Professional Documents
Culture Documents
Rino Sinus Itler
Rino Sinus Itler
RİNOSİNÜZİTLER
SİNÜZİT FİZYOPATOLOJİSİ
A. BAŞLANGIÇ EVRESİ
B. OSTİAL OBSTRÜKSİYON EVRESİ
C. BAKTERİYEL EVRE
D. İRREVERSİBL (KRONİK) EVRE
A. BASLANGIÇ EVRESİ: Viral üst solunum yolu enfeksiyonu (ÜSYE), her yaşta sıkça görülen ve
sinüzit oluşumuna yol açan hastalıklardır. Rhinovirüsler, ECHO virüsler, Coxackie virüsler,
adenovirüsler, reovirüsler ve paramiksovirüsler gibi gruplardan yaklaşık 200 değişik virüs ile
ortaya çıkarlar. Her insanın her yıl birkaç kez ÜSYE geçirdiği ve bu ataklar sırasında sinüslerinde
çoğunlukla etkilendiği, bunun %1-10 oranında bakteriyel rinosinüzite dönüşüm gösterdigi
bilinmektedir. Nazal muayenede ödemli, eritemli mukoza ve bol miktarda serömüköz sekresyon
görülür. Sekresyon daha çok transüda tarzındadır. Sistemik rahatsızlıklar yanında mukosilier
klirensin bozulmasına yol açan silialı epitel nekrozu vardır. Sekresyon miktarında ki artış da
silier hasar olmadan da klirensin bozulmasına katkıda bulunur. Sinüs ostiumları ve drenaj
alanlarındaki ödem klirens yanında ventilasyonu da engeller ve mukozadaki stress daha da
artar. Yaklasık 6-7 gün içinde düzelmesi gereken tablo uzar ve sikayetlerin artmasına yol açar.
Bu aşamada sinüslerin etkilenip etkilenmediği pek kolay anlasılmaz. Eğer tablo kendiliğinden
veya tedavi ile düzelirse bir sekel kalmaz. Eğer hazırlayıcı faktörler varsa ikinci evreye geçiş
olur.
Ventilasyon bozukluğu ve sinüs içindeki oksijenin mukoza tarafından absorbsiyonu ile birlikte
sinüs içinde rölatif oksijen azlığı, karbondioksit birikimi ve negatif basınç ortaya çıkar. Bu olay
daha fazla sekresyon stazı ve mukosilier klirens bozulması demektir. Ayrıca sinüs içindeki
negatif basınç nedeniyle burun bosluğundaki sekresyonlar ve mikroorganizmalarda sinüs içine
emilir. Sinüs içinde sekresyon birikimi, sekresyon salgılanmasının azlığı veya çokluğundan ve
viskozitenin artmasından da kaynaklanabilir. Normal mukosilier fonksiyon için normal
ventilasyon, humidifikasyon, metabolizma, osmotik basınç, pH ve dıs etkilerden uzak olmak
gerekir. Sinüs içinde sekresyon birikimi, dısarıdan enfekte materyal emilmesi ve hipoksi,
patojenler için ideal ortam temin eder ve bol miktarda bakteri artışı görülür. Bu evreden sonra
bakteriyel evre başlar.
Kronik rinosinüzit: Klinik rinosinüzit bulguları 12 haftadan daha uzun sürerse bu durum
kronik rinosinüzit olarak adlandırılır. Hastalarda inatçı inflamasyon vardır. Kronik sinüzitte
mukus retansiyon kistleri, polipler ve mukoseller işin içine dahil olmaktadır. İnflamatuar
hastalığa ilaveten bazen kronik hastalığın sorumlusu tümörler de olabilir.
Subakut rinosinüzit: Akut ve kronik rinosinüzit arasında yeralır ve hastalık bulguları 4 ila 12
hafta sürer. 4 haftanın sonunda iyileşmeyen akut rinosinüzit için subakut rinosinüzit denir. Hiç
tedavi edilmeyen veya doğru tedavi edilmeyen akut rinosinüzit durumu olabilir. Yeterli bir
tedavi ile genellikle mukozal bir hasar kalmaz.
