Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 196

*•

HÜKÜMET ÜSTÜNE
mı‘NCİ TEZ
JOHNE LOCKE

Çeviren
Aysel DOĞAN

ÎLYA ÎZMÎR YAYINEVİ


Hükümet Üstüne İkinci Tez

Ç E V İR E N İN Ö N S Ö Z Ü

John Locke ahlâk? ve siyasal bireyciliği sonuna kadar savunan


g e rç e k a n la m d a ilk b ü y ü k lib e ra l d ü ş ü n ü r o la r a k s iy a s e t
felsefesindeki yerini alm ıştır. Locke'm düşünceleri 1688 İngiliz
D evrim i ve 1776 A m erikan Devrim inde etkili olm uş, özellikle özel
mülkiyet ve toplumların birbirleriyle olan ilişkileri hakkında yazdıkları
A m erikan-îngiliz siyasî düşünce ve hayatı ü zerindeki etkisini
günüm üze kadar korumuştur.

L o c k e 'm H a y a tı ve E s e rle ri
Locke (1632-1704) İngiltere'de W rington'da doğm uştur. Babası
bir avukat ve toprak sahibi olan Locke O xford'da eğitim görm üş
b ir d o k to rd u r, a n c a k u z m a n lık ç a lış m a la r ın ı t ıp a la n ın d a
yapm am ıştır. Locke, hüküm etin ekonom i politikalarına olan ilgisi
n e d e n iy le , 1 6 5 6 'd a n 1 7 0 0 ’e k a d a r e k o n o m ik p o l it ik a l a r
k o n u s u n d a h ü k ü m e te d a n ış m a n lık y a p a n T ic a r e t K u ru lu
K om isyonunda görev almıştır. G ene 1673-75 yılları arasında buna
b e n z er b ir kurum olan T icaret ve P la n ta sy o n la r K o n sü lü n ü n
se k re te rliğ in i y ap m ıştır. O nun bu k o n u la ra o la n ilg isi, ham
ipek ticareti ve köle ticareti şirketlerine yaptığı büyük yatırım ­
lardan da açıkça anlaşılm aktadır. Locke, özel m ülkiyet haklarım
güvenceye alan kuram lara büyük ilgi gösteren W hig hareketini,
1679-83 yılları arasında II. C harles'a karşı kom plo kuran v e 1688
de IL Jam es'e karşı suikast girişim inde bulunan v e b ir yıl sonra
da W illiam ve M ary'i iktidar koltuğuna oturtan hareketleri büyük
s Hükümet Üstüne İkinci Tez

bir sadakatle desteklem iştin


Locke'n siyasî düşünceleri ve 1680'lerde York D ükü'ne karşı
siy a sî m ü ca d e le v e re n g ü ç le rle işb irliğ i y a p a n S h a fte sb u ry
K ontuna'yakınlığı onu tutuklanm a tehlikesi içine soktuğundan
1683'de H o lla n d a 'y a g itm iş, b u ra d a k a ld ığ ı a ltı y ıllık süre
zarfında İnsan Anlağı Üzerine B ir D enem e (An Essay Concern­
ing Human Understanding) adlı eserini tam am lam ıştır. Hükümet
Üstüne İk i Tez (Two Treatises o f G overnm ent) ise L o ck e
H ollanda'dan döndükten sonra yayınlanm ıştır. Hükümet Üstüne
İki Tez'm birinci kitabında Locke, Tanrı’m n gücünü A dem ’e ve
onun e rk e k ta k ip ç ile rin e v erd iğ i te m e lin d e m u tla k k rallığ ı
savunan R obert Film er'in görüşlerini eleştirir. Fîlm er’in görüşleri
g e ç e r liliğ in i ç o k ta n y itird iğ in d e n , e s a s o la r a k İk in c i Tez
günüm üze kadar gelen felsefî tartışm aların o dak noktalarından
biri olmuştur. İkinci Tezr\n on yedinci yüzyıl sonlan İngiltere'sindeki
b ir "anayasal devrim i" haklı g ö sterm ek için k alem e alındığı
belirtilm ektedir. Locke'ın sınırlandırılm ış b ir anayasal devleti
ve sınırsız özel m ülkiyet hakkı ve bireysel hakları savunm ası,
İkinci Tez1i m o d ern lib e ra l d e v le t a n la y ış ı ta r a fta rla rı için
vazgeç i1em ez b ir klasik eser yapmıştır.
İkinci Tez kendi başına bağım sız b ir te z olduğundan onu anla­
m ak için Birinci Tez'e gerek yoktur. Locke, İkinci Tez1in Sör R obert
Film er'in kraliyet yanlısı görüşlerini eleştirdiği Birinci Tez'den
b a ğ ım sız o ld u ğ u n u g ö ste rm e k için H üküm et Ü stüne İkinci
Tez'e İki Tez'm ilk baskısında ayrı bir başlık koym uştur: "Sivil
H üküm etin G erçek O rijini, Kapsamı ve Sonu." İkinci Tez'in ilk altı
bölüm ünde Locke sivil toplum dan önceki siyasal olm ayan ilişkiler
üzerinde durur. D oğa durum u, savaş durum u, doğal haklar, özel
m ülkiyetin tem eli vb. konulan ele alır. Yedinci bölüm den onuncu
bölüm e kadar siyasal ilişkilerin tem eli üzerinde duran Locke,
onuncu bölüm den itibaren devlet biçim leri, siyasal gücün sınırları
vb. konular üzerinde odaklaşır.
Hükümet Üstüne İkinci Tez 9

İkinci Tez bağım sız bir te z olsa da onu d oğru a n la m ak v e


değerlendirm ek için Locke'ın diğer y azılarına. Ö zellikle İkinci
Tez'm an a argüm anlarının dayandığı v arsayım ların tartışıld ığ ı
insanın doğası hakkındaki görüşlerinin y er aldığı İnsan Anlağı
Üzerine Bir Deneme'ye bakm ak gerekir. İnsan Anlağı Üzerine
Bir Deneme adlı yap ıtın d a Locke, bilgi fe lse fe sin in p e k ço k
konusu yanında ahlak bilgisinin ne tü r b ir bilgi olduğu konusunu
da ele alır. Hükümet Üstüne İkinci Tez, L ocke'ın ahlâk y e siyaset
ü zerine kalem e aldığı tek yapıtı değildir. İnsanın H oşgörüsü
Üstüne B ir M ektup'ta (A Letter C oncerning H um an Tolera­
tion) ( 1689) Locke, halkın dinî hoşgörüsüzlüğü onaylam ayacağını
tartışır. Tabii Yasa Üstüne Denemeler (Essays on the Law o f
Nature), Locke'ın İ 660'tan kısa bir süre sonra kalem e alınm ış bir
erken dönem eserinin ilk baskısıdır. Paranın D eğerinin Yükselişi
ve Faizin Düşürülmesinin Sonuçlarına İlişkin Bazı D üşünceler
(Some Considerations o f the Consequences o f the Low ering
o f Interest and Raising the Value o f Money) (1 6 9 1 ) ekonom iyle
ilgili teknik bir eser olm asına rağmen, Locke'ın toplum sal v e siyasi
varsayım larının bazılarım ortaya çıkaran yegâne eserdir.
Locke'ın siyaset felsefesi üstüne yazılan yazılardan bazıları şu
eserlerde y er alm ıştır: J. W. Gough, lohn Locke's P olitical Phi­
losophy Eight Studies (O xford: C larendon P ress, 1956); C . B.
M acpherson, The P olitical Theory o f P ossessive Individual­
ism , Hobbes to Locke (O xford: C larendon Press, 1962); M artin
Seliger, The Liberal Politics o f John Locke (N ew Y ork: Praeger,
1 9 6 9 ); R ichard Cox, Locke on War a n d P ea ce ( O x f o rd :
C larendon Press, 1969); J. Dunn, The P olitical Thought o f John
Locke (C am bridge: C am bridge U niversity P ress, 1969); G ordon
J. Schochet (ed.), Life, Liberty and Property, Essays on Locke's
Political Ideas (Belmont, C al: Wadsworth, 1971); J. Tully, A Discourse
on Property (Cambridge: Cambridge University Press; 1980); R.
Ashcraft, Locke's Two Treatises o f Government (Boston: A llen &
U nw in 1987); A. J. Sim m ons, The Lockean T heoryof R ights
ÎO Hükümet Üstüne İkinci Tez

(Princeton, N .J.: Princeton U niversity Press, 1992); ve J. M arshall,


John Locke (C am bridge: C am bridge U niversity P ress, 1994).

Locke'm Doğal Haklar Konusundaki Görüşleri


D o ğ a y a sa sı g e le n e ğ in in ö n d e g e le n te m silc ile rin d e n T h o ­
m as A quinas doğanın apaçık olgu ve olaylarından hareket ederek
yaptığım ız çıkarım ların sonucunu Tanrı y a d a d oğa yasası olarak
g örür. T anrı e v re n in m eşru h ü k ü m d a rıd ır v e e m irle ri a h lâ k î
açıdan bağlayıcıdır. İnsanlar da çeşitli y asalar yapabilirler, fakat
bu y a sala r a n cak Tanrı yasasından ç ık a rılm ışla rsa a h lâ k î olarak
b a ğ la y ıc ı olur. A q u in a s g ib i, L o c k e d a d o ğ a y a sa sın ın a h lâ k î
y ü k ü m lü lü ğ ü n te m e lin i o lu ştu rd u ğ u n a in an m a k ta d ır. D o ğ a
y a s a s ı T a n r ı ’n ın y a s a s ı d ı r v e T a n r ı'n ın i r a d e s i b iz i- O
y a ra ttığ ın d a n -b a ğ la r. D o ğ a y a s a s ı, L o c k e 'a g ö re , is te r b ir
h ü k ü m et k u rara k s iy a s a l b ir to p lu m o lu ş tu r a lım iste r
o lu ştu rm a y a lım , b ir tak ım y a b a n cı laşı lam az h a k la rın g e ç e rli­
liğini ve b izim bu h a k la n ç iğ n e m ek te n k a ç ın m a k y ü k ü m lü lü ­
ğünde olduğum uzu ifade eder:
... Ve akıl, ki bu yasadır, ona danışan tüm insanlığa, herkesle
e ş it ve b a ğ ım s ız o la n b ir k im s e n in b a ş k a s ın ın h a y a tın a ,
sağlığına, özgürlüğüne ya da m ülküne zarar verm em esi gerektiğini
Öğretir. Çünkü insanların hepsi her yerde ve sonsuzca akıllı olan
te k b ir y a ra tıc ın ın e s e r id ir ; b ir e g e m e n in b ü tü n h iz m e t­
kârları dünyaya onun emri ve çabasıyla gönderilmiştir. O nlar onun
m ülkü, onun zanaatının ürünü olarak, o arzu ettiği sürece, başka
birilerinın zevki için değil, var olacaktır. Ve aynı düşünm e yetilerine
sahip, aynı doğayı paylaşan bizler arasında, bizden aşağı yaratıkların
bizim için yaratılm ış olm ası gibi, sanki birbirim izi kullanm ak için
yaratılm ışız gibi, diğerini tahrip etm e yetkisi veren b ir asi-üst
ilişkisi olam az. H erkes, kendisini korumak ve m eskenini terk
etm em ekle yükümlü olduğu gibi, aynı nedenle, kendi varlığını
korum ak b aşkaîarm m kiyie çelişm ediğinde, insanlığın geriye
Hükümet Üstüne İkinci Tez 1i

kalanım, yapabildiği kadar, korumakla yükümlüdür: v e b ir suçlunun


a d a le t g ereği h ak etm esi durum u d ışın d a , k im s e b a şk a sın ın
canını alam az veya canına veya b aşkasının h a y a tın ı koruyan
araçlarına, özgürlüğüne, sağlığına, uzuvlarına veya m allarına zarar
verem ez.
Ayrıca, Locke, siyasal bir toplum oluşturm aya giriştiğim izde
y a p a c a ğ ım ız d ü z e n le m e le r d o ğ a y a s a s ın a u y g u n o lm a lıd ır
dem ektedir. O na göre, onay verilerek oluşturulan b ir hüküm et bu
şartı yerine getireceğinden, sadece böyle bir hüküm et âdildir. E ğer
bir hükümet gücünü kötüye kuİianır-yani iktidar güçleri kam u yanarını
göz ardı eder veya doğa yasasım çiğnerse, halk bu hüküm eti devirm e
hakkına sahiptir.
Doğal haklar düşüncesine karşı çıkan ilk düşünürlerden biri Jer­
em y B en th am ’dır. "A narchical F a lla c ie s" b a ş lık lı y a z ısın d a ,
B entham doğal h akların b ir saçm alıktan ib a re t o ld u ğ u n u ve
toplum sal ih tiy açlar söz konusu old u ğ u n d a b ire y se l h a k la rın
çİğnenebileceğini tartışır. Doğa yasası savunucuları insanların genel
e ğ ilim lerin e d oğa y asası dem ekle b izi y a n ıltm a k ta d ır çü n k ü
onların d oğa yasası dedikleri şey aslın d a k e n d i ic a t e ttik leri,
gerekçesiz kabul edilm iş hayal ürünü varsayım lardır, o n a göre.
B entham , yasaların b ir egem enin belli ce za larla p e k iştirilm iş
em irlerinden başka bir şey olmadıklarını düşünm ektedir.
Locke'm yazılarında, doğa yasalarının cezalarla pekiştirilm iş
p o z itif y a s a la ra d ö n ü ştü rü lü p d ö n ü ş tü rü le m e m e s in e ilişk in
bir belirsizlik vardır. Aynı belirsizliği İkinci Tez'âe d e görürüz,
ki orada L ocke doğa yasalarından bazen "doğa durum unda, yani
onları cezalarla güçlendiren b ir hüküm etin genel o lara k olm a­
dığı bir durum da, kabul edi İen ve gözetilen kurallar" olarak söz etse
de, bazen de bu kuralları cezalarla pekiştirecek m u tlak b ir ege­
m enin gerekli olduğunu tartışır. Bu belirsizlik Tez'âe Locke’a hem
güçlü bir sivil toplum kurmak için bir sözleşmenin gerekli olduğunu
hem d e e g e m e n in g ü cü n ü g e lişig ü z e l k u lla n ıla m a y a c a ğ ın ı
tartışm asına izin verir.
12 Hükümet Üstüne İkinci Tez

Boğa Durumu ve Sivil Hükümet


D oğa durum u siyaset felsefecileri tarafından ya bilinçli bir kurgu
y a da sivil toplum yok sayıldığında insanın durum una ilişkin bir du­
rum o la ra k o rta y a atılm ış b ir v arsayım dır. Leviathan ' ın 13.
bölüm ünde T hom as H obbes doğa durum unu insanları sınırlayan
bir güç, b ir yasa olm adığı durum da, ne olduğunu anlatm ak için
hipotetik b ir durum olarak ele alm ıştır. Eğer tüm sınırlandırm alar
ortadan kaldırılırsa, h e r insanın hayatı ve m ülkü daim i olarak bir
şiddete ve tecavüze m aruz kalır, ona göre. H obbes sivil insanların
böyle bir durum , belki savaş hariç, İçinde olmadıklarım kabul eder.
O nun am acı bu kurgu aracılığıyla rasyonel ve eşit insanların bu
doğa durum undan kurtulm ak için toplum sal sözleşm e yaparak sivil
durum a kendi rızalarıyla geçeceklerini göstermektir. Locke'm doğa
durum una yaklaşım ı Hobbes'un yaklaşım ından daha olum ludur.
D oğa durum u H obbes'un ima ettiği gibi bir savaş durum u değildir,
L ocke'a göre. D oğa durum u tüm insanlığın içinde bulunduğu ve
hüküm etin henüz olmadığı ilkel koşulları anlatır Locke felsefesinde.
H atta günüm üzde bile bazı kızılderiii kabilelerin içinde bulunduğu
ko şu llar L ocke’ın d oğa durum uyla ifade ettiği k o şu llara denk
düşer. Savaş ise insan hayatının bir parçasıdır ve m odern toplum lar
bile birbiriyle savaş halinde olabilirler. Karşılıklı yardım , iyi niyet ve
barış içinde, bir egemenin otoritesi yerine aklın egemen olduğu doğa
durum u, hüküm etin kurulm asından önceki birlikte ve m utlak bir
özgürlük içindeki doğal ve eşit yaşam a koşullarını ifade eder. "Fakat
bu b ir özgürlük (lib e rty ) durum u o lm a sın a ra ğ m e n ," d iy e
eklem ektedir Locke,
b ir s e r b e s tlik ( lic e n c e ) durum u d e ğ ild ir : o d u r u m d a
in s a n k e n d is in i y a d a m a lla r ın ı b a ş k a s ın a d e v re tm e
k o n tro ls ü z ö z g ü r lü ğ ü n e s a h ip k e n , k e n d is in i y a d a
m ü lk iy e tin d e k i h e rh a n g i b ir y a ra tığ ı, v a rlığ ın ın k o ru n m a sı
g e re ğ in d e n b a ş k a b ir s o y lu k u lla n ım h a r iç , t a h r ip e tm e
ö z g ü rlü ğ ü n e sa h ip d e ğ ild ir. D oğa durum u o n u y ö n e te n ve
h e rk e si b ağ lay an b ir d oğa y a sasın a s a h ip tir....
Hükümet Üstüne İkinci Tez 13

Doğa yasası insanoğlunun korunm asını ve barış içinde olm asını


gerektirir. A slında ne doğa durumu tam am en asosyal veapoliktiktir;
ne de m odern toplum tam am en d o ğ a d u ru m u k o şu lla rın d a n
sıyrılm ıştır, Locke'a göre. İnsanlar doğa durum unu te rk e d ip sivil
bir hüküm eti Özel m ülkiyetin düzenlenm esi v e korunm ası için
kurarlar.
Leviathan 'da H obbes bir m ahrum iyet, barb arlık , te h lik e ve
yoksulluk durumu olarak betimlediği doğa durum undan kurtulm ak
isteyen rasyonel bireylerin güvenlik ve b arış için b îr sözleşm e
yaptıklarını iddia ederken, bu sözleşm enin hüküm lerine uym ak
yüküm lülüğünü, bir kişinin başkasına verdiği sözü tu tm ak ahlâkî
yüküm lülüğünden kaynaklandığını varsaym aktadır. Locke, devlete
itaat etm e yükümlülüğünün özgür irademiz ile n z a gösterdiğim iz ve
güvenlik için bazı özgürlüklerim izi sınırlayan b îr sözleşm eden
kaynaklandığı konusunda H obbes ile hem fikirdir. F akat L ocke,
H obbes’un kuram ının gerektirdiği bireyin devlete tam teslim iyetini
b e n im s e m e m e s i a n la m ın d a H o b b e s 'd a n a y r ılır . D e v le tin
yasalarına itaat edeceğim izi bildirm ekle doğal h aklarım ız o lan
yaşam a, m ü lk iy et, sa ğ lık ve g ü v e n lik g ib i h a k la rım ız ı te r k
etm iş sayılm ayız. Bu h aklarım ızı y itire c e ğ im iz b ir sö z le şm e
yapm aktansa, doğadurum unda-ki bu H obbes'un tasv ir ettiği gibi o
kadar kötü b ir durum değildir-yaşam ayı seçm ek d a h a iyi b irte rc ih
olur, Locke'a göre.

L o c k e 'm Ö zel M ü lk iy e t K u r a m ı
Locke, Tanrı'm n yeryüzünü ve onun m eyvelerini in sa n la ra
geçim lerini sağlamaları için ortak olarak verdiğini varsaym aktadır;
yaşam a hakkı doğal b ir hak olduğundan h e r in san ın hay atın ı
sürdürebilmek için ihtiyaç duyduğu şeyleri almaya doğal hakkı vardır.
Ayrıca, Locke, her bireyin kendi şahsiyetine v e kendi em eğine
sahiplik (m ülkiyet) hakkı olduğunu düşünm ektedir; v e dolayısıyla
bir kim se ortak olandan emeğini karıştırdığı h e r n e ise onu haklı
14 Hükümet Üstüne İkinci Tez

olarak kendisinin yapabilir. Yani, dünya tanrı tarafından insanlara


ortak olarak verilm iş olm asına rağm en, b ir kişi bu ortak m ülkün
em eğini kattığı kısm ına hak iddia edebilir çünkü o kişinin em eğine
sorgulanam az bir hakkı vardır. B ir kişi em eğini toprak gibi bir
kaynağa karıştırdığında, örneğin, o kişi sadece em eğinin ürününe
değil, aynı zam anda o doğal kaynağa da hak iddia edebilir:
Yeryüzü ve tüm ilkel yaratıklar insanoğluna ortak olarak verilmiş
o lsa da, h e r insan kendi benliğine sahiptir. B u n a kişin in
^kendisinden başka kim senin hakkı yoktur. V ücudunun emeğim
ellerinin işi, uygun bir deyişle, kişinin kendisinindir diyebiliriz.
Ö yleyse doğanın verdiği haliyle kişinin ondan elde ettiği her ne
ise, emeğini karıştırdığı, kattığı şey onundur ve bu nedenle onu
kendi mülkü yapar. B ir şeyin doğa-m n verdiği ortak halinden
çıkarılm ası, bu şekilde em ekle ona b ir şey katılm ası diğer
insanların o şey üzerindeki ortak hakkını ortadan kaldırır. Emeğin
em ek verenin sorgulanamaz mülkü olm ası nedeniyle, bir kişinin
em eğini bir kez kattığı şeye em ek katandan başka kim se hak
iddia edem ez, en azından ortak o lan d a b aşk aların a [em ek
k a tıîa n d a n ] y e te r in c e ve iy i d u ru m d a b ıra k ıla n y e rd e .
M ülkün ilk ve takip eden sahipliğinin tem eli olarak bir obje
üzerinde s a rf edilen emeği kabul etm enin ana nedenlerinden birisi
emeğin insanın doğal hakkı olduğu vücudunun veya fiziksel varlığının
bir uzanımı olmasıdır. Eğer bir kişinin emeği kendisine aitse, o kişinin
üzerinde em eğini, enerjisini harcadığı objeye de hakkı vardır.
Ancak, Locke adil özel mülk sahipliğinin miktarı konusunda bazı
sın ırla m a la r getirm ektedir. îlk olarak, b ir kim se "başkalarına
kendisininkiyle benzer şekilde iyi durumda ve yeterince bıraktığında"
o rtak olandan kendi özel m ülkiyetine pay ayırabilir. İkinci olarak,
b îr kim se ancak çürüm eden kullanabildiği kadarım kendisinin özel
m ülkü yapabilir çünkü Tanrı tarafından insanın ihtiyaçlarım gider­
m esi için yap ılan h içbir şey çürüm eye terk e d ilem ez-L ocke,
insanların doğa durum undayken parayı icat etm elerinin çürüm e
Hükümet Üstüne İkinci Tez 15

koşulunu geçersizîeştirdİğini varsaym aktadır çünkü b ir kim se para­


nın icat edilm esiyle herhangi bir m iktardaki bozulabilen m alı artık
paraya, ki o çürüm ez, çevirebilir.
Paranın icadı aynı zamanda başkalarına yeterince ve iyi durum da
bırakm a koşulunu d a geçersızleştirm iştir. Locke herkesin paranın
kullanılm asına onay verm iş olduğunu belirterek paranın icadının
bütün toprakların başkalarına yeterince ve iyi durum da bırakm adan
haklı bir tem elde özel m ülk edinilebileceğini ifade etm iştir. B una ek
olarak, o özel m ülk edinilen bir toprak parçasının ortak olandan-
kendi b a şın a b ıra k ıla n to p ra k p arç a sm d a n -ço k d a h a v erim li
olduğunu ileri sü rerek sınırsız m ülkiyet hakkını savunm uştur.
D olayısıyla, başkalarına yeterince ve iyi durum da to p rak kalm asa
dahi, onlar için yeterince v e iyi durum da ürün olacaktır. B öylece
özel m ülkiyet hakkı doğal bir hak oiarak-başkalarm m onayını
gerektirmeyen bir hak-Locke'm siyaset kuram ındaki yerini almıştır.
Bununla birlikte, Locke’in adil mülk edinm e prensibi olan emek­
li ak ilkesi iki tem el eleştiriye konu olmuştur. îlk zorluk, Lockehn
em eğin b ir o b je y e k a rıştırılm a sı d ü şü n c esin d e n k a y n a k la n ­
maktadır. Emeğin karıştırılm ası düşüncesinin b ir kategori hatasına
dayandığı söylenm ektedir: İki madde birbiriyle k a n ştın la b ilir fakat
insan eyleminin bir sonucu olan emekle karıştınlam az.1İnsanın sa rf
ettiği emeği bir çeşit enerji olarak düşünürsek, belli Ölçüde bu
z o rlu ğ u n ü s te s in d e n g e lin e b ilir. F a k a t e m e k b ir o b je ile
karıştırıl ab ilecek enerji türünden b ir şey gibi d ü şü n ü lse bile,
bir kez objeye karıştıktan sonra, em eği karıştıranın başlangıçta
m ülkiyetinde bulunm ayan obje içinde geriye dönüşü olm ayan bir
şekilde kaybolur. E m eğin bir objeye karıştırılm ası düşüncesi,
emeğin karıştırıldığı objenin, ki bu obje Locke’a göre Tanrı tarafından
bütün insanlara o rtak olarak verilm iştir, bütün m ülkiyet haklarım
teslim alm ayı gerektirir. Fakat bir kişinin sadece em eğine hakkı
v arsa, b ö y le b ir m ü lk iy et hakkı savunulam az. L o c k e ’m özel
1Bkz. Jeremy Waldron, “Two Worries About Mixing One's Labor,* The PfaSosophlcal Quarterly
33(1983), s. 3.
16 Hükümet Üstüne İkinci Tez

m ülkiyet hakkı için gösterdiği dayanak, ki bu b ir kişinin em eğine


olan doğa! hakkıdır, Robert Nozick'in de belirttiği gibi, sadece emeği
sa rf eden kişinin yarattığı "artı değere" sahip olm asını haki 21aştırır.2
Yani, eğer bir kişinin sadece em eğine hakkı varsa ve herkesin, bir
kişinin em eğini karıştırdığı obje üzerinde em eğini harcam a hakkı
varsa, em ek tek başına özel m ülkiyet hakkını gerekçelendirm ede
yetersiz k alır
Locke bu zorluğu ünlü "başkalarına yeterince ve iyi durum da
bırakmak" şartıyla aşmaya çalışmıştır. B una göre, bir kişi başkalarına
yetérinceve iyi durumda, sözgelimi ekilebilir arazi bırakırsa ancak
bir arazi parçasını kendi özel m ülkü yapabilir. N e v ar ki, kıtlık
durum unda bu şart, Locke’ın m ülkiyet teorisini başarısız olm aktan
kurtarm aya yetm ez. N ozick’in oldukça yerinde olarak öne sürdüğü
argüm ana göre: K endisi için iyi bir durum da v e yeterince doğal
kaynak kalm ayan en son kişi olan Z’yi düşünün. X 'ten geriye kalan
kaynaklara el koyarak Y, Z 'nin durum unu kötüleştirir. Y 'nin bu
şekilde m ülk edinm esi, L ocke’ın şa rtıy la bu n edenle önlenir.
Tartışma aynı şekilde, A’ya, m ülk edinm ek için bir kaynağa el koyan
ilk kişiye kadar gider. Nozick, Locke’m m ülk edinm e ilkesinin ancak
bazı nitelendirmelerle kabul edilebileceğini düşünür. Doğal kaynaklar
sınırlı veya b ir kişinin doğal b ir kaynağa el koym ası, başkalarım
mülksüzleştiriyorsa, mülksüzlerin kaybı genel durumlarının daha da
kötüleşmem esi için telafi edilmelidir.3
B ir kişinin b ir arazi parçasına özel hak iddia etm esi, herkesin
eşit hak sahibi olduğu o arazi parçasını kim senin kullanam am ası
dem ektir. D olayısıyla, bazı düşünürlere göre yeryüzünün özel
m ülkiyet konusu yapılm ası yanlıştır. H enry G eorge1göre, örneğin,

2Robert Nozick, Anarchy, State, and Utopia ( New Jersey: Basic Books, 1974),
s. 175
3Nozick, Anarchy, State, and Utopia, ss. 176-83. Nozick, normal şartlarda kıtlık
koşullarının bulunmadığını varsaydığından sınırsız özel mülkiyet hakkını savunur
ancak o modern kapitalist toplumda yapay oîara yaratılan aşın kıtlık koşullarını
göz ardı etmektedir.
Hükümet Üstüne İkinci Tez 17

bir arazî parçasının öze! mülk yapılması sadece adaletsizliğin kaynağı


değil, aynı zamanda zenginliğin eşit olmayan bir şekilde bölünmesinin
nedenidir:
Em ek bir arazi parçası olm adan üretem eyeceğinden, arazinin
eşit olarak kullanılm asının reddi, zorunlu o larak em eğin kendi
ürününe olan hakkının reddini gerektirir. Eğer bir kişi diğerlerinin
üzerinde çalıştığı bir arazi parçasını kontrol ediyorsa, o kişi onların
em eğinin ürününe, o arazi parçasını kullanm a bedeli olarak el
koyabilir. Temel doğayasası-doğanın nimetlerinden faydalanm ak
s a rf edilen çabaya bağlı olm alıdır-böylece çiğnenir. B ir kişi
üretm eden elde eder; diğerleri elde etm eden üretir* B ir kişi adil
o lm a y a n b ir ş e k ild e z e n g in le ş ir ; d i ğ e r l e r i s o y u lu r .4
H erkes eşit olarak kendi em eğini doğanın kaynakları üzerinde
işlem e hakkına sahiptir, ve bu hak toprağın özel m ülkiyetinin
tanınm asıyla ya engellenir ya da kötüye kullanılır. B u hakkın kötüye
kullanım ı eşit olm ayan zenginliklerin nedenidir. Y oksul v e zengin
a ra sın d a bu şek ild e y aratılan uçurum , y o k su lu n a c il fiz ik se l
ihtiyaçlarının zenginin toprağım kullanmak için yarattığı talep arttıkça
büyür.
K ıs a c a , L o c k e ’m b ir k işin in em eğ in i b ir d o ğ a l k a y n a ğ a
karıştırm asına dayanan m ülk edinm e teorisi, bir kişinin em eğini b îr
kez karıştırdığı bir kaynağın niçin sürekli sahibi olduğu konusuna
bir açıklık getirmediğinden, problemlidir. B ir kişi adil olarak ancak
em eğinin yarattığı artı değere hak iddia edebiliyorsa, em eğin b ir
objeye karıştırılm asını o objeyi elde etm enin tem eli o larak görm ek
oldukça zordur. Çünkü emeğin niceliksel kavram ından çok niteliksel
k a v ra m ın a d a y a n a n L o c k e ’ın te o r is i k a p s a m ın d a , e m e ğ in
karıştırıldığı doğal kaynağın değerini emeğin yarattığı artı değerden
ayırm ak im kânsız görünüyor.5
“Henry George, The Complete Works of Henry George : Progress and Poverty (New York: Doubleday,
1904), s. 339.
-Bireysel hakkın sona erdiği nokta ve ortak mülkiyet hakkının başladığı noktayı birbirinden ayıran
çizgi "emeğin değeri" kavramına başvurularak bir dereceye kadar belirlenebilir. Bkz. A, Doğan,"Özel
Mülkiye Hakkının Temeli Olarak Emek," A.Ü Hukuk Fakültesi Dergisi, 56 (2007):S497
18 Hükümet Üstüne ikinci Tez

Locke'ın adil m ülk edinm e prensibinin tem eli olan em eğin bir
objeye karıştırılm ası düşüncesine ikinci itiraz, bu prensibin bir
to p lu m s a l s ö z le ş m e n in ta r a f ta r la r ın c a k o la y k o la y k a b u l
edilm eyeceğidir. Jerem y W aldron bu iddiasını kanıtlam ak için iki
gerekçe ileri sürm ektedir. Îîk olarak, böyle bir prensip bireylerin
kaynakların eşit olarak kullanm asının önünde b ir engel teşkil eder
çünkü "zam an ve m ekân olarak pay edilm em iş kaynaklara en
yakın olanlar böyle b ir prensibin işlem esinden eşit olm ayan bir
biçim de yararlanırlar."6 Sadece b ir kaynağı kullanan ilk kişi o
kaynağın sahibi olur. B ir toplum sal sözleşm eye ta ra f olanlar bu
eşitsizliğ in fark ın d a olacaklarından, böyle b ir pren sib i kabul
etmezler. İkinci olarak, böyle bir prensibin kendisini bağladığı herkes
tarafından aym şekilde kabul görmesi pek olası değildir çünkü "böyle
b ir prensibi kabul etm ekle, en azından bu prensibin bağladığı
b azı k işile r acil fiziksel ih tiy aç la rım k a rşıla m ak için , başka
koşullar altında kullanım larına açık olabilecek v e kullanım larının
y e rin d e o lacağı k ay n ak ları k u llan m ak tan kaçın m ay ı taa h h ü t
ederler."7 B ir anne, örneğin, gerekli olan şeylere-süt, ekm ek, vs.
başkalarınca Locke’ın prensibine uygun biçim de te k taraflı olarak
el konulm uşsa, çocuğunu suç işlem eden doyuram az. D olayısıyla,
adil m ülk edinm e prensibi bu prensip olm asaydı kullanım ı m eşru
olacak olan kaynakları kullanm ak ihtiyâcında olanların Önünde bir
engeldir. Bu nedenledir ki, adil m ülk edinm e prensibinin eylemlerini
sınırladığı herkes tarafından kabul edilm esi pek m üm kün değildir.
Bu noktada, Locke'ın sınırsız m iktardaki özel m ülkiyete doğal
bir hak olduğu iddiasının doğa durumunda, insanların sivil toplum u
kurm adan önceki durum için ileri sürdüğünü hatırlam akta fayda
vardır. İnsanlar bu sınırsız doğal hakkı korum ak için sivil toplum ve
hüküm eti kurm a konusunda b ir toplum sal sözleşm e yaparlâr,
Locke’a göre. Bu iddia ise, C. B. M acpherson’un ifade ettiği gibi,
şu problem e yol açmaktadır: E ğer sivil toplum Önce gelir düzeyleri

*Jeremy Waldron* The Right to Private Property (Oxford: Clarendon Press* 1988), s. 275.
’’Waldron, The Right to Private Property, s. 276.
Hükümet Üstüne İkinci Tez 19

arasında b ir farklılaşm a söz konusuysa v e d e v le t k u ru m la n m


yaratm adaki am aç "bu eşit olmayan m ülkü korumaktaysa," m ülksüz
olanlar niçin bir toplum sal sözleşm e yaparak k en d ilerini korum a
doğal haklarından vazgeçm eye razı olsunlar? M acpherson'a göre,
L ocke bunu b ir problem olarak görm em ektedir ç ü n k ü o y a sa
koyucuyu belirlem ek için yapılan seçim lerde o y kullanm a hakkının
mülk sahipleriyle sınırlı tutulacağını kesin bir şekilde varsayıyordu.8
D iğer bir deyişle, Locke bir devletin vatandaşlarının o devlete
üyeliğinin v erg ilere yaptıkları katkı o ra n ın d a v e m ü lk sahibi
olanlardan ibaret olması gerektiğine inanıyordu. (S . 14Ö)
M acpherson'un yorumunun aksine, bazı düşünürler Locke'm Özel
m ülkiyet hakkını doğal bir hak olarak ç o k sın ırlı b ir an lam d a
k u lla n d ığ ım ile ri sü rm e k te d irle r. Jo h n C h ristm a n , ö rn e ğ in ,
Locke’m mülkiyet kuramında mülkiyet hakkının doğal b ir hak olarak
sadece b ir m ülkün sahiplik, kullanım v e id are e tm e hak larım
kapsadığını tartışmaktadır. Ona göre, Locke tam v e bütün haklarıyla
m ülkiyet hakkının sivil bir hak olduğunu düşünüyordu çünkü o
m ülkü birik tirm e hakkım paranın icad ın a d a y a n d ırıy o rd u ki,
paranın bir değiş-tokuş aracı olarak kullanılm ası insanların onayına
bağlıydı.9 Yani, birikim ve transfer h ak lan a n c ak sivil toplum da,
insanların paranın ortak değiş-tokuş aracı o lm asın a zım ni olarak
onay verdiği bir durum da haklılık kazanm aktaydı, L o cke'a göre.
Fakat Locke'm m ülkiyet anlayışım bu şekilde y orum lasak b ile,
insanların gelir düzeyleri arasında uçurum a y o l a çan b ir değişim
aracım herhangi b ir sınırlam a getirm eden kullanm aya neden onay
verecekleri sorusu hala yanıt bekleyen b ir soru olarak, L ocke'm
m ülkiyet kuram ındaki tem el bir zorluğu yansıtm aktadır.

* C. B. Macpherson, The Political Theory of Possesfve individualism. Hobbes to Locke ( Oxford;


Clarendon Press, 3962), s. 197-220.
9 Bkz. John Christman, "Can Ownership be Justified by Natural Rights?” Philosophy and Public
Affairs 15 <1986): 156-77, s. 164.
20 Hükümet Üstüne İkinci Tez

Sivil Hükümetin Sınırlan ve Sonu


L ocke sivil toplum a geçiş ve hüküm et kurm a am acının m ülk
sahiplerini m ülksüzlere olduğu kadar birbirlerine karşı ve olası bir
keyfi (gelişigüzel oluşturulm uş) hüküm ete karşı korum ak olduğu
konusundaki görüşünde ısrar e d e r Bu ise m ülk sahibi olanların
kontrolünde olan bir hüküm et yapısı gerektirm ektedir ve Locke'n
istediği şey tam d a budur. O nun gelişigüzel oluşturulm uş b ir
hüküm ete karşı ortaya koyduğu argüm an bu bağlam da dikkat
çekicidir; bu onun vergilendirm e hakkının halkın çoğunluğunun
kararm a dayanm ası veya onların tem silcilerinin çoğunluk oyuna
dayanm ası (ki bu, gördüğüm üz gibi m ülk sahiplerince seçilenlerin
ço ğ u n lu ğ u d em ektir) g erek tiğ i konusundaki ısrarını a n la şılır
k ılm a k ta d ır. Ç o ğ u n lu ğ u n o n ay ın ı alan v e rg ile n d irm e h akkı
dışında, h içbir hüküm et rızası olm adan hiçbir kim senin m ülkünün
b ir parçasını dahi alm a hakkına asla sahip değildir (S. 138). H atta
m utlak bir gücün bile, ki bu yaşam ayı veya ölm eyi em reden bir güç
olabilir, b îr kim senin m ülkü üzerinde b îr yetkisi yoktur (S. 139).
Locke'a göre, kurulm uş olan herhangi bir m eclisin bütün gücü ve
dolayısıyla bir hüküm etin herhangi bir bölüm ünün yetkisi belli
şartlarda geri alınabilir:
. ..Y asam a gücü sadece belli am açlar doğrultusunda davranan,
e m a n e te n v e rilm iş b ir güç o ld u ğ u n d an , yasa koyucunun
k e n d is in e d u y u la n g ü v e n e z ıt ş e k ild e d a v r a n d ığ ın ı
g ö z le m le d ik le rin d e , yasa koyucuyu o rtad an k a ld ırm a ve
d e ğ iştirm e üstün gücü h a lk ta d ır. Ç ü n k ü b ir a m a c ı
gerçekleştirm ek için güvenilerek verilen bir güç , bu am açla
sınırlıdır; h er ne zam an bu amaç açıkça ihm al edilir veya bu
am aca karşı davranılırsa, verilen güven zorunlu olarak geri
çekilm elidir ve bu güç onu verenlerin ellerine geri dönm elidir, ki
on lar onu kendi güvenlik ve em niyetleri için en iyi olarak
gördükleri yeni bîriîerine verebilir. B öylece toplum kendisini
h erhangi bir insanın, h a tta y a sa koyucuların, uyruklarının
özgürlük ve m ülklerine karşı planlar yapıp uygulayacak kadar
Hükümet Üstüne İkinci Tez 21

aptal veya kötü olduklarında, girişim v e planlarına karşı koym a


üstün gücünü daim î olarak korur. (S- 149)

Y asam a erkinin-ki her devlet biçim i için bu en ü stü n güç


olmalı d ır-otorites inin geçeri i!iği, onun sahip olduğu gücü ona verilen
belli işlevleri yerine getirmek için kullanıp kullanm am asına bağlıdır.
Locke bir devletin yöneticilerinin, uyruklarının hayatları, özgürlükleri
veya mülklerini işgal ederek onların kendilerine verdiği güvenoyuna
aykırı bir şeki İde davrandıklarında halkın isyan hakkı olduğunu iddia
eder. K ısaca, Locke'a göre, bir hüküm et gücünü kötüye kullanırsa-
yani iktidar güçleri kam u yararını göz ardı e d e r v ey a ta b iî yasayı
çiğnerse-halk bu hüküm eti dağıtm a hakkına sahiptir.
Sonuç olarak, Locke'm sivil hüküm et v e özel m ülkiyet hakkı ile
ilgili argümanları modem liberal kapitalist devlet anlayışını savunmak
için çok önemi i bir ideoloj ik zemin hazırlamıştır. B u argümanlarındaki
pek çok belirsizlik veya m antıksal h ata, o n u n liberal b u rju v a
devletinin ana niteliklerini ortaya koyduğu düşünüldüğünde kolaylıkla
göz ardı edilebilir. B u nitelikleri, L ocke’ın sö y lem in in bütün
belirsizlikleri ve hatalarıyla beraber, incelem ek isteyenler İkinci
Tez'i okum aya başlayabilirler.

D oç. Dr. Aysel D oğan


K ocaeli Ü niversitesi, F elsefe B ölüm ü
22 Hükümet Üstüne İkinci Tez

1764 EDİTÖRÜNÜN NOTU


Bu kitabın şimdiki baskısı yazarın yaşadığı dönem de yayınlanan
ilk üç baskıyı bir araya getirmenin yanı sıra, onun son düzeltmelerinin
ve yaptığı iyileştirm elerin, ki b unlar kitabın y azar tarafından Bay
P eter Coste'ye ulaştırılan ve Editöre bildirilen ve şim di Cam bridge,
Hıristiyan K olejinde olan kopyasmdadır, avantalını taşımaktadır.
A JLOCKE’IN İKİ TEZ’E ÖNSÖZÜ

O kuyucu, siz burada hüküm etle ilgili b ir söylem in b aşın a ve


sonuna tanık olacaksınız; yazının ortasına k adar ve geri kalanın
fazlasını dolduran makalelerin başka ne tü rb iry a z g ısı olabileceğini
söylem eye gerek yoktur. Bu geriye kalan kısım , sanırım , bizim
büyük reform cum uz, şimdiki Kral W üïiam 'im izm tahtını kurm ak
için m eşru hüküm etlerin yegane k oşulu o la n h a lk ın rız a sıy la
onun unvanını pekiştirm ek için, ki o buna C hristendom ’daki diğer
herhangi bir prensten daha tam ve net b ir şekilde sahiptir; v e Ingiliz
h a lk ın ın , ki o n ların adil v e doğal h a k la rın a o la n se v g isin in
onları korum ak kararlılığıyla birlikte, ulusu kölelik v e dağılm anın
eşiğindeyken kurtardığını dünyaya kanıtlam ak için yeterli olacaktır.
Eğer bu sayfalar bu kanıta sahipse, b unlarda kayıp olan d etaylara
büyük bir gereksinim olmayacağı konusunda kendim i tatm in olm uş
sayacağım ve okuyucum da onlar olm adan tatm in olabilir. Ç ünkü
sıkıntı çektiğim şeyleri tekrarlam aya ve S ö r R o b e rfi te k ra r tak ip
ederek (buna ne zam anım ne de böyle b ir isteğim v a r) on u n şahane
sistem inin ayrıntılarında karşılık bulan bütün sallantılı v e belirsiz
şeyler aracılığıyla yanıtım ın talep edici kısm ım karşılam ayacaktır.
K ral ve ulusun tam am ı onun hipotezini Öyle m ükem m el b îr şekilde
çürütm üştür ki, sanırım bundan sonra kim se o rtak güvenliğim ize
karşı çıkm ak ve köleliğin savunucusu olarak görünm ek cesaretinde
bulunm ayacaktır veya popüler bir tarz içinde sunulan çelişkilerle
yanılgıya düşürülm e zayıflığım gösterm eyecektir. Ç ünkü eğer
24 Hükümet Üstüne İkinci Tez

herhangi b ir kişi burada değinilm eyen Sör Robert Film er'ın şüphe
götürür İfadelerle dolu söylem ini açıklığa kavuşturm ak zahm etine
g ire r v e onun sözlerini doğrudan, pozitif, m akul ö n erm elere
in d irg e m e y e ç a b a la r ve o n d a n so n ra da o n la rı b irb iriy le
karşılaştırırsa o kişi kısa sürede doyum a ulaşacaktır, sağlam bir
İn g ilizced e b ir aray a getirilm iş asla bu k adar akıcı saçm alık
bulunm am ıştır. E ğ er söz konusu kişi onun eserinin tam am ını
incelem eye değer görm ezse, o kişiye onun tahtın ele geçirilm esine
ilişkin görüşlerini gözden geçirm esi için izin verin; ve yapabilirse
bütün becerisiyle onun Sör Robert'i makul ve kendi kendisiyle veya
ortak sağduyu ile tu tarlı yapm aya çalışm asına izin verin. B en bir
centilm en (son yıllarda geçmişteki bir kürsüye sahip olmayan, kendi
doktrinini sahiplenip onu o zamanların kutsal gücü yapm ayan, uzun
z a m a n d ır y a n ıtlam ay ı denem em iş) h a k k ın d a bu k a d a r açık
konuşmam alıyım . Onun Öğretilerine dayanarak başkalarını tehlikeli
bir şekilde yanlış yönlendiren adam lara, kör bir şekilde izinden
gittikleri efendilerinin otoritesinin neden ibaret olduğunun açıkça
gösterilm esi gereklidir. Böylece onlar kendilerini ifade etm ek için
y a dayandıkları bu kadar sağlıksız ve savunulam az zem inleri terk
edecekler y a da İncil adına vaaz ettikleri ilkeleri kanıtlayacaklardır,
h e r ne k ad ar Ingiliz Saray erkanından olan birinden daha iyi bir
yazara sahip olm asalar da. Çünkü ben Sör R obert'a karşı savaş
ilan etm em eli ya d a onun hatalarım , tutarsızlıklarım gösterm ek
zahmetine girmemeli ve Încılden-kanıtîar (ki onun o kadar güvendiği
ve tam am en ona dayanarak düşüncelerini oluşturduğunu iddia ettiği)
istememiş olacaktım eğer aramızda onun kitaplarını okuyan ve onun
doktrinini benim seyerek beni Ölü bir düşm ana karşı yazı yazm ak
utancından kurtaran insanlar olm asaydı. O nlar bu hususta o kadar
hevesli olm uşlardı ki, eğer ona karşı bir kusur işlem iş olsaydım ,
onların benî esirgemesi beklentisi içinde olmazdım. Ben onların onun
doğru olanı yaptığı ve halkın yanlış yaptığı yerde onların ona yeniden
k ılıf uydurm alarım ve bu düşünce (yani prense ve halka hüküm et
hakkında yalan yanlış fikirler yaym aktan daha büyük b ir kötülük
Hükümet Üstüne ikinci Tez 25

otamayacağı) içindeki adil yerini alm asına izin vermelerini dilerdim.


