Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 6

112-İHLAS SURESİ TEFSİRU'L KUR'AN USULU'L BEYAN 659

‫بسم الله الرحمن الرحيم‬


112-İHLAS SURESİ
Bu mübarek sure, "En nâs" suresinden sonra Mekke’yi Mükerreme'de nazil olmuştur.
Dört ayeti kerimeyi ihtiva etmektedir. Cenabı Hakkın birliğini, yüce vasıflarını en mü
kemmel, en samimi bir şekilde bildirdiği için kendisine böyle "İhlâs suresi" adı veril
miştir. Bununla beraber kendisine: "Necat, marifet, tevhit, kulhüvallahü ehad suresi
isimleri de verilmiştir. Hatta yirmi isminin bulunduğu Tefsiri Kebirde yazılıdır. Bu sure
yi celile böyle yüce bir esası insanlığa tebliğ eden bir Yüce Peygamberin aleyhinde
bulunan Ebu Leheb gibi inkârcıların elbette en şiddetli bir cehennem azabına lâyık
olduklarına işareti içerdiği için kendisinden evvelki "Tebbet" suresi ile aralarında bir
derin münasebet vardır.
‫بسم الله الرحمن الرحيم‬
‫قل هو الله احد‬
1.De ki: O Allah, birdir.
Bu süreyi celile, âlemin Yaratıcısı'nın birliğini ve her türlü ihtiyaçtan uzak olup bütün
mahlûkatının kendisine muhtaç bulunduklarını bildiriyor. Ve doğurmaktan ve
doğurulmuş olmaktan ve ortak ve benzerden uzak bulunduğunu şöylece beyan bu
yurmaktadır:
‫قل هو الله احد‬
Birdir Allah O De ki
(De ki: O Allah, birdir) Ey Habibim sallallahu aleyhi ve sellem Allah’u Teâlâ'nın zat
ve kutsal sıfatları hakkında senden bilgi isteyenlere de ki: o Allah, birdir. O Yüce Ma
but olan Birlik sıfatına sahiptir, zatında, sıfatında ve fiillerinde birdir. Onun ilâhî zatın
da çokluk, cüzlere ihtiyaç, başkaları ile ortaklık düşünülmüş değildir. Maddi ve maddi
olmayan cevherlerden asla terkip edilmiş değildir.
&-Vâhid ile ehad arasında fark vardır. Şöyle ki: Birlik sıfatı, yalnız Cenabı Hakka
mahsustur, başkası hakkında vahiddir, denilirse de ehaddır. Denilemez. Ehad keli
mesi, olumsuzluk hususunda geneli ifade eder, vâhid kelimesi ifade etmez. Meselâ,
evde ehad yoktur denilince orada hiç bir kimse yoktur denilmiş olur. Fakat evde vâhid
yoktur, denilse birçok kimselerin bulunmuş olduğu yok sayılmaz. Yani evde başkaları
da vardır
‫الله الصمد‬
2.Allah, bütün mahlûkların kendisine yöneleceği ve sığınacağı yegâne varlıktır.
‫الله الصمد‬
Daima muhtaç olunandır Allah
(Allah samed dir) O Yüce Yaratıcı, samed dir. Yani: Bütün mahlûkatın kendisine
yöneleceği ve sığınacağı yegâne varlıktır. Bütün yaratılmış olanlar, kendi ihtiyaçların
dan dolayı o kerim Yaratıcıya ihtiyaçlarını arz eder, dua ve niyazda bulunurlar. Onun
üstünde bir zat yoktur. O hiç bir kimseye muhtaç değildir. Bütün mahlûkattan müs
tağnidir.
‫لم يلد ولم يولد‬
3.O doğurmadı ve doğurulmamıştır.
‫لم يلد‬
(doğurmadı) O Ezelî Yaratıcı, hâşâ Doğurmadı bir kimsenin hâşâ babası bulunmuş
değildir. Beşeri sıfatlardan beridir. O ezelidir, ebedidir, çoluk çocuk ve çocuğa ihtiyaç
tan uzaktır. Dilediği şeyleri, kimseleri dilediği vakit yaratır, varlık alanına getirir, hep
660 TEFSİRU'L KUR'AN USULU'L BEYAN 112-İHLAS SURESİ

