Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 233

Tasavvuf ve Zikrullah

İçindekiler Sayfasına Git

1
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU


TASAVVUF VE ZİKRULLAH

1
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

 Tasavvuf ve Zikrullah
H. Galip Hasan Kuşcuoğlu

2
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU

TASAVVUF VE
ZİKRULLAH

3
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

4
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

İÇİNDEKİLER
TASAVVUF VE ZİKRULLAH
İÇİNDEKİLER SAYFASINDA OKUMAK İSTEDİĞİNİZ KONU ÜZERİNE TIKLAYINIZ.

BAŞYAZI ........................................................................................... 11
Gerçeklere Neden Karşı Oldular? ............................................................ 25
Zikrullah’a, Tasavvuf’a Karşı Yanlış Tutum ........................................... 29
Allah’ın Mescitlerinde Allah’ın Zikrini Men Eden Zalım....................... 32
Hazreti Ali (R.A.)’In Veciz Beyanları ..................................................... 34
Beni Zikredin Ki Ben De Sizi Zikredeyim ............................................... 36
Zikr’i Celî, Şedit Zikredin ........................................................................ 37
Kadirî, Rufaî Tarîki’nden Gâlibiliğin Verilmesi ...................................... 39
"Bu Zamanda Mürşit Yoktur" Demek Küfürdür ...................................... 42
Münafıklar Allah’ı Zikretmezler, Yâd Etmezler ...................................... 44
Rablarının Cemâlini İsteyerek Sabah Akşam Zikredenleri Yanından
Kovayım Deme......................................................................................... 46
Üzerine Allah’ın Adı Zikredilmeden Kesilen Hayvanın Etinden Yemeyin.
.................................................................................................................. 49
Tasavvufî Müracaat (Rabıta) .................................................................... 51
İrşat Vazifemin Verilmesi, Manevî Zuhurat ............................................ 53
Gâlibîlik .................................................................................................... 56
Mü’minler Allah Zikredildiği Zaman Yürekleri Titrer ............................ 58
Allah’ı Çok Zikredin Ki Başarıya Erişesiniz............................................ 59
Bilmediklerinizi Ehli Zikre Sorunuz Velayet Makamı Erkek İçindir Kadın
O Makama Çıkamaz ................................................................................. 61
Yedi Gök, Dünya Ve Bunlarda Bulunan Herkes Onu Tesbih Ederler. Zikir
Ve Tesbih Etmeyen Bir Şey Yoktur. ........................................................ 63
Rahmeti İlâhiye Vesile Yaratılan Allah Evliyası ..................................... 65
İslâmı Yaşamak İçin İllâ Arap Olmak, Arabça Bilmek Yeterli Değil,
Âlemlerin Rabbıdır, Hazreti Allah ........................................................... 68
Bizi Zikretmekden Gâfil Kıldığımız, Kötü Arzularına Uymuş, İşi Gücü
Aşırılık Olan Kimseye Boyun Eğme ........................................................ 70
İlim Allah’ın Yed-İ Kudretindedir ........................................................... 72

5
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Söz Allah'a Verilir. Biat Allah Elçisine Olur. Mürşide Biat Veraset Yolu
İle Peygamberinedir ................................................................................. 73
Habibim Sana Biat Edenler Ancak Allah’a Biat Etmektedirler ............... 75
Zikrullah Veliliğin Diplomasıdır. Ancak Razı Olduğu Kulunaihsan Eder
.................................................................................................................. 76
Mürit Ve Murat ........................................................................................ 78
Habibim Sen Onları Yüzlerinden Tanırsın Konuşmalarından Daha İyi
Tanıyacaksın............................................................................................. 80
Onlar Allah’ı Zikrettikleri Zaman Kalpleri Titrer, Başlarına Gelene
Sabrederler................................................................................................ 83
Namaz, Oruç,Hac Ve Zekat Emri İlâhîdir. Kulların Kazanç Ve
Kemâlatına Sebepdir. İslâm'ın Şartı Olamaz ............................................ 84
Tevhit ....................................................................................................... 85
Bütün Semavi Dinler İslâmiyet'tir ............................................................ 87
İnsan Hakları Ve Lâiklik .......................................................................... 88
Ey İnsan, Bu Âlemi Ben Yarattım, Sen Düzene Sokacaksın ................... 89
Allah'ın İsmi Bol Bol Zikredilen Manastırlar, Kiliseler, Havralar Ve
Mescidler Bizim Rahmetimiz Olmasa İdi Yıkılır Giderdi ....................... 90
Allah’a İman ............................................................................................. 92
Vahşi Tarik ............................................................................................... 93
Allah’ı Zikreden Kişiyi Hor Görene Zikrullâh’ı Unuttururuz .................. 95
Mü’min, Müslim, Kâfir, Münafık, Gâvur (Ateist) ................................... 97
Allah’a İnanan Ehli Kitâba "Kâfir Veya Gâvur" Diyemezsin .................. 99
Terbiye Allah'ın Tertib Ve Bildirisine Göredir, Ruhi Ve Nefsîdir, Edepdir,
Kulun İradesine Verilmiştir. ................................................................... 100
Sizden Ücret İstemeyen Kimselere Tâbi Olun, Onların Sözlerine Kulak
Verin. Onlar Hidayete Ermiş Kimselerdir .............................................. 102
Allah’ın, Ziyaret Edilip Hâl Ve Hatırlarının Sorulmasını İstediği
Kimseleri Ziyaretten Vazgeçmeyin. ....................................................... 103
Hazreti Allah Arzı Yarattı "Bilinmekliğimi Diledim" Buyurdu.
Yeryüzünde Halifesi Benîâdemi Yarattı ................................................ 105
Ey Beniâdem! Kuş Kadar Da Mı Allah'ı Tanıyamadın? Onu Tesbih
Etmekten Nefsini Mahrum Ettin! ........................................................... 108
Rızka İman, İmanın Zirvesidir. Rızık Allah’ın Yed’inde Olup Beniâdem'in
Say-İ Gayretinde Zuhur’u Görülür. ........................................................ 109
Ehli Zikir, Ehlihal, Allah Fakiridirler: Servet, Mal, Mülk Fakiri Değil . 112

6
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Cumhuriyet, Demokrasi, İnsan Hakları Ve Lâiklik Yaşanıyor İse Güzeldir


................................................................................................................ 114
Sanatkar Oldum. Kastım Kimseye Yük Olmamak, Minnetsiz Yaşamaktı.
Bugüne Öyle Geldim .............................................................................. 116
Şeyh Nasıl Olunur? ................................................................................ 118
Sonra Gelen Din Evvelki Dini İptal Etmez. Daha Sonra Gelen Allah
Elçileri Evvelki Gelenleri Tasdik, Sonra Gelenleri Müjdeleyici Olarak
Gönderildiler. Cümlesinin Dini İslâm, Tevhit Dinidir. .......................... 119
Mürşidim, Efendime Nasıl Eriştim? ....................................................... 120
Dünyada Hakiki Mürşit İlimdir. İlim Allah’ı Bilmektir. Kişi Allah'ı
Bildiği Kadar Âlimdir. Âlimse Mürşittir. ............................................... 122
Deve Kuşu Yalnızca Başını Kuma Gömmekle Avcıdan Gizlendim Sanır
................................................................................................................ 128
Vazifen Yalnız Korkutmaktan İbaretmiş Gibi Olmasın ......................... 130
Habibim Onlar Hayvandan Da Aşağıdırlar ............................................ 132
Nafi İlim Salih Amel .............................................................................. 134
Sizin En Hayırlınız Dünya İçin Ahiretini, Ahireti İçin Dünyasını
Terketmeyendir ...................................................................................... 137
Bazı Fıkıh Âlimleri Mutasavvıflarla Beraber Yürümeyi Reddetmiş, Bu
Gerçeklere Tarih Boyu Kulağını Tıkamışlar .......................................... 139
Mürşidin Vazifesini Hazreti Allah Verir, Şeyhi Tebliğ Eder. ................ 142
Bişr-İ Hafî: Yalınayak Bişr .................................................................... 148
Allah'ı Zikretmek İbâdetlerin En Büyüğüdür ......................................... 154
Er’rahman Er’rahim ............................................................................... 156
"Varsın Derviş Öyle Bilsin" Bu Dün İdi. Bu Gün Böyle Değil ............. 158
Vesile, Her Şey Rahmete Vesile ............................................................ 160
Ben İlim Şehriyim, Ali Kapısıdır ........................................................... 163
Zikir, Fikir, Mana Fakiri......................................................................... 165
Hilâli Görün Oruç Tutun, Hilâli Görün Bayram Edin ............................ 167
Zikirsiz İbadet, Tasavvufsuz Tariksiz Semâvi Din Yoktur .................... 171
Onlar Allah’ı Unutmuşlar, Allah Da Onlara Kendilerini Unutturmuştur174
İstihare Sünnet’i Resûlullah’tır............................................................... 177
Tenasüh (Reenkarnasyon) ...................................................................... 180
Allah’ın Zâtı Sıfatı Baş Gözüyle Görülmez. .......................................... 181
İslâm Ve Mekarim’i Ahlâk..................................................................... 182
Ehli Tarik, Vahşi Tarik........................................................................... 185

7
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Âdem Ve İnsan!...................................................................................... 188


İlk Hitabı İlâhi: Oku! .............................................................................. 190
Her Ne Kılmışsa Adalettir, Cenab-I Kibriya .......................................... 193
Yok Mu Çaresi Dostlar? ......................................................................... 195
Arabça Bilmek, Allah'ı Bilmek İçin Yeterli Olmuyor............................ 197
Azık Torbana Depo Ettiklerin İki Âlemde De İşe Yarasın .................... 199
Rüya ....................................................................................................... 201
Evrat Ve Ezkar ....................................................................................... 203
Dervişin Günlük Evradı.......................................................................... 205
Allah’ın Emri Dervişin Virdi.................................................................. 207
Kâdirî-Rufâî’nin Kolu Gâlibî Virdi ........................................................ 208
Hatme-İ Rufâî ......................................................................................... 210
Hatme-İ Kadirî ....................................................................................... 213
Evradı Şerife-İ Kâdirîye ......................................................................... 215
Evrat Ve Ezkar Nasıl Okunur? ............................................................... 218
Mânâma Düzen Veren Hikmet’i Kayısı ................................................. 221
Zikir Hakkında Bazı Hadisler Ve Vecizeler ........................................... 228
Sözlük ..................................................................................................... 230

8
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

RAHMÂN VE RAHÎM OLAN ALLÂH’IN


ADI İLE BAŞLARIM

HÛ YÂ TABÎBE’L-KULÛB
MEDET YÂ ERHAME’R-RÂHİMÎN
MEDET YÂ EKREME’L-EKREMÎN
MEDET YÂ İLÂHE’L-ÂLEMÎN.

DESTÛR YÂ ÂDEM SAFİYYULLÂH


DESTÛR YÂ NÛH ŞEKÛRULLÂH
DESTÛR YÂ İBRÂHÎM HALÎLULLÂH
DESTÛR YÂ MÛSÂ KELÎMULLÂH
DESTÛR YÂ ÎSÂ RÛHULLÂH
DESTÛR YÂ MUHAMMED MUSTAFÂ
HABÎBULLÂH.

DESTÛR CÜMLE PEYGAMBERAN-I İZÂM VE


RESÜL-İ KİRÂM HAZERÂTI

DESTÛR YÂ SÂHİBE’L-MEYDÂN

RIZÂEN LİLLÂHİ’L-FÂTİHA MAA’S-SALEVÂT.

9
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

10
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

BAŞYAZI

Dünya ve ahirette mes’ud olmak istiyorsak yaratanımıza kul ol-


manın zevkine erme çabasında olalım. Rabbımıza layık kul olmanın
hazzından, zevkinden uzak durmayalım. Sonsuz rahmeti ilâhiden na-
sipli, ihya olmuş Rahmeti ilâhiyeye vesile kılınmış bahtiyar kullarının
saflarında bulunmak gayemiz ve zevkimiz olsun. Kulluk vazifemizi
iman ve samimiyetle icra edebilmemiz gene yaratanımızın rahmeti
olan mana ve gönül gözü ile görmek ve gerçeği lüzumu kadar bil- 11
mek... Rahmetinden mahrum eylemesin..
Hazreti ALLAH’tan lütfedilen tavır ve hareketlerimizle, lisan-ı
hâl ile yakarmayı ve istemeyi bilelim. Nazargah-ı ilâhi olan kalbe yolu
uğramayan arzu ve isteklerin huzuru ilâhiden iltifat gördüğü ender
görülür. Kalpten beyine geçen gönül yolu, ehli hâlin ehliaşkın yo-
ludur. Beyinden kalbe akış ise ilmel yakından öteye yolu muhal-
dir. Muhammet İkbal’in uyarısını gönül kulağı ile dinle, tefekkür et.
Rahmeti ilâhi olan sebeplere tevessül etmeden maddeyi de manayı da
elde etmek zehabına kapılmak safdillik olur. Bu saflık tertemiz safiyet
değil, kusura bakma, salaklıktır.
“İlim toplayıp yığmışsın, gönlü ihmal etmişsin, o kaybettiğin
servete acıyorum.”
Ey Beniâdem! Sen Âdem’e musahhar kılınan mahluk ve eşya
değilsin. Hazreti ALLAH’ın bilinmesine vesile kıldığı, yaratılışın
sırrı ve çekirdeğisin. Diğer mahlukata benzer yönün aşikar, amma
sen mana denizi insan olmaya müsait yaratılmış Beniâdemsin. Aşkı
ilâhiden yaratıldın. Yaratanını bilmeye müsait kılındın. Aczini bildi-
ğin kadar yaratıcını bilmene imkan ve fırsat verildi.

11
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Bu fırsatı bildiğin kadar yaratanına hamd ederek, şükrederek, ke-


sir zikrederek, emri ilâhiye intibak etme zevki ile hayatını idame et-
tirmeye çaba gösteren, gerçeği hayatının her safhasında görerek, yara-
tıcına hayranlık duyan, sadık insan! Hiç şüphen olmasın, bu meziyet-
lerin hepsi şahit ki, sen yaratanına aşıksın.
Aşk mana itibariyle ilâhidir. Mecazi aşk olmaz. Mecazi olan
istektir, arzudur. Nefsin ihtiyacıdır. Mecazi aşk özlemini duyduğu
o nesneye vuslatla biter. İlâhi aşk ise yakınlıkla artar. Vuslatda
ilâhi aşkın sonu değildir. Aşkı ilâhinin tecellisi nefsin hazzının dı-
şında, ruhun gıdası, yaratılışın sebebi hikmeti, İnsanlığın hâl bel-
gesi... mana anlamı “TASAVVUF”tur!
Hazreti ALLAH’ın tanzim ve tertip ettiği ile kullarını vazifeli kıl-
dığı “ey insan arzı ben yarattım sen düzene sokacaksın” hitabını
hiç hatırdan çıkarmadan, emri ilâhiye uygun, kulun aczine uygun, kul-
luğuna uygun vazifelerimizi iyi bilelim. ALLAH’ın tertip ve tanzimi-
ne teslimiyette kusur etmeyelim. Üzerimize terettüb eden kulluk veci-
besini yerine getirmeyip, “bunu da, sana havale ediyoruz, bu işlemle-
12 rimizi de sen yapıver” diye köşeyi vahdete çekilip, aczini bilip, kullu-
ğunun dışına çıkmayasın. Bu küstahlığın adına sakın “teslimiyet ve
kulluğumuzun aczi, falan” diye ahkam kesme. Yaptığın bu tembelliği-
ne sakın tasavvuf, tarikat, şeriat, İslamiyet de demeyesin. ALLAH’ın
emri hilafına yaşayanlarda küllî rahmet olan kıymetli sıfatlar bulun-
maz. gafil olma!...
Eşi, şeriki, benzeri olmayan ALLAH’ın iradesine bağlanmak
İslâmiyet’tir. Amma sen bu bağlılığı yanlış düşünüyorsun. Niye yan-
lış? Beraber araştıralım. “Kur’an’dan başka bir şey tanımam” diyor-
sun, “yalnız kelâmullahtan başka bir şey tanımam” diyorsun, amma
bazı ayetlerin manalarını yaptığın meallerde kendi hissiyatına göre
tanzim etmekten çekinmiyorsun. Hazreti Resulullah’ın hayatı Kur’an
değil mi? Niçin sünnetlerine ve tevatüren zamanımıza kadar sıhhatını
koruyan hadislere, tasavvuf, tarikat, cemaatle ve ferdi yapılan zikrul-
laha, adet tertip ve tanzimine kütüb-i sittede geniş yer verildiği halde
soğuk bakıyorsun ve onları İslamiyet’in dışında gösterme gayretinde-
sin. ALLAH’a ve Resulüne inanmayan bir toplum var ki, onlarda din-
lere düşmanlık ve dinsizliğin ilericilik olarak algılandığının acı fatura-

12
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

sını nasıl ödüyoruz görelim lütfen!... ALLAH cümlesini hidayete er-


dirsin.
Büyük bir kesim var ki, ALLAH’a ve elçilerine inanmış, na-
mazında, niyazında, haccında, zekatında, hayır ve hasenatında..
Bu mana zenginlerinin ALLAH adetlerini artırsın amin!. Bir
zümre daha varki dindar kesimde ekseri görülen bunlardır. Akıl-
dan öteye yolu olmadığı gibi, azab-ı ilâhiden başka sermayeleri de
yoktur. Gazabı ilâhiyi ve rahmeti ilâhiyeyi de kalıplaştırdığı gibi,
bu tutumlarıyla Hazreti ALLAH’ı çarpık zihniyetlerine ram etti-
ğinin zannı ile cennet aşkı ve cehennem korkusundan başka zevki
olamayan, “gönül” diye bir rahmet tanımayan, ihlas, takva, vera-
dan habersiz toplumların rehberi, üstadı tabir caizse mürşidi...
Manası olmayan şeriat, arısı ve balı olmayan boş kovan misali,
gerçek iman zafiyeti çeken, yalnız samimiyetine güvenmekle fe-
rahlık duyan, dindar geçinen kitleler!.. Bu zümre samimiyetleri
derecesinde rahmeti ilâhiyeden nasiplerini alacaklar, amma bu
çarpık hâli alkışlayan bilge kişiler: Bu tahribatın hesabını vere-
bilmen için güvencen nedir?!... Pek inanmazsınız amma belki ina- 13
nan bulunur. Peygamber Efendimiz öyle buyurdular: “Onlar kur-
tarıyoruz zannediyorlar, öldürüyorlar. Kendileri de ölüyor.” Bu
kadarlıkla iktifa et. Uyan!
Beşeri Kanunlar kanun-u ilâhiyeye uygun gibi görülse de “Şeriat
devleti” “şeriat hükümeti” ifadeleri her zaman hakikatı yansıtamazlar.
Zamanla değişen görünümleri kanun-u ilâhiye ters düşmediği müddet-
ce içtihada lüzumlu kılınmıştır. Dünya nizamı kulun içtihadına bıra-
kılmıştır. Zamanla değişen güzellikler ehlinin içtihadı ile toplumların
yaşantılarında ilâhi yakınlığı sağladığı gibi, sâlikını emri ilâhiyi yaşan-
tısında kalbi mutmain kılar. Tertibi ilâhi budur. Bazı ayetler muhkem,
bazısı müteşabihtir. Zaman bunlar üzerinde değişiklik yapamaz. Kı-
yamete kadar geçerlidir. İçtihada tâbi ayetler vardır ki, şeriattır. Za-
mana göre, ehli o günkü güzelliğe uygun içtihat yapabilir. Örneğin
Peygamber Efendimiz’e ashâb sordular “Ya Resulallah, şu dünya işini
nasıl yapalım?” diye. En son gelen şeriat mimarı, ilmi ledün sultanı,
gerçek gönüller fatihi, nuru muhammedînin peygamber efendilerimiz-
de zuhurunun son karargahı, en mütekâmil şeriat-ı garranın yetkili
sahibi buyurdular ki:

13
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

“Sizler dünya işini benden iyi bilirsiniz.”


Yeri gelmiş iken, fakirin zevki ile ihya olduğum, Hazreti
ALLAH’ın rahmeti, Resûl-i Ekrem Efendimizin şahsında bu abdiâcize
lutfettiği mesajı tekrar etmekle İslâmi gerçeklere vesile kılındığım için
manevî hazzımı ve mana zevkimi izahtan acizim!...
30 Ocak 1995, Mekke-i Mükerreme’de otelde sabah namazından
sonra Peygamberimiz Efendimiz hâli yakazada şu mesajı ihsan ettiler!
“ÜMMETİM GEÇMİŞ ZAMANA GÖRE DEĞİL,
YAŞAYACAĞI ZAMANA GÖRE HAZIRLANSIN”
Yataktan fırladım. Unuturum korkusu ile not aldım. Yazdığım ya-
zı ile ilgili gördüğüm için inanan din kardeşlerime tekrar tekrar du-
yurmak istedim. Sene 2006, 50 senedir veraset vazifesini taşıyorum!...
Her devirde geçerliliğini koruyan gerçek ifşaat-ı peygam-
beriyye!... Seksen sekize yaklaştım, Rabbımın verdiği irşat vazifesini
taşıyorum. Vazifem haricinde ALLAH’ın kuvvet ve kudreti karşısında
aciz kulum. Beşer karşısında inandığım gerçekleri anlatmak için kim-
14 seyi kırmadan, incitmeden, enaniyyete düşmeden, imanımdan ve vazi-
femden pirim vermeden, Yerlerde ve göklerde bütün alemde zuhur
eden Peygamber Efendilerimizin, bilcümle evliyaullahın, insan-ı
kâmilin ve aklı selimin hassasiyetle üzerinde durdukları ayetler ve indî
ilâhiden uyarılar!..: “Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar
bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler.” (Yusuf Sûresi, 105)
Hazreti ALLAH’ın ilim ve iradesinin tenezzülen lutuf ve ihsan
eylediği ayetler manzumesinin çekirdeği Beniâdem!.. arzda ve bile-
mediğimiz nice alemde adaleti ve rahmeti ile tecellisi Hazreti
ALLAH’ın fiiliyatı, fiili sıfatlarının bizatihi olmayan zuhuruna vesi-
le kılınan nizamı alem!.. Hazreti ALLAH’ın lutuf ve ihsanı ile anla-
şılacak olan ilmi manayı ilmel-yakin ile çözemeyeceğinin bilgisine
ne zaman varacaksın? Sıkıştığın zaman kabul etmiş gibi görünsen
de, kendi düşünce ve davranışlarını daha üstün görme hastalığın,
dışarıya nüksetmiş. Zahmet etme, gizleyemiyorsun. Haddi aşmışsın.
Settarü’l-uyub rahmeti üzerinden kaldırıldı. Takke düştü. Kel gö-
ründü misali. İyi bil. ALLAH’a karşı günah işliyorsun. İslâm’a kar-
şı, resullerine karşı, İslam’ın ne olduğunu müdrik yaşayan
mü’minlere karşı, veraset taşıyan vãrisün-nebiye nedimi ilâhiye kar-

14
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

şı bu tutum ve davranışların beşere karşı ayıp, ALLAH’a karşı gü-


nah oluyor.
Şunu bilesin ki, akli ve nefsani duygularını cihan-şumül dini
İslâm’dan, en mütekâmil şeriatı garradan ve vahyi ilâhiden daha cazip
gördüğün için Hazreti ALLAH’ın tertip ve tanzim ettiği manevî teşki-
lata küfür gözü ile bakıyorsun. İman zannettiğin küfür buradan başlı-
yor.
Bu türlü ilimler nâ-ehil toplumlarda her zaman alkışlanmıştır. Sa-
kın aldanma, o alkışlara. Dikkat edersen hakikat gözü ile bakabiliyor-
san göreceksin ki, şakşaklardan çıkan ses emri ilâhiye muhalefet..
Nefsi duyguların sesi insanî kâmil’i tanımayıp, kendini insan-
dan üstün görüp, bunu kanıtlamak için Hazreti ALLAH’tan kı-
yamete kadar sapıtmak için ruhsat alan şeytanın sevinç çığlıkları-
nı duyamıyor musun? Alkışların sesinde bir yerde nefis akılla şir-
ket kurar, müşterek çalışırlar. Put üretmekte mahirdirler. Nefsin
ürettiği put aşikardır. Aklın ürettiği put kabiliyeti nispetinde
avamdan gizlenmeye çalışır. Âmâ ehlinden gizlenemez.
15
ALLAH’tan hiçbir şey gizli değildir.
Rica ediyoruz, manevî teşkilata inanmasan da na-ehlin küfrüne or-
tak olma. Gavs’ül-A’zam Seyyit Abdulkâdir Geylâni buyurdular ki:
“Atan bizdendir, attıran değil.” Bir kişi inanmadığını açıkça ilan
eder, hatır için konuşmaz. Sözünün eri ve merttir. Böyle insanların bu
halleri de meziyettir. Rahmettir. Bizim rahmet topluluğumuzun üyesi-
dir. Mutlaka bir gün gelecektir. Çünkü mizaç ve manası bize uygun-
dur. Kendisi kenarda durup, sinsi sinsi attıranda makbul meziyet yok-
tur. Bizden değildir, Bazı hakikat fukaralarına hakikat dışı telkin-
lerinle ehli tarika karşı hakaret ve küfrettiriyorsun. Buna hakkın
var mı? Hesabını Hazreti ALLAH sormayacak mı?
Muhammet İkbal’in veciz gerçeklere uygun bir hitabını dinle:
“Milletler manevî büyüklerinin kalplerini incitmedikçe ALLAH
hiç bir zaman milleti rezil ve rüsvay etmez.” Yaptığın bu tahribatı
Kur’an-ı Kerimin manasını, bazı ayetleri nefsinin hazzına göre ilan
edip, semavi tevhit dini ki islamiyettir sâliklerini Hazreti Kur’an’a
düşman kıldığının hesabını ALLAH’a verebilecek misin? ALLAH

15
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

affetse dahi, masum kulların manalarını iteklediğinin farkında değil


misin?...
İsmini henüz düşünmediğim bu kitapçığı daima sitem ve kahır
etmek kastı ile yazmadım. Maksadım bazı hakikat fukarası “her şeyi
biliyorum” hastalığının zebunu kişilerin yaptığı, tahribattan başka gö-
rünüm taşımayan telkinatlar ve icraatları açıklamak. Bu abdiâcizin
imanıma, Rabbimin rahmeti ve muaveneti ile şer düşünce ve şer icra-
atlar yaklaşamaz. Buna rağmen Ebu Cehil misali düşünce ve tahribat-
lardan Rabbıma sığınırım.
“Yalnız zahiri ilmi olan onunla yetinen topluluklar zalim. Sa-
dece ahlâklı olmaktan başka bir bilgisi olmayan toplumlar maz-
lumdur. Hem ilmi, hem de ahlâk-ı olan milletler hakim ve mes’ud
olur.
Hakikat dışı telkinler ve manayı tahrip eden icraatlarla milyonlar-
ca mana ehlini ruhen taciz ettikleri gibi, imanlarını zayıflatarak yü-
kümlü oldukları manayı bilemediklerinden hakikatleri katletmeye ça-
lıştıkları tarih boyu görülen vakıadır.
16
ALLAH’ın zikrini toplu olsun, münferit olsun ilim adına ya-
saklayıp katlediyorsunuz. Bu yetkiyi nereden aldınız? Kur’an’dan
diyemezsiniz. Zikir ayetlerini açık ve seçik yazdım. Havfu reca
üzere oku. Anlayarak oku, anlamıyorsan erbabına sor da, oku.
Hazreti ALLAH Nahl Sûresi, 43. ayette emretmiyor mu: “Siz bil-
mediklerinizi erbabı zikirden sorunuz.” Lütfen hocam, bu bencil
enaniyyetten kurtul. Sen ilminle bana lazımsın. Ben de hâl ilmi ile
sana lazımım. Gel yoksa bilmeden yaptığın tahribatların enkazı
altından çıkamazsın. Üzerindeki Enkazları göremiyormusun?
Gördüğüm ve hatırladığım kadarı ile göstereyim. Gel, yeteri
kadar Arapça bilmeyen fakat “men araf” sırrını anlayan bu ab-
diâcize yakın gel. Hazreti Mevlâna’nın feryadını dinle. Rahmeti
ilâhinin zuhuruna vesile kılındığı gönül sultanına yakarışını dinle:
“Gel, başını kille ıslattınsa yıkamadan gel. Ayağına diken
batmışsa çıkarmadan gel.
Gel de ufalmış ekmekler gibi yollara döküldüm, topla beni.
Gel ki, gel. Git sözü bitsin artık, gel...

16
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Bu sancıyı çeken bilir. Gülme! Sizlerin yazdığı tefsir ve Türkçe


mealleri çok çok tetebbu eden, ilmihâlini, kelime ve yaşantısı ile edil-
leyi şer’iyeye uygun şeriatı Muhammediyi imanı ile birleştirmeye ça-
lışan bu abdiâciz itikatta “Maturidi,” mezhep de (amelde) “Hanefi,”
meşrebim alevi “Kâdirî-Rufaî birleşiminin kolu Gâlibî”dir.
Şu gerçeği bildirmede faide görüyorum: Şeriatı Muhammediyyede
yüz küsur mezhep ve meşrep var. Hazreti ALLAH cümlesini rahmeti
ile bezesin!. Mana ilminden yoksun, madde ve akılcı din ihdas eden
bilgelerin rahmeti ilâhiyenin sonsuzluğunun zevkini yaşayan, samimi
kullarını da rahmeti ile bezediğinin garibi olmaları hasebi ile, rahmet
zevki almamış, ilâhi vazifesiz, ölçüsüz, hayli sadık kullarını kendi
nefsani eğitim ölçülerine göre değerlendirip şeriatı muhammediyyeye
ümüt bağlamış, 105 kadar meshep ve meşrep varken, yalnız 4 adedini
kabul eden, gerisini rahmeti ilâhiyeden mahrum, dalalette göstermek-
ten çekinmeyen, rahmet yollarını kapatıp, yalnız gazabı ilâhiye giden
yolları benimseyip, açık tutan Beniâdem’in, rahmet yaratılışını gazabı
ilâhiye dönüştürme memuru imiş gibi, olanca gücü ile çalışan, mana
ve ledünni kaynağı tasavvuf, sıratı müstakim garibi, bilge(!) kişi üm- 17
metleri tarih boyu bilmeden mezhep ve meşrep çatışmalarına itekle-
miş, tasavvufa Rahmeti sonsuz Rabbımızın Rahmetini, tasarrufunu
yedine alarak, rahmeti zulme dönüştürmüştür!.. Mezhep ve meşrep
tenkitleriyle veya bunların reddiyle toplumlara fitne, fesat, düşmanlık-
tan gayrı bir şey verememişlerdir!.. Her kul karakterine, mizacına ve
inancına göre mezhebini ve meşrebini seçmekte yetkili kılınmıştır.
Samimiyetinin ölçüsünde ALLAH’ın bu türlü rahmetinden nasip ala-
cağından kimsenin şüphesi olmasın. Bir kişi çeşmenin yanına bir ka-
zık çaktı, binitlerini oraya bağlasınlar, diye. Rahmeti ilâhiyeye uygun
hizmet olmuştu... Bir başkası görmüyenin ayağı takılır da düşer, diye
kazığı söktü. Çakan da söken de rahmeti ilâhiyeye nail oldu.
“Mü’minin niyyeti amelinden hayırlıdır” buyurulmadı mı?
Şunu hiç unutmayalım: Hazreti ALLAH kullarını gazabı için
yaratmadı. Dünyaya başka gözle bakmayasın. Dünya kazanç ve
rahmeti ilâhiyenin kaynaştığı yerdir. Mendubdur!... Dünyadaki
manevî kazancı başka bir yerde bulamazsın. İleri gitme! Hazreti
ALLAH’a malum olan niyetlerini bilebilir misin, kazık çakanın ve

17
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

sökenin niyetlerinin ne olduğunu? Dikkat edelim, aczimizi unut-


mayalım!..
“Yetmiş iki milleti bir gözle görmeyen, halka müderris olsa
hakikatta asidir.”
Leküm dinüküm ve liye dîn. Kâfirun Sûresi 6. ayette buyurduğu
“sizin dininiz size, benim dinim bana” buyruğuna dikkat et.
ALLAH’ın izni ile göstermeye çalışacağım. Lütfen itirazın olursa iti-
razının yanıtını Kur’an’dan bulmanı isterim. Çünkü bu abdiâciz
Kelâm-ı Kadim olan Kur’an’dan ayrı düşünceye iltifat etmem erişti-
ğim kadarı ile aczimle alemde zuhur eden ayetlerin hayranlığını yaşa-
maya çalışıyorum ...
“Sonraki gelen semavi din evvelki gelen dini iptal etmez.”
Başka din yokki, İslâmiyet’ten gayri, iptal edesin; şeriatlar dahi iptal
edilmez iken!... Sonra gelen şeriatlara sâlikin geçmesi emri ilâhiye
uygun olup, geriye gidilmemesi de emri ilâhidir... Sonra gelen şeriatlar
kulların kültür ve bilgilerine göre ihsan edilmiş, kişinin inisiyatifine
göre lutfedilmiştir, rahmettir. “Dinde cebir yoktur” anlamı budur.
18
Hazreti Kur’an’ın da bildirisi budur. “Hâlâ bir şeriat geldi mi, evvelki
şeriatlar iptal olur” iddiasında ısrar edenler Hazreti ALLAH’a zulüm
isnat ederler. Hazreti Kur’an’la çelişkiye düşerler çünkü Hazreti
ALLAH’ın lütfettiği küllî rahmeti ilâhiler geçici değildir. Mizaç itibarı
ile kul inandığı bir davayı kolayca bırakmaya müsait olmayıp daha
kemâlatlısını seçebilmesi kültürünün kemâlatına bağlıdır!.. Samimi-
yetle arayan kul, hiç şüphesi olmasın, bilgisi müsaitse mutlaka bulur.
“Kırk senelik kâni olur mu yani?” Kâni olur ise yani, daha müte-
kâmil kullarına gönderdiği şeriata tâbi olup yaşayabiliyorsa, yani
kemâlattır, uygundur. Tertibi tanzimi ilâhidir. Tarih boyu ne kadar
gösterebildin ki, kâni olmuş yani?...
Dini konuları anlatırken de insaflı, merhametli, mülayim ve
sevecen olalım. Yaratılışın sırrı rahmettir. Gerçek ölçü ALLAH’a
mahsustur. Aczini bil, ileri gitme. Sen kendi vazifene bak.
ALLAH’ın işine burnunu sokma.
Bütün semavi dinler tevhit dinidir. İslâmiyettir. Kitapların ve su-
hufların anlamı, özü kelimeyi tevhittir. Lisanen “ALLAH’tan başka
ilâh yoktur, illâ ALLAH vardır” manasını, anlamını hangi lisan ile

18
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

söylüyorsa bir kişi, beşer ölçüsüne göre o anda o kişi müslimdir. Geri-
si ALLAH’a aittir. Konuşmasında ve muamelatında tevhide aykırı bir
hâl gördünse muktedir isen mülayemetle “emr’i bi’l-ma’ruf, nehyi
ani’l-münker...” Güzellikleri anlat ve sevdir. Nehyedilmiş çirkinlikler-
den kaçması için tatlı tatlı ikaz et. Muktedir isen irşat et. Telaffuzuna
şahit oldunsa müslimdir, gayri müslim değil. Kâfir, gâvur kesinlikle
değildir. Hep aksini düşündük yanlış telkinde bulunduk. Bütün beşeri
İslâm’dan dışladık. Düşman ettik. Ehli kitaba kâfir, gâvur demekle
teselli oluyoruz zannettik. Gayretullaha dokunduk. ALLAH affetsin.
Şüphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Nasraniler ve Sabii-
ler’den kim ALLAH’a ve ahiret gününe inanır, bununla beraber
salih amelde de bulunursa, elbette onların Rableri katında ecirleri
vardır. Hem onlara korku da yoktur. Onlar mahzun olacak da değil-
lerdir. (Bakara Sûresi, 62)
Kur’an-ı Azimüşşan’da ehli kitaptan bahseden hayli ayetler var-
dır.
Peygamber efendilerimize, ALLAH’ın elçilerine sakın ha, derece
19
vermeye kalkışmayalım ve ilâhlaştırmayalım. Bu hareketlerimiz hem
Kur’an’a, hem de imanın şartı olan Âmentüye ters düşer. Cümlesi
müslümandır. ALLAH’a şirk koşmayan, peygamberinin getirdiği şeri-
atına bağlı olanlar elbet müslümandır. Yalnız ALLAH’a inanıyorsa
ehli imandır. “Size din olarak İslâmî seçtim, size dininizi tamamla-
dım” hitabı ilâhisi bütün semavi dinleri kapsar. İslâmiyettir Hazreti
Peygamber (s.a.v.) Efendimizden başka peygamber gelmeyeceğinin
ALLAH tarafından bildirilmesidir. “İsa aleyhisselâm gelecek” diyen-
lere iltifat etmeyin. Tertibi ilâhiye uygun değil, nefislerin uydurması-
dır. Kanun-u ilâhiye ters düşer. Gülünç olmayalım, peygamber efendi-
lerimizi sınıflandırmayalım. Hakikat dışı olur. ALLAH gücenir. Hele
başka peygamber efendilerimizin şeriatlarına tâbi olanlara gayri müs-
lim, kâfir, gâvur demeye hiç hakkımız olmadığı gibi, telafisi mümkün
olmayan; peygamber efendilerimize ihsan edilen şeriatlara ve takip
ettikleri yollara karşı ileri geri uyarılarımız düşmanlıktan başka bir şey
getirmez, getirmedi de...
Akılcı din olmaz. ALLAH’ın elçileri vasıtası ile kullarına bahşedi-
len din tertibi tanzimi ilâhidir. Din nakildir. Nûru Muhammedi cihan-

19
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

şumuldür. Âdem Safiyyullah’tan kıyamete kadar devam edecektir,


bakidir. “Lev lâke lev lâk, lema halektü’l-eflâk” (sen olmasa idin,
eflâki yaratmazdım) hitabının mana itibarı ile cümle peygamber efen-
dilerimizde görülen, veraset taşıyan evliyaullahta veraset yolu ile zu-
huru müşahede edilen, mü’min ve müslim, cümlesinden zuhura vesile
kılınan yaratılışın sırrı rahmeti ilâhinin ismidir.
Nûru Muhammediyi kalıplaştırmak, dar bir çerçeve ve zamana
sığdırmak hakikat anlamı taşımadığı gibi gerçek imanla da bağdaş-
maz. Senlik benlik davasından öte izahı yoktur. Cümle ehli kitapta
bariz görülen hastalıktır. Hazreti ALLAH cümlesine şifa versin. Se-
mavi dinler, yani tevhit dini sâlikleri biri diğerini esasta kardeş gör-
dükleri zaman yaratılışın sırrının Beniâdemde zuhuru görülecek,
bütün beşer kardeşliğe akın akın yürüdüğünde, gerçeğin böyle ol-
duğunu anladığında, Beniâdemi kıskandığından, Âdemi hakikat
dışına çıkarmak için vazifesi sevdirilen şeytan, inkisar-ı hayale uğ-
rayıp, melanet icraatının sonu hezimete dönüşüp, her şey güllük
gülistanlık olacak. Dünyada düşmanlık, çirkinlik, bilcümle ihtilaf-
20 lar, bencillikler, ister istemez, yerini hep güzele bırakacak. Öyle
mi?!..
Şu halde Beniâdemin derecesinin yücelmesi için rahmeti ilâhiye-
den lutfedilen tertib ve tanzimi ilâhi olan imtihan olmayacak mı?. Bu
düşüncene göre dünya beşerin nefsani zevklerine uygun devam eylese
ezelî ervahda “beli” diyememe gafletine kapılan ruhlar öyle küfrü ina-
dide mi kalacak? Ademlikten, mana yokluğundan kurtulup insan ol-
maya vesile olan rahmeti ilâhiyeyi nefs-i emmarede lütfen tefekkür et.
Bu düşünce ve yaşantı kastı ilâhiye, rahmeti ilâhiyeye uygun mu? Gö-
rüyorsun!.. Uygunsa, isim değişikliği gerekli. “Dünya” demek abes
olur. “Cennet” diyelim. Çünkü istediğin cenneti bilmesen de özlemini
duyuyorsun.. Öyle ise, bir nebze de olsa tertibi ilâhiyi merhamet ve
rahmeti ilâhiyenin dışında düşünmenin kullukla bağdaşmadığını iyi
bilelim. Hattı aşmayalım. Bu türlü ölçülerin zevkini Hazreti ALLAH’a
samimiyetle teslimiyette bulmaya çaba gösterelim!. Ve bilelim ki:
“Her ne kılmışsa adalettir, Cenab-ı Kibriya, her kazaya her belaya kıl
rıza, ALLAH kerim.”
Bu sırrı iyi anlayalım da ALLAH’ın tertip ve tanzimine rıza göste-
relim. Bu tutum ve inancımızla kuvveti kudreti ilâhi karşısında aczi-

20
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

mizi ve kulluğumuzu kanıtlayalım. Havfu recanın dışına çıkmayalım.


İrademizi kullanalım, hayali isteklerden uzak, teslimiyetle İslâmî ya-
şayalım. Yaşanıyorsa güzellikler, güzeldir. Cumhuriyet, demokrasi,
insan hakları, lâiklik, tasavvuf, tarikat, şer-i şerif anlamında yaşanı-
yorsa güzeldir. Yaşanmıyorsa kelime oyunları ile bir yere varamazsın.
Bilmeden bilenlere zulmedersin.

“Zaman duygusallık ve akılsızlık zamanı değil. Sabır ve idrak,


medeniyet ve teknolojiyi, güzellikleri tevhit dininde görme zamanı.”
Bu rahmeti ilâhileri idrak edip, imanınla orantılı düşünce ve ya-
şantını bu rahmeti ilâhiye teksif ettiğin zaman ALLAH yardımcın
olacak, hiç şüphen olmasın.. Dünya Hazreti Kur’an’a hayran ola-
cak. Hazreti Peygamber (s.a.v.) Efendimizin getirdiği şeriatı garraya
hayran olacak. Pek ilerisini bilmesede haddini bilecek. En azından
küfretmeyecek.
“Habibim, evvela yakınlarından başla” hitabını göz ardı etmeye-
lim. Evvela ülkemizdeki kardeşlerimize anlatalım. Düşmanlıktan 21
başka bir şey getirmeyen, ayetlerin gerçeğini tefsir, meal yapalım.
Bu hususta yetişmiş elemanlarımız var. Gerçeklere hemen uyum
sağlayacaklarına şüphesiz inanıyorum. Hazreti ALLAH o günleri
göstersin inşallah!..
Cümle melanetlerin kaynağı cehalettir. “Her şeyi biliyorum”
zanneden adem bu tutumu ile cehaletini ilan etmiş olur. İnsan efdal
ve eşrefi mahluktur. “Yer yüzünde halifemi yaratacağım” hitabının
tecellisidir. Kastı ilâhi kâmil insandır. Yapmacık hilafetler kaybol-
maya mahkumdurlar. ALLAH’ın tertip ve tanzim ettiği hilafetler
kalıcıdır, bakidir. Yasaklanır fakat kaldırabilmek beşerin gücü dahi-
linde değildir. Hazreti Resulullah’ı iyi tanı. Tanıtırken “eşhedü enne
Muhammedden abdühü ve resulühu” diye, gerçek şahit olasın. Per-
de kalkmadan hayrını ve şerrini bilesin.
Kastım, herhangi bir usul ve idareyi eleştirmek değil, rejim eleşti-
risi yapmak haddim olmadığı gibi, bilgim ve görgümün garibi olan
siyasetin daima kenarında kalmada salah gördüm. “Selâmet dir kena-
resi” Bu veciz ifade başlıca prensibim olmuştur. Daima siyaseti ilmi-
min dışında tuttum. Haddi aşmamaya hayatım boyu özen gösterdim,

21
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

zannediyorum. Siyasetle ilgili değilim. Her güzeli severim. Çünkü


ALLAH’ın halkettiği güzellikler islâmiyettir. Manevî vazifemden na-
ehlin düşüncelerine pirim vermem. Kimden gelirse gelsin, güzele;
muhalefet etmem. Çünkü güzellik hikmettir, “Hikmetse mü’minin
kayıp malıdır, nerede bulursa alsın” hitabı yolumun ve arzularımın
özünü oluşturur.
Daha evvel “Muhtaç Olduğumuz Kardeşlik” diye yazdığım kitap-
çıkta bütün semavi dinlerin ve ilâhi emirlerin, yaratıcımız Hazreti
ALLAH’ın emri hilafına beşeri düşünce ve görüşlerin altında ezilme-
ye mahkum edildiğini, tarih boyu bariz olarak görmek mümkündür.
Bu hastalığın ilâcı elbet var. Nerede? Kesin kes Rabbımın lütfu ihsanı
ile haber vereyim: Hazreti Kur’an’da. Amma nefsin enaniyyetinden
anlamsız varlık ve benlikten kurtulmadıkça kalp aynasında hakikatle-
rin zuhurunu elbette göremezsin.
Yazım herhangi bir toplum ve düzeni eleştiri değil, haşa.
ALLAH’ın lütfu ihsanı ile kul olmanın zevkini aldım. Gerçekleri ya-
şadım, hayran oldum. Taltifi ilâhiye nail oldum. ALLAH’ın ihsanı,
22 rahmet hazinesi peygamber efendimizin ve vârislerinin himmet ve
tasarrufatlarına şahidim.
Bu abdiâciz Kur’an’daki ALLAH kelâmından, göklerde ve yer-
deki ayetlerden edindiğim ve yaşadığım intibalarımla derim ki: Sa-
mimi olalım. Manada tahrifat yapmayalım ve kesinlikle bilelim ki:
İslâmiyetten başka din yoktur. Cümle peygamber efendilerimiz müs-
lim idiler. Tâbi olanlar da müslümandırlar. Şeriatları beniâdemin
intibak derecesine göre ihsan edilmiştir. Bir sonraki ALLAH elçisi-
nin getirdiği şeriata tâbi olmak kulun kemâlatıdır. Evvelki şeriatta
samimiyetle sebat edenlerin de yaratanına şirk koşmadıkları müd-
detçe rahmeti ilâhiye nail olacaklarını Hazreti ALLAH Kur’an’da
bildiriyor. Ehli kitaba “gayri müslim, kâfir, gâvur” diyemezsin.
İyi anlayalım: Semavi dinlerin hepsi tevhit dinidir, islamiyettir.
Sonra gelen şeriat evvelki şeriatı iptal etmez. Kişi tâbi olduğu şeria-
tını yaşamakla mükelleftir. ALLAH’ın elçilerini biri birinden ayrı
görmek tertibi ilâhiye ters düşer. Peygamber efendilerimiz kardeşdir-
ler. Tâbi olanlar da biri diğerinin kardeşidir. Cümlesinde zuhur
eden rahmete “Nûr-u Muhammedi” ismi verilmiş olup, bu nûr ise

22
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

âdem safiyyullahtan başlar, kıyamete kadar bakidir. “Yalnız şu za-


mana mahsustur” diye kısıtlamak küfürdür. ALLAH’a zulüm isnat
etmektir, gerçeğe aykırıdır.
Hiçbir tevhit dininin ölçüsü akıl zevkini alır amma esas değildir,
nakildir. “Akıldır” diyenler tevhit dininin dışında kalmışlardır. Emri
ilâhiler akıl ve mantıkla ölçülmez. Akılla ölçülen dinde ibadet ve taat
kaybolmaya mahkumdur. Emri ilâhileri ölçmek aklın işi değildir.
Akılsıza teklifat yoktur.
Akılcı dinden felsefe, nakilden tasavvuf, hakikat zuhur eder.
Akılcı dinden mürteci yetişir. Nakli yaşayan, derviş sıfatının tecelli
ettiği bahtiyar toplumlarda irtica-i hâl kesinlikle olmaz. Dervişin
anayasası kulluk vazifesini yerine getirmektir. Teslimiyete ne kadar
sadık kalırsa o kadar makamı rızadan nasip alır ve “Her ne kılmışsa
adalettir Cenab-ı kibriya, her kazaya her belaya kıl rıza, Allah Ke-
rim” imanını zevkle taşır. “Ve Yarabbi verdiğin nimetlere çok şükür
elhamdü lillâh” diye yaratanına teslimiyetle memnuniyetini günde
yüz defa mutlaka arz eder. Bu hissiyatını her gün virt ve tespih eder.
Tevhit Dinini nakilden çıkarıp akla dönüştürenlerde ALLAH’a karşı 23
itminani kalbe, teslimiyet, rıza ve rahmetine yeteri kadar rastlaya-
mazsın. İnancı fer’idir. Fer’i inancın hakikatte tamamı ile zuhuru
muhaldir. Tasavvufsa dinin aslı ve özüdür. Tertibi tanzimi ilâhidir.
Falan ve filanın yaşantısı ile ölçü kabul etmez. Bizatihi rahmettir.
Tarik yoldur. Mahlukatın nefesinin adedinden de çoktur. Bazı nâ-
ehil tarikler topluma zarar veriyor ise men edilir.
Tasavvuf tertibi tanzimi ilâhidir yasaklanamaz. Dinin özüdür.
“Muhtaç olduğumuz kardeşlik” kitabında dinin özünü anlatmaya ve
dünyaya duyurmaya çalıştım. Kitaptan içeride ve dışarıda her beldeye
göndermeye çalışıyorum Türkiye’deki internete ve Kanada internetine
Türkçe ve İngilizce yazarak kitabı bildirmeye çalıştık. Düşünerek
okuyan, aklı selim Beniâdem mutlaka İslâmî anlayacak. Kardeşliği
anlayacak. Dinler arası düşmanlık getirenleri tasvip etmedikleri gibi,
bu nefsi arzularını prensip edinmiş hakikatları da bu hislerine uydur-
maya çalışan alimleri dinlemeyecek. En azından Hazreti Kur’an anla-
şılacak.

23
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Peygamber efendilerimizin cümlesi ALLAH’ın elçileridir. Onları


rahmet mağfiret sıfatının zuhuruna Hazreti ALLAH’ın vesile kıldığını
iyi anlayıp ALLAH’ın tertibi tanzimi ilâhi olan nedimi ilâhi, Vârisün-
Nebi’ye manevî vazifesini yansıtmayan “dost” demeyip Hazreti
ALLAH’ın Kur’an’da beyan ettiği “evliya” demek cesaretini göstere-
cekler, inşallah.
Bu beyanlarımı dünyaya duyurmak için sen de yardımcı ol. Din-
ler arası düşmanlığı kaldırmak için işte “CİHAT”.

http://www.galibi.com
http://www.alperenler.com.tr
e-mail: galibi@superonline.com

24

24
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

Rahman ve Rahim olan ALLAH’ın adıyla başlarım.


Vücudu ile mevcut, sıfatı ile muhit, esması ile zahir, ef’ali ile
malum olan Hazreti ALLAH’a hamd olsun. ALLAH birdir, eşi, ben-
zeri, şeriki yoktur, olamaz da.

GERÇEKLERE NEDEN KARŞI OLDULAR?

Kur’an-ı Azimüşşan’da zikir hakkında Hazreti ALLAH’ın buyur-


duğu ayet’i kerimelerin manaları bariz, açık, çok sûrelerde mevcut
olduğu halde, ilmi zahirin her an tenezzülen zuhuru görülen tecelliyatı
ilâhiyi ölçtüğünü zanneden, yanıldığını bilmediğinden nazargahı ilâhi,
25
sırrı ilâhi olan gönlü önemsemeden hazreti insanı yalnız ve yalnız
maddeden ibaretmiş gibi gören, akılla anlaşıp naklin gerçeğine uya-
mayan, ilmin irfaniyyetini ve mana ariflerini tarih boyu dışlayan, şeri-
atı muhammediyeyi içinden çıkılmaz hale getirip çok fırkalara ayrıl-
masına sebeb olan, aklın ürettiği fizikten öteye yol bulamayan bilge
kişiler (sesini duyuramayan pek azını tenzih ederim). Manayı dışlıyan
bu hâlinin mahsulü elbette gerçeklere karşı “biliyorum” edası ile tavır
takınan, tasavvuf ve irfaniyyet yoksunu, mana mahrumu kişiler
İslâm’ın irfaniyyet yönünü pek kavrıyamamış, Hazreti ALLAH’ın
Dini İslâmî Kelâm-ı Kadim’de beyanı ve bütün alemde fiili sıfatları-
nın tenezzülen zuhur ettiği bir gerçek iken, imanla şumullü olan emri
ilâhiyi “İslâm’ın şartı” gibi yalnız savmu salat, haccu zekat, kelimeyi
şahadet emri ilâhisini İslâm’ın şartı olarak beyan etmeleri bu emri
ilâhilere her ne sebebten olur ise olsun, tâbi olan Hazreti ALLAH’ın
bildirisinin dışında şarta tâbi tutulan kazazedeleri İslâm’ın umumi
manasından tecrit ederek, Âdem safiyullah’tan kıyamete kadar devam
edecek olan Dini İslâmî “beş şart” ile bitiriveren, avamın bu ibadetler-
le yetinmesinin bütün iman yönünü hallettiğinin inancı ile yetinen

25
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

zümreler çoğunlukta olduklarından, İslâm’ın beş şartını esas kabul


eden geniş bir kitle kendiliğinden oluştu...
Şeriatın manevî yönünü, tarikati, marifeti ve hakikati neden kabul
edemiyorlar? Bu sorunun cevabını aradım, aradım, gördüm buldum,
yaşadım. Kabul edenlerle yaşıyoruz, elhamdü lillâh. Kur’an-ı yaşıyo-
ruz. Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz vasıtasıyla bizlere
lütfedilen şeriatı garrayı yaşıyoruz. Veraset taşıyan evliyaullahın Hak
rızası için tertibi ilâhi olduğunu Rabbımın namütenahi rahmetinin se-
beplerde zuhurunu gene Rabbımın rahmet sıfatı ile gördük, noksansız.
Ve acebasız yaşamaya bütün gücümüzle çalışıyoruz elhamdü lillâh!..
Hayat boyu gördüm ki: İnsan olmaya namzet Beniâdem iyi bildi-
ğinin alimi, bilemediği ilimin cahilidir..
Tasavvuf; dinin manası ve özüdür, ariflik ve irfaniyettir, sâli-
kinde bariz zuhuru görülen ehli zikirdir. Kemâl-i aşkı ilâhidir.
“Yeryüzünde halifemi yaratacağım” hitabının tecelli ve zuhur
mercii, tevhit dininin manası ve aslı, ilmi ledünninin giriş kapısı-
dır!.. Rical-i gaybın, mana ünüversitesi sâlikinin hazırlandırıldığı
26
yerdir!.. Cümlesinin ismi “yol ehlidir” Arapça “tarik” cemi “tari-
kat”tır.
Mana Hazreti ALLAH’ın yedinde olup zahirde öğretmenleri pey-
gamberlerimiz efendilerimizdir ve kıyamete kadar yer yüzünde eksik
olmayan, ALLAH’ın tertip ve tanzim eylediği nedimi ilâhi, vârisün-
Nebiy mürşitler bu yolun öğretmenleridir!...
Bu yönlü mana tedrisatından mahrum olanlar mana yolunun
inkârcılarıdır. Bu zümreyi tanımak zor değildir. Mana yoksunluğu
alametlerini isteseler de ehlinden gizliyemezler. Çünkü maddeden
öteye, manaya yol bulamadıklarından “Settarü’l-uyub” ki, gizleme
sıfatı, rahmeti ilâhiye üzerlerinden kaldırılmıştır. Manayı inkâr eder-
ler. Bu tavırları o zümre için normaldir. İlme’l-yakıyndan öteye yolu
olmayan bilge kişilerin her devirde tasvip edenleri çoğunluktadır.
ALLAH emeklerini zayi etmesin amin!...
İşin aslını anlatıyorum. Sonsuz olan rahmeti ilâhiyeye; affu mağfi-
ret deryasında, peygamber efendilerimiz de fikir yürütemezler. Bu
rahmeti ilâhiye üzerinde gizli ilâhlık iddia edercesine fikir oynatanlar
bu türlü şirke düşmüşlerdir. Gizli değildir. Umumun inancında ve mu-

26
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

amelatında açık, vasıtasız görürsün. Görürsün, cennet ve cehenneme


liste ayarlayan zalim bilgeleri... Bu zümreye gerçeği kabul ettiremez-
sin. Salaklığın da haddi ve hududu vardır. Nefsine insaf et. Dünya bir
daha eline geçmez. Reankarnasyon olacak, diye nefsini avutma.
İslâmiyet’te olmadığı gibi, Hazreti ALLAH’ın sıfatlarına da uygun
değildir. Düşünmek küfürdür, iyi bilesin!...
Amentü’nün ihtiva ettiği altı şarta şeksiz ve şüphesiz inandık,
iman ettik. Mutasavvıfinin beyan ettiği imanın şubelerini de zamana
göre nefsimizde tatbikine gayret ediyor, asrı saadetteki bahtiyarların
yaşantılarını örnek alarak zamanın zuhuratına göre yaşamaya çalışıyor
ve yaşıyoruz, elhamdülillâh. Hazreti ALLAH kullarını ihya etmek için
ne halk etmiş ise kıyamete kadar devam edecektir, rahmetini geri aldı-
ğı görülmemiştir. Nasibi olan, iradesini rıza-i Bari’ye uygun yaşayabi-
len Mevla’sını bulur.
Şunu kesinkes iyi bilesin ki, aklı din edinip nakle yaklaşmayanla-
rın kendi ürettikleri prensiplerle Kur’an’ın ve Hazreti Resulullah’ın
getirdiği şeriatı idrake ve yaşamaya müsait olmadıklarını, her devirde
akılcı ve nakilcinin arasındaki farkı görmek mümkündür. İnsanlar em- 27
ri ilâhiyeye uygun sayi gayretleri ile cehaletten kurtuldukça görecekler
ki, her devrin kendine özgü kemâlatı ve cehaleti vardır. Kemâlattan
rahmet, cehaletten zulmet ve melanet çıkar. Seçme hakkı kulun
ilim ve iradesine bırakılmıştır seçmeyi bil!...
Manevî yaşantı ile “Biz arza nice ayetler indirdik” hitabının
zuhuru daha açık görülecektir. “Ey insan, bu arzı ben yarattım
sen tanzim edeceksin” hitabı ilâhisi düşünce ve hareketlerimin
ana kaynağı olarak, Rabbımın rahmeti ile, teknolojiye ve medeni-
yete, ALLAH’ın yasaklamadığı güzelliklere karşı hayran olduğum
gibi, ALLAH’ın yarattığı her şeye, her güzelliğe karşı da hayra-
nım. Kimseyi hakir görmeme duygusunun abdiâcizde Rabbımın
rahmetinden zuhurunu görmekle Rabbıma hamd ederim.
Kur’an-ı Azimüşşan’daki zikir ayetlerini gördüğüm kadarı ile
belirterek, anlamını bildiğim kadarı ile yazmaya çalışacağım.
Kütüb-i sittede mevcut zikrullah hakkındaki hadisi şerifleri
yazmak istediğim kitapçığa sığdırmak imkansız olup yalnız,
Kur’an’daki ayetlerle yetinip, lüzumuna binaen Kur’an’a paralel

27
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

olarak Peygamber Efendimizin mübarek sözlerini az da olsa yeri


geldikçe belirtmekte faide umarak bu yönlü inananların duygula-
rını nurlandıracak, iman zafiyetinden kurtulmaya çaba gösterme-
yenlere daha dikkatli olmalarını, “gayretullaha dokunurum” kor-
kusunun çekingenliğini verebilirsem mutlu olurum!

