Buzlar Çözülmeden

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 77

i

l. CEVAT FEHUİ 8AŞKUT

Buzlar
•l! Çözülmeden
6 * CEVAT FEHM BAŞKUT

Bu eser ilk defa 1964-1965 sezonunda stanbul Şehir


Tiyatrolarında ve Ankara D evlet Tiyatrosunda tem sil
edilmiştir.
ŞAHISLAR

Sahneye giriş sırasıyla

Tahrirat K âtib i..........: 55 yaşında


Deli Çavuş................. : 74 yaşında
Kaymakam 45 yaşında
H. Murat A ğ a ........................... : 70yaşında
Şeref Hakarar.............: 50 yaşında
H atice...................................... : 30yaşında
Ekrem Yüzbaşı.Q û.cU ) 35 yaşında
I. Karaborsacı N
2. Karaborsacı
3. Karaborsacı
San Mahmut A ğ a ....... : 50 yaşında
 f e t .......................................... : 40yaşında
Y ıla n o ğlu ................................. : 35yaşında
Kaymakam Yeldik 40 yaşında
Jandarma K.. 30 yaşında
8 • CEVAT FEHM BAŞKUT

KARAKTERLERE DA R...

“Buzlar Çözülmeden” komedisindeki şahıslan başka isimler


altında ya tanırız, ya biliriz, yahut işitmişizdir. Onun için onları ay-
n ayn tarif etmeyeceğim.
Bunların en önemlisi tabii kaymakamdır. Onun kıyafeti deyin
ce gözlerimin önüne uzun çizmeleri, kapalı yakalı, büyük düğmeli
v e dışardan cepli ceketi, bunun üstünde yakası kürklü, kaim ku
maştan paltosu v e nihayet kalpağı ile elindeki kamçısı geliyor.
Hemen her zaman sinirli gibidir. Zaman zaman sesi şiddetle
yükselir, bakışları tuhaflaşır ve gene zaman zaman ceketinin yaka
sı çok dar geliyormuş gibi sağ elini bu yaka ile boynu arasına so
karak daha rahat nefes almaya çalışır. Ceketinin yakası dar değil
dir ama, bu onun vazgeçilmez bir hareketidir.
Gene böyle bir tuhaflığı, eğer dikkat edersek Ekrem Yüzbaşı
da da görürüz. O da sağ eliyle sürekli bir şekilde ceketinin düğme
lerinden birini çözer, sonra gene ilikler v e gene çözer. Bu hareket
bir doktoru sara şüphesine götürürse de tabii bizim için ilk bakış
ta böyle bir hükme varmak kabil olmaz.
Deli Çavuşun ilk perdedeki kılığı sefaletin v e aynı zamanda
tuhaf olma çabasının zavallı bir örneğidir. Yamalarla dolu bir ki-
lot pantalonun üstünde gene yamalı, rengi belirsiz, eskilerin pa
muklu dedikleri bir hırka gözlerimin önünde canlanıyor. Bu hırka
nın göğsü nişanlar ve nişanların altına onlar gibi dikilmiş san, be
yaz, madenî düğmelerle doludur. Omuzuna asker çantasıyla hey
be arası bir şey asmıştır. Sakallı denecek kadar traşı uzamış, s aç
lan tarak yüzü görmemiştir..
Hatice ve Âfet’in kıyafetleri hepimizin düşüneceğimiz gibidir,
ikisi de ayrı ayrı cinsten güzeldir. Tabiatıyla Âfet biraz daha yaşlı
ve mesleği icabı çok boyalıdır. Hatice’nin toplumsal durumu üs
tünde bir görüş v e düşünce kabiliyetine sahip olduğunu farzetmiş
bulunuyorum.
(D oğu illerinde b ir kaza merkezinin hükümet da
iresinde kaymakamlık odası. Eşya namına ne varsa
hepsi en adi ve kaba cinsten, hem de yıpranmışlardır:
Kaymakamın üzerine ik i telefon makinası duran bü
yükçe, fakat boyası sıyrılmış masası soldadır. Masa
nın arkasındaki duvarda b ir AtaPürk resm i görülür. A r
ka planda, cephede büyük balkon, balkon kapısı, bu
nun sağmda ve solunda iki pencere vardır. Pencereler
den ve balkon kapısından dışarının karlı manzarası
görülür. Arka planda sağda ve solda ik i kapı vardır.
Sağadaki giriş kapısıdır. Soldaki kaymakamın özel
odasına açılır. Sağda ön planda kocaman b ir kasa ve
bir de küçük kitaplık yer almıştır. Yayları fırlam ış bü-
ük meşin kanape de sağdadır. Öyleki buraya oturanla
rın arkaları giriş kapışma dönük olur. Bu kanapeden
başka cinsleri ayrı ayrı birkaç iskemle, solda kayma-
kamın masasıyla kapı arasmda b ir saç soba, iç i tezek
dolu b ir teneke görülür. Tavanda çıplak b ir ampulün
sinek pislikleriyle kararmış kordonu sarkmaktadır.
Perde açıldığı zaman sahne boştur. Vakit öğleye
doğra. Dışardan rüzgârın sesi duyulur. Bu ses ve pen
cerelerle balkon kapısından görülen karlı manzara
kaza m erkezinin sayılı kışlardan birini geçirm ekte ol
duğunu bize anlatacaktır.)
1,0 • CEVAT FEHM BAŞKUT

B R NC MECL S

{Tahrirat Kâtibi, D e li Çavuş)

Sahne 4-5 saniye boş kaldıktan sonraj Tahrirat K âtibi


kucağında birkaç büvü kavıtd efteri tasıvamk içeri gi
rer. G elir defterleri h^hlgygrnb otto-
rin i ısıtmaya çalışır, bu sırada D e li Çavuş kapıda g ö
rülür. Fakat içeriye sürmeyerek b ir elin i perüGza da-
yar, ardına kadar açtığı kapının çerçevesi içinde du
rur.

DCL ÇAVUŞ: Kaymakam Bey yok mu?


TA H R R A T KÂT B : (D önüp bakarak.) Ooo sen misin Deli Çavuş?
. Gel bakalım.
DEL ÇAVUŞ: Kaymakam Bey yok mü?
T A H R R A T KÂT B : Yok, daha gelmedi.
DEL ÇAVUŞ: Öğlen oldu.
TAH R R A T KAT B : Maaşım kes.
DEL ÇAVUŞ: Nerede acaba?
TAH R ÎRAT KÂT B : .Belli değil, en ummadığın yerde karşına çı
kar. Bu ihtilalciler hep böyle... Kasaba sokaklarında fitili tu
tuşturulmuş kestane fişeği gibi kendilerini oradan oraya atı
yorlar. Am a görürsün, hızları çabuk geçer. Heyy bana bak,-
durma orda, laf uzayacak, içeri bir araba ayaz soktun. Sokak
tan geliyorsun ama soğuğun farkında değilsin galiba. Bu sa
bah sıfır altı 25’di. Vakıa odada soba yanıyor, yanmasına ya
nıyor ya, içinde yaktığımız tezek, sobanın kendisini zor ısıtı
yor.
D e li Çavuş içeri girer, arkasından kapıyı kapari
B U Z L A R Ç Ö Z Ü LM E D E N * 11

TAH R R A T KÂT B : Sen hiç üşümez misin kuzum? O arkandakile-


ri ben giysem akşama varmaz kafayı vurur yatardım* Üşümez
misin sen?
DEL ÇAVUŞ: Üşümem, yok bre kardeş üşümem. Kafkas dağların
da düşmana karşı döğüşen biz değil miydik? Üşümem... Kay
makam Bey’în gelmesi uzar mı dersin?
TAH R RAT KÂT B : Otursana, otur otur... D e li Çavuş oturur. Ne is
teyeceksin Kaymakam Bey’den?
DEL ÇAVUŞ: Yok, hiçbir şey istemem Kaymakamdan, o benden
ne ister ola? şte onu soracağım.
TAH RÎRAT KÂT B : Sana ne yaptı ki?
DEL ÇAVUŞ: Daha ne yapacak bana? Daha ne yapacak? Mezarlık*
tan geçer gibi geçtim bu sabah çarşıdan, tneFvızıldasa ka-
natlannm sesi duyulurdu. Eskiden böyle miydi bu çarşı? Ben
geçerken kıyamet kopardı. Ben geçerken bütün çarşı bayram
yerine dönerdi. Benimle ilgilenmeyen kimse olmazdı. Ya bre
kardeş, şaştım kaldım... Geri döndüm, çarşıyı bir daha geç
tim, sonra bir daha geçtim. Herkesin başı Önündeydi. Çarşı
bir ölü evine benziyordu. Söyle kardeş senin kaymakamın ne
ister benden? Fakir fıkaramn ekmeğiyle oynanır mı? Dediler
ki, çarşılının benimle konuşmasını Kaymakam Bey yasak et-
miş.
TAH R RAT KÂT B : Yapar... Onun yapmayacağı yoktur. Hayli de
ğişik insanlar bu ihtilalciler. Yalnız kaymakam değil, jandar
ma kumandanı 4a öyle, hâkim de öyle, doktor da öyle... Hep
si öyle. Ben onlann ne yaman adamlar olduklarını bu kışta kı
yamette ta Ankara’dan buraya gelmelerinden anladım. Anka
ra’dan gelmek bir şey değil de ille hayvan sırtında donmadan
Sultan Dağlarında geçit bulup kasabaya ulaşmak mesele. Bir
haftadır posta bile gelmiyor. Hoş daha evvel gelenler içinde
de yaman adamlar vardı'ya... Yeni kaymakam, bu ihtilalcile
rin en zorlusu. Astığı astık, kestiği kestik. Senin anlayacağın
ne kanun tanır, ne nizam. Ağzında hep aynı laflar... htilal ken
di kanunlarım da beraber getirirmiş. Ne kanunu be, yatak
12 • CEVAT FEHM BAŞKUT

yorganlarını bile getirememişler. Kaymakam Bey’le, doktora


ayda 5 kâğıt kira ile Hanife bacıdan yatak yorgan zor bulduk.
Eşraf evlerinden alalım dedim, beni bir tersledi ki, sorma...
Doktorla aynı evde oturuyorlar. Yemeklerini bile kendileri pi-
şiriyorlarmış. îlk gece eşraf evlerinden gelen tepsi tepsi ye
mekler hep geri gitti. Gitti ya, bakalım buna ne kadar dayana
caklar. şte şuraya yazıyorum, ne kadar başka insan olurlar
sa olsunlar iki aya kalmaz bunlar da ağa evlerinden davetten
davete koşmazlarsa ben de buradayım. Ben partici falan de
ğilim, ama doğrusu gelecekten umutlu da değilim. Sen de be
nim gibi düşünmüyor musun? Konuşsana, ne diyorsun?
DEL ÇAVUŞ: Kaymakam Bey yoksa hiç gelmeyecek mi? Makamı
na uğramayan kaymakam olur mu? Bre kardeş sen de söyle
hakkımda verdiği emri kaldırsın. 0 kadar cesursa ağalarla uğ
raşsın.
TAH R R A T KÂT B : Merak etme onlarla da uğraşıyor. Hem öyle
bir uğraşmak ki, Allah sonunu hayır etsin. Düşün zahireci Ha
cı Murat ağayı sen yakalat, buraya hükümet konağına getirt
v e bir odaya hapset... Olur mu? Bu kasaba demek Hacı Murat
ağa demek değil mi? Bir de onun gibisi Sarıların Mahmut Ağa
var, işte o kadar. Yaptığına cahillik derim ben. Hiç tecrübesi
yok, hiçbir şey bilmiyor sanki... Hiç memuriyet vermemiş. Eş
rafla, ağalarla böylesine cenkleşilir mi? Onlar beğenmedikle
ri Kaymakamı yerinde oturturlar mı? Şimdiye kadar ooo...
Kaç kaymakam başını yediler... Hele devrilen idare zamanın
da. Biraz nasihat edeyim, yol gösterim dedim, üstüme yürü
dü. Handiyse beni dövecekti. Bre aman... Hacı Murat ağanın
suçu neymiş, biliyor musun? Karıştırılmış gıda maddesi satı-
yormuş. Malum, malum ama delilin, ispatın var mı? Varsa de
lilin ver mahkemeye... Böyle iş olur mu canım?
DELÎ ÇÂVUŞ: Elbet olmaz. Şaştım bre kardeş, şaştım bu işe. Çar
şıdaki her insanın yüzüne baktım bir ölüde ses var, onlarda
yok. Vanp gözlerini çıkartsam kıpırdamayacaklar. Kerpeten
le etlerini kopartsam ses vermeyecekler. j&ffia gözlerini kor^
kutmuş bu kaymakam. Ama bilsin ki benim rızkımı o çarşılı
;_________________________________________ B U Z L A R Ç Ö Z Ü LM E D E N * 13

verir. Onlar- olmasa ben acımdan ölürüm. Kaymakamsa kay


makamlığım bilsin: Yanlış karardan geri dönsün... Böyle kay
makam olmaz olsun.

ÎKÎNCÎ MECLÎS

( Öncekiler; sonra Kaymakam)


Kaymakam biraz evvel gelmiş, sessizce kapıyı açmış
ve eşik üstünde durarak D eli Çavuş’m bu sözlerini
dinlemiştir. Tahrirat K âtibi ve D e li Çavuş arkalan ka
pıya dönük olduğu için kendisini görm ezler. Kayma
kamın bağırmasıyla beraber yerlerinden sıçrayarak
ayağa fırlarlar, dönerler ve toparlanırlar.

KAYM AKAM : Heyy heyy, yavaş ol, yavaş... Sonra bu söyledikleri


nin altından kalkamazsın.
lerler, gelip D e li Çavuş’un karşısında durur.
KAYM AKAM : Yoksa, Deli Çavuş dedikleri sen misin? (B ağırarak)
Cevap ver, sual sordum mu cevap isterim ben?
DEL ÇAVUŞ: Deli Çavuş benim, n’olacak. Rızkım kestiğin adam iş-
. te...
KAYM AKAM : Adın ne?
DEH ÇAVUŞ: Deli Çavuş.
KAYM AKAM : O lakabın... Ben de Kaymakamım, ama ayrıca adım
var. Sen Deli Çavuş’sun, senin de kafa kâğıdında yazılı ayrıca
bir adm olmalı.
DEL ÇAVUŞ: Mehmet oğlu Mehmet, 1306, Sakçagözü köyünden.
KAYM AKAM : Bu göğsündeki madalyalar senin mi?
DEL ÇAVUŞ: Benim.
KAYM AKAM : Hırdavatçılardan satın almış olmayasın, doğru ko
nuş.
J 4 * CEVAT FEHM BAŞKUT ___________

DEL ÇAVUŞ: Benim, n’olacakmış?'Hepsinin beratları var. Nah iş


te. Bu Baikan Harbinden kaldı. Bunu da Kafkaslarda aldım.
Yaralandım da aldım bre kardeş. (Göğsünü açıp yara yerlerini
göstererek.) Yaralarımdan daha az aldığım madalyalar.
KAYM AKAM : Hıhh şu hale bakın. Öç defa Gazi olmuş, üstelik ma
dalya almış ama şimdi çarşıda kuyruğuna teneke bağlatıyor.
Dükkan süprüntülerinin üstüne serpilmesine izin veriyor,
berber çırakları traş suyu artıklannı başından aşağı dökünce
göz yumuyor.
DEL ÇAVUŞ: Bre kardeş anlamıyorsunki derdimi sen. Derdim bü
yük. Çok büyük. Kaymakam kardeş, ben çarşılılardan mem
nunum, onlar da benden memnun. Onlar benimle eğlenirler,
ben onlarla. Bozma düzenimizi, acımdan öldürme beni, izin
ve de güzel kaymakamım, kıymetli kaymakamım birbirimizle
gönül eğleyelim, izin ver çarşılıya ne olursun.
KAYM AKAM : ( Bağırarak. ) Suss, yetişir. Özrü kabahatinden bü
yük. Gazi de olmasan, madalyalar da almış bulunmasan sen
bir insansın. Öteki insanlar gibi bir insan. Onlar gibi çıplak
doğdun, onlar gibi Ölüp aynı kefenle gönüleceksin. Peki bu
başlangıçla son arasında onlar şerefli ye haysiyetli de sen ni
çin şerefsiz ve haysiyetsiz oluyorsun? Haaa, niçin? Yoksa sa
hiden deli misin? Bana bak, gözlerimin içine bak da öyle ko
nuş.
DEL ÇAVUŞ: Deliyim.
TAH R RAT KÂT B : Müsaade buyrulur mu efendim?
KAYM AKAM : Ne var? Sen bu işe ne karışıyorsun?
TAH R RAT KÂT B : Bu delilik bahsinde geçmiş bir muamele var
da onu arz edecektim efendim.
KAYM AKAM : Söyle.
TAH R RAT KÂT B : Kasaba dışında devletin bir akıl hastanesi
var. Bilmem, gelirken bakabildiniz mi?
KAYM AKAM : Hayır görmedim.
TAHR RAT KÂT B : Bir tarihte kendisini oraya yollamıştık.
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM ED EN * 15

KAYM AKAM : Yollamıştık... Mıştık ne demek? Kim yollamıştı?


