Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 14

ZÜBDETÜ’L-HAKĀYIK NEYİ ANLATIR:

SARAY VE 93 HARBİ
Ömer Fâruk CAN*

Giriş
Türk gazeteciliğinin pîri, ilk romancı, Tanzimat devrinin velûd ka-
lemi Ahmed Midhat Efendi (1844-1912), idrâk ettiği dönem itibariyle
imparatorluğun en çalkantılı döneminin müşâhidlerinden biri ve aynı
zamanda müellefâtıyla ilim, irfan ve matbuat sahasında devrinin mu-
harrik kuvvetlerinden biri olmuştur. Ahmed Midhat’ın hayat hikâyesi
dört şahıs –ki bunlar Midhat Paşa, Osman Hamdi Bey, Şirazlı Bakır Can
Muattar ve Sultan II. Abdülhamîd’dir– göz ardı edildiğinde noksan
kalır. Zira, Midhat Paşa, onun ilk önemli hâmisi ve “Midhat" isminin
isim babası; Osman Hamdi Bey, yönlendirmeleriyle Garb kültürünün
anahtarı; yarı meczup ve feylesof meşrep Can Muattar Şark âleminin
tanıtıcısı ve aynı zamanda felsefî ve kültürel sahalardaki muallimi ve
nihâyet Sultan Hamîd ise Ahmed Midhat Efendi’nin bugün “Ahmed
Midhat Efendi" olarak tesmiyesini sağlayan faaliyetlerin bizâtihî des-
tekçisi ve bir anlamda inansörüdür. Bu yazıda onun sarayla, Sultan
Hamîd’le olan bağlarını ve ilişkilerini, Zübdetü’l-Hakāyık çerçevesinde
incelemeye çalışacağız.

Zübdetü’l-Hakāyık: Bir Bozgunun Tarihi:


Ahmed Midhat Efendi’nin hicrî 1295 (mîlâdî 1878) yılında kaleme
aldığı Zübdetü’l-Hakāyık, –tespit edebildiğimiz kadarıyla– 93 Harbi’ne

*
Doktora Öğrencisi (omerfarukcan@gmail.com).
238 · Osmanlı’da Yönetim ve Savaş

dâir Osmanlı coğrafyasında neşredilen ilk eserdir. “Hakîkat" adını taşı-


yan yedi başlıktan müteşekkil eser, harp öncesi, esnası ve sonrasında
vuku bulan belli başlı olayları, mes’eleleri ele alır, cevaplar arar. Eser,
hâvî olduğu resmî vesikalar itibariyle bir vesikalar külliyatı niteliğinde-
dir ve aranan cevaplar bu vesikalar üzerinden verilmeye, delillendiril-
meye çalışılmıştır. İleride görüleceği üzere birtakım eleştirilere maruz
kalan eser, bilhassa dönemi açısından mühim bir boşluğu doldurmuş-
tur. Bu yönüyle, ihtiva ettiği vesikaların tefsirinin tarafgîr yahut indi-
racının eklektik olabileceği farz edilse dahi, bu husus eserin kıymetini
esastan sarsmaz.[1] Eser, “hakikat" başlıkları altında şu konuları işler:
a. Savaşın ilk çıkış noktası hangi olaydır?
b. Bosna, Hersek, Bulgaristan, Sırbiyye ve Karadağ mes’elelerine
Avrupa devletlerinin bakışları
c. Osmanlı Devleti’ni zor duruma sokan birtakım iç ve dış durumlar
d. Savaşın çıkmasına sebep olan Tersane Konferansı ve Londra Pro-
tokolü
e. Rusya ile siyâsî/diplomatik münasebetlerin kesilmesi, harp ilanı
ve bazı hazırlıklar
f. Osmanlıların galebe çaldığı savaşın ilk dönemlerindeki birtakım
teşebbüsler
g. Savaşın mağlubiyetle sonuçlanması
Eser, kaleme alınmasını, savaş sonrası umumî efkârda meyda-
na gelen kimi tartışmalar ve ithamlara borçludur. 93 Harbi, büyük
bir hezimetle neticelenmiş ve büyük toprak kayıplarının yanında,
milyonlarla ifade edilen göç felaketi, başta payitaht olmak üzere
imparatorluğun birçok şehrinin sosyal ve demograik bünyesini al-
tüst etmiştir. Her ne kadar Plevne’de Gazi Osman Paşa ve Kafkasya
cephesinde Ahmed Muhtar Paşa’nın muvafakiyetleri, bir nebze bu
büyük acıyı dindirir gibi olmuşsa da bozgunun büyüklüğü bunları
arka plana itmiştir. İşte böyle bir ortamda herkesin “bir zann-ı diğerde"
bulunduğunu gören Ahmed Midhat Efendi, halk nezdinde var olan

[1] Savaş ahvâline dair kumandanların cephelerden gönderdikleri bazı telgraların dö-
nemin gazetelerinde neşredildiği bilinmektedir. Ancak bunlar konu bütünlüğünden
mahrum idiler ve Zübdetü’l-Hakāyık’taki gibi bir yekün teşkil etmemekteydiler. Ayrıca
her telgrafın gazetelerde yayınlanmadığı da malumdur.
Zübdetü’l-Hakâyık neyi anlatır: Saray ve 93 Harbi · 239

