Professional Documents
Culture Documents
10 54316-Dilarastirmalari 995814-1975806
10 54316-Dilarastirmalari 995814-1975806
Atıf ÖZ
Citation Makale, dilin doğuşu ve evrimi hakkında “basamak teorisi” adını
Ercilasun, Ahmet Bican
(2021). Dilin Doğuşu ve
verdiğim teoriyi açıklamak üzere yazılmıştır. Teori, sadece dilin doğuşu
Evrimi: Basamak Teorisi. üzerinde değil doğuştan sonraki aşamaları üzerinde de durulması
Dil Araştırmaları, 29: 1-17. gerektiğini savunmaktadır. Adam’s Tongue adlı eserinde Derek
Bickerton, “how humans made language?” (insan lisanı nasıl yarattı?)
Başvuru diye soruyordu. Basamak teorisi daha çok, “kök dil oluştuktan sonra
Submitted nasıl gelişti?” sorusunun cevabını aramaktadır. Teoriye göre “doğrudan
15.09.2021 taklit”ten sonra dil, yedi basamaktan geçerek evrimleşmiştir. Bunlar
sırasıyla “zaman ve mekân engelinin aşılması, simgesel kelimelerin
Revizyon doğuşu, belli anlam ve işlevlerin seslerin karakterinden doğuşu
Revised (fonosemantik), kelimelerin çoğaltılması, söz dizimi, çekimin ortaya
07.10.2021 çıkışı, farklılaşma (lehçelere ve dillere ayrılma)” basamaklarıdır.
Makalede bu basamaklar anlatıldıktan ve günümüzdeki duruma da
Kabul kısaca temas edildikten sonra dillerin birbirlerinden ve kelimelerin ilk
Accepted biçimlerinden uzaklaşması (keyfîlik / nedensizlik özelliğinin ortaya
28.10.2021 çıkışı)’nın sebepleri sekiz madde hâlinde açıklanmaya çalışılmıştır.
İnsan evrimiyle dil evrimi arasındaki paralelliklere de bu çalışmada
Çevrimiçi Yayın dikkat çekilmiştir.
Published Online Anahtar Kelimeler: basamak teorisi, dilin doğuşu, dilin evrimi, dillerin
30.11.2021
farklılaşması, kelimelerin farklılaşması
ABSTRACT
This article is written for the purpose of explaining the theory of “step
theory”, named by me, on the origin and evolution of the language. The
theory argues that it is necessary to focus not only on the origin of
language, but also on its evolution after the birth. Derek Bickerton has
asked “how humans made language?” in his book named Adam’s
Tongue. On the other hand, the step theory seeks an answer to the
question of “how did the root language evolved after the birth?”
According to the theory, the language evolved through seven steps after
“direct imitation”. These steps are “overcoming time and place barriers”,
2 | Ahmet Bican Ercilasun | Dil Araştırmaları 2021/29: 1-17
Son on yıllardaki araştırmalarda, insanın evrimi gibi dilin de tabii seçilim yoluyla
ortaya çıktığı düşüncesi ağırlık kazanmıştır. Bu çalışmalarda genellikle ses ve işitme
organlarıyla beynin gelişmesi üzerinde durulmuş; insan dilinin çevredeki varlıkların
seslerini taklit yoluyla ortaya çıktığı fikri ağırlıklı olarak işlenmiştir. Ancak dilin
doğuşundan sonraki aşamalar ihmal edildiği için dillerin nasıl olup da birbirlerinden bu
kadar farklılaştığı ve kelimelerin nasıl keyfîlik (arbitraire) özelliğine sahip olduğu
soruları cevapsız kalmıştır. Basamak teorisiyle ben “doğrudan taklit”ten sonraki
aşamaları da ele alarak bugünkü durumu açıklamaya çalıştım.
