Enzo Traverso - Marksistler Ve Yahudi Sorunu

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 177

W l

JF '

i
ENZO TRAVERSO

Enzo Traverso
Marksistier ve Yahudi Sorunu
Bir tartışmanın tarihi (1843-1943)

Fransızca orjinalinin adı: Les Marxistes et La Questi­


on juive. Histoire d'un débat (1843-1943)
© 1990 La Brèche-PEC
Kitap almancadan Ayşe Tekin tarafından çevrildi.
Fransızcasından gözdeng eçirildi.
Yahudi Sorunu
Pirre Vidal Naquet’nin önsözü, İkinci Baskıya Önsöz
ve Sonsöz fransızcadan Utku Uraz Aydın
tarafındançevrildi. ve Marksistier
Yazar hakkında:
1957 yılında İtalya'da doğan Enzo Traverso Genova
Üniversitesi’nde ve Paris'te Ecole des hautes études Bír tartışmanın tarihi (1843-i 943)
en siences sociales'de tarih okudu. Halen Amiens
IJniversitesi’nde görev yapmakta.
Traverso’nun İtalya’da II Ponte ve Movimento Operaioe
Önsöz:
Socialista, Fransa’da Critique Communiste, L'Homme et
la Société ve Les Temps Modems ve A.B.D.’de Science Pierre Vídal-Naquet
and Society gibi çeşitli dergilerde yayınlanmış makale­
lerinin yanısıra Yahudiler ve Almanya. Auschwitz und
"jüdisch-deutsche Sımbiose", Berlin 1993; Siegfried Kra-
cauer Itineraire d'un intelleauel nomode-Paris 1994. Türkçesi:
Mario Kessler-Theodor Bergmann'la birlikte Ketzer AYŞE TEK İN
im Kommunismus-Alternativen zum Stalinismus, Mainz:
Decaton 1993, Theodor Bergman ve Gert Schäfer'le
birlikte Leo Trotzki -K ritiker und Verteidiger der Soviet-
gesellschaft- Mainz: Decaton 1993. adli yayınlanmış
kitapları var.

YAZIN YAYINCILIK
Kapak fotoğrafı:
I943’te Varşova gettosunda sivil yahudiler alman asker­
lerine teslim oluyorlar.
600 bin kişiden aralarında önde gözüken çocukt da
olmak üzere, yalnızca 60 bini sağ kalabilecek,
İÇİNDEKİLER

ISBN 975-7178-40-3
Önsöz: Yahudi Prizması ve Marksist Prizma............................................ 9
Enzo Traverso
İkinci Baskıya Önsöz............................................................................. 25
Yahudi Meselesive Marksistler
G iriş..................................................................................................... 29
1. Marx ve Engels................................................................................. 42
Özgün adı:
2. O rta ve Doğu Avrupa'da Yahudi Marksist Aydınlar.............................63
Les Marxistes et La Question Juive
3. Alman ve Avusturya Marksistler (1880-1920).................................... 93
4. Yidişlik (Jiddishkeit) Mi Siyonizm Mi?.................................................132
Türkçede ilk baskı: Ekim 2001
5. Rus ve PolonyalI Marksistler............................................................. 173

Türkçesi: 6. Yahudiler ve Rus Devrimi (1917-1937)........................................... 197

Ayşe Tekin 7. Gramsci ve Yahudi Sorunu.............................................................. 206


Utku Uraz Aydın 8. W alter Benjamin'in Mesihçi Materyalizmi........................................ 215

9. VVeimar'dan Auschwitz'e................................................................. 238


Kapak:
İnci Batuk 10. Halk Sınıfı Teorisi; Abraham Léon................................................. 265

Sonuç..................................................................................................288
Baskı: Sonsöz: Frankfurt Okuiun’dan Ernest Mandei’e
Kitap Matbaası
Marksizmin Auschwitz Karşısındaki Soruları ve Çıkmazları.................. 288

Yazın Yayıncılık
Aşmalı Mescit Sok. 13/9 Kısaltmalar......................................................................................... 325
Tünel - İSTANBUL Kavramlar Sözlüğü............................................................................... 327
Yazışma: Tarih Düzunu...................................................................................... 329
PM 224 Beyoğlu - İSTANBUL
Bibliyografya........................................................................................336
“Ve ölenlerin hırıltıları, susuzların çıldırtan çığlıkları sonsuzluğun
ulvi sesizliğinde yankılanıyordu. ‘Ah bu sonsuzluğun ulvi sessiz­
liği’, çığlıkların duyulmadan kaybolduğu bu sonsuzluk o kadar
güçlü ki, getto için kalbimin en küçük kıvrımında bile yer bulamı­
yorum: dünyada bulutlar, kuşlar ve insanların olduğu her yer be­
nim memleketim.”
Rosa Luxemburg
Mathilde Wurm'a mektup (1917)

“Bugün yahudiler teori ve pratikte yanlış toplumsal düzenin üret­


tiği yoketme arzularını kabartan bir grup. Kötüler tarafından en
kötü ilan ediliyorlar. Böylece aslında seçkinleşiyorlar.”
Max Horkheimer / Theodor W. Adorno
Aydınlanmanın Diyalektiği (1947)

“Bu büjmk devrimcilerin hepsi kolay incinen kişiliklerdi. Yahudi


olarak bir anlamda kökleri yoktu, diğer yandan kültürlerinin en­
telektüel geleneği ile sıkı bağları ve yaşadıkları dönemin en asil
çabalarına katkıları vardı. Ne zaman dini hoşgörüsüzlük ya da
milliyetçilik yükselse, fanatikler ve dar kafalılar galip gelseler, ilk
kurbanlar onlar oldular. Yahudi hahamlar tarafından afaroz edil­
diler, hıristiyanların takibatına uğradılar, mutlakiyetçi hükümdar­
lar ve askerleri tarafından kovalandılar, sözde demokrat burjuva­
ların nefretini kazandılar ve sonuçta kendi partilerinden de atıldı­
lar. Hemen hepsi yurtlarından edildiler ve bazen yazdıkları alev­
lerin kurbanı oldu.”
Isaac Deutscher
Çözülemeyen Yahudi Sorunu (1958)
Önsöz

Yahudi prizması ve marksist prizma


Enzo Traverso’nun çalışmasından, 1989 yılının başında Michael
Löwy benden o güne kadar adını duymadığım bu İtalyan araştırma­
cının M arksistler ve Yahudi M eselesi konusundaki tezinin jürisine
katılmamı istediği vakit haberdar oldum.
Bu teklifi, özellikle liberter yahudilikı konusundaki çalışmaların­
dan dolayı Löwy’ye duyduğum saygıya karşın, a priori bir heyecan
duymadan kabul ediyordum. Üstelik ne marksizm ne de yahudi me­
selesi konusunda uzmandım, ne var ki, otuz küsür yıldır, kendi res­
mi çahşma alanım -Antik Yunan- dışına o kadar çok çıktım ki, bu
ciddi bir gerekçe oluşturamazdı.
Bugün, bu jüriye katılmayı kabul edişimin, muhtemelen bilinçsiz
nedenlerinden birinin çalışmanın isminde yattığını düşünüyorum:
marksizm değil marksistler. Burada çoğulun kullanılması masum de­
ğildir. Marksizm, kuşkusuz, bir olmak isteyen ama olamayan bir
doktrindir. Bunun sonucu da, ya anlaşmazlıkların hasıraltı edilmesi
ya da hakim düşünceden ayrılanların ihraç edilmesi olmuştur. Mark­
sistler ise, siyasi basımlarından çok birbirleriyle çatışan, bu doktrine
ve bu ideolojiye çok farklı güdüler ve yorumlarla bağlanan erkekler
ve kadınlardır.
Sonuç olarak Enzo Traverso’nun çahşmasını okudum, ve bizim
akademik lehçemizde söyendigi gibi tez savunmasının günü 5 mayıs
1989 geldiğinde, bunun bir kitap olarak yayınlanması dileğimi derhal
ilettim. Dinamik bir yayıncı sayesinde bu dileğim bugün gerçekleşiyor.

I . Michael LÔ W Y, Rédemption et Utopie. Le judaïsme libertaire en Europe centrale,


PUF, Paris, 1988.
Önsöz Marksîstler ve Yahudi Sorunu j|
10
Bu kitabın erdemlerinden ilki -birçok erdemi var ama bu, bir an­ söylemiyle, basma kalıp ve beylik sözleriyle yazılmış ve gerçeklikler­
lamda kurucu olanı- terimin her anlamıyla, laik olmasıdır. den -özellikle de Doğu Avrupa Yiddishlandm m varlığmdan- inanıl­
Kimileri, Yahudi tarihinin, hem gerçeğin hem de hayalin sırasına maz biçimde bihaber görünmektedir. Bu bir kez hatırlatıldıktan son­
göre yazgısmı çizdiği, gerçek ya da hayali cemaatin üyelerine ait ol­ ra -ve Enzo Traverso bunu layığıyla yerine getiriyor-, bu metnin Bru­
duğunu düşünüyor. Kuşkusuz hiçkimse, Yahudileri kendi tarihlerin­ no Bauer-e3 karşı ve apaçık bir biçimde Yahudilerin siyasi özgürleşim
den ayıramaz, ancak kimsenin de bu tarihi kendisine sakladığı bir hakkını savunduğunu söylemek gerekir; her ne kadar bu özgürleşim
alan haline getirmeye hakkı yok. Bir insan grubunun yazgısmı, ona genç Mapc’a’ tasarladığı programda mevcut olan, toplumun bütünü­
karşı asgari bir sempati duymadan, hatta belli bir özdeşleşmenin im­ nün özgürleşimi karşısında radikal biçimde yetersiz gelse de.
kanlarını yaratmadan anlatmanın mümkün olmadığı şüphe götür­ 1943: Abraham Léon imzasını atan, ve 1944’de Auschwitz’de
mez. Enzo Traverso, örneğin Yidiş dilini okumayı öğrenerek bu im­ ölecek olan eski sionist bir belçikah troçkist, Yahudi M eselesinin
kanları yaratmıştır. Böylece, kendisi hem sempatiye hem de mesafe­ M addeci Kavranışı adlı denemesini tamamlar. Bu kitap, Yiddishland
ye sahiptir, ki onlar olmadan hiçbir tarihsel çalışma da mümkün ola­ ve Y ıddishkeitm yokoluşundan önce, bu tuhaflığı marksist bir açı­
maz. Bunun aksini iddia etmek bugün ancak bir Yunanın Antik Yu­ dan kavramak için son bir teşebbüstü: “Yahudi halkının”, tarihe kar­
nanistan’ın tarihini yazabileceğini düşünmek anlamına gelir, ki bu şı değil de tarihle birlikte varlığım sürdürmesi. Bilindiği gibi, 1942 ve
da yunanca bilmeden bu tarihi yazmak istemek kadar saçmadır. 1943’te yaşananlar salt ideolojiye dayanmıyordu. Tarihin, hani der­
ler ya, bir ironisi de, Doğu’da yürütülen ve o aralar hızlanmış olan sa­
1843-1943: Enzo Traverso’nun çahşmasını çerçeveleyen bu iki tarih vaşın -Léon’un metni hemen hemen Stalingrad çarpışmasıyla eşza­
ne anlama geliyor? Onlar, hem ideolojiktir (kelimenin en rafine anla­ manlıydı- hitlerciler tarafından, sanki tek bir bütünmüşçesine, ayrım
mıyla) , hem de somuttur, yani toplumsal, politik, hatta askeridir. gözetilmeden Yahudilere ve marksistlere karşı yönlendiriliyor olma­
1843, genç Marx’in, Annales Franco-AüemanddĞa. Zur Judenfra­ sıydı. Oldukça sorunsal bir dizim oluşturan “Yahudi-marksist” dizi-
ge {Yahudi meselesi üzerine) denemesinin, yani “Bruno Bauer’in Die mi, nazilerin büyük ölçüde gerçekleşmiş olan Yahudüeri yok etme gi­
fudenfrage denemesi üzerine” makalesinin yayınlanma tarihidir. He- rişimini, önce Doğu’da sonra da Batı’da tamamlamak için etkili bir
gelci solun içerisindeki bu karanlık tartışma bugün tümüyle unutul­ formüldü.4 1943 aynı zamanda, marksist militanların, solcu siyonist-
muş olacaktı, ve bunu da hak ederdi, eğer tartışmacılardan biri, tam lerın ve Bunds üyesi antisiyonistlerin temel bir rol oynadığı Varşova
da bu karanlıktan çıkıp Kari Marx, "maestro di color ehe sanno” ha­ Gettosu ayaklanmasının (Nisan-Haziran), ve de isyancıların gözün-
line gelmeseydi, en azından bu imzayı taşıyan herşeyin bir parça nu-
fuz taşıdığını düşünenlerin gözünde. Marx’in bu metni antisemit bir 2. Annales d'histoire révisionniste, no:S (été-automne 1988), ss.5-29. Çerçeve için be­
nim 5u kitabıma bl<z: Les Assassins de la mémoires, La Découverte, Paris, 1987.
metin midir? Bir metni, onun ne şekilde kullanıldığına, ve bugün biz­
3. E. Traverso’nun alıntıladığı parçanın çevirisi J. Molitor undur ve Bauer'in deneme­
de bıraktığı etkiye bakarak değerlendirmek gerekseydi, kuşkusuz sinin bir çevirisiyle birlikte yayınlanmıştır (coll. 10/18, UGE, 1968). Bu basımda yan­
“evet” cevabını vermemiz gerekirdi. Bu gençlik yazısının fransızca lışlıkla çevirinin J.-M. Palmier'e ait olduğu belirtilmiş.

yapüan son baskısı, İkinci Dünya Savaşı tarihinden büyük katliam < Bkz Arno J. Mayer’in kitabı: Why did the Heavens not darken? The Final Solution in
History, Pantheon Books. New York. 1989. Bu önemli kitabın tüm postulalarini pay­
gerçeğini silmek isteyen o aşağılık küçük çetenin destekleriyle ger­ laşmıyorum, ama temel analizleri beni ikna etti,
çekleştirilmemiş midir?2 Onu 1843’teki çerçevesi içinde ele aldığımız 5. Bund: Polonya. Litvanya ve Rusya Yahudi işçileri genel birliği; Yahudi, marksist ve
vakit bize özellikle, neredeyse salt ideolojik, sektlerin resmi antı-sıyonİst İşçi hareketinin en önemli gücü.
Marksistler ve Yahudi Sorunu 13
Önsöz
12
emrediyordu. Buna karşı tepkiler Koenigsberg’in Yahudi cemaati ta­
de bile marksizmin acı bir alayı gibi görünen “Berlin’de Devrim" slo­
rafından başlatılıyor. Bu cemaat Prusyalı yani Alman’dı, ve tüm Al­
ganıyla başlayan Treblinka kampı isyanının yılıydı (Ağustos).
man Yahudi cemaatları gibi Fransız Devrimi'nin etkilerinden yarar­
1843, kuşkusuz sadece Marx’in denemesinin tarihi değildir. Ba-
lanmışlardı. Koenigsberg’den, protestolar tüm Batı’ya yayılır ve,
tı’da, tam olarak da Fransa'da, Temmuz monarşisi, 1791'de Kurucu
Frankfurt’ta, Viyana’da, Londra’da ve Paris’te, Rotschild ailesi bu
Meclis tarafından tanımlanan ancak sonradan Napolyon tarafından
tepkiyi sahiplenerek hükümetlere baskı yapar. Sonuç olarak ferman
ertelenen Yahudilere yönelik özgürleşim programım hayata geçiriyor.
uygulanmaz, ancak Çar’ı vazgeçiren nedenlerin neler olduğu kesin
Louis-Philippe iktidarı altında, hahamlar da katolik ve protestan pa­
olarak öğrenilemez.^ Ancak, yahudilik, antisemitizm ve Yahudi me­
pazlar gibi devlet bakımı almaya başlıyorlar, ve din doktorları olmak­
selesi karşısında marksizmin tavırları konusunda, şu çift ve çelişkili
tan çıkıp Yahudi papazları haline geliyorlar. Yine aynı burjuva krahn
veri gözönünde bulundurulmadan herhangi bir şey anlamak müm­
döneminde, en uç eşsitsizlik olan, yargılanan yahudilerin ve tanıkla­
kün değildir; Fransa, İtalya ve Büyük Britanya’nın “asimile” Yahudi-
rın, adalet karşısında özel bir yemini, m ore judaico'yu(> söylemeleri
lerini, Yiddishlandm Yahudilerinden ayıran büj^k bir uçurum var­
zorunluluğu kalkıyor. dır, dilsel, kültürel ve ulusal bir uçurum. Ama öte yandan da onları
Bu aynı zamanda modern antisemitizm tarihinde de önemli bir
birbirine bağlayan bir şey vardı, öyle ki Dreyfus olayı Paris’ten iVlos-
dönemdir, nefret, İsa'nın katillerinden, "fînans feodalitesi”ne kayı­
kova’ya, Beilis’o olayı da Kiev’den Londra’ya yankılanıyordu.
yordu; bu kesimi Fourier'nin^ öğrencilerinden Alphonse Toussenel
Birşey, ama ne? Din mi? Bu laik yüzyıl boyunca birçok Yahudi
için Rothschildler kadar, Cenevre’nin protestan bankacılcirı da simge­
ondan koptu. Ama bununla birlikte hiçbir ilkesel engel, Bordeaux’lu
liyordu. Bu canh tartışmalara rağmen, hiçbir şey Yahudilerin özgür-
veya Paris’li bir Yahudi’nin “israelit” bir Fransız olmasını önleyemez­
leşimine yönelik Fransız modelini, yani ulusun bünyesinde gerçekle­
di. Yahudi milliyetçiliği mi? Avrupa’nın batısında neredeyse hiç yok.
şen bu özgürleşimin ilerleyişini ciddi biçimde engelleyemezdi. Henüz
Ancak Rus İmparatorluğu’nda, ya da bir ölçüde Avusturya-Macaris-
salt bir “coğrafi ifade” teşkil eden komşu ülke İtalya’da ise Yahudi­
tan İmparatorluğu’nda özellikle de Galiçya’da, ya siyonist bir biçim
ler, Piemontais’ler, Lombard’lar veya Toscan’lar gibi İtalyan oluyor­
altında, ya Bund içinde veya ona bağlı örgütler aracılığıyla, yahut da
lar. Bir özgürleşim programıyla eşit haklara kavuşturulmuyorlar, bi­ “bölgeci”!' hareketler içerisinde ciddi biçimde gelişebiliyordu. Milli­
rer İtalyan olarak kendilerini özgürleştiriyorlar.» yetçiliklerin bu gelişimi, teorik olarak Doğu Yahudileri ile Batı Yahu-
Oysa son derece farklı bir dünya da mevcuttu. 1843’te, Rusya Ya- dilerini kökten ayırmalıydı.
hudileri, yani asıl olarak Polonya Yahudileri çok ciddi bir tehdit ile
İki temel etken, bana göre, Fransız Devrimi sonucu ortaya çıkan
karşı karşıyadırlar. Çar I. Nikola’nın bir fermanı imparatorluğun batı
modellere karşı, ortak bir aidiyet duygusunu muhafaza etmiş hatta
sınırı boyunca elli kilometrelik geniş bir bölgeden dışarı atılmalarını
geliştirmiştir. Birincisi, açık olarak antisemitizmdir, XIX. yüzyılda ye-
6. "Yahudi adetlerine göre". Bu ant sinagoglarda, haham ve kasabanın sulh yargıcının
9. Burada Michael Graetz'den esinleniyorum, XIX. yüzyılda Fransız Yahudileri, Le Se-
önünde okunurdu. Bu uygulama Yargıtay'ın 3 mart 1846 tarihi bir karan ile kaldırıl­ uil, Paris, 1989, ss. 122-123,
mıştır. 10. Kiev'de yaşayan bir Yahudi, 1911 bir ritüel cinayet işlemekle suçlanmış ve bera­
7. Les Juifs rois de l'époque. Histoire de la féodalité financière, Paris, 1845; kiup at etmiştir,
I846'da. sonradan da Drumont'un ilk başarılarının ardından I886'da (Marpon ve
11. Doğu Avrupa işçi hareketinin bir akımı, (yerleşmek için Filistin'i seçen) siyoniz-
Flammarion'dan) yeniden basıldı. me karşı, bölge temeline dayalı ulusal Yahudi rönesansını savunuyordu (bkz. böüm
8. Bkz bu kitabın VII. bölümünde Arnaldo Momigliano tarafından 1934'de yapılan ve IV).
Gramsci tarafından alıntılanan ve onaylanan analizleri.
Önsöz Marksistler ve Yahudi Sorunu
14 15

ni biçimler alan ve Hitler ile radikal biçimlere ulaşan “judeofobı” -Ya­


hudi düşmanlığı-. Alman diktatörü için Yahudilerin inançh olup ol- Enzo Traverso’nun kitabı hakkında, onun “laik” bir kitap olduğunu
mamalarmın, çeşitli uluslara yahut kendi milliyetçiliklerine bağlı ol­ söyledim, ve şimdi de bu sıfatı açıklama vakti geldi. Asimda mark­
malarının pek bir önemi yoktu. Kendilerine karşı duyduğu bu nefre­ sizm ve yahudilik arasındaki ilişkiler konusunda, her biri de dini
olan İki yorum mevcut. Bazıları için yahudiliğin bir nevi devrimci bir
tin. onlar için birleştirici bir değeri vardı.
İkincisi, birincisine bağlı olarak, bu çeşiüi cemaatler, yerel ulusal ozu vardır, bu lyı ya da kötü yorumlanabilir. Örneğin, peygamberle­
değerlerlerden giderek etkilenerek oldukları yerde bir tecrit hali yaşa­ ri sosyalizmin ataları olarak gören Ernest Kenan tüm eserlerinde bu
mıyorlar; aralarında iletişim kuruyorlar ve en önemlisi goç ediyorlar, mantığı sürdürmüştür: “Atina veya İsparta’da köleliğe karşı hiçbir
tepki yükselmezken, Kudüs’te herkes adalet tutkunuydu."i3 Ber-
bir çoğu Amerika’ya tabii, orada çok cemaatti bir topluma uyum sağ­
lıyorlar; küçük bir azınlık ise Filistin’e yöneliyor, -bugün bUdiğımız nard-Lazare da I894'te Antisemitizm. Tarihi ve Nedenleri kitahmı
sonuçlarla- orada “bir ulusal yuva” kurmak üzere; ama hepsinden aynı mantıkla işleyecektir. Bu kitap, birok antisemit nesline ve mesi-
çok Avrupa’nın, hatta imparatorlukların içlerine yerleşiyorlar. XIX. yanık kefareti hberter sosyalist ütopya ile özdeşleştiren birçok mo­
dern peygambere rehberlik etmiştir, h b u kitabın V III. Bölümü’nde in­
yüzyılda Viyana. Sigmund Freud’ün babası gibi Moravıa’dan veya
Lemberg’den (Ukrayna’da, bugünkü adıyla Lviv, Habsburg Galıçya- celenen Walter Benjamin bu insanlardan biri olmuştur, en büyükle­
sı’nın eski başkenti) gelen Yahudilerle dolar. Orada eskilerden ben rinden biri, ve Gershom Scholem ile diyaloğu, ki o ulusal yolu seçmiş­
tir, bugün bile acı bir ses vermektedir.ıs
yaşayan yahudi cemaatleriyle yeni göçmenler arasındaki ıhşkıler sev­
gi dolu olmaktan uzaktı, ve “İsraelit Fransızlar” veya “ Musevi mez­ Yine bu mantıkla, ama tam ters yönde düşünüyordu. Maurras’tan
hepli Almanlar”m aşağılamalarına maruz kalan göçmen yahudılere Hıtler’e kadar olası tüm nüanslarla. Avrupalı milliyetçiler. Onlar. Ya-
ait tanıklıkların sayısı çoktur, ne var ki bu göç hareketi, duşuncelerm hudıhkte ve Yahudilerde geleneksel toplumları çözecek, yıkacak un­
surlar görüyorlardı.
veya kimi zaman da. marksizmin beslendiği isyanların dolaşmıını
Bu ozcu düşüncenin, tüm özcü düşünceler gibi, aldatıcı olduğunu
sağlamaktan geri kalmamıştır. . , .
Enzo Traverso’yla aynı ülkeden olan İtalyan yazar Primo Levı nın söylemeye gerek yok. Tarihsel koşuUar tarafından yaşadığı toplum-
yazdığı ve 1943’te işgal altındaki SSCB’de başlayan bir romanında, arda hep desteksiz olan, ezilen bir azınlığın, kendi özgürleşimi Ue
bir Sovyet Yahudisi şu soruyu sorar: “Kim bilir. İtalya’da Yahudi var toplumsal altüst oluşu özdeşleştiren düşünürler ve ideologlar ürettiği
mıydı? Eğer var idiyse de. bunlar oldukça garip Yahudiler olmalıydı­ tespitini yapmak ayrı bir şeydir; bu aynı azınlığm Babilon’a karşı da
lar: bir Yahudiyi bir gondol içerisinde veya Vezüv’ün tepesinde nasıl ayaklansa, Roma’ya karşı da, her daim devrimci umudun taşıyıcısı
düşünebiliriz?”i2 Romanın konusu oluşturan tam da kavranılamaya- olduğunu söylemek ise çok daha farklı bir şeydir. Ve eğer E xode-Ya-
cak üişkilerin kurulmasıdır, ve kahramanlarının bir kısmı en sonun­ hudılerin göçü- çeşitli kurtuluş hareketleri için bir düşünce modeli
da kendUerini İtalya’da bulacaklardır. Primo Levi ise, ters istikamete. oluşturduysa da. bu. kendisinin bile, ve temel ilkesinden itibaren, on-
Auschwitz’in yolunu tutmuştu. Bir İtalyan Yahudisınden bir Rus Ya- 13. Oeuvres comp/eto, Calmann-Levy. Paris, 1953, VI, s.7l5; metin 1891 tarihlidir
4.Bunlar M. Lov^rynin yukarıda andı|ımi2 kitabında incelenmiştir
hudisine. karşıtlıklar, prizmanın tüm nüanslarının içerisine kazmı­ . Bkz. W alter Benjamin, G. Scholem, Briefwechsel (1933-1940) Suhrkamo
yor Bu konuya geri dönmem gerekecektir.
-- --- 12. Primo Levi, Se non oro quondo?, Einaudi. Torino, 1982 (fransızcas, Mointenont w n Z n "n '975 (fransizcasi: Walter èenjorr^ir,. Histoire d'une
Jamais, coll. 10/18. Christian Bourgeois, 1989, s.63). amme, coll. Diaspora, Caimann-Levy, Paris, 1979).
Önsöz Marksîstler ve Yahudi Sorunu 17
16

dan esinlenenler ile karşılaştırılabilecek bir hareket olduğunu göster­ ne XIX. ve XX. yüzyıl Avrupası’ndaki Yahudi tarihinin özgüllüğünü,
mez. Peygamberlerin öğretisinin, tarihsel durumların mantığına zor ne de 1933’ten itibaren hitlerci soykırımla doruğuna ulaşacak olan
tehlikeli gidişatı kavrayabildiler. Marksist çizgide bir tek düşünürün,
direndiğini, ve ezilenlerin, sıra kendilerine geldiğinde ezenler olabile­
Bund’un lideri ve kuramcısı olein Vladimir Medem’in bu temel zemin
ceğini görmek için gözlerimizi açmamız yeter. Werner Sombeırt’m dü­
kaymasının dışmda kalabildiğini söyleyebiliriz. Bu yanhş anlaşmala-
şündüğü gibi, Yahudiler ne kapitalizmi ne de devrimi icat etmiştir.
Bunun tam zıt bir açıdan, bizzat Marx’ta ve sosyalist harekette te­ nn trajik bir yönü vardır, ve Yahudi marksîstler de bunlardan bağışık
tutulmamışlardır. XX. Yüzyılın ilk yarısının marksist ekollerinin en
mel bir antisemitizmin varolduğunu söylemek de doğru değildir -ki
rafine olanı, Hitler’in iktidarı ele geçirişinden sonra New York’a yerle­
Enzo Traverso bu mitin de hesabını görmekte zorlanmıyor-. Günü­
şen Frankfurt Okulu’dur. Bu sosyolog, antropolog ve filozofların bü­
müz Yahudiliğinde muhafazakâr akımların hakim olduğundan beri,
yük bir çoğunluğu Yahudilerden oluşuyordu. Savaşa kadar, hitlercili-
yani milliyetçi Yahudiliğin olumlanışmdan ve zaferlerinden beri( bu
olay hakkında vicdanın kaçınılmaz gecikmişliği ile birlikte), bu efsa­ ğin antisemit boyutunu ikinci planda tutmuşlardı. Aralarından biri,
ne, diğerinden daha da sert bir şekle büründü. Bunu görebilmek için, Franz Neumann, 1942’de Béhémoth’m ilk baskısını yaptığında, kita­
bın adını Yahudi kıyametinden ödünç alıyordu: Leviathan’ın denizle­
Commentary^^ gibi bir dergiyi açmak yeterlidir. Bu efsane kimi temel
re hakim oluşu gibi, Béhémoth'» da karaya hakim olan canavardır;
verileri unutmaktadır. Eğer antisemit bir sosyalizmin varolduğu doğ­
ancak hitlerci antisemitizmin analizi hızh ve yüzeysel biçimde yapıl­
ruysa da (ki çoğunlukla bu m'^rksist değildi), işçi hareketi, genelin­
mıştır. Ne var ki, imha edici ırkçılığı gerçek boyutlarıyla inceleyecek
de, baskıdan çok özgürleşim yönünde ağırlığını koymuştur. Eski si­
olan da. Franz Neumann’ın öğrencilerinden Raul H ilb e rg ’d ir.ı^
yasi ve toplumsal düzenin temsilcisî^mıflardır, en uzun süre boyun­
Aralık 1942’de, troçkist Abraham Léon -XX. yüzyılın tüm büyük
ca en basit hak eşitliği fikrine direnenler. Drumont'un sosyalist hay­
marksist liderleri arasında yahudi meselesini ve Hitler’in oluşturdu­
ranları olmuştur. Kendisi dahi, kimi trajikomik yönlerle, modernite
ğu tehdidi anlayacak bir bakışa en fazla yaklaşan kişi (ama bunu ha­
karşısında dehşete düşen bir muhafazakârdı. Rus Devrimi, impara­
yatının sonunda yapabilecektir) muhtemelen, Troçki’dir- Yahudi Me-
torluğun Yahudilerini o denli radikal biçimde özgürleştirmiştir ki,
selesinin M addeci Kavranışı kitabını bitirir. Léon, kuşkusuz, bu dra­
düşmanları ve bazı yandaşlan tarafından bir Yahudi devrimi olarak
mın boyutlarını kavramıştı, ne var ki akıl yürütmesini, miladımızdan
görülmüştür.
iki yüzyıhn önce başlayan ve ilk iki yüzyılına kadar süren apokalip­
Hemen hemen simetrik olan bu iki mitolojiyi bir kenara bıraksak
tik Yahudi hareketlerine ait terimlerle yapıyor: “Yahudi sorununun
da, marksîstler ile yahudiler arasında herşeyin ütopyaların en güze­
bugün ulaştığı son kerte, aslında çözümün anahtarını da vermekte­
lindeymişçesine gelişmediğini de söylemek gerekir. Tarihsel gerçek­
dir. Yahudilerin durumu hiçbir zaman bu denli trajik olmamıştır, ama
lik, nadiren mükemmel renklere sahiptir.
bu halinin sona ermesine de hiç bu kadar yakın olmamıştır. "20 Bir
Genel olarak, Enzo Traverso’nun kitabı, bir yanhş anlaşmalar jmz-
yılını çözümlüyor. Marx, Engels ve de öğrencilerinin büyük bir kısmı 18. Fransız basımı (coll. Critique de la Politique, Payot, 1987) açık biçimde 1942 ta­
rihli metin ile 1944'de kaleme alınan ek'i açıkça ayırıyor

16. Michael Waltzer'in Icitabı bu postulaya dayanmaktadır: Exodus and Revolution, Ba­ 19. Raoul Hilberg, The Destruction o f Europear) }ews. New York, 1985 (fransızca göz­
sic Books, New York, 1985 (fransızcası: De /’Exode a la liberté, coll. Diaspora, Cal- den geçirilmiş ve genişletilmiş basımı: La Destruction des Juif en Europe, Fayard, Paris,
1988).
mann-Levy, Paris, 1986).
17. N e w York'da yayınlanan önceleri radikal olan, ancak'sonradan, özellikle Reagan 20. E. Traverso gibi 1968 basımından alıntılıyorum (EDI, Maxime Rodinson’un ön­
sözü), s, 175.
döneminde çok gerici hale gelen bir Amerikan kültür dergisi.
Önsöz Marksistler ve Yahudi Sorunu
18 19

yüzyıl boyunca, uzak bir amaç veya ani bir vahiy olarak devrim, mak için Kautsky’den -ki toprak meselesi Orta Avrupa İmparatorluk-
marksistlerin büyük bir kısmı için “Yahudi meselesi”nin ufku olmuş­ larındakinden çok farklıydı-, Yahudilerin asimilasyonunun övgüsü­
tur. Enzo Traverso şunu söylemekte haklıdır: marksistler Yahudi ola­ nü yapmak söz konusu olduğunda da Fransız radikali Alfred Naqu-
yını, kadınların ezilmişliğinin doğasını anladıklarından, veya cinsel et’den esinlenmesini açıklamaktadır.21
azınlıkların doğurduğu sorunlar üzerine düşündüklerinden daha iyi Marksist prizma, ki çok çeşitlidir, Yahudi durumunun prizması­
kavrayamamışlardır. nın, basit bir bağlam değiştirmiş hali değildir. Ancak, kim, ondan
Bu yanlış anlamaların nedenlerini kavrayabilmek için, -Enzo Tra­ esinlendiğinden ciddi olarak şüphe edebilir? Hatta kim, bizzat mark­
verso’nun yaptığı gibi- hem “saha”, hem de “mikrop” üzerine düşün­ sizmin, başka ideolojilerde de paralelleri bulunan, hakikatin bağlam
mek gerekir, yani hem XIX. ve XX. yüzyılda Avrupalı ulusların içeri­ değiştirmesinin özel bir örneği olduğundan şüphelenebilir? Enzo
sinde Yahudilerin tuttuğu yer, hem de bizzat marksizmin doğası ve Traverso’nun kendisi de bunun altını çiziyor: Vladimir Medem’in dü­
gelişimi üzerine. Biraz önce prizmadan söz etmiştim. Gerçekten de şu şüncesi ile Yahudi ulusal özerkliğinin burjuva kuramcısı Simon Dub-
hakikati görüp tespit etmek yetmez.- Fransız Yahudileri büyük ölçüde nov'unki22 arasında, yakınlığın ötesinde bir şeyler vardır. Fransız,
asimile bir cemaat oluşturmaktayken Rus İmparatorluğu’nun Yahu­ İtalyan ve Britanyah Yahudiler, Rus İmparatorluğu’nun Yahudilerini
dileri ise Ermeniler, PolonyalIlar veya Özbekler gibi ezilen bir millet ve onların milliyetçilik çeşitlerini anlamakta oldukça güçlük çekiyor­
teşkil etmektedirler, ama ayrıca kimi önemli özgüllüklere de sahiptir­ lardı. Ama, tam tersine, ulusal fikrin laikleşmesine kazanılmış birçok
ler; imparatorluğun orta ve batı kentlerinde yoğunlaşmışlar, kimi “Rus” Yahudi’ye göre, Fransız Yahudilerinin, kendilerini diğer Fran-
meslek dallarında uzmanlaşmışlar (sanayi proletaryasından çok ma­ sızlar gibi görmeleri bir yanılsamaydı. Doğumları, hatta “ırkları”ndan
li aracı, zanaat), hem Devlet’ten hem de Küise’den kaynakh bir anti- dolayı, onlar Fransız “yurttaşlığını”[citoyenneté] alabilecek ama “va­
semitizmin varlığından söz etmeye bile gerek yok. tandaşlığını”[nationalité] asla edinemeyecek Yahudilerdi.
Bu iki aşırı ucu saptamak yeterli değildir. Asıl olan, tam tersine, Marksizm içerisinde, Enzo Traverso’nun da gösterdiği gibi, hakim
1918 öncesinin Alman İmparatorluğu ve Avustuıya-Macaristan İm­ eğilim asimilasyonunkiydi. O, marksizmin doğal olarak üzerine aldı­
paratorluğu gibi ara alanların temel önemini görmektir. Orada hukuk ğı Aydınlanma’nın bir mirası gibi düşünülüyordu -ve büyük ölçüde
Batı Avrupa’nmki gibidir, ancak toplumsal pratik tümüyle farklıdır. yaşanıyordu.
Eğer Berlin, Frankfurt ve Viyana, Yahudileri Almanlara veya Avus­ Mekânların kendi önemi vardır. Heryerde marksist düşünürler
turyalIlara dönüştüren metropoller ise de, sürecin sonunda karşımıza yoktur ve heryerde Yahudi meselesi söz konusu olmaz. Dreyfus ola­
bir Fransız profesör veya Britanyah bir lord değil, Enzo Traverso’nun yı, Fransız sosyalistlerine, şurada burada varolan antikapitalist anti­
Hannah Arendt’ten ve Max Weber’den ödünç aldığı bir terminolojiyi semitizm artıklarından uzun zaman için kurtulmayı sağlamıştır, an­
kullanmak gerekirse, ekonomik alandaki başarılarıyla bir “parvenu” cak hiçbir “marksist”! ciddi biçimde “Yahudi meselesi” üzerine dü­
(erişmiş/zenginleşmiş) ile bir “parya” -yani, basit olarak ne profesör şünmeye itmemiştir, ki zaten antisemitler ve Bernard Lazare gibi ki-
olabilecek (Freud’ün yazgısını hatıriatmak gerekir mi?) ne de üst ida­
21. Hâlâ, 1989'da Henri Alleg, SSCB ve Yahudiler kitabında (Messidor, Paris, s. 158)
ri görevlerde yer bulabilecek bir entelektüel- çıkar.
Fransız Yahudilerin! Rus İmparatorluğu'nunkilerden ayıran uçurumu göz önünde
Bunlara ayrıca, sadece insanların değil fikirlerin de dolaştığım ek­ tutmadan Naquet'yi alıntılayan Lenln'i alıntıyor
lemek gerekir. Doğu'ya doğru bir benzeştirici anlatılar göçü gerçekle­ 22. Bkz. Renée Poznanski'nin Lettres sur le judaisme ancien et nouveau (Cerf, Paris,
şiyordu. Bu, örneğin, Lenin’in, Rusya’daki tarım sorununu kavra­ 1989) -bir giriş ve açıklamalar da yazdığı- çevirisi.
Önsöz
20

mİ peygamberci düşünürler için söz konusu değildi, ama bu mark­


Marksistler ve Yahudi Sorunu 21
sistler için de geçerli olmadı (bu kitabın sayfalarındaki eksikliği üzü­
cü olan Georges Sorel h a r i ç ) .23 Bu kitapta yer alan, ve pek bir özgün­ rine yükledikleri anlamdı. Onlar, Enzo Traverso’nun da gösterdiği gi­
lüğü olmamasına karşın, antisemitizmin doğasını zekice kavrayışı­ bi, Kari Kautsky’nin, Otto Bauer’in veya Joseph Stalin’in ulus anlayı­
nın sunulduğu tek batılı marksist Antonio Gramsci’dir. şını paylaşıyorlardı.
Bu denemenin, yazarm zaten oldukça geniş dil bilgisi düşünüldü­ Peki, (Enzo Traverso’nun bu terimi kullandığı anlamıyla) “Yahu­
ğünde, Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Rus İmpa- di marksisf’lerde -ki özünde son derece hıristiyan bir biçimde, Ya­
ratorluğu'nu merkez alması d o ğ a ld ır.2 4 Bu marksist kuramcıların hudiliğin ancak yok olarak amacına ulaşabileceğini düşünüyorlardı-
önemli bir kısmı Yahudiydi. Onların arasından bile, Franz Mehring bir “kendilerine yönelik Yahudi nefreti” var mıydı? Jüdische Selbs-
veya Wilhelm Liebknecht gibi kimileri, bilinçli biçimde bu kimlikleri­ has^^ çok, hatta fazla kullanılmış bir terimdir. Bu, günümüzde Ya­
nin dışında durarak düşünmüşler ve popüler antikapitalizmin olgun­ hudi establishm ent i karşısında, ondan farklı bir tutum alma cesare­
laşmamış bir biçimi olan özel bir antisemitizme yakınlık göstermiş­ tini gösteren her Yahudi’ye karşı kullanılan bir argümandır. Oysa bu
lerdir. Yahudi kökenli AvusturyalI marksist Victor Adler için Yahudi olgu gerçekten vardır, ve de Yahudilerden ve kadınlardan nefret eden
meselesi burjuvalar arası bir tartışmaydı. Dreyfus olayı sırasında Gu- Viyana Yahudisi Otto Weininger’de ifade edildiği aşırı haliyle değil
esde’in de düşündüğü tam da buydu. s a d e c e .2 7 Ruth Fischer, 1923’te milliyetçi krizin tam ortasında, “ön­

Isaac Deutscher’in bahsettiği o Yahudi olmayan Yahudiler için, celikle” Alman Yahudi kapitalistlerin asılmasını önerdiğinde, “biraz
Rus ve Alman devrimlerinde asil biçimde kendi rollerini oynayan o abarttığı” çok açık.2 s
“kökensiz kozmopolitler” için Asimilasyon, bir ulusun, tercihen bü­ Az ya da çok ezilmiş, az ya da çok hor görülmüş bir azınlığın üye­
yük bir ulusun bünyesinde tasarlanabilir, muzaffer proletaıyamn leri olarak (çünkü her ne olursa olsun 1848’de hukuki eşitliğe eriş­
bünyesinde tahayyül e d ile b ilir d i. 25 Ancak bu fikir, sınıf mücadelesi­ miş Alman Yahudileri ile Varşova yahut Kiev Yahudileri’nin durumu
nin yine yürütülebileceği normal bir toplumu başka bir yerde -ve de arasında bir büyük bir fark vardı), Alman ya da Rus proletaryasına
ayaklarını nereye bastıklarına pek dikkat etmeden- oluşturma çağ­ güven duyarak, kendilerine yönelik özgül tehditlerin varlığını unut­
rısıyla tersine de dönebilirdi. Bu, sionizme katılan ve en karakteris­ ma ve böylece düşmanın işini kolaylaştırma pahasına da olsa, kendi­
tik temsilcisi Ber Borohov olan “judeo-marksist”lerin kendi eylemle- lerini toplumun genelinden ayıran noktaları silmeye çalışmaları psi­
kolojik açıdan oldukça açıklanabilir bir durum. Bund’un kuramcıları
23. Georges Sorel'in düşüncesi ve marksizmle ilişkileri konusunda şu kitaplara ba­
kılmalı: Shlomo Sand, L'lllusion du politique: Georges Sorel et le débat intelleauel ( 1900),
böyle bir tutumun taşıdığı tehlikelerin tümüyle bilincindeydi, fakat
La Découverte, Paris, 1985; J. Julliard et S. Sand (yönetimi altında), Geroges Sorel et ulusal özerklik konusudaki düşüncelerini gerçekleştirmelerini sağla­
son temps, Le Seuil, 1985; Larry Portis, Georges Sorel. Présentation et textes choisis, La yacak araçlara sahip değillerdi.
Brèche, Paris, 1989 (ilk olarak I982'de François Maspero'dan çıkmıştı). L. Portis'in
Bireysel ve ulusal farklılıkların, ve zaman ve mekanın sonsuz
kitabı G. Sorel'in düşüncesinin biraz iyimser bir yorumunu sunuyor. Yahudi mesele­
sine karşı tavrının gelişimi konusunda bkz. S.Sand, "Sorel, les Juifs et l'antisemitis- çeşnisinin ötesinde Enzo Traverso’nun kitabında sorulan soru açık­
me", in Cahiers Georges Sorel, no:2, 1984, ss7-36. ça, marksizmin bu tarzdaki sorunları çözme kabiliyetine sahip olup
24. Polonya Sosyalist Partisi'nden (PPS) Polonya dilini bilmeden ve RomanyalI ve
olmadığıdır; Yahudi meselesi ise bunun oldukça keskin olmakla be­
Bulgar marksistlerden onların dilini bilmeden bahsetmek zor olurdu.
25. Bu katılım Schalom Asch'ın üçlemesinde romansı bir dille aktarılır: Petersbourg,
raber, sadece bir örneğidir.
Varşova ve Moskova, Blefond'da 1986 -1989 yılları arasında yayınlanmıştır. 26. "Kendinden Yahudi nefreti".
27. Bkz. Jacques Le Rider, Le Cas Otto Weininger: racines de l'antiféminisme et de l'an­
tisémitisme, PUF, Paris, 1982.
28. Bkz Xl.bôlüm.
22 Önsöz Marksistler ve Yahudi Sorunu 23

yadsımasını da taşıyordu, yani otoritenin önceliğini. II. Enternayonal


Şimdi de biz, bu kitapla aynı doğrultuda, birkaç soru soralım. zamanında bile marksizmin otoriter bir yapısı mevcuttu: Kautsky ve­
Marksizm, hiçbir zaman kendisini ezilen azınlıkların kurtuluşu­ ya Mehring ortodoksluğun bekçileriydi. Bu, kimilerinin, bir yönde ya
nun bir teorisi ve pratiği olarak sunmamıştır, her ne kadar, fiiliyatta, da diğerinde bu ortodoksluğa saldırmalarının engellemiyordu (E.
onların arasından birçok insan kazanmaya yöneltildi ise de. Mark­ Bernstein, R. Luxemburg). Fakat, bilim adına, bekçiler tapınağı koru­
sizm kendisini işçi sınıfının, ve onun dolayımıyla tüm toplumun kur­ yorlardı. Oysa, kafa yorduğumuz meseleler konusundaki düşüncele­
tuluşunun bir teorisi ve pratiği olarak sunmuştur. Oysa, Marx’in tah­ ri çoğu kez acınacak bir sefalet içeriyordu. Örneğin, Enzo Traver­
minlerinin tersine, XIX. yüzyıl ulusal patlamaların yüzyılı oldu, ve so’nun Kautsky’nin metinlerinden alıntıladığı parçaları okumak bizi
XX. jmzyıl da bu konuda onu taklit etti. Sömürgecilik karşıtı müca­ bu konuda ikna edecektir.
deleler ile birlikte ortaya çıkan ve varlığını sürdüren hareketler, an­ Sovyetler Birliği’nin Anayasası, bir Devlet marksizminin dolayı­
cak dünya ölçeğinde bir sınıf mücadelesinde yer alıyordu. Cezayir sa­ sıyla bir devlet “bilimi”nin doğuşunu kabul ettiği ölçüde durumu
vaşında kimilerinin yapmak istediği gibi, Fransız ve Cezayir proletar­ ağırlaştırmıştır; ki üstelik bu bilim de kendisini bir günde dayatma-
yalarının kendi burjuvazilerine karşı ittifakını önermek saf bir ütop­ yacaktı. Birçok kişi için, leninizm hâlâ bir kült nesnesidir, ve Lenin’in
yaya inanmaktı. Avrupa Yahudileri her yerde ulusal azınlık duru­ Yahudiler üzerine düşünceleri, ki kendisi bu konuda oldukça karar­
munda değildi. Azınlık oldukları yerlerde de, sınıf mücadelesi mark­ sızdır, hâlâ bir otorite argümanı sayılmaktadır.^o
sist kuramcıların tasarladığı şemalara uymakta zorluk çekiyordu; bu II. Enternasyonal’e sadık kalmış marksistler arasında fikir ayrılık­
kuramcılar ise çoğu zaman ortada gerçekten bir sorun olduğunu ları kuşkusuz mevcuttur. Yahudi meselesine sürgündeki Troçki’nin
unutmayı yeğliyorlardı. iktidardaki Troçki’den çok daha açık bir biçimde bakabilmesi olduk­
Marksist düşünce, tüm bu yıllar boyunca, düz bir çizgi olarak ka­ ça anlamlıdır.3i Ama sonuç olarak, eleştirel ve diyalektik tipteki bir
bul edilen bir ilerlemenin düşüncesi olmuştur. Bir gerileyiş olasılığı­ düşünce için, bir devletin, ardından da birkaç devletin ideolojisi hali­
nı, özellikle de modern teknolojik barbarlığı düşünmemişti -Rosa Lu­ ne gelmekten daha kötü birşey olamazdı. Bu marksizmin, bu normal­
xemburg, son döneminde Troçki ve de özellikle Walter Benjamin ha­ leştirici marksizmin ölümü, onun varsayımal yeniden doğuşu için ge­
ricinde-. Marksizm, antisemitizmde, çoğunlukla bir arkaizm gördü, rekli koşuldur. Dolayısıyla, bu alanı temizlediği ve bundan sonraki
onun moderniteyle birleşebileceğini, hatta ona tümüyle kenndi rengi­ araştırmalara yol gösterdiği için Enzo Traverso’ya teşekkür etmeliyiz.
ni verebileceğini anlamadan. Bu “vülger marksist ilerlemeciliği” pay­
laşmayan Frankfurt Okulu dahi, bu konuda körlüğe kapılmıştır. Pierre Vidal-Naquet
Horkheimer’in 1939 tarihli bir metinde yazdıklarım şaşkınlıkla kar­
şılarız-, burada antisemitizmi kapitalist gelişmenin tümüyle ekonomik
bir çelişkisine indirgemektedir.^^
Daha da önemlisi, marksizm “bilimsel” olduğunu iddia etmiştir,
ve birçok entelektüelin ona katılımını sağlayan da bu bilimselliktir.
Fakat marksizmin bu bilimsellik savı, aynı zamanda bilimsel ruhun “ 30. Bkz. Henri Alleg'in 1903'ten beri hiçbir şey değişmemişcesine Bund avına çıktı­
ğı ve yukanda andığımız kitabı.
31. Doğal olarak, azınlıkta olmak zorunlu biçimde zeki ve bilinçli olmayı gerektir­
29. Bkz. X I. bölüm.
miyor
ikinci baskıya önsöz
Bu kitap ilk kez bundan yedi yıl evvel yayımlandı. Tasaramı ise kuş­
kusuz daha eskidir ve yazımının başlangıcı benim Fransa’ya 1985
sonunda gelişimle çakışır. Bu, benim ilk kitabım olmasının ötesinde,
fransız dilinde de ilk yazma teşebüsümdü.O zamana dek, sadece
İtalyanca yazmıştım ve yabancı bir lisana geçmek kolay olmadı. Bi­
rinci bölümün tashihini üstlenen arkadaş bana daha sonra bir say­
faya sığdırdığım hata miktarından gözününün korktuğunu itiraf et­
miştir. Bununla birlikte, tüm bu güçlükler ne araştırmaya başlarken-
ki coşkumu azalatabildi, ne de yeni “vatanımı” keşfedişimin bana
verdiği mutluluğu. İnatla, teşebbüsümün sonunu getirdim. O za­
mandan bu yana fransızca olarak başka kitaplar ve kayda değer sa­
yıda makale yazdım. Bu dil ana dilimin yerine geçmedi ve bana “ya­
bancı” kalmaya divam ediyor, ama onunla, belki de edinilen bir ev­
lada karşı duyulan sevgiyle kıyaslanabilir bir dostluk, yakınlık ve
şefkat ilişkisi kurdum.
Bu çahşma koşuUan bende, Régine Robin’in altını çizdiği gbi, sü­
rekli bir “dil yolculuğu” içinde -devamlı rusça, lehçe, yidişçe ve al­
manca arasında bocalayan- yaşayan o Orta Avrupah Yahudi aydın­
larla bir empati yarattı. Çahşmamı -o sırada EHESS’de bir doktora te­
zi hazırlıyordum- Brezilya’da doğmuş ve İsrail ile İngiltere’de uzun
süre kaldıktan sonra Fransa’ya yerleşmiş Viyanah Yahudi kökenli bir
sosyolog, Lucien Goldmann ve Georges Haupt’un eski öğrencisi
Michael Löwy yönetiyordu. Yahudi çokdilliliği ve kozmopolitizminin
gerçek bir cisimleşmesi olan Michael bana tüm engellerin aşılabilece­
ğini göstermek için ordaydı. Kısacası, bu kitap bir İtalyan tarafından,
aslen almanca kaynaklardeın yola çıkılarak, bir Lukâcs, Benjamin,
Scholem ve Che Guevara uzmanının rehberliğinde fransızca olarak
yazıldı. Dolayısıyla, bu kitabın üretim koşulları beni marksist enter­
nasyonalizmin doğası ve onun Yahudi boyutunun önemi, Orta ve Do-
26 İkinci baskıya önsöz
Marksistler ve Yahudi Sorunu 27
ğu Avrupa Yahudi inteligentsiyasının, XIX. yüzyılın sonu ile İkinci
politics perspektiflerini ve eylem alanını sadece belirli bir grubun (et­
Dünya Savaşı arasında, Aydınlanmanın evrenseldliğinin marksizm nik, milli, cinsel vs...) üyeleriyle sınırlamaktadır.^
biçiminde temellük ettiği özgül koşullar üzerinde kendimi sorgula­
Bu araştırmayı çerçeveleyen kronolojik sınırlar -Marx’tan Ausch-
maya teşvik ediyordu.
witz’e- keyfi biçimde belirlenmemiştir. Avrupa yahudilerinin ortadan
Bu kitap, genç Lukâcs’ın formülünü tekrarlayacak olursak, Mark­
kaldırılmasıyla, çeşitli açılardan, son bulan bir tartışmaya tutarlı bir
sizmin Marksist bir eleştirisi olarak tasarlandı. Araştırmam ilerledik­
sınır koyma avantajını sağlamaktadırlar. Fakat aynı zamanda, koy­
çe, bu tartışmanın irdelenmesinin Yahudi tarihinin önemli bir sayfa­
duğumuz bu sınırlar, temel bir meselenin adanması mahsurunu da
sını aydınlattığını farkettim. Nihayette üzerinde karar kıldığım meto­
taşımaktadır; bu, hem yahudi tarihinin en büyük trajedisi, hem de
dolojik yaklaşım, fikir çatışmalarını, aktörlerinin bireysel ve kolektif
XX. Yüzyıl tarihinde kökten bir kopuş olarak kabul edilen nazi soy­
olarak tuttukları yollara ve onların sosyal, politik ve kültürel bağlam­
kırımı konusunda savaş-sonrası marksizminin kavrayışıdır. Bu
larına bağlamaktan oluşan entelektüel tarih yaklaşımıdır. Bu, bir
önemli soru, bu kitapta bir cevap bulamıyordu; yeni basımı zengin­
yandan marksizmi modern Yahudi kültürünün tam tekmil bir cereya­
leştiren sonsöz, bu eksikliği telafi etmeye çalışıyor. Bu, nesnel bir ih­
nı olarak ele almak ve diğer yandan Yahudi varlığının bizatihi Mark­
tiyaca cevap verdiği kadar, çahşmamı heyecanla karşılayan ve bu
sizmin bağrındaki değerini ölçmek anlamına gelir. Marksistler “Ya­
arada vefat eden Ernest Mandel’in anısına eleştirel bir saygı gösteri­
hudi meselesinin” bilmecesini çözmeye yetersiz kaldıklarını göster­
sinde bulunma isteğini karşılıyor. Hayatı ve eseri, bu kitapta incele­
miş -burada kitabın vardığı neticeyi aktarıyorum- olsalar da, bu hiç
nen yahudi devrimcilerden oluşan o görkemli toplulukta yerini bul­
de onların Yahudi dünyasının dışında kalmalarından dolayı değildir.
maktadır. Büyüklüğü kadar sınırlarını da taşıdığı bu savaş-öncesi
Sınırları düşünce geleneği kadar onun Kurtuluş sonrası Avrupa Ya­
“yahudi” marksizmiyle bir nevi canlı bir sürekliliği temsil ediyordu.
hudiliğiyle karşılaşmasından doğan gerilimlere de bağlıydı. Marksist
Bu basımı birincisinden ayıran yedi yıl zarfinda, kitap İngilizceye
evrenselcilik “jüdische Gasse” ve özellikle de onun entellektüel çev­
(ABD), almancaya, ispanyolcaya (Arjantin) ve japoncaya çevrildi.
releri üzerinde son derece güçlü bir çekicilik yarattı, ama bir o kadar
İtalyancaya tercüme edilmesi de tasarlanıyor. Dolayısıyla dağıtımı ya-
önemli olan, Yahudi özgüllüğünün tanınması ihtiyacıyla diyalektik
hudi-marksist “alanın” sınırlarını aşmış durumda ve bundan büyük
bir sentez oluşturmayı başaramadı. Varılan bu sonuç bugünkü tartış­
mutluluk duyuyorum. Bu belki de, “yahudi sorunundan” yola çıka­
malar ışığında. Aydınlanmanın Marksizme aktardığı evrense linsan
rak, modernitenin daha genel kapsamdaki bir sorunsalını ortaya koy­
fikrine karşıt değil, derinlemesine bağlı bir çok kültürlülük savunusu
duğu içindir: tekil ile evrensel olanın nasıl birarada varolabileceği.
olarak yorumlanabilir. Bu fikir, bugün bazı problemleri belki biraz
1.Bu konuda şu çalışmaları hatırlatmak isterim: Francis Kaplan, Marx antisémite?,
daha farklı formüle etsem bile, bana hâlâ geçerli görünüyor.
Imago-Berg International, Paris, 1990; Jack Jacobs, Sozialisten und die “Jüdische Fra­
Ayrıca bu kitapta ele alınan temalar üzerine aradan geçen zaman ge" nach Marx, Vorwort von Susanne Miller, Decaton Verlag, Mainz, 1993; Mario
içinde yayınlanan birkaç çalışma tarafından da kesinlikle sorgulan­ Keßler,. Antisemitismus, Zionismus und Sozialismus Arbeiterbewegung und jüdische Fra­
mış gibi gelmiyor bana.ı Bu anlamda, varılan sonuçlar -kimi anglo- ge im 20. Jahrhundert, Decaton Verlag, Mainz, 1993; Mario Keßler, Internationale Ar­
beiterbewegung und politischer Zionismus (1897-1933), Akademie Verlag, Berlin,
sakson eleştirmenlerin yorumlamak istediği gibi- marksizmin, “kim­ 1994; Robert Wolfe, Remember to Dream. A History ofjewish Radicalism, jewish Ra­
lik politikası” adına bir eleştirisini sunmamaktadırlar. Bu konuda, dical Education Project, New York, 1994; Henri Minczeles, Histoire générale du
Eric ). Hobsbawm’ın “solun siyasi tasarısı evrenselcidir: o tüm in­ Bund, Austral, Paris, 1995.
2. Bkz. E.j. Hobsbawm, “ identity Politics and the Left” , New Left Review, 1996,
sanlar içindir” şeklindeki ifadesini paylaşıyorum, halbuki identity no:2l7, s.44.
28 Giriş

Geçtiğimiz yıllar içerisinde, yahudi soykırımı hakkında düşünce­


lerimi en fazla besleyen tarihçiler arasında, kitabın yazılışı sırasında
kişisel olarak tanımadığım ama önsözünü yazmayı kabul eden Pier­
Giriş
re Vidal-Naquet bulunuyor.3 Şimdi artık iyi birer dostuz ve burada,
kitabın başarısına katkılarından dolayı ona teşekkür etmek istiyo­ Aralarında yüzyıl olan iki eser marksistlerin Yahudi sorununa ilişkin
rum. Bu çahşma konusunda yapılar eleştiriler, sonsözün hazırlanı- tartışmalarının başlangıcı ve sonuna işaret eder: Henüz marksist ol­
şmda olduğu kadar diğer incelemelerimde de benim için çok faydalı mayan genç Manc’m kaleminden Yahudi Sorunu (1843) ve Abraham
oldu, ve burada bu yazarlara teşekkür etmek istiyorum. Son olarak Leon’un İkinci Dünya Savaşı sırasında yazdığı ve ölümünden sonra
da, kitabı “Tarihin anlamı" dizisinde yeniden basmayı kabul eden, ve 1946’da yayınlanan' Yahudi Sorununun M addeci Kavranışı adh ese­
böylece onu unutulma tehlikesinden kurtaran Béatrice Charrié’ye te­ ri. Bu tartışmanın "klasik” dönemi XIX. yüzyılın sonu ile 1917 Rus
şekkür ediyorum. Devrimi arasında özellikle Orta ve Doğu Avrupa’da yaşandı. Krono­
lojik ve coğrafi açıdan böyle bir sınırlama tesadüfi değil, aksine mark-
Paris, Ocak 1997 sizmin ve yahudi tarihinin belirgin bir dönemine tam uyuyor.
Coğrafi sınırlamanın anlaşılır nedenleri vardır: Yüzyılın başında
dünyadaki yahudi nüfusun çoğunluğu Orta ve Doğu Avrupa’da yaşı­
yordu, yahudi proletaryası ve yahudi işçi hareketi coğrafi olarak bu
bölgede oluşmuştu. Gelenek ve modernizm, feodalizm ve kapitalizm,
özgürleşme ve anti-semitizm burada çarpışıyor, milliyetçilik ve asi­
milasyonun diyalektiği üzerine kurulu yeni yahudi sorununun çerçe­
vesi burada çiziliyordu. Rusya ve Orta Avrupa ülkelerindeki mark-
sistler yahudi sorununu tartışırken bazı temel sorunları ortaya koyu­
yorlardı; Yahudi sorununun tarihsel kökenleri nerededir? Yahudiler
bir ulus mu, yoksa bir kültür mü? Bu sorunlar temelinde bir marksist
tartışma ne Batı Avrupa’da (Fransa, İngiltere ya da İtalya) ne de kü-
çüksenemeyecek bir yahudi sosyalist hareketinin mevcut olduğu Bir­
leşik Amerika’da gelişti.
Burada fransız sosyalistlerinin yahudi sorunuyla Dreyfus skan­
dali sırasında karşı karşıya kaldıkları söylenebilir, ancak geçen yüz­
yılın sonuna kadar fransız işçi hareketinin tarihini belirleyen Proud-
hon’cu ve BIanqui’ci sosyalizm teorilerinin yahudi karşıtı gelenekleri

I K-arl Marx ( 1972); Abraham Léon ( 1971,1980)


" 3. Bu önsöz Vidal-Naquet’nin Les juifs, la mémoire et le présent II, La Découverte,
Paris, 1991 (yeni basım Points-Seuil) kitabında yeniden basıldı.
Giriş Marksistler ve Yahudi Sorunu 31
30

marksizmin içinde değerlendirilemez. Yahudi sorununa Marx’m dü­ çük burjuvalardan kaynaklanan ve dinî olmaktan çok ırkçı unsurla­
şüncelerinden etkilenen Jean Jaurès, Paul Lafargue, Georges Sorel ve ra dayanan modern anti-semitizmin olgunlaşmasının yanısıra, çarlık
Bernard Lazare gibi bazı sosyalist ve özgürlükçü fransız aydınları de- yönetiminin yahudileri pogromlarla ve zorunlu yerleşim bölgelerinde
gindilerse de, bunların analizleri çok özel bir entelektüel çizgi izledi­ tecritle baskı altında tuttuğu Doğu Avrupa’da öncelikle gelişen yidiş
ğinden (Sorel ve Lazare’da olduğu gibi) fransız Marksistlerinin yahu- kültürüyle bağlantıh olarak bir ulusal sorun tartışması başladı. Yahu­
di sorunu üzerine tartışması olarak görülemez.2 Birleşik Amerika’da di işçi hareketinin gelişmesi Marksistleri bu yeni olgu ve tartışmalar
yahudilerin, asimilasyonu ve am erikan yidişleri olarak ulusal özerk­ karşısında tavır almaya zorladı.
liği tartıştıkları yaklaşık elli yıllık bir dönemde bile (1880-1930) işçi Bu tarihî dönemde Marksist tartışmanın tek bir ekseni vardı: asi­
hareketi içinde yahudi sorunundan söz edilmedi. XIX. yüzyılın son milasyon. Marksist kültür yahudi tarihinin yorumlanmasında Aydın­
çeyreği ile Birinci Dünya Savaşı arasındaki büyük göç döneminde lanma geleneğine sıkı sıkıya bağlı kalarak, özgürleşme ve asimilas­
amerikan işçi sınıfı çok ulusluydu ve proletarya içindeki her etnik yonu eş süreçler olarak algılamış ve yahudilere yönelik baskının so­
grup kendi topluluğuna bağlıydı. Bu çerçevede, yahudi sosyalizminin na ermesini, ibranilerin farklılıklarını aşmalarında görmüştür. XVin.
varlığı normal bir olgu olarak görüldü. Engels’in, Daniel de Leon’un yüzyılın sonunda ortaya çıkan bu yorum daha sonraki dönemde de
ve IIL Enternasyonal’in marksizmin ‘amerikanlaştırılması’ yolundaki teyit edildi. 1791’de, Fransız Devrimi bu ülkede yaşayan yahudilere
sürekli çabalarına rağmen, bu ideoloji outsiders’in bir aracı sadece vatandaşlık haklarının tanınmasına yol açtı ve Napolyon’un fetihleri
birkaç göçmen işçinin ya da marjinal aydının bayrağı olmaktan öte­ sayesinde Hollanda, Belçika ve Almanya yahudileri de vatandaşlık
ye geçemedi.3 Sosyalist yahudiler de bu eğilimin içinde kendi kimlik­ haklarına kavuştular. Restorasyonun etkilerine ve kısıtlamalarına
leriyle ve asimile olma zorunluluğuyla karşılaşmaksızın yer aldılar. rağmen Avustuıya-Macaristan 1867 ve Almanya 1869-1871 yıUan
Kronolojik sınır kaçınılmaz olarak Şoa ile çizildi. Faşizm savaş sı­ arasında yahudilerin özgürlüğünü kabul etti. Pierre Vidal-Naquet’nin
rasında Yiddishland’ı ve yahudi sosyalizmini Avrupa haritasından vurguladığı gibi, fransız devrimi yahudi sorunu tartışmalarında mo­
tamamen sildi. 1943 yılında Varşova gettosundaki ayaklanma ile del oldu: yahudiler ulus olarak görülmemeli, bir ulusun (bu durumda
gösterdikleri son kahramanlıktan sonra yahudi sorununun ağırlığı fransız ulusunun) eşit haklara sahip vatandaşları olmalıydı.“* Tüm
Filistin’e kaydı. Orta ve Doğu Avrupa’daki yahudi toplumunun yok aydınlanma kültürü, özgürleşmenin yandaşları gibi karşıdan da, ya-
olmasıyla birlikte yahudi kimliği, genel olarak soykırımın kaçınılmaz hudiliği sosyal aykırılık [anomali] olarak algılıyordu. Farklılık sadece
etkileri ve İsrail devletinin kurulmasıyla yeniden tanımlandı. Savaş bu aykırılığın ortadan kalkması için gerekli önlemler konusundaydi:
yahudi sorununda kesin bir değişime yol açtığı için bu araştırma muhafazakârlar hıristiyan dünyasının yahudilerle “kirlenmesini” ön­
1943 yılı ile sınırlanmıştır. lemek için ırk ayrımcılığını öneriyor, reformcular ise yahudiliğin ka­
XIX. jmzyıhn son çeyreğinde yahudi sorununda yeni olgular or­ demeli asimilasyon politikasıyla ortadan kalkacağına inanıyorlar, bu­
taya çıktı. Almanya ve Avusturya’da, özellikle, köylülerden çok kü- nun için yahudilere vatandaşlık haklarının tanınmasını istiyorlardı.
2 Fransız sosyalizminde yahudi sorunu üzerine bkz: Nancy Green'in harikulade
Özgürleşme süreci üç farkh evre izledi. XVin. yüzyılın rasyonalistleri
araştırması (1985b); Sorel'in anti-semitiımi konusunda Sholomo Sand'ın makalesine yahudilerin hıristiyan dünyası içindeki yabancılar olma statülerini
(1984); ayrıca Nelly Willson'in (1985) eserlerine bakılabilir. zımnen kabul ederek “doğallaştırılmalarını" istiyordu. Christian Wil-
3 Bu sorun özellikle Pail Buhle (1987:101) tarafından ele alındı. Bu konuda ayrıca
bkz. Enzo Traverso (1988). Birleşik Amerika'da entellektüel solun marksizminde
yahudi sorununun ele alındığı Atan Wald'in ilginç eseri incelenebilir. (1987) 4 Pierre Vidal-Naquet ( 1984:IV)
32 Giriş
Marksîstler ve Yahudi Sorunu 33
heim von Dohm 1871 'de Berlin’de yaymlanan Yahudilerin M edeni Is­
lahı Üzerine adh ünlü eserinde “ıslah" {Verbesserung} kavrammı or­ der" (yabancı) oldukları ya da Hannah Arendt’in tanımlamasıyla par-
taya attı. Bu kavramsal değişim farklı bir perspektife işaret ediyordu: ya9 geçmişlerinin izlerini içlerinde taşıyan “Parvenu”ler [sonradan
yahudilerin özgürleşmesi artık teolojik değil sosyal ve politik düzey­ görmeler] oldukları doğrudur. Liberaller ve demokratik aydınlar yine
de ele almmalıydı.5 “islah” kavramının kullanılması aynı zamanda de bu rahatsız edici gerçeği kendi bilincinin dışında tutmaya çaba
yahudiler hakkında olumsuz bir yargıyı içeriyordu, toplumsal olarak gösterdiler. Gershom Scholem’in bu özgürleşme sürecinden çıkardığı
zararh karakterleri ve bunlardan kurtulmaları gerektiği vurgulanı­ acı sonuç, yahudilerin halk olarak haklarını korumak için değil, “için­
yordu. Dohm’un önerdiği özgürlük projesi döneminin yahudi karşıtı de yaşadıkları halklara asimilasyonları” için mücadele ettikleriydi.’o
öryargılarından kaynaklanıyordu. “Özgürleşme" {Emanzipierung) Bunun ötesinde yahudi-alman kültür ortaklığı bir hayal olarak kaldı.
kavramı XDC. yüzyılın otuzlu yıllarında ortaya çıktı ve 1848 devri- Edebiyat, müzik ve sosyal bilimler alanında paha biçilemeyecek eser­
minden sonra gittikçe artan bir ölçüde yaygınlaştı. Bu kavram çok ler verildi. Tarihçi Fredric V. Grunfeld bu dönemi “sadece İtalyan rö-
güçlü bir duyarlı içeriğe sahipti, ama sorunun temelinde bir şey de­ nesansının aşabileceği bir altın dönem” olarak tanımlar, n
ğiştirmiyordu: özgürleşme her zaman yahudilerin olumsuz özellikle­ Gerçekten de özgürleşme süreci Orta Avrupa’da yahudilerin için­
rini değiştirmelerine yardımcı olacak bir araç olarak algılandı. Tarihçi de bulunduklan ulus devletlerden oluşan dünyaya özümlenme süre­
John Bunzl’a göre “Özgürleşme politikasının ilan edilen amacı, yahu­ ci olarak yaşandı. Ama bu süreci etnik kimliğin ve bir gruba ait olma
dilerin asimilasyonu, sosyo-kültürel kimliklerinin değişmesiydi.’’^ duygusunun kaybı olarak görmek yanlış olur. Daha çok, karmaşık
Yahudi aydınlar da bu tutumu içselleştirmişlerdi. XV111. yüzyılda bir kültürellenme [akkültürasyon] olgusundan söz etmek gerekir.
yahudi-alman kültürünün baş siması Moses Mendelssohn yahudile­ Yahudilik bu dönemde sekülerleşme, modernleşme ve laikleşme ola­
rin dil açısından asimilasyonu için çaba göstermiş, hatta yidişceyi dil rak nitelendirilebilecek derin bir sosyal ve kültürel metamorfoz yaşa­
olarak kabul etmemişti. Yahudi aydınlanma hareketi H askalah yanlı­ dı, buna rağmen yahudiler yok olmadı, yahudi olmayanlar tarafından
sı M askilim’let yahudilerin ulusal devlete uyum sağlamaları için can­ yahudiler, yani ötekiler olarak algılanmaya devam ettiler. Ortaya çı­
hıraş bir mücadele verdiler (tarihçi Heinrich Graetz eserinin yidişceye kan çelişki şuydu: ne kadar reddedilmeye çalışılsa da “yahudi soru­
çevrilmesine bile karşı çıktı).^ I893’de Yahudi Alman Vatandaşları nu” varolmaya devam ediyordu. Bu çelişkiyi Ludwig Börne’nin şu
Merkezi Birliği [Zentralverein deutscher Staatsbürger Jüdischen Gla­ cümlesi gayet güzel dile getiriyor: “birileri beni yahudi olmakla suç­
ubens] "kollektif olarak alman halkına ait olma duygusunu heveslen­ ladı, ötekiler bana Utifat ettiler, bazıları beni gördüler, ama hepsi de
dirme” kararı aldı (....) “Eşitliğimizi savunurken, insanlığın en büyük pişmanlar. ”12
idealleri ve alman yurdunun refahı için mücadele etmiş oluyoruz.”» Bu cümle yüzyılın başında hakim olan kültürel ve psikolojik at­
Milliyetçilik ve ilerleme fikri yahudilerin asimilasyonunu bir dogma mosferi özetliyor. Pozitivizm ve evrimci determinizimle belirlenen II.
haline getirmişti. Yahudilerin Almanya’da bir çok bakımdan "outsi- Enternasyonal Marksizmi yahudilerin asimilasyonu fikrini neredey-

5 Bu !<onuda bl<z. Jacob Katz (1982) 9 Bkz. Hannah Arendt (1984:83) (Max Weber'den naklen) (1920:636), Bu konuda
6 John Bunzl (1987:27). Bu eleştiri aynı zamanda Abbe Gregoire'ın ünlü broşürüne ayrıca bkz, Peter Gay (1975:23)
yöneliktir (1988) 10 Gershom Scholem, "Juden und Deutsche" (1968-1970, 11:27)
7 Bkz. Regine Roben (1984:39 vd) I I Frederic V Grunfeld ( 1986:5)
8 Aktaran C. Goldscheider ve A. Zuckermannı (1984:1 18) 12 Aktaran Hannah Arendt (I 986:126), Bu satırlar I832'de yazıldı, ancak yüzyılın
sonuna kadar güncelliğini korudu.
Giriş
34 Marksistler ve Yahudi Sorunu 35
se kaçınılmaz ve destek verilmesi gereken bir “tarihî gelişme” olarak nalizm içinde de, kaybettikleri ya da reddedilen yahudi kimliklerinin
gördü. Doğal kabul edilen bu düşünce alman ve avusturyalı yerini alacak şeye sahip oldular. Bu örnek uyıım anlayışı Almanya ve
marksistlerin yahudi sorunu üzerine tüm yazılarında görülüyor. Genç Avusturya’da aydın yahudilerin gerçekten yaşadıkları uyumla karşı­
Marx’ın gerçek kurtuluşu “toplumun yahudilikten kurtuluşuyla” öz­ laştırılabilirdi, ancak Viyana ve Berlin’e göç eden doğu yahudileri
deşleştiren, Victor Adler’in “Ahasverus’un ölümü”nü arzulayan ya [ostjuden] hariç yahudi proletaryası ile hiçbir ilişkisi yoktu. Aksine
da Kari Kautsky’nin “yahudi ulusunun sadece yok olarak kazanaca­ Doğu Avrupa’da her türlü asimilasyon perspektifi yahudi ulusu ve iş­
ğını” öngören anlayışları bu teorik pozisyonu daha da güçlendirdi. çi sınıfının varlığına tosluyordu.
Kautsky’nin görüşü karakteristiktir, çünkü marksist-pozitivist dün­ Çarlık döneminde yahudılere vatandaşlık hakları verilmedi. Bu
ya görüşü [Weltanschavung] hakim olan güncel atmosferle birebir durum, liberal aydınlar ve rus sosyalistlerinin, mutlakiyetçi devletin
çakıştığından, analizi de en tutarlısından bir -neredeyse ideal tipik yıkılmasıyla özgürlüğün ve ardından, Batı’da olduğu gibi, yahudile­
denilebilecek şekilde- sosyzılist asimilasyon teorisine varmaktadır. rin toplum içinde erimesinin (ruslaşmalan bağlamında) gerçekleşece­
Onun yahudi tarihini kast kavramını temel alarak yorumlaması ğine dair inançlarını besliyordu. Buna rağmen asimilasyon düşünce­
Marx’m “para insanı” [Geldmensch] kavramını sonunda Leon’un si yahudi halkına hep yabancı kaldı. Orta Avrupa’da ise alman-yahu-
“halk sınıfı” kavramına bağlamaktadır. Yahudilerin farklılıklarının di kültürel erime süreci başlamıştı. Bir önceki yüzyılın tamamında
ticaret erbabı olarak yüzyıllardır sahip oldukları sosyo-ekonomik iş­ özgürlük yasaları, Jacob Katz’ın “yarı-tarafsız toplum”i3 olarak ad­
leve indirgenmesi asimilasyon sürecinin bilimsel açıklaması olarak landırdığı diyalog başlangıcı çerçevesinde ve yahudilerin (ya da en
görülmüştür. Ticaret sektöründe yahudilerin tekelinin kalkması geli­ azından saray yahudileri örneğinde olduğu gibi bir kısmının) kibar
şen kapitalizmin bir sonucuydu ve yahudiler giderek kast nitelikleri­ tabaka tarafından örtülü biçimde tanınmasına dayanan bir çerçevede
ni kaybettiler: yahudilikten arındılar. Kapitalizm asimilasyonun taşı­ kalmışü. Doğu’da ise benzeri bir durum yaşanmadı. Alman ve avus-
yıcısı olduğu için etnik-kültürel özelliklerini korumak isteyen yahu­ turyalı yahudilerin asimilasyonunun tamamlanmış ve geri döndürü­
diler gerici ve aykırı kişiler olarak görüldüler. Halk sınıfı teorisinin lemez olarak kabul edildiği XIX. yüzyılın son yirmi yılı Polonya, Lit-
hangi noktaya kadar işe yaradığını bulmaya çalışacağız -bu teori bü­ vanya ve Ukrayna’da yahudi düşmanlığının artış dönemidir. Orta
tün bir tarihî dönemi belirledi ve marksizmin yahudi sorununun ana­ Avrupa’da yahudi-alman kültürünün oluşturulduğu yüzyıl aynı za­
lizine önemli bir katkısını oluşturur, ama yahudi tarihinin tamamını manda çoğunlukla rus çarlığında yaşayan yahudilerin konuştuğu yi-
ekonomist anlayışla bir halk sınıfı sorununa indirgemenin sonuçta diş dilinin modernleştirildiği dönemdi. 1870 ile Birinci Dünya Savaşı
kültürel olduğu kadar dinî ve laik boyutlarını gölgelediği kesin. arasındaki dönemde yidiş edebiyatı Mendele Mocher Sforim, Sholom
Yahudilerin yaşadıkları ulusun içinde erimeleri neredeyse tarihî Aleichem, I.L.Peretz ve Scholem Asch’ın eserleri ile belirlenen klasik
toplumsal gelişmenin “yasası” olarak algılandı. Bu teorik yaklaşımın dönemini yaşadı. Kuşkusuz bu iki gelişme arasında diyalektik bir
yahudi marksistlerin eseri olduğunu da söylemek gerek (E. Bernste- ilişki vardı: Rusya’daki yahudilere yönelik pogromlar tecrit olmaları­
in ve O. Bauer’i anmak yeterli). İşçi hareketi içinde kendi asimilas­ na yol açmış ve çevrelerine uyumu engelleyen bir duvar oluşmasına
yonları için gerekli aracı bulmuşlardı. Özgürlüğe ulaşan yahudilerden neden olmuştu. Kapitalizmin gelişmesi ve çarhk imparatorluğunun
“kendi evleri dışındaki yahudilerden, kendi evlerinde yahudiler” ya­ Baü’ya açılması gettoların duvarlarını yıktı, ama aynı zamanda anti-
ratmak isteyen H askalah geleneğinin mirası reçeteyi benimsemeyen,
toptan, cesur ve bilinçli bir asimilasyondu bu. Sosyalist enternasyo­ 13 Bkz. Jacob Katz (1984:49-63)
Marksistler ve Yahudi Sorunu 37
36 Giriş

semitizmin yükselişi yahudiler, polonyaiılar ve ukraynalüar arasın­ virmişti: kendine ait bir toprağı ve ekonomisi olmayan bir ulusun so­
daki uçurumun genişlemesine yol açtı. Geleneksel yahudi toplumu­ runu Kautsky’ye (ama aynı zamanda Lenin, Stalin ve Rosa Luxem-
nun çözülmesi asimilasyona değil, aksine yeni ve modern bir yahudi burg’a) göre ancak asimilasyonla ortadan kaldırılabilirdi; Borohov’a
ulusunun oluşmasına neden oldu. Yidiş olmak bu ulusun çerçevesi­ göre ise yahudi ulusunu kendisine bir toprak, bir ekonomi, bir devlet
ni oluşturdu. Yahudi toplumu bu sayede yeni fikirlerle karşılaştı: de­ (Filistin) sağlayacak olan bir kolonileşme süreciyle “normalleştir­
mokrasi, sosyalizm, milliyetçilik vd. Doğu Avrupa’daki yahudilerin mek” söz konusuydu. Bund’un orjinalliği ise ulusu farklı bir biçimde
durumunu şöyle açıklamak mümkün: zanaatkâr-proleterlerle yoksul­ algılama girişimlerinden kaynaklanıyordu. Vladimir Medem kapita­
laşmış küçük burjuvalardan oluşan bir sosyal yapı, çok zayıf ya da lizmin gelişmesiyle ulus ve toprak mülkiyeti kavramlarının ortadan
hiç olmayan bir asimilasyon, yidiş dilinin ulusal dil olarak kabulü, di­ kalkacağını savunuyordu. Bu yüzden de yidiş halkını kültürel bir top­
nî geleneklere artan bir bağlılık ve çoğunlukla anti-semitik olan çev­ luluk, yahudi ulusunun beşiği, kapalı bir toplum olarak görüyordu.
reye bağlı olarak öne çıkarılmış etnik kimlik. Orta Avrupa’daki yahu­ Bu anlayış bolşeviklerle çaüşmasının da temelini oluşturdu. Medem
dilerin ise farklı özellikleri vardı: çoğunlukla burjuva orta tabakanın bolşeviklerin soyut enternasyonalizmini şöyle eleştiriyordu: “ulusal
belirlediği bir sosyal yapı, yüksek düzeyde kentlileşme, dil ve kültü­ sorun konusunda kafa yoran herkes enternasyonalist kültürün hiçbir
rel açıdan tamamlanmış bir asimilasyon ve sonuçta yidiş dilinden ve şekilde ulusal kültürsüz düşünülemeyeceğini bilir. Ulusal olmayan
dinin katı yapısından uzaklaşma.'4 bir kültür (....) rus ya da polonyalı kültürü değil de, tek başına kültür
Böylece Doğu Avrupa’da sadece az sayıda aydın asimile (ve asi­ saçmalıktan başka bir şey değildir. Enternasyonalist düşünceler işçi
milasyonu savunur) oldu. Bu bölgede özgürlük mücadelesi daha çok sınıfına ancak işçilerin konuştukları dile ve içinde yaşanılan somut
milliyetçilik bilinci ile karıştırılma eğilimindeydi. Yahudi işçi hareketi ulusal koşullara uygun olursa çekici gelebilir. İşçi ulusal kültürünün
kurtuluş nıücadelesini sosyalizmin enternasyonalizm ve evrensellik gelişimi ve koşullan karşısında duyarsız olmamahdır, çünkü ancak
gelenekleri ile açıklamaya çalışü: sonuçta yahudi marksizmi olarak onun aracılığıyla uluslararası işçi hareketi ve demokrasinin enternas­
tanımlanabilecek teori ve düşünce akımları oluştu. Alman ve avustur- yonalist kültürünün bir parçası olabilir. Bu son derece aşikâr, yine de
yah marksistler yahudi sorunu konusunda neredeyse istisnasız asi­ Vladimir İiyiç bu gerçeğe kulaklarını tıkamaya devam ediyor.”ıs Rus
milasyonu savunurken, rus imparatorluğundaki Marksistler Doğu sosyal demokratları (özellikle de bolşevikler) Ekim devriminden önce
Avrupa yahudilerinin gelişimine uygun olarak farkh çözümleri tercih yahudilerin ulusal taleplerini anlayacak ve kabul edecek durumda de­
ediyorlardı: rus ve polonyalı sosyal demokratların asimilasyon politi­ ğillerdi. David Meghnagi’nin hakh olarak vurguladığı gibi, “yahudi-
kası, Bund’un ulusal özerklik teorisi ve siyonistlerin milliyetçiliği. Le­ nin yahudi olarak da yaşadığı ve bunun o kişinin anndırılması gere­
nin, Martov, Troçki ve Rosa Luxemburg asimilasyon politikasına ken bir yanlışı olmadığı düşüncesini” kabul edemediler. >6
bağlı kalırken, Vladimir Medem ve Ber Borohov Doğu Avrupa’daki
yahudilerin kendi uluslarını oluşturma hakkını savundular. Ancak Yahudi sorunu iki dünya savaşı arasında yeni boyutlar kazandı. Dev­
bu konuda çıkış noktaları genellikle birbirine karşıt ve farklı iki anla­ rim rus yahudilerini özgürleştirdi ve bu uçsuz bucaksız slav ülkesin­
yışa dayanıyordu. Borohov temelde Kautsky’nin teorisini tersine çe­ deki anti-semitizmin kökünü kazımaya çalıştı. İç savaş sırasında ya­
hudi halk (katliamlardan korunmak için tek çare olan) Kızıl Orduyu
*14 Ezra Mendelsohn (1983:6vd) Batıdaki asimile olmuş Yahudilerle, doğu
Avrupa'daki yahudi cemaatleri arasındaki bu ikilemi haklı olarak vurgular. 15 Aktaran Rachel Ertel (1982:164) 16 Bkz. David Meghnagi (1985:181)
38 Giriş
Marksistler ve Yahudi Sorunu 39
destekledi ve aydınlarının tamamı sovyet devlet aygıtının hizmetine Sonuncusu, Almanya gibi bir gelişmiş kapitalist ülkede devlet ideolo­
girdi. Böylece rus yahudileri ezilen ve baskı altında tutulan azınlık ol­ jisi haline geldikten sonra farklı pratikleri de beraberinde getirdi. Son
maktan kurtulup, modern kültürün bir ulusu olarak kabul gördüler. tahlilde, yahudi soykırımı ırkçı ideoloji ile araççı akılcılık ve kapitaliz­
Ekim devriminden sonraki yirmi yılda yidiş kültürü tüm alanlarda min ölümcül teknolojisi arasındaki sıkı bağların ürünüdür. Tarihi,
-bilim, edebiyat ve sanat- desteklendi ve büyük gelişme gösterdi. Ya­ üretim güçlerinin doğrusal gelişimi, kesintisiz sosyal ilerlemenin kay­
hudilerin bir önceki süreçte yaşadıkları politik çoğulculuk ise buna nağı olarak kavrayanlar (sosyal demokratların yaptığı gibi) ya da ka­
paralel olarak kayboldu. Bund ve Sionizmin farklı sosyalist eğilimleri pitalizmin krizini bir başta determinizmin ışığında analiz etmeye kal­
Polonya’da varlıklarını devam ettirmelerine karşın Sovyetler Birli- kıp, bu sürecin Alman Komünist Partisi liderliğinde neredeyse otoma­
ği’nde kısa zamanda bolşevik parti tarafından yutuldular. Bu gelişme tik olarak sosyal devrime yol açacağını bekleyenler bu bağların far­
bazı tarihçilerinim ileri sürdüğü gibi bir “tasfiye” değildi, aksine Ekim
kında olamadılar. Bu iyimser-ilerici ya da mekanik-determinist tarih
devriminin yarattığı güçlü çekim alanının yol açtığı bir “kendi kendi­ anlayışıyla ne anti-semitizmi ne de faşizmi kavramak mümkündü.
ni dağıtma” idi (bu arada Poale Sion Sovyetler Birliği’nde, bolşevik Alman ve AvusturyalI sosyalistler XIX. 5mzıılın sonunda anti-se-
parti içinde ve dışında her türlü muhalefetin ezildiği dönemde 1928’e mitizmin yarattığı tehlikeyi, sömürülen sınıfların anti-kapitalist bilinç­
kadar ayakta kaldı's). Yahudi dünyasının tüm politik etkinliği Sovyet­ lenme sürecinin filizlenme aşaması olarak görüp değerlendirmekte ye­
ler Birliği Komünist Partisi’nin yahudi seksiyonu Yevsektsiya ile sı- tersiz kaldılar. Komünistler fransızların 1923’de Ruhr havzasını işga­
nırh kaldı. Hiçbir zaman gerçekleşmeyen ulusal özerkliğin yerine kül­ lleri sırasında da bu yanılgıya düştüler. Anti-semitist demagojinin son
türel ve sosyal alanda “aydınlanmacı despotizmi” koyan Yevsektsiya tahlilde işçilerin kapitalizme karşı harekete geçmelerini sağlayacağı
sonuçta Birobican’m bürokratik farsında acı bir epilogla sona erdi. yolundaki sorumsuz yanılsama daha sonraki yıllarda nasyonal sosya­
Batı Avrupa’da ise yahudi sorununu tekrar gündeme getiren nas­ lizmin yarattığı korkunç tehlikenin kavranamamasına yol açti.
yonal sosyalistler oldu. Sosyal demokratların sözde ilericilik miti ile Marksist yazında anti-semitizm olgusunun hırıstiyan kökenleri­
komünist partinin intaharvari sekterliği arasında felce uğramış olan ne de hemen hemen hiç değinilmedi. Dinsel Yahudi düşmanlığından,
alman işçi hareketi nasyonal sosyalizmin anti-semitist boyutunu kü­ Yahudilerin aşağı ırk olarak kabul edildiği popüler [vöIkiscO] anlayı­
çümseyerek, yarattığı korkunç tehlikeyi kavramakta yetersiz kaldı. şa geçiş süreci de yeterince araştırılmadı. Sosyalistierin tutumu ge­
Weimar dönemi Almanya’sında kimse Auschwitz’i tahmin edemezdi; nelde anti-semitizmi hakim sınıfların işçiler arasına nifak sokmak ve
amaç marksistlerin tarihine göz atarak geleceği görmekte yetersiz küçük burjuvazinin önyargılarını istismar etmek için kullandığı bir
kalmakla suçlamak değil; ama şunu da kabul etmek gerekir ki, Rus­ taktik olarak nitelendirmekle sınırlı kaldı. Kuşkusuz bu genelde doğ­
ya’da yaşanan pogromlar. Kari Lueger’in popülizmi, Georg von Schö­ ru bir analizdi, ancak bu olgunun tarihi bağlamda kavranması için
nerer ya da Adolf Stöcker’in demagojileri ile Hitler ve Alfred Rosen­
yetersizdi.
berg tarafından teorileştirilen, soykırımın filizlerini o zamandan için­ Yahudi sorununu, klasik marksizmin asimilasyondan yana (asi­
de taşıyan ırkçı anti-semitizm arasındaki niteliksel farkı görmediler. milasyonu sadece tarihi bir eğilim olarak kabul etmekle kalmayıp,
aynı zamanda program olarak kabul eden) tavrından ve aynı zaman­
17 Bkz. Örneğin Richard Marienstras (1975:75). Bu, aslında çol< ilginç olan kitabın da stalinist ve siyonist sapmalardan kaçınarak yeniden ele alma giri­
değerini azaltan tek yanlış değil.
şimi otuzlu yıllarda Troçki tarafından başlaüldı. Troçki’nin yahudi
18 Bkz. G.B. Gurevitz ( 1974)
sorununun güncelliğine değinen ve yidiş dili konuşan toplulukların
40 Giriş Marksistler ve Yahudi Sorunu 4|

ulusal boyutuna dikkati çeken analizleri verimli olmakla birlikte rü- pılan nadir girişimler son derece tartışmalıdır. Bir yanda Massimo
şeym halinde kaldı. Dikkat çektiği noktalar daha sonra yahudi soru­ Massara’nın hazırladığı geniş antoloji, metinlerin seçiminde tek yan­
nunun Marksist analizini tamamlayan, ama aynı zamanda Ka­ lı olan ve giriş bölümünde belirtildiği gibi, özellikle Stalin’in yazdık­
utsky’nin koyduğu metodolojik ve kavramsal çerçevenin dışına çık­ larını öne çıkarmayı amaçlayan bir çalışma vardır, ki bu bakış açısı­
mayan Abraham Léon tarafından kısmen devralındı. Léon kast kav­ nı kesinlikle kabul etmiyoruz.21 öte yandan siyonist tarihçi Edmund
ramının yerine daha bütünlüklü, ama Kautsky’nin görüşlerine te­ Silberner’in Marksistlerin yahudi sorununa ilişkin her türlü açıkla­
melde aykırı olmayan halk sınıfı kavramını getirdi. masını, anti-semitizmin bir çeşidine indirgeyen çalışması vardır, ki
Bu tartışmanın çekirdeğinde asimilasyon sorunu yatıyordu. Asi­ bunun da tartışmalı olduğu açıktır.22 Buna karşılık Roberto Finzi’nin
milasyon üzerindeki bu vurgu -istenilen, kabul edilen, en ufak görü­ sentezi çok daha ilginç ve verimli olmakla birlikte, bir denemenin öte­
nümünde bile övgüyle karşılanan, tarihî gelişim sonucu olarak olum- sine geçememektedir.23
lanan asimilasyon- özde yahudi sorununundan uzak durmak için Araştırmanın başında tarihyazımmda varolan boşluğun ve gün­
gösterilen sürekli çabayı gizliyordu. Rosa Luxemburg bu tutumu çok cel marksist düşüncedeki bu içe kapanmanın bilincindeydik. Bu ça­
açık biçimde şu sözleriyle tanımlamıştır: “Marx ve işçi sınıfı yandaş­ hşma boşluğu doldurma, tartışma sürecinin parçalarını biraraya ge­
ları için yahudi sorunu mevcut değildir.”'® Bu tutumun bugüne ka­ tirip, sınırlarını çizerek yeniden yaratma girişimidir. Marksizmin
dar sürdüğünü söylemek gerek. Marksistlerin savaş sonrası yazının­ geçtiği yolu kavramak için eleştiri silahını kullanmaksızın gelişmesi
da Siyonizm konusunda bazı dikkat çekici analizler bulunmakla be­ ve zenginleşmesinin mümkün olmadığı doğruysa, işçi sınıfı hareke­
raber, kimse hareket içinde yahudi sorunu konusunda sürdürülen ti tarihi ve hafızasından koptukça ilerleyemeyecekse, bu yapılan ge­
tartışmanın bilançosunu çıkarmaya yanaşmadı. Son onbeş yılda ge­ rekli bir çalışmadır. Yidiş halkı ve yahudi sosyalizmi Avrupa harita­
nişleyen yahudi sosyalizmine ilişkin yazın işçi hareketi tarihinin bir sından silindi, ama tarihten silinmelerinin önlenmesi gerek. Çünkü
parçasının yeniden kavranmasından çok, etnik yeniden canlanmanın Walter Benjamin’in dediği gibi, dünyayı değiştirmeye yönelik her ça­
(diasporadaki yahudi toplumunun kültürel kimliğini yeniden keşfet­ ba “özgür torun idealinden değil, sömürülen ataların görüntüsün­
mesi) sonucunda oldu. Bund ya da sosyalist Siyonizm konusunda den” beslenecektir.
araştırma yapan tarihçiler -bu çalışmada eserlerinden sık sık alıntı
yapılacak- çoğunlukla marksist değil yahudi tarihçiler, ya da bir baş­
ka deyişle işçi hareketinin değil, yahudi hareketinin tarihçileridir.20
Kuşkusuz bazı marksist yazarların düşüncelerinde yahudi sorunu­
nun analizine ya da sosyalizm ile yahudiler arasındaki ilişkinin bazı
konularına değinen çalışmalara rastlamak mümkün. Bu konuda da­
ğınık ve kısmî bir yazından söz edilebilir. Öte yandan bize göre bu ta­ 2! Bkz. M. Massara (1972). Massara eserinin girişinde "marksist bakış açısıyla
rihî tartışmanın kapsamlı bir şekilde yeniden canlandırılması için ya- (diğerleri açısından da) yahudi sorunu konusunda, Marx, Engels, Kautsky, Lenin ve
Stalin'den sonra yeni bir şey söylemenin gerçekten zor oldu|unu" yazar (s. 11) Bu
yaklaşık 800 sayfalık antolojide Medem ve Borohov bir yana Troçki ya da Rosa
Lüxemburg'dan tek satır bulmak mümkün değildir
19 Rosa Luxemburg (1974d:147 vd)
22 Bkz. E. Silberner (1962,1983)
20 Bu bağlamda İstisna olarak iki Yahudi marksist tarihçi anılmalıdır: John Bunzl
23 Bkz. R. Finzi (1981)
(1975); Nathan Weinstock (1984-1986).
42 Marx ve Engels Marksistler ve Yahudi Sorunu 43

den özgürlüğe geçiş olarak komünizm anlayışı ile [teolojideki tanrı­


sal düzenin kurulması görüşü] Civitas terrena’dan Civitas Dei'y& ge­
çiş arasındaki karşıtlık olarak. Lövvith’e göre bu benzerlikler mark­
sizm ile ibranı ve hıristiyan teolojilerinin tarihi açıklamakta son ker­
Birinci Bölüm tede aynı anlayışı paylaştıklarının ispatıdır.
Marksist düşünceyi yahudi eskatalogyasının sosyalist sekülerleş-
Marx ve Engels mesi olarak kavrayan bu tez, Arnold Toynbee, Nikolay Berdyayev,
Franz Borkenau ve Martin Bubers gibi, kültürel ve politik açıdan bir­
Marx’in yahudi sorununa ilişkin tavrı tarihte her zaman tartışma ko­ birine uzak bir çok yazar tarafından desteklenir. Manc’ı yahudileştir-
nusu olmuştu. Bu tartışmaların temelinde üç farkh yorum yatıyor: bi­ me çabalarının en etkileyicisi yaşamının bir döneminde Yahudi Soru­
rinci, teolojik bakış açısı, Yahudi mesihçiliginde gözle görülmez ve nu'nun yazarının görüşlerini paylaşan yahudi devrimci Bernard La-
gizli bir şekilde de olsa, marksizmin kurucu öğelerinden birini görür; zare’ın kaleminden çıkmadır. Anti-Semitizm. Tarihi ve Sebepleri
ikinci bakış açısı, Marx’i özellikle de genç Marx’i, yahudi düşmanı (1894) adh ünlü eserinde şunları yazar: “Hahamlar ve bilginlerin so­
olarak görür; üçüncüsü ise tam tersine Yahudi Sorunu (1843) adlı yundan gelen bu kişi atalarının mantık gücünün tamamına sahiptir:
eserini konunun bilimsel analizinin çıkış noktası olarak algılar. Bu üç açık ve kesin bir Talmudçudur, basit önemsiz pratiklerle ilgilenme­
yorum da eksik ya da yanlış olmasına rağmen, tüm eleştiriler tarihi yen, sosyolojiye ilgi duymuş ve kuvvetli yorumu ile ekonomi politiğe
materyalizmin kurucusunun anlayışının doğru değerlendirilmesi için yönelmiş bir Talmudçudur. Sürekli dünyada gerçekleştirilebilecek
vazgeçilmez koşuldur (conditio sine qua non). cennet hayalinin rüyasını gören ve ölümden sonraki uzak ve sorun­
Marx’m yahudi kökeninden derinlemesine etkilenmiş bir düşünür lu cennet hayalini kabul etmemekte direnen eski musevi materyaliz­
olarak görülmesi özellikle felsefe tarihçilerince yaygın olarak kabul minin etkisi altındadır, ama sadece mantıkçı değildir, aynı zamanda
edilir. Bu akımın en önemli temsilcisi hiç kuşkusuz Kari Löwith’dir. asi bir yazar, güçlü bir propagandist, keskin bir polemikçidir, istihza
M eaning in History. The Theological Implications o f the Philosophy ve yergicilik kabiliyetini Heine gibi yahudi kaynaklarından almıştır.”“)
o f History [Dünya tarihi ve Din-Tarih felsefesinin teolojik koşulları] Bu akımın son temsilcisi ABD’den Murray Wolfson’dur. Wolf-
(1949) adlı eserinde, tarihin, sınıf savaşlarının tarihi olarak kavran­ son’a göre Manc’ın 1843 ile 1845 yılları arasındaki felsefi gelişimi üç
ması “ideolojik” anlayışının arkasında “açık bir mesihlik” bulundu­ evre geçirmiştir: rasyonalist ve aydmlanmacı [ai^arerisch]\SA'2> dö­
ğunu savunur ve bunu “Marx’in bilinçsizce kökenine, ırkına dönü­ nemi {Hegeİin Hukuk Felsefesinin Eleştirisi), Feuerbach’tan etkile­
şü” olarak açıklar.' Löwith marksizm ile tek tanrılı yahudi-hıristiyan nen materyalist-hümanist 1844 dönemi {Ekonom i-Felstfe Elyazm a-
teolojisi arasında bir dizi biçimsel mütekabiliyetler bulunduğunu ile­
ri sürer: tarihin temel taşları olarak proletarya/burjuvazi ve İsa/Dec- ~1 Kari Löv^iith (I96l:44vd)
cal; proletarya kavramı ile seçilmiş halk Fikri, devrimci kurtuluş ha­ 3 Bkz. Arnold Toynbee (1951: 439 vd); Nicolas Berdiaeff (1975:38); Franz Borke­
nau (l956:3Svd); Isalah Berlin (1973:72); Martin Buber (1967:24)
yaline karşı diriliş/kurtuluş ümidi, zorunluluğun belirlediği dönem-
4 Bernard Lazare ( 1982:170); Nelly W ilson tarafından aktarılmıştır (1985:138). Ber­
nard Lazare'ın (1899) daha önceki bir eserinde, kültürel gelişiminde Yahudiliğe ta­
mamen yabancı kaldığını vurgulayarak, genç Marx'in broşürü konusunda görüşünü
' I Kari Löwith ( 1961:48) değiştirdiğini hatırlatmak gerekir. (N .Wilson (1985:295)).
44 Marx ve Engels
Marksistler ve Yahudi Sorunu 45
lan, Yahudi Sorunu) ve son olarak Feuerbach Üzerine Tezler'Xt baş­
layan (1845) ve Kapital'Xe son bulan (1867) diyalektik-materyalizm Yahudi mesihçiliğine atıftan beslenen marksist (romantik), bir
akım ilk kez yüzyılımızın başında Ernst Bloch, genç Lukâcs ve özel­
dönemi. Wolfson’a göre bu üç dönemin dinî açıklaması da şöyledir:
aydınlanmanın kuşkuculuğu, museviliğe karşı hıristiyan hümanizmi likle Walter Benjamin’in yazılarında ortaya çıktı. Tarih Kavramı Üze­
rine Tezler aâh kitapta (1940) yer alan materyalist marksizm ile din-
ve son olarak ibranı monoteizmi. Aslında tarihi materyalizm, sadece
bilim arasındaki eklemlenme Marx’m hiçbir eserinde bulunamaz.
olgun Marx’in “tüm direnmelerine karşın babasından devraldığı de­
Shlomo Avineri’nin Marx’taki “eskatolojik unsurun” yahudi-hıristi-
rinlerdeki ideolojik mirası yansıtan, (...) yahudi monoteizm düşünce-
yan geleneğinden değil, “hegelci seleP’lerinden» kaynaklandığı yo­
si"ne geri dönüşünün ifadesidir.s
lundaki açıklaması paylaşılabilir. Yahudi kökenli ailesi Luther’in öğ­
Bizce bu teolojik açıklamaların gerçekte hiç bir dayanağı yoktur:
retisini benimseyerek protestan olan Marx dini eğitim almadı ve ba­
Komünist Manifesto'mxn yazarının kültürel gelişimini açıklayacak
basının liberal-aydınlanmacı çevresinin etkisinde büyüdü. Marx ken­
sağlam bir dayanaktan yoksundurlar, özellikle de insanın yabancı­
disini alman, ateist ve komünist olarak tanımladı, ama ne yahudi ne
laşmasının ifadesi olarak gördüğü dinlere yönelik eleştirisini başaşa-
de din değiştirmiş yahudi olarak görmedi. Isaac Deutscher’in tanım-
ğı etmektedirler, ki 1844’den sonra bu eleştiriden vazgeçmemiş ve
lamasıyle “yahudi olmayan bir yahudi” idi {Non-/ewish Jew )ß Rosa
ilerki yıllarda yazdığı metinlerde de bu fikrini değiştirmemiştir.6 Kuş­
Luxemburg’dan Otto Bauer’e, Karl Radek’ten Lev Troçki’ye kadar ya­
kusuz proletaryanın kapitalist toplumdaki rolüne ilişkin marksist
hudi devrimci ve marksistler kuşağı da benzeri tutum içinde oldu.
ütopya ile yahudilerin kurtuluşun öznesi olarak seçildiklerine inanan
Teolojik yorumlardan bir başkası, bizce daha az ilginç olanı da,
mesihçi ütopya arasında ve hatta sosyalist devrim düşüncesi ile ibra-
Marx’i yahudi düşmanı olarak gösterme girişimidir. Bunu iddia eden­
nilerin tarihsel şimdiden mesihçi geleceğe geçiş (dünyada tanrının
lerden ilki Edmund Silberner’di.l949 yüında H istoria Ju daica adlı
egemenliğinin yeniden sağlanması) 7 için gerekli gördükleri kıyamet
dergide Marx’i “yahudi düşmanlığını kabul etmiş”lo bir kişi gibi ta­
inancı arasında yapısal benzerlikler kurmak mümkündür. Ancak ke­
nımlayan makalesini yayınladı. Onun ardından bir çokları Marx’i
sin olan Marx’in bu paralelliği hiçbir şekilde gözönünde bulundur­
madığı ve teorisini kapitalist üretim tarzının analizine dayandırdığı, 8 Sholomo Avineri (1972:15), ayrıca bkz. Robert S. Wistrich (I967a:3vd)
hiçbir zaman Yahudiliğin kökenlerinden esinlenmediğidir. Bir başka 9 Bkz. Isaac Deutscher (1977). Kari Marx'in ailesinde ve atalarında çok sayıda ha­
ham vardı. Büyükbabası Marx-Levy ölümüne kadar Trier'de hahamdı. Amcası Samu­
ifadeyle, Marx’in düşüncesi ile yahudi mesihçiligi arasındaki yapısal
el de. Babası Herschel ise avukat çıktı ve Hollanda'lı bir haham ailesinin kızı olan
benzerliğin belli bir ölçüde varolduğunu kabul etsek bile, kanımızca Henriette Persborck ile evlendi, Aydınlanmacı rasyonalist ve avukat olarak 1816 so­
bu paralellikten. Max Weber'in protestan ahlâkı ile kapitalizm arasın­ nu ya da 1817 başında protestanlığı kabul ederek yahudi ismi olan Herschel adı ye­
da olduğunu belirttiği türden bir ortakyaşarlık, hatta birbiri ile ilişki rine Heinrich adını aldı. Bu dönüş bir gerekliliğin sonucu idi: Yahudilerin kamu gö­
revlerinde çalışmasını engelleyen yasalardan sonra avukat olarak çalışabilmek için
içindeki unsurların gerçek birleşmesini içeren türden bir akrabalık kaçınılmaz ön koşuldu. Bunun zorla kabul edilmiş bir durum olduğu söylenebilir, ni­
[W ahlverwandschaä] olgusu çıkarmak yanlıştır. tekim, avukat Marx'in yüzyılı aşkın bir geleneği yıkarak din değiştirmeden önce Aşa­
ğı Ren bölgesi valisine çıkıp yahudiler için vatandaşlık hakları talep ettiği ve Fransız
devrimi sonucu kabul edilen özgürlük önlemlerini büyük ölçüde kısıtlayan-Ren böl­
gesinde Prusya İmparatorluğu tarafından işgaline kadar geçerli olan- "alçak kararna­
"s Murray Wolfson(l982: XIII)
meyi" protesto ettiği söylenir (bkz, Lewis S.Feuer (1972:154-6), Franz Mehring'in
6 Bu konuda Bkz. Luciano Parinetto (1980)
7 Bunu Gershom Scholem'in "Yahudi Mesihçiliğini Anlamak" adh kitabından aldık, Herschel Marx'in din değiştirmesini modern ve ilerici kültürün sonucu olarak yo­
rumlaması bu durumda kuşkulu görünmektedir (bkz, Franz Mehring (1983:13)).
Krş. G.Scholem ( I 968-1970, 11:121-67)
10 Edmund Silberner (1949:50)
Marx ve Engels Marksistler ve Yahudi Sorunu 47
46

“yahudi geçmişinden nefretin”” [Jüdische Selbsthaß] kurbanı olarak goglarm kapatılması ve yahudilerin kitlesel soykırımından yana ol­
görmeye başladı. Örneğin Léon Poliakov Yahudi Düşmanbğının Ta­ masa da, Asya’ya sürülmelerini öneren yahudi düşmanlığı, sadece
rihi adlı anıtsal eserinde (bu eser tarih bilgisi kadar metodolojik za­ yahudileri tefeci, bankacı ya da spekülatif kazançlar elde eden kişiler
yıflığıyla da dikkati çeker) Marx’i “yahudiler içindeki yahudi düş­ olarak gören basmakalıp yargılarla sınırlı kalmamış, açıkça ırkçı ren­
manlığının” yaratıcısı olarak g ö r ü r . '2 Robert Misrahi ise daha da ile­ gini göstererek özgürleşmenin tam aksi yönde bir politik yöneliş için­
ri giderek, Yahudi Sorunu'nâa bir “soykırım çağrısı” keşfeder.‘3 de olmuştur. George L. Mosse’ye göre Marx’m değerlendirmesi “her
Bu iddia genellikle bağlamından koparılmış cümlelerin yanhş yo­ türlü ırkçı anlayış”tan uzaktır. Çünkü “yahudilerin asimilasyonunu”
rumuna dayanmaktadır: bilimsel açıdan kabul edilemez olan bu yön­ öngörmekte ve böylece “insanlar arası anlaşmazlıkların ortadan kal­
tem çoğu zaman önceden tasarlanmış bir ideolojik bakış açısının ürü­ kacağını düşünmektedir.” Mosse’nin Marx’in “sonuçta, yahudileri
nüdür. Bu değerlendirme aynı zamanda Marx’m metnini yüzyıllık bir sürmek ya da yoketmek isteyen fransız sosyalistlerinden açıkça ay­
tarihe izdüşürmesi ve soykırımla sonuçlanan zorunlu bir durak için­ r ıld ığ ı” değerlendirmesi bizce çok daha objektiftir.
de bir evrim olarak görülmesi kadar yanhştır. Söz konusu makalenin Marx’i yahudi teolog ve anti-semitist olarak gören bu iki yoru­
1943’te değil, 1843’te yazıldığı gözönünde bulundurulursa, tarihi mun yanısıra bir başkası, genç Marx’in yahudi sorununa bakış açısı­
gözardı eden bu değerlendirme XIX. yüzyıldaki yahudi sorununa iliş­ nı marksizme maletmeye çahşır. Bu analizin hâlâ geçerli ve kuUanı-
kin yazını modern yahudi düşmanlığı ile karıştırmaktadır. Detlev Cla- hr olduğundan yola çıkar. Bu anlayış onyıUar boyunca eleştirilmeksi-
ussen’ın altını çizdiği gibi, bu tutum, anti-semitizmi ebedileştiren ve zin işçi hareketi tarafından devralındı. 1902’de Marx’in ilk yazıları­
yahudilerle yahudi olmayanlar arasındaki tek olası ilişki olarak algı­ nın bir derlemesine yazdığı önsözde Franz Mehring, Feuerbach ve
layan yahudi merkezli tarih anlayışının sonucudur. Böylece yahudi genç hegelcilerin belirsizlikleri karşısında, “burjuva toplumunun
olmayan yahudiler otomatik olarak hainlere, fransız aydınlanma ha­ bağrında sürekli yahudiler yarattığından”, “yahudiliğin ancak burju­
reketi yahudi düşmanı ateistliğe, alman idealizmi Lutherci anti semi- va toplumunda gelişimini tamamlayacağından ve burjuva toplumu­
tizme ve Kari Marx da Alman radikali’ne d ö n ü ş ü r .” 14 nun ise ancak hıristiyan dünyasında gelişebileceği”ndeni7 yola çıkan
Istvan Meszaros’un yaptığı gibi, Marx’in tutumunu fransız sosya­ yahudi sorununun “dünyevî temelleri”ni keşfederek aşan “etkili bir
list ütopyacılarıyla aynı kaba koymak da yanlış o l u r .'s Les juifs, rois adım” olduğuna inandığı Marx’in Yahudi Sorunu’nun önemi ve gün­
de l ’époque (1845) broşürünün yazarı Alphonse Toussenel’in anti- celliğini onaylar. Rosa Luxemburg ise 1910’da, Marx’in “hegelci” Ba­
semitizmi ya da Pierre-Joseph Proudhon’un Fransa’daki tüm sina- uer ve Feuerbach’a karşı çıkmayı amaçlayan 1843 yılındaki incele­
mesinde, yahudiliğin “bezirganlık ve üçkağıtçıhk ruhundan” başka
'1 I Bkz. Hans Lamm(1969:60); Arnold Künzli (1966); Maximillien Rubel (1957:88). birşey olmadığına ve sömürüye dayah tüm topluluklar ve bu bağlam­
Yahudilerin öz nefreti ifadesi Theodor Lesslng'ln (1984) bu başlıkla yayınladığı -Karl da “hıristiyan”>8 toplumu için de tipik olduğuna işaret etmekle, soru­
Marx'an söz etmeyen- bir kitaptan kaynaklanmaktadır
nunun “sosyal temelini” çok iyi kavradığını yazar. Stalinist Otto Hel­
12 Leon Poliakov (1980-1981, II: 227-37)
13 Robert Misrahi (1972: 62). Bu eğilimin en kaba temsilcisi, Marx'in yazılarında "en ler 1931 yihnda aynı metni, Marx’in “yahudilerin tüm tarihinin açık­
kanlı rüya" olarak tanımladığı "yahudllersiz dünya"yı hayal eden Dagobert D. Runes lamasının, toplum içindeki kendilerine özgü yerlerinin nedenlerinin
idi. (D.D.Runes(l960: XI)). Buna Marx'in anti-semitizm üzerine tezini aynı zamanda
jean Elleinstein'dan (I960; 38) aldığını eklemek gerek.
14 Detlev Claussen (1987:61 vd) 16 George L. Messe (1990:189) 17 Franz Mehring (1923:356)
15 Istvan Meszaros (1970:72) 18 Rosa Luxemburg (1974d: 144)
48 Marx ve Engels Marksistler ve Yahudi Sorunu 49

ve bu Özgünlüğün yokolmasmın (....) anahtan”nı bulduğu “dahice Marx ABD, Fransa ve Almanya’da yahudi sorununun farkh bi­
bir eser” olarak nitelendirir.ı® Daha ıhmiı ve nüanslara dikkat eden çimlerini inceledi. Hıristiyanlık temelinde kurulan alman devletinde
ama temelde benzer değerlendirmeler Antonio Gramsci, Abraham Lé­ yahudi sorunu teolojik bir karakter almışü, yahudilerin devletle
on ve Isaac Deutscher tarafmdan da yapılmıştır.20 Elimizdeki verilere inançları düzeyinde sorunları vardı. Fransa’da ise aksine politik kur­
göre sadece Bund yanlısı teorisyen Vladimir Kossovskiy bu yüzyılın tuluşun eksiklerinden kaynaklanan anayasal sorundu. Söz konusu
başında, genç Marx’in bu metnini tarihin materyalist değerlendirme­ olan devletin dini belliydi ve yahudi sorunu buna bağh bir teolojik
sine yabancı nitelemesiyle eleştirmiştir.21 Kossovskiy’in sorunun te­ sorun olabilirdi, ama bu sadece görünüşte böyleydi. Amerika Birleşik
melini kavradığına inanıyoruz. Onun eleştirisinden yola çıkarak ün­ Devletleri’nde ise devlet tamamen laikti. Buna rağmen devletin laik
lü ve tartışmah metni bir kez daha okuyup, marksist teoriye yabancı karakteri dinin sosyal yapı olarak varlığını engellemiyordu. Marx’a
yanlarını göstermeye ve yahudi sorununun anlaşılmasında yetersiz göre bu durum pohtik kurtuluşun sınırlarına işaret ediyordu. Devlet
kaldığını kanıtlamaya çahşacağız. dinden kurtulabilirdi ama bu beraberinde otomatik olarak insanların
kurtuluşunu getirmiyordu. Marx’a göre politik kurtuluş büyük bir
Marx: “ Paragöz” Yahudi “ilerleme” anlamına gelmekle birlikte, insanların özel ve sosyal ya­
Yahudi Sorunu'mxn çoğu yorumunda iki önemli nokta unutulur; Ya­ şamları, laik devlet ile “insanların gerçek inancı” arasında bölünme­
hudileri hıristiyanlara göre değersiz bulan, özgürleşme yeteneklerinin lerine [Spaltung] yol açıyordu.23 Dinin aşılması ancak insanın kurtu­
olmadığı düşüncesinde olan ve bu yüzden yahudilerin kurtuluşuna luşu ile mümkündü ve politik kurtuluşun sınırları, insanın yabancı­
ilişkin haklara karşı çıkan Bruno Bauer’in aksine (Bauer yahudilerin, laşması sorunu karşısındaki yetersizliği, gerçekleştiği anda ortaya çı­
dini önyargılarından ve yahudilikten vazgeçmeksizin Prusya devle­ kıyordu. (“Devletin dinden kurtuluşu insanların dinden kurtuluşu
tinden hıristiyan kimliğini terk etmesini ve kendilerine vatandaşlık değildir.” 24) bu durumda -Bauer’in kuşkularına rağmen- yahudiler
hakları tanımasını istedikleri görüşündeydi), Marx yahudilerin kurtu­ politik açıdan kurtulabilir ve yahudiliklerini devam ettirebilirlerdi,
luşunu savunmaktaydı. Buna rağmen, vatandaşlık haklarına kavuş­ ama bu tüm diğer dinlerde olduğu gibi son kertede insanın yabancı­
malarının yahudi sorununu çözeceğine inanmıyordu. Sonuçta yahu­ laşmasının ifadesiydi. Marx, Feuerbach’ın yahudi sorununu tafsirin-
diler de hıristiyanlar gibi insanlığın kurtuluşunun önündeki önemli de Bauer’in teolojik metodunu eleştirir: “Bauer yahudilerin ideal ve
sorunlarla karşı karşıya kalacaklardı: “Biz Bauer gibi yahudilere ya­ soyut varlığını, ‘inancını’ bir bütün olarak kavrar. (...) Yahudilerin
hudilikten vazgeçmedikçe kurtuluşunuz mümkün değil demiyoruz. gizini dinlerinde aramayalım, aksine dinin gizini yahudilerde araya­
Biz onun ötesinde bir şey söylüyoruz: yahudilikle çelişmeden ve on­ lım . ”25 Kutsal A ile adlı eserinde bu kavrama tekrar değinir ve yahu­

dan vazgeçmeden politik kurtuluşunuzu gerçekleştirebilirsiniz, işte diliğin bu yüzden “tarihte ve tarihsel olarak varlığını koruduğunu ve
bu yüzden politik kurtuluşunuz insani kurtuluşunuz olmayacaktır. ”22 geliştiğini” yazar.2&
Feuerbachçı tipteki bu materyalist bakış açısı (dini antropolojik
"19 Otto Heller (1933:16) bir yansıma olarak görme) Marx’in, politik kurtuluş ile insanlığın
20 Bkz. Antonio Gramsci’de, Tatiana Schucht'a gönderdiği 12 Ekinn 1931 tarihli
kurtuluşu arasındaki farka ilişkin felsefî düşüncesinden vazgeçerek.
mektup; Isaac Deutscher (1977: 38); Abraham Léon (1971: 2)
21 Klaus Heller'den alıntı (1977: 109 vd)
22 Karl Marx (1972: 361), Bruno Bauer'in eseri üzerine I843'de yapılan tartışma 23 Kari Marx (1972: 356) 24 Karl Marx (1972: 361)
için Bkz. Nathan Rotenstreich (1959: 3-36) 25 Karl Marx (1972: 372) 26 Karl Marx / Friedrich Engels (1980: I 16)
Marksistler ve Yahudi Sorunu 51
50 Marx ve Engels

yahudiliği, niteliği ve tarihî anlamını kavramsal olarak geliştirmeye m n Özü (1843) adlı eserleri. Hess’in Marx ile Paris’te sıkı bir dostlu­
çalıştığı 1843’deki denemesinin ikinci bölümüne ışık tuttu. Şunu ğu oldu ve ilk kez 1845’de yayınlanmış olsa da, makalesi aslında Ya­
söylemeliyiz ki, bunlar yeni görüşler değildi. Bir kısmını Feuerbach’ın hudi Sorunu’nun yayınlandığı Alman-Fransız Yıllığı için yazılmıştı.^o
geliştirdiği tezlerden -bencillik dini olarak yahudilik- ve daha genel­ Feuerbach’ın dini insanm yabancılaşmasının bir ifadesi, insanların
de genç hegelcilerden, örneğin Moses Hess’in yahudilerle parayı eş maddî dileklerini gökyüzüne yansıttıkları dünyanın görüntüsü ola­
tutan anlayışından aldı: “Yahudiliğin dünyevî temeli nedir? Pratik bir rak görmesi Moses Hess’in eserine temel olmuş, Hess buna dinî ya­
ihtiyaç olarak ‘çıkarını gözetme’. Yahudilerin dünyevî ayinleri hangi­ bancılaşmanın yanı sıra paranın yarattığı pratik yabancılaşmayı ek­
sidir? ‘Bezirgânlık’. Dünyevi tanrısı kimdir? ‘Para’. Öyleyse, bezir­ lemiştir. Hess’e göre tanrının dindeki yeri, paranın toplumdaki yeri­
ganlıktan ve paradan kurtuluş, yani pratik, gerçek yahudilikten kur­ ne eştir. Paıa Özerine’nin yedinci tezinde “paranın birbirlerinden ya­
tuluş zamanımızda insanın kurtuluşu olabilir. ”27 Yahudiliğin yapısal bancılaşan insanların, yabancılaşan insanlığın ürünü” olduğunu
unsurları -para ve ticaret- “reel pratikte” burjuva toplumunun teme­ okuyoruz.3i Hess, Feuerbach’ın yahudiliği “din biçimindeki bencil-
lini oluşturdu. Yahudilerin “sanal milliyeti” {chim ärische Nationali­ lik”32 olarak tanımlamasını, yahudilik, hıristiyanlık ve burjuva tüke­
tät), paragözlülük sermaye dünyasının bir parçası oldu, hıristiyanlar tim toplumunun karakteristiği olarak görür. Gelecekte sosyalist Siyo-
“yahudileştikleri” ölçüde Yahudilerin kurtuluşu gerçekleşti.zs Yahu­ nizmin fikir babası olacak yazar, burjuva toplumunun bencil insan­
diliğin değerleri hırıstiyan-burjuva toplumu tarafından devrahndığı larını “yırtıcı hayvanlar, kan emiciler, Yahudiler ve para kurtları”^^
ve yaygınlaştığı için, yahudiliğin aşılması, kapitalist toplumsal ilişki­ olarak görür. Marx bir başka kaynaktan, temel anlayışını eleştirdiği
lerin kaldırılması ve insanlığın kurtuluşu ortak bir sürece dönüşmüş­ Bauer’in denemesinden de yararlanmış, bazı konuları, örneğin Yahu­
tür. “Bezirgân”ın ortadan kalkmasıyla yahudiliğin anlamı kalmaz: dilerin “sanal bir ulus”3‘i oldukları tezini devralmıştır.
toplum, yahudiliğin "ampirik” varlığını, yani bezirgânlığa ve onu var Yahudi Sorunu’nu eleştirmek için önce tarih içindeki yerine oturt­
eden koşulları ortadan kaldırabildiği zaman, Yahudi ‘imkânsız’ hale mak, onu Marx’in düşünsel gelişiminin bir anı olarak kavramak ve
gelir, çünkü bilincinin nesnesi yok olmuştur, yahudiliğin öznel teme­ Almanya’nın XIX. j^zyılın ilk yarısındaki kültürel bağlamında orta­
li olan pratik ihtiyaç insanileşmiş, insanm bireysel-ruhsal varoluşuy­ ya çıkmış özel bir ürün olarak görmek gerekir. Bu ölçütlerle ele alın­
la jenerik varlığı arasındaki çatışma ortadan kalkmıştır. Yahudilerin dığında Marx’in gençlik eseri, kapitalizmin marksizm öncesi açıkla­
toplumsal kurtuluşu, toplumun Yahudilerden kurtuluşudur”.2^ masıdır ve Yahudi sorununu yanhş analiz etmektedir, ama bu analiz
Manc’ın analizi çok şematikti. Sadece Yahudilerin varlığını değil, ay­ aynı zamanda bu dönemin liberal ve demokratik düşünce biçimleri­
nı zamanda modern burjuva toplumunun karakterini de para ve tica­ nin tipik özelliklerine sahiptir. Bu eserde aynı zamanda gelecek on-
rette görürüyordu. Böylece yahudilerin kurtuluşu ile insanlığın kur­ yıllarda marksistlerin çoğunluğu için bir dogmaya dönüşecek olan bir
tuluşu şeyleşmiş sosyal ilişkilerin aşılmasıyle çakışıyordu. Bu sürecin unsur bulunur: asimilasyon düşüncesi. Bu eserin temel zayıflıklarını
kaçınılmaz sonucu ise ancak yahudiliğin yokolması olabilirdi. birkaç noktada göstermeye çahşacağız:
Genç Marx’in denemelerini temelden etkileyen iki eser vardı: Lud­
wig Feuerbach’m Hiristiyanhğın Özü (1841) ve Moses Hess’in Para- 30 Marx He Moses Hess arasındaki ilişki için Bkz. Auguste Cornu (1958, II: 322-
30); Michael Löwy (1970:66-8); Helmut Hirsch (1963: 29; 1980).
3 I Moses Hess (1921: 183) 32 Ludwig Feuerbach (1956: 190)
'1 1 Kari Marx (1972: 372) 28 Karl Marx (1972: 373)
33 Moses Hess (1921: 183) 34 Bkz. Bruno Bauer (1968: 107, 112,119)
29 Karl Marx (1972: 377)
52 Marx ve Engels
Marksistler ve Yahudi Sorunu 53
a) Marx daha derin ve temel bir sorun olan insanhğm kurtuluşu
sorununun çözümüne yönelik ön tedbir olarak Yahudiler için vatan­ maşık bir analitik çerçevede ele alınarak geliştirilmiştir, Kautsky’nin
daşlık hakları istemekteydi. Bu tutum kurtuluş talebinin yükselmesi­ Yahudileri bir “kast”, Abraham Leon’un “sınıf halk” olarak karakte-
ne neden olan asıl sorunu. Yahudi topluluklarının XIX. yüzyılın ilk rize etmesi gibi. Marx, Kapital'de “antik çağdaki tüccar halkları” an­
yarısında Prusya devletinde yaşadıkları baskıyı tamamen gözardı et­ latırken “onların Epikuros’un tanrıları gibi Inter mundia’da [dünya­
mektedir. Yahudi Sorunu’nda Yahudilerin karşı karşıya oldukları lar arasında] ya da Yahudilerin Polonya toplumunun gözeneklerinde
baskılarla, 1819’a kadar Almanya’da yaşanan katliamlar bir yana, yaşamaları gibi”39 yaşadığım belirterek bu konsepti yeniden günde­
bir dizi yasaklarla (ikamet yerini serbestçe seçememe, yer değiştire- me getirir. Burada Yahudiler modern kapitalizmin sembolleri olarak
meme, meslek yasağı, kamu görevine alınmama, vb.) ilgili bir açıkla­ değil, kapitalizm öncesi ticaretin temsilcileri olarak görülürler, ki bu
tanımlama gerçeğe daha yakındır.
ma ya da ipucu aramak faydasızdır.
b) Yahudilik, ticaret ve burjuva toplumunun birbiriyle özdeşleşti­ d) Bati Avrupa’da kabaca XIV. yüzyıl ile endüstri devrimi arasın­
rilmesi genç Marx’in ekonomik kavramlarının olgunlaşmadığının gös­ da yaşanan feodalizmden kapitalizme derin geçiş sürecinin belirleyi­
tergesidir. Açık bir komünist tavu: içinde olmakla birlikte, proletarya­ ci özelliği yahudi toplumları ile yükselen millî burjuvazinin içiçe geç­
nın insanlığın kurtuluşunun evrensel öznesi olduğunu henüz kavra­ mesi değil, aksine Yahudilerin sosyo-ekonomik açıdan çökmesidir.
mamış ve bu yüzden kapitalist sistemin temel yapısının karakteristik XIV. ve XV. yüzyılda Bati ve Orta Avrupa’nın en önemli kentlerinden
belirtisi olarak üretimi değil, ticaret ve alışverişi görmeye e ğ ilim lid ir.3 s sürüldüler, sokak satıcısı olarak kapı kapı dolaşmaya ya da tefeciliğe
Bu bağlamda 1843'de yazdığı metin K apitarden çok Moses Hess’in mahkûm edildiler veya doğuya özellikle de Polonya’ya göç ettiler. Fe­
Para Üzerine adlı eserine, kapitalizmin bilimsel analizinden çok onun odal toplumdaki para piyasasının temsilcileri olarak Yahudi tüccarlar,
ahlâkçı reddine yakındır. Yahudi Sorunu’nda. olduğu gibi Para Üzeri- kapitalizmin oluşma sürecindeki tarihî görevlerini tamamlamış ve
ne'de de, Yahudi, burjuva toplumunda yabancılaşan insanlığın sem­ sanki yükselen burjuva sınıflar tarafından geri plana itilmiş görünü­
bolik figürü, “kendine yabancılaşmış i n s a n ı n ” 36 cisimleşmesidir. yorlardı. Finans ve sanayi sektöründe güçlü pozisyonu olan önemli­
d) Marx tarafından çizilen, “sanal milliyet" ve paragözlüli kav­ ce bir Yahudi katmanı, kurtuluşun gerçekleşmesinden sonra XIX.
ramları ile özetlenebilecek Yahudi görüntüsü, XIX. yüzyılın ilk on yı­ yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkacakti. Bu durumda Yahudi Soru­
lında Orta Avrupa’da yaşayan Yahudi toplumunun belirsiz konu­ nu’nun ana tezinin dayanağı kalmıyor: burjuva-hıristiyan toplumun
mundaki bazı yönlerin felsefî kategoriye dönüştürülmesinden başka “yahudileşmesi”, tarihî olarak, Yahudilerin köklerinden koparılmala­
bir şey değildir. Julius Carlebach’a göre o zamanlar Prusya’da yaşa­ rı ve ekonomik çöküşleri ile aynı döneme rastiıyor.
yan çalışabilecek durumdaki Yahudi nüfusun % 66’sp7 yaşamını kü­ e) Marx’in ekonomist şeması Yahudiliğin mistik değerlendirme­
çük tüccar ve seyyar satıcı olarak kazanmaktaydı; Doğu Avrupa’da sine varıyor. Burada Yahudilik’le Kapitalizm’in eşit görülmesi tarih
ise çalışan yahudilerin neredeyse tümü bu kategoriye sokulabilirdi.^s karşıti ve a priori bir teoriye dönüşmektedir. Yahudi paradan ayrı ka­
Yahudilerin paragöz olarak tanımlanmalarının nedeni budur. Bu lamayan bir varlık olarak algılanır ve kapitalizmin yokedilmesi, Ya­
kavram gelecek yüzyılın marksistleri tarafından daha sağlam ve kar­ hudiliğin ortadan kalkmasının yolu olarak görülür. Marx, Alman Ya­
hudi cemaatine damgasın vuran sosyal farklılaşmaları görmemiş ve