Böylece sonunda kimsenin ebediyen Drum Ecclesiastic*ten şikâyet
etm ek için bir nedeni kalm am ış olacaktı. E ğer h erhangi biri,
gerçekten doğru planla ilgilenen, benim hipotezimin yanlış olduğunu
kanıtlarsa, ya ona hatalarımı adil bir inanca dayanarak bırakacağım ı
y a da onun sorularına yanıt vereceğim i vaat ederim . F ak at onun
iki şeyi hatırlam ası gerekir.
İlk olarak, orada burada bazı ifadelere bahane aram ak vey a
söylediğim şeyler içinde önemsiz noktalara takılm ak benim kitabım a
bir yanıt oluşturmaz.
İkinci olarak, argüm anlara yönelik sözlü sataşm aları dikkate
alm ayacağım , ne de bunların dikkate alm aya d e ğ e r olduğunu
düşünüyorum . Fakat ben her zam an kendim i bu nok tad a vicdanlı
görünen bir kim seyi tatm in etm ek le v e te re d d ü tle rin in haklı
tem ellerini gösterm ekle yüküm lü sayacağım .
Okuyucuya "Gözlem "in Hobbes, Writton vb. hakkindaki gözlemi
ifade ettiğini ve sınırlı sayıdaki alıntıların onun Patriğinin, 1680baskısı,
sayfa! arın a ait olduğunu bildirm ekten başka söyleyecek b ir söziim
kalmadı.
I I . K ita p
S İV İL H Ü K Ü M E T

B öl. I. §. 1. Ö nceki sayfalarda gösterildi ki,


1. Adem 'in babalığının doğal hakkıyla veya Tanrının bahşettiği
bir hediye olarak çocukları veya dünya üzerinde, iddia edildiği
gibi, böyle bir yetkisi yoktu.
2. Onun böyle bir yetkisi olsaydı bile, m irasçılarının b u n a hakkı
yoktu.
3. M irasçılarının böyle b ir hakkı olsaydı b ile , o la sı b ü tü n
d u ru m la rd a sö z ko n u su m ira sç ın ın d o ğ ru k iş i o ld u ğ u n u
belirleyecek ne bir tabii yasa ne de Tanrının p o z itif b ir yasası
vardı ve doğru ardıl ve sonuç olarak kural koym a yetkisinin
k im e a it o ld u ğ u k e s in o la r a k b e li r le n e m e y e c e k t i.
4. B u belirlenebiiseydi bile, A dem 'in son ard ılm a a it b ilg i en
sonunda kaybolduğundan beri o kadar uzun zam an geçm iştir ki,
yeıyüzündeki aileler ve insanoğlunun ırktan içinde, birinin diğerinden
üstün olduğu veya en eski ırk olduğu ve m iras h a k k ın a sa h ip
olduğuna ilişkin bir şey kalmamıştır.
B ütün bu, kanım ca, açık seçik ortay a ko n u lan v arsay ım lar
gösterm ektedir ki, şu anda yeryüzünde bulunan yöneticilerin bütün
gücün kaynağı olan A dem 'in şahsi egem enliği v e pederşahi yargı
yetkisinden bir fayda sağlamaları veya ondan bir otoritenin gölgesinin
28 Hükümet Üstüne İkinci Tez

bir parçasını dahi elde etmeleri imkânsızdır. Dolayısıyla, dünyadaki


h e r iktidarın güç ve şiddetin ürünü olduğunu, ve insanların en
güçlünün egem en olduğu vahşi hayvanlar dünyasında geçerli olan
kurallardan başka bir kurala göre birlikte yaşam adığını, ve böyîece
sürekli b ir düzensizlik, yaram azlık, kargaşa, sahtekârlık ve isyana
(bu tezin takipçilerinin yüksek sesle reddettiği şeyler) zem in
hazırladığım düşünmeye fırsat vermeyen bir kişi, hükümetin, orijinal
b îr siyasal gücün, ortaya çıkışının ve ik tid ar gücünü e lin d e
bulunduranların başka bir öyküsünü Sör R obert Film er’in bize
öğrettiğinden başka bir şekilde tasarlam a ve bilm e yolunu bulm ak
zorundadır.
§2. Bu am açla, siyasal güçten ne anladığım ı ortaya koym ak
sanırım yanlış olm ayacaktır. B ir hükümdarın uyruğu üzerindeki
güç bir babanın çocukları üzerindeki, bîr efendinin hizm etkârları,
bir kocanın karısı ve bit lordan kölesi üzerindeki güçten farklı bir
güç olarak ayırt edebilir. Bütün bu farklı güçler bazen aynı adam ın
elinde b ir arada bulunabilir. Eğer o bu birbirinden farklı ilişkiler
içinde düşünülürse, bu bizim bu güçleri birbirinden ayırt etm em ize
ve bir ulusun yöneticisi île bir aile babası ve bir kalyon kaptanı
arasındaki farkı gösterm em ize yardım edebilir.
§3. Siyasal güç, Öyleyse, bana göre, ölüm cezaları ve m ülkiyetin
düzenlenm esi ve korunm ası için daha h a fif cezaları da kapsayan
y a s a la rı y a p m a hakkıdır , ve bu y a s a la rın u y g u la n m a sı ve
yabancıların saldırılarına karşı ulusun korunması, ve bütün bunların
sadece kam u yararı gözetilerek yapılm ası için toplum sal gücü
kullanm a yetkisidir.
BÖLÜM II
Boğa Buruma

§4. Siyasal gücü doğru anlam ak ve bu gücün kaynağına inm ek


için, bütün insanların doğal olarak içinde bulundukları durum u,
y a n i in sa n la rın e y le m le rin i d ü z e n le rk e n tam b ir özgürlük
içinde olduğu ve doğa yasası sınırları içerisinde, izin istem eden veya
b a şk a b iris in in ira d e s in e b a ğ lı o lm a d a n u y g u n g ö rd ü k le ri
biçimde mallarım değİş-tokuş ettiği, satabildiği durum u düşünmeliyiz.
Tüm yetki ve yargı hakkının k a rşılık lı o ld u ğ u b ir e ş itlik
durum unda kim se diğerinden daha fazlasına sahip değildir. B ütün
herkesin lordu ve efendisi, kendi iradesinin açık b ir bildirim i
aracılığıyla bir kimseyi diğerinin üstüne yerleştirm em iş ve açık
se ç ik b ir a ta m a y la o n a şü p h e y e y e r b ıra k m a y a c a k ş e k ild e
egem enlik, yönetm e hakkı verm em işse, aynı tü r v e d ü zen in ,
doğanın aynı avantajlarıyla doğan ve aynı d ü şü n m e y etilerin i
kullanan yaratık ların kendi araların d a da b ask ı v e y a ta b iiy e t
olm adan eşit olm aları gereğinden daha açık b ir şey yoktur.
§5. Bu insanların doğa gereği olan eşitliği yargıç H ooker’a göre
k endi iç in d e o k a d a r a ç ık ve h e r tü rlü s o rg u n u n ö te s in d e
g ö r ü n m e k te d ir k i, o b u n u in s a n la rın b i r b i r l e r i n i s e v m e
yüküm lülüğünün tem eli yapm aktadır. O insanların birbirlerine
karşı yüküm lülüklerini bu tem el üzerinde inşa ed e r ve çabucak
a d a le t ve h a y ırse v erliğ in baş k u ralların ı e ld e ed er. O şö y le
30 Hükümet Üstüne İkinci Tez

demektedir:
A yn ı d o ğ a l y ö n e liş in sa n la rın b a şka la rın ı sevm e
yüküm lülüğünün kendilerini sevm elerinden daha önem siz
olmadığım bilm elerini sağlar. Eşit olan şeyleri gördükten sonra
hepsinin ihtiyaçları için ölçütün bir ve aynı olm ası gerekir.
E ğ er bei% kendim için iy i olandan b a şka b ir şe y
dileyemiyorsam, hatta herhangi bir insanın yüreğinin kendisi
için dilediği ve elinin uzandığı kadar bile, arzu ettiğim şeyin
herhangi bir kısmının tatmin olmasını nasıl bekleyebilirim eğer
kendim şüphesiz bir ve aynı doğaya sahip diğer insanlarda
da olan benzer bir arzuyu tatm in etm ek konusunda dikkatli
olm azsam ? O nlara önerilen herhangi bir şeye sahip olm ak
bu arzu açısından iğrençtir; gereksinimler benim kadar onlara
da her açıdan keder vermelidir. Buna göre, zarar verirsem ,
acı çekm eyi göze almalıyım. Başkalarının beni, benim onlara
gösterdiğim sevgiden daha fa zla sevm esini beklem ek için bir
neden yoktur. D oğadaki akranlarım ca m üm kün olduğunca
çok sevilm e arzum, dolayısıyla, bana onlara karşı benzer bir
duyguyu beslem e doğal yüküm lülüğünü getirir, k i bundan
kendimizle bizim gibi olanlar arasındaki eşitlik ilişkisi ve doğal
aklın hayatı yönlendirm ek için çıkarımla elde ettiği, kimsenin
göz ardı edemeyeceği birkaç kural ve kanım elde edilir. (Ecel.
P o l.L ib .î.)
§ 6 ' Fakat bu bir özgürlük (liberty) durum u olm asına rağm en bir
serbestlik (licence) durumu değildir: o durum da insan kendisini ya
d a m allarını başkasına devretme kontrolsüz özgürlüğüne sahipken,
kendisini y a da m ülkiyetindeki herhangi bir yaratığı, varlığının
korunm ası gereğinden başka bir soylu kullanım hariç, tahrip etm e
Özgürlüğüne sahip değildir. D oğa durum u onu y ö n eten v e herkesi
bağlayan b ir d oğa yasasına sahiptir: Ve akıl, ki bu yasadır, ona
danışan tüm insanlığa, herkesle eşit ve bağım sız olan b ir kim senin
başkasının hayatına, sağlığına, özgürlüğüne y a d a m ülküne zarar
verm em esi gerektiğini öğretir. Çünkü insanların hepsi h er yerde
Hükümet Üstüne İkinci Tez 31

ve sonsuzca akıllı olan tek bir yaratıcının eseridir; b ir egem enin


bütün hizmetkarları dünyaya onun emri ve çabasıyla gönderilmiştir.
O nlar onun m ülkü, onun zanaatının ürünü olarak, o arzu ettiği
sürece, başka biri 1er inin zevki için değil, var olacaktır. Ve aynı
düşünm e yetilerine sahip, aynı doğayı paylaşan b izler arasında,
bizden aşağı yaratıkların bizim için yaratılm ış olm ası gibi, sanki
birbirim izi kullanm ak için yaratılm ışız gibi, diğerini tah rip etm e
y e tk isi v e re n b ir ast-üst ilişkisi o lam a z. H e rk e s, kendisini
korumak ve m eskenini terk etm em ekle yüküm lü o ld u ğ u gibi,
a y n ı n e d e n le , k e n d i v a rlığ ın ı k o ru m a k b a ş k a la r m m k ly le
çelişm ediğinde, insanlığın geriye kalanım , y ap ab ild iğ i kadar,
korum akla yüküm lüdür: ve bir suçlunun adalet gereği h ak etm esi
durum u dışında, kim se başkasının canım alam az veya canına veya
başkasının hayatım koruyan araçlarına, özgürlüğüne, sağlığına,
uzuvlarına veya m allarına zarar verem ez.
§7. Ve bütün insanların başkalarının haklarım çiğnem ekten,
birbirlerini incitm ekten atı konacağı ve bütün insanlığın huzurunu
ve korunmasını dileyen doğa yasasının gözetileceği durum da, doğa
yasasınm uygulanması herkesin kendi elindedir, k i b u şekilde,
h erk es bu y a san ın çiğnenm esini e n g elley ecek şe k ild e y a say ı
çiğnem eye yeltenenleri cezalandırm a hakkına sahiptir. Ç ü n k ü bu
dünyada insanı ilgilendiren .diğer bütün y asalar gibi doğa yasası,
eğ er d oğa du ru m u n d a bu yasayı uygulam a gücüne s a h ip v e
böylece m asum u koruyan ve suçluları sınırlayan kim se yoksa,
boşuna olacaktır. Ve doğa durum unda herhangi b ir k işi yaptığı
kötülük nedeniyle başkasını ceza 1an d ırab il iyorsa, h e rk e s bunu
yapabilir. Ç ünkü k im sen in diğeri ü z e rin d e ü s tü n b ir g ü ç v e
yargılam a yetkisine sahip olm adığı, tam bir eşitlik durum u olan
doğa durum unda; doğa yasasının uygulanm ası yön ü n d e herhangi
b ir kişinin yaptığı şeyi herkes yapm ak hakkına sahip olm alıdır.
§8. Ve böylece, doğa durum unda, bir adam güç kullanm a
yoluyla diğeri üzerinde üstünlüğünü kurar; ancak, b ir k işi b ir
suçluyu ele geçirdiğinde, kendi istek ve arzularının sınırsız aşırılığı
32 Hükümet Üstüne İkinci Tez

veya ateşli tutkularına göre hareket edip ona karşı m utlak veya
gelişig ü zel güç kullanam az; fak a t onu sad ece sakin k a fa ve
vicdanının emrettiği biçimde suçuyla orantılı olarak cezalandırabilir,
ki bu oran onu suç işlem ekten alıkoyabilecek ve verdiği zararı
telâfi edebilecek kadardır. Çünkü bu iki unsur ceza dediğim iz
şeyin, bir insanın diğerine yasal olarak zarar verm esinin, yegâne
nedenidir. D oğa yasasım çiğnem ekle, suçlu kim se kendisinin
Tanrı'nm karşılıklı güvenlikleri için insanların eylem leri üzerine
koyduğu ted b ir olan akıl ve ortak eşitlikten başka bir kurala göre
yaşadığım bildirir; ve böylece onları yaralanm a ve şiddetten koruyan
bağın suçlu tarafından görm ezlikten gelinm esi ve koparılm ası,
onu bütün insanlık için tehlikeli yapar. B ütün b ir türe karşı ve ona
tabii y a sa tara fın d a n sağlanan h u zu r v e güvenliği ihlal etm e
durum unda herkes, bu bağlam da, genel olarak insanlığı korum a
hakkına dayanarak insanlara zarar veren şeyleri sınırlandırabilir
veya gerektiğinde ortadan kaldırabilir. Ve bu durum da, ve bu
tem eld e, her insan suçluyu cezalandırm a ve doğa yasasının
uygulayıcısı olma hakkına sahiptir.
§9. B unun bazılarına çok tu h a f gelen b ir doktrin olduğundan
şüphem yok: fakat, bu doktrini eleştirm eden önce, onların bir
prensin y a da devletin kendi to p rak lan üzerinde suç işleyen bir
yabancıyı hangi hakla Öldürecekleri veya cezalandıracaklarını
b a n a a ç ık lam a la rın ı arzu ed erim . O n la rın y a s a la rın ın , y a sa
k o y u c u n u n irad esin in öng ö rd ü ğ ü c e z a ne o lu rs a o lsu n , b ir
yabancıya uygulanam ayacağı kesindir. O nlar ona söylenm ez, ne
de söylenseydi bile, o bu sözleri dinlem ekle yüküm lü olurdu.
Y asam a yetkisinin ki, bu yetkiyle yasalar b ir ulusun uyrukları
üzerinde b ir güce sahip olur, onun üzerinde bir otoritesi yoktur.
İngiltere, Fransa, ve H ollanda da y asa yapm a üstün gücünü elinde
bulunduranlar, bir Kızılderili için dünyanın geri kalanı gibi, yetkisi
olm ayan insanlardır. Ve dolayısıyla, eğer her insan doğa yasasına
karşı kusur işleyenleri cezalandırm a yetkisine sahip olm asaydı,
herhangi b ir toplum un sulh hakim lerinin başka bir ülkeden gelen
Hükümet Üstüne İkinci Tez 33

b ir yabancıyı cezalandırm alarının nasıl o la n a k lı o la c a ğ ın ı


görememekteyim, çünkü bir yabancıyla ilgili olarak, onlar h er insanın
doğa durum unda birbiri üstündeki gücünden daha-fazla b ir güce
sahip olamazlar.
§ 10. Yasayı çiğnem ek ve doğru yoldan sapm ak suçunu işleyene
karşı-kİ bu şekilde bir insan dejenere o lu r ve insan doğasının
ilkelerini terk ettiğini bildirir ve kötü bir yaratık o lur; v e o bu suçu
işlerk en , g e n e llik le şu y a da bu in sa n a z a ra r v e rir-y a s a n ın
çiğnen m es in den zarar görenlerin, diğerleriyle o rta k laşa o larak
sahip olduğu cezalandırm a hakkından başka, k en d ilerin e zarar
verenden verdiği zararı telâfi etmesini talep etm e özel hakkı vardır.
Ve bunu âdil bulan başka herhangi bir insan y aralan an kişiye
katılabilir ve suçluya verdiği zararı ödetm ede y a ra lıy a yardım
edebilir.
§11. Bu iki farklı haktan, biri benzer b ir suçun işlenm esini
önlem ek ve sınırlandırm ak için suçu cezalandırm ak, diğeri yalnızca
zarar görene ait olan zararın telafisini istem ek, cezalandırm a ortak
hakkı sulh hakim inin eline, hakim olm asından dolayı, geçer. H akim
g e n e llik le kam u y a ra rı y asan ın u y g u la n m a m a sın ı g e re k tir­
diğinde, otoritesine dayanarak suç işleyenleri cezalandırm aktan
vazgeçebilir, fa k a t za ra ra uğrayan bir şa h ıs a d ın a b u h a k ta n
v a z g e ç e m e z . Z a ra ra u ğ ra y a n ş a h ıs k e n d i a d ın a s u ç lu n u n
cezalandırılm asını, talep etm e hakkına sahiptir v e y a ln ız ca o bu
h a k ta n v a z g e ç e b ilir. Z a ra r g ö ren k e n d in i k o ru m a h a k k ın a
dayanarak, suçlunun m allarına ve hizm etine el k oym a y etkisine
sahiptir. Ç ünkü h er insanın insanlığı korum ak hakkı nedeniyle
suçu cezalandırm ak, suçun yeniden işlenm esini ö n lem ek v e bu
am açla m akul olarak yapabileceği ne varsa onu y a p m a k yetkisi
vardır. B ö y îece d oğa d urum unda h er in san , h e m d iğ e rle rin i
telafisi m üm kün olm ayan aym şeyi yapm aktan, onu yapm aya
yelten en leri cezalandırm a Örneği yoluyla, c a y d ırm a k h em d e
insanları aklı, ortak kuralı ve Tanrı'nm insanlığa verdiği ölçütü,
b irine âdil o lm ayan b ir şid d e t u y g u lay arak o n u k a tle tm e k le
34 Hükümet Üstüne İkinci Tez

re d d e d e re k b ü tü n in san lığ a karşı savaş ilân e d e n b ir k atili


ö ldürm e y etk isin e sahiptir; ve dolayısıyla [bu adam ] İnsanın
birlikte ne bir toplum kurabileceği ne güvenlikte olacağı vahşi
h ay v a n la rd a n b iri olan bir aslan ya da kaplan g ib i o rta d a n
k a ld ırıla b ilir: Ve b üyük doğa yasası b u n a d a y a n ır, Kim bir
in sa n ın k a n ın ı a k ıtırsa onun kanı bir insan ta ra fın d a n
akıtılm a lıd ır . Ve K abil herk esin bö y le b ir su ç lu y u o rta d a n
kaldırm aya hakkı olduğuna öylesine tam bir şekilde İnanıyordu ki,
kardeşinin katledilmesinden sonra, o şu çığlığı atıyordu: Beni bulan
her kimse beni katledecektir; bu bütün insanların yüreğindeki apaçık
b ir ferm andır.
§12. Aynı nedenle doğa durum unda b ir insan yasanın daha
önemsiz ihlâllerini cezalandırabilir. Belki de [yasayı çiğneyenin]
ölüm cezasına mı çarptırılm ası istenecektir? B enim [bu soruya]
yanıtım , her yasa ihlâlinin bu ihlâli suçlu için kötü b ir pazarlık
k o n u s u y a p a c a k , o n u n y a say ı ç iğ n e m e m e si için b ir n e d e n
teşkil edecek ve diğerlerini aynı şeyi yapm am aları için korkutm aya
y e te c e k d e re c e d e ciddî bir cezası o lm alıdır, o lacaktır. D o ğ a
durum unda işlenebilecek her suçun doğa durum undaki cezası bir
ulus oluştuktan sonra verilebilecek cezayla eşit olabilir. Tabii
y a san ın d e ta y ların ı vey a cezalan d ırm a Ö lçütlerini e le alm ak
benim şu anki amacım ın ötesinde olsa da, böyle bir yasanın olduğu
ve bu y a san ın rasy o n el b ir y a ra tık ve h u k u k ö ğ re n c isi için
ulusların p o z itif yasaları kadar makul ve açık olduğu kesindir.
H a tta , ö n ü n , sö zcü k lere dökülm üş k a rşıt ve g izli ç ık a rla rın
ardında koşan insanların fantezileri ve kannaşık tertiplerinden, aklın
a n la ş ılm a s ı d a h a ko lay o ld u ğ u sü rece, d a h a a ç ık tır. Ç ünkü
ü lk e le r in y e re l y a s a la rın ın b ü y ü k k ıs m ı ta b iî y a s a y a , ki
b erik iler ona göre düzenlenip yorum lanır, dayandıkları kadar
doğrudur.
§ 1 3 . B u g a rip d o k trin e , doğa durum unda herkes doğa
yasasını uygulama yetkisine sahiptir, sanırım insanların kendi
davalarının yargıçları olm alarından, öz-sevginin insanları kendi­
Hükümet Üstüne ikinci Tez 35

lerine ve arkadaşlarına karşı taraflı yapm asından hareketle itiraz


edilecektir. Ö te yandan, hastalıklı bir kişilik yapısı, tutku ve intikam
insanları diğerlerini cezalandırırken uç noktalara sürükleyecektir.
B ö y le c e k a rm a ş a v e d ü z e n s iz lik te n b a ş k a b îr ş e y o r ta d a
kalm ayacaktır ve bu nedenle Tanrı taraflılığı ve insanın şiddetini
önlemek için h ükümet tayin etmiştir. Ben sivil hükümetin insanların
k e n d i k e n d ile r in in y a r g ıç la r ı o ld u ğ u d o ğ a d u r u m u n u n
olum suzluklarına uygun bir çare olduğunu kolayca kabul ederim ;
çünkü kendi kardeşine zarar verecek kadar insafsız olan biri nadiren
işlediği bir kusur için kendi kendini m ahkûm edecek k adar âdil
olur. F akat bu itirazı y ap an ların m utlakiyetçi k ra lla rın insan
olduklarım hatırlamalarını arzu ederim; ve eğer hüküm et insanların
kendi kendilerinin yargıçları olm alarından kaynaklı kötülüklerin
çaresi olacaksa, ve dolayısıyla doğa durum u devam etm eyecekse,
ç o ğ u n lu ğ a hükm eden b ir ad am ın k e n d is iy le ilg ili k o n u la rı
yargılam a özgürlüğü olduğu, bütün uyruklarına h e r n e iterse onu
yapabildiği, kimsenin onun yaptıklarım sorgulam a v e kontrol etm e
özgürlüğü olmadığı, ve ne yaparsa yapsın, ister akıl, ister hata, ister
tu tk u y la, u y ru k la rın ın o n a itaat etm esi g erek en b ir [adam ın
yönetim inde olan] hüküm etin ne tü r bir hüküm et biçim i olduğunu
ve doğa durum undan ne kadar daha iyi olduğunu b ilm ek isterim ?
İnsanların başkasının h aksız iradesine boyun eğ m ek z o ru n d a
olm adığı doğa durum u daha iyidir. Ve kendisi ü e ilgili y a da
başka bir durum da yargıda bulunan yanlış bir yarg ıd a bulunursa,
insanlığın geri kalanına hesap verm ek durum undadır.
§ 14. O lası bir itiraz olarak sıkça sorulan bir soru böyle b ir doğa
durum unda insanların nerede bulunduğu veya h a tta bu durum da
herhangi bir insan olup olm adığıdır? B u soruya b ir y a n ıt olarak
şimdilik şu söylenebilir: Yeryüzündeki bütün bağım sız hüküm etlerin
prensleri ve yöneticileri doğa durum unda olduklarından, dünyanın
bu durum da insanların asla olmadığı ne de olacağı b ir y e r olm adığı
açıktır. Ben bütün bağımsız toplulukların yöneticilerinden, onlar isler
diğerleri ile bir anlaşm a içinde olsun ister olm asın, söz ettim . Çünkü
36 Hükümet Üstüne İkinci Tez

in sa n la r a rasın d a y a p ıla n h e r a n laşm a doğa du ru m u n u sona


erdirm ez, fakat sadece karşılıklı olarak tek bir toplum kurm ak ve
bir hüküm et çatısı altında birleşm ek üzere yapılan anlaşm a doğa
durum unu sona erdirir. İnsanlar birbirleriyle başka sözleşm eler ve
anlaşm alar y ap ab ilir ve gene d e doğa d urum unda olabilirler.
G arcilasso de la Vega’nın Peru tarihini anlatırken sözünü ettiği çöl
b ir a d ad a iki dam a rasın d ak i v e y a b ir İsv eçli ile A m erik an
orm anlarındaki bir K ızılderili arasındaki takas am açlı vaatler ve
pazarlıklar, m ükem m el bir doğa durum unda olm alarına rağm en,
birbirlerine göre onları bağlayıcıdır. Ç ünkü doğruluk v e sadakat
insana bir toplum un üyeleri olarak değil, insan olarak aittir.
§15. D oğa durum unda hiçbir zam an b ir insanın bulunm adığını
sö y ley en lerin k a rşısın a y a ln ız ca y a rg ıç H ooker'ın o to rite sin i
çıkarm akla yetinm eyeceğim . Ecel. Pol. Lib.i. A îtböl. 10'da o şöyle
diyor: Şimdiye kadar sözü edilen yasalar, yani tabii yasalar,
insanları mutlak olarak bağlar, hatta insan olarak onlar, hiçbir
zaman oturmuş bir bağlaşıklıkları olmasa da, kendi aralarında
ne yapılm ası veya yapılmaması gerektiğine ilişkin bir anlaşma
yapmamış olsalar dahi, bu böyledir. Fakat biz kendi başımıza,
doğam ızın arzuladığı gibi, insanın a sli değerine uygun bir
hayat için g erekli olan şeyleri tam o larak sağlayam ayız.
Dolayısıyla, tek başına yaşayan insanlar olarak bizde bulunan
ku su r ve y e te r siz lik le ri g id erm ek için b iz d o ğ a l o la ra k
başkalarıyla bir toplum ve' bağlaşıldık kurm ak arayışı içine
gireriz. Bu insanların ilk başta siyasal topluluklar halinde bir
araya gelerek birleşme nedeniydi. F akat ayrıca bütün insanların
doğal olarak o durum da olduğunu ve kendi rızalarıyla kendilerini
siyasal bir toplum un üyeleri yapana kadar da öyle kaldıklarını
düşünüyorum . Ve ben açıkça ifade etm ek gerekirse, bu sürecin bu
şekilde sonuçlanm asından şüphe etm iyorum .
BÖLÜM III
Savaş Burumu

§ 16. Savaş durumu bir düşm anlık ve tah rip etm e durum udur:
ve dolayısıyla hırs ve aceleyle değil fakat başkasının hayatı üzerine
kurulm uş bilinçli bir tasarım ın söz veya eylem le ilân edilm esi, bu
ilânı yapan kişiyi söz konusu niyetini ilân elliği k işiy le savaş
durumuna sokar , ve böylece canını başkasının y a d a o n a katılan
ve onun kavgasını benim seyen herhangi bîr insanın saldırısına
m aruz bırakır. Beni tahrip etm ekle tehdit edeni tah rip etm e hakkım
m akul ve âdil bir haktır. Çünkü, doğanın tem el yasası gereği,
insan m üm kün olduğunca korunm alı, bütün insanları korum ak
olanaklı olm adığında, m asum olanın güvenliği tercih edilm elidir.
Ve bîr kişi kendisiyle savaşan, ya da kendisine karşı b ir düşm anlığı
olduğunu keşfettiği kişiyi b ir kın'-t y a da aslanı öldürm e gerekçesi
ne ise o gerekçeye dayanarak öldürebilir; çünkü böyle adam lar
ortak doğa yasasını tanım azlar, kaba kuvvet ve şiddetten başk a bir
kuralları yoktur ve bu nedenle [onlara] avlanan vahşi hayvanlara,
tehlikeli ve kötü yaratıklara, kî bu yaratıklar h e r ne zam an güçleri
y e te rs e a v c ıla rın ı y o k e d e c e k le rd ir, m u a m e le e d ild iğ i g ib i
m uamele edilebilir.
§ 17. Ve böylece her kim ki başka b ir adam ı kendi m u tlak
egemenliği altına alm aya girişir, kendini o adam la savaş durumuna
sokar; bu girişim onun yaşamı üzerine yapılmış birtasarım ın ilânıdır.
Çünkü her kim ki benim rızam olm adan benî egem enliği altın a
alm aya çalışır, [bu] o kişi beni ele geçirdiğinde beni istediği gibi
38 Hükümet Üstüne İkinci Tez

kullanacağı ve beni kendini eğlendirm ek için ortadan kaldıracağı


sonucuna varm ak İçin bana bir gerekçe verir: çünkü kim se beni
güç kullanım ı yoluyla [istediklerini yaptırm aya] zorlam ayacaksa,
ki bunun aksi benim özgürlük hakkım a aykırıdır, yani beni köle
yapm ası söz konusu olm ayacaksa, beni m utlak egem enliği altına
a lm ak istem ez- B ö y le b ir güç sahibinden k u rtu lm a k ken d in i
korum anın yegâne güvencesidir. Ve akıl béni korum a kalkanı olan
özgürlüğümü elim den alacak olanı varlığım ın düşm anı olarak
görm em i em reder ki böylece her kim ki beni köle yapmaya girişir,
k e n d isin i b en im le savaş d u ru m u n a sokar. H e r k im ki d o ğ a
d u ru m u n d a b irisin in özgürlüğünü elin d en alır, n a s ıl to p lu m
durum unda toplum un veya ulusun üyelerinin özgürlüğünü ele
geçirenin başka h er şeyi ele geçirm eyi tasarladığı düşünülürse,
o kişinin doğa durum unda da özgürlüğün tem eli olduğu başka her
şey i alm ay ı ta s a rla d ığ ı v a rs a y ılır v e bu n e d e n le o k iş in in ,
özgürlüğünü ele geçirm eye yeltendiği k işilerle savaş durumu
içinde olduğu düşünülmelidir.
§ 18. B u b ir adam ın kendisini kuvvet kullanm ak yoluyla teslim
alarak kendisinden para veya her ne istiyorsa alm ak dışında onu
hiç incitm em iş, ne de hayatına kast etm iş bir hırsızı öldürmesini
m eşru yapar. Çünkü hiçbir hakkı olm adığı halde m aksadı ne ise
o n a ulaşm ak için kuvvet kullanarak beni teslim alm aya yeltenen,
özgürlüğümü benden alan birisinin beni teslim aldığında başka
h e r şeyi alm ayacağını düşünm em ek için bir neden görem iyorum .
Ve dolayısıyla ona, benim le savaş durumuna giren bir kimse gibi
davranm am , yani yapabilirsem onu öldürm em benim için yasaldır.
Ç ünkü h e r kim ki savaş durum unu m eydana getirir ve o durum da
bir saldırgandır, kendi eliyle kendisini böyle haklı bir tehlikeye m aruz
bırakır.
§19. Ve burada, bazı adam ların birbirine karıştırdığı doğa
durumu ile savaş durumu arasındaki fa rk açıkça görülür, kî bu
fark b arış, iyi niyet, karşılıklı yardım ve k o ru m a durum u île
d ü şm an lık , kötülük, şiddet, ve karşılıklı tah rip e tm e durum u
Hükümet Üstüne ikinci Tez 39

arasındaki fark kadar büyüktür. O rtak b ir üstün o to rite olm adan


birbirleriyle aklın emirlerine göre yaşayan v e birbirlerini yargılam a
yetkisi olanların durum u elbette doğa durumudur. F akat zo rbalık
y a da başka biri üzerinde zorbalığa başvurm a tasarım ın ın ilânı v e
huzaır için başvurulacak ortak bir üstün otorite olm adığı durum ise
savaş durumudur. Ve bu üstün otoriteye başvurm a isteği saldırgan
kişi toplum un b ir üyesi ve tam dık d a olsa, kişiye o n a k arşı savaş
ilâ n e tm e h a k k ı v e rir. B ö y le c e y a s a y a b a ş v u r a r a k z a r a r
verem ediğim , ben im için d eğ erli o lan n e v a rs a ç a la n h ırsızı
Öldürebilirim. Çünkü beni korum ak için yapılan y a s a hâlihazırdaki
z o rb a lık ta n b e n im h a y a tım ı k o ru y a m a y a c a k s a , k i b i r k e z
kaybolduğunda telâfisi im kânsız bir kayıptır, benim kendi kendim i
savunm am a izin verir ki bu savaşm a hakkı, saldırganı öldürm e
özgürlüğüdür. B unun nedeni saldırganın, işlenen suçun telâfisi
m üm kün değilse, çözüm için .ortak b ir y a rg ıc a y a d a y a san ın
hükm üne başvurm aya zam an bırakm am asıdır. Yetki sahibi ortak
bir yargıca sahip olma isteği bütün insanları doğa durumuna
sokar, hakkı olm adan bir insana uygulanan zorbalık, ortak bir yargıç
olsun olm asın savaş durum u yaratır.
§20. Fakat gerçek zorbalık sona erdiğinde, toplum daki bireyler
arasındaki savaş durumu son bulur v e e ş it o la n h e r iki ta r a f
yasanın âdil belirlenimine tabi olur; çünkü o zam an geçm işteki zarar
için [yargıca] başvurm a ve gelecekte olab ilecek zararı önlem e
olanağı ortaya çıkar. Fakat, doğa durum unda old u ğ u gibi, p o z itif
yasalara ve yetki sahibi yargıçlara böyle b ir başv u ru n u n olm adığı
yerde, savaş durumu bir kez başladıktan sonra , m asum tarafın,
düşm anı her ne zam an yapabilirse tah rip etm e hak k ıy la beraber,
saldırganın barış te k lif edene v e yaptığı h e r yanlışı telâ fi edecek
m addeler üzerinde uzlaşm aya varana, v e m asu m a gelecek için
güvence v e re n e k a d a r devam eder. Y asay a v e o lu ştu ru lm u ş
yargıçlara başvurunun m ümkün olduğu fakat bu çözüm ün adaletin
açıkça saptırılm asıyla ve yasanın yüzsüzce baza adam ların şiddetini
veya zararlarını devam ettirmesi veya korunm ası İçin saptırılm asıyla
40 Hükümet Üstüne îkincı Tez

ortadan kaldırıldığı durum da savaş durum undan başka bir durum


tasavvur etm ek zordur. Çünkü her ne zam an şiddet kullanılır ve
yaralam a olursa, bu adaleti yerine getirm ekle görevlendirilenlerin
eliy le de olsa, gene de bir şiddet ve yaralam adır. H er ne kadar söz
konusu şiddet ve yaralam a yasanın isim, iddia ve biçim leriyle,
m asum u korum ak ve hakkım aram ak am acıyla, bütün uyruklara
önyargısız ve tarafsız uygulandığı sözleriyle renklendirilse de, bu
böyîedir. H er ne zam an bu iyi niyete dayanılarak yapılm azsa, acı
çekenlere savaş ilan edilir, ki onların bunu düzeltmek için yeryüzünde
başvuracakları bir m erci yoktur ve geriye tek çare olarak onlara
bunu yapanları Tanrı'ya havale etm ek kalm aktadır.
§21. B u savaş durum undan kaçınm ak (ki bu durum da Tanrı’dan
başka sığınacak kim se yoktur ve en ufak bîr farkın ortadan kalkm a
eğilim inde olduğu bu durum da bİrbirıyle çarpışanlar arasında
b ir k a ra ra v a ra c a k b ir o to rite y o k tu r) in sa n la rın b ir toplum
oluşturm ası ve doğa durum unu bırakm asının Önemli bir nedenidir.
Ç ünkü yeryüzünde huzur için kendisine başvurulacak bir gücün,
otoritenin olduğu yerde, savaş durumunun devam etm esi engellenir,
ve anlaşm azlık bu güç tarafından b ir karara bağlanır. Jephtha ve
A m m o n ite s a ra s ın d a k i a n la ş m a z lık ta h a k lıy ı b e lirle y e c e k
yeryüzünde böyle üstün bir hukuk, böyle bir m ahkem e v ar olm uş
olsaydı, onlar asla savaş durumu içine girm em iş olacaktı. Fakat biz
onun T anrıya başvurm ak zorunda bırakıldığım görm ekteyiz. Lord
Yargıç ( d e m e k te d ir o ) bugünlerde İs ra il'in ço cu kla rıyla
Ammon’un çocukları arasında yargıç ol, Yarg. xi. 27, v e ondan
s o n ra s o ru ş tu ra ra k v e o n u n y a rg ıs ın a d a y a n a ra k o k o lu n u
m ücadele için kaldırır. D olayısıyla, sorunun ortaya konulduğu
b ö y le a n la şm a z lık la rd a kim yargıç olacaktır ? B u n d a n k a st
ed ilen anlaşm azlığı çözecek o lan olam az; h erk es Jephtha'nm
burada n e söylediğini-Lord, Yargıç yargıîayacak-bilir. Y eıyüzünde
b ir y a rg ıc ın o lm ad ığ ı yerde, başv u ru göky ü zü n d ek i T anrı’ya
olacaktır. B u soru öyleyse şu anlam da yorum lanam az. B aşkasının
kendisini benim le savaş durum una sokup sokm adığına v e benim ,
Hükümet Üstüne İkinci Tez 4!

J e p h th a 'n ın y a p tığ ı g ib i, T a n rıy a b a ş v u r u d a b u lu n u p


bulunm ayacağım a kim karar verecek? Bu soruya ilişkin olarak,
ben kendim yalnızca kendi vicdanımda yargıç olabilirim, aynı o büyük
günde bütün insanların yüce yargıcına vereceğim y a n ıt gibi.
B Ö L Ü M IV
K ö le lik

§22. İnsanın doğal özgürlüğü yeryüzündeki herh an g i b ir ustun


güçten bağım sız olm ak, bir adam ın iradesi vey a h u k u k î oto ritesi
altında değil, fak at sadece doğa y asasın a ta b i olm aktır. İnsanın
toplumdaki özgürlüğü herhangi b ir y asam a erk in in egem enliği
altında olm ak değil, fakat kendi rızasıyla ülkesinde kurulan y asam a
erkinin egem enliği altında olm aktır. N e de [bu özgürlük] herhangi
bir iradenin egem enliği veya herhangi bir y asan ın sın ırları içinde
o lm aktır, fak at y a sa koyucunun k en d isin e o lan g ü v e n e lâyık
olarak yaptığı yasanın emri altında olm aktır. Ö zgürlük , öyleyse,
Sör R. F.'nin bize söylediği şey değildir, G özlem ler, A . 55. Herkes
için özgürlük listeye koyduğunu yapmak, istediği gibi yaşamak,
ve herhangi bir yasanın bağlayıcı gücü altında olm am aktır .
F a k a t b ir hüküm etin idaresi altın d a insanların ö z g ü r olm ası o
toplum da herkes İçin geçerli b ir an a kurala, o to p lu m u n yasam a
e rk i ta r a fın d a n y a p ıla n b ir k u ra la s a h ip o lm a k v e o n u n la
yaşam aktır. B u kuralın em retm ediği her şeyde de kendi iradesi
doğrultusunda hareket etm e özgürlüğü ve b a şk a b ir adam ın daim i
olm ayan, belirsiz, keyfî iradesine tabi olm am aktır. Ç ünkü doğanın
özgürlüğü tabii yasanın dışında bir sınırlam a altında bulunm am aktır.
§23. B u m utlak ve gelişigüzel (keyfi) güçten serb e stlik İnsanın
korunm ası için o kadar gerekli ve onunla yakından ilişkilidir ki, b îr
insan hayatını onun için feda edebilecek bir suç işlem em işse, ondan
ayrılam az. Ç ünkü kendi hayatını belirlem e g ücüne sa h ip olm ayan
44 Hükümet Üstüne îkinci Tez

b ir insan* b ir anlaşm ayla veya kendi rızasıy la (onay vererek),


kendisini başkasının kölesi yapam az; ne de k en d isin i, her ne
zam an isterse canını alm ası için, başkasının m utlak, gelişigüzel
gücüne tabi kılabilir. K im se sahip olduğundan daha fazla bir yetkiyi
[başkasına] verem ez; ve kendi hayatına son verem eyen [verm e
hakkı olm ayan] kişi başkasına yaşam ı üzerinde b ir yetki verem ez.
A slında b ir kişi kendi hatası, ölüm ü hak eden b ir eylem i nedeniyle
y aşam a hakkını kaybederse, onu cezalandıran (ele geçirdiğinde],
suçlunun hayatım elinden almayı erteleyebilir ve o n a zarar venneyip,
onu kendi hizm eti için kullanabilir. Çünkü suç işleyen her ne zaman
köleliğin zorluğunun hayatının değerini geçtiğini düşünürse, onun
efendisinin iradesine direnerek, kendi ölüm üne yol açm ası kendi
elindedir.
§24. B u savaş durumunun meşru bir fa tih ile tutsak arasında
devam ettiği m ükem m el bir kölelik durum undan b aşk a b ir şey
değildir. Ç ünkü, b ir kez aralarında b ir anlaşm a y aptıklarında, b ir
ta ra f güç kullanım ını sınırlam ayı, öb ü r ta r a f d a ita a t etm eyi kabul
ettiğinde, savaş durum u ve kölelik, anlaşm a devam ettiği sürece,
durur. Çünkü, belirtildiği gibi, hiç kimse bir anlaşm a ile sahip olmadığı
şe y i, y a şa m ı ü z e rin d e b e lirle y ic i o la n b ir g ü c ü , b a ş k a s ın a
devredem ez.
İtira f etm eliyim ki Y ahudiler arasında, d iğ er m illetler arasında
olduğu kadar, insanların kendilerini sattıklarını görürüz. Fakat, açıktır
ki, bu satış yalnızca ağır işler yapmak içindir, kölelik için değil. Çünkü,
açık ça görülm ektedir ki, satılan şahıs m utlak, keyfi, despotik b ir
gücün idaresi altında olmamıştı. Çünkü efendinin herhangi bir anda
onu öldürm e yetkisi söz konusu değildi ve o belli b ir an'dan sonra
se rb e st bırak ılm ak m ecb u riy etin d ey d i. B ö y le b ir h izm etk arın
efendisi onun hayatı üzerinde gelişigüzel güç kullanm aktan o kadar
uzaktı ki, o onu zevk için sakat bırakam ayacağı gibi, b îr gözün veya
dişin kaybedilm esi onu serbest bırakm a nedeniydi. (E xod. xix.)
BÖLÜM V
M ülkiyet

§25. îster insanların, bir kez doğduktan sonra, kendilerini korum a


ve sonuç olarak et ve içeceğe, ve doğanın yaşam larını sürdürm eleri
için verdiği diğer şeylere hakkı olduğunu söyleyen doğal ak lı
düşünelim ; ister T ann'nm A dem ’e ve N u h 'a, v e o n u n o ğ u lla rın a
bağışladığı dünyevî şeylerin bir açıklam asını veren aydınlanm ayı
(vahiy), açıktır ki Tanrı, kral D avid'in söylediği g ib i, P s a I.c x v J 6 ,
yeryüzünü insanoğullarına verm iştir, onu insanlığa o rta k o lara k
vermiştir. Fakat hâl böyleyken, bir kişinin nasıl olup d a herhangi bir
şeyi m ülkü edindiği bazılarına anlaşılm ası güç görünm ektedir. B en
b u n a şu y a n ıt ı v e r e r e k k e n d i k e n d im i t a t m i n e tm e k le
yetinm eyeceğim : E ğer Tanrının dünyayı A dem 'e ve ço c u k la rın a
ortak olarak verdiği varsayım ından hareketle Özel m ülk edinim i zo r
görünüyorsa, evrensel bir kral d ışında herhangi b îr insanın şu
varsayım üzerinden herhangi bir m ülk edinm esi im kansızdır: Tanrı
dünyayı A dem 'e ve, geriye kalan bütün ardıllarını dışlay arak , onu
tak ip eden m irasçılarına verdi. Fakat ben insan ların T a n n 'm n
insanoğluna ortak olarak verdiğinin birkaç p arçasın ı, o n lara ortak
olanların sözlü anlaşm aları olm adan, nasıl m ülk edinebileceklerini
gösterm eye çalışacağım .
§26. D ünyayı insanlara ortak olarak v eren T an rı, in sa n la ra
ayrıca dünyayı hayat için en avantajlı ve uygun biçim de kullanm aları
için akıl vermiştir. Yeryüzü, orda olan her şey, insanlara v arhklannın
konforu ve desteklenm esi için verilm iştir. Ve yeryüzünün doğal
46 Hükümet Üstüne İkinci Tez

olarak ürettiği bütün m eyveler ve beslediği hayvanlar insanoğlunun


o rta k m ü lk ü o ls a d a , b u n la r d o ğ a n ın e lin in k e n d iliğ in d e n
ürettiği şey ler olduğundan ve kim se başlangıçta onların herhangi
biri üzerin d e insanlığın geri kalanını, o n la r bu şe k ild e doğal
durum larında olduklarından, dışlayacak şekilde Özel bir egem enlik
k u ra m a y a c a ğ ın d a n , fa k a t bu şe y le r aynı z a m a n d a in sa n la rın
k u lla n ım ı iç in v e r ild ik le r in d e n , o n la rın h e r h a n g i b ir işe
yaram aları y a d a herhangi b ir adam a yararlı olm aları için şu veya
bu şekilde paylaşımlarını sağlayacak bir araç olm alıdır. B ir şeyi
çevreleyerek m ülk edinm eyi bilm eyen ve hâlâ o rtak o lan d a bir
k ira c ı o lan v a h ş i K ız ıld e riliy i b e sle y e n m ey v e v e y a g ey ik ,
K ızıld erilin in o lm alıdır ve öylesine onun, yani onun b ir parçası,
o lm alıdır ki onun yaşam ım idam e ettirm esi için faydalı olm adan
Önce başkası ona hak İddia edem esin.
§27. Yeryüzü ve tüm ilkel yaratıklar insanoğluna o rta k olarak
verilm iş o lsa da, h er İnsan kendi benliğine sahiptir. B una kişinin
ken d isin d en başka kim senin hakkı yoktur. V ü cudunun em eği,
ellerinin işi, uygun b ir deyişle, kişinin kendisinindir diyebiliriz.
Ö yleyse doğanın verdiği haliyle kişinin ondan elde ettiği her ne ise,
em eğini karıştırdığı, kattığı şey onundur ve bu nedenle onu kendi
mülkü yapar. B ir şeyin doğanın verdiği ortak halinden çıkarılm ası,
bu şekilde emekle ona b ir şey katılm ası diğer insanların o şey
üzerindeki o rtak hakkını ortadan kaldırır. Emeğin em ek verenin
sorgulanam az m ülkü olm ası nedeniyle, bir kişinin em eğini bir kez
kattığ ı şeye em ek katandan başka kim se hak iddia edem ez, en
azından o rtak o lan d a başkalarına [em ek katılandan] y eterin ce ve
iyi durum da bırakılan yerde.
§28. K endini b ir m eşe ağacının altındaki palam utları toplayarak
vey a b ir ağaçtan kopardığı elm alarla besleyen b ir kim se onları
k esin o larak kendi m ülkü yapar. K im se bu n ların onun gıdası
olduğunu reddedem ez. O zam an sorarım , onlar ne zam an onun
olm aya başladı? O nları sindirdiğinde m i? Ya da onları yediğinde
m i? Ya da onları kaynattığında m ı? Ya da onları eve getirdiğinde
Hükümet Üstüne İkinci Tez 47

m i? Ya da onları topladığında m ı? Ve açık tır ki, e ğ e r İlk to p lam a


onları onun yapm ıyorsa, başka hiçbir şey yapam az. O em ek onlarla
ortak olan arasında bir fark yarattı; onlara doğanın, h e r şeyin ortak
anasının yapm ış olduğundan dah a fazla b ir şey ekledi v e b ö y lece
on lar onun özel m ülkü oldu. H erhangi bir kim se, o n u n bu şekilde
elde ettiği palam ut ve elm alara (o onları k e n d isin in y a p m a k için
bütün insanlığın onayım a lm a d ığ ın d a n ) b ir h a k k ı o lm a d ığ ın ı
söyleyecek mi? O rtak olana ait olanı bu şekilde kendisinin yapm ası
bir h ırsızlık m ıydı? E ğer böyle bir onay gerekli o lsay d ı, T anrının
ona bahşettiği bolluğa rağm en insan açlık çekerdi. B iz sözleşm eyle
ortak m ülk olarak kalan ortak, alanlarda, ortak o lan ın b ir kısm ın a
el konulm ası ve doğal durum undan çıkarılm asının ö zel mülkiyetin
başlangıcı olduğunu görüyoruz, ki bu o lm adan o rta k o la n b ir işe
yaram az. Ve bu y a da şu parçanın alınm ası Ortak o la n a h a k iddia
eden herkesin sözlü rızasına bağlı değildir. B u n a g ö re, atım ın
beslendiği otlar; hizm etçim in kestiği çim ler; v e b a şk ala rıy la ortak
h a k sa h ib i old u ğ u m h e rh a n g i b ir y e rd e n ç ık a rd ığ ım m ad e n
cevheri, kim senin tayini y a da onayına g e re k o lm a d a n benîm
mülküm olur. B ana a it o lan em eğim , k a rıştığ ı ş e y le ri iç in d e
bulundukları ortak durum dan çıkarır ve benim onlardaki m ülkiyet
hakkım ı sabitleştirir.
§29. O rtak o landa pay sahibi olan herkesin a ç ık onayını alarak
bir kim senin ortak olandan herhangi bir bölüm ü kendisinin yapm ak
için gerekli olan şart, çocuklar ve h izm etkarlar b ir e t parçasım -
oıılara babaları veya efendileri tarafından o rta k o lan d an verilen-
herkese kendi payına düşeni verm eden kesem ezler. Ç eşm eden
akan su herkesindir, fakat kim çeşm eden doldurulan testideki suyun
onun olduğundan şüphe edebilir? O nun em eği o nu o rta k o lunan ve
onun bütün çocuklarına eşit olarak ait olan doğanın ellerinden çekip
alır ve böylece onu kendisinin yapar.
§30. B öylece aklın bu yasası geyiği onu öldüren K ızıld erilin in
yapar. O nun, önceleri herkesin ortak hakkı o lsa d a , o n a em ek
verenin malı olm asına izin verilir. Ve insanlığın uygarlaşm ış sayılan
48 Hükümet Üstüne İkinci Tez

kısım ları arasında bu hala geçerlidir. O nlar m ülkiyeti, bu orijinal


tabii yasayı belirlem ek için p o zitif yasalar yapıp bunları çoğalttılar
çünkü önceden ortak alanda bulunana yönelik ilk m ülk edinim i hala
devam eden bir durum dur. Bu şekilde, b ir kim senin okyanustan, o
büyük ve hala insanlığın ortak malı olarak kalandan elde ettiği balıklar
veya b ir kim senin doğal halinden çıkarıp elde ettiği esm eram berîer
için harcadığı em ek onları onlar için zahm et çekenin m ülkü yapar.
Ve hatta kendi aram ızda bile, herhangi bir kim senin avladığı yaban
tavşanı onu av sırasında takip edenin sayılır. Ç ünkü b ir hayvan
olarak, o ortak olan içinde görülür ve kim senin özel m ülkü değildir.
H er kim ki bu türün b ir üyesini bulm ak ve tak ip etm ek için em ek
harcayarak onu ortak olana ait olduğu doğa durum undan çıkarm ışsa,
onu özel m ülkü yapm aya başlam ıştır.
§31. Belki de buna itiraz edilecektir; denilecektir ki, eğer palam ut
vey a yeryüzünün diğer m eyvelerini toplam ak doğruysa, o zam an
herkes istediği kadar m eyve toplayabilir. Benim b una yanıtım , hayır
öyle olmaz olacaktır. B ize bu m ülkün verilm esini sağlayan doğa
y a s a s ı bu m ülkü aynı zam anda sınırlar .: Tanrı bize her şeyi
bolca verm iştir , 1. Tim vi. 17, [sözü] ilham la doğrulanan aklın
sesidir. Fakat Tanrı bize verdiği şeylerin ne kadarını kullanm am ıza
izin v erir? Kullanabildiğim iz kadar . Ç ürüm eden ö n ce herhangi
b ir insan yaşam ını kolaylaştıracak k ad ar doğal kaynağa em eğini
k arıştırarak o kaynağı m ülkü edinebilir. B undan arta kalan h er ne
ise, o kişinin p ayına düşünden fazladır ve b aşkalarına aittir. Tanrı
tarafından insan İçin yapılan hiçbir şey o şeyin çürüm esi veya tahrip
olm ası için yapılm az. Ve böylece, doğal kaynakların bolluğu göz
önünde bulundurulduğunda, dünya üzerinde bu kaynakları kullanan
çok az insanın olduğu uzun bir zam an vardı. Ve b ir insanın kendi
e m ek v e çabasıyla kullanabileceği m iktar bu kaynağın ç o k küçük
b ir b ö lü m ü n ü olu ştu rm ak tay d ı ve bu d a b a şk ala rın ın gözüne
batmamaktaydı. Bu özellikle de bir kim se kendi kullanımı için gerekli
olan söz konusu m iktarı akıl tarafından konulan sın ırlar içinde
tuttuğunda geçerli olan b ir şeydi. B u şekilde eld e edilen m ülk
Hükümet Üstüne İkinci Tez 49

üzerinde kavgalar veya birbiriyîe çatışan hak iddiaları olam azdı.


§32. Fakat mülkiyetin tem el konusu yeryüzündeki m ey v eler
ve ü zerin d e yaşayan hay v an lar d eğ il, yeryüzünün kendisidir ;
başka her şeyi kendisiyle birlikte taşıdığından, san ırım y e te rin c e
açıktır ki, toprağın mülkiyeti de üzerinde ta şıd ığ ı şey lerin m ülk
edinilmesi şeklinde olur. Bir adam sürdüğü, ektiği, doğa! durum undan
çıkarıp geliştirdiği ve ürününden faydalandığı kadar bir toprak
parçasını mülkü edinebilir. Bu adam em eğiyle sö z k o n u su to p ra k
parçasını ortak m ülkiyet konusu olan yeryüzünden e ld e ed er. N e
de herkesin o to p rak parçasına e şit hakkı olduğunu v e d o lay ısıy la
bütün insanlığın onayı olmadan, bir adamın bir toprak parçasını m ülk
ed in e m ey e c e ğ ın i sö y lem ek bu hakkı g e ç e rs iz k ıla r. D ü n y a y ı
insanoğluna ortak olarak veren Tanrı, aynı zam anda insanın ihtiyacı
olduğu şeyi elde etm esi için em ek s a rf etm esini em retm iştir. Tanrı
ve onun aklı insana yeryüzünü tarım a elverişli h a le g etirm esin i,
yani yaşam ına faydalı olması için toprağı geliştirm esini v e kendisine
ait olanı, em eğini bunun için harcam asını em retm iştir. T anrı'nm
em rine uyarak toprağı elverişli hale getiren, süren, eken kişi, ektiği
top rak p arç a sın a kendi m ülkiyetine a it o lan , b a şk asın ın hakkı
olm ayan, ne d e başkasının ondan haklı bir n ed en le ala b ile c e ğ i b ir
şeyİ-em eği-böylece o to p rak parçasına eklem iş olur.
§33. N e d e bu şekilde bir toprak parçasının g eliştirilerek m ülk
edinilm esi başka b ir adam a haksızlık sayılır, çü n k ü h â lâ y e te rin c e
ve iyi duru m d a to p rak parçası vardır; v e [bu to p ra k p a rç a sın ın
büyüklüğü] toprağı daha yeni işlemiş olanların kullanabileceğinden
daîıa fazladır. B öylece bir kişinin b ir to p rak p arçasın ı k e n d isi için
çitle çevirm esi başkalarına asla daha az b ırakm ış olm ası a n lam ın a
gelm ez. Ç ünkü başkasına kullanabileceği k a d a r b ıra k m ış o lan ,
b aşkasından h iç b ir şey alm ış olm az. K im se b ir b a şk asın ın , k i
kendisine susuzluğunu gidermesi için ırmağın tam am ının aynı suyu
kalm ıştır, ırm aktan su içti diye, tükettiği su m iktarı ç o k fa z la o lsa
. da, kendisine zarar verdiğini düşünm ez. Ve to p ra k v e su y u n , h e r
ikisinin de yeterince olduğunda, durum u tam o larak aynıdır.
50 Hükümet üstüne İkinci Tez

§34. Tanrı dünyayı insanlara ortak olarak verm iştir; fakat o


dünyayı insanlara faydalı olsun ve hayatlarını m üm kün olduğunca
büyük ölçüde kolaylaştırsın diye verdiğinden, TamTmn dünyayı her
zam an o rtak o larak ve ekilip biçilm eden kalm ası için verdiği
düşünülem ez. Tanrı dünyayı çalışkan ve rasyonel olanın kullanm ası
iç in v e r m i ş t ir (ve em ek insanın yeryü zü n ü m ü lk edinm e
hakkıdır ); kavgacı ve m ünakaşacı olanın aç gözünü doyurm ak ya
da onu eğlendirm ek için değil. Kendi hayatını geliştirm ek için
y eterin ce alan ve şikâyet etm esine gerek kalm ayan, başkasının
em eğiyle geliştirdiğine karışm am alıdır; eğer karışırsa, açıktır ki bu
o kişinin hiçbir hakkının olmadığı başkasının çaba ve zahmetlerinden
faydalanm ayı arzuladığı anlam ına gelir. O nun bu arzusu Tanrının
o n a başkalarıyla birlikte em ek harcam ası için ortak o larak verdiği
v e özel o lara k sahip olunan k adar iyi durum da v e o n u n la ne
yapacağım bildiğinden veya çabasıyla işleyebileceğinden fazlasını
bıraktığı tem ellere dayanam az.
§35. P a ra sahibi olan ve ticaretle uğraşan pek çok insanın tek
b ir hüküm et altın d a olduğu ve toprağın ortaklaşa sahip olunduğu
İngiltere y a d a başka herhangi b ir ülkede kim senin, yurttaşların ın
o n a y ı o lm a d a n h e rh a n g i b ir a ra z i p a r ç a s ın ı k e n d i m ü lk ü
yapam ayacağı doğrudur: çünkü bu ülkenin toprağı bir sözleşm e ile,
yani çiğnenem eyecek olan to p rak yasasıyla, ortak ilân edilm iştir.
Ve bazı insanlar açısından ortak olsa da, söz konusu arazi bütün
insanların değildir, o bu ülkenin veya kilisenin ortak malıdır. Ayrıca,
b i r k iş i b ir to p ra k p a rç a s ın ı k en d i m ü lk ü o la ra k b ir ta ra fa
koyduğunda, geriye kalanların durum u, onlar eskiden o toprak
p arçasın ı k u llanabildiklerinden, eskisi kadar iyi olm ayacaktır;
oysaki dünyanın b ü y ü k b ir ortaklık o larak insanlar tarafın d an
başlangıçta kullanıldığı zam an durum bunun tam tersidir. İhsanlan
yö n eten y a sa bir to p ra k parçasına özel m ülk olarak el koymaya
o lanak verir. Tanrı em reder ve onun isteği insanı em ek harcam aya
iter. B u e m ek kişinin m ülküdür ve her nerede som utluk kazanırsa
kazansın, em eğin som utluk kazandığı yer/şey em ek harcayan kişiden
alınam az. Ve böylece toprağı sürm ek veya ekip biçm ek ile o n a
Hükümet Üstüne İkinci Tez 51

sahip olm ak birlikte gerçekleşir. B irisi diğerini b ir k işin in m ülkü


yapar. B öyîece Tanrı toprağı sürm eyi em rederek, o n u n ö zel m ü lk
yapılm asına yetki verdi. Ve em ek ve üzerinde çalışılacak m addelere
ih tiy aç duyan in san h a y a tın ın bu k o şu lu z o ru n lu o la ra k özel
m ülklerin ortaya çıkm asına yol açm aktadır.
§36. M ülkiyetin ölçütünü doğa insanların em eğinin ve hayatın
gereklerinin sınırı o larak o rta y a güzel b ir şe k ild e k o ym uştur.
K im senin em eği bütün toprakları sürm eye v e y a k a y n a k la n özel
m ülk yapm aya yetm ez; ne de b ir kim se b u k a y n a k la n n küçük
b ir bölüm ünden fazlasını tüketebilir. B öyle b ir in san ın b u şek ild e
b aşkasının hak k ın a tecavüz etm esi veya k o m şu su n u n z a ra rın a
olacak şekilde m ülk edinm esi imkansızdı. Ç ünkü kom şusu berikinin
em eğini karıştırarak elde ettiği m ülke rağm en, h a la y e te rin c e v e
özel m ülkiyet söz konusu olm adan önceki zam andaki k a d a r büyük
bir m ülke (beriki kendi payını aldıktan sonra) sahip olabilecekti. B u
Ölçüt her in san ın sa h ip olduğu m ülk miktarını orta ölçekli b ir düzeyle
sınırlandırm aktaydı, aynı dünyanın ilk çağ ların d a kim sey e z a ra r
verm eden kendisine edinebildiği m ü lk m ik tarı gibi. B u ç a ğ la rd a
yeıyüzünün o zamanki geniş vahşi alanlarında ekip biçm ek am acıyla
bir y er bulm ak için çekilen sıkıntı nedeniyle insanlar akranlarından
ayrı gezdiklerinde daha fazla kaybolm a teh lik esiy le k a rşı k a rşıy a
kalm aktaydı. Ve gene de aynı ölçütün kim seye z a ra r v erm ed en
dünyanın içinde bulunduğu duru m d a k u lla n ılm asın a h a la izin
verilebilir. B ir insan veya ailenin A dem veya N u h ’un çocu k ların ın
dünyanın ilk sakinleri olduğu durum da olduğunu varsayalım . O nun
A m erika’nın boş alanlarında b ir p arça toprağı e kip b içm e sin e izin
verelim. Görürüz ki, onun ileri sürdüğüm üz ölçüte göre edinebileceği
m ülk m iktarı çok fazla olm ayacaktır. N e de, hatta günüm üzde onun
bu eylem i, insan ırkının dü n y an ın her k ö şe sin e y a y ılm a sı v e
başlangıçtaki küçük insan sayısının çok aşılm ış o lm a sın a rağm en,
insan lığ ın geri k a la n ın a z a ra r v e re c e k tir y a d a o n la ra şik a y e t
etm eleri veya onun bu eylem inden zarar gördüklerini düşünm eleri
için onlara bir neden verecektir. H a tta e m ek o lm ad an arazinin
52 Hükümet Üstüne İkinci Tez

boyutunun değeri o kadar azdır ki, ben Ispanya'da b ir kim senin


üzerinde b ir yetkisi olm adığı fakat yalnızca kullandığı bir toprak
p a rç a s ın ı r a h a ts ız e d ilm e d e n sü rm e s i, e k ip b iç m e s in e izin
verilebildiğini ve bunun onaylandığını duym uştum . R ahatsız etm ek
bir yana, yöre sakinleri kendilerini, çalışkanlığıyla ihmal edilm iş ve
kullanılm ayan bir to p rak parçasını işleyerek onların istediği m ısır
stoku m iktarını artıran bu adam ın eline bakan in san lar o larak
düşünm ektedirler. F akat üzerinde durm aya d eğ er görm ediğim bu
konuyu b ir ta ra fa bırakalım . B enim cesu rca iddia etm eye cüret
e ttiğ im şey şu d u r: A ynı m ü lk iy et k u ra lı, (y a n i) h e r in sa n ın
kullanabileceği kadarına sahip olm ası, hala dünya üzerinde kim seyi
d a ra sokm adan g eçerliliğ in i k o ru y an b ir k u rald ır. D ün y ad ak i
sakinlerin sayısının iki katm a yetecek kadar toprak bulunduğundan,
p a ra icat edilm em iş ve insanlar ona b ir değer biçm ek konusunda
kendi aralarında zımni olarak anlaşmamış (ortak uzlaşım la) olsalardı,
daha büyük m ülkler ve onlara hak iddiaları olam ayacaktı, ki bunun
nasıl olduğunu detaylı bir şekilde aşam a aşam a göstereceğim .
§37. B unun başlangıçta, insanın ihtiyaç duyduğundan fazlasına
sahip olm a arzusundan önce, insan hayatı için faydalı olm asına
göre belirlenen şeylerin asli değerini değiştirm iş olduğu kesindir.
Ya d a insanların çürüm eden veya çöpe atm adan koruyabilecekleri
küçük sarı b ir m etal parçasının değerinin büyük b ir p arça ete veya
b ir m ısır y ığ ın ın a eş olduğu konusunda anlaşm ış olm alarının bu
değişim e neden olduğu kesindir. Önceden insanlar doğadaki şeylerin
p e k ç o ğ u n u k u lla n a b ild ik le ri o ra n d a e m e k le rin i k u lla n a ra k
kendilerinin yapabilm e hakkına sahip olm uş o lsa la r da, bu m iktar
ço k fazla olam azdı; ne de bu başkalarının zararın a olu rd u çünkü
aym bolluk aynı em eği sa rf edecek başkaları için de vardı. B una
şunu eklem em e de izin verin: em eğiyle toprağı özel m ülkü yapan
b ir kim se insanoğlunun ortak stokunu azaltm az, tam tersin e artırır.
Ç ünkü insan hayatım idam e ettirm eye hizm et eden b ir dönüm lük
ekilip biçilm iş bir toprak parçasından elde edilen ürün m iktarı aynı
v erim lilik kapasitesine sahip aynı büyüklükteki fakat doğada ortak
Hükümet Üstüne İkinci Tez 53

alanda terk edilm iş bir toprak parçasının verdiği ürünün on katıdır.