Daha 19. yüzyılda Darwin, The Descent of man adlı eserinin üçüncü bölümünde dilin
evrimi ile canlı organizmaların evrimi arasındaki benzerliğe / ayniyete temas etmişti:
“Diller, organik canlılar gibi, gruplar ve bunların altındaki gruplarla
sınıflandırılabilir; ya doğal olarak soya göre ya da yapay olarak başka özelliklere göre
sınıflandırılabilirler. Başat diller ve lehçeler çabuk yayılırlar ve diğer dillerin yavaş
yavaş yok olmasına yol açarlar. Bir dil, bir tür gibi, bir kere yok olursa, Sir C. Lyell’in
belirttiği üzere, hiçbir zaman yeniden ortaya çıkmaz. Aynı dilin hiçbir zaman iki doğum
yeri yoktur. Ayrı diller birbirleriyle kaynaşabilir ya da karışabilir. Her dilde değişkenliğe
rastlarız ve sürekli olarak yeni sözcükler ortaya çıkmaktadır; ama belleğin gücünün bir
sınırı olduğundan, tek tek sözcükler, tüm bir dil gibi, yavaş yavaş yok olur. Max
Müller’in yerinde bir şekilde belirttiği gibi; ‘Her dilin sözcükleri ve dil bilgisel biçimleri
arasında sürekli bir yaşam savaşı vardır. Daha iyi, daha kısa ve daha kolay biçimler
sürekli olarak üstünlük kazanıyordur ve bu başarıyı da doğalarında var olan erdemlerine
borçludurlar’. Bazı sözcüklerin bu daha önemli hayatta kalabilme nedenlerine, salt
yenilik ve moda da eklenebilir; zira insanın kafasında her şey için küçük bir değişikliğe
karşı kuvvetli bir istek vardır. Var olma savaşımında bazı beğenilen sözcüklerin hayatta
kalabilmesi ve korunması, doğal ayıklamadır.” (Harris – Taylor 2018: 166).
Darwin ve Max Müller dillerin, kelimelerin ve dil bilgisi biçimlerinin hayatta
kalmasında ve ölmesinde doğal seçilimin rol oynadığını belirtiyor. Fakat acaba ilk
kelimeler ve dolayısıyla kök dil (protolanguage) nasıl doğdu, nasıl gelişti?
Basamak teorisinin amacı bu soruya ve sonrasına cevap vermektir. Ancak bu
incelemede büyük maymunların beyinlerinin büyümesi, ses ve işitme organlarının
gelişmesi üzerinde durulmayacaktır. Homo habilis türünden Homo erektus ve Homo
sapiens’e kadar milyonlarca yıl süren beden ve beyin gelişimi Fischer’in eserinde yeterli
ölçüde verilmiştir (2010: 27 vd.). Bu araştırmada ayna nöronlar, bebek – yetişkin
Dilin Doğuşu ve Evrimi: Basamak Teorisi | 3
Bilgiyi aktarmanın yolu da karşı tarafa bir “sinyal” vermekten geçer. Sinyaller, ya
“göstergesel” ya “simgesel” olur diyor Bickerton ve buna üçüncü bir sinyal daha ekliyor:
Yansımalı sinyal. “Yansımalı işaret, göndermede bulunduğu şeye bir şekilde benzer.
Gönderme yapılan şeyin bir parçası ya da resmi (ya da resminin parçası) ya da çıkardığı
ses olabilir.” (2012: 58). Çelimsiz australopitekus’lar da ya büyük hayvanı (veya en göze
çarpıcı parçasını) işaretlerle anlatmış olmalıdırlar ya da hayvanın çıkardığı sesi taklit
etmiş olmalıdırlar.
Australopitekuslar farklı zaman ve mekâna ait bir bilgiyi türdeşlerine haber
verdiklerinde zaman ve mekân engelini aşmış oluyorlardı; işte bu, dilin doğuşundaki
birinci basamaktır.
2 Konuyu çok özet olarak anlattım. Bickerton bütün ilgili bilimlerin ışığında bütün muhtemel
gelişmeleri ele alıp zengin bir kaynakçaya dayanarak görüşünü ortaya koymuştur. Yazarın tezi,
yukarıdaki kısa ve “yoksul” özete bakılıp değerlendirilmemelidir.
Dilin Doğuşu ve Evrimi: Basamak Teorisi | 5
DNA moleküllerini üretebilmeyi başarırlar. Buna “moleküler evrim” adı verilir. Böylece
genetik materyale sahip olan ön hücreler üç avantaj elde etmişlerdir:
1.Varlıklarını daha uzun olarak sürdürebilmişlerdir.
2. İlk moleküler birleşimleri (combination) oluşturmuşlardır.
3. Bu birleşimleri, kendilerinden oluşan yeni ön hücrelere aktarabilmişlerdir (Bakırcı
2021: 63).