28

28
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ZİKRULLAH’A, TASAVVUF’A
KARŞI YANLIŞ TUTUM

Zamanımızda gerçeklere, tarikat ve zikrullaha yapılan hakaret ve


tahribatı Hazreti Kur’an’a, göklerde ve yerdeki ayetlere gönül gözü ile
bakıp göremiyorsa, gönül rahmetinden yoksun, ilmi zahirle yetinmiş,
kanun-u ilâhiyenin cümlesini aklı ve mantığıyla çözdüğünü zanneden,
bu yönlü gerçeklere karşı çıkmaz da ne yapar? Hele na-ehlin sermaye
edindiği, gerçek dışı rehberini bulmuş, vazifesi olmayan, istismarcı ve
çıkarcı kişilerin kucağına itilmiş, ne yaptığını bilemeyen, şaşırmış,
şaşkınlığını aşk zanneden zavallı Beni-âdem!.. Hakikat fukaralarının 29
yemi, başkalarını saflarına çekmek için na-ehle malzeme olmuş...
Ama insaf et, bu ölçü gerçek ölçü değil. Yaptığın tahribatın bu
dünyada cezasını çektiğin gibi mahşerde elbet hesabını soracaklar
veremeyeceksin. Hâl ehlinin fitne çıkar korkusu ile sabırla bekle-
mesi tertip ve tanzimi ilâhiye karşı haddini bilmesi iman kemâlatı.
ALLAH’ın verdiği vazifeyi yerine getirmede çeşitli engellerle kar-
şılaştıklarını görüp bildiği halde, sabırla, manevî vazifelerini seve
seve son nefesine kadar devam ettirebilen, ALLAH’ın taltifi ile
hayran! Elçisinin manevî yakınlığı ile mes’ud, “Her ne kılmışsa
adalettir Cenab-ı Kibriya”nın zevkine ermiş, ALLAH’ın gücü
yanında aczini bilip, haddi aşmamaya çalışan beşer, vazifesini
müdrik bahtiyar insan. (Eğer padişahlar bu zevki bilseler idi bü-
tün silahlarını kullanırlar, elimizden almak isterlerdi.) Cebirle
rahmet alınmaz; hele gönül hiç alınmaz.
Dikkat!.. İnsan hayvandan farklı kılan gönüldür. Gönül ise
yaratanını bilmesi için yalnız Beniâdem’e bahşedilmiş rahmettir.
Aşkı ilâhidir. Yaratılışın sırrıdır. Gönlün kemâlata ermesi!.. ta-

29
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

savvuf ve yaratanının isimlerini kesir, nihayetsiz zikretmekle elde


edilir!. Bu rahmeti ilâhiye nail olan sadık insan elbette diğer emri
ilâhilerin birbirinden ayrı olmadığını görüp yaşamaya çalışan,
hazreti insan...
Tasavvufun kolu olan tarikatta adab, usül: Dün yaşayan ehli tarika
dünkü terbiye usulü ne idi? Ne olması lazım? Şer’i hükümlerde içtihat
noksanlığından İslâmî yeteri kadar anlatamadık. Anlattık zamana gö-
re. İlme’l-yakıyn tahsil görmüş kişileri ayne’l-yakıyn, hakkal-yakıyn
gerçeğinden mahrum ettik. Dünya görüşü açısından mahrum bir ilmin
kanun-u ilâhiyi bütün olarak yansıtmadığını bilemediğimizden yeterli
olamadık.
Madde ilminden başka ilme sahip olmayıp o kadarla iktifa
eden materyalistler dini; felsefede göstereceğinin zanları ile ibadet,
taat ve hakikat yoksunu olduklarını ne kadar gizlemeye yeltense-
ler de ehli hakikat nazarında gizleyemediklerini bilemiyen beş
duygunun kuru makinası hâline gelmiş bilgeler! Ehlihal bilirler
ki, dinin felsefesi yoktur. Felsefe beşeridir. Din ilâhidir. Din Haz-
30 reti ALLAH’ın cümle kullarına bahşeylediği tertibi ilâhidir.
ALLAH’ın kanunlarını inceleyerek ilâve etmenin ve noksanlık
aramanın kişinin aczinden ve bilgisizliğinden başka izahı yoktur.
Felsefenin akışı beyinden kalbedir. Tasavvufun tariki ise kalbden
beyinedir. İkisinin de yolları ayrı ayrıdır. Öz olarak kalbden be-
yine giden yola “ehli tarik” denilmiştir... Felsefeyi tanzimi ilâhi
olan tasavvufla eş değer görmeyelim. Felsefe nefsin ürettiği, mad-
deden öte gidemeyen ilmel-yakıyndır. Maddede her zerrede
ALLAH’ın varlığının, tenezzülen fiili sıfatlarının zuhurunu his-
setmektir. Müşterisi azda olsa Tasavvuf, Manadır, dinin aslı ve
özüdür. İhlas, takva, veradır..
Tasavvufsuz yaşamak mümkün değildir. Yalnız felsefe ile akılcı
din ürettik. ALLAH’ın bütün kullarının hayrına ihsan ettiği emri ilâhi-
leri güya düzelterek, akılcı ve mantık ölçülerine göre din icat ettik.
Bazen sıkıştık, koalisyon yaptık. Gerçeklere yeteri kadar hizmet etti-
ğini her iki taraf da iddia edemez. Her ikisinin müşterek mahsulü za-
manımızda bütün çıplaklığıyla arz-ı endam ediyor. Küfrün perişanlı-
ğını çeken insanlar hakikati arıyorlar.

30
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Türk milleti daha çok gerçekleri arıyor. Akılcı din olmadığının,


Aklın ölçüsünün cüz’î, esas olanın nakil olduğunun, dinin her yönünü
aklın ölçemeyeceğinin bilincinde olan toplumlar düşmanlıktan başka
bir şey getirmeyen, Dini İslâm’a mal edilen hurafe ve bidatlardan kur-
tularak islamiyeti dünyaya bariz gösterecektir, inşallah.

31

31
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH’IN MESCİTLERİNDE ALLAH’IN ZİKRİNİ


MEN EDEN ZALİM

ALLAH’ın mescitlerinde ALLAH’ın adının zikredilmesine


engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim
vardır!.. Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri ge-
rekir. Bunlar için dünyada bir rezillik, ahirette büyük bir azap
vardır. (Bakara Sûresi, 114)
32 Anlamı açık bu ayet’i celilenin bilmem tefsire ihtiyacı var mı?
Açık seçik beyan edilmişken, zikrullahın aleyhinde beyanlarda bulu-
narak önlemler alan bilge kişiler için başka sıfat ve isim düşünebiliyor
musun? ALLAH’ın kullarını ihya etmek için lutfettiği zikrullahdan
kullarını mahrum etmek.. İlim adına tahrip ve harap etmeye gayret
edenlere verilen sıfat zulmeden anlamında zalim sıfatını nasıl anlıyor-
lar? İmanlı ve şeriatı Muhammediye’ye bağlı olup da ALLAH’U
TEÂLÂ Hazretlerinin isminin anılmasına teşvik edecekken aksine
zikrullaha cephe almak... Ehli zikrin zevkini ve hâlini bilmediği halde
düzeltiyorum zannı ile ALLAH’ın emrine muhalefetin başka izahı var
mı?
Bu abdiâciz şunu gördüm, kesinlikle şahit oldum İlme’l-yakıynın
verdiği meyveyi ayne’l-yakin, hakkal-yakiynda aramayıp da madde
aleminde aramak keçi boynuzundan bal yemeye benzer. Nasreddin
Hocaya sordular: Niçin keçi boynuzu yemiyorsun? Cevaben buyurdu
ki: Bir dirhem bal için bir çeki odun çiğneyemem. İşte veraset yolu ile
gelen emri ilâhileri diraset yolu ile yani akıl ve mantık yolu ile halle-
deceğim iddiasına kalkışanlar kendi gibi düşünenler tarafından mak-
bul gibi görülse de akıbet hakikat yanında iflasa dönüktür. Kevn mad-

32
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

de alemidir. Akıl ölçüde pek zorlanmaz. Vahiy yolu ile gelen emri
ilâhileri ölçmek aklın işi değildir. Ziya Paşa şöyle der:
İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez,
Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez.
Bu veciz kelâm tecelliyatı ilâhi karşısında beşerin aczini bir nebze
de olsa ne güzel ifade ediyor. Onların o türlü meclislerden nasipsiz
oldukları için korkarak girmeleri icap ederken, Hâlâ bilgisizce zikrul-
laha karşı tutum ve düşmanlıkları nereye kadar varacak? Ayet’i keri-
menin bariz şekilde zuhur ettiğini tevil ve tefsire lüzum olmadığını ne
zaman anlayacaklar, hakikate yönelecekler...

33

33
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

HAZRETİ ALİ (R.A.)’IN VECİZ BEYANLARI

Hazreti Ali (kerremallahu vechehu) buyurdular ki: Bir zaman


gelir ki, İslâmiyetin ancak ismi kalır. Yalnız adı müslüman ismidir.
Başkaca hiç bir ibadet ve taat bilmez. Kur’an’ın da resmi kalır. Ma-
nasını bilen ve amel eden kalmaz. Mescitleri tamir ederler. İçinde
zikrullah yapılmadığından manen haraptır. İşte o zaman ehlinin
şerlileri zamanın ulemasıdır. Fitne bunlardan çıkar. Gene fitne bun-
lara döner.
Yukarıda geçen ayet’i kerimeyi yansıttığı için yazmadan geçeme-
34 dim. İsmail Hakkı Hazretleri: “ALLAH’ım bize zikri kesir nasip eyle.
Küçük ve büyük günahlardan koru.” diye dua etmiştir. Deniyor ki:
Mü’minin üç kalası vardır: Birincisi mescit, ikincisi zikrullah ve
üçüncüsü Kur’an okumaktır. Mü’min bu üçünden birini yaptığı
müddetçe şeytandan korunur. Kal’ada mahfuz kalır.
Kesinkes bilelim ki, veraset yolu ile gelen zikrullah, ibadet ve
taat, rahmet, mağfiret.. Motamot kalıplaşmış yani basmakalıp göste-
rilmek istenen, hakikatte maddeden öte gidemeyen, madde aleminde
zuhuru görülen tecelliyat mana aleminin fer-i ilmel-yakıyni duru-
mundadır. Ayne’l-yakın ve hakkal-yakın.. Kula nasip olması rahme-
ti ilâhi olan ve kişinin sayi gayretinde görülen, ihlasla yapılan ibadet
ve taatların dünya yaşantısında dahi meyvesini görmek mümkündür.
Manevî rehberlerimiz Peygamber efendilerimizle ALLAH’ın kulla-
rına bahşettiği mekarimi ahlâk, ahlâk-ı hamide bu türlü rahmeti
ilâhiye nail olmak için tertibi ilâhidir. Cüz’î iraden manevi kazanca
müsait kılınmış. Havfu reca üzre ol. İmanın şartı olan Amentü’yü
her halukarda ehli zakir kulların şahsiyetlerinde bariz görmek
mümkündür.

34
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Bu türlü rehber insanların diplomaları ALLAH tarafından lutfe-


dilmiş olup zuhuru mana ve zikrullahdır. Hazreti ALLAH bu toplum-
ların harap edilmemesini emrediyor. Maalesef kevni hakikatlerden öte
gitmeyen felsefeci ilim sahipleri, alimler, gerçekleri Kur’an’da bariz
görseler de kabul etmeleri akılcı dinlerine ters düşer. Kendilerini haklı
görmek için bazı yeterli bilgileri olmayan, iradeden başka bir şeyi dü-
şünemeyen, mürşidine yeteri kadar manevî yakınlık duymayıp küfürle
iman arasında bocalayan ehli tarik onlar için bulunmaz malzemedir.
Bu mevzuda yanlış yaptıklarını yeri geldikçe anlatmaya çalışacağım,
inşallah.

35

35
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

BENİ ZİKREDİN Kİ BEN DE SİZİ ZİKREDEYİM

“Öyle ise siz beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim. Bana şük-
redin, sakın bana nankörlük etmeyin.”
(Bakara Sûresi, 152)
Vahiy melâikesi Cebrail (aleyhisselâm) Peygamberimiz Efendi-
mize tebliğ eyledi: “Ya Muhammed, Hazreti ALLAH yalnız senin
ümmetine bu rahmetini ihsan etti.” ALLAH vaadinden dönmez. Bu
hitabı ilâhiyi unutma. Biz acizlere merhameti ilâhi sonsuz rahmetinin
zikrullah olduğunu beyan ediyor. Ehline malum. Onlar bu türlü rah-
36
meti ilâhileri ALLAH’ın lutfettiği hikmeti ilâhiyi bilerek mutmain
olurlar. Taklidi imanı tahkike dönüştüremeyenler bu türlü rahmeti
ilâhiden mahrumdurlar.
Hac zamanı ticaret yapmakta bir günah yoktur. Arafat’taki
vakfeden ayrılıp akın ettiğinizde meş’ar-i Harem'de zikir ile
ALLAH’ı anın. ALLAH’ın size gösterdiği şekilde zikredin. Onun
göstermesinden önce yanlış gidenlerden idiysenizde.. (Bakara
Sûresi, 198).
Hac için niyet edip vazifesini yapmasına engel olmayan ticaretler
için bir günah olmadığını beyanla, meş’ar-i Harem'de zikir ile
ALLAH’ı size gösterildiği şekilde zikredin. Onun göstermesinden
önce yaptığınız yanlış zikirlerinizde bilmediğinizden dolayı mazursu-
nuz. Bütün alem bir nizam üzere kurulmuştur. Demirci dahi kızgın
demire çekici vurur iken rasgele vurmaz. “Üstatsız sanat haramdır”
denildi.

36
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ZİKR’İ CELÎ, ŞEDİT ZİKREDİN

Hac menasikinizi bitirince atalarınızı andığınız gibi, hatta da-


ha kuvvetli bir zikirle ALLAH’ı zikredin. O insanlardan öyleleri
var ki, “bize dünyada ver” derler. Böyle isteyenlerin ahirette na-
sibi yoktur.
(Bakara Sûresi, 200)
Bu ayet’i celîlede Hazreti ALLAH buyuruyor ki: Kulum, senin
şahsında ihsan eylediğim rahmetimi görde. Zatımı kesir zikret. Çok
çok anlam taşıyan bu mevzuda kesirin ölçüsü olmayıp, Kur’an’ın çok
37
yerlerinde “zikren kesira” buyurur Hazreti ALLAH, işte bu ayet’i
celîlede. Gaza meydanlarında hasmınızı sindirmek için şecerenizi, kim
olduğunuzu yüksek sesle karşı hasmına olanca gücünle haykırman
hasmının moralini bozar. Psikolojik olarak az da olsa cesaretini kırar.
Eskiden gaza meydanlarında harp taktiği düşmanı sindirmekle başlar-
dı. Şimdi de gene korkutmak var. Soğuk harp dedikleri. Fakat taktikle-
rin şekilleri başka başka. Hazreti ALLAH buyuruyor ki, “işte o şece-
renizi bağırmakla anlattığınızdan daha yüksek bir sesle ALLAH’ı zik-
redin.
Menasik-i hacda sadık kullarıma bahşettiğim rahmetlerimi kulum
senin şahsında da ihsan ettim. Bu rahmetimi gör. Zatımı şedit, bütün
gücünle zikret. “Yüksek sesle ALLAH dersen kâfir olursun” diyen,
bilgin geçinenler, merak ediyoruz, bu ayet’i celiyleye mutlaka bir kılıf
uyduracaklar, amma nasıl bir kılıf?!..
Zekerriya: Rabbim! (Oğlum olacağına dair) bana bir alamet
göster, dedi. ALLAH buyurdu ki: Senin için alamet, insanlara üç
gün işaretten başka söz söylememendir. Ayrıca Rabbını çok zikret

37
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

sabah akşam tesbih et. (Â’li İmran Sûresi, 41). Vehuve âlâ küllî
şey’in kadir ALLAH (c.c.) her şeylere kadirdir.
Beşerin alışa geldiği ölçüler dışında harikulade hallerin peygam-
ber efendilerimizde zuhuru, görülmesi unutulmasın diye ayrıca rah-
mettir. Her türlü rahmeti ilâhiye karşılık kullarından istediği ve emret-
tiği zatını zikretmesi sabah ve akşam bazı ehlî tasavvuf bu ayet’i ke-
rimeyi esas alarak günlük virtlerini sabah ve akşam olarak talim bu-
yurmuşlardır.

38

38
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

KADİRÎ, RUFAÎ TARÎKİ’NDEN


GÂLİBİLİĞİN VERİLMESİ

Dergahımız Kadirî ve Rufaî iken ALLAH’ın rahmeti iki nurun te-


cellisi olarak lutfedilen “Gâlibîlik” koluyla bahşedilen zamana göre,
hakikatlerin dışına çıkmadan, lüzumuna binaen virdimizi yirmi dört
saatte bir defa olarak, mühim anlarda kaldığımız yeri unutmamak şartı
ile müsait olduğu zaman gecenin nısfına yani yarısına kadar bitirme-
miz lazımdır.
Cennet mekân Hacı Mustafa Yardımedici Efendimiz hayatta iken
39
de virdimiz aynı idi. Gece yarısı ehlî tasavvufa göre güneşin batışı ile
doğuşu ortasıdır. Gece yarısından sonra o günün vird kapısı açılmıştır.
Daha evvelki günün virdi bitmiştir. Bu türlü ölçüler peygamber efen-
dilerimize ve varislerine verilen rahmeti ilâhiden gayrı düşünülemez.
Felsefecinin ve akılcı dincilerin bu rahmeti ilâhi bilgilerinin dışında
olduğundan nasipsiz gibidirler. Hazreti ALLAH cümle kullarına zik-
rullahı nasib etsin sevdirsin inşallah!...
Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında ya da bizzat kendile-
rine zulmettiklerinde ALLAH’ı zikrederler, derhal günahlarından
dolayı hemen tövbe istiğfar ederler. Zaten günahları ALLAH’tan
başka kim bağışlayabilir ki?. Bir de onlar işledikleri kötülüklerde
bile bile ısrar etmezler. (Â’li İmran Sûresi, 135).
Hazreti ALLAH: Rahmetimi idrak ettiğin zaman Beni zikredin,
nefsinizden zuhur eden günahları gördüğünüz zamanda Beni zikredin,
tövbe istiğfar edin” buyuruyor. Mevlidi Nebevi’ye başlarken dahi
merhum Süleyman Çelebi’nin:
ALLAH adın zikredelim evvela.

39
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

diye başlaması gibi. Hazreti Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve-


sellem) Efendimizin buyurduğu: ALLAH’tan bir şey isteyeceğinizde
salevat getirerek isteyiniz. Sonunda yine salevat getiriniz. İki salevat
arasında dua ret olmaz. Çünkü Hazreti ALLAH'ın Kur’an-ı Azimüş-
şan’da “salevat getiriniz” diye emri vardır. O bakımdan zikrullah da
emri ilâhidir. Zikrullah ile yapılan dua ret olunmaz. Bunları da bilmek
ehli imana göredir.
İmansızlar ancak ALLAH’tan korkmayıp istismara giderek si-
hirbazlık yaparlar. Hazreti ALLAH niçin bu türlü duaları kabul
ediyor? diye hemen hatıra gelir. Hazreti ALLAH buyuruyor: Biz
onların iplerini uzatırız. Bu türlü imkanlarını genişletiriz, azabımızı
iyi tatsınlar diye. Onun için: Ey âdem! Haddini bil. İnsan olmak için
Rabbına muhalefet etmeyesin. Delilsiz, rehbersiz bir yere gidilmez.
Dünya böyledir; mana da böyledir. Tertibi tanzimi ilâhidir. Sakın bu
yolun sahtelerini ölçü almayasın. Bunu ölçmek için Rabbımız her
kuluna cüz’î irade vermiş. Cüz’î iraden yetmedi ise, hayatta iken
Peygamber Efendimize, hayatta değilse vârisün-Nebiye sor. Bilmi-
40 yorsan vârisün-Nebi'yi, dua ve zikrullah ile Hazreti ALLAH’a sor.
Dünya hiçbir zaman bu türlü rahmetten mahrum değildir. “Bu
zamanda yok” olamaz. Diyen kişi ALLAH’ı yeteri kadar tanımayıp
ona zulmü uygun gören, madde aleminden başka nasip alamamış, il-
mel-yakından öte bilgiye sahip olmayan akılcı dincilerdir. İnandıkları
ilmi samimiyetle kabre götürebilirlerse sonsuz rahmeti ilâhiyeden na-
siplerini alacaklarından şüphe etmesinler denildi.
Nakilci ilme sahip olanlarla da kendilerini indî ilâhide eşit görme-
sinler. Zira bu türlü görüş gerçeklerle bağdaşmaz. ALLAH cümlesini
hakikate erdirsin inşallah. “Emanet ehline verilmediği zaman siz kı-
yameti bekleyiniz”. Bu tebliğ maddede olduğu gibi esas mana için
belirtilmiştir. Ehli iman gerçeği her zaman aramış ve bulmuştur.
Tasavvuf ve tarikatın zuhuru budur. Küllî rahmettir. Tasavvuf-
suz semavi din olmaz. Tarikat tasavvufun kollarıdır; fıkhın kolları-
nın mezhepler olduğu gibi. Din ahlak ve güzelliktir. Çirkinlikler din
değildir. Peygamber efendilerimizin bizlere tebliğ ettiği emri ilâhiler
öz olarak mekarimi ahlâktır. Dini olmayanda mekarimi ahlak ola-
maz. Varmış gibi görünse de satıhdadır. İçe yansımaz. Yani manası-

40
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

na hulul edemez. Hemcinsine ve Dinin manasına tecavüz ve tahrip


umumiyetle bu türlü simalarda görülür.
Yukarıda geçen ayet’i kerimede “zikrullah ile tövbe istiğfar edi-
niz” beyanındaki rumuzu iyi anla da zikrullaha karşı çıkma. “Karşı
değilim” diyorsun amma Kur’an-ı Azimüş-şan’da ALLAH’ın beyanı-
na, aşığın aşkına, zakirin zikir zevkini bilmeden ters düşüyorsun. Dik-
kat et!.. Tekrar edeceğim: Akılcılık prensibinle bu türlü rahmeti ilâhiyi
ölçmek aklın gücü dışındadır. Onlar ayakta dururken, otururken,
yanları üzerine yatarken (her vakit) ALLAH’ı hatırlayıp zikre-
derler ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşü-
nürler (ve şöyle derler): Rabbımız, sen bunu boşa yaratmadın.
Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru. (Â’li İmran
Sûresi, 191).

41

41
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

"BU ZAMANDA MÜRŞİT YOKTUR"


DEMEK KÜFÜRDÜR

Zikrullahı icra etmemek için Hazreti ALLAH hiç bahane kabul


etmiyor. “Kulum Beni zikret, kesir zikret. Nasıl bir şekilde olsan da
zikretmeye mani hiçbir hâdise yaratmadım. Ayakta zikret, oturarak
zikret, yan üzeri yatarak da zikret. Dikkat en güzel edepli yatış sağ
yanına yatıştır. Duygusuz olma. Tefekkürle zikret. Bariz, açık olan
tecelliyatı ilâhiden nasip alamıyorsan göklerin ve yerin yaratılışı
hakkında bak ve düşün. O kuvveti, kudreti ilâhiyi kabiliyetin nispe-
42 tinde tefekkür ettiğin ve Yüce Varlığın karşısında imanın nispetinde
aczini bilmen seni zikri ilâhi rahmetine nasipli kılar. Men arefe nef-
sehu fekad arefe Rabbehu (Nefsini bilen Rabbını bilir) hitabını, nef-
sin terbiyesini hayatı boyunca kendisine vazife edinen âdem insanlı-
ğa namzettir.
O anlamıştır ki, âdem terbiyeye muhtaç yaratılmıştır. Peygamber
efendilerimiz de mekarimi ahlâk-ı anlatmak ve öğretmek için
ALLAH’ın rahmeti olarak gönderilmiş. Peygamberimiz Efendimiz
de; “Ben mekarimi ahlâk-ı tamamlamak için gönderildim” buyur-
dular. Hiçbir zaman dünyayı boş bırakmamış âdili mutlak olan
Rabbımız. Peygamber efendilerimiz zamanında, gerekse sonra
ALLAH’ın bu türlü rahmetini ihsan ettiğini her an müşahede etmek
mümkündür.
Vârisün-Nebi olan evliyasını kullarına her devirde ihsan eyleyip
cümle kullarını mahrum etmeyen Rabbımız rahmeti ve merhameti ile
bu türlü rahmetini mevcut kılmıştır. Her hangi bir zamanı kastederek
“bu zamanda mürşit yoktur” demek küfürdür. Rabbına zulmü reva

42
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

gördüğünden bu türlü bilgisizliğini şahide ihtiyaç duymadan kanıtla-


mış olur.
Namazı bitirince de, ayakta otururken ve yanınız üzerinde ya-
tarken (daima) ALLAH’ı zikredin. Huzura kavuşunca da namazı
dosdoğru kılın. Çünkü namaz mü’minin üzerine vakitleri belli bir
fazdır. (Nisa Sûresi, 103)
Bu ayet’i kerimede zikrullahı ayrı, namazı ayrıca beyan ediyor.
Mü’minler üzerine namazın farz olduğunu ve namazın vaktinde kı-
lınmasının emri ilâhi olduğunu, ALLAH’ı zikreden mü’min kullarının
huzura kavuşacağını ve namazı da dosdoğru ancak bu kullarının kıla-
cağını biz acizlere bildiriyor. Hazreti ALLAH Hucurat Sûresi’nde
(ayet 16) buyurur ki: Habibim, o bedevilere söyle: İman ettik deme-
sinler, İslâm’a girdik, desinler.” Kul “lâ ilâhe illallah” der İslâm’a
girer. Peygamber efendilerimiz vasıtası ile kullarına verilen yetki bu
kadar. Her ne kadar Beniâdem’in tutumu ve hareketleri imanlı yahut
imansız olduğunun tablosunu gösterse de, netice ALLAH’ın ilminde
malum olup, beşerin aczi bu türlü ölçülere müsait yaratılmamış.
43
“ALLAH’tan başka ilâh yoktur, illâ ALLAH vardır” diyorsa be-
şer ölçüsüne göre müslimdir. Manasını yaşıyorsa ALLAH’ın
mü’min isminin tecelli ettiği bahtiyar mü’mindir. İman sahibi ima-
nın kemâlatı emri ilâhilerin zuhur ve tecellisini gayri ihtiyari nef-
sinde zuhurunu müşahede ettiği gibi başka kişilerin de görmelerini
engelleyemez. Bu türlü insanın hayatı örnektir. O makbul şahıs için
bu hâlinde riya düşünülemez.
Bu ayet’i kerimenin anlamına göre namaz, oruç, hac ve zekat
İslâm’ın şartı olmayıp, imanın neşvünema bulduğu mü’minlerde tecel-
liyatı görülen sonsuz rahmeti ilâhinin kul üzerinde bariz tecellisidir.
Emri ilâhi umumi ise de büluğa ermemiş çocuklar ve İslâm’a yeni
girmiş kişilerde öğrenme toleransını unutmamalıyız. ALLAH’ın emri
olduğu da hafife alınmamalı. Şu emri ilâhiyi hafızamıza işleyelim:
“Zikrullah sizleri huzura kavuşturacaktır. O hâl zuhur ettiği zaman
namazı dosdoğru kılacaksınız” işareti ile zikrullahın faziletini beyan
ediyor Hazreti ALLAH c.c.

43
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

MÜNAFIKLAR ALLAH’I ZİKRETMEZLER,


YÂD ETMEZLER

Münafıklar ALLAH’ı zikredemezler, yâd eylemezler. Zikret-


seler de pek az ederler ki, o da ağızlarındandır. (Nisa Sûresi, 142)
Zikrullahın aleyhinde ahkam kesip ALLAH’ın zikrinden kullarını
mahrum eden mana yoksunu bilge kişinin hallerini beyanla Hazreti
ALLAH bu kulluklarının vasıflarını nasıl izah ediyor... Onlar zikreden
bir topluluk gördükleri zaman oradan kaçarlar.
44 O zikir toplumunun içinde hasbelbeşer bulunsalar da angarya ka-
bilinden zikrullah dudaklarından öte gitmediği gibi, sesleri de çıkmaz
ve cemaatlerde ALLAH’ı yâd etmezler, Cenab-ı Hak'tan hiç bahset-
mezler. Bu türlü insanların şerrinden ehli zikir olarak Rabbıma sığını-
rız.
Şeytan içki ve kumar yolu ile ancak aranıza düşmanlık ve kin
sokmak, sizi ALLAH’ı zikretmekten ve namazdan alıkoymak is-
ter. Artık vaz geçtiniz değil mi?
(Maide Sûresi, 91)
Bu ayet içki ve kumarı yasaklayan üç ayetin sonuncusudur ve ke-
sinlik ifade eder. Dünyamızı ve ahiretimizi ihya etmek için türlü rah-
metiyle biz aciz fakat inanan kullarına hayrı ve şerri bildiren Rabbıma
sonsuz hamd olsun. Kişinin dünyasını ve geleceğini karartan, kötülük-
lerin anası olan içki ve kumarı büyük günah sayarak, zararının büyük
olduğunu, “zira ALLAH’ı zikretmekten ve namazı da dosdoğru kıl-
maktan alıkoymak ister” buyurması ile kullarının aczini ne güzel ifade
ederek bu türlü tehlikelerden sakınmamızı emrediyor.
İrademizi kanun-u ilâhiye göre tertip ve tanzim yetkisini istisnasız
bütün kullarına bahşetmiş ve kullarının aczine göre "illâ rahmetimden

44
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

istifade etsinler" anlamında rahmetini gazabının üstünde tutmuş, Mai-


de Sûresi, ayet 91’de bildirmesiyle bizleri zikrullahtan ve namaz kıl-
maktan alıkoyan günahlardan sakınmamızı hassaten emrediyor.
Rabbıma tazarru ve niyaz ediyor, bütün gücümüzle yalvarıyoruz.
Biz aciz kullarını zikrullahın ve namazın zevkinden mahrum eyleyen
büyük ve küçük günahlardan bizleri yoktan var eden Rabbıma sığını-
rız...

45

45
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

RABLARININ CEMÂLİNİ İSTEYEREK


SABAH AKŞAM ZİKREDENLERİ YANINDAN
KOVAYIM DEME

Ve öyle, Rablarının cemalini isteyerek, sabah ve akşam ona


dua edenleri ve zikir edenleri yanından kovayım deme. Sana onla-
rın hesabından bir şey yok. Senin hesabından da onlara bir şey
yok ki, biçareleri kovup da zalimlerden olacaksın. (En’am Sûresi,
52).
46 Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Cenab-ı Hakkı zikreden bir top-
luma uğradı. Buyurdu ki: “Ey zikreden cemaat, sizler bir cemaatsi-
niz ki, Cenab-ı Hak: Sabah akşam Beni zikreden kimselerle sen de
otur, nefsinin onlarla beraber olmasında sabret, ayet’i kerimesini
sizin sebebinizle inzal buyurdu, diye o cemaati taltif etmiştir.
Hazreti Resulullah (s.a.v.) Efendimize müracaat ederek, nakli ye-
teri kadar kabullenemeyip aklın dini tertiplerinin etkisinden kurtula-
mayan ashâbın bazıları “İbn Reveha çok zikir meclisi kuruyor, ashâb-ı
toplayıp zikir yaptırıyor” diye şikayet ettiler. Hazreti Resulullah
(s.a.v.) Efendimiz: ALLAH İbn Revaha'ya rahmeti ile muamele
etsin. Çünkü ALLAH’ın meleklerine karşı övündüğü zikir mecli-
sini seviyor” buyurdu.
Tevhit dininin özünü idrak edemeyip aklın ölçüsünden başka ölçü
kabul edemeyenler zamanımızda hayli çok olduğu gibi asrı saadette de
mevcutları küçümsenmeyecek kadar çoktu. ALLAH’ın emirlerini har-
fiyyen yaşamaya çalışıp ALLAH’ın elçisinin gösterdiği yoldan sap-
mamaya çalışan bahtiyarlar da şeriatı Muhammediyeyi yaşadıkları
gibi başkalarına da ikaz ve irşatta örnek idiler.

46
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Bazıları da her ne kadar tevhit dinini kabul ettilerse de beşerin


ürettiği nefsani dinlerini tamamı ile terk edemediler. Çünkü nefsani
din semavi dinden nefsin hazzına daha daha uygun olduğundan nefsa-
ni din nefse daha caziptir. Hayvani şubelerinden geçemeyen ademde,
amentü’ye yani imanın esası olan altı şartına inanmayan şahıslarda
nefsin ürettiği din daha etkileyici olduğundan batıl inançlarında ehli
zikri ehli hakikatı dışlamalarının tarih boyu devam ettiğini din adına
müşahede etmek mümkündür.
Ve dini tedrisatlarda zamanla materyalist inançlara hitap edecek
kalıplara yerleştirilmiş hakikatler felsefeye dönüştürülmek isteği ile
nakle itibar edilmeyip akıl ön plana çıkmış, nakle itibar protokolde
kalmış, (O müttekıy kullarım gayba iman ederler) (Bakara Sûresi
3) hitabı ilâhisini nefsani prensiplerine uygun görmemişlerdir. Bazıları
da yalnız iradeden başka ilim ve talebi kabul etmeyen tasavvuf ehli
dahi hurafe ve bidatten kurtulamamış, tarafı etrafına kötü örnek ol-
muştur.
ALLAH’a olan inancını yalnız duyduğu ve işittiği gibi samimiye-
tini koruyabilenlerin belirli şahsiyetlerden öğrendikleri kadarıyla sa- 47
mimi olanların rahmeti ilâhiden nasipli olduklarının, mahrum olma-
dıklarının her an görülmesi mümkündür. Rahmeti ilâhidir. Şurasını
kesinkes hatırdan çıkarmayalım: Ehlihal yer yüzünde her zaman mev-
cut olup “arayan Mevla'sını bulur” kelâmı anlamsız değildir. Bakara
Sûresinin hemen 3. ve 4. ayetlerini bilgilerinize arz ederim: O mütte-
kıy kullarım gayba iman ederler, namaz kılarlar, kendilerine ver-
diğimiz mallardan infak ederler. Yine onlar sana indirilenlere,
senden önce indirilenlere ve ahiret gününe iman ederler. (Bakara
Sûresi 3,4)
ALLAH’ın kadrini hakkıyla taktir etmediler. Çünkü
“ALLAH hiç bir beşere bir şey indirmedi” dediler. De ki: Öyle ise
Musa’nın insanlara bir nûr ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de
parça parça kağıtlar hâline koyup açıkladığınız, çoğunu gizlediği-
niz o kitabı kim indirdi? Sizin de, atalarınızın da bilemediğiniz
şeyler size öğretilmiştir. (Ya Muhammed:) Sen ALLAH de, sonra
onları bırak, daldıkları bataklıkta oynaya dursunlar.
(En’am Sûresi, 91)

47
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Habibim, sen ALLAH’ı zikret, “ALLAH” de. Kul sıkıştığı, aciz


kaldığı zaman, beşeri gücü bittiği yerde tazarru ve niyaz kasti ile
“ALLAH” der.

48

48
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ÜZERİNE ALLAH’IN ADI ZİKREDİLMEDEN


KESİLEN HAYVANIN ETİNDEN YEMEYİN.

Üzerine ALLAH’ın adı zikredilmeden kesilen hayvanlardan


yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar evli-
yalarına sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer
onlara uyarsanız şüphesiz siz de ALLAH’a ortak koşanlar olur-
sunuz.
(En’am Sûresi, 121)
ALLAH’ın ismi zikredilmeden kesilen hayvanların etinden ye- 49
nilmesinin haram olduğunu beyanla, şeytan evliyalarının sizinle mü-
cadelesi zikrullahtan sizi uzaklaştırmakla başlar. İlk anda bariz zararı
görülmese de netice hüsrandır. İster istemez o da ALLAH’a ortak ko-
şanlardan olur. Umursanmayan küçük günahlar zaman zaman büyük
günaha dönüşür. İnsan her türlü gelişmeye müsaittir. Nefse fırsat ver-
memeli.
En güzel isimler ALLAH’ındır (esmaü’l-hüsna). O halde ona o
güzel isimlerle dua edin.
Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar
yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır. (A’raf Sûresi,
180)
Esmaü’l-hüsna ALLAH’ın isimleri, Cenab-ı Hakkın güzel
isim ve sıfatlarıdır. Şu an içinde bulunmakla dünyada şerefli ve
efdali mahluk olan insan ALLAH’ın rahmetinin tecellisi olan es-
ma ve isimlerinin zuhurunun mahsulüdür. Bütün alem, mahlukat,
cemadat ve felekiyyat ki cem’inin çekirdeği insan olmaya namzet
Beni-âdem’dir. Ve kül olarak Cenab-ı Hakkın “Hakim” ismine ve
“mürebbi” sıfatının zuhuruna senin ruhi ve nefsani yönünün ne

49
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

kadar muhtaç ve elzem olduğunu bilebilseydin! Dikkat edersen


anlarsın. Bir zatın vâris, bais isimlerine “Baki”, “Kerim”, “Muh-
yi” ve “Muhsin” ünvanlarına ruhunun neşvüneması bakımından
muhtaçsın.
ALLAH’ın merhameti olarak lutfettiği elçilerini ve vârislerini
inkâra cüret ettikleri gibi, “bu zamanda böyle şeyler olmaz” diye
ALLAH’a zulüm isnat edercesine küfre gitmezlerdi. Rahmet sıfatları-
nın tecellisi hiçbir zamanla sınırlı olmayıp, her an mevcut olup rah-
mettir. “Siz asrı tan etmeyin” zamanı suçlamayın, ilmi müsait olma-
yan kişiler yaptıkları hataları başkalarına yüklemekten ferahladığını
zannederler: Cehalettir.
Müttekıylere şeytandan bir tahrik gelirse ALLAH’ı zikreder-
ler de derhal basiret sahibi olurlar, şeytanın tahrikini defederler.
(A‘raf Sûresi, 201)
ALLAH’ın ittika sahibi mütteki kulları gayba iman edenlere veri-
len sıfat ihlas, takva, vera sıfatı ile taltif görenler, şeytandan bir tahrik
gelirse ALLAH’ı zikrederek şeytanın hilesinden kurtulurlar. Çünkü
50
onlar basiret sahibidirler. Şöyle ki, avamın görüşünün daha fevkinde
görüş sahibidirler. İttika sahibi, müttekıylerin görüşleri namütenahi
değildir. Amma hayrını şerrini idrak edecek kadar lutfedilmiştir. (Bu
dünyada âmâ, ahirette âmâ).

50
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

TASAVVUFÎ MÜRACAAT (RABITA)

“Bu dünyada âmâ, ahirette âmâ” ayetini idrak etmiş bahtiyarlar...


Onlar şeytandan tahrik geldiği zaman kendi iradeleri ile izale edemez-
lerse ALLAH’ı zikrederek, aczini itiraf ederek (rabıta) yaparlar.
ALLAH’a iltica ederler. Zati sıfatı olan “muhalefetün lil-havadis”
(yarattığı hiç bir şeye benzemeyen) Rabbını bir şekilde tahayyül et-
meden rabıta edemeyeceğinden rahmeti ilâhi olarak kuluna ferahlık
ihsan etmiş. Şeriatıyla yükümlü olduğu ALLAH’ın elçisi Peygamber
Efendimiz ahirete yürümüşse hayatta olan vârisini ALLAH’a müra-
caat etmesi için Resûl-i Ekrem ve Nebiyyi muhterem (s.a.v.) Efendi- 51
mizin talimi üzere rabıta yapar.
ALLAH’a müracaat kastı ile şeriatına tâbi olduğu Peygamber
Efendisinin suretini tahayyül ederek o sureti tahayyül edemiyorsa,
veraset taşıyan mürşidini bir an müracaat kasti ile düşünmesi. Ne için
rabıta etti ise rahmeti ilâhinin bu yönde hemen zuhurunu zevkle göre-
cek. Ve mutmain olmaması ehli aşk için düşünülemez.
Samimiyetle yapılan rabıta ret olunmaz. Yeter ki mürşidi sahte
olmasın,. Dünyasını değiştiren mürşitlere de rabıta edilmez. Mür-
şidin bir ölçüsü de rabıtadır. Misal olarak arz edeyim: İbadet ve taat
anında şeytan engellemek ister. İşte o an kastın ALLAH’a iltica olarak
rabıta yaptığın an bir anda o engelin imha olduğunu göreceksin.
Nefsin ve nahoş hâdiselerin zuhurunda da manen müdahale is-
tiyorsan hemen Rabbımın lütf-u ihsanı olarak rabıtayı unutma. Bize
üstatlarımızın tavsiyeleri bu veçhile olup, bizde devamlı rabıta tavsi-
ye edilmemiştir. Na-ehil rabıtayı bilmediği için küfür zanneder. Ke-
sinlikle bilelim ki, imandır. Amentü’ye küll olarak iman edenlerin,
kitab-ı ilâhiyi, Peygamber Efendimizin tebliğ ettiği şeriatı kabul

51
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

edenlerin, ALLAH’ın lütfu olan tertibi, tanzimi ilâhiyi kabul etmesi


ile yaşayabilen sadıkların, bahtiyarların yolu. Tasavvuftur, tarikat-
tır. İhlas, takva, vera bu yolda yaşanır. İtminanı kalb tecelli eder.
Mananın zevki kalıcı olur. İmanının verdiği gerçeklerin güzelliğini
nefsin yasak zevkine dönüştürmediği müddetçe mütteki ve
mü’mindir!..
Rahmeti ilâhiyenin kalıcı ve devamlı olmasına en büyük vesile
kalbinde kalası kurulmuş, üzerinde titizlikle durulan, ehlî tasavvufun
yegane ümidi ve silahıdır. “Lâ ilâhe illallah”ın manasını yaşayıp ehli
tevhidin, ehliaşkın yegane ümidi, dayanağı Hazreti ALLAH’ın rızasını
kazanmaktır şunu hatırdan çıkarmayalım. Bu rahmeti ilâhi akılcı din-
cilerin ölçülerine göre değildir..
Onlar ibadet ve taat yönündeki emri ilâhileri, zikir meclisinde
olanların cümlesi kemâlatlı kullarımdır hitabı ilâhiyi yeteri kadar ka-
bul edemezler. Haşa, bu halleri imansızlık değil. Fakat taklitten öte
gitmez. Gitmiş gibi görülse de kalıcı değildir. O kemâlatlı kullarına
benzemez. Sahih-i Buhari’nin (Tecrid-i Sarih Tercümesi) onikinci
52 cildinde Ebu Hureyre (r.a.)’dan rivayet edilen hadisi şerifte “Zikir
meclislerini arayan melâikeler vardır. Zira melâikelerin gıdası
zikrullahdır.” Devam eder... Hadisi Şerif’in nihayetinde melâikeleri-
nin sualine cevaben “Ey melâikelerim, sizleri şahit kılarım ki, o
mecliste bulunanları korktuklarından emin, umduklarına nail
eyledim. Onlar öyle kemâlatlı kullarımdır ki, onların yanına şaki
gelmez. Onu da affettim” diye buyurdu, Hazreti ALLAH (c.c.).
İmanları akıl ölçüsünden öte nasip almak istemeyenler için rahme-
ti ilâhiler, manevî tedrisat görmediklerinden, onlar için elbette gariptir.
Hüküm ALLAH’ındır. Gerçek ilim ALLAH’ın yed-i kudretindedir.
Hikmet, buyurmuştur. Hikmet, mü’minin kayıp malıdır, nerede bu-
lursa alsın, hitabı ilâhisi umuma şamil olup (biz Yusuf’a rüyanın
tabirini öğrettik, ona hikmet verdik) buyurduğu gibi istisnai ilimlerin
istisnai vazifelilerde zuhuru görülür.

52
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

İRŞAT VAZİFEMİN VERİLMESİ,


MANEVÎ ZUHURAT

Bu abdiâcizi de cüz’î de olsa bu türlü rahmeti ilâhiden nasipli


eylemiş Hazreti ALLAH’a hamd olsun. Bildiğim kadarı ile, resmiyet
ifade eden elli yedi senelik dervişim. Elli senedir de ALLAH’ın emri,
Hazreti Resulullah’ın beyanı ile irşada vazifeliyim. Şeyhim Kahra-
manmaraşlı, Maraş Fatihi Ali Sezai Kurtaran Efendi’nin halifesi
Hacı Mustafa Yardımedici’dir. Şahitler huzurundaki tebliğde kayın-
53
pederim, yedi tarikten icazetli Çorumlu Şeyh Hacı Mustafa Anaç
Efendi de mevcut idi ve şahitti. Tebrik edenlerin ilki idi. Manevî va-
zifem tebliğ edildi.
Vazifenin bu abdiâcize verilmesinden yaklaşık bir ay evvel 1956
senesi Berat Gecesi Peygamber Efendimizin ve Hulefa-i Raşidin
efendilerimizin bulunduğu kalabalık manevî bir toplum içerisinde
imtihan oldum. İmtihan kaal değil hâl imtihanı idi. Peygamberimiz
Efendimiz önünde büyük defter bulunan Ebu Bekir Sıddık (r.a.)’a
emirle: “Yaz, Şeyh Sadi Şirazi diye yaz,” buyurdu: İçimden: “Şeyh
Sadi Şirazi çok evveller yaşadı ve ahirete yürüdü” diye düşünürken
Efendimiz: “İkinci Şeyh Sadi Şirazi diye yaz” emrini verdi. Manevî
vazifemde, yaşantımda mizaç itibarı ile Sadi Hazretlerine benzer
yönlerimi görüyorum.
Semavi dinde yeri olmayan, Hazreti ALLAH’a noksanlık isnat
eder gibi pozisyona sakın düşmeyesin, tenasüh yani (reenkarnasyon)
demeyesin. Ömer’ül-Faruk (r.a.) hilafeti zamanında hutbe irad et-
mişler ve tenasühün dini İslâm'la bağdaşmadığını, küfür olduğunu
beyan etmiştir. Kuvveti, kudreti ilâhiyi yeteri kadar bilemeyenlerin

53
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

uydurmalarıdır. Halikı Zülcelâl ruh ve ceset bulmak da güçlük mü


çekiyor ki, bu hale tevessül ediyor?
Nasreddin Hoca’ya sordular: “Eskiyen ayları ne yapıyorlar?” diye.
Cevaben: “Ufak ufak parçalayıp yıldız yapıyorlar” diye işin içinden o
gün çıkmıştır. Amma bugün değil. İnsanların kültür seviyesi yüksel-
dikçe hurafa ve bidatlardan uzaklaşacak, ALLAH’U TEÂLÂ’yı daha
yakın anlayacak, kullukta kusur etmemeye gayret gösterecek.
Tebliğ edildi, şeyh oldum. Mana aleminde, Peygamberimiz
Efendimizin Hulefa-i Raşidin Efendilerimize emri ile, emri Peygam-
beri olarak kayd edildi. Kayınpederim Çorumlu Hacı Mustafa Anaç
Efendi manevîyatın emri ile, bu hâdiseden on üç sene sonra, gene
manevîyatın emri ve tasdiki ile, muttali oldum, tariki Kadirî ve tariki
Rufaî’den irşada selahiyetli kılındığımı tebliğ ve tasdik eden icazet-
nameyi şahitlerin de tasdiki ile şahsıma tevdi etmiştir. ALLAH cüm-
lesinden razı olsun.
1968 senesinde şeyhim efendim darülbekaya irtihal ettiler. Ma-
kamı cennet olsun. Yanlış yapmayayım, telaşesi ile Efendimle teber-
54
ruken, manevîyatın emri ile, Efendimin Nakşibendi tarikatindan
istiharesi çıkan Maraş ve havalisinde vazife isteyenlere vazife ver-
mesini, Efendimin de Hacı Sami Efendi Hazretlerine Kadiri’den
teberrük makamında emir ile tebliğ ettiklerini muttali idim.
İstanbul’da Erenköy semtinde bulunan malikhanesine muhte-
rem damadı cennet mekân Hacı Ömer Kirazoğlu ve bugünkü halife-
si Hacı Musa Topbaş Efendilerin de yardımları ile Ankara’dan da
ziyarete gelen Hacı Necati Efendilerle birlikte ziyaret ettik. Fakire
hayli ilgi gösterdi. Vazifemi tebrik ettiler. Mübarek ellerini kaldıra-
rak dua ettiler. Orda mevcut olan cemaat da duaya icabet edip
“amin” dediler.
Dua, hatırımda kaldığı kadarıyla manevî vazifemi tasdik mahi-
yetinde olup “ALLAH müridini çok eylesin, dünya ve ahiret işin rast
gitsin” idi. Buna benzer hayli dua ettiler ve şu gerçeği bildirdiler.
Makamı cennet olsun, teberrükler Mustafa Efendi ile ikimiz arasın-
da idi. “Vazife irtihâli ile gene ikimiz arasında kaldı” buyurdu.
Hacı Sami Efendi hazretleri yeri doldurulamayacak büyük in-
sandı. Hayatta iken de, irtihâlinden sonra da çok çok tasarrufatını

54
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

gördüm. 1956 senesinde Şeyhim Efendim Ulucanlar Mahallesinde


iskan ettiğinde Hacı Sami Efendi Efendimde misafir olarak bir gece,
iki gün kaldılar. Fakir, gidene kadar hizmetinde bulundum. O hiz-
metin zevkini hâlâ yaşıyorum.
1956’da iadeyi ziyarete Alemdarzade Mustafa Efendi’nin İstan-
bul Yemiş’teki yazıhanesinin üst katında Hazreti ziyaret ettik. Efen-
dim dahil sekiz kişi idik. Hazreti ALLAH cümlesinin makamlarını
cennet eylesin amin !...
Gavs’ul-A’zam Seyyit Abdulkâdir Geylâni (k.s.) Hazretleri ev-
ladlarına: “Dünya ve ahiret seni mes’ud edecek iki şey tavsiye ede-
rim: Evliyaya hizmet, fukaraya himmet ” buyurdu.
Kur’an-ı Azimüşşan’dan evliya lafzını kaldırıp, yerine, hiç ma-
nevî anlam taşımayıp, avamın her mevzuda kullandığı “dost”la ikti-
fa edenler bu türlü füyüzatı ilâhi ve manevî zevkten nasipsizdirler.
Cümlesine ALLAH gani gani rahmet eylesin, bu hususta merak edip
soranlara teferruatıyla anlatırım, inşallah.
55

55
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

GÂLİBÎLİK

Ağustos 1993 tarihinde manevî meclisin kararı ile Kadirî ve


Rufaî tarikının rahmet zuhuru birleşimi “Gâlibî” olarak kol lut-
fedildi. O mecliste bulunan ALLAH’ın rahmet sıfatlarının tecelli
ettiği yol bahtiyarları Gavs’ul-Azam Seyyit Abdulkâdir Geylâni,
Seyyit Ahmede’r-Rufaî, Şeyh Ahmet Yesevi, Şeyh Ahmed Kuddu-
si, daha nice manevî büyüklerimiz tebliğleri ile hayli kişilerin ma-
nalarında da zuhuru görülmüş.ve dosyada mevcuddur Rabbım
56 layık kılsın ve bütün kullarına istifade etmelerini nasip eylesin.
Amin. Rabbımın lutfu ihsanı olarak “Gâlibîlik” kolu verildi.
ALLAH ve Resulüne inanan insanlar için zevk alsınlar, bilsinler
ki, maksadı ilâhi yalnız madde değil. Bu abdiâciz bazı manevî tecelli-
yat ve görgüleri az da olsa açıklamaya çalışıyorum. Beşer ölçüsüne
göre açıklamalarda dün varlık ve riya olur korkusu galipti. Zaman
zaman bu türlü gizliliğin inanan insanlara zarar verdiğini gördüm.
İnsanların anlayacakları ölçüde ehlinin anlatması gerekli. Çünkü küfür
bütün çıplaklığı ile meydana döküldü. Bilenler rahmeti ilâhiyeyi hâlâ
bildiğimiz kadarı ile anlatmıyacakmıyız. “Biz arza nice ayetler in-
dirdik” yeryüzündeki gökteki ayetleri lutfu ilâhi ile az çok okuyup
zevkini alanlar bu ayetlerden bahsedemiyecekmi? Ehli bu yönlü
manevî ilimlerini gene kabremi götürecekler? O mana ilmi, dünya
için gerekli kılınmış eşyâyı yerinde kullanmayı bildiğin gibi, meta-
fizik olan manayı da yerinde kullanamıyacak mıyız? Kullanma
yeri dünyadır gafil olmayalım!...
Maddenin felsefesini yaptıkları gibi manayı da, ALLAH’a tazarru
niyaz ederek, samimiyetle tefekkür etsinler. Gerçeği görecek ve yaşa-

56
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

yacaklardır. Bu türlü manevî yolun kadrini, kıymetini idrak eden


kemâlatlı kullarına dahil olacaklardır, inşallah.
Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek yüksek olmayan bir
sesle sabah akşam Rabbını zikret, gafillerden olma. (A’raf Sûresi,
205).
Ehli zikrin sabah akşam virt edinmelerini buyurduğu gibi, duygu-
suzca olmayıp zikirle beraber tazarru ve niyazı terk etme. Havfu reca
üzere ol. Hafi, senin kulağının duyacağı kadar. İşte o zaman rahmeti
ilâhinin zuhuru ile aczinin, zaafının mahsulü rahmeti ilâhinin tecellisi
ile ürperti zuhur edecek. Miracın ilk safhasıdır. O hâli ne kadar muha-
faza edebiliyorsan kemâlattır. Manevî haller kişinin elinde olmayıp
kudreti ilâhinin yedindedir.