TAH R KAT KÂT B : Yani kaymakamlık yollamıştı efendim. Kendi
sini hastanede müşahede altına aldılar, sonuçta akıl meleke
sine tamamen sahip olduğu hakkında rapor verdiler.
DEL ÇAVUŞ: Ama bütün memleket bana deli diyor.
KAYM AKAM : Ooooo aynı memleket içlerinde sayısız zır deliler
bulunan senden başkalarına da akıllı" diyor. Bu bir şey ispat
etmez. Bak doktorlar senin için akıllıdır diye rapor vermiş
ler... Neyse, otur şuraya bakalım. Seninle daha konuşacağım.
(D e li Çavuş b irk en a ra oturur^ Kaymakam Tahrirat Kâtibine
dönerek.) Not al, otur masanın başına. Canım otur benim is
kemleme.
TAH R RAT KÂT B : Estağfurullah efendim. Orası makam... Ben
deniz şöyle bir kenara ilişirim.
KAYM AKAM : Otur diyorum. Korkma. Başka iskemlelerden hiç
farkı yok, o iskemleye oturmakla kaymakamın şeref v e haysi
yetine leke sümezsin^Ben şeref ve haysiyetimi istemleden
d eğil kendi şahsımdan alırım. Yaz kâtip... Bütün eşrafı bir
toplantıya çağıracaksın. Onlardan kasabaya içme suyu getir
mek için şimdilik 500 bin lira istiyorum. Bunu beş taksitte ala-
mağım. îlk taksidi iki gün içinde tedarik edip getirsinler. Buz-
îar çözülmeden son taksiti de vermiş olacaklar.
TAH R RA T KÂT B : Fakat efendim, bu bir vergidir. Vergiyi de
devlet koyar.
KAYM AKAM : Suss, ukalalık istemem/Devlet b izi^ S en ihtilal ne
dir bilmez misin? Memlekette ihtilal oldu, efendi uyan... O
Örümcekli kafanın içine bu kelimenin manasım sokmaya ça
lış. htilal lüzum gördüğü bütün kanunları, kaideleri, âdetleri,
bertaraf eder ve-bunları kendisi yeniden koyar. Kafamı kızdır
masınlar 500 bin lirayı birkaç misli çoğaltırım. Yapamaz mı
yım? .
TAH R RA T KÂT B : Yaparsınız efendim.
KAYM AKAM : Halk dere suyu içiyor. Aynı derede çamaşırlarını yı-
16 * CEVAT FEHM BAŞKUT

kıyor, yüzüyor, hayvanlarım suluyor ve aynı dere kenarında


abdest bozuyor. Çağır bu adamları, benim tarafımdan anlat
bunları. Bu kasaba halkım hayvanlardan ayırt etme zamanı
artık geldi. Eğer razı olmazlarsa işin fenaya varacağını da söy
le... Yazdın mı?
TAH R ÎRAT KÂT B : Yazdım efendim.
KAYM AKAM : Dur daha bitmedi. Not al. Kadınların çarşaf giyme
lerini bugünden itibaren yasak ediyorum. Kadınlar ya mede
nî insanlar gibi giyinerek sokağa çıkarlar, yahut hiç çıkmaz
lar. Onlara kalsa bu kara örtüye bir dakika tahammül etmeye
cekler. Ama tartandayım erkekleri bırakmıyorlar. Binaena
leyh çarşafla sokağa çıkmakta ısrar eden kadının evvela koca
sını yakalayacağım. Önce nakdî ceza, olıhazsahapis. Kasaba-
ya tellallar çıkart, bağıra bağıra halka anlatsınlar. Fenalıkların
sebebi çarşafsız gezmek değil, erkeklerin içlerindeki kötülük.
Kadınları umacı y apacaklarına yüreklerini temizlemenin ça
resine baksınlar.'
TAH R RA T KÂT B : Fakat efendim, bu halk arasında büyük gürül
tü çıkanr. Hocalar korkarım ayaklanacaklar.
KAYM AKAM : Ne hadlerine, hele yapsınlar vallahi hepsini çarşı
meydanındaki büyük çınara sakallarından asanm. Dinî maske
altında arap harfleriyle öğretim yapan 10 tanesini yakalayıp
deliğe tıktım zaten... Beşer yıl hapis yatacaklar. Bunu da ilan
et. (E liyle işaret eder.) Beşer yıl...
TAH R R A T KÂT B : Olur efendim beşer yıl.
KAYM AKAM :'Buzlar çözülmeden yapacak çok işimiz var. Not al
kâtip, bugünden itibaren Sultân dağlarındaki ormanı yasak
bölge ilan ediyorum. Oradan ağaç kesip kasabaya nakleden
lerin evlerine, hayvanlarına, tarlalarına el konulacak, kendile
ri de hapse atılacaklar. (E liyle işaret ederek.) Beşer yıl... Jan
darma kasaba yolunda nöbet tutacak. Bunu da halka ilan et.
Bak ben burada tezek yakıyorum.
TAH RÎRAT KÂT B : Başüstüne efendim.
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM E D EN ■ 17

-§ÂYM AKAM : Not al kâtip. Kahveleri dolduran bütün işsizler top


lanacak, kar mar ben dinlemem. Bunlar taş ocağından naklet
tireceğim taşlan kıracaklar. Ama angarya değil haa yevm iye
ile. Önce kasabanın toprak sokaklarını yapmaya başlayaca
ğız. Buzlar çözülmeden bütün kasaba v e köy yolları bitirilmiş
olacak. Yazdın mı? Hadi sen git artık. (K âtip kalkar.) Dur git
me. Kaymakamlığın kayıt d e f t e r c i bu kadar mı?.
TAH R RAT KÂT B : Bu kadar efendimT
KAYM AKAM : Doğru söyle! Şu eski evrakı sakladğınız. dosyalar
yok mu? Dolaplar dolusu...
TAH R RAT KÂT B : Var efendim.
KAYM AKAM : Lafı can kulağı ile dinle. 0 dolapları devirip bütün
.içindekileri yere boşaltacaksın.
TAH R RAT KÂT B : Niçin efendim?
KAYM AKAM : Fazla konuma, yap da gel!
TAH R RAT KÂT B : Başüstüne efendim. Çıkar.

ÜÇÜNCÜ MECLÎS

(D e li Çavuş, Kaymakam)

DEL ÇAVUŞ: Sen kaymakam değil, paşasın bre kardeş. Sana Pa


şam diyeceğim bundan sonra. Daha aşağısını söylemem.
KAYM AKAM : Bana bak bunlan isteğini yapayım diye söylüyorsan
hiç ümitlenme. Benim kitabımda verdiğim emri geri almak
yoktur. Böyle değil de yürekten söylüyorsan yine vazgeç, in
san denen yaratık böyle böyle şımanr. Gün gelir ki, paşalığı
az görür. 0 zaman ne yaparsın?
DEL ÇAVUŞ: Mareşal yaparım.
KAYM AKAM : Peki, ya sonra? Bana mutlaka bir askeri rütbe ver-
18 » CEVAT FEHM BAŞKUT

inek istiyorsan yüzbaşı deki, eğer şımarırsam elinde bir müd


det idare edecek rütbe bulunsun. Hem böyle hitaba kulağım
alışık oluduğundan yadırgamam.
DEL ÇAVUŞ: Yüzbaşım, sana canım kurban olsun bre kardeş.
Hah şöyle... Şimdi konuşalım seninle. Benim prensibim şu: Bu
memlekette karnı tok, şerefli, haysiyetli insanlar arasında
herkesin bir yeri olmalı. Ama geniş yer, ama dar yer. Geniş di
yorsam alabildiğine geniş değil, dar diyorsam o da sığılmaya
cak kadar değil. Bana bak çalışacaksın.
DEL ÇAVUŞ: Yüzbaşım yaş 74. Ne davar güdebilirim ne de tarla
da çalışabilirim, artık bre kardeş. Geçti o günler.
KAYM AKAM : Ukalalığı bırak, her yaşa göre iş bulunur... Gözlerin
görüyor, kolların bacakların tutuyor, ağzın laf yapıyor. Benim
yanımda çalışacaksın.
DEL ÇAVUŞ: Sahi mi söylüyorsun?
KAYM AKAM : Evet.
DEL ÇAVUŞ: Can başüstüne, ama kasabalı ne der?
KAYM AKAM : Hele biri bir şey söylesin, görüşürüz.
DEL ÇAVUŞ: Peki ben ne iş göreceğim?
KAYM AKAM : Kaymakamlığın bir hademesi varmış; bizim geldiği
miz günlerde vefat etmiş. Onun yerine sen geçeceksin.
DEL ÇAVUŞ: Demek ben hademe Deli Çavuş olacağım.
KAYM AKAM : Deli Çavuş lakabını bırak. Asıl ismini kullan. Bu par
tallan da çıkart. Sana devlet malı bir hademe elbisesi uydura
lım. Asker elbisesine de benzer. Tabii aylığın olacak. Ama az,
ama çok, kamın doyar.
DEL ÇAVUŞ: Sağol yüzbaşım.
içerde devrilen dolaplannj^kardığı^gürüliü,— ,
DEL ÇAVUŞ: Dolaplar gürrr...
KAYM AKAM : Askerlikte hakikaten çavuş muydun?
DEL ÇAVUŞ: Yok bre kardeş, bu kadar yara aldım da onbaşı zor
yaptılar.
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM ED E N « 19

KAYM AKAM : Zarar yok, sen bana yüzbaşı rütbesi verdin, ben de
seni çavuş yapıyorum. Hiç kimseye borçlu kalmak istemem.
Mehmet Çavuş...
DEL ÇAVUŞ: (A sker selam ıyla) Buyur yüzbaşım...
KAYMAKAM: Güzel, yerinde rahat.

DÖRDÜNCÜ MECLÎS

(Evvelkiler, Tahrirat K â tib i)


Tahrirat kâtibi Usta başı toz içinde, kucağı dosyalarla
dolu olarak girer.

TAH RÎRAT KÂT B : Emriniz mucibince bütün dolaplar devrildi.


Dosyalar yerde... Bunlar da mahrem evrak... Kalemde artık
hiçbir şey kalmadı.
KAYM AKAM : Onlar dursun şimdi. Dediklerimi dinle. Hani ölen bir
hademe varmış ya...
TAH R RAT KÂT B : Evet efendim.
KAYM AKAM : Hah, işte onun yerine bunu tayin ettim.
TAH R ÎRA T KAT B : Ne diyorsunuz. Deli Çavuşu mu?
KAYM AKAM : Hayır, Mehmet Çavuşu... Ona bundan sonra Deli Ça
vuş diyenin ağzını yırtarım. Kendisine bir elbise uydur. Son
ra berbere gönder, bir iyi traş etsin.
TAH R RA T KÂT B : Hay hay efendim. Fakat bunun için evvela bir
dilekçe vermesi lazım.
KAYM AKAM : Dilekçe mi? Yani dükkâncıya 10 kuruş verip bir ta
baka kağıt alacak, arzuhalciye 2,5 lira verip bunu yazdıracak,'
tütüncüye 16 kuruş verip bu yazılı kâğıdı devlet kapısından
içeri sokmak için pul alacak... Memur arkadaşının işinden pa
ra aldığı zaman bu büyük bir suç sayılıyor da bir vatandaşın
20 » CEVAT FEHM BAŞKUT

derdini dinlemek veya halletmek vazifesiyle kurumuş hükü


metin aldığı 16 kuruş sanki rüşvet olmuyor mu?. Hayır, bun
dan sonra dilekçe kaldırıldı...
TAH R RAT KÂT B : (Şaşkın) Nasıl efendim?
KAYM AKAM : VatanHaş artık dilekçe vermeyecek. Gelecek, mera
mını anlatacak. lgili kişi not alıp derdini giderecek.
TAH R RAT KÂT B : Nasıl olur efendim?
KAYM AKAM : Olduğu zaman nasıl olduğunu görürsün.
TAH R RAT KÂT B : Fakat efendim, kanunlar, nizamlar...
KAYM AKAM : Bu kanun ve nizamları kaldırıyorum.
TAH R RAT KÂT B : Nasıl kaldırırsınız efendim?'
KAYM AKAM : Ne buyurdunuz?
DEL ÇAVUŞ: Sus kâtip, sus artık.. leri gittin bre kardeş. Kosko
ca kaymakam bu, kanun, nizam dediğin nedir ki?
KAYM^üKAJJ: Yalnız dilekçeyi değil, bütün bu kaydı koydu, bütün
îiu cfosyaları, bütün kırtası muameleleri de kaldırıyorum.
Artk masalarda hokka kalem, kâğıt bulunmayacak. Artık ge
len evrak, giden evrak defterleri olmayacak. Artık dosyalar
tutulmayacak, anladın mı, bu kati emirdir kâtip.
TAH R RAT KÂT B : Siz bilirsiniz efendim.
AVUT ATTA M - f ^ p ^ p p J T ^ r i n â p b rfp.ftpr l e p H n^vnlnrı^ -rsrrffqr ı pa

T. Kâtibinin yeni getirdiklerini gö.y/-grgreAjj u n lara bakın, ne


de masum, sessiz, zavallı görünüşleri var değil mi? Halbuki
bunlar geçmişte koskoca bir imparatorluğu batırdılar.
DEL ÇAVUŞ: Ne diyorsunuz yüzbaşım? Vay namussuzlar vay...
KAYM AKAM : Mehmet Çavuş üniforma giyince yapacağın, ilk ş
bunları ve içeridekileri bir el arabasına koyup açık araziye
götürmek ve orada yakmak olacak.
DEL ÇAVUŞ; Başüstüne yüzbaşım.
TAH R RAT KÂT B : Kaymakam Bey kulunuz kurbanınız olayım,
yapmayın. Büyük vebal altına giriyorsunuz. Bu kayıtlar imha
edilirse ne hak kalır, ne hukuk. Bütün işler alt üst olur. Sonra
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM E D E N * 21

onlarda benim 25 senelik göz nurum, el emeğim var. Büyük


suç işliyorsunuz. Sonunda adaletin elinden kurtulamazsınız.
KAYM AKAM : Safsata dinleyecek vaktim yok. Adalet ne zaman
ararsa beni, beklemeden haber ver, buradayım, al içeri. Hadi
ikiniz de çıkın dışarı. Bana Hacı Murat Ağayı gönderin. Jan
darmaya tembih edin de dikkat etsin. Kaçarsa hepinizi so
rumlu tutarım. Haa kâtip, lokantacıya tenbih etmiştim. Hacı
Murat Ağa için ısmarladığım yemekleri getirdiyse tepsiyi ka
pıdan ver bana. Mehmet Çavuşun elbiselerini de unutma.
(Tahrirat Kâtibi ile. D e li Çavuş çıkarlar. Kaymakam
masanın başına giderek oturur Çekmecelerden birini
çeker, içinden b ir tabanca ve b ir bez parçası çıkartır.
Silahı temizlem eye başlar Bu sırada kapı vurulur ve
Hacı Murat Ağa g irer)

BEŞÎNC MECL S.

(Kaymakam ve Hacı Murat A sa )

HACI MURAT: Esselamü aleyküm.


KAYM AKAM : Gel bakalım Hacı Murat Ağa, gel. Otur şöyle...
HACI MURAT: Kaymakam Bey oğlum, nedir bu benim başıma ge
lenler? Fesuphanallah... Neden yakaladılar beni? Niçin hap
settiler? Bu kanunsuz muameleyi bana reva görenler elbet
cezaların en şiddetlisiyle cezalandırılacaklar. Vali B e y le içti
ğimiz su ayrı gitmez. stersen sor kendisine. Üstelik bu vilaye
tin bütün mebusları yakmlanmdır. elbet beni koruyacaklar,
elbet hakkımı arayacaklar, gereğinde kalkıp taa Ankara’ya ka
dar gideceğim. Bu kasabanın en ileri gelen eşrafından Hacı
Murat’ı hiçbir günahı yokken tutuklamak ne demekmiş göste
receğim onlara...
KAYM AKAM : Yanlış Hacı Murat Ağa, yanlış... Tutuk uyoruz mu
22 » CEVAT FEHM BAŞKUT___________________________________________________

dediler sana? Aman yarabbi, ne anlayışsız adamlar bunlar.


Seni tutuklamak kimin haddine düşmüş ağam? Sen benim
saygı değer has misafirimsin. Bak işin gerçeğini açıklayıvere-
yim sana. Hacı Murat Ağa sizin aile ile Topal Süleyman ailesi
arasında bir kan davası varmış... Var mı?
HACI MURAT: Var.
KAYM AKAM : Tamam, işte bu davadan ötürü bir ihbar yapıldı ba
na. Güya hayatına kastedeceklermiş senin. Tabii dehşetli te
laşlandım. Biz Hacı Murat Ağasız ne ederiz? Bu memleketin ti
careti onun vücudu ile kaim. 0 ölürse bunca malı kim alır,
kim satar? Kasaba halkı açlıktan ölür.
HACI MURAT: Doğru söylersin Kaymakam Bey oğlum.
KAYM AKAM : Sonra nihayet ben burada devletin temsilcisiyim.
. Hükümetin en büyük memuruyum, elbette gözümün Önünde
işlenecek böyle bir cinayete razı olamam. îşte bu sebepler
yüzündendir ki, hayatım korumak vazifesini bizzat üstüme al
dım Ağa... Bunun için de seni kaldırıp en emin yer saydığım
hükümet konağına naklettirdim. Hacı Murat Ağa, yanında ta
banca temizlemem canım sıkmaz y a... Eee biz ihtilalcilerin s f
lahları daima temiz durmalı, çünkü her dakika lazım olabilir
ler. 1 ;
Hacı M urat namlunun her kendisine dönüşünde yerin
ilen fırla r namlu vön değiştirince tekrar oturur,T
HACI MURAT: Dolu mu Kaymakam Bey oğlum, fesuphanallah.
KAYM AKAM : Dolu ya...
HACI MURAT: Benden tarafa tutmasan şunu, fesuphanallah.
KAYM AKAM : Olur ağa.
HACI MURAT: Haa ne diyorduk, demek benim buraya getirilmem
senin bilgin dahilinde oldu. Ben de haberin yok sanmıştım.
Sana şu kadarım diyeyim ki, hakkımda yapılan ihbar külliyen
asılsız. Gerçi Topal Süîeymaniarla aramızda bir kan davası
var ama şimdi bu ailenin tek erkek evladı mahpushanede, vi
layet merkezindeki mahpushanede. Oradan kaçmış olsaydı
B U Z L A R ÇÖ ZÜ LM E D E N « 23

dakikasında haberim olurdu. O halde beni kim öldürecek?


Nafile telaşlanmışsın. Ama mademki beni buraya, sen getirt
tin, artık şikâyetçi olacak değilim. Zaten rahatım da yolunda.
Yalnız dün gece hiç uyuyamadım. Çok karışık rüyalar gör
düm. Allah hayırlara tebdil etsin... Güya elimi buralı olmayan
birini, bir yabancının kanma bulamışım, çeşme başındayım,
yıkıyorum yıkıyorum kanlar çıkmıyor, dehşetli sıkılıyorum,
ter içinde bağırarak uyandım. Sonra bir daha da uyku tuttu-
ramadım. Birkaç yıl önce yine böyle bir rüya görmüştüm de
sonradan malum iftiraya uğramıştım. Fesuphanallah... işleri
ne ket vuran jandarma kumandanını dağdaki adamlarına öl
dürttü dediler, benim için. Allah büyük... Neticede ispat edi
lemedi, mahkeme beraat kararı verdi.
KAYM AKAM : Rüyalara inanma Hacı Murat Ağa... inanma, gönlü
nü ferah tut. Burada öldürülecek yabancı olarak biz ihtilalci
ler varız ama hiçbirimiz kuru gürültüye pabuç bırakmayız.
Zaten öyle bir şey olsa meraklanma, bu sefer iş mahkemeye
düşmez, arkadaşlarım cinayette tertip v e teşvik eden her
kimse hemen onun hesabını görüverirler. Camm şimdi ne
böyle bir şey var, ne de olması ihtimali var. Niçin bu kötü
şeyleri konuşuyoruz? Senin karnın acıktı mı ondan haber
ver? Dün akşamdan beri bir şey yemedin.
HACI MURAT: Vallah ne yalan söyleyeyim oğlum, kamım ziyade
siyle aç. Hani taş olsa yiyip eriteceğim.
KAYM AKAM : Demek miden sağlamdır ha Hacı Murat Ağa?
HACI MURAT: Demir gibi.
KAYM AKAM : Çok iyi çok iyi... Lokantacıya senin için özel yemek
yaptırttım. Şimdi getirirler. Ama kusura bakma, bunlann mal
zemesini senin dükkândan aldırttım.
HACI MURAT: Benim dükkândan mı aldırttm? N e diyorsun, ne al-
dırttın Kaymakam Bey oğlum?
KAYM AKAM : Biraz kavurma, biraz bulgur, sonra kuru bakla, yağ
falan... Etli bulgur pilavı ile zeytin yağlı bakla ezmesi var. Na
sıl beğendin mi?
2 4 * CEVAT FEHM BAŞKUT

HACI MURAT: Vallahi bilmem ki, oğlum. Yemesem daha iyi olur.
Böyle ağır yemekler bana dokunur.
KAYM AKAM : Hadi hadi Hacı Murat Ağa. Birkaç saniye önce mi
dem demir gibidir derken şimdi nazlanmanın manasını anla
mıyorum. Herhalde geçenlerde dükkândan kovduğun çırağın
iftiralarına sen de kulak asıyor değilsin?
HACI MURAT: Ne gibi iftiralar?
KAYM AKAM : Faizcilikte çok gaddarmışsın ama, bu iş şimdilik bi
zim konumuzun dışında.
HACI MURAT: Fesuphanallah. Vallahi topu yalan.
KAYM AKAM : Dükkânda da her türlü dalavere çevirirmişsin.
HACI MURAT: ftira.
KAYM AKAM : Kasabada v e civar köylerde ne kadar hasta hayvan
at, sığır, eşek varsa sana getirirler, sen de bunları yok paha
sına satın alıp kestirir, kavurma, sucuk yaptırırmışsın.
HACI MURAT: Fesuphanallah. spat etsinler.
KAYM AKAM : Geçen yaz civardaki devlet çiftliğinde hayvan yemi
olarak satışa çıkarılan kurtlu baklaları sen satın alıp dükkâna
taşıtmışsın.
HACI MURAT: Kat’iyyen kabul etmem.
KAYM AKAM : Sattığın bulgurların tümü küflüymüş. Dükkândaki
yemeklik yağlan nasıl yaptırdığını öğürmeden anlatmak im
kânı yokmuş.
HACI MURAT: Fesuphanallah. Düşmanlarım uydururlar bunlan,
vallahi billahi tallahi...
KAYM AKAM : Telaşlanma, telaşlanma... Olacak şey değil tabii
bunlar Hacı Murat Ağa. Sen Hacısın. Bu kasabanın en namus
lu, en şerefli adamlanndan birisin; Üstelik bak bir karış saka
lın da var. Fakir halka böylesine kastedecek değilsin ya...
HACI MURAT: Fesuphanallah... Doğru söylersin Kaymakam Bey
oğlum, Allah senden razı olsun. Fesuphanallah...
Kapı vurulur.
B U Z LA R Ç Ö ZÜ LM E D E N * 25

KAYM AKAM : Hahhh işte yemek de geldi.