soru işaretlerinin giderilmesi gâyesine mâtuf, müstakil bir eser kale-


me almaya karar verip durumu padişaha arz eder. “Herkesi hakāyık-ı
ahvâlden doğrudan doğruya haberdâr etmek" maksadıyla neşir izni alır.[2]
Zübdetü’l-Hakāyık’ı yazmaya girişmeden az evvel, sene-be-sene Sul-
tan Hamîd devri vekâyıını yazmayı amaçlayan Üss-i İnkılâb’ın–Kırım
Harbi’nden cülûsa kadarki ahvâli anlatan– ilk cildi neşredilmiştir. 93
Harbi’nin safahâtının, Sultan Abdülhamîd saltanatının ikinci yılında
meydana gelen olayları ihtiva edecek Üss-i İnkılâb’ın üçüncü cildin-
de yer alacak olması keyiyeti birkaç yıllık zamanı gerektirdiğinden,
Ahmed Midhat daha sür‘atlice bir neticeye varabilmek uğruna Züb-
detü’l-Hakāyık adlı müstakil bir eser kaleme almaya karar vermiş ve
kamuoyunun harbin serencamına zaten vâkıf olduğu düşüncesiyle,
burada harbin safahâtından bahsetmemiştir. Bununla birlikte eserde;
diplomatik mes’eleler harbin çıkmasına nasıl sebep olmuştur; muha-
rebe vuku bulduğunda Osmanlıların savaş hazırlıkları nasıldı; har-
bin ilk safhalarında Rusların kolaylıkla ve ilk adımda İstanbul’a adım
atacakları zannolunurken Osmanlıların galebe çalmasında nasıl bir
fevkalade himmetin tesiri görülmüştür; mağlubiyetlerin vuku bul-
masında asıl sebepler nelerdir ve bunların temelinde neler yatmak-
tadır; saltanat makamı savaştan dâimî surette nasıl ihtiraz etmiş ve
savaş esnasında barışı ne şekilde arzulamıştır, gibi sorulara cevaplar
aranmıştır.
“Ne"den ziyade “nasıl" sorusuna odaklanan eser, birtakım iddia ve
tespitleri hâizdir. Bunlardan özellikle saltanat makamını ilgilendirenle-
ri, hulasaten, şöyle sıralamak mümkündür:
a. Savaşın çıkışı ve öncesine taalluk eden olaylar “devr-i Hamîdî’nin
vukū‘âtından değildir".[3] Bu süreçte yapılan iki büyük hata vardır ki

[2] Abdurrahman Şeref Bey gibi kimi tarihçiler her iki eserin de Sultan Abdülhamîd’in
isteğiyle yazıldığını iddia etmektedirler. Ancak eserin mukaddimesinde Ahmed Mid-
hat’ın kendi ifadesine göre; Üss-i İnkılâb padişahın isteğiyle yazılmış, Zübdetü’l-Hakāyık’ı
yazma talebi ise Ahmed Midhat’tan gelmiştir. Ebuzziya Tevik’in Asker dergisinin ilk
sayısına, Said Paşa’ya hitaben yazdığı açık mektuptaki ithamlarından birisi ise, Üss-i
İnkılâb’ın kendisi tarafından Midhat Efendi’ye yazdırıldığıdır. Bkz. Ahmed Midhat
Efendi, Zübdetü’l-Hakāyık: 93 Harbi’nin Arka Planı: Harbin Zuhûru, Safahâtı ve Neticeleri
Üzerine Diplomatik Yazışmalar, Haz.: Ömer Fâruk Can, (Ankara: Türk Tarih Kurumu,
2015), s. 24; Reşad Ekrem Koçu, “Ahmed Midhat Efendi", İstanbul Ansiklopedisi, s. 391.
[3] Ahmed Midhat Efendi, Zübdetü’l-Hakāyık, s. 311.
240 · Osmanlı’da Yönetim ve Savaş

her ikisi de Sultan Azîz devrinde meydana gelmiştir. Bunlar; Her-


sek ve Bosna isyanlarına sür‘atle müdahale edilmemesi ve devletin
kendiliğinden bu mes’elenin içine yabancı parmağını karıştırması-
dır. Ayrıca Sırp isyanının bastırılmasını müteakip Sırp emaretinden
herhangi bir şey talep edilmemeli; isyandan önceki hâlin istihsali
sağlanmalı, âcil bir şekilde mülkî ıslahatlara girişilmeliydi. Sultan
Hamîd de bu minvaldeki düşünceleri bir lâyihada ifade etmiş ol-
makla birlikte, kamuoyunun tutumu bu yönde adım atılmasına im-
kân tanımamıştır.
b. Devlet, ıslahat ve konferans mes’elesine başka bir nazarla bak-
malıydı. Nitekim Sultan Hamîd de “konferans denilen şey[in] devletler
beyninde muhtelefün-fîhâ olan mesâil için akd olunacağı[nı]" beyan etmiş
ve Avrupa’nın taleplerinin ne olduğunun önceden öğrenilmesini is-
temiştir. Ayrıca ıslahat teklilerini “milletlerarası talepler" (metālib-i
düveliyye) suretine koymamak gerekirdi. Zira bu suretle verilen red
cevabı, zikri geçen tüm devletlerin taleplerini reddetmek anlamına
geldi. Bununla birlikte Meclis-i Umûmî’de bu taleplerin oybirliği ile
reddedilmesi, padişah dâhil “kimse için söyleyecek söz bırakma[dı]".[4]
c. Mâbeyn-i Hümâyûn’un uyarıları ve tavsiyeleri her zaman “bir
ikr-i metîn" üzerine dayanmıştır. Bunlara uyulduğunda büyük is-
tifâdeler elde edilmiş ve riayet edilmeyenlerden de zarar görülmüş-
tür. Bunlara kulak verilseydi, savaşın patlak vermesi bile engellene-
bilirdi.
d. Saltanat makamı savaşın kumanda ve idâresinin tek elde toplan-
masının faydadan hâlî ve maslahata mugâyir olduğu hususunu sa-
vaştan önce vükelâyı ikaz ederek ifade etmiştir.
e. Savaş esnasında hem harp tedarikatının temin ve tevzii, hem de
ilave asker zammedilmesi hususunda elinden geleni yapan saltanat
makamı, ilk yenilgiler başladığında savunmaya evvelkinden daha
fazla ehemmiyet verilmesi gerektiğini birçok defa ifade etmiş ve
daha haif şartlarda sulh yapılabilmesini sağlamaya çalışmıştır.