Pürülan akıntı ve
BT’de bilateral
RİNOSİNÜZİTLERDE MİKROBİYOLOJİ etmoid-maksiller
Akut bakteriyel sinüzitlerin %80’inde 3 mikroorganizma rol alır: sinüzit
Streptokokkus pneumoniae (%30-40) ve beta laktamaz
oluşturan Heamophilus influenza (%20). Moraxella catarrhalis (%20) özellikle çocuklardaki
akut sinüzitlerde sıklıkla rastlanan bir etkendir. S. pyogenes ve (%4) ve S. aureus (%4) nispeten
daha az görülür. Kronik sinüzitin mikrobiyolojisi üzerine yapılan çalışmalar anaerobik
bakterilerin rolünü ortaya çıkarmıştır. En fazla tespit edilen mikroorganizmalar, akut sinüzitte
az görülen anaerobik streptokoklar, Bacterioides türleri, Fusobacterium ve Corynabacterium
gibi fırsatçı patojenlerdir. Dental enfeksiyonların büyük
kısmından anaeroplar sorumludur. Ayrıca kronik sinüzitte
genellikle miks enfeksiyona sıkça rastlanır. Nazal polipleri ve
kistik fibrozisi olan hastalarda pseudomonas aeroginosa,
hemodiyaliz hastalarında S. aureus sık izole edilen bakterilerdir.
Virüsler akut sinüzitlerin %10’undan sorumludurlar. En sık
rinovirüsler, adenovirüsler, influenza ve parainfluenza virüslerin
Unilateral maksiller akut sinüzitte etkili olduğu bildirilmiştir. Çoğu silier hareketi
sinüzit bozarak etkili olurken, diğerleri de hücrede hızla çoğalarak hücre
ölümüne yol açarlar. Fungus ailesinden Aspergillus türleri ile
mukormikozis özellikle diabetik veya immün sistemi bozuk olanlarda zaman zaman sinüzite
neden olurlar.
D. Travma
Rinosinüzitte predispozan faktörlerden, tabloda A’dan E’ye kadar olanlar diğer kısımlarda
bahsedildi. Diğerleri ile ilgili kısaca bilgi verecek olursak;
**Gastroözefagial reflü: Medikal tedaviye dirençli, rekürren sinüzitli hastalarda GÖR' nün
etken olabileceğini ileri süren yayınlar bulunmaktadır. Mukozal irritasyonun mukoza ödemi ve
ostium obstrüksiyonu geliştirmesi mekanizması üzerinde durulmaktadır. Kronik öksürükle
birlikte midede ve göğüste yanma, ağızda acı-ekşi tad, ağız kokusu şikayetleri de varsa;
gastroözofageal reflüden şüphelenilmelidir.
İlk seçenek ilaçlara artan direnç sorunu nedeniyle akut RS de direk olarak ikinci seçenek ilaç
kullanımı yaygınlaşmıştır.
SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 269
10
Toksik tablo ile gelen, immün yetmezliği olan veya ikinci seçenek antibiyotiklere rağmen
yüksek ateşin devam ettiği vakalarda maksiller sinüs ponksiyonu, kültür ve irrigasyonu
endikedir. Bu hastaların hastaneye yatırılması, i.v. antibiyotik seçimi için ponksiyondan elde
edilecek gram boyama sonuçlarından yararlanılması, eğer güvenilir sonuç elde edilemezse
klindamisin ve 3. jenerasyon sefalosporin kombinasyonu başlanması uygun olur.
Vankomisin kullanımı için antibiyogram sonucunun beklenmesi doğru olan yaklaşımdır.
Kronik RS’ler için FDA tarafından hiçbir antibiyotik onaylanmamıştır.
Dental kaynaklı sinüzitlerde anaerob etkili bir ajanın da tedaviye eklenmesi yerinde
olacaktır.
Kronik sinüzitte medikal tedavi: Bunlarda ikinci seçenek ilaçlar ilk olarak başlanmaktadır.
Tedavi 3-6 hafta sürmelidir.
Mast hücre stabilizatörleri: Bu grupta kromolin sodyum, montelukast vardır. Özellikle alerjik
hastalarda mast hücresinin degranülasyonunu önleyerek alerjik semptomları baskılar. Bu
nedenle bu hastalarda yapılan çalışmalarda faydalı olduğu gösterilmiştir.
FUNGAL RİNOSİNÜZİTLER
immunsupreselerde masif spor formasyonu oluşur ve sporlar nazal mukozaya invaze olurlar.
İnvaziv forma geçince direk kan damarlarını invaze ederler. Tromboz ve nekroza neden olurlar.
Trombüsler ve destrüksiyon yoluyla sinüslere, damağa, orbitaya ve beyine yayılırlar.
Tanıda FM, endoskopik muayene ve radyoloji yol göstericidir. Kesin olarak fungal sinüzit
diyebilmek için, biyopsi örneklerinden etkenin üretilmesi ve H-E (Hematoksilen-eosin), GMG
(Gomori methenamin gümüşleme) ve PAS gibi boyalarla etken mantarın gösterilmesi gereklidir.
