫ان تبتِغ نف‬
‫ا‬ ‫ق‬ ne ilgisizliği, yüz çevirmeleri,

َ ‫الَاهِل‬ ْ َ َّ َ ُ َ َ َ ٰ ُ ْ َ َ ْ ُ َ َ َ َ ُ ّٰ َ َٓ ْ َ َ engelleme tedbirleri almaları


35‫۪ني‬ ‫ولوشاءالللمعهمعالهدىفتوننمِن‬ sana ağır geliyorsa, haydi yer
kürenin içine inebileceğin bir
delik veya göğe çıkabileceğin
bir merdiven ara ki, onları iman
etmeye zorlayacak bir âyet, bir
28.Hayır, daha önce gizlemekte oldukları şeyler onlara gö-
mûcize getiresin. Allah’ın sün-
ründü. Eğer çevrilselerdi, elbette kendilerine yasaklanan şey-
neti, düzeninin yasaları içinde,
lere yine döneceklerdi. Şüphesiz onlar yalancıdırlar.
iradesinin tecellisine uygun
29. Çünkü onlar, dünyada iken” hayat ancak dünya yaşayı- olsaydı, elbette onları hak yol-
şımızdan ibarettir; biz, bir daha diriltilecek değiliz.” Demişlerdi. da, Allah’ın kitap ve peygam-
30. Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman sen onla- berle gösterdiği yolda bir ara-
rı bir görsen! Allah: Bu hak değil miymiş? Diyecek. Onlar da ya getirirdi. Sakın, bilgiden,
“Rabbimize And olsun ki, evet!” diyeceklerdir. İşte o zaman muhakemeden uzak, tutarsız
Allah, Öyle ise inkâr ettiğinizden dolayı azabı çekiniz! Diye- davranan, ilâhî hikmeti anla-
cektir. mayanlardan olma!
31. Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten zi-
KUR’AN-I KERİM MEALİ 131
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

36. İcâbet edenler 7. CÜZ ‫السا ِب ُع‬ ُ ْ َ ‫ ا‬131


َّ ‫ل ْز ُء‬ EN’ÂM SÛRESİ

ancak Allah’ın buyruğunu


َ ُ ُ ّٰ ُ ُ ُ َ ْ َ ٰ ْ َ ْ َ َ ُ َ ْ َ َ َّ ُ َ ْ َ َ َّ
‫الل ث َّم ا ِلْه‬ ۜ ‫ا ِنما يستج۪يب ال۪ين يسمع‬
işitenlerdir. Ölüleri ise, Allah ٌ ْ
‫حِزب‬
onları tekrar diriltir. Sonra da 3 ‫ون والموت يبعثهم‬
ّٰ َّ ْ ُ ّ َ ْ ٌ َ ٰ ْ َ َ َ ّ ُ َ ْ َ ُ َ َ َ
َ‫الل‬ ‫ وقالوا لول ن ِزل عليهِ اية مِن ربِه۪ۜ قل ا ِن‬36 ‫يُ ْر َج ُعون‬
ona döndürülürler.

َ َ َ ُ َ َ ْ َ َّ ٰ َ ً َ ٰ َ ّ َ ُ ْ َ ٰ ٓ َ ٌ َ
37. Keşke O’na Rabbinden
bir mucize indirilseydi! Dedi- ‫ َومَا‬37 ‫ثه ْم ل َي ْعل ُمون‬ ‫ن اك‬ ِ ‫نل اية ول‬ ِ ‫قادِر ع ان ي‬
ٌ‫احيْهِ ا َّ ِٓل ا ُ َمم‬
ler. De ki: Şüphesiz Allah mu-
َ ‫۪ي بَ َن‬ ُ َ َٓ َ َْْ َّ َٓ ْ
cize indirmeye kadirdir. Fakat
ِ ‫مِن داب ٍة ِيف الرِض َول طائ ٍِر يط‬
onların çoğu bilmiyorlar.
ٰ ُ َْ ْ َ ‫ ۜ ْم مَا فَ َّرطْ َنا يف الْك‬ ُ ُ ََْ
38. Yeryüzünde yürüyen ‫شٔ ث َّم ا ِل َر ّب ِ ِه ْم‬ ٍ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫اب‬
ِ ‫ِت‬ ِ ‫امثال‬
hayvanlar ve iki kanadıyla
َ ُ ُّ ٌ ْ ُ َ ٌّ ُ َ َ ٰ ُ َّ َ َ َّ َ َ ُ َ ْ ُ
uçan kuşlardan hepsi ancak ‫ت‬ ِ ۜ ‫ وال۪ين كذبوا بِايات ِنا صم وبم ِيف الظلما‬38 ‫يشون‬
sizin gibi ümmetlerdir. Biz o
َ ‫صاط ُم ْس‬ َ ٰ َ ُ ْ َ ْ َ ْ َ َ ْ َ َ ُ ْ ْ ُ ُ ّٰ َ َ ْ َ
kitapta hiçbir şeyi eksik bı- 39 ‫۪ي‬ ٍ ‫ق‬ ‫ت‬ ٍ ِ ‫ع‬ ‫من يشا ِالل يضلِل ۜه ومن يشا يعله‬
rakmadık. Nihayet toplanıp ُ َ َّ ُ ُ ْ َ َ ْ َ ّٰ ُ َ َ ْ ُ ٰ َ ْ ْ ُ َ ْ َ َ َ ْ ُ
Rablerinin huzuruna getirile- ‫اعة‬ ‫قل ارايتم ا ِن اتيم عذاب اللِ او اتتم الس‬
ceklerdir. َ
‫ بَل ا ِيَّاهُ ت ْد ُعون‬40 ‫۪ني‬
َ ْ َ ‫صادِق‬ َ ‫ون ا ِْن ُكنْ ُت ْم‬ َ ُ ْ َ ّٰ َ ْ َ َ
ۚ ‫ي اللِ تدع‬ ‫اغ‬
َ ُ ْ ُ َ َ ْ َ ْ َ َ َ َٓ ْ ْ َ َ ُ ْ َ َ ُ ْ َ َ
39. Âyetlerimizi yalanla-
yanlar karanlıklar içinde kal-
41 ‫ون‬ ۟ ‫شك‬ ِ ‫فيك ِشف ما تدعون ا ِلهِ ا ِن شاء وتنسون ما ت‬
ٓ َ ْ ‫اه ْم ب ْالَا‬ ُ َ ْ َ َ َ َ ْ َ ْ َ ُ ٰٓ ٓ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ َ
mış sağır ve dilsizler gibidirler.
Allah dileyen kimseyi şaşırtır,
ِ‫ضاء‬ ٓ َّ َّ ‫ساءِ َوال‬
ِ ‫ولقد ارسلنا ا ِل ام ٍ مِن قبلِك فاخذن‬
ٰ َ ُ َّ َ َ َ ُ ْ َ ْ ُ َ َٓ ْ َٓ ْ َ َ َ ُ َّ َ َ َ ْ ُ َّ َ َ
dileyeni de doğru yola koyar.
40. De ki: Ne dersiniz; size ‫ ْن‬ ِ ‫ فلولا ِذجاءهمباسناتضعواول‬42‫لعلهميتضعون‬
َ ُ ُ َ ُ َ َّ َ ُ ُ‫ت قُل‬ ْ ‫قَ َس‬
43 ‫وب ُه ْم َو َز َّي َن ل ُه ُم الشيْطان مَا كنوا َي ْع َملون‬
Allah’ın azabı veya o kıyamet
saati gelse Allah’tan başka-
ٓ ْ َ ُّ َ ََْ ْ َْ َ َ ْ َ َ
‫شٔۜ َح ّٰىت‬ ُ ‫فَلَمَّا ن َ ُسوا مَا ُذ ّك‬
sına mı yalvarırsınız? Doğru
sözlü iseniz söyleyin! ٍ ِ ‫ك‬ ‫اب‬ ‫و‬ ‫ب‬ ‫ا‬ ‫م‬ ‫ه‬
ِ ‫ي‬ ‫ل‬ ‫ع‬ ‫ا‬ ‫ن‬ ‫ح‬ ‫ت‬ ‫ف‬ ‫ه‬
۪ ِ ‫ب‬ ‫وا‬ ‫ِر‬
َ ُ َ َ ً ْ ُ َْ َ َ ُ ُ َ َ
44 ‫ا ِذا ف ِر ُحوا بِمَٓا ا ۫وت ٓوا اخذناه ْم َبغ َتة فا ِذا ه ْم ُمبْل ِ ُسون‬
41. Hayır! Yalnız O’na dua
edersiniz, O’da dilerse dua
ettiğiniz sıkıntıyı giderir ve siz
o an Allah’a ortak koştukları-
nızı unutursunuz.
43. Onlar kendilerine sıkıntımız geldiğinde tazarrû ve ni-
42. Senden önceki üm- yazda bulunsalardı ya! Fakat onların kalpleri katılaştı. Şey-
metlere de peygamberler tan, yapmış oldukları şeyleri kendilerine güzel gösterdi.
gönderdik de, onları, tazarrû
44. Onlar kendilerine yapılan uyarıları unutunca, üzer-
ve niyazda bulunsunlar diye
lerine bütün nimetlerin kapılarını açıverdik. Nihayet onlar
sıkıntılara ve zorluklara uğ-
verilen bu nimetlerle şımardıkları zaman onları ansızın ya-
rattık.
kaladık, birdenbire bütün ümitlerini yitirdiler.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


132 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 132
7. CÜZ ِ ‫ورةُ النْ َع‬
‫ام‬ ‫س‬ EN’ÂM SÛRESİ 48. Biz, peygamberleri an-
cak müjdeleyiciler ve uyarı-

45 ‫۪ني‬ َ ‫ال ْم ُد ِ ّٰللِ َر ّب الْ َعالَم‬َ ْ ‫۪ين ظَلَ ُموۜا َو‬َ ‫َف ُق ِط َع َداب ُر الْ َق ْو ِم اَّل‬ cılar olarak göndeririz. Kim
ِ ِ onlara inanır ve kendini dü-
َ‫ار ُك ْم َو َخ َتم‬ َ ‫ص‬َ ْ ‫ ْم َواَب‬ ُ َ ْ َ ُ ّٰ َ َ َ ْ ْ ُ ْ َ َ َ ْ ُ
‫قل ارايتم ا ِن اخذ الل سمع‬
zeltirse onlara korku yoktur
ve onlar üzülmeyeceklerdir
َ ْ َ ْ ُ ْ ُ ْ ُ ْ َ ّٰ ُ ْ َ ٌ ٰ ْ َ ْ ُ ُ ُ ٰ َ de.
‫ع قلوبِم من ا ِل غي اللِ يات۪يم ب ِ ۜهِ انظر كيف‬
ُ ٰ َ ْ ْ ُ َ ْ َ َ َ ْ ُ َ ُ ْ َ ْ ُ َّ ُ َ ٰ ْ ُ ّ َ ُ
49. Âyetlerimizi yalanla-
ْ‫يم‬ ِ ‫رف الي‬
‫ قل ارايتم ا ِن ات‬46 ‫ات ثم هم يص ِدفون‬ ِ ‫ن‬
yanlara gelince, yapmakta ol-
dukları fenalıkları yüzünden
َ ُ َّ ُ ْ َ ْ َّ ُ َ ْ ُ ْ َ ً َ ْ َ ْ َ ً َ ْ َ ّٰ ُ َ َ
47 ‫عذاب اللِ بغتة او جهرة هل يهلك ا ِل القوم الظال ِمون‬
onlara azabımız dokunacak-
tır.
َ‫ين َف َم ْنا ٰ َم َن َوا َ ْصلَح‬ َ ‫۪نيا َِّل ُمبَِّش‬
َ ‫ين َو ُمنْ ِذر‬ َ ‫َومَانُ ْر ِس ُلال ْ ُم ْر َسل‬
ۚ ۪ ۪
50. De ki: “Ben size,

ٰ َّ َ َ َّ َ َ ُ َ ْ َ ْ ُ َ َ ْ ْ َ َ ٌ ْ َ َ َ
Allah’ın hazineleri
‫۪ين كذبُوا بِايَات َِنا‬ ‫ وال‬48 ‫فخوف علي ِهم ولهم يزنون‬ yanımdadır, demiyorum.

ُ َ ُ ُ َ َٓ ْ ُ َ ُ ْ ُ َ ُ ‫َي َم ُّس ُه ُم الْ َع َذ‬


Gaybı da bilmem. Size, ben

‫ قل لاقول ل ْم‬49 ‫اب بِمَا كانوا َيف ُسقون‬ bir meleğim de demiyorum.

ّ ُ َ ُ ُ َ َٓ َ ْ َ ْ ُ َ ْ َ َٓ َ ّٰ ُ َٓ َ
Ben, bana vahyolunandan
ْ
‫ب َول اقول ل ْم اِن۪ى‬ ‫عِند۪ي خزائ ِن اللِ ولاعلم الغي‬
başkasına uymam. “De ki:

َ ْ َ ْ َ ْ َ ْ ُ َّ َ ٰٓ ُ َ َّ ُ َّ َ ْ ٌ َ َ
Kör ile gören bir olur mu? Siz

‫۪ي‬ُ ۜ ‫ل ْعٰم َو ْالَص‬ ‫ل قل هل يستوِي ا‬ ۜ ِ ‫ملكۚا ِن اتبِع ا ِل ما يوح ا‬ hiç düşünmez misiniz?

ُٓ َ ْ‫ون ا َ ْن ُي‬ َ ُ َ َ َ َّ َْ َ َّ َ َ َ َ َ
51. Rablerinin huzurunda
‫شوا‬ ‫ َوان ِذ ْر بِهِ ال۪ين ياف‬50 ‫ون‬ ۟ ‫اف ت َتفك ُر‬ toplanacaklarından korkanla-

َّ َ ٌ َ َ َ ٌّ َ ُ ْ ْ ُ َ َ ْ َ ْ ّ َ ٰ
rı onunla uyar. Çünkü onların
َ ُ
51 ‫۪يع ل َعل ُه ْم َي َّتقون‬ ‫ا ِل رب ِ ِهم ليس لهم مِن دونِه۪ و ِل ولشف‬ Rablerinden başka ne velile-

َ ُ ُ ّ َ ْ َ ٰ َ ْ ْ ُ َّ َ َ ُ ْ َ َ َّ ُ ْ َ َ َ
ri, ne de bir aracıları vardır;
‫ش ي ۪ريدون‬ ِ ِ ‫ولتطردِ ال۪ين يدعون ربهم بِالغدوة ِ والع‬
umulur ki sakınırlar.

َ َ ْ َ َ ٔ ْ َ ْ ْ َ ْ َ ْ َ َ َ ُۜ َ ْ َ
52. Rablerinin rızasını iste-
‫حسابِك‬ ِ ‫ش وما مِن‬ ٍ ‫حساب ِ ِهم مِن‬ ِ ‫وجهه ما عليك مِن‬ yerek sabah akşam O’nu zik-

َ َّ َ َ ُ َ َ ْ ُ َ ُ ْ َ َ ْ َ ْ ْ ْ َ َ redenleri huzurundan kovma!


52 ‫شٔ فتطردهم فتكون مِن الظالِم۪ني‬ ٍ ‫علي ِهم مِن‬ Onların hesabından sana bir
sorumluluk, senin hesabın-
dan da onlara herhangi bir
sorumluluk yoktur. Zira senin
45. Böylece zulmeden o toplumun kökü kesildi. Hamd, onları yanından kovman, za-
âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. limlerden yana olmana sebep
46. De ki: “Ne dersiniz, eğer Allah sizin kulağınızı ve olur.
gözlerinizi alır, kalplerinizi de mühürlerse, Allah’tan başka
onu size geri getirecek ilâh kimmiş?” Bak, biz âyetleri, in-
sanların anlayacağı şekilde nasıl açıklıyoruz, sonrada na-
sıl yüz çeviriyorlar?
47. De ki: Söyler misiniz bana; size Allah’ın azabı ansı-
zın veya açıkça gelirse, zalim toplumdan başkası mı helâk
olur?
KUR’AN-I KERİM MEALİ 133
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

7. CÜZ ُ ْ َ‫ا‬
َّ ‫ل ْز ُء‬
‫السا ِب ُع‬ 133 EN’ÂM SÛRESİ

53. Böylece “Allah aramız-


dan şunlara mı iyilik etti?” de- ُ‫الل‬ّٰ َّ َ ِ َٓ ُ ٰٓ َ ُٓ ُ َ ْ َ ْ ُ َ ْ َ َّ َ َ َ ٰ َ َ
meleri için, fitneyi arzu ettik- ‫وكذل ِك فتنا بعضهم بِبعٍض ِلقولوا اه ۬ؤلء من‬
َ َّ َ َ ْ َ ُ ّٰ َ ْ َ َ َ ْ َ ْ ْ ْ َ َ
‫ َواِذا‬53 ‫ين‬ َ ‫الشاكِر‬
ِ ‫علي ِهم مِن بينِن ۜا اليس الل بِاعلم ب‬
leri için, isteklerini tahakkuk
ettirdik. Allah şükredenleri en ۪
َ‫ ْم َك َتب‬ُ ْ َ َ ٌ َ َ ْ ُ َ َ َ ٰ َ ُ ْ ُ َ َّ َ َ َٓ
‫جاءك ال۪ين يؤمِنون بِايات ِنا فقل سم علي‬
iyi bilen değil midir?

ُ ْ َ َ ْ َ ُ َّ َ ۙ َ َ ْ َّ ْ َ ٰ َ ْ ُ ُّ َ
54. Âyetlerimize inananlar
sana geldiğinde de ki: Size ً‫ ْم ُٓسوءا‬ ‫سهِ الرحة انه من ع ِمل مِن‬ ِ ‫ربم ع نف‬
ٌ ‫صلَ َح فَاَنَّ ُه َغ ُف‬ ْ َ ‫اب م ِْن َب ْعده۪ َوا‬ َ َ‫بَ َهالَة ُث َّم ت‬
selâm olsun! Çünkü Rabbiniz
rahmet etmeyi kendi üzerine
54 ‫۪يم‬ ٌ ‫ور َرح‬ ِ ٍ ِ
ْ ‫يل ال ْ ُم‬ ُ َ َ َ ْ َ َ َٰ ْ ُ ّ َ ُ َ ٰ َ َ
yazdı. Sizden kim, bilmeye-

55 ‫۪ني‬ ۟ َ ‫ج ِرم‬ ‫ات ول ِس ۪بني س ۪ب‬ ِ ‫وكذل ِك نف ِصل الي‬


rek bir kötülük yapar, sonra
ardından tevbe edip de ken-
dini ıslah ederse, şüphesiz ْ ُ ّٰ ُ ْ َ ُ ْ َ َ َّ َ ُ ْ َ ْ َ ُ ُ ّ ْ ُ
Allah çok yarlıgayıcı ve esir- ‫اللِ قل‬ ۜ ‫ون‬ ِ ‫قل ا ِ۪ن ن ۪هيت ان اعبد ال۪ين تدعون مِن‬
‫د‬
َ َ ْ ُ ْ َ َ َ َٓ َ ً ُ ْ َ َ ْ َ ْ ُ َ َٓ ْ َ ُ َّ َ َٓ
56 ‫ل اتبِع اهواءكمۙقد ضللت ا ِذا وما ا ۬نا مِن المهتد۪ين‬
geyicidir.
55. Böylece suçluların yolu
ْ َ ْ ُ ْ َّ َ َ ّ َ ْ َ ّ َ َٰ ّ ُْ
belli olsun diye âyetleri açık-
‫قل ا ِ۪ن ع بيِن ٍة مِن ر ۪ب وكذبتم ب ِ ۜه۪ ما عِند۪ي‬
َ ْ ‫للِ َي ُقُّص‬ ّٰ َّ ُ ْ ُ ْ َ ُ َْ َْ َ
lıyoruz.
ُ‫ال َّق َو ُه َو َخ ْي‬ ۜ ِ ‫جلون بِه۪ۜ ا ِِن الم ا ِل‬
56. De ki: “Ben, sizin
ِ ‫ماتستع‬
َ ِ ‫ون بِه۪ لَ ُق‬ َ ُ َْ َْ َ ْ َّ َ ْ َ ْ ُ َ ‫الْ َفاصل‬
Allah’ı bırakarak duâ ettiğiniz
şeylere ibâdet etmekten ‫ض‬ ‫جل‬
ِ ‫ع‬ ‫ت‬ ‫س‬ ‫ت‬ ‫ا‬ ‫م‬ ‫۪ي‬ ‫د‬ ‫ِن‬
‫ع‬ ‫ن‬ ‫ا‬ ‫و‬ ‫ل‬ ‫ل‬ ‫ق‬ 57 ‫۪ني‬ ِ
nehyolundum.” Ben sizin
ُ‫ َوعِنْ َده‬58 ‫۪ني‬ َ ‫الظالِم‬ َّ ُ َ ْ َ ُ ّٰ َ ْ ُ َ ْ َ َ ْ َ ُ ْ َ ْ
arzularınıza uymam.
ِ ‫المر بين۪ى وبين ۜم والل اعلم ب‬
ْ ْ ّ َ ْ ‫َ َ ُ ْ َ ْ َ َ ْ َ ُ َٓ َّ ُ َ َو َي ْعلَ ُم مَا يف ال‬
Uyarsam, o takdirde sapmış
olurum, hidayete erenlerden
‫ب َوالَح ۜ ِر‬ ِ ِ ‫ب ل يعلمها ا ِل ه ۜو‬ ِ ‫مفات ِح الغي‬
ُُ َ َ َ ْ َّ َ ُ ُ َْ َ
olmam.”.
57. De ki: Şüphesiz ben ‫ات‬ ِ ‫َوما تسقط م ِْن َو َرق ٍة ا ِل َيعل ُم َها َول ح َّب ٍة ۪يف ظل َم‬
Rabbimden gelen apaçık bir
ُ ‫ل ْرِض َو َل َرطْب َو َل يَابس ا َِّل يف ك َِتاب‬ َْ
delil üzerindeyim. Hâlbuki siz 59 ‫ني‬ ‫ب‬
ٍ ۪ ٍ ‫م‬ ۪ ٍِ ٍ ‫ا‬
onu yalanladınız. Zira çabu-
cak gelmesini istediğiniz şey
benim yanımda değildir. Hü-
küm ancak Allah’ındır. Çünkü 59. Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. On-
O, gerçeğe uyar ve O, sağ- ları ancak O, bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. Hiçbir
lam hüküm verenlerin en ha- yaprak düşmez ki O’nu bilmesin. Yerin karanlıklarında da
yırlısıdır. hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir
kitapta olmasın.
58. De ki: Acele istediğiniz
şey benim elimde olsaydı, el-
bette benimle sizin aranızda
iş şimdi bitirilmişti. Allah za-
limleri daha iyi bilir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


134 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 134
7. CÜZ ِ ‫ورةُ النْ َع‬
‫ام‬ ‫س‬ EN’ÂM SÛRESİ 62. Sonra onlar gerçek
sahipleri olan Allah’a döndü-
ْ‫م‬ ُ ُ َ ْ َ َّ ُ َ َّ ْ ُ ْ َ َ َ ُ َ ْ َ َ ْ َّ ْ ُ ّٰ َ َ َ َّ َ ُ َ rülürler. Bilesiniz ki hüküm
‫وهوال۪ييتوفيمبِال ِلويعلمماجرحتمبِانلهارِثميبعث‬ yalnız O’nundur ve O, hesap
ُ َ ُ ُ َ ُ ًّ َ ُ ٌ َ َ ٰٓ ْ ُ
‫م ث َّم ا ِلْهِ َم ْر ِج ُع ْم ث َّم يُن ّب ِ ُئ ْم بِمَا‬
görenlerin en çabuğudur.
ۚ ‫ف۪يهِ لِ قض اجل مس‬ 63. De ki: Bizi bundan kur-
ًَ َ ُ َ ُ َ َ َْ ُ َ ُ َ ْ ُ
‫ َوه َوالقاه ُِرف ْوقع َِبادِه۪ َو ُي ْر ِسل َعليْ ْم َحفظۜة‬60‫كن ُت ْمت ْع َملو۟ن‬
tarırsa elbette şükredenler-
den olacağız. Diye gizli ve
َ ُ َ َ ُ ُ ْ َّ َ ْ ُ َ َ َٓ َ ّٰٓ َ
61 ‫اء ا َح َدك ُم ال َم ْو ُت ت َوفت ُه ُر ُسل َنا َوه ْم ل ُيف ّ ِرطون‬ ‫حىت ا ِذا ج‬
açık olarak O’na yalvarıp ya-
karırken karanın ve denizin
ُ َ ْ َ َ ُ َ ُ ْ ُ ْ ُ َ َ َ ّ َ ْ ُ ُ ٰ ْ َ ّٰ َ ُّٓ ُ َّ ُ
‫ثم ردوا ا ِل اللِ مولهم ال ۜ ِق ال ل الم وهو ا‬
karanlıklarından sizi kim kur-
‫سع‬ tarır.
َ َ ْ ّ َْ َ ُ ُ ْ ْ ُ ّ َ ُ ْ َ ْ ُ َ َْ
‫ب َوالَ ْح ِر ت ْد ُعون ُه‬ ِ ‫ قل من ينج۪يم مِن ظلم‬62 ‫الا ِس ۪بني‬
ِ ‫ات ال‬
64. De ki: Sizi ondan ve

َّ َ َّ َ ُ َ َ ٰ ْ َ ٰ ْ َ ْ َ ً َ ْ ُ َ ً ُّ َ َ
her türlü sıkıntıdan Allah kur-
َ
63 ‫تضع وخفية ۚلئ ِن انينا مِن ه ِذه۪ نلكونن مِن الشاك ِ۪رين‬
tarıyor, sonra da siz buna
rağmen şirk koşuyorsunuz.
َ ُ ْ ُ ْ ُ ْ َ َّ ُ ْ َ ّ ُ ْ َ َ ْ ْ ُ ّ َ ُ ُ ّٰ ُ
64 ‫شكون‬ ِ ‫ك كر ٍب ثم انتم ت‬ ِ ‫ق ِل الل ينج۪يم مِنها ومِن‬
65. De ki: “O, size

ُ ْ َ ْ ً َ َ ْ ُ ْ َ َ َ َ ْ َ ْ َ ٰٓ َ ُ َ ْ َ ُ ْ ُ
üstünüzden veya ayakları-
ْ‫ِم‬ ‫قل هو القادِر ع ان يبعث عليم عذابا مِن فوق‬ nızın altından bir azap gön-

ُ َ َ َُ ً َ ْ ُ َ َْ َْ ْ ُ ُ َْ َْ ْ َْ
dermeğe, ya da sizi grup,
‫۪يق َب ْعض ْم‬ ‫ت ارجلِم او يلبِسم ِشيعا ويذ‬ ِ ‫او مِن ت‬ grup birbirinize düşürmeğe
ve kiminizin şiddetini kimini-
َ َْ َّ َ َ ٰ ْ ُ ّ َ ُ َ ْ َ ْ ُ ْ ُ ْ َ َ ْ َ
65 ‫ات ل َعل ُه ْم َيفق ُهون‬ ِ ‫رف الي‬ ِ ‫ض انظر كيف ن‬ ۜ ٍ ‫باس بع‬ ze tattırmaya gücü yetendir.”

ُ ْ َ َ ُ ْ َ ْ ُ ُّۜ َ ْ َ ُ َ َ ُ ْ َ َ َّ َ َ
Bak, anlasınlar diye, âyetleri

66 ۜ‫۪يل‬ ‫ك‬‫و‬َ ‫ ْم ب‬ ‫وكذب بِه۪ قومك وهو الق قل لست علي‬


değişik biçimlerde nasıl açık-
ٍ ِ lıyoruz.
َ ُ ُ َ َ َّ َ ْ َ َ َ ِ َ َ ُ َ ْ َ َ ْ َ َ ۘ ٌّ َ َ ْ ُ َ َ ّ ُ
‫۪ين يوضون‬ ‫ واذا رايت ال‬67 ‫ك نباٍ مستقر وسوف تعلمون‬ ِ ِ‫ل‬
66. Kur’an hak olduğu hal-

َّ‫وضوا ف۪ى َحد۪يث َغ ْيهۜ ۪ َواِما‬ ُ ُ َ ّٰ َ ْ ُ ْ َ ْ ْ َ َ َ َ ٰ ٓ


de kavmin onu yalanladı. De

ِ ٍ ‫۪يف ايات ِنا فاع ِرض عنهم حىت ي‬ ki: Ben sizin küfrünüze vekil

َّ ْ َ ْ َ َ ٰ ْ ّ َ ْ َ ْ ُ ْ َ َ َ ُ َ ْ َّ َ َّ َ ْ ُ
değilim.
َ
68 ‫ين ِسينك الشيطان ف تقعد بعد الِكرى مع القو ِم الظالِم۪ني‬ 67. Her haberin gerçekle-
şeceği bir zaman vardır. Ya-
kında bileceksiniz.
60. O, geceleyin sizi ölü gibi kendinizden geçirip alan ve 68. Âyetlerimizi yalan sa-
gündüzün kazandıklarınızı bilen, sonra da belirlenmiş ece- yanları gördüğün zaman,
liniz tamamlanıncaya kadar gündüzleri sizi tekrar dirilten- hakikate erinceye kadar on-
dir. Sonra dönüşünüz yalnız O’nadır. Sonra O, işlemekte lardan yüz çevir. Aksi halde,
olduklarınızı size haber verecektir. şeytan sana da unutturur. Ar-
61. O, kullarının üstünde yegâne kudret ve tasarruf sahi- tık, bu hatırlatmadan sonra
bidir. Size koruyucular gönderir. Nihayet birinize ölüm geldi zâlimler topluluğu ile berâber
mi elçilerimiz onun canını alırlar. Onlar asla kusur etmezler. oturma.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 135


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

69. Allah’a karşı gelmekten 7. CÜZ ُ ْ َ‫ا‬


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫السا ِب ُع‬ 135 EN’ÂM SÛRESİ

sakınanlara, inanmayanların
hesabından herhangi bir so-
ْ‫ن‬ ٰ َ َْ ْ ْ َ
ٔ ْ َ ُ َّ َ َ َّ َ َ َ َ
rumluluk yoktur. Lakin onlara ِ ‫ش ول‬ ٍ ‫حساب ِ ِهم مِن‬ ِ ‫وما ع ال۪ين يتقون مِن‬
doğruyu hatırlatın, ümit edilir
ً‫۪ين ُه ْم لَعِبا‬ َ ‫اتَ ُذوا د‬ َّ َ َّ َ َ َ ُ َّ َ ْ ُ َّ َ َ ٰ ْ
ki korunurlar. ‫ وذرِ ال۪ين‬69 ‫ذِكرى لعلهم يتقون‬
70. Dinlerini bir oyuncak ٌ ْ َ َ َ ْ ُ ْ َ ٓ ْ ّ َ َ َ ْ ُّ ُ ٰ َ ْ ُ ُ ْ َّ َ َ ً ْ َ َ
ve bir eğlence edinen, böy- ‫ولهوا وغرتهم اليوة ادلنيا وذكِر بِه۪ ان تبسل نفس‬
lece kendilerini dünya hayatı
ۚ‫۪يع‬ٌ ‫ل َو َل َشف‬ ٌّ ‫اللِ َو‬ ّٰ
‫ون‬
ُ ْ ََ َ َْ ْ َ َ َ َ
‫د‬ ‫بِما كسبتۗ ليس لها مِن‬
aldatmış olan kimseleri bırak! ِ ِ
Sen yalnız Kur’an ile nasihat
etki hiçbir kimse kazandığı ‫۪ين‬ َ ‫ِك َّال‬ َ ٰ ٓ ُ َ ْ ْ َ ْ ُ َ ْ َ َّ ُ ْ ْ َ ْ ِ َ
‫وان تع ِدل كل عد ٍل ل يؤخذ مِنهاۜ ا ۬ولئ‬
yüzünden helâka sürüklen-
ٌ ‫اب اَل‬
‫۪يم‬ ٌ ‫اب م ِْن َح۪ي َو َع َذ‬ ٌ ‫ش‬ َ َ ‫سلُوا بمَا َك َس ُبواۚ ل َ ُه ْم‬ ِ
ُْ
‫اب‬
mesin. Onun Allah’tan başka ٍ ِ
ne bir velisi, ne de bir şefa-
ّٰ ُ ْ ُ ‫ قُ ْل اَنَ ْد‬70 ‫ون‬ َ ُ ُْ َ ُ َ َ
atçisi vardır. O, bütün varını ‫ون الل‬ ِ ‫د‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫وا‬ ‫ع‬ ۟ ‫بِما كانوا يفر‬
fidye olarak verse, yine de
َ‫عقَاب َنا َب ْع َد ا ِذْ َه ٰدينا‬ ْ َ ٰ ٓ َ ُّ َ ُ َ َ ُّ ُ َ َ َ َ ُ َ ْ َ َ َ
ondan kabul edilmez. Onlar ِ ‫ما ل ينفعنا ول يضنا ونرد ع ا‬
kazandıkları yüzünden helâ-
َ َْ َ ْ َْ ُ َ َّ ُ ْ َ ْ َ ْ َّ َ ُ ّٰ
ke sürüklenmiş kimseler- ۖ‫الل كالِي استهوته الشياط۪ني ِيف الرِض حيان‬
dir. İnkâr etmek de oldukları
ّٰ َ ُ َّ ْ ُ َ ْ َ ُ ْ َ ُٓ َ ُ ْ َ ٌ َ ْ َ ُٓ َ
gerçeklerden ötürü onlar için ‫ل اصحاب يدعونه ا ِل الهدى ائِن ۜا قل ا ِن هدى الل‬
ُ ‫ َوا َ ْن اَق‬71 ۙ‫۪ني‬ َ ‫ُه َو ال ْ ُه ٰدى َواُم ِْرنَا ل ِنُ ْسل ِ َم ل َِر ّب الْ َعالَم‬
kaynar sudan ibaret bir içe-
cek ve acıklı bir azap vardır. ‫۪يموا‬ ِ ۜ
َّ ُ َ ُ َ ْ ُ ْ َ ٓ َّ َ ُ َ ُ ُ َّ َ َ ٰ َّ
‫ َوه َو ال۪ي‬72 ‫شون‬
71. De ki: “Allah’ı bırakıp da
bize faydası olmayan, zararı ‫الصلوة واتقوهۜ وهو ال۪ي ا ِلهِ ت‬
ُ ُ َ ْ ‫ال ْرَض ب‬ َْ َ َّ ‫َخلَ َق‬
da dokunmayan şeylere mi
ُ
tapalım? Allah, bizi hidayete ‫ال ّۜ ِق َو َي ْو َم َيقول ك ْن‬ ِ ‫و‬ ‫ات‬
ِ ‫و‬َ ‫الس ٰم‬
kavuşturduktan sonra gerisin
ُّ ‫ك يَ ْو َم ُينْ َف ُخ يف‬ ُ ْ ُ ْ ُ َ َ ۜ ُّ َ ْ ُ ُ ْ َ ُۜ ُ َ َ
geri şirke mi döndürülelim?
ِۜ‫ور‬ ‫الص‬ ِ ‫فيكون قول الق ول المل‬
ُ ‫الب‬ َ ْ ‫۪يم‬ ُ ‫الك‬ َ ْ ‫اد ۜة ِ َو ُه َو‬ َ َ َّ َ ْ‫َعل ُِم الْ َغي‬
Arkadaşları ‘bize gel!’ diye
doğru yola çağırdıkları hâlde, 73 ‫ي‬ ۪ ‫ه‬ ‫الش‬ ‫و‬ ‫ب‬ ِ
yeryüzünde şaşkın şaşkın
dolaşıp şeytanların ayarttığı
kimse gibi mi olalım?” De ki: 73. O, gökleri ve yeri hak ve hikmet ile yaratandır. “Ol!”
“Hiç şüphesiz asıl doğru yol dediği gün oluverir. O’nun sözü gerçektir. Sûr’a üflendiği
Allah’ın yoludur. Bize âlem- gün de mülk O’nundur. O, gizliyi ve açığı bilendir ve O, hik-
lerin Rabbine teslim olmamız met sahibidir, her şeyden haberdardır.
emrolundu.”
72. Namazı doğru kılın ve
Allah’a karşı gelmekten sakı-
nın. O, huzuruna varıp topla-
nacağınız Allah’tır.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


136 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َْ َ ُ
7. CÜZ ِ ‫ورةُ النْ َع‬
‫ام‬ ‫ س‬136 EN’ÂM SÛRESİ 77.Ay’ı doğarken görünce,
”Rabbim budur, “dedi. O da
ّٓ ً ٰ ْ َ ‫لبيه ا ٰ َز َر ا َ َت َّتخ ُذ ا‬ َ ُ ْٰ َ َ ْ َ
‫ص َنامًا ال َِهة ۚ اِن۪ى‬ ِ ۪ ِ ‫۪يم‬ ‫واِذ قال ا ِبره‬
batınca, Rabbim bana doğru
ِ ‫ح ِْز ٌب‬
4 yolu göstermezse elbette sa-
َ ‫ َو َك ٰذل َِك نُرٓي ا ِب ْ ٰره‬74 ‫ك ف۪ى َض َل ُمبني‬
‫۪يم‬
َ َََْ َ َٰ
‫اريك وقوم‬
pıklardan olurum, dedi.
۪ ٍ ۪ ٍ
َ ُ ْ َ َ ُ َ َ ْ َ ْ َ َ ٰ َّ َ ُ َ َ 78. Güneşi doğarken gö-
75 ‫ات والرِض و ِلكون مِن الموقِن۪ني‬ ِ ‫ملكوت السمو‬ rünce, “Rabbim budur, zira

ٓ َّ َ َ ّ َ َ ٰ َ َ ً َ ْ َ ٰ َ ُ ْ َّ ْ َ َ َّ َ َّ َ َ
bu daha büyük” dedi. O da
‫ى فلما‬ ۚ ‫فلما جن عليهِ الل را كوكباۚ قال هذا ر ۪ب‬ batınca, dedi ki: Ey kavmim!

َ َ ً َْ َ ََ َ ‫ب اْلٰفِل‬ ُ َٓ َ َ َ َ َ
Ben sizin Allah’a ortak koştu-
‫ فل َّما َرا الق َم َر بَازِغ قال‬76 ‫۪ني‬ ُّ ‫ح‬ ِ ‫افل قال ل ا‬ ğunuz şeylerden uzağım.