Ahmed Midhat ve “Saray": Müessir’e Eserinden Yaklaşmak:


Ahmed Midhat Efendi’nin gerek ber-hayat, gerekse mütevefa iken
Abdülhamîd Han’a yakın olma ve Saray’ın sözcülüğünü üstlenme it-
hamlarına maruz kalmasının en önemli âmilleri, Üss-i İnkılâb ve he-
men ardından neşredilen Zübdetü’l-Hakāyık isimli eserleriyle birlikte,

[4] Ahmed Midhat Efendi, Zübdetü’l-Hakāyık, s. 314-315.


Zübdetü’l-Hakâyık neyi anlatır: Saray ve 93 Harbi · 241

bilhassa Tercümân-ı Hakīkat’teki gazetecilik faaliyetleridir. 1294’te Üss-i


İnkılâb’ın ilk cildi neşredildiğinde, başta Nâmık Kemâl olmak üzere
Yeni Osmanlılar üyesi birçok kişiyle Ahmed Midhat’ın arası açılmış,
bazılarıysa onla ilişkilerini tamamen kesmiştir.[5] Birkaç ay sonra neş-
redilen Zübdetü’l-Hakāyık, Üss-i İnkılâb kadar olmamakla birlikte, o da
eleştirilerden nasibine düşeni almıştır. Zira her iki eser de “devr-i is-
tibdâd"[6] tabiriyle tavsif edilen Sultan Azîz döneminin siyâsî tenkidi
niteliğindeydi ve Zübdetü’l-Hakāyık’ın çeşitli sayfalarında yer alan eleş-
tirilerde, Sultan Azîz’in ve devrindeki devlet adamlarının basiretsizli-
ğinden, galetinden dem vurulmaktaydı:
Devr-i Abdülazîz Hānî’de, vâkı‘â hāricen Devlet-i Aliyye’nin etrâfında do-
laşan tehlikeleri görecek göz yok idiyse de hiç olmaz ise dâhilen zuhûr eden
sivilcelerin birer şîr-pençe-i helâk mukaddimesi olduklarını görebilmek lâ-
zım gelir idiyse de izzet-i neisten başka hiç bir şeye sarf-ı zihin edilmeyen
bir devirde bunlar dahi görülmemiş…[7]
Rusya’nın işbu tertîbât-ı müdhişe ve mühlikesini görmeyen ve yâhud gö-
rüp de halka göstermemeye çalışan, yalnız bir vaktin bir Bâb-ı Âlî’si ile
yine o vaktin pâdişâhı olup…[8]
Eleştiriler yanında Zübdetü’l-Hakāyık, muhtevası itibariyle, muâsır-
larınca hüsn-i kabul de gördü. O daha ziyade sonraki nesillerce mu-
aheze edilecekti. Bu cümleden olarak Ahmed Midhat’ı “yeni devrin
sözcüsü" olarak yaftalayan Tanpınar’ın “sarayı müdafaa eden bir tarih"[9]
ve Mustafa Nihat Özön’ün “Rus Muharebesi ... bozgunun[un]da yeni Pa-
dişahın kusuru olmadığını göstermek isteğiyle"[10] yazılan bir eser ifadeleri

[5] Namık Kemâl’le Midhat Efendi’nin aralarının bozulmasındaki en büyük sebep, şüp-
hesiz Namık Kemâl hakkında Üss-i İnkılâb’da geçen menfî ifadelerdir. Ayrıntılı malumat
için bkz: Nurettin Gemici, “Namık Kemal’in Ahmed Midhat Efendi’yle Olan Fikri Ayrı-
lıklarının Ortaya Çıkışı ve Sebepleri", Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, 180 (Mayıs-Ha-
ziran 2009), s. 65.
[6] Ahmed Midhat Efendi, Zübdetü’l-Hakāyık, s. 41. Müelliin, Sultan Aziz devrinde sür-
gün edildiği göz önünde bulundurulduğunda, bu tavır daha kolay anlaşılır.
[7] Ahmed Midhat Efendi, Zübdetü’l-Hakāyık, s. 32.
[8] Ahmed Midhat Efendi, Zübdetü’l-Hakāyık, s. 40.
[9] Ahmet Hamdi Tanpınar, 19 uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, (İstanbul: Çağlayan Kita-
bevi, 2003), s. 451.
[10] Mustafa Nihat Özön, Son Asır Türk Edebiyatı Tarihi, (İstanbul: Maarif Matbaası,
1941), s. 310.
242 · Osmanlı’da Yönetim ve Savaş

zikredilebilir. Esasında bu tenkitler tamamen haksız olmamakla birlik-


te, bilhassa Tanpınar’ın eserinde yer alan Ahmed Midhat’a dair ifade-
lerden, müelliin siyâsî kişiliğine eseri üzerinden yaklaşıldığı anlaşıl-
maktadır.[11]
Zübdetü’l-Hakāyık’ın, yazıldığı dönemde hakkının teslim edildiğini
gösteren en çarpıcı örnek, herhalde, Nâmık Kemâl üzerinden verilebilir.
Zübdetü’l-Hakāyık neşredildiğinde Nâmık Kemâl’in –Üss-i İnkılâb’dan
dolayı– Ahmed Midhat’a karşı duruşu hâlen tazeliğini korumaktaydı.
Bununla birlikte, Namık Kemâl’in Menemenli Rif‘at Bey’e gönderdiği
bir mektuptan Zübdetü’l-Hakāyık’tan sitâyişle bahsettiği ve bîgâne kala-
mayarak bir gecede okuduğu anlaşılmaktadır. Bilhassa eserdeki resmî
evrakın ehemmiyetinden bahseden Nâmık Kemâl, Üss-i İnkılâb’a karşı
şedîdâne tutumunu muhafaza etmekle birlikte, Rif‘at Bey’e kitabı oku-
masını tavsiye etmekten geri duramaz:
Zübdetü’l-Hakāyık’ı aldım; mübârek kitap bana uykuyu terkettirdi. Onu
yedi saatte yukarıdan aşağı tekmîlen okudum. O derece memnun oldum
da ta‘rîf edemem. Kitap beni Midhat’e bile, Allāh râzı olsun demeğe mec-
bur etti. Eğer Zübde’yi baştan aşağı okumamış isen, bu sözlerime tabî‘î
teaccüp edersin. Tavsiye ederim, bir kerre kitabı dikkatle oku! Midhat’in
ilâvâtına ehemmiyyet vermek lâzım değil.. Evrâk-ı resmîye’ye hasr-i nazar
et! Ne kadar noksan olsa, sahîhan istifâde edecek şeylerdendir. Hele ben,
yalnız bildiğim değil, zan ve tahmin ettiğim hakāyıkın tasdīk-ı resmîsini
görmekle, bayağı vatanım için bir muvafakıyyet hâsıl olmuş kadar müte-
lezziz oldum. Hele Muhtar Paşa ile, Süleyman Paşa hakkında olan ikrim,
vicdânımın bâzı ta‘rîzât ve teşnî‘âtına uğrar dururken, şimdi, bu kitap sâ-
yesinde, bütün bütün ikr-ü vicdân birleşti. Tekrar tavsiye ederim; evrâk-ı
resmîyeyi dikkatle oku![12]
Bu noktada tevcih edilecek sual, Ahmed Midhat Efendi’nin sarayla
bağlantılarının mâhiyetinin, iddia edilen boyut ve keyiyette olup olma-
dığı ve bu bağlantıların Zübdetü’l-Hakāyık’a ne derecede yansıdığıdır.
Bu soruyu etralıca cevaplayabilmek için, Ahmed Midhat Efendi’nin