57

57
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

MÜ’MİNLER ALLAH ZİKREDİLDİĞİ


ZAMAN YÜREKLERİ TİTRER

Mü’minler ancak ALLAH zikredildiği zaman yürekleri titre-


yen, kendilerine ALLAH’ın ayetleri okunduğunda imanları-nı
artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.
(Enfal Sûresi, 2).
Halikı zülcelâl biz aciz kullarına, mü’min isminin tecelli ettiği
istisnai kişilerdeki rahmet tecellisini aczimize göre ölçü veriyor.
58 “ALLAH zikredilince kalbleri titrer.” Kaal ve laf ebesi! Bu türlü
şerefe hayatın boyunca rastladın mı? “Evet oluyor” desen de kim-
seyi inandıramazsın. Çünkü yaşantın ve icraatın zikrullaha karşı.
Menfi tutumun, bu yönlü ALLAH tertibine itirazın, rahmeti
ilâhiden mahrumiyetin zuhuru elbette taşlaşmış kalp olacaktı.
Sonsuz rahmeti ilâhi “taşlaşmış kalbi ancak gene biz açarız” bu-
yuruyor.
İnadı bırakalım, kesbiye verdiğimiz önem kadar vehbiyi de önem-
seyelim. Cüz’î iradenden elbette sorumlusun. Amma küllî iradenin
üzerine çıkma gücü beşere verilmemiş iyi bil. Müminler, ALLAH’ın
Kur’an’da ve arzda zuhur eden ayetleri okunduğu zaman imanları art-
tığı gibi Rablarına daha çok dayanır ve güvenirler. Yegane terbiyeci
Hazreti ALLAH’tır, Rab isminin tecellisi her an gerek eşyada gerekse
şahıslarda müşahede edilse de. “Habibim, Rabbım ALLAH, de”
hitabını hatırdan çıkarma.

58
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH’I ÇOK ZİKREDİN Kİ BAŞARIYA


ERİŞESİNİZ

Ey iman edenler. (Savaşmak için) her hangi bir toplulukla karşı-


laştığınız zaman sebat edin ve ALLAH’ı çok zikredin ki, başarıya eri-
şesiniz. (Enfal Sûresi, 45).
Gaza meydanlarında ALLAH’ı zikredin, çok zikredin, yüksek ses-
le şiddetli zikredin ve sabredin. Sabredin ki, başarıya ulaşasınız ve
sebat edin. Sabreden zafere ulaşır, müjdesini unutmayalım. Ecdadımı-
zın tarih boyu zaferler kazandığı zamanlar inanarak, sebatla ALLAH’ı
59
çok zikrettikleri zamandır. Zikirle yapılan tazarru ve niyazlar reddo-
lunmaz.
İrtihal eden iman sahibi bahtiyarları manada gördüğümüzde hassa-
ten ricaları zikir halakalarında yapılan dua ve ruhlarına hediye edilen
fatihaların karşılığında ihya olduklarını çok derviş manasında görmüş-
tür. İtimat et, gafil olma. bunlar iman edenler ve gönülleri ALLAH’ın
zikriyle sükunete erenlerdir. “Bilesiniz ki, kalpler ancak ALLAH’ı
zikretmekle huzur bulur. (Ra’d Sûresi, 28).
Bu ve buna benzer açık ve sarih, tefsire muhtaç olmayan, Kur’an-ı
Kerim’de zikir ayetlerini gördükçe, ALLAH’ın kullarını zikir meclis-
lerine ve zikrullaha teşvik edecekken, bu rahmeti ilâhilerden
ALLAH’ın kullarını mahrum eden tedris nasıl bir tedrisattır, nasıl bir
ilimdir, bunu anlatan nasıl bir alimdir ?
ALLAH bu mevzuda tövbe istiğfar nasip etsin. Kusurlarını affet-
sin. “Ne yapayım, mecbur oldum” mazeret değil. Dünya çok kıymet-
lidir. İşin ahirete kalmasın. Zalim sıfatından kurtul. Kurtuluşu ahi-
rete bırakma. Ehli zikrin bedduasını alma. (Alma mazlumun ahını
çıkar aheste aheste) hitabına dikkat et. Ayetleri iyi oku, tevil tarafına

59
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

kaçma. Bu abdiâcize inanmaz isen samimiyetle Hazreti ALLAH’a


sor.

60

60
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

BİLMEDİKLERİNİZİ EHLİ ZİKRE SORUNUZ


VELAYET MAKAMI ERKEK İÇİNDİR KADIN O
MAKAMA ÇIKAMAZ

Senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka-


sını Peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız zikir
ehline sorun. (Nahl Sûresi, 43).
Senden önce de erkeklerden başkasını peygamber olarak gönder-
medik. Melâike ve kadından da peygamber göndermedik. Melâikeyi 61
ve kadını peygamberlik sıfatına uygun yaratmadık. Makamı velayet
erkekler içindir.
Kadın makamı velayete çıkamaz. Kadından peygamber olmaz.
Mürşit yani evliya olmaz. Veli de olmaz. Hatun olur. İmametlik erkek
içindir. Kadının kadına imametliği keraheten caizdir. Kadın Âdem’e
lazım olduğu için yaratıldı. Âdem’in sol kaburgasından halk oldu.
Peygamberimiz Efendimiz böyle izah ettiler. Kadınlar teklifatla da
yükümlü kılındılar. Teklifatı ilâhi kadınlar için erkeklere nazaran tole-
ranslıdır. İbadet ve taat yönünde en ufak hareketleri çok şey kazandırır
kadına. Şeriatı Muhammediyye’de kadın diğer şeriatlara nazaran daha
muhteremdir.
Peygamberimiz Efendimiz “cennet anaların ayakları altında-
dır” buyurdu. Ananın terbiye, bilgi ve görgüsünün evladı üzerinde
mutlaka zuhuru görülür. Babanın da evladın terbiyesine etkisi olsa da,
ana kadar olamaz. Çünkü ana terbiyesi beşikten başlar. Sütünün te-
mizliği de önemlidir. Peygamberimiz Efendimiz: “İlim beşikten me-
zara kadardır” buyurdular. Yaşamaktan maksat rıza-yı ilâhiyi ka-

61
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

zanmaktır. Bu bakımdan kadın erkekten daha müsait, tabir caizse


kadın rahmeti ilâhiyede iltimaslıdır.
Tertibi ilâhinin her hâlinde adalet görülür. Erkeğin vazifesini ka-
dına, kadının vazifesini eşit yapacağız diye erkeğe yakıştırmak zu-
lümdür. Kadında da erkekte de istisnailer vardır. İstisnailer kaideyi
bozmazlar. Kültür seviyesi düşük, ücra yerlerde kadına yapılan zulmü
anlatmaya gerek var mı? Erkek kahvede oturur. Erkeğin bütün işlerini
de dışarıda ve içeride kadın görür.
Beniâdem’in erkeklerini velayete uygun yarattık. Bilemiyorsanız,
makamı velayetten nasip almış, ALLAH ve Resulü’nü şüphesiz kabul
etmiş, şeriatı Muhammedi’yi nefsinde yaşamaya çalışan, ALLAH’ın
zatına, sıfatına ve fiiliyatına uygun isimlerini kesir, aşkla zikreden, her
gün verilen evrat ve ezkarının dışına çıkmadan, adap ve erkan üzere
virt eden erbab-ı zikirden sorunuz.
Abdiâciz manevî vazifem itibari ile Rabbımın buyurduğu erbabı
zikri anlatıyorum. Bazı ulemanın “ehli kitaba sorunuz” diye tefsir et-
mesi marifetullah noksanlığından kaynaklanıyor. Ehli kitabın da evli-
62
yasından sorabilirsin amma evvela mensup olduğun şeriatın evliyasını
bul. Bu mevzuda o kemâlatlı kullarıma rahmeti ilâhi bu türlü müşküla-
tınızı halletmeye müsaittir. Enbiya verasetine ancak onları uygun ya-
rattım. Hikmet verdim. Biz dilediğimize hikmet veririz. Hikmet verdi-
ğimizi de rahmetimizle ihya ederiz.
Peygamberimiz Efendimiz bir hadisi şeriflerinde buyurdular ki:
"Müferridun ilerlediler. Müferridun nedir, ya Resulallah? Müferri-
dun ALLAH’ı çok zikreden erkek ve kadınlardır" buyurdu.
Hazreti ALLAH zikrullahda erkek kadın ayırt etmiyor, şer’i hü-
kümler dışına çıkmamak suretiyle.

62
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

YEDİ GÖK, DÜNYA VE BUNLARDA BULUNAN


HERKES ONU TESBİH EDERLER. ZİKİR VE
TESBİH ETMEYEN BİR ŞEY YOKTUR.

"Yedi gök, dünya ve bunlarda bulunan herkes onu tesbih


eder. Onu övgü ile zikir ve tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur. Ne
var ki siz onların tesbihini anlamazsınız. O çok yumuşak ve bağış-
layıcıdır." (İsra Sûresi, 44).
Bu ayet’i kerimede daha bariz, daha açık görülüyor ki, ALLAH’ı
tesbih etmeyen bir zerre düşünülemez. Dünyada, bütün alemde, yedi 63
kat semavatta yaratılan her zerre lisanı hâl ile ALLAH’ı zikir eder,
tesbih eder. Tesbih ve tesbihat zikrin cem’idir, yani çoğuludur. Zikrul-
lahı tesbihat ile “Beni kesir zikredin” emrine uyanlara, bu yolda ir-
şada vazifeli kılınanlara tâbi olup, aldığı virdini her gün adedine riayet
edip samimiyetle okuyup, ALLAH’ın emrettiği şer’i ve insanî hüküm-
leri de yerine getiren bahtiyar insana verilen sıfatların bariz bilinenleri
erbabı zikir, zakir, ehliaşk, ehlihal, ehli tarik, ehli takva, ehli vera,
ihlas ehli, cemi ALLAH’ın mü’min isminin tecelli ettiği bahtiyar in-
san.
Bütün insanlar bu rahmetin ekserisini uygulamaya müsait yaratıl-
mıştır. Kıskançlığı bırak. Rahmeti ilâhi nefsani duygulara göre değil,
ilâhi emre göredir. Samimiyetle uymaya çalış. Aklının ölçemeyeceği
rahmeti ilâhileri Peygamber Efendimizin hazreti ALLAHın beyan
ettiği gibi tebliğ eylediğini kabul et ve uygula. Bir emri kabul etmek
tatbikata geçildiği zaman değerlenir. Manevîyatta değer ifade eden
iman lisanen, kalben, halendir. Üçü birleştiği zaman indî ilâhide mak-
bul dür inşallah (c.c.)

63
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Hazreti ALLAH "siz onların tesbihini anlayamazsınız" buyur-


ması ile bize haddimizi kesin kes bildiriyor. (Ben kulumu zikretmez-
sem kulum Beni zikredemez) sırrını iyi anla. Enaniyyetten uzak ol.
İki ene bir arada görülmemiştir. Samimi ol. Tazarru niyazı bırakma.
Başka yetkin ve gücün yok. Zikrullah ve buna benzer rahmeti ilâhi-
leri ölçmeye müsait değilsin.(Evliyama eza edene harp ilân ederim)
buyuruyor, hadisi kudside Hazreti ALLAH. Oku ve tefekkür et.

64

64
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

RAHMETİ İLÂHİYE VESİLE YARATILAN


ALLAH EVLİYASI

"Elâ inne evliyaallahi la havfun aleyhim ve la hüm yahzenun"


ayetinin manasını anlamadınsa Yunus Sûresi 62. ayet’i kerimesini
oku. ALLAH’ın hitabı çok açık ve sarih. İyi anlayın ve iyi bilin ki,
evliyam için korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de. Dikkat et: Evli-
yayı hâlâ “dost” diye tefsir ediyorsan hiç zahmet etme. Askerde yanlış
hareket eden arkadaşına arkadaşının uyardığı hikmeti tekrar edelim:
“Sen bu kafa ile sılaya gidemezsin, memleketine gidemezsin” diye
uyardığı gibi vatan-ı asliyene dönemezsin. Vatan-ı asliye ruhların 65
yaratıldığı makam olup, ruhlar hiç olmazsa o makamını bulmak
mecburiyetindedir. Beniâdem’in terakkıyati için Halikı zülcelâl
rahmetini arza namütenahi yaymış, “kullarım derecelerini yücelt-
sin” diye.
Tasavvufta bu rahmete “kavis” denir. Ruhlara imanları ve iba-
det taatları ile “kavisi tamamlayıp” daha yüksek dereceler elde etme
imkanı bahşedilmiş olduğundan dünya kazanç yeridir, çok kıymetli-
dir ve onun ehli onun kadrini bilendir.
Bilemeyenler için Hazreti Halik ne güzel ikaz ediyor kullarını: Bu
dünyada âmâ, ahirette âmâ.
De ki: İster ALLAH deyin, ister Rahman deyin. Hangisini de-
seniz olur. Çünkü en güzel isimler O’na hastır. Namazında yüksek
sesle okuma. Onda sesini fazla da kısma, ikisinin arası bir yol tut.
(İsra Sûresi, 110).
Bütün ibadetlere ve taatlara Hazreti ALLAH zikir buyurdu.
Çünkü her ibadet ve taat esmalarla bezenmiştir. Başkaca ehli zik-
rin, icraatına tâbi olduğu şeriatına, ALLAH’ın tertip ve tanzimine

65
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

harfiyyen riayetini küçümseyerek, onların tertemiz yaşantılarını


küfür gibi görüp, toplum içerisinden İslâmî gerçek anlamda ya-
şamaya çalışan, hikmetli ve kemâlatlı ALLAH’ın sadık kullarını
hiç bir manevî ilme sahip olmadan, nefislerinin ürettiği bilgiden
başka manevî sermayesi olmadan ehli hakiykatı toplumdan soyut-
lamaya çalışanlar ve insan haklarından devamlı bahseden amma
ALLAH’ın kullarına Rabbımın isimlerini ehliaşkın ne toplu, ne de
ferdi zikirlerini kabul edemeyip, Kur’an-ı Azimüşşan’da ve asrı
saadette bütün semavi dinlerki islamiyettir. bu türlü zikir ayinleri
mevcut olduğu halde, “böyle bir şey yoktur” diye erbabı zikri
İslâm’ın dışında göstermeye çalışan zalımların hikmet karşısında
bocaladıklarını her an görmek mümkündür.
Dünyada bu türlü hikmetten habersiz, asrı saadetteki marifetullah-
tan habersiz, ehliaşkın aşkından habersiz, emri ilâhinin manevî terti-
binden habersiz, Peygamber efendilerimizin beşeri yönünü çok güzel
bilir ve anlatırlar amma manevî yaşantılarından habersiz, o bakımdan
vârisül-enbiya, nedimi ilâhi olan ezelî ervahda ALLAH’ın tertibi,
66 Kur’an-ı Kerim’de açık beyan ettiği evliyayı da kabul edemezler am-
ma hakikatleri dışlayarak inkâra cüret ettiklerini makul gösteren nasıl
bir ilim, nasıl bir alimdir?. Bir hadisi şerifte beyan edildiği gibi "insan
bildiğinin alimi, bilmediğinin cahilidir" buyuruldu. “Gerçekleri ancak
ben bilirim” diyorsun hayret.? Dini İslâmî manası ve maddesi ile ka-
bul eden gerçek ulemayı bu türlü ithamlardan tenzih ederim.
Buna benzer ayet’i kerimelerde Hazreti ALLAH’ın isimlerinin
hangisini telaffuz ederseniz hepsi güzeldir. İhtiva ettiği mana ve anla-
mını tefekkür etmek ve yaşamak az çok umumun ittifak ettiği akıl ve
mantığın ölçüsüne uygun düştüğünden buraya kadar anlaşabiliyoruz.
Ölçmek için hiç gayret göstermediğin, yaratanından da istemeyi mev-
cut imanınla bağdaştıramadığın metafizik hikmet ve rahmeti ilâhiyi
duymak dahi zatını çileden çıkarmaya yeterli olurken, nasibin olma-
yan yalnız ehliaşkın zevki ve gıdası olan hikmeti anlayamazsın.
Zikrullahı adetli olarak virt edinen, zikir halakalarından nasipli
olup, zevki ile ihya olan kişiyi makamı velayete yücelten, naehlin na-
zarından gizlenen bu türlü hikmeti, rahmeti alışa geldiğin kalıplarda
göstermek mümkün mü?. Boşuna zahmet etme. Emri ilâhileri kül ola-
rak, beşeri ölçüleri ile ölçüyorum zannedenlerin aciz oldukları ehlinin

66
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

müşahedesi dışında değil. Fakat madde ölçüsünden başka ölçüyü ka-


bul edemeyenler, hakikatleri görerek, bilerek yaşayanlara eza ve zu-
lüm etmekten vaz geçseler, havfu reca üzere olsalar, inancım odur ki,
Rabbımın rahmetinin tecellisi olan “göklerde ve yerde nice ayetler
vardır” hitabını okur, inanır, yaşar, şüphesiz inşallah (c.c)
Bu rahmetten cümleyi nasipli kılsın. rahmeti bol Rabbımız cümle-
sini zülcenaheyn eylesin. Yani dünya ve ahiret ilmiyle ihya eylesin,
amin. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “Sizin en hayırlı-
nız dünya için ahiretini, ahireti için dünyasını terk etmeyendir.

67

67
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

İSLÂMI YAŞAMAK İÇİN İLLÂ ARAP OLMAK,


ARABÇA BİLMEK YETERLİ DEĞİL, ÂLEMLERİN
RABBIDIR, HAZRETİ ALLAH

Hazreti ALLAH yalnız âlimlerin Rabbı değil, sadık ümmilerin de


Rabbıdır. Rabbım izinden saptırmasın, Resulullah’ın izi Hazreti
Kur’an’dır. Kur’an ALLAH kelâmıdır. Küllî rahmettir. Okumayı bi-
lemiyor, kabiliyeti müsait değilse, ALLAH kelâmıdır, diye manevî
68 haz ve zevk ile açıp bakmak, öpmek, alnına götürmek, yüksek yerlere
asmak, manasını bilmeden okumak da rahmete vesiledir. Amma kastı
ilâhi maddesi ve manası ile anlayarak yaşamamızdır. Dünya ve ahiret
terakkiyatımız için elzemdir. Emri ilâhinin kulluk vazifesini müdrik,
manasını bilip yaşayan arif kişiye kulak ver. Arapça biliyor mu? diye,
imtihana kalkışma. Manayı, rahmeti ilâhiyi ölçmeye muktedir değil-
sin. Yalnız Arapça bilmek ALLAH’ı bilmek için yeterli değildir. Asrı
saadete bak. Müşrik, münafık, mürtet Arabca bilmiyorlar mı idi? Haz-
reti Kur’an Kureyşi lisanı üzere inzal olmuştur. Sûrelerin manası ile
namaz kılamazsın. Namaz kılacak kadar sûreleri Kur’an’da olduğu
gibi ezberlemekle yükümlüsün. İslâm’a yeni girmiş kişiye istisnai ko-
laylıklar ilâ nihaye değildir. İbadet ve taatı Nefse sorma. Emmareden
kurtulamamış nefse zulüm gibi gelir. Değil; rahmettir. (Kulum bildiği
ile amel ederse ona bilmediğini öğretirim) taahhütnamesini iyi oku,
anla. Yoksa manadan nasib almamış zahiri bilge kişi yolunu sarpa
sardırır.
Şeriatı Muhammedi'yi yeni kabul etmiş sâlik için öğrenene kadar
müşkülat yok, ferahlık var. Hazreti Resulullah (s.a.v.) Efendimizin
özet olarak izah ettiği “zorlaştırmayın, kolaylaştırın, daraltmayın,

68
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

genişletin, ikrah ettirmeyin, sevdirin” şeklinde tebliğ ettiği şeriatı


Muhammediyyeyi hurafa ve bidatlara sapmadan, ALLAH kelâmı olan
Hazreti Kur’an-ı da Hazreti Resullullah’ın hayatı ile tefsir ettiği bi-
çimde yaşamak için cüz’î iradene bahşedilen yetkiyi olduğu gibi kabul
edebiliyorsan kurtuluşunun müjdesini alacağından hiç şüphen olma-
sın.

69

69
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

BİZİ ZİKRETMEKDEN GÂFİL KILDIĞIMIZ,


KÖTÜ ARZULARINA UYMUŞ, İŞİ GÜCÜ
AŞIRILIK OLAN KİMSEYE BOYUN EĞME

Sabah akşam Rablerine onun rızasını dileyerek dua edenlerle


birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsünü isteyerek, gözle-
rini onlardan çevirme. Kalbini bizi zikretmekten gafil kıldığımız,
kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun
eğme.
70 (Kehf Sûresi, 28).
Böylece seni bol bol tesbih edelim. (Taha Sûresi, 33)
Dervişin aldığı terbiyenin gereği olan inancının yaşantısında,
emri ilâhi maddesi ve manası ile dervişin şahsında ve hâlinde mü-
şahede edilmesi mümkündür. ALLAH’ın nuru ile bakmayı bil.
Mü’minin ferasetinden sakının, onlar ALLAH’ın nuru ile bakar.
Bu hitabı iyi anla. En son şeriatı Muhammedi'yi bizlere tebliğ
eden Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz mana itibari
ile en büyük derviştir. Efendimizin şahsiyetinde zuhur etmeyen
güzellikleri başka şahıslarda aramak cehalettir. Her güzellik ise
rahmettir, ALLAH’ın lütfudur, dindir “Her güzellik dindir, çir-
kinlik lâdindir, din değildir.” “Bugün de Mecnun Leyla'ya aşık
ise, din Leyla'nın dinidir” diyen Şeyh Sadi Şirazi, (kaddesallahu
sırrahu) gerçekleri ne güzel belirtmiş.
Bu türlü hikmet her zaman geçerli olup tek yönlü tedrisat gö-
renler bu rahmetin zevkini anlayamazlar. Bu türlü zevk ve yaşan-
tıya sahip olmak için evradına, ezkarına samimiyetle sahip ol. Bu
rahmetten nasip alamamışsan ALLAH’a yönel ve iste. Samimi
olursan ret edilmez. Beşeri ölçüler bu türlü rahmeti ilâhiyi ölçme-

70
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ye müsait yaratılmadı. İstisnai ilimdir, hikmettir. Ayne’l-yakiyn,


hakkal-yakıyndır. O türlü rahmeti ilâhiyi ilmel-yakıynin ölçeme-
yeceğini iyi bilesin. İnat etme, yakın gel.
Hazreti ALLAH’ın tefsire muhtaç olmayan hitabını her an okuya-
lım ve düşünelim. Hatırdan çıkarmayalım “kalbini bizi zikretmekten
gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kim-
seye boyun eğme.” Her şeyin ifratı haramdır. Bu ayet’i celîlede açıkça
beyan ediliyor. Çünkü aşırılığa bencillik hakimdir. Bencillik ise rah-
meti ilâhiyi idrak edemeyip, nefsinde bir şeyler görmektir. Bu hâl ise
hakikatte haramdır. Varlık olarak yasaklanmıştır. Varlık ALLAH’a
mahsustur: İki var bir arada olmaz; tevhidin anlamına ters düşer.
ALLAH “Ahad”dir ; sayı hesabı ile değil, eşi, benzeri, şeriki, naziri
olmayan bu isim ALLAH’ın zatına mahsustur. “Kötü arzularının
mahkumu ve esiri olmuş kimseleri zikri ilâhiden gafil kıldık” buyuru-
yor, Hazreti ALLAH. Bir hadisi kudside Halikı zülcelâl ehli zikir için:
“Onlar kemâlatlı kullarımdır ki, onların yanına şaki gelmez. Kim
onların toplumunda bulundu, ise ey melâikelerim şahit olun onu
da affettim. ”Peygamberimiz Efendimiz bildiriyor: Sahih-i Buhari 71
(Tecrid-i Sarih Tercümesi), 12. ciltte...

71
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

İLİM ALLAH’IN YED-İ KUDRETİNDEDİR

Ehli zikre cephe almış, “dini İslâmî anlatıyorum, öğretiyo-


rum” iddiasında bulunan “Kur’an’ı yaşıyorum” diye kendini
kandıran, hikmet ve marifetullah garibi olma. “Ben biliyorum”
hastalığının ismi enaniyyettir. Merhemi tövbe istiğfardır. Şunu iyi
bilesin ki, ilim ALLAH’ın yed-i kudretindedir. Senin yedinde de-
ğil. Tövbe kapısı kapanmadan tövbe et. Rahmeti ilâhi sonsuzdur,
ihmal etme.
Sen ve kardeşin birlikte ayetlerimi götürün, Beni zikretmeyi
72 ihmal etmeyin. (Taha Sûresi, 42).
Hazreti ALLAH bu ayet’i celîlede Musa (aleyhisselâm)'a hitaben,
“kardeşin Harun (aleyhisselâm)'la ayetlerimi götürün, Beni zikretmeyi
ihmal etmeyin” buyuruyor. Dikkat! ALLAH, elçilerine dahi zikrullah-
tan gafil olmamalarını emrediyor.
Kim de Beni zikretmekten yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntı-
lı bir hayatı olacak ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşrede-
ceğiz. (Taha Sûresi, 124)
Sıkıntılı, çekilmez, tahammülü güç, bir hayatın mı var? Kuv-
vet ve kudreti ilâhiye inanıyorsan bu sıkıntın senin için bir uyarı-
dır, rahmettir. Âmâ bu uyarının devamına tahammül güçtür. Fe-
raha çıkmak istiyorsan noksanlıkları nefsinde ara. ALLAH’ı zu-
lümden tenzih ederiz.
Her ne kılmışsa adalettir Cenab-ı Kibriya;
Her kazaya her belaya kıl rıza, ALLAH kerim.

72
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

SÖZ ALLAH'A VERİLİR. BİAT ALLAH ELÇİSİNE


OLUR. MÜRŞİDE BİAT VERASET YOLU İLE
PEYGAMBERİNEDİR

Bu kapı kıyamete kadar açık kalacaktır. Aksini düşünmek rah-


meti ilâhiye ters düşer. “Rahmeti ilâhi dün vardı bu gün yoktur de-
mek” gaflettir. (Hazreti ALLAH dağına göre kış verir). Bu abdiâcize
manevî vazifemden ötürü inan ve itimat et. Beraber araştıralım.
Ezelî ervahda “beli” diyenlerdendin. Dünyada o türlü imanının zu-
hurunu nefsinde görmeye çalış. Emri ilâhiye uymaktan seni alıko- 73
yan nedir, araştırıyor musun? Emri ilâhi olan beşeri vazifeni yerine
getirmek için çaba sarf ediyor musun? Hemcinsine karşı faideli ola-
biliyor musun? ALLAH’ın yarattığı her şeye karşı sevgi ve merha-
meti nefsinde hissedebiliyor musun? Bunları hissetmek ve yaşaya-
bilmek rahmettir. İmanlı kulun şahsında zuhuru görülen lütfu
ilâhidir, rahmettir, İslâmiyettir.
Yukarıda ayet’i kerimede beyan edildiği gibi ALLAH’ı zikret-
mekten yüz mü çevirdin? Rabbını sabah akşam bildirildiği şekilde
tertibi ilâhinin bahşettiği rahmeti ilâhi olan virdini terk mi ettin?
ALLAH’a söz vermiştin. Veraset taşıyan şeyhinin şahsında Peygam-
ber Efendimizin manasına biat etmiştin. Dünya durduğu müddetçe
bu türlü rahmeti ilâhi her an mevcut olup kıyamete kadar devam
edecektir, inşallah.
“Kullarım rahmetimden mahrum olmasınlar” diye türlü sebep-
lerle rahmetini ihsan eden Hazreti ALLAH “kulum bu rahmetimi
görmüyorsa mahşerde de kör olacaktır” buyurdu.
Derviş mürşidinin manevî vazifesinde Peygamberine biat eder.
Söz ALLAH’a verilir, biat Peygamber efendilerimize yapılır. Yaşadığı

73
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

zamana yetişemedin ise her zaman bu türlü rahmeti ilâhi mevcuddur.


Noksan değildir. Veraset taşıyan, izin ve icazet sahibi mürşide biat
edilir. Mürşitten gayrısı kendi ismine biat alamaz. Manevî yardımcıla-
rı da mürşidine vekaleten biat alır. Çavuşluk vazifesi olanlarda ders
verme yetkisi yoktur. Ancak mürşidine bildirmek kastı ile tarife verir.
Vekaleten biat caiz olup, şer’an vekaletin vekalete vekaleti de caizdir.
Günlük virdini tarif ederler. Mürşidine bildirene kadar tarifeli derviş-
tir. Bildirildiği zaman biatı tamamlanmış olur. Vazifeli halife, nükaba,
naib efendiler de ders verirler. Ancak mürşidinin ismine biat alır.
Kendi isimlerine biat alamazlar.
Bu saydıklarım manevîyatın tertibi olup hikmettir, ferahlıktır.
Bu ifade ettiklerim ehline malumdur. Kimsenin hudutsuz yetkisi
yoktur. Güç ALLAH’ındır. Şeriatına tâbi olduğun ALLAH’ın elçisi-
ni, hele şeyhini ilâhlaştırma. Kuvveti kudreti ilâhi karşısında acizdir-
ler, kuldurlar. Peygamber efendilerimize, ALLAH’ın elçilerine dere-
ce ve üstünlük vermeye kalkışma. Hazreti ALLAH bu türlü bilgisiz-
likten kullarını kesinlikle men ediyor. Semavi dine tâbi olan çok
74 kişiler peygamberlerini ilâhlaştırmakla küfre düştüler, İslâmın dışı-
na çıktılar. Aksini düşünmekten Rabbıma sığınırım.
Vârisün-Nebi, nedimi ilâhiyi bul, biat et. Onun şahsın da Peygam-
berine beyat etmiş olursun. Şüphen olmasın, aksini düşünme. Gayre-
tullaha dokunursun. Tertibi ilâhiyi bilgisizce inkâr edenlerden olmaya-
sın. Zararın yalnız nefsine değil. Menfi icraatınla ALLAH’ın kulları-
nın manalarını bilgisizce öldürürsün. İnsaf et, Mahşerde ALLAH seni
affetse de, manasını öldürdüğün kişilerin ellerinden yakanı kurtara-
mazsın. Evet, dünyada zahir ilminden hayli istifade ediyoruz amma
yeterli değil. Tek kanatla kuş dahi uçamaz. Sen nasıl uçacaksın.
Uçamıyorsun. İnadı bırak. Bu abdi âcizin uyarılarına kulak ver.
Benlikten kurtul ki, yokluk seni ihata etsin. Bu yokluk kulluk ma-
kamının zirvesidir. Yokluk beşere, varlık ALLAH’a mahsustur. Be-
şer kendine varlık sıfatını mal etmeye cüret ederse, iki cihanda da
rezil olur, sahtekardır. Kur’an-ı Azimüşşan’da mevcut biat hakkında-
ki ayet’i kerimelerden bir tanesini olsun yazmadan geçemeyeceğim.

74
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

HABİBİM SANA BİAT EDENLER ANCAK


ALLAH’A BİAT ETMEKTEDİRLER

Muhakkak ki, sana biat edenler ancak ALLAH’a biat etmek-


tedirler. ALLAH’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini
bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de ALLAH’a
verdiği ahde vefa gösterirse ALLAH ona büyük bir mükafat vere-
cektir. (Fetih Sûresi, 10).
Bu ayet’i kerimenin zuhuruna umre ziyaretinden Peygamber
Efendimiz ve ashâbının mahrum edilmesi ve Osman-ı Zinnureyn (r.a.)
75
Efendimizin elçiliğinin uzamasının verdiği üzüntüden dolayı alınan
biat ise de, her mevzuda sık sık görülen biatlar her zaman her halü
karda geçerli olup emri ilâhidir. Her hangi bir zamana mahsus değil-
dir. Dünya durdukça var olacaktır. Rahmeti ilâhidir. Kur’an-ı Azi-
mü’ş-şan’ın kıyamete kadar baki olduğu gibi.

75
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ZİKRULLAH VELİLİĞİN DİPLOMASIDIR.


ANCAK RAZI OLDUĞU KULUNA İHSAN EDER

"(Resulüm) sen onların söylediklerine sabret. Güneşin doğ-


masından önce de, batmasından önce de Rabbını övgü ile tesbih
et. Gecenin bir kısım saatleri ile gündüzün etrafında (iki ucunda)
da tesbih et ki, sen ALLAH’tan razı olasın, ALLAH da senden
razı olsun." (Taha Sûresi, 130).
Tesbih zikrullahın çoğulu olup, tesbihat da tesbihin çoğulu-
dur. Dervişin virdinin esasıdır. "Virdi olmayanın varidi olmaz"
76
denildi. Vird dervişin her gün yaptığı tesbihatıdır, ezkarıdır. Ev-
radı da vardır. Sâlikin günlük vazifesidir, adetlidir. Manevîyatın
tertibidir. Sıhhatli mürşide “huddem”i verilmiştir, yani ağırlığı
alınmıştır. Eğer sıhhatli virdin yok ise bu türlü rahmeti ilâhiyi
çeşitli desiselerle kabul edemiyorsan, bu asiliğinle ALLAH’tan
rahmet yönünde bir şeyler isteye biliyor musun? İstesen de yap-
macık olur. Çünkü emri ilâhiyi emredildiği gibi değil nefsinin
hazzına göre uydurmuşsun. Yokluğu nefsinde müşahede ederek
var olan Rabbına hangi ismi, hangi sıfatı ile tazarru ve niyaz ede-
ceksin? Ferahlıkta kazanmadın ki darlıkta bulacaksın. Virdin
yok. Halikı’na ihtiyaç duymamışsın. Fizik dışı gördüğün metafizi-
ği, tecelliyatı elbet kabul edemezsin. Yüzün kızarmıyor mu? İhti-
yaçlarını arz etmek için başka isteyeceğimiz merci var mı? diyor-
sun. Doğru, elbet yok. Verilen manevî vazife başkalarını hakir
görmek, kişiyi ALLAH’tan kaçırmak, rahmetten ümidini kesmek
değil, haşa. Ehli hakikatı rahmet dışı gösterdiğin için sen karde-
şimi uyarabilirsem vazifemi yapmanın hazzını duyarım, inşallah.

76
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Nahl Sûresi 43. ayette beyan edildiği gibi Enbiya Sûresi 7.


ayet’i celîlede de:
Biz senden önce de kendilerine vahiy verdiğimiz erkeklerden
başkasını Peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız
zikir ehlinden sorunuz.
(Enbiya Sûresi, 7).
Hazreti ALLAH’ın “sorunuz” dediği erbabı zikirden eylesin.
Amin ve selâmün ale'l-mürselin velhamdülillâhi Rabbil-âlemin.
Onlar bıkıp usanmaksızın gece gündüz ALLAH’ı tesbih eder-
ler. (Enbiya Sûresi, 20).
De ki : ALLAH’a karşı sizi gece gündüz kim koruyacak? Öyle
iken onlar ALLAH’ın zikrinden yüz çevirirler.
(Enbiya Sûresi, 42).
Cenab-ı Hakkın bu kadar açık bildirisi karşısında ruhi buna-
lım ve sıklet duymadan zikir ayetlerini hâlâ tahrife cüret edebili-
yorsan, bu yönlü korkusuzca davranışlarını ödülsüz (!) bırakmak
haksızlık olur. ALLAH’ın kullarını çeşitli desiselerle ALLAH’ın 77
zikrinden uzaklaştırmak için bütün var gücü ile rahmeti ilâhiyi
tahrif eden kişiye ALLAH’ın verdiği sıfat ve isimle ödül madalyo-
nunu okuyayım: “ZALİM”. Ey benim tefekkürsüz kardeşim, lüt-
fen bu sıfattan kurtul. Kurtulmak için ALLAH’ın tertip ve tanzi-
mine riayet etmeye mecbursun.

77
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

MÜRİT VE MURAT

“Küllî şey’in sebeba” buyuruldu. Her şeyin sebeplerle elde edile-


ceğini bildiriyor, Halikı zülcelâl. Gafil olma. Ayet’i kerimenin sonunu
tekrar ediyorum: Rabbının sabah akşam zikrinden vaz geçenleri, zik-
rullahtan sarf-ı nazar edenleri Rahman’dan kim koruyacak? Virdini
bırakıp ALLAH’ın isim ve sıfatlarını zikretmeyi nefsinde, her top-
lumda ALLAH’ı yâd etmeyi terk edenler, yalnız bu yönlü rahmeti
ilâhiden mahrum olmakla kalmazlar. Ayrıca, Rahman’ın azabından
onları kim kurtaracak?. Çok acı amma gerçek bir uyarı: ALLAH’a
78 söz verip de sözünde durmayan, vaad edip de vaadini umursamayan,
ALLAH’a yeteri kadar inanamayan, her vardığı menzilde sofra bekle-
yen, öz olarak dünyevi bir menfaat görmediği şeylerden haz duyma-
yan, başkalarının teşviki ile ehline biat etse de, o kişinin inancında
menfaati dünyanın daha fazla ağırlıklı olduğunu, tutumunda, muame-
latında, ibadet ve taatında, hulasa her icraatında iman zaafını görmek
mümkündür.
Verdiği sözü ve ahdi ömrünün nihayetine kadar haz duyarak sa-
mimiyetle götürebilenler ise, verdiği sözde sebat ettiklerinden dolayı
inançları taklidi de olsa rahmeti ilâhiden mahrum olmayacaklardır.
Tasavvufta bu gibi kimselere “mürit” denir. İstisnai yaratılmış, ezelî
ervahta tereddütsüz “beli” diyen ruhlar “murad”dır. Bu bahtiyarlar
dünyada da istisnai yaratılmışlardır. Hazreti ALLAH bu türlü kulları-
nın dünyasını adaleti icabı kâfir olarak sona erdirmez. Derecelerini
yüce kılar. Çünkü Dünya kazanç yeridir. Zarar yeri değil. “Ezelî
ervahda imtihanı veremeyen ruhlara rahmetimden istifade etsin-
ler diye.” Rabbımın sonsuz rahmetinin tecelli yeridir dünya.
“Mürit niyazdadır, murat nazdadır.”

78
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Eseri Gavsiyede Abdulkâdir Geylâni Hazretlerine vesile ile bu-


yurdu Hazreti ALLAH: Bazı kullarımı cennet için, bazı kullarımı da
cehennem için yarattım. Bazı kullarımı da zatım için yarattım. Ya
Abdulkâdir, sen o kullarımdansın. (Kitabı Gavsiyeden alınmadır)
Rabbımı zulümden tenzih ederim. Beşerin ölçemeyeceği ezelî ervahla
ilgili rahmeti ilâhi ve tertibi ilâhiyi öğretiyor, Hazreti ALLAH (c.c.):
Aczini bil, zevkini al. Akılla mantıkla ölçemezsin. Asıl olan madde
değil manadır.
Cebriye ve Kaderiye mezhebinin gerçeklerle bağdaşmayan, tertibi
ilâhiye ters düşen inançlarına iltifat etme. Cüz’î iradeni unutma. Haki-
katleri yeteri kadar ölçemeyeceğini bil ve anla. Yolunu seç. Hurafa ve
bidatlardan nefsini korumayı bil. Sahte şeyhlerden, sahte dindarlar-
dan, ALLAH’a yeteri kadar inanmayan dinsiz, mezhep ve meşrep
kabul edemeyen, ALLAH’ın kitabı Kur’an-ı Azimüşşan’ı nefsinin
hazzına göre değerlendiren, "ALLAH’ın kulu yalnız biziz" deyip,
rahmeti ilâhiyi dar çerçevede gören ve göstermeye çalışan, bilge
geçinen, hakikatları tahrif ederken zevk alan, dünyanı ve ahiretini
karartmak için programlanmış, insan suretinde alim geçinen za- 79
lımdan da kaç. Her mevcudun güzel bir tarafı vardır. Onu bul.
Onu bil. Onunla bir ol, denildi.
Her türlü mizaca sahip ademlere benzer yönlerimiz mutlaka var,
anlaşabiliyoruz. Fakat hakikatta ters düştüğümüz yönlerimiz tarafla-
rımız var. Onu da hoş görmek insanın kemalatının ölçüsüdür. Toplu-
ma ve inançlarına ters düşen fikrini “yetkim var” diye, “benim gibi
düşünmüyor” diye gayrı ya tahakküm etmek ne İslâm’a, ne de insa-
na yaraşır. Bu tür kişinin insan haklarından bahsetmesi düzenbazlık
değil de, nedir? Gördüğüm kadarı ile bu noksanlıklar kültür ve görgü
noksanlığından doğuyor.

79
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

HABİBİM SEN ONLARI YÜZLERİNDEN


TANIRSIN KONUŞMALARINDAN DAHA İYİ
TANIYACAKSIN

O türlü kişileri konuşmasından ve icraatından tanırsın. Be-


niâdem’de emri ilâhiye mugayir bir hâl müşahede ettinse yardımcı ol.
Yardımcı olamıyorsan ıslahı için dua et. Sakın buğz etmeyesin. Gay-
retullaha dokunursun. Sende de aynı hâl zuhur edebilir. Günah işle-
meye müsaitsin. Peygamber efendilerimiz gibi masum yaratılmadın.
ALLAH’ın rızası bu türlü insancıl tutumları gerektiriyor. Aksine ic-
80
raat insanlık değil, din hiç değil.
“Habibim, sen onları yüzlerinden tanırsın, konuşmalarından
daha iyi tanırsın” diye Hazreti ALLAH’ın buyurduğunu zamanımız-
da daha açık seçik tanımak mümkün. Bu türlü şahsiyetlerin, imansız
ve inançsızlığını açıklamakla “aydın ve ilericiyim” hazzı ile hayatını
düzene koymuş, hakikat bilgisi olmayan, iman fukaralarının da şerle-
rinden Rabbıma sığınırız.
Bazı gerçekleri bilmeden dindar yaşadığını zanneden hakikat fu-
karaları, iman fukaralarının yaptıkları icraatların, hareketlerin, sözlerin
ister hayır, isterse şer aksini yapmakla ibadet ve taat yapmış gibi zevk
aldığını zannedenler bu tutumları ile kanun-u ilâhinin hikmet yönlerini
göremezler. Aldığı tedrisatın hikmeti ilâhiyi yeteri kadar yansıtmadı-
ğını ehli her an müşahede eder. Gerçeği yaşamaya çalışır ve yaşar. Bu
gerçek yaşantıyı umuma yansıtamamasının sıkletini taşır. Bundan ev-
vel abdiâciz, yazmaya çalışıp, izah ettiğim hikmetler kaç alimin tedri-
satına uygun düştü? Birlikte tefekür edelim!...
“Hikmet mü’minin kayıp malıdır. Nerede bulursa alsın” hita-
bını iyi düşün. Arif olmak için irfaniyyet tedrisatına muhtaçsın. Bu

80
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ilimse ALLAH’ın yed-i kudretindedir ve tertibi tanzimi ilâhidir. İrfa-


niyyet tedrisatı görmeyen arif olamaz. Arif olmayan kişi de maddenin
felsefesini yapıp izah etmekte mahirdir fakat mananın garibidir.
“İlim Çin’de ise de siz onu alınız” hitabı da onu etkilemez.
Medeniyet, teknoloji, demokrasi, cumhuriyet ve her türlü kıyafet
ve siyaset kendi inancının hilafına olduğundan bu fikre karşı çık-
mayı dindarlık zanneder. Bilmez ki, ALLAH’ın haram kıldığı
dışında her güzellik dindir islâmiyettir; çirkinlik din değildir. Gü-
zellik ve çirkinlik ölçüsü ALLAH’ın kanunlarına göredir. Nefis
günahı kebâiri dahi güzel görebilir. Nefsani ölçü her kişiye göre ol-
mayıp, kanun-u ilâhiye göre nefsini terbiye etmiş seçkin kullara mah-
sustur. Bu türlü terbiye yetkisi Peygamber efendilerimize mekarimi
ahlâk olarak verilmiş, dolayısı ile vârislerinde de kıyamete kadar de-
vamı rahmeti ilâhi icabıdır. ALLAH tarafından Peygamber Efendimi-
zin şahsiyetinde zuhuru ve tebliği ile vazifesi ALLAH tarafından veri-
len ALLAH’ın kulları yer yüzünde her zaman vardır. Bul! Bulamadın-
sa merciinden sor ve tâbi ol ki, kanun-u ilâhiye uygun olasın. Sakın
zahiri bilge kişilerden sorma. Onlar o türlü rahmeti ilâhiyi idrak eden 81
ilmin garibidirler. Kuyumcunun yapacağı müzeyyen ziyneti güzel-
leştirmek için demirciye götürme. Ehline verebilemiyorsan sami-
miyetle Hazreti ALLAH’a sor:
“Çok tel kırılır kanun-u sineyi cihanda
Na-ehline mızrabı tasarruf verilince.”
Na-ehle iltizam etme. Verilen sermayeyi boşa sarf etme. Bir daha
vermezler. Müflis olursun. Rahmeti ilâhi her zaman mevcut olmasa
idi, bazı kullarına rahmet, bazılarına da zulüm etmiş olurdu. Rabbımı
bu türlü zulümden tenzih ederim.
Biz her ümmete (kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden
kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine ALLAH’ın adını
zikretsinler diye kurban kesmeyi gerekli kıldık. İşte ilâhınız bir
tek ilâhdır. O halde ona teslim olun. (Habibim) sen muti ve müte-
vazı olanları müjdele. (Hac Sûresi, 34).
“Tavuk ve horozda kurban olur” diyen bilgelerin şerrinden Rab-
bıma sığınırız. Adem safiyullah’tan şeriatı muhammediyeye kadar
kurban kesile gelmiş. Kur’an-ı Azimü’şşan’da Rabbımın verdiği ni-

81
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

metlere şükrane olarak Peygamber Efendimize farz kılınmış, “kevser”


rahmetinden bir neb ze de olsa ihsan edilen, hâli müsait, nisaba malik
olan kullara vacip kılınmış; hac farizası kısmet olanlara da hac nevine
göre temettu ve hacc-ı kıranda kurban vacip kılınmış. Hacc-ı ifrat ise
yerli halka mahsus hac usulü kurban üzerine vacip ise elbet vecibeyi
yerine getiriyor. İfrat hac için kurban vacip değil. Kurban olacak hay-
vanlar nevisine, cinsine, yaşına ve dişine bakılmasını, zamanımıza
kadar Hazreti Kur’an’da, Peygamberimiz Efendimizin mübarek yaşan-
tılarında bariz görüle gelen vecibeyi güya merhamet tellallığı yaparak
Ümmeti muhammedi kurban ibadetinden ve taatından, dolayısı ile
fakirle zengin arasındaki sosyal kaynaşmadan da mahrum edercesine,
bir kaç sene arasında bu rahmeti ilâhiyeye karşı tavur alan bilge kişile-
rin türediğini milletçe gördük Hazreti ALLAH böyle ve buna benzer
bilge kişilerin şerlerinden imanlı kullarını korusun, amin!...

82

82
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ONLAR ALLAH’I ZİKRETTİKLERİ ZAMAN


KALPLERİ TİTRER, BAŞLARINA GELENE
SABREDERLER

Sadık ehli zikrin ALLAH’ı zikrettiği zaman kalblerinin titrediğini,


başlarına gelen, nefsin hoşlanmadığı hâdiseleri sabırla karşılayıp rızık
olarak verilen nimetlerden muhtaçlara infak etme zevkinin hazzını
alan, rahmeti ilâhi ile bezenmiş bahtiyar kulları Hazreti ALLAH (c.c)
Onlar öyle kimseler ki, ALLAH zikredildiği zaman kalpleri titrer.
Başlarına gelene sabrederler. Namaz kılarlar ve kendilerine rızık 83
olarak verdiğimiz şeylerden (ALLAH için) harcarlar. (Hac Sûresi,
35).
Dikkat edilirse hikmeti ilâhinin özü zikrullah ALLAH her halü
karda beyan ediyor.

83
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

NAMAZ, ORUÇ, HAC VE ZEKAT EMRİ


İLÂHÎDİR. KULLARIN KAZANÇ VE
KEMÂLATINA SEBEPDİR. İSLÂM'IN ŞARTI
OLAMAZ

Eğer namaz, oruç, hac ve zekat İslâm’ın şartı olsa idi, dünyaya
gelenler İslâm fıtratı üzere gelmeyip emri ilâhi terettüp edene kadar
gayri müslim olurlar idi. Eğer gerçek bilinse idi, ümmeti Muham-
med'de ihtilaf olmazdı. Çünkü tembelliğinden dolayı emri ilâhiyi ih-
84 mal eden, inkâr etmeyen kulu bu gafletinden ötürü İslâm’dan soyutla-
yamazsın. İslâm’ın illâ şartı diyeceksek bir olan ALLAH’ın iradesi-
ne bağlanmak İslâmiyettir.
Emri ilâhi olan beş vakit namazı Peygamber Efendimizin tarifi
veçhiyle icra ettiğimiz zaman her rüknünde ALLAH’ı zikretmekten
başka bir hâl görmek mümkün değildir. Emri ilâhi namazın farzı olan
kıyam, kıraat, rüku, sücut, kaide-yi ahire, hulasa kül olarak namaz
zikri hâl ve lisan zikrinden müteşekkil olup, küllî rahmeti ilâhidir.
Namaz zikrullahdır. Hac farizası dahi esmalarla bezenmiş hâl ve emri
ilâhiye harfiyen uyması itibari ile nefse ağır gelen, buna rağmen ima-
nın eseri olan sadakati gerektiren ibadet ve zikrullahtır. Zekat vermek
de, almak da emri ilâhi olup, verenin imanının eseri olarak emri ilâhi-
ye uygun, ALLAH için, nefse ağır geldiği halde zevkle verebilen ve
“Rabbımın tertibidir” diye yaratanına sitem etmeden alan fakirin de bu
hâl ve hareketleri sadakattir. Tertibi tanzimi ilâhiye riayettir. Özü zik-
rullahdır. İmandır. İslâmdır.

84
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

TEVHİT

Kelimeyi tevhidin mana ve anlamını manamızda ve maddemizde


acabasız yaşadığımız zaman bariz görülür ki, yaratılışın sırrı, semavi
dinlerin özü, dört kitabın ve suhufların ihtiva ettiği mananın aslı tev-
hittir. Tevhidin dört mertebesi vardır: “Kelimeyi tevhit, tevhidi sıfat,
tevhidi ef’al, tevhidi zat.” Bir kimse lisanen kelimeyi tevhidi telaffuz
ediyorsa, beşere verilen ölçüye göre o kişi müslümandır. Bu ölçü Be-
ni-âdem için yeterli olup, Peygamber Efendimizin de beyanları bu
vecihledir.
“ALLAH'TAN BAŞKA İLÂH YOKTUR, İLLÂ ALLAH 85
VARDIR” diyorsa bir kul, o anda biz acizlerin başka yönlü ileri geri
fikir beyan etmemiz muhaldir, tehlikelidir. Gerçekleri ölçmek ancak
ALLAH’a mahsustur. Haddini bil. Haddi aşmayasın. Tevhidin anla-
mına ters düşen hallerini görebiliyorsan kabiliyetin ve ilmin nispetinde
uyarmaya çalış, o ademi: ALLAH’ın rahmetinden ümidini kestirme-
den... Cennetlik ve cehennemlik ölçüsü ALLAH’a mahsus olup beşer
ölçüsü bu kadar ileri gitmemeli. Kulluk sıfatına leke düşürür. Hüküm
ancak ALLAH’a mahsustur. Beşer bu türlü ilim ve bilgiye muktedir
yaratılmadı. Peygamber efendilerimizin de ölçüleri dışındadır. İnsan
nereye kadar muktedir? Bu rumuzu iyi bilmek lazım.
Bu türlü bilgi ve ilme bugün daha çok muhtacız. Yoksa hurafe ve
bidatlara yönelmek kaçınılmaz olur. Nefis dini akılcı prensiplerine
uyduruverir. Hani kadının ineği kayıp oldu. Şöyle niyaz edermiş:
“ALLAH hocanın nazarından saklasın” dermiş. “Teyze niçin böyle
söylüyorsun” diye çıkışınca cevaben: “Yavrum kitabına uydurur da
yeyiverir” demiş. Gerçek hoca efendilerimizi tenzih ederim. Ne kadar
acıdır ki bizler “hoca” kime denecek onu da bilemiyoruz. Camilerde
hizmet yapan tüm kişilere bu sıfatı hemen yakıştırıyoruz. Her gördü-

85
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ğümüz sakallıya “dede” dediğimiz gibi. Bu türlü anormal hâdiselerin


mayası bilgisizlik ve cehalettir.

86

86
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

BÜTÜN SEMAVİ DİNLER İSLÂMİYET'TİR

Bütün semavi dinler İslâmiyet'tir. "Peygamber efendilerimizin


getirdiği şeriatlarına tâbi olanlar da müslümandır." “ALLAH’tan
başka ilâh yoktur, ALLAH vardır” diyen her kim ise Kur’an-ı Azi-
müşşan’da belirtildiği gibi, hangi şeriata tâbi olursa olsun müslüman-
dır. Hazreti Kur’an’ı hislerinin esiri ve geçmiş hâdiselerin mahkumu
olarak değil kastı ilâhiyi, rahmeti ilâhiyi bir nebze yaşayarak, bu yönlü
zevkini alarak mütalaa edersen dünyaya ve yaratılan her şeye bakış ve
görüşün değişecek, kimseye eza ve zulmü reva görmediğin gibi,
ALLAH’ın rahmetini başka türlü düşünemeyecek ve kimseye su-i zan 87
edemeyeceksin. Yaratılışın sırrının rahmet, gene rahmet olduğunu iyi
anlayacaksın. Fakat sebebine tevessül edeceksin. Bu rahmetin meyve-
si zikrullahtan gafil olmamak, ehliaşkın aşkı ile istihza etmemek, şe-
riat üzere yaşanan tarikat ve tasavvufa karşı hasmane tavır takınma-
mak. Bütün semavi dinlerde mevcut iken en mütekâmil “şeriatı mu-
hammediyye de tasavvuf ve tarikat yoktur” diye inanan insanları ren-
cide etmemek.

87
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

İNSAN HAKLARI VE LÂİKLİK

İnsan hakları ve lâiklik İslâm’ın özünde vardır. Manaya bakıl-


dığı zaman gerçek budur. Bütün aklı selim insanların üzerinde hassa-
siyetle durdukları insan haklarının anlamı, düşünce hürriyeti ve inanç
hürriyetidir. Bu ikisinin ihlalinden devletler, toplumlar perişan olmuş,
nice ocaklar sönmüş, manalar sönmüş, kişiler huzursuz bırakılmış. Bu
türlü hallere insan hakları ve özgürlük demek uygun ise o uygunu
dünyaya gösterelim. Hazreti ALLAH ne buyurdu? İyi anla: “Leküm
dinüküm, veliyedîn” (senin dinin senin, benim dinim benim).
88 İşte insan hakları, işte ALLAH’a inanan kişilerin lâiklik anlayışı.
Muhtaç olduğumuz hayat nizamı Peygamber Efendimizin ve efendile-
rimizin dünya hayatlarının zamana ve emri ilâhiye göre ümmetlerine
örnek olarak tebliğ ettikleri emri ilâhilere yalnız nefs gözü ile bakan
kişinin görüşü yeterli olamaz. “Olur” diye ısrar ederse ki, öyle oluyor:
O zaman maddeci ve materyalist olur, maddenin felsefesini iyi yapar.
Mana gözüne ihtiyaç duymaz. Terazisi akıl, dirhemi maddenin felse-
fesidir. Esasta ALLAH’ın emrinin hilafına ahkam kesmek kimsenin
haddi değildir.

88
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

EY İNSAN, BU ÂLEMİ BEN YARATTIM, SEN


DÜZENE SOKACAKSIN

“Ey insan! Bu âlemi ben yarattım, sen tanzim edeceksin” hitabına


kulak ver. İyi anla. Tertibi ilâhi olan beşeri vazifelerini ihmal etme.
Sorumlusun. Hazreti ALLAH bu kadar yetki ve güç vermiş sana. Kul-
lanmayı bilemez isen hesabı sorulacağını unutma. Beniâdem’den baş-
ka mahlukata bu türlü yetki verilmemiştir. “Yer yüzünde halifemi ya-
ratacağım” hitabının anlamını iyi düşün ve senin yapman gereken ic-
raatını da ALLAH yapsın diye kanunu ilâhinin dışına çıkıp ukâlâlık
yapmayasın. Elbette ALLAH kerimdir: Amma kerimin kuyusu derin- 89
dir.