َ ُ ََ َ َ َ َ َََ ٓ ََ َ ٰ
‫هذا َر ّ۪ب ۚى فلم َّا افل قال لئ ِْن ل ْم َي ْه ِدن۪ى َر ّ۪بى لكون َّن‬
79.Çünkü yönümü, gökleri
ve yeri yoktan yaratan Allah’a
َ ٰ َ َ ًَ َّ َ َ َ َ ‫الض ّال‬ ٓ َّ َْ
‫ فل َّما َرا الش ْمَس بَازِغة قال هذا‬77 ‫۪ني‬ ‫م َِن الق ْو ِم‬
çevirdim ve ben O’na ortak
koşanlardan değilim.

‫يء م َِّما‬ ٌ ٓ‫ت قَ َال يَا قَ ْو ِم اِنّ۪ى بَر‬ ْ َ‫ب فَلَمَّٓا اَفَل‬
ۚ
َُ‫ك‬ ْ َ َٓ ٰ ّ َ
‫ر ۪بى هذا ا‬ 80. Kavmi onunla tartış-
۪ maya kalkıştı. Onlara dedi
َّ ‫ط َر‬ َ َ َّ َ ْ َ ُ ْ َّ َ ّ َ ُ ُْ
‫ات‬ ِ ‫الس ٰم َو‬ ‫ه ل ِل۪ي ف‬ ِ ‫ اِن۪ى وجهت وج‬78 ‫شكون‬ ِ ‫ت‬
ki: Beni doğru yola iletmiş-
ken, Allah hakkında benim-
ُ‫اج ُه قَ ْو ُم ۜه‬ َّ َٓ‫ َوح‬79 ‫۪ني‬ َ ‫۪يفا َومَٓا اَن َ ۬ا م َِن ال ْ ُمْشك‬ ً َ َ َْْ َ
‫والرض حن‬
le tartışıyor musunuz? Ben
ۚ ِ sizin O’na ortak koştuğunuz
َ ُ ْ ُ َ ُ َ َ َٓ َ ٰ َ ْ َ َ ّٰ ّ ٓ ُّ ٓ َ ُ َ َ َ şeylerden korkmam. Ancak,
‫شكون‬ ِ ‫ين ول اخاف ما ت‬ ِۜ ‫قال اتاجون۪ى ِيف اللِ وقد هد‬ Rabbim ne dilerse o olur.
ً‫شٔ عِلْم ۜا‬ ْ َ َّ ُ ّ َ َ َ ۜ ً ْ َ ّ َ َ َٓ َ ْ َ ٓ َّ ٓ Rabbimin ilmi her şeyi kuşat-
ٍ ‫بِه۪ ا ِل ان يشاء ر ۪بى شيـٔا و ِسع ر ۪بى كل‬ mıştır. Hâlâ ibret almıyor mu-
َ ُ ََ َ ْ َ ْ َ َٓ ُ َ َ َ ْ َ َ َ ُ َّ َ َ َ َ َ َ
‫شك ُت ْم َول تافون‬ ‫ وكيف اخاف ما ا‬80 ‫اف تتذكرون‬
sunuz?

ً َ ْ ُ َ ْ ّ َ ُ ْ َ َ ّٰ ْ ُ ْ َ ْ َ ْ ُ َّ َ 81. Siz, Allah’ın size hak-


‫نل ب ِ ۪ه َعليْ ْم ُسلطان ۜا‬ ِ ‫انم اشكتم بِاللِ ما لم ي‬
larında hiçbir hüküm gön-
dermediği şeyleri, O’na ortak
َ ََْ ُْ ْ َْ َ ْ َ َ ْ ُّ َ َ
81 ۢ‫ني ا َح ُّق بِال ْم ِۚن ا ِن كن ُت ْم تعل ُمون‬ ِ ‫فاي الف ۪ريق‬ koşmaktan korkmazken, ben
sizin ortak koştuğunuz putlar-
dan nasıl korkarım! Şimdi bili-
yorsanız, iki guruptan hangisi
74. İbrahim, babası Âzer’e demişti ki: Sen birtakım put- güvende olmaya daha lâyık-
ları tanrılar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni de kavmini tır?”
de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.
75. Böylece biz, kesin iman edenlerden olması
için İbrahim›e göklerin ve yerin muhteşem varlıklarını
gösteriyorduk.
76. Gece, karanlığını üstüne örtünce, bir yıldız gördü,
Rabbim budur, dedi. Yıldız batınca da, “batanları sevmem,”
dedi.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 137


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

82. İnanıp da imanlarına 7. CÜZ ُ ْ َ‫ا‬


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫السا ِب ُع‬ 137 EN’ÂM SÛRESİ

herhangi bir haksızlık bulaş-


tırmayanlar, işte güven onla-
ُ‫ل ْمن‬ َ ْ ُ ُ َ َ ٰٓ ُ ْ ُ ْ ُ َ َ ُٓ ْ َ ْ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َ
rındır ve doğru yolda olanlar- ‫ال۪ين امنوا ولم يلبِسوا ا۪يمانهم بِظل ٍ ا ۬ولئ ِك لهم ا‬
da onlardır.
ْ َ ٰ َ َ ٰ ْ َٓ َ ْ َ ٰ َٓ ُ َّ ُ َ ْ َ َ ُ َ ْ ُ ْ ُ َ
83. İşte bunlar bizim ۪ۜ‫ وت ِلك حجتنا اتيناها ا ِبره۪يم ع قو ِمه‬82 ۟‫وهم مهتدون‬
َ ٌ ‫۪يم َعل‬ َ َّ َ َّ ُ َٓ َ ْ َ َ ‫نَ ْر َف ُع َد َر‬
‫ َو َوهبْ َنا‬83 ‫۪يم‬ ٌ ‫ك َحك‬
hüccetimizdir. Biz onu, kavmi-
nin karşı koymasına rağmen ‫ات من نشاءۜ ا ِن رب‬ ٍ ‫ج‬
ُ َ َ ُ َ ًّ ُ َ ُ ْ َ َ َ ٰ ْ ُٓ َ
‫وب ك ه َد ْي َناۚ َونوحًا ه َد ْي َنا م ِْن قبْل‬
İbrahim’e verdik. Biz diledi-
ğimiz kimselerin derecelerini ۜ ‫ل ا ِسحق ويعق‬
ٰ َ ُ ُ َ َ ُّ َ َ َ ٰ ْ َ ُ َ َ ُ َ َّ ّ ُ ْ َ
‫وسف َو ُموس‬
yükseltiriz. Şüphesiz ki
Rabbin hikmet sahibidir, ‫ومِن ذرِيتِه۪ داو۫د وسليمن وايوب وي‬
hakkıyla bilendir.
ٰ‫حي‬ ْ ‫ َو َز َكر َّيا َو َي‬84 ۙ‫۪ني‬ َ ‫سن‬ ْ‫ون َو َك ٰذل َِك َنْزي ال ْ ُمح‬ َ ُٰ َ
ۜ ‫وهر‬
84. Biz O’na İshak’ı ve ِ ِ ِ
َ‫۪يل َوالْ َي َسع‬ َ ٰ ْ َ َ َّ َ ٌّ ُ َ َ ْ َ ٰ َ
‫ واِسمع‬85 ‫ال۪ني‬ ۙ ِ ‫اس كل مِن الص‬ ۜ ‫وع۪يس واِل‬
Yâkûb’u da armağan ettik;
hepsini de doğru yola ilet-
ْ‫ َوم ِْن اٰبَ ٓائِهم‬86 ۙ‫۪ني‬ َ ‫ع الْ َعالَم‬ َ َ َ ْ َّ َ ًّ ُ َ ً ُ َ َ ُ ُ َ
‫ويونس ولوطا ۜوك فضلنا‬
tik. Daha önce de Nûh’u ve
O’nun soyundan Davud’u, ِ
Süleyman’ı, Eyyûb’u, Yu-
suf’u, Mûsâ’yı ve Harun’u ‫اط‬ ٍ ‫ص‬ َ ِ ‫اه ْم ا ِٰل‬ ُ َ ْ َ َ َ ْ ُ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ ْ ِ َ ْ َّ ّ ُ َ
‫وذرِيات ِ ِهم واخوان ِ ِه ۚم واجتبيناهم وهدين‬
doğru yola iletmiştik; biz iyi
‫اء م ِْن‬ ُ َٓ‫اللِ َي ْهد۪ي به۪ َم ْن يَش‬ ّٰ
‫ى‬ َ ‫ ذٰل َِك ُه‬87 ‫ُم ْس َتق۪ي‬
‫د‬
davrananları işte böyle mükâ- ِ ٍ
َ ُ ُ َ ْ َ َ ََ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ
88 ‫لبِط عن ُه ْم مَا كانوا َي ْع َملون‬
fatlandırırız.
85. Zekeriyya, Yahya, İsa ‫عِبادِه۪ۜ ولو اشكوا‬
ve İlyas da... Hepsi de iyiler- َ‫ َم َوانلُّ ُب َّوة‬ ْ ُ ْ َ َ َ ْ ُ ُ َ ْ َ ٰ َ َّ َ ٰ ٓ ُ
den idiler. ۚ ‫اب وال‬ ِ ‫ا ۬ولئ ِك ال۪ين اتيناهم ال‬
86. İsmail, El-Yesa, Yunus َ‫ ُف ْر بهَا ٰٓه ُ۬ؤ َٓلءِ َف َق ْد َوَّك ْ َنا بهَا قَ ْومًا لَيْ ُسوا بها‬ ْ َ ْ َ
‫فا ِن ي‬
ِ ِ ِ
َ َ َّ َ ٰ ٓ ُ َ
ve Lût’u da... Hepsini âlemle-
ْ ُ ْ َ ْ ُ ُ ٰ ُ َ ُ ّٰ َ َ
‫ ا ۬ولئ ِك ال۪ين هدى الل فبِهديهم اقت ِدۜه قل‬89 ‫بِاف ِ۪رين‬
re üstün kıldık.
87. Onların babalarından,
َ ْ ْ َّ ُ ْ ْ َ َ َ ُ ُ َ َٓ
çocuklarından ve kardeşle- 90 ‫۪ني‬ ۟ َ ‫ل ا ْس َـٔل ْم عليْهِ اج ًرۜا ا ِن ه َو ا ِل ذِك ٰرى ل ِل َعالم‬
rinden bazılarını da... Onları
seçkin kıldık ve doğru yola
ilettik.
88. İşte bunlar, Allah’ın hi- 89. İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik
dayetidir, kullarından diledi- verdiğimiz kimselerdir. Eğer bunlar, onları inkâr etselerdi,
ğini ona iletir. Eğer onlar da derhal biz, onları inkâr etmeyecek bir kavmi onlara vekil
Allah’a ortak koşsalardı yap- kılmışızdır.
makta oldukları amelleri el- 90. İşte o peygamberler Allah’ın hidayet ettiği kimseler-
bette boşa giderdi. dir. Sen de onların yoluna uy. Ben buna karşılık sizden bir
ücret istemiyorum de. Bu âlemler için öğütten başka bir
şey değildir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


138 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 138
7. CÜZ ِ ‫ورةُ النْ َع‬
‫ام‬ ‫س‬ EN’ÂM SÛRESİ 92. Bu, şehirlerin anasında
ve çevresindekileri uyarman

ۜ‫ش‬ ْ َ ْ َ َ ٰ َ ُ ّٰ َ َ ْ َ َٓ ُ َ ْ ٓ ْ َ َّ َ َ ّٰ ُ َ َ َ َ için sana indirdiğimiz mübarek


ٍ ‫ش مِن‬ ٍ ‫وما قدروا الل حق قدرِه ۪ ا ِذ قالوا ما انزل الل ع ب‬ ve kendinden önceki kitapları
ً ُ َ ً ُ ٰ ُ َ َٓ َّ َ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ ْ ُ doğrulayıcı bir kitaptır. Âhire-
‫اب ال۪ي جاء بِه۪ موس نورا وهدى‬ ِ ‫قل من انزل ال‬ te inananlar buna da inanırlar
ّ ً َ َ ُُْ َ ََ ُُْ َ ََ َُ ُ ََْ
‫۪ياۚ َو ُعل ِ ْم ُت ْم‬ ِ ‫ل َِّلن‬
ve onlar namazlarını vaktinde
‫اس تعلونه قراط۪يس تبدونها وتفون كث‬ kılarlar.
َ ُ َ ُ ُ ّٰ ُ ْ ُ ُ ٓ َ ٰ َٓ َ ْ ُ ْ َ ٓ ُ َ ْ َ ْ َ َ
‫اللۙ ث َّم ذ ْره ْم ۪يف خ ْو ِض ِه ْم‬ ‫ما لم تعلموا انتم ول اباؤ۬ ۜم ق ِل‬
93. Allah’a karşı yalan uy-
durandan yahut kendisine

‫ني يَ َديْه‬ َ ْ ‫ار ٌك ُم َص ّ ِد ُق اَّل۪ي َب‬ َ ‫اب اَن ْ َز ْنلَاهُ ُم َب‬


ٌ ‫ َو ٰه َذا ك َِت‬91 ‫ون‬َ ََُْ
‫يلعب‬
hiçbir şey vahyedilmemişken
“Bana da vahyolundu” diyen-
َ ُ ْ ُ َ ٰ ْ َ ُ ْ ُ َ َّ َ َ َ ْ َ ْ َ َ ٰ ُ ْ َّ ُ َ ْ ُ َ den ve “Ben de Allah’ın indir-
‫خرة ِيؤمِنون‬ ِ ‫وتلِ ن ِذر ام القرى ومن حولهۜا وال۪ين يؤمِنون بِال‬ diği âyetlerin benzerini indire-

ٰ َ ْ َّ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ ُ َُ ْ َ َ َٰ ْ ُ َ ceğim” diyenden daha zalim


‫ ومن اظلم مِم ِن افتى‬92 ‫بِه۪ وهم ع صت ِ ِهم ياف ِظون‬ kim vardır? O zalimler, ölüm
َ َ ْ َ َ ٌ ْ َ ْ َ َ ُ ْ َ َ َّ َ َ ُ َ َ ْ َ ً َ ّٰ َ َ dalgaları içinde, melekler de
‫ع اللِ ك ِذبا او قال او۫ ِح ا ِل ولم يوح ا ِلهِ شٔ ومن قال‬ pençelerini uzatmış, onlara:
َ َ َّ َ َ ُ ّٰ َ َ ْ َ َٓ َ ْ ُ ْ ُ َ
ِ ‫الل َول ْو ت ٰٓرى اِذِ الظال ُِمون ۪يف غ َم َر‬
“Haydi canlarınızı kurtarın!
‫ات‬ ۜ ‫سان ِزل مِثل ما انزل‬ Allah’a karşı gerçek olmayanı
َْ ُ َُْ ْ َ َ ُٓ ُ َ ٰٓ ْ ِْ ‫ال ْ َم‬
‫ت َوال َملئ ِكة بَا ِسطوا ايْد۪ي ِه ْۚم اخ ِر ُٓجوا انف َس ۜ ْم الَ ْو َم‬
söylediğiniz ve O’nun âyetle-
‫و‬ rinden kibirlenerek yüz çevir-

ّ‫الق‬ َْ ‫ي‬ َ ْ ‫اللِ َغ‬ّٰ َ َ َ ُ ُ َ ْ ُ ْ ُ َ ْ َ َ َ َ ْ َُْ diğiniz için bugün aşağılayıcı


‫ون بِما كنتم تقولون ع‬ ُ
ِ ِ ‫تزون عذاب اله‬ azap ile cezalandırılacaksı-

َ‫ َولَ َق ْد جئْ ُت ُمونَا فُ َر ٰادى َكما‬93 ‫ون‬ َ ُ ْ َ ْ َ َٰ ْ َ ْ ُ ْ ُ َ


nız” diyecekleri zaman hâlle-

ِ ‫وكنتم عن اياتِه۪ تستك ِب‬ rini bir görsen!

َ‫اك ْم َو َٓر َاء ظُ ُهور ُك ْم َوما‬ ُ َ ْ َّ َ َ ْ ُ ْ َ َ َ َّ َ َ َّ َ ْ ُ َ ْ َ َ 94. And olsun ki, sizi ilk defa
ۚ ِ ‫خلقناكم اول مر ٍة وتركتم ما خونل‬ yarattığımız gibi teker teker

ُ ٰٓ َ ُ ْ ُ َّ َ َ َ َّ ُ ُ َ َٓ َ ُ ْ ُ َ َ ٰ َ
‫۪ين َزع ْم ُت ْم ان ُه ْم ف۪يم‬
bize geleceksiniz ve size ve-
‫شك ۬ؤۜا‬ ‫نرى معم شفعاءكم ال‬ rip de hayaline daldırdığımız

َ ُ َ ُْ ُ ْ َ َّ َ ُ َّ َ َ َ َ şeyleri arkanızda bırakacak-


94 ‫ون‬ ۟ ‫لق ْد تقط َع بَيْ َن ْم َوضل عن ْم مَا كن ُت ْم ت ْزع ُم‬ sınız. Hani bizim ortaklarımız
sandığınız şefaatçılarınızı da
yanınızda göremiyoruz! And
olsun, aranızdaki bağ kop-
muş ve sandığınız şeyler siz-
91. Allah’ı, O’nun tertip ettiği gibi bilmediler. Çünkü
den kaybolup gitmiştir.
«Allah hiçbir beşere bir şey indirmedi» dediler. De ki: Öyle
ise Mûsâ’nın insanlara bir nûr ve hidayet olarak getirdiği
ve sizin de sayfa sayfa kâğıtlar haline koyup açıkladığı-
nız, çoğunu göz ardı ettiğiniz, O Kitab’ı kim indirdi? Sizin
de atalarınızın da bilemediği şeyler, size öğretilmiştir. Sen
“Allah” de, sonra onları bırak, daldıkları bataklıkta oynaya-
dursunlar!

KUR’AN-I KERİM MEALİ 139


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

95. Şüphesiz Allah, tohu- 7. CÜZ ُ ْ َ‫ا‬


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫السا ِب ُع‬ 139 EN’ÂM SÛRESİ

mu ve çekirdeği yaran, ölü-


den diri, diriden ölü çıkaran-
ُ‫ح م َِن ال ْ َم ّيت َو ُمْرج‬ َّ َ ْ‫ب َوانلَّ ٰوى ُيْر ُج ال‬ ّ َ ْ ُ َ َ ّٰ َّ
dır. İşte Allah budur. O halde ِ ِ ِ ِ ۜ ِ ‫ا ِن الل فال ِق ال‬
imandan nasıl çevriliyorsu-
ُ‫ فَال ِق‬95 ‫ون‬ َ ُ َ ْ ُ ّٰ َ َ ُ ّٰ ُ ُ ٰ ّ َ ْ َ ّ َ ْ
nuz! ‫ح ذل ِم الل فان تؤفك‬ ِۜ ‫ت مِن ال‬ ِ ِ ‫المي‬
َ ٰ ۜ ً َ ْ ُ َ َ َ ْ َ َ ْ َّ َ ً َ َ َ ْ َّ َ َ َ َ ِ َ ْ ْ
‫اح وجعل الل سكنا والشمس والقمر حسبانا ذل ِك‬ ۚ ‫الِصب‬
96. O, sabahı açandır. O,
geceyi dinlenme zamanı, gü-
َ ‫ ُم انلُّ ُج‬ ُ َ ََ َ َّ ُ ْ َ ْ‫۪ير ال‬
ُ ‫َت ْقد‬
‫ َوه َو ال۪ي جعل ل‬96 ‫يز ال َعل۪ي ِم‬
neş ve ayı birer hesap ölçüsü
kılmıştır. İşte bütün bunlar, ‫وم‬ ِ ۪ ‫ز‬ ‫ع‬
َ ٰ ْ َ ْ َّ َ ْ َ ْ ْ ّ َ ْ َ ُ ُ َُْ
‫ات ل ِق ْو ٍم‬ ِ َ‫ب َوالَح ۜ ِر قد فصلنا الي‬ ِ ‫تلِ َهتدوا ب ِ َها ۪يف ظلم‬
Azîz ve Alîm olan Allah’ın
takdiridir. ِ ‫ات ال‬
َ َ َْ ُ َ َ ْ َ َّ ُ َ َْ
‫ح َد ٍة ف ُم ْس َتق ٌّر‬ ِ ‫ َوه َو ال۪ٓي انشاك ْم م ِْن نفٍس َوا‬97 ‫َيعل ُمون‬
97. O, kara ve denizin ka-
ranlıklarında kendileri ile yol
َّ ُ َ َْ َ َ ٰ ْ َ ْ َّ َ ْ َ ٌ َ ْ َ ْ ُ َ
‫ َوه َو ال۪ٓي‬98 ‫ات ل ِق ْو ٍم َيفق ُهون‬ ِ ‫ع قد فصلنا ال‬
‫ي‬ ۜ ‫ومستود‬
bulasınız diye sizin için yıl-
dızları yaratandır. Gerçek-
َ‫جنا‬ ْ ‫شٔ فَا َ ْخ َر‬ ْ َ ّ ُ َ َ َ َ ْ َ ْ َ َ ً َٓ َٓ َّ َ َ َ ْ َ
ٍ ‫ك‬ ِ ‫انزل مِن السماءِ ماءۚ فاخرجنا بِه۪ نبات‬
ten biz, bilen bir toplum için
âyetleri ayrı ayrı açıkladık.
َ‫خل م ِْن َطلْعِها‬ ْ َّ َ َ ً َ َ ُ ًّ َ ُ ْ ُ ْ ُ ً َ ُ ْ
ِ ‫ضا ن ِرج مِنه حبا متاكِباۚ ومِن انل‬ ِ ‫مِنه خ‬
98. O, sizi bir tek nefisten
yaratandır. Sizin için bir kal-
َ ْ َ ُّ َ َ ُ ْ َّ َ َ ْ َ ْ َّ ‫ان َدان َِي ٌة َو َج‬ ٌ َْ
ma yeri, bir de emanet ola-
‫الر َّمان ُمشب ِ ًها‬ ‫اب والزيتون و‬ ٍ ‫ن‬ ‫ع‬ ‫ا‬ ‫ِن‬
‫م‬ ‫ات‬ ٍ ‫ن‬ ‫ق ِنو‬
َ ٰ
rak konulacağınız yer vardır.
ُ ٰ َّ ْ ْ َ َٓ ُ ُْ َ َ َْ َ َ
‫ي ُمشاب ِ ۜ ٍه انظ ُرٓوا ا ِل ث َم ِر ٓه ۪ا ِذا اث َم َر َو َينعِه۪ۜ ا ِن ۪يف ذل ِ ْم‬ ‫وغ‬
Böylece biz anlayan bir top-
lum için âyetleri ayrıntılı bir
ََ َ ْ َ َٓ َ ُ ّٰ ُ َ َ َ َ ُ ْ ُ ْ َ َ‫َلٰي‬
‫ال َّن َوخلق ُه ْم‬
şekilde açıkladık.
ِ ‫كء‬ ‫ش‬ ِ ‫لل‬ ِ ‫وا‬ ‫ل‬ ‫ع‬ ‫ج‬ ‫و‬ 99 ‫ون‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫ؤ‬ ‫ي‬ ‫م‬
ٍ ‫و‬ ‫ِق‬ ‫ل‬ ‫ات‬ٍ
َ ٰ َ َ ْ َْ َ ‫َو َخ َرقُوا َ ُل بَن‬
99. O, gökten suyu indi-
rendir. İşte biz, bitip gelişen
‫ي عِل ٍۜ ُسبْ َحان ُه َوت َعال ع َّما‬ ‫غ‬
ِ ِ ٍ ‫ب‬ ‫ات‬ َ ‫۪ني َو َب‬
‫ن‬
َ َ َ ُ ُ ّٰ َ ْ َ ْ َ َ ٰ َّ ُ َ َ ُ َ
her bitkiyi onunla yetiştirdik.
O bitkiden yeşillik çıkardık ki
‫ض ان يَون ُل َو ٌدل َول ْم‬ ۜ ِ ‫ات والر‬ ِ ‫ بد۪يع السمو‬100 ‫ون‬ ۟ ‫ي ِصف‬
ْ َ ّ ُ َ ُ َ ٔ ْ َ َّ ُ َ َ َ َ ۜ ٌ َ َ ُ َ ْ ُ َ
ondan birbiri üzerine binmiş
ٌ َ ٔ
101 ‫ش عل۪يم‬ ٍ ‫شۚ وهو بِ ِل‬ ٍ ‫حبة وخلق ك‬ ِ ‫تن ل صا‬
taneler çıkarttık. Hurmanın
tomurcuğundan sarkan sal-
kımlar; üzüm bağları; bir kıs-
mı birbirine benzeyen, bir kıs-
mı da benzemeyen zeytin ve 100. Bir de cinleri Allah’a bir takım ortaklar yaptılar. Oysa
nar bahçeleri çıkardık. Mey- onları O yarattı. Bilgisizce Allah’a oğullar ve kızlar da uy-
ve verirken ve olgunlaştığı durdular. O, onların niteledikleri şeylerden uzaktır, yücedir.
zaman her birinin meyvesine 101. Gökleri ve yeri yoktan var eden O’dur. O’nun eşi ol-
bakın! Kuşkusuz bütün bun- madığı halde nasıl çocuğu olabilir? Her şeyi O yaratmıştır
larda inanan bir toplum için ve her şeyi hakkıyla bilen O’dur.
ibretler vardır.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


140 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 140
7. CÜZ ِ ‫ورةُ النْ َع‬
‫ام‬ ‫س‬ EN’ÂM SÛRESİ 105. İşte Biz, âyetleri iyice
anlayıp kavramaları için fark-
ُ ُ ْ َ ٔ ْ َ ّ ُ ُ َ َ ُ َّ َ ٰ ٓ َ ْ ُ ُّ َ ُ ّٰ ُ ُ ٰ lı üslûplarla, türlü türlü beyan
ۚ‫ش فاعبدوه‬ ٍ ‫ذل ِم الل رب ۚم ل ا ِل ا ِل هوۚ خال ِق ك ِل‬ ederiz. Biliyoruz ki onlar neti-
ُ‫ارۘ َو ُه َو يُ ْدرك‬ ُ ‫ص‬ َ ْ ‫لب‬َْ ُ ُ ُْ َ ٌ َ َْٔ ُّ ٰ َ َ ُ َ cede “Sen bir yerden okuyup
ِ ‫ ل تدرِكه ا‬102 ‫ش وك۪يل‬ ٍ ‫ك‬ ِ ‫وهو ع‬ öğrenmişsin!” diyecekler-
ُ‫صائ ِر‬ َٓ َ‫ك ْم ب‬ ُ َ َٓ ْ َ ُ َ ْ ُ َّ َ ُ َ َ َ ْ َ ْ dir. Âyetleri böyle türlü türlü
‫ قد جاء‬103 ‫البصارۚ وهو اللط۪يف ال ۪بي‬ açıklamamız, bilmek isteyen
َ َ ْ َ َ َ َ َْ ْ َ َ ْ ُ ّ َ ْ
‫م ف َعليْ َه ۜا‬ َ ِ ‫سه۪ۚ َو َم ْن َع‬
kimselere, Kur’an’ı iyice be-
ِ ‫ر فلِنف‬ ‫مِن ربِ ۚم فمن اب‬ yan etmek içindir.

َ ْٰ ُّ َ ُ َ ٰ ََ َ‫ ْم ب‬ ُ ْ َ َ َ۬ َ ٓ َ َ
‫ات‬ ِ ‫رف الي‬ ‫ن‬ ‫ِك‬ ‫ل‬‫ذ‬ ‫ك‬ ‫و‬ 104 ‫۪يظ‬ ‫ف‬ ‫وما انا علي‬
106. Rabbinden sana vah-
ِ ٍ ِ yolunana uy. O’ndan başka
َ ِ ‫ ا ِتَّب ْع مَٓا ا ُ ۫و‬105 ‫ون‬ َ َُْ َ ْ َ ََُُّ َ َ ْ ََ ُ َُ َ ilah yoktur. Ona ortak koşan-
‫ح‬ ِ ‫و ِلقولوا درست ونلِ بيِنه ل ِقو ٍم يعلم‬ lardan yüz çevir.

106 ‫۪ني‬ َ ‫ك َٓل ا ٰ َِل ا َِّل ُه َو َوا َ ْعر ْض َعن ال ْ ُمْشك‬ َ َّ ْ َ َْ


ۚ ۚ ِ ‫ا ِلك مِن رب‬
107. Allah dileseydi, onlar
ِ ِ ِ
ً ََ َ ْ ُ َ ْ َ َٓ ُ ّٰ َ َٓ ْ َ َ
ortak koşmazlardı. Biz seni

ۚ‫شكوۜا َومَا َج َعل َناك عليْ ِه ْم َحف۪يظا‬ ‫ولو شاء الل ما ا‬


onların üzerine bir bekçi kıl-

َ ‫ َو َل ت َ ُس ُّبوا َّال‬107 ‫ت َعلَيْه ْم ب َوك۪يل‬


madık. Sen onların vekili de
َ
‫۪ين يَ ْد ُعون‬ َ ْ ‫َومَٓا اَن‬ değilsin.
ٍ ِ ِ
َ ٰ َ ْ ْ َ ً ْ َ َ ّٰ ُّ ُ َ َ ّٰ
108. Onların Allah’tan baş-
ُ ْ
‫ي عِل ٍۜ كذل ِك َز َّي َّنا‬ ِ ‫غ‬ِ ‫ب‬ ‫ا‬‫و‬ ‫د‬ ‫ع‬ ‫الل‬ ‫ا‬ ‫و‬ ‫ب‬ ‫س‬ ‫ي‬ ‫ف‬ ِ ‫الل‬ ‫ون‬
ِ ‫د‬ ‫مِن‬ ka taptıkları şeylere sövme-

ُ َ َ ْ ُ ُ ّ َ ُ َ ْ ُ ُ ْ َ ْ ّ َ ٰ َّ ُ ْ ُ َ َ َ َّ ُ ّ ُ
yin. Aksi halde onlar da bil-
‫جعهم فينبِئهم بِما كانوا‬ ِ ‫ل ِك ِل ام ٍة عملهم ثم ا ِل رب ِ ِهم مر‬
gisizce haddi aşarak Allah’a

ٌ َ ٰ ْ ُ ْ َ َٓ ْ َ ْ َ ْ َ َ ْ َ ّٰ َْ َ ُ
söverler. Böylece biz her üm-
‫ َواق َس ُموا بِاللِ جهد ايمان ِ ِهم لئ ِن جاءتهم اية‬108 ‫َي ْع َملون‬ mete yaptıkları işlerini câzip

ٓ‫ك ْمۙ ا َ َّنه َا‬ ُ ُ ْ ُ َ َ ّٰ َ ْ ُ َ ٰ ْ َ َّ ْ ُ ۜ َ َّ ُ ِ ْ ُ َ


gösterdik. Sonunda dönüşleri

‫لؤمن بِها قل ا ِنما اليات عِند اللِ وما يشعِر‬ Rablerinedir. Onlara, ne yap-

َ ُ َ َ ْ َ َ ْ ُ َ َ ْ َ ُ ّ َ ُ َ َ ُ ْ ُ َ ْ َ َٓ َ
tıklarını O haber verecektir.

‫اره ْم كمَا‬ ‫ ونقلِب افـِٔدتهم وابص‬109 ‫ا ِذا جاءت ل يؤمِنون‬ 109. Eğer kendilerine bir

َ ُْ ُ ََ َ َ ْ َ
۟ ‫ل ْم يُؤم ُِنوا ب ِ ٓ ۪ه ا َّول َم َّر ٍة َونذ ُره ْم ۪يف طغ َيان ِ ِه ْم َي ْع َم ُه‬
mucize gelirse ona mutlaka
110 ‫ون‬ inanacaklarına dair olanca
güçleri ile Allah adına And
içtiler. De ki: Mucizeler an-
cak Allah tarafındandır. Ama
102. İşte sizin Rabbiniz Allah. O’ndan başka hiçbir ilâh mucize geldiğinde dahi inan-
yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O’na kulluk edin. mayacaklarının farkında mı-
O, her şeye vekildir. sınız?
103. Gözler O’nu göremez; fakat o bütün gözleri ihata 110. Biz onların kalplerini
eder. O, eşyayı pekiyi bilen, her şeyden haberdar olandır. ve gözlerini ters döndürürüz
104. Rabbinizden size gerçekleri gösteren deliller geldi. de ilkin ona iman etmedikleri
Artık kim gözünü açar hakkı idrak ederse kendi yararına, gibi mucize geldikten sonra
kim de bu gerçeklere karşı kör bakarsa kendi zararınadır. da inanmazlar ve yine onları
Ben başınızda bekçi değilim. azgınlıkları içinde bırakırız da
bocalar dururlar.
KUR’AN-I KERİM MEALİ 141
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

111. Eğer biz onlara me- 8. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬141


‫ل ْز ُء اثلَّام ُِن‬ EN’ÂM SÛRESİ

lekleri indirseydik, ölüler de


kendileriyle konuşsaydı ve َ ْ َ َ َ ٰ ْ َ ْ ُ ُ َ َّ َ َ َ َ ٰٓ َ ْ ُ ْ َ ٓ َ ْ َّ َ َ َّ َ ْ َ َ
her şeyi toplayıp karşılarına ُ ْ َ‫ا‬
‫ل ْز ُء‬ ‫شنا‬ ‫ولو اننا نزنلا ا ِل ِهم الملئ ِكة وكمهم الموت وح‬
ّٰ َ َٓ َ ْ َ ٓ َّ ُٓ ْ ُ ُ َ َ ً ُ ُ ٔ ْ َ َّ ُ ْ ْ َ َ
8
getirseydik, Allah’ın dilemesi ُ‫الل‬ ‫ش قب ما كنوا ِلؤمِنوا ا ِل ان يشاء‬
müstesna, yine de inanacak ٍ ‫علي ِهم كل‬
değillerdi; fakat çokları bunu
ّ‫ َو َك ٰذل َِك َج َعلْ َنا ل ُِك ّل نَب‬111 ‫ون‬ َ ُ َ ْ َ ْ ُ َ َ ْ َ َّ ٰ َ
‫ن اكثهم يهل‬ ِ ‫ول‬
bilmez. ٍِ ِ
ٰ ُ ْ َ ْ ْ َ َ َ ًّ ُ َ
112. Böylece biz, her pey-
‫ال ِّن يُوح۪ى َب ْعض ُه ْم ا ِل َب ْعٍض‬ ِ ‫عدوا شياط۪ني الِنِس و‬
gambere insan ve cin şeytan-
ُ ََ ُ َ َ َ َٓ ْ َ َ ً ُ ُ ْ َ ْ َ ُ ْ ُ
larını düşman kıldık. Aldat-
‫اء َر ُّبك مَا ف َعلوهُ فذ ْره ْم‬ ‫زخرف القو ِل غرورا ۜ ولو ش‬
َ ْ َ َ َّ ُ َ ْ َ ْ َ ٰٓ ْ َ َ َ ََُْ َ َ
mak için birbirlerine yaldızlı
sözler fısıldarlar. Rabbin di- ‫۪ين ل يُؤم ُِنون‬ ‫ وتلِ صغ ا ِلهِ افـِٔدة ال‬112 ‫تون‬ ‫وما يف‬
ّٰ َ ْ َ َ َ َ ُ َ ْ ُ ْ ُ َ ُ َ ْ َ َ ُ ْ َ ْ َ َ ِ َ ٰ ْ
leseydi onu da yapamazlardı.
‫ي الل‬ ‫ افغ‬113 ‫تفون‬ ِ ‫تفوا ما هم مق‬ ِ ‫خرة ول ِيضوه و ِلق‬ ِ ‫بِال‬
Artık onları uydurdukları şey-

ًۜ َّ َ ‫اب ُم‬ َ ‫ ُم الْك َِت‬ ُ ْ َ َ َ ْ َ ٓ َّ َ ُ َ ً َ َ َ


lerle baş başa bırak.
113. Bu, ahirete inanma- ‫الي انزل ا ِل‬ ۪ ‫ابْ َتغ۪ى حكما وهو‬
yanların kalpleri ona kansın,
َ ّ َ ْ ٌ َّ َ ُ ُ َّ َ َ ُ َ ْ َ َ َ ْ ُ ُ َ ْ َ ٰ َ َّ َ
ondan hoşlansınlar ve işle- ‫وال۪ين اتيناهم الكِتاب يعلمون انه منل مِن ربِك‬
َ ُ ‫ت َكل ِ َم‬ ْ ‫ َو َت َّم‬114 ‫ين‬َ ‫ون َّن م َِن ال ْ ُم ْمَت‬ َ ُ َ َ َ ّ َْ
‫ت َر ّبِك‬
dikleri suçu işlemeye devam
etsinler diyedir. ۪ ‫بِال ِق ف ت‬
114.Allah’tan başka bir ha-
115 ‫۪يم‬ ُ ‫۪يع الْ َعل‬ ُ ‫السم‬ َّ ‫ص ْدقًا َو َع ْد ًلۜ َل ُم َب ّ ِد َل ل َِكل ِ َماتِه۪ۚ َو ُه َو‬ ِ
kem mi arayacağım! Hâlbuki
ّٰ َ ‫وك َع ْن‬ َ ‫ل ْرِض يُض ُّل‬ َْ ْ ‫ث َم‬ ََ‫ك‬ ْ َ ْ ُ ْ َ
‫الل‬
ۜ ‫يل‬ ‫ب‬ ‫س‬ ِ ‫ا‬ ‫يف‬ ‫ن‬ ‫واِن ت ِطع ا‬
size Kitab’ı açık olarak indi-
ren O’dur. Kendilerine kitap ِ ۪ ِ
َ َّ َ ْ َ َّ ُ ْ َّ َّ َ َّ ْ
‫ ا ِن َر َّبك‬116 ‫ا ِن يَب ِ ُعون ا ِل الظ َّن َواِن ه ْم ا ِل ي ُر ُصون‬
verdiğimiz kimseler, Kur’an’ın
gerçekten Rabbin tarafından
indirilmiş olduğunu bilirler.
117 ‫۪ين‬ َ ‫ض ُّل َع ْن َسبيلِه۪ۚ َو ُه َو ا َ ْعلَ ُم بال ْ ُم ْه َتد‬ ِ
َ‫ُه َو ا َ ْعلَ ُم َم ْن ي‬
Sakın şüpheye düşenlerden ِ ۪
olma!
118 ‫۪ني‬ َ ‫اللِ َعلَيْهِ ا ِْن ُكنْ ُت ْم باٰيَاتِه۪ ُم ْؤ ِمن‬ ّٰ ُ ْ َ ُ َّ ُ ُ َ
‫فكلوا مِما ذكِر اسم‬
115. Rabbinin sözü, doğru-
ِ
luk ve adalet bakımından ta-
mamlanmıştır. O’nun sözleri-
ni değiştirecek kimse yoktur. 117. Muhakkak ki senin Rabbin, evet O, kendi yolundan
İşiten de, bilen de odur. sapanı en iyi bilendir. Yine O doğru yolda gidenleri de iyi
bilendir.
116. Yeryüzünde bulunan-
ların çoğuna uyacak olursan, 118. Allah’ın âyetlerine inanıyorsanız, yalnızca onun adı
seni Allah’ın yolundan saptı- anılarak kesilen şeylerden yiyin.
rırlar. Onlar ki zandan başka
bir şeye tâbi olmaz, yalandan
başka bir şey söylemezler.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


142 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َْ َ ُ
8. CÜZ ِ ‫ورةُ النْ َع‬
‫ام‬ ‫ س‬142 EN’ÂM SÛRESİ 121. Üzerine Allah’ın adı
anılmadan kesilen hayvan-
َْ َ َ ّٰ ْ َ ُ َّ ُ ُ ْ َ َّ َ ُ َ
‫اس ُم اللِ عليْهِ َوقد‬ ‫َومَا ل ْم ال تاكلوا مِما ذكِر‬
lardan yemeyin. Çünkü onu
yemek günahtır. Gerçekten
َّ َ ْ َ ْ ُ ْ ُ ْ َ َّ ْ ُ ْ َ َ َ َّ َ َ ْ ُ َ َ َّ َ şeytanı evliya edinenleri, o,
‫فصل لم ما حرم عليم ا ِل ما اضط ِررتم ا ِل ۜهِ واِن‬ sizinle mücadele etmeleri için
ُ‫ك ُه َو ا َ ْعلَم‬ َ َّ َ َّ ِ ْ ْ َ ْ َٓ ْ َ َ ُّ ُ َ ً َ teşvik eder. Eğer onlara uyar-
‫ي عِل ۜ ٍ ان رب‬ ِ ‫ضلون بِاهوائ ِ ِهم بِغ‬ ِ ‫كث۪يا ل‬ sanız şüphesiz siz de Allah’a
َ ُ ْ َ َ َّ َّ ُ َ َ َ ْ ْ َ َ ُ َ َ َ َ ْ ُ ْ ortak koşanlardan olursunuz.
‫سبون‬ ِ ‫وذرواظاهِرالِث ِموبا ِطن ۜها ِنال۪يني‬119‫بِالمعتد۪ين‬ 122. Ölü iken dirilttiğimiz
ُ ُ َْ َ َ َ ُ ََْ ُ َ َ َ َْ ْ ُ َ َْ ْ
‫ ول تاكلوا‬120 ‫تفون‬ ِ ‫الِثم سيجزون بِما كانوا يق‬
ve kendisine insanlar ara-
sında yürüyebileceği bir nur
َ ‫الش َياط‬ َّ َّ َ ۜ ٌ ْ َ ُ َّ َ ْ َ َ ّٰ ُ ْ َ ْ ُ ْ َ َّ
‫۪ني‬ ‫مِما لم يذك ِر اسم اللِ عليهِ واِنه لفِسق واِن‬
verdiğimiz kimse, karanlıklar
içinde kalıp ondan hiç çıka-
ْ‫وهم‬ ُ ُ ُ ْ َ َ ْ ِ َ ْ ُ ُ َ ُ ْ َٓ ْ َ ٰ ٓ َ ُ ُ َ mayan kimse gibi olur mu?
‫لوحون ا ِل او ِلائ ِ ِهم ِلجادِلوك ۚم وان اطعتم‬ İşte kâfirlere yaptıkları böyle
ْ ْ ْ ََ َ َ َ َ ُ ْ ُ َ ْ ُ َّ
‫ ا َو َم ْن كان َميْ ًتا فاح َيي َناهُ َو َج َعل َنا‬121 ‫ون‬
süslü gösterilmiştir.
۟ ‫شك‬ ِ ‫ا ِنم لم‬
ْ َ ‫الظلُ َم‬ ُّ َ ً ُ‫َ ُل ن‬
123. Böylece yaptıkları
َُ
‫ات ليَس‬ ِ ‫ورا َي ْمش۪ى بِه۪ ِيف انلَّاِس ك َم ْن َمثل ُه ِيف‬ hileler yüzünden günah iş-
lemekte kavimleri içinde ileri
َ ُ ْ ُ َ َ َ ْ َ ٰ َ ْ َ
122 ‫ين مَا كنوا َيع َملون‬ ‫ِبارِ ٍج مِن َه ۜا كذل ِك ُز ّي ِ َن ل ِلكاف ِ۪ر‬
gittiler. Onlar aslında kendi-
lerine zulüm ediyorlardı. Ama
َ ‫ك ُروا ف‬ ُ ْ َ َ ْ ُ َ َ َ َْ َ ُّ َْ َ َ َ ٰ ََ
‫۪يهۜا‬ ‫ك قري ٍة اكابِر م ِرم۪يها ِلم‬ ِ ‫وكذل ِك جعلنا ۪يف‬
farkında değillerdi.