[11] Bu hususa dair bir makale için bkz: Erol Köroğlu, “Tanpınar’a Göre Ahmet Mithat:
Esere Hayattan Girmek Yahut Eseri Hayatla Yargılamak", Merhaba Ey Muharrir! Ahmet
Mithat Üzerine Eleştirel Yazılar, Haz.: Nüket Esen-Erol Köroğlu, (İstanbul: Boğaziçi Üni-
versitesi Yayınevi, 2006), s. 329-337.
[12] Fevziye Abdullah Tansel, Namık Kemal’in Husûsî Mektupları II: İstanbul ve Midilli
Mektupları, (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1969), I, s. 147.
Zübdetü’l-Hakâyık neyi anlatır: Saray ve 93 Harbi · 243

sarayla münasebetlerinin yalnızca Zübdetü’l-Hakāyık cihetinden değil,


daha geniş bir çerçeveden ele alınması, tayin edildiği memuriyetler, al-
dığı in’amlar, ihsanlar ve nişanlar göz önünde bulundurulmalı ve baş-
langıç noktası olarak da sürgünden dönüş tarihi tercih edilmelidir.

Ne Tam Bir Konformist, Ne Pîrüpâk; “Orta Yolcu" Bir Müellif:


Yeni Osmanlılar’la bir bağlantısı olmadığı halde, 1874’te Nâmık
Kemâl ve Ebuzziya Tevik gibi Yeni Osmanlılar’la birlikte sürgün edi-
len Ahmed Midhat, üç yıllık sürgünün ardından, V. Murad’ın cülû-
sunu müteakip afedilir ve İstanbul’a döner. Kendisini gazetecilik ve
neşriyat faaliyetlerine yoğun bir şekilde verdiği görülen Midhat Efen-
di’nin şimdiki portresi, mazinin sillesini yemiş, geçmişten ibret almış
bir kişinin portresidir. Yayın politikasından dolayı kapatılan Devir ve
Bedir tecrübelerinden ders aldığı anlaşılmaktadır.[13]
Hayatında yeni bir dönem olarak adlandırabileceğimiz bu dönem-
de, onun sarayla kurduğu münasebetlerin iki ana ciheti olduğu görü-
lür: Gazetecilik/neşriyat faaliyetleri ve birtakım memurluklar. Sür-
günden döndüğü 10 Haziran 1876[14] tarihinden, gözden düştüğü II.
Meşrutiyet’e kadarki dönemde, birçok memuriyetler uhdesinde oldu-
ğu halde en yoğun neşir faaliyetlerini gerçekleştirmiş, devlet tarafın-
dan Şarkiyat Kongresi’ne gönderilmiş, aynı zamanda çeşitli nişanlarla
taltif edilmiştir. Sürgün sonrası ilk memuriyetini almış, Rodos tahrirat
başkâtibi olmuştur (1294).[15] Rütbe-i sâniyye tevcihiyle Rodos’a gönde-
rilen[16] Ahmed Midhat’a bu görevin tevcih edilme sebebi, sürgün esna-
sında Rodos’ta açtığı Mekteb-i Süleymâniyye’nin “terakkī-i intizāmı"nı
[13] M. Orhan Okay, “Ahmed Midhat Efendi", Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi
(DİA), 1989, II, s. 101; Ziyad Ebüzziya, Netice, içinde: Ebüzziya Mehmed Tevik, Yeni Os-
manlılar Tarihi, bugünkü dile uygulayan. Ziyad Ebüzziya, (İstanbul: Kervan Yayınları,
1974), III, s. 331; Okay, “Ahmed Midhat Efendi", s. 101.
[14] Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), İrade Dâhiliye (İ.DH), 723/50466; Ziyad Ebüz-
ziya, Netice, içinde: Ebüzziya Mehmed Tevik, Yeni Osmanlılar Tarihi, bugünkü dile uy-
gulayan. Ziyad Ebüzziya, (İstanbul: Kervan Yayınları, 1974), III, s. 261.
[15] BOA, İ.DH., 788/64007-1. Midhat Efendi’nin bu görevden evvel Matbaa-i Âmire
müdür yardımcısı olduğu bilgisi de bulunmaktadır.
[16] Ali Muzafer, “Terâcim-i ahvâl-i meşâhîr yâhûd; Zamânımız Osmanlı üdebâ ve
muharrirîni: Ahmed Midhat Efendi", Hayatı, Romancılığı, Bir Eseri “Şeytankaya Tılsımı":
Ahmed Midhat Efendi, Haz.: Seval Şahin, (İstanbul: MSGSÜ Yay., 2013), s. 36.
244 · Osmanlı’da Yönetim ve Savaş