” 35 Bkz. Michael Löwy (1970; 68) 36 Bkz. Elisabeth de Fontenay (1973)


37 Bkz. Julius Carlebach (1978: 56) 38 Abraham Léon (1971: 121)
39 Kari Marx (1984: 93)
54 Marx ve Engels Marksistler ve Yahudi Sorunu 55

Yahudileri her zaman “tekdüze bir zatiyet”4o olarak kabullenmiştir. taraftarları arasında son derece yaygın tutumu yansıtmaktadır.43
Daha sonraki eserlerinde Marx bu tutumundan vazgeçmiştir. Yahu­ Gershom Scholem bu konuda şunları yazıyor: Yahudilerin kurtuluşu,
di Sorunu’nâan on beş yıl sonra yazılmış olan Grundrisse’de aşağı­ “bu tartışmanın unsurlarından biri olarak Yahudi milliyetinin karar­
lanan paragözlerin özelliklerinin artık Yahudiler için değil Lutherci lılıkla yadsınmasını beraberinde getirmiştir, bu yadsıma Almanlar ta­
Hıristiyanlar için kullanıldığı bir bölüm vardır: “paraya tapmak bir rafından talep edildiği kadar Yahudilerin öncüleri ve ileri gelen söz­
çeşit çilecilik, feragat, kendini kurban etmektir, tutumluluk ve basit cülerince de kararlılıkla savunulmuştur. ”44 Marx, H askalah gelene­
yaşara, dünyevilik, geçici ve modern tatlardan vazgeçme, ebedî ha­ ğinde kendilerini bulamayan alman Yahudisi genç aydın kuşaktandı
zine avciığı demektir. İngiliz puritanizmi ile Hollanda Protestanlığı­ -insanlığın kurtuluşunu Yahudilikten kurtuluş olarak kavrarken,
nın paragözlükle ilgisi buradan ileri gelir. ”‘‘ 1 Weber öncesi yazılmış Mendelsohn, Yahudiliği, cermenleştirip modernize ederek korumak
bir Webercilik gibi değerlendirilebilecek bu ifade, Marx’in -en azın­ amacındaydı. Buna rağmen iki bakış açısı arasında belli ölçüde ya-
dan olgun Marx’in- “paraperestliği” Yahudilere özgü olarak görme­ kmhk mevcuttur. Marx’in eseri, Prusya’da Yahudilere kısmî hakların
diğinin ve argümanlarının Yahudi düşmanı önyargılardan etkilen­ sağlandığı kurtuluş yasalarının yürürlüğe konduğu, ilk temsilcileri
mediğinin göstergesidir. Marx ve Heinrich Heine olan bir “parya” Yahudi aydın tabakasının
f) Marx asimilasyon eğilimini son derece açık kelimelerle ifade et­ ortaya çıktığı ve yoksullaşırken Yahudi bankacıların bir kesiminin
miştir: varlık nedeni olan ticaret ortadan kalktığı zaman Yahudilik (eski “saray Yahudileri”nin bakiyesi olarak) ayakta kalabilmek için
“mümkün olamayacak”tır ve gerçek kurtuluş Yahudiliğin ortadan mutlakiyetçi rejimlere malî destek verdiği bir dönemde, öyle bir tari­
kalkması ile gerçekleşecektir. Bu yaklaşımın en önemli sının, onun hî konjonktürde yayınlandı. Yahudi Sorunu bu tarihî dönemin ürü­
Yahudileri, etnik fizyonomi ve kültürel özelliklere sahip, kendini de­ nüdür: Hannah Arendt’e göre “zengin Yahudi ile aydın Yahudi” ara­
ğiştirebilecek ama aynı zamanda sosyal ve ekonomik yapıdaki deği­ sındaki çelişkinin ifadesiydi.45
şimlere rağmen ya da bu sayede (tarihî gelişimin içinde, birlikte ve Bu metne ilişkin son mesele, Marx’in o dönemde Yahudi nüfusun
sayesinde de denilebilir) varlığını koruyabilecek bir topluluk olarak büyük bölümünü oluşturan Doğu Avrupa’daki Yahudilerin durumu­
kabul edememesinde yatmaktadır. Ancak bu yaklaşım, kurtuluş dü­ na ilişkin suskunluğudur. Kuşkusuz Marx bu sorunla ilgili temel bil­
şüncesini öne çıkaran, bunu anormal Yahudilik olgusundan kurtul­ giye sahip değildi, buna rağmen Hasidizm ile ilgilenmiş olsaydı Ya­
manın yolu olarak gören tüm anlayışlarda ortaktir. Genç Marx’m ese­ hudi inancına yönelik radikal eleştirel tutumundan vazgeçeceğine
ri Robert Misrahi’nin yazdığı gibi “XIX. yüzyılın en anti-semitist ya­ inanmak çok zor. Doğu Avrupa’daki Ştetl hareketi yidiş kültürüne
zılarından biri”42 değildir, aksine gerçekte Almanya’da özgürlük dayanan bir modernleşme hareketi olarak XIX. jmzyılın sonunda bü-

40 Bkz. Julius Carlebach (1978: 184). İvan Halefi'nin gözlemleri bu noktanın aydın­
43 David McLellan (1970: 141) haklı olarak Marx'in gençlik eserinde "bir devletin
lanmasına katkıda bulundu; "Yahudiliğin burjuva toplumundaki işlevinin ötesinde bir
politik olgunluğunu Yahudilerin kurtuluş düzeyine (bağladığını) ve Yahudilere eşit
şey olabileceği, hatta kendi içinde çelişkilerle dolu olacağı -bütünlüğü olmayan bir
ideolojik yapı- genç Marx ve yaşlı Bauer tarafından dikkate alınmaz. Bu yüzden iki­ haklar tanımayan bir sivil toplumu dengesiz olarak gördüğüne" dikkati çeken Ben

si de sistematik olarak tekil bir ifade kullanırlar: Yahudi. Bu yüzden Marx, Yahudili­ zeri bir tutuma Solomon F.Bloom'da da rastlanır (1942: 6); Sholomo Avineri (1964
450); Horace B. Davis (1967, II: "Marx ve Yahudi Ekonomik Streotipi": 591-608]
ğin burjuva toplumunun ürünü olduğunu ve onunla birlikte yok olacağını düşünür:
tarihe uygun olmayan, hele marksist hiç olmayan bir yargı." Henri Avron (1978: 105, 11 I); Hal Draper (1977).
41 Kari Marx (1953: 143) 44 Gerschom Scholem, "Yahudiler ve Almanlar" (1968-1970,11:25)
42 Robert Misrahi (1972: 101) 45 Hannah Arendt (1986: 133)
56 Marx ve Engels Marksistler ve Yahudi Sorunu 57

yük kültürel gelişimini yaşayacaktı. Ancak Marx eserini yazarken ekonomilerin bir toplamı değil, doğası gereği homojen olan, gezege­
henüz Doğu Avrupa gettolarmda, ekonomik açıdan içine kapalı ve nin tamamındaki egemenliği tüm arkaik sosyal yapıları (feodal, “As­
çevreden kopuk topluluklarda varlık gösteriyordu. Batı ve Orta Avru­ ya tipi” ve genelde kapitalizm öncesi) ortadan kaldıracak, uluslarüs-
pa’da yaşayan Yahudiler kurtuluş döneminde Doğu Avrupa’daki Ya­ tü organik bütünlüğe sahip bir sistemdi. Marx üretim araçlarının ge­
hudi kültürünü sadece olumsuz değerlendiriyor, kendi geçmişinin lişiminde kapitalizmi aşacak düzeye sahip bir sistem olarak sosyaliz­
görüntüsü olarak algılıyordu. Marx da döneminin insanıydı ve bu ba­ mi de yapısı gereği ancak uluslarüstü süreçte gerçekleşebilecek sos-
kış açısını paylaşıyordu.^^ yo-ekonomik bir sistem olarak görüyordu. Böylece sosyalizm kapita­
lizmin başlattığı ulusların bir potada erimesi sürecini sonuçlandıra­
Engels: “Tarihsiz halk” olarak Yahudiler caktı. Komünist M anifesto'âa, “ulusların birbirine evrensel bağlılığı­
Engels’in 1848-1849 yıllarında yahudi sorununa ilişkin tutumunu nı” yaratan ve sadece maddî üretimin değil, aynı zamanda kültürel
kavramak için kırklı yılların ortalannda iki Alman devrimcinin ulusal yaşamın da ortaklığını (“çeşitli ulusların kültürel üretimleri ortak mi­
sorun üzerine geliştirdiği düşüncelerin temel çerçevesini yeniden çiz­ rası oluşturacaktır”^^) sağlayan bir dünya ekonomisinin ürünü ola­
mek gerekir. Bu dönemdeki yazılarında ulus, kapitalizmin yükselişi­ rak kapitalist kozmopolitizmin bu tarihî rolünün gerçek bir savunu­
ne bağımlı tarihî -ekonomik, politik ve kültürel- bir oluşum olarak su bulunabilir. Marx ve Engels’in uluslarası ütopyalarında dünyanın
değerlendirilmektedir.'»^' Ulus ve devlet eşit olarak nitelendirilmemek- gelecekteki görüntüsü evrensel bir toplumdur {G em einschaftj. En­
le birlikte, sonuncusu "tarihî gelişime ayak uyduramayan” uluslar er gels’in 1848’de geliştirdiği “tarihsiz halklar” (Geschichtlosen Völ-
ya da geç asilime olurken, “yaşama gücüne sahip” ulusların ortaya keı) teorisini, kapitalizmin dev bir etnik-kültürel döküm potası ve
çıkacağı süreçte ulusal pazarın sınırlarının çizilmesinin ve/veya oluş­ ulusların güçlü bir asimilasyon aracı olduğu anlayışı çerçevesinde
turulmasının temel dayanağı ve burjuvazinin politik iktidar aracı ola­ görmek gerekir.
rak görülmekteydi. Kapitalizmin gelişmesi Alman İdeolojisi'ndt Hegel kökenli bu anlayışa Marx’da rastlamıyoruz. 1848 devrimle-
(1845-1846) ulus olgusunun yadsınması olarak açıklandı. Bu metin­ ri sırasında Marx kendini çeşitli ulusların “yaşama gücüne” dair hiç
de, bÜ3mk endüstrinin farklı ulusları uluslararası ekonomik sistemle bir şey söylemeyen betimsel bir smifiandırma temelinde “devrimci”
bütünleştirip, “ulus kavramını yoketmiş” bir sınıf yaratarak “ilk kez ve “karşı devrimci” uluslar ayrımıyla sınırladı. Buna rağmen söz ko­
dünya tarihini yarattığı”nı okumak mümkündür.^s Manc’a göre ka­ nusu olan sadece terminolojik bir farklılıktır ve iki pozisyonu birbi­
pitalizm, dünya çapında bir ekonomik sistem olarak çeşitli ulusal rinden ayırmak yanlış o lu r.s o iki Alman devrimci XIX. yüzyılın ikinci
yarısında koşulsuz olarak Polonya ulusal hareketini desteklediler,
ama aynı zamanda ikisi de Orta ve Güney doğu Avrupa’daki slav
46 Aslında Yahudi Marx'in düşüncesinde hep tefeci olarak görülmez. Kırım savaşı sı­
rasında New York Daily Tribune'de doğu sorununun tarihi kökenleri üzerine yayınla­ uluslarının özerklik ve bağımsızlık taleplerini, “tarihin gelişimi için­
dığı bir makalede, yaşamlarını “ ortodoksların horgörüsü ile katoliklerin baskısı ara­ de” geri dönülemeyecek şekilde püskürtüleceğine işaret ederek, red­
sında geçiren” ve buna rağmen "müslümanların baskısı ve hoşgörüsüzlüğüne karşı”
dettiler. Engels bu konuda şunları yazdı; “Avrupa’da, en ücra köşe-
şiddetli bir mücadele veren "Yahudilerin Kudüs'teki sefaleti ve acılarım" dile getirir
Bu birkaç cümle ilginç bir şekilde Marx'i anti-semitist olmakla suçlayanlar tarafından
gözardı edilmiştir (Kari Marx ( 1977: 176))
49 Kari Marx/ Friedrich Engels (1983b: 446). Bu konuda Bkz. Roman R.odolsky
47 Bkz. Maxime Rodinson ( 1968: 133)
(1965; 336); Michael Löwy (198la: I Ivd); Enzo Traverso (1984: 49-51).
48 Kari Marx/Friedrich Engels (1983a; 60)
50 Bkz, Georges Haupt/ Claudia Weill (1974b: 282)
58 Marx ve Engels Marksistler ve Yahudi Sorunu 59

sinde bile bir ya da bir çok ulus artıklarım barındırmayan, gelecekte çiziyordu, ki bu uluslardan birinci kategoriye giren ekonomik açıdan
tarihî gelişmenin taşıyıcısı olan ulus tarafından boyunduruk altına gelişmiş olanları İkincileri asimile etme görevini ü s tl e n m i ş ti .
alınacak ya da yok edilecek geçmiş nüfusun artıklarının yaşamadığı Engels, temelinde, orta Avrupa’da Alman ve doğu Avrupa’da Po­
hiç bir ülke bulunmamaktadır. Hegel’in dediği gibi, bu atıklar tarihîn lonya devrimlerine dayanan bu şemada Yahudileri tarihsiz halklar
çarklarında acımasızca ezileceklerdir; varlıkları bile büyük tarihî dev­ kategorisine dahil etti. Analizleri esasında Prusya devletinin Polon-
rime karşı bir protesto olan bu halk atıkları tamamen yok oluncaya ya yalılarm yaşadığı eyâleti olan Foznan ve Macaristan’a yönelikti. Ya­
da ulus özelliklerini kaybedinceye kadar her seferinde karşı devrimin hudiler genellikle yaşadıkları bölgelerde hâkim uluslarla ilişki içinde
fanatik destekçileri olacak ve öyle kalacaklardır.”5i Engels’e göre Or­ etnik azınlıklar olarak gösterilmiştir: Poznan’da Almanlarla, Kongre
ta ve Baü Avrupa’nın büyük ulusları 1848-1849 devrimlerinde mü­ Polonyası’nda Ruslarla, Bohemya’da AvusturyalIlarla, Ukrayna’da
cadele etmişler, slav halkları ise -Polonya hariç- çarhk Rusya’sını Polonyalılaria vb. Örneğin Engels Poznanlı Yahudileri Polonyah ço­
destekleyerek “karşı devrimci uluslar” olduklarını ispatlamışlardır. ğunluğa karşı Prusya devletinin baskı aracı olarak nitelendirmiştir. 9
Engels 1848’deki bu ulusal hareketlerin karşı devrimci rolünü sosyo­ Haziran 1848 tarihli Neue Rheinische Zeitung gazetesinde şunları
lojik ya da politik olarak açıklamaya çalışmamakta, aksine bu rolün yazar: “Yahudiler ve Almanlar tüm Polonya’da ticaretle uğraşan ve
“karşı devrimci öz”lerinden daha doğrusu “tarihsiz” halk olma ka­ işyeri sahibi vatandaşların temelini oluşturuyorlar, ki bunlar genel­
rakterlerinden kaynaklandığım söylemektedir. likle dini baskılar yüzünden ülkelerini terketmek zorunda kalan göç­
Buna rağmen 1848 devriminin başarısızlığı tarihî bağlamında menlerin çocuklarıdır. Polonya’nın ortasında kentler kurdular ve
açıklanabilir: burjuvazinin devrimci gelişimini tamamladığı (ne ulusal yüzyıllardan beri Polonya imparatorluğunun kaderini paylaştılar. Bu
soruna ne de toprak sorununa çözüm getirememişti) bu dönemde, Almanlar ve Yahudiler, ülkede azınlıkta olmalarına rağmen şu anda­
proletarya henüz iktidarı devralacak durumda değildi. Burjuva devri­ ki durumu kullanarak iktidara jmkselmek istiyorlar. Alman oldukla­
mi için çok geç, proleter devrimi içinse henüz erkendi.s2 Polonya ve rını ileri sürüyorlar, ama ABD’ye göç etmiş Almanlar kadar Alman­
Macaristan’da, egemen ulusların bölgelerindeki etnik ya da milli lar. Onlar Alman sayılırsa Poznan’daki nüfusun yarısından fazlasını
azınlıklara baskı yaptığı bu devrimlerin özel çelişkileri mevcuttur. oluşturan PolonyalIların dili ve kültürü baskı altına alınacaktır
Polonya ve Macaristan’daki hareket sosyal gücünü burjuva ve asiller (...).”54 Engels bir yıl sonra bu tanımı geleneksel ve kaba anti-semi-
sınıfının mülk sahiplerinden alıyordu, karşılarında ise küçük köylü tizmden devraldığı dille geliştirir ve Poznan’da yaşayan Yahudileri
uluslar vardı. Kısmen PolonyalI toprak sahiplerine karşı sınıf çelişki­ “tüm ırkların en kirlisi” olarak nitelendirir.ss
si ile belirlenen ulusal kimliklerinin ilk belirtilerini savunmaya çalışan Orta ve doğu Avrupa’da yaşayan Yahudiler, genellikle kültürel
UkraynalIlar PolonyalIların bağımsızlık çabalarma destek veremedi­ kimlikten yoksun, kendi içinde yaşayan, ama küçük ticareüeri nede­
ler. Aynı ilişki Sırplar, Hırvatlar, Rumenler ve Slovaklarla, Macarlar niyle her türiü asimilasyon sürecine şiddetle karşı çıkan küçük tüccar
ve Almanlar arasında da yaşanıyordu. Engels bu ulusal hareketlerin toplulukları, anakronik kalıntilar olarak nitelendirildiler. Konuştukla­
sosyal yapısını analiz etmek yerine, “tarihî uluslar” ve “tarihsiz halk­ rı dil olan yidiş dili “korkunç bozuk bir Almanca”^^ olarak tanımlan-
lar” olarak nitelendirdiği iki kategoriye dayanan bir Avrupa haritası
53 Bkz. Roman Rodolsky (1979: I 14-28). İ948'de yazılan bu eser bugüne kadar En-
gels'in 1848 devrimine ilişkin tutumunun analizi açısından en temel ve vazgeçilmez
51 Friedrich Engels (1970a; 172) eserdir.
52 Bkz. Michael Löwy (1987a: özellikle 11-25; 1974; 373 vd)
54 Friedrich Engels (1971:56) 55 Friedrich Engels (1970b: 448)
60 Marx ve Engels Marksistler ve Yahudi Sorunu 61

dl. Köylülerin ağır basüğı bir ulus olmamalarına rağmen, doğu Yahu­ rin sosyalizmiyle “hiç bir ortakligi”S9 olamazdı. “Uygar” batı Avru­
dileri özgül bir ulusal kültüre sahip bir topluluk olarak görülmediler, pa’da ortadan kalkmış olan anti-semitizmi orta ve doğu Avrupa ül­
aksine Avrupa’nın en geri kalmış tolumsal oluşumların yarıklarında kelerinin ekonomik geri kalmışlığının ifadesi olarak görüyordu. (“İn­
kendine yer açmış, bir tüccar tabaka ile belirlenen etnik bir grup, “ta­ giltere’de ya da ABD’de anti-semitizm yapmaya kalkanlara sadece
rihsiz bir halk" olarak nitelendirildiler. 1848 devriminin geçmişin bu gülünür. ”60) Bu eğilimin sosyal temelini ise kapitalist gelişmeyle ifla­
kalıntısını "yoketmesi” gerekiyordu. Bizce Marx ve Engels’in doğu sa sürüklenen ve yoksuEaşan küçük burjuvalar olarak görüyordu:
Avrupa’daki Yahudilerin ulusal karakterine bakış açısındaki bu yan­ Prusya derebeylerinin feodal kesimi, zanaatkarlar ve Avusturya’daki
lış anlayışın kökeni kapitalizmi ulusların erime potası olarak görme­ küçük esnaf.61
lerinde yatmaktadır. Bu bağlamda Komünist M anifesto’da. kapitalist Orta Avrupa’da XIX. 3mzyılın sonundaki özel durum gözönünde
sistemin “doğuyu batıya, kırsal nüfusu kentli nüfusa”s7 bağımh kıla­ bulundurulduğunda, Engels’in analizi kuşkusuz doğrudur. Bu kon­
rak “barbar ve yan barbar” ülkeleri “uygar” ülkelerin egemenliğine jonktürde, yaşanan hızlı ve yoğun endüstrileşme süreci eski orta ta­
soktuğunu yazdılar. Bu süreç kuşkusuz yaşandı, ama asimilasyon­ bakanın gelişmesini borçlu olduğu sosyo-ekonomik dengeyi sarsmış
dan çok, yükselen ulusal çatışmalar biçiminde. ve bunun sonucunda özellikle köylü ve küçük burjuva kesimde anti­
semitizm dalgası başgöstermişti. Aynı zamanda, Yahudi toplumu,
Anti-sem itizm le mücadele yakın geçmişte elde ettiği kurtuluşun (vatandaşlık haklarının) yarat­
Engels 1890 yılında Viyanalı bir sosyalistin, Avusturya’da gittikçe tığı imkânların semeresini toplamaya başlamış ve sonuçta küçük
yaygınlaşan anti-semitist eğilimlere ilişkin görüş bildirmesi yolunda­ burjuvaların yoksullaşmasının sorumlusu olan büyük sermayeyle
ki acil ricaları üzerine, yeniden yahudi sorunuyla ilgilendi. Cevabı özdeşleşmesini kolaylaştıran ekonomik yükselişe geçmişti. Buna
AvusturyalI sosyalistlerin günlük gazetesi olan A rbeiterzeitung da rağmen, modern ve gelişmiş kapitalist toplumun çelişkileriyle beslen­
yayınlandı. İlk kez Yahudiler kapitalizmle eş görülmüyor, aksine sos­ miş bir anti-semitizm olasılığını kabul etmemesi, Engels’in tutumu­
yalizm mücadelesinde olası müttefikler olarak değerlendiriliyor ve nun zayıf yanıydı. Engels’in açıklamasını devralan Alman ve Avus­
Yahudilere karşı her türlü düşmanca tutuma enerjik bir şekilde karşı turyalI sosyalistlerin çoğu için Fransa’daki Dreyfus skandali tama­
çıkılıyordu. Bu müdahalenin sonucu açıktı: anti-semitizme karşı mü­ men anlaşılmaz bir olgu olarak kaldı. Engels makalesini Yahudilerin
cadele, sonuçta uluslararası işçi hareketinin önde gelen görevlerinden işçi hareketi içindeki rollerini överek bitiriyor: “Ayrıca Yahudilere çok
şey borçluyuz. Heine ve Börne bir yana, Marx safkan yahudiyidi, La-
biri oldu.
Engels’e göre Yahudi düşmanlığı “orta çağdan kalma geri toplum­ salle yahudiydi ve en iyi yandaşlarımız y a h u d i l e r d i r . ”62 Engels ayrı­
sal tabakaların, temelinde kapitalistlerle ücretU işçilerden oluşan mo­ ca Victor Adler -ki büyük olasılıkla bu listede yer almaktan pek mem­
dern topluma karşı tepkisiydi.”5« Engels’in “sosyalizmin feodal biçi­ nun olmayacaktı-, Eduard Bernstein, Paul Singer’i sayıyor ve nere-
mi” olarak nitelendirdiği, sosyalist terminolojiyi demagojik amaçlar­
la kullanmaktan kaçınmayan bu tutucu hareketin sosyal demokratla-
59 Friedrich Engels (1972:50)
60 Friedrich Engels (1972:49)
56 Friedrich Engels (1969: 50) 61 Friedrich Engels (1972: 50)
57 Friedrich Engels (1969: 50) 62 Friedrich Engels (1972: 50). Engels'in bu mektubu yazdığı koşullar için Bkz. Paul
58 Karl Marx / Friedrich Engels (1983b: 466) Ayrıca Bkz. Roberto Finii (1983) W . Massing (1985: 188-90).
^2 Marx ve Engels Marksistler ve Yahudi Sorunu 63
deyse gurur duyar gibi kendisinin de anti-semitist basın tarafından
yahudi olarak nitelendirildiğini hatırlatıyor. 1887’de, büyük ihtimal­
le Eleanor Marx’m etkisi altında, doğu Avrupa’dan göçeden yahudi­
ler Londra’nın East End semtinde kurdukları ilk işçi çevrelerindeki
yaşam koşullarını inceleyen Engels, Birleşik Amerikalı Yahudi sosya­ İkinci Bölüm
list lider Abraham Cahan’ın verdiği bilgiye göre, 1891 yılında Komü­
nist M anifesto’nun yidişce baskısına önsöz yazmayı planladı.^^ O rta ve Doğu Avrupa’da
Elimizdeki veriler Engels’in yaşamının sonuna doğru yahudi so­
rununa ilişkin görüşünü değiştirdiğini ispat ediyor. Bu gelişmenin Yahudi marksist aydınlar
kökeninde, Almanya ve Avusturya’da yükselişe geçen anti-semitiz-
min yaratığı tehlikenin bilincine varması yatıyordu ve Engels’in mü­ Yüzyılın başında orta ve doğu Avrupa’daki işçi hareketinde Yahudi
dahalesi, işçi hareketinin evrensel bir yeni yönelişle, o zamana kadar aydınların varlığı -sadece katılım düzeyleri gözönünde bulundurul­
gerekliliğinin farkına varılmadığı anti-semitizme karşı mücadeleyi sa- şu ya da bu kişilerin bireysel tercihiyle açıklanamaz, aksine ge­
üstlenmesine yol açtı. Bu Engels’in tarihî bir kazanımıdır, ama aynı nelde bir kuşak ve sosyal tabaka sorunu olarak incelenmelidir. Kuş­
zamanda anti-semitizmin endüstri toplumunun gelişmesiyle kendili­ kusuz çarlık Rusya’sındaki Yahudi aydınların saikleriyle Almanya ya
ğinden ortadan kalkacağı hayalinin beslenmesine yol açan da odur. da Avusturya’dakilerinki aynı değildi, ancak politikleşmeleri az ya da
çok aynı döneme rastladı. Yahudi-Marksist aydınların tipolojisi ve
sosyolojik analizi için hem farklılıklar hem de ortaklıkların gözönün­
de bulundurulması gerekir.

O rta Avrupa
Anti-semitist basının bıkmaksızın tekrarladığı gibi, yahudi sosyalist­
ler özellikle Berlin, Viyana ve Budapeşte’de yoğunlaşmıştı. Eduard
Bernstein’m tahminine göre Alman sosyalist hareketinin yaklaşık
%10’u Yahudiydi.ı Robert Michels, 191 l ’de siyasî partilerin sosyolo­
jisine ilişkin klasik eserinde, Yahudilerin özellikle sosyalist ve dev­
rimci önderler arasındaki yoğunluğunu vurgular; onun tahminine
göre Yahudi aydınlar %20-30’a varan oranda sosyal demokratlara
katılmışlardı.2 Bizce orta Avrupa’daki yahudi Marksistler dört temel
grupta toplanabilir: a) Alman Sosyal Demokratlarının çeşitli düzey­
lerdeki liderleri; b) Avustro-Marksistler; c) 1919’da Macaristan ve

1 Eduard Bernstein (1949: 322-9); Bernstein'ın bu metni Massing'in yayınladığı yeni


Almanca baskıda (1985) yer almıyor
~63 Bkz. Edmund Silberner (1983; 53) 2 Robert Michels (1957: 250-5)
64 Orta ve Doğu Avrupa’da Yahudi Marksistler Marksistler ve Yahudi Sorunu 65

Bavyera’daki sovyet cumhuriyetlerinin devrimci liderleri; d) ve son çok sayıda yahudi komünist de bu listeye eklenebilir (daha önce sa­
olarak stalinizm öncesi Alman komünist partisinin liderleri. Oldukça yılan isimlerin yanı sıra Werner Scholem ve Weimar Cumhuriyeti’nin
karmaşık olan ilk grupta I9 1 7 ’de USPD’yi kuran Kautsky yanlıları en önemli tarihçisi olan Arthur Rosenberg unutulmamalıdır) .4
(Oskar Cohn, Hugo Haase, Josef Herzfeld, Kurt Rosenfeld, Emmanu­ Orta Avrupa’daki işçi hareketinde yer alan yahudi militanların
el Wurm) ve revizyonist akımın önemli temsilcileri (Eduard Bernste­ büyük çoğunluğu genellikle akademik eğitim almış aydınlar, özellik­
in, Joseph Bloch) bulunuyordu. İkinci grupta Avustro-Marksistlerin le gazeteciler ve yazarlardan oluşuyordu. Bu aydınların Sosyal De-
öncü çekirdeği ve neredeyse tüm (en önemli istisna Kari Renner’dir) mokratiar için en verimli taraftar kesimi olduğunu söylemek abartılı
teorisyenleri birleşmişti: partinin kurucusu Victor Adler, oğlu, II. En­ olmaz. îlerde II.Enternasyonal marksizminin önemli şahsiyeüeri de
ternasyonal’in gelecekteki sekreteri Friedrich Adler, A rbeiterze- onların arasından çıkmıştir. Genelde burjuva kökenliydiler, (dikkat
itungun baş redaktörü Friedrich Austerlitz, “Kızıl Viyana”nm kuru­ çeken istisnalar, çok yoksul bir yahudi ailesinin oğlu Friedrich Aus­
cularından Robert Danneberg ve teorisyen olarak önemlerinin vurgu­ terlitz, bir demiryolları işçisinin oğlu Eduard Bernstein ve babası
lanmasına gerek olmayan Otto Bauer, Rudolf Hilferding ve Max Ad­ ayakkabı tamircisi olan Hugo Haase’ydi) büyük tüccarların ya da
ler. Bavyera devriminin başlıca simaları arasında Wilhelm imparator­ fabrika sahiplerinin oğulları, bir başka deyişle, sonra zenginleşmiş
luğunun yıkılmasından sonra kurulan ilk hükümetin başı Kurt Eis- Yahudi elitine mensuplardı. Bir çoğu savaştan önce işçi hareketiyle
ner ve 1919 nisan-mayısmdaki Münih sovyetinin liderleri Eugen Le- ilişkiye geçmişti ve yukarıda belirtildiği gibi, reformist ve revizyonist
vine, Erich Mühsam, Ernst Toller (ordu komiseri) ve Gustav Landa­ sağcılardan aşırı solculara, Kautsky yanlılarından Avustro-Marksist-
uer (kültür komiseri) sayılabilir. Münih’le aynı zamanlara denk ge­ lere kadar tüm sosyalist eğilimlerin içinde temsil ediliyorlardı.
len Macaristan sovyet Cumhuriyeti’nin 19 komiserinden 18’i Orta Avrupa’daki yahudi-marksist aydınların tipolojisini çıkarır­
Marksist yahudilerdi. Devrimin liderlik kadrosu aydınlardan müte­ ken, ostjudisch kökenli bazı yahudi aydınların özelliklerini gözönün­
şekkildi ve bunların büyük bölümünü yahudiler oluşturuyordu (%70 de bulundurmak gerekir. Önce Alman sosyal demokrasisi içinde, da­
ile %95)3. Devrimin karizmatik lideri Bela Kun, György Lukâcs, Jo­ ha sonra Spartakist harekette yer alan bu aydınlar kültürel ve politik
seph Revai ve Matias Rakosi’yi anmak yeterli. Son gruba gelince: gelişimlerinin çerçevesini oluşturan Rus çarlığındaki aktif örgütierin
Spartakist hareketinin kurucuları (Rosa Luxemburg, Leo Jogiches, sürgündeki liderleriydi. Polonya-Litvanya İmparatorluğu Sosyal De­
Karl Radek, Paul Frölich, Rosi Wolfstein), 1920’de Halle kongresin­ mokrat Partisi (SDKPiL) militanları bu durumdaydı: Leo Jogisches,
den sonra kitle partisi olarak kurulan Alman Komünist Partisi’nin li­ Rosa Luxemburg ve belli bir dönemde Kari Radek.
derleri (Paul Levi, August Thalheimer) ve 1923 ekimindeki başarısız Yahudi aydınları işçi hareketine katılmaya götüren yolu yüzyılın
ayaklanma girişiminden sonra parti liderliğini devralan iki önder başında orta Avrupa’daki yahudi topluluklarının geçirdiği sosyal ve
(Ruth Fischer ve Arkadi Maslow) anılmalıdır. Yirmili yılların sonun­ kültürel değişiklikleri içeren bir analizle yeniden çizmeye çalışacağız.
da Almanya’da kendini yoketme anlamına gelecek “sosyal faşizm” XIX. jmzyılın başında Almanya ve Avusturya’da varolan yahudi get-
teorisini reddederek, yükselen Nazizme karşı işçi hareketinin birleşik
cephesini kurmaya çalışan anti-stalinist muhalefet içinde yer alan 4 Burada andıfımız sosyalist ve devrimcilerin (ve başkalarının) yaşam öyküleri üze­
rine kapsamlı bilgiler Herman VVeber'de bulunabilir (1969, II) (İkinci cilt tamamen
Almanya Komünist Partisi liderlerinin biyografilerine ayrılmıştır) Pierre Broue
3 Istvan Deak (1968: 138) Ezra Mendelsohn bu bağlamda O rta Avrupa'daki en Ya­ (197i); B.Lazitch/M.Drachkovitch(1973); Y. Boundet/ F.Kreissler/ G.Haupt/ H.Ste-
hudi marksizmin Macaristan'da olduğunu yazar (1983:96). iner (1971).
66 O rta ve Doğu Avrupa’da Yahudi Marksistler Marksistler ve Yahudi Sorunu 67

toları bir kaç on yıl içinde geçirdikleri derin metamorforzla kurtuluş ğı Macaristan’da bile, dilde ve kültürde yaşanan asimilasyon yahudi
[emansipasyon] ve asimilasyonu yaşadılar. 70’li yılların sonunda or­ kimliğinin korunmasını engellemedi.
taya çıkan ve bu sürecin sınırları ile çelişkilerine işaret eden anti-se- Yüzyüın sonunda orta Avrupa’daki yahudi toplumlarının sosyal
mitizme rağmen, yahudilerin ekonomik ve sosyal yükselişi dikkat çe­ yapısını, oransal açıdan yahudilerin içinde yaşadıkları uluslara göre
kiciydi. Kurtuluş iki sonuca yol açü: ekonomik koşullarda genel iy­ çok yüksek sayıdaki hayli şişkin bir aydın tabakanın varlığı belirli­
ileşme ve yahudilerin kitlesel halde Avusturya-Macaristan impator- yordu. Bu olgunun boyutlarını göstermek için bir kaç sayı yeterli;
luğu ve Alman kentlerine göçüyle belirginleşen geniş çaplı kentlileş­ 1895’da Almanya’daki (nüfusun sadece % 1’i yahudi iken) üniversi­
me. 1910 civarında yahudiler Prag ve Berlin nüfusunun %5’ini, Vi- te ve )^ksek okullarda öğrencilerin % lO’u ve Viyana’da (kent nüfu­
yana’nın % lO’unu ve Budapeşte’nin %20’sini oluşturuyordu.^ Kur­ sunun % lO’unu oluşturmalarına rağmen») %23,6’sını yahudiler
tuluşa ulaşan yahudiler başta ticaret olmak üzere, yüzyıllardır uz­ oluşturuyordu. Öte yandan anti-semitist önyargılarla boğuşan yahu­
manlaştıkları ve artık daha özgürce yapabildikleri mesleklerden vaz­ di aydınları kamu dairelerine giremiyor ve özellikle yüksek okullarda
geçmediler. Bunun yanı sıra sanayi ve fınans gibi yeni sektörlere el akademik kariyerin dışında tutuluyordu.? Yahudi ticaret, sanayi ve
attılar ve önemli düzeyde bir yahudi işadamları ve memur kesimi finans burjuvazisinin oluşumu, hâkim sınıfın politik ve kurumsal
oluştu. Bu sosyal yükseliş yahudi ekonomisinin bağrında endüstri­ sistemine dahil, burjuva yahudi aydınlarının varlığıyla desteklenme­
leşme öncesi ve ileri kapitalist formların bir bileşiminin ortaya çıkma­ di. Anti-semitizm üniversite öğretisine hâkimdi, bazı temel politik
sına neden oldu.& Sonuçta serbest mesleklerde yoğunlaşan modern güçlerin programlarının önemli bir bölümüydü, bir bakıma resmî ide­
tipte bir yahudi intelligentsiyası ortaya çıkti: avukatlar, gazeteciler, olojinin bir parçasıydı. Sonuçta Yahudi aydınları marjinalleşmeye ve
doktorlar, vb.^ Bununla birlikte asimilasyon süreci kültürel kimliğin ayrımcılığa maruz kaldılar. Bir kez daha Hannah Arendt’in kavramı­
terkedilmesi anlamına gelmedi; kentsel bir topluluk olarak yahudiler na başvurursak, kurtuluş yahudi-burjuva sonradan görmeler kadar
büyük kentlerin bazı semtlerinde yoğunlaştılar, kendi aralarında ev­ yahudi-aydın paryasını da yarattı.Böylece, sosyal çevrelerinin tüm
lenmeye dikkat ettiler ve gruplarına büyük duygusal bağlılıklarını koşulları yahudi aydınlarını nesnel olarak uzlaşmacı olmayan bir tu­
korudular. Aynı zamanda Alman dili kültürünü paylaşıyor ve kendi­ tum takınmaya ve hâkim düzene karşı, genellikle sosyalizm inancı­
lerini yaşadıkları devletin saygıdeğer vatandaşı olarak görüyorlardı. na bağlanmaya varan, bir eleştirel tavra zorladı.
“Asimilasyon politikası" ne doğrusal ne de çelişkilerden arınmışü: (o Yeni yahudi burjuvazisinin yarattığı bu sosyal tabakada kapitalist
dönemin tanımına göre) “musevi inancından” vatandaşlar olarak düzen ve onun değer yargılarına karşı isyan normalde, bir kuşaklar
KuIturgemenschafCm bir parçası olsalar da, Alman ya da Avusturya­ çatışması dinamiği içinde, Joseph Roth’un ifadesiyle. Alman ve Avus­
lI Volk’unun mensubu değillerdi. Varhklı Yahudi burjuvazisinin, asil­ turya burjuvazisinin kusursuz örnekleri olan, ama “din değiştirme
lik haklarına kıskançlıkla sahip çıkan ama anti-semit olmayan büyük cesaretini gösteremeyen", aksine “İbranî dinini baştan aşağı sulan­
toprak sahibi Macar asilzadelerle birlikte ekonomik iktidarı paylaştı­ dırmayı” tercih eden babaların dünyası ile ilişkiyi koparmakla baş-

8 Bkz. E. Rosenthal (1944: 257) Viyana konusunda Bkz. A.Barkai (1970: 36)
5 Bkz. Victor Karady/ Istvan Kemeny ( 1978: 30) 9 Peter Gay (1975: 32 vd) istisna olan Yahudi akadennikerlerin çoğu kez din değiş­
6 Bkz. W ern er
E. Mosse (1976: 81) tirmiş olduklarını yazar
7 Victor Karady ve Istvan Kemeny'ye göre ( 1978: 42) 1920'de Budapeşte'de avu­ 10 Bkz. Hannah Arendt ( 1948; 83)
katların % 50,6'sı, doktorların % 46,8'i ve gazetecilerin % 43,3’ü. I 1Joseph Roth (1984b: 384)
68 O rta ve Doğu Avrupa’da Yahudi Marksistler
Marksistler ve Yahudi Sorunu 69
lıyordu. Bu isyanın bileşenlerinden biri, burjuva toplumu ve aileye
olmayan, kendi geçmişinden koparılmış ve yabancı bir dünyada ya­
(asimile olmuş orta tabaka aile) karşı isyan eden genç yahudi aydın­
şamaya mahkûm edilmiş W estjüdische Z eifa mensup bir birey ola­
larının anti-semitist önyargıları ne kadar içselleştirdiklerini gösteren rak tanımlar. 15
ifadesiyle “yahudi olmaktan nefref’ti (Jüdische SeIbsthass)J^ Sosyo­
Ama bu tablo tam değildir. Doğu Avrupa’dan gelen yahudi göçü,
ekonomik düzeyde tamamen uyum sağlamış Viyana’daki yahudi
Berlin ve Viyana’da yaşayan. Alman dilli, asimile olmuş yahudileri
burjuvazisinin “asimilasyonculuğu”, yahudi aydınlar arasında, kıs­
yoksul ve baskı altında bir başka yahudi toplumuyla karşı karşıya
men yahudiliğin toptancı reddi (Kari Kraus), hattâ gerçek bir yahudi
getirdi; getto dönemini hatırlatan bu yahudiler aynı zamanda ulus
anti-semitizmi (Otto W e i n i n g e r ) '^ biçiminde ortaya çıkan şiddetli bir
olarak nitelendirilmelerine yol açan bir kültürün, yidiş kültürünün
kimlik krizine yol açtı. Bu olgu edebî düzeyde, Arthur Schnitzler’in
taşıyıcıyıdılar. Doğu Yahudilerinin gelişi -sadece Berlin’in Scheunen-
1905’de Viyana’da yayınlanan Özgürlük Yolunda adlı romanında di­
viertel veya Viyana’nın Leopold mahallelerine yerleşen onbinler de­
le getirildi. ğil, ABD’ye göçleri sırasında Almanya ve Avusturya’dan geçen mily­
Buna rağmen “yahudi olmaktan nefret” kategorik olarak genel­
onlarca yahudi- cermen milliyetçiliği ve anti-semitizmini beslediği
leştirilemez. Bu kategori belki Avusturya’daki pancermen hareketin
gibi, yerli yahudileri de derin bir krize sürükledi: asimilasyon artık
kurucusu, sosyalist hareketin anti-semitizmle mücadeleye girmesine
kabullenilmesi kaçınılmaz bir durum değildi, daha çok yükselen an-
karşı çıkan ve 1913’deki Beilis d a v a s ın a i^ karşı bir protesto dilekçe­
ti-semitizm ile Yahudi ve Alman kültürlerinin tam bir sembiyozunun
sini reddetme cesaretini gösteren, orta yaş döneminde protestan ol­
sağlandığı görüntüsünü yaratan bir mekâna nakledilmiş, kendilerin­
muş Victor Adler için geçerli olabilir, ama yahudiliklerinin bilincinde
den farklı bir Yahudi ulusunun varlığı tarafından sorgulanan, kuş­
olan yazar ve devrimci bir Ernst Toller ya da bir Gustav Landauer’in kulu bir kazanımdı.16
akademik ve politik gelişmelerini açıklamak için yeterli değildir. Bu­
Bu çelişki siyonizmin kaynaklarından biri oldu. Birdenbire anti-
nun ötesinde bir başka unsurun daha altını çizmek gerekir: yahudi
semitizm gerçeğiyle karşı karşıya kalan (örn. Theodor Herzi) ve -ço­
aydınların izledikleri çeşitli politik yollar, bu sosyal tabakaya genel­
ğu kez idealize edilmiş olsa da- doğu yahudilerinin kültürel ve ma­
de damgasını vuran köklerinden koparılmışlık ve görece özerk olma
nevî değerleri karşısında büyülenen (örn. Martin Buber), asilime ol­
özelliklerinden kaynaklanıyordu. Bir süre önce gerçekleşen kurtulu­
muş ve liberal yahudi eleştirinin bir kesimi yahudiliği yeniden keşfet­
şun ortaya çıkardığı bu tabaka bir yandan Alman kültürünün ege­
ti ve kabullendi. Aynı çelişki bir çok yahudi aydının sosyal demokrat
menliğinde asilime olmuş, diğer yandan da anti-semitizmle geri püs-
harekete katılımına da yol açtı. Böylece hem anti-semitizmi hem de
kürtülmüştü, bir başka ifadeyle yaşadığı toplum ve kendi gelenekle­
yahudi kimliğini reddettiklerini ifade ediyorlardı. Sosyalist hareket bir
rine yabancılaşmıştı. Orta Avrupa’daki Yahudi aydmlarının köksüz­
yandan her türlü anti-semitizme karşı ve demokrasi için kararlılıkla
leşme bilincinin en iyi ifadesi Kafka’nın 1918’de Max Brod’a yazdığı
mücadele ediyor, öte yandan taraftarlarının yahudi olmaları ya da ol­
mektupta dile getirildi: Kafka bu mektupta kendisini tarihî hafızası
mamalarına ilişkin ayrım yapmıyordu. İşçi hareketi yahudi aydınlar

"12 Bkz, Hans Dieter Heilige (1979: 483)


15 Bkz. Giuliano Baioni (1984:3)
13 Bkz. Robert S. Wistrich (1979: 22)
16 Yahudilerin Doğu Avrupa'dan Almanya'ya göçü konusunda Bkz. J. Wertheimer
14 Bkz. Robert S. Wistrich (1974); Edmund Silberner (1962: 234-7). Buna karşılık
(1981); ve özellikle Steven Aschheim (1982). Doğu Yahudileri / asimile olmuş Ya­
Viktor Adler'in anti-semitizmi biyografisini yazan (Avusturya Sosyal Demokratları­
hudiler konusunda Bkz. Joseph Roth'un Viyana ve Berlin üzerine röportajları
nın lideri) Julius Braunthal (1965a:138; 1965b) tarafından kabul edilmemektedir.
(1984a: 39-53)
70 O rta ve Doğu Avrupa’da Yahudi Marksistler Marksistler ve Yahudi Sorunu 71

İçin hem ırkçıhktan korunabilecekleri hem de asimilasyonlarını sür­ aydınlardı. >9 Yahudi devrimciler için işçi hareketi ve Marksizm, ge­
dürebilecekleri ajnrıcalıklı bir mekân anlamına geliyordu. Sosyalist nelde yahudilik/anti-semitizm karşıtiığmın enternasyonalist bir pers­
yahudUerin asimilasyonculuğunun kökenleri buradadır. pektifle aşılması anlamına geliyordu; Yahudiliği, baskı ve obsküran-
Bu psikoloji aynı zamanda dönemin sosyalist kültürünce destek­ tizmle belirlenen (geleneksel aydmlanmacı bakış açısına uygun) bir
lendi. Yüzyılın başında marksizm ana akımlarında evrimci pozitiviz­ geçmişin mirası; anti-semitizmi de, hâkim veya sömürülen sınıfların
min etkisi altmdaydı. Tarihi, üretim güçlerinin doğrusal bir gelişim sü­ ideolojisi olarak değerlendiriyorlardı.
reci, toplumun yahudilerin kaçınılmaz asimilasyonunu içeren kesinti­
siz “ilerlemesi” olarak görüyordu. Eduard Bernstein 1916’da şöyle ya­ Yahudi cemaati ile göçmen doğu Yahudileri içindeki kuşak çatışma­
zıyordu; “Asimilasyon kültürel ve sosyal bir gerekliliktir. İyi bir sonuç sı, elit Yahudilerin kurtuluştan sonra kendilerine yakın buldukları
vermesi isteniyorsa, tartışma, asimilasyonun gerçekleştirilmesinin politik ve kültürel akım olan liberalizmin krizi ve anti-semitizm; tüm
mümkün ve zorunlu olup olmadığı üzerine değil, aksine gerçekleşti­ bu faktörlerin bileşimi, Alman kültürünü özümsemiş -yani doğu Ya­
rilmesinin en iyi aracınm ne olduğunu aramak üzerine o lm a l ıd ır .” hudilerinden farklı- ama bu kültürün asıl sahibi Alman toplumu ta­
Orta Avrupa’daki yahudi aydınlar için işçi hareketine dahil ol­ rafından da yabancı olarak dışlanan ve marjinalize edilen, asilime ol­
mak, öncelikle orta tabaka ve burjuvaziden oluşan etnik grupların­ muş yahudi aydınlar arasında derin bir kimlik bunalımına yol açtı.
dan ayrılmak anlamına geliyordu. Polonya, Litvanya ve Ukrayna’da Bir çok yahudi, Ernst Epler tarafından dile getirilen şu duyguları pay­
devrimci bir Yahudi hem ezilen sınıfın hem de ezilen ulusun mensu­ laşıyordu: “Ne kadar yahudiyim? Yahudilik dini beni ilgilendirmiyor.
bu iken, orta A-vrupa’da smıf bilinci ile etnik kimlik birbiriyle çatışan Yahudi geleneğinden bende kalan sadece bölük-pörçük parçalar. Ar-
olgulardı. Bernstein 1884’de Engels’e Alman sosyal demokrasisinin beiterzeitung ile Alman Kahramanlık M asalları arasında büyüdüm,
Yahudi liderlerinin parti içinde “Yahudilerin çıkarlarını korudukları” okulda içi boş bir hümanizm, kesin bir Almancılık ve anti-semitizm
şüphesinden korunmak için kendilerini neredeyse anti-semitist tu­ ile dolduruldum. Ve şimdi bunların hepsinin toplamı olarak şu sonu­
tum almak zorunda gördüklerini yazar. R eichstage seçildiklerinde ca varmalıyım: Ernst Epler bir Yahudidir.”2o
ırkçı nefretin nesnesi olan ve ezilen Alman Yahudi cemaatiyle ile da­ Gramsci’nin tiplemesine baş-vurursak, üniversite, devlet yönetimi
yanışmalarını göstermek için, ateist olmalarma rağmen, dinlerini ve ordudan dışlanan Yahudi aydmlar ne geleneksel ne de organik an­
“musevi” olarak yazdıran Yahudi milletvekilleri Georg Davidsohn, lamda aydın, ne eski hakim sınıfın temsilcileri ne de burjuvazinin
Oskar Cohn ve Emmanuel Wurm bu bağlamda istisna i d i le r .'s Ayrıca ideolojik hegemonyasının örgütleyicisiydiler. Nötr bir mekânda, bir
Bavyera de'vriminde önemli rol oynayan, asilime olmalarına rağmen çeşit no m an’s lan d’da yaşıyorlardı, böylece (Kari Mannheim’in deyi­
yahudiliklerinin bilincinde olan, ama yine de kendilerini siyonist gör­ miyle) “özgürce hareket eden bir sosyal tabaka”nm en gerçek temsil­
meyen Kurt Eisner, Erich Mühsam, Gustav Landauer ve Ernst Toller cileri olabiliyorlardı: öncü hareketlere katılma eğilimi de buradan
gibi aydınları da hatiriatmak gerekir. Ama bunlar (K.Eisner hariç) kaynaklanıyordu.2'
Marksist olmakta çok bolşevik-anarşist olarak nitelendirilebilecek

20 Ernst Epler (1986:75)


21 Kökeni Alfred VVeber'e dayanan, ancak Kari Mannheim'ın (1929) standart ese­
17 Eduard Bernstein (1916; 247 vd) (Burada Fransızca çevirisinden alıntı yapılmıştır)
rinde sistematize edilen havadaki aydınlar konusunda Bkz, Michael Lövvy (1985a;
18 Robert S. Wistrich'de alıntı (1982: 76,80)
89-95)
19 Anarşist bolşevizm kavramını Michael Löv^'den aldık (1981b)
72 O rta ve Doğu Avrupa’da Yahudi Marksistler Marksistler ve Yahudi Sorunu 73

Sosyalizme yöneliş yahudi aydmlarmm herhangi bir seçeneği idi, kaç sayı yeterli; 1905 ydmda çarlık Rusya’sındaki nüfusun sadece %
kimileri politik amaçlı olmayan sanatsal ya da edebî çalışmalarla ken­ 4 ’ü yahudiydi, devrim sırasında tutuklanan politik militanların ise
dilerini ifade ettiler -Berlin, Viyana ve Prag’da Yahudi yaratıcılığının %3 7’si yahudiydi ve Polonya, Litvanya ve Rusya’daki yahudi işçilerin
patlamasını anımsatalım- diğerleri ise Mesihçilik gibi Yahudi kültü­ örgütü Bund, bolşevikler ve menşeviklerle (ki bu gruplarda da yahu­
rünün özel konularım Alman anti-kapitalist romantizminin etkisinde diler militan üyelerin %11 ve %23’ünü oluşturuyordu) karşılaştirıla-
yeniden yorumluyorlardı (Walter Benjamin, Ernst Bloch, Gustav Lan- bilecek bir örgütlü güce sahipti.24 Bu yahudi mUitanlarm büyük kısmı
dauer, Gershom Scholem ve d iğ e r le r i) .22 Bu kültürel ve politik eğilim­ aydınlardı. Onları devrimci harekete sürükleyen neydi? Radikalleşme­
ler kaçınılmaz olarak birbiriyle çelişmek durumunda değildi, bazen leri hangi politik biçime büründü? Bu sorularla ilgili birkaç hipotez
üstüste çakıştıkları da oldu (1918-1923 arasında György Lukâcs ör­ formüle etmek için iki temel tarih arasında yer alan tarihî çerçeveyi
neğinde olduğu gibi). çizmek gerek; 1881 ve 1918. Bunlardan ilki IIL Aleksandr’ın tahta
Savaştan sonra Sovyetler Birliği’nin kuruluş dönemi çerçevesinde çıkmasından sonra hükümet pratiği haline gelen kurumsal anti-semi-
ortaya çıkan devrimci hayaller sol Yahudi aydınlarının durumunun tizmin güçlenmesiyle belirlenir, İkincisi ise Birinci Dünya Savaşı’mn
olağanüstülüğünü ortadan kaldırdı, buna rağmen bazı özelliklerini sona erişi, Polonya’nın bağımsızlığına kavuşması, Rus devrimi ile
korudular. Erie ]. Hobsbawm’in vurguladığı gibi, bu dönemde Yahu­ şfetflardaki yaşamı derinlemesine sarsan bir dönemece işaret eder.
di kültürüne sahip çevreler üç kat baskıyla karşı karşıyaydı; “1914 XIX. yüzyılın son yirmi yılında doğu Yahudilerinin dünyası gele­
öncesi burjuva dünyasının dağılması. Ekim Devrimi ve Anti-semi­ neksel cemaaüerin parçalanmasına yol açan derin bir kriz yaşadı.
tizm”.23 Bu çevrelerden genç bir aydın milliyetçi dinci ya da anti-se­ Ştetl, toprak birliğinden yoksun, diasporik, homojenliği sadece kültür
mitist burjuva partilerine üye olamadığı için, geriye iki alternatif ka­ ve dille sınırlı sui generis bir ulus olarak kaldı. Din artık temel yapı­
lıyordu; Siyonizm (“toprak ve kan milliyetçiliğinin Yahudi versiyo­ sal ve bağlayıcı bir özelliğe sahip değildi. Yahudi dünyasının yeni
nu”) ya da komünizm. sosyal düzeni Çarlık rejiminin 1861 (serfliğin kaldırılması) ekonomik
reformuyla başlattığı endüstrileşme sürecinin bir parçasıydı. Asimile
Doğu Avrupa olmuş yahudi burjuvazisinin (küçüklüğü ve ekonomik ağırlığı açısın­
Doğu Avrupa’da yahudi-marksist aydınlar, (çarlık rejiminin Yahudi­ dan orta Avrupa’daki yahudi burjuvazisiyle karşılaştinlamazdı) ya­
lere zorla dayattığı zorunlu ikâmet bölgelerinde) gettoların süregidişi nı sıra, sayıca oldukça büyük, ama kendine özgü bir yapıya sahip,
ve bir yahudi ulusu ile yahudi proletaryasının varlığının belirlediği, hem büyük endüstrinin dışında hem de etnik olarak Rus ve Polonya­
tamamen farklı bir çerçevede ortaya çıktı. Yahudiler bu bölgede yidiş- lI işçi sınıfından ayrılan bir yahudi proletaryası ortaya çıktı. İşbölümü

ce ama aynı zamanda rusça ve lehçe konuşuyorlardı. Geçen yüzyılm de proletaryanın etnik bölünmesine uygundu; yahudi işçiler yahudi­
sonunda, Yahudi işçi hareketi ve yahudi-marksist aydınlar da işte bu lere özgü sektörlerde (konfeksiyon, tütün imâlati ya da deri tabakla­
bağlamda ortaya çıktılar. Bu olgunun boyutlarını kavramak için bir ma gibi) yoğunlaşmış ve aynı zamanda sayısız küçük atölyeye dağıl­
mıştı. Geniş bir lumpen proleter kesim ortaya çıkmaya başladı. Ha­
vayla yaşayanlar {luâm enschen) olarak adlandırılan bu kişiler, Marc
” 22 Bkz. Michael Löwy( 1988) Chagall’ın resimlerinde olduğu gibi boşlukta asıh duran ve 1897’de
23 EricJ. Hobsbawm (1973; 2S0f). John Bunzl (I987;34) şunları yazar; "işçi hareke­
tine katılan Yahudiler, (...) bunu bilinçli ya da bilinçsiz aynı zamanda özel Yahudi ya­
bancılaşmasını aşmak için yaptılar" 24 Bkz. Robert J. Brym (1978; 54)
74 Orta ve Doğu Avrupa’da Yahudi Marksistler
Marksistler ve Yahudi Sorunu 75
neredeyse aktif nüfusun dörtte birini bulan işsizler ya da sokak satı- kavrayabilmek için şu sayıları hatırlatmak yeter: 1850-1925 yılları
cılarıydı.25 Bunun yanı sıra yahudilerin şehirlerde yaşama yasağını arasında Varşova’da yaşayan Yahudilerin sayısı 41.000’den
kaldıran ve onlara üniversitelerin yolunu açan II. Aleksandr’ın re­ 322.000’e, Lodz’da 2.800’den 156.200’e, Odessa’da 7.000’den
formları sonucu modern bir yahudi intelligentsiyası ortaya çıktı. 153.000’e ve Kiev’de 3.000’den 140.200’e çıktı.2s
1840 yılında lisedeki yahudi öğrencilerin sayısı elli kadardı, bir o ka­ Yahudi dünyası dışa açılmıştı. Bu metamorfozun en belirgin özel­
darı da üniversitelerde okuyordu, buna karşıhk 1886’da Rus üniver­ liği, sokak dilinden edebiyat diline yükselen modern yidişçenin do­
sitelerine 1700 öğrenci k a y d o ld u .z ^ ğuşu oldu. Yahudi aydınların elit tabakasının 1908’de Çernovitz’de
Bu yeni kuşak Yahudi aydınları XIX. yüzyılın ilk yarısındaki topladığı kongre “geçmişin ulusal dili” olarak nitelendirilen ibranice-
m askilim ’lerden (örn. I.B.Levinson ve M.A. Ginsburg), Moses Men- nin yanı sıra yidişçeyi “ulusal dil” olarak kabul etti.29 Yidişçe edebi­
delssohn’un öğrencilerinden ve Alman kültürüne hayranlıkları Ru­ yat parlak bir gelişme dönemi geçirdi. Bir önceki yüzyılda Alman­
sya’nın kültürel yaşamından tam bir tecritle atbaşı giden H askalah ya’da asimilasyonla sonuçlanan H askalah, çarlık imparatorluğunda,
yanlılarından farklıydı. 80’li yıllarda ortaya çıkan yahudi intelligent- başlangıçtaki amaçlarının farklılığına rağmen, yidiş kültürünün için­
siyası Rusça konuşuyordu ve kültürel temelleri Marx ve Danvin’in de modern uluslarası kültürün uyum ve iletim aracı oldu. Rachel Er-
yanı sıra Herzen ve Çernişevski’yi içeriyordu. Régine Robin’in haklı tel’e göre bu gelişme ştetim politikleşmesi ve laikleşmesi sürecinde
olarak altını çizdiği doğu yahudilerinin “dilden dile geçişleri” bura­ ifadesini buldu.^o Bu sosyal ve kültürel değişim yeni bir unsurun,
dan kaynaklanıyordu: yidiş ve ibraniceden oluşan geleneksel ikidilli- şiddete dayalı ve ölümcül bir anti-semitizmin 3mkselişinden etkilen­
liğin yerini, yidiş/ibranice/rusça ya da yidiş/ibranice/lehçe ile üç dil­ di. Seksenli yılların başlarında binlerce yahudi çarlık imparatorluğun­
lilik almıştı.27 Yahudi aydınlar kurtuluşun bu ilk dönemini izleyen daki pogromların kurbanı olmuştu. Anti-semitizm yaygın bir önyar­
pogrom dalgasıyla sarsıldılar ve neredeyse kendiliğinden, ajn:ıcalıklı gı değildi, aynı zamanda yahudilerin yaşamını sürekli tehdit eden
ifade biçimi olarak, yidiş diline geri döndüler. kurumsallaşmış bir şiddete dönüşmüştü.
Bu dönüşüm kitlesel göçler ve güçlü bir kentsel yoğunlaşmanın Çarhk rejimindeki anti-semitizm yahudi işçi ve aydın hareketinin
damgasını taşıyan bir bağlamda cereyan etti. 1880-1929 yılları ara­ gelişmesinde belirleyici unsur oldu. Anti-semitizm, asimilasyon kar­
sında yaklaşık üç milyon yahudi ştetl’den ABD ve batı Avrupa’ya göç şısında büyük bir engeldi ve Yahudi kültürünü ayakta kalabilmek
etti. Ancak bu göç yahudi ikâmet bölgesinin nüfusunu azaltmadı. için akıntıya karşı yönlenmeye zorladı. Pavel Akselrod pogromların
Nüfus artışı 1897’de beş milyondan İkinci Dünya Savaşı arifesinde 80’li yıUarda sosyalist Yahudi çevrelerde yarattığı büyük psikolojik
yedi milyonun üstüne çıkarak, düzenli bir şekilde devam etti. Kentli­ etkiyi şu sözlerle açıklıyor: “pogromlar, sosyalist aydınların, yahudi­
leşme, yahudilerin belli bölgelerde ve küçük köylerde yerleşmesini lerin halk olarak Rusya’da çok özel bir konumda bulunduklarını,
yasaklayan bir dizi yasa yüzünden, merkezlerden küçük ve orta ce­ çünkü hıristiyan nüfusun çeşidi kesimlerinin nefretinin hedefi olduk­
maat hayatının eksenini -şteti’m asıl anlamı küçük kasabadır- yüz larını anlamalarına yol açtı onlar, sosyalist yahudiler ise, içinde bu­
binlerce yahudinin toplandığı büyük kentlere yöneltti. Topluluk ilk lunulan durumda, yahudi halkını, diğer halklardan biri gibi görerek
kez belirgin bir kentli karakterine kavuştu. Bu olgunun boyutlar mı
28 Bkz. Sergio Della Pergola (1983: 88)
"25 Bkz. Salomon Schwarz (1951; 18-21). Tarihçi Salo Barona göre (1964:114) bir­
29 Bkz, Régine Robín ( 1984: 122-7). Çernoviç konferansı üzerine Bkz. Helmut Din­
çok toplulukta hava insanlarının oranı nüfusun % 40'ını buluyordu.
se/Sol Liptzin (1978: I 10-2)
26 Bkz. Leonard Schapiro (1961: 149)27 Regine Robin (1984: 17)
30 Bkz, Rachel Erte! (1982: 148,171)
76 O rta ve Doğu Avrupa’da Yahudi Marksistler Marksistler ve Yahudi Sorunu 77

İhmal etme yamlgısma düşmüşlerdi. Devrimciler şimdi kitleleri koz- şı İsyanının Rus kırlarından beslenmesi imkânsızdı. Narodnik hare­
mopolitizm adma yalnız bırakmamaları gerektiğini ka'vradılar. ‘Yerli keti sadece çarlığın mutlakiyetçiliğine karşı bir araç olarak gördüler ve
kitleleri belirleyen sadece hiç bir kozmopolit duyguya sahip olmama­ narodniklerin köylüleri etkisi altına alan (narodnikler 1882 pogrom-
ları değil, aynı zamanda Rusya’daki çeşitli halkların en yoksul ke­ larında ikircikli bir tavır almışlardı) anti-semitizm karşısındaki umur­
simleriyle dayanışma fikrini bile reddetmeleriydi. Yahudi sosya­ samazlıklarını bir dereceye kadar kabul edebildiler, buna rağmen po­
listlerin tutumunun tamamım özetlediğini ileri sürmek yanlış olsa bi­ pülist idelojiye destek sadece yüzeysel ve geçici oldu. Harkovlu na­
le, bu tanıklık manidardır. rodnik bir yahudi olan A. Aptekman huzurunu bozan sıkıntısını şö­
Çarlık döneminde yidişce yazan hiç bir edebiyatçı akademik dere­ yle dile getiriyor: “Rus halkını tanımıyordum, çünkü kentte doğdum
ce alamadı ve ezilen kültürün bir mensubu olarak kaldı. Yahudiler bir ve büyüdüm, yaşamımda hiç köy görmedim. Üstelik Rus halkı ırk ve
süre önce kendilerine açılan üniversitelerden adım adım uzaklaştırıl­ kan temelinde de bana yabancıydı. Rus tarihine ilişkin çok az şey bi­
dılar: 1887-1905 yılları arasında üniversitedeki Yahudi öğrencilerin liyordum ve doğruyu söylemek gerekirse hiç sevmiyordum. ”34
oranı %14,4’den %7’e düştü.32 Bir çok devrimci üniversite eğitimi XIX. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan özgül olarak yahudi
için Almanya ya da İsviçre’ye göç edip sosyalist göçmen çevreleri işçi sınıfının doğuşu ideolojik planda marksisit bir yönelim benimse­
oluşturdular.33 Havayla yaşayan insanlar toplumuna bir de köklerin­ yen yahudi aydınlar için sosyal bir yerleşme ve sınıfsal bir bakış açı­
den koparılmış aydınlar eklendi. Asimilasyonun imkânsızlığı, yasal sı oluşturdu. Bu bağlamda Yahudi işçi hareketinin “organik aydınla­
ayrımcılık, ezilen kültürün mensubu olmak yidiş dili konuşanların rı” (Gramsci’ye göre) Bund ve siyonist hareket ortaya çıktı. Yahudi
politikleşmesi ve radikalleşmesine yol açtı. yerleşim bölgelerinin uzağında, örneğin Ukrayna’nın güneyinde ya­
Yetmişli yıllardaki ilk dönemlerinde narodnikler isyânkar yahudi hudi aydınlar çoğunlukla asimile olmuşlardı ve Rusya Sosyal Demok­
gençliği için güçlü bir çekim merkezi oldular. Marek Natanson ve Aa- rat İşçi Partisi (RSDÎP) için gerçek bir kaynak oluşturdular. Bazen,
aron Zundeleviç, Toprak ve Özgürlük örgütünün yürütme komitesi­ anti-semitizm ile yahudi işçi hareketinin buluşması asimile olmuş
nin iki yahudi üyesiydi, Plehanov ve Vera Zasuliç’le birlikte Cenev­ aydınların yeniden yahudi ulusal kimliklerini keşfetmelerine yol açtı
re’de ilk Rus marksist örgütü Emeğin Kurtuluşu’nu kuran Pavel Ak- -Vladimir Medem bu gruptaydı-, ama aynı zamanda yahudi milliye­
selrod ile Lev Deutsch da devrimciliklerinin ilk dönemlerinde narod- tini bile reddeden politik bir angajmana neden oldu -Rus marksistle­
/ı/Merdi. Yahudilerin popülist hareket içinde yer almaları anlamlı olsa ri bu tutumu destekliyordu- ya da her türlü ulusal tipte sınıflandır­
da, seksenli yıllardan itibaren işçi hareketindeki varlıklarıyla karşı­ mayı reddeden bir çeşit devrimci kozmopolitizme de vardı. Bu farklı
laştırılamaz. Marksizm ve sosyalizme olan ilgilerine rağmen, narod- akımların tümünün ortak yanı “kızıl ütopya” idi ve siyonistler dahil,
nik hareketi aslında bir Rus düşünce akımı olmaktan öteye gidemedi. hepsi proleter enternasyonalizminden yanaydı.^s
Yahudi aydının, kültürel mirasıyla mujiklerle özdeşleşmesi ve onun Doğu Avrupa’daki yahudi-marksist aydınların tipolojisini beş ka­
geleneksel değerlerini yüceltmesi mümkün değildi. Haham okulları­ tegori temelinde yapabiliriz: a) Bund yanlıları: Rafael Abramoviç, Sa-
nın katı dinci eğitimine ve gettoların cehaleti artıran politikasına kar­
34 Aaron L. Patkin'de alıntı (1947:87). Ayrıca Bkz. M. Kiel (1970)
35 Alain Brossat ve SIyvia Klin|berg'in ( 1983: 26 vd) vurguladığı gibi: "Troçkinin ev­
"31 Jacob L. Talmon'da alıntı (1970: 37). Ayrıca Bkz. Robert S. VVistrich (1976a: 13) rensel iradeciliği ve yüzyıl değişiminde Bund liderlerinin devrimci ruhu (...) aynı ağa­
32 Bkz. Robert j. Brym (1978:55) cın dalları değiller mi? Kaynaklarını aynı ütopyadan, yüzyılın başında Doğu Avrupa'da
33 Bkz. ClaudieWeil (1979) yükselen kızıl güneşten almadılar mı?"
78 O rta ve Doğu Avrupa’da Yahudi Marksistler Marksistler ve Yahudi Sorunu 79

muel Gosjanskiy, Arkadi Kremer, Vladimir Medem, Yosif (John) Mili, liyor; “Uluslararası sosyalizm ile yahudi sorunu arasındaki senteze
b) Siyonistler: Ber Borohov, Rus sosyal demokrasisi içinde asimi­ orada varıldığını düşündüm. Yahudiliğinden gurur duyan bir Yahu­
le olmuş yahudiler: Pavel Akselrod, Fyodor Dan, Lev Deutsch, Lev di ve aynı zamanda hevesli bir sosyalist olmama izin veren Bund’a
Borisoviç, Kamenev (Rosenfeld), Moissey Uritskiy, Yuliy Martov (Os- teşekkür borçluyum.”^/
sipoviç Zederbaum), Lev Troçki (Davidoviç Bronstein), Yakov Sverd- Bund’un en önemli teorisyeni Vladimir Medem 1879’da Minsk’de
lov, Grigoriy Zinoviev (Radomilski), Adolf Yoffe (Krimskiy), Marks Protestanlığa geçmiş bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi, ama or-
Liber, David Ryazanov (Goldendah), d) “köksüz kozmopolitler” ola­ todoks kilisesinde vaftiz edildi. Ailesi zengindi -babası devlet şurası
rak nitelendirilen asimile yahudiler: Kari Radek (Sobelsohn), Alexan­ üyesiydi- yahudi yerleşim bölgesi için istisna olan tipik bir asimile
der Parvus (Israel Helphand), Charles Rappoport, e) Polonya sosyal çevrede yaşıyorlardı. Rus okuluna gitti, fransızca ve almanca öğrendi.
demokrasisinin (asimile) Yahudi liderleri: Leo Jogisches, Rosa Lu­ Evde hizmetçiyle yidişçe konuşan annesine şaşırıyordu. Lisede anti­
xemburg, Adolf Warski. Son üç kategorideki aydmlar Isaac Deutsc­ semitizm gerçeğiyle karşı karşıya kalınca düzenli olarak sadece Yahu­
her’in “yahudi olmayan yahudiler” tanımlamasına uygun olarak, ya­ dilerden oluşan çevreleri ziyaret etmeye başladı. Kiev’de sosyalist çev­
hudi gelenekle ilgilerini yahudiligi aşmakta görüyorlardı.36 Anti-se- relerle ilişkiye geçtikten sonra, 1899’da Bund’a girdi. İsviçre’de sür­
mitizm ve yahudi sorunu üzerine tartışmalar doğu Avrupa’daki Ya­ günde iken parti liderlerinden biri oldu ve kendini ulusal sorun üze­
hudi Marksistlerin kültürel ve politik gelişimini, Almanya ve Avus­ rinde çalışmaya verdi. 1912’den itibaren makalelerini yidiş dilinde
turya’ya göre çok daha kalıcı ve doğrudan bir biçimde belirlediği için, yazmaya başladı (daha önceki teorik çahşmaları rusça idi) ve Kiev’de­
yukarıda sayılan kişilerden bazılarının gelişimini kısaca araştırmak ki Bund yanlısı işçiler onu sevecenlikle “Goy” olarak çağırdılar. Vladi­
amaca uygun olacaktır. Haim Şitlovskiy ve Nachman Syrkin için ger­ mir Medem’in izlediği yol, yüzyılın başında, işçi hareketinin gelişimi
çekte Marksist olmadıklarını ancak entelijensiyanın gelişiminde ve anti-semitizmle karşı karşıya kalan asimile bir yahudi aydınının
önemli rol oynadıklarını eklemek gerekir. yahudi kimliğine yeniden sahip oluş sürecini özetliyor. Medem anıla­
Yahudi toplumunun içindeki en önemli organize politik güç olan rında Yahudiliği keşfedişini şöyle anlatıyor; “Birdenbire olan bir deği­
Bund, emekçilerin ilk çekirdek örgütlenmelerinin radikalleşen bu ay­ şim değildi, bir bilinç sıçraması hattâ bilinçli bir karar bile değildi. Her
dın elit tabakanın birleşmesinden doğdu. Başlangıçta asimilasyon­ şey kendiliğinden ve ben farkına varmadan adım adım gerçekleşti. Sa­
dan yana olan Yahudi sosyalistleri ise, propaganda ve ajitasyon ça­ dece iki aşırı ucu kavrayabiliyorum; kendimi Rus olarak gördüğüm
lışmalarının gereklerine uygun olarak, işçi sımfıyle ortak bir dil ko­ çocukluğum ve kendimi yahudi olarak tanımladığım olgunluğum. Bu
nuşmak zorunda kaldılar ve sonuçta ortaya yavaş yavaş gerek sınıf­ iki uç arasında geçen yıllar beni yavaş yavaş ve farkında olmadan de­
sal gerekse ulusal bağlamı olan politik bir proje çıkardılar. Bu proje­ ğiştirdiler. ”3» Medem, yahudilik anlayışım, yidiş halkının değerlerinin
de proletaryanın sınıf olarak kurtuluşu, Yahudilerin ulus olarak kur­ derininde yatan ve siyonizmin yabancı olduğu (Bund siyonizme her
tuluşuna ayrılmaz biçimde bağlıydı. Bu özdeşleşmenin temelini yidiş zaman karşı çıktı) “diaspora duygusu” olarak tanımlıyor.^®
dili oluşturdu. Hersch Mendel, genç bir Yahudi işçi olarak Varşo­ Siyonist marksizmin baş simas Ber Borohov yidiş dilini olgunluk
va’da Bund’a üye olmasına yol açan nedenleri anılarında şöyle özet­ çağında öğrendi ve ulusal sorun üzerine yazılarının büyük kısmını

36 Bkz. Isaac Deutscher (1977; 34) 38 Vladimir Medem (1979; 129)


37 Herschel Mendel (1982: 73) 39 Vladimir Medem 0979: 179)
Marksistler ve Yahudi Sorunu 81
80 Orta ve Doğu Avrupa’da Yahudi Marksistler
narodnik hareketi içindeki deneyimlerinden kalan öznel iradecilik
rusça yazdı, 1881 yılında Ukrayna’da Poltava yakınlarında dünyaya
anlayışının etkisini üzerinden atamayan ve Marksist olmayan Şit­
geldi. Ana dili rusça idi ve ailesi asilime olmuştu. 1900 yılmda RSDİP
lovskiy, Plehanov’un ekonomik determinizm teorisine karşı çıkıyor­
üyesi oldu ve siyonizmi yüzünden bu partiden atılmca Poale Sion ha­
du ve Rus devrimine sosyal devrimci olarak katıldı. İki dünya savaşı
reketine katıldı. 1906 yılmda bu Marksist-siyonist partinin teorik te­
arasında dönemde nazizmin yükselmesi karşısında Sovyetler Birliği­
mellerini oluşturan Platform’u yazdı. Borohov yidiş dilinin siyonist-
nin eleştirel destekleyicisi oldu. Gerçekte her zaman yahudi sosyaliz­
1er tarafmdan sadece araç olarak kullanılmasına karşı çıktı. Yidişçe­
minin bir ou tsid ef i, tarihçi Jonathan Frankel’m nitelendirmesiyle bir
nin doğu Yahudilerinin ulusal dili olduğunun farkındaydı. İbraniceyi
tür “ideolojik göçer” olarak kaldı.^ı
reddetmemekle birlikte yidiş filolojisi üzerine araştırmalar yaptı. Bu
Pavel Akselrod’un tüm politik yaşamı evrenselci, ama özellikle
konuda şunları yazdı: “yidişçe ve ibranice vücut ve ruh gibiler, her
asimilasyoncu Rus marksizmi ile yahudi bilincinin korunması ara­
kişi anlayışına göre sadece vücut ya da sadece ruhu seçebilir. Bence
sında süregiden parçalanmışlıkla belirlenir. Ortodoks yahudi bir aile­
önemli olan ikisinin ilişkisidir”.4o
nin çocuğu olarak dünyaya gelen Akselrod yirmi yaşında iken ken­
Buna karşılık yahudi sosyalist önderlerden Haim Şitlovskiy’nin
dini Haslialah eğitimine adamak istemişti, ancak 1872’de Lasalle ve
gelişimini belli bir sınıflandırmaya oturtmak mümkün değil. Witebsk
Herbert Spencer’in eserlerini okuyunca agnostisizm yanlısı oldu.
yakınlarında bir ştetrda yaşayan, mistik karakterli dinî hareket Has-
1883’de kısa süreli anarşist ve popülist döneminden sonra, Plehanov
sidim ’den etkilenmiş bir Yahudi ailesinin oğlu olarak Yahudiliğin
ile birlikte Cenevre’de Rus marksistlerinin ilk hücresini kurdu. Yahu­
klasik metinlerini öğrendi. Kısa zamanda narodnik hareketine katıl­
dilere yönelik ilk pogromlar sırasında hâlâ narodnik olan Aksel­
dı ve Rus kültürü ile ilgilenmeye başladı, o kadar ki Yahudi ismini
rod’un bu akımın anti-semitizm karşısındaki aşırı çelişkili tutumu­
rusça tınısı olan Yefim Ossipoviç olarak değiştirdi. Ancak Ukrayna
nun kendisinde yarattığı endişeyi gizleyemedi. Ona göre pogromlar
narodnikleri arasındaki çalışması uzun sürmedi ve 1883’de yidiş
sadece Rus köylülerin yahudi tüccarlara nefretinin ifadesi değildi, ak­
kültürüne geri döndü. Gerek siyonizmi gerekse asimilasyonu redde­
sine istisnasız tüm yahudileri bir halk olarak tehdit ediyordu. Bu ko­
den ve diasporadaki yahudilerin ulusal özerkliğini savunan ilk doğu
nuda Zürih’deki Rus göçmen çevresi tarafindan yayınlanacak bir
Avrupah yahudi aydınlardan biriydi. Bu konuda bir tasarı hazırladı,
broşür hazırlamayı bile tasarladı, ancak tamamlayamadı. Yahudilik
1896’da Bern’de Komünist M anifesto’yu yidiş diline çevirdi ve yayın­
bilinci Dreyfus skandalıyla uyandı. Plehanov’a mektubunda bu ola­
ladı. 1904 yılına kadar Bund’a yakın olmakla birlikte Kişinyof katli­
yın onu neredeyse tutsak aldığını (“kafam, kalbim, tüm varlığım”42)
âmının yarattığı sarsıntıdan sonra bölgesel ulusal özerkliği savunma­
yazar. Akselrod Fransız işçi smifi hareketinin davayı umursamazlık­
ya başladı. O zaman Rus sosyal devrimcilerinin yahudi versiyonu
la izlemesi karşısında hiddetlenmişti. Zürih ve Cene'vre’deki Rus göç­
olan ve bağımsız devlet talebini savunan Yahudi Sosyalist İşçi Parti-
men “kolonisi”ne Emile Zola’nm davranışını destekleyen bir mektup
si’ne (SERP) katıldı. 1908’de yidişçenin yahudilerin ulusal dili olarak
yazmayı önerdi. Akselrod Ekim devriminden sonra asimilasyon an­
kabul edildiği Çernovitz konferansında önemli bir rol oynadı. îbrani-
layışından tamamen vazgeçti ve siyonizmi savunmaya başladı. Yaşa­
ceyi arkaik bir dil olarak nitelendiren ve yidişçenin yanında latince
mı boyunca Rus sosyal demokrasisinin menşevik akımının bir lideri
gibi bilimsel bir dil olarak kullanıldığını savunan Şitlovskiy modern
ulusal dillerin yeni gelişmekte olduğu düşüncesindeydi. Gençliğinde
41 Bkz. Jonathan Frankel (1981: 258)
42 Abraham Ascher'de alıntı (1965: 260)
40 Regine Robin'de alıntı (1984: 107)
82 Orta ve Doğu Avrupa’da Yahudi Marksistler Marksistler ve Yahudi Sorunu 83

olan Akselrocl, çeşitli deneyimlerin ve kültürlerin birarada yaşamının kurucusunun kültürel ve politik gelişimi yidiş ülkesinin {yiddish-
izlerini taşıyan bir yahudi-Rus kimliğine sahipti. land) tamamen dışında gerçekleşti. 1879’da Ukrayna’nın kırsal kesi­
Yuliy Ossipoviç Zederbaum (IVlartov) 1873’de babasının Rus ge­ minde Yanovka’da yahudi bir çiftçi ailesinin oğlu olarak dünyaya
micilik şirketinin yöneticiliğini yaptığı İstanbul’da doğdu. Biyografi­ geldi ve Odessa’da bir protestan-Alman teknik lisesinde eğitim gör­
sini yazan Israel Getzler’in belirttiği gibi^s bir “H askalah torunu” idi. dü. Nikolayev’de ilk sosyalist çevrelerin kuruluşuna katıldı ve narod-
Dört yaşında iken aile Odessa’ya göç etti, burada 1881 yılında yaşa­ niklere yakınlaşti. O zamana kadar Yahudi işçi hareketi ve yidişçe
nan pogromun izleri tüm yaşamını etkiledi. Zederbaum ailesi hemen Marksist eserlerle ilişkisi olmamışti. 1903’de RSDİP kongresinde
ardından St. Petersburg’da ikamet bölgesi dışına yerleştiler. Yahudi Martov’un yanı sıra Bund’un en önemuli eleştirmeni oldu. Troçki'nin
öğrenciler için konulan kotaya rağmen büyükbabasının ilişküeri sa­ yahudi proletaryasını en az Bund kadar temsil edebileceği iddiası
yesinde üniversiteye kayıt yaptırabildi. 1892’de ilk kez tutuklandı ve Mark Liber’in iğneleyici yorumuna yol açtı ve onu “hiç bir zaman bir­
Emeğin Kurtuluşu adlı gruba yakınlaşti. Bir sonraki yıl, Litvanya’nm likte çalışmadığı” yahudi proletaryasının önderi olarak nitelendirdi.^s
Vilnius kentine sürgüne gitti. O zamanlar yidiş halkının kültürel ve Troçki daha sonra pogromlara karşı öz savunma komitelerinin örgüt­
manevî başkenti olarak kabul edilen bu endüstri kentinde Yahudili­ lenmesine katildi, buradaki deneyimlerini 1905 adlı kitabında etkile­
ğini keşfederek, yidiş dilini öğrendi ve kendini işçi çevrelerindeki ça­ yici bir şekilde dile getirdi ve anti-semitizme mücadelede aktif olarak
lışmalara adadı. 1 Mayıs 1895’de düzenlediği konferansta bağımsız yer aldı (Viyana’da sürgünde olduğu sırada Beilis davasına karşı ve
bir Yahudi işçi partisinin kuruluşunu önerdi (böylece iki yıl sonra Vil- Romanya’daki yahudilerin yaşam koşullarının düzeltilmesi için kam­
nius’da gerçekleşen Bund’un kuruluşunun yolunu açtı) .44 st. Peters- panyalara aktif olarak katıldı) .46 Ancak bu yahudi toplumuna men­
burg’a döndükten sonra sınıf savaşının rus -daha doğrusu panrus- sup olmayan bir Rus devrimcisinin tutumuydu. Ekim devriminden
versiyonuna geri döndü ve Litvanya’da keşfettiği yahudi özgüllüğün­ sonra, iç savaş sırasında, karşı de’vrimciler Kızıl Ordu’nun yahudi ko­
den uzaklaştı. Martov Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin 1903’de mutanıyla mücadelede anti-semitizmi sürekli kullandılar, tıpkı Sta-
Brüksel ve Londra’da yapılan ikinci kongresinde sadece örgütsel fe­ lin’in yirmili yılların sonlarından itibaren Bolşevik parti içindeki sol
deralizmle değil aynı zamanda ulusal partikülarizmle eleştirdiği muhalefete karşı mücadelesinde yaptığı gibi. Tüm bunlar Troçki’nin
Bund’un en şiddetii suçlayıcısı oldu. Buna rağmen Martov hiç bir za­ “yahudi olmayan yahudi” sınıflamasına uygun, kozmopolit tutumu­
man tamamen asimilasyondan yana olmadı ve tutumuyla çoğu kez nu etkilemedi. Odessa, St. Petersburg, Moskova, Londra, Paris, Viya­
yahudi kimliğinin etkisini gösterdi. Örneğin 1913’de Beilis davasına na, New York, Meksiko yaşamının senaryosunu oluşturduğu yerler­
karşı kampanyaya tüm gücüyle destek verdi ve aftan yararalanarak di. Kendi yazdığı biyografisinde bunun etkilerini şöyle dile getirdi:
döndüğü Rusya’da resmen protestanlığa geçmektense -yahudilerin “Çeşitli ülkelerdeki yaşamım, bunların dillerini, politika ve kültürleri­
sınırlı sayıda yerleşmelerine izin verilen- St. Petersburg’da gizli ya­ ni tanımam, enternasyonalizmin etime ve kanıma işlemesine neden
şamayı tercih etti. oldu”.47 Rus devrimcisi, otuzlu yılların ortalarında. Alman faşizminin
Troçki 1929’da yazdığı otobiyografisinde yahudi geçmişinin ken­ yükselişi karşısında, sıkı sıkıya bağlı olduğu asimilasyon tezinden
disini hiç bir zaman etkilemediğini yazar. Gerçekten de Kızıl Ordu

45 Bkz. Henry J. Tobias (1972: 211) 46 Bkz. bu kitabın 5. bölümü


47 Bkz. Leo Trotzki (198la: 295)
"43 Bkz. Israel Getzler (1978: 13) 44 Israel Getzler (1978: 13)
84 Orta vb Dogu Avrupa’da Yahudi Marksistler

vazgeçti ve yidişçe konuşan Yahudilerin bölgesel özerkliğinin (terito- Marksistler ve Yahudi Sorunu 85
ryal otonomi) mümkün olabileceğini savunmaya başladı.“*» Bu, doğu cak bu baskı kısa zamanda leh kültürüne ilgi duymasına yol açtı.
Avrupa’da yahudi sorununa yönelik geleneksel Marksist bakış açısı- Onüç yaşındayken hayranlıkla Adam Mickiewicz’i okudu. Otobiyog­
nm eleştirel incelemesine işaret eden önemli bir tutumdu. rafisine ilişkin olarak şunları yazar: “okulda derhal Polonya tarih ve
Troçki ve Martov Rus işçi hareketi içinde yetiştiler ve Ekim devri- edebiyatının etkisinde kaldım. Polonya milliyetçiliğinden, katolik ren­
minden önceki sürgün dönemlerinde de bu referans noktalarını ko­ gine rağmen, çok etkilendim ve kabullendim”.5i Radek, tüm politik
rudular. Buna karşılık, doğu Avrupa’daki yahudi-marksist aydınların yaşamında kullandığı takma adını da lehçe bir roman kahramanından
bir başka kesimi “köksüz kozmopolitler” tarafından temsil edildi. As­ aldı. Radek’in politik gelişimi bir outsideı'm politik gelişimidir. Leh
lında stalinistler tarafından ortaya atılan bu tanımlama, olumsuz çağ­ milliyetçiliğinden Rosa Luxemburg’un yönetimindeki, tavizsiz enter­
rışımlarından arındırılırsa, kabul edilebilir hale gelir. Tamamen kök­ nasyonalizmi yüzünden Polonya’nın bağımsızlığına bile karşı çıkan
lerinden koparılmış olma anlamına gelen bu durum yidiş kültürün­ Polonya ve Litvanya Krallığı Sosyal Demokrat Partisi’ne (SDKPiL)
den kopan ve kendilerini kimliksiz olarak yeniden bulmayı amaçla­ geçti. 1911’de ise Alman sosyal demokratlarıyla birlikte oldu ve (ge­
yan, ama her yerde yabancı kalan, küçümsenmeyecek sayıda asimi­ lecekteki komünist partisinin bileşenlerinden biri olan) “Bremen so­
le ya da yarı asimile yahudi aydınının yaşadıklarını karakterize edi­ lu” girişimini örgütledi. Savaş sırasında İsviçre’de Zimmerw/ald hare­
yordu. Chamisso’nun “kaybolan gölgesini ararken dünyada kendini ketine katıldı ve Lenin’le ulusal sorun konusunda uzun bir polemiğe
kaybeden” roman kahramanı Peter Schlemil ya da Roth’un “kendi girişti (Radek, ulusların kendi kaderini tayin hakkını, ulusçuluğu aş­
çekim merkezinin dışına çıkarak ikiye bölünen ve sonunda kendin­ mış bir toplum olarak kabul ettiği “sosyalist toplumun karakterinin
den de uzaklaşan” palyaçoyla ilgili betimlemeleri, bu devrimcilerin tamamen yanlış anlaşılmasına” dayandığını belirterek reddediyor­
durumu için açıklayıcı olabilir.^s du) .52 Ekim devrimi Radek’in Rusya’ya gitmesinin nedeni idi: Bolşe-
Bu “köksüz kozmopolitler”in en iyi örneği Kari Radek’tir. Onu viklere katıldı ve Moskova’ya yerleşerek Komünist Enternasyonal’in
tam olarak ne PolonyalI, ne Rus ne de Alman olarak nitelemek müm­ sekreterliğini üstlendi. Radek, Stalinizm tarafından yokedilmeden ön­
kündür, ama Yahudi olduğu kesindir. Tarihçi Warren Lerner, Radek’i ce yaşamını tamamen Rus, Leh ve Alman işçi hareketine adadı. Asi­
vatansız {vatedandslos) olarak nitelemiştir.5° Asıl ismi Sobelsohn idi mile olmuş vatansız Yahudi olarak kaybolan ya da eksik kimliğini
ve 1885’de Habsburg egemenliğindeki Galiçya’nın başkenti Lem- dünya devrimine hizmetteki militanlığıyla jmceltmeyi başarmıştı.
berg’de (Lvov) doğmuştu. A’vusturya-Macaristan imparatorluğunda Parvus 1924 yılındaki, ölümünden bir kaç yıl sonra Nazi propa­
Alman kültürünün devrahnması anlamına gelen “kurtulmuş” bir ya­ gandasının ayrıcalıklı hedef tahtalarından biri oldu: Yahudi, Marksist
hudi olarak büyüdü. Sosyal ve etnik bölünmenin uyum içinde olduğu ve spekültör olarak, Alfred Rosenberg’in nefretle çizdiği şeytanî ya­
Galiçya’da -PolonyalIlar toprak sahibi, UkraynalIlar köylü, Yahudiler hudi görüntüsüne ondan daha iyi uyan birisi yoktu. Alexander Isra­
tüccar ve Almanlar burjuva idi- asimilasyon normalde “Almanlaşma” el Helpland 1867’de Minsk eyâletinin Berezin kentinde doğdu. Yirmi
anlamına geliyordu. Annesinin ısrarları üzerine Almanca öğrendi, an- yaşına kadar ailesiyle birlikte Odessa'da yaşadı, daha sonra okumak
için İsviçre’ye gitti ve sonunda Almanya’ya yerleşerek sosyal demok­
48 Bkz. Joseph Nedava (1972: 218f). Bu konu Enzo Traverso'da (1993) ele alındı. ratların parlak yazarlarmdan biri oldu. Rus marksistleri ile ilişkileri­
(1993) ni sürdürüyor -İskra’mn muhabiriydi- ancak kendini göçmen olarak
49 Bkz. Claudio Magris (1979: 71) 50 Warren Lerner (1972: 7, I 74)

51 Adam Micklewicz (1969: 321) 52 Bkz. Warren Lerner (1972: 45-7)


Marksistler ve Yahudi Sorunu 87
86 Orta ve Doğu Avrupa’da Yahudi Marksistler

görmüyordu. Çarlık Rusya’sının tehlikeli, Prusya yönetiminin sıkıntı sı Polonya milliyetçiliğine karşı belli bir sempati duyuyordu. Rosa,
verici bir misafir, sosyal demokrat bürokrasinin çoğu kez rahatsız Varşova’da bir Rus hsesine gitmesine rağmen, leh kültürünün hâkim
edici bir radikal marksist olarak gördüğü Parvus, Birinci Dünya Sa­ olduğu bir çevrede büyüdü. Biyografisinin yazarı ve mücadele arka­
vaşma kadar, Almanya’da sürekli şehir değiştirerek yaşadı. 1900’de daşı Paul Fröhlich şunu yazıyor: “herhalükarda Luxemburg’un evi
Neue Zeit (Yeni Zaman) gazetesinde yayınladığı bir dizi makalede, Leh ve Alman kültürüyle doluydu {...)”55 Polonya işçi hareketinin li­
emperyalizmi, üretici güçlerin uluslarüstü gelişimiyle artık çatışma deri olarak, Bund’a karşı sürekli muhalefetteydi. Eserlerinde Yahudi
halinde olan ve ulusal devletlerin krizinden etkilenen bir sistem ola­ Sorununa ilişkin nadir ifadeler hiç kuşku duymadığı asimilasyoncu
rak analiz etti.ss Parvus’a göre kapitalizmin dünya çapında bir bü­ tutumuna işaret eder. 1917 şubatında Wronke’deki cezaevinden ar­
tünlük olması ulusal sınırların aşılması düşüncesini yaratıyordu. kadaşı Mathilde Wurm’a yazdığı mektupta, doğu Yahudilerinin
1890 yılında Parvus ile Nachman Sirkin arasında Berlin’deki Rus-ya- dünyasına yabancı olduğunu vurgular: “yahudilerin özel acılarını ne
hudi cemaatinin kongresinde yaşanan tartışma orta Avrupa’daki ya­ yapayım? AvrupalIların vücutlarıyla futbol oynadığı Afrikalı zenciler,
hudi aydınların farklı yönelişlerini göstermek açısından ilginç görü­ Putumayo’daki kauçuk plantasyonlarında heba olan yoksullar bana
nüyor: “Aleksander Helpland: ‘günümüzde milliyetçiliğin hiç bir an­ daha yakınlar”. Mektubunu “kalbimin en küçük kıvrımında” bile
lamı kalmamıştır. Ceketimin imalâtı bile dünyanın ulusal bölünmesi­ getto için yer olmadığı ifadesiyle bitirir: “bulutlar, kuşlar ve insanla­
nin aşıldığının göstergesidir: yün Angora keçilerinden alınmış, İngil­ rın gözyaşlarının olduğu tüm dünya benim vatanimdir”.56 Buna rağ­
tere’de bükülmüş, Lodz’da dokunmuş, düğmeler Almanya’dan, dikiş men, bizce, tüm ezilen insanlara yönelik bu aşk ilânı tipik yahudi bir
ipliği Avusturya’dan’ (...) Nachman Sirkin: ‘ve kolundaki yırtık Ki­ bileşene sahipti, yani yaşamını farklı kültürlerin ve ulusların buluş­
ev’deki pogrom’dan kalma’. ması olarak algılayan bir kişinin içselleştirebileceği bir evrenselliğe
Rosa Luxemburg devrimci aydınlar arasında her türlü Yahudi işaret ediyordu.
kültürünün izinin silinmiş göründüğü özel bir kişilikti. Dünya görü­ “Köksüz kozmopolif’lerin bir başka figürü -Radek, Parvus ve
şünün teorik özünü, halkların kendi kaderini tayin hakkının reddini Rosa Luxemburg’a göre bir yahudi bilincine sahip olmasına rağmen-
içeren, ulus kavramının hiç bir yerinin olmadığı tavizsiz enternasyo­ Charles Rappoport idi. 1865’de Litvanya’da Dakszy’de doğdu, Yahu­
nalizmi oluşturmaktadır. Alman sosyal demokrat hareketine entegre dilerin din adamlarını yetiştirdikleri geleneksel ilkokula (şeder) ve
olmuş polonyalı bir yahudi olarak Rosa Luxemburg gerçekte Polon­ hahamlık yüksek okuluna (yeşiva) gitti. Ailesi haham olmasını isti­
ya milliyetçiliğine karşı tüm düşmanlığına rağmen, mensubu olduğu yordu ancak H askalah onda Rus ve Alman kültürüne bağlı derin bir
bu ulus ve kültürün durumu ve geleceğiyle ilgileniyordu. Rosa Lu­ “içsel devrime” yol açtı. Vilnius’da Leo jogisches’in kurduğu Yahu-
xemburg da “H askalah’m torunu” olarak nitelendirilebilecek bir geç­ di-devrimci çevrenin mensubu olarak çarlık polisi tarafından aranır­
mişe sahip. 1871’de Yahudi yerleşim bölgesinin kalbindeki Zamoş ken 1887’de Fransa’ya göç etmeye karar verdi. Sonunda İsviçre’ye
kentinde doğdu, kent nüfusunun üçte birini Yahudiler oluşturuyor­ gitti ve eğitimini tamamladı. Haim Şitlovskiy’le Plehanov ve Aksel-
du. Ailesi orta tabakadandı ve iki kuşak önce asilime olmuştu. Yidiş­
” 55 Paul Fröhlich (1949: 19). Rosa Luxemburg'un Yahudi kökeni üzerine ayrıca Bkz.
ce konuşan Yahudilerin arasından oluşan elit tabakadandılar. Baba- Peter Netti (1968: 63 vd). Buna rağmen bu yargı, R. Luxemburg'un ailesinin Yahudi
geleneklerine bağlı olduğunu gösteren EIzbieta Ettinger (1990) tarafından inandırıcı
biçimde sorgulanmıştır.
53 Bkz. Z.A.B. Zeman / W.B, Scharlau (I964:52f)
56 Rosa Luxemburg (1950: 48 vd)
54 Nora Levin'de alıntı (1977: 380)
88 Orta ve Doğu Avrupa’da Yahudi Marksistler Marksistler ve Yahudi Sorunu 89

rod’un ortodoks Marksist grubundan ayrı bir Rus Devrimci Sosya­ duğu Yahudi proletaryasının sosyal ve kültürel koşullarına uydurma
listleri Birliği’ni kurdu. Paris’te Fransız işçi smıfı hareketine entegre amacını güden faydacı bir tutumun sonucuydu. Doğu Avrupalı dev­
olup Dreyfus davasma karşı kampanyaya katıldıktan sonra, 1903 rimcilerin tümü katı ateistti. Genç Isaac Deutscher ateistlik sınavını
yılında Marksist oldu. 1920’de Fransa Komünist Partisi’nin kurucu­ geçmek için, günahların affedildiği gün olan Yom Kippuf un arifesin­
ları arasında yer aldı. Rappoport, sürgünde yaşayan ve “kendi dü­ de bir hahamın mezannda jambonlu ekmek yemek zorunda kalmış-
nyalarının dışına çıkmayan, çevrelerindeki politik yaşamla hiç bir tı.59 Vladimir Medem anılarında, yirmi yaşındayken Tevratı dini inanç
bağlantıları olmayan” diğer Rusların aksine Fransız işçi hareketine nedeniyle değil, “estetik” nedenlerle okuduğunu yazar.^o
tam olarak uyum sağladı, çünkü kendisini “enternasyonalist” ve Elimizdeki verilere göre, bu konuda tek önemli istisna, bir çok si­
“kozmopolit” olarak görüyordu. Buna rağmen, temelde yahudi ola­ yonist devrimci örgütün üyesi, yirmili yılların başında So-vyetler Bir­
rak kaldı. Yidişce yazdığı anılarında Yahudiliğini şöyle tanımlıyordu: liği ve III. Enternasyonal yanlısı (buna rağmen siyonist kalabilmiş),
“önce Rus aydınlan arasında çalıştım, sonra Fransız aydınları ara­ yidiş dilini propaganda amacıyla mükemmel kullanabilen ve yazan,
sında ve Paris’in yahudi işçileri ile. On dili konuşuyorum, ama hep­ ama ibraniceyi “İsrail halkı”nın tek “ulusal dil”i olarak kabul eden,
sini yidiş aksanıyla.”57 Marksizm ile narodnizm arasında yarı yolda kalmış Siyonizm yanhsı
Doğu AvrupalI yahudi marksistlerin genelde doğu yahudilerinin eklektik bir figür olan Nachman Sirkin’di (1868-1924). Jonathan
yaşamını derinden etkileyen dine karşı kayıtsız kaldıklarım -vurgula­ Frankel’in vurguladığı gibi. Sirkin, siyonizmi “antik yahudi mesihçi-
mak gerek. Bund’un liderlerinin çoğu -örneğin Kossovskiy, Abramo­ liğinin yeni versiyonu” olarak görüyordu.^ı I902’de klasik yahudi
viç, Kremer, Mili, Janskiy- ibranice öğrendikleri ve dinî eğitim aldık­ eserlerini “mülk sahipleri ve mülksüzler arasındaki sınıf savaşının
ları, yahudi yüksek okulu Y eşivof tan mezundular. Sosyalizm düşün­ edebî teorik yazıları” olarak nitelendirmiş ve 1908’de buna Ne-vv
cesiyle karşılaşmaları ve Rus ve Batı üniversitelerinde gördükleri (ge­ York’da “yahudi halkının zorunluluktan dolayı değil, devrim Sina da­
nellikle sonuçlandırmadıkları) eğitim, dinî inanç ve kültürleriyle bağ­ ğında müjdelendiği için sosyalist olduğunu” e k l e m i ş t i r . Buna rağ­
larını koparmalarına ve marksist, ateist, aydmlanmacı dünya görüşü­ men Nachman Sirkin kuralın bozulmadığını gösteren istisna olmuş­
ne yönelmeleri anlamına geliyordu. Bununla beraber, asıl kökenleri­ tur. Mogilyov’de varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi, or­
ne temelde bağlı kaldılar ve yidişçe aydın tabakanın yahudi proleta­ todoks din eğitimini Alman üniversitelerindeki (özellikle Dilthey ve
ryasıyla ilişkisini sağlaldı. Putkırıcı bir ateizmden yana olan ve Yom Simmel’in etkisi altında kalmışü) eğitimiyle yoğurdu ve hiç bir zaman
Kippur zamanı yemekli eğlenceler düzenleyen anarşistlerin aksine, Yiddishland işçi hareketiyle derin bir bağlantı kurmaya çalışmadı.
Bund için, dinî inanç ulusal yahudi kültürünün bir parçasıydı, top­
lantılarında “insanlığın kurtuluşu” mücadelesinin mesihçi yanına de­ Bazı varsayımlar
ğinmekten çekinmiyorlardı ve milisleri pogromlar sırasında sinagog­ Orta ve doğu A-vrupa’daki marksist-yahudi aydınların gelişiminin
lar dahil, tüm toplumu ve yapılarını korudu.ss Tüm bunlar büyük öl­ karşılaşürmalı analizi, yukarıda genel çerçevesi çizilen sosyal, kültü-
çüde ortodoks-marksist anlayışı, dinî inancın etkisinin hâlâ güçlü ol-
59 Bkz. Isaac Deutscher'de Tamara Deutscher (1981: 21)
60 "Ibraniceye karşı ilgim, ulusal değil estetik bir ilgi idi: Tevratı orijinalinden oku­
mak istiyordum, ama Tevrat benim için özgün bir Yahudi kitabı değildi." (V.Medem
"57 Charles Rappoport (1951: 236)
(1979: 131))
58 Nathan VVelnstock (1984-1986: 140), Bund militanlarının ateist olmalarına rağ­
men "dine karşı mücadele etmekten" kaçındıklannı vurgular.
6 1Jonathan Frankel ( 1981: 306) 62 Jonathan Frankel ( 1981: 306)
90 O rta ve Doğu Avrupa’da Yahudi Marksistler
Marksistler ve Yahudi Sorunu 91
rel ve politik bağlamın yarattığı ilginç farkların yanı sıra ortak yan­
ce” [yahudi teolojisi, ç.n.] alegorisiyle bu duruma dikkati çeker^s)
lara da işaret ediyor. Asimile olmuş ve asimilasyondan yana, burju­
Benjamin’in Alman başkentindeki varlıklı yahudi burjuvazisinin
va kökenli, aydınlanmacı, yalnızca dinî inanca değil aynı zamanda
temsil ettiği babasının dünyasını (geçmişini) reddini yansıtıyordu.
yahudi kültürüne karşı da çoğu kez kayıtsız olan orta A-vrupa’daki
Walter Benjamin’in yahudi teolojisinin bir boyutundan derin ölçüde
marksistlerin homojenliğine karşılık, doğu Avrupa’da yaşayan
etkilenmiş olan anarşist ve komünist mesihçiliginin ön koşulu asimi­
marksistler, asimile olmuş, ama yidişçe konuşan, asimilasyondan
lasyondu ve belli ölçüde, Yahudi-Alman sembiyozunun tarihsel ola­
yana, Yahudilerin ulus olarak bağımsızlığını savunan ve hattâ siyo­
rak yol açtığı krize tepkiydi. Michael Löwy’nin bir tanımlamasına
nist, kısmen varlıklı ailelerden gelen ama çoğunlukla küçük burjuva
başvurursak, söz konusu olan “kültürel anamnez” [hastanın anlat­
kökenli ve sonuçta çarlık yönetiminin baskısı altında ya da göçler
ımına göre hastalığın öyküsü, ç.n.] ya da “dinî anakültürasyon” idi.64
nedeniyle ülkesinin dışına düşmüş kozmopolitler olmak üzere fark­
Yahudi inteligensiyası yahudi sorununun ulusal boyutlara ulaştığı
lılıklar ve heterojen bir yapı göstermektedir. Orta Avrupa’da radikal­
doğu Avrupa’da İbranî inancına karşı tamamen kayıtsızdı. Etnik ve
leşmiş yahudi aydınların kaldıkları çeşitli ülkelerdeki işçi hareketi­
manevî olmaktan çok, hahamların karanhk ve gerici ortamında yaşa­
nin içinde yer almalarının nesnel nedeni asimilasyon ise, çarlık im­
dıkları dinî inanca karşı isyan ediyorlardı. Sonuç olarak, hâlâ gele­
paratorluğunda bu sorun bir yahudi ulusunun ve içinde kayda değer
nekler ve Thora’ya saygı ile belirlenen toplumda tüm yahudi
bir intelligentsiyamn oluştuğu bir işçi hareketinin varlığı nedeniyle
marksistler ateist ve aydmlanmacıydı (hiç biri Bulgakov’un ideolojik
çok daha karmaşıktı.
evrimini yaşamadı ve marksizm ile din arasında bir sentez arayışına
Bazı biyografilerin temelinde saptayabileceğimiz gibi, doğu Avru­
girmediös). bu bağlamda, marksist siyonistlerden Moissey Zibelfarb
palI yahudi marksistlerin tamamı anti-semitizm gerçeğiyle ve etnik
“devlet ve kilisenin ayrılması ilkesinin yerine din ve ulusun ayrılma­
kökenlerine dayalı baskıyla karşı karşıyaydılar. Yahudi kimliğinin iz­
sını” önermişti. Zibelfarb’a göre böyle bir tedbir yahudi kitlelerinin
lerini, yidiş kültürünün ufkunu çok dar buldukları için Rus sosyalist
“geleneksel dünya görüşünden” kurtulmaları için gerekliydi.^^
hareketine katılan aydınlarda bile bulmak mümkündü. Bununla bir­
Buna rağmen, orta ve doğu Avrupa’daki yahudi aydınlarının po­
likte, yahudi dinine hep yabancı kaldılar. Buna karşıhk Ekim devri-
litik radikalleşmesini besleyen ortak bir olgu vardı: anti-semitizm.
minden sonra orta A-vrupa’da romantizm akımından geçen ve bir çe­
Kuşkusuz Polonya ve Ukrayna’daki pogromlar Berlin ve Viyana’da
şit devrimci mesihçilikten etkilenen (Ernst Bloch’un 1918 ve 1921
yaşanmadı, yine de tüm orta ve doğu Avrupa’daki yahudi aydınlara
yıllarında yayınlanan Ütopya Ruhu veya Thomas Münzer adlı eser­
yönelik baskı ve marjinallikleri devrimci angajmanın artmasına yol
lerini hatırlatalım) yahudi aydın çekirdeği marksizmle tanıştı. Ama
açtı. Aynı zamanda işçi hareketi ve sosyalist hareketler içinde örgüt­
daha da ilginç olanı muhtemelen Yahudiligi politik siyonistlerin aksi­
lü yahudilerin bir çoğu yahudi düşmanlığı mitosunu beslediler: ya­
ne etnik değil, dinî bir kategori olarak gören ve materyalist Marksizm
hudilere yönelik önyargılara bankacı ve tefecilik tiplemesinin yanı
ile bütünleşmesini amaçlayan Walter Benjamin’in düşüncesiydi. Ya­
sıra komünist, anarşist ve yıkıcı Yahudi eklendi. Bu iki figür anti-se­
hudi teolojisinin bu yankısı (ki Tarih Kavramı Üzerine Tezler’m âe ta­
mitist ve karşı devrimci popagandanın cephaneliğinde sık sık birbi­
rihteki yenilgiler faslında marksizmin yardımına koşan “kambur cü­
riyle çakışıyordu.
64 Bkz. Michael Löwy (1985b: 56)
65 Bunun için Bkz. Jutta Scherrer (1976-1977)
"63 Bkz. W alter Benjamin (1991: 691)
66 Bernard Suchacky'de alıntr (1986: 393vd)
Marksistler ve Yahudi Sorunu 93
92 Orta ve Doğu Avrupa’da Yahudi Marksistler

Orta ve doğu Avrupah Yahudi aydınlarının ortak özelliği politik­


leşmeleri ve devrimci angajmanlarıydı. Buna karşılık, batı Avrupa’da
marksist yahudilere çok daha nadir rastlanıyordu. Fransa’da yahudi
Üçüncü Bölüm
toplumu, ülkenin ölçüsüz anti-semitist geçmişine (sadece Edouard
Drumont’un eserlerinin inanılmaz baskı sayısını düşünmek yeter) ve Alman ve Avusturya Marksistler!
geçen yüzyılın sonundaki Dreyfus skandalına rağmen, tam vatan­
daşlık haklarına sahipti ve kurumlar içinde iyice yerleşmişti. Yahudi ( i 880-1920)
toplumunun merkezî kurumu olan consistore gen eraîde [hahamlık
kurulu, ç.n.] sanayiciler, bankacılar ama aynı zamanda subaylar, ba­ Orta Avrupah marksistler yüzyılın başında Yahudi sorunu konusun­
kanlar ve akademisyenler bulunmaktaidı. Fransa’daki yahudi aydın­ da iki temayı tartışıyorlardı: anti-semitizm ve Siyonizm. Yahudi tari­
ları parya değildi. Fransa’daki III. Cumhuriyet’te, Almanya, Avustur­ hini marksist ulus teorisi ışığında yorumlamayı deneyen Otto Bauer
ya, Polonya ve Rusya ile karşılaştırılabilecek düzeyde sosyalist Yahu­ ve Kari Kautsky’nin kapsamlı teorik çahşmaları bu iki tema çerçeve­
di aydın bulunmadığını saptamak bu yüzden şaşırtıcı değildir. Tarih­ sinde yer alır.
çi Michael Marrus’un belirttiği gibi, bu ülkede yahudiler “devrimcilik­ Doğu Avrupa’da özel bir yahudi işçi hareketinin oluşum sürecinin
ten çok uzaktı ve kendilerini varolan düzene sadık vatandaşlar ola­ analizi ise çok sınırlı bir düzeyde ve göçmen Rus yahudisi militanla­
rak görüyorlardı”.67 rının Neue Zeit dergisinde yayınladıkları, Bund’un faaliyetleri üzeri­
ne bilgi verici karakterdeki bir kaç makaleden ibaret kalmıştır. Buna
karşılık sosyalist siyonistler, teorik yazılarını, Joseph Bloch ve Alman
sosyal demokrasisinin revizyonist eğilimi tarafından yaymlanan So-
zialistische M onatshefte [Sosyalist Defterler] adlı aylık derginin say­
falarında yayınlayabiliyorlardı. Bu tartışmaların yapıldığı kültürel or­
tam, Kautsky’nin liderliğinde sosyal demokrat işçi hareketinin resmî
ideolojisi durumuna gelen marksizmin yaygınlaştığı ortamdı. Ama
marksizmin yaygınlaştığı dönem aynı zamanda marksizmin büyük
ölçüde “vulgarize” edildiği dönemdi.
Sosyal Darwinizm ve Evrim teorisine adapte edilen marksizm,
topluma ilişkin bir “pozitif bilim” sayılmaya başlandı.^ Tarihî geliş­
menin doğal ve zorunlu doğrusal sonucunun sosyalizm olacağı dü­
şüncesi marksistlerin yahudi sorunu karşısındaki tutumunu kaçınıl­
maz olarak derinden etkiledi. Anti-semitizmin yokolması ve yahudi­
lerin asimilasyonu, toplumsal gelişmenin doğallığına bağlı iki olgu
olarak tanımlandı.
~67 Bkz. Michael R. Marrus (1985: 157). Avusturya-Macaristan imparatorluğunun
Batı Avrupa'lı Yahudi aydınlarının sosyalizme ilişkin tutumu için ErichJ.Hobsbavvm'ın I Bkz. Erich J.Hobsbavvm (1974); Franco Andreucci (1979a)
ilginç açıklamalarına Bkz. (1979: 77-9)
94 Alman ve Avusturya Marksistleri Marksistler ve Yahudi Sorunu 95