. HACI MURAT: Fesuphanallah... Ziyade olsun Kaymakam Bey oğ
lum, vallahi yiyecek değilim. Geri götürsünler. Midem birden
tıkandı. Artık boğazımdan aşağı bir lokma gitmez. Fesupha
nallah...
KAYM AKAM : Y oo işte bu olmadı Hacı Murat Ağa. Bundan haka
ret çıkar. Kaymakam bizzat meşgul olup sana yemek hazırlat
sın da bunlardan hiç olmazsa birer lokma olsun yemeyesin,
vallah alınırım.
Kaymakam tabancasını bırakır, gider kapıyı açar, kâ
tibin elinden tepsiyi alır, geri döner; masanm üstüne
koyar.
KAYM AKAM : Buyur bakalım.
HACI MURAT: Fesuphanallah... Nafile zahmet eksik olma kayma
kam Bey oğium, ziyade olsun. Ama bir lokma dahi yiyem eye
ceğim.
KAYM AKAM : Hayır Hacı Ağa, ben şimdi fikrimi değiştirdim. Hep
sinden birer lokma değil bütün yemeklerin hepsini yiyecek
sin. Tabaklarda bir lokma et, bir çatallık bakla kalmayacak.
HACI MURAT: Fesuphanallah. Yemem, yiyeni em.
KAYM AKAM : Demek kovduğun çırağın söyledikleri doğru.
HACI MURAT: Doğru olmadığım sen biraz önce kendin de söylem
din ya, Kaymakam Bey oğlum. Yiyemem. Fesuphanallah.
KAYM AKAM : ( Tabancasını rfngmhnrnh 'ı Kusura bakma Murat
Ağa. Ya bûTtabaklannlçindekileri yersin, yahut bu tabanca
nın kurşunlarını...
HACI MURAT: Aman Allah, yapma, delirdin mi sen oğlum? mdat,

KAYM AKAM : Ötdrioturduğun yerde.1.. "Bağifmahm hiçbir faydası


yok. Bütün kasaba halkı gelseler seni benim elimden alamaz
lar. Bu'tabancada kaç kurşun varsa hepsini karnına boşaltır,
sonra arkadaşları çağırıp tabancamı temizlerken kaza oldu
diye bir zabıt tuttururum.
2 6 * CEVAT FEHM EAŞKUT

H AC I MURAT: Fesuphanallah, Kaymakam Bey oğlum sende insaf


yok mu?
' KAYM AK AM : Sende var mı Murat Ağa?
H AC I MURAT: Fesuphanallah. Tabanlarını öpeyim, izin ver, yal
nız bakla ezmesini yiyeyim.
KAYM AKAM : Yok, usul v e kuralı bozma. Et yemekleri önce yenir.
Acaba bu kavurma hangi ihtiyar merkebin, hangi hastalıklı
öküzün, hangi topal beygirin etinden yapılmıştı Hacı Ağa. Ha
di vakit kaybettirme bana. Başla bakalım, çek besmeleyi...
HACI MURAT: Fesuphanallah, Kaymakam Bey oğlum, bu zulüm
v e kahrın neye? Yazık değil mi bana?
K AYM AK AM : Yazık değil miydi o halka Murat Ağa? (Bağırarak.)
Başla diyorum, canımı sıkıyorsun.
H AC I MURAT: Aman Allah yiyemeyeceğim, yiyemeyeceğim fe~
suphallah...
Kaymakam kaşığı eline alır, ağanın başmı tatar ve ye
m ekleri zorla yedirir. 5
HACI MURAT: Kaymakam Bey oğlum, vallahi artık yiyem eyece
ğim. Midem bulanıyor.
KAYM AKAM : Peki, kâfi... Afiyet olsun. Hadi kalk artık. Dükkâna
koş. Bütün o kavurmaları, kurtlu baklaları, küflü bulgurları
yok et. Sonra da Ekrem Yüzbaşıyı bekle. Seni alıp bir müddet
için hapishaneye koyacak Senin v e senin gibilerin, kulakları
nıza küpe olsun diye. Buzlar çözülmeden bu kasabada hile
nin, hurdamn, vurgunculuğun kökünü kazıyacağım. Kesin ka
rarım bu. Hadi şimdi defol.
HACI. MURAT: Sağol Kaymakam Bey oğlum. Sağoi.
H acı Murat elleriyle aszim tutarak koşa koşa akar.
B U Z LA R Ç Ö ZÜ LM E D E N « 27

ALTINCI MECLÎS

(Kaymakam, sonra D eli Çavuş, sonra Tahrirat K â tib i)

Kaymakam tabancasını cebine koyar, z ile basar D eli


Çavuş girer: Elbisesini değiştirmişt haline, tavrına, ha
reketlerine başkalık gelmiştir. Asker gib i yürür, asker
, ^ g ib i selam verir.
^ı^Sı^ur'
^ ~2>£c0îqı U U r u rak.
ı ^ ~

DEL ÇAVUŞ: Buyur yüzbaşım.


KAYM AKAM : Hahh şöyle. yi oldu, kıyafetini beğendim.
DEL ÇAVUŞ: Sağol yüzbaşım.
KAYM AKAM : Sobayı biraz uyandır, üşüyorum.
DEL ÇAVUŞ: Başüstüne. (Sobayı doldurur.)
KAYM AKAM : Öğle oldu değil mi?
DEL ÇAVUŞ: Çoktan bre kardeş.
Kaymakam arka cebinden yassı b ir şişe çıkarır ve ağ-
zm a diker. Şişenin içinde konyak vardır. D e li Çavuş
dönüp bakar.
KAYM AKAM : (Şişeyi uzatarak.) istersen sen de bir kaç yudum al. *
DEL ÇAVUŞ: 0 nedir Yüzbaşım?
KAYM AKAM : Konyak.
DEL ÇAVUŞ: stemem, eksik olma Yüzbaşım.
KAYM AKAM : Neden?
DEL ÇAVUŞ: Eskiden çok içerdim ya, 15-20 yıl var ki, ağzıma bir
yudum koymadım.
KAYM AKAM : Sofu musun?
DEL ÇAVUŞ: Hayır, fakirim...
KAYM AKAM : Pekâlâ, zengin olduğun zaman içersin... Vay canına
eve yem eğe gitmeyi hiç canım istemiyor. Doktorla aynı evde
2 8 ■ CEVAT FEHM BAŞKUT

oturuyoruz, belki biliyorsun. Yapabildiğimiz yemekler çok sı


nırlı. Hep aynı şey, hep aynı şey, bıktım artık. Sen yemek pi
şirmesini bilir misin?
DEL ÇAVUŞ: Bilirim ya Yüzbaşım. .
KAYM AKAM : Sahi mi söylüyorsun, mükemmel. Ne bilirsin?
DEL ÇAVUŞ: .Fasulye pişirmesini bilirim bre kardeş. Pilav pişir
mesini bilirim, iyi tarhana çorbası yaparım.
KAYM AKAM : Bu kadar mı?
DEL ÇAVUŞ: Evet bu kadar.
KAYM AKAM : Ne talih, bizim bildiklerimiz de bunlar. Tahrirat Kâ
tibini çağır bana.
DEL ÇAVUŞ: Ben de şimdicik onu arıyacaktım.
KAYM AKAM : N e yapmak için?
DEL ÇAVUŞ: Hacı Murat Ağa sofayı berbat etmiş, içi çıksın. Ka
tipten kovayla bez isteyecektim bre kardeş...
KAYM AKAM : Pekâlâ hadi koş.
D eli Çavuş çıkar, , kaymakam şişeden b ir kaç yudum
konyak alır, bu sırada bütün binayı sarsan b ir patlama
sesi duyulur. Kaymakam pencereye hücum eder, aynı
anda tahrirat kâtibi içeri girer.
KAYM AKAM : Duydun mu?
TAH R RAT KAT B : Duymaz lur muyum efendim, bütün bina sar
sıldı.
KAYM AKAM : Ne oldu acaba?
TAH R RAT KÂT B : Vallahi bilmem ki efendim, hiçbir tahmin yü
rütemiyorum.
KAYM AKAM : Jandarma Kumandanına telefon edelim.
Masanm üzerindeki telefonlardan b irin i kapar. '
TAH R RAT KÂT B : Yine yanlış telef onu açıyorsunuz. Kaymakam
Bey. O vilayete bağlı direkt telefon. Hem de istifade edilemi-
yeceğini biliyorsunuz.
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM E D E N « 29

KAYM AKAM : (Ö tek i telefonu açarak.) Peki peki... Jandarma Ku


mandanım istiyorum. Ekrem Yüzbaşı sen misin? Ne oldu? Di
namitle yine köprüyü mü attılar. Kim? Olay yerine mi gidiyor
sun? Geçerken beni de al. Aşağıya iniyorum. (Telefonu kapar,
tahrirat kâtibine) Köprüyü dinamitlemişler. htilale karşı geri
cilerin marifeti olacak. Ehh elimden çekecekleri var. Vay kö-
poğuliarı vay. Gösteririm ben onlara köprüyü atmayı.
TAH RÎRAT KAT B : Beni çağırtmıştımz Kaymakam Bey, bir emri
niz mi vardı?
KAYM AKAM : Evet bir şey söyleyecektim ama kalsın şimdilik.
Olay yerinden dönünce söylerim.
Tabancasını çıkarır; kurşunları muayene eder; sonra
tekra r cebine koyarT
T A H R R A T S T B Î : Başüstüne efendim.
Kaymakam soldaki kapıdarj sür'atle çıkar; kâtip pen~
'tefey e giderek dışarı bakar

YED NC MECLÎS

(T u h rira t Kâtibi, sonra Şeref Hakarar)

TAH R RAT KÂT B : (Sağdaki kapıdan içeri giren Ş e re fe ) Ooo, bu


yurun Şeref Bey, Kaymakam Bey şimdi çıktı.
ŞEREF HAKARAR: Dönmesi uzun sürer mi dersin?
TAH R R A T KÂT B : Sanmam.
ŞEREF HAKARAR: Bekleyeceğim. Burası da soğuk.
TAH R R Â T KÂT B : (E llerin i birbirine sürterek). Soğuk ya... De
minki gürültüyü duydunuz mu?
ŞEREF HAKARAR: Tabii duydum. Sokaktaydım, buraya geliyor
dum.
3 0 * CEVAT FEHM BAŞKUT

T A H R R A T KÂT B : Birisi dinamitle köprüyü atmış.


ŞEREF HAKARAR: htilalcilerin bu gidişi devam ederse daha çok
şeyler göreceğiz.
TAH R R A T KÂT B : Evet, çok hızlı gidiyorlar, hem de sert davra
nıyorlar. Düşün Şeref Bey, bizimki kaymakamlığın bütün ev
rakını, defterlerini yaktırıyor, böylece kırtasiyeciliği kaldıra
cakmış. Sonra bir de bana çarşafı yasak ettiğini bildirdi. Biraz
sonra tellal çıkartıp ilan edecekmiş. Çarşaf giyen kadının ko
casını cezalandıracakmış.
ŞEREF HAKARAR: Deli oldu bu herif. Bütün kasabayı ayağa kaldı
racak. Ben haftalardır, radyo başından ayrılmıyorum, ihtilal
Hükümeti’nin böyle bir karan yok. Demek kendi uyduruyor.
Îyî iyi, dokunma yapsın. Böylece kendi kuyusunu daha çabuk
kazmış olur. Son günleri yaklaşıyor artık. Mukadderat değiş
mez... Başkaîannı devirdiler, kendileri de elbet devrilecekler.
Sanki neye yaptılar bu işi? Sırf hırs için, sırf menfaat uğruna...
Memleket güllük gülistanlıktı, biz hiçbirimiz hiçbir şeyden ş i- .
kâyetçi değildik. Halka gelince o her zaman her şeyden şikâ- '
yet eder. Bu cahil tabakaya bakılarak ihtilal yapılır mı? Yok
efendim, maksat sırf dalavere... Ama bir gün öcümüzü alaca
ğız görürsün. Bak, işe, kâdmlarm çarşafından başka uğraşa
cak şey mi yok? Hem efendim kadın şikâyetçi mi bakalım çar
şaftan? Bunu biliyor mu? Birçok medenî milletlerin kadınları
bizim kadınlarımızdan daha fazla bedbaht. Mesela alalım Ja
pon kadınlarım... Japon-kadmı efendim, kocasının elinde tam
bir esirdir. çi kan ağlasa da o dâima tebesşünl edecektir. Ku
ral budur. Daima kocasından sonra yatar v e bhdan’evvel kal
kar. Salonda kocasının oturduğu mindere ötüramaz: Sokakta
kocasının yanında değil, arkasında gider, ^ ü n â rağmemkoca-
sma çok bağlıdır. Kocasına en fazla bağlı olan bir kadın ola
rak Churchi fin karisini da hatırhypfÜm ben. Efendim bu
dünya çapındaki adamın karısı tam yârım asır boyunca oîıun
üstünde titredi durdu. Geçen', yıl Chürchi hastaneye yatırıldı-
• ğı zaman karısı on ah er gün bir kavanözhavyar gotürdü.'Hav-
yarı ben de çok severim. Bilir misin Kâtip, ben bir havyar yer.
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM E D E N « 31

meği, bir de fırtınalı havalarda pencereden dışarısını seyret


meyi severim. Her an dünyanın dört, bir bucağında 1800 ka
sırga olduğunu hiç duydun mu?
TAH R RAT KÂT B : Vallahi seni dinlerken şaşırıp kalıyorum Şeref
Bey. Bilmediğin yok. Bu kadar bilgiyi hafızana ne vakit, nasıl
yerleştirdin, anlıyamıyorum. Ayaklı kütüphanesin.sen.

SEK Z NC MECLÎS

( Öncekiler\ sonra Kaymakam)

KAYM AKAM : (G irerek kâtibe) Kim bu, ne istiyor?


TAH R RA T KÂT B : Şey efendim.
ŞEREF HAKARAR: (Atılarak.) Kaymakam Bey bir dilekçemiz var.
Çıkararak uzatır.
KAYM AKAM : Dilekçe mi? (E lindeki kamçı ile vurup yere düşürdü-
■ ğü dilekçeyi işaretle.) K oy onu cebine. Biz iş sahiplerinin di
lekçe verm eleri usulünü artık kaldırdık Ne istiyorsan hemen
onu söyle.
ŞEREF H AKARAR: Kapattığınız fırın meselesini görüşmeye gel
dim. '
KAYM AKAM : O fırının sahibi sen misin?
ŞEREF H AKARAR: Hayır Kaymakam Bey, sahibi değil vekiliyim.
KAYM AKAM : Yanı?
ŞEREF H AKARAR: Dava vekiliyim, o da müvekkilim.. Hakkında
mahkeme karan olmadan giriştiğiniz hareketi protesto ediyo
rum.
KAYM AKAM : Haa, meselenin şekli değişti. Demek kasabanın meş
hur dava vekili Şeref Hakarar sensin. Aynı zamanda arzuhal
ci, aynı zamanda iş takipçisi, aynı zamanda kapatılan bilmem
32 » CEVAT FEHM BAŞKÜT

ne partisinin ilçe başkanı* Cebimde 120 muhtarın mührü var


diye öğünen, her tarafa girip çıkan, kendine denetçi süsü ve
rerek hükümet memurlarını her an baskı altında tutan, her
dalaverede parmağı olan Şeref Hakarar sensin, ha?
ŞEREF H AKARAR; Fakat Kaymakam Bey*
KAYM AKAM ; Ben de seni görmek isterdim. Fırın meselesini bir
kalem geç, başka söyleyeceğin varsa konuş.
J ıMTRTRıYT-Tf T ÎRF Fırın meselesi hakkında konuşmak istiyorum.
KAYM AKAM : Olmaz, izin vermem.
ŞEREF HAKARAR: Vermeniz lazım Kaymakam Bey. Nazarı dikka
tinizi celbederim. Efendim, sizin gibi bir ihtilalci olan, dünya
nın en büyük ihtilaline yol açan Voltaire bile “sözlerinizin hiç
birini kabul etmiyorum cima onları söylemek hakkınızı ölün
ceye kadar müdafaa edeceğim,” diyordu. Beni dinlemeye
mecbursunuz.
KAYM AKAM ; Vay vay vay... Voltaire ha... (A laycı ederek.) Senin
için çok bilgili adam demişlerdi de, inanmamıştım. Hakları
varmış. Eyy devam et bakalım, Voltaire başka ne demiş?
ŞEREF HAKARAR: Voltaire kendine yapılan hakarete bir derece
ye kadar tahammül ederdi, fakat başkasına yapılan haksızlı
ğa asla, işte bu kadar... Ben de onun gibiyim.
KAYM AKAM : Haksızlık öyle mi? Demek fırıncıya yapılan haksız
lık. Ben kararımı kaldıracağım, o da halka buğday yerine ke
pek yedirecek, ekmeğin kilosundan çalacak, bu fakirlerin tek
gıda maddesini içinden fare pislikleri, tahta parçaları çıkan
bir çöp tenekesi halinde satıp duracak. Fakirlerin tek gıda
maddesiyle oynamak bir hürriyetse efendi, işte ben bu hürri
yeti kaldırdım. Mülga!
ŞEREF HAKARAR; Ama ticaret yapmak belli başlı hürriyetlerden
biridir efendim.
KAYM AKAM : Dalavere yapmanın, halka hizm et diye kötülük et
menin, hırsızlığın, namussuzluğun hürriyeti olur mu? (Bağıra
r a k Söyle olur mu?
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM E D E N • 33

ŞEREF HAKARAR: Fakat Kaymakam. Bey kanun var...