Ön hücrelerde RNA ve DNA moleküllerinin oluşmasını ilk anlamlı (simgesel) ses
kümelerinin oluşmasına benzetebiliriz. Anlamlı ses kümeleri de aynı şekilde üç avantaja
sahip olmuşlardır:
1. Mekân ve zaman sınırı aşıldığı için daha uzun yaşama imkânı elde etmişlerdir.
2. İlk birleşimleri oluşturmuşlardır.
3. İlk birleşimlerden yeni üretimler yapabilir hâle gelmişlerdir.
3 Fonosemantikle ilgili örnekleri bugünkü birkaç dilden verdim. Örnekleri kök dilden vermemiz
tabiatıyla mümkün değildir fakat kök dilde de bu yolla oluşmuş kelimelerin bulunduğu muhakkaktır.
6 | Ahmet Bican Ercilasun | Dil Araştırmaları 2021/29: 1-17
4Birinci şahıs zamirlerinde büyük çoğunlukla dudak sesleri, ikinci şahıs zamirlerinde ise çoğunlukla
diş sesleri bulunmaktadır.
8 | Ahmet Bican Ercilasun | Dil Araştırmaları 2021/29: 1-17
ile 700 dilde zamirler dışı karşıt denklikleri gösteren bir çizelgeyi bildirisinin sonuna
eklemiştir.5
Fonosemantik konusunu, şiirlerinde sesin ritmik değerini çok iyi kullanan ünlü Türk
şairi Yahya Kemal Beyatlı’ya atfedilen bir anekdotla bitirelim. Yahya Kemal şöyle
diyor: “Türk halkı büyük nesneleri ifade ederken o gibi kalın ve geniş sesleri kullanır.
Mesela köyden gelmiş birisi şehirdeki kocaman otobüsü gördüğü zaman şaşırır ve
otobüs yerine otobos der. Bu anlayışa göre bizim üniversitelerimizde de pek çok prifisir
var.”
Bickerton “kök-lisan”ın nasıl oluştuğunu anlattıktan sonra söz dizimine
geçivermiştir. “Bir avuç anlamsız sesten” “sonsuz sayıda” kelimelerin nasıl ortaya
çıktığı, “kombinasyon”ların nasıl oluştuğu konusuna girmemiştir. Sonsuz sayıda
kelimenin ortaya çıkması ve kombinasyonların oluşması için gerekli evrim
basamaklarına devam edelim.
İlk anlamlı ses kümelerinde kaç ses kullanıldığını bilmiyoruz. Bugün dünya
dillerindeki konuşma seslerinin sayısı ünsüzlerde 6 ila 122, ünlülerde 2 ila 14 arasında
değişmektedir. Ünsüzlerde ortalama (562 dilin ortalaması) 22,7, ünlülerde ortalama
6’dır (e-Maddieson 2021). Buna göre dillerin çoğundaki ortalama ses sayısını 28-30
olarak düşünebiliriz. 200.000 yıl önceki homo sapiens sapiens’lerde bu sayının daha
düşük (belki de daha fazla?) olduğu farz edilebilir. İnsan dilinin ilk kelimelerinin basit
yapıda yani tek heceli olacağı da izahtan varestedir. 20-30 konuşma sesiyle V, KV, VK,
KVK, VKK, KKV6 vb. yapılardaki tek heceli kelimelerin sayısının sınırlı olacağı da
tabiidir. Peki, bu sınırlı sayıdaki kelimeler nasıl artmıştır? İşte burada teorinin dördüncü
basamağına geçiyoruz.
sınıflandırmanın bazı problemleri üzerinde duruyorsa da (2005: 61-73) konumuz açısından bu tartışma
ve sorunların bir önemi yoktur.
Dilin Doğuşu ve Evrimi: Basamak Teorisi | 9
8 Arap gramerciliğinde ekler “zâid” harf olarak adlandırılır. Uzunluklar da elif, vav, ye harflerini
gösterir, dolayısıyla örneklerde görülen a: ve u:’daki uzunluklar da bir tür iç ektir.
9 Başlangıçta kelime yapımı için kullanılan teknikler daha sonra diğer bölgüler (kategoriler) ve çekim
Bir sonraki basamak kök dilin lehçelere (dialects) ayrılmasıdır. Lehçelere ayrılmada
da evrim yasaları işler. Konuyu tamamlamak için bu basamağı da açıklamamız gerekir.
