1. Allah Rasulü şöyle buyurdu: “Ameller niyete göredir. Herkes sadece niyetinin karşılığını alır.
Kim Allah ve Rasulü
için hicret ederse, hicreti Allah ve Rasulü’nedir. Kim de erişeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadından dolayı hicret ederse, onun hicreti de hicretine sebep olan şeyedir.” (Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1.) --- Çünkü bütün davranışlara anlam katan, onları Allah katında değerli kılan niyetlerdir. Niyetler, amellerin ruhudur. Niyetler, amellere açılan kapılardır ve ancak niyet hayır olduğunda akıbet hayır olabilir 2. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “(Ey insanlar!) Bu (Zilhicce) ayınızda, bu (Mekke) şehrinizde bu (Arefe) gününüz nasıl saygın ise, kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız (kişilik değerleriniz ve namuslarınız) da aynı şekilde saygındır.” 3. Allah Rasûlü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.” (Buhârî, Tefsîr (Rûm), 2.) “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar.” (Buhârî, Tefsir, 2.) diyen Rasûlüllah, ırkı, soyu, cinsiyeti ne olursa olsun, her insanın bu mükemmel yaratılışla, Allah’a inanma potansiyeliyle dünyaya geldiğini anlatmaktadır. Zira ruhlar âleminde “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dediğinde tüm ruhlarla birlikte “Evet Rabbimizsin.” diyerek, bu Yüce Yaratıcı’nın ilâhlığına şahitlik etmiştir. (A’râf, 7/172.) Dünya hayatında da asıl sahibi olan bu Yüce Varlığı aramakta ve Kur’an-ı Kerim’de ifade edildiği üzere, gönlü ancak O’nu anmakla huzur bulmaktadır. (Ra’d, 13/28.) 4. Rasûlüllah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kim bir kavme benzerse, o da onlardandır.” (Ebû Dâvûd, Libâs, 4.) Sınırları belirsizleşince, benzemekten korktuklarıyla ne kadar çok benzer yönünün olduğunu fark etti. Kim olduğu kadar önemliydi insanın kime benzediği. Artık kim olduğunu biliyordu. Soru: Kimsin? Cevap: Benzediğin… 5. Allah Rasûlü (s.a.s.) şöyle demiştir: “Allah’a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol.” (Müslim, Îmân, 62.) Müslümanca Yaşamanın Sırrı: İman ve İstikamet* 6. Hz. Peygamber; “Allah kime hayır dilerse, ona musibet verir”22 buyurur. 7. Hz. Peygamber musibetler sebebiyle Allah’ın, mümin kişinin günahlarını o daha dünyada iken affettiğini bildirmiştir. Nitekim O şöyle buyurur: “Allah, ayağına batan bir diken veya başına gelen daha büyük bir sıkıntıdan dolayı müslümanın günahlarını, ağacın yapraklarını döktüğü gibi döker”4 . “Herhangi bir müslümanın başına hastalık ve diğer sıkıntılar gelirse, Allah onlar sebebiyle onun günahlarını ağacın yapraklarını döktüğü gibi döker” 8. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Herhangi bir müslümanın ayağına bir diken batar veya başına bundan daha büyük bir sıkıntı gelirse, onun sebebiyle kendisinin bir derecesi yükseltilir ve bir günahı silinir” 9. Musibetler bazen günahlardan tevbe etmeye, dolayısıyla ahirette azap görmemeye sebep olur. Çünkü ki mümin kişi hastalandığında, ölümü ve Allah’ın huzuruna çıkıp işlediği günahlardan dolayı hesaba çekileceğini hatırlar, bu sebeple yaptığı günahlara pişman olur ve bir daha onlara dönmemeye kesin karar verir25 10. Bu gerçeği Hz. Peygamber; “Şüphesiz mümin hasta olur sonra Allah, onu iyileştirirse hastalık, onun geçmiş günahlarına keffâret ve geleceği için öğüt olur”26 buyurarak haber verir. 11. Cehennemlik müminler, günahlarının cezasını tam olarak çekmeden cehennemden şefaat sayesinde çıkarlar ki bu da Allah’ın engin merhametini göstermektedir. Hz. Peygamber, cehennemlik müminlerin cehennemden çıkmaları için de şefaat edecektir. O, bir hadiste Allah’ın huzurunda üç kere secdeye kapanacağını ve her defasında Allah’ın; “Başını secdeden kaldır söyle, sözün dinlenecek, iste, istediğin verilecektir” buyurması üzerine “Ümmetimi, ümmetimi” diye niyaz edeceğini, ilk defasında kalbinde arpa tanesi kadar, ikinci defasında hardal tanesi kadar, üçüncü defasında ise hardal tanesinden daha az imanı olan kimseleri cehennemden çıkarması için kendisine izin verileceğini ve bunun üzerine onları cehennemden çıkaracağını haber verir 12. Hz. Peygamber bir başka hadiste ise şöyle buyurur: “(Kıyamet günü) Allah mümini yaklaştırır ve onun üstüne şefkat kanadını indirip (halkın gözünden) gizler ve: “(Ey kulum! İşlediğin) şu günahı biliyor musun? Şu günahı biliyor musun?” diye sorar. Mümin ise; “Evet, biliyorum ey Rabbim!” diyerek bütün günahlarını kabul eder ve helak olacağına kanaat getirir. Bunun üzerine Allah: “(Ey kulum) bu günahlarını dünyada (halktan) gizledim, bu gün de senin lehine onları bağışlıyorum” der.
13. mümin, havf ve recâ yani affedilmeyeceği korkusu ve affedileceği ümidi içerisinde bulunmalıdır.