sağlamaktır.[17] Aynı yıl (8 ve 14 Safer 1294) Takvîm-i Vekāyi‘ ve Mat-


baa-i Âmire müdürü olan Ahmed Midhat Efendi,[18] akabinde rütbe-i
ûlâ sınıf-ı sânî ve sınıf-ı evvel nişanına layık görülür.[19] Bu memuri-
yetler uhdesinde iken aynı zamanda Tercümân-ı Hakīkat ve Osmanlı
gazetesi muharrirlerindendir.[20] Midhat Efendi’ye tevcih edilen me-
muriyetler bunlarla sınırlı kalmaz. Takip eden yıllarda biz onu Mec-
lis-i Umûr-ı Sıhhiyye âzâsı ve Karantinalar başkâtibi olarak görürüz.
1305’e gelindiğinde Sultan Hamîd, Ahmed Midhat’ı Stockholm’de ter-
tip edilen Şarkiyat Kongresi’ne Osmanlı’yı temsilen, “rütbe-i bâlâ tevcihi
ve ikinci dereceden nişân-ı zî-şân-ı Mecîdî ihsânıyla" gönderir.[21] 1312’de
maârif nâzırı ile anlaşmazlığa düşen Ahmed Midhat, Matbaa-i Âmi-
re müdürlüğünden azledilir. Azlinin iftiralara dayandığını iddia eden
Ahmed Midhat, bir arîza yazarak Sultan’a durumunu arz eder.[22] Bu
esnada Meclis-i Sıhhiye Başkâtipliği görevi devam eden Ahmed Mi-
dhat Efendi’yi, arîza yazıldıktan beş buçuk ay sonra Meclis-i Sıhhiye
Reîs-i Sânîliği’ne tayin edilmiş görürüz.[23]
Memuriyetler yanında gazetecilik ve neşriyat sahalarında oldukça
faal olan Midhat Efendi birçok gazete ve dergi neşretmiş, ayrıca birçok
eser telif ve tercüme etmiştir. Gazeteler arasında Tercümân-ı Hakīkat,
idaresinin de kendisinde olduğu, uzun ömürlü bir gazete oldu. Bu-
nunla bağlantılı olarak, oğlu Kâmil Yazgıç’ın babası Midhat Efendi’nin
Saray’la münasebetlerine dair verdiği bilgiler önemlidir. Babasının Sa-
ray’a sık sık gittiğini, Arap İzzet Paşa’nın onu hürmetkâr bir surette
karşıladığını açıkça ifade eden Yazgıç, Midhat Efendi’ye yapılan kimi
ihsanlardan da bahseder. Ancak bunların hiç birinin babası tarafından

[17] BOA, İ.DH.,729/50837.


[18] BOA, İ.DH., 788/64007-1.
[19] BOA, İ.DH., 788/64007-2.
[20] Ali Muzafer, “Terâcim-i ahvâl-i meşâhîr", s. 36.
[21] Ali Muzafer, “Terâcim-i ahvâl-i meşâhîr", s. 38.

Ahmed Midhat’ın ayrıca Rusya, Avusturya, İran ve İsveç gibi yabancı devletlerin çeşitli
nişanlarına mazhar olduğunu da görüyoruz. Bkz. BOA, Bâb-ı Âlî Evrak Odası (BEO),
6/401; BOA, BEO, 1400/104986;BOA, BEO, 1509/113169;BOA, İradeTaltifat (İ.TAL),
407/58.
[22] BOA, Yıldız Perakende Evrakı-Arzuhal Jurnal (Y. PRK. AZJ) 30/16.
[23] BOA, İrade Sıhhiye (İ.SH), 2/16.
Zübdetü’l-Hakâyık neyi anlatır: Saray ve 93 Harbi · 245

talep edilmediğini, bizzat Sultan Hamîd tarafından ihsan edildiği-


ni söyler ki ona göre bunlar sadece altın bir saat ve pek kıymetli bir
yaka düğmesinden ibaretti. Babasının yaptığı bu ziyaretlerde Sultan
Hamîd’e tesir ettiği ve memleketin de bundan müsteid olduğunu ila-
ve eden Yazgıç’ın bahsettiği bir başka ihsan, Tercümân-ı Hakīkat’ın neşri
için Saray’dan verilen aylık otuz altın liradır. Yazgıç, bu ihsanın padi-
şahın Arap İzzet Paşa’ya; “Yahu... bizim Mithat efendiyi şimdiye kadar hiç
memnun etmedik!" demesiyle Arap İzzet Paşa’nın Midhat Efendi’ye ıs-
rarları neticesinde, Midhat Efendi tarafından; “Benim şahsan, padişahın
sağlığından başka bir dileğim yok: Fakat eğer mutlaka bana bir lûtufta bulun-
mak arzusunda iseler, “Tercümanı Hakikat"i himaye etsinler: Çünkü bu gaze-
tenin ayda otuz lira açığı vardır!" denmesiyle vuku bulduğunu anlatır.[24]
Midhat Efendi’nin Yazgıç’ın bahsettikleri haricinde çeşitli yardım-
lar, ihsanlar aldığı kuvvetle muhtemeldir ki biz Midhat Efendi’nin
kaleme aldığı çeşitli arîzalarda, onun Saray’la ilişkilerinin, oğlu Yaz-
gıç’ın anlattıklarından biraz daha farklı olduğunu müşahede ediyo-
ruz. Midhat Efendi, çeşitli vesilelerle Sultan Hamîd’e arîzalar yaz-
makta, hâlini arz etmekteydi. Meselâ, kaleme aldığı Mufassal adlı
tarih eserini Saray’a takdim etmiş ve arîzasında; “mazhariyetten evvel
birkaç sahîfe karalar iken garîkı olduğum eltāf-ı şâhânelerinin şükrân i‘iline
binde bir nisbetinde olsun edâ için cildler doldurmak derecesinde hizmet-i
te’lîiyyemi tevsî‘ edebildim" ifadelerini kullanmıştı.[25] Ayrıca Matbaa-i
Âmire müdürlüğünden azledildikten sonra yazdığı uzunca bir ari-
zada aldığı ihsanları; “hiç menzilesinde iken sâye-i seniyyesinde her şeye
nâ’il olduğu[mu] ve hem de hiç bir kimsenin delâlet ve vasıtasıyla değil,
doğrudan doğruya taraf-ı hümâyûnlarından lutf-i mahz olmak üzere nâ’il
ol[duğu]" şeklinde ifade etmekte ve görevine iade edilmesi arzusunu
dile getirmekteydi.[26] Bu noktada ifade etmek gerekir ki onun ihsan-
lara nail olması, muasırlarınca da bir sır değildir.[27] Bununla birlikte,

