Download as doc, pdf, or txt
Download as doc, pdf, or txt
You are on page 1of 5

E.U.M.Y.Ş. E.K.S.R.

TÜRKİYE YÜKSEK ŞURASI NİZAM AREOPAJI


2010 – 2011 DÖNEMİ KADOŞ KOLEJİ ORTAK ÇALIŞMA
Konu : BİR KADOŞ ŞÖVALYESİNE “KELAM’IN SIRRI” NE İFADE EDER?
Çalışma II : 30. DERECE ÇALIŞMA TABLOLARINDA “KELAMIN SIRRI”
Konuşmacı : ASAF BÖKE ANKARA, 02 HAZİRAN 2010
Pek Ali Büyük Üstat, HBA. Temsilcisi, Pek Mn. Mn. Üstatlarım ve sütunları
süsleyen Kadoş Prensi kardeşlerim,
Bu gece sizlere sunacağım Kadoş Koleji Ortak Çalışmasının 2. bölümü konu
başlığı:
“Çalışma Tablolarından hareketle, Bir Kadoş Şövalyesine “Kelamın Sırrı” Ne
İfade Eder?” olacaktır.
Konuyla ilgili önemli kaynakçam; 30. Derece Ritüeli ve M. Yılmaz SUNER
kardeşimin hazırladığı Derece Tabloları isimli resimli kitap olmuştur.
1. derecede “yatay” yolculuklarla başlayan “inisiasyon”, 30. derecede “dikey”
bir yolculukla noktalanmaktadır. Bu derecede masonik hakikat açıklanır. Tam ve
mükemmel olmayan sembollere artık gerek yoktur. Saf ve Tam Hakikati çapraz
merdivenden çıkmak ve inmek suretiyle anlamış ve kavramışızdır.
“İnsan olabilme sanatı” diye adlandırmayı doğru bulduğum bu mesleğe
girişimden kısa bir zaman içinde kendimce şunu anladım. Alegorilerde sembolize
edilen konuların ve kişilerin kendimiz olduğu, dolaylı olarak sembolleri kendi
varlığımız içinde aramanın ve değerlendirmenin gerekliliğine inandım. HBA Faruk
ERENGÜL 33 özetle şöyle diyor; “Süleyman Mabedi vicdanım, Hz. Süleyman bizzat
ben’im, Mimar Hiram aklım oldu. Hiram’ı öldürenler benim içimdeki kıskançlık,
açgözlülük ve tutku idi. Onları yakalamaya gidenler adalet ve insaf duygularım.
Düşünce özgürlülüğümün sembolü olan Zorobabel’de, Hz. Âdem’de bendim.
Dünyamızı saran kin, garez, intikam, açgözlülük, ikiyüzlülük, iftira, kötülük etme,
aşırma, şehvet gibi gerçek olmayan anormalliklerden kurtulmak için vicdanımın içinde
geometrik noktada Nuh’un gemisini inşa ediyorum. Çevremde oluşan bu
azgınlıklardan kurtulmak için ben bu geminin içine sığınıyorum. Kutsal Kitaplara göre
Tanrı, geminin kapaklarını kapatıyor ve ben boğulmaktan kurtuluyorum”.
Skoç Riti; insanın kendi gayret ve çalışması, araştırıp bulması ve bir senteze
varması ile kendini tekrar yaratması şeklinde özetlenebilir.
Çalışmama 4. dereceden itibaren Derece Tablolarında verilmek istenilen
mesajları incelemekle başladım.
Yorumsuz olarak ve Özetle,
4. derece: İlahi Kudret insanı yarattığında, insan bu Kudret’i hissedip fazilet
sahibi oldukça, bunun için de vicdanını saflaştırdıkça Hakikat’e doğru ilerler, yani,
arınıp yücelir.
9. derece: İyi bilinmelidir ki, suçlular, ne Allah’tan, ne de kendi vicdanlarından
kaçabilirler.
Kuvvetli olan kişi düşmanını kuvvetiyle yener. Önemli olan, kişinin kendisini
yenebilme kudretini gösterebilmesi ve ölçülü davranabilmesidir. Ölçülü davranmak
hayatın her bölümünde gözetilmesi gereken bir konudur.