Ona da yedinci basamak demeyi tercih ediyorum.
evriminde birçok “körelmiş organ” örneği vardır. İnsanda apandis, yirmi yaş dişleri,
kuyruk sokumundaki kemikler; penguenlerde uçma işlevini yitirmiş kanatlar; bazı
yılanlarda vücut içinde kalan kalça kemiği, karahindibalarda döllenme işlevi kalmamış
çiçekler gibi (Bakırcı 2021: 207-210).
Son araştırmalara göre Eski Çincede tonlama yoktu. Hece sonundaki ünsüz
birikmeleri (clusters) Orta Çincede farklı tonlamalar olarak gelişti. Eski Çincenin Orta
ve Modern Çinceden bir farkı da önemli ölçüde türetme eklerine sahip olmasıydı. Daha
sonra bu ekler verimsizleşerek körelmiş ve gramatikal ilişkiler, kelime sırası ve
gramatikal parçacıklarla (particles) sağlanmıştır… Henri Maspero da bir kısım ünsüz
birikmesinin türetme eklerinden kaynaklandığını düşünmüştür (e-WT=Old Chinese).
Demek ki Eski Çincedeki türetme ekleri Orta Çincede kaybolmuş (körelmiş), onların
yerini tonlamalar almıştır. Bunu, yılanlarda ayakların yok olmasına benzetebiliriz. Eski
Çincenin körelen ekleri, bazı yılanlarda vücut içinde kalan kalça kemiği gibidir.
Ayaklarını kaybeden yılanın vücudunun, zemine göre şekiller alması da Orta ve Modern
Çincedeki tonlamalar gibidir.
Körelme örnekleri İngilizcede de vardır. +en ekiyle (children “çocuklar”, oxen
“öküzler”) ve apofoni (men “erkekler”, feet “ayaklar”, teeth “dişler”) yoluyla yapılan
çokluk biçimleri körelmiş ve sadece istisnalarda kalmış, buna karşılık +s çokluk eki
yaygınlaşmıştır. Ana İngilizcedeki cinsiyet bölgüsünün ortadan kalkması, geçmiş zaman
partisiplerinde (past participle) -ed ile yapılanlar dışındakilerin kuralsız istisnalara
dönüşmesi de körelme örnekleridir.
Başka dillerden de birçok örnek verilebilir. Dillerin ilk ayrılmalarında olduğu gibi
sonraki ayrılmalarda ve her dilin kendi tarihî serüveninde de elenme / körelme ve hayatta
kalma / yenilenme süreci işlemiştir; bugün de işlemeye devam etmektedir (Darwin –
Müller).
Farklılaşma sürecinde söz diziminin ve tanımlığın (artikel) da etkisi olmalıdır. Nesne
– fiil sırasına sahip diller, ek veya takıları (postpositions) sondan alır. Fiil – nesne
sırasındakiler ise ek ve takıları (prepositions) genellikle önden alırlar. Tanımlıklı
(artikelli) diller genellikle fiil-nesne sırasındadırlar. İşte bu sıralanmaların da morfolojiyi
etkilemiş olacağını ve dillerin farklılaşmasında rolü olacağını düşünüyorum.
Şunu da belirtmeliyim. Yukarıdaki basamaklar, kesin çizgilerle birbirlerinden
ayrılmazlar. Süreçler birbirleri içine girmiş olabilir ve sonraki basamak, önceki basamak
içinde başlayabilir. Aşamaları kesin şekilde birbirinden ayırmak herhâlde mümkün
değildir.
Günümüz
Homo sapiens sapiens’in ortaya çıkışından bugüne 150.000 – 200.000 yıl geçti.
Afrika’nın ortalarından çıkan homo sapiens sapiens Afrika’nın diğer yerlerine ve
14 | Ahmet Bican Ercilasun | Dil Araştırmaları 2021/29: 1-17
14İlk insan topluluklarının göçleri için Luigi Cavalli-Sforza’nın internette de yer alan haritalarına
bakılabilir.