KAYM AKAM : Eğer varsa kaldırıyorum. Mülga.
ŞEREF HAKARAR: Mahkeme var.
KAYM AKAM : Mahkemeyi de kaldırıyorum. O da kaldırıldı..' Hal
kın açışım dindirmek için yapmayacağım şey yoktur. Ben ih
tilal adamıyım. htilal kanunlarım kendi yapar. Eyy Voltaire’e
devam.
ŞEREF HAKARAR: Voltaire ne zaman bir adım atsa başkasının na
sırım çiğnemek için atardı.
KAYM AKAM : Ya demek böyle yapardı nasır düşmanı Voltaire...
Dur bakayım dur dur, bir dakika sen de şimdi benim nasırıma
bastın. (Masasında aranarak.) Canım dün akşam buradaydı.
Hahh tamam buldum... Bulduğa derginin sayfalarını süratle
açar, işte yazı. Kaldığın yerden devam ediyorum. Bir insanı
tek bir cümle ile mahvederdi. Kardinal Mazarin onun için
(Yapam adığı iyilikler yüzünden suçludur.) demişti/ Sra^ k e i K
me kelime aynı. Peki yalnız Voltaire’den mi mahsedeceksiır
Şeref Efendi, biraz da Montesauieu, Rosseau ve Didero’ d^n
konuşsana. Konuşmazsın, çünkü onlara ait dergiler daha gel
medi, değil mi? Seni haftalık dergi, alimi, seni düzme aydın, se
ni alemi aptal yerine koyan soytarı seni... Dergilerde rastladı
ğın işine gelir yazılan ezberle, onları vakitli vakitsiz, sıralı sı
rasız, manalı manasız tekrarla, böylece cahil halka kendini
bilgili, saygıdeğer insan olarak sat. Sen sahtekârlıkta vekili ol
duğun hnncıyı da geçtin herif.
ŞEREF HAKARAR: iyi ama Kaymakam Bey.
KAYM AKAM : (B ağırarakJ Suss tepelerim. Haydi yıkıl git şimdi
karşımdan...
ŞEREF HAKARAR: Peki peki Kaymakam Bey, hiddetlenme gidiyo
rum. Ama elbet bizim günümüz tekrar gelecek.
Kaymakam. Ş eref Hakararhn üzerine vürür. dava ve~
k ili korkarakkaaar___=*
TAH R ÎR A T KÂT B : Adamın foyasını pek çabuk meydana çıkardı-
34 > CEVAT FEHM BAŞKUT

mz beyefendi. Doğrusu hayretler içinde kaldım. Biz de onu


bir şey sanırdık. Bu sahtekâr artık kolay kolay belini doğrul-
tamaz ama, siz de güçlü bir düşman daha kazandınız. Rahat
(durmaz bu. Zaten hepsi fırsat gözlüyorlar ya... Bütün ağalar...
KAYM AKAM : ( Gezinerek, düşünceli.) Bana bak kâtip, kasaba hal
kı arasında bir cüce var mı?
TAH R R A T KAT B : (Şaşırm ış.) Cüce mi Kaymakam Bey? Hayır,
benim bildiğim yöle *
K AYM AKAM : Ya çocuk, ya da bir cüce olacak. Biliyorsun, dün ge
ce yeniden kar yağmıştı. Yıkılan köprü civarında taze olarak
yalnız bir ayak izi gördük. Küçük bir ayağın izleri. Çocuk bu
işi yapamaz. Dinamiti kullanmak da bir bilgi v e tecrübe işidir.
Diyeceksin ki, bu suikastı düzenleyenler çocuğa herşeyi öğ
retmiş olabilirler. Peki onun, yakalanırsa kendilerini ele ver
meyeceğine güvenebilirler mi? Ama yakalayacağız. Hepsini
yakalayacağız. şte o zaman yapacağımızı biz biliriz. Ölüm on
ları cin en az ıstıraplı bir kurtuluş yolu olacak. Buzlar çözül
meden bu hesap da tamamen görülmüş olacak

DOKUZUNCU MECL S. .

( Öncekiler\ sonra Ekrem Yüzbaşı, sonra H atice)


Jandarma Kumandanı Ekrem Yüzbaşı kapıyı açarak
heyecanla girer.

EKREM YÜZBAŞI: Köprüyü atam bulduk, Kaymakam Bey.


KAYM AKAM : Buldunuz ha... Bravvo... Ne çabuk yakaladınız.
rKREM YÜZBAŞI: Biz yakalamadık, kendisi gelip teslim oldu.
KAYM AKAM : 0 olduğu doğru mu?
EKREM YÜZBAŞI: Doğru. Dinamitleri karayolları ambarından çal
mış. Kendisini dün gece orada görenler var.
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM E D E N * 35

KAYM AKAM : Peki, kimmiş?


EKREM YÜZBAŞI: Burada, dışarıda efendim. ( Kapıya gidip sesle
nerek.) Jandarma, bırak gelsin. Yürü.
Hatice girer; kapıda biraz durur, yorgun bakışlarla içe
risini süzer.
KAYM AKAM : Neee... Bu mu?
EKREM YÜZBAŞI: Evet,
K A YM A K A M : işte bu hesapta yoktm Bir kadın, ha! Yakın gel baka
yım. Adın ne?
HAT CE: Adım Hatice kurban olduğum.
KAYM AKAM : Hatice ne? Kimin kimsen yok mu?
HAT CE: Babam öldü. Kocam stanbul’a gitti dönmedi, kayıp.
Dört çocuğum var.
^AYM AKAM : Köprüyü sen mi dinamitledin?
HAT CE: Heeyee...
KAYM AKAM : Doğru söylüyorsun ya.~
HAT CE: Heeyee...
KAYM AKAM : Peki dinamit kullanmasını nereden biliyorsun?
HAT CE: Çok eskiden babam taş ocağı işletirdi. Orda belledim.
KAYM AKAM : Sem teşvik eden kim bu işe?
HAT CE: Anlamadım.
KAYM AKAM : Kim yaptırdı sana bunu diyorum. Sağır mısın?
HAT CE: Açlık, yoluna öldüğüm, açlık.
KAYM AKAM : Bu sefer de ben anlamadım. Ne deme :>rsun?
Açık konuş.
HAT CE: Açlık yüzünden yaptım dedim ya. Çocuk : kaldı,
hiçbir çare bulamadım.
K AYM AKAM : Köprü atmanm çocuklarını doyurmaya u ne?
HAT CE: Çoook...
KAYM AKAM : A lay mı ediyorsun be kadm?
36 * CEVAT FEHM BAŞKUT

HAT CE: Yooo...


KAYM AKAM : Anlat öyleyse...
HAT CE: Eskiden bu dere üstünde köprü yoktu. nsanları, hayvan
ları karşıdan karşıya sallarla biz iletirdik. Geçimimiz bu yüz
dendi. Babam, kocam ve ben nöbetleşe çalışırdık. Sonra gün
lerden bir gün buraya mebuslar geldiler, memurlar geldiler.
Dere üstüne köprü yapmaya karar verdiler.
KAYM AKAM : Çok gelen geçen olur muydu karşı yakaya?
HAT CE: Yok canım. Günde 15-20 kişi, bilemedin 25, 4-5 tane de
hayvan. Karşı tarafta tarlalardan başka ne var?
TAH R ÎR A T KÂT B : Müsaade buyrulur mu efendim? Biz ona se
çim köprüsü deriz. Devrilen hükümet o y almak için bu köprü
yü yaptı.
KAYM AKAM : Lüzumsuz yere...Jj9düiûa^U)evam et!
HAT CE: Köprünün açıldığı gün bizim işimiz de bitti, kurban oldu
ğum. Babam başka iş bulamadı. Kahrından hastalandı, öldü.
Kocam iş bulurum diye stanbul’a gitti, bir daha dönmedi.
Mektup bile yazmadı. Satılacak neyim varsa sattım savdım,
bir zaman yan aç yarı tok bekledik.
KAYM AKAM : Kocanın başına bir iş gelmiş olmasın? Çirkin kadın •
değilsin ki seni atlattı diyelim. Hem çocukları da vâr.
HAT CE: Bilmem.
KAYM AKAM : Hiç arayıp sormadın mı?
HAT CE: Ne diye arayıp soracağım. Yaşıyorsa bile artık ondan bi
ze hayır gelmez. Onu kapıma koymam bir daha.
KAYM AKAM : Sonra?...
HAT CE: Sonrası, heççç...
KAYM AKAM : Sonra düşündün ki köprüyü atarsan tekrar sal ya
pacak v e geçimini doğrultacaksın.
HAT CE: Heeyee, öyle oldu.
KAYM AKAM : Yakalanacağını düşünmedin mi?
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM ED E N ■ 37

HAT CE: Hesapta o da vardı ama, umutsuzluk insana herşeyi gö


ze aldırıyor işte.
KAYM AKAM : (Tahrirat K âtibine) Doğru mu konuşuyor?
TAH R RAT KÂT B : Doğru olduğunu sanırım efendim. Kendisini
namuslu, biraz da tok sözlü bir kadın olarak biliriz. Cesurdur,
kimseyle pek görüşmez. Çarşıda pazarda pek görülmez.
KAYM AKAM : Pekâlâ şimdilik bu kadar.
EKREM YÜZBAŞI: Götürelim mi Kaymakam Bey.
KAYM AKAM : Nereye götüreceksiniz?
EKREM YÜZBAŞI: Tabii hapishaneye...
KAYM AKAM : Yok canım, ne gerek var.
EKREM YÜZBAŞI: Ya kaçarsa?
KAYM AKAM : Nereye kaçacak? Burada Sultan Dağlarıyla çevrili
bir büyük çukurdayız. Dağlar daha en azından iki ay geçit ver
mez. Bu kardan v e buzdan kapanın içinde nereye gitse 4-5 sa
atte bulursunuz. Götürün bunu Tahrirat Kâtibinin odasına.
Orada Kâtibi beklesin. (H a tice'ye) Seninle daha konuşacağız
Hatice.
HAT CE: Olur konuşuruz kurban olduğum.
EKREM YÜZBAŞI: (K apıyı açıp jandarmaya seslenerek.) Jandar
ma, sanığı tahrirat kâtibinin odasına götür. Sen de başında
bekle.
Hatice çıkar.
KAYM AKAM : Bu kadım hoş tutmalıyız çocuklar. Çünkü dinamit
^kullanmaya alıştı bir kere. Bakarsınız bu sefer hepimizin pa
çalarına birer dinamit çubuğu bağiayıverir. (H epsi gülerler.)
Şakayı bırakalım, kâtip sen ona biraz para ver, durumunu ya
rın, öbür gün aynca düşüneceğim.
TAH R RAT KÂT B : Olur efendim.
EKREM YÜZBAŞI: Sonra ne olacak Kaymakam Bey?
KAYM AKAM : Ne olacağı var mı, bırakın gitsin.
3 8 » CEVAT FEHM BAŞKUT

EKREM YÜZBAŞI: Fakat suçu pek büyük.


KAYM AKAM : Ya kimsesiz bir kadım dört çocuğuyla aç bırakan
bizlerin suçu daha mı küçük dersin Ekrem Yüzbaşı? Eğer sen
mutlaka birini yakalamak istiyorsan önce beni tutukla, az ge
lirse kendini de yakalarsın. Gerçekte köprüyü atan benim,
sensin, bizleriz. Kadını serbest bırakın dedim, işte bu kadar...

PERDE
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM E D E N « 39

M M İPİM E
Aynı dekor; vakit akşam, pencerelerden gördüğü
müze göre dışarda kar yağıyor, birinci perdedeki ta
rihten 15 gün sonrası.

B R NC MECL S

(Tahrirat Kâtibi, D e li Çavuş)

D e li Çavuş ortalığı toplamakta, kâğıt kırpıntılarını se


pete atmakta, tablaları silkelemektedir. B e lli ki, çalış
ma günü sona ermiştir. Tahrirat Kâtibi b ir koltuğa
oturmuş, onu seyrediyor.

TAH R RAT KÂT B : Kar yine başladı.


DEL ÇAVUŞ: Haayaa...
TAH R RAT KÂT B : Bu sene, bahar gelmeyecek galiba. Vallahi
bıktık usandık. Ben 25 yıldır böyle kış görmedim. Yolların
açılması gecikecek.
DEL ÇAVUŞ: Öyle mi dersin bre kardeş.
TAH R RAT KÂT B : Kış sürüp, gitsin. Benim tasam o değil de ka
sabada erzak kalmadı. Üstelik gaz yok, yakacak yok. Allah fa
kir fukaraya acısın.
DEL ÇAVUŞ: Yok bre kardeş, ne erzak tükendi, ne yakacak, ne de
gaz. 0 esnaf olacak it oğlu itler yok mu, fırsatı ganimet bildi
ler, sakladılar hepsini. El altından satıyorlar. Hiç kimseden de
korkmuyorlar.
40 « CEVAT FEHM BAŞKUT

TAH R RAT KÂT B : Bu rivayeti ben de duydum ama doğru bile


olsa çaresi yok. Onlarla kimse başa çıkamaz.
DEL ÇAVUŞ: Kim demiş? Kaymakam Bey’i unuttun galiba... Sa
bahtan beri onjarm peşinde. Ehh biryakalarsa yokmu? Çeke
cekleri v a n . ^ ^ o j c r r A c b d I t C \ C {6 -)
TAH R RA T KÂT B : Ama yakalarsa!... O herifler kolay kolay yaka
lanmazlar.
DEL ÇAVUŞ: Yakalanırlar bre kardeş, yakalanırlar. Görürsün bak
nasıl kayalanırîar. Duymaz mısın, hep “Buzlar çözülmeden bu
işler bitecek,” diyor.
TAH R RAT KÂT B : Ha, ne demek o Allahını seversen? Buzlar çö
zülürse ne olacak?
DEL ÇAVUŞ: Kimbilir, elbet bir acelesi var. Görürsün bak, hepsi
ni nasıl yakalayacak. Ekrem Yüzbaşıyı da yanma alarak sa
bahtan çıkıp gitmişti ya, işte gidiş o gidiş.
TAH R RAT KÂT B : Paydosa ne kadar kaldı dersin?
DEL ÇAVUŞ: Ehh yakındır sanırım.
TAHR RAT KÂT B : O kadar canım sıkılıyor ki... Vakit bir türlü
geçmek bilmiyor. Kendimi bir an önce sokağa atmak istiyo
rum. Öyle ya 15 gündür ne yazmak ne çizmek var artık. Ne
defter tutmak kaldı, ne de dosya tanzimi. Çekmeceler raflar,
dolaplar bomboş. Halk müracaat etti mi ya telefon ediyorsun,
yahut yanına Katip takıp icap eden yere yolluyorsun. îş he
mencecik olup bitiyor. V ah a bu yol halk için belki iyi.
DEL ÇAVUŞ: yi ya millet çok memnun. Ç C^u W > )
TAH R RAT KÂT B : Ama devlet memurluğunun itibarı sıfıra.indi.
Eskiden kahvelerin önünden geçti miydi halk ayağa kalkıyor
du. şimdi kimsenin umurunda olmuyor. Hoş kahvelerde de
pek adam kalmadı ya. Hepsi yol inşaatında, inan bana, bura
ya gelenlerin hali tavrı bile değişti. Eskiden önümüzde el pen
çe divan duranlar şimdi emir veriyorlar. O kadar fenama gidi
yo r ki, Mehmet Çavuş görürsün bak, bir gün yüreğime inecek.
DEL ÇAVUŞ: Sen maaşını alıyorsun ya, bre kardeş ona bak.
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM ED E N • 41

TAH RÎRAT KÂT B : Yç>o öyle deme, iş maaşla bitmiyor. Eskiden


Tahrirat Kâtibi bir büyük, bir mühim adamdı kasabada, şanlı
şöhretli, ama şimdi bir ırgata bile git dışarda bekle, yahut ya
rın gel diyemiyoruz. Bunun ne acildi şey olduğunu bir bilsen.
DEL ÇAVUŞ: Yüreğini ferah tut Kâtip, üzülme canım, ölüp gider
sen kimsenin umurunda olmaz. Sen öldüğünle kalırsın, bir
daha da geri gelemezsin. Milleti korkutmak değil, kendini ona
sevdirmek makbul bre kardeş. Bak Kaymakam Bey’e, herkes
ona taptı tapacak. Vallahi inan, ben de onun için canımı veri
rim.
TAH R R A T KÂT B : Bilirim, hep böyle söylenir.
DEL ÇAVUŞ: Seni nasıl inandırayım bre kardeş. Provası yapılmaz
ki bu işin. Kasabanın Deli Çavuşundan, maskarasından, anlı
şanlı bir Mehmet Çavuş yaptı o... Kuru canım feda olsun.
B ir arı susarlar; D e li Çavuş pencereden bakar.
DEL ÇAVUŞ; Bak, nah işte Kaymakam Bey geliyor. Ekrem Yüzba
şı da yanında. Gel buraya, gel bre kardeş. Getirdiklerine bak.
Demin konuştuğumuz domuzlar. Tek sıra olmuşlar, hepsinin
elleri bağlı, hepsi de perişan. Ekrem Yüzbaşının da tabancası
elinde.
TAH R ÎRAT KÂT B : Gördüm, gördüm. Kaymakam Bey fena kızmı
şa benziyor. Doğrusu bu heriflerin yerinde olmak istemez
dim.
DEL ÇAVUŞ: Kaymakam Bey bir şeyler söylüyor, aç şu balkon ka
pısını da duyalım.
Kapı a çılır,; Kaymakamın sesi gelir. Bu sesin meşede
farkı ile ayarlanmasına lüzum yoktur. Hatta normal
den daha yüksek olm ası iyi olur.
KAYM AKAM IN SES : Sol... sol... sol... Sakallı hizayı bozuyorsun.
Şimdi kamçıyı kafana yiyeceksin. Sol... sol... sol...
TAH R RAT KÂT B : Bazan bir çocuk gibi oluyor. Şimdi ne lüzum
var herifleri böyle asker adımı yürütmeye, subay gibi kuman
da vermeye...
42 • CEVAT FEHM 8AŞKUT

DEL ÇAVUŞ: Elbet bir hikmeti vardır kardeş. Ne de olsa eski ku


mandan...

İKİNCÎ MECLÎS

(Evvelkiler, sonra Kaymakam, sonra birinci, ikinci


üçüncü karaborsacılar, elinde tabancasıyla Ekrem
Yüzbaşı.)

Kapı a çılır evvela Kaymakam gözükür, geri g eri yürü


mekte, elindeki, kamçısı ile işaret vermektedir. Tek sı
ra halindeki asker adımıyla yürüyen karaborsacılar
ve onların arkasından Ekrem Yüzbaşı kendisini takip
ederler. Ekrem Yüzbaşı silahını b ir an bile karaborsa
cıların üzerinden ayırmamaktadır.

KAYM AKAM : Sol... sol... sol... dur... Sağa don. (Kam çısıyla işaret
ederek) Sıra başındaki sen başla.
1. KARABORSACI: Ben vatan hainiyim. Kış bastırınca halka sata
cağım zahireyi gizli bir ambara sakladım. Bunları el altından
üç misli fiyat teklif edenlere verdim! Bu yüzden fukara halk aç
kaldı. Sızlandılar, ağladılar, merhamet etmedim. Onlar gibi aç
bırakılmamı doğru bulurum.
DEL ÇAVUŞ: Ahh vicdansız ahh... Sakalından da utanmamış bre
kardeş.
TAH R RAT KÂT B : Suss suss...
KAYM AKAM : Sıradan ikinci, sen başla...
2. KARABORSACI: Ben halk düşmanıyım. Gizli bir depoya daha
yazdan odun ve kömür istif ettim. Kar yağdıkça dükkândaki
. mal azaldı, sonunda bitti. Bunun üzerine depolardakileri giz
li gizli zenginlere sattım. Fakirler dükkânımın Önünde kuyruk
B U Z L A R Ç Ö Z Ü LM E D E N • 43

oldular, titreştiler, dondular. Dükkân kapısını yüzlerine kapa


tarak hepsini kovdum. Böylece kimbilir kaç darda olan hasta
nın, kaç fıkara çocuğunun ölümlerine sebep oldum. Benim de
aç, susuz, soğuktan donmaya terk edilmem haklı olur.
DEL ÇAVUŞ: Vay canavar vay!... Canavarlar bile bu kadar merha
metsiz değillerdir bre kardeş.
KAYMAKAM: Üçüncü, hadi bakalım sıra şimdi sende.
3. KARABORSACI: Ben de milletime kastettim. Aç v e ocakları tüt
meyen fakirleri, üstelik karanlıkta bıraktım. Halbuki sakladı
ğım ve bir kısmını zengin evlerine gizli gizli yolladığım gazlar,
yollar açılıncaya kadar halkın ihtiyacına yeterdi. Aç, soğukta
ve karanlıkta bırakılmam yerinde olur.
DEL ÇAVUŞ: Tuhh ahlaksız!... A z bile bu cezalar bre kardeş...
KAYMAKAM: Kâfi, sîzler ifadelerinizi verdiniz, ben de adil, şefkat
li, merhametli ihtilal hükümeti adına hakkımzdaki hükmü
söylüyorum. Malınıza, mülkünüze el konulacak v e 5’er yıl ağır
hapse konulacaksınız, (işa retle.) Beşer yıl... Mahkeme karan
da arkanızdan gelir. Ekrem Yüzbaşı al götür bunları...
EKREM YÜZBAŞI: Başüstüne Kaymakam Bey.
KAYM AKAM : Çarşı meydanında aynı sahneyi tekrarlatırsın. Bırak
halk suratlanna tükürsün, ileri marş, sol... sol... sol... Sakallı
sallanma.
Karaborsacılar çıkarlar.
KAYM AKAM : Sen bir dakika dur Ekrem Yüzbaşı. O helikopterle
kasabamıza şeref verenler ne oldu?
EKREM YÜZBAŞI: Hepsini hastaneye yerleştirdik Kaymakam Bey.
KAYM AKAM : Rahatları iyi ya...
EKREM YÜZBAŞI: Özgürlükten başka herşeyleri var. Alâ, peki gi
debilirsin. Güle güle...
Ekrem Yüzbaşı da çıkar.
KAYM AKAM : (Ta h rira tK â tib i ve D e li Çauuş'a) Ben. aşağıya Hâki
min yanına kadar gidiyorum. Beş dakika içinde dönerim.
44 « CEVAT FEHM BAŞKUT

DEL ÇAVUŞ: Olur Yüzbaşım.