sinin Kudret Sahibi Yaratıcı sıfatına sahiptir. Bir kimsenin babası veya validesi olmak,
mahlûkata ait bir sıfattır, Allah'ın şanı ise bundan uzaktır. Hiç bir şey, o Yüce Yaratıcı
ile aynı cins, hem mertebede olamaz. Hâlbuki: O Yaratıcının kendisi de hâşâ

‫ولم يولد‬
(ve doğurulmamıştır) başkasının hayatından meydana gelmiş olmak. Böyle bir şey,
başlangıçta yok bulunmuş olmayı, başkasına ihtiyacı olmayı başkası ile ayrı cins bu
lunmayı gerektirir. İlahlığın şanı ise bunlardan uzaktır. O Yüce Yaratıcı; ezelidir, son
radan vücuda gelmiş değildir ve hiç bir kimseye muhtaç bulunmamaktadır. Buna ina
nıyoruz.
‫ولم يكن له كفوا احد‬
4.Ve ona hiç bir şey denk eşit olmamıştır.
‫ولم يكن له كفوا احد‬
Hiç kimse Denk Ona Olmadı Ve
(Ve ona hiç bir şey denk eşit olmamıştır) Ve ona O bütün Kâinatın Ezeli Yaratıcı
sına hiç bir şey denk eşit ve benzer olmamıştır. Onun tek olan zatın, her türlü düşün
cenin üstünde bir büyüklük ve yüceliğe sahiptir. O bütün Kâinatın üstünde bir kuvvet
ve hâkimiyete sahiptir. Hiç bir mahlûk, O Ezelî Yaratıcıya benzer, onun çocuğu veya
babası olmak kabiliyetine asla sahip değildir.
&-Bütün bu ilâhi beyanlar, müşrikleri reddetmektedir.
Meselâ: Yahudiler, Uzeyr, Allah'ın oğludur derler. Hıristiyanlar da İsa Allah'ın oğludur
demektedirler. Bir takım Arap müşrikleri de melekleri Cenabı Hakkın kızları sanmış
lardı. Sabie denilen bir topluluk da yıldızlara ibadette bulunmuşlardır. Seneviyye gu
rubu da nur ve karanlığı birer Mabut telâkki etmişlerdir. Bir kısım feylesoflar, Vâcibül
vücud olan Allah’u Teâlâ'dan bir aklın doğduğuna, bu akıldan da başka bir akıl ile
nefsin ve feleğin doğmuş bulunduğuna, bundan sonra da ay küresinin altındakilerini
idare eden diğer bir aklın ortaya çıkmasına kanaat getirmişlerdir. Bir takım sapıklar
da Allah’u Teâlâ'nın insanlara geçeceğini iddiada bulunmak ahmaklığını göstermiş
lerdir. Bu muhtasar dört ayeti kerime ise bütün bu batıl iddiaları, inançları, reddetmek