Ve dolayısıyla, toprak çeviren ve on dönüm lük b ir araziden hayat
için gerekli olan şeyleri çokça-doğal haldeki yüz dönüm lük araziden
elde edebileceğinden dahafazla-elde eden bir kim senin insanoğluna
gerçekten doksan dönüm lük bir arazi bahşettiği söylenebilir. Ç ünkü
o n u n e m eğ i şim d i o rta k a la n d a k i y ü z d ö n ü m lü k a r a z in in
verebileceğini on dönüm lük bir araziden alabilm esini sağlamaktadır.
B en burada işlenen topraktan elde edilen ürün m iktarı oranını o n 'a
bir olarak aslında çok düşük gösterdim , aslında bu oran y ü z d e bir’e
yakındır. Çünkü, sorarım , A m erika’nın işlenm em iş, vahşi orm anlık
alanlarında bir iyileştirme yapılm adan, sürülm eden veya zirai açıdan
donatılm am ış ve doğaya bırakılm ış bin dönüm lük b ir arazi parçası
mı, yoksa D evonshire’daki aynı verim lilikteki, iyi b ir şekilde ekilip
biçilen on dönüm lük bir arazi parçası mı m uhtaç v e sefalet içindeki
yeri ilerin yaşam a gereksinim lerini karşılar?
T o p ra ğ ın ö z e l m ü lk iy e tin d e n ö n c e , y a b a n i m e y v e le r i
to p la y a b ild iğ i k a d a r to p la y a n , h a y v a n la rı y a p a b ild iğ i k a d a r
Öldüren, y akalayan veya e v c ille ştiren ; d o ğ a n ın k e n d iliğ in d e n
sunduğu ürünleri elde etm ek için z ah m et çekenle, e m ek v ererek
o nların doğal durum unu değ iştiren k ad ar o n la rd a b u n e d e n le
özel m ülkiyet hakkını elde eder. F a k a t eğ e r bu ü rü n le r o n u n
m ülkiyetindeyken uygun şekilde kullanılm adan bozulursa; eğ e r
m e y v e le r v e y a k a ra c a eti k u lla n ılm a d a n ö n c e ç ü rü r s e , sö z
konusu kim se ortak tabiat yasasına karşı k u su r işlem iş o lu r ve
cezalandırılmaya m aruz kalırdı. O kom şusunun payına tecavüz etm iş
olurdu. Ç ünkü onun bunların hiçbirine kullan ab ileceğ in d en faz la
o lacak şekilde hakkı yoktu ve o n lar hay at için g e re k li şe y le r
olabilirdi.
§38. Aynı ölçütler toprağın özel m ülk edinilmesini de belirliyordu.
B ir kim senin ekip biçtiği, bir kenara ayırdığı v ey a çürüm eden
önce kullandığı ne vçrsa o şey onun özel hakkıydı. O neyi çevreledi
ve besleyebildi v e kullanabildiyse, sığırlar, on lard an e ld e edilen
ürünler de onundu. Fakat eğer çevrelediği alandaki çim en ler y erd e
54 Hükümet Üstüne İkinci Tez

çü rüdüyse v ey a yetiştirdiği m eyveler toplam adan bozulduysa ve


yere düştüyse, yeıyüzünün bu kısmı, o kimse tarafından çevrilm esine
rağm en, gene d e çö p lü k olarak görülürdü ve bir başkasının m ülkü
olabilirdi. Böylece, başlangıçta, Kabil işleyebildiği kadar toprağı alıp
kendi arazisi yapabilirdi ve gene de HabiFin koyunlarına beslenmeleri
için yeterince bırakm ış olurdu; birkaç dönüm her ikisine de yeterdi.
F akat aile sayısı arttık ça v e sanayi stoklarını büyüttükçe, onların
m ü lk leri d e ihtiyaçlarıyla birlikte büyüdü. A n cak hala onların
kullandığı toprak ortaktı v e zem inde sabit bir m ülkiyet hakkı yoktu,
ta kî o n la r b ir aray a gelip aynı yerde yerleşene ve şeh irler kurana
dek. Ve d a h a sonra on lar zam an içinde ortak uzlaşım la kendi özel
arazilerine sınırlar çizdiler ve kendileriyle kom şularının m ülklerinin
n et sınırları konusunda anlaştılar. Ve kendi aralarında yaptıkları
y a sala rla o toplum daki m ülkiyet sınırlarını belirlediler. Ç ünkü biz
dünyanın ilk yerleşim alanlarına, ve dolayısıyla en fazla sayıda
in san ın b u lu n d u ğ u alan lara, İbrahim 'in yaşadığı dönem k a d a r
gerilere giderek bakarsak görürüz ki, insanlar sürüleri ve geçim lerini
sağladıkları hayvanlarıyla birlikte serbestçe dolaşabiliyorlardı; ve
İbrahim bunu kendisinin yabancı olduğu bir ülkede yaptı. Dolayısıyla,
aç ık tır ki, ortak o lan arazinin en azından büyük b ir bölüm ünün o
a raziler ü zerinde y aşayanlar için bir değeri yoktu; ne de onlar
kullanabildiklerinin daha fazlası için m ülkiyet talebinde bulundular.
F a k a t a y n ı y e r d e s ü rü le rin i b e s le m e k iç in y e te r li to p r a k
kalm adığında, insanlar karşılıklı onay vererek, İbrahim v e L o fu n
yaptığı gibi G en. xiii. 5., otlaklarını birbirlerininkinden ayırıp, en
h o şla rın a giden kısım ları çevirdiler. Ve aynı nedenle E sau babası
v e kardeşlerinden ayrılıp, Seir dağında kök salmıştır. (Gen. xxxvi 6)
§39. Ve böylece A dem 'in dünya üzerinde diğerlerini dışlayacak
şekilde, ki bu hiçbir şekilde kanıtlanamaz herhangi bîr öze! egemenlik
ve m ülkiyet hakkını varsaym adan, kimsenin yeryüzünden özel mülk
edinm esi söz konusu olmazdı. Fakat dünyanın İnsanoğullarma ortak
o larak v erild iğ in i varsayarak, biz em eğin kendi özel kullanım ları
için insanlara nasıl yeryüzünün farklı parselleri üzerinde yetki
Hükümet Üstüne İkinci Tez 55

kazandırdığını görüyoruz. Orada ne bir haktan şüphe ne de kavgaya


y e r olam az.
§40. N e de, belki düşünm eden Önce g ö rünüşte old u ğ u gibi,
emeğin özel mülkünün toprağın ortak olanına ağır basm ası gerektiği
tu h a f b ir şeydir. Çünkü aslında b ir şeyin değerinin diğerinktnden
farkını em de yaratır; ve bir kişi tütün veya şeker yetiştirilen, buğday
veya arpa ekilen bir dönüm arazinin ortak alan d a işlenm eden duran
araziden farkını düşündüğünde görecektir ki, değerin en büyük
kısm ı emeğin yarattığı gelişm enin ürünüdür. Sanırım y eıy ü zü n ü n
insan y a şa m ın a y a ra rlı ürünlerinin o n d a d o k u z u n u n em eğin
sonucu olduğunu söylem ek çok alçakgönüllü b ir h e sa p olacaktır.
Hatta ve doğru bir tahminde bulunursak, kullandığım ız şeylerin içinde
ne k adarının doğaya ve ne kadarının em eğe a it o ld u ğ u n a ilişkin
birkaç hesap yaparsak, görürüz ki onların çoğunda v aro lan değerin
yüzde doksan dokuzu em ek tarafından yaratılır.
§41. Bunun toprak açısından zengin am a hayatın bütün konforları
açısından yoksul A m erika’nın b irkaç u lu su n d an d a h a a ç ık b ir
göstergesi olam az. O nlara doğa diğer herhangi b ir h a lk k ad ar
serbestçe kullanabilecekleri bolca bulunan m addeler verm iştir, yani
çokça üretm eye uygun, yiyecek, giysi ve ta t v eren şe y le r ü retm ek
için verim li bîr toprak vermiştir. A ncak onu em ekle geliştirm e talebi
nedeniyle, onlar bizim sahip olduğum uz kolaylıkların hepsine sahip
değildirler. O rada büyük ve verim li bir arazinin kralı İngiltere’deki
birgünlük-işçisinden daha kötü beslenir, barınır ve giyinir.
§42. Bunu biraz daha açık hale getirmek için, gelin kullanım ım ıza
sunulm adan önce günlük hayatın gerektirdiği bazı şey lerin h azır
hale gelinceye kadar geçirdikleri aşam aları tak ıp edelim v e onların
değerinin ne kadarı insanın çabasından kaynaklanm aktadır görelim .
Ekm ek, şarap ve giysi günlük hayatta bolca kullanılan şeylerdir; ne
v a r kİ, e m ek b ize bu d a h a faydalı m a lla n v e rm e se y d i, m eşe
palam udu, su ve yapraklar ya da deriler bizim ekm eğim iz, içeceğim iz
v e giysim iz olm ak zorundaydı. Ç ünkü ekm eğin m eşe palam uduna
göre değeri her ne ise, şarabın suya ve giysi v e ipeğin yapraklar,
56 Hükümet Üstüne İkinci Tez

d eriler v e y a sarm aşıklara göre değeri her ne ise o tam am en insan


em eği ve çalışkanlığının ürünüdür. B unlardan yiyecek ve giysiyi
d o ğ a bize o n a ço k fazla yardım etm eden v erir; d iğ e r şeyleri
çalışkanlığım ız ve çektiğim iz zahm et bize hazırlar. B ir kim se bu
ş e y le rin d iğ e r le r in in d e ğ e rin in n a sıl ç o k ö te s in e g e ç tiğ in i
hesapladığında, bu dünyada faydalandığım ız şeylerin değerinin en
büyük bölüm ünün em ek tarafından yaratıldığını görecektir. Ve bu
şeylerin tem eli-doğal haram addesi-ki nadiren h e sab a k atılır ya da
hiç katılm az, bu değerin çok küçük bir kısmını oluşturur. B u o kadar
küçük b ir değ erd ir ki, hatta kendi aram ızda üzerinde herhangi bir
ekip biçm e, sürm e yapılarak geliştirilm em iş ve tam am en doğaya
terk edilm iş bir toprak parçasına, gerçekten öyle olduğu gibi, çöplük
denilir; ve onun sağladığı faydanın yok sayılacak kadar az olduğunu
görürüz. Bu insanların sayılarının egemenlik alanlarının büyüklüğüne
ne kadar tercih edildiğini ve toprakların artışının ve onları kullanm a
hakkının hüküm etin büyük zanaatı olduğunu gösterir. Ve o bilge ve
tanrısal prens, insanoğlunun nam uslu çabasını k esin b ir şekilde
korum ak ve teşvik etm ek için, özgürlük yasalarıyla ortaya konulduğu
gibi, kom şuları için çok kısa sürede zor b ir adam olacaktır. F akat
bu k onum uzun dışındadır. Şim di te k ra r y u k a rıd a k i arg ü m an a
dönüyorum .
§43. B urada 20 kile buğday üreten bir dö n ü m lü k b ir arazi ile
aynı çalışm ayla aynı ürünü veren A m erika'daki b ir arazi şüphesiz
aynı doğal hakiki değere sahiptir. Fakat insanoğlunun birinden bir
y ıld a kazandığı fayda 5 lira İken, diğerinden e ld e ettiği b ir kuruş
bile etmez. Eğer bir Kızılderilinin ondan kazandığı karın değeri orada
belirlenip burada satılsaydı, şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bu en
azından bin lira olurdu. Öyleyse, toprak üzerinde değerin en büyük
kısm ını em ek yaratır, ki onsuz toprağın nadiren b ir değeri olur.
T o p rağ ın bü tü n fay d alı ü rü n le rin in en b ü y ü k k ısm ın ı em eğe
borçluyuz. Ç ünkü o bîr dönüm lük buğdayın sapı sam anı ve ekmeği,
boş öian aynı nitelikteki bir dönümlük bir arazi parçasının ürününden
d a h a değerlidir ve bu emeğin sonucudur. Çünkü yediğim iz ekm ekte
Hükümet Üstüne İkinci Tez 57

hesaba katılan yalnızca toprağı sürenin çektiği zahm etler, biçenin,


harm an d ö venin, fırın cın ın teri değ ild ir; k a ğ n ın ın d e m irle rin i
işleyenlerin, taş tekerleğe biçim verenlerin, tekerleklerin akşam ını
ve bunlarla ilgili daha pek çok şeyi hazırlayanların, tohum un ekilip
biçilerek ürünün ekm ek yapılışına kadar gerekli olan em eğin hepsi
burada hesaba katılmalı ve onun bir sonucu olarak kabul edilm elidir.
D oğa ve yeryüzü yalnızca kendi içinde bakıldığında, hem en hem en
hiç değeri olm ayan ham m addeyi verm ektedir. H e r b ir dilim ekm ek
için kullanım a sunulm adan önce, sanayinin v erd iğ i v e k u llan d ığ ı
şeylerin listesi tu h a f bir katalog olurdu. E ğ e r b u şeylerin izini tak ip
edebilseydik, demir, odun, deri, tahta, kauçuk, taş tuğla, köm ür, kireç,
giysi, boya ilaçları gemi direkleri, zift, katran, sicim ler v e b ir gem i-
bir işçinin işine yarayan m alları herhangi b ir işy erin e ta şıy a n -için
kullanılan bütün m addeler, bütün bunları h e sab a .k a tm a k hem en
hem en im kânsız, en azından bunun için, ç o k uzun b ir liste olurdu.
§44. Bütün bunlardan açıkça görüldüğü üzere, doğadaki şeyler
ortak verilm iş olsa da, insan kèndi kendisinin e fen d isi v e kendi
şahsiyetinin ve onun eylem lerinin veya em eğinin sahibi olarak, hala
kendinde m ülkiyetin büyük bölüm ünü taşım aktadır. Ve onu n kendi
varl iği veya icat ve zanaatlar hayata yeni k o lay lık la r g etird iğ in d e,
refahım korum ak için yaptığının büyük bölüm ü tam am en o n u n d u r
ve ortak olarak diğerlerine ait değildir.
§45. Böy lece emek, başlangıçta büyük kısm ı o rta k olarak kalan
ve insanoğlunun kullanabileceğinden çok d a h a fa z la o lan o rtak
alanın her neresinde harcanm ışsa, em eği h arcay an a o y e r üzerinde
m ü lkiyet h a kkı v e r ir . İ n s a n la r ilk b a ş ta d o ğ a n ın o n l a r ı n
İhtiyaçları için k en d iliğinden v erd ik leriy le k e n d ile rin i ta tm in
ederler; fakat daha sonra, dünyanın bazı bölgelerinde (ki b u ralard a
paranın kullanım ıyla , insan sayısı ve stokun artm ası n e d e n iy le)
to p ra k k ıt v e b elli b ir d e ğ e re sa h ip b ir k a y n a ğ a d ö n ü ş m ü ş
o lm a s ın a ra ğ m e n , b irk a ç to p lu m k en d i y e rle ş ik a la n la r ın ın
sınırlarını çiz e r ve yasalarla kendi toplam larındaki insanların özel
m ülkiyet haklarını düzenler. Böy lece, o n la r em ek v e çalışm an ın
58 Hükümet Üstüne İkinci Tez

başlattığı m ülk edinme sürecini bir sözleşm e ve anlaşm ayla kesin


bir hale dönüştürürler. Birkaç devlet ve krallık, ki bunlar y a açıkça
y a da dolaylı olarak başkalarının sahipliğinde olan alanlar üzerindeki
hak iddialarından vazgeçerler, arasında kurulan birlikler, ortak rıza
ile, başlangıçta bil ülkelere ait olan doğal ortaklık hakkını bırakır ve
böylece o n la r p o zitif bîr anlaşma ile yeryüzünün farklı bölge ve
p a rs e lle rin i m ülkleri edinirler . A n cak , p a ra n ın k u lla n ılm a sı
k o n usunda fik ir birliğine varm ış insanlar arasında pek görülen bir
şey o lm asa da, h a la boş alan olarak kalan ve üzerinde yaşayan
in sa n la rın k u lla n d ığ ı v e y a k u lla n a b ile ce ğ in d en fa z la o lan ve
dolayısıyla h a la ortak olan büyük arazi parçaları vardır.
§46. İnsanın yaşam ı için gerçekten yararlı olan şeylerin büyük
b ir kısm ı, yeryüzünün ilk sakinlerinin yaşam ak için aradıkları-nasıî
Am erikalılar şim di anyorsa-şeyler gibi, genellikle kısa ömürlü,
dayanıksız şeylerdir, kullanılarak tüketilm ediği tak tird e çürüyüp
dağılan şeyler gibi. A ltın, güm üş, elm as gerçekten değeri olan ve
y aşam için y ararlı şey ler olm aktan çok, insanların hayal gücü
sayesinde vey a anlaşm ayla değerlenen şeylerdir. Şim di doğanın
ortak olarak verdiği şeylerin (belirtildiği gibi) herkes kullanabildiği
k ad arın a h ak talep ed eb ilir ve em eğiyle etkilediği k adarım da
m ülkü edinebilir. B ir kişinin çalışmasının doğanın verdiği durumdan
çık arıp yararlı hale getirdiği ne v arsa onundur. Y ü z kile m eşe
p alam u d u v e y a e lm a toplayan onları m ülkü y a p a r; bu şe y le r
to p lan ır to p lan m az toplayan kişinin m alı olur. B u m ü lk edinm e
sü recin d e sö z k onusu kişinin d ikkat edeceği tek şey doğadan
em eğiyle elde ettiğini çürüm eden kullanm asıdır; aksi tak tird e bu
kişi payına düşenden fazlasını alm ış ve diğerlerini soym uş olur. Ve
aslın d a kullanabildiğinden fazlasını istiflem ek ahlâksızca olduğu
k a d a r aptalcad ır da. E ğer b ir kişi biriktirdiğinin b ir kısm ını kendi
m ülkiyetinde faydasızca çürüm eden Önce başkasına verirse, bu
kısım da onun kullanabileceği miktardan sayılır. Ve bu kişi bir haftada
çürüyecek olan erikleri bir yıl boyunca tüketeceği kuruyem işle değiş
to k u ş ederse, herhangi bir zarara yol açm ış olm az; ortak stoku
Hükümet Üstüne İkinci Tez 59

boşa çıkarmış sayılmaz. Bu kişi herhangi bir şey kendi elinde çürüyüp
dağı lm adıkça, başkalarına ait m allara zarar v erm iş sayılm az. Aynı
şekilde, bu kişi kuruyem işlerini bir parça m etalle değiş-tokuş ed er
v e m etalin renginden zevk alm ayı tercih ed erse; v e y a bu kişi
koyunlarm ı istiridye kabuklarıyla veya yününü parlak çakıl taşı veya
b ir elm asla değiş-tokuş ed er ve bunları yaşam ı b o y u n c a k o ru rsa,
başkalarının haklarım çiğnem iş olm az. Söz konusu kişi d ayanıklı
şeyleri istediği kadar biriktirebiîir; onun âdil olarak edindiği mülkün
sınırları sahip olduğu şeyin büyüklüğü ile d eğ il, m ülk iy etin d ek i
herhangi bir şeyin yararsızca çürüyüp dağılm asıyla belirlenir.
§47. Ve böylece para , insanların çürüm eden k oruyabileceği v e
karşılıklı anlaşm ayla yaşam için gerçekten faydalı an cak çürüyebilir
şeyleri değiş-tokuş ederek kullanabileceği dayanıklı b ir şe y o larak
kullanılm aya başlanır.
§48. Ve nasıl farklı çalışk an lık d ereceleri in sa n la rın fark lı
oran lard a m ülk sahibi olm asına neden oluyorsa, paranın icadı bu
m ülklerin devam ını [sağlar] ve büyüm esine o lanak verir. D ünyanın
bütün geri kalanıyla herhangi olası b ir tic a re t ilişk isi o lm ay an b ir
ada düşünün, ki bu adada y ü z aile, koyunlar, atlar, inekler, d iğ e r
faydalı hayvanlar, bütün m eyveler ve yüz binden fa z la m ısır için
y eterin ce arazi olsun; fakat adada h içb ir şey, y a o rta k o ld u ğ u için
ya da çürüyebiliri iği nedeniyle, paraya dönüştürüîem ez olsun. K im
bu adada em eğinin ürünü olarak veya [elindeki] çürüyebilir [ancak]
faydalı m allan başkalarıyla değiş-tokuş ederek tüketebileceğınden
ve ailesinin İhtiyacı olduğundan fazlasına sahip olm ak için b ir neden
bulabilir? D ayanıklı ve kıt ve biriktirm eye d eğecek k a d a r değerli
olan şeyin olm adığı yerde insanlar sahip oldukları arazîparçasını
genişletm e eğilim i içine girm ezler, toprak ço k zengin v e insanların
kullanım ı için serbest olsa bile. Çünkü sorarım , on bin y a d a y ü z bin
dönüm lük ekilip biçİlmeye hazır, sığırların otlandığı Am erikdm n orta
k esim lerin d ek i m ükem m el b ir arazinin , d ü n y a n ın g e ri k a la n
kısım larıyla ticaret yapm a ve ürünün satışın d an p a ra k a z an m a
um udu olm ayan b ir adam için ne değeri o lab ilir? B ö y le b ir y e rd e
60 Hükümet Üstüne İkinci Tez

b ir arazi p a rç a sı ç itle ç e v re le n ip k a p a tıla c a k k a d a r d e ğ e rli


olm ayacaktır, ve bu yerde yaşayan bir kişinin kendisi ve ailesinin
y aşam ı için gerekenden fazlasını yeniden vahşi o rtak doğaya
bırakacağını görürüz.
§49. B una göre, başlangıçta bütün dünya A m erika'ydı ve onun
şim di olduğundan daha fazla öyleydi. Ç ünkü herhangi b ir yerde
bilinen, p ara diye bir şey yoktu. İnsanın kom şularıyla aralarında
paranın kullanım ve değerinde olan bir şey bulun; görecekseniz ki,
aynı insan şim di sahip olduğu m ülk m ik ta rın ı g e n işle tm e y e
başlayacaktır.
§50. F akat altın ve güm üş insan hayatına yiyecek, giysi ve taşıt
aracına o ran la çok a z faydası olan ve değerlerini in sanların ortak
u zlaşan ın d an alan şeyler olduğundan, ki o nda da değeri büyük
ö lçü d e e m e k o luşturur, insan lar yery ü zü n ü n o ra n tısız ve e şit
olm ayan sahipliği konusunda anlaşm ış görünm ektedirler. O nlar,
zım ni ve gönüllü b ir uzlaşım la, b ir kim senin nasıl adil b ir şekilde
ürünlerini kullanabileceğinden fazla toprağa sahip olabileceğinin
bir yolu olarak, kim seye zarar verm eden biriktirilebiîen ellerindeki
fazla altın ve güm üş karşılığında değiş-tokuş etm eyi buldular. Bu
m etaller o n lara sahip olanın elinde bozulm az v e y a çürüm ez. B u
özel m ülk sahip!iğindeki eşit olm ayan b ö lünm eyi insanlar b ir
sözleşm e olm adan yaşadıkları toplum dışında da y aln ızca altın ve
güm üş üzerine b ir değer koyarak ve para kullanm ak konusunda
zımni olarak anlaşıp hayata geçirdiler. Çünkü hüküm etlerde mülkiyet
hakkını yasalar düzenler ve toprak sahipliği pozitif hukukla belirlenir.

§51. Ve bu şekilde, sanırım , emeğin ilk başta doğanın ortak


olan şeyleri üzerinde nasıl mülkiyet hakkı yarattığım kavram ak
ço k kolaydır. B öylece ne m ülkiyet hakkı İçin kavga etm eye, ne de
em eğin y a ra ttığ ı m ülkün büyüklüğünden şüphe etm eye neden
kalm aktaydı. H ak ve uygunluk bir aradaydı çünkü insanın üzerinde
e m e ğ in i i ş l e y e b il d iğ i h e r ş e y e h a k k ı o ld u ğ u n d a n , o n u n
Hükümet Üstüne İkinci Tez 61

k u llanabildiğinden fazlası için em ek verm e h e v e si y o k tu . B u


m ülkiyet hakkıyla ilgi li herhangi bir anlaşm azlığa y e r bırakm ıyordu,
n e de başkalarının h a k la n üzerinde tale p te b u lu n m a y a İm kan
veriyordu. B ir insanın kendine ayırdığı pay rahatlıkla görülürdü; ve
kendine çok fazla pay ayırm ak ya da ihtiyaç duyduğundan fazlasını
alm ak ahlaksızca olduğu kadar yararsızdı da.
BÖLÜM VI
Babalık Hakkı

§ 52. Yeryüzünde kullanılan sözcükler ve isim lerde kusur bulm ak


belki uygunsuz b ir eleştiri olarak san sü r edilecektir. V e g e n e d e
eskileri insanları yanlış şeyler yapm aya y ö n lendirdiğinde, babalık
hakkı (p e d e rşa h i gü ç) k o n u su n d a o ld u ğ u g ib i, y e n i isim v e
sözcükler önerm ek y a n lış olm ayacaktır. B abalık hakkı ifadesi
ebeveynlerin çocuklar üzerindeki bütün hakkını, an n en in h iç payı
yokm uş gibi, babaya verm ektedir; oysa akla y a d a akim aydınlığına
başvurduğum uzda, annenin çocuklar üzerinde e şit hakkı olduğunu
görürüz. Bu bir kişinin söz konusu güce ebeveyn hakkı dem enin
daha uygun olup olmayacağını sorması için bir neden olabilir. Çünkü
çocuklar üzerindeki hak ve görevler h e r n e ise, ço c u k la rın o rtak
nedeni olan h er iki tarafı eşit olarak bağlam ahdır. Ve b u n a g ö re b iz
T ann'm n p o z itif yasasının, çocuklara itaati em rettiğinde, onları h e r
yerde ayrım yapm adan birleştirdiğini görürüz. Baba ve anneyi
onurlandırın , (E xod. xx. 12) H er kim ki babasına veya annesine
k ü fr e tti , (L e v . x x . 9 ) s iz in sa n la r o n u n a n n e sin d e n ve
babasından korkun. (L ev. x ix .3 ) Çocuklar, eb eveynlerinize
itaat edin vs. (E ph. vi. 1.) eski ve yeni A hit'in g iriş sözleridir.
§53. Y alnızca bu b ir şey m eseleye derin d en b ak m ad an d a h i İyi
düşünülm üş olsaydı, belki de bu insanların e b e v ey n le rin in hakkı
hakkında düştükleri büyük hataları yapm alarını ö n le m iş olacak tı.
Ebeveyn hakkı kavram ından kast edilen babanın hakkı olduğunda,
hiçbir büyük zorluk çıkarm adan ifade edilen m u tlak e g e m e n lik ve
64 Hükümet Üstüne İkinci Tez

m ü k elle f otorite kavram ları, çocuklar üzerindeki bu varsayılan


m utlak güce ebeveyn hakkı denildiğinde ve dolay ısıy la bu hakkın
anneye de a it olduğu keşfedildiğinde garip, h a tta saçm a bulunur.
Ç ünkü söyledikleri gibi babalık otoritesi ve m utlak hakkına sahip
olduğu iddiasında olan erkeklerin yönelişine, annenin d e bu hakta
payı olm ası gerektiğini söylem ek çok aykırı düşecektir. Ve bu iddia
e ttik le ri, o te k şahıs o lara k ken d isin d en h ü k ü m e t etm e tem el
otoritesini elde ettikleri otoritenin bir kişi değil fakat iki kişiye ortak
olarak a it olan bir şey olm asını im a ettiğinden, m onarşiye d e zarar
verecektir. Fakat şim di bu sözcüklerin ima ve anlam larını b ir tarafa
bırakalım.
§54. Y ukarda, Böl. İi.’de Bütün insanların doğa gereği eşit
olduğunu söyledim , ancak bundan h e r türlü eşitliği k ast ettiğim
anlaşılm asın. Yaş ya da erdem insanlara haklı bir öncelik verebilir.
B azı açılardan m ükem m ellik ve hüner b irile rin i d iğ e rle rin in
o rta la m a d ü z e y in in ü zerin e ç ık a rab ilir. B a z ıla rın ı doğuştan ,
diğerlerini ise ittifak veya çıkarları gereği, doğa, m innettarlık veya
diğer açılardan başkalarına tabi kılabilir; ve gene d e bütün bun lar
hukuk veya idare açısından insanların eşitliği ile tutarlıdır, ki önceden
sözünü ettiğim bu eşitlik, buradaki konuya d a uygun olarak, her
in sa n ın b a ş k a s ın ın ira d e v e o to rite s in e ta b i o lm a d a n doğal
özgürlüğüne olan eşit hakkıdır.
§55. Çocuklar, itiraf etmeliyim ki, bu eşitlik durum uyla doğmazlar,
böyle bir eşitliğe doğru doğm uş olsalar bile. E beveynleri çocuklar
düny aya geldiğinde, ve ondan b ir süre sonra o n la r üzerinde bir
çeşit yönetim ve yargılam a hakkına sahiptir; fak at bu geçicidir. Bu
ta b iiy e tin b a ğ la n aynı b e b e k le re sarılan v e b e b e k lik te n in in
güçsüzlüğünü desteklem ek için onlara giydirilen kundak takım ları
gibidir. O n lar büyüdükçe y aş v e akıl bu bağları, tâ k i kendiliğinden
düşene kadar, gevşetecek ve geriye kendi ayakları üzerinde Özgürce
duran b ir insan bırakacaktır.
§56. A dem , vücudu ve zihniyle, onlar tam kapasite güç ve akılla
donatılarak, m ükem m el bir insan olarak yaratıldı ve dolayısıyla o
Hükümet Üstüne İkinci Tez 65

doğduğu andan itibaren kendi varlığını koruyacak v e sü rd ü recek


ve eylem lerini T an rin m ona bahşettiği akim y asasın ın em irlerin e
göre yönetebilecek kapasitedeydi. D ünya hepsi zayıf, güçsüz, bilgi
ve anlam aya sahip olm adan doğan bebekler olan onun a rd ılla rıy la
doldu. Fakat bu m ükem mel olm ayan durum un kusurlarını, büyüm e
ve yaşlanm a onları ortadan kaldırm caya k ad ar A dem v e H av v a
giderdi ve onlardan sonra da bütün ebeveynler yaptıkları çocukları
korum ayı, beslem e ve eğitm eyi em reden tab iiy a sa n ın em ri altında
giderm ekle yüküm lüydüler. Fakat bunu kendi eserleri olarak değil,
kendilerini de m eydana getiren, kendisine hesap verm ek durum unda
oldukları, Tanrı’nm eseri olarak yapacaklardı.
§57. A dem î yöneten yasa, ondan so n ra g elenleri y ö n e te c e k
yasayla aynıydı, aklın yasası. Fakat onun çocukları d ü n y ay a o n u n
geldiğinden farklı bir şekilde, doğal doğum la geldiklerinden, bu d a
onları vurdum duym az bir şekilde ve aklı kullanm adan ü retm ek
anlam ına geldiğinden, onlar o zaman bu yasanın em ri altında değildi.
Ç ünkü kim se kendisine resm en bildirilm eyen b ir y asan ın em ri
altında olam az. Ve bu yasa bildirilerek y a d a y a ln ız ca akıl y o lu y la
bilindiğinden, aklım kullanam ayanın o yasanın em ri a ltın d a olduğu
söylenemez. Ve Adem'in çocukları, doğar doğm az bu akim yasasının
emri altında olm adıklarından o anda özgür değildiler. Ç ü n k ü y asa,
gerçek anlam ında özgür v e zeki b ir varlığın sınırlan d ırılm asın d an
ziyade onun kendisine uygun gelen çıkarlarına y ö n len d irilm e sid ir
ve bu yasanın em ri altında olanların ortak çıkarların ı g ö zetm en in
ötesinde b ir emri yoktur. E ğer o n lar o n su z d a h a m utlu o lsa la rd ı,
yasa faydasız bir şey olarak, kendiliğinden o rtad an k alk ard ı v e o
bizi yalnızca bataklık ve uçurum lardan çitle rle k o ru y an ç e p ere ,
sın ıriandırm a dem ek yani ış olurdu. B una göre, h e r n e k a d a r y an lış
an laşılm a olasılığ ı o lsa da, y asan ın am acı ö z g ü rlü ğ ü o rta d a n
k a ld ırm a k y a da sın ırlan d ırm ak değil, fa k a t o n u k o ru m a k v e
büyütm ektir. Ç ünkü yasa yapabilen yaratık ların b ütün du ru m ları
için, yasanın olm adığı yerde özgürlük yoktur. Ç ünkü özg ü rlü k ,
sınırlandırm adan m u a f olm ak ve başkalarının şid d e tin e m aru z
66 Hükümet Üstüne İkinci Tez

olm am ak, yasanın olm adığı yerde v a r olam az. Fakat, özgürlük,
söylenildiği gibi her insanın listesinde sıraladığı her şeyi yapm a
serbestliği değ ild ir (çünkü her insan keyfîne göre b ir başkası
üzerinde egem enlik kurabildiği zam an kim özgür o labilir). Fakat
özgürlük b ir kim senin kendi şahsı, eylem leri, m ülklerini kendi
sıralam asın a göre düzenlem esi ve bütün m ülkünü tabi olduğu
yasaların sınırları içinde ve bir başkasının keyfî iradesine m aruz
kalm adan kendi isteğiyle devretm e serbestliğidir.
§58. Ebeveynlerin çocukları üzerindeki güçleri, öyleyse, onların
om uzları üzerindeki, çocukluğun yetersiz dönem inde çocuklarına
b a k m a y ü k ü m lü lü ğ ü n d e n k a y n a k la n m a k ta d ır. Ç o c u k lu ğ u n
vurdum duym az dönem inde, onlara akıl verm ek ve ak ıllan başlarına
g e le n e d e k o n la r ın e y le m le r in i y ö n e tm e k v e o n la r ın b u
yetersizliklerini giderm ek çocukların istediği ve ebeveynlerin yerine
g e tirm e k le y ü k ü m lü o lduğu şey budur. Ç ü n k ü T an rı in sa n a
eylem lerine yön verm esi için anlam a yetisi bağışlayarak, onun
isten ç ö z g ü rlü ğ ü n e v é uygun b ir şe k ild e o n a a it o la n eylem
ö z g ü rlü ğ ü n e , u y m a k la y ü k ü m lü o ld u ğ u o y a s a n ın s ın ırla rı
içinde, izin vermiştir. Fakat insanın iradesini yönlendirecek anlayışa
sahip olm adığı çağlarında, tak ip edeceği kendisine a it b ir iradesi
d e yoktur; onun yerine anlayan kim se o onun iradesi d e olur. O
onun iradesine em retm eli v e onun eylem lerini düzenlem elidir.
Fakat babasını özgür bıraktığı y aşa geldiğinde, ço cu k d a özgür bir
adam olur.
§59. B ir insanın em ri altında olduğu bütün yasalar, ister tabii
ister sivil y a sa olsun, için bu geçerlidir. B ir insan d o ğ a yasasına
tab i m idir? İnsanı o yasanın buyruklarından özgür kılan nedir ?
İn san a bu yasanın sınırları içinde m ülkünü istediği gibi, kendi
İradesine göre başkasına devretme, satm a hakkını ne verir? Yanıtım:
[insanın] yasayı bilip anlayacak v e böylece eylem lerini yasanın
sınırları içinde tutabilecek olgunluğa erişm esidir. İnsan o durum a
eriştiği zam an onun, o yasanın ona nereye kadar rehberlik edeceğini
Hükümet Üstüne İkinci Tez 67

ve özgürlüğünü nereye kadar kullanabileceğini v e bu şek ild e o n a


sahip olacağını bildiği varsayılır. O zam ana kadar, y asanın n e kadar
özgürlüğe izin verdiğini bildiği varsayılan biri o in sa n a reh b erlik
etm elidir. E ğer aklın böyle bir durum u, bu ta k d ir e tm e y a şı onu
özgür yapıyorsa, aynı şey onun oğlunu da ö z g ü r yapacaktır. B ir
in s a n İ n g ilte r e h u k u k u n a ta b i m id ir? N e o n u o y a s a n ın
bağlayıcılığından kurtarır? Yani, ne onu eylem lerini v e m ülklerini
kendi iradesine göre yasanın sınırlan içinde bırakm ası (devretm esi)
özgürlüğüne kavuşturur? O yasayı bilm e k ap asitesin e, ki bunun
yasaya göre yirm i b ir yaş olduğu düşünülür, bazı d u ru m la rd a d a h a
erken yaşta sahip olunur. E ğer bu babayı özgür y a p ıy o rsa , oğlu d a
özgür yapacaktır. O zam ana kadar, yasanın oğlun b ir irad ey e sahip
olm asına izin verm ediğini am a onun yerine yasayı an lay an bekçisi
veya babasının iradesi tarafından yönlendirilm esine izin verildiğini
görürüz. Ve eğ er baba ölü rse ve onu güvendiği b irin e e m an et
etmemişse; eğer oğlunu küçüklüğünde, onun bakım talebinde olduğu
dönem de, idare eden bir öğretm en tu tm am ışsa y a s a b u n u y ap m a
sorum luluğunu üzerine alır. B aşka birisi onu y ö n e tm e li v e ona,
özgürlük durum unu elde edinceye (ve onun oy kullanm a yetisi onun
iradesini yönetm eye uygun hale gelinceye) kadar b ir irade olm alıdır.
Fakat ondan sonra baba ve oğul, öğretm en v e y e tişk in öğrenci
kadar, eşit olarak özgürdür. O nlar birlikte aynı y asan ın , babanın
oğlunun hayatı, özgürlüğü ve mülkü üzerinde herhangi b ir egem enlik
hakkı kalm adan, eşit uyruklarıdır-ister onlar tab ii y a s a tarafın d an
yönetilen bir durum da olsunlar, ister kurulu b ir h ü k ü m etin p o z itif
yasaları altında olsunlar.
§60. Fakat doğanın norm al akışı içinde olabilecek bazı kusurlar
nedeniyle, herhangi bir kişi yasayı bilip an lay ab ilecek v e on u n
k uralı a ltın d a y aşay a b ile c e k kap asitey e sa h ip a k ıl d e re c e sin e
erm em iş ise, bu kişi asla Özgür bir adam olam az . O a s la kendi
iradesinin başk asın a tabi olm asından k u rtulm asına izin verm ez,
(çünkü o iradesinin sınırlarını bilm ez, anlam a y e tisi-o n u n olm ası
gereken rehberi-yoktur.) O nun anlam a yetisi bu y ü k ü k aldırm aya
63 Hükümet Üstüne İkinci Tez

y etm ed iğ i sürece, başk aların ın idaresi a ltın d a o lm a y a devam


eder* Ve bu n ed en le, d e lile r ve a p ta lla r a sla e b e v e y n le rin in
idaresinden özgür olam azlar. Henüz ergenliğe ulaşmamış olanlar
ve doğal bir kusur nedeniyle asla bu yetiye sahip olm ayan
alıklar, üçüncü olarak, halen kendilerine y o l gösterm esi için
doğru aklı kullanm a imkanı olm ayan deliler kendilerine y o l
g ö s te r ic i o la ra k o n la rın ö ğ retm en i k o n u m u n d a ki d iğ e r
insanlara, onlara yo l gösteren akla, onların iyiliğini araştırıp
onlar adına uygulaması için sahiptir, dem ektedir. H ooker, (Ecel.
Pol. Lib. i. sect.7.) Tanrının ve doğanın insanlara yüklediği, diğer
y a ra tık la ra olduğu kadar, ço cu k ların a o n la r kendi k en d ilerin e
b a k a b ile c e k y a şa g e le n e k a d a r b a k m a y ü k ü m lü lü ğ ü n ad iren
ebeveynlerin pederşahi otoritesinin bir kanıtı veya örneği sayılabilir.
§61. B una göre, biz rasyonel olarak doğduğum uz İçin özgür
doğarız ; birini beraberinde getiren yaşlılık, diğerini de beraberinde
g etirir. Ve b ö y lec e doğal özgürlük v e ebeveynlere tabiiyetin
n a sıl aynı ilkeye dayandığını görm ekteyiz. B ir çocuk kendisi ona
sa h ip o lan a k a d a r babasının anlayış yetisin e tab id ir v e babasının
sahip olduğu hak ve anlayış aracılığıyla özgür olur. İnsanın yetişkin
yıllarındaki özgürlüğü v e çocuğun hen ü z y etişk in y aşa erm ediği
zam anki ebeveynlerine tabiiyeti, öylesine tu tarlı v e birbirinden
ayrılm azd ır ki, m onarşinin k ö r savunucuları, b ir babalık hakkına
dayanarak bu farkı görm ezlikten gelem ezler. E n inatçı olanlar
dahi tutarlı olm ak zorundadır. Ç ünkü eğer onların bütün doktrinleri
doğru olsaydı, A dem 'in gerçek m irasçısı şim di bilinseydi ve o
unvanla b ir kralı tahtına, Sör R obert Film er’in sözünü ettiği bütün o
m utlak sınırsız gücüyle, oturtsaydı; eğer o, m irasçısı doğar doğm az
ölseydi, onun çocuğu hiçbir zaman bu kadar özgür, bu kadar egemen
o lm am asın a rağm en, annesi ve b ak ıcısın a, ö ğ retm en le rin e ve
idarecilerine, yaş ve eğitim ona kendini ve başkalarını yönetm esi
için akıl v e beceri kazandırm caya k ad ar tabi olm ayacak m ıydı?
H ayatının ihtiyaçları, bedeninin sağlığı ve zihninin bilgi düzeyi onun
kendi iradesi tarafın d an değil, başk aların ın iradesi tarafın d an
Hükümet Üstüne ikinci Tez 69

yönlendirilm esini gerektirecekti. F akat gene d e herhangi b ir kim se


bu sınırlam a ve tabiiyetin onun hakkı old u ğ u o ö zg ü rlü k v e y a
egem enlikle tutarsız veya onları ortadan kaldırdığını v ey a çocukken
onu yönetenlere onun im paratorluğunu verdiğini d ü şü n e b ilir m i?
O nun üzerindeki bu yönetim onu im paratorluğa d a h a iyi v e d a h a
kısa sürede hazırlam ak içindir. E ğer herhangi b ir k im se bana» n e
zam an benim oğlum özgür olm a y aşına erişir d iy e sorarsa» y anıtım
kralının onu yönetm eye ehil olduğu y a ştır olur. F akat tam olarak
ne zam an , dem ektedir yargıç H ooker, (E cel Pol. 1. i. sect. 6.) bir
kimse kendisinin eylem lerini de yönlendirm ek için bağlı olduğu
yasaları yapabilm esine yetecek kadar aklı kullanm a y e tisin i
elde eder. B u b eceri ve öğrenm eyle b e lirle n m e k te n ço kr
duygularla fa r k edilecek büyük bir m eseledir.
§62. U luslar insan lann özgür insanlar olarak eylem de bulunm aya
başlad ık ları b ir zam an olduğunun fa rk ın d a d ırla r v e b u n a izin
verm ekted ir 1er. Ve dolayısıyla on lar o zam an a k a d a r sa d a k a t v e y a
b ağ lılık yem ini vey a başka b ir kam usal g ö rev ü stle n m e v e y a
ülkelerinin yönetim ine teslim olm a talebinde bulunm am aktadırlar.
§63. in sa n ın ö zg ü rlü ğ ü , öy ley se, v e k en d i ira d e s in e g ö re
hareket etm e özgürlüğü onun akıl sahibi olm ası te m e lin e dayanır,
ki bu akıl o n a kendisini yöneteceği yasayı ö ğretir v e n e k a d a r kendi
iradesinin özgürlüğüne göre hareket edebileceği k o n u su n d a o n u
bilgilendirir. O na kendisine yol gösterecek akla sahip olm adan önce,
sınırsız özgürlüğünün birazını verm ek onun d o ğasının ö z g ü r o lm a
ayrıcalığına izin verm ek değildir. Fakat ona diğer vahşi hayvanlardan
daha ç o k güvenm ek ve onu onların ki k a d a r sefil v e b ir in san ın
düzeyinin altında bir durum a terk etm ektir. İşte ebeveynlerin e lin e
çocuklarını küçük yaşlarda idare etm e y etkisi v eren budur. T anrı
çocuklarıyla ilgili bu sorum luluğu yerine getirm e işini v e o n la ra bu
g ücü d e n g e le y e c e k y u m u şa k y ü re k liliğ in u y g u n e ğ ilim le r in i
verm iştir; ve bu gücü çocuklar ihtiyaç duydukları s ü re c e o n ların
iyiliği için, bilgeliğinin tasarladığı biçim de kullanm aları için gerekli
olan ilgiyi onların içine koymuştur.
70 Hükümet Üstüne İkinci Tez

§64. Fakat hangi m akul gerekçe ebeveynlerin çocuklarına karşi


bu bakım sorum luluğunu, bundan dolayı, babanın gelişigüzel m utlak
egem enliğine dönüştürür. B abanın yetkisi, onun en etkili olduğunu
düşündüğü disipline göre, (çocuklarına kendilerine v e başkalarına
en faz la faydalı olm alarını sağlayacak şekilde o n lara en iyi uyan)
bedenlerine güç ve kuvvet verm ek, zihinlerine açıklık ve dürüstlük
verm enin ötesin e geçem ez. Ve eğer içinde bulundukları durum
a ç ıs ın d a n g e re k liy s e , o n la rı y a p a b ild ik le rin d e , g e ç im le rin i
sağlam aları için çalıştırm ak dışında bir yetki olam az, bu. Fakat bu
yetkinin kullanılm asında baba kadar annenin de payı vardır.
§65. N e d e bu y etk i b a b a y a h erhangi b ir ö z e l ta b ii y a sa
aracılığıyla aittir; fakat bu yetki ona yalnızca çocuklarının bakıcısı
o la r a k a ittir. B a b a ç o c u k la rın ın b a k ım ı v e y e tiş tirilm e s in i
bıraktığında, onlar üzerindeki yetkisini, ki bu yetki çocukların
beslenm esi ve eğitim inin ayrılm az bir parçasıdır, yitirir. Ve bu yetki
kim sesiz b ir çocuğun üvey babasına bir çocuğun doğal babasın
o ld u ğ u k a d a r aittir. S ad ece do ğ u rtm u ş o lm ak b a b a y a ço cu k
üzerinde ço k a z yetki kazandırır. Eğer babanın çocukla ilgisi çocuk
doğduğunda so n a ererse, onun babalık sıfatı ve otoritesi de orada
sona erer. P eki yeryüzünün bir kadının birden faz la kocasının
bulunduğu yerlerinde bu babalık hakkı ne h al alır? Ya da koca ve
karının ayrıldığı (bu sıkça olan bir şeydir), çocukların tam am en
anneye bırakıldığı, onu izlediği ve tamamen onun bakım ve koruması
altında olduğu A m erika’nın çeşitli yerlerinde bu babalık hakkına ne
olm aktadır? Ç o cu k lar küçükken baba ölürse, o n lar doğal olarak
h e r y e rd e k ü ç ü k k e n b a b a la rın a g ö ste rd ik le ri ita a tin ay n ısın ı
an nelerine, babalarına sağ olsaydı gösterecekleri gibi, gösterm ek
zorunda değiller m i? Herhangi bir kimse annenin çocukları üzerinde
y a s a y a p m a g ü c ü o ld u ğ u n u s ö y le y e b ilir m i? O n u n o n la rın
m ülkleriyle ilgili her türlü düzenlem ede daim i olarak uyacakları, ve
bütün hayatları boyunca onların özgürlüğünü kısıtlayan, k urallar
yapabileceğini kim se söyleyebilir mİ? Ya da anne bu kurallara
uym ayan çocuklarına ölüm cezası verebilir m i? Ç ünkü bu krala ait
Hükümet Üstüne İkinci Tez 71

b ir güçtür ve baba bu güce bir gölgenin sahip olduğu k adar bile


sahip değildir. O nun çocukları üzerindeki idaresi g eçicid ir v e bu
onların hayatı veya m ülkü üzerinde b ir güç değildir. B u y a ln ız sa
çocukların küçük yaştaki zayıflık ve yetersizliklerine y ardım etm e,
onların eğitim i için gerekli olan b ir disiplin gücüdür. Ve babanın
çocukları rahat ve güvende olduğunda, kendi m ülklerini istediği gibi
d e v re d e b ilm e s in e rağ m e n , ç o c u k la rın ın h a y a tı v e y a k e n d i
çabalarıyla elde ettikleri ya da başkalarının bağışlarıyla onların olan
m alları üzerinde b ir yetkisi yoktur. N e de onların çocu k ların ın
özgürlüğü üzerinde, bir kez onlar takdir etm e ayrıcalığını kazandıktan
sonra, bir gücü vardır. B abanın im paratorluğu o zam an so n a e re r
ve o andan itibaren, herhangi başka bir adam ın y ap am ad ığ ı g ib i,
oğlunun özgürlüğü üzerinde pazarlık y ap am az v e bu im paratorluk
bir kim senin kendisini geri çekebileceği m utlak v e daim i b ıry a rg ıç
olm aktan, annesini ve babasını terk etm ek v e k arısından ay rılm ak
için izin isteyeceği kutsal otorite olm aktan ç o k uzaktır.
§66. Fakat bir çocuğun babasının iradesi v e e m rin d en ö z g ü r
olduğu bir zaman olm asına rağmen, aynı babasının kendisinin başka
bir kim senin İradesine tabi olm aktan kurtulm ası gibi, v e onların h e r
birinin onlar için ortak olan, bu ister tabii yasa o lsan ister ülkelerinin
yerel yasası olsun, dışında başka bir sınırlam a a ltın d a o lm ad ığ ı b ir
zam an olm asına rağm en, bu özgürlük oğlu Tanrı v e tabii y asa gereği
ebeveynlerine borçlu olduğu saygıyı gösterm ekten m u a f kılm az.
E beveynleri insan ırkının devam ını sağlam a v e ç o c u k la rın a h ay at
verm e p ro je sin e araç y a p a n T anrı n a sıl o n la ra ç o c u k y a p m a ,
b e sle m e ve k o ru m a y ü k ü m lü lü ğ ü g e tirm iş s e , ç o c u k la ra d a
ebeveynlerine saygı gösterme daim i yüküm lülüğünü getirm iştir,
ki bu içten gelen sam im i b ir saygı v e bunun tü m d ışsal ifadelerini
gö sterm ey i içerir. O , ço cu ğ u h e r şey in i a ld ığ ı k iş ile r e z a ra r
v e rm e k te n v e y a h a k a re t e tm e k te n , r a h a ts ız e tm e k te n v e y a
hayatlarını veya m utluluklarım tehlikeye sokacak şeyler yapm aktan
ahkoyar. Ve T anrı, o n lar a ra c ılığ ıy la d ü n y a y a g e lip , y a şam ın
nim etlerinden faydalananları ebeveynlerini savunm a, rahatlatm a,
72 Hükümet Üstüne İkinci Tez

yardım etm e ve konforlarını sağlam akla yüküm lü kılar. H içbir du­


rum, hiçbir özgürlük çocukları bu yüküm lülükten kurtaram az. Fakat
bu eb eveynlere çocukları üzerinde em retm e v ey a çocuklarının
hayatlarını ve özgürlüklerini istedikleri gibi devredip, satabilecekleri
yasalar yapm a yetkisi vermekten çok uzak bir şeydir. O nurlandırm a,
saygı, m innettarlık ve yardım borçlu olm ak bir şey, m utlak itaat ve
tab iiy et talep etm ek başka bir şeydir. Ebeveynlere borçlu olunan
onurlandırm ayı, b ir kral tahtında annesine borçludur; ve gene de
bu onun otoritesini azaltm az, ne de onu annesinin yönetim ine tabi
kılan
§67. B ir küçük çocuğun tabiiyeti babaya çocuğun küçüklüğü
sona erdiğinde sona eren geçici bir hükm etm e yetkisi verm ektedir.
Ve çocuğun borçlu olduğu m innettarlık ebeveynlere saygı, hürm et,
d estek ve (aynı babanın çocuğun bakım , m a sra f v e eğ itim inde ne
harcadığının a z y a da çok oluşu gibi) az çok b ir itaat etm e daim i
hakkını verir. B u hak küçüklüğün sona erm esiyle sona erm ez fakat
b ir insan hayatının bütün aşam alarında ve şartlarında geçerliliğini
korur. B u iki hakkı birbirinden ayırt etm e taleb i, yan i babanın
çocukluğun küçüklüğünde onu eğitm ek yüküm lülüğünden doğan
hak ve bütün yaşam ı boyunca saygı görm e hakkı, bu konuyla ilgili
pek çok yanlışın nedeni olabilir. Ç ünkü onlardan uygun bir şekilde
söz etm ek gerekirse, bunların ilki pederşahi gücün bir ayrıcalığından
ç o k ç o c u k la rın im tiy a z ı ve e b e v e y n le rin y ü k ü m lü lü ğ ü d ü r.
Çocuklarının beslenm esi ve eğitimi onların iyiliği için ebeveynlerin
o m u zlarına öyle b ir yüküm lülük yük ler ki, h içb ir şey onları bu
bakım ın sorum luluğundan kurtaram az. E m retm e gücü ve onları
edepli b ire r insan yapm a b ir arada giden şe y le r o lm asına rağm en,
Tanrı insan doğasının ilkeleri içine çocukları İçin öyle bir yum uşaklık
iş le m iş tir k i, e b e v e y n le rin g ü ç le r in i ç o k k a tı b ir ş e k ild e
k ullanacaklarına d air çok az korku vardır. A şırı olan nadiren ciddi
tara fta o lsa da, doğanın güçlü güdüsü onu ö b ü r ta ra fa çeker. Ve
dolayısıyla, yüce Tanrı İsraillilerle nazik bir şekilde ilgilendiğini ifade
ederken o n lara şunları söylem ektedir: O onlara edepli olmalarını
Hükümet Üstüne İkinci Tez 73