Kaymakam çıkar.
TAH R RA T KÂT B : Bunlar zor altında mı böyle konuştular, yok
sa bu sözleri gerçekten vicdanları mı söyletti?
DEL ÇAVUŞ: iyi bildin. Ekrem Yüzbaşı’nın elindeki vicdanları.
Yalnız brovning mi, mavzer mi kestiremedim. Deli misin sen
bre kardeş.

ÜÇÜNCÜ MECLÎS

(Ö ncekiler, sonra H atice)

Hatice kararsız adım larla girer, gözleriyle Kaymaka


m ı arar.

TAH R RAT KÂT B : Ooo gel bakalım Hatice bacı. Nasılsın, iyi mi
sin?
HAT CE: yiyim.
DEL ÇAVUŞ: Ya çocuklar?
HAT CE: Onlar da iyi.
TAH R RAT KAT B : Nasıl, sal işliyor mu?
HAT CE: Eh işliyor...
TAH R RA T KÂT B : Ama muvakkat haa...
HAT CE: Heeyee.
TAH R RAT KÂT B : Köprü onanlmcaya kadar.
HAT CE: Ondan sonrasına Allah kerim. Toprağımız var şimdi bi
zim.
TAH R RAT KÂT B : Sarıların Mahmut Ağa’nın bağışladığı tarla
değil mi?
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM E D E N • 45

HAT CE: Hahh Sanların Mahmut Ağa insana toprak mı bağışlar?


Kaymakam Bey’in kamçısı sağ olsun.
DEL ÇAVUŞ: Doğru söylersin.
HAT CE: Tarlamızda çalışmak için karın kalkmasını bekleriz. Ama
artık çocukların kannları tok, benim keyfim de yerinde.
TAHRÎRAT KÂT B : Ahh analık ahh... Varsa yoksa çocuklar değil
mi?
HAT CE: Öyle... Kaymakam Bey’i görecektim.
TAH R RAT KÂT B : Ne o, hayrola bir derdin mi var?
HAT CE: Yok, ama görmem lazım.
DEL ÇAVUŞ: Şimdicik gelir.
TAH R RAT KÂT B : Bizim yapacağımız bir şeyse...
HAT CE: Yooo...
DEL ÇAVUŞ: yi öyleyse bekle. Kalem odasını biliyorsun. Gir ora
ya bir iskemle çek otur.
TAH R RAT KÂT B : Benim odaya gir diyecektim ama orada San
ların Mahmut Ağa var. Kaymakam Bey çağırtmış, bekleyip
duruyor, sen daha iyisi kalem odasına git.
HAT CE: Olur.
DEL ÇAVUŞ: Kaymakam Bey, hâkimin yanma kadar indi. Dönün
ce derhal haber veririm.
HAT CE: Eksik olma. Çıkar.

DÖRDÜNCÜ MECLÎS

(Tahrirat Kâtibi, D e li Çavuş, sonra Kaymakam)

TAH R ÎR A T KÂT B : Kanuna hiç şüphesiz uymaz ama bence Kay


makam Bey’in yaptığı en hayırlı işlerden biri de bu kadına el
4 5 • CEVAT FEHM BAŞKUT

uzatması oldu. Onun yerinde bir başkası olsaydı Hatice şim


di hapishanedeydi. Düşün ne olurdu çocukların hali o za
man? Kim alırdı onları evine? Emin ol kimse almazdı. Belki
akıl hastanesine verirdik geçici olarak. Am a bu hastanenin
durumu da bir tuhaf şimdi, ihtilalden beri, helikopterle gelen
ler dışında, ne kimseyi dışarı bırakıyorlar, ne de kimseyi içe
ri alıyorlarmış. Kapılar gece gündüz kapalı duruyormuş. Ga
rip bir durum. Geçen gün bir hasta götürmüşler, kapılar açıl
mamış, ters yüzü geri dönmüşler.
kaymakam girer, yorgun görünmektedir, bilindik ha
reketi daha sık yapar
KAYM AKAM : Ambarlar dolusu yiyecek, depolar dolusu yakacak,
variller dolusu gaz bulduk. Bu alçakları kendi ellerimle parça
lamak istiyorum. Bütün bulduklarımızı zaptettim. Yarından
itibaren meydanlarda sermayesine ben satacağım. Ne serma
yesi, bedava dağıtacağım. Kâtip, sen ve arkadaşların bu da
ğıtma işinde bana yardımcı olacaksınız.
TAH K KAT KÂT B : Ben mi efendim?
KAYM AKAM : Evet sen. *
TAH R R A T KÂT B : Olur efendim.
KAYM AKAM : Ben yokken gelen giden oldu mu?
TAH R RAT KÂT B : Sarıların Mahmut Ağa geldi efendim, siz ça
ğırtmışsınız.
DEL ÇAVUŞ: Hatice de geldi Yüzbaşım.
KAYM AKAM : Hatice mi? Neye gelmiş?
DEL ÇAVUŞ: Bize bir şey söylemek istemedi bre kardeş. O da ka
lem odasında bekliyor.
KAYM AKAM : Pekâlâ, ikisini de görürüm. Sen şimdi not al Katip.
TAH R RA T KÂT B : Yazıyorum efendim.
KAYM AKAM : Yol inşaatı iyi gidiyor. Memnunum. Yalnız ağalar bi
raz daha cömert olsunlar. Haa içme suyu için ikinci taksit za
manı geldi, bunu da kendilerine bildir. Yaz üç gün şıra ile üç
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM E D E N • 47

toplantı yapacağız. lgilileri haberdar et. Bir, bütün arazi sa


hiplerinin tapularım tetkik edecek komisyonun kurulması
için. ki, maarif memuru arkadaşın isteğiyle zorunlu gece
okulları açılması için. Üç, Sağlık Müdürü arkadaşın talebiyle
köylere gezici hekim ve bedava ilaç temini için... Buzlar çö
zülmeden bütün bu işleri bitireceğiz. Yaz kâtip, tellallar hal
ka ilan etsinler. Evliyanın yattığı türbenin duvarlarını kazıt
tım. Sıvaların altından putlarla, sa ve Meryem resimleri çıktı.
Demek yatan Ölü bize ait değil. Haçlılardan kalmış... steyen
gidip görsün, iki gün izin veriyorum. Ondan sonra ziyaret ta
mamen yasak. Parmaklığa her bez bağlayanı falakaya yatıra
cağım. Yazdın mı?
TAH R ÎRAT KÂT B : Yazdım efendim.
KAYM AKAM : Paydos oldu galiba. Sen istersen gidebilirsin artık.
(D e li Çavuş’a ) Sen burdasm ya...
DEL ÇAVUŞ: Elbette Yüzbaşım.
KAYMAKAM:, Alâ, ikiniz de gidin şimdi Hatice’yi bana yollayın. O
çıkınca Sanların Mahmut Ağa gelsin.
DEL ÇAVUŞ: Olur Yüzbaşım.
Tahrirat Kâtibi ve D eli Çavuş çıkarlar:

BEŞ NC MECLÎS

( Kaymakam, H atice)

Yalnız kalan Kaymakam sobada ellerin i ısıtırken Ha


tice girer.

KAYM AKAM : Hayrola Hatice, ne işin var senin burada? Bir şey mi
oldu?
HAT CE: Yok.
4 $ o CEVAT FEHM BAŞKUT

KAYM AKAM : Çocuklar hasta falan mı yoksa?


HAT CE: Yok.
KAYM AKAM : Ama, bir şey için gelmiş olmalısın buraya. 15 gön
dür görmedim seni. Sonra birden ortaya çıkıyorsun. Elbette
bir derdin, bir meramın vardır.
HAT CE: Bir şey duydum, onu söylem eye geldim, kurban oldu
ğum.
KAYM AKAM : Ne duydun, benim hakkımda mı? Otur bakalım.
HAT CE: Heeye. Seni çok seviyorlar, geldiler de bana haber verdi
ler.
KAYM AKAM : Kim seviyor ne dediler?
HAT CE: Millet seviyor seni, millet... Hani o arzuhalci var ya, Şe
ref miydi neydi adı... Bir tuzak kurmuş sana, kötü bir tuzak.
Maksadı ,da neymiş biliyor musun? Seni milletin gözünden
düşüresıymiş.
KAYM AKAM : Neye buraya gelmiyor da sana haber veriyorlar.
HAT CE: Ne bileyim ben? Ben de şaştım buna. Ama koskocaman
Kaymakama kolay söyleyem ezler ki kurban olduğum, ben bir
kolayım bulurum sanmışlar. Kurtardın ya beni mahpusluk
tan, beni senin yakının sayıyorlar.
KAYM AKAM : Eyy, neymiş beni halkın gözünden düşürecek tu
zak?
HAT CE: Arzuhalci var ya, Şeref Hakarar, o itoğlu it, o namussuz,
o avradının donu başına olacak ırzı kırık.
KAYM AKAM : Vay vay vay, bunlar ne küfürler Hatice?
HAT CE: Ne yapacaklarmış biliyor musun? Çukurovalı Âfet var
ya, buraya göndereceklermiş onu.
KAYM AKAM : Kim bu Çukurovalı Âfet?
HAT CE: Abovvv, yedi düvelin orospusu. Çukurova’dan 15 günlü
ğüne buraya gelmiş, barlarda çalışmak için yollar erken kapa
nınca gidememiş.
KAYM AKAM : Kötülüğü ne?
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM E D E N • 49

HAT CE: Daha ne olacak Çukurova’da her erkek, erkekliğini bildi


ği gön benimle yattı, diye övünüp dururmuş.
KAYM AKAM : Ne diyorsun? Bu hakikaten bir afetmiş.
HAT CE: ki ayda otuz köy gezmiş, tabii elden ele. Bu da en büyük
hüneri imiş.
KAYM AKAM : Güzel kadın mı?
HAT CE: Meraklandın bak... Evet güzel.
KAYM AKAM : Peki ne yapacakmış bu Çukurovaîı Âfet bana?
HAT CE: Burada her akşam paydostan sonra geç vakitlere kadar
kaldığını, kasabada bilmeyen yok. Âfet buraya gelecekmiş,
açılıp saçılacakmış, Şeref Hakarar da ağalarla bütün kasaba
arkasında gelip seni basacakmış. Maksat da neymiş? Kayma
kamı hükümetin içinde cümbüş yapıyor diye bütün millete
ilanat vermek.
KAYM AKAM : Peki ama,, benim Çukurova’Iı Âfet’i burada kabul
edip gönül eğlendireceğim malum mu?
HAT CE: Yok belli değil. Doğru adamsın, mert adamsın, cesur
adamsın ama erkeksin. Âfet’e de dünyada dayanacak hiçbir
erkek yokmuş, diyormuş ki, bana dayanacak erkeğe bütün
Çukurova’yı veririm.
KAYM AKAM : Demek Çukurova onunmuş. Peki ama Hatice sana
ne oluyor bu işte?
HAT CE: Hiç istemem rezil olduğunu.
KAYM AKAM : Başka, yalnız, o kadar mı?
.HAT CE: Sana alay lazım ya... Ben yine dediğimi derim. Gözünü
aç, baskın bu akşam olacakmış. Sonra arzuhalciden başkala
rına, ağalara da dikkat et. onlar da elbet senden ö c almaya
kalkışacaklardır. Artık ben gideyim.
KAYM AKAM : Dur biraz daha canım. Konuşuyorduk..
HAT CE: Sarıların Mahmut Ağa bekliyormuş baksana.
KAYM AKAM : Beklesin kereta... Beni uyarmanın sebebi yalnız re
zil, olmamı istemiyişin mi? Cevap vermedin?
50 » CEVAT FEHMt BAŞKUT

HAT CE: Doğru adamsın, mert adamsın cesur adamsın ya... Kusu
ra kalma birazcık delisin kurban olduğum. îşte bu kadar...
Sağlıkla kal.
Kaymakam bu sözlere hiç beklem ediğim iz şekilde
kızmıştır. Hatice şaşırır. Bu şaşkınlık içinde çıkar.
Kaymakam z ile basarak M ehm et Çavuşu çağırır.

ALTINCI MECLÎS

(Kaymakam, D e li Çavuş)

Kaymakam düşünceli gezinirken D eli Çavuş girer.

KAYM AKAM : Gel bakalım gel. Başımıza iş çıktı.


DEL ÇAVUŞ: Hayrola Yüzbaşım.
KAYM AKAM : Hatice haber verdi, arzuhalci benden intikam almak
için bir plan kurmuş. Çukurovalı Âfet diye bir kötü kadın var
mış kasabada.
DEL ÇAVUŞ: Vardır, bilirim kahpeyi.
KAYM AKAM : Bu akşam buraya gelecek, açılıp saçılacak, Şeref ile.
ağalar da bizi basacaklarmış. Maksat Kaymakam hükümet ko
nağına kan alıyor diye beni rezil etmekmiş. Gel şunlara bir
oyun oynayalım. Hiç ses etmeyelim gelsinler, onlar bizi rezil
edeceklerine, biz onlan edelim.
DEL ÇAVUŞ: Edelim Yüzbaşım. Edelim bre kardeş.
KAYM AKAM : Ama bu işte bütün yük sana yüklenecek.
DEL ÇAVUŞ: Emret Yüzbaşım.
KAYM AKAM : Benim kılığıma gireceksin v e beni taklit edeceksin.
Buraya sen oturacaksın.
DEL ÇAVUŞ: Yani ben Kaymakam mı olacağım? Estağfurullah
Yüzbaşım. Yapamam bre kardeş. Benden yapacağım şey iste.
B U Z LA R Ç Ö ZÜ LM ED E N « 51

KAYM AKAM : Yapamam ne demek, emrediyorum.


DEL ÇAVUŞ: Vallahi elimden gelmez. Ben Kaymakam olamam.
Kaymakam olmak nere, ben nere. Sonra beni tanırlar. Kimse,
inanmaz.
KAYM AKAM : Herhalde bu kadın tanımaz. Yaşın müsait değil. Be
ni de daha önce görmedi ki şüphelensin. Nasıl Deli Çavuşken
Mehmet Çavuş olduysan, Mehmet Çavuşken Kaymakam da
olursun... tiraz dinlemem. çerdeki odada yedek çizmelerim
le bir kat elbise, kalpak falan var. Ben burada Sarıların Meh
met Ağa He konuşurken sen içerde onları giyersin.
DELÎ ÇAVUŞ: Yüzbaşım, sen emredince yapmayacağım şey yok.
Amma velakin ayıp olur. Ölünceye kadar derdi yüreğimden
çıkmaz, bre kardeş.
KAYM AKAM : Hayır hayır, bre kardeş. Yüzbaşım filan demek yok
artık. Konuşurken de beni taklit edeceksin.
DEL ÇAVUŞ: Başüstüne Yüzbaşım.
KAYM AKAM : Şişşşt, hani Yüzbaşım demek yoktu ya?
DELÎ ÇAVUŞ: Ne çabuk da Kaymakam oldum?
KAYM AKAM : Ha, ya...
DEL ÇAVUŞ: Ne çabuk da Kaymakam oldum?
KAYM AKAM : (A rka cebinden konyak şişesim çıkararak b ir iki yu
dum alır.; sonra şişeyi D e li Çavuş'a uzatır.) Al sen de iç. ç iç
cesaret bulursun. Hem şişe şende kalsın. Misafirine de ikram
edersin. (D e li Çavuş içe r.) Y oo yo o o öyle değil. Şişeyi yarıla.
(D e li Çavuş tekrar içer, öksürür.) Yaktı mı?
DEL ÇAVUŞ: Konyak değil alev bu Yüzbaşım: Öhhööö. Sen içime
bir yalım saldın, o da ateş harmanı etti. Kardeş Mehmet Ça
vuş olmak kolay ya, Kaymakamlık zor. Yok, gözüm çıksın ya
pamayacağım.
KAYM AKAM : Lafı uzattın ya. Hadi bakalım harekete geçelim. Git
Sarıların Mahmüt Ağa’yı getir buraya. Sen de onunla içeri gi
rer, sonra yan odaya geçersin.
5 2 « CEVAT FEHM BAŞKUT

DEL ÇAVUŞ: Emrin başüstüne ama, (Şişeden tekrar içer.)


KAYM AKAM : Bak daha duruyorsun, yürü diyorum.
D e li Çavuş çıkar; Sarıların Mahmut Ağa beraberinde
olarak tekrar girer, sahneden soldaki odaya geçer.