Fungal sinüzitlerde mantar ajanın tipinden çok mukoza invazyonu yapıp yapmamasına göre bir
sınıflama yapılmaktadır:
Non-invaziv fungal sinüzitler: Genellikle sağlıklı kişilerde görülürler. Mukoza invazyonu
yapmaz. Aspergillozis’de denir çünkü sıklıkla aspergillus türleri yol açar.
İnvaziv fungal sinüzitler: Hemen
FUNGAL SİNÜZİTLERDE SINIFLANDIRMA
her zaman immün yetmezlik
durumunda görülür; Kontrol
Non-invaziv (ekstramukozal) fungal sinüzit
altında tutulamayan diabetes
Mantar topu
mellitus, uzun süreli steroid
tedavisi, immunosupresif tedavi, Allerjik fungal sinüzit
MANTAR TOPU
Fungus ball, miçetoma, aspergilloma, mantar kitlesi, fungal kitle diye de isimlendirilmektedir. En
sık etken A. Fumigatus’dur. Bazı bölgelerde diğer aspergilus türleri (niger, flavus) sıktır. İmmün
sistem sağlamdır. Çoğunlukla asemptomatiktir ve insidental olarak saptanır ancak bazı
olgularda kötü kokulu burun akıntısı, başağrısı, postnazal
akıntıya yol açarak kronik sinüzite benzeyebilir.
Mantar hifaları sinüs içinde çoğalarak sinüs boşluğunu
doldurur. Genellikle tek bir sinüste yerleşirler. Mantar topu en
sık maksiller daha sonrada sfenoid sinüsü tutmaktadır. Bu
nedenle tek bir sinüsü tutan olgularda ayırıcı tanıda
düşünülmelidir. BT’de sinüsü dolduran yumuşak doku görülür.
Tek taraflı maksiller Kemik destrüksiyonu yapmaz. Kronik sinüzitten farklı olarak,
sinüsü tutan mantar topu
tek sinüs içinde radyoopak ve hiperdens bir görüntü izlenir.
Hastaların yaklaşık %50’sinde yoğun dansite artışı nedeniyle fungus kitlesi metalik imaj
Allerjik fungal sinüzitin (AFS) fizyopatolojisi henüz tam olarak bilinmemekle beraber; fungusun
sinüs içine girmesiyle beraber gelişen bir alerjik reaksiyon (hipersensitivite reaksiyonu tip 1 ve
3) olduğu düşünülmektedir. Bu kişilerde fungal antijen deri testi, erken veya geç reaksiyon
vermekte, total ve spesifik IgE (tip 1; erken reaksiyonda rol alır) ve IgG (tip 3; geç reaksiyonda
rol alır) seviyeleri yükselmektedir. Kronik sinüzitli hastaların %5-10’unu teşkil eder. Genelde
suçlanan ajanlar; dematiaceous türleri: Bipolaris, Curvularia… (%87) ve Aspergillus’tur (%13).
Gençlerde ve yetişkinlerde sıktır. İmmün sistem sağlamdır ancak atopi sıktır. 2/3 hastada
allerjik rinit öyküsü vardır. Bir çalışmada %50 hastada astım bulunmuştur. %90 hastada bir
veya daha fazla mantara karşı spesifik IgE yüksekliği ve ayrıca kanda bu mantarlara karşı
geliştirmiş oldukları antikorlar tespit edilir. Yani seroloji ve deri testleri ile alerji ortaya
konmalıdır. Tedaviye cevap vermeyen kronik sinüzit ve nazal polipozisi olan atopik hastalarda
Atopik konak (Astım, allerjik rinit) AFS, nazal kavite ve paranazal sinüslerde fungal
debris, allerjik müsin ve nazal polip oluşumuyla
Fungus inhalasyonu
gider. FM de polipler ve allerjik müsin sıklıkla
Hipersensitivite reaksiyonu (Tip I ve
saptanır. Nazal polipler genellikle tek taraflı,
Tip III)
fakat birden fazla sinüsü etkilemektedir.
Mukozal ödem
Eozinofiller, fungusu çevrelemekte ve kendileri
Ostium tıkanması
parçalanmaktadırlar. Parçalanan eozinofilden
Fungus proliferasyonu
açığa çıkan “major basic protein” gibi toksik
Allerjik müsin, polip, sinüzit: (AFS)
proteinler mukozal hasara yol açarak, polip
oluşumuna neden olmaktadırlar. Bu nedenle tek
taraflı polip saptanan olgularda AFS mutlaka ayırıcı tanıda düşünülmelidir.