öğretti ama aynı bir adamın oğluna bunu öğretm esi g ib i öğretti,
D e u t viii. 5*, yani, yum uşaklık ve şefkatle ve onları onlar için m utlak
olarak iyi bir disiplinden daha ağır ve bunu gev şetm ey e y ö n e lik
daha az nazik olan b ir disipline tabi tutm adı. Ç o c u k la rın itaat
etmelerinin emredildiği, ebeveynlerin çektiği zahm etlerin vebakım ın
artm ayabildiği veya sakat bir şekilde ödüîlendirildiği b ir gü çtü r bu.
§68. Öte yandan, onlardan alm an ve görülen faydaların karşılığı
olarak m innettarlığın gerektirdiği yegâne şey o lan saygı v e d estek
çocuğun olm azsa olm az bir yüküm lülüğüdür ve ebeveynlerine uygun
düşen b ir ayrıcalıktır. Bunun am acı ebeveynlerin av an tajıd ır; aynı
diğerlerinînkinın çocuğun avantajına olm ası g îb i-eb ev ey n lerin
y ü k ü m lü lü ğ ü o la n e ğ itim in , en fa z la g ü c e s a h ip ş e y o la ra k
görünm esine rağm en. Ç ünkü çocukluğun v u rdum duym azlığı v e
zayıflıkları sınırlandırılm aya v e düzeltilm eye ihtiyaç d u y a r k i, bu
kuralın görü leb ilir bir egzersizi ve bir ç e şit baskıdır. Ve " o n u r”
sözcüğüyle kavranılan yüküm lülük daha a z itaati gerek tirir; bu,
yetişkinler üzerindeki bu yüküm lülüğün çocuklar üzerinde olandan
d a h a g ü ç lü o lm a s ın a ra ğ m e n , b ö y le d ir . Ç ü n k ü ç o c u k la r
ebeveynlerinize itaat edin em rinin kendi çocukları o la n b ir insan
için, onun babasına çocukken tabi olm ası gibi aynı teslim iy eti
gerektirdiğini kim düşünebilir? Ve bu hüküm ile onun babasının bütün
em irlerine uym ak yüküm lülüğünde olduğunu, e ğ e r o to ritesin in
kibriyle o o n a hala bir çocuk olarak m uam ele etm e b asiretsizliğini
gösterirse, kim iddia edebilir?
§69. Pederşahi gücün ya d a daha doğrusu y ü k ü m lü lü ğ ü n ilk
kısm ı, ki bu eğitim dir, babaya aittir ve belli b ir dönem de so n a erer.
Eğitim işi sona erdiğinde, o kendiliğinden durur v e de Önceki gibi
bırakılabilir. Ç ünkü bir adam oğlunun okul taksitlerini başk a birine
ödetebilir ve oğlunu başkasının çırağı yapabilir; o sü re zarfinda onun
hem k endisine hem de annesine itaat yüküm lülüğü b ü y ü k ölçü d e
ortadan kalkar. F akat onlara saygı gösterm e y ü k ü m lü lü ğ ü , bunun
diğer kısm ı,tam b ir şekilde geçerliliğini korur. H içb ir şey bun u iptal
edem ez. Bu onların her ikisinden de o kadar a y rılam a z b ir şey d ir
74 Hükümet Üstüne İkinci Tez...

ki, babanın otoritesi anneyi bu haktan m ahrum edem ez, ne de


herhangi bir adam oğlunu kendisini sıkan karısına saygı gösterm esi
yüküm lülüğünden azat edebilir. Fakat bunların her ikisinin gücü de,
yasalar yapan ve onları cezalarla pekiştiren, ki bu cezalar insanların
m ülkleri, özgürlükleri, uzuvları v hayatları ile ilgili olabilir, b ir güç
o lm a k ta n ç o k u z a k tır. E m re tm e g ü c ü ç o c u ğ u n y e tiş k in liğ e
erişm esiyle sona erer. B u andan itibaren o n u r ve s a y ğ v d e s te k ve :
savunm a ve m innettarlığın b ir insanı doğal olarak yapabileceği en
yüksek faydalar için yapm aya m ecbur ettiği her ne varsa, her zam an
oğlun ebeveynlerine borçlu olduğu şeylerdir. Ancak, bütün bunların
h içb iri b a b a n ın e lin e k ralın a sasın ı, o n a e m re tm e e g e m e n lik
gücünü verm ez. O nun oğlunun m ülkü veya eylem leri üzerinde b ir
hakim iyeti yoktun N e de ona bütün şeylerde oğlunun onun iradesini
izlem esini gerektiren b ir h a k verir. H er ne kadar p e k ço k şeyde
oğul, kendisine ve ailesine ç o k elverişsiz du ru m lar yaratm ayan
şeylerde, o n a olan borcunu ödem ek için onun oğlu o larak h arek et
etse de, bu böyledir.
§70. B ir insanın yaşlı veya bilge bir adam a onu onurlandırm ak
ve ona saygı gösterm ek borcu olabilir. B ir kim senin onun çocuğunu
v e y a a rk a d a ş ın ı s a v u n m a sı, sık ın tıd a o la n ı ra h a tla tm a s ı ve
desteklem esi ve bunun yarattığı m innettarlık o derece olab ilir ki, o
in sa n y a p a b ile c e ğ i: n e v a rs a y a p s a b ile b u b o rc u y e te rin c e
ödeyemez. Fakat bütün bunların hiçbiri kimseyè borçlu olan üzerinde
yasalar yapm a yetkisi, hakkı verm ez. Ve açıktır ki, bütün bu borçlar
y aln ızca babanın bab alık unvanına olan borçlar değildir. B unun
nedeni, bu borçların anneye borçlu olunm ası d a değildir. B unun
nedeni, bu ebeveynlere karşı sahip olunan yüküm lülüklerin ve
çocuklardan talep edilenin derecelerinin, sıkça bir çocuğa diğerine
göre daha fazla gösterilen farklı nezaket, kötülük ve m asraf oranında
değişmesidir.
§ 71. B u e b e v e y n le rin k e n d ile rin in b ire r u y ru k o ld u k la rı
to p lu m lard a çocukları üzerinde sahip oldukları gücü ve onların
Hükümet Üstüne İkinci Tez 75

tabiiyeti üzerindeki haklarım , doğa durum unda o lan lar kadar, nasıl
koruduklarım açıklamaktadır. Eğer tüm siyasi güç yalnızca pederşahi
olsaydı ve aslında bunlar bir ve aynı şeydir, bu m üm kün olam azdı.
Ç ünkü o zam an, bütün pederşahi güç prenste olacağından, uyruklar
doğal o larak bu gücün herhangi bir p arçasın a sah ip olam ayacaktı.
F akat bu iki güç, siyasi ve pederşahi, öylesine farklı v e a y rıd ır ki,
öylesine farklı tem eller üzerine inşa edilm işler ve onlara öyle farklı
em eller yüklenm iştir ki, baba olan her uyruğun çocukları üzerinde,
bir prensin onun üzerinde olduğu kadar pederşahî b ir gücü vardır.
Ve e b e v e y n le ri o lan h e r p re n s, a y n ı en re z îl u y r u k la r ın ın
ebeveynlerine karşı borçlu olması gibi, ebeveynlerine karşı b îr evlada
yak ışır şekilde yüküm lüdür ve itaat borçludur. Ve dolay ısıy la, bu
pederşahi güç, bir prens veya kralm uyrukları üzerindeki h e r türlü
hakim iyetinin bir kısm ı veya derecesini bile içerm ez.
§72. E b e v e y n le rin ç o c u k la rı yetiştirm e y ü k ü m lü lü ğ ü v e
çocukların ebeveynlerini onurlandırma y ü küm lülüğü b u ilişkiye
uygun bütün güç ve itaati anlatsa da, babanın çocu k ların ın itaati
üzerinde bağlayıcı olaıı başka bir gücü vardır. B u g ü ç o n u n d iğ er
insanlarla ortaklaşa sahip olabildiği bir güç, zam an zam an görüldüğü
gibi, hem en hem en daim a babalara kendi özel a ile le rin d e o lan ve
örneklerinin başka b ir yerde nadiren bulunduğu v e d a h a a z fark
ed ild iğ i b ir güç olm asına rağm en, y ery ü zü n d e p e d e rşa h i yarg ı
y etk isin in bir kısm ının yerine geçer. Ve bu in san ların arazilerini
en çok sevdiklerine bağışlamalarıyla sahip o ld u k ları b ir güçtür.
B a b a n ın m ü lk le rin in ç o c u k la rın ın , h e r ü lk e n in g e le n e ğ i v e
hükukupa göre, belli şartlarda, beklentisi ve m irası olm asıdır. F akat
biraz d a h a savurgan veya serbest b ir elle, şu v e y a b u ço cu ğ u n u n
onun iradçsi ve m izacına uygun davranm asına g ö re p a y la ştırm a

§73. B u çocukların itaati üzerindeki b a sit b ir b ağ d eğ ild ir: ve


n im etlerin d en faydalanılan arazinin b ir p a rç a sı old u ğ u ülkenin
y ö n e tim in e itaatle h er zam an el ele gider. G en ellik le b ir babanın
76 Hükümet Üstüne İkinci Tez

ardıllarım kendisinin uyruğu olduğu ve bir sözleşm eyle bağlı


olduğu hüküm ete tabi olmaya zorlayabileceği san ılır; oysaki
bu sadece to p rağ a bağlı ve hüküm etin idaresi altındaki b ir arazi
parçasının veraseti için gerekli olan bir koşul olduğundan, yalnızca
bu arazi parçasını bu şart ile kabul eden ve doğal b ir b a ğ veya
anlaşm a değil, fakat gönüllü olarak itaat etmeyi kabul edenleri bağlar.
Ç ünkü her adamın çocukları doğa gereği kendisi v e y a herhangi
b ir atası k ad ar özgürdür ve bu özgürlük içindeyken, hangi toplum a
k a tıla c a k la rın ı, h a n g i u lu su n h ü k ü m ra n lığ ı a ltın d a y a ş a y a ­
c a k la rın ı se çe b ilirle r. F a k a t eğ er a ta la rın d a n k a la n m irastan
faydalanıyorlarsa, bu m irası atalarının kabul ettiği şartlar altında
kabul etm eli ve b ö yle b ir m ülk sa h ip liğ in in b ü tü n ş a rtla rın a
uym alıdırlar. Bu güçle aslında babalar çocuklarını kendilerine itaat
etm eye hatta onlar birer yetişkin olduklarında dahi, m ecbur bırakırlar
Ve genellikle d e onları bu veya şu siyasi gücün uyruğu yaparlar.
A ncak, bunların hiçbiri herhangi bir özel babalık hakkının sonucu
değildir, fak at babaların çocukların itaatini pekiştirm ek ve teşvik
etm ek için ellerinde bulundurdukları ödülün sonucudur. Bu b ir
Fransızın bir İngiliz üzerinde olan gücünden farklı bir güç değildir,
ki İngiliz berikinin ona bırakacağı bir arazi parçası um uduyla, ona
itaat etm eye güçtü bir şekilde bağlıdır. Ve eğer İngiliz, F ran sız söz
konusu arazi parçasını ona bıraktığında, ondan faydalanırsa, o bunu
o arazi parçasının bulunduğu ülkedeki, bu ister Fransa ister Ingiltere
olsun, toprak m ülkiyetine ilişkin şartlarda yapm alıdır.
§74. Sonuç olarak, öyleyse, şunlar söylenebilir: Babanın emretm e
gücü çocuğunun küçük yaşının Ötesine geçem ez ve bu y alnızca o
yaşın idaresi ve disiplini için gerekli olana uygun derecede olmalıdır.
L atinlerin kutsal dedikleri, çocukların hayatları boyunca ve her
d u ru m d a e b e v e y n le rin e z o ru n lu o la ra k b o rç lu o ld u k la rı ve
verebildikleri bütün destek ve savunm ayla onurlandırm a ve saygı
gösterm e yüküm lülüğü babaya, o n lar üzerinde h âkim iyet gücü
verm ez, yani y a sa y apm a ve çocuklarına ceza uygulam a yetkisi.
Hükümet Üstüne ikinci Tez 77

B ütün b u n la r o n a oğlu n u n m ülkü v e e y le m le ri ü z e rin d e b ir


hakim iyet sağlam asa da, dünyanın ilk çağ ların d a v e insanların
azlığının ailelerin henüz m ülk edinilm em iş alan ları k e n d ile rin e
ayırm aya ve boş alanlardan göç etm eye veya o ra la ra y erleşm ey e
o lan ak verdiği yerlerd e aile babasının o ran ın prensi* o lm asın ı
anlam ak açıktır ki çok kolaydır. O çocuklarının bebekliğinin başladığı
andan itibaren yönetici olm uştu. Ve bir h üküm et o lm a d a n o n ların
birlikte yaşam ası z o r olduğundan, çocuklar y etişk in b ire r insan
old u k ların d a açık veya zım ni o larak bu gü cü n b a b a d a olm ası
gerektiğini onaylam ış olm aları olasılığı çok yüksekti. H erhangi b ir
değişiklik olm adan hayatlarına devam etm elerinin güç olduğu yerde
aslında babanın bu gücünü, ki buna her insan doğal o lara k sahiptir,
ailesinde kullanm asına izin verm ek, tabii yasanın b u izni dışında, v e
o izinle ona m onarşik bir gücü, zaten ondayken, bırakm aktan b aşk a
bir şeye gerek yoktu. A m a bunun herhangi b ir b a b a lık h akkının
sonucu olarak değil, fakat yalnızca çocuklarının o n a y ly ta o ld u ğ u
şundan da anlaşılm aktadır. B ir yabancı, ki bu yabancı y a tesadüfen
ya da iş gereği aile içine karışm ıştır, babanın ço c u k la rın d a n b irini
öldürm üşse veya başka bir vukuat işlem işse, y a ln ız c a b a b a o n u
ölüm cezasına m ahkûm edebilir veya çocuklarından herh an g i bîri
kadar onu başka şekilde cezalandırabilir. O nun bunu kendi çocuğu
olm ayan bîrine yalnızca babalık otoritesine d a y a n ara k y apm ası
im kansızdı. O bunu b ir insan olarak, hakkı olduğu ta b ii y asay ı
uygulam a gücüne dayanarak yapabilir. Ve yalnızca b a b a a ile üyeleri
içinde onu cezalandırabilir, ki orada çocuklarının o n a saygısı o n d a
* Dolayısıyla, baş filozofun söylediği hiç de imkânsız bir fikir değildi: H er evdeki yönetici kimse her
zam an, eskiden olduğu gibi, bir kraldı. Bu şekilde pek çok ev birieşip birlikte sivil toplum u
oluşturduklarında, krallar onlar arasındaki iki tür yöneticiydi, ki bu, görüldüğü üzere, babalan«
isimlerinin niçin hala babalarının yöneticilik yaptığı insanlarda kullanılmaya devam ettiğinin de
nedenidir. Aynı şekilde yöneticilerin, Mekhizede gibi, kral olarak rahiplerin misyonlarını üstlenmeleri,
ki bunu ilk .olarak babalar yapmış ve bu ondan gelişmiştir, eski bir geleneğidir. Bununla İndikle, bu,
dünyada kabul edilen yegâne düzen değildir. Bir çeşit düzenin elverişsizliği bir takım başka düzenlerin
tasarlanmasına neden olmuştur. Böylece, kısaca söylemek gerekirse, bütün kamusal düzen, her ne çeşit
olursa olsun, açıktır ki, onun uygun ve gerekli olduğuna karar veren insanlar arasındaki bilinçli öğüt,
danışmanlık ve kompozisyondan meydana gelmiş görünmektedir. İnsanın kamusa! bir düzen olmadan
yaşayabileceği dışında doğada, kendi içinde düşünüldüğünde, imkansız olan bir şey yoktur. Hookefin
Ecel. Pol. Lib. i. Sect. 10.
78 Hükümet Üstüne İkinci Tez

kalm asını istedikleri aile üzerindeki değeri ve otoritesine, olanak


veren b ö y le b ir gücün kullanım ıyla bunu ortaya çıkarır.
§75. B u şekilde çocuklarının zımni olarak ve nadiren kaçımlabilen
onay ile babalarının otoritesi ve yönetimine zemin hazırlamaları kolay
ve hem en hem en doğal bir şeydi. O nlar çocu k lu k ların d a onun
iradesini takip etm eye ve yetişkinliklerinde kim in onları yönetm eye
d a h a uygun olduğunu sorm ak için ona aralarındaki küçük farkları
bildinneye alışkındılar. Onların küçük özellikleri ve önem siz hırsları
nadiren büyük anlaşm azlıklara yol açardı. Ve böyle b ir anlaşm azlık
ortay a çık tığ ın d a onlar, h er biri onun bakım ıyla m eydan gelen ve
hepsi için şefk at besleyen babalarından daha uygun b ir hakem i
nerede bulacaklardı? O nların küçüklükleriyle yetişkinlikleri arasında
bir ayrım y ap ıp yapm adıkları, ne de bir mi yirm i yaşından sonra m ı
y o k sa başka b ir y aşta m ı onları kendilerinin ve servetlerinin özgür
kullanıcısı yaptığına bakıp bakm adıklarının, onların vesayet altında
olm aktan vazgeçm e arzusu gösterm edikleri bir durum da, b ir önemi
yoktur. O nların çatısı altında bulundukları hüküm et h a la onları
sınırlandırm aktan ziyade onları korum aya devam etm ekteydi. Ve
o n lar b ir bab an ın yönetim i dışında başka h içb ir y erd e barış ve
huzurları, özgürlükleri ve servetleri için d a h a büyük b ir güven
bulamazdı.
§76. B öylece, ailelerin doğal b ab alan , şaşm azcasm a, onların
siy asi k ra lla rı d a oldu. Ve o n la r uzun y a şa m a ş a n sın a sa h ip
olduklarından ve birkaç veya daha fazla kuşak b o y u n ca yetenekli
ve değerli m irasçılar bıraktıklarından, kalıtım sal v e seçilerek gelen
kralların v e şans, entrika veya te sa d ü f sonucu b ir a ra y a gelerek
çeşitli anayasalar altında birleştikleri krallıkların tem ellerini attılar.
Fakat eğer prensler unvanlarını babalarının hakkından alsalardı, bu
babalarının siyasal otoriteye olan doğal hakkını kanıtlam ak için yeterli
olurdu çünkü onları biz genellikle fiili olarak hüküm et edenin elinde
buluruz. B e n diyorum ki, eğ er bu iyi b ir argüm an o lsaydı, o güçlü
bir şekilde bütün prenslerin, ne de yalnızca prenslerin, rahip olmaları
gerektiğini kanıtlam ış olacaktı çünkü başlangıçta ailenin babasının
rahip olduğu, onun evinde yönetici olduğu kadar kesindir.
BÖLÜM V II
Siyasal veya Sivil Toplum

§77. Tanrı insanı kendi yargısına göre y a ln ız olm asın ın kendisi


için iyi olm adığını düşünen bir y aratık olarak y arattığ ın d an , onu
toplum sal hayatına devam etm esi ve bu hayattan faydalanm ası
için anlam a yetisi ve dille donatm ış, [ve] onu toplum a yönelten
zorunluluk, elverişlilik ve eğilim in güçlü yüküm lülükleri a ltın a
koymuştur. îlk toplum ebeveynler ve çocuklardan oluşan topluluğa
yol açan, kadın ve erkek arasında kurulan toplum dur, ki b una zam an
içinde efendi ve hizm etkârı arasında oluşan to p lu m sal iliş k ile rd e
eklenir. Ve bütün bunların bir araya gelip te k b ir aile, ki b u rad a
efendi ve hizm etçisi aileye uygun birer role sahiptir, oluşturm ası
mümkün olsa da, her biri veya hep birlikte, eğ er bunların h e r birinin
farklı am aç, bağ ve sınırlarını düşünürsek, g ö receğ im iz gibi b ir
siyasal toplum oluşturm azlar.
§78. M üşterek toplum erkek ve kadının gönüllü sözleşm esiyle
m eydana gelir ve tem el olarak bir ortaklık ve, e sas am acı ürem e
için gerekli olduğundan, birbirlerinin vücutlarına olan haktan ibaret
olsa da, bu birliktelik sadece onların bakım ı v e şefkatinin birliği için
değil, fakat aynı zam anda kendi a y a k la n üzerinde d u ra n a k adar
beslem ek ve korum ak yüküm lülüğünde oldukları ortak dölleri için
de gerekli olduğundan, karşılıklı destek ve yardım v e ç ık a r ortaklığını
da içerir.
§79. Ç ünkü erk ek le kad ın ın b irle şm e sin in a m a c ı y a ln ız c a
döllenm ek değildir, fakat aynı zam anda türün devam ıdır. E rkekle
80 Hükiimet Üstüne İkinci Tez ■

kadın arasındaki bu birleşm e daim ioim alıdır; hatta doğum dan sonra
çocukların-ki onlara onları, dünyaya getiren lerce bak ılacak tır“
beslenm esi ve bakım ı gerektirdiği sürece, onlar kendi kendilerine
bakabildikleri zam ana kadar,; bu ilişki devam etm elidir. Sonsuzca
bilge olan yaratıcının el lerinin eserleri olanlar için koyduğu bu kurala
aşağı yaratıkların daim i bir; şekilde uyduklar in r görüyoruz. O tla
beslen en m em eli h ay vanlarda erkekle dişi a ra s ın d a b irleşm e
döllenm e eylem inden sonra sona erer. A nneniniT iem esi yavruyu,
o kendi başına otlamaya başlayıncaya kadar, beslem eye yettiğinden,
erkek yalnızca çiftleşir. Bunun dışinda dişi veya yavruyla, ki onların
ayakta kalabilm esi için yapabİîeceği bir şey yoktur, ilgilenmez. Fakat
avlanan hayvanlarda birleşm e daha uzun sürer. D işi kendi b aşına
yeterince idare edem ediğinden ^ e yaln ızca k e n d i avladıklarıyla
sa y ısız y a v ru su n u b e sle y e m e d iğ in d e n , bu o tla k la r ü z e rin d e
beslenm ekten daha zahm etli v e b ir o kadar da tehlikeli bir yaşam a
biçimidir, erkeğin yardımı ailenin bakımı ve korunması için gereklidir.
Y avrular kendileri için avlanabilecek y aşa gelinceye k adar erkek
ve dişinin birlikte bakımı olmadan ayakta kalamazlar. Aynı şey bütün
kuşlarda da gözlem lenebilir (yiyeceğin bolluğüiöişiyi y avrularım
beslem ek ve onlara bakm aktan kurtaran küm es hayvanlan dışında).
Y uvada y a v ru la n yiyecek bekleyen kuşlar, eril ve dişi, yavruları
kanatlarını kullanıncaya Ve kendi kendilerine bakar hale gelinceye
kadar birlikteliklerini sürdürürle^:;: i.
§80. Ve insan türü içinde erkek ve dişinin birlikteliğinin niçin
diğ er ya ra tıkla rd a n daha uzun, sürdüğüm te k
değilse, nedeni sanırım bu noktada yatm aktadır. Ç ünkü dişi gebe
kalabilmekte ve fî ilen genellikle çocukla birlikte olm akta ve bu çocuk
ebeveynlerinin hiçbir yardım ına bağımlı olm adan v e kendi kendine
ebeveynlerinden hiçbir yardım alm adan bakabilecek yaşa gelm eden
ç o k ö n c e d iş i y e n i b ir b e b e k d p ğ u rm a k ta d ır. B u n e d e n le
döllediklerinin bakımını üstiehmekleyüküm îuolduğıandân baba, aynı
kadınla aynı çatı altında birlikteliğine diğer yaratıkların devam ettiği
süreden daha uzun bir süre deyam ettirm ek zorundadır. D iğer
yjkiikiimel&stüne îkw cïTez j 81 m
.Içj-

,yaratık! arm.;yavrul an yeni bir «doğumdan^ önce kendileri n e .


b ak ab ile c e k d ü z e y e erişebil d İki e r î n d e n , ara 1ar i ndakl; bağ
ken di 1iğin d e m ç ö z ü 1ür^y eyördâ^:;'JSCütgaiî 1ab; ^

Bu

daha iyi birleştirileb ilin B u n u belli belirsiz b ir le m e le r le oluşan


bağlaşıklıkların yeya kolay y
çözülm esi rahatşızedebijir.

üreme: ve eğitim in garanti ed i İd iği y e mİR&m


üstIen ild iğ i bu a n la ş m a n ın n için b e lli b ir a n d a v e y a d iğ e r

a m a c ın d a onu n h e r zam an y asal o lm a şr .g e re ld iğ în e d a ir ,b ir


z o ru n lu lu k y o k tu r, yani bu tü r sö z le şm e lerin d a im i o lm a sın ı

§ 82 .
sahip o lsalar da,.kî

yerilm esi gerekir; bu yetki doğal o larak d a h a y e te n e k li v e güçlü


olduğundan erkeğin payına d ü ş e r.F a k a tb u o n la ru ıo rta k çık arları
ve- m ülkleri için geçeriidir ve kadının sö zleşm eyle h ak k ı o lan a

yerm ez.
Bu h aliyle kocanm gücü m utlak b ir k ra jım g ü c ü n d e n o k a d a r
82 Hükümet Üstüne İkinci Tez

fark lıd ır ki, kadın pek çok durum da, doğal hak v e aralarındaki
sözleşm e izin verdiğinde, kocasından ayrılma özgürlüğüne sahiptir-
is te r b u sö z le ş m e d o ğ a d u ru m u n d a y a p ılm ış o ls u n , is te rs e
yaşadıkları ülkenin yasaları veya geleneklerine göre yapılm ış olsun,
böyle b ir ayrılm a sonucunda çocuklar sözleşm enin kurallarına göre
babaya veya anneye verilir.
§ 83. Siyasal bir hüküm et çatısı altında, doğa durum unda olduğu
k a d a r , y a p ıla n b ir e v liliğ in b ü tü n a m a ç la n g ö z ö n ü n d e
bulundurulduğunda, sivil m em ur (sulh hakim i) onlardan herhangi
birini bu am açlar için doğal olarak gerekli olan h ak veya güçten
m ahrum edem ez, yani ürem e ve birlikteyken birbirlerine karşılıklı
d estek verm eleri ve yardım etm elerinden. F akat o yaln ızca erkekle
kadın arasında çıkabilecek bir anlaşm azlıkta o n lar hakkında karar
verir. Eğer bu başka türlü olsaydı ve o m utlak egem enlik ve yaşatm a
v e öldürm e gücü doğal olarak kocaya a it olsaydı v e erk ek le kadın
arasındaki birliktelik için bu gerekli olsaydı, kocalara böyle bîr mutlak
otoritenin verilm ediği ülkelerin h içb irin d e ev lilik diye b ir şey
olm azdı. F akat evliliğin am açları kocanın böyle b ir gücü olm asını
gerektirm ez; aile birliğinin şartı o gücü kocaya verm ez, h a tta n e de
bu o durum için gereklidir. A ile birliği varlığını onsuz sürdürebilir ve
a m a ç la rın a o n su z ulaşabilir. N e de m alla r to p lu lu ğ u v e o n lar
üzerindeki güç, karşılıklı yardım ve bakım ve aile birliğine ait diğer
şeyler bir sözleşm eyle değiştirilebilir ve düzenlenebilir. O sözleşm e
ki o toplum da erkek ve kadını birleştirir, ürem eyi sağlam ak ve kendi
k e n d ile r in e b a k a b ile c e k y a ş a g e lin c e y e k a d a r ç o c u k la rın
y etiştirilm e si am acından ibarettir. B ir to p lu lu ğ u n o lu ştu ru lm a
am açları için gerekli olm ayan bir şey o toplum için gerekli değildir.
§84. E beveynler ve çocuklar arasındaki to p lu lu k ve onların
karşılıklı hakları ve güçleri sorununa önceki bölüm de o kadar geniş
y e r verd im ki, b u rad a o n a ilişkin h e rh a n g i b ir şey sö y lem ek
ihtiyacında değilim . Ve, sanırım , açıkça görülüyor ki, o siyasal bir
toplum dan çok farklıdır.
Hükümet Üstüne İkinci Tez 83

§85. Efendi ve hizmetkâr tarih kadar eski isim lerdir, fak at çok
farklı koşullar altında olanlara v erilir bu isim ler. Ö z g ü r b îr adam ,
ken d in i b elli b ir süre için sa ta rak b ir b a ş k a s ın ın h iz m e tk â rı
yaptığından, belli bir ücret karşılığında hizm et eder. Ve bu [eylem i]
hizm etkârı efendisinin ailesine katıp orda geçerli olan disipline tabi
kılsa da, bu efendiye hizm etkârı üzerinde geçici b ir g ö ç v e rir v e bu
güç aralarındaki sözleşmede belirtilenden daha büyük olam az. Fakat
köle dediğim iz başka türlü bir hizm etkâr v a rd ır ki, b u n la r âdil b ir
savaşın tu tsak ları olarak efendilerinin m u tlak eg em en liğ in e ve
gelişigüzel güç egzersizlerine tabidirler. B u adamlar, söylediğim gibi,
ceza o larak kendi hayatlarını ve o nunla birlik te ö z g ü rlü k lerin i v e
a ra z ile rin i k a y b e tm e d u ru m u y la k arşı k a rş ıy a d ırla r; v e köle
durumunda olduklarından herhangi bir m ülke sahip olam azlar, onlar
tem el am acı m ülkiyetin korunm ası olan sivil top lu m u n b ir parçası
olarak düşünülem ezler.
§86. Ö yleyse şim di onun kendine özgü kuralı a ltın d a birleşm iş,
karısı, çocukları, hizmetkârları ve köleleriyle o la n ilişk ileriy le
bir ailenin efendisini düşünelim , ki bu aile d ü z e n i, ofisleri ve
bunların sayısı itibariyle küçük bir ulus görünüm ünde o lsa da, hem
ana yapısı, hem gücü, hem am acı açısından b ir ulu s olm aktan ço k
uzaktır. O b ir m onarşi olarak, içinde m utlak k ralın o ld u ğ u b ir aile
reisi olarak düşünülecekse bile, bu m utlak k ral ç o k k ıs a v e sınırlı
b ir g ü c e sa h ip olacak tır. Ö n ced en sö y le n e n le rd e n d e a ç ık ç a
anlaşılacağı üzere, ailenin efendisi ailedeki b îık a ç k işi ü zerin d e
hem zam an hem boyut açısından çok farklı v e sın ırlı b ir güce
sahiptir. Çünkü köleler (ve aile ister onda köleler olsun ister olm asın
gene de bir a ile d ir ve onun gücü gene de b ir a ile reisin in k i k adar
büyük olacak tır) dışında, onun aile üyeleri ü zerin d e y a şam v e
ölüm le ilgili herhangi bir y a sa yapm a gücü yok tu r; n e d e ailen in
hanım ının onun kadar sahip olabileceği herhangi b ir y a s a y a p m a
gücü vardır. Ve ailedeki h er b ir birey üzerinde ç o k sın ırlı b ir güce
sahip olan babanın bütün aile üzerinde k esinlikle m u tlak b îr gücü
yoktur. F a k a t b ir aile y a da başk a b ir to p lu lu ğ u n siy a sa l b ir
84 Hükümet Üstüne İkinci Tez

toplum dan ne şekilde ayrıldığını, en iyi biçim de siyasal toplum un


neden ibaret olduğunu düşünerek görürüz.
§87. [Y ukarda daj gösterildiği gibi, m ükem m el b ir özgürlük ve
dünyadaki h er insan veya belli sayıdaki insanlarla eşit olarak doğa
y a s a s ın ın b ü tü n a y rıc a lık la rın d a n ve h a k la rın d a n s ın ırs ız c a
y ararlan m a hakkıyla doğan insan, doğası gereği sadece m ülkünü,
yani hayatını, özgürlüğünü ve arsasını diğer insanların zarar verm e
girişim lerine karşı korum ak yetkisine değil, fak a t işlenen kusura
âdil bir karşılık olarak gördüğü, h atta ölüm cezasını gerektirdiğini
düşündüğü suçlarda başkalarının yasayı çiğnem esini yargılam a ve
cezalandırm a hakkına d a sahiptir. Fakat m ülkü koruyacak ve bunun
için toplum daki suçları cezalandıracak gücü olm ayan sivil bir
toplum olam ayacağından, üyelerinin her birinin kendi doğal gücünü
bırak tığ ı, bu gücü to p lu m la k u ru lan y asan ın k o ru y u cu lu ğ u n a
başvurabildiği h er durum da toplum un eline verdiği yerd e siyasal
toplum vardır. Ve böylece her bir üyesinin özel yargısının dışlandığı
to p lu m , y e rle şik ve tara fsız, h erk ese aynı şe k ild e uyg u lan an
kurallarla hakem lik yapm aya başlar; ve bu kuralların uygulanm ası
için toplum dan yetki alan insanlarla, toplum un üyeleri arasında
herhangi bir hak İle ilgili olarak ortaya çıkan çelişkileri çözümleyerek
bir karara bağlar. O yasanın öngördüğü cezalarla, ki bunun sayesinde
kim siyasal toplum un yanında kim değil fark etm ek kolay olur,
toplum a karşı herhangi bir üyesinin işlediği suçlan cezalandırır. Tek
v ü c u t o la ra k b irle ş m iş , o rta k o la ra k k u ru lu b ir y a s a y a ve
başvuracakları, aralarındaki anlaşm azlıkları b ir karara bağlam a ve
su çlu ları c e za lan d ırm a yetk isi o lan b ir y a rg ıy a sa h ip o lan lar
birbirleriyle sivil bir toplum oluştururlar. F akat yeryüzünde böyle
b ir o rta k y a rg ıc a sa h ip o lm ay an lar, h â lâ h e r b irin in b aşk ası
o lm a d ığ ın d a y a rg ıç v e k a ra rla rın u y g u la y ıc ıs ı o ld u ğ u d o ğ a
durum undadırlar, ki [bu] daha önce gösterdiğim gîbi m ükem m el bir
doğa durum udur .
§88. Ve b ö y le c e u lu s d ik k a te d e ğ e r g ö rd ü ğ ü o to p lu m u n
üyelerin ce y ap ılan y a sa ihlallerine hangi cezanın v erileceğini
Hükümet Üstüne İkinci Tez 85

belirlem e gücü ile (ki bu y asa yapm a gücüdür) egem enliğini kurar.
A yrıca, ulus kendi toplum unun üyesi olanlardan h e rh a n g i b irin e
b a şk a b ir to p lu m u n herh an g i b ir üyesi z a ra r v e rd iğ in d e o n u
cezalandırm a gücüne de (ki bu savaş ve b a rış y a p m a g ü cü d ü r)
sahiptir. Ve bütün bunlar o toplum un bütün ü y elerin in m ülkünü
m üm kün olduğu ölçüde korum ak içindir. Sivil to p lu m a giren v e b îr
ulusun üyesi olan h er insan bu şekilde d oğa y a sa sın a k a rşı işlenen
suçları kendi özel yargısına göre soruşturarak cezalandırm a yetkisini
bırakır. Fakat bütün durum larda işlenen kusurlara ilişk in yargısını
y a s a m a g ü c ü n e d ev re d e rek -k i bu d u ru m d a o s u lh h a k im in e
başvurabilecektir-bır insan ulusa, h e r ne zam an ç a ğ rılırsa u lu su n
yargılarının icrası için kendi gücünü kullanm a hak k ın ı verm iştir.
A slında ulusun yargıları kendisi veya tem silcileri aracılığıyla yaptığı
onun kendi yargılarıdır. Ve burada sivil toplum un yasam a v e yürütm e
gücünün başlangıcını görürüz, ki bu toplum ulusun sın ırları içinde
işlenen kusurların cezalarının ne kadar olacağına, ilan edilen yasalara
dayanarak karar verir. Aym zam anda o zam an zam an karşılaşılan
ülke dışından verilen zararların intikamının ne olacağım belirler. Ve
bunların her ikisinde, gerektiğinde bütün üyelerinin b ü tü n gücünü
kullanır.
§89. H er nerede, dolayısıyla, belli b ir sayıdaki in san ın h e r b iri
tabii yasayı icra etm e gücünü kam uya devrederek b irleşirse, o rad a
ve yaln ızca orada siyasal veya sivil b ir toplum vardır. V e bu d oğa
durum unda bulunan herhangi sayıdaki insanlar, h e r nered e b ir halk
oluşturm ak için tek bir siyasi yapı, üst bîr yönetm e gücü a ltın d a bir
to p lu m a g irerse olur. Ya da bu b ir kim se za te n k u ru lm u ş b ir
hüküm ete kendini üye yapar ve ona katılırsa olur. Ç ünkü bu şekilde
o toplum a ya da onunla aynı şey olan y asam a g ü c ü n e o n u n için
toplum un kam u yararının gerektirdiği şekilde y asa y a p m a ve onları
uygulam ak için gerektiğinde kendi yardım ını (aynı fiille ri gibi)
kullanm a yetkisi verir. Ve bu insanları doğa d u ru m u n d an çık arıp
y ery üzünde bütün anlaşm azlıklarda b elirleyici o la n v e u lu su n
herhangi bir üyesine verilebilecek herhangi b ir z a ra rın te la fisin e
karar verm e yetkisi olan bir yargıç oluşturarak, ki o y a rg ıç y a sa
86 Hükümet Üstüne İkinci Tez

k o y u cu y a d a onun atadığı su lh hakim idir, o n la rı b ir u lu su n


ü y esi yapar. Ve h e r nerede herh an g i b ir sa y ıd a insan v a rsa ,
o n la r ne k a d a r iş b irliğ i iç in d e o lu rs a o ls u n la r, k e n d is in e
başvurulacak böyle b ir karar verici gücün olm adığı yerde hala
doğa durum undadırlar.
§90. D olayısıyla, açıktır ki, bazı adam ların dünyadaki yegâne
h ü k ü m d a r sa y ıld ığ ı m utlak m onarşi a s lın d a s iv il toplum la
uyuşmamaktadır ve [m utlak m onarşi] hiçbir sivil h ü küm et biçim i
o lam a z. S ivil toplum un amacı d o ğ a d u ru m u n u n h e r in sa n ın
kendi kendisinin yargıcı olm asından kaynaklı olum suz y anlarına
ç a re b u lm a k ve b u n lard a n , o to p lu m d ak i h e rk e s in b ir z a ra r
gördüğünde ya da bir anlaşm azlık olduğunda b aşvurabildiği ve
to p lu m d ak i herkesin itaat etm ek z o ru n d a o ld u ğ u * b ilin en b ir
oto rite aracılığıyla, kaçınm aktır. H er n erede insanlar aralarındaki
a n la ş m a z lık iç in b a ş v u ra c a k la rı b ö y le b ir o to r ite y e s a h ip
değillerse, orada insanlar doğa durum undadır. Ve bu nedenle de
h e r m u tla k p r e n s k e n d i h â k im iy e ti a l t ı n d a o l a n l a r
açısından doğa durum undadır.
§91. H em yasam a hem yürütm e gücünü elinde bulunduran için,
âdil ve tarafsız olarak yetkisiyle karar veren ve kararıyla bir prensin
y a d a o n u n e m ri so n u c u z a ra r g ö re n in h a k k ın ı ia d e e d e n ,
herkesin kendisine başvurabileceği bir yargıç yoktur, ki böyle b ir
a d a m , is te r çar iste r büyük asilzade y a d a n a s ıl h o ş u n u z a
giderse öyle deyin, bütün uyruklarıyla, insanoğlunun geri kalanıyla
o ld u ğ u g ib i, doğa durum u iç e risin d e d ir. Ç ü n k ü h e r n e re d e
iki adam aralarındaki anlaşmazlığı bir karara bağlayacak yeryüzünde
b a ş v u ra c a k la rı o rta k b ir y a rg ıç v e k u ra la s a h ip d e ğ ille rs e ,
o rd a o n lar h â lâ bütün olum suzluklarıyla, yalnızca kötü b ir farkla
m u tla k b ir p re n s in u y ru ğ u , d a h a d o ğ r u s u k ö le s i o la r a k ,

* Toplumun kamusal göçü o toplumdaki her bireyin gücünün üstündedir; ve o gücün ana kullanımı
o toplumdaki herkes için yasalar yapmaktır. Eğer bu yasaların aklın ya da Tanınım yasasına aykırı
olduğunu gösteren bir gerekçe yoksa, biz o yasalara uymalıyız. Hook. Ecel. Pol. i. sect, i 0,
Hükümet Üstüne İkinci Tez 87

doğa durumu* içerisindedirler. Sıradan d o ğ a d u ru m u n d a b ir kişi


kendi doğrusu neyse ona göre yargıda bulunm ak özg ü rlü ğ ü n e v e
gücü yettiğince bu özgürlüğü korum ak o lanağına sah ip k en , şim di
h er ne zam an uyruğu olduğu kralın em ri ve isteğiyle m ülkü işgal
edilirse, bu kişi sadece sivil toplum daki gibi başv u racağ ı b ir
m akam dan yoksun o lm ak la kalm am akta, fa k a t sa n k i rasy o n e l
yaratıkların ortak durum undan daha d a a lç a ltı« b ir d urum da olarak
bu k işinin kendi hakkını yargılam a y a d a sav u n m a ö zg ü rlü ğ ü
reddedilm ekte, ve böylece herkesin korktuğu, sınırlandırılm am ış bir
doğa durum unda olan ancak yalakalıkla baştan çıkarılm ış, yetkiyle
silahlandırılm ış birinin bütün kötülüğü v e olum suzluklarına m aruz
kalmaktadır.
§92. Çünkü mutlak gücün insanların kanını saflaştırdığını v e insan
doğasının alçaklığım düzelttiğini düşünen b ir k im sen in b u nun
karşıtına inanm ası için bu veya başka herhangi b ir çağın tarihinden
başka bir şeyi okum asına gerek yoktur. A m erika'nın ağaçlıkları
arasında küstah ve zarar verici biri olm uş b ir k im se m uhtem elen
bir tah ta oturunca daha iyi biri olm ayacaktır. O ra d a belki d e eğitim
ve d în o n u n u y ru k la rın a y a p tığ ı h e r şe y i h a k lı g ö s te rm e y e
ç a lışac a k tır ve k ılıç a ltın d a onu so rg u lam ay a c e s a re t e d e n le ri
susturacaktır. Ç ünkü m utlak m onarşinin k o rum asının n e dem ek
olduğunu, kendi ülkelerinin n e tür babalarının onları prensleri yaptığım
ve bu tür bîr hüküm et m ükem m elliğe eriştiğinde onu n sivil toplum a
ne d erecede m utluluk v e güvenlik taşıdığını Sri L anka’m n son
ilişkisine bakan rahatlıkla görecektir.

* Bu karşılıklı şikâyetler, yaralamalar ve yanlışlardan, yani insanlara doğa durumunda eşlik eden
kötülüklerden, kurtulmak için, insanların bir düzen içinde bir araya gelip anlaşmalarından, kamusal
bir hükümet oluşturmaktan ve kendileri için kural koymaları ve yönetmeleri için yetki verdiklerine
itaat etmekten başka bir yol yoktur. Bu yetkililer sayesinde banş, sükunet ve mutlu bir huzur dununu
sağlanabilir. İnsanlar her zaman bilirler ki, kimse kendi hakkının ne olduğuna kendi gerekçelerine
dayanarak karar vermeyecektir ve bu hakkı kendi kararlarına göre korumaya kalkmayacaktır. O
eyleminden etkilenenlere karşı taraflı olursa, başkaları da onun kadar ona karşı aym şeyi yapacaktır
ve dolayısıyla çelişkiler ve kötülükler onlar ortak bir uzlaşırola üzerinde anlaştıkları bîri tarafından
yönetilmeyi seçmedikçe, sonsuz olacaktır. Bu uzlaşım olmadan o kişiyi kimsenin başkası özerinde bîr
Lord veya yargıç kabul etmesi için bir neden olmayacaktır. Hookefm Ecel. P o li. seid. !ö.
88 Hükümet Üstüne İkinci Tez

§93. A slın d a m utlak monarşilerde dünyanın diğer hüküm et


b iç im le rin d e o ld u ğ u g ib i, u y ru k la r b a ş v u ra c a k la rı y a s a ve
aralarındaki anlaşm azlıkları karara bağlayacak ve kendi aralarında
olabilecek şiddet olaylarını sınırlayacak yargıçlara sahiptir. Herkes
bunun gerekli olduğunu düşünür ve bunu o rtad an kaldırm aya
yelten en lerin top lu m u n ve insanlığın a ç ık b ir düşm anı olarak
görülm elerini hak ettiklerine İnanır. F akat bunun ve bu hepim izin
birbirine borçlu olduğu yardımseverliğin gerçek bir insanlık ve toplum
sevgisinden kaynaklanıp kaynaklanm adığından şüphe etm ek için
n ed en ler bulunm aktadır. Ç ünkü bu kendi gü cü n ü , karını veya
büyüklüğünü seven her insanın yapabileceği ve yapm ası gerekenden
farklı b ir şey değildir. H erkes kendi zevki ve avantajı için çalışan
ve köle gibi zahm et çeken hayvanlan avlanm aktan veya birbirlerine
z arar verm elerinden korur. D olayısıyla, onların bakım ve korunm a
nedeni efendilerinin onlara olan değil, fakat kendisine olan sevgisi
ve onların o n a getireceği kardır. Ç ünkü böyle bir durum da mutlak
yöneticinin şiddet ve baskısına karşı ne tü r bîr güvenlik, ne tür
bir koruma çemberi olduğu sorusu nadiren sorulur. O nlar [Hobbes
ve taraftarları] size böyle bîr soruyu soranın ölüm ü hak ettiğini
söylem eye hazırdır. O nlar uyruklar arasında onların karşılıklı barışı
ve güvenliği için tedbîrler, yasalar ve yarg ıçlar olm ası gerektiğini
size garanti ederler. Fakat yöneticiyle ilgili olarak, o mutlak olmalı
ve bütün koşulların üstünde tutulm alıdır [dem ektedirler]: [Yönetimi
elinde bulunduran] daha fazla zarar verm e ve hata yapm a gücüne
sahiptir [ancak], o bunları yaptığında h aklıdır [denilm ektedir]. En
güçlü olan size zarar verm eye veya yaralam aya yeltendiğinde, ona
karşı nasıl korunabileceğinizi sorm anız b ölücülük yapm ak, İsyan
etm ektir. Sanki insanlar doğa durum unu terk edip sivil toplum a
geçtiklerinde bir kişi h ariç hepsi yasanın buyruğu altında olm ayı
kabullenirken, o kişinin doğa durum undaki özgürlüğünü koruyup
gücünü artırm ası ve cezadan m u a f tu tu larak istediğini yapm ası
konusunda fikir biri iği içine girm işler gibi. Bu insanların sansar veya
tilk ile rd e n g eleb ilecek z ararlara k arşı k en d ilerin i korum aktan
Hükümet Üstüne İkinci Tez 89

kaçınacak, fakat aslanlar tarafından yutulm aktan m em n u n o lac a k


kadar aptal olduklarını düşünmektir.
§94. Fakat yalakalar insanları eğlendirm ek için n e sö y lerse
söylesin, bu insanları düşünm ekten alıkoym az: v e o n la r h e r n e
durum da olursa olsunlar bir adamın kendilerini bağlayan sivil toplum
bağlarının dışında olduğunu ve bu adam dan g e le b ile c e k herhangi
bir za ra ra karşı yeryüzünde başvuracakları b ir m ak am olm adığını
algıladıklarında, kendilerinin bu adam la doğa durum unda olduklarını
düşünm e ve ilk fırsatta sivil toplum un kuruluş am acı o lan v e onun
için kurm ayı kabul ettikleri güvenliği ve em niyeti sağ lam a eğilim i
içine girerler. Ve dolayısıyla belki başlangıçta (d a h a d etaylı olarak
takip eden bölüm de gösterileceği gibi) iyi ve m ükem m el b ir adam ın
ellerine iyi ve erdem li oluşuna dayanarak onlar, zım n î o n a y la (tacit
consent) diğerlerinin üzerinde onun doğruluğu v e bilgeliğinden em in
oluşlarından başka bir güvenceleri olm adan b ir ç e şit doğal o torite,
araların d ak i a n laşm azlığ a hakem lik ed ecek a n a b ir k u ra l, b ir
üstünlük verebilirler. Ancak, zaman, yetkinin verilm esi ve (bazılarının
bizi ikna edeceği gibi) geleneklerin kutsallığı, ki o n larla ilk çağların
ihm alkar ve uzak görüşlü olm ayan m asum luğu başladı, başk a türlü
insanların ardıllarını getirdiğinde, m ülklerini bu h ü k ü m et a ltın d a
eskisi gibi em niyette hissetm eyen (o y sa ki h ü k ü m e tin m ülkü
korum aktan* başka b ir am acı yoktur) in san lar y a s a m a gücünü,
in s a n la r ın k o l e k t i f s iy a s î y a p ıla r ı i ç i n e , b u n a s e n a t o ,
parlam ento veya ne isterseniz onu deyin, y e rle ştirm e d ik ç e , ne
güvenlik, ne huzur içinde olacaklar ne de kendilerini sivil toplum
içinde düşüneceklerdin Bu siyasî yapı aracılığ ıy la h e r b ir birey
diğer sıradan insanlarla eşit bir biçim de yasam a gücünün b îr parçası
olarak kendi yaptığı yasalara tabi olur. N e de h erh an g i b ir insan
* Başlangıçta belli bir çeşit düzen bir kez kurulduğunda yönetme biçimi özerinde kafa yorulduğu
kadar başka hiçbir şey üzerinde düşünülmemiş olabilir. Fakat herkes tendi bilgelik ve takdir gücünün
yöneticinin elinde olmasına izin verdi ta ki onlar bunu bütün kısımlar için çok elverişsiz bulana kadar.
Böylece onların çare olarak tasarladığı şey aslında sıkıntıyı ve tedavi etmesi gereken acıyı artırdı.
Oııîar bir insanın iradesine göre yaşamanın bütün insanların sefaletinin nedeni olduğunu gördüler.
Bu onlan yasalar yapmaya zorladı ki, bununla bütün insanlar öncede» yükümlülüklerini ve yasayı
çiğnemenin cezalarını bilirler. Hooker’ın Ecel. Pol i. sect. 10.
90 Hükümet Üstüne İkinci Tez

otoritesine dayanarak, bir kez yapıldıktan sonra yasanın yaptırım


gücünden kaçınabilir; ne de üstü n lü k tasla y ara k kendisi veya
kendisine bağlı kişilerin yasanın bağlayıcılığı d ışın d a tutulm asını
isteyebilir,* Sivil toplumda hiçbir insan o toplumun yasalarının
yaptırım gücünden m uaf tutulamaz. Ç ünkü e ğ e r b ir adam her
istediğini yaparsa, ondan gelebilecek zarara karşı hak aram ak ve
güvenlik için yeıyüzünde kendisine başvurulacak bir m akam olmaz;
bu adam ın hâlâ m ükem m el bir doğa durum unda olup olm adığını
sorarım [size] ve bu nedenle bu adam sivil toplumun bir parçası
veya üyesi olamaz. Tabi ki bu, kim se çıkıp da d oğa durum u ve
sivil toplum bir ve aynı şey demez ise, ki ben şim diye kadar anarşinin
patronu olarak onu onaylayacak büyük b ir insana rastlam adım ,
geçerlidir.