89
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH'IN İSMİ BOL BOL ZİKREDİLEN


MANASTIRLAR, KİLİSELER, HAVRALAR VE
MESCİDLER BİZİM RAHMETİMİZ OLMASA İDİ
YIKILIR GİDERDİ

Onlar başka değil sırf “Rabbımız ALLAH” tır” dedikleri için,


haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer ALLAH bir
kısım insanları diğer bir kısmı ile def edip önlemese idi mutlak
surette içlerinde ALLAH’ın ismi bol bol zikredilen manastırlar,
90 kiliseler, havralar ve mescitler yıkılır giderdi. ALLAH kendisine
yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz
ALLAH güçlüdür, galiptir. (Hac Sûresi, 40)
Ne acıdır ki, ALLAH’ın sonsuz rahmetini idrak edip, manevî
gıdasını, zevkini, imanın tecellisini zikrullahta bulan, mutmain
olarak dünya ve ahiretin zevkini rahmeti ilâhiye yakınlığı ile id-
rak eden, havfu reca üzre hayatını idame ettiren bahtiyar kullar
tarih boyu horlanmış, küçümsenmiş. Rahatsız edildikleri yetmi-
yormuş gibi zaman zaman yurtlarından da çıkarıldıklarını Hazre-
ti ALLAH bildiriyor. Ehli tevhide karşı kötülük yapanların kötü-
lüklerini bir kısım insanlarla defedip önlemese idi, Hazreti
ALLAH’ın bol bol zikredildiği manastırlar, kiliseler, havralar,
mescitler yıkılır giderdi: “Bazı kullarımı bu türlü rahmetimin
idamesi için yarattım. Onlar ALLAH’ın yardımcıları ve dinlerinin
de hizmetkarıdırlar. ALLAH da onlara yardım eder. Şüphesiz
ALLAH güçlüdür, galiptir.”
ALLAH’a inandığını söyleyen muhterem kardeşim, hakikatte nef-
sani ve emri ilâhi karşısında akılcı ölçülerini lütfen bırak da, Hazreti
ALLAH ne buyuruyor? kulak ver. ALLAH’ın varlığına yeteri kadar

90
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

inanmadınsa bu hakikatleri göz görmez, kulak duymaz. Kalp bu ger-


çeği düşünemez. Zira Hazreti ALLAH “gazap mührü ile mühürledim”
buyurdu. Rahmeti ilâhi: O mührü gene biz açarız” buyurdu. Bu hasta-
lığın devası zikrullahla, tövbe istiğfardır. Rahmeti ilâhi bu kapıyı kı-
yamete kadar açık tutuyor.“Kur’an-ı yaşıyorum” diye kendini aldatı-
yorsun. “Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz. ”Laf ebeliğini bırak. Der-
viş Yunus’a kulak ver:
Gaflet ile "Hakkı buldum" diyenler,
Er yarın Hak divanında belli olur.
Anlamını belirtmeye çalıştığımız Hac Sûresi 40. ayet’i celileyi
hâlâ anlamak istemiyorsan, bütün dini mabetleri bencillikle horluyor,
ALLAH’ın zikrinin yapıldığı her yeri tahrif etmeye, ehli zikri zikrul-
lahtan men etmeye yelteniyorsan “bu ayet senin için inzal olmuş” der-
sem doğru söylemiş olmuyor muyum?..
Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: ALLAH’ı zik-
reden diri, zikretmeyen ölüdür. ALLAH’ın zikri olan ev diridir,
zikir olmayan ev ölüdür. Sakın ha! Alışkanlık haline gelen, zikrulla- 91
ha aykırı düşen ilminle ahkam kesmeye kalkışmayasın. Zikir namaz-
dır, oruçtur, hacdır, zekattır diye manayı saptırmaya kalkışma. Yemin
ederim yaptığın tahribatın hesabını veremezsin. Namaz kılmayan, ra-
mazan orucunu tutmayan, hac farz olup da farizayı ifa etmeyen, dinen
zengin olup da zekatını vermeyen hiç ehli zikir gördün mü? Tevhidin
dışına çıkanları örnek göstermeye kalkışma. Mecnunlar tevhidin ölçü-
sü değildir.
“Şeriatsız tarikat, tarikatsız marifet, marifetsiz hakikat olmaz”
buyuruldu. Bu rahmeti ilâhiler kül olarak şeriattır. Yolunu şaşıranla-
rın günahlarında çarpık düşünen alimlerin de mesuliyetinin olduğu
görülmüyor mu? Aşırı ve kökten dincilerin bu halleri de senin eserin-
dir. Göremiyor musun? Başka ne bekliyordun? Ekin ekersen, ekin
biçersin; arpa ekersen, arpa biçersin. Maksadım kimseyi horlamak ve
küçümsemek değil. Emri Peygamberi olarak bu abdiâciz vazifemin
icabıdır, lütfen kabul et.

91
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH’A İMAN

İnanmadığımız ALLAH’a ibadet etmeyelim. Evvela inanalım.


Sonra ibadet edelim. İman etmeyen kişiyi “vazife yapıyorum”
zannı ile ibadete teşvik etmeyelim. İbadetlerin herhangi bir kişiye
farz olması için kendini tanıması lazımdır. Aradaki bu zaman
ALLAH’ı bilmek için yeterli kılınmış. Amentüye iman imanın
şartıdır. Bu şartlardan bir tanesi noksan oldu mu, iman noksan
oluyor. Kül olarak inanmıyorsa imansızdır. Teklifata tâbi olma-
yan kişiden biat alınmaz. Çünkü biat teklifatı ilâhinin emri ilâhi-
92 nin dünyada tekrarından başka bir şey değildir. Ezelî ervahta
verdiğimiz ikrarın tekrarıdır. Söz ALLAH’a verilir. Biat Pey-
gamber Efendimize yapılır. Efendimiz ceseden yer yüzünde mev-
cut değilse ALLAH’ın tertibi tanzimi ilâhi olan vârisün-Nebi ne-
dimi ilâhi’nin şahsında Peygamber Efendimizin ruhaniyyetine
biat edilir. Anlamı odur. Tertibi tanzimi ilâhi budur. Tevhidin de
anlamı budur.

92
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

VAHŞİ TARİK

Bu yetki verilmemiş, kuruntularının, nefsinin ürettiği hallerle,


ALLAH’ın zatına mahsus varlığı nefsine mal ederek, şeytanı dahi
şaşırtıp hayrette düşüren, "yol kesici, ölü soyucu" bu isimler mutasav-
vıfının sahte şeyhlere yakıştırdığı isimlerden yalnız ikisi olup, evvelce
belirttiğim gibi bazıları iyi insanlardır. Bu türlü hakikat ölçüsünün
olmamasından kaynaklanan hakikat fukaraları. Ölçü beşeri ölçü değil.
ALLAH’ın tertip ve tanzimidir. Sâlike hilafet, silsileyimeratip, izni
icazet sahibi şeyh efendiye manasında ALLAH tarafından verilen
emirle tebliğ edilir. Gayrısı yanlıştır, tehlikelidir. Nazarı ilâhiden 93
mahrumdur.
Bugünkü gerçek ehli tarikin çektiği işkence ve eza na-ehlin tutu-
mundan, dini tedrisat gören kişilerin de felsefeyi benimsemelerinden
kaynaklanıyor. Nakil olan dini İslâmî akıla dönüştürmelerinin perişan-
lığını yaşıyoruz. Buna rağmen ümitliyiz. Şöyle ki: Dünden bugün be-
şer salaha gittiğini her sahada daha iyi görebiliyor.
Dünya ve ebedi yaşantımızı dengeli götüremedik. Tek taraflı dü-
şündük. Tek taraflı çaba gösterdik. ALLAH’ın emrini Peygamber
Efendimizin tebliğini umursamadık: “Sizin en hayırlınız dünya için
ahiretini, ahireti için dünyasını terk etmeyendir.” “İki günü biri
birine eşit olan ziyandadır.” “İlim Çin’de ise de siz onu alınız.”
“Hikmet mü’minin kayıp malıdır. Nerede bulursa alsın.” Peygamber
Efendimizin bu türlü uyarıları da bizi uyarmaya yetmedi. Tertibi tan-
zimi ilâhiyi anlayamadığımızdan öyle hale geldik ki, ne dünya, ne de
ebedi hayatın gerçeğini anlayamadığımızdan iki tarafı da götüremedik.
“Ey insan bu alemi ben yarattım sen düzene sokacaksın” hitabı
ilâhisini de ters anladık. Gâvur ve kâfir dediğimiz Ehli kitap İslâm’ın

93
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

bu yönünü, bu hitabı ilâhiyi bizden iyi anladılar. Biz de yeni yeni mu-
asır milletler seviyesine çıkmak mecburiyetinde olduğumuzu anladık
ve icraata başladık. Rabbımız muvaffak kılsın, amin. Bilcümle geri
kalmış ülkelere de ALLAH lutfetsin, şuur versin, amin. Ve selâmun
ale’l-mürseliyn velhamdülillâhi Rabbil-âlemin.

94

94
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH’I ZİKREDEN KİŞİYİ HOR GÖRENE


ZİKRULLÂH’I UNUTTURURUZ

İşte siz onları alaya aldınız. Sonunda onlar (ile alay etmeniz)
size Beni zikretmeyi unutturdu. Siz onlara gülüyordunuz.
(Mü’minun Sûresi, 110).
Bu ayet’i celileyi bilmem izaha ve tekrar etmeye lüzum var
mı?
Bir takım evlerde, yani camilerde ALLAH onların rifatlendi-
rilmesine ve içlerinde isminin zikrolunmasına izin verdi. Onlarda 95
sabah akşam ona tesbih ederler. Öyle rical ki, ne alım, ne satım ve
ne ticaret onları ALLAH’ı zikirden, namaz kılmaktan, zekat ver-
mekten alı koymaz. (Nur Sûresi, 36,37)
Bu ayet’i kerimeyi görüp de zikrullah üzerinde yerli ve yersiz ah-
kam kesenler, “zikirden kasıt namazdır, oruçtur, zekattır” diye mana
yolunu kesmeye çalışanlar “dini İslâmî anlatıyorum emri ilâhiden bah-
sediyorum” derken başka bir kastı yoksa Hazreti Kur’an’daki bu ve
buna benzer ayetler karşısında mesuliyet duyamıyorlar mı? Ehli zikre,
ehli aşka karşı zulüm ettiklerini anlayamayacak kadar duygusuz mu
bunlar? Yoksa gazabı ilâhi mührü ile mühürlenmişler mi? ALLAH
tarafından lutfedilen manevî bir vazifenin mesuliyetini Rabbımın lutfu
ihsanı ile idrak edip, zevkle, seve seve taşıyan bu abdiâcizi, bazı haki-
kat fukarasının gerçekleri tahrifi Beni kahrediyor. Yalnız bu abdiâcizi
mi? Hayır. Gerçek ehli zikri, ehli tevhidi, ehli tariki, ehli hâli, hulasa
ehli mutasavvıfını rencide edip, manaya yeteri kadar intibak edemeyen
yarım dervişlerin çoklarını sıratı müstakimden çıkardıklarını ne zaman
anlayacaklar? Sen benim din kardeşimsin. ALLAH’a ve Resulüne
inanıyorsun. Hazreti Kur’an ALLAH kelâmı iyi biliyorsun. Öyle ise

95
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

rıza-i Bari için tefsiri Kur’an-ı beşeri hislerinle değil, nefsinin tesirin-
de kalmadan, her branşta ehil kişilerle yap. Yaşadığın zamana mahsus
içtihada uygun ayetleri içtihadınızı kullanarak ümmeti Muhammed’i
feraha çıkarın.

96

96
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

MÜ’MİN, MÜSLİM, KÂFİR, MÜNAFIK, GÂVUR


(ATEİST)

Cemi insanların ALLAH’ın emirleri karşısında ittifak etmele-


rini sağlamak güç olmayacaktır. İnanan kesim yeter ki, mutmain
olsun. O zaman bütün insanlar İslâm’ın ne olduğunu anlayacak-
lar. Bütün semavi din sâlikleri şu halde "ALLAH’tan başka ilâh
yoktur" diyorum, ben de müslümanım” diyecektir. Peygamberi-
miz Efendimiz de böyle buyurmadılar mı: "Lâ ilâhe illâ ALLAH,
diyen müslümandır, kardeşimizdir. Kanı, katli haramdır. Gayrı
hüküm ALLAH’a mahsustur." Beşerin ölçüsü kelimeyi tevhidin 97
manasını ölçmeye yeterli değildir. Rahmet gözü ile bakabiliyorsan
görürsün. “Mü’minin ferasetinden kaçının. Onlar ALLAH’ın nu-
ru ile bakar” buyuruldu. Hangi lisandan olur ise olsun aynı ma-
nayı ifade ediyor ise beşerin ölçüsüne göre müslimdir. Anlamını
yaşıyorsa mü’mindir. Tevhit dinini kabul etmiyorsa müşriktir.
Emri ilâhiyi kabul etmediğinden kâfirdir. ALLAH’ın varlığını
kabul etmiyorsa gâvurdur. Bugünkü deyimle ateisttir. İnanıyor-
muş gibi görünüp de kasıtlı inanmayanlar münafıktırlar.
Bizim muhammedi olarak alışa geldiğimiz her hangi Peygamber
efendilerimizin şeriatına tâbi olur ise olsun “Muhammed Resullullah
demedi ise kâfirdir, gâvurdur” deme hastalığından Rabbım ümmeti
Muhammedi kurtarsın. Bütün semavi dinleri de kurtarsın. Çünkü Mu-
hammedilerdeki bu hastalığın virüsü, mikrobu bizlere de o taraftan
geldi. “Benim Peygamberim senin peygamberinden daha üstündür”
diye diye Kur’an-ı Kerim’de bu türlü zihniyetten sarih ayetlerle men
edildiği, arzda tecelli ettiği ve iman etmiş kişilerin yaşantılarında da
müşahede edildiği halde bu hastalıktan hâlâ kurtulmayı düşünemiyo-
ruz. Bilmemiz gerekirdi: Peygamber efendilerimizin cümlesi

97
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH’ın elçileridir. Kendi kendilerinin halikı değiller. Her hangi bir


şeyi de basit de olsa yaratmaya muktedir değiller. Kullarının kemâla-
tına göre Hazreti ALLAH elçilerini ilmi ile bezedi, biz acizler için
rahmeti ilâhi olarak gönderdi. Hazreti Halikı zülcelâl kullarına kabili-
yetlerine göre seçme yetkisi verdi. Aynı şeriatta kaldı ise onu da mak-
bul kıldı. Bu hakka dair Kur’an-ı Kerim’de çok ayetler vardır, iyi
oku!.

98

98
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH’A İNANAN EHLİ KİTÂBA "KÂFİR VEYA


GÂVUR" DİYEMEZSİN

Şüphe yok ki iman edenler, yahudiler, nasrani ve sabiilerden


kim ALLAH’a, ahiret gününe inanır, bununla beraber salih
amelde bulunursa, elbette onların Rableri katında ecirleri vardır.
Hem onlara korku da yoktur. Onlar mahzun olacak değillerdir.
(Bakara Sûresi, 62)
Kur’an-ı Azimüşşan’da buna benzer ehli kitabdan bahisle, inanan
kullarını taltif eden çok çok ayetler mevcut iken, ehli kitaba karşı bu
99
tutum ve düşmanlık niye? Bu gerçekte Rabbımın bahşettiği imkanlarla
hemfikir olalım. Ehli kitaba samimiyetle soralım: Muhammed ümme-
tine karşı bu düşmanlık niye? Bu yönlü emri ilâhi mi var? Zebur’da mı
var, Tevrat’ta mı var, İncil’de mi var, suhuflarda mı var? Hayır!.. Bü-
tün semavi dinlere mahsus bütün kitapların özetini de kapsayan
Kur’an-ı Kerim’de yok.

99
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

TERBİYE ALLAH'IN TERTİB VE BİLDİRİSİNE


GÖREDİR, RUHİ VE NEFSÎDİR, EDEPDİR,
KULUN İRADESİNE VERİLMİŞTİR.

“Beni Rabbım terbiye etti, ne güzel terbiye etti” buyurdu, Hazreti


Resulullah (s.a.v.). Beniâdem dıştan değil, içten terbiye olur. Dıştan
alınan terbiye kalıcı değildir, dıştadır. İçeriye hulülü suretadır !..
Adab-ı muaşeret.. Denilir ki, “ayıp olur”dan başka kötü fikirlerin
icraatını engelleyecek başka bir meziyeti yoktur. Bütün çirkinlikler
100 pusudadır. Fırsat kollar. Fırsat buldu mu onu engelleyecek, “ayıp
olur”dan öte gitmeyen yaşantısının melanetlerini engelleyecek gücü
yoktur. İşte Rabbımın terbiyesi ile terbiye olmamış insanlara mürebbi
olarak lutfedilen ALLAH’ın elçileri tertibi tanzimi rahmeti ilâhi dünya
ve ahiret bizlere Cenab-ı Hakkın lutfu ilâhisidir.
Beniâdem terbiyeye muhtaçtır. Peygamber Efendimiz buyurdular:
“Bütün çocuklar İslâm fıtratı üzere dünyaya gelir. Terbiyecisinin
terbiyesi ne ise öyle olur.” “Bil-cümle Peygamber kardeşlerim meka-
rimi ahlâk üzere geldiler. Manevî ahlâk-ı tarif ve talim ettiler. Beni de
Rabbım mekarimi ahlâk-ı tamamlamak için gönderdi.” İşte mekarimi
ahlâk içten verildiği gibi ademin dış ahlâk-ı ile de ilgili olup ALLAH
ve Resulüne inanmayanlar bu türlü rahmeti ilâhiden mahrumdurlar.
Yapmacık, sathi terbiyeye sahip olanlar, toplumlarda gelenek ve göre-
nekten taklidi olarak her ne kadar menşei semavi dinlerden kaynak-
landı ise de taklididir. Anarşitler merhametsiz insafsızlar eline fırsat
geçtimi, bugünkü ifade ile “hortumcular” hep bu zümreden çıkar. Ba-
zıları inanmış gibi görülse de, imanı suretadır; inanma! Hazreti
ALLAH buyurdu ki: “Hâbibim, sen onları yüzlerinden tanırsın..”
Başkalarının perişan etmeleri onların yüzlerinde renk değişikliği

100
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

yapamaz. O kızarma damarı ya aslında yoktur veyahut ar damarı


sonradan patlamıştır Hazreti ALLAH buyurdu: (Habibim, onlar
gülerek günah işlerler. Onlarda hidayet yoktur!...)
Eğer mekarimi ahlâk istiyorsan Peygamber efendilerimizin söz-
lerini, yaşantılarının esaslarını, içtihada tâbi yönlerini zamana göre
içtihad edilmiş hâliyle, zamanın icaplarına göre emri ilâhiyeye ters
düşmeden günü yaşa. Dışdan gelen küfür dalgaları sathi libasını her
an çıkarıp gerçek yüzünü gösterir. Mekarimi ahlâk Hazreti
Kur’an’ın özü, Hazreti Resulullah’ın sözü, yaşantısıdır. Şeriattır,
tarikattır, marifettir, hakikattır. Hulasa dindir, İslâmiyet'tir. Ancak
bu türlü terbiye ve iman seninle kabre de gider. Mahşerde de rahme-
ti ilâhi olarak tecelli eder. Cesette zeval vardır. İmanın zevali yoktur.
Ebedi, kalıcıdır. Hikmettir. Hikmetse mü’minin kayıp malıdır. Nere-
de bulursa alsın. Müslimin değil, mü’minin kayıp malıdır. İmanının
şulesi, her yönde görülen yaratılışın sırrı, rahmeti ilâhinin tecelli ve
zuhuruna vesile olan insanî kâmil olan bu kişileri Kur’an-ı Ke-
rim’de Hazreti ALLAH bildiriyor.
101

101
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

SİZDEN ÜCRET İSTEMEYEN KİMSELERE TÂBİ


OLUN, ONLARIN SÖZLERİNE KULAK VERİN.
ONLAR HİDAYETE ERMİŞ KİMSELERDİR

Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tabi olun.


Onların sözlerine kulak verin çünkü onlar hidayete ermiş kimse-
lerdir. (Yâsîn Sûresi, 21)
Bu ayet’i celîlede Hazreti ALLAH tâbi olunacak, makbul ve ma-
nevî vazifelendirdiği kullarını tanıtırken her beşerin rahatlıkla ölçebi-
102 leceği o kişinin hasletinden beyanla “onlar sizden herhangi bir ücret
istemedikleri gibi, verseniz de almazlar. İşte siz onlara tâbi olduğunuz
gibi sözlerine de kulak verin. Onlar hidayete ermiş vârisül-enbiyadır.
Makamı velayetten vazifeli evliyalardır. Tertibi tanzimi ilâhidir. Sakın
ilâhlaştırmayasın. O da ALLAH’ın kuludur. Beşeri yönü senden farklı
olmayıp kuvveti kudreti ilâhi karşısında acizdir. Fakat dikkat et: Haz-
reti ALLAH rahmetine vesile kılmıştır. O kişinin şahsında Hazreti
Resullullah (s.a.v.) Efendimize biat etmiş olursun. Bu türlü rahmeti
ilâhiyi, yalnız madde ilmi ile iktifa edip, akıl ölçüsü ile yetinip, yeteri
kadar nakli kabul edemeyenler tertibi ilâhi ölçülerinin dışındadır, an-
layamazlar.

102
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH’IN, ZİYARET EDİLİP HÂL VE


HATIRLARININ SORULMASINI İSTEDİĞİ
KİMSELERİ ZİYARETTEN VAZGEÇMEYİN.

Onlar öyle sapıklar ki, kesin söz verdikten sonra sözlerinden


dönerler. ALLAH’ın ziyaret edilip hâl ve hatırlarının sorulmasını
istediği kimseleri ziyaretten vaz geçerler ve yeryüzünde fitne ve
fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır. (Baka-
ra Sûresi, 27).
Büyüğümüzü ve küçüğümüzü tanıyamaz hale geldik. Büyükleri- 103
mizi ziyaret edip hâl ve hatırlarını sormamız, ihtiyaçlarını gidererek,
ferahlatıp, gönüllerini almamız emri ilâhi iken ihmal ettik. Hayatların-
da ziyaret etmediğimiz, vefatlarından sonra da manada na ehlin mana
zafiyetinin mahsulü telkınlarıyla ALLAH’ın ziyareti emrettiği emre
icabet edemedik. İlimleri maddeden öteye ermeyen bilgelerin telkınla-
rı çok kişiye öyle etki yaptı ki, ecdadımızın, yol büyüklerimizin ziya-
retinden hayatlarında mahrum edildik. Vefatlarından sonra da kabirle-
rini “taşı ve toprağı ziyaret şirktir, küfürdür” diye müslümanları bu
yönlü rahmeti ilâhiden mahrum ettiler.
Hacca gidenler iyi bilirler: Ömür boyu hasreti ile yanıp kavrul-
duğu Peygamberini, izdiham olmadığı zaman dahi Vahhabi zihniyet
hemen karşına çıkar, “haram, haram” diye merkad-i şerife yaklaş-
tırmadığı gibi, zalımca, göğsünden itekler. Sende ne aşk bırakır, ne
de feyiz. Halbuki küfürle itham edilen kişi itekleyenden çok bilgili ve
çok imanlı. O cahili orada vazifelendirenden de daha çok bilgi ve
görgüye sahip. İmanlı olduğunu vahhabiler bilmez. Amma Türk
hüccacı ne yaptığını iyi bilir: “Beni vefatımdan sonra ziyaret eden
hayatımda ziyaret etmiş gibidir. Şefaatim ona vaciptir.” hitabının

103
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

anlamını iyi bilirler, zevkini ve feyzini alırlar, hayatları boyunca


neşe ve sürur içindedirler. İşte bu ziyaretten ehliaşkı men edenlere,
ziyaretten vaz geçenlere ne buyurdu, Halikı zülcelâl: “Onlar yer
yüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. İşte onlar zarara uğrayanlardır.”

104

104
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

HAZRETİ ALLAH ARZI YARATTI


"BİLİNMEKLİĞİMİ DİLEDİM" BUYURDU.
YERYÜZÜNDE HALİFESİ BENÎÂDEMİ
YARATTI

Dikkat ediyor musun, Hazreti ALLAH ezelî ervahta verdiğimiz


sözü hatırlatıyor? Ruhlar alemindeki verdiğimiz sözün cesetli olarak
da tekrarını istiyor. Hazreti ALLAH: Elestü bi-Rabbikum (ben sizin
Rabbınız değil miyim?) hitabı ilâhisi ile imanları nispetinde o alemin
tertibine uygun ruhların imtihan olunduğunu beyanla, sonsuz rahmet 105
ve merhametinin tecellisi olan ikinci imtihan yeri dünyayı yarattı. Da-
ha bariz tenezzülen fiili sıfatlarının tecellisi her zerresinde kuvveti
kudreti ilâhiyi gösterdi.
“Yer yüzünde halifemi yaratacağım” hitabının tecellisi yaratılışın
sırrı, zati sıfatlarının dışında fiili ve subuti sıfatlarının bariz tecelli
ettiği kudreti ilâhinin en fazla zuhur ettiği Beniâdem’i yarattı. Madde
ve mananın birleşiminden Beniâdem’i cennette halk etti. Eşyanın is-
mini Âdem’e öğretti. Alleme’l-esma sıfatını bahşetti. Melâikenin ilmi
Âdem aleyhisselâma ihsan edilen ilim gibi olmayıp hududu vardır.
Beniâdem’e verilen ilmin hududu yoktur. Beniâdem’in ilmi herhangi
bir zamana mahsus olmayıp kıyamete kadar kemâlatıyle devam ede-
cektir.
Hazreti ALLAH’ın fiili ve subuti sıfatlarının daha bariz tecellisi
ile varlığını kimse inkâr edemeyecektir. Cennet nimetlerini, Âdem’e,
emri ilâhiye sadakati için hazırladığı nimetlerini peşinen gösterdi. Mi-
raç’da Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)'e de cennet
ve cehennemin mevcudiyetini gösterdi.

105
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Tertibi ilâhinin tahakkuk etmesine gerekli olan Havva anamızı


Âdem aleyhisselâmın sol kaburga kemiğinden halk etti. Kadının
mizacını maddi ve manevî yönünü az da olsa görebiliyor isen kabur-
ga kemiği gibi gevrek, biraz da kavisli olduğunu görmek mümkün-
dür. Buna rağmen teklifata tâbi kılındı. Kadın muhteremdir. Anam
da kadındır. Âdem neslinin devamı için elzemdir.
Beniâdem’in tertibi ilâhi zelle işlemeye müsait yaratıldığını, cen-
neti a’lada dahi dünyaya mahsus hasletleri ile günahsız yaşamasının
mümkün olmadığını Âdem aleyhis-selâma Hazreti ALLAH gösterdi.
Gelmiş ve gelecek kullarına da bu rahmetini bildirmekle, kullar varlı-
ğa kapılmayıp, enaniyetin mahkumu olmasınlar diye tertibi ilâhiler
bizlere uyarı ve rahmettir. Dünyada nefis taşıyan Beniâdem’e Âdem
aleyhisselâmın yaşantısını örnek kıldı. Dolayısı ile kullarına mesaj
verdi, Halikı zülcelâl.
Özetle, abdiâcizin manevî şahsımda da bu rumuzu her an müşa-
hede imkanını görüyor, kulluk zevkini alıyorum. Kullarına hitabı
ilâhi: Kulum seni rahmetimle yarattım. Cennette yerini bulman
106 cüz’î iradenle kemalat elde etmen, insan sıfatında rahmet tecellisi-
nin zuhurunu görmen için çaban görülsün. Aczini unutmayıp, ena-
niyete kapılmadan, emri ilâhiye uygun yaşantını sürdürebiliyorsan
nefsinin ALLAH’a kul olmaya mani olan yönlerini dünya potasında
eritme gücü verilmiş. Nefsinin hoşlanıp emri ilâhiye ters düşen yö-
nünü tanzimi ilâhi olan hâdiselerin ateşinde eriterek, zamanın me-
deniyetine, kültürüne uygun, yaşamaya müsait yaratılmış iken, geri
kalmanın mesuliyetini en mütekamil tevhit dinine, ALLAH’ın elçisi
ahir zaman Peygamberinin ümmetine rahmeti ilâhi olarak lutfedilen
şeriat, tarikat, marifet, hakikatlere bilmeden karşı tavır takınmanın
aczinin bu yönlü bilgi noksanlığından kaynaklandığını ne zaman
anlayacaksın? Yutulması mümkün olmayan içtihatsız lokmalara
müşteri bekliyor isen, gerçekleri bilenlerden iltifat bulamadığın gibi,
dini bilgisi yeterli olmayan kişilerden dahi tasvip görmen mümkün
değil!.. Çünkü zamana göre içtihat yapılmadığından şer-i şerifi azda
olsa bilgin varsa rahmeti ilâhiyeye uygun olduğunu kabul ettirip,
21’inci asrın insahlarını manevî gıda ile doyurabiliyormusun? Bu-
günün teknolojisine, medeni yaşantısına uyum sağlayamayan bil-
ginle bu asırda yaşayan hemcinsine iman yönünde ne kadar yar-

106
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

dımcı olabildin? İnsafla düşünelim, emri ilâhinin aslını bulalım ve


yaşayalım, inşallah!...

107

107
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

EY BENİÂDEM! KUŞ KADAR DA MI ALLAH'I


TANIYAMADIN? ONU TESBİH ETMEKTEN
NEFSİNİ MAHRUM ETTİN!

Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların ALLAH’ı


tesbih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi duasını ve tesbihi-
ni bilmiştir. ALLAH onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir.
(Nur Sûresi, 41)
Şerefli ve efdali mahluk olan yaratılışın çekirdeği olan adem,
108 hâlâ yaratanının anlamlı ve güzel isimlerini zikretmekten, tesbih
etmekten, yâd etmekten, noksan sıfattan Rabbını tenzih etmekten
seni men eden, sonsuz nimetlere karşı seni kör eden mikrobu nef-
sinde arıyor musun? Bulamadınsa bu abdiâcizin tavsiyesine kulak
ver. ALLAH’ın lutfettiği ayetlerde ara. mensup olduğun şeriatın-
da ara. “Bunları ölçemiyorum” diyor isen ALLAH’ın her zaman
mevcut kıldığı vârisün-Nebi, nedimi ilâhi olan tertibi ilâhi ile ara.
Dizi dizi kuşların ALLAH’ı tesbih ve dua ettiklerini, yaptıklarını
belirterek bu ayet’i celîlede biz kullarını uyarıyor Halikı zülcelâl.
Ey Beniâdem! Kuş kadarda mı Rabbını tanıyamadın, çok yazık!...
Onlar: Seni tenzih ederiz, seni bırakıp da başka evliya edin-
mek bize yaraşmaz. Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol ni-
met verdin ki, sonunda zikretmeyi unuttular ve helaki hak eden
bir kavim oldular”derler.(Furkan Sûresi,18)

108
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

RIZKA İMAN, İMANIN ZİRVESİDİR. RIZIK


ALLAH’IN YED’İNDE OLUP BENİÂDEM'İN
SAY-İ GAYRETİNDE ZUHUR’U GÖRÜLÜR.

Fazla serveti kaldırabilmek her kişinin işi değildir, er kişi işi-


dir. Servet mihenk taşı gibidir. Fakirlikte gizle-meye çalıştığı na-
hoş karakterini zenginlikte ister istemez açığa çıkarır. Enaniyyeti
günah ve ayıpları hafif gösterir. Hâline cehalet ve iman zafiyeti
hakimdir. O kişiye Hak’tan hukukdan bahsetmek gülünçtür. De-
ğişik mizaca sahip olan, ALLAH’tan nasıl korkmak gerekli ise 109
öyle korkan kişinin serveti ne kadar olur ise olsun ibadet ve taa-
tından, hayır hasenatından, merhametinden fukara-ya hizmetinde
noksanlık yapmamaya gayret gösteren in-san, ALLAH indinde
makbuldür. Böyle kişinin varlığı bü-tün beşer için rahmettir.
Rızık ayrı şeydir. ALLAH hiç bir mahlukatını rızıksız yaratma-
mıştır. Rızkını elde etmesini sayi gayretine bağlamıştır. Bu tertibe
riayet etmeyen tembel de rızkını alır. Vakarsızca, haysiyetsizce, yüz
suyu dökerek alır.
Ormanda kötürüm tilki gördü. Merak etti: Acaba bu til-kinin rızkı
nasıl verilecek? diye, bir ağaca çıktı. Merakla izli-yordu. Tilkinin bu-
lunduğu sütrenin hemen gerisinde aslan avını oracıkta parçalayıp yedi.
Doyması ile oradan uzaklaş-tı. Tilki sürünmekle aslanın artıklarını
yedi. Ağaç üzerinde bu olayı mizacına uygun gören tembel, Cenab-ı
Hakka ni- yaz ederek: “Kötürüm tilkinin rızkını dahi ayağına gönde-
ren Rabbım! Benim de rızkımı tilkiye gönderdiğin ferahlıkta gönder-
meni istiyorum” diye iltica etti. Hatiften bir ses şöyle di-yordu: "Ey
kötürüm tilkiye imrenip tanzimi ilâhinin, tertibi ilâhinin dışında
rızkını arayan! Sayi gayretini sarf etmeden başkalarının sırtından

109
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

geçinmeyi nefsine mal etmeyi şiar edinmiş süfli asalak!. Sağlam


olduğun halde kötürüm tilki gibi rızkını zilletle bekleyeceğine aslan
gibi avını avla, kötürüm tilkiler senin avının ar-tıklarından istifade
etsinler."
İmanın şartı altıdır. Amentünün manası imanın şartları-nı ihtiva
eder. Mutasavvıfına göre imanın yetmiş iki şubesi vardır: Başı
ALLAH’ı tevhit etmek, zirvesi rızka imandır. Rız-ka iman diğerlerin-
den daha zordur. İmanlı insanların dahi günlük yaşantılarında bu zafi-
yeti görmek mümkündür. Şa-irin belirttiği gibi:
Bir kapuyu bend ederse bin kapı eyler küşad,
Hazreti ALLAH, efendi ! Fatihü’l-ebvab’tır.
Zannetme ki, Razzak-ı alem şah-ı daradan gelir,
İllâ nan-ı kasemnadan gelir.
Bir kapuyu bend ederse bin kapı eyler küşad
Hazreti ALLAH, efendi! Fatihü’l-ebvap’tır.
Anlamı: ALLAH bir kapıyı kapatır ise çok kapılar açar. Rızık
110
kapısı açmak ALLAH’a mahsustur. Yanlış zanna kapılma. Rızık
İran şahından gelmez, yalnız ALLAH’tan gelir. Vesile ile gelir.
Vesileye tevessül emir ve tertibi ilâhidir. Fakat bu veçhile iman
edenler ima-nın zirvesindedir. Sayi gayretini sarf ettikten sonra
ALLAH’tan isteyeceksin ki, vesilelerle gönderecektir. Böyle
inanmak imanın zirvesi olup, ibadettir. Peygam-ber Efendimiz
buyurdular: “Rızık da ecel gibidir. Nere-de olursan ol, seni bu-
lur.” İradeni kullanacaksın, sebebine tevessül edeceksin. Tevessül
edeceğin sebep emri ilâhiye uygun olmalı.
İaşeleri ile yükümlü olduğun kişilerin de velinimeti-sin. Haz-
reti ALLAH onların rızıklarını da noksansız iletmekle seni yü-
kümlü kılmış. Hatta evinde mevcut hayvanların da rızkını seninle
gönderiyor. Noksan vermeye-sin. Örneğin zamanla ailede nüfus
kesafeti azaldığı za-man bereketin noksanlaştığını zannedeceksin.
O bere-ket noksanlığı değil, karı koca ikiniz kaldınızsa ikinizin
rızkıdır. Hazreti ALLAH cümle kullarının rızkını helalından bol
ihsan eylesin.

110
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Söylene gelen yerinde bir temenni vardır: ALLAH az verip


gezdirmesin; çok verip azdırmasın. Amin. Bu ta-zarru ve niyaz
kulun aczini itiraftır. “Sakın bir lokma, bir hırka” sözüne uygun
gibi görüp de iltifat etmeyesin. Çünkü o söz tembellerin, tertibi
ilâhiye riayet etmeyenlerin nahoş sözüdür. Kanaat değil. Bu nahoş
sözün inanan kişilerin yaşantısında büyük tahribat yaptığı ta-rih
boyu görülmüştür. Hatta ehlî tasavvufun hâli öyle olmalı zannı ile
servet düşmanlığı zahiri ve batıni ilim erbabında da esas olarak
benimsenmiş, dini İslâm’a uy-mayan bu tavır ve düşünce servet
sahibi olanları gerçek-lerden uzaklaştırmış. Kanaat etmenin bu
uydurma söz ile yakından uzaktan ilişiği yoktur.
Hazreti Peygamber (s.a.v.) şahadet ve orta parmağını birleştire-
rek ashaba hitaben : “Namuslu tüccar cennette benimle beraberdir”
buyurdular. Ashâb-ı güzin efendile-rimiz umumiyetle zengin idiler.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz de zamanın bezirganı idi. Zengin
idiler. Gavsu’l-azam Seyyit Abdulkâdir Geylâni (kaddesallahu sır-
rahu) hazretleri de çok zengin idi. Servet hususunda şöy-le örnek
verdiler: (“Belh hükümdarı İbrahim b. Ethem bi-zim zamanımızda 111
olsa idi ona tac-ı tahtı terk ettirmez-dik. Servet deniz suyuna benzer.
Ne kadar çok olur ise vücut gemisi o kadar rahat yüzer. Gemiyi del-
memeye dikkat et. Delinirse batar”) buyurdu. Gemiyi delmek ise
nazargah-ı ilâhi olan kalbe ALLAH’ın sevgisinden başka kalıcı bir
sevgi koymaktır. Gemi batar. Peygamber Efen-dimiz: “Yokluk küfür
olayazdı” buyurdu.

111
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

EHLİ ZİKİR, EHLİHAL, ALLAH FAKİRİDİRLER:


SERVET, MAL, MÜLK FAKİRİ DEĞİL

Bizler ALLAH’ın fakiriyiz; servet fakiri değil. Meşru servetin


çokluğu ALLAH’a kulluk vecibesini ifa etmekte, ibadet ve taatta
yardımcı ve ferahlatıcıdır. Tembelliğinin nedeni yaratanını yeteri
kadar tanımayan, tertibi ilâhi olan kulluk vazife ve mesuliyetini dü-
şünemeyen, nefsin izzetinden yoksun, başkalarının sırtından geçin-
menin zevkinden başka zevk bilmeyen, yapışkan, asalak kene. Gücü
varken bir kişi kazanamıyorsa bu dünyada ekmek parası, dostlarının
112 yüz karası, şeytanın maskarası.
Bu abdiâcizi yanlış anlama. ALLAH’ın gücü karşısında her zaman
beşerin aciz ve güçsüz olduğunu müdrikim. Ben de kulum ve acizim.
Beşer karşısında Rabbımın lütfu ihsa-nı ile kulluk vazifemi idrak
edenlerdenim. “Ey insan, arzı ben yarattım, sen düzene sokacaksın”
hitabını yaşamaya çalışıyorum ve her hâdiseye bu açıdan bakıyor, ona
göre bü-tün güzelliklerin din, çirkinliklerin la-din olup, dinle ilgisi ol-
madığını görüyorum. Nefsin hoşlandığı çirkinlikleri dine mal ederek,
sorumluluğunu düşünmeden “hizmet ediyorum” zannı ile şeriatı Mu-
hammedi'yi mecrasından saptırdılar. İç-tihatsızlıktan dolayı içinden
çıkılmaz hale getirilen diğer se-mavi dinler gibi mensubunu tatmin ve
mutmain edemeyen bir duruma düşürdüler. Mütekâmil insanlara bah-
şedilen şe-riatı Muhammedi'nin gerçeğini bilemediğimizden, onun da
bütün semavi dinler gibi küfür dengesine düşürülmesi emri ilâhi ol-
mayıp nefsin ürettiği büyük hata..
Asrı saadetten sonra şeriatı Muhammedi'ye mensup olanlarda da
inanç olarak kendi icraatını beğenip, başkala-rının inancını nefsine
kabul ettiremeyenler bilmezler mi ki, semavi dinleri kabul etmek ima-

112
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

nın şartı iken, biz hepsine “kâfir, gâvur” demekle dini İslâm’a hizmet
ediyoruz zannettik. Zamanımızda bu yanlış zihniyet azaldı gibi görül-
se de bu yönlü üretim devam ediyor. ALLAH’a inanmayıp Peygamber
efendilerimizin bizlere rahmet ve örnek olarak yaşantılarını kabul
edemediği gibi, istihza edercesine “kevni hakikatler” denilen madde
aleminden başka ilme müsait olmayan, ALLAH’ın emirlerini bu yönlü
zafiyetlerine uydurmaya çalış-tılar ve medyayı da küfürlerine ortak
ettiler.
Gerçeğe inanıp, görerek, zamanın teknoloji ve mede-niyetinin
gereği, emri ilâhinin dışına çıkmadan İslâmî yaşamada Rabbının
rahmetine, Peygamberimiz Efendi-mizin taltifine mazhar olan ehli
zikir, ehli tarik, ehli şükür, ehli takva, ehli vera, ihlas ehli, ehli mez-
hep, ehli meşrep, ALLAH’ın tertibi ve tanzimi ilâhiden aca-basız,
nasibini alarak mutmain olan, yaratılışın nede-ni sırr-ı ilâhiye şeksiz
ve şüphesiz inanmış, imansızlığa prim vermeyip onların salahı için
duayı terk etmeyen, düşmanlık diye bir çirkinliğe yaşantısında yer
verme-yen bahtiyar insanları rencide etmekten vaz geçmeyecekler
mi? Ağızlarda sakız olup çiğnenen, tatbikatta yeteri kadar iman et- 113
medikleri ehline gizli olmayan, nefsani prensiplerinden öte gitme-
yen, din vicdan ve fi-kir hürriyeti... Bu güzelliklere ancak kelâmdan
öte yer vermeyen tutumunun icraatı her kesim insan tarafından bi-
linen bariz bir vakıadır. İnanç ve hareketleri ve sözleri ile başkaları-
nı incitip horlamadan, hoş görülü, sevecen, temiz ve safiyetli iman
ehlini rencide etmeden, tabiî hakları olan insan gibi yaşamalarına
fırsat veril-meyecek mi?

113
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

CUMHURİYET, DEMOKRASİ, İNSAN HAKLARI


VE LÂİKLİK YAŞANIYOR İSE GÜZELDİR

Sakın bu fikirlerimde siyasi ve politik parti zihniyeti aramayasın.


Bu milletin bir ferdi, vatandaşı olarak güzellik hay-ranıyım. Zamanı-
mızda demokrasi güzel. Cumhurun kendi kendini idare tarzı olan
cumhuriyet yaşanıyorsa çok güzel. Kimsenin inancına müdahale et-
meden herkesin inancında özgür olması güzel. Bu manada lâiklik gü-
zel. Dini İslâmî yaşayabiliyorsan, zamana göre içtihat yapmaya muk-
tedir isen veyahut bu yönlü muktedir olanları rehber edinmiş, onun
114 yaşantısını ve mekarimi ahlâk-ı yaşantında görebiliyor isen, onun tel-
kin ettiği şekilde yaşadığın zaman manevîyat tarafından tasdik ve tas-
vip görüyorsan ki kesin göreceksin yoluna devam et, çok çok güzel...
Bu güzellikleri hemcinsini kandırmak için icra ediyor isen: Yalancının
mum yatsıya kadar yanar, başka yakamazsın. Bu güzellikler emri
ilâhiye aykırı değildir. Zira bütün güzellikler hikmettir. “Hikmetse
mü’minin kayıp malıdır, nerede ve ne zaman bulur ise alsın” hita-
bını unutma.
Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere ta-bi olun.
Onların sözlerine kulak verin. Çünkü onlar hida-yete ermiş kim-
selerdir. (Yâsîn Sûresi, 21)
Bu ayet’i celileyi tekrar etmekte faide mülahaza ediyorum. Lütfen
dikkat et. Na-ehlin sözlerine kulaklarını tıka. Çünkü nâ-ehil pazarında
hikmet bulamazsın. Bu güzelliklere kül olarak isim vermek gereki-
yorsa ne yönden bakar isen bak, günahı kebâir dışında güzellikle-
rin ismi İslamiyet'tir!..
Cüz’î irademin tertibi ilâhiye uygun icraatı ile yükümlü olduğumu
müdrikim, elhamdü lillâh. İcraatından sorumlu olduğum lutfedilen

114
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

manevî vazifelerimi ifa hususunda kim-seye pirim vermem. Başkala-


rının nefsi arzularına manevîya-tı uydurma prensibi inancımla bağ-
daşmıyor. Bu durumda kimseyi suçlayamam, ALLAH’ın rahmeti son-
suz. Affetmek, bağışlamak gücüne ALLAH’tan başka kimsenin yetki-
si yok. Mizacım ve inancım başkalarının sırtından geçinmeye uygun
olmadığı gibi "dünya nimetlerinden mahrum olurum" korkusunun
hayatımda yeri hemen hemen yok gibidir. Zengin babanın, zengin
ananın tek erkek evlâdıyım.

115

115
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

SANATKAR OLDUM. KASTIM KİMSEYE YÜK


OLMAMAK, MİNNETSİZ YAŞAMAKTI.
BUGÜNE ÖYLE GELDİM

Buna rağmen Rabbımın mizacıma uygun verdiği zevk ve istekle


1935 senesinde cennet mekân babam Çorum Paşa hamamını işletiyor-
du ve yalnızdı. Yardımcı olur, diye orta okuldan ayrılmama rıza gös-
terdi. Hamamın kasasında bu-lundum. Rahattım. Bu yönlü pasif hayat
mizacıma uygun değildi. Babama bu hâlimi anlattım ve razı oldu. Sa-
natkar oldum. 1939’da Hacı Mustafa Anaç Şeyh Efendinin tek kızı 16
116
yaşındaki Fatma hanımla evlendim.
O yıllarda usta olmuştum. Marangoz atölyem vardı. Ha-yat boyu
yedi kızım, bir oğlum oldu. Yevmü’l-cedit rızku’l-cedit (gün kazan-
dım, gün yedim). İaşesinden yükümlü oldu-ğum kişileri mahrum et-
memeye Rabbımın lutfettiği gücüm-le özen gösterdim. Gündüz gece,
pazar, bayram, demedim. Çalışmanın haram olduğu günlerin dışında
hep çalıştım. Rabbımın verdiği rızkı da gayri meşru yerlere sarf et-
memeye dikkat ettim. Emri ilâhi olan ibadet ve taatımda kusur etme-
meye titizlikle özen gösterdim. 1949 senesinde şeyhim efendim Hacı
Mustafa Yardımedici efendiye manamda Haz-reti ALLAH’ın açık
işareti ile intisap ettim ve derviş oldum.
1956 senesi Berat Gecesi manada ve maddede belirli ehil kişilerin
şahadetleri ile ALLAH’ın tertip ve tanzimi olan bü-tün insanlığa hiz-
met edilmesi anlamında bu abdiâcize ma-nevi vazifem bildirildi. Şu
anda 50 sene oldu. Rabbımın sonsuz rahmetinin tecellisi ve zuhuru.
Manevîyatı istismara manevî yönüm uygun olmadığı gibi maddi
yönümün dahi müsait yaratılmadığının ezelî ervah- da Rabbımın bah-
şettiği lutuf ve ihsanının tecellisinin zuhu-runun hayatım boyunca

116
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

zevkini aldım ve alıyorum. Bu hu-susta yaratanıma müteşekkirim.


Madde ve manayı istismara şahsım müsait olmadığı gibi başkalarına
da yaptırmamaya bütün gücümle gayret gösterdim ve gösteriyorum.
Son nefesime kadar rabbım muaffak kılar inşallah!...

117

117
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ŞEYH NASIL OLUNUR?

Derviş ne kendisinin ne de başkalarının görgüsü ile, rüya, ilham


gibi yollarla şeyh olamaz. Ancak müntesi-bi olduğu, ALLAH’ın va-
zifeli kıldığı, şer-i şerif üzere ha-yatını idame ettiren şeyh efendiye
bahşedilen hitabı ilâhi ile ve şeyhinin tebliği ile şeyh olur.
ALLAH’ın emri ile emri ilâhiyi mürşidinin tebliği, şeyhinin tebliği ile
olur. Manevî vazifeler sadece bugün değil, hep böyle tertip edilmiştir.
Tertibi ilâhiyenin zuhuru olan rahmeti ilâhiyeyi ehline malum ol-
duğu gibi bugünkü ulema bilse idi enbiya ve evli-yayı, ezelî ervahta
118 halkedildiğini bilecekti, enbiyayı ALLAH’ın elçileri olarak birbirin-
den ayrı görmeyip, semavi dinler arasında din düşmanlığı katiyen ol-
mayacaktı. Kur’an-ı Azimüşşan’da beyan edilen evliyayı kabul ede-
bilselerdi, şeriatı Muhammedi'de ayrılık olmadığı gibi bugünkü için-
den çıkılmaz duruma da düşülmiyecekti. Bu türlü izaha ihtiyaç du-
yulmayacaktı. Enbiya efendilerimizi de yeteri kadar bilseler idi hepsi-
nin de nuru Muhammedi olduğunu, aynı rahmeti ilâhinin zuhuru ve
tecellisi olduğunu, istisnai ya-ratılışla, özel yaratıldıklarını bilseler idi,
Peygamber efendile-rimiz arasında ayrılığa düşmezlerdi. Dolayısıyla
din arası ay-rılık da olmayacaktı. Zira tevhit dini bir tanedir, ismi
İslâmi-yettir!... Zamana göre emri ilâhiye uygun yaşantılarında de-
ğişmesi icap eden ictihadi mevzuları için Hazreti Halikı zülcelâl ve
Tekaddes Hazretleri elçilerini göndermekle rahmetini ferahça kulları-
na bahşetmiştir. Fakat ümmeti Muhammet rahmet olan içtihadı 4
imam efendilerimizden sonra durdurmuştur, fitne oluyor diye...

118
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

SONRA GELEN DİN EVVELKİ DİNİ İPTAL


ETMEZ. DAHA SONRA GELEN ALLAH
ELÇİLERİ EVVELKİ GELENLERİ TASDİK,
SONRA GELENLERİ MÜJDELEYİCİ OLARAK
GÖNDERİLDİLER. CÜMLESİNİN DİNİ İSLÂM,
TEVHİT DİNİDİR.

Sonraki gelen ALLAH’ın elçisinin bir evvelkini iptal için değil,


daha evvel gelenleri tasdik, sonra gelecekleri müjdele-yici olarak gön-
derildiğini bildirdi, Hazreti ALLAH c.c. Daha sonra gelen ALLAH’ın
elçisinin ilan ettiği şeriata tâbi olmak kemâlattır. Daha evvelki şeriatta 119
sebat gösterip ALLAH’tan başka ilâh edinmeyenler de hangi şeriata
samimiyetle tâbi olur iseler Hazreti ALLAH Kur’an-ı Azimüşşan’da
buyuru- yor ki “onlar için korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de.”
“Men araf” sırrını anladınsa bu tanzimi ilâhiyi anlarsın. Bu hâl
tevhit sırrında tecelli eder. Kelimeyi tevhit, tevhidi ef'al, tevhidi sıfat,
tevhidi zat. "Kur’an’ın da itikatta medarı ikidir" denildi: İlmi tevhit,
ameli tevhit. Tecellisi görülen hâl ise nafi ilim, salih ameldir. Tâbi
olmak tevhit dininin aslıdır. Bildiğim kadarını anlatmak vazifesi ile
yükümlü oldu-ğumu müdrik olan bu abdiâciz bazı hakikatleri anlat-
makta sakınca görmüyorum. Çünkü manayı bilmeden, tahrip etmek
için bu yönlü küfür bütün melaneti ile karşımda kahraman edası ile
hayasızca sırıtıyor.

119
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

MÜRŞİDİM, EFENDİME NASIL ERİŞTİM?

Zamanını boşa geçirme. İbret için anlatacağım, kaçma. Bu rahmeti


ilâhiye bütün beşer muhtaç yaratılmış. Zuhuru kişi-nin cüz’î iradesine
bağlanmış. ALLAH’tan iste. İsraren iste.
Sene 1949. Ankara’da Hacı Doğan Mahallesi, Pala So-kakta atöl-
yemin üzerindeki evde iskan ettiğim günlerde aşkı ilâhi sandığım sa-
hipsizlik ateşi ile yanıyordum.
Yaptığım ibadet ve taatlar, okuduğum kitaplar, dinlediğim vaaz
ve nasihatler bu fakirin derdine deva olamadığı gibi manevî sıkleti-
120
mi daha da fazlalaştırıyor-du. Bu hâli ilk anlarda ilâhi aşk zannedi-
yordum. Son-raları anladım ki, sahipsizliğin verdiği sarhoşluktan
başka bir şey değil. Boşlukta kalmıştım. Bu derdime deva arıyordum.
Manevîyata ehil, muhterem ve izni icazet sahibi çok mürşit vardı,
bildiklerim. ALLAH cümlesinden razı olsun, makamları cennet olsun.
Rabbımın tertip ve tanzimi mizacı-ma uygun, zamana göre İslâm’ın
manasını yaşatacak bir mürşit bekliyordum. Armudun sapı var üzü-
mün çöpü var hastalığı beni haşa mürşit kabullenmemde kişiyi mah-
rumiyete götüren müşkül bir insan olmuştum. İstiyordum ki ve bekli-
yordum ki, metafizik bir tecelliyat olsun “beni Rab-bım seni irşada
gönderdi” desin, bekliyordum.
Boşluk da kalmıştım. Hayatıma tahkiki iman hakimdi. Toplumda
geçerli iman ise taklidi imandı. Gençliğimden beri samimiyetle ibadet,
taat hayır ve hasenatımda idim. Rahmeti ilâhiler açık seçik tecelli edi-
yor. Bu tecellileri taşı-yamaz hale gelmiştim. Bu mevzuda direncim
çok zayıflamış-tı. Taşımakta güçlük çekiyordum. Ayakkabımın çıkar-
dığı sesler dahi zikrullah misali beni vecde getiriyordu.

120
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Bu konuda bana yardım edecek ALLAH’tan başka güç ol-


madığını müdriktim. Gece gündüz Hazreti ALLAH’a tazarru ve niyaz
ediyordum. Sadece arzum bu abdiâciz için husu- si gönderileceğine
inandığım mürşidi bekliyordum.
1949 senesi, tarihini kesin hatırlamıyorum bir gece yarı-sı idi.
Namaz kıldım. Ellerimi açtım yükseklere. Boynumu büktüm Hali-
kı'ma. Öyle müracaat ettim, öyle yalvardım ve yakardım ki.. Şimdi
anlıyorum ki, o hâlim benim aczimin te-cellisi değil, Rabbımın rahme-
ti idi. Misali Hazreti Resulul-lah’ın yakarışının tarifi vechile evliyalar
piri Üveys el-Karani Hazretleri’nin yoklukta müracaatı misali... Kal-
bim ve lisa-nım birleşmiş, müşterek davalarını Yaratan'ına bütün mev-
cudiyeti ile arz ediyorlardı. “Göz yaşların kalbini ıslatabi-liyor ise
duanı bütün âlem bilir” misali yaş gözümden bo-şaldığı gibi, bütün
azalarımdan akıyordu. Lisan ve halen Rabbıma şu an aynının tekrarı
değilse de, benzeri şu kelime-lerle yakarıyordum:
Ya ilâh’el-âlemin.. Her şeylere kadir olan Rabbım... Rahmetin
olan Peygamber Efendimizin o yönlü verasetini taşıyan, mizacıma
uygun evliyanı yarın bekliyorum. Yarın göndermeyeceksen emane- 121
tini al. Çünkü gü-cüm tükendi. Benim ölçüme isterse uymasın. Yeter
ki, “beni Rabbım gönderdi” desin.
Rabbıma elfi elfi, binlerce hamd ederim. O gün Şeyhim Efendim
Kahramanmaraşlı Hacı Mustafa Yardımedici Efen-diyi makamı cen-
net olsun elinde Hazreti Kur’an’la Hazreti ALLAH iş yerime gönder-
di. Ve dersimi verdiler. Efendimi gör-mekle iç alemim ferahladı.
“Cennet misali. Hani derler: Mürşidi gördüğün zaman ALLAH’ı ha-
tırlarsın.” Hatırlama nedir ki?!.. Bütün dertlerim deva buldu. Efendi-
me bu hâli-mi zamanla anlattığımda, gözleri dolu dolu: "Sus, dedi.
Anan arab olsun. Ben Maraş’tan yalnız senin için gönderildim."
Manevî görgülerim bu hâli teyit eder mahiyette idi. Tertib ve tanzimi
ilâhi olan, Rabbımın vazifelendirdiği manevî dertlere deva, veraset
taşıyan mürşitlerin her zaman mevcut olduğuna imancım sonsuzdu.

121
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

DÜNYADA HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR. İLİM


ALLAH’I BİLMEKTİR. KİŞİ ALLAH'I BİLDİĞİ
KADAR ÂLİMDİR. ÂLİMSE MÜRŞİTTİR.