Alerjik müsin (eozinofilik müsin de denir); lastik gibi oldukça koyu kıvamlı ve yapışkan, sarıdan
kahverengiye değişen, içinde yoğun eozinofil ve bunların parçalanma ürünleri olan Charcot-
Leyden kristallerini içeren AFS DÜŞÜNDÜREN BULGULAR
sekresyondur. FM de nadiren fungal Fungal antijenlere karşı erken (tip 1) deri
hifalara da rastlanır. Hastalığın seyri reaksiyonu
ilerledikçe (yıllar sürebilir) bu tablo Fungal antijenlere karşı serum IgG
belirgin olarak ortaya çıkar. Erken antikorları (geç reaksiyon)
evrelerde polipler ve müsin belirgin Nazal polipozis (sıklıkla tek taraflı)
olmayabilir. Karakteristik BT bulguları
Bu hastalarda burun tıkanıklığı en Patolojik incelemede pozitif fungal boyama
önemli semptomdur. Ağrı nadirdir, ve boyamalarla mantarla beraber allerjik
bakteriyel kontaminasyon olursa (eosinofilik) müsin görülmesi
görülebilir. Ancak hastalığın ilerleyen Kültürlerde mantar üretilmesi
dönemlerinde çevre kemik yapı ve
Hastada atopi öyküsü olması (alerjik rinit,
organlarda destrüksiyonlara rastlanır.
astım)
BT’de genelde tek taraflı sinüs içinde
Kanda eozinofili ve IgE miktarında artma
parlak dansiteler (kalsiyum,
magnezyum ve manganez birikmesi
nedeniyle hiperdens alanların görülmesi) göze çarpar. Bu nedenle tek taraflı sinüs veya sinüsler
içinde heterojen görünümde AFS akla gelmelidir. Radyolojik olarak kemik erozyonu %20-60
olguda görülür. Bunun sebebi eozinofillerden salgılanan mediatörlerin destrüktif etkisi ya da
bası nekrozudur. Etmoid sinüslere yayılım görülebilir. İntrakranial yayılım yada çevre yumuşak
doku yayılımı şüphesi varsa MR gerekir.
Tedavide poliplerin çıkarılması, fungal müsinlerin temizlenmesi ve non-invaziv olması nedeniyle
normal mukozayı koruyarak sinüs aerasyonu ve mukosilier klirensin sağlanması gereklidir.
Ancak nüks oranı yüksek olduğu için cerrahi sonrası oral steroid başlanması (prednizolon)
tedavinin önemli bir parçasıdır. Ancak süre ve dozla ilgili farklı protokoller vardır. Genelde 40
mg 2 hafta süreyle veya mukoza normale dönene kadar her gün verilir, daha sonra doz
azaltılarak 2-4 ay verilip (6 aya kadar veren de var) yavaşça kesilir. Bu kadar uzun olmasının
sebebi, cerrahi ile tamamen temizlenemeyen hifaları mukosilier klirensle hepsi temizlenene
kadar baskılamaktır. Bu tedavi sırasında topikal steroidler de beraberinde uygulanır. Mantarın
doku invazyonu olmadığı için sistemik antifungal uygulanması pek önerilmez ancak
itrakonazollü veya amfoterisinli solüsyonlarla lokal irrigasyon ve sinüs lavajını önerenler
bulunmaktadır.
Hastaların takibinde total serum IgE düzeyleri kullanılabilir. Takip önemlidir çünkü nüks oranı
%30’dan fazladır.
Ender görülürler. Akut ve kronik formu vardır. Kronik invaziv fungal sinüzit, immünitesi normal
kişilerde de görülebilmektedir ve seyri daha yavaş gelişir (haftalar-aylar) ve prognozu relatif
olarak daha iyidir. Tedavilerinde geniş cerrahi debridman ve sistemik Amfoterisin B uygulanır.
Esas klinik önemi olan akut fulminant invaziv fungal sinüzittir. Mukormikozis denince bu
kastedilmektedir. En sık rastlanan klinik formu rinoserebral mukormikozistir. Başka klinik
formlarıda (pulmoner, gastrointestinal, deri, renal) vardır.
Mukormikozise Zygomycetes grubu mantarlar neden olur. En önemli etkenler: Zygomycetes
grubundan absidia, rhizopus ve mucor türleridir.