Anti-sem itizm ma” fırsatı tanıyarak hıristiyan yahudi düşmanlığı çerçevesinde kal­
XIX. yüzyılın sonunda Almanya ve Avusturya’da, ne Rusya’da yaşa­ mıştır. Ancak anti-semitizm çok çabuk ırkçılığa dönüştü. Treitsch-
nan pogromların şiddeti, ne de Fransa’da 1898’deki Dreyfus skanda­ ke’ye göre yahudiler “doğulu”, asimile edilemez ve Alman kültürü
linin öncüsü olan (halkın “yahudilere ölüm” çığlıkları attığı) sokak kı­ için zararlı kişilerdi. Viyanalı pancermanist ajitatör Georg von Schöne-
yımlarına benzer bir durum vardı. Buna rağmen modern Anti-semi­ rer, vaftizi tamamen gereksiz buluyordu, çünkü “asıl kötülük ırktan
tizm yüzyılın dönemecinde Orta Avrupa’da ortaya çıktı. Burada, kaynaklanıyordu”. Dühring’in düşünceleriyse, 1880 yılında yayınla­
Avusturya’da, sosyal hıristiyan Kari Lueger yönetimindeki Viyana be­ dığı kitabının adında özetleniyordu: Irk Problemi Olarak Yahudi Soru­
lediyesinde istikrarh bir politik temsil imkânı elde eden ve Almanya’da nu ve Bunun Halkların Kültürü, Ahlâkı, Varoluşuna Verdiği Zarar?
1893’te geçici bir seçim başarısı gösteren ilk gerçek kitle hareketi söz- Modern anti-semitizmin doğuşu ırkçılığın emperyalist ideolojide
konusuydu. Bu yeni sosyal ve ideolojik olgu -Anti Semitizm kavramı, yerini almasına sıkı sıkıya bağlıdır. Anti-semitist düşüncede, yahu­
ünlü Yahudiliğin Germanizm Karşısındaki Zaferi (1873) adlı broşü­ diler, bir “alt-insan” aşağı bir varlık olarak görülmeye başlar. Bu dö­
rün (Hamburg’lu gazeteci) yazarı Wilhelm iVlarr’ın buluşudur- yahu­ nem, aynı zamanda, Danvinizm ve ırklar biyolojisinin, Afrika ve As­
dilerin özgürleşmesi ile Almanya ve Avusturya’da gittikçe yoğunlaşan ya’nın talan edilmesi ve büyük güçlerin Avrupa dışındaki halklar
sanayileşme sürecine tepkiydi. Hareketin tabanını esas olarak küçük üzerinde hükümranlık sağlamasını haklı göstermek için kullanıldığı
burjuvalar oluşturuyordu; yahudilerin çok hızlı yükselişi, eski hâkim döneme rastlar. Ancak farklılığı kabul edilen sömürgeleştirilen halk­
sınıflar ijunkeflex) ve geleneksel küçük burjuvazinin (zanaatkârlar, ların aksine, yahudiler kurtuluşunu gerçekleştirmiş bir halktır. Öz­
tüccarlar, köylüler, vb.) düşüşüyle aynı zamana rastlar. Halkın gözün­ gürleşmenin sonucunda verilen vatandaşlık statüsü, derisinin rengi,
de, yahudiler, kapitalizm ve liberalizmin sembolleriydiler. Bir dönemin konuştuğu dil ve kültürü, içinde yaşadığı ulustan ayırt edilmesine
ve değerler sisteminin yıkıhşmı sembolize eden sınai moderniteyi izin vermiyorsa, o zaman bütün bunlar yahudilerin negatif özünü da­
{Manchestertum) temsil ediyorlardı. Anti-semitist saldırılar, 1873’de ha da tehlikeli kılmaya yarardı ancak. Onlar bir iç tehditin işaretiydi­
Viyana borsasmdaki çöküşten sonra, Almanya’da yahudi bankacıla­ ler. Yahudiliği bir komplo olarak gören bu bakış açısının sembolü,
rın adının karıştığı mali skandalların ortaya çıkışıyla başladı. 2 geçen yüzyılın sonunda trajik biçimde meşhur olan Sion Bilgelerinin
Anti-semitizim, ideolojik düzeyde, geleneksel dinî görüntülü ya­ Protokolleri mitinin yayılmasıydı. Alman ve AvusturyalI sosyalistle­
hudi düşmanlığından, yeni ırkçı temelde yahudi düşmanlığına geçişin rin, anti-semitizm konusundaki tartışmaları bu çok genel batlarıyla
işaretidir. Almanya’da Wilhelm Marr, Heinrich von Treitschke ya da ifade edilen bağlamda ele alınacaktır.
Eugen Dühring’in anti-semitist yazıları ile Avusturya’da Georg von Victor Adler, 1887’de yayınladığı Der Antisemitusmus başlıklı
Schönerer’in cermanizmi öven yazıları, özünde yahudilerin asimilas­ makaleyle tartışmayı açan sosyal demokrat liderlerden biriydi. Adler,
yonunun mümkün olmadığı ve Germen Volk’una yabancı oldukları yahudilerin kurtuluşunu burjuvazinin feodalizme karşı zaferinin bir
ortak görüşüne farkh derecelerde işaret etmektedir. Zehir zemberek de sonucu olarak görüyordu; “serbest rekabetçi” ekonomik güçlerin hâ­
olsa, rahip Adolf Stöcker ve Prag Üniversitesi katolik teolojisi profesö­ kim olduğu kapitalist sistemin, yüzyıllardır (“miras ya da gelenek ne­
rü August Rohling’in anti-semitizmi, yahudilere vaftiz yoluyla “arın­ deniyle”) ticarette uzmanlaşan bir halkı getto’ya kapatarak ilerleme­
si mümkün değildi. Buna rağmen, yahudileri kapitalist toplumun kö­
~2 Orta Avrupa'da anti-semitizm için Bkz. P.J. Pulzer (1966); Paul W. Massing (1985);
P Sorlin (1969) 3 Anti-semitizmin ideolojik değişimleri için Bkz. George L. Mosse (1990)
96 Alman ve Avusturya Marksistleri
Marksistler ve Yahudi Sorunu 97
keninde yer alıyor olarak görmez, çünkü kapitalizmin “yahudileri ya­
bulunduğu, haklı olarak söylenebilir. Ama bu tutumu sadece ve
rattığı” görüşündedir.4 Bir yahudi proletaryası da olmakla birlikte, is-
münhasıran sonradan sosyalist olmuş eski bir pancermanizm üyesi­
railoğlu burjuvazisi AvusturyalI dengine göre oransal olarak daha
nin kimlik sorunu ya da psikolojik rahatsızlığı olarak görmek yanlış
fazlaydı ve bu durum küçük burjuvazinin, yahudileri zenginler, asa­
olur, çünkü yahudi olmayan marksistler de bu tutumu benimsiyor­
laklar ve tefeciler olarak görmesine neden oluyordu. Zanaatkarlar ve
lardı. Bu eğilime Avusturya İmparatorluğu Sosyalist Partisi’nin
tüccarlar dünya ekonomisinin yasalarım anlamaktan acizdiler ve kız­
1897’deki kongresinde (özellikle Jakob Brod» tarafından) karşı çıkıl­
gınlıkla yahudi rakipleriyle mücadele ediyorlardı. Victor Adler, buna
dı, ancak bu durum kuraldan ziyade istisna olarak kaldı. Victor Ad­
rağmen, “maddî ve manevî açıdan belki de en sefili” olarak nitelen­
ler’in makalesi aslında partinin resmî tutumunu dile getiriyordu.
dirdiği yahudi proletaryasını korumayı düşünmez. Anti-semitizmin
Aynı tutum 1891’de Neue Zeit dergisinde “Anti ve Filo-Semitist-
tüm yahudilere yönelik olması onu ilgilendirmiyordu: sokaklara dö­
1er” manidar başlığını taşıyan başmakaleyle de desteklendi. Bu der­
külenler küçük burjuva yığınlar olmasına rağmen, anti-semitizm hâ­
ginin çoğu başmakalesi gibi söz konusu yazı da imzasızdı, ama ta­
kim sınıfın “özel” sorunu idi. Yahudiler ve anti-semitler arasındaki
rihçiler genelde bu dergideki başmakalelerin Franz Mehring tarafın­
çatışmayı burjuvazinin iç sorunu olarak gören sosyalistler, bu konu­
dan yazıldığı kanısındalar (bu arada Marx’in biyografisiyle ünlenen
ya bulaşmaktan özenle kaçınıyorlardı. Adler, sosyalistlerin görevinin
yazarın Tüm Eserleri içinde bu makalenin adının geçmediği de hatır­
şunun ya da bunun için “kendini tehlikeye atmak” değil, özel mülki­
latılmalıdır). Mehring’e göre, anti-semitizm, romantik ve feodal nite­
yet ve paranın hükümranlığını kaldırarak “Ashaverus’u, ebedî yahu­
likte bir anti-kapitalist sosyal hareketin, yani gericiliğin ifadesiydi.
diyi, mezara taşıyacağına” inandığı sosyalizm için mücadele etmek
Buna karşılık, “fılo-semitizm”, somut bir örnek olmamasına rağmen,
olduğunu açıkça ifade ediyordu.^
kapitalist ideolojinin bir çeşidi, anti-semitizmin bir yansımasıydı. Bir
Bu tutum iki yıl sonra çok açık ifadelerle tekrar onaylandı:
başka ifadeyle, yahudi düşmanlarının feodal geçmişleri adına kapita­
“Avusturya işçileri ne “hıristiyan” ne de “yahudi” sömürüsünden ya­
lizme karşı mücadelelerinde yahudiler sözde ve görünen hedefken,
nalar ve kendilerini ne yahudilere karşı ne de onlardan yana günah
“yahudi dostları” ezilen yahudilerin kurtarıcısı pelerinine bürünerek
keçisi olarak kullandırmaya niyetliler. Anti-semitizme karşı yahu­
gelişmekte olan kapitalizmi savunuyorlardı. Mehring, anti-semitiz­
dileri savunmak, burjuvazinin bir fraksiyonuna karşı ötekinin yanın­
min, “fılo-semitizm”e göre daha az tehlikeli olduğunu söylemekten
da yer almak demekti ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğunda
de çekinmiyordu. Çünkü birincilerin yahudilere “eylemden çok söz­
yaşayan sosyalist bir liderin bilinciyle bağdaşmıyordu. Adler 1891’de
le” karşı çıktığını, İkincilerin ise kapitalizmi “sözden çok eylemle”
İkinci Enternasyonal’in Brüksel kongresinde Birleşik Amerikalı ya­
savundukları görüşündeydi.'^ Mehring’in bundan çıkardığı sonuç
hudi sosyalistlerin protestolarına rağmen, anti-semitizm ile "Filo-se-
Victor Adler’inkiyle kelimesi kelimesine uyuşuyor: “sınıf bilincine sa­
mitizim” (Yahudi yandaşlığı) ^ arasında fark gözetilmesini kınayan
hip işçiler için anti ve fılo-semitizm arasındaki farkın hiç bir zaman
bir karar tasarısını kabul ettirdi. Victor Adler’in bu soruna bakışında­
anlamı olmamıştır”'^ Mehring’in bu analizi, genç Marx’in teorisinde
ki çelişkiler -hattâ, affedilemez kayıtsızlığı- son tahlilde, anti-semi­
tizmle ideolojik özdeşleşmeye varıyordu. Bu tutumda, bir önceki bö­
7 Victor Adler (1929c: 65 vd) Victor Adler'in anti-semitizme karşı tutumu üzerine
lümde anlatılan yahudilerin kendinden nefreti olgusunun izlerinin Bkz. A. Barkal (1970: 33-40); Edmund Silberner ( 1962: 234-7)
5 Victor Adler (1929a: 348) 8 Bkz. Robert S. Wistrich (1982: 263vd)
4 Victor Adler ( 1929a: 346 vd)
9 (Franz Mehring) (1890-1891: 587)
6 Victor Adler (1929b: 73)
10 (Franz Mehring) (I890-I891-. 588) Bu konuda aynca Bkz. R.S. Wistrich (1977)
98 Alman ve Avusturya Marksistler! Marksistler ve Yahudi Sorunu 99

varolan ve yahudileri para ve ticaretle eş gören bazı anlatımlardan berg’in “Alman Üniversitelerindeki Gericiliğin Sosyolojisi” adh tarihî
kurtulmuş değildir. Ama bu yazının yayınlanmasından yaklaşık bir incelemesinin çıkış noktasını oluşturdu. Rosenberg’in anahzinde
yıl önce, Engels’in, Arbeitzerzeitungdia. yayınlanan bir mektubunda, Treitschke, XIX. yüzyılın seksenli yıllarında Alman üniversitelerinde­
anti-semitizmi kayıtsız şartsız yargıladığı da unutulmamalıdır. Bü­ ki anti-semitizmin tipik temsilcisidir. Yahudi “ruhunun” ayrılmaz
yük ihtimalle, Mehring’in niyeti, Marx’in dostu ve İkinci Enternasyo­ işareti saj^lan burjuva anlayışa karşı, cermen hıristiyanhğı değerleri­
nalin manevî liderinden farklılığını ortaya koymaktır. nin yılmaz savunucusu olan Treitschke, Almanya’nın endüstriyel-
Bu dönemde sosyal demokratların Ortodoksluğunu en iyi ortaya kapitalist anlayışına karşı romantik, tutucu ve aristokrat gericiliği
koyan Eduard Bernstein’m tutumu bizce en ayrıntılı ve etkili olanı­ ifade ediyordu. Rosenberg’e göre yüzyılın sonunda anti-semitizmin
dır. Viktor Adler’in aksine asilime olmuş Berlin’li bir yahudi olan üniversitelerdeki yaygın biçimi sadece ideolojik görünümdeydi. Bu
Bernstein’da “yahudi anti-semitizm”inin izlerine rastlanmaz, aksine konuda şunları yazar; “Buna karşılık, Treitschke döneminde ve daha
yahudilere karşı belli bir sempati duyuyordu. Bununla beraber, ne sonra da Birinci Dünya Savaşı’na kadar Almanya’da akademik çev­
“para yahudiliği”ne (Geldjüdentum) yönelik dalkavukluk, ne de “ya­ reler Yahudiliğin ekonomik tehdidi altında değildir. Çünkü Alman
hudi şovenizminin” her hangi bir biçiminin onayı söz konusudur.” imparatorluğunda devletin üst düzey mevkilerinde, profesörler ya da
Bernstein'a göre yahudiliğin olumsuz yanlarının eleştirilmesinin an­ yargıçlar arasında yahudilerin ya da yahudi kökenlilerin sayısı çok
ti-semitizm propagandasıyla ilgisi yoktur. Farkedileceği gibi, üslûbu d ü ş ü k t ü r .” i 3 /u n kerlen n temsil ettiği gerçek Alman aristokrasisi ise

farklı olmakla birlikte, Bernstein’ın analizi bazı orijinal unsurları içe­ anti-semitist değildi, aksine yahudilerle işbirliğine yatkındı. Rosen­
rir. Engels’e göre anti-semitizmin sosyal tabanını kapitalizmin geliş­ berg’e göre, Treitschke’nin anti-semitizmi aristokrat yaşam idealini
mesinden zarar gören küçük burjuva tabakalar -küçük tüccarlar, top­ yaşatmaya çalışan sonradan görme sosyal tabaka için tipikti. Buna
rak sahipleri, küçük köylüler- oluşturuyordu. Bernstein bu analizi te­ karşılık gerçek aristokratların böyle bir “ideolojik korseye” {İdeolo-
mel aldı ve kendininkine entegre ederek, anti-semitist hareket için­ gische KoTsettstange) ihtiyaçları yoktu.
deki "serbest meslek sahipleri”nin rolünün altını çizdi; aydınlar, ga­ Rosenberg Alman üniversite çevrelerindeki anti-semitizmin sos­
zeteciler, profesörler, memurlar, yahudilerin kurtuluşunun yarattığı yal doğasına işaret etmekle kalmış, idelojik içeriğinin analizini yap­
(hiç de azımsanmayacak) entellektüel grubun rekabetiyle karşı kar­ mamıştır. Bu nokta tam da, XIX. yüzyılın sonunda sosyalistlerin so­
şıya olanlar. Berstein’a göre anti-semitizm geleneksel sosyalist for­ runun analizinde dikkate almadıkları konudur. Treitschke ile liberal
müle göre “aptalların sosyalizm’i” değil, aynı zamanda “tehdit altın­ aydınlar (Theodor Mommsen) arasındaki polemiğe onlar da karıştı­
daki ayrıcalıklar için bir cankurtaran simidiydi”. 12 Anti-semitizmin lar. Rosenberg, Prusyah akademisyenlerin anti-semitist söylemleri­
bu özel biçiminin en önemli temsilcisi Alman üniversitelerindeki nin geleneksel hıristiyan karakterini kavradı, ama yeni özgüllükleri­
Mandarinlerdi -bunların gerici propagandasının hedef tahtası ne “te­ ni değil. Bu söylem açıkça ırkçı değildi, ne yahudilerin Almanya’dan
feciler” ne de “paragöz insan” {Geldmensch) idi, aksine modern tip­ sürülmesini ne de kısa bir süre önce verilen vatandaşlık haklarının
teki yahudi aydınlardı. geri alınmasını öneriyordu, buna rağmen yahudilere karşı basit bir
Bu bakış açısı sosyal demokratlar arasındaki tartışmalarda çok az hıristiyan nefretine indirgenmesi mümkün değildi. Yahudiler Alman
yankı buldu. Buna karşılık neredeyse kırk yıl sonra, Artur Rosen- ulusuna (kuşkusuz hıristiyan kökenli) yabancı ve ulusun gelişimini

“ i I Eduard Bernstein ( 1892-1893; 233) 12 Eduard Bernstein ( 1892-1893; 234) 13 Arthur Rosenberg (1930: 81) 14 Arthur Rosenberg (1930: 82)
Marksistler ve Yahudi Sorunu 101
100 Alman ve Avusturya Marksistleri
ortaya ç ı k t ı " . Bebel Yahudileri Çingenelerle karşılaştırdı (bu da
engelleyici unsur olarak görülüyordu. Treitschke’ye göre yahudilerin
kongredeki delegelerin kahkahalarına yol açtı) ve baskı altındaki
asimilasyonu mümkün değildi.'s Bu tutum bir anlamda anti-semitiz­
(Bismarck’ın sosyalistlere karşı yasalarından daha kötü baskılar) iki
min ırkçı biçimine geçiş dönemini temsil ediyor. Sona ermekte olan
halka karşı otantik saygısını ifade etti. Bebel’in argümanları açıkça
XIX. yüzyıl sosyalistleri gibi, Rosenberg de anti-semitizm olgusunun
evrimcilik ve pozivitizm ideolojik silahlarını kullanıyordu. Olumsuz
yeniliği ve modernliği karşısmda anlayışsızlık içersindeydi.
çağrışımlarla yüklenmemiş de olsa yahudiler bir ırk olarak tanımlanı­
Bernstein ve Rosenberg orta sınıfın serbest meslek sahiplerini, aka­
yor ve variıklarmı devam ettirebilmeleri, neredeyse biyolojik bir doğa
demisyenler ve bürokratları, bu yüzyıl sonu dönemindeki anti semitiz­
yasası gibi kavranan sosyo ekonomik bir determinizm -kalıtım yasa­
min bileşenlerinden biri olarak görürler. Ama yorumları önemli bir
sı- ışığında ele almıyordu. Orjinal bir teorisyen değil, yetenekli bir
noktada farklılık gösterir; Berstein’a göre bu, yahudilerin rekabetine
propagandacı olan Bebel’in konuya yaklaşım tarzı. Alman sosyal de­
karşı bir tepki, yani maddî çıkarlara dayanan bir tutumdur, Rosenberg
mokrasisindeki hâkim kültürü tam anlamıyla yansıtmaktaydı.
ise idelojik bir hareketten söz eder. Biz bu iki yorumun birbiriyle çeliş­
Anti-semitizm özellikle küçük köylüler, dükkân sahipleri ve me­
tiğini değil, birbirine bağlanabileceğini düşünüyoruz. Treitschke’nin
murlar arasında yaygındı. 1873-1874’te yaşanan borsa krizi, küçük
anti-semitizmi en azından iki yüzyıllık eski Alman felsefe geleneğini
burjuvazi arasında anti-semitist propagandanın yayılması için nesnel
tamamlıyor ve aynı zamanda Prusya üniversite kadrolarının korkula­
koşulları yarattı. Ama Almanların anti-semitizmi öğrenciler arasında
rını dile getiriyor. Yahudi intelligentsiyası rakip olacak durumda değil­
da yaygındı, “entellektüel yaşamdaki aşırı etkinlikleri” yüzünden ya­
di ve sistematik biçimde aj/rımcılığa ve dışlanmaya tabi tutulduğu öl­
hudi gençleri rakip olarak gören anti-semitist öğrenciler onları Prus­
çüde akademik tabakanın ayrıcalıklarım tehdit etmiyordu. Aslında an­
ya üniversitelerini “istila etmekle” suçluyorlardı. Bebel de anti-semi­
ti-semitizmin hem sosyolojik hem de ideolojik kökleri mevcuttu.
tizmi “toplumun doğal gelişimini” engellemeyi amaçlayan gerici an-
Anti-semitizme karşı en önemli tepki, kuşkusuz August Bebel’in
ti-kapitalist bir hareket olarak görüyor ve ilericilik adma onunla mü­
1893’de sosyal demokratların Köln Kongresi için hazırladığı rapordu.
cadele edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Bebel'in analizinde şaşırtı­
Anti-semitistler kısa süre önce Reichstag’da temsil edilmelerini ga­
cı olan ise, “tarihin mahkûm ettiği bu hareketin” sosyal demokrasi­
ranti edecek bir seçim zaferi kazanmışlardı, ki işçi hareketinin bunu
nin yükselişini sağlayacağı sonucuna varmasıdır. Anti-semitist hare­
görmezden gelmesi mümkün değildi. Buna rağmen Bebel, raporunda,
ket belli bir düzeye eriştikten sonra, "kendi isteminin aksine, zorun­
bu olgunun geçici olduğundan hareket eder ve sorunu genel yönleriy­
lu olarak devrimcileşecekti” ve dolayısıyla “bizim çıkarlarımıza, sos­
le ele alır. Yahudi tarihini anlamak için “bilimsel” bir kriter geliştir­
yal demokrat partinin çıkarına çalışıyordu.”ı» İlericiliğin tarihî gelişi­
meyi dener: “bir ırk uzun kuşaklar boyunca baskı altında tutulur ve
mi ve sosyal demokrasinin yükselişi durdurulamayacakti; bu bakış
dışlanırsa, çevrenin zorlamasıyla kendi içine kapanmak zorunda ka­
açısının sınırları içinde anti-semitizm, toplumu sosyaUzme götürecek
lır, böylece Darwin’in değişik uyum sağlama biçimleri ve soyunu de­
doğal gelişimin içinde küçük bir arızaydı.
vam ettirme hipotezlerine göre, doğal olarak bu ırkın özgün karakter
özellikleri zamanla daha da gelişir ve mükemmelleşir. Yapılan eziyet­ 16 August Bebel (1906: 8). Almanya'da öğrencilerin anti-semitizmi üzerine Bkz.
ler bu gehşmeye özel bir damga vurdu ve böylece bugünkü Yahudilik Norbert Kampe (1985).
17 Alman Sosyal Demokratları içinde bu dönemdeki anlayış üzerine Bkz. Hans Jo­
15 Treitschke hakkında Bkz. Wanda Kampmann ( 1981: 265-79) Treitschke ve The­ sef Steinberg ( 1967)
odor Mommsen'ın birbirlerine karşı polemikleri W alter Böhlich’in (1965) kapsamlı 18 August Bebel (1906: 291)
metin derlemesinde yeniden ortaya konmuştur.
102 Alman ve Avusturya Marksistleri Marksistler ve Yahudi Sorunu 103

S osyalist Defterlerdin analizi de farklı değildi. Avusturya Sosyalist Özgünlüklerinin ürünüdür. Bu ülkede kapitalist sosyal ilişkiler müs­
Partisi lideri Wilhelm Ellenbogen’a göre anti-semitizm, sanayileşme tebit bir devletin içinde gelişmişti ve sanayi burjuvazisi ile feodaller
ve kapitalizmin gelişimine karşı “dinci-feodal” direniş gösteren “gü­ arasında bir sembiyoz [ortak yaşam] oluşmuştu. Burjuva ve feodal
cünü kaybetmiş bir sosyal tabakanm, küçük burjuvazinin deforme iktidar güçlerinin bu birlikteliği liberalizmin aniden gerilemesine ne­
olmuş smıf hareketi” idi.*« Ellenbogen, Avusturya’da anti-semitist den olmuştu ve Avusturya’da “bölgeciliğin” etkili olmasını da açıklı­
eğilimlerin yayılmasmı, katolik ve eğitimsiz köylü kitlesinin şehre gö­ yordu. Lueger’in anti-semitizmi bu kaynaktan beslenmekteydi. An­
çüne neden olan modernleşmeye bağlar ve bu yeni kentli kitle önyar­ cak Austerlitz, anti-Semitizmin yayılmasından Viyanalı yahudileri de
gılara ve demagojiye açık bir kurbandır. Buna rağmen anti-semitiz- sorumlu tutar. Ona göre Avusturya-Macaristan imparatorluğunun
mi “sosyal ilişkilerin gelişiminde zorunlu bir geçiş dönemi” [eine not­ başkentinde gelişen liberalizmde başlangıçtan itibaren “özel bir ya­
wendige D m chsgangsperiode] olarak görür.20 Böylece anti-semitizm hudi etkisi” vardır. Finans, bilim ve kültür çevrelerine bir “yahudi
sorunu bir kez daha determinist-evrimci bakış açısıyla, sadece geçici kliği” hâkimdir. Austerlitz, anti-semitist hareketin ortaya çıkışındaki
değil, aynı zamanda gerekli bir sosyal gerilik sorununa indirgenir. en önemli faktörlerden birinin Viyana basınındaki yahudi tekeli oldu­
Philipp Scheidemann 1906’daA^^M^Z«f dergisinde yayınlanan maka­ ğunu yazar. Yahudi bir aydın ve Arbeiterzeitungvxv yöneticisi olarak
lesinde de aynı sonuca varır; “Anti-semitist grupların hâlâ varlıkları­ "yahudilerin hakimiyeti”nden [/udenherrschaâ] söz ederken, sadece
nı devam ettirebilmeleri, Almanya’da küçük köylüler ve küçük burju­ yahudi gazetecilerin çokluğuna değil, aynı zamanda “basının yahu­
vaların hâlâ politik açıdan ne kadar gerici olduğunun ispatıdır.” Sos­ dilerin özel çıkarlarına tabi kılınmasına” da dikkati çeker. “Bu bir
yal ve ekonomik ilerlemeden sonra anti-semitistler ya muhafazakâr cins yahudi komplosuydu, İsrail halkının dayanışması efsanesi ger­
ya da tutarh anti-kapitalist yani sosyal demokrat olmalıydılar. 21 çekleştirilmişti.” Austerlitz’e göre Lueger yahudi banka ve gazete sa­
Anti-semitizmin küçük burjuva ve anakronik niteliği, Avusturya hiplerine karşı yaygın düşmanlığa bir ses ve politik program vermek­
Sosyal-Hıristiyan Partisi başkam ve Viyana belediye başkanı Kari ten başka bir şey yapmamıştı. Ama burjuva politikacı Lueger’in anti-
Lueger örneğinde doğrulanmaktadır. Friedrich Austerlitz’e göre bu semitizmi, temelinde, demagojiye dayanıyordu ve etkisi zararsızdı; o
sima, politikayı demagojik bir egzersize dönüştürmekten başka bir ne yahudilerin kovalanmasmdan ne de vatandaşlık haklarının elle­
şey olmayan “küçük burjuva psikolojisinin” özetidir. Lueger bütün rinden ahnmasından yanaydı, sadece onlarla mücadele etmekle “ye-
önyargılarıyla “küçük insanların” otantik bir cisimleşmesi anti-semi­ tiniyordu”.23 Austerlitz’in bu makalesinde, Lueger’in taşralı demago­
tizmin yaratıcısı değildir, onu olsa olsa kışkırtmıştır.22 Austerlitz’e jisinin kökenlerinin doğru ve etkili analizi ile yazarm düşüncesinde
göre, aristokrasinin bir kesimi tarafmdan desteklenen, ama kapita­ önemli rol oynayan ve geleneksel anti-semitik kökenleri olan “yahu­
lizm karşıtı söyleminden hoşlanan, özellikle yahudi bankacılar ve fı- di komplosu” hayali birbirine karışmaktadır.
nans kesimini karşısına alan lafzı bir anti-kapitaIfzmle büyülediği or­ Bu eğilim İkinci Enternasyonal’in en önemli marksist teorisyenle-
ta tabakada da ziyadesiyle popüler olan bu demagog figürünün orta­ rinden Kari Kautsky ve Otto Bauer tarafından tasdiklendi. Yazıların­
ya çıkmasına neden olan tarihî koşullar Avusturya kapitalizminin da Batı Avrupa ile anti-semitizmin farklı özellikler gösterdiği çarlık
imparatorluğu arasındaki niteliksel farka dikkati çekerler. Kautsky,
1903’de Kişinyov pogromundan sonra yazdığı yazıda Bati’da kapita-
■|9 Wilhelm Ellenbogen (1899; 419) 20 Wilhelm Ellenbogen (1899 425)
21 Philipp Scheldemann (1905-1906: 636)
22 Friedrich Austerlitz (1900-1901: 40) "23 Friedrich Austerlitz (1900-1901: 43)
104 Alman ve Avusturya Marksistler! Marksistler ve Yahudi Sorunu 105

list sanayileşme karşısmda küçük burjuva tepkiden ibaret olan anti­ tahayyül edememektedir. Böyle bir şey Almanya’da olamazdı, öyley­
semitizmin Rusya’da mutlakiyetçi bir rejime karşı kendini savunma se insan hakları ve yahudilerin kurtuluşunun ülkesi Fransa’da hiç
politikası olduğunu açıklar. Rusya’da yahudilere karşı nefretin daha olamazdı. İyi bir aileden gelen bir subay hiç bir neden olmadan ca­
sivri ve şiddete dayalı bir karakteri vardır, çünkü çarlık rejimi bu nef­ susluk ve vatana ihanetle suçlanamazdı. Davada Dreyfus’un suçlulu­
reti desteklemekte ve yahudileri otokrasinin tepesinde esen fırtınanın ğu da suçsuzluğu da kanıtlanamamıştı ve zaten normalde casusluk
paratoneri olarak kuUanmaktadır.24 Anti-semitizmin bu biçimiyle an­ davalarında delil bulunmazdı, çünkü deliller karşı tarafın elinde olur­
cak yahudilerle yahudi olmayanları ortak mücadelede birleştiren işçi du. Dolayısıyla, Dreyfus’u savunma kampanyası “korkunç bir konu­
hareketi başa çıkabilirdi. ya”, a priori masûm olduğu görüşüne dayanmaktaydı. Wilhelm Li­
Otto Bauer’in tutumu da benzerdi: yahudilerin büyük burjuvazinin ebknecht şunları yazar; “Yahudi Dreyfus’un sadece yahudi nefreti
bir parçası olduğu batıda anti-semitizm sadece “anti kapitalizmin ilk [aus blossem Judenhass] yüzünden şeytan adasına gönderildiği
naif biçimi” {der erste naïve Ausdurck des Antikapitalismus) iken; inancı, her türlü psikoloji ve sağlıkh düşünceyi aşar. ”2?
yahudi proletaryasının varolduğu Doğu’da anti-semitizm, milliyetçi Fransa’daki Üçüncü Cumhuriyet’in kurumlarına bu saf güven Ro­
karaktere bürünerek işçileri bölmekte (yahudi işçiler arasında milli­ sa Luxemburg tarafından paylaşılmaz. 1898-1899 yıllarında Dreyfus
yetçiliğin bir biçimini yaratarak) ve işçi hareketine zarar vermektedir. skandali konusunda yazdığı yazılarda -ki Dresden’de basılan bu ya­
Çarlık Rusya’sındaki işçi hareketi bu gerici ideolojiyle mücadele etmek zıları Fransız basını ve Fransa’da yaşayan muhabirlerle (Ch. Pappo-
ve aynı zamanda “slav kardeşleri” 25 üe yahudi işçiler arasında bölün­ port, B. Kriçevskiy, L Urbach) mektuplaşmalarından edindiği bilgile­
me sonucunu getirebilecek “Yahudi milliyetçiliğine” karşı çıkmak zo­ re dayandırmaktadır- yüzbaşıyı samimiyetle savunur. Ama bu, aynı
rundadır. “Yahudi milliyetçiliği” kavranu burada çok muğlaktır, ama zamanda, Dreyfus’un savunmasını üstlenen burjuva propagandayı
ilerde göreceğimiz gibi, hem Siyonizm hem de yahudi ulusu ya da kül­ desteklediği anlamına gelmez. Bu bağlamda Jaures’in tutumunu za­
türel özerkliği konusundaki her türlü fikri içermektedir. Ezen ulus ile yıf ve çekimser bulur, çünkü tüm Fransa’yı kutuplara bölen dava kul­
ezilen azınlık arasındaki her türlü farkı yok sayan, bu yahudi milliyet­ lanılarak, militarizme karşı kampanyanın yoğunlaştırılması gerektiği
çiliği anti-semitizmin karşılaştırılması -ki bizce bu marksist yönteme görüşündedir. Luxemburg’a göre, Dreyfus skandali, ne devlet aygı­
çok yabancıdır- Adler ve Mehring’in görüşlerine yakındır. tındaki bazı gerici kesimlerin hatalarını azaltmış ne de anti-semitiz­
Alman ve AvusturyalI sosyalistlerin Dreyfus skandali karşısında­ min çağdışı görüntülerinin ortaya çıkışını engellemiştir, aksine Fran­
ki tutumlarının analizi de ilginçtir ve bu dönemde marksistlerin ço­ sız toplumunun parçalanmasının, derin bir krizin göstergesidir;
ğunluğunun yahudi sorununa bakışının kültürel temelini daha iyi “Dreyfus olayında, onu sınıf savaşı açısından ilginç kılan dört sosyal
anlamayı mümkün kılar. Wilhelm Liebknecht 1899’da Karl Kraus’un faktör ortaya çıkmıştır; militarizm, şovenizm/ milliyetçilik, anti-semi­
Viyana’da çıkardığı F ackel [Meşale] dergisinde bu konudaki özlü gö­ tizm ve dincilik”.28Rosa Luxemburg anti-semitizmi sosyal gericiliğin
rüşünü şöyle açıklar: “Yüzbaşı Dreyfus’un suçsuzluğuna inanmıyo- ifadesi olarak yorumlamamakta, aksine “burjuva toplumunun yavaş
rum."26 Bir subayın sadece yahudi olduğu için mahkünı edileceğini
27 Wilhelm Liebknecht (1899: 3) Liebknecht konusunda Bkz. E. Silberner (1962;
208-11) Neyse ki değerlendirmeleri ne Almanya'da ne de Fransa'da işçi hareketinin
24 Karl Kautsky (1902-1903: 306) Kautsky ve antl-semitlzm (iiorlne Bkz. Jack Ja­ tamamı tarafından paylaşıldı. Yine de o dönemde Sosyal Demokrasi içinde yaygın
cobs (1985; 1994) olan görijşü yansıtıyordu.
25 Otto Bauer ( 19 10-19 I I : 94) 26 Wilhelm Liebknecht ( 1899: I ) 28 Rosa Luxemburg ( I 971: 82)
106 Alman ve Avusturya Marksistleri Marksistler ve Yahudi Sorunu 107

yavaş değil, hızla çürümeye başladıgı”^^ bir ülkede, kapitalizmin ol­ Fakat İkinci Enternasyonal’in pozitif klişeleri modern tipte bir an­
gunluk döneminin işareti olarak görmektedir. ti-semitizmin mümkünatını dışlıyordu: anti-semitizm sadece geçmi­
Bu ifade anti-semitizm olgusunun analizini sosyal demokrasinin şin bir kahnüsıdır. Kautsky 1890’da şunları yazar: “bugünkü Anti­
geleneksel yaklaşımma göre bir başka niteliksel düzeye çıkarmakta­ semitizm, zaman ve mekan olarak sınırlı, geçici ve darkafalı bir ha­
dır. Ne yazık ki, Rosa Luxemburg, anti-semitizmi çağdaş kapitaliz­ rekettir. ”31 Bu yöntem Wilhelm Liebknecht’in Dreyfus skandali kar­
min bir olgusu olarak gören, ancak boyutları ile etkisini gözardı eden şısındaki şaşkınlığında olduğu gibi, anti-semitizmin yarattığı tehdi­
marjinal bakış açısıyla sınırlı kahr. Dreyfus olayı öncelikle milita­ din genelde küçümsenmesine yol açan çıkış noktasıdır. Alman ve
rizmle mücadele etmek için bir fırsattır ve bu durumda anti-semitizm AvusturyalI marksistler anti-semitist ideolojiyi çağdışı, ilerleme düş­
marjinal kalır. Kautsky’nin bile Jaures’in bu konuda yaptığı araştır­ manı ve gerici olarak niteler. XIX. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çı­
maya verdiği cevapta, olayın anti semitik yönünü ikincil görme eğili­ kan önemli bir değişimi farketmeyi başaramazlar: dinî yahudi düş­
mi ilginçtir. Dreyfusçulara kuşkuya yer bırakmayacak şekilde destek manlığından çağdaş, ırkçı anti-semitizme geçiş, ki bu resmî faşizm
verir -Fransız sosyalizminin onurunu kurtardığını bilerek Jaures’in ideolojisine giden süreçtir. Bunu ne Viyana’da Lueger’in sosyal-hris-
kazanımlarım över ve işçi sınıfının tarafsız kalmaması gerektiği yo­ tıyan hareketinde, ne de Alfred Stöcker’in Almanya’daki protestan
lundaki inancını onaylar- ama bu olayla birlikte ortaya çıkma fırsaü eğilimli hareketinde görmek mümkündür. Ancak Georg von Schöne­
bulan Fransız anti-semitizminin kökenleri konusunu ihmal eder.^o rer’in pancermanist hareketi kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ırkçı
Bu tartışmanın bilançosunu çıkarma çabasında, anti-semitizm ve izler taşımaktadır (Avusturya’nın ileri gelen sosyalistlerinden bir
fılo-semitizm arasında kesin bir seçim yapmaktan (Adler ve Meh­ grup bu akımdan gelmektedir). Dinî kökenli yahudi nefretinden, ırk­
ring), anti-semitizme karşı mücadeleden yana açık tutum alanlara çı anti-semitizme geçiş sadece formel içerikli değildir: birincisi yahu­
(Bebel) kadar bir gelişme izlenebilir. Daha temel bir analize ise Orta dilerin hıristiyanlaştırılabileceğinden yola çıkarken, İkincisi yahudile­
Avrupa marksistlerinde rastlamak mümkündür: anti-semitizmi sos­ rin asimilasyonuna bile karşı çıkar. İşte tam da bu çok önemli nokta
yal geri kalmışlığın bir ifadesi olarak görürler ve ekonomik gelişmey­ marksist analizcilerin gözünden kaçar. Yahudilerin kurtuluşunun
le ortadan kalkacağına inanırlar. Sosyal tabanını küçük burjuvazi ürünü bir hareketi ve ideolojiyi -modern anti-semitizm- arkaik ön­
(köylüler ve küçük tüccarlar) ve orta tabaka (profesörler, devlet me­ yargılar olarak telâkki etmeye devam ediyorlardı.
murları, öğrenciler) arasında bulmaktadır. Anti-semitist hareket ge­
rici ve romantik bir ideolojiyi yayar, buna rağmen temelde çeşitli Siyonizm
meslek dallarında yahudilerin rekabeti karşısında duyulan korkuya Politik Siyonizm Avrupa yahudiliğinin yüzyıl dönümünde içinde bu­
dayanan, ekonomik nedenlerden kaynaklanır. Bu analiz, Engels’in lunduğu iki ucu çıkmaz sokağa cevap olarak oluştu: Doğuda, çarlık
1890'da geliştirdiği bazı kavramları yeniden ele almakta, ancak anti- Rusya’sında asimilasyonun mümkün olmayışı ve Almanya ve Avus­
semitizmin, özellikle Avusturya’da olduğu gibi hâkim ideolojinin ya­ turya’da anti-semitizmin yayılması. Siyonizmin kökenini kısmen
pısal bir unsuru haline geldiği yerlerde, “aptalların sosyalizmi” ola­ modern anti-semitzm’in yükselişine karşı (asimile olmuş) batüı ya­
rak kavranmasının artık aşıldığı ya da yetersiz kaldığına işaret eden hudi intelligentsiyasınm tepkisinde, kısmen de bu kültürel değişim
bazı gelişmeleri gözardı etmektedir. sürecinin (H askalah) içindeki ve Batılı dünyadan gelen yeni düşün-

"29 Rosa Luxemburg (1972a: 268) 30 K»rl Kautsky (1899)


'31 S. (Kari Kautsky) (I890-, 23)
108 Alman ve Avusturya Marksistleri
Marksistler ve Yahudi Sorunu 109
çelere çok açık olan Doğu Yahudilerinin bu tepkiye yankısında ara­
mak gerekir. Özellikle Judaizm ve anti-semitizmi değiştirilemez ve görmeyen ve amaçları her açıdan ütopik olan bir hareket, başarısız­
sonsuza kadar varolacak tarihî gerçeklikler olarak gören siyonist ide­ lığa mahkûmdur.”33 I9 1 3 ’de A rbeiterzeitungda yayınlanan bu yo­
rum İkinci Enternasyonal’de siyonizmin değerlendirilmesi konusun­
olojinin bazı temel tezleri, Rus doktor Leo Pinsker’in 1881’de yazdı­
ğı Kendi Kendine Kurtuluş [Autoemanzipation] adlı öncül bildirgesin­ da hâkim olan görüşü yansıtmaktadır. Buna karşılık, Siyonizm Doğu
de zaten bulunuyordu. Bununla birlikte, Pinsker Yahudilerin kurtu­ Avrupa’da azınlıkta olmasına rağmen, Yahudi işçi hareketi içinde
luşunu tüm ezilen insanların daha genel kurtuluşu sürecinin bir veç­ özel bir akım olarak biçimlendi. Almanca konuşan marksistlerin Si­
hesi olarak görürken, modern siyonizmin kurucusu ve D er/udensta- yonizmin Orta Avrupa’daki kökenleri yerine. Doğu Avrupa’daki Si­
a t [Yahudi Devleti] (1896) adh kitabın yazarı Theodor Herzi yahudi yonizm’in yansımalarını analiz etme çabaları bundan kaynaklan­
devletinin kuruluşunu hedefleyen tipik milliyetçi bir hareket için bu maktadır ve çoğu zaman Bund’çularla Rus Siyonistieri arasındaki po­
lemiğe bir ek olarak algılanmaktadır.
evrensel perspektiften vazgeçiyordu. Viyana’nm en önemli liberal
günlük gazetelerinden Neue Freie Presse [Yeni Özgür Basın] yazarı i. İgnatieff’in (Parvus) 1893’deVW?Mi’Z « i’da yayınlanan “Rus-ya-
hudi işçilerinin yahudi sorununa ilişkin görüşleri” başlıklı karakte­
olan Herzi, Macaristan kökenli, tamamen asimile olmuş bir yahudiy­
di. Paris’te Dreyfus skandalinin etkisiyle birdenbire anti-semitizm ristik makalesi, aynı zamanda Rusya’da bir yahudi işçi hareketinin
gerçeğini ve asimilasyon sürecinin vardığı krizi kavramış ve siyonist oluşum sürecinin Almanya’ya ulaşan ilk yankısı ve “Yahudi milliyet­
olmuştu. Herzl’ın siyonizmi ne Moses Hess’de olduğu gibi sosyalist çiliğinin” analizini yapan ilk değerlendirmedir. İgnatieff, Yahudi işçi­
ne de Nathan Birnbaum’unki gibi ruhanî boyuta sahiptir. Aksine Al­ lerin Batı “eyaletinin” bir “büyük kentinde” düzenlediği büyük bir
man ve AvusturyalI liberal yahudi intelligentsiyasınm akılcı ve fay­ gösteriyi (büyük ihtimalle söz konusu olan Litvanya’nın Vilnius ken­
dacı geleneğine dayanıyordu. Herzl’a göre Yahudiler bir ulustu ve tinde düzenlenen 1 Mayıs gösterisidir) ve gösteri sonunda yapılan
mitingde iki konuşmacının Yahudi jargonunu (yidişçe) kullanarak
Batı dünyasmda özel bir yerleri vardı: hedefleri ileri Batı medeniyeti­
ajitasyon yaptığını anlatir. Makalede ayrıca, miting sırasında “Yahu­
nin kültürünü ve kazanımlarını Filistin’e götürmekti. Güçlü bir Avru­
di milliyetçiliğine” yöneltilen eleştiriden de söz edilir. Milliyetçiler
pa merkezci damganın etkisi akındaki ve sömürgeci yayılma dönemi­
nin ürünü olan Herzl’in Siyonizm anlayışı, İncildeki Eretz İsrael im­ Rusya’daki anti-semitik kovuşturmaların baskısı altında yahudiliğin
“kurtuluşu” [rédemption] için çeşitii projeler geliştirmişlerdi: Yahudi­
gesini modern bir devlet biçimide laikleştirmiş ve onu getirip Arap Fi­
lerin “bağımsız bir ekonomik yapı” kurabilecekleri Filistin ya da Ar­
listin’inin tarihî gerçeğinin üzerine yapıştırmıştıtı. 32
Yahudi proletaryasının bulunmadığı Orta Avrupa’da Siyonizm iş­ jantin’de koloni oluşturmayı düşünüyorlardı ve bu bağlamda Yahudi
çi hareketi için tamamen marjinal bir olguydu. Marksistier genelde burjuvazisinin desteğini istiyorlardı. Ama kapitalistier Filistin’de de
politik siyonizmin doğuşunu Yahudi küçük burjuvazisinin, tarihî ge­ kapitalist kalacaklardı ve Yahudi işçilerin Yahudi bir işveren tarafm­
leceği olmayan ve biraz garip bir yeni eğilimi olarak yorumladılar. Al­ dan sömürülmek için başka topraklara gitmeye niyetieri yoktu. Ya­
manca konuşan Yahudi marksistier için Siyonizm sadece, terkettikle- hudi sorununun çözümü, “ırk ve din ayrımı yapmadan insanlığın
ri ve artık ilgilenmek istemedikleri bir dünyanın yankısıydı. “Müte­ kurtuluşunu amaçlayan” {für die Erlösung der M enschlieie) sınıf mü­
vazı bir fılantropik eseri desteklemek isteyen, öncülleri gerçekliği cadelesine dayanmaktaydı. Parvus’a göre, diasporada kök salan Ya­
hudi işçiler kültürel değerlere dayalı bir “ulusal duygu” geliştirmişler-
32 Bkz. Jakob Taut (1986: 24-6)
33 R.S. VVistrich'de alıntı (1981: 124)
1 10 Alman ve Avusturya Marksistleri Marksistler ve Yahudi Sorunu IIi

dİ. Ama bu, etnik kökenlerini (Volksangehörigkeit) inkâr etmeyen, litik hareketiydi. Proletaryanın % 3 0 ’unun yahudi olduğu Galiçya’da
“karanlığm değil, aydmlanmanın milliyetçiliği, barbarlık değil, kültü­ siyonist propaganda sadece sınıf mücadelesini bölmeye yarardı. Do­
rüne sahip çıkma, halkları birbirine düşman eden değil, tüm halkla- layısıyla bununla da, hahamlarla, “kaşer tencerelerle [kaşer; dine uy­
nn kardeşliğini sağlayan bir milliyetçilik,” olacaktı.34 gun hazırlanmış helal yiyecek ç.n.], şakakları örten favorilerle nasıl
Ignatieffin makalesinde üç önemli nokta bulunur: a) Rusya’da mücadele ediliyorsa, öyle mücadele edilmeliydi. ”37
bir Yahudi proletaryası vardır ve sınıf çıkarlarının bilincine varmaya Teodor Herzi’ın ünlü esen D er/udenstaafnin [Yahudi Devleti] ya­
ve örgütlenmeye başlamıştır; b) Doğu’da yaşayan Yahudiler ezilen yınlanması 1896’da Neue ZeiCda Jakob Stern’in kısa, eleştirel ve alay­
bir ulustur; c) Yahudi sorununa diasporada işçi sınıfı mücadelesi cı haberiyle verildi. Filistin ya da Arjantin’de bir yahudi devleti oluş­
bağlamında çözüm bulunabilir, yoksa, çözüm Filistin ya da diğer ül­ turma projesi “tuhaf bir proje” olarak değerlendirildi. Yahudi kapita­
kelerin ilhakında değildir. Bu çözümlemeler Bund örgütünün strate­ listler kendilerini “medenî ülkelerde” çok güvende hissediyorlardı ve
jik temelini oluşturdu. onların gözünde siyonizmin hiçbir avantajı yoktu.^s johann PoUack
Siyonizmin farkh bir başka değerlendirmesi 1895’de Neue Zeit 1897’de Herzl’m başkanlığında yapılan Siyonist Dünya Kongresi ve­
dergisinde B. Emmanuel tarafından yapıldı. O, bu hareketi Yahudi silesiyle bu akımın temel bir eleştirisini yaptı. Pollack yahudileri bir
burjuvazisinin ortaya çıkışına yol açan ve eski hâkim sınıfı, gettodan ulus olarak gören siyonist ütopyayı eleştirdi. Batı Avrupa’daki yahu­
çıkan bu rakiple^s karşı karşıya getiren kurtuluş sürecinin bir ürünü diler Rusya ya da Polonya’daki dindaşlarından çok farklıydı: “İngiliz,
olarak görmekteydi. Bu çatışma, siyonizmin en önemli ve etkili veç­ Fransız ve Alman Yahudisinin Rus ya da Polonyah yahudiyle hiçbir
helerinden birini oluşturduğu Yahudiliğin bir Rönesansma yol açmış­ ortaklığı yoktu ve düşünce biçimlerindeki farklılık dil yoluyla bile aşı­
tı. Emmanuel, Doğu Avrupa’da, yoksullaşan küçük burjuvazi içinde lamaz, aksine: dinî duygular her ülkenin kültürel özelliklerine göre
tutunan siyonist hareketin büyük gelişme şansına sahip olduğunu belirlenen özelliklere sahipti. ”39 Yahudilerin konuştuğu ortak bir dil
anlamışü. Yeni oluşan endüstri kesiminin dışında kalan tüccar ve za- yoktu ve dil olarak nitelendirilen yahudi-almancası lehçesi \Judende-
naatkâr orta sınıfı, hava insanlarının {Luftmenschn) sayısını artırdı­ utsch] yidiş dili bile, Rusya, Polonya ve Galiçya’da farklı özelliklere
ğını görüyor ve bu çöküşe alternatif arayışı içinde, Filistin’in koloni- sahipti. PoUack’a göre kültürel ve dinî düzeyde olduğu gibi, dilce de
zasyonu fikrine sıcak bakıyordu. Emmanuel siyonizmin önündeki farklılıklar gösteren Yahudiler ulus olamazlar. Siyonistlerin “yahudi
engellerin de farkındaydı: ona göre “Filistin denizle çöl arasında dar halkı” kavramı aldatıcıdır, çünkü gerçekte bu halk çeşitli sosyal çıkar­
bir bölgeydi” ve “yerleşme projesi için” çok da uygun değildi^^. Tüm ları olan sınıflara bölünmüştür. Sosyalist hareketin etkisindeki prole­
bunlara rağmen siyonizmi olumlu görüyordu. Galiçya’nın sosyalist tarya siyonizme karşı düşmanca tutum içindedir ve sadece sınıf bilin­
yahudileri bu bakış açısını kabul edemezlerdi; onlara göre Siyonizm ci, geri yahudi işçiler için baskı ve anti-semitizme karşı çıkışın ilk bi­
sadece marjinal ve yahudi kitlelerin yaşamına yabancı bir olguydu, çimini oluşturabilir. Sonuçta Siyonizm romantik aydınların küçük bir
bunun da kanıtı yidiş dilinde dergi çıkarma projesinin yankı bulma- grubu tarafından ortaya atılan ve “artık varolmayan bir ulusun son
masıydı. Onlara göre, Siyonizm, asilime olmuş yahudi aydınların po­ defa tarih sahnesine çıkıp, sonra tamamen yokolmasına yol açacak

■34 I. Ignatieff ( 1892-1893: 176-9) 35 B. Emmanuel ( 1894-1895: 599) 37 s. Haecker (1894-1895: 760)
36 B. Emmanuel (1894-1895: 602 vd) Siyonist hareketin oluşması konusunda Sosyal 3 8J.St. (Jakob Stern) (1896-1897: 186)
Demokrasi içindeki tartışmalar için Bkz. Mario Kessler (1993: 19-39; 1994: 54-85) 39J. Pollack (1897-1898: 598)
112 Alman ve Avusturya Marksistleri
Marksistler ve Yahudi Sorunu I 13
geçici bir olgu” olarak g ö rü lü r. 4o Asimilasyonun seçeneği yoktur ve h imparatorluğunun bu eyâletinde, siyonistler bu nüfus içinde azınlık­
Siyonizm sadece judaizme lütfedilen tarihî bir gecikmedir. tılar ve sömürgeleştirme hayalinin gerçekleştirilmesi mümkün değil­
Revizyonist eğilimin aylık dergisi Sosyalist Defterler'm. tutumu ise dir. Bernstein’a göre, Siyonizm anti-semitizmin Avrupalı Yahudileri
çok farklıdu: ve eleştirisini kademeli olarak siyonist düşüncelere teme­ içine düşürdüğü “çaresizliğin” {Verzweiflung) ü rü n ü d ü r.42 Buna rağ­
linde hak verecek şekilde azaltılmıştır. Sergey Nevsorov’un 1897’de men, Bernstein’ın siyonizmi özünde değil, uygulanamazlığı nedeniy­
Herzi hareketinin başlangıcına ilişkin notları olumlu bir tarafsızlık tu­ le eleştirmesi anlamlıdır. Bernstein 1897’de sömürgecilik konusunda
tumunu yansıtır. Nevsorov, siyonizmi anti-semitizmin yetmişli yılla­ genel olarak görüşlerini açıkça dile getirmişti; “medenî olmayan halk­
rın kriziyle yeniden ortaya çıkan bir ürünü olarak nitelendirir. Siyo­ ların belli yöntemlerle baskı altina alınmasına karşıyız ve bununla
nizmin kökeni, anti-semitizmin, kurtuluşunu gerçekleştirmiş Yahudi­
mücadele ederiz, ama onları daha yüksek bir medeniyete zorlamak
lerde ortaya çıkardığı yurtsuzluk {Heimatlosigkeit) duygusudur. Bu için boyunduruk altina alınmaları gerektiği gerçeğine karşı d e ğ iliz .”43
hareketin “anti-semitizmin klasik ülkesi” Avusturya’da, özellikle Vi­ Bernstein, Birinci Dünya Savaşı sırasında yahudi sorunu ve Siyo­
yana’da ortaya çıkması tesadüf değildir. Nevsorov siyonizmi burjuva nizm konusundaki görüşlerini Berlin’de yayınladığı Yahudilerin
hareketi olarak tanımlar: Basel Kongresi’ne doktorlar, avukatiar, mü­ Dünya Savaşm daki Görevleri başlıklı bir broşürde somutlaştırdı. Al­
hendisler ve iş adamları katılmış, ama siyonist projelerin gerçekleş­ man ulusuna ait olduğunu onaylıyor ve böylece siyonist olmayışını
mesinde çıkarı olmayan Yahudi proletaryası ortada gözükmemiştir.
gerekçelendiriyordu - ’’Siyonist değilim, çünkü kendimi çok fazla Al­
Dolayısıyla, Yahudi devleti “bir burjuva kuruntusudur” {eine bürger­ man hissediyorum”-; buna rağmen Yahudilerin maruz kaldıkları
liche Fiktion). Böyle bakıldığında, Siyonizm Nevsorov’un gözünde “sosyal ve devletçi” ayrımcılık ve gittikçe yükselen anti-semitizm
“gerici değil, daha çok demokratik ve ilerici bir harekettir”, çünkü karşısında, siyonizmin özündeki “idealist unsur”un “kültürel yaşa­
“yahudiliğin moralini yükseltecek” güçtedir.“" Buna göre Siyonizm mın bir değeri” olarak görülebileceğini kabul ediyordu, Siyonizm, şo­
proletaryaya yabancı, hiç de gerçekçi olmayan bir programa dayanan venizmin Yahudi versiyonu değildi ve bu yüzden olumlu bir kültürel
bir burjuva demokratik hareket olarak görülür, buna rağmen proletar­ rol oynayabilirdi. Siyonist Yahudi “gerçek bir dünya vatandaşı” {ech­
yaya yararlıdır, çünkü pozitif bir ahlakî işlev üstlenebilecek olanakla­ ter weitbürgei) olabilirdi ve siyonist “halkların büyük ailesinin” kur­
ra sahiptir. Bu yargı şunları içermektedir; a) İkinci Enternasyonal’in tulmasına yardımcı olmak zorundaydı. Bernstein Yahudi yurtseverli­
önemli kesimlerinin tipik sömürgeciliğine karşı (Thiescim) tavizkâr ğini üç biçimde tanımlar: yahudilerin yaşadıkları ülkeye karşı duygu­
bir tutum; b) Yahudi kimliğini tarih dışı değil, olumlu bir faktör ola­ lan {Landespatriotism us); kendi halkına, aynı inançtan olanlara kar­
rak kabul etmek, ki bu aynı zamanda araya mesafe koymak ve asi- şı dayanışma duyguları {Stammespatriotismus) -, ve son olarak “dün­
milasyoncu hipotezlere eleştirel onay vermek anlamına gelmektedir.
ya vatandaşlığı severlik” {WeItbürgerIichenpatriotismus)olatdLk ta­
Eduard Berstein’ın görüşleri Nevsorov’a oldukça yakındır. nımladığı duygu. Bu sonuncusu, eternasyonalizm ile ulusal duygula­
1913’de Neue Z«rda Siyonizm konusunda son derece eleştirel bir rını diyalektik biçimde bağdaştırmaya eğilimliydi. Bernstein’a göre
makale yayınladı. Eleştirileri Filistin’deki durumun analizinden yola uluslar kendilerini, uluslararası kültüre kattiklan zenginlikle tanım-
çıkıyordu. Yahudilerin -nüfusun yaklaşık sekizde biri olarak- azınlığı
oluştiırduğu ve “maddî ve manevî açıdan” çok yoksul olduğu Osman-
42 Eduard Bernstein (1913-1914: 745)
43 E, Bernstein (1897: 109) Bu sorunla ilgili olarak Bkz, Georges Haupt/ Madeleine
"40 J. Pollack (1897-1898: 600) 41 S. Njewsorow (1897: 648, 651)
Reberiou (1967); Franco Andreucci (1979b)
I 14 Alman ve Avusturya Marksistleri Marksistler ve Yahudi Sorunu 115

layabilirlerdi. Yahudiler tarihleri gereği “doğuştan pasifıst”44, yani Hasanoviç’e göre Filistin’in seçilmesinin nedenleri şunlardır: a)
kozmopolitizmin ve uluslar arasında barış ruhunun doğal taşıyıcısı endüstrileşmiş Avrupa’nın kaçınılmaz krizi karşısında tarımın geliş­
idiler. Buna göre Bernstein’ın asimilasyonculuğu -kendine göre ide- tirilmesinin gerekliliği (Hasanoviç’e göre kapitalizmin krizi ancak
alize ettiği- Yahudi kimliğini yadsımıyor ve siyonizme belli bir kültü­ “tarıma dönüş” ile aşılabilir); b) Filistin’de görece yoğun Yahudi nü­
rel meşruiyet tanıyordu. fus; c) ekonomik ve kültürel açıdan geri kalmış bir ülkede Batılı tekn­
Sosyalist siyonizmin tutumları S o^ alist Defterler’de. Poale Sion oloji ve kültürün yardımı ile “medenileştirme misyonunu” yerine ge­
hareketinin lideri Leon Hasanoviç tarafından geliştirildi. Hasanoviç, tirebilme imkânı. Poale Sion’un lideri “siyonist yerleşim anlayışının”
Batı AvrupalI marksistler arasındaki yaygın asimilasyoncu anlayışı Filistin’deki yerU halkın varlığını inkâr edemeyeceğini (dünyanın her
eleştiriyor ve onları “kansız ve cansız” bir insanlığın “eşitlikçi ütop­ yerinde olduğu gibi!) yazar. “Arapların bilmediği ve yahudilerin ge­
yasıyla” sonuçlanacak soyut bir kozmopolitliği savunmakla suçlu­ tireceği işletme anlayışı, sadece kitlesel yerleşimleri mümkün kılmak­
yordu. Buna karşılık, ona göre, enternasyonalizm farklı uluslardan la kalmayacak, aynı zamanda Arapların ekonomik ve kültürel geliş­
bireylerin özgür kültürel gelişimi perspektifinden işçi sınıfının “ileri­ mesinin yolunu da açacaktır.” Bu durumda “Yahudilerin sömürgeci
ci ve müdafaacı bir milliyetçiliğini" içermekteydi.^s Doğu Avrupa’da politikasından, sosyal demokratların mücadele ettiği şiddete dayah
sadece küçük bir elit Yahudi tabakası asimile olurken, nüfusun bü­ sömürge politikasının benzerinden söz etmek tamamen saçmalıktır.
yük çoğunluğunu oluşturan proletarya dili ve kültürünü korumuştu. Yahudiler Filistin’e modern kültürü taşıyarak kelimenin tam anla­
Dolayısıyla, asimilasyonun sosyo-ekonomik koşulları yoktu. Batı’da mıyla bir medeniyet görevi ifa etmektedirler. ”<7 Zamanla Yahudiler
sosyal gelişme Yahudi toplumunun uyum koşullarım yaratmıştı, Filistin’de nüfusun çoğunluğunu oluşturacaklardır.
ama Doğu’da Yahudiler burjuvalaşmak yerine proleterleşmekteydi­ Hasanoviç’in teorisindeki “zamanın bir gereği” “tarıma dönüş sü­
ler. Bu çerçevede proleterya sadece çarlık Rusya’sında değil, aynı za­ reci” gözardı edildiğinde, bakış açısının tamamen Avrupa merkezci
manda Amerika’ya göç eden Doğu Yahudileri arasında da ulusal kül­ dünya görüşünün etkisi altında olarak, Batı’daki “ilerleme” ile Avru­
türün koruyucusu olmuştur. Hasanoviç’in Doğu Yahudilerinin prole­ pa kültür modelinin yayılmasını, “medeniyet misyonu” olarak gör­
terleşmesi üzerindeki ısrarı -siyonistlerden çok Bund yanlıları için mesi ilginçtir. Üstün kültürün temsilcisi olan yahudi yerleşimciler, Fi­
tipik- asimilasyoncu hipotezlerin gerçekçi olmayan karakterine dik­ listin’in geri kalmış Arap fellahlanm aydınlatmakla görevlendirilir.
kati çekmeyi ve aynı zamanda diasporadaki Yahudi yaşamının geliş­ Filistinli Arapların kültürel ve etnik kimliğinin, siyonistlerin “mede­
me imkânlarını vurgulamayı amaçlar. Filistin’in sömürgeleştirilmesi niyet misyonu” ile çatışmaya gireceği, sömürgeleştirme sürecinde
Yahudiliğin ulusal rönesansı için gereklidir, buna rağmen Yahudi ulusal bilincin gelişebileceği ve kurumlaşabileceği ihtimali sosyalist
halkının diasporada da ifadesini bulan “yaşam arzusu” bununla ye­ siyonistieri kesinlikle ilgilendirmemektedir. Avrupa dışındaki dünya
tinemez. Bu nokta Theodor Herzi ile en önemli ayrılıklarını oluştur­ tabula rasa olarak görülmekte ve “tarihî olmayan” halkların yaşadı­
maktadır: Hasanoviç Poale Sion hareketinin Diaspora’daki imkanlar ğı, kısaca sömürgeleştirilebilir bölge olarak algılanmaktadır. Kabul­
açısından “burjuva siyonistlerin kötümser bakış açısını” paylaştığı­ lenmeye her zaman hazır olmasalar da Paole Sion yanlıları, Kautsky
nı vurgular. 46 ve Otto Bauer gibi “ortodoks” marksistlerin Doğu Yahudilerini asimi­
le etmek istemeleri gibi, Filistinli Arapları asimile etmeyi düşünüyor-
■44 E. Bernstein (1917: 32-49)
47 Leon Hasanoviç (1914: 971)
45 Leon Hasanoviç (1914: 963) 46 Leon Hasanoviç (1914: 967)
Marksistler ve Yahudi Sorunu I 17
116 Alman ve Avusturya Marksistleri
zülebilecek bir ulusal sorun olarak görmektedirler. Aralarındaki fark­
lardı. Kendilerini marksist ve devrimci olarak nitelendiren Doğu Av­ lılığa rağmen, (tarihî materyalizmin kavramlarıyla yeniden tanımla­
rupa’daki bu siyonist hareket, sömürgecilik anlayışmı ilke olarak nan) model olarak Avrupa'nın batısının gelişmesini temel alan belli
reddetmeyen ve siyonistlere dergilerinin sayfalarmı açan Alman sos­ bir tarih anlayışına dayanan, ilerleme düşüncesinin etkisindeki Av­
yal demokratlarmm revizyonist eğilimiyle bu temelde birleşmektedir. rupa merkezci önyargıları paylaşıyorlardı. Daha sonra ayrıntılı olarak
Sosyalist Defterler 1920’de Balfour deklerasyonundan sonra bu siyo­ üzerinde duracağımız gibi, Kautsky ve Bauer’e göre Batı Avrupa’da
nist anlayışı şöyle yorumladılar. “Tüm sömürgecilik hareketleri gibi yaşanan asimilasyon kaçınılmaz bir “doğa yasası” gücü ile Doğu Av­
Yahudi-siyonistlerin Filistin’i sömürgeleştirmesinin amacı da, üretim rupa’da da yaşanacaktı. Aynı düşünceye siyonistierde de rastlıyoruz,
güçlerinin gelişmesini sağlamaktır ve kültürel ilerlemenin bir faktörü onlar asimilasyonun Filistin’de Batı Avrupa modeline uygun bir Ya­
olarak görülür. hudi devleti temelinde yaşanacağı görüşündeler. Her iki durumda da
Bu tartışmanın ana noktalarım özetlemek gerekirse, “ortodoks” amaç, ulusal devletlerin ve milliyetlerin dışında bir diaspora azınlığı
Marksistlerin siyonizme karşı eleştirel argümanları şunlardır: önce­ olarak, Yahudilerin aykırılığım yoketmektir.
likle Siyonizm bir ütopyadır, Filistin’in sömürgeleştirilmesi, bölgenin
modern bir devlet için nesnel koşullara sahip olmaması nedeniyle ve Asimilasyon paradigması: O tto Bauer
üretim koşullarının zorluğunun Yahudilerin kitlesel göçüne ilişkin Otto Bauer’in 1907’da Viyana’da yayınlanan ünlü kitabı Ulusal So­
tüm hayalleri yıkacağı gerekçesiyle imkânsız görülür; İkincisi, Siyo­ run ve Sosyal Demokrasi'nm. bir bölümü Yahudi sorununun analizi­
nizm, özellikle etkin olan asimilasyon eğilimine karşı çıktığı ve Orta ne ayrılmıştır. Bauer’in ulus olgusunu tanımlama ölçütleri hem sos-
Çağ’dan bu yana varolmayan Yahudi ulusu anlayışını canlandırmaya yo-ekonomik doğa hem de kültüre dayanmaktadır. O dönemde yeni
çahştığı için, geçmişe ait tarihe aykırı, anakronik bir hareket olarak romantizmin etkisindeki Alman sosyolojisinde (Ferdinand Tönnies)
görülür; ve sonuçta anti-semitizmin yansımış görüntüsü, Yahudi mil­ yaygın olan “topluluk” (Geme//i5c/îa.ft)düşüncesini kendine temel
liyetçiliğinin gerici bir biçimidir. Siyonizm milliyetçi eğilim olarak Ya­ alır, ama Marksist-rasyonalist ilkelerin süzgecinden geçirerek yeni­
hudi proletaryasının işçi hareketinden tecrit olmasına yol açmaktadır. den tanımlar. Ulusu bir “kader birliği” {Schicksalgem einschaft) ola­
Alman ve AvusturyalI Marksistler Balfour deklerasyonunun yayın­ rak tanımlar ve cemaatin homojenlik ya da kimlik anlamına gelmedi­
lanmasına kadar (1917) siyonizmi, küçük bir grup elit aydının sa­ ğini açıklar.49 bu anlayışın temel unsuru, bireysel düzeyde, ortak ta­
vunduğu, Yahudi burjuvazisinin bazı hayırseverlerince desteklenen, rihin sağlam ve canlı temeli olarak etkisini gösteren ortak kültürdür
ama kitle tabanı ve özellikle geleceği olmayan bir eğilim olarak gör­ (“içimizdeki tarihî unsur”). Bauer’e göre ulus, her bireyin içselleştir-
düler. Bu hâkim eğilimin yamsıra aksi görüşte olan revizyonistler ve diği kültürel boyuttur, belli bir bölgeye bağlı olması gerekmez, bunun
sosyalist siyonistler, siyonist hareketin iki özelliğini öne çıkarırlar: dışında da varolabilir. Austro-Marksistler -Bauer’den önce Kari Ren-
diasporadaki kültürel işlevi ve Filistin’deki “medeniyet misyonu”. ner- bu temelde imparatorluk döneminde etkili olan merkezci güçle­
Bu iki bakış açısının sınırları bellidir. Doğu Avrupa’daki Yahudi re karşı, ulusal-kültürel özerklik çözümünü ortaya atmışlardı. Bu çö­
sorununu, temel doğası ve gerçek boyutlarıyla kavramamakta, yani züm, Avusturya-Macaristan’m çok uluslu yapısının, Habsburg mo-
ne asimilasyon ne de göç veya Filistin’in sömürgeleştirilmesiyle çö­
49 O tto Bauer (1975: 172) Bauer'In ulus teorisi için Bkz. Horace B. Davis (1967:
48 F ria Naphtali (1920: 213). Alman revizyonistlerinin Siyonizm konusundal<i tavrı 149-57) Arduino Agnelli (1969); ve özellikle Claudie Weill (1987a: 23-46)
için Bkz. R.S. Wistrich (1976b: 126 vd)
Marksistler ve Yahudi Sorunu 119
118 Alman've Avusturya Marksistleri

narşisine dayalı merkezî egemenlik pozisyonuna, temelinde dokun­ Özel bir kaderle ve diğer ulusların aksine bir gelişmeyle, birbirine sı­
maz. Ulusal özerklik ilkesi 1899’da Brünn Kongresi’nde sosyal de­ kı sıkıya bağlıydı. Buna rağmen kapitalizmin -genelde ticarî üretime
mokratların programına dahil edildi (bireysel değil bölgesel özerklik dayalı bir ekonomik sistem- olarak yükselişi, yahudilerin ticarî teke­
anlamında) ve “tüm Avusturya halklarının ulusal kimliğinin gelişi­ lini yıkmış, para tedavülü tüm topluma yayılmış ve Yahudiler çevre­
mi ve k o r u n m a s ı n ı ”5o amaçlayan politikanın temelini oluşturdu. Bu lerindeki halklarla karışmışlardı: özel konumlarını kaybettikten son­
perspektifte kültür ortaklığının ifadesi olan ulus, bir devletin ya da ra asimile olabilirlerdi.52 Bauer Orta Avrupa’da özgürleşmiş Yahudi­
bölgenin sınırlarına bağımlı olmamalı, aksine, sınırsız, sınıfsız ve lerin portresini çizer; geleneksel giysilerini çıkardılar, ama el kol ha-
devletsiz bir dünyada yaşayabilmeli, kendini geliştirebilmeliydi. Bu reketieri, mimikleriyle farkediliyorlardi; kökten dincilikten vazgeçti­
görünüşe rağmen, ahnan karar milliyetçi anlayışa dayanıyordu. Ba- ler, ama reforme edilmiş Yahudiliğe bağlı kaldılar; nihayet Yahudi ol­
uer, her modern toplumun içerdiği unsurlardan biri olan kozmopolit­ mayanlarla normal ilişkiye geçtiler, ama karma evlilikleri hâlâ redde­
liği reddetmiyordu, bilâkis (dünyadaki teknik, bilimsel ve edebî yeni­ diyorlar ve ait oldukları toplumun ve kendilerinin özel olduğu bilin­
liklerin gittikçe artan hızla yayılmasına bağh olarak) uluslararası kül­ cini koruyorlardı.53 Uyum süreci henüz tamamlanmamışü, buna rağ­
türün, farklı uluslar tarafından, özel “ulusal algılarına” bağlı olarak men belirleyici eğilim olarak kaldı: “uyum sürecinin temposu ne olur­
kavranacağını düşünüyordu. Burada uluslararası kültür, ulusal özel­ sa olsun, her yerde egemen olduğundan kuşku duyulmamalıdır. Ka­
liklerin ortadan kaldırılması için değil, aksine zenginleştirilmesi ve pitalizm ve modern devlet her yerde eski Yahudiliği [das alte Juden-
güçlendirilmesi için uygun bir faktör olarak kavranmaktadır; ulus ol­ tum) yok etmeye devam etmektedir. ”54
gusu da donmuş bir gerçeklik değil, tarihî ve canlı bir kavramdır. Bauer’in “feodal Yahudi ulusu”nu tanımlamak için ırkçı unsur
Bir bölgeye bağlı olmayı gerektirmeyen bu ulus teorisi, Doğu Ya- “kan biriiği”ne ağırlık tanıması, belli bir şaşkınlığa yol açtı. Bu, ger­
hudilerine çok uygundu ve bu yüzden Rusya’daki Bund hareketinin çekte, Bauer’in ulus teorisine yabancı ve büyük ihtimalle dönemin
programlarının yazıhşma kaynakhk etmesi tesadüf değildir. Öte yan­ kültüründen alınma bir kriterdi, ki bu kültürde Yahudilerin ırk olarak
dan, Bauer, Yahudilere, kelimenin çağdaş anlamında bile, ulus statü­ tanımlanması (Yahudiler arasında bile) harcıâlem bir ifadeydi. A3/rı-
sü tanımaya hazır değildi. Ona göre, Yahudiler, yüzyıllar boyunca, ca, Bauer’e göre, asimilasyon esasında kültürel bir süreçti. Doğu
kapsamlı ticarî üretim yapılmayan, değişim ekonomisinin geçerli ol­ Avrupa’da Yahudiler hâlâ bir ulus oluşturmaktaydılar, ama bu ulus
duğu feodal sistemde, para ekonomisinin tek temsilcisi olarak yaşa­ “tarihsiz bir ulusun” {einer geschichtlosen Nation) tüm özelliklerine
mışlardı. Bauer’e göre, Yahudiler feodal sistemdeki -etnik özellikleri­ sahipti: ulusal edebiyati olmayan, sadece “güdük kalmış” bir kültür
nin temelini oluşturan- bu sosyo-ekonomik özelliklerini Doğu Avru­ ile “bozulmuş”55 bir dile dayanan bir topluluk. Bauer, bu tartişma-
pa’da da korumuşlardı ve köylüler ile kent pazarları arasında ilişkiyi da, genel teorisine uygun olarak (Polonyalı sosyalistlerin Bund’a kar­
sağlayan küçük tüccarlar ya da gezgin satıcılar olarak yaşamaktaydı­ şı geliştirdiği) Yahudilerin ortak bir toprağa sahip olmadıkları için bir
lar. Yahudiler Orta Çağ’da sadece ortak kültürleri (dil ve gelenek) te­ ulus olmadıkları görüşünü eleştirir. Ulusal karakterlerini kaybetme­
melinde değil, aynı zamanda “kan birliği” [diegem einschaft des Blu- lerinin nedeni ortak toprağa sahip olmamaları değil, kalıplaşmış ve
fes)5> temelinde bir ulus oluşturmuşlardı. Yahudi “ırkı” ve kültürü sağlam olmayan kültürlerinin asimilasyona karşı duramamasıdır.
Bauer’e göre Yahudi kültürünün çarlık Rusya’sı ve Avusturya-Maca-
■52 0 tto Bauer (1975: 418) 53 O n o Bauer (1975: 419)
50 Brünn programı G .Haupt ve diğerlerinde basıldı (1947a: 204-7)
54 O tto Bauer (1975: 420) 55 O tto Bauer (1975: 42!)
51 Otto Bauer {1975; 416)
no Alman ve Avusturya Marksistleri Marksistler ve Yahudi Sorunu 121

lİNliin lıııpiiiiUorluğunda yaşadığı ıöıu‘s;ms geçici bir olgudur. Bu ba- Yahudi ve hıristiyan işçilerin sınıf birliğinin sağlanması için birincile­
kııuılau Yahudilerin ulusal özorkllftini savunmak saçma ve mantık­ rin diğerlerinin “geleneklerini” devralması gerekmektedir. Bauer,
sızdır. Görüşünü şu örnekle açıklar, ulusal özerklik yahudi okulları­ analizinin sonucunda. Çeklere sadece Bohemya’da değil, aynı zaman­
nın kurulması anlamına gelmektedir, ki Yahudi çocuklar çoğunluk da Avusturya’da da ulusal özerklik tanınmasını savunurken, aynı
ulusun dilini öğrenmiştir. Bu argümanın çok zayıf ve çelişkili oldu­ hakkı Galiçyalı Yahudilerden esirgemekte ve onları asimile olmaya
ğuna dikkat edilmelidir: ana dillerinde, yidişçe yapılacak ders, yahu­ mahkûm etmektedir. Avusturo-marksistlerin ulus teorisindeki tutu­
di çocukların aynı zamanda almanca, rusça ya da lehçe öğrenmeleri­ munun çelişkisine bir kez daha dikkat çekilmelidir. Bauer’in geliştir­
ni engeller miydi? O zaman Bauer neden Viyana’da çekçe eğitim ya­ diği ulusal algılama kavramı -her ulusun kendi kimliğini ortadan
pan okulların açılışına rıza göstermiştir? Kitabında “tarihsiz halkla­ kaldırmaksızın uluslararası kültürü entegre etme biçimi- ştetl'levde
rın” uyanışına ve Çeklerin uluslar topluluğuna dahil olma hakkına yahudi ulusunun korunması çerçevesindeki modernleşme ve laiklik
bir bölüm adadıktan sonra Yahudi sorununa bakışı noktasında açık­ hareketini açıklayabilir. Biz, Yahudi sorununun ele alındığı bölümün
ça teorik gerilik göstermektedir. Tezini desteklemeye yönelik deliller, Bauer’in Ulusal Sorun ve Sosyal D em okrasi adlı kitabının metodolo­
yüzyıl değişiminde Doğu Yahudiliğinin ulusal rönesansmı ifade eden, jik yöntemine aykırı bir unsur olduğu kanısındayız.
laiklik ve modernizm hareketinden, yidiş kültürü, edebiyatı ve dili­ Yüzyılın ortasında nüfusun %11’ini oluşturan sekiz yüz bin Ya-
nin yaşadığı gelişmeden tamamen habersiz olduğunu göstermekte­ hudinin yaşadığı Galiçya’daki Yahudi sorunu Bauer tarafından
dir. Bauer’in tutumunu affettirecek tek nokta, Viyana’ya (büyük öl­ 1912’de Der K am pf adh dergide yayınlanan makaleyle dile getirildi.
çüde Leopoldstadt’a) göç eden Doğu Avrupah Yahudilerin özelliği Bauer’e göre Galiçya’lı yahudiler, çoğu “özel gelenekler ve ahlâk an­
olabilir: New York, Londra ya da Paris’in aksine, Viyana’daki Yahu­ layışına sahip, jargon denilen özel bir dile sahip , özel bir ulus’’^'^
di göçmenler yidiş kültürüne bağlı değillerdi (örneğin Viyana’da, anı­ oluşturan “yoksul küçük burjuva”lardı (aime kleinbürgern). Asimile
lan diğer kentlerle karşılaştırılabilecek bir yidiş basını yoktu). Ancak olmuş Batı yahudilerinin aksine Galiçya’da “yabancı bir halk” olarak
bu olgu Polonya, Litvanya ve Ukrayna’da o kadar açıktı ki, Bauer’in kaldılar. Buna rağmen asimilasyondan kurtulamadılar. Bauer “Doğu
tutumu ancak yidiş kültürünün her türlü gelişimi mekânını a priori Avrupa Yahudilerinin bu özelliğini yerleşilen bölgelerin ekonomik
olumsuzlamak olarak açıklanabilir. geri kalmışlığının etkisi” ile açıklar. “Kapitalist gelişme Doğu Avrupa
Bauer’in, hıristiyan İşçilerin yahudilere karşı “horgörüsü”ne iliş­ Yahudilerini asimilasyona zorlayacaktır (...) Asimilasyonu suni ola­
kin anımsatması durumu açıklamaktadır. Ona göre burada söz konu­ rak engellemeye ve Yahudilik içinde uyum düşmanı ideolojiler yarat­
su olan anti-semitizm değil, sadece yahudilerin “yabancı görünüşü­ maya çalışan her girişim, gelişme düşmanlığıdır, gericiliktir.
ne” karşı hoşgörüsüzlüktür: “şiveleri, tavırları, giyimleri ve gelenek­ Bauer, aynı yıl, etnik azınlıkların asimilasyonu sorunu üzerine
leri, hıristiyan yoldaşlarını, ustalarını, işverenlerini rahatsız ettiği uzun bir araştırma yayınlar ve bunu bir “doğa yasasına tekabül eden
[verletzen] sürece, köylüler ile yahudi tüccarların eski ekonomik kar­ zorunluluk” {eine naturgesetzliche Notwendigkeit) olarak tanımlar.
şıtlığı, gerek hıristiyan köylülerin, gerekse yahudilerin torunlarının Ona göre dört çeşit “asimilasyon yasası” mevcuttur.s« İlki bir azınU-
işçi olmasına rağmen, her iki grupta içgüdüsel antipati, estetik hoş­ ğın asimilasyona karşı direncinin en önemli unsurları olan sayısıyla
nutsuzluk [ein es ästhetischen M ißfallens] olarak devam edecektir.”
57 Otto Bauer (1980a: 588) 58 O tto Bauer (1980a: 589)
"56 Otto Bauer (1975:431) 59 Otto Bauer (1980a: 596)
1 22 Alman ve Avusturya Marksistleri
Marksistler ve Yahudi Sorunu 123
İlgilidir. Küçük ulusal azınlıklar kolay ve çabuk asimile olurlar. Bunun
lerinde yaşamaktaydılar. Dinleri, dilleri ve kültürel gelenekleri ile çev­
istisnası “azınlık dillerinin konuşulduğu köyler” (örneğin Galiçya’da-
relerindeki uluslardan ayrılmaktaydılar. Nihayet Doğu Yahudileri,
ki Almanlar ya da Avusturya’nın güneyindeki Hırvatlar), “azınlık dil­
proletaryanın belli üretim sektörlerinde yoğunlaşması (ve özellikle
lerinin konuşulduğu küçük kentler” (Sprachinseln) (Bohemya ve Ma­
ağır sanayi dışında bırakılmaları), yoksullaşmış geniş küçük burjuva
caristan’daki Almanlar) ve Doğu Avrupa’daki yahudilerdir. İkinci ya­
(satıcılar ve zanaatkarlar) tabakasının varlığı ve işsiz-yoksul kitle­
sa yaşanılan yerle ilgilidir: asimilasyon azınlıkların çoğunluk içinde
lerle belirlenen bir ekonomik yapıya sahipti ve bu yapı yahudilerin
yaşadığı, etnik ya da dile dayalı bir adacık oluşturmadığı yerlerde ko­
sosyal entegrasyonunu engellediği gibi temel yaşam alanlarında di­
laydır. Üçüncü yasa ırk ve kültürle ilgilidir. Azınlık ve çoğunluk ara­
ğer uluslardan ayrılmalarına neden oluyordu. Buna rağmen Bauer
sında ırka dayalı ya da kültürel yakınlık asimilasyon sürecinin önem­
asimilasyonu yahudilerin tarihî hedefi olarak görmekte ısrar etmiştir.
li bir unsurudur. ABD’de yahudilerin olduğu gibi Siyahlar ve Çinlile­
Doğu Avrupa’nın geri kalmışlığının farklı bir gelişmenin nedeni ola­
rin asimilasyonu da “ırkf’ özelliklerinden dolayı kolay olmamıştır.
cağını, yeni bir sosyal yapılaşma yaratacağını görmez, aksine bunu
Gördüğümüz gibi, Bauer’in 1907’deki yazılarında kullandığı “Yahudi
sadece Batı’nm geride bıraktığı dönemin tarihsel gecikmesi olarak al­
ırkı” kavramı burada yeniden ele alınmakta ve daha da büyük bir
gılar. Yahudilik, Orta Çağ’dan arta kalmıştır, Batı’da burjuva-endüst-
önem kazanmaktadır.6o Dördüncü yasa sosyal uyum süreciyle ilgilidir:
ri toplumunun gelişimi asimilasyon sonucuna yol açmıştır ve er ya da
özel meslek sahibi ya da belli bir sosyal işleve sahip etnik azınlıklar
geç aynı süreç Doğu Avrupa’da da yaşanacaktır. Bize göre Bauer’in
daha kolay asimile olurlar. Örneğin çeşitli uluslarm hâkim sınıflarına
bu kadar asimilasyon yanhsı olmasının nedenini iki ana unsurda
dahil olmayı başaran Yahudi burjuvazisi asimilasyona yatkındır.
aramak gerekir: bir yanda aydınlatıcının marksist-rasyonalist anlayı­
Bauer’e göre azınlığın büyüklüğü, ikâmet ettiği yer, ırkı, kültürü
şına sahip olması ve tarihî, sosyalizme giden doğrusal, doğal ve oto­
ve mensubu olduğu sımf asimilasyonun objektif ve vazgeçilmez ko­
matik bir süreç olarak (bu ilerleyen çizgide Batı geride kalan Do-
şullandırdı, bunların dışında suni ya da baskı yoluyla asimilasyon
ğu’nun yol göstericisidir) kavrayarak endüstriyel ilerlemenin ateşli
denemeleri başarısızlığa mahkûmdur. Bu bağlamda, kapitalizmin ge­
taraftarı olması; diğer yanda gizli Alman milliyetçiliğinin etkisi. Alf­
lişiminin, sosyal uyum yasasını ve ardından diğer yasaları hızlandır­
red Pfabigan’ın vurguladığı gibi, çoğu Avusturo-Marksist'in içinde
dığı XVIII. yüzyıla kadar gizli yahudiler (kryptojuden) olarak yaşa­
bulunduğu Viyana’daki asimile olmuş yahudi intelligentsiyası milli­
yan Marranları olumsuz bir örnek olarak gösterir.62 Doğu Yahudile­
yetçi etkinin altındadır.^^
rinin analizinde bu ölçütler kullanılırsa yukarıdaki koşulların eksik­
Siyonizmin etkisindeki Marksistler, Sosyalist D efterlefât Ba­
liği farkedilir. Topraksız bir topluluk olan Doğu Yahudileri ciddi bir
uer’in kitabını eleştirdiler. Maxim Anin, 1908-1909 yıllarında bu
ulusal azınlık (yüzyıhn başında altı milyon) oluşturmakta ve Ştetlah
dergide yayınlanan bir makale dizisinde Doğu Yahudilerinin sosyo
adı verilen büyük kentlerin yahudi mahallelerinde ya da yahudi köy-
ekonomik yapısının kaba analizine dayanarak nesnel koşullarda asi­
milasyonun mümkün olmadığı sonucuna varır. Kapitalist toplumsal
~60 Claudie W eil (1987a: 30vd) bu konuda, Bauer'in kitabında "ırk kavramının belir­
siz kaldığını: bazen sınırlı akrabalık ilişkileri içinde dış dünya ile hiçbir ilişkisi olma­
ilişkilerin ortaya çıkmasıyla ştetl ekonomik açıdan çıkmaz sokağa
yan bir topluluk, bazen ortak fiziksel özellikleri olan bireyler (Yahudiler) olarak" ta­ girmiştir, yoksullaşan satıcı ve zanaatkârlar, işsizleşmekte, havayla
nımlandığını yazar Konunun bilincinde olarak ayrıca Bauer'in kitabını yazdığı zaman­ yaşayan insanlara katılmakta ya da göçe zorlanmaktadır, aynı za-
larda "ırk" kavramının çağrışımlarının 1930-40'lardakinden farklı olduğunu vurgular
6 1 Otto Bauer ( 1980b: 597-603) 62 O tto Bauer ( 1980b: 620)
"63 Bkz. Alfred Pfabigan (1986: 109)
124 Alman ve Avusturya Marksistleri

manda bu koşullar asimilasyonu engellemektedir. Kapitalizmin Doğu Marksistler ve Yahudi Sorunu 125

Avrupa’da gelişmesi belki yahudilerin hukuki açıdan kurtuluşunu lerimizin dayattığı bir gerçekliktir. Bu yüzden diğer uluslar gibi biz de
(Batı’da olduğu gibi) getirecek, ama “sosyo-ekonomik gettonun du­ kimliğimizin tanınmasını istiyoruz (...)”6s Sosyalist yahudiler o za­
varlarını” da j^kseltecektir,64 ki bu her türlü asimilasyon hipotezinin manlar partilerini, yahudilerin asimile oldukları Viyana ya da Bohem­
tamamen geçersizleşmesine neden olacaktır. Anin, aynı zamanda, ya’da değil, hâlâ bir ulus olarak varoldukları Galiçya’da kurmuşlardı.
Bauer’in Doğu Avrupa’daki yahudi sorununun kültürel boyutuna de­ Aslında Grossmann, yahudilerin bir ulus olup olmadığının, Marksist­
forme olmuş ve negatif bakışını eleştirir: “Bauer ve Avrupalı yoldaş­ lerin temel ilkelerine değil, yahudilerin verecekleri karara bağlı oldu­
ların büyük çoğunluğu Yahudilikten söz ettiklerinde, ya asilime ol­ ğunun altını çizmiştir. Yidiş dilinin modern ve canlı bir dil olduğunu
muş ya da fanatik-ortodoks yahudileri düşünüyorlar. Ama ne asimi­ savunmuştur: “Polonyaiılar ‘Jargon’ dilini içinde çok fazla almanca,
le, ne de kökten dincilik batağında olan, sadece enerji ve cesaretle, poionyaca ve ibranice kelime bulunduğu için dil olarak kabul etmi­
kendi kaderini tayin hakkının yeni biçimleri için mücadele eden -ya­ yor. Ama 8-9 milyon insanın konuştuğu bir dil, yüksek devrimci dü­
hudi halkının büyük çoğunluğunu oluşturan- bir başka Yahudilik şüncelerin anlaşılabildiği, çağdaş edebiyatın klasik eserlerinin çevrile­
daha var.”&5Anin, hiç kuşkusuz çok basiretii değeriendirmesiyle, Ya­ bildiği, Marx’in Komünist M anifesto’surmn, Kapitat'm, Kautsky’nin
hudileri “ulusal intahara teşvik eden” Bauer’in tezinin saçmalığını Sosyal Devrim’mm, Erfurt Program ı’nm. ve diğerlerinin okunabildiği
ortaya koyar ve ona şu soruyu sorar: “Program olarak, eylem amacı bir dil, nasıl dil olarak kabul edilmez, tüm bunlar konuştuğumuzun
olarak tavsiye ettiğiniz asimilasyon -ahlâkî ayıbını bir yana bıraksak dil olması için yeterli değil midir? ”6? Grossmann, Doğu Yahudilerinin
bile- psikolojik bir saçmalık değil midir? ”66 tarihsiz bir halk olarak tanımlanmasına karşı da, Manc’m Çekleri de
Bauer’in, tüm Avusturo-Marksistlerin genel eğilimine uygun dü­ bu kategoriye soktuğunu hatırlatır. AvusturyalI Marksistler bu yanlış
şen teorisi, imparatorluktaki işçi hareketinde tepkilere yol açtı. 1905 yargıyı düzeltmişler ve Çeklere ulus statüsünü tanımışlardır; bunun
yılında kurulan Galiçya Yahudileri Sosyal Demokrat Partisi, birieşik yahudiler için geçerli olmamasının nedeni nedir?™
partinin (Gesamtpartei) ulusal partinin seksiyonu olarak kabul edil­ Bu arada Bund’un Galiçya’da kurulmasının nedeninin, yahudi iş­
mesini ve aynı zamanda Galiçya yahudilerine ulusal-kültürel özerklik çi hareketinin, Polonya bayrağını kullanan ve yahudileri musevi
tanınmasını istedi. 1897’deki Viyana (partinin altı özerk ulusal fede­ inancına sahip Polonya vatandaşları olarak gören yerel sosyal de­
rasyonda yeniden örgütlenmesi kararı ahndı) ve 1899’daki Brünn mokrasi tarafından temsil edilmediğini düşünmesinin sonucu oldu­
(ulusal program kabul edildi) kongrelerine atıfta bulunmalarına rağ­ ğu unutulmamalı. Önce kabul edilmeyen ve bölücülükle suçlanan Ga-
men yahudi sosyalistler, Galiçya (Polonya) sosyal demokrasisinden liçya’daki Bund, sonuçta hedefine ulaştı. 1911 yılında Galiçya
ihraç edildiler ve tüm partide ayrılıkçı olarak d a m g a la n d ıla r. Oaliç- Bund’u, yahudi proletaryasının temsilcisi olarak meşruiyetini tanıyan
ya’daki Bund örgütünün sekreteri Jindrich Grossmann, 1906 yılında, Galiçya (Polonya) Sosyal Demokrat Partisinin (PPSD) yahudi fede­
Bauer’in daha sonraki yıllarda kitabında geUştireceği savları geçersiz rasyonuyla birleşti (parti bütünlüğü ortadan kalktığından Viyana’da-
kılmak istercesine şunları söylüyordu: “bizim için yahudi ulusu, me­ ki Avusturo-Marksistler bu anlaşmayı onaylamaktan kurtulmuşlar-
tafizik yollardan yaratmaya çahştığımız değil, aksine yaşam deneyim­ dı)7i. Avusturya sosyal demokratlarının arasmda Galiçya Yahudileri­
nin “uluslaşma hakkını” kabul eden tek lider olan Engelbert Perners-
"64 Maxim Anin (1908: 618) 65 Maxim Anin (1909: 235)
66 Maxim Anin (1911: 397) 67 Bkz, Raimund Low (1984: 61 -6)
68 Jindrich Grossmann ( I 984: 2 2 1) 69 Jindrich Grossmann (1984: 223vd)
70 Jindrich Grossmann (1984: 224-7)
126 Alman ve Avusturya Marksistleri Marksistler ve Yahudi Sorunu 127

torfer yahudi değildi ve bu tutumunu 1916 yiimda parti basınmda Kautsky 1908 yılında Orta Çağ’ın yahudi tefeci karakterinin Doğu
değil, Martin Buber yönetimindeki siyonist Der Ju de’de [Yahudi] di­ Avrupa’da yaşadığını saptar, ama artık yahudileri ulus olarak görme­
le getirmesi ilginçtir. Pernerstrofer, Doğu Yahudilerinin “uluslaşma mektedir. Yahudiler kendilerini ulus olarak görseler de, büyük ölçüde
hakkmı” onların da her “kültürel ulus” {kulturnation) gibi kendi “öz­ küçük işyeri sahipleri ya da kapı kapı dolaşan satıcılardır ve kendi
gün ruhuna” {geistigkeit)'^^ sahip oldukları için kabul ediyordu. Kü­ özel dillerini, yidişceyi kullanmaktadırlar veya Kautsty’nin ifadesiyle
çük çaph bir teorisyen olan Engelbert Pernerstorfer’in bu makalesiy­ “ibranice değil, bozuk bir almanca [ein verdorbenes Deutsch] konu­
le yahudi sorununu Otto Bauer’den çok daha derinlemesine kavradı­ şarak çevrelerinden ayrılmaktadırlar”. Kautsky bu nedenle ulus ola­
ğını kabul etmek gerek. rak değil bir “kast” [Kaste] olarak nitelenebileceklerine karar verir,
Ulus kavramım önce dil sonra toprak birliği olarak tanımladıktan son­
Asimilasyon paradigması: Kari Kautsky ra diaspora Yahudilerini eski bir ulusun kalıntıları olarak görür. Ortak
Kautsky’nin Yahudi sorunu üzerine düşüncelerinin yansıması bir yurtları yoktur ve “dil özelliğini kaybetmiş” bir dil konuşmaktadır­
1890’da Die Neue Zeit dergisinde yayınlanan makalesinde çekirdek lar, bu nedenle kelimenin çağdaş anlamıyla bir ulus oluşturmamakta­
olarak mevcuttur. Onun yaklaşımı hem sosyolojik, hem de tarihî ni­ dırlar. Şimdilik ekonomik işlevleri nedeniyle özel bir etnik grup olarak
telikliydi. Anti-semitizmi Antik Çağ’dan kalma bir olgu olarak inceler varlıklarını devam ettirebilseler de tarihî yenilgileri kaçınılmazdır.
ve kökenlerini diasporadaki yahudilerin köylülükten kolonluğa değil Bundan sonraki bölümlerde, özellikle Abraham Leon’a ayrılan bölüm­
tüccarlığa geçişinde arar. Kentlerde Yahudi kolonileri oluşturmuşlar­ de de göreceğimiz gibi yahudileri bir kast olarak tanımlama anlayışı
dı ama hâlâ Filistin’i jmrtlan olarak görüyor ve buna bağlı olarak da oldukça yaygındı (Max Weber de aynı görüştedir).
diaspora ülkelerindeki vatandaşlıkları “geçici”73 kcirakter taşıyordu. Kautsky Hıristiyanlığın Kökenleri (1910) adh eserinde diaspora­
Kautsky’e göre Yahudiler Hellen medeniyeti ve Bizans egemenliğine daki Yahudi ulusuna değinir (“köylüleri olmayan sadece kentlilerden
rağmen “ulus” karakterlerini koruyabilmiş tek halktı. Orta Çağ’da ta­ oluşan bir ulus, “tüccarlar” ulusu’’^), ama aynı zamanda temel un­
cirler ve tefecilerle çakışan özel bir sosyal tabaka oluşturmuşlardı: surları varolmayan (yurt ve dil) bir ulusun söz konusu olduğunu
“Orta Çağ’da Yahudi olmak, sadece bir ulusun mensubu olmak de­ vurgular. Kautsky’nin analizi M ve Yahudilik (1914) adlı eserinde
mek değil, aynı zamanda bir mesleğin mensubu olmak demekti. Ya­ şu formüle varır: “bir ulusu ulus yapan özelliklerin hepsini kaybet­
hudi demek tefeci [wucheret] anlamına geliyordu ve tersi degeçerliy- mişler: toprak birliği ve hattâ dil birliği’’^’’. Diaspora yahudi ulusunun
di. Yahudi karakteri tefecinin karakteri oldu ve tefeciler Yahudilerin yokoluşunun göstergesidir. Eğer Yahudilik ulusal karakterini kaybet­
karakterini aldı.”^^ Ancak kapitalizm Yahudi ulusunun sosyo-ekono­ mesine rağmen yüzyıllardır varolabiliyorsa, bu, “geçmiş ulusal yaşa­
mik temelini çökertmiş, yahudileri tek meslek mensubu olmaktan çı­ mın bir kahnüsı” sayesinde, din aracılığıyla mümkün olmuştur.
kararak, işçi, zanaatkâr ve aydına dönüştürmüştü. Kapitalizm yahu­ Irk ve Yahudilik bir anlamda İkinci Enternasyonal marksizminin
dileri çeşitli ekonomik etkinliklere çeken diasporayı desteklemiş ve yahudi sorununa bakışının teorik ifadesidir. Kitabın büyük kısmı ırk
sonuçta Yahudiliğin yokolmasına varmıştı. kavramı üzerine, o zamanlar bilimsel düzeyde meşrulukları nadiren
tartışılan (ve ırklar arası mücadele olarak açıklanmaya çalışılan savaş

"71 Bkz. R.S. Wistrich (1982; 322)


72 Engelbert Pernerstorfer (1916-1917: 313) 75 Kari Kautsky (1908: 7) Bkz. Markus Ratner’in eleştirisi (191 1: 1340 vd)
73 S. (Karl Kautsky) (1890: 26) 74 S. (Kari Kautsky) (1890: 28) 76 Kari Kautsky (1910: 232vd) 77 Kari Kautsky (1921: 55)
Marksistler ve Yahudi Sorunu I 29
128 Alman ve Avusturya Marksistleri
kuşak içinde kentlileşseler de yahudiler hep kentli nüfus olarak kal­
sırasında ideolojik açıdan güncelleşen) sözde bilimsel teorilerin eleş­
mıştır.”7? Kentlerde satıcı olarak uzmanlaşmaları zamanla “kalıtımsal
tirisine ayrılmıştır. Bu açıdan Kautsky akıntıya karşı kürek çekmek­
ayırıcı özellik” haline gelmiştir. Kapitalizm, yahudileri başka üretken
teydi: etnolog Ratzel’a dayanarak, insan ırklarının sürekli karışımlar
işlere sevkederek gettonun (etnik ve ekonomik) duvarlarını yıkmış ve
ve birleşmeler sonucu, çevreye uyum sağlayarak (ki o da sürekli de­
böylece kurtuluş sürecini başlatmıştır. Kautsky asilimasyonu, yahudi
ğişim içindeydi) ve nihayet teknik ve sosyal ilerlemeyle değiştiğine
toplumunun etnik ve kültürel özelliklerini kaybederek dağıhmı olarak
ilişkin iddiayı destekliyordu, teknik ve sosyal ilerleme insan yaşamı­
tanımlar. Bu süreç üç kademede gerçekleşir: a) ana dilinden vazgeçi­
nın koşullarını da değiştirmişti. Genetik ya da sosyal çevreyle edini­
lerek yaşanılan ülkedeki hâkim dilin devralınması; b) değişimin ge­
len ırk özelliklerini birbirinden ayırmak mümkün değildi: “hayvan­
nişleyerek ilerlemesi; c) karma evliliklerin sayısının artması. Buradan
larda çok açık olarak gözlenebilen ırk özellikleri insanlarda gittikçe
şu sonucu çıkarır: "Yahudilik, diğer hakların arasında, sadece getto­
kaybolmaktadır”.78 Kautsky bu öncüller temelinde yahudi ırkı kavra­
da, çevresinden zorla ayrılarak, haklarından vazgeçerek, politik baskı
mım reddeder. Normalde bir ırkın tanımlanmasında kullanılan -ken­
ve düşmanhkla karşı karşıya kalarak varlığını devam ettirebilir. Çözü­
disinin de kabul ettiği gibi çok tartışmalı olan- kavramlar Yahudile­
lüp çevresine uyum sağladığında, yahudinin özgür ve eşit olarak gö­
rin özelliklerine uymamaktadır: a) yahudilerin çok azı (%13-14) ti­
rüldüğü ve kabul edildiği ortamlarda yok o l u r .” »o
pik “yahudi burnu”na sahiptir,- b) yahudiler ile Doğu Avrupa’daki di­
Asimilasyon gerçekte, yahudilerin bir topluma kültürel, dinî ve
ğer halkarın kafatası biçimleri arasında belli bir benzerlik vardır-, c)
sosyal fizyonomisini koruyarak uyumu şeklinde gerçekleşmiştir. Din
Yahudilerin demografik dinamiği içinde yaşadıkları diğer uluslardan
değiştirmeler ya da karma evlilikler, Berlin, Budapeşte ya da Viyana
daha farklı değildir; d) yahudilere özgü hastalıklardan söz etmek
gibi yahudilerin yoğun olarak yaşadıkları, en iyi entegre oldukları ve
mümkün değildir; e) ve son olarak yahudilerin şivesi “özel” yaşam
kültürel açıdan uyum sağladıkları toplumlarm homojenliğini etkile­
koşullarının ürünüdür ve kalıtımsal bir özellik değildir. Yahudi ırkı
memiştir. Bu olguların Doğu Avrupa’da hiçbir şekilde geçerli olma­
yoktur ve "yahudi ruhu tipi” ikibin yılhk kentsel yaşamın ürünüdür.
dığını unutmamak gerekir.®' Ayrıca Kautsky’nin kitabını yazdığı dö­
Yahudi ırkı kavramını reddeden Kautsky bu özelliğiyle Bebel ve Ba­
nemde anti-semitizm, uzun süredir yahudi kimliğinin “açıkça belli”
uer’den ayrılır ve çok daha yüksek bir analitik düzeyde bulunur.
bir gruba dahil olma duygusu biçiminde yeniden tanımlanmasına yol
Kautsky’ye göre Yahudiler ne ırk ne de ulustur, sadece bir kast
açmıştı.
oluşturmaktadırlar. Teorisini sosyal Darwinist bir el kitabından alın­
Asimilasyonu sosyal gelişmenin doğal eğilimi olarak kavrayan
mış etkisi yapan birkaç sayfada şu sözlerle özetler: “uyum sağlayan­
Kautsky, “yahudi toplumunu güncel uluslardan uzak tutma”82 hede­
ların korunması biçimindeki doğal seçmenin gelişime büyük katkısı­
fini güttüğü için objektif olarak anti-semitizmin suç ortağı şeklinde
nın olup olmadığı kuşkuludur. Ama bu seçmenin, bulunulan ortam­
tanımladığı siyonizme kesinlikle karşıydı. Filistin’in sömürgeleştiril­
daki uyumsuzların ayıklanması yoluyla cinslerin devamı ve biçimlen­
mesi düşüncesine somutta gerçekleştirilmesi olanaksız ve çeşitli ne­
mesine büyük etki yaptığı kesindir. (...) Kademeli doğal ayıklanma ve
denlerle politik açıdan gerici olarak bakıyordu: a) Doğu Yahudileri se­
yaşam koşullarına uyum yahudileri bugün bulundukları noktaya ge­
fil ve baskıcı koşullara Rusya’da devrim yaparak son verebilirlerdi.
tirmiş ve kentli ortamın imha edici etkilerine kırsal kesimden gelen
köylülerden daha fazla dayanabilmelerini sağlamıştır. Köylüler birkaç 79 Kari Kautsky (1921: 62vd) 80 Kari Kautsky (1921: 67)
81 Kari Kautsky ( 1921: 73)
82 Kültürel erime olarak asimilasyon için Bkz. Milton M. Gordon (1964: 60-3)
"78 Kari Kautsky (1921: 34)
130 Alman ve Avusturya Marksistleri Marksistler ve Yahudi Sorunu 131
ama Filistin’de bir devlet oluşturarak bu koşulları değiştirmeleri ke­ aydmlanmacı ve pozitivist tutumuyla asimilasyonu ilericilikle özdeş­
sinlikle mümkün değildi; b) Yahudiler yüzyıllardır kent nüfusunun leştirir: “Yahudilik içimizde varolmaya devam ettiği sürece Orta
bir parçası idiler ve birdenbire kırsal kesime yerleşecek tarım kolon­ Çağ’dan tam olarak çıkmış sayılmayız. Ne kadar kısa sürede yokolur-
larına dönüşemezlerdi; c) son olarak, Filistin çok yoksul bir bölgeydi sa yahudiler ve toplum için o kadar iyi olur. ”»6 Aslında yahudiler dev­
ve endüstriyel gelişme için tüm önkoşullardan yoksundu (maddî kay­ rimci harekete yahudi olarak değil, uluslarını yoketmek amacıyla ta­
naklar ve hammadde yoksunluğu, yerel üretimin arz edilebileceği bir rihî bir varlık ve manevî bir topluluk olarak katkıda bulunmalıdırlar.
iç pazarın olmayışı, ulaşım imkânlarının bulunmayışı). Kautsky siyo­ Öte yandan Kautsky’nin bu tutumu enternasyonalizmin
nizmi, Filistin’i “yahudilerin kitlesel olarak hapsediliği ve çevreden Kautsky’ci anlayışıyla tutarhdır. Gördüğümüz gibi Die Neue Zeit der­
tecrit edildiği bir dünya gettosu (...)”®3yapmaya çalışan “edebiyatçı­ gisini çıkaranlar ulusu oluşturan unsurları toprak ve dil birliği olarak
lar ve fılantropların (hayırseverler) eğlencesi” olarak görüyordu. saymaktadırlar. Kautsky, Avusturo-Marksistleri eleştirirken, kapita­
Kautsky 1921’de Irk ve Yahudilik kitabının yeni baskısında Siyo­ list ekonomi içindeki merkezileşme sürecinin önemini vurgular ve bu
nizm eleştirisine şu tipik satırları eklemiştir; “bir topluma yaşadığı sürecin her türlü ulusal özerklik düşüncesinden zarar göreceğini ya­
topraklara sahip olma hakkını veren emek ise bugün Yahudiliğin Fi­ zar. Bauer’in sosyalizmde ulusların gittikçe ayrımlaşacağı teorisine
listin üzerinde hiç bir hakkı yoktur. Filistitı, emek hakkına göre oldu­ karşı, birleşme hipotezini öne sürer. Ulus, dil ve toprak birliğine bağ­
ğu gibi demokratik kendi kaderini tayin hakkına göre de, bugün Vi­ lı olarak kapitalizmin ortaya çıkardığı ve buna bağh olarak geçici bir
yana, New York ya da Londra’daki Yahudilerin ilân ettikleri gibi Ya­ olgu ise sosyalizmde yokoluşu sırasında dilde çoğulculuk ortaya çı­
hudilerin değil, o topraklarda yaşayan ve nüfusun çoğunluğunu oluş­ kacak ve varolan diller arasında “darvvinist” anlayışa uygun doğal
turan Araplarmdır. (...) Arap nüfus siyonist hesaplarda genellikle ta­ seçim süreci sonunda bir ya da birkaç evrensel dil oluşacaktır. Ka­
mamen gözardı edilmekte ya da fazla üzerinde durulması gereksiz bir utsky bu hipotezi ilk olarak 1887’de yayınladığı “Modern Ulusçuluk”
durum olarak görülmektedir. ”84 Genellikle siyonizmin “ütopik” ka­ adlı araştırmasında yayınlamış ve 1917’de bir başka metinde “Ulus­
rakterini ve diasporadaki sınıf mücadelesine olumsuz etkisini eleştir­ ların Kurtuluşu”nda yeniden ele alarak “hedefin ulusların ayrımlaş­
mekle yetinen diğer Marksistlerin aksine Kautsky, Filistin’de yaşayan ması değil, asimilasyonu olduğunu” ortaya koymuştur.87 Tarihin,
ve bir Yahudi devletinin kurulmasmdan etkilenecek Arap ulusunun böyle bir mutiu sona ulaşacağı, ulusların kaderinin evrensel bir eri­
varlığına dikkati çekmektedir. Bu eleştiri hiç kuşkusuz şimdiye kadar m e potasm da son bulmaktan ibaret olduğu öngörüsü, kaçınılmaz
tahlil edilen diğer eleştiriler arasmda en doğru olanıdır. olarak yahudilerin yokoluşu düşüncesini beraberinde getirmektedir.
Irk ve Yahudilik kitabı gerçek bir asimilasyon savunusuyla sona Yahudilere ulusal özerklik talebi bu perspektifden ancak tarihin ve
erer. Kautsky’e göre yahudiler derin bir ikilemle karşı karşıyadırlar: ilerlemenin aksi yönünde, yani “gerici” olarak görülebilirdi.
onları “seçkin devrimci faktör” haline getiren öncü hareketi içinde git­
tikçe artan angajmanları ile Yahudiliğin “ilerleme yanlısı yahudilerin
ayağında demir pranga” ve “feodal Orta Çağ’ın son artıkları”8s olarak
nitelendirilen gittikçe gericileşen rolü arasında kalmışlardır. Kautsky

"86 Kari Kautsky (1921: 108)


"83 Kari Kautsky (1921: 96) 84 Kari Kautsky (1921:93)
87 Kari Kautsky (1917) (Roman Rodolsky'de alıntı (19719; 204); ayrıca Bkz. Kari
85 Kari Kautsky (1921: 108)
Kautsky (1887: 448). Kautksy'nin ulus teorisi için Bkz. Claudia Welll (1987b: 9-22)
132 Yidiş külütürü mü Siyonizm mi? Marksistler ve Yahudi Sorunu 133

Aleksander’in öldürülmesi narodniklenn sonunu hazırlamış ve reji­


min liberalleşmesine yönelik her türlü çabanın önünü kesmişti.

Rus ve Yahudi Marksizmi


Dördüncü Bölüm
Teorik profüi Plehanov’un damgasını taşıyan Rus marksizmi başlan­
Yidiş kültürü mü siyonizm mi? gıçta popülist düşüncenin krizine cevap verme girişimi olarak ortaya
çıktığı için, bu iki eğilimin temel farklılıklarını bir kaç noktada özetle­
Yahudi Marksistler mek anlamlı olacaktır: a) narodnikler Rusya’nın özel tarihî koşulları
nedeniyle sosyalist değişime açık olduğu, ekonomik gelişmesinin ka­
Yahudi marksizminden söz edilebilir mi? Orta Avrupa’da sadece Al­ pitalist evresini “atlayabileceği” görüşündeydiler; b) XIX. yüzyılın so­
man ve Avusturya sosyal demokrasisi içinde çok sayıda Yahudinin nuna kadar Rus toplumuna egemen olan köy komünleri, obşçina’lan
bulunduğunu gözlemliyoruz. Buna karşılık Doğu Avrupa’da asimilas­ idealize ediyor ve Rus toplumunun yenilenmesinde kaldıraç işlevi gö­
yon marjinal bir olgu ve Yahudi nüfusun büyük çoğunluğu içinde ya­ receklerine inanıyorlardı; c) ve son olarak devasa ülkelerinin geleceği
şadığı topluma yabancı iken, sadece entelektüellerin çekirdeğiyle sı­ için köylü devriminin ürünü bir çeşit tarım sosyalizmini öngörüyorlar­
nırlı görece asimilasyon söz konusuydu (XIX. yüzyılın sonunda Rus dı. Köylü devrimi narodnMer'm propagandası ve bir dizi örnek olabi­
çarlığında yaşayan Yahudilerin neredeyse % 97’sinin ana dilinin yi- lecek (özellikle terörist saldırılar) eylemler sonucu gerçekleşecekti.
dişce olduğunu bir kez daha hatırlatalım). Bu bağlamda marksist dü­ Marksistler ise bu perspektifi reddediyorlardı, onlara göre: a) Rus ka­
şüncenin gelişimi Yahudi ulusu ve Yahudi işçi hareketinin varlığın­ pitalizmi kabul edilmesi gereken bir gerçeklikti; ve Rusya sosyal geliş­
dan etkilendi. Ber Borohov’un marksist teoriye siyonizm katma çaba­ meler açısından Batı Avrupa benzeri bir ekonomik yapılanmanın tüm
ları ve Vladimir Medem tarafından geliştirilen ulusal-kültürel özerklik evrelerini geçirmek zorundaydı; b) bu süreç tarım topluluklarınm da­
kavramı Doğu Avrupa Yahudilerinin gerçeğine uygundur ve XX. yüz­ ğılmasını da içeriyordu (1861’de yapılan ekonomik reformlarla serfli­
yılın başında marksizmin ulusal versiyonu olarak öne çıkmışlardır. ğin kaldırılması bu bağlamda yorumlanmışür); c) ve nihayet marksist­
Rus ya da Polonya Sosyal Demokrasisi içinde örgütlü, asimile olmuş ler halkçıların politik subjektivizmine karşılık işçi sınıfının örgütlen­
Yahudi aydınların yanı sıra teorik ve politik kimliklerini özellikle Ya­ mesi ve eylemliliğini tercih ediyorlardı. Flehanov’un bu eleştiriden çı­
hudi sorununa bağü olarak tanımlayarak Rus sosyalizminden ayrılan kardığı sonuçlar açık ve basitti; Rusya’da burjuva devriminin sosyo­
ve bu düzeye indirgenemeyecek partiler ve hareketler oluştu. Rus ve ekonomik koşulları oluşma aşamasındaydı ve kapitalizmin ardından
Yahudi marksizminin ortaya çıkışının karşılaştırmalı analizi bu nok­ kaçınılmaz tarihî dönem olarak sosyalist devrim gelecektik Bunlar
tayı aydınlatmamıza yardımcı olacaktır ama aynı zamanda bir sonra­ Marx’a uzak açıklamalardı, Marx’in yazılarında obşçina’lardan komü­
ki bölümde ele alacağımız Lenin ile Bund arasındaki tartışma, hattâ nizme doğrudan geçiş esas olarak mümkündü2; Plehanov’un görüşle­
çaüşmanın anlaşılmasında gerekli bir ön koşuldur. ri Engels’e daha yakındı, ama Engels de Rus marksistlerinin tüm bas­
Rus marksizminin temeli 1883’de Cenevre’de bir grup (Georgi Ple- kılarına rağmen narodnikleri açıkça eleştirmekten kaçınıyordu.
hanov, Pavel Akselrod, Vera Zasuliç) sürgündeki popülistin kurduğu I Rus marl<sistleri ile halkçılar arasındaki tartışmanın ayrıntıları için Bkz. özellikle And-
Emeğin Kurtuluşu grubu tarafından atıldı. Bundan iki yıl önce Çar II. rej VValicki (1969); Franco Battistrada (1982); ve Franco Venturi'nin klasik eseri (1972)
134 Yidiş külütürü mü Siyonizm mi? Marksistler ve Yahudi Sorunu 135

Rus marksistleri çarlığın kapitalist gelişmenin tüm evrelerini ta­ Yahudi marksizminin gelişmesinde Rus marksizminin temellerini
mamlayacağından yola çıkıyorlardı. Rus marksistlerinin düşüncesi ilk böylesine derinden etkileyen sorunlar yaşanmadı. Litvanya’da ve ge­
oluşumlarından 1905 devrimine kadar objektivizm ve pozitif evrimci­ nelde tüm zorunlu ikamet bölgelerinde Yahudi aydınlar marksizmi ne
liğin etkisinde kaldı. Peter Struve’nin Rusya'da Ekonom ik Gelişmeye kapitalist gelişme teorisi, ne de sürekli devrim teorisi olarak kavradı­
İlişkin Eleştirel N otlar adlı kitabmı yayınlaması (1894) “legal mark- lar. Bunlar sosyal açıdan Rus sanayi proletaryasına dayalı iki strate­
sizm”in doğuşu oldu. Aslında Plehanov’un teorik tutumunun en ya­ jik eğilimdi, ^ietflann temel özelliklerinden biri ise Yahudi proletar­
kın yorumlayıcıları olan legal marksistler (Struve, Tugan-Baranovski) yasının makineli sanayi sektöründen dışlanmasıydı. Litvanya ve Po­
sayesinde Rusya’da marksizm kapitalist gelişmenin teorisi olarak bi­ lonya’daki Yahudi sosyalistler daha çok Rusya’da kapitalist gelişme­
çimlenmeye başladı. İktisatçı Aleksandr Gerşenkron marksizmin Rus­ nin çıkmEizIarı sorunuyla meşgulduler. Sonuçta ulusal sorun teorisi­
ya’da XIX. yüzyılın sonunda “entelektüeller ile endüstriyel gelişme ne dayalı bir Yahudi marksizmi ortaya çıktı.s Marksist Yahudiler
arasında geç ve tehlikeli bir uzlaşma” sağladığına dikkati çeker. 3 Bu -asimile olmuş Yahudi marksistler hariç- sosyal temellerini marjinal
bağlamda Lenin’in organik ve doğrusal bir ekonomik gelişmeyi ön­ ve etnik açıdan homojen bir proletaryada bulurken, kültürel temelle­
gördüğü Gelişmesi aâk eseri, Plehanov, Struve rini ise topraksız ulusal azınlık olarak görmekteydiler. Yahudi mark-
ve Tugan-Baranovski’nin formüle ettiği teorik koordinatlar temelinde sizminden Marksist düşüncenin Yidiş kültürü içindeki özel bir biçimi
en verimli ve önemli eserlerden biridir. Troçki sürekli devrim tezi sa­ olarak söz ederken, kesinlikle içindeki ayrılıkları küçümsemek ve ho­
yesinde 1905 devriminde bu metodolojik yaklaşımı aşabilmiştir. <So­ mojen bir olgu olarak tanımlamak istemiyoruz. Amaç sadece Rus çar­
nuçlar ve Olasılıklar (1906) adh eserinde bütünlüklü olarak algılanan lığı içindeki ve ulusal olarak ele ahnan Yahudi sorunu bağlamındaki
uluslararası kapitalist ekonominin ışığında Rusya’nın sosyal yapısı­ özgül kökeninin altını çizmektir. Vladimir Medem ve Ber Borohov’un
nın temelleri ve gelişmesini incelemiştir. Yeni ve yoğun endüstriyel aralarındaki metodolojik ve stratejik ayrılıklara rağmen teorik düşün­
büyümenin meyvası olan proletaryayı sosyalist devrimin itici gücü celerinin başlangıcında aynı soru yatmaktadır: Rusya’da yahudilerin
olarak kavramış ve aym zamanda, (tüm sosyal demokrat eğilimlerin ulusal sorunu nasıl çözülür?
kabul ettiği) Rus devriminin burjuva karaktere sahip olduğu dogma­ Marksist Yahudilerle, asimile olmuş Yahudi marksistler arasında­
sına karşı çıkarak, uzun bir kapitalist gelişme evresinin “tarihî gerek­ ki sorunun temelinde Yidiş kültürünün ulus olarak tanımlanması ya­
liliği” tezini reddetmiştir. Böylece Troçki bu teorisiyle marksistler ile tar. Yahudi marksizminin kuruluş sürecini sembolik olarak 1905 yı­
narodnikler arasındaki tartışmayı diyalektik olarak aşmıştır. lında (Poale Sion ve Yahudi Sosyalist İşçi Partisinin kuruluşu, ayrıca
2 Marx, O t et schestwennije Zapinski adlı Rus gazetesinin redaksiyonuna gönder­
Bund’un ulusal-kültürel özerklik programını kabul ettiği IV. kongre­
diği mektupta okuyucuları "Batı Avrupa'da Kapitalizmin Gelişmesi Üzerine Taslak" si) tamamladığı söylenebilir. Yüzyıhn başında Yahudi marksizmi gi­
adlı eserinin, "tarihi-felsefi teori olarak, içinde bulundukları tarihi koşullardan bağım­ bi, Rus, Alman, Avusturya marksizmi de mevcuttu. Sonuncular da
sız tüm halklar için geçerli genel bir yol olarak" görülmesi tehlikesine karşı uyarıda
kendi içinde homojen değildi: Alman sosyal demokrasisinde Bernste­
bulunur. Aynı kavramı 3 Mart 1881'de Vera Zasuliç'e yazdığı bir mektupta da onay­
lar. Cenevre Rus marksist grubu söz konusu mektubu yayınlamayı reddetmiş ve an­ in, Kautsky, Rosa Luxemburg; Rus sosyal demokrasisi içinde Pleha­
cak 191 1'de David Ryasanov tarafından ortaya çıkarılmıştır. Marx ve Engels'ln bu ko­ nov, Lenin, Martov, Troçki ve Bogdanov farklı eğilimlerin temsilcisiy-
nudaki yazıları Teodor Shanin tarafından (1984) yeniden basıldı.3 Alexander Gersc-
henkron (1965: 177)
4 Sürekli Devrim teorisini ele alan eserler arasında Denise Avenas (1969), Alain 5 Bu not aynı zamanda genelde Polonyalı, Gürcü ve Ermeni marksistler için de ge­
Brossat (1974) ve Michael Lövvy'nin (1987a) kitaplarını öneriyoruz. çerli. Bu konuda Bkz. Claudie W eil (l987c:89-95)
136 Yidiş külütürü mü Siyonizm mi? Marksistler ve Yahudi Sorunu 137

diler. Poale Sion ve Bund ise farklı tutumlarına rağmen Yidiş kültü­ geçimini kol gücüyle sağlamıyordu.'^ Bu rakamlara göre yaklaşık ya­
ründe Yahudi Marksizmi’nin temsilcisi idiler. Buna rağmen Yahudi rım milyon zanaatkar ve elli bin kadar sanayi emekçisi mevcuttu.'o
marksizmi, ortaya çıkış koşullarının özelliği temelinde, örneğin Rus Yahudi işçi sınıfı sektörel olarak şöyle ayrılıyordu; % 52’si giyim sek­
marksizmine tamamen yabancı bir olgu olarak nitelendirilemez. Bi­ töründe (terzi ya da ayakkabı tamircisi), %19’u inşaat sektöründe
rincisi belli ölçüde kendini İkincisine bağlı olarak tanımlamıştır, çün­ (duvarcı, marangoz, demirci, boyacı vs.), %9’u gıda ve tütün sektö­
kü Rusya ve Polonya'daki sosyalist hareketin Yahudi işçi hareketinin ründe ve geri kalanı bir dizi ikincil işlerde çahşıyordu. >'
sorunlarına tatmin edici çözüm bulamaması sonucu ortaya çıkmıştır. Burada yahudi proletaryasının bazı özelliklerinin altının çizilmesi
Yahudi marksizminin ortaya çıkışını kavramak için Yahudi proletar­ gerekir. Köylü kökenli olan Rus proletaryasının aksine yahudi prole­
yasının özel koşullarından yola çıkarak Bund ve Poale Sion hareket­ taryası zanaatkâr kökenli idi. İlk sendikal örgütierinde obşçina mo­
lerinin oluşumunu incelemek gerekir. delini değil, Yahudi zanaatkarların yardımlaşma örgütü HevroCu ör­
nek a lm ış la r d ır . >2 Yahudi proletaryasının temel özelliği ağır sanayi
Yahudi işçi hareketi sektöründen uzak olması ve bir dizi küçük, sadece yahudileri çalıştı­
Rusya’daki Yahudi nüfusu Polonya İmparatorluğunun Çarlık yöneti­ ran ve ayakta kalma mücadelesi veren fabrikaya dağılmasıdır. Bura­
mince ilhakı (1795) ile XIX, yüzyılın sonu arasında, bir milyondan larda çalışan Yahudiler cumartesi günleri şabat geleneğini sürdürür­
beş milyona çıkarak yoğun bir artış gösterdi.^ Bunun yanı sıra yaygın ken Rus ve Polonyalı işçileri çalıştıran büyük fabrikalar pazar tatili
bir göç olgusu ortaya çıkti ve 1880’li yıllarda ciddî bir kitlesel göç bo­ y a p ı y o r d u . '3 Zorunlu ikamet bölgelerindeki Yahudi işçi sınıfının ya­

yutuna vardı. 7 Yahudiler geleneksel yerleşim yerleri olan Polonya, Lit­ pısı, üretimin nihaî evrelerinde yoğunlaşan sermayenin organik bile­
vanya, Belorusya, Ukrayna ve Baltik bölgesinde 3mzölçümü bakımın­ şimini çok az etkiliyordu. Yahudi proletaryasının dil ve dininden kay­
dan küçük topraklarda -nüfusun çoğunluğunu oluşturdukları gele­ naklanan kültürel özellikleri Rus proletaryasından yapısal uzaklığı
neksel Ştetlah’lar- ya da toplam nüfusun %10-15 ya da daha fazlası­ nedeniyle daha da pekişmişti. Yahudi emekçilerin bir çeşit “sosyo-e-
nı oluşturdukları büyük kentierde sıkışık biçimde yaşıyorlardı. Rus konomik gettoda” yoğunlaşması özgün Yahudi işçi hareketinin olu­
yahudilerinin yarısı -hattâ bazı bölgelerde üçte ikisi- büyük kentler­ şumunun maddî temelini oluşturdu.'4 Bu koşullarda yahudi işçilerin
de yaşıyor ve geleneksel yerleşim bölgelerinde kırsal nüfusun %3’ün­ Rus proletaryasına uyumu mümkün değildi; Rus, Polonyalı ve Yahu­
den daha azını oluşturuyordu (üstelik o dönemde Rus nüfusun bü- di işçiler arasındaki etnik duvarlar aşılamayacak kadar yüksek görü­
}mk çoğunluğu köylülerden oluşuyordu).s 1897 yılında çalışan yahu­ nüyordu. Buna karşılık, Yahudi cemaati içinde çok daha az sınıfsal
dilerin %54,4’ü tüccar, gezgin satıcı ya da tam olarak tanımlanabilir ayrım mevcuttu: hava insanları olarak adlandırılan, geçimini belli bir
bir işi olmayan, hava insanlarıydı; % 18,4’ü geçimini zanaatkârlıkla işten sağlamayan geniş kesim içinde çeşitii toplumsal tabakalar çakı­
sağlıyor, % 25’i ücretli-emekli olarak çahşıyordu, bunların da % lO’u şıyor ve kriz dönemlerinde yoksullaşan tüccarlar ve işsizleri de kap­
sıyordu. Bu nedenle Yahudi işçilerin sınıf bilinci başlangıçtan itibaren
6 Bkz. Rachel Ertel (1982: 147); Salomon Schwarz (1951: lOvd) Bu olgunun genel
analizi için Bkz. Sergio Della Pergola (1983) ■9s. Schwarz (1951: 18-20)10 Bkz. Robert S.Brym (1978:31)
7 Yahudilerin 1880 yılı ile Birinci Dünya Savaşı arasındaki göçleri konusunda zengin 11 Bkz. John Bunzl (1975: 32-5); ayrıca Bkz. Bernard Suchecky (1986: 61 vd)
kaynaklar mevcuttur. Burada, Samuel Joseph (1967); Irwing Howe (1976); Nancy 12 Nathan Weinstock'a (1984-1986, I; 24 vd) göre "zanaatkarların yardım kurum­
Green ( 198Sa) ve Enzo Traverso'nun ( 1986) eserlerini anabiliriz. lan (Chevrot) ile işçilerin ilk direniş fonları arasında sürekli bir birliktelik yoktur".
8 Bkz. S. Schwarz (1951:1 I); S. Della Pergola (1983: 82-6) 13 Bkz. Nora Levin ( 1977: 40) 14 Bkz. J. Bunzl ( 1975: 37)
138 Yidiş külütürü mü Siyonizm mi? Marksistler ve Yahudi Sorunu 139

ulusal bilinç tarafmdan belirlendi. Kimi durumlarda Yahudi işçiler dilde kendini ifade etme olanağı bulan bir elit tabaka ortaya çıktı. Bro­
gün boyunca küçük işletmelerin (yahudi) sahipleriyle ilişkide olmak­ şürler, bildiriler, konferanslardan özgün Yahudi-sosyalist edebiyatına
la beraber Rus ya da Polonyah işçilerle karşılaşma fırsatları yoktu. hızlı bir geçiş yaşandı. Bund’un öncüllerinin bu kendiliğinden değişi­
Dogu Avrupa’daki Yahudi toplumu imparatorluğun sanayileşme min içeriğini tahmin etmesi mümkün değildi. Martov ve Kremer yidiş
sürecinden dolayh olarak etkilendi. Abraham Léon “Yahudi tüccarın, dilini Yahudi proleterlere hitap edebilmek için gerekli bir araç olarak
zanaatkâr ya da terzi çırağına” dönüşmesine yol açan süreci doğru görmüşlerdi, ancak bir Yahudi işçi hareketinin inşasını amaçlamıyor­
değerlendirmiş ve bu sürecin kombinasyonu olarak Yahudi işçilerin lardı. Sonucu belirleyen deneysel yönelimler oldu ve eğilim çok çabuk
yerini “hep daha mükemmelleşen makinalar”ın aldığını vurgulamış­ ortaya çıktı: daha 1897’de Haim Şitlovski, Komünist M anifesto’yu yi­
tır.’s Doğu Avrupa’daki Yahudi proletaryası oluşumundan bu yana diş diline çevirdi ve yayınladı. Aynı yıhn ekiminde Vilnius’da, Yahudi
gerileyen ve duraklayan ekonomik sektörlere bağlı kaldığı için çık­ yerleşim bölgelerinin bir çok kentinden (Vilnius, Vitebsk, Byalistok,
maz sokaktadır. Sosyalist-Yahudi basını bu dönemde şa b a fd ak i dinî Varşova, Minsk, vd.) onüçdelegenin katıhmıyla Bund kuruldu.'^ Ku­
kuralları Yahudilerin sanayi sektöründen uzak kalmasının asıl nede­ ruluş kongresinde kabul edilen program metninde Yahudi proletaıya-
ni olarak görüyordu: hıristiyanlar dinî gereklerini pazar günü yerine sının sınıfsal, ama aynı zamanda ezilen ulusal azınlık olarak özel bas­
getirdikleri için çok kültürlü personele sahip bir işyeri haftada iki kez kıya maruz kaldığı kabul ediliyordu. Buna rağmen içinde yaşanılan
kapanmak zorunda kalacaktı ki bu da üretimin ve kârın kısıtlanma­ topluma uyum sağlama yüksek sesle dile getirilmese de, perspektif
sı anlamına gelecekti.’^ Böylece Yahudi proletaryası ekonominin olarak kabul görüyordu. Yidiş dili sadece işlevsel ve pratik ilkeler te­
önemli sektörlerinin dışında kalıyor ve çoğu kez el emeğine dayah iş­ melinde kabul görüyordu; ama Bund, örneğin devlet okullarmda yi­
letmelerde yoğunlaşıyordu. İmparatorluğun güneyinde Litvanya ya diş dilinde ders yapılmasını talep etmiyordu. Anti-semitizme ve çarlık
da Belorusya’ya göre daha fazla sanayileşmiş olan bölgelerinde bile rejiminin Yahudilere yönelik yasal ayrımcılığına karşı mücadele, ulu­
ağır sanayide Yahudi işçilere rastlanmıyordu. sal azınlık statüsü hakkı talebiyle desteklenmedi.
Bund’un kuruluşu 1894-1905 yılları arasında, Yahudi proletarya­ Ertesi yıl Minsk’te Rusya Sosyal Demokrat îşçi Partisi’nin kuruluş
sının sayıca kalabalık ve görece yoğun olduğu Litvanya ve Polonya’da kongresinde Bund’un dokuz delegesinden üçünün, sadece rusça ko-
gerçekleşti. Bu dönemin kısaca anlatılması gerekir, çünkü Vladimir nuşanlarm değil, çarlık yönetimindeki proletaryanın tamamının kap-
Medem’in teorik çahşmalarmm çerçevesini oluşturmaktadır. Arkadi sanması amacıyla, kendilerini pan-rus olarak nitelendirmesi anlamh-
Kremer’in Yuli Martov’un yardımıyla kaleme aldığı, 1894 yılında Rus­ dır.'s Bund’un önerdiği bu yöneliş çarlık Rusya’smda işçi hareketinin
ya’da yayınlanan Ajitasyon Üzerine adlı broşür Vilnius ve Byalis- çok uluslu karakterinin zımnen kabulunü de içeriyordu. Buna rağ­
tok’daki Yahudi-sosyalist çevrelerin proleter kitle hareketine yönel­ men, diğer halklar gibi Yahudiler de ulus olarak nitelendirilmiyordu.
melerini sağladı. Gizli propaganda eylemlerinden ajitasyona geçiş Ya­ Bu durum ulusal sorun 1901 ’de Bund’un dördüncü kongresinde gün­
hudi marksistlerin kullandıkları dilde değişimi de getiriyordu. Birkaç deme gelene kadar devam etti. 1899’da (SDAPÖ’nün Brünn Kongre-
düzine işçinin bulunduğu küçük gruplardan binlerce işçinin yer aldı­
ğı örgütlere geçiş, jâdiş dilinin devralınmasına yol açtı ve sonuçta bu
17 Bund'un kuruluş süreci konusunda Bkz. Henry J. Tobias (1972; 22-69); aynı za­
manda Weinstock (1984-1986: 33-154) ve N. Levin (1977: 236-79) eserlerinde anı­
lan kitaplar. Bund'un geçmişi üzerine İyi bir sentez A.Menes'te bulunabilir (1955)
' i 5 Abraham Léon (1971: 19 vd) 16 Bkz. Ezra Mendelsohn (1970: I9vd)
18 Bkz. H.J.Tobias (1972:78)
142 Yldlı hulıımııı mıı ılyonlım mi? Marksistler ve Yahudi Sorunu 143

mış ve liderlerinin politik ufkunu -öyle görülüyor kİ u/.uıı bir zaman hudi İşçilerin militan sendikası olan Bund ştei/’lardaki özel sınıf mü­
için- acıması/ca daraltmıştır.”22 cadelesi sonucu oluşmuştu. Alexander Adler’in vurguladığı gibi “Ra­
İşçi hareketinin örgütlenme sorunları ulusal sorun konusundaki yon kentlerindeki endüstrinin zanaatkâr-imalâtçı yapısı, çok kültür­
tartışmada küçümsenmeyecek bir rol oynuyordu. Çarlık otokrasisi lü bir örgütlenme içinde bile, genelde Yahudi sermayesi tarafından
içinde politika yapabilme yeteneğine sahip bir parti kurma eğilimin­ sömürülen Yahudi işçilerin örgütlenmesine izin v e r m i y o r d u ” .26 Buna
deki -Lenin ve Bolşeviklere göre profesyonel devrimcilerden oluşan rağmen Bund ile Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi arasındaki çaüş-
merkeziyetçi, yani güçlü bir örgüt kurulması gerekiyordu- Rus sos­ manın gerçek nedenini anlamak için bölünmeyi kaçınılmaz ve birleş­
yal demokratlan Bund’un federalizm anlayışmda milliyetçi bir içe ka­ tirici bir sentez arayışını imkânsız görmemek gerekir. Bu anlayıştan
panma ve örgütsel bir parçalanma tehlikesi görüyorlardı-, bu da Rus yola çıkıldığında, Rus marksistlerinin Bund’un gerçek önemini kav­
çarlığmdaki çok uluslu işçi sınıfınm tek ve güçlü bir harekette örgüt­ ramakta yetersiz kaldıklarını da kabul emek gerekir. Yahudi sosya­
lenmesini engelleyebilirdi. Lenin, 1897’de Viyana’daki kongresinde lizminin özel sorunları karşısındaki anlayışsızhk, Plehanov’un Bund
altı ulusal partinin (Alman, Çek, Sloven, Leh, İtalyan ve Ukraynah) yanlılarını “deniz tutan siyonistler”27 olarak tanımlamasında çok açık
katıldığı federatif bir yapıyı oluşturan Avusturya sosyal demokratla­ olarak görülüyor.
rı örneğinin mutlaka engellenmesi gerektiği kamsındaydı.23 1905 devrimi Bund’un gücü ve sınırlarını ortaya çıkardı. Yahudi
Öte yandan Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi içindeki örgütsel cemaatine tam olarak hâkimdi, ama buna rağmen genelde marjinal
özerklik konusunda yapılan tartışma gerçekte ulusal sorun konusun­ bir rol oynadı. Önemli sayıda üyeye ve güçlü bir örgüte sahip olma­
da iki farklı tutumu içeriyordu. Bund’un çok yeni, geçici ve henüz sına rağmen, merkezi St. Petersburg ve Varşova’da olan, ivmesini
tam oturmamış güncel ulusal eğilimini kongreye sunmaması sonucu Rus proletaryasından alan devrim, marjinal kalmasına yol açtı. 1905
bu farklılık ortaya çıkmadı. Brüksel ve Londra’daki tartışmalara yan­ yılında işçi sınıfının iç zayıflığına bağlı kırılganlığı ve yapısal parça­
sımayan Kişinyov katliâmı ve Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nden lanmışlığı açıkça ortaya çıktı. Nathan Weinstock’un kelimeleriyle ifa­
ayrılma bu yeni ulusal perspektifi güçlendirdi ve Bund’un beşinci de etmek gerekirse, Bund devrim sırasında “sallanan bir dev” gibiy­
kongresinde kesinlikle kabul e d ild i.24 1 9 O6 yılında aşılabilen bölün­ di. 2« Putilov fabrikalanna [St. Petersburg’daki büyük metal fabrika-
me Bund’da derin izler bıraktı. Medem anılarında şöyle yazıyor; “Rus lan,ç.n.] sahip olmayan ^f<?i/’daki sınıf mücadelesinin ifadesiydi. Bu­
ve Yahudi proletaryasını birarada tutan ipin kesilmesi gerçek bir fe­ na rağmen Bund 1905’te sadece işçi partisi değildi aynı zamanda
laketti. Sanki vücuttan bir parça et kopanlmıştı.”25 ulusal parti niteliğini kazanmışü. Gücü ve orjinalliği, proletarya en-
Bölünme bazı tarihî yorumlarda verilmeye çalışıldığı gibi, ne
Bund’un sekter tutumunun, ne de Rus sosyal demokrasisinin bürok­ 26 Alexander Adler { 1980: 38)
27 Plehanovı/, I905'de Wladimir Jabotinsky'nin yaptığı bir söyleşide Bund'un bu ta­
ratik ültimatomunun sonucuydu. Sadece yerleşim bölgelerinde yaşa­
nımlamasını yapmıştır (Bkz. Joseph Nedava (1973: 45)). Ayrıca bu bölünmenin sü­
yan Yahudi proletaryasıyla Rus proletaryası arasındaki yapısal-eko- rekli olmadığı söylenmelidir. Bund 1906'da Rus Sosyal Demokrat işçi Partisinin bir­
nomik ve ulusal ayrımın sonucuydu. Hem bir öncü parti hem de Ya- leşme kongresine katıldı, ilginç olan yeniden üyeliğinin sorun yaratmayışıdır. Kong­
renin kabul ettiği bir kararla Yahudi proletaryasının tek temsilcisi olarak kabul edil­
” 22 N. Weitstock'da alıntı (1984-1986,1:189) miş, çalışmalarına coğrafî bir kısıtlama konulmamış ve ulusal sorun "açık" bir sorun
23 Avusturya Sosyal Demokratlarının organizasyon sorunları üzerine Bkz.Raimund olarak tanımlanmıştır; ancak delegeler bu karar üzerine tartışmak için zaman bula­
Löv/ (1984) mamışlardır (Bkz. Nahum Bukhbinder (193 l:362vd)).
24 Bkz. H.J. Tobias ( 1972: 331) 25 Vladimir Medem ( 1979: 290) 28 N. Weinstock (1984-1986,1: 207)
144 Yidiş külütürü mü Siyonizm mi? Marksistler ve Yahudi Sorunu 145

ternasyonalizmiyle ezilen ulus kültürünün korunması arasmda diya­ alır. Medem’in, ulus fikrini smıflararası örtülü işbirliği (sınıflarüstü
lektik bir sentez arayışma işaret ediyordu. Bund militanlan enternas­ ulusal birlik) olarak tanımladığını düşündüğü Renan’a yönelik eleş­
yonalizmi ulusal Yahudi geleneğine katmışlardı; Rus Yahudilerinin tirisi buna rağmen ilginçtir. Zımnî de olsa yeteri kadar açık biçimde
kurtuluşu yolunda dünya sosyalist devrimi için mücadele perspekti­ şu sonuca varır; kapitalizmde ekonomi ulusun yapıcı çerçevesini de­
fini olası ve gerekli görüyorlardı. ğil, aksine kültür birliği olarak tanımlanan ulusun şovenist anlayışla
bozulmasının kaynağını oluşturur.
Ulusal özerklik: Vlad im ir Medem Medem, ulusu soyut, boşlukta asılı ve üst yapısal açıdan bağım­
Vladimir Medem’in 1904’de rusça ve yidişçe yayınladığı Ulusal Sorun sız olmayan kültürel bir zafiyetten çok, tarihî açıdan bir topluluğa
ve Sosyal D em okrasi adh kapsamlı eseri Bund’un kuruluşundan be­ bağlı ve belli ölçülerde sosyal çatışmaların etkisinde sosyo-ekonomik
ri yapılan tartışmaların bir özetidir. Kuşkusuz bu metin Avusturo- bir oluşum olarak tanımlar. Bund’un lideri için ulus, her şeyden ön­
Marksistlerin tartışmalarından etkilenmiştir, ama 1899’da Brünn’de ce ulusal kültürdür, vülger marksistler gibi otomatik olarak ekono­
kabul edilen ve Rus imparatorluğunun özellikleri gözönünde bulun­ mik yapıya bağımlı değil onunla ilişki içinde olan bir kategori olarak
durularak zaman zaman gözden geçirilen tezlerin yeniden yazılması kavranmalıdır. Medem sorunu şöyle tanımlar: “bağımsız, kendi içeri­
değildir. O zamana kadar ulusal sorun konusunda yayınlanan en ğine ve çerçevesine sahip, dışa kapalı bir ulusal kültür hiç bir zaman
önemli marksist eserdir (Otto Bauer’in neredeyse aynı ismi taşıyan varolmadı. Ulus, genel insanlık değerlerinin [der algemein mentshle-
kitabı üç sene sonra yayınlanacaktır), çünkü iki farklı sorunun yanıt­ k er hinalt] ifade edildiği özel bir biçimdir. Genelde her yerde benzer
lanmasına katkıda bulunur: Bund’un perspektifleri için genel teorik olan kültürel yaşam, kendi aralarında özel sosyal iUşkiler geliştirmiş
temeli oluşturur ve aynı zamanda Rus sosyal demokratlarıyla farklı­ olan farklı grupların özümsediği çeşitli ulusal renkler ve biçimlerle
lıkların özü ve niteliklerinin daha iyi kavranmasına yardımcı olur. belirlenir. Sınıf çatışmalarının ortaya çıktığı, ruhanî ve entellektüel
Medem, modern milliyetçiliği, burjuvazinin faaliyet alanına, kapi- eğilimlerin geliştiği çerçeveyi oluşturan bu sosyal ilişkiler, kültüre
tahst toplumun oluşumuna bağlı bir olgu olarak tanımlar. Burjuvazi­ ulusal damgayı vurur. ”3o Bu bölüm ulusal olmayan bir kültürün
yi birbirine karşıt, hem yayılmacı ve emperyalist milliyetçi, hem de varolamayacağı tezini açıkça ortaya koymaktadır. Medem’e göre kül­
ulusal kurtuluş hareketlerini destekleyebilecek yetenekte görür. Buna tür sosyal yaşamın aynasıdır ve sadece ulusal olarak ifade edilebilir.
örnek olarak Avusturya-Macaristan imparatorluğunda Almanlarla Ezilen ulusların kurtuluş mücadelesi öncelikle dil ve ulusal kültürün
Çekler arasındaki anlaşmazlığı gösterir; Alman burjuvazisi ulusal pa­ tanınması talebiyle başlar.
zarını genişletmek için (ezilen ulus olan) Çekleri asimile etmeye çaba Bu tanım Viyanalı marksist Bauer’in üç yd sonra Ulusal Sorun ve
göstermektedir, buna karşılık tüm politik haklarını kaybeden Çek Sosyal Dem okrasi başlığı altında yayınlayacağı kitaptaki “ulusal al­
burjuvazisi direnişe geçerek bağımsızlık talebini yükseltmekte ve Bo­ gılama” (her ulusun uluslararası kültürü özümseme ve uygulama bi­
hemya’daki Almanları “Slavlaştırmaya” çalışmaktadır.29 Medem bu çimi) teorisine çok benzer. Ama Medem, Kautsky’ye daha yakın olan
önemden sonra ulusal gerçekliğin ekonomik kökenini incelemeye Bauer’in aksine, ana dili ulusun temel unsurlarından biri olarak ta­
nımlar. Kültürün kaçınılmaz ulusal biçimlenmesi ancak özel dillerden