* Bütün siyasi yapmışı eylemi olarak sivil yasa, dolayısıyla, aym yapmın birkaç kısmını iptal edebilir.
Hooker, ibid.
BÖLÜM V III
Siyasal Toplumlar in Başlangıcı

§95. İnsanların hepsi söylendiği gibi doğaları gereği özgür, e şit


ve b ağ ım sızd ır, k im se rızası olm adan b u d u ru m d a n ç ık a rılıp
başkasının siyasî gücüne tab i kılınam az. H erhangi b ir insanın kendi
doğal ö zg ürlüğünden v azgeçm esi v e ken d isin i siv il toplum un
bağlarıyla bağlamasının tek yolu diğer insanlarla anlaşarak, kendi
aralarında konforlu, güvenli ve barış içinde b ir hayatı, m ülklerinden
em niyet içinde faydalanarak ve daha önce sah ip olm ad ık ları daha
büyük bir güven içinde yaşam aları İçin te k b ir to p lu m o lu ştu rm a k
doğrultusunda birleşm esidir. B unu herhangi b ir sayıdaki insan
[topluluğu] yapabilir çünkü bu geriye kalanların özgürlüğüne zarar
verm ez; geriye kalanlar doğa durum undaki özgürlükleriyle baş başa
kalırlar. H erhangi bir sayıda [üyesi olan bir to p lu lu k tak i] in san lar
te k b ir toplum veya h üküm et o lu ştu rm ak için b u ş e k ild e rıza
g ö ste rd iğ in d e , ço ğ u n lu ğ u n g e riy e k a la n a d ın a h a re k e t
edebildiği bir hüküm et altında birleşm iş tek bir halkı m eydana
getirm iş olurlar.
§96. Ç ünkü herhangi sayıdaki insanlar, h e r bireyin o n a y ıy la b ir
toplum oluşturduklarında, onlar böylece toplum u çoğunluğun iradesi
ve k ararıy la bir bütün olarak eylem de b u lun m a g ü c ü y le te k v ü c u t
y ap tılar. Ç ünkü to p lu m a d ın a h a re k e t e d e n b u n u y a ln ız c a o
toplum daki bireylerin onayıyla yapabilir ve tek vücut olan biryapınm
aynı şekilde (bir yöne doğru) hareket etm esi gerekir. B u yapının
ondan daha büyük bîr güç olan çoğunluğun onayının çektiği yönde
92 . Hükümet Üstüne İkinci Tez

hareket etm esi zorunludur. A ksi takdirde, onun y e k vücut olarak


h er bireyin onayının kendinde birleştiği ve bu şek ild e olm ası
gerektiğine hem fikir olduğu tek toplum olarak hareket etm esi veya
varlığını sürdürm esi imkansızdır. D olayısıyla, herkes verdiği onay
ile çoğunluğun kararının kendisini bağladığını kabul eder. Ve böylece,
p o z itif y asalarla hareket etm e yetkisi verilen m eclîslerde, ki ona bu
yetkiyi veren insan sayısının ne olduğu bu p ozitifyasada y er almaz,
çoğunluğun eylem inin bütün herkesin eylem i y erin e geçtiğini ve
tabii ki, tabii ve akim yasasının da dikte ettiği gibi, bütün herkesin
gücünü belirlediğini görürüz.
§97. B öylece h e r insan tek bir hüküm et altın d a birleşm ek için
diğerleriyle fik ir birliğine vararak kendisini o toplum daki herkese
karşı çoğunluğun İradesine itaat etm e yüküm lülüğü altın a koyar;
aksi taktirde orijinal sözleşm e, ki bir kişi onun a racılığ ıy la tek bir
toplum o lu ştu rm a k için başkalarına katılır, h içb ir şey ifade etm ez
ve eğer bir kişi doğa durum undaki bağlarından başka bir bağ altında
olm azsa ve serbest b ırakılırsa sözleşm e olm az. Ç ünkü eğ er bir
kimse kendisinin uygun gördüğü dışında başka bîr bağ île kendisinin
o n ay v erd iğ i to p lu m u n k a ra rıy la bağlı o lm azsa, herh an g i bir
sözleşm e, yeni b ir anlaşm a nasıl bir görünüm arz eder? Bu hala
onun sözleşm eden ön ce sahip olduğu y a d a d o ğ a d urum unda
herhangi başka b ir kim senin kendisini toplum a teslim eden veya
kendisine uyduğunu düşünürse onun eylem lerine onay veren bir
kim senin sahip olduğu kadar-büyük bîr Özgürlük olacaktır.
§98. Ç ünkü eğ e r çoğunluğun onayı b ir bütün olarak herkesin
onayı o larak kabul edilm ez ve her bireyi bağlam az ise, bireylerin
tek tek onayından başka b ir şey bir bütünün ortak eylem i olm az.
Fakat böyle bir onaya sahip olm ak sağlık problem leri ve p ek çok
insanın, sayıca bir ulusun üye sayısından az o lsa da, m eclisin
toplanm asını engelleyecek kadar çok işleri olduğu düşünülürse,
im kânsızdır. B una fikirlerin çeşitliliği ve çıkarların zıtlığını da
eklersek, ki bunlar insanların bir arada olduğu yerlerde kaçınılmazdır,
insanların bir toplum oluşturm a girişimleri, Cato'nun tiyatroya gelişi
Hükümet Üstüne İkinci Tez 93

gibi, sadece dışarı çıkm ak için olacaktır. B öyle b ir a n a y a sa güçlü


Leviathan'ı en z a y ıf yaratıktan daha kısa-ömürlü y a p a r v e doğduğu
gün ölm esine engel olamaz. Rasyonel yaratıkların çözülüp dağılm ası
için yaln ızca b îr toplum kurm ayı arzuladıkları v e k u rd u k la rım
düşünm ediğim izsürece, bu öm rün bir gün olm ası k ab u l edilem ez.
Ç ünkü çoğunluğun geriye kalanını bağlam adığı y e rd e , o n la r te k
bir vücut olarak davranamazlar, ve sonuçta bu birlik hem en yeniden
çözülür.
§99. H er kim ki, dolayısıyla, doğa durum undan ç ık a ra k b ir
to p lu m la birleşir, o toplum da birleşm e a m a ç la n için g erek li o lan
bütün gücünü, açık ça çoğunluktan daha büyük b ir sa y ı ü zerin d e
anlaşm am ışlarsa, o toplum un çoğunluğuna bıraktığı düşünülür. Ve
bu basitçe siyasal bir toplum da birleşm ek için a n la şm ay la o lu r ki,
b ir ulusa giren veya bir ulusu oluşturan bireyler a rasın d a sözleşm e
yalnızca bunun içindir ya da öyle olması gerekir. Ve böylece herhangi
bir siyasal toplum u başlatan ve onu g erçek ten oluşturan şe y
çoğunluğu oluşturabilen belli sayıdaki özgür insanın b ir to p lu m
oluşturm ak için verdiği onaydan başka bir şey değildir. Y alnızca ve
y a ln ız c a bu [onay], dünyadaki herhangi b ir ya sa l hüküm etin
başlangıcını oluşturur.
§ î 00. B una iki itiraz olduğunu görüyorum .
B irincisi, birbirine eşit ve birbirinden bağım sız insanların
bir araya gelerek ve bu şekilde başlayarak hüküm et kurduğu
bir birliktelik hikâyesinin [gerçek hayatta] bir örneği yoktur.
İk in c is i, bütün insanlar bir hüküm etin o to rite si a ltın d a
doğduklarından , onlar otoritesi altında doğdukları hüküm ete
ita a t edecek ve y en i bir hüküm et kurm a özgürlüğüne sahip
olm ayacaktır; bunu yapm aları kabulü mümkün olan b ir hak
değildir.
§101. B irin cisin e y anıtım şudur: Tarihin doğa durum unda
birlikte yaşayan insanlarla ilgili b ir ö rn ek v e rm e m e si m era k
konusu bile değildir. D oğa durum unun olum suzlukları v e toplum
oluşturm a istek ve arzusu herhangi sayıdaki b ir insan top lu lu ğ u n u ,
94 Hükümet Üstüne ikinci Tez

eğer onlar birlikte yaşam ayı sürdürm eyi düşünüyorlarsa ve zaten


b ir araya gelm em işlerse, kısa sürede bir araya getirir. Ve eğ e r biz
İnsanların hiçbir zam an o durum da olduklarını sıkça duym adığım ız
için doğa durumunda olm adıklarını düşüneceksek, aynı m antıkla
S aîm anasser veya X erzes'in ordularının, onlar yetişkin birer insan
olarak ordularında yer alıncaya kadar, asla çocuklardan oluştuğunu,
biz bunu çok az işittiğimizden düşünmemeliyiz. Hüküm et, her yerde,
k ay ıtlar v e yazılı belgelerden önce, uzun soluklu b ir sivil toplum
dönem inde toplum un ihtiyaçları, güvenliği ve refahı başka bazı daha
zorunlu zanaatlarla giderilinceye kadar, nadiren in sa n la r arasında
b u lu n an b ir kurum olarak ortaya çıkm aktadır. O ndan so n ra onlar
k u ru c u la rın ın ta rih le rin i, o n lar h a fız ala rın d a uzun zam an y er
aldığında, araştırm aya ve kökenlerini incelem eye başlarlar. Çünkü
te k te k b ire y le r k ad ar ulu sların da kendi d o ğ u m ları b eb ek lik
dönem lerini ihmal etm eleri olağan b ir şeydir. E ğer o n lar kökenleri
hakkında b ir şey biliyorlarsa, bunu başkalarının tesad ü fen tuttuğu
kayıtlara borçludurlar. Ve dünyadaki devletlerin içinde başlangıcını
bildiklerim iz, Yahudiierinki dışm da-onu doğrudan Tanrı'm n kendisi
ku rm uştur ve ataerkil b ir hâkim iyeti onaylam az-sözünü ettiğim
başlan g ıcın y a a ç ık Örnekleri y a d a en azın d an onu n ilk açık
adımlarıdır.
§ î 02. R om a ve V enedik'in başlangıcının ö z g ü r v e birbirinden
bağım sız, aralarında doğal birast-üst ilişkisi olm ayan, birkaç adamın
birleşm esi o lduğunu kabul etm eyen bir kim se a p açık b ir olguyu
reddetm e tu h a f eğilim i içinde olm alıdır. Ve Jo sep h u s A costa'nm
sözüne kulak verilirse, o bize Amerika'nın pek çok kısm ında herhangi
bir hüküm et olmadığım söyler. Peruluların dilinde konuşan adamların
uzun bir süre ne kral ne de ulusları olduğu, fakat topluluklar halinde
y a şa d ık la rın a dair, d em ek ted ir o, büyük v e a p a ç ık ta h m in le r
b u lu n m a k ta d ır. O n la r, a y n ı b u g ü n F lo rid a 'd a o ld u ğ u g ib i,
C heriquenaslann Brezilya'da ve diğer kralı olm ayan pek çok m illette
olduğu gibi, zaman zam an, yeri geldiğinde savaşta ve barışta, istedik­
lerini kaptanları olarak seçerler, (l.i.c .2 5 .) E ğer b ir k im se orada
Hükümet Üstüne İkinci Tez 95

doğan her insanın babasına veya aile reisine tab i o ld u ğ u n u v e bu


tabiiyetin onu n kendisine uygun gördüğü siyasal b ir to p lu m la
birleşm e özgürlüğünü ortadan kaldırm adığını sö y lerse y an ılm ış
olm az. F a k a t öyle o lsa b ile, bu insanlar, a ç ık tır k i, g e rçek ten
özgürdürler. Ve bazı politikacılar o n lar ü zerinde h e r n e tü r b ir
e g e m e n lik k u rm u ş o lu rla rs a o lsu n la r, o n la r k e n d ile ri b u n u
reddettiler; kendi rızalarıyla kendileri ü zerin de eg em en lik k uran
yöneticileri belirleyinceye kadar onların hepsi eşitti. B öylece onların
siyasal toplundan, gönüllü bir birliktelik ve yöneticilerin v e hüküm et
biçim lerinin seçim inde özgürce hareket eden in sa n la n n karşılık lı
olarak anlaşm asıyla başladı.
§103. Ve ü m it e d e rim k i, S p a rta 'd an P a le n tu s ’îa b irlik te
ayrılaniarm , Justin'in sözünü ettiği, (3 .iii.c.4.) birbirinden bağım sız,
özgür adam lar olm alarına ve kendi rızalarıyla kendi hüküm etlerini
k u r m a la r ın a iz in v e rilir. B ö y le c e ta r i h te n ö zg ü r ve doğa
durumunda o lan v e bir araya gelerek b ir ulus o lu ştu ra n birk aç
halk örneği verm iş oldum . Ve eğer bu tü r örneklerin h ü k ü m etin bu
şe k ild e b a ş la m a d ığ ın ı, n e d e b a ş la y a b ile c e ğ in i k a n ıtla y a c a k
argüm anlar olması istenirse, sanırım pederşahi krallık taraftarlarının
onu doğal özgürlüğe karşı iddia etmektense, kendi haline bırakm aları
daha iyi olurdu. Ç ünkü eğer o n lar tarihten h ü k ü m etin p ed erşah î
hakla başladığının pek çok örneğini verebiİseler, san ırım (o la n b ir
durumdan haklı olması gerekene geçen bir argüm anın e n iyi ihtim alle
büyük bir gücü olm az), b ir kim se büyük b ir te h lik e y e g im ıed en
onlara bunun nedenini söylerdi. F akat eğer ben o n lara b u d u ru m d a
öğüt verseydim şunu söylerdim : o n lar hüküm etlerin k ö k en in i ç o k
f a z la a r a ş tır m a z la r s a iy i e d e rle r ; h ü k ü m e tle r in , f ii le n iş e
başladıklarında, tem elinde teşvik ettikleri tasarıy a v e arzuladıkları
g ü c e u y g u n ç o k a z b irk a ç şeyi b u la b ilirle rs e , o n la r ın b u n u
bulm alarına izin verin.
§ 104. Fakat sonuç olarak b ir şey söylem ek, akıl a ç ık tır ki bizim
yanım ızdadır, gerekirse: İnsanlar doğal o lara k ö z g ü rd ü rle r v e
96 Hükümet Üstüne İkinci Tez

tarih in örnekleri gösterm ektedir ki barış içinde kurulan dünya


hüküm etlerinin başlangıcı o zem in üzerine kurulm uştur ve onlar
halkın onayıyla yaratılm ıştır. H üküm etlerin ilk kez inşasıyla ilgili
hakkın nerede olduğu veya insanoğlunun görüşü veya uygulamasının
ne olduğuna dair şüpheye y er yoktur.
§105. Ben tarihin bizi geriye götürebildiği kadar geriye gidip
ulusların başlangıcına baktığım ızda, bizim onların genellikle bir
adam ın yönetim i altında göreceğim izi reddetm iyorum . Ve ben aynı
zam anda, b ir ailenin üyelerinin sayısının, onların kendi başlarına
hayatlarını sürdürebilecek kadar olduğunda ve sıkça da olduğu gibi,
toprağın çok ve insanın az olduğu yerde hükm etm e yetkisinin genel
olarak babada olduğuna inanm ak eğiüm indeyim . Çünkü baba, tabii
y asa gereği, o y asay a karşı işlenen su ç la n uygun gördüğü şekilde
cezalandırma yetkisine, herkesin aynı şekilde sahip olduğu gibi, sahip
olduğundan, yasayı çiğneyen çocuklarını da, hatta onlar birer yetişkin
olup çocukluktan kurtuldukları yaşta bile, cezalandırabilir. Ve onlar
ço k m uhtem elen onun v e rd iğ i c ezay a u y a rla r ve h ep si sırası
geldiğinde suç işleyene karşı onunla birleşerek, ona, verdiği cezayı
uygulam a gücü verirler. Ve böylece aslında o n lar onu aileyle ilgili
m eselelerde y a sa koyucu ve yönetici yaparlar. B aba kendisine
duyulan güvene en uygun kişiydi; babalık şefkati onun gözetim inde
onların m ülkünü ve çıkarını korum aktaydı ve çocuklarındaki ona
ita a t e tm e a lış k a n lığ ı, b a ş k a s ın d a n s a o n a te s lim o lm a y ı
kolaylaştırm aktaydı. Eğer, dolayısıyla, onlar kendilerini yönetecek
birine sahip olm ak zorunda iseler, birlikte yaşayan insanlar arasında
b ir hüküm et kaçınılm az olduğundan, bu yöneticinin onların ortak
babası olm asının dışm da-eğer ihmalkarlık, zalim lik veya ruhun veya
bedenin başka herhangi bir kusuru onu buna uygun olm ayan biri
yapm azsa-kim in olm ası onun olm ası kadar olanaklıdır? Fakat baba
öldüğünde ve yaş, bilgelik, cesaret veya başka nitelikler nedeniyle
yerini yönetm eye daha az uygun bir varisine bıraktığında veya birkaç
aile birleşip birlikte yaşam aya devam etm e kararı aldığında, orada
onların doğal özgürlüklerini, en yetenekli v e olası b ir kim seyi
Hükümet Üstüne İkinci Tez 97

kendilerini en iyi şekilde yönetm esi am acıyla iktidara getirm ek için


kullandıklarına şüphe yoktur. B una uyan b ir Örnek olarak,, doğal
özgürlüklerini kullanan-her şey aynı kalm ak ko şu lu y la g en ellik le
ölen krallarının varisini tercih etseler d e-A m eri kan h a lk ın ı (fetîh
kılıçlarının ulaştığı yerler dışında yaşayan Peru v e M eksika’nın iki
büyük İm paratorluğunun hâkim iyetini yayan) görürüz. A ncak, eğer
onlar onu z a y ıf veya yetersiz bulurlarsa, onun y e rin e e n gü çlü v e
cesu r adam ı yöneticileri olarak seçerler.
§106, B öylece, kayıtların izin verdiği ö lç ü d e g e riy e g idip,
dünyanın ilk sakinleri ve ulusların tarihine b ak m am ıza rağ m en ,
görüyoruz ki hüküm et genellikle bir kişinin elindedir. F akat bu benim
id d ia m ı y a n lış o ld u ğ u n u g ö ste rm e z ; y a n i s iy a s a l to p lu m u n
başlangıcının insanların birleşm e ve tek bir toplum ku rm a kararm a
bağlı olduğu iddiam ı. O nlar bu şekilde b irleştik lerin d e, uygun
gördükleri hüküm et biçim ini kurarlar. Fakat bu in sa n la rın zam an
zam an hüküm etin doğası gereği m onarşik v e b ab ay a a it o ld u ğ u n u
düşünm eleri hatası içine girmelerine yol açmıştır. B u noktada, bunun
halkın niçin genellikle bu hüküm et biçim ini-ki bu biçim d e belki d e
babanın üstünlüğü bazı ulusların ilk kuruluşunda, gücün başlangıçta
b ir e ld e to p la n m a s ın a yol a ç m ış tır-s e ç tiğ in in n e d e n i o la ra k
düşünm em iz y an lış olm az. B ununla birlikte, a ç ık tır k i, h ü k ü m et
biçim ini tek bir insanın şahsında devam ettirm e nedeni h içbir şekilde
p e d e rşa h i o to rite y e o lan saygı değ ild ir. Ç ü n k ü b ü tü n k ü ç ü k
m o n a rşile r, y a n i h em en h em en b ü tü n m o n a rş ile r, b a ş la n g ıç
d ö n e m le rin d e g e n e llik le , en a z ın d a n z a m a n z a m a n s e ç im le
oluşturulmuştur.
§1 07. İlk ö n c e , ö y ley se , şe y le rin b a ş la n g ıc ın d a , b a b a n ın
çocuklarını yönetm esi, onları tek bir adam ın yönetim ine alıştırdı ve
onlara eğ er bu güç dikkat ve beceriyle, em ri a ltın d a k ile re şefk at
ve sevgiyle uygulanırsa, onların toplum un siyasal m u tlu lu ğ u için
aradığı ne varsa, onu insana sağlayacağını ve koruyacağını öğretti.
O nların bebekliklerinden itibaren alıştıkları v e deneyim le hem kolay
hem de güvenli olduğunu gördükleri hüküm et biçim in i seçm eleri
98 Hükümet Östüne İkinci Tez

ve b una doğal olarak işlerlik kazandırm aları şaşırtıcı değildi. Buna,


m onarşinin, farklı hüküm et biçim lerini tecrübe etm iş insanlar için
•basit ve en açık hüküm et biçim i olduğunu eklersek, bu şaşırtıcı
olmayacaktır. N e de imparatorluğu tutku ve küstahlığının, ayrıcalığın
tec a v ü z le rin in v ey a m utlak gücün u y g u n su z lu k la rın ın , ki b ir
a rd ışık lık içinde devam eden m onarşinin gösterdiği eğilim ve
o n lara getirdiği şey budur, farkında olm ayı onlara öğretm ediği göz
ö n ü n d e b u lu n d u ru ld u ğ u n d a , o n la r ın k e n d i ü z e rin d e y e tk i
verd ik lerin in aşırılıklarını sınırlandırm a v e birkaç kısm ım farklı
e llere teslim ederek hüküm etin gücünü dengelem e arayışı içine
girm em eleri tu h a f b ir durum du. O nlar n e tira n lık hâkim iyetinin
b askısını hissettiler ne de zam anın m odası, ne d e sahip oldukları
m ülkler v e y a yaşam a biçim i (ki bu bize açgözlülük veya hırs için
ç o k a z m alzem e veriyordu) m onarşiyi anlam aları veya ona karşı
olm aları için o n lara b ir neden sunuyordu. D olayısıyla, o nların
kendilerini, söylediğim gibi, yalnızca en açık v e basit olan değil,
fak at aynı zam anda onların o anki durum una, ki bu bir y asalar
çokluğundan ço k daha fazla yabancı işgal ve sald ırıların a karşı
savunm ayı gerektiren b ir durum du, en iyi uyan böyle b ir hüküm et
biçim i içine koym aları şaşırtıcı değildir. O nların arzularını her bir
insanın küçük m ülkünün sınırları içinde tuttuğu b asit yaşam a
biçim inin eşitliği çok az anlaşm azlık yaratıyordu v e dolayısıyla bu
anlaşm azlıkları karara bağlayacak pek çok y asay a ya da süreci
teftiş edecek y a da çok az kural çiğneyenin ve kusur işleyenin
bulunduğu b ir yerde adaletin yerine getirilm esini gözetecek bir dizi
m em u ra gerek yoktu. O zam an b ir to p lu m d a b irle şe c e k k ad ar
b irbirini sevenlerin birbirlerini tanıdıkları ve arkadaş oldukları ve
b irb irle rin e güvendikleri varsay ıld ığ ın d an , onların başkalarını
birbirlerinden daha iyi anlam aları söz konusu olam az. D olayısıyla,
o nların ilk dikkat edecekleri ve düşünecekleri şeyin kendilerini
y a b a n cı b ir kuvvete karşı nasıl güvenlik içine alacakları olduğu
düşünülebilir. O nların kendilerini bu am aca en iyi hizm et eden b ir
hü k ü m et biçim i içine koym aları ve onları savaşlarda idare edecek,
Hükümet Üstüne İkinci Tez 99

onlarla düşm anlarına karşı duracak ve bu şekilde onîarm yöneticisi


olacak en bilge ve cesur adam ı seçm eleri o n lar için doğaldı.
§ 108, Böylece, görüyoruz ki, Amerika'daki Kızılderililerin kralları,
ki bu Asya ve Avrupa’nın ilk çağlarındaki yerleşik insanların sayasının
ülke için çok az olduğu ve insan ve paraya o lan ta le b in in san lara
sahip oldukları toprakları genişletm e yönünde b îrte ş v ik y a d a d a h a
geniş bir y e r için rekabet oluşturm adığı durum a denk düşm ekteydi
onların ordularının generallerinden çok farklı değildiler. Ve o n la r
savaşta m utlak b ir kum andan olsalar da, evde v e b a rış z am an ın d a
onlara hükm etm e gücü çok azdı ve h âk im iy et a la n ı ç o k a lç a k
gönüllü, ılım lı sınırlar içindeydi. B arış ve sav aş y a p m a k a ra rla n
rutin bir şekilde ya halka y a d a b ir k o nsüle a itti. F a k a t savaşın
kendisi, ki o bir yönetici çokluğuna im kân v erm ez, d o ğ al o larak
kum andayı kral ın tek başına sahip olduğu o to ritey e bırakır.
§109. Ve bö y lece, İsrail’d e d e o n îarm y a rg ıç la rın ın v e ilk
krallarının ana işinin savaşta kaptanlık ve ordularına liderlik yapm ak
olduğu görülüyor. B u Jephtha’nın hikayesinde (ay rıca d ışa rı g idip
gelmekle anlatılan onların kuvvetlerinin başkanlığında halkın savaşa
gidip eve dönm elerinden önceki durum dur) açık ça görülm ektedir.
İsrail i le savaşan A m m anlardan korkan G iliadlar aileden defettikleri
ve, eğer o onlara A m m anİara karşı yardım ed e rse , o n u yönetici
yapacakları konusunda anlaştıkları bir piç ile bu an laşm ay ı şu
sözlerle ifade ettiler: Ve halk onu onların başkanı ve kaptanı
yaptı, Judg. xi. 11., ki bu görüldüğü gibi, tek b ir şey, y a n i y argıç
olm aktı. Ve o İsrail'i yargıladı, (Judg. xi. 7.,) yani altı y ıl onların
kaptan-generali oldu. Dolayısıyla, Jotham , Shechem itesleri onların
yargıcı ve yöneticisi olan G ideon’a karşı yüküm lü o ld u ğ u şeylerle
azarladığında onlara dedi ki: o sîzler için dövüştü ve kendi hayatım
tehlikeye attı ve sizi M idyan'ın elinden kurtardı, (Judg. ix. 17.)
O nun general olarak yaptıkları d ışında başk a b ir şey in d en söz
edilm edi ve aslında bu onun tarihinde ve Yargıçlar'm g eriye kalan
kısm ında bulunan yegâne şeydi. Ve A bim elech’e, o en fazla onların
100 Hükümet Üstüne İkinci Tez

g enerali olm asına rağm en, Özellikle kral denildi. Ve Sam uel'in
oğullarının hatalı davranışlarından ötürü canından bezen İsrail'in
çocukları, kendilerini yargılayan ve onların önünde giden ve onların
sav aşların d a dövüşen bir kral arayan bütün m illetler gibi, b ir kral
arzu ettiler. (1. Sam vii.2Ö J Onların arzusunu kabul eden Tanrı
SamueVe dedi ki: Ben benim halkım ı F ilistin lilerin elinden
kurtarabilecek olan adamı göndereceğim ve sen onu benim
h a lkım ın , İs ra il , kaptanı ya p a ca ksın . ( ix . 1 6 .) S a n k i b ir
k ralın y eg an e işi ordularını y ö netm ek ve o nları savunm akm ış
gibi, v e b u n a göre, görevi devralm a sırasında onun üstüne küçük
b ir şişe y ağ dökerek Saul'a dedi ki, Tanrı onu onun mirasının
kaptanı olarak atadı, (x. 1.) Ve d o la y ısıy la S au l'u n M isp u h
kabilelerince vakarla seçilen ve selam lanan kral oluşundan sonra,
onun onların kralı olm asını istem eyenler şu itirazın d ışında başka
b ir İtira z d a b u lu n m a d ıla r: Bu adam b izi n a sıl kurtaracak?
(v. 2 7 .) Sanki onlar bu adam bizim kralım ız olm aya, bizi savaşta
savunabilecek beceri ve güce sahip olm adığından, uygun değildir
d e r gibiydiler. Ve Tanrı hü k ü m eti D a v id ’e d e v re tm e k a ra rın a
vardığında, bunu şu sözlerle ifade etti: F akat şim di krallık devam
etm eyecek: L ord kendi kalbinden sonra bir adam aradı v e L ord
o n a kendi halkının kaptanı olm asını em retti, (xiii. 14.) Sanki bütün
krala ait otorite onların generali olm anın dışında başka bir şey değildi.
Ve dolayısıyla, D avid'in saltanatına karşı çıkan v e Saul'un ailesine
bağlı olan k abileler H ebron'a o n a teslim iy et şartlarıy la birlikte
geldiklerinde, onların ona kralları olarak teslim olm aları gerektiğini
ifad e eden diğer argüm anların yanında, o n a d ed iler ki: aslın d a o
Saul'un zam anında onların kralıydı v e dolayısıyla onu şim di kralları
o lara k kabul etm enin dışında b ir gerekçeleri yoktu. Aynı zam anda
(d ed iler onlar) geçm işte, Saul onların kralı olduğu zaman İsrail'e
sürülen ve getirilen o k işi şendin ve L ord ona dedi k i, sen
benim halkım olan İsra il’i besleyeceksin ve İsrail'in kaptanı
olacaksın.
Hükümet Üstüne İkinci Tez 10!

§ 110. B öylece, ister bir aile aşam a aşam a b ir u lu sa dönü şsü n


ve babaya ait otorite en büyük oğlunda devam e tsin y a d a etm esin,
onun hakim iyeti altında yetişen herkes sırası geldiğinde zım ni olarak
ona teslim oldu ve onun hakim iyetinin kolaylığı v e eşitliği kim seyi
rahatsız etm ediğinden, herkes onu sorgulam a z am an ı g e lin c ey e
kadar, saltanatın em irle devredilm esi hakkım kabul etti. Y a d a ister
tesadüfün, kom şuluğun veya iş ilişkilerinin b ir a ra y a getird iğ i
birkaç aile veya birkaç ailenin ardılları bir to p lu m k u rm a k için
birleşm iş olsun veya olm asın, savaşta onları d ü şm a n la rın a karşı
savunacak bir generale olan ihtiyaç ve o yoksul fa k a t erdem li çağın
İnsanlarının birbirlerine olan büyük güveni, masumiyeti v e samimiyeti
( d ü n y a d a n g e ç e n b ü tü n h ü k ü m e tle r i b a ş l a t a n h e m e n
herkesin olduğu gibi) ulusları ortaya ilk ç ık aran ların y ö n e tim i,
genellikle hüküm etin am acı ve o şeyin d o ğ a sın ın g e re k tird iğ i
dışında herhangi bir sözlü sınırlam a veya kısıtlam a getirm eden b ir
a d a m ın e lin e v e rm e le r in e n e d e n o ld u . B u n la r d a n h a n g is i
b a şla n g ıçta b ir adam ın eline yö n etim in te stim e d ilm e n e d e n i
olduysa oldu, kesin olan b ir şey varsa o da kim seye k am u yararı v e
g ü v e n liğ i d ış ın d a b ir a m a ç la o n a g ü v e n v e r i l m e d iğ i d i r .
Ve u lu s la r ın b a ş la n g ıç d ö n e m le r in d e , b u g ü c ü e l i n d e
bulunduranlar genel olarak onu bu am açlar için kullandılar. V e eğer
o n la r ö y le y a p m a m ış o ls a la rd ı, g e n ç to p lu m la r v a rlık la rın ı
s ü r d ü r e m e y e c e k le r d i. B u k a m u n u n y a r a r ı n ı d ü ş ü n e n
koruyup kollayan bab alar olm asaydı, bütün hüküm etler, b e b e k lik
dönem inin bütün zayıflığı ve çelim sizliklerinin a ltın d a ç ö k erd i
ve prens v e halk d a kısa sürede birlikte p erişan o lu rd u .
§111. A ltın çağ (boş hırsın ve şeytani şehvetin, a m o r sceleratu s
hakendi, insanların zihinlerini gerçek güç v e o n u ru n n e o ld u ğ u
k o n u s u n d a h a ta y a p m a la r ın a y o l a ç a n r u h l a r ı n ı b a ş ta n
çıkarm adan önce) daha fazla erdem e sahipti v e sonuç o la ra k d a h a
az kötü uy ru k ları old u ğ u g ibi d ah a iyi d e y ö n e tic ile ri v ard ı.
Ve o zam an halka baskı yapm ak için tek taraflı sahip o lu n an bir
a y rıcalık y o ktu. N e de, öte yandan, so n u ç o la ra k b u im tiy a z
102 Hükümet Üstüne İkinci Tez

h a k k ın d a h akim in gücünü azaltm ak v e y a sın ırla n d ırm a k için


h e rh a n g i b ir ta rtış m a v a rd ı. Ve d o la y ıs ıy la d a y ö n e tic ile rle
h a lk arasında idareciler vey a hüküm et ü zerine b ir rekabet yoktu.
A ncak, gelecek çağların* hırs ve lüksü, yerine getirm eleri gereken
m isyonu gerçekleştirm eden gücü koruduğu ve a rtırd ığ ı ve bu
yalakalıkla desteklenip prenslere halklarından farklı ve ayrı çıkarlara
sah ip olm alarım Öğrettiğinde, insanlar hüküm etin kökenini ve
haklarını daha dikkatle incelemeyi gerekli gördüler. Ve onlar o gücün
kötüye kullanılm asını önlem enin ve aşırılıklarını sınırlandırm anın
y ollarını aradılar. B aşka birinin eline yalnızca kendi fay d a lan için
teslim ettikleri bu gücün onlar şim di kendilerine zarar verm ek için
kullanıldığını gördüler.
§ 112. B öylece, doğal olarak özgür olan v e kendi rızalarıy la y a
babalarının hüküm ranlığına teslim olan y a d a fark lı a ilelerle bir
hüküm et kurm ak için birleşen halkın genellikle yönetim i b ir insanın
ellerin e verm esinin ve b ir insanın idaresi altın d a olm ayı tercih
e tm e s in in —o n u n y e te rin c e s a ğ d u y u lu v e d ü r ü s t o ld u ğ u n u
düşündüklerinden, gücünü sınırlayan veya düzenleyen açık şartlar
ileri sürm eden-nasıl m üm kün olduğunu görebilm ekteyiz. O nlar,
m onarşiyi insanlar arasında hiçbir zam an duym adığım ız bir takdiri
ilahi (Ju re D ivino) olarak hayal etm em işti, ta ki bu son çağın
kutsallığı bize bunu apaçık hale getirinceye kadar. N e de onlar
p ed erşah î gücün baskı kurm asına hakkı o lm a sın a v e y a bütün
hüküm etin tem eli olm asına herhangi bir zam anda izin verm işlerdi.
Ve bu kadarı şunu gösterm eye yeterlidir: Tarihten aldığım ız ışıkla,
hüküm etin bütün barışçıl b aşlan g ıçların ın insanların onayına
dayandığı so n u c u n a g ötürecek b ir n e d e n im iz v ardır. Barışçıl
diyorum , çünkü başka bir yerde bazılarının hüküm etlerin başlangıcı
o lara k düşündükleri fetihten söz etm e fırsatım olacak.

* Uk başta, belit bir rejim türü bir kez onaylandığında, o zaman yönetim ta m özerine dalıa fazla
düşünülecek başka bir şey olam azdı. Fakat herkes yöneticilerinin bilgelik ve tak d ir gücünü
kullanmalarına, bunun her kesim için çok uygun olmadığını deneyimle anlayana kadar, izin verdi.
Böylece onların bir çare olarak tasarladığı şey aslında tedavi etmesi gereken ağnyı artırdı. Onlar bîr
adamın iradesine göre yaşamanın bütün insanlann sefaletini» nedeni olduğunu gördüler. Bu onları
yasalar yapmaya, ki onlarla herkes yükümlülüğünü öngörüp yasaları çiğnemenin cezalarını biliyordu,
zorladı. HookeOn Ecel, Pol. 1. sect. i. ÎÖ.
Hükümet Üstüne İkinci Tez 103

Siyasetin başlangıcına ilişkin sözünü ettiğim diğer itiraz


şudur, yani,
§113. Bütün insanlar şu veya bu hükümetin otoritesi altında
doğduklarından, onların b irieşerek y en i baştan veya hatta
yasal bir hüküm et Jcurma özgürlüğü olm ası imkânsızdır.
Bu iyi bir tartışm aysa eğer, sorarım , yeryüzündeki bu k a d a r
m eşru m onarşiler nasıl m eydana geldi? Ç ünkü e ğ e r b îr k im se bu
v arsayım a dayanarak, dünyanın herhangi bir çağında herh an g i b ir
adam ın m eşru bir m onarşik hüküm eti oluşturacak başlatacak k ad ar
özgür olduğunu gösterebilirse, ben kendim i o n a aynı an d a y e n i b ir
hüküm et-kraliyet veya başka bir hüküm et biçim i altında-kurm ak
için birleşen on özgür adam gösterm ekle yüküm lü sayacağım . B u
şunu gösterir: E ğ e r b ir başkasının hakim iyeti altın d a doğan b ir
kim senin başkalarına yeni ve farklı bir im paratorlukta hükm etm eye
hakkı varsa, başkasının hakimiyeti altında doğan herkes aynı şekilde
özgür olabilir ve farklı ve ayrı bir hüküm etin yöneticisi veya uyruğu
olabilir. Ve böylece onların kendi prensipleri gereği, y a bütün insanlar,
nasıl doğm uş olurlarsa olsunlar, özgürdür ya da dün y ad a y a ln ız ca
tek bir m eşru prens, tek b ir m eşru hüküm et vardır. Ve o zam an
onların bize bu hüküm etin hangi hüküm et olduğunu gösterm ek
dışında yapacakları bir şey yoktur. O nlar bunu yaptığında ben bütün
İnsanların ona itaat borcu olduğu konusunda kolayca hem fik ir
olacağından şüphe etm iyorum .
§ î 14. Bu onların itirazına, onların eleştirdikleri aynı zorluklarla
kendilerinin karşı karşıya olduğunu gösterm ek İçin yeterli b ir y an ıt
olsa da, ben bu argüm anın zayıflığını ortaya çıkarm ak için onu biraz
daha derinden deşeceğim .
Bütün insanlar, dem ektedir onlar, bir hükümet çatısı altında
d o ğ a rla r ve d o la y ısıy la o n la r y e n i b ir h ü k ü m et kurm a
Ö zgürlüğüne sa h ip olam azlar. H er insan b a b a sın ın veya
prensinin uyruğu olarak doğar ve dolayısıyla daim i olarak
tabi olma ve bağım lılık bağı içindedir. A çıktır ki, insanoğlu asla
104 Hükümet Üstüne İkinci Tez

içine doğduğu böyle bir doğal bir tabiiyet ilişkisine sahip olm adı, ne
de insanlar prenslere v e onların varislerine, kendi rızalarıy la tabi
olm adan, birine veya diğerine bağlı olduklarını düşündüler.
§115. Ç ünkü tarih te insanların otoritesi altında doğdukları ve
aileleri veya yetiştikleri toplum un içinde yaşadığı hem kutsal hem
de dünyevî olan bir hüküm ranlıktan kendilerini ve bağlılıklarını geri
çekm eleri v e başka y erlerde yeni hüküm etler kurm aları k ad ar
sık görünen başka b ir örnek yoktur. Y üzyıllar öncesinde, bütün
küçük u lu slar bundan doğm uştur v e y eterin ce y e r olduğu sürece
bu u luslar çoğalm ıştır, ta ki daim güçlü veya şanslı o lan lar z a y ıf
olanları y u tan a kadar. Ve bu büyük uluslar d a p arçalara ayrılm ış
daha küçük alan lard a hakim iyetler kurm ak ü zere çözülm üştür.
B ü tü n b u n la r p e d e rşa h i e g e m e n liğ e k a rşı o lan ç o k say ıd ak i
kanıtlardır ve açıkça ispatlam aktadırlar ki, hüküm etleri başlangıçta
o rtaya çıkaran şey babanın m irasçılarına devrettiği doğal b ir hak
değildi çünkü öyle olsaydı bu kadar çok küçük krallığın var olması
im kânsız olurdu. B ütün olm ası gereken y aln ızca tek b ir evrensel
m onarşiydi eğer insanlar kendilerini ailelerinden ve biçim i ne olursa
olsun hüküm etten ayırm ak ve gidip farklı uluslar ve kendilerine
uygun başka hüküm etler kurm ak özgürlüğüne sahip olm asalardı.
§116. B u başlangıcından günüm üze d ü n yanın y aşadığı bir
uygulam a olm uştur. N e de insanların orm anlarda, herhangi bir
sın ırla m a a ltın d a olm ayan sa k in le r a ra sın d a d ü n y a y a gelm iş
olm aktan ziyade yasalar ve hüküm et biçim leri kuran anayasal, antik
kent-devîetlerindedoğm uş olmaları insanoğlunun özgürlüğü önünde
artık bir engel teşkil etm ektedir. Çünkü bizi, herhangi b ir hüküm et
çatısı altında doğmuş olmakla, bizim doğal olarak ona tabi olduğumuz
v e a r t ı k d o ğ a d u r u m u n u n ö z g ü r lü ğ ü n e h a k id d ia s ın d a
bulunam ayacağım ız konusunda ikna edecek o lan lar bunun için şu
gerekçeden, zaten yanıtladığım ız pederşahi güce başvurm ak, başka
b ir gerekçeye sahip değildirler: B izim babalarım ız veya atalarım ız
kendi doğal özgürlüklerini hükümete devrettiklerinden ve dolayısıyla
kendilerini ve ardıllarım daim i olarak kendilerini teslim ettikleri
Hükümet Üstüne İkinci Tez 105

hüküm ete tabi kıldıklarından, (y aln ızca-b u n e d e n le ) b iz d o ğ a


durum unun özgürlüğüne hak iddiasında buîunam ayız. B îr insanın
kendi ad ın a yaptığı herhangi bir anlaşm a v e y a verdiği sö zlerin o
insanı yüküm lülük altına koyduğu doğrudur, fak at b ir insan h e r ne
çeşit olursa olsun b ir sözleşme ile çocuklarını v e y a a rd ılların ı
yüküm lülük altın a koyam az. Bir babanın evladı, yetişk in o larak
babası kadar özgür bir insan olduğundan, babanın herhangi bir
eylem i oğlunun özgürlüğünü başka yabancı b ir insan m kini ne
kadar taah h ü t altın a alabilirse, ondan daha fa z la taahhüt altm a
alam az. A slında bir baba bu koşulları b ir ulu su n uyru ğ u o lara k
faydalandığı toprak parçasına bağlayabilir; eğ e r ev lad ı bab asın ın
m ülkünden faydalanacaksa, baba oğlunu b u m ü lk ü n y e r aldığı
toplum un kurallarına itaat etm eye, o ulusa bağlı olm ay a zorlayabilir.
Söz konusu top rak parçası babasının m ülkü o ld u ğ u n d an evladı
isterse bu toprak parçası üzerinde yerleşir, isterse o to p rak parçasını
satar.
§117. B u da genellikle bu konuda hata y a p m a y a fırsa t verir.
U luslar idareleri altındaki herhangi bir bölgenin in san sız kalm asını
istem ediklerinden ve ıssız b ir bölgenin kendi v atan d aşları d ışın d a
başka insanlar tarafından kullanılm asını arzu etm ed ik lerin d en , b ir
babanın oğlu, b ir ulusun üyesi o larak , b a b a sın ın m ü lk ü n d e n
[ b a b a s ın ın ta b i o ld u ğ u ş a r tla r d a n b a ş k a ş a r t l a r a lt ın d a ]
faydalanam az; bu nedenle bu kişi söz konusu u lu su n h e rh an g i b ir
uyruğu gibi kendini içinde bulduğu hâlihazırdaki k urulu hüküm ete
tabi kılar. Ve böylece bir hükümet çatısı altında doğan özgür
insanların onayı, ki sadece bu onay onları o to ritesi altında
d o ğ d u kla rı hüküm etin ü yesi yapar, h er b ir i u y g u n y a ş a
geldiğinde onlar tarafından birlikte değil ayrı ayrı verilir. İn san lar
b u n u n fa rk ın a v a rm a z la r ve sö z le şm e n in h iç y a p ılm a d ığ ım
ve ona gerek de olm adığım düşünerek, insanların d o ğal o lara k b ir
ulusun uyruğu oldukları sonucuna varırlar.
§118. Fakat açıktır ki hüküm etlerin kendileri b u n u b a şk a türlü
anlam aktadırlar. O nlar babanın üstünde güç sahibi olm aların d an
106 Hükümet Üstüne İkinci Tez

dolayı oğlunun üstünde de güç sahibi oldukları iddiasında değildin


N e d e o n lar çocukları, b ab alan öyle diye, kendi uyrukları o larak
görm ektedirler. E ğer Ingiltere'nin bir uyruğu, b ir In g iliz kadından
Fransa’d a çocuk sahibi olursa, o kim in uyruğu olacak? O Ingiltere
k ra lın ın u y ru ğ u o lm a z ç ü n k ü o n u n b u n u n im tiy a z la rın d a n
faydalanabilm esi için orayı terk etm esi gerekir. N e d e o F ransa
k ralının uyruğu o lur çünkü o zam an onun babası onu nasıl oradan
alıp istediği gibi yetiştirm e özgürlüğüne sahip olu r? Ve eğ er o söz
konusu ülkeyi terk eder veya ona karşı savaşırsa, kim onu bir firari
y a d a k a ç a k o la r a k , s a d e c e o r a d a o ü lk e y e y a b a n c ı o la n
ebeveynlerden doğduğu için, yargılayabilir? A çık tır ki, öyleyse,
hüküm etlerin uygulam aları kadar doğru akim yasası d a im a eder ki
bîr çocuk herhangi bir ülkenin veya hükümetin uyruğu olarak
doğmaz. Ç ocuk yetişkinlik yaşına erene k ad ar babasının bakım ı
ve otoritesi altındadır; ve ondan sonra o bir erişkin olarak özgürdür,
hangi hüküm et çatısı altında yaşayacağına, hangi h alk la b ir siyasî
otorite altında bir birlik oluşturacağına kendisi özgürce karar verir.
Ç ü n k ü e ğ e r F ra n sa 'd a doğan İngiliz'in o ğ lu ö z g ü rse v e bunu
yapabiliyorsa, açıktır ki, onu babasının bu krallığın uyruğu olmasından
dolayı o krallığa bağlayan b ir bağ yoktur. N e d e ataların ın yaptığı
herhangi bir sözleşm e nedeniyle o söz konusu k rallığa bağım lıdır.
Ve niçin onun oğlu da aynı nedenle aynı özgürlüğe, başka herhangi
b ir y erd e d oğsa da, sahip olm asın? Ç ünkü b ir babanın çocukları
üzerinde doğal olarak sahip olduğu güç, o n lar nerede do ğ arlarsa
doğsunlar, aynıdır ve doğal yüküm lülük bağları kralların ve ulusların
pozitif sınırlarıyla sınırlı değildir.
§ 119. H er insem, gösterildiği gibi, doğal olarak özgürdür, ve hiç
bir şey onu kendi rızası dışında dünyevî bir güce tabi kılam az. Şim di
düşünülm esi gereken bir insanın kendisini herhangi b ir hüküm etin
y asala rın a tabi kılm ak için gösterdiği rızanın yeterli bildirim i
say ılacak şeyin n e olduğudur. G enellikle sözle ifade ed ilen [açık]
ve zım nî [örtük, sözsüz] rıza arasında b ir ayrım , ki bu ayrım şim diki
konum uzdur, yapılır. K im se b ir insanın b ir to p lu m a girm ek için
r.ı.ıKiunet Üstüne İkinci Tez 107

açıkça rız a gösterm esinin onu o toplum un m ükem m el b ir üyesi, o


hüküm etin bir uyruğu yaptığından şüphe etm em ektedir. B uradaki
zorluk neyin zım nî rıza (tacit consent) sayılm ası gerektiği v e onun
ne kadar bağlayıcı olduğu noktasında ortaya çıkm aktadır; yan i b ir
kişinin sözlü olarak hiçbir şekilde ifade etmediği biry erd e, "o kişinin
herhangi bir hüküm etin otoritesi aîtm a girm eye rız a g ö sterd iğ in in
ölçütü nedir?" sorusu yanıtı zor bir sorudur. V e b u so ru y a ben îm
yanıtım , herhangi b ir hüküm etin hüküm ranlığının h e rh a n g i bâr
kısm ından faydalanan veya m ülk sahibi o lan -ister bu o n u n v e
m irasçılarının ebediyen sahip olduğu bir arazi parçası v e y a sad ece
b ir h a fta lığ ın a y a şad ık ları b ir m esken o lsu n , is te r o ü lk en in
şehirlerarası yolu n d a bir seyahat olsun-her insanın b ö y lelik le o
hükümetin hüküm ranlığına zım nî rıza gösterdiği ve otoritesi altındaki
h e rk e s g ib i, bu fa y d a la n m a devam e ttiğ i s ü re c e h ü k ü m e tin
y asaların a uym ak zorunda olduğudur. Ve a slın d a b u o hüküm etin
toprakları üzerindeki herhangi bir insanın varlığı için d e geçerlidîr.
§ 120. B unu daha İyi anlam ak için, her insanın, b a şla n g ıçta b ir
ulusa kendini üye yaptığında, bu şekilde b a şk a b ir h ü k ü m ete a it
o lm ayan, sa h ip o ld u ğ u vey a eld e e d eceğ i m ü lk leri o u lu su n
top 1um uyla ilişkilendirdiğini düşünm ek uygun olacaktır. Ç ünkü h e r
insan için, m ülkünü korum ak ve onunla ilgili işleri düzenlem ek için
diğerleriyle birleşerek bir toplum oluşturm ası v e gen e de m ü lk iy et
yapısı o toplum un yasalarınca düzenlenecek o lan a ra z isin in , bu
arazinin sahibi olarak kendisinin uyruğu olduğu hüküm etin yargılam a
sahası d ışın d a tu tu lm a sı gerektiğini d ü şü n m esi d o ğ ru d a n b îr
çelişkidir. D o la y ısıy la daha Önce özg ü r o ld u ğ u k e n d i b e n in i,
herhangi bir ulusla birleştirdiği eylem iyle b ir k işi, aynı ey lem le,
daha önce özgür olan m ülklerini de o u lu sla b irleştirir; v e onlar,
kişinin kendisi ve m ülkü, varoldukları sürece o h ü k ü m ete tab i v e
ulusun hâkim iyeti altında olurlar. Her kim ki , do lay ısıy la, m iras
y o lu y la, satın a la rak , izin le vey a d iğ e r ş e k ille rd e b ir u lu su n
h ü k ü m e tin e b a ğ lı v e o n a ta b i o lan bîr a ra zi p a rça sın d a n
faydalanırsa, o arazi parçasını içinde bulunduğu koşullarla
108 Hükümet Üstüne İkinci Tez

almalıdır; yani herhangi bir uyruğu kadar, yargılam a otoritesi altında


olduğu ulusun hükümetine tabi olmalıdır.
§121. Fakat hüküm et sadece arazi üzerinde doğrudan yargılam a
yetkisine sahip olduğundan ve bu yetkinin etkisi ilgili arazi sahibine
(o kişi kendini gerçekten o toplum un bir üyesi yapm adan önce)
sadece o arazi parçası üzerinde yerleştiği ve ondan faydalandığında
uzandığından, bu faydalanm a nedeniyle, bu kişinin söz konusu
hüküm ete ta b iiyet yüküm lülüğü bu araziden faydalanm ayla
başlayıp, bu faydalanm anın sona ermesiyle sona erer . B öylece
hüküm ete zım nî rızadan başka bir şey verm em iş olan m ülk sahibi,
her ne zam an sözü edilen m ülkü bağışlam a, satış vey a başka bir
yolla bırakırsa, gitm ek ve kendisini başka bir ulusun üyesi yapm ak
özgürlüğüne; veya diğerleriyle anlaşarak dünyanın herhangi bir
yerin d e buldukları sahipsiz, boş bir bölgesinde, vacuis locis, yeni
bir hüküm et kurm ak özgürlüğüne sahiptir. O ysa herhangi bir ulusun
üyesi olm aya gerçek bir anlaşm a ve sözlü ifadeyle bir k e z rıza
gösteren kişi daim î ve kaçınılm az olarak ona karşı yüküm lülük altına
girer, ve değiştirilemez bir şekilde onun uyruğu kalır; ve eğer herhangi
bir felaketle, uyruğu olduğu hüküm et çözülm ez veya bir kamu eylemi
ile v a ta n d a ş lık ta n ç ık a rılm a z s a , bu k işi a s la y e n id e n d o ğ a
durum undaki özgürlüğüne sahip olam az.
§122. F ak at herhangi b ir hüküm etin yasaların a tabi olm ak, bu
yasaların otoritesi altında sessizce yaşam ak ve onların im tiyaz ve
k o ru m a sın d a n fay d a lan m a k bir adamı o toplum un bir üyesi
yapmaz. B u yalnızca yerel bir korumadır. Onun yasaları ve gücünün
uzandığı bütün kısım lardan ve savaş durum unda olm ayan herkesin
k rala olan sadakat yem ini herhangi bir hüküm ete a it olan bütün
bölgelerden gelir. Fakat bu bir adam ı o toplum un bir üyesi, o ulusun
daim i b ir uyruğu yapm aya yetm ez. N e d e bu o adam ı, o rad a
y a ş a m a y a d e v a m e ttiğ i sü re c e , y a s a la ra u y m a k ve o ra d a k i
hüküm ete teslim olm ak m ecburiyetinde o lsa da, kendine b ir süre
için uym ayı uygun gördüğü bir ailenin reisinin uyruğu yapar. Ve
Hükümet Üstüne İkinci Tez 109

böylece bütün yaşam larım başka bîr hüküm etin egem enliği altın d a
geçiren ve onun im tiyaz ve korum asından faydalanan y abancılar,
h atta vicdanen onun yönetim ine herhangi b ir y erli v atan d aş k a d a r
bağlı o lsa la r da, bu nedene dayanarak o ulusun üyeleri veya
uyrukları olmazlar. Herhangi bir kişiyi p o z itif b ir anlaşm a v e alenî
bir vaat ve sözleşm eyle kendisinin bir ulusa gerçek katılım ı dışında
h içb ir şey b ir ulusun uyruğu yapam az. B u siy a sî to p lu m la n n
başlangıcıyla ilgili olarak düşündüğüm şeydir ve bu o n ay herhangi
bir kişiyi bir ulusun üyesi yapar.
BÖLÜM DC
Siyasal Toplumun ve Hükümetin Sonu