Mukormikozis, başta hematojen kanserler (lösemi, lenfoma) olmak üzere kanser hastaları, KBY,
kronik karaciğer hastaları, kontrol altında olmayan DM, transplant alıcıları, güçlü
immünsupresiflerin kullanımı ve günümüzde en sık nedenlerden biri olan AIDS gibi immün
yetmezliği olan kişilerde ortaya çıkan (etkenler fırsatçı patojen olduğu için) nazal kavite ve
paranazal sinuslerin mikotik invazyonudur. Ortamda bulunan sporların inhalasyonu ile fungus
vücuda girer ve burunda, sinüs mukozasında nekroz oluşturur. Burdan yumuşak damağa,
orbitaya, kavernöz sinüse, beyine yayılım gösterir. Serebral invazyon olursa mortalite riski çok
yüksektir (%80).
Hastalık sinsi seyreder. Hastaların hemen hepsinde bulunan en önemli semptom nedeni
bilinmeyen ateştir. Geniş spektrumlu antibiyotik tedavisine rağmen 48 saatte ateşe yanıt
alınamayan risk grubu hastalarda akla gelmelidir. Bunun dışında %30-60 hastada lokalize
semptomlar vardır: Orbital ve fasiyal ağrı, baş ağrısı, burunda tıkanıklık, görme bozuklukları.
Çoğu hastada ateş yanında bu semptomlardan biri vardır. Geç dönemde ise, periorbital ve fasiyal
selülit, görme kaybı, propitozis, oftalmopleji (göz hareketlerinde kısıtlılık), damakta
perforasyon, nörolojik belirtiler ve mental durumda bozulma görülür.
İmmün yetmezliği olan ve bu şüpheli semptomları olan hastalar endoskopik muayene ile
mutlaka incelenmelidir. Çünkü hastalık vakaların çoğunda burunda başlar. Muayenede
mukozada meydana gelen renk değişikliği (en sık siyah ancak, yeşilimsi, grimsi ve beyaz da
olabilir) ve krutlanmalar göze çarpar. Mukormikozisde en karakteristik bulgu, konkalarda (en
sık orta konka), septumda, burun tabanı ve yumuşak damakta tromboze ve siyahlaşmış kurutlu
lezyonlar görülür. Yüzde yumuşak doku şişliği oluşur. Bu etkenler damar duvarını tutarak hızla
ilerlemekte ve dokularda nekroz oluşturup rino-orbito-serebral tutulum ile akut fulminan şekle
dönüşmektedir.
Tanıda en yaygın ve güvenilir yöntem, lezyondan alınan spesmenlerin (orta konkadan alınması
tercih edilmeli) direk ışık mikroskopik incelemesi ve kültürüdür. Radyolojik inceleme faydalıdır.
BT; kemik yapıların durumu ve MR; orbital, intrakranial yayılım hakkında bilgi verir.
Mukormikozis tedavisinde; eğer MR’da intrakranial yayılım varsa mortalite riski çok yüksektir
ve yapılacak cerrahinin faydası olmaz. Onun dışında geniş debridman yapılır ve sistemik
antifungal ilaçlar verilir (Amfoterisin B, lipozomal amfoterisin B, itrakonazol, nistatin).
RİNOSİNÜZİT KOMPLİKASYONLARI
Rinosinüzit komplikasyonları; orbital, intrakranial ve diğer komplikasyonlar olmak üzere üçe
ayrılır:
Sinüzitin orbital komplikasyonları, her yaşta görülmesine rağmen, en sık pediatrik yaşta görülür.
En sık etmoid sinüzitten kaynaklanır (yakın komşuluk nedeniyle, sırasıyla maksiller ve frontal
sinüzitler gelir.
Orbitanın bakteriyel enfeksiyonları orbital septumun
(orbitayı çevreleyen ince bağ dokusu, kemikteki periostun
karşılığı) önünde (preseptal) ve arkasında (postseptal) olmak
üzere iki şekilde kendini gösterir. Bu bölgedeki
enfeksiyonların orbital septumun önünde ya da arkasında
oluşu seçilecek antibiyotik tedavisini ve cerrahi girişim
Orbital komplikasyon gerekip gerekmeyeceğini belirleyen en önemli faktördür. Yüz
gelişen bir sinüzit olgusu kemiklerinin periostu orbitada septum olarak devam eder.