29 Vladimir Medem (1934a: I08vd). Medem'in ulusal sorun konusundaki teorik ça­ 30 Vladimir Medem (1943a: 188)
lışmaları için Bkz. K.S. Pinson (1945); A .L Patkin (1947: 198-212)
146 Yidlj külüturu mu ılyonizm mi? Marksistier ve Yahudi Sorunu 147

hareketle ifadesini bulur. Medem yidiş dili üzerine bir makalesinde Ukrayna’daki Litvanyahlar, Polonya ya da Litvanya’nın coğrafî sınır­
şunları yazar: “bugün kültür alanındaki en önemli görev ana dilin ları dışında yaşasalar da o ulusun mensuplan sayılıyorlar. Medem
yerinin sağlamlaştırılmasıdır."^' Tamamen soyut bir Yahudi ulusu­ toprak taleplerinin özellikle büj/ük uluslar içinde ya da en azından
nun peşinde olup ibraniceden yana olanların ve yidiş dilini “kirli so­ kapalı bir bölgede yaşayan uluslar tarafından geliştirildiğini vurgular;
kak dili” olarak nitelendirenlerin aksine, Medem halk dilini Yahudi uç bir örnek, ulus ile toprak kavramlarını aynı kelime ile ifade eden
kitlelerin “yaşamı, ümitleri ve özlemlerini” en iyi ifade eden “ulusal PolonyalI milliyetçilerdi. Topraksız azınlıklar olan Ermeniler ve Yahu­
dil” olarak görür.32 Medem’in ulusun dil üzerinden tanımlanması dü­ diler bu tutumu kabullenmekte zorlanıyorlardı.
şüncesini Kautsky’den devraldığını söylemek yanhş olur. Kautsky Bund’un programı Yahudilerin özerkliğini toprağa bağlı değil ulu­
için dil sosyal ve ekonomik ilişkilerin kurulmasında gerekli bir ileti­ sal-kültürel {natsional-kultureleı) özerklik olarak tanııtüıyordu. Top­
şim aracı iken (üretim güçlerinin gelişimiyle çok dillilik ortadan kal­ rak ilkesinin yerini, ulusların “yabancı topraklarda adacıklar”35 oluş­
kacaktır); Medem ana dili ulusal kültürün kaynağı ve laboratuvarı turduğu {bildn hinzlen o if a frem der territorie) yerlerde kaçınılmaz
olarak görüyordu. Ona göre an adilin -Yahudiler ve Ermeniler gibi- olarak bireysel özerklik alıyordu. Bu ekonomik açıdan başka ulusla­
nesnel koşullarda ulusal ekonomiye dayalı bir varlık oluşturacak rın içine entegre olan azınlıkların ulusal haklarını garanti etmeye yö­
güçte olmayan bcizı azınlıklar içindeki temel rolü ancak böyle açıkla- nelik bir özerklik biçimiydi. Medem’in Kari Renner’den devraldığı bi­
nabilirdi. Hattâ “ulusal baskının kültürel yaşamı zenginleştirdiğini” reysel özerklik ulusun politik birliğini korumak için gerekli bir dizi
söyleyecek noktaya varmıştır.33 Bunun da ötesinde Yahudi azınlık hukukî düzenlemeyi gerekli kılıyordu: örneğin çok uluslu Rusya fe­
açısından dil ve edebiyat ulusal ekonominin üst yapısını oluşturama- derasyonunda Yahudi ulusal yaşamını çekip çevirmekle görevlendiri­
dığı gibi egemen smıfın kültürü de değildi: yidiş dili ve edebiyatı sa­ len Kehilah’m özerk bir örgüt olarak tanınması. Buna rağmen Me-
dece işçi sınıfının politik bilincinin erime potasını oluşturuyordu. dem’e göre ulusun “politik birliği” kültürel özerklikle sınırlanıyordu.
1904’de yayınlanan bu çalışmanın bir başka bölümünde ulus bir Ana dilde okul eğitimi hakkı, ya da ana dili mahkemede ve resmî da­
“özel psikoloji” (eigentum lekhe psikhologie) olarak tanımlanır, an­ irelerde kullanma hakkından söz edilirken, genel sosyo-ekonomik
cak bu tanımın ayrıntılarına girilmez ve daha fazla geliştirilmez.^^ sorunların çözümü, toprağa egemen (ulusal kültürlerin tümü tarafın­
Bund’un lideri aynı zamanda ulusu belli bir topraktan tamamıyla dan oluşturulan) hükümetlerin hakkı olarak görülüyordu.36 Özetle­
bağımsız kültürel bir olgu olarak tanımicir. R usya’da Ulusal H areket­ mek gerekirse, Medem’in geliştirdiği ulus teorisi iki ana noktaya da­
ler ve Nasyonal Sosyalist Partiler (1908) başlıklı bir başka çalışma­ yanıyordu: dil ve kültür ile buna bağlı bir unsur olarak ekonomi, ama
sında sadece ‘kendi kaderini tayin hakkının’ (devlet oluşturmaya ka­ toprak talebi söz konusu değildi. Bu görüş 1899’da Rusya'da Avus­
dar) ulusal sorunu çözebileceği fikrini reddeder. Ona göre bu ilke, turya sosyal demokratlarının Brünn kongresinin ilk yankıları duyul­
marksistlerin ulus teorisini devlet/pazar İkilisiyle açıklamak için kul­ maya başladıktan sonra Bund’un içinde yayılmaya başladı. Aynı yıl
landıkları kaynak olan milliyetçi burjuva geleneğe aittir. Ama çoğu Yidiş İşçisi [Der Yidisherarbeter]’nde John Mill’in, Austro-Marksistle-
kez ulusal soruna ilişkin olarak kullanılan kavramlar coğrafî bölün­ rin tezlerini “bir ulusun toprakla varolduğu yolundaki eski anlayışın
melerle eş düşmüyorlar. Örneğin Litvanya’daki PolonyalIlar ya da yerini, ulusun kültürüyle varolduğu görüşüne bırakması”^^ olarak

3! Vladimir Medem (1943c; 341) 32 Vladimir Medem (1943c: 342 vd)


"35 Vladimir Medem ( 1943b: 252 vd) 36 Vladimir Medem ( 1943b: 254)
33 Vladimir Medem (1943a: 191) 34 Vladimir Medem (1943a: 207)
37 John Mili (1899: 27). J.Frankel'da alıntı (1981: 219)
Marksistler ve Yahudi Sorunu 149
148 Yidlj kulüuırıı mu siyonizm mi?

değerlendirdiği ve olumlu yorumladığı bir makalesi yayınlandı. Yahudilerin dil düzeyinde asimile olacağını kabul etse de, Yahudi
1904’de Vladimir Kossovski ulus olgusunun toprakla açıklanmasınm ulus kimliğinin hâkim eğilim olarak kalacağı görüşündeydi.
uluslaşma sürecinin üç aşamadan (ırk olarak ulus, toprak bütünlüğü Medem’in ulusal tarafsızlık teorisinin çıkış noktasında da benzer
olarak ulus ve devlet olarak ulus) geçtiği ve kapitalizmin varolan ulu­ bir tutumla yahudilerin geleceği üzerine hiç bir şekilde öngörüde bu­
sal devletlerin içinde geliştiği Batı Avrupada kabul edilebileceğini, lunulmaz (ulus ya da asimilasyon). Medem bir ya da diğer eğilimin
ancak kapitalizmin geç geliştiği ve çok uluslu devletlerden oluşan, fe- tarafını tutmaksızın tarihîn cevabını bekliyordu: “Biz tarafsız (...)
odal-burjuva karışımı melez bir sisteme sahip olan Doğu Avrupa’da Asimilasyona değil ama asimilasyonculuğa karşıyız [strebung tsu
geçerli olamayacağını açıkladı. Kossovski’ye göre Doğu Avrupa’da dil assim itsie], asimilasyonun hedef olarak ahnmasına karşıyız”42
unsurunun topraksız azınlıklar arasında yarattığı “fizyonomi” ve Bund, çağdaş Yahudi kültürünün ulusal karakterini kabul etmekle
“ulus kimliği”nin yanında “ırk olarak ulus” ve “toprak olarak ulus” birlikte, milliyetçiliğin her türüne yabancıydı. Medem’e göre ulus ile
ölçütleri önemsiz kalmaktadır.3» Yidiş edebiyatının “varolmayan bir -bir kültür birliğine ait olma- milliyetçilik -diğer uluslara hâkim ol­
toprağa bağlı kimliğin” yerini aldığını yazan Irwing Home ve Eliezer ma hedefi- arasında temel bir fark vardı. Buna karşılık asimilasyon-
Greenberg’in de bu görüşü paylaştığı anlaşılmaktadır.^? Laiklik anla­ culuk ulusal azınlıkların yokedilmesine yol açtığı için “bir temellük
yışının sarstığı Yidiş ülkesinde dünyayı açıklama işlevini gören din milliyetçiliği”nden başka bir şey değildi.^^ Bu açıklama özellikle tsk-
gerileme dönemindedir ve bunun yerine toprak boyutu gözönünde ra’da, Yahudilerin asimilasyonun savunan ve “Bund’un milliyetçili­
bulundurulmaksızın ulus fikri gelişmektedir: bu süreçte oluşan boş­ ği”ne karşı mücadele ederken sonuçta Büjmk Rus milliyetçiliğinin ti­
luk yidiş edebiyatı tarafından dolduruldu. Polonya ya da Ukrayna pik bir eğilimi haline gelen Rus marksistlerine yönelikti.
köylülerinin dünya görüşünü belirlerken belirlenirken Yahudi kimli­ Ulusal tarafsızlık teorisi 1904’deki formülasyonunda pozitiviz­
ğinin “sınırını” dil çiziyordu. min etkisi altındaydı. Asimilasyoncuların şematizmi karşısında Bund
Bund yanlısı David Balakan 1905’de Çernovitz’de yayınlanan yanlılarının ulus, kültür ve milliyetçilik kavramlarına yönelik farklı
Sosyal D em okrasi ve Yahudi Proletaryası adlı eserinde sadece dil fak­ değerlendirmeleri diyalektik biçimde ifade edilen analiz çabalarına
törüne dayanan gerçekten tek yanlı bir ulus teorisi geliştirdi. Bala- işaret ederken Medem’in kontrol edilemeyen ve “kör bir süreç” (a
kan’a göre ulusal sorun “ne ekonomik ne de politik, yalnızca dil so­ blindn protses) olarak nitelendirilen tarihî gelişmeye dayanan ulusal
runu idi”4o Yahudiler toprak bütünlüğü olmamasına rağmen sekiz tarafsızlık teorisi evrimcilik anlayışının etkisi altındaydı.44 Buna rağ­
milyon kişinin konuştuğu ortak dil sayesinde bir ulus oluşturuyorlar­ men bu Medem’in ulusal soruna ilişkin düşüncelerinin gelişiminde
dı. Yidiş dilinin almanca, ibranice ve diğer Slav dillerinin bir karışımı geçici bir dönemdi ve yakında geçersiz hale gelecekti. Nora Lewis’in
olması da bir şey ifade etmiyordu, Çünkü İngilizce de bir çok dilin bir­ yorumuna göre tarafsızlık teorisi partideki milliyetçi eğilim (Mili) ile
leşmesi sonucu ortaya çıkmıştı.'*ı Balakan, Kautsky’nin tüm dünyayı asimilasyoncu eğilim (Kopelson) arasında bir uzlaşma bulmak ama­
kapsayacak bir dil ve ulus gelişeceği hipotezini doğrudan reddetme­ cıyla geliştirilmişti.^5 Kossovski ise “tarafsızlık” ilkesinin Bund’un
se de, Yahudi proletaryası ve işçi hareketinin gelişmesinin yidiş dili­ asimilasyonculuk ve milliyetçiliğin tehlikelerinden uzak kalmasına
nin ulusal dil haline gelmesine yol açtığını kabul ediyordu. Gelecekte yaradığını kabul eder, ancak sonuçta bu ilke işe yaramamıştır. Bund

39 Irving Howe / Eliezer Greenberg (1985: 673 vd) "42 Vladimir Medem (1943a: 189 43 Vladimir Medem (1943a: 185)
40 David Balakan (1905: 16) 41 David Balakan (1905: 22) 44 Vladimir Medem (1943a: 189) 45 N. Levin (1977: 338)
ISO Yidiş l<ülütürü mü Siyonizm mi? Marksistler ve Yahudi Sorunu 15 1

gibi bir kitle partisinin tüm faaliyetleri asimilasyonu Hilen dışladığı Medem’in teorisini geliştirirken yararlandığı kaynaklar hangileri­
için Yahudi ulusunun geleceğine ilişkin açık tavır alması gerekliydi. dir? Daha önce de işaret ettiğimiz gibi, bu kaynaklardan biri İsviç­
Kossovski’ye göre Bund “modern Yahudi kültürünün ana unsurları re’de sürgünde olduğu sırada yoğun olarak meşgul olduğu Austro-
olan dil, edebiyat ve Yahudi okullarının” gplişmesine belirleyici bir Marksizmdir. Kari Renner’in ulus kavramını “toprağa bağh bir toplu­
katkıda bulunmuştu.^ö luk” olmaktan çok, “ulusal edebiyatla dile getirilen kültürel ve mane­
Medem 1910’da kaleme aldığı Milliyetçilik ya da Tarafsızlık baş- vî bir topluluk” ve “kişisel birlik” olarak tanımladığı Devlet ve Ulus
lıkh makalesinde teorisini daha az kaderci ve diyalektik bir anlayışla (1899) adlı broşüründen çok etkilenmiş olduğu kesin.so Buna karşı­
yeniden tanımladı. Hâlâ iki zıt eğilimin varlığını saptıyordu, bunlar­ lık -Bauer’in otobiyografısindesı sözünü ettiği gibi Medem’in düşün­
dan biri asimilasyonculuk diğeri ise “milliyetçilik"!! {natsionaliziren- celeriyle hayret uyandıracak benzerlikler gösteren- Otto Bauer’in
dige tendent^ : “İkisi de mevcut ve etkili. Hangisi kazanacak? Bu, bir ulusal sorun konusundaki eseri 1907 yılında, yani Bund yanhsı te-
sürü ekonomik, politik ve kültürel unsura bağlı. Unsurların bileşimi orisyenin Ulusal Sorun ve Sosyal D em okrasi adh eserinden üç yıl
ve gelişimlerinin hızına bağlı. Bu gelişimin hızını önceden söylemek sonra yayınlanmıştır. Yidiş dilinde yayınlanan eserler arasmda, en
olanaksızdır. ”47 Asimilasyoncuların aksine Bund’un politikası kesin azından 1897 yümdan itibaren Haim Şitlovski tarafından yayınlanan
bilgilere değil tahminlere dayanıyordu. Ancak Medem aynı zamanda Neden Yidişce?{\S97), Sosyalizm ve Ulusal Sorun (\899), Yahudi
tarafsızlığın ilgisizlik anlamına gelmediğini vurgular: Yahudilerin ge­ H alkı ve Yidişçe{\90A) adh eserlerde, toprak bütünlüğü olmaksızın
leceği üzerine -ulusal varlık ya da asimilasyon- güvenilir bir öngörü­ ortak dile dayalı diasporadaki bir Yahudi ulusu düşüncesi işlenmiş­
nün imkânsızlığı işçi hareketinin Yahudi ulusunun bugünkü duru­ tir. Öte yandan kısa bir süre Bund tarafından çıkarılan yayınlarda ça­
munda ortaya çıkan sorulara cevap vermeyeceği anlamına gelmeye­ lışan Jitlovski 1899’da ulus kavramını “bir kez ortaya çıkan ve değiş­
cektir. Öte yandan geleceğin yönlendirilmesi sadece Yahudi ulusunu tirilemez olan doğal ve psikolojik gerçeklikten çok, zaman içinde de­
değil, tüm modern ulusları ilgilendirmektedir. Medem bu konuda ğişen tarihî ve kültürel bir olgu”^2 olarak tanımlamıştır. Şitlovski ay­
şunları yazar: “Yahudi ulusu varlığını devam ettirmekte, gelişmekte nı zamanda proletarya enternasyonalizmiyle yidişliğe dayah bir Ya­
ve güçlenmektedir. (...) Bu bir tahmin değil gerçekliktir. Ulusal talep­ hudi ulusu düşüncesi arasında diyalektik bir uzlaşma arayan Yahu­
ler yayılmakta ve kültürel yaşamımızın temelini oluşturmaktadır. di sosyalistlerinin öncülerinden biriydi.
Bund bu perspektifle tarafsızlığına rağmen ulusal özerklik konusun­ Bund’un teorilerini geliştirdiği kültürel humusun oluşmasına yar­
da olumlu tavır takındı, ancak milliyetçilerin aksine ulusu “kendi ba­ dımcı olanlardan biri de hiç şüphesiz Eski ve Yeni Yahudilik Üzerine
şına bir hedef” (a tsiel far zikh) olarak amaçlamıyordu. Tarafsızlık M ektuplafm yazarı ünlü yahudi tarihçi Simon Dubnov’du. Medem,
“kadercilik” anlamına da gelmiyordu, çünkü maddî çıkarlar uğruna Dubnov’un Yahudileri kültür birliği (kulturgemeinschaft) üzerine ku­
mücadele ve bilinçli müdahale, “ulusal gereklilikleri” yönlendirerek rulu bir dünya ulusu olarak gören “mistik” bakışını açıkça eleştirmiş­
ve asimilasyon ya da ulusal gelişim yanlısı tüm eğilimleri koşullan­ tir. Bu konuda şunları yazar: “Ortak geçmişimiz bize bir dizi sihne-
dırarak tarihî süreçte rol oynamayı mümkün kılıyordu.^^

"50 Bkz. Kari Renner (synoptikus) ( 1974) 5 1 Vladimir Medem ( 1979: 315)
52 Chaim Jhitlowsky, "Der Sotzializm udi natsicnale frage" (1955: 379); ayrıca Bkz.
46 Vladimir Kossovski (1943: 136) 47 Vladimir Medem ( 19 17b: 117) aynı belgelerde "Farwos dafqe yidish?" (1955: 101-I I ) ve "Dos yidishe folk und di
48 Vladimir Medem (1917b: 119) 49 Vladimir Medem (19176:124, 133) yidishe shprak" (1955: 112-28)
Marksistler ve Yahudi Sorunu 153
152 Yidiş l<ülütürü mü siyonizm mi?

mez iz bıraktı. Buna rağmen, o dönemden (antik yahudi ulusu döne­ eleştirel olarak yorumlanmış ve ne entelektüel gelişiminin, ne de tari­
mi) bu yana yollarımız ayrıldı ve ortak bir tarihimiz olmadı. (...) Ka­ hî çalışmalarının belirleyici kaynağı olmuştur. Bund liderinin uzun bi­
lan ortak mirasımız ise gelişiyor ve çeşitli bağlamlar ve kültürlerdeki yografisinde büyük yahudi tarihçisinin adı bir kez bile anılmaz.
farklı mirasların etkisinde biçimleniyor. ”53 Medem buna örnek olarak Bund’un diasporadaki kültürel yahudi ulusu teorisinin siyonist
asimile ohnuş Fransız Yahudileriyle onlarla hiç bir ortak yanı olma­ devletçilik ve toprak bütünlüğü anlayışıyla hiç bir ortak yanı olmadı­
yan Polonya Yahudileri örneğini verir. Medem’in yahudi ulusu dü­ ğı açıktır. Medem’e göre yahudi ulusu sadece diasporada, yidiş kültü­
şüncesi sadece Yidişlik temeUnden kalkar: Manevî değil, sosyal-tari- ründe var olmuştur ve olabilir. Ona göre siyonizm, “proleter” ya da
hî ve kültürel bir faktördür. Yahudi ulusal kimliğinin oluşturucu un­ “sosyalist” versiyonunda da “sahte bir ulus görüntüsüne” indirgen­
suru olarak din faktörünü öne çıkarmaması çok önemlidir. Buna kar­ mekte ve diasporanın pasifleşmesine neden olmaktadır. Bund
şılık Dubnov için yahudiler “manevi” bir topluluktur. Dubnov, “Mu­ 1898’de Basel’da yapılan siyonist kongrede hiç bir yankı bulmaz. Ay­
sa’ya inanan” Fransız ya da Alman vatandaşlarının varlığını kabul nı zamanda Teodor Herzl’in hareketindeki gelişmeler karşısında po-
etmez, çünkü bir fransız yahudisi doğumuyla birlikte “yahudi ulusu­ zisiyon almak zorunda kalmıştır. Bund’un ilk eleştirilerinde yeni bir
nun üyesi”dir.54 şey yoktur, sadece siyonizmin “ütopik” ve “gerici” karakterine dikka­
Dubnov, Medem ve Şitlovski’nin yahudi ulusu ile yidiş kültürünü ti çeker.57 1902’de Yidiş İşçisi adlı dergide yayınlanan eleştirilerde
eş anlamlı kullanmalarım “dil şovinizmi”nin ifadesi olarak eleştirir.55 Herzl’in hareketi, biraz daha az yüzeysel bir analizle, ulusu bir
Yahudi tarihinin son tahlilde bütüncül bir olgu olarak gören bakış açı­ “mülk” (bir toprak parçasının kontrolü) olarak kavrayan “burjuva
sını paylaşmaya devam ettiği Heinrich Graetz’in tüm eserlerine hâkim psikolojisi”nin ifadesi olarak nitelendirilir.ss Bund’un beşinci kongre­
olan maneviyatçı yahudilik anlayışıyla araşma mesafe koyarak Yahu­ sinde (1904 Cenevre) Siyonizm, bir yandan büyük sermaye, öte yan­
di sorunun analizinde sosyal ve ekonomik faktörlerin öneminin altını dan hıristiyan küçük burjuvalar tarafmdan sıkıştırılan küçük ve orta
çizer (bu onu yirmili yıllarda Yahudilerin Dünya Tarihi adlı bir kitap yahudi burjuvazisinin hareketi olarak nitelendirilir. İdeolojisi milliyet­
yazmaya götürecektir). Medem’e göre ise yahudi tarihi aslen doğrusal çiliğin proletarya için zararlı bir biçimi olarak eleştirilir, çünkü Filistin
değil, çoğulcudur. Medem, Doğu Avrupa yahudilerinin ulusal karak­ Projesi bir “getto psikolojisi” yaratarak proletaryayı -yahudilerin ezil­
terini diasporanın farkh tarihî gelişmelerin kaynağı olarak tanımlan­ mesinin asıl nedeni olan- Rus çarlık rejimine karşı gerçek mücadele­
masına dayandırır. Bu kuşkusuz önemli görüş ayrılıklarına rağmen sinden alıkoyabilir.5'5 Altıncı kongrede ise (1905 Zürih) siyonizm
Dubnov’un yahudi yerleşim bölgelerinde yerel liderlerin otoritesini eleştirisi tamamlanır ve hareket toprak taleplerinin “ütopik ve mace­
ifade eden kehiUoûann yahudi özerkliğinin ulusal-kültürel kurumla- racı” karakterinden ötürü “küçük burjuva ideolojinin özel milliyetçi
rına dönüştürülmesi düşüncesini Bund’dan önce geliştirdiği hatırlan­ biçimlenmesi” olarak suçlanır; işçi sınıfına yanhş bir perspektif sun­
malıdır. Dubnov’un düşüncesinin Medem’in teorisini etkilediği orta­ makta ve yahudi sorununun, yahudi ulusunun gerçekten varolduğu
dadır. Buna rağmen Dubnov’un düşüncesi Medem tarafından sürekli diaspora içinde çözümüne yönelik mücadelede bir engel oluşturmak-

"56 Vladimir Medem (1943b: 259)


53 Vladimir Medem (1917a: 93 vd) 54 Simon Doubnov (1989: 119 vd)
57 Bkz. Nahum Bukhbinder (1931: 108), Henry J. Tobias (1972: 164)
55 Simon Doubnov (1989: 53) Dubnovv, sosyalist (ve dolayısıyla Bund'un) "Tüm ül­
58 Bkz. John Mili (1946-1949: 36-9)
kelerin proleterleri birleşiniz!" sloganına karşı "tüm sınıfların ve partilerin Yahudile­
59 Bkz. Genel Yahudi İşçileri Birliği (1904: 26)
ri birleşin" sloganını ortaya atmıştı (1989: 408)
154 Yidiş l<ülütürü mü ılyoniım mi? Marksistler ve Yahudi Sorunu 155
tadır. Kongre kararının sonunda Siyonizmin “her türü ve nüansları” sine yahudilerin dışlanmasından yana olan bir milliyetçiliktir ve an­
ile mücadelenin “gerekliliği” ileri sürülür.^o Bund yanlıları yahudile­ ti-semitizmin Rusya’da bile ırkçı bir rengi olduğunun göstergesidir.
rin kendi kaderini tayin hakkının Rusya dışında uzak gelecekte hal­ Medem bu durumu şöyle açıklar: “Normalde ulusal baskı söz konu­
ledilmesi düşüncesini kabul etmez. Yahudilerin nesillerdir yaşadıkla­ su halk grubunun özgünlüğüne son verme, milliyetini unutturma ve
rı yerlerde acil çözümler için mücadele edilmelidir. Siyonist perspekti­ hâkim milliyetin bir unsuru haline getirme hedefini güder. Yahudiler-
fin gerçek bir anti-tezi olan "şimdi ve burada” ilkesi, doikeyt (do=bu- de ise durum farklıydı. Anti-semitizm yahudilerin asimilasyonunu
rada, keyt=şimdi) kavramıyla ifade edilir. hedeflememekle kalmıyor, aksine asimilasyona doğrudan karşı çıkı­
Medem’in 1901’da Neue Zeit'de geliştirdiği anti-semitizm analizi y o r . ”63 Bu eğilim yahudilerin yerleşme, eğitim ve bazı mesleklerde
bile ulus teorisine sıkı sıkıya baghdır. 1905 devriminin yenilgisinden çalışma haklarını kısıtlayan yasalarda cisimleşti. Anti-semitizmin bu
sonra gericiliğin yükselişi, Rusya yahudilerinin tarihinde bir dönüm biçimi ayrıca ulusal özelliklerini kaybettirme politikasına yol açti:
noktası olarak tanımlanır. Anti-semitizm devrimden önce de toplum­ Çarhk rejimi yahudileri Rus kültürüne zorlamıyor ancak yahudi kül­
da güçlü kökleri olan bir olgudur, ama öncelikle rejimin elindeki bir türünü geliştirmelerini engelliyordu. Yahudiler kendilerini çıkmaz so­
araç olarak kalmıştır. Oysa 1905’ten sonra bu durum değişti ve anti- kakta hissediyordu: "Böylece bir yahudi rus olamadığı gibi yahudi
semitizm bir kitle hareketi haline geldi. Medem anti-semitizmin iki olarak da k a la m ıy o r ” .64 Medem, Rus anti-semitizminin bu özelliğini,
ana biçimi olduğunu savunur. Biri, Batı Avrupa’da da varolan ve çarlık rejiminin, yahudi toplumunun işçi sınıfının desteğinde “mo­
“yahudilerden alış-veriş yapma” sloganıyla ifade edilen ekonomik dern kültür ulusuna” doğru gelişmesine karşı cevabı olarak nitelen­
anti-semitizmdi. Bu “küçük adam”ın hareketidir ve yahudilerin tica­ dirdi. Yahudi kültürü ancak proletarya tarafmdan savunulabilirdi.
ret alanında yoğun olduğu yahudi yerleşim bölgeleri içinde ticaret Medem ayrıca -kültürel nedenlerden çok sınıf aidiyetieri dolayısıyla-
boykotu uygulama hedefini gütmektedir.6i Anti-semitizmin bu biçi­ Yidiş kültürüne sahip çıkmayan yahudi burjuvazisinin anti-semitiz­
mi Rusya’da az tanınıyordu ve yaygınlaşması Rusya’nın “modernleş­ min yeni bir biçimini oluşturduğu görüşündeydi.
mesi” ya da “batılılaşması” olarak nitelendiriliyordu. Medem’in “a- Medem, o dönemde asimilasyonu reddeden ilk Marksistti. Doğu
semitizm” {Asemitismus) olarak nitelendirdiği ikinci biçim ise libe­ Avrupa’daki yahudi sorununun ulusal niteliğini ilk tanımlayan ve Yi-
raller de dahil olmak üzere, Rus milliyetçiliğini ve Slav mistizmini dişlik ile yahudi işçi sınıfının ortaya çıktığı diaspora çerçevesinde
keşfeden, ayrıca yeni gelişmeye başlayan yahudi aydın tabakasının -ulusal-kültürel özerklik- çözüm önerisini ortaya atan da Medem ol­
kendileri için tehdit oluşturduğunu düşünen Rus inteligentsiyası ara­ muştu. Buna rağmen teorik ve politik anlayışının sınırlarına dikkati
sında yaygın olanıdır. A-semitizm serbest meslek sahipleri ve hatta çekmek gerekir. Rusya’daki anti-semitizmi kapsamlı olarak anlama­
(devrim sırasında işçilerin yanında yer alan) öğrenciler arasında da sına rağmen Bati Avrupa’daki yahudi düşmanlığını sadece “ekono­
beUi bir yankı bulmaktadır.^2 mik” bir olgu olarak nitelendirmesi, bakış açısının dar ve yüzeysel
Ortodoks kilisesine bağlı köylüler arasında yaygın olan dinî kö­ kaldığını gösteriyor. Söz gelişi, Yahudi ulusunu yidiş diliyle özdeşleş­
kenli geleneksel anti-semitizmin aksine modern ve kitlesel anti-se- tirme eğilimi, yazılarında örtük biçimde görülen. Çarlık imparatorlu­
mitizm asimilasyona karşı çıkar. Bu Ruslaştırmadan yana değil, ak­ ğunun sınırları ötesinde bir Yahudi meselesinin varlığını tanımayan

~60 "Bund ve çeşitli sosyaiist-siyonist fraksiyonlar" John Bunzl'da ek olarak (1975: 158)
61 Vladimir Medem (1974: 121) 62 Vladimir Medem (1974: I2lvd)
63 Vladimir Medem (1974: 123) 64 Vladimir Medem (1974: 125)
156 Yidiş külütürü mü Siyonizm mi?
Marksistler ve Yahudi Sorunu 157
bir anlayışa işaret ediyordu. Gerçek daha karmaşıktı: Rus çarlığında
rağa bağlı bir çözümünün stratejik talebi.^silk eğilim öncelikle yahu­
olduğu gibi ulusal boyutlara sahip olmasa da, Batı Avrupa’da da bir
dilerin sosyal ve kültürel alanda normal ulusal yaşamlarını devam et­
“yahudi sorunu” mevcuttu. Yüzyılın başında Fransa’daki Dreyfus
tiremeyecekleri bir cezaevi olarak nitelendirdiği diasporada hiç bir ge­
skandali bunun tartışmasız bir kanıtıdır. Bu sınırlı bakış açısı, özel
lişme imkânının varolmadığını savunuyordu. Diaspora modern yahu­
durumunun sınırlarım aşamayan Marksizmin ulusal soruna bakışın­
di ulusunun inşasını engelleyen “ekonomik çöküşün" kaynağı olarak
dan kaynaklanmaktadır. Buna rağmen Bund’a Rus çarlığı dışındaki
görülüyordu. Buna rağmen sosyalist siyonistler bu “nihilist” tutum­
yahudi sorununa cevap bulamadığı suçlaması yapılamaz. Bund, Yi­
dan kademeli olarak vazgeçtiler ve çarlık yönetiminden kurtulmuş bir
diş ülkesi proletaryasının bir parçasıydı: Batı Avrupa’daki yahudi so­
Rusya’da ulusal-kültürel yahudi özerkliği düşüncesini kabul ettiler.66
rununu ne temelinden anlayabilir ne de ona çözüm getirebilirdi.
Buna karşılık SERP’in toprak talebi uzak ve belirgin olmayan bir
Bund çalışmalarını Doğu Avrupa’daki yidişce konuşan yahudi toplu­
perspektife dönüştü. O anda önemli olan Rusya’daki yahudi kitlele­
munun ulusal özerkliğine yoğunlaşürmışti; Batı yahudilerinin asimi­
rin sorunlarına cevap verebilecek bir program üretmekti. Genelde si­
le olmaları tarihî gerçekliğini reddetmediği gibi yahudi sorununun
yonist anlayışın izlerini taşıyan bu yöneliş merkezî önemdeki bir
dünya çapında çözümünün anahtarını elinde tuttuğunu da iddia et­
seym (bir çeşit yahudi ulusal parlamentosu) talebinde ifadesini bul­
medi. Bu jmzden, Poale Sion’un aksine, asla kendisini bir çeşit yahu­
du. Bu bağlamda SERP’in politikası, Medem ve Dubnov’un ulusal
di işçi enternasyonali olarak görmedi.
özerklik anlayışının toprak talebi eklenmişi olarak kabul edilebilir.
Siyonist işçi örgütleri çoğunlukla Rayon’un güney bölgelerinde
Siyonizm: Ber Borohov
(Ukrayna) taban bulmuştu. Bu bölgede Rus Sosyal Demokratları ya­
Sosyalist siyonizmin Rusya sahnesinde ortaya çıkışı doksanlı yılların hudi işçiler arasmda örgütlenmiyordu ve Bund çahşmalarına gecike­
sonunda oldu: Nahman Sırkin’in 1898’de Bern’de yayınlanan Yahu­ rek başlamışü. Siyonistler, Bund ve RSDİP’nin örgütsüzlüğünün ya­
di Sorunu ve Sosyalist Yahudi Devleti adlı eseri doğum belgesi olarak rattığı politik boşluğu doldurmayı başardılar. Öte yandan Bund’un
görülebilir. Aynı zamanda çarlığın çeşitli bölgeleriyle sürgündeki rus- Ukrayna’da ortaya çıkmaması tesadüf değildi. Yahudi işçi sınıfının
yahudileri arasmda ortaya çıkan sosyalist siyonist çevreler Almanya bu coğrafî bölünmüşlüğü bir başka kültürel sorunu yansıtıyordu.
ve İsviçre’de ideolojik açıdan karmaşık ve örgütsel açıdan eğreti bir Bund Litvanya’da. Poale Sion Ukrayna’da ortaya çıkmıştı; bu iki böl­
varlık sürdürüyorlardı. 1905’de Sosyalist siyonistlerin içinde çeşitli gede yahudi kültürünün belirleyici özellikleri farklıydı: Vilnius yidiş­
faktörlerin baskısıyla (anti-semitizm, ama aynı zamanda Herzi öncü­ ce konuşan haskalah (yahudi aydınlanma) hareketinin merkezi iken,
lüğündeki siyonistlerden ve işçi sınıfı içindeki Bund’dan farklılıkları­ Odessa Rusça konuşan yahudi aydınlanma hareketinin merkeziydi.
nı ortaya koyma isteği) üç ana eğilim ortaya çıktı: a) Siyonist-Sosya- Bund’un lider grubunun neredeyse tamamı Vilnius’da Yidiş dilinin
list İşçi Partisi (Sirkin, Lestşçinski, Çernikov); b) Yahudi-Sosyalist İş­ bağrında gelişmişken, imparatorluğun güneyindeki yahudi aydınları
çi Partisi, SERP (Rosin, Zilbelfarb, Ratner, Şitlovski); d) Poale Sion rusçayı kullanıyordu. Kendini Yidiş dilinde ifade edemeyen ve politik
(Borohov). Medem’in Rusya’daki yahudi sosyalistlerin farkh gruplaş­
malarıyla ilgili çakşmasında vurguladığı gibi, üç siyonist eğilim de
kendi aralarındaki sorunlara rağmen, Bund’dan ayrılıklarını ortaya 65 Vladimir Medem (1943b: 256). Yahudi işçi Hareketi içindeki çeşitli siyonist eği­
limlerin durumu üzerine Bkz. Nathan VVeinstock (1984-1986: 238-77); ve özellikle
koyan, temel bir konuda ortak görüşe sahipti: yahudi sorununun top­
Bernard Suchecky (1986)
66 Bkz. Jakob Lestschinsky { 1979) 67 Bkz. Israel Kolatt (1977: 235)
158 Yidiş külütürü mü siyonizm mi? Marksistler ve Yahudi Sorunu 159

angajmanlarını işçi hareketi içinde organize eylemlere taşıyamayan rununa karşı temel kayıtsızlığıyla Rus sosyal demokrasisi ve Menah­
aydınlar çoğunlukla asimilasyon ya da siyonizm alternatifiyle karşı em Ussişkin’in mesihçi siyonizm anlajaşı. Bunun yanı sıra 1903 yı­
karşıya idiler. lında ailesinin Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etmesine neden
Bu araştırmanın çerçevesinde Sirkin ile Şitlovski ve çevresindeki olan acılı pogrom deneyimi de gelişiminde belirleyici rol oynadı.
“seymciler” gibi sosyalist siyonistlerin çalışmaları kısıtlı olarak yer 1902-1903 yılında yazılan ancak 1905 başında yayınlanan Siyo­
alıyor. Birincilerin marksist olmayan (a-marksist) bir hümanist sos­ nizmin Teorik Sorunları adh araştırması Borohov’un marksist kav­
yalizm düşüncesinin etkisi altında kaldıkları söylenebilecek iken, ramlara başvurmadan önceki ilk dönemdeki tutumumun bir özetidir.
İkinciler aksine popülist kökenli Rus Sosyal Devrimcileriyle sıkı poli­ Çıkış noktası diasporanın reddidir ve bunu neredeyse programatik
tik ilişki içindeydiler. Kuşkusuz farklı siyonist eğilimler (örneğin kavramlarla açıklar: "Yahudi halkının sorunlarına çözümün galu fta
SERP) içinde Marksistler vzırdı. Ancak bizce marksist teoriye siyoniz­ bulunamayacağına kesinlikle eminiz”7i Diasporadaki tahammül edi­
mi bindirmeye çalışan en önemli ve gelişmiş deney, Poale Sion’un en lemez koşullar, bir halkın doğal olarak diğer halkları boyunduruğu­
önemli lideri Ber Borohov’un deneyiydi. na alması olarak anlaşılan asimilasyonla iyileşmemektedir. Öte yan­
Tarihçiler Borohov’un eserini homojen ve tutarlı olarak tanımla- dan asimilasyon komşu ulusları da etkilemektedir. Yahudilerde ise
salar da, gerçekte onun düşüncesi doğrusal bir gelişme izlememiştir. farklı ulusların birbirini etkilemesi söz konusu değildir. Borohov’a
Bir İbranice öğretmeninin oğlu olan Poltava doğumlu genç aydın göre topraksız bir azınlık beraber yaşadığı egemen halkın nefretini
1904 yılına kadar marksizm ile yahudi milliyetçiliğinin sembiyozuna hissetmekte ancak zorla asilime edilmekle karşı karşıya kalmamak­
ilgi duymamıştı. Kendisini Hibbat Sion hareketinin kurucusu ve altın­ tadır. Din değiştiren yahudiler bile sadece “dönme” ilâvesine sahip
cı Siyonistler kongresinde (1903 B a s e l ) Theodor Herzi’m en önem­ olarak, hâlâ “pis yahudiler” olarak kalmaktadır. Rusya’daki yahudi­
li muhalifi olan siyonist liderlerden Menahem Ussişkin’in yandaşı lerin durumu, aynı zamanda, egemen ulusa ekonomik bağımlılıkları
olarak görüyordu. Ussişkin Rusya’daki siyonizmin ne laik ne de asi­ nedeniyle daha da zordur. Köylü kesiminin olmayışı (Fizyokratların
milasyoncu eğiliminden yanaydı (İbranice geleneğini koruyan, Ugan­ teorilerinden bağımsız olarak her toplumun temeli olarak nitelendiri­
da için Filistin seçeneğinden vazgeçmek istemeyen bir eğilim). “Ata­ len) yahudileri kaçınılmaz olarak “ekonomik ve dolayısıyla fiziksel
ların ülkesine” dönme düşüncesi çoğu kez Herzi ve Nordau’nun laik ve kültürel yıkıma” mahkûm etmiştir.’’2 Yoksullaşan binlerce yahudi,
ve pragmatik siyonizm (baskı altındaki halka bir dizi diplomatik an­ lumpen-proleter kitlesine, “sans-culotte’larm ümitsiz yoksulluğuna”
laşmalarla toprak sağlama arayışı içinde olan) anlayışıyla çelişkiye dahil olmaktadır. Diasporadaki yahudilerin başka bir şey yapmamak­
düşüyordu.™ Buna göre Borohov’un 1900 ve 1904 arasındaki politik ta direnmeleri ve faydasızlıklan Borohov’a göre ekonomik olmaktan
ve kültürel eğitimi eklektik ve çelişkili biçimde birbirinden çok farklı çok “sosyo-psikolojik” karakter taşıyan anti-semitizmi besliyordu.
iki kutup arasında gerçekleşti: ateist-laik dünya görüşü ve yahudi so- Yahudilerin ezilmesine neden olan yasal ayrımcılığın ortadan kalk­
masının faydası yoktur, çünkü bununla anti-semitizmin gerçek ve
68 Bkz. Moshe Mishminski (1969) derinde yatan nedenlerinin ortadan kaldırılması mümkün olmaya­
69 Ussischkin'in Borohov üzerindeki etkisi Jonatlıan Frankel (1981: 333-8) tarafın­ caktır. Yahudi yerleşim bölgelerinin ortadan kaldırılmasının da fay-
dan vurgulanır
70 Siyonist eğilim içindeki tartışmalar konusunda iki standart eser vardır: W alter
Laqueur (1975); David Vital (1975). Ussischkin ve Herzl arasındaki tartışma ise 71 Ber Borokhov, "On the Qeustion of Zionist Theory" (1984: 36)
özellikle Lorenzo Cremonesi (1985) tarafından öne çıkarılır 72 Ber Borokhov, "On the Qeustion of Zionist Theory" (1984: 47)
Yidiş külütürü mü siyonizm mi? Marksistler ve Yahudi Sorunu 161
160

dası olmayacaktır, çünkü bu durum sadece anti-semitizmin tüm Rus­ olduğunu anlamıştı: “İlerlemeye inanmıyoruz, çünkü onun sadık ta­
ya’ya yayılmasına neden olacaktır. Borohov’un çıkardığı sonuç tama­ raftarlarının ilerlemenin kazanımlarını ölçüsüzce abarttığını biliyo­
men karamsar ve karanlıktır: “Biz yabancıyız ve dünyanın hiç bir kö­ ruz. İlerleme teknolojinin, bilimin hattâ belki de sanatm gelişmesin­
şesinde kaderimizin efendisi olmamıza imkân tanıyacak sosyal ikti­ de, ama aynı zamanda nevrozların, histerilerin ve fuhuşun yayılma­
dara sahip değiliz. Galut’ta kendi kaderimize bile sahip çıkma imkâ­ sında da önemli bir faktör. Ulusların ahlâkî ilerlemesi ve millî bencil­
nına sahip olmadan havada d u r u y o r u z . ”^3 liğin sona erdiğinden söz etmek için henüz çok erken. İlerleme iki
Borohov, bu makalede Nahman Sırkin’in yahudi halkının “ekono­ ucu keskin bir bıçak: Bir yandan melek, öte yandan şeytan. ”7s Bu
mik yozlaşması” teorisini devralır ve onu geleneksel siyonizmin gö­ mecazî dil, Borohov’un teknolojik-bilimsel ilerlemenin kaçınılmaz
rünüşte marksist olmayan diğer biçimleriyle bileştirir: diasporanın olarak sosyal ve “ahlâkf’ ilerlemenin temelini oluşturmayacağını, ak­
kurtuluşa imkân vermeyen bir yer olarak tanımlanması, yahudi hal­ sine modern barbarlık alternatifini de içerdiğini ve yahudilerin kur­
kının dünya bütününde kavranması (yidişlik değerlerine temelden ban olarak seçilebileceğini tahmin ettiğini gösteriyor. Öyle ki Boro­
farklı bir bakış açısı) ve anti-semitizmin ortadan kaldırılamayacak hov, kapitalizmde insanlık dışı sosyal ilişkileri, geleceğin şimdiden
sürekli bir olgu olarak değerlendirilmesi. Heriz’in ve genelde yahudi­ ortaya çıkan görüntüsü olarak değil, kapitalist ilerlemenin somut ger­
leri “normalleştirmek” isteyen tüm siyonistlerin de paylaştığı anti-se- çekliği olarak görür. Borohov’un düşüncesinin bu ilk döneminde ti­
mitizm analizinde İlan Halevi’nin çok doğru olarak belirttiği gibi, bu pik romantik bir yan vardır. Yahudilerin Filistin’e dönüşü henüz akıl­
olgu neredeyse “toplumun kendisini yahudilerin anormalliğine karşı cı sosyo-ekonomik analize dayanmamakta iken dinî bir ideal ve di­
savunmak için geliştirdiği normal tepki” olarak görülerek haklı kılm- asporada yitirilen eski harmoninin yeniden yaratılması olarak görü­
maktadır.74 Borohov’un anti-semitizmin psikolojik açıklamasının da­ lüyordu. Borohov’a göre Galut (diaspora) İbranî geleneği çerçevesin­
ha gerçek nedeni ise bir süre, en azından 1908’e kadar taraftarı oldu­ de sürgüne gidilen yer olarak görülüyor ve kurtuluş ümidini içeriyor­
ğu Mach ve Avenarius’un ampirist eleştiri teorilerinin etkisi olabilir. du. Tüm bunlara rağmen Borohov kendisini sosyalist ve devrimci
Borohov, Filistin’e “geri dönüş” hedefini sadece materyalist analize olarak görüyordu. Rusya’daki yahudilerin yüzyılın başında politik­
indirgediği daha sonraki (marksist) teori döneminde, bu konuların leşmesi ve laikleşmesi ştettdan kaçışı sosyal bir olgu biçiminde açık­
çoğunu geçmişte bıraktı ya da en azından yeniden değerlendirdi. laması ve hakh görmesine (yahudi halkının “ekonomik yozlaşması”)
1902-1903 arasındaki bu inceleme yahudi sorununun ilerde ala­ ve bunun yanı sıra Filistin’e geri dönüş olarak kavranan "Mesihçi
cağı biçim konusunda daha sonra vazgeçilen orjinal öngörülere sa­ Kurtuluş”u kollektif bir çabanın sonucu olarak kavramasına yol aç­
hipti. Bu (asimilasyondan yana olan bazı teorisyenleri derinden etki­ mıştır. Borohov’un siyonizmi temelde "sürgündeki yahudilerin bü­
leyen) geri dönüşü olmayan ve kesintisiz bir süreç olarak görülen, yük rüyası olan mesihçi u m u d u ” 76 politik etkinliğe dönüştüren Nah­
yahudi sorununun kendiliğinden ortadan kalkacağına inanan, ilerle­ man Sirkin’inkinden farklı değildir.
me teorisinin eleştirisi idi. Borohov, yahudilerin ezilmesi sorununun Borohov’un ilk marksist eseri 1905’te Vilnius’ta önce rusça son­
sadece Rusya’daki sosyal ve kültürel geriliğin ürünü olmayıp, aynı ra yidişce yayınladığı Ulusal Sorun ve S ın ıf Çıkarları adh incelemesi-
zamanda modern kapitalizmde ortaya çıkan daha karmaşık bir sorun
75 Ber Borokhov, "On the Qeustion of Zionist Theory" (1984: 37)
” 73 Ber Borokhov, "On the Qeustion of Zionist Theory" (1984: 48) 76 Nachman Syrkin (1975: 350). Nachman Syrkln hakkında Bkz. Jonathan Frankel
74 İlan Halevi (1986: 205) (1981: 288-328); Nora levin (1977: 377-99)
162 Yidiş külütürü mü Siyonizm mi? Marksistler ve Yahudi Sorunu 163

dir. Bu uzun deneme yahudi sorununun analizine değinmez, sadece genişletir. Marx’a göre üretim koşulları sadece doğal faktörlerle sınır­
ulus teorisinin marksist ilkelerini belirlemekte yoğunlaşır. Buna rağ­ lı iken, Borohov’a göre üretimin (doğal koşullara bağımlı) tarihî ko­
men olgun bir eser olarak görülebilir, sorunu temelden tanımlar, ar­ şulları da vardır. Bunların arasmda bulunan “kültür” ya da “dünya
gümanları birbiriyle bağlantılıdır ve ana fikri Borohov’un düşüncesi­ görüşü” gibi iki kategori, Marx tarafmdan genelde toplumun ideolo­
nin tüm temel kategorilerini içermektedir. Düşüncesinin gelişiminde jik üst yapısına dahil e d ilm iş tir .s o Bu bakış açısı, vülger marksisüer
ulusal sorunun marksist analizi, açık ve organik bir siyonist progra­ arasında yaygın olan, kültür faktörünü sosyo-ekonomik yapının eş­
mın geliştirilmesinin kaçınılmaz öncülünü oluşturmuştur.^^ liğindeki pasif unsur olarak görme tuzağından kaçınmayı sağlar. Öte
Borohov’un teorik çalışmaları, toplumsal üretim güçlerinin açığa yandan üretim koşullarına kesin öncelik tanınması diğerlerini aşan
çıkıp gelişerek daha sonraki üretim ilişkilerinin çerçevesini belirledi­ evrensel bir kategori haline gelen sonucunu getirir.
ği, “üretim koşulları” anlayışına dayanır. Her sosyal ve ekonomik Üretim koşulları halk ve ulus gibi kavramların tanımlanmasında
sistemin temeli olan bu üretim koşulları şu hiyerarşiye göre açıklan­ çıkış noktası olmuştur: Birincisi ortak tarihî üretim koşullarının ka­
mıştı: a) coğrafî (iklimsel-fıziksel); b) antropolojik (ırksal); c) tarihî rakteristiğine bağlı olarak ortaya çıkan (sınıflara bölünmüş) bir “top-
(bir insan topluluğunun gelişimi, iç ilişkileri vs.). Üretim ilişkilerinin luluk”tur; Ulus ise toplulukların kendi “ortak tarihî geçmişinin” bi­
üçüncü faktörü olarak sayılan tarihî koşullar, “dil, gelenekler, göre­ lincine vardığı daha yüksek düzeyde bulunur.sı Halk, bir ulusun, te­
nekler, dünya anlayışı” gibi bir çok faktöre bağh olarak ortaya çıkan, melinde üretim koşullarının homojenliği koşulu bulunan, oluşum sü­
kültürel ve “manevf’ mirası kristalize ederek, kademeli olarak doğal recinin cenin dönemidir. Borohov, halk ve ulus kavramlarını birbirin­
koşulları z o r l a r .^ » üretim ilişkileri toplumun smıflara bölünüşünü be­ den ayırırken, Marx’in Felsefenin Sefaleti (1846) adlı eserinde işledi­
lirlerken, üretim koşulları insanlığın farklı topluluklara (halklar, ği “kendinde sınıf’ ve “kendi için sınıf’ ikilemesini, yani üretim sü­
uluslar) bölünmesinin koşullarını yaratmaktadır. Sosyal huzursuz­ recinde eşit düzeyde bulunan bireylerin basit toplamından oluşan sı­
lukların kökeni (toplumun ekonomik yapısı üretim güçlerinin gelişi­ nıf ile tarihî çıkarlarmm bilincinde olan ortak bir olgu olarak sınıf iki­
mini kontrol altında tutamadığı zaman) üretim güçleriyle üretim iliş­ lemesini ulusal düzeye taşır. Borohov şunları yazar: “Aynı üretim
kilerinin ayrılmasında yatarken, ulusal sorun, üretim güçleriyle üre­ koşulları temelindeki yaşam, söz konusu grubun bireyleri arasında­
tim koşulları arasındaki karşıtlık sonucu ortaya çıkmaktadır. ki ilişki uyum içinde ise, sınıf bilinci ve sınıf dayanışması duygusu­
Borohov, ¡Vlarx’in Kapitaî'm bazı bölümlerinde kullandığı üreüm nu yaratır. Aynı üretim koşulları temelindeki yaşam, koşullar toplu­
koşulları anlayışını devralır. Ancak bu kavram Marx’ta sadece iklim, mun bireylerinin uyum içinde olmasını sağlıyorsa, ulusal bilinç ve
toprağın verimliliği, bölgenin doğal zenginliği gibi üretimin “doğal ulusal bütünleşme duygusunu y a r a t ı r . ”82 Borohov’a göre bu ortak ta­
koşullar”ını tanımlamaktadır.^'? Bu kavram Marx tarafmdan kullaıl- rihî hafızanın yarattığı duygu miUiyetçiliğin ifadesidir. Milliyetçilik
makla birlikte ekonomik düşüncesinin temel kategorisini oluşturma­ bir politika ya da ideoloji olmadan önce, özel bir ulusal topluluğa ait
maktadır. Borohov, Marx’ta marjinal yeri olan bu kavramı devralır, olma duygusudur. Borohov bu bağlamda milliyetçiliği “anakronik,
kendi teorisinin anahtarı haline getirir ve aynı zamanda ilk tanımını gerici ya da geleneksel olarak” tanımlamaya karşı çıkar.83 Hatta, tüm
diğer sınıflar gibi üretim koşullarına bağlı olan proletarya da kendi
” 77 Jose Luis Najenson (1979: 9). Borohov'un düşüncesi üzerine Bkz. özellikle Jo­
nathan Frankel "Ber Borokhov and Marxist Zionizm (1903-1907)" (1981: 329-63);
ayrıca A. Perlmutter (1969: 32-43); ve Robert S. Witsrich (1975)
80 Ber Borokhov (1920a: 32 vd) 81 Ber Borokhov (1920a: 42)
78 Ber Borokhov (1920a: 39 vd) 79 Kari Marx (1984: 535)
82 Ber Borokhov (1920a: 44) 83 Ber Borokhov (1920a: 48)
164 Yidiş külütürü mü siyonizm mi?
Marksistler ve Yahudi Sorunu 165
milliyetçiliğini bir biçimde ifade etmektedir. Birinci Dünya Savaşı sı­
Stalin, Kautsky ve Borohov ulusal sorunu kısıth ve sabit kategoriler­
rasında Poale Sion, Zimmerwaid hareketiyle birlikte pasifıst/enter-
le kavramaya çalışmaktadır. «8 Borohov’un görüşü daha açık ve ayrın­
nasyonalist bir çizgi izlerken, Borohov yeniden proletarya milliyetçi­
tılı da olsa, sonuçta Gürcü bolşevikler ve Neue Zeit dergisinin yayın­
liğinin değerini vurgular: “Ulusun kendini savunma/devam ettirme
cısı gibi, ulusal sorunun normatif tanımlanmasına indirgenmektedir.
güdüsü tahrip edilemez. Uluslarm kimliklerinden vazgeçmelerini ve
Borohov Platform um uzda (1906) yahudi sorununu diasporadaki
kendilerine güveni kaybetmelerini talep etmek kaba bir amatörlük ve
koşullara ve topraksızlığa bağlı ulusal bir anomali olarak tanımlar.
saçmalığın ifadesidir. Sosyalist işçi sınıfında gizli olarak varolan ve
Topraksız uluslar yabancı üretim koşullarına uyum sağlamak zorun­
milliyetçiliğe gerçekçi bir yaklaşım olan ulusal varlığını koruma gü­
dadırlar, ki bunu başaramamaktadırlar. Maddî temelleri (toprak) ol­
düsü, bu kapitalist dönemde hasta insanlığı kurtarabilir ve ulusal ve
maksızın yabancı sosyal formasyonların ortasında yabancılaşmış
sosyal sorunları ç ö z e b ilir .
“ekler” haline gelmektedirler. Eğer üretim güçlerinin gelişimi sonucu,
Borohov milliyetçiliğin dört çeşidini sayar: a) zenginliklerinin
bir toplum o zamana kadar “yabancı” bir azınlığın ayrıcalığı olan iş­
kaynağma bağlı olarak büyük toprak sahiplerinin toprak milliyetçili­
levleri üsüenebiliyorsa o zaman bu, söz konusu azınlığın gelişiminin
ği, b) ülkeyi sadece dünya pazarında yer kazanmak için gerekli temel
önünde bir engel oluşturmaktadır. Dolayısıyla topraksız ulus, “ge­
olarak gören burjuvazinin milliyetçiliği, d) ülkeye “malını satacağı
reksiz” unsur olarak görülmektedir; Borohov’a göre anti-semitizm
pazar” olarak değer biçen küçük burjuvazinin milliyetçiliği ve d) iş­
ancak böyle anlaşılabilir.s^
yeri olarak kavradığı ülkeye kök salan bir sınıfın, proletaryanın mil-
Borohov, asimilasyonu, feodalizmden kapitalizme geçişte, burju­
liyetçiliği.85 Bu tanımla milliyetçilik kavramı bir metamorfoza uğra­
va toplumunun uyanışında, reel etkisi olan bir eğilim olarak görür. O
maktadır: önce özel bir topluluğa ait olma kavramı olarak tanımlan­
zamanlar yahudiler sosyo-ekonomik açıdan temel bir işlevi yerine ge­
dıktan sonra toplumun sınıflarına bağlı bir dizi anlayış ve eğilimlere
tirmekte, ticaret yapmaktadırlar ve Avrupa uluslarına entegrasyonu
göre bölünmektedir. Borohov, bu tanımlamasından yola çıkarak, mil­
gerçekleştirmişlerdir. Yahudilerin Doğu Avrupa’ya bü}mk göçü, kapi­
liyetçiliğin olumlu biçiminin “ancak ezilen ulusların ileri unsuriarı
talizmin gelişimiyle baüda yahudilerin yeteneklerine ihtiyaç kalmadı­
arasında” bulunabileceği sonucuna varır.86 Buna rağmen Borohov’un
ğı zamana rastlar. Daha önce mesleğiyle geri kalan nüfustan ayrılır­
ulus ve ulusçuluk tanımlamasında ortak bir kriter vardır: toprak. Bu
larken, modern dünyada sosyal “parazitlikleri” sonucu yalnız kalmış­
noktada hem ulusal sorunun “maddî temelini” gözardı etmekle suç­
lar ve uyum sağlayamamışlardı. Yahudiler bu çıkmaz sokakta, diğer
ladığı Medem, hem de Austro-Marksistlerden temelde ayrılır, s? Buna
uluslar gibi yaşamak için gerekli maddî temellere sahip olmaksızın bir
karşılık toprağın ulusun vazgeçilmez “maddî temeli” olduğu görü­
ulus bilinci geliştirdiler. Borohov’a göre “asimilasyon genelde sadece
şünde Kautsky ve daha sonra görüleceği gibi Stalin de ısrar etmişler­
endüstri kapitalizminin ilk döneminde yahudilerin yaşamında etkili
dir. Bu teorik çakışmanın altı çizilmelidir: Bund yanlıları yahudi ulu­
oldu. Endüstri devrimi, yahudilere serbest rekabetin geniş alanını su­
sunun yidişliğini öne çıkarmaya ve Batı Avrupa tarihinde öncülleri
narak, getto duvarlarmm yıkılmasını sağladı. Feodalizm ile kapita­
olan ulus modelleriyle benzerliklerini vurgulamaya çaba gösterirken;
lizm arasındaki çatışma dönemi, aynı zamanda yahudilerin asimilas­
yonunun altın dönemiydi. Ancak bir süre sonra bireysel uzmanlaş-
~84 Ber Borokhov, "Healty und Sick Socialism" (1916) (1984; 166)
85 Ber Borokhov (1920a: 67) 86 Ber Borokhov (1920a: 82) 88 Stalin ve Borohov arasındaki bu benzerlik İsrael Kolatt (1977: 240) ve Roberto
87 Ber Borokhov ( 1920b: 169vd) Finzi'nin (1985: 61) dikkatini çekti.
89 Ber Borokhov (1920b: I I6vd)
Marksistler ve Yahudi Sorunu 167
166 Yidiş külütürü mü Siyonizm mi?

manın acımasız bir karşıtı olan ulusal uzmanlaşma ortaya çıktı ve kişiliğimizi öne çıkarıyor, Yidişce dünyadaki v a r l ı ğ ı m ı z ı ” .93
asimilasyonun yerini izolasyon aldı. Yahudilerin asimilasyonundan Borohov, yidişceyi keşfiyle birlikte yahudi ulusuna ilişkin anlayı­
yana olanların tümü aslında ütopistler ve yahudi dinamiğinin gerçek şının sınırlarını Doğu Yahudilerinin yaşadıkları bölgeyle çizer.
akıntısına karşı yüzüyorlar. Gittikçe artan ulusal uzmanlaşma yahu- 1910’da bir makalesinde şunları yazar: “Batılı yahudiler genelde hal­
dileri asimile etmiyor aksine uluslaşmalarına neden oluyor. kımızın toplumsal yaşamında yer almamaktadırlar. Bu yüzden yahu­
Borohov bu analizinde Doğu ile Batı arasında nitel ayrım yapmaz. dilerin şu andaki teorileri arasında ya koşulsuz asimilasyonculuğu ya
Ancak kapitalizm Doğu Yahudileri arasında yidiş ulusal bilincinin ge­ da soyut ve pasif siyonizmi seçebilirler. Ortak ulusal yaşamın sorun­
lişmesini sağlasa da Fransa, Almanya ya da İngiltere’de bu söz ko­ ları, diaspora içindeki gelişimi, batılı yahudiler için neredeyse söz ko­
nusu değildir. ”54
nusu değildir. Platformumuz’da yahudi ulusu konusu, toprak unsu­
runun varolmayışı (her yahudi diasporasının ortak özelliği) nedeniy­ Siyonizm kendini diasporadaki koşulları reddetmekle smırlaya-
le sürekli olumsuz tanımlanır, buna rağmen Borohov, yahudi ulusal mazdı, çünkü diasporada kültürel ve politik egemenliği ele geçirme
kimliğinin hangi unsurlarının, “ortak tarihî geçmiş” bilincini somut­ perspektifi yoktu. Borohov 1915’te “Galut ve Sion’un her birey için
laştıracağı konusunda hiç bir açıklama yapmaz. Borohov 1906’da Yi­ hedef olduğunu” yazdı.^s Bu Bund’a karşı tutumunu değiştirmesine,
dişlik değerlerini henüz keşfetmemişti ve batılı yahudiler ile doğuda ölçülü bir açıkyüreklilikle onun, tarihini ve “yahudilerin ulusal ve si­
ulusal yaşam süren yahudiler arasındaki farkla ilgilenmiyordu. Ona vil kurtuluşu” mücadelesine katkısını kabul etmesine yol açtı.^ö
göre yahudi ulusunu yidiş dili ve kültürü üzerinden tanımlayan Ulus anlayışı önemli bir gelişme sağlamasına rağmen, yahudi
Bund, “yahudi sorununu kültürel olarak açıklama eğilimini” benim­ proletaryasının yapısal zayıflığında ısrarı Borohov’un tüm politik ya­
siyordu, ki bu “hiç kuşkusuz gerici ve küçük burjuva” bir eğilimdi.“^' zılarının sabit bir unsuru olarak kaldı. Yahudi işçi sınıfının zayıflığı­
Borohov, Medem’in ulusal tarafsızlık teorisine eleştirisini ise sadece nın temel nedenini ekonominin marjinal sektörlerinde yoğunlaşma­
iki kelimeye indirgemişti: Asylum ignorantiae (aptallığa s ı ğ ı n m a ) .^2 sında görüyordu. Yahudi işçilerin grevleri ne ekonomiyi ne de kamu
Borohov 1907’de yidişçe {mam e loshn: anadil) yazmaya başladı yaşamını ciddî olarak etkilerdi.
ve 1915’te Yidiş Edebiyat Tarihi adlı önemli eserini yayınladı. Yahu­ Borohov’a göre bu yapısal ve politik zayıflık, “yahudi işçisinin
di ulusuna ilişkin düşünceleri öncelikle dile bağh olarak, adım adım stratejik temelinin”^^^ bir yahudi ulusal ekonomisinin (toprak ege­
olumlu bir kültürel içeriğe bürünüyordu. Şitlovski’nin aksine ibrani­ menliği olmaksızın mümkün değildi) olmamasına bağlıydı. Radikal­
ceyi {loshn kdush: kutsal dü) önemli görse ve önemli “ruhanî” işlevi liği ve kökenleri aynı zamanda ulusal baskıya dayanan mücadele ge­
olduğuna inansa da, yidişçeyi yahudi ulusal yaşamının aynası olarak leneğine rağmen, yahudi proletaryasının önemli politik rol oynama
görüyordu. Dil araştırmalarının geliştirilmesini, yidiş dilinin modern şansı objektif olarak yoktu. Bu durum Platform um uzda “eli-kolu
diller arasında meşrulaştırılması için vazgeçilmez bir talep olarak gö­ bağlı Prometeus’un, güçsüz ve korku içinde, kalbini gagalayan kar­
rüyordu. Borohov’a göre İbranice ve Yidişce -yahudi ulusunun iki di­ talın tüylerini yolduğu” resimle anlatılır.^«
li- birbiriyle bağdaşmayan ama birbirini zenginleştiren, “siyam ikiz­
” 93 Ber Borokhov (1966: 180) Yidiş edebiyatı filologu olarak ?orohov üzearine Bkz.
leri” gibi birbirini tamamlayan dillerdi. Yidiş Edebiyatm m Tarihi adlı
R- gineRobin (1984: 106 vd)
eserinde bu iki dil hakkında şu yorumu yapar: “İbranice bizim tarihî 94 Ber Borokhov ( 1928a: 163) 95 Ber Borokhov (I928d: 283)
90 Ber Boroklıov ( 1920b: 135) 91 Ber Borokhov (1920b: 169vd) 96 Ber Borokhov ( 1928e: 220) 97 Ber Borokhov ( 1920b: 156-9)
92 Ber Borokhov (1920b: 164) 98 Ber Borokhov ( 1920b: 160)
168 Yidiş Icülütürü mü Siyonizm mi? Marksistler ve Yahudi Sorunu 169

Borohov, New York’ta yayınlanan Yahudi Savaşçı adh haftalık proletaryasının daha da zor ve istikrarsız duruma gelmesine, yapısal
dergide 1916’da yayınladığı Yahudi Halkının Ekonomîii Gelişimi baş­ zayıflığının daha da artmasına yol açacaktır: “Marx makinelerin işçi­
lıklı makale dizisinde, Yakob Lestçiski tarafından geliştirilen yahudi leri korkuttuğuna ve değişmeyen sermayenin değişken sermayenin
diasporasının “ekonomik yozlaşma"sı teorisini eleştirir. Bir yandan yerini aldığına işaret ediyor. Bu bağlamda yahudi emeği, gördüğü­
yahudi proletaryasının gittikçe artan verimliliğini (artı değer yaratma müz gibi, tamamen değişken sermaye alanında kullanıldığı için kade­
anlamında) vurgular, öte yandan bu sürecin çelişkili ve yavaş karak­ meli olarak üretim dışında kalmaya zorlanacak ve yerini yahudi olma­
terinin altını çizer. Bu süreç işçiler için somut olarak tarım ve büyük yan emek alacaktır.”ioı Yarı zanaatkâr ve endüstri öncesi etkinlikler­
sanayi sektörlerinden dışlanma ve “üretim sürecinin sonunda” yo­ le sınırlı kalan yahudi işçi sınıfının çok güçsüz olduğu bilinci Boro­
ğunlaşma anlamına gelmektedir.«^ Yahudi işçiler değişmeyen serma­ hov’da Medem ve Bund yanMarmdan daha gelişmiştir.
ye üretmemekte, sadece tüketim malları üretmekte ve ana üretime en Kitlesel göç yahudilerin endüstriden uzaklaştırılmalarının sonu­
uzak ekonomik sektörlerde çalışmaktadırlar. Borohov, bu anomaliler cuydu: Amerika, Fransa ya da İngiltere’yi gittikçe artan yoksullukla­
j^zünden yahudi ekonomisini hava ekonomisi [LuAwirtscftaft ] ola­ rının somut çözümü olarak gördüler. Ancak göçün yanlış çözüm ol­
rak tanımlar. 100 Aristo’nun “doğa çahşmaları” ve “insan çahşmaları” duğu bir süre sonra ortaya çıktı, çünkü göç edilen ülkelerde de
ayrımından yola çıkarak şu sonuca varır: Rus imparatorluğunda, eko­ ştet/’daki ekonomik anomali yeniden ortaya çıktı. Borohov, buna ör­
nomik olarak aktif vatandaşların %70-80’i geçimini “doğa”dan (tarım nek olarak ABD’de yahudi emeğinin “Rusya’da olduğundan daha tek
ve üretimin temel durakları: madencilik, ağır sanayi, inşaat vb) kaza­ yanlı bir gelişim gösterdiğini (...) ve sadece konfeksiyon sektöründe
nırken, Yahudiler aynı oranda "üretimin son sürecinde” (marangoz­ yoğunlaştığını” y a z ı y o r .'0 2 bu makale 1916’da Doğu Avrupa’dan göç
luk, kimya, kağıt ve deri işleme, özellikle tekstil, gıda maddeleri vb) eden yahudilerin hâlâ “sosyo-ekonomik gettolarda” yaşadıkları dö­
çalışmaktadırlar. Sermayenin organik bileşiminin güçlenmesi, yahudi nemde yazılmıştı. Bu çıkmazdan iki Dünya Savaşı arasmda kurtul­
mayı başardılar. Borohov buna rağmen asimilasyon olasılığını tama­
"99 Ber Borokhov ( 1928b: 192) men yok sayar. Amerika diaspora olarak kalacaktır: yahudileri Ame­
100 Ber Borokhov (1928b: 194) Neue Ze/t dergisi I906'da Bund'dan Alexander
Lampert'in (Chaim Jakow Gelfand) kaleme aldığı platformun (Unser Platform) eleş­
rika’da bile toprak bütünlüğü olmadığı için, ulusal anomalilerini or­
tirisini yayınladı. Ona göre Poale Sion yanlıları proletaryayı yanlış değerlendiriyor­ tadan kaldırmayan bir dizi “yabancı üretim koşullarına” uyum sağ­
lardı. Marksist analizin kriterlerine göre proletarya, üretim araçlarına sahip olma­ lamak zorunda kalmışlardır. İleri kapitalist ülkelerde ağır sanayiden
yan. emeğini ücret karşılığı satmak zorunda olan artı değer üreticilerinden oluşu­
dışlanan yahudilerin göçünün ekonomik açıdan geri kalmış ülkelere
yordu. Yahudi zanaatkârlar ve yarı zanaatkârlar ücret bağımlıları olarak proletarya­
nın bir parçası idi. Lampert, Borohov'un sadece sanayi işçilerini proletarya olarak yönelmesi gerekiyordu, böylece “derhal hâkim pozisyona geçecebile-
görmesini eleştiriyor ve Yahudi proletaryasının zayıflığını ulusal Yahudi ekonomisinin cekleri” bir toprağa el koyabilirler ve bu “stratejik temelde” bağımsız
yokluğuna değil, anti-semitizm ve ulusal baskıya bağlıyordu. Bkz. A.L. (1905-1906a). ulusal ekonomilerini kurabilirlerdi. Yahudilerin göçü, kendiliğinden,
Bu eleştiri nesnel olarak doğruydu, özellikle de Rus Yahudilerinin kurtuluşlarını, çar­
lık yönetiminin baskısı altındaki halkların kurtuluşundan bağımsız göremeyeceği
“içsel” bir süreçti; Borohov’a göre bu göçe yön verilmeli, bir “sömür­
noktasında. Ancak aynı zamanda abartılı ve yanlış anlamaya meydan verecek bir geleştirme hareketine” dönüştürülmeliydi. Ona göre, yahudi toplu­
eleştiri idi: Borohov Yahudi zanaatkârların proleterleşme sürecini yadsımıyor, ancak munun “ters dönmüş” piramidini yerine oturtabilmenin tek şansı
ağır sanayiden dışlanmasına ve iç zayıflıklarına dikkati çekiyordu. Bu Bund yanlılarının
buydu. Ulus ile toprak arasında ikibin yıldır kesilen temel ilişki yeni-
her zaman gözardı ettikleri ve önem vermedikleri temel bir sorundu. Yidişland'ın
işçi sınıfı gerçekten Borohov’un benzetmesi ile "zincire vurulmuş Prometeus" idi ve
siyonist sosyalizm bu ciddi soruna çözüm bulma arayışı içinde idi. ■101 Ber Borokhov (1928b: 200) 102 Ber Borokhov (1928b: 191)
170 Yidiş l<ülütürü mü siyonizm mi? Marksistler ve Yahudi Sorunu 171

den kurulduğunda, yahudiler tarım ve üretimin ana sektörlerinde yo- mevzileri “yarı-barbar” komşularının saldırılarından korumak için
gunlaşabileceklerdi. silahlanan milisleri {shom eı) över.ıo^ Bu tutum, “Avrupa dışındaki
Bunun için neden Filistin seçilmişti? Borohov buna mantıksal- dünyayı sömürgeleştirilebilir bölge” (Maxime Rodinson) olarak gö­
materyalist bir cevap vermeye çalışıyor. Ona göre Filistin yarı-tarım ren anlayışın egemenliğindeki bir dönemin ürünü olan siyonizmin
ülkesi olarak siyonist sömürgeleştirme hareketini özümseyecek ideal temel yanlışını ortaya koyar. 107 Medem’in düşüncelerinin çekirdeğini
ekonomik koşullara, aynı zamanda diğer ülkelere göre kültürel avan­ oluşturan çok kültürlü, çok uluslu toplum hayali Borohov’un kullan­
tajlara sahipti. Bu bölgede yaşayan Fellalûaı, “Judea ve Ken’an soyu­ dığı kategorilerle bağdaşmaz; Rusya’daki yahudi azınlık anomali ola­
nun biraz Arap kanı karışmış birinci dereceden torunları” idi, bir baş­ rak görülürken, Filistin’in yahudileştirilmesinde, arap anomalisinin
ka ifadeyle Sefaratlardan fazla farkları yoktu.'03 Kültürel gelişim dü­ ortadan kaldırılması gerekmektedir.
zeyleri (hiç bir zaman Filistin’e gitmemiş olan) Borohov’a göre siyo­ Siyonizmin gerçekleştirilmesi ve sosyalizm için mücadeleyi aynı
nist sömürgecilerle karşılaşmalarına engel oluşturmuyordu. Arapla­ mücadelenin iki görüntüsü olarak kabul eden Nahman Sırkin’in ak­
rın modern ekonomiye entegre olabilecek gelişme düzeyine ulaştığı­ sine Borohov, yahudi burjuvazisiyle işbirliğinden çekinmez. Kendili­
na inanıyor, ancak "yüksek” batılı kültür tarafından asimile edilme­ ğinden göç akımlarının belli bir yöne kanalize edilmesine dayandır­
ye karşı çıkabileceklerini sanmıyordu. Platformumuz’da şunları ya­ dığı Siyonist sömürgeleştirmeyi, birini “yapıcı” diğerini “özgürleştiri­
zar; “Eretz İsrael halkı bu topraklarda varolan ekonomik ve kültürel ci” olarak tanımladığı iki farkh anın bileşimi olarak görür. Burjuvazi
modeli kabul edecektir. Yerliler, ekonomik ve kültürel açıdan, üretim ülkenin üretim güçlerini geliştirerek, yani sermaye ve emeği yoğun­
güçlerinin gelişiminde liderliği ele geçirenlere uyum sağlayacaklar­ laştırarak birinci koşulu yerine getirecekti. Proletarya ise sömürgeleş­
d ı r . ” 104 Avrupa’da yahudilerin asimilasyonundan yana olanları aşa­ tirme sürecini yönlendirerek İkincisini gerçekleştirecekti.ıo» Borohov
ğılayan Borohov, aynı zamanda Filistin’deki Arapların asimilasyonu­ bu bakış açısıyla Filistin’in sömürgeleştirilmesi hakkının kabul edil­
nu doğal ve “ilerici” bir olgu olarak görüyordu. Bu noktadaki tutumu, mesi için siyonizme diplomatik bir yol önerir. Yahudi devletinin (ya
Yahudi Devleti kitabının yazarı, Filistin’i Arap dünyasının “barbarlı­ da en azından politik teritoryal özerkliğin) kapitalist Fiüstin çerçeve­
ğına” karşı batılı medeniyetin kalesi haline getirmeyi öneren Herzl’ın sinde kurulmasını olasılığım da gözönünde bulundurur. Tam da bu
düşünceleriyle çakışır.'os Borohov 1916’da bir makalesinde siyonist tutum Borohov’un siyonizminin çelişkisini ortaya koyar; ulusal kur­
tuluş mücadelesi, “ilerici” burjuvazi ve proletarya blokunun gerçek­
103 Jonathan Frankel'da alıntı (1981; 341)
104 Ber Borokhov (1920b; 271)
leştireceği demokratik devrim olarak görülmektedir. Bu tutum, Poale
105 "Avrupa için Asya'ya karşı bir parça siper oluruz, barbarlığa karşı kültürün ön­ Sion yanlılarını proletaryanın uluslararası dayanışmasının yerine Ya­
cülüğünü üstleniriz." Theodor Herzl (1968: 65). Bu konuda ayrıca Bkz. Eli Lobel'in hudilerin sınıf dayanışmasını kojTnak ve Yahudi işçilerin meşru ulu­
"Yahudi Sorununa Marksist Bakış Açısı" konulu sempozyum üzerine raporu:
"Borohov'un tutumu siyonistlerin Filistinlilere bakışını göstermesi açısından ilginç;
sal taleplerini milliyetçi bir programa dönüştürmekle suçlayan Bund
onları Yahudi halkın ihtiyaçlarına göre değerlendirecekler ve öyle olmalılar ve tarafından kabul edilemezdi.'05
sadece bunun önemi var. Öyle anlaşılıyor ki Borohov Filistin ve sakinleri konusun­ Borohov’un Yahudi burjuvazisiyle “yapıcı” işbirliğine hazır olma
da hiçbir şey bilmiyor" (ISRAC (1971; 33)). Jakob Taut'da aynı sonuca varmıştır
düşüncesi aynı zamanda Yahudi ve Yahudi olmayan proletaryanın
(1986: 51): "Borohov hiçbir yerde araplardan değil, sadece kültürsüz ve ulusal ör­
gütlenmeleri olmayan 'yerlilerden' söz ediyor. (...) Herzl gibi bu kültürsüzlerin siy­
onist toplumun yüksek kültürüne dahil olmalarına, onun içinde asimile olmalarına ” 106 Ber Borokhov ( 1928f: 269) 107 Maxime Rodinson (1981: 142)
izin veriyor." 108 Ber Borokhov ( 1920b: 311) 109 Bkz. B. Rosin (1908-1909)
Marksistler ve Yahudi Sorunu 173
Yidiş külütürü mü siyonizm mü
172

birbiriyle karşılaşması korkusundan kaynaklanır. “Yabancı büyük


sermayenin (ağır sanayi) değil, yabancı proletaryanm ülke için tehli­
ke” oluşturduğunu yazar.“ ° Bu cümle -ki kastedilen asimilasyonu
Beşinci Bölüm
öngörülen Filistinliler değildir- siyonistlerin sömürgeleştirme anlayı­
şı açısından belirleyicidir. Anlayışın çekirdeğinde siyonizmin Filis­ Rus ve PolonyalI Marksistler
tin’de iki dünya savaşı arasındaki ve İsrail devletinin kuruluşundan
sonraki somut gelişimi görülebilmektedir: yerli sosyal yapıya egemen Rus Marksistieri Bund ile siyonisüer arasındaki tartışmayı hiçbir za­
olmaya çalışmayan, aksine ona paralel kendi sosyo-ekonomik yapı­ man anlamadılar. Onlara göre Yahudi sorunu ulusal sorun değildi.
sını oluşturan ve arap işgücünün dışlanmasına dayanan kendine öz­ Yarı feodal, yarı asyaî Rusya'nın batıyla karşılaştirıldığında çok geri
gü bir sömürgecilik. Bu da Yahudi proletaryasının sadece ulusal eko­ konumunu aşmak zorunda olduğu düşüncesinin etkisindeki Rus
nominin üretici faktörü değil, aynı zamanda Yahudi olmayan nüfu­ marksistieri, Yahudi sorununu daha çok ikincil bir etnografık sorun
sun dışlanması stratejisine dayanan sömürgeleştirme sürecinin aktif olarak görüyorlardı. Dil ve kültürleriyle Yidiş dünyasına yabancı ol­
unsuru olması hayalini içermektedir. Borohov bu noktada oldukça dukları için Yahudi sorununu tek bir bakış açısına bağlı yorumla ana­
çekimser ve çelişkilidir: örneğin I917’de Filistin’in 90 bin kilometre­ liz ediyorlardı: asimilasyon. Bu bölümde Rus (Lenin, Stalin, Troçki)
kareyle “Yahudiler ve Arapların yerleşmesi için yeterli büyüklükte bir ve PolonyalI (R. Luxemburg) marksistierin tezlerini ortaya koyacağız.
alan” olduğunu yazar."ı Büyük ihtimalle Filistin’de yerli halkın var­
lığını siyonist hayalinin gerçekleştirilmesinde ikincil faktör olarak Lenin
görmektedir. Filistin’i Eretz Israel (Sion ülkesi) olarak tanımlar, ki bu Sadece pragmatik açıdan ele alınmış olsa da Yahudi sorunu Lenin’in
Bund yanlıları için tamamen yabancı bir kavramdır. Martin Buber ya eserlerinde sık sık karşımıza çıkar. Bunların çoğu Bund’a karşı pole-
da A’had ha Am (Ascher Gingzberg) gibi siyonistierin aksine Boro­ miksel notlar, fikirlerdir. Bund’un kendini Yahudi proletaryasmın ba­
hov, Filistin’de varolan diğer ulusu gözardı eder. Ve bu tüm teorik ça­
ğımsız temsilcisi olarak görme kararı ve imparatorluk ile sosyal de­
lışmalarının bam telini oluşturur. mokrasinin federatif yapıya kavuşmasını savunması, Lenin’in çok
düşmanca tepkisine yol açti. İskra sayfalarında, Bund’un “milliyetçili­
ği” ve “ayrüıkçılığım” kınayarak Rus işçi hareketinin birliği ve gücünü
azaltmakla suçladı. Teorik düzeyde Bund’un argümanlarını saflarında­
ki milliyetçiliği savunanların etkisi olarak görüyordu. ı Bund’un kendi­
ni Yahudi proletaryasının “tek temsilcisi” görmesine karşılık 1898’de
Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin tüzüğünde Bund’u Yahudi işçiler
arasında propaganda için özel bir örgüt olarak tanmıladı.2
Yahudilere yönelik tanımlamaları her zaman çok istikrarsızdı.
1903 yılı başında M r a ’da yayınlanan makalelerinde Rus Yahudileri-

1 W.I. Lenin (1975b). Ayrıca Bkz. Mario Kessler (1933: 102-15)


” l 10 Ber Borokhov (1928c: 274) 11 I Ber Borokhov (1928c: 276vd) 2 W.I. Lenin (1975a: 324)
Rus ve Polonyalı Marksistler Marksistler ve Yahudi Sorunu
174 175

ni bağımsız bir ulus olarak tanımlıyordu. RSDİP’nin Yekaterin- hudiler için kuEanmayan Otto Bauer’i eleştiriyordu. Nihayet aynı yıl
burg’da yayınladığı Yahudi işçilere yönelik bir bildiride, “ulusal kül­ Prosveşçenie [Aydınlanma] adlı dergide yayınlanan “Ulusal Sorun
türlerinin” değerini vurguluyor ve ayrılıkçı tutumunu “milliyetini ve Üzerine Eleştirel Notlar” başlıklı ünlü makalesinde de Yahudileri “en
ulusal işçi hareketini Çin duvarıyla çevrelemeye çalışma” girişiminde fazla baskı ve takip altında olan ulus”« olarak tanımlar. Yahudilerin
bulunmakla suçluyordu.^ RSDİP’in ikinci kongresinde Bund’la ayrılı­ usul karakterini red ile kabul arasmdaki bu sürekli çelişki Lenin’in bu
ğın kesinleşmesinden sonra Lenin tutumunu değiştirdi. Artık alanda teorik tutarlılığa fazla önem vermediğini gösteriyor. Bu yazıla­
Bund’un federalist yaklaşımının kaynağı olarak gördüğü Yahudi ulu­ rın değerlendirilmesinde ortaya çıkan tek sonuç, Eddy Kenig’in de ifa­
su anlayışını reddetmekteydi. 1903 ekiminde M ra ’da yayınlanan bir de ettiği gibi, Yahudileri Rus ulusunun bir parçası olarak görmediği­
makalesinde bu anlayışı “temelinde tamamen yanhş ve tutucu bir si­ d ir.H a tta genelde, Yahudi ulusu fikrini, Bund ile işbirliğinin müm­
yonist fikir” olarak tanımlar.“* Bu konuda, dil ve toprak birliğini bir kün olduğu dönemlerde (1903 ve 1905’de bölünmeden önce, Bund ve
ulusun varolmasının temel koşullan olarak gören, “mükemmel Bolşeviklerin birlikte Duma boykotu çağrısı yaptıkları dönemde) ka­
marksist teorisyen Kari Kautsky”den alıntı yapar. Daha da ileri gide­ bul etme ve ayrı düştüğü çaüşma dönemlerinde (1903 bölünmesin­
rek, “özel Yahudi ulusu fikrini" politik açıdan tutucu ve "bilimsel açı­ den sonra ve 1912’de Bund Menşeviklerin “Ağustos Bloku”na dahil
dan hiçbir dayanağı olmayan bir fikir” olarak tanımlar.s Bunu sade­ olduktan sonra) reddetme eğiliminde olduğu söylenebilir.
ce Yahudilerin toprak birliğinin olmamasıyla açıklamaz, aynı zaman­ Anton Pannekoek’ün Ulus ve S ın ıfM ücadelesi (1912) adh eserin­
da ortak dilleri yidişçeyi, Bund’un zenginleştirmek için gösterdiği de işlediği konuları yeniden ele alan Lenin, “burjuva” ulusal kültür
tüm çabaya rağmen, modern bir ulusun dili olmaya layık bulmaz: Ba­ ilkesini reddeden uzlaşmaz enternasyonalizmden yana olduğunu
tı Avrupa’da kurtuluşu gerçekleştirmiş Yahudiler yidişçeden vazgeçe­ gösterdi. Proletarya ulusal kültürü savunmamaü aksine uluslararası,
rek asimile olmayı tercih etmişlerdir. Lenin’e göre siyonist kökenli demokratik ve sosyalist bir kültür için mücadele etmeliydi. Lenin,
Yahudi ulusu fikri sadece asimilasyonu engellemekte ve Yahudilerin Rus marksistlerinin, hâkim ulus kültürü olan, imparatorlukta farkh
“gettolaşma eğiliminin” ayakta kalmasına destek vermektedir.^ kökenden gelen tüm diğer kültürleri baskı altında tutan “büyük Rus
Lenin’in değerlendirmesi iki yü sonra daha az polemikseldi. Bol­ kültürünü” savunamayacağmı, aksinin ağır bir ulusal sapmacılık
şevikler 1905 yılındaki son parti kongrelerinde aldıkları kararların olacağını açıklıyordu. Bu argüman oldukça tek yanlıydı -UkraynalI­
özetini yidişçe yayınladılar ve Lenin bu broşüre yazdığı kısa önsözde, lar, Ermeniler, Yahudiler ve diğerlerinin ulusal baskıya maruz kalma­
YahudUeri ekonomik ve politik sömürünün kurbanı, ayrıca “temel va­ sından Rus kültürü değil, çarlık rejiminin şovenist politikası sorum­
tandaşlık haklarına” bile sahip olmayan “yasal haklarından mahrum luydu- buna rağmen Lenin, ezilen ulus kültürü olan Yahudi ulusal
bir ulus” olarak tanımladı.^ Yahudilerin ulus olarak kabulü ile redde­ kültürü düşüncesine de karşı çıkıyordu, ki bu çok daha kötü ve me­
dilmesi arasındaki bu çelişkili tutuma Lenin’in daha sonraki eserle­ todolojik açıdan kabul edilemezdi.
rinde de rastlıyoruz. 1913’de, bir yandan Rus Yahudilerini bir ulustan Ulusal Yahudi kültürü düşüncesinin reddi belli bir ideolojik pers­
çok bir “kast” olarak gören Kautsky’den alıntılar yaparken, öte yan­ pektife işaret ediyor: asimilasyon. Lenin bu konuda şunları yazıyor:
dan ulusal-kültürel özerklik kavramını “tek topraksız ulus”» olan Ya- “Yahudi ulusal kültürü: bu burjuvalar ve hahamların, düşmanlarımı­
4 W.I. Lenin (1956: 89) zın sloganı. Ancak Yahudi kültürü ve Yahudiliğin tüm tarihinde baş­
” 3 W.I. Lenin (1975c: 520)
5 W.l. Lenin (1956: 90) 6 W .L Lenin (1956: 91) ka unsurlar da var. Dünyadaki 10,5 milyon Yahudinin yarısından ço-
7 W.l. Lenin (1958: 496) 8 W.l. Lenin (1962b: 501)
9 W .L Lenin (1977a: 10) 10 Bkz. Eddy Kenig (1976: 6)
176 Rus ve Polonyalı Marksistler Marksistler ve Yahudi Sorunu .177

ğu, zorla bir kast oluşturma durumunda bırakıldıkları, geri kalmış, lasyona karşı çıkmak tarihin tekerleğini tersine çevirmek demekti;
yarı barbar ülkelerde, Galiçya ve Rusya’da yaşıyor. Diğer yarısının Rusya ve Galiçya, Paris ve New York yönünde ilerlemeyecek, aksine
yaşadığı medenî dünyada ise Yahudilerin kastlaştırılması söz konu­ yerinde sayacaktı (vice versa). Amerikan erime potasını [meltingpot]
su değil. Oralarda Yahudi kültüründeki büyük evrensel-ilerici karak­ model olarak gören Lenin, New York’u “ulusal farklılıkları öğüten bir
terlerini gösterdiler; enternasyonalizmlerini, çağın ilerici hareketleri­ değirmen” olarak tanımlar ve “New York’ta uluslararası dev bojoıtlar-
ne desteklerini (Yahudilerin demokratik ve proleter hareketlerde yer da yaşananın, (...) her büyük kent ve her fabrikada yaşandığını”
alma oranı, heryerde nüfustaki oranlanndan çok daha yüksek). Ya­ ekler. Büyük ihtimalle New York’un Yidiş kültürünün metropolü ol­
hudi ‘ulusal kültürü’ sloganını kullanan herkes (ne kadar iyi niyetli duğunun farkında değildir. Kısacası, Lenin için de asimilasyon iler­
olursa olsun) proletaryanın düşmanı, Yahudilikteki eski kast sistemi lemeyle eş anlamlıdır: Yahudi ulusal kültürü düşüncesine destek ve­
yanhsı, hahamlar ve burjuvazinin yardımcısıdu:.”" renler, tarihî ilerlemeyi durdurmak istemektedirler.
Kautksy’den devraldığı Yahudilerin “ilericiler” ve “gericiler” ola­ Bu tutum, kültürel açıdan canh ve dinamik, edebiyatı New York,
rak bölünmesi düşüncesinin kaynağı buydu: Yahudiler kendilerini Vilnius ve Varşova’da büyük bir ivme yaşayan Yahudi toplumuna
reddederek, asimile olarak ve Yidişceden vazgeçerek, “ilerlemeye” karşı büjmk bir kayıtsızlığı açığa çıkarmaktadır. Ancak, Narodnikle-
katkıda bulunabilirlerdi. Modern, laiklik ilkesine dayah ve dinî karak­ re karşı da batılı modelde Rus kapitalizminin gelişmesinin gereklili­
teri kalmamış bir ulusal Yahudi kültürünün varlığı dikkate alınmıyor­ ğini savunan bir Rus marksistinin gözünde. Doğu Avrupa’da haham­
du. Lenin, Yahudi kültürünü ya siyonizm ya da ( sadece hahamların ların ve havadan yaşayan insanların oluşturduğu Yahudi dünyası,
devam ettirdiği ortaçağ düşüncesi olarak gördüğü) dinle özdeşleştirir. kültürel geriliğin sembolü, en kısa zamanda ortadan kalkması gere­
Yaktık yaşayan ve baskı altındaki Yahudiler Doğu Avrupa’da bir kast ken sefalet ve cehaletin mirasıydı. Jonathan Frankel hakh olarak, Le­
oluştururken, Batı Avrupa’da kurtuluşu gerçekleştirmiş Yahudiler nin’in Yahudilerin asimilasyonundaki ısrarının, sonuçta “Rusya’daki
“medenî dünyanın” uluslarına uyum sağlamışlardır. Lenin, ulusların yaşamın ilkel kalıntılarına”'s karşı mücadelesinin bir veçhesi olduğu­
asimilasyonunu kapitalizmin tarihî ve nesnel bir eğilimi olarak görür: nu vurgular.
Kapitalizmin evrensel potasında ulusal sınırlar sürekli olarak yoko- Buna karşılık bolşevik lider sürekli ve açık olarak anti-semitizmi
lurken, Yahudiler etno-kültürel özgüllüklerine devam edebilirler miy­ yargılar. Anti-semitizmi çarlık rejiminin tipik gericilik ve barbarlığı­
di? Lenin sadece “gerici küçük burjuva Yahudilerin” asimilasyona nın nefret edilesi bir unsuru olarak görür. Siyonistlerin savunduğu
karşı çıkacağını ileri sürerken, kaçınılmaz olarak bati ile özdeşleştir­ Yahudilere yönelik evrensel ve sürekli nefret düşüncesine de karşı çı­
diği ilericilik anlayışını destekler. Ve şöyle devam eder: “ulusal önyar­ kar: Anti-semitizimin Rus toplumundaki kökleri derinlerdedir, ama
gıların batağına saplanmayan herkes, Rusya gibi geri kalmış ülkeler­ ona göre bu durum mutkakiyetçi iktidarın sonucudur. Rus anti-semi­
de bulunan çeşitii taşralı anlayışların kemikleşmiş ulusalcılığını orta­ tizmi gerici bir ideoloji ve halk arasında yaygın bir önyargı haline gel­
dan kaldıran, kapitalizmin yol açtığı ulusların asimilasyonu sürecinin meden önce, çarlık rejiminin kanlı ve zorba uygulamalarından biriy­
büyük bir tarihî adım olduğunu görmezlikten g e l e m e z . ”12 Yani asimi­ di. Lenin 1906 yılındaki bir makalesinde Byalistok pogromunun so­
rumlusunun hükümet olduğunu yazar: “Bildiğimiz eski görüntüler!
11 W.I. Lenin {1977a: lOvd) Anton Pannekoek ve Josef Strasser'in ulusal sorun üze­
■|3W.I. Lenin (1977a: 22)
rine görüşleri Claudie Weill tarafından Nations et lutte des c/osse'da derlendi. 10/18
14 Bunun için Bkz. Regine Robin (1984, IV); Rachel Ertel (1980)
Paris 1977
15 Jonathan Frankel (1966: 113)
12 W.I. Lenin (1977a: 22)
178 Rus ve Polonyah Marksistler Marksistier ve Yahudi Sorunu 179

Polis ortalığı kızıştırıyor, hükümet matbaaları Yahudilere zulüm çağ­ Yidiş ulusal kültürüne değer kazandırmaktan çok -Yidiş çarlık Rus­
rıları basıyor. Polis katliâmın başlangıcına müdahale etmiyor. Asker­ ya’sında Rus okullarında ders dili olarak yasaktı- Yahudi çocukları­
ler, Kara Yüzlerin kahramanhklarına seyirci kalıyor. Ve ardından nı özel okuUarda toplayarak, diğer eğitim kurumlarından uzaklaştır­
-hemen ardından- aynı polis, sahnedeki pogrom kahramanlarına mayı amaçlıyordu. Lenin bu önleme, “ortaçağın en karanlık dönemi,
karşı soruşturma ve dava açma komedisini başlatıyor.” engizisyon” örneği olarak nitelendirerek sert bir dille karşı çıktı.20 Bu
Bu bir pogromun bilinen dinamiğiydi. Lenin anti-semitist zorba­ uygulamanın ışığında, devletin eğitimi belirlemekten vazgeçip, bu
lıkla mücadele etmek için, işçi özsavunma milislerinin oluşturulma­ alanı farkh ulusların sorumluluğuna devretmesini öneren ulusal kül­
sını önerdi. Pogromlar devletin Yahudilere karşı zorbalıklarından bi­ türel özerklik teorisini daha tehlikeli ve mücadele edilmesi gerekli bir
ri ise, kuşkusuz aynı devletten Kara Yüzlerin saldırılarına karşı Ya­ düşünce olarak görür.
hudi nüfusu koruması istenemezdi. Lenin, 1903’de pogrom dalgası Buna rağmen Lenin’in, genel okul sisteminden ayrılmış Yahudi
yükseldiğinde (örneğin Kişinyof da) Odesa’daki Yahudi, UkraynalI okullarına karşı çıksa da, ana dilde eğitimi ulusal azınlıkların (Yahu­
ve Rus işçilerin organize ettiği ortak savunmayı örnek olarak göste­ diler dahil) temel demokratik hakkı olarak gördüğünü hatırlatmak
rir. Lenin’e göre anti-semitizme karşı mücadelenin Rus işçilerini gerekir. Devlet okulları gerekli olan yerlerde “Yidiş dili ve tarihini öğ­
doğrudan ilgilendirmesi normaldir. Marx’in İrlanda üzerine ünlü ifa­ retecek özel öğretmenleri masrafları devlete ait olmak koşuluyla işe
desinden yola çıkılarak, Lenin’in Rus işçilerinin anti-semitist önyar­ almalı ya da Yahudi, Ermeni, Romen ve hatta tek bir Gürcü çocuk için
gılarını zayıflık ve güçsüzlüğünün kökenlerinden biri olarak gördüğü bile derslikler açılmalıdır”2i Bu tutum, Yidiş dili ve kültürüne karşı
söylenebilir. 1914’te işçi sınıfının 4. Duma’daki Sosyal Demokrat çok olumsuz yargısını biraz olsun yumuşatmaktadır.
fraksiyonun hazırladığı Anti-Semitist Ajaımcılığa Karşı Yasa’yı “des­ Lenin anti-semitizmin asimilasyonun önünde bir engel olduğunu
teklemek zorunda” olduğunu yazar.ıs I9 1 9 ’da Ukrayna’da pogrom­ kavramıştı. Pogromlar, anti-semitizmin suç ortağı olan Yahudi ulusal
lar, iç savaşın günlük olgularından biri haline gelince Bolşevikler, Le­ kültürü düşüncesinin ortaya çıktığı gettoların devamından sorumluy­
nin’in, “eski feodal cahillik” ve “din adamlarının karşıtlarını yaktır­ du. Ona göre Yidiş kültürü Rus anti-semitizminin bir yan ürünüydü.
dıkları” ortaçağın kalıntısı olarak gördüğü anti-semitizme karşı çağ­ Lenin, anti-semitist olgunun boyutlarını kavradığı ölçüde, Rusya’da
rısını plağa bastırdılar ve yaygın biçimde dağıttılar. Bu gerici hareke­ bir Yahudi sorununun varolduğunu kabul etti, ancak bunun kültürel
tin sınıfsal yüzü, büyük toprak sahipleri ve burjuvazinin “cahil işçi­ içeriği ve ulusal bojmtlarmı kavrayamadı. Ancak yine de asimilasyo­
ler ve köylüleri Yahudilere karşı kışkırtma” denemesiyle ortaya çık- nun gerekliliği dogmasından vazgeçmedi. Anti-semitist baskının orta­
mıştır.i9 Rus anti-semitizmi pogromlarda ifadesini bulmaktadır, an­ dan kalkması vatandaşlık haklannm tanmması, kısaca kurtuluş, get­
cak sosyal-politik işlevi ileri kapitalist ülkelerdekiyle aynıdır: prole­ toların duvarlarını yıkacak ve Yahudiler nihayet, batıda çoktan geçerli
taryanın sınıf bilincini bulandırmak ve onu gerçek düşmanlarına kar­ olduğu gibi, çevrelerindeki halklara karışabileceklerdi. Lenin bir süre
şı mücadeleden alıkoymak. Yahudilere bölgesel ve yerel özerklik tanınması düşüncesine yakınlaş-
Lenin, 1913’de Odesa eğitim dairesindeki bir yöneticinin önerdi­ ti ise de Yahudi kültürüne karşı tutumu temelinde o lu m s u z d u . 22 öte
ği ve hükümetin kabul ettiği Yahudi okullarının millileştirilmesi öne­
risini de anti-semitizmin bir başka biçimi olarak görür. Bu uygulama 20 W .L Lenin (1962b: 297) 2! W.1, Lenin (1977a: 30)
22 Bkz. Alfred Low (1958: 29-62). Lenin'in Yahudi sorununa ilişkin görüşleri için ay­
'I6 W .I. Lenin (1972: 515) 17 W .L Lenin (1975c: 520)
rıca Bkz. Harold Shukman (1970); Anette Kriegel (1977: 181-202); Edmund Silber­
18 W.I. Lenin (1975b: 166) 19 W.I. Lenin (1984: 239)
ner (1983: 72-93)
180 Rus ve Polonyalı Marksistler
Marksistler ve Yahudi Sorunu 181
yandan bu durum Lenin’in topraksız uluslar sorununun teorik açıdan
bir olgu olmasına rağmen, sunî ayrılıkçı politika güden Bund’un ay­
ele alınışında genelde yetersiz kaldığını gösterir. Azınlık halkları, asi­
rılıkçılık tercihinin sonucu olarak kavrandı.
milasyon ya da özerklik alternatifiyle karşı karşıya bırakan Bolşevik­
stalin, bunun ötesinde Bund’un milliyetçiliğinin hiçbir maddî te­
ler, bu tutumlarıyla ilk çözümü reddeden ancak aym zamanda İkinciyi
meli olmadığı görüşündeydi, çünkü Yahudiler hiçbir zaman ulus ol­
gerkçekleştirmek için gerekli nesnel koşullara sahip olmayan topraksız
mamışlardı. Ulus kavramım son derece kati biçimde tanımlayarak
ulusların sorununa tatmin edici cevap vermekten uzaktılar. Claudie
adeta bir matematik formülüne indirgemişti: “Bir ulus, tarihî olarak
VVeiU’in altını çizdiği gibi Bolşevikler Engels’in eski ayrımını yinele­
dil, toprak ve ekonomi ortaklığı ile kültürü beUrleyen psikolojik varo­
mekten öteye gitmemişlerdir-, “ya tarihsiz halklîirm asimilasyonu (...,)
luş özellikleri temelinde ortaya çıkan istikrarlı bir insan topluluğu­
ya da tarihî halkların ayrılması”,23 Bu anlayış, Yahudiler söz konusu
dur. ”27 stalin ancak bu özelliklerin tümünün birarada bulunmasıyla
olduğunda, yasa önünde eşitliklerini talep etme ve kültürel asimilas-
bir ulustan söz edilebileceğini yazar: “Bu özelliklerin biri bile olmasa
yonlarmı destekleme sonucuna varmaktadır. Ulusal özerklik teorisi, bu
ulusun ulus olma özelliği kalmaz”. Georges Haupt’a göre Stalin teori­
çelişkiyi aşma girişiminin ifadesiydi. Ve işçi hareketi içinde derhal
sinde, Kautsky, Bauer ve Medem’den aldığı kavramları birleştirerek,
Bund ve Yahudi Sosyalist İşçi partisi (SERP); DaşnaktzuÇyun ve Erme­
“birbiriyle ilişkili ancak katı ve skolastik bir sistem” geliştirdi.28 öte
ni “spesifıstler”, Letonyalı, Litvanyalı ve Estonyalı Sosyal Demokratlar
yandan Michael Lövy, Lenin’in ulus kavramı ile Stalin’in ortaya attı­
ile Ukraynah ve Gürcü örgüüerin bazıları tarafından devralındı.24
ğı kavram arasındaki farka dikkati çeker. Birincisi hiçbir zaman
“psikolojik varoluş özelliklerine dayalı topluluktan” söz etmez ve
Stalin
ulus olgusunun tanımı çok daha diyalektiktir.29 Yahudilerin bu ko­
Bolşevik asimilasyonculuk Stalin’in Marksizm ve Ulusal Sorun
şullarda ulus olarak görülmemesi normaldir. Toprak ve ekonomi bir­
(1913) adh eserinde teorik bir sistematik kazandı. Aslında Stalin, Le­
liği olmaksızın sadece “ulusal karakterin bazı kahntılarını” kökenle­
nin’in Bund’a karşı ileri sürdüğü argümanlarını yeniden ele alıp, ri ve inançları sayesinde koruyabilmişlerdi.^o Buna rağmen “kemik­
bunlara oldukça kaba ve polemiksel bir ton eklemekten başka bir şey leşmiş dinî ayinler ve gittikçe yokolan ortak psikolojinin izleri” Yahu­
yapmadı: örneğin cumartesi gününün hafta tatili olması için verilen dilerin kaderini, içinde yaşadıkları toplumun ekonomik, sosyal ve
mücadeleyi musevi dininin savunulması, Yidiş kültürünün geliştiril­
kültürel yaşamından daha fazla etkileyemezdi. Sorun tam da bu nok­
mesi kampanyasını, Yahudi işçi hareketinin “özel, tamamen milliyet­ tada ortaya çıkıyor: Stalin Ruslar ve Yahudilerin dünyasının ekono­
çi hedeflerinin” semptomatik göstergesi olarak yeriyordu.25 ...stalin’e
mik, sosyal ve kültürel düzeyde farklı olduğunu kavrayamamıştı.
göre Bund’un politikası “Yahudi olan herşeyi korumak, Yahudilerin Ruslaşmış bir Gürcü olarak Yidişliği boş inançlar ve çağdışı dinî
tüm ulusal özelliklerini muhafaza etmek, nihayet proletaryaya zarar
geleneklerin birliği olarak nitelendiriyordu.
vereceği belli olan Yahudilerle Yahudi olmayanları ayırmakla” sınır-
Stalin’e göre çarhk Rusyasında asimilasyon hızla gehşmişti. Bu
lıydı.26 Bu bakış açısıyla Yahudi sendikaların varlığı, gerçekte Ra- konuda şunları yazar: “ulusal azınlıklar olarak yabancı ulusların içi-
yon’larda yaşayan Yahudi proletaryasının yapısal özelliklerine uygun

27 Josef Stalin (1950: 267)


23 Claudie Weill (1987a: 30) 24 Bkz. Markus Ratner (1911: 89) 28 Georges Haupt, "Les marxistes et la question nationale: histoire du probleme"
25 Josef Stalin (1950: 274) 26 Josef Stalin (1950: 310 vd) (1974a: 600
29 Michael Löwy (1974: 386 vd) 30 Josef Stalin (1950: 274)
Marksistler ve Yahudi Sorunu 183
182 Rus ve Polonyalı Marksistler
Leon Troçki
ne dağıtılan Yahudiler, serbest meslek sahipleri de dahil olmak üze­
re, özellikle yabana ulusların kültürünü devralıyorlar, doğal olarak Troçki Ekim Devrimi öncesinde, Lenin’in Yahudi sorununa yönelik
dil vs. konularında ‘yabancı uluslara’ uyum sağlıyorlar. Tüm bunlar, görüşlerini genelde paylaşıyordu. Örneğin Rus Sosyal Demokrat İşçi
kapitalizmin gelişmiş biçimlerinde görüldüğü gibi, ulusların gittikçe Partisinin İL kongresinde Bund’un federalizmi ve ayrılıkçılığını eleş­
artan oranda birbirine karıştırılmasına ve Yahudilerin asimilasyonu­ tirmiş; 1905 ve 1913’te anti-semitizmle mücadeleye enerjik biçimde
na yol açtı. ‘Yerleşim bölgelerinin’ kaldırılması asimilasyonu hızlan­ katılmıştı; sonuçta yazılarında da. Lenin’in Yahudileri ulus olarak
dırabilir. ”3i Dolayısıyla Bund’un ulusal-kültürel özerklik projesi Sta- tanımlamasında olduğu gibi, aynı dalgalanmalar bulunur. Öte yan­
lin’in gözünde sadece etnografık bir kahntıyı sunî olarak devam et­ dan Lenin ve Stalin’den farklı olarak asimilasyonu bir dogma haline
tirme denemesiydi. getirmemiştir.
Anti-semitizmi Rusya’da Yahudi sorununun temel bir unsuru 1904 yılında topraksız bir Yahudi ulusunun varlığını doğal olarak
olarak gören Lenin’in aksine bu konu Stalin için neredeyse önemsiz kabul ederek şunları yazar: “Bund’un çalışma alanı devlet değil ulus
gibidir. 1913 yılındaki çalışmasında, siyonizm ve Ermeni milliyetçili­ olmalıdır. Bund Yahudi proletaryasının ö r g ü t ü d ü r . ”^5 Bununla birlik­
ğiyle aynı seviyeye koyduğu anti-semitizm, sadece Yahudilere yöne­ te Bund’da “küçük kentiilik ve militan kırsallığın”36 izlerini görmek­
lik nefretin “tartışmalı bir milliyetçilik dalgasına” yol açtığı notuyla ten geri kalmaz. Rus imparatorluğu işçi sınıfının bir bölümünün tem­
yer ahr.32 Bu, ezen ulusun şovenizmi ile ezilen ulusun milliyetçiliği silcisi olduğunu yadsımadan Bund’un “milliyetçi sapmasını” eleştirir.
arasındaki her türlü farkın silindiği bir karmaşadır. Kitabında anti- Bund ile sosyal demokrasi arasındaki bölünmenin derindeki neden­
semitizm konusunda hiçbir temel ayrım yapmayan Stalin, parti için­ lerini kavramak söz konusu olduğunda analizinin Bolşeviklerinkin-
deki tartışmalarda en kaba demagojiyi kullanmaktan kaçınmamıştır. den daha az soyut olduğu görülür. Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi­
Tüm biyografilerinde 1907 yılında Sosyal Demokrat Parti’nin Lond­ nin kuruluş kongresinde Bund’un özerkliği yalnızca teknik bir ko­
ra’daki kongresinde yaşanan olaya yer verilir: Bolşevik fraksiyonun­ nuydu, ancak Troçki bunu “özelin genele karşı zaferi” olarak tanım-
da Rus delegelerin çoğunlukta olmasına karşın, Mensevikler arasın­ lamıştir: Bund RSDİP içinde Yahudi proletaryasının temsilcisi olmak­
da güçlü bir Yahudi azmhk bulunmasını fırsat bilen Stalin, Bolşevik- tan, sosyal demokrat partiye karşı Yahudi işçilerin temsilcisi olmaya
lerin “Yahudi fraksiyonundan’’^^ kurtulmak için bir pogrom düzenle­ terfi etmiştir. Aslında 1903 kongresi sadece gerçekte varolan bir bö­
meleri gerektiği kötü şakasını keyifle tekrarlar. Ama bu Stalin biyog­ lünmeyi hükme bağlamıştır.
rafisinde bu yöndeki tek olay değildir. 1905’te Batum’da Gürcü işçi­ Genç Troçki siyonizme karşı eleştirisinde Yahudi işçi hareketine
lere şöyle hitap etmişti: “Lenin, Tanrının kendisine menşevikler gibi özel bir rol verir gibi görünür. 1904 ocağında, Basel’daki siyonist
yoldaşlar yollamasından üzgün. Bir bakalım kim bunlar? Martov, kongresinde hareketin iki kanadı Herzi ve Nordau’nun burjuva-laik
Dan, Akselrod: sünnetli Yahudicikler.”34 eğilimi ile Ussişkin’in dinî eğilimi arasında ortaya çıkan önemli çatış­
maya cevap niteliğindeki “Siyonizmin Çürümesi ve Olası Halefleri”
■31 Josef Stalin ( 1950: 303vd) 32 Josef Stalin ( 1950: 267)
33 Bkz. Isaac Deutscher ( 1990: 132) Deutscher'e göre "bu kaba şakada anti-semitist başlıklı yorumunu îsk ra ’ûa yayınlar. Siyonizmin birliği Herzl’ın ta­
bir ifade "aramak” yanlış olur, çünkü Koba her türlü ırkçı ifadeyi herkesten çok yar­ vizleri sayesinde korunmuştur ancak yine de geleceği ve inandırıcıh-
gılamıştır" Kuşkusuz Stalin Yahudileri hiçbir zannan aşağı ırk olarak tanımlamadı, bu­
na ra|men bizce Yahudilere yönelik önyargıların demagojik kullanımı anti-semitist bir 35 Leone Trotsky (1970: 51) 36 Leone Trotsky (1970: 52)
tutuma işaret etmektedir. Bu konuda ayrıca Bkz. Bertram D. Wolfe (1984: 524vd) 37 Joseph Nevada'da alıntı (1972: 197)
34 Bak. Robert C. Tucker (1974: 140)
184 Rus ve Polonyah Marksistler Marksistler ve Yahudi Sorunu 185