tedir, hanlığın ilahlığın şanının büyüklüğünü, bütün noksanlardan, ihtiyaçlardan, mah
lûkata benzemekten uzak bulunduğunu pek ededi veciz bir tarzda bildirmektedir.
&-Bu ihlâs suresinin iniş sebebi hakkında deniliyor ki: Arap müşrikleri Resul-i Ekrem,
Sallallahu Aleyhi Ve selleme "Âmir ibnittüfeyl"i göndermişlerdi. Amir, o müşrikler adı
na dedi ki: Sen bizim aramızı yardın, yani bizleri ayrılığa düşürdün ve tanrılarımıza
sövdün, babalarının dinine muhalefette bulundun. Eğer sen fakir isen seni zengin
kılalım, eğer mecnun isen sana tedavide bulunalım ve eğer bir kadına düşkün isen
onu sana alalım.
Resul-i Ekrem de buyurdu ki: Ben fakir ve mecnun değilim, bir kadına da düşkün
değilim, ben Allah'ın Resulüyüm, sizi putlara tapmaktan kurtararak Allah’u Teâlâ'ya
ibadete davet ediyorum. Bunun üzerine o müşrikler, Amiri tekrar Yüce Peygamberin
huzuruna göndermişler ve demişler ki: Ona de ki: Sen kendi Mabudunun cinsini bize
beyan et, o altından mıdır, yoksa gümüşten midir? İşte bu cahil halkın böyle bir suali
üzerine bu süreyi celile nazil olmuş, Hak Teâlâ Hazretlerinin hiç bir şeye muhtaç ol
mayan yüce şanını telkin buyurmuştur.
Velhâsıl: Bu mübarek ihlâs suresi, İslâm'ın rükünlerinin en mühimi olan Allah'ı birle
meyi ve Yüce Yaratıcının başkaları ile aynı cins olmaktan ve her bir ihtiyaçtan uzak
olduğunu en edebi ve veciz bir surette bildirdiği için kadrinin yüceliği hakkında birçok
hâdis-i şerif vardır.
Kısacası imam Ahmet ve Nesâi merhumlar, şu sahih Hadisi rivayet etmişlerdir:
Her kim ihlâs suresini okursa Kuran'ın üçte birini okumuş gibi olur. Bu hadisi şerifi
şöyle yorumluyorlar: Bu surenin üçte birinin Kuran'a eşit olması, sevap itibari ile de
ğildir. Belki Kuran'ın başlıca içeriği itibari iledir. Şöyle ki: O içerik: Akaide, ahkâma ve
kıssalara aittir. Bu sure ise akaide ait en büyük esası içerdiği için Kuranı Kerim'in üçte
113-EL-FELAK SURESİ TEFSİRU'L KUR'AN USULU'L BEYAN 661