Dünyada en hakiki mürşit ilimdir. Doğru, ilim eşit-tir mürşit,


mürşit eşittir ilim. Hadisi şeriftir ifade edilen. İlim hikmet ve marife-
tullahtır. Hikmeti ilâhinin tecellisi okur yazar olmaya muhtaç değildir.
Okuma yazma biliyorsa daha güzeldir. “Biz arza nice ayetler indir-
dik. Onu aklı selim ve insanî kâmil okur.”
122 Peygamber Efendimize gelen ilk vahyi ilâhi “oku” diye başlar.
Okumak ve yazmak araçtır ve gereçtir. Bu yönlü dü-
şünemediğimizden semavi dini, ALLAH’ın emirlerini akıl ve mantık
ölçüsünün içinde mütalaa ettik. Aklın, mantığın öl-çeceği bazı gerçek-
ler olsa da emri ilâhiler kül olarak bu te-razide tartılmaz. “Bizim tera-
zimiz tartıyor” diyor isen, bu ab-di aciz derimki lütfen, hangi emri
ilâhiyi tarttın ise neticeyi bize de göster. Bu abdiâciz şu an manevî
yaşantınızda ya-nıldığınızı yüzlerce kere gösterebilirim.
Ey benim mübarek kardeşim, müslümansın, şahidim. ALLAH
mü’minlik sıfatına da nail kılsın. “Hikmet mü’minin kayıp malıdır.
Nerede bulursa alsın” hitabına dikkat et ve ara. Mürşitsiz bir dünya
düşünenler, “sen olmasa idin habibim, eflâki yaratmazdım” hadisi
kudsisinin “vema er-selnake illâ rahmeten li’l-âlemin” (habibim, seni
alemlere il-la rahmet olarak gönderdik) hitabı ilâhisindeki manayı dü-
şünemeyenler nuru Muhammedi'yi elbet anlayamazlar. Cümle pey-
gamber efendilerimizde zuhur edip kıyamete ka-dar devam edeceğini
zahiri ilimle nereden bilecekler.
Dünyada Beniâdem’in yaratıldığı andan kıyamete kadar
rahmeti ilâhi devam edecektir. Yaratılışın sırrı nuru Muhamme-

122
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

di’dir. Cümle peygamber efendileri-mizde zuhuru görülen rahme-


ti nuru Muhammedi’den başka düşünmeyesin. Aksini düşünmeye,
rahmeti ilâhiyi yirmi üç seneye mahsus imiş gibi göstermeye hakkın
yok. Zira bu tutumunla Hazreti ALLAH’a noksan sıfat ve zulüm isnat
edenlerden olursun. Peygamberinin vârisi olan evliya-yı tanı. İnkara
kalkışma. Huzuru ilâhide hem kendinin, hem de manalarını öldürdük-
lerinin hesabını veremezsin. Niyazi Mısri’nin işaret ettiği gerçeğe ku-
lak ver:
“Nereden bilsin Hakkı inkâr eyleyen, Niyazi Mısri’yi
Zahir olmuşken yüzünde nuru Zatı kibriya”
Bildiğini iddia etmesin, nuru Zatı kibriyayı idrak edemeyenler. Bu
nuru göremeden! ALLAH’a kulluk yapacak ka-dar bilgiye sahip ol-
duklarını da iddiaya kalkışmasınlar. Hazreti ALLAH’a karşı edeb dışı
olmuyor mu?
Bu dünyada görmeyen ahirettede göremez kavli Mustafa’dır,
bu!...
Hamdolsun, çocukluğumda da tarafı etrafım derviş ve şeyh efen- 123
dilerle bezenmiş idi. Bu bakımdan bu zümrenin yaşantılarının ve hal-
lerinin az da olsa yabancısı sayılmaz-dım.. ALLAH cümlesinden razı
olsun makamlarıda cennet olsun. Naciz hayatımda manevîyat ehli
efendilerin duaları ve telkinleri küçümsenmeyecek kadar yaşantımda
yer edinmiş-lerdi. İslâmî manası ile yaşaya bilmem için gerçek bir
mür-şide müntesip olmak,mutlaka elzem olduğunu buna rağmen bas-
ma kalıp telkinler mana olsun ister madde olsun neden-se beni doyu-
ramıyordu ezelî ervahta ALLAH’a verdiğimiz sö-zün cesetli olarak
tekrarı elzemdi rahmeti ilâhiyenin bu tür-lü ihsan edildiğine inancım
tamdı Rabbım ne emir vermiş ne halk etmiş ise biz aciz kullar için
rahmet, mağfiret, olduğu-na inancım sonsuzdu. Yaratılışımda üstünlük
değil, haşa, yaratanımı tanımama, anlamama engel olacak mania sanki
halk etmemişti. Halikı zülcelâl imanımı sarsacak güçte bir hâdise zu-
hur ettirmemişti. Şimdi daha iyi anlıyorum, çocukluğumda dahi ma-
nevî koruma altında idim. O bakımdan dünyaya gelmeme vesile olan
ana ve babama müteşekkirim. Helal süt emzirdiler, helal lokma yedir-
diler. Tertip ve tanzim eden Rabbıma hamdolsun.
“Kâmil doğarmış ehli Hak,

123
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Doğmadan evvel anası.”


Bu sırrı ifade etmeye ve ALLAH’a ve Resulüne acabasız inanan
belki kendisinin bu yönünü bilemeyen bahtiyarların uyuyanlarını
uyarmaya çalışıyorum.
Gavsü’l-A’zam Abdulkâdir Geylâni çocuk yaşda iken öküzün
kuyruruğunu çekiyordu. Öküz lisan-ı hâl ile çocuk Abdulkâdir’e: “Ya
Abdulkâdir, ALLAH seni bu işler için yaratmadı” dedi. Öküzün lisa-
nından kulu Abdulkâdir’i uyardı. Bu hitaba layık olmak için hayatına
yön verdi. Ana-sından izin aldı. İlim tahsili için memleketini terk etti.
Ankara’da ibadet ve taat için ALLAH’ın emri olan zikrullah ve
inandığımız ibadetlerimizi özgürce yapmak kasti ile lutfu ilâhi olan
Ankara’nın ikinci büyük camisini (Tevhid Camii) imece usulü ile inşa
ettik. Kastimiz ayrılık değil, ha-şa. Camilerde ALLAH’ı zikretmek
için hep müsaade almakla zaman geçiriyorduk. Bazılarından müsade
alamıyorduk. Çok garip kalmıştık. Arkadaşlar ile istişare yaptık. Cami
yapmaya karar verdik. Camimizi ALLAH’a inanan her kesi-me açık
kıldık ve Diyanet’le de anlaştık. Müftülükten Cuma ve bayram nama-
124
zının kılınması için müsade aldık. Hakiy-katta buna gerek yoktu.
Amma biz formaliteyi tamamladık.
Hayli memleketlere bu şeraite uygun, imece usulü cami-ler inşa
ettik. Fakir fukaraya mübarek gün ve gecelerde aş, senenin her günü
gücümüz nispetinde bedava ekmek dağı-tıyoruz. Zengin vatandaşları
bu hususta vakıf kanalı ile teş-vik ediyoruz. Ve zamanla geniş camia-
ya her hususta yar-dımcı olma zevkini bütün kullarına ihsan etmesini
tazarru ve niyaz ediyoruz. Camiye bitişik bazı arsaları cami görüntüsü
kapanmasın diye belediyenin teşviki ile tapusunu an-cak vakıf olarak
camiye aldık.
Bu muamelenin olması için bu abdiâcizin ismine, siya- si ve poli-
tik yönü olmayan bir vakıf kurduk. Amacımız fakir ve fukaraya hiz-
metti. Senelerdir haz duyarak bu vazifeyi ifa etmeyi başlıca zevk ve
vazife edinmiştik. Şimdi ise fakir fu-karaya, ekmeğini almakta güçlük
çeken ailelere yardım edi-yoruz. Camimizi odak noktası alarak şemsi-
ye misali imkanlarımız nispetinde açılmaya özen gösteriyoruz. Hâli,
vakti ye-rinde olan hayırseverlerin kampanyaya yardımları ile ve gü-
cümüz nispetinde ilâ-nihaye ülke çapında götürmeye karar-lıyız, inşal-

124
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

lah. Parasız ekmek dağıtma işi çok memleketlerde devam ediyor. İm-
kanımızı genişletip daha çok yardım etmeyi Cenab-ı Hak’tan tazarru
ve niyaz ediyoruz. Vakfımızın bu-lunduğu yerlerde yardım yalnız ek-
mek dağıtmak değil. İm-kanımız nispetinde her türlü yardım seneler-
dir devam eder. ALLAH artırsın. Rabbım riyadan muhafaza buyursun.
Ek-mek kampanyasına katılmak için vakfa üye olmak da şart değil.
Her türlü vatandaşın rahmeti ilâhiden nasiplenmesi- ni ister, bunun
insanî bir borç olduğunu hatırlatırız.
Ölümsüz ve daima diri olan ALLAH’a güvenip dayan. O’nu
hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarını onun bilmesi yeter.
(Furkan Sûresi, 58)
Ancak iman edip iyi işler yapanlar, ALLAH’ı çok zik-redenler
ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır.
Haksızlık edenler hangi dönüşe döndü-rüleceklerini yakında bile-
cekler. (Şuara Sûresi, 227)
Sana vahyedilen kitabı oku. Namazı da dosdoğru kıl. Muhak-
kak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıko-yar. ALLAH’ı
125
zikretmek elbette en büyük ibadettir. ALLAH yaptıklarınızı bilir.
(Ankebut Sûresi, 45)
Andolsun ki, Resulullah sizin için, ALLAH’a ve ahiret gününe
kavuşmayı umanlar ve ALLAH’ı çok zikredenler için güzel bir
örnektir. (Ahzab Sûresi, 21)
Ey inananlar, ALLAH’ı çok zikredin.
(Ahzab Sûresi, 41)
Ve onu sabah akşam tesbih edin. (Ahzab Sûresi, 42)
Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü’min erkekler
ve mü’min kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam
eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkek-
ler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar,
sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan er-
kekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzla-
rını ko-ruyan kadınlar, ALLAH’ı çok zikreden erkekler ve zikre-
den kadınlar var ya, işte ALLAH, bunlar için bir mağfiret ve bü-
yük bir mükafat hazırlamıştır. (Ahzab Sûresi, 35)

125
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH ve melâikeleri Peygambere çok salevat getirirler. Ey


mü’minler ! Siz de ona salevat ve tam teslimiyet-le selâm verin.
(Ahzab Sûresi, 56)
Ve o zikir okuyanlara... (Saffat Sûresi, 3)
Biz dağları onun emrine vermiştik. Akşam sabah onunla be-
raber tesbih ederlerdi. (Sa’d Sûresi, 18)
Hazreti ALLAH’ın sonsuz lütfu ihsanı olan Hazreti Kur’an her
sûresi ve ayetleri ile hatta hece ve harfleri ile ALLAH kelâmı olup,
maddesi ile, manası ile hikmettir. Dünya ve ahiret derdimizin devası,
manevî hastalığımızın şi-fası yaramızın merhemi. Hazreti Resulullah
(s.a.v.) Efendi-mizin büyük mucizesi. Kıyamete kadar geçerliğini,
muha-fazasını ALLAH’ın tekeffül ettiği, cihanşümul kitabı kadim!...
Yazılan tefsirler ve mealler korumanın dışında bırakıl-mış. O ba-
kımdan tefsire ve meale Kur’an demek hatadır. An-cak "filanca zatın
yazdığı tefsir veya meal" diyebilirsin. Hiç-bir lisana Kur’an’ın mota
mot tercümesi imkansız olup, Rus lisanının en zengin lisan olduğunu
126 söylerler ki, onun dahi yeterli olmadığı bilen kişilerce ifade edilmiştir.
Zaman za-man Kur’an-ı Türkçe’ye “tercüme ediyorum” diye İslâm’a
hiz-met ettiğini zannedenler, İslâmî inanarak emri ilâhiyeye uy-gun
maddesi ile, manasınıda yaşadıkça hata ettiklerini iyi anlarlar, ümit
ederim!...
Hele, hele, İbadet ve taatla iştigal etmeyen bilge kişiler maddeden
öteye yolları olmadığından bu gerçeği anlayamaz-lar. Hakikati yaşa-
mak nefsine ağır gelenler bu büyük mesu-liyetin garibidirler. Çünkü
ilimleri maddenin izahı olan felse-feden ileri gitmez. Hakikatler felse-
fe ile çözülmez. İhlas, takva, vera ancak ALLAH’a ve Resulüne aca-
basız imanla elde edilir. Bu rahmet yolunun ismi tasavvuftur. Ke-
sinlikle felsefe değildir!...
Nice kıymetli alimlerimiz sahte mürşitleri asıl zannede-rek gerçe-
ği bulamayanlar, hakikatı inkâr edip maddeden öte ölçüsü olmayan
felsefeye kaymışlardır. O türlü alim kar-deşlerimizi o yönlü hatadan
ALLAH kurtarsın. “Dinin cüz’ünden feragat, küllünden feragattir”
buyuruldu. "Bilerek emri ilâhi olan muhkem ayetlerin birini kabulle-
nemeyen insan hepsini inkâr etmiş gibi günahkar olur denil-di." Bu
hususta Hazreti Kur’an'da sarih ayet mevcuddur. Her devirde toplum-

126
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ların yaşantılarına göre tanzim edilmesi gereken, içtihadı gerektiren


ayetler vardır. Hazreti Resulul-lah (s.a.v.) Efendimiz asrı saadette
Kur’an’ın anlamını ha-yatı boyunca tutum ve davranışları ile, müba-
rek kelâmları ile ortaya koymuştur.
Onun hayatında Kur’an’ın tefsirinden emri ilâhiden baş-ka bir şey
aramak edep dışıdır!.
Zamanımızda Kur’an’ın içtihada tâbi olan ayetlerini ya-şadığı za-
manı hesaba katmadan aynen yaşamanın hakikat olduğunu zanneden-
ler hem kendilerini hem de onu örnek alarak dinin gerçeğini yaşıyo-
rum edası ile poz verenler pek âlâ biliyorlar, içtihatsız din yaşanması-
nın muhal olduğu-nu!...

127

127
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

DEVE KUŞU YALNIZCA BAŞINI KUMA


GÖMMEKLE AVCIDAN GİZLENDİM SANIR

Ayıp olur telaşesi ile gizlediklerini zannediyorlar. Deve kuşu mi-


sali, yalnız başını kuma gömer, fakat vücut bütün azameti ile dışarıda
kalır da, avcıdan gizlendiğini zannedermiş. Deve kuşu nereden bilecek
avcıların işlerini daha ko-laylaştırdığını. Bilecek, mutlaka bilecek
amma iş işten geç-tikten sonra. Avcı özlemine nail olduktan sonra
bilecek. Ha-talı kararında ısrar eden ticaret erbabının iflas ettikten son-
ra işin gerçeğini az çok kavradığı gibi. Atı alan Üsküdarı geç-meden,
namludan kurşun çıkmadan iyi düşün. Boğaz kırk boğumdur lafı bo-
128 ğumlarda bekleterek çıkart. Çıktıktan sonra ister hayır, ister şer geri
çekemezsin. Çünkü se-nin gücün iraden geri çekmeye müsait yara-
tılmadı. Bilemediğin mevzularda bilen kişilerle istişare yapmayı ihmal
etme. Hazreti ALLAH Peygamberimiz Efendimiz'e bazı hadi-selerde
ashâb-ı ile istişareyi emrediyor.
“Söz vardır bitirir işi,
Söz vardır kestirir başı.”
İllâ konuşmak mecburiyetinde değilsin. "Söz gümüş ise sükut al-
tındır" denildi. Çok konuşan yalan da söyler. Düşünmeden çıkan
sözde mutlaka yalan vardır:
“Öyle bir söz söyle ki sözünden ibret alsınlar,
Söz bilmez isen sükut eyle seni bir adem sansınlar.”
Hazreti Kur’an’dan aktardığım zikrullah hakkındaki ayet’i celile-
lerde görülüyor ki tefsire muhtaç değiller. Fakat dün olduğu gibi za-
manımızda Halikı’na kulluk yapacak ka-dar inanca sahip olamayan,
hakikatleri aslından saptırarak “Hazreti ALLAH’tan daha iyi biliyo-
rum hastalığı”na kendisini kaptırmış, enaniyyet bataklığına batmış
olan adem, kurtuluşunu ALLAH’ın vahyettiğinde değil, kendi üret-

128
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

tiği dinde arayan hakikat gafili adem, gerçekleri bilemediğinden


tahrif etmez de ne yapar? Gerçek ulemayı tenzih ederim.

129

129
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

VAZİFEN YALNIZ KORKUTMAKTAN


İBARETMİŞ GİBİ OLMASIN

“Peygamberimiz Efendimiz buyurdu: “Zorlaştırmayın kolaylaş-


tırın. Daraltmayın genişletin. İkrah ettirmeyin sevdirin.”
Ayet’i kerimede Hazreti ALLAH buyurdular ki:
“O vakit, ALLAH’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davran-
dın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsa idin, hiç şüphesiz etrafından
dağılıp giderlerdi. Şu halde onları af-fet, bağışlanmaları için dua
130 et. (Umuma ait) işlerinde on-lara danış. Artık kararını verdiğin
zaman da ALLAH’a da-yanıp güven. Çünkü ALLAH kendisine
sığınanları sever. (Â’li İmran Sûresi, 159)
Bu ayet’i celileyi iyi oku. İslâmî iyi anla. Kaba, katı, ha-şin ve
merhametsiz olma. Umumun zararına ve telafisi mümkün olmayan
inancını tahrip edercesinde davranan küstaha, elbette hoşgörülü, seve-
cen olamazsın. Ancak ısla-hı için dua edersin. Topluma zararı olma-
yan, bilgisizce, za-rarı nefsine olan ve telafisi mümkün olan hâdiseler-
de hem cinsine karşı sevecen ve hoş görülü olmanın yumuşak dav-
ranmanın neticesinin ALLAH’tan lutfedilmiş rahmet olduğu-nu bildi-
riyor Hazreti Halikı zülcelâl.
Böyle olmayıp kaba katı ve haşin olmanın manevî vazife ve insan-
lıkla bağdaşmayacağını Peygamberimiz Efendimizce yapılan uyarı ve
taltif biz acizlere düşünce ve hareketlerimi-zin ana hatlarını ihsan edi-
yor. Kaba, katı, haşin oluyorsa bir kişi o şahıs bu türlü rahmeti ilâhinin
tecelli etmediğini sa-rahaten bildiriyor. Hazreti ALLAH elçisi, ahir
zaman Nebisi-ne bahşedilen uyarıları iyi dinle. Senin de yaşamakla
yü-kümlü olduğun mekarimi ahlâk-ı enaniyetle, katı ve haşin tutumla-
rınla yaşanamayacak hale getirme. Rahmeti ilâhi-yi iyi anla, vahiy

130
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

yolu ile gelen emri ilâhiyi nefsinde tatbik et. Nefsinin hakikat dışı
sesi ruhuna tesir etme-sin. Manevî yönüne de nefsin hakim olmasın.
Olursa, Hazreti ALLAH’ın işaret ettiği kaba, katı yürekliliği kendine
sıfat edinmiş olmakla aile hayatının ve top-lumların gerçeği anla-
dıkca haklı olarak seni menfi tu-tumundan, hakikatı taşayan top-
lumların bu zihniyye- ti dışlayacağını iyi bilesin!...
Örnek ne güzel, kastı ilâhiyi yeteri kadar bilemedin. Korkut-
maktan başka sermayen olmadı. Daha iyisini bileme-din. Bu yönlü
tutum ferahına geldi. Çocukluktaki mizacını atamadın. Çocuğun
sükunet bulması için en müessir silah çocuğu korkutmaktır. Bu
türlü uygulama yavaş yavaş geri-lerde kaldı.göremiyormusun?
Dede ve torun yolda giderken dede: “Oğlum dikkat et, düdüt geli-
yor.” Çocuk heyecanla, hilkat garibesi görecek gi-bi arkasına baktı:
“Dede nerde düdüt?” Dede gösterdi düdü-tü. “Aman dede, düdüt olur
mu? Sekiz silindir seksen model rolsroys marka araba.” Dedesi ne
yapsın? Düdüt öğrettiler. içtihatsız şeriatın örneği düdüt misali..
Hazreti ALLAH her devirde şeriatın içtihada müsait yönleri oldu-
131
ğunu, umuma ait mevzularda istişare edilmesini Peygamberimiz Efen-
dimize ve Dolayısıyla biz aciz kullarına emrediyor. İhmal etme,
ALLAH’a teslim olmayı bil. “Umu-mun vekilisin” anlamında (hasbü-
nallahu ve ni’mel-vekil) es-masını virt edindiğin gibi teslimiyeti bil.
ALLAH’a dayan ve güven. Bu hitabı ilâhi Peygamber efendilerimize,
onun va-rislerine, veli, mü’min ve istisnai imana sahip olan kullarına
emirdir. Ve bilâistisna kullarına uyarı mahiyetindedir.

131
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

HABİBİM ONLAR HAYVANDAN DA


AŞAĞIDIRLAR

ALLAH’U TEÂLÂ ve TEKADDES Hazretlerinin bu hitabını an-


layıp yaşayabilmek için bu emri ilâhiye uygun imana, o imanın zuhu-
runa vesile olan, şeytanın, melâikenin dahi ak-lının ermediği ihlas,
takva, vera sahibi bütün alemde zuhuru her sınıf ademin yaşamasına
müsait kılındığı, Halikı zülcelâl ilim ve iradesinin tecellisi olan fiili
sıfatlarının arz- da zuhurunu ademin tefekkürü ile müşahedesine lutfe-
dilmiştir. Yalnız Beniâdem’e bahşedilen subuti sıfatının zuhuru hay-
132 vanlarda da görülse de Beniâdem’e verildiği gibi se- kiz meziyet mev-
cut değildir. Hayat, semi, basar zuhuru gö-rülse de, hayvanlarda ilim,
irade, tekvin, kelâm dahil kül olarak yalnız Beniâdem’e lutfedilmiştir.
Mahlukata aynı ve-rilmemiştir...
Beniâdem, kendisine mahsus, özel verilen, istisnai su-buti sıfatları
önemsemeyip, anlamsız yerlere, duygusuzca ve bilgisizce kullanır.
Yaratanının yalnız Beniâdem’e bahşetti- ği hayvandan farklı sıfatlarını
yerinde kullanmayı bilemez ise “habibim onlar hayvandan da aşağı-
dırlar” hitabının muhatabıdırlar. Verilen sermayeyi har vurup harman
gibi savuran erbabı ticaret benzeri “bu dünyada âmâ, ahirette âmâ”
(bu dünyada görmeyen ahirette göremez) ayetinin manası tecelli ede-
cektir. Rabbın Beniâdem’e bahşettiği sı-fatlar hayvanda olmadığından,
Âdem'e bahşedilen sıfatları yerinde kullanmayı umursamayıp ihmal
eden Beniâdem ise kemalat yerine manası da hayvaniyyet sıfatından
insanîyye-te dönüşmediğinden dünyada kazandığı da hayvaniyet tavrı
hareketinde görülecektir.
Rahmeti ilâhiyenin tertibi sübuti sıfatının tecellisini nefsinde ve
alemde yaşayan insan!. Yalnız ALLAH’ın zatına mahsus olup, yaratı-

132
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

lışın sırrı Beniâdem’e dahi verilmeyen, fakat bir nebze de olsa zati
sıfatın tecellisinin zevkini alan is-tisnai yaratılan insan, gerçek anlam-
da ALLAH’a dayanmayı ve güveni rehber edinmiş, hâl olarak yaşayan
kâmil insana yakın ol ki, bu türlü hallerin zuhuruna vesile kıldığı kuv-
vet ve kudretin yalnız ALLAH’a mahsus olduğunu bilen ve bil-dirmek
için vazifelenmiş ve yaşayan, manevîyatın verdiği va-zifeyi bütün
ağırlığıyla taşımaya gayret eden şahitli, kâmil insanı bul.ve teslim ol
tevhit kalasına girki göresin haybiye kürek sallamayasın!..
ALLAH tarafından vazifeli vârisün-Nebi, kulluk vecibeni yerine
getirmen için sana yardımcı olsun diye vazife ile yü-kümlü kılınmış,
Halikı’na karşı aczini bilen, aciz insanı sa-kın ilâhlaştırmayasın. Tarih
boyu bu yönlü tehlike hep gö-rülmüş ve yaşanmış netice olarak haki-
kat horlanmış, ceha-let güzel gösterilmiş ve alkışlanmış. ALLAH
(c.c.) cümle kul-ları için tertip ve tanzim eylediği gibi yaşamayı nasip
ve müyesser eylesin. Amin. İnsan tefekkür ölçüsü ile ölçülür. Ruh
ölçüsü ile de ölçülür. Yalnız tefekkür cansız ve ca-zibesizdir. Yalnız
ruh içi boş bir zarftan ibarettir. İkisi birleşince insan vücuda gelir.
133

133
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

NAFİ İLİM SALİH AMEL

Kim izzet ve şeref istiyor ise bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi
ALLAH’ındır. O’na ancak güzel sözler yükselir. Onları da
ALLAH’a ameli salih ulaştırır. Kötülüklerle tu-zak kuranlara
gelince, onlar için çetin bir azap vardır. Ve onların tuzağı bozulur.
(Fatır Sûresi, 10)
Kur’an’ın itikadda medarı ikidir: İlmi tevhit, ameli tevhit. Nafi
ilim, salih amel. Lüzumlu ilim, salih amel ki, ALLAH’ın emredip,
Peygamber Efendimizin tavsiye ettiği amel.. Ayet’i celîlede açık ve
134 sarih beyan edildiği üzere Hazreti ALLAH’a an-cak ameli salih ulaştı-
rır. İyi tefekkür et. Salih amel ihlas, tak-va, vera, tasavvuftur, felsefe
değil. Yanılma. “Aklın yolu zan ve tahmindir. kalbin yolu temaşa ve
hayranlıktır. Herkesin kulağı nağmelerde ilâhi zevki bulamaz. İncir
gibi tatlı güzel meyveleri her kuş yiyemez.”
Gerçeği kabulde zorlanan kardeşim, şunu iyi bilesin: Manevîyatın
verdiği vazifeyi aczini bilerek, şımarmadan, şar-latanlık da yapmadan
öğretildiği gibi fi-sebillillâh, ALLAH rı-zasından başka maksat ve
gayesi olmadan gerçekleri yaşa-maya çalışan kardeşini bilmeden in-
citmeyesin.
Bu abdiâcizi vesile kılarak ALLAH’a söz verdin. Vâri- sün-
Nebi'ye biat etmekle şeriatına tâbi olduğun ALLAH elçisine biat etti-
ğini iyi bilesin. Söz ise yalnız ALLAH’a verilir. Gerçek mutasavvıfın
bu gerçeği iyi bilir. Fakat derviş ölçemeyeceğinden burası mahrem
tutulur. Gerçek açıklandığı zaman "peygamberlik iddia ediyor" zanne-
derler. Mürşit vâri-sün-Nebi’dir, nedimi ilâhidir. Vazifesi itibariyle
Peygamber değildir, veraset mesuliyeti taşır. Dervişin şahsına rah-
met olan manevî tecelliler hayatta olan şeyhinin suretinde tecelli

134
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

eder. Bu türlü zuhuratı izah yetkisi şeyhine verilmiş-tir. Vazifesi itiba-


rı ile vesile kılınmıştır. Vesileye tâbi olman tertibi ilâhidir. “Lâ ilâhe
illa ALLAH” anlamını iyi bil. Kim-seyi ilâhlaştırma. Hatta getirdiği
şeriatına tâbi olduğun Pey-gamberini bile. ALLAH elçilerini çok sev.
Amma! Sevgin be-şeri ilâhlaştırmış gibi olmasın, lütfen.
Muhakkak ki, sana biat edenler ancak ALLAH’a biat etmek-
tedirler. ALLAH’ın eli onların ellerinin üzerinde-dir. Kim ahdini
bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de ALLAH’a
verdiği ahde vefa gösterirse ALLAH ona büyük bir mükafat vere-
cektir. (Fetih Sûresi, 10)
Ayet’i kerimede biatın özünü bulacaksın. Sakın “bu hi-tap asrı sa-
adete mahsustu” diye, ALLAH’ın rahmetini bir zamana mahsusmuş
gibi göstermeye kalkışma. Halikı’na zulüm isnat ettiğinden, Hazreti
ALLAH’ı gücendirirsin. Bunlar hikaye değil gerçek. Aksini, ilim diye
illâ muhalefet edeceksen dikkat et! Kabağın sahibini gücendirmeyesin.
Arkadaşları ile yolda giderlerken arkadaşlarını güldür-mek kasti
ile oturan, başı çıplak, hâl ehli bir zatın başına “kabağa bak” diye şid-
135
detle vurdu ve arkadaşlarını arzu etti-ği gibi güldürdü. Biraz gidince
koluna giren sancıya tahammül edemeyen şarlatan geri geldi başına
vurduğu ademden özür diledi. Zira anlamıştı cezanın nereden geldiği-
ni! “Ben şaka yapmıştım, bilmiyordum. Gücendin mi?" dedi. Tes-
limiyetli uyanık insan, nefsinden fedakarlığı kendisine şiar edinmiş
kişi: “Ben gücenmedim. Kabağın sahibi gücenmiştir” diye gerçeği
dile getirdi. Bu kıssadan hisseni al da kabağın sahibini sakın ha gü-
cendirme.
ALLAH kimin gönlünü İslâm’a açmışsa o Rabbinden bir nur
üzerinde değil midir? ALLAH’ı zikretmek husu-sunda kalpleri
katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık bir sapıklık
içindedirler.
(Zümer Sûresi, 22)
İslâm’a açılmış gönül rahmettir. Rabbından bahşedi-len nur-
dur. İslâm bir zümreye mahsus olmayıp, bütün se-mavi dinler İslâmi-
yettir. Lügat karşılığı “bir olan ALLAH’ın iradesine bağlanmaktır”
(irade dilemesidir). Küllî tevhit dini olan semavi din İslâmiyettir.
Cümle peygamber efendileri-mizin tebliğ ettikleri din İslâmiyettir.

135
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Tâbi olan Beniâdem müslümandır. Tevhidin anlamı budur. Kulun bu


yönde öl-çüsü kelimeyi tevhittir. Tevhidi ef’al, tevhidi sıfat, tevhidi
zat. ALLAH’a acabasız iman eden mü’min. İhlas, takva, ve-ra... Ehli
zikir, ehli şükür olan kulların yaşantılarında gö-rülen kelimeyi tevhi-
din gerçek manasıdır. Ölçüsü Hazreti ALLAH’a mahsustur. Hazreti
Kur’an’da itikat izahında esas olan ikidir: İlimde tevhit, amelde tevhit,
diye belirtilmiştir.
ALLAH sözün en güzelini, bir biri ile uyumlu ve bıkıl-madan
tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden kor-
kanların, bu kitabın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem be-
denleri hem de gönülleri ALLAH’ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte
bu kitap, ALLAH’ın, dilediğini kendisi ile doğru yola ilettiği hida-
yet rehberidir. ALLAH kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren
olmaz. (Zümer Sûresi, 23)
ALLAH tek olarak zikredildiği zaman ahirete inanma-
yanların içlerine sıkıntı basar. Âmâ ALLAH’tan başkası zikredil-
diği zaman hemen yüzleri güler.
136
(Zümer Sûresi, 45)
Hazreti Kur’an’da açık ve sarih, tefsire dahi muhtaç ol-mayan
ALLAH’ı zikir ve yâd etme ayetleri ALLAH’a, ahiret gününe, elçisi-
nin getirdiği şeriata ve gösterdiği tarikata aca-basız inanan insanlar
Leyla'sından haber almış Mecnun mi-sali mes’ud ve bahtiyar olurlar
ve sürur duyarlar. Rablerine hamdeder, onu zikrederler. Çünkü ehli
zikir, ehliaşk, her emri ilâhide rahmeti ilâhinin tecellisini hisseder ay-
nen. Zamana göre, emrin dışına çıkmadan yaşamak için gene Rabbı-
mızın verdiği cüz’î iradelerini kullanırlar.
Tasavvuf tariki, nefsi ayıklayıp temizlemek ve ruhu pak ede-
rek lahut alemine yükselmek yoludur. Kemâlatı için bu yönlü rah-
met ALLAH ve Resulünü idraki ile emri ilâhiye göre hayatını gücü
nispetinde yönlendirmeye çalışan, kuvveti kudreti ilâhi karşısında ac-
zini bilen insan için ne güzel ifade edilmiş “Âlemi lahuta pervaz eyle-
yen ehli safâ, değil İskender tacı, tahtı Süleyman istemez.” Nâ-ehil bu
türlü yaşantının zevkini yanlış değerlendirmiş, hakikatı mahrumiyet
zannetmiş, yanılmış. Yanıldığı ayet ve hadislerle sabittir.

136
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

SİZİN EN HAYIRLINIZ DÜNYA İÇİN


AHİRETİNİ, AHİRETİ İÇİN DÜNYASINI
TERKETMEYENDİR

Sizin en hayırlınız dünya için ahiretini, ahireti, için dünyasını


terketmeyendir.” Hiç bir hâdiseyi bu bildi-ri dışında müteala etmeye-
sin. Beniâdem’e bahşedilmiş ni-meti ilâhiye yeteri kadar iman edeme-
yenlere gelince, bir öl-çü daha bildiriyor. Halikı zülcelâl: Yukarıda
geçen ayet’i kerimede bildirildiği veçhile onların yanında yalnız
ALLAH’ı zikredersen keskin sirkenin küpün dışına sız-dırdığı gibi 137
hemen mayasını gizleyemez, dışa vururlar. Sızıntı değil ehline aşikar
olur. Çünkü “Settarü’l-uyub” olan örtme ve gizleme sıfatı verilme-
miştir. Şer yönü aşi-kar olan kişilerin hicap diye bir sıkıntıları yok-
tur.
Na-ehlin bu tutumu imanlı kişileri elbette rahatsız eder. İmansız
kitlenin zevk aldığı emri ilâhiyi dışlayarak, insanî duygu hududundan
yoksun, hayvani isteklerini umumun yaşantısına yansıtmaya çalışma-
ları elbette imanlı geniş bir kitleyi rahatsız ve huzursuz edecektir. Bu
hallerinden hicap etmedikleri gibi hakikatte ALLAH’a inanmadıkları-
nın yılışık-lığını açık açık görmek her an mümkündür. “Merdi Kıpti
şecaat arz ederken sirkatin söyler.” Utanması icab eden çirkin halleri
şerefli bir meziyet gibi ilan etmekle gurur du-yarlar.
ALLAH’ın emrine ve Resulünün getirdiği emri ilâhiye acabasız
inanan gerçek insan, müsterih ol. Buna rağmen nâ-ehille cedelleşme.
O kardeşlerin için de dua et. Yer yü-zünde imanın şulesi budur. Tecel-
liyyatı ilâhiyi hissederek ALLAH’a hamdü sena et. Enaniyete kapıl-
ma. Ene “ben” demektir. Varlık ifadesidir. Varlıksa yalnız ve yalnız,
şeriki ve naziri olmayan ALLAH’a mahsustur. Bu sıfatı kendine mal

137
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

edenler sahtekardırlar. Peygamber efendilerimiz de bu sıfatı ilâhiye


sahip çıkamazlar. Adem “yok” demektir. Madde aleminde varsın,
geçici varsın.
ALLAH AHAT’tir, zati sıfatı ile. Bu varlığı ALLAH’ın varlığı ile
kıyaslayamazsın. ALLAH ahaddir. Ahadiyyet ALLAH’ın zati sıfatla-
rındandır. Birdir, benzeri olmayan birdir. Bu sıfat beşerde görüle-
mez. Mümkün değildir. Dikkat et, hesabını dünyada sorarlar. Ahirette
de enaniyeti-nin yaptığı tahribatın cezasını kaldıramazsın. En büyük
kul hakkı budur. Bilmeden öldürdüğün manaların karşılığını veremez-
sin. “Huzuru ilâhide müflis olursun” buyurdu Hazreti Peygamber
(s.a.v.). Tekrarında faide umarak izaha çalıştığım gibi tasavvuf açıkça
belirtilen emri ilâhi ile bezenmiş. Nehyedilmiş, yasaklanmış nefsin
hazzından kaçınarak Peygamber efedilerimizde mekarimi ahlâk olarak
tecellisi bariz görülen, ehline yaşama zevki verilen rahmeti ilâhinin
ismi tasavvuftur. Rabbımın lutf u ihsanı ile nefsi, dolayısı ile ruhu
yasaklardan ayıklayıp temizlemek ve ruhu pak ederek lahut alemine
yükselmek yoludur!...
138

138
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

BAZI FIKIH ÂLİMLERİ MUTASAVVIFLARLA


BERABER YÜRÜMEYİ REDDETMİŞ, BU
GERÇEKLERE TARİH BOYU KULAĞINI
TIKAMIŞLAR

Fakat bazı fıkıh alimleri mutasavvıflarla beraber yürü-meyi red-


detmiş. Bütün bu gerçeklere tarih boyu kulaklarını tıkamış öyle kal-
mışlar. Dilerimki bu mana zıttiyeti mahşere kadar sürmesin "Âdem
aleyhisselâm akıl derecesinden aşk derecesine ulaşınca bütün var-
lıklarda ALLAH’ın güzelliğini görmeye başladı. Her varlıkta 139
ALLAH’ın te-cellisini gördü. Âdem her şeyin hakikatını biliyordu ki,
ona “alleme’l-esma” denildi."
Ne kadar ilim tahsil edersen et, ruh temizliğine önem vermiyor-
san, hakikat fakiri olursun, akli ölçüden başka me-ziyete sahip olma-
dığın için tasavvufî yaşantıları elbette ka-bul edemezsin. Hazreti
Kur’an-ı da bilginden öte izah edemezsin. Etmen de mümkün değil.
Hani hamama gelir, yıkanır, hamam parası verme-mek için
mutlaka bir şeyinin çalındığını söylermiş. Bir gün gene yıkanmak
için hamama gelmiş. Hamamcı “eğer bir şeyim çalındı, demez isen
yıkan” demiş ve an-laşmış. Aksilik bu ya, hakikaten elbiseleri çalı-
nan adam don gömlek hamamcının karşısına çıkmış: “Bili-yorum,
anlaştık. Bir şeyim çalındı, demeyeceğim. Âmâ söyle ALLAH aşkına,
ben hamama böyle mi geldim?”
Mutasavvıfın olarak siz âlim kardeşlerimize soruyoruz: Lütfen,
ALLAH aşkına: Bu dini İslâm böyle mi geldi, ma-nasız ve ruhsuz?
Mutasavvıfın cevap veriyor: “Hayır, ayinesi iştir kişinin, lafa bakıl-
maz. Haklı olarak en mütekâmil, cihan-şumul olan şeriatı Muhammedi
böyle mi geldi? Akıldan öte yolu olmayan akılcı din ve maddeye mah-

139
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

sus olan felsefe ile bu gerçekleri çözeceğini zannediyorsan, ku-sura


bakma hava alırsın, oksijensiz hava. Bütün semavi dinlerin ismi olan
İslâm’dan öyle korkuttuk ki inanmış insanları, semavi dinin şeriatını
yaşayan, ALLAH’a şirk koş-mayan kişiye “sen de Müslümansın” di-
yemiyoruz. Madem ALLAH’a inanıyorsun sende müslümansın yeyi-
versek onada ters öğretilmiş müslüman kardeşim Hakaret ettiğimizi
zan-neder, diye Hazreti ALLAH’a tazarru ve niyaz ediyoruz. Haz-reti
ALLAH bu perişanlığımızı düzeltsin, amin ve selâmun ale’l-murselin
velhamdülillâhi Rabbil-âlemin.
Biz dağları onun emrine vermiştik. Akşam sabah onunla be-
raber tesbih ederlerdi. (Sa’d Sûresi, 18)
ALLAH’a çağıran, iyi iş yapan ve “ben Müslümanlardanım”
diyenden kimin sözü daha güzeldir?
(Fussilet Sûresi, 33)
Arşı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar Rabbını
hamd ile tesbih ederler, ona iman ederler, mü’minlerin de bağış-
140 lanmasını isterler. Ey Rabbımız! Senin rahmet ve ilmin her şeyi
kuşatmıştır. O halde töv-be eden ve senin yolunda gidenleri bağış-
la, onları cehennem azabından koru! (Mü’min Sûresi, 7)
Şimdi sen sabret. Çünkü ALLAH’ın vaadi gerçektir. Günahı-
nın bağışlanmasını iste. Akşam sabah Rabbını hamd ile tesbih et.
(Mü’min Sûresi, 55)
ALLAH’a çağıran en güzel işi o yapar. O kişide evvela ara-nacak
meziyetin esası o kişinin Müslüman olması ve çekinmeden korkmadan
“ben Müslümanlardanım” diyebilecek bilgi ve imana sahip ise biz
ona başkalarında görülemeyen hikmet olarak sözün de güzelini verdik.
Tekrar etmek mecburiyetinde kaldığımız gerçekleri gene yazmak-
ta faide mülahaza ediyorum. “Size din olarak İslâmî seçtim, size
dininizi tamamladım” buyurdu Hazreti ALLAH (c.c). Bütün semavi
dinler İslâmiyettir. Lügat karşı-lığı “eşi benzeri, şeriki, naziri olmayan
Hazreti ALLAH’ın ira-desine bağlanmaktır. İradesi dilemesidir. Bütün
alem ALLAH’ın ilim ve iradesinden ve dilemesinden zuhur etmiş-tir.
ALLAH’ın bilgisi, arzusu dışında ne maddede mevcut bir zerre, ne de
manada beliren bir zuhurat göremezsin, müm-kün değil. Aksini dü-
şünmek hakikatle bağdaşmadığı gibi ALLAH’a olan imanda noksan-

140
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

lıktır. Hiç bir semavi dini bu öl-çünün dışında mütalaa edemezsin.


Hepsi tevhit dinidir. Ke-lime ile ifadesi “LÂ İLÂHE İLLÂLLAH”tır.
Sonradan getirdiği şeriatına tâbi olduğun ALLAH elçisi Peygamberini
ilâve ede-rek Adem safiyyullah, Nuh şekirullah, İbrahim halilullah,
Musa kelimullah, İsa ruhullah, Muhammed Mustafa habi-bullah, cüm-
le peygamberanı izam ve rusul-i kiram diye, hem ALLAH’ın varlığını,
hem de kulu olarak gönderdiği elçilerini kabul ettiğini dilinle ikrar,
kalbinle tastik, hâlinle tatbik etmeye mecbursun ki, istenilen imanın
tecellisinin zu-huru görülen gerçek müslüman ve müslümanlığını da
korkmadan, çekinmeden, haz duyarak haykıran ve yaşamaya ça-lışan
bahtiyar insan. Böyle insanların ALLAH adedini artır-sın. O rahmet
tecellisine mazhar olmuş insanın yer yüzün-de çok görülmesi, o nis-
bette rahmeti ilâhinin çok çok zuhur ettiğinin ifadesidir.

141

141
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

MÜRŞİDİN VAZİFESİNİ HAZRETİ ALLAH


VERİR, ŞEYHİ TEBLİĞ EDER.

ALLAH’ın ezelî ervahta yaratıp vazifelendirdiği vârisün-Nebi,


nedimi ilâhi ki, evliyaullah: Peygamber değil fakat Peygamberinin
getirdiği şeriatı ve gösterdiği tarikat üzere yü-rümelerine mizacı ve
gücü nispetinde manen verilen vazifeyi havfu reca üzere, ALLAH’tan
korkmanın anlamını bilen, ta-zarru ve niyazın her zaman manevî ser-
mayesi, mü’minin ye-gane silahı mesabesinde olduğunu idrak etmiş,
Hak yoluna yardımı nefsine mal etmiş, ALLAH’ın gücü karşısında
142 aczini bilen, ALLAH tarafından vazifeli kılınan, vazifesi şeyhi tara-
fından tebliğ edilen ve bu tebliğinin zuhurunu gören, bu tür-lü bilginin
sahibi kılınan insan. “Biz dilediğimize hikmet veririz” hitabını müd-
rik, günah işlemeye müsait fakat ALLAH’a eş koşmak felaketinden
enaniyyet bataklığına batmaktan muhafaza edilen, veraset vazifesinin
sahibi ki irşat-tır gerçek mürşit. Bu türlü günah işlemekten rabbına
sığın-mış, bilgilendirilmiş, görgülendirilmiş, rahmeti ilâhiye vesi- le
kılınan, şirk dahil günahları işlemeye her kul gibi müsait olan, imanı
nispetinde nefsini koruyabilen, başkalarına ya-şantısı ile örnek insan.
Cüz’î iradesinden o da sorumlu kı-lınmıştır!..
Peygamber efendilerimiz bu hususlarda masum yaratıl-mışlardır.
Mürşitliğini iddia eden bir kişide enaniyyet ve şir-kin devamının gö-
rülmesi, o kimsenin veraset vazifesinin ol-duğundan gayrıyı elbette
şüpheye düşürür. Küfürde israrı velâyetle bağdaşması muhaldir. Bu
ölçüyü iyi bilelim. Na-ehle fırsat verip hakikatleri çiğnetmeyelim.
İslâm’ın manasını alay konusu yaptırmayalım. Yalnız ilmi okumak ve
yazmak, felsefeden ibaret olup manevî tefekkürden nasip alamamış,
buna rağmen almak da istemeyen hakikat fukaralarının “ALLAH’a
yaklaştırıyorum” düşüncesi ile kendi ve aklının mahsulü ilâhına yak-

142
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

laştırma çabasına sen de bilmeyerek yardımcı olma! Şirke ve enaniy-


yete düştüğünün bariz görül-mesi manevî vazifesinin olmadığının öl-
çüsüdür!..
Manevî bu tertibi ilâhiyi ALLAH’ın affına sığınarak anla-
tabileceğim kadar anlatmaya gayret edeceğim. İnayet ALLAH’tandır.
Teferruatıyla evvelce yazdığım gibi hulasa edeyim: 1949 senesinde
Rabbımın lutuf ve ihsanı ile Kahra-manmaraşlı Maraş Fatihi Ali Se-
zayi Kurtaran Efendinin ha-lifesi Maraşlı Hacı Mustafa Yardımedici
Efendi’ye Rabbımın lutfu ihsanı ile arzum tahakkuk etti. Gerçeği gör-
düm. Mün-tesip oldum. Acabasız kabul ettim. Mutmain olarak, sadık
derviş oldum. 57 sene oldu. Rabbıma hamd ederek arz edi-yorum.
Gene o günkü sadık dervişim, elhamdü lillâh. ALLAH mahrum etme-
sin, cümle kullarına ihsan etsin, amin. Yedi şeyh efendinin manevî bir
demet gül misali hâl ve İslâ-mi terbiyelerinden bu abdiâcizi tertibi
ilâhi olarak nasipli kıldı. ALLAH cümlesinden razı olsun, makamları
cennet ol-sun. Yanlış anlaşılmasın diye izah edeyim: Dervişin bir şey-
hi vardır. İki olmaz. Tertibi ilâhide böyledir. Amma kıs-metinde var
da irşada vazifeli kılınmışsa gene Hazreti ALLAH’ın tertibi ile bazı 143
şeyh efendilerin de bahşedilen me-ziyetlerinden istifade etmesinde bir
sakınca olmayıp, rah-meti ilâhi ve tertibi ilâhidir. Esas olan bir şeyhi-
dir irşat va-zifesi verildikten sonra bütün verilen vazifeler teberrüktür,
esası bozmaz!..
Sene 1956. Berat gecesi manevî büyüklerimizin de bu-lunduğu
Peygamber Efendimizin başkanlığında imtihan ol-dum. İmtihan soru
cevap imtihanı değil, hâl imtihanı. Haz-reti ALLAH’a tazarru ve niyaz
imtihanı idi. Rabbıma sonsuz hamd olsun, Hazreti Resullullah (s.a.v.)
Efendimiz kalaba- lık manevî toplum içinde büyük ve açık bir defterle
masa önünde oturan Ebu Bekir Sıddık (r.a.) Efendimize: "Yaz: Şeyh
Sadi Şirazi, diye yaz" buyurdu. "Şeyh Sadi Şira- zi Hazretleri yüz-
lerce sene evvel yaşamıştı, nasıl olur?" diye içimden geçirirken,
Peygamberimiz Efendimiz: "İkinci Şeyh Sadi Şirazi, diye yaz" bu-
yurdular.
Bu manamı kimseye ifşa etmedim. Hatta mürşidim efen-dime da-
hi. Sıkıldım söyleyemedim. Yemin ederek derim ki: Şeyh olma zev-
kim ve isteğim yoktu. Nasıl olsun ki, o günkü toplumun inanan kesi-
minin de ekserisi ne dervişliği ne de şeyh lafzını dahi kabullenecek

143
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

halde değillerdi. Ezelî ervah-la ilgili manevî kısmeti olanlar ve manevî


vazifeli olarak dün-yaya gönderilen vârisün-Nebi, nedimi ilâhi yer
yüzünde hiç eksik olmamıştır. Aksini düşünmek rahmet hazinesini
kısıt-lı göstermeye çalışmak, Halikı zülcelâle zulüm isnat et- mektir.
Bir kaç ay sonra, gününü pek hatırlayamıyorum, Anka-ra Anafar-
talar Caddesi, Adliye’nin karşısında Kuleli tarihi binasının üst katında
iskan ediyordum. Kayınpederim, yedi tarikten izni icazet sahibi Ço-
rumlu Şeyh Hacı Mustafa Anaç Efendi’nin de bulunduğu bir mecliste
cennet mekân mürşi-dim efendim Maraşlı Hacı Mustafa Yardımedici
manevî vazi-femi tebliğ ettiler ve buyurdular ki: “Sizleri şahit kıla-
rım. Hazreti ALLAH Gâlip Efendiye irşat vazifesi vermemi emretti"
diye tebliğ etti. Hazır bulunan büyüklerimin ellerini öptüm. Kayınpe-
derim gözlerimden öperek tebrik ettiler, bu abdiâcizi. Hazreti ALLAH
emretti. Hikmetini idrak edememiştim, manevîyattan nasip alamayan
ilim sahiplerinin ölçemediği gibi.. Sonra Rabbım bu sırra bu abdiâcizi
mut- tali kıldı. Anladım ve öğrendim ki, mürşidi ancak ve ancak Haz-
reti ALLAH emrediyor. Bu fakire de iki kere bu şeref bahşedildi.
144 Beypazarlı Hacı Süreyya Güralp Efendi’ye ve Kayserili merhum Hacı
Hüseyin Kara Efendi’ye ALLAH’ın emri üzere tebliğ ettim. Açık ilan
ediyorum Hazreti ALLAH şahittir diyorum. Lütfen inan!...
Vazife taşıyan kardeşlerimin hataya düşmemeleri için hayatımda
gördüğüm ve yaşadığım gerçekleri dile getirmeye çalışıyorum. Dik-
katli olmaları için bildiğim kadarıyla uyarı-yorum: vârisün-Nebi, ne-
dimi ilâhi evliyaullah, bizatihi Hazreti ALLAH’ın tertip ve tanziminin
zuhuru olup, beşer-dir. Bütün kullarından farklı yönü yoktur. Ne gaybı
bilir ki, gaybı ALLAH’tan başkası bilemez. Peygamberini vazifelen-
dirmede olsun peygamber efendilerimizin verasetini ta-şıyan evliya-
ullahın da vazifelerini bizzat Hazreti ALLAH’ın verdiğini naçiz ha-
yatımda gördüm ve yaşa-dım. Kesinkes anladım ki, ne peygamber
efendilerimiz kendi yerlerine peygamber tayin edebilir, ne de şeyh
efendiler kendi yerlerine şeyh tayin edebilirler. Bu yet-ki tamamı ile
Hazreti ALLAH’a mahsustur. ALLAH’ın bu türlü rahmetinden mah-
rum olanlardan çok kişiler bu türlü tertibi ilâhiyi bilemediklerinden
kendi ürettikleri, aslı olma-yan tertipleri ile hem kendilerinin hem de
tâbi olanların yollarını sarpa sardırdılar ve bilmeden çok büyük mesu-
liyeti üstlendiler. Bu mesuliyeti yeteri kadar idrak edemeyen nâ-ehilin

144
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

bir kısmı inandığını söyleseler de, yalnız ağızlarında kelime olarak


zuhuru görülür. İmanın şartı olan Amentüye yeteri kadar iman edeme-
dikleri hallerinde, yaşantılarında ve muamelatında görmek mümkün-
dür.
“Habibim, sen onları yüzlerinden tanırsın, konuşma-larından
daha iyi tanırsın” buyurdu Halikı zülcelâl. Ke-limeyi tevhidi lisanen
telaffuz ediyorsa her hangi bir âdem, müslümandır onun hakkında
aksine hüküm veremezsin. Gaybi hüküm ALLAH’a mahsustur. “Ha-
bibim, sen onları konuşmalarından tanırsın” ki, mananın dışa yansı-
ması ko-nuşması ile başlar. Hayvanlar da koklaşarak anlaşırlar. Kok-
laşarak anlaşmak ölçüsü Beniâdem’e verilmemiştir. Mutasavvıfın de-
mişlerdir: “Dilini oynat, sana kim olduğu-nu söyleyeyim.”
“ALLAH’tan başka ilâh yoktur: İllâ ALLAH vardır” diyorsa, her
hâlinde manasının zuhuru görülüyorsa, o kişi mü’mindir. Son sözü
“ALLAH’tan başka ilâh olmadığını” söyleyip vefat eden makbul
kuldur, cennetliktir buyurdu. Hazreti Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendi-
mizin bu manada- ki bildirisini iyi anla. Haddi aşma. Erbabı zikir bu
türlü rahmeti ilâhilerin zevki ile yaşar. Beşeri zaafınla ölçüye kal- 145
kışma. Huzuru ilâhide rezil olursun.
“Ebu Zer’in maruz kaldığı hakarete” ortak olma. “Ebu Zer’in
burnu yere sürtünse de, o kişi cennetliktir” tebli-ğinin anlamının
şahidi olarak inanan, ALLAH’ın bütün kul-larına seslenmek istiyo-
rum: ALLAH’a şirk koşmayın. Yeteri kadar emri ilâhileri yaşayıp,
zevkini almadan, “biliyorum” iddiasında bulunan, manayı dışlayıp,
akıl ve mantık ölçü-sünden başka ölçeği olmayan Beniâdemler Hazreti
ALLAH’ın kullarının dünya ve ahiret hayatında emri ilâhiye uygun
yaşantılarını tanzim etmeleri için, elçisi vasıtası ile lutfettiği emri
ilâhileri de akla ve mantığa uydurmaya çalı-şarak, manada yeri olma-
yan ancak avamın haz duyduğu fel-sefeye yöneldiler. Akıl, mantık ve
nefsin hazzını esas aldılar. Şeriatı, tasavvufu ve tarikatı dışladılar. Bu
manevî yol ne ya-zık ki, dindar görünüp de, inançları dilinden öte
gitmeyenle-rin ve taklitle gerçeği bulamayan, fazla aramak için zama-
nı olmayan, olan zamanını ise nefsinin hazzına ayırmış, ruhunun neş-
vü nema bulmasının zahmetine tahammülü kalma-mış, safiyetli gibi
görüntü veren, insanları pusuya düşür-mek için avını bekleyen çıkarcı-
ların eline düşmüş, dini ko-nularda ve dünya görüşü dejenere edilen

145
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Beniâdem.. Lutfe-dilen vahyi ilâhiyi akıl ve mantığına uydurmaya


çalışmış, uyduramamış. Elbette uymaz, uysa idi, ALLAH’ın elçisi
vası-tası ile lutfedilen dünya ve ahiret, Beniâdem’in salahı için bahşe-
dilen vahyi ilâhilere lüzum olmazdı.
Maddenin felsefesini manaya uydurmaya çalışan, ALLAH’ın var-
lığını lütfen kabul edip ALLAH elçisinin tebliği-ne yan çizen, bu yön-
lü dindarlar yeteri kadar nefsine mal edemediği hakikatleri hayatından
dışlamak için bahane arı-yan, bazı nâ-ehil, emri ilâhiyeye yeteri kadar
intibak edeme-yen kişilerin nahoş tutumlarını dine mal etmekten, mal
bul-muş Mağribi misali hemen çarpık fikrine sermaye edinen, dindar-
lık kisbesi altında anormal yaşayan, tertibi ilâhiyi ALLAH’ın lutuf ve
ihsanı olan güzelliklerle bağdaştıramayıp, nefsani duygularının esare-
tinde, yalnız kendilerinin haklı ol-duklarını zannedenler... Gerçek ehli
tarik, ehlî tasavvufun her an yer yüzünde mevcudiyetleri ALLAH’ın
rahmetinin ek-silmeyen tecellisidir. Bu rahmeti ilâhi kıyamete kadar
yer yüzünde mevcut olacak. Olmaması zulümdür. Rabbımızı bu zu-
lümden tenzih ederiz.
146 “Kıyamet kopmadıkça tövbe kapısı kapanmayacaktır” müjdesini
iyi anla. Her zaman arayan nasiplisi nasibini bulur. Hiç şüphen olma-
sın. Eğer murat değilsen, mürit ol-maya çalış. Kula bu rahmetin önü
açık bırakılmıştır. Murat olan ruh, ruhlar aleminde “Ben sizin Rabbı-
nız değil miyim?” hitabına tereddüt etmeden “beli” yani evet diyen
ruhlar daha dereceleri yücelsin diye kazanç yeri olan dünyaya, bilâ
istisna bütün ruhlar cesedlenerek gönderildi. Sonsuz rahmeti ilâhinin
zuhuru olarak yer yüzünü kulun hayrına tertip ve tanzim etti Hazreti
ALLAH. Bahşedilen cüz’î irade-sinden Beniâdem’i sorumlu kılıp,
elçileri vasıtası ile meka-rimi ahlâk rahmetini bütün kullarına sermaye
olarak lut-fetmiştir.
Murad olan kul için rahmet yolu daha açık. Gazabı ilâhiyi
celbeden yollar murat için de açık ise de, avam gi-bi nefsani arzu-
larının esiri değildir. Ufak bir kıvılcım muradı uyarmaya yeterli
olur. Dereceleri yücelsin diye dünya lutfedilmiş kazanç yeridir. Ta-
savvufta izah edildiği gibi “kavis” tabir edilir. Ruhlar cesetli olarak
ka-visi tamamlamak mecburiyetindedirler. Dünyada ka-vislerini
tamamlamaya ömrü yetmeyen iman ehlinin kabir hayatına imanla-
rını götürebilenlerine kabir ha-yatında kavislerini tamamlama im-

146
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

kanı verilmiştir. Fa-kat dünya gibi kabir hayatı kazançlı olmayıp


müddeti daha uzundur.
Acabasız, ALLAH’ın birliğine iman eden, elçisi olarak resül-
lerine, semavi kitaplara, suhuflara, meleklerine, öl-dükten sonra
dirileceğine, hayır ve şerrin ALLAH’tan ol-duğuna iman eden
bahtiyarlar murattır. Mutlak adalet sahibi olan Hazreti ALLAH
onları kâfir olarak huzuruna götürmez. “Murat nazdadır, mürit
niyazdadır” denildi.