ğı ciddî darbeler almıştır. Troçki buradan, liderinin (Herzl “iğrenç rüyüş alayı düzenlendi.^o Güvenlik kuvvetlerinin korku verici yığına­
adam” ve “utanmaz maceracı" olarak nitelendirilir) diplomatik hile­ ğı Yahudilerin her türlü savunmasını engellerken. Kara Yüzler Yahu­
leri ile “romantik Sion’un histerik hıçkırıkları” arasında parçalanmış, di mahallelerini talan ve cinayetle kırıp geçirmeye başladılar. Troçki
ilk kongresini bir “güçsüzlük gösterisine”37 çeviren siyonizmin “çü­ anlatımını şöyle bitirir: “Bartolomeus gecesinin korkunçluğu bile, ya­
rüdüğü” sonucuna varır. Bu hareketin kaçınılmaz çürümesini bir ol­ nında bir tiyatro efekti gibi kalan o karanhk Ekim ayinine, 100 kent­
gu olarak açıkladıktan sonra çıkış yollarının ne olabileceği sorusunu te 3.500-4.500 ölü, onbinden fazla yaralı kurban gitti. Onlarca, hat­
sorar. Siyonizmin sosyal temelini, Filistin hayalinden vazgeçtikten ta yüzlerce milyon rubleyi bulan maddî ziyan, köylü ayaklanmaları
sonra diasporada alternatif arayışı içinde olan liberal demokratik ay­ sırasında büyük çiftlik sahiplerine verilen zarardan kat be kat fazlay­
dınların oluşturduğunu saptar. Rusya’da bu alternatif anti-semitiz­ dı. Böylece eski rejim kırılan onurunun intikâmını aldı.’’^'
min baş sorumlusu çarlık rejimine karşı mücade etmektir. Bund’un Troçki 1913 yılında Viyana’da sürgünde iken Neue Z eitâa Beylis
“milliyetçi eğilimi” Troçki için yeni bir anlam kazanır: siyonist solcu­ skandah (yüzyılın son büyük “ayin cinayeti” davası) ile ilgili bir ma­
ların politik gelişmesini yönlendirme imkânını sağlayacak bir tutum. kale yaymlar ve bu davayı “iki politik dönemin ayrım çizgisi”^2 ola­
Ve şunları yazar: “Siyonizm bir halef bırakmadan yok olmayacaktu:. rak nitelendirir. Ona göre bu dava Rus toplumundaki tüm “çelişkiler
Bu halef ancak Bund o la b ilir ”^» Bu öngörünün yanlışlığı pratikte or­ ve kültürel çatışmaları” doğrudan ya da dolayh olarak yansıtmakta­
taya çıktı: siyonizmin krizinin aşılmaz olmadığı anlaşıldı ve siyonist dır. Kulislerde propaganda yapan otokratik çarlık yönetimi bu utanç
solcular Bund’a üye olmak yerine, temel tercihlerinden vazgeçmeden verici anti-semitist gösterinin iplerini elinde tutmaktaydı. Şovenist ba­
bir dizi devrimci örgüt kurdular. Buna rağmen Troçki’nin Yahudi ulu­ sın, pogrom çeteleri ve tüm tutucular, hükümetin desteğiyle hıristiyan
su fikri konusunda Lenin ve Stalin’in asla sahip olmadığı bir yakla­ düzenini yıkmayı amaçlayan evrensel Yahudi komplosu mitini yeni­
şımı vardı. 1919’da Kızıl Ordu’nun komutanı olarak, Poale Sion’un den canlandıracak bir “ortaçağ davası” örgütlemişlerdi. Troçki, Rusya
Yahudi halkın pogromlara karşı savunmasını örgütlemek ve yeni ve Fransa’da anti-semitizm olgusu arasındaki farkı anlamak için Be­
Sovyet iktidarına katılımlarını desteklemek üzere Yahudi “ulusal ta­ ylis davası ile Dreyfus skandali arasında karşılaştırma yapar; “Kuş­
burları” oluşturulması önerisini kabul etti.^^ kusuz burada bazı benzerlikler var. Ancak bu iki olgu arasındaki fark
Troçki’nin Nikolayev, Kiev ve St. Petersburg’da pogromlara karşı Fransa’daki Cizvit salon anti-semitizmi ile Rusya’daki cinaî pogrom
özsavunma gruplarının oluşturulmasında aktif rol aldığım söylemiş­ uygulaması kadar büyük(...).”43 Bir subaya karşı vatan hainliğinden
tik. 1905 yılı üzerine kitabının bazı pasajları Odesa’daki pogromun dolayı açılan dava ile “basit bir işçiye” karşı dinî cinayetten ötürü açı­
dinamiğine ilişkin etkileyici anlatımlar içermektedir. Troçki, çarlık ik­ lan dava Troçkiye göre sadece biçim sorununa indirgenemeyecek ka­
tidarının hazırlıklarını utanç verici ayrıntılarıyla birlikte anlatır: Önce dar birbirinden taban tabana farklı iki durumdur. 160 milyonluk hal­
Yahudilerin ortodoks kilisesine saldırmak istedikleri yalanı yayıldı; ka hükmeden lümpen bürokratik aşağıhk bir hizbin Kiev’deki ayin ci­
sonra yerel basın sosyalistleri kutsal ikonaları tahrip etmekle suçla­ nayet davasında olduğu gibi dünyanın karşısına utanmadan çıktığı
dı. Kitlelerin Yahudilere karşı nefretini alevlemek için herşey hazır­ bir başka dava daha bilmiyoruz” diye yazar. “Beylis skandali buna
lanmıştı. BeUi bir günde “pogromların saldırı ve savunma marşı” olan bağlı olarak tek bir bireye, zayıf ve korumasız bir Yahudi işçiye karşı
Tann çan korusun!'\x çalan askeri bando eşliğinde milliyetçi bir yü- politik haksızlık ve burjuva hukuksuzluğunun ifadesi olan devlet ta-
38 Joseph Nevada'da alıntı (1972: 199) "40 Leo Trotzki (1923: 107) 4! Leo Trotzki (1923: 109)
39 Joseph Nevada'da alıntı (1972: 114) 42 Leo Trotzki (I9I3-I9I4 : 310) 43 Leo Trotzki (I9I3-I9I4 : 316)
186 Rus ve Polonyalı Marksistler
Marksistler ve Yahudi Sorunu 187
rafından organize edilmiş muazzam bir yalan karakterine bürünmek­ soruna soyut bakış açısıyla yaklaşmamakla birlikte onu, emperyalist
tedir. ”44 Rus anti-semitizminin kendiliğinden ve popüler karakterde çağda ulusal devletlerin tarihî krizi çerçevesinde görmektedir. Üretim
olduğu tezini bile kabul etmeyen Troçki pogromlann devletin desteği güçlerinin gelişimi ulusal devletlerin kısıtlı sınırını parçalamışü ve
ve kışkırtması olmaksızın hiçbir zaman gerçekleşemeyeceği görüşün­ uluslarüstü yapılanmanın yaratılmasını talep ediyordu.47 Troçki hiç­
dedir. Otuzlu yıllarda sürgüne gitmek zorunda kalan Rus devrimcinin bir zaman, Kautsky ya da özellikle Stalin’in yaptığı gibi düşünceleri­
Dreyfus ve Beylis skandallarmı Moskova davalarının tarihî örnekleri ni ulusal düzeyde geçerli bir formülle açıklamayı düşünmemişti. Bu­
olarak gösterdiğini de hatırlatmak gerekir. 45 nunla biriikte yazılarında temel tarihî-kültürel bir ulus kavramına
Troçki yine 1913 yılında Kiev’de yayınlanan bir liberal günlük ga­ rastlanır. Toprak, dil, kültür ve bir halkın tarihi, her zaman birlikte
zetenin savaş muhabiri olarak Balkanlarda çalıştığı sırada, anti-se- var olmasalar da, bu unsurlar bir ulusu oluşturmaktadır ve onun gö­
mitizm hastalığına tutulmuş bir başka ülkede, Romanya’da Yahudi zünde burjuvazi ve kapitalizmin ulus olgusuna verdiği özel biçim
sorununa ilişkin makaleler yayınlar. Rusya’da olduğu gibi orada da olan, döneme bağımlı ve geçiçi karakterdeki ulusal devletle karıştırıl­
Yahudi nefreti resmî ideoloji ve hükümet uygulamasının bir parçası­ maması gerekir. 1915 yılında “Ulus ve Ekonomi” başlıklı makalesin­
dır. Troçki’ye göre bu “yeni bir devlet dini, çürümekte olan, çıkarlara de şunları yazar: “ulus insan kültürünün sürekli ve canlı bir faktörü­
dayalı anayasanın yaldızıyla örtülü feodal toplumu birleştirmek için dür. Ulus zadece şu andaki savaşı değil kapitalizmi de mezara gön­
kullanılabilecek tek psikolojik yapışkandı. ”46 derecektir. Ve sosyalist bir rejimde, politik ve ekonomik bağımlılık
1913’de yazılan bu iki makalede. Batı Avrupa’daki Fransa gibi zincirlerinden kurtulan ulus, tarihî gelişmede uzun süre temel bir rol
ülkelerde sadece Cizvitlerin sürdürdüğü cahil bir gelenek olan anti­ oynayacaktır. ”48 vladimir Medem’de de neredeyse aym kavramlar
semitizm, farklı yapıdaki Doğu Avrupa’da feodal bir kalıntı olarak bulunabilir, ancak asimile, kozmopolit, Yidişliğe yabancı bir Yahudi
karakterize edilir. Beylis davası kuşkusuz feodal yanı olan bir da­ olan Troçki, Doğu Yahudilerinin dünyasında ne ulus ne de ulusal
vaydı ve o sırada Fransa’da pogromların yaşanmadığı doğruydu, an­ kültür görebilmiştir. Troçki’nin düşüncesi Yahudi sorununda ilginç
cak Troçki bu doğu-batı karşıtlığını tek yanlı kavramaktadır: burjuva bir gelişme gösterecektir: Otuzlu yıllarda kültürel canlılığa sahip mo­
devrimin yaşandığı ülkelerde “Yahudi sorunu” mevcut değildir; buna dern bir Yahudi ulusunun varlığını kabul eder ve faşist tehlikeye kar­
karşılık Rus imparatorluğunda sadece vatandaşlık haklarından yok­ şı korunması gerektiğini belirtir. Ne Kautsky ne de Bauer böyle bir
sunluk sorununa indirgenmiştir. Bu tutum Yahudi sorununun Rus­
pozisyon geliştirmiştir. Troçki ise diyalektik, açık ve kalıplaşmamış
ya’daki ulusal boyutunu tamamen silmekte ve Batı Avrupa’daki an­ ulus teorisi sayesinde bu noktaya varabilmiştir.
ti-semitizmin boyutlarını küçümsemektedir {milliyetçi [völkisch] ide­
oloji Orta Avrupa'Adi çok yaygındı ve Fransa’da anti-semitist hareket Rosa Luxemburg
Cizvit çevreleri çok aşan güçleri harekete geçiren bir etkiye sahipti).
Rosa Luxemburg’un Yahudi sorununa bakışı Polonya marksizmi
Asimilasyonculuk anlayışı Troçki’nin düşüncesinde varolmakla
içindeki ulus tartışması bağlamında ele alınmalıdır. Önceleri ulusal
beraber Lenin ya da Stalin’de olduğu kadar açık ifade edilmemiştir.
bağımsızlık taleplerine karşı olan sosyalistier, 90’lı yılların başında,
Bu Troçki’nin ulusal soruna ilişkin gerçekten orjinal tutumuyla açık­
polonyacanın yasaklanması ve tüm okul sisteminin Ruslaştırılması
lanabilir. Ulusların kendi kaderini tayin hakkını reddetmemekte, bu
47 Lee Trotzki (1978: 65 vd) Troçki'nin düşüncesindeki bu aspekt konusunda Bkz.
"44 Leo Trotzki ( 19 13-19 14: 318vd) 45 Bkz. Leon Trotzky (1928: I 16)
Leonardo Rapone ( 1978: 19); Ernest Mandel ( 1981: 48vd)
46 Leon Trotzky (1980: 414)
48 Leon Trotzky (1975: 48) Ayrıca Bkz, Enzo Traverso (1983)
188 Rus ve PolonyalI Marksistler Marksistler ve Yahudi Sorunu 189

biçiminde ortaya çıkan ulusal baskının artması üzerine milliyetçi bir dir. Rosa, Polonya’nın bağımsızlık talebini reddetse de “(her) ulusal
dönüşüm yaşadılar. Ulusal kurtuluş mücadelesi Sosyalist Parti’nin kimliğin özel ve farklı bir manevî kültür olarak varolma ve kendini
(PSP) tüm politikasının odağına oturdu ve Boleslav Limanovski ile geliştirme hakkını”53 savunur. Rosa Luxemburg, kurucu unsuru kül­
Kasimierz Kelles-Krauz tarafından teorik açıdan sistematize edildi.^« tür birliği olan bu ulus kavramıyla ulusun ve kapitalizmin kaderini
Ulusal ayrılıkçılığın her türlü biçimini reddeden Rosa Luxemburg özdeşleştirmez. Ulusun geleceği değil, burjuva ulusal devletlerin ge­
1893’de Leo Jogisches ve Adolf Varski ile birlikte Litvanya ve Polon­ leceği kapitalizmin tarihî dinamiğine bağlıydı. Ulusların sosyalist sis­
ya Krallığı Sosyal Demokrat Partisi’ni (SDKPiL) kurdu. Partinin ulu­ temde evrensel bir asimilasyon sürecine girerek ortadan kalkacağı
sal soruna ilişkin tutumu özetle şöyleydi: a) ulusların kendi kaderini öngörüsünde bulunan Kautsky ve Lenin’in aksine Rosa Luxemburg,
tayin hakkı genelde soyut ve kısır, Polonya ile ilgili olaraksa, bölge­ ulusların kendi kaderini tayin hakkını “burjuva toplumda hiçbir şe­
nin çarlık imparatorluğuna ekonomik bağımlılığı nedeniyle uygula­ kilde uygulanamayacak bir düşünce ve ancak sosyalist sistem teme­
namaz olarak görülüyordu; b) işçi sınıfının bu talebi devralmasıyla linde gerçekleştirilmesi mümkün olan bir ilke olarak” g ö rü r.s4
milliyetçiliğe alet olacağından korkuluyordu (Polonya’da milliyetçilik SDKPİL bu anlamda Polonya için bir ulusal-kültürel özerklik prog­
asillerle küçük burjuva aydınların ideolojisiydi); c) son olarak ayrılık­ ramı (toprak temelinde) kabul etmişti. Rosa Luxemburg 1908-1909
çılık, üretim güçlerinin ve kültürel ilişkilerin uluslararasılaşmasınm yıllarında kaleme aldığı Ulusal Sorun ve Özerklik adh araştırmasında
yaşandığı bir dönemde yeni ulusal devletlerin kurulmasına varacak “modern ulusal özerklik” kavramını “belli bir bölgenin öz yönetim”
bir tarihî anakronizmle itham ediliyordu.so biçimi olarak tanımlar ve ulusal kültürün “havada ve hatta soyutlu­
Marksist tarihyazımı Rosa Luxemburg, Anton Pannekoek ve Jo­ ğun teorik boşluğunda” yaşayan bir olgu olmadığını aksine “bir böl­
seph Strasser’i “katı enternasyonalistler” kategorisine sokar ve ulu­ gede, belli bir sosyal ortamda”5s yaşadığını vurgular. Bu da ulusu ta-
sal kurtuluş mücadelesinin devrimci imkanlarını anlayamadıklarını rihî-kültürel anlamda savunsa da topraksız -ulusların özerkliği dü­
yazar. Aralarında stratejik ortaklıklar olmasına rağmen, bunun öte­ şüncesini kabul etmediğini gösterir. Rosa Luxemburg’un bu teorik
sinde ulus olgusuna ilişkin hiçbir birliktelikleri yoktur. Ulusu tama­ yaklaşımının sentezi iki noktaya işaret etmemizi gerektirmektedir: a)
men burjuva bir olgu ve proletaryaya tamamen yabancı olarak gören Yahudilerin asimilasyonunu destekleyici tutumu, ne ulus düşüncesi­
Pannekoek ve Strasser’in aksine Rosa Luxemburg ulusal devleti ke­ ni reddeden soyut bir enternasyonalizm, ne de sosyalizmin ulusal
sinlikle reddetmekle birlikte ulusu temel bir kültürel boyut olarak ka­ farkhiıkları yokedeceği düşüncesinin sonucudur; ö) ulusal özerkliği
bul etmektedir.51 Gerçekten de Maria-Jose Aubet, “ulus” ve “ulusal toprağa bağlı kılması Bund ile arasındaki temel ayrılığı içermektedir.
kimlik” kavramlarının Rosa Luxemburg’un yazılarında hiçbir zaman Şimdi Yahudi sorununa bakış açısını analiz etmeye çalışacağız.
“ekonomik birlik” ya da devlet kavramlarıyla eşanlamlı olarak kulla­ Polonyalı sosyalistler genelde Yahudilerin asimilasyonunu, nere­
nılmadığına işaret eder, aksine bu kavramlarla “sanat, edebiyat, dil deyse kurtuluşun doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan ilerici ve de­
ve din gibi kültürel ve manevî özelliklerin birliği” 52 kastedilmekte- mokratik bir olgu olarak görüyorlardı. PPS’nin dizginlenemez asimi-
lasyonculuğu hem milliyetçiliğin ifadesiydi, hem de açıkça Polon-
” 49 Bkz. Marek Waldenberg (1983)
50 Rosa Luxemburg ve ulusal sorun üzerine sayısız araştırma arasında özellikle Ge­
53 Rosa Luxemburg (1974a: 280), Rosa Prusya hükümetinin I900'de ilkokullarda
orges Haupt (1974c) ve Marla-Jose Aubet'inkiler (1977) incelenmelidir
Almancayı zoruncu dil ilan ederek, Pomeranya'dan gelen PolonyalIları germenleştir-
5 1 Pannekoek ve Strasser'in teorik anlayışı ile Rosa Luxemburg’un ulus kavramının
me politikasını sert bir dille eleştirdi. Bkz. Rosa Luxemburg ( 1972b)
karşılaştırması için Bkz. Enzo Traverso (1984)
54 Rosa Luxemburg (1979: 53) 55 Rosa Luxemburg (1979: I 33)
52 Maria-Jose Aube (1977: I I I )
190 Rus ve PolonyalI Marksistler Marksistler ve Yahudi Sorunu 191

ya’nm bağımsızlığından yana tavır almaktan kaçınan Bund’a cevap­ simin Yahudi kimliği ve kültürünü koruduğunu, ama aynı zamanda
tı. Parti içinde tek önemli istisna, “ekonomik faktörden (....) çok dü­ rusça ya da polonyaca öğrendiğini görmüyordu. Régine Robine’in
şünsel ve kültürel faktörlere” bağlı olarak ortaya çıkan modern Ya­ Yahudi-Rus dünyasında “dillerin aşılması” olarak adlandırdığı Yahu­
hudi ulusu düşüncesine olumlu yaklaşan Kelles-Kautz idi; ona göre di aydınların iki ya da üç dilli olması, Rosa Luxemburg tarafından
Yahudilerin kurtuluşu “ulusal kimliğinin korunması hakkım”56 da asimilasyon eğilimi olarak yorumlanıyordu. Yidiş kültürünün varlığı­
içermeliydi. Ancak Kelles-Krauz Polonya marksizminin içinde tecrit nı algılamadı; onun için Yidiş kültürünün farklılığı sosyal gerilik ve
olmuş bir sesti. Büyük ölçüde Yahudi aydınlardan oluşan SDKPiL’nin dinî özellikler bağlamında mevcuttu. Buna bağlı olarak da “Yahudi
liderleri hiç bir yanlış anlamaya meydan vermeyecek şekilde asimi­ ulusal kimliği” her modern ulusta olduğu gibi kentli burjuva kültüre
lasyondan yana idiler.s^ sahip olamamıştı, aksine “pleb kültürsüzlüğü”nün izlerini taşıyor-
Rosa Luxemburg Ulusal Sorun ve Özerklik’te Yahudileri ulus ola­ du”6i. “Bir avuç yayıncının” gösterdiği, “Yahudi argosu” Yidişcenin
rak nitelendiriyordu, ama aynı zamanda herhangi bir ulusal özerklik gelişmesine yönelik çabaları tamamen anlamsız sayıyor ve Doğu Av­
kazanacaklarına inanmıyordu; “Yahudilerin ulusal özerkliğinin ya­ rupa Yahudilerinin modern kültürel ifadesini ancak işçi hareketinde
şanılan yer, din ve eğitim özgürlüğü ya da vatandaşlık hakları açısın­ bulacağına inanıyordu. Öte yandan sosyalizm olgu itibariyle, “Yahu­
dan değil ama Yahudi nüfusun kendi yönetimi ve yasaları ile Polon­ dilerde burjuva kültürünün tarihî boşluğunu” dolduramayacak ulus­
ya krallığının özerkliğine paralel politik özyönetimi açısından tama­ lararası bir kültürün aracısıydı. Bu analizin ulus teorisiyle açık çeliş­
men hayalci bir düşünce olduğu”S8 görüşündedir. Yahudiler toprak ki içinde olduğuna işaret etmek gerekir; Rosa Luxemburg Polon­
bütünlüğüne sahip değillerdi ve özerklik “belli bir toprak olmaksızın ya’nın bağımsızlığını, burjuvazinin Rusya’daki ekonomik yapılanma
(...) havada asili’’^^ gerçekleştirilemezdi. Yahudiler ekonomik düzey­ ve ulusal pazarla bütünleşmesi nedeniyle reddediyordu, ancak bu
de çarlık imparatorluğunun üretim yapısına dahildi ve özel “kapita­ Ruslaştırma çabalarma karşı çıkmasını ve Polonya kültürünün geliş­
list çıkarları” yoktu; kapitalizmin geUşmesi “Yahudi burjuva kültürü­ mesini savunmasını engellemiyordu. Yahudiler söz konusu olduğun­
nün farklılaşmasına değil, tam tersi yönde ve anlamda burjuva Yahu­ da ise burjuva elitin asimilasyonu ulusal kültürün gelişmesinde aşıl­
di aydınlarının Polonya ve Rus halkı içinde erimesine kadar varan maz bir engel olarak görülüyordu.
asimilasyonuna yol açmıştı”6o. Yidişliğin “pleb kültürsüzlüğü” olarak tanımlanması somut bir
Yahudi burjuvazisinin asimile olmasıyla Yahudi ulusal kültürü­ analizden çok bir önyargıya dayanıyormuş gibi görünüyor. Her halü­
nün gelişme şansı kalmıyordu. Rosa Luxemburg aydınların asimile kârda söz konusu olan Yahudi aydınının kentii ve Yidişliğe yabancı
olan kesiminin azınlık olduğunu, diğerlerinin, çok daha geniş bir ke- karakterini, Yahudi sosyalizminin sadece enternasyonalist değil, aynı
56 Marek Waldenberg'de alıntı ( i 983; 104). PPS'in Yahudi sorunu karşısındaki ge­
zamanda “ulusal kaynaklı” karakterini ve aydınlarla işçi sınıfı arasın­
nel tutum u için Bkz. Ulrich Haustein (1969) da ortaya çıkan derin sembiyozu görmezlikten gelen yanlış bir tutum­
57 Bkz. Peretz Merchav (1977; 187). Polonya ve Litvanya Krallığı Sosyal Demokrat­ dur; kültür birliği anlamındaki modern Yahudi ulusal kimliği özellikle
larının Yahudi sorununa bakış açışı Edmund Silberner (1983; 212-7) urafından der­
bu sembiyoz sonucu ortaya çıkmıştır. Bu tutumun iyi anlaşılması için
lenmiştir.
58 Rosa Luxemburg (1979: 142) Gerard Bensussans'ın isabetli tahlili hatırlatılabilir; “Rosa çarlık impa­
59 Rosa Luxemburg (1979; 143) ratorluğunda yaşayan Yahudi proletaryasının tarihî, sosyolojik ve kül­
60 Rosa Luxemburg (1979: 143) Ayni bakış açısı Polonya ve Litvanya Sosyal De­ türel gerçekliği konusunda çok az güvenilir ampirik bilgiye sahipti”62.
mokrat Partisinin bir başka önemli lideri Julian Karski tarafından I9l3'te geliştiril­
mişti; Bkz. Horst Schumacher / Feliks Tych (1966: 91-3) 61 Rosa Luxemburg (1979: 143)
192 Rus ve Polonyalı Marksistler Marksistler ve Yahudi Sorunu 193

Bund’un lideri John Mili ise aksine Rosa’nın tutumunun etnik-kültü- ra’dakiler gibi asilime olmak zorunda kalmışlardı. Luxemburg’un Lit­
rel bilincindeki seçimine bağlı olduğu görüşündeydi, ona göre “asimi­ vanya’da yaşayan Yahudilerin Ruslaştırılma ve Polonyalılaştırılma
lasyon yanlısı Polonyalı bir Yahudi olarak Yidişlikten olabildiğince çabalarına örnek olarak Vilnius örneğini gösterdiğini saptamak sürp­
nefret e d iy o r d u ” 63 . Biz -çelişki içinde olmaktan çok uzak- bu iki gö­ riz oldu. O dönem Vilnius’taki toplam 227 okulun 182’si Yahudi oku-
rüşün birbirini tamamladığım düşünüyoruz. Rosa Luxemburg’un Yi­ luydu.66 Asimilasyon dogması öylesine içselleştirilmişti ki apaçık ta­
dişliğe yabancılığı Zamoş’da geçirdiği, Polonya kültürü içinde asimile rihî gerçekliklere bile karşı çıkılıyordu.
olmuş bir Yahudi çevrede büyüdüğü çocukluğuna kadar dayanır; bu­ Bu tutum kaçınılmaz olarak özgün Yahudi kültürüne ilişkin her
na rağmen daha sonra devrimci çabalarının çerçevesi olarak Alman­ türlü söyleme kuşkuyla bakılmasına neden oluyordu. Rosa Luxem­
ya’yı seçmişti. Berlini’le çarlık Rusya’sındaki Yahudilerin yaşamı ara­ burg Bund’a karşı düşmanlığını da gizlemiyordu. 1894’ten beri Vil­
sında sadece bir kaç yüz kilometre değil belki de bir kaç yüzyıl fark nius’da Bund’u kurmaya çalışan sosyalist Yahudi çevreyi “yüzde yüz
vardı. İçine doğduğu, ama yaşamına katılmadığı bu dünyaya tama­ ayrılıkçı" ve PPS’nin Yahudi versiyonu olarak tanımlamıştı.^? Rus ve
men yabancılaşmışü; iç değişimlerini algılayacak durumda değildi. Polonyalı sosyalistlerle mektuplaşmaları da Bund’un federalizmi ve
Rosa Luxemburg proletaryaya asimilasyonun öncülüğünü yapma ayrılıkçılığına karşı eleştirel ifadelerle doludur. 1901 yılında yazdığı
görevi verir: “bu ileri Yahudi unsur, özellikle Yahudi proletaryası er bir mektupta şunları okuyoruz: “partimize karşı politikaları, aynı za­
ya da geç PolonyalIlarla aynı topraklarda yaşadığı ve oturduğu süre­ manda genel tavırları yüzünden Bund’un tamamı, ama özellikle de
ce, Yahudi kültürünün gelişmesinin imkânsızlığı karşısında Polonya Aleksander, John ve şürekası [Arkadi Kremer ve John Mili], en azın­
kültürü ve diline ahşmak z o r u n d a d ı r . Yahudilere yönelik asimilas­ dan namuslu insanlar tarafından merdivenden itilmeyi hakediyorlar
yon baskısına karşı çıkmakta, ulusal kimliklerinden kendi istekleriy­ (ve bunun için dördüncü katta oturmaya değer). Aleksander ve
le vazgeçmelerini istemektedir: “ekonomik ve kültürel (gelişmenin) John’u yıllardır kişisel olarak tanıyorum ve bu insanlar iki unsurdan
etki (si) ve kendi bilinçlerinin g e l i ş m e s i y l e ” 6 5 . Asimilasyon aym za­ oluşuyorlar: aptallık ve fesatlık. Onlar sizinle iki kelime konuşmak­
manda bir hedef ve toplumu etkileyecek bir eğilim olarak kavran­ tan acizler, sizden birşey araklama (kuşkusuz manevî) gizli niyetine
maktadır. Gerçeğin çok daha karmaşık olduğunu daha önce de gös­ sahip olmadan yüzünüze bakamazlar. Bund’un tüm politikası da bu
termeye çalıştık: genelde Yahudiler yerleşim bölgelerinde bir azınlık­ sisteme d a y a n i y o r ” ^». Rosa’nın Bund’a karşı tutumu 1903 yılında bi­
tılar, ancak sosyal ve kültürel açıdan çevrelerindeki halklardan kopuk raz daha ölçülüdür ve örgütün Polonya ve Litvanya’da Yahudi prole-
ve belli bir yerde toplanmış vaziyette yaşıyorlardı. Kapitalizm Doğu teryasmı örgütleyebilecek tek güç olduğunu kabul eder. Örneğin
Avrupa’da Yahudilerin asimilasyonuna değil ştetHann yeniden dü­ Adolf Warski’ye yazdığı bir mektupta, Kişinyof pogromuna karşı kit­
zenlenmesine yol açmıştı. Zamanının sosyalistlerinin çoğu gibi Rosa leleri harekete geçirmek için SDKPiL’nin Bund’la sıkı işbirliğine gir­
Luxemburg da Yahudileri analiz ederken Batı Avrupayı model olarak mesini önerir. Ancak Yahudi işçi hareketinin işlevini kabul ettiği za­
alıyordu: Lodz ve Varşova’daki Yahudiler, daha önce Paris ve Lond­ man bile Bund’a karşı düşmanca tutumundan vazgeçmez.

62 Gerard Bensussan ( 1985: 659) 66 Rosa Luxemburg (1974c: 148)


63 John Mili (1946-1949, I: 179 vd) Rosa Luxennburg ile John Mili arasındaki ilişki 67 Bkz.J. Mili (1946-1949, I: 225); Jack Jacobs (1994: 77)
için Bkz. Peter Netti ( 1968, I (ing.): 253 vd) 68 Bkz. J. Mili (1946-1949, I: 152); Rosa'nın Bund'a ilişkin tutumu için Bkz. Netti
64 Rosa Luxemburg (1974c: 138) 65 Rosa Luxemburg (1974c: 138) (1968,1 (ing): 272vd)
194 R-lis ve PolonyalI Marksistler Marksistler ve Yahudi Sorunu 195

Milliyetçiliğin lıer türlü biçiminin reddedilmesi, “tarihsiz halk­ rin özgürlüğü ve bağımsızlığına karşı ölümcül bir nefret vardı.’'^ Pog-
lar" dan birinin ifadesi olarak çok daha fazla eleştirilecek bir hareket romlarla sonuçlanan bu kampanya burjuvazinin 1905 devriminde iş­
olan siyonizmi de içeriyordu. Rus Devrimi adh ünlü eserinde (1918’de çilerin kazanımlarma karşı intikamıydı. Rosa Luxemburg bir başka
yazılmış ölümünden sonra Paul Levi tarafından yayınlanmıştır) savaş makalede anti-semitizmi “ırkçı nefretin” bir biçimi olarak tanımlar ve
sırasında Avrupa’yı saran milliyetçi dalgayı açıklamak için Engels’in sınıf çatışmaları sonucu kapitalist toplumda ortaya çıkan gerginliğin
kullandığı bu kategoriyi rehabilite eder. Bu metinde siyonizm eleştiri­ düzeyini gösterdiğini y a z a r .^ 2
si sadece bu hareketin politikasına karşı değil, genelde Yahudi ulusu Polonya’daki anti-semitizmi genelde ortaçağın mirası olarak gö­
düşüncesine karşı yapılmıştır: “Milliyetçilik şu anda muzaffer. Her- ren Rus, Alman ya da Avusturyah marksistierin aksine Rosa bu ol­
yerden uluslar ve ulusçuklar devlet kurma hakkı talebini yükseltiyor­ guyu burjuvazinin politik tutumu, modern kapitalist toplumda sınıf
lar. Yeni baharlarını yaşama enerjisiyle dolu çürümüş cesetler yüzyıl­ çatişmasmın ürünü olarak tanımlar. Ama analizi tek taraflıdır: anti-
lık mezarlarından kalkıyorlar ve şimdiye kadar bağımsız devlet oluş­ semitizm sadece işçileri ve örgütierini değil, aksine (ve özellikle) tüm
turamamış “tarihsiz halklar” bir devlet oluşturmak için güçlü bir bas­ Yahudi toplumunu etkilemektedir. Rosa Luxemburg 1906’da Polon­
kı hissediyorlar. PolonyalIlar, UkraynalIlar, Beyaz Ruslar, Litvanyah- ya ve Rusya’daki anti-semitizm olgusuna ilişkin daha derin bir ana­
1ar, Çekler, Yugoslavlar, Kafkaslardan on yeni ulus daha (...). Siyo­ liz yapar. SDKPiL’nin bir broşüründe, çarlık rejiminin yüzyıllardır ay­
nistler şimdilik Philadelphia’da Filistin-gettolarını kuruyorlar, (...) rımcı yasalarla ulusal azınlıkları baskı altında tuttuğunu ve toplumun
milliyetçi Blocksberg’de* bugün Walpurgisnacht kutlanıyor”69. aşağı tabakalarını Litvanya. Polonya ve Güney Rusya’da yaşayan Ya­
Rosa 1910’da SDKPiL’nin Varşova’daki legal yayın organı Mlot hudilere karşı kışkırttığını y a z a r .73 Buradan Rosa’nın anti-semitizmi.
[Çekiç] adh haftahk dergide anti-semitizm sorununa ilişkin bir dizi proletarya karşıti burjuva gericilikle, mutlakiyetçi bir rejimin ulusal
makale yayınladı. Bunlar teorik analizler değil, büyük ölçüde tesadüf azınlıklara karşı “hep varolan” baskısının özel bir bileşimi, hem mo­
ilkesine bağlı polemiksel müdahale makaleleriydi. 1905 devriminin dern hem de çağdışı bir olgu olarak gördüğü sonucuna varılabilir.
yenilgisi Polonya’yı “psikolojik yıkım” durumuna sürüklemiş ve bu Buna rağmen, Rosa Luxemburg’un, çarlık Rusya’sındaki özel
da anti-semitizme ve tutucu basın tarafından işçilere karşı malzeme bağlamının dışında Yahudilere karşı nefret ve ırkçı şiddeti, çok mo­
olarak kullanılmasına yol a ç m ış ti.^ o Rusya ve çarlık rejimine karşı dern bir sosyal olgu olarak kavradığına inanıyoruz. Birinci Dünya
sloganlar anti-semitist sloganlarla yer değiştirdi ve işçi hareketi için­ Savaşı sırasında kaleme aldığı enternasyonalist bildirge niteliğindeki
de çok sayıda Yahudi bulunması yüzünden anti-semitizm ve anti- Junius broşüründe anti-semitizmi, sosyalist devrimin gerçekleşeme­
sosyalizm eş anlamlı hale geldi. Rosa Luxemburg’a göre milliyetçi mesi yüzünden kapitalizmin yaşadığı krizde insanları da kendisiyle
basının sürdürdüğü anti-semitist kampanyada ashnda Polonya bur­ biriikte sürüklediği barbarlığın sembolü olarak tanımlar. Milliyetçilik
juvazisinin işçi sınıfına karşı saldırısı gizliydi. Anti-semitizm din dalgasının çatışmaların başlamasıyla birlikte Avrupa’nın üstüne na­
adamları ve milliyetçi aydınların bayrağı, politik geriliğin ortak mas­ sıl çöktüğünü pogrom örneğinde anlatir: “köşedeki bekçinin insan
kesi hahne gelmişti, ama Rosa’ya göre bu maskenin ardında, işçile­ onurunun tek temsilcisi haline geldiği bir ayinsel cinayet atmosferi,
bir Kişinyof havası. (...) Kirietilmiş, onuru çiğnenmiş, kanlara bulan-
"69 Felix Weil (1928: 293) 70 Geogres Haupt / Pavel Korzec (1975: 187)
*Blocksberg Kuzeydoğu Almanya’da bir dağ ve efsaneye göre cadılar, hrıstiyanlık ön­
71 Rosa Luxemburg (1974b: 131) 72 Rosa Luxemburg (I974d: 148)
cesi dönemin tanrıçalarından Walpurga ile her yıl 30 nisanda burada toplanıp danse-
73 Rosa Luxemburg (1981: 55)
derler -burada kastedilen cadılar dansı: milliyetçilerin yükselişi benzetmesi, ç.n.
196 Rus ve Polonyah Marksistler
Marksistler ve Yahudi Sorunu 197
mış, çamurlara batmış - şte burjuva toplumunun görüntüsü ve gö­
rüntü gerçeğin ta kendisi.”74 Rosa Luxemburg savaşın katliâmları
karşısında "ya Sosyalizm ya Barbarlık.'” sloganını ortaya attı. Onun
gözünde anti-semitizm kapitalizmin barbarlığının temsilcisiydi.
Altıncı Böiüm

Rus ve PolonyalI marksistlerin tutumunu Lenin, Stalin, Troçki ve Ro­


sa Luxemburg’un (bir Rus, bir Ruslaşmış Gürcü, bir Ukrayna-Rus
Yahudiler ve Rus Devrimi
Yahudisi ve bir Polonya Yahudisi) Yahudi sorununa bakış açısını ( 1917- 1937)
eserlerine dayanarak anlatmaya çalıştık. Bu metinlerin tamamında
farklı vurgularla da olsa bazı ortak unsurlar öne çıkmaktadır: a) anti- 1917 martında çarlık rejiminin yıkılması Rus Yahudileri tarafından
semitizme karşı, Alman ve AvusturyalI marksistlerin büyük çoğun­ acılarının sona erişi ve yeni özgürlük dönemininin başlangıcına işa­
luğunun tutumunu belirleyen daha önce gördüğümüz çekimserlik ve ret eden büyük bir olay olarak selamlandı. Geçici hükümetin ilk ön­
kuşkuculuktan yoksun, açık ve tavizsiz eleştiri (Stalin hariç); b) -ta­ lemlerinden biri eski rejimde geçerli olan anti-semitist yasaları kaldır­
nımlamalardaki kararsızlık ve istikrarsızhklara rağmen- Rusya'daki mak oldu; Troçki’nin Rus Devriminin Tarihi^ adlı eserinde hatırlattı­
Yahudi sorununu ulusal boyutlarında ele almayı reddetme; c) ve son ğı gibi yahudi nüfusun vatandaşlık haklarını kısıtlayan toplam 650
olarak asimilasyonu, politik strateji ve tarihi gelişmenin ortaya çıkar­ yasa kaldırıldı. Buna karşılık Yahudiler yerleşim bölgelerinden çok
dığı objektif eğilim olarak görme düşüncesi. Bu ortak unsurların de­ uzakta, Petrograd’da gerçekleşen ve yahudi toplumunun büyük ölçü­
ğişmez karakteri sorunun reddine varılmasına neden olmuştur. Rus de yabancı olduğu endüstri proletaryası ile Rus köylüleri arasındaki
ve PolonyalI marksistler yazılarında hiçbir zaman, Rus çarlığında ya­
“tarihsel blok”un ürünü olan Ekim Devrimi’ne ilk başlarda kuşkuyla
şayan Yahudilerin asimile olup olmak istemediklerini ya da bunun ne baktılar. Sovyetlerin toprağın köylülere dağıtıhnasmı öngören kararı,
kadar gerçekleştirilebilir olduğunu sormadılar. Asimilasyon basit bi­ büyük ölçüde kentli ve geleneksel olarak tarımsal etkinliklerden
çimde Batı Avrupa model alınarak önerildi. Bu yazılarda en şaşırtıcı uzakta olan yahudileri fazla ilgilendirmiyordu. Öte yandan Vilnius ve
olan da Rusya’daki gerçekten olağanüstü verimli ve karmaşık olan
Byalistok’daki yahudi işçi ve zanaatkarlar Petrograd ve Moskova’da­
Yahudi toplumunun gerçekliğiyle bağlantının varolmayişidir. Onlar ki işçi Sovyetlerinin taleplerini kavrayamıyorlardı.
için Rus Yahudilerinin tarihî ve Yidiş edebiyatı hep keşfedilmemiş bir
1918 haziranında Rusya’daki yahudi cemaat örgütlerinde {Kehil-
kıta olarak kaldı: Yahudi kültürü feodal gettoların sınırlı ufkunu lot) yapılan seçimler İsrailoğulları nüfusu içinde siyonizmin hege­
aşabilecek durumda değildi ve sadece hahamların etkisindeydi. monyasını kanıtladı, solcular arasında ise 8. ulusal konferansında
Yahudi sorunu, ulusal sorun kapsamından çıkarıldı ve daha çok geri­ (Aralık 1917) Ekim Devrimi’ne karşı çıkan Bund öndeydi. Sovyet ik­
cilik ve Rus mutlakiyetçiliğinin “Asyalı barbarlığının” parçası olarak tidarına bu güvensizliğin bir nedeni de Bolşeviklerin, yahudi işçi ha­
görüldü. Bu çerçevede asimilasyon, ülkenin endüstriyel ve sosyal
reketiyle neredeyse hiçbir politik ilişkilerinin bulunmayışıydı. Henri
gelişiminin kaçınılmaz sonucu olarak değerlendirilip adeta ilkesel bir
Sloves’in altını çizdiği gibi “Rusya’da ilginç bir şekilde “yahudi Soka­
karakter kazandı. ğı” (Judengasse) denilen yer (eski bir gettoya ait belirsiz bir anı) Bol­
şevik Partisi için terra incognita [bilinmeyen ülke] idi. ”2
”74 Rosa Luxemburg (1983; 52vd)
I B k z leo Trotzki (1973, II: 723)
198 Yahudiler ve Rus Devrimi (1917-1937) Marksistler ve Yahudi Sorunu 199

1918 yılında Stalin’in başında bulunduğu Milliyeüer Halk Komi­ 150 bin kurban verildiği tahmin ediliyor.^ Yahudi nüfus bu ümitsiz
serliği bir Yahudi seksiyonu oluşturdu. Yidiş dilini bilen ama yahudi durumda Kızıl Ordu’yu tek kurtuluş umudu olarak gördü. Isaac Ba-
proletaryasının politik yaşamında hiç yer almamış eski bir bolşevik bel’in K m lSüvariler aâh kitabında da belirttiği gibi bu birliklerin ba­
olan Simon Dimanstein seksiyonun başına getirildi. Dimanstein, ya­ zıları da pogromlara katıldı, ancak bunlar genelde önce Denikin’in
hudi işçi hareketinden politik militanların eksikliğini gidermek için, kumandasında çarpışıp sonra taraf değiştiren birliklerdi. Troçki pog-
Amerika Birleşik Devletleri’nden döndükten sonra Bolşeviklerin ya­ romları organize etmekle suçlanan üç alayı cezalandırdı ve bu tür
nında yer alan sosyalist Samuel Agurskiy’i işbirliğine çağırdı. Komü­ olayların tekrarlanmaması için her türlü çabayı harcadı.^ Bazı genç
nist Parti’nin yidiş dilindeki ilk yayın organı olan haftalık gazete yahudiler, artık devrime ve Bolşeviklere düşman olanlar tarafından
W ahrheit [Gerçek] devrimden altı ay sonra 1918 martından itibaren bile kurtarıcı olarak görülen Kızıl Ordu’ya katıldılar.
yayınlanmaya başladı ve kısa zamanda başlığını değiştirip Der b) Yahudilerin sovyetler tarafmdan savunulması. Devrim başın­
Em ess [gerçek, cermanik değil İbrani kökenli yidişce terim] adını ala­ dan itibaren anti-semitizme karşı mücadelede kararlı olduğunu gös­
rak günlük gazeteye dönüştü. Yidişçe bir günlük gazetenin çıkarıl­ terdi. Cumhuriyetin başkanlığına yahudi kökenli bolşevik lider Yakov
ması, partide bu dilde yazabilecek gazetecilerin sayısının az olması Sverdlov’un seçibnesi önemini kimsenin yadsımadığı cesur bir karar­
yüzünden bir dizi sorunu da beraberinde getirdi ve sonuçta çoğu ma­ dı: bu karşı devrimcilere ve onlarla özdeşleşmiş anti-semitizme karşı
kale rusçadan çevrildi.^ 1918 ekiminde yine Dimanstein’in başkanlı- bir savaş ilanıydı. Çarlığın yerini, en yüksek temsilcisi olarak bir ya-
ğmda Komünist Parti’nin Yevsektsiya adı ile ünlenen Yahudi Seksi­ hudiyi seçen bir rejim almıştı: hiçbir Yahudi böyle bir değişime karşı
yonu kuruldu, görevi Yahudi dünyasını proletaryanın diktatörlüğüne kayıtsız kalamazdı. Halk Komiserleri Konseyi 1918 temmuzunda Le­
kazanmaktı. Yevsektsiya kısa sürede sovyet hükümetinde yahudi so­ nin’in imzasıyla yayınladığı bir kararnamede anti-semitizm ve pog-
runu konusunda politik önderliğe sahip olacaktı. romları “tüm devrim için ölümcül bir tehlike, işçi ve köylülerin çıkar­
1918-1922 yıllan arasındaki iç savaş döneminde, yahudi toplu­ larına karşı tehdit“ olarak nitelendirdi ve “emekçi kitleler ile, sosya­
munun sovyet rejimine karşı güvensizliği hatta düşmanca tutumu list Rusya’yı tüm gücüyle buna karşı durmaya” çağırdı. Kararname­
kademeli olarak desteğe dönüştü. Bu gelişmenin başlangıcında dört de tüm bölgelerdeki sovyetlere “anti-semitist hareketin kökünü ku­
unsurun egemen olduğunu görüyoruz: rutmak için en şiddetli önlemlere başvurması” emri veriliyor ve “pog­
a) Karşı devrimin anti-semitist tutumu. 1917’de Yahudilerin ulu­ romlara katılan ya da neden olan, kışkırtıcılık yapan herkes” yasadı­
sal-kültürel özerkliğinin denendiği Ukrayna (toprak bütünlüğü yan­ şı ilan ediliyor.7 Anti-semitizm artık yahudilerin özel sorunu olarak
lısı sosyalist Zilbelfarb, Petlyura hükümetinde Yahudi sorunları ba­ değil, aksine genel ve devrimin yaşamasıyla bağlantıh bir devlet so­
kanlığı yapıyordu4) iç savaş sırasında o zamana kadar eşi görülme­ runu olarak görülüyor ve mücadele ediliyordu. Bir yanda yahudileri
miştir şiddette bir pogrom dalgasına sahne oldu. Denikin ve Wran- kesen karşı devrim, öte yanda yahudilerin kurtuluşunu şiar edinmiş
gel’in orduları sovyet iktidarına karşı mücadelelerinde anti-semitizmi olan ve anti-semitizme karşı yasalar çıkaran sovyetler-, Rus Yahudi­
silah olarak kullanmayı denediler. Bu dönemde Ukrayna’da iki bin lerinin böyle bir alternatif karşısında seçimleri zor olmadı.
pogromdan yaklaşık bir milyon yahudinin etkilendiği ve 75 bin ila
■5 Zvi Gitelman (1972: 160-3) 6 Zvi Gitelman (1972: 164-7)
7 "Halk Komiserleri Konseyinin Anti-Semitizme Karşı Kararlı Mücadelesi için Ka­
2 Henri Sloves (1982: 24) 3 Bkz. Nathan VVeinstock (1984-1986, III: 32)
rar", H. Sloves'in kitabında ek belge olarak basılmıştır (1982: 294)
4 H . Sloves (1982: 37)
200 Yahudiler ve Rus Devrimi ( 19 17-1937) Marksistler ve Yahudi Sorunu 201

d) Aydınların Fethedilmesi. Yeni bir devlet aygıtının kurulması, iş­ Enternasyonal’e entegrasyonu talep ediyordu. Bund’un federasyon­
çi sınıfının politik kesimlerinin iç savaşa katılmak zorunda olması ve culuğu ile Bolşeviklerin merkeziyetçiliği bir kez daha karşı karşıya
eski memurların yeni yönetimi boykot etmesi yüzünden bir dizi en­ kaldı: sonuçta Bund’un üyeleri bireysel olarak komünist parti üyesi
gelle doluydu. Geriye yahudiler kalıyordu: çarlık yönetiminde daima oldular. 10 Sosyalist siyonistler ve SERP de aynı yolu izledi: 1917’de
ezilen ve baskı gören, enteUektüel enerjiye sahip dev bir kaynak. Faraynikte adı ile bilinen Birleşik Yahudi Sosyalist Partisini kurdular;
Devrim, eski rejim tarafından hor görülen ve ezilen paıya tabakasını, 1919’da Ukrayna ve Belarus’ta Bund ile komünist ittifaka {Komunis-
yahudi aydınlan, sosyalizmin inşasında öncü rolü oynamayı üstlenen tischer Farband) gittiler ve sonuçta 192l ’de Yevsektsija'ya dahil ol­
bir elit tabakaya dönüştürdü. Yahudiler yoğun olarak devlet aygıtina, dular. 1920’de Poale Sion içinde resmi siyonist kurumlara dahil ol­
üniversitelere ve serbest mesleklere girdiler. 1927’de devrimden on mak isteyen sosyal demokrat sağcılarla, siyonist yönelişinden vaz­
yıl sonra Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğinin toplam nüfusu­ geçmeden Komintern’e dahil olmak için boş yere mücadele eden sol­
nun % 1,8’ini oluşturmalarına rağmen Moskova’daki tüm memuri- cular arasında bölünme yaşadı. Poale Sion yanlıları Kızıl Ordu içinde
yetierin % 10,3’üne, Ukrayna’da % 22,6’sına ve Belorus Cumhuriye- Borohov’un adını taşıyan bir alay oluşturmuşlardı ama buna rağmen
ti’nde % 30’una sahiptiler.» Sosyolog Viktor Zaslavsky devrimci Rus­ siyonistler olarak Komünist Parti’de yer alamıyorlardı.“ İdeolojik ça-
ya’da yahudilerin durumunu “pozitif ayrımcılık ilkesinin etnik köken tişmaların kıskacı ve örgüüenmede sorunlar yahudi işçi hareketini
temeUnde kullanımının ilk tarihi örneği” olarak tanımlar.® Aydınların ciddi biçimde zayıflatti -örneğin Bund yanlılarının sayısı 33 binden
kazanılması yahudi toplumunun bir bütün olarak sovyet iktidarını (1917) 11 bine (1921) düştü-, herşeye rağmen (Polonya hariç) en
destekleyen bir tutum almasında belirleyici unsur oldu. önemli üyeleri sonuçta Komünist Enternasyonal üyesi oldu: Ekim
d) Yahudi sosyalizminin mutasyonu. Ekim devrimi, Bolşevizm- Devriminin büyük çekiciliği teorik ve politik ayrılıkların aşılmasını
den yana önemli akımların belirdiği yahudi işçi hareketi içinde derin sağladı. Bunun ötesinde bugün şunun da vurgulanması gerekiyor:
bir krize yol açti. 1919’da Komünist Enternasyonal’in kurulması ya­ yahudi devrimciler komünist partiye bireysel üye olmakla, kimlikle­
hudi proletaryası içindeki en radikal eğilimlilerin kutuplaşmasına yol rinin önemli bir unsurundan vazgeçmek zorunda kalmışlardır.
açti ve bölünmeler ve 192l ’de yahudi solun çoğu örgütünün Komü­ Bolşevikler devrimin ilk on yılında, Austro-marksistler ve
nist Partisinin Yevsektsiya'sına entegrasyonu ile sonuçlanan bir bö­ Bund’un yüzyılın başında formüle ettiği Yahudilerin ulusal özerkliği­
lünmeler ve birleşmeler süreci başlattı. Bund, sosyal demokrat bir nin sağlanması anlayışını büyük ölçüde d e v r a ld ıla r .1 2 Paradoksal
eğilim ile (W.Medem, R.Abramovuç) 1919’da Ukrayna’da “Komünist olarak. Milliyetler Halk Komiserliğini, 1913 yılındaki ünlü çalışma­
Bund”u {Kombund) kuran bolşevik devrimi yanlıları arasında bölün­ sında Otto Bauer’in “milliyetçiliğini” ve yahudi ulusal kültürünün
müştü. Bir yıl sonra Moskova’da Bund’un on ikinci ulusal kongresi “siyonist” düşüncesini acımasızca eleştiren Stalin yönetiyordu. Yev­
yaplıdi: Moché Rafes ve Aleksandr Çemeritski’nin öncülüğündeki ço­ sektsiya sovyet hükümetinin ulusal-kültürel yahudi özerkliğine am­
ğunluk sovyet iktidarına desteğini açıkladı, tüm yahudi işçileri Kızıl pirik yönelişinin gerekli aracı idi. Rus Yahudilerinin ulusal azınlık
Ordu saflarına katılmaya çağırdı ve yahudi proletaryasının özerk ve
"10 Bkz. John BunrI (I97S: 136-8)
ulusal örgütü olarak Komintern’e kabul edilmesini istedi. Bund te­ 11 Polae Sion hareketinin sol kesiminin Komünist Partiye dahil olması konusunda
melde, yahudilerin ulusal özerkliği programından vazgeçmeksizin Bkz. N. Weinstock (1984-1986, III: 58-67). Poale Sion'un Kızıl Ordu'da oluşturdu­
ğu Yahudi birlikleri için Bkz. Joseph Nedava (1972: I 12)
12 Bkz. Maxima Rodinson (1968: 139)
8 H, Sloves (1982: 45) 9 Victor Zaslavsky (1985: 66)
202 Yahudiler ve Rus Devrimi (1917-1937) Marksistler ve Yahudi Sorunu 203
olarak tanınması kısa sürede, 1926’da SSCB’nde yaşayan Yahudile­ Joseph Roth, sovyetlerin Yahudilerin ezilmişliklerinden kurtulu­
rin % 70,4’ünün ana dili olan yidişcenin statüsünün değerlendirilme­ şundaki çabalarını övmekle birlikte 1927’den itibaren Rus devrimi­
sindeki dikkat çekici çabalarda ortaya çıktı. Yidişçe devrimden hemen nin Yahudi dünyasında gerçekleştirdiği değişikliklerin sınırlarını gör­
sonra Ukrayna ve Belarus Cumhuriyetinde resmi dil olarak kabul müştür. Roth, Boşleviklerin, dinin vazgeçilmez bir unsur olduğu geç­
edildi. Yidiş edebiyatı desteklendi ve cesaretlendirildi: yidişçe kütüp­ mişlerinden ve tarihî kimliklerinden arındırılmış bir modern yahudi
haneler, gazeteler, dergiler, yayınevleri, tiyatrolar çoğalmaya başladı. ulusu yaratma girişimlerinde, gerçekten yahudilerin gerçek varlığını
Otuzlu yılların başında Belarus’da 339 ve Ukrayna’da 831 yidişçe kavrayıp kavramadıklarını sorar. Ona göre devrim “eski ve en önem­
eğitim yapan okul vardı (hatta Kiev’de, Vilnius’daki YlVO’ya rakip li soruyu sormamaktadır: Yahudiler diğerleri gibi bir ulus mudur? Bir
olabilecek bir üniversite enstitüsü açılmıştı). I.L.Peretz, S.Aleichem dinî topluluk, bir soy ortaklığı ya da sadece manevi birim midirler?
ve M.M.Sforim gibi yazarların eserleri okul kitaplarına ahndı. Edebi Avrupa’da yüzyıllarca dinî ve istisnai durumu aracılığıyla varolan bir
ürünler yidişçenin gerçek bir yükseliş dönemi yaşadığının işareti idi: “halk”a, kilise ve ulusal kimliğinden bağımsız bakmak mümkün mü­
1928’de 238 eser basılabilirken, 1933’de toplam 2,5 milyon adet bas­ dür? Bu özel durumda dinsel ve ulusal kimliğin ayrıhnası mümkün
kı ile 668 eser yayınlandı (Sovyetler Birliğinde yaşayan yahudi nü­ müdür? Kuşaklar boyu kökleşmiş entellektüel ilgilere sahip bu in­
fus yaklaşık 3,5 milyondu).'3 sanları köylüleştirmek, belirgin güçlü kişiliklerden kitle psikolojisine
Aynı zamanda Yevsektsiya, belki Bund’un teorisinde ibraniceye sahip bireyler yapmak mümkün müdür?”ıs
karşı varolan anlayışsızlığı aşırıya götürerek, tüm İbranice eğitim ya­ Yahudi kültürünü “ibraniceden arındırmak”, sonuçta onu “tarih-
pan okulların kapatılması ve yayınların durdurulmasının sorumlulu­ sizleştirmek”ti.i6 Böylece yidişleştirme süreci, ruhunu ve tarihi kim­
ğunu üstlendi. Amaç, dini bastırmak ve modern, geleneğinden ve liğini yitirmiş, modern bir yahudi ulusunun oluşmasını sağladı. Öte
hatta tarihinden koparılmış çağdaş bir yahudi ulusu (yidiş) oluştur­ yandan sorun çok daha karmaşıktı ve bunu sovyet politikasındaki
maktı. İbranicenin yasaklanması ortodoks Yahudileri olduğu kadar çelişküer ve ikilemlere indirgemek yanlıştır. Gerçekte devrim sonrası
siyonistieri de etkiledi. Bu gerçek Yevsektstya'mn tüm deneyimini Rusya’sında YiddishkeiCm ortaya çıktığı sosyal bağlam -ştetl-y ok o l-
belirleyen en önemli çelişkiyi de açığa çıkarıyor: seksiyon Yahudile­ muştu. İç savaş sırasında pogromlar, yüzbinlerce yahudinin sürgüne
rin kültürel yaşamını sovyet demokrasisi anlayışından çok, aydın- uğramasına, zorla göçerilmesine yol açmış, savaş komünizmi yahudi
lanmacı despotizme dayanan yöntemlerle yönetiyordu. Yevsektsi- ticaretini durdurmuş ve aydınlar devlet aygıtına dahil olmuştu; so­
ya'n m önemU bir manevi gücü vardı -yahudi dünyasında muzaffer nuçta yahudi nüfusun büyük bir kısmı 1928’de başlatılan beş ydhk
devrimin temsilcisi idi- ancak gerçek gücü, hiçbir zaman kendini yö­ plan uygulaması sayesinde proleterleşti. Devrim yahudilerin sosyo­
netmek için reel imkana sahip olmamış yahudi toplumunun doğru­ ekonomik yaşamını temelinden değiştirmişti, bu durumda kültürel
dan ürünü değildi. Avrupa’da yahudi işçi hareketinin tüm tarihini be­ ifadesi de ancak dönüşerek ortaya çıkabilirdi. Artık yidişcenin (ede­
lirleyen politik çoğulculuğun küEerinden yükselen Yevsektsiya ika­ biyat dili olmadan önce) halk dili olarak yaşadığı ve her gün zengin­
meci (hiçbir zaman tam olarak gerçekleştirilmeyen ulusal özerklik leştiği “Judengasse” (yahudi sokağı), ştetFlar yoktu. Yidişçe yeni
bağlamında) ve bürokratik (siyonist örgütler ve dini kurumlara yap­
tığı baskı ile) pratikten kaçınmayı b a ş a r a m a d ı . '4 ıs Joseph Roth (1984a: 70)
16 Bkz. H. Sloves (1982: 197). Sovyetler BirliğI'nde İbrani yazına yönelik baskılar ko­
' i 3 Regine Robin (1984: 190) 14 N. Weinstock (1984-1986: 37) nusunda Bkz. Yehoshua A, Gilboa ( 1978)
Marksistler ve Yahudi Sorunu 205
204 Yahudiler ve Rus Devrimi { 19 17- i 937)

Rusya’da kültür diline dönüşmüş, ancak yaşam kaynağı Y iddishkeit yaşamadığı bu bölgesinde bir yahudi kolonisi oluşturma girişimi,
ortadan kalkmıştı. Yahudi kültürü “içerikte sosyalist, biçimde yidiş” Kırım’da bazı kolonilerin oluşturulmasını destekleyen Yevsektsiya
olmalıydı, ama bu ilkeler, Zvi Gitelman’ın yorumuna göre, otuzlu yıl­ tarafmdan planlanmamıştı, aksine genelde ülke dışmda yahudi ulusu
larda “yahudi ulusunun, ulusunu yitirmiş yidiş diline”ı? indirgenme­ oluşturulması düşüncesine bağlıydı. Birobidjan’ı sömürgeleştirme
sine neden oldu. karan 1928’de sovyet hükümeti (Savunma Komitesi ve Tarım bilim­
Yahudi kültürünü değerlendirme deneyi otuzlu yıllarda SSCB’nin leri Akademisi) tarafından, önceden yahudi nüfusa danışmaksızın
bürokratikleşmesi ile kesildi. Sovyet Termidoru komünist parti için­ ahndı. Bu karann hiçbir sosyo-ekonomik ve ulusal ölçütü gözönün­
deki her türlü tartışmayı boğdu ve sovyet demokrasisinin her türlü de bulundurmayan stratejik bir nedeni vardı: japonların uzak
ifadesini ezerek büyük rus milliyetçiliğinin restorasyonuna yol açtı. doğudaki yayılmacılıklarını durdurabilecek bir ileri karakol kurul­
Kurbanı Yahudiler ve SSCB’deki tüm Rus olmayan diğer uluslar oldu. ması gerekliydi. Japonların 1931’de Mançurya’ı işgalinden sonra
Otuzlu yılların sonunda yidiş okulları, tiyatroları, gazeteleri ve yayı­ Birobidjan’m inşa süreci hızlandırıldı. SSCB başkanı Kalinin, yahudi­
nevleri kapatıldı. Alain Brossat ve Sylvia Klingberg’in yazdığı gibi lerin ulusal yurdunun inşasının anlamını vurguladığı konuşmasının
“Yahudi nüfusun ulusal ve demokratik kazanımları toptan tahrip siyonistlerden etkilenmiş olduğu açıktı. Kalinin, yahudi halkının
edildi”.!« i9 3 0 ’da Yevsektsiya kapatıldı ve Moskova davalarının ar­ ulusal güvenliği için yahudilerin bir bölgede yoğunlaşmasını kaçınıl­
dından gelen kanh süreçte tüm önderleri “Troçkist” ya da “Bundçu maz koşul olarak öne sürdü: “Bizde çok sayıda yahudi yaşıyor, ama
Troçkist” olarak asıldı. Stalin daha yirmili yılların sonlarında sol mu­ devletleri yok. Hatta onlar SSCB’de üç milyonluk nüfusları ile devleti
halefete (birçok yahudinin yer aldığı ve Yevsektsiya'da güçlü olarak olmayan tek ulus. Koşullarımız gözönünde bulundurulduğunda bu
temsil edildiği) karşı mücadelesinde anti-semitist ifadeleri kullanmış- ulusun normal bir devlete sahip olmasının tek aracının özerk böl­
ü. “Tek ülkede Sosyalizm”in inşası yahudi devrimcilerin, enternas­ gelerin oluşturuhnası olduğunu düşünüyorum. Sanınm, Birobidjan
yonalist ve zorunlu “köksüz kozmopolitlerin” katkısına gerek duy­ on yıl içinde ulusal ve sosyalist yahudi kültürünün en önemli belki
muyordu. Troçki 1937’de Stalin’i açıkça SSCB’inde yeni bir anti-se- de tek bekçisi olacaktır. ”20 Oysa gerçek farklıydı: 1928-1933 yılları
mitizm dalgasını kışkırtmakla suçladı ve büyük Rus şovenizminin arasında Birobidjan’a gitmeyi kabul eden yirmi bin Yahudiden sadece
restorasyonunun sadece gizli kalmış anti-semitist ön yargıları ortaya sekiz bini orada kalmaya karar verdi; bölge 1934’de Özerk Yahudi
çıkarmaya yarayacağının altını çizdi. Troçki şunları yazdı: “Stalin Bölgesi, sovyet anayasasına göre devlet olarak kabul edilen yönetim
Moskova’da, Troçkistleri işçileri zehirlemeyi planlamakla suçlayan birimi ilan edildiğinde Yahudiler nüfusun % 20’sini bile oluştur-
davalar sahneye koyarsa, bunun Ukrayna ya da Orta Asya’nın bazı muyordu.2i I9 3 7 ’de Rusça yeniden yerel yönetimin tek dili haline
kulübelerindeki bürokraside hangi derin bulanıklıkları harekete geçi­ geldi; ve “Troçkist” olarak asılan Liberberg’in yerini almak üzere
receğini tahmin etmek zor değil.”« gönderilen yeni başkan M.Koteles yidişce bilmiyordu. Sovyetler Bir­
Birobidjan deneyimi ile SSCB’deki ulusal özerkliğin hesabı görül­ liğinin yahudi devleti sadece bir kurmaca idi.
dü. Sibirya’nın, Belçika’dan büyük, çölleşmiş ve kimsenin

"17 Z. Gitelman (1972: 501)


18 Alain Brossat / Sylvia Klingberg (1983: 263). Bu konuda ayrıca Bkz. Mario Kess­
ler (1993: 116-32) ” 20 R. Robin'de alıntı (1984: 225)
19 Leo Trotzki (1974: 182) 21 Bkz. S.Schv/arz (1951: 178)
206 Gramsci ve Yahudi Sorunu) Marksistler ve Yahudi Sorunu 207

Meryem anaya oğlunu çarmıhtan kurtarmaya yardım eden “dindar


Nikodamus” ve gizemli ve hor görülen kişi, Marranu. Buna rağmen,
Sardunyalıların anti-semitist Kazaklar gibi “Yahudiler ve diğer in-
Yedinci Bölüm sanlar”3 ayrımını yapmadığını ekler. Gramsci yahudi sorununa, an­
Gram sci ve yahudi sorunu nesi yahudi olan Julca Schucht ile evliliğinden sonra, ama aynı za­
manda Komünist Enternasyonal’de çalıştığı Moskova ve Viyana-» dö­
nemlerinde yakınlaşır.
Yahudiler Gramsci’nin yazılarında neredeyse hiç yoktur. Gramsci ha­
piste genç Marx’in Yahudi Sorunu^ adlı eserini okudu ve kısmen çe­ Bu araştırmada incelenen yahudi sorununa üişkin marksist tar-
virdi, buna ragmen makalelerinde ve H apishane Defterleri'x\As. yahu­ üşmanın dışında kalsa bile, Gramsci’nin bu konudaki dağınık noüa-
di sorununa ilişkin düşüncelere çok nadir ve bölük pörçük rastlanır. rını incelenmeye değer görüyoruz; en azından Marx’tan Leon’a kadar
Bu da, bu sorunun Marksizmin İtalyan teorisyeni için hiçbir zaman hep Orta ve Doğu Avrupa kapsamında kalan tartışmaya bir karşılaş­
sistematik ve tutarh bir analizin konusu olmadığını gösterir. Buna tırma olar^. Gramsci iki dünya savaşı arasında Marksizmin rus ve
karşılık 1931-1932 yıllarında karısının kardeşi Tatjana Schucht ile alman dünyası dışında kalan en önemli temsilcilerinden biriydi. Do­
mektuplaşmalarında yahudi sorunu ortaya çıkar. Tatjana Schucht’un layısıyla Gramsci aracılığıyla asimilasyoncu modelin (Kautsky, Ba­
sejarettiği. Birinci Dünya Savaşı sırasında Polonya’da anti-semitizm­ uer, Lenin) marksist düşünce içinde gerçekten hangi ölçüde evrensel
le ilgili bir filmden söz etmesine karşılık verdiği mektubunda konu­ bir değer olarak kabul edildiğini saptamak mümkün. Bu açıdan
yu derinlemesine düşünmeye çahştığı görülür. Gramsci’nin mektup­ önemli bir denek olacakttr, çünkü onun Marksizme pratiğin felsefesi
larında Yahudi sorununun çerçevesi İtalya ile smırh kalır, ki bu ülke­ olarak anti-pozitivist ve diyalektik yaklaşımı, yahudilerin asimilas­
de asimilasyonun önüne özel engeller çıkarılmamıştır ve diğer Avru­ yonunu tarihi gelişmenin sonucu olarak gören doğrudan evrimci şe­
maya eş düşmemektedir.
pa uluslarında olduğu gibi anti-semitist dalgalar yaşanmamıştır^ (Fa­
şist sistem “ırk yasalarını” 1938’de Nazi-Almanyası ile ittifakın ar­ Gramsci’nin klasik marksist anlayışla tamamen ortak noktası, ya­
dından, yani Gramsci’nin ölümünden bir yıl sonra, yürürlüğe koydu). hudileri bir ırk ya da ulus olarak görmeyi reddetmesidir. Bu konuya
L ’ordine nuovo [Yeni Düzen]’nun kurucusu yahudi değildi. Ken­ 1917’de A vantfde anü-alman birliğin milliyetçilerine karşı yayınla­
di ifadesine göre ebeveynlerinin ataları arnavut ve İspanyol kökenli nan bir makalesinde değinir. Gramsci’nin hedefi yahudi kökenli Pi-
idi ve Gramsci çocukluğunu, yahudilerin günlük yaşamın bir parçası emont’lu bir avukat olan ve R iscossa italica dergisinde ulusun ırkçı
değil, sadece halkın muhayyilesinin bir parçası olduğu Sardunya’da bir tanımım savunan Cesare Foa idi. Gramsci’ye göre “İtalyanın in-
geçirdi. Bazı bölümlerde folklora karşı ilgisini ortaya çıkaracak ör­
3 Bkz. Tatjana'ya 12 Ekim 1931 tarihli mektup, Antonio Gramsci (1973: 506)
nekler vererek, Sardunyalıların yahudi kelimesine yükledikleri birbi­ 4 Gramsci, Tatjana'ya gönderdiği 13 Eylül 1931 tarihli mektubunda Viyana'da kaldı­
ri ile çelişen anlamlara işaret eder; İsa Peygamberin katili Giudeo, ğı sırada tuttuğu evin "yaşlı, batıl inançlı sahibinin" evi kiralamadan önce kendisinin
"Yahudi mi yoksa katolik mi" olduğunu sorduğunu yazar. Viyanadan ayrılırken oda­
sını, ev sahibine bir diplomatın eşi olarak tanıttığı UkraynalI Yahudi bir kadına dev­
1 Manc'ın bu metni Gramsci'nin hapishanede okuduğu eserler listesinde yer almakta­ reder. Gramsci bu mektupta Viyana'da Komintern bürosunda çalışan bir "Fransızın"
dır Bk; "İndice delle opere cítate nei Quaderni" Antonio Gramsci (1975, IV: 3063) -muhtemelen Victor Serge- "küçük burjuvaların Yahudilerden nefret ettikleri kadar,
2 Gramsci'nin düşüncesinin yerleştirildiği tarihi çerçeve için Bkz.Renzo De Felice diplomatik misyon mensuplarına hayranlık duyduklarını" anlattığını yazar; Bkz. A.
(1977, II); M.A.Ledeen (1975); Roberto Finzi (1978). Gramsci (1973: 169)
Marksistler ve Yahudi Sorunu 209
208 Gramsci ve Yahudi Sorunu)
nılması mektuplarının okunması sırasında hoş olmayan bir tad bıra­
tikamından söz edilmesi kan ve köken sorununu da içermekteydi, "s
kıyor).
İtalyan karakterini {italianitâ) bir ortak kültüre dahil olma duygusu
1931 martında yazdığı bir mektupta yahudi sorununu marksiz­
(özellikle dile dayalı olarak), kozmopolit damgah ve ırkçı unsurlara
min geleneksel tutumuna göre rasyonelleştirme deneyimine rastlanır.
tamamen yabancı, olarak tanımlar. Buna İtalyanların etnik kökleri­
Örneğin Gramsci yahudilerin ulusal kimliklerini, daha önce Kautsky
nin, sadece “eski İtalya”ya değil farkh kökenlere dayandığını ekler.
ve Stalin’in ortaya koyduğu nedenlerle reddeder; Yahudi diasporası-
Yahudilerin sadece ırkçı bir kriter temelinde Liguryalılar, Sardunyalı-
nı "yüzyıllardır”!' belirleyen özelliği, devlet bazında, toprağa dayah,
1ar ve diğerleri gibi kendilerini İtalyan olarak tanımlaması mümkün
dil, kültür ve ekonomik birliklerinin olmayışıdır. Bu gerekçede,
değildir. Polemiğini bir örnekle sertleştirir: “eğer İtalya eski İtalya
Gramsci’nin kuşkusuz bildiği, Stalin’in Marksizm ve Ulusal Sorun
olarak yani Roma olarak kalsaydı, onlar (Yahudiler) köle ya da gene­
(1913) adh eserinin etkisi bulunabilir. Bir başka mektupta ise Marx’a
lev sahibi olarak yeraltında yaşayacaklardı".6 Bir başka ifade ile, Ya­
açık gönderme yapar; “Marx, hıristiyanlarm yahudiliğin temel özelli­
hudilerin özgürleşmesi ve eşit haklara sahip vatandaşlar olmaları,
ği olan spekalüsyonu asimile ederek, yahudileşmesinden sonra ya­
İtalyan ulusunun tarihi gelişimi içinde avukat Foa’nın ülkeye yönelik
hudi sorununun kalmadığını, hatta daha öteye giderek, yahudi soru­
sınırlı bakış açısını aşması sayesinde mümkün olmuştu. Sosyalizm
nunun, tüm Avrupa’nın spekülasyon sorunundan, yani genelde Ya­
ırk konusundaki ağır tartışmaları aşmıştı ve milliyetçiliğin her türü­
hudilikten kurtulması ile çözüleceğini yazar. ”'2 Gramsci bu ifadeyi
nü reddediyordu: “Biz hiçbir şekilde anti-semitist değiliz. Kari Marx
genel olarak kabul etmekle birlikte yahudi toplulukların “şu ya da bu
bir semitti: yoldaşlarımızın çoğu ve onlar arasında en aktif ve akıllı
biçimde belli bir toprakta yaşamayı” başarmaları halinde “kültürel
olanların bazıları semittir. Ama sosyalizm ırk ve kan sorununu aş-
özerklik" (dil, okul vb), hatta “ulusal özerklik” hakkına sahip olma­
mıştır.”7 Gramsci 1931’da Tatjana’ya bir mektubunda “antropolojik
larını öngörür. Marksist ortodoksluğun bu biçimsel kabulü, yahudi­
ve tarih öncesi araştırmalar hariç" ırk sorununa hiçbir ilgi duymadı­
liğin dinamik ve canh kültürel karakterinin tanınması ile irtibat ha­
ğını yazar.8 H apishane Defterleri'n&t, zaman zaman, ona göre
lindedir, ancak bir önceki konuyla, yahudilerin “spekalüsyon”la va­
Marx’in Feuerbach Üzerine Tezler’mûe geliştirdiği “egoizm” konsep­
rolmaları örneği ile çelişmektedir. Muhtemelen Gramsci, Bund ile Bol-
ti ile benzerliğe dayanan Croce’nin “ihtiras” konseptinden söz etti­
şevikleri yıllarca ayıran çatışmadan habersizdi; ayrıca yahudilerin
ğinde almanca schmutzigjüdisch (kirli Yahudi) kavramını kullanır.9
kültürel ve ulusal özerkliğine ilişkin olumlu tavrı Bund’un belirsiz et­
Gramsci aynı kavrama 1932 martında karısına yazdığı bir mektupta
kisinin yansıması olarak görülemez (zaten İtalyan marksistleri
bir kez daha değinir ve hiçbir şekilde anti-semitist anlamda kullan­
Bund’un özerklik anlayışını tümden reddeder gibi görünmektedir­
mak amacında olmadığını vurgular'° (buna rağmen bu sıfatın kulla-
le r ).B iz c e bu tutumun kökeni daha çok, Gramsci’nin Moskova’da
yaşadığı sıralar hiç kuşkusuz farkına vardığı, yirmili yılların Rus­
5 Antonio Gramsci (1958: 97) 6 Antonio Gramsci (1958: 98) ya’sında yidiş kültürünün gelişimi ve Kırım’ın (sonra Birobidjan’m)
7 Antonio Gramsci (1958: 97)
8 Bkz. Tatjana'ya 12 Ekim 1931 tarihli mektup, Antonio Gramsci ( 1973: 506)
~ ll Bkz. Tatjana'ya mektup 25 Ekim 1931, A.Gramsci (1973:501)
9 Bkz. Antonio Gramsci (1975, II: 977; 1975 III: 1569). Marx, Feuerbach Üzerine
12 Tatjana'ya mektup 12 Ekim 1931, A.Gramsci (1973: 505)
Tezler adlı kitabında Hrıstiyanlık Olgusu adlı eserin yazarının iki farklı anlayışına dik­
13 Gramsci'nin 19l6'da yazdığı bir makalede "toprak olarak yurt" kavramını prole-
kati çeker: bir yandan "teoride gerçek insancıl tutum" ve öte yanda sadece "kirli-
nryaya tamamen yabancı olarak gördüğijnLı hatırlatmak gerekir, Bkz. A.Gramsci
Yahudi görünümlerini algılayan ve bunda ısrar eden pratiği". Kari Marx (1983c: 533) (1960: 258)
10 Bkz. Julia'ya mektup 28 M art 1932, A.Gramsci (1973: S98vd)
210 Gramsci ve Yalıudi Sorunu) Marksistler ve Yahudi Sorunu 21 I

Yahudilerin kolonisi haline getirilmesi gibi projeler üzerine çok canlı Strateji, ne de Yahudilere karşı somut düşmanca bir tavra dönüşebil­
tartışmalarda aranmahdır. di, aksine daha çok folklora dayah bir olgu olarak kaldı (bir dini ön­
Herhalükarda Gramsci’nin yazılarında asimilasyoncu model etkin yargının halkın anlayışı ve dilindeki kalıntisı). Gramsci H apishane
göründüğünden bu fasıl yalıtık olarak kalır ve geliştirilmez. Herşeye D elerlerinde köylülerin hıristiyan ve insan kelimelerini eş anlamlı
rağmen yahudilerin asimilasyonuna, kaçındmaz bir süreçle eş tutu­ kullandıklarma dikkat çeker (“Hıristiyan değilim! -Peki ya nesin,
lan bu bakış açısının, önceden belirlenmiş bir teorik şemadan değil hayvan mısın”) ve “Yahudilerin yaşamadığı ve bilinmediği ülkelerde
(örneğin Kautsky’nin şeması) İtalya tarihinin analizinden kalkınıla­ onların kuyrukları olduğu ya da domuz kulağına sahip oldukları ya­
rak geliştirilmiş olduğunu saptamak ilginçtir. Asimilasyon sorunu hut başka hayvani özellikler taşıdıkları türünden geçmişte ya da hâ­
H apishane DefterlerixAç., Arnaldo Momigliano’nun İtalya’da Yahudi­ lâ varolan inançların” incelenmesi gerektiğini belirtir.
lerin tarihine adanmış çalışmasına yönelik eleştirel notlar bağlamın­ Gramsci 1931 yılında Tatiana’ya yazdığı bir mektupta İtalya’da
da yüzeysel olarak ele alınmıştır. Momigliano’ya göre İtalya’da ya­ yahudi sorununun olmadığını saptar ve bunu asimilasyonun gerçek­
hudUerin asimilasyon süreci diğer bölgesel azınlıklar, örneğin Pi- leşmesi ile açıklar: “İtalya’da uzun zamandan beri anti-semitizm
emontlular ya da SicilyalIlarla aynı dönemde gerçekleşmiştir. Yahudi­ mevcut değil; Yahudiler bakan (hatta Luzatti gibi konsey başkanı),
lerin asimilasyonu, önceden varolan bir ulusal topluluğa uyum ola­ orduda general olabiliyorlar; Yahudilerle hıristiyanlar arasmda evli­
rak değil, İtalyan ulusal bilincinin oluşumunun bir sonucu olarak gö­ likler özellikle büyük kentierde arttı ve sadece halk arasmda değil,
rülmüştür. Burada, yahudilerin asimilasyonlarını daha önce varolan aristokrat genç kızlarla Yahudi aydınlar arasmda da. Bir İtalyan Ya­
bir topluma girişlerinin onaylanması olarak yaşadıkları diğer Avrupa hudisi ile (hahamlar ve uzun sakalh gelenekçiler hariç) aynı sınıftan
ülkeleri ile önemli bir fark bulunmaktadır. Gramsci bu analize tama­ bir başka İtalyan nasıl ayırdedilebilir? O, aynı sınıftan bir polonyalı
men katılmaktadır -söz konusu analiz onun, İtalya’nın ulusal birlik ya da galiçyalı Yahudiye çok daha uzak”.i7 Tatjana Schucht’a mek­
sürecinin belirleyici unsuru olarak gördüğü kozmopolitizm anlayışı tuplar anti-semitizmi eşit ölçüde sosyal ve dini özelliğe sahip karma­
ile çakışmaktaydı- ve modern İtalya’da anti-semitizmin ortaya çık- şık tarihî bir olgu olarak kavrandığını ortaya koymaktadır. Daha ön­
mayışmm nedenini bu anlayışla açıklamaktadır (en azından sadece ce de gördüğümüz gibi, Gramsci İtalya’da anti-semitizmin neredeyse
Doğu değil Baü Avrupa ülkeleri ile de karşılaştırıldığında). Gramsci yokolduğunu vurgulama eğilimindedir. Ona göre katolik kilisesi ile
bu analize, ulusal bilincin, İtalya’da feodalizmin kendini ifade ettiği faşist rejim arasında 1929’da imzalanan konkordato yahudi toplu­
özel biçimlerin, “yerel özelliklerin ve katolik kozmopolitizmi”nin di­ muna karşı baskıcı önlemleri getirmemiştir. Bu anlayışı tamamen
yalektik olarak ortadan kaldırılması ile belirdiğini ekler. Laik bir dü­ paylaşmayan arkadaşı Piero Sraffa’ya cevabında, üniformalarını çı­
şüncenin teyidi ve katolikliğe karşı mücadele yahudilerin ulusallaş­ kartmak zorunda kalan ve bu konkordatoya göre “paryalığa” mah­
masında etkili olmuştur, ki bu kendini kaçınılmaz olarak “ibranilik- kûm edilen papazların durumunun yahudilerinkinden daha kötü ol­
ten arınmaları” {n elloro disebreizzarsi) biçiminde göstermiştir.‘s duğunu yazar. 18 Yine de 1932 yılındaki bir mektubunda anti-semi­
İtalya gibi yahudi sorununun Rusya, Almanya, Avusturya, hatta tizmin yahudi tefecilere karşı halk düşmanlığı olduğu görüşüne geri
Fransa’daki ile aynı olmadığı bir ülkede anti-semitizim ne politik döner. Burada anti-semitizm, dinî yanı yüzeysel ya da ikincil kalan

■|4 A.Gramsci (1975, III; ISOOvd). Ayrıca Bkz. Arnaldo Momigliano'nun Cecil ■|6 AGramsci (1975, III: 2082 vd)
Ruth’un kitabını konu alan araştırması (1987) 17 Tatjana'ya mektup, 28 Eylül 1931, A.Gramsci ( 1973: 496)
15 A.Gramsci (1975, III: ISO!) 18 Bkz. Tatjana'ya mektup, 8 Şubat 1932, A.Gramsci (1973: 570)
212 Gramsci ve Yahudi Sorunu)

sosyo-ekonomik bir olgu olarak görülmektedir. Tefecilikten nefret Marksistler ve Yahudi Sorunu 213
genel bir sosyal olgudur ve anti-semitizm sadece onun özel bir biçi­
asimilasyonlarının önündeki tek engelin onlara zorla uygulanan ırk
midir. Gramsci şunları yazar: “Gürcistan’da tefecilik Ermenilerdeydi,
aynmı olduğu düşüncesi, şimdi doğru olabilir: hıristiyan dini Fransız
yani Ermeniler Gürcistan’ın “Yahudileri" idi. Napoli’de bir ayaklanma
Devrimine kadar, en azından bu dönemde dinî açıdan tavizsiz Yahu­
hissedildiği zaman polis öncelikle küçük tefeci bürolarını koruyor,
dilere karşı ırk ayrımcılığını uygulayan, tek belirleyici devlet kültürü
çünkü halkın öfkesi onlara yöneliyor. Bu şirketler kutsal Genna-
olmasaydı asimilasyon gerçekleşebilirdi; çünkü bugün artık yahudi­
ro’nun yandaşları tarafmdan değil, Yahudiler tarafmdan yönetilsey-
ler İbranizmden, tek ve mutlak Deizme ya da Ateizme geçiyorlar.
di, Napoli’de, Casale bölgesinin bir kısmında, Lomellina’da ve Ales­
Herhalükarda ırka ait olarak görülen bir çok özelliğin, gerçekte fark-
sandria bölgesinde olduğu gibi anti-semitizm olacaktı, bu bölgelerde
h ülkelerde, farklı biçimlerde getto yaşamına zorlanmaları sonucu or­
Yahudiler toprak ticareti yapıyorlar ve hep bir ailenin başına bela gel­
taya çıktığına dikkat edilmelidir, buradan da anlaşılacağı gibi bir İn­
diği, mülkünü satmak, ucuza elinden çıkarmak zorunda olduğu za­
giliz Yahudisi ile bir Galiçya Yahudisi arasında neredeyse hiçbir ben­
man ortaya çıkıyorlar”.'® zerlik yoktur. ”20
Bizce Gramsci’nin anti-semitizme yönelik bu mektuptaki tutumu­
Bu bölüm marksist tartışmada Kautsky ve Bauer’in uzun zaman­
nu, sorunun oldukça klasik bir şekilde kavranmasına işaret ettiği öl­
dır sistematize ettikleri iki geleneksel argümanı yeniden ele almakta­
çüde açıklamak gerekir. Ancak £>g^er/mn yazarının soruna tek yan-
dır: a) Yahudi, kendinde Yahudi olarak değil, anti-semitizmin bir üst
h baktığını söylemek yanlış olur: 1931 yılında yazdığı bir başka mek­
belinlenmesi olarak dışardan düşmanca bir tutumun pasif bir yansı­
tubundan, anti-semitizm olgusunun dinî boyutlarının düşüncesinde
ması olarak görülmektedir; b) kapitalizm yahudilerin asimilasyonu­
merkezi bir yere sahip olduğunu anlıyoruz. Burada yahudilere karşı
na eş görülmektedir, çünkü gelişimi ile feodal ilişkiler gittikçe orta­
düşmanlık ekonomik işlevlerinin sonucu olarak değil, aksine hıristi-
dan kalkacak, kültür laikleşecek ve buna bağlı olarak Yahudiler için
yanüğın yüzyıllardır Avrupa kültüründeki egemenliğine bağlı dini bir
vatandaşlık hakları verilecektir. Bu fikirler temelde Kautksy’nin ana­
tepki olarak görülmektedir. Baskı ve ayrımcılığın yahudilerin ekono­
lizi ile aynı görünmekle birlikte Gramsci’nin anlayışının büyük ölçü­
mik rolüne değil katolik kilisesine bağlı olması Gramsci’ye göre ırk
de kendine özgü olduğunu vurgulamak gerekir. Yahudi sorunu üze­
ayrımcılığının temelini, yahudilerin tarihteki farklılığının gerçek ne­
rine klasik marksist tartışmanın ayrıntılarından ne kadar haberdar
denini oluşturmaktadır. Gramsci, Fransız Devrimi ve 1848 ayaklan­
olduğu tam olarak saptanamaz, ancak bu ikincil bir sorundur, çünkü
malarını Avrupa’daki Yahudilerin tarihinde dönüm noktası olarak
Gramsci’nin anti-semitizm konusundaki düşüncesi, tüm Batı Avrupa
görür, çünkü bu geUşmeler gettoların çöküşünün başlangıcı olmuşlar
için geçerli olarak görse de, İtalya tarihine bağh olarak geliştirilmişti.
ve yeni bir özgürlük dönemini açmışlardır. Şunları yazar: “Burada
Buna karşılık Gramsci’nin anti-semitizm analizi bu bölümde Ka­
önemli olan Yahudilerin yaklaşık ikibin yıl boyunca kendi istekleri ile
utsky ve Bauer’inki ile aynı değildir. İtalyan komünist lider muhte­
değil, ama buna dışardan zorlandıkları için bir gettoda kapalı kalmış
melen çağdaşları arasında anti-semitizm olgusunun dini boyutlarını
olmaları ve ancak 1848’de gettodan kurtulmaları, herhalükarda Av­
kavrayan tek marksistti. Öte yandan şunu da söylemek gerekir ki, bu
rupa toplumundan uzaklaşmış olmalarıdır. 1848’den sonra Batıda
bir duygu, bir düşünce notu boyutunda kalmış, geliştirmek için çaba
asimilasyon süreci öylesine hızlandı ve derinleşti ki. çeşitli ülkelerde
sarfetmemiştir. Orta ve Doğu Avrupalı sosyalistlerin aksine, onun
için anti-semitizm günlük gerçeklik değil, yabancı ve etki altında kal­
19 Tatjana'ya mektup, 21 Mart 1932, A.Gramsci (1973: 591)
mamış bakış açısı ile ele alabileceği, tarihî bir sorundu.
20 Tatjana'ya nnektup, 5 Ekim 1931, A.Gramsci (1973: SOI)
Marl<sistler ve Yahudi Sorunu 215
214 Gramsci ve Yahudi Sorunu)

H apishane Defterlerinde Yahudilerin uluslararası ilişkilerde den­


geyi sağlamakla görevli kozmopolit bir grup olduğu fikrine de rastla-
mr. Gramsci, “din” ve aralarında masonlar, Rotary Klubü, diplomasi
ve Yahudileri saydığı diğer “uluslararası oluşumlara” çeşitli ülkeler Sekizinci Bölüm
arasındaki ilişkileri sağlama ve ortaya çıkabilecek olası çatışmaların
çözümünü kolaylaştırma görevini verir. Gramsci’ye göre bu “ulusla­
W alter Benjamin’in
rarası oluşumlar”, özellikle “karşıtlıkların arabulucuğu” görevini üst­ Mesihçi materyalizmi
lenmiş olan "aydınlar” kategorisine dahildir.21 Bu görüş Yahudilerin
bir kast olarak tanımlanması anlayışı ile bağdaşmaz görünmektedir, Walter Benjamin’in yaşamı ve çalışmaları iki kutup arasındaydı: Ya­
ki bu Gramsci’de Kautsky’de olduğu gibi bir ekonomik (tüccarlar hudilik ve Devrim. Önceleri sadece metafizik ve manevi olan devrim
kastı olarak Yahudiler) değil, entelektüel karakterle donanmıştır. Ha­ anlayışı yirmili yılların ortasından itibaren tarihi materyalizm şeklini
pishan e D ^ erlerinde kast kavramı, tüm ortaçağ boyunca kültür ve aldı (aynı zamanda özgürlükçü yananlamını koruyarak); buna karşı­
eğitimde tekele sahip olan kilisenin rolünü açıklamak için kullanıl­ lık yahudilik başmdan beri mesihçi boyutları ile kavrandı. Benjamin
mıştır (yani söz konusu olan bir aydınlar kastıdır) .22 Gramsci, İtalyan ne iki kutup arasında yalpaladı ne de arasında kaldı. Yahudilikle dev­
katolik kilisesinin faşist rejimle imzaladığı konkordato sayesinde ka­ rim arasmda bir köprü kurdu ve kendini marksist olarak tanımlasa da
zandığı a3o:ıcalıklara değindiği bir bölümde, kiliseyi Shakespear’in gerçekte yahudi olarak kaldı. Bu “ikili” kimliğin varlığını vurgulamak
Venedik Tacirine, gönderme yaparak, “Yahudi Shylock’tan daha be­ gerekir, ki Benjamin bunun farkında idi ve kendini “iki yüzlü Yanus
ceriksiz bir Shylock”23 olarak tanımlar; ancak bu edebi bir karşılaş­ başı” olarak nitelendiriyordu. Marksizm’de yahudiliğin geçmişinin
tırmadır ve kilise ile Yahudiler arasında kast olarak bir benzetme ya­ sosyolojik anahtarını aramıyordu ve hiçbir zaman Yahudi sorununa
pılmak istendiği biçiminde yorumlanamaz. tek bir “materyalist analiz” hasretmedi. Çağdaşı marksistlerin büyük
Sonuçta Gramsci yahudi sorununa ilişkin nadir açıklamalarında II. çoğunluğunun aksine yahudiliğin sosyal ve ulusal yanından değil,
Enternasyonal marksizmi tarafından sistematize edilen asimilasyon­ manevi ve dini gücünden etkilenmişti. Yahudilik, Benjamin için mark­
cu modeli asla sorgulamaz. Hatta düşünsel açıdan tamamen bağımsız sist teoriyi kullanabileceği bir alan değil, aksine dünyadaki tüm dev­
biçimde aynı sonuca vardığı söylenebilir. Onun anti-semitizme bakış rimci değişimler için temel ve eşi bulunmaz bir kaynak oluşturuyordu.
açısı daha orjinaldi, ancak ilk basamaklarından öteye gidemedi.
Alman kültürü ve yahudilik
Walter Benjamin gençliğinden beri yahudiliğinin bilincindeydi.
1912’de yirmi yaşında iken şunları yazar: “ben yahudiyim ve bilinç­
li bir insan olarak yaşıyorsam, bilinçli bir Yahudi olarak yaşıyorum”. ı
[lebe ich als bew usster Jude]^ Berlin’den burjuva bir ailenin çocuğu
olan Walter Benjamin, Berlin’de Çocukluk adh eserinde portrelediği
21 Antonio Gramsci (1975, III: 1585)
asimile ve konformist aile çevresinin aksine, yahudiliğe olan ilgisini
22 Bkz. özellil<le H. Portelli (1974: 14)
I Walter Benjamin (1977, II, 3:837)
23 Bkz. Antonio Gramsci (1975, I: 497).
216 W alter Benjamin’in mesihçi materyalizmi Marksistler ve Yahudi Sorunu 217

kısa zamanda gösterdi (Gustav Wyneken’in Jugendbew egung [genç­ Wyneken’in (milliyetçi Wanderfogeln hareketinin aksi yönünde
lik hareketi] içinde çalıştığı zamandan beri). “Ardor” takma adı ile ve genelde Yahudiler tarafindan desteklenen) gençlik hareketi çerçe­
Der A nfang [Başlangıç] adlı gençlik hareketi gazetesinin redaktörü vesinde bazı siyonist öğrencilerle tanıştı ve 1915’de Gershom Scho­
olan, biraz anarşist ve isyankar romantik, eğitim reformu yanlısı bu lem ile arasında derin bir dostluk oluştu. Daha 1913’de genç şair Lud­
gencin yahudiliğe olan ilgisi, aynı zamanda yahudi burjuvazisinin wig Strauss ile mektuplaşmasında yahudiliği bozduğunu düşündüğü
(Hannah Arendt’in tanımlamasına göre “Yahudi alman vatandaşları” politik siyonizme karşı açık eleştirel bir tutum almıştı. O “heryerde
statüsü ile övünen sonradan görme Yahudiler) kurtuluşunun yarattı­ yahudi değerlerini kabul eden ve onlar için çahşan bir kültür siyoniz-
ğı değerler ve yaşam stili ile arasına mesafe koyma biçimi idi. Dini mini” savunuyordu. Yahudileri “entellektüel kitlenin elit tabakası”
inancın gittikçe daha az saygı duyulan formel bir rituel haline geldi­ olarak görüyor ve yahudiliği “kendi için bir amaç olmaktan çok ma­
ği asimile bir çevrede dünyaya gelen Benjamin -Scholem arkadaşının nevi değerlerin temsilcisi ve en önemli taşıyıcısı” olarak kavrıyordu.
ailesinin noel kutlama ahşkanlığma hayret ediyordu-, ailesinden Siyonist hareket Filistin’i sömürgeleştirme hedefini çabalarının mer­
farklı bir kimlik arayışı içinde yahudiligi keşfetti. Yahudi burjuva ke­ kezine oturtarak, yahudiliği banal milliyetçilik düzeyine indirgemiş ve
siminin konformizmini reddederken (babası sanat eserleri ticareti ya­ manevi gücünü yitirmesine yol açmıştı. Benjamin şunları yazar: “be­
pan zengin bir tüccardı), sinagoglarda sürdürülen ortodoks anlayışın nim için yahudi Filistin çalışması mı, yoksa yahudi avrupa çahşması
konformizmine de aynı ölçüde karşı çıktı. Onun için yahudilik bir mı daha acil sorusunu sormak saçmadır. Benim bağlarım burada, [/c/ı
duygu ve manevi bir değerdi. bin hier gebunden] Yahudilerin kültürel enerjilerinin Avrupayı terket-
mesi hiç de iyi olmaz” .2 Bu görüş, hem yahudiliğin Avrupa kültürü­
XX. jmzyılın başında Almanya’da egemen eğilim romantizm, genel ne dahil olduğunu, hem de Deutschum ve Judentum arasındaki henüz
anlamda insani ilişkilerin uyumunun rasyonal ve bürokratik sisteme açığa çıkmamış ayrılığı ifade etmektedir. Yahudiler kültürel birlikleri­
kurban gitmediği, “toplumun kolektifin yerini almadığı” (Ferdinand ni korumalıydılar ve dolayısıyla Benjamin için siyonizm bir feragat,
Tönnies) ve Zivilisation’un Kultufun yerine geçmediği kapitalizm gerekli bir mücadeleden vazgeçme anlamına geliyordu.
öncesi geçmişin modern endüstriye eleştirisi idi. Kuşağının birçok ya­ Benjamin bu üç temel unsura dayalı yahudilik anlayışına sadık
hudi aydını gibi Benjamin için de dini inanca geri dönüş, rasyonal- kaldı: a) kendini diasporaya ait olarak görmeye; b) diasporanın Av­
leşme ve “dünyanın sihrinin yokolmasına” (Max Weber) karşı dur­ rupa kültürünün ortasında manevi değerlerin aracısı olduğuna; c) po­
ma biçimi idi. Bazıları için yahudiliğin keşfi, ştetl modelinin otantik litik siyonizme eleştirisine. Burada Scholem’in defalarca tekrarladığı
bir Gem einschaft olarak görüldüğü Ostjudentum hayranlığına dönüş­ ricalara rağmen onu Filistin’e yolculuğa katılmaya ikna edememesi­
tü. Örneğin yidişçe tiyatro ile karşılaşması Franz Kafka’yı sarsmıştı nin nedenlerinin nüveleri bulunur. Alman kültürünün doğal ortamın­
ve Martin Buber hasidizmin mistik geleneğini öğrendikten sonra ya­ da gelişen yahudilik düşüncesi ırk ya da ulus gibi kavramlarla bağ­
hudiliğe bakış açısını değiştirdi. Buna karşılık Walter Benjamin’in al­ daşamazdı. Benjamin 1917 yılında Scholem’e yazdığı bir mektupta
man kültürü ile güçlü bağları. Doğu Avrupa’nın Yahudi dünyasında siyonistlerle anti-semisitlerin, Yahudilerin Yahudi olmayanlarla iliş­
hayranlık hissetmesini engelledi. O -Scholem’in yardımı sayesinde- kisinin sadece ırkçı nefret bazında mümkün olduğundan kalkınma­
Kabbala aracılığıyla keşfettiği Yahudiliğin mesihçi boyutuna daha ları nedeniyle, birbirlerine yakın olduklarını yazar; bu anlayış onca
fazla ilgi duyuyordu. Tüm eserlerini belirleyen kurtuluş kavramı {Er­ tamamen yanhştır .3
lösung) Kabbala kaynaklarına dayanıyordu. 2 W alter Benjamin (1977, II. 3:838). Bkz. ayrıca Bernd W itte ( 1988:29vd)
218 W alter Benjamin’in mesihçi materyalizmi
Marksistler ve Yahudi Sorunu 219
Yahudi-Alman sembiyozuna bu sarsılmaz inanç Martin Buber’e lamında politik bir kategori ne de kayıp ve yeniden keşfedilmesi ge­
karşı güvensizliğinin de kaynağıdır. 1916’da Scholem ile bir sohbet reken bir kimlikti, aksine tarihe dayalı dinî bir kategori idi. Etnik kö­
sırasında siyonizme eleştirisini daha açık formüle etmiş ve üç ana za­ keninden dolayı değil, yahudiliğin mesihçi ruhunun etkisi altında ya­
yıflıktan kurtulması gerektiğini söylemişti. Bunlar: “tarım düşkünlü­ hudi olan Benjamin kendini aynı zamanda Alman olarak hissediyor­
ğü, ırk ideolojisi ve Buber’in kan ve deneyim argümanları. ”4 Siyoniz­ du ve yaşamının bir döneminde Weimar Cumhuriyetinin en önemli
min köylü mitinin reddi açık; modernliğin sembolü olarak kent hay­ edebiyat eleştirmeni olmayı şiddetle arzuluyordu (yirmili yılların so­
ranı olan bir entellektüelin yeni bir yaşama Filistin’de başlamak iste­ nunda bu amacına ulaştı).
mesi düşünülebilir mi? “Kan ve deneyim düşüncesine” yönelik eleş­ Biyografisinde bir başka unsur alman kültürüne olan derin eğili­
tirisi ise her türlü ırkçı kategoriye yabancı bir yahudilik anlayışına mini gösterir. 1936 yılında Nasyonal Sosyalistlerin iktidarı ele geçir­
dayanıyordu. Buber’e yönelik bu eleştirinin büyük ölçüde haksız ve melerinden önce, Frankfurter Zeitungda Deutsche M enschen [Al­
abartılı olduğu söylenebilir. Völkish [Halkçı] siyonizme oldukça uzak manlar] başlığı ile yayınlanan makale dizisini Zürih’te bastırdı. Bu
olan Buber (özellikle Benjamin’in katkıda bulunmayı reddettiği Der kitap -kızkardeşi Dora’ya söylediğine göre “Yahudi modeline göre
Ju de [Yahudi] adh dergisi ile) yahudiliğin romantik ve tasavvufı yan­ (...) inşa edilmiş Nuh’un gemisi” idi- yazarı tarafindan Alman kültü­
larının yeniden ortaya çıkmasında önemli rol oynamıştı (Rasyonalist rünün nazilerin selinden kurtulmasına katkı olarak görülmüştü.^
Bilimsel Yahudilik Okulu’nun ve Hasidizm’i sadece orta çağ cehaleti­ Ona göre yahudilik ve almanlık birbiri ile hiçbir şekilde çelişmiyordu.
nin bir biçimi olarak ortaya koyan yeni Kantçı filozof Hermann Co- Nasyonal Sosyalistlerin Yahudilere yönelik acımasız takibatının baş­
hen’in aksine). Buber Die leğende das Baal [B aal Schem Efsanesi] lamasından sonra Benjamin, Hitler barbarlığının sapıklaştırmak ve
(1908) ve Drei Reden über das Judentum [Yahudilik Üzerine Üç Söy­ tanınmayacak hale getirmek istediği alman kültürünü kurtarmak
lev] gibi eserlerle, genç yahudi aydınlar arasında, yahudiliğin için, İbrani geleneğine dayandı. Otuzlu yılların sonunda Benjamin ile
sadece “akıl dini” olarak kavranmasına dayanmayan, aksine batılı tanışan Adrienne Monnier hatıralarında “Alman ve Yahudi olduğu­
modernlik ve rasyonelliğine karşı bir Lebensphilosophie [yaşam fel­ nu, her ikisinin de karakter özelliklerine sahip olduğunu ve bunlar­
sefesi] olarak anlaşılmasını sağlayan yeni bir düşünsel ortamın yara­ dan birinin diğerine ağır basmadığını”6 yazar. Benjamin son ve en
tılmasını sağladı. Benjamin’in düşünsel gelişimi. Martin Buber’in or­ önemli temsilcisi olduğu kültürel alman-yahudi sembiyozunun canh
taya çıkmasında önemli rol oynadığı yahudi geleneğinin bu yeni yo­ örneği idi, buna rağmen alman entelektüeli olarak yahudi geleneğine
rumlanması çerçevesinde gerçekleşti. Buna rağmen Buber, Walter yaklaştığını ve yahudiliğin keşfi için asimilasyonu şart koştuğunu
Benjamin’in yahudi kültür mirasını algılaması açısından sadece mar­ unutmamak gerek. Alman Yahudisi olarak düşünsel yurdu alman
jinal bir kaynaktır ve Kabbala tarihçisi (hıristiyan) Franz Joseph Mo- kültürü idi, ama Prusya devletini (liberal düşünceli asimile yahudi
litor ya da Yahudiliğin filozofu l ’EtoiIe de la rédem ption [Kurtuluş Yıl- entellektüellerin aksine) hiçbir zaman kendi H eim atı [vatanı] olarak
dızi\mn (1921) yazarı Franz Rosenzweig ile karşılaştırılamaz. görmedi. Yorulmaz bir gezgin ve Paris hayranı idi; ikinci ikametgahı
Bununla birlikte Benjamin, yahudi milliyetçiliği olarak kavradığı olan bu kent 1933’de sürgün yeri olmuştu. Huzursuz ve kararsız ha-
siyonizmi radikal olarak reddediyordu. Onun gözünde yahudilik ne
(siyonizmin talep ettiği gibi) kelimenin tam laikleştirilmiş genel an­
5 Bu dönem Scholem tarafından anlatılır (1975: 252). Benjamin'in bu kitabı için Bkz.
"3 W alter Benjamin (1978, 1: 152 vd)) 4 Gershom Scholem (1975: 41) AIbrecht Schöne (1986)
6 Bkz. Adrianne Monnier (1972: 70)
Marksistler ve Yahudi Sorunu 221

220 W alter Benjamin’in mesihçi materyalizmi jik anlamda, yani Torah’m, Talmud doktrinine göre her bölümünün
li gerçekten de ona şaşkın dolaşan bir Yahudi görünümü veriyordu kırkdokuz özel anlamının her birine uygun olarak gerçekleşti, hiçbir
(hatta Benjamin’in “ahasver tipli” (gezgin Yahudi) olduğundan söz zaman aksini d ü ş ü n e m e d i m .” ^ Ancak Benjamin’in kabul ettiği yahu­
edilir) 7. Scholem’e göre, Kafka ve Fraud gibi, Yahudi yazar olarak diliğin sinagoglardaki ayin pratiği ve hahamların kökten dinciliği ile
kendisini alman okurdan ayıran mesafenin biUncindeydi; “onlar ke­ hiçbir ortaklığı yoktu. Orta Avrupadaki H askalah’a bağlı rasyonel din
limenin gerçek anlamında yabancıydılar ve bunu biliyorlardı.”» Bu anlayışına da itibar etmiyordu: Benjamin yahudiliği temelde mesihçi
geriye dönük yargı çok sert ve şematik olarak görülebilir, çünkü Ben­ boyutlarında kavrıyordu. Ancak yahudi mesihçiligi Gershom Scho­
jamin arkadaşının İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dile getirdiği, al- lem’in gösterdiği gibi, aynı zamanda geçmişteki birliğe geri dönüşü
manlarla yahudiler arasında hiçbir diyalog olmadığı, düşüncesini ve radikal bir yeni düzenin kurulmasını amaçlayan hem restorasyon-
paylaşmıyordu. Buna rağmen. Alman toplumu ve kültüründe outsi­ cu hem de ütopik eğilimi iç e r i y o r d u .ı o Bu “felaket teorisinde” Mesi-
der [yabancı] rolünün gittikçe daha fazla bilincine vardığı kesin. hin gelişi bir felaket biçimini alıyor ve insanlığın kurtuluşu, aynı za­
Benjamin’in marjinal statüsünün bilincinde olarak geliştirdiği Ya­ manda geçmişteki kaybolan uyumu yeniden yaratacak {Tikkun'un
hudilik anlayışı, onu kendine özgü ve M itteleuropa’daki Yahudi en- İbrani anlayışına göre) ve hertürlü zaman otoritesini yokedecek (tan­
tellektüeller bağlamına dahil edilemeyecek yapıda bir figür haline ge­ rının yeryüzündeki hükümranlığı “cennetsi bir durum” olarak görü­
tirir. Büyük çoğunlukla asimile olmuş sosyalistler ve komünistlerin lür) ütopik bir ortamda gerçekleşiyordu (“asla varolmamış bir du­
(Rosa Luxemburg, Otto Bauer, Faul Levi, Eduard Bernstein vd.) ak­ rum”). Böyle bir dini anlayışın, en kısa zamanda anarşist renge bü­
sine dini kimliğini hiçbir zaman reddetmedi. Ama aynı zamanda ya­ rüneceği ve kapitalist düzenin radikal eleştirisine yol açacağı açıktır.
hudiliğin, yaşadığı dönemde egemen hiçbir biçimini benimsemedi. Ne Temelde bu mesihçi Yahudilik (dinî-özgürlükçü-ütopik) anlayışının
ortodoks yahudiliği (Samson-Raphael Hirsch ve yandaşları), ne libe­ etkisi altındaki Benjamin kendini kurtuluş çerçevesinde tüm sosyal
ral ve reformist yahudiliği {Zentralverein deutscher Staatsbürger jü- ve politik sorunların analizini yapmak zorunda hissetti. Marksist ol­
disches Glaubens [Musevi İnanandaki Alman Vatandaşları Merkez madan önce Gustav Laundauer ve Ernst Bloch’un etkisiyle -Öğrenci­
Derneği] ve Hermann Cohen), ne siyonizmi (tüm bileşenleri birlikte lerin Yaşamı (1914) ya da Teolojik-Politik Fragman (1920-1921) gi­
alındığında Theodor Herzi’dan Martin Buber’e kadar), ne de Ostju- bi makalelerinde- “metafizik” anarşist düşünce biçimini geliştirdi.»
dentum’un idealize edilmesi (Franz Kafka, Nathan Birnbaum) ona
gerçekçi bir perspektif olarak gözüküyordu. Marksizm
Kısa süren 1935-1936 dönemindeki orjinal ve yaratıcı, ama dini Buna karşılık Benjamin’in marksizme yönelişi çok geç oldu. İlk ola­
ve ortodoks-marksist izler taşımayan {Yeniden Üretim Teknolojisi rak 1924’de Capri’de Letonyalı komünist Asja Lacis’in etkisinde kal­
Çağında Sana t Ürünleri ve Üretici Olarak Yazaı) teorik üretimi hariç, dı. Bu gecikmenin bir açıklaması olmalıydı: Walter Benjamin neden
Benjamin edebiyat eleştirmeni ve filozof olarak tüm çalışmalarında bir çok alman yahudi aydın gibi 1919 yılında spartakist devrim esna-
dinin etkisi altında kalmıştır. 1931 yılında (kendini marksist olarak
tanımlarken) İsviçre’deki yayıncısı Max Rychner’e yazdığı mektupta, 9 Walter Benjamin (1978,11:524). Bunun İçin Bkz. HenrI Meschonnic (1986)
10 Gershom Scholem "Yahudilik'te Mesih Düşüncesi Üzerine" ( 1968-1970,1: 7-74)
edebi çahşmalarındaki düşünce biçimi ve yapısının teolojik olduğunu
1 I. Bkz. W . Benjamin "Öğrenci Yaşamı" ve “ Teolojik-Politik Bölüm" (1977, 11,1: 75-
vurgular: “şöyle ifade etmeme izin verilirse tüm araştırmalarım teolo­ 87, 203 vd). Scholem de, Benjamin'in Landauer'e ilgisinden söz eder (1975: 21).
Benjamin ve Bloch arasındaki ilişki için Bkz. Arno Münster'in araştırması (I98S)

"7 Bkz. G. Schiavoni (1980: 22) 8 Gershom Scholem (1968-1970, II: 218)
222 W aiter Benjamin'in mesihçi materyalizmi Marl<sistler ve Yahudi Sorunu 223

sında değil de 1924 yılında komünist oldu? Benjamin’e eserleri ile told Brecht’le tanıştı ve dost oldu; sanat üzerine sosyolojik araşürma-
{Ruhlar ve Biçimler, 1910; ve Devrim, 1907) büyük etki yapan larında Brecht’in büyük katkısı oldu. Marksizm ile tanışmasında
György Lukâcs ve Gustav Landauer, Budapeşte ve Münih sovyetlerin- Brecht’in yanısıra Lukâsc da çok önemli rol oynadı. 1923 yılında Ber­
de liderlik işlevini üstlenmiş (Landauer bunu yaşamı ile ödedi) dev­ lin’de yayınlanan ve Komünist Enternasyonal tarafından “bolşevik-
rimci harekette etkin kişilerdi. Ancak -savaşa karşı çıkan, ve savaş- leşme” sürecinde derhal yasaklanan Tarih ve S m ıf Bilinci adlı kitap­
sever tavrı nedeniyle gençlik hareketinden ayrılan- Benjamin bu la tanışmasını marksizme borçlu olduğu söylenebilir. Scholem’e yaz­
olaylardan etkilenmedi. Macar Devrimi ona göre “çocuksu bir yanıl­ dığı 16 Eylül 1924 tarihli mektupta, Benjamin arkadaşına, Asya ile
gı” idi ve Ernst Bloch’un -savaş ve devrim bağlamı dışında düşünü­ tanışmasını anlatır ve aynı zamanda okumaya başladığı bu kitapla il­
lemeyecek kitabı- Ütopyanın Ruhu adU eseri onu savaş sonrası işçi gili bazı notlar yazar. Lukâsc’ın “politik gözlenüerinden kalkınarak”,
ayaklanmalarından çok daha fazla etkiledi. Benjamin 1924’e kadar kendisine de “çok y a k ı n ” '-» gelen bilgi teorisine ulaşmıştir. 1929’da
alman kültür geleneğinin etkisi altında kalmıştı -Alman Rom antiz­ Tarih ve S ın ıf Bilinci'ri\ (Rosenzweig’in Yıldızı'mnyamsıidi)
minde Sanat Eleştirisi Kavramı (1919) konulu doktora çahşması ve “marksist teorinin en organik ve en yetkin eseri"'5 olarak niteleyerek
Goethe üzerine yazıları (1922) bunun ispatıdır- ve politikaya (Geor­ “canh kalacak” kitaplar arasına koydu.
ges Sorel’in Şiddet Üzerine Düşünceler adlı eserine ilişkin yorumların­ Komünizm’de onu çeken teorik yanından çok, “inandırıcı bir tu­
dan anlaşılacağı gibi) yüzeysel ilgi gösteriyordu. Gerçekte, Anson Ra- tum”'6 olarak nitelendirdiği “politik pratiği” idi. Hannah Arendt’in
binbach’ın vurguladığı gibi “batini mesihçilik" Benjamin için “bir po­ (aslında çok tartışmalı bir eserinde) haklı olarak vurguladığı gibi
litika b i ç i m i " '2 idi; yine de bu Weimar dönemi Almanya’sında politik Benjamin marksizmde burjuva toplumunun radikal eleştirisini, kapi­
bir opsiyon olarak ortaya çıkamayan soyut bir tutumdan ibaretti. talizmin sosyal sistem ve medeniyet biçimi olarak manevi ve etik açı­
Politikaya ilgisi, (yahudi) entellektüel parya olarak yaşamının dan reddini görmektedir.'7 Benjamin kuşkusuz, kendi geçmişini ve
“bağlantısız” ve maddi güvenceden yoksun olduğunun bilincine var­ entelektüel gelişim sürecini reddetmeden kendine göre marksizmden
dığı dönemde gelişti. Hiçbir zaman iyi ilişki içinde olmadığı ailesi yana oldu; öte yandan bu değişim, sadece kategori ve dilin basit bir
1923 yılında Benjamin’e maddi desteği kesti. Frankfurt Üniversitesi devralınması ya da hayal ürünü değUdi, Scholem’e göre onu “asıl gö­
profesörleri 1928 yılında doktora çalışmasını reddettiler (kısmen an­ revinden” uzaklaştirmışti.18
ti-semitizmin sonucu kısmen de üniversite gibi bir kurumun Tra- Benjamin için marksizm bilimsel bir keşiften çok ahlaki ihtiyaca
uers-pielbuch [Alman Trajedisinin Kökeni] gibi modern bir çalışma­ cevapti. Onu kapitalist sistemin gelişme yasalarının analizi olmaktan
yı değerlendirecek durumda olamayışından). Benjamin bu yüzden çok, sınıf mücadelelerini anlatan tarih teorisi olarak gördü. Onun gö­
yirmili yılların ortalarından itibaren yaşamını edebiyat eleştirmeni zünde insani ve devrimci boyutlarından soyutlanmış “bilimsel” sos-
olarak devam ettirmek zorundaydı. Richard Wolin’in yazdığı gibi
“Weimar Cumhuriyetindeki sayıları gittikçe artan yoksul entelektüel­ 14 W alter Benjamin (1978, I: 355)
ler ordusunun bir ü y e s i ” ' 3 olduğunun farkındaydı. 15 Bkz. W . Benjamin, "Geçerli Kalabilmiş Kitaplar" (1977, 11:524).
Benjamin bu kişisel konjonktürde politikaya yöneldi ve romantik 16 W alter Benjamin ( 1978, I: 355)
17 Bkz. Hannah Arendt ( 1971: 18-20 ve devamı)
anti-kapitalizmi marksizmle temasa geçti. Asja Lacis sayesinde Ber-
18 Scholem'e göre (1975: 212) Benjamin'in görüşleri "kutsallığı yitirmiş bir teolo­
gun görüşler idi. Ancak bunlar anlamını yitirmiş olarak ortaya çıkmadılar. Benjamin
12 Anson Rabinbach ( 1985) 13 Richard W olin (1982: I I I ) onları tarihi materyalizmin diline çevirdi."
224 W alter Benjamin’in mesihçi materyalizmi
Marksistler ve Yahudi Sorunu 225
yalizm, Alman Sosyal Demokrasisinin reformist lafazanlığına indir­
tikanın - ’’radikal bir politika”- her zaman bir müttefik olarak, sade­
geniyordu. Sandor Radnoti’nin ifadesiyle Benjamin’in politik alana
ce “Yahudiliğin yararına” olacağını yazar. Ona göre politika ile din
her zaman duyarlı olmadığı söylenebilir. Politik mücadeleye neredey­
arasında ayrım yapmak anlamsızdır. “Temelindeki yapıyı ele aldığı­
se organik açıdan karşı çıkan bir aydın olduğu kesin, buna rağmen
mızda, bana göre, iki bakış açısı arasında hiçbir fark yoktur”22 diye
marksizmi sadece kültür sektöründeki eleştirel angajman açısından
yazar. Bu bakış açısı kaçınılmaz olarak, öncelikle de yakın arkadaş­
bir araç olarak gördüğünü iddia etmek bana tamamen yetersiz geli-
ları arasında eleştiriye yol açtı ve anlaşılamadı. Bir yanda, aslında di­
yor.19 Benjamin için marksizm ve komünist “örgütlü kötümserlik”
ni temeldeki düşüncesine neden tarihi materyalizm kattığını anlama­
politikası yüzyıllarca süren baskı iktidarına karşı ezilenlerin isyanının
yan Scholem; öte yanda keskin notları ile ünlü Brecht: “herşey mis­
tarihi hafızası idi. Marksizmi “devrimin metodik ve didaktik hazırla-
tik, mistisizme karşı olmasına rağmen, materyalist tarih anlayışını bu
nışı” ile yükümlü düşünce biçimi ve hareket olarak ya da bir başka
biçimi ile algılamak! korkunç kötü. ”2 3 1934 yılından beri New York’ta
deyimle sürrealistlerin propagandasını yaptığı “radikal kurtuluş pla-
Sosyal Araştırmalar Ensititüsünü yöneten Adorno ve Horkheimer
n ı n ı n ”2o gözardı edilemez tamamlayıcı bir parçası olarak görüyordu.
onu hem radikal marksist anlayışı yüzünden hem de yazılarında ya­
Benjamin, Marx’in teorisini eksiksiz kendi düşünce sistemine en­
hudi unsurlara çok fazla yer verdiği için eleştirirler.
tegre etti. Eserlerinde nihilist ve anarşist eğilimin etkisindeki roman­
tik dönem ile 1926 yılında Tek Yön [Einbahnstrasse] kitabı ile baş­
İlerlemenin eleştirisi
layan, marksist kategorinin izlerinin gittikçe daha açık görüldüğü
ikinci dönemden söz edilebilir; bununla birlikte iki dönem arasmda Benjamin marksizme Avrupa’da devrimci hareketin gerilediği 1923
sürekli ve birbiri ile çelişmeyen bir gelişme olduğunu söylemek gere­ yılındaki “Alman Ekiminin” yenilgisinden sonra yakınlaştı. 1926
kir. Benjamin’e göre marksizm onun için kesinlikle II. ve III. Enter­ Aralığında gittiği Moskova’da bürokratik rejimin ilk belirtileri dog­
nasyonallerdeki hakim anlayış olan ateist ve rasyonel dünya görüşü­ matizm ve konformizmle karşılaşarak hayal kırıklığına uğradı. Gün­
nün değil, mesihçi ve anti-kapitalist romantizm anlayışının doğal de­ lüğüne Sovyetler Birliği’nde “restorasyon”2s rüzgarının estiğini yaz­
vamı idi. Toplumun devrimci değişimini, devletin yokolmasını ve ye­ dı. Bu da marksizm anlayışının eleştirel, bir başka deyimle seçici ol­
ni bir düzenin -sınıfsız, özyönetime dayalı komünist toplumun- ya­ duğunu gösterir. Marksizm’de onu ilgilendiren, sosyal demokraside
ratılışını öngören marksist proje Benjamin’in ezilenlerin mesih tara­ izi bile kalmayan, devrimci ve kışkırtıcı boyutu idi. Bu eğilimin iki te­
fından kurtuluşu anlayışına ters düşmüyordu. Michael Löwy “komü­ mel zayıflığını vurgular: tarihi ilerleme yönünde düz bir yol olarak
nizm ve tarihi materyalizmin (Benjamin’in) eski romantik manevi ve kavrayan evrimci anlayış ve sadece insanın doğaya hakimiyetini gö­
liberal anlayışının yerini almadığını, aksine onlarla karışıp, kendine zönünde bulunduran ve bunun yaratacağı sosyal (ve ekolojik) so­
özgü bir düşünce oluşturduğunu” vurgular.21 nuçları algılamayan teknik hayranlığı.26 Sosyal demokrasinin temel
Benjamin dünyaya ve tarihe bakışında, biri teolojik diğeri dünye­ 22 W alter Benjamin (1978,1: 425)
vi ağırlıklı, birbirine açıkça ters iki unsurun diyalektik birlikteliğini 23 Bertold Brecht (1974: 14). Benjamin ile Brecht arasındaki ilişki için Bkz. R. Wol-
sa'^nur. 1926’da Scholem’e gönderdiği bir mektupta komünist poli- lin (1982: 139-6!) ve Stanley Mitschell (1973)
24 Benjamin'in Frankfurt Okulu ile ilişkisi için Bkz. Martin Jay (198!) özellikle bö­
19 Bkz. Sandor Radnoti (1978: 67) lüm 6, S.2I2-2I7
20 Walter Benjamin, "Sürrealizm" (1977, I: 307) 25 Bkz. W alter Benjamin (1980: 79)
21 Michael Löwy (1988: 124) 26 Benjamin'in Sosyal Demokrasinin Pozitivist Marksizm'ine eleştirisi için Bkz. Kris­
ta R. Greffrath (1975)
226 W alter Benjamin’in mesiliçi materyalizmi
Marksistler ve Yahudi Sorunu 227
yanlışı endüstriyel-teknolojik gelişmeyi insanlığın genel ilerleyişi ile feshi, teknik ve bilimsel gelişmenin neredeyse önceden tahmin edile­
eş tutarak “akıntı ile birlikte yüzebileceğini” hayal etmesi, ancak bu cek (enflasyon ve kimyasal savaşın habercisi olacağı) bir döneminde
gelişmenin faşizmin “teknokrasisine” {die techokratische Züge) va­ gerçekleşmezse, herşey kaybedilmiş demektir. Fitili alev dinamite
rabileceğini farketmemesi idi. Teknik fetişizmine bu eleştiri, XIX. ulaşmadan önce kesmek gerekir. ”29 Ne yazık ki sosyal demokrasi
yüzyılda ve XX. yüzyılın başında Almanların völkisch düşüncesinde tekniğin özgürleştirici potansiyeli ile kapitalizmdeki tahripkâr kulla­
çoğu kez rastlandığı gibi (örneğin Oswald Spengler) muhafazakâr ro­ nımı arasında fark görmüyordu. Budalaca bir iyimserlik içinde, her
mantik tutumun sonucu değildi. Benjamin’in bazı makaleleri, özel­ teknik yeniliği özgürleşmiş toplum döneminin başlangıcına yönelik
likle Teknolojik Yeniden Üretim Dönemi Çağında San at Eserleri yeni bir katkı olarak görmekte katı bir tutumla ısrar ediyordu. Benja­
(1936) kitabı modern teknoloji ve makinanın özgürleştirici imkanla­ min, Eduard Fuchs üzerine denemesinde (1937) sosyal demokrasi­
rının savunusu olarak anlaşılabilir. Buna rağmen Benjamin tekniğe nin “pozitivizm yanılsamasına mahkûm” olduğunu ve tekniğin geli­
olumlu yaklaşımında (tüm sınırlarına rağmen) Fourier’e sosyal de­ şimine hayran olduklarını yazar: “Bu gelişimin yıkıcı yanını göremi­
mokrasiden daha yakındır. Ona göre endüstri ve bilimin gelişmesin­ yorlar, çünkü diyalektiğin yıkıcı yanma yabancılaşmışlar. ”3o
de doğaya -Bachofen’a öykünerek doğayı “toprak ana” olarak kulla­ Benjamin pozitivist ve evrimci vulger marksizme eleştirisini Tarih
nırdı- hakim olmak ve onu sömürmek yerine, saygı gösterilmeli Kavramı Üzerine {Ueber den B egriffder Geschicte) başlığı ile toparla­
onunla uyum içinde olunmalıydı. dığı onüç tezinde ele aldı. Sosyal demokratlara göre ilerleme evrensel
Tekniği “dekadans fetişizmi” olarak gören faşizmin aksine, bi­ (insanlık için -sadece bilgisi ve becerisi için değil-), sınırsız (“insan­
limsel bulguların “mutluluğun anahtarı”27 olarak kullanılmasından lığın sınırsız mükemmelliğine uygun”) ve devamlıydı (“düz ya da
yanaydı. Teknik üzerine düşünceleri “Planetaryuma doğru” başlığı spiral biçimde yol alan”3i). Bu determinist ve teleolojik tutuma göre
ile Tek Yön adh eserinde gelişmeye başlamışü. Benjamin tipik roman­ tarih, insanlığın “homojen ve boş bir zaman” içinde ilerlemesi32 ola­
tik bir tutumla Kultur ve Zivilisation’wn birbirine karşıt olarak görü­ rak ortaya çıkıyordu. Tarihi, üretim güçlerinin büyümesi ölçü alındı­
yordu. İnsanlık Antik Çağ’da kainatla uyum içinde yaşarken modern ğında, toplumun ileriye doğru gidişi olarak gören sosyal demokrasi­
dönemde bu “kozmik deneyimi” {kosm iche Erfahrung) kaybetmişti nin (ve a fortiori hızh endüstrileşme ve kollektifleştirme ile belirlenen
ve insanlığın doğa ile ilişkisi teknik üzerinden kurulmak zorunday­ stalinizmin) aksine Benjamin tarihi, sınıf mücadelelerinin tarihi, şid­
dı. Ancak teknik kapitalizmde sadece kâr unsuruna bağlı olarak ge­ det, iktidar ve baskı zincirlemesi, muzafferlerin “zafer alayı” olarak
liştirilip kullanıldığı için bu aracılık görevini yerine getiremiyordu. İn­ görüyordu. Benjamin’e göre tarih toplumun “barbarlık” ve “faşizme”
sanlığa “ihanet etmiş” ve “düğünü kan revan içinde bırakmıştı”.2« doğru yürüyüşüydü. Paul Klee’nin Angelus Novus adlı tablosuna ün­
Teknik ilerleme tahripkâr güçlerin ortaya çıkmasını sağlamış ve sa­ lü alegorisinde geçmişi “durmaksızın yıkıntı üstüne yıkıntı yığan bü­
dece savaşa yol açabilecek olan bir iktidar aracı olmuştu. Buna göre yük bir felaket” ve “ilerleme olarak adlandırdığımız şeyi”33, bu yıkın­
sınıf mücadelesinin görevlerinden biri bu negatif diyalektiği tahrip et­ tılar yığının üstündeki meleği esip götüren fırtına olarak tanımlar.
mek ve tekniği yeniden insanlığın (ve doğanın) hizmetine sokmaktı.
29 W . Benjamin, "Tek Yön" (1977, IV, I: 122). Burada, I936'da yazdığı "Teknolojik
Benjamin eserinin bir başka bölümünde şunları yazar-. “Burjuvazinin Reprodüksiyon Döneminde Sanat" adlı eseri (1977, II, 2:475) aynı sonuca varın
30 W . Benjamin. "Eduard Fuchs, Tarihçi ve Kolleksiyoncu" (1977, II, 2:475)
31 W alter Benjamin "Tarih Kavramı Üzerine" (1977, I, 2: 700)
~ n W . Benjamin, "Alman Faşizmi Teorileri" (1977, III: 250)
32 W alter Benjamin "Tarih Kavramı Üzerine" (1977, I, 2: 700)
28 W , Benjamin, "Tek Yön" (1977, IV, 1: 146)
33 W alter Benjamin "Tarih Kavramı Üzerine" (1977, I, 2: 689)
228 W alter Benjamin’in mesiliçi materyalizmi
Marksistler ve Yahudi Sorunu 229
Tarihin bir felaketler akışı olarak kavrandığı bu vizyon, marksizmde,
üretim biçimi olarak kendi içindeki çelişkiler nedeniyle kaçınılmaz Benjamin T ezlefm hazırlık notlarında şunları yazar: “Marx sınıf­
çöküşe mahkûm görülen kapitalizmin “çöküş” {Zusammenbruch) te­ sız toplum anlayışı ile mesihçi dönemin hayalini laik leştird i.D ev ­
orisine benzerliği ile dikkat çeker. Benjamin, büyük ihtimalle Rosa rim, baskı altındaki geçmişin ve mesihçi günün [m essianische Zeit]
Luxemburg’un Serm aye Birikim i (1913) adlı eserindeki orjinal biçimi patlayıcı bir biçimde birleştiği “şimdi” {Jetztzeit) idi. Alman sosyolog
ile değil, fakat Lukacs'ın Tarih ve Sm ^Bilinci adlı eserinden öğren­ Christoph Hering haklı olarak, devrimin, tarihin sürekliliğinin mesih­
diği marksizmin bu evrimcilik karşıtı yorumundan çok etkilenmişti.34 çi kesilişi olarak kavranması ile Marx’in teorisinde -Ekonom i Politi­
Benjamin’e göre proleter devrimi tarihin “devam etmesine” izin ğin Eleştirisi’rm. (1859) önsözünde geliştirilen- devrimin, insanlığın
vermemeliydi, aksine bu şiddet ve adaletsizlikler zincirini kırarak onu “tarih öncesinin” {Vorgeschichte) sona ermesi ve üreticilerin öz yö­
kesintiye uğratmalıydı. Baudelaire üzerine bir bölümde {Zentralpark) netimine dayalı komünist toplumun, sömürü üzerine kurulu kapita­
devrimci etkinliğin, XIX. yüzyılda Blanqui’nin öncülüpnü yaptığı gi­ list ilişkilerin yerini alacağı tarihe {Geschichte) geçiş olarak görülme­
bi, “ilerlemeye inancı” hiç de ön koşul olarak görmesi gerekmediğini si arasındaki bu etkileyici benzetmenin altını çizer.38
aksine daha çok “şu andaki haksızlığı ortadan kaldırma kararlılığı- Bu perspektiften Mesih’in gelmesinin beklenmeyeceği, tam tersi
na”35 dayanması gerektiğini yazar. Devrim hem dünyevi hem de me­ sınıf mücadelesi yardımı ile gelişin gerçekleştirmek istenmesi anlaşı­
sihçi bir işleve sahip olmalıydı; Faşizmi ve hakim sınıfı - “deccal”- lır. Benjamin bu noktada yahudi teolojisinden ayrılmaktadır, çünkü
ezerek, geçmişten kurtulunmasma {Erlösung) katkıda bulunacaktı. Scholem’in de belirttiği gibi kutsal kitap metinlerinde Mesih’in gelişi
Proletaryanın mücadelelerine öncülük eden, kolektif tarihi hafızası hiçbir zaman insanların etkinliklerinin sonucu olarak anlatılmamış-
olan sınıf bilinci Benjamin’in düşüncesinde geçmişin “hatırlanması” tır.39 Aksine Benjamin için tarihin akışının kesintiye uğraması için
ile aynı anlama geliyordu. Sınıf mücadelesi sadece “basit maddi kaza­ mesihçi bu çabanın varolan pratikte, yani devrimci eylemde ortaya
nımlar için mücadele olarak değil” geçmişin haksızlıklarına karşı is­ çıkmış olması gerekir.
yan ve protesto, tarihin kurbanlarının -Spartaküs öncülüğündeki kö­
lelerden Paris Komünü’nün şehitlerine kadar- unutulmuşluktan kur­ Tarihi m ateryalizim ve teoloji
tulmaları ve bugünün dünyasında yeni bir şansa sahip olmaları için TezletA t marksizmin İbrani teolojiyle bütünleşmesi, E.A.Poe ve Al­
bir girişim olarak görüyordu. Devrim tarihin sürekliliğini kırmalıydı; man romantizm edebiyatından ödünç alınmış “kambur cüce” {buck­
onu “kaplanın geçmişe sıçrayışı” ve kurbanlarına tarihi “geri verişi” liger Z w erg benzetmesi ile tanımlanır. Benjamin, satranç ojoınunda
olarak görüyordu. 1940 yılında yayınlanan TezlefĞs. tarihi materya­ rakibini sürekli yenebilen bir “otomaf’ın efsanesini anlatır. “Türk
lizm ile mesihçilik arasındaki çatışma, Herbert Marcuse’un ifade etti­ giysileri içinde bir oyuncak bebek” görünümünde olan ve “gerçekte
ği bir sentezle diyalektik biçimde ortadan kaldırıldı; “Kurtuluş, ma- içinde satranç ustası kambur bir cüce” bulunan otomat oyunu yönet­
teryalist-politik bir anlayış (dır); devrim anlayışı”.36 mekte ve zaferini garantiye almaktadır. Benjamin bu tezin sonunda,
alegoriyi “ ‘tarihi materyalizm’ olarak adlandırılan ojmncak bebeğin”.
~34 Bkz. Georges Lukâcs (1970; 105, 117)
35 W . Benjamin "Merkez Park" (1977, I, 2: 687)
36 Herbert Marcuse (1975; 24). Michael Löwy (1988; 155), Benjamin'in teorisinin 37 W . Benjamin (1977,1,3: 1231)
"proleter devriminin, dünyada mesihe uygun yaşamın kesintiye uğramasının üstesin­ 38 Bkz. Christoph Hering (1983: 166), Bu bölüm Marx'in "Ekonomi Politiğin
den gelecek araç olarak görüldüğünü" yazar. Eleştirisi" adlı eserinin girişinde bulunur, Berlin 1953.
39 Bkz. G. Scholem, "Yahudilikte Mesih Anlayışı Üzerine" (1968-1970,1: 14-28)
230 W alter Benjamin’in mesihçi materyalizmi Marksistler ve Yahudi Sorunu 231

tarih satrancındaki karşıtlarını, “teolojiyi hizmetine almak”4o önko­ lik arasındaki tüm sınırları ortadan kaldırmak, onları aynı ölçüde di­
şulu ile kazanabileceğini, açıklayarak çözer. Teoloji -yahudi mesihçi- ni ve dünyevi yeni bir devrim kavramında birleştirmekti. Benjamin’in
ligi- bu tezde sınıfların mücadelesinde bir silah; sosyal demokrasi ve teoloji ve marksizm yorumlarına gelince, Scholem ve Brecht’in de be­
stalinizm tarafmdan boş bir kabuğa ve bir çeşit ruhsuz makineye -bir lirttiği gibi, marksizmin ve teolojinin birlikteliğinin mümkün olmadı­
“otomata”- dönüşen marksizmin sahip olmaması halinde, tarihi düş­ ğı görüşünde birleşildi. Birileri için Benjamin, çoğunlukla tarihi ma­
manını (faşizmi) yenemeyeceği güçlü bir silah olarak görülür. Hatta teryalizmin etkisi altındaki diline rağmen, bir teolog idi, diğerleri için­
teoloji, bozulmuş marksizmin yenilenmesi için gerekli manevi kay­ se, gençliğinden kalan mesihçiliğin etkilerinden kurtulamamış olma­
nak olarak görülebilir, çünkü Benjamin tarihi materyalizmi değil “ta­ sına rağmen, bir marksistti.4s Ancak Tarih Kavramı Üzerine T ezlefı
rihi materyalizm olarak adlandırılan şeyi” temel almaktadır. anlayabilmek için yeni bir metodoloji kullanmak, -Vatikan’ın yasak­
Benjamin “kambur cüceyi otomatın emrine vererek” ne marksiz­ ladığı Latin Amerika’nın kurtuluş teologları gibi- marksizm ile dinin
mi teolojinin etkisine sokmak ne de ondaki teolojik özü vurgulamak birbiri ile bağdaşmaz iki alan olmadığına dayanan tutumu ölçü ola­
istiyordu. Bu iki unsurdan hiçbirini öne çıkarmamış; ikisini de birbi­ rak almak gerekir. İkisi de bu tezlerde (geçmişte ve şimdi) ezilenle­
rine karşıt ya da birbiri ile çelişen unsurlar olarak değil, tam tersi de­ rin kurtuluşu alanında birbirleri ile karşılaşmaktadır. Marksizm/din
rin bir ilişkiyle birbirine bağlı unsurlar olarak görmüştür. Bu bileşimi çatışkısını anlayabilmek için -Marx, Gramsci ve Bloch’un belirttikle­
yanyana olmak biçiminde değil, diyalektik bir sentez olarak ka'vrı- ri gibi- dinin ikili karakteri (aynı zamanda instrumentum regn i-M i-
yordu.4i Böyle bir birlik olmaksızın güçsüzlüğe mahkûmdular: tarihi dar aracı- ve ezilenlerin isyanını dile getiren ütopya) ve marksizmin
materyalizm fetişleşmiş (Kautksy’nin “Bilim” ve Stalin’in “Diamaf’ı aynı karakterini (sadece bilimsel toplum teorisi değil aynı zamanda
[Dialektik Materyalizm,ç.n.] ve teoloji trajik biçimde tarih fırtınasının dünyayı değiştirmeye yönelik bir devrimci proje) görmek gerekir.
sürüklediği, artık kurtuluş görevini yerine getiremeyecek durumda Benjamin dinde (yahudi mesihçiliği) ezilenlerin kurtuluş umudunu
olan meleğe dönüşmüştü. Otomat ve kambur cüce benzetmeleri, Ben­ ve marksizmde proletaryanın kurtuluşu için örgütlü isyanı görüyor­
jamin’in kutsal kitaptan ne kadar etkilendiğini kabul ettiği ünlü cüm­ du. Scholem’e yazdığı bir mektupta da ifade ettiği gibi ikisi arasmda
lesini açıklamaktadır: “Düşüncem ile teoloji arasındaki ilişki kurutma fark bulamıyordu.
kağıdı ile mürekkep arasındaki ilişkiye benziyor. (...) Ama iş kurut­
ma kağıdına kalsaydı, o zaman yazılanlardan geriye hiçbir şey kal­
mazdı. ”42 Tarihi materyalizm teolojiyi yokedebilirdi, ama bunun için ” 44 R.. Tledemann'a göre (1975: 110) Benjamin materyalizmi teolojiye uygulamak is­
temektedir, ancak girişimi tezlerinin "laik içeriğinin dağılması ve teolojik düşüncenin
önce onu emmesi ve böylece tamamen onun içine işlemiş olması ge-
yokolması" nedeniyle başarılı olamaz.
rekiyordu.43 45 Gerhard Kaiser'e göre ( 1975: 74) Benjamin teolojiyi laikleştirmemiş, tarihi ma­
Walter Benjamin’in tüm eserlerinin yorumlanmış baskısının ya­ teryalizmi "otantik teoloji" olarak algılayarak Marksizmi dine dönüştürmüştür. Paolo
Pullega ( 1980) bu yorumu daha da abartır ve Benjamin'in tezlerini radikal anti-mark-
yıncısı Rolf Tiedemann’a göre materyalizm ile teoloji arasındaki iliş­
sist bir metin olarak nitelendirir Marksistlere gelince, Brecht'in ArbeitsjournaÎdeki
ki, Tezlef\Vid& açık değildir ve sadece ikisinin de yokolması sonucu­ yazısında arkadaşının Tezler'ini "mecazi anlamlarına ve Yahudiliğe rağmen değerli
na varmaktadır.44 Gerçekte Benjamin’in hedefi marksizm ile mesihçi- bulduğunu" biliyoruz. Nicolo Pasero ise (1977: I I) Tezlerdeki " 'teolojik' unsuru,
kitabın, marksist kökeni kesin belli, tarihi diyalektiğin devrimci ifadesi olan ana te­
masına göre ikincil durumda" olarak görür Michael Lövvy (1988: 159) bu tartışma
"40 W . Benjamin (1977, I, 2: 693) 41 Bkz. C. Hering (1983: IS, 21) üzerine haklı olarak Benjamin ''yüzlerinin" aynı anda mesihçi ve dünyevi içeriğe sa­
42 W. Benjamin (1977, 1,3: 1235) 43 Bkz. Irving Wohlfahrt (1978: 64vd) hip tek bir düşüncesinin ifadesi olduğunu yazar.
232 W alter Benjamin’in mesihçi materyalizmi Marksistler ve Yahudi Sorunu 233