ْ َ َٓ َ َ َ ُ ُ ْ َ َ َ ْ ُ ْ َ َّ َ ُ ُ ْ َ َ َ
124. Onlara bir âyet gel-
‫اءت ُه ْم‬ ‫ واِذا ج‬123 ‫س ِهم وما يشعرون‬ ِ ‫وما يمكرون ا ِل بِانف‬ diğinde, “Allah’ın elçilerine

ّٰ ُ ُ ُ َ ُ َٓ َ ْ ٰ ْ ُ ّٰ َ َ ْ ُ ْ َ ُ َ ٌ َ ٰ
verilenin aynısı bize de veril-
ِ‫الل‬
ۜ ‫ويت رسل‬ ِ ۫ ‫اية قالوا لن نؤمِن حىت نؤت مِثل ما ا‬
medikçe katiyen inanmayız

ْ َ ‫۪ين ا‬ َ ‫۪يب اَّل‬ َ ‫ث َيْ َع ُل ر َساَتلَ ُه‬ ُ ْ َ ُ َ ْ َ ُ ّٰ َ


“dediler. Allah, elçiliğini kime
‫ج َر ُموا‬ ُ ‫ۜس ُيص‬
ِ ‫الل اعلم حي‬ vereceğini daha iyi bilir. Suç
işleyenlere, yapmakta olduk-
َ ُ ُ َ ٌ ‫اب َشد‬ ٌ ‫اللِ َو َع َذ‬ ّٰ َ ْ ٌ َ َ
124 ‫۪يد بِمَا كنوا َي ْمك ُرون‬ ‫صغار عِند‬ ları hilelere karşı Allah tara-
fından aşağılayıcı ve çetin bir
azap erişecektir.

119. Üzerine Allah’ın adı anılıp kesilenden yememe-


nize sebep ne? Allah, çaresiz yemek zorunda kaldığınız
dışında, haram kıldığı şeyleri size açıklamıştır. Doğrusu
birçokları bilmeden kendi isteklerine uyarak şaşırtıyorlar.
Muhakkak ki Rabbin, sınırı aşanları çok iyi bilir.
120. Günahın açığını da gizlisini de bırakın. Çünkü gü-
nah işleyenler, yaptıklarının cezasını mutlaka çekecekler-
dir.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 143


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

125. Allah kimi doğru yola 8. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬143


‫ل ْز ُء اثلَّام ُِن‬ EN’ÂM SÛRESİ

iletmek isterse onun sadrını


ْ ُ ْ َ َ ِ َ ْ ْ ُ َ ْ َ ْ َ ْ َ ُ َ ْ َ ْ َ ُ ّٰ َ
‫ف َم ْن يُ ِردِ الل ان يه ِديه يشح صدره ل ِ ِسمۚ ومن ي ِرد‬
İslâm’a açar; kimi de saptır-
mak isterse onun sadrını da-
raltır ve göğe çıkıyormuş gibi
ٓ َ َّ ُ َّ َّ َ َ َّ َ َ ً َ َ ً ّ َ ُ َ ْ َ ْ َ ْ َ ُ َّ ُ ْ َ
meşakkatlendirir. Allah inan- ‫ضله يعل صدره ضيِقا حرجا كنما يصعد ِيف السما ۜ ِء‬ ِ ‫ان ي‬
mayanlara azap ve sıkıntıyı
َ ُ ْ ُ َ َ َّ َ َ َ ْ ّ ُ ّٰ ُ َ ْ َ َ ٰ َ
işte böyle verir. 125 ‫الرجس ع ال۪ين ل يؤمِنون‬ ِ ‫كذل ِك يعل الل‬
126. Bu, Rabbinin dosdoğ- ْ‫ات ل َِقوم‬ َ ٰ ْ َ ْ َّ َ ْ َ ً َ ْ ُ َ ّ َ ُ َ َ ٰ َ
ru yoludur. Biz, öğüt alacak ٍ ِ ‫صاط ربِك مستق۪يما ۜ قد فصلنا الي‬ ِ ‫وهذا‬
ُ ْ َ َّ َ َ َ َّ َّ
‫ ل ُه ْم د ُار ال ِم عِن َد َر ّب ِ ِه ْم َوه َو َو ِ ُّل ُه ْم ب ِ َما‬126 ‫يَذك ُرون‬
bir kavim için âyetleri ayrıntılı
bir şekilde açıkladık.
ّ‫الن‬ ْ َ َ ْ َ َ ً َ ْ ُ ُ َُْ َََْ َ َُْ َ ُ َ
127. Rableri katında onlar
için şenlik ve esenlik yurdu ِ ِ ‫ش‬ ‫ع‬ ‫م‬ ‫ا‬ ‫ي‬ ۚ ‫ا‬ ‫۪يع‬ ‫ج‬ ‫م‬ ‫ه‬‫ش‬ ‫ي‬ ‫م‬‫و‬ ‫ي‬ ‫و‬ 127 ‫ون‬ ‫كانوا يعمل‬
َ‫اؤ ُ۬ه ْم م َِن اْلن ْس َر َّبنا‬ ُ َٓ ْ َ َ َ َ ْ ْ َ ْ ُ ْ َ ْ َ ْ َ
‫س وقال او ِل‬
ِ ِ ۚ ِ ‫ق ِد استكثتم مِن الِن‬
vardır. Yapmakta oldukları
işler sebebiyle Allah onların
َ َ َ َ ْ َّ َ ٓ َّ َ َ َ َ َٓ ْ َ َ َ ْ َ َ ُ ْ َ َ َ ْ َ ْ
‫ت نلَاۜ قال‬ ‫الي اجل‬ ۪ ‫استمتع بعضنا بِبعٍض وبلغنا اجلنا‬
dostudur.

َّ ُ ّٰ َ ٓ َ َ َّ َٓ َ َ ُ ْ ُ َّ
128. Onların hepsini bir
َ
araya topladığı gün, Allah “Ey ‫الل ا ِن َر َّبك‬ ۜ ‫ادل۪ين ف۪يها ا ِل ما شاء‬ ِ ‫ار َمث ٰوي ْم خ‬ ‫انل‬
cinler topluluğu! Siz insanlar-
ً َّ َ ّ ُ َ ٰ َ
la çok uğraştınız.” der. İnsan-
‫۪ني َب ْعضا ب ِ َما‬ َ ‫الظالِم‬ ‫ َوكذل ِك ن َول۪ى َب ْعض‬128 ‫۪يم‬ ٌ ‫۪يم َعل‬
ٌ ‫َحك‬
lardan onları evliya edinenler
ُ ْ ََ ْ ْ ْ َ َ ْ َ َ َ ُ ْ َ ُ َ
ise: “Ey Rabbimiz! Birbirimiz-
‫ال ِّن َوالِنِس ال ْم يَات ِ ْم‬ ِ ‫ش‬ ‫ع‬ ‫م‬ ‫ا‬ ‫ي‬ 129 ۟
‫ون‬ ‫سب‬ِ ‫كنوا ي‬
ُ َ ُ ْ ُ َ َ ٰ ْ ُ ْ َ َ َ ُّ ُ َ ْ ُ ْ ٌ ُ ُ
den yararlandık ve bize ver-
diğin sürenin sonuna ulaştık.”
‫اء‬َ ‫ ْم ل َِٓق‬ ‫رسل مِنم يقصون عليم ايات۪ى وين ِذرون‬
َ ْ ‫س َنا َو َغ َّرتْ ُه ُم‬ ُ ْ َ ٰٓ َ َ ْ َ ُ َ ۜ َ ٰ ْ ُ ْ َ
derler. Allah da buyurur ki:
ُ‫اليٰوة‬
ِ ‫يومِم هذا قالوا ش ِهدنا ع ان‬
‫ف‬
“Allah’ın dilediği hariç, içinde

َ ُ َ ْ ُ َّ َ ْ ُ ْ َ ٰ ٓ َ ُ َ َ َ ْ ُّ
ebedî kalmak üzere duraca-
ğınız yer ateştir. Şüphesiz َ ٰ َ
Rabbin hikmet sahibidir, bi- ‫ ذل ِك‬130 ‫س ِهم انهم كنوا كاف ِ۪رين‬ ِ ‫ادلنيا وش ِهدوا ع انف‬
َ ُ َ َُ ْ ََ ْ ُ ٰ ُ ْ َ ْ ُ َ ُّ َ ْ ُ َ ْ َ ْ َ
131 ‫ان لم ين ربك مهلِك القرى بِظل ٍ واهلها غف ِلون‬
lendir.
129. İşte böylece
kazandıkları günahlardan
ötürü zalimlerin bir kısmını
diğer bir kısmına musallat 130. “Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi
ederiz. anlatan ve bu gününüzün gelip çatacağı hakkında sizi
uyaran peygamberler gelmedi mi?” Onlar şöyle diyecek-
ler: “Biz kendi aleyhimize şahitlik ederiz.” Dünya hayatının
onları aldattığına ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine
şahitlik ettiler.
131. İçinde yaşayanlar gafil oldukları halde, senin Rab-
bin bir zulüm ve haksızlık ederek ülkeleri helâk eden de-
ğildir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


144 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َْ َ ُ
8. CÜZ ِ ‫ورةُ النْ َع‬
‫ام‬ ‫ س‬144 EN’ÂM SÛRESİ 135. De ki: Ey kavmim! Eli-
nizden geleni yapın! Ben de
َ َ ُ ٌ َ‫ِ ّل َد َرج‬ ُ َ
‫ات مِمَّا َع ِملوا ۜ َومَا َر ُّبك بِغاف ٍِل‬
yapıyorum. Dünya yurdunun
ٍ ‫ول‬ sonunun kimin lehine olduğu-
َ ْ َ ْ َّ ُ ُّ َ ْ َ ُّ َ َ َ ُ َ
‫ح ۜ ِة ا ِن يَشا‬ ‫ وربك الغِن ذو الر‬132 ‫ع َّما َي ْع َملون‬
nu yakında bileceksiniz. Ger-
çek şu ki, zalimler kurtuluşa
َ َ َ ْ ُ َْ ْ ْ ْ ُ ْ
ُ ٓ‫ش‬ ‫يُذهِبْ ْم َوي َ ْس َتخل ِف مِن بع ِدكم ما ي‬
eremezler
‫اء‬ 136. Allah’ın yarattığı ekin-
َّ َ َ ٰ ْ َ َّ ّ ُ ْ ْ ُ َ َ ْ َ َٓ َ
‫ ا ِن‬133 ‫ين‬ ۜ ‫كا انشاكم مِن ذرِيةِ قو ٍم اخ ۪ر‬
lerle hayvanlardan Allah’a
pay ayırıp, zanlarınca, “Bu
ْ ُ َ ْ ُ ْ ُ ْ َ َٓ َ ۙ ٰ َ َ ُ َ ُ َ Allah’a, bu da ortaklarımıza
‫ ل‬134 ‫ج ۪زين‬ ِ ‫لت وما انتم بِمع‬ ٍ ‫ما ودون‬ dediler. Ortakları için ayrılan
ٌ َ ّ ْ ُ َ َ َ َٰ َُ ْ ِْ َ َ Allah’a ulaşmıyor, fakat Allah
‫يا وم اعملوا ع مانتِم اِن۪ى امِل‬ için ayrılan ortaklarına ulaşı-
َّ َّ ُ َ َ ُ َ ُ ُ َ ْ َ ۙ َ ُ َ ْ َ َ ْ َ َ
‫ادلارِۜ ا ِن ُه‬
yor! Ne kötü hüküm veriyor-
‫فسوف تعلمون من تون ل عق ِبة‬ lar.
َ َ ّٰ ُ َ َ َ َّ ْ َ
‫ج َعلوا ِللِ م َِّما ذ َرا م َِن‬ ‫ و‬135 ‫ل ُيفل ِ ُح الظال ُِمون‬
137. Yine bunun gibi, Al-
lah’a ortak koşanların ço-
ْ ّٰ َ ٰ ُ َ َ َ ِ َ ْ َ ْ َ ْ َْ
‫ام نص۪يبًا فقالوا هذا ِللِ ب ِ َزع ِم ِه ْم‬
ğuna, koştukları ortaklar,
‫ث والنع‬ ِ ‫الر‬ çocuklarını öldürmelerini gü-
َٓ َ ُ َ َ َ َٓ َ ُ َ ٰ َ
‫شكائ ِ ِه ْم‬ ِ ‫شكائ َِناۚ  َا كان ل‬
zel gösterdi ki; onları helâ-
ِ ‫وهذا ل‬ ke sürüklesinler ve dinlerini
ُ َ َ ُ َ ّٰ َ َ َ َ ّٰ َ ُ َ َ َ karıştırıp onları yanıltsınlar.
‫صل‬ ِ ‫صل ا ِل اللِۚ وما كان ِللِ فهو ي‬ ِ ‫ ي‬ Eğer Rabbin dileseydi, bunu
َ ٰ َ َ َ ُ ُ ْ َ َ َ َٓ ْ َٓ َ ُ ٰ yapamazlardı. Artık sen
‫ وكذل ِك‬136 ‫ا ِل شكائ ِ ِه ۜم ساء ما يكمون‬ onları uydurdukları ile baş

ْ‫۪ني َقتْ َل ا َ ْو َلدِهِم‬ َ ‫المْشك‬ ُ ْ ‫ِ۪ي م َِن‬ َ َ َّ ‫َز‬


başa bırak!
ِ ٍ ‫ل‬ ‫ن‬
‫۪ين ُه ۜ ْم‬ َ ‫وه ْم َو ِلَلْب ُسوا َعلَيْه ْم د‬ ُ ُ ْ ُ ْ ُ ُ َٓ َ ُ
‫شكاؤ۬هم ل ِيد‬
ِ ِ
َ ُ َ ْ َ َ َ ْ ُ ْ َ َ ُ ُ َ َ َ ُ ّٰ َ ٓ َ ْ َ َ
137 ‫تون‬ ‫ولو شاء الل ما فعلوه فذرهم وما يف‬

132. Herkesin yaptıkları işlere göre birtakım derecele-


ri vardır. Rabbin onların yapmakta olduklarından habersiz
değildir.
133. Rabbin her bakımdan sınırsız zengindir, rahmet
sahibidir. Sizi başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi, di-
lerse sizi yok eder ve sizden sonra da yerinize dilediğini
getirir.
134. Size vaat edilen mutlaka gelecektir; siz onun önüne
geçemezsiniz.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 145


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

138. Bir de dediler ki: “Bun- 8. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬145


‫ل ْز ُء اثلَّام ُِن‬ EN’ÂM SÛRESİ

lar yasaklanmış hayvanlar ve


ْ َ ْ ٌ َ ٌ ََْ ٓ ٰ ُ ََ
‫ ٌرۘ ل َيط َع ُم َٓها‬ ِ ‫ام َو ْرث‬
ekinlerdir. Onları bizim dile-
diklerimizden başkası yiye- ‫وقالوا ه ِذ ۪ه انع‬
mez. Şunlar da binilmesi ve ٌ‫ورهَا َواَنْ َعام‬ ُ ‫ت ظُ ُه‬ ْ ‫ح ّر َم‬ ُ ‫ام‬ ٌ ‫عمه ْم َواَنْ َع‬ ْ َ ُ ٓ َ َ ْ َ َّ
yük yüklemesi haram edilmiş ِ ِ ِ ‫ا ِل من نشاء بِز‬
hayvanlardır.” Bir kısım hay- ْ‫جزيهم‬ ْ ‫اء َعلَيْه َس َي‬ ً ٓ َ ْ َ ْ َ َ ّٰ َ ْ َ ُ ُ ْ َ َ
vanları da keserken üzerle- ِ ۪ ِۜ ‫ليذكرون اسم اللِ عليها اف ِت‬
َْ ُ ُ َ ُ ََ َ ََُْ ُ َ َ
ِ ‫ون ٰه ِذه ِ النْ َع‬
rine Allah’ın adını anmazlar.
Bütün bunları Allah’a iftira ‫ام‬ ِ ‫ط‬ ‫ب‬ ‫يف‬ ۪ ‫ا‬ ‫م‬ ‫وا‬ ‫ال‬ ‫ق‬ ‫و‬ 138 ‫ون‬ ‫بِما كانوا يفت‬
ederek yaparlar. Bu iftiraları ْ‫ن‬ ُ َ ْ ِ َ َ َ ْ َ ٰ ٓ َ ٌ َّ َ ُ َ َ ُ ُ ٌ َ َ
sebebiyle Allah onları ceza- ‫جناۚ وان ي‬ ِ ‫خال ِصة ِلكورِنا ومرم ع ازوا‬
landıracaktır. ٌ ‫حك‬ َ ‫ص َف ُه ۜ ْم ا ِنَّ ُه‬ ْ ‫جزيه ْم َو‬ ْ ‫ُ َ َٓ ُ ۜ َس َي‬ ْ ‫َميْ َت ًة َف ُه‬
‫۪يم‬ ِ ۪ ‫كء‬ ‫ش‬ ِ ‫ه‬ ‫۪ي‬ ‫ف‬ ‫م‬
ُ َ َ َ ُٓ َ َ َّ َ َ ْ َ
139. Dediler ki: “Şu hay-
َ ٌ ‫َعل‬
vanların karınlarında olanlar
‫۪ين ق َتلوا ا ْولده ْم َسفهًا‬ ‫س ال‬ ِ ‫ قد خ‬139 ‫۪يم‬
ّٰ َ َ ً َٓ ْ ُ ّٰ ُ ُ َ َ َ َ ُ َّ َ َ ْ
yalnız erkeklerimize aittir, ka-
ْ ‫ب َغ‬
dınlarımıza ise haram kılın-
‫الل‬
ۜ ‫ي عِل ٍ وحرموا ما رزقهم الل اف ِتاء ع‬ ِ ِ
mıştır. Şayet ölü doğarsa, o
ََْ َّ ُ ُ َ ُّ َ ْ َ
zaman hepsi onda ortaktır. ‫ح ِْز ٌب‬
‫ َوه َو ال۪ٓي انشا‬140 ‫۪ين‬ ۟ َ ‫قد ضلوا َومَا كانوا ُم ْه َتد‬
“Onların vasıflandırmaların- 2
َ ْ َ ْ َ َْ َ َ َ ْ َ َّ َ
dan ötürü Allah onların ceza- ‫ات َوانلَّخل‬ ٍ ‫ات وغي مع ُروش‬ ٍ ‫ات مع ُروش‬ ٍ ‫جن‬
sını verecektir. Şüphesiz ki
َ َ َ ُّ َ َ ُ ْ َّ َ ُ ُ ُ ُ ً َ ْ ُ َ ْ َّ َ
O hikmet sahibidir, hakkıyla ‫الر َّمان ُمشابِهًا‬ ‫والزرع متلِفا اكله والزيتون و‬
َّ َ ُ ٰ َ َ َ ْ َ َٓ ٓ َ َ ْ ُ ُ َ َ َْ َ َ
bilendir.
140. Bilgisizlikleri yüzün- ‫حق ُه‬ ‫ي ُمشاب ِ ۜ ٍه كلوا مِن ثم ِره ۪ ا ِذا اثمر واتوا‬ ‫وغ‬
den beyinsizce çocuklarını
141 ۙ‫۪ني‬ َ ‫ب ال ْ ُمْسف‬ ُّ ِ‫ح َصادِه۪ۘ َو َل تُْسفُواۜ ا ِنَّ ُه َل ُي‬
َ ‫يَ ْو َم‬
öldürenler ve Allah’ın ken- ِ ِ
dilerine verdiği rızkı, Allah’a
ُ‫الل‬ّٰ ُ ُ َ َ َ َّ ُ ُ ً ََْ ًَ َُ ََْْ َ َ
iftira ederek haram kılanlar, ‫ام حولة وفرشاۜ كلوا مِما رزقم‬ ِ ‫ومِن النع‬
muhakkak ki ziyana uğramış-
ٌ ُ ٌّ ُ َ ْ ُ َ ُ َّ َ ْ َّ َ ُ ُ ُ َّ َ َ َ
lardır. Onlar gerçekten sap- ۙ
142 ‫انۜا ِنه لم عدو م ۪بني‬ ِ ‫ات الشيط‬ ِ ‫ول تبِعوا خطو‬
mışlardır ve doğru yolu bula-
cak da değillerdir.
141. Çardaklı ve çardaksız 142. Hayvanlardan yük taşıyanı ve tüyünden döşek ya-
bahçeleri, ürünleri, çeşit çeşit pılanları yaratan O’dur. Allah’ın size verdiği rızıktan yiyin,
hurmaları, ekinleri, birbirine şeytanın ardına düşmeyin; şüphesiz o sizin için apaçık bir
benzer ve benzemez biçimde düşmandır.
zeytin ve narları yaratan
O’dur. Her biri meyve verdiği
zaman meyvesinden yiyin.
Hasat günü de hakkını verin,
fakat israf etmeyin; çünkü
Allah israf edenleri sevmez.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


146 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ُ 146
8. CÜZ ِ ‫ورةُ النْ َع‬
‫ام‬ ‫س‬ EN’ÂM SÛRESİ 145. De ki: Bana vahyo-
lunanda, onu yiyecek kimse
َْْ ْ ْ َ ْ ْ َّ َ َْ ََ ََ
‫ني َوم َِن ال َم ْع ِز‬ َ için, leş veya akıtılmış kan ya-
‫ني‬
ِۜ ‫اثن‬ ِ ‫ن‬ ‫اث‬ ‫ن‬ ِ ‫ا‬‫الض‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫اج‬
ۚ ٍ ‫ثمانِية ا‬
‫و‬ ‫ز‬ hut domuz eti ki pisliğin ken-
ِْ‫َعلَيه‬ ْ‫اش َت َملَت‬ ْ َّ َ ْ َ َ ْ ُ ْ َ َ َّ َ ْ َ َ َّ ٰٓ ْ ُ
ِ ‫قل الكري ِن حرم ا ِم الني‬
disidir yâda Allah’tan başkası
‫ني اما‬ adına kesilmiş bir hayvandan

ۙ َ َ ْ ُ ُْ ْ ْ ُ َّ ََُْْْ ُ َ َْ başka, haram edilmiş bir şey


143 ‫ني نب ِ ۫ؤن ۪ى بِعِل ٍ ا ِن كنتم صادِق۪ني‬ ِۜ ‫ارحام الني‬ bulamıyorum. Ama kim çare-
ْ َ َ َّ ٰٓ ْ ُ ْ َ ْ َ َ ْ َ َ ْ َ ْ ْ َ َ siz kalırsa, sınırı aşmamak
‫ني قل الكري ِن‬ ِۜ ‫ني ومِن الق ِر اثن‬ ِ ‫ومِن الِب ِ ِل اثن‬ üzere yiyebilir. Çünkü Rabbin
ْ َ َ ْ ُ ْ ُ َ ْ َ ْ َ َ ْ َ َ َ ْ َّ َ ْ َ َ ْ ُ ْ ِ َ َ َّ َ bağışlayan ve esirgeyendir.
‫ني‬ِۜ ‫ني اما اشتملت عليهِ ارحام الني‬ ِ ‫حرم ام الني‬ 146. Yahudilere bütün tır-
َّ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ ٰ ُ ّٰ ُ ُ ّٰ َ ْ َ َٓ َ ُ ْ ُ ْ ُ ْ َ
‫ام كنتم شهداء ا ِذ وصيم الل بِهذاۚ فمن اظلم مِم ِن‬
naklı hayvanları haram ettik.
Sırtlarının yahut bağırsak-
َ‫الل‬ ّٰ َّ ْ ْ َ َ َّ َّ ُ ً َ ّٰ َ َ ٰ َ ْ larının taşıdığı, ya da kemi-
‫ي عِل ٍۜ ا ِن‬ ِ ‫ضل انلاس بِغ‬ ِ ‫افتي ع اللِ ك ِذبا ِل‬ ğe karışan yağlar hariç sığır
َ ِ ‫ج ُد يف َٓماا ُ ۫و‬ َ َٓ ْ ُ َ ‫الظالِم‬َّ َ ْ َ ْ ْ ‫َل َي‬ ve koyunun iç yağlarını da
‫ح‬ ۪ ِ ‫ا‬ ‫ل‬ ‫ل‬ ‫ق‬ 144 ۟
‫۪ني‬ ‫م‬ ‫و‬ ‫ق‬ ‫ال‬ ‫ي‬ ‫د‬
ِ ‫ه‬ haram kıldık. Böylece onları,
ً َ ْ َ َ ُ َ ْ َ ٓ َّ ُٓ ُ َ ْ َ َ ٰ َ ً َّ َ ُ َّ َ zulümleri yüzünden cezâlan-
‫ا ِل مرما ع طاع ٍِ يطعمه ا ِل ان يون ميتة‬ dırdık. Biz elbette doğru söy-
ً
‫جٌس ا ْو ف ِْسقا‬
َ ْ ‫َ ْ َ ً َ ْ ُ ً َ ْ َ ْ َ ْ فَا ِنَّ ُه ر‬ leyenleriz.
ِ ‫ير‬
ٍ ‫ن‬ ۪ ‫خ‬ ِ ‫او دما مسفوحا او لم‬
َّ َ َ َ ْ ‫ط َّر َغ‬ ُ ْ َ ّٰ ْ َ َّ ُ
‫اغ َول َع ٍد فا ِن‬ ٍ َ‫ي ب‬ ‫ي اللِ بِه۪ۚ ف َم ِن اض‬ ِ ‫اهِل ل ِغ‬
َّ ُ ُ َ َ َّ َ َ َ ٌ ‫ك َغ ُف‬ َ َّ َ
‫ح َّر ْم َنا كل‬ َ ‫ادوا‬ ‫ وع ال۪ين ه‬145 ‫۪يم‬ ٌ ‫ور َرح‬ ‫رب‬
‫وم ُه َٓما‬ َ ‫ح‬ ُ ‫ح َّر ْم َنا َعلَيْه ْم ُش‬ َ ‫ذ۪ي ظُ ُفر َوم َِن ْالَ َقر َوالْ َغ َنم‬
ِ ِ ِ ٍۚ
َ َ ْ
‫ال َوايَٓا ا ْو مَا اخ َتلط‬
َ َ ْ ‫ور ُه َٓما اَو‬ ُ ‫ت ظُ ُه‬ ْ َ‫حل‬ َ َ ‫ا َِّل مَا‬
ِ
َ ُ َ َّ َ ْۘ ْ َ ْ ُ َ ْ َ َ َ ٰ ْ َ
َ
146 ‫صادِقون‬ ‫بِعظ ٍۜ ذل ِك جزيناهم بِبغي ِ ِهم واِنا ل‬

143. Sekiz çift; koyundan ve keçiden ikişer çift. De ki: O,


iki erkeği mi, iki dişiyi mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde
bulunan yavruları mı haram etti? Eğer doğru iseniz bana
ilimle haber verin.
144. Deveden ve sığırdan ikişer. De ki: iki erkeği mi, iki
dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları
mı haram kıldı? Yoksa Allah’ın size böyle haram ettiğine
şahit mi oldunuz? Kim bilgisi olmadığı halde insanları sap-
tırmak için Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir!
Şüphesiz Allah o zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
KUR’AN-I KERİM MEALİ 147
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

147. Eğer seni yalanlar- 8. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬147


‫ل ْز ُء اثلَّام ُِن‬ EN’ÂM SÛRESİ

larsa de ki; Rabbiniz geniş


bir rahmet sahibidir. Bununla ُّ َ ُ َ َ َ َ َ ْ َ ُ ْ ُ ُّ َ ْ ُ َ َ ُ َّ َ ْ َ
beraber O’nun azabı mücrim ‫فا ِن كذبوك فقل ربم ذو رح ٍة وا ِسع ٍةۚ ول يرد‬
kavimlerden uzaklaştırıla- ُ َ ْ َ َ َّ ُ ُ َ َ َ ْ ُ ْ ْ َْ َ ُ ُ َْ
maz. ‫ سيقول ال۪ين اشكوا‬147 ‫باسه ع ِن القو ِم المج ِرم۪ني‬
148. Allah’a ortak koşan-
ٍۜٔ‫ش‬ ْ َ ‫ش ْك َنا َو َٓل اٰبَ ٓا ُؤ۬نَا َو َل َح َّر ْم َنا م ِْن‬ َ ْ َ ‫الل مَٓا ا‬ ُ ّٰ ‫اء‬ َ ‫ش‬ َٓ ْ َ
‫لو‬
lar diyecekler ki: “Eğer Allah
dileseydi, biz de ortak koş- َْ ُْ ْ ُ َ
‫۪ين م ِْن قبْل ِ ِه ْم َحّٰىت ذاقوا بَا َس َن ۜا قل هل‬
َ َ ‫ب اَّل‬ َ ‫َك ٰذل َِك َك َّذ‬
mazdık, babalarımız da. Hiç-
َّ َّ َ َّ َ ْ َ ُ ْ ُ َ ْ ْ ْ ُ َ ْ
‫جوهُ نلَاۜ ا ِن تب ِ ُعون ا ِل الظ َّن‬
bir şeyi de haram kılmazdık.”
Onlardan öncekiler de böyle ‫عِندكم مِن عِل ٍ فتخ ِر‬
َ َ ُ َ ْ ُ َّ ُ ْ ّٰ َ ْ ُ َ ْ َ َّ ْ َ ْ
‫جة الَال ِغة ۚفل ْو‬ ‫ قل فلِلهِ ال‬148 ‫َواِن ان ُت ْم ا ِل ت ُر ُصون‬
yalanlamışlardı da sonunda
azabımızı tatmışlardı. De ki:
“Sizin bir bilginiz var mı ki onu
bize gösteresiniz? Siz ancak ‫۪ين‬ َ ‫ك ُم َّال‬ ُ َ َٓ َ ُ َّ ُ َ ْ ُ
‫ قل هلم شهداء‬149 ‫۪ني‬ َ ‫جع‬ َ ْ َ ‫ي ْم ا‬ُ ٰ َ َ َ َٓ
‫شاء لهد‬
kuruntuya uyuyorsunuz ve
ْ َ ْ َ َ َ ُ َ ْ َ َ ٰ َ َّ َ َ ّٰ َّ َ َ ُ َ ْ َ
siz sadece yalan söylüyorsu- ‫يشهدون ان الل حرم هذاۚ فا ِن ش ِهدوا ف تشهد‬
َ‫۪ين َك َّذبُوا باٰيَات َِنا َو َّال۪ين‬ َ ‫اء َّال‬ َ ‫َم َع ُه ْۚم َو َل تَ َّب ْع ا َ ْه َٓو‬
nuz.”.
149. De ki: Kesin delil an- ِ ِ
cak Allah’ındır. Allah dilesey-
ْ‫ قُ ْل َت َعالَوا‬150 ‫ون‬ َ ُ ْ َ ْ َّ ْ ُ َ َ ْٰ َ ُ ُْ َ
di elbette hepinizi doğru yola ۟ ‫خرة ِ وهم بِرب ِ ِهم يع ِدل‬ ِ ‫ليؤمِنون بِال‬
َ ُ ْ ُ َّ َ ْ ُ ْ َ َ ْ ُ ُّ َ َ َّ َ َ ُ ْ َ
‫شكوا بِه۪ شيْ ًـٔ ۜا‬
iletirdi.
150. Helal kıldığımız şeye ِ ‫اتل ما حرم ربم عليم ال ت‬
َ ُ َ َ َ ُٓ ْ َ َ ً ْ َ ِ ‫َوبال ْ َو‬
‫ادلي ْ ِن ا ِح َساناۚ َول تق ُتلوا ا ْولدك ْم م ِْن ا ِْم ٍۜق‬
haram diyecek olurlarsa!
Eğer bunada şahitlik eder- ِ
َ َ َ َ ْ ُ َ ْ َ َ َ ْ ُ َّ ِ َ ْ ُ ُ ُ ْ َ ُ ْ َ
‫حش مَا ظ َه َر‬ ِ ‫نن نرزقم واياه ۚم ول تقربوا الفوا‬
lerse, sen onlarla beraber
şahitlik etme; âyetlerimizi ya-
lanlayanların ve ahiret günü-
‫الل‬ ُ ّٰ ‫ط َن َو َل َت ْق ُتلُوا انلَّ ْفَس اَّتل۪ى َ َّر َم‬ َ َ َ َ َ ْ
ne inanmayanların arzularına ۚ ‫مِنها وما ب‬
uyma. Onlar, Rablerine eş tu- َ ُ ْ َ ْ ُ َّ َ َ ْ ُ ّٰ َ ْ ُ ٰ ّ َ ْ َّ
tuyorlar. 151 ‫ا ِل بِال ِق ذل ِم وصيم بِه۪ لعلم تعقِلون‬ ۜ

151. De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını


okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya
iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin sizin
de onların da rızkını biz veririz; kötülüklerin açığına da giz-
lisine de yaklaşmayın ve haksız yere Allah’ın yasakladığı
cana kıymayın! İşte şu size anlatılanları Allah bildirdi. Umu-
lur ki düşünüp anlarsınız.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


148 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َْ َ ُ
8. CÜZ ِ ‫ورةُ النْ َع‬
‫ام‬ ‫ س‬148 EN’ÂM SÛRESİ 154. Sonra iyilik edenle-
re nimetimizi tamamlamak,
َ ُ ْ َ ّٰ َ ُ َ ْ َ َ َّ َّ َ ْ َ َ ََُْ َ َ her şeyi açıklamak, hidayete
‫ول تقربوا مال الت۪ي ِم ا ِل بِاتل۪ى ِه احسن حىت يبلغ‬ erdirmek ve rahmet etmek
ً‫ ّلُِف َن ْفسا‬ َ ُ َ ۚ ْ ْ َ َ ْ َ َ ْ َ ْ ُ ْ َ َ ُ َّ ُ َ maksadıyla Mûsâ’ya da Ki-
‫اشدهۚ واوفوا الكيل والم۪يان بِالقِس ِط ل ن‬ tab’ı verdik. Umulur ki, Rable-
ّٰ ْ َ َ ٰ ْ ُ َ َ َ ْ َ َ ُ ْ َ ْ ُ ْ ُ َ ِ َ َ َ ْ ُ َّ rinin huzuruna varacaklarına
‫ا ِل وسعها واذا قلتم فاع ِدلوا ولو كان ذا قربۚ وبِعه ِد الل‬ iman ederler.
َ ٰ َّ َ َ َّ َ َ ُ َّ َ ُ ُ ٰ ُ َ
‫ َوان هذا‬152ۙ‫ا ْوفواۜ ذل ِ ْم َو ّٰصي ْم بِه۪ ل َعل ْم تذك ُرون‬
155. İşte bu, bizim indirdiği-
miz mübarek bir kitaptır. Ona
ُ َ َ َ َ ُّ ُ َّ َ َ َ ُ ُ َّ َ ً َ ْ ُ
‫الس ُبل ف َتف َّرق بِ ْم‬ ‫صاط۪ى مستق۪يما فاتبِعوهۚول تبِعوا‬ َ ِ uyun ve Allah’a karşı gelmek-
ten sakının ki size merhamet
ُ َ ُ َ ُ َّ َ ُ ُ ٰ َ
‫ ث َّم‬153 ‫ع ْن َس ۪بيلِه۪ۜ ذل ِ ْم َو ّٰصي ْم بِه۪ ل َعل ْم ت َّتقون‬
edilsin! Dedik.