[24] Kâmil Yazgıç, Ahmet Mithat Efendi: Hayatı ve Hatıraları, (İstanbul: Tan Matbaası,
1940), s. 77.
[25] BOA, Yıldız Esas Evrakı (Y.EE) 14/143.
[26] BOA, Y.PRK.AZJ., 30/16.
[27] Nitekim 1901’de Ahmed Midhat Efendi’nin tercüme-i hâlini kaleme alan Ali Mu-
zafer onu; “pâdişâh-ı mairet-perver efendimiz hazretlerinin teşvîkāt-ı tâcdârlarıyla terak-
kiyât-ı edebiyye-i Osmâniyye’ye ve matbû‘âtta hizmet eden Osmânlı erbâb-ı kaleminin pîşvâsı
246 · Osmanlı’da Yönetim ve Savaş

bu yardımların, ihsanların mâhiyeti, cesâmeti, ne kadar sürdüğü ve


miktarının değişikliğe uğrayıp uğramadığı tam olarak vukufa kavuş-
muş değildir. Her ne kadar II. Meşrutiyet’e değin Saray’la ilişkilerin-
deki istikrarı bozmamış gözükse de Ahmed Midhat Efendi’nin ga-
zetesi Tercümân-ı Hakīkat’in birkaç kez faaliyetten men edildiği, kimi
zorluklarla karşılaştığı görülmektedir.[28] Diğer taraftan, Osmanlı’nın
taahhüd ettiği ıslahatları yapmadığı mealinde İngiliz basınında çık-
tığı anlaşılan bir metinde Tercümân-ı Hakīkat’in “yarı resmî" gazete
olarak zikredilmesi de not edilmesi gereken bir diğer noktadır.[29] O
halde, gazetecilik faaliyetleri bakımından Ahmed Midhat Efendi’nin
sarayla münasebetlerinin keyiyeti, bu husus da dikkate alınarak de-
ğerlendirilmelidir.
Yukarıdaki tablo, ilk bakışta, Ahmed Midhat’ın bir konformist, yani
“itaatkâr" olarak itham edilmesini takviye eder mâhiyettedir. Daha
yakından bakıldığında ise Ahmed Midhat’ın duruşunun salt bir mü-
dâheneden, bir tabasbustan kaynaklanmadığı görülür.[30] Evvela ifade
etmek gerekir ki Ahmed Midhat Efendi, hürriyet, Batı hayranlığı ve
maarif gibi konularda bazı muâsırlarıyla ciddi ikir ayrılıklarına sa-
hip olmanın yanında, bu gibi konularda Sultan Hamîd ile kısmen de
olsa hemikirdi. Yeni Osmanlılar gibi romantik değildi, aksine realist-
ti. Mücadelesini cehalete karşı yürütmekteydi, bu sebeple rejime kar-
şı değildi. Eğitim ve kültürün belli bir kemâl mertebesine erişmediği
toplumlarda rejim değişikliğinin bir çözüm olamayacağına, bilakis bu

kitâb-ı matbû‘ât-ı Osmâniyye’nin dîbâce-i iftihārı" ifadesiyle tavsif edecektir. Ali Muzafer,
“Terâcim-i ahvâl-i meşâhîr", s. 32.
[28] 1889 ve 1890 yıllarına ait birtakım vesikadan anlaşıldığı üzere, sansür memuru tara-
fından çıkartılan yazıları Tercüman-ı Hakikat aynen yayınlamaktadır. Bu sebeple “mezkûr
gazeteye mütenebbih olacağı sūretde bir cezâ" verilmesi gündemdedir. Bkz. BOA, Dahiliye
Nezâreti Mektubî Kalemi (DH.MKT), 1685/79; BOA, DH.MKT., 1696/98; BOA, DH.M-
KT., 1730/13. Benzer olayların 1887 ve 1888’de de vuku bulduğu ve gazetenin birinde
“bilâ-müddet" diğerinde ise “muvakkaten" faaliyetinin durdurulduğu anlaşılıyor. Bkz.
BOA, İ.DH., 1038/81644; BOA, İ.DH., 1084/85030.
[29] BOA, Yıldız Perakende Evrakı Tahrirat-ı Ecnebiye ve Mabeyn Mütercimliği (Y.
PRK. TKM), 3/37.
[30] “Konformist" tartışmalarına dair Orhan Okay’ın şu yazısına müracaat ediniz: M.
Orhan Okay, “Edebiyat Teorisi, Tenkit ve Ahmet Midhat Efendi", Dergâh, Haz.: Harika
Nüfusçu Durgu, (Ocak 2006), s. 13.
Zübdetü’l-Hakâyık neyi anlatır: Saray ve 93 Harbi · 247