147

147
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

BİŞR-İ HAFÎ: YALINAYAK BİŞR

Örneklerden bir misal. Bağdat’ta türbesi bulunan Bişr-i Hafî Haz-


retleri sarhoş, meyhaneden çıkmış evine gidiyordu. Çamurlar içine
atılmış, çamur olmuş lafza-i celâl yazılı bir kağıt parçası gördü. “Ya
Rabbi, zatının ismine böyle hakaret reva mı?” diye çığlık ve göz yaş-
ları ile yerden aldığı lafza-i ce-lâl yazılı kağıdı temizledi. Meyhaneden
kalan parası ile güzel kokular aldı. Çamurunu arıtıp güzel kokular sür-
dü. Bezlere sardı. Yüksek yere koydu. Zamanın manevîyat ehli bir
zata manasında emir verdi, Hazreti ALLAH. Buyurdu ki: “Bişr’e söy-
148 le. Bizim ismimize hürmet gösterdi. Arıttı. Yüksek yerlere kaldırdı.
Biz de onun içini, dışını temizledik, arıttık.”
Bu şerefe nail olan Bişr-i Hafî “ALLAH” diye öyle bir çığ-lık attı
ki... Yaralı ve kırık kalbin çıkardığı tövbe istiğfar, Rabbına hamd ve
teşekkür çığlıkları, ümitsizlikle beklediği amma rahmeti ilâhide zuhu-
runu gördüğü sonsuz rahmetin verdiği aşkı ilâhinin çığlıkları... Yalnız
okumak ve yazmak- la elde edilemeyen samimiyet ve hikmet... Hülasa
yukarıda anlatmak istediğim muradı ilâhinin zuhuru görülen
MURAT...
“Kâmil doğarmış ehli Hak, doğmadan evvel anası” ölçüsünü ha-
tırdan çıkarmayasın. Her sarhoşu da Bişr-i Ha-fi zannetmeyesin. Her
hâlinde samimi olmanı tavsiye ede-rim. Kimseyi kandırmaya kalkış-
ma. Hele hele ALLAH’ı...
O halden sonra Bişr’in tertemiz örnek yaşantısına Bağ-dat şahit
oldu. Ayağına ayakkabı dahi giymedi. “Görmedi-ğim mahlukata eza
ederim” diye. Onun için “Yalın Ayaklı Bişr” anlamına gelen “Bişr-i
Hafî” denildi.

148
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Benim mübarek kardeşim! Bu türlü hikmetleri hikaye gi-bi dinle-


me. ALLAH’a acabasız inan. Gereğini yap. Cüz’î ira-den müddetlidir.
Müddeti dolmadan iman ağacından yetiş-tirdiğin rahmet meyvelerin-
den ye. Hazreti ALLAH mutlaka tövbe istiğfar nasip eder. Huzuruna
temiz olarak alır. Çün-kü dünya en büyük kazanç yeridir. Kastı ilâhi
daima Beni-âdem’in kazanması için lutfedilmiştir. İnkarı yeteri kadar
Rabbını tanımamaktan ve nasipsizlikten gelir. Yanlış dü-şünce ve çir-
kin ithamlardan o “ALLAH’ın gelinlerini” ten-zih ederim. Bul ve
müntesip ol. Çünkü onlar ALLAH’a ina-nanların manevî yolda hiz-
metkarıdırlar.
Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere ta-bi olun.
Çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir.
(Yâsîn Sûresi, 21)
Bu ve buna benzer, Rabbımın emirlerine kulak ver. Ak-sini anla-
tıp, senin mananı bilmeden öldürmek isteyen in-sanlardan uzak dur..
Yaptığın, yaptıracağın maddi ve mane-vi işlerini ehline sor. “Emaneti
ehline veriniz” hitabına dikkat et.
149
“Çok tel kırılır sineyi kanun-u cihanda,
Na-ehle mızrabı tasarruf verilince.”
Ne güzel. Gerçek ifade edilmiş. Bilmeyenin eline mızrabı verirsen
kanunun göğsünde kırılmadık tel bulamazsın. Ede-biyat öğretmeni
sayın Fazlı Al Hocaefendi’nin veciz yazmış ol-duğu “Sor da söylesin”
isimli şiirini yazmadan geçmeyeceğim:

EHLİNE SOR DA SÖYLESİN


Zikre gönül verip zikri isteyen,
Ehlullaha zikri, sor da söylesin.
Zikrullahın zevkini almak isteyen,
Ehlullaha zikri sor da söylesin.

Ankebut Sûresi ayeti kırkbeş,


Zikrullah en büyük, yoktur buna eş.
Hakkın kulu zikri ne rahmet kardeş!

149
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Zikrullah ehline sor da söylesin.

Söz verdik ervahta “Rabbımsın” diye.


Bu ahdi unuttuk, burada niye?
Hatırlatmak için zikir hediye.
Ervah nedir? Zakire sor da söylesin.

Ben kulumu zikretmezsem her demde,


Kulum beni zikredemez bir yerde.
Varlık, benlik gösterecek kul nerde?
Hadisi kudsiye sor da söylesin.

Layık olmayana zikrini vermez,


Mühürler kalbini, “ALLAH” dedirtmez.

150 Bu sofra kutsaldır, her kula sermez.


Vermesini iste, sor da söylesin.

Bizi zikrettiren, kimdir bildin mi?


Acizliğin bilip, kibri sildin mi?
Zikri Hak’la olmak zevkin erdin mi?
Değilsen ehline sor da söylesin.

Beni zikredin ki, sizi zikredem ...


Cibril’den Resul’e müjde ayet hem.
Bu ümmete rahmet... Dem de tam bu dem,
Kur’an’a rahmeti sor da söylesin.

En efdal zikirdir, tevhidin zikri,


Her şeye anahtar özdeki fikri.
Tekrar şükür ister zikrinin şükrü,

150
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Tevhidi dört kitaba sor da söylesin.

Tevhit bir tohumdur, her mevcud onda,


Hilkatin sırrıdır ALLAH yolunda.
Hem nef’i, hem isbat dürülmüş onda,
İzahı ehline sorda söylesin.

Her kapıya miftah, her şeyi açar,


Her esma, hazine layığa saçar.
İstemeyi iste, gel kalma naçar.
Kapısı efendim, sor da söylesin.

Zikir şekil değil, manaya dalmak.


Tevhit ummanında huzura varmak.
Onun zevki ile başbaşa kalmak... 151
Ehline bu zevki sor da söylesin.

Tesbihler, tekbirler, dualar nazlar,


Rükular, secdeler, candan niyazlar,
Tefekkür, tezekkür, duyulan hazlar..
Hep zikre vesile, sor da söylesin.

Haccın hikmeti de onu zikirdir.


Tavaf, say, vakfe, taş, hepsi zikir.
Kurban da bahane, o da zikirdir.
Gerçek kurban nedir ? Sor da söylesin.

Her varlık kendince zikreder, her an.


Tesbihleri daim, hamd ile sübhan ...
Zikirde şekil yok, zamanı her an.

151
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

İsra Sûresi’ne sor da söylesin.

Kimdir selâm ile sofralar seren?


Kimdir organlara lisanı veren?
Kimdir kemikleri toplayıp deren?
Yâsîn Sûresi’ne sor da söylesin.

Kimdir her nimeti halk edip sayan ?


Kimdir her varlığa rızkını yayan?
Kimdir yere göğe mizanı koyan?
Rahman Sûresi’ne sor da söylesin.

Yedi kat yaratmış gök ile yeri,


Yedi kat yumurta... aynı benzeri.

152 Zerrede toplamış bunca haberi,


Kesrette vahdet ne? Sor da söylesin.

Dinde zikir nedir?... Mürşidim yazmış.


Mana denizinden inciler kazmış..
Bu zikri öğrenmek cümleye farzmış,
Neler var kitab da? Sor da söylesin.

Efendim tercüman, yazdıran ALLAH.


Çağımızda çağdaş bir eser vallah.
Tasdik etmiş bunu hem Resulullah.
Bu eşsiz esere sor da söylesin.

Rabbim, zikir ile sığındım sana.


Hamdolsun yazmayı lutfettin bana.
Her daim zikrini zikret bu cana.

152
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Onun zikrin zikre sor da söylesin.

Ey Fazlı, zikirle noktala sözü.


Zikrettiren ALLAH, tevhidi özü...
Zikrullah himmeti açar kalb gözü,
Tertibi şeyhime sor da söylesin.

153

153
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH'I ZİKRETMEK İBÂDETLERİN EN


BÜYÜĞÜDÜR

Sana vahyedilen kitabı oku. Ve namazı kıl. Muhakkak ki na-


maz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. ALLAH’ı zikretmek
elbette en büyük ibadettir. ALLAH yaptıkları-nızı bilir. (Ankebut
Sûresi, 45)
ALLAH’U TEÂLÂ Hazretlerinin ayet’i kerimede buyurdu-ğu gi-
bi, ALLAH’ın zikri en büyük ibadettir. Bütün ibadetle-rin kasti
ALLAH’ı zikretmektir. Her ibadet ve taat zikrullah ile bezenmiştir.
154
Zikrullah başlı başına en büyük ibadettir. Ashâb sordular: “Efdali
zikir nedir, ya Resulallah?: “Efdali zikir, fa’lem ennehu lâ ilâhe
illallah, efdali şükür elhamdü lillâh” buyurdular.
Bir kul “ALLAH’tan başka ilâh yoktur, illa ALLAH vardır” diyor
ise, en efdal zikri ve ibadetlerin cemisini lisanen dile getirmiş olur. O
an o kişi kelimeyi tevhidi lisanen ikrar etti-ği için müslümdür. Tertip
ve emri ilâhi olarak manasını ya-şamaya yükümlü kılınmıştır. Sadaka-
ti imanının zuhurudur. Yaşayan insan MÜ’MİN’dir. Rabbım bu ger-
çekleri cümle kul-larına yaşama fırsatı verdiği gibi, yaptığımız ibadet
ve taatlarımızı kusuru ile, noksanı ile dergahı izzetinde kabul buyur-
sun, amin.
ALLAH’ın zikrine çeşitli bahanelerle, tahrif edercesi-ne karşı
çıkıp “ben biliyorum” edası ile ehli zikrin, ehli şükürün, ehli tev-
hidin yolunu şaşırtan, sureti Hak’tan görünüp, şeytanın dahi ya-
pamayacağı tahrifa-tı yapan, sudan bahaneler göstererek, kendini
haklı göstermeye çalışan kişiyi ALLAH ıslah etsin. Hazreti
ALLAH alimlerimizi zülcenaheyn eylesin, amin. Ve se-lamün ale’l-
mürselin velhamdülillâhi Rabbil-âlemin.

154
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Kim Rahmanı zikretmekten gafil olursa yanından ayrılmayan


bir şeytanı ona musallat ederiz.
(Zuhruf Sûresi, 36)

155

155
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ER’RAHMAN ER’RAHİM

Er-Rahman, ezelde bütün yaradılmışlar hakkında hayır ve rahmeti


irade buyuran, sevdiğini, sevmediğini, iman et-miş veya etmemiş ayırt
etmeden, cümle mahlukatını sayısız nimetlerle taltif eden, Fatiha-yı
Şerif’in üçüncü ayetinde de bildirdiği Rahman isminin zuhurudur.
Rahmeti ilâhileri hissetmeden hayatını devam ettiren adem Rahman’ı
zikret-meden, ömrünü türlü bahaneler ve desiselerle, yaratanını bil-
meden Rabbının isimlerini kesir zikretmeden, yani çok çok zikretme-
den, gündüz ve gecesini yalnız ve yalnız nefsi-nin hazzından başka bir
156 şeyi gaye edinmeyen gafil, nimeti ilâhileri göremeyen nankör ademe
yanından ayrılmayan bir şeytanı musallat ederiz. Çünkü o Rahman’ın
zikrinden gafil oldu. Türlü bahanelerle “aklıma, mantığıma uymuyor”
diye ALLAH’ın zikrinden ALLAH’ın kullarını men eden kişiye za-
lim ismini veriyor Hazreti ALLAH (c.c.).
“Her şeyi biliyorum” zanneden, gerçeklerden bilmeden uzakla-
şan bilgin kardeşim: ALLAH’ın zikri diğer hikmetler gibi akıl ve
mantık ölçüsüne verilmemiş. İnat etme. Hazreti Kur’an’daki zikir
ayetlerini iyi oku. Namazdır, oruçtur, hacdır, zekattır. Hakikatleri
tahri-fe kalkışma. Evet, bütün ibadet ve taatlar zikrullah ile bezen-
miş. Hepsinin zamanı ve miktarı belirlenmiştir. Amma zikrin zamanı
yoktur. Kur’an’ın çok yerinde “be-ni kesir zikredin” buyuruyor
Hazreti ALLAH. Kesirin ölçüsü yok. “Kıyamen ve kuuden ve âlâ
cünubihim” (ayakta zikredin, oturarak zikredin, yatarak da zikre-
din). ALLAH’ı zikretmeye mani yoktur. Mana yolunun sah-
tekarlarına, düzenbazlarına bakıpta gerçeği ölçmeye kalkış-ma gayre-
tullaha dokunursun o kapıyı birdaha göstermezler rahmeti ilâhi gene
biz açarız buyursada açıkken gir iradeni kullan işi oluruna bırakma
fırsat elde iken istifade et. Gafil olma. İlmin her dalı güzeldir. Mürşide

156
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

intisap, mürşidin şah-sına olmayıp, şeriatı ile yükümlü olduğun


ALLAH’ın elçisine-dir. “Vârisün-Nebi”nin anlamı budur.
Hazreti ALLAH hiç bir kulunu adaleti icabı rahmetinden mahrum
koymamış, yer yüzüne elçi göndermediği zaman veraset taşıyan vâri-
sün-Nebi ki, ALLAH’ın evliyaları ile kul-larının Peygamberinin getir-
diği şeriat üzere yaşamaları ve biat.. Rahmetinden mahrum koymamış.
Cümle güç kuvvet Hazreti ALLAH’a mahsustur. Peygamber efendile-
rimizin, ne de evliyaullahın gazabı ilâhiden kişiyi kurtaracak gücü, ne
de dilediğini cennetlik yapacak yetkisi vardır...
Bu gücü kendinde varmış gibi göstererek mürşitlik iddia eden kişi
sahtekar ve zındıktır... Güç, kuvvet, afvu mağfiret, yaşatmak, öldür-
mek, diriltmek, rızıklandırmak yalnız ve yal-nız Hazreti ALLAH’a
mahsustur. Bu yönlü, peygamber efen-dilerimiz de selahiyyetli değil-
dir: “Ya Fatıma, kalk, namaz kıl. Sakın, babam peygamber, diye
ihmal etme. ALLAH’ın rahmeti olmadan ben de bir şey yapamam.”

157

157
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

"VARSIN DERVİŞ ÖYLE BİLSİN" BU DÜN İDİ.


BU GÜN BÖYLE DEĞİL

Peygamber Efendimizin bu türlü uyarısı Kur’an dışı de-ğildir. Bi-


zatihi Kur’an’ın özü, kelimeyi tevhidin insanda an-lamının zuhurudur.
Bu esasın dışına bilmeden çıkan mane-viyat ehlini ALLAH affetsin.
Dervişin şeyhinde görmek istediği harikulade hallerin zuhuru dervişi
çok samimi ve sadık kıldığından, çok meşayih gerçeği bildiği halde
“dervişin ya-kınlığını bozmayayım, ben aczimi biliyorum, varsın o
da öyle bilsin, ALLAH’a ve rahmeti ilâhinin zuhur kay-nağı olan
158 elçilerine ve elçilerin vârislerine inanmasının zevkini bozmayayım”
diye merhamet ederek, “varsın öyle bilsin” prensibi ile “derviş top-
lumunu dağıtmaya-yım” düşüncesi ile davranışları bir zaman meyve
verir gibi görülse de zaman gelir, bu yönlü tutum gayretullaha do-
kunur. Hazreti ALLAH Settarü’l-uyub sıfatını kal-dırır. Şeyhinin
aczini ve zaafını açığa çıkarır, Halikı zülcelâl (c.c.).
Bu durumda derviş inancını kaybeder, zevkle gittiği yo-luna düş-
man olur. Başkalarının da tasavvuf ve tarikat düş-manı olması için
çalışır. Sahte şeyhlerin sahteliğini kapatması için yegane silahı
ALLAH’ın zatına mahsus sıfatları kendinde varmış edası ile, bilerek
yahut bilmeyerek, kendi-sini enaniyet bataklığında boğduğu gibi tâbi
olanların da manalarını öldürmesidir. “Şeyh uçmaz, derviş uçurur”
misa-li. Sonra ikisi de uçar, amma nereye uçar? Hazreti ALLAH sa-
mimi olanları affetsin, amin.
Bu abdiâcize ne maksatla bunları yazıyorsun? diye so-rarsan, çe-
kinmeden derim ki: Sene 2006’ya yeni girdik. Bütün insanlığa hayırlı
ve uğurlu olsun, amin. Bu abdiâciz milâ- di seneye göre elli senelik
şeyhim. Yedi şeyh efendinin terbiyesinde mekarimi ahlâk ve hikmet

158
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

için vesile kıldığı manevî üstatlarımı rahmetle anıyorum. ALLAH


cümlesinden çok çok razı olsun. Ne havada uçanı, ne suda yürüyeni,
ne de gaybı bileni, görmedim. Ben aciz havada uçarım; amma uçakla.
Suyun yüzünde giderim; amma gemi ile. Olmaz de-miyorum: “Ve
Hüve alâ küllî şey’in kadir.” ALLAH her şeylere kadirdir. Bu gerçek
bilinirse sahteler barınamaz. Ha-kikatler elbette kabul edilir ve zevkle
yaşanır. Ne şeriat düş-manlığı ne de tarikat düşmanlığı kalır. Dostluk
hoşgörü ve sevecenliğin zuhurundan başka bir şey göremezsin.

159

159
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

VESİLE, HER ŞEY RAHMETE VESİLE

Bu hususta emri Peygamberi'ye harfiyen riayet etmeye çalışıyo-


rum. Veraset taşıyanlar peygamber efendilerimizin manevî ashabıdır-
lar. Rahmeti ilâhilerin tecellisini, ALLAH’ı unutarak mürşidin şahsına
mal etmek hakikat dışıdır. ALLAH’ın rahmeti her hâdisede olduğu
gibi sebeple tecelli eder. Mürşidimi vesile kılan Hazreti ALLAH’a
hamdolsun. Tertibi tanzimi ilâhi olan mürşidi kullarını ihya etmek için
rahmetine sebep kılmış. Vesiledir. “Küllî şey’in sebeba” bu-yuruldu.
Dikkat edersen her şeyin sebep ve vesile ile zuhur ettiğini görürsün.
160 Açlığa aş, ekmek vesile. Susuzluğunu gide-ren su vesile. Oksijen al-
mana hava vesile. Hayatını devam ettirmeye güneş vesile, ay vesile,
yıldızlar vesile, arz vesile.
ALLAH’a sadık kul olmak, ademlikten kurtulup insan olmak
için enbiya vesile, evliya vesile, namaz vesile, oruç vesile, zekat
vesile, hac vesile, “evim” buyurduğu beytullah vesile. Kullarının
bağışlanması için tövbe, is-tiğfar, Arafat vesile, Müzdelife vesile.
Ebraha’nın ordusunun gazabı ilâhi ile helak olduğu yer Mina
hüccacın rahmetine vesile. Kurban kesmek de rahmete vesile.
Saymakla bitmez... Hem akıl ermez. Cemi madde vesile, mana
vesile.
Sebepsiz bir zuhuru vaki değildir. Sebepsiz zuhur ediyor ise mu-
cize. Peygamber efendilerimiz vesile. Kerametin zuhuruna evliya-
ullah vesile. Aynı kerametin devamına “burhan” vesile. İmansız-
dan zuhuru görülürse “istid-raç”tır, vesile. Yaratılmış küllî rah-
meti ilâhi olan pey-gamber efendilerimiz de, cümle evliya, veli,
mü’min, müslim, daha nice nicelerde zuhur eden rahmeti ilâhi...
Kıyamete kadar devam edecek nuru Muhammedi vesile...

160
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Alime yakışmayan, cahilde dahi zuhuru kınanan bir söz edilir.


“ALLAH ile kulun arasına girilmez” diye. Yakıştırma.. O kadar aca-
yip ki, ne madde, ne de mana ile izahı ve kabu-lü mümkün değil.
Hani, karısının gözleri şaşı idi. Her getirdiği bir taneyi birkaç tane
görürdü. Fazla almaya imkanı olmayan adamın, karısının “niçin çok
alıyorsun?” sitemi adamın hoşuna gidi-yordu. Kadınının şaşı olmasın-
dan memnundu. Bir gün eve eli boş döndü. Eli boş olduğundan, kadın
şaşı gözleri ile adamın yüzüne baktı: “O yanındakiler kim?” diye te-
settür etmeye (kendini gizlemeye) çalışınca, bu durumdan mem-nun
olmayıp, yanında gördüğünü sandığı kişileri erkeklik gururu ile bağ-
daştıramayan koca sitemle karısına: “İyi bak ve dinle” dedi. “Getirdi-
ğim şeyleri çok çok gör. Bu görü-şünden memnunum. Amma sa-
kın ha, beni iki görme! Bu-na tahammül edemem...”
Cenab-ı Hakkı sakın bir kaç görmeyesin. ALLAH Ahad’dir. Zati
sıfatındandır. Birdir. Sayı ile değil; eşi, benzeri olmayan birdir. Sakın
iki görme. Gayretullaha dokunursun. Nasıl diyorsun ki, “ALLAH ile
kul arasına girilmez” diye. Bil-meden manevî tahribat yapıyorsun.
Zira kul ALLAH’ın eşi benzeri değil ki, iki maddeden bahseder gibi 161
ara buluyor-sun. Yukarıda bir nebze yazmaya çalıştığım vesilelerin
han-gisini inkâr ediyorsun? “Benim bu türlü görmem beni ilgi-
lendirir” deme. Âlim sıfatın olduğu için ihlasta yeterli bilgiye malik
olamayanları vesilelerden soyutlamakla inanç ve bağ-lılıklarında tah-
ribat yapıyor, bazı insanların manalarını öl-dürüyorsun.
Hazreti Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin bu hususta üzüldüğü-
nün, bu abdiâcize emrini anlatmamın vazife ola-rak verildiğinin zev-
kini taşıdığım kadar sıkletini de seve se-ve taşıyorum. Çok dervişlerin
manalarında şahit oldukları emri Peygamberi: “Onlar "kurtarıyo-
ruz" zannediyorlar. Bilmeden öldürüyorlar. Kendileri de ölüyor-
lar” buyurdu. Bu mevzuda bu abdiâcizden ilgilenmem istendi. “Siz
onla- ra ölü demeyin, onlar diridirler, siz bilmezsiniz” hitabına
iman ettin ise nuru Muhammedi’nin kıyamete kadar devam edeceğine
inandınsa, itirazın tabiî ki, kabul olmaz. ALLAH’ın Hay isminin zuhu-
runu kabule inanamıyorsan elbette, ic-raatın, vesileyi unutarak “taştan,
topraktan, kabirden ölüden ne bekliyorsun?” hitabının çirkinliğini gö-
remez ve düşü-nemezsin. Âmâ düşün, lütfen. Yer yüzünde kayıp olan
bir şey yok. Hazreti ALLAH’ın hiç bir zaman verdiği rahmeti geri

161
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

aldığı görülmemiştir. Peygamber efendilerimiz irtihâlinden sonra


gene peygamberdirler. Ceseden ayrı gibi görülseler de ruhen ta-
sarrufatları bakidir. Evliyaullahın da tasarrufatları vardır.
Mü’mine, şühedaya da tasarru-fat tertibi ilâhiye göre tanzim
edilmiştir.
Geniş tasarrufat verilen gayb ricali dünya hayatında ha-zırlanır.
Kalp ve beyinde olan kötü düşünceler manevî ame-liyatla çıkarılır.
Peygamber efendilerimiz de bu türlü daha açık ameliyat geçirmişler-
dir. Maddede de zuhuru açık görül-müştür. Her şey ve her hâdise Ter-
tip ve tanzimi ilâhidir. Ya-ratıcı yalnız ALLAH’tır. Cevher ve arazını
halk etmiş. Kula vazife vermiş.
“Bu dünyayı sen tanzim edeceksin” anlamında yaşa. Mesul ol-
duğun yerleri iyi anla. Medeniyet ve teknolojiden uzak durma. En
mütekâmil şeriatı garraya sahip kılmış Hazreti ALLAH. Medeniyetin
ilerisinde görünmüyorsan di-nini, şeriatını suçlamayasın. Haksızlık
olur. Beşeri vazifele-rini de ALLAH’a havale eder, yılışarak beklersen
yaratılışına ters düştüğünü bil. Hoşuna gitmeyen hâdiselerde
162 ALLAH’ı itham etme. Adem aleyhisselâma yeryüzündeki vazifesini
üç kelâmla emretti: “Ekiniz, biçiniz, yiyiniz. Bu emri ilâhi- yi hatır-
dan çıkarma.

162
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

BEN İLİM ŞEHRİYİM, ALİ KAPISIDIR

Tevatüren zamanımıza kadar gelmiş, kıyamete kadar bu yönlü


rahmeti ilâhinin devam edeceğinin, yaşantımızda bu-gün dahi şahidi
olduğumuz rahmeti ilâhiyi yazmadan geçemeyeceğim: Peygamberi-
miz Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “Ene mediynetün, Ali babuha.
Anlamı: “Ben ilim şehri-yim, Ali kapısıdır. Bu hadisi şerifin de hasen
olduğunun bu abdiâciz şahidiyim. Çünkü o mübarek kapının manevî
vazifem itibari ile bir parçasıyım.
Hazreti Aliyye’l-Murtaza (r.a.) Kufe Mescidi’nde sabah namazın-
dan sonra mescidin kapısında durdular. Cemaate sitemle şöyle hitap 163
ettiler:
“Ey cemaat, ben sizin kalplerinizi ölü görüyorum. Siz Hazreti
Resulullah’ın ashâbını görse idiniz, onlar sabah namazından sonra
halaka halaka toplanır, ALLAH’ı zikrederlerdi. Rüzgarın esip, ağaç
dallarının sallandığı gibi sağa ve sola sallanarak zikrederlerdi. Göz-
lerinden akan yaşlar giysilerini ıslatırdı. Ben siz-lerde bu hâli göre-
mediğimden kalplerinizi ölü görüyorum” diye cemaate halaka halaka
toplanıp, yaratanını zik-redenin kalbinin diri olduğunu bildirdiler. Bir
gün sonra hain İbnü Mülcem tarafından şehit edildi. ALLAH şefaatına
nail kılsın, amin.
Peygamber Efendimiz hasen bir hadislerin de: “ALLAH’ı zikre-
den diri, zikretmeyen ölüdür.” “ALLAH’ın zikri olan ev diridir, zikir
olmayan ev ölüdür.” Bu türlü rahmeti ilâhiyi bilerek hayatını
ALLAH’ın emri üzere devam et-tirip yaşamak arzu ve isteği rahmeti
ilâhiye doğru seni itekliyorsa, sen bu rahmet akımına kalbi diri bir
mürşide intisa-bınla Hazreti Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimize biat
vecibe-sini yerine getirip, taltifi ilâhiye nail olasın. Diri olasın. Ma-

163
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

neviyatın zuhurundan tertibi ilâhi nispetinde nasibini ala-sın. Sadaka-


tin ezelî ervahtan beri devam ediyorsa tamamı ile mutmain olasın.
İtminanı kalp olasın. “Seher zevkini ne bilsin, seherin hazzına ihtiyaç
duymayan kalpler?” Sabahın feyzini hastayı hicran olandan sor.
Sancılar-dan kıvranarak feryat eden, “daha sabah olmadı mı?” diye sık
sık soran, ızdırablı hasta hisseder ki, sabahta ferahlık ve füyüzatı ilâhi
vardır. Hasta olmayan, hicran çekmeyen nerden bilecek sabahın feyzi-
ni?!..
Eğer insanlar büyüklük taslarlarsa, (bilsinler ki) Rab-bının
indindekiler hiç usanmadan, gece gündüz onu tesbih ederler.
(Fussilet Sûresi, 38)

164

164
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ZİKİR, FİKİR, MANA FAKİRİ

“Ben ilim sahibiyim, bu husus da tahsil ve terbiye gör-düm” diye


büyüklük taslayarak enaniyyet bataklığına gö-mülmüş, hâlinden
memnun, hikmetini bilmediği bu hâliyle bilmesine de imkan olmayan
Hazreti Kur’an-ı, akıl ve man-tık ölçüsüsünden başka bir ölçü kabul
etmeden, “bu ölçüme uymuyor” diye zikir ayetlerini tahrif edercesine
karşı çıkan, “her şeyi biliyorum edası” ile ehlî tasavvuf ve zikir ehline
eza etmekten zevk alan, sureti Hak’tan görünen, rahmeti ilâhi- ye nail
olmak için ALLAH’a söz vermiş müridin, hakikat dışı telkinleri ile
manasını öldüren, kelime oyunlarında mahir, manayı da maddeyle 165
göstermeye cüret eden mana fakiri, Hazreti Mevlâna’nın eşdeğer gör-
düğü su birikintisinin için-de yüzen saman çöpünün üzerine binmiş,
kendini kapdanı derya ilan eden sinek misali hakikat garibi, ehli zikrin
zik-rini, Hazreti ALLAH’ın tertip ve tanzimi, manen elçisi tara-fından
tebliğ edildiğini, gelmiş geçmiş cemi evliyaullahı, va-risü’n-Nebi,
nedimi ilâhileri ancak ve ancak ALLAH’ın vazi-felendirdiğini bilme-
den, ALLAH’a harp ilan edercesine, veli-lik diploması olan, zikrulla-
hı, evrad ve ezkarını meşayihin düzmecesi olarak ilan eden kapdanı
deryanın rotası ne yön-dedir? Bilmek için arif olmak gerekli mi?!
Ta ki, ALLAH’a ve Resulüne iman edesiniz, Resulüne yardım
edesiniz, ona saygı gösteresiniz. Ve sabah akşam ALLAH’ı tesbih
edesiniz. (Fetih Sûresi, 9)
“Onların dediklerine sabret. Güneşin doğuşundan ön-ce de,
batışından önce de Rabbini hamd ile tesbih et. (Kaf Sûresi, 39)
Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardından da O’nu tesbih
et. (Kaf Sûresi, 40)

165
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışından sonra da O’nu


tesbih et. (Tur Sûresi, 49)
“Onun için sen bizi zikretmekten yüz çeviren ve dünya haya-
tından başka bir şey istemeyen kimselere yüz verme. (Necm Sûre-
si, 29)
“Öyle ise ulu Rabbinin adını tenzih ile an. (Vakıa Sûresi, 96)

166

166
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

HİLÂLİ GÖRÜN ORUÇ TUTUN, HİLÂLİ


GÖRÜN BAYRAM EDİN

Rabbımızın Hazreti Kur’an’da zikrullah ve tesbihat hak-kında


yüzlerce lütfettiği ayet’i celileler bu kadar açık ve sa-rih iken, tevile
kaçmak, anlamından saptırmakla neyi kanıt-lamaya çalıştığını anla-
mak mümkün değil!. “Zikrullah ve tesbihat Kur’an okumak” diyorsun.
Her ibadet ve taat ALLAH’ın isimleri ile bezenmiştir. “Bu ibadet ve
taatlara lüzum yok. Yalnız Kur’an oku.” Kur’an’da mevcut emri ilâhi-
lerin yalnız okumakla kul üzerinden sakıt olacağını mı anlatmaya çalı-
şıyorsun? 167
Bir espri vardır. Bektaşi kardeşlerimi tenzih ederim: Adamın dö-
vüldüğünü gören Bektaşi merakla niçin dövdüklerini sordu.
Nükteleri ile Nasreddin Hoca misali insanları güldürerek, suya sa-
buna dokunmadan, gerçekleri espri ile anlatan bu yönlü, Hazreti
ALLAH’ın rahmet sıfatının tecelli ettiği ender zuhur eden simalar az
da olsa yer yüzünde noksan değildir.
ALLAH’ın bu türlü ayetleri halk ettiği bütün alemde ya-ratılışın
sebebi olan adem, rahmet hazinesine vesile kıldığı Hazreti insan daha
bariz zuhuruna vesile kılınmıştır. Tertip ve tanzim Hazreti
ALLAH’ındır. Rahmeti ilâhiye vesile ola- rak yaratılan seçkin kulların
fıkra ve esprilerinde gazabı ilâ-hiyi o bahtiyarların icraatlerinde bula-
mazsın. Gayrısını gör-mek lüzumlu ise tasavvufsuz, tarikatsız, marife-
tullahtan kısmet alamamış ilim sahiplerine sor. Kişi mizacı ve karakte-
ri ne yöne meyyal ise nasibini oradan alır. “Ben kulumun zannına
göre tecelli ederim" buyruğunun zuhurudur. "Dervişin fikri ne ise
zikri odur” denildiğinin zuhurunu her kişinin konuşmasında, illâ ic-
raatında görmek mümkün.

167
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Bektaşi öğrenmek istiyor: “Nedir bu adamın suçu ki, da-yak yi-


yor?” “Amden (kasten, bile bile), nahs-i siyam yanibaşkaları da gördü,
orucu yedi” diyorlar. Dayak yiyen ademi gösteren Bektaşi sanki kah-
ramanlık yapmış edası ile cema-ate dönerek: “Başka kahraman yok
mu ki, oda namazı yese de ümmeti Muhammedi kurtarsa” diye espiri
yapıp cemaati güldürüyor.
Kalender meşrep Bektaşi'ye mal ediliyor bu fıkra. Amma bu türlü
düşünenleri ALLAH’U A'LEM, saymak imkansız. Hayli kabarık am-
ma bu zamanın özelliği midir, nedir, emri ilâhiye karşı menfi tutumu-
nu gizlemeyi zül addedip, emri ilâhiyi kabul etmemeyi kültürünün
yüceliği zanneden mana müflisleri.. ALLAH’a ve Resulüne inanan ve
kulluk görevini müdrik, zamana göre yetişmiş kültürlü insanlara, ki
ALLAH adetlerini kesir eylesin, amin bu türlü değerli insanlara bü-tün
toplumlar, ülkeler, dünya her zaman muhtaçtır. Hazreti ALLAH zül-
cenaheyn eylediği örnek kullarının adedini artırsın. Bağışlamak veya
hesaba çekmek yalnız ve yalnız Hazreti ALLAH’a mahsustur.
Kullarının her halükarda sonsuz rahmetinden ihya ol-maları, dün-
168 ya ve ahiret yücelmeleri için sayısız rahmet ba-haneleri halk eden Ha-
likı zülcelâl.. Emriyle ihya eylediği kullarını günde beş vakit namaz
kılmak, kameri aya göre tertip ve tanzim edilen Ramazan ayında bir
ay oruç tutmak.
Kameri aylar 29 ve 30 çeker, 31 olmaz, 28 hiç olmaz. Ra-sat alim-
lerinin bildirdiklerine göre her hangi bir ayı tespit edebildinse geri
kalan ayları tespit etmek güç değil. Hilâli görmek emrine gelince: Be-
niâdem’e bahşedilen beş duyu-nun hepsi “görmek” olarak ifade edil-
miştir. Fil Sûresi’nde Hazreti ALLAH ne buyuruyor, birinci ayetinde:
“Rabbın fil sahiplerine neler etti, görmedin mi? Ayet’i celîlede
ikaz edilen “görmek” yalnız baş gözüne münhasır olmayıp duy-
mak, koklamak, tatmak, dokunmak.. Beş duyunun her biri veri-
len gücü ile görmektir.
Beş duyunun duyuları namütenahi olmayıp Rabbımızın lutfettiği
kadardır. Her görgü mahduttur. Gözün görmesinin de verilen güce
göre bir ufku vardır. Ufuk nihayet demek de-ğildir. Her ufkun da ufku
vardır. Peygamberimiz Efendimize hitabı ilâhi “görmedin mi?” hitabı
baş gözü ile hudutlu olamaz. Çünkü cesedi ile dünyaya lutfedilmemiş-

168
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ti. “Ramazan-da hilâli görün, oruç tutun. Hilâli görün, bayram


edin” emri ilâhiyi zamana göre ALLAH’ın bahşettiği imkanları bil-
mediklerinden teknik ölçülere itibar etmeyerek hâlâ yükseklerde hilâli
aramak... Aynı ülkede yaşayan fertler, cemiyetler ve ülkeler arası bu
türlü ihtilaflar çağın görgü ve ilmi ile bağ-daşmadığı gibi na-ehle karşı
istihza fırsatı verdiğimizin bilin-cinde olalım.
Hazreti ALLAH’ın kesin emrine muhalefet yapıyormuş gibi dav-
ranıp müslüman ve mü’minlere yasak günü oruç tutturuyoruz. Oruç
tutulması kerahet olan yevmü’ş-şek’te, yine oruç tutulması haram olan
ramazan bayramının birinci gününde oruç tutmalarına ya da arefe gü-
nü bayram etme-lerine sebep oluyorsun. Eğer bu hareketin kendi var-
lığını göstermek içinse, yemin ederim, ALLAH mutlaka hesabını so-
rar. Zarara uğrattığın kulların ellerinden yakanı kurtaramazsın. Beyaz
iplik siyah ipliği görme ölçü ve terazisi rasat cihazlarına, astronomi
ilmine verilmiştir. ALLAH’ın bu rahmetini göremiyor musun? Rasatın
başka bildirilerini düşün-meden kabul ediyorsun da, ramazanda ve
zilhiccenin on’unda niçin muhalefet ediyor, ümmeti Muhammed'in bu
mev-zuda ayrılığına ve fitneye düşmesine sebep oluyorsun?. Lüt-fen 169
ayrılığa düşmeyelim. ALLAH’ın rahmeti olan cihazları kullanmayı
bilelim. Rabbımız çok mevzuda kullarını ferahla-tıcı nice vesileler
lutfetmiştir. Nankör olmayalım.
Göklerde ve yerde bulunan her şey ALLAH’ı tesbih etmekte-
dir. O, azizdir, hakimdir. (Hadid Sûresi, 1)
İman edenlerin ALLAH’ı zikretmek ve O’ndan inen Kur’an
sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gel-medi mi? Onlar
daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların
üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan bir
çoğu yoldan çıkmış kimselerdir. (Hadid Sûresi, 16)
Şeytan onları etkisi altına aldı da kendilerine ALLAH’ı zik-
retmeyi unutturdu. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki,
şeytanın yandaşları hep kayıptadırlar.
(Mücadele Sûresi, 19)
Namaz kılınınca artık yer yüzüne dağılın ve ALLAH’ın lüt-
fundan isteyin. ALLAH’ı çok zikredin ki, kurtuluşa erersiniz.
(Cuma Sûresi, 10)

169
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

170

170
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ZİKİRSİZ İBADET, TASAVVUFSUZ TARİKSİZ


SEMÂVİ DİN YOKTUR

Sayın hocam, ALLAH’ın bu hitapları karşısında ehli zikri peri-


şan edercesine ferdi ve toplu ALLAH’ın isimlerini zikretmelerine
mani olup, dervişin evrad ve ez-karlarına şeyhlerin düzmecesi” diye-
rek hâlâ zulme devam edip, manevîyatı yaşayan ALLAH’ın sadık
kulla-rına reva gördüğün işkenceyi kıyamete kadar devam ettirecek
misin? Hayır.. Hazreti ALLAH’ın buna müsa-ade etmeyeceğini bu-
gün az da olsa ahvali alemde gör-mek kehanet değil. Kelâm-ı Ka-
dim’de mevcut, arzda zu-huru görülen ayetlerde mevcut, en müte- 171
kâmil şeriatı Muhammedi'de mevcut mistik yaşantıyı hurafe göstere-
rek, çıkarcıların kucağına safiyetli insanları itekledi-ğinin farkına
ne zaman varacaksın?
Tasavvufsuz mistik yaşantının dışında semavi din mi arı-yorsun?
Robot misali, maddeden öte gitmeyen felsefe ve yal-nız akılcı, içtihat-
sız din olur mu? Muasır milletlerin elde et-tikleri, İslâm’a uygun yön-
lerini de İslâm’a uygun göremedik, kabullenemedik. Teknolojiyi dahi
“gâvur icadı” diye korka-rak kullandık. Yahut takva ehli olarak tekno-
lojiyi evden ve iş yerinden uzak tutmaya çalıştık. Güzel sanatları da
İslâmi açıdan değerlendiremedik. Tamamı ile dışlamaya çalıştık.
Çocukluk yıllarımda, iyi hatırlarım çok şeyler gibi kibrit de ithal
edilirdi. Kutuların üzerinde deve resmi vardı. Deve-nin başını kazıyıp
belirsiz hale getirmeden eve sokmazlardı. “Günahtır” diye masada
yemek yemeyen, kaşık kullanma-yan, koltukta oturmayan, mobilya
üretilen yerlere “küfürha-ne” ismini layık gören ve küfür gözü ile ba-
kan zavallılar gör-düm. Azda olsa kıyıda köşede hâlâ bulabilirsin

171
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Tasavvuf ve tarikata inanmayan, fakat cenazesini Bayra-mi tarika-


tının mürşidi Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin hu-zuruna getirip orda
cenaze namazının kılınmasının rahme- te vesile olacağının ümidi ile ki
doğrudur. ALLAH’ın evliyası-nı yalnız cenazesi olduğunda hatırlayan
zevatı hâlâ görmek mümkün.
Vaiz efendinin kürsüden aleyhimde “nasıl şeyhdir ki si-telerde
dükkanı ve üç katlı evi var” diye mürşitliği bize ya-kıştıramayan, buna
rağmen bizden yardım isteyip alan şa-hıslar gördüm. Onun da görüşü
tamamı ile yersiz değildi. Çünkü manevî vazife taşıyan zatın bu kişiler
üzerindeki öl-çüsü fakirlik derecesine göre değerlendirilir. Bu türlü
kişile-rin bu halleri dünyayı gazabı ilâhi gibi düşünen, servet düş-
manlığını dinde cihat gibi gösteren asrı saadetteki zengin sahabe ve
zengin hulefa-i raşidin efendilerimizi, silsileyime-ratipteki zengin mu-
tasavvıfını bilemediklerinin eseri. Cüz’î iradesini kullandıktan sonra
ALLAH’ın verdiğine rıza göste-ren, değerli insanları yeteri kadar bil-
meyen, dünya ve ahireti gazabı ilâhi gibi gören güzellik yoksunları.
Seyyit Ahmed er-Rufaî Hazretlerinin “Bizleri ismimizi kullana-rak
172 dilenci tahtası yapmayın” ikazını anlayamayan veya anlayıp da işine
gelmeyen, manevîyatın yüz karaları da yok değil. ALLAH’ın varlığı
ve gücü ile kıyaslanamayacak zavallı ve acizliğini idrak eden Be-
niâdem!
Cümlesi ALLAH’ın fakirleriyiz amma hemcinsim yanında acizli-
ği zül addederim. Peygamber Efendimizin “iki günü birbirine eşit
olan ziyandadır” buyurduğu uyarılarını ge-rek sanatım marangozlu-
ğun her dalında, gerekse hayatımın her yönünde Peygamber Efendi-
mizin bizlere örnek uyarıları-nı, yaşantısını zamana uygun yaşamak,
imanımın gösterge ibresi, Rabbımın lutfu ihsanı, zevkim, hazzım, bah-
şedilen manevî vazifemden gelen mesuliyet duygusu ile yaşadım, ya-
şamaya olanca gücümle çalışıyorum. Rabbım rahmetin-den uzak ey-
lemesin, amin.
İman edenlerin imanının kemâlatını bizlere bildiren Haz-reti
ALLAH herkesin ölçebileceği ölçüyü bildiriyor: ALLAH’ı zikrettikle-
ri zaman ondan inen Kur’an sebebi ile kalplerinin ürpermesi zamanı
gelmedi mi? Bu rahmeti ilâhiler yaşan-tında, düşüncelerinde, ibadet ve
taatında nefsindeki emri ilâhiye karşı olan tavrına hiç etki yapmıyor
mu? Yazık!.. O halde nefsine zulmediyorsun. Bil ki, şeytan seni etkisi

172
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

altına almış. ALLAH’ı zikretmeyi unutturmuş. Şeytanın yandaşı ol-


muşsun. “Şeytanın yandaşları hep kayıp olmaya mah-kumdur ” bu-
yuruyor Halikı zülcelâl.
Göklerde ve yerde olanların hepsi ALLAH’ı tesbih et-
mektedir. O üstündür, hikmet sahibidir. (Haşr Sûresi, 1)

173

173
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ONLAR ALLAH’I UNUTMUŞLAR, ALLAH DA


ONLARA KENDİLERİNİ UNUTTURMUŞTUR

Beniâdem'in kendinin unutturulması ne feci!.. Haz-reti ALLAH


buyuruyor ki: İşte onlardır ki bütün fasık-lardır. Yoldan çıkan kim-
selerdir. “Men araf sırrı” vardır “men arafe nefsehu fekad arafe
Rabbehu” (nefsini bilen ALLAH’ı bilir). Rabbımızın kuluna verdiği
büyük cezalardan birisi de “o bizi unuttu bizde ona kendini unuttur-
duk” buyurdu.
“İlim ilim bilmektir.
174
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen,
Bu nasıl okumaktır.”
diyen Yunus bu ayet’i celileyi ne kadar güzel izah ediyor.
Öyle kimseler gibi olmayın ki, ALLAH’ı unutmuşlar da,
ALLAH da onlara kendilerini unutturmuştur. Ve işte onlardır ki,
bütün fasıklardır, yoldan çıkan kimselerdir.
(Haşr Sûresi, 19)
O, yaratan, var eden, şekil veren ALLAH’tır. En güzel isimler
O’nundur. Göklerde ve yerde olanlar onun şanını yüceltmektedir-
ler. O, galiptir, hikmet sahibidir.
(Haşr Sûresi, 24)
Göklerde ve yerde olanların hepsi ALLAH’ı tesbih etmektedir.
Tesbihin lügat karşılığını aynen yazıyorum: Tesbih, “sübhan ALLAH”
demek, Cenab-ı Hakkı (c.c.) şanına layık ifadelerle yâd etmek, yani
ALLAH’ın zatında sıfatında, ef’alinde cemi noksan sıfattan münezzeh
olduğunu ifade et-mektir. Tesbihat zikrin çoğuludur. İpe dizilmiş 99

174
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

taneye tesbih denmesinin anlamı budur. Tertibi tanzimi ilâhidir. Pey-


gamberimiz Efendimizin ashâbına bildirisi budur. ALLAH’ın isimle-
rini belirli bir adette zikretmeyi bildirmiştir. Zira iba-detin devamlısı
makbuldür. Hazreti ALLAH “zikren kesi-ra” buyurdu. Kesir çok çok
anlamında olup Kur’an’ın yegane müfessiri olan Peygamberimiz
Efendimiz tertip ve tanzim yetkisi ile kaç adet okunması icap ettiğini,
hâlâ zamanımızda da zikrullahın adet tanzimi ve tav-siyesi ile Ce-
nab-ı Peygamber (s.a.v.) Efendimizin bizatihi ilgilendiğini şahit ola-
rak bildiriyorum.
İnanmak ayrı bir rahmettir. O bakımdan “illâ inanacak-sın” diye
bir yetkiye sahip değiliz. Amma şunu tavsiye ede-rim: Bilmediğin
işlere bilircesine burnunu sokma. Çünkü insan bildiğinin alimi, bilme-
diğinin cahilidir. Bilmediğine “bilmiyorum” demek kemâlattır.
Peygamber Efendimiz sabah namazından sonra haneyi saadete gi-
derlerken kuma oturmuş, küçük taşları saymakla meşgul yaşlı bir ka-
dın gördü. Hatırını ve ne yaptığını sordu. “Tarifin üzere ALLAH’ı
zikrediyorum, ya Resulullah” diye, hazzını belirterek, ALLAH’a
hamdetti. Bir zaman sonra Efen-dimiz gördüler ki, ihtiyar kadın güne- 175
şin altında hâlâ taş saymakla meşgul. “Teyze sana daha ferah ve kolay
bir şey tarif edeyim “adede halkıke ve rıdae nefsike ve ziynete arşi-ke
ve midade kelimatike, küllema zekereke’z-zakirun, gafele an zikri-
ke’l-gafilun, neveytü rızaen lillâhi Teâlâ. (“Halk ettiklerinin adedin-
ce, yarattığın nefisler adedin-ce, arşı zinetlendirdiğin yıldızlar ade-
dince, söylenen kelimeler adedince, zakirlerin zikirleri adedince,
zikirden gafillerin gafletleri adedince zatını zikrederim. Kastimiz
senin rıza-yı ilâhindir”) diye Hazreti ALLAH’a tazarru ve niyaz et.
Bu tazarru ve niyazınla kesir zikir etmiş olursun” buyurdu. Bu ferahlık
ancak gücü zayıflamış, yaşlı-lar içindir. “Zorlaştırmayın, kolaylaştırın.
İkrah ettirmeyin, sevdirin” buyurdu.
Resulullah (s.a.v.) Efendimiz Âdem'in yaratılışındaki sırrı ilâhi.
ALLAH’ın sonsuz rahmetinin tecellisi, “bi- linmekliğimi diledim,
zatımdan zatıma tecelli ettim. Nuru Muhammedi'yi halk ettim.”
Küllî rahmeti ilâhi-lerde müşahede edilen nur nuru Muhamme-
di’dir. Beni-âdem’de zuhuru Adem safiyyullahla başlayıp kıyamete
kadar devam eden cümle rahmeti ilâhinin ismidir. Bu nuru Hazreti
ALLAH’ın lutf u ihsanı ile az da olsa mü-şahede eden insan, mizacı

175
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ne olur ise olsun, ister fakir, ister zengin olsun asi, gaddar ve zalim
olamaz. “Rah-metim gazabımı örtmüştür” buyurması, kullarının
ALLAH’ın rahmetinden ümitle yaşamalarını sağlayan güvence ve
taahhüttür. Bu rahmeti idrak edemeyen- ler ruhi bunalımdan nefis-
lerini kurtaramazlar. Ne ka-dar tahsil ve terbiye görseler de.
“Yolun uğramadı ise Muhammed’e,
Geçti kervan kaldın dağlar başında.”
Bu uyarıyı iyi anla. Anladığının ölçüsü tertip ve tan-zimi ilâhi
olan Peygamberinin irşat verasetini taşıyan mürşidi kâmili bul.
Tâbi ol. İstifade et. Haşa, ilâhlaş-mış, kendinde varlık görerek
mürşitlik iddia eden za-lımlardan kaç. Samimi isen Hazreti
ALLAH’a müraca- at et.

176

176
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

İSTİHARE SÜNNET’İ RESÛLULLAH’TIR.

Sakın "rüya ile hayatlarına yön veriyorlar" diye kü-


çümsemeyesin. Bu da aklın ölçemeyeceği rahmeti ilâ-hidir.
ALLAH’a müracaatın ismi istihare olup, yalnız Rabbından istemek-
tir. Peygamber Efendimizin tavsiye-si budur: “Siz bilmediklerinizi
Hazreti ALLAH’a soru-nuz” buyurdular. Cevabını açık alacaksın
inşallah. “Beyaz gördüm, siyah gördüm” gibi olmayıp, açık göre-ne
kadar müracatını kesmeyeceksin. “Senin yerine ben gördüm. Senin
bizim yanımıza gelmen istiharenin çık-ması değil mi?” diyen bu yo-
lun şarlatanlarına inanma. ALLAH’a sen istida yazdın. Ancak ce- 177
vabı sana verecekler. Murat isen hemen. Mürit isen israren bekle.
İstiha-rene cevap almadan sakın bir yere müntesip olma. İsti-da
verdin. Hem merciine müracaat edip, hem de cevap almadan vazife
almakla gayretullaha dokunursun.
Başka hâdiseler hakkında yaptığın istihare aczini itiraf-tır.
ALLAH’a en büyük müracaat usulüdür, “illâ göreceğim” diye değil.
Teslimiyettir, falcılık değil, haşa. İstihareyi tavsi-ye eden zata görgünü
bildir. Mananda mürşidin olarak bil-dirilen zata, sana istihareyi veren,
elbette o zata selâm ile se-ni gönderecektir. Gerçek meşayıh arasında
ayrılık yoktur “küllî tarikın vahidun” (bütün tarikatlar birdir).
Terbiye, evrat ve ezkar ayrı gibi görülse de, kök, şeriatı ile yü-
kümlü olduğumuz Peygamberimiz Efendimizin tebliğ etti-ği emri
ilâhidir. Tertib ve tanzimi ilâhidir.
İstihare yapmak için sıhhatlı olacaksın. Yatma zamanı abdestin
varsa dahi yeniden abdest alacaksın. İki rekat istihare namazına niyet
ederek Fatiha’dan sonra bildiğin sûre-lerden okuyacaksın. Biliyorsan
İhlas ve Kâfirun sûreleri tav-siye edilir. Selâmdan sonra 3 İhlas 1 Fa-

177
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

tiha Peygamberimiz Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.)