Habermas’in ifade ettiği “devrim karşıtı bir tarih anlayışının ke­ materyalizmine temelden yabancı olan Benjamin (sadece kısmen ta­
şiş başhğı gibi (tarihi materyalizme) geçirilemeyeceği”46 yolundaki nıdığı) Marx’ta belli ölçüde varolan ekonomik determinizmi eleştirdi
görüşüne rağmen, Benjamin ilerleme eleştirisinde marksist geleneğe ve kendiliğinden anlaşılacağı üzere marksizmin aufklärerisch ve ate­
bağlı kaldı. İnsanlığın ilerlemesini toplumsal gelişme tarafından yö­ ist gelenekleri ile bağdaşamadı. Buna rağmen proletaryanın, gerçeği
netilen bir doğa yasası olarak kavrayan Katusky ve II. Enternasyo- kavrayacak ve değiştirebilecek durumda olan sosyal güç olduğu an­
nal’in aksine Marx, tarihi sosyal formasyonların çelişkili süreci ola­ layışı ile tarihi materyalizme sıkı biçimde bağlı kaldı. Bu konuda şu­
rak tanımlar. M anifesto'vm xs. endüstriyel ilerleme ve kapitalizmin sa­ nu yazar: “Tarihi bilginin öznesi, ezilen ve mücadele eden sınıfın
vunusu olarak yorumlanabilecek bir çok bölümüne rağmen, birçok kendisidir”.49
yazısında modern burjuva toplumunda üretim güçlerinin gelişiminin Benjamin marksizmi romantizm anlayışı ile yeniden yorumlaya­
gerçekleşmesi için başvurulan şiddet ve insanhk dışı tutum eleştirilir. rak sahiplendi. “İlerleme düşüncesini yok etmiş” bir tarihi materya­
Marx “ilerlemeyi, sadece kırılmış kafaların özünü içmeyi isteyen kor­ lizm anlayışı geliştirmeyi hedefledi [der die Idee des Fortschritts in
kunç tanrılara” benzetir.47 sich annihilierihat]. “Tarihi materyalizm tam da bu noktada burjuva
Benjamin’in yazılarında sürekli rastlanan felaket eğiUmi Birinci anlayışı ile arasındaki temel farkı göstermeliydi. Asıl amacı ilerleme
ya da İkinci Dünya Savaşı gibi tarihi “patlama” durumları sırasında değil güncelleşme olmalıydı”so (kuşkusuz burada güncelleşme mesih­
yazılmış bazı marksist eserlerde de yankısını bulur; örneğin Rosa Lu­ çi dönem ile eş anlamlıdır). Benjamin ilerleme ve aynı zamanda tari­
xemburg’un “ya sosyalizm ya barbarlık” sloganını kullandığı Junius hin objektif yasalarına karşı, geleceğin sınıfsız toplumundaki “kurta­
broşüründe (1916) ve hatta İkinci Dünya Savaşının arifesinde “me­ rılmış” [gerettet) ve “kurtuluşa ulaşmış” [erlöst) ütopik geçmişin res­
deniyetin yokolabileceği”48 uyarısını yapan Lev Troçki gibi aufkläre­ mini gösteriyordu. Ezilenlerin dünyanın sosyal düzenini yeniden dü­
risch bir marksistin yazılarında. Bu tür “patlama” durumlarında ras­ zenleme talebi, ilkel komünizmin hafızanın köşelerinde kalmış anıla­
yonel tarih anlayışı ile mesihçi anlayış, içinde bulunulan uğursuz rı ile besleniyordu. Benjamin 1935’te komünist ütopyayı şöyle tanım­
durumu “Cehennem”le karşılaştırma konusunda birleşirler. lar: “her çağda gelecek çağın görüntüsünün ortaya koyulabildiği bir
Bu da Benjamin’i -Perry Anderson’un modeline göre- işçi hare­ rüyada, gelecek çağ ilkel dönemin, yani sınıfsız toplumun unsurları
ketinin yenilgisinin sonucunda felsefe ile estetiğe geri dönüş olarak ile karışarak ortaya çıkar. Toplumsal alt bilinçte depolanan, bu top­
anlaşılan “batıh marksizm” kategorisine sokmanın yanlış olduğunu lumdaki deneyimlerden ortaya çıkan ve yeni ile karşılıkh ilişki içinde
gösteriyor. Benjamin’in materyaUst mesihçiliğinin bir örneği daha olan ütopyanın izleri yaşamın binlerce biçiminde bulunabilir.”sı Gele­
yoktur ve hiçbir kategoriye girmez. II. Enternasyonal’in pozitivist cekten kurtulan toplum, özüne dönüş olarak kavranır. Kabbalist kur­
tuluş düşüncesine göre -Benjamin buna Kari Kraus’tan bir alıntism-
” 46 Jürgen Habermas (1972: 207) da değinir- “başlangıç nihai amaçtır” {Ursprung ist das Ziel).^^
47 Karl Marx (1975: 226). Marx'in eserlerinde varolmayan ancak Marksçı düşüncede
görülen romantik anti-kapitalizm anlayışını boyutları üzerine Bkz. Michael Lövvy (1987b) 49 w . Benjamin (1977,1, 2: 700)
48 Rosa Luxemburg (1983b: 62 vd). Trotsky (1974: 145 vd)l940'da şunları yazar: 50 W . Benjamin, "Das Passagen-Werk" ( 1977, V, 1: 574). Benjamin Tezler'in hazır­
"Önce yeryüzünü sonra gökyüzünü fetheden, teknolojinin hizmetimize hazır boyut­ lık notlarında ( 1977,1, 3: 1322) devrlmlerin, Marx'in düşüncesinde olduğu gibi "dün­
larına ve harikalarına rağmen, burjuvazi gezegenimizi korkunç bir hapishaneye çe­ ya tarihinin lokomotifleri" değil, aksine "bu trende seyahat eden insan cinsinin el
virmenin yollan ve araçlarını buluyor. (...) Toplumsal üretim güçleri tekellerin, yani freni tutacı" olduğunu yazar.
belli kapitalist grupların elinde olduğu sürece hammadde kaynaklan ve dünyanın yö­ 5 1 W . Benjamin " Paris, Yirminci Yüzyılın Başkenti" (1977, V, I: 47)
netimi mücadelesi kaçınılmaz olarak tahripkar bir kimliğe bürünecektir" 52 W . Benjamin (1977,1, 2: 701)
234 W alter Benjamin’in mesiliçi materyalizmi Marksistler ve Yahudi Sorunu 235

Komünizmin başlangıcı tüm insanlar tarafmdan anlaşılan “baş­ Komünist Partisine üye olmaktan tamamen vazgeçti. Stalinist komü­
langıç diline” dönüşü de kapsar. Benjamin “bir çeşit E s p e r a n t o ”S3, nist hareketlere karşı antipatisi daha sonraki yıllarda derinleşti.
yani W eltgemeinschqft (dünya toplumunun) tüm üyeleri tarafından 1932’de Troçki’nin otobiyografisi ve Rus Devriminin Tarihi kitabını
yeniden kazanılan özgünlük ve uyumu ifade edebilecek güçte evren­ ilgi ile okuduğu biliniyor. Gretel Adorno’ya bir mektubunda “yıllardır
sel bir dil hayal etmektedir. Mesihçi dönemle uyum içindeki evrensel böyle nefes kesici yoğunlukta bir şey okumadığını”56 yazar. 1937’de
tarih çok dilliliği aşmah ve Adem’in dilindeki açıklığı yeniden kazan­ Moskova davalarının gidişatını “büyük bir dikkat” ile izledi ve Hork-
malıydı. Benjamin daha 1916’da dil teorisi üzerine yazdığı bir maka­ heimer’e bu konuda hiçbir “anlama anahtarına”57 sahip olmadığını
lede Babil Kulesi ve dil karmaşasını “insanların saflığın adını kirlet- itiraf etti. Werner Kraft, Brecht’in ve Benjamin’in Sovyetler Birliğine
tiği”54 bir günahın sonucu olarak açıklar. Mesihçi kurtuluşa göre dil karşı tutumlarında küçük bir farka işaret eder: ilki Stalin’e karşıydı,
bir ileşitim “aracı” olmaktan çıkacak ve asli işlevine, manevi varlığı­ İkincisi Troçki’den yanaydı.ss otuzlu yılların sonunda Benjamin’in
nın ifadesi: allahın adı olmaya geri dönecektir. resmi sola hiç güveni kalmamıştı. Tek yaptıkları kendilerini bir yıl
Tarih Kavramı Üzerine Tezfer yazıldığı dönemin damgasını taşır. önce iktidara getiren büyük kitle hareketini dizginlemek olan Fransız
Benjamin Fransa’daki bir gözalü kampından tahliye edilmişti ve Pa­ Halk Cephesinin politikasından duyduğu büyük hayal kırıklığını
ris’te nazi işgal tehlikesinin bilincinde, belirsiz bir konumda bulun­ açıkladı. Bu konuda, Léon Blum hükümetinin politikasının sağcılar
maktaydı. Eser aynı zamanda, “yenilgilerini kendi davalarına ihanet tarafmdan uygulanmış olsa “bir isyana yol açacağım” yazar.s^ İspan­
ederek arttıran politikacılar”55 ifadesiyle belli edilen, Hitler-Stalin yol Halk Cephesine gelince. Benjamin "devrimci düşünceyi”, sovyet
paktının şokunun etkisinde yazıldı. “Yüzyılın geceyarısı” yaşanıyor­ bürokrasisinin ve onun yerel ajanlarının çıkarlarına kurban eden po­
du, Avrupa proletaryası Faşizm tarafından yerle bir edilmiş ve önder­ litikasının altını çizdi. “Kahramanlık”, proletaryanın “kendi davası
lerinin ihanetine uğramıştı. İşçi sınıfının binlerce militanı tutuklan­ için” değil, aksine daha çok “Rus liderlik grubunun Makyaveliz-
mış, işkence görmüş ve idam edilmişti. Yahudiler Nazi Almanya- mi”nin sonucu ve “yerli liderlerin paragözlüğü” için acı çekmesindey-
sı’nda savaş sırasında soykırıma dönüşecek yeni bir baskı dalgası di.6o Benjamin 1938’de Brecht’le bir konuşmasını özetlerken Rus­
yaşıyorlardı. Barbarlığın karanlık bir gelecek ihtimali değil, günün ya’da “proletarya üzerinde bir diktatörlüğün” hakim olduğunu vur­
gerçeği haline geldiği bu koşullarda devrimci bir bildirge ancak inanç gular ve Stalin yönetimindeki SSCB’ye yönelik “haklı kuşkulara” yol
temeline dayanabilirdi. Bu jmzden Benjamin’in marksizmi, tüm yıkı­ açan Troçki’nin analizlerinin iyi okunması talebinde bulunur.^ı So­
cı ve devrimci gücünü koruyabilmek için, dindeki umut ilkesine ihti­ nuçta 1940’ta Tezler"âç. Hitler-Stalin Paktını, ezilenlerin davasından
yaç duyuyordu. Ve mesihçi teolojide işçi sınıfının bürokratlaşmış ay­ vazgeçmiş ve “kontrolünü kaybettikleri bir aygıta bağımlı politikacı­
gıtlarının ihanet ettiği ütopyayı yeniden buldu. ların” ihaneti olarak yargılar.62
Benjamin’i özel bir kişi yapan dini ya da politik, her türlü orto-
Outsider doksluk ve konformizmden uzak olmasıdır. Resmi komünizmin ve
Benjamin daha 1927’de Moskova’ya kısa ziyaretinden sonra Alman
56 W . Benjamin (1977,1, 2: 553) 57 W . Benjamin (1978, II: 732)
53 W. Benjamin (1977, I, 3: 1239)
54 W. Benjamin " Dll ve İnsanların Dili Üzerine" (1916) (1977, II, I; 154). Bu konu­ 58 Bkz. W erner Kraft (1972: 69) 59 W . Benjamin (1978, II: 732)
60 W . Benjamin (1978, II: 747) 61 W . Benjamin (1976: 171)
da Bkz. Giorgio Agamben ( 1983)
55 W Benjamin (1977, I. 2: 698) 62 W . Benjamin (1977, I, 2: 698)
Marksistler ve Yahudi Sorunu 237
236 W alter Benjamin’in mesihçi materyalizmi
İçermektedir. Oysa bu makale ne ekonomik ne sosyolojik ne de poli­
yahudiliğin dışında eleştirel marksist ve yahudi bir aydındı. 1920-
tik düzeyde bir değer ifade ediyordu (yazarı da daha sonra makaleyi
1929 yılları arasında ibraniceyi öğrenme çabaları sonuçlanamadı ve
hatırlamak istemedi ve savaştan sonra tekrar yayınlanmasına karşı
Scholem’e yakınlığına rağmen yahudi kurumlarma en ufak bir ilgi bi­
çıktı). Kuşkusuz Benjamin bu metni kendi ölçüleri ile değerlendir­
le göstermedi. Yahudi basım ile çalışma çabaları acınacak şekilde so­
mişti. Onun gözünde die Juden Avrupa’da faşizmin pençesindeki ya­
na erdi. 1929’da Encyclopaedia Ju d aica’yı yayınlayanlar ondan Al­
hudi kitleler değil, yahudi varlığına en uzak unsular olarak nefret et­
man kültüründe Yahudilerin durumuna ilişkin bir makale istediler,
tiği yahudi büyük burjuvalardı.
ancak yazdığı metinden {Juden in der deutsche Kultur) hiç memnun
Benjamin, döneminin yahudi marksisti ve kurtuluş teologu olarak
olmayarak temelden değiştirdiler. Sonuçta bu makale Benjamin’in
-eserlerini tarihi bağlamın dışında değerlendirmek mümkün olmasa
adı ile yayınlandı ama o hiçbir zaman söz konusu makaleyi kendi ka­
da- çağdaşları tarafından anlaşılmadı. “Bağlantısız” yahudi aydınla­
leminin ürünü olarak görmedi ve ansiklopedinin yayıncılarının (Na­
rın ideal tipik temsilcisi olarak, marjinalleşmek kaderi idi. Anlaşılaca­
hum Goldmann ve Haham Bruno Jakob) düzeltmelerini “tahrifaf’^s
ğı üzere ne yahudiliği Filistin’in sömürgeleştirilmesi olarak anlayan
olarak tanımladı. Siyonist dergi Jüdische Rundschau, 1934’de Kafka
politik siyonistler (Herzi ve takipçileri), ne de yahudiliğin uygar dün­
üzerine bir denemesini kısmen ve kısaltılmış olarak yayınlayarak an-
yanın er ya da geç kurtulması gereken (Kautsky, Stalin) Orta Çağ’dan
lamsızlaştırdığmda, bu deneyimlerin ışığında bu işin kesinlikle bitti­
kalma cehalet ürünü olduğuna inanan "ortodoks” marksistler tara­
ğine karar verdi. Fransa’daki sürgün döneminin başında Benjamin
fından anlaşılabildi.
durum hakkında şunları yazar.- Göçmenlere “yabancı kaleler” gibi
Benjamin’in, 1940 yılında Nazilerden ümitsiz kaçış denemesin­
danışma hizmeti veren “Yahudi fınans burjuvazisinin” kurdurduğu
den sonra İspanya sınırındaki intaharının, o dönemde bir çok Yahu­
insani yardım dernekleri “ne bir metelik, ne bir yatak ne de bir parça
di göçmeninki gibi farkına varılmadı; sadece bazı dostları durumu bi­
odun alabileceğim’’^^ türdenler.
liyordu. Brecht, Benjamin’in ölümünün Hitler’in alman kültüründe
Yahudi burjuvazisine karşı bu horgörüsünün büyük ihtimalle
yol açtığı ilk büyük kayıp olduğunu yazar. Bugünse ölümünün son­
Horkheimer’in 1939 yAvaAa Sosyal Araştırm alar DergisivAt yayınla­
radan tüm yaşamını aydınlatan bir “aurası” olduğu söylenebilir.
nan (o zaman ABD’de yayınlanıyordu) denemeye hayranlığı ile ilgi­
Troçki’nin 1940’da Stalinist bir ajan tarafından Meksika’da öldürül­
si vardı. Yahudi sorununa ekonomik bakış açısını abartan bu maka­
mesi ya da “Che” Guevara’nm 1967’de Boli'vya’da emperyalizmin
lede yazar, Yahudileri ticaretle eş tutar ve Nazilerin anti-semitizmini,
bekçileri tarafmdan -vurulması gibi bizi derinden etkiliyor ve uyarı­
devleti dağılımın kontrolünü doğrudan üstlenmeye zorlayan tekelci
yor. Bu aura bize jmzyıhmızın barbarlığına karşı isyanının sembolü
kapitalizmin sonucu olarak açıklar. Bu makalenin ekonomist yakla­
olarak görünüyor. Eserleri ise kültürümüzde izler bırakıyor ve çağı­
şımı ve yüzeyselliği Scholem’i hiddetlendirmiş, ancak Benjamin tara­
mızın “homojen ve boş zamanına” bir ümit ışığı aksettiriyor. Hâlâ
fından hayranlıkla karşılanmıştı. Nitekim Horkheimer, Benjamin’in
“Mesihin geçeceği” daha çok "dar kapılar” var.
bu analizden çok “etkilendiğini" yazar. Ona göre bu çahşma “solcu
parti liderlerimizin saçma iyimserliğine” yönelik dolaylı eleştiriyi

"63 Bkz. W . Benjamin, "Alman Kültijründe Yahudiler" (1977, II, 2: 807-13)


64 W . Benjamin (1978, II; 595)
65 W . Benjamin (1978, II; 840). Bkz. Horkheimer (1939)
238 Weimar’dan Auschwitz’e Marksistler ve Yahudi Sorunu 239

meslek sahipleri arasında (avukatlar, doktorlar, gazeteciler vd.) ço­


ğunlukta olan yahudiler kendilerine özgü almanlıklarını öne çıkar­
maya ve 1933’den sonra bile asimilasyona inanmaya devam ettiler.
Dokuzuncu Bölüm Tarihçi Sidney Bolkovsky’e göre Weimar döneminde Yahudi edebiya-
Weimar'dan Auschwitz’e ü “aydınlanma düşüncesinin hayranlığı içindeydi” ve Almanya’nın
“Lessinglerle dolu”2 olduğu mitini geliştirerek anti-semitizme daveti­
ye çıkarıyordu. Yahudilerin anti-semitizmi küçümsemesi büyük ölçü­
Faşist anti-semitizmin marksist analizi işçi smıfmm Weimar Cumhu­
de asimilasyonun başarısızlığını kabul etmek istememelerinin sonu­
riyetindeki kriz karşısmdaki tutumunun genel çerçevesine konulma­
cu idi. Hitler’in iktidarı ele geçirmesinden sonraki aylarda Yahudile­
lıdır. Ne Faşizmin niteliğini kavrayabilen ne de onunla mücadele için
rin Almanya’dan göçü smırh kaldı ve alman Yahudileri büyük çoğun­
gereken birliği oluşturabilen solun bu konudaki ağır sorumluluğu iyi
lukla yeni duruma alışmaya çalıştılar. Yahudiler genelde asimilasyo­
biliniyor. Cumhuriyeti kurtarmak için ümitsizce Hindenburg’a yapı­
na inanmaya ve Alman toplumuna uyumlarını geri döndürülmesi
şan Sosyal Demokrasi ve tek etkinliğini “Sosyal Faşizm”le mücadele
mümkün olmayan bir gerçek olarak görmeye devam ettiler; işçi hare­
ile sınırlayan Komünist Partisi hem kendi yenilgilerinin ve hem de
keti anti-semitizmi, cumhuriyet karşıtı tepkiye bağlı marjinal bir olgu
Hitler’in iktidarı ele geçirmesini kolaylaştıran ön koşulları yarattılar.
olarak görerek ilgilenmedi; yahudi marksistler, yahudi sorunu ve an­
Bu, nazizimin yarattığı tehlikeyi anlama beceriksizliği, onun anti-se-
ti-semitizmi tamamen teori ve politik pratiklerinden çıkararak bu iki
mitisit bileşenini de içeriyordu.
pozisyonu da üstlendiler. Buna rağmen solun anti-semitizme karşı
Ancak bu küçümsemenin özel bazı nedenleri de vardı. Birleşik
ifade ettiği ilgisizliğin nedenlerini daha iyi anlamak için, sosyolojik
Amerikah tarihçi Martin Jay’e göre bu nedenleri özellikle politik lider­
ve politik başka unsurları incelemek gerekir:
lerin ve marksist alman aydınlarının büyük çoğunluğunun yahudi
a) Weimar Cumhuriyetinde Almanya Sosyal Demokrat Partisi ve
kökenli oluşunda aramak gerekiyor. ı Sosyalist ve komünist Yahudi­
Almanya Komünist Partisi kelimenin sadece politik anlamı ile değil
ler, naziler ve anti-semitistlerin solcuları yahudi ürünü olmakla suç­
sosyolojik bağlamda da işçi partileri idiler. Endüstri proletaryasında
laması karşısında zor durumda idiler: kimliklerine sahip çıkmaları
sağlam bir tabana sahiptiler, ancak ülke geneli ve küçük burjuvaziye
halinde, bu anti-semitist argümanların sessizce kabullenildiği anla­
(aydın kesimin dışında) etkileri çok smırh kaldı. Bazı tarihçilerin de
mına gelecekti (yahudi komplosu olarak komünizm); kökenlerini
belirttiği gibi işçi sınıfı pratikte Almanya’da iki dünya savaşı arasın­
yadsısalar, korkaklık ve ihanetle (sadece siyonistler tarafından da
da anti-semitizmin etkisi altında kalmayan tek sımftı.3
değil) ve hatta “yahudi anti-semitizmi” ile suçlanacaklardı. Bu çık­
b) Politik bağlamdaki ikinci unsur anti-semitizmin 1933’den ön­
mazdan nasıl kurtulunabilirdi? Yok saymak en rahat yol olarak orta­
ceki gelişmesi ile ilgilidir. Yahudilere yönelik nefret, Hitler’in henüz
ya çıkü: anti-semitizmi basit demagojik bir araç olarak görmek, de­
birahane ajitatörü olduğu 1922-1925 arasında nazi propagandasının
rindeki kökenlerini anlamaya çahşmamak ya da gelişmesi ve sonuç­
larım görmezden gelmek. Öte yandan anti-semitizmi yok saymak 2 Sidney M. Bolkovsky (1975: 184), Alman Yahudilerinin 1933'ten sonra Nazi
1918-1933 yıllarında tüm alman yahudilerinin belirgin özelliği idi. rejimine uyum sağlama çabalan üzerine Bkz. Leon Poliakov'un eserinin birinci
Ticari ve maU burjuvazinin temsilcileri ile orta sınıfta yer alan serbest bölümü (1952)
3 Hannah Arendt'e göre (1968: 62) "işçiler arasında, sadece özellikle Almanya'da
Martin Jay ( 1986a) marksizm okulundan geçmiş olanlar, anti-semitizme karşı görece direnebilenlerdi".
240 VVeimar’dan Auschwitz’e
Marksistler ve Yahudi Sorunu 241
hakim konusu idi ve Weimar Cumhuriyetinin son yıllarmda ciddi bir endüstriyel imhası İkinci Dünya Savaşı sırasında III. Reich çerçeve­
şekilde azalmıştı. 1930’da ekonomik kriz, aniden büyük bir kitle ha­ sinde düşünüldü ve planlandı. Marksistleri, Weimar döneminde bu­
reketi haline gelen Nazileri iktidara taşıdığında Hitler büyük burjuva­ nu görmemekle suçlamak saçma olur. Yahudilerin imhası bugün bi­
zi nezdinde meşruiyet (politik ve kurumsal) kazanmaya çahşıyordu ze dikkatle planlanmış, mantıklı kademelerin doğrusal bir süreci ola­
ve bu onu anti-semitizmini bahanelerle basürmaya itti. Örneğin get­ rak görünüyor: önce Yahudilerin “aşağı ırk” olarak tanımlanması;
toların yeniden kurulmasına karşı çıkacağını ilan etti ve anti-semitiz- sonra alman toplumundan dışlanmaları ve mülklerine el konulması;
mine daha az aşırı ve uygunsuz görünüm vermeye çalıştı.^ sonuçta toplanmaları ve savaş sırasında imha edilmeleri. ^ Bu doğru­
c) BU bağlamda, Nasyonal Sosyalist Partinin (NSDAP) programı­ sal süreç sonradan ortaya konulabilir ancak önceden görülemezdi.
nın görece ılımlı bir anti-semitizme işaret ettiğini, soykırım şüphesi­ Bugün tarihi bilançonun çıkarılmasından sonra Alman solu Ausch-
ne yol açmadığını eklemek gerekir. Bu programda Yahudilere yöne­ witz’i neden önceden görmedikleri gerçeği -objektif olarak mümkün
lik tek önlem Alman vatandaşlığının geri alınması (“germen ırkına” değildi- ile değil, ancak onu engellememekle suçlanabilir. Auschwitz
yabancı unsurlar olarak) devlet hizmetinde çalışmalarının yasaklan­ alman proletaryasının örgütlerinm Faşizmin yükselmesini engelleye­
ması idi. Kuşkusuz bunlar, işçi sınıfının cevabının tamamen yetersiz bilecek ortak cepheyi karamama trajedilerinin son perdesidir.
kaldığı önemli belirtilerdi; ancak XIX. yüzyılın sonunda Almanya’da Bunun ötesinde Almanya’da anti-semitizmin Birinci Dünya Sava-
yaygın olan ırkçılık ve anti-semitizm biçimlerine göre niteliksel bir şı’ndan sonra Nasyonal Sosyalistlerin programındaki elli maddeden
değişime işaret etmiyorlardı.s çok daha karmaşık ve geniş bir olgu olduğunu saptamak gerekir.
Faşizmi yeni bir olgu olarak görmeyi beceremeyen Alman solu an- Toplumun tamamını belirliyordu: Weimar Cumhuriyeti’nde işçi hare­
ti-semitizme karşı geleneksel umursamaz ve küçümser tutumunu keti hariç, tüm politik partiler, sosyal hareketler ve dini kurumlar an-
sürdürdü. Bu konuda 1930’da en önemli sol kültür dergisi tarafından ti-semitistti.8 Yüzyılın başından itibaren “kültürel açıdan gelişmiş”
takınılan tutum tipiktir: Die Weltbühne, faşistlerin büyük seçim zafe­ büyük burjuvazi arasında, okullarda, akademilerde, edebi çevrelerde,
rinin açıklandığı gün okuyucularını, Hitler’i ciddiye ahnamak gerekti­ Wandervögel gençlik hareketinde ve köylü kesiminde völkish ideolo­
ği ve bavulları hazırlamanm gerekli olmadığını yazarak avutuyordu. & ji geçerli idi. Savaş, Alman milliyetçiliğinin karakteristik özellikler
Başka ifadeyle anti-semitizmin küçümsenmesini anlamak için ta­ kazanmasına yardımcı olmuştu. Almancılık özellikle başlangıçtan
rihselleştirmek gerekir. Bunun kökeni bir yanda en azından XIX. beri Cumhuriyete karşı düşmanca tutumlarını açıkça gösteren öğren­
yüzyılın son çeyreğine kadar uzanan bir yanlış anlamada iken, öte ciler arasında yayılmakta idi. 1919’da. Freikotjfs askerlerinin yanında
yanda Auschwitz öncesi Avrupa’nın çerçevesine de sokulmahdır. devrimin ezilmesine katıldılar ve ertesi yıl Kapp darbesini destekle­
Wilhelm Marr, Heinrich von Treitschke ve XIX. yüzyılın alman anti- mek için onbinlercesi harekete geçti. Gamalı haç ve nasyonal sosya­
semitlerini Hitler ile bağlayan tarihi süreklilik inkar edilemez. Bu sü­ listlerin sembolleri Cumhuriyetin ilk yıllarından beri öğrenciler ara­
reklilik, faşizm öncesi anti-semitizmi soykırımın açıklaması olarak sında çok yaygındı.9 Pancermanizmin yayılması sürekli anti-semitiz­
değil, tarihi arka planı olarak görmemize imkan veriyor. Yahudilerin min keskinleşmesi ile başa baş gitti.

” 4 Bkz. Pierre Sorlln ( 1969: 70) 7 Bkz. Raul Hilberg ( 1990)


5 Alman Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi'nin programı Martin Broszat'ın kitabının 8 Bkz. George L. Mosse (1979). Tezlerin anlaşılır bir özeti için Bkz. Heinrich August
(1969: 37) ekinde tartışıldı, W erner Maser'in kitabında basıldı (1964: 468) W in kler (1985)
6 Bkz. George L Mosse (1971: 145) 9 G .L Mosse (1979: 282)
242 Weimar’dan Auschwitz’e Marksisder ve Yahudi Sorunu 243

hareketi ve savaş gazileri dernekleri 193 O’dan önce gerçektenju den -


Yahudiler Birinci Dünya Savaşı sırasında bir milliyetçilik dalgasının sein (yahudilerden temizlenmişti). Bu da faşist anti-semitizmin top­
etkisi altında idiler; askere gittiler ve Almanya için savaştılar. Daha lumdan yalıük bir olgu olarak değil, aksine savaş sonrası Alman­
sonra Cumhuriyetin kuruluşu özellikle asimilasyonun onaylanması ya’sında genel eğilimin bir parçası olarak görülmesi gerektiğine işa­
gibi görünüyordu. Prusya imparatorluğunun uygulamada devam et­ ret ediyor. Alman marksistlerinin Yahudi sorununa ilişkin tartışma­
tirdiği bazı yasaklar kaldırıldı ve Donald Niewyck’inio Almanların ya­ ları bu bağlamda gerçekleşti. Ama aynı zamanda işçi hareketinin fa­
hudi hemşehrilerine karşı her zaman varolan tutumu olarak ifade et­ şist anti-semitizmin yükselmesi karşısındaki tutumu çerçevesinde
tiği “kusurlu hoşgörü”nün kurumsal ilmekleri biraz gevşetildi. Para­ yer almaktadır. Bu açıdan komünist partinin tutumunun gelişimini
doksal olarak anti-semitist tepki bu ilerleme sonucu ortaya çıktı. Ya­ hatırlamak ilginçtir.
hudiler küçük burjuvaların kafasında savaş, kriz ve devrimin sarstı­
ğı Almanya’daki tüm acılardan sorumlu idi: geleneksel yahudi tefeci Alm an Komünist Partisi :
tiplemesinin yerini yenilginin avantacısı ve vatan haini yahudi aldi; “ Schlageter çizgisi” nden “ Üçüncü Dönem ”e
yüksek enflasyon döneminde finans spekülasyonlarının sembolü ol­
Alman Komünist Partisi (KPD) başlangıçta anti-semitizme, sorunun
du ve völkish basın tarafından mahvolmuş küçük burjuvazinin kan
pratikte baştan savmacı biçimde değerlendirilmesini gizleyemeyecek,
emicisi olarak gösterildi; 1917 Rus devrimi başından itibaren bir ya­
soyut ve temel bir Enternasyonalizmle karşı çıkmaya çalıştı. Baskının
hudi komplosunun sonucu olarak görüldü. “Yahudi bolşevizmi” mi­
her özel biçiminin üstü sosyal sorunların ekonomik analizi ile örtül­
ti ortaya çıktı ve Sion Alimlerinin Protokolleri yeniden keşfedildi. Ya­
dü ve yahudi sorunu "sınıf’ sorununa indirgendi. KPD’nin yirmili
hudilerin Ekim Devrimi’ndeki (Rosa Luxemburg, Leo Jogisches, Karl
yılların başlangıcında anti-semitizme karşı dağıttığı bir propaganda
Radek) ve Bavyera İşçi Konseylerinde (Gustav Landauer, Erich Müh-
bildirisinde eğilim şöyle özetlenir: “bizim için bu dünyada iki halk, iki
sam, Ernst Toller, Eugen Levine) önder rolleri ve başlangıç dönemin­
sınıf var: çalışanlar ve sömürenler mülk sahipleri ve mülksüzler. (...)
de Alman Komünist Partisindeki önemli sayıları (Paul Levi, Ruth
Bizim için ne hıristiyanlar, ne de yahudiler, ne almanlar ne de ruslar,
Fischer, Arkadi Maslow vd.) yahudilikle devrimin eş görüşmesine yol
ne fransızlar ne de ingilizler varî Biz komünistler için sadece kapita-
açtı.'' Sonuçta yaklaşık yüzbin ostjüdish göçmen, kültürel olarak asi­
listier ve sömürenler mevcut. Hıristiyan tefecilerden olduğu gibi ya­
mile olmamıştı ve yidiş konuşmakta, uzun sakallarla dolaşmakta ıs­
hudi tefecilerden de nefret ediyoruz, Stinnes ya da Rotschild farket-
rar ediyorlardı. Bu da anti-semitlerin gözünde yahudilerin Alman
m i y o r .” i3 Toplumdaki temel çelişkiler, ulusal ya da dini tüm diğer
ulusuna yabancılığının onaylanması idi. 12 Asimilasyon bir sahtekar­
lıktı, yahudilerin germ en Völk ile ırk olarak başdaşmazlığının sahte
görüntüsü idi. Bu ortamda 1922 yılında cumhuriyetin (yahudi) dışiş­ 13 Spartakus (Yılı belli değil: 9) (burada fransızcadan çeviri). Broşürün yayıncısı
Alman Komünist Partisinin Tarım Seksiyonu olarak görülmektedir. A K P bu asli
leri bakanı Walter Ratheneau öldürüldü. IVIuhafazakar parti, öğrenci
enternasyonalizmi savunurken. Sosyal Demokratların tutumunun çok daha kuşku
verici olduğu unutulmamalıdır. 1919-1920'deki devrim krizi sırasında Sosyal
” 10 Donald Niewyk (1980; 9) 11 Bkz. W ern er T. Angress (1971) Dem okrat hükümet Spartakusbund'un ayaklanmasını bastırmak için - o sıralar tutu­
12 Steven E. Aschheim’e göre (1982; 230) "M itoloji'de ve anti-semitistlerin cu çevrelerde yaygın olan- "bolşevik Yahudileri" parçalama sloganını kullanmaktan
pratiğinde Doğu Yahudilerinin özel bir yeri vardır; politik kaos ve ekonomik kriz kaçınmadı. Prusya'nın Sosyal Demokrat hükümeti I9l9'da "oturma izni olmayan"
döneminde getto Yahudilerinin geleneksel tiplemesi çok yaygındı. Yabancıların Doğu Yahudileri için, geri gönderilmelerini bekleyecekleri toplama kampları
varlığı Yahudi tehlikesinin ifadesi idi." Ayrıca Bkz. Ludger Held (1985) oluşturdu. (Bkz. S.E. Aschheim (1982- 230-40))
Weimar’dan Auschwitz’e Marksistler ve Yahudi Sorunu 245
244

farklılıkları ortadan kaldırıyordu. Weimar Cumhuriyeti döneminde iş­ milliyetçiliğinin bu şehidinin kaderi sesizce geçiştirilmemeli, hele hor
çi sınıfı hareketi ve marksist aydınların politik ve kültürel ufkunu be­ görülmemeli (...) Karşı devrimin cesur askeri Schlageter, biz devrimin
lirleyen, bu saf Enternasyonalist tutum Brecht’in, Nazilerle Yahudi askerleri tarafmdan onurlandırılmayı haketmiştir.”i6 Radek askeri iş­
burjuvazisini aynı cepheye koyduğu, Die Rundköpje und die Spitz- gal altındaki güçlü bir ülkeyi, yarı sömürgeleştirilmiş bir ülke ile ka­
köp fe (Sivri Kafalılar ve Yuvarlak Kafalılar) (1931) adlı eserinde, ol­ rıştırıyordu ve pancermanizmi ezilen ulusun milliyetçiliği ile karıştır­
duğu gibi ortaya konmaktadır. ma tehlikesi ile karşı karşıya idi.ı^ Bu tutumun politik sonuçlan teh­
“Nasyonal bolşevizm” 1920’de devrimci sol ile milliyetçi tepkinin likeliydi: KPD ülkeyi saran milliyetçilik dalgasına karşı çıkmak yeri­
Versailles anlaşmasına karşı ortak mücadeleleri sonucu ortaya çıktı. ne, içeriği ulusal kurtuluşçular tarafından belirlenen propagandaya
Bu eğilim kendini Spartaküs hareketinin bir bölümünün tarihi deva­ alet oluyordu. Bu temelde nasyonal sosyalistlerle “diyalog” aramak­
mı olarak gören, ancak Komintern yanlısı komünistler tarafından ke­ tan kaçınmıyordu: Radek, aşırı sağcı Moeller van den Bruck ile bir
sinlikle reddedilen Almanya Komünist İşçi Partisi’ndeki (KAPD) sol­ tartışma başlattı ve Reventlovv Kontunun açıklamaları R ota Fahne’Ğe.
cular arasında belli bir yankı buldu (isim olarak Hamburg’da Hein­ (Kızıl Bayrak) yayınlandı. lütleleri nasyonal sosyalizmin etkisinden
rich Laufenberg ve Fritz Wolfheim öncülüğündeki grup anılabilir).'4 kurtarma meşru girişimi tehlikeli bir yöne doğru ilerlemeye başladı
Sadece Bavyera’da bazı komünist liderler işçi konseylerinin yenilgi­ ve völkish ideoloji ile marksizm arasındaki sınır giderek belirsizleşti.
sinden sonra nasyonal bolşevik eğilimin etkisi altına girdiler. Mü­ “Schlageter” çizgisi çerçevesinde anti-semitizm konusunda muğ­
nih’te KPD’nin lideri olan Otto Thomas 1921’da ırkçılığı marksist te­ laklığın da ötesindeki tavırlar takımldıı. Bunların en bilineni kuşku­
oriye entegre etme denemesi olan bir bildiri yayınladı. Ona göre sınıf suz Ruth Fischer’in Berlin’de nasyonal sosyalist öğrencilere yaptığı
mücadelelerinin kökeni sadece kapitalizmin sosyo-ekonomik yapı­ ve anti-semitik demagojinin açıkça görüldüğü konuşmadır: Fischer
sında değil aynı zamanda ırk çatışmalarında aranmalıydı. Ashnda III. Reich’ın kurtuluşunun ancak “popülisti taraftaki beylerin” KPD
amaç “biyolojik ırk sorunlarını” tarihin materyalist anlayışına kat­ içinde örgütlü kitlelerle işbirliği içinde mücadeleyi kabul etmeleri ile
maktı. (Rassenbiologische Problemey^ Bavyera KPD’sinin gençlik ör­ mümkün olduğunu iddia etti. “Yahudi sermayesine karşı mücadele
gütünün tepkisi Thomas’ın ihracına neden oldu (sonra yeniden üye­ edenler (...) farkında olmasalar da sınıf mücadelesinin bir militanıdır­
liğe kabul edildi), buna rağmen bu deney ırkçı ideolojinin işçi sınıfı lar (...). Devam edin. Yahudi kapitalistleri alaşağı edin, sokak lamba­
hareketine sızışı açısından ilginçtir. larına asm, ç i ğ n e y i n ! ” i8 Hermann Remmele’nin birkaç gün sonra
KPD’nin anti-semitizme karşı tutumu, savaş sonrası devrimci dö­ Stuttgart’taki konuşmasında söyledikleri daha iyi değildi: “Anti-se-
nemin sona erdiği yd olan 1923’ten itibaren muğlak bir hal aldı. Al­ mitizmin neden ortaya çıktığını çok iyi anlıyorum. Genellikle yahudi
man komünistlerinin Fransızların Ruhr bölgesini işgaline cevabı, olan havyan tüccarlarının istedikleri fiyattan satış yaptıklarını ve bu
Kari Radek’in Komintern’in bir jmrütme kurulu toplantısında kuram- fiyatı ödeyecek durumda olmayan Stuttgart’h kasapların eli boş geri
sallaştırdığı “Schlagater-çizgisi” oldu. Fransanm askeri kontrolü al- döndüklerini görmek için Stuttgart’taki mezbahalara ve hayvan pa-
ündaki Ruhr bölgesinde bir sabotaj eyleminde öldürülen faşist Leo zanna gitmek g e r e k . B u açıklamaların sonucunda Berlin’de gama-
Schlageter’in eylemi Radek tarafından şu sözlerle övülür: “Alman
16 Ossip K. Flechtheim'da alıntı (1976: 178)
17 Pierre Frank (1981, I: 258-62). "Schlagater çizgisi" konusunda ayrıca Bkz. Pierre
14 Bkz. Hans-Helmut Knütter (1977: 176) Broue (1971: 690-97); Marie-Luise Goldbach (1973: I 16-25)
15 Bkz. Hans-Helmut Knütter (1977; 183) 18 E. Silberner'de alıntı (1983: 268) 19 Alain Brossat'da alıntı (1985: 32)
246 Weimar’dan Auschwitz'e Marksistler ve Yahudi Sorunu 247

İ1 haçın sovyet yıldızı ile birlikte basıldığı bazı afişler ortaya çıktı: sı­ söylemle birleştirerek sekter bir politika ile tepki gösterdi. Ernst Tha-
nır aşılmıştı ve KPD şovenist ve anti-semitist ifadelerinden vazge­ elmann’ın “halk devrimi” çağrısı nazilerin völkisch ideolojisine ujmm
çmek zorunda kaldı. Ancak bu sadece dış görünüşte bir düzeltme idi, sağlamaktan başka bir şey değildi. Şoven sloganlar, sosyal demokra­
içerikte temel bir eleştiri yapılmadı. 1923 Ekim’inde Hamburg’daki siyi proletaryanın baş düşmanı olarak ilan eden “sosyal faşizm” te­
başarısız ayaklanma ile Almanya’da son devrim girişimi gerçekleşti. orisi ile başbaşa gidiyordu. Alman Komünist Partisi gelişmelerin di­
Bunun ardından Weimar Cumhuriyeti’ndeki kısmi istikrar karşısında namiğini kavrayamamıştı, Faşizmin yarattığı büyük tehlikenin bilin­
“Schlageter çizgisi”nin bilançosunu çıkarmaktan vazgeçen KPD, bir cinde değildi ve bu tehlikeye karşı sosyal demokrat işçi hareketi ile
baskı dalgasının altında ezildi. birlikte bir cephe oluşturmayı düşünmüyordu. Aksine pratikte sosyal
Freikorps askerlerini devrimin bastırılmasında kullanmaktan ka­ demokrat hükümete karşı faşistlerle birlikte mücadele ediyordu:
çınmayan Alman Sosyal Demokrat Partisi daha temkinli bir politika 1931’de Prusya’nın Sosyal Demokrat hükümetine karşı nazilerin
izlemişti ve şimdi, komünistlerin anti-semitizmini açığa çıkarma lük­ önerdiği referandum, “kızıl plebisit” ilan ederek desteklemesi ya da
sünü yaşıyordu. Radek ve Ruth Fischer’in konuşmaları Vorwaerts 1932’de Berlin’de NSDAP ile birlikte kamu taşımacılığında bir grev
adh dergilerinde Die neuen Anti semiten (Yeni Anti-Semitler) başlığı örgütlemesi gibi. KPD Brünning ve Papen hükümetlerini “faşist dik­
ile yayınlanan, Sobelsohn’un (Radek) Reventlow Kontu ile kol kola tatörlük” olarak nitelendirmişti ve tüm politikası Nazilerin iktidarı ele
yürüdüğü, Werner Scholem’in ayna önünde ari görünebilme deneme­ geçirmelerini önemsiz göstermeye hizmet ediyordu. Hatta Thael-
leri yaptığı ve Ruth Fischer’in nasyonal sosyalist öğrencilerle konu­ mann, Hitler’in zaferinin sonuçta Almanya’da sosyalist devrimin ko­
şabilmek için saçlarını boyadığı hicivli bir şiire konu oldu.20 Nazile- şullarını yaratacağını iddia ediyordu.22
rin ise KPD’nin propagandasından hiç etkilenmedikleri görüldü. 1923 “Schlageter çizgisi”nin anti-semitizme yönelik muğlaklığı sadece
yılında Stuttgart’ta bir komünist toplantıda konuşma yapması için tekrarlanmadı, daha da ileriye götürüldü. Rote Fahne 1931 'de Hit­
davet edilen Alman Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi (NSDAP) temsilci­ ler’in maskesini yahudi büyük burjuvazisinin kurtarıcısı olarak dü­
si, “Radek-Sabelsohn ve diğer Yahudiler” liderlikte olduğu sürece ko­ şürüyordu: “Hitler’in yamanmadığı kasa sahibi kalmadı. Gamalı haçlı
münizmin milliyetçi olamayacağını açıkladı.21 ve belgeli anti-semit şimdi de Yahudileri buldu, tabii ki Elbe’nin do­
Gerçekte, bir kenara bırakılsa bile “Schlageter çizgisi”nden tama­ ğusundaki ari büyük toprak sahipleri ve batısındaki fabrika baronla­
men vazgeçilmedi. 1930’da Komintern’i Stalincileştirme süreci sona rı gibi onları da bolşevizmden kurtarmak istiyor. ”23 Aynı tezler erte­
erdiğinde KPD yeniden milliyetçi bir dönüşüm yaşadı. Almanya derin si yıl çok daha anlamlı başlıklı bir yazıda yeniden ele alindi: “Naziler
bir ekonomik kriz yaşıyordu ve işsizlerin sayısı altı milyonu aşmıştı. Yahudi Sermayesine yardım ediyor. ”24 KPD’nin anti-semisit ve milli­
Weimar Cumhuriyeti parçalanırken halkın desteğini iki yıl içinde se- yetçi propagandası bazı nazileri kazanmasına yol açtı. Bunların için­
kizyüzbin oydan altı milyona çıkaran faşist hareketin yarattığı tehli­ de skandal yaratan en önemlisi kuşkusuz Reichsw ehr eski subayla­
ke büyüyordu (NSDAP 1932 seçimlerinde 13 milyondan fazla seçme­ rından Richard Scheringer idi. Scheringer komünistleri otantik “mil-
nin oyunu aldı). KPD bu duruma milliyetçiliği içi boş bir devrimci

"22 Bkz. Pierre Frank ( 1981, II: 569vd)


"20 Bkz. M.Lindenhecken, "Yeni Anti-Semitler" (Vorwaerts, 23 Ağustos 1923) E. 23 "Hitler Zengin Yahudilerin Kurtuluşunu İlan Etti" (D/e Rote Fahne, 15 Kasım
Silberner'de alıntı (1983: 268vd) 1931) E. Silberner'de alıntı (1983: 272)
21 Louis Dupeux'da alıntı (1985: 200) 24 "Naziler Yahudi Sermayesinden Yana'', Die Rote Fahne, 1 Eylül 1932
248 Weimar’dan Auschwitz’e Marksistler ve Yahudi Sorunu 249

liyetçiler” olarak değerlendiriyor ve KPD Merkez Komitesinde yahudi tikçe proleterleşen bu grup yoğun olarak nasyonal sosyalist harekete
bulunmayışına dikkati ç e k iy o r d u . 2s katıldı. Onların gözünde Yahudi sadece rakip değil aynı zamanda iş­
Büyükada’da sürgündeki Troçki Alman Komünist Partisindeki verendi (özellikle bankalar ve ticari kurumlarda çalışanlar için). Bü­
milliyetçi değişimi kınamakta gecikmedi. Ona göre Scheringer’in nas­ ro emekçilerinin ırkçılığının sınıfsal bir cilası VEurdı. Onlar anti-semi-
yonal sosyalist hareketten ayrıhşı karşı tarafın moralini bozmak ve tizmden etkilenen tek proleter tabaka idi; e) köylüler; onların gözün­
bölmek için kullanılmalıydı, ama onun ideolojisini desteklemek için de Yahudi genelde tefeci, parazit ve sömürücü idi. Naziler “kan ve
değil; stalinist bürokrasi, “Scheringer’in her yönüyle küçük burjuva, toprak” ve Volk ohne Raum (yaşam alanı) politikaları ile bu sosyal
gerici-ütopik ve şovenist broşürünü, devrimci proletaryanın Yeni tabaka içindeki etkilerini arttırmışlardı; f) öğrenciler: geleceğe yöne­
A hid i olarak göstermekle” politik suç işliyordu.26 lik tek perspektifi işsizlik olan gençlik ekonomik krizin etkisinde ra­
KPD hiçbir zaman teorik düzeyde anti-semitizmin analizini yap­ dikalleşmişti. Milliyetçi ilkelerle beslenen öğrenciler komünist hare­
maya çalışmadı. Otto Heller’in 1931’de Berlin’de yayınlanan Der Un- ketin değil, romantik milliyetçiliği içi boş bir kapitalizm eleştirisi ile
tergang des Judentum s (Yahudiliğin Sonu) adlı eseri anti-semitizmin birleştiren faşist hareketin daha çok etkisinde kalıyorlardı.
geleneksel marksist analizini devralmıştı. Anti-semitizm, egemen sı­ Anti-semitizmin bu tiplemesi doğru idi. Milliyetçiliğin, 1931’de
nıfın işçileri bölmek ve küçük burjuva kitleleri proletaryaya karşı kış­ dörtyüzbinden fazla üyeye sahip memur sendikası Deutschnationale
kırtmak için kullandığı bir araç olarak görülüyordu.27 Buna karşıhk Handlungsgehiefen Verbund gittikçe artan ölçüde etkisi altına alması,
KPD Merkez Komitesinden anonim bir yazarın, alman anti-semitiz­ aynı yıl nazilerin öğrenci birliğini ele geçirmeleri hatırlanmalı. 29 Ko­
minin ayrıntılı tiplemesini yapan Kommunismus und Judenfrage (Ko­ münizm ve Yahudi Sorunu’mxn yazarı sadece anti-semitizmin sosyo­
münizm ve Yahudi Sorunu) başlıklı araştırması (1932) daha temel lojik analizini yapmakla kalmaz; aynı zamanda bu olgunun kültürel
bir eserdi.28 Bu araştırmada başlıca altı bileşene yer veriliyordu: a) te­ temellerinin, iktidarını devrimci değil (Jakobinist), bonapartist yoldan
kelci kapitalin ezdiği zanaatkârlar ve küçük tüccarlar; b) serbest mes­ (Bismarck) elde eden alman büjmk burjuvazisinin ideolojik geri kal­
lek sahipleri (doktorlar, mühendisler, küçük avukatlar, akademis­ mışlığında olduğuna değinir. Burjuva devriminin eksikliği yahudile­
yenler vd.): kapitalizmin kirizi ve ekonomik rasyonelleşme, istihdam rin gecikmiş asimilasyonunun da açıklamasıdır: kapitalizm Alman­
piyasasında boşluk bırakmayacağından bu meslek grupları zor duru­ ya’da Fransa’nın aksine geç gelişmiş ve geçmişin feodal kalıntılarını
ma düşecekti. Yahudiler bu sosyal tabakada yoğun olduklarından tamamen yokedememişti. Mutlakiyetçi Prusya devleti egemen kapita­
küçük burjuvazi ve orta sınıftan alman entelektüelleri anti-semitlerin list sosyal ilişkiler sonucu değişmişti, ancak memurları ve büyük bur­
her yerde öne sürdükleri “yahudi rakip” tezinden kolay etkileniyor­ juvazi kapitalizm öncesi ideolojinin etkisi altında idiler. Dolayısıyla
lardı; c) memurlar (Yahudiler memurlar arasında temsil edilmiyordu, anti-semitizm, modern kapitalist ve sanayileşmiş Almanya’da yaşa­
buna rağmen bürokrasinin Kayzer dönemindeki ayrıcalıklı statüsünü maya devam eden bu arkaik kültürün bir yönüydü.^o Doğal bilimle­
yıkan cumhuriyetle özdeşleştirildikleri için memurlar arasında anti­ rin, dinin yerine geçtiği bir dönemde, Yahudiler artık İsa’nın katilleri
semitizm normal bir olgu idi); d) özel sektör çalışanları: ekonominin
rasyonelleşmesi sonuçu işsizlik tehdidi ile karşı karşıya olan ve git-
” 29 Büro çalışanları arasında anti-sennitizmin yaygınlaşması konusunda Bkz. G .L
Mosse (1979: 383-7) Saul Friedlaender (1971:11I) I930'da öğrencilerin % SO'sinin
Nazi partisinin sempatizanı olduğunu yazar.
25 Bkz. H.-H: Knütter (1977: 188) 26 Leo Trotzki (1971, I: 123)
30 KPD (1932:281)
27 O tto H eller (1933) 28 KPD (1932: 272-86)
250 Weimar’dan Auschwitz’e 251
Marksistler ve Yahudi Sorunu
olarak suçlanmıyordu, söz konusu olan “kanm saflığmı yitirmesi gü- Yahudi sermayesini, propagandaları sonucu yükselen ırkçı saldırılan
nahmm”3i {Sünde wider das Blut) önlenmesi idi; Naziler bu durum­ karşısında koruma altına almak zorunda kalacağı tahminini dile ge­
da sadece Yahudilere karşı nefreti, ırkçı bir nefrete dönüştürdüler. tiriyordu. Ve şu sonuca varıyordu: “Bu teorik saldırılar sadece kulis
Herşeye rağmen anti-semitizmin ideolojik içeriği, temelde sosyo­ arkasında yahudi kapitalist beylerle yapılan pazarlığı, anti-semitiz-
ekonomik bir olgu çerçevesinde önemsiz görülüyordu. Anti-semitiz­ min kışkırttığı kiûelerden gizlemeye yöneliktir. ”33 Hans Behrend (Al-
min ekonomik unsurlarının Weimar cumhuriyeti sırasında etkili ol­ bert Norden’m takma ismi) şunu yazar: “Anti-semitizm doğrudan
duğu kuşkusuz, ancak bu tek sorun değildi. Anti-semitizmin yeni bir sermaye yoğunlaşmasına yol açacaktır. ”34 Ona göre bu, ya­
karmaşık boyutları, sadece ekonomik boyuta indirgenmesine, yahu­ hudilere ait bazı işletmelerin Siemens, Krupp gibi büyük holdingler
di tüccar “kasüna” karşı küçük burjuva düşmanlığa, izin vermeyecek tarafından yutulduğu gerçeğinde şüphe bırakmayacak şekilde ortaya
kadar bü}mktü. Faşizmin yükselişi, kapitalizmin iki dünya savaşı çıkmıştır. 1938’deki Kristal gecesi ile acı bir üne kavuşan pogromlar
arasındaki genel krizinin sonucu iken, ideolojisi, radikal küçük bur­ bile Nazi rejiminin gerekliliği, sosyal çarpıkhklar. için bir günah keçi­
juva perspektiften yeniden ele alman, sağcı alman kültürünün tüm si bulma ihtiyacıyla a ç ı k l a n ı r .35
parçalarının birleştirilmesinden oluşuyordu: Volk’un yüceltilmesi, Geleneksel ekonomist bakış açısı 1935’ten itibaren Komintern’in,
milliyetçilik, ırkçılık, anti-semitizm, karşı-devrimci romantizim, anti- “Üçüncü Dönem” solculuğunun yerine demokrasinin burjuva değer­
komünizm. Alman burjuvazisi en azından XIX. yüzyılın sonundan leri ile uzlaşmanın konulduğu, yeni bir stratejik yöneUşine, Halk Cep­
itibaren völkishe ideolojinin etkisi altında idi. Buna karşüık KPD’nin hesi politikasına vardı; Nazi-Almanya’sında ırkçılık ve anti-semitizm
analizinde anti-semitizm modern alman kültürünün temel eğilimi artık, modern medeniyetin savunulması perspektifinde, mücadele
olarak değil, içinde bulunulan tarihi dönemde bü}mk burjuvazinin çı­ edilmesi gereken ortaçağ üfürükçülüğünün geri dönüşü olarak görü­
karlarına uygun olan feodal bir ideolojik kalıntı olarak görülüyordu. lüyordu. Halk cephesinin düşünsel-kültürel eğilimi 1937’de Paris’te
Bu anlayış, aynı zamanda dini, kültürel ve ekonomik, karmaşık bir yapılan ırk fanatizmi ve anti-semitizme karşı dünya kongresinde ifa­
sosyal olgu olan anti-semitizmi, büyük sermayenin basit bir taktiği­ desini buldu. Kongre şu kararı aldı: “Dünyadaki tüm ulusların insan­
ne indirgiyordu. Bir başka deyimle anti-semitizm jmzyılın ilk yansın­ ları, barış, adalet ve kardeşlik için birleşin!”36 Bu aslında Benjamin’in
da Alman emperyalizminin yapısının bir parçası olarak değil bir işle­ ifadesiyle, "tarihi bir norm” olarak görülen “ilerleme adına”37 Faşiz­
vi olarak görülüyordu. me karşı çıkan sosyal demokrasinins» geleneksel kavramlarının yeni­
KPD, bu modele dayanarak, faşizm ile yahudi sermayesi arasmda den değerlendirilmesi idi. İşçi hareketinin görevi, burjuvazinin Faşi-
çatişma olasıhğımn bulunmadığını savunuyordu; dolayısıyla, Hitier zim’le ihanet ettiği Aydınlanma ve ilerlemenin değerlerinin (yahudi­
yahudi büyük burjuvazisinin çıkarlarını savunmak zorundaydı. In ­ lerin kurtuluşu) sa'vunusu ile smırlanmıştı.
ternationale Korrespondenz 1933 Eylül’ünde “Berlin’den bir mektup”
yayınladı: “İmhaya gelince, gerçekten herşey yolunda -en azından Diğer marksist görüşler: Guerin, Rosenberg, H orkheim er
ödeme gücüne sahip Yahudiler için. (...) Alman Yahudileri -eğer pa­
Faşizmin farklı marksist yorumlarında genelde anti-semitizmin ana-
raları varsa- geleceğe umutia bakabilirler.”^2 Hatta yazar Nazilerin
33 A.g.e. 34 Hans Behrend (1935: 1530)
31 KPD (1932: 282)
35 E.W. (1938: 797) 36 H. Friede (1937: 940)
32 "L'int'gration des juif allemand dans l'Etat", La Correspondance internationale. X III,
37 W alter Benjamin, "Tarih Kavramı Üzerine", ( 1977, I, 2:700)
1933, Nr. 75-76, s.92l.
38 Bkz, örneğin Fritz Brügel (1931: I 17)
252 Weimar’dan Auschwitt’e
Marksistler ve Yahudi Sorunu 253
lizi fazla yer tutmaz. 1935’te Romimern’in VII. Kongresi Faşizmi “te­
anti-semitizmin biçimine ilişkin bu tanımlamasının ötesinde, anti-
kelci kapitalizmin saldırgan kesimlerinin” doğrudan ifadesi olarak
kapitalist bir bilincin yahudi nefretine dönüşmesi olarak gördüğü iş­
gören ünlü teoriyi kabul etti ve Faşizmin kitle karakterini tamamen
levinin kavranmasını çok önemli bulur; “milliyetçi ajitatörler sömür­
gözardı etti. Anti-semitizm bu sosyo-ekonomik analiz çerçevesinde
gen yahudi sermayesine karşı propagandaları yaparken sosyalizm
neredeyse hiç ele alınmadı. Faşizmi bir tür Bonapartizm^^ olarak gö­
rüzgarlarında yelken açabildiler.
ren August Thalheimer de bu konuya değinmedi; ve nihayet Ernst
Daniel Guerin’in bir eserinde ortaya koyduğu ve uzun zaman na­
Bloch ve Herbert Marcuse’un nasyonal sosyalist ideolojiye ilişkin ya­
zizmin marksist analizi açısından en önemli eserlerden biri olan tu­
zılarında da anti-semitizmin analizi eksiktir.4o Daha önce belirtildiği
tumu neredeyse aynı idi. Faşizm ve Büyük Sermaye adlı eserinde
gibi Martin Jay’in anti-semitizmin Weimar döneminde yahudiler ta­
şunları yazar (1936); “Anti-semitizm orta tabakanın bilincinde gizli
rafmdan görmezlikten gelindiği yolundaki yorumu bu dönemdeki te­
II olarak mevcut; XIX. yüzyılın tamamı boyunca kapitalist gelişmenin
orik yazılardaki eksikliğin açıklaması olabilir.
kurbanı olan küçük burjuvazi yaşadığı acıların sorumlusu olarak te­
Buna karşılık Artur Rosenberg ve Daniel Guerin’e göre faşizm
fecileri, bankacıları ve hatta yahudi küçük tüccarları gördü. Fransız
analizinde yahudi sorununa yan çizilemezdi. İkisi de anti-semitizmi
Toussenel bile F o d aliteeJin an ciere adlı eserine “Zamanın Kralları,
anti-kapitalizmin süblime bir biçimi olarak gördüler. Rosenberg’e gö­
Yahudiler” alt başlığını koymuştu ve şunları yazıyordu; “tüm dev­
re nazi anti-semitizm nitelik açısından ırkçılık ve milliyetçi yabancı
rimcilere, bankaları Yahudilerin elinden almalarını öneririm. Faşizim
düşmanlığından ayrılmıyordu. “Demagojik milliyetçiliğin” çok eski­
ırkçılığı kullanarak orta tabakanın onayını alacağından emin; aynı
den beri karşı çıkacağı bir “nesneye” ihtiyacı vardı; Birleşik Ameri­
zamanda kendisine sermaye sağlayanları halkın öfkesinden koruyor;
ka’nın güneyinde “yoksul beyaz” siyahlardan, Türkler Ermenilerden
kitlelerin kapitalizme tepkilerini Yahudilere yöneltiyor. ”44 Franz Ne-
nefret ediyordu; Orta ve Doğu Avrupa’da milyetçiliğin günah keçisi
umann, Nazi Almanya’sının sosyo-ekonomik yapısını inceleyen mü­
her zaman yahudiler olmuştu.^ı Naziler anti-semitizmin bu gelenek­
kemmel marksist analizlerden biri olan Behem oth. N asyonal Sosya­
sel biçimini devralddar ancak onu die fachistische Stosstrupptaktik
lizmin Yapısı ve Pratiği adlı ünlü eserinde “baskıcı” ve “baskıcı ol­
(faşist saldırı grubu taktiğine) dönüştürdüler.42 Rosenberg SA’nın
mayan” anti-semitizm ayrımını yapar, buna rağmen bir kez daha ya­
yahudilere karşı şiddetini çarlık Rusya’sındaki pogromlarla aynı de­
hudilere karşı ırkçılığın ve Nazi rejimindeki şiddetin sadece “sınıf
ğerde görme eğilimindedir ve aralarında sadece bir fark görür; Rus­
mücadelesinin ikamesi’’^^ olduğu sonucuna varır.
ya’da pogromlar Çcirlık polisinin değil Kara-Yüzlerin eseri idi, Alman­
ya’da ise doğrudan devlet tarafından organize edildiler. Rosenberg
"43 Arthur Rosenberg (1967: 126)
44 Daniel Guérin (1983b: 80). Guerin bu tavrını daha I933'de Almanya'da yaptığı
39 Bkz. August Thalheimer (1930) söyleşiler sırasında geliştirmişti. Örnek olarak şunları yazar (1983a; 8): "650 bin
40 Bkz. H erbert Marcuse (1965); Ernst Bloch (1977). Marcuse'nin çalışması kariz­ Yahudi nasıl 65 milyon Almanı işsiz bırakır? Ama işler kötü gitti mi bir günah keçisi
matik lider kavramında, abartılı doğallıkta (ilkel dönem doğasının mitleştirilmesi ve bulunması gerekir ve gerçek sorumlu kapitalistlerin halkın öfkesinden korumak için,
romantik ideale dönüştürülmesi) ve genellemede (organizma; halk) totaliter ide­ tüm günahlar Yahudilere yüklendi. (...) Nefretin derindeki nedenlerini anlamak için,
olojinin karakteristik çizgilerini görür; Bloch'un, faşizmin kitle psikolojisi üzerine ırk teorisyenleri ve kahverengi gömlekli olmayan halktan basit insanlara kulak ver­
eserlerin derlemesi olan kitabı ise nasyonal sosyalist doktrinin analizinin mek gerek. Hitler yeni bir şey yaratmadı; o sadece kulaklarını açtı ve anti-semi­
ötesindedir, ancak ne biri ne de diğeri anti-semitizm sorununa değinmez. tizmin, kitlelerin anti-kapitalizmine karşı ne kadar önemli bir çare olduğunun farkına
41 Arthur Rosenberg (1967: 86) 42 Arthur Rosenberg ( 1967; 87) vararak bunu formüle etti."
45 Franz Neumann (1984: 131-68)
Weimar'dan Auschwitz'e Marksistler ve Yahudi Sorunu 255
254

Yahudilere karşı nefreti, anti-kapitalist isyanın yerini alan (dola­ zilerin ortadan kaldırıyormuş gibi göstererek kapitalizmi kurtarması
yısıyla onu nötralize eden) bir olgu olarak gören teoriler, 1933’den için gerekli araçtır. Öte yandan Johre’nin 1935 yılında troçkistlerin
önce nazi anti-semitizmin önemli bir bileşenini ortaya koymakta, an­ sürgünde çıkardıkları Unser Wort (Sözümüz) adlı dergide yayınla­
cak Nazi rejiminde anti-semitizmin kavranmasına yardımcı olma­ nan bu makalesi, yahudilerin özgürleşmesi gibi “medeni özellikleri”
maktadır. Nürnberg yasaları Hitler’in anti-semitizminin sadece bir yokeden Nürnberg yasalarına karşı şiddetli bir karşı çıkışla başlar ve
taktik değil, baskıcı nazi rejimin temel bileşenlerinden biri olduğunu “kapitalist sınıflarm vandalizmine” karşı burjuva kültürünün savu­
ortaya koydu. Karmaşık yahudi sorununu sadece yahudilerin sosyo­ nulması çağrısında bulunur.
ekonomik işlevine dayandıran anlayışlar, faşizmin bu temel unsuru­ Garip gibi görünse de temelinde benzeri bir tutum Max Horkhe­
nu kavrayamadılar. imer’in “Avrupa’da Yahudiler” adlı araştırmasında da geliştirildi.
Otto Bauer 1936’da yayınlanan Faşizmin analizine adadığı kita­ Araştırma Frankfurt Okulunun o zaman Birleşik Amerika’da yayın­
bında bu sorunla hiç ilgilenmez, sadece iki yıl sonra ölümünden kısa ladığı Zeitschriftfü r Sozialforschung adlı dergide yayınlandı. Hork-
bir süre önce yayınlanan bir araştırmasında kısaca değinir. Ona göre heimer’e göre yahudiler emperyalist dönemde devlet kapitalizminin
Nazilerin anti-semitizmi ile yüzyıl dönümünde Viyana’da yaşayan kurbanı olan tüccarlar sınıfından ibaretti. XIX. yüzyıl kapitalizminin
Lueger ve Schönerer’in anti-semitizminden farkh değildir-, ikisi de bilinen liberal-demokratik biçimine son veren Nazi rejiminde devlet,
yahudilerin toplumdaki ekonomik konumlarının sonucudur. Hitler’in geleneksel pazar yapısını sarsarak ekonomik sistemin tamamını
küçük burjuvaziyi kontrol altında tutmak için kullandığı yahudi nef­ kontrol altına alabilmişti. Devletin pazarın yerine geçmesi kaçınılmaz
reti uzun vadeli bir araç olamazdı, çünkü yahudilerin ekonomik ya­ olarak anti-semitizmi yaratmıştı, çünkü yahudiler ilk dönemlerinden
şamdan uzaklaştırılmaları er ya da geç kitlelerin faşist darbecilere beri ticari kapitalizminin tipik temsilcisi idiler. Nazi rejimi ekonomik
karşı ayaklanması sonucuna varacaktı.46 alanda yahudilerden kurtulmak için onlara karşı bir propaganda sa­
Nürnberg yasalarını genç Marx’in Yahudileri para ve ticaretle öz­ vaşı başlatmıştı ve yahudileri tüm toplumsal kötülüklerin sorumlusu
deşleştirdiği Zur Ju d er^ ag e adlı eserinin genelde onaylanması ola­ yapmaya çalışıyordu. Horkheimer anti-semitizm kavramını, “aptal
rak gören Alman troçkist Joseph Weber (Johre), ekonomist yaklaşım adamların sosyalizmi” ifadesi ile Frankfurt Okulunun bir başka tem­
açısından tamamen tipik bir örnektir, johre’ye göre proletaryanın silcisi olan Friedrich Pollack’ın geliştirdiği devlet kapitalizmi teorisine
kurtuluş mücedelesi, yahudilerin kurtuluşu ve toplumun yahudiler­ entegre etti. Bununla birlikte sonuç hayal kırıklığı yarattı: Horkhe-
den, onun gözünde “yahudi bezirganlardan” kurtuluşunu içermek­ imer’e göre “Yahudilerin kaderi için ki düzeyde -meslekleri ve burju-
teydi. Johre, “yasaların her birinin yahudilerin burjuva karakteri,
hatta burjuva toplumunun yahudi karakterinin sonucu olarak orta­ dönemde Almanya'daki Yahudiler asimilasyon sürecinde idiler; b) bu eser Marx'in
marksist olmayan gençlik eseri idi; c) genç Marx'in bu tamamen farklı u rih i bağlam­
ya çıktığını” y a z a r .4 7 Bu tartışmanın özü açıktır: anti-semitizm, Na- daki pozisyonlarının, Nazi rejimi Almanya'sına uygulanması kesinlikle mümkün
değildir. Alex, tefeciliğin Yahudilere özgü bir özellik olmadığını, aksine Yahudilerin
yaşamadığı Hindistan ve Japonya'da da görüldüğünü ileri sürerek tartışmayı
"46 O tto Bauer (I980ç: 894 vd). Bauer Faşizmin analizini, İki Dünya Savaşı
sürdürür. Johre (1936: 4) (burada Fransızcadan çeviri) bu polemiğe yönelik bir yazı
Arasında? (Bratislava 1936) adlı eserinde yapmıştı.
daha yazar ve Yahudiliğin bir kastı tanımlayan kavram olduğunu, "anti-semitizmin ana
47 Johre (1935: 3) (burada Fransızcadan çeviri). Burada Johre'nin bu makalesinin
kaynağını da onların, sosyal ve ekonomik işlevlerinden aldığım" belirterek tutumunu
IV. Enternasyonal’in Alman seksiyonunda Yahudi sorununa ilişkin bir tartışmayı
savunur. Alman Troçkistlerinin sürgündeki tarihi için Bkz.Maurice Stobnicer (1985).
açtığı hatırlatılmalı. Unser Wort'un Aralık(1935) sayısında yayınlanan Alex imzalı bir
cevapta şu noktalar vurgulanır: a) Marx'in Yahudi Sorunu adlı eserini kaleme aldığı
256 Weimar’dan Auschwitz’e Marksistler ve Yahudi Sorunu 257

va toplumunun temeli açısmdan- önemli olan dolaşım alanı (...) eko­ İki Alman filozof iki yeni unsuru ortaya çıkararak, anti-semitiz­
nomik anlammı kaybetti. (...) Yahudiler dolaşımm temsilcileri olarak min yeni bir yorumunu yaptılar:
güçsüzleştirildiler, çünkü modern ekonominin yapısı bu alanı tama­ a) Akıl ve ilerlemenin diyalektik olarak insana baskı aracına dö­
men yolunun dışına çıkardı. Onlar, yokettiklerinin işlevini üstlenen nüştüğü, düşkün bir sosyal sitemin temsilcisi olarak tekelci burjuva­
iktidar diktasının ilk kurbanları oldular. ”4» zinin kendinden nefreti. Bu psikolojik açıklamada, anti-semitlerin
Nazilerin Avrupa’da Yahudi Sorununun “kesin çözümünü” baş­ geliştirdikleri yahudilere yönelik tamamen olumsuz imaj, gerçekte ik­
lattıkları sırada yazılmış bu makale, Yahudileri sadece bir ekonomik tidar sahibi sınıfın kendi reel olumsuzluğunu, bu anlamda seçilmiş
kategori olarak görmektedir. Gershom Scholem 1940 Şubat’ında bir halk olan yahudilere yansıması olarak ortaya çıkar. Parazit ve ik­
Walter Benjamin’e yazdığı bir mektupta her türlü yorumlayıcı gücü­ tidar düşkünü yahudi, aslında kendi kendisinden nefretini yahudile­
nü kaybeden ve Hitler’in hakimiyetindeki A’vrupa’da Yahudilerin fi­ re yansıtan burjuvazidir.so
ziksel imhası gibi gündemdeki sorulara cevap getiremeyen bu ekono­ b) Yahudilerin farklılığının nazi totalitarizmi ile asla uyuşamama-
mik bakış açısının yerinde ve sert bir eleştirisini geliştirir. Milyonlar­ sı. Anti-semitizm her otoriter toplumda (Marcuse’un geç döneminde
ca insanm en temel hakları olan yaşama hakkı tehlikede iken, bütün kullandığı deyimiyle “tek boyutlu” batılı medeniyetin) farklılığı orta­
bir ulus, Doğu Yahudileri ve Alman kültürünün bir kesimi yokolma dan kaldıracak temel bir eğilim olarak ortaya çıkmaktadır. Anti-semi-
tehdidi ile karşı karşıya iken Yahudi ticaretinin defedilmesi üzerine tizm kitleleri yabancı bir unsura, toplumun sürekli tehdit olarak algı­
tartışmalar, zevksiz bir şakaydı.49 ladığı Yahudilere karşı, bir araya getirecek ve birleştirecek güçtedir.
Horkheimer savaştan sonra, 1939’da yazdığı bu makalenin vül- Hans Mayer kadınların, eşcinsellerin ve Yahudilerin farklılığının algı­
ger marksizmini terketti. Horkheimer ve Adorno’nun 1947 yılında lanması üzerine mükemmel çalışmasında bu anlayışı şu formülle
yayınladıkları Aklın D iyalektiği adlı eserdeki yahudi sorunu bölümü özetlemektedir: “her outsider hır provokasyondur.Bu bölümü bi­
araştırmamızın tarihi çerçevesinin dışına çıkmaktadır; buna rağmen tirmeden önce Aklın D iyalektiği ve Frankfurt Okulunun baskıcı kişi­
bu eserin kısa da olsa analizi ilginçtir, çünkü burada yahudi sorunu­ lik üzerine diğer çahşmalarmm anti-semitizmin marksist analizine
nun marksist analizinde ekonomist yaklaşımı temelde aşan bir ma­ büyük katkı olduğunu söylemek gerekir. Buna rağmen onlar da so­
kale söz konusudur. Burada yahudilerin “ilerlemenin sömürücüleri” runun sadece tek bir yönünü vurgulamışlardır: anti-semitizmin psi­
olarak adlandırılması, kapitalizmin gelişiminde yahudi ticaretinin ro­ kolojik işleyişi. Psikoanalizin marksist teoriye entegrasyonu faşizmin
lüne üişkin tartışmayı yeniden başlatmayı amaçlamamaktadır, aksi­
ne onları batılı medeniyetin hem kurbanları hem de simgeleri olarak 50 Max Horkheimer / Theodor Adorno ( 1982: 167 vd). Psikoanalitiker j. Uplanche
göstermektedir: Yahudilerin kurtuluşunu sağlayan aydınlanma onla­ ve J.-B. Pontalis (1967: 344) yansıtma kavramını şöyle tanımlarlar: "öznenin,
tanımlayamadığı ya da ilkesel olarak reddettiği, duygular, istekler, nitelikler, hatta
rın imhası ile kendi tarihi negatif diyalektiğini ortaya çıkarmıştır.
'nesneleri' kendinden uzaklaştırarak, başkaları, başka kişiler ya da nesnelere
Kurtuluş burjuva aklının zaferine işaret ediyordu, modern anti-semi- yöneltmesi. Bu en ilkel savunma biçimidir, özellikle paranoya durumlarında, ama aynı
tizm ise onun imhasının göstergesi. zamanda "normal" düşüncede ve batıl inançlarda ortaya çıkar."
51 Hans Mayer (1975: 29). Horkheimer ve Adorno (1982: 179 vd) "yabancı olan
herşeye karşı acımasız nefreti" totaliter sistemlerin "içkin sonucu" olarak tanımlar­
'"48 Max Horl<heimer (1939: 131). Pollock'un ekonomik teorileri için Bkz. Martin Jay lar Frankfurt Okulunun anti-semitizm analizi için Bkz. Martin Jay (1986b); Anson
(1981: 185-8) Rabinbach (1980). Bu bakış açısı kısa bir süre önce Detlev Claussen tarafından
geliştirildi (1987).
49 Gershom Scholem (1975: 276-8)
258 Weimar’dan Auschwitz’e Marksistler ve Yahudi Sorunu 259

kavranmasında bir adım ileriye gidilmesine yardımcı olmuştur (ırkçı­ ki’ye göre Hitler, ırkçı düşüncenin geleneksel teorik deposundan ba­
lık ve anti-semitizm artık marjinal ve yan unsurlar olarak ka'vranma- zı fikirleri, “diplomat ve amatör aydın” Kont Gobineau’nun kaleme
maktadır), ancak burada da sadece psikolojik unsur ekonomik unsu­ aldıklarını aşırarak geliştirmiştir. Nasyonal Sosyalizm ile milliyetçi
run yerini almıştır. Anti-semitizm konusunda bir tek boyutlu teori söyleminde anti-semitist ve ırkçı unsurların bulunmadığı (en azın­
yerini diğerine bırakmıştır. dan 1938’e kadar) İtalyan Faşizmi arasındaki farkı ortaya koymakla
birlikte Nasyonal Sosyalizmin ideolojik kökeni konusundaki tanım­
Bir alternatifin biçimlenişi: Troçki laması oldukça bulanıktır. Gobineau’ya gönderme kuşkusuz doğru­
Troçki’nin özellikle otuzlu yıllardaki yazılarında, o zamana kadar an- dur, buna rağmen Troçki Alman ırkçılığı ve anti-semitizminin, -Wag-
ti-semitizm analizinde belirleyici olan ekonomik sınırları aşma dene­ ner’den Marr’a, Chamberlain’dan Moeller van den Bruck’a kadar-
melerine rastlanır. Açık ve sistematik bir anlayış olmaktan çok bir di­ nasyonal sosyalist doktrinin geliştiği kültürel humusu yaratan
zi sezgiye dayanmasına rağmen bu düşüncelerin önemi vurgulanma­ völkisch ideolojisinin neredeyse yüzyıllık gelişimine dayanan uzun
lıdır. Almanya’da yükselen nazizm rus devrimciyi yahudi sorununa geleneğini yadsır görünmektedir. O Nasyonal Sosyalizm’i ideolojik
bakış açısını toplu bir yeniden gözden geçirmeye zorladı. 1934-1940 düzeyde modern Alman kültürünün bir eğiliminin gelişmesinin doğal
yılları arasında bir dizi makale ve söyleşide asimilasyon modelinin uzantısı olmaktan çok, Aydınlanma Çağı öncesinden kalma bir dü­
tarihi yenilgisini açıkça kabul edip, Dogu Yahudilerinin ulusal karak­ şüncenin mistik milliyetçilik biçiminde yeniden ortaya çıkışı gibi gör­
terini vurgulamış ve yahudi sorununun toprağa bağlı çözümünü mektedir. Bu konuda şunları yazar; “Evrimin, maddeci düşüncenin
önermiştir. 1937’de Der Weg (Yol) isimli Meksika’da yayınlanan yi­ ve akılcılığın -XX., XIX. ve XVIII. yüzyılların- karşısına kahramanca
dişçe günlük gazetede yayınlanan söyleşide şunları söyler: “gençken, esinin kaynağı olarak milliyetçi idealizm çıkarılmaktadır. Hitler’in
yahudi sorununun neredeyse kendiliğinden ortadan kalkacağını söy­ ulusu, küçük burjuvazinin kendi mitolojik gölgesidir. Acıklı bir “Bin
lemeye eğilimli idim. Yüzyılımızın son çeyreğindeki gelişmeler ne ya­ yıllık Reich” sayıklaması.
zık ki bu öngörüyü doğrulamadı. "S2 Troçki’ye göre yahudi sorunu­ Ulusu tarihin üzerine çıkarmak için ırkm desteği kullanılmakta­
nun devamı özellikle Avrupa’da anti-semitizmin etkili gelişmesinin dır. Tarih ırkın kendini gösterişi olarak yorumlanmaktadır. Irkın ni­
sonucu idi. telikleri değişen toplumsal şartlardan bağımsız olarak tasarlanmak­
Buna bağlı olarak da anaUzinde, modernliğe karşı orta çağdan tadır. “İktisadi düşünce”yi aşağılık birşey olarak reddederken Nasyo­
kalma bir tepki. Aydınlanma dönemi öncesindeki mistik ve akılcı ol­ nal Sosyalizm bir basamak daha aşağı inmektedir: İktisadi maddeci­
mayan geçmişe geri dönüş olarak nitelendirdiği nazi ideolojisi ile to­ likten zoolojik maddeciliğe geçmektedir. ”53
taliter rejimin, içinde bulunulan çağda kapitalizmin otantik ifadesi Troçki, XIX. yüzyılın birçok ilerici düşünceleri gibi Evrimcilik ve
olarak anlaşılan nazizmin ana unsurlarından biri olarak anti-semi­ Sosyal Darvinizm teorilerinden gelişen biyolojik ırkçılığın “bilimsel”
tizm arasındaki dikotomi açık olarak görülür. 1933 Haziran’ında ya­ karakterini anlayamadı. Onun gözünde ırkçılık, çöküş dönemini ya­
yınladığı bir makalede Hitler’in ırkçılığını “ekonomik materyalizmin, şayan kapitalist toplumun feodal dönemden bulup çıkardığı bir ide­
hayvani materyalizme” gerilemesinin ifadesi olarak tanımlar. Troç- olojik kalıntı idi. Bu anlayış genelde feodal anti-semitizmin dini tip-

” S2 Leon Trotsky (1982a: 111). Troçki'nin Yahudi sorununa bakış açısında değişim için
Bkz. Joseph Nevada (1972; 231); Irving Howe (1978; 158); Enzo Traverso (1993) 53 Leo Trotzki (1981b; 207)
260 Weimar’dan Auschwitz’e
Marksistler ve Yahudi Sorunu 261
lemesine karşı ortaya çıkan ırkçı anti-semitizmin modernliğini kav- leme aldığı Dördüncü EntemasyonaVin Geçiş Programı ’nda yer al­
rayamazdı. Troçki “Yalnız köylü evlerinde değil, gökdelenlerde dahi makla birlikte57, 1940 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasın­
bugün hâlâ XX. yüzyılın yanısıra X. ve XIII. yüzyıllar yaşanmakta­ dan kısa bir süre sonra açık olarak dile getirilmiştir. Dördüncü Enter-
dır” diye yazar.54 Faşizm, Alman toplumunun kendini kurtarmayı
nasyonal'in Alarm Kojı/ransı Bildirgesi’ndt (Mayıs 1940) şunları ya­
başaramadığı, cahillik, bilgisizlik ve yabanıllıktan oluşan dev bir du­ zar: “havacılık, telegraf, telefon, radyo ve televizyon çağında bir ül­
varla “toplumun özgür gelişimini” engellemekteydi: “kapitalist uy­ keden diğerine seyahatlar pasaportlar ve vizelerle zorlaştırılmaktadır.
garlık hazmedilmemiş bir barbarlığı kusmaktadır. Dünya ticaretinin çözülmesi ve ulusal ticaretin çöküş dönemi, şove­
Sonuçta anti-semitizm bu makalede burjuvazi içindeki ekonomik nizm ve özellikle anti-semitizmin şiddetli yoğunlaşması ile birlikte
çatışmanın ürünü olarak yorumlanmaktadır. Troçki şunu yazar; yürümektedir. Kapitalizm yükselme döneminde yahudi halkını getto­
“Ekonomide milliyetçilik, pratikte, vahşi ama güçsüz anti-semitizm lardan çıkardı ve onu ticari gelişiminin aracı haline getirdi. Bugün yo-
nöbetlerine indirgenmektedir. Naziler, şeytani bir güç olarak tefeci ve kolmaya mahkûm kapitalizm, yahudi halkı son damlasına kadar sık­
banka sermayesini bugünkü ekonomik sistemden soyutlamaktadır­ mayı deniyor: iki milyar kişinin yaşadığı gezegenimizde, nüfusun %
lar; ve herkesin bildiği gibi, Yahudi burjuvazisi de tam bu alanda 1’inden daha azını oluşturan 17 milyon bireye yer yok! Burjuvazi,
önemli bir yer tutmaktadır. Bir bütün olarak kapitalizmin önünde güçlü doğa ve insanlar için yeryüzü gibi gökyüzünü de fetheden tek­
eğilen küçük burjuva, uzun kaftanlı ve çoğu kez cebinde beş kuruş nolojik mucizelere rağmen, gezegenimizi tiksinti verici bir hapisha­
bile bulunmayan Polonyalı Yahudi’de cisimlenen şeytanî kâr düşün­ neye çevirmeyi becerdi. ”S8 Nazi doktrini konusunda da “ırkçı sempa­
cesine savaş açmaktadır. Yahudilere karşı düzenlenen pogromlar, ırk ti ve antipatilerinin stratejik çıkariarına” göre değiştiğini, sadece an­
üstünlüğünün en yüksek kanıtı haline gelmektedir. ”56 ti-semitizmin istisnai biçimde “daha istikrarh bir unsur olmaya” de­
Bu analiz, Horkheimer gibi, nasyonal sosyalist anti-semitizmi ya­ vam ettiğini ekler. Nasyonal Sosyalist ideoloji artık feodal kalıntı de­
hudilerin ticaretteki öncü rollerinin sonucu bir yan unsur olarak gö­ ğil “kültür emperyalizminin kimyasal saf özü idi.”S5 Birleşik Ameri­
ren ekonomik yorumlaması nedeniyle sınırh kalır. Buna karşılık ka’nın Hitler’in tehdit ettiği Avrupa Yahudilerini kabul etmekten ka­
Troçki otuzlu yılların sonlarında anti-semitizme bir başka bakış açı­ çınmasına özellikle işaret etmesi, Troçki’nin anti-semitizmi sadece
sı ile yaklaşmaya başlar. Yahudiler şimdi hakim sınıfın insanlığı bir nasyonal sosyalist çılgınhğm sonucu olarak değil, emperyalist siste­
kan gölüne dönüştürerek kurtarmaya çalıştığı, çürümekte olan kapi­ min genel bir ürünü olarak gördüpnü açığa çıkarmaktadır.
talizmin ilk kurbanları olarak görünmektedir. O zamana kadar eleş- Marksist düşüncenin iki dünya savaşı arasında anti-semitizm ko­
tirisiz ilerlemenin kriterleri olarak görülen bilimsel, teknik ve endüst­ nusundaki en temel analizini Troçki yapmıştır. Rus devrimci Meksi­
riyel gelişme şimdi ikili varlığı ile ortaya çıkmaktadır: insanların öz­ ka’da sürgünde iken Hitler Avrupasını, Yahudi halkın soykırımının
gürleşmesinin olası aracı ve modern barbarlığın taşıyıcısı olarak. Ya­ hazırlandığı bir laboratuvar olarak görür. 1938 Aralığında bu öngö­
hudUerin kaderi gittikçe artan ölçüde yokolma ve barbarlık alternati­ rüsünü şöyle dile getirir: “Dünya savaşının başlamasından sonra ya-
fi ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu düşünce, Troçki’nin 1938’de ka­

57 "Kapitalizm insanlığı yoketmeden ya da kan gölünde boğmadan önce uluslararası


55 Leo Trotzki (1981b: 210) atmosferi, milliyetçi ve ırkçı nefret zehirli dumanına boğar. Anti -semitizm şu sıralar
"54 Leo Trotzki (1981b: 210)
can çekişen kapitalizmin en tehlikeli krizini oluşturuyor." (Leon Trotsky (1978)).
56 Leo Trotzki (1981b: 210)
58 Leon Trotsky ( 1986: 28vd) 59 Leon Trotsky (1986: 40vd)
262 Weimar’dan Auscliwitz’e Marksistler ve Yahudi Sorunu 263

hudileri neyin beklediğini düşünmek hiç de zor değil. Hatta savaş ol- rumun yanlışlığı, anti-semitizmin üretken rasyonelliğin hiçbir ilkesi­
maksızm da dünya gericiliğinin yakm gelişiminin hemen hemen ne uymadığı gerçeği ile ispatlandı. Ekonomik saçmalığı, savaşın so­
kesinlikle yahudilerin fiziksel yokoluşları anlamına geleceğini gör­ nuna doğru, toplama kamplarının, hiç de gereksiz olmayan işgücü
mek m ü m k ü n . ”60 1933 ile 1938 arasındaki perspektif değişimi sade­ olabilecek sakinlerinin yokedilmesi için kullanılan ölçüsüz emek ve
ce anti-semitizm konusunda daha derin bir teorik açılımın sonucu araçların askeri çabalar açısından dezavantaja dönüşmesi ile ortaya
değildir: aynı zamanda Troçki’nin düşüncesindeki dikotomiye işaret çıktı.63 işlevsel yorumun, belli ki propaganda nedeni ile açıkça değil,
etmektedir. Söz konusu olan İkinci Enternasyonal Marksizminin fel­ mümkün olduğu kadar gizli gerçekleştirilen, soykırıma iUşkin hiçbir
sefi geleneğinin (Kautsky ve Plehanov’un etkisi altındaki gelenek) açıklaması yoktur. Yahudiler geçmişte, sosyal sorunlardan sorumlu
yüzeysel taklidine dayanan “kendiliğinden felsefesi” ile onun pratik tutulan günah keçisi idilerse, soykırım gelecekte bu rolü üstlenmele­
kopuşu, pozitivist ve evrimci Marksizmin her biçimine karşı sistema­ rini imkansız kılıyordu. Sonuçta psikolojik yorum. Alman toplumun­
tik olmayan arasındaki çelişkidir.^ı Burada anti-semitizm ve faşizim da (ve diğer yerlerde) anti-semitizmin yayılmasını anlaşılır kılacak
tanımlamaları, tarihin “tekerleğinin” dönmesini engelleme denemesi anahtarı sağlasa da, somut tarihi gelişimi, Nazi rejiminde Yahudi So­
olarak anlaşılabilir ve daha sonra bu aynı tarihin olası yollarından rununun “nihai çözümü”nü açıklamıyordu. Kuşkusuz bu üç yoru­
biri olarak. mun da en önemli sınırı tek yanU karakterleridir. Marksistler iki dün­
ya savaşı arasındaki dönemde anti-semitizmi karmaşık tarihi bir
Tavrı kesin bir kategoriye sokulamayan Troçki hariç anti-semitizmin olgu, aynı zamanda sosyo-ekonomik (ekonomik krizden etkilenen
marksist analizi üç ana kategoride özetlenebilir: a) öncelikle ekono­ orta tabakanın tepkisi), kültürel (Almanya’daki geleneksel milliyet­
mist teori: tekelci kapitalizmin yahudi ticaretinin yerini almak için or­ çilik ve Yahudi nefreti) ve psikolojik (ırkçılığın kolektif bilinci kullan­
taya attığı bahane olarak anti-semitizm (KPD, alman Troçkistler, Ot­ ması) olgu olarak bütünlüğü içinde kavrayamamışlardır. Tüm bu un­
to Bauer ve 1939’a kadar Max Horkheimer); b) işlevsel teori; Yahu­ surların soykırımına yol açması için belli bir tarihi bağlam gerekli idi
dileri günah keçisi haline getiren, sınıf mücadelesinin ikamesi olarak -Weimar Cumhuriyeti’nin çöküşü ve Alman proletaryasının yenilgisi,
anti-semitizm (Otto Heller, Daniel Guerin, Arthur Rosenberg, Franz Nazi rejiminin kuruluşu ve İkinci Dünya Savaşı- tüm bunlar anti-se­
Neumann); c) ve sonuçta psikolojik teori: hakim sınıfların içsel nef­ mitizme yeni bir niteliksel boyut kazandıran, biyolojik ırkçılığı katan,
retlerini Yahudilere aksettirmelerinin sonucu ve kitlelerin bilincinde­ nasyonal sosyalizmde birleşmiş bulunuyordu. Buna rağmen marksist
ki gizli tabular ve mantık dışı unsurların etkilediği ideoloji olarak an­ analizciler anti-semitizmi, modern barbarlığın ifadesi olan arkaik
ti-semitizm (Erich Fromm, Theodor W. Adorno ve savaştan sonra ideoloji olarak görmekte ısrar ettiler. Nasyonal Sosyalistlerin bakış
Max Horkheimer). Bu yorumların hiç biri tek başına alındığında açısına göre “pazariıkçılık” ve “rüşvetçilikten”, yani Yahudilikten
Auschwitz’e varan Alman anti-semitizminin gerçek dinamiğini açık­ kurtulan teknoloji ve sanayi Alman “ruhuna” hizmet edebilirdi. Ya­
lamaya yeterli değildir. Aslında anti-semitizmi 111. Reich’m politikası­ hudi nefreti, biyolojik açıdan üstün, dünyaya hakim olabilecek ırk
nın asıl amacı olarak değil, nasyonal sosyalizmin bir gölge olgusu mitine dayanıyordu.
[Thiescim: epiphanomen] olarak kavramaktadırlar.62 Ekonomist yo­

61 Bu konuda Bkz. Alain Brossat (1978) 63 Nasyonal sosyalist anti-semitizmin ekonomist teorisinin eleştirisi için Bkz. Ulrich
"60 Leon Trotsky (1985)
62 Bkz. Moislıe Postone ( 1988: 242) Herbert (1987)
264 Weimar’dan Auschwitz’e Marksistler ve Yahudi Sorunu 265

Bugün artık, yüzyılın başındaki Alman ve Avusturya anti-semi­


tizmi (Lueger, Stoecker, Treitschke) ile karakteristik özelliği pogrom­
lar olan Dogu Avrupa anti-semitizmi ve Auschvvitz’i yaratan nasyo­
nal sosyalist anti-semitizm arasında niteliksel bir farklılık olduğunu
Onuncu Bölüm
kabul etmek zonmdayız. Ernest Mandel önemli bir araştırmasında
soykırımın köklerinin, küçük burjuvaların ve köylülerin geleneksel Halk sınıfı teorisi: Abraham Léon
yahudi nefretinde değil, aksine sömürgecilerin kölelik ticareti
yaptıkları ve Orta ve Güney Amerika’nın yerli halkını yokettikleri dö­ Kautsky ve Bauer’in yahudi sorununa ilişkin görüşleri, 1944’de yir-
nemde, ölümcül karakteri ortaya çıkan emperyalizmin sömürgeci ve mialü yaşında iken Auschwitz’de ölen genç bir Polonya yahudisi ay­
ırkçı kültüründe aranması gerektiğine işaret eder. Kısacası Ausch- dın tarafından ele alınarak geliştirildi: Abraham Léon (Wajnsztok).
witz’in tarihi kökleri batı medeniyetinde, onun kültüründe ve sosyal Bugün artık bir klasik olan Conception m atérialiste de la question J u ­
ilişkilerinde aranmalıdır. Bu da yeterli değildir: soykırım emperyalist ive {YahudiSorununun M addeciK avram şı) başlıklı kitabında (1942
ırkçılığın, modern endüstri sisteminin işlevsel rasyonelliği ile birlik­ Aralığında faşistlerin işgali altındaki Brüksel’de tamamlandı, yazarı­
teliğini gerektirmektedir.64 Nasyonal sosyalizm, Yahudilerin imhası­ nın ölümünden sonra 1946’da Paris’te basıldı) Kautsky ve Bauer’in
nı, ırkçı nefretin devasa bir yoketme potansiyeline sahip olduğu dö­ metodik anlayışını devralarak daha kapsamlı tarihi bilgisi çerçevesin­
nemde planladı ve gerçekleştirdi. Biyolojik ırkçılığın modern teknik de geliştirdi. Léon’un düşünsel ve politik gelişimi Orta Avrupa mark­
ile bileşimi, Yahudi soykırımını ve tarihte benzeri olmayan karakte­ sizminin klasik geleneklerinin, daha önce Borohov, Medem ve Şit-
rini anlamanın anahtarıdır. lovski’de olduğu gibi yahudi sorununa ilişkin derin bilgisi ile kay­
naşmasıdır. Varşova’da geçirdiği çocukluktan sonra kültürel eğitimi­
ni Brüksel’de Ostjudentum’un bağrında tamamladı, burada yidişçe
öğrendi; marksist olmadan önce (Borohov’un düşüncelerini öğrendi­
ği) sosyalist gençlik örgütü Ashom er H atzaifâ.t siyonist bir militan­
dı. Léon’un marksizme yönelişi ve siyonizmi reddi asimilasyonun
faydaları üzerine hayal görmenin artık mümkün olmadığı -İkinci
Dünya Savaşı’nm hemen öncesinde- özel bir tarihi döneme rastlar.
Sonuçta açık anti-stalinist tutumu Léon’u o dönemde son derece yay­
gın olan Sovyetler Birliği’ni -ve özellikle Birobidjan’ı- yahudi soru­
nunun tarihi çözümü için uygun bir yer olarak gören trajik belirsiz­
likten (Otto Heller’in Untergang des Judentuns {Yahudiliğin Yokolu-
şu) adlı eseri hatırlanırsa)’ kurtardı.