Orbita kemiklerinin periostunun üst ve alt göz kapaklarının
kenarına doğru devamı ile oluşan orbital septum orbital yapıların enfeksiyondan korunmasında
önemli rol oynar. Çok az sayıda venöz yapı içeren ve lenfatik akımı olmayan bu oluşum,
SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 279
20
enfeksiyonun orbitanın derin dokularına geçişini engelleyen çok iyi bir bariyer oluşturur. Orbital
septumun ön tarafında kalan dokuların enfeksiyonu preseptal veya periorbital sellülit olarak
adlandırılırken, orbital septumun gerisindeki dokuların enfeksiyonu orbital sellülit veya
postseptal olarak adlandırılır. Preseptal enfeksiyonlar genelde deri enfeksiyonlarından ve
travmatik laserasyonlardan gelişirken; postseptal enfeksiyonların çoğu paranazal sinüs
enfeksiyonlarına bağlıdır. Orbital enfeksiyonlar en sık etmoid, ikinci sıklıkta da maksiller
sinüzite sekonder gelişir. İnce ve yer yer dehisan yapısıyla L. paprisea, etmoid ve orbita arasında
yetersiz bir koruma sağlar.
Sinüzit komplikasyonlarının %80’ini orbital komplikasyonlar teşkil eder. Orbital enfeksiyonlar
Chandler sınıflamasına göre 5 grupta incelenir. Tanı, fizik muayene ve koronal BT görüntüleri ile
konur. 24-48 saat içinde parenteral antibiotik tedavisine cevap vermeyen durumlarda ve abse
ve kavernöz sinüs trombozu şüphesi olan tüm olgularda BT gerekir. Preseptal selülit ayaktan
takip edilebilir ama diğerleri hospitalize edilmeli ve agresif bir şekilde tedavi edilmelidir.
Özellikle yaşı küçük olan çocuklar medikal tedaviye daha iyi cevap veririken, büyüklerde cerrahi
girişime ihtiyaç duyulması daha sıktır.
Medikal tedavide paranteral antibiyotik kullanılır. Kullanılan antibiyotik, kan-beyin bariyerini
geçen ve beta-laktamaza karşı etkili olmalıdır. Antibiyotikler; Amoksisilin-klavulunat,
Ceftriaksone, Cefotaksime, Klindamisin olabilir. Paranteral antibiyotik tedavisine hastanın ateşi
düştükten sonra, 4-5 gün daha İ. V. devam edilir, takiben 4 hafta hastaya oral antibiyotik tedavi
önerilir. Antibiyotik yanında nazal vazokonstriktör=dekonjestan (ostiumları açar, topikal veya
sistemik), analjezik, antiinflamatuvarlar gibi destek tedavisi de verilir.
Selülit formasyonunda medikal tedavi yeterlidir. Ancak uygun medikal tedaviye rağmen 48 saat
içinde düzelme göstermeyen veya ilerleme gösteren vakalarda, BT incelemesinde abse
formasyonu görülen (Subperiostal abse, relatif endikasyon oluştururken orbital abse, acil
cerrahi drenaj gerektirir), görme keskinliği ileri derecede bozulmuş vakalarda, bilateral göz
tutulumu olan (kavernöz sinüs trombozunu gösterir) olgularda ve daha öncedende orbital
komplikasyon öyküsü olanlarda cerrahi endikedir. Günümüzde endoskopik etmoidektomi ve
drenaj tercih edilmektedir. Faydalı olmazsa geleneksel yaklaşım olan eksternal etmoidektomi ile
drenaj yapılır. Sinüs cerrahiside beraberinde yapılabilir.
Rinosinüzitin orbital enfeksiyonlarına bağlı gelişen komplikasyonlar Chandler tarafından
yapılan sınıflamaya göre 5 grupta incelenir:
Evre I: Preseptal sellülit (Enflamatuar göz kapağı ödemi veya göz kapağı selüliti): En sık
karşılaşılan orbital komplikasyondur. Olay orbital septumun önündedir. Özellikle küçük
çocuklarda ve etmoid sinüzite bağlı olarak oluşur. Hastanın özellikle üst göz kapağında ödem ve
eritem ile birlikte, tipik sinüzit belirti ve bulguları mevcuttur. Ödem enfeksiyonun etmoid
venlerde oluşturduğu basınç nedeniyle göz kapağındaki venöz drenajın bozulmasına bağlıdır.
Görme kaybı yoktur ve göz hareketleri her yöne serbesttir. Hasta beta laktamaz etkili bir
antibiyotik (oral) ve dekonjestan tedavisiyle genelde düzelir.
Evre II Orbital sellülit: Orbital yağ dokuda abse formasyonu olmaksızın yoğun ödem ve
inflamasyon vardır. Hastada proptozis ve kemozis (konjuktiva altında ödem, sıvı toplanması,
ilerledikçe görme kaybı yapar) mevcuttur. Göz hareketleri kısıtlıdır. Hastalık ilerledikçe görme
keskinliği de bozulur.