§ 123. E ğer b ir insan söylendiği gibi doğa duru m u n d a o kadar


Özgürse; eğer o kendi kendisinin ve mal v arlığının, en yü k sek
derecede e şit olarak, m utlak efendisi ve kim senin uyruğu değilse,
niçin o kişi özgürlüğünden vazgeçsin; niçin bu imparatorluğu bıraksın
ve kendisini başka herhangi b ir gücün hâkim iyeti v e k o n tro lü n e
tabi kılsın? Bunun yanıtı açıktır: doğa durum unda b ir kişi bu hakka
sahip olsa da, o kişinin bu haktan faydalanm ası ç o k b e lirsiz ve
başkalarının sürekli işgaline açıktır. Ç ünkü h erk esin o n u n k ad ar
kral olduğu, her İnsanın eşit olduğu, ve büyük bölüm ünün eşitliğin
ve ad aletin sıkı gözetm enleri o lm adığı b ir d u ru m d a o k işin in
m ü lkünden faydalanm ası çok güvensiz ve em niyetsizdir. B u onu
her ne kadar özgür olursa olsun, korku ve sürekli tehlike ile d o lu b îr
durum u bırakm aya istekli kılar, ve onun başkalarıyla , h ep sin e
birden genel olarak mülk dediğim hayatlarını, özg ü rlü k lerin i v e
topraklarım karşılıklı olarak korumak için b ir aray a gelerek, zaten
birleşm iş veya birleşm eyi tasarlayan bîr to p lu m d a b a şk a la rın a
katılm aya İstekli oluşu boşuna değildir.
§124. D olayısıyla, insanların bîr ulus çatısı a ltın d a birleşerek
kendilerini bir hüküm etin otoritesi altına sokm alarının büyük v e baş
amacı kendi m ülklerini korumaktır. D oğa d u ru m u n d a b u n u n için
pek çok şey eksiktir.
İlk olarak, kurulu, yerleşik, bilinen, ortak rızayla kabul görm üş
ve doğru ve yanlışın standardı olan ve insanların kendi aralarındaki
112 Hükümet Ü stüm İkinci Tez

anlaşm azlıkları çözüm e bağlayan ortak b ir Önlem olan bir yasaya


gerek vardır. Çünkü doğa yasası bütün rasyonel yaratıklar için açık
ve anlaşılır olsa da, çıkarları yüzünden önyargılı olan ve doğa
yasasını incelem eye üşenen insanlar d oğa y asasına, kendi özel
durum larına uygulam ada onları bağlayıcı b iry asa olarak izin verm ek
eğilim inde olmayacaktır.
§ 125. İkinci olarak , doğa durum unda kurulu y asaya göre bütün
anlaşm azlıkları çözüm e bağlayacak b ir yetkiye sahip bilinen ve
tarafsız bir yargıca ihtiyaç vardır. Ç ünkü h erk es o durum da doğa
y asasın ın hem yargıcı hem de icracısı olduğundan, in san lar kendi
taraflarını tutacaklar, tutku ve intikam onları kendilerini ilgilendiren
konularda ç o k fazla kızgınlıkla aşırılıklara sürükleyecek, ve diğer
insan lar söz konusu o lduğunda onların d u ru m la rın a karşı çok
ihm alkâr ve ilgisiz yapacaktır.
§126. Üçüncü olarak , d o ğ a d u ru m u n d a h a k lı b ir c e za y ı
destekleyen ve cezayı uygulayan b ir güce gerek vardır. H aksız
olarak suç işleyenler, yapabildikleri h er yerde güç kullanarak kendi
adaletsizliklerini iyi olarak gösterm ekten geri kalm ayacaktır: büyük
bir direnç pek çok kez cezalandırılmayı tehlikeli kılacak ve genellikle
cezalandırm aya yeltenenleri ortadan kaldıracaktır.
§127. Böyîece, insanoğlu, doğa durumunun bütün ayrıcalıklarına
rağm en, sakat koşullarından ötürü onun içindeyken hızlıca toplum
içine sürüklenmektedir. Bu nedenle bu öyle gelip geçici bir durumdur
ki, biz nadiren bu durum dayaşayan herhangi b ir sayıdaki insanı bir
arada buluruz. O nların orada m aruz kaldığı elverişsizlikler, her
insanın tabii yasayı çiğneyen diğerlerini cezalandırm a gücünün
düzensiz ve belli olm ayan uygulanm a şekli onları cezalandırm a
yetkisini hüküm etin kurulu yasalarına bırakm aya zorlam akta ve
orada onlar m ülklerinin korum asının peşin düşm ektedirler. O nların
h e r birinin kendi bireysel cezalandırm a gücünü, bu gücü yalnızca
k end i a ra ların d a seçtik leri kişi tara fın d a n k u lla n ılm ak üzere,
bırakm aya bu kadar hevesli yapan şey, toplum un veya onun yetki
verdiklerinin bu am açla üzerinde anlaştıkları kurallara göre, işte
Hükümet Üstüne İkinci Tez 113

budur. Ve bu n d a b iz hem y asam a hem d e y ü rü tm e g ü c ü n ü n ,


hüküm etlerin ve toplum iarm kendilerinin olduğu kadar, orijinal hak
ve yükselişinin başlangıcım buluruz.
§ 128. Ç ünkü d oğa durum unda, onun m asum zev k lerin i tatm in
özgürlüğünü bir yana bırakırsak, bir insan iki güce sahiptir.
B irincisi, tabii y asa sınırları içinde, kendisini v e d iğ erlerin i
korum ak için uygun gördüğü h e r ne v arsa onu y a p m a k tır k i, bu,
hepsi için ortak olan yasayla, o kim se ve insanlığın g eri k alan ı te k
bir topluluk olur, diğer bütün yaratıklardan farklı olan te k b ir toplum
o lu ştu ru r. Ve d e je n e re in sa n la rın s a h te k a rlığ ı v e ç ü rü k lü ğ ü
olm asaydı, başka bir to p lu m a gerek kalm ayacaktı. İn san ların b u
büyük ve doğal toplum lar olarak ayrılmalarına v e p o z itif anlaşm alarla
d a h a k ü ç ü k v e b ö lü n m ü ş k u ru m îa rd a b irle ş m e le r in e g e re k
kalm ayacaktı.
B ir insanın doğa durum unda sahip olduğu d iğ er g ü ç , b u tab ii
y asay a karşı işlenen suçları cezalandırm a gücüdür. B ir k im se bu
iki gücü, deyim yerindeyse özel y a d a belli b ir siyasal to p lu m a
katıldığında ve insanlığın geri kalanından ayrı o lara k h erhangi b ir
ulusa dahil olduğunda bırakır.
§ 129. B irinci gücü—yani, b ir kim senin ken d isin i v e insan lığ ın
geri kalanını korum ak için düşündüğü ne v a rsa y a p m a k -b ir kim se
to p lu m ta ra fın d a n onu n k en d isin i v e to p lu m u n g e ri k a la n ın ı
korum anın gerektirdiği biçim de yapılan yasalarla düzenlem esi için
bırakır. Toplum un bu yasaları onun doğa durum unda s a h ip olduğu
pek çok özgürlüğe sınırlam a getirir.
§ 130. İkinci olarak, b îr kim se cezalandırma gücünü tam am en
bırakır v e doğal gücünü (ki o önceden bu g ücü ta b iî y a san ın
uygulanm ası için kendi bireysel oto ritesin e d a y a n ara k , u y gun
gördüğü şekilde kullanabilirdi) toplum un yürütm e g ü c ü n e y a rd ım
için, orada yasanın gerektirdiği şekilde kullanır. Ç ünkü o şim di yeni
d u ru m u n p e k ç o k k o la y lığ ın d a n , a y n ı t o p lu m d a y a ş a y a n
diğerlerinin birliğinden, yardım ından, em eğinden, o n u n bü tü n
114 Hükümet Üstüne İkinci Tez

gücünün korum asından faydalanm aktadır. O aynı zam an d a kendi


d o ğ a l ö z g ü rlü ğ ü n ü to p lu m u n y a ra rı, re fa h ı v e g ü v e n liğ in in
gerektirdiği şekilde diğerleriyle paylaşm aktadır. B u yalnızca gerekli
olan b ir şey değil, fak at adil olan b ir şey d ir de çünkü toplum un
d iğ er üyeleri de benzer şeyler yapm aktadır.
§131. Fakat insanlar bir toplum a girdiklerinde, eşitlik, özgürlük
ve doğa durumunda sahip oldukları doğa yasasını uygulam a güçlerini
toplum un eline bıraksalar ve toplum un çıkarı öyle gerektirdiğinden
y a sa koyucuya teslim olsalar da, bu sadece herkesin kendisini,
özgürlüğünü ve m ülkünü daha iyi korum ak niyetiyle y apılır (çünkü
hiçbir rasyonel yaratığın içinde bulunduğu koşulu daha kötü olm ak
n iy e tiy le d e ğ iştird iğ i d ü şü n ü lem ez). T o p lu m u n v e y a to p lu m
ta ra fın d a n o lu ştu ru la n yasa koyucunun yetkisinin asla kamu
yararı için gerekli olandan ötesine geçm esi düşünülem ez. Fakat
y a sa koyucu doğa durum unu bu k adar gü v en siz v e z o r yapan
y u k a rd a sözü edilen üç kusura karşı te d b ir a la rak h e r bireyin
m ülkünü em niyete alm ak zorundadır. Vb dolay ısıy la herhangi b ir
ulusun yasam a veya egemenlik gücünü elinde bulunduran kim olursa
o lsu n , ilan e d ilm iş ve h a lk ta ra fın d a n b ilin e n , kurulu daim i
yasalarla , ani kararlarla değil, bu y asalarla an laşm azlıklara karar
veren tarafsız v e dürüst yargıçlarla yönetm ek; ve toplum un gücünü
evde (ülke içinde) sadece bu yasaların uygulanm ası için kullanm ak,
veya bu gücü y urt dışında yabancıların verdiği zararları düzelttirm ek
ve bu zararları önlem ek için kullanmak ve toplum u saldırı ve işgalden
k orum akla yüküm lüdür. Ve bütün bunların hepsi barış, güvenlik
v e halkın ortak yararından başka b ir amaca y ö n elik olam az.
BÖLÜM X
H ü k ü m e t B iç im le ri

§ 132. Y ukarda gösterildiği gibi, insanların birto p lu m oluşturm ak


için birleşm esi üzerine doğal olarak toplum un bütün gücünü elinde
tutan çoğunluk bu gücü zam an zam an toplum için y a sa la r yapm ak,
ve bu yasaların atadığı resmi görevliler aracılığıyla yürürlüğe koym ak
İçin kullanabilir; ve o zam an hüküm et biçim i tam b ir demokrasidir.
A lte rn a tif olarak, çoğunluk y asa y apm a gücünü seçilen b irkaç
adam ın, onların m irasçıları veya ardıllarının e line bırakabilir; v e o
zam an hüküm et biçim i oligarşidir: veya bu gücü te k b ir adam ın
ellerine bırakır, v e o zam an hüküm et biçim i m onarşidir. E ğ e r bu
güç hem tek bir adam a hem de onun mirasçı larına verilirse* hüküm et
biçim i kalıtım sal m onarşi: eğ er bu güç te k b ir a d a m a sa d ec e
yaşam ı b o y u n ca v e rilir ve onun ölüm ü ü z e rin e y e n i b ir ad ay
gösterm e yetkisi çoğunluğun elinde olursa, hüküm et biçim i seçime
dayalı m onarşi olur. Ve toplum uygun gördüğü b içim d e b u nların
karışım ından ibaret hüküm et biçim leri kurulabilir. Ve e ğ e r y asam a
gücü ilk önce çoğunluk tarafından bir ve birden faz la insanın elin e
ö m ü r boyu veya sınırlı b ir zam an için verilm işse, o z am an e n ü st
güç onlara geri döner. B u güç bu şekilde geri döndüğünde, toplum
onu yeniden istediği ellere bırakabilir ve b ö y lec e y e n î b îr h ü küm et
biçim i oluşturur. Ç ünkü hükümet biçimi, ulusun y a p ısı g ib i, aşağı
seviyedeki bir gücün üstün olana em retm esi v e y a ü stü n olandan
başkasının yasaları yapmasını tasavvur etm ek im kânsız olduğundan,
1 İ6 Hükümet Üstüne İkinci Tez

egem enlik gücünün, ki bu yasamadır, nereye konulduğuna, yasa


yapm a gücünün kimin elinde olduğuna bağlıdır.
§133. "Ulus"tan ne demokrasi ne de herhangi bir hüküm et biçimi,
fak a t L atinîerîn civitas sözcüğüyle ifade ettik leri bağım sız bir
toplum u kastettiğim anlaşılm alıdır. B u sözcüğe bizim dilim izde
karşılık gelen en iyi sözcük ulustur ve bu İngilizcede cem iyet veya
k e n t sö z c ü k le rin in a n lam ım tam o la ra k v e re m e d iğ i in sa n la r
to p lum unu e n uygun şekilde ifade eden sözcüktür. Ç ünkü bir
hüküm ette alt cem iyetler olabilir ve "kent” bizim aram ızda ,,ulus"tan
ç o k farklı b ir anlam a sahiptir. D olayısıyla, anlam belirsizliğinden
kaçınm ak için, ulus sözcüğünün bu anlam da k i onun ilk k ez kral
Jam es tarafından kullanıldığına tan ık oldum , kullanılm asını arzu
ediyorum . Ve ben bunun onun hakiki anlam ını oluşturduğunu
varsayıyorum . E ğer bir kim se bu sözcükten hoşlanm adıysa, ben o
kim senin bunu daha iyi bir sözcükle değiştirm esine razı olurum .
BÖLÜM XI
Yasama Gücünün Kapsam ı

§134. İn sa n la rın [siv il] to p lu m a g irm e k te k i te m e l a m a c ı


m ülklerinden barış ve güvenlik içinde faydalanm aktır; v e bu am acın
en önem li aracı o toplum da yapılan yasalardır. B ütün u lu sla rın ilk
ve temel p o zitif yasası yasam a gücünün kurulm asıdır ; ay n ı y a sa
k o y u c u n u n k e n d isin i bile y ö n e te c e k o lan ilk ve tem el doğa
yasasınm toplumun , ve (kam u yararıyla tu tarlı o ld u ğ u ö lçü d e)
toplum daki her bireyin korunmasını sağlam ak a m a c ın d a olm ası
gibi. B u yasama gücü ulusun egemenlik gücüdür v e aynı zam an d a
kutsal b ir güçtür ve toplum un bu gücü e lin e te slim ettik le rin c e
değiştirilem ez; ne de başka herhangi bir insanın em ri, h e r n e şekilde
olursa olsun, veya hangi güçle desteklenirse desteklensin, kam uoyu
tarafından seçilip tayin edilen yasa koyucunun y ap tığ ı b ir yasanın
gücü ve yüküm lülüğüne sahiptir. Ç ünkü y asan ın y a sa l o la ra k
varolm ası için m utlak şart olan, toplum un onayı* o lm adan b ir y a sa
bu güce sahip olam az; toplum un onayı ve ondan eld e edilen yetkiye

* İnsanların siyasal toplamlarını yönetmek için yasalar yapma nıeşıu gücü o toplamların tamamına
aittir. Çünkü herhangi bir prens veya yetyüzündeki herhangi bir çeşit hükümdarın bu gücü kendisine
dayanarak uygulaması ve kişisel olarak ve açık bir ifadeyle bunu Taundan veya Sic bakışla yasaları
kendileri için yaptığı insanların onayına dayalı yetkiden alarak yaptığım dile getirmesi onu te s it bîr
tiranhktaıı daha iyi yapmaz. Onlar, dolayısıyla, kamunun tahsis etmediği şeyler olarak yasal değîldnîer.
Bookertn Ecel. Pol. 3. i. sect. 10. Bu noktada, dolayısıyla, belirtmeliyiz Jd insanlar insanların siyasal
yapılarının tamamına hükmedecek ve dolayısıyla tam ve mükemmel bir güce doğal olarak sahip
olmadıklarından, biz onayımız olmadan böyle bir durumda hiçbir adamın emrinde yaşayamayız. Ve biz,
parçası olduğumuz toplum benzer bir evrensel anlaşmadan sonra bunu iptal edip, önceden bir uzlaşıma
varmamışsa, onun emrine ııyanz.
Yasalar, dolayısıyla, insan yasaları veya herhangi başka bir tür, onay ile vücut bulur. Ibid..
118 Hükümet Üstüne İkinci Tez

sa h ip o lm ad an k im se y a sa yap m a g ücüne sa h ip d eğ ild ir. Ve


d o la y ıs ıy la e n c id d i b a ğ la rla b ir k im se n in u y m a y a m e c b u r
bırakılacağı h e r türlü itaat nihayetinde bu en üst güçte sona erer ve
o gücün yaptığı yasalarla yönlendirilir. N e de herhangi b ir yabancı
güce veya yerel alt güce yapılan yem inler toplum un herhangi bir
üyesini onların güvenine uygun hareket eden yasam a g ücüne itaat
yüküm lülüğünden kurtarır. N e de bu onu bu şekilde yapılan yasalara
aykırı şeylere y a da onların izin verdiğinin ötesindeki şeylere itaat
etm eye m ecbur bırakabilir. B ir kimsenin toplum da egem en olmayan
b ir güce itaatle bağlanabileceğini düşünm ek saçm a olur.
§135. Yasama gücü, ister b ir kişiye ister birden dah a fazlasına
ister daim i olarak ister belli aralıklarla verilsin, her ulustaki egem en
g ü ç o lsa da,
İlk olarak , y a s a k o y u cu n u n gücü in sa n la rın h a y a tla rı ve
servetleri üzerinde m utlak olan keyfi bir güç değildir , ne d e böyle
bir güç olabilir. Yasa koyucu gücünü toplum un h e r üyesinin bir kişi
v e y a m eclis olan y a sa koyucuya ortak gücünü b ırakm asından
aldığından, bu güç insanların doğa durumunda sivil toplum a girmeden
sahip oldukları ve toplum a bıraktıkları güçten fazla olam az. Çünkü
kim se s a h ip olduğundan fazla b ir gücü b aşkasına devredem ez; ve
k im se kendi üzerinde v e y a başkası üzerinde hayatını tah rip etm e,
v e y a b aşkasının h ayatını veya m ülkünü elinden a lm a gelişigüzel
m utlak gücüne sahip değildir. S irk im se , ispatlandığı gibi, kendisini
b ir b a şk a sın ın keyfi gücüne tab i kılam az. Ve b ir k im se d o ğ a
d u ru m u n d a başkasının hayatı, özgürlüğü vey a m ülkü üzerinde
gelişigüzel b ir güce sahip olm adığından, fak at y a ln ız ca tabii yasa
kendisini v e insanoğlunun geriye kalanını korum ası için yetki
verdiğinden, onun yapabileceği ve ulusa, v e onunla yasam a erkine,
b ırakabileceği bütün güç bundan ibarettir, ki böylece y asam a erki
bu n d an fa z la sın a sa h ip olam az. O nların gücü, en ü st sın ırd a,
toplumun kam usal çıkarıyla sınırlıdır. Bu [uyrukları] korum aktan
başka am acı olm ayan bir güçtür, ve dolayısıyla [bu güç] a sla tahrip
Hükümet Üstüne İkinci Tez 119

etm e, köleleştirm e veya uyrukları bilinçli o larak y o k su lla ştırm a


hakkına sahip olam az.* Tabii yasanın yüküm lülükleri to p lu m d a
sona erm ez, fakat yalnızca pek çok durum da insan yasalarının içine,
g ö z e tilm e le rin i p e k iş tirm e k iç in , b ilin e n c e z a la r e k le n e re k
yerleştirilir. Böyiece doğa yasası bütün insanlar için, diğerleri k ad ar
yasa koyucular için de, kutsal b ir kural k o n u m u n d ad ır. Y asa
koyucuların başkalarının eylem leri için y ap tık tan k urallar, onların
ve diğer insanların eylem leri kadar d oğa y asasın a, y a n i T a n n n m
iradesinin bir bildirim ine, uygun olm alıdır; v e tem el doğa yasası
insanoğlunun korunm ası o ld u ğ u n d an [bu d o ğ a y a s a s ın a te r s
düşen] hiçbir dünyevi ceza o n a rağm en iyi sayılam az v e y a geçerli
olam az.
§136. İkinci olarak ** yasa koyucu y a d a e g e m e n o to rite
kendi kendine ani veya gelişigüzel k ararlar a lm a v e bu k ararları
em retm e gücü verem ez. Fakat y asa koyucu ilan ed ilm iş daim i
yasalar ve bilinen yetki sahibi yargıçlarla adaleti sağlam ak
ve uyrukların haklarının neler olduğuna karar verm ekle yüküm lüdür.
Yazılı olm ayan doğa yasası insanların kafaları dışın d a h içb ir y erd e
olmadığından, tutkuları veya çıkarları nedeniyle doğayasasını yanlış
ifade edenleri v e y a yanlış uygulayanları, belirgin b ir y a rg ıc ın
olm adığı bir yerde, hata yaptıklarına inandırm ak pek kolay değildir.

* Kamusal topîumlann dayandığı iki temel vardır. Bîri bütün İnsanların sosyal bir hayat ve arkadaşlık
arzuladığı doğal bîr eğilimdir. Diğeri açıkça ifade edilen ya da gizlice Özerinde anlaşılan, insanların
birlikte yaşamak için bir araya gelme tarzına dokunan bir düzendir. Somakine biz ortak-rcfah yasası,
yasal bîr yapının ruhu demekteyiz. Bu yapının parçalan yasayla hayat bulur, b ir arada tutulur ve kamu
yararının gerektirdiği eylemlerde hayata geçirilir. Eğer insanın iradesinin içsdt olarak İnatçı, isyankar
ve doğasının kutsal yasalanna itaatten kaçınan bir yapısı olduğunu varsaymazsak, m «anlar arasında
dış düzen ve rejim İçin yapılan siyasal yasalar asla olmaları gerektiği gün tasaılanmazlardı. Kısaca,
eğer insanın, mahrumiyet içindeki ruhu hakkında, vahşi bîr hayvandan b ira z daha iyi olduğu
varsayılmazsa, onların buna göre, dışsal eylemlerinin bu şekilde sınırlandın İmasına izin vermeleri,
topîumlann kendisi İçin kunılduğu kamu yararına engel olmamaları söz konusu olmazdı. Eğer onlar
bunu yapmazlarsa, mükemmel değildirler. Hooker’ın Ecel. Pol. I. i. sect. 10.
** İnsan yasaları yönlendirdikleri insan eylemlerinin ölçütüdürler. Bu yasalar d a daha yüksek kuralları
kendilerine ölçüt alırlar ki bunlar iki tanedir: Taun yasası ve doğa yasası. Buna göre, İnsanlar yasaları
genel tabii yasalara göre ve kutsal kitabın herhangi pozitif bir yasasıyla çelişmeden yapmalıdır, aksi
takdirde onlar sakat bir şekilde yapılır. Hooker'm Ecel. Pol. 1. iii. sect. 9.
İnsanı uygun olmayan bir şeyle sınırlandırmak rasyonel görünmemektedir. Ibid. 1. i. sect. 10.
120 Hükümet Üstüne İkinci Tez

Ve dolayısıyla doğa yasası hakiarı belirlem ek ve onun çatısı altında


yaşayanların m ülklerini korum ak için uygun değildir; özellikle de
herkesin onun yargıcı, yorum cusu ve uygulayıcısı d a olduğu yerde.
B ir kim se kendisi söz konusu olduğunda ve kendisi açısından haklı
o ld u ğ u n d a , n o rm a l o la ra k y a ln ız c a k e n d i k u v v e tin e sa h ip
olduğundan, kendisini saldırılara karşı savunmak ve kabahatli olanları
cezalandırm ak için yeterli kuvvete sahip değildir. D oğa durum unda
insanların mülkiyet düzenini bozan olumsuzluklardan kaçınm ak için,
m ülklerini em niyete alm ak v e savunm ak am acıy la insanlar bir
toplum olarak birleşirler ve herkesin onlar aracılığıyla neyin kendisine
ait olduğunu bildiği, toplum u bağlayan daimi kurallara sahip olurlar.
B u am açla işte insanlar bütün doğal güçlerini içine girdikleri toplum a
bırakırlar ve o toplum uygun gördüğünün ellerine y a sam a gücünü
şu tem inatla teslim eder: herkes ilan edilen y asalarla yönetilecektir
y a d a barış, hu zu r ve m ülkleri d oğa durum undaki aynı belirsizlik
içinde olacaktır.
§137. M utlak b ir gelişigüzel güç veya y e rle şik daim i y asalar
o lm ad an y ö n e tım -to p lu m u n v e h ü k ü m etin a m a ç la n b u n ların
h e rh a n g i b irin d e n ib a re t o lm a z . İ n s a n la r d o ğ a d u ru m u n u n
özgürlüğünü bunun için bırakm azlar ve eğer onların hayatlarını,
özgürlüklerini ve servetlerini korum ayacak ve ifade edilen hak ve
m ü lk iy et kurallarıy la onların barış ve huzurunu tem in at altına
alm ayacaksa, kendilerini ona bağlamazlar. O nların b ir kim seye veya
daha fazlasına kendi şahısları ve m ülkleri üzerinde m utlak keyfi bir
güç verm e, eğer bunu yapabilecek güçleri olsaydı, niyetinde oldukları
ve sulh hakim inin, kendi sınırsız gücünü onlar üzerinde gelişigüzel
u y g u la m a s ı iç in , e lin e b ir k u v v e t v e rd ik le ri v a rs a y ım ın d a
b u lu n u la m a z . B u o n ların k e n d ile rin i, b a ş k a la rın ın h a k la rın a
saldırılarına karşı savunm a özgürlüğüne ve bu özgürlüğü-ister tek
b ir k işi iste r b ir dizi adam tarafın d an çiğn en sin -k o ru m ak için
birbirleriyle eşit kuvvete sahip oldukları, doğa durum unda olduğundan
d a h a kötü b ir durum a koym aları olurdu. O ysa onların kendilerini
m u tlak gelişigüzel b ir güce ve y asa koyucunun iradesine teslim
Hükümet Üstüne ikinci Tez 121

ettiklerinin varsayıl ması, onların kendilerini silahsızlandırm ası ve


onun arzuladığında onları kendine kurban olarak seçm esi için onu
silahlandırm aları dem ekti. 100 000 kişiyi yöneten b ir adam ın keyfî
gücüne m aruz kalan bir kim se, 100 0 0 0 ayrı ayrı insanın keyfî
gücüne m aruz kalandan çok daha kötü bir durum dadır. K im se böyle
bir kum anda gücü olan b ir adam ın iradesinin 100 0ÖÖ k e z d a h a
kuvvetli olsa da, diğer insanlardan daha iyi olduğundan em in olamaz-
Ve dolayısıyla, hangi devlet biçim i olursa olsun, yönetici güç, ilan
ve kabul edilen yasalarla—irticalen (keyfi) ve belli belirsiz kararlarla
değil—yönetilm elidir. Çünkü eğer insanlar b ir vey a b irk aç adam ı
pek çok sayıdaki insanın birleşik gücü ile silah land ınrlarsa, o zam an
insanoğlunun durum u doğa durum unda olduğundan ç o k d a h a kötü
olacaktır. B u onların anlık düşüncelerinin haddini aşan v e sın ırsız
fiillerine, sınırlandırılmamış Ve o an'a kadar ne yapacağı belli olm ayan
iradelerine, onların eylem lerine rehberlik edecek v e haklılaştıracak
Ölçütler olm adan, uyrukların itaat etm elerini sağ lay acak kuvvete
sahip olm aları demektir. Çünkü hüküm etin sahip olduğu bütün güç
gelişigüzel ve zevk için olm am asının yanında, yalnızca kam u y a ra n
iç in o ld u ğ u n d a n bu g ü ç k u ru lu v e ila n e d ilm iş y a s a l a r l a
uygulanm alıdır. B öylece hem h alk yüküm lü lü ğ ü n ü b ile c e k v e
yasanın sınırlan içinde güvende ve hayatı, m ülkü, özgürlüğü garanti
altında olacak hem de yöneticiler kendi sınırları içinde tu tu lacak v e
e lle r in d e k i g ü c ü h a lk ın b ile m e y e c e ğ i v e i s t e y e r e k k a b u l
e tm e y ec e k leri am a ç la r ve te d b irle r için k u lla n m a c a z ib e sin e
kendilerini kaptırmayacak!ardır.
§138. Üçüncü olarak, egem engüç herhangi b ir insandan onun
onayı olm adan mülkünün b ir kısm ını alam az. Ç ü n k ü m ülkün
korunm ası hüküm etin am acı ve insanların kendisi için b ir toplum
oluşturduğu b ir am aç olduğundan, bu am aç zorunlu o lara k halk ın
m ülk sahibi olm ası varsayım ında bulunur ve b u n u gerektirir. Bu
korum a olm adan onların bir toplum oluşturm ak için b ir aray a gelm e
am acını kaybettikleri düşünülm elidir, ki bu herhangi b ir insan için
çok büyük bir saçm alık olur. Toplum da m ülk sahibi olan insanların,
122 Hükümet Üstüne İkinci Tez

dolayısıyla, toplum un yasalarına göre onların olan m allara hakkı


vardır, ki bu da kim senin onların rızası olm adan, o n ların sahip
o ld u ğ u n a vey a onun herhangi b ir k ısm ına h a k k ın ın olm am ası
demektir. Bu olm adan onlar m ülk sahibi olmazlar. Ç ünkü başkasının
istediği zam an benim rızam olm am asına rağm en benden m ülk alm a
hakkı olursa, ben aslında gerçek anlam da m ülk sahibi sayılm am .
B u nedenle herhangi b ir ulusun egem en vey a yasam a gücüne
sahip o lanın istediğini yapabileceğini ve uyruğunun arazilerini
gelişigüzel satabileceğini veya onların bir kısm ına istediği gibi el
k o y ab ileceğ in i d ü şünm ek yan lıştır. B u n d an y a s a m a g ücünün
tam am en veya kısm en değişebilen, üyelerinin m eclis dağıldığında
h erkesle eşit olarak ülkenin anayasasına tabi olduğu b ir m eclisin
elinde olduğu hüküm etlerden o kadar korkm am ak gerektiği sonucu
çıkar. F akat yasama gücünün daim i b ir m eclisin vey a m utlak
m onarşilerde olduğu gibi tek b ir adam ın e lin d e olduğu hüküm et
biçim lerinde, onların kendilerinin toplum un geri kalanının sahip
olm adığı ayrıcalıklı çıkarları olduğunu düşünm e tehlikesi vardır; ve
dolay ısıy la halktan uygun gördükleri şeyleri alarak zen g in lik ve
güçlerini arttırm ak eğilim i içine girerler. Ç ünkü eğ er uyrukların
yöneticisi olan kişi herhangi bir insandan on u n m ülkünün istediği
kısm ını alm a v e kullanm a ve kendisine uygun g elen şek ild e onu
binlerine devredebiîm e gücüne sahipse, bir insanın m ülkü, o adam la
toplum un diğer üyeleri arasındaki sınırları belirleyen iyi veeşityasaJar
o lsa da, hiç güvende değildir.
§ 139. Fakat, daha önce gösterdiğim gibi, bir hükümete insanların
m ü lk sahibi olabileceği ve mülklerinin korunacağı koşulu ve bu
amaç için güvenoyu verilir; prens veya senato uyrukları arasındaki
m ülkiyet ilişkilerini düzenleyen yasalar y ap m ak için ne kadar
yetkiye sahip olurlarsa olsunlar, uyruklarının rızası olm adan onların
mülkünün tam am ı veya bir kısmını kendilerine alm a yetkisine sahip
olamazlar. Çünkü bu aslında onlarahiç mülk bırakm am ak anlam ında
olacaktır. G elin şim di mutlak bir gücün bile, gerekli olduğu yerde,
m u tlak o lm ak la gelişigüzel [keyfî] olm adığım , ve akıl tarafından
Hükümet Üstüne İkinci Tez 123

sınırlandırıldığım görelim ; ve bu gücün bazı d u ru m lard a m utlak


olm asını gerektiren am açlarla sınırlı olduğunu g örm ek için, askeri
disiplinin genel pratiğine bakmam ız yeterli olacaktır. Ç ünkü ordunun
ve onda tüm ulusun korunm ası her üst düzey ask eri g ö revlinin
em rine mutlak itaati gerektirir, ve itaat etm em enin veya en tehlikeli
veya m antıksız olanlarını tartışm anın cezası haklı o larak ölüm dür.
F akat gene de b ir askere bir topun ağzına yürüm eyi v e y a hem en
hem en öleceği kesin olan bir gedikte beklem esini e m re d eb ilec e k
bir çavuş, ne o askere kendi parasından ona b ir k uruş v erm esin i
em redebilip ne de askeri bulunduğu yeri terk ettiği veya en um utsuz
em irlere itaat etm ediği için ölüm cezasına çarp tıran b ir general,
bütün yaşam ve ölüm le ilgili m utlak gücünün h aşm etiyle beraber,
askerin m ülkünün çeyrek kuruşunu alab ilir v e y a on u n m allarının
zerresine dokunabilir. A ncak, o o n a her şeyi em re d eb ilir v e e n
ufak bir itaatsizliğinde onu asabilir. Ç ünkü b u k ö rü k ö rü n e itaat
kom utanın kendisinden gücünü aldığı am aç için, yani toplum un geri
kalanının korunm ası için, gereklidir. F akat em ri a ltın d a o lanın
m allarına el koym anın bununla bir ilgisi yoktur.
§ 140. H üküm etin m ali d estek olm adan ay ak ta d uram ayacağı
doğrudur, ve onun korum asından faydalanan herkesin, hüküm etin
devam ı için kendi m ülkünden payına düşeni ödem esi uygundur.
Fakat bu hala söz konusu kişilerin rızasıyla o lm alıd ır; y an i y a
doğrudan kendilerinin y a d a seçtikleri tem silcilerin çoğunluğunun
rızası gereklidir. Ç ünkü eğ er herhangi b ir insan sa d e c e kendi
otoritesine dayanarak ve halkın rızası olm adan, h alk ı verg i yükü
altına koyarsa, o kişi böylelikle mülkiyetin tem elyasasm ı çiğnem iş
olur, ve hüküm etin am acını çarpıtm ış olur. Ç ünkü başkasının keyfî
olarak, istediği gibi bir hakka dayanarak kendisi için b enden aldığı
şeyler içinde benim m ülküm olan nedir?
§141. D ördün cü olarak, yasa koyucu ya sa yapm a gücünü
başka ellere devredemez. B u güç halktan alm an b ir g ü ç olduğundan,
ona sahip o lan lar bu gücü başkasına verem ezler. Y alnızca h a lk
yasam a gücünü olu ştu rarak ve bu gücün kim in e lin d e olm ası
124 Hükümet Üstüne İkinci Tez

gerekiyorsa onu atayarak hüküm et biçim ini belirlen Ve halk biz bu


kurallara İtaat edeceğiz ve şu şu adam ların yaptığı yasalarla şu
şekilde y ö n etileceğ iz dediğinde, kim se başkalarının o n lar için
yasalar yapacağını söyleyem ez; ne de kendi seçtikleri ve yasaları
yapma yetkisi verdikleri dışındakilerin yaptıkları yaşalar halkı bağlar.
Yasama gücü, yetkisini halktan, onun pozitif gönüllü onayı ve yetki
vermesinden aldığından, o pozitif onayın kendisi için verildiği şeyden
başka bir şey olamaz^ ki bu yalnızca yasalar yapmaktır, milletvekilleri
yapm ak değildir. Yasa koyucular y asa yapm a yetkilerini devretm e
ve onu başkalarının ellerine teslim etm e gücüne sahip olam azlar.
§ 142. H er ulusun yasam a gücünü bütün hüküm et biçim leri için
to p lu m , T anrı ve d o ğ a y a sa sı ta ra fın d a n sınırlayan çizgiler
şunlardır
îlk olarak, halk özel durum larda değişm eyen, ak sin e zengin ve
fakir için, m ahkem ede gözde olan ve sabandaki köylü için te k bir
k u ralın g e ç erli o ld u ğ u , planlanarak hazırlanıp ilân edilm iş
yasalarla yönetilecektir.
İkinci olarak, bu y asalar halkın yararından başka b ir tem el
am aca hizm et etm eleri için tasarlanam az.
Ü çüncü olarak, kendileri veya tem silcileri tarafın d an yapılan
yasalar halkın rızası olmadan onların m ülkü üzerindeki vergileri
artıramazlar. Ve bu uygun bir şekilde y alnızca y a sa koyucunun
yasam a gücünün herhangi bir kısm ını halkın kendisi tarafından
zam an zam an seçilen te m silc ile rin e a y ırm ad ığ ı h ü k ü m etle ri
ilgilendirir.
D ördüncü olarak, yasa koyucu yasa yapm a gücünü halktan
başka kim seye ne devredebilir n e de devretm elidir, v ey a halkın
bulunduğu yerden başka b ir yere ne taşıy ab ilir ne de taşım alıdır.
BÖLÜM x n
Ulusun Yasama, Yürütme ve Federatif Gücü

§143. Yasama gücü ulusun gücünün to p lu m u v e ü y e le ri


korum ak için nasıl kullanılacağını belirleme hakkı olan güçtür. Fakat
daim i o larak uygulanacak ve gücü her zam an varlığ ın ı sü rd ü recek
o lan y a sa la r çok k ısa b ir sürede yapılabilir. D o la y ısıy la , y a s a
koyucunun h e r zam an var olm asına, h e r zam an y a p a c a k b ir işi
olm adığından, gerek yoktur. Ve çünkü z a y ıfın sa n b enliği için ç o k
büyük bir cazibe olduğundan, yasa yapm a gücüne sahip o lan insanlar
aynı anda yürütm e gücünü de ellerinde tutm ak eğilim i içine girerler
ki bu şe k ild e o n la r ken d ilerin i y ap tık ları y a s a la ra ita a t e tm e
yüküm lülüğünden kurtarabilir ve hem yaparken hem d e uygularken
yasayı kendi özel çıkarlarına uydurabilir ve böylelikle toplum un v e
hüküm etin am acının aksine toplum un geri kalan ın d an farklı b ir
çıkara sahip olabilirler. D olayısıyla, iyi dü zen len m iş, b ü tü n ü n
çıkarının gözetildiği, öyle olm ası gerektiği gibi, u lu sla rd a y<m »na
gücü y a sa yapm ak için düzenli olarak toplanan çe şitli k işilerin
elindedir ve bu kişilerin kendileri de yaptıkları y a sa la ra tab id ir, ki
bu y asalar o n lar üzerinde yeni ve yakın b ir bağ o lu ştu ru r v e bu
yasaları kam u yararı için yapm aları onların g özetm eleri gereken
bir sınırlamadır.
§144. F akat b ir kerede ve kısa zam an içinde y a p ıla n y a sa la r
sürekli v e daim i b ir güce sahip olduklarından v e daim i olarak
Î26 Hükümet Üstüne İkinci Tez

uygulanm aları v e y a tak ip e d ilm e le ri g e re k tiğ in d e n , y a p ıla n


yasaların uygulanm asını gözeten ve gücünü hissettiren, her zaman
yürürlükte olan bir güce gerek vardır. Ve bö y lece yasam a ve
yürütme gücü genellikle birbirinden ayrılır.
§145. H er ulusta doğal denebilecek başka bir güç vardır. Bu
güce doğal denebilir çünkü o her insanın b ir toplum oluşturm adan
ön ce doğal olarak sahip olduğu güce karşılık gelm ektedir. Ç ünkü
b ir ulusun üyeleri birbirlerine göre farklı k işiler olsalar ve böylece
toplum un yasaları tarafından yönetilseler de, insanoğlunun geri kalan
kısm ına göreceli olarak toplum un üyeleri tek bir vücut oluştururlar
ki bu tek v ü c u t olan insan topluluğu, h e r b ir üyesi önceden nasılsa
o şekilde insanlığın geri kalanıyla doğa durum u içerisindedir. Bu
nedenle, toplum daki bir adamla toplum dışındaki bir adam arasındaki
anlaşm azlıklar kam uoyunu tem sil edenîerce b ir k arâra bağlanır;
ve toplum un b ir üyesine verilen zarar o toplum un bütününü bu
zararın düzeltilm esi yolunda ilgilendirir. Böylece, bu düşünceyle bîr
to p lu m b ir bütün olarak toplum dışındaki d iğ er bütün d ev letler ve
kişiler açısından doğa durum undaki bir vücuttur.
§146. B u nedenle savaş ve b arış yapm a, an tlaşm a y a p m a ve
ittifak kurm a ve ulusa ait olm ayan bütün kişiler ve toplum larla ilgili
işlem leri yapm ayı kapsayan bu güce, isterse b ir kim se, fed era tif
[güç] diyebilir. Ö zü bu şekilde anlaşıldıktan sonra, adı benim için
fark etm ez.
§147. B u iki güç, yürütme ve fe d e ra tif biri to p lu m içinde
toplum un ilgili bütün kesim leri üzerinde yerel yasaların yürürlüğe
konmasıyla:, diğeri kam unun dışarıdaki bütün fayda v e zararlarıyla
b irlik te güvenliği ve çıkarlarıyla ilgili olm ası n edeniyle kendi
içlerinde fark lı o lsalar da, h er zam an hem en h em en h e r zam an
b irleşik b ir güçtür. Ve bu federatifgücün, iyi veya kötü yönetim iyle
ulus için büyük bir önemi olsa da, onun önceden belirlenm iş, pozitif
y a sa la rla yön len d irilm e kapasitesi yürütm e gücünden daha azdır.
B u n edenle fe d e ra tif güç zorunlu olarak o güce sahip olanların
Hükümet Üstüne İkinci Tez 127

kam u y ararı am acıyla yönetm ek üzere sağduyusu v e b ilg eliğ in e


bırakılmalıdır. Çünkü uyrukların kendi aralarında, onların eylem lerine
yön verm ek için yapılan y asalar onlardan p e k a la ö n c e gelebilir.
F akat y ab an cılarla, onların eylem leri v e ta s a n v e ç ık a rla rın ın
değişkenliğiyle ilgili olarak ne yapılm ası gerektiği b ü y ü k ö lçü d e,
ulusun avantajı için becerilerini en iyi şek ild e k u llan m ak ü zere
kendilerine güç verenlerin sağduyusuna bırakılm alıdır.
§148. D aha önceden söylediğim gibi, h e r to p lu m u n yürütm e
gücü ve federatifgücü kendi içlerinde farklı o lsa d a, birbirlerinden
kolay kolay ayrılam azlar ve aynı zam anda b irb irle rin d e n farklı
insanların ellerine bırakılamazlar. Onların her ikisi d e uygulanm aları
için toplum sal güce ihtiyaç duyduklarından, u lu su n g ü cü n ü farklı
ellere, alt pozisyondakilere değil, verm ek h em en h em en h iç b ir
işlerliği olm ayan b ir şeydir. Ya da yürütm e v e yargı g ücü farklı
davranan insanların ellerine verildiğinde, ki bu şek ild e kam u gücü
farklı em irler altına girer, bu düzensizlik ve dağ ılm ay a y o l açar.
BÖLÜM X III
Ulusal Güçlerin Tabi Oluşu

§ 149. K endi ayaklan üzerine kurulu v e doğasına göre davranan,


yani toplum u korum ak için davranan b ir u lu sta te k b ir egemen
güç , ki bu geri kalan her şeyin o n a tab i olduğu v e o lm a sı g erek en
yasam adır , olm asına rağm en, yasam a gücü sa d ec e b e lli am a ç la r
doğrultusunda davranan, em aneten verilm iş b ir g ü ç o ld u ğ u n d an ,
yasa koyucunun kendisine duyulan güvene z ıt şekilde davrandığım
gözlem lediklerinde, y m # koyucuyu ortadan kaldırm a v e değiştirm e
üstün gücü halktadır. Ç ünkü b ir am acı g e rç e k le ş tirm e k iç in
güvenilerek verilen bir güç , bu am açla sınırlıdır; h e r n e zam an
bu amaç açık ça ihm al edilir veya bu am aca k a rşı d a v ra n ılırsa ,
verilen güven zorunlu o larak geri çekilm elidir v e b u g ü ç o n u
verenlerin ellerine geri dönm elidir, ki o n lar onu k endi g ü v en lik ve
em niyetleri için en iyi olarak gördükleri yeni b in le rin e verebilir.
B ö y le c e toplum k e n d is in i h e rh a n g i b ir in s a n ın , h a tta y a s a
koyucuların, uyruklarının özgürlük ve m ülklerine karşı plan lary ap ıp
uygulayacak kadar aptal veya kötü olduklarında, girişim ve planlarına
karşı koym a üstün gücünü daim î olarak korur. Ç ü n k ü k e n d ile rin i
k o ruyabilecek b ir güce veya sonuç olarak b unun a ra ç la rın a sa h ip
h içb ir insan vey a insan topluluğu kendisini b ir b aşk asın ın m u tlak
iradesine ve gelişigüzel hakim iyetine teslim etm ez. H e r n e zam an
b ir kim se onları böyle b ir köle durum una dü şü rm ey e y e lte n irse,
onlar h e r zam an paylaşm aya güçlerinin y etm ed iğ i şeyi k o ru m a
h a k k ın a sahip olacaktır. Ve o n la r k e n d isi iç in to p lu m o la ra k
130 Hükümet Üstüne İkinci Tez

birleştikleri bu teme!, kutsa! ve değiştirilemez kendi varlığını korum a


yasasını çiğneyenleri başlarından atm a hakkına sahip olacaktır.
B ö y le c e to p lu m u n bu aç ıd a n h e r z a m a n en ü s t g ü ç o ld u ğ u
s ö y le n e b ilir, fa k a t bu h e rh a n g i b ir h ü k ü m e t ç a tıs ı a ltın d a
düşünüldüğünde böyle değildir çünkü halkın bu gücü, hüküm et
dağılm adan asla onun yerine geçem ez.
§150. Bütün durum larda, hüküm et devam ettiği sürece, yasam a
erki en üst güçtür. Ç ünkü başkasına y asa yapanın ondan üstün
olm ası gerekir. Ve çünkü y asa koyucu toplum un bütün kesim leri,
toplum un her bir üyesi için yasa yapm a, onların eylem lerine kura!
koym a ve çiğnediklerinde cezalandırm a yetkisi verm e hakkına sahip
o ld u ğ u İçin, y asam a gücünün ü stü n güç olm ası v e to p lu m u n
herhangi b ir üyesi vey a kesim indeki d iğ er bütün y etkilerin ondan
e ld e edilm esi ve ona tabi olm ası gerekir.
§151. Yasama gücünün olmadığı ve yürütm e gücünün bir kişinin
elinde bulunduğu, ki bu kişinin aynı zam anda yasa yapm a yetkisine
de sahip olduğu bazı uluslarda, o tek kişiye her anlam da üstün güç
denilebilir. Bunun nedeni onun yasa yapm ak olan bütün üstün güce
sahip olm ası değil, fakat onun altındaki yöneticilerin sahip oldukları
b irkaç alt düzeydeki yetkilerini veya en azından onların büyük bir
kısm ını elde ettikleri üstün yürütm e gücüne sahip olm asıdır. Aynı
zam anda, onun üstünde bir yasam a erkinin olm am ası nedeniyle,
onun on ay ı olm adan herhangi bir y asa yapılam az. E ğer o herhangi
b ir şekilde yasam a erkinin başka b ir kısm ına tabi olsaydı, bunun
olm ası beklenem ezdi. O bu anlam da, yeterince uygun b ir şekilde
egem en güçtür. B ununla birlikte, dikkat edilm elidir ki, o n a karşı
y a p ıla n b a ğ lılık v e sa d ak a t y e m in le ri, o ü stü n y a s a k o y u cu
olduğundan değil, fakat diğerlerinin birleşik gücüyle yaptığı yasanın
üstün yürütm e gücü içindir. Bağlılık yem ini yasaya itaat etm ek için
olduğundan, o yasayı çiğnediğinde kendisine itaat edilm esini isteme
hakkı yoktur. N e de o bu itaati kam usal kişiliğinin yasanın gücüyle
h ak ettiğinin dışında bir şey için talep edebilir. Bu nedenle o ulusun
Hükümet Üstüne İkinci Tez 131

im ajı, görüntüsü veya tem silcisi olarak, y a sa la rla ilan edilm iş,
to p lu m u n ira d e siy le h a re k e t eden biri o la ra k düşünülür* Ve
dolayısıyla, onun yasanın olduğundan başka b ir iradesi, b îr gücü
yoktur. Fakat o bu tem sil durum unu, bu kam usal iradeyi bırakıp
kendi şahsi iradesine göre hareket etm eye başlarsa, kendi kendisini
alçaltm ış olur. O artık gücü ve itaat istem e hakkı o lan b ir iradeye
sahip olm ayan sıradan bîr özel şahıstır. Toplum un üyeleri toplum un
kam usal iradesi dışında herhangi b ir kim seye itaat borçlu değildir.
§ 152. Bir kişinin eline verilen yürütm e gücü, o kişi aynı zam anda
yasam a gücünden de pay alıyorsa, alenen y a sam a g ü c ü n e ta b id ir
ve ona hesap verm ekle yüküm lüdür v e istenildiğinde değiştirilebil ir
ve yerinden edilebilir. B una göre, tab i olm aktan m u a f o lan üstün
yürütm e gücü değildir, fakat yasam a gü cü n d e pay ı o lan üstün
yürütm e gücüne sahip olan kimsedir. Bu kim se tabi olacağı v e hesap
vereceği kendisinden ayrı, katılacağı ve o nay vereceğ i b ir üstün
yasam a gücüne sahip değildir. D olayısıyla, b ir k im se o n u n uygun
gördüğü dışında bir şeye tabi olm ası olasılığının ç o k d ü şü k olduğu
sonucuna kesinlikle varabilir. B ir ulustaki diğer bakanlık v e a lt güçler,
farklı uluslarda, farklı gelenek ve anayasalarda sınırsız b ir çeşitlilik
gösterdiğinden, onların belli bir açıklam asını v erm en in im kânsız
olduğunu söylemeye gerek yoktur. Bizim şu anki am acım ız açısından
onlar hakkında söylem em iz gereken şey y a ln ız c a şu dur: o nların
hiçbiri onlara pozitif garantiyle verilenin ötesinde b îr yönetim tarzına
sahip değildir ve h er biri ulustaki b ir b aşk a g ü c e h esap verm ek
durumundadır.
§ 153. Yasa koyucunun her zam an işbaşında olm ası n e gereklidir
ne de p ratik açıdan elverişli bir şeydir. F akat b u y ü rü tm e gücü için
m utlaka g ereklidir çünkü her zam an yeni y a sa la r y a p m a y a gerek
yoktur am a her zam an bu yasaların uygulanm asına g e re k vardır.
Yasa koyucu yaptığı yasaların uygulanm ası için b a şk a la rın a y etk i
verdiğinde, bu yetkiyi, geçerli bir neden olduğunda, v erdiklerinin
e lin d e n g e ri a lm a ve y a s a la rı ih lal e d e n ç a r p ık id a re c ile ri
132 Hükümet Üstüne ikinci Tez

cezalandırm a gücüne sahiptir. Aynı şey ayrıca fe d e ra tif güç için


de geçerlidir ve yürütm e gücü, b ir anayasal dev let biçim inde,
gösterildiği gibi, en üstün güç olan yasam a erkinin bakanlığıdır ve
ona tabidir. Bu durum da y asa koyucu, birkaç insandan oluştuğu
düşünüldüğünden (çünkü eğ ertek bir kişiden oluşsaydı, o her zaman
işb a şın d a o lacak v e ü stü n b ir irad e o larak , doğal b ir şek ild e
yasam ayla birlikte üstün yürütm e gücüne sahip olacaktı), orijinal
anayasanın veya toplanm a aralıklarının belirlediği şekilde veya eğer
bu anayasada belirtilm em işse veya onları top lam ak için herhangi
başk a bir zam an önerilm em işse, yasam a organını istediği zam an
toplayabilir. Çünkü üstün güç halk tarafından o n lara verildiğinden,
e ğ e r o rijin a l y a s a la rıy la b e lli s e z o n la rd a to p la n m a ta rih le ri
belirlenm em işse ve kendi üstün güçleriyle belli bir zam an aralığına
k a ra r verm em işlerse, m eclisin top lan m a zam anını b elirlem ek her
zam an onların y etkisindedir v e o n la r bu yetkiyi istediklerinde
u y g u lay a b ilirle r. Ve b e lirle d ik le ri zam an g e ld iğ in d e , o n la rın
toplanm aya ve yeniden y asa yapm a yetkilerini uygulam alarına
hakları vardır.
§ 154. E ğer yasam a gücü veya onun herhangi b ir kısm ı belli bir
süre İçin halk tarafından seçilen ve bu süre so n undayeni bir seçim e
kadar yasam a gücünde y e r alm ayan sıradan b ir vatandaş konum una
dönen tem silcilerden oluşuyorsa, bu seçm e gücü h alk tarafından
y a önceden belirlenen dönem lerde y a da onlar davet edildiklerinde
uygulanm alıdır. Sonraki durum da, yasa koyucuları to p lam a yetki si
norm alde yürütm e gücünün elindedir ve zam an açısından şu iki
sınırlam adan birine tabidir. Ya orijinal anayasa y asa koyucunun belli
zam an aralıklarıyla toplanm asını ve icraatta bulunm asını şart koşar,
ve o zam an yürütm e gücü onların belirlenen kurallara göre seçilmesi
ve toplanm ası için bakanlık olarak d ire k tif verm ek d ışında b ir şey
y a p m a z . Ya d a k a m u o y u v e y a k a m u sa l d u ru m la r e s k ile rin
iyileştirilm esi veya yeni yasaların yapılm ası veya halkı teh d ited en
Hükümet Üstüne İkinci Tez 133

h e rh a n g i b ir e lv e riş s iz liğ in ö n le n m e si v e y a d ü z e ltilm e s in i


g e re k tird iğ in d e , o n ların yeni se çim le re d a v e t e d ilm e si o n u n
sağduyusuna bırakılır.
§155. B urada şu soru sorulabilir: E ğer ulusun gücünü e lin d e
tutan yürütm e gücü bu gücü yasam a erkinin, orijinal a n a y asa v ey a
kam uoyu gerektirdiğinde, toplanm asını ve icraatta bu lu n m asın ı
engellem ek için kullanırsa ne olur? Ben derim ki, y e tk isi o lm ad an
ve kendisine duyulan güvene aykırı bir şekilde halk üzerinde kuvvet
kullanm ak halkla b ir savaş durum u içine girm ektir. H a lk k endi
gücüne dayanarak yasa koyucu değiştirm e hakkına sahiptir. Ç ünkü
ya belli zam anlarda ya da buna gerek d u y u ld u ğ u n d a h a lk y a sa
yapm ak gücünü kullansın diye yetki verdiği y a s a koyucu, to p lu m a
o kadar gerekl i olan bir şeyi, ki halkın güvenliği v e korunm ası b u n a
bağlıdır, yasa yapm aktan kuvvet kullanılarak alıkonulduğunda, h alk
kuvvet kullananları zorlayerinden edebilir. H e rtü rlü hal v e koşulda,
yetkisi olm ayan kuvvet kullanım ının gerçek çaresi onun k a rşısın a
kuvvet çıkarm aktır. Yetki olm adan kuvvet kullanım ı o n u kullananı
b îr sald ırg an o lara k savaş durum una so k a r v e o n u b u n a g ö re
m uam ele görm eye m aruz bırakır.
§156. M eclisi to p lam a v e d ağ ıtm a y etk isi y ü rü tm e g ü c ü n e
yasam a gücünün üstünde bir y e r kazandırm az. B u in sa n la ilgili
m eselelerin belirsizliği ve değişkenliği düzenli sabit b ir kurala olanak
verm ediğinde, halkın güvenliği için ona verilen bir sadakat güvenidir.
Ç ü n k ü d e v le t k u ru c u la rın ın h e rh a n g i b ir u z a k g ö rü ş lü lü k le
gelecekteki olayları, yasam a gücünün to p la n m a d ö n em lerin i v e
süresini her zaman ulusun ihtiyaçlarına yanıt verecek şekilde bilm esi
m üm kün değildir. B u kusuru giderm enin en iyi çaresi h e r za m a n
işb a şın d a o lan ve işi kam u y a ra rın ı g ö z e tm ek o la n k im se n in
sağduyusuna güvenm ektir. Y asam a gücünün daim i o la ra k s ık sık
toplanm ası ve gerek olmadığı halde m eclisin toplantı süresinin uzan
olm ası halka yük getirm ekten başka b ir işe y a ra m az v e z o ru n lu
olarak zam an içinde daha tehlikeli elv erişsiz d u ru m la r y aratır.
Ï34 Hükümet Üstüne İkinci Tez