ً ْ َ ‫الٓي ا‬ َّ َ َ َ َ َ ْ َ ُ َْ َٰ
156. “Kitap, yalnız bizden
َْ
‫ح َس َن َوتف۪ي‬ ۪ ‫اب ت َمامًا ع‬ ‫اتينا موس الكِت‬ önceki iki topluluğa indirildi,
biz ise onların okumasından
َّ َ ً َ ْ َ َ ً ُ َ ْ َ ّ ُ
154 ‫ون‬ ۟ َ ‫حة ل َعل ُه ْم بِل ِ َٓقاءِ َر ّب ِ ِه ْم يُ ْؤم ُِن‬ ‫ش وهدى ور‬ ٔ ٍ ‫ل ِك ِل‬ gerçekten habersizdik” de-
meyesiniz.
ْ‫م‬ ُ َّ َ َ ُ َّ َ ُ ُ َّ َ ٌ َ َ ُ ُ َ ْ َ ْ َ ٌ َ َ ٰ َ
‫وهذا كِتاب انزنلاه مبارك فاتبِعوه واتقوا لعل‬ 157. Yahut “Bize de kitap

ْ َ َ َٓ ٰ َ ُ َ ْ َ ْ ُ َٓ َّ ُٓ ُ َ ْ َ ۙ َ ُ َ ْ ُ
indirilseydi, biz onlardan daha
‫ني‬ ِ ‫ ان تقولوا ا ِنما ان ِزل الكِتاب ع طائ ِفت‬155 ‫ترحون‬
çok doğru yolda olurduk” de-
meyesiniz diye İşte size de
ُ َُ َ َ ‫استه ْم لَ َغافِل‬ َ َّ ُ ْ َ ْ َ
‫ ا ْو تقولوا‬156 ۙ‫۪ني‬ ِِ َ ‫م ِْن قبلِناۖ َواِن كنا ع ْن د َِر‬ Rabbinizden açık bir delil, hi-

ٰ ْ َ ٓ ُ َ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ ْ ُ ٓ َّ َ ْ َ
dayet ve rahmet geldi. Kim,
ََ ْ
‫اب لك َّنا اهدى مِن ُه ْۚم فق ْد‬ ‫لو انا ان ِزل علينا الكِت‬ Allah’ın âyetlerini yalanlayıp

َْ َ
onlardan yüz çevirenden daha
َ ٌ َ ْ َ َ ً ُ َ ْ ُ ّ َ ْ ٌ َ ّ َ ْ ُ َ َٓ
‫حة ۚ ف َم ْن اظل ُم‬ ‫جاءكم بيِنة مِن ربِم وهدى ور‬
zalimdir? Âyetlerimizden
yüz çevirenleri, yüz

‫۪ين‬ َ ‫جزي َّال‬ ْ ‫ّٰ َو َص َدَف َعنْ َهاۜ َس َن‬


ِ ‫الل‬ ‫ات‬
ِ َ‫م َِّم ْن َك َّذ َب باٰي‬ çevirmelerinden ötürü
ِ ِ azabın en kötüsüyle
َ ُ ْ ُ َ َ َ ْ َ ُٓ َ َ ٰ ْ َ َ ُ ْ َ
157 ‫اب بِمَا كانوا يَص ِدفون‬ ِ ‫يص ِدفون عن ايات ِنا سوء الع‬
‫ذ‬
cezalandıracağız.

152. Erginlik çağına erişinceye kadar, yetimin malına,


sadece en güzel bir niyet ve maksatla yaklaşın; ölçü ve
tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği
kadarını yükleriz. Söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi
olsa adaleti gözetin, Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah
size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti.
153. Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Ona uyun,
başka yollara uyarsanız Allah’ın tertip ettiği yolundan ayrıl-
mış olursunuz. İşte sakınmanız için Allah size bunları em-
retti.
KUR’AN-I KERİM MEALİ 149
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

158. Hala kendilerine me- 8. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬149


‫ل ْز ُء اثلَّام ُِن‬ EN’ÂM SÛRESİ

leklerin gelmesini veya Rab-


ُ َ ْ َ ْ َ َ ُّ َ َ ْ َ ْ َ ُ َ ٰٓ َ ْ ُ ُ َ ْ َ ْ َ ٓ َّ َ ُ ُ ْ َ ْ َ
‫يت َب ْعض‬
binin gelmesini yahut Rabbi-
nin bazı ayetlerinin gelmesini ِ ‫هل ينظرون ا ِل ان تاتِيهم الملئ ِكة او ياِيت ربك او يا‬
ُ َ ً ْ َ ُ َ ْ َ َ َ ّ َ َ ٰ ُ ْ َ ْ َ َ ْ َ َۜ ّ َ َ ٰ
‫۪يمان َها‬
mi bekliyorlar! Ancak Rabbi-
nin bazı ayetleri geldiği gün, ‫ات ربِك ل ينفع نفسا ا‬ ِ ‫ات ربِك يوم يات۪ى بعض اي‬ ِ ‫اي‬
önceden inanmamış ya da
ٓ ُ َ ْ ُ ًۜ ْ َ َ َ ٓ ْ َ َ َ ْ َ ُ ْ َ ْ ْ َ َ ٰ ْ ُ َ ْ َ
imanında bir hayır kazanma- ‫لم تن امنت مِن قبل او كسبت ۪يف ا۪يمان ِها خيا ق ِل انت ِظروا‬
ْ‫ت مِنْ ُهم‬ َ ‫۪ين فَ َّرقُوا د َ۪ين ُه ْم َوَكنُوا ِش َيعًا ل َ ْس‬ َ ‫ ا َِّن اَّل‬158 ‫ون‬ َ ُ َ ْ ُ َّ
mış olan kimseye, imanı bir
fayda sağlamaz. De ki: Bek- ‫ا ِنا منت ِظر‬
leyin, şüphesiz biz de bekle-
َ ُ ْ ُ َ َ ُ ّٰ َ ُ َ َّ ْ َ
mekteyiz! 159 ‫شٔۜ ا ِن َٓما ا ْم ُره ْم ا ِل اللِ ث َّم يُن ّب ِ ُئ ُه ْم ب ِ َما كنوا َيف َعلون‬ ٍ ‫۪يف‬
159. Dinlerini parça parça ٰٓ ْ ُ َ َ َ ّ َّ َ َٓ ْ َ َ َ َ ْ َ ُ ْ َ ُ َ َ َ َ َ ْ َ َٓ ْ َ
edip gruplara ayrılanlar var ‫منجاءبِالسنةِفلهعشامثال ِهاۚومنجاءبِالسيِئةِفيزى‬
ya, senin onlarla hiçbir iliş-
َ ِ ‫ قُ ْل ا ِنَّن۪ى َه ٰدين۪ى َر ٓ ّب ا ِٰل‬160 ‫ون‬ َ ُ َ ْ ُ َ ْ ُ َ َ َ ْ َّ
kin yoktur. Onların işi ancak ‫اط‬ ٍ ‫ص‬ ۪ ‫ا ِل مِثلها وهم ل يظلم‬
Allah’a kalmıştır. Sonra Allah
161 ‫۪ني‬ َ ‫۪يم َحن۪يفًاۚ َومَا َك َن م َِن ال ْ ُمْشك‬ َ ‫ُم ْس َتق۪ي د ً۪ينا ق َِي ًما م َِّل َة ا ِب ْ ٰره‬
onlara yaptıklarını haber ve- ِ ٍۚ
recektir.
162ۙ‫۪ني‬ َ ‫اي َو َم َمات۪ى ِ ّٰللِ َر ّب الْ َعالَم‬ َ ‫قُ ْل ا َِّن َص َت۪ى َون ُ ُسك۪ى َو َمْ َي‬
160. Kim bir iyilikle gelirse, ِ
ona getirdiğinin on katı vardır.
‫ي‬َ ْ ‫ قُ ْل ا َ َغ‬163 ‫۪ني‬ َ ‫يك َ ُل َوب ٰذل َِك اُم ِْر ُت َوا َ َ ۬نا ا َ َّو ُل ال ْ ُم ْسلِم‬ َ َ َ
‫ش‬
Kim de bir kötülükle gelirse o ِ ۚ ۪ ‫ل‬
َ َّ ْ َ ُّ ُ ْ َ َ ْ َ ّ ُ ُّ َ َ ُ َ ًّ َ ْ َ ّٰ
‫شٔۜ َول ت ِس ُب ك نفٍس ا ِل َعليْه َ ۚا‬
sadece misliyle cezalandırılır.
Onlar haksızlığa uğratılmaz- ٍ ‫ك‬ ِ ‫اللِ ابغ۪ى ربا وهو رب‬
lar.
ْ‫م‬ ُ ُ ّ َ ُ َ ْ ُ ُ ْ َ ْ ُ ّ َ ٰ َّ ُ ٰ ْ ُ َ ْ ٌ َ َ ُ َ َ َ
161. De ki: Şüphesiz Rab-
‫ى ثم ا ِل ربِم مر ِجعم فينبِئ‬ ۚ ‫ول ت ِزر وازِرة وِزر اخر‬
َ َٓ َ ْ ُ َ َ َ َّ َ ُ َ َ ُ ََْ ُْ
‫ وهو ال۪ي جعلم خئ ِف‬164 ‫ب ِ َما كن ُت ْم ف۪يهِ تتلِفون‬
bim beni doğru yola, dosdoğ-
ru dine, Allah’ı birleyen İbra-
ْ‫كم‬ ُ ََُْ َ َ َ ْ َ ََْ ْ ُ َ َْ َ َََ ْ َْ
‫ات ِلبلو‬ ٍ ‫الرِض ورفع بعضم فوق بعٍض درج‬
him’in dinine iletti. O, ortak
koşanlardan değildi.
162. De ki: Şüphesiz be-
165 ‫۪يم‬ ٌ ‫ور َرح‬ ٌ ‫يع الْعِ َقاب َواِنَّ ُه لَ َغ ُف‬ ُ ‫ك َس‬ َ َّ َ َّ ْ ُ ٰ ٰ َٓ
‫۪يف ما اتي ۜم ا ِن رب‬
nim namazım, ibadetlerim,
ِۘ ۪
hayatım ve ölümüm hepsi
âlemlerin Rabbinin tertibidir.
164. De ki: Allah her şeyin Rabbi iken ben ondan başka
163. O’nun ortağı yoktur. Rab mi arayacağım? Herkesin kazanacağı yalnız kendisi-
Bana böyle emrolundu ve ne aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez. So-
ben bu ümmetin “Müslüman- nunda dönüşünüz Rabbinizedir. Ve O, uyuşmazlığa düştü-
larının ilki” yim. ğünüz gerçeği size haber verecektir.
165. Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği şeyler-
de sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün
kılan O’dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve ger-
çekten O, bağışlayan, merhamet edendir.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


150 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ْ ُ َ ُ 150
8. CÜZ ِ ‫ورة الع َر‬
‫اف‬ ‫س‬ A’RÂF SÛRESİ 3.Rabbinizin sizin için ter-
tip ettiğine uyun, O’ndan baş-
ٌ ّ َ ٌ ّ ْ َُ ْ ُ‫ورة‬
َ ‫ُس‬
َ ِ ‫َو‬ ‫ك َّية‬ َ ِ ْ ‫ع َ َر ُا‬
ka evliya edinmeyin. Ne ka-
‫ه‬ َ ِ ‫اف َمك َِّية َوم‬
ِ‫ه‬ ِ ‫السورة العر‬
َ ْ‫ف‬ dar da az öğüt alıyorsunuz!
َ ٰ 7 - A’RÂF
‫ات‬
ٍ
َ‫تُّ اٰي‬
ُّ ‫ َ َو ِس‬SÛRESİ
‫ان‬
ِ
َ
‫مِائ َت‬ َ
َ ‫ِائ‬
‫ات‬ ٍ ‫اي‬ ‫و ِست‬ ‫ان‬
ِ ‫م‬ ‫ت‬ 4.Nice topluluklar var ki biz
onları helâk ettik. Azabımız
ْ َّ ّٰ
َّ ‫ح ٰمن‬
‫الرح۪ي ِم‬ ِ ‫ﷱ اللِ الر‬
onlara geceleyin yahut gün-
düz istirahat ederlerken geldi.
ْ ْ ُ َ َ َ َ َ ُْ ٌ َ ٓ
‫ابان ِزلا ِلْكفيَ ْن ۪يف َص ْدرِ َك َح َر ٌجمِن ُهتلِ ُنذ َِر‬ ‫كِت‬1‫ص‬ ۜ ٓ ‫ال ٓم‬ ‫ح ِْز ٌب‬
3
5.Onlara azabımız geldi-

ُ ّ َ ْ ْ ُ ْ َ َ ْ ُ َٓ ُ َّ ْ ُْ ْٰ َ
ğinde, “Biz gerçekten zalim
ْ‫م‬ َ ِ
ِ ‫ ا ِتبِعوا ما ان ِزل ا ِلم مِن رب‬2 ‫بِه۪ وذِكرى ل ِلمؤمن۪ني‬ kişilermişiz” demelerinden
َ َ َ َّ َ َ ً َ َ ُ َّ َ َ
‫ َوك ْم م ِْن ق ْر َي ٍة‬3 ‫َول تب ِ ُعوا م ِْن دون ٓ ِ۪ه ا ْو ِلَٓا َۜء ق۪ي مَا تذك ُرون‬
başka çağırışları olmadı.
6.Elbette kendilerine pey-
ُ ‫ َف َما َك َن َد ْع ٰو‬4 ‫ون‬ َ ُ َٓ ْ ُ ْ َ ً َ َ َ ُ ْ َ َ َ َٓ َ َ َ ْ َ ْ َ
‫يه ْم‬
gamber gönderilenlere de,
‫اهلكناها فجاءها باسنا بياتا او هم قائ ِل‬ gönderilen peygamberlere de

‫۪ين‬َ ‫ فَلَنَ ْس َـٔلَ َّن اَّل‬5 ‫۪ني‬ َ ‫اء ُه ْم بَا ْ ُس َنٓا ا َّ ِٓل ا َ ْن قَالُٓوا ا ِنَّا ُك َّنا ظَالِم‬
َ ٓ‫ا ِذْ َج‬ soracağız!
7.Ve onlara olup bitenleri
ْ َ
ٍ ‫ فل َنق َّص َّن َعليْ ِه ْم بِعِل‬6 ۙ‫۪ني‬
ُ ََ َ ‫ا ُ ْرس َِل اَِلْه ْم َولَنَ ْس َـٔلَ َّن ال ْ ُم ْر َسل‬
ِ
tam bir bilgi ile mutlaka anla-

َ ْ ۨ‫ َوال ْ َو ْز ُن يَ ْو َمئ ٍِذ‬7 ‫ني‬


tacağız. Çünkü Biz, onlardan
‫ين ُه‬ُ ‫ت َم َواز‬ ْ َ‫ال ُّق َف َم ْن َث ُقل‬ َ ‫َومَا ُك َّنا َٓغئِب‬
ۚ ۪
uzak değiliz.
۪
َ ‫ين ُه فَا ُ ۬ولٰٓئ َِك َّال‬ ُ ‫ت َم َواز‬ ْ ‫ َو َم ْن َخ َّف‬8 ‫ون‬ َ ُ ْ ُ ْ ُ ُ َ ٰٓ ُ َ 8.O gün terazi haktır. Ki-
‫۪ين‬ ۪ ‫فا ۬ولئ ِك هم المفل ِح‬ min tartıları ağır gelirse, işte

ْ‫اكم‬ ُ َّ َّ َ ْ َ َ َ َ ُ ْ َ َ َ ٰ ُ َ َ ْ ُ َ ُ ْ َ ُٓ َ
onlar kurtuluşa erenlerdir.
‫ ولقد مكن‬9 ‫خِسوا انفسهم بِما كنوا بِايات ِنا يظل ِمون‬ 9.Kimin de tartıları hafif ge-
َ ُ َْ ً َ َ ُ َ َْ َ َ َ ْ َْ
۟ ‫۪يها َم َعاي ِ ۜش ق۪ي َما تشك ُر‬ َ ‫ ْم ف‬ lirse, işte onlar, âyetlerimizi
10 ‫ون‬ ‫ِيف الرِض وجعلنا ل‬ inkâr ettiklerinden dolayı ken-

‫ج ُدوا‬ ُ ‫اس‬ْ ِ‫اك ْم ُث َّم قُلْ َنا ل ِلْ َملٰٓئ َِكة‬ُ َ ْ َّ َ َّ ُ ْ ُ َ ْ َ َ ْ َ َ َ


‫ولقد خلقناكم ثم صورن‬
dilerini ziyana sokanlardır.

ُ َ ْ َ َ ْ ٓ َّ ُٓ َ َ َ َ َ ٰ
10.Doğrusu biz sizi yer-
11 ‫۪ين‬ َّ ‫ ْن م َِن‬
َ ‫الساجد‬ ‫۪يس لم ي‬
ۜ ‫ِلدم ۗ فسجدوا ا ِل ا ِبل‬
ِ
yüzüne yerleştirdik ve orada
size geçim vasıtaları verdik.
Ne kadar da az şükrediyorsu-
nuz!
11.Andolsun sizi yarattık,
7 - A’RÂF SÛRESİ sonra size şekil verdik, sonra
da meleklere, “Âdem›e secde
Bismillâhirrahmânirrahîm edin!» diye emrettik. İblis’in
dışındakiler secde ettiler. İblis
secde edenlerden olmadı.
1.Elif. Lâm. Mîm. Sâd.
2.Kendisiyle insanları uyarman, inananlara öğüt vermen
için sana indirilen bir kitaptır. Artık bu hususta kalbinde bir
şüphe olmasın.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 151


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

12.Allah buyurdu ki: “Ben 8. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬151


‫ل ْز ُء اثلَّام ُِن‬ A’RÂF SÛRESİ

sana emrettiğim vakit seni


secde etmekten alıkoyan ne-
‫ار‬
َ ْ
‫ن‬ ‫ِن‬‫م‬ ‫۪ى‬ ‫ن‬ َ ‫ي مِنْ ُه َخلَ ْق‬
‫ت‬ ٌ ْ ‫َ َ َ َ َ َ َ َ َّ َ ْ ُ َ ْ َ َ ْ ُ َۜ قَ َال ا َ َ ۬نا َخ‬
dir?” “Ben ondan daha hayır- ٍ ۚ ‫قال ما منعك ال تسجد ا ِذ امرتك‬
lıyım. Çünkü beni ateşten ya-
َ َّ ‫ك ا َ ْن َت َت َك‬ َ َ ُ ُ َ َ َ َْ ْ ْ َ َ َ ْ ََُْ َ َ
rattın, onu balçıktan yarattın,” ‫ب‬ ‫ قال فاهبِط مِنها فما يون ل‬12 ‫۪ني‬ ٍ ‫وخلقته مِن ط‬
dedi.
َ ُ َ ْ ُ ِْ َ ٰ ٓ ْ َْ َ َ َ َّ ‫ك م َِن‬ َ َّ ْ ُ ْ َ َ
13.Allah: Öyle ise, “İn ora- 14 ‫ قال ان ِظر ۪ين ا ِل يوم يبعثون‬13 ‫الصاغ ِ۪رين‬ ‫ف۪يها فاخرج ا ِن‬
dan!” Orada büyüklük tasla- َ َ َ ْ ُ َ َّ َ ُ ْ َ َ َ ْ َ ْ َ َٓ َ َ َ َ َ ْ ُ ْ َ َ َّ َ َ
mak senin haddin değildir. Çık! ‫صاطك‬ ِ ‫ قال فب ِما اغوين۪ى لقعدن لهم‬15‫قال ا ِنك مِن المنظ ۪رين‬
َ ْ َ َ ْ َ ْ ْ ُ َّ َ ٰ َ َّ ُ َ ‫ال ْ ُم ْس َتق‬
‫ني ايْد۪ي ِه ْم َوم ِْن خلفِ ِه ْم َوع ْن‬
Çünkü sen aşağılıklardansın!
14. İblis:” Bana, tekrar di- ِ ‫ب‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫م‬ ‫ه‬ ‫ن‬ ‫ِي‬ ‫ت‬ ‫ل‬ ‫م‬ ‫ث‬ 16 ۙ‫۪يم‬
ْ ْ َ َ َ َ ََُ ْ َ ُ َ َ َ ْ َٓ ‫ا َ ْي َمانِه ْم َو َع ْن َش‬
‫ قال اخ ُرج‬17 ‫ين‬ ‫ثه ْم شاك ِ۪ر‬ ‫تد اك‬ ‫ل‬ ‫و‬ ‫م‬ۜ ‫ه‬ ِ ‫ل‬ِ ‫ئ‬‫ا‬ ‫م‬
rilecekleri güne kadar mühlet
ver,” dedi. ِ ِ ِ
ُ ْ َ ََ ْ َ َ َ ً ُ ْ َ ً ُْ َ َْ
15.Allah: “Haydi, sen müh- ‫وراۜ ل َم ْن تب ِ َعك مِن ُه ْم ل ْمل َـ َّٔن َج َه َّن َم مِن ْم‬ ‫مِنها مذؤ۫ما مدح‬
ُ ْ َ ْ َ ُ َ َ َّ َ ْ َ ُ ْ َ َ َ ْ َ ْ ُ ْ ُ َ ٰ َٓ َ َ َ ْ َ
let verilenlerdensin,” buyurdu
16.17.İblis dedi ki: “’Azgınlı- ‫ ويا ادم اسن انت وزوجك النة فك مِن حيث‬18 ‫اجع۪ني‬
ğımdan ötürü aleyhime hüküm
َ َ َّ َ َ ُ َ َ َ َ َ َّ ٰ َْ َ ْ
vermene mukabil, ben de, And ‫ ف َو ْس َوَس‬19 ‫۪ني‬ ‫شِئ ُتمَا َول تق َر َبا ه ِذه ِ الشجرة فتكونا مِن الظالِم‬
içerim ki, onları saptırmak için
َ َ ٰ َْ َ َ ْ ُ ُ َ ْ َّ َ ُ َ
senin doğru muhkem, güvenli ‫ِي ل ُهمَا مَا ُو ۫رِ َي عن ُه َما م ِْن َس ْوات ِ ِهمَا َوقال‬ ‫لهما الشيطان ِلبد‬
ْ َ َ َ َ ُ َ ْ َ ٓ َّ َ َ َّ ٰ ْ َ َ ُ ُّ َ َ ُ ٰ َ َ
yolunun üstünde oturacağım
‘Sonra elbette onlara önlerin- ‫ني‬
ِ ‫ك‬ ‫ل‬ ‫م‬ ‫ا‬ ‫ون‬  ‫ت‬ ‫ن‬ ‫ا‬ ‫ِل‬ ‫ا‬ ِ ‫ة‬‫ر‬‫ج‬ ‫الش‬ ِ ‫ه‬ ‫ذ‬
ِ ‫ه‬ ‫ما نهيكما ربما عن‬
َ ‫اس َم ُه َٓما اِنّ۪ى لَ ُكمَا لَم َن انلَّاصح‬ َ َ َ َْ َ َ ُ َ َْ
den, arkalarından, sağların-
dan, sollarından sokulacağım
21ۙ‫۪ني‬ ِ ِ َ ‫ وق‬20 ‫ادل۪ين‬
ِ ‫او تونا مِن ال‬
ve sen, onların çoklarını şük-
َ َ ُٰ َ ْ َّ َ َ َ َ ُ ُ ّٰ َ َ
redenlerden bulamayacaksın!
“dedi
‫لهمَا بِغ ُرو ٍرۚ فلمَّا ذاقا الش َج َرةَ بَ َدت ل ُهمَا َس ْوات ُهمَا َوط ِفقا‬ ‫فد‬
َ‫يهمَا َر ُّب ُه ٓم َا اَل َ ْم اَنْ َه ُكما‬ َ ْ ‫ان َعلَيْهمَا م ِْن َو َر ِق‬
ٰ َ‫ال َّن ۜ ِة َون‬
ُ ‫اد‬ َ َْ
ِ ‫ي ِصف‬
18.Allah buyurdu: “Hay-
ِ
ٌ ‫ان لَ ُكمَا َع ُد ٌّو ُمب‬ َ َ ْ َّ َّ َ ٓ ُ َ ْ ُ َ َ َ َ َّ َ ُ ْ ْ َ
di sen, yerilmiş ve kovulmuş
olarak oradan çık! And olsun 22 ‫ني‬ ۪ ‫عن ت ِلكما الشجرة ِ واقل لكما ا ِن الشيط‬
ki, onlardan kim sana uyarsa,
sizin hepinizi cehenneme dol-
duracağım!” sunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye size bu ağaç-
19.Ey Âdem! Sen ve eşin tan men etti, başka sebepten değil, “dedi.
cennette yerleşin, dilediğiniz 21.Ve onlara: Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim,
yerden yiyin. Ancak şu ağaca diye yemin etti.
yaklaşmayın! Sonra zalimler-
den olursunuz. 22.Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattık-
larında ayıp yerleri avret mahalleri kendilerine göründü. Ve
20. Derken şeytan, çirkin cennet yapraklarından üst üste yamayıp üzerlerine örtmeye
yerlerini kendilerine göster- başladılar. Rableri onlara: Ben sizi o ağaçtan men etmedim
mek için onlara vesvese verdi mi ve şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi? Diye
ve: “Rabbiniz sırf melek olur- nidâ etti.
H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU
152 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ْ ُ َ ُ 152
8. CÜZ ِ ‫ورة الع َر‬
‫اف‬ ‫س‬ A’RÂF SÛRESİ süslenecek elbise indirdik.
Takvâ giysisi ise mânânız
َ ُ َ َْ َ َ َْ َ ْ َُْ ََ َ َ
‫قال َر َّب َنا ظل ْم َنٓا انف َس َنا َواِن ل ْم تغ ِف ْر نلَا َوت ْرح َنا نلَكون َّن‬
için en hayırlıdır. İşte bunlar
Allah’ın âyetlerindendir. Belki
ُ َ َ ْ ُ ُ ْ ُ ْ َ َ َ ‫الَاس‬ ْ َ
‫ قال اهبِطوا َبعض ْم لِ َعٍض ع ُد ٌّو ۚ َول ْم‬23 ‫ين‬
düşünüp öğüt alırsınız diye.
ِ۪ ‫مِن‬ 27. Ey Âdemoğulları! Şey-
َ ْ ََْ َ َ َ ٰ ٌ َ َ َ ٌّ َ َ ْ ُ ْ َْ
‫ قال ف۪يها تيون‬24 ‫۪ني‬ ٍ ‫ِيف الرِض مستقر ومتاع ا ِل ح‬
tan, ana-babanızı, çirkin yer-
lerini kendilerine göstermek
ْ‫م‬ ُ َْ َ َْ ََْ ْ َ َ َٰ ٓ َ َ َ ُ َُْ َ ْ َ َ ُ ُ َ َ َ
‫ يا بن۪ى ادم قد انزنلا علي‬25 ‫ون‬ ۟ ‫وف ۪يها تموتون ومِنها ترج‬
için elbiselerini soyarak cen-
netten çıkardığı gibi sizi de
َ ٰ ٌ ْ َ َ ٰ ٰ ْ َّ ُ َ َ ۠ ً َ ْ ُ ٰ ْ َ
‫يۜ ذل ِك‬ ‫اسا يُ َو ۪اري سوات ِم و ۪ريشا ولِ اس اتلقوى ذل ِك خ‬ ً َ ِ‫ل‬ aldatmasın. Çünkü o ve ka-
bilesi, sizin onları göreme-
ُ َ ْ َ َٰ َ َّ َّ َّ َ ّٰ ٰ
‫ يَا َبن۪ٓى اد َم ل َيفتِن َّن ُم‬26 ‫ات اللِ ل َعل ُه ْم يَذك ُرون‬ ِ َ‫م ِْن اي‬
yeceğiniz yerden sizi görür-
ler. Şüphesiz biz şeytanları,
ْ َ ُ ْ َ َّ َ ْ َ ْ ُ ْ َ َ َ َ َ ْ َ َٓ َ ُ َ ْ َّ
‫نع عن ُه َما‬
inanmayanların evliyası
ِ ‫الشيطان كما اخرج ابويم مِن النةِ ي‬ kıldık.
ُ ُ َ ُ ُ َّ ٰ
‫ي َي ُه َما َس ْوات ِ ِه َم ۜا ا ِن ُه يَ ٰري ْم ه َو َوق ۪بيل ُه م ِْن َحيْث‬ ُ َُ َ َ
ِ ِ ‫لِ اسهما ل‬
28. Onlar bir kötülük yap-
tıkları zaman: “Babalarımı-
َ ْ َ َ َّ َ َٓ ْ َ َ َ َّ َ ْ َ َ َّ ْ ُ َ ْ َ َ َ
27 ‫۪ين ل يُؤم ُِنون‬ ‫ل ترونه ۜم ا ِنا جعلنا الشياط۪ني او ِلاء ل ِل‬
zı bu yolda bulduk. Allah da
bize bunu emretti” derler. De
َ َ ُ ّٰ َ َ َ ٓ َ ٰ َٓ ْ َ َ َ ْ َ َ ُ َ ً َ َ ُ َ َ َ َ
ۜ‫الل ا َم َرنا ب ِ َها‬ ‫حشة قالوا وجدنا عليها اباءنا و‬ ِ ‫واِذا فعلوا فا‬
ki: Allah kötülüğü emretmez.
Allah’a karşı bilmediğiniz
َ َ َ َ ّٰ َ َ َ ُ ُ َ َ َٓ ْ َ ْ ُ ُ ْ َ َ َ ّٰ َّ ْ ُ
28 ‫حشا ۜ ِء اتقولون ع اللِ َما ل ت ْعل ُمون‬
şeyleri mi söylüyorsunuz?
‫قل ا ِن الل ل يامر بِالف‬
ُّ َ ْ ْ ُ َ ُ ُ ُ ََ ۠ ْ ْ
29. De ki: Rabbim bana
‫ج ٍد‬ ْ َ ّ ‫قُ ْل ا َ َم َر َر‬
ِ ‫ك مس‬ ‫د‬ ‫ِن‬
‫ع‬ ‫م‬  ‫وه‬ ‫ج‬‫و‬ ‫وا‬ ‫۪يم‬ ‫ق‬‫ا‬‫و‬ ‫ط‬
ِ ‫س‬ ‫ق‬
ِ ‫ال‬ِ ‫ب‬ ‫ى‬ ‫ب‬ adaleti emretti. Her mescid-
ِ ۪ de yönünüzü O’na çevirin ve
ُ ُ َ ْ ُ َ َ َ َ َ َ ّ َُ َ
َۜ ‫ود‬ ُْ ُ ْ
29 ‫ون‬ ‫۪ين كما بداكم تع‬ ۜ ‫َوادعوهُ ملِص۪ني ل ادل‬
dini yalnız Allah’a has kılarak
O’na yalvarın. İlkin sizi yarat-
ُ َ َّ َّ ُ َ َ َّ َ ً َ ٰ َ ً َ
‫ف ۪ريقا هدى َوف ۪ريقا َح َّق َعليْ ِه ُم الل ۜة ا ِن ُه ُم اتذوا‬
tığı gibi yine O’na döneceksi-
niz.
َ َّ َ َ ْ ّٰ ُ ْ َ َٓ ْ َ َ َ َّ
30 ‫ون اللِ َو َيح َس ُبون ان ُه ْم ُم ْه َت ُدون‬ ِ ‫الشياط۪ني او ِلاء مِن‬
‫د‬ 30. O, bir grubu doğru
yola iletti, bir gruba da sa-
pıklık müstehak oldu. Çünkü
onlar Allah›ın tertibini bırakıp
23. Dediler ki: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. şeytanları kendilerine evliya
Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edindiler. Böyle iken kendile-
edenlerden oluruz.” rinin doğru yolda olduklarını
24. Allah buyurdu: “Birbirinize düşman olarak inin! Sizin sanıyorlar.
için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşip kalma ve yaşa-
yıp faydalanma vardır.”
25. “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve ora-
dan çıkarılacaksınız” dedi.
26. Ey Âdemoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi,

KUR’AN-I KERİM MEALİ 153


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

31. Ey Âdemoğulları! Her 8. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬153


‫ل ْز ُء اثلَّام ُِن‬ A’RÂF SÛRESİ

mescide gidişinizde zînetli el-


biseleri giyin; yiyin, için, fakat
‫ش ُبوا‬ َ ْ ‫ك َم ْسج ٍد َو ُكُوا َوا‬ ُّ َ ْ ْ ُ ََ
‫د‬ ‫ِن‬
‫ع‬ ‫م‬  ‫ت‬ ‫ين‬‫ز‬ ‫وا‬‫ذ‬
ُ ُ َ َٰ ٓ َ َ
‫يا بن۪ى ادم خ‬
israf etmeyin; çünkü Allah is- ِ ِ ۪
raf edenleri sevmez.
ّٰ َ َ َ َّ َ ْ َ ْ ُ
‫ينة الل‬ ‫ قل من حرم ۪ز‬31 ‫۪ني‬ ۟ َ ‫سف‬ ْ ‫ِب ال ْ ُم‬ ُّ ‫َو َل تُْسفُوا ا ِنَّ ُه َل ُي‬
32. De ki: Allah’ın kulları ِ ۚ ِ
ٰ َ َّ َ ْ ُ ْ ّ َ َّ َ َ َ َ ْ َ َّ
‫۪ين ا َم ُنوا‬ َ ‫الط ّي‬ ‫اتل۪ٓى اخرج لِعِبادِه۪ و‬
için yarattığı süsü ve temiz
rızıkları kim haram kıldı? De ‫الرز ۜ ِق قل ِه ل ِل‬ ِ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫ات‬
ِ ‫ب‬ ِ
ki: Onlar, dünya hayatında, َ ٰ ْ ُ ّ َ ُ َ ٰ َ َ ٰ ْ َ ْ َ ً َ َ َ ْ ُّ ٰ َ ْ
umumidir. Kıyamet gününde ‫ات‬ِ ‫ِيف اليوة ِ ادلنيا خال ِصة يوم القِيم ۜ ِة كذل ِك نف ِصل الي‬
ْ َ َ َ َ ْ َ ّ َ َ َّ َ َ َّ ْ ُ َ َْ َ
‫حش مَا ظ َه َر مِن َها‬ ِ ‫ قل ا ِنما حرم ر ِب الفوا‬32 ‫ل ِق ْو ٍم َيعل ُمون‬
ise yalnız müminlerindir. İşte
bilen bir topluluk için âyetleri
böyle açıklıyoruz. ْ ّ َ ُ ْ َ َ ّٰ ُ ْ ُ ْ َ َ ّ َْ ْ َ َ ْ َ ْ َ َ ْ ْ َ َ َ َ َ َ
33. De ki: Rabbim ancak
‫نل‬ ِ ‫ي‬ ‫م‬‫ل‬ ‫ا‬ ‫م‬ ِ ‫الل‬ِ ‫ش‬
‫ب‬ ‫وا‬ ‫ك‬ ِ ‫ي ال ِق وان ت‬ ِ ‫وما بطن والِثم والغ بِغ‬
ُ ُّ َ َ ُ َ ْ َ َ َ ّٰ َ َ ُ ُ َ ْ َ َ ً َ ْ ُ
‫ك ا َّم ٍة‬
açık ve gizli kötülükleri, güna-
hı ve haksız yere zulmetme- ِ ِ ‫ل‬ ‫و‬ 33 ‫ون‬ ‫بِه۪ سلطانا وان تقولوا ع اللِ ما ل تعلم‬
َ ْ َ ً َ َ َ ُ ْ َ ْ َ َ ْ ُ ُ َ َ َ َٓ َ َ ٌ َ َ
34 ‫اعة َول ي َ ْس َتقد ُِمون‬
yi, Allah’a ortak koşmanızı
ve Allah hakkında hiçbir delil ‫اجل ۚفا ِذا جاء اجلهم ل يستاخِرون س‬
ُ َ َ ُ ُ ْ ٌ ُ ْ َٰ
‫يَا َبن۪ٓى اد َم ا َِّما يَات َِي َّن ْم ُر ُسل مِن ْم َيق ُّصون َعليْ ْم‬
indirilmemişken bilmediğiniz
şeyleri söylemenizi haram
َ ُ َْ ُ َ َ ٌ َ َ َ َ ْ َ َ ٰ َّ َ َ َ ٰ
35 ‫صل َح ف خ ْوف َعليْ ِه ْم َول ه ْم ي َزنون‬
kılmıştır.
34. Her ümmetin bir eceli
‫ايات۪ىۙفم ِن اتق وا‬
َ ‫ص‬
ُ ‫ح‬ ْ َ ‫بوا َعنْ َٓها ا ُ ۬ولٰٓئ َِك ا‬
َُ‫ك‬ ْ َ ْ َ َ َ ٰ ُ َّ َ َ َّ َ
‫اب انلَّا ِۚر‬ ‫وال۪ين كذبوا بِايات ِنا واست‬
vardır. Ecelleri gelince ne bir
an geriye atabilirler ne de bir
َ ّٰ َ َ ٰ َ ْ َّ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ ُ َ َ ْ ُ
‫تى ع اللِ كذِبًا‬
an ileriye alabilirler.
‫ فمن اظلم مِم ِن اف‬36 ‫ادلون‬ ِ ‫هم ف۪يها خ‬
ُ ‫ا َ ْو َك َّذ َب باٰيَات ِ ۪هۜ ا ُ ۬ولٰٓئ َِك َي َنال ُ ُه ْم نَص‬
35. Ey Âdemoğulları! Size
َ ٓ ْ
kendi içinizden âyetlerimi an-
‫اب َح ّٰىت ا ِذا‬ِۜ ‫۪يب ُه ْم م َِن الك َِت‬ ِ
latacak peygamberler gelir
ُ ْ َ ُ ْ َ ْ ُ ْ ُ َ َ ْ َ ُٓ َ ْ ُ َ ْ َّ َ َ َ َ ُ ُ ُ ْ ُ ْ َ َٓ
ِ ‫جاءتهم رسلنا يتوفونهمۙ قالوا اين ما كنتم تدعون مِن د‬
‫ون‬
de kim sakınır ve kendini ıs-
lah ederse, onlara korku yok-
َ َ ُ َ ْ ُ َّ َ ْ ُ ْ َ ٰ ٓ َ ُ َ َ َّ َ ُّ َ ُ َ ّٰ
37 ‫س ِهم انهم كانوا كف ِ۪رين‬ ِ ‫اللِ قالوا ضلوا عنا وش ِهدوا ع انف‬ ۜ
tur ve onlar üzülmeyecekler-
dir de.
36. Âyetlerimizi yalanla-
yanlar ve onları kabule tenez-
zül etmeyenler var ya, işte 37. Allah’a iftira eden ya da O’nun âyetlerini yalanlayan-
onlar ateş ehlidir. Onlar orada dan daha zalim var mı? Onların kitaptan nasipleri kendilerine
ebedî kalacaklardır. erişecektir. Sonunda elçilerimiz gelip canlarını alırken
derler ki, «Allah’tan başka taptığınız, tanrı sandıklarınız
nerede?” “Bizden kaybolup gittiler” derler. Ve kâfir oldukla-
rına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


154 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ْ ُ َ ُ 154
8. CÜZ ِ ‫ورة الع َر‬
‫اف‬ ‫س‬ A’RÂF SÛRESİ 39. Öncekiler de sonraki-
lere derler ki: Sizin bize bir
ْ ْ ْ َ ْ ُ َْ ْ ْ َ َ ْ َ َُ ٓ ُ ُ ْ َ َ
‫ال ِّن َوالِنِس‬
üstünlüğünüz yok. O halde
ِ ‫قال ادخلوا ۪يف ام ٍ قد خلت مِن قبلِم مِن‬ siz de yaptıklarınıza karşılık
َ‫خ َتهَاۜ َحّٰٓىت ا َِذا َّاد َار ُكوا ف۪يها‬ ْ ُ ْ َ َ َ ٌ َّ ُ ْ َ َ َ َ َّ ُ َّ azabı tadın!
‫ِيف انلا ۜرِ كما دخلت امة لعنت ا‬ 40. Bizim âyetlerimizi ya-
ْ‫۫ول ُه ْم َر َّب َنا ٰٓه ُؤ َٓ۬لءِ ا َ َض ُّلونَا فَاٰتِهم‬ ٰ ُ ْ ُ ْٰ ُ ْ َ َ ً َ
‫ج۪يعا ۙ قالت اخريهم ِل‬
lanlayıp da onlara karşı ki-
ِ birlenmek isteyenler var ya,
َ َ َ َ ٰ ٌ ْ ّ ُ َ َ َّ َ ً ْ ً َ َ
38 ‫ ْن ل ت ْعل ُمون‬ ِ ‫ضعف َول‬ ِ ‫ك‬ٍ ِ ‫ضعفا مِن انلا ۜرِ قال ل‬ ِ ‫عذابا‬
işte onlara gök kapıları açıl-
mayacak ve onlar, deve iğne
ْ َ ََ ُ َ َ َ َ ُ ْٰ ُ ْ ُ ٰ ُ ْ َ ََ
‫يه ْم ف َما كن ل ْم عليْ َنا م ِْن فض ٍل‬
deliğinden geçinceye kadar
‫وقالت ا ۫ولهم ِلخر‬ cennete giremeyeceklerdir!
َّ َ َ َّ َّ َ ْ َ ُْ ُ َ ‫فَ ُذوقُوا الْ َع َذ‬
‫۪ين كذبُوا‬ ۟ ‫س ُب‬ ِ ‫اب ب ِ َما كنت ْم ت‬
Suçluları işte böyle cezalan-
‫ ا ِن ال‬39 ‫ون‬ dırırız!