1
14. derce: Allah kavramının manasını her mason kendi vicdanında bulacaktır.
Sembolik localardan bildiğimiz gibi her Mason bir alevli Yıldız’dır. Bir Mason, kendini
olgunlaştırmalı ve insanlığın gelişmesine katkıda bulunmalıdır. Bunu yapabilmek için
de bilginin iki kaynağından faydalanmalıdır. Bunlardan biri, insan zekâsı ve
çalışmasıyla kazanılan beşeri, diğeri ise ilahi kaynaktır.
15. derece: Hürriyet, Eşitlik ve Kardeşlik Mabedini kişilerin ve milletlerin
ruhlarında tekrar inşa etmek Masonluğun başlıca uğraşıdır.
18. derce: Sonsuz Sevgi ışığı ile parlayan, insanları Allaha mahsus olacak
kadar seven Mason’lar var oldukça Ümit ışığı sönmeyecek, Ümit insanların en kötü
dönemlerinde bile İmanlı ve Müşfik davranmalarını mümkün kılacaktır.
22. derce: Çalışmak ibadettir. Baltayı savurma işaretini vererek yücelen insan,
Allah’ın kendisine bağışladığı çalışma gücünü yok etmeyen, bu gücü O’nun istediği
şekilde kullanan kimsedir.
27 derce: Mabet Amiri Şövalyesi, zulüm ve haksızlığın meydana geldiği yerin
kendisine göre uzak veya yakın olmasından bahisle, bununla ilgilenip ilgilenmemek
şeklinde bir tercihte bulunamaz; dünyanın her yeri ona aynı derecede yakındır ve ona
aynı ölçüde muhtaçtır.
29. derce: Mason her yerdeki insanların gıda almalarını, susuzluklarını
gidermelerini, korkusuz ve insanca yaşamalarını, maddi ve manevi alanlarda
kalkınmalarını sağlayacak, insan zekâsının ürünlerini her yere götürecektir.
Nihayet 30. derece: Kalbinde Allah sevgisi taşıyan, Hak ile Bir olup Halk’a
inmiş bir Mason, zalim ve zorba olamayacağı gibi, eziyetin, baskıcı yönetimin
yanında da değildir. O, masum, günahsız kısaca Kutsaldır.
Çalışmakta olduğumuz Vadimizin inşaatı sırasında Okan IŞIN Kardeşim,
benden büyük ebatlı iki adet yağlı boya tablo yapmamı istemişti. Birincisi, kuyuya
inen bir merdiven olup, aşağıda ışık içinde bir bölgeye ulaşıyordu. İkincisi, insan
kulağından çıkan bir evren, evrenin merkezinde ışıltılı bir bölge vardı. Daha sonra
anladım ki her iki figür de insanın vicdanına yönelik anlatımlarmış. “Felsefi taşını
kendi içinde bulacaksın”. Şimdilerde birincisi Vadimizin, ikincisi de diğer Vadinin
duvarlarını süslemektedir.
Tablomuzun Siyah-beyaz kartalı da yukarıda ki tasarımın devamı gibi,
“Hakikati bulduktan sonra bir kartal hızıyla göklere, aydınlığa, güneşe doğru
yükselecek, gerçeği gün ışığına çıkaracak, siyahı beyaza çevirecek ve onu
yükseklerden bütün insanlığa, dünyanın her yerine yayabilecektir”.
Sevgili Kardeşlerim, tam olarak bildiğim bir gün öleceğim. Şimdi ise eğer
kalbimde Allah sevgisi varsa; “Karacaoğlan der ki sözüm haktır” dediği gibi, bir
kardeşiniz olarak zalim, zorba olmayacağım, onların yanında da yer almayacağım.
Aslında Kutsal Kitabımızda da; “Allah’tan başka kimseye kulluk etmeyin” diye bir
Kelam var.
İyi biliyorum ki içimde zalimlik ve zorbalık var. Bence Kadoş Şövalyesi için
Kelam’ın sırrı; bu düşüncelerimle savaşmak, bu savaşımda yardımcım ise İlim ve
dindir. İkisini dengeli ve ahenkli kullanmalıyım. Umut ediyorum ki başarabilirim ve
kutsallığımı yakalayabilirim.