B ununla birlikte, bazen sorunların çok hızlı ortaya çıkm ası, onların
ani yardım ını gerektirebilir. Bu yardım ların ulaştırılm asındaki
herhangi bir gecikm e kamu yararını tehlikeye sokabilir. Bazen de
onların işi o kadar büyük olabilir ki, sınırlı bir süre ile toplanm aları
onların işlerini yapmaları için çok yetersiz kalabilir ve halkı yalnızca
o n la rın o lg u n la ş m ış d ü şü n c e sü z g e c in d e n e ld e e d ile b ile c e k
faydalardan m ahrum edebilir. O zam an, bu durum da, sabit aralıklar
v e d ö n e m le rle m ec lisin to p la n m a sı v e k a ra r a lm a sı h a lin d e
toplum un zam an zam an şu veya bu şekilde cid d i b ir riske m aruz
kalm asını önlem ek için, kam u m eselelerini bilen halihazırda m evcut
b ir kim senin sağduyusuna güvenildiğinde, söz konusu kim senin bu
ayrıcalığı kam u yararına kullanması için ne yapılabilir? Ve aynı amaç
için yasaları uygulam akla görevlendirilen kişiden başka kim in eline
bu yetki bu k ad ar yakışır? B öylece, y a sam a gücünün toplanm a ve
ç a lış m a s ü r e l e r i n in d ü z e n le n m e s in in o r i j i n a l a n a y a s a d a
düzenlenm ediğini varsayarsak, bu doğal o larak yürütm e gücünün
yetkileri içine girm ektedir. A ncak onun zevkine kalm ış gelişigüzel
b ir güç olarak değil, fakat bu gücü h er zam an, yeri v e zam anı
geldiğinde, kam u refahı için kullanacağı güveniyle bu onun yetkileri
içinde y e r alır. Y asam a organının önceden belirlenm iş sürelerde
m i, yoksa b ir prense bırakılm ış bir özgürlük olarak mı, ya da belki
de her ikisinin karışım ına göre mi toplanm asının onun için en uygun
şey olup olm adığını araştırm ak beni burada ilgilendirm iyor. Benim
am acım yalnızca, yürütm e gücü yasam a organının toplanm asını ve
dağılm asını belirlem e ayrıcalığı olsa da, bunun bu nedenle onu
y asam a gücünden üstün yapm adığını gösterm ektir.
§157. B u dünyadaki şeyler öyle sürekli bir akış içindeki h içbir
şey uzun süre aynı durum da kalm am aktadır. B öylece, insanlar,
zenginlikler, ticaret, güç istasyonları değişm ekte, büyüyen kuvvetli
şehirler dağılm akta ve zam an içinde terk edilm iş boş köşeler halini
alm akta, d iğ er sık ziyaret edilm eyenler ise zenginlik ve insan dolu
k alab alık ülkelere dönüşm ektedir. F ak at şe y le r h e r zam an eşit
ş e k ild e d e ğ işm e m ektedir. Ve s ık lık la g e le n e k v e im tiy a z la rı
Hükümet Üstüne İkinci Tex 135

(ayrıcalık) koruyan şahsi çıkar, bu gelenek v e im tiyazların nedenleri


ortadan kalktığında, gelip geçici b ir ç ık a r olm ak tad ır. Y asam a
gücünün bir kısmının halk tarafından seçilen tem silcilerden oluştuğu
h ü k ü m etle rd e , zam an içinde, b u te m s ilc ilik e ş it o lm a y a n v e
başlangıçta dayandığı nedenlere oranla ç o k o ra n tısız b ir şek le
dönüşm ektedir. G eleneği, akıl onu terk ettiğinde, tak ip etm enin yol
a ç tığ ı b ü y ü k s a ç m a lık la rın n e le r o la b ile c e ğ in i g ö rm e k iç in
kalıntılardan başk a pek b ir şeyin kalm adığı b îr kasab an ın a d ın a
bakm am ız y eterli olacaktır. Ev sayısının a h ırd a n v e y a k a sab a
sakinlerinin b ir çobandan fazla olm adığı (fa z la o ld u ğ u n ad iren
görülen) bu kasaba, yasa koyucuların b ü y ü k m eclisin e, sa y ısız
insanla dolu ve zenginlikleriyle güçlü bütün b ir bölgeden daha fazla
tem silci gönderm ektedir. Y abancılar b una şa şm a k ta d ır v e h e rk e s
İtiraf etm elidir ki b una bir çare gereklidir, ç o ğ u n lu k b u çareyi
bulm anın zor olduğunu düşünse de. Çünkü bütün p o z itif yasalardan
önce gelen ve tam am en halka bağlı olan y a sa m a g ü c ü to p lu m u n
o rijinal ve üstü n eylem inin sonucu o lu ştu ğ u n d an , d a h a d ü şü k
düzeydeki h içb ir güç onu değiştirem ez. Ve d o lay ısıy la, halkın,
y asam a gücü b ir kez oluşturulduktan sonra, b ö y le b ir h ü k üm ette,
hüküm et devam ettiği sürece, eylem de bulunm ak için, söylediğim iz
gibi, b ir gücü yoktur. Bu elverişsiz durum un ça re sin in o lm adığı
düşünülm ektedir.
§ 158. Salus populi suprem a lex, kesinlikle öyle a d il v e tem el b ir
kuraldır ki, onu samimi olarak izleyen bir kim se tehlikeli bîr şekilde
y a n ılm ış olam az. Eğer, d o layısıyla, y a sa m a o rg an ın ı to p la m a
yetkisine sahip, tem silcilik m odasındansa, g e rç e k o ran ı gözeten
yasam a gücü, bağım sız olarak temsil edilm e hakkım , halkın herhangi
bir kesim i iddia ettiği için değil, fakat kam uya verdiği destek oranında
sahip bütün yerlerde üyelerin sayısını eski geleneğe göre değil, fakat
doğru akla göre düzenlerse, o yeni bir yasam a o rg an ı oluşturm akla
yargılanam az. Tam tersine, o eski ve g erçek o lan ı iy ileştirm iş v e
zam anın kaçınılm az olduğu kadar duyarsız olarak d a ortaya çıkardığı
136 Hükümet Üstüne İkinci Tez

düzensizlikleri düzeltm iştir. Ç ünkü adil ve eşit tem silcilik halkın


isteğine olduğu kadar çıkarına d a uygun olduğundan, h e r k im ki
onu b u n a yakın hale getirir, o kim se hüküm etin kesin d o stu ve
kurucusudur ve toplum un rızasını ve onayım m u tlak a alır. İm tiyaz
prensin, öngörülem ez ve belirsiz olm alarına bağlı olarak kesin ve
d e ğ iş tirile m e z y a s a la rla g ü v e n iç in d e y ö n e tile m e y e n b ö y le
d u r u m la rd a , k a m u y a ra rı a d ın a h a re k e t e tm e k iç in e lin d e
bulundurduğu b ir güçten başka b ir şey değildir. H alkın yararı için
açıkça y ap ılacak h e r şey v e hüküm etin g erçek tem elleri üzerinde
kurulm ası adil b ir ayrıcalıktır v e h e r zam an öyle olacaktır. Yeni
örg ü tler ku rm a ve o nunla birlikte yeni tem silciler olu ştu rm a gücü
k e n d is iy le b e ra b e r z am an iç in d e te m s il e d ilm e ö lç ü tle rin in
değişebileceği, önceden tem sil hakkı bulunm ayan y erlerin tem sil
edilm e adil hakkının olabileceği v e aynı nedenle, önceden b ir
im tiyaza sahip olanların da bu hakka artık sahip olm ayabileceği ve
böyle b ir im tiyaz için düşünülem eyeceği varsayım ını taşım aktadır.
Bu şimdiki durum da belki de yolsuzluk ve çürümenin doğurabileceği,
h ü k ü m e t ü z e rin d e b ir y o l y a ra ta n b ir d e ğ iş ik lik a n la m ın a
gelm em ektedir. Fakat bu onun halka z a ra r verm e v e baskı y ap m a
eğilim i içinde olm ası ve bir kısım veya tarafı geri kalandan ayırm ak
ve o n la n e şit olm ayan bir tabiiyete m aruz bırakm asıdır. T oplum un
ve genel o larak halkın avantajına olduğu adil v e daim i ölçü tlere
göre kabul edilen h er n e v a r ise, b u yapıldığında, h er zam an kendi
k en d isin i kanıtlayacaktır. Ve h e r ne zam an h alk adil ve inkar
ediîem ezcesine eşit ölçütlere göre, hüküm etin orijinal çerçevesine
uygun olarak tem silcilerini seçerse, herk im onların bunu yapm asına
izin verm iş v e y a neden olm uşsa olsun, bunun toplum un iradesi ve
eylem i olduğundan şüphe edilem ez.
B Ö L Ü M X IV
A y rıc a lık

§ 159. Y asam a ve yürütm e gücünün farklı e lle rd e o ld u ğ u y e rd e


(aynı bütün ılım lı m onarşilerde ve çerçev esi iyi o lu ştu ru lm u ş
hüküm etlerde olduğu gibi) toplum un iyiliği b irkaç şey in y ü rü tm e
g ü c ü n ü e lin d e b u lu n d u r a n ın i n i s i y a t i f i n e b ı r a k ı l m a s ı n ı
gerektirm ektedir. Ç ünkü yasa koyucular toplum a faydalı olabilecek
h e r şeyi önceden görem eyebileceklerinden v e b u n u sağ lay acak
yasalar yapam ayacaklarından, yasaların uygulayıcısı elindeki gücü,
yerel y asad a belirtilm em iş pek ço k d urum da-yasam a g ü c ü uygun
b ir şekilde to planıp ilgili yasayı yapıncaya k ad ar-o rtak o lan tab ii
yasa gereği toplum un iyiliği için kullanm a hakkına sahiptir. Yasanın
herhangi bir şekilde sağlayam ayacağı pek ço k şe y v ard ır; v e bu
şeyler zorunlu olarak yürütm e gücünü elinde b u lu n d u ran ın , kam u
yararı ve avantajının gerektirdiği şekilde d ü z e n le n m e k ü z e re ,
inisiyatifine bırakılmalıdır. N e de yasaların bazı durum larda yürütm e
gücünü veya daha doğrusu doğanın ve hüküm etin şu tem el yasasım ,
yani toplum un bütün üyelerinin mümkün olduğu kadar korunm asını
öngören yasa, belirlem esi uygun b ir şeydir. Ç ünkü ö y le p e k ç o k
olay v ard ır ki, böyle durum larda yasaların se rt ve k atı b îr şek ild e
gözetilm esi zarara yol açabilir (aynı b ir yan g ın ı d u rd u rm a k için
yan an b ir evin yanındaki m asum b ir insanın evini y ık m a m a k gibi);
ve bir insan bazen insanlar arasında herhangi b ir ayrım yapm ayan
öyle bir yasaya tabi olur ki, aslında onun eylem i ödül v e affedilm eyi
hak eden b ir eylem olabilir. B u yöneticinin pek ço k durum dayasanm
ciddiyetini hafifletm ek ve bazı suçluları affetm ek için g ü ç sahibi
138 Hükümet Üstüne ikinci Tez

olm ası gerektiğiyle tu tarlı bir şeydir* Ç ünkü hüküm etin am acı
herkesi, hatta m asum lara karşı önyargılı olm adığı isp atlan ab ild i
suçluları bile, m üm kün olduğu kadar korumaktır.
§ î 60. Bu yasanın em ri olm adan ve bazen ona karşı kam u yararı
doğrultusunda kullanılan inisiyatife göre h areket etm e gücüne
ayrıcalık denir. Ç ünkü bazı hüküm etlerde y asa koyucu her zam an
işbaşmda değildir ve genellikle uygulamaya gerekli olan yönlendirm e
için sayısal olarak çok fazla ve de çok ağırdır. Aynı zam anda çünkü
kam uyu ilgilendiren bütün hal ve ihtiyaçları önceden görm ek ve
yasalarla bunları karşılam ak veya bütün durum larda ve ilgili bütün
insanlara değişm ez b ir katılıkla uygulandığında zarar verm eyecek
yasalar yapm ak imkansızdır. D olayısıyla, yürütm e gücüne, yasanın
em retm ediği pek çok tercih konusu şeyi yapm ası için bir boyut
bırakılmalıdır.
§161. B u güç, toplum un faydası için kullanılırsa ve hüküm etin
am açlarına ve ona verilen güvene uygunsa, şüphe götürm eyen b ir
ayrıcalıktır ve asla sorgulanm az. Çünkü halk bu konuda çok nadiren
veya asla titiz veya nazik değildir. H alk, bu ayrıcalığı yoklam aktan,
bu ayrıcalık taham m ül ed ileb ilir sınırlar içinde tasarlandığı am aç
için, yani halkın yararı ve açıkça onun çık arm a aykırı olm adan,
kullanıldığı sürece, çok uzaktır. F akat eğ er yürütm e gücü ile h alk
arasında b ir ayrıcalık iddiasına ilişkin bir anlaşm azlık söz konusu
olursa, bu ayrıcalığın, halkın yararına veya zararına göre uygulanm a
eğilim i bu anlaşm azlığı bir çözüm e kavuşturacaktır.
§ 162. H üküm etlerin bebeklik dönem lerinde, ulusların insanların
sayısı açısından ailelerden çok az farkı olduğu dönem lerde, onların
ailelerden yasaların sayısı açısından da pek bir farkı yoktu. Ve
idareciler, onların babalan olarak, onların iyiliğini gözettiklerinden,
hüküm et hem en neredeyse tam am en inisiyatifle yönetiliyordu.
B irkaç kurulu yasa işleri çekip çevirm eye yetiyordu ve geri kalanını
inisiyatif ve bakm a sorumluluğu sağlıyordu. Ancak, hata ve yalakalık
z a y ıf prensleri bu gücü kam u yararı için değil, fakat kendi özel
am açlan için kullanmaya yönlendirdiğinde, halk dezavantajlı bulduğu
Hükümet Üstüne İkinci Tez Î39

noktalarda ayrıcalığın yazılı yasalarla belirlenm esini sağlayacak


güçte değildi. B öylece, ayrıcalığın ilan edilen sın ırlam aları halk
tarafın d an , onların ve atalarının bütün b o y u tla rıy la pren slerin
bilgeliğine bırakıldığı durumlarda, ki onlar onu doğru kullanım ı, yani
halkının yararı için, dışm da başka bir şey için kullanm adılar, gerekli
görüldü.
§163. D olayısıyla, halk ayrıcalığın herhangi b ir kısm ının p o zitif
yasalarla tanımlanmasını sağladığında, onların ayrıcalık hakkım ihlal
ettiğini söyleyenler çok yanlış bir hüküm et a n la y ışın a sahiptirler.
Çünkü böyle yapm akla onlar prensten, hakkı olandan, herhangi bîr
şeyi çekip alm ış olmazlar. Fakat onlar yalnızca, onun veya atalarının
ellerine kendi iyilikleri için kullanılm ak üzere t e l l i b e lirsiz o larak
' bıraktıkları o gücün prens onu başka şekilde ku llan d ığ ın d a, o n a o
niyetle verilmediğini ilan etmektedirler. Çünkü am acı toplum un iyiliği
olan, bu am açla içinde her ne tür değişiklikler yapılm ış olu rsa olsun,
h ü küm et herh an g i b ir kim senin hakkını sın ırla n d ırm ay ı am aç
edinem ez. Ç ünkü hüküm ette kim se başka b ir a m a c a h izm e t eden
bir hak k a sahip olam az; hakkın sınırlarım aşan b ir şe y v a rsa o da
kam u y a ra rın a karşı önyargılı olan ve onu en gelleyendir. B unun
aksini söyleyenler, sanki prens toplum un yaranından fark lı v e ayrı
b ir ç ık a ra sah ip o lab ilirm iş, onun am acı iç in o rd a o lm a m a sı
olanaklıym ış gibi konuşm aktadırlar. K ra liy e t hü k ü m etlerin d ek i
hem en bütün kötülükler ve düzensizliklerin kökü v e onları doğuran
kaynak budur. A slında, öyle olsaydı, onun hüküm eti altındaki halk,
karşılıklı fayda için bir topluluk oluşturan rasyonel yaratıklar toplum u
olmazdı. O nlar kendilerini korumaları ve iyiliklerini artırm aları için
kendilerine yöneticiler seçecek durum da olm azlardı. O nlar, o nlara
kendisi için bakan ve onları kendi zevki v e k a rı için ç a lıştıran b ir
efendinin hâkim iyeti altındaki aşağılık y a ra tık la r sü rü sü o larak
bırakıl irdi. E ğer insanlar öyle şartlarda bir toplum oluşturacak kadar
aklidan y o k su n v e kab a olsaydı, ayrıcalık a slın d a b a z ı adam ların
halka zarar verecek şeyler yapm aları için gelişigüzel b ir güç olurdu.
140 Hükümet Üstüne ikinci Tez

§ î 64. Fakat rasyonel bir yaratığın, özgürken kendisini başkasının


e m r in e , k e n d is i n e z a r a r v e rm e s i iç in , t e s lim e tm e s i
varsayıîam ayacağm dan (onun iyi ve bilge bir yönetici bulduğunda,
o onun gücüne h e r şeyde n et b îr şekilde sınırlar koym anın gerekli
vey a faydalı olacağını belki de düşünm eyecek olsa da), ayrıcalık
halkın kendi özgür tercihiyle yöneticilerine bazı şey ler yapm aları
için, yasanın bir şey söylem ediği ve bazen kamu yaran için doğrudan
y asan ın sözüne aykırı olarak, verdiği izinden ve onların böyle
y ap ıld ığ ın d a bunu sorgusuz sualsiz kabul etm elerinden başk a bir
şey değildir. Ç ünkü kendisine duyulan güvene layık olm aya çalışan
v e halkının iyiliğine özen gösteren iyi bir prens çok fazla ayrıcalık,
yani İyi şe y le r y apm a yetkisi, sahibi olam az. B öylece seleflerinin
y a sa d a belirtilm ed en kullandıkları ayrıcalığın k en d isin e resm i
konum u itibariyle ait olduğunu iddia eden zayıf ve hastalıklı bir prens,
kî o bu ayrıcalığı kendi zevkine göre, kam u yararından ayrı b ir
çıkar elde etm ek veya çıkarı teşvik etm ek için kullanılır, halka kendi
h a k k ın ı ta le p e tm e k v e bu y e tk iy i, ki o k e n d i y a r a r la r ın a
kullan ıld ığ ın d a ona zım ni olarak izin verm ekten m em nundurlar,
sınırlandırm ak için fırsat verm iş olur.
§ 165. Dolayısıyla, İngiltere tarihini inceleyen bir kim se ayrıcalığın
h e r zam an bizim en bilge ve en iyi prenslerim izin elinde en geniş
kapsam ı olduğunu görecektir. Çünkü halk onların eylem lerinin bütün
yönelim inin kam u yararı olduğunu gözlediğinden, bu am a c a yasa
olm adan hizm et eden eylem lere itiraz etm ezdi. Ya da herhangi bir
insani zayıflık veya hata (çünkü prensler de başkaları gibi yaratılm ış
birer insandır) o am açtan küçük sapm alarda ortaya çıksa da, onların
icraatının tem el yönünün kam u yararım gözetm ekten başka b ir şey
olm adığı görülebilirdi. H alk, dolayısıyla, bu prensler h er ne zam an
y a sa olm adan veya yasanın sözüne aykırı bir icraatta bulunduğunda,
o nlardan m em nun olm ak için b ir neden bulur ve onların yaptığını
s o rg u s u z s u a ls iz k a b u l e d e rd i. O n la r e n u fa k b ir ş ik a y e tte
bulunm adan prenslerin ayrıcalıklarım istedikleri gibi genişletm esine
izin verirdi. D oğru b ir şekilde, onlar prenslerin y asalarının özüne
Hükümet Üstüne İkinci Tez 141

aykırı b ir şey yapm adığını çünkü onların bütün yasaların tem eli v e
am acı oîan kam u yararına uygun hareket ettiğini d ü şü n ü rd ü .
§ 166. B oyle Tanrı benzeri prenslerin bu argüm ana g ö re, aslında
gelişigüzel güç kullanım ına hakkı vardır. Bu m utlak m onarşinin, aynı
T anrı'nın kendisinin evreni yönetm esi gibi, en iyi h ü k ü m et biçim i
olduğunu kanıtlam aktadır. Çünkü böyle k ra lla r T anrı'nın bilgeliği
ve iyiliğini kısm en almıştır. Şu ünlü söz bu tem elde söylenm iştin iyi
prenslerin krallıktan her zaman halklannın özgürlüğü için en tehlikeli
şey olm uştur. Ç ünkü onların hüküm eti farklı d ü şü n celerle y ö n eten
a rd ılları iyi y ö n eticilerin eylem lerini ö n e ç ık a rıp o n la rı k e n d i
ayrıcalıkları için, sanki halkın iyiliği için y a p ıla n ş e y le r o n la r
istediğinde halkın zararına yapılabilecek hak larm ış g ib i, b ir Ölçüt
yaptıklarında, bu pek çok itiraza ve bazen, halk kendi orijinal haklarını
geri alıp onun bir ayrıcalık olmadığım , ki bu doğruydu, ilan etm eden
önce, kam usal kaosa yol açm ıştır. H alkın k am u y a ra n sın ırların ı
aşm ayan krallar ve yöneticilerin ayrıcalıklarına b ir sın ır koym am ası
m üm kün ve m akul olsa da, toplum da h erh an g i b ir k im se n in h a lk a
z arar verm e hakkı olm ası im kansızdır. Ç ünkü ayrıca lık kam u
yararı adına bir kural olmadan, bir şey yapm a yetkisin d en
başka bir şey değildin
§ 167. Ingi Itere’de Parlamentoyu toplantıya çağırm a, tam zam anı,
yeri ve süresinin ne kadar olacağının k a ra n y la b irlik te, y etk isi
kesinlikle kralın b ir ayrıcalığıdır. Fakat gene b u g ü v e n le bu y etk i,
zam anın gösterdiği ve olayların çeşitliliğinin gerek tird iğ i şek ild e
ulusun yararı İçin kullanılacaktır. Ç ünkü to p lan m ak için e n uygun
yerin ve en İyi m evsim in her zam an hangi y e r v e m ev sim olm ası
gerektiğini önceden öngörm ek im kansızdır. B unun seçim i, kam u
y ararına en iyi hizm et edecek ve parlam entonun a m a ç la rın a e n iyi
uyacak şekilde, yürütm e gücüne bırakılm ıştır.
§ 168. Ayrıcalık m eselesiyle ilgili olarak şu eski soru sorulacaktır:
Fakat bu yetkinin doğru kullanıldığına kim k a ra r v e re c e k tir? B una
y anıtım şudur: İşbaşında olan ve böyle b ir a y rıc alığ a s a h ip b ir
142 Hükümet Üstüne İkinci Tez

yürütm e gücü He toplanm ak için onun iradesine bağh olan bir


yasam a gücü arasında yeryüzünde bir hakem olam az, aynı yasam a
gücü He halk arasında yürütm e gücü y a da yasam a gücünü eline
geçirenin halkı köleleştirm eyi veya ortadan kaldırm ayı tasarlam ası
veya bunları yapm ası durumunda bir hakem in olmaması gibi. Halkın
buna karşı, onların T anrı’y a havale etm ekten başka başvuracakları
bir yargıcın olm adığı diğer bütün durum larda olduğu gibi, bir çaresi
yoktur. Ç ünkü yöneticiler halkın onların eline asla verm ediği bir
gücü kullandıkları bu tü r girişim lerde (halkın herhangi bir kim senin
kendilerine z a ra r verm esi için onun yönetim ine o nay verm esi asla
düşünülem ez) hakları olm ayan b ir şey yapm aktadırlar. Ve halkın
tam am ı veya herhangi te k bir adam ın hakkından m ahrum edildiği
v e y a h a k lı o lm ay an b ir gücün k u lla n ım ın a m aru z k a ld ığ ı ve
yeryüzünde başvuracak bir hakemin bulunm adığı yerde halk, içinde
bulunulan an'm yeterli neden sunduğuna kanaat getirdiğinde, Tanrı'ya
b aşv u rm ak ö z g ü rlü ğ ü n e sahiptir. D o la y ısıy la , h a lk to p lu m u n
anayasasına dayanarak, bu durum da etkin cezanın ne olduğunu
belirlem ek ve bu cezayı verm ek üstün gücüne sahip olacak şekilde
bir y argıç olm asa da, onlar İnsanların bütün p o z itif yasalarından
önce gelen ve onlardan üstün olan bir y asa ile bu nihai belirlenim i,
ki bu bütün insanlığa aittir, kendisine, Tanrıya başvurm ak için hakli
bir nedeni o lup olm adığına karar verecek bir yargıcın yeryüzünde
olm adığı durum da, ayırm ıştır. Ve bir insanın kendisini ortadan
kaldıracak şekilde b ir başkasına özgürlük verm esi ve kendisini
teslim etm esinin o İnsanın yetkisi dışında olduğu konusunda onlar
ta ra f olam azlar. Tanrı ve doğa asla b îr İnsanın kendisini kendi
varlığım korum ayı ihm al edecek şekilde bırakm asına izin verm ez.
Ve b ir insan kendi hayatına son verem eyeceğinden, b ir başkasına
da kendi hayatına son verm esi için yetki verem ez. N e de herhangi
bir kim senin bunun düzensizlik veya kaosun daim i tem eli olacağım
d ü ş ü n m e s in e izin v e rin . Ç ü n k ü b u e lv e riş s iz d u ru m h a lk ın
çoğunluğunun onu hissedeceği kadar ve bundan yorgun düşüp, onu
düzeltm ek gerektiğini düşünecek kadar büyük olm adığı sürece, bir
Hükümet Üstüne İkinci Tez 143

isyana ve düzensizliğe yol açm az. F akat bundan y ü rü tm e gücü,


v e y a b ilg e p re n s le r a s la te h lik e için e d ü ş m e z le r: o o n la rın
kaçınm asının en fazla gerekli olduğu şeylerden, bü tü n d iğ er en
tehlikeli olan şeylerden yalnızca bir tanesidir.
BÖLÜM XV
Pederşahi» Siyasal ve Despotik Gücün K arşılaştırılm ası

§169. B en bunlardan a y n ayrı söz etm ek im k an ın a ö n ceden


sahip olm uş olsam da, hüküm etin son dönem lerindeki büyük hatalar,
sanırım , bu ay n güçleri birbirine kanştırm aktan kaynaklandığından,
onları burada birlikte ele alm ak, belki de yanlış olm ayacaktır.
§170. İlk olarak, öyleyse, pederşahi v e eb ev ey n lere a it güç,
ebeveynlerin çocukları üzerinde onların iyiliği adına onları yönelm ek
için, onlar aklı kullanm a y aşm a veya bilgiyi rasy o n el b ir şek ild e
kullanm a durum una gelinceye kadar sahip o ld u k la n güçtür, ki bu
durum onların kendilerini yönetebilecekleri kuralı, b u ister tabii yasa
ister ülkelerinin yerel yasası olsun, an lay ab ilm e y e tis in e sahip
oldukları varsayılan durumdur. A nlayabilm e yetisinden kastım , söz
konusu yasa altında Özgür insanlar olarak y aşay an d iğ erleri k a d a r
onu bilmektir. Tanrının ebeveynlerin yüreğine koyduğu çocuklarına
y ö n e lik şefkat ve yum uşaklık, bunun ciddi b ir key fi y ö n e tim
o lm a sın ın am a ç e d in ilm ed iğ in i, fak a t y a ln ız c a ç o c u k la rın ın
korunm ası, yetiştirilm esi ve onlara yardım için old u ğ u n u açık ç a
g österm ektedir. F a k a t olm ası g erek tiğ i g ibi o ls a b ile , b u n u n ,
kanıtladığım gibi, kendi çocukların m hayatları v e ölüm üne herhangi
b ir z a m a n d a k a r a r v e rm e y e tk i s in i k a p s a y a c a k ş e k il d e
genişletilm esinin düşünülm esini, başka h erhangi b îr k im se için
olduğundan d a h a çok, gerektirecek b ir neden yoktur. N e d e bu
ebeveyn gücünün çocuğu, yetişkin bir adam olduğunda ebeveynlerin
iradesine tabi kılm aya hak kazandırdığı id d ia edilebilir. B u güç,
146 Hükümet Üstüne İkinci Tez

çocuğu, o n lar ona hayat verdiği ve eğittiği için, onu babasını ve


annesini onurlandırm a, onlara saygı ve m innettarlık duym a ve hayatı
boyunca onların h er ikisine birden y ard ım etm e ve desteklem eye
m ecbur etm enin Ötesinde bir şey yapm aya zorlayam az. B una göre,
pederşahi gücün doğal hükm etm e gücü olduğu doğrudur, fak at bu
güç kendisini siyasal gücün am açlarını v e hukukunu kapsayacak
şekilde genişletemez. B abanın gücünün çocuğunun m ülkü üzerinde,
ki onu alıp-satm a yalnızca çocuğa aittir, herhangi b ir yetkisi yoktur.
§171. İkinci olarak, siyasal güç, h e r insanın d oğa durum unda
sahip olduğu gücü toplum un ellerine v e oradan d a yöneticilere
verdiği güçtür. Toplum kendisini yönetm esi için seçtiği kişilere şu
açık veya zım ni güvenle yetki verir: B u yetki kendi iyilikleri için ve
kendi m ülklerinin korunm ası am acıyla kullanılacaktır. Şim di her
insanın d o ğ a d urum unda sahip olduğu v e toplum un onu koruduğu
bütün d u rum larda to p lu m la paylaştığı bu yetki kendi m ülkünü
k o ru m ak için uygun gördüğü ve do ğ an ın izin verd iğ i araçları
kullanm ak v e tabii yasayı çiğneyenleri, kendi en iyi yargısına göre
k endisini v e insanlığın geri kalanını en uygun şekilde korum ak
am acıyla cezalandırm aktır. B öylece, b u yetkinin am acı ve ölçütü-
d o ğ a d urum unda h er b ir insanın elindeyken-toplum un, yani genel
o larak bütün insanlığın korunm ası o lduğundan, bu yetki b ir sulh
hakim inin el indeyken de, onun toplum un üyelerinin hayatlarım ,
özgürlüklerini ve m ülklerini korumaktan başka bir amacı veya ölçütü
olam az. D olayısıyla, bu onların hayatları ve servetleri, ki bunlar
m üm kün olduğu ölçüde korunm alıdır, üzerinde m utlak gelişigüzel
b ir güç olam az. F ak at bu y asalar y ap m a ve o y a sala ra bütünü
k o ru y acak şekilde, sağlam v e sağlıklı olanı teh d it eden çarpık
kısım larını keserek cezalar eklem e gücüdür, ki b u olm adan h içbir
zorbalık yasal değildir. Ve bu yetki kaynağını yalnızca sözleşm e ve
anlaşm adan ve toplum u oluşturanların karşılıklı rızasından alır.
§ 172. Ü çüncü olarak, despotik güç b ir adam ın başkası üzerinde
sahip olduğu, onun canını h er ne zam an isterse alabileceği, m utlak
keyfî bir güçtür. Bu ne doğanın verdiği bir güçtür, çünkü o bir insanla
Hükümet Üstüne İkinci Tez 147

diğeri arasında böyle b ir ayrım yapm az; ne de sö zleşm e bunu


verebi İir. Çünkü kendi hayatı üzerinde böyle keyfi b ir gücü olm ayan
insan bu gücü b ir başkasına verem ez. F ak at b u g ü cü yaln ızca,
saldırganın kendisini başkasıyla savaş durum una sokm ası halinde,
yaşam a hakkını kendi eylem inin sonucu o larak k ay b etm esi verir.
Ç ünkü T anrının insanla insan arasındaki kural o la ra k verd iğ i aklı
ve insan türünün kendisi aracılığıyla bir grup v e to p lu m o larak
birleştiği ortak bağı bırakarak ve onun d ik te e ttiğ i b a rış y o lu n u
reddederek ve h içb ir hakkı olm adığı haksız e m e lle riy le b aşkasını
kuşatm ak için savaş gücünü kullanarak ve b ö y lec e hay v an ların
kuralı olan kuvvet kullanım ım kendi doğruluk kuralı yaparak, kendi
türünden hayvanların türüne dönerek bir kim se kendİsini-kendisinin
yaraladığı bir insan ve ona adaletin yerine getirilm esi için katılacak
insanoğlunun geri kalanı tarafından, aynı herhangi b ir vahşi hayvan
veya onunla birlikte insanoğlunun n e bir to p lu m k urm ası n e de
güvende* olm asının m üm kün olm adığı kaba-saba, z a lim biri gibi-
ortadan kaldırılm aya m aruz bırakır. D olayısıyla, a d il v e m eşru b ir
savaşta tutsak olanlar yalnızca böyle b ir despotik g ü c e tab i olurlar.
B u despotik güç kullanım ı bir sözleşm eden kaynaklanm adığından,
ne de kaynaklanabileceğinden, savaş durum unun d ev am ettiğ i b ir
haldir. Ç ünkü kendi hayatının efendisi olm ayan b ir in sa n la hangi
sözleşm e yapı labi Iîr? Hangi şart gerçekleştirilebilir? Ve b ir k ez onun
kendi hayatının efendisi olm asına izin v erilirse, o n u n e fen d isin in
despotik, keyfi gücü sona erer. K endi kendisinin v e k en d i hayatının
efendisi olanın onu korum a araçların a d a hakkı v ardır. B ö y le c e
sözleşm e ortaya konur konm az kölelik sona erer; v e m u tlak gücünü
bırakan ve savaş durum una son veren b ir k im se tu tsa ğ ıy la aynı
şartlan kabul etm iş olur.
§ 173. D oğa şunlardan ilkini verir: Yani, ç o c u k la rın a k ü ç ü k lü k
d ö nem lerinde, o n lara faydalı olm ası, o n lara g e re k d u y d u k ları
beceriyi kazandırm ası ve kendi m ülklerini nasıl y ö n etecek lerin i

* Bay Locke tarafından düzeltilen bir kopyasında bu şu şekilde ifade edilm ektedir "Onların varlığını
ortadan kaldıracak kaba-saba, zalim biri."
148 Hükümet Üstüne İkinci Tez

anlam aların a yardım cı olm ası için ebeveynlere pederşahi b ir güç


verir {m ülkiyet ile, burada, dîğer yerlerde olduğu g ib i, insanların
m alların a olduğu kadar kendi kişiliklerine olan hakları da kast
ediyorum). Gönüllü anlaşma İkincisini verir: Yani, uyruklarına faydalı
olm ası, m ü lk sahibi olm alarını ve m ülklerini k u llanm ada onların
güvenliğini sağlam ası için yöneticilere siyasal güç verir. Ve ceza
olarak kaybetm e, efendilere, kendi çıkarları için bütün m ülklerinden
m ahrum bırakılm ış o lan lar üzerinde üçüncüsünü, despotik gücü
verir.
§ 174. Bu birkaç gücün farklı ortaya çıkış ve kapsam ım v e farklı
am açlarını düşünen bir kim se, pederşahi gücün, d esp o tik gücün
onu aştığı o ran kadar sulh hakim inin gücünden d a h a z a y ıf b ir güç
olduğunu; v e m utlak hakim iyetin hangi şekilde o lu rsa olsun sivil
to p lu m hakim iyetinden çok uzak v e onunla, köleliğin m ülkiyetle
olduğu gibi, tu tarsız olduğunu görecektir. Pederşahi güç, azınlığın
çocuğu kendi m ülkünü idare edem ez hale sokm ası durum unda,
ço cu k üzerindeki; siyasal güç, insanların kendi hakim iyetlerinde
özel m ülk sahibi olm aları halindeki; ve despotik olan hiçbir m ülkü
olm ayanlar üzerindeki güçtür.
BÖLÜM XVI
F e tih

§ 175. Hüküm etler Önceden sözü edilen dışında başlangıçta başka


b ir şekilde ortaya çıkm am ış olsalar, ne de d e v le tle r halkın onayı
dışında başka b ir şeyin üstüne kurulm am ış o lsa la r d a , dün y an ın
hengamesi, İnsanlık tarihinin büyük kısmını oluşturan hırsın yol açtığı
savaş gürültüleri içinde bu onay çok az fark edilm iştir. D olayısıyla,
pek çok insan silahların gücünü halkın o nayıyla karıştırm ış v e fethi
hüküm etin başlangıçlarından biri saym ıştır. F akat fetih, yıkılan b ir
evin yeni bir binadan uzaklığı kadar herhangi b ir hüküm et kurm aktan
uzaktır. A slında, fetih genellikle eskisini y ık arak b îr u lu sa y en i b ir
yapı kurulm asına yol açar; fakat halkın rızası olm adan a sla yeni b ir
hüküm et kurulam az.
§ 176. K endisini bir başkasıyla savaş durum una sokan v e haksız
olarak başkasının hakkım çiğneyen bir saldırganın b ö y le h ak sız
b ir s a v a ş la fethedilen üzerinde asla b ir ha kkı olm ayacağı ,
h ırsızlar ve korsanların kim e güçleri y eterse o n la r üzerin d e b ir
im paratorluk hakkı olduğunu, veya insanlardan teh d it altında, yasal
olm ayan güç kullanım ıyla alınan sözlerin o n ları bağ lay acağ ın ı
düşünm eyen bütün İnsanların üzerinde an laşacağ ı b ir konudur.
Evime zorla giren ve bıçağını boğazıma dayayan b ir hırsız m ülküm ün
ona devredilm esini sağlayan bir belgeyi im zalam am ı sağ larsa, bu
o n a benim m ülküm üzerinde bir hak verir m İ? B eni k ılıcıyla teslim
olm aya zorlayan haksız bir fatih de h ırsızla aynı u n v a n a sahiptir.
Y aralam a ve suç eşittir, ister krallık tacım giyen b iri tarafın d an ,
î 50 Hükümet Üstüne İkinci Tez

ister bazı lümpen alçaklar tarafından işlenmiş olsun. Kabahatli oianm


unvanı ve onu takip edenlerin sayısı, kabahatinde, eğer onu daha
da ağırlaştırm azsa, bir değişiklik yaratm az. Tek fark şudur: büyük
hırsızlar, onların kendilerine itaatini sağlam ak için, küçük olanları
cezalandırırlar. Fakat büyük olanlar şan-şöhret ve m uzaffer olm akla
ödüllendirilir çünkü onlar bu dünyadaki z a y ıf adalet elleri için çok
b ü y ü k tü r ve k ab ah ati ileri cezalan d ırm ası gerek en gücü kendi
tek ellerin e alm ışlardır. Evim e giren b ir hırsıza karşı benim çarem
n e d ir? A d a le t için y a s a y a b a şv u rm ak . F a k a t b elk i de a d a le t
reddedilm ektedir, y a da ben sakatlandım ve harekete geçem iyorum ,
soyuldum ve yasaya başvurm ak için gerekli araçlara sahip değilim .
E ğer Tanrı çare aram anın bütün araçlarını elim den alm ışsa, sabırla
beklem ekten başka yapacak b ir şey yoktur. F akat benim oğlum ,
bunu y ap a b ilec e k d u ru m d a o ld uğunda, b a n a k a p ısı k a p a tıla n
yasadan hakkını talep edebilir. O veya onu n oğ lu , hakkını alana
k adar yasaya başvurusunu yenileyebilir. F akat feth e d ile n le r veya
onların çocuklarının yeryüzünde başvuracakları b ir m ahkem e, bir
hakem yoktur. O zam an onlar, Jephtha’nın yaptığı gibi, T anrı'ya
başvurabilirler ve başvurularım , atalarının doğal hakkını geri alana
kadar, tek rar edebilirler. Bu doğal h a k çoğunluğun onayladığı ve
özgürce rıza gösterdiği b ir yasam a o rganına sah ip olm aktır. Eğer
bunun sınırsız sayıda sıkıntıya neden olacağı şeklinde bir itiraz gelirse,
buna yanıtım bu sıkıntının herkesin başvurusuna açık olan adaletin
yaratacağı sıkıntıdan fazla olm ayacağıdır. K om şusunu b ir neden
olm adan sıkıntıya sokan bunun için başvurduğu m ahkem enin adaleti
tara fın d a n cezalan d ırılır. Ve T anrı’y a başv u ran h a k k ın ın saklı
olduğundan; ve çektiği sıkıntının karşılığı olana v e başvurusunun
m aliyetine de hakkı olduğundan em in olm alıdır. Ç ünkü o, onun
yanıltıcı sözlerle kandırılam az bir m ahkem ede hesap vereceğinden
ve onun kendi vatandaşlarına, yani insanoğlunun herhangi b ir
kesim ine yaptığı yanlışlara göre onların intikamlarının alınacağından
Hükümet Üstüne İkinci Tez 151

em in olacaktır. B undan açıkça anlaşılacağı üzere, adil olmayan


bir savaşta kazanan bundan dolayı fethedilenlerin tabiiyetine
ve itaatine bir hak kazanmaz.
§ 177. F ak at zafer kazananın haklı ta r a f o ld u ğ u n u v arsay arak ,
gelin m eşru b ir savaştaki fatihi düşünelim v e kim in ü stü n d e hangi
yetkileri kazandığına bakalım .
İlk olarak, açıktır ki, o fethi ile, o nunla b irlik te h a re k e t e d e n le r
üzerinde b ir yetki kazanm az. O nun tara fın d a sa v aşa n lar fetih ten
dolayı zarar görem ez, aksine onlar fetihten önce olduğu k a d a r özgür
olm alıdırlar. Ç ok genel olarak, onlar belli şa rtla rla v e lid erleriy le
onun nüfuz gücünü ve fetheden kılıca eşlik eden d iğ e r avantajların
b ir kısm ını paylaşm ak ve kullanm ak y a d a en azın d an feth ed ilen
ülkenin b ir kısm ının onlara hediye edilm esi şartıyla h izm et ederler.
Ve fetheden halk, üm it ederim , fetihle köle o lm a z v e d e fn e dalını
başlarına yalnızca liderlerinin zaferinin kurbanı olduklarını gösterm ek
’ için takar. M utlak m onarşiyi kılıcın yetkisi ü z e rin e dayandıranlar,
bu m o n arşin in k u ru cu la rı o lan , adı k ö tü y e ç ık m ış S ö r'le rin i
k e n d ile r in e k a h ra m a n y a p m a k ta d ırla r, v e o n l a r k a z a n ıla n
m uharebelerde dövüşen y a d a efendileri o ld ukları ülkeïerô b oyun
eğdirm eleri ya da onların m ülkünü paylaşm aları için o n lara y ardım
eden m em urları ve askerleri unutmaktadırlar. B ize d eniyor ki Ingiliz
m onarşisi Norm andiya'nın fethi üzerine kurulm uştur v e prenslerim iz
bu nedenle m utlak hakim iyet yetkisine sahiptir. E ğ e r b u doğru
olsaydı (tarih başka türlü gösterdiğinden) W illiam ’m b u adada savaş
yapm aya hakkı olurdu. N e v ar ki, onun fetih ile hakim iyeti o zam an
ülkenin sakinleri olan Saksonlar ve B ritonlardan ö tey e g eçem ez.
O nunla birlikte gelen ve o n a fetihte yardım e d e n N o rm a n d iy a lıla r
v e onların bütün ardılları özgür insanlardır v e o h a k im iy e t neyi
gerektirirse gerektirsin onlar fetihle itaat eden u y ru k lar olam azlar.
E ğer ben y a d a başka herhangi b ir kim se, o nlardan g e le n Özgürlük
taleb in d e bulunursa, bunun aksini ispat etm ek ç o k z o r olacaktır.
152 Hükümet Üstüne İkinci Tez

A çık tır ki, b ir kim seyle diğeri arasında b ir ayrım yapm ayan yasa,
onların özgürlüğü veya imtiyazları konusunda bir fark olması şartını
am aç edinm ez.
§ 178. Fakat, nadiren olsa da, fetheden ve edilenlerin a sla tek
b ir halk olarak aynı yasalar ve Özgürlük altın d a biri eşm ediklerini
varsayarak, m eşru bir fatihin boyun eğdirilen üzerinde başka hangi
yetk iy e sahip olduğuna bakalım . B u yetki, ben derim ki, s a f bir
despotluktur. O adil olm ayan b ir savaşla hakkını fed a edenlerin
hayatları üzerinde m utlak b ir yetkiye sahiptir; fak at onun savaşa
k atılm ayanların hayatları veya servetleri üzerinde, ne d e h atta
savaşa gerçekten katılan ların m ülkleri üzerinde bir yetkisi yoktur.
§179. İkinci olarak, öyleyse, derim ki, fatih kendisine karşı
kullanılan o h ak sız kuvvete gerçekten yardım eden, katılan veya
onay veren d ışın d a kim senin üzerinde yetki sahibi değildir. Ç ünkü
h alk yöneticilerin e adil olm ayan bir şey, adil olm ayan b ir savaş
yapm ak gibi, yapm aları için yetki verm ediğinden (çünkü onların
kendilerinde böyle bir yetki yoktur) onlar adil olm ayan bir savaşta
şid d et u ygulam ak v e haksızlık yapm akla, gerçekten suça ortakl ık
ettiklerinin ötesinde, suçlanm am alıdır. H alkın adil olm ayan bir
savaşta şid d et uygulam ak, baskı yapm akla suçlanm asının, şiddet
veya baskıyı kendisi veya herhangi b ir kısım uyrukları üzerinde
kullanan yöneticilerinin bu eylem lerinden dolayı suçlanm asından
d ah a fazla olm ası düşünülem ez: H alk diğerine, bunu yapm ası için
berikinden d a h a fazla yetki verm ez. Fatihlerin b unlar arasında bir
ayrım yapm ak için kendilerini nadiren sıkıntıya soktukları doğrudur;
aksine onlar savaşın karm aşasının herkesi birlikte silip süpürm esine
b ile r e k v e is te y e re k izin v e rm e k te d ir. A n c a k bu h a k o la n ı
değiştirm ez. Fatihlerin fethedilenlerin hayatları üzerindeki yetkileri
onların kuvvet kullanım ından veya bir adaletsizliği korum alarından
k ay n ak lan d ığ ın d an , fatih in y aln ızca onun kuvvetine katı lan lar
ü zerin d e b ir yetkisi olabilir; geriye kalan herkes m asum dur. O nun
Hükümet Üstüne İkinci Tez 153

ona zarar verm em iş ve böylece kendi hayatlarım gözden çıkarm am ış


o iiike h a lk ı ü z e rin d e k i y e tk is i, o n a z a r a r v e rm e d e n v e y a
k ışk ırtm ad a n o n u n la adil şa rtla rd a b irlik te y a ş a y a n b a ş k a la rı
üzerindeki yetkisinden daha fazla değildin
§180. Ü çüncü olarak, bir fatihin adil b îr sa v a şta y e n d ik le ri
üzerinde kazandığı yetki m ükem m el o larak d espotiktir. O sa v aşa
girerek kendi hayatlarından vazgeçenlerin h a y a d an üzerinde m utlak
bir yetkiye sahiptir; fakat onun bundan dolayı o n ların m ü lk lerin e
bir hakkı ve yetkisi yoktur. B undan şüphe etm iy o ru m , fa k a t İlk
b ak ışta bu dünyanın gerçek pratiğine o k a d a r ç o k a y k ın ki, tu h a f
bir doktrin olarak görülebilir. Ülkelerin hakim iyetinden sö z ederken,
bir ülkenin diğerini fethetm esinden daha ç o k bilinen b ir şe y yoktur,
sanki fetih d ah a fazla söze gerek bırakm adan, b ir m ü lk iy et hakkı
taşım aktadır. F akat kuvvetli v e güçlü o lanın p ratiğ in in , n e k a d a r
evrensel olursa olsun, nadiren hak kuralı olduğunu-bu h e r n e k adar
f e th e d ile n in ta b i k ılın m a s ın ın b ir k ıs m ın ı o l u ş t u r s a d a —
düşündüğüm üzde, fetheden kılıçla, o n lara ç ık a rıla n fatu rad ak i
şartlara karşı tartışılm az.
§181. B ütün savaşlarda genel İikle kuvvet kullanım ı v e tah rib at
o lsa da ve saldırgan savaştığı kişilere karşı ku v v et k u lla n d ığ ın d a
onların m al varlığına zarar verm ekte nadiren b aşarısız o lsa da, gene
de bir insanı savaş durum una sokan şey yalnızca kuvvet kullanım ıdır.
Ç ünkü saldırgan zarar verm eye ister k u vvet k u lla n a ra k başlasın
veya başka şekilde sessizce ve hileyle z a ra r versin, o verd iğ i zararı
giderm eyi reddeder ve bu durum unu k uvvet k u lla n a ra k k o ru r (ki
bu da başlangıçta kuvvet kullanım ıyla aynı şeydir). S avaşı yaratan
adil olm ayan kuvvet kullanım ıdır. Ç ünkü benim e v im e z o rla giren
ve şid d et kullanarak beni kapı önüne koyanla, sak in b ir şek ild e ve
barış içinde benim evim e giren fakat kuvvet ku llan arak b en i d ışarı
a ta n a s lın d a a y n ı şeyi y a p m a k ta d ır. Y e ry ü z ü n d e k e n d is in e
başvurabileceğim iz ve her ikim izin k ararların a u y m a y a m ecb u r
154 Hükümet Üstüne İkinci Tez

olduğum uz ortak bir yargıcımızın olmadığı bir durum da olduğum uzu


varsayarak bunları söylüyorum . K uvvetin adil olm ayan kullanım ı,
öyleyse, bir insanı diğeriyle savaş durum una sokar v e bu nedenle
bu suçu işleyen kendi hayatından bunun bedeli o larak vazgeçer.
Çünkü insanla insan arasındaki kural olarak verilm iş aklı terk ederek
ve hayvanların tarzında kuvvet kullanarak bir kimse, kendisine karşı
kuvvet kullandığı insan tarafından ortadan kaldırılm ayı, aynen kendi
varlığı için teh lik eli olan vahşi, yırtıcı hayvanlar gibi, c e z a o larak
göze alır.
§ 182. B abanın y an lış edim leri çocukların suçu olm adığından-
ve çocuklar babalarının zalim liği ve adaletsizliğine rağm en rasyonel
ve barışçıl olabilir—baba kendi yanlış edim leri ve şid d etiy le kendi
hayatını gözden çıkarabilir, fak at kendi suçu v e tah rip k ârlığ ın d a
çocuklarının hayatını riske sokam az. O nun h ala ço c u k la rın a ait
olmaya devam eden m allan doğa, ki bütün insanlığın m üm kün olduğu
kadar korunm asını istem iştir, tarafından onun ço cu k ların a onları
perişan olm aktan korum ak için a it kılınm ıştır. Ç ünkü o nların, ya
bebek oldukları y a hen ü z v a r olm adıkları y a d a kendi tercihleriyle
savaşa katılm adıklarını düşünürsek, o n lar kendilerini fed a etm eyi
göze alacak hiçbir şey yapm am ışlardır.N e de fatihin, onun kendisini
tahrip etm eye yönelik kuvvet kullanım ıyla onu yenm esine dayanarak
onların hayatlarını ellerinden alm aya hakkı vardır. O nun belki
savaşla verilen zararı tam ir ve kendi hakkını savunm ak için onlara
karşı bazı h aklan vardır. Bunun fethedilenin m ülklerinin n e kadarını
kapsayacağını b irer b irer göreceğiz. B u n a göre, fetihle dilediğinde
bir insanın şahsı üzerinde onu ortadan kaldırm aya hak kazanan bir
kim se bu nedene dayanarak onun m ülküne eî koym aya v e onu
kullanm aya hak kazanmaz. Çünkü saldırganın kullandığı kaba kuvvet
onun hasm ına onun hayatına son verm e ve dilediğinde onu kötü bir
y aratık olarak ortadan kaldırm a hakkını kazandırır. F akat yalnızca
y aratılan hasar kadar o n a başka b ir insanın m alları ü zerinde yetki
verir. Ç ünkü caddede yolum u kesen b ir hırsızı öldürebilirim , ancak
Hükümet Üstüne İkinci Tez 155

onun parasını (ki bu daha önem siz görünür) alıp gidem em . Bu benim
adım a hırsızlık olur. Onun zorbalığı ve kendisini içine soktuğu savaş
hali onun kendi hayatını gözden çıkarm asına neden olur, fakat bana
onun m alları üzerinde bir yetki kazandırm az. Fatihin hakkı, öyleyse,
y aln ızca savaşa katılanların hayatları üzerinedir, o n ların m ülkleri
üzerine değildir. O nların m ülklerine yalnızca yarattıkları tahribatın
tam ir edilm esi ve savaşın m aliyetinin karşılanm ası am acıy la hak
iddia edilebilir, ve bu d a m asum eş ve ço cukların h ak k ın ı sak lı
tutm ak kaydıyla geçeri id ir.
§ 183. Fatihin kendi payına düşünülebilecek en yüksek derecede
haklı olduğunu varsayalım . Onun kendisine yeniîenden, onun ceza
olarak kaybedebileceğinden fazlasını alm aya hakkı yoktur. O n u n
hayatı z afer kazananın m erham etine kalm ıştır ve o onun hizm etine
ve m allarına kendi kaybını telafi etm ek için el koyabilir. F ak at o
onun karısının ve çocuklarının mallarını alamaz. O nlann d a yenilenin
faydalandığı m allara ve onun topraklarından p a y la rın a d ü şe n e
ta s a rru f hakları vardır. D iyelim ki ben doğa d u ru m u n d a (v e bütün
u lu sla r birbiriyle doğa durum u içerisindedirler) b ir b a şk a adam ı
yaralad ım v e onun zararım karşılam ayı reddettim . B u b izi, h a k sız
bir şekilde elde ettiklerim i kuvvet kullanarak savunm am ın béni
s a ld ırg a n k o n u m u n a d ü şü rd ü ğ ü sa v a ş d u ru m u n a so k a r. B en
fethedildim : hayatım ı ceza olarak kaybetm ek d u ru m u n d a v e beni
feth ed en in m erham etine kaldığım doğrudur, fa k a t k arım ın v e
çocuklarım ın hayatları onun m erham etinde değildir. S av aşı o n la r
yapm adı, ne de savaşta bana yardım ettiler. B en o n la n n hayatlarını
ceza olarak kaybetm elerine neden olam am ; o n lar c e z a o la ra k fed a
edileb ilecek şey ler o larak bana ait değildirler. K arım ın to p ra ğ ım
ü z e rin d e payı v ard ır; ne de onu c eza o la ra k fe d a e d e b ilirim .
Ç o cu k larım d a, benden d o ğ duklarından, b e n im e m e ğ im v e y a
m ülküm le k o ru n m a hakkına sahiptir. B uradaki d u ru m ö y ley se
şudur: fatihin kendisine verilen zararın telafi edilm esini ta le p etm e
hakkı vard ır ve çocukların babalarının toprağını k en d i geçim lerini
sağlam ak için tasarruf hakkı vardır. Karısının payı olanla ilgili olarak,
156 Hükümet Üstüne İkinci Tez

ister onun kendi em eği ister sözleşm e ona ta sa rru f hakkını verm iş
o lsun, aç ık tır ki, kocası onun olanı ceza olarak fed a edem ez. Bu
duru m d a ne yapılm alıdır? Yanıtım: Tem el d oğa yasası, herkesin
m üm kün olduğunca en fazla korunm asını şart koştuğundan, bundan
şu sonuç çıkar. E ğer her iki tarafı d a tam am en m em nun edecek
y eterin ce m al-m ülk yoksa, yani fatihin kayıplarım giderm ek ve
çocukların bakılm ası için, istediği gibi harcayacağı m alı olan taraf,
isteklerinin tam am en karşılanm asından kısm en vazgeçm eli ve söz
konusu m al-m ülk olm adan y o k olm a tehlikesiyle karşı, karşıya
olan lara acil v e tercihen tasa rru f hakkını bırakm alıdır.
§ 184. F akat savaşın yarattığı yıkım ve m asrafların fatihe en üst
d üzeyde o lac a k şek ild e ödendiğini ve y en ilen in çocu k ların ın ,
babalarının bütün m allarını kaybettiklerinden açlık v e yok olm aya
terk edildiklerini varsayalım . G ene de, fatihin isteklerinin tatm in
e d ilm e sin e olan talebi nadiren o n a feth ed eceğ i ülke üzerin d e
tasarru f hakkı verir. Çünkü savaşın zararlarının bedeli nadiren bütün
to p rak ların sahiplen i İd iği ve ortak alanın kalm adığı dünyanın
herhangi b ir kesim indeki herhangi büyük bir to p ra k parçasının
bedeline denk düşer. E ğer ben fethedenin toprağım alam azsam , ki
yenilm iş bîri olarak bunu yapmam imkansızdır, ona vereceğim başka
herhangi bir zarar benim toprağımın değerine, onunkiyle eşit şekilde
ekilip biçildiği ve onun toprağını İşgal ettiğim kadarına yakın miktarda
olduğunu varsayarak, nadiren eşit olur. B ir ya da iki y ıllık ürünün
tahrip edilmesi (çünkü bu nadiren dört ya da beş yıla ulaşır) genellikle
yapılan en fazla zarardır. Çünkü para gibi, zenginlikler ve hazînelerin
hiçbiri doğanın m allan değildir; onların ilginç hayali bir değeri dışında
başka bir değeri yoktur. D oğa onlar üzerine bir değer koym am ıştır.
O nlar onun standardına göre, Amerikalı yerlilerin süs boncuklarının
b ir A vrupa prensi için değeri ne ise, A vrupa'nın güm üş paralarının
A m erikan yerlisi için olan değerinden fazla değildir. Ve beş yıllık
ürün toprağın tam am en paylaşıldığı ve artık toprağın bulunm adığı
y erd e, toprağın, fatih tarafından zap t edilm esi için, onun daim i
m irasının değerini karşılam az. E ğer bir kim se paranın hayali değeri
157

bir tarafa bırakılırsa, kolayca garanti edileb ilecek o ra n tısız lık beş
ile beş y ü z arasındadır. B ununla birlikte, aynı za m a n d a , b ir y ılın
yarısının ürünü m iras hakkından, sakinlerinin sa h ip o ld u ğ u v e b ir
kim senin arta kalan arazileri özgürce k u llan ab ild iğ i y e rd e , d a h a
değerlidir. F akat bu durum da fatihlerin k en d ileri d e y e n ile n in
to p ra k la rın a sa h ip o lu p o lm am ay ı p e k u m u rs a m a z la r. D o ğ a
durum unda insanların birbirlerine verecekleri h iç b ir zarar, (b ü tü n
prensler ve hüküm etlerin birbirlerine göre olduğu gibi), dolayısıyla,
bir fatihe yen ilen in ardıllarım m ülklerinden v e m ira sta n , k i b u d a
bütün kuşaklar boyunca onların m irasçılarının o lm alıd ır, m ahrum
etm e yetkisi verm ez. Fatih aslında kendisini efendi o lara k düşünm e
eğilimi içine girecektir ve bu tabi olanın haklarını aram asını im kansız
kı lan koşulun ta kendisidir. F akat bu böyle o lsa bile, b u te k b a şın a
k u v vetin, g ü çlü o lan ın z a y ıf olan ü z e rin d e y a ra ttığ ı ta s a r r u f
hakkından başka b ir hak yaratm az ve bu ned en le, en güçlü o lan
her ne isterse alm a hakkına sahip olur.
§185. O nunla savaşa katı lanlar üzerinde^ Ö yleyse v e y e n ile n
ülkenin halkı arasında ona karşı gelm eyenler ü zerin d e v e h a tta o n a
karşı gelenlerin ardılları üzerinde, fatih, hatta adil b ir savaşta, fethi
ile h a k im iy e t hakkını kazanm az. O n la r o n a ita a t e tm e m e k te
serbesttirler, ve eğer önceki hüküm etleri d a ğ ılırsa o n la r b a şta n
kendileri için başka bir hüküm et kurm ak özgürlüğüne sahiptirler.
§186. F atihin genellikle on lar üzerinde sa h ip o ld u ğ u k u v v ete
dayanarak, göğsünde bir kılıçla onları kendi k oşu lların a uym aya ve
o n la rı iste d iğ i h ü k ü m et b iç im in e te s lim o lm a y a z o rla y a c a ğ ı
doğrudur. F akat m erak konusu olan, onun bun u y a p m a y a n e hak k ı
olduğudur? E ğer onların kendi rızalarıyla o n a te s lim old u k ları
söy lenirse, o zam an bu, fatihe kendilerini yönetm esi am acıy la yetki
verm ek İçin onların onayının gerekli şart olm asına izin verir. G eriye
yaln ızca düşünülm esi gereken, zorla, hakkı o lm ad an e ld e e d ilen
sözlerin b ir onay olarak düşünülüp düşünülem eyeceği v e n e k a d a r
bağlayıcı olduğudur. B una diyeceğim şey, o n ların h erh an g i b ir
İ 58 Hükümet Üstüne ikinci Tez