birini içermiş demektir. Bununla beraber şöyle de deniliyor ki: Allah’u Teâlâ, kullarının
bazı ibadetleri kolay olsa da bu ibadetleri diğer birçok ibadetlerden ziyade sevaba
vesile kılabilir. Cenabı Hakkın fazl ve keremine nihayet yoktur. Nitekim bazı zaman
larda veya makamlarda yapılan ibadetleri diğer zamanlarda ve makamlarda yapılan
ibadetlerden daha ziyade sevaba vesile kılmıştır. Bu, bir hürmet gereğidir. Bu hikme
tin neden ibaret olduğunu Allah'ın ilmine havale ederiz. Ancak şu muhakkaktır ki: Bu
ihlâs suresi pek mukaddes bir Kuran süresidir, bunun okunmasına devam edilmesi,
pek faidelidir, pek ziyade sevaba vesiledir. Bu hususlara dair Tefsir-i Kebirde ve Tef
siri Alusi'de ayrıntılı bilgi vardır. Hak Teâlâ Hazretleri cümlemizi bu sureyi Celile’nin
feyizlerine eriştirsin. Âmin.

‫بسم الله الرحمن الرحيم‬


113-EL-FELAK SURESİ
Bu mübarek sure "El fil" suresinden sonra Medine’yi Münevvere'de nazil olmuştur.
Beş ayeti kerimeyi içermektedir. Felakın Rabbine, yani: Mahlûkatı tertip ve tanzim
eden kuvvetin ezeli sahibi olan Yüce Yaratıcıya sığınmayı emrettiği için kendisine
böyle "Felak" suresi adı verilmiştir. Ve böyle bir sığınmayı emrettiği için kendisine
"Muavvize" sığındırıcı suresi ismi de verilmiştir. Cenabı Hakkın Kâinatın Yaratıcısı
olduğunu ve her hususta onun yegâne varlığına sığınmanın lüzumunu bildirdiği için
İhlâs suresi ile aralarında büyük bir irtibat vardır.
‫بسم الله الرحمن الرحيم‬
‫قل اعوذ بربالفلق‬
1.De ki: Felakın yaratılıp meydana getirilmiş olan şeylerin Rabbine sığınırım.
Bu mübarek sure, ne gibi zararlı şeylerin şerrinden Kerem Sahibi Yaratıcının korun
ması himayesine sığınılacağını beyan buyurmaktadır.
‫قل اعوذ برب الفلق‬
Sabahın Rabbine Sığınırım De ki
(De ki: Felakın yaratılıp meydana getirilmiş olan şeylerin Rabbine sığınırım) ya
ni: Sabah vaktinin veyahut yaratılıp vücuda getirilmiş olan şeylerin Rabbine Yüce Ya
ratıcısına, iltica ederim. Evet. O âlemlerin Rabbi'ne sığınmalıdır ki: Sabah vakitlerini
meydana getirerek gecelerin karanlığını gideriyor. Yeryüzünü yararak ondan nice
ürünleri meydana getiriyor, dağları parçalayarak onlardan nice gözleri, nehirleri, ma
denleri meydana çıkarıyor. Bulutları darmadağın ederek onlardan yağmurları yağdırı
yor, validelerin rahimlerini bir infilâka uğratarak onlardan nice çocukları türetiyor. İşte
bu kadar harikaları, eserleri yaratan, istifade alanına sunan bir Ezeli Yaratıcının, bir
Kerem Sahibi Mabut' un koruma ve himayesine sığınmak, biz kulları için şüphe yok
ki: Bir selâmet ve saadet vesilesidir.
‫من شر ما خلق‬
2.Yaratmış olduğu şeylerin şerrinden.
‫من شر ما خلق‬
Yarattı O şeylerin ki Şerrinden
(Yaratmış olduğu şeylerin şerrinden) Evet O Yüce Yaratıcının Yaratmış olduğu
şeylerin şerrinden bütün insanlar ve cinlerin, bütün bu tabiat âlemindeki şeylerin,
zümrelerin kötü telkinlerinden, zararlı tesirlerinden emin bir hâlde bulunmak için o
Hikmet Sahibi Yaratıcıya sığınmak, onun himayesine girilmelidir.
&-Aslında o Hikmet Sahibi Yaratıcının her yarattığı şey, bir hikmet ve faydaya dayalı
dır. Onun yaratması, asla boş yere değildir. Fakat yaratılan şeylerin bir nice faideleri,
lüzumları olduğu gibi bir kısmının da bir hikmet gereği olarak zararları vardır. Bu hâl,
bu imtihan âlemin gereklerindendir. Artık bizim vazifemiz de menfaatli olan şeylerden
662 TEFSİRU'L KUR'AN USULU'L BEYAN 113-EL-FELAK SURESİ

meşru surette istifadeye çalışmaktır. Zararlı olan şeylerden de kaçınarak Allah'ın hi