2
30. derecenin Yılan Tablosundaki mesajı şöyle; “Enerji çeşitli merhalelerden
geçerken asir içinde yoğunlaştı ve atom’u husule getirdi. Atom içinde enerji, biri
Yoğunlaşmış Kuvvet, diğeri Faal Kuvvet olarak iki şekilde görünür.
Yukarıda ki cümleyi anlamaya çalışırken, Carl SAGAN’IN Kozmik Bağlantı adlı
kitabında anlattığı bir masal aklıma geldi;
Bir zamanlar, on ya da on beş milyar yıl önce evrenin biçimi yoktu. Galaksiler
oluşmamıştı. Yıldızlar parlamıyordu. Evrende sadece hidrojen ve helyum
bulunuyordu. Eski evrenin yeniden doğuşunu başlatan diyebileceğimiz büyük bir
patlama olmuştu ve küller boşlukta başıboş dolanıyordu.
Zamanla basit bir helyum oluştu ve az bir enerji açığa çıktı ve bu enerji uzaya
yayıldı. Gaz top aydınlanmıştı. İlk yıldız oluşmuştu. Artık büyük karanlıkta ışık vardı.
Işıkla birlikte meydana gelen bir dizi nükleer patlamalar sonucunda bazı gazlar
hemen yüzeyde yoğunlaşarak ilk okyanusları oluşturdu. Diğerleri yüzeyin daha
yükseğinde kalarak atmosferi oluşturdu.
Güneşin etkisiyle bir süre sonra okyanus sıcak sulu, "et suyu", haline dönüştü.
Bir gün, "et suyu" içindeki sayısız karmaşık organik moleküllerden bir tanesi kabaca
kendisinin benzeri molekülleri yapmayı başardı. Zamanla bu molekül kendisini
kopyalamaya başladı. Güneş ışığı, şimşekler, yıldırımlar zamanla organize topluluklar
yaratmayı başarmış, molekül topluluklarına gelecek kopyalar için yapı taşları, gıda
ürünleri oluşturuyordu. Yıldızların merkezindeki tepkimeler gezegenlerdeki süreçleri
etkiliyor ve hayatı destekliyordu.
Gıda ham maddesi giderek azalmaya başlayınca hava, su ve güneş
enerjisinden yapı taşları geliştiren bir cins türedi. Bu ilk bitkilere daha sonra ilk
hayvanlar katıldı. Hayvanlar, bitkiler üzerinde birer parazit oldular. Bitkilerle birlikte
atmosfer değişmeye başladı ve oksijen oluştu. Oksijen, ölüm ve seks kavramlarını
doğurdu. Bazı organizmalar karaya çıktı. Uçma başladı.
Tüm bunlar olurken iklim de devamlı değişiyordu. Bir gurup canlı yok olurken
bir diğeri üreme-çoğalma şansı kazanıyordu.
Sonra... Dünya aniden soğudu, ormanlar ortadan kalktı. Ağaçlarda yaşayan küçük
canlılar yeme ve soluk alma organlarıyla havaya dalgalar yayarak iletişim kurma
yolunu buldular.
Organik maddelerin, oksijen varlığında belli bir sıcaklık üzerinde kalıcı sıcak
bir plazma oluşturduğunu, yani, ateşi keşfettiler. Sosyal ilişkiler sonucu öğrenme
hızlandı, ortak avlanma başladı, yazı bulundu, politik yapılar oluşturuldu. Batıl
inançlar, bilim, din ve teknoloji...
Ve bir gün adına Dünya dediği bu gezegen üzerinde, genetik maddesi kendi
kopyasını üretebilmiş, ilk ilkel moleküllerden çok farklı olmayan bir yaratık ortaya
çıktı. Yıldız hammaddesinden kendi türünün başlangıç noktasına kadar süren uzun,
çileli oluşum yolunu araştırabilecek nitelikteydi. Kozmik maddeden oluşmuştu.
Geleceğine ilişkin sorunları düşünebiliyordu. Kendine İnsan adını verdi. O, bir
yıldızlıydı ve yıldızlara dönmek için bekliyordu.
Eğer Yılan Tablosun da verilmek isten “Kelam’ın Sırrı”, yukarıda ki masalla
örtüşüyorsa; ben yıldızlara dönünceye kadar yeniden inşa edeceğimiz Mabedimizde
fikir - beden işçisi olarak çalışmalıyım.