D i l i n D o ğ u ş u v e E v r i m i : B a s a m a k T e o r i s i | 15
4. Anlam değişmeleri. Dilde anlam değişmeleri de ses olayları kadar, hatta belki de
ondan daha yaygın bir olgudur. Kelimeler, ilk çıktığı anlamdan tamamen farklı yepyeni
anlamlar kazanabilirler ve bu süreçte ilk anlamlar da tamamen unutulmuş olabilir. Yeni
Uygur Türkçesinden bir örnek verebilirim. DLT’de “düşünmek, zannetmek,
umursamak” anlamında kaydedilmiş bulunan sakın- fiili Yeni Uygurcada sağın-
biçiminde ve “özlemek” anlamındadır. Birkaç örnek de Türkiye Türkçesinden
verilebilir. Eski Türkçede (DLT) “örtmek, kapamak” anlamındaki yap- fiili Türkiye
Türkçesinde “etmek, kılmak” anlamındadır. Başlangıçta “çağırmak” anlamında olan
okı- fiili daha Eski Türkçede (DLT) “okumak” anlamını da kazanmıştır; ölçünlü Türkiye
Türkçesinde ise sadece “okumak” anlamı vardır. “Arap yazısında harfin altına konan
hareke” anlamındaki esre kelimesi, Köktürk metinlerinde “alt” anlamına gelen asra ile
aynıdır. Buradaki anlam daralması da ancak konunun uzmanlarınca bilinebilir.
5. Metaforlar. Metaforları anlam değişmeleri içinde saymak da mümkündür. Ancak
metafor kavramı, dilde ayrı bir başlığı hak edecek kadar önemlidir. Nitekim Lakoff-
Johnson da metaforların bütün dili kuşattığını söylerler. Doğan Aksan, metafor için
“deyim aktarması” terimini kullanır ve onu “sözcüğün… gösterileniyle bir başka kavram
arasında çoğu kez benzetme yoluyla bir ilişki kurarak sözcüğü o kavrama aktarma olayı”
olarak tanımlar (2000: 3-183). Son yüzyıllarda hatta son bin yıllarda yapılmış metaforlar
asıl kavramdan henüz kopmamış olabilir. Söz gelişi Türkçede burun, boğaz gibi vücut
organlarının coğrafi şekiller için kullanılması böyledir. İzmir ağzında taze incir için
kullanılan bardacık metaforu da böyledir. Farsçada ve Azerbaycan Türkçesinde “tatlı”,
Türkiye Türkçesinde “hoş, sevimli” anlamında kullanılan şirin kelimesinin asıl anlamı
da bellidir: şîr+în “sütlü”. Ancak dillerin on binlerce yıldan beri kullanıldığı ve
tarihlerinin metinlerle izlenemediği dönemlerde de metaforlara başvurduğu
unutulmamalıdır. Dolayısıyla tarihin derinliklerinde kullanılmış birçok metafor, asıl
kavramdan kopmuş olabilir. Bu durum da metaforu taşıyan kelimelerin ilk biçimlerle
ilgisinin kalmaması sonucunu doğurabilir.
6. Başka kavram alanlarından gelen kelimeler. Dillerde birçok kelime, ilk çıktığı
kavram alanıyla ilgisi olmayan başka kavram alanlarından gelmiştir. Türkiye
Türkçesinden üç örnekle konuyu anlatabilirim. Karluk ve Kıpçak yazı dillerinde
genellikle yığ- / cıy- şeklinde olan kavram Türkiye Türkçesinde toplan- şeklindedir. Yığ-
, yansıma bir kelimeye benziyor. Toplan- ise besbelli ki farklı bir kavram alanından
gelmiştir; “yuvarlak nesne” anlamındaki “top” kavramından. İkinci bir örnek de Türkiye
Türkçesindeki “kötü”dür. Bu kavram hemen hemen bütün Türk lehçelerinde yaman /
caman kelimesiyle karşılanmaktadır. Kötü, DLT’de sadece köti bürt “kâbus” kavramı
içinde geçmektedir. Kelimenin “pas, çil” anlamındaki kög’den +ti ekiyle (kög+ti > köti
> kötü) türemiş olması mümkündür. Eğer bu doğruysa demek ki Türkiye Türkçesindeki
kötü, “pas” kavramından gelmektedir. Üçüncü örnek kop- fiilidir. Diğer Türk yazı
dillerinde üzül- “kopmak, kesilmek” fiiliyle ifade edilen kavram Türkiye Türkçesinde
“havalanmak, ayağa kalkmak, (rüzgâr) kopmak, (yerden bitki) çıkmak” anlamlarındaki
(DLT) kop- kavramından gelişmiştir.