YED NC MECLÎS

(Kaymakam ve Sanların Mahmut Ağa)

KAYM AKAM : Ooo buyrun Mahmut ağa. Seni yordum, kusurumu


bağışla, otur şöyle... Nasılsın iyi misin?
SARI MAHMUT AĞA: yiyim Kaymakam Bey.
KAYM AKAM : Otursana... Mahmut Ağa senden memnunum. Beni
kırmadın. Salcıların Hatice’ye kendini v e çocuklarını geçindir
mesi için beş dönüm tarla bağışladın. Vakıa bir kısmı taşlık v e
kumluk ama nihayet geri kalanı da pekâlâ onları geçindirebi-
lir. Seni görenler ve senden geri kalmak istemeyenler de bir
çift öküzle, saban, tohumluk vesaire verdiler. Neticede kur
tuldular zavallıcıklar. Yakında kar kalkar, onların işleri de da
ha fazla yoluna girer.
SARI MAHMUT AĞA: Kaymakam Bey, ben bunu sırf senin güzel
hatırın için yaptım. Yoksa köprü atan, o aklını yitirmiş karıyı
korumak için değil. Sen ne diye onu kolluyorsun, aklım er
mez... (G ülerek) Güzel diye mi?
KAYM AKAM : (im ayı anlamazlıktan g e le re k ) Mahmut Ağa, mese
le orada değil, zaten bu bahsi sırf senin ne kadar anlayışlı, ne
kadar vatansever bu kasabaya gerçekten şeref veren saygıde
ğer bir insan olduğunu anlatmak için açtım. Şimdi söyleye
ceklerimi can kulağı ile dinle Mahmut Ağa... Memlekette çift
çinin yıllık geliri bu gün 950 lira olarak hesaplanıyor. Bu ra
kam Amerika’da 15 bin, Almanya’da 12 bin, bizde 950 lira. Bu
B U Z L A R ÇÖ ZÜ LM E D E N * 53

günkü şartlar altında 950 lira ile bir insan bir yıl geçinemez,
yaşayamaz ağa. Yaşayamazsa ne olur? Memleket daha fakir
düşer, sefalet daha artar, bundan da bin türlü tehlike doğar.
Türkiyemizde bugün 11 milyon kişi çiftçilik ediyor Mahmut
Ağa, ama çiftçilik ediyor diyorsam bunlar içinde büyük arazi
sahipleri bir avuç... Geri kalanlar toprağı olmayan veya yet-
meven kişiler. Yarıcılar, ortakçılar, ırgatlar... Yapılacak iş,
bunlara toprak vermek, anlıyor musun? Memleketin kurtul
ması v e kalkınması buna bağlı.
SARI MAHMUT AĞ A: Kaymakam Bey, çok biliyorsun, anlaşılıyor,
çok biliyorsun ama, bunları bana niçin anlatıyorsun? Biz ca
hil insanlarız. Aklımız böyle büyük hesaplara ermez.
KAYM AKAM : Ermez ha... Pekala, mademki öyle istiyorsun maksa
da kestirmeden gideyim Mahmut Ağa... Senin topraklarını
100 bin dönüme yakın olarak hesaplıyorlar. Doğru mu?
SARI MAHMUT AĞ A: (Kafa tutarak.) Diyelim ki doğru, ne olacak
Kaymakam Bey?...
KAYM AKAM : Sen. bu topraklan doğru dürüst ekmeğe bile yetişe
miyorsun. Yansı metruk duruyor. Bağışla bu yüz bin dönü
mün yansını topraksız çiftçiye. Bağışla da büyüklüğünü gös
ter. Bağışla da bu memleketin en büyük dâvası olan toprak
davasını çözme yolunda bütün arazi sahiplerine örnek ol.
SARI MAHMUT AĞ A: Kaymakam Bey, iyi nutuk çekiyorsun ya, la
kın bu parlak laflara bizim kamımız tok. Bir kulağımdan giri
yor, ötekinden çıkıyor. Mülkiyet hakkı, kutsaldır Kaymakam
Bey. Kanunlar benden.yana iken Kaymakam Bey yaldızlı iki
çift lakırdı etti diye ben cedlerimden kalan topraklan aç kuş
lara darı serper gibi fırlatıp atamam. Bir sürü tembel iti top
rak sahibi edemem. Mahmut Ağa, San Ali Ağanın oğlu, San
Ali Ağa Süleyman Ağa’nm oğlu, Süleyman Ağa Durmuş Ağanın
oğlu, Durmuş Ağa Kara Recep Ağanın oğlu, Kara Recep Ağa...
Sen sülaleni üç göbek öteye götüremezken ben ecdadımı sa
bahtan akşama ve akşamdan sabaha kadar saysam tükete-
mem. şte bugün sahibi olduğum topraklan dönüm dönüm
5 4 * CEVAT FEHM BAŞKUT____________

onlar aldılar ve emanet diye bana bıraktılar, onların mirasım


ben ancak çoğaltabilirim. Eksiltemem. Aksini yaparsam yat
tıkları mezarlarda onların kemikleri sızlar, sonra perişan olu
rum ben.
KAYM AKAM : Kâfi, seninle başka türlü konuşmak gerekirmiş. Ben
yanıldım, kusura bakma. Sana haber yollamıştım, sahip oldu
ğun araziye ait tapu senetlerini getirdin mi?
SARI MAHMUT AĞ A: Ne yapacaksın tapu senetlerini Kaymakam
Bey?
KAYM AKAM : Göreceğim, Kaymakam sıfatıyla.
SARI M AHM UT AĞ A : Vazgeç bu sevdadan. Görüp ne olacak? Bir
kısmı tapulu, bir kısmının da hak sahibiyim. Yani kanun onla
rın da bana ait olduğunu kabul ediyor.
KAYM AKAM : Kanun, kanun, kanun... Adamın sabrım taşırmak
için elinden geleni arkana koymuyorsun. Ağa bak haber vere
yim, fazlaya kaçıyorsun. Bu kanunların hepsini kaldırdım
ben, kaldırıldı.
SARI M AHM UT AĞ A : Kanun kaldıran Kaymakamı ömrümde ilk
defa görüyorum. Sen kanunu ortadan için değil, uygulama ve
kollamakla ile zorunlusun, unutma Kaymakam Bey.,.
KAYM AKAM : Bana bak, ben burada ihtilali ve onun hükümetini
temsil ediyorum. Benimle ancak edep v e terbiye dairesinde
konuşulur. Ağzından çıkanı bil, aldım başına topla.
SARI MAHMUT AĞ A : (Gülerek.,) Adamı güldürüyorsun, sen ço
cuksun çocuk... Yaşın kemale ermiş ama, çocuk kalmışsın.
Biz senin, gibileri burada çok gördük. Haftasına kalmadan
hepsini birer birer selametledik. Senin de icabına bakarız el
bet... Meraklanma...
Kaymakam San Mahmut Ağa 'ya doğru yürür; sağ elin i
kaldırarak suratının iki yanım tokatlar. Mahmut Ağa
sağ elinin tersiyle sol yanağım sıvazlar; hiç sesini çı-
. karmaz. B iraz şaşırmıştır, fakat yine de gözleriyle
Kaymakamı yiyecek g ib i bakar.
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM ED EN « 55

KAYM AKAM : Ben, benden evvel gelip geçmiş Kaymakamlara ben


zemem. Edepli v e terbiyeli ol dedim dinlemedin. Seni buraya
çağırmadan Önce hakkında epey araştırma yaptım Mahmut
Ağa. Elinde bir tek tapu senedi var. Bunda toprağının sın ın '
kuzeyde Dımdım Mağarası, doğuda Kan tarlası,' güneyde Ku
ru kavağın kökü, batıda karayolu ve bataklık diye tarif edili
yor. Hangi karayolu, Kuru Kavak nerede, bataklık hangi yön
de, kan tarlası hangisidir? Bilinmez. ki defa köylülerle aran
da sorun çıkmış, iki defa bilirkişi heyeti kurulmuş, hepsine
50’şer, yüzer kâğıt vermişsin v e senin iki bin dönümlük ara
zin evvela on bin, sonra da kırk bin dönüm olmuş. Buna hü
kümetin kuruttuğu bataklık v e diğer boş araziyi de eklemiş
sin, bugünkü hale getirmişsin. Hani ecdat mirası topraklar
dan bahsediyorsun Ağa? Hepsi üstüne oturulmuş arazi. Sen
bu devleti soymuşsun. Anladın mı sahtekâr?
SARI MAHMUT AĞ A: Yok, ileri gittin ya, Vali 86/16 konuşmak ar
tık farz oldu. Çünkü bardağı taşırdın. Vali Bey’le konuşmak is
tiyorum, iznin var mı?
KAYM AKAM : Ne yapacaksın Vali Bey’i?.
SARI MAHMUT AĞ A : Şikayet edeceğim. Seninle davam var. Yok
sa artık buna da mı hakkımız kalmadı. Toptan esir mi olduk
elinizde? Adalet böylesine mi yok edildi? ihtilali bunun için
mi yaptınız?
KAYM AKAM : Beni tahrik edip yine çileden çıkarma. Vali Bey’le
telefonla mı konuşmak istiyorsun?
SARI MAHMUT AĞ A: Evet, vilayete bağlı bir telefon olacak bura
da. Hangisi?
KAYM AKAM : Sağdaki... Öteki kasaba dahiliyle konuşur.
SARI MAHMUT AĞ A: (G österilen telefonu açarak). Alo... Alo...
Santral alo... Vali Bey’ i istiyorum. Alo... Alo... Hahh, ben San
ların Mahmut Ağa... Vali Bey’le konuşacağım oğlum, tez ver.
Alo... Vali Bey, sen misin? Ben Sarılann Mahmut Ağa. Nasılsın
Vali Bey? Çoluk çocuk nasıl? Kuzum bu komünist kaymakamı
sen mi yolladın buraya? Elimizdeki toprakları zapta kalkışı
56 • CEVAT FEHMÎ BAŞKUT

yor baba. Kanunu ayaklar altına aldı. Bu ihtilal hani ya adalet


için yapılmıştı, kanun için yapılmıştı, keyfi davranışı kaldır
mak için yapılmıştı? Vallahi bütün milleti ayaklandırırsınız.
Bir deîibozufc Kaymakam yüzünden, herşeyi kaybedersiniz.
Gidenleri böylesine arattırırsamz, sonunuz çabuk gelir. şte
ben bu kadar söylüyorum... Yok yok senden eminim Vali Bey.
Hakkın, adaletin, kanun tarafında olduğunu elbet bilirim. Am
ma velakin bu kendini bilmezi çekip almalısın derhal burdan.
Gözlerinden öperim Vali Bey, hanımefendiye hürmetler.
KAYM AKAM : Telefonu kapatma, bitti mi? Ben de konuşacağım.
SARI MAHMUT AG A: Alo... Alo... Vali Bey, bak Kaymakam Bey de
konuşacak. Görüşmek istiyor musun? Pekâlâ, söylerim. Sela
metle. (Kaym akam a) Vali Bey seninle konuşmak istemiyor.
Zorla değil ya... Derhal tahkikat açtracağım, ben ona gösteri
rim dedk Eyyy sen sebep oldun bu işe Kaymakam Bey... Yap
tığım beğendin mi?
KAYM AKAM : Benimkini değil ama, senin yaptığını çok beğendim,
geç şuraya otur da dinle... (G id er telefonun telin i çeker,; telin
kesik olduğunu görürüz.) Düzenbaz! Buraya geldiğim gün vila
yetle aramızda bütün telefon ve telgraf telleri gibi bunu da
kestirmiştim. Ama sen elinin dokunmasıyla bu telli telefonu
telsiz telefon yapıverdin. Seni Sanların Mahmut Ağası seni...
Bana bak, buradan derhal Jandarma Kumandanlığına gide
ceksin. Ekrem Yüzbaşıyı göreceksin. Kaymakam Bey’in emri
var, beni tutuklatıp içeri alacakmışsın, diyeceksin. Kaçmaya,
saklanmaya kalkışma. Vallah yakalatır, boynuna ip taktırarak
çarşıdan, halkın arasından sürüye sürüye geçirtir, bütün çar
şılıyı yüzüne tükürtür, sonra da alemin içinde bir araba dayak
atanm. Haydi yıkıl, git şimdi. Ağzını açmaya kalkışma, par
maklarımı ağzına soktuğum gibi cart diye yırtarım it oğlu it...
Sarıların Mahmut sallana sallana çıkar.
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM E D E N » 57

SEK Z NC MECLÎS

D e li Çavuş soldan girer, tamamen Kaymakamın kıya-


telindedir, biraz çakır keyif olduğu için artık daha ser
best hareket ediyor. Hareketlen tıpkı Kaymakamın ha--
reketleridir.

DEL ÇAVUŞ: Parmaklarımı ağzına soktuğum gibi cart diye yırta


rım.
KAYM AKAM : ( Gülerek) Hay Allah iyiliğini versin, ben seni unut
muştum, mükemmel... Biraz daha konuş bakalım.
DEL ÇAVUŞ: (Kaymakamın bilindik hareketini yaparak.) Suss,
ukalalık istemem, devlet bizız, sen ihtilal nedir bilmez misin?
Memlekette ihtilal oldu efendi uyan. Buzlar çözülmeden fa
lan, filan...
KAYM AKAM : (Kahkaha ile gülerek.) Yaşa Çavuş, yaşa;.. Bak ba
na, karıyı buraya oturtursun, sen de şöyle yanma oturursun.
Kapıdan girdiler mi hemen başını kadının göğsüne dayarsın.
Yalnız çizmelerin kanepeden dışarı çıkmalı ha... BÖylece d u -.
rum hem inandırıcı olur, hem de senin beyaz saçlarını görüp
daha ile saniyede oyunumuzu çakmazlar.
DEL ÇAVUŞ: Bir iş sardın ki başıma Yüzbaşım, sorma bre kar
deş...
KAYM AKAM : Olmadı, bre kardeş demiyeceksin.
DEL ÇAVUŞ: Peki demem bre kardeş... (E liyle ağzım kapar.)
Kaymakam soldan çıkar.
58 » CEVAT FEHM BAŞKUT

DOKUZUNCU MECLÎS

(D e li Çavuş, Âfet,; sonra Kaymakam)

 fet sessizce içeri girer; b ir kaç adım atar, sonra arka


sını duvara dayayarak p o z a lır

AFET: Bir cigaran var mı?


DEL ÇAVUŞ: (Arkası dönük olduğu için bu seslen birden irk ilir.)
Haa? - ■ '
AFET: Bir cigara v er bana'..
DEL ÇAVUŞ: (Aynen Kaymakamı taklit ederek onun bilindik hare
ketini tekrarlayarak ve onun g ib i bağırarak.) Kimsin sen? Bu
rada ne arıyorsun? Sual sordum mu cevap isterim ben. Bura-
' ya bak, gözlerimin içine bak.
AFET: (D e li Çavuşu süzm ektedir.) Senin barut gibi olduğunu söy
lemişlerdi ama, doğrusu böyle geçkin dememişlerdi. Keşke
biraz daha genç olsaydın. Barut gibi erkeklere bayılırım ben.
Civanım, ben Çukurovaîı Âfet. Adımı duymadın mı hiç?
DEL ÇAVUŞ: Duymadım.
AFET: Zararı yok. Ne yapacağız seninle şimdi? Sende iş çoktan bit
miş. Azamazsm. .
DEL ÇAVUŞ: Yeter, kes... Laubalilik istemem. Bana bak burada
ben konuşurum, ihtilal Hükümetfnin temsilcisiyim, Kayma
kamım ben... Bu suratının hali ne? Dudakların neye öyle? Leş
parçalamış kancığa benziyorsun. Ne sürmüşsün onlara?
AFET: Tabii, boya... Öpmek ister misin? Zararı yok sonra boyalan
temizleriz. îyi Öpüşürüm ben...
t
DEL ÇAVUŞ: Dur dur acele etme daha. Dudaklann güzel görün
sün diye mi o boyayı sürüyorsun?
AFET: Her kadın sürmüyor mu?
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM E D E N » 59

DEL ÇAVUŞ: Sürmesin. Biz, yiyecek maddelerini boyayan esnafı


cezalandırıyoruz. Size ne diye izin verecekmişiz? Kadınların
dudaklarına boya sürmelerini yasak ettim. Kaldırıldı... Yaz
kâtip, yarından itibaren dudaklarım boyayan kadınların mal
larına el konulacak, kendileri hapse atılacak beşer yıl, yazdın
mı Katip?
AFET: (Etrafına bakınarak.) Kâtip diyorsun ama, kâtip nerde?
DEL ÇAVUŞ: Zararı yok, duyar o... Yaz yaz... Kadınların ipek ço
rap giymeleri de yasak. Yarından itibaren artık ipek çorap gi
yilmeyecek.
AFET: Ulan bırak şimdi gezeveîiği be... htiyar, mihtiyar ama ya
man adamsın. Hoşuma gittin. Bana ikram edecek bir şeyin
yok mü yahu? ,
DEL ÇAVUŞ: Var, konyak var, içer misin?
AFET: Sorar mısın, bayılırım.
DEL ÇAVUŞ: ( Cebinden çıkardığı şişeyi uzatarak) A L .
AFET: Bardak yok mu?
DEL ÇAVUŞ: şte masanm üstünde. Cigara istiyordun, oradaki ku
tuda o da var.
 fet b ir sigara yakar, bardağı alıp konyak koyar, şişe
y i D e li Çavuş'a iade eder
AFET: Bir yere oturalım.
DEL ÇAVUŞ: Oturalım ya, ne yapmak için?
AFET: Elinin körü... Fırsat bu fırsat, sevişeceğiz tabii anam. Seni
baştan, çıkarmak imkânsız görünüyor ama, böyle öfkeli olu
şun içime şüphe düşürdü.
DEL ÇAVUŞ: Beni baştan çıkarman şart mı? Bir maksadın mı var?
AFET: Ne maksadım olacak? Defterimde bir de Kaymakam bulun
sun istiyorum, gel otur.
DEL ÇAVUŞ: Oraya olmaz, şuraya... Yok senin yerin orası değil.
Sen oraya, ben de buraya.
Telefon çalar, D e li Çavuş tereddüt g e çirir Yan kapı
aralanır, kapanır.
60 ■ CEVAT FEHMÎ BAŞKUT

DEL ÇAVUŞ: Sırası mıydı şimdi?


AFET: Sen bak telefona. Ben zaten biraz dışarı çıkmak istiyorum.
DEL ÇAVUŞ: Telaşla Nereye bre kardeş?
AFET: Tuvalete canım. Ne tarafta o?
DEL ÇAVUŞ: Tuvalete mi? ( Yan kapıya doğra bir ik i adım atar\ ba
kar. Talim at bekler.) Ne tuvaleti bu, daha yeni geldin be...
AFET: Tuvaletten gelmedim ya... Sen de bir tuhaf adamsın a...
KAYM AKAM : (K apı aralığından) Göster gitsin...
AFET: Anlamadım...
DEL ÇAVUŞ: Zararı yok, senin anlamam lazım değil zaten, ben an
ladım.
AFET: Neyi anladın?
DEL ÇAVUŞ: Gitmem lazım.
AFET: Nereye gitmem lazım?
DEL ÇAVUŞ: Helaya... Sen istemedin mi?
AFET: Ha, ya... Ne tarafta o yer?
DEL ÇAVUŞ: Öyle ya, nereden bileceksin? Sofaya çık, en sondaki
kapı.
AFET: Hangi taraf?
DEL ÇAVUŞ: Orası sana, kendini duyurur. Â fet çıkar.
D e li Çavuş, Â fe fin arkasından kapıyı kapar, yan kapı
ya giderken Kaymakam g irer ve doğru telefona gide
rek açar.
KAYM AKAM : (Telefonla konuşarak.) Alo, kim? Ekrem Yüzbaşı
sen misin? Sesin bir tuhaf geliyor. Heyecanlı gibisin... Ey...
Ey?... Vay canına, namussuz kanma susamış demek? Yamna
alacağın kuvvet az olmasın. Allahın belası bir herifmiş bu Yı-
lanoğlu... Haydi, vakit geçirme, kahveye giden yolda buluşa
lım. (Telefonu kapar.)
DEL ÇAVUŞ: Ne oluyor Yüzbaşım, iyi görüşmedin telefonda?...
KAYM AKAM : Hacı Murat Ağanın eşkiyası Yılanoğlu, kasabaya in
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM E D E N « 61

miş. Çınardibindeki kahvede görmüşler kendisini. Yazık,


cümbüşü kaçıracağım ben. Kadın tuvalete gitti ya... Mutlaka
pencereden işaret verecektir. Belli îdi o, onun için gitsin diye
seslendim. Gelmeleri yakındır. Sen benim tarafımdan da gül.
DEL ÇAVUŞ: Olur, gülerim ya... Yüzbaşım kendine dikkat et.
KAYM AKAM : Olur Çavuş.
DEL , ÇAVUŞ: Allah hayırlara yorsun, içimde bir sıkıntı var. Ta
bancan yanında mı?
KAYM AKAM : Yanımda...
DEL ÇAVUŞ: Çok gaddar heriftir bu Yılanoğlu. Gel gitme. Sana bir
şey olursa ahrete kadar bütün kasaba yanar. Sen lazımsın bu
raya... Allah sana kıyacağına benim canımı alsın.
KAYM AKAM : (E liyle D eli Çavuşun yüzünü okşayarak.) Hadi hadi...
Konyak dokundu sana galiba. Ne lüzum var bu laflara şimdi?
Yılanoğlu gaddarsa ben ondan daha gaddarım bilirsin. Eyval
lah...
Kaymakam soldaki kapıdan çıkarken A fet sağdan gi
rer.
AFET: Telefon konuşman bitti mi?
DEL ÇAVUŞ: Bitti... Senin işin de bitti anlaşılan. yi iyi işler yolun
da gidiyor. Alışığız biz böyle şeylere... Her Allah’ın günü olur,
aldırma... Keyfimize bakalım, biz, bre kardeş...
AFET: (Bardağını kaldırarak) Şerefe... Şerefe cicim...
DEL ÇAVUŞ: (Şişeyi kaldırarak) Şerefe...
AFET: Daha yakın gel.
DEL ÇAVUŞ: Olur, geleyim.
AFET: Daha daha... Sarıl bana. Elini koynuma soksana.
DEL ÇAVUŞ: Neye?
AFET: Bak orada neler var.
DEL ÇAVUŞ: Neler var?
.AFET: Aaa, vallahi sen insanı çıldırtırsın.
DEL ÇAVUŞ: Dur biraz daha içeyim.
62 » CEVAT FEHM BAŞKUT

ONUNCU MECL S

(D e li Çavuş, Afet, sonra Ş eref Hakarar)

Yavaş yavaş kapı açılır, Şeref Hakarar ayaklarının


ucuna basa basa girer. Kanepede oturan D e li Ça
vuş’un ve A fet’in arkaları kendisine dönüktür. B ir kaç
adım attıktan sonra durur, arkasına döner. Parmağını
dudaklarına götürerek kapıdan dtşardakilere gürültü
etm em eleri lüzumunu hatırlatır, sonra eliyle biraz
orada bekleyin manasına b ir işaret yapar.