mes’elelerin ön plana getirilmesinin zararlı olacağına inanıyordu.[31] O,


siyasetten nisbeten uzak durup birçok sosyal mes’eleyi ele alarak hem
memleket menfaati için giriştiği mesaisine devam etmiş, hem de mü-
refeh bir hayat sürmüştür.[32] İkinci olarak, Ahmed Midhat samimi bir
şekilde, kontrolsüz ve sınırsız hürriyet anlayışına karşı çıkmıştır. Zira
o, bu akımın Sultan Azîz saltanatının son yıllarında ortaya çıkardığı
siyâsî ve ekonomik mecralardaki tehlikeli sonuçların bizzat müşahidi
olmuştur. Ayrıca sürgün anıları Menfâ’da, bu tahavvülü dile getirmiş-
tir. Sultan Hamîd idaresini savunmasının arkasında yatan temel saik
de işte bu hürriyet anlayışıdır.[33] Ayrıca “sade Türkçe yazmak" husu-
sunda da Sultan Hamîd’le hemikirdirler.[34]
Diğer yandan, Ahmed Midhat Efendi’nin tayin edildiği memuriyet-
ler gözden geçirildiğinde, bu tayinlerin gelişigüzel ve siyâsî mâhiyet-
li olduğu söylenemez. Mesela, Rodos tahrirat başkâtibi olmasındaki
temel âmil, onun Rodos’ta kurduğu mekteptir. Daha sonra Osmanlı
hükûmetinin resmî gazetesi Takvîm-i Vekāyi‘ ve devlet matbaası Mat-
baa-i Âmire’nin müdürlüğüne getirilmesinde de liyâkatin gözetildiği
görülüyor. Zira Ahmed Midhat bu tayine kadar, Tuna, Zevra, İttihâd ve
Cerîde-i Askeriyye gibi birçok gazetede başmuharrirlik tecrübesine sa-
hipti ve uzun süredir matbaa işletmekteydi.[35] Onun memurlukları II.
[31] M. Orhan Okay, Batı Medeniyeti Karşısında Ahmed Midhat Efendi, (Ankara: Milli Eği-
tim Bakanlığı, 1991), s. 9; Okay, “Ahmed Midhat Efendi", s. 101.
[32] Carter V. Findley, Ahmed Midhat Efendi Avrupa’da, çev. Ayşen Anadol, (İstanbul: Ta-
rih Vakfı Yurt Yayınları, 1999), s. 11; Sabri Esat Siyavuşgil, “Ahmed Midhat Efendi",
İslâm Ansiklopedisi (İA), 1987, I, s. 185.
[33] Okay, “Ahmed Midhat Efendi", s. 102; Ahmed Midhat Efendi, Menfa: Sürgün Hatı-
raları, Haz.: Handan İnci, (İstanbul: Arma Yayınları, 2002), s. 51.
[34] Sultan Hamîd, XVI. yüzyılda Hümâyûnnâme adıyla ağdalı bir şekilde Türkçeye ak-
tarılan Kelîle ve Dimne’nin saray kütüphanesinde bulunan bir nüshasını Ahmed Mid-
hat’a göndererek eseri sade bir dille özetlenmesini ister ve “Bu nüshayı esas tutarak eseri
özetlemesini, lügat paralama özentisine girişmemesini, yazdığı öbür kitaplar gibi bunu da sade,
güzel ve kolay anlaşılır bir yolda yazmasını" ferman buyurur. Ahmed Midhat’ın özetlediği
bu eser 1886’da Hulâsa-i Hümâyûnnâme adıyla basılmıştır. Cevdet Kudret, Ahmet Mithat,
(Ankara: Türk Dil Kurumu, 1962), s. 15.
[35] Dolayısıyla Mustafa Baydar’ın “Abdülaziz devrinden bahseden ve bütün hataları o dev-
rin padişahına yükleyen Üss-i İnkılâb kendisine Takvim-i Vekayi ve Matbaa-i Âmire müdürlü-
ğünü kazandırmıştı" iddiası biraz mesnedsiz kalmaktadır. Bkz. Mustafa Baydar, Ahmet
Mithat Efendi: Hayatı, Sanatı, Eserleri, (İstanbul: Varlık Yayınevi, İstanbul, 1954), s. 7.
248 · Osmanlı’da Yönetim ve Savaş

Meşrutiyet döneminde de devam etmiştir. Bu dönemde gözden düş-


müş olmasına karşın, Dârülfünûn’da hocalığa tayin edilen yine oydu.
Lakin ifade etmek gerekir ki Ahmed Midhat, pîrüpâk bir yayın ha-
yatı da geçirmedi. O, fırsatları değerlendirmeyi önemsiyordu. Gerek
neşir, gerekse gazetecilik faaliyetlerinde önüne çıkan fırsatları değer-
lendirmede dikkatli olduğu gözlemleniyor. Buna dair, oğlu Kâmil Yaz-
gıç’a söylediği;
Her meslekte olduğu gibi bu meslekte de belli başlı muvafakıyet sırların-
dan birisi de, küçük, büyük, bilâistisna hiçbir fırsatı kaçırmamaktır.[36]
cümleleriyle II. Meşrutiyet devrinde Hüseyin Kâzım’ın kendine yö-
nelik eleştirilerine cevap mâhiyetinde kaleme aldığı;
Hüseyin Kâzım beyefendi oğluma sorarsanız işin içinde pek büyük ciddi-
yetler vardır. Ben, “Üss-i İnkılab" muharriri Ahmed Midhat Abdülhamidi
bani vü muhsin-i meşrutiyet göstermişim. O zaman beyefendi oğlumun
tohm-ı hayatı henüz sulb-i pederde teşekkül etmemiş olmak lazım gelir ise
de üss-i inkılâb henüz ellerde olduğu için dikkatle okur ise görür ki o za-
man Abdülhamid öyle idi de öyle yazdım. Her sınıftan yüzlerce, binlerce
halk onu alkışlıyorlardı. Tedricen nedametle nihayet otuz sene sonra bize
“ente rabbün-el-âlâ" dedirteceğini bir muharrir kuvve-i kudsiyye ile mi
keşfederdi?[37]
ifadeleri Ahmed Midhat’ın zamanın ruhundan pek kopmayıp du-
ruma göre hareket ettiğini ortaya koyuyor.

Sonuç Yerine:
Yukarıda zikredilenler muvacehesinde, Ahmed Midhat Efendi’nin
gazetecilik ve neşriyat faaliyetlerini yaparken samimiyetle inandığı de-
ğerler doğrultusunda bir yol izlediği; bu minvalde devrin padişahıyla
kültürel ve siyâsî birtakım konularda benzer ikirlere sahip olması ne-
ticesinde, sarayın nimetlerinden de istifade ettiği söylenebilir. Diğer bir
ifadeyle, o salt bir tekâpûda bulunmamış, kendine dert edindiği şeyleri
icraya uğraşmıştır. Zira o, kendisini birçok alanda geliştirmiş, birikim-
li, mes’eleleri idrak etmede mâhir, dünya ahvaline vâkıf ve memleket

[36] Kâmil Yazgıç, Ahmet Mithat Efendi, s. 23.