mayesine sığınmaktır.
‫ومن شر غاسق اذا وقب‬
3.Ve gecenin şerrinden, karanlığı çöküp ortalığı kapladığı zaman.
‫ومن شر غاسق اذا وقب‬
Dalıp girdi Ovakit ki Gecenin Şerrinden Ve
(Ve gecenin şerrinden, karanlığı çöküp ortalığı kapladığı zaman) Ve Özellikle de
ki: Gasik'in, yani gecenin o karanlık vaktin şerrinden karanlık çöküp ortalığı kapladığı
zaman her tarafı karanlık içinde bırakarak dehşet saçıcı bir vaziyet aldığı vakit âlem
lerin rabbine sığınırım. Çünkü o vaziyet; pek korkunçtur, hayat sahiplerinin bir nevi
hayattan mahrum kalmaları zamanı demektir.
‫ومن شر النفاثات فى العقد‬
4.Ve düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden.
‫ومن شر النفاثات فى العقد‬
Düğümlere Üfleyenlerin Şerrinden Ve
(Ve düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden) Ve Ey Yüce Resul Niye de ki dü
ğümlere ipliklere üfleyen sihir yapmak isteyen büyücülerin, o gibi kötü, müfsitlerin şer
rinden Allah’u Teâlâ'ya sığınırım.
‫ومن شر حاسد اذا حسد‬
5.Ve haset ettiği zaman haset edenin şerrinden Rahim olan Yaratıcıya sığınırım
‫ومن شر حاسد اذا حسد‬
Haset etti O vakit ki Haset edenin Şerrinden Ve
(Ve haset ettiği zaman haset edenin şerrinden) Ve Ey Yüce Peygamber Şöyle de
ki: Haset ettiği zaman haset edenin şerrinden de merhametli Yaratıcıya sığınırım.
"Hasid'den maksat" başkasının nimetine karşı kıskanç bir vaziyet alan, o nimetin yok
olmasını arzu eden, o hususta elinden gelen zararlı çareleri sözle veya fiille başvur
mak isteyen alçak tabiatlı şahıs demektir. İşte vücutları bütün insanlık âlemi için za
rarlı olan öyle kimselerden daima Cenabı Hakka sığınmalıdır. O Kerim Yaratıcının
himayesine mazhar olan insanlar, o gibi zararlı şeylerden korunmuş olurlar.
&-Bu sureyi celile’nin iniş sebebi hakkında deniliyor ki: "Lebid Binil'Asam" adında bir
Yahudi, Yüce Peygamberimiz hakkında on bir düğümlü bir şey üzerine bir sihir yap
mış, o şeyi bir kuyunun dibindeki bir taşın altına gömmüş idi. Hz. Peygamber'in bu
yüzden rahatsız, hasta olmasını arzu ediyordu. Fakat Cibril’i Emin gelmiş, bu süreyi
Celile’yi getirmiş, o sihir hâdisesini haber vermişti. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Ve
sellem de Hz. Ali ile Hz. Talha Radiyallahu Teâlâ Anhüma'yı göndererek o sihir ese
rini o kuyudan çıkartmıştır. Bununla beraber bu hususta ki rivayetler, birer Ahad ha
ber kabilindendir, onlar, itikat hususunda kesin bir delil olamazlar. Biz ancak şuna
inanıyoruz ki: Cenabı Hak, Yüce Peygamberini düşmanlarının bu gibi fena suikastla
rından korumuştur. O Yüce Resulüne "sihirlenmiş" diyenleri reddetmekte ve kınamak
tadır. Esasen hangi bir din düşmanı, bir sihir yapmış olabilir. Fakat Cenabı Hak, o
sihrin tesirini gidermiş, ondan Peygamberini korumuştur. Artık O Allah Peygamberi,
sihirlenmiş olmaz. Çünkü: Peygamberlerin zekiliği, gafletten korunmaları, tam bir akıl
ve doğrulukla vasıflanmaları vaciptir. Artık yapılan bir sihirden dolayı Yüce Peygam
ber'in aklen, fikren bir arızaya uğraması düşünülemez. İşte Peygamber Efendimizin
istiaze ile Allah-ü Teâlâ'ya sığınmakla emredilmiş olması da onun o sayede sihirbaz
ların sihirlerinin tesirinden korunmuş olduğuna bir delildir. Ve Cenabı Hak, O Yüce
Peygamber'ini koruyacağını da
114-EN-NAS SURESİ TEFSİRU'L KUR'AN USULU'L BEYAN 663

‫والله يعصمك من الناس‬


(Allah seni insanlardan koruyacaktır) Mâide, 5/67 ayeti kerimesi ile vaat buyur
muştur: Artık şüphe yok ki: O Resulü Ekrem'in sihirbazların sihirlerinden de himaye
buyurmuştur. Onların boş yere yapmış oldukları sihirlerinden O Yüce Peygamberin
haberdar olması, bir mucize mahiyetindedir ki: O gizlice yapılmış şeyleri bilip iptal
ettirmiştir. Velhâsıl: Resulü Ekrem'in sihirden dolayı ruhen eziyet gördüğüne dair ri
vayetleri, güzelce araştıran müfessirler, kabul etmemektedirler. Bu hususa dair Tef
sir-i Kebirde, Essiracül' münîr'de, Tefsirül' meragi'de ve Tefsîrül' vazih'de güzelce
açıklamalar vardır.