Evre III Subperiostal abse: Orbital periostun altında (kemik ile periost=periorbita arasında)
püy birikir. Genellikle bulbus aşağı ve dışa doğru itilmiştir. Göz hareketleri bozulur. Geç
dönemlerde görme keskinliği de etkilenebilir. Periorbita enfeksiyonun yayılımını önlemek için
bariyer görevi yapar.
Evre IV Orbital abse: Göz küresi arkasındaki yumuşak dokularda (orbital yağ dokuda) püy
birikimi vardır. Enfeksiyonun orbital yağ dokusuna yayılımına sekonder olarak enflamatuar
şişlik, yağ nekrozu ve belirgin püy oluşumu sonucu gelişir. Belirgin proptozis, kemozis ve tam
oftalmoplejiye (göz hareketlerinde tam kısıtlılık) yol açar. Görme genellikle bozulmuştur. Bu
optik nörit veya artmış orbital basınç nedeniyle retinal arter tıkanması sonucu olur. Eğer acil
cerrahi ve ilaç tedavisi uzun süreli uygulanmazsa kalıcı körlük oluşabilir.
Evre V Kavernöz sinüs trombozu: Orbital enfeksiyonun venöz damarlar yoluyla kavernöz
sinüse yayılması sonucu oluşur. Önemli klinik bulgular, orbital ağrı, proptozis, hızla gelişen
kemozis ve ekstraoküler kaslarda oftalmopleji, orbital sellülitin diğer göze yayılması ve bilateral
tutulum (nadiren unilateral) ile yüksek ateş ve septik bulguların ortaya çıkmasıdır. Hastada
menenjit genellikle mevcuttur. En sık 3. Sinir tutulur. Onun dışında 4, 6, ve 5. Sinirin oftalmik
dalı sık tutulur (fiss orb sup a yakınlık). Çok hızlı tanı ve tedaviye rağmen körlük ve ölümle
sonuçlanabilir. Tüm tedavilere rağmen mortalite oranı %30 dur. Tedavi paranteral antibiyotik,
mevcut absenin drenajı ve görme kaybı oluştuysa orbital dekompresyon uygulanmasıdır. Bazı
uzmanlar trombüsün ilerlemesini durdurabilmek için heparinizasyon önermektedirler.
Prognozda diğer sinüslerin tutulması önemlidir. Superior sagital sinüs tutulursa mortalite artar
(%80).
Bu evreleri her zaman birbirinden ayıt etmek mümkün olmaz. Preseptal selülit ile orbital selülit-
abse arasındaki tanı koydurucu fark; proptozistir. Simetrik proptozis; tüm orbitanın tutulduğuna
işaret ederken (orbital selülit) asimetrik proptozis; abse için ipucudur.
gevşek yapışması nedeniyle. Dura diğer kısımlarda daha sıkı yapışır). Etmoid sinüzit ise
tavanındaki zayıf alan kribriform plate aracılığıyla yayılabilir.
1. Epidural abse: Kranyal kemiklerle dura mater arasında pürülan materyal birikmesidir.
Hemen hepsi frontal sinüzite sekonder gelişir. Kitle büyüyüp kafa içi basınç artışına bağlı
semptomlar oluşmadıkça nörolojik bulgulara pek rastlanmaz. Sürekli künt bir baş ağrısı ve ani
ateş yükselmeleri vardır. BOS incelemesinde patolojik bulgu pek saptanmaz. Tedavide
antibiyoterapi, cerrahi drenaj ve gerekirse frontal sinüs obliterasyonu uygulanır.
2. Subdural Abse: Tromboflebit yolu ile en sık frontal sinüzite sekonder gelişen bu
komplikasyona bağlı olarak nörolojik belirtiler görülebilir. Ateş, başağrısı, toksik tablo ve
meningeal irritasyon bulguları vardır. menenjit ile ayırımı klinik olarak zor olduğu için öncelikle
BT ya da MR sonra lumbar ponksiyon uygulanır. Tanı konur konmaz i.v antibiyotik tedavisi
(BOS' a geçebilen antibiyotik) başlanır. abse nöroşirurjiyenlerce drene edilir (son yıllarda uzun
süreli yoğun paranteral antibiyoterapi sonrası gerekirse drenaj önerilmektedir), hemen her
zaman sinüslere yönelik cerrahi girişim de gereklidir. Prognoz kötüdür.