ِ‫الس َٓماء‬ َّ ‫اب‬ ُ ‫بوا َعنْ َها َل ُت َف َّت ُح ل َ ُه ْم اَب ْ َو‬ َُ‫ك‬ْ َ ْ َ َ َٰ
‫بِايات ِنا واست‬ 41. Onlar için cehennem
ateşinden bir döşek ve üst-
َ ٰ َ ْ ُ َ ْ َ َ ّٰ َ َ َّ َ ْ َ ُ ُ ْ َ َ َ
‫ال َمل ف۪ى َس ِّم ال َِيا ۜ ِط َوكذل ِك‬
lerine de örtüler vardır. İşte
‫ول يدخلون النة حىت يلِج‬ zalimleri böyle cezalandırırız!
َ َ ٌ َ َ ْ ُْ َْ
‫ش‬ ۜ ٍ ‫ ل ُه ْم م ِْن َج َه َّن َم م َِهاد َوم ِْن ف ْوق ِ ِه ْم غ َوا‬40 ‫۪ني‬ ‫ن ِزي المج ِرم‬ 42. İnanıp da iyi işler

ُ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َ َ َّ َْ َ ٰ ََ
yapanlara gelince, işte onlar,
‫ات‬ َ ِ َّ
ِ ‫ وال۪ين امنوا وع ِملوا الصال‬41 ‫وكذل ِك ن ِزي الظالِم۪ني‬ cennet ehlidir. Orada onlar

َ ْ ‫اب‬ ْ َ َ ٰ ٓ ُ ۘ َ َ ْ ُ َّ ً ْ َ ُ ّ َ ُ َ
ebedî kalacaklar. Çünkü Biz
َ‫ال َّن ِةۚ ُه ْم ف۪يها‬ ُ ‫ح‬ َ ‫ص‬ ‫ل نل ِف نفسا ا ِل وسعها ا ۬ولئ ِك ا‬ hiç kimseye gücünün üstün-
de bir şey teklif etmeyiz.
َْ َْ ّ ْ َ َ ُ َ
‫ َون َزع َنا َما ف۪ى ُص ُدورِه ِْم م ِْن غ ٍِل ت ۪ري م ِْن تت ِ ِه ُم‬42 ‫ادلون‬ ِ ‫خ‬ 43.Biz onların kalplerinde

َّ‫ينا ل ِٰه َذا َومَا ُكنا‬ َ ‫ال ْم ُد ِ ّٰللِ َّال۪ي َه ٰد‬ َ ْ ‫ارۚ َوقَالُوا‬ َْ
ُ َ ‫النْه‬
kin namına ne varsa söküp
attık. Altlarından da ırmaklar

َ ْ ‫ت ُر ُس ُل َر ّب َنا ب‬ ْ َ َٓ ْ َ َ ُ ّٰ َ ٰ َ ْ َ َٓ ْ َ َ َ ْ َ
akar. Ve onlar derler ki: “Lüt-
‫ال ّۜ ِق‬ ِ ِ ‫نلِ هت ِدي لول ان هدينا اللۚ لقد جاء‬ fedip hidayetiyle bizi buna ka-

َ ُ َ ُْ َ ْ ُ ُ َ ْ ُ ُ ْ ْ َ ُٓ ُ َ
vuşturan Allah’a hamdolsun!
43 ‫ال َّنة او۫ رِث ُت ُموها ب ِ َما كن ُت ْم ت ْع َملون‬ ‫ونودوا ان ت ِلم‬ Allah bizi doğru yola iletme-
seydi kendiliğimizden doğru
yolu bulacak değildik. And
olsun ki Rabbimizin elçileri
38. Diyecek ki: “Sizden önce geçmiş cin ve insan gerçeği getirmişlerdir. “Onla-
toplulukları arasında emri ilahiyeye uymayanlara “siz ra: İşte size cennet; yapmış
de ateşe girin!” Her ümmet girdikçe yoldaşlarına lânet olduğunuz iyi amellere kar-
edecek. Hepsi birbiri ardından orada toplanınca, sonrakiler şılık ona vâris kılındınız, diye
öncekiler için, “Ey Rabbimiz! Bizi işte bunlar saptırdılar! seslenilir.
Onun için onlara ateşten bir kat daha fazla azap ver!”
diyecekler. Allah da: her biri için bir kat daha fazla azap
vardır, fakat siz bilmezsiniz, diyecektir.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 155


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

44. Cennet ehli cehennem 8. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬155


‫ل ْز ُء اثلَّام ُِن‬ A’RÂF SÛRESİ

ehline: Biz Rabbimizin bize


َ َ َْ َْ َْ ْ َ َّ ‫ال‬ْ ُ َ ْ َ ٰٓ َ َ
‫اب انلَّارِ ان قد َو َجدنا َما َوع َدنا‬ َ ‫ح‬ َ ‫ص‬ ‫اب َنةِ ا‬
vaadettiğini gerçek bulduk,
siz de Rabbinizin size ‫ونادى اصح‬
ٌ ّ َ َ َّ َ َ َ ُ َ ًّ ُ َ ُْ ْ َ ًّ
‫َر ُّب َنا َحقا ف َهل َو َجدت ْم َما َوع َد َر ُّب ْم َحقاۜقالوا ن َع ْۚم فاذن ُمؤذِن‬
vaadettiğini gerçek buldunuz
mu? Diye seslenir. “Evet!”
derler. Ve aralarından bir َ ‫ون َع ْن‬ َ ُّ ُ َ َ َّ َ َ َّ َ َ ّٰ ُ َ ْ َ ْ َ ْ ُ َ ْ َ
münadi, “Allah’ın lâneti ‫يل‬
ِ ۪ ‫ب‬ ‫س‬ ‫ ال۪ين يصد‬44 ‫بينهم ان لعنة اللِ ع الظالِم۪ني‬
zalimlerin üzerine olsun!”
‫اب‬ ٌ َ َ ُ َ ْ َ َ َۜ ‫ونهَا ع َِوجًاۚ َو ُه ْم باْلٰخ َِرة ِ َكف ُِر‬
َ ُ ْ َ َ ّٰ
‫اللِ ويبغ‬
diye bağırır. ۚ ‫ وبينهما حِج‬45 ‫ون‬ ِ
َ‫حاب‬ َ ‫ص‬ْ َ َْ ََ ْ ُ ٰ ًّ ُ َ ُ ْ َ ٌ َ َ ْ َْ ََ َ
45. Onlar, Allah yolundan ‫اف رِجال يع ِرفون ك بِس۪يميه ۚم ونادوا ا‬ ِ ‫وع العر‬
ْ ُ َ ُ ُ َ ُ َ َ ْ َ َْ
men eden ve onu eğriltmek
َ َ
isteyen zalimlerdir. Onlar ahi- ‫ح ِْز ٌب‬
4
‫ َواِذا‬46 ‫ال َّنةِ ان َس ٌم َعليْ ْم ل ْم يَ ْدخلوها َوه ْم َيط َم ُعون‬
reti de inkâr edenlerdir.
ْ َْ َ ُ َ َ ٓ ‫ار ُه ْم ت ِلْ َق‬
ْ َ ‫اء ا‬ ُ ‫ت اَب ْ َص‬ ْ َ‫ُصف‬
46. İki taraf arasında bir ‫اب انلَّارِ ۙ قالوا َر َّب َنا ل ت َعل َنا‬ ِ
َ ‫ص‬
‫ح‬ ِ
ً ْ َ ْ ُ َ ْ َ ٰٓ َ َ َّ َْ
‫اف رِ َجال‬ ِ ‫اب الع َر‬ ۟ َ ‫َم َع الق ْو ِم الظالِم‬
perde ve A’râf üzerinde de
her birini simalarından tanı- ‫ ونادى اصح‬47 ‫۪ني‬
ُْ ُ َْ ُ َْ ْ َ ُ َ ُ ٰ َ ُ
‫يه ْم قالوا َٓما اغٰن عن ْم ج ُع ْم َو َما كن ُت ْم‬ ‫َي ْع ِرفون ُه ْم بِس۪يم‬
yan erkekler vardır ki, bunlar
henüz cennete giremedikleri
halde, gireceklerini umarak
‫ح ٍۜة‬ َ ْ ‫الل ب َر‬ َ ‫ ا َ ٰٓه ُؤ َٓ۬لءِ اَّل‬48 ‫ون‬
ُ ّٰ ‫۪ين اَقْ َس ْم ُت ْم َل َي َنال ُ ُه ُم‬ َ ُ ْ َ َْ
‫تستك ِب‬
cennet ehline: “Selâm sizin ِ
ٰٓ َ َ َ ُ ْ َ ْ َ َٓ ُ َ ٌ َ َ َ َ ْ ُ ُ ْ ُ
‫ ون‬49 ‫ال َّنة ل خ ْوف َعليْ ْم َول ان ُت ْم ت َزنون‬
üzerinize olsun!” diye sesle-
nirler. ‫ادى‬ ‫ادخلوا‬
َ ْٓ َ َ ُ َ ْ َ َ ْ َ َ ْ َ َّ ُ َ ْ َ
47. Gözleri cehennem ehli
‫ال َّنةِ ان اف۪يضوا عليْ َنا م َِن ال َماءِ ا ْو م َِّما‬ ‫اصحاب انلارِ اصحاب‬
tarafına döndürülünce de:
َ ‫ اََّل‬50 ۙ‫ين‬ َ ‫ع الْ َكف ِر‬ َ َ َ ُ َ َّ َ َ ّٰ َّ ُٓ َ ُ ّٰ ُ ُ َ َ َ
“Ey Rabbimiz! Bizi zalimler
‫۪ين‬ ۪ ‫الل قالوا ا ِن الل حرمهما‬ ۜ ‫رزقم‬
َ ْ ‫۪ين ُه ْم ل َ ْه ًوا َولَعِ ًبا َو َغ َّرتْ ُه ُم‬
topluluğu ile beraber bulun-
ُ ‫ادلنْ َياۚ فَ ْالَ ْو َم نَنْ ٰس‬ُّ ُ‫اليٰوة‬ َ ‫اتَ ُذوا د‬َّ
durma! “derler.
‫يه ْم‬
َ َ ْ َ َ َ ٰ ُ َ َ َ ۙ َ ٰ ْ ْ َ َ َٓ َ َ
51 ‫ح ُدون‬ ‫كمَا ن ُسوا ل ِقاء يو ِم ِهم هذا وما كنوا بِايات ِنا ي‬
48. A’râf ehli simalarından
tanıdıkları birtakım adamla-
ra nida ederek derler ki: “Ne
çokluğunuz ne de taslamakta
olduğunuz büyüklük size hiç-
bir yarar sağlamadı. 50. Cehennem ehli, cennet ehline: Suyunuzdan veya
49. Allah’ın, onları hiçbir Allah’ın size verdiği rızıktan biraz da bizim üzerimize
rahmete erdirmeyeceğine dökün! Diye seslenirler. Derler ki: “Allah bunları kâfirlere
dair yemin ettiğiniz kimse- haram kılmıştır.”
ler bunlar mı? Girin cennete; 51. O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler
artık size korku yoktur ve siz de dünya hayatı onları aldattı. Onlar, bu günleri ile karşıla-
üzülecek de değilsiniz. Der- şacaklarını unuttukları ve âyetlerimizi bile bile inkâr ettikleri
ler. gibi biz de bugün onları unuturuz.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


156 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ْ ُ َ ُ 156
8. CÜZ ِ ‫ورة الع َر‬
‫اف‬ ‫س‬ A’RÂF SÛRESİ 54. Şüphesiz ki Rabbiniz,
gökleri ve yeri altı günde ya-
ً َ ْ َ َ ً ُ ْ ٰ َ ُ َ ْ َّ َ َ ْ ُ َْ ْ َََ ratan, sonra Arş’ı ihata edip
‫اب فصلناه ع عِل ٍ هدى ورحة‬ ٍ ‫ت‬ ِ ِ ‫جئناهم ب‬ ِ ‫ولقد‬ tasarruf eden, geceyi, durma-
ُ‫ون ا َِّل تَاْويلَ ُهۜ يَ ْو َم يَاْت۪ى تَاْويلُه‬
َ ُُ َْ َْ
‫ر‬ ‫ظ‬ ‫ن‬ ‫ي‬ ‫ل‬ ‫ه‬ 52
َ ُ ُْ ْ َ
‫ون‬ ‫ل ِقو ٍم يؤمِن‬
dan kendisini kovalayan gün-
۪ ۪ düze bürüyüp örten; güneşi,
ّ‫الق‬ َ ْ ‫ت ُر ُس ُل َر ّب َنا ب‬ ْ َ َٓ ْ َ ُ ْ َ ْ ُ ُ َ َ َّ ُ ُ َ ayı ve yıldızları emrine boyun
ِ ِ ِ ‫يقول ال۪ين نسوه مِن قبل قد جاء‬ eğmiş durumda yaratan Rab-
َّ َ ْ َ َ َ ْ َ َ ُّ َ ُ ْ َ ٓ َ َ ُ َ ْ َ َ َ َٓ َ ُ ْ َ َ ْ َ َ biniz Allah’tır. Bilesiniz ki, ya-
‫فهل نلا مِن شفعاء فيشفعوا نلا او نرد فنعمل غي ال۪ي‬ ratmak da emretmek de O’na
ُ َ ْ َ َّ َ ُ ْ َ ُٓ َ ْ َ ۜ ُ َ ْ َ َّ ُ
‫سوا انف َس ُه ْم َوضل عن ُه ْم مَا كانوا‬
mahsustur. Âlemlerin Rabbi
ِ ‫كنا نعمل قد خ‬ Allah ne yücedir!
َ ْ َ ْ َ َ ٰ َّ َ َ َ َّ ُ ّٰ ُ ُ َّ َ َّ َ ََُْ 55. Rabbinize yalvara ya-
‫ات والرض‬ ِ ‫الل ال۪ي خلق السمو‬ ‫ ا ِن ربم‬53 ‫ون‬ ۟ ‫ت‬ ‫يف‬ kara ve gizlice dua edin. Bi-
ُ ْ َ َ َّ َ ْ َّ ْ ْ ََ ْ ‫يف س َّتةِ َايَّام ُث َّم‬
‫ار َيطل ُب ُه‬ ‫اس َت ٰوى ع ال َع ْرِش ُيغِش الل انله‬
lesiniz ki O, haddi aşanları
ٍ ِ ۪ sevmez.
َ ََ َ َّ َ ُ َ ُ ُّ َ َ َ َ ْ َ َ ْ َّ َ ۙ ً َ
‫ات بِا ْم ِرۜه ۪ ال ُل‬ ٍ َ
‫ر‬ ‫خ‬ ‫حث۪يثا والشمس والقمر وانلجوم مس‬
56. Yeryüzü ıslah edildik-

ْ ُ َ َ َ ْ ُّ َ ُ ّٰ َ َ َ َ ُ ْ َ ْ َ ُ ْ َ ْ
ten sonra orada bozgunculuk
ُ
‫ اد ُعوا َر َّب ْم‬54 ‫۪ني‬ ‫اللق والمرۜ تبارك الل رب العالم‬
yapmayın. Korkarak ve Rah-
metini umarak O’na dua edin.
ُْ َ َ َ ‫ب ال ْ ُم ْع‬ ُ َ ُ َّ ًۜ َ ْ ُ َ ً ُّ َ َ
‫س ُدوا‬ ِ ‫ف‬ ‫ت‬ ‫ل‬ ‫و‬ 55 َ
‫۪ين‬ ‫د‬ ‫ت‬ ُّ ِ ‫تضع وخفية ا ِنه ل‬
‫ي‬
Muhakkak ki iyilik edenlere
ۚ Allah’ın rahmeti çok yakındır.
َّ ۜ ً َ َ َ ً ْ َ ُ ُ ْ َ َ َ ْ َ ْ َ ْ َْ
‫حها وادعوه خوفا وطمعا ا ِن‬ ِ ‫ِيف الرِض بعد ا ِص‬ 57. Rüzgârları rahmetinin

َّ َ ُ َ ْ َ ٌ َ ّٰ َ َ ْ َ
önünde müjdeci olarak gön-
ُ ُْ َ ْ ُ
‫ وهو ال۪ي ير ِسل‬56 ‫سن۪ني‬ ِ ‫رحت اللِ ق ۪ريب مِن المح‬ deren O’dur. Sonunda onlar,

ً َ ً َ َ ْ َّ َ َ َٓ ٓ ّٰ َ َ ْ َ ْ َ َ َ ْ َ ً ْ ُ َ َ ّ
ağır bulutları yüklenince onu

‫الرياح بشا بني يدي رحتِه۪ۜ حىت ا ِذا اقلت سحابا ث ِقال‬ ِ
ölü bir memlekete sevk ede-

ْ ْ َ َ َ َٓ ْ ْ
riz. Orada su indirir ve onunla
ُّ ََْ ّ َ ََ ُ َ ْ ُ
‫اء فاخ َرج َنا بِه۪ م ِْن ك ِل‬ ‫ت فان َزنلَا بِهِ الم‬ ٍ ِ ‫ل مي‬ ٍ ِ‫سقناه ل‬
türlü türlü meyveler çıkarırız.
İşte ölüleri de böyle diriltece-
َ َّ َ َ ُ َّ َ ٰ ْ ُْ َ ٰ َ َّ
57 ‫ات كذل ِك ن ِر ُج ال َم ْوت ل َعل ْم تذك ُرون‬ ِ ۜ ‫اثل َم َر‬
ğiz. Her halde bundan ibret
alırsınız.

52. Gerçekten onlara, ilim ile açıkladığımız, inanan bir


toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, bir kitap getirdik.
53. O’nun tevilinden başka bir şey beklemiyorlar. O’nun
tevili geldiği gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki:
Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi bi-
zim şefaatçilerimiz var mı ki, bize şefaat etsinler veya tek-
rar geri döndürülmemiz mümkün mü ki, yapmış olduğumuz
amellerden başkasını yapalım? Onlar cidden kendilerine
yazık ettiler ve uydurdukları şeyler da kendilerinden kay-
bolup gitti.
KUR’AN-I KERİM MEALİ 157
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

58. Toprağı iyi ve elverişli 8. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬157


‫ل ْز ُء اثلَّام ُِن‬ A’RÂF SÛRESİ

beldenin bitkisi Rabbinin iz-


niyle çıkar; kötü olandan ise
ُ‫ث َل َيْ ُرج‬ َ َُ َّ َ ّ َ ْ ُ ُ َ َ ُ ُ ْ َ ُ ّ َّ ُ َ َ ْ َ
faydasız bitkiden başka bir ‫والل الطيِب يرج نباته بِا ِذ ِن ربِه۪ۚ وال۪ي خب‬
şey çıkmaz. İşte biz, şükreden
َ ُُ َْ ْ َ َ ٰ ْ ُ ّ َ ُ َ ٰ َ ً َ َّ
bir kavim için âyetleri böyle 58 ‫ون‬ ۟ ‫ات ل ِقو ٍم يشكر‬ ِ ‫رف الي‬ ِ ‫داۜ كذل ِك ن‬ ِ ‫ا ِل ن‬
ُ َ َ ّٰ ُ ُ ْ ِ ْ َ َ َ َ َ ْ َ ٰ ً ُ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ
‫الل َما ل ْم‬
açıklıyoruz.
59. And olsun ki Nuh’u elçi ‫لقد ارسلنا نوحا ا ِل قو ِمه۪ فقال يا قوم اعبدوا‬
olarak kavmine gönderdik de َ ‫اب يَ ْوم‬ َ ‫ ْم َع َذ‬ ُ ْ َ َ ُ َ َ ٓ ّ ُۜ ُ ْ َ ٰ ْ
dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a 59 ‫۪ي‬ ٍ ‫ظ‬ ‫ع‬ ٍ ‫مِن ا ٍِل غيه اِ۪ن اخاف علي‬
kulluk edin, sizin ondan baş- َ َ ُ َ َ َ ٰ َ َ َّ ٓ ْ َ ْ ُ َ َ ْ َ َ
ka tanrınız yoktur. Doğrusu ‫ قال‬60 ‫ني‬ ٍ ‫قال ال مِن قومِه۪ ا ِنا لنيك ف۪ى ض ٍل م ۪ب‬
ben, üstünüze gelecek büyük
َ َ َْ ّ َ ْ ٌ َُ ّ ٰ َ ٌَ َ َ َ ْ‫يَا قَ ْو ِم لَي‬
bir günün azabından korku- 61 ‫ب العالم۪ني‬ ِ ‫ر‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫ول‬ ‫س‬ ‫ر‬ ‫۪ى‬ ‫ِن‬‫ك‬ ‫ل‬ ‫و‬ ‫ة‬ ‫ل‬ ‫ض‬ ‫ب‬
۪ ‫س‬
ّٰ َْ َ ُ َ َْ ّ َ ُ ُّ ُ
ِ‫ت َر ۪ب َوان َص ُح ل ْم َواعل ُم م َِن الل‬ ِ ‫ابَلِغ ْم رِ َسال‬
yorum.”
60. Kavminden ileri gelen-
ُ ْ ُ َ َٓ ْ َ ْ ُ ْ َ َ َ َ ُ َ ْ َ َ َ
‫اءك ْم ذِك ٌر م ِْن َر ّبِ ْم‬
ler dediler ki: Biz seni gerçek-
ten apaçık bir sapıklık içinde ‫جبتم ان ج‬ ِ ‫ اوع‬62 ‫ما ل تعلمون‬
görüyoruz! َ ُ َ ْ ُ ْ ُ َّ َ َ َ ُ َّ َ َ ْ ُ َ ْ ُ ْ ُ ْ ُ َ ٰ َ
61. Dedi ki: “Ey kavmim! 63 ‫حون‬ ‫ع رج ٍل مِنم ِلن ِذركم وتلِ تقوا ولعلم تر‬
َ ‫ك َوا َ ْغ َر ْق َنا َّال‬ ْ ُْ ُ ‫۪ين َم َع‬َ َّ َ ُ َ ْ َ ْ َ َ ُ ُ َّ َ َ
‫۪ين‬ ِ ‫ل‬ ‫ف‬ ‫ال‬ ‫يف‬ ‫ه‬ ‫ال‬ ‫فكذبوه فانيناه و‬
Bende herhangi bir sapık-
lık yok; fakat ben, âlemlerin ِ
Rabbi tarafından gönderilmiş ْ‫اهم‬ ُ َ َ َ َِٰ َ َ ً ْ َ ُ َ ْ ُ َّ َ َ ٰ ُ َّ َ
bir peygamberim. ‫ وال ع ٍد اخ‬64 ‫۪ني‬ ۟ ‫كذبوا بِايات ِناۜ ا ِنهم كانوا قوما عم‬
62. Size Rabbimin vahyet- ُۜ‫يه‬ ُ ْ ‫ ْم م ِْن ا ٰ ٍِل َغ‬ ُ َ َ َ ّٰ ْ
‫هوداۜ قال يَا ق ْو ِم اع ُب ُدوا الل ما ل‬
َ َ َ ً ُ
َ َ َ َّ ُ َ َ ْ َ َ
tikleri gerçekleri tebliğ ediyo-
َّ َ َ ُ َ َ ََ
‫۪ين كف ُروا م ِْن ق ْوم ٓ ِ۪ه ا ِنا‬ ‫ قال ال ال‬65 ‫اف ت َّتقون‬
rum ve size öğüt veriyorum
ve ben sizin bilmediklerinizi
َ َ َ َ َ ْ َ َ ُّ ُ َ َ َّ َ َ َ َ َ ٰ َ َ
‫ قال يَا ق ْو ِم‬66 ‫ني‬ ۪‫لنيك ۪يف سفاه ٍة واِنا نلظنك مِن الكاذِب‬
Allah tarafından gelen vahiy
ile biliyorum.

67 ‫۪ني‬ َ ‫ول م ِْن َر ّب الْ َعالَم‬ ٌ َُ ّ َٰ ٌَ َ َ


‫س‬ ‫ر‬ ‫۪ى‬ ‫ِن‬‫ك‬ ‫ل‬‫و‬ ‫ة‬ ‫اه‬ ‫ف‬ ‫س‬ ‫ب‬ ‫س‬ َ ْ‫لَي‬
ِ ۪
63. Sakınıp da rahmete
nâil olmanız için, içinizden
sizi uyaracak bir adam vası-
tasıyla size bir zikir gelmesi-
ne şaştınız mı?” 65. Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u peygamber olarak
64. Söylenenleri dinledik- gönderdik. Onlara, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin
ten sonra Onu yalanladılar, için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Allah’a karşı gelmek-
biz de onu ve onunla beraber ten sakınmaz mısınız?” dedi!”
gemide bulunanları kurtardık, 66. Kavminin ileri gelenlerinden inkâr edenler dediler ki:
âyetlerimizi yalanlayanları “Şüphesiz, biz seni akıl noksanlığı içinde görüyoruz. Biz
boğduk! Çünkü onlar kör bir senin mutlaka yalancılardan biri olduğuna inanıyoruz.”.
kavim idiler.
67. “Ey kavmim! Dedi, ben de akıl noksanlığı yok; fakat
ben âlemlerin Rabbinin gönderdiği bir peygamberim.”
H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU
158 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ْ ُ َ ُ 158
8. CÜZ ِ ‫ورة الع َر‬
‫اف‬ ‫س‬ A’RÂF SÛRESİ 70. Dediler ki: Sen bize
tek Allah’a kulluk etmemiz ve
ٌ َ ٌ َ ْ ُ َ َََ ّ َ َ َ ْ ُ ُ ّ َُ atalarımızın tapmakta olduk-
68 ‫اصح ام۪ني‬ ِ ‫ت ر ۪ب وانا لم ن‬ ۬ ِ ‫ابلِغم رِسال‬ larını bırakmamız için mi gel-
ُ َ ٰ َ ْ ُ ّ َ ْ ٌ ْ ْ ُ َ َٓ ْ َ ْ ُ ْ َ َ َ din? Eğer doğrulardan isen,
‫جبتم ان جاءكم ذِكر مِن ربِم ع رج ٍل‬ ِ ‫اوع‬ bizi tehdit ettiğin şeyi bize

َ ٓ ‫ ْم ُخلَ َف‬ ُ َ َ َ ْ ٓ ُ ُ ْ َ ْۜ ُ َ ْ ُ ْ ُ ْ
‫اء م ِْن َب ْع ِد‬
getir.
‫مِنم ِلن ِذركم واذكروا ا ِذ جعل‬ 71. Dedi ki: “Üzerinize
ّٰ َٓ ٰ ُ ْ َ ً َ ْ ْ َ ْ ُ َ ُ َ
ِ‫الل ِق بَۣصطة ۚ فاذك ُٓروا ال َء الل‬ ‫وح َو َزادك ْم ِيف‬ ٍ ‫ق ْو ِم ن‬
Rabbinizden bir azap ve bir
hışım inmiştir. Haklarında
ُ‫ح َده‬ ْ ‫َ ُٓ َ ْ َ َ َ ْ ُ َ ّٰ َ َو‬ َ ُ ْ ُ ْ ُ َّ َ َ Allah’ın hiçbir delil indirmediği,
‫جئنا نلِ عبد الل‬ ِ ‫ قالوا ا‬69 ‫لعلم تفلِحون‬ sadece sizin ve atalarınızın
َ‫ان َي ْع ُب ُد اٰبَا ٓ ُؤ۬نَاۚ فَاْت َِنا ب َما تَعِ ُدنَٓا ا ِْن ُكنْت‬ َ َ َ ََََ
‫ونذر ما ك‬
uydurduğu isimler hususunda
ِ benimle tartışıyor musunuz?
ُ ُ ََ َ َْ َ َ َّ ‫م َِن‬ Bekleyin öyleyse, şüphesiz
‫ قال قد َوق َع عليْ ْم م ِْن َر ّبِ ْم‬70 ‫۪ني‬ َ ‫الصادِق‬ ben de sizinle beraber
ْ َ َٓ َ َ ُ ُ َ ٌۜ َ َ َ ٌ ْ
‫ب اتَادِلونن۪ى ۪ٓيف ا ْس َٓما ٍء َس َّميْ ُت ُموها ان ُت ْم‬
bekleyenlerdenim!”
‫رِجس وغض‬ 72. Onu ve onunla beraber
ّ ْ َ َ ْ ُ ْ َ ُ ّٰ َ َّ َ َ ْ ُ ُ ٓ َ ٰ َ
‫ان فان َت ِظ ُٓروا ا ِ۪ن‬
olanları rahmetimizle kurtar-
ٍۜ ‫واباؤ۬كم ما نزل الل بِها مِن سلط‬ dık ve âyetlerimizi yalanlayıp
َ‫۪ين َم َع ُه ب َر ْحة‬ َ َّ َ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ َ ْ ُْ َ ْ ُ َ َ da iman etmeyenlerin kökünü
ٍ ِ ‫ فانيناه وال‬71 ‫معم مِن المنت ِظ ۪رين‬ kestik.
ُ َ َ َ َ َ ٰ ُ َّ َ َ َّ َ َ َ ْ َ َ َ َّ
‫مِنا وقطعنا دابِر ال۪ين ذبوا بِايات ِنا وما انوا‬
73. Semûd kavmine de
kardeşleri Salih’i gönderdik.
ْ‫الًاۢ قَ َال يَا قَو ِم‬ َ ُ َ َ َ َُ ٰ َ ْ
ْ ۟ َ ‫ُمؤ ِمن‬
Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a
ِ ‫ واِل ثمود اخاهم ص‬72 ‫۪ني‬ kulluk edin; sizin O’ndan
ٌ ُ ْ َ َٓ ْ َ ُۜ ُ ْ َ ٰ ْ ْ ُ َ َ َ ّٰ ْ
‫اءت ْم بَ ّي ِ َنة‬ ‫اع ُب ُدوا الل ما لم مِن ا ٍِل غيه قد ج‬
başka tanrınız yoktur. Size
Rabbinizden açık bir delil gel-
ْ ُ ْ َ َ َ َ ً ٰ ُ َ ّٰ ُ َ َ ٰ ُ
‫م ِْن َر ّبِ ۜ ْم ه ِذه۪ ناقة اللِ ل ْم ايَة فذ ُروها تاكل‬
miştir. O da, size bir mucize
olarak Allah’ın şu devesidir.

ٌ َ ٌ َ َ ْ ُ َ ُ ْ َ َ ُٓ َ ُّ َ َ َ َ ّٰ ْ َ ٓ Onu bırakın, Allah’ın arzında


73 ‫۪يف ارِض اللِول تمسوها بِسو ٍء فياخذكم عذاب ال۪يم‬ yesin, sakın ona herhangi bir
kötülükle dokunmayın, sonra
sizi acıklı bir azap yakalar.