‫بسم الله الرحمن الرحيم‬


114-EN-NAS SURESİ
Bu mübarek sure de Felâk suresini müteakip Medine’yi Münevvere'de nazil olmuş.
Altı ayeti kerimeyi ihtiva etmektedir. Ve Kuranı Kerim'in son yüz on dördüncü sureyi
celilisi bulunmaktadır, insanların âlemlerin Rabbi'ne sığınmalarını emrettiği için ken
disine böyle "Nâs süresi" adı verilmiştir. Bu hikmetli sürede ne gibi bir şeyden dolayı
Cenabı Hakka sığınılmasını beyan buyurduğu cihetle kendisinden evvelki Felâk sü
resi ile aralarında büyük bir münasebet vardır.
‫بسم الله الرحمن الرحيم‬
‫قل اعوذ برب الناس‬
1.De ki: İnsanların Rabbine sığınırım.
Bu süre-i celile de insanları vesveseleri ile saptırmak isteyen gerek cin taifesinin ve
gerek bir takım şeytan tabiatlı insanların serlerinden Kâinatın Yaratıcısının koruma ve
himayesine sığınmanın lüzumunu ihtar buyurmaktadır.
‫قل اعوذ برب الناس‬
İnsanların Rabbine Sığınırım De ki
(De ki: İnsanların Rabbine sığınırım) Ey Nebilerin, Resullerin sonuncusu Ve ey İn
sanların ve Cinlerin Peygamberi Dua ve niyazda bulun ve De ki: Ben İnsanları yara
tan, besleyen, koruyan, terbiye eden, edeplendiren Kerim Yaratıcıya sığınırım.
‫ملك الناس‬
2.İnsanların Melik'ine
‫ملك الناس‬
İnsanların Sahibine
(İnsanların Melik'ine) Ve istirhamına devam ederek de ki: Nâsın Melik'ine sığınırım.
Yani: Bütün insanların sahibi, hükümdarı, işlerini idare eden ve bütün insanlığın se
lâmet ve saadetini temin edecek olan hükümlerin koruyucucu ve emredicisi bulunan
Yüce Mabuda sığınmayı bir kulluk vazifesi bilirim.
‫اله الناس‬
3.İnsanların İlâhına sığınırım
‫اله الناس‬
(İnsanların İlâhına sığınırım) Ve yine niyazına devam ederek de ki: İnsanların İlâhı
İnsanların İlahına

na Sığınırım. Yani: Bütün mahlûkatın Yaratıcısı, sahibi, olmakla beraber ilâhlık ve


Mabutluk sıfatına sahip bulunan ve O'nun yegâne varlığından başka bu Yüce sıfata
sahip bir kimse bulunmayan Allah’u Teâlâ Hazretlerine sığınırım.
664 TEFSİRU'L KUR'AN USULU'L BEYAN 114-EN-NAS SURESİ

‫من شر الوسواس الخناس‬


4.O gizlice vesvese verenin şerrinden.

‫من شر الوسواس الخناس‬


Çok sinsi Vesvese verenin Şerrinden
(O gizlice vesvese verenin şerrinden) Yani: Kalplere yanlış düşünceleri düşürmek
isteyen şeytanın ve şeytan tabiatında bulunan aldatıcı kimselerin şerrinden dolayı
Allah'ın himayesine sığınırım. O vesveselere kapılmak tehlikesinden emin olmayı
niyaz eylerim.

‫الذى يوسوس فى صدور الناس‬


5.o ki nas'in göğüslerinde vesvesede bulunur.