[37] Hakkı Tarık Us, “Basılmamış bir makalesi: Ahmed Midhat kendini nasıl savunuy-
ordu?", Bir Jübilenin İntıba’ları: Ahmed Midhat’ı Anıyoruz!, Haz.: Hakkı Tarık Us, (İstan-
bul: Vakit Gazetesi Matbaası, 1955), s. 159.
Zübdetü’l-Hakâyık neyi anlatır: Saray ve 93 Harbi · 249

mes’elelerine karşı hassas bir münevverdir. Bununla birlikte, onu ten-


kid edenlerin de tamamen haksız olmadıkları, zira Ahmed Midhat’ın
kendisini belli prensipler çerçevesine hapseden tam bir idealist olma-
dığı, bilakis zamanın ruhundan bigâne kal(a)mayan bir realist olduğu
düşüncesi teslim edilmelidir.

KAYNAKÇA
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Bâb-ı Âlî Evrak Odası (BEO), 6/401.
BOA, BEO, 1400/104986.
BOA, BEO, 1509/113169.
BOA, Dahiliye Nezâreti Mektubî Kalemi (DH.MKT), 1685/79.
BOA, DH.MKT., 1696/98.
BOA, DH.MKT., 1730/13.
BOA, İrade Dâhiliye (İ.DH), 723/50466.
BOA, İ.DH., 729/50837.
BOA, İ.DH., 788/64007-1.
BOA, İ.DH., 788/64007-2.
BOA, İ.DH., 1038/81644.
BOA, İ.DH., 1084/85030.
BOA, İrade Sıhhiye (İ.SH), 2/16.
BOA, İrade Taltifat (İ.TAL), 407/58.
BOA, Yıldız Esas Evrakı (Y.EE) 14/143.
BOA, Yıldız Perakende Evrakı-Arzuhal Jurnal (Y. PRK. AZJ) 30/16.
BOA, Yıldız Perakende Evrakı Tahrirat-ı Ecnebiye ve Mabeyn Mütercimli-
ği (Y. PRK. TKM), 3/37.
Ahmed Midhat Efendi, Menfa: Sürgün Hatıraları, haz: Handan İnci, İstan-
bul: Arma Yayınları, 2002.
__, Zübdetü’l-Hakāyık: 93 Harbi’nin Arka Planı: Harbin Zuhûru, Safahâtı ve
Neticeleri Üzerine Diplomatik Yazışmalar, haz: Ömer Fâruk Can, Ankara:
Türk Tarih Kurumu, 2015.
Ali Muzafer, “Terâcim-i ahvâl-i meşâhîr yâhûd; Zamânımız Osmanlı üde-
bâ ve muharrirîni: Ahmed Midhat Efendi", Hayatı, Romancılığı, Bir Eseri
“Şeytankaya Tılsımı": Ahmed Midhat Efendi, haz: Seval Şahin, İstanbul:
MSGSÜ Yay., 2013,27-76.
250 · Osmanlı’da Yönetim ve Savaş

Baydar, Mustafa, Ahmet Mithat Efendi: Hayatı, Sanatı, Eserleri, İstanbul: Var-
lık Yayınevi, 1954.
Berkes, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma. Ankara: Bilgi Yayınevi, 1973.
Bir Jübilenin İntıba’ları: Ahmed Midhat’ı Anıyoruz!. Haz.: Hakkı Tarık Us, İs-
tanbul: Vakit Gazetesi Matbaası, 1955.
Ebüzziya Mehmed Tevik, Yeni Osmanlılar Tarihi, Bugünkü Dile Uygula-
yan. Ziyad Ebüzziya, İstanbul: Kervan Yayınları, 1974, III.
Findley, Carter V., Ahmed Midhat Efendi Avrupa’da, çev. Ayşen Anadol, İs-
tanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1999.
Gemici, Nurettin, “Namık Kemal’in Ahmed Midhat Efendi’yle Olan Fikri
Ayrılıklarının Ortaya Çıkışı ve Sebepleri", Türk Dünyası Araştırmaları
Dergisi,180(2009): 65-85.
Koçu, Reşad Ekrem, “Ahmed Midhat Efendi", İstanbul Ansiklopedisi, 1958,
I, s. 389-395.
Kudret, Cevdet, Ahmet Mithat, Ankara: Türk Dil Kurumu, 1962.
Merhaba Ey Muharrir! Ahmet Mithat Üzerine Eleştirel Yazılar. Haz.: Nüket
Esen-Erol Köroğlu, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2006.
Okay, M. Orhan, Batı Medeniyeti Karşısında Ahmed Midhat Efendi. Ankara:
Milli Eğitim Bakanlığı, 1991.
__, “Ahmed Midhat Efendi", Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA),
1989, II, s. 100-103.
__, “Edebiyat Teorisi, Tenkit ve Ahmet Midhat Efendi", Dergâh, Haz.: Hari-
ka Nüfusçu Durgu, (Ocak 2006): 12-14.
Özön, Mustafa Nihat, Son Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul: Maarif Mat-
baası, 1941.
Siyavuşgil, Sabri Esat, “Ahmed Midhat Efendi", İslâm Ansiklopedisi (İA),
1987, I, s. 184-187.
Tanpınar, Ahmet Hamdi, 19 uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul: Çağ-
layan Kitabevi, 2003.
Tansel, Fevziye Abdullah, Namık Kemal’in Husûsî Mektupları II: İstanbul ve
Midilli Mektupları, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1969, II.
Yazgıç, Kâmil, Ahmet Mithat Efendi: Hayatı ve Hatıraları, İstanbul: Tan Mat-
baası, 1940.

You might also like