” 64 Bl<z. Ernest Mandel (1991: 89). Ernest Mandel (1990) daha sonra bu analizi
i Abraham Leon'un yaşamı konusunda Bkz. Ernest Germain (Ernest Mandel)
(1980) (Almanca: Ernest Mandel / Nathan Weinstock (1977)).
geliştirdi.
266 Halk sınıfı teorisi: Abraham Léon
Marksistler ve Yahudi Sorunu 267
Daha önce de ifade edildiği gibi genç iVIanc’tan e&ilenerek yahudi almıştır: ona göre Katoliklik büjmk toprak sahiplerinin, Protestanlık
sorununun özünde paraja gören Kautsky, yahudileri “kast" olarak ta- modern kapitalizmin çıkarlarını ifade etmektedir, yahudilik ise “kapi­
nunlamış ve Bauer yahudilerin ulusal kimliğini, satış için değil kendi talizm öncesi ticari sınıfın çıkarlarına hizmet etmektedir.”^
tüketimi için üreten ilk toplunüarda bile üstlendikleri ve hâlâ devam Marx’in, “yahudi esrarının” dinde değil, daha çok dini özellikleri­
ettirdikleri tüccar rolünde aramıştı. Otto Heller ise yahudi sorununu nin de ortaya çıkarılmasına izin veren sosyal tarihlerinde aranması
belli bir etnik grubun ulus statüsünden "uluslararası kast"2 statüsüne gerektiği^ yolundaki, ünlü ifadesini tek yanlı yorumlayan Léon,
ulaşmayı başardığı tarihi ve sosyal faktörlerin toplamı olarak tanımla­ “halk” kavramını “sınıfın” bir üst tanımlamasına indirgeme eğilimin­
dı. Léon’un, tezleri daha sağlam olan halk sınıfı teorisine katarak ge­ deydi. Yahudi nefretinin dini biçimlerine ilişkin iğneleyici yorumun­
liştirdiği bu analizler yine de aynı öncüllere dayanıyordu: Yahudilerin da da bu görülür: “din yahudilere yönelik baskıları, bir uyku ilacının
tarihini yahudilerin ekonomik tarihine indirgeme eğilimi ya da bir uykuya etkisi gibi açıklamaktadır.”» Bu vulger materyalist bakış açı­
başka deyişle yahudi sorununun tarihteki sürekliliğine bir açıklama sı tarih sürecinde ortaya çıkan üst olguların görece özerkliğini orta­
bulma çabasında sadece yahudilerin sosyo-ekonomik işlevini gözö­ dan kaldırır: Léon’un tanımlamasında yahudilerin aynı zamanda sı­
nünde bulundurma. Léon şunları yazar; “Yahudiler tarihte özellikle de nıf ve halk oldukları doğru ise, o zaman tüm dikkatini sınıf kavramı­
toplumsal tarihte belli bir ekonomik işleve sahipler. Onlar bir sınıfı, na yönelttiği de gözönünde bulundurulmalıdır. Bu örneğin dil tarihi
daha doğrusu bir halk sınıfını oluşturuyorlar.”3 Léon’a göre "sınıf (özellikle Yidiş ve Judeo-Espanyol) üzerine yazdığı, yahudiliği parça­
kavramı hiçbir şekilde halk kavramı ile çelişmez, yahudiler sınıf ola­ layan -asimilasyon ve toplumun korunması gibi- “birbirine karşıt
rak varlıklarını koruyabildikleri için dinde, dilde ve etnik kültürel özel­ eğilimlerin” bazı ilginç başlangıç notlarında açıkça ortaya çıkar.^ Bu
liklerini koruyabildiler.”4 Bunun ötesinde halk smıfı kavramı bir bakı­ metodolojik tutum kaçınılmaz olarak anti-semitizm ve asimilasyon
ma, yahudileri bir “kast” ya da “spekülasyona eğilimli kapitalizme, sürecinin saf ekonomik olgular olarak yorumlanmasına varır.
parya-kapitalizme"^ bağlı “parya-halk" (JParivolk) olarak gören Max Léon bunun da ötesinde halk sınıfı kavramını yahudi diasporası-
Weber’in etkisini ortaya koymaktadır. Léon, Weber’in marksist bakış nın tüm tarihine uygulamaya eğüimlidir. Ona göre “diasporadaki ya­
açısını kullandığı din tiplemeleri çerçevesindeki a3/rımlan yeniden ele hudilerin önemli bir çoğunluğunun ticareüe uğraştığından kuşku du-
}aılamaz.”io Yahudi tarihinin sürekliliği yahudi ticaretinin gelişme­
"2 O tto Heller (1933: 24) sinden ibaret olan dönemlerini ayrıntıh olarak ortaya koydu. Diaspo-
3 A . Léon (1971: 6 (22)). Leon'un eserinin Almanca ve Fransızca yayınlarında bazı
ifadeler birbirinden farklıdır. Almanca yayının kullanıldığı yerlerde Fransızca'daki say­ ra’nın başlangıcından (Romalıların 70 yılında Kudüs’ü fethetmeleri
fa sayısı parantez içinde verildi (Almanca yayıncı) ile) XIX. yüzyılın sonuna kadar geçen ikibin yıllık tarih tek bir konu­
4 A. L'on (1971: 6 (23))Troçki otuzlu yıllarda sovyet bürokrasisini parazit kast ola­ nun çeşitlemelerinin ardıh olarak yorumlandı: halk sınıfının gelişimi.
rak nitelendirdi ve sınıftan farkının üretim koşulları ile organik bağının olmayışı ile
Léon yahudi tarihini dört döneme ayırdı;
gerekçelendirdi. Troçki'ye göre sovyet bürokrasisinin egemen sınıftan farkı, Ekim
devriminin ortaya çıkardığı sosyal ilişkiler temelinde gelişen bir sosyal olgu idi, an­ a) Dağılmayla başlayan ve Doğu Avrupa’da XI. yüzyıla kadar sü­
cak bu sosyal ilişkilerin gelişiminde kaçınılmaz ya da vazgeçilmez değildi. Bu tanım­ ren kapitalizm öncesi dönem. Bu bir ekonomik refah ve yahudi kül­
lama büyük ihtimalle Léon'un teorik modelini oluşturmasında etkili oldu. Yahudile­
türünün gelişim dönemi idi. Yahudiler Roma İmparatorluğu döne-
ri halk sınıfı olarak tanımlarken, bu etnik gurubun feodal (ya da genelde kapitalizm
öncesi) ekonomik sistemde tarihi açıdan gerekli karakterini vurgulamak istiyordu. 6 A. Léon (1971: 7 (24)) 7 Kari Marx (1972: 351)
TroçkI'de bürokratik kast kavramı İçin Bkz.Trotsky (1976). 8 A. Léon (1980: 11 I) 9 A. L'on (1971: 8 (27))
5 Max Weber, "Protestan Etiği ve Kapitalizmin Ruhu" (1920-1921,1) 10 A, Léon (1971: 3 (18))
268 Halk sınıfı teorisi; Abraham Léon Marksisder ve Yahudi Sorunu 269

minde sosyal farklılıklar gösteren kentli bir topluluktu, buna rağmen list gelişme yahudi tüccar sınıfında bir sosyal ayrıma yol açtı, marji­
zenginliklerini doğrudan ya da dolaylı olarak ticari faaliyetlerine nal (yahudi) proletarya oluştu ve paryaların bir bölümü göç etti.
borçluydular, Léon, Henri Pirenne’den alıntı yaparak orta çağın ilk d) XX. yüzyılda emperyazim dönemi. Doğu yahudilerin yokolan
yüzyılında “yahudi" ve “tüccar”ın eş anlamlı kullanıldığını vurgu­ feodalizm üe çöküş halindeki kapitalizm arasında, asimilasyonun
lar.” Üretimin değiş-tokuş için değil topluluk içi tüketim için yapıl­ mümkün olmadığı koşullarda yaşamaya devam ettiler. Tarihi açıdan
dığı feodalizmde yahudilerin ekonomik işlevinin yeri doldurulamaz­ eskimiş ekonomik işlevlerine takılıp kalmışlardı ve topluma uyum
dı. Doğu ile Batı arasında ticari ilişkiye hakimdiler ve feodal derebey­ sağlamaları mümkün olmadı. Bu çelişki yahudilerin kapitalizmin kri­
leri sürekli onlarla işbirliği yapıyorlardı. zinden sorumlu tutulduğu modern anti-semitizme yol açtı. Aynı ge­
b) “Orta çağ kapitalizmi” ve yahudi tefeciler dönemi-. Batı Avru­ lişme burjuva toplumdaki sosyal ilişkilerin anti-semitizme yeni bir
pa’da XI. yüzyıldan Rönesans’a, Doğu Avrupa’da yaklaşık XVIII. ivme kazandırdığı batıda da yaşandı: Nazi rejimi yoksullaşan küçük
yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar olan dönem. Léon’a göre bu dönemde burjuvazinin kapitalizme karşı nefretini yahudilere yöneltti.
ortaya çıkan ticaret burjuvazisi yahudilerin tefeciliğe sığınmasına yol
açtı. Kapitalizm ve mal ticaretinin ilk biçimleri ile birlikte burjuvazi ti­ Tarihyazınsai sınırlar
caretin kontrolünü ele geçirirken yahudiler o zamana kadar sahip ol­ Yahudi sorununun maddeci kavranışı ve kapitalizm zamanına göre
dukları ayrıcalıkları ve egemen sınıfın garanti ettiği korumacılığı yi­ büyük bir tarihi bilginin sonucudur, yazarının yaşı (elyazması aralık
tirerek tefeci oldular. Bu sosyo-ekonomik koşullar altında halkın ya­ 1942 tarihli ve Léon o zaman 24 yaşında idi) ve araştırmalarını yap­
hudilere karşı düşmanlığı da arttı. Artık ekonomik açıdan gereksiz tığı dönem (işgal altındaki Belçika, ki aynı zamanda faşizme karşı di­
hale gelmişlerdi ve toplum onları dışladı: XIV. ve XV. yüzyılda sür­ reniş hareketinin içindeydi) dikkate alındığında bu çok daha etkile­
gün kararnamelerinden etkilenen batı yahudilerinin Doğu’ya (özel­ yici olmaktadır. Ayrıca savaş sonrası yıllarda gelişen tarih araştırma­
likle Polonya’ya) yoğun bir göçü yaşandı. Léon’un yahudilere karşı ları halk sınıfı teorisinin bazı sorunlarını ortaya çıktı. Maxime Rodin-
dini nefreti tamamen gözardı etmesi, marranizm [Ispanya’da baskı son Léon'un kitabını eleştirel tarihçi gözüyle inceledi. Ona göre kitap­
döneminde din değiştiren ama gizlice musevi geleneklerini sürdüren ta oluşturulan teorik model batının hıristiyan dünyasında haçlı sefer­
yahudiler için kullanılan kavram -daha çok küfür olarak kullanılır, lerinden bu yana genelde geçerlidir. Buna karşı Léon, söz konusu an­
ç.n.] gibi önemli bir olguyu unutmasına yol açtı. layışı evrensel bir şema olarak yahudi diasporasının tüm tarihini
Ğ) Batıda Rönesans’dan XIX. yüzyıla kadar süren “manüfaktür ve kapsayacak şekilde genişletmiştir. Burada iki yanılgı söz konusudur:
endüstri kapitalizmi” dönemi. Kapitalizmin gelişimi yahudilerin halk Léon halk sınıfı kavramını zaman (1096 öncesi) ve mekan açısından
sınıfı olma özelliğini ortadan kaldırdı ve içinde yaşadıkları toplumla- (batı hıristiyan dünyasının ötesinde) genişletmiştir. Rodinson’un
ra uyum sağlayan yahudilere kademeli olarak özgürlükleri verildi. eleştirisi özetle şöyledir: “gereksiz yere ve çoğu kez bilinçsizce, aslın­
Léon’a göre yahudilerin asimilasyonu daha çok “yahudilerin kapita­ da haçlı seferlerinden sonraki döneme ait karakteristikleri geçmişe
list sınıfa uyum sağladıkları yerlerde” gerçekleşti. “Kapitalizmin geli­ mal etmiştir. Aynı şekilde haksız yere farklı kültürel alanlara kaydı­
şimi Batı Avrupa’da yahudilerin asimilasyonu ile paralel ilerledi.”12 rılmışlardır. îlk Çağ yahudileri diaspora içinde bile ticarete fazla önem
Buna karşıhk Doğu’da XIX. yüzyılın sonuna doğru başlayan kapita­ vermemişlerdi. ”>3

I I Bkz. A. Léon (1971:35 (64)) 12 A. Léon (1971: 11(31)) 13 Maxime Rodinson (1981: 89vd)
270 Halk sınıfı teorisi; Abraham Léon Marksistler ve Yahudi Sorunu 271

Yahudilerin XI. yüzyıldan önce ticarette uzmanlaşmamış olduk­ nemde yahudi toplumundaki yaşamın tefecilerin çevresinde geliştiği
larının altını çizen Bernhard Blumenkranz’ın Baü Dünyasında H ns- kesindi. Bu dönemde halkın tefeci ve tüccarlara karşı nefretinin öz­
tiyanlar ve Yahudüer (4 3 0 -1 0 9 6 ) adh kitabı, Roma İmparatorluğu­ nesi haline gelen yahudilere karşı ekonomik düşmanlık biçimlendi.
nun çöküşü ile haçlı seferleri arasında yahudilerin Avrupa’daki eko­ Bu tarihi araştırmalar Leon’un teorik modelinin yahudi diaspora-
nomik rollerinin araştırılmasında önemli bir katkıdır. O zamana ka­ sındaki yaşamın yaklaşık bin yılı için uygulanamaz karakterde oldu­
dar yahudi toplulukları sosyal açıdan farklılıklar gösteriyordu -tüc­ ğunu ortaya koymaktadır. Buradan yahudi sorununun tarihi sürek­
carların yanısıra, zanaatkarlar ve çok sayıda çiftçi mevcuttu- ve ge­ liliğinin “gizinin” sadece yahudilerin sosyo-ekonomik karakterinde
ri kalan nüfustan ekonomik ve kültürel açıdan farklılıkları yoktu, tek atanamayacağı sonucu çıkar. Leon’un teorisine yönelik bu eleştiri­
fark dini düzeyde idi. Blumenkranz’a göre yahudUerin yaşamında nin, tarihi materyalizmin yahudi sorununa bakış açısının (Marx’tan
gerçek ekonomik metamorfoza yol açan değişim haçh seferleri ile Bebel’e, Kautsky’den Bauer’e) sorgulanması anlamına gelmeyeceği
birlikte başladı: “XI. yüzyıl yahudilerin tarihinde birçok bakımdan, açıktır.
ama aynı zamanda ekonomik açıdan değişime işaret eden önemli bir Nathan Weinstock, Leon’un kitabının Amerikanca basımına
dönemdir. X. yüzyılın sonundan itibaren yahudilerin tarım sektö­ (1970) yazdığı girişte halk sınıfı kavramım, diğer etnik ve ulusal
ründen çekUdiğini gözlüyoruz. Daha önce yahudileri toprak sahibi gruplara, örneğin Çingenelere, Ermenilere, Güney doğu Asya’daki
olarak gösteren belgeler bu kez satıcı olarak gösteriyor. Aynı zaman­ Çinlilere vd. uygulayarak savunur. Leon’un şemasını, düzenlilik eği­
da kente göçleri gözleniyor. Yahudilerin şimdi kente koştuğunu ve limi olarak tanımlayarak düzeltir. Ona göre yahudiler, haçlı seferle­
burada özellikle ticaretle uğraştıklarını görmek şaşırtıcı değil. (...) rinden önceki dönemde (Batı Avrupa dışında da) çoğu kez kentli ve
XII. yüzyılda, XI. yüzyılda başlayan ekonomik değişim neredeyse ta­ yahudi tüccarların öncülüğünde, tüm sosyal faaliyetleri değişim eko­
mamlanıyor. Bu yüzyılda yaşayan bir kişi artık haklı olarak yahudi­ nomisine bağımlı “farkh bir halk sınıfı” oluşturmaktadırlar.’^weins­
lerin tamamen ticaretle uğraştığını sö y ley e b ilir. Hıristiyan ticaret tock, Leon’un teorisinin bir yorumunda, halk sınıfının bir ayıklanma
burjuvazisinin gelişimi ve hızla yahudi tüccarların yerini almaları ile sürecinin ürünü olarak görülmesini önerir: ticarete yönelen yahudiler
diğerleri tefeciliğe mahkûm oldu. Bu değişim iki unsur tarafından kendi grup kimliklerini korurken, diğer ekonomik sektörlerde çalı­
desteklendi: bir yandan hıristiyanlar gibi dini yasaklarla karşı karşı­ şanlar genelde asimile olma eğilimindedirler.ıs Bu yorum, Leon’un,
ya değillerdi (ya da Jacob Katz’ın belittiği gibi onları aşmaya zorlan­ daha önce değindiğimiz “diasporada yahudilerin büyük çoğunluğu­
mışlardı) ıs; öte yandan karşı karşıya kaldıkları baskılar sonucu nun ticaretle uğraştığı” yolundaki teorisinin sınırlılığını biraz düzel­
mülk sahibi olmaktan vazgeçmişlerdi. Dolayısıyla halk sınıfı kavra­ tir.’9 Buna rağmen, Hindistan ve Çin’de yahudi topluluklarının yüz­
mı XI. yüzyıldan itibaren geçerlidir. Feodal toplumda tüm yahudiler yıllarca süren varlıklarına rağmen, ne ticaret erbabı olduklarım, ne de
tüccar ya da tefeci olmasalar, sonuncuların hepsi yahudi olmasa da anti-semitist baskı tehlikesi Ee karşı karşıya kaldıklarını gösteren Pi-
-Leon Poliakov’un Anti-Semitizmin Tarihi adlı kitabında vurguladı­
ğı gibi hıristiyan tefeciler, Lombardlar ya da Cahors’lularm rolü, re­
hin karşılığı borç veren y a h u d ile rd e n '^ çok daha önemli id i- bu dö­ 16 Bkz. Leon Poliakov (1977, I: 74). Jaques Le GofF (1972:77) bu konuda, kilisenin
borç yasalının, pratikte biçime uygun olması koşulu ile yine kilise hiyerarşisinin ona­
yı ile uygulanmadığını vurgular.
17 Bkz. Nathan W einstock ( 1974: 44) 18 Bkz. Nathan Weinstock ( 1974; 4 1)
’ l4 Bernhard Blumenkranz (I960: 20vd) 15 Bkz. Jacob Katt (1987; 66-8) 19 A. Leon (1971:3(18))
272 Halk sınıfı teorisi: Abraham Léon Marksistler ve Yahudi Sorunu 273

erre Vidal-Naquet’in ve yahudilerin islam toplumlannda -ticarette de­ David Ruben dinî özelliklerinin ötesinde diasporayı, yahudi kül­
ğil- zanaatkârlilsta uzmanlaştıklarını ortaya koyan Maxime Rodin­ türünün topraklarından kopmasını yahudilerin tarihteki farklılığının
son’un eleştirel sorularma tatminkar yanıt vermekten uzaktır.20 asıl nedeni olarak görür. Parçalanmaları yahudileri tamamen yokol-
Rodinson halk sınıfı teorisini yahudi tarihinin XI. yüzyıldan itiba­ maktan korudu, çünkü her seferinde bir merkez dağıldığında geride,
ren gelişiminin anahtarı olarak kabul etse de, daha önceki diaspora sürülen ve baskıya maruz kalan yahudiler için çekim noktası olacak
dönemi için, ağırlığın yahudilerin ekonomik işlevine değil daha çok bir şeyler kahr. Ruben’e göre “toprağından ayrılmayan kültürler dış
dinlerinin özelliklerine verildiği, farklı bir yorumu tercih eder. Avru­ tehlikelere karşı yahudilerden daha az direnç gösterdiler. ”24
pa’da feodalizmin etkin olmasına i^dar yahudilik “bazı etnik özellik­ Bu tartışmanın bir ilk bilançosunu çıkarırsak halk sınıfı teorisinin
ler gösteren bir dindi”.21 Ortak bir kökeni ve ortak bir tarihi vardı, öte sınırlarının tek yanlı karakterinde yattığını söyleyebiliriz, yahudiler
yandan dilini kullandığı (ibranice, ayinlerin dili olarak kalmıştı) çev­ azınlık olarak (coğrafi alana ve çağa göre etnik, dinî, ulusal ya da sa­
resindeki halkların kültürünü paylaşmıyordu. Sonuçta yahudiler dini dece kültürel) tarihteki varlıklarını devam ettirebilmişlerse, bu olgu­
temele dayalı bir etnik topluluktu. Yahavo diasporada halkla özdeş­ nun nedenlerini bir dizi ekonomik, sosyal, kültürel ve dini kökende
leştirilen tek tanrı olarak kaldı; ve bu din aynı zamanda bu halktan aramak gerekir, Léon’un yaptığı gibi sadece ekonomik alanda (tica­
olmayanlara kapalıydı. Rodinson’un sözleri ile ifade edersek “yahu­ ret) değil. Halk sınıfı kavramı katı bir ekonomik determinizmin sonu­
dilik dini ve etnik partikülarizmin birleşmesi sonucu çoğulcu toplum- cudur ve bu onun tarihi faktörler arasmdaki diyalektik etkileşim iliş­
ların içinde uyum sağlamayarak varlığını güvence altına alabildi” .22 kisini gözönünde bulundurmasını engellemiştir. Bu şemada ekono­
Yahudiler hıristiyanlık öncesi Elenistik dönemde ve Roma imparator­ mik alt yapı ile üst yapının çeşitli kademeleri (ideolojik, dini, politik)
luğunda hıristiyanlaştırmadan önce ve sonra, sonuçta İslam dünya­ arasındaki ilişki karşılıklı ilişki için diyalektik bir bütünlük olarak ele
sında ne dilleri, ne de ekonomik rolleri, sadece dinleri ile diğerlerin­ alınmaz, aksine lokomotifin üst yapının “vagonlarını” çektiği “tren”
den ayrılan bir azınlıktı. Bu grup, XI. yüzyıldan itibaren özel bir eko­ örneğinde olduğu gibi daha çok mekanik kavramlarla açıklanır.
nomik rol üstlendi ve dışlanma ve baskı sonucu, sosyal ve kültürel Yahudi sorunu konusunda alman sosyologlarının bazılarının
açıdan olumsuz farklılık olarak tanımlanabilecek bir niteliğe bürün­ yaptığı analizlerie halk sınıfı teorisi dikkat çekici benzedikler göste­
dü. Bu değişimin etkUeri derin oldu, ardından gelen yahudiler ve hı- rir. Daha önce de belirttiğimiz gibi Weber’in yahudileri “parya-halk”
ristiyanlar arasındaki katı ayrım, birilerinin ortaya koyduğu ve diğer­ olarak tanımlaması yahudilerin sosyo-ekonomilerinin etkinliklerinin
lerinin kabul ettiği bir olgu değil, aksine karşılıklı dışlamanın sonu­ spekülasyona odakh ‘parya-kapitalizmi” ile benzeriik göstermesinin
cu idi. Bu bağlamda, Loues Wirth ve Jacob Katz’ın belirttiği gibi, XIV. sonucudur. Weber Religionsoziologie adlı kitabında şunları yazar:
yüzyıldan itibaren kurulan gettolar yahudiler tarafından taleplerine “Peki sosyolojik açıdan bakıldığında yahudiler kimlerdi? Bir parya-
uygun bir gelişme olarak selamlandı.23 Onların gözünde bu dışlanma halk. Hindistan’dan bildiğimiz gibi, ayinlerle yaşayan, resmen ya da
neredeyse hıristiyan çoğunlukla aralarındaki sosyal ve dinî farklılığın gerçekten sosyal çevresinden kopmuş bir misafir halk [Gastyolk)
doğal sonucu idi.
23 Jacob Katz (1987: 175) "Yahudilerin, kapalı bir Yahudi semti fikrine karşı çıkma­
20 Bkz. Pierre Vidal-Naquet'in "Yahudi sorununa materyalist bakış açısı üzerine dıklarını yazar Aksine bunun kendileri gibi bir grup için gerekli olduğunu, sosyal ve
sempozyum''undaki müdahalesi, ISRAC (1971: 24); L. Poliakov (1977,1: 3); M. Ro­ dini ihtiyaçlarına uygun düştüğijnü" düşündüklerini, hatta "gerçek bir güvenlik garan­
dinson (1981: I I2vd) tisi" olarak gördüklerini yazar. Ayrıca Bkz. Louis VVirth ( 1980: 46 vd)
21 M. Rodison (1981: 114) 22 M. Rodison (1981: I 15) 24 D. Ruben (1982: 225)
274 Halk sınıfı teorisi: Abraham Léon Marksistler ve Yahudi Sorunu 275
Weber, yahudilerle hintli kastlar arasındaki temel farkı bir yandan di­ Simmel, “parya” ve “yabancı”ya bir ekonomik temel (Léon’unkine gö­
ni düzeyde (hinduizm’de kast hiyerarşisinin dokunulmazlığı, İbrani re çok yüzeysel) tamsalar da “halkın” bazı daha derin özeEiklerini an­
geleneklerinde varolan sürgün ve baskıdan mesih sayesinde kurtula­ mayı unutmazlar. Özellikle Weber batı diasporasındaki yahudilerin
cakları düşüncesi ile uyuşmaz) ve öte yandan sosyal düzeyde görür, ayrmtılı tiplemesini geliştirir ve Simmel yahudilerin dış görünüşlerinin
çünkü yahudiler “kastların olmadığı bir dünyada paryalardan oluşan yarattığı farklılık algılamasınm önemini vurgular. Bu araştırmalar ge­
bir halktır”. Weber yahudilerin farklılığının, protestanlar tarafından çerli ve operatif alternatifler olmasa da ekonomik determinizme daya­
nefret edilen “dalavereci kapitalizmi’’ olarak nitelendirilebilecek eko­ lı tek yanlı marksist yorumun sınırlarını göstermeye yardımcı oldular.
nomik temeli olduğunu kabul eder; buna rağmen parya-halk kavra­
mına ilişkin sosyolojik açıklamasında yahudileri ticaretle özdeşleştir­ Kapitalizm ve asimilasyon
mekle sınırlı kalmayan bir tanımlama yapar. Onun gözünde yahudi­
Léon feodalizmden kapitalizme geçiş döneminde yahudi sorununun
ler azınlıkların bir dizi belirgin özelliğine sahiptir: Kurtuluşa kadar
analizi bölümüne Werner Sombart’ın tezlerine eleştiri ile başlar. Som-
yabancı statülerini koruyorlardı, kökenlerinden kopuktular, ekono­
bart Yahudiler ve Ekonom ik Yaşam (1911) adh tartışmalı eserinde
mik açıdan hiçbir zaman kendilerine yetecek düzeyde olamıyordular,
Max Weber’in, kapitalist üretim ve protestanlık arasındaki derin iliş­
içe yönelik eğilimleri açıktı ve sonuçta bir dizi “olumsuz ayrıcalığı”
kiye yönelik klasik yorumunu tersine çevirdi: ona göre yahudiler mo­
(baskılar, yasaklar, feodal gettodan modern toplumlarda meslek ya­
dern kapitalizmin kökenine yeleştirmek gerekiyordu .27 Max Weber
sağına kadar) paylaşıyorlardı.
yahudiliğin batı ekonomisine katkısını özünde tefecilik ve ticaretle
Weber’in çağdaşı bir başka Alman sosyolog Georg Simmel yahu­
sınırlamıştı. Weber’in gözünde yahudilikle, işin rasyonal örgütlen­
dileri “yabancı” {der Frende) prototipi olarak görür. Bu tanımlamaya
mesi ve endüstriyel üretim olarak tanımladığı modern kapitalizmin
göre yabancı kelimenin esas anlamındaki seyahat eden değil, aksine
ana ilkesi arasında temel bir uzlaşmazlık söz konusu idi. Weber ya-
kendininkine yabancı bir toplum içine yerleşendi. Söz konusu olan
hudilikte ekonomik rasyonelliğin olmayışını ve önemli denebilecek
çoğunluğa yabancı unsurdu ve çoğunluk grubu tarafmdan “yabancı”
yahudi burjuvazisinin oluşmayışını yahudilerin parya olma karakter­
olarak görüldü. Simmel bu tanımlamaya, ekonomik açıdan geri kal­
lerine bağlıyordu: bir yandan topraklarından koparılmış oldukları için
mış toplumlarda, yabancının genelde tüccar figürü ile özdeşleştiğini
sabit sermayeye sahip dayanıklı ekonomik firmalar kurabilecek du­
ekledi. Yabancı hiçbir zaman mülk sahibi değildi ve iki temel özelli­
rumda değillerdi, öte yandan geleneksel ve ekonomik açıdan rasyo­
ğe sahipti: köklerinden kopmuş olma ve geleneksel olarak ticaretle
nel olmayan din öğretileri [Talmud) onları her türlü teknolojik yeni­
bağdaştırılan hareketlilik. Avrupa yahudileri onun gözünde bu sos­
liğe karşı organik bir karşı çıkış noktasına getiriyordu .28 Weber’e gö-
yal kategorinin “klasik örnekleri” idi.^^
Weber ve Simmel’in analizleri kuşkusuz ortaklıklar gösteriyor.
Marksist olmayan bir perspektifle yapılmış olsalar da en azından halk
27 Bkz. W erner Sombart (1913)
sınıfı kavramının içerdiği ekonomik bakış açısını kısmen düzeltme 28 W eber (1920: 351) bu konuda şunları yazar: "Yahudilerin hiç de kısa olmayan
imkanı sağlıyor. “Halk”ı “sınıf’a indirgeyen Leon’un aksine Weber ve ekonomik faaliyederi listesinde bir bölüm, tamamen olmasa da, dikkat çekici düzey­
de eksiktir, bu tam da modern kapitalizme özgü olan bölümdür: ücretli iş'in ev sek­
25 Max W eber, "Ilk Çağ (1920-1921, 3: 2 vd). VVeber'deki parya halk
Yahudiliği" törü, imalathane ve fabrikalarda organizasyonu (...) Modern ekonomik sistemin ye­
kavramı için Bkz. Hans Liebeschütz (1964); ve özellikle Arnaldo Momigliano (1981). ni özellikleri de modern ekonomik anlayışın yeni özellikleri de özellikle Yahudi de­
26 Georg Simmel ( 1922: 5 10). Ayrıca Bkz. Freddy Raphael ( 1986) ğildir." (italikler orjinal metinden)
276 Halk sınıfı teorisi: Abraham Léon

re, kapitalizm doğuşunun önemli katkılarından birini yahudilere Marksistler ve Yahudi Sorunu 277
borçluydu: Hıristiyanlığa geçmişt olan büyü düşmanlığı (büyünün talizmin kurucuları olarak görülemez. Kuşkusuz Avrupa’da değişim
üstünlüğünü ekonomik yaşamın rasyonalizasyonuna başedilemez ekonomisinin ortaya çıkmasına katkıda bulunmuşlardır, ancak eko­
bir köstek olarak değerlendiriyordu). nomik rolleri modern kapitalizmin başladığı yerde bitmiştir. "32
Buna karşılık Sombart kapitalizmin özünü endüstriyel üretimden Ancak Léon, Weber’in açıklamasını da kabul etmez. Yahudilerin
çok ticarette ve dolayısıyla yahudileri -bu ekonomi faaliyetinin gele­ kapitalist burjuva toplumunun öncüsü olmamaları, ona göre Talmud
neksel temsilcileri- modern kapitalizmin öncüleri olarak görür. 29 geleneğinin ekonomik mantıksızlığının sonucu değil, aksine daha çok
Sombart’a göre Ispanya’nın yenilgisi 1492’de yahudilerin sürülmesi­ tefecinin -yahudilerin feodalizmdeki en önemli ekonomik işlevi- ka­
nin sonucudur; buna karşılık Hollanda’nın yükselişi İspanyol yahu­ pitalist üretim biçimine yabancı olmasının sonucu idi. Çoğu kez tefe­
dilerinin ve engizisyon tehlikesinden kaçan Portekizlilerin gelişi ile ciye dönüşen yahudi tüccar yeni üretim biçimlerini ortaya koymuyor,
başlamıştır.3o Sombart’m kitabı sonuçta kapitalizmin ve fınans sek­ kendini sadece feodal sistemin atomize olmuş parçalarını birbirine
törünün yahudilerin tekelinde olduğu anti-semitist ön yargıları tek­ bağlama işlevi ile sınırlıyordu. Sermayesini üretici biçimde üretim
rarlar. Léon garip bir şekilde Weber’in tezlerini incelemez ama ilgisi­ araçları ve işgücünün satın alınmasına yatırmıyor, sadece kontrol
ni daha çok Sombart’ın acemi tezlerine yöneltir. Sombart’ın ideolojik edemediği üretim biçimleri arasında ilişkiyi sağlamak üzere kullanı­
çerçevesini tarihi olayların mantıklı dökümünün yerine oturtulması yordu. Tefecinin sermayesi -feodalizmin bir karakteristiği- tüketim
ile yıkmak kolaydı: a) yahudilerin sürgünü Ispanya’nın gücünün do­ için bir kredi biçimi iken, banka sermayesi -burjuva karakteristik-
ruğunda olduğu dönemde gerçekleşmişti ve çöküşünü başlatmadı üretim için kredi biçimi idi ve bu işlevi ile artı değerin oluşmasına
(bu çok daha sonra gerçekleşti); b) İber yarımadasından sürülen ya­ doğrudan katkıda bulunuyordu. Léon bu bağlamda Marx’m Kapi-
hudilerin büyük çoğunluğu kapitalizmin fazla gelişme göstermediği to/’inden alıntı yapar: “Sermayenin ticari sermaye olarak bağımsız ve
bir ülkeye, Osmanü İmparatorluğuna yerleştiler; c) Hollanda’da zen­ genel geUşimi üretimin sermayeye bağlı olmaması ile eş anlamlıdır
gin ve dinamik bir yahudi burjuvazisi mevcuttu, ancak abartılacak (...) Dolayısıyla ticari sermayenin bağımsız gelişimi, toplumun genel
önemde değildi, çünkü sayıca ülkenin ekonomik gelişiminin motor ekonomik gelişiminin aksi yönündedir. (...) Ticaret doğal olarak az ya
gücü olamayacak kadar azdılar; d) sonuçta Sombart’ın teorisinin da çok katılanlar arasındaki ilişkiyi belirleyecektir; metanın kendisi ve
yanhşlığı yahudi topluluklarının büyük çoğunluğunun Polonya, Rus­ faydasını doğrudan kullanım değerinden çok satışı değerine bağımlı
ya gibi kapitalizmin gelişmesinin geciktiği ülkelerde bulunması ger­ kılarak üretimi gittikçe artan oranda değişim değerinin hükümranlı­
çeği ile de ortaya çıkıyordu.^ı Léon’a göre “yahudiler modern kapi- ğına sokacaktır. Böylece eski ilişkileri ortadan kaldıracaktır. ”33
Tefeci ile sermaye arasındaki bu temel zıtlık, yükselen burjuva
“ 29 Bkz. Freddy Raphael (1982: lOSvd)
toplumu karşısında yahudilerin önlenemez ekonomik çöküşünün kö­
30 W erner Som bert (1913: 15) tezini şöyle geliştirdi: "Sözünü ettiğim, ekonomik
merkezin Avrupa'nın güneyinden kuzeyine kaymasının Yahudilerin göçü ile ilişkili keni idi. Feodalizmden kapitalizme geçiş yahudilerin ekonomik po­
olabileceğidir. Bu düşünce, o zamana kadar karanlıkta kaldığını düşündüğümüz dö­ zisyonunda erozyonu da beraberinde getirdi. Feodal toplumda para
nemdeki gelişmelerin, birdenbire mükemmel bir ışıkta ortaya çıkarmaktadır". David
ekonomisinin temsilcisi olarak vazgeçilmez olan yahudiler, meta üre­
Landes ( 1974: 22) Sombart'ın teorisini haklı olarak "gülünç ve bilime aykırı" olarak
nitelendirmiştir, çünkü Sombart bu dönemde Almanya'da çok yaygın olan anti-se­ timinin genelleşmesi ve ticaretin kapitalist temelde yayılması ile ge-
mitist önyargıları devralmaktan başka bir şey yapmamaktadır.
31 A. Léon (1971:73-82 (107-11)).
"32 A. Léon (1980: 111).
33 A. Léon (1971: 36 (85». (Bkz. Kari Marx (1983d: 340, 342))
278 Halk sınıfı teorisi; Abraham Léon Marksistler ve Yahudi Sorunu 279

reksiz hale geldiler. Yahudi halk sınıfı işlevini bitirmişti ve kültürel ve madı. Polonya’da yerli burjuvazinin oluşumu yahudilerin başlattığı
dini farklılığı olumsuz bir özellik olarak görülüyordu; bu durumda iki bir süreç değildi, aksine yahudilerin ve genelde kapitalizm öncesi ti­
çıkış yolu kalmıştı; ya feodal sistemin hâlâ sürdüğü ve ekonomik ge­ caretin krizinin sonucu idi. Léon, bazı noktalarda Borohov ve Les-
riliğin yahudilerin ticari kast olarak etkinliklerini devam ettirmesine çinski’ninkilere benzer bir analizinde “tüketim malları üretiminde”
izin verdiği doğuya göç -ki ilk başlarda baskılar ve sürülmelerle des­ yoğunlaşan ağır sanayiden dışlanan yahudi tüccarın, zanaatkâr ve
teklendi- ya da yahudilerin vatandaşlık haklarını veren özgürleşme imalat işçisine dönüşümünü saptar. Bu marjinalleşmiş yahudi prole­
yasaları ile desteklenen ve asimilasyonla sonuçlanması istenen bur­ taryası Léon tarafmdan halk sınıfının yeni biçimi olarak görülür. Ön­
juva toplumuna kademeli uyum sürecine giriş. Yahudilerin “devlet ce zanaatkarların sonra köylülerm meydana getirdiği işçi sınıfının ak­
içinde devlet” oluşturduğu ve halk sınıfının yeniden yaratüdığı Po­ sine yahudi proletaryası yahudi tüccarın ihtiyaçlarım yerine getirme
lonya sonunda Batı Avrupa’dan ayrıldı. Léon asimilasyona bir yapı­ işlevini üstlenen özel bir lonca idi. Léon’a göre “yahudi zanaatkârlar
sal yasa geçerliliği tanıdığı şu tanımlamasından anlaşılıyor; “yahudi­ üretici köylüler için değil, tüccarlar, aracı tüccarlar için çalışıyordu.
lerin kapitalistlerin sınıfına dahil olduğu her yerde asimilasyonları da Yahudi proletaryasının ve atası yahudi zanaatkârların özel mesleki
mümkün old u”34 Ve şunu ekler; “yahudiler temsil ettikleri ekonomik yapısının asıl kökeni burada aranmalıdır. (...) Köylünün yanmda ya­
işlev gerekli olduğu sürece dini asimilasyona karşı koyabildiler. An­ hudi olmayan demirci; para insanlarının yanında yahudi terzi. ”3s
cak yahudiliğin ekonomik açıdan geçersiz hale gelmesinden sonra Doğu yahudileri bir çıkmaz sokaktaydı -eski ekonomik yapıları
yokolmaları için asimilasyonları gerekli o ld u .”3s temelinden sarsılmıştı, aynı zamanda yükselen kapitalizmin darbesi­
Kautsky ve Bauer’in de savunduğu bu tez otuzlu yılların başında ni yediler- ve tek bir çözümleri vardı: Birleşik Amerika’ya ya da da­
Heller tarafından yeniden ele alındı. Heller, Sombart’m tezlerine çok ha az ölçüde Batı Avrupa’ya göç. 1880-1920 yılları arasında yakla­
yakın araştırmasında yahudileri modern kapitalizmin oluşum döne­ şık üç milyon yahudiyi kapsayan bu göç, Léon’a göre batı dünyasın­
minde temel bir unsur olarak görüyordu, tek fark asimilasyonu eko­ da yahudi sorununun yeniden alevlenmesinin nedeni idi. Göçmenle­
nomik yasa olarak kabul etmesi idi. Ona göre kapitalizm asimilasyo­ rin üretim sürecine katılımı ve kentlerdeki yoğunlaşması bir yandan,
nun aracısı idi; “Batı yahudileri modern burjuvazinin oluşumunun gelişleri ile canlanan anti-semitizim öte yandan yahudi ulusunun ge­
odağında idiler. (...) Kast’ın kaçınılmaz toplumsal çöküşü asimilasyo­ çici olarak yeniden oluşmasına neden oldu. Yidiş dili, tiyatrosu ve
nun, erimenin ve yahudilerin kendilerini öncüsü sayacakları bir sını­ okullarının gelişimi, Léon tarafından bir kuşağın sonunda çökmeye
fa dahil olmasının başlangıcıdır. ”36 Léon, Fransız devrimi ve Napol- mahkûm geçiş dönemi belirtileri olarak değerlendiriliyordu, çünkü
yon fetihlerinden sonra durumu anlatmak için neredeyse aynı ifadeyi yahudilerin ekonomik “normalleşmesi” kaçınılmaz olarak kültürel
kullanır; "Yahudilik XIX. yüzyılın başında genelde tamamen asimi­ asimilasyonlannı da beraberinde getiriyordu. Örneğin büyük kentler,
lasyon sürecine girmiştir.”^^ Buna karşılık kapitalist gelişmenin ya­ yahudi ulusal kültürünün rönesansının merkezi idi, ama daha sonra
hudi toplumunun gittikçe sefalete düşmesine neden olduğu Doğu Av­ asimilasyonun en güçlü unsurları oldular. Léon bu ulusal yenilenme­
rupa’da bu sürecin önünde ağır engeller çıkarıldı. Burada halk sınıfı­ nin temellerine kuşku ile bakar: “Aslında asimilasyon için ciddi bir
nın dağılması yahudilerin yeni üretim sürecine uyumunu kolaylaştır­ engel ve yahudilerin milliyetçi eğUimini artırıcı bir unsur olan göç,

"34 A. Léon (1971; I I (28)). 35 A. Léon (1980; 96)


36 O tto Heller (1933; 75) 37 A Léon (1980: 135) 38 A. Léon (1980: 133)
280 Halk sınıfı teorisi; Abraiıam Léon Marksistler ve Yahudi Sorunu 281

hızla yahudilerin başka halklarla kaynaşmalarının aracı oldu, yahu­ Léon’un anlayışında iki önemli zayıf nokta vardır; a) kapitalizmin
di kitlelerin büyük kentlerde yoğunlaşması ve yahudi kimliği için kültürlerin kimlik değiştirmesi sürecinden çok yapısal asimilasyon
toprak temeli oluşturmaları bile asimilasyon sürecini uzun süre en­ sürecinin aracı olarak görülmesini; b) Batı Avrupa’daki asimilasyon
gelleyemez. Büj^k kentlerin atmosferi tüm ulusal farklılıkların hızla modeline evrensel geçerlilik kazandırma. Bu bakış açısı yahudilerin
eriyip karıştığı kızgın bir potaya benziyor. ”39 özgürleşmesi ve marjinalleşmesinin ürünü olan batıdaki yahudi so­
Léon, Lenin’in yaptığı gibi m eltingput (erime potası) teorisini ko­ rununu. ama aym zamanda yüzyıl dönümünde yahudi toplumunun
şulsuz ve çoşkuyla onayladığını ifade eder. Batılı metropollerin asimi­ tamamının ilgi ile yaklaştığı uluslaşma süreci ile belirlenen sorunu
lasyoncu yeteneğine güveni, Léon’un eserinde, 1880 ila İkinci Dünya kavramaya yetmiyordu. Böylece Léon, yahudilerin modern dünyaya
Savaşı arasındaki yahudi ulusal rönesansınm biçimleri üzerine ilginç göçünü yahudiliğin metamorfozu olarak değil, aksine sadece yahudi­
suskunluğu ile aynı seviyededir. Doğu’daki yahudi topluluklarını sar­ lerin farklılığının ortadan kaldırılması olarak yorumlayan, bir yerde
san ekonomik krizi derinlemesine analiz ederken, aynı zamanda kül­ Aufklârungun mirası sayılabilecek asimilasyon anlayışında takılı
türel canlılıklarını dikkate almaz. Yüzyılın ilk yarısında Doğu Yahudi­ kaldı. Buna rağmen yahudiliğin laikleşmesi son yüzyılda iki farkh bi­
lerinin yaşamının odak noktasını oluşturan iki olguya -yahudi işçi çime büründü; Doğu’da ulusal rönesans ve batıda asimilasyon, ikisi
hareketinin oluşumu ve modern yidiş kültürünün ortaya çıkışı- ana­ de yahudi sorununun ortadan kalkmasını sağlayamadı.
lizinde hiç yer vermez. Bu suskunluk Léon’un tam da bu kesimin
içinden gelmesi nedeniyle şaşırtıcıdır. Kültürel eğitimini aldığı Belçika Anti-sem itizm
yiddiskheit ile çok dolaylı bir ilişki içinde olsa da, ana dili büjmk ihti­ Léon eserini İkinci Dünya Savaşı sırasında, Alman ordularının Avru­
malle yidişçe idi (kitabında Dubnow, Lesçinski, Şitlovski’den alıntılar pa’yı işgal ettiği dönemde yazdı. “Yüzyılın geceyarısı” idi; Léon onu
yapar ve Borohov’la tanıştığı kuşku götürmez). Öte yandan Léon’un da etkileyen bu felaketin ortasında yahudi sorununun modern karak­
tutumunu halk smıfı teorisinin ışığında açıklayabiliriz; “sınıf” olarak terini analiz etti. Onun gözünde anti-semitizm feodal bir kalıntı de­
varolamayan yahudiler “halk” olarak varlıklarını sürdürebilirler mi? ğildi, aksine “teknik ve bilimsel ilerlemenin (...) ölüm teknolojisi ve
Modern bir ulusal kültür yaratacak dürümdalar mı? biliminin ilerlemesine” dönüştüğü, “üretim araçlarının gelişiminin
Abraham Léon’un asimilasyona ilişkin düşünceleri Batı Avrupa (...) imha araçlarının artışı ile aynı anlama geldiği” emperyalist döne­
bağlamında da tartışmalıdır. Yahudi halkı burada asimilasyon sonu­ min tipik karakteristiği idi.'iz
cu yokolmuştur, ancak yahudi değil. Bir başka ifade ile kurtuluş, ya­ Emperyalist anti-semitizm ile Léon’un -son derece indirgemeci bir
hudi ulusunun aşılması biçiminde gerçekleşmiş, ancak ne yahudi analiz temelinde- osffüdisch göçüne karşı tepki olarak gördüğü yüz­
kimliğini ne de yahudilerin farklılığını ortadan kaldırmıştır; yahudi yılın başında Orta ve Batı Avrupa’da son derece yaygın olan anti-se-
öznel ve nesnel olarak outsider olarak kalmıştır. “Yabancı” kaldığı mitizm arasında önemli bir fark vardı. Ona göre Viyana’da Lueger,
için (Simmel) kurtuluştan sonra “parya”ya ya da “parvenu”ye (Han­ Berlin’de Treitschke ve Paris’te Dreyfus skandali aynı olgunun çeşit-
nah Arendt’in özgürleşmiş yahudiler için önerdiği tipleme) dönüş-
müştür.'*o
41 Burada Milton M .Gordon’un (1964: 70, 81) tanımlamasındaki iki kavramı kullan­
dık; yapısal asimilasyon, belli bir varlık olarak etnik grubun çözülmesini içerm ekte­
dir, kültürel asimilasyon ya da akültürasyon ise sadece kimliğinin değişmesidir.
■39 A. Léon (1980: 144) 40 Bkz. Hannah Arendt (1948: 83. 123-5) 42 A. Léon (1971:96 (145))
282 Halk sınıfı teorisi: Abraham Léon Marksistler ve Yahudi Sorunu 283
İçmeleri idi. Emperyalist anti-semitizmin kökleri ise daha çok kapita­ hudi kapitalizmi hayaleti solduğu ölçüde, kapitalist gerçekliğin tüm
lizmin tarihi krizinde yatıyordu ve yahudiler çürüyen sosyal sistemi çirkinliği ortaya çıkacak. ”4s
sarsan ekonomik çelişkilerin suçlusu olmuştu. Anti-semitizm bir Yahudiler, Doğu Avrupa’da halk sınıfının parçalanmasına rağmen
yanda tekelci bü30İk sermaye ile “büyük ölçüde yahudi sermayesi sosyal açıdan farkh ve özellikle güçsüz bir etnik grup olarak kaldılar:
olan spekülatif ticari sermaye” arasındaki çelişkinin ifadesi idi; öte daha feodalizmin çöküşünün cefasını çekerken emperyalizmin kur­
yandan büyük burjuvaziye, krizden etkilenen küçük burjuva kitlele­ banları oldular. Dolayısıyla anti-semitizm yahudilere karşı hiçbir za­
rin anti-kapitalist radikalleşmesini yahudilere karşı kullanma imkanı man ortadan kalkmayan geleneksel ekonomik düşmanlık gibi bir
sağlıyordu. (“Büyük sermaye “yahudi sermayesi” miti ile kitlelerin kaynaktan beslenebildi. Buna karşılık Batıdaki gelişmiş kapitalist ül­
dikkatini başka yöne çekmeye çalışıyordu. ”)43 Anti-semitizmin bu kelerde anti-semitizm, kuşaklar boyunca özgür ve asimile olmuş ya­
biçimi, yahudiler ekonomik açıdan sınırları ayrılmış bir grup olmak­ hudilerle karşılaştı. Léon’a göre bu “sözde” bir paradokstu. Gerçekte
tan çıktıkları ve kültürel açıdan asimile oldukları için, geçmişteki bir yahudiler, hep anti-semitist propagandanın kendilerine verdiği işlevi
hayaletin dirilmesine neden oldu. yerine getirmedikleri, onlara artık “ihtiyaç” kalmadığı zamanlarda
Anti-semitizm dışa karşı ırkçı bir değişime dönüştü ve faşist ya­ sosyal koşulların sorumlusu olarak görüldüler.
yılmacılığın sözde ideolojisi olarak görüldü. Bu durumda yabancı pa­ Bizce bu olgunun, Léon’un da ekonomik indirgemeciliği kabul et­
zarların ele geçirilmesi mücadelesi, sadece “sinkretizm”, iç ve dış an- meden önce gözönünde bulundurduğu sosyal ve kültürel kökenleri
ti-semitizmin birbirine uyumunun sağlanması açısından, “dünya ya­ de vardır. Anti-semitizm, aynı zamanda yahudilere vatandaşlık hak­
hudilerini Germen ırkının” düşmanı haline getirdi: “Irkçılık bir ırkın larını tanıyan batılı medeniyetin gelişmesinin diyalektik sonucu idi:
tüm sınıflarının aynı potaya konmasına hizmet ediyor. (...) Farkh sı­ Aufklärung yahudileri ekonomik olgu olarak ortadan kaldırmış ve
nıfları bir ırkın içinde eritmek kadar bu ırkın bir ortak düşmana sa­ sonuçta bir sosyal “p a r y a ”y a 4 6 dönüştürmüştü. Düşük sosyal statü­
hip olması zorunludur; tüm dünyadaki yahudiler. Irk mitine mantıki ye sahip yahudilerin getto içinde kaldıkları sürece kabul edilebilir ya­
olarak bir karşı mit eşlik eder: karşı ırk miti: yahudiler. ”44 Léon, ki­ pan duvarlar yıkılınca, yahudilerle yahudi olmayanlar arasmda ayrı­
tabının Horkheimer ve Aàoxno'mxn Aklın D iyalektiği adlı eseri ile şa­ lığı yeniden yaratmak için yeni ve görünmez bir engel çıktı. Anti-se­
şırtıcı paralellik içindeki bir bölümünde anti-semitizmi çöküş döne­ mitizmin gözünde kurtuluş yahudilerin farklılığını ortadan kaldırdığı
mindeki kapitalizmin, kendi olumsuzluğunu yahudilere yansıtma de­ ve farkedilemez hale getirdiği için çok daha tehlikeli idi. Modern an­
nemesi olarak tanımlar. Gerçekte yahudiliğe yönelik olumsuz ideolo­ ti-semitizmin yahudilerin özgürleşmesinden sonra Orta Avrupa’da
ji sadece faşizmin itici yanlarını yansıtıyordu. Léon’un ifadesiyle: ortaya çıkması tesadüf değildi. Ekonomik faktör faşizmin yahudileri
“Bugün uçurumun kenarına gelmiş kapitalist toplum, kendini yahu­ “anti-ırk” olarak ilan etmesini açıklamaya yetmemektedir. Bunun
dileri ve onlarla birlikte yahudi nefretini yeniden dirilterek kurtarma­ için Léon’un eserinde genelde ele alınan anti-semitizim tarihinin ge­
ya çahşıyor. Ve yahudiler artık kendilerine verilen rolü oynamaya ya­ lişimini gözönünde bulundurmak gerekir. Nasyonal sosyalistlerin Ju ­
naşmadıkları için onlara yönelik baskı bu boyutlara varabildi, “yahu­ denhaß (yahudilerden nefreti) Almanya’da otuzlu yıllarda ekonomik
di kapitalizmi” bir mit olduğu için aşılması kolay olmuyor. Ancak ırk­ krizin ürünü olan toplumsal gerilimleri onlara karşı kanalize etmeyi
çılık karşıtını yoketmekle kendi yaşam temellerini de yokediyor. Ya­ başarması sonucu ortaya çıkan uygun koşullarda olgunlaştı, yine de

■43 A Leon (1971:95 (IS Iv d )) 44 A. Léon (1971: 98 vd (156)) 45 A. Léon (1971: 99(156 vd)) 46 Bkz. Hannah Arendt (1986: 128)
Marksistler ve Yahudi Sorunu 285
284 Halk sınıfı teorisi: Abraham Léon
rumunda neyi değiştirebilir? Diyelim ki tüm dünyadaki yahudiler bu­
tarihi kökenleri daha derinde idi. Bunlar kısmen Prusya devletinin gün Filistin devletinin vatandaşı oldular: bu Hitler’in politikasını et­
otoriter geleneğinde, hâlâ varolan dinden kaynaklanan yahudi nefre­ kiler mi? Küçük bir yahudi devletinin kurulmasının bugün dünyada­
tinde ve XIX. yüzyılm ortasından itibaren Alman kültürünü büyük ki yahudilerin durumunda herhangi bir şeyi değiştireceğine inanma­
ölçüde belirleyen “kan ve toprak” {Blut undBoden) mitine dayalı ırk­ sı için insanın inanılmaz saflıkla hukuka inanması gerekir. ”4«
çı milliyetçilikte idi. Bir başka ifade ile ekonomik kriz anti-semitizmi Bu analiz bize p ost factum (gerçekler karşısında) akıllı ve basiret­
harekete geçirdi, ancak köklerinin modern Almanya’nın da ideolojik li görünmektedir. Siyonist dünya örgütü iki dünya savaşı arasında, fa­
ve kültürel ezelliklerinde aranması gerekir. şizme karşı mücadeleci bir hareket yaratmak için pek fazla birşey yap­
madı (hatta anti-semitizmi siyonizmin işine yarayacak bir opsiyona
Yahudi sorununun çözünnü çevirmeye çahştı) ve Alman yahudilerinin Filistin’e yönelik olmayan
Geleneksel marksist anlayışı devralan Léon, anti-semitizmi geçen her türlü göçünü engellemek için çalışti. Bunun da ötesinde, Hannah
yüzyılın sonunda, Rusya’daki pogromlar ve Dreyfus skandali sonu­ Arendt’in de belirttiği gibi fılistinli-siyonist yahudi aileler bile Nasyo­
cu ortaya çıkan küçük burjuva milliyetçi bir hareket olarak görüyor­ nal Sosyalizmin tehdidi altinda idiler. Onları kurtaran kibbutzim değil,
du. Siyonizm Avrupa sahnesine anti-semitizme tepki olarak Theodor Almanların ilerlemesini durdurabilen İngiliz ordusu oldu. Nazilerin
Herzl’m ezeli yahudilik ve yahudi nefreti efsanesinden yola çıkarak Afrika’daki savaşta durdurulması mümkün olmasaydı, Kudüs ya da
kurduğu milliyetçi bir ideoloji olarak çıktı. Léon’a göre siyonist hare­ Tel Aviv’deki yahudiler de soykırımdan kurtulamayacaktı.^^
ket çözülmez bir çelişki ile karşı karşıya kalmaya mahkûmdu. Kapi­ Buna rağmen bir kez daha Léon’un siyonizme karşı tutumunun,
talizmin tarihi krizi bir yandan oluşumunun koşullarını (anti-semi­ faşizm karşısındaki pratik çaresizliğini yargılamaktan öte olduğunu
tizm) yaratmıştı, öte yandan gerçekleştirilmesinin önünde engeldi: bir kez vurgulamak gerekir. O siyonizmi yahudi sorununa tarihi dü­
Léon üretim güçlerinin çöktüğü ve tüm gezegenin birkaç emperyalist zeyde verilen yanlış bir cevap olarak reddediyordu. Kapitalist toplum
gücün hakimiyeti altinda olduğu bir dönemde, Filistin’in endüstrileş- tüm medeniyet biçimini sorgulayan derin evrensel bir kriz tarafından
tirilmesini ve orada bir yahudi ulusal devleti kurulması fikrini küçük sarsılıyordu: bu çerçevede siyonistierin, krizin ilk kurbanları olan ya­
burjuva hayal olarak görüyordu. Öte yandan Filistin’de İngiliz emper­ hudi halkını bu büyük felaketten kurtarabilecek kutsal ülke yaratma
yalizminin kontrolünde bir yahudi devletinin kurulmasını olası görü­ fikri, tehlikeli bir hayaldi; yahudi sorununun çözümü kapitalizmin
yordu. Bu yerli arap nüfusla çatışmaların gittikçe arttığı bölgenin si­ aşılmasını gerektiriyordu.
yonist sömürgeleştirilmesi için tek imkandı.47 Léon bu noktada Troçki’nin bazı fikirlerini devralır. Gördüğümüz
Yine de Léon, siyonizmi, özellikle yahudi sorunu Avrupa’da, di­ gibi Almanya’da Nasyonal Sosyalistlerin iktidarı ele geçirmesi Rus
asporada gittikçe daha yakıcı bir hal alırken, Filistin’e bakışı açısın­ devrimcinin daha önce sahip olduğu asimilasyoncu tutumundan vaz­
dan muhafazakâr bir hareket olarak görüyordu. Ona göre yahudilere geçmesine neden olmuştu. 1937’de yanlış anlamaya yer bırakmaya-
“politik ve manevi merkez” kurma girişimi tamamen saçma idi, hat­
"48 A. Léon (1971; 108 (168))
ta daha kötüsü “yahudiliğin yokedilmekten kurtarılması”nın gün­ 49 Bkz. Hannah Arendt (1978: 150). Aynca Bkz. Dan Diner (1985; 46). John
demde olduğu anda yanıltıcı idi. Léon konuya şöyle yaklaşıyordu: Bunzl'ın (1987: 70) şu tezi bizce de doğrudur; "ne yazık ki tarihi perspektiften bak­
“Küçük bir yahudi devleti, Polonyah ya da Alman yahudilerinin du­ tığımızda siyonist politikanın Yahudi soykırımına uygun bir cevap veremediğini
görüyoruz."
■47 A. Léon (1971: 108 (167))
Halk sınıfı teorisi: Abraham Léon Marksistler ve Yahudi Sorunu 287
286

cak şekilde modern yahudi ulusunun varlığını kabul etti. Meksika’da ralan Léon, sosyalizmin bu alanda “doğal gelişimi”54 beklemesi ge­
yayınlanan yidişçe bir derginin kendisi ile yaptığı söyleşide şunlan rektiğini vurgular.
söyler: “Farklı ülkelerden yahudiler kendi basınlarını kurdular ve yi­ Yahudi ulusal varlığının kapitalizm sonrası toplumda alabileceği
diş dilini modern kültüre uygun bir araç haline getirdiler. Yahudi ulu­ biçimler konusunda (mutlaka teritoryal yoğunlaşmaya bağlı olması
sunun uzun bir süre daha varlığını devam ettireceği gerçeğini dikka­ gerekmeyen bir yaşam biçimi) fikir belirtmese de, bu tutum hem il­
te almak gerekir. ”so Troçki, yahudi sorununun “çürüyen kapitalizm ginç hem de verimlidir. Öte yandan asimilasyonu, yahudilerin kendi­
çerçevesinde ve İngiliz emperyalizminin kontrolünde” olumlu bir çö­ lerine özgü ekonomik işlevlerinin bitmesinin ve halk simñnin dağıl­
züme ulaşamayacağı görüşünde olduğu için siyonizmi reddediyordu, masının doğal sonucu olarak gören daha önceki düşüncelerinin çer­
buna rağmen sosyalizmin yahudi halkına garanti etmek zorunda ol­ çevesi gözönünde bulundurulduğunda şaşırtıcıdır. Léon, halk sınıfi
duğu “teritoryal çözümün” gerekli olduğunu düşünüyordu. Bu tezler­ teorik modeli ile Yahudilerin sosyalizmde ulusal rönesanslarını
de Birobidjan sovyet deneyiminin etkisi olduğu seziliyor, Troçki bu yaşayacağı öngörüsünün bağdaşmazlığını kavradığını, Yahudi soru­
deneyimi, oluşturulma biçimi yüzünden “bürokratik maskaralık” ola­ nunun “ulusal çözümünün” büyük ihtimalle asimilasyonun “başlan­
rak yargılamış, buna rağmen ilkesel olarak kabul etmişti.sı Sonuçta gıcı” olacağını belirtmiştir. Bu Léon’un, Yahudilerin “sınıf’ olma
Troçki, 1937’de yahudi sorununun geleceğine ilişkin bir yazısında özelliklerini kaybettikten sonra bile “halk” olmaya devam edecek­
agnostik tutumu tercih eder. Sosyalist bir demokrasi çerçevesinde lerini dolayh biçimde kabul ettiği ilginç bir çıkarsamadır. Kısacası bir
“zorlama asimilasyonculuğu” reddeder, ama aynı zamanda yahudile­ yerde kendi teorisini göreceleştirmiştir. Buna rağmen bu sonuç döne­
rin kendi istekleri ile asimile olma ya da “bağımsız bir cumhuri- min genel eğilimine uygundur: Léon Yahudi sorununun -asimilas­
yet”ten52 yana tavır alma seçeneklerinden hangisini tercih edecekleri­ yonu tarihi eğilim ve “ilerlemenin” sonucu olarak gören- geleneksel
ne ilişkin soruya cevap vermez. Bu genel tarihi perspektifte metodo­ marksist analizini tamamladığında Auschwitz’de Yahudilerin
lojik tutumu açık ohnasına rağmen Troçki, o zaman yahudi sorunu­ asimilasyonu yüzyılının ölüm çanları çalmaktadır.
nun ulusal çözümüne inanıyordu ve asimilasyon politikasının girdiği
çıkmazın farkındaydı. Bu konuyu 1934’ten beri yazılarında işliyordu.
Bu tezler Léon’un eserinde marjinal de olsa iz bırakmış ve ger­
çekten yahudi sorununun çözümünün sonuçta mekanik alternatif
olarak kavranabileceği sonucuna varmıştır: asimilasyon ya da teri­
toryal yoğunlaşma. Sosyalizm yahudilere kendi geleceklerini seçme
imkanı tanımalıydı; “Sosyalizm, diğer tüm halklara olduğu gibi on­
lara da asimile olma ve aynı zamanda kendi ulusal yaşamını devam
ettirme fırsatı tanımalıdır.”S3 Wladimir Medem’in “ulusal tarafsızlık”
teorisini aynı kelimelerle (büyük ihtimalle bilincinde olmadan) dev­

~50 Leon Trotsky (1982a: 111) 51 Bkz. Leon Trotsky (1983: 297)
54 A. Léon (1971: 116 (178))
52. Bkz. Leon Trotsky (1974: 188) 53 A. Léon (1971: ll5 vd (177))
288 Sonuç
Marksistler ve Yahudi Sorunu 289

devamlılıkları, ilk çağdan kapitalizmin başlangıcına kadar sürdür­


dükleri sosyo-ekonomik işlevlerine indirgendi: ticaret; yahudilerin
kast ya da halk sınıfı olarak tanımlanması bu temele dayanır;
b) anti-semitizm önceleri sosyal geriliğe bağlı karakteristik bir ol­
Sonuç gu, daha sonra hakim sınıfın, çalışan kitlelerin ve küçük burjuvazi­
nin kapitalizme karşı tepkisini zararlı bir hedefe çevirmek için kul­
Bu araştırmanın sonucunda yahudi sorunu üzerine marksist tartışma landığı propaganda aracı olarak yorumlandı; bu yorum anti-semitiz-
tarihinin, bir anlayışsızhk tarihi olduğu ortaya çıkıyor. Klasik mark­ min iki dünya savaşı arasında kapitalist Avrupa’nın ortasında, nazi
sist düşünce ne anti-semitizmin doğasını, ne de yahudilerin kendile­ rejiminin kurucu unsurlarından biri haline geldiğinde de değişmedi;
rine özğü kimliklerini kabul ettirme çabalarını anlayabilecek durum­ c) toplumun ekonomik ilerlemesi ile biriikte anti-semitizm ve fe­
daydı. Bunlar bir yana, sosyalizmin dışında da başka uyğun cevap­ odal cehaletin diğer biçimleri yokolacak ve yahudilerin kültürel fark­
ların olmadığım söylemek gerek. Yahudileri iyi birer Alman ya da lılığının maddi temellerini yitirmesi ile biriikte yahudi tüccar sınıfı da
Avusturya vatandaşı yapma çabası içindeki liberalizmin asimilas­ ortadan kalkacaktı;
yoncu tutumunun kaynağında, onların farklılığını kabul etmemekte d) yahudilerin Batı Avrupa’daki (özellikle Fransa’da) kurtuluşu
direnmek yatıyordu. Asimilasyon politikasının krizine yahudilerin model olarak alındı ve tarihi bir paradigmaya dönüştürüldü; asimi­
verdiği cevap olan Siyonizm de aynı ölçüde etkisizdi. Herzi’ın kurdu­ lasyon her sivil toplumun gelişiminin gerekli bir etabı idi ve U. Enter­
ğu hareket Filistin’i sömürgeleştirmeyi ve savaştan sonra orada bir nasyonal’in pozitivist marksizminin düşünsel-kültürel bakış açısını
devlet kurmayı başardı, ancak bu yahudi sorununu çözmedi (aksine belirleyen ilericilik ideolojisinin bir parçası oldu;
araplar açısından bakıldığında yeni bir ulusal sorun ortaya çıktı). e) asimilasyonun tarihî kaçınılmazlığı Doğu Avrupa’da yahudi
Yüzyılın ilk yarısında siyonizm yahudilerin asıl sorunlarının yaşan­ sorununun ulusal karakterinin kaybolmasına neden oldu; yahudi so­
dığı diasporanın reddi anlamına geliyordu, buna karşılık Filistin fa­ runu ekonomik ve politik bir sorun olarak görüldü (yahudi ticareti­
şizmin tehdidindeki yahudiler için güvenilir bir sığınak değildi (en nin rolü, anti-semitist yasaların sorunu vb.) ya da geçmişin ulusal
azından Rommel’in ordularının saldırmaya cesaret edemedikleri Bir­ sorunu olarak değerlendirildi, hiçbir zaman güncel ulusal sorun ola­
leşik Amerika kadar güvenli olmayan bir yerdi ve Siyonist Dünya Ör­ rak algılanmadı.
gütü Amerika’ya göçü her halükarda engellemeye çalışıyordu). Libe­ fj Siyonizm yahudilerin anti-semitizme karşı milliyetçi tepkisi
ralizmle karşılaştırıldığında (yahudi halkının “normalleştirilmesi”), olarak kavrandı ve yahudi proletaıyasma zararii etki yaptığı gerekçe­
sosyalizm yahudileri tüm ezilenlerin sosyal kurtuluşunun yolu ola­ si ile eleştirildi; Filistin’i sömürgeleştirmek, diasporada kapitalizme
rak düşünülen evrensel bir projeye (proletaryanın kurtuluşu) davet karşı mücadeleden vazgeçmek demekti; hiçbir marksist 1929’a kadar
ediyordu, yahudi dünyasının sosyalizme gösterdiği büyük ilginin ne­ Filistin’in siyonist sömürgeleştirilmesinin yol açacağı ulusal sorunla­
deni bununla açıklanabilir. rın bilincinde değildi (nadir istisnalar arasında Kautsky, kuruluşu­
Yahudi sorunu konusunda marksizmin genel eğilimi şöyle özet­ nun başlangıcında Filistin Komünist Partisi ve siyonistierin tarafında
lenebilir: Martin Buber ile Haim Şitlovski sayılabilir).
a) yahudilerin özgünlükleri (etnik, kültürel ve dini) ve tarihteki Bu eğilim genel geçerdi ama tek değildi. Yahudi sorununun mark­
sist analizi çoğulcu idi ve yukarıda sayılanlardan her birinde istisna-
290 Sonuç Marksistler ve Yahudi Sorunu 291
1ar ya da farklı tutumlar bulunabilir: yahudi marksistler (JVledem, Bo­ dİ tarihinin kentli bir tüccar sınıfının ekonomik tarihine indirgenme­
rohov) çarhk Rusya’smda yahudi sorununun ulusal karakterini kav­ si Ue gözardı edildi. Bu konuyu küçümseyenler ne anti-semitizmin
radılar, Troçki, Rosa Luxemburg, Abraham Léon ve Frankfurt Okulu kökenleri ve gelişimini, ne de tarih boyunca ibranilerin farklılığını
marksistleri (Horkheimer) anti-semitizmi feodal bir kalıntı değil, kavrayabildiler. Yahudi sorununu sadece dini boyutuna indirgeme­
kökleri geçmişte ve bugün hem “bilinçli hem de bilinçsiz kitlelerin nin yanlış olması kadar (Heinrich Graetz’den Simon Dubrow’a, Salo
objektif sosyal ilişkilerinde” varolan en üst düzeyde modern bir olgu, Baron’dan Leon Polyakov’a kadar tüm İbrani tarihçilerinin ortak tu­
kapitalizmin gecikmiş bir ifadesi olarak gördüler. ı Bu yorumların ço­ tumu), yahudi kimliğinin tanımlanmasında dini unsuru unutmak ve
ğulculuğu ciraştırmamızın başlığının da açıklamasıdır: yahudi sorunu tarihi değişimi içinde analizini ihmal etmek de o kadar yanhştır. Te­
ve “Marksizm” değil, “Marksistler”. Asimilasyonu önerenlerle (Ba- olojik indergemeciliğin yerine ekonomik indirgemeciliği koymak ya­
uer’den Kautsky’e, Lenin’den Léon’a) Doğu Avrupa’daki yahudilerin hudi sorununun “materyalist” kavramlarla ele alınmasını sağladı
ulusal karakterini içeren çözümü (Medem, Borohov) savunanları te­ ama tarihin tek boyutlu açıklanmasının sınırlarını aşamadı. Yosef
mel bir fark ayırıyordu. Ulusal devlet çözümünü savunanlar da dias- Hayim Yeruşalmi’ye göre “yahudilerin geçmişi tarihçilerin önüne bir
pora’da ulusal özerklik ile Filistin’de bir yahudi devletinin kurulması bütün olarak çıkmamakta, aksine son yüzyıldaki seleflerinin de, gö­
konusunda bölünmüşlerdi. Tartışmanın merkezinde asimilas­ receliği ve çoğulculuğunu kavrayamadığı bir düzeyde bulunmakta­
yon/ulus diyalektiği bulunuyordu. Bir yanda yahudiliği modern top­ dır. ”4 Bu uyan bize hem dini hem de ekonomik boyutu gözönünde
lumun ortasında feoal bir kahntı olarak gören Katusky, öte yanda ya­ bulunduracak bir tutumun gerekliliğini göstermektedir. Biz yahudi
hudilerin % 100 kendileri olabilecekken neden “bir başkasının % tarihinin incelenmesinde dinin, ekonomi kadar önemli olduğunu dü­
4 ’ü” olduklarını kabul etmeleri gerektiğini anlamayan Haim Şitlovs­ şünüyoruz, çünkü halk sınıfı teorisi kabul edilse bile “halk”m “sı-
ki vardı.2 Isaac Deutscher bu tartışmanın bilançosunu şöyle çıkarır: nıf’tan önce varolduğu ve ondan sonra da varolacağı unutulmamalı­
“Marksistler olarak teoride yahudi işçi hareketinin özgünlüğünü red­ dır. Bu, dini ezilenlere karşı baskı aracı olarak gören ve cehaletle eş
detmeye çalıştık, ama buna rağmen kendine özgü bir kimliği oldu. tutan, materyalist ve rasyonalist anlayışın bu olguyu yok saymasının
Aydının bu yahudi l^areketinde kendi rolünü bulduğu ve bunu ifade sonucudur. Yahudi sorununu ele alan marksistler, inancın yıkıcı im­
etmek için çaba göstermesine gerek görmediği açıktı. Doğu Avru­ kanlarını, dini düşüncenin “sıcak eğilimlerini” hiçbir şekilde anlama­
pa’daki yahudi işçi hareketi yidiş kültürünün yükselme döneminin dılar. İncelediklerimiz içinde hiçbiri yahudiliğin “tarih satrancında”
yaratıcısı oldu. ”3 (Walter Benjamin) materyalizmin vazgeçilmez müttefiki olduğunu
Yahudi sorunu klasik marksist düşüncedèki bazı çatlaklar üzeri­ göremedi. Sosyalisüer için yahudilik ve anti-semitizim aynı ölçüde
ne, özellikle dini bir olgunun tarihteki önemini kavramayama ve ulus “ön yargılardan” ibaretti ve aydınlanmanın gelişmesi ile ortadan kal­
kavramına yönelik zorlukları konusunda bilgi vermektedir. Yahudi kacaktı. Özellikle yahudi marksistler dinden arınmış bir bağımsız ya­
sorununun dini boyutu, açıkça göz önünde olmasına rağmen, yahu- hudi devletinden yanaydılar; böylece Yiddishland'dâ proletaryanın
mücadelesini belirleyen mesihçilikle, sosyaUst aydınların ateizmi ara­
sında garip bir ilişki oluştu.
” l Bkz. Max Horkheimer ve Theodor Adorno'nun Paul W . Massing'e önsözü (1985:
V III)
2 Bernard Suchecky'de alıntı (1986: 98)
3 Isaac Deutscher (1977: 23) 4 Yosef Hayim Yerushalmi (1984: 112)
292 Sonuç Marksistler ve Yahudi Sorunu 293

Ulus kavramına ilişkin zorluğun nedeni açıktı. Marksistler ulusal kendi baskı altındaki cinslerinin temsilcisi olmadılar. Rosa Luxem­
olgunun nesnel bir tanımlamasını yapabilmeye çalışıyorlardı; ancak burg, işçi hareketi içinde kendini kabul ettiren bir kadın devrimci ve
bir ulusu oluşturan ortak dil, toprak ve ekonomi gibi objektif unsur­ marksist olarak bu bağlamda bir sembol olarak anılabilir, ancak bu
ları ele alırken, ulusun sübjektif boyutunu; bir grubun onu birarada noktaya kendini iki kez aldatarak, hem yidiş kimliğini hem de kadın­
tutan ortak kaderi belirleyen ortak kültür bilincini gözönünde bulun­ lığını reddederek varabilmiştir.ö Eşcinsellik sonmunu da bu düzeyde
durmuyorlardı. Oysa ulus diyalektik bir bütünlüktür ve özellikle ezi­ ele alabiliriz. Örneğin Viyana’da yayınlanan Arbeiterzeitung’dia. ya­
len uluslarda iç dayanışma en azından ekonomik faktör (ulusal pa­ hudi sorununa karşı kuşkulu tutuma paralel olarak (anti-semitizme
zarın varlığı vb.) kadar önemlidir. Bu tam da yahudi marksistlerin, karşx mücadele etmekten kaçınmak, “yahudileşmiş” finans kurumla-
özellikle Bund yanlılarının, klasik marksist tutumda aşmaya çalıştık­ rının ya da basının ortaya çıkarılması vb.) aynı zamanda eşcinsellik
ları zayıflıktı. Tutumlarının güncelliği ve verimliliği ulus kavramını, kızgın bir şekilde kınanıyordu. Sonuçta Kari Kraus “yoldaş” {Gem s-
toprağa bağımlı olmaktan çıkarıp farklı yorumlamalarında, enternas­ se) kelimesinin Almancada “zevk almak” {geniessen)k.e\\mts\n&tn
yonalizmi evrensellik ve ulusal kurtuluşun sentezi olarak görmele­ türetilmiş olduğunu yazacak kadar ileri gitti.'' Bu tutumun nedeni sa­
rinde, aynı zamanda ulusal azınlıkların kültürel özelliklerini diyalek­ dece “Kakanistan”m (Kari Kraus) burjuva iffet ve ahlak anlayışına
tik olarak kavrama çabalarındadır. Bund’un ulusal-kültürel özerklik bağlanamaz. Sovyet Rusya’sında yirmili yıllarda -Stalinizm’den önce
konusundaki önerisi aslında vatandaşlık ve milliyet arasındaki farkı de- eşcinsel ilişkileri anormal ve sapık olarak nitelendirmek normal-
ortaya koymaktadır. di.8 Klasik sosyalist düşünce genelde ezilenlerin eşitlik mücadelesini,
Yahudi sorunu aynı zamanda marksistlerin farkh baskı biçimleri, aynı zamanda farkh olma hakkını kabul ettirme mücadelesi olarak
doğrudan sınıfsal olmayan, örneğin ulusal ya da ırkçı ve cinsel bas­ tanımlamayı başaramadı. Örneğin Rus marksistleri ulusal azınlıkları,
kı konusundaki tartışmalardaki gecikmeleri ve sınırları üzerine bilgi eşitlik mücadelesinden çok farklılıkların aşılmasına dönüşen kaü bir
vermektedir. Yahudi sorununa karşı anlayışsızlık ile kadınların ezil­ alternatifle karşı karşıya bıraktılar; kendi geleceğini belirleme (dev-
mesi sorununa dar bakış açısı arasında şaşırtıcı bir benzerlik vardır. letsel ayrılma) ya da asimilasyon. Yüzyıl değişiminde tüm Avrupa’da
Annik Mahaim’a göre Alman ve Rus sosyalistler genelde “kendileri­ yahudi kültürü -politikadan (Medem, Şitlovski), tarihe (Dubnow),
ni sadece işçilerin sorunları ile ilgilenmekle sınırlamışlar ama cinsle­ fen bilimlerinden (Lesçinski), edebiyata (Peretz, Aleichem, Asch),
rin sorunlarına hiç değinmemişlerdir”.5 Onlara göre kadınların kurtu­ resme (Chagall) kadar- yahudi kimliğinin onaylanması idi ve bu
luşu sosyalizmde gerçekleşecekti, ama bu işçi hareketinin günlük
mücadalesini ilgilendirmiyordu. Kadınlar proletaryanın bir parçası ~6 Rosa Luxemburg'un kadın kimliği Leo Jogisches ile mektuplaşmalarında ortaya çık­
olarak görüldüler, özel bir baskıyı yaşayan kişiler olarak değil, yahu­ maktadır ve belki de Christel Neusüssun (1986) göstermeye çalıştığı gibi Alman
di ulusu kavramının reddi ve yahudi sosyalizmine yönelik eleştiri, fe­ Sosyal Demokrat Partisinin örgütlenme biçimine ilişkin eleştirisinde (bürokratik-
merkeziyetçi ve büyük ölçüde "patriarkal") gizli ve belirsiz de olsa feminist bir bo­
minizme ve özerk kadın kurtuluş hareketi düşüncesine karşı itiraz­ yut bulmak mümkündün Buna rağmen, Rosa Luxemburg'un Sosyal Demokradarı
larla benzerdi. Bazı istisnalar hariç, kadınlar işçi hareketi içinde, ken­ soldan eleştirdiği ve aynı zamanda merkeziyetçilikte bolşevik partiden hiç de aşağı
dini proletaryanın davasına adamış militan rolünü üstlendiler, ama kalmayan PolonyalI devrimcilerin örgütünün (SD KPiL) en önemli lideri olduğu unu­
tulmamalıdır. EIzbieta Ettinger de (1990) Rosa Luxemburg'un iki ezilen tabakaya da­
hil olmasını -kadın ve Yahudi- komünist angajmanının gerekçesi olarak görür
7 Bkz. Cesare Cases (1985: 180)
5 Bkz. Annik Mahaim(l979: 80) 8 Bkz. Alix H o lt(l9 7 9 : 118)
294 Sonuç Marksistler ve Yahudi Sorunu 295

hakka diaspora içinde de sahip olmak istiyorlardı. Belki bugün, XIX. te doğru gidilebileceğini; “akıntı ile yüzmek” hayalinden vazgeçerek,
ve XX. yüzyıl kültürünün yahudilerin farklılığına ne borçlu olduğu “fırtına”ya karşı durmak gerektiğini bilmek gerekirdi. Detlev Claus-
anlaşılmaya başlandı. Yahudi marksistler, Hannah Arendt’in oluştur­ sen’in vurguladığı gibi bu ders o kadar etkili oldu ki, bugün artık hiç­
duğu “biUnçli parya”lar kategorisinde değerlendirebilir, onlar bu bir sosyal kurtuluş projesini, “medeni toplum ile barbarlık”” arasın­
farklılığın kabul edilmesi için mücedele ettiler ve onu Avrupa’daki daki ilişkiye ışık tutan Auschwitz’i düşünmeden ele almak mümkün
tüm ezilenlerin^ sosyal ve ulusal kurtuluş mücadelesine kattılar. değil. Gerçekte alarm zillerini çalan marksistler yok değildi: “Sosya­
Rus, Alman ya da Avusturya marksizminin yahudi temsilcileri outsi- lizm ya da barbarlık” alternatifini formüle eden ve 1915 Alman­
defdA aı, kendi sosyal dışlanmışlıklarının sonucu isyan ediyorlardı, ya’sındaki milliyetçi sarsıhnalarda bir nevi “Kisiev havası”nı hisse­
ama “bilinçli parya” değildiler. Tüm önemli eserlerini sürgünde yazan den Rosa Luxemburg ya da 1938’de yahudilerin naziler tarafından fi­
ve tutarlı politikası yüzünden sürekU yanılgılara mahkûm edilen ziksel imhasını tahmin eden ve anti-semitizmi çöküş dönemindeki
Troçki’nin (Lev Davidoviç Bronstein) kaderinde temel bir yahudilik kapitalizmin kültürünün “tortusu” olarak nitelendiren Troçki;
vardı, Hans Mayer’in belirttiği gibi tüm yaşamını farkında olmadan 1940’da faşizmin zaferi halinde “ölülerin bile tehlikede olduğunu”
“yoldaş Shylock” olarak yaşamıştı, lo yazan Walter Benjamin. Ama onların sesleri yalnız kaldı. Marksizmin
Sonuçta tartışmaya ilişkin araştırmamız, U. ve IH. Enternasyo- kendini yenilemesi ancak bu geleneğe sahip çıkması ile olacaktır.
nal’in marksist düşünürlerini temelden etkileyen, ilerlemeci tarih an­
layışının sınırlarının ortaya çıkmasını sağladı. Asimilasyon teorisinin
ve anti-semitizme karşı anlayışsızlığın kökeninde, tarihi doğrusal bir
gelişme olarak kavrayan, insanlığın kademeU olarak iyiye doğru iler­
leyeceğini, bu gelişmenin doğal yasaları sonucu toplumun ve kapita­
lizm çerçevesinde üretim güçlerinin ilerlemesinin kaçınılmaz olarak
sosyalist düzenin başlangıcına varacağını öngören anlayış yatıyordu.
Engels 1890’da ekonomik gelişmenin her türlü anti-semitist ifadeyi
anlamsız ve tarihe aykırı hale düşürdüğünü yazıyor. Sosyalistler ve
komünistler bu hayale elli yıl boyunca, Auschwitz, ekonomik geliş­
me ve teknolojik ilerlemenin doğrudan insancıl ve sosyal ilerleme an­
lamına gelmediğinin kanıtlarını ortaya koyana kadar inandılar. Al­
manya, Macaristan ve İtalya’da devrimin yenilgisinden, Birinci Dün­
ya Savaşı’ndan sonra Avrupa, iki dünya savaşı arasında aslında en­
gellenmesi mümkün olan ama artık kaçınması mümkün olmayan
Auschwitz yolunu seçti. Yahudi sorununun aslını kavramak için ta­
rihin her zaman ilerleme anlamına gelmediğini zaman zaman felake­

9 Bkz. Hannah Arendt (1986: 128)


10 Bkz. Hans Mayer (1975: 422) Devlet Claussen (1987: 10)
Marksistler ve Yahudi Sorunu 297

Sonsöz

Frankfurt O kuiu’ndan Ernest Mandei’e


Marksizmin Auschwitz karşısındaki
soruları ve çıkmazları
"Yahudi sorunu” üzerine marksist tartışma, Kari Marx’tan Abraham
Leon’a, Kurtuluş’tan Auschwitz’e, bir asırlık tarihe yayılır. Bu tartış­
ma, ilk işaretleri orta Avrupa’da XIX. yüzyûm ikinci yarısında ortaya
çıkan, bir diaspora azınlığı ile evrenselci ve devrimci bir düşünce akı­
mı arasındaki sıkı bir içiçe geçişi ifade ediyor. Kitaba konu olan siya­
si ve kuramsal tartışma da, çok yönlü bir “sembioz”a yol açan bu
karşılaşmadan doğmuştur. Aynı zamanda krizlerin ve kopuşların da
damgasını vurduğu bir karşılaşmadır bu. Polemiklere, ideolojik spe­
külasyonlara ve yanlış anlamalara konu olan, genç Kari Marx’in Zm
Judenftage (1843) denemesini anmak, yahut Yiddishkeit’ten gelme
onca devrimcinin otuzlu ve kırklı yılların stalinist Rusyası’ndaki tra­
jik yazgısını hatırlamak yeterlidir. Ancak, bu karşılaşma şaşkınlık
yaratacak boyutlardadır: XIX. yüzyıhn sonu, yani İkinci Enternasyo-
nal’in kuruluşunun arifesinden İkinci Dünya Savaşı’na kadar, Yahu­
diler, varlıkları, düşünceleri ve eylemleriyle marksizmin tüm tarihine
damgalarını derin biçimde vurmuşlardır.
Bu tartışmanın analizi, yahudi tarihine marksist yaklaşımın ve­
rimliliği ve (kimi zaman derin) sınırları üzerine kapsamlı bir sorgu­
lamayı da gerektirmektedir. Yahudi-marksist karşılaşmasına, çoğun­
lukla ağır bedeller ödenen yanılsamalar ve gerileyişler eşlik etmiştir.
XIX. yüzyılın sonlarında Avrupa’daki ilk yürüyüşlerden Auschwitz
iğrençliğine, modern antisemitizmin ortaya çıkışı karşısında, kimi
nadir istisnalar hariç, marksist düşüncede hakim olan gerçek bir kör­
lük biçimidir. Bununla beraber, marksizmin bu sınırlarını, onun ya-
298 Frankfurt okulundan Ernest Mandel’e Marksistler ve Yahudi Sorunu 299

hudi tarihine yabancı oluşunun bir ürünü şeklinde yorumlamak yan­ tartışmanın eksikliğini büyük ölçüde açıklamaktadır.
lış olacaktır. Tam tersine, Kurtuluş sayesinde, Avrupa toplumlarının Bu kitapta incelenen kuramsal ve siyasi tartışmalar savaş sırasın­
büyük bir kısmında Yahudilerin gerçek yurttaşlar haline geldiği bir da tümüyle sekteye uğramıştır. Soykırım bunların sınırlarını göster­
dönemde, marksizm yahudiliğin siyasi ve kültürel boyutlarından bi­ miş, ve aynı zamanda, nesnelerini ortadan kaldırarak onlara sert bir
rini teşkil ediyordu. şeklide son vermiştir. Savaş-sonrasmın kültürel ve siyasi ortamı, ne
Bu tartışmayı, bu kitapta işd hareketinin tarihi ve fikirleri ile olan bu kopuşu sorgulamaya ne de bu kuramsal boşluğu doldurmaya kat­
derin ilişkileri içerisinde incelenen yidiş ve yahudi-alman kültürlerinin kıda bulunmuştur. Kırkh ve ellili yıllar boyunca, marksizm gerçekten
ifadelerinden biri olarak kavramak daha faydah olacaktır. Yahudi soy­ de antifaşist kültürün başlıca unsurlarından biri haline gelir, ancak
kırımı, çok kısa bir zaman zarfında, 1941 ile 1945 arasmda, bir asır burada yahudi trajedisi, Avrupa’ya kasıp kavuran devasa çatışmanın
önce başlamış bir tartışmaya son veren radikal bir kopuş olmuştur. marjinal bir boyutuna indirgenir.
Yahudiler ile marksizm arasındaki uzun karşılaşma müddeti yerini Nazizmin yenilgisi. Kızıl Ordu’nun orta Avrupa’ya ilerleyişi, ko­
imhanın kısa müddetine bırakmıştır. Eğer Kurtuluş bu yakınlaşmanın münist partilerin. Direniş içerisinde bir önderlik rolü oynadıkları ül­
temellerini attıysa, Auschwitz bunları yok etmiştir (en azından ortaya kelerdeki etkileyici yükselişleri, savaşın hemen sonrasında, ilerleme
çıktığı coğrafi ve kültürel alanda). Hitler Yahudileri ortadan kaldırma­ felsefesine bir geri dönüşü kolaylaştırır, ve bu da felaketi düşünme
yı görev edinmişti; stalinizm, Avrupa’da savaştan sonra -Sovyetler çabalarına pek yer bırakmaz. Böylece marksizm, Auschwitz üzerine
Birliği’ndeyse yirmili jalların sonunda-, canh marksizmi yok edecek­ suskunluğu ile karakterize olur. Tarihin, bir yığın ceseti ortadan kal­
ti, bir yandan onu bir devlet ideolojisine dönüştürerek, bir diğer yan­ dırdıktan sonra, mutlu bir sonuca ulaşıyor, ve ruhunun, Hegel tara­
dan ise onun en özgün ve otantik temsilcilerini ortadan kaldırarak. fından Jena’da görülen Napolyon gibi beyaz bir atın üzerinde değil de
Böylece yahudi sorunu üzerine “klasik” marksist tartışma Ausch- bir sovyet tankının başında görkemle ilerleyen bir karanlık kişilik ta­
witz’le sona erecekti, bitkin düşmüş, soluğu tükenmiş yahut aşılmış rafmdan cisimleştiriliyor gibi göründüğü bir anda , bu “küçük farklı­
olmasından değil, onu yaratmış ve canlandırmışlarla birlikte yok ola­ lığa” ilgi göstermek mümkün mü2? Bu suskunluk günümüze kadar
rak. Savaş-sonrası marksizmi XIX. yüzyıldan yahut XX. yüzyılın ilk sürmüştür. Eğer bir örnek vermek gerekirse, Britanyah büyük tarih­
yarısından çok daha “az yahudi” olacaktır. Bir otuz yıl boyunca, mer­ çi Eric J. Hobsbawm XX. yüzyıl bilançosunu, bu sonuncusunun,
kezi, doğu ve orta Avrupa’dan Latin dünyasına (özellikle İtalya ve 1914 arifesinde hala batı dünyasının sağlam kazanımları olarak ka­
Fransa’ya ve çok anlamlı gelişmelerle Latin Amerika’ya) kayacak ve bul edilen uygarlık seviyelerine göre şaşırtıcı “gerileyişi” tespiti ile
en sonunda yetmişli yıllardan itibaren anglosakson kültürde, ve özel­ açıyor. O zamanlar, savaş sırasında sivil nüfus katliamının ve işken­
likle de amerikan üniversitelerinde kök salacaktı.ı Savaşın sonunda cenin kesinlikle bir daha gerçekleşmeyeceğinin düşünüldüğünü ha­
“yahudi-marksizmi”nin sağ kalanları, siyonist veya bundcu olsunlar, tırlatıyor, fakat nazi imha kamplarına, arada birkaç satır yer ayırıyor
çoğunlukla, yepyeni bir gerçeklik ve sorunlarla karşı karşıya kala­ sadece^. Ne var ki, Auschwitz, Marx’in kurucusu olduğu düşünce ge­
cakları İsrail’e yerleştiler. 1945’ten sonra Yahudilerle isçi hareketi leneğini de sorguluyordu.
arasındaki ilişkilerde yaşanan bu önemli kopuş, Avrupa Yahudileri­
2 Roger CaÜlois tarafından Alexandre Kojève’e atfedilen sözler, akt. Lutt Nietham­
nin yok edilişinin nedenleri, biçimleri ve sonuçları konusundaki bir
mer. Posthistoire. Ist die Geschichte zu Ende?, Rowohlt, Hamburg,1989, s.77.
3 E.J. Hobsbawm, Aşınlıklar Çağı. Kısa Yirminci Yüzyıl Tarihi I9 I4 - I 9 9 I , çev. Yavuz
' i Bkz. Perry Anderson, Tarihsel Materyalizmin izinde. Belge.
Alogan, Sarmal, 1st.,1996.
300 Frankfurt okulundan Ernest Mandel’e Marksistler ve Yahudi Sorunu 301

Marksizmdeki hakim anlayış, imha kamplarmı “tekelci kapitaliz­ artık tarihin lokomotifi değil, felakete doğru gidişi durdurabilecek bir
min” ve “emperyalist çöküşün”, niteliksiz ifadelerinden biri olarak “alarm freni” şeklinde kavrama düşüncesini, neredeyse siyasi terim­
kavrayacaktır. Yahudi soykırımının, modern ırkçılığın uç bir ifadesi lere tercüme ediyor gibiydi. Sırasıyla biri stalinizmin, diğeri nasyo-
olarak görülüşü, batı dünyası tarihinde ırkçı ideolojilerin ve zihniyet­ ncd-sosyalizmin kurbanı olarak, her ikisi de yüzyılın barbarlığı tara­
lerin durumu üzerine verimli ve yenileyici bir sorgulamadan çok da­ fından yok edilecektis.
ha fazla retorik bir formül teşkil etmiştir. Marx’in düşüncesi, şüphe­ Bu iki simanın mirasçılarıdır, savaştan sonra onların düşüncele­
siz, XX. yüzyıl boyunca sosyal bilimleri etkilemiş ve zenginleştirmiş- rini geliştirecek olan. Doğrusunu söylemek gerekirse, söz konusu
tir, ancak hiçbir marksist, en azından kısa zaman öncesine kadar, bu olan, bir tartışmanın yeniden başlatılması değil, marjinalleşmiş, sür­
sorunlar üzerine derin bir inceleme yapmamıştir-». Bu suskunluk. III. gün edilmiş yahut Hiüer’in büyük katiiamından sağ çıkmış entelek­
Reich’m idam merkezlerinde yaşama veda eden binlerce militan ve tüellerce gerçekleştirilen , o dönemde neredeyse hiç duyulmamış, ya­
entelektüele bir saygı gösterisinde bulunmanın ne en onurlu ne de en lıtılmış analizlerdi. Marksist alan içerisinde (kimi zaman onu değişti­
verimli biçimidir. Kısacası, Auschwitz’in temsil ettiği uygarlık kopu­ rerek) Auschwitz’i düşünme teşebbüsü, farklı ancak paralel yakla­
şu karşısında kör bir Avrupa kültürü içerisinde, marksizm bir istisna şımlardan yola çıkaran Frankfurt Okulu’nun ve Ernest Mandel’in
oluşturmamaktadır. eseri olmuştur. Horkheimer ve Adorno, Aydınlanmanın Diyalekti-
ği’nde, Benjamin’in “Tezler”inde bulunan kimi temaları geliştirdiler.
Kendi adına, bu kitap, genel eğilimden kaçabilen ve savaşın Avrupa Kısa zaman sonra, Leo Löwenthal, Herbert Marcuse ve Günther An-
yahudiliğinin yazgısı üzerine doğurabileceği sonuçlar hakkında bü­ ders gibi Sosyal Araştirmalar Enstitüsü’nün üyesi, ya da çevresinde
yük bir berraklık göstermiş iki özel simanın, Leon Troçki ve Walter bulunan başka filozoflar da Auschwitz’i, modern uygarlık eleştirile­
Benjamin’in parıltılı ve öngörülü sezgilerinin altinı çiziyor. 1938’de rinin başlangıç noktası haline getireceklerdi. Alman-yahudi kökenli
Troçki, yeni bir çatişmanın Yahudilerin “fiziksel imhası”na yol aça­ Belçikalı marksist Ernest Mandel, Abraham Leon’un dostu ve yolda­
cağım öngörüyor; 1940’da, yazarının göçüne ve intiharına rağmen, şı olmuş, ve bu sonuncusu gibi tutuklanmış ancak konulduğu Al­
mucizevi biçimde kurtarılan “Tezler”de Benjamin, felaket fikrinin ar­ manya’daki çalışma kampından kaçmayı başarmıştı. Eseri, Troç­
tık ilerleme mitinin yerini aldığı yeni bir tarih vizyonunun ana hat­ ki’nin yaklaşımını geliştirerek, yahudi soykırımını klasik marksist
larına çiziyordu. Yaklaşımları kökten farklıydı -birincisi ateist ve ke­ kategorilerden yola çıkarak yorumlama konusundaki en tutarlı giri­
sinlikle rasyonalist bir devrimci, diğer tarihsel maddecilik ile mesiya- şimi içermektedir.
nik kefaretin bir sentezini oluşturma arayışında bir yahudi düşünür- Bununla birlikte, Frankfurt Okulu’nun savaş sonrası geliştirdiği
fakat sonuçları son derece çakışmaktadır. Troçki, eli kulağında bir düşüncelerle, asıl olarak seksenli yılların sonlarından kalan Man-
tehlikenin ciddiyetine sertçe işaret ediyor; Benjamin, Auschwitz yır­ del’inkiler arasında aşağı yukarı kırk yıllık bir boşluğun olduğunu
tılışını düşünmeyi ve anlamayı sağlayacak felsefi kategorileri tasarlı­ görmek gerekir. Bir kez daha, Troçki ve Benjamin için olduğu gibi, bu
yordu. Rus sürgün. Alman Yahudi eleştirmence öğütlenen, devrimi iki düşünce akımı, hiçbir zaman karşılaşmayacak olan apaj^ı yollar

"4 örneğin Bkı. Etienne Balibar ve immanuel W allerstein, Irk, Ulus, Sınıf..... ; Edward s Bkz. Bu kitabın VIII. Bölümü. Ayrıca bu konuda bkz. Michael Lövvy, “ Yangın Alar-
W. Said, Kültür ve Emperyalizm, çev. Necmiye Alpay, Hil yay., İst., 1998; Detlev Cla­ m r;W alter Benjamin’de teknoloji eleştirisi. Dünyayı Değiştirmek Üzerine, çev: Yavuz
ussen, Grenzen der Aufklärung. Zur gesellschaftlichen Geschichte des modernen Anti­ Alogan, Ayrıntı, 1999; ve E. Traverso, “Trotsky et Benjamin. Sur une relation d’affi­
semitismus, Fischer, Frankfurt/M, 1987. nité éléctive” , Cahiers Léon Trotsky, 1992, no.47, ss.55-64.
302 Frankfurt okulundan Ernest Mandel’e Marksistler ve Yahudi Sorunu 303

İzlemişlerdir. Hiç şüphe götürmez ki, bu karşılaşmanın imkansızlığı,


Perry Anderson’un batı marksizminin kurucu özelliklerinden biri Walter Benjamin, tarihsel maddeciliğin “kendi içerisinde ilerleme fik­
olarak kavradığı felsefe ve estetik alanına geri çekiliş, ve Martin rini yok etmiş”» yeni bir biçimini tasarlama gerekliliğini açıklayarak,
Jay’in Frankfurt marksizminin temel karakteristiklerinden biri olarak Frankfurt entelektüellerinin yahudi soykırımı üzerine düşünmeleri
gördüğü örgütlü işçi hareketinden kökten ayrılmasında yatmaktadır^. için bir yol açmıştı. Benjamin’in dümen suyunda, Auschwitz’in ışı­
Bu tecrit, bir yandan onun özerkliğini ve özgüllüğünü muhafaza et­ ğında tarihi yeniden düşünme çabası, savaşın sonlarına doğru Ador­
mesini sağladı, ama bir diğer yandan da herhangi bir toplumsal ke­ no ve Horkheimer tarafından Aydınlanmanın Diyalektiği’nde başla­
sime demir atma olanağını, giderek yitirmeye mahkum etti. En par­ tılmıştı. Bu eserin, 1943 ve 1944’de Leo Löwenthal’in katkısıyla ya­
lak istisnası Herbert Marcuse dışında, Frankfurt marksizmi (ve özel­ zılmış bir bölümü, antisemitizmin analizine ayrılmıştır. Burada Nihai
likle de “yol arkadaşlarının” en ilginci Günther Anders’in temsil etti­ çözüm, batı uygarlığının, “aklın kendi kendini yok edişi” {Selbstzers-
ği radikal versiyonu), Ernst Bloch’un ters ucunda bulunan “umut­ törung der Aufklärung)'^ süreci şeklinde nitelenen tüm güzergahının
suzluk ilkesi” (das Prinzip Verzvveiflung)^ diyebileceğimiz bir para­ yöneldiği bir barbarlık paradigması olarak sunulur. Aydınlanmanın
digma üzerine kurulmaya kadar varacak bir anti-ütopik boyut kaza­ insancıl akılcılığının özgürleştirici potansiyelleri, diye anlatıyor Ador­
nıyor gibidir. Radikal uygarlık eleştirisine, bundan böyle bir umut­ no ve Horkheimer, derece derece ama kesin bir biçimde, yerini kör ve
suzluk, şüphecilik ve trajik bir güçsüzlük duygusu eşlik edecektir tahakkümcü bir araçsal akılcılığa bırakmıştır. Onlar da, Benjamin’in
(bu, Adorno ve Horkheimer’ın 1968’de yapacağı gibi, öğrenci gençli­ Tarih Meleği alegorisinde yaptığı gibi, insanlığın ilerleme’ye doğru
ğin muhalefet hareketlerine karşı çıkacak düzeye ulaşacaktır). uzun çizgisel ve otomatik evrimine dair pozitivist bakışı tersine çevi­
Buna karşılık Mandel, toplumun, öznesini ezilen sınıflarda bulan rerek, nasyonal-sosyalizmde batı dünyasının güzergahının son dura­
bir siyasi projeden ayrılamaz bir eleştirel kuramını geliştirdi. Onun ğını gördüler. Auschwitz, Hegel’in Mutlak Tin’i yerine, tarihin gerçek
marksizmi ütopiktir, yüreklidir, ve sürekli olarak, tarihin devrimci muhtevası olarak kendisini gösteren A ufklârungun yıkıcı boyutunu
kopuşlara dönüştürülmeye muktedir “yol ayrımlarını”, dönemeçleri­ gözler önüne sermektedirio. İlerleme felsefesinden kopuş henüz ta­
ni kollamaktadır. Bir düşünür olarak Mandel, zirvesine 68 mayısını mamlanmamıştır -ve bu anlamda Benjamin’dekinden daha az radi­
izleyen dönemde ulaşmıştır ve 1989-199l ’de sovyet blokunun krizi­ kaldir- şu ölçüde ki, Horkheimer ve Adorno, nazizmi “uygar toplu­
nin neo-liberalizme yol açışı A FAİLLİ LE BRİSER. Görüldüğü gibi, mun yeniden barbarlığa düşüşü” {R ückkher der aufgeklärte Zivilisa­
onun izlediği yol, Adorno ve Anders’inkinden oldukça farklı -herşe­ tion zur B arbataya şeklinde sunarlar, bu da sanayi uygarlığının zih­
ye rağmen paylaştıkları tek düşünce ise, stalinizmi aynı oranda red­ niyetleri, ideolojileri ve maddi yapıları üzerine kurulu modern bir
dedişleri. “barbarlığın” ortaya çıkışından çok, gerçek anlamıyla geçmişe doğru
~6 Özellikle bkz. şu kitapların sonuç bölümleri: M. Jay, Diyalektik İmgelem, çev. Ün-
bir gerileyiş olarak yorumlanabiliri2 . “ilerleme gerilemeye dönüşü-
sal Oskay, A ra Yay., 1989, ve P. Anderson, Boü’do Sol Düşünce, çev: Bülent Aksoy, Bi­
rikim, 1982. 8 Bkz. VIII bölüm.
7 Anders, Ernst Bloch’un henüz-olmayan'ın (Noch-Nicht-Sein) ontolojisinin yerine 9 M. Horkheimer, Th. Adorno, Aydınlanmanın Diyalektiği I. Cilt, Çev: Oğuz Özügül,
yok oluşun bekleyişini öngören bir anti-ütopya koyar (Noch-Nicht-Nichtsein). Kabalcı, İst. 1995, s. 12.
Bkz.Konrad-Paul Liessman, Günther Anders, Junius Verlag, Hamburg, 1993, s.92. Bu 10 Paul Connerton, The Tragedy o f Enlightenment An Essay on the Frankfurt School,
açıdan, D/e Antiguiertheit des Menschen bloch'un Principe Esperance (Umut ilkesi- Gal- Cambridge Universtity Press, Cambridge, 1989, s. 114.
limard, Paris, 3 cilt))’ının antitezi olarak kabul edilebilir 11 Horkheimer-Adorno, Aydinlonmonin Diyalektiği, s. 17.
304 Frankfurt okulundan Ernest Mandel’e Marksistler ve Yahudi Sorunu 305

yor”13 gibi, Adorno ve Horkheimer tarafmdan çok sevilen formüller, tehlike arz ettiği bu çağda, ontoloji ve etik arasmdaki her türlü ayrım
ashnda tarihin çizgisel artsüremli bir eksendeki (bir ilerleme ve geri­ aşılmıştır. Manc’tan bu yana sosyalizmin ufkunu oluşturan özgürleş­
leme almaşıklığı biçimdeki) hareketi fikrinden kopamayan bir vizyo­ tirici görev, bugün artık, insan soyunun ve gezegenimizin korunma­
nu diyalektikleştirmekten öteye gidememektedir. sını hedefleyen, “muhafazakar” bir göreve denk gelmektedir. Böyle­
Hegel’in ve Marx’m temelleri üzerine kurulan Adorno ve Horkhe- ce, Anders, kendi siyasi angajmanını bir “ontolojik muhafazakar”ın-
imer’m eleştirel yöntemi, Weber, Benjamin ve Freud’ün katkılarıyla ki olarak tanımlıyordu^^. Eseri, kuşkusuz, marksizmi Auschwitz’in
zenginleşip, tutarlı bir ilk senteze ulaşıyordu. Dialektik der Aufklä­ kara ışığında yeniden düşünme çabalarının en tutarhsını teşkil et­
rung, gibi sürgünde tasarlanmış ve yayınlanmış bir eserin büyük gü­ mektedir. Onun iddiası, gaz odalarını “açıklamak”tan çok, bunları
cü, çok daha sonraları, altmışlı yılların sonlarında, Almanya’daki ye­ sosyal düzenin radikal bir eleştirisi ve toplumsal ve insanal bir öz­
ni basımı sırasında fark edilecektir, ancak o zamandan itibaren etki­ gürleşim projesinin başlangıç noktası yapmaktır.
si kalıcı olacaktır. Yaklaşımları, Herbert Marcuse tarafından Eros ve Bu düşünce, nasyonal-sosyalizmi, (Fransız Devrimi’nin ardından
Uygarlık’da (1954) radikalleştirilecektir. Kitabın önsözü, “toplama ve ona karşı) başlaülmış eski bir “Aklın imhası” girişiminin (G. Lu­
kamplarını, kitle imhalarını, dünya savaşlarını ve atom bombalarını” kács) tamamlanması şeklinde görmeye çahşanlarm tersi yönündey-
artık bir “barbarlığa geri düşüş” olarak değil, daha çok “modern bu­ dii7. Oysa, çeşitli modern deneylerin ve kurumlarm (kışla, cezaevi,
luşların insana bilim ve teknik alanında kazandırdıklarının gemlen­ mezbaha, fabrika ve bürokratik-rasyonel yönetim) kavşağında bulu­
memiş bir tamamlanışı” olarak sunar^^. Die Antiquiertheit des nan imha kamplarının yapıları kadar, akında yatan ideoloji de (ırka
M enscben’in (1956 ve 1980) yazarı Günther Anders için, Auschwitz dayalı biyoloji), Thomas Hobbes’dan Norbert Elias’a kadar temel çiz­
ve Hiroshima, insanlığı geçmiş çağların barbarlığına yeniden düşür­ gisi geleneksel olarak “uygarlaşma sürecinin”ı» bir ilerleyişi olarak
mek şöyle dursun, tekniğin yönettiği bir dünyada gereksiz hale gel­ yorumlanan Avrupa’nın tarihsel se3n:inin sonuçlarıdır. Auschwitz, bu
miş ve dolayısıyla tümüyle yok edilmeye muktedir insan soyu için yolun, Cehennemin bekleme odası da olabileceğini gösterdi. Bu tespit
yeni bir çağın başlangıcının habercisidiris. Auschwitz ve Treblin- reddedildiği taktirde, ölüm kampları, tarihin birdenbire ve akd almaz
ka’daki gaz odalarında, Yahudiler ve Çingeneler smayi yöntemlerle bir raydan çıkışı şeklindeki, entelektüel açıdan kabul edilemez açık­
yok edildi, tıpkı bir makinenin “hammaddesini” işlediği gibi {Rohs­ lama dışında, kesinlikle kavranılamaz. Uygariiğın bu tıkanıklığının
toff). Hiroşima’da, diye belirtiyor Anders, insanlığın tümünün yok ortaya çıkarılması, Frankfurt Okulu’nun en önemli katkılarından bi­
edilebileceği, ve de Kıyamet’in peygambervari bir düşünce olmaktan rini oluşturmaktadır.
çıkıp, son derece somut bir tehdit haline geldiği kanıtlanmıştır. Yahu­ Kari Kautsky’den Nikolai Buharin’e, Otto Bauer’den Lenin’e “bi­
di trajedisi ile atom bombasının dünyadaki varlığımız açısından bir limsel” marksizm, sosyalizmi her zaman sanayi uygarlığıyla derin ve
radikal bir kırılmadan çok, kapitalizmin “aşılması” olarak tasarlamış-
12 Michael Löwy ve Eleni Varikas’a göre, Adorno, “ ilerleme kavramının diyalektik
bir sorunsallaştırmasına” girişmiştir, ancak onu “ kavramsal ufkundan arındırmamış- 16 Mathias Greffrath’ın Günther Anders ile mülakatı (1979), Dos Günther Anders
tır” . (“ L’esprit du monde sur les ailes d’une fusée” ; la critique du progrès chez Lesebuch, Diogenes Verlag, Zürich, 1984, s.3l9. Ayrıca bkz. G. Anders, Besuch im
Adorno” , Revue des Sciences Humaines, 1993, no;229, ss.53-59) Hades. Auschwitz und Breslau, C.H. Beck, München, 1979.
13 Horkheimer ve Adorno, ag.e., s. 16. 17 G. Lukács, Die Zerstörung der Vernunft, Aufbau Verlag, Berlin, 1955 (La destruai-
14 H. Marcuse, Aşk ve Uygarlık, Çeviren; Seçkin Çağan, May yay. 1968, s.20. on de la raison, L’Arche, Paris).
15 G. Anders, Die Antiquiertheit des Menschen. I. Über die Seele im Zeitalter der zwe­ 18 N, Elias, I. La civilisation des mœurs, II. La dynamique de l’Occident, Calmann-Lévy,
iten industriellen Revolution, C.H. Beck, München, 1985. Paris, 1973, 1975.
306 Frankfurt okulundan Ernest Mandel’e
Marksistler ve Yahudi Sorunu 307
tı. XVIII. yüzyıldan itibaren batı dünyasının tanık olduğu toplumsal şında üyeleri, nasyonal-sosycilizmi hala “tekelci kapitalizmin” bir bi­
ve ekonomik gelişmeyi sorgulamak şöyle dursun, proleter devrim, çimi olarak görüyor (Friedrich Pollock) ve antisenütizmin tümüyle ge­
üretici güçlerin gelişimine artık engel oluşturan toplumsal ilişkileri leneksel bir marksist yorumunu savunuyordu. Bu, Horkheimer’ın
ortadan kaldırmayı görev edinmeliydi. Burjuva mülkiyet biçimleri ve “Die Juden und Europa” (1939)2i makalesi yahut Franz Neumann’m
ulusal sınırlar, ancak iktidarı ele geçiren proletaryanın sağlayabilece­ nazi soykırımı olasılığını açıkça reddettiği Behemoth (1942) gibi bir
ği sosyo-ekonomik gelişime köstek olmaktaydı. Bu şekilde tasarla­ eser için geçerlidir: “Antisemitizmin içsel siyasi işlevi -diye yazıyor­
nan sosyalizm, kapitalizmin mezar kazıcısı olduğu kadar onun mi­ du- Yahudileri tümüyle yok etmeyi her zaman yasaklayacakür. Düş­
rasçısı ve sürdürücüsüydü de. Sanayi ve doğanın biUm ve teknik ta­ man yok olamaz ve olmamalıdır; o, toplumsal ve siyasi sistemin ne­
rafından tahakküm altına alınması, kısaca XIX. yüzyıl kültürünün den olduğu tüm acılar için bir günah keçisi görevi görmeye hazır tu-
“ilerleme” olarak tanımladığı herşey, marksistlerin altüst etmek iste­ tulmahdır”22. Bir kere nesnesini yok etti mi, diye düşünüyor Ne­
mediği bir uygarlığın dayanağıydı. Ernst Bloch’un Héritage de ce umann, antisemit nefret varlık nedenini yitirir. Nihai çözümden son­
temps (Bu Çağın M i r a s ı ) ’dai^ yakınacağı gibi, marksistler -sosyalist­ ra, bu analizler yetersiz ve geçersiz görünmektedir (ancak bu, Behe­
ler kadar komünistler de- sınai modernitenin eleştirisini muhfaza- moth gibi bir eserin değerinden hiçbir şey eksiltmiyor. Onun nazi ik­
kar-romantik bir kültüre terk etmişti. Bu kültür çoğunlukla gerici ve tidar sistemi analizi, Avrupa Yahudileri’nin imhasmın temel tarihçile­
karanhkçı (Spengler) olsa da, Nietzsche ve Heidegger (H. Marcuse ve rinden biri olan Raul Hilberg’in çıkış noktalarından birini oluşturur^s).
G. Anders onun okulunda yetişecekti) gibi dehalar yaratma yetene­ Bu açıdan, Dialektik der Aufklärung bir dönüm noktası oluşturu­
ğine de sahipti. yor. Horkheimer ve Adorno’nun, 1944’de çıkış noktası, tümüyle bir
Bu konu dışı kısa bölüm, Frankfurt Okulu tarafmdan marksist dü­ yok edilişin mümkün olduğu tespitidir. Buna karşılık, Auschwitz’den
şünce bünyesinde gerçekleştirilen kopuşu göstermekte. Benjamin sonra, artık sonsuza dek yasaklanan yahut sakatlanan da, özgürleş­
1940’ta, Adorno, Horkheimer, Löwenthal, Marcuse ve Anders ise sa­ miş bir dünyanın ütopyasıdır. Auschwitz’le tamamlanan uygarlık kı­
vaş sırasmda veya hemen sonrasındaki yazılarında, Rousseau ve Fo- rılmasını fark ediyorlarsa da, bu onlara artık üstesinden gelinemeye­
urier’nin başlattığı, ve özünde Marx’tan sonra terk edilen uygarlık cek görünmektedir. Auschwitz, sınıf mücadelesine dayah tarihsel di­
eleştirisiyle yeniden bağ kuruyorlardı^o. D ialektik der Aufklärung yalektiğe son vermiş ve artık hiçbir özgürleşimci ütopyaya yer tanı­
bir eser, bu teorik kopuşun kökeninde, nazi imha kamplarmda tüke- mayan tahakkümün negatif diyalektiğini açığa çıkarmıştır. Mark-
tihniş bir tarihin yırtılışmm yattığını gösteriyor. IX. Bölümde belirtti­
21 Bkz. Bölüm IX,
ğim gibi, ancak gerekli tüm sonuçları çıkartmamıştım, bu kopuş,
22 R Neumann, Behemot. Struaure et pratique du national-socialisme, Payot, Paris,
Frankfurt Okulu’nun bizzat kendi içinde de gerçekleşiyor. Savaşm ba- 1987, s. 129. Frankfurt Okulu’nun antisemitizm konusundaki genel gelişiminin bir
analizi için bkz. Martin Jay, “The Jews and the Frankfurt School: Critical Theory’s
Analysis of Anti-Semitism” , Permanent Exiles. Essays on the Intelleaual Migration from
"l9 E. Bloch, Héritage de ce temps, Payot, Paris, 1978.
Germany to America, Columbia University Press, New York, ss.90-100, ve özellikle
20 Frankfurt Okulu bünyesinde bu dönemde yazılmış ve Yahudi Soykırınnı tarafın­
Michael Shaefer, Die Rationalität des Nationasozialismus. Z ur Kritik philosophischer
dan etkilenmiş eserler içerisinde. Aydınlanmanın Diyalel<tiği’nin ötesinde, Adorno ta­
Faschismustheorien am Beispiel der Kritischen Theorie, Beltz-Athenäum, Veinheim,
rafından I944’de kaleme alınan Minima Moralia’nm (Metis) ilk fragmanlarını ve Lö-
1994.
vventhal’in “ Terror’s Atomization of Man. The Crisis o f the Individual” (Commen-
23 Bkz. Hilberg’in, savaşın sonunda New york’ta hocası olan Franz Neumann’a olan
tory, January 1946, sonradan Schriften, Suhrkamp. Frankfurt/M, 1982, Bd III) dene­
borcunu kabul ettiği biografisi: Raul Hilberg, La politique et la mémoire, Gallimard,
mesini anabiliriz.
Paris. 1996.

I
308 Frankfurt okulundan Ernest Mandel’e
Marksistler ve Yahudi Sorunu 309
sizm, ancak kendisini sakatlama pahasına Auschwitz’i tanıyabilir
dışıydı, çünkü kökleri “can çekişmekte olan bir dünya”da bulunuyor­
sonucunu çıkartırlar sanki24.
du. Gettoların, ölüm trenlerinin, kitle idamlarının, gaz odalarının ve
insan fırınlarının karşısında, her türlü açıklamanın “gerçekliğin tüm
Klasik marksizmin kategorilerinin soykırımı açıklamakta yetersiz ka­
iğrençliğinin altında” kalıyor gibi görünmesine karşın, burada tarihin
lacağı düşüncesi Ernest Mandel’in aklının ucundan dahi geçmemiş­
“ani ve yegane bir felaketini” görme eğilimine karşı uyarıyordu. Kuş­
tir. Savaşın bitiminde yirmi iki yaşındaydı ve sanayi proletaryasının
kusuz, Yahudiler “başka herhangi bir halktan daha sert vurulmuş­
devrimci potansiyellerine sarsılamaz bir inancı vardı. Savaş dönemi­
tu”, fakat şunu da unutmamak gerekirdi ki, onların yok edilişi tüm
ni, Adorno ve Anders gibi sürgünde değil, Belçika ve Almanya’da ge­
insanlığın geri dönüşsüz bir yıkıma doğru sürüklendiği bir dönemde
çirdi. Anvers’de, yeraltında Direniş’i örgütlemeye katkıda bulunan
olmuştu. Savaş, 60 milyon kurbanının tanık olduğu gibi, “iki bin yıl­
troçkist gruplarda aktif oldu. İki defa tutuklandı ve kaçmayı başardı.
dır uygarlığın yavaşça biriktirdiği” her şeyi götürmekle tehdit etmiş-
Almanya’da bir çalışma kampında tutulurken, zamanında sosyal de­
ti27. Yahudilerin soykırımı, diye belirtiyordu, sadece “emperyalizmin
mokrat ve komünist partilerin üyeleri olmuş gardiyanlarla ilişkiye
çağımızdaki alışıldık yöntemlerinin barbarlığını en uç noktasına iti-
geçti ve kaçmasına yardım etmeleri için onları ikna etmeyi başardı2s.
yordu28”, ve her şeyden önce de sömürgeci katliamlarınınkini. Hiro­
Gözüpekliği, Auschwitz’e götürülmesine engel olur. Bu onun, yıkıl­
şima ve Nagasaki’ye atılan atom bombası, nzızizmin masum kurban­
maz A ufklärer (aydınlatıcı) yeteneğini göstermesi için ilk fırsat ol­
lara karşı şiddetin tekelini elinde tutmadığını gösteriyordu ve Man­
muştur. Cellatların ülkesi olmaktan çok, Almanya, onun ve iki-sa-
del, Kızıl Ordu’nun işgal ettiği topraklardan atılan Almanların yazgı­
vaş-arası dönemindeki tüm komünistlerin gözünde Rosa Luxem­
sı için de endişelenmekten geri kalmıyordu (hakh olarak, ancak ol­
burg’un vatanı ve Avrupa devriminin kalbi olmayı sürdürüyordu. dukça talihsiz, abartıh formüllere başvurarak29). Mandel’in metni
1946’da, Abraham Léon’un Yahudi sorununun m addeci kavranı-
klasik bir ikililiğin yeniden doğrulanmasıyla bitiyordu; bu, aklın kö­
şı (bkz. Bölüm 10) eserinin ilk basımına yazdığı önsözde, genç Man­
tümserliği ile - “ İnsanlık Kırım savaşının kurbanlarının yazgısı için
del Yahudi soykırımını incelemeye çahşıyordu (daha yeni oluşturulan
ayaklandığından beri önemli bir yol katetmiştir...”3°- ve iradenin sar­
ve kullanımı henüz yaygın olmayan soykırım sözcüğünü kullanmı­
sılmaz bir iyimserliği arasındadır: “İnsanlığın kaderi konusunda
yordu ama beş milyon ölü rakamını belirtiyordu): “insan imgelemi
umutsuzluğa düşmemiz için hiçbir neden yoktur...”31.
-diye yazıyordu- bu bilançonun anlamını somut olarak tasvir etmek­
O dönemde, genç Mandel, Yahudi soykırımını emperyalizmin bir
te zorlanıyor”2 6 . Ona göre, böylesi bir trajedi sadece görünüşte akıl
suçu olarak görüyordu, ve bu, kuşkusuz, insanlığın tanık olduğu tüm
~24 Bu boyun eğiş Marcuse tarafından paylaşılmayacaktır (ne de, kendi tarzında An­
"27 /b/dem.
ders tarafından). 1969’da Marcuse’ü Horkheim er ve Adorno’yla karşı karşıya geti­
28 Ibidem, s.ll.
ren tartışma üzerine bkz. Rolf Wiggershaus, L’École de Francfort Histoire, développe­
29 Hatta şunlan dahi yazıyordu: “ Ölüm trenleri yeniden yola koyuldu, ancak bu se­
ment, signification. Presse Universitaire de France. Paris, 1993, ss.612-617. Sosyal
fer ters istikamette ve farklı insanlardan oluşan bir yükle” (ibidem s.ll). Hiçbir ente­
Araştırmalar Enstitüsü’ne, 1968’de Frankfurt’lu öğrenciler tarafından işgali sırasında
lektüel yakınlık ifade etmeksizin, sadece bir hatırlatma yapmak üzere, buna benzer
W alter Benjamin Enstitüsü adının verildiğini hatırlatabiliriz.
bir yorumun Martin Heidegger tarafından Marcuse’e 1947’de yazılan mektuplarda
25 Tarık A li’nin Ernest Mandel ile mülakatı ( 1989), “ Çılgın bir gencin şansı” , Sosy'a-
da bulunduğuna dikkat çekebiliriz, (Bkz. Jürgen Habermas, “ Martin Heidegger: l’oe­
list Demokrasi için Yeniyol, Kasım 200, yeni dizi sayı 5.
uvre et l’engagement” . Textes et contextes. Editions du Cerf, Paris, 1994, ss 193-194)
26 E. Mandel, “ La question juive au lendemain de la Deuxieme Guerre Mondiale” ,
30 E. Mandel, Sonsöz, s.ll.
A. Léon, La conception matérialiste de la question juive'e Sonsöz (Editions “ Pionni­
31 ;b/dem.s.XII.
ers” , Paris 1946, s. I )
3 10 Frankfurt okulundan Ernest Mandel’e Marksistler ve Yahudi Sorunu 311

korkunçlukları aşan bir savaşın çerçevesinde işlenmiş en feci suçlar­ eşlik etmesiyle- damgasını vurduğu bir çerçevede Mandel yeniden
dan biriydi, ancak kesinlikle yeganeU r olay, yani kapitalist egemen­ Auschwitz üzerinde çalışma ihtiyacını duymuştur. Bakış açısı artık
lik sisteminin geleneksel şiddetlerinden ve sömürgeci katliamlardan değişmiş görünmekte ve analizleri çok daha ayrıntılandırılmıştı.
niteliksel açıdan farklı değildi. Bu son dönemdeki yazılarında, Mandel Yahudi soykırımının işsiz
Bu metinden sonra, kırk yıl beklemek gerekecekti, Mandel’in ye­ oluşunu kabul etmekte artık tereddüt etmiyordu. “Altı milyon erke­
niden bu konuda yazması için. Bu fırsat, ilk önce 1986’da İkinci ğin, kadının ve çocuğun sadece etnik kökenlerinden dolayı, bilinçli ve
Dünya Savaşı konusunda bir kitabın yayınlanmasıyla, ardından sistemli” öldürülüşü, diye yazıyordu, tarihte ancak “yegane” bir olay
1988’de Brüksel’de nazi totalitarizmi üzerine bir kolokyumda, ve en olarak karşılanabilir, ki böyle olmakla beraber, bu, soykırımın açık­
sonunda Almanya’da H istohkerstreitm yarattığı devasa etkiyle do­ lanamaz hele de karşılaştırılamaz olduğu anlamına gelmez^^. Avrupa
ğacaktı. 1946’daki ilk metnini diğerierinden ayıran onyıllar boyunca Yahudilerinin yok edilmesi, emperyalizm tarihini dolduran, çeşitli
faşizm sorununa pek çok eser ayırmıştır, ancak onun antisemit bo­ kitle katUamları hatta Yeni Dünya’daki yerlilerin durumunda olduğu
yutuna özel bir ilgi göstermedeniz, istisnai olmaktan uzak, bu sessiz­ gibi gerçek soykırımlar şeklinde tezahür etmiş uzun bir şiddet zinci­
lik altmışlı yıllarla seksenlerin başları arasmda faşizm üzerine mark­ rinin son noktasıdır. Nazizm tarafından Yahudilerin insandışılaştırıl-
sist kuramları inceleyen tüm yazarları karakterize etmektedir. Savaş- masınm tarihsel öncülleri yok değildir, çünkü bu çok geniş bir ölçüt­
sonrasınm tarihçileri, otuzlu yılların marksistleriye birlikte, nasyo- te, Orta Çağ’dan itibaren ebelere, dinden sapanlara ve büyücülere, ar­
nal-sosyalizmin ayrı tutuhnadığı ve antisemit boyutun ancak marji­ dından da modern dünyada siyahlara ve sömürge halklara karşı uy­
nal bir yer tuttuğu bir faşizm modeli vizyonunu paylaşıyorlardps. Na­ gulanmıştır. Dolayısıyla Yahudi soykırımının eşsiz oluşu nazilerin
zizmin özgüllüğü üzerine tartışmalar, daha sonraları Yahudi soykırı­ Avrupah atalarına oranla daha insanlıkdışı davranmış ohnalarmdan
mı konusunda tarihsel araştırmalardaki gelişmelerden doğacak, ki ya da antisemitizmlerinin özgül doğasından kaynaklanmıyorsa. Hit-
bunlar da marksist tartışmaların düzeltilemeyecek ölçüde eskimiş ol­ lerci ideolojinin temelinde, XIX. yüzyıldan itibaren sosyal-darwi-
duğunu açığa çıkaracaktır^'*. nizm’ce sistematikleştirilen ve en başta Fransa olmak üzere (Gobine-
Yahudi hafızasının kamusal alanda ortaya çıkışının -gaz odaları­ au’dan Vacher de Lapouge’a) tüm batılı ülkelerde birçok temsilci bu­
nın varlığının kimi çevrelerce inkar edilişinden H istorikerstreite, ve lan bir çeşit biyolojik ırkçılık yatıyordu. Nazizmin antisemit politika­
Claude Lanzmann’ın Shoah filmine kadar bir çok medyatik olayın da sının kurucu metinlerinden biri olan ve uluslararası bir Yahudi
komplosu mitini yayan Sion Bilgelerinin Protokolleri, diye hatırlatı­
32 Özellikle bkz. E. Mandel, Faşizm üzerine ( Türkçede: Lev Troçki'nin Faşizme Karşı yordu Mandel, Rus kökenliydi^^.
Mücadele’sine Giriş, Yazın yay., Çev. Orhan Koçak-Orhan Dilber, 1993), Buna karşı­
lık Trotsky (Maspero, Paris, 1979) adlı kitabında Troçki’nin I938’de yeni bir dünya
savaşı sırasında Yahudilerin yokedilişi konusundaki öngörüsü üzerine çok kısa bir re­ ” 35 E. Mandel, İkinci Dünya Savaşı'nın Anlamı, çev: Bülent Tanatar, Yazın, 1995, s. 123;
ferans var. Rus devrimci üzerine son kitabında ise bakış farkı çok daha açık hale ge­ E. Mandel, “ Nazi Soykırımının Maddi, Toplumsal ve İdeolojik Öncülleri” , Ernest Man-
liyor, burada yahudi sorununa tüm bir bölümü ayırıyor. (Alternatif olarak Troçki, Ya­ del'in Marksizmi içinde, der:Gilbert Achcar, Yazın; E. Mandel, “ Zum Historikerstre­
zın, çev: Ayşe Köleli, 1992) it. Ursprung, Wesen, Einmaligkeit und Reproduzierbarkeit des Dritten Reiches” ,
33 Bkz. IX Bölüm ve bibliografya. Der zweite Weltkrieg, ISP Verlag, Frankfurt/M, 1991, s.209.
34 Nazizm üzerine tarih yazımı tartışmasının açık ve faydalı bir sentezi için bkz. lan 36 E. Mandel, Révision de l'Histoire, s. 169. Meselenin bu yönü hakkında bkz. Dome­
Kershaw, Qu'est<e que le nazisme? Problèmes et perspectives d’interprétation, Galli­ nico Losurdo, II revisionismo storico. Problemi e miti, Laterza -Bari-Roma, 1996, özel­
mard, Paris, 1992. likle de V Bölüm.
312 Frankfurt okulundan Ernest Mandel’e Marksistler ve Yahudi Sorunu 313

Auschwitz’i ırkçıhktan ve sömürgeci baskıdan ayrı tutan avrupa- rupası çerçevesinde, geniş ölçüde paylaşılmaktaydı. Alman -dolaylı
merkezh yaklaşımlara yaptığı eleştiriye paralel olarak, Mandel, mis­ ya da dolaysız- "uygulayıcılar”, toplumun neredeyse tüm kesimleri­
tik bir Holocauste tapıncmı reddediyordu. Yahudi soykırımı tarihsel­ ni temsil eden, ve III. Reich’ın içinde olduğu kadar dışında da faaliyet
leştirilmeli, özgüllüğü ancak karşılaştırmah tipte bir analitik yönte­ gösteren bir memurlar, bürokratlar, polisler, askerler, ideologlar ve
min temelinde ortaya çıkarılabilir. Bu perspektifte, bu suç, sonsuz bir sanayiciler ordusunun ancak % 50’sini veya 60’ım temsil ediyordu^^.
yahudi korkusunun sonucuna ulaşmasından çok, “aşağı”, “insan-al- Diğer yandan ise, zihniyetleri, çoğunlukla, sadist katillerin veya fa­
tı” veya asimile edilemez olarak görülen halklara karşı emperyalizm natik ırkçılarmki değildi. Kuşkusuz bu sebep de mevcuttu fakat, an­
tarafından uygulanan modern şiddetin en uç noktası şeklinde sunar cak küçük bir gözü dönmüş nazi azınlığını ilgilendiriyordu. Nihai Çö-
kendisini, tkinci Dünya Savaşının Anlamı'nd^ Mandel şöyle yazıyor­ züm’ün suç ortaklarının büyük kısmının psikolojisi, kimi zaman kor­
du: “Geleneksel, yarı-feodal ve küçük burjuva antisemitizmi (...) kaklıktan, kimi kez hesapçı davranarak, çoğunlukla da hareketleri­
pogromlara yol açıyordu, pogromlar ki, Nazi cinayetleriyle karşılaştı­ nin sonuçları üzerinde düşünmemeyi tercih ederek alışkanlıktan gö­
rıldığında, atom bombasının yanmda bıçak gibi duruyordu. Gaz oda­ revlerini yerine getiren Mittâtern’lerin psikolojisidir. Bu, Alman­
larının kökenleri, kölelikte ve kölelere dayatılan uygulamalarla Si­ ya’nın, “haysiyet”, “bağlılık”, “vatanseverlik” ve “görevin yerine ge­
yahların öldürüşünde, orta ve güney Amerika yerlilerinin Conquista- tirilmesi” gibi değerler üzerine kurulu geleneksel egemen sınıflarının
dores’ler tarafından neredeyse tümüyle yok edilişinde yatmaktadır. zihniyetiydi^o. Bir örgütleme, yönetim ve planlama faaliyetini düzen­
Bu durumlarda, soykırım terimi tümüyle geçerlidir... leyerek imha işine katkıda bulunan yüksek memurlar, diplomatlar,
Yahudilerin imhasının eşsiz oluşu, o dönemde Almanya içerisin­ sanayiciler, mühendisler, nazi propagandasının caniyane sloganla­
de olduğu kadar dışında da oldukça yaygın diğer ırkçılık biçimlerin­ rından çok bu değerlerle özdeşleşiyorlardı. Bir başka deyişle, nazizm,
den, niteliksel düzeyde ajaılmayan nazilerin antisemit nefretinin do­ tarihi normal gidişatından birdenbire saptıran vahşi ve akıl-dışı bir
ğasına bağlı değildir. Çingeneler, örneğin, Yahudilerinki ile karşılaş­ nefretin açıklanamaz patlayışı değildi; Hitler Almanyası kapitalist
tırılabilir bir soykırımın kurbanları olmuşlardır. Dahası, Slav halkla­ topluma ve emperyalizme içkin bir şiddeti en uç noktasına götürmüş­
rını köle konumuna getirmeyi kapsayan nazi projeleri, ki bunlar da tür. Mandel’e göre, “sonucu Avrupa Yahudilerinin yok edilişi olan bu
başka biçimlerde kitlesel düzeyde imhaları içeriyordu, Mandel’e göre. e01im kesinlikle biricik değildir {istkeinesw egem m alig)’’‘^K Bu pers­
Nihai Çözüm’ü, kendi cinai doğasında kesinlikle eşsiz olmaktan öte, pektiften bakılınca, Yahudi soykırımı ne karşılaştırılamazdır, ne de
çok daha paradigmatik bir olay haline getiriyordu. hele “biriciktir”. Bu suçun paradigmatik bir karaktere sahip olduğu­
Bu soykırımın özgüllüğü, diye ekliyordu Mandel, cellatların doğa­ nu ileri sürmek, etik ve siyasi düzlemde onu yorumlamanın tek so­
sında yatmıyordu. Bir taraftan, bu suçun sorumlulukları, Hitler Av- rumlu biçimidir, çünkü onu mümkün kılan toplumsal, ekonomik ve
psikolojik koşullar III. Reich’la birlikte ortadan kalkmamıştır. Modern
toplum, ölüm kamplarıyla karşılaştirılabilir bir korkunçluğun, belki
37 Ibidem, s. 170. Bu argümanlar, Hannah Arendt tarafından Totalitarizmin Köken-
leri’nde geliştirilenlerle yakınlık taşımaktadır (özelllikle de Emperyalizm'i konu alan
başka biçimlerde ve başka hedeflerle, tekrarlarına karşı bağışıklık
ikinci cildinde, İletişim yay., 1998). Arendt, burada Burke, Gibineau ve X IX . yüzyılın kazanmamıştır.
sömürge ideologlarını (özellikle de Fransız ve Ingilizleri) nazizmin kültürel düzeyde­
ki habercileri olarak tanımlar. Oysa Hannah Arendt’in adı Mandel’in yazılarında ne­ ” 39 E. Mandel, Révision de l’Histoire, s. 171.
redeyse hiç yer almaz. 40 E. Mandel, Zum Historikerstreit, s.223.
38 E. Mandel, İkinci Dünya Savaşının Anlamı, s. 123. 41 /bidem, S.239.
314 Frankfurt okulundan Ernest Mandel’e Marksistler ve Yahudi Sorunu 315
Auschwitz’in eşsizliği, Mandel’e göre, Nazi Almanyası’nda ger­ şeklinde algılanışı, nazizmin tamamladığı “aklın kendi kendini im­
çekleştirilen, modern ırkçılıkla (artık dini önyargılara değil ırka daya- ha” edişinin, modern dünyanın araçsal rasyonalitesinin aşırı radikal­
h biyoloji üzerine kurulu völkisch ideolojisi) sanayi açıdan gelişmiş leşmesi tarafından mümkün kılındığını düşünen Adorno ve Horkhe-
bir toplumun yıkıcı teknolojisinin bileşimine dayanmaktadır. Eğer imer’e de yaklaşıyordu. Bununla beraber, bu yakınlığı nedensel bir
Yahudi soykırımının benzersiz oluşu bu trajik bir araya geUşe bağlı ilişki olarak değil -Mandel ve Frankfurt Okulu’nun filozofları aynı
ise, bunun açıklaması da geleceğe yönelik bir uyarıyı içermektedir: düşünce akımına ait değiller-, daha çok iki farklı yöntembilimsel
bu güne kadar ırkçı nefret ile sanayi modernite arasında böylesi bir yaklaşımdan yola çıkılarak varılan bir ortaklaşma şeklinde yorumla­
birleşme, sadece Almanya’da çok özel bir savaş ve nazizm çerçeve­ mak gerekir. Teşih aynı ama analizler farklı. Mandel’e göre kapitaliz­
sinde gerçekleşmiştir, ancak onun yeniden meydana gelemeyeceğine min araçsal rasyonalitesi soykırımın nec/e/ılerini değil, biçinnni belir­
dair hiçbir gösterge yoktur. “Holocauste’un tohumunun sömürgecili­ liyor. Spätkapitalism us üzerine kitabında, Adorno’jm, teknolojinin
ğin ve emperyalizmin aşırı ırkçılığında bulunduğunu söylediğimiz insanların iradesinden ve daha genel bir tarihsel çerçeveden bağım­
vakit, diye yazıyordu Mandel, bu onun, otomatik ve kaçınılmaz ola­ sız olarak kullanılamayacağını bilmemekle eleştiriyordu: “Auschwitz
rak, olabilecek en kötü felaketi üretmesi gerektiği anlamına gelme­ ve Hiroşima -diye yazıyordu- teknolojinin ürünleri değil, son kerte­
mektedir. Bunun için, ırkçı kötülüğün modern sanayi sisteminin kıs­ de toplumsal güç ilişkilerinin gelişminin, yani uluslararası proletar­
mi akılcılığı ile caniyane biçimde bileşmesi gerekiyordu.”42 yanm büyük tarihi yenilgilerinin (şimdilik) son aşamalarının yarattı­
Böylece, Nihai Çözüm, ona, en tutkulu teorik eseri, D erSpätkapi- ğı sonuçlardır. ”46
talism u^àa, Max Weber ve Georg Lukacs’in fikir babaları olduğunu Nasıl oldu da Almanya ırkçılığın ve sanayinin bu kanlı sentezinin
kabul ettiği bir rasyonalite kavramını geliştirerek incelediği çağdaş mekanı haline geldi? Ulusal tarihte, hatta Alman “ruhu”nda yazıh bir
batı ekonomilerinin temel çizgilerinden birini doğruluyor gibi görü­ “suçluluk” fikri, Mandel’in aklına o denli aykırıydı ki, bunu ne en
nüyordu -organizasyon ve anarşinin, her parçanın aşırı planlaması soylu versiyonlarıyla (Kari Jaspers) ne de en bayağı Ahnan-düşmanı
ile her türlü denetimden kaçan genel bir kaosun karışımı-43. Bu açı­ (özellikle ellili yılların Avrupası’nda yaygın olan ve bugün Daniel J.
dan bakıldığında, Auschwitz, kanlı bir biçimiyle, gelişkin kapitaliz­ Goldhagen’in yeniden dirilttiği) biçimleriyle çürütmeye bile girişme-
min “kısmi rasyonalitesi” {Teilrationalität) ile “genel irrasyonalite- di47. Onun önerdiği açıklama, aslında klasik deutsche Sonderw egku-
si”nin {Gesamtinationalitât} tipik bir bileşimini ortaya koyuyor^i. rammın48 bir marksist versiyonundan başka birşey değildi. Bununla
Mandel, burada, neokapitalizmin “tek boyutlu” toplumunu bir birlikte, Alman tarihinin bir istisna şeklinde yorumlanışı, tanımlan­
“rasyonel irrasyonalite” şeklinde tasvir eden Herbert Marcuse’e katı- ması oldukça zor bir moderniteye geçiş normu gerektirdiği ölçüde (ki
lıyordu'ts. Yahudi soykırımının, bir kısmi rasyonalite (ölüm kampla­
rının yönetsel ve sınai sistemi) ile “son noktasına itilmiş bir küresel 46 E. Mandel, Le troisième age du capitalisme, voL3, s.245.
47 Bkz. K. Jaspers, La culpabilité allemande. Editions de Minuit, Paris, 1990; D J.
irrasyonalite”nin (bir halkı yok etmenin caniyane çılgınlığı) sentezi
Goldhagen, Hitler's Willing Executioners: Ordinary Genvans and the Holocaust, Little,
Brown and Co., London, 1996. Kuşkusuz, çerçeveleri açısmdan olduğu kadar argü­
42 E.Mandel, İkinci Dünya Savaşının Anlamı, s. i 24
manları bakımından da bunlar “ Alman suçluluğu” nu incelemenin birbirinden çok
43 E. Mandel, Der Spätkapitalismus, Suhrkamp, Frankfurt/M, 1972 (Le Troisième Age
farklı iki biçimi.
du Capitalisme, 10/18, Paris. 1976, vol. 3, s.249).
48 Bu tartışmanın bir sentezi için bkz. Jürgen Kocka, “ German H istory before Hit­
44 E.Mandel, Zum Historikerstreit, s.225; Révision de (’Histoire, s. 171.
ler: The Debate about the German Sonderweg” , Journal o f Contemporary History,
45 H. Marcuse, Tek Boyutlu İnsan.
X X III, 1988.
316 Frankfurt okulundan Ernest Mandel’e Marksistler ve Yahudi Sorunu 317