68. “Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ ediyo-


rum ve ben sizin için güvenilir bir nasihatçiyim.”
69. “Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığıyla
Rabbinizden size bir zikir gelmesine şaştınız mı? Hatırla-
yın ki, Allah sizi Nûh kavminden sonra onların yerine getirdi
ve sizi yaratılış itibariyle daha güçlü kıldı. Allah’ın nimetle-
rini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.”.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 159


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

74. Düşünün ki Âd’dan 8. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬159


‫ل ْز ُء اثلَّام ُِن‬ A’RÂF SÛRESİ

sonra sizi hükümdar kıldı. Ve


yeryüzünde sizi yerleştirdi:
ْ‫كم‬ ُ َ َّ َ َ َ ْ َ ْ َ َٓ َ ُ ْ ُ َ َ َ ْ ُٓ ُ ْ َ
Onun düzlüklerinde saraylar ‫واذكروا ا ِذ جعلم خلفاء مِن بع ِد ع ٍد وبوا‬
yapıyorsunuz, dağlarında
َ ُ ْ َ َ ً ُ ُ َ ُ ُ ْ َ ُ َّ َ ْ َْ
evler yontuyorsunuz. Artık ‫حتون‬ ِ ‫خذون مِن سهول ِها قصورا وتن‬ ِ ‫ِيف الرِض تت‬
Allah’ın nimetlerini hatırlayın
ْ َْ ْ َ ْ َ َ َ ّٰ َ َٓ ٰ ُٓ ُ ْ َ ً ُ ُ َ َ ْ
da yeryüzünde fesatçılar ola- ‫البال بيوتاۚ فاذكروا الء اللِ ول تعثوا ِيف الرِض‬ ِ
َ َُ‫ك‬ ْ َ ْ َ َّ ُ َ َ ْ َ َ ْ
۪‫بوا م ِْن ق ْو ِمه‬ َ ‫سد‬ ِ ‫ُمف‬
rak karışıklık çıkarmayın.
75. Kavminin ileri gelenle- ‫ قال ال ال۪ين است‬74 ‫۪ين‬
َ ‫ون ا َ َّن‬َ ُ َ ْ َ َ ْ ُ ْ َ َ ٰ ْ َ ُ ْ ُ ْ َ َّ
‫الًا‬
rinden büyüklük taslayanlar,
içlerinden zayıf görülen ina- ِ ‫ص‬ ‫ل ِل۪ين استضعِفوا ل ِمن امن مِنهم اتعلم‬
َ ْ َ ُ َّ ُٓ َ ٌ
75 ‫ُم ْر َسل م ِْن َر ّبِه۪ۜ قالوا ا ِنا ب ِ َٓما ا ْر ِسل بِه۪ ُمؤم ُِنون‬
nanlara dediler ki: Siz Sa-
lih’in, gerçekten Rabbi tara-
َ َ ْ ٰ َّ َّ ُٓ َ ْ َ ْ َ َّ َ َ
76 ‫الٓي ا َمن ُت ْم بِه۪ كاف ُِرون‬
fından gönderildiğini biliyor
musunuz? Onlar da “Şüphe- ۪ ِ ‫قال ال۪ين استكبوا ا ِنا ب‬
siz biz onunla gönderilene
ُ‫صال ِح‬ َ ‫َف َع َق ُروا انلَّاقَ َة َو َع َت ْوا َع ْن ا َ ْمر َر ّبه ْم َوقَالُوا يَا‬
inananlarız, “dediler. ِِ ِ
76. Kibirlenenler de dediler ُ‫ فَا َ َخ َذتْ ُهم‬77 ‫۪ني‬ َ ‫ت م َِن ال ْ ُم ْر َسل‬ َ ْ‫ائْ ِ َنا ب َما تَعِ ُدنَٓا ا ِْن ُكن‬
ki: “Biz de sizin inandığınızı ِ
inkâr edenleriz.” ّٰ َ َ َ َ ‫حوا ف۪ى َداره ِْم َجاثِم‬ ُ ‫ص َب‬ ْ َ ‫ج َف ُة فَا‬ ْ ‫الر‬ َّ
‫ فتول‬78 ‫۪ني‬ ِ
ََ ُ َْ َ ََ َ َ َ
77. Derken o dişi deveyi
َْ
‫عن ُه ْم َوقال يَا ق ْو ِم لق ْد ابْلغ ُت ْم رِ َسالة َر ّ۪بى‬
ayaklarını keserek öldürdüler

َ ُّ ُ َ ْ ٰ َ ْ ُ َ ُ ْ َ َ َ
ve Rablerinin emrinden dışarı

79 ‫اصح۪ني‬ َ َّ
ِ ‫ن ل تِبون انل‬ ِ ‫ونصحت لم ول‬
çıktılar da: Ey Salih! Eğer sen
gerçekten peygamberlerden-
ُ َ َ َ َْ َ ُْ ََ ٓ ْ َ َ َ ْ ً ُ َ
‫حشة َما َس َبق ْم‬ ِ ‫ولوطا ا ِذ قال ل ِقو ِمه۪ اتاتون الفا‬
sen bizi tehdit ettiğin azabı
bize getir, dediler.
َ ّ َ ُ ْ َ َ ْ ُ َّ
‫الر َجال‬ ‫ون‬ ‫ت‬ ‫ا‬ ‫تل‬ ‫م‬  ‫ِن‬ ‫ا‬ 80 َ ‫بهَا م ِْن ا َ َحد م َِن الْعَالَم‬
‫۪ني‬
78. Bunun üzerine onları o
ِ ٍ ِ
َ ُ َ َْ ْ ّ
sarsıntı yakaladı da yurtların-
ُ ْ ًَْ َ
da diz üstü donakaldılar.
81 ‫ون الن ِ َسٓاءِۜ بَل ان ُت ْم ق ْو ٌم ُم ْس ِرفون‬ ِ ‫شهوة مِن د‬
79. Salih de o zaman onlar-
dan yüz çevirdi ve şöyle dedi:
Ey kavmim! And olsun ki ben
size Rabbimin vahyettiklerini 81. Çünkü siz, şehveti tatmin için kadınları bırakıp da
tebliğ ettim ve size öğüt ver- şehvetle erkeklere gidiyorsunuz. Doğrusu siz taşkın bir
dim; fakat siz öğüt verenleri milletsiniz.”
sevmiyorsunuz.
80. Lût’u da gönderdik.
Kavmine dedi ki: “Sizden ön-
ceki milletlerden hiçbirinin
yapmadığı fuhuşu mu yapı-
yorsunuz?

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


160 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ْ ُ َ ُ 160
8. CÜZ ِ ‫ورة الع َر‬
‫اف‬ ‫س‬ A’RÂF SÛRESİ 85. Medyen’e de kardeş-
leri Şuayb’ı. Gönderdik. Dedi
ْ‫وه ْم مِن‬ ُ ُ ْ َ ُٓ َ ْ َ ٓ َّ ٓ ْ َ َ َ َ َ َ َ َ ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk
‫وما ان جواب قوم ِ۪ه ا ِل ان قالوا اخ ِرج‬ edin, sizin ondan başka tanrı-
ُٓ َ ْ َ َ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ َ َ ُ َّ ُ َ
‫ فانيناه واهله‬82 ‫ق ْر َيتِ ْۚم ا ِن ُه ْم اناٌس َي َتط َّه ُرون‬
nız yoktur. Size Rabbinizden
açık bir delil gelmiştir; artık
ََ َ َ َْ
‫ َوامط ْرنا عليْ ِه ْم‬83 ‫ين‬ َ ‫ت م َِن الْغَابر‬ ْ َ‫ام َراَتَ ُهۘ َان‬ ْ ‫ا َِّل‬ ölçüyü, tartıyı tam yapın, in-
ِ۪ sanların eşyalarını eksik ver-

َ ْ ُْ َُ َ َ َ ََْ ُْ ْ َ ًَ َ meyin. Islah edildikten son-


84 ‫۪ني‬ ۟ ‫مطرا ۜ فانظر كيف ان عق ِبة المج ِرم‬ ra yeryüzünde bozgunculuk

ُ ُ ْ َِْ َ َ َ ً ْ َ ُ ْ ُ َ َ َ َ ْ َ ٰ َ yapmayın. Eğer inananlar


‫واِل مدين اخاهم شعيبا ۜ قال يا قوم اعبدوا‬ iseniz bunlar sizin için daha

ٌ َ ّ َ ْ ُ ْ َ َٓ ْ َ ُ ُ ْ َ ٰ ْ ْ ُ َ َ َ ّٰ
hayırlıdır.
‫الل ما لم مِن ا ٍِل غيه ۜ قد جاءتم بيِنة‬ 86. Tehdit ederek, inanan-

ُ َ َْ َ َ َ َ ْ َ َْ َ ْ ََُْ ْ ُ َّ ْ ları Allah yolundan alıkoyarak


‫مِن ربِم فاوفوا الكيل والم۪يان ول تبخسوا‬ ve o yolun eğriliğini arayarak

َ‫ال ْرِض َب ْعد‬ َْ ْ ُ َ َ ْ ُ َ َٓ ْ َ َ َّ


‫س ُدوا ِيف‬
öyle her yolun başında otur-
ِ ‫انلاس اشياءهم ول ت‬
‫ف‬ mayın. Düşünün ki siz az idi-

َ ْ ُ ْ ُْ ُ ْ ْ ُ َ ٌْ َ ْ ُ ٰ َ َ ْ niz de O, sizi çoğalttı. Bakın


85 ۚ‫حها ۜذل ِم خي لم ا ِن كنتم مؤ ِمن۪ني‬ ِ ‫ا ِص‬ ki, bozguncuların sonu nasıl

ْ‫ون َعن‬ َ ُّ ُ َ َ َ ُ ُ َ ّ ُ ُ ُ َْ َ َ olmuştur!


‫اط توعِدون وتصد‬ ٍ ‫ص‬ ِ ‫ول تقعدوا بِ ِل‬ 87. Eğer içinizden bir grup

ٓ ُ ُ ْ َ ً َ َ َ ََُْ َ َ ٰ ْ َ ّٰ َ benimle gönderilene inanır,


‫يل اللِ من امن بِه۪ وتبغونها عِوجاۚ واذكروا‬ ِ ‫س ۪ب‬ bir grup da inanmazsa, Allah
َ َ ََْ ُ ُ ْ َ ْ ُ َ َّ َ َ ً َ ْ ُ ْ ُ ْ aranızda hükmedinceye ka-
‫ا ِذ كنتم ق۪ي فكثكمۖ وانظروا كيفان‬ dar bekleyin. O, hâkimlerin

ُ ْ ٌ َ َٓ َ َ ْ ْ ْ ُ َ
‫ َواِن ان طائ ِفة مِن ْم‬86 ‫۪ين‬ َ ‫سد‬ ِ ‫عق َِبة ال ُمف‬
en iyisidir.

‫بوا‬ ُ ‫اص‬ َ َ
ْ َ‫طٓائ َِف ٌة ل َ ْم يُ ْؤم ُِنوا ف‬ ‫و‬ ‫ه‬
۪ ‫ب‬ ‫ت‬ ُ ْ‫ا ٰ َم ُنوا با َّل۪ٓي ا ُ ْر ِسل‬
ِ ِ ِ
َ َ ْ ُ ْ َ َ ُ َ َ َ ْ َ ُ ّٰ َ ُ ْ َ ّٰ َ
87 ‫حىت يم الل بينناۚ وهو خي الاكِم۪ني‬

82. Kavminin cevabı: Onları memleketinizden çıkarın;


çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış! Demelerinden
başka bir şey olmadı.
83. Biz de onu ve karısından başka aile efradını kurtar-
dık; çünkü karısı geride kalanlardan idi.
84. Ve üzerlerine taş yağmuru yağdırdık. Bak ki günah-
kârların sonu nasıl oldu!

KUR’AN-I KERİM MEALİ 161


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

88. Kavminden ileri gelen 9. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬161


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫اتلاس ُِع‬ A’RÂF SÛRESİ

kibirliler dediler ki: “Ey Şu-


ayb! Seni ve seninle beraber ُ ْ‫ك يَا ُش َعي‬ َ َّ َ ْ ُ َ ْ َ ْ ُ َ ْ َ ْ َ َّ ُ َ َ ْ َ َ
inananları memleketimizden ُ ْ َ‫ا‬
‫ل ْز ُء‬ ‫ب‬ ‫قال ال ال۪ين استكبوا مِن قو ِمه۪ نلخ ِرجن‬
َ َ َ َّ َّ ُ ُ َ َ ْ َ َٓ َ ْ َ ْ َ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َ
9

ۜ
kesinlikle çıkaracağız veya
dinimize döneceksiniz” dedi ‫وال۪ين امنوا معك مِن قريِنا او تلعودن ف۪ى مِلتِنا قال‬
َ ْ ُ ْ ً َ ّٰ َ َ َ ْ َ َ ْ َ َ َ ُ َ َ
‫ ق ِد افتينا ع اللِ ك ِذبا ا ِن عدنا ف۪ى‬88 ‫ا َول ْو ك َّنا كرِه۪ني‬
ki: “İstemesek de mi?”

َ َ َْ َ ُ ُ ْ ُ ّٰ َ ّٰ َ ْ َ ْ َ ْ ُ َّ
89. Allah bizi ondan kurtar-
dıktan sonra tekrar sizin dini-
‫الل مِن َهاۜ َومَا يَون نلَ ٓا ان ن ُعود‬ ‫مِلتِم بعد ا ِذ نينا‬
ّٰ َ َ ْ ْ َ َّ ُ َ ُّ َ َ َ ۜ َ ُّ َ ُ ّٰ َ َٓ َ ْ َ ٓ َّ َٓ
nize dönersek Allah’a karşı
iftira etmiş oluruz. Rabbimiz
ِ‫شٔ عِلمًاۜ ع الل‬ ٍ ‫ف۪يها ا ِل ان يشاء الل ربنا و ِسع ربنا ك‬
َ ْ ‫ال ّق َواَن‬ َ ْ ‫ني قَ ْوم َِنا ب‬ َ ْ ‫تَ َوَّك ْ َناۜ َر َّب َنا ْاف َت ْح بَيْ َن َنا َو َب‬
Allah’ın dilemesi hali müstes-
‫ي‬ ُ ْ ‫ت َخ‬
ِ ِ
na geri dönmemiz bizim için
olacak şey değildir. Rabbimi-
َّ َ َ َ َ َ َّ ُ َ َ ْ َ َ َ َ َْ
zin ilmi her şeyi kuşatmıştır. ‫۪ين كف ُروا م ِْن ق ْو ِمه۪ لئ ِِن ات َب ْع ُت ْم‬ ‫ وقال ال ال‬89 ‫ات۪ني‬ ِ ‫الف‬
َ َ ُ َ ْ َّ ُ ُ ْ َ َ َ َ َ ُ َ َ ً ْ ُ َّ ً ْ َ ُ
Biz sadece Allah’a dayanırız.
Ey Rabbimiz! Bizimle kavmi- ‫جفة فا ْص َب ُحوا‬ ‫ فاخذتهم الر‬90 ‫اسون‬ ِ ‫شعيبا ا ِنم ا ِذا ل‬
َ ‫۪ين َك َّذبُوا ُش َعيْبًا َك َ ْن ل َ ْم َي ْغ َن ْوا ف‬ َ ‫ اََّل‬91 ۚ‫۪ني‬
miz arasında adaletle hük-
ۛۚ‫۪يها‬ َۛ ‫ف۪ى َداره ِْم جَاثِم‬
ِ
met! Çünkü Sen hükmeden-
lerin en hayırlısısın.
َ َ َ ْ ُ ْ َ ّٰ َ َ َ َ َْ ُ ُ ُ َ ً ْ َ ُ ُ َّ َ َ َّ َ
90. Kavminden küfürde ‫ فتول عنهم وقال‬92‫اسين‬ ۪ ِ ‫ال۪ين كذبوا شعيبا كنوا هم ال‬
َ َ َ ُ َ ُ ْ َ َ َ ّ َ َ َ ْ ُ ُْ ََْ ْ ََ ِْ َ َ
‫تل ْۚمفكيْف‬
ileri gidenler dediler ki: Eğer
Şuayb›e uyarsanız o takdirde ‫تر ۪بىونصح‬ ِ ‫ياقوملقدابلغتمرِسال‬
َٰ ٰٰ
ّ َ‫ َومَٓا ا َ ْر َسلْ َنا ۪يف قَ ْر َي ٍة م ِْن ن‬93 ‫ين‬ َ ‫ع قَ ْوم َكف ِر‬
siz mutlaka ziyana uğrarsınız.
91. Derken o şiddetli dep- ‫ب‬ ٍِ ۟ ۪ ٍ ‫اس‬
َّ‫ ُثم‬94 ‫ون‬ َ ُ َّ َّ َ ْ ُ َّ َ َ ٓ َّ َّ َ ٓ َ ْ َ ْ َ َ ْ َ َٓ ْ َ َ ٓ َّ
‫ا ِل اخذنا اهلها بِالاساءِ والضاءِ لعلهم يضع‬
rem onları yakalayıverdi de o
inkârcılar yurtlarında diz üstü
َّ َ ْ َ ُ َ َ ْ َ َ ّٰ َ َ َ َ ‫ال‬ َ ْ َ ّ َّ َ َ َ َ ْ َّ َ
‫بدنلا مكن السيِئةِ سنة حىت عفوا وقالوا قد مس‬
donakaldılar.
92. Şuayb’ı yalanlayanlar
َ ُ ُ ْ َ َ ْ ُ َ ً َ ْ َ ْ ُ َ ْ َ َ َ ُ ٓ َّ َّ َ ُ ٓ َّ َّ َ َ ٓ َ ٰ
sanki yurtlarında hiç otur- 95 ‫اباءنا الضاء والساء فاخذناهم بغتة وهم ل يشعرون‬
mamış gibi oldular. Asıl zi-
yana uğrayanlar Şuayb›ı
yalanlayanların kendileri
değil mi ? 94. Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, ora
93. Onlardan yüz çevirdi ve halkını, yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve dar-
dedi ki: “Ey kavmim! Ben size lıkla sıkmışızdır.
Rabbimin gönderdiği gerçek- 95. Sonra kötülüğü değiştirip yerine iyilik getirdik. Niha-
leri duyurdum ve size öğüt yet çoğaldılar ve: “Atalarımız da böyle sıkıntı ve sevinç ya-
verdim. Artık kâfir bir kavme şamışlardı” dediler. Biz de o iman etmeyenleri, hatırların-
nasıl acırım!” dan geçmediği anda ansızın yakaladık.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


162 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ْ ُ َ ُ 162
9. CÜZ ِ ‫ورة الع َر‬
‫اف‬ ‫س‬ A’RÂF SÛRESİ 99. Onlar Allah’ın gaza-
bından emin mi oldular? İşte,
َ َ َ ْ ْ َ َ َ ْ َ َ َ ْ َ َّ َ ُ َ ٰ ٰٓ ُ ْ َ ْ َ َّ َ ْ َ َ Allah’ın gazabından sâde-
‫كت‬ ٍ ‫ولو ان اهل القرى امنوا واتقوا لفتحنا علي ِهم بر‬ ce hüsrana uğrayan toplum
ُ َ َ ْ ُ َ ْ َ َ َ ُ َّ َ ْ ٰ َ ْ َ ْ َ َٓ َّ َ çekinmeyendir!
‫ن كذبوا فاخذناهم بِما كانوا‬ ِ ‫مِن السماءِ والرِض ول‬ 100. Önceki sahiplerinden
َ‫ اَفَاَم َِن ا َ ْه ُل الْ ُق ٰٓرى ا َ ْن يَاْت َِي ُه ْم بَا ْ ُسنا‬96 ‫ون‬ َ ُ ْ َ
‫سب‬ِ ‫ي‬
sonra yeryüzüne vâris olanla-
ra hâlâ şu gerçek belli olmadı
ْ َْ ُْ ُْ َ َ َ َ َٓ ُ ً
‫ ا َوام َِن اهل الق ٰٓرى ان يَات َِي ُه ْم‬97 ۜ‫َب َياتا َوه ْم نائ ُِمون‬
mı: Eğer biz dileseydik onları
da günahlarından dolayı mu-
َ َ ّٰ ْ َََ َ ْ ُ ُ ْ
‫ افام ُِنوا َمك َر اللِۚ ف‬98 ‫بَا ُس َنا ضًح َوه ْم يَل َع ُبون‬
sibetlere uğratırdık! Biz on-
ların kalplerini mühürleriz de
َ‫ ا َ َول َ ْم َي ْه ِد لَِّل۪ين‬99۟ ‫ون‬ َ ُ َ ْ ُ ْ َ ْ َّ ّٰ َ ْ َ ُ َ ْ َ onlar işitmezler.
‫اس‬ِ ‫يامن مكر اللِ ا ِل القوم ال‬ 101. İşte o ülkeler... Ki,
ُ َ ُ َٓ َ ْ َ ْ َ َٓ ْ َ ْ َ ْ َ َْ َ ُ
‫اء ا َصبْ َناه ْم‬ ‫يَ ِرثون ال ْرض مِن بع ِد اهلِها ان لو نش‬ sana onların haberlerinden

َ ُُ َٰ ْ َ
bir kısmını anlatıyoruz. And
َ َ ُُ
100 ‫بِذنوب ِ ِه ْۚم َونط َب ُع ع قلوب ِ ِه ْم ف ُه ْم ل ي َ ْس َم ُعون‬
olsun ki, peygamberleri onla-
ra apaçık deliller getirmişler-
ْ َ َٓ ْ َ َ َ َ َٓ ْ َ ْ َ ْ َ َ ُّ ُ َ ٰ ُ ْ َ ْ
‫اءت ُه ْم‬ ‫ت ِلك القرى نقص عليك مِن انبائ ِهاۚ ولقد ج‬
di. Fakat önceden yalanladık-
ları gerçeklere iman edecek
َ َ ْ ْ ُُ ُُ
ۜ‫ات َفمَا كانُوا ِلُ ْؤم ُِنوا بِمَا ك َّذبُوا م ِْن َقبْ ُل‬ َ‫الَ ّين‬
ِۚ ِ ِ ‫رسلهم ب‬
değillerdi. İşte kâfirlerin kalp-
lerini Allah böyle mühürler.
َْ َ َ َ َ َ َ ْ ُ ُ ٰ َ ُ ّٰ ُ َ ْ َ َ ٰ َ
‫ وما وجدنا‬101 ‫وب الكاف ِ۪رين‬ ِ ‫كذل ِك يطبع الل ع قل‬
102. Onların çoğunda, söz-

َ ‫ث ُه ْم لَ َفا ِسق‬ ْ َ َٓ ْ َ َ ْ ِ َ ْ َ ْ ْ َ ْ َ
ََ‫ك‬
de durma bulamadık. Gerçek
şu ki, onların çoğunu yoldan
102 ‫۪ني‬ ‫ثهِم مِن عه ٍۚد وان وجدنا ا‬ ِ ‫ِلك‬
َ َ َ َ ْ َ ْ ٰ َٓ َ ٰ ٰ ُ ْ ْ َ ْ َ ْ َ َ َّ ُ
çıkmış bulduk.
۬
۪‫ثم بعثنا مِن بع ِدهِم موس بِايات ِنا ا ِل ف ِرعون ومئِه‬ 103. Sonra onların ardın-

ْ ْ ُ َ َ َ َ َ ُ ْ َ ََ َ dan Mûsâ’yı mucizelerimizle


103 ‫۪ين‬ َ ‫سد‬ ِ ‫فظل ُموا بِهَاۚ فانظ ْر كيْف كان عق َِبة ال ُمف‬ Firavun ve kavmine gönder-

َ ‫ول م ِْن َر ّب الْ َعالَم‬ ٌ َُ ّ ُ ْ َ ْ َ ٰ ُ َ ََ dik de o mucizeleri inkâr et-


104 ۚ‫۪ني‬ ِ ‫وقال موس يا ف ِرعون اِن۪ى رس‬ tiler; ama bak ki, fesatçıların
sonu ne oldu!
104. Mûsâ dedi ki: “Ey Fi-
96. Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a ravun! Ben âlemlerin Rabbi
karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne tarafından gönderilmiş bir
gökten ve yerden nice bereketleri açardık. Fakat onlar peygamberim.
yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından
dolayı yakalayıverdik.
97. Acaba o ülkelerin halkı geceleyin uyurlarken kendile-
rine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi idiler?
98. Yoksa o ülkelerin halkı kuşluk vakti eğlenirlerken
kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi idiler?

KUR’AN-I KERİM MEALİ 163


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

105. Allah hakkında ger- 9. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬163


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫اتلاس ُِع‬ A’RÂF SÛRESİ

çekten başkasını söyleme-


mek benim üzerime borçtur.
ْ‫م‬ ُ ُ ْ ْ َ ۜ َّ َ ْ َّ ّٰ َ َ َ ُ َ َٓ ْ َ ٰ ٓ َ ٌ َ
Size Rabbinizden açık bir de- ‫جئت‬ ِ ‫حق۪يق ع ان ل اقول ع اللِ ا ِل الق قد‬
lil getirdim; artık İsrail oğulla- ْ َ َ َ َٓ ْ ٓ َ َ َ ْ ْ َ َ ْ ُ ّ َ ْ َ ّ َ
rını benimle bırak!” ‫ قال ا ِن‬105 ‫سائ۪ۜل‬ ِ ‫بِبيِن ٍة مِن ربِم فار ِسل مِع بن۪ى ا‬
106. Dedi ki: Eğer bir mu- َ ‫الصادِق‬ َّ ‫ت م َِن‬ َ ْ‫ت ب َٓها ا ِْن ُكن‬ َْ َٰ َ ْ َ ْ‫ُكن‬
cize getirdiysen ve gerçekten 106 ‫۪ني‬ ِ ِ ‫ا‬ ‫ف‬ ‫ة‬ٍ ‫ي‬ ‫ا‬ِ ‫ب‬ ‫ت‬ ‫ئ‬ ‫ج‬ِ ‫ت‬
َ َ َ َ ٌ َْ ُ َ َ َ ُ َ َ ٰ ََْ
‫ َون َزع يَ َدهُ فا ِذا‬107 ۚ ‫ني‬ ٌ ‫ان ُمب‬
doğru söylüyorsan onu gös-
ter bakalım. ۪ ‫فالق عصاه فا ِذا ِه ثعب‬
َّ َ َ َ َُ ْ َ َ ُ ٓ‫ض‬ َ َْ َ
‫ قال ال َ م ِْن ق ْو ِم ف ِْرع ْون ا ِن‬108 ‫ين‬ ۟ َ ‫اء ل َِّلناظ ِ۪ر‬ ‫ِه بي‬
107. Bunun üzerine Mûsâ
asasını attı, birde ne görsün-
ُ ُ َ ْ ُ ْ َ ُ ُ ٌۙ َ ٌ َ َ َ ٰ
ِْ َ ‫ ْم م ِْن ا‬
‫ض ْۚم‬ ‫ر‬ ‫ ي ۪ريد ان ي ِرج‬109 ‫حر عل۪يم‬ ِ ‫هذا لسا‬
ler o apaçık bir ejderha.
108. Ve elini çıkardı. Bir-
ٓ َ َ ْ ْ ْ َ َ ُ َ َ َ ْ ْ َ ُٓ َ َ ُ َُْ َ َ َ
den o da bakanlar için bem-
‫جه واخاه وار ِسل ِيف المدائ ِِن‬ ِ ‫ قالوا ار‬110 ‫فماذا تامرون‬
beyaz parlayan bir şey oldu.
ُ‫ح َرة‬ َ ‫الس‬ َّ ‫اء‬ َ َٓ‫ َوج‬112 ‫حر َعل۪ي‬ َ ّ ُ َ ُْ َ َ َ
109.110. Firavun’un kav- ٍ ٍ ِ ‫ ياتوك بِ ِل سا‬111ۙ‫اشين‬ ۪ ِ ‫ح‬
minden ileri gelenler dediler َ َ َ َ ْ ُ ْ َ َّ ُ ْ ً ْ َ َ َ َ َّ ُٓ َ َ ْ َ ْ
ki: Bu çok bilgili bir sihirbazdır. ‫ قال‬113 ‫ف ِرعون قالوا ا ِن نلا لجرا ا ِن كنا نن الغالِ ۪ني‬
ْ
َ ِ ‫ قَالوا يَا ُموٰٓس ا ِمَّٓا ا َ ْن تُل‬114 ‫ني‬
ُ َ ‫ ْم لَم َن ال ْ ُم َق َّرب‬ ُ َّ ِ َ ْ َ َ
Sizi yurdunuzdan çıkarmak
istiyor. Ne buyurursunuz? ‫ق‬ ۪ ِ ‫نعم وان‬
111.112. Dediler ki: Onu da
kardeşini de beklet; şehirlere
ََْ ٓ َ َ َُْ َ َ
‫ قال القواۚ فل َّما الق ْوا‬115 ‫۪ني‬ َ ‫ون َنْ ُن ال ْ ُملْق‬ َ ُ َ ْ َ ٓ َّ َ
‫واِما ان ن‬
toplayıcı yolla. Bütün bilgili si-
116 ‫۪ي‬ ‫ظ‬‫ع‬ َ ْ ُ َٓ َ ْ ُ ُ َ ْ َ ‫اس‬
‫ر‬ ‫ح‬ ‫س‬ ِ ‫ب‬ ۫ ‫اؤ‬ ‫ج‬‫و‬ ‫م‬ ‫وه‬‫ب‬ ‫ه‬‫ت‬ ْ ‫ني انلَّاِس َو‬َ ُ ‫ح ُٓروا ا َ ْع‬
َ ‫َس‬
hirbazları sana getirsinler. ٍ ٍ ِ
113. Sihirbazlar Firavun’a ُ َ َ َ َ َ َ َ َ ْ َ ْ َ ٰٓ ُ ٰ َٓ ْ َ ْ َ َ
ْ
geldi ve: Eğer üstün gelen biz ‫ه تلقف‬ ِ ‫واوحينا ا ِل موس ان ال ِق عصاكۚ فا ِذا‬
ُ َ َ ُ َ ْ َ ُ َ َ َ َ َ َ ُّ َ ْ َ َ َ َ َ ُ ْ َ َ
‫فغل ِ ُبوا‬118‫ن‬
olursak, bize kesin bir mükâ-
fat var mı? Dediler. ۚ ‫فوقعالقوبطلماكانوايعملو‬117‫ون‬ ۚ ‫ماياف ِك‬
َ َ ُ َ َ َّ َُْ َ َ ُ َ َْ َ َ َُ
114. Evet, hem de siz mut-
120 ۚ‫جد۪ين‬ َ
ِ ‫ والِق السحرة سا‬119 ۚ‫هنال ِك وانقلبوا صاغ ِ۪رين‬
laka yakınlarımdan olacaksı-
nız, dedi.
115. Ey Mûsâ sen mi ata- 117. Biz de Mûsâ’ya, “Asanı at!” diye vahyettik. Bir de
caksın, yoksa önce atanlar baktılar ki bu, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.
biz mi olalım? Dediler.
118. Böylece gerçek ortaya çıktı ve onların yapmakta
116. “Siz atın” dedi. Onlar oldukları yok olup gitti.
atınca, insanların gözlerini
büyülediler, onları korkuttular 119. Orada yenildiler ve küçük düşerek geri döndüler.
ve büyük bir sihir getirdiler. 120. Sihirbazlar ise secdeye kapandılar.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


164 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ْ ُ َ ُ 164
9. CÜZ ِ ‫ورة الع َر‬
‫اف‬ ‫س‬ A’RÂF SÛRESİ 125.126. Onlar: Biz zaten
Rabbimize döneceğiz. Sen
َ َ َ ُ ٰ َ ٰ ُ ّ َ ۙ َ َ َ ْ ّ َ َّ َ ٰ ُٓ َ sadece Rabbimizin âyetleri
‫ قال‬122 ‫ب موس وهرون‬ ِ ‫ ر‬121 ‫ب العالم۪ني‬ ِ ‫قالوا امنا بِر‬ bize geldiğinde onlara inan-
ُ‫ك ْر ُت ُموه‬ َ َ ٌ ْ َ َ َ ٰ َّ ْ ُ َ َ َ ٰ ْ َ َ ْ َ ْ ُ ْ َ ٰ ُ ْ َ ْ dığımız için bizden intikam
‫ف ِرعون امنتم بِه۪ قبل ان اذن ل ۚم ا ِن هذا لمكر م‬ alıyorsun. Ey Rabbimiz! Üs-
َ َ َ َ َ ََْ ْ
123 ‫۪ينةِ تلِ ُخ ِر ُجوا مِن َٓها اهل َهاۚ ف َس ْوف ت ْعل ُمون‬
ْ َ ‫يف ال ْ َمد‬ tümüze sabır yağdır ve bizi
ِ Müslüman olarak öldür,” de-

ُ ّ ُ َ ُ َ ْ ْ ُ َ ُ ْ َ َ ْ ُ َ ْ َ َّ َ ّ َ ُ َ
‫خ ٍفث َّمل َصل ِ َب َّن ْم‬
diler.
ِ ‫لق ِطعناي ِديموارجلممِن‬ 127. Firavun’un kavmin-
ٓ َّ ُ ْ َ َ َ َ ُ َ ْ ُ َ ّ َ ٰ ٓ َّ ُٓ َ َ َ َْ den ileri gelenler dediler ki:
‫ وما تنقِم مِنا‬125 ‫ون‬ ۚ ‫ قالوا ا ِنا ا ِل ربِنا منقلِب‬124 ‫اجع۪ني‬ “Mûsâ’yı ve kavmini, seni ve
ً‫غ َعلَيْ َنا َصْبا‬ ْ ْ َ َٓ َّ َ َ ْ َ َٓ َّ َ َ ّ َ َ ٰ َّ َ ٰ ْ َ ٓ َّ tanrılarını bırakıp yeryüzünde
‫ات ربِنا لما جاءتن ۜا ربنا اف ِر‬ ِ ‫ا ِل ان امنا بِاي‬ bozgunculuk çıkarsınlar diye
َََ َ َ َُ ْ َ َ َّ َ
‫ َوقال ال َ م ِْن ق ْو ِم ف ِْر َع ْون اتذ ُر‬126 ‫۪ني‬ ۟ َ ‫َوت َوف َنا ُم ْسلِم‬
bırakacak mısın?” O ise “Biz
onların oğullarını öldürüp, ka-
َ َ َ ََ َٰ َ َ َ ََ َْْ ْ َ ٰ
ۜ ‫س ُدوا ِيف الرِض ويذرك وال ِهت‬ ِ ‫ُموس َوق ْو َم ُه ِلُف‬
dınlarını sağ bırakacağız. El-
‫ك قال‬ bette biz onlara eza edecek

َ َ َ َ َّ ُ َ َٓ ْ َ ْ َ َ ْ ُ َ َٓ ْ َ ُ ّ َ ُ َ
127 ‫اءه ْۚم َواِنا ف ْوق ُه ْم قاه ُِرون‬
üstünlükteyiz” dedi.
‫ ن ِس‬ ۪ ‫سنقتِل ابناءهم ون‬ 128. Mûsâ kavmine dedi
َ ْ َ ْ َّ ُ ْ َ ّٰ ُ َ ْ ْ َ ٰ ُ َ َ ki: “Allah’tan yardım isteyin
‫قال موس ل ِقو ِمهِ استع۪ينوا بِاللِ واص ِبواۚ ا ِن الرض‬ ve sabredin. Şüphesiz ki yer-

َ َّ ُ ْ ُ َ َ ْ َ َ ْ ُ َٓ َ ْ َ َ ُ ُ ّٰ yüzü Allah’ındır. Kullarından


128 ‫ِللِۚ يورِثها من يشاء مِن عِبادِ ۪ۜه والعاق ِبة ل ِلمتق۪ني‬ dilediğini ona vâris kılar. So-
َ َ َ
‫جئْ َن ۜا قال‬ َ‫۪ينا م ِْن َقبْل ا َ ْن تَاْت َِي َنا َوم ِْن َب ْع ِد م‬ َ ‫قَالُٓوا ا ُ ۫وذ‬
nuç ise Allah’a karşı gelmek-
ِ ‫ا‬ ِ ten sakınanlar içindir.”

ُ َ ْ ُ َ َْ ُ
‫َعٰس َر ُّب ْم ان ُي ْهلِك َع ُد َّوك ْم َوي َ ْس َتخلِف ْم‬
129. Onlar da, sen bize
gelmeden önce de geldikten
َ ٰ َٓ ْ َ َ َ َ َ ُ َ َ َ ُ ْ َ َْ
‫ َولق ْد اخذنا ال‬129 ‫ون‬ ۟ ‫ِيف ال ْرِض ف َينظ َر كيْف ت ْع َمل‬
sonra da bize işkence edil-
di, dediler. Mûsâ: “Umulur ki
َ ُ َّ َّ َ ْ ُ َّ َ َ َ َ َّ َ َْ َ ّ َ ْ َْ
ِ ‫السن۪ني َونقٍص مِن اثلمر‬
Rabbiniz düşmanınızı helâk
130 ‫ات لعلهم يذكرون‬ ِ ِ ‫ف ِرعون ب‬ edecek ve onların yerine sizi
yeryüzüne hâkim kılacak da
nasıl hareket edeceğinize ba-
kacaktır” dedi.
121.122. “Mûsâ ve Harun’un da Rabbi olan Âlemlerin
Rabbi’ne inandık” dediler. 130. And olsun ki, biz de
Firavun ailesini, ders alsınlar
123. Firavun dedi ki: “Ben size izin vermeden ona iman
diye yıllarca kuraklık ve mah-
mı ettiniz? Bu, hiç şüphesiz şehirde, Kıpti olan halkını ora-
sul kıtlığı ile cezalandırdık.
dan çıkarmak için kurduğunuz bir tertiptir. Ama yakında bi-
leceksiniz!
124. Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kese-
ceğim, sonra da hepinizi asacağım!”