7. Farklı coğrafya ve iklimlerin etkileri. Yeni coğrafya ve iklim demek, yeni
meteorolojik olaylar, yeni bitki örtüsü (flora) ve yeni hayvan varlığı (fauna) demektir.
İşte bu yeni olay ve varlıklar ve onlara ait ayrıntılar yeni kelimeleri gerektirir. Her dil
16 | Ahmet Bican Ercilasun | Dil Araştırmaları 2021/29: 1-17
yeni kelimeleri kendi türetme yöntemlerine göre türetir. Tabii ki böyle kelimeler hem
kök dil ile ilgili olamaz hem de akraba olmayan diller arasında ortak olamaz.
8. Dil ilişkileri. İnsanlık tarihi bir bakıma göçler tarihidir. On binlerce yıl içinde insan
toplulukları oradan oraya göçmüşler ve yeni komşular edinmişlerdir. Komşuluk
ilişkileri, savaşlar, alış verişler, evlenmeler, kültürel ve dinî etkile(n)meler şeklinde
sürüp gitmiştir. Bütün bunlar kelime ve kavram alış verişlerine de yol açmıştır. Elbette
bu alış verişler de dilde farklılaşmanın önemli sebeplerindendir.
Homo sapiens sapiens’lerin DNA’larında az da olsa neandertal genleri
bulunmaktadır. Bu, modern insan türünün neandertallerle de evlilik ilişkileri
kurduklarını gösterir. Son araştırmalardan bazıları, neandertallerin de sese dayalı bir
dilleri olduğunu göstermiştir (Kerimoğlu 2020: 71 vd.). O hâlde kök dilden farklılaşan
ilk dillerle neandertal dilleri arasında dahi ilişkiler söz konusu olabilir.
İleri seviyede etkilemeler karma (creol) diller de ortaya çıkarmıştır. Karma diller,
melez (pidgin) dillerden farklı olarak bir topluluğun ana dili hâline gelmiş olan ve
nesilden nesile aktarılan dillerdir. Tıpkı diğer diller gibi kendilerine mahsus kurallar
içinde gelişmelerini sürdürürler. Yakın dönemlerde vuku bulan karma diller
gözlemlenebilmektedir. Ancak tarihin uzak dönemlerinde oluşmuş karma (creol) diller,
herhangi bir kayıt olmadığı için açık bir şekilde belirlenememektedir. Ancak bu tür
dillerdeki alt (substratum) ve üst (superstratum) katmanlar bazı ipuçları verebilir.
Yukarıda saydığım sebepler, bugünkü dil çeşitliliği için yeterli sebeplerdir.
Milyonlarca canlı türü birbirine benzemediği gibi binlerce dil de birbirine benzemez.
Milyonlarca tür evrimin ilk basamağındaki tek hücreye benzemediği gibi binlerce
dildeki milyonlarca kelime de kök dilin ilk kelimelerine benzemez. Ancak bu
benzemezlik; diyelim ki tırtıl, aslan, insan, gül, çınar, balık vb. bütün canlıların aynı
kökten çıkmadığı anlamına gelmediği gibi dillerin ve kelimelerin birbirlerine ve kök dile
benzememesi de onların aynı kökten çıkmadığı anlamına gelmez. Canlıların evrimi için
normal olan farklılaşma dilin evrimi ve Saussure’ün keyfîlik ilkesi için de normal
sayılmalıdır.
Bilim, kök dili araştırmaya ve hatta mümkünse ihya etmeye çalışıyor. Kök dile
ulaşmak için de basamak teorisinin kullanılabileceğini düşünüyorum. Basamakları
bugünden geriye doğru izleyerek, fonolojik ve semantik değişmeleri dikkate alarak
homo sapiens sapiens’in dünyasına ulaşmaya çalışılmalıdır. “Homo sapiens sapiens’in
dünyası” ifadesiyle onun ses ve beyin kapasitesi, coğrafyası, çevre şartları, yapıp
ettikleri, ürettikleri ve ihtiyaçları gibi unsurları kastediyorum. Son araştırmalar genellikle
bu dünya üzerinde duruyor. Ben daha çok, sonraki basamaklara vurgu yapmak ve
araştırmaları o yönde de yoğunlaştırmak gerektiğini anlatmak istedim.