Fransız Devrimi bir norm değildir), pek de sorunsuz değildir^«. Ne var “sindirilmemiş barbarlık”ı {undigested barbarism) temsil ettiği yak­
ki, böyle bir yaklaşım, modernizasyon sürecinin, tekil bir karakter ta­ laşımıyla tamamen tutarhydı.sz
şımamakla beraber gerçek dışı da olmayan çelişkilerinin altını çizi­ Bu kavrayış, birçok tarihçiyi nazizmi “Muhafazakar devrim”in
yor -bunları İtalya’dan Japonya’ya birçok ülkede görebiliriz. Liberal mirasçısı hatta “gerici modernizmin”özel bir çeşidinin ifadesi şeklin­
geleneğin güçsüzlüğü, ulusal birleşmenin gecikmesi, feodal kökenli de sunmaya iten kurucu unsurlarından birini -arkaizm ile moderni-
eski Prusya seçkinlerinin ve militarizmin ağırlığı, ve nihayet bir sö­ tenin sade karışımını- başarıyla kavrıyorss. Antisemitizm, nazilerin
mürgeci imparatorluğun yokluğu: tüm bu unsurlar Alman emperya­ dünyaya bakışında, tam olarak geçmişle geleceğin arasındaki bağlan­
lizmine özellikle saldırgan ve yayılmacı bir karakter vermekte katkı­ tıyı, eski çağların geleneksel Almanyası’nm değerlerini yeniden can­
da bulunmuştur. Wilhelm imparatoriuğu döneminde zaten belirgin landırmayı ve Aydmlanma’nm mirasını silmeyi öneren gerici bir ide­
olan bu eğilim, nazi rejimi tarafmdan güçlendirilecektir. Bismarck’tan olojinin kalbine sanayinin ve tekniğin sokulmasını sağlayan halkayı
Hitler’e, alman yayılmacılığı, ulusun siyasi formlarının geriliği ile oluşturuyor. Yahudiler bir kere yok edilince, kapitalizm artık asalak
ekonomik gelişiminin dinamiği arasında özgül bir içiçe geçişin ürü­ değil (“yahudileştirilmiş” fınans), üretici olacaktır (Alman sanayi),
nü olmuştur. Almanya’da bir burjuva devriminin tarihsel yenilgisi şehirler (yahudi) kosmopolitizminin merkezleri olmaktan çıkarak ve
-Reform döneminde köylü savaşının bastırılışından, 1848 devrimi­ ezeli ve ebedi Almanya’nın birer abidesi haline gelerek klasik Antiki-
nin yenilgisine kadar- , 1971 birleşmesinden sonra Almanya’yı Av­ te’deki ihtişamlarına kavuşacaklar, teknik, (yahudi) toplumun kişisel
rupa’nın en önemli ekonomik gücü haUne getirecek şaşırtıcı bir sınai özelliklerden uzak ve ayartıcı mekanizmalarından koparılıp (ari) ce­
gelişmeyle bileşmiştirso. Alman militarizmi de, ulusal sınırların içeri­ maatin hizmetine sokulduktan sonra yaraücı işlevine kavuşacaktırS4.
sinde sıkıştırılamayan bir üretici güçler tazyiki ile prekapitalist tipte Bir başka deyişle, bu antisemitizm biçimi, moderniteye karşı isyana
zihniyetlerin toplum içerisinde muhafazasının özgül bir eklemleni- Zivilisation’un araçlarını kullanmayı sağlamaktadır. Benzer bir bakış,
şinden ileri geliyordu. Nasyonal-sosyalizm, böylece en gelişkin sınai nazizmi, tekniğin yönlendirdiği “doğanın bir isyanı” şeklinde tanım­
modernite ile en gerici karanlıkçılık arasmda eşsiz bir kaynaşma ger­ layan Frankfurt Okulu’nun da çalışmalarında mevcutturss.
çekleştiriyordu. Salzbourg’da 1990’da yapılan bir kolokyumda, Man­
52 N. Geras, “ Holocaust’tan önce Marksistler: Troçki, Deutscher, Mandel” , Ernest
del, Ernst Bloch’u alıntılıyordu, “XX. jmzyıhn ortasında XIIL yüzyı­ Mandel’in Marksizmi. Norman Geras, Troçki’inin düşüncesinin gelişiminin yaptığım
lın kahntıları”yla karakterize edilen bir rejim olan III. Reich dönemin­ analizinde faşizmin modern boyutunu vurgulamaya yönelik aşırı eğilimimi eleştir­
mekte kuşkusuz haklıdır. Halbuki Troçki, faşizmde, aynı zamanda “ eski ve yeni bi­
de toplumun ve ideolojinin “çağdaş-olmayışı”nı {Ungleichzeitigkeit!)
çimlerin bir bileşimini” de görüyordu.
açıklamak içinsı. Bu bakış, Troçki’nin, Norman Geras tarafmdan ya­ 53 Bkz. Louis Dupeux, “ Révolution conservatrice” et Hitlérisme, Essai sur la nature
pılan ve son derece aydınlatıcı olan tanıma göre, Nazizmin, bir çeşit de l’hitlérisme” , in L Dupeux (éd.), La "Révolution conservatrice” dans l’Allemagne de We­
imar, Kimé, Paris, 1992, ss,20l -14; Rolf Peter Sieferle, “ Modernität, Technokrate und
49 Bk2. Geoff Ely, “ W as produces Fascism: Preindustrial Traditions or a Crisis of Nationalsozialismus” , Die Konservative Revolution, Fischer, Frankfurt? M.1995, ss, 198-
the Capitalist State?” , Politics and Society, 1983, no: 12, ss.53-82. 221; Jeffrey Herf, Reactionary Modernism. Technology, Culture and Politics in Weimer and
50 E. Mandel, Zum Historil<erstreit, ss.240-l4l. Mandel, "Trockij e la lotta contro il the Third Reich, Cambridge University Press. Nev/ York, 1984, özellikle VII. Bl.
fascismo” denemesinde özellikle bu konu üzerinde durmuştu. (II Ponte, n o :ll/l2 , 54 Bkz. Moishe Postone, “ Nationalsozialismus und Antisemitismus, Ein theoretisc­
1980 -’Trockij e il movimento operaio de X X secolo” özel sayısı) her Versuch” in Dan D iner (Hg.), Zivilisationbruch. Denken nach Auschwitz, Fischer,
51 H. Spatzenegger (Hg.), Das verspielte "Kapital” ? Die marxistische Ideologie nach Frankfurt?M, 1998, ss.242-254,
dem Scheitern des realen Sozialismus, Verlag Anton Pustet, Salzburg, 1991, s.219, Bkz. 55 Bkz özellikle M, Horkheimer, Akii Tutulması, Metis, Ist.; ve Eugene Lunn, Mark­
E. Bloch, Héritage de ce temps, Payot. Paris, 1978. sizm ve Modernizm. Lukács, Brecht, Benjamin, Adorno, Alan yay. Ist
Marksistler ve Yahudi Sorunu 319
318 Frankfurt okulundan Ernest Mandel’e

Bununla birlikte, nazi antisemitizminin, “sindirilmemiş bir bar­ “yasal-rasyonel” bir egemenliğin ve bürokratik bir yönetimin altın­
barlık” olarak görülüşü, nazi şiddetini -ve son tahlilde yahudi soykı- daki her topluma özgü, çok sıradan bir biçimde “modern” karakteri­
rımmı- , XX. jmzjahn ortasmda denetlenemez kanlı bir şiddete yol ni vurgulamıştı- zihniyetini ve pratiklerini de ihmal etme gibi temel
bir sakıncası Vcirdır.59
açanın arkaik unsur (geçmiş çağların vahşeti) olduğu ölümcül bir
birleşmenin sonucu olarak sunma eğilimindedir. Bundan, tümüyle H istorikerstreit üzerine denemesinin bir dipnotunda Mandel, Al­
modern ve laikleştirilmiş bir toplumun böylesi şiddet patlamaların­ man tarihçi Ulrich Herbert’in, nazilerin imha politikasında, her türlü
dan korunabileceği sonucu çıkartılabilirsû. Nazi Almanyası’nın ta­ ekonomik düzeydeki yorumun karşısında ırkçı dünya görüşünün
mamlanmamış ve çelişkili modernleşmesi tezi, böylece Yahudi soykı­ önceliğini vurguladığı tezini eleştiriyordu. Mandel’e göre, buna kar­
rımını toplumun modern-öncesi barbarlığa düşüşü şeklindeki gele­ şılık, çatışmanın derinleşmesi giderek savaş tutukluları kitlesini -bu
neksel kavrayışın sadece bir varyantı haline gelir. Naziler ise, birden­ her ne kadar büyüyor olsa da- artık fazla kalabalık değil, ama dra­
bire bir sanayi toplumunda iktidara gelen, Torquemada’ya yaraşır matik ölçüde yetersiz kıldıkça, ırki imha “çalışma ile imha”ya bağım­
karanlıkçı fanatiklerdir yalnızca. Nihai çözümü modern zamanların lı hale getirilmişti {Vernichtung durch Arbeii)(>o. oysa, Yahudilerin
“laikleşmiş bir haçlı seferi” şeklinde tasvir eden bir eserinde Arno J. tüm yok ediliş sürecine, her biri nazi rejiminin ve SS’lerin farkh ke­
Mayer tarafından kısa zaman önce yeniden ele ahnan bu tezde de bir simleri tarafından savunulan imha ve sömürü arasındaki sürekli bir
gerçeklik payı mevcuttur şüphesiz^?. Ancak, bu tezin, nazi ideolojisi­ gerilimin damgasını vurduğu doğruysa da, bu çatışmanın birincisi­
nin -ırka dayalı biyolojiye ve sosyal-danvinizme bağü ve Luther’in nin lehine çözüldüğüne itiraz etmek zor görünüyor. Tarihçi Raul Hil­
ya da katolik engizisyoncularının dünya görüşüyle pek alakası olma­ berg, Yahudi soykırımının köküne kadar anti-ekonomik karakteri­
yan bir hekimler, kriminologlar, psikologlar, genetikçiler, fizikçiler, nin altını çizdi. Müteşebbis Krupp’un Himmler’den sanayide çalışan
etnologlar ve antropologlar ordusunca tasarlanmış ve sistematikleşti- yahudi işgücünü toplama kampına göndermemesini istediğini hatır­
rilmiş58- modern boyutunu olduğu kadar, M/itatem’lerin -ki Mandel latır. Polonya Genel Hükümeti’nde 1 milyon işçiden 300 bini Yahu­
bunların karanhkçı yahut fanatik değil, terimin weberyen anlamıyla diydi; Alman üniformaları üretmek üzere yeniden yapılandırılmış
olan tekstil sektöründe 22 700 çalışandan 16 500’ünü yine onlar
oluşturuyordu. 1942 baharında gettoları ortadan kaldırma kararının.
56 Bu tez Heinrich August W inkler gibi bir tarihçi tarafından şu denemede savunu­
lur: “ Deutschland vor H itler” , in W alter Pehle (Hg.) Der Historische Ort des Nati­ General Frank’ın Berlin’e duyurmakta gecikmediği, ekonomik ba­
onalsozialismus, Fischer, Frankfurt’M, 1990, ss. 11-30. Ve George L. Mosse’un eser­ kımdan felaket sonuçlan olmuştur. “Polonya Yahudileri, ekonomik
lerini de esinleyen tez budur, özellikle de artık klasikleşmiş olan The Crisis o f Ger­
etkenlerin ancak çok ikincil bir rol oynadığı bir süreçte katledildi-
man Ideology. The Cultural Origins o f the Third Reich, Grosset and Dunlap, New York,
1968.
ler”6' şeklinde bir sonuç çıkarıyordu Hilberg. Macar Yahudilerinin
57 A.J. Mayer şunları yazar: “ Nihai Çözüm’ün olgunlaşması ve sonuca ulaşması Sov­
yetler Birliği’ne ve “ Yahudi Bolşevizmi” ne karşı başarısız bir haçlı seferi çerçevesin­
59 Bkz. Zygmunt Bauman’ın bu konudaki temel kitabı: Modemite ve Holocaust, Sar­
de gerçekleşmiştir, bu ise Batı Avrupa’da, Yahudi soykırımının, onlar olmaksızın ne
mal, 1st
tasarlanabileceği ne de gerçekleştirilebileceği, bir aşırı vahşet ve yıkım koşullarını ya­
60 E. Mandel, Zum Historikerstreit, s. 225. Bkz Ulrich H erbert’ m makalesi: “ Arbeit
ratmıştır.” (La “ Solution finale" dans ¡'Histoire, La Découverte, Paris, 1990, s.355).
und Vernichtung. Ökonomisches Interesse und Primat der “Weltanschauung” im
58 Bkz. J. Olff-Nathan (ed.), La science sous le Troisième Reich, Seuil, Paris, 1993, et
Nationalsozialismus” in D. Driner (Hg.), Ist der Nationalismus Geschichte? Zu Histori-
Mario Biagioli, “ Science, Modernity and the Final Solution” in Saul Friedlander (ed.)
sierung und Historikerstreit, Fischer, Frankfurt/M, 1987, ss. 198-236.
Probing the limits o f Representation. Nazism and the “ Final Solution", Harvard Univer­
61 R.. Hilberg, La destruction des juifs d’Europe, Fayard, Paris, 1988, s.466.
sity Press, Cambridge, 1992.
Marksistler ve Yahudi Sorunu 321
320 Frankfurt okulundan Ernest Mandel’e

1944 baharında sürülmesinin -Korfu Adasi’ndaki Yahudilerinkin- ce tarihçi Tim Mason’da eleştirmişti^s) fazla büjmk bir tavizde bulun­
den söz bile etmiyoruz- ekonomik ve askeri irrasyonalitesini ise mak ve tarihsel maddeciliğin postulalarını aşırı bir düzeyde zorlamak
vurgulamaya dahi gerek yok. anlamına geliyordu. Oysa, Yahudilerin ve daha az radikal bir ölçüde.
Bu yaklaşım, Mandel’i, tüm yazılarında, artık tarihsel araştırma­ Çingenelerin imhasmm “akıl-karşıtlıği”M, ciddi bir nazizm tarihinin
nın neredeyse tüm dünya çapında kabullendiği Nazi toplama kam p­ yazımı kadar, klasik marksizmin kategorileri için de meydan okuma
ları ve im ha kam pları arasındaki ayrımı tümüyle yok saymaya götü­ teşkil ediyor. Büyük Alman sermayesinin sınıf çıkarları ışığında açık­
rüyordu. Bunların birincisi savaş tutsaklarına, siyasi sürgünlere ve landığında -ki bu, tüm marksist faşizm teorilerinin “son tahlilde”ki
“asosyallere”, İkincisi ise Yahudilere ve daha az bir ölçüde Çingene­ çözümleme kriterini oluşturmaktadır- Yahudi soykırımının derin ta­
lere ayrılmıştı. Eğer Auschwitz -ki salt bir sürgün yeri (Auschwitz 1) biatı anlaşılmamakta, sadece karikatürize edilmektedir. Bu çıkmaza
ve bir idam merkezi (Birkenau) değil, aynı zamanda gerçek bir sınai batmış olan Demokratik Almanya Cumhuriyeti tarihçileri -salt ide­
üretim merkeziydi de (Buna-Monowitz) - bu iki kampı bileştiriyorsa ologlar değil bazen gerçek tarihçiler de-, gerçekliğin tüm karmaşıklı­
(Majdanek gibi) da, Treblinka, Chelmno ve Sobibor gibi diğer kamp­ ğını her ne pahasına olursa olsun, önceden belirlenmiş kategorilere
lar sadece Avrupa Yahudileri’nin imhası için kullanılıyordu. Diğer bir sığdırmak isteyerek, bir yandan Yahudi soykırımını sıradanlaştırma-
deyişle, ırkçı W eltanschauunghu sistemin çeşitli yönlerinden biri de­ ya, diğer yandan da marksizmi, bir ekonomik determinizm biçimine
ğil onun gerçek “sabit noktası”dır62. Mandel’in sahiplendiği klasik indirgeyerek saygınlığını yitirmesine sebep olan böylesi bir yaklaşı­
marksizmin, Yahudilerin imhasında ideolojinin ekonomi üzerindeki mın zorunlu sonuçlarından kaçamamışlardır^s.
önceliğini tanımasının imkansızlığı, bu kitabın sonuçlarından birini Mandel’in eseri, her ne kadar bu dogmatik sapmaların her zaman
teyit etmektedir; bu, marksist düşünce geleneği üzerine çöken, ve sı­ - ya da nederedeyse- berisinde kalsa da, gerçekliğin belirli bir sade-
nıfsal değil de milli, ırki, dinsel veya cinsel olan baskı biçimlerinin leştirilmesinden, kimi kez de belirli bir epistemolojik saldırganlıktan
açıklama kabiUyetini köstekleyen gecikme ve sınırlardır. kaçınamıyor. Kamplardan kurtulanlar, hatta Jean Amery ve Primo
Mandel, Nihai Çözüm’ün kalbinde, ırkçılıkla sınai modernitenin, 63 E. Mandel, Faşizme Karşı Mücadele’ye Giriş. Bkz T. Mason, “ Das Primat der Po­
kapitalizmin kısmi rasyonalitesiyle genel irrasyonalitesinin bir ölüm­ litik” , Das Argument, 1966, no:4l. Nasyonal-sosyalizm’de “ politikanın önceliği" tezi,
cül içiçe geçişini kavramıştı, ancak, bu soykırımın “son tahlilde”. Al­ Frankfurt Okulu’nun ekonomistlerinden Friedrich Pollock’ dayanır, “ Is National So­
cialism a New O rder” Zeitschrift für Sozialforschung/Studies in Philosophy and Social
man emperyalizminin maddi çıkarlarının (ve askeri önceliklerinin)
Science, no:9, 1941, ss. 200-225. Bu konuda bkz. yukarıda andığımız M. Schafer, Die
tersine ve bunlara rağmen, ideoloji tarafından belirlendiği fikrini ka­ “ Rationatität" des Nationalsozialismus, ss.61-71.
bullenmekte zorluk çekiyordu. Onun gözünde, bunu kabullenmek, 64 Dan Diner, “ Perspektivenwahl und Geschichtserfahrung. Bedarf es eine beson­
deren Historik des Nationalsozialismus?” , daha önce andığımız derlemede W Feh­
III. Reich’ın tarihinde “siyasetin önceliği” fikrine (ki bu fikri daha ön-
le (Hg.), Das Historische On des Nationalsozialismus, s. 112. D. Diner’e göre, Yahudi
soykırımının stalinizmin cinayetleriyle bir tutulmasını sorunsal kılan, toplama kampı
"62 Bu, U. H erbert’in yukarıda andığımız “A rbeit und Vernichtung” , (s.236) deneme­
sinde çıkardığı sonuçtur. Bu sonuç Amerikah tarihçi Christopher Browing tarafın­ sistemine, artık değerin değil de ölümün üretildiği fabrikalara yol açan, nazimin biz­
zat bu akıl-karşıtlığıdır. Ölüm, eğer Gulag’ın temel karakteristiklerinden birini oluş­
dan da paylaşılır (The Path to Genocide, Cambridge University Pres. New York, 1992,
S.76). Yahudi Soykırımının “ ekonomik rasyonalitesi” konusunda , özellikle de Götz
turuyorsa da, onun asıl hedefini teşkil etmiyor. Yine bkz. D. Diner, “ Nationalsozialis­
mus und Stalinismus. Über Gedächtnis, W illkür, Arbeit und Tod” , Kreisläufe.
Aly ve Susanne Heym tarafından yapılan yorumlardan yol çıkarak, şu kitapta topla­
nan eleştirel denemelere bkz. Wolfgang Scchneider (Hg.), “Vernichtungspolitik” . Ein Nationalsozialismus und Gedächtnis, Berlin, 1995, s.72.

Debatte über den Zusammenhang von Sovialpolitik und Genozid im nationalsozialistisc­ 65 Bkz. Konrad Kwiet, “ Historians of the German Demokratik Republic on An­
tisemitism and Persecution” , Leo Baeck Institute Year Rook, X X I, 1976.
hen Deutschland, Junius Verlag, Hamburg, 1991.
322 Frankfurt okulundan Ernest Mandel’e Marksistler ve Yahudi Sorunu 323

Levi gibi en dik kafalı rasyonalistler bile, bu tarzdaki indirgemeci rasyonalist kökenli bir antropolojik iyim serliğe bırakmıştır^ı. Mandel
analizlerden kuşku duymuşlardır. Amery’ye göre, “her türlü iktisadi marksizm içerisinde, daha önceleri Marx tarafmdan biUmci eğilim ile
açıklama, kendi çıkarlarının derdindeki Alman sanayi sermayesinin radikal hümanizm arasında gerilen bir ipin üzerinde dengede durma­
Hitler’i desteklediğine dair her türlü tek boyutlu yorum, kampları ya çalışan onun “bilimsel” boyutu ile etik yöneliminin birleşmesi ko­
kendi gözleriyle gören tanıklar için hiçbir şey ifade etmemekte­ nusunda ısrar e t m i ş t i r ^ 2 , Böylece, baskıya karşı mücadelenin, her
dir... ”66. Bu deneyimi “açıklığa kavuşturma” (erklären) isteğine kar­ türlü rasyonel değerlendirmenin ötesinde, etik düzeyde meşru oldu­
şın, Auschwitz onun gözlerinde “karanlık bir gizem” {ein finstere ğunu yazacaktı. Hakimiyete ve adaletsizliğe karşı savaşım, marksist­
Rätsel) olarak kalmıştır. Auschwitz’i bir “kara delik” {un buco ñ e­ ler için kantçı bir kategorik zorunluluk gibi karşı çıkılamaz temel bir
ro) olcurak gören Primo Levi’nin görüşü de tümüyle benzerdir^^. Nazi etik görevdir: "însanlık-dışı ilişkilere karşı direniş -diye yazıyordu,
antisemitizmi konusundaki genel yorumlar onu tatmin etmiyordu, Varşova Gettosu isyanından söz ederek- insanların bir hakkı ve gö­
onları, yanhş değil ama “sınırlayıcı, aydınlatma iddiasında oldukları revidir {ein M enschenrecht und ein MenschenpflichC)"'^^.
olayların ölçüsünde, boyutunda olmayan [çaüşmalar]” olarak görü- Bu etik itki ve bu devrimci hümanizm, Mandel’in savaş sırasında
yordu68. Direniş’e, ve de militan hayatı boyunca tüm mücadelelere katılımının
Savaş sonrası dönemin klasik marksizminin son büyük siması kökeninde yatmaktadır. Bu mertlik hayranlığımıza yol açıyorsa da,
olan Ernest Mandel, Aufklârungun bir mirasçısıydı. Enternasyona­ Auschwitz “kara deliği” karşısında marksizmin tıkanıklıklarını çöze­
lizminin kökenleri, Yahudi kozmopolitizmi geleneğine dayandığı ka­ miyor. Teorinin gerçekliği kavramadaki bu yetersizliğini tanımak, ne
dar, Aydınlanma kültürü tarafından marksizme neredeyse doğal bir düşüncenin yenilgisinin sabırh bir kabullenilişini, ne de “Holoca-
biçimde aktarılmış olan evrenselcilikte de yatıyordu. Nazi barbarlığı­ u sf’un tarih-üzeri karakterini ileri süren kavrayışlara metafizik bir
na karşı cevabı rasyonalist hümanizminkiydi. Sosyalizm onun için kaçışı gerektirir. Yahudi soykırımının anlaşılamaz, açıklanamaz ve
“daha az değil daha çok ratio"^'^ anlamına geliyordu; bir diğer deyiş­ dile sığmaz bir olay olarak görülüşü, Mandel tarafmdan, hakh olarak
le, “insanların ve tarihin kaderi üzerinde bilinçli denetimin arttırılma- karanlıkçı olarak tanımlanmıştı. Oysa, eğer bir Elie Wiesel’in tutumu,
sr’^'o. Eleştirel kuramın batı rasyonalizminin trajik kaderi ve iç çö­ bu bakımdan, entelektüel açıdan kabul edilemezse, Mandel’in açıkla­
zümsüzlüğü konusundaki sorgulaması -ki kökenleri Max Weber’e ması da tatmin edici sayılmaz. Marksizmin, Yahudi soykırımı karşı­
dayanır, Adorno ve Horkheimer tarafından yeniden ele alınır ve en sındaki çözümsüzlükleri, ashnda çağdaş tarih yazımının, felsefenin
sonunda Günther Anders ‘ce radikalleştirilir- Dördüncü Enternasyo- ve daha genel düzeyde kültürün çözümsüzlüğüdür. Daha büyük bir
nal’in teorisyeni tarafından hiçbir zaman ciddi ölçüde incelenmemiş­ tarihsel mesafe, hafıza ile tarih arasındaki ilişkinin değişimi, Ausch­
tir. Klasik marksizmi esinleyen ilerleme felsefesi -en düz pozitivist witz’e daha net bir perspektifle, XX. yüzyılın şiddetleri çerçevesinde
yorumlarından (Kari Kautsky), daha diyalektik ve sorunsallaştırılmış bir bakış: işte bütün bu unsuriar, belki de gelecekte, böylesi bir olayı
biçimlerine (Troçki)- Mandel’in düşüncesinde yerini, hümanist ve
71 Bkz. Michael Lövvy. “ Ernest Mandel’in Devrimci Hümanizmi” . Emest Mandel'in
66 J. Am ery, Par-dela le erime et le châtimerıt, Actes Sud, Paris, 1995, s. 15.
Marksizmi içinde.
67 R Levy, “ II buco ñero di Auschwitz” , La Stampa, 27 ocak 1987.
72 Bu konuda bkz. Daniel Bensaid’In şu kitabının birinci bölümü: M arx l’intempestif
68 P. Levy. Sí c’est un homme’i “ Ek” . Julliard-Presses Pocket, Paris. 1987, s.211.
Grandeur et misères d’une aventure critique (XIXe et X X e siècle), Fayard. Paris. 1995.
69 E. Mandel, Zum Historikerstreit, s.228.
73 E. Mandel. “ Die zukünftige Funktion des Marxismus” . Dos verspielte “ Kapital",
70 Ibidem.
s. 173.
324 Frankfurt okulundan Ernest Mandel’e

“anlayışımız” ile bu konudaki bilgimiz arasmda bugün varolan boş­ Marksistler ve Yahudi Sorunu 325

luğu aşmayı, aradaki karanlık bölgeyi delmeyi sağlayacaktır. Tarih


“kesinleşmiş” yorumları tanımaz, onun sorgulanması sürekli olarak
yenilenir. Gelecek kuşaklar Auschwitz ve onun “karanlık gizemi” Kısaltmalar
konusunda sorular sormaya devam edeceklerdir, ancak bugünkü çık­ ADAV Alman Genel İşçiler Birliği
mazlarımıza hapsoimayacaklarmı ümit edebiliriz. Ümit edebiliriz, Bund Litvanya, Polonya ve Rusya Yahudi işçiler Birliği
ama bundan daha az kesin olan bir şey de yoktur. Ölümünden son­ CV Almanya Vatandaşı Yahudilerin Merkezi Birliği
ra yayınlanan bir fragmanda, Mandel gibi o da Troçki’nin okulundan DDR Alman Demokratik Cumhuriyeti
yetişen bir yahudi marksist olan Isaac Deutscher, şunları yazmıştı; DK D er Kampf/Kavgam
“Yahudi holocaustu konusuna eğilen tarihçi için esas engel, olayın DNZ Die Neue Zeit
eşsiz olma karakteridir. Zaman ve tarihsel perspektif hiçbir şeyi çöz­ JSDAP-PZ Poale Tsion Yahudi Sosyal Demokrat Partisi
meyecektir. Acaba bin yıl sonra bile, Auschwitz, Majdanek ve Treb- JSS Jewish Social Studies
linka daha iyi anlaşılacak mıdır diye düşünüyorum. Tarihsel pers­ Faraınigte Birleşik Yahudi Sosyalist işçi Partisi
pektif daha mı iyi olacakür? Tersine, ileride bizden daha da silahsız Folkspartaı Halk Partisi
olmaları mümkün. (...) Modern bir Eşkilos ya da bir Sofokles bu ko­ İSB Uluslararası Sosyalist Büro
nuya belki eğilebilirdi; ancak bunu tarihsel yorum ve açıklamadan KAPD Almanya Komünist İşçi Partisi
farklı bir düzeyde yapardı. ”^4 KPD Almanya Komünist Partisi
SBKP Sovyetler Birliği Komünist Partisi
Paris, Aralık 1996 LBlıB Leo Baeck Enstitüsü Yıllığı
LW/ LBE Lenin Werke/Lenin Bütün Eserler
M EW /M EBE Marx-Engels Werke/Marx-Engels Bütün Eserler
NRZ Neue Rheinische Zeitung
NSDAP Alman Nasyonal Sosyalist işçi Partisi
PPS Polonya Sosyalist Partisi
PPSD Galiçya ve yukarı Silezya Polonya Sosyal Demokrat Partisi
PSR Sosyal Devrimci Parti
SA Sturmabteilung [Alman nazilerinin kolluk kuvveti]
RSDİP Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi
SDAPD Almanya Sosyal Demokrat İşçi Partisi
SDAPÖ Avusturya Sosyal Demokrat İşçi Partisi
SD KP Polonya İmparatorluk Sosyal Demokrasisi
SD KPiL Polonya ve Litvanya Krallığı Sosyal Demokrasisi
SERP Yahudi Sosyalist İşçi Partisi
74 Isaac Deutscher, Essais sur le problème ju if Payot, Paris, 1969, s.201 -202.
SM Sosyalist Aylık dergi
SPD Almanya Sosyal Demokrat Partisi
326 Marksistler ve Yahudi Sorunu 327
Kısaltmalar
SPÖ Avusturya Sosyal Demokrat Partisi
SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği
USPD Almanya Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi
Vozrojdenye 'Yeniden Doğuş' Grubu Kavramlar Sözlüğü
VSPD Almanya Birleşik Sosyal Demokrat Partisi
W LB W ien er Library Bulletin [Viyana Kütüphanesi Bülteni] Alya: yahudilerin Filistin’e Göçü. Genelde 1882-1948 arasındaki altı Alya'dan
ZPSD Galiçya Yahudi Sosyal Demokrat Partisi söz edilir
SS Siyonist Sosyalist İşçi Partisi Asimilasyon: uyum sağlamak/etnik kimliğinden vazgeçmek
ZVfD Almanya Siyonistler Birliği Akkulturation: kültürel uyum/erime/kültürel özelliklerini kaybetmek/kültürel
çoğunluğa uymak
Anti-semitizm; yahudi düşmanlığı
Aufklarunf: Alman dilli ülkelerde aydınlanma.
Kheder; yahudilerin geleneksel ilkokulu
Khevre (çoğul) Khevrot): yahudi işçilerin karşılıklı yardım kurumu
Duma: 1905 devriminden sonra kurulan rus parlamentosu
Eretz Israel (ibranice "Sion ülkesi"); Filistin
Eskatologya; özellikle musevilik ve hıristiyanlıkta kıyamet inancı, son yargı ve
benzer inançlarla ilgili ahiret öğretisi. Eskatologya ayrıca mitosa dayalı bir öğ­
reti olarak evrenin anlamı ve kozmos (düzen) ile kaos (düzensizlik) arasında­
ki ilişkiyi açıklar. (Ana Britannica'dan)
Fellah; arap köylülerine verilen isim
Galut (ibranice sürgünü ifade eden tarim): Diyaspora; İsrail dışında yaşayan ya­
hudiler
Goy: yahudi olmayanlar
Haskalah: yahudilerin aydınlanma dönemine verdikleri isim. Almanya'da Moses
Mendelson'un önderliğinde 18. yüzyılın ortasında başlatan bu aydın hareketi
X IX . yüzyılın ortasında doğu Avrupa'ya yayıldı.
Hassidizm; XVIII. yüzyılın ortasında Doğu Avrupa'da ortaya çıkan mistik yönü
güçlü olan dini halk hareketi
Yiddiskeit; Yidiş dilinin beliHediği doğu Avrupa yahudilerinin kültürüne sahip
çıkmak/ yer yer yidiş halkı anlamında çevrildi.
Yeşiva; Talmud öğretisi için kurulan yüksel okul
Yevsektsiya; Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Biriiği Konnünist Partisinin yahudi
seksiyonu
I
328 Kavramlar sözlüğü Marksistler ve Yahudi Sorunu 329

Kehilla (çoğul Kehilloth): Geleneksel yahudi toplumunun yerel düzeydeki lider­


lik kademesine verilen isim. Kehilla eğitim, vergi toplama gibi görevlerinin ya-
nısıra sosyal sorunlara çözüm bulmakla da görevlidir.
Luftmensch: Yidişcede yoksul yahudileri, işsizleri ve vasıfsız işçileri adlandırmak
için kullanılan kavram/havayla yaşamak anlamında (ç.n.)
Tarih Dizini
Maskil (çoğulu Maskilim): Haskalah'ı benimseyenler 1843. Kari Marx Yahudi Sorunu'nu yazdı. İnceleme bir yıl sonra Almanca-Fran-
Narodnik (Rusça narod'dan, halk): Rusya'daki halkçı hareketin taraftarları sızca Yıllık'ta yayınlandı. Marx bu makalesinde genç Hegelcilerin (LFeuerbach,
Obşçina: Rus köylü komünü. B.Bauer, M.Hess) yazılarında olduğu gibi yahudiliği bencillik ve paranın dini
Pogrom (rusça po, tam ve gromit, tahribat kelimelerinden): yahudi kıyımı. olarak tanımlar
Rayon: Rusya'da II. Katerina zamanında yahudilerin yerleşimine izin verilen böl­ 1847. Londra'da Komünistler Birliği'nin kuruluşu
geler: rusların işgali altındaki Polonya, Litvanya, Beyaz Rusya, Bessarabya ve 1848-1849. Fransa, Almanya, Avusturya, Macaristan, Polonya ve İtalya'da dev­
Ukrayna. rim. Friedrich Engels bu dönemde Neue Rheinische Zeitung da "tarihsiz halk­
Şabbat: yahudilerin kutsal günü, batı takviminde cumartesi. lar" teorisi bağlamında yahudi sorununa ilişkin yazılar yayınlar.
Şoah (ibrahine: felaket): İkinci Dünya Savaşı sırasında yahudilere uygulanan soy­ 1853. Kont Arthur de Gobineau modern ırkçılık teorilerinin ilki olan Beşeri ırk­
kırım. ların eşitsizliğine dair’i yayınladı. Heinrich Graetz Yahudilerin Tarihi'ni yazmaya
Ştetl (yiyişçe köy): Doğu Avrupa'daki küçük yahudi yerleşim bölgeleri. başladı. Bu eser daha sonra pozitivist ekol yahudi biliminin en önemli eserle­
Kara Yüzler (çyornaya sotnya): 1905 devrimine karşı kurulan milliyetçi rus rinden biri oldu.
grupları, yahudilere karşı çok sayıda katliamın sorumlusudurlar. 1862. Moses Hess, daha sonra siyonizmin öncülü olarak kabul edilen Roma et
Siyonizm: yahudilerin eski yurtları Filistin'de ulusal bir yahudi devleti kurmayı Jérusalem adlı eserini yayınladı.
amaçlaıan hareket, X IX . yüzıılın ikinci yarısında doğu ve orta Avrupa'da orta­ 1863. Polonya'da bağımsızlık ayaklanması
ya çıktı. 1867. Kari Marx Kapitafin ilk cildini yayınladı.
Talmud: ibranicede ders ya da öğrenim anlamına gelir, musevilikte sözlü din ku­ 1867-1871. Almanya, Avusturya, Macaristan ve İtalya'da yahudilerin özgürleşmesi.
rallarının yorum ve açıklamalarına verilen isimdir Talmud bütün dünyada ge­ 187!. Paris Komünü.
lenekçi yahudiler için önemini korumaktadır. (Ana Britannica'dan) 1873. Hamburglu gazeteci W ilhelm Marr, Almanya’da modern anti-semitizmin
Y IVO (Yiddisher VVisenshaftleker Institut): Yidiş Bilimsel Enstitüsü. doğuşunu temsil eden Der Sieg des Judentums über das Germanentum (Yahu-
diliğien Cermenliğe zaferi)’ini yazdı.
1875. Alman Sosyal demokratlannm birleşmesi
1876. Aaron Liebermann Yahudi Gençliğe Çağrı adlı makalesini ibranice yayınla­
dı. Bu çağrı yahudi sosyalizminin ilk ifadesi olarak nitelendirildi. Londra ve Vil-
nius'da ilk devrimci yahudi gurupların oluşmasına katkıda bulundu.
1880. Heinrich Treitschke Berlinerstreit (Berlin Anti-Semitizim Tartışmasını) baş­
lattı. Muhafazakar yahudi düşmanları ile liberal Theodor Momsen ve yandaş­
ları arasındaki bu tartışmaya marksistlerden katılan olmadı.
1881. Çar II. Aieksandr'a karşı suikast. Rus innparatorlugunun tamamında pog-
330 Tarih dizini Marksistler ve Yahudi Sorunu 331

romlara yol açan bu suikast aynı zamanda yahudilerin doğu Avrupa'dan batı­ 1897. Siyonist'lerin Basel'da ilk Kongresi. Abraham Cahan Nev/ York'da ilk yi­
ya ve özellikle ABD'ye göçünün başlangıcı oldu. dişce sosyalist gazeteyi çıkarmaya başladı: fonverts/Îleri. Vilnius'da Bund ku­
1882. Odessa'lı doktor Léo Pinsker almanca Autoemanzipation adlı makalesini ya­ ruldu. Simon Dubnow Eski ve yeni Anti-Semitizm üzerine mektuplar’ı yayınlama­
yınladı. Rus siyonist hareketi şekillenmeıe başladı. Cenevre'de ilk rus marksist ya başladı. Bu mektuplar yahudilerin ulusal özerkliği teorisinin ilk çalışmaları­
örgütü Emeğin Kurtuluşu (G. Plehanov, V. Zasuliç, P. Akselrod) oluşturuldu. nı içeriyordu. Avusturya'lı Hristiyan Demokratların anti semitizmi ile tanınan
1885. Avusturya'da Georg von Schönerer öncülüğündeki pancermanistik hare­ lideri Kari Lueger Viyana belediye başkanlığına seçildi. S.Njewsorow, SPD'nin
kette anti semitizm eğiliminin başlangıcı. revizyonist dergisi Sozialistiche Monatshefie'de siyonist harekete karşı eleşti­
1886. Edouard Drumont La France juive adh yahudi düşmanlığının fransızcadaki rel destekçi bir tutum takınan “ Der Zionismus" adlı makaleyi yayınladı. Haim
en önemli kitabını yayınladı. Şitlovskiy Komünist Manifesto'yu yidiş diline çevirdi.
1889. Viktor Adler öncülüğünde Avusturya Sosyal demokrasi hareketinin 1898. Lenin ve Martov önderliğinde Rus Sosyal Demokrat Partisi (RSD İP) ku­
(SD APÖ ) kuruluşu; II. Enternasionalin kuruluşu. ruldu. Nachman Sirkin, Viyana'da yayınlanan Deutsche Worte adlı dergide, rus
1890. Friedrich Engels'in Viyana'da yayınlanan Arbetirzeitung mektubu. Bu mek­ sosyalist-siyonizm manifestosunu yayınladı: "Yahudi sorunu ve sosyalist yahu­
tup işçi hareketinin liderlerinden birinin ilk kez anti-semitizme karşı cevabı­ di devleti". Haim Şitlovskiy Bund gazetesi Der yidisher Arbeter'de siyonizme ilk
dır. Kari Kautsky D/e Neue Zeit adlı gazetede yayınladığı Das judenthum adlı marksist eleştiriyi yöneltti: "Siyonizm ve sosyalizm"
makalesinde yahudilerin kapitalist sisteme entegre olacağını ileri sürer. Franz 1899. AvusturyalI Sosyal demokratlar Brün'de yaptıkları kongrede ilk kez ulu­
Mehring D/e Neue Ze/t'da yayınladığı baş makalede "yahudi yandaşlığı ve kar­ sal özerklik konusunu tartıştılar. Kari Renner, Sınopticus takma adıyla ulusal
şıtlığı" tartışmasında tamamen tarafsız olunmasını savunur. özerklik konusunu ele aldığı Devlet ve Ulus makalesini yayınladı.
1891. II. Enternasyonal'in Brüksel'deki kongresinde ABD'den delege Abraham 1900. Houston Stewart Chamberlain Die Grundlagen der XXsten Jahrhundert
Cahan'ın anti semitizm'e karşı bir önerisi, Viktor Adler'in baskısı ile reddedi­ (X X . yüziilin temelleri) adlı kitabını yayınladı. Bu kitap ırkçı yahudi düşmanlı­
lir. Adler, sosyalizmin "bir yahudilerin ürünü" olduğu izleniminin yaratılmama- ğının “ klasik” eserlerinden biridir
sını ister. 1901. Biyalistok'da yapılan IV. Bund kongresinde rus yahudilerini ulus olarak ka­
1892. Vilnius'da yahudi işçilerin ilk Mayıs mitingi. Polonya Sosyalist Partisinin ku­ bul eden bir karar alındı, ancak ulusal özerklik programı için erken olduğu
ruluşu (PPS) savunuldu.
1893. August Bebel, SPD’nin Köln'deki kongresine "Sosyal Demokrasi ve anti-se- 1903. Kisinev pogromu. RSD İP’in II. Kongresinde o zamana kadar birlikte çalı­
mitizm" adlı raporu sundu. Yahudi düşmanlığına karşı mücadele işçi sınıfı ha­ şan Bund ve rus devrimcileri arasında ayrılık başgösterdi. Parti bolşevikler
reketinin programına girdi. Aynı yıl alman anti semitizm hareketi (Böckel) se­ (Lenin) ve menşevikler (M artov) olarak ikiye bölündü. Lenin İskra gazetesin­
çimlerde %3,4 oranında oy alarak 16 milletvekili ile Rayhstag'a girdi. Rosa de Bund'u örgütlü milliyetçilik ve federalizm ile suçlayan bir polemik başlattı.
Lüksemburg önderliğinde Polonya ve Litvanya Sosyal demokrat partisinin ku­ 1904. Bund, Vladimir Medem'in yazdığı Sosyal demokrasi ve ulusal sorun adlı ese­
ruluşu (SD KPiL) ri Vilnius'da rusça ve yidişce yayınladı. Bu metin yahudi marksizminin başlan­
1894-1898. Dreyfus Skandali. Theodor Herzi davayı Viyana'da yayınlanan Neue gıcını oluşturdu.
Freie Presse'nin muhabiri olarak izledi. Bernard Lazare l’Antisemitisme, son his­ 1905. Rus devrimi. Yahudilere yönelik pogromlar Çarlık gizli polisi Ohrana Si­
toire et ses couses'u yayınladı. on Bilgelerinin Protokolleri adlı broşürü yayınladı. Sosyaiist-siyonist hareket üç
1896. Viyana’da Keodor Herzl’in modern siyonist siyasetin doğuşunun göster­ farklı yönde gelişmeye başladı: toprak talep edenlerin siyonist-sosyalist işçi
gesi Der judenstaat’m yayınlanması. partisi (Sirkin); ulusal özerklikten yana olan sosyalist-yahudi işçi partisi Şit-
Marksistler ve Yahudi Sorunu 333

332 Tarih dizini 1914. Birinci Dünya Savaşının başlangıcı

lovski); Poale TSion grubu (Boroşov) Filistin taraftarları. Bund'un IV. kongre­ 1915. Zimmerwald Konferansı. Yahudi işçi hareketi çoğunlukla pasifist tutum

si Rusya'da yaşayan yahudiler için ulusal-kültürel özerkliği öngören bir prog­ takınma kararı aldı.

ram kabul etti. 1916. Borohov Nevvyork'da yayınlanan Der yidisher kaempfer adlı gazetedeki

1906. Boroşov siyonizmi marksist teoriye entegre etme yolunda en ciddi giri­ “ yahudi halkının ekonomik gelişmesi” başlıklı dizisinde yahudi proletaryasının

şim olan Platformumuz adlı eserini (rusça ve yidiş) yayınladı. Bund yeniden ve Rusya'daki yahudi cemaatin ekonomik yapısının derin sosyolojik analizini
yaptı.
RSD İP’e alındı.
1907. O tto Bauer Viyana'da Sosyal Demokrasi ve Milliyetler Sorunu’nu yayınladı. 1917. İngiliz hükümetinin Filistin'de yahudiler için bir “ ulusal yurt” kurulmasını

Ulusun “ kader ortaklığı” olarak tanımlandığı bu eser ulusal sorun konusunda öngören Lord Balfour açıklaması. Rus Devrimi. Geçici hükümet yahudilerin

en önemli marksist çalışma olarak kaldı. Siyonist işçi partileri (SERP, SS, Po­ özgürlüğünü ilan etti ve çaHığın anti semitist yasalarını kaldırdı. Marx’in Kapi-

ale TSion) Sosyalist Enternasyonal üyesi olmayı istediler, ancak Bund'un dire­ to/'inin ilk cildi yidişce yayınlandı.

nişi ile olumsuz cevap aldılar. SERP, II. Enternasyonal'e Rus Sosyal Devrim 1918. Rusya'da iç savaş. Beyaz ruslar özellikle Ukrayna'da yahudiler arasında

Partisi’nin alt seksiyonu olarak kabul edildi. katliama girişti. Yahudilerin büyük çoğunluğu Sovyet yönetimini kabul etti.

1908. Çernovitz’deki uluslararası konferansta 'yidiş yahudilerin ulusal dili' ola­ Moskova'da bolşevik partinin yahudi seksiyonu (Yevsektsia) kuruldu. Yahudi

rak kabul edildi. Kautsky Milliyet ve Enternasyonalizm adlı broşüründe Bauer'i işçi hareketi Rus devrimi ve III. Enternasyonal'e katıldı. Çeşitli sosyalist ya­

eleştirdi. Rosa Lüksemburg Ulusal Sorun ve Özerklik çalışmasını yayınladı. Po­ hudi örgütleri, bağımsız yahudi komünistler olarak örgütlenme çabalan başa­

lonya'nın bağımsızlık talebine karşı çıkan Rosa Luxemburg, Bund'un ulusal rısız kaldıktan sonra geçirdikleri parçalanma ve birleşme evrelerinin ardından

programını eleştiriyor ve yahudilerin asimilasyonunu kaçınılmaz görüyor. Yevsektsia'ya dahil oldular. Bund örgütü sadece Polonya'da vaHığını devam et­

1910. Vladimir Menem Bund'un yahudilerin asimilasyonu tezlerine karşı tutu­ tirdi. Yahudilerin özgürleşmesi Sovyetler Birliğinde yahudi kültürünün büyük

munu daha da belirginleştiren Ulusçuluk ya da tarafsızlık? adlı eserini yayınladı. gelişme evresini başlattı. (Edebiyat, tiyatro vb.) Almanya'da Devrim Kayzer

Neue Zeit için yazdığı makalede rus anti-semitizmini analiz etti. Rosa Luxem­ imparatorluğunun parçalanmasını tamamladı. Alman Komünist Partisi kurul­

burg Varşova'da SD KPiL tarafından yayınlanan haftalık Miat dergisinde Polon­ du (Spartakusbund).

ya'daki anti semitizmi eleştiren bir dizi makale yayınladı. Kautsky Hıristiyanlı­ 1919. Spartakist Birliğinin Berlin ayaklanması Freikorps [Prusya ordusunun dağıl­

ğın Kökenleri kitabını yayınladı. masından sonra işsiz kalan aşırı milliyetçi alman subaylarının kurduğu birlik,

1911. W erner Sombart yahudileri modern kapitalizmin kökeni olarak tanımla­ yaklaşık 400 bin kişi, özellikle devrimcilere karşı mücedele ettiler, sonraları

dığı Yahudiler ve ekonomik yaşam kitabını yayınladı. faşist kadroların temelini oluşturdular ç.n.] tarafından kanlı bir şeklide bastı­

1912. Otto Bauer, Avusturya marksistlerinin dergisi Der Kampfda ulusal azın­ rıldı (Rosa Lüksemburg'un ölümü). Çok sayıda yahudi aydının başı çektiği

lıkların asimilasyonuna ilişkin görüşlerini daha da pekiştirdiği "Ulusal asimilas­ Bavyera ve Macaristan'daki Sovyetlerde yenilgi (K.Eisner, G.Landauer, G.Lu-

yonun koşullan" adlı çalışmasını yayınladı. kâcs, B.Kun, vd.) III. Enternasyonal’in kuruluşu.

1913. Kiev'de Beilis Davası (bir yahudiye karşı dinsel törenle ölüme sebebiyet 1920. Nasyonal sosyalist hareket’in kuruluşu (NSDAP).

vermekten açılan son büyük dava). Stalin, Bund'u milliyetçi ve ayrılıkçılıkla 1922. Weim ar Cumhuriyeti'nin (yahudi) dışişleri bakanı W alter Rathenau'nun

suçladığı Marksizm ve Ulusal Sorun'u yayınladı. Lenin bolşevik dergi Prosveşçe- öldürülmesi.

nye için “ Ulusal Sorun'a eleştirel bakış” adlı makalesini yazdı. Lev Troçki Neue 1923. Hitler'in Münih'teki darbe girişimi.

Zeit için yazdığı 'Beilis Skandali' başlıklı makalesinde rus anti-semitizmini ana­ 1925. Hitler Kavgam adlı kitabını yayınladı. Vilnius'da YIVO kuruldu.

liz etti.
334 Tarih dizini Marksistler ve Yahudi Sorunu 335

1928. Poale Tsion Sovyetler Birliğinde yasaklandı. Stalin, SBKP’deki sol muhale­ Birleşik Amerika'da yayınlanan Sosyal Araştırmalar Dergisinde “ Yahudiler ve Av­
fetle mücadelesinde anti semitizme başvurdu. rupa" adlı makalesini yayınladı. Horkheimer, yahudi sorununa ilişkin görüşle­
1929. Emile Vandervelde İsrail ülkesi, Filistin'de bir Marksist adlı siyonizmin savu­ rini savaştan sonra Th. Adorno ile birlikte yayınladığı Aklın Diyalektiği adlı ki­
nuculuğunu yaptığı diziyi yayınladı. Yahudiler Filistin'e göçün desteklenmesi tapta değiştirdi.
için bir ajans kurdular. Yaklaşık 120 bin yahudi Filistine göç etti ( 1880-1929 1940. Vichy rejiminin sürdüğü Fransa'da anti-semitist yasaların kabulü.
yıllan arasında 3,5 milyondan fazla yahudi orta ve doğu Avrupa’dan batı Av­ 1941. Amsterdam işçilerinin nazi birlikleri tarafından işgal edilen Hollanda'da
rupa ve ABD'ye göç etmişti). yahudilerin göç ettirilmesine karşı grevi. Sovyetler Birliğine karşı topyekün
1930. Sovyetler Birliği'nde özerk yahudi bölgesi Birobidjan'ın kuruluşu savaş ilanı. Yahudi soykırımın başlangıcı.
1931. Alfred Rosenberg, nasyonal sosyalist anti semitist teorilerini geliştirdiği 1942. Nazi rejiminin ileri gelenleri Berlin'deki Wansee konferansında yahudi so­
20. yüzyıl miti adlı kitabını yayınladı. Alman marksistlerinden O tto Heller Ka- rununun “ nihai çözümü” nü (Endlösung) kararlaştırdılar Franz Neumann
utsky'nin yahudi sorunu üzerine analizlerinin Stalinist anlayışa uydurarak Ya­ Nasyonal Sosyalist rejimin politik ve sosyal analizini yaptığı Béhémoth adlı ça­
hudiliğin Çöküşü'nü yazdı. Nahum Abramoviç Buhbinder Vilnius'da yiddişce lışmasını yayınladı. Genç troçkist lider Abraham Léon işgal altındaki Belçi­
Rusya'da yahudi işçi hareketi tarihi adh kitabı yayınladı. Bu kitap Doğu Avru­ ka'da, Yahudi sorunun maddeci kavramşı adlı kitabını tamamladı; yahudi sorunu­
pa'da yahudi sosyalizmi ve işçi sınıfına dair tarihyazımının başlangıcı sayılabilir nun anlaşılmasının anahtarı olarak gördüğü halk sınıfı teorisini geliştirir. Bu ki­
1932. KPD merkez komite üyelerinin anti semitizm üzerine açıklamaları. Nas­ tap savaştan sonra Paris'te yayınlandı. Léon 1944 yılında Auschvsritz'de yaşa­
yonal Sosyalistlerin iktidara gelme olasılığı KPD tarafından küçümsenir ve mını yitirdi.
“ sosyal faşist” olarak nitelenen sosyal demokrasiye saldırılarda yoğunlaşılır 1943. Yahudi işçi hareketinin Avrupa’daki son eylemi: Varşova gettosunda ayak­
1933. Hitler'in iktidara gelişi. Troçki, Nasyonal Sosyalizm Nedir? adlı çalışmasın­ lanma. Polonya sürgün hükümetindeki Bund temsilcisi Schmuel Zıgelboim,
da alman anti semitizminin analizini yaptı. Londra'da "Dünyanın yahudi halkına karşı soykırımı pasif bir tutumla kabul­
1935. Yahudilere karşı Nürnberg yasalarının çıkarılışı. lenmesini" protesto etmek amacıyla intihar etti.
1936. Filistinin siyonistlerce sömürgeleştiriimesine karşı arapların ayaklanışı.
Marksist yazarlar Arthur Rosenberg ve Daniel Guérin, alman anti-semitizmi-
nin analizini yaptıkları Kitle hareketi olarak Faşizm ve Faşizm ve Büyük Sermaye
adlı makaleleri yayınladılar
1937. Troçki, Termidor ve Antisemitizm başlıklı çalışmasında hükümetin dergileri
yasakladığı, yahudi yayınevleri ve tiyatrolarını kapattığı Sovyetler Birliği'nde
anti-semitizmin yaşadığı rönesansa işaret etti.
1938. Anscluß. Avusturya'nın III. Reich’a katılarak, naziler tarafından işgali. Al­
manya'da Kristal gecesi boyunca pogromlar. İtalyan faşist rejiminin Leggi sul­
la razza ilanı. Bund'un yerel seçimlerde önemli başarı elde ettiği Polonya'da
anti-semitizmin yükselişi. Lev Troçki, ABD'deki yahudilere Avrupa'da 'yahu­
dilerin fiziksel yokedilişi' tehlikesini içeren anti-semitizme karşı genel hareket­
lenmenin örgütlenmesi çağrısı yaptı.
1939. İkinci Dünya Savaşı'nm başlangıcı. Marx Horkheimer Frankfurt Okulunun
336 Bibliyografya
Marksistler ve Yahudi Sorunu 337

Balakan, David [1905], Die Sozialdemokratie und das jüdische Proletariat, Czemowltz.

Bibliyografya Barkal, Avram [ 19701, “The Austrian Social-Democrats and the Jews” , ln: WLB, XXIV, N r 18-19, S.
32-40, 16-22.
Baron, Salo W. [1964], The Russian Jew under Tsars and Soviets, New York
Adler, Alexander [I960], “ Le Bund, une nouvelle alliance?” , In: Combat pour la diaspora. Nr.4, S. 29-42.
Barromi Joel [1986], L'antisemitismo modemo. Genua.
Adler, Victor [ 1929a] “ Der Antisemitismus" (Gleichheit, 7. Mali 887), in: — , Aufsätze. Reden und Bri­
Battistrada, Franco [1982], Marxismo e populismo, Mailand.
efe, II Bde., W ien 1922-1929, hier Bd. 8, W ien, S. 345-8.
Bauer, Bruno [1968], “ La question juive", in: K. Marx, La Question Juive, Paris, S.57-183 (zuerst als:
— [1929b], “ Unser Parteitag und die Presse" (Gleichheit, 12. Januar 1889), In :— , Aufsaetze, Reden
“ Zur Judenfrage", in Deutsch-Französische Jahrbücher, Paris 1843).
und Briefe, Bd. 6, W ien, S. 70-3.
Bauer, O tto [1910-1911], “ Sozialismus und Antisemitismus", ln DK, IV, S. 94f.
— [19294 “ Zum Brüsseler Kongress” (Arbeiterzeitung 28. August 1891), In: — , Aufsätze, Reden und
— [1936], Zwischen zwei Weltkriegen?, Bratislava.
Briefe, Bd. 7. W ien, S. 64-9.
— [1975], Die Nationalilätenfrage und die Soziaklemokiatie (Wien 1907), in: — , Werkausgabe, Bd. I, Wien.
Agamben, Giorgio [I983J. “ Lingua e storia. Catégorie linguistische e catégorie storiche nel pensiero
— [1980a], “Galizische Parteitage" (DK, 1912), in: — , Werkausgabe, Bd. 8, W ien, S. 582-95.
di Benjamin", in: F. Desideri (Hg.) [1963: 65-82].
— [1980b], "Die Bedingungen der nationalen Assimilation" (DK, 1912), in: — , Werkausgabe, Bd. 8,
Agnelli, Arduino [1969], Quest/one nazionale e socialismo. Contributo allo studio del pensiero di Karl Ren­
W ien, S. 596-625.
ner e Otto Bauer, Bologna.
— [1980c], "D er Faschismus" (1938), in: — , Werkausgabe, Bd. 9, W ien, 5. 823-95.
Alex [1935], “ Zur Judenfrage", in: Unser Wort, Nrl2(64).
Bebel, August [1906]. Sozialdemokratie und Antisemitismus (1893), Beriin.
Allg. Jüdischer Arbeiterbund [1904]. Die Taetigkeit des Allgemeinen Jüdischen Arbeiterbundez in Litauen,
Beckermann, Ruth [1966], Vienne, rue du Temple. Le quartier juif(l9l8-l938), Paris.
Polen und Rußland (Bund) nach seinem V Parteitag. Bericht für den inter. Sozialistischen Kongreß in
Behrend, Hans (Albert Norden) [1935], “ L'antisémitisme conduit à la domination renforcée des
Amsterdam, Genf.
trusts (lettre d’Allemagne)", in: la Correspondance internationale, XV, Nr. 104-105, S. 1530.
Andreucci, Franco [1979a], “ La diffusione e la volgarizzazione del marxismo” , In: Storia del marxismo,
Benjamin, W alter [1976], Versuche über Brecht, Frankfurt/M.
II, Turin, S. 5-58.
— [ 19771, Gesammelte Schriften, 11 Bde., Frankfurt/M.
— [1979b]. “ Impérialisme e questione coloniale", In: Storia del marxismo, II.
— [1978], Briefe, 2 Bde., Frankfurt/M.
Angress, W erner T. [1971], “Juden im politischen Leben der Revolutionszeit", in: W . Mosse/A. Pauc-
— [1980], A4oskouer Tagebuch, Frankfurt/M.
ker [1971: 137-315].
— [1991], “ Über den Begriff der Geschichte" (1940), In: — , Gesammelte Schriften, 1/2 Frankfurt/M.
Anin, Maxim [19081, “ Ist die Assimilation der Juden möglich?” , In: SM, N r 10, S. 614-9.
Bensussan, Gérard [1965], “ Rosa Luxemburg et la question juive", in: Les Temps modernes, N r 472,
— [ 1909], “ Probleme des Jüdischen Arbeiterlebens” , In: SM, Nr4, S. 231-5.
S. 652-68.
— [1911]. “Was will die jüdische Sektion in der sozialistischen Internationale” , In: SM, Nr6,5.396-40l.
Berdiaeff, Nicolas [ 1975]. Christieanisme et marxisme. Conception chrétienne et conception marxiste da
Arendt, Hannah [1948], Sechs Essays, Heidelberg.
l'Histoire, Vendôme.
— [1971]. W alter Benjamin-Bertolt Brecht. Zwei Essoys, Münchien/Zürich.
Berlin. Isalah [1973], Trois Essais, sur la conception juive, Paris.
— [1978], “ Der Zionismus aus heutiger Sicht” (1945), In: — , Die verborgene Tradition, Frankfurt/M.
Bernstein, Eduard [1692-1893], “ Das Schlagwort und der Antisemitismus", in: DNZ, XI, Bd. 2.5. 228-37.
— [1986]. Elemente und Ursprünge totaler Herrschaft, München/Zürich.
— [18971, “ Die deutsche Sozialdemokratie und die türkischen W irren", in: DNZ, XV, Bd. I.
Arvon, Henri [1978]. les Juifs ei l'idéologie, Paris.
— [I9 I3 -I9 I4 ], “ Der Schulstreit in Palästina", in: DNZ, XX II, Bd. I, S. 744-52.
Ascher, Abraham [1965]. “ Pavel Axelrod: A Conflict between Jewish Loyalty and Revolutionary dedi­
— [1916], “ Vom Patriotismus der Juden” , in: friedenswarte, XVIII, N r 8-9.
cation” , in Russien Review, XXIV, Nr3,5.249-65.
— [1917], Von den Aufgaben der Juden im Weltkriege, Berlin.
Aschheim, Steven E. [ 1962], Brothers and Strenger The East European Jew in Germany und German Je­
— [ 1949], “Jews and German Social Democracy" (I 921), in: RW. Massing, Rehersal for Destruction.^
wish Consciousness (1800-1923), Madison.
Study of Political Ant-Semitism in Imperial Germany, New York.
Aubet, Maria José [1977], Rosa Luxemburgy la question nacional, Barcelona.
Bloch, Ernst [1977], Erbschaft dieser Zeit (1935), Frankfurt/M.
Austerlitz Friedrich [1900-1901], “ Karl Lueger” , In: DNZ, X IX , Bd. 2, S. 36-45.
Bloom, Solomon F. [1942], "Karl Marx and the Jews” , in: JSS, IV, N r I, 5.3-16.
Avenas, Denise [1969]. Economie et politique dans la pensée da Trotsky, Paris.
Blumenkranz Bernhard [I960], Ju/fs et chrétiens dans, le monde ocddental (430-1096), La Haye.
Avineri, Shlomo [1964]. “ Marx and Jewish Emancipation” , in: Journal o f the HistonJ of Ideas, XXV, Nr3,
Bôhlich, W alter (Hg) [ 1965], Der Berliner Antisemitismussüeit, Frankfurt/M.
S. 445-50.
Bolkovsky, Sidney M. [19751, The Distorted Image. German Jewish Perceptions of Germans and Germany
— [ 1972]. H pensiero politico e sociale di Karl Aiarx, Bologna.
(/9/8-/93J), New York
Baioni, Giuliano [1984], Kafka et I'ebraismo, Turin.
Borkenau, Franz [ 1956], Karl Marx, Frankfurt/M.
338 Bibliyografya Marksistler ve Yahudi Sorunu 339
Borckhov, Der [I92w], "D i klasen interesen un di natsionale frage" (1905), in: — , Pueli-tsiun shrifin. Chasanowitsch, Leon [1914], “ Ziele und Mittel des sozialistischen Zionismus” , in: SM, Bd. 2, Nr5, S.
New York, S. 29-86. 962-73.
— [1920b], “ Unzer Platftrm” (1906), in: — , Pueli-tsiun shriftn. New York, S. 11Iff. Claussen, Detlev [1987], Grenzen der Aufklärung. Zur gesellschaftlichen Geschichte des modernen Antise­
— [1928a], “ Di anti-tsiunistishe kontsentratsie” (191 I), in: — : GeWibene shriftn. New York, S. 153-70. mitismus, Frankfurt/M.
— [1928b], Di ekonomishe entwiklung fun der yidisher folk” (1916) in: — : Ceklibene shriftn, New Cornu, Auguste [1958], Karl Marx et Friedrich Engels, 2 Bde., Paris.
York. 5.1894)3. Cremonesi, Vincenzo [ 1985], Le origini del sionismo e la nascita del kibbutz, Florenz.
— [1928c] "Erets-Hisrael in unzu program un uktik” (1917), in: — , Geklibene shrifin. New York, Davis, Horace B. [1967], Nationalism and Socialism. Marxism and Labor Teories of Nationalism to ¡917,
5.2714. 2 Bde., New York/London.
— [I928d], "D er sotsializm fun di hige Pueli tsiun” (1915), in: — , Geklibene shrifin. New York Deak, Istvan [1968], “ Budapest and the Hungarian Revolutions of 1918-1919” , in: The Slavonic and East
— [I928e], “ In kampf far yidishe rekht A blik in der yidisher rekhtlosikeit un in der geshikte fun European Review. XLVI, Nr. 106, S. 129-40.
der yidisher emantsipations-bavergung” (nicht datiert), in: — , Geklibene shrifin. New York. De Felice, Renzo [1977], Storia degli ebrei italiani sotto II fascismo, 2 Bde., Mailand.
— [ 1928f], Der terorist un der vekher" (1916), In: — , Geklibene shrifin, New York. Della Pergola, Sergio [1983], La trasformazione demográfica delle diaspora ebraica, Turin.
— [ 1966], “ Di geshikte fun der yidisher literatur" (1915), In: — , Shprakh forshung un literatur ges­ Desideri, Fabrizio (Hg.) [ 1983], Walter Benjamin. Tempo storia linguaggio, Rom.
hikte, Tel Aviv, S. 178-221. Deutscher, Isaac [ 1977], Die ungelöste Judenfrage. Zur Dblektik von Antisemitismus und Zionismus, Berlin.
— [1984]. Class Struggle and the Jewish Notion. Seleded Essays in Marxist Zionism. New Brunswick. — [ 1981]. The Non-Jewish and other Essays, London.
Borojov, Ber [1979], Nadonalismo y lucha de closes, Mexico. — [1990], Stalin. Eine politische Biographie. Berlin.
Bourdet, Y/Kreissler, F./Haupt, G./Steiner, H. [ 1971], Dictionnaire biographique du mouvement ouvrier in­
Diner, Dan [1985], "Percezione e identitá. Considerazioni storico-psicologiche sul sionismo e suH’
ternational, Paris. Olocausto” , in: M. Brunazzi/A. M. Fubini (Hg.), G/i ebrei dell'Europa orientale dall’utopia alla rivoha,
Braunthal. Julius [1965a], Viaor und Friedrich Adler. Zwei Generationen Arbeiterbewegung, Wien. Mailand.
(Braunthal, Julius) [1965b], “The Jewish Background ot Victor and Friedrich Adler” , In: LBIYB, X, Dinse, Helmut/Liptzin, Sol [1978], Einßhrung in die jiddische Literatur. Stuttgart
5.266-76. Doubnov, Simon [1916-1920], Histoty of the Jews in Russia and Pohnd, 3 Bde., Philadelphia.
Brecht, Bertolt [19741, Arbeitsjourno/ (1938 bis 1942), Frankfurt/M. — [ 1989], Lettres sur le Judaisme ancien ei nouveau, Paris.
Brossat, Alain [1974], Aux origines de la révolution permanente, Paris. Draper, Hal [1977], "Marx and the Economic-Jew Stereotype” , in: — . Kart Marx's Theory of Revoluti­
— [1978], “ Une chasse à l ’ours mouvementée en compagnie de Léon Davidovitch Trotsky (Thé­ on, 2 Bde.. New York/London, S. 591-608.
orie révolutionaire et philosophie spontanée chez Trotsky)” , in: Critique communiste, Nr. 25,
Dupeux, Louis [1985], “Nationalbolschewismus''in Deutschland 1919-1933. Kommunistische Strategie
5.113-36. und konservative Dynamik. München.
— /Klingberg, Sylvia [1983], le Yiddishland réwolutionnaire, Paris. Elleinstein. Jean [1980], Marx. Paris.
— [1985], "Le PC allemand face aux nazis (1923-1933)” , in: Critique communiste, N r 39, S. 32-6. Ellenbogen, Wilhelm [1899], “ Der W iener Antisemitismus” , in S/V1, Nr9, S. 418-25.
Broszat, Martin [1969], Der Staat Hitlers, München. Emmanuel, B. [1894-1895], “ Ueber den Zionismus, in: DNZ, X III, Bd. 2, S. 599.64)3.
Broué, Pierre [1971]. Révolution en Allemagne (1917-1923), Paris. Engels, Friedrich [1969], "Revolution und Kontrerevolutlon in Deutschland. VIII. Polen, Tschechen
Brügel, Fritz [1931], “ Nationalsozialistische Ideologie” , in: DK, XXIV, Heft 3, S. 117. und Deutsche” (1852), in: M EW , Bd. 8, Berlin (D DR), S. 49-52.
Brym, Robert J. [ 1978], The Jewish Intelligentsia and Russian Marxism, London. — [1970a] “ Der magyarische Kampf” (NRZ, 13. Januar 1849), in: M EW . Bd. 6. Berlin (DDR), S.I65-
Buber, Martin [1967], Der utopische Sozialismus, Köln. 176.
Buhle, Paul [I960], “Jews and American Communism; die Cultural Question, in: Radical History Revi­ — [1970b], “ Posen" (NRZ, 29. April 1849), in: M EW. Bd. 6, Berlin (D DR). S.448-51.
ew, Nr. 23, S. 9-33. — [1971], “ Neue Teilung Polens” (NRZ. 9. Juni 1848), in: M EW, Bd. 5, Berlin (DDR). S.55f
— [1987], Marxism in the USA. Remapping the History of the American Left, London. — [1972]. “ Über den Antisemitismus” (Arbeiterzeitung. 9. Mai 1890), in: M EW , Bd. 22. Berlin (DDR).
Bukhbinder, Nahum [ 1931], Di geshikte fun yidisher arbeter-bawegung in Rusland, W ilna S.49-51.
Bulthaupt, Peter (Hg.) [1975], Materialien zu Benjamins Thesen "Uber den Begriff der Geschichte” , Frank­ Epler, Ernst [1986], “Tu e sju if...” , in: R. Beckermann [1966],
furt/M. Ertel, Rachel [1980], Le romon juif américain, une écriture minoeitaire. Paris.
Bunzl, John [1975], Klassenkampf in der Diaspora. Zur Geschichte der jüdischen Arbeiterbewegung, Wien. — [1982], Je Shtetl. La bourgade juive de Pologne. Paris.
— [ 1987], Der lange Arm der Erinnerung. Jüdisches Bewußtsein heute, Wien. Ettinger, Elzbieta [ 1990], Rosa Luxemburg. Ein Leben, Bonn-Bad Godesberg.
Carlebach, Julius [1978], Karl Marx and the Radical Critique ofJudaism, London. Fetscher, Iring (Hg.) [1974], Marxisten gegen Antisemitismus, Hamburg.
Cases, Cesare [ 1985], ll testimone secondario. Saggi e interventi sulla cultura del Novecento, Turin. Feuer, Lewis S. [1972], “ The Conversion of Karl Marx's Father", in Jewish Journal ofSoúology, XIV,
340 Bibliyografya Marksistler ve Yahudi Sorunu 341
Nr2,S. 149-66.
— [1975], Quaderni del carcere, 4 Bde., Turin.
Feuerbach, Ludwig [1956], Da» W«ı«n drs Christentums, Bd. I, Berlin (DDR).
Green, Nancy [1985a] les Travailleurs immigrés juifs à la Belle Epoque. Le “Pletzl" de Paris, Paris.
Finzi, Roberto [ 1978], "G 11 «br«! nalla società Italiana dall’unità al fascismo” , in: Il Ponte, X X XIV , N r
— [1985b], "Socialist anti-Semitism, Defense of a Bourgeois Jew and Discovery of the Jewish Pro­
11-12, S. 13724-141 I.
letariat. Changing Attitudes of French Socialists Before 19 14” , in: International Review of Social His­
— [1981], "Una anomalía nazionale: la ‘questione ebraica ” , in: Storia del marxismo. III, Bd. 2. Turin,
tory, Nn3, S. 374-99.
S.897-936.
Greffrath, Krista R. [1975], “ Der historische Materialist als Dialektiker Zum Motiv der Rettung in
— [1983], "La storia in cammino: Marx, Engels e la questione nazionale", in: Critica marxiste, Nr5,
V Ä lter Benjamins These ‘Über den Begriff der Geschichte” ', in: P. Bulthaupt [1975: 196-205].
S. 129-40.
(Abbe) Grégoire [1968], Sur Ja régénération physique, morale, et politique des Juifs, Paris.
— [I96S], “ II movimento opéralo e la questione ebraica” , in:M.Brunazzi,/A. M. Fubini (Hg.), Gli ebrei
Grossmann, Jindrich [ 1984], “ Die Jüdische Sozialdemokratische Partei in Galizien” ( 1906), in: R. Löw
dell’Europa orientale doll'utopia alla r'mlta, Mailand, S.52-64.
[1984],
Flechtheim, Ossip K. [1976], Die KPD in der Weimarer RepuW/k, Frankfurt/M.
Grunfeld, Frédéric V. [1986], Profeti senzo onore. L'intedigenza ebraica nella culturo todesco del Novacen-
Fontenay, Elisabeth de [1973], /es Figures juives de Marx, Paris.
to, Bologna.
Frank, Pierre [1981], Geschichte der Kommunistischen Internationale (1919-1943), 2 Bde., Frank-furt/M.
Guérin, Daniel [1983a], la Peste brune ( 1932- 1933), Paris.
Frankel, Jonathan [ 1966], "Lenin e gli ebrei russi” , in: Nuovi Argomenti (Hg.), Gli ebrei neilVRSS, Ma­
— [ 1983b], Fachisme et grand capital ( 1936 ), Paris.
iland, S.99-114.
Gureviu, G. B. [1974], “ Un cas de communisme national en Union soviétique: le Poalé-zion,l9l8-
— [1981], Prophecy and Politics. Socialism, Nationalism and the Russian Jews (1862-1917), NewYork.
1928” , in Cahiers du monde russe et soviétkfues, XV, Nr3-4, S.333-61.
Friede, H. [1937], "Le premier congrès mondial contre le fanatisme raciste et l’antisémitisme” , in: la
Habermas, Jürgen [ 1972], “ Bewußtmachende oder rettende Kritik Die Akiualität W alter Benjamins” ,
Correspondance international, XVII, N r 40,S. 940.
in: S. Unseld[l972].
Friedländer, Paul [1971], l'Antisémitisme nazi. Histoire d'une psychologie collective, Paris (dt. Kitsch und
Häcker, S. [1894-1895], Über den Zionismus” , in DNZ, XIII, Bd. 2. S. 759-61.
Tod. Der Widerchein des Nazismus, München 1985).
Halevi, İlan [1986], Auf der Suche nach dem Gelobten Land. Die Geschichte der Juden und der Palästina-
Frölich, Paul [1949], Roso Luxemburg. Gedanke und Tat, Hamburg.
Konflikt, Hamburg.
Gay, Peter [1975]. "Encounter with Modernism: German Jews in German Culture 1888-1914” , in
Haupt, Georges/Rébérioux; Madeleine [1967], /o deuxième Internationale et ÎOrient, Paris.
Midstream, X X I, N r2, S. 23-65 (dt. “ Die deutschen Juden in der Wilhelminischen Kultur” , in: — , Fre­
— /Marie, Jean-Jacques [1969], les Bolcheviks par eux-mêmes, Paris.
ud, Juden und andere Deutsche. Herren und Opfer in der modernen Kultur, München 1969).
— ILôwy, Michael/Weill, Claudie [1974a] les Marxistes et la question nationale ( 1848- 1914), Paris.
Gerschenkron, Alexander [1965], "Lo svlluppo economico nella storica della cultura russa dell’Otto-
— /Weill, Claudie [1974b], “ L’eredità di Marx ed Engels e la questione nazionale., in Studi Storici, Nr2.
cento” , in: — (Ha). II problema storico dell’arretratezza economica, Turin.
— [ 1974c], “ Dynamik und Konservatismus der Ideologie. Rosa Luxemburg und der Beginn marxis­
Getzler, Israel [1978], Martov. Biográfica politico di un sociaidemocratico russo, Mailand.
tischer Untersuchungen zur nationalen Frage", in: C. Pozzoli (Hg.), Rosa Luxemburg oder Die Bes­
Gilboa, Yehoshua [1978], "Hebrew Literature in the USSR” , in: Kochan, Lionel (Hg.), The jev/s in the
timmung des Sozialismus, Frankfurt/M., S. 2 19-70.
Soviet Union since 1917, Oxford, S. 226-41.
— /Korzec, Pavel [1975], "Les socialistes et la campagne antisémite en Pblogne en 1910: un épisode
Gitelman, Zvi (1972], jew/sh Nationality and Soviel Politics. The Jewish Sections of the CPSU (1917-1930),
inédit, in Revue du Nord, N r 225, S. 187-9.
Princeton, NJ.
Haustein, Ulrich [1969], Sozialismus und nationale Frage in Polen. Die Entwicklung der sozialistischen Bewe­
Goldbach, Marie-Luise [\973], Karl Radek und die deutsch-sowjetischen Beziehungen (1918-1923), Bonn-
gung in Kongreßpolen von 1875 bis 1900 unter besonderer Berücksichtigung der polnischen sozialistisc­
Bad Godesberg.
hen Partei (PPS), Köln (Kap. 23, “ Die PPS und die Jüdische sozialistische Bewegung” , S. 240-52).
Goldschielder, C./Zuckerman, A. [19841, The Transformation of the Jews, Chicago/London.
Heid, Ludger [1965], “ Die Pestbeule Deutschlands: Ostjuden zwischen Erstem Weltkrieg und W e­
Gordon, Milton M. [ 19641, Assimilation in American Life. The Role of Race, Religion and National Origins,
imarer Republik” , in W. Dreßen (Hg.), Jüdisches Leben. Berlin, S. 24-43.
New York
Heller, Klaus [1977], Revolutionärer Sozialismus und nationale Frage. Das Pmblem des Nationalismus bei
Grab, Walter (Hg.) [1977], Juden und jüdische Aspekte in der deutschen Arbeiterbewegung (1848-
russischen und jüdischen Sozialdemokraten und Sozialrevotionären im Russischen Reich bis zur Revolu­
l9l8),Te\ Aviv.
tion 1905- 1907 , Frankfurt/M.
Gramsd, Antonio [ 1958], "Stenterello risponde” (Avanti, 14. März 19 17), in: — , Scritti giovaniii (1914-
Heller, Otto [1933], Der Untergang des Judentums. Die Judenfragelihre Kritik/Ihre Lösung durch den Sozi-
/9/8), Turin, S.97f.
alismus, 2. Auflage, Berlin/Wien.
— [I960), “ Lidea territotiale” , in: — , Sotto la mole (1916-1920), Turin.
Heilige, Hans Dieter [1979], "Generationskonflikt, Selbsthaß und die Entstehung antikapitali-stischer
— [1971], Lettres de prison. Paris.
Positionen im Judentum", in: Geschichte und Gesellschaft, V, Nr4, S. 476-518.
— [1973], Lettere dal carcere, Turin.
Herbert, Ulrich [1987], "Arbeit und 'fernichtung. Ökonomisches Interesse und Primat der Weltansc-
342 Bibliyografya Marksistler ve Yahudi Sorunu 343

hauung’im National-sozialismus", in: D Diner (Hg.), 1st der Nationalsozialismus Geschichte? Zu His- Kaiser, Gerhard [1975], "W alter Benjamins ‘Geschichtsphilosophischenchen Thesen”', in: R Bultha-
toriserung und Historikerstreit, Franl<fu2t/ M., S. 198-236. upt[l975J.
Hering, Christoph [1983], Die Rekonstrukion der Revolution. Walter Benjwamins messionischer Messianis­ Kampe, Norbert [1965], “ Akademgisierung der Juden und Beginn eines studentischen Antisemitis-
mus in den “Thesen über den Begriff der Geschichte", Frankfurt/M. nnus", in: W Dreßen (Hg.), Jüdisches Leben, Berlin,. S. 10-23.
Herts, Sholem 'tSinkev [1960-1966], Di geshikte }un Rund, 3 Bde., New Yorl< Kampmann, Wanda [1981], Die Geschichte der Juden in Deutschland vom Mittelalter bis zum Beginn des
HerzI, Theodor [1968], Der Judenstaat Versuch einer modernen Lösung der Judenfrage, Osnabrück. Ersten Weltkrieges, Frankfurt/M.
Hess, Moses [1862], Rom und Jerusalem, Leipzig. Karady, Victor/Kémeny, Istvan [1978], “ Les Juifs dans la structure de classe en Hongrie” , in: Actes de
— [1921], "Lieber das Geldwesen” (1841), in: — , Sozialistische Außätze (1841-1847), Berlin, S. 158-87. la recherche en siences sociales, Nr. 22, S. 25-59.
Hilberg. Raul [1990], Die Vernichtung der europäischen Juden, 3 Bde., Franirfurt/M. Katz Jacob [ 1982], “ The Term 'Jewish Emancipation: its Origin and Historical inpact., in: — , Zur Assi­
Hirsch, Helmut [1963], "Manrxiana Judaica", in: Cahiers de l'ISEA. Etudes de marxologie, Nr.7, S. 5-52. milation und Emanzipation der Juden, Darmstadt, 5.99-123.
— [1980], Marx und Moses. Karl Marx zur “Judenfrage" und zu Juden, Frankfurt/M. — [1984], Hors du ghetto. L’émancipation des Juiß en Europe ( 1770- 1870), Paris.
Hobsbawm, Eric J. [1973], “ Intellectuals and the Class Struggle", in: — , Revolutionaries. Contemporary — [1987], Exclusione et Tolérance. Chrétiens et Juifs du Moyen Age à l'ère des Lumières, Paris.
Essays, New York, S. 245-66. Kautsky, Karl [1887], “ Die moderne Nationalität” , in: DNZ,V, Bd. 2, S. 392-405, 442-51.
— [ 1974], "La diffusione del marxismo. ( 1890-1905), in; Studi storid, S. 241-69. S. (— ) [1890], “ Das Judenthum” , in: DNZ, VIII, S. 23-30.
— [ 1979], " I a cultura europea e il marxismo", in: Storia del marxismo, II, Turin. — [1899], “ Un mot de Kautsky", in: la Petite République, 24. Juli, S. I.
Holt, Alix [1979], "le s bolchéviiques et l ’oppression des femmes", in: A. Mahaim/A. Holt/J. Heine, — [1902-1903], “ Das Massaker von Kishineff und die Judenfrage’’, in: DNZ, X X I, Bd. 2,. S. 303-9.
Femmes et mouvement ouvrier, Paris. — [1908], Nationalität und Internationalität, Ergänzungshefte zur Neuen Zeit, N rl.
Horkheimer, Max [1939], "D ie Juden und Europa., in: Zeitschrift für Sozialforschung, S. 115-37 (Reprint — [1910], Der Ursprung des Christentums, Stuttgart
München 1970). — [ 19 17], Die Befreiung der Nationen, Stuttgart.
— /Adorno, Theodor W [ 1982], Dialektik der Aufklärung ( 1947), Frankfurt/M. — ( 1921], Rasse und Judentum (1914), Stuttgart.
Howe, Irving [19761, Wor/d of Our Fathers. The Journey of the East European Jev/s to America and the Li­ Kazdan, H. S. [ 1960], “ Der Bund biz dem finftn tsuzamenfor", in: S. Y. Herts, Di geshikte fiin Bund, Bd.
fe They Found and Made, New York. 1, New York
— [ 1978], Trotsky, Glasgow. Kenig Eddy [1976], "Lénine et les Juifs de Russie. Contribution à l'étude des conceptions de Lénine
— /Greenberg, Eliezer [1985], "Postfazlone", in: — , ¡1meglio dei racconti yiddish, Mailand, Bd. 2, S. 647- sur la question juive", in: Cahiers du Centre d’études et de recherches marxistes, N r 129.
715 (zuerst als The Treasury of Yiddish Stories, New York 1954). Keßler, Mario [1993], Antisemitismus, Zionismus und Sozialismus. Arbeiterbewegung und jüdische Frage im
Ignatieff I. (Parvus) [1892-1893], “ Russisch-jüdische Arbeiter über die Judenfrage., in: DNZ, X I, Bd. 20. Jahrhundert, Mainz: Decaton.
2, S. 175-9. — [1994], Zionismus und internationale Arbeiterbewegung 1897- 1933, Beriin.
ISRAC [1971], “ Colloque sur la conception matérialiste de la question juive., N r 5 (Texte von E. Lo- Kiel, Mark [1970], “ The Jewish Narodnik", in; Judaism, X IX , N r 19, S. 295-310.
bel, N. Weinstock, R. Marienstras, R Vidal-Naquet, M. Rodinson). Knütter, Hans-Helmuth [1977], Die Juden und die deutsche Linke in der Weimarer Republik ( 1918- 1923),
Jacobs, Jack [1985], “ Marxism and Anti-Semitism: Kautskys Perspetive., in: International Review of So­ Düsseldcrf.
cial History, X X X , 3, S.400-30. Kolatt, Israel [1977], “Zionist Marxism", in; Sh. Avineri (Hg.), Varieties of Marxism, 's Gravenhage,
— [1994], Sozialisten und die "jüdische Frage" nach Marx, Mainz: Decaton. S.227-70.
Jay, Martin [ 1981], Dialektische Phantasie. Die Ceschichte der Frankfurter Schule und des Instituts für Sozi­ Kossowski, Vladimir [ 1943], "V. Medem un die natsionale frage", in: V. Medem, Tsum tswantsiksten yort-
alforschung 1923-1950, Frankfurt/M. soyt,NewYork, S. 130-40.
— [ 1986a], “ Anti-Semitism and the German Left” (Midstream. 1974, N r I, S. 42-50), in: — , Perma­ KPD (Zentralkomitee der Kommunistischen Partei Deutschlands) [1932], "Kommunismus und Ju­
nent Exiles. Essays on the Intellectual Migration from Germany to America, New York, S.79-89. denfrage", in; Der Jud ist Schuld...? Diskussionsbuch über die Judenfrage, Basel/Berlin/Leipzig/Wien,
— [1986b], “ The Jews and the Frankfurt School: Critical Theory’s Analysis of Anti-Semitism. (New S.272-86.
German Critique, 1980, Bd. 19), in: der,,, Permanent Exiles. Essays on the Intellectual Migration front Kraft, Werner [1972], “ Über Benjamin", in; S. Unseld [1972].
Germany to Amenica, New York, S. 90-100. Kriegei, Annie [1977], les Juifs et le monde moderne, Paris.
Jhitlovsky, Chaim [1955], Geklibene Werk, New York. Künzii, Arnold [1966], Karl Marx: eine Psychographie, Wien.
Johre [I93S], “ Über das deutsche Judengesetz., in: Unser Wort, N r 10(62). L, A. (Lampert, Alexander) [1905-1906a] “ Der Poalei-Zionismus. Eine neue Strömung im russischen
— [1936], “Vom Judengesetz zur Judenfrage., in: Unser Wort, Nr. I (65). Judentum", in DNZ, XXIV, Bd. I, S. 804-13.
Joseph, Samuel [ 1967], Jewish Immigration to the United States from 1881 to 1910, New York — [1905-1906b], "Die prinzipielle Stellung des Jüdischen Arbeiterbundes", in; DNZ, Bd. 2, S. 702-5.
Marksistler ve Yahudi Sorunu 345
Bibliyografya
Lamm, Hans [1969], Karl Marx und das Judentum, München. — [1981a]. “Marx and Engels: Cosmopolites”, in: Critique. N rl4 (d t “ Die Kosmopolten Marx und

Landes. David S. [1974], “ The Jewish Merchant. Typology and Stereocypology In Germany", In: Lß/Yß, Engels", in: Michael Löwy, Vaterland oder Mutter Erde? Marxismus, Nationalismus und nationale Fra­
X IX , S. 11-23. ge, erscheint Herbst 1995 im Decaton Verlag Mainz).
Laplanche, J./Pontalls, j.-B. [1967], Vocabulaire de Ja psychanalyse, Paris. — [1981b]. “ Messianisme juif et utopies libertaires en Europe centrale (1905-1923) ', In: Archives de
Laqueur, W âlter [1975], Der Weg zum Staat Israel. Geschichte des Zionismus, Wien. sciences sociales des religions. N r 5 1/1. S.5-47.
Lazare, Bernard [1899], La conception social du judaisme et le peuple juif, Paris. — [1985a]. Paysages de la vérité. Introduction à une sociologie aitkjue de la connaissance, Paris.
— [1982], Mntisemitisme. Sont histoire et ses causes (1894), Paris. — [ 1985b], “ Le messianisme juif de Gustav Landauer”. In: Archives de sciences sociales des religions. N r
Lazitch, B./Drachikovitch, M. [1973], Biographical Dictionary of the Comitern, Stanford. 60/1, S, 55-66.
Ledeen, M. A. [I97S], “The Evolution of Italian Fascist Anti-Semitism, in: JSS, X X X V II, N r l, S. 3-17. — [1987a], Révolution ohne Grenzen. Die Theorie der pennanenten Revoution. Frankfurt/M.
Le Goff, Jacques [ 1972], Marchands et bonquiern du Moyen Age, Paris. — [1987b]. “ The Romantic and Marxist Critique of Modern Civilization” , in: Theory and Society. N r
Lenin, W . I. [1956], “ Die Stellung des ‘Bund' in der Partei” (1903), in: LW, Bd. 7, Berlin (D D R), S. 82- 16. S. 891-904.
93. — [1988]. Rédemption et utopie. Le judaisme libertoire en Europe centrale. Paris.
— [1958], “ An die jüdischen Arbeiter" (1905), in: LW, Bd. 8, Berlin (DDR), S. 496-9. Low, Alfred D. [ 1958], Lenin an the Question of the Nationality. New York.
— [1962a] “ Nationalisierung der jüdischen Schulen” (1913), in: LW. Bd. 19, Berlin (D DR), S. 297f Lukâcs. Georg [1970], Geschichte und Klassentbewußtsein, Neuwied/Beriin.
— [ 1962b), “ Uber ‘national-kulturelle Autonomie” ’ ( 19 13), in: LW. Bd. 19, Berlin (D D R), S. 496-502. Luxemburg Rosa [1950]. Briefe an Freunde, hg. von Benedikt Kautsky. Hamburg.
— [1972], “ Die Reaktion beginnt den bewaffneten Kampf" (1906). in: LW. Bd. 10. Berlin (DDR). — [1971]. “ Affaire Dreyfus et cas Millerand" (Cahiers de la quinzaine, N rl I. 1899). in: Le socialisme
S.514-9. en France (1898-1912). Paris. S. 81-5.
— [1975a], “ Braucht das jüdische Proletariat eine ‘selbständige politische Partei?’” (1903), in: LW. Bd. — [1972a]. “ Die Krise in Frankreich” (Sächsische Arbeiterzeitung, 29. Oktober 1896). in: — . Gesam­
6. S.324-9. melte Werke, I/I. Beriin (D DR). S.264-9.
— (1975b]. “ Zur Eri<lärung des ‘Bund’” (1903). in: LW. Bd. 6. Berlin (D D R) S.313-9. — [ 1972b], “ Zur ^rteidigung der Nationalität" ( 1900). In: — , Gesammelte Werke, I /1. Berlin (DDR).
— [1975c]. “ Das letzte W o rt des bundistischen Nationalismus” (1903). in: LW. Bd. 6. Beriin (DDR). S.810-28.
S. 517-33. — [ 1974a], “ La quesdone polacca e II movimento socialista" ( 1905). In: — . Scritti politiö, Rom, S, 251-81.
— (1977a]. “ Kritische Bemeri<ungen zur nationalen Frage” (1913). in: LW. Bd. 20. Bertln (DDR). S 3-37. — [1974b], “ Nach dem Pogrom. (1910)" In: I. Fetscher [1974:127.35].
— [1977b]. “ Gesetzentvrtjrf über die nationale Gleichberechtigung. (1914). in: LW, Bd. 33. Beriin — [1974cJ. “ Rückzug auf der ganzen Linie" (1910), in: I. Fetscher (1974:136-40].
(D D R), S. 1664. — (1974d], “ Diskussion" (Mlot, N r 14.1910). In: I. Fetscher [1974:141-50].
— [ 1984], “ Uber die Pogromhetze gegen die Juden. (1919). In: LW. Bd. 29. Berlin (DDR), S. 239f — [ 1979]. “ La question nacional y la autonomia” ( 1908-1909). in: Quademos de Pasado y Presente, Mexiko.
Léon, Abraham [1971]. Judenfrage und Kapitalismus. München (de Ausgabe von ders. [1980]). — [1981]. “ Was wollen wir?" (1906). In: — . Gesammelte Werke, 2. Berlin (DDR), S.37-89.
— [1980]. la Conception matérialiste de la question Juive (1946). Paris. — [ 1983]. “ Die Krise der Sozialdemokratie ( 19 16). in: — Gesammelte VVfefte. 4. Beriin (DDR), S.50-164.
Le Rider. Jacques [1986]. “ L‘antisémitisme juif d‘Otto Weiniger, in: l'infini, Nr. 13, S. 62-83. Magris, Claudio [1979], Lontano da dove. Joseph Roth e la tradizione ebraico orientale, Turin.
Lerner, W irren [1972]. Karl Radek. The Last Internationalist, Stanford. Mahaim. Annik [1979], “ Les femmes et la Social-démocratie allemande” , in: A. Mahaim/A. Hoit/J. Kei­
Lessing. Theodor [1984]. Der jüdische Selbsthaß (1930). München, nen, Femme et mouvement ouvrier, Paris.
Lestschinsky. Jakob [1979]. “ Nos revendications nationales” , in: Pluriel-Débat. Nr33. S69-96. Mandel, Ernest/Weinstock, Nathan [1977]. Zur jüdischen Frage. Beiträge zu Abraham Léons ‘‘Judenf­
Levin, Nora [1977]. While Messiah Tarried. Jewish Socialist Movements (1871-1917), New York. rage und Kapitalismus", Frankfurt/M.
Liebeschüa. Hans [1964]. “ Max Wfeber’s Historical Interpretation ot Judaism", in: LBIYB, IX. S.41-68. — [ 1960], Vorwort zur ersten Ausgabe ( 1946) von A. Léon. ta Concepticm matérialist de la question ju­

Liebknecht Wilhelm [1899]. “ Nachträgliches zur ‘Afßre’” . in: Die Fackel, N r 18, September, S, Iff. ive, Paris, S, 1-13.
Low. Raimund [ 1984]. Der Zerfall der "Kleinen Internationale". Nationalitätenkonßkte in der Arbeiterbewe­ — [1981], Trotzki. Bne Einführung in sein Denken, Berlin.
gung des alten Österreich (1889-1914), Wien. — .. [1990], “ Prémisses matérielles, sociale, et Idéologiques du génocide nazi” . In: Y. Thanas-sekos/H.
— /Matti, Siegfried/Pfabigan. Alfred [ 1986]. Der Austromarxismus. Eine Autopsie. Frankfurt/M. Wissmann (Hg.), Révision de l'histoire. Totalitarismes, crimes et génocides nazis, Paris, S. 169-74.

Löwith. Kari [1961], Weltgeschichte und Heilsgeschehen. Die theologischen Voraussetzungen der Geschi­ — [1991], Der Zweite Weltkrieg. Frankfurt/M.
chtsphilosophie. Stuttgart Mannheim, Karl [1929], Ideologie und Utopie.
Löwy, Michael [1970], to Théorie de la révolution chez le jeune Marx. Paris. Marcuse, Herberi: [1965], “ Der Kampf gegen den Liberalismus in der totalitären Staatsauffas-sung”
— [1974], “ Le problème de Thistoire: remarques de théorie et de méthode” , in: G. Haupt u. a. (1934), in: —, Kultur und Gesellschaft I. Frankfurt/M.. S. I7ff,
[1974a: 370-91]. — [1975]. “ Revolution und Kritik der Gewalt Zur Geschlchtsphllosophle V\*ilter Benjamins” , in: R
346 Bibliyografya Marksistler ve Yahudi Sorunu 347
Bulthaupt [1975],
Mendelsohn, Ezra [1970], Class Struggle in the Pale. The Formative Years of the Jewish Workers Movement
Marlenstras, Richard [1975], Etre un peuple tu diaspora, Paris.
in Tsarist Russia, Cambridge (dt: Klassenkampf im Ansiedlungsgebiet Die Gründerjahre der jüdischen
Marrus, Michael R. [1985], Les Juifs de France à l’époque de l'affaire Dreyfus, Brüssel. Arbeiterbewegung im zaristischen Rußland, erscheint 1995 im Decaton Verlag Mainz).
Martin, Bemd/Schulln, Ernst (Hg.) [ 1985], D/e Juden als Minderheit in der Geschichte, München. — [1983], The Jews of East-Central Europe between the Work! Wars, Bloomington.
Marx, Karl [1953], Grundrisse der Kritik der politischen Ökonomie(Robentwurf) 1857-1858, Berlin (DDR). Menes, Abraham [1955], “ The Jewish Socialist Movement in Russia and Poland (1870-1897)” , In: The
— [1972], “ Zur Judenfrage" (1843), in: /VIEW, Bd. I, Berlin (DDR), S. 347-77.
Jewish People, Past and Present, New York, Bd. 2. S.355-68.
— [1975], 'Die künftigen Ergebnisse der britischen Herrschaft in indien. (1853), in: M EW , Bd. 9, Ber­ Merchav. Peretz [1977]. “jüdische Aspekte in der Einschätzung von Rosa Luxemburg" in: W Grab
lin (D DR), S.220-6
[1977:185-202].
— [1977], “ Die Kriegserklärung - Zur Geschichte der orientalischen Frage” (1854), in:/VIEW, Bd. 10, Meschonnic. Henri [ 1966]. “ L'allégorie chez W alter Benjamin, une aventure juive” . in: Heinz Wismann
Berlin (D D R), S. 168-76.
[1986:707-41].
— /Engels, Friedrich [1980], “ Die heilige Familie. (1845), in: M EW, Bd. 2, Berlin (D DR), S. 3-223. Mészaros. Istvan [ 1970]. Marx's Theory of Alienation, London.
— [1983c] “ Die deutsche Ideologie. Kritik der neuesten deutschen Philosophie in ihren Repräsentan­ Michels. Robert [1957], Soziologie des Parteienwesens in der modernen Demokratie, Stuttgart
ten Feuerbach, B.Bauer und Stirner, und des deutschen Sozialismus in seinen verschiedenen Prop­ Mickiewicz, Adam [1969], “ Karl Bernardowitsch Radek (Autobiographia)", in: G. Haupt/J-J. Marie [1969].
heten” (1845-1846), in: MEW, Bd. 3, Berlin (DDR), S.9-530.
Mill, John [ 1899], “ Dl natsionale frage” . In: Der yidisher arbeter, Nr8.
— /Engels, Friedrich [1983b], “ Manifest der Kommunistischen Partei” (1848), in: M EW , Bd. 4, Berlin — [1946-1949], Pionirn un boiern. Memuarn, 2 Bde., New York
(D DR), S. 457-93.
Mishkinski, Moshe [1969], "Regional Factors in the Formation of the Jewish Labor Movement in Cza-
— [1983c], “ Thesen über Feuerbach” (1845), in: M EW , Bd. 3, BeHin (DDR), S. 533-5.
rist Russia” , in: YIVO Annual of the Jewish Social Sience, XIV, S. 27-52.
— [I983d], “ Das Kapital. Band III", in: M EW , Bd. 25, Berlin (DDR).
Misrahi, Robert [ 1972], Marx et la question juive, Paris.
— [1984], “ Das Kapital, Band I” (1867), in: M EW , Bd. 23, Berlin (DDR). Mitchell, Stanley [1973]. “ Introdudion to Benjamin and Brecht” . In: New Left Review, N r 77, S. 42-50.
Maser, W erner [1964], Die Frühgeschichte der NSDAP. Hitlers Weg bis 1924, Frankfurt/M. Momigliano, Arnaldo [1987], “ Gli ebrei a Venezia” (1930), in: — , Pagine ebraiche, Turin, S.237-9.
Massara, Massimo (Hg.) [1972], II marxisma e la questione ebraica, Mailand.
Monnier. Adrienne [1972]. “ Ein Porträt W alter Benjamins” , in: S. Unseld [1972].
Massing, Paul W . [1985], Vorgeschichte des politischen Antisemitismus, Frankfurt/M. Mosse, George L. [1971], "German Socialists and the Jewish Question in the Weimar Republic", in:
Mayer, Hans [ 1975], Au/3ense/ter, Frankfurt/M.
LBIYB, XVI, S.123-51.
McLellan, David [1970], Marx Before Marxism, London.
— [1979]. Bn Volk, ein Reich, ein Führer. Die völkischen Ursprünge des Nationalsozialismus, Königstein.
Medem, Vladimir [ 19 17aJ, “ Di altvrelikhe yidishe natsie” ( 1906), in: — , Zikhroines un artiklen, Warsch­ — [1990]. Die Geschichte des Rassismus in Europa, Frankfuzt/M.
au, S.60 -III.
Mosse, W erner E./Paucker, Arnold (Hg.) [1971], Deutsches Judentum in Krieg und Revolution ( 1916-
— [1917b], “ Natsionalizm oder neitralizm” (1910), in: — , Zkhroines un artiklen, Warschau.
1923), Tübingen.
— [1943a] “ Dl sotsial-demokratie un di natsionale frage" (1904), in: — , Tsum tswantsikstn yartsayt, — [1976]. "Die Juden in Wirtschaft und Gesellschaft", in: — ^/Paucker. Arnold (Hg.) Juden im Wilhel­
NewYork, S. 173-219.
minischen Deutschland ( 1890-1924), Tübingen.
— [1943b], “ Natsionale bavegung un natsionale sozialistishe parteien in Rusland un Polin" (1908), Münster. Arno (1985], "Ernst Bloch et W alter Benjamin, éléments d’analyse d’une amitié difficile",
in; — , Tsum tswantsikstn yartsayt, New York, S.280-96.
in:— Figures de l'utopie dans la pensé d'Ernst Bloch, Paris, S. 111-29.
— [1943c] “ Yiddish" (1906), in: — , Tsum tswantsikstn yartsayt, New York, S.340-3. Najenson, José Luis [1979], “ Marxismo i question nacional en el pensamiento de Borojov” , in: B. Bo-
— [ 1979], The Life and Soul of a LegendaryJewish Socialist, New York (Jiddisch: Fun mejn iebn, New York
rojov [1979:7-51].
1923).
Naphtali, Fritz [1920], “ Palästina: Jüdischer Siedlungsaufbau’’ in: SM, N r 4.
Meghnagi, David [1985], “ Una società di parla e di 'luftmenshn'. Gli ebrei dell’Est, la questione ebra­ Nedava, Joseph (1972), Trotsky and the Jevs, Philadelphia.
ica eil socialismo ebraico. Considerazioni storico-psicologiche", in: M. Brunazzi/A. M. Fubini — [ 1973]. "Jabotinsky and the Bund” , in: Jewish Soviet Affairs, III. N r I .
(Hg.), Gli ebrei oriental! dali'utopia alla rivolta, Mailand, S. 17244.
Nettl, Peter [1968]. Roso Luxemburg, 2 Bde., Köln (engi. Oxford 1966).
(Mehring, Franz) [1890-1891], "Anti-und Philosemitisches” , in: DNZ. IX, Bd. 2, S. 585-8. Neumann. Franz [1984], behemoth. Struktur und Praxis des Nationalsozialismus 1933-1944, Frankfurt/M.
— [ 1923], “ Die Judenfrage” , in: — (Hg.). Aus dem literarischen Nachlass von Karl Marx, Friedrich Engels Neusüss, Christel [1966], “ Patriarcat et organisation du parti, Rosa Luxemburg critique les Idées de
und Ferdinand Lassalle, Bd. 1,4. Aufl., Beriin/Stuttgart, S. 352-6.
ses comilitants masculins", in: G. Badla/C. W eill (Hg.). Rosa Luxemburg aujourd’hui, Paris, 5.91-9.
— [1983], Karl Marx. Geschichte seines Lebens, Berlin (D DR).
Niewyk. Donald [1980], Tlie Jews in Weimar Germany, Manchester
Mendel. Hersch [1982], Mémoires d'un révolutionaire juif, Grenoble (d t Erinnenungen eines jüdischen Nikiprowetzky, V [1979], De I’ontijudaisme antique à l’antisémitisme contemporain. Lille.
Revolutionärs, Hamburg 1966),
Njewsorow, Serge [1897], “ Der Zionismus” , in: SM, N r 12, S. 645-51.
348 Bibliyografya Marksistler ve Yahudi Sorunu 349
Parinetto, Ludano [ 1980], Einkitung zu Marx, Sulla Religione, Florenz, S. 9-121. kopltalismus. Theorien über die sozialen Ursprünge und die Funktion des Faschismus, Frankfurt
Pasero, Nicoló:16 [1977], “ Per un commento alie Tesi di filosofía della storia' di W alter Benjamin", a.M./Wien, S.75-141.
in: L'immagine riflessa, N r I . Rosenthal, E. [1944], "Trends of the Jewish Population in Germany (1910-1939)” , in: JSS, VI.
Patkin, Aaron L. [1947], The Origins of the Russian-Jewish Labour Movement, Melbourne/ London. Rosin, B. [1908-1909], “ Die zionistisch-sozialistische Utopie” , in: DNZ, VIII, Bd. 1, N r l, S. 29-34.
Perlmutter, Amos [ 1969], “ Dov Ber-Borochov; A Marxist-Zionist Ideologist” , in: Middle Eastern Stu­ Rotenstreich, Nathan [1959], “ For and Against Emancipation: the Bruno Bauer Controversy” , in:
dies. 5, N r l, S. 32-43. LBIYB, IV, S. 3.36.
Pernerstorfer, Engelbert [1916-1917], “ Zur Judenfrage” , In: Der Jude, Bd. I , S. 308-15. Roth, Joseph [1984a] Juden auf Wanderschaft, Köln.
Pfabigan, Alfred [;986], “ Die austromarxistische Denkweise” , in: R. Low u. a. [1986] —■[ 1984b], “ Das Autodafé des Geistes" ( 1933), in: — , Berliner Saisonbericht Reportagen und journalis­
Pinsor, Koppel S. [1945], “Arkadi Kremer, Vladimir Medem, and the Ideology of the Jewish Bund” , in: tische Arbeiten, Köln.
JSS, Vll, Nr3, S. 233-64. Rozenblit, Marsha [1963], The Jews of Vienna (1867-1914). Assimilation and Identity, Albany
Poliakov, Léon [1952], le Bréviaire de la haine. Le III. Reich et les Juifs, Paris. Rubel, Maximillien [1957], Karl Marx. Essai de biographie intellectuelle, Paris.
— [1960-1981], Histoire de l'antisémitisme, 2 Bde., Paris (dt. Geschichte des Antisemitismus, 8 Bde., Ruben, David [1982], “ Marxism and the Jewish Question", in: The Socialist Register, London, S.204-37.
Worms 1977ff.). Runes, D. D. [I960], A World withoutjews. New York.
Pollack, Johann [1897-1898], “ Der politische Zionismus”, in: DNZ, XVI, Bd. 1, S. 596-600. Sand, Shlomo [1984], “ Sorel, les Juifs et T’antisémitisme", in: Cahiers Georges Sore/, N r 2, S. 7-36.
Portelli, H. [1974], Gramsci et la question religieuse. Paris. Schapiro, Leonard [1961], “The Role of the Jews in the Russian Revolutionary Movement", in: Slavonic
Postone, Moishe [1988], “ Nationalsozialismus und Antisemitimus", in: Dan Diner (Hg.), Zivilizationb- and East European Review, X I, N r 9t S. 148-67.
ruch Denken nach Auschwitz, Frankfurt/M. Scheidemann, Philipp [1905-1906], “ Die Wandlungen des Antisemitismus", In: DNZ, XXIV, Bd. 2,
Pullega, Paolo [ 1980], Commenta olle “ Tesi di fihsofia della storia" di Walter Benjamin, Bologna. S.632-6.
Pu Izer Peter J. [ 1966], Die Entstehung des politischen Antisemitismus in Deutschland und Österreich 1867- Scherrer, Jutta [1976-1977], “ Intelligentsia, Religion, Révolution. Premières manifestations d'un so­
1914, Gütersloh. cialisme chrétien en Russie (1905-1907)” , in: Cahiers du monde russe ei soviétique. XVII, Nr4, S.
Rabinbach, Anson [ 19601, “Anti-Semitism Reconsidered” , in: New German Critique. N r 2 1, S. 129-41. 427-466; XVIll, N r 1-2, S. 5-32.
— [1985], “ Between Enlightenment and Apocalypse. Benjamin, Bloch and Modern German Jewish Schiavonl, Giulio [1980], Walter Benjamin. Soprawivere alla cultura. Palermo.
Messianism” , in: New German Critique. N r 34. Schöne, Albrecht [1986], “ Diese nach jüdischem \forbild erbaute Arche": Wljlter Benjamins Deutsch«
Radnoti, Sandor [1978], “ Benjamin’s Politics” , in: Telos. N r 37. Menschen, in: S. Moses/A Schöne (Hg), Judent in der deutschen Literatur, Frankfurt/M., S. 350-65.
Raphaël, freddy [\982].Judaisme et capitalisme. Esoaisurjo controverse entre Max Weber et Werner Som­ Scholem, Gershom [ 1968-1970], Judaia, 2 Bde., Frankfurt/M.
bart. Paris. — [1975], Walter Benjamin - die Geschichte einer Freundschaft, Frankfurt/M. —
— [1986], “ L'étranger et le paria dans l’oeuvre de Max Weber et de Georg Slmmel” , in: Archives — [1976], Über einige Grundbegriffe des Judentums. Frankfurt/M.
de sciences sociales des religions. Nr6l/l,S.63-8l. Schumacher, H./Tych, F [1966]. Jan MarchlewskhKarski. Eine Biographie, Berlin.
Rapone, Leonardo [ 1978], Trockij e il fasümo, Rom/Bari. Schwarz, Salomon [1951], The Jews in the Soviet Union, New York
Rappoport, Charles [1951], “The Life of a Revolutionary Emigré (Reminiscences)” , in: y/VO Annual of Shanin, Teodor (Hg.) [1984], Late Marx and the Russian Road. London.
Jewish Social Studies, VI, S. 206-236. Shukman, Harold [1970] “ Lenin’s Nationalities Policy and the Jewish Question. A Contribution to th»
Ratner, Markus [1911], “ Die nationale Autonomie und das Jüdische Proletariat", in: SM, N r 21, Lenin Centenary", in: Bulletin on Soviet and East European Affairs. Nr5, S. 43-50.
6.1336-41 Silbernen Edmund [1949], “ Wfas Marx an Anti-Semite?’’, in: Historia Judaka, XI, N r IÄ 3-52.
Renner, Karl (Synoptikus) [1974], “ Etat et nation" (1899), in: G. Haupt u. a. [1974a]. — [ 1962], Sozialisten zur Judenfrage. Bn Beitrag zur Geschichite des Sozialismus vom Anfang d l l 19. jahr
Robin, Régine [ 1984], l'Amour du yiddish. Ecriture juive et sentiment de la longue f 1830-1930). Paris. hunderts bis 1914, Berlin.
Rodinson, Maxime [1968], 'Le marxisme et la nation” , in: L'Homme de la société, Nr7. — [ 1983], Kommunisten zur Judenfrag Zur Geschichte von Theorie und Praxis des Judenturvi, O plldin
— [1961], Peuple juif au problème pif?, Paris. Simmel, Georg [1922], “ Exkursus über den Fremden” , in: — , Soziologie, München/L*lpil|. S. 50Ï-12
Rosdolsky, Roman [1965], “Workers and Fatherland: A Note an a Passage in the Communist Mani­ Sloves, Henri [1982], l'Etat juif de l'Unuion soviétique. Paris.
festo", in: Science and Society, X X IX , Nr3, S.330-7. Sombart, W erner [1913], Die Juden und das Wirtschaftsleben. München/Leipzig.
— [ 1979], Zur nationalen Frage. Friedrich Engels und das Problem der “geschichtslosen" Völker, Berlin. Sorlin, Pleite [1969], l’Antisémitisme allemand, Paris.
Rosenberg, Arthur [1930], “Treitschke und die Juden. Zur Soziologie der deutschen akademischen Spartakus [oj.], Der Jud' ist schuM! Bn ernstes Wort an alle Kleinbauern, Häusler und LpndarbêlttrI, S«r-
Reaktion", in: Die Gese/Ischoft, VII, N r7, S. 78-83. lin/Leipzig.
— [1967] “ Der Faschismus als Massenbewegung” (1936), in: W Abendroth (Hg.), Faschismus und Stalin, Josef [1950], "Marxisnnus und nationale Frage” (1913), in: — , Werke, Bd. 2, B*rllfl (DDR), ü
Markslstler ve Yahudi Sorunu 351
350 Bibliyografya
gust 1931), In: — . Schriften für Deutschland, Bd. 1. Frankfurt/M.
266-333.
— [1973). Die Geschichte der russischen Revolution, 3 Bde., Frankfurt/M.
Steinberg. Hans Josef [ 1967], Sozialismus und deutsche Sozialdemokratie. Zur /deo/ogie der Partei vor dem
— [1974], “Thermidor und Antisemitismus” (1937), In: I. Fetscher [1974:179-90].
I. Weltkrieg. Hannover
— [1978], “ D er Krieg und die Internationale” , In: — , Schriften zum imperialistischen Krieg. Frank­
Stern, Jal<ob [1896-1897], “ Tlieodor HerzI: Der Judenstaat", in: DNZ, XV, Bd.I, S. 186.
furt/M., S.65ff.
Stobnicer, Maurice [1985], “ Des émigrés dans le grand vent. Les IKD et la construction da la IV In­
— [ 1981 a], Mein Leben. Versuch einer Autobiographie ( 1929). Frankfurt/M.
ternationale” , In: Cahiers Léon Trotsky, Nr22, S.40-55.
— [1981b], “ Porträt des National Sozialismus” (1933), In:— , Denkzettel. Politische Erfahrungen im
Suciiecl<y, Bernard [1986], "Sionistes-sociallstes, Sejmistes et Poale-Tsion en Russie: les premières
Zeitalter permanenten Revolution, herausgegeben von 1. Deutscher, G. Novack und H. Dahmer,
années (1900-1907)’’, Dissertation EHESS, Paris.
Frankfurt/M.. S.202-12.
Syrkln, Nacfiman [1975], “ The Jewisii Problem and tiie Socialist Jewish State" (1898), in: Arthur
Tucker, Robert C. [1974], Stalin as Reudutionary. A Study in History and Personality, 1879-1929, New
Hertzberg (Hg.), The Zkinist Idea. A Historical Analysis and Reader, New York.
York/London.
Talmon, Jacob L. [1970], Israel Among the Nations, London.
Unseld, S (Hg.) [\972], Zur Aktualität Walter Benjamins, Frankfurt/M.
Taut, Jakob [1986], Judenfrage und Zionismus, Frankfurt/M.
Venturi Franco, [1972]. les Intellectuels, le peuple et la révolution. Histoire du populisme russe aux XIX.
Thalhelmer, August [19301, "IJb er den Faschismus", in: Gegen den Strom, N r 2-3-4.
siècle, 2 Bde.. Paris.
Tiedemann, R. [1975], “ Historischer Materialismus oder politischer Messianismus! Politische Gehal­
Vidal-Naquet Pierre [1984], “ Le privilège de la liberté” , Einleitung zu Jacob Katz [1984].
te in der Geschichtsphilosophie W alter Benjamins” , in: P. Bulthaupt [1975].
Vital. David [1975], The Origins of Zionism, Oxford,
Tobias, Henry J. [1972], The Jewish Bund in Russia. From its Origins to 1905, Stanford.
W , E, [1938], “ Une nouvelle vague de pérsécutlons antisémite” , in: la Correspondance internationale,
Toynbee, Arnold [1951], I’Histoire. Un essai d'interprétation, Paris.
XVlll, Nr35, S.797.
Travarso, Enzo [1983], “ Dalla crisi degli Stati nazionale agil Statl Unlti d’eunopa II contrlbuto dl
Wald, Alan [ 1987], The New York Inellectuals. The Rise and Decline of the Anti-Stalinist froms the 1930s
Trotsky al dibattlto marxista sulla questlone nazionale” , in: Miscellanea starica ligure, XV, Nr2, S.
to the 1980s, Chapel Hill.
537-51.
Waldenberg, Marek [1983], "La problemática nazionale nel pensiero socialista polacco nell’eta della
— [ 1984], “ Soclalismo e nazione: rassegna di una controversia maxistat” in: II Ponte, X L, N r 1, S. 4964.
11Internazionale” , in: Passato e Presente, Nr3. S. 81-114.
— [1986], “ Dallo Shteti all’East Side. Note suH’emlgrazione ebraica a New York (1880-1920)” , In:
Walicki, Andrej [1969], The Controversy over Capitalism. Studies in the Sockil Philosophy of the Russian Po­
Movimento operaio e sodolisto, IX, N r 1,6.143-54.
pulists, Oxfard.
— [1988], “ Le marxisme aux etats-Unls” , In: Critique communiste. N r 75, S. 28-31.
Weber, Hermann [ 1969], Die Wandlung des deutschen Kommunismus. Die Stalinisi erung der KPD in der
— [1993], “ Leo Trotzki - der Lebensweg eines nicht-jüdischen Juden” , in; Th. Bergmann/G. Schäfer
Weimarer Republik, 2 Bde., Frankfurt/M.
(Hg.) Leo Trotzki -Kritiker und Verteidiger der Sowjetgesellschaft. Mainz Decaton, S. 297-306.
Weber, Max [1920], Wirtschaft und Gesellschaft, Tübingen.
Trotsky, Léon [1974], Sur la deuxième guerre mondiale, Paris.
— [1920-1921], Gesammelte Aufsätze zur Religionssoziologie, 3 Bde., Tübingen.
— [I97S], "Nation et économie” (1915), In; Pkiriel-Débat, Nr4, S. 43-50.
Weil, Felix [1928], "Rosa Luxemburg über die russische Revolution. Mitgeteilt und eingeleitet von Fe­
—- [1976], En défense du marxime, Paris.
lix W eil” , in: Archiv für die Geschichte des Sozialismus und der Arbeiterbewegung, Bd. 13.
— [1978], Programme da transition (1938) Paris.
Well, Ciaudle [1979], Les étudiants russes en Allemagne (1900-1914). In: Cahiers du monde russe et
— [ 1960], The Jewish Questions (1913), in: — , The Balcan Wars (1912-1913), New York, S.412-21.
soviétique, XX , Nr2. S.200-25.
— [1982a], “ La question juive” (1937), in: — , Oeuvres, Bd. 12, Paris, S. 11-113.
— [I967aj, “ Otto Bauer; la question des nationalités et la social-démocratie” , in; — , l'internationale
— [1982b], “ Les procès, la bureaucratie et l’antisémitisme” (1937), In: — , Oeuvres, Bd. 12, Paris,
ee l'autre. Les relations interethniques dans la II' Internationale. Paris. S. 23.46.
S.l 16-22.
— [1987b], “ Kautsky fece aux questions nationales” , In: — , l’internationale ee l'autre. Les relations in-
— [1983], “ Interview avec le quotidien Juif” (1937). In: — , Oeuvres, Bd. 13. Paris.
terethniques dans la II' Internationale, Paris. 5.9-22.
— [1985], “ La bourgeoisie juive et la lutte révolutionnaire" (1938). In: — , Oeuvres, Bd. 19, Grenob­
— [ 1987c]. “Territoire et extraterritorialité: les théries sociailstes des empires multinationaux avant 1914” .
le, S. 272f
in; — , Tinternationale ee l'autre. Les re/ations interetfiniques dans h II’ /nternationale. Paris, S. 89-95.
— [1986], “ Manifest sur la guerre impérialiste et la révolution prolétarienne mondiale” (1940), tn: —
Welnstock, Nathan [1974], Einleitung zu A, Léon, The Jewish Question. A Marxist Interpretation, New
, Oeuvres, Bd. 24.
York, S 27-63.
Trotsky, Leone [1970], Rapporta alla delegazione Siberiana, Neapel.
— [1984-1986], le Pein de misère. HistoiK du movement ouvrier juif en Europe, 3 Bde., Paris.
Trotzki, Leo [1913-1914], “ Die Beilis Affäre” , in; DNZ. Bd. 1.5.310-20.
Wertheim er J. [1981], “The ‘Unwanted Element’. East Jews in Imperial Germany", in; LBIYB. XXV I. S.
— [1923], Die russische Revolution 1905, 2. Aufl., Berlin.
23.46.
— [1971], “ Gegen den Nationalkommunismus. Lehren des ‘Roten’ Volksentscheids” (25. Au-
352 Bibliyografya

Wilson, Neliy [1985], Bernard-Lozaæ. L'antisémitisme, l'affaire Dreyfiis et la recherche de l’identité juive, Paris.
Winkler, Heinrich August [1985], “ Die deutsche Gaselischaft der Wfeimarer Republik und der Anti­
semitismus” , in: B. Martin / E. Schulin (Hg.), Die Juden als Minderheit in der Geschichte, München.
S. 271-89.
W irth, Laus [1980], le Ghetto, Grenoble.
Wissmann, Heinz (Hg.) [1986], Walter Benjamin et Paris, Paris.
W istrich, Robert S. [1974], "Victor Adler: A Viennese Socialist against Philo -Sennitismus” , in: WLB,
X X V II, Nr32, S. 26-33.
— [1975], “ Ber Borokhov and Marxist Zionism” , in: Jewish Frontiers, Nr2, S. 12-5.
— [1976a]. Revolutionary Jewes from Marx to Trotsky, London.
— [1977]. “ German Social Democracy and the Problem ofjewish Nationalism 1897-1917” . in; LBIYB,
X X , S.109-42é
— [1977], “ Anti-Capitaiism or Anti-Semitism! The Case of Franz Mehring” , in: LBIYB, X X II, S. 35-54.
— [1979], “ Dilemmas of Assimilation in fin de siècle Vienna” , in: WLB, X X X II, Nr.49-50.
— [1961], “Austrian Social Democracy and the Problem ol Galician Jewry (1890-1914)” , in: LBIYB,
XX V I, 6.89-124.
— [1982], Socialism and the Jews. The Dilemmas of Asimilation in Germony and Austria-Hungary, East
Brunswick/Toronto/London.
W itte, Bernd [1968], Wolter Benjamin. Une biographie, Paris.
Wohlfarth, Irving [1978], “ 'N o Man’s Land’: On W alter Benjamin’s 'Destructive Character’” , in: Diac­
ritics, Sommer
Wolfe. Bertram D. [1964]. Three Who Made a Revolution, New York/Harmondsworth.
Wolfson, Murray [ 1982], Marx: Economist, Phihsopher, jéw. Steps in the Devehpment of a Doctrine, Lon­
don.
Wolin, Richard [ 1982], Walter Benjamin. An Aesthetic of Redemtion, New York
Yerushalmi, Yosef Haym [ 1984]. Zakhor. Histoire Juive et mémoire juive, Paris,
Zaslavsky, Victor [1985], Origini e limiti di una diaspora. Gli ebrei sovietici dall’Ottobre alia morte di
Stalin” , in: M. Brunazzi/A. A. Fubini (Hg.), Gli ebrei oriental! dall’ utopia alia rmlta, Mailand.
Zeman. Z. A. B./Schariau, W . B. [1964], Freibeuter der Revolution. Parvus-Helphand. Eine politische Biog­
raphie, Köln.
Tarihin tüm büyük sorunlarına bilinnsel bir açıklama getirme iddiasında
olan marksizm, kısa zamanda "Yahudi meselesi"nin iki bin beş
yüz yıllık gizemiyle karşı karşıya gelmiştir. Yahudilerin, diasporada,
yani kendi toprakları olmadan ayrı bir etnik bütün olarak varlıklarını
sürdürmesi nasıl açıklanabilir? Ve aynı zaman içerisinde Yahudilere
karşı düşmanlığın, en anlaşılmaz koşullarda dahi, örneğin bugün
neredeyse hiç Yahudinin bulunmadığı Polonya'da bile, varlığını
sürdürmüş olması nasıl açıklanabilir? (...) Enzo Traverso'nun, her
açıdan dikkate değer çalışması, Yahudi meselesinin geleneksel
marksist analizinin yetersizliklerinin temel nedenini ortaya çıkarıyor:
"Yahudi meselesi... klasik marksist düşüncedeki kimi çatlakları açığa
vuruyor, özellikle de tarih içerisinde din olgusunun önemini sezme
noktasındaki yeteneksizliği, ve ulus'u kavramadaki zorluğu". Bu
kusurlardan temelde Marx'in, hele de Engels'in sorumlu olduğunu
düşünmüyoruz. Bu daha çok onların tilmizlerinin büyük bir bölümünün
eseridir. Enzo Traverso, tarihin her türlü tek-nedenli yorumundan
kurtulmalarına yardımcı olacaktır, oma bu arada, buna paralel
giden özellikle tasvirci bir eklektizme de düşmeden. Çünkü dini
olguların (hatta ekonomik gelişmeye göre kısmen daha yavaş
gelişen ideolojik ve kültürel olguların) sadece tespit edilmeye değil
açıklanmaya da ihtiyacı vardır. Kimi katoliklerin, dinler tarihinin
materyalist bir yorumuna yaklaştıkları bir dönemde, marksistlerin
ondan kurtulma zamanı gelmemiştir.

Ernest Mandel

t -İl
ISBN 975-7178-40-3

9 789 ^ 5^ 178 40 8

You might also like