Efendimize, cümle peygamberanı izam ve rusul-i kiram hazeratının
ruhlarına hediye edeceksin. Tekrar 3 İhlas, 1 Fatiha çar-ı yar-i güzin
efendilerimizin ruhlarına, Gavsü’l-A’zam Seyyit Abdul-kadir Geylâni,
Seyyit Ahmet er-Rufaî, Şah-ı Nakşibend Mu-hammed Bahaddin haz-
retlerinin ve cümle evliyaullahın ruhlarına hediye edilecek. 3 istiğfar
(estağfirullah el-azim), 3 sa-lavat-ı şerife (Allahümme salli âlâ Mu-
hammed), 11 İhlas, 10 Fatiha, tekrar 3 salavat-ı şerifeyi okuyup, ne
için istihare yaptığını ALLAH’a arz edecek. Mesela “ ya Rabbi. Rah-
metine daha yakın olmak, ihlas, takva, vera, ehli zikir, ehli şükür, ehli
tarik, derviş olmak istiyorum. Bu yolda rızana uygun, vazifelendirdi-
ğin, rızana vesile kıldığın, üstad, kâmil, mürşi-di lütfunla ihsan et ve
göster. Ya Rabbi, o kuluna tâbi ola-yım. Acizim, açık lutfeyle, ya
Rabbi “diye. Buna benzer mü-racaatını yapar. Abdestli olarak sağ ta-
rafına, sağ avuç içine başını kor “ya Fettah” diye yatar.
Daima niyazları “ya Fettah” olacaktır. Çünkü ALLAH’ın Fettah
isminin zuhuru en büyük fetihtir. Cüz’î iradeni kullanıp eşi benzeri
178 olmayan yaratanından istemekdir. Bu yön-lü imanın ve samimiyetin
derecesinde haber verilir. Şüphe mahrumiyettir. Ashâb-ı güzin efendi-
lerimizin tevatüren an-lattıklarına göre Hazreti Resulullah istihare
duasını ayet ez-berletir gibi ezberlettiler ve "siz bilmedikleriniz mü-
him şeyle-ri ALLAH’a sorunuz" buyurdular. O bakımdan mutasavvı-
fın istihareye hakikatları yaşama yönünde rahmet olarak önem vermiş-
lerdir. Ve turuk-i âliyyeye de düstur olarak almışlar-dır.
Şöyle de müracaat edebilirsin. Tasvip ettiğin bir mürşit tanıyor-
sun, amma gene ALLAH’a sormak istiyorsun. Tabiî, bu mühim mev-
zuyu ALLAH’a sormayacaksın da başka kime soracaksın? “Ya Rabbi,
falan kuluna müntesip olur, evrad ve ezkarımı onun tarifi üzere yapar-
sam benden razı olur mu-sun?” diye de tazarru ve niyazla yakarabilir-
sin.
Acabasız, samimi yapılan müracaat cevapsız kal-maz, inşallah.
Çok çeşit istihare vardır. Hepsi güzeldir. Öz ALLAH’a müracaattır.
Örnek verilmiştir Usulünce yapılan müracaatlar daha makbul olup,
rahmeti ilâhi-yi kalıplaştırmak kesinlikle değildir. “Bu türlü yapa-
mam” diyorsan, istihare namazını kıl. Hazreti ALLAH’tan iste. Bu
yolda nasip ve kısmetin iman şulesi samimiye-tinde zuhur eder. Ezelî

178
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ervahta tereddütsüz, şüphesiz “beli” dedin ise zikirsiz, şükürsüz,


evradsız, ezkarsız, namazsız, niyazsız, hacsız ve zekat borcu ile kabre
gö-türmezler. Rahmeti ilâhiye ters düşer.
Çünkü Halikı zülcelâl Beniâdem’i ve arzı rahmetinden yarattı, ga-
zabından değil. Ruhlar aleminde hitabı ilâhiye karşı tereddüt edenler
için dahi, merhameti ilâhi o kulları- nı da “rahmetinden istifade etsin-
ler” diye çok çok bahaneler yaratmıştır. Emri ilâhiye uygun yaşarsan,
yaratılan baha-nelerin zevkini alır, gayretullaha dokunan hâdiselere
dikkat eder, hikmet sahibi olursun. “Hikmet mü’minin kayıp malı-dır,
nerede bulursa alsın” hitabı ilâhisi o şahsın hayatının her safhasında
görülür. Gizli değildir. Nasibi olan istifade eder. Küfrü inadilere de
rahmetin önü açıktır. Amma inadı bırakabilseler. Gazabı ilâhi müh-
rü vurulmazdı kalplerine, gözlerine, kulaklarına.. Rahmeti ilâhinin
sonsuzluğunu gör. “Gene biz açarız” rahmeti ilâhi hi-tabını dinle ve
anla. Unutma. Başka seçeneğin yok.

179

179
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

TENASÜH (REENKARNASYON)

“Dünyaya başka cesette tekrar gelirim” diye kendini avutma. Te-


nasüh İslâmiyetle bağdaşmaz, küfürdür. “Reenkarnasyon” de, ne der-
sen, de. Müflis tesellisi. Cenab-ı Hakka noksan sıfat isnadından başka
bir görünümü yoktur.
Nihayet onlardan birine ölüm gelip çattığında: Rab-bim, der.
Lütfen, beni geri gönder. Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş
yapayım. Hayır! Onun söylediği bu söz laftan ibarettir. Onların
gerisinde ise yeniden dirilecek güne kadar bir berzah vardır.
180 (Mü’minun Sûresi, 99 -100)
İstihare yapan bir kişi şahsına cevap verilmedikçe hiç kimseden
vazife alamaz. Müracaatının cevabını öm-rünün sonuna kadar da
olsa, sabırla bekleyecektir. Sa-kın aksini yapmayasın. Yaptığın mü-
racaatta sabırla, ümidini kesmeden beklemek de tertibi ilâhiye saygı
ve itaat etmeyi bilmektir. Tertibi ilâhiyi tefekkür et. Ya-şama fırsatı
verildi ise yaşamanın zevkini al. Bu türlü zevk ALLAH’a hamd et-
menin ruhi lisanıdır. Manayı nefsani ölçülerle ölçmeye yeltenme.
Öyle emri ilâhiler, ter-tib ve tanzimi ilâhiler vardır ki, akıl ve mantı-
ğın sınır ve gücünün dışında tutulmuştur. Öyle gerçekler vardır ki
ancak ALLAH elçisinin tebliğ ettiği gibi kabul etmek mecburiyetin-
desin. Yetkin hudutludur. Haddini bil. İlmi ledünnideki tecelliyatı
ölçmeye kalkışma. Hazreti AL-LAH bu alemi “kün” emriyle yarattı.
“Fe-yekün” emri bu alemin sonu olacaktır.

180
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH’IN ZÂTI SIFATI BAŞ GÖZÜYLE


GÖRÜLMEZ.

Bu türlü tertibi tanzimi ilâhileri “çözeceğim” diye akıl ve mantık


binitinin rahmet bahçesine girmesine rı-za gösterme. ALLAH’ın zati
sıfatlarını tefekkür dahi et-meyesin. Haramdır. Nefsinin kurduğu
kurgu ile hiçbir yere varamazsın. “Baki ALLAH, fani evsaf ile dü-
şünüle-mez. Fani malzeme ile ALLAH bilinmez” Musa (kelimullah)
(aleyhisselâm)'ın konuştuğu ALLAH’ını baş gözü ile görmek istediği-
ni, cümle ademde ayni istek ve arzunun zuhurunu görmek zor değil.
Zuhuruna ademin mütehammil yaratılma-dığını, Adem'in maddesinin 181
“anasır-ı erbaa”dan (4 unsur: Toprak, hava, su, ateşin karışımından)
müteşekkil olan Beniâdem’in yapısının ALLAH’ın zati sıfatlarının
tecellisine tahammüllü olmadığını, örneğin dağa tecelli edince dağın
ne hale geldiğini elçisi Musa aleyhisselâmın seyrine dahi ta-hammül
edecek güçte yaratılmadığını teferruatı ile lutfedi-yor. Sonsuz hamdol-
sun. Hayat ve yaşantıları ile Rabbımızı bizlere her halükarda anlatmak
vazifesi ile yükümlü cümle peygamberimiz efendilerimize ve Rusul-i
kiram hazeratına, vârisleri bilcümle evliyaullaha, veli, şüheda ve
mü’min kul-larına selâm olsun.
Musa tayin ettiğimiz vakitte gelip de, Rabbı onunla konuşunca:
"Rabbim! Bana göster, seni göreyim" dedi. "Sen beni asla göremez-
sin. Fakat şu dağa bak. Eğer o yerinde durabilirse sende beni göre-
ceksin" buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti.
Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: "Seni noksan sıfatlardan
tenzih ederim. Sana tövbe ettim ve ben inananların ilkiyim." (A’raf
Sûresi, 143)

181
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

İSLÂM VE MEKARİM’İ AHLÂK

İslâm fıtratı üzere yaratıldın. Ademsin, insan olmaya namzetsin.


ALLAH’ın tertip ve tanzim eylediği elçileri ile teb-liğ ettirdiği meka-
rimi ahlâka insan olmak için muhtacız.
Peygamber Efendimiz'in “cümle ALLAH’ın elçisi kar-
deşlerim mekarimi ahlâk üzere geldiler, ben mekarimi ahlâk-ı
tamamlamak için gönderildim” diye tebliğinin an-lamı, Be-
niâdem’in insan olması hatta kâmil insan olma-sı emri Hakka
uyması ile mümkün kılınmış ve gerçek- ler şöyle ifade edilmiş:
Emri Hakkı tutmayan hayvan gelir hayvan gider. Hayvaniyyetten
182 insanîyete geçiş ku-lun iradesine verilmiş olup, rahmeti ilâhi olan
ALLAH elçileri tebliğ eyledikleri emri ilâhileri ve yaşantıları ile
örnek yaratılmış mekarimi ahlâkın mimarlarıdır. "Mekarim"in
lügat anlamı ise “keremler, iyilikler.”
Güzel ahlâk sahibi olmak, ahlâk-ı hamide, Cenab-ı Hakkın
sevdiği ve beğendiği güzel ahlâktır. Cümle gü- zellikler imanın
tezahürüdür. Ahlâksızlıkla iman bağdaş-maz. Ayrı kutuplardır.
Bozuk ahlâk nefsin hazzıdır. Me-karimi ahlâk ruhun ve cesedin
müşterek kemâlatıdır. Cemi güzelliktir, dindir, islâmiyettir. Tev-
hit dinidir. Her şeyi yoktan var eden Hazreti ALLAH’a olan ima-
nın lisanen ikrarı ile başlar. Tevhidin manasını ömür boyu yaşan-
tısında ve muamelesinde tevhit nurunun pırıltıla-rını, rahmeti
ilâhiyle bezenmiş, İslâmî her yönü ile ya-şamak için Mevla’sının
verdiği gücü yerinde kullanabilen insan övgüye layık müslüman-
dır.
Beşer ölçüsü, kul hangi lisanla söylüyorsa söylesin “lâ ilâhe illâ
ALLAH” anlamını ifade ediyor ise o anda kul ölçü-süne göre kişi
müslümandır. Gaza meydanlarında düşmanı-nı dahi öldürmek üzere
iken “ALLAH’tan başka ilâh yoktur, illâ ALLAH vardır” diyorsa,

182
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

katledemezsin, müslümandır. Öldürür isen katil olursun. Dikkat et!


“Muhammedün Resu-lullah” demese dahi. Çizmeden yukarı çıkma.
Başka ölçün yok. Gerisi ALLAH’a mahsustur. Peygamberimiz Efen-
dimiz de bunu beyan ettiler. Kulun kalbini bilen ancak Hazreti
ALLAH’tır. O, beşerin ölçüsünün dışındadır. Bu yönlü gaflet, nefsine
mal ettiğin varlıktır. Varlık ise ALLAH’a mahsustur. Kulda görülen
enaniyyet ve varlık kulun bilgisizliğindendir. Çirkinlikler kesinlikle
din değildir, lâ-dindir.
Tekrarında faide mülahaza ediyorum: Peygamberimiz efendileri-
miz cümlesi müslümandır. Bütün semavi dinler İslâmiyet'tir. En son
gelen şeriatı Muhammedi'yi kabul edip yaşamak, kullarına bahşettiği
rahmeti ilâhidir. ALLAH’ın en son elçisi Hazreti Muhammed Mustafa
(s.a.v.) Efendimizi ve getirdiği şeriatı Muhammedi yi kabul edip ya-
şamak ayrıca rahmeti ilâhidir, kemâlattır. “Bir olan ALLAH’ın irade-
sine bağlanmak İslâmiyettir” “Size din olarak İslâmî seçtim, size di-
ninizi tamamladım” hitabı ilâhi bütün semavi dinleri kapsar.
İslâmiyet cümle semavi dinlere verilen taltif ve lütf-u ilâhidir. Rab-
bım kullarını bu taltifi ilâ-hiye layık kılsın, amin. 183
Dikkat et! ALLAH’ın elçilerini, birini diğerinden elçi ola-rak ayrı
ve üstün görüp de “şu benimdi, şu da senin” anla-mında taksime kal-
kışma. Peygamber efendilerimizde görü-len meziyetler Hazreti
ALLAH’ın tertip ve tanzimi olup, o za-manki toplumun gidişatını,
emri ilâhiye uygun yaşamaları-nı anlatmak ve yaşantısı ile örnek,
rahmeti ilâhiyi ALLAH’ın kullarına tebliğ etmeleri için küllî
ALLAH’ın merhamet sıfa-tının zuhurudur. Bariz görülen rahmeti
ilâhileri, gerçekleri yeteri kadar kavrayamayan toplumlar, gerçek dışı
düşünce ve uygulamalarının neticesinin çizdiği nâ-ehil tablo Beni-
âdem’i ne hale getirdi? Ruh ve gönlün sureta bulunduğu manaya hulül
etmeyen, tasavvufsuz, tarikini bilmeyen, ma-teryalist Beniâdem...
ALLAH’ın kulları tarih boyu gerçeği bi-lemediklerinden kanun-u
ilâhinin dışına çıktılar. Dinin fel-sefesini “Kur’an tefsiridir” diye ma-
nayı kaybeden feylesofla-rın kucağına itildiler. Emri ilâhi üzerinde
felsefe yapılmayacağını ne zaman anlayacaksınız?
Bir kısım ehlî tasavvuf iradeden başka bir şey kabul etmeyip, “bir
lokma, bir hırka” saflığını kendisine prensip edinmiş servet düşmanı,
kendisi çektiği gibi çoluk ve çocu-ğunu gerçekleri bilmediğinden peri-

183
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

şan eden, hakikati an- latsan da anlamak istemeyen, güzellikler düş-


manı, bilme-den dini İslâmî bugünkü güzelliklerle bağdaştıramayan,
bağdaştıranlara “küfürde” gözü ile bakan, yol kesici, dünya-yı
İslâm’dan kaçıran, cihan-şümul olan Hazreti Kur’an-ı da yanlış izahla-
rı ile ehli kitaba düşman eden bilge kişilerimiz hâlâ uyanmayacaklar
mı?.
Nefsin dahi hoşnut olmadığı bu türlü gidişatımızı ALLAH’ın em-
rine Peygamber Efendimizin yaşantısını günümüzün güzelliklerine
uygun yaşamayı cümle kullarına Rabbımız nasip eylesin, amin.
“Her ne kılmışsa adalettir, Cenab-ı kibriya,
Her kazaya her belaya kıl rıza, ALLAH kerim.”
Dikkat et! ALLAH zulmetmez. Beniâdem emri ilâhi-nin dışına
taşarsa Hazreti ALLAH kuluna nefsinin hoş-lanmayacağı hâdiseler
halk eder ki, kulu ikazdır, ada-lettir. Eğer kulların isyanının cezasını
bu dünyada ver-se idi, dünyada Beniâdem kalmazdı. Rabbımızın
son- suz rahmeti ve merhameti şımartmasın. Haddimizi bi-lelim,
184 Sınırı aşmayalım.
Bu alem kazanç yeridir. ALLAH’ı bilenler için rahmettir. Bilme-
yenler için cifedir, uyarıdır, o da rahmettir. Emri ilâ-hileri, Hazreti
ALLAH’ın fiili sıfatlarının tenezzülen arzda ve semadaki zuhurunu
okumaya çalış. Zira insan okumaya müsait yaratıldı. “Batanları sev-
mem” demeye kabiliyetli kı-lındı. Batanları ilâh edinmeyecek kabili-
yet ve şuur verildi. Kelâm-ı Kadimle, ayrıca Beniâdem kelâm yolu ile
uyarıldı. Küllî rahmet olan ALLAH elçilerini bizlere örnek yaşantıları
ile rehber kıldı. nedimi ilâhi, vârisün-Nebi olan evliyala- rı ile arzdan
uyarıyı kesmedi, Hazreti ALLAH, kıyamete ka-dar da kesmeyecektir,
şüphen olmasın. “Tövbe kapısı kıyamet kopmadıkça kapanmayacak-
tır” buyurdu Cenab-ı Peygamber (s.a.v.) Efendimiz. Mutasavvıfin
“tövbe kapısı mürşittir” dediler. Şarkda mürşide müntesip olmak
“tövbe almak” diye bilinir. Mürşidin vazifesi rahmete vesiledir.

184
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

EHLİ TARİK, VAHŞİ TARİK

Mürşit, Peygamber Efendimiz'e lutfedilen şeriatı yaşama-yı vazi-


fesi gereği müntesiplerine lafzan ve halen göstermeye çaba sarf eden
insandır. Gerçek şudur ki, tarik “yol”dur. “Tarikat” cemidir. Vahşi,
ehli diye iki türlü izah edilir. Ehli tarik ALLAH’U TEÂLÂ ve
TEKADDES Hazretlerinin elçisi va-sıtası ile lutuf ve ihsanı olan emri
ilâhinin şeriat bildirisini lafzan kabul edip fiilen yaşayanlara verilen
sıfat ve isim ehli tariktir.
Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki onlar bu de-lillerden
yüzlerini çevirip geçerler. (Yusuf Sûresi, 105) 185
Vahşi tarik ise şeriatı kabul ediyormuş gibi görülse de gerçeklere
karşı ilgisizdir. Esas olan göklerde ve yer-de ALLAH’ın irade ve
fiiliyatının tecellisi olan ayetleri görmediği gibi düşünmez. Yani te-
fekkür etmez. ALLAH’ın Kelâm-ı Kadimi olan Hazreti Kur’an-ı
kabul ettiğini, her telaffuzunda kabul edip başka rehber tanımadığı-
nı her fırsatta beyan etse de Hazreti Kur’an’ın ihtiva ettiği ma-naları
akıl ve mantığına göre manalandırmayı kendi açısından uygun
görmüş, yaşantısını da ona göre düzenlemiş, başka yaşantı kabul
edemez hale gelmiş.
ALLAH’ın tertip ve tanzim ettiği rahmetleri nasıl kabul et-sin ki?
Aklına mantığına ters düşer. Devamlı söylediği naka-ratı vardır.
“ALLAH’la kul arasına girilmez” der, durur. Bil-mez ki, “ALLAH
nedir, kul nedir?” Eşit mi görüyor da hicap etmeden aradan bahsedi-
yor? Men aref sırrından habersiz. Maddeyi anlatışı çok mahir. Manayı
da maddede göstermek çabasında. Ehline göre vahşi tarik çok şeyler
ezberlemiş, çok şey biliyor. Fakat gönlü ihmal etmiş. Kulluk esasına

185
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

taalluk eden gönülle barışamamış. Gönül ölçüsüne ters düşmüş. Bu


yönlü bilgilere elbette manayı ölçme kabiliyeti verilmemiştir.
Zayıf ölçüleri ile Peygamber efendilerimizi birini diğerin-den ayrı
görmüş, semavi dinlerin mevcudiyetini ancak ena-niyyetlerinin zevki-
ni yaşıyarak, küllî semavi dinleri alter- natif olsun diye kabul edenle-
rin Amentüye imanlarını da in-celersen gerçeği görmek için malzeme-
ye gerek yok gönül eh-line gizli olmayan bu hâlin lafzınıda daha bariz
görürsün. Bu hallerinde hakikatın tahrifini müşahede etmek zor değil.
O bakımdan ALLAH’ın tertip ve tanzim ettiği manevî teşkilata hep
karşı çıkmışlardır. (Kur’an-ı Kerim’in çok yerlerinde be-yan ettiği
evliyanın lafzı durur amma manasını kabul ede-mezler. Çünkü aldık-
ları ilim ve akılcı ölçüleriyle bağdaştıra-mazlar!..) Bu hale maddi ma-
kamları itibarı ile kendile-rine uygun görürler. Bu tutumları yan-
daşlarını tatmin edemez ise çıkar tek çare manevî yol ve yaşantıyı
kıs-men değil tamamı ile inkârdır!.. bu türlü mana fukara-ları bazen
işlerine geldiği gibi manadan bahsetmek isterler ve biliyormuş gibi
bahsederler, inanma!. Kapana düşürmek için yem olarak kullanır-
186 lar, kapılma!
Tekrar ediyorum: Tarikat edilleyi şer’iyeye göre ya-şanıyorsa şe-
riattır. Marifet şeriattır. Hakikat gene şe-riattır. Lafzan olduğu gibi
gerçekler haldir. ALLAH’ın varlığına, birliğine, Peygamberinin hak
Peygamber ol-duğuna vârisül-enbiyanın kıyamete kadar devam ede-
ceğine inanarak yaşayan bahtiyarların her hâlinde bu rahmetleri
yani İslâmî görmek mümkündür: kelâm de-ğil, haldir.
“Kulum bildiği ile amel ederse, ben ona bilmediğini öğre-tirim”
hitabı ilâhiyi iyi anla. Rahmeti ilâhiden kaçma. Bi- lir isen, ALLAH’a
emredildiği gibi kul olabilmenin zevkine erebilmek hem dünya, hem
ahiret rütbelerin en yücesidir, rahmettir. Mutmain olmuş kalp hik-
met.membağıdır Hikmet ise “mü’minin kayıp malıdır, nerede bulursa
alsın” uyarısı-na dikkat et...
Dünyadaki Beniâdem için yaratılan güzelliğleri iyi gör, rahmet-
tir. ALLAH’ı kul olacak kadar tanıyamadın-sa senin için dünyanın
görünümü cifedir. “Nefsinin ar-zu ve isteklerine nail oluyorum”
gibi zannedersin am-ma yaratanını bilmediğinden dünyanın başı
hüsran so-nu zeval ve bu hâl mal çokluğu ile değişmez!.. İşte hâl

186
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ehli Derviş nefsini türlü tehlikelere karşı korumak için Rabbına sı-
ğınır: “Hasbünallahu ve ni’mel-vekil” “Alemlerin vekilisin” teslimi-
yetini günlük virdinde 100 adet okuyarak aczini itiraf eder, tazarru
ve niyaz eder. ALLAH’a teslimiyet demek kulun her yönlü vazi-
felerini gücü nispetinde yerine getirmesi ile başlayıp li-sanen ve kal-
ben de ALLAH’a teslimiyettir. Evrad ve ezkar bölümünde geniş izah
edeceğim inşallah.
Göklerde ve yerde olanların hepsi ALLAH’ı tesbih et-
mektedir. O, üstündür, hikmet sahibidir. (Haşr Sûresi, 1)
Öyle kimseler gibi olmayın ki, ALLAH’ı unutmuşlar da,
ALLAH’da onlara kendilerini unutturmuştur. Ve işte onlardır ki:
bütün fasıklardır, yoldan çıkan kimselerdir.
(Haşr Sûresi, 19)
O, yaratan, var eden, şekil veren ALLAH’tır. En güzel isimler
O’nundur göklerde ve yerde olanlar O’nun şanını yüceltmektedir-
ler O’galiptir, hikmet sahibidir.
(Haşr Sûresi, 24) 187

187
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ÂDEM VE İNSAN!

Hazreti ALLAH Beniâdem’e idraki nispetinde müşa-hede kabi-


liyeti verdi. Âlemi ve arzdaki zerreleri lutuf ve ihsan ettiği kadar her
zerrede, her tecelliyatta yara-tanının isim ve sıfatlarının tenezzülen
zuhurunu müşa-hede edecek kabiliyette halk etti. Bil ki, Be-
niâdem’in müşahedesi ne yönlü zuhur eder ise etsin (ALLAH’ın bi-
zatihi sıfatı değildir. İzafidir, mecazidir. Hayat vasfı taşısın, taşıma-
sın her varlık izafi bir varlıktır. Aynaya vuran ışık kaynağı gibi ay-
nadaki akis mecazidir, iğre-tidir.)
188 Evvelki sahifelerde ifade etmeye çalıştığım bizatihi tecelliyatına
alemin tahammül edecek güçte yaratılma-dığını, Beniâdem’in dahi
madde yapısının bu aleme uygun yaratılıp bizatihi tecelliyata ta-
hammül edeme-yeceğini, gerek beyanı ile gerekse Âdem'in kemâlatı
ile öğretildi. Dolayısı ile insanî kâmilin de yaşantısında idrakini lüt-
fettiği kadarı ile, mahlukiyetinin dışına çıkmadan, manasının bütün
mahlukatın efdali olarak yaratıldığını, madde itibarı ile diğer mah-
lukattan cüz’î farkı olduğunu, manası ile efdali mahluk ve şerefli
mahluk olup, “yer yüzünde halifemi yaratacağım” hita-bının muha-
tabı, ALLAH’ın varlığı, ilmi ve gücü karşısın-da “yok” anlamında
Beniâdem mahluk, aciz, zavallı ancak şeriatı ile yükümlü olduğu
Peygamberinin vazi-fesi ve yaşantısında zuhur eden nizamı alemin
neşvü nemasına vesile olan mekarimi ahlâk-ı manasına ve maddesi-
ne mutlak rehber edinmiş, Amentünün anlamı-nı imanına acabasız
sindirmiş, ademlikten insanlığa dönüşmüş insan, hatta kâmil insan.
s
ALLAH’ın varlığının, ilim ve iradesinin izafi ve mecazi cümle ya-
ratılanların fevkinde, daha bariz zuhuru görülen kâmil insan, rahmet
olarak Peygamberinin getirdiği emir ve yasakların içtihada tâbi yönle-

188
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

rini zamana göre içtihadı ile, kendisini vârisül-enbiya olarak kabul


edenlere, kendine varlık isnat etmeden tâbi olanları tarikı müstakim,
şeriatı garra, mekarimi ahlâk üzere Hazreti ALLAH tarafından va-
zifelendirilmiş vârisül-enbiya, nedimi ilâhi olan rahmetine vesile kıl-
dığı, kuvvet ve kudreti ilâhi yanında güce sahip ol-mayan kâmil in-
san...
Bu rahmeti ilâhinin şeytanın da gücünün dışında tutul-duğunu ve
kıyamete kadar tutulacağının hikmetini Beni-âdem olarak hâlâ anla-
yamıyor isek “bu dünyada âmâ, ahi-rette âmâ” (bu dünyada görmeyen
ahirette de göremez) bu-yuruyor Hazreti ALLAH. Rahmet tecellilerini
görmezlikten gelen, emri ilâhileri umursamayan, yaratılışının sebebini
düşünmek isteğinden dahi yoksun, çok şeyler bilir velakin manevî ilim
fukarası, insanîyete dönüşmemiş Beniâdem topluluklarını müşahede
etmek ehline göre zor olmasa gerek.
“Habibim, sen onları yüzlerinden tanırsın, konuşma-larından
daha iyi tanırsın.”
“Mutasavvıfın ittifaken, “Dilini oynat sana kim olduğu-nu söyle-
189
yeyim” buyurdular.” Hazreti ALLAH Beniâdem’e cüz’î irade verdi ve
cüz’î iradesini emri ilâhinin doğrultu-sunda kullanmasını beyanla arz
ve semayı ayetleri ile beze-di. Elçileri vasıtası ile şeriat ve tarikat ismi
altında Beni-âdem’in kemâlatı ile insan olma, hatta kâmil insan olma
im-kanını Beniâdem’e bahşetmiş. Cüz’î iradesinde, icraatında adaleti
icabı kulunu yetkili kılmıştır. Hazreti Kur’an ALLAH kelâmıdır.
Kelâm-ı Kadimdir. Yer ve semada Beniâdem’de zuhuru görülen ayet-
lerin beyyinatıdır. Hazreti ALLAH’ın ke-lam sıfatının Kur’an-ı Azi-
müşşan’da elçisi vasıtası ile be- yanı rahmet tecellisidir. Peygamberi-
miz Efendimize inzal olan ilk hitabı ilâhinin Alak Sûresi’nde beyan
edildiği gibi!

189
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

İLK HİTABI İLÂHİ: OKU!

“Yaratan Rabbının adıyla oku! İnsanı bir kan pıhtısın-dan


yarattı. Oku ve öğren! İnsana bilmediklerini öğreten ve kalemle
yazdıran Rabbın ekremdir. Gerçek şu ki, in-san (ilim ve malda
zengin olmasını görmesi ile) azar. Kuşkusuz dönüş Rabbınadır.
(Alak Sûresi, 1-8)
“Beniâdem maddede sivri sineğe mahkum olur. Fa-kat insanı
manası ile yedi kat semavata hükmedecek gücün tecelli ve zuhur
edeceği merci kılmıştır, Halikı zülcelâl.” Güç ve kuvvet ancak Haz-
190 reti ALLAH’a mahsus olup, tecelli edeceği sebepleri bir nebze anla-
tabilir- sem bu abdiâciz mutlu olurum.
Hazreti ALLAH’ın “oku” hitabını Hazreti Resulullah (s.a.v.)
Efendimizin o andaki hâlini düşünerek, ayetin mana-sını anlamak için
hikmet tahtında yaratılan Ümmi Resulul-lah’ı iyi tanıyalım. “Oku”
emri ilâhisini iyi anlayalım. Resu-lullah okuma ve yazma bilmiyordu.
Harfleri yan yana getire-rek ilim elde etmenin lüzumunu ve ihtiyacını
da duymadı. Çünki!
(“Beni Rabbım terbiye etti, ne güzel terbiye etti” bu-yurması
Peygamber efendilerimize ve evliyaullaha, mü’min, müttekı, ittika
sahibi kullarına mahsus özel rahmeti ilâhidir. Metafizik de denilebi-
lir. Avamın ölçü-sü dışında tutulmuştur.)
ALLAH’ın elçilerine umumiyetle vahiy yoluyla vahiy me-laikesi
Cebrail aleyhisselâm vasıtası ile gönderilen, ALLAH kelâmı olarak
lutfedilen Kelâm-ı Kadimdir, Kur’an’dır, Zebur’dur, Tevrat’tır, İn-
cil’dir, suhuflardır. Suhuflar yüz sahifedir. 10 sahife Adem Peygamber
aleyhisselâma, 50 sahife Şit Peygamber aleyhisselâma, 30 sahife İdris
Peygamber aleyhisselâma, 10 sahife İbrahim Peygamber aleyhissela-

190
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ma verilmiş olup, zamana göre uygulanması emri ilâhi olan küllî ilâhi
rahmettir. ALLAH kelâmıdır. Daha sonraki gelen şeriatı idrak ederek
o şeriatın güne göre gereğini yaşamak kemâlatının tecellisi olup rah-
mettir. Bir evvelki şeriatı, ALLAH’a şirk koşmadan, sıratı müstakim
üzere yaşantısını götürebi-liyorsa, Hazreti ALLAH buyuruyor: “Onlar
için korku yoktur, üzülmeyecektirler.” Bu düstur ve prensipler
ALLAH’ın yed-i kudretinde olup, aciz beşerin ölçüsü kelâm ola-rak
“yalnız ALLAH vardır, başka ilâh yoktur” diyorsa o anda o kişiye
kâfir veya gâvur deme, sakın! Gayretullaha do-kunursun.
Başkalarının şahsında rahmeti ilâhiyi ölçecek güce sa-hip değilsin.
Nefsini de yüzde yüz ölçemediğine göre, bütün beşer rahmeti ilâhiye
muhtaçtır. Gafil olma. Peygamber Efendimiz buyurdular ki:
“ALLAH’ın rahmeti olmadan kim-se cennete giremez. Ashâb sordu-
lar: “Sizde mi, ya Resulal-lah? “Evet, ben de ALLAH’ın rahmeti ol-
madan cennete giremem” buyurdular.” Kendi namına konuş. Çizme-
den yukarı çıkma. Dünya küçüldükçe daha bariz görülüyor. Kudreti
ilâhi Nefsi duygularımızın bencil istekleriyle bir yere varıla-
mıyacağını zaman geçmeden iyi bilelim. Başkalarının güna-hınıda 191
almayalım!..
“Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar bu delillerden
yüzlerini çevirip geçerler. (Yusuf Sûresi, 105)
Oku emri ilâhisinin neyi okuyacağını bu ayet’i kerime izah etmi-
yor mu? Zamanımızdaki din tedrisatının verdiği kalıplaşmış harflerin
yan yana gelmesi ile, hece, kelime ve cümleden teşekkül eden okuma-
yı, Hazreti ALLAH’ın kastinden bu türlü okumayı önerdiğini kastet-
mek.. Ümmeti Mu-hammed’i gerçeklerden ki, arz ve semadaki yaratı-
lışın sırrı ve nedeni olan insandaki ayetleri okumanın gerçek okumak
olduğunun emri ilâhi olduğunu anlatmanın zamanı gelme- di mi? “İn-
sanı bir kan pıhtısından yaratan ALLAH’ın adı ile oku” gerçeği-
nin ALLAH’ın elçileri peygamber efendileri-mizde, kemâl sahibi,
kâmil insanda, veli ve mü’min kullar-da tecelli ve zuhuru görülen
ayetleri görmeyecek miyiz? Okumayacak mıyız? Bu rahmeti ilâhileri
umursamadan in-sanı değersiz hayvan gibi tanıtmaya devamda hâlâ
ısrar mı edeceğiz? ALLAH’ın aşk kanunlarından, gönül rahmetinden,
yakınlık ifadesi olan takva, vera ve ihlastan yoksun bıraka-rak, robot
misali, materyalist, maddeden öte izahı mümkün olmayan; rahmeti

191
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ilâhi olan tasavvufsuz, tarikatsız, şeriat-sız, marifetsiz, hakikatsiz, zi-


kirsiz, bu yönlü fikirsiz, gönülsüz bir toplumun neşvü nema bulduğu
tarih boyu görülmüş mü?
Sebebine tevessül etmeden hayvaniyyetten manasını kurtardığını
gören varsa söylesin. Evet insan madde ve mananın birleşimi ile
insandır. Manasını, niçin yaratıl-dığını düşünemeyen Beniâdem
daima ziyandadır. Maddesini ayarlamak yetkisi, her kulun yaratılı-
şında bu güç mevcut olup, manasını da ihya etmesi için yetkili kı-
lınmış. Maddesinde sebebe tevessül edildiği gibi, ma-nası da sebeple-
re tevessül ederek elde edilir. Bu yönlü cüz’î irade her Beniâdem’e
verilmiştir. Senin için aksi- ni düşünmek yaratılışdaki gerçeğe ters
düşer. “Baki ALLAH fani evsaf ile düşünülemez, fani malzeme ile
ALLAH bilinmez.”
Kimseyi itham etmiyorum. Manevî vazifemin sıkleti altın-da ac-
zimi itirafımla da olsa, muttali olduğum, Rabbımın lüt-fu ile gördü-
ğüm, yaşadığım gerçekleri herkes görsün, bilsin, yaşasın. ALLAH’ın
sonu olmayan rahmetinden istifade ile gerçek insan olsun. Bu bahtiyar
192 insanın toplum ve beşeri yaşantı özleminde zamana ve güne göre gü-
zellikler manzu-mesini görmeye çalış. Mana itibarı ile cumhurun
bizzat kendinin tayin edeceği kişilerin idaresi olan cumhuri-yeti,
insan hakları olarak lâikliği, zamanımızda geçerli olan demokrasiyi
gerçek anlamda yaşamak özlemini vicdanında hissetmeyen insan
var mı bilmem? Varsa da bilgisizliğindendir!. İslâm’a uygun bu gü-
zel yaşantı-ları bizler de millet olarak, gerçek inançlardan pirim
vermeden yaşarız inşallah... Bugün daha iyi gördük ki, bu yönlü
yaşantıları dışlıyarak, katı kurallarla idare olmayı düşünebilenler
kölelikten kurtulup muasır milletler seviyesinde yaşamayı hayal dahi
etmeleri tertibi ilâhi olan güzelliklere karşı ayıp olur; yaratanına
karşı da günah olmaz mı?!...

192
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

HER NE KILMIŞSA ADALETTİR, CENAB-I


KİBRİYA

Halden bahsediyorum. Laf ebeliği yapma. “Her güzellik dindir.


Çirkinlikler din değildir.
“Her ne kılmışsa adalettir, Cenab-ı kibriya,
Her kazaya her belaya kıl rıza, ALLAH kerim.”
Bazı gerçekler vardır ki, zuhuru insan ölçüsünün dışında olup,
yaşantı ve hâdiselerin yoğurduğu Beni-âdem zamanla ölçmeye mü-
sait hale gelir. Zuhur ve te-celli eden hâl ve ahval ALLAH’ın adale- 193
tinin zuhurudur. Hiç bir zuhurat yoktur ki, adaletsiz olsun! Bu âdil
tecelliyi duymak, görmek, ve yaşamak arzun, isteğin ise ALLAH’ın
emirlerine, Peygamber Efendimizin yaşantısı-nı zamana göre nef-
sinde tatbike gayret et. Daima güzeli seç, samimi ol. Şüphen olma-
sın, zuhurunun seyiri ile hayatın zevkini alacaksın!...
Bin iki yüz senedir içtihadı yapılmadık şeriata sahipsin. Ecdadı-
mız hâdiselerin zamana tecelli etmesi lüzumunu dü-şünmeden, umur-
samadan, yalnız ALLAH’ın iradesine bağ-lanmayı yeterli zannettiler.
Günümüze kadar fedakarlık ede-rek, samimiyetle yalnız bu hususta
titizlikle yaşamaya çalış-tılar, yaşadılar. Ne yazık ki, evvelki gelen
semavi tevhit dini-ni kabul etmeme hastalığına yakalandılar. Başka
semavi dinleri dışlayarak sâliklerini bilâistisna kâfir ve gâvur gös-
termenin zevki ile yaşadılar. Bilemediler ki, Hazreti ALLAH cümle
kullarını “rahmetimden yararlansınlar” diye yarat-mıştır.
Bu rahmeti ilâhiyi elçileri ile Kur’an-ı Azimüşşan’da bildirmiştir.
Cümlesi ALLAH’ın rahmeti hâl ve zuhur hazine-leridir. Rahmeti
ilâhiye vesiledir. ALLAH’ın eşi, benzeri, şe-riki, naziri değillerdir.
Biri diğerinden vazifesi itibari ile indî ilâhide üstün değildir. Peygam-

193
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ber efendilerimizin cümlesi ALLAH’ın “abdidir ve resulüdür”. Be-


niâdem’in nefsinde olan üstünlük hastalığı tarih boyu devam etmiş,
dini mevzularda da varlığını korumuş, öyle bir hâl almış ki, gerçekleri
bildikleri halde anlatmaya cesaret edememişler. “Bırak, o da öyle
inansın, samimidir” tesellisi ile yürütmüşlerdir..
Amma bugün küllî rahmet olan muasır medeniyet, rahmeti ilâhi
olan her yönü ile, ilim, kültür, teknoloji, her yönü ile, adalet, hak,
hukuk, nasıl telaffuz eder isen et: İnsan hakları, hayvan hakları,
komşu hakları... Ehli dilin nüktesi: “Komşu hakkı, Tanrı hakkı,
böyle demiş İsmail Hakkı..” Medeni milletlerin kabul edip baş-
kalarına da zoraki kabul ettirmeye çalıştıkları lâiklik ilkesinin anla-
mı sadece insan hakları ise o, hikmettir. “Hikmet ise mü’minin ka-
yıp malıdır, nerede bulur ise al-sın” buyuruldu. “Leküm dinüküm
veliyedin” (senin di-nin sana, benim dinim bana) buyurdu Hazreti
ALLAH. Tefrikaya düşme. Enaniyyete kapılma. Zira Halikı zül-
celâlin kulu yalnız sen değilsin. Gülünç olma.

194

194
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

YOK MU ÇARESİ DOSTLAR?

Yok mu çaresi dostlar? Fe-subhanallah!. Var, elbet var. Rah-


meti ilâhi her zaman mevcut. İstemeyi bil. İs-tekler (lisanen, kal-
ben, halendir.) İstekte samimiyet, rahmetlerin birleşmesi ile zuhur
edeceğine inan. Ferdi isteklerinde aczine göre kabulü görülse de
umumun müracaat ve yakarışında geçerli olan haldir. Bir kudsi
hadiste: “Evliyama eza edene harp ilan ederim” buyurdu. Yanlış
mı? ALLAH’tan nasıl korkmak lazımsa öyle korkan, şeriatı Mu-
hammediyi zamana göre, samimi-yetle yaşamaya çalışanlar ma-
nevî bir harbin yaşantısı-nı inkâr edebilirler mi! Şahit oldum, 195
ALLAH’ın emri üzere yaşamaya çalışan ihlaslı kullar her zaman
mevcut. Amma bu azınlıkta olan evliyaullah umuma gelecek ga-
zabı ilâhiyi önlemeye muktedir değildir. Bu yet-ki peygamber
efendilerimize de verilmemiş, ancak ve ancak ALLAH’ın yed-i
kudretindedir.
Mübarek kardeşlerim! Nefsimize, hemcinsimize, rahmet olarak
yaratılan her şeyi eza gibi göstermekten vaz geçelim. “Yaratılanı hoş
görelim, yaratandan ötürü.”
“Yer ehline merhamet et ki, gök ehli de sana merhamet etsin”
uyarısını hatırdan çıkarma. İlmi zahirle kifayet edip, dinin felsefesini
yapmaya kalkışırsan ehlî tasavvuf, ehli tarik, özet olarak ehliaşkı
düşman görmen ilminin mahsulü gereği elbete öyle göreceksin. Dik-
kat bu görüşe Hakikat ilmi ile baktığın zaman, hiç şüphen olmasın,
gayretullaha dokunduğunu görürsün. ALLAH tarafından tanzim ve
tertip edilen manevî teşkilatı ilminin içine almaya çalış ki, ilmin haki-
katını görüp zevkini alasın. Şunu kesinlikle bilesin ki, tasavvufsuz
ilim Beniâdem’i maddenin esiri, materyalist, tabiri caizse putperest
yapar. Rabbının sana bahşettiği akıl, fikir ve telaffuz kabiliyetini

195
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH rızası dışında sarf etmeyesin. Bu rahmet sermayeleri ne için


verildi? İyi anla. Bilmiyorsan, bilene sor. Ekmeği ekmekçiye ver, bir
ekmek de üste ver. Zarar etmezsin, korkma. Safiyetli ol da sakın mana
düşmanı olmayasın...

196

196
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ARABÇA BİLMEK, ALLAH'I BİLMEK İÇİN


YETERLİ OLMUYOR

İlmin her dalı güzeldir. Çok lisan bilmekte elbet güzeldir. Şeriatı
Muhammedi ile yükümlü olanlar için Arapça bilmek çok çok güzeldir.
Amma imanı muhafazada Arapça bilmek de yeterli olmuyor. Zira Ebu
Cehil ve Peygamberimizin am-cası Ebu Leheb, daha niceleri Arap-
ça’yı iyi biliyorlardı. İma-nı kurtarmada yalnız Arapça bilmek yetmi-
yor. İman yoksa Efendimizin amcası olması da bir şey ifade etmiyor.
Ey iman edenler, mallarınız ve çocuklarınız sizi ALLAH’ı zik-
197
retmekten alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğ-
rayanlardır. (Münafikun Sûresi, 9)
Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten
münezzeh, aziz ve hakim olan ALLAH’ı tesbih ederler.
(Cum’a Sûresi, 1)
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi ALLAH’ı tesbih eder. Mülk
O’nundur. Hamd O’nadır. O her şeye kadirdir.
(Teğabün Sûresi, 1)
Bu hususta kendilerini denememiz için, onlara bol su verirdik.
Kim Rabbının zikrinden yüz çevirirse, onu git gide artan çetin bir
azaba uğratır. (Cin Sûresi, 17)
Rabbinin adını zikret. Bütün varlığınla O’nu yâdet!
(Müzzemmil Sûresi, 8)
Sabah akşam Rabbının ismini zikret.
(İnsan Sûresi, 25)
Gecenin bir kısmında O’na secde et. Gecenin bir uzun bölü-
münde de onu tesbih et. (İnsan Sûresi, 26)

197
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Rabbine hamdederek, onu tesbih et ve ondan mağfi-ret dile.


Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir.
(Nasr Sûresi, 3)
Hazreti ALLAH’ın Kur’an-ı Kerim’deki emri ve rahmetine vesi-
le kılıp, kullarının kulluğunu kanıtlaması, kulun Rabbını bildiğinin
ve tanıdığının ifadesi, imanı-nın neşvü nema bulduğunun işareti
olarak rahmeti ilâhiden nasipli kılınan, zikrini, fikrini, tesbihatını
ALLAH’ın emri, elçilerinin yardımları ile, evliyaullahın himmet ve
ilgileri ile, evradını ve ezkarını verilen adet-lere riayet ederek, Rab-
bının lütfu keremi ile, emredilen zamanda, cüz’î iradesini kullana-
rak, ibadet ve taatını da dikkatle, sonuna kadar götürmeye çalışan,
son ne-fesinde de zikrin efdali olan “LÂ İLÂHE İLLÂLLAH” der,
kanun-u ilâhi ile terbiyeli, edepli, rahmeti ilâhi ile be-zenmiş, ruhu-
nu Rabbına teslim eder, can padişahı sa-dık kulunun canını teslim
alır.
Can alma vazifesine Azrail aleyhisselâmı vesile kıl-dığı zaman:
“Ya Rab, öyle bir vazife verdin ki, kulların beni lanetleyecek.” “Ya
198
Azrail, öyle sebepler halk ede-rim ki, kimse seni itham etmez. Ya-
rabbi bazı kulların vardır ki, sebeplerin onları hakikatin dışına çı-
karma-ya gücü yetmez. Ya Azrail, onlar seni görmez, beni görür”
buyurdu Hazreti ALLAH (c.c.) “Biz O padişah mıyız ki, tahttan ine-
lim de, tabuta binelim; bizi her za-man taht üzerinde göreceksin”
diyen Mevlâna yanlış mı söyledi?!. Lütfen o göze sahip ol da, ena-
niyyetten kurtul!...

198
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

AZIK TORBANA DEPO ETTİKLERİN İKİ


ÂLEMDE DE İŞE YARASIN

Bilirsiniz, kız evladı dünyaya gelir, anası hemen sübyan kıza cehiz
hazırlamaya başlar. Eline geçen her şeyi “kızımın cehizi” diye. İmkanı
varsa sandığı doldurur. Kızın gelinlik günü yaklaştığında bilgili kadın-
lar cehiz sandığını açıp tasnife başlarlar. “Şu bugün ayıp olur” der
atarlar. “Şunun mo-dası geçti” der atarlar. Sandıkta işe yarar bir şey
kalmaz. Dikkat et! Geçmişe mazi derler, geri getiremezsin. İstikbal
gelecek. Ancak ALLAH’a malum. Zaman haldir. Hâl bugün-dür.
Geçmişten ibret al, günü yaşa. 199

Başkalarını hakir görmek, kendi kendini yüceltmek hastalığın-


dan korunduğun gibi... Hastalık saridir. Ya-kınlarına bulaştırma.
Merhamet et. Zikir, tesbih, tesbihat, hamd ve müracaat ayetlerini
yazmaya çalıştım ve yazdım. Nefsine insaf et. Dikkatlice oku. Bir
daha oku. Elini vicdanına koy da, oku. Göreceksin ki, bilmeden ehli
zikre, ehli hâle, takva, vera, ihlas üzere giden Hak aşıkı dervişe “bi-
liyorum” zannı ile, gerçekte bilmeden ne ezalar, ne cefalar, ne haka-
retler ettin. Veya bu zulmü reva gören gerçek yoksunlarını tasvip
edercesi-ne tebessümle tasvip ettiğini ima yollu kabul ettin. Bu hu-
susta bilgi dağarcığında gerçekleri tahrif etmek için ne vardı?
Ben söyleyeyim: Gerçeği aradığı halde bulamamış, sahtekarın
kucağına itilmiş, ne yaptığını ve ne yapaca-ğını bilmeyen dervişler
var torbanda. İstihzaya müsait, tarikat kaçkını, kendisine şeyh süsü
verenler var torbanda. Babadan evlada miras kalan, beşik kertmesi
şeyhler var torbanda. “Dini mübine hizmet ediyorum” zannı ile ger-
çekleri bilmediği içinhakikatlere karşı ta-vır takınan, çok güzel
kelâm eden, korkunç zeka sermayeli feylesoflar var torbanda. “Sen

199
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

benim gibi inanmadın” diye kimseye hayat hakkı tanımayan cahiller


var torbanda. Hep gazabı ilâhiyi anlatan, rahmetten bahsetmeyen
korkutucu ilim var torbanda. Zamanın medeniyeti ile teknolojiye
karşı, güzelliklere karşı gös-termeye çalıştığın ki sen İslâmiyet diyor-
sun şey var torbanda. İçi bu türlü sermaye ile dopdolu, dışı “biliyo-
rum” enaniyyeti ile süslü bir torbanın kıvancı ile yaşı-yorsun.
Mübarek kardeşim! Sen bunlar için yaratılmadın. Zor da olsa
bir tavsiyem var: O torbayı at da gel. “Bo-şal ki, bir şey konsun, zira
dolu kaba bir şey konamaz, yazılı kağıda mektup yazılmaz” dedi
Mevlanalar. De-mesi kolay, yapması zor. O zoru yap ki, kurtulasın.
Si-zin ilminizin meyvesi gizli değil. ALLAH aşkına! Çekin-meden
söyle. Bu meyveyi içine sindire sindire yiyebili-yor musun?
Karamsar değilim. Rahmeti ilâhi her zaman mevcut. Türkiye’de
dini İslâm’ın diğer islâm ülkelerinden daha gü- zel yaşandığını gör-
mek mümkün. Yeterli mi? Elbette değil. Ümidim şudur ki, kurtuluşa
vesile rahmeti ilâhinin her an tecellisi mevcuttur. Kasıt İslâmî yok
etmek değilse, buna kimsenin gücü yetmez. Toplumları farkında ol-
200 madan peri-şan ederler. Gene vebalini toplumlar çeker. Sebep olanla-
rın ise iki alemde de perişanlığı görülecektir. Gene deriz ki: ALLAH
affetsin!..

200
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

RÜYA

Rüya; Cesedin sıkletinden feraha eren ruhun kendi-nin çözeme-


yeceği tertibi ilâhi olan, tertibi ve tanzimi beşerin elinde olmayan,
mota mot izahı yapılamayan manevî bir alemdir. Tabiri ehline aittir.
Caizdir. Vahyi ilâhinin 46 cüzde bir cüzüdür. Peygamberimiz Efen-
di-mize 23 sene vahiy geldi. Altı ayı rüya aleminde geldi-ği için rü-
yaya vahyin 46 cüzde bir cüzüdür denildi.
“Yusuf’a biz rüya tabirini öğrettik. Ona hikmet ver-dik. Hikmet
verdiklerimize çok çok rahmetimizi ihsan ederiz.”
201
Sadık rüya vardır, kâzip rüya vardır. Ölçü ehline verilmiştir. Pey-
gamberimiz Efendimiz sabah namazından sonra cemaate dönerler
ashâba hitaben: "Bu gece manevî rüya gö-ren var mı?" diye sorarlardı.
“Ben gördüm, ya Resulallah” di-ye gördüğü manayı anlatırlar, Efen-
dimiz tabir buyururlardı. Bazen: "Ya Eba bekir, sen tabir et" buyurur-
du. Anladığı ka-darını tabir ederler, “isabet ettim mi? ya Resulallah”
diye so-rarlar idi. Cevaben: “Bir kısmına isabet ettin, bir kısmına isa-
bet edemedin” buyururlar ve anlamını izah ederlerdi. Bazan da
Ömer’ül-Faruk (r.a) Efendimize sorarlardı. Muta-savvufîn bu sünneti
vazife olarak icra eder. Kur’an'da mevcut olduğundan inkârı küfürdür.
Ehline hikmettir, rahmettir. Avam rüya ile amel edemez. İstihare de
rüyadır. Rüya tabi-rinin kitabı yazılmaz. Yazılanlar hakikat dışıdır.
Kaide bu-dur. Bazı istisnailer kaideyi bozmazlar.
Rüyayı anlatacak ehil bulamadınsa, taşıyamıyorsan, akar suya
anlat. Hazreti Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Hazreti Aliyy’el-
Murtaza (r.a.) Efendimize: “Ya Ali, bir sır versem taşıyabilir mi-
sin?” buyurdu. “Ta-şırım, ya Resulallah” dedi, kabul etti. Resûl-i
Ekrem (s.a.v.) ashâb-ı ile gaza dönüşünde kuyudaki suyu kan ren-

201
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ginde görünce, Hazreti Ali (r.a.)’a bakarak: “Ya Ali, sırrı taşıyama-
dın da kuyuya mı anlattın?” buyurdu. “Evet, ya Resulallah. Ağırlı-
ğını kaldıramadım.”
Mevlâna Celâleddin-i Rumi Mesnevi-i Şerif’inde anla-tır: O su-
dan yetişen kamışlar ney olup, aşk nefesi veril-di. O nefes avama
gizli, aşk ehline aşikardır. Neyden dökülen nağmeler aşk sırrını an-
latır. Herkesin kulağı nağmelerde ilâhi zevki bulamaz. İncir gibi
tatlı, güzel meyveleri her kuş yiyemez.
Turuk-i âliyyede adaptır, hakikattır. Dervişin rüyasını mürşidin-
den gayrı ya anlatması edebe uygun değildir. Mür-şidi gayrı ya anlat-
masında mahzur görmedi ise anlatır. An-latmasına izin vermedi ise
mahrem olarak kalır. Emanetul-lahtır. Rüya tabiri irticalen olur. Mür-
şide evhamla ilhamı ayırt edecek ölçü verilmiştir. Mürşit rüyanı tabir
etmedi ise, “illâ tabir et” diye ısrar edebe uygun değildir. O kadar.

202

202
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

EVRAT VE EZKAR

Dervişin günlük Evradı: Şeriatıyla yükümlü olduğu Peygambe-


rine cümle Peygamberanı izam ve rusüli ki-ram hazretlerine selatü
selâmla, cümle meşayihi izam efendilerimize, derviş kardeşlerimizin
ruhlarına, ehli iman ve ehli islâmın ruhlarına 3 İhlas 1 Fatiha oku-
ya-rak, ezkarına başlar. Her gün virdinden evvel okur, ba-ğışlar. Bu
rahmeti ilâhiyi kıyamete kadar manevî kar-deşler resmi vazifelerin-
de evrat olarak okurlar. Turuk-i âliyyede dervişler bütün beşere her
gün bu vazifeyi yapmakla yükümlü kılınmıştır. Kâfir müslüman
ayırt et-meden. İşte insanlık, işte kardeşlik. İşte dervişin ya- 203
şantısının eseri. Sevecenlik ve hoşgörü.
Lafla peynir gemisi yürümez. Yaşayacaksın. Yaşamak için
ALLAH’ın rahmetine muhtaçsın..
Rabbımın peygamber efendilerimize ve elçi vârislerine, vârisün-
Nebi, nedimi ilâhilere.. Hani, Kur’an-ı Azimüş- şan’a “Türkçe mana
veriyorum” diye evliyaya “dost” dedin. “ALLAH dostu” da dedin. Hiç
bir anlam ifade etmiyor maksa-dın. Manevî anlamı da yok. Onlar
“ALLAH dostu” da diğer kullar ALLAH’ın düşmanı mı? Başka anla-
mı ve izahı varsa Lütfen izah et. Niye "evliya" diyemiyorsun? Hazreti
ALLAH diyor da, sen niye demiyorsun? Sende bir gün gelecek diye-
ceksin, inşallah. “Sana vaad ettiği günler yakındır, Hakkın, belki bu
gün, belki yarın, belki yarından da yakın.”
Arzdaki ayetleri, gökteki ayetleri, insandaki ayetle-ri okuduğun
zaman “men araf sırrı”nın tecellisini id-rak ettiğin zaman,
ALLAH’ın yer yüzünü elçisiz bırakmayacağını, rahmetsiz dünyanın
zulüm olacağını dü-şünebildiğin zaman, Rabbımızı zulümden tenzih
ettiğin zaman “EVLİYA” diyeceksin.

203
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

204

204
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

DERVİŞİN GÜNLÜK EVRADI

Hu ya tabibel kulüp
Medet ya Erhamer-rahimin
Medet ya Ekrem’el-ekremin
Medet ya İlâh’el-âlemin
Destur, ya Adem safiyullah
Destur ya Nuh şekirullah
Destur ya İbrahim halilullah
Destur ya Musa kelimullah
205
Destur ya İsa rühullah
Destur ya Muhammet Mustafa habibullah
Destur ya cümle peygamberanı izam ve
rusul-i kiram hazeratı
(Ruhları için fatiha)
Çar-i yâr-ı ba-safâ Ebu Bekir Sıddîk, Ömer’ül-Faruk, Osman
Zi’n-Nureyn, Aliy’el-Murtaza, Hazreti Hamza ve Hazreti Abbas radı-
yallahu anhüm efendilerimizin, ehli- beytin, âli beytin, evladı Resulul-
lah’ın, ashâb-ı Resulul-lah’ın, ashâb-ı kiram, ashâb-ı güzinin, sahabe-
yi kiram, sa-habe-yi güzinin, muhacirinin ve ansarın, tabiînin, tebe-i
ta-biînin, müctehidi izam efendilerimizin, bahusus Gavsü’l-A’zam
Seyyid Abdulkâdir Geylâni, Seyyid Ahmed er-Rufaî, Seyyid Ahmed
el-Bedevi, Seyyid İbrahim Dussuki, Şeyh Ebu’l-Hasan Ali Şazili, Şah-
ı Nakşibent Muhammed Baha-attin, Şeyh Ahmet Yesevi, Şeyh Ahmet
Kuddusi, bahusus Şeyhimiz Üstadımız Maraşlı Seyyit Ali Sezai Efen-
di, Hacı Mustafa Efendi, Sofu Ökkeş Efendi, Çorumlu Hacı Bekir Ba-
ba, Hacı Ali Efendi, Hacı Mustafa Anaç Efendi, Hacı Bekir Kuşçuoğ-
lu, Muhammed Esad Efendi, Hacı Sami Efendinin ruhları için, Şeyhi-

205
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

miz Üstadımız Hacı Gâlip Hasan Efendi-nin ervahı kudsiyelerine,


turuk-i âliyyeden ahirete irtihal etmiş cümle meşayihi izam efendile-
rimizin ve derviş kardeşlerimizin, ehli iman ve ehli İslâmın, akrabayı
taallüka-tımızın da ruhları için Fatiha maa’s-salevat, der, 3 İhlas 1
Fatiha okur, cümlesine bağışlar.