AEET: (Bardağını kaldırarak) Şerefe canım...


DEL ÇAVUŞ: (A fe t’in göğsüne yatmıştır. Şişeyi kaldırarak) Şerefe...
ŞEREF HAKARAR: Yaaa böyle demek Kaymakam Bey... Bize doğ
ruluktan, namustan, faziletten bahseder, kendi resmî makam
da bar karılarıyla cümbüş yaparsın. Hani devletin haysiyeti...
Hani hükümetin otoritesi... Hani Kaymakamlık vakarı... (K apı
ya dönerek) ağalar, beyler, işte bu ihtilalcilerin içyüzü budur.
Halka talkım verirler, kendileri salkımı yutarlar. (D e li Ça
vuş’a ) Namusu mücesem, fazileti timsali gözüken Kaymakam
Bey, bunları kime yutturuyorsun?
DEL ÇAVUŞ: (Doğrulur, Şeref Hakarar’â döner, elindeki şişeyi kal
dırarak) Şerefe...
ŞEREF HAKARAR: Nee? Bu da nesi? Kaymakam değil bu!... Kız
orospu, Allah belanı versin, rezil ettin beni. Ben sana Deli Ça
vuş ile fingirde mi dedim?
AFET: Ne Deli Çayuşü be? Kaymakam içerde dediler, kendisi de
tasdik etti.
DEL ÇAVUŞ: Ağalar beyler ne ararsanız burada bre kardeş... Hiç
bir kadınla bir erkeğin başbaşa ne yaptıklarım görmediniz
m î?
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM ED EN « 63

ŞEREF HAKARAR: Aldatıldık, ihanet, yürüyün gidelim. O Kayma


kam ın alacağı olsun.
DEL ÇAVUŞ: Ne o Afet... Sen de mi gidiyorsun? Bekle canım, bel
ki azardım bre kardeş...
AFET: Haydi be tirit...
DEL ÇAVUŞ: Ağalar, beyler, kusura bakmayın, kaymakamlık et
mesine ettik ya, sonunu getirirken üstümüze geldiniz.
Ş eref ve A fet çıkarlar.

ON B R NC MECL S .

(D e li Çavuş ve Yılanoğlu)

$ e li Çavuş gülerek pencereye doğru giderken Yılanoğ-


7u elinde m akinalı tabanca ile içeri girer. D eli Çavuş
balkon camından dışarı bakmakta, Şerefin, A fefin ve
diğerlerinin gidişlerini seyretmektedir.

YELANOĞLU: Kıpırdama!... Eller yukarı!,.. (D e li Çavuş başını dön


dürerek bakar yavaş yavaş ellerin i k a ld ırır) Haa, şimdi usul
usul dön bana... Ellerini oynatayım d e m e .^ D e li Cavus dö
n e r) Üstünde silah, var mı?
DEL ÇAVUŞ: Yok.
YELANOĞLU: Doğru söyle.
DEL ÇAVUŞ: Vallahi yok.
YILANOĞLU: Öyleyse indir ellerini aşağıya. ( D eli Çavuş ellerin i in
d irir) Ona göre davranasın diye söylüyorum, elim çabuktur
haa... Benden izinsiz gözünü kırparsan daha kirpiklerin ka- •
vuşmadan vururum, seni. Kaymakam sensin değil mi?
DEL CAVUS: N e yanacaksın Kaymakamı?
64 * CEVAT FEHM BAŞKUT

YILANOĞLU: Hiç- zahireci Hacı Murat Ağa’nın görülecek bir hesa


bı varmış, onu görmeye geldim.
DEL ÇAVUŞ: Hacı Murat Ağa hapiste.
YILANOĞLU: Haber iletmiş.
DEL ÇAVUŞ: Sen onun dağdajd.eşkiyaşısm demek.
YILANOĞLU: yi bildin. Adım Yılanogiu.
DEL ÇAVUŞ: Kaymakamı vursun diye haber salmış sana Hacı Mu
rat, öyle mi?
YILANOĞLU: Öyle...
DEL ÇAVUŞ: Benim kaymakam olduğumu ne bildin?
YILANOĞLU: Çarşıda Sarıların Mahmut ağa’ya rastladım. Şimdi-
cik yanından geliyorum. Kaymakam hükümet konağında de
di.
DEL ÇAVUŞ: Murat Ağa’mn her vur dediğini vurur musun?
YILANOĞLU: Hee... Dağda beni besleyen, kasabada beni gözeten
odur. Sözünden dışarı çıkmam.
DEL ÇAVUŞ: Am a seni de asarlar bre kardeş... Kaymakam öldür
mek kolay değil. Mutlak yakalanırsın.
YILANOĞLU: Ne yapalım. Zaten sonunda olacağı o... Eğer yakala
nırsam seni öldüreyim öldürmeyeyim nasıl olsa asacaklar.
Çok adamın canına kıydım. Her şeyi Murat Ağa’nm emriyle
yaptım ama, anlıyorsun ya kurşunları sıkan benim. Defterim
doldu taştı...
DEL ÇAVUŞ: Hükümete sığınırsan belki idamdan kurtulursun.
Müebbed hapislik verirler sana...
YILANOĞLU: Yok baba... Kandırmaya çalışma beni, asarlar...
Asarlar.
DEL ÇAVUŞ: Beni vurursan, silah sesi dünyayı tutar. Jandarma
daha kapıdan çıkmadan seni kıstırır bre kardeş.
YILANOĞLU: Kısmette varsa bu da olur ama sanmam. Bütün jan
darmalar çarşıdaki kahvelerde arıyorlar beni. Onları oraya
■ ~ 1 ------------ ---------1. » - ! . 1 -î U, ir in v «ıV ın f In lm n m Qrirı>*!» a h m H:
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM E D E N • 65

kapıda bağlı. Buradan çıkar çıkmaz dolu dizgin dağ yolunu tu


tacağım. Haydi bakalım.
DEL ÇAVUŞ: Kasaba halkı sana kaymakamdan söz etmedi mi hiç?
Onun halk için yaptıklarını anlatmadı mı? Kaymakamı vur
makla hepsini kendine düşman edeceksin. Onun bir emir eri
vardır. Deli Çavuş, belki duymuşsundur. Daha demin o “Allah
sana kıyacağına benim canımı alsın” diyordu. Bir dua, yürek
ten edilirse Allah onu kabul eder, derler.
Y LANOGLU: O halde Deli Çavuş duasını yürekten etmemiş. Mil
letin seni ne kadar sevdiğini duymasına duydum ama, ben de
çaresizim. Eğer seni vurmazsam Hacı Murat Ağa dağdaki baş
ka eşkıyalara mutlak vurdurur beni. Birkaç güne kalmaz bu
böyle olur. Lafı uzattık. Hadi artık işi bitirelim. Dön arkanı.
Tetiği çektiğimi görmeyesin. Kolay olur. Seni dört beş yerin
den birden vuracağım ki, ne olduğunu anlamadan gidesin.
DEL ÇAVUŞ: Olmaz, arkamı, dönmemin bir gerekliği yok.
YILANOĞLU: Beni dinle, pek j^ocamışsm. htiyarlara kursun sıktı
mak hoşuma gitme^ n e m öyle bakma bana be.
DEL ÇAVUŞ: Ben arkamı dönmem. Düşman karşısında dönme
dim. Eşkiya karşısında mı döneceğim? Hem kaçarken arka
dan vurulmuş dedirtmem ben kendime. Bak, gözlerimin içine
bak, neye gözlerini kaçırıyorsun benden ( Üstüne yürüyerek)
Namlı eşkiya sana mı derlermiş? Korkak it. Hacı Murat
Ağa’nın korkak iti. ( Üstüne tükürür) Ne duruyorsun çek tetiği
ni... Çek diyorum...
Kapanan perdenin ik i kanadı birbirine kavuşurken
otom atik b ir tabancanın üst üste patlam aları duyulun

PERDE
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM E D E N » 67

(A ynı dekor\ b ir ay sonrası vakit akşam. Pencere


lerden dışarda havanın açık olduğu görülür.)
Perde açıldığı zam an sahnede yalnız tahrirat kâ
tib i vardır. A çık balkon kapısının eşiğinde durmuş, ar
kası seyircilere dönük, askerce selam vaziyetindedir.

B R NC MECLÎS

(Tahrirat Kâtibi, sonra Kaymakam Vekili, sonra J a n -^ °i


darma Kumandan t)

Kaymakam vek ili ve jandarma kumandanı girerler1


l durarak b ir müddet tahrirat kâtibini seyrederler.

KAYM AK AM VEK L : Ne yapıyor?


JANDARM A KUMANDANI: Bir saygı duruşunda ama, sebebi bi
linmez. Bu da onlardan galiba, (ta h rira t kâtibi sesleri duyun
ca döner, parmağtnTağzina götürerek Usus" işareti yapar, tek
rar eski duruşunu alır, sonra duyduğu merak ve şüpheyi yene
meyerek saygı duruşundan Vazgeçer içeri g irer.)
TAH R R A T KÂT B : Buyurun, bir arzunuz mu vardı?
K AYM AKAM VEK L : Kimsiniz, siz?
TAH R R A T KÂT B : Ben ilçenin tahrirat kâtibiyim. Sizler de ya
bancısınız galiba. Yeni mi geldiniz? Yollar açıldı demek.
JANDARM A KUMANDANI: Açıldı.
TAH R R A T KÂT B : Sultan Dağlarında zahmet çekmediniz ya?
JANDARM A KUMANDANI: Yoo. Yirmi beş cemselik, kafileyle ra
68 * CEVAT FEHMt BAŞKUT

hat rahat geçtik. Hem bütün araçlar silah ve jandarmayla ca


ka basa doluydu.
TAH R RA T KÂT B : Allahaşkma!
K AYM AK AM VEK L : Biz geldiğimiz zaman ne yapıyordunuz öyle
esas vaziyetinde?
TAH R R A T KÂT B : Bilmiyor musun? Tabii nereden bileceksiniz.
Efendim bu saatte her gün bütün kasaba halkı üç dakikalık
saygı duruşuna geçer. Verdiğimiz şehit için. Mehmet Çavuş
tam bir ay evvel bu saatte Hacı Murat Ağa’nm eşkiyası tara
fından Kaymakam zanmyla burada şehit edildi. O günden b e
ri Kaymakamlığın emriyle üç dakikalık saygı duruşunda onu
anarız.
KAYM AKAM VEK L : Hacı Murat Ağa mı dediniz? [Haa şu adam?'
TAH R R A T KÂT B : Zahireci, şimdi hapiste.
K AYM AKAM VEK L : (Jandarma Kum andanına) Mahpuslar ara
sında o da var değil mi?
JANDARM A KUMANDANI: Jandarma korumasında hepsini ge
tirttim. Emriniz veçhile aşağıda tarafınızdan çağınlmalannı
bekliyorlar, içlerinde tabii Hacı Murat da var.
TAH R R A T KÂT B : Affedersiniz efendim, birden kavrayamadım.
Ortada garip bir durum var galiba. Sîzler kimsiniz?
K AYM AKAM VEK L : Ben, yeni kaymakam vekili. Y ü zbaşıda yeni
jandarma kumandanınız.
TAH R R A T KÂT B : Yine anlamadım efendim. Kaymakam Bey’le
Ekrem Yüzbaşı azil mi edildiler?
K AYM AK AM VEK L : Siz de onlardan mısınız yoksa?
TAH R RA T KÂT B : Anlamadım. Onlardan kastınız nedir?
JANDARM A KUMANDANI: Yani, tımarhaneden kaçanlardan mı
demek istiyor Kaymakam Bey?
TAH R RAT KÂT B : A f buyurun, yaptığınız her açıklama durumu
daha fazla çıkmaza sokuyor. Bendeniz zaten çok çabuk anla
yan biri değilimdir.
B U Z L A R Ç Ö Z Ü LM E D E N » 69

KAYM AKAM VEK L : Sualime cevap vermediniz? Eskiden beri


tahrirat kâtibi misiniz burada?
TAH R ÎRAT KÂT B : Yirm i beş seneden beri efendim.
KAYM AKAM VEK L : Haa o başka... Anlat yüzbaşı
JANDARM A KUMANDANI: Nasıl da fark etmediniz ' Doğrusu an
layamıyorum. Kaymakamıyla, jandarma kumandanıyla, sağlık
müdürü, maarif müdürü, hâkimi ve diğerleriyle bütün bu
grup civardaki tımarhaneden kaçan deliler. Memlekette ihti
lal olunca birleşmişler, yollann kapalı bulunuşundan faydala
narak buradaki idarecileri alaşağı edip tımarhaneye tıkmış
lar, güya Ankara'dan gönderiliyorlarmış gibi kendileri onların
yerini almışlar. Tabii tımarhanenin yönetimini de yine delile
re devretmeyi unutmamışlar.
TAH R RAT KÂT B : Y o k canım şaka ediyorsunuz. Olmaz böyle
şey... Konuşulması bile hoş jdeğil. Kaymakam Bey’in kulağına
gitmesin.
JANDARMA KUMANDANI: Şaka etmek için ne yer ne de zaman
müsait.
TAH R RAT KÂT B : Sözleriniz o kadar olmayacak şeyler ki, bir
den inanmak imkânsız. Bir kere deli oldukları hiç belli değil
di. O kadar iyi işler yaptılar, halka kendilerini öylesine sevdir
diler ki...
KAYM AKAM VEK L : Demek sizce de çok normal adamlardı. Da
ha evvel başkalarından epey dinledik ama, siz de anlatın ba
kalım. Pek uslu akıllıydılar ki, hiç şüphelenmediniz anlaşılan.
TAH R RA T KÂT B : Hayır efendim, tamamen normaldiler dene
mez. Mesela Kaymakam Bey’i ele alalım.
K AYM AKAM VEK L : Hâlâ Kaybakam Bey diyorsunuz.
TAH R RAT KÂT B : Affedin, daha bir müddet de belki öyle diye
ceğim. Alışıncaya kadar. Yaptığı işler, verdiği kararlar bazıla
rı bizim alışkanlıklarımızı alt üst etse de, bize aylan gelse de
genelde çok makul, çok yerinde, memleket için çok hayırlıy
dı. Geldikleri zaman doğrusu, onu v e arkadaşlannı böyle san-
70 * CEVAT FEHM BAŞKUT

mamıştım. Onların yerine başkaları olsaydı böyle kararlar


verm eyi göze alamazlardı. Fakat bunların yanında Kaymakam
Bey’in bana anormal gelen davranışları da yok değildi. Çoğu
kez ani çıkışlar yapardı. Çok sinirliydi. Sonra makul hareket
lerin peşisıra bazen çiyle çocukca haller takınır, öyle hafiflik
ler yapardı ki... Beni aklından şüpheye götürmese dahi doğ
rusu hayli şaşırtırdı.
K AYM AK AM VEK L : Şimdi kendisi-nerede dersiniz? Bütün arka
daşlarım yakaladık, yalnız onunla Ekrem Yüzbaşı ele geçm e
diler.
T A H R R A T KAT B : Kasabaya getirilecek içme suyunun güzergâ
hını tesbit için sabahtan gittiler efendim. Neredeyse döner
ler. Batan batan, batan, şimdi hatırlıyorum. Her sözünün ba
şında “buzlar çözülmeden” derdi. Çok acelesi vardı demek.
Her işini yollar açılmadan önce bitirmek istiyordu. Çünkü
yollar açılınca olacakları biliyordu tabii. Zavallıcık.
K AYM AK AM VEK L : Acıyor musunuz?
T A H R R A T KÂT B :' Siz-olsanız acımaz mısınız efendim? Deli Ça
vuştan şahitliğinden sonra dağlarda bir tek eşkiya bırakmadı.
Takip müfrezelerine bizzat kumanda etti. Bu yüzden kolun
dan yaralandı. Daha bir hafta oldu olmadı. Siz acımıyor mu
sunuz? Bir başkası aynı şekilde yakalansaydı böyle uzun bir
jip yolculuğuna çıkmak değil yataktan kalmazadı.
K AYM AK AM VEK L : Pekâlâ, sizden öğreneceklerimizi öğrendik.
Yüzbaşı şimdi tutuklulan dinleyebiliriz. Getirsinler bakalım.
( Tahrirat,kâtibine) Siz de burada kalın.
T A H R R A T KAT B : Başüstüne.
Yüzbaşı çıkar ve karaborsacılarla tekrar gelir.
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM E D E N * 71

K NC MECL S

( Evvelkiler; sonra Karaborsacılar)

Karaborsacılar asker nizam ında tek sıra halinde girer


ler; asker yürüyüşüyle ilerlerler.

KARABORSACILAR; (H epTFr ağızdan) Şol...,Soi.TSol.


1. K A R A B O R S A I^ ^ b u ^ ^ e ^ v a ta lftıa in iyir^ K fş bastırınCaTıalka
satacağım zahireyi sakladım, el altından üç misli fiyatla sat
tım.
2. KARABORSACI: Ben halk düşmanıyım. Elimdeki odun v e kö
mürleri halka değil, zenginlere dağıttım.
3. KARABORSACI: Ben de milletime kastettim. Gaz istifçisiyim.
Halkı karanlıkta bıraktım.
KAYM AK AM VEKÎÜ:/Tahrirat kâtibin e ) Ezberlenmiş laflara ben-
ziyor bu itiraflar... Ne dersiniz?
TAH R R A T KÂT B : Sözleri belki ezberlenmiştir, korkudan söylü
yorlardı^ fakat suçları da aynen vakidir efendim.
K AYM AKAM VEK L : ( Jandarma Yüzbaşısına) Bunları geldikleri
yere götürsünler, yargılanacaklar.
JANDARM A KUMANDANI: Hadi marş marş...
KARABORSACILAR: (H ep b ir ağızdan) Sol... Sol... Sol.
Çıkarlar. \
K AYM AKAM VEK L : (Jandarma Yüzbaşısm) Bir dakika bana izin
ver, sen de otur. Ben şunlan defterime kaydedeyim. Sonra
beraber gideriz.
Kaymakamın masasına oturarak defterine yazmaya
başlar.
TAH R RAT KÂT B : (Jandarma Kum andanına) Kusurumu bağışla
yın. Nasıl anlaşıldı buradaki durum? '
72 * CEVAT FEHM BAŞKUT

JAN D ARM A KUMANDANI: Önce kaza merkeziyle iî arasındaki te


lefon ve telgraf haberleşmesinin kesikliği şüpheyi çekmiş. Vi
layet ordudan bir helikopter istemiş v e onunla bir müfettiş
yollamış. Müfettişten de ses çıkmayınca şüpheler büsbütün
kuvvetlenmiş. Nihayet Sarı Mahmut Ağa isminde birinin ada
mı Sultan Dağlarını aşmayı başarmış.
T A H R R A T KÂT B : Aşar. O Mahmut’un adamları da kendi gibi
akim kabul edemeyeceği işler yaparlar., Demek Mahmut
Ağa’nm adamı gidip haber vermiş.
JAN D AR M A KUMANDANI: E vet II merkezini, ilçede isyan var di
yerek velveleye vermiş.
T A H R R A T KÂT B : Doğrusu biz burada bir gerici hareket olmuş
sanıyorduk.
JAN D ARM A KUMANDANI: O yüzden değil mi ki, hatırı sayılır bir
kuvvetle geldik. Gördüklerimiz ne yalan söylemeli hepimizi
şaşırttı...
K AYM AK AM VEK L : Benim işim tamam, öteki tutuklu dinleyebi
liriz. Getirsinler bakalım.
Jandarma Kumandam çıkar ve y en i partiyle tekrar ge
lir.