KUR’AN-I KERİM MEALİ 165


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

131. Fakat onlara iyilik gel- 9. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬165


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫اتلاس ُِع‬ A’RÂF SÛRESİ

diği zaman, “Bu bizimdir, biz


çalışıp kazandık” derler. Eğer ٌ َ ّ َ ْ ُ ْ ُ ْ َ ٰ َ َ ُ َ ُ َ َ َ ْ ُ ُ ْ َ َٓ َ َ
başlarına bir kötülük gelirse, ‫فا ِذا جاءتهم السنة قالوا نلا ه ِذه۪ۚ واِن ت ِصبهم سيِئة‬
Mûsâ ve beraberindekilerin
ّٰ َ ْ ْ ُ ُ َٓ َ َّ َٓ َ ُۜ َ َ ْ َ َ ٰ ُ َّ َ
ُ َّ ‫ط‬
uğursuzluğuna yorarlardı. İyi ِ‫يوا بِموس ومن معه ال ا ِنما طائ ِرهم عِند الل‬ ‫ي‬
َْ ُ َ َ َ َ ُ َ َ ْ َ َّ ٰ َ
۪‫ َوقالوا َم ْه َما تات َِنا بِه‬131 ‫ثه ْم ل َي ْعل ُمون‬
bilin ki, onların uğursuzluk
sebebi ancak Allah katında ‫ ن اك‬ ِ ‫ول‬
ْ ََ َ ‫ك ب ُم ْؤ ِمن‬ َ َ ُ ْ َ َ َ ۙ َ َ َ َ ْ َ َٰ ْ
‫ فا ْر َسل َنا‬132 ‫۪ني‬
yazılıdır. Fakat çokları bil-
mezler.
ِ ‫مِن اي ٍة ل ِسحرنا بِها فما نن ل‬
132. Ve dediler ki: “Bizi si-
َ‫ادل َم اٰي‬ َّ ‫ِع َو‬ َ َ َّ َ َ َّ ُ ْ َ َ َ َ ْ َ َ َ ُّ ُ ْ َ َ
hirlemek için ne mucize ge- ‫ات‬ ٍ ‫علي ِهم الطوفان والراد والقمل والضفاد‬
َ َ ‫بوا َوَكنُوا قَ ْو ًما ُمْرم‬ َُ‫ك‬ ْ َْ َ َ َّ َ ُ
‫ َول َّما‬133 ‫۪ني‬
tirirsen getir, biz sana inana-
cak değiliz.” ِ ‫ت‬ ‫اس‬ ‫ف‬ ‫ت‬ٍ ‫م‬

َ‫ك ب َما َعهد‬ َ َّ َ َ َ ُ ْ َ ُ َ ُ َ ُ ْ ّ ُ ْ َ َ َ َ َ
ِ ‫الرجز قالوا يا موس ادع نلا رب‬ ِ ‫وقع علي ِهم‬
133. Biz de ayrı ayrı muci-
zeler olarak onların üzerine ِ
tufan, çekirge, haşere, kurba- َّ‫ن ِسلَن‬ ْ ُ َ ‫ك َول‬ َ َ َّ َ ْ ُ َ َ ْ ّ َّ َ َ ْ َ َ ْ َ َ َ ْ
ğa ve kan gönderdik; yine de ‫الرجز نلؤ ِمن ل‬ ِ ‫عِندكۚ لئ ِن كشفت عنا‬
büyüklük tasladılar ve günah- ٰ ٓ َ ْ ّ ُ ُ ْ َ َ ْ َ َ َّ َ َ َ ٔ َٓ ْ ٓ َ َ َ َ
kâr bir kavim oldular. ‫الرجز ا ِل‬ ِ ‫م‬ ‫ه‬ ‫ن‬‫ع‬ ‫ا‬ ‫ن‬ ‫ف‬ ‫ش‬ ‫ك‬ ‫ا‬ ‫م‬ ‫ل‬ ‫ف‬ 134 ۚ ‫ل‬ ۪‫معك بن۪ى ا ِساي‬
ْ َ ْ َ َ ُُ ْ ُ َ ُ ُ َ
‫ فان َتق ْم َنا مِن ُه ْم‬135 ‫ا َج ٍل ه ْم بَال ِغوهُ ا ِذا ه ْم َينكثون‬
134. Azap üzerlerine çö-
künce, “Ey Mûsâ! Sana ver-
َْ ُ َ ٰ َّ َ َّ َ ْ ُ ْ ْ ََ
‫فاغ َرق َناه ْم ِيف الَ ِّم بِان ُه ْم كذبُوا بِايَات َِنا َوكنوا عن َها‬
diği söz hürmetine, bizim için
Rabbine dua et; eğer bizden
َ ُ ْ ُ َ َ َّ َ ْ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ َ ‫َغفِل‬
‫۪ين كانوا ي ُ ْس َتض َعفون‬ ‫ واورثنا القوم ال‬136 ‫۪ني‬
azabı kaldırırsan, mutlaka
sana inanacağız ve muhak-
kak İsrail oğullarını seninle ْ‫۪يها َو َت َّمت‬ َۜ ‫ار ْك َنا ف‬ َ َ‫ال ْرِض َو َم َغار َبهَا اَّتل۪ى ب‬ َْ َ َ َ
göndereceğiz” dediler. ِ ‫مشارِق‬
َ ْ َّ َ َ ُ َ َ َ َ ٔ َٓ ْ ٓ َ ٰ َ ٰ ْ ُ ْ َ ّ َ ُ َ َ
135. Biz, ulaşacakları bir
müddete kadar onlardan aza-
‫كلِمت ربِك السن ع بن۪ى ا ِساي۪ل بِما صبوۜا ودمرنا‬
َ ُ ُ َ َ ُ َ َ
137 ‫مَا كن يَ ْص َن ُع ف ِْر َع ْون َوق ْو ُم ُه َومَا كانوا َي ْع ِرشون‬
bı kaldırınca hemen sözlerin-
den dönüverdiler.
136. Biz de onların âyetle-
rimizi yalanlamaları ve onlar- 137. Hor görülüp ezilmekte olan o kavmi de, içini bere-
dan gafil kalmaları sebebiyle ketle doldurduğumuz yerin doğu taraflarına ve batı tarafla-
onları cezalandırdık ve onları rına mirasçı kıldık. Rabbinin İsrail oğullarına verdiği güzel
denizde helak ettik. sözü, sabırlarına karşılık ihsan ettik. Firavun ve kavminin
yapmakta olduklarını ve yetiştirdikleri bahçeleri helâk ettik.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


166 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ْ ُ َ ُ 166
9. CÜZ ِ ‫ورة الع َر‬
‫اف‬ ‫س‬ A’RÂF SÛRESİ 141. Hatırlayın ki, size iş-
kencenin en kötüsünü yapan
َ ُ ُ ْ َ ْ َ ٰ َ ْ َ َ َ َ ْ َ ْ َ ٔ َٓ ْ ٓ َ َ ْ َ َ َ Firavun ailesinden sizi kurtar-
‫وجاوزنا بِبن۪ى ا ِساي۪ل الحر فاتوا ع قو ٍم يعكفون‬ dık. Onlar oğullarınızı öldü-
َ‫اج َع ْل َنلَٓا ا ِلٰهًا َكما‬ ْ َ ُ َ ُ َ ْ ُ َ َ ْ َ ٰٓ َ rüyorlar, kadınlarınızı sağ bı-
‫ع اصنا ٍم له ۚم قالوا يا موس‬ rakıyorlardı. İşte bunda size
ٌ‫ ا َِّن ٰٓه ُؤ َٓ۬لءِ ُم َتَّب‬138 ‫ون‬
َ ُ َ ْ َ ٌ ْ َ ْ ُ َّ َ َ ۜ ٌ َ ٰ ْ ُ َ
‫لهم ال ِهة قال ا ِنم قوم تهل‬
Rabbiniz tarafından büyük bir
imtihan vardır.
ّٰ َ ْ َ َ َ َ َ َُْ َ ُ َ َ ٌ ََ ُ
ِ‫ قال اغي الل‬139 ‫مَا ه ْم ف۪يهِ وبا ِطل ما كانوا يعملون‬ 142. Mûsâ ile otuz gece

ْ َ َ ‫ع الْ َعالَم‬ َ َ ْ ُ َ َّ َ َ ُ َ ً ٰ ْ ُ ْ َ sözleştik ve ona on gece


‫ واِذ‬140 ‫۪ني‬ ‫ابغ۪يم ا ِلها وهو فضلم‬ daha ilâve ettik; böylece

َ َ ْ َ ُٓ ْ ُ َ ُ ُ َ َ ْ َ ْ ٰ ْ ْ ُ َ ْ َ ْ َ
Rabbinin tayin ettiği vakit kırk
‫اب‬ۚ ِ ‫انيناكم مِن ا ِل ف ِرعون يسومونم سوء الع‬
‫ذ‬ geceye tamamlandı. Mûsâ,

ُ ٰ ُ َ َٓ َ ُ ْ َ ْ َ َ ْ ُ َ َٓ ْ َ َ ُ ّ َ ُ
kardeşi Harun’a dedi ki: Kav-
‫اءك ۜ ْم َوف۪ى ذل ِ ْم‬ ‫يقتِلون ابناءكم ويستحيون ن ِس‬ mimin içinde benim yerime

ًَ َ َ َٰ ٰ ُ َْ َ ٰ َ ُ ّ َ ْ ٌ َٓ َ
geç, onları ıslah et, inkârcıla-
‫۪ني لْلة‬ ‫ ووعدنا موس ثلث‬141۟ ‫۪يم‬ ٌ ‫ ْم َعظ‬
ِ ‫بء مِن رب‬
rın yoluna uyma.
‫ح ِْز ٌب‬
َ َ ً َ َ َ َ ْ َ ٓ ّ َ ُ َ َّ َ َ ْ َ َ َ ْ َ ْ َ َ 2
‫۪ني لْلة ۚ َوقال‬
143. Mûsâ tayin ettiğimiz
‫ش فتم م۪يقات ربِه۪ اربع‬ ٍ ‫واتممناها بِع‬ vakitte gelip de Rabbi onun-
َّ َ َ ْ َ ‫اخلُ ْفن۪ى ف۪ى قَ ْوم۪ى َوا‬ ْ َ ُٰ َ ٰ
‫صل ِ ْح َول تب ِ ْع‬ ‫ُموس ِلخ۪يهِ هرون‬
la konuşunca “Rabbim! Bana
görün; seni göreyim!” dedi.

ُ‫۪يقات َِنا َو َكَّ َمه‬ َ ٰ ُ َ َٓ َّ َ َ


‫ ولما جاء موس لِم‬142 ‫سد۪ين‬ َ ْ ُْ َ َ
ِ ‫س ۪بيل المف‬
“Sen beni asla göremezsin.
Fakat şu dağa bak, eğer o
ٰ َ ٰ َ ْ َ َ َ َۜ ْ َ ْ ُ ْ َ ٓ َ ّ َ َ َ ۙ ُ ُّ َ yerinde durabilirse sen de
‫ ِن‬ ِ ‫ب ارِ ۪ين انظر ا ِلك قال لن ترين۪ى ول‬ ِ ‫ربه قال ر‬ beni göreceksin! “buyurdu.
ََ َ َ َ َ َ َ ْ َ َْ َ ْ ُ ْ
‫اس َتق َّر َمكان ُه ف َس ْوف ت ٰرين۪ ۚى فل َّما‬ ‫ال َب ِل فا ِِن‬
Rabbi o dağa tecelli edince
‫انظر ا ِل‬ onu paramparça etti, Mûsâ
ََٓ ً ٰ
‫ج َب ِل َج َعل ُه دكا َوخ َّر ُموس َصعِقاۚ فل َّما‬
َ ًّ َ َ َ ْ‫َتَ ّٰل َر ُّب ُه ل ِل‬ da baygın düştü. Ayılınca
dedi ki: Seni noksan sıfat-

143 ‫۪ني‬ َ ‫ك َوا َ َ ۬نا ا َ َّو ُل ال ْ ُم ْؤ ِمن‬ َ َْ ُ ُْ َ َ َ ْ ُ َ َ َ ََ


‫افاق قال سبحانك تبت ا ِل‬
lardan tenzih ederim, sana
tevbe ettim. Ben inananların
ilkiyim.

138. İsrail Oğullarını denizden geçirdik, orada kendile-


rine mahsus birtakım putlara tapan bir kavme rastladılar.
Bunun üzerine: Ey Mûsâ! Onların tanrıları olduğu gibi, sen
de bizim için bir tanrı yap! Dediler. Mûsâ: Gerçekten siz
cahil bir toplumsunuz, dedi.
139. Şüphesiz bunların içinde bulundukları şeyler
yıkılmıştır, yapmakta oldukları da bâtıldır.
140. Mûsâ dedi ki: Allah sizi âlemlere üstün kılmışken
ben size Allah’tan başka bir tanrı mı arayayım?

KUR’AN-I KERİM MEALİ 167


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

144. Ey Mûsâ! Dedi, ben 9. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬167


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫اتلاس ُِع‬ A’RÂF SÛRESİ

risaletlerimle ve sana konuş-


َ ََ َ ََ ْ ّ ٰٓ َ َ
‫اس ب ِ ِر َسالت۪ى‬ ِ َّ‫اصطفيْ ُتك ع انل‬ ‫قال يَا ُموس اِِن‬
mamla seni insanların başına
seçtim. Sana verdiğimi al ve
şükredenlerden ol.
َ ‫الشاكِر‬ َّ َ ْ ُ َ َ ُ ْ َ ٰ َٓ ْ ُ َ َ َ َ
145. Mûsâ için, nasihat ve 144 ‫ين‬ ۪ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫ن‬ ‫ك‬ ‫و‬ ‫ك‬ ‫ت‬ ‫ي‬ ‫ت‬ ‫ا‬ ‫ا‬‫م‬ ‫ذ‬ ‫خ‬ ‫ف‬ ‫ى‬
ۘ ‫م‬
۪  ِ‫وب‬
her şeyin açıklamasına dair ً ََْ ًَ ْ َ َْٔ ُّ ْ َ َْْ ُ َ َْ َ َ َ
ne varsa hepsini levhalarda ‫ش موعِظة وتف۪ي‬ ِ
ٍ ‫وكتبنا ل ِيف اللواح مِن ك ِل‬
َ‫ح َسنِه ۜا‬ ْ َ ُ ُ ْ َ َ َ ْ َ ْ ُ ْ َ َّ ُ َ ْ ُ َ ٔ ْ َ ّ ُ
‫شۚ فخذها بِقو ٍة وامر قومك ياخذوا بِا‬ ٍ ‫ل ِك ِل‬
yazdık. Bunları kuvvetle tut,
kavmine de onu tutmalarını
emret. Yakında size, yoldan َ‫يت َّال۪ين‬ َ ِ ‫ َساَْصُف َع ْن اٰيَا‬145 ‫۪ني‬ َ ‫ي ْم َد َار الْ َفا ِسق‬ ُ ُ َ
‫سا ۪ر‬
çıkmışların yurdunu göstere- ِ
ceğim. َ‫ال ّۜق َوا ِ ْن يَ َر ْوا ُك َّل اٰية‬ َ ْ َْ ْ َْ َ ُ َّ َ َ َ
ٍ ِ ‫ي‬
ِ ‫غ‬ ِ ‫ب‬ ‫ض‬ ِ ‫ر‬ ‫ل‬ ‫ا‬ ‫يف‬
ِ ‫ون‬ ‫يتكب‬
ً َ ُ ُ َّ َ َ ْ ُّ َ َ ْ َ َ ْ َ َ ُ ْ ُ َ
146. Yeryüzünde haksız
yere böbürlenenleri âyetle-
ۚ‫خذوه س ۪بي‬ ِ ‫ل يؤمِنوا بِهاۚ واِن يروا س ۪بيل الرش ِد ل يت‬
ً َ ُ ُ َّ َ ّ َ ْ َ َ ْ َ َ ْ َ
rimden uzaklaştıracağım.
ْ‫ي ۜ ذٰل َِك با َ َّن ُهم‬ ‫خذوه س ۪ب‬ ِ ‫غ يت‬ ِ ‫واِن يروا س ۪بيل ال‬
Onlar bütün ayetlerimizi gör-
ِ
َّ َ َ َّ َ
seler yine de iman etmezler.
Doğru yolu görseler onu yol ُ
‫ وال۪ين كذبوا‬146 ‫۪ني‬ َ ‫َك َّذبُوا باٰيَات َِنا َوَكنُوا َعنْ َها َغفِل‬
ِ
ْ
edinmezler. Fakat azgınlık
َ ُْ َْ ُ ْ َ ْ َ َ َ ٰ َٓ َ ٰ
‫ت اع َمال ُه ۜ ْم هل ي َز ْون‬ ‫خرة ِ حبِط‬ ِ ‫بِايَات ِنا َول ِقاءِ ال‬
yolunu görürlerse, hemen
onu yol edinirler. Bu durum,
َْ ْ ٰ ُ ُ ْ َ َ َ َّ َ َ ُ َ ْ َ ُ َ َ َّ
۪‫ واتذ قوم موس مِن بع ِده‬147 ‫ون‬ ۟ ‫ا ِل ما كانوا يعمل‬
onların âyetlerimizi yalanla-
malarından ve onlardan gafil
ّ َ َ َّ َ ََ ُ َ َ ً ِ ْ ‫م ِْن ُحل ّيه ْمع‬
‫ج َس ًدا ُلخ َوا ٌۜرال ْميَ َر ْواان ُهليُل ِ ُم ُه ْم‬
olmalarından ileri gelmekte-
dir. ِِِ
147. Hâlbuki ayetlerimizi َ
‫ َول َّما‬148 ‫۪ني‬ َ ‫يۢ ا َِّتَ ُذوهُ َوَكنُوا ظَالِم‬ً َ ْ َ
‫َول َي ْهد۪ي ِهم س ۪ب‬
َ ُ َ ُّ َ ْ َ َّ َ َ َ َ
ve âhirete kavuşmayı yalan-
layanların amelleri boşa çık-
‫ُسقِط ۪ٓيف ايْد۪ي ِه ْم َو َرا ْوا ان ُه ْم قد ضلواۙ قالوا لئ ِْن‬
َ ْ َ َّ َ ُ َ َ َ َ ْ ْ َ َ َ ُّ َ َ ْ َ ْ َ ْ َ
mıştır. Onlar yalnız yapmakta
َ
149 ‫اسين‬ ۪ ِ ‫لم يرحنا ربنا ويغفِر نلا نلكونن مِن ال‬
oldukları amellerle cezalandı-
rılacaktır.
148. Mûsâ’nın arkasından
kavmi, zinet takımlarından,
böğürmesi olan bir buzağı 149.Başlarını ellerini arasına düşürüp de, kendilerinin
heykelini ilah edindiler. Gör- gerçekten sapmış olduklarını görünce dediler ki: Eğer
mediler mi ki o, onlarla ne ko- Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa mutlaka ziya-
nuşuyor ne de onlara yol gös- na uğrayanlardan olacağız!
teriyor? Onu benimsediler ve
zalimler oldular.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


168 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ْ ُ َ ُ 168
9. CÜZ ِ ‫ورة الع َر‬
‫اف‬ ‫س‬ A’RÂF SÛRESİ 152. Buzağıyı ilah edinen-
lere, mutlaka Rablerinden bir
ْ َ َ ً َ َ ْ َ َ ٰ ٰٓ َ
‫َول َّما َر َج َع ُموس ا ِل ق ْو ِمه۪ غض َبان ا ِسفا ۙ قال بِئ َس َما‬
gazap ve dünya hayatında bir
alçaklık erişecektir. İşte Biz
َ ‫الل ْ َو‬ َ ْ َََْ ْ ُ ّ َ َ َْ ْ ُْ َ َ ْ ‫َخلَ ْف ُت ُموين م ِْن َب‬ asileri böyle cezalandırırız.
‫اح‬ ‫جلتم امر ربِ ۚم والق‬ ِ ۚ ‫ع‬ ‫ا‬ ‫ي‬ ‫د‬
۪ ‫ع‬ ۪
ُ َ ْ َ ْ َ ْ َ ْ َّ َّ ُ َ ْ َ َ ْ َ ُٓ ُّ ُ َ
153. Kötülükleri yaptıktan
َ َْ َ َ ََ
‫وين‬ ‫ف‬ ‫ع‬ ‫ض‬ ‫ت‬ ‫اس‬ ‫م‬ ‫و‬ ‫ق‬ ‫ال‬ ‫ِن‬ ‫ا‬ ‫م‬ ‫ا‬ ‫ن‬ ‫اب‬ ‫ال‬ ‫ق‬ ِ ِ ‫واخذ بِراِس اخ۪يهِ ي‬
‫ه‬
ۜ ‫ل‬ ‫ا‬ ‫ه‬‫ر‬
sonra ardından tevbe edip
۪
َْ َ ْ ْ ُ َ َ َ ُ ُ ْ َ ُ ََ
de iman edenlere gelince,
َ‫اء َو َل َتْ َعلْن۪ى َمع‬ َ ‫ل ْع َٓد‬ ‫ى ف تش ِمت ِب ا‬ ۘ ۪‫وكدوا يقتلونن‬
Rabbin elbette bağışlayan ve
esirgeyendir.
َ‫لخ۪ى َوا َ ْدخلْنا‬ َ َ ْ ْ ّ َ َ َ َ َّ ْ َْ
ِ ِ ‫ب اغفِر ۪ل و‬ ِ ‫ قال ر‬150 ‫القوم الظالِم۪ني‬ ِ 154. Mûsâ’nın öfkesi dinin-

َ ْ ْ ُ َ َّ َ َّ َّ َّ ‫ت ا َ ْر َح ُم‬ َ ْ ‫كۘ َواَن‬ َ َْ َ


ce levhaları aldı. Onlardaki
‫ ا ِن ال۪ين اتذوا العِجل‬151 ‫۪ني‬ ۟ َ ‫اح‬ِ ‫الر‬ ِ ‫۪يف رحت‬ yazıda Rablerinden korkanlar

َ ٰ َ َ َ ْ ُّ ِ ٰ َ ْ ٌ َّ َ ْ ّ َ ْ ٌ َ َ ْ ُ ُ َ َ َ
için hidayet ve rahmet vardı.
‫سينالهم غضب مِن رب ِ ِهم وذِلة ِيف اليوة ادلني ۜا وكذل ِك‬ 155. Mûsâ tayin ettiğimiz

ُ‫ٔات ُث َّم تَابوا‬ َ‫الس ّيـ‬َّ ُ َ َ َّ َ َ َ ْ ُْ َْ vakitte kavminden yetmiş


ِ ِ ‫ وال۪ين ع ِملوا‬152 ‫تين‬ ۪ ‫ن ِزي المف‬ adam seçti. Onları o müthiş

ٌ ‫ور َرح‬ ٌ ‫ك م ِْن َب ْع ِد َها لَ َغ ُف‬ َ َّ َ َّ ۘ ُ َ ٰ َ َ ْ َ ْ


deprem yakalayınca Mûsâ
153 ‫۪يم‬ ‫مِن بع ِدها وامنوا ا ِن رب‬ dedi ki: “Ey Rabbim! Dilesey-

َ‫اح َويف ن ُ ْس َختِها‬ َ ‫لل ْ َو‬ َ ْ َ َ َ ُ َ َ ْ َ ُ ْ َ َ َ َ َّ َ َ din onları da beni de daha


۪ ۚ ‫ولما سكت عن موس الغضب اخذ ا‬ önce helâk ederdin. İçimiz-

ٰ َ َْ َ َ َ ُ َ َّ ٌ َ ْ َ َ ً ُ
‫ار ُموس‬ ‫ واخت‬154 ‫۪ين ه ْم ل َِر ّب ِ ِه ْم يَ ْره ُبون‬
den birtakım beyinsizlerin
‫هدى ورحة ل ِل‬ işlediği şeyler yüzünden he-

ّ ‫الر ْج َف ُة قَ َال َر‬َّ ‫۪يقات َِناۚ فَلَم َّٓا ا َ َخ َذتْ ُه ُم‬ َ ً ُ َ َ ْ َ ُ ََْ pimizi helâk edecek misin?
‫ب‬ ِ ‫م‬ ِ ‫ل‬  ‫قومه سبع۪ني رج‬ Bu iş, imtihanından başka bir
şey değildir. Onunla dilediğini
ُ ‫الس َف َٓه‬ ُّ ‫اي ا َ ُت ْهل ِ ُك َنا بمَا َف َع َل‬ َ َّ‫ك َت ُه ْم م ِْن َقبْ ُل َواِي‬ ْ َ ْ َ َ ْ َْ
‫اء‬ ِ ۜ ‫لو ِشئت اهل‬ saptırırsın, dilediğini de doğ-

َٓ َ َ َٓ َ ْ َ َ ُّ ُ َۜ ُ َ ْ َّ َ ْ َّ
ru yola iletirsin. Sen bizim ve-
َْ ُ ‫ش‬
ۜ‫اء َوتهد۪ي م ْن تشا ُء‬ ‫مِناۚ ا ِن ِه ا ِل ف ِتنتك ت ِضل بِها من ت‬ limizsin, bizi bağışla ve bize

َ ‫ي الْ َغاف ِر‬ َ ْ ‫اغفِ ْر َنلَا َو ْار َحْ َنا َواَن‬ ْ َ َ ُّ َ َ ْ َ


acı! Sen bağışlayanların en
155 ‫ين‬ ُ ْ ‫ت َخ‬ ‫انت و ِلنا ف‬
۪
hayırlısısın!

150. Mûsâ, kızgın ve üzgün bir halde kavmine dönünce:


“Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rab-
binizin emrinde acele mi ettiniz?” dedi. Levhaları yere attı
ve kardeşinin başını tutup kendine doğru çekmeye başladı.
O: “Anamın oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve
nerede ise beni öldüreceklerdi. Sen de düşmanları bana
güldürme ve beni bu zalim kavimle beraber tutma!” dedi.
151. Ey Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahme-
tine kabul et. Zira sen merhametlilerin en merhametlisisin!
Dedi.
KUR’AN-I KERİM MEALİ 169
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

156. Bize, bu dünyada da 9. CÜZ ُ ْ َ‫ا‬


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫اتلاس ُِع‬ 169 A’RÂF SÛRESİ

iyilik ver ahirette de. Çünkü


biz sana yöneldik. Buyurdu َّ َ ٰ ْ َ ً َ َ َ َ ْ ُّ ٰ َ َ ْ ُْ َ
ki: Kimi dilersem onu azabı- ‫خرة ِ ا ِنا‬ ِ ‫واكتب نلا ۪يف ه ِذه ِ ادلنيا حسنة و ِيف ال‬
َ ْ ‫اء َو َر‬ َٓ َ ْ َ ُ ُ ٓ َ َ َ َ َ ْ َ َٓ ْ ُ
ُۚ ‫اب اص۪يب بِه۪ من اش‬
ma uğratırım; rahmetim ise
her şeyi kuşatmıştır. Onu, ‫حت۪ى‬ ۪ ‫ك قال عذ‬ ۜ ‫هدنا ا ِل‬
َ ُ ْ َ ُ َ َّ َ ُ ُ ْ َ َ َ ٔ ْ َ َّ ُ ْ َ َ
‫۪ين َي َّتقون َو ُيؤتون‬
sakınanlara, zekâtı verenle-
re ve âyetlerimize inananlara ‫شۜ فساكتبها ل ِل‬ ٍ ‫و ِسعت كل‬
َ َّ َ َّ َ َ ُ ْ َ َ ٰ ُ َ َّ َ َ ٰ َّ
‫۪ين يَب ِ ُعون‬ ۚ ‫۪ين ه ْم بِايات ِنا يُؤمِن‬
yazacağım.
157. Yanlarındaki Tevrat ‫ ال‬156 ‫ون‬ ‫الزكوة وال‬
ُ ْ ْ َ َ َّ َّ ّ ُ ْ َّ َ ُ َّ
‫ي ُدون ُه َمك ُتوبًا عِن َده ْم‬
ve İncil’de yazılı olanlara, o
ِ ‫۪ي‬ ‫ال‬ ‫ب الِم‬ َّ ‫الرسول انل‬
elçiye, o ümmî Peygamber’e ِ
ُ ‫وف َو َينْ ٰه‬ ْ ْ ُ ْ ْ ْ
‫يه ْم‬ ِ ‫يلۘ يَا ُم ُره ْم بِال َمع ُر‬ َ ِ‫اتل ْو ٰرية‬ َّ ‫يف‬
uyanlar var ya, işte o pey-
gamber onlara iyiliği emreder, ِ ‫ن‬ ۪ ِ ‫ال‬ ‫و‬ ِ
َ َ َّ ُ ُ َ ُّ ُ َ َ ْ ُ ْ َ
‫ح ّ ِر ُم عليْ ِه ُم‬ َ ‫الط ّي َبات َو ُي‬
onları kötülükten meneder,
onlara temiz şeyleri helâl, ِ ِ ‫حل لهم‬ ِ ‫ع ِن المنك ِر وي‬
pis şeyleri haram kılar. Ve
ْ‫ل اَّتل۪ى َكانَت‬ َ َ ْ َ ْ َ ْ ُ َ ْ ْ ُ ْ َ ُ َ َ َ َ َٓ َ ْ
üzerlerindeki ağırlıklarını ve ‫البائ ِث ويضع عنهم ا ِصهم والغ‬
sırtlarındaki zincirleri atar. O
ُ َ َّ َ ُ ُ َ َ َ ُ ُ َّ َ َ ُ َ ٰ َ َّ َ ْ ْ َ َ
peygambere inanıp ona say- ‫علي ِه ۜم فال۪ين امنوا بِه۪ وعزروه ونروه واتبعوا‬
gı gösteren, ona yardım eden
َ ُ ْ ُ ْ ُ ُ َ ٰ ٓ ُ ُۙٓ َ َ َ ْ ُ ٓ َّ َ ُّ
ve onunla birlikte gönderilen 157 ۟‫الي ان ِزل معه ا ۬ولئ ِك هم المفلِحون‬ ۪ ‫انلور‬
ً‫ ْم َج۪يعا‬ ُ ْ َ ّٰ ُ ُ َ ّ ُ َّ َ ُّ َ َٓ ْ ُ
nûra uyanlar var ya, işte kur-
tuluşa erenler onlardır.
ۨ ‫قل يا ايها انلاس اِن۪ى رول اللِ ا ِل‬
158. De ki: “Ey insanlar! ْ ُ َ ُ َّ َ ٰ َٓ ْ َْ َ َ ٰ َّ ُ ْ ُ َُ َّ
Şüphesiz ben, yer ve göklerin  ۪ ‫ض ل ا ِل ا ِل هو ي‬ ۚ ِ ‫ات والر‬ ِ ‫ال۪ي ل ملك السمو‬
hükümranlığı kendisine َّ ّ ّ ُ ْ ّ َّ ُ َ َ ّٰ ُ ‫۪يت َاٰم‬ ُ ‫َو ُيم‬
ait olan Allah’ın hepinize ‫م اذ۪ي‬ ِِ ‫ب ال‬ ِِ ‫انل‬ ِ ‫ه‬ ‫و‬
ِ ‫ر‬ ‫و‬ ِ ‫الل‬ ِ ‫ب‬ ‫وا‬ ‫ِن‬ ۖ
َ َ ُ َّ َ َّ َ ّٰ ْ
158 ‫يُؤم ُِن بِاللِ َوك َِماتِه۪ َواتب ِ ُعوهُ ل َعل ْم ت ْه َت ُدون‬
gönderdiği peygamberiyim.
O’ndan başka hiçbir ilâh yok-
َ ُ
159 ‫ال ّ ِق َوبِه۪ َي ْع ِدلون‬ َ ْ ‫ون ب‬ َ ُ ْ َ ٌ َّ ُ ٰٓ ُ ِ ْ َ ْ َ
tur. O, diriltir ve öldürür. O
hâlde, Allah’a ve O’nun söz- ِ ‫ومِن قوم موس امة يهد‬
lerine inanan Resulüne, o
ümmî peygambere iman edin
ve ona uyun ki doğru yolu bu- 159. Mûsâ’nın kavminden hak ile doğru yolu bulan ve
lasınız.”. onunla âdil davranan bir topluluk vardır.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


170 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ْ ُ َ ُ 170
9. CÜZ ِ ‫ورة الع َر‬
‫اف‬ ‫س‬ A’RÂF SÛRESİ 161. Onlara denildi ki: Şu
şehirde yerleşin, ondan dile-
ٰ َٓ ْ َ ْ َ َ ً َ ُ ً َ ْ َ َ َ ْ َ ْ َ َ ْ ُ ُ َ ْ َّ َ َ
‫وقطعناهم اثنىت عشة اسباطا امما ۜ واوحينا ا ِل‬
diğiniz gibi yiyin, “bağışlan-
mak istiyoruz” deyin ve ka-

َۚ‫جر‬ َ ‫ال‬ َ ْ ‫اك‬ َ ‫ب ب َع َص‬ ْ ‫اض‬ ْ َ ُٓ ُ ْ َ ُ ٰ ْ َ ْ ٰٓ ُ pıdan girerken eğilmeyi bilin


ِ ِ ِ ‫ن‬‫ا‬ ‫ه‬ ‫م‬‫و‬ ‫ق‬ ‫يه‬ ‫ق‬ ‫س‬  ‫اس‬ ِ ‫ذ‬ِ ‫ا‬ ‫وس‬ ‫م‬ ki hatalarınızı bağışlayalım.
ُّ ُ َ ْ َ َ ََ ْ َ ََْ ُْ ْ َ َ َْ َ
‫شة عيْنًاۜ د عل ِ َم ل‬
İyilik yapanlara ileride ihsanı-
‫فانبجست مِنه اثنتا ع‬ mızı daha da artıracağız.
َ َ ْ ْ َ َ َ َ ْ ُ ْ َ َ َ ْ َّ َ َ ْ ُ َ َ ْ َ َ ُ
‫ام َوان َزنلَا عليْ ِه ُم‬ ‫اناٍس مشبه ۜم وظللنا علي ِهم الغم‬
162. Fakat onlardan za-
lim olanlar, sözü, kendilerine
ْ‫اك ۜم‬ ُ ََْ َ َ َ ّ َ ْ ُ ُ ٰ ْ َّ َ َّ َ ْ söylenenden başkasıyla de-
‫ات ما رزقن‬ ِ ‫المن والسلو ۜى وا مِن طيِب‬ ğiştirdiler. Biz de zulmetme-
َ ُ ْ َ ْ ُ َ ُ ْ َ ُٓ َ ْ ٰ َ َ ُ َ َ َ َ lerinden ötürü üzerlerine gök-
160 ‫ن انوا انفسهم يظلِمون‬ ِ ‫وما ظلمونا ول‬ ten bir azap gönderdik.
َ‫ ُوا مِنْها‬ ُ َ ََْ َْ ٰ ُ ُ ْ ُ َُ َ ْ َِ
‫واذ ق۪يل لهم اسكنوا ه ِذه ِ القرية و‬
163. Onlara, deniz kıyı-
sında bulunan şehir halkının
ً‫اب ُس َّجدا‬ َ َ‫اد ُخلُوا ْال‬ ْ َ ٌ َّ
‫حطة و‬
ُ َُ ْ ُْ ُ ْ َ
ِ ‫حيث ِشئتم وقولوا‬
durumunu sor. Hani onlar

ْ ُ ْ ُ َ َ ْ ُ َٔ ٓ َ ْ ُ َ ْ ْ َ
cumartesi gününe saygısız-

161 ‫سن۪ني‬ َ ِ ‫نيد المح‬ ۪ ‫نغفِر لم خط۪يات ِ ۜم س‬


lık gösterip haddi aşıyorlardı.
Çünkü cumartesi tatili yap-
َ َّ َ ْ َ ً ْ َ ْ ُ ْ ُ َ َ َ َّ َ َّ َ َ
‫فبدل اذ۪ين ظلموا مِنهم قول غي اذ۪ي ق۪يل‬
tıkları gün, balıklar meydana
çıkarak akın akın onlara gelir-

‫الس َٓماءِ ِ َا‬ َّ ‫ل َ ُه ْم فَا َ ْر َسلْ َنا َعلَيْه ْم ر ْ ًزا ِ َن‬ di, cumartesi tatili yapmadık-
ِ ِ ları gün de gelmezlerdi. İşte
َّ َْ َ ْ َ ْ ُ َ
‫ َو ْس َـٔل ُه ْم ع ِن الق ْر َيةِ اتل۪ى‬162 ‫ون‬ ۟ ‫انوا َيظل ِ ُم‬
böylece biz, yoldan çıktıkla-
rından dolayı onları imtihan
ْ ْ‫ون يف ال َّسب‬ َ ُ ْ َ ْ ْ َْ َ َ َ ْ َ َ ediyorduk.
‫ت ا ِذ‬ ِ ِ ‫اضة الح ِرۢ ا ِذ يعد‬ ِ ‫انت ح‬
ۙ‫ون‬ َ ُ ْ َ َ َ ْ َ َ ً َّ ُ ْ ْ َ َ ْ َ ْ ُ ُ َ ْ ْ َ
‫تات۪ي ِهم ح۪يتانهم يوم سبت ِ ِهم شع ويوم ل يسبِت‬
َ ُ ُ ْ َ ُ َ َ ْ ُ َُْ َ ٰ َ ْ َْ َ
163 ‫ل تات۪ي ِه ۚم كذل ِك نبلوهم بِما انوا يفسقون‬

160. Biz İsrail oğullarını oymaklar halinde on iki kabile-


ye ayırdık. Kavmi Mûsâ’dan su isteyince, Mûsâ’ya, “Asanı
taşa vur!” diye vahyettik. Derhal ondan on iki pınar fışkır-
dı. Her kabile içeceği yeri belledi. Sonra üzerlerine bulutla
gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın eti indirdik.
“Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyin.” Ama iman
etmeyenler bize değil kendilerine zulmediyorlardı.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 171


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

164. İçlerinden bir topluluk: 9. CÜZ ُ ْ َ‫ا‬


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫اتلاس ُِع‬ 171 A’RÂF SÛRESİ

“Allah’ın helâk edeceği yahut


şiddetli bir şekilde azap ede-
ْ‫ك ُه ْم ا َ ْو ُم َع ِّذ ُب ُهم‬ ُ ْ ُ ُ ّٰ ً ْ َ َ ُ َ َ ْ ُ ْ ٌ َّ ُ ْ َ َ ْ َ
ceği bir kavme ne diye öğüt ِ ‫واِذ قالت امة مِنهم ل ِم تعِظون قوماۨۙالل مهل‬
veriyorsunuz?” Dedi. Dediler
َ ُ َّ َ ْ ُ َّ َ َ َ ْ ُ ّ َ ٰ ً َ ْ َ ُ َ ۜ ً َ ً َ َ
ki: Rabbimize aczimizi itiraf 164 ‫عذابا شد۪يدا قالوا مع ِذرة ا ِل ربِم ولعلهم يتقون‬
etmek için, bir de belki sakı- ٓ ُّ َ َ ْ َ ْ َ َ َّ َ ْ َ ْ َ ٓ ُ ّ ُ َ ُ َ َّ َ َ
nırlar diye. ِ‫فلما نسوا ما ذكِروا ب ِ ۪ه انينا ال۪ين ينهون ع ِن السوء‬
165. Onlar kendilerine ve- َ ُ ُ َْ ُ َ َ ٔ َ َ َ ُ َ َ َ َّ َ ْ َ َ َ
rilen öğütleri unutunca, biz 165 ‫اب ب ۪يٍس بِما كانوا يفسقون‬ ٍ ‫واخذنا ال۪ين ظلموا بِعذ‬
de kötülükten men edenleri
166 ‫ٔني‬ َ ‫فَلَ َّما َع َت ْوا َع ْن َما ُن ُهوا َعنْ ُه قُلْ َنا ل َ ُه ْم ُكونُوا ق َِر َدةً َخا ِس ۪ـ‬
kurtardık, zulmedenleri de
yapmakta oldukları kötülük-
‫وم ُه ْم‬ ُ ‫ث َعلَيْه ْم ا ِٰل يَ ْو ِم الْقيٰ َمةِ َم ْن ي َ ُس‬ َّ َ ‫ك َلَبْ َع‬ َ ُّ َ َ َّ َ َ ْ ِ َ
‫واذ تاذن رب‬
lerden ötürü şiddetli bir azap ِ ِ
ile yakaladık.
ٌ ‫ور َرح‬ ٌ ‫اب َواِنَّ ُه لَ َغ ُف‬ َ ْ ُ َ َ َ َّ َ َّ َ َ ْ َ ُٓ
166. Kibirlerinden dolayı 167 ‫۪يم‬ ۚ ِ ‫يع العِق‬ ‫س‬
۪ ‫ل‬ ‫ك‬ ‫ب‬ ‫ر‬ ‫ِن‬ ‫ا‬ ‫اب‬
ِ ‫سوء الع‬
ۜ ‫ذ‬
َ ُ ْ َ ُ َّ ُ ُ ْ ً َ ُ ْ َ ْ ْ ُ َ ْ َّ َ َ
‫الون َومِن ُه ْم دون‬
kendilerine yasak edilen şey-
lerden vazgeçmeyince onla- ِ ‫وقطعناهم ِيف الرِض امماۚ مِنهم الص‬
َ ْ َ‫ٔات لَ َع َّل ُه ْم ي‬ َ ‫الس ّي‬ َ ‫ال َس‬ ْ ْ ُ ََََْ َ ٰ
168 ‫ج ُعون‬ ‫ر‬ ‫ـ‬ َّ َ
‫و‬ ‫ات‬ ‫ن‬ َ
ِ ‫ذل ِكۘ وبلوناهم ب‬
ra: aşağılık maymunlar olun!
Dedik. ِ ِ ِ ِ
َ ُ ُ ْ َ َ ْ ُ َ ٌْ َ ْ ْ َ ْ ََ َ َ
167. Rabbin, elbette kı-
‫اب يَاذون‬  ِ ‫ال‬ ‫وا‬ ‫ث‬ ِ ‫ر‬ ‫و‬ ‫ف‬ ‫ل‬ ‫خ‬ ‫ِم‬ ‫ه‬ ‫د‬
ِ ‫ع‬ ‫ب‬ ‫ِن‬ ‫م‬ ‫ف‬ ‫فخل‬
ٌ َ َ ْ َْ ْ َ ََ ُ َْ ُ َ َ ُ ََُ ٰ َْْ َ ٰ َ َ َ
yamet gününe kadar onlara
azabın en kötüsünü yapacak
‫عرض هذا الدن ويقولون سيغفر نلاۚ واِن يات ِ ِهم عرض‬
َ ْ ُ َ ْ َْ َ ْ َ ْ ُ ْ ََ ُ ُ ُ َْ ُُْ
kimseler göndereceğini ilân
etti. Şüphesiz Rabbin hesabı
‫اب‬ ِ  ِ ‫مِثله ياذوهۜ ام ؤذ علي ِهم م۪يثاق ال‬
ُ‫ادل ُار ْالٰخ َرة‬ َ َ َّ َ ْ َّ ّٰ َ َ ُ ُ َ َ ْ َ
çabuk görendir. Ve O, çok ba-
ğışlayan, pek esirgeyendir.
ِ َّ َ َ ُ َ
‫ان ل يقولوا ع اللِ ا ِل الق ودرسوا ما ف۪ي ۜهِ و‬
َ ُ ّ َ ُ َ َّ َ َ ُ ْ َ َ َ َ َۜ ُ َّ َ َ َّ ٌ ْ َ
168. Biz onları yeryüzün-
de parça parça topluluklara ‫سكون‬ ِ ‫ وال۪ين يم‬169 ‫ون اف تعقِلون‬ ‫خي ل ِل۪ين يتق‬
َ ‫ج َر ال ْ ُم ْصلِح‬ ُ ‫الصلٰوةَۜ ا ِنَّا َل نُض‬
ْ َ ‫۪يع ا‬ ُ َ‫بالْك َِتاب َواَق‬
ayırdık. Onlardan iyi kimseler
vardır. İçlerinden öyle olma-
170 ‫۪ني‬ َّ ‫اموا‬
yanları da vardı. Tövbe eder- ِ ِ
ler diye de onları güzellikler
ve kötülükler ile sınadık.
169. Onların ardından da şu değersiz dünya malını alıp,
nasıl olsa bağışlanacağız, diyerek Kitab’a vâris olan bir-
takım kötü kimseler geldi. Onlara, ona benzer bir menfa-
at daha gelse onu da alırlar. Peki, Kitap’ta Allah hakkında
gerçekten başka bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan
söz alınmamış mıydı ve onlar Kitap’takini okumamışlar
mıydı? Elbette ahiret yurdu sakınanlar için daha hayırlıdır.
Hâlâ aklınız ermedi mi?
170. Kitab’a sımsıkı sarılıp namazı kılanlar var ya, işte
biz böyle iyiliğe çalışanların ecrini zayi etmeyiz.
H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU
172 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ْ ُ َ ُ 172
9. CÜZ ِ ‫ورة الع َر‬
‫اف‬ ‫س‬ A’RÂF SÛRESİ 173. Yahut “Daha önce ba-
balarımız Allah’a ortak koştu,
َّ َ ٓ َ ٌ َّ ُ َّ َ َ َ َ َ َ ْ َ ْ َ َ ْ َ
‫ال َبل ف ْوق ُه ْم كا ُه ظلة َوظ ُّنوا ان ُه َواق ٌِع ب ِ ِه ْۚم‬ ‫واِذ نتقنا‬
biz de onlardan sonra gelen
‫ ح ِْز ٌب‬bir nesildik. Batıl peşinde ko-

ُ َّ َ ُ َ ْ َ ٰ َٓ ُ ُ
3
ُ ْ َّ ُ  ‫اك ْم‬
‫قو ٍة َواذك ُروا مَا ف۪يهِ ل َعل ْم‬
şanların yüzünden bizi helâk
ِ ‫ذوا ما اتين‬ edecek misin?”
ُ ُ َٰ َ َ َ َْ َ ُ َ
۟ ‫ت َّتق‬
‫ َواِذ اخذ َر ُّبك م ِْن بَن۪ٓى اد َم م ِْن ظ ُهورِه ِْم ذ ّرِ َّي َت ُه ْم‬171 ‫ون‬ 174. İşte böylece dönme-

ُ
ۛ‫ ۜ ْم قَالوا بَ ٰلۚ ۛ َش ِه ْد ۚنَا‬ُ ّ َ ُ ْ َ َ ْ ُ ْ َ ٰٓ َ ْ ُ َ َ ْ َ َ
leri için ayetleri açıklıyoruz.