3
Allah Öyle İstiyor Bayrağında; “Allah, Kaos’tan Düzene geçilmesini istiyor”.
denilmektedir.
Don Miguel RUIZ “Bilginin Sesi” (Bir Toltek Bilgelik Kitabı) adlı kitabında şöyle
diyor: “Biz gerçek içinde doğar, ama yalanlara inanarak büyürüz… İnsanlığın
hikâyesinde ki en büyük yalanlarından biri, bizim kusurlu olduğumuz yalanıdır”.
Tekris olduğum gün, Üstadı Muhterem “Bize bir kusurunu söyle” dediğinde
sözüme başlarken, çekicini vurarak beni susturdu. Sonraları anladım ki aslında biz
kusurlu değiliz. Kaostan Düzene geçmeye uğraşıyormuşuz.
James GLEICK, “Kaos” adlı kitabında şöyle diyor “Kaos, adeta her yerde
ortaya çıkmaktadır. Sigara dumanı birtakım düzensiz helezonlar şeklinde dönerek
yükselir. Musluktan damlayan su düzenli aralıklarla düşerken sonra düzeni bozulur.
Havanın davranışında, otoyolda birbiri peşi sıra giden arabaların davranışında kaos
ortaya çıkar. İçinde bulunulan ortam ne olursa olsun, davranış biçimi yeni keşfedilmiş
bulunan bu yasalara uyar. Bu anlamda kimi fizikçilere göre, kaos bir durum bilimi
değil bir sürecin bilimi, bir var oluş bilimi değil, bir oluşum bilimidir”.
1118 tarihinde, Kaost’tan Düzene geçmek üzere yola çıkan, Dokuz Töton
Şövalyesi, yarı dini yarı askeri bir teşkilat kurmuşlardı. Hakikat’in Zaferine olan
inançlarını koruyarak dinler arasındaki ortak noktaların sentezine varmışlar, bunu
Batı’ya ulaştırma çabasına girmişlerdi.
Şimdilerde Kardeşlerim “Ben nasıl bir çaba içinde olmalıyım?”
Kazanmak veya Ölmek - Zafer veya Ölüm” bayrağında anlatılmak istenen;
“Kadoş Şövalyesi Hak yolunda, edindiği faziletlerin önderliğinde şerefini, sadakat ile
koruyarak ilerler. Hakikat’e varmak için ölümü dahi göze alır”
Evet, Hakikate varmak için ölümü göze almalıyım.
Ben bu savaşın kendi zihnimde olduğu düşüncesindeyim. Jacgues de Molay’ı
öldürenler, tıpkı Hiram’ı öldürenler gibi, benim içimdeki kıskançlık, açgözlülük ve
tutkularımdır.
30. Derece İykaf Töreninde Yıktığım Mabet vicdanımdır. Açgözlü Kral, Korkak
Papa, Kardeşlerini satan kişi ve Jacgues de Molay ayrı kişiler gözüküyorlarsa da
aslında hepsi benim.
Zihnimde bir savaş yapıyorum ve bu savaşı kazanıncaya kadar hem devam
etmek zorundayım ve hem de artık bu savaşım sırasındaki düşüncelerimi tüm evrene
yansıtabilmeliyim. Ancak böyle yapabilirsem kendimi yeniden yaratabilirim.
Ancak, bu savaş hiçbir zaman bitmeyecek ve ben, tam olarak Hakikate
ulaşamayacağım. Benim yapabileceğim bu uğurda çalışmaktır.
Kısaca “Kelamın Sırrı”
Evrenin büyüklüğü karşısında kendi küçüklüğümü gördüğüm halde inancımı,
ümidimi ve cesaretimi kaybetmemek,
Kendim gibi tüm insanların asil, soysuz, kutsal, şeytani ve yalnız olduğunu
bilerek insanları tanımak, bağışlamak ve sevmek,
Herkesin karşısındaki birçok güçlükle zorlu bir savaşın içinde olduğunu bilerek
yıkılmış ve günahkâr kişilere de severek yaklaşabilmek,
İnsanlarla dost olmak ve onların dostluğunu kazanabilmek,

4
Yaşamın köleliği ortasında mutlu ve iyimser olabilmek,
Zor durumdaki insana ulaşabilmek ve ona yardım edebilmek,
Kişileri kutsal duygulara ulaştıran her türlü inanca saygı gösterebilmek,
Dua etmeyi, sevmeyi ve ümit etmeyi öğrenebilmektir.
Kendime inanmalıyım, insanlara inanmalıyım, Tanrıma inanmalıyım, elimde
günahla savaşmak için bir kılıç tutmalıyım, kalbimde bir şarkıyla yaşamaktan mutlu
olmalıyım ama ölmekten korkmamalıyım.
Pek Ali Büyük Üstat, Kadoş Koleji Ortak Çalışma konusu olarak “Bir Kadoş
Şövalyesi’ne “Kelam’ın Sırrı Ne İfade Eder?” konulu konuşmaların II. bölümünde,
Çalışma Tablolarından yola çıkarak, kişisel düşüncemi bu gece soyut bir şekilde olsa
da kısaca açıkladım.

You might also like