‫الذى يوسوس فى صدور الناس‬


İnsanların Sinelerinde Vesvese verir O ki
(O ki insanın göğüslerinde vesvesede bulunur) Evet O şeytandan Cenabı Allah'a
sığınmalıdır ki o insanların göğüslerinde vesvesede bulunur. Onun bunun içerisine
yanlış kuruntular düşürür, batıl şeyleri süslü göstererek bir nice gafilleri aldatır, onları
güzelce düşünmekten mahrum bırakır, felâketlere uğratmış olur.
‫من الجنة و الناس‬
6.O vesvese veren gerek cinden ve gerek insandan olsun, hepsinden de Allah'a
sığınmalıdır
‫من الجنة و الناس‬
İnsanlardan Ve Cinlerden
(İnsanlardan ve cinlerden) Gerçekten de öyle pek büyük birer düşman olan aldatıcı
kimselerden, o kalplere vesveseler düşüren din düşmanlarından kaçınılmalıdır, öyle
vesvese veren gerek cinden ve gerek insandan olsun. Herhangi bir taifeden bulun
muş ise bulunsun, onların hepsinden de kaçınılmalıdır, onların şerlerinden Allah-ü
Teâlâ'ya sığınmalıdır. Başka türlü bir kurtuluş çaresi yoktur.
&-"Bu ilâhî emir gösteriyor ki: İnsanları aldatmaya, sapıtmaya çalışanlar, iki guruptur.
Birincisi cin şeytanlarıdır ki, bunlar vakit vakit insanların içerlerine vesvese düşürür, in
sanları yanlış bir yola sürüklemek isterler. Diğerleri de insan şeytanlarıdır ki: Bunlar daha
büyük, daha kurnaz şeytanlardır. Bunlar çok kere kendisini iyiliksever göstererek batıl
fikirlerini, vesveselerini başkalarına telkine çalışır dururlar. Şüphe yok ki: Açık düşmanla
ra karşı direnmek, nispeten kolaydır. Fakat gizli düşmanlara, kalplere vesvese düşürme
ğe çalışan şeytan tabiatlı kimselere karşı koymak pek zordur. Onlara karşı pek uyanık bir
hâlde bulunmak lâzımdır. Çünkü böyle bir düşman, insanı yalnız maddî ve geçici bir ha
yattan mahrum bırakmış olmaz. Belki insanın ebedî, manevî hayatını zehirleyerek onu en
büyük mahrumiyetlere, cezalara uğratmış olur. Bundan dolayı akıllı bir insan, dostu ile
düşmanını tanır, ne cin şeytanlarının vesveselerine kıymet verir, ne de insan şeytanları
nın lâkırdılarını dinlemeye tenezzül eder."Allah'a hamd olsun" elimizde bir terazi vardır,
hakiki bir ölçü mevcuttur. O da muazzam Mabudumuzun Kutsi hükümleridir, yüce emirleri
ve yasaklarıdır. Bunlara muhalif olan herhangi bir söz, herhangi bir hareket, doğru değil
dir. Artık kendi selâmet ve saadetini düşünen bir mütefekkir insan öyle dil veya yazıyla
olan zararlı telkinlere, aldatmalara kıymet vermez, İslâm dininin gösterdiği selâmet ve
hidayet yolunu takibe çalışır, ebedî muvaffakiyetlere nail olur.
Kısacası: İnsanın manevî varlığını, ebedî selâmetini yok etmek isteyen, insanı ruhen
zehirleyerek ebedî hüsrana düşürmeğe çalışan kimselerden sakınmanın pek ehemmiye
tine işaret için olmalıdır ki: Bu süreyi celile de kendisine sığınmakla emir olunan yüce
zatın hem Rab lığı, hem malikiyeti, hem de ilâhlığı beyan buyrulmuştur. Bundan dolayı
biz müminler daima o kerim, rahîm Mabudumuzun himayesine sığınırız, bizleri görünür,
görünmez düşmanlardan korumasını istirham eyleriz. Bizleri gaflet, cehalet uykularından
kurtararak ruhlarımızı Kuranın nurları ile aydınlatmasını niyazda bulunuruz.

You might also like