ِ ‫س ِهۚم الست بِرب‬ ِ ‫واشهدهم ع انف‬ 175. Onlara, kendisine


ُٓ ُ َ ْ َ َ َ َ ٰ ْ َ َّ ُ َّ َ ٰ ْ َ ْ َ ُ ُ َ ْ َ âyetlerimizden verdiğimiz ve
‫ او تقولوا‬172ۙ‫ان تقولوا يوم القِيمةِ ا ِنا كنا عن هذا غفِل۪ني‬ fakat onlardan sıyrılıp çıkan,

ْ‫اؤ۬نَا م ِْن َقبْ ُل َو ُك َّنا ُذ ّر َّي ًة م ِْن َب ْع ِدهِم‬ ُ ٓ َ ٰ َ َ ْ َ َٓ َّ oyüzden de şeytanın takibi-
ۚ ِ ‫ا ِنما اشك اب‬ ne uğrayan ve sonunda az-

َ ٰ ْ ُ ّ َُ َ ٰ َ َ َ ُ ْ ُْ َ َ َ َ َ ُ ْ ََُ gınlardan olan kimsenin ha-


‫ات‬ ِ ‫ وكذل ِك نف ِصل الي‬173 ‫افتهلِكنا بِما فعل المب ِطلون‬ berini onlara anlat.
ٰ َ ٰ َّ َ َ َ ُْ َ ْ َ‫َولَ َع َّل ُه ْم ي‬
‫ َواتل َعليْ ِه ْم ن َبا ال۪ٓي اتيْ َناهُ ايَات َِنا‬174 ‫ج ُعون‬
176. Dileseydik elbette
ِ ‫ر‬ onu da âyetlerle yükseltirdik.

175 ‫ين‬ َ ‫ان م َِن الْ َغاو‬ َ َ َ ُ َ ْ َّ ُ َ َ ْ َ َ َ ْ َ َ َ ْ َ


‫فانسلخ مِنها فاتبعه الشيطان فك‬
Fakat o, yere saplandı ve
۪ nefsinin peşine düştü. Onun
َ َّ َ ْ َ َ َ ْ َ ُٓ َّ ٰ َ َ ُ َ ْ َ َ َ َ ْ ْ َ َ
‫ل ا ِل ال ْرِض َوات َب َع ه ٰوي ُۚه‬
durumu tıpkı azgın köpeğin
‫ولو ِشئنا لرفعناه بِها ولكِنه اخ‬ durumuna benzer: eğer üs-
ْ ُْ َ َْ ْ ََْ َْ َ ْ َْ ْ ْ َ ْ ََ َ َََُُ
‫تك ُه‬
tüne varsan, dilini çıkarıp so-
‫ب ا ِن ت ِمل عليهِ يلهث او ت‬ ِۚ ‫فمثله كمث ِل الكل‬ lur, bıraksan da dilini sarkıtıp
ْ َ ٰ َّ َ َ َّ ْ َ ْ ُ َ َ َ ٰ ْ ۜ َ ْ َ
‫۪ين كذبُوا بِايَات َِناۚ فاق ُصِص‬
solur. İşte âyetlerimizi yalan-
‫يلهث ذل ِك مثل القو ِم ال‬ layan kavmin durumu budur.

‫۪ين‬َ ‫اء َمَ ًۨالْ َق ْو ُم َّال‬ َ ‫س‬ َ ُ َّ َ َ َ ْ ُ َّ َ َ َ َ َ ْ


َٓ 176 ‫ون‬ ‫القصص لعلهم يتفكر‬
Bu kıssayı anlat; umulur ki
düşünür ibret alırlar.
ُ‫الل‬ ّٰ ْ َ ْ َ َ ُ ْ َ ُ َ ْ ُ َ ُ ْ َ َ َ َ ٰ ُ َّ َ
‫ من يه ِد‬177 ‫كذبوا بِايات ِنا وانفسهم كانوا يظلِمون‬ 177. Âyetlerimizi yalanla-

َ ُ َ ْ ُ ُ َ ٰٓ ۬ ُ َ ْ ْ ُ ْ َ َ ْ ََُ
yan ve kendilerine zulmet-

178 ‫اسون‬ َ ْ ُ
ِ ‫ي ومن يضلِل فاولئ ِك هم ال‬ ۚ ۪‫فهو المهتد‬
mekte olan kavmin durumu
ne kötüdür!
178. Allah kimi hidayete
erdirirse, doğru yolu bulan
171. Bir zaman da dağı İsrail oğullarının üzerine gölge odur. Kim de şaşırmayı hak
gibi çektik de üstlerine düşecek sandılar. “Size verdiğimi ettiyse, işte asıl ziyana uğra-
kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlayın ki korunasınız. “de- yanlar onlardır.
dik.
172. Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik deme-
yesiniz diye Rabbin Âdemoğullarından, onların bellerinden
zürriyetlerini aldı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki:
“Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” “Evet, şâhit olduk,” de-
diler.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 173


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

179. And olsun, yarattığı- 9. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬173


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫اتلاس ُِع‬ A’RÂF SÛRESİ

mız cinlerden ve insanlardan


çoğuna cehennem hak oldu. َ ُ َ ْ َ َ ٌ ُ ُ ْ ُ َ ْ ْ َ ّ ْ َ ً َ َ َّ َ َ َ ْ َ َ ْ َ َ َ
Zira Onların kalpleri vardır, ‫س لهم قلوب ليفقهون‬ ۘ ِ ‫ال ِن والِن‬ ِ ‫ولقد ذرانا ِلهنم كث۪يا مِن‬
onlarla gerçeği kavramazlar;
َ‫ون به ۜا‬ َ ُ َ ْ َ َ ٌ َٰ ْ َُ َ َۘ َ ُ ْ ُ َ ٌ ُ ْ َ ْ َُ َ َۘ
gözleri vardır, lakin onlarla ِ ‫بِها ولهم اعني ل يب ِرون بِها ولهم اذان ليسمع‬
görmezler; kulakları vardır,
ّٰ َ َ ُ َ ْ ُ ُ َ ٰ ٓ ُ ۜ ُّ َ َ ْ ُ ْ َ ِ َ ْ َ ْ َ َ ٰ ٓ ُ
fakat onlarla işitmezler. İşte ِ‫ وِلل‬179 ‫ا ۬ولئ ِك كلنعام بل هم اضل او۬ لئ ِك هم الغاف ِلون‬
onlar hayvanlar gibidir; hat-
ٓ َ ْ َ ٓ َ ُ ْ ُ َ َّ ُ َ َ َ ُ ُ ْ َ ٰ ْ ُ ْ ُ َٓ ْ َ ْ
ta daha da aşağıdırlar. Onlar ۪ۜ‫السماء السن فادعوه بِهاۖوذروا ال۪ين يل ِحدون ۪يف اسمائِه‬
َ ٌ ُ َْ َ َ ُ ْ ُ َ َ ْ
‫ َوم َِّم ْن خلق َنٓا ا َّمة َي ْه ُدون‬180 ‫َس ُيج َز ْون مَا كنوا َيع َملون‬
gaflete düşenlerin ta kendile-
ridir.
180. En güzel isimler َ
‫۪ين كذبُوا بِايَات َِنا َسن ْس َت ْدرِ ُج ُه ْم‬
ٰ َّ َ َ َّ َ
‫ وال‬181 ‫ون‬
َ ُ
۟ ‫ال ّ ِق َوبِه۪ َي ْع ِدل‬ َْ ‫ب‬
Allah’ındır. O halde O’na ِ
َ َ ٌ َ ْ َ َّ ْ ُ َ ْ ُ َ َ ُ َ ْ َ َ ُ ْ َ ْ
‫ ا َول ْم‬183 ‫۪ني‬
o güzel isimlerle dua edin.
Onun isimleri hakkında ‫ وامل۪ى لهمۜ ا ِن كيد۪ي مت‬182 ‫ون‬ ۚ ‫مِن حيث ل يعلم‬
ْ‫ ا َ َولَم‬184 ‫ني‬ ٌ ‫۪ير ُمب‬ ٌ ‫حبه ْم م ِْن ج َّن ٍۜة ا ِْن ُه َو ا َِّل نَذ‬ َ َ ُ َّ َ َ َ
eğri yola gidenleri bırakın.
Onlar yapmakta olduklarının ۪ ِ ِ ِ ِ ‫يتفكروا ما بِصا‬
cezasına çarptırılacaklardır.
ٔۙ‫ش‬ ْ َ ْ ُ ّٰ َ َ َ َ َ ْ َ ْ َ َ ٰ َّ ُ ََ ُ ُ َْ
181. Yarattıklarımızdan, ٍ ‫ات والرِض وما خلق الل مِن‬ ِ ‫وت السمو‬ ِ ‫ينظروا ۪يف ملك‬
daima hak ile doğru yolu bu-
ُ‫ت َب ا َ َجلُ ُه ْم فَبا َ ّي َحد۪يث َب ْع َده‬ َ َ ‫ون قَ ِد ْاق‬ َ ُ َ ْ َ ٰٓ َ ْ َ َ
‫وان عس ان ي‬
lan ve onunla adil davranan ٍ ِ ِ ۚ
ُْ ُ َ َ َ َ َ ُ ّٰ ْ َ ْ
‫الل ف هاد َِي ُل ۜ َو َيذ ُره ْم ۪يف طغ َيان ِ ِه ْم‬ ‫ َم ْن يُضل ِ ِل‬185 ‫يُؤم ُِنون‬
bir ümmet vardır.
182. Âyetlerimizi yalanla-
َّ ْ ُ َ ٰ ْ ُ َ َّ َ َ َّ َ َ َ ُ َ ْ
‫يه ۜا قل ا ِن َما‬ ‫ ي َ ْس َـٔلونك ع ِن الساعةِ ايان مرس‬186 ‫َيع َم ُهون‬
yanları, hiç bilmeyecekleri
yerden yavaş yavaş helâke
َّ ‫ت يف‬ ْ َ‫۪يها ل َِوقْت َٓها ا َِّل ُه َو َث ُقل‬َ ‫عِلْ ُم َها عِنْ َد َر ّبى َل ُيَ ّل‬
‫ات‬ ِ ‫الس ٰم َو‬
yaklaştıracağız.
ِ ۜ ِ ۪ۚ
ْ ُ ْ َ ٌّ َ َ َّ َ َ َ َ ُ َ ْ َ ۜ ً َ ْ َ َّ ْ ُ ْ َ َ ْ َ ْ َ
183. Onlara mühlet veririz;
Benim azabım çetindir.
‫ف عن َهۜا قل‬ ِ ‫ض ل تات۪يم ا ِل بغتة يسـٔلونك كنك ح‬ ِۜ ‫والر‬
َ َ َ ََ‫ك‬ْ َ َّ ٰ َ ّٰ َ ْ َ ُ ْ َ َّ
187 ‫ث انلَّاِس ل َي ْعل ُمون‬
184. Düşünmediler mi ki,
elçilerimde delilikten hiçbir ‫ن ا‬ ِ ‫ا ِنما عِلمها عِند اللِ ول‬
eser yoktur? Onlar, ancak
apaçık bir uyarıcıdırlar.
185. Göklerin ve yerin me- 187. Sana kıyametinden, ne zaman gelip çatacağını so-
lekûtuna, Allah’ın yarattığı her ruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onun
şeye ve ecellerinin yaklaşmış vaktini O’ndan başkası açıklayamaz. O, göklere de yere de
olabileceğine bakmadılar mı? ağır gelmiştir. O, size ansızın gelecektir. Sanki sen onu bili-
O halde bundan sonra hangi yormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: O’nun bilgisi ancak
söze inanacaklar! Allah’ın katındadır; ama insanların çoğu bilmezler.
186. Allah kimi saptırırsa,
artık onun için yol gösteren
yoktur. Ve onları azgınlıkları
içinde şaşkın olarak bırakır.
H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU
174 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

ْ َ ْ ُ َ ُ 174
9. CÜZ ِ ‫ورة الع َر‬
‫اف‬ ‫س‬ A’RÂF SÛRESİ 189. Sizi bir tek nefisten
yaratan ve kendisi ile hu-
ُ‫الل َول َ ْو ُكنْت‬ ُۜ ّٰ ‫اء‬َ َٓ‫ضا ا َِّل مَا ش‬ًّ َ ‫ك نلِ َ ْفس۪ى َن ْفعًا َو َل‬ُ ْ َ َٓ ْ ُ
ِ ‫قل ل امل‬
zur bulsun diye eşini de on-
dan var eden O’dur. Eşini
ْ ُ ٓ ُّ َ َّ َ َ َ ْ َ ْ َ ُ ْ َ ْ َ ْ َ َ ْ َ ْ ُ َ ْ َ sarıp örtünce hafif bir yük
‫يۚ وما مسِن السوء ا ِن‬ ِ ‫اعلم الغيب لستكثت مِن ال‬ yüklendi. Onu bir müddet
ْ‫م‬ ُ ََ َ َّ َ ُ َ ُ ْ ُ ْ َ ٌ َ َ ٌ َ َّ ۬ َ َ taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca,
‫ هو ال۪ي خلق‬188 ‫ون‬ ۟ ‫انا ا ِل نذ۪ير وبش۪ي ل ِقو ٍم يؤمِن‬ Rableri Allah’a: And olsun
ََ َ ُ ْ َ َْ
‫ح َد ٍة َو َج َعل مِن َها َز ْو َجهَا ل َِي ْس َن ا ِلْ َهاۚ فل َّما‬ ِ ‫م ِْن نفٍس َوا‬
bize kusursuz bir çocuk verir-
sen muhakkak şükredenler-
َ ْ َ َ ْ َ ٓ َّ َ َ ْ َّ َ َ ً َ ً ْ َ ْ َ َ َ َ ّٰ َ َ
‫ت د َع َوا‬
den olacağız, diye dua ettiler.
‫تغشيها حلت ح خف۪يفا فمرت بِه۪ۚ فلما اثقل‬ 190. Fakat onlara kusursuz
ٓ ََ َ َّ َ ُ َ َ َ َ ْ َ ٰ ْ َ َ ُ َّ َ َ ّٰ
‫ فلم َّا‬189‫ين‬ ‫الًانلَكون َّنم َِنالشاك ِ۪ر‬
bir çocuk verince, kendilerine
ِ ‫اللربهمالئ ِناتيتناص‬ verdiği bu çocuk hakkında
َ ُ ّٰ َ َ َ َ َ ُ ٰ ٰ َٓ َ َٓ َ ُ ُ َ َ َ َ ً َ َ ُ ٰ ٰ
‫الل ع َّما‬
Allah’a ortak koştular. Allah
‫الا ج ل شكء ف۪يما اتيهماۚفتعال‬ ِ ‫اتيهما ص‬ ise onların ortak koştuğu
َ َُُْ ُ َ ُ ْ َ َ َ ُ ْ َُ َ ُ ْ ُ
191 ۘ‫شكون مَا ل يل ُق شيْ ًـٔا َوه ْم يلقون‬
şeyden münezzehtir.
ِ ‫ اي‬190 ‫شكون‬ ِ ‫ي‬ 191. Kendileri yaratıldığı
ْ َ ُ ُ ْ َ ْ ُ َ ُ ْ َ َٓ َ ً ْ َ ْ ُ َ َ ُ َ ْ َ َ َ
‫ َواِن‬192 ‫رون‬
halde hiçbir şeyi yaratama-
‫ول يستط۪يعون لهم نرا ول انفسهم ين‬ yan varlıkları O’na ortak mı
ُ ُ َ َ ُ َ ٌ َٓ َ ْ ُ ُ َّ َ َ ٰ ُ ْ َ ْ ُ ُ ْ َ
‫اء َعليْ ْم اد َع ْوت ُموه ْم‬ ‫تدعوهم ا ِل الهدى ل يبِعوكۜم سو‬
koşuyorlar?

ُ ْ َ ُ ْ َ َ َّ َّ َ ُ َ ْ َُْ َْ
192. Hâlbuki onlar ne on-
ّٰ
ِ‫ون الل‬ ِ ‫ ا ِن ال۪يـن تدعون مِن د‬193 ‫ام انتم صامِتون‬
lara bir yardım edebilirler ne

ْ‫ ْم ا ِْن ُكنْ ُتم‬ ُ َ ُ َ ْ ََْ ْ ُ ُ ْ َ ْ ُ ُ ََْ ٌ َ


de kendilerine bir yardımları
‫عِباد امثالم فادعوهم فليستج۪يبوا ل‬ olur.

َ ُ َ َ َْ َ ُ ٌ َ ََ َ
‫ ال ُه ْم ا ْر ُجل َي ْمشون ب ِ َهاۘ ام ل ُه ْم اي ْ ٍد َيبْ ِطشون‬194 ‫۪ني‬ َ
193. Onları doğru yola ça-
‫صادِق‬ ğırırsanız size uymazlar; on-

َ ٌ َٰ َ َْ َ ُ ْ ُ ٌ ُ ْ َ ْ َُ َْ َ
‫رون ب ِ َه ۘا ام ل ُه ْم اذان ي َ ْس َم ُعون‬
ları çağırmanız yahut onlar
ِ ‫بِه ۘا ام لهم اعني يب‬ gibi susanlar olmanız müsa-

ُ ‫۪يدون فَ َ ُتنْ ِظ‬ ُ ‫ك ْم ُث َّم ك‬ ُ َ َٓ َ ُ ُ ْ ُ َ


vidir.
195 ‫ون‬ ِ ‫ر‬ ِ ‫بِه ۜا ق ِل ادعوا شكء‬ 194. Allah’ı bırakıp da tap-
tığınız kimseler sizler gibi kul-
lardır. Doğru iseniz, onları ça-
188. De ki: “Ben, Allah’ın dilediğinden başka kendime ğırın da size cevap versinler!
herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. 195. Onların yürüyecekleri
Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak ayakları mı var, yoksa tuta-
isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece cakları elleri mi var veya gö-
inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.” recekleri gözleri mi var yahut
işitecekleri kulakları mı var?
De ki: “Ortak koştuklarınızı
çağırın, sonra bana tuzağı
kurun ve bana göz bile açtır-
mayın!”

KUR’AN-I KERİM MEALİ 175


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

196. Şüphesiz ki, benim 9. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬175


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫اتلاس ُِع‬ A’RÂF SÛRESİ

velim Kitab’ı indiren Allah’tır.


Ve O, bütün salihlere de
196 ‫۪ني‬ َ ‫ال‬ ِ ‫الص‬ َّ ‫ابۘ َو ُه َو َي َت َوَّل‬ َ ‫الل َّال۪ي نَ َّز َل الْك َِت‬ُ ّٰ َّ ‫ا َِّن َو‬
velilik eder. ِِ
َٓ َُ ْ َ َ ُ َ َْ َ ُ َ َ َ َّ َ
197. Allah’ın dışında tap-
‫رك ْم َول‬ ‫۪ين ت ْد ُعون م ِْن دونِه۪ ليستط۪يعون ن‬ ‫وال‬
َ ٰ ُْ َ ْ ُ ُ ْ َ ْ َ
tıklarınızın ne size yardıma
ُ َ ْ َ َ ُ ُ ْ َ ْ ُ َ َُْ
güçleri yeter ne de kendileri-
‫ واِن تدعوهم ا ِل الهدى ليسمعوۜا‬197 ‫رون‬ ‫انفسهم ين‬
َ‫ ُخ ِذ الْ َع ْفو‬198 ‫ون‬ َ ُ ُْ َ ْ ُ َ َ َْ َ ُُ َْ ْ ُ ََٰ
ne yardım edebilirler.
198. Onları doğru yola ça- ‫ر‬ ِ ‫وتريهم ينظرون ا ِلك وهم ليب‬
ğırmış olsanız işitmezler. Ve
َ َ َ ْ َ َّ ِ َ ْ َ ْ ْ َ ْ ْ
onların sana baktıklarını gö- ‫نغ َّنك‬ ‫ واما ي‬199 ‫۪ني‬ َ ‫الَاهِل‬ ‫َوا ُم ْر بِال ُع ْر ِف َواع ِرض ع ِن‬
ٌ ‫۪يع َعل‬ ٌ ‫اللِ ا ِنَّ ُه َسم‬ ّٰ ْ ْ َ ٌ ْ َ َ ْ َّ َ
ۜ ِ ‫اس َتعِذ ب‬
rürsün, oysa onlar hakikati
görmezler. 200 ‫۪يم‬ ‫ان نزغ ف‬ ِ ‫مِن الشيط‬
َّ َ َ َ ْ َّ َ ٌ َٓ ْ ُ َّ َ َ ْ َ َّ َ َّ َّ
‫ان تذك ُروا‬
199. Sen affı tut, iyiliği em-
ret ve cahillerden yüz çevir. ِ ‫ط‬ ‫ي‬ ‫الش‬ ‫ِن‬‫م‬ ‫ف‬ ِ ‫ا ِن ال۪ين اتقوا ا ِذا مسهم طائ‬
ُ َّْ َ ُّ ُ َ ْ ُ ُ َ ْ َ
ْ ‫ون ُه‬ َ ُ ُْ ْ ُ َ َ
200. Eğer şeytandan bir
‫غ ث َّم‬ ِ ‫ال‬ ‫يف‬ ِ ‫م‬ ‫د‬ ‫م‬ ‫ي‬ ‫م‬ ‫ه‬ ‫ان‬ ‫و‬ ‫خ‬ ِ ‫ا‬‫و‬ 201 ‫ون‬
ۚ ‫ر‬ِ ‫فا ِذا هم مب‬
ْ َ َْ ُ َ َٰ ْ َْ َْ ََِ َ ُ ُْ َ
kışkırtma gelip seni dürterse
ُْ
hemen Allah’a sığın. Çünkü
‫اج َتبَيْ َت َه ۜا قل‬ ‫ واذا لم تات ِ ِهم بِاي ٍة قالوا لول‬202 ‫رون‬ ِ ‫ليق‬
ُ ّ َ ْ ُ َٓ َ َ ٰ ّ َ ْ َّ َ ٰٓ ُ َ ُ َّ َ َٓ َّ
O, işiten ve bilendir.
ْ‫م‬
201. Takvâya erenler var
ِ ‫ى هذا بصائ ِر مِن رب‬ ۚ ‫ا ِنما اتبِع ما يوح ا ِل مِن ر ۪ب‬
ya, onlara şeytan tarafından
ُْٰ ُْ َ ُ َ َ َ ْ َ ٌَْ َ َ ُ
bir vesvese dokunduğunda ‫ واِذا ق ِرئ القران‬203 ‫حة ل ِق ْو ٍم يُؤم ُِنون‬ ‫َوه ًدى ور‬
َ ُ ْ َ ُ َ ْ ُ ْ ُ َّ َ َ ُ ْ َ َ ُ َ ُ َ ْ َ
‫ َواذك ْر َر َّبك‬204 ‫حون‬
Allah’ı anar hemen gerçeği
görürler. ‫فاست ِمعوا ل وان ِصتوا لعلم تر‬
202. Şeytanların dostları- ُْ
‫ال ْه ِر م َِن الق ْو ِل بِالغ ُد ّ ِو‬
َْ َ ْ ‫ون‬ َ ُ َ ً َ َ ً ُّ َ َ َ ْ َ
‫سك تضع وخ۪يفة ود‬ ِ ‫۪يف نف‬
na gelince, o onları azgınlığa
َ ْ َ َّ َّ َ ‫ ْن م َِن الْ َغافِل‬ ُ َ َ َ َ ْٰ َ
‫۪ين عِن َد َر ّبِك‬
sürüklerler. Sonra da yakala-
rını bırakmazlar. ‫ ا ِن ال‬205 ‫۪ني‬ ‫والصا ِل ول ت‬
َ ُ ْ َ َُ َ َُ ُ ّ َ ُ َ َ َ ْ َ َ ُ ْ َ ْ َ َ
203. Onlara istedikleri bir
ayeti getirmediğin zaman,
ٌ‫َس ْج َدة‬
206 ‫ج ُدون‬ ‫ليستك ِبون عن عِبادتِه۪ ويسبِحونه ول يس‬
“ötekiler gibi onu da topla-
saydın ya!” Derler. De ki: Ben
ancak Rabbimden bana vah- 205. Rabbini, içinden yalvararak ve ondan korkarak,
yolunana uyarım. Bu, Rab- yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafiller-
binizden gelen basîretlerdir; den olma.
iman eden bir kavim için hi- 206. Kuşkusuz Rabbinin katındakiler O’na kulluk etmek-
dayet ve rahmettir. ten asla kibirlenmezler, O’nu tesbih eder ve yalnız O’na
204. Kur’an okunduğu za- secde ederler.
man onu dinleyin ve susun ki
size merhamet edilsin.

H. GÂLİP HASAN KUŞÇUOĞLU


176 Kâdirî, Rufâi, Üveysî, Gâlibî Piri
KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

َ ْ َ ْ َ ُ 176
9. CÜZ ‫ورةُ النفا ِل‬ ‫س‬ ENFAL SÛRESİ 2. Müminler ancak, Allah
anıldığı zaman yürekleri titre-
ٌ َ ٌَ َْ
ْ ُ ‫لنْ َ َف‬ ُ‫ورة‬
َ ‫ُس‬
‫ه‬َ ِ ‫َو‬ ‫ه َّية‬
ِ‫النْ َفا ِل َم َدن َِّيةم َو ِد َن‬
َ ‫ال‬
ِ ‫ا ُسورة‬
yen, kendilerine Allah’ın âyet-
leri okunduğunda imanlarını
ً ٰ ً ٰ َ َ ُ ْْ َ َ ٌ ْ َ
‫نايَة‬ َْ
‫ايَة‬ ‫سببع ُعو‬‫خس َوو َس‬ ‫خٌس‬
8 - ENFAL SÛRESİ
‫ون‬ artıran ve yalnız Rablerine
dayanıp güvenen kimselerdir.
َّ ‫ح ٰمن‬ ْ ‫الر‬َّ ِ‫الل‬ ّٰ
‫الرح۪ي ِم‬ ِ ‫ﷱ‬ 3. Onlar namazlarını kılan

ّٰ ُ َّ َ ُ َّ َ ّٰ ُ َ ْ َ ْ ُ َ ْ َ ْ َ َ َ ُ َ ْ َ
ve kendilerine rızık olarak
َ‫الل‬ ‫يسـٔلونك ع ِن النفا ِۜل ق ِل النفال ِللِ والرسو ِلۚ فاتقوا‬ ‫ ح ِْز ٌب‬verdiğimizden tasadduk eden

ُ ْ ُٓ َ ُ َ َ َ ّٰ ُ َ َ ْ ُ ْ َ َ َ ُ ْ َ َ
4
ْ ُ ْ‫كن‬
kimselerdir.
‫م‬ ‫واصلِحوا ذات بينِمۖ واط۪يعوا الل ورسول ا ِن‬ 4. İşte onlar gerçek mü-

‫وب ُه ْم‬ ُ ُ‫ت قُل‬ ْ َ‫الل َوجل‬ ُ ّٰ ‫۪ين ا َِذا ُذك َِر‬ َ ‫ون َّال‬
َ ُ ْ ُ ْ َ َّ َ ‫ُم ْؤ ِمن‬
‫ ا ِنما المؤمِن‬1 ‫۪ني‬
minlerdir. Onlar için Rableri
ِ katında dereceler, bağışlan-
َ ُ َّ َ ّ ٰ َ ً َ ْ ُ ْ َ َ ُ ُ َ ٰ ْ ْ َ َ ْ َ ُ َ َ
ۚ ‫۪يمانا َوع َرب ِ ِه ْم َيت َوك‬
ma ve tükenmez bir rızık var-
2 ‫ون‬ ‫واِذا تلِيت علي ِهم اياته زادتهم ا‬ dır.
ُ َ ٰ ٓ ُ َۜ ُ ْ ُ ْ ُ َ ْ َ َ َّ َ َ ٰ َّ َ ُ ُ َ َّ َ
‫ ا ۬ولئ ِك ه ُم‬3 ‫ون‬ ‫ال۪ين يق۪يمون الصلوة ومِما رزقناهم ينفِق‬
5. Nitekim Rabbin seni
evinden hak yolunda çıkar-
َ ٌ ْ ْ ٌ َ َ َ ْ ُ َ ۜ ًّ َ َ ُ ْ ُ ْ
4 ‫ات عِن َد َر ّب ِ ِه ْم َو َمغفِ َرةٌ َورِ ْزق ك ۪ري ٌۚم‬ ‫المؤمِنون حقا لهم درج‬
mıştı da, tabi olanlardan bir
kısmı hoşnut değildi.
َ‫ال ّق َوا ِ َّن فَريقًا م َِن ال ْ ُم ْؤ ِمن۪ني‬ َ ْ َ ْ َ ْ َ ُّ َ َ َ َ ْ َ َٓ َ
۪ ۖ ِ ِ ‫كما اخرجك ربك مِن بيتِك ب‬ 6. Hak ortaya çıktıktan

َ ُ َّ َ َ َ َّ َ َ َ َ ْ َ ّ َ ْ َ َ ُ ُ َ ُ ََ
sonra sanki, gözleri göre göre
‫ني كنمَا ي ُ َساقون‬ ‫ يَادِلونك ِيف ال ِق بعد ما تب‬5 ۙ‫لكرِهون‬ ölüme sürükleniyorlarmış gibi

ْ َ َ َّٓ ُ ّٰ ‫ك ُم‬ُ ُ َ ْ ِ َ َۜ ُ ُ ْ َ ْ ُ َ ْ َ ْ َ
seninle tartışıyorlardı.
‫ني‬ ‫ت‬ ‫ِف‬ ‫ئ‬‫ا‬ ‫الط‬ ‫ى‬ ‫د‬َ ‫الل ا ِْح‬ ‫ واذ ي ِعد‬6 ‫ت وهم ينظرون‬
ِ ِ ‫ا ِل المو‬ 7. Hatırlayın ki, Allah size,
ُ َ ُ ُ َ َ َّ َ َ ْ َ َّ َ َ ُّ َ َ َ ْ ُ َ َ َّ َ
‫ات الش ْوكةِ تون ل ْم‬
iki taifeden birinin sizin oldu-
ِ ‫يذ‬ ‫انها لم وتودون ان غ‬ ğunu vaat ediyordu; siz de
َ ‫ل ِ َماتِه۪ َو َي ْق َط َع َداب َر الْ َكاف ِر‬ َ َّ َ ْ َّ ُ ْ َ ُ ّٰ ُ ُ َ kuvvetsiz olanın, sizin olma-
7ۙ‫ين‬ ۪ ِ ِ ‫وي ۪ريد الل ان يِق الق ب‬ sını istiyordunuz. Oysa Allah,
َ ُ ْ ُ ْ َ َ ْ َ َ َ َ ْ َ ْ ُ َ َّ َ ْ َّ ُ sözleriyle hakkı gerçekleş-
8 ‫ون‬ ۚ ‫ِل ِحق الق ويب ِطل الا ِطل ولو ك ِره المج ِرم‬ tirmek ve kâfirlerin güçlerini
kesmek istiyordu.
8. Bu, müşrikler istemese
de hakkı gerçekleştirmek ve
8 - ENFAL SÛRESİ bâtılı ortadan kaldırmak için-
di.
Bismillâhirrahmânirrahîm

1. Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimet-


ler Allah’a ve peygambere aittir. O halde siz mü’min olmak
istiyorsanız Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzel-
tin, Allah’a ve resulüne itaat edin.

KUR’AN-I KERİM MEALİ 177


KURAN ANA SAYFASINA DÖN KİTAPLAR ANA SAYFASINA DÖN

9. Hani Rabbinizden yar- 9. CÜZ ُ ْ َ ‫ ا‬177


َّ ‫ل ْز ُء‬
‫اتلاس ُِع‬ ENFAL SÛRESİ

dım istiyor, yalvarıyordunuz.


O da, “Ben size ard arda bin
ْ‫كم‬ ُ ُّ ُ ّ َ ْ ُ َ َ َ َ ْ َ ْ ُ َّ َ َ ُ َ ْ َ ْ
melekle yardım ediyorum” ‫ا ِذ تستغ۪يثون ربم فاستجاب لم ا۪ن م ِمد‬
diye cevap vermişti.
ٰ ْ ُ َّ ُ ّٰ ُ َ َ َ َ َ َ ْ ُ َ ٰٓ َ ْ َ َْ
10. Allah bunu, sadece ‫ وما جعله الل ا ِل بشى‬9 ‫بِالٍف مِن الملئ ِكةِ مردِف۪ني‬
َّ ّٰ ْ ْ َّ ُ ْ َّ َ َ ْ ُ ُ ُ ُ َّ َ ْ َ َ
‫اللِ ا ِن‬ ۜ ‫وتلِ طمئ ِن بِه۪ قلوب ۚم وما انلر ا ِل مِن عِن ِد‬
müjde olsun ve onunla kal-
biniz yatışsın diye yapmıştı.
ْ ً َ ُ ّ َ ْ ٌ ‫الل َعز‬ َ ّٰ
‫ ا ِذ ُيغش۪ي ُم انلُّ َعاَس ا َم َنة مِن ُه‬10۟ ‫۪يم‬ ٌ ‫يز َحك‬
Yoksa yardım yalnız Allah ka-
tındandır. Çünkü Allah mut- ۪
lak galiptir, yegâne hüküm ve َ ‫ط ّه َر ُك ْم به۪ َو ُي ْذه‬ َ ُ ً َٓ َٓ َّ َ ْ ُ ْ َ َ ُ ّ َ ُ َ
hikmet sahibidir. ‫ِب‬ ِ ِ ‫نل عليم مِن السماءِ ماء ِل‬ ِ ‫وي‬
َ‫ ْم َو ُي

You might also like