' ÜÇÜNCÜ MECL S

( Evvelkiler; sonra Hacı Murat; San Mahmut Ağa, son


ra Ş erif Ha karar)

Hacı M urat ve Sarı Mahmut Ağa girerler;

K AYM AK AM VEK L : Kimsiniz?


HACI MURAT: Ben Hacı Murat Ağa, Kaymakam Bey oğlum.
_______________________B U Z L A R Ç Ö Z Ü L M E D E N » 73

KAYM AK AM VEK L : Laubaliliğe yer yok. Oğlum demeden konu


şun. (S arı Mahmut’a ) Siz?
SARI MAHMUT AG A : Ben Sarı Mahmut Ağa, Kaymakam Bey. Ge
lirken Vali Bey benden size bahsetmiş olacaktır herhalde.
Pek yakın ahbabımdır.
KAYBAKAM VEK L : Vali B eyle ahbaplığınız bizi ilgilendirmez.
Biriniz sıhhata zararlı gıda maddesi satmaktan v e faizcilikten,
diğeriniz devlete ait araziyi kanunsuz olarak tasarrufuna ge
çirmekten sanıksınız. Tabii inkâr ediyorsunuz.
HACI MURAT: Fesuphanallah. Vallahi, billahi, tallahi yalan.
SARI MAHM UT AĞ A:+ Baştan aşağı iftira.
K AYM AKAM V E K I : Hacı Murat Ağa bir de sizi ilgilendiren bir ci
nayet meselesi var.
HACI MURAT: N e dedin Kaymakam Bey oğlum? Cinayet meselesi
mi? Fesuphanallah. Bu ak sakalımla, bu ihtiyar yaşımda kimi
öldürmüşüm ki...
Kapı a çılır, Şeref Hakarar süratle içeri girer.
ŞEREF H AKARAR: Memlekete adalet* özgürlük v e fazilet getiren
mukaddes ihtilal nihayet güzel yüzünü bizlere de gösterdi.
Daha önceki yolsuzluk yapan yönetimden v e onu takip eden
zalim delilerinden kurtardı bizi. Safa geldiniz.
SARI MAHMUT AĞ A : Kuzum efendim, sahiden deli mi imişler
bunlar?
HACI MURAT: Fesuphanallah.
ŞEREF HAKARAR: htilalin v e gerçek demokrasinin şerefli temsil
cisi, sizi muhabbetle selamlarım. Voltaire, eğer insan özgür
olarak yaratıldıysa kendi kendini yönetmelidir. Tepesinde za
limler varsa eğer onları tahtından indirmelidir diyor. Montes-
quieu da Rousseau da Didero da böyle demişler. htilali kebi
ri bunlar hazırladılar. htilali kebir.,.
K AYM AKAM VEKÎL : Yetişir. Demek bize Voltaire1den bahsetmek
için izin almadan, hatta kapıyı vurmadan içeri girdiniz. Kim
siniz siz?.,
*74 • CEVAT FEHMt BAŞKUT

ŞEREF HAKARAR: Ben Şeref Hakarar, dava vekili.


JANDARM A KUMANDANI: Dışarıda bir gürültü var, müsaade
edin de bakayım.
Kaymakam Vekili başıyla gidebileceğin i işaret eder.
KAYM AK AM VE KILI: Adınızı duydum. Peki, kim çağırdı da sizi
buraya geldiniz? Kaymakamlık makamına böyle her aklınıza
esince dalar mısınız siz?
JANDARM A KUMANDANI: (G ire rek ) Deli Kaymakamla Ekrem
Yüzbaşıyı yakalamışlar efendim, kapı önündeler. Getirsinler
mi?
KAYM AKAM VEK L : Zorluk çıkarmamışlar mı?
JANDARM A KUMANDANI: Hayır. Kendiliklerinden tabancalarını
teslim etmişler.
KAYM AKAM VEK L : Öyle mi? iyi. Önce yalnız kaymakamı gör
mek istiyorum.
JANDARMA KUMANDANI: Başüstüne.
Kumandan kapı aralığından işaret eder ve tekrar eski
yerine döner.

DÖRDÜNCÜ MECLÎS

( Öncekiler; sonra Kaymakam)

Kaymakam girer, kıyafeti oldukça perişan, elleri arka-


ddnTbağtıdur

KAYMAKAM: Sol kolumda henüz kapanmayan bir yara var. Biraz


kanamaya başladı sanırım. Eğer sakıncası yoksa söyleyin de
ellerimi çözsünler.
KAYMAKAM VEK L : Ellerinizi mi bağladılar? Yüzbaşı, işte düpe
B U Z L A R Ç Ö Z Ü LM E D E N « 75

düz bir münasebetsizlik. Hangi düşüncesiz yaptı bu işi? Çö


zün derhal...
Yüzbaşı Kaymakamın baslarını cözer.
KAYM AKAM : Teşekkür ederim.
K AYM AKAM VEK L : Buyurun oturun.
SARI MAHMUT AĞ A : işte komünist kaymakam.
HACI MURAT: işte soyguncu, fesuphanallah.
ŞEREF HAKARAR: işte, özgürlük düşmanı, işte kutsal olan şeyle
rin düşmanı, işte kanun, nizam düşmanı.
K AYM AKAM VEK L : Susun.
SARI MAHMUT AĞ A : Nasıl .susarız Kaymakam Bey. Kutsal mülki
yet hakkına el uzattı. Topraklarımıza el koydu.
HACI MURAT: Fesuphanallah, nasıl susarız. Mallarımızı aldı, tica
reti ortadan kaldırdı. Zavallı günahsız esnafa zulmetti.
ŞEREF HAKARAR: Nasıl susarız? Fırınlarımızı kapattı, aç kaldık.
Türbelerimizi kapatıp kutsal şeylerimizi yok etti. Kadmlarımı-
. zı soydu, ırzımız namusumuz çiğnendi. Hocalarımızı hapset-
, '}y ti, bizi dinsiz imansız bıraktı. Milleti taş ocaklarına sürdü,
esirler gibi taş kırdırttı.
SARI MAHMUT AĞ A: Ana yollar asfaltlanacak ver yirmi beş bin
lira, tabanı çarıksızlara toprak yol yetişmez miymiş?
HACI MURAT: Kasabaya içme suyu getirilecek ver elli bin lira. De
remiz gürül gürül akarken, menba suvu o ac sürüsüne ne la
zım.
ŞEREF HAKARAR: Sözüm ona acizlere, ihtiyarlara aşevi, ver on
bin lira. Milleti toptan tembelliğe sevk etti.
SARI MAHMUT AĞ A : Güzelim köprümüzü dinamitleyen Salcı Ha
tice’yi serbest bıraktı. Üstelik bize zorla toprak bağışlattı.
HACI MURAT: Hangi birini sayalım beyim? Kurtlu diye, küflü di
ye, bozuk diye mallarımızı zaptetti, sonra bunları işsiz güç
süz itlere bedava dağıttı. Fesuphanallah.
ŞEREF HAKARAR: Asıl Önemlisi millete özgürlük getirmek için
76 * CEVAT FEHMt BAŞKUT

yaratılan bir rejimin adamıyım diye geldi, ilk işi özgürlüğü or


tadan kaldırmak oldu. Ben istediğim gibi ticaret yapamaz
sam, karımı, kızımı istediğim kıyafette gezdiremezsem, be
ğendiğim harflerle okuyup yazamazsam, evliyalara, bu din
ulularına dilediğim gibi hürmet ve riayet etmezsem buna öz-
. gürlük müdenir? Kanun benim diyen adamdan hayır mı gelir?
Kaymakam Ş eref Hakarar’a doğru yürür, bütün hıncı
ile suratına tükürür.
KAYM AKAM : Voltaire tarafından.
ŞEREF HAKARAR: (Yüzünü tem izlerken) Kanunun, nizamın tem
silcisi önünde alenen hakaret ha, deli meli tanımam davacı
yım Kaymakam Bey...
K AYM AKAM VEK L : Yetişir.
Bu sırada dışarıdan gittikçe büvüven b ir uğultu duvul-
maya başlar, J$u gürültü binlerce ağızdan birden yük-
selen bağlaşmalardır.
KAYM AK AM VEK L : N e oluyor?
Jandarma Kumandanı ve Tahrirat K atibi balkona ko
şarlar. Tahrirat K âtibi süratle geri döner.
TAH R ÎR A T KÂT B : Binlerce kişi buraya doğru koşuyor. Ellerinde
sopalar, taşlar, silahlar var.
JANDARM A KUMANDANI: Bir ayaklanmaya benziyor. Müsade-
nizle ben gidip tedbir alayım.
K AYM AKAM VEK L : Sakın ha, gereksiz heyecana kapılmanızı is
temem. Sert karşılığa gerek yok. Yalnız kapıyı koruma altına
alsınlar yetişir. Gelenlerin içlerinden bir iki temsilci yollama
larına da müsaade edin. Bakalım ne istiyorlarmış...
Jandarma Kumandanı ve arkasından Tahrirat K âtibi
çıkarlar, ..ayaklananJıalkm .bjna önüne geldiği, bağns-
malartn pek yakmla$masındanJbellij>lmaktadır.____
ŞEREF HAKARAR: Halk Deli .Kaymakamı linç etmek istiyor, bes
belli.
__________________ ■ ____________________ B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM E D E N » 77

SARI MAHMUT AĞA: Bize yapılan zulmün intikamı alınacak* Onu


parçalayacaklar.
HACI MURAT: Eşraf demek, halkın alemdarı demek, elbet millet
onların hakkını arayacak. Elhamdülillah.

BEŞ NC MECLÎS

(Ö ncekiler, sonra H a tice)

Gürültü, birden kesilir. Kapı sert b ir darbe ile ardına


kadar açılır. Ve Hatice elinde b ir sopa ile içeri atılır.

HAT CE: Kaymakam nerede?


KAYM AKAM VEK L : Benim.
HAT CE: Yok, sen değil, ben bizim kaymakamı sordum. Hahh işte.
(Gider, verp d T çnht>r p f t p jd n p s n r ıh r ) Yoluna öldüğüm, kur
ban olduğum, seni sağ v e salim bulduğumuza bin şükür.
Üzülme, millet seni istiyor, sen yine kaymakam kalacaksın.
Çık şuradan görün, yoksa işin sonu kötü olacak.
SARI MAHMUT AĞ A : Anlaşıldı, bütün kasaba çıldırmış.
ŞEREF H AKARAR: Aldırmayın, kuru gürültüdür. Jandarma bir
kaç el silah atsın, çil yavrusu gibi dağılırlar.
HACI MURAT: Kaymakam Bey, himayeniz altındayız haaa, unut
mayın... Fesuphanallah...
K AYM AKAM VEK L : Korkmayın.
HACI MURAT: Yok neden korkacakmışım. Üç beş baldırı çıplak it
ten ne çıkar.
HAT CE: Cümle kapısından başını uzat hele. N e çıkacağını görür
sün. It oğlu it..
K AYM AKAM VEK L : Sakin olalım, sakin olalım.
78 * CEVAT FEHM BAŞKUT

Gürültü yeniden başlar. D e li Kaymakamı isteriz sesle


ri duyulur.
HAT CE: Ben dedim, seni görmeden bu millet susmaz. Çık görün
kurban olduğum. *
K AYM AK AM VEK L : Evet, doğru söylüyor. Çıkıp halka görünün.
-Bunu ben de istiyorum.
Kaymakamla Hatice balkona çıkarlar, “yaşa... va
rol... ” sesleri etrafı çınlatır. Kaymakam eliyle selam
verir. Bu sırada jandarm a kumandanı içeri girer.
HACI MURAT: Ortalık yatışmcaya kadar bizim tutukluğumuzun
devamı uygun olur sanırım Kaymakam Bey... Fesuphanal
lah...
SARI M AHM UT AĞ A: Evet, ben de bu fikirdeyim.
KAYM AKAM VEK L : Zaten kendiliğinden bu böyle olacak. Sizin
tahliyenize ben karar veremem. Bu ancak hâkimin işidir.
ŞEREF H AKARAR: Fakat bir masumun bile bile özgürlüğünü teh
dit etmek affedilmez bir suç olur, p
KAYM AKAM VEK L : Bana dava vekili ağzı yapmayın. Ukalalık is
temem. Ypzbaşı al götür bunları. Halk dağılıncaya kadar bir
odada tut. Sonra bu ikisini hapishaneye teslim eder, dava ve
kilini de serbest bırakırsın. . ,
SARI M AHM UT AĞ A : Çok teşekkür ederiz Kaymakam Bey...
HACI MURAT: Berhudar ol Kaymakam Bey oğlum. Fesuphanal
lah.
Çıkarlar.
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM E D E N « 79

ALTINCI MECLİS

. (Kaymakam, Hatice, Tahrirat Kâtibi, Kaymakam Veki


li, sonra Jandarma Kumandanı)

Kaymakam ve Hatice balkondan içeri girerler.

HAT CE: Yoluna öldüğüm, gördün ya milleti... Seni devlet Jbaba


yollanmamış da kendiliğinden kaymakam olmuşsun. yi de et
mişsin. Biz seni beğendik. Milleti yine sen idare et.
KAYM AKAM VEK L : Bacı, bu konuda biraz da beni dinle. Yanlış
düşünüyorsun. yi işler yapmış, çok iyi işler yapmış, fakat bu
adam deli. Bir delinin halkı idare ettiği nrede görülmüş.
HAT CE: Şimdiye kadar bizi akıllılar idare etti de iyi mi oldu bey?
Ko biraz da deliler idare etsinler. Onun bize yaptığı iyilikleri
' unutmayacağız. Onun gibi yiğit adam, onun gibi iyi adam,
, onun gibi fukara babası görmedik. Varsın, birazcık deli olsun.
Zaten hangimiz birazcık deli değiliz. (Kaym akam a) Kurban
olduğum, ister deli ol, ister akıllı. Sen bizim makbülümüzsün.
Bizi bırakma sakın. Sana canımız feda olsun.
Kaymakam, şefkatle H atice'nin ellerin i okşamaktadır.
‘ O sözünü bitirince Kaymakam Vekiline döner.
KAYM AKAM : Müsaade buyurulur mu efendim?
KAYM AKAM VEK L : Tabii.
KAYM AKAM : Hatice, halka söyle, Deli Kaymakam ayrı ayrı gözle
rinizden öptü dersin. Uslu uslu, gürültüsüz patırtısız dağılsın
lar. Bu işin sonu nasıl olsa böyle bitecekti.
HAT CE: Onu bunu bilmem ben, sen bizim başımızda kalacaksın.
KAYM AKAM VEK L : Bacı biraz makul ol. Sana kalsa demek bü
tün tımarhaneleri boşaltacak, devlet makinasınm başına top
tan delileri getireceksin.
KAYM AKAM : Size, bizim gibiler değil akıllı idareciler lazım. Çok
80 « CEVAT FEHM BAŞKUT

akıllı idareciler. Zaten onlann hepsi çok akıllı kişilerdir. çle


rinde az akıllısı yoktur ki, ayrıca çoğu aransın.
HAT CE: Ben bu laflardan anlamam. Milletin dediği olacak. Bizim
Kaymakam başımızda kalacak diyorlar.
KAYM AKAM : Deli mi oldunuz siz? Bak hele bir deliye deli mi ol-,,
dunuz dedirttin. Çok acayip laf oldu. Yavrum, Kaymakam Bey
doğru söylüyor. Biz akıllılarla kıyaslananlayız. Ne kimseyi ta
nırız biz, ne de kimse bizi. Şöhretimiz yoktur, mevkiimiz yok
tur, nüfusumuz yoktur... Canım ne uzağa gidiyorsun, adımız
yoktur bizim, adımız. Topumuza deli der çıkarlar... Tek üs
tünlüğümüz galiba kısa adresli oluşumuzdan ibarettir. Falan
şehir akıl hastanesi dedin mi mektup şıpın işi gelir bizi bulur.
Semt ismi aramazlar, sokak adı istemezler, hane numarasına
lüzum kalmaz. Yaaa, pek şaşarım, böyledir de yine mektup,
telgraf alanımız bulunmaz.
Hatice_se$siz sessiz aslar. Jandarma Kumandanı içeri
____
K AYM AKAM : A ğlıyor musun Hatice? Hadi hadi çocuk olma, ağla
yacağına gül. Kadına gülmek yakışır. Neyse konuyu değiştire
lim. Bak sana bir hikâye anlatayım. Sokaktan gelen bir adam
tımarhanenin kapısına yaklaşıp suratım demir parmaklıklara
yapıştırarak bahçede gezinen deliye seslenmiş “Hey bana
bak, siz içerde kaç kişisiniz^? d o ğurmuş, düşünmüş cevap
vermiş, “Bu sualin mühimjd§ğnf asıl sen cevap v er bana? Siz
dışarda kaç kişisiniz?^?Aunse gülmez. Kaymakam birer birer
H atice'nin, Tahrirat Kâtibinin, Jandarma Kumandanının, Kay
makam Vekilinin yüzlerine bakar en sonunda gözleri srarla
, ' Hat^ m n yüzündeAurnrJ) Gülsene Hatice, sana en güzel deli
hikayelerinden birini anlattım. (Kaymakam V ekiline) Gülme
yi unutan bu insanlara ben onu yeniden bir türlü öğreteme
dim. Şeytan diyor ki, al eliiıe kamçıyı bunlan döve döve gül
dür.
JANDARM A KUMANDANI: (Kaym akam a) Artık gitsek. Arkadaş
larımızın hepsini kamyona bindirdiler, sizi bekliyorlar.
B U Z L A R Ç Ö ZÜ LM E D E N » 81

KAYM AKAM VEK L : Olmaz, halkın içinden mi geçireceksiniz


bunları?
JANDARMA KUMANDANI: Yok efendim, izniniz olursa arka kapı
dan hareket edeceğiz. Hiç kimse görmez. Gitmeleri lazım.
KAYM AKAM VEK L : Pekâlâ...
JANDARMA KUMANDANI: ( Kaymakama) Gidelim.
KAYM AKAM : Gidelim Yüzbaşı. Yalnız bir saniye (Ta h rira t Kâtibi
n e ) Kâtip, eşrafa ve esnafa söyle, evvela tembihlerimi, sonra
da beni unutmasınlar. şi yine azıtırlarsa belli olmaz, yolların
kapandığı bir gün belki bizler yine geliriz. Haydi Allahaısmar
ladık.
HAT CE: (Feryat ederek) Gitme, kurban olduğum gitme.
Kaymakam b ir dakika durur; kulağına gelen b ir sesi
dinler gibidir. Bu sesi biz de duyarız.
DEL ÇAVUŞUN SES : Gitme. Sen lazımsın bize. Allah senin canını
alacağına benimkffrra l^ m T
KAYM AKAM : (Sesin geldiği yana hitap ederek) Hayır, gitmem la
zım Çavuş... (Etrafındakilere) Bir cigara verin bana (Ta h rira t
Kâtibi, aceleyle paketini çıkarır b ir cigara u za tır) Eee, yakın
da
Kaymakam yanan sigarasından b ir nefes çeker. Tam
bu sırada b ir borazan sesi ortalığı çınlatır. Kaymakam
sigarasını yere atarak aceleyle çiğner. Masanın üstün
den cetveli kapar; sahnenin önüne gelir, arkası halka
dönük esas duruşa geçer. Sonra yine gaipten b ir marş
M r .
rRAYmAKAMr^Bütö/z kuvvetiyle bağırarak kumanda v e rir) Dik-
kattt, merasim yürüyüşü...
Marş çalmaya devam ederken Kaymakam sert asker
adım ları ile kapıdan çıkar. Sahnedekiler şaşırmış,
korkmuş, acım ış arkasından bakmaktadırlar.

PERDE

You might also like