Kaynakça
AKSAN, Doğan (2000). Her Yönüyle Dil – Ana Çizgileriyle Dilbilim. Ankara: Türk Dil Kurumu.
ARAT, Reşid Rahmeti (1979). Kutadgu Bilig III – İndeks (Neşre Hazırlayanlar: Kemal Eraslan, Osman
F. Sertkaya, Nuri Yüce). İstanbul: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü.
BAKIRCI, Çağrı Mert (2021). Evrim Kuramı ve Mekanizmaları – Evrimin Temelleri ve Nasıl İşlediği
Üzerine. İstanbul, Ginko Bilim.
D i l i n D o ğ u ş u v e E v r i m i : B a s a m a k T e o r i s i | 17
BİCKERTON, Derek (2012). Âdem’in Dili – İnsan Lisanı Nasıl Yarattı – Lisan İnsanı Nasıl Yarattı
(Çeviren: Mehmet Doğan). İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi.
COMRİE, Bernard (2005). Dil Evrensellikleri ve Dilbilim Tipolojisi (Çev.: İsmail Ulutaş). Ankara: Hece.
DEMİRCİ, Kerim (2021). Türkoloji İçin Dilbilim – Konular Kavramlar Teoriler. Ankara: Anı.
ERCİLASUN, Ahmet B. (2021). “İlk ve Ana Türkçe Çağı”, Kökler: Yay Çeken Kavimlerin Şafağı (Dil,
Arkeoloji, Tarih, Antropoloji ve Etnografya Işığında Altay Halklarının Kökeni) (Edt.: Sergen
Çirkin). İstanbul: Ötüken Neşriyat (Baskıda).
ERCİLASUN, Ahmet B.; AKKOYUNLU, Ziyat (2014). Kâşgarlı Mahmud – Dîvânu Lugâti’t-Türk – Giriş-
Metin-Çeviri- Notlar- Dizin. Ankara: Türk Dil Kurumu.
FİSCHER, Steven Roger (2010). Dilin Tarihi (Çev.: Muhtesim Güvenç). İstanbul: Türkiye İş Bankası
Kültür.
GÜNDÜZÖZ, Soner (2004). “Arapça’nın Potansiyeli: Arapça’da Kelime Türetim Yollarına İlişkin Bir
İnceleme”. Marife, 4/2: 177-196.
HARRİS, Roy; TAYLOR, Talbot J. (2018). Dil Bilimi Düşününde Dönüm Noktaları -I- / Socrates’ten
Saussure’e Batı Geleneği (Çev.: Eser E. Taylan, Cem Taylan). Ankara: Türk Dil Kurumu.
HEİNE, Bernd; KUTEVA, Tania (2004). World Lexicon of Grammaticalization. Cambridge: Cambridge
University Press.
KARAHAN, Leylâ (2008). “Tekrar Gruplarında Ünlü Düzeni - Anlam İlişkisi Üzerine Düşünceler”. Prof.
Dr. Ahmet Bican Ercilasun Armağanı. Ankara: Akçağ, 140-148.
KERİMOĞLU, Caner (2020). Neandertaller Konuşur muydu? - İnsanın ve Dilin Kökenine Bir Yolculuk.
İzmir: Varyant.
KOCAOĞLU, Timur (2004). “Türk ve Dünya Dillerinde Ses-Anlam Eşitliğine Dayalı Karşıt Denklikler”,
V. Uluslararası Türk Dili Kurultayı Bildirileri II – 20-26 Eylül 2004. Ankara: Türk Dil Kurumu,
1985-2004.
e-Maddieson 2021 = MADDIESON, Ian (2021). “Consonant Inventories; Vowel Quality Inventories”.
WALS. https://wals.info/chapter/2 (Erişim Tarihi: 14.08.2021).
MAGNUS, Margaret (2001). What’s in a Word? – Studies in Phonosemantics. Doctoral Thesis. Oslo:
Norwegian University of Science and Technology.
e-WT = Wikipedia (2021). “Old Chinese”. https://en.wikipedia.org/wiki/Old_Chinese (Erişim Tarihi:
29.08.2021)
RUHLEN, Merritt (2012). “Dilin Kökeni: Geçmişe ve Geleceğe Bakış” (Çev.: Ahmet Bican Ercilasun),
Dil Araştırmaları, 10: 167-182.