3. Serebral abse: Genelde frontal lobda görülür. Klinikte genel semptomlar olarak; genel durum
bozukluğu, ateş, anoreksi, delirium hali, bulantı, kusma, baş ağrısı, papilödem, karşı taraf yüz, kol
ve bacakta kasılmalar olabilir. Tutulan loba göre nörolojik defisitler oluşabilir. BT ya da MR ile
abse görülür. LP kontrendikedir. abse nöroşirurjiyenlerce drene edilir, sinüslere yönelik cerrahi
girişim de gereklidir. Prognoz kötüdür.
4. Menenjit: Antibiyotikler sonrası oldukça nadir görülür. Enfeksiyon, direk veya venöz yolla
gelir. LP ve kültür ile tanı konur. Ancak öncesinde abse ayırıcı tanısı için BT veya MR şarttır.
Çünkü absede LP yapılmaz, herniasyon riski vardır. Tedavide yüksek doz i.v. antibiyotik tedavisi
(BOS' a geçebilen antibiyotik) ve uygun durumda sinüs cerrahisi yapılır.
5. Venöz sinüs tromboflebiti: (bak: orbital komplikasyonlar)
gösterirse MSS bulguları oluşabilir. CT teşhiste, kemik erozyonunu ve yayılımı göstermede çok
yararlıdır. Tedavisi cerrahidir. Endoskopik marsüpiyalizasyon genelde yeterlidir.
Osteomiyelit: Frontal sinüste sık görülür (çünkü frontal kemik kemik iliği içerir). Enfeksiyon
kemik duvarları erode ederek kemik iliğinde enf a yol açar ve sıklıkla abse oluşur. Frontal
sinüste subperiostal abse geliştiğinde alında hamur kıvamında şiddetli ağrı yapan bir şişlik
meydana gelir. Bu şişliğe Pott’s Puffy Tümörü adı verilir (Pott’s Puffy bir tümör değil osteomyelit
sonucu gelişmiş bir absedir). En yaygın etken stafilokoklardır. Diğer sinüslerde osteomyelit
nadirdir. Çocuklarda etmoid mukosel görülür. CT ile intrakranial yayılım olup olmadığı ve
osteomiyelitin durumu gözlenebilir. Tedavide stafilokoklara etkili, kemik dokuya geçişi iyi olan
antibiyotikler i.v. olarak en az 6 hafta süreyle kullanılır. Daha ileri vakalarda cerrahi debridman
ve sekestre kemiğin eksizyonu gerekir.
Superior orbital fissür sendromu: Fissura orbitalis superior, orbita dış yan ve üst duvarının
birleştiği yerde, sfenoid kemiğin ala minör ve ala majörünün arasında kalan yarıktır. İçinden 3.,
4. ve 6. kranial sinirler, 5. kranial sinirin oftalmik dalı ve V. oftalmika superior geçer. Bu sendrom
sfenoid sinüzitin nadir bir komplikasyonudur. Bazen tümoral hastalıklara bağlı da oluşabilir.
Mukus retansiyon kisti: En sık maksiller sinüs tabanında yerleşir.
Sinüs mukozasındaki sero-musinöz glandların duktuslarının
tıkanması sonucu oluşur. Ostiumu tıkamadıkça semptom vermezler
ve tedavi gerektirmezler. Kemik erozyonu bulunmaz. Çoğunluğu,
zaman içinde spontan düzelir. Her zaman sinüzitle beraber değildir.
Sinüzit olmadan da sık olur ancak çok büyürse ostiumu kapatarak Retansiyon
kisti
sinüzit yapabilir. Eğer semptom verirse, endoskopi eşliğinde
aspirasyon veya Caldwell-Luc prosedürü ile tedavi edilebilirler.
KAYNAKLAR
1. Önerci M. Allerjik Rinosinüzitler, Rekmay ofset, Ankara, 2002.
2. Ünlü H. Nazal polipler ve tedavisi. Umur basımevi, 2. Baskı, İstanbul, 2003.
3. Arıkan OK. Rinosinüzitler tanıdan tedaviye güncel yaklaşımlar. Veri medikal yayıncılık,
İstanbul, 2008.
4. Tekat A. Rinosinüzitler. TKBBV akademi toplantıları mezuniyet sonrası eğitim kitapçıkları
serisi, Deomed medikal yayıncılık, 2009.
5. Koç C. Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi. Güneş Kitabevleri, 2. Baskı,
2013.
6. Çelik O. Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi. Asya tıp Kitabevi, 2. Baskı,
2007.