206

206
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ALLAH’IN EMRİ DERVİŞİN VİRDİ

Cümle manevî toplumların makama müracaatları ve virtleri de-


ğişik görülse de, kastı aynı olup rahmete vesiledir. Hazreti ALLAH
noksanı ile, kusuru ve küsuru ile dergahı izzetinde kabul buyursun.
“Küllî tarikın vahidun” Ehli tarikatlarda kök birdir. Kök Hazreti
Resulullah’ta birleşir. Ehli tariklerde tarih boyu dini mevzuda utanç
verici ihtilaf görülmemiştir. Olamaz da. Çünkü derviş toplulukları
iradelerini kullandıktan sonra, rıza göstermeyi bilirler. Her güzellik
dindir. İndî ilâhide makbul din İslâm'dır. İslâm ise meşru yönden
güzellik ve adalettir. Bilmeyenler İslâm’ın dışında "gü-zellik bul- 207
duk" zannederler. Bilmezler ki, o buldukları güzellik İslâm'dır.
“Her ne kılmışsa adalettir, Cenab-ı kibriya, her kazaya her belaya
kıl rıza, ALLAH kerim.” Bu hikmet ehlinin ölçüsüne göre aşktır,
zevktir, yara-tanına ruhen teslimiyettir, hikmettir. “Hikmetse
mü’minin kayıp malıdır, nerede bulur ise alsın” hitabı umumidir.
İlim Çin’de ise de alınız. Çünkü ilim hikmettir. Hikmet mü’minin
malıdır, güzelliktir, İslâmiyettir, formül bu.
Dervişin günlük virdi yukarıda belirtildiği gibi 3 İhlas 1 Fatiha
ruhlara bağışlandıktan sonra Rabbına acz ve teslimiyetle, samimiyetle:
“Niyet ettim, ya Rabbi senin rızan için günlük virdimi okumaya”
der. Çünkü Amentüye noksansız iman eden ku-lun kulluktan başka
arzusu yoktur. Virdini imkanı nisbetin-de her halde, ayakta, oturarak,
yatarak, evde, yolda, her yerde, 24 saatte bir defaya mahsus yapar.
Efdali kıbleye karşı oturup, huzur ve huşu ile virdini okumasıdır. Bu
hâl her kula nasip olmayan rahmeti ilâhidir.

207
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

KÂDİRÎ-RUFÂÎ’NİN KOLU GÂLİBÎ VİRDİ

51-adet: Bir adedi binbir sebebe


Bismillâhirrahmanirrahim.
100-adet: Ya Rabbi verdiğin nimetlere çok şükür, elhamdü
lillâh.
100-adet: Hasbünallahu ve ni’mel-vekil (sonunda, ni’mel-
Mevla ve ni’me’n-nasir ğufraneke Rabbena ve
ileyke’l-masir, der, ALLAH’a teslimiyetini arz
eder.)
208 100-adet: Allahümme salli âlâ seyyidina Muhamme- din ve âlâ
âli seyyidina Muhammed ve sahbihi ve sellim
100-adet: Estağfirullah el-azim min küllî zenbin ve etubü ileyh
(bildiği bilemediği günahlarına Rabbından özür
diler.)
500-adet: Lâ ilâhe illallah (Kur’an’da mevcud ayetle: “Fa’lem
ennehu lâ ilâhe illallah” diye başlar.)
500-adet: ALLAH (“ya” nidası ile başlar, ilkinde, du- ruldu-
ğunda, her yüzüncüde ve en sonuncuda "(c.c)"
der).
İlk ders bu kadar. Dervişin mizacına, samimiyetine, ta-
hammülüne göre, huddemi alınmış, mürşidin selahiyyetine verilmiş
esmalardan ilâve edilebilir. Esmanın azlığı, çokluğu kemâlat ölçüsü
olmayıp tavsiyem samimiyettir. Samimiyet-se ALLAH’a hakikaten
inanmak, ALLAH elçisini hakikaten abdi ve Resulü olarak kabullene-
bilmektir. Mürşid, ALLAH’ın, kullarını “rahmetinden mahrum ol-
masınlar” diye rahmetine vesile kıldığı, ALLAH’ın gücü ile kabili
kıyası olmayan aciz, ALLAH’ın rahmetine muhtaç kuldur.

208
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Amma rahmete vesile tertibi ilâhi olduğunu bilmek. Tasavvufî de-


yimle şöyle ifade edilir: Fena fiş-şeyh, şeyhde ifna olmak. Fena fir-
Resul, Hazreti Resulullah’da ifna olmak. Fena fillah, ALLAH’ta ifna
olmak. İfna “yok olmak, yokluğunu idrak etmek, adem sıfatının kud-
reti kuvveti ilâhinin tecelliyatında yok-luğunu bilmek." ALLAH’a
mahsus sıfatları nefsine mal etmemek.
Beka billah, kurbiyyet ise ALLAH’ın zati sıfatlarının imanın
manasında tecellisinin zevkine ermek. Nefis ve ru-hun terbiyesi ile
ki, “mekarimi ahlâk” buyuruldu. İma-nın kemâlatı nispetinde itmi-
nani kalp olan yaratılışın sırrının tecelli ettiği örnek insan. Bu ya-
şantılar Kur’ana aykırı olmayıp, Hazreti Resullullah (s.a.v.) Efen-
dimizin manevî yaşantısını emri ilâhiye uygun yaşamaktır. Bu yönde
istisnai, ezelî ervahla ilgili, ALLAH’ın örnek kulla-rı vardır. Bu
bahtiyarları fazla teferruatı ile anlatmaya kalkışmak manayı mad-
dede çözmek gibi imkansız. Gav-s’ül-azam Seyyit Abdulkâdir’e, Ki-
tab-ı Gavsiyye’deki hi-tabı ilâhiye kulak ver: “Ya Abdulkâdir, bazı
kullarımı cennet için, bazı kullarımı cehennem için, bazı kullarımı
zatım için yarattım. Ya Abdulkâdir, sen zatım için yaratılanlardan- 209
sın.” Yorma kendini. Bu ve buna benzer hitapların be-şer ölçüsü
yoktur. Ehline mahsus, katıksız iman zevkidir.

209
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

HATME-İ RUFÂÎ

Pir Seyyit Ahmed er-Rufâî hazretleri kritik anlarda ihva-nı ile top-
luca okurlar, Cenab-ı Hakka tazarru ve niyaz ederlerdi. “Samimiyetle
okunduğu zaman hayra müracaatlar ret olunmaz” buyuruldu. Haftada
bir defa, muayyen zamanlarda, toplu olarak, ferdi olarak da, erkek
dervişler okumayı va-zife edindik. Kadın ihvanlarımızdan muktedir
olanları münferit olarak okurlar, virt olarak değil.
Şöyle tarif edeyim:
Hu, ya Tabib’el-kulub
210
Medet, ya Erhamer-rahimin
Medet, ya Ekrem’el-ekremin
Medet, ya İlâh’el-âlemin
Destur, ya Âdem safiyullah
Destur, ya Nuh şekirullah
Destur, ya İbrahim halilullah
Destur, ya Musa kelimullah
Destur, ya İsa ruhullah
Destur, ya Muhammet Mustafa habibullah
Destur, ya cümle peygamberanı izam ve rusul-i kiram hazera-

Destur, ya cariyarı ba safâ Ebu Bekir Sıddık, Ömer’ül- Faruk,
Osmanı zünnureyn, Aliy’el-murtaza, radıyallahu anhüm efendile-
rimiz
Destur, Ehlibeyt-i Resulullah
Destur, ya Evladı Resulullah

210
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Destur, ya Ashâb-ı Resulullah


Destur, ya evliyaallah
Destur, Pirim Sultanım Seyyit Abdulkâdir Geylâni,
Ebe’l-alemeyn Seyyit Ahmed er-Rufaî
Seyyit Ahmed el-Bedevi
Seyyit İbrahim Dussuki
Şeyh Ebu’l-Hasan Ali Şazili
Şah-ı Nakşibent Muhammed Bahaaddin Hazretleri
Destur ya sahibe’l-meydan. Rızaen lillâhi’l-Fatiha maa’s-
salavat..
3 İhlas 1 Fatiha okunur, ruhlarına hediye edilir, hatme başla-
nır.
3 adet - Fatiha-yı Şerif (cemaatle beraber okunacak)
3 adet - Ayet’el-kürsi //
3 adet - İnna enzelna //
211
3 adet - Vel-asri //
3 adet - İhlas-ı Şerif //
3 adet - Felak Sûresi //
3 adet - Nas Sûresi //
3 adet - Fatiha-yı Şerif //
1 adet - Selâmün kavlen min Rabbi’r-rahim
(Yâsîn Sûresi, 58)
20 adet - Rahim olan rabdan cennet ehline selâm vardır
121 adet - Kelimeyi tevhit (Lâ ilâhe İllallah)
1 adet - Rabbena atina min ledünke rahmeten ve heyyi’ lena
min emrina reşeda. (Kehf Sûresi, 10)
20 adet - rabbimiz bize katından bir rahmet ver ve işimizde
bizi başarıya ulaştır.
1 adet - Bismillahillezi lâ-yedurru ma ismihi şey’ün fi’l-ardı
velâ-fi’s-semai ve hüve’s-semiu’l-aliym.
(Hadisi Şerif)

211
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

20 adet - ALLAH’ın ismi ile başlarımki onun ismine sığınmış


kişiye ne yerdeki nede gökteki hiçbir şey zarar veremez. O işiten-
dir, bilendir.

121 adet - Lafza-i celâl (ALLAH c.c.) (3 adedi "ya" nidası ile
okunur)
1 adet - Es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Seyyidi, ya Resulal-
lah, ya Ahmet, kılleti hiyleti ve ente vesileti, fe-edrikni.
20 adet - En güzel dua ve selâm sana olsun ya efen-dim yare-
sul ALLAH ya Ahmet ben fakirim âmâ sadaka-tım var ve benim
vesilem sensin bana yardım et bana yetiş.
3 adet - Ey ALLAH’ın kulları bize yardım edin.
3 adet Ey cinlere ve insanlara gelen resulullahın mahbubu, ey
iki alem sahibi, ya seyyit ahmedel-kebir-r Rufai, el medet.
(Bir fatiha ile hitam bulacak ve dua)

212

212
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

HATME-İ KADİRÎ

Başlangıcı hatme-i rufaîdeki gibi olacak


15 - İstiğfar-ı şerif (hep beraber): Estağfirullah el-Azim
100 - Salevat-ı şerife (hep beraber)
500 - Hasbünallahü ve ni’mel-vekil (hep beraber)
100 - Salevat-ı şerife.
(Aşr-ı şerif ve dua)
Hatmeler umumiyetle cemaatle yapılır. Bir kişi yüksek sesle okur
diğerleri hafif sesle iştirak eder. Cemaatin iştira-kı ile, Gavs’ul-A’zam
Seyyit Abdulkâdir Geylâni’nin münte-sipleri ile yaptığı hatme sevabı 213
alır. Münferit de okunur. Her müracaat ve yakarışın bir anlamı, sebebi,
hikmeti vardır. Hepsi de güzel ve anlamlıdır. Tasdik ve tasvip edilmiş-
tir. Hatm-i Kur’an.. Cümle evliyaullahın, mü’min ve müslimin anlaya-
rak ve yaşayarak imanlarının şulesi, zevklerinin zir-vesidir. Manasını
anlamasa da “ALLAH kelâmıdır” diye hür-met ve muhabbet ederse,
yapraklarını açıp kapaması, hatta sevincinden gayri ihtiyari göz yaşı
dökmesi.. Bu haller de iman tezahuru olup rahmettir.
Amma kastı ilâhi manasını anlayarak okumak, hayatını ona gö-
re tanzim etmektir. Okumayı ve mana-sını bilmiyor, öğrenmeye de
muktedir değil ise, ALLAH’a ve elçisine inanıyorsa bu kişiler için
lutfedilmiş tertibi tanzimi ilâhiyi ara bul. “Mürşidim” diyor ise mün-
tesip ol ve rehber edin. Bulamadınsa Hazreti ALLAH’tan iste. Veril-
dimi, “meyyitin yıkayıcıya teslim olduğu gibi” teslim ol. Samimiyetin
imanının ölçüsüdür. İyi bil. “Ben biliyorum” hastalarının seni bu
türlü rahmetten bilme-diklerinden kaçırmaya olanca güçleri ile ça-
baladıkla-rını görürsün. Sakın, na-ehle aldanma. Hele ALLAH’ın
işareti ile derviş oldunsa, dünya yaşantında manevî müjdeleri az çok
almış isen, sakın uzaklaşma! İnan bu abdiâcize gerçeği söylüyo-

213
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

rum!.. Gayretullaha doku- nursun. Hazreti ALLAH’ı gücendirirsin.


Buna benzer çok yerde aynı mevzuya parmak bastım. Mana birdir,
kelâm değil. Bil ki, vazifem bu, yanlış anlama!.

214

214
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

EVRADI ŞERİFE-İ KÂDİRÎYE

Bismillâhirrahmânirrahim
Elhamdü lillâhi Rabbi’l-alemiyn. er-Rahmâni’r-Rahiym. Ma-
liki yevmi’d-din. İyyake na’büdü ve iyyake nesta’iyn. İhdina’s-
sırata’l-müstakıym. Sırata'l-leziyne en’amte aleyhim. Gayri’l-
mağdubi aleyhim vela'd-dalliyn (Amin, Ya Mu’in)
İnnallahe ve melaiketehu yusallune ale’n-nebiy, ya eyyühe'l-
leziyne amenu, sallü aleyhi ve sellimu tesliyma.
Allahümme salli ve sellim ve barik âlâ seyyidina Muhamme- 215
din ve âlâ âlihi ve sahbihi ecma’iyn. Sübhane Rabbike Rabbi’l-
izzeti amma yesıfun ve selâmün ale’l-mürseliyn velhamdülillâhi
Rabbil-âlemiyn (burada şükür makamında iki elle yüz meshedile-
cektir).
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Rasulallah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Habiballah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Halilallah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Nebiyyallah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Safiyyallah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Hayre halkillah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Nure arşillah
es-Salatü ve’s’selâmü aleyke ya Emine vahyillah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Men zeyyenehullah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Men şerrefehullah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Men kerremehullah
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Men azzemehullah

215
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Men allemehullah


es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Seyyide’l-mürseliyn
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Hateme’l-müttekıyn
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Hateme’n-nebiyyin
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Rahmeten li’l-âlemiyn
es-Salatü ve’s-selâmü aleyke ya Şefia’l-müznibiyn
es-Salatü ves-selâmü aleyke ya Resule Rabbi’l-alemiyn
Salavatullahi ve mela’iketihi ve enbiyaihi ve rusuli- hi hamele-
ti arşihi ve cemii halkıhi âlâ seyyidina Muhammedin ve âlihi ve
sahbihi ecmaiyn.
(Allahümme salli âlâ seyyidina Muhammedin abdi- ke ve ne-
biyyike ve habibike ve Resulike’n-nebiyyi’l ümmiyyi ve âlâ âlihi
ve sahbihi ecmain) (3 kerre okunacak)
(Allahümme salli âlâ seyyidina Muhammedini’n-Nebiy-yi’l-
melihi sahibi’l-makami’l-a’la ve lisani’l-fasih) (3 kerre okunacak)
216 Allahümme’c’al efdale salavatike ebeden ve enma berekatike
sermeden ve ezka tahiyyatike fadlen ve adeden âlâ eşrefi’l-
hala’ikı’l-insanîyyeti ve mecma’i’l-ha-kayıkı’l-ihsaniyyeti ve tu-
ri’t-tecelliyyati’l-ihsaniyyeti ve mehbiti’l- esrari’r-rahmaniyyeti ve
arusi memleketi’r- rabbaniyyeti ve vasıtatı ıkdi’n-nebiyyin ve
mukaddimi ceyşi’l-mürseliyn ve kaidi rekbi’l-enbiyai’l-
mükremiyn ve efdali’l-halki ecma’iyn hamili livai’l-izzi’l-a’la ve
ma-liki ezimmeti’l-mecdi’l-esna şahidi esrari’l-ezel ve mü-şahidi
envar-i sevabikı’l-üveli ve tercümanı lisani’l-kı-dem ve membai’l-
ilmi ve’l-hilmi ve’l-hikem mazharı sır-rı’l-cüdi’l-cüz'iyyi ve’l-
külliy.
Ve insanî ayni’l-vücudi’l-ulviyyi ve’s-süfliyyi ruhı ce-sedi’l-
kevneyn (bu cümle üç kerre okunacak ve her de-fasında vücud
mesh olunacaktır).
Ve ayni hayati’d-dareyn (burada iki elin baş parmak-larının
tırnağı öpülerek gözler üzerine meshedilecektir).
el-Mütehakkıkı bi-âlâ rütebi’l-ubudiyyeti ve’l-mütehallikı bi-
ahlâkı’l-makamati’l-ıstıfa diyeti’l-hâli’l-izam ve’l-habibi’l-ekrem
seyyidina Muhammedin bin Abdillah bin Abdilmuttalib ve âlâ

216
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

sa’iri’l-enbiyai ve’l-mürseliyn ve âlâ melaiketike’l-mukarrebin ve


âlâ ibadillahi’s-salihin min ehli’s-semavati ve ehli’l-ardiyne kül-
lema zeke-reke’z-zakirun ve gafele an zikrike’l-gafilun ve sellim
ve radiyallahu an ashâbi Resulillâhi ecmaiyn.
Kadirî dervişlerinin zikir meclislerinde zikirden önce ev-radı Ka-
diriyeyi muktedir bir kişi yüksek sesle okur, diğerle-ri de yavaş sesle
takip ederler, evradı şerif bittikten sonra zikrullaha başlanırdı. İsteyen
münferit de okuyabilirdi. Şimdi ihtiyaten yazdım. Muktedir, zaman ve
zeminleri uy-gun ve müsait olanlar arzu ettikleri zaman okuyabilirler.
Peygamberimiz Efendimizin mübarek sözleri kulağımıza küpe olsun:
“Zorlaştırmayın kolaylaştırın, daraltmayın genişletin, ikrah ettirmeyin
sevdirin.” Her şeyin ifratı haramdır. Hazreti ALLAH dinde zorluk
emretmemiştir.
“Habibim, biz sana Kur’an-ı eza olsun diye indirmedik.” Bu ve
buna benzer hitabı ilâhiler izah etmeyi gerektirmez, manası açık ve
sarihtir.

217

217
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

EVRAT VE EZKAR NASIL OKUNUR?

24 saatte bir sefer okunur. Gün gecenin nısfından (yarı-sından)


başlar. Nısfı, güneşin batışı ile doğuşu ortasından sonra yani gecenin
yarısından sonra girdiği günün dersi ya-pılabilir ve 24 saat arasında
her zaman yapabilirsin. 24 sa-ati ders yapmadan geçirir isen kazası da
mümkün değil. Sa-dakatında, samimiyetinde noksanlık var, demektir.
“el-v’adü ked-deyn” “Vadini yerine getirmeyeni sevmem” buyurdu
Hazreti ALLAH (c.c.). Evet manen vazifeli kulun şahsında ALLAH’a
söz verdin.
218 Şeriatıyla yükümlü olduğun Peygamberine biat vecibesini ezelî
ervahtaki imanının ikrarını cesetli olarak da tekrar etmek nasip oldu.
Ne sebepten bilemeyiz, bazı kullarının ev-rat ve ezkara, zikrullaha
karşı düşünce ve icraatlarında san-ki düşmanlık yapması için yaratıl-
dığını müşahede edersin. Bir kısım ALLAH’ın bahtiyar kulları belli ki
ezelî ervahta te-reddüt etmeden "beli" diyen murat kullar emri ilâhiye
titizlikle uymaya çaba gösterdikleri gibi, rahmeti ilâhi olan zik-
rullahtan, ALLAH’a söz verdiği evradı ezkardan gafil olma-dıkları
gibi, na-ehle pirim vermezler.
Kastımız kullar arasında sınıf farkı ve ayrılık değil, haşa. Kıskanç-
lığı bırak. Hazreti ALLAH’tan iste. Rahmetini sev-dirmesini iste. Mu-
rat değilsen mürit ol. Taklidi iman da imandır. Yeise kapılma.
Hazreti ALLAH “kullarım rahmetimden istifade etsinler” diye
dünyayı yarattı. Kulunu affetmek için bahaneler halk etti. Derece al-
masını istedi. Vesileler yarattı. Sayamayacağın kadar çok, sayısız
rahmetinin her hâdisede zuhurunu kulun aczine göre ihsan etti. Sebep-
lerin başında gelen veliliğin dip-loması olan zikrullahtan evrad ve ez-
karı en büyük rahmeti-ne vesile kıldı. Sadık kullarını ihya eyledi. Ey

218
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

insan olma- ya namzet Beniâdem, gafil olma. Mürşidini bul. Bula-


madınsa ALLAH’tan samimiyetle iste. Arayan Mevla’sı-nı bulur.
Dikkat et. Her gördüğün sakallıyı deden san-ma! Mürşit kıyamete
kadar vardır. Yokluğu zulümdür, Rabbıma. “Mürşit yaratmamışsın”
diye zulüm isnat etme.
Ey iman edenler, mü’minleri bırakıp da kâfirleri “evliya”
edinmeyin. ALLAH’a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek isti-
yorsunuz? (Nisa Sûresi, 144)
Kâfirden evliya olmaz. Eğer “olur” diye kâfirin küfrü-nü göre
göre hâlâ “hikmettir” diye inat ediyorsan, o ina-dınız sizin aleyhi-
nizde gizli olmayan bir küfrün ilanıdır.
Nakşi tarikatının bir kaç kolu hafi, cümle turuk-i âliy-ye celi-
dir, cehridir, seslidir. Toplu zikrullah seslidir. Ta-lim üzere hare-
ketli zikrullah fiziki ihtiyaçtır ve masiva-dan o an için kurtulma-
nın gereği, samimiyetle zikretme-nin yegane aracı, gerecidir. Der-
vişin, avamın ölçemeye-ceği bu halleri, manayı da maddede görme
hastası, baş-ka ölçeği olmayan, mana ve zikir nasipsizlerini o mec-
219
listen kaçıran manevî espridir.
Bu anlama ışık tutsun, arzusu ile şöyle anlatırlar: Mensup ol-
duğu şeyh efendiye verilen hikmet ve mezi-yetleri dervişin mana-
sına cevap veremiyorsa, derviş bu türlü hikmetin sahibi olan baş-
ka bir mürşide şeyh efendinin selâm ve mektubu ile gönderi-
lir.dervişin fikri ile değil!... Manevî toplumlarda “sen, ben” davası
kesinlikle olmaz. Oluyor ise bu zafiyeti manevî vazifesinin sıhhat-
sizliğinde aramalı.
Katı kurallarla eğitilmiş dervişini “kemâlatına katkısı ol-sun” diye
Şam diyarında yaşayan mürşidi kâmile mektup ve selâmı ile gönderdi.
Uzun bir yolculuk. O günkü imkan-sızlıkların verdiği meşakkatle Şam
şehrine yaklaşan dervişi mürşitlerinin emri ile kudüm ve mazharlarla,
ilâhiler söyle-yerek karşıladılar. Böyle aşkı ilâhi ve manevî havanın
gari-bi, katı kuralların mahkumu, ilâhi aşktan hiç nasip alama-mış,
ham ervah ilâhi aşk meclisini küfür bataklığı gördü. Ül-keye hakim
olan nefis feryat etti. “Şeyhim beni yanlış yere gönderdi, burada şeriat
yok ki, tarikat olsun” diye o manevî toplumu küfürle itham etti. Gel-
diğine nadim oldu. Bu hale vakıf olan misafireten geldiği dergahın

219
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

mürşidi dervişi gönderen şeyh efendiye mektup yazıp dervişi geri


gönderdi. Mektupta şöyle yazıyordu şeyh efendi, gönderen şeyh efen-
diye: “Biz gönderdiğin Molla Kasımı; Kudüm, mazhar ve ilâ-hilerle
ürküttük, geri gönderdik” diyordu.
Bazı taşlar vardır ki, ne kadar su döker isen dök içi-ne tesir et-
mez. Herkesin kulağı nağmelerde ilâhi zevki bulamaz. İncir gibi
tatlı, güzel meyveyi her kuş yiyemez. Dervişin evrad ve ezkarı umu-
miyetle hafidir. Hafi kılınan namaz gibi normal kulağın duyacağı
kadardır. Tenha ve müsait yerdesin. Kimse duymayacak. Bilerek
“komşularım da duysunlar” diye bir hisse kapılırsan riya olur, gös-
teriş olur. Ruhani rahmet tecellisi olmaz. Yerini nefsani haz ve duy-
gulara terk eder. Yüksek ses-le Rabbını zikret. Tazarru, niyazını da-
hi yüksek sesle, samimiyetle arz edersen, yaratanının yakınlığını
hisse-dersin. Kulluk zevkini alırsın. Bu yönlü aczini itiraf haddini
bilmektir. Kuvveti kudreti ilâhi karşısında aczini bilmek, havfu reca
üzre yaşamak, kulu yücelten rahmet basamaklarıdır.
Toplu yapılan zikrullah cemaatle kılınan namazın 27 ka-tı sevaba
220 vesile olduğu gibi, toplu yapılan talim ve terbiyeli, samimiyetle yapı-
lan zikrullahın rahmet ölçüsü namütena-hidir. O bakımdan Hazreti
Resulullah (s.a.v.) buyurmuşlar-dır: "Siz cennet bahçesine uğradığınız
zaman oradan yeyiniz, içiniz, eklediniz." Ashâb sordular: "Ya Resulal-
lah, cennet bahçesi nedir?" Buyurdular ki: “Zikir halakalarıdır.” Bu
şe-reften mahrum olma, mübarek kardeşim. Falan filan gerçe-ğin ör-
neği imiş gibi na-ehli göstermeye çalışma. Gerçeği ara, ona göre yak-
laş, nasibini al. Güzel yaratılan dünyayı cifeye çevirme. Samimi ol. Bu
yolda samimiyetsiz tutum şer-i şeri-fe uygun da olsa makbul değildir.
İtiraz hüsrandır. Yaşadı-ğım, sıkletini hâlâ üzerimden atamadığım
“ben daha iyi bili-yorum” edası ile şeyhim efendime güya terbiyemi
bozmadan, sinsi sinsi karşı geldiğim terbiyesizliğimi ibreti alem için
an-latacağım. Hisse alınsın diye dinle!..

220
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

MÂNÂMA DÜZEN VEREN HİKMET’İ KAYISI

Zuhuru ile çok rahatsız olmuştum. Netice kemâlat oldu. Hep


zarfını okuyordum. Esas mazrufunu okuma-nın elzem olduğunu bu
hâdise iyi öğretti, bu abdiâci- ze. Samimiyetle okuyun, sizler de ibret
alın ve gerçeği yaşayın.
Tarihini tam kestiremiyorum. ALLAH’U A'LEM, 1954 veya
1955 senelerinde idi. Kayısı olum mevsimi idi. O sene de kayısıyı bol
vermişti Rabbımız. Hacıdoğan Ma-hallesi’ndeki atölyeme öğleden
evvel efendim büyük bir sepetle geldi: “Keçiören’de kayısı ucuz imiş,
oğlum bir sepet de sen al. Yerinden taze kayısı alalım. Kilosu on ku- 221
ruşmuş” buyurdu. Efendimin arzusu, isteği güzeldi.
Efendimde benim de kazanacağımın zevki vardı. Âmâ benim du-
rumum Keçiören’e gidip kayısı almaya hiç müsait değildi. Dışişleri
Bakanlığı’ndan aldığımız taahhütlü işimiz vardı. Günü yaklaşmıştı,
işi bitirmeye çalışıyoruz. Benim için bir dakikanın anlamı vardı. Cil-
ve-yi Rabbaniyi ne bilirdim, o andaki sadakat ve bağlılık “rahmet
ayetine” kayısının vesile kılındığını?. Efendi-me çok bağlı idim, hiç
incinmesini istemezdim. Bu ma-na ve sadakat ayetleri zuhur etti.
Gizlenen, maskeledi-ğim, yeteri kadar imanımın manasının incelik-
lerine va-kıf olmadığımın faturasını çok yüksek ödettiler.
İyi dinle, bu acizin perişanlığı sana da ibret ve ders olsun. Bu
ayeti iyi oku! Efendim kesin kararlı gönderilmişti. Daha evvel ben-
zeri bu kadar ağır olmayan, görü-nürde zararıma mucip gibi imti-
hanlar geçirmiştim. Mu-vaffak olmuştum ve neticesinin zarar olma-
yıp, kazan-ca tebeddül ettiğini yaşamış ve görmüştüm. Akılcılıkla bu
ve buna benzer hâdiselerin, yani ayetlerin çözüleme-yeceğini iyi öğ-
retmişlerdi. Rabbım bu hususta bu abdi-âcizi defalarca uyarmıştı.

221
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Zuhur eden kayısı imtihanı diğerlerinden farklı idi. Efendim kilosu


on kuruşa ka-yısı alacaktı, benim de kazanmamı istiyordu. Ve bu
dü-şüncesiden zevk alıyordu. Efendimi, mürşidimi Haz- reti
ALLAH’tan istemiş idim, Rabbım da göndermişti. O bakımdan bu
abdiâcizin manevî imtihanı sıradan de-ğildi.
Korkma, herkese aynı ağırlıkta vermezler. Dağına göre kış verir-
ler. Aczimi anlatıyorum. Herkes nasibine düşeni alsın, hikmettir.
“Hikmetse mü’minin kayıp ma-lıdır, nerede bulursa alsın” rahmeti-
ni gönlünden çıkar-ma. “Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki,
onlar bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler.” Bu ve buna ben-zer
ayetleri herkes okur, fakat gönül ehli manasını iyi anlar. mevcud ve
zuhuratı okumaya çalışır. Onlar Rabbımın lütfu kadar mana hafız-
larıdır. Bu ilmin kay-nağı peygamber efendilerimiz olup, semavi
kitaplar, rahmet kaynaklarından fışkırmış, Cebrail aleyhi’s-se-lamın
rahmetin zuhuruna vesile kılındığı tertibi ilâhi-dir, Nuru Muham-
medi’dir.
Tevhit dinine mahsus kitaplar ve suhuflar ALLAH kelâmıdır.
222 Göklerde ve yer yüzünde Beniâdem’de zu- hur eden ayetlerin cümle-
si ALLAH’ın fiili sıfatlarının tenezzülen zuhuru olup, Hazreti
Kur’an bu ayetlerin beyyinatıdır. Lafı fazla uzatmadan dervişin sa-
dakat ve bağlılık göstergesinin bu abdiâcizdeki perişanlığına vesile
olan kayısıda zuhurunu anlatmaya çalışalım. Tecelli ettiği maddenin
cesameti ölçü olmayıp, esas olan manadır. Yaratılışın sırrı hikmet ve
marifettullah Beniâdem’in insan olması içindir. Hikmet mü’minin
kayıp malıdır, nerede bulursa alsın.
Hazreti ALLAH Bakara Sûresi 3. ayette “O müttekiler ki, gayba
inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdi-ğimiz mallardan muh-
taçlara tasadduk ederler” 4. ayet-te de gayba iman edenlerde başka
ne gibi rahmetin zuhur edeceğini buyuruyor “Yine onlar sana indiri-
lenlere ve senden önce indirilen kitap ve peygamberlere ve ahiret
gününe iman ederler. Onlar Rablerinden bir hidayet üzeredirler ve
kurtuluşa ermişler ancak onlardır.”
Ayet’i celilenin tefsire ihtiyacı var mı, bilmem? Haz-reti ALLAH
kesinlikle bildiriyor. “Saydığım rahmetleri-min zuhuru gayba iman-
dan tecelli eder. Gayba iman etmeyen kullarımda bu rahmetlerimi

222
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

görsen de fer’idir, taklididir. Akıl ve madde ölçüsünü geçmez. Gayba


iman eden kullarım kurtuluşa ermişlerdir. Vay gayba iman etmeyen
ilim sahiplerinden gayba inananların çektikleri, vay...”
Bu zuhurat hiç hoşuma gitmemişti. İç alemim eşşek alıp beygir
satıyordu. Nefsimin ihtilafı hakimdi manama. Bu ihtilafım dışa yan-
sımasın, diye olanca gücüm- le savaşıyordum. Güya terbiyemi ve
saygımı bozmuyordum! Efendimin emri üzere ufak bir sepet edin-
dim. “Efendim yakınımızdaki manavda çok güzel kayısı var. Size
zahmet olmasın, sepetleri manavdan doldurttura-lım” dedimse de
efendimi üzmekten başka bir işe yaramadı. Taksi çağırmak istedim,
efendim ona da kızdı. Beni müsriflikle ayıpladı. “Sepetlerle otobüse
almaz-lar, yasak” dedim. “Karışma, gel” dedi.
Cidden “buyur, hacı baba” dediler, arka kapıdan otobü-se girdik.
Ve aheste aheste giderek, Keçiören asfalt ve şose iki yol kavşağında
indik. Sağ tarafımızdaki birinci bahçeye girdik. Yere dökülmüş kayısı-
lardan efendim aldı, üzerine üf-ledi ve yedi. Bir tane daha aldı, ona da
üfledi, bana uzattı “Ye, Gâlip Efendi” diye.
223
Hâdiseler “manevî bağımı” kemire kemire oraya kadar geldik.
Sahibi olmayan bahçeden de efendimin kayısı yemesi maddemi ve
manamı perişan etti. Şer-i şerife Efendimin bu hâlini uyduramadım.
Gayri ihtiyari, sert tavırla “Yeme-yeceğim Efendim!..” dedim. “Niye
yemiyorsun?”a cevaben: “Yemeyeceğim, rahatsızım” dedim. Efen-
dim onu da yedi. Bir kaç daha yedi ve bir sonraki bahçeye girdik.
Bahçe sahibi koşarak geldi, hürmetle, tatlı sözlerle efen-dimin eli-
ni öptü. Muhabbetle kucakladı. Kayısı almaya gel-diğimizi anlayınca
adamlarını çağırıp sepetlerimizi doldurttu. Efendimin çok ısrarına
rağmen para almadı.
Tahminen 45 yaşlarında gibi görünen bir zat koşarak geldi. Gözle-
ri dolu dolu, Efendimin elini öptü, muhabbetle kucakladı ve rica etti:
“Efendim! Mübarek ayaklarınız be-nim bahçeme de bassın. Bahçem
de şereflensin” diye. Efendim “Bahçen nerede?” diye sorunca “he-
men, bitişik” diye efendimin kayısı yediği yeri göstermez mi!... Efen-
dim, manidar, gözüme baktı. Af tanımayan yobaz nefsim: “Sen işin
doğrusunu yaptın, üzülme!” diyordu, bitkin acize.

223
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Efendim gelen zata hitaben “Oğlum! Ben de seni ara-yacaktım.


Bahçenden beş tane kayısı yedim, helal et” deyince. Aşkı ilâhiden
gözleri çakmak çakmak kızaran, maddenin tahakkümünden kurtulmuş
kahraman edası ile, Hak aşığı gürleyen sesi ile: “Kayısı nedir!.. Emret
ağaçları kökünden söküp vereyim” deyince, Efendim gene manidar
bana baktı. Ben gene nefsi ölçülerimle terbiyesizliğime ayıp tozu kon-
durmuyordum.
Bahçe sahipleri sepetlerimizi otobüse kadar getirdiler. Otobüsün
sahanlığında geri döndük. Bizim gibi sepet ve ufak yükü olanlara da
yardımcı olunuyordu. Semt otobüsü müşterisinin ekserisinin ufak yük-
le koltukta, büyük olursa sahanlıkta. Yalnız müsamahanın bize mah-
sus olmadığını anladım.
Bu hâdiseden sonra manevî düşüncelerim, bu türlü zev-kim, duy-
gum, manaya yakınlığım tükenmişti!.. Taşlaşmıştım!.. Mana servetini
bitirmiş, iflas etmiştim. Cennet-mekân anacığım “ALLAH adamı taş
eder” derdi de, inanmazdım. Taş olmuştum. Yaratanımı düşünemi-
yordum.
224
Merhamet, insaf, insanlık, hoşgörü hepsi batan ge-miyi terk et-
mişlerdi. Yerinde, menfaati dünya ve zu- lümden başka bir şey bı-
rakmamışlardı. Tövbe istiğfar kapısı olsa da, o kapıya yaklaşacak
istek ve duygum yoktu. Kadın aşkından din değiştirmiş, sünnet ol-
muş “Molla Kasım’ların kuklası hâline gelmiş, kazazedele- re dön-
müştüm. Görünümde kaybettiğim bir şey yoktu. Çevrenin, ana, ba-
banın etkisi ve baskısı ile müslüman görünümlü, aciz, zavallı, sahi-
bini tanımayan, izahı mümkün olmayan bir şey olmuştum.
Mutadım üzere manevîyat ve zikir meclislerini ih- mal etmiyor-
dum. Efendime “duygusuz iltifatım” devam ediyordu. “Rabb’ımdan
istedim de gönderdi” utancı ol-mazsa idi, belirli kişilerin tasavvufsuz
dinin yaşanamayacağını anlayıp, tarikata müntesip olduktan sonra
nefsani ölçülerine uygun görmediği için “ben daha iyi biliyorum”
edası ile gayba imanı, manevî yolu terk eden, zikrullaha, maneviyata
düşman olan kişilerin hastalığına tutulmuştum.
Eğer Rabbımla o sağlam ahdim olmasa idi, uzaklaştığım yetmedi-
ği gibi ben de ilim şemsiyesi altında mana tahribatı-nı vazife edinir-
dim. Bu hastalık bir ayı geçkin devam etti. Bir gece Rabbımın sonsuz

224
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

rahmeti, merhameti bu abdiâcizi ikaz ve irşadı ile gerçekler öğretildi,


uyarıldım. İntisabın ne olduğunu iyi anladım. Rabbımıza ezelî ervahta
“beli” demenin arzdaki tekrarının elzem olduğunu iyi anladım. Ma-
namda deniyordu ki: “Hani sadıktın, ALLAH için tâbi olmuştun,
meyyitin yıkayıcıya teslim olduğu gibi olacaktın?. Biz vaadinde sebat
etmeyenleri, mürşidine karşı samimiyetsiz tavır takınanları,
ALLAH’a verdiği sözden kaytaranları, denizden sahile atılmış balık
benzeri debelendiririz” buyuruldu.
O günden sonra daha iyi anladım. Gene aczimle Rabbı-ma sığını-
yorum. “Beni Rabbım terbiye etti, iyi terbiye etti.” Efendim deseydi ki
"Gâlip! Oğlum, şu deveyi yut" hiç tereddüt etmez hamudu ile yutar-
dım.” Peygamberimiz Efendimiz: "Zarar gördüğü yere bir daha elini
sokanda mü'min sıfatı yoktur" buyurdu.
İşte ALLAH’tan başka ilâh edinmeyen kardeşim. Abartmadım.
Oku. İbreti âlem için oku. Sindire sindire oku. Yalnız okumakla ye-
tinme. Aynı duruma düşmeye-sin diye Rabbım bu abdiâcizi yaşat-
makla bu sırrı öğ-retti, sizleri de okumakla hissedar kıldı. Korkma-
yın, ALLAH’ın rahmeti sonsuz. Rahmetine vesile o kadar çok ayet- 225
ler halk etmiş. Kelâm-ı Kadimde, göklerde ve yerde, insanda ve in-
sanî kâmilde nice ayetlerin zuhurunu gör ve yaşa, inancında samimi
ol. Gayb hazinele-rinden bir damla da olsa rahmet, terbiye ve edep
ayeti-nin kayısı da dahi zuhuru görülebilir, dikkat et. ALLAH için
teslim ol. Teslimiyetininde ALLAH için olduğu her hâlinde görüle-
bilsin. Bu hakka dair ayetlerle noktalayalım. Yazılmış olsa da tekra-
rında faide umuyorum:
Sizden herhangi bir ücret istemeyen, bu kimselere tâbi olun,
çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir.
(Yâsîn Sûresi, 21)
Ey iman edenler, ALLAH’a, peygamberine, peygamberlerine
indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman ediniz. Kim
ALLAH’ı, meleklerini, kitaplarını, pey-gamberlerini ve kıyamet
gününü inkâr ederse tam mana-sı ile sapıtmıştır.
(Nisa Sûresi, 136)
Onlar öyle sapıklar ki, kesin söz verdikten sonra sözlerinden
dönerler. ALLAH’ın ziyaret edip hâl ve hatırının sorulmasını is-

225
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

tediği kimseleri ziyaretten vaz geçerler. Yer yüzünde fitne ve fesat


çıkarırlar. İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır. (Bakara
Sûresi, 27)
Ve öyle Rablarının cemalini isteyerek, sabah ve ak-şam ona
dua edenleri ve zikir edenleri yanından kova-yım, deme. Sana
onların hesabından bir şey yok, senin hesabından da onlara bir
şey yok ki bi çareleri kovup da zalimlerden olacaksın. (En’am
Sûresi, 52)
Ey iman edenler, mü’minleri bırakıp da kâfirleri evli-ya
edinmeyin. ALLAH’a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek isti-
yorsunuz?. (Nisa Sûresi, 144)
Bundan evvel yazdığım MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KAR-
DEŞLİK kitabıma başlarken bir itirafta bulunmuştum: “Ben yazar
değilim” diye. Gene aynı itirafı tekrar ediyorum. Mad-de yazarları,
hele mana yazarları kusurlarımı bağışlasınlar. Hani derler ya: “Şidde-
tinden atıyor” diye. İşte bu abdiâciz ilim adına na-ehilin icraat ve tel-
kinatı ile cihan şumul olan dini mübinin ne hale geldiğini, niçin hor-
226
landığını, güzelliklere karşı din maskesi altında nasıl tahrifat yapıldı-
ğını, va-tanın kurtulmasında bariz emeği görülen kıymetleri küfürle
itham edip, asil ve necip milleti parça parça etmelerini gör-mek bu
abdiâcizi gerçekleri yazmaya zorladı. Seksenseki-zime az kaldı, bilgi-
sayarla yazıyorum. Sebeplerinden ALLAH razı olsun.
Muhterem yazar, manaya aşina ilim sahiplerine derim ki: Memle-
ketimizde bir gerçek espri vardır. Derler ki: “Her yufka ekmeği dü-
rüm olmaz. Gevreğini, yani kurusunu içine dür de ye.” Bu tabir
mahallidir. Amma mana yönü ile umumidir.
Okuyan ve dinleyen kardeşim! “Hazmı güç gevrekle-ri” “Yu-
muşağına dürde ye.” İmanında rahmet zuhurunu göreceksin.
Mutlaka ye. Bu abdiâcizin aczi sana ışık tutsun. İtiraz etme, da-
yanamazsın. “KAYISIYI YE!.”
Gerçek bir yere müntesip oldunsa hâdiseler seni faz-la etkile-
mesin. ALLAH’a verdiğin sözü unutma. “el-Va’dü ked-deyn”
(vaadinde sebat etmeyenleri sevmem) hitabı-nı hiç unutma. “Gü-
nahı kebâir üzere, yılışarak günah iş-leyenlerde hidayet yoktur”
buyuran Rabbimiz cümle kul-larını af etsin. Rıza-i Bari için Rab-

226
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

bımın lütfu ihsanı ile Kelâm-ı Kadimin, fiiliyatta, alemde zuhur


eden ayetlerin dışına çıkmadan yazmaya çalıştığım yüceler yücesi
Rab-bımız tesirli ve rahmetine vesile kılsın, amin. Ve sela-mün
alel-mürseliyn vel-hamdü lillâhi Rabb’il-alemiyn.

227

227
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

ZİKİR HAKKINDA BAZI HADİSLER VE


VECİZELER

Hazreti Kuran’da manasına uygun kütübü sittede mevcut zikir ha-


dislerinden bazılarınıda yazmakta sakınca görmedim, bilinsin diye
yazıyorum. Hepside elzem fakat kitapcığın hacmi müsait olmadıgın-
dan birkaç adet yazmakla iktifa edeceğim:
Bazı insanlar zikrullahın anahtarıdır bunlar görülünce ALLAH
hatırlanır.
228 (İbni Mes’ud’dan rivayet edilmiştir.)
Onlar ALLAH’ın zikrini ziyade severler ve çok devam ederler
Haklarında dedikodu yapan münafıklara aldı-rış etmezler işte onla-
rın zikri günahlarını döker. Cenab-ı Hakka kıyamet gününde gü-
nahsız olarak vuslat ederler. (Ebu Hüreyre)
Cenab-ı HAK buyurmuştur ki: Ey Âdem oğlu! Beni zikrettiğin
müddetce muhakkak bana şükredersin. Zikiri yapmayarak beni
unuttukca nankörlük etmiş olursun. (Hadisi Kudsi)
ALLAH’U TEÂLÂ buyuruyor ki: benim kullarım içinde velile-
rim ve sevgililerim şu kimselerdir ki, ben anılınca onlar da anılırlar
ve onlar zikredilincede ben anılırım (Hadisi Kudsi)
Her kim sabah namazını kıldıktan sonra oturur ve güneş do-
ğuncaya kadar zikir ile uğraşırsa ona cennet vacip olur. (Câbir -r.a.-
)
ALLAH’ı çok zikrediniz hepsinden hayırlısı sizi te-mizleyici ve
derecelerinizi yükseltecek olan amel budur. (Hazreti ömer r.a.)
Ey Büşre! Her günah işlediğin zaman ALLAH’ı zikretki
ALLAH da seni mağfireti ile zikretsin (Hadisi Şerif)

228
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Her şeyin bir anahtarı vardır; semavatın anahtarı ise “LÂ


İLÂHE İLLALLAH”tır...
ALLAH’ı sevmenin alameti onu zikretmektir. ALLAH’a buğz
edişin nişanıda zikrullaha buğz etmektir.
Her kim ALLAH’ı zikrederse ALLAH’ta onu sever.
Abdullah b. Revaha Peygamber (s.a.v.)’in ashâbın-dan biriyle
karşılaşınca:
“Gel, bir saat iman edelim, yani bir süre Rabbimizi zikredelim,”
derdi.
Yine bir gün bir sahabiye aynı şeyi söyleyince, sahabi buna kızıp
Hz. Peygamber (s.a.v.)’e geldi ve:
“Ya Rasulallah, Abdullah b. Revaha’yı görmüyor musun? Senin
gösterdiğin imandan yüz çevirip bir saat iman etmeye yöneliyor”
dedi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber:
“Allah, İbn-i Revaha’ya merhamet eylesin. O, meleklerin, im-
229
rendiği zikir meclislerini seviyor” dedi.
(Ahmed bin Hanbel)

229
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

SÖZLÜK

Abdi âciz: Aciz kul Ecir: Sevap, Karşılık


Âdili mutlak: Kesin adalet sahibi Edille-yi Şeri’ye: Şer’i deliller
(Allah) Ef’al: Fiiller, işler, ameller
Ahlâk-ı hamide: Güzel Ahlâk Efdali mahluk: En faziletli yaratık
Ahsen-i takvim: En güzel kıvam, Ehliaşk: Allah aşıkları
en güzel yaratılış Ehli hâl: Hâl sahipleri, temsil ettiği
Aklı selim: Sağlam, bozulmamış fikri ya- şayan dindarlar
akıl Ehli kitab: Semavi kitaplara tâbi
Amel: Fiil, İş olanlar (Hıris- tiyanlar ve Yahu-
Arz: Yeryüzü diler)
Arz etmek: Sunmak Ehlî tasavvuf: Tasavvufu hayat
230 Asrı saadet: Hz. Peygamber döne- tarzı olarak almış insanlar
mi Emri bi’l-maruf: İyiliği emretmek
Asrı tan etmek: Zamanı kötülemek Emri İlâhi: Allah’ın emirleri
Ayne’l-yakin: Görerek bilmek Enaniyet: Benlik
Bâki: Kalıcı, ebedi Evliya Vârisün-Nebi,: Hazreti
Basîret: Görmek Peygamberin vârisi.
Belî: Kabul (evet Evrad: Virdler, zikirler
Beniâdem: Âdemoğlu Ezelî ervah: Ruhların bedenlere
Beşeri: İnsana mahsus girmeden önceki hayatları
Beyyinat: Açıklama Fakir: Her şeyin Allah’a ait oldu-
Biat: Söz vermek, anlaşmak ğunu anla- mış insan
Bidat: Uydurma, sonradan çıkma Felekiyyat: Gezegenler, alemler
Buğz: Kötülemek ilmi
Cemadat: Cansız varlıklar Feraset: Bir şeyin içyüzünü göre-
Cife: Pislik bilme kabili- yeti
Cüz’î irade: Kul iradesi Ferî: Asıl olmayan, teferruat.
Çavuş: Dergahtaki görev silsilesi- Fıkıh: İslâm hukuku
nin ilk ba- samağı Gâlibîlik: Kâdirî Rufaî tarikatının
Çeki: Ölçü birimi (250 kg) Gâlip Kuş- çuoğlu tarafından te-
Darülbeka: Ebedi alem sis edilen bir kolu
Derviş: Allah’ın bilinmekliği yo- Gavs: İnsanlara, darda kaldıkların-
lunda öğretiye tâbi olan kişi da yar- dım edecek kişi
Diraset: Okumayla elde edilen ilim Gavsül-A’zam: En büyük gavs,
Dirhem: Eski para birimi tasavvufta önemli makamlardan

230
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

biri, aynı zamanda Abdülkadir Kütüb-i Sitte: Hazreti Peygambe-


Geylâni için de özel olarak bu rin sözlerini topla- yan en güve-
tabir kullanılır. nilir altı kitap.
Gayb: Görünürde olmayan Lâ-dinî: Din dışı
Gayretullah: Allah’ın emri Lafız: Kelâm, söz
Hakkal-yakîn: Hak ile bilmek Lahut Alemi: Manevî alemlerden
Halife: Vekil, bir makamı o ma- Lutuf: Bağış, İhsan
kamda bulu- nan şahıstan sonra Mağfiret: Affetmek
temsil edecek kişi. Marifet: Allah'ı bilmek
Halikı zülcelâl: Yüce Yaratıcı Masiva: Onun haricinde olan her-
Havfu Reca: Korku ile ümit ara- şey
sında olmak Mekarimi ahlâk: Güzel ahlâk
Hikmet: Bir şeyin özü, esası Menasik-i hac: Hacc ibadetinin
Huddem: Manevî ağırlık rükunleri
Hulul: İç içe girme Mensup: Bir yere intisap etmiş,
Hurafe: Saçma, aslı olmayan bağlanmış
İçtihat: Dini yorum Meşrep: İnsanın mizacına uygun
İdrak: Anlamak olarak seçtiği yol, tarz, tarikat
İdrak-i meal: Anlama kabiliyeti Metafizik: Fizik ötesi, maddi ol-
İfrat: Aşırıya kaçmak mayan
İhlas: Samimiyet, saflık Mezhep: Yol, dini mezhepler
İlmel-yakıyn: İlim ile bilmek Muhammed İkbal: Pakistan’ın 231
İlmi İlâhi: İlâhi ilim, manevî kurucusu
İlmi zahir: Madde ilmi, dünya Musahhar: Emrine verilmiş
hayatı ile ilgili ilimler. Mutasavvıf: Tasavvuf ilmini bilen
İltimas: Tolerans kişi
Feylesof: Felsefeci Mutmain: Huzura ulaşmış.
İndî İlâhi: Allah katında Müdrik: İdrak eden
İrfaniyyet: Okuma yazmaya bağlı Müntesib: Bir dergaha bağlanmış
olmayan ilim. Ariflik Mürşid: Yol gösteren, aydınlatan
İrşad: Yol göstermek. Mürteci: Geçmiş zamana göre
İrtihal: Göçmek, Ölmek. hareket eden
İstihza: Alay etmek Mütekâmil: Gelişmiş, ileride
Kaal: Laf, söz Müttekıy: Takva sahibi, Allah'tan
Kaal imtihanı: Sözlü imtihan sakınan, onun emirlerini titizlik-
Kastı İlâhi: Allah’ın maksadı le yerine getiren.
Kesafet: Yoğunluk Nâ-ehil: Ehil olmayan, bilgisiz
Kesbi: Kulun çalışmasına bağlı Nafi : Faydalı,
Kevn: Madde, Naib: Vekil, sonraki
Kevni hakikat: Madde ilmi ilgili Nasrani: Hıristiyan
gerçekler Nazargah: Nazar edilen, bakılan
Kisbe: Elbise, görüntü yer
Kül: Tamamı, hepsi Nedimi İlâhi: Allah’a yakın kişi.
Küllî İrade: Allah’ın iradesi Nefsani: Nefsin isteği

231
İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN ANA SAYFAYA DÖN

TASAVVUF VE ZİKRULLAH

Nehiy ani’l-münker: Kötülükler- Teksif: Yoğunlaşmak - Toplamak


den alıkoyma Tekvin: Yaratmak
Neşvünema: Yaşama sevinci Temaşa : Seyretmek
Nısf: Yarım, yarısı Temayüz: Öne çıkma, belirme
Nükeba: Tarikakatta nakiplikten Tenakuz: Çelişki
sonraki görev Tenasüh: Bedenin bir bedenden bir
Ruhaniyet: Ruh, manevî güç bedene girmesi inancı
Sabiler: Sabii dini mensupları Tenezzülen zuhur: Merhametinden
Salah: Kurtuluş dolayı yapmak.
Sâlik : Tarikata yeni girmiş Tenzih: Allah'ı noksanlıktan uzak
Sarih: Apaçık, belli net görmek
Sayi : GayretKişisel çaba Tetebbu: Okuma, yazma, araştırma
Settarü’l-uyub: Allah’ın “ayıpları Tevatür: Nesilden nesile aktarılan
örten” sıfatı doğru bilgi
Sıklet: Ağırlık Tevessül: Vesile edinmek
Silsileyimeratip: Tarikatte Hazreti Tevhid: Birlik, bir olmak, Allah'ı
Peygambere kadar ulaşan silsile bir bilmek ve O'nun birliğine
Suhuf: Sayfalar, bazı peygamberle- inanmak
re inen ilâhi sayfalar Vahhabi: Tasavvuftaki ve dindeki
Süfli: Basit, aşağı dereceden bazı icraatlara karşı çıkan, zahire
Şaki: Asi, isyankar çok önem veren akım.
232 Şecere: Soy, sülale Varid: Allah’tan gelen ilhamlar
Şedit: Şiddetli Vârisün-Nebi: Hazreti Peygam-
Şeriat: Allah’ü Teâlâ’nın peygam- ber'in vârisi, evliya
berler vasıta- sıyla gönderdiği Vecibe: Sorumluluk, görev
ilâhi emirler Vera: Yeme, içme, giyme vesairede
Şeriatı Garra: Aydınlık, parlak dini has- sasiyet
şeriat, yol Vehbi: Allah’tan gelen, kulun ça-
Şerik: Ortak lışmasına bağlı olmayan
Tahkiki iman: Gerçek iman Yed-i Kudret: Kudret gücü
Taklidi iman: Şekilsel iman Zahir: Görünen
Takva: Allah’ın emirlerine titizlik- Zebun: Zayıf, güçsüz
le uymak Zehab: Yanlış düşünce, zan
Taan etmek: Eleştirmek, Kötüle- Zelle: Ufak su
mek Zeval: Yok olmak, kaybolmak
Tarikat: Allah’a götüren yollar Zikir: Allah'ı anmak
Tasarrufat: Tasarruflar icraatler, Zuhur: Görünmek
manevî yardım. Zülcenaheyn: İki kanat sahibi, hem
Tasavvuf: Dinin manevî, ruhi yanı şeriatı hem tasavvufu bilen
Tazarru-niyaz: Yalvarıp yakarma
Tevil: İzah, yorum
Teberrük: Karşılıksız bağışlama
Tecelli : Zuhur etme, görünme
Tefekkür: Düşünce, düşünme
Tefrit: Aşırı derecede kısıtlamak

İÇİNDEKİLER SAYFASINA DÖN 232 ANA SAYFAYA DÖN

You might also like