şekilde bağlayıcı olmadığıdır. Çünkü bir başkasının kuvvet kullanarak


benden zo rla aldığı h e r ne ise, o şeye olan hakkım h a la saklıdır ve
onu benden zorla alan benim kaybım ı telafi etm elidir. B enim atımı
benden zorla alan, benim kaybım ı şim di telafi etm elidir ve ben hala
o n u geri alm a hakkına sahibim . Aynı nedenle, b enden kuvvet
ku llan arak söz alan b ir kim se onu bana şim di iade etm elidir, yani
beni o sözün yüküm lülüğünden azat etm elidir. Ya da ben kendim o
hakkım ı kullanm aya devam edebilirim , yani o yüküm lülüğü yerine
getirip getirm eyeceğim i seçebilirim. Çünkü benim üzerim e yalnızca
kendi em rettiği kurallara itaat etm e yüküm lülüğü koyan tab ii yasa
kendi kurallarının çiğnenm esiyle beni buna m ecbur edem ez; benden
kuvvet kullanarak b ir şey koparm ak tam d a b u d u ru m a örnektir.
N e de benim söz verm iş olduğum u söylem ek bu durum u değiştirir.
E lim i c e b im e k oyup k e n d i e lim le c ü zd an ım ı g ö ğ sü m e silah
dayayarak onu benden isteyen bir hırsıza verm em , benim cüzdanım a
olan hakkımı hırsıza ne kadar devrediyor ve onun kuvvet kullanım ını
affediyorsa, kuvvet kullanılarak benden alınan söz d e beni o sözü
benden zo rla alana o k adar b ir h ak d evreder ve benim üzerim de
beni bağlayan bir hak yüküm lülüğü doğurur.
§ 187. B ütün bunlardan çıkan sonuç şudur: bir fatihin hüküm eti
yenılenlere, ki fatihin o nlara karşı savaş hakkı y o k tu r v e y a o nlar
fatihe karşı olan savaşa katılm am ıştır, yeniîenlere b ir yüküm lülük
dayatam az.
§188. Fakat varsayalım ki, o to p lu m d ak i bütün insanlar, aynı
politik yapının üyeleri olarak, yenildikleri adil olm ayan savaşa
katılm ış sa y ıla b ilirle r ve d o lay ısıy la o n ların y a şam a sı fatihin
m erham etine kalm ış olsun.
§ 189. Ben derim ki, bu henüz küçük yaşta olan onların çocuklarım
ilgilendirm ez. Ç ünkü babanın çocuğunun hayatı vey a özgürlüğü
üzerinde b ir yetkisi olm adığından, onun h içb ir eylem i çocuğun
yaşam a ve özgürlük hakkını ceza olarak kaybetm esini haki ı kılmaz.
B u n a göre, çocuklar, babalarına ne olursa olsun, özgür insanlardır
Hükümet Üstüne İkinci Tez 359

ve fatih in m u tlak gücü o n a y en iîen lerin şa h sın d a n b a şk a sın a


uygulanam az ve onlarla sona erer. Fatih onları kendi m u tlak keyfî
gücüne tabi o jân köleler olarak yönetse de, onun onların çocukları
ü zerin d e hakim iyet hakkı yoktur. O o n la rın k e n d i rız a la rıy la
söylem eye veya yapm aya itildikleri dışında, onlar üzerinde b ir yetki
sahibi olam az. Ve o onlar üzerinde, tercih değil ku v v et onları itaate
m ecbur ederken, m eşru bir otoriteye sahip değildir.
§ 190. H er insan iki hakla doğar: İlk olarak, k en d i şa h sın a o lan
Ö zgürlük hakkı, ki bunun üzerinde kişinin k e n d isin in ö z g ü rc e
devretm e hakkı dışında başka hiç kim se yetki sahibi değildir. İkinci
olarak , b ir kim senin, başk a herhangi b ir ad am d an ö n c e , o n u n
kardeşlik hakkıyla beraber, babasının m allarına olan m iras hakkıdır.
§191. B unlardan ilkiyle, bir insan h erhangi b ir h ü k ü m ete tab i
olm aktan, onun hakim iyeti altındaki to p rak lard a d oğm uş o lsa da,
d o ğ a l o la ra k ö zg ü rd ü r. F ak at e ğ e r o d o ğ d u ğ u ü lk e n in y a s a l
yönetim ine itaati reddediyorsa, o aynı zam an d a o n u n y a sala rıy la
elde ettiği hakkından ve ona atalarından kalan m ü lk lerin d en de,
eğer o sözleşm eyle oluşturulm uş bir hüküm etse, vazgeçm elidir.
§ 192. İkincisiyle, herhangi bir ülkenin, to p ra k ları üzerindeki
yetkilerini yen ilenlerden alan ve onların ardılları o la n v e o n ların
özgür onayına karşı onlara dayatılan bir hüküm etleri olan sakinleri,
atalarının m ülklerine olan haklarım korurlar. B u, onlar, z o r şa rtla n ,
o ülkenin m ülk sahiplerine zorla dayatılan hüküm ete özgürce onay
verm eseler de böyîedîr. Ç ünkü ilk fatihin o ü lk en in to p ra k ların a
a s la b ir h a k k ı o lm a d ığ ın d a n , m e c b u r b ır a k ıla r a k h ü k ü m e t
boyunduruğuna teslim olm aya zorîananlarm a rd ılla rı o lan y a d a
o n lara d a y a n a ra k hak tale b in d e b u lu n an h a lk m h e r z a m a n o
hükümeti sallandırıp düşürmeye ve kendilerini kılıcın onlann üzerinde
yarattığı gasp veya tiranlıktan kurtarm aya, y ö n eticileri, onların
iste y e re k seçip onay verd ik leri hü k ü m et ç a tıs ı a ltın d a o n la rı
toplaym caya kadar, hakkı vardır. Yunanlı H ıristiyanların, o ülkenin
eski sahiplerinin ardıllarının, altında bu kadar uzun süre inledikleri
160 Hükümet Üstüne İkinci Tez

Türk boyunduruğunu, her ne zam an fırsat bulurlarsa, fırlatıp atm aya


hakkı olduğundan kim şüphe edebilir? Ç ünkü h içb ir hüküm et
kendisine özgürce onay verm em iş bir halktan itaat etm elerini istem e
hakkına sahip değildir. Ya onlar hüküm etlerini ve yöneticilerini
seçm ek için tam özgürlüğe sahip olana dek, veya en azından onların
kendilerinin veya onların tem silcilerinin özgürce onay verdiği ilan
edilm iş y a sala ra sahip olana dek ve aynı zam anda o n lara hakları
olan mülkü-ki onlar kimsenin bu m ülkün herhangi bir kısm ım onların
rızası olm adan alam ayacak şekilde onun sahibidirler-aîm alanna izin
verilinceye dek o nların hüküm ete itaat etm esi a sla beklenem ez.
K endi o n a y la n olm adan çatısı altında y e r aldıkları herhangi bir
hüküm et içinde insanlar özgür insanların durum unda değildirler;
aksine onlar savaşın gücü altındaki düpedüz kölelerdir.
§193. Fakat fatihin adil b ir savaşta fethedilenlerin şahsına olduğu
kadar topraklarına da hakkı olduğunu düşünelim , ki açıktır ki onun
böyle b ir hakkı yoktur. B undan hüküm eti devam ettirm ek yönünde
mutlak biryetkİ elde edilemez. Çünkü onların ardıllarının hepsi özgür
olduklarından, eğer o onlara o ülkede yerleşm eleri için topraklarını
ve mülklerini verirse (ki bu olmadan bunun bir değeri olm ayacaktır),
onların o kendilerine n e verirse ona m ülkiyet hakkı, bu hak garanti
edildiği sürece, vardır. O nun tabiatı b ir insanın rızası olm adan
m ülkünün ondan alınam ayacağıdır.
§ 194. O nların şahsiyetleri doğuştan gelen bir hakla özgürdür ve
onların m ülkü, az y a d a çok, onlarm dır ve devretm e hakkı ona değil,
o n lara aittir, yoksa ona m ülk denilem ez. F atihin bir adam a, o n a ve
m irasçılarına, bin dönüm lük b ir araziyi ebediyen verdiğini; başka
b ir adam a d a b in dönüm lük b ir araziyi 50 liradan, v e y a y ıllık 500
lira olm ak üzere, yaşam ı boyunca kiraladığını düşünelim . Bunlardan
birinin kendi bin dönüm lük arazisine ebediyen, ve diğerinin söylenen
kirayı ödem esi şartıyla öm ür boyu hakkı yok m udur? Ve öm ür boyu
kiracı olanın ödediği kiranın üstünde, em eği v e çalışkanlığıyla
söylenen sürede kazandığı h er şeye, bunun kirayı ikiye katladığını
Hükümet Üstüne İkinci Tez 161

varsayalım , m ülkiyet hakkı y o k m udur? H erhangi b ir k im se k rala


veya fatihe, bu garantiyi verdikten sonra, fatih olm asından kaynaklı
yetkiye dayanarak, birinin m irasçılarından v e y a k iray ı ö deyenden
yaşadığı süre içinde, verdiği toprağın hepsini v e y a b ir kısm ını geri
alabileceğini söyleyebilir m i? Ya da fatih bunların herhangi birinin
söz konusu topraktan elde ettiği m allara veya p aray a kendi keyfîne
göre el koyabilir m i? Eğer o bunu yapabilirse, o zam an b ütün özgür
v e gönüllü sözleşm eler sona erer v e bu dünyada hüküm süzdürler*
B u sözleşm eleri herhangi bir anda bozm ak için y e te rli kuv v etten
başka b ir şeye gerek yoktur* Ve güçlü olan insanların v e rd iğ i bütün
garantiler v e sözler alay etm ekten ve oyundan başka b ir şey değildir.
Çünkü şunu söylem ekten daha saçm a bir şey olab ilir m i? B en bunu
sana ve ardılların a ebediyen veriyorum v e bu en em in v e ciddî
olarak devred ilecek şekilde m iras bırakılabilir; v e g e n e d e b u Öyle
anlaşılm alıdır ki, ben, eğ er istersem , onu sen d en y a rın g e ri a lm a
hakkına sahibim ?
§195. B en şim di prenslerin ülkelerinin y asalarından m u a f o lup
olm adıklarını tartışacağım ; fakat şundan em inim ki, o n lar T ann'nın
tabii yasalarına itaat etm ekle yüküm lüdürler. H iç kim se, h iç b ir güç,
o n ları ebedi y a sa n ın y ü k ü m lü lü k le rin d e n m u a f k ıla m a z . B u
yüküm lülükler söz verme durumunda öyle büyük v e öylegüçlüdürler
ki, kadiri m utlak olanın kendisini de bağlar. G arantiler, vaatler, ve
y e m in le r T a n rı’yı b ağlayan b ağ lard ır. Y a la k ala rı y e ry ü z ü n ü n
prenslerine ne söylerlerse söylesinler, onların h ep si, o n la ra katılan
bütün halklarıyla beraber, büyük Tanrı'yla kıy aslan d ık ların d a, b ir
kovanın b ir dam la suyu veya terazideki bir to z z e rre si o la ra k b ile
düşünülem ez, onlar hiçbir şeydir!
§196. F etih söz konusu olduğunda, durum k ısa c a şudur: fetih ,
eğer haklı b ir nedeni varsa, ona karşı savaşa k atılan v e o n lara
gerçekten yardım edenlerin şahsiyetleri üzerinde despotik b ir hakka
sahiptir ve onlara em ekleri ve m ülklerinden z ararın ın m aliy etin i,
onun bir başkasının hakkım ihlal etm em esi için, ö dettirm e h a k k ın a
162 Hükümet Üstüne İkinci Tez

sahiptir. H alkın geri kalanı özerinde, eğer savaşa onay verm eyen
kim seler v a rsa ve tutsakların çocukları üzerinde ve bu h e r ikisinin
m ülkleri ü zerinde onun b ir yetkisi yoktur. D olayısıyla, fethine
dayanarak o o n lar üzerinde hakim iyet kurm ak için yasal bir yetkiye
sahip olam az veya böyle b ir yetkiyi ardıllarına devredem ez. F akat
eğ er onların m ülküne el koym aya y eltenir ve bu nedenle kendisini
o n lara karşı savaş durum una sokarsa, o b ir saldırgan olur. Ve o
prenslik hakkına (H ingar veya Hubba'nın, Danim arkalIların) burada
İngiltere’d e sahip olduğundan daha fazla sahip olm ayacaktır. Yani,
Tanrı onların emri altındakilere bunu yapm aları için cesaret ve fırsat
v e rir verm ez, o n lar boyunduruklarım fırlatıp atacaktır. B öylece,
A sur’un krallarının kılıçla elde ettikleri Yahuda üzerindeki yetkileri
ne olursa olsun, Tanrı fetheden imparatorun hakim iyetini düşürm esi
için H ezekiah’a yardım etti. Ve Lord H ezekiah ile birlikteydi ve
o büyüyerek gelişti; o oradan kalkıp gitti ve A sur kralına karşı
isyan e tti ve ona itaat etm edi, 2 K ra lla r xviii. 7. B u n d an da
anlaşılacağı üzere, b ir kim senin üstüne hakla değil zo rla getirilen
gücü sarsm ak, isyan adını alsa da, Tanrı’nm önünde bir kusur değildir.
A ksine bu onun, hatta vaatler ve antlaşm alar, kuvvet k ullanılarak
elde edildiğinde, araya girse de, izin verdiği ve desteklediği bir şeydir.
Ç ünkü A haz ve H ezekiah'ın hikâyesini dikkatle okuyan herkes,
A surluların A haz'ı yendikleri ve onu azlettikleri ve H ezekiah’ı
b a b a s ın ın y a şa d ığ ı d ö n e m d e kral y a p tık la rı ve H e z e k ia h ’ın
anlaşm ayla ona sad ak aty em in i etm esinin ve bütün bu süre içinde
ona harç ödenm esinin ihtim al dahilinde olduğunu görecektir.
B Ö L Ü M X V II
G a sp E tm e

§ 197. Fethe yabancı gaspı denilebildiğinden, gasp etm e b îr çeşit


yerel fetihtir, şu farkla: gasp eden kendi a d ın a a s la b ir h a k iddia­
sın d a b u lu n am az, y o k sa o gasp etm e o lm az; fa k a t [gasp] b ir
k im s e n in başkasının hakkı olduğu şe y i ken d i m ü lkiyetin e
geçirm esidir . Bu, gasp etm e olduğu sürece, y a ln ız c a insanların,
hüküm et biçimleri veya kurallarının değil, el değiştirm esidir. Ç ünkü
eğer gasp eden gücünü [elini] prenslerin y a d a u lu sların m eşru
hakkı olan şeye uzatırsa, o gasp etm enin yanı sıra o n a eklenen b ir
tiranlık olur.
§ 198. Bütün m eşru hüküm etlerde, yönetim e gelecek insanların
seçilm e şekli hüküm et biçim inin kendisinin do ğ al v e gerekli b ir
p a rç a sıd ır ve bu en b a şta tem elini h alk ta bulur. A n a rşi h iç b ir
hüküm ete sahip olm am aya çok benzer veya o n u n m o n arşi olm ası
konusunda anlaşıp yetki sahibi veya kral olacak kişiyi belirleyecek
bir tasarım ı hiçbir şekilde tayin etmemektir. D olayısıyla, kurulu olan
hüküm et biçim leriyle bütün uluslar aynı zam anda kam u otoritesinde
payı o lacak kişileri belirleyen kurallara sah ip tirler v e o n la ra y etk i
verm e yöntem lerini oluşturm uşlardır. Çünkü anarşi h içb ir hüküm et
biçim ine sahip olm am aya çok benzer v e y a on u n m o n arşi olm ası
konusunda anlaşıp yetki sahibi veya kral olacak kişiyi belirleyecek
bir önceden bilm e yolu veya tasarım ı tayin etm em ektir. H e r kim kî,
yetkinin herhangi bir kısmını uygulama gücünü, toplum un yasalarının
e m re ttiğ in in d ışın d a y o lla rla e ld e eder, on u n k e n d is in e ita a t
164 Hükümet Üstüne İkinci Tez

edilm esini, devlet biçim i aynı kalsa da, talep etm e hakkı yoktur. O
yasaların atadığı bir kim se olm adığından, sonuç itibariyle halkın
onayladığı b ir kim se de değildir. N e de böyle b ir gaspçının veya
o n a d ay an arak güç elde edenin, halk onay verm ek için özgür
oluncaya k adar ve gerçekten onun o zam ana k ad ar sahip olduğu
yetkiye izin verdiğini onaylayıp doğrulaym caya k adar herhangi bir
hakkı vardır.
BÖLÜM x v r a
T ira n lık

§199. G asp etm e başkasının hakkı olan şeyi e le g eçirm ek için


güç kullanm aksa, tiranlık da kim senin hakkı olam ayacağı b ir şeye,
hakkının Ötesinde güç kullanm aktır. Ve bu b ir k im sen in elindeki
gücü, emri altındâkilerin iyiliği için değil, fakat kendi şahsi özel çıkan
için kullanm asıdır. Y önetici, unvanı ne olursa o lsu n , yasay ı değil,
fakat kendi iradesini kural yaptığında ve emirleri ve eylem leri halkının
m ülkünü korum aya yönelik değil, fak at k endi h ırsın ı, intikam ım ,
açgözlülüğünü veya diğer herhangi b ir değişken tu tk u su n u ta tm in
etm e y e yönelik olduğunda [tiranlık olur].
§200. E ğer b ir kim se bunun doğru o ld u ğ u n d an v e y a m akul
olduğundan şüphe ediyorsa, çünkü o b ir sü jen in n e old u ğ u b e lli
olmayan ellerinden çıkmıştır, bir kralın otoritesinin onu ikna edeceğini
ü m it ederim . K ral Jam es ilk kez, 1603'te P a rla m en to y a y a p tığ ı
konuşm ada o n lara dedi ki, Ben ebediyen kam u refahını ve bütün
ulusun çıkarını, iyi ya sa la r ve anayasalar ya p a rken , ken d i
herhangi b e lli b ir ö zel am acım a tercih edeceğim . U lusun
ze n g in liğ i ve refa h ın ı ebediyen ken d i en b ü y ü k re fa h ve
dünyevi m utluluğum olarak düşüneceğim ; m eşru b ir kralın
b ir tirandan doğrudan a y rıld ığ ı n o kta budur. Ç ünkü ben
meşru bir kral ile gaspçı bir tiran arasındaki ö zel ve en büyük
farkın şu olduğunu kabul ediyorum: kibirli ve hırslı bir tirem
krallığım ve halkının yalnızca onun arzularının ve rasyonel
olm ayan işta h la rın ın ta tm in e d ilm e sin e a d a n d ığ ın ı
166 Hükümet Üstüne ikinci Tez

düşünürken, haklı ve a d il bir kra l tam tersine kendisinin


halkının enginliğini ve m ülkünü artırm aya adandığını kabul
eder. Ve gene 1609'da Parlam entoya yaptığı konuşm ada o şunları
söyledi: K ral krallığının tem el yasalarını gözeteceğine ilişkin
olarak, kendisini çifte yem inle bağlar: zım ni bir şekilde, kral
o la ra k ve d o la y ısıy la k ra llığ ın ın y a sa la rı ka d a r h a lk ın ı
korum akla yüküm lü olmasıyla. A çık bir ifadeyle de taç giyme
töreni sırasında ettiği yem inle. Böylece, yerleşik bir krallıktaki
her a d il k ra l gibi, halkıyla ya p tığ ı sözleşm eyi gözetm ekle
yükümlüdür; kendi yasalarıyla da hüküm et biçim ini Tanrı'nm
N u h 'la tu fa n d a n so n ra y a p tığ ı sö zle şm e y e u yd u rm a kla
yüküm lüdür .; B undan böyle, o ekin zam anı ve h a sa tta ve
soğukta ve sıcakta ve yazın ve kışın ve gündüz ve gece, dünya
durdukça devam edecektir. Ve dolayısıyla yerleşik bir krallıkta
yöneten bir kral, kendi yasalarına göre yönetm eyi terk eder
etm ez kral olm ayı terk eder ve bir tirana dönüşür. Ve hem en
bundan sonra, D olayısıyla tiran olm ayan veya ya la n yere
yem in etm em iş bütün krallar kendilerini yaptıkları yasalarla
bağlam aktan m em nun olacaktır. Ve o n la rı bunun a ksin e
inandıranlar haindirler ve hem onların hem de ulusun baş
belasıdırlan B öylece, bu şeylerin anlam ını iyi anlam ış bilge bir
kral, b ir kral ile bir tiran arasında yalnızca şu farka dayanarak ayrım
yapar: B irisi yasaları gücünün sınırı ve kam u yararını hüküm etinin
am acı yap ar; diğeri her şeyi kendi istencine ve iştahına göre yapar.
§201. B u k u su ru n y a ln ız c a m o n a rşile rd e o rta y a ç ık tığ ın ı
düşünm ek bir hatadır; diğer hüküm et biçim leri de b una onun kadar
müsaittir. Ç ünkü h er nerede halkın yönetilm esi ve onların m ülkünün
korunm ası için b irilerinin eline verilen güç başka am açlar için
u ygulanır v e onların yoksullaştırılm ası v e ta c iz edilm esi v ey a bu
güce sahip olanın keyfi ve kaprise dayalı em irlerine itaat etm elerinin
sağlanm ası için kullanılırsa, o rada b u güç anında tiran lık olur, ister
bu gücü bu şekilde kullanan b ir kişi olsun ister birçok kişi olsun.
Hükümet Üstüne îkinci Tez 167

D olayısıyla, biz A tina’da ki otuz tira n la n da, S irakuze’deki te k b ir


tiranı d a biliyoruz; ve Decem viri'nin Rom a'daki taham m ül edilm ez
hakim iyeti bunlardan daha iyi değildi.
§202. H er nerede yasa ona erer, o rad a tira n lık başlar. E ğ e r
y asa başkasının zararına olacak şekilde çiğ nenirse v e h e r kim k i
otoritesi altında kendisine yasayla verilen yetkiyi aşarsa v e yasanın
izin verm ediği şekilde, em ri altındaki kuvveti teb a a sın ı k u şatm ak
için kullanırsa, onun m eşru hakimiyeti sona erer. Ve yetkisi olm adan
davranana, aynı kuvvet kullanarak b aşkasının h ak k ın ı çiğneyen
herhangi b ir adam gibi karşı çıkılabilir. B u a lt düzeydeki y önetim
biçim lerinde kabul edilir. Beni caddede yakalam a yetkisi olana, eğer
o evim e b ir em ri yerine getirm ek için zo rla girerse, o n u n b ö y le b ir
yetkisi v e yasal otoritesi olduğunu, aynen beni dışarıd a tutuklam ası
için ona yetki verilmesi gibi, bilmeme rağm en, b ir hırsız ve soyguncu
gibi karşı konulabilir. Ve bunun için en alt düzeyde olduğu kadar, en
ü st düzeydeki hakim için geçerli olm adığını b a n a b ild ire n o lu rsa
memnun olurum. Babasının arazisinin en büyük kısm ına sahip olduğu
için, en büyük ağabeyin küçük kardeşlerinin pay ların ı bu ned en le
alm a hakkının olm ası m akul m üdür? Ya da b ir ü lk en in tam am ın a
sahip zengin bir adamın, bu nedenle, istediğinde yoksul kom şusunun
k u lübesini ve bahçesini gasp etm eye hakkı v a r m ıd ır? A dem ’in
oğullarının en büyük kısm ının çok fazla ötesinde o lan büyük güç ve
zenginliğin haklı bir şekilde elde edilmiş olması, yağm acılık ve zulüm
İçin b ir gerekçe olm asını bir yana bırakın, affedici b ir koşul bile
olm aktan çok uzaktır, ki başkasına hakkı olm adığı h a ld e z a ra r
verdiğinden, bu suçunu daha da ağırlaştırır. Ç ünkü yetki sınırlarını
aşm ak kü çü k bir m em ur için olduğundan d a h a fa z la h a k d e ğ ild ir,
b ir ja n d a rm a eri için olduğundan daha fazla b ir k ral için haklı b ir
gerekçe değildir. Fakat, tersine, bu kralı d ah a da k ö tü b ir d u ru m a
sokar çünkü ona daha fazla güven duyulur v e o za te n gerideki
kardeşlerinden çok daha fazla paya sahiptir. Ve o n u n eğitim , iş ve
danışm anlar gibi avantajlardan faydalanm a o lanağı olduğ u n d an
168 Hükümet Üstüne İkinci Tez

doğru ve yanlışın ölçütlerini daha iyi bildiği düşünülür.


§203. B ir prensin, öyleyse, em irlerine karşı g elinebilir m i? H er
ne zam an k en d isin e zarar verildiğini ve fakat onun bunu y apm aya
hakkı olm adığını düşünen b ir kim se ona diren eb ilir m i? B u bütün
devletleri yerinden eder ve yıkar ve hüküm et ve düzen yerine anarşi
ve karm aşadan başka b ir şey bırakm az.
§204. B una yanıtım , kuvvet haksız ve yasal olm ayan kuvvetten
başka b ir şeye karşı koym ayacaktır. H er kim ki b aşk a herhangi b îr
durum da karşı çıkarsa, Tanrı ve insan tarafından haklı b îr kınam ayı
üstüne çekecektir; ve böylece, sıkça değinildiği gibi, bu tü r bir tehlike
vey a karm aşa olm ayacaktır.
§205. İlk olarak, bazı ülkelerde olduğu gibi, prensin şahsı, yasa
ile, ku tsald ır v e böylece o ne em rederse veya ne y a p a rsa yapsın,
onun şahsı gene de her türlü sorgulam adan veya şiddetten m uaftır;
o kuvvete vey a herhangi bir hukuksal kınam a v ey a m ahkûm iyete
m aruz kalam az. Fakat, buna rağm en, herhangi b ir d ü şü k düzeyli
m em urun v e y a onun tara fın d a n atanan b aşk a b irin in y a sad ışı
eylem lerine-eğer o kendisini gerçekten h alk ıy la savaş d urum una
sokarak, hüküm eti dağıtıp ve onlara herkesin doğa durum unda sahip
olduğu kendini savunm a hakkını bırakmazsa-karşı çıkılabilir. Çünkü
bö y le şeylerin sonunun ne olacağını kim söyleyebilir? Ve kom şu
b ir k rallık d ü n y ay a bu konuda tu h a f b ir ö rn ek sunm uştur. D iğer
bütün d u rum larda şahsının kutsallığı onu bütün o lu m su z şartların
d ışın d a tutar, ki b ö ylece o, hüküm et devam ettiği sürece, h e r tü rlü
şid d e t v e zarardan uzak v e güvende olur. B undan d a h a sağduyulu
b ir an ay asa olam az. Ç ünkü kendi şahsında verebileceği z a ra r çok
sık v e k apsam lı olm adığından; ne de te k b aşın a sah ip olduğu
k u v v etle y asaları aît-ü st edem eyeceğinden v e y a h a lk ın a baskı
yapam ayacağından, herhangi b ir prensin ç o k z a y ıf y anları vardır.
Ve bunu yapm ak isteyecek hastalıklı bir doğa ve d ik başlı b ir prens
ta h ta g e ç tiğ in d e b azen o lab ilecek bazı b elli y a n lış e d im le rin
uygunsuzluğu kam unun sakinliği ile pek ala giderilir. Ve hüküm etin
Hükümet Üstüne İkinci Tez 169

güvenliği, baş hakim in şahsında böyiece teh lik e d ışın d a tutulur.


D evletin başının kolayca ve en ufak b ir fırsa tta z a ra ra uğ ram a
tehlikesine m aruz kalm asm dansa, birkaç şahsın b azen z a ra r görm e
tehlikesi içinde olm ası bütün yapı için daha güvenlidir.
§206. îkinci olarak, fakat yalnızca kralın şa h sın a a it o lan b u
ayrıcalık, onun, haksız güç kullandığında, sorgulanm asını, o n a karşı
çıkılm asını v e direnüm esini engellem ez. K raldan tam y e tk i alarak
b ir adam ı tutuklam ası em redilen bir kim senin d u ru m u n d a a ç ık ç a
görüldüğü gibi, on lar yasanın yetki verm ediği b ir k o n u d a ondan
em ir aldıklarım iddia etseler de, bu yetkiye sahip o lan b u n u yap m ak
için b ir adam ın evine zo rla girem ez; ne d e k ralın b u e m rin i b e lli
günlerde, ne de belli yerlerde bu görevin böyle istisnaları bulunm asa
da, y e rin e getirem ez. F a k a t e ğ e r h erh an g i b ir k im s e y a sa n ın
sınırlandırm alarını ihlal ederse, kralın o n a g ö rev v e rm e si onu
a f f e ttir m e z . Ç ü n k ü k ra lın o to r ite s i o n a y a l n ı z c a y a s a y l a
verildiğinden, o herhangi b ir kim seye bu y a say a k a rşı ey lem d e
b u lunm ası için y etk i v erem ez vey a onun b u şe k ild e e y le m d e
bulunm asını verdiği em irle haklı gösterem ez. H eıfıangi b ir hakim in
yetkisi olmadığı bir konuda yaptığı görevlendirm e vey a verdiği emir,
herhangi sıradan b ir insanın ki k adar boş v e önem sizdir. B irinin
diğerinden farkı, hakim in bazı am açlar için bazı y e tk ile ri varken,
sıradan insanın hiçbir yetkisinin olmamasıdır. Ç ünkü görevlendirm e
değil otorite eylem de bulunm a hakkı verir ve y a sa la ra karşı b ir
otorite olam az. Fakat, böyle bir dirence rağm en, k ralın şahsı ve
otoritesi, her ikisi birlikte, hala tem inat a ltın d a d ır v e d o lay ısıy la
yönetim e veya hüküm ete b ir tehlike oluşturm az.
§207. Ü çüncü olarak, baş hakim in şahsının bu şe k ild e kutsal
olm adığı b ir hüküm et varsayım ında b u lu n sak b ile, o n u n g ü cü n ü n
yasal olm ayan bütün uygulam alarına direnm enin m eşruluğu doktrini
onu en ufak b ir tehlikeye dahi so km ayacaktır y a d a hü k ü m eti
karışıklığa sürüklem eyecektir. Ç ünkü yaralanan ta ra fın yaralarının
sarıldığı v e uğradığı zararların yasaya başv u ru larak ta m ir edildiği
170 Hükümet Üstüne İkinci Tez

yerde, kuvvet kullanım ı iddiası olmaz, ki kuvvet yalnızca bir insanın


y asay a başvurm asına engel olunduğunda kullanılacaktır. Ç ünkü
böyle b ir başvuru çaresi bırakm ayan b ir kuvvetten b aşk a hiçbir
şey düşm an bir kuvvet sayılm az v e y a ln ız ca böyle b ir k u vvet onu
kullananı savaş durum una sokar ve o n a direnm eyi m eşru kılar.
Elinde b îr kılıçla caddede yolum u kesip cüzdanımı isteyen b ir adamı,
belki de cebim de on iki kuruş olm adığı b ir durum da dahi, m eşru bir
şekilde öldürebilirim . B ir başkasına yaln ızca ben attan inerken
tutm ası için verdiğim 100 lirayı attan indikten so n ra bana verm eyi
reddedip, onu geri alm aya çalışınca da kılıcını çekerek bu paranın
sahipliğini kuvvet kullanarak savunursa, bu adamın bana karşı yaptığı
y a n lış , b a n a k a st ed e n ö tekinden (ki o n u o ben i ö ld ü rm ed en
öldürdüm ) m uhtem elen y ü z kez veya belki d e bin k ez daha fazladır.
G ene de ben birini m eşru b ir şekilde öldürebilirken, diğerine m eşru
b ir şekilde o kadar zarar verem em . B unun nedeni açıktır: çünkü
kuvvet kullanana karşı, ki o benim hayatım ı teh d it etm ekteydi,
k e n d im i g ü v e n e a lm a k iç in y a s a y a b a ş v u rm a y a z a m a n ım
olm ayabilirdi ve olay olup bittikten so n ra yasaya başvurm ak için
ç o k geç olurdu. Y asa benim ölü bedenim e can verem ez; kayıp
tam ir edilem ez. B unu önlem ek için, tab ii yasa, bana, kendisini
benim le savaş durum una sokan ve beni ortadan kaldırm akla tehdit
edeni ortadan kaldırm ak hakkı verm iştir. Fakat diğer durum da,
h a y a tım te h lik e d e o lm a d ığ ın d a n , b e n y a s a y a b a ş v u rm a k
avantajından faydalanabilir ve ÎOÖ liram ın geri Ö denm esini bu
şekilde sağlayabilirim.
§208. D ördüncü olarak, fakat eğer b ir hakim in y asal olm ayan
eylem leri (sahip olduğu güçle) korunuyorsa ve yasada bunun çaresi
kendisine engel olunan aynı güç ise, gene de d irenm e hakkı, hatta
tîran lığ m bu şekildeki açık eylem lerinde, aniden vey a en ufak bir
fırsatta, hüküm eti alt ü st etm eyecektir. Ç ünkü eğ e r bu bazı sıradan
İn sa n la rın d u ru m la rın d a n ö tey e g e ç m e z se , o n la r k e n d ile rin i
savunm ak ve kendilerinden yasal olm ayan b ir kuvvetle alınanı
k uvvet kullanarak geri alm a hakkına sahip olsalar da, bunu yapm a
Hükümet Üstüne İkinci Tez 173

hakkı onîarı kolayca ortadan kaldırılacakları k esin o lan b iry a rış a


sokm az. Zulüm gören bir veya birkaç adam ın hüküm eti a lt üst
etmesi, halkın büyük çoğunluğunun bununla ilgilenm ediği bir yerde,
isyankar bir çılgının veya dik başlı, m araz bir kim senin iyi kurulm uş
bir hüküm eti devirm esinin söz konusu olm am ası g ib i, im kansız
olduğundan, halk birini diğerinden daha fa z la ta k ip etm e eğilim i
içine girm ez
§209. Fakat eğer ya bu yasadışı eylem ler h alk ın ço ğ u n lu ğ u n a
yönelik olur ya da eğer yanlış edim ve zulüm birkaç adam ın üzerinde
yoğunlaşır fakat önceki durum da olduğu gibi sonuçlan herkesi tehdit
ed erse, ve o n lar v icd an ların d a y a sala rın ın , v e o n la rla b irlik te
mülklerinin, özgürlüklerinin ve hayatlarının v e belki d e dinlerinin de
tehlikede olduğuna kanaat getirirlerse, kendilerine karşı kullanılan
y a s a d ış ı k u v v e te d ire n m e le rin in n a s ıl e n g e lle n e b ile c e ğ in i
söyleyem em . Bu yöneticilerinin, halkın genellikle kendilerini içine
koyabilecekleri en tehlikeli durum olarak şüphe ettiği, böyle b ir dar
geçide soktukları, her ne çeşit o lu rsa olsu n b ü tü n hü k ü m etlerd e
görülen, itira f etm eliyim ki, elverişsiz b ir durum dur. B ö y le b ir
durum da halk daha az açınılacak b ir d urum dadır ç ü n k ü b u ndan
kolaylıkla kaçınılabîîir. Eğer yönetici gerçekten halkının iyiliğini v e
onların yasalarıyla beraber korunm asını istiyorsa, b ir y ö n eticin in
halkın bunu görmesini ve hissetmesini sağlam am ası, b ir aile reisinin
ço c u k la rın ın onun onları sevdiğini ve o n ların b a k ım ın a Özen
gösterdiğini görm esine izin verm em esi kadar im kansızdır.
§210. F akat eğer bütün dünya b ir türlü k o n u şu p b aşk a tü rlü
eylem de bulunuyorsa, yasayı b e rta ra f etm ek için tü rlü incelikler
kullanılıyorsa, ayrıcalık hakkı (kİ bu prensin ellerine bazı konularda
halkına faydalı şeyler, zarar vermesi için değil, yapm ası için bırakılan
gelişigüzel bir güçtür) verildiği amaca aykırı bir şekilde kullanılıyorsa;
eğer halk, bu am açlar için seçilen bakanların v e a lt düzeydeki
h ak im lerin , kendi eğilim leri y ö n ü n d e v e y a o n a ay k ırı o larak ,
kayrıldığmı veya görevden uzaklaştırıldığını görürse; eğer onlar keyfî
172 Hükümet Üstüne İkinci Tez

gücün birkaç uygulanm a örneğini ve yeraltındaki (resm i olarak karşı


olunduğu ilan edilm iş olm asuıarağm en) gün yüzüne çıkm aya hazır
bekleyen dinin kayrıldığm ı görürse; ve buna yönelik operasyonlar
m üm kün o ld u ğ u n ca desteklenirse; ve bunun y ap ılm ası, y asak
olm asına rağm en, gene de onaylanır ve daha da gelişm esi istenirse;
e ğ e r uzun b ir eylem ler silsilesi konsüllere çoğunluğun o yöne
kaydığını gösterirse, bir adam böyle bir durum da nasıl olayların
gittiği y öne kendi kafasında kendisini inandırm aktan alıkoyabilir?
Ya da o nasıl bulunduğu gem inin kaptanının kendisini ve kendisine
eşlik eden gerideki 1eri-o onun her zam an o yöne odaklandığım , ters
rüzgârlar, gem ideki delikler, insanların istekleri ve ted arik ler onu
b elli b ir süre için başka yöne hareket etm eye z o rla şa d a, onun
rüzgâr, hava ve diğer koşullar m üsaade ettiğinde y in e sabit şekilde
esk i ro ta sın a d ö n düğünü görd ü ğ ü n d e—C ezay ir'e g ö tü rd ü ğ ü n e
in a n m a k d ış ın d a b a ş k a b ir ş e y in k e n d is in i k u r ta r a c a ğ ın ı
düşünm esine engel olabilir?
BÖLÜM XIX
Hükümetin Dağılması

§211, Hükümetin dağılmasından açıkça s ö z ed en k işi en b aşta


toplu~mun dağılm asını hükümetin dağılm asından a y ırt etm elidir.
Topîu-m u oluşturan v e insanları doğa d u rum undan çık a rıp tekb ir
siyasî toplum a sokan , her b ir bireyin d iğerleriyle işb irliğ i yapm ak
ve bir birlik olarak davranm ak ve böyiece b ir ulus olm ak için yaptığı
anlaşm adır. B u birliğin genellikle, hem en hem en te k çözülme yo lu
onun yabancı b ir gücün sa ld ırısıy la feth e d ilm e sid ir. Ç ü n k ü o
durum da (kendilerini bir bütün ve bağım sız b ir h alk topluluğu olarak
koruyup destekl eyem ediklerinden) o halk top lu lu ğ u n a a it birlik, ki
o ondan ibarettir, zorunlu olarak dağılır ve herkes d a h a Önce içinde
bulunduğu doğa durumuna, kendi güvenliği için uygun gördüğü başka
bir toplum a katılm a özgürlüğüyle birlikte, geri döner. H er n e zam an
bir toplum çözülürse o toplum un hüküm etinin ayakta kalam ayacağı
kesindir. B öyiece fatihlerin kılıçları sıklıkla h ü k ü m etleri k ö k le­
rinden koparır ve toplum ları-yenilen ve d ağılan ço ğ unluğu, onları
şiddetten korum ası gereken toplum un korum asından v e bağından
ayırarak-parçalara böler. D ünya bunu gösteren ö rn ek le rle dolu d u r
ve hüküm etlerin bu şekilde çözülm esini a n latm ak için d a h a faz la
söze gerek bırakm ayacak durum dadır. Ve to p lu m u n çözüldüğü
y e rd e h ü k ü m e tin k a la m ay a c a ğ ın ı k a n ıtla m a k iç in ç o k fa z la
argüm ana ihtiyaç yoktur. Aym b ir evin iskeletinin e v in yapıldığı
m ateryaller bir kasırgayla sağa sola savrulup d a ğ ılırk e n veya bir
174 Hükümet Üstüne İkinci Tez

deprem le karm akarışık bir yığın halini aldığında ayakta kalm asının
İm kansız olm ası gibi.

§212. D ış kaynaklı b ir nedenle devrilm eleri yanında, hükümetler


içerden kaynaklı nedenlerle de çözülür.
İlk olarak, ya sa m a e rk i d eğ iştirild iğ in d e [ h ü k ü m e tle r
çözülür]. Sivil toplum onu oluşturanlar arasında bir barış durum u
olduğundan-ki savaş durum u, y a sam a gücüne kendi araların d a
o rta y a ç ık a b ile c e k f a rk lılık la ra so n v e rm e si için v e rd ik le ri
hakemlikle, onlartarafm dan dışlanmıştır-ulusun üyelerinin kendisinde
birleştikleri ve tutarlı canlı b ir to p lü lu k olarak bir araya geldikleri
y a p ı y a sam a organıdır. B u u lu sa şekil, h ay at v e b irlik v e re n ,
üyelerinin bir kısmının kendisinden birbirlerini karşılıklı etkilemeleri,
birbirlerine sem pati duym aları v e birbirlerine bağlanm alarını elde
e ttik le ri ruhtur. D o la y ısıy la , y a sam a erki b ö lü n d ü ğ ü n d e vey a
dağıldığında, çözülm e v e ölüm onu tak ip eder. Ç ünkü toplumun
esası ve birliği ortak b ir iradeye sahip olm aktan ibaret olduğu için
y asam a erki b ir kez çoğunluk tarafından kurulduktan sonra, bu
ortak iradenin ilânı anlam ındadır ve bu iradenin korunm asını ifade
eder. Yasam a erkinin oluşturulm ası toplum un ilk ve tem el eylem idir,
ki onunla onların birliğinin devam ı ve orada yetki verilen insanların
y ap tığ ı yasaların bağlayıcılığı altında, halkın onayı ve atam asıyla
insanların yönlendirilm esi sağlanır. Bu olm adan hiç kim se veya
birkaç kişi kendi araların d a toplum un geri kalanını bağlayacak
y a sala r y ap m a y etkisine sahip olam az. H alkın k en d ilerin e böyle
b ir görev verm ediği, herhangi b ir kim se veya birden fazla kişi yasa
y a p m a işini üstüne aldığında, o n lar otoriteleri olm adan y asalar
yapm ış olurlar ki, halk, dolayısıyla, onlara uym akla yüküm lü değildir.
Bununla, onlar tekrar tabi olmaktan kurtulur ve kendilerine, en uygun
gördükleri şekilde, yeni bir yasam a organını, yetkileri olmadan onlara
herhangi b ir dayatm ada bulunanların zorbalığına direnm e tam
175

özgürlüğü içinde, oluşturulabilirler. Toplumun yetki verm esiyle kam u


iradesini temsil edenler bu temsil hakkından dışlandıklarında ve böyle
bir otorite ve tem sil hakkı olm ayanlar onların yerin! e le geçirdiğinde,
herkes kendi iradesine göre hareket etm e özg ü rlü ğ ü n e sahiptir.
§213. B una genellikle b ir ulusta sahip o ld u ğ u yetk iy i kötüye
kullananlar neden olduğundan, içinde gerçekleştiği hüküm et biçim ini
bilm eden, onun hakkında doğru bîr düşünceye sahip olm ak v e bundan
kim in sorum lu olduğunu ortaya koym ak zordur. G e lin , öyleyse,
yasam a gücünün üç ayrı kişinin onayına bağlı olduğunu varsayalım .
1. K alıtım la daim i, üstün yürütm e gücüne sa h ip o lan te k b îr
şahsın, o n unla birlikte diğer iki organı to p la m a v e d ağıtm a
gücüne sahip olması.
2. K alıtım la gelen soyluların oluşturduğu m eclis.
3. H alk tarafından, geçici bir süre için seçilen tem silc ile r
m eclisi. Bu tü r b ir hüküm et biçim inin varsayıîdığı açıktır.
§214. îlk olarak , bir kişi veya prens kendi g elişigüzel iradesini
toplum un iradesi olan ve yasa koyucu tarafından ilân edilen yasaların
y erine koyduğunda, yasama erki değişir . Ç ü n k ü o kuralları v e
yasaları uygulanan ve itaat edilm esi şa rt k o şu la n yürü rlü k tek i
yasam a organıdır. Toplum tarafından oluşturulan y a sam a organının
yaptığından başka yasalar yapıldığında v e b aşk a k u ra lla r konulup
cezalarla güçlendirildiğinde, açıktır ki yasam a eık ı değişir. Toplumun
tem el görevlendirm esiyle yetkilendirilm em iş h e rk im ki yeni yasalar
ortaya koyar, eskilerini bozar, onları yapan gücü red d ed er ve alaşağı
eder, o yeni b ir yasam a erki kurar.
§ 2 1 5 . İk in c i olarak , p re n s y a s a k o y u c u n u n z a m a n ın d a
toplanm asına vey a özgürce davranıp, uğruna oluştu ru ld u ğ u am acı
tak ip etm esini engellediğinde, yasama erki değişir. Ç ünkü özg ü r
tartışm a ve varlığının esası olan, toplum için n ey in iyi olduğunu
araştırm a olanağı olm ayan insanların b ir a ra y a gelm esi m eclis
to p la n tıs ı sa y ılm a z . B u o la n a k la r o rta d a n k a ld ır ıla r a k v e y a
176 Hükümet Üstüne İkinci Tez

değiştirilerek, toplum kendi gücünü gerçekleştirm esi olanağından


m ah ru m e d ild iğ in d e , yasam a erki gerçekten değişir. Ç ünkü
hüküm etleri oluşturan isim ler değil, fakat o isim lere eşlik etm esi
düşünülen güçlerin kullanım ı ve uygulanm asıdır. B öyîece, yasam a
erkinin özgürlüğünü elinden alan veya uygun dönem lerde eylem de
b u lu n m asın a engel olan kim se, aslın d a y asam a erkini o rtad an
k a ld ırır v e hüküm ete son verir.
§216. Ü çüncü ola ra k , b ir p re n s in g e liş ig ü z e l g ü c ü y le ,
seçm enler veya seçim biçim i halkın rızası olm adan ve onların ortak
çık arların a aykırı b ir biçim de değiştirildiğinde, yasam a erki de
değiştirilm iş olur. Ç ünkü toplum un yetki verdiklerinden başkaları
se ç im y a p a rs a v e y a to p lu m u n e m re ttiğ in d e n b a ş k a ş e k ild e
seçilenler, halkın atadığı yasam a erki sayılm az.
§217. D ördüncü olarak , halk ın b ir p ren s v e y a s a k o yucu
tara fın d a n yabancı b ir gücün em rine sokulm ası yasam a erkinin
kesinlikle değişm esi v e dolayısıyla d a hükümetin dağılm asıdır.
Ç ünkü insanların bir toplum a girme am acı tam , özgür, bağım sız bir
toplum olarak korunm aları, kendi yasalarıyla yönetilm eleridir; bu,
y asam a erki başka bir gücün eline bırakıldığında ortadan kalkar.
§218. B unun gibi b ir yapı içinde hüküm etin dağ ılm a nedeninin
böyle durum larda niçin prense atfedildiği açıktır. Ç ünkü o kuvvet,
h azin e ve kullanm ak için devletin ofislerine sahip o lduğundan v e
sıklıkla kendisini inandırdığı veya başkalarının yalakalığıyla en üst
hakem olarak kontrol edilm ez olduğuna inandığından, yaln ızca o
m eşru bir otorite iddiası altında bu tü r değişiklikler yönünde büyük
ilerlem eler y ap ab ilecek durum dadır v e kendisine karşı gelenleri
h izip çi, fitn eci v e hüküm etin düşm anları o lara k sin d irm e k ve
b astırm ak o lanağına sahiptir. Y asam a erkinin başka herhangi bir
k ısm ı v e y a h a lk kendi b a şın a y a sa m a o rg an ın ı d e ğ iştirm e y e
yeltenecek, açık ve göz Önünde b ir isyan olm adan, k apasitede ve
dik k ate d eğ er b ir yetenekte, ki öyle o lsa yabancı b ir fatihinkinden
çok farklı olm ayan etkilere neden olurdu, olm am asına rağm en prens
Hükümet Üstüne İkinci Tez 177

bu olanağa sahiptir. Ü stelik, böyle bir h üküm et b içim in d e prens,


yasam a erkinin d iğ er kısım larım dağıtm a v e b u n d an d o lay ı onları
sıradan insanlar durum una sokm a gücüne sah ip o lduğundan, o n lar
asla ona karşı gelerek ya da onun refakati olm adan-onların herhangi
bir fiiline onay verm ek için onun rızası gerekli olduğundan—yasayla
yasam a erkini değiştirem ez. F akat gene d e, y a sa m a erk in in d iğ er
kısım ları, hüküm et üzerindeki herhangi b ir g irişim e h e rh a n g i b ir
şekilde katkıda buîundukları-ve bu y a teşv ik e d e re k y a d a o n lard a
olanı engellem eyerek olur-sürece o n lar su ç lu d u r v e insanların
birbirlerine karşı işleyebilecekleri en büyük s u ç a iştira k etm iş
olurlar.
§219. H üküm etin çözülm esinin b aşk a b ir n ed en i v a rd ır v e bu
neden egem enlik gücünü elin d e bulu n d u ran ın y a p ıla n y a san ın
yürürlüğe konm ası yüküm lülüğünü ihm al etm esi v e bırakm asıdır.
Bu açıkça anarşiye zem in h azırlar ve hüküm eti etk in b ir b içim d e
çözer. Y asalar kendileri için değil, y ü rürlüğe k o n a ra k to p lu m sal
bağları oluştursun diye sivil toplum un her b ir parçasını layık olduğu
yerde ve fonksiyona sahip olarak tutm ak için yapıldığından, bu am aç
tam olarak yerine getirilm ediğinde, hükümet gözle görünür biçim de
sona erer, ve halk düzensiz veya bağsız k arm aşık b ir ço k lu k olur.
İnsanların haklarım güvenceye alm ak için artık adaletin işlem ediği,
ne de to p lu m d a kuvvete yön verecek veya k a m u n u n ihtiyaçlarım
sağlayacak herhangi b ir gücün geriye kalm adığı y e rd e , kesin lik le
b îr hüküm et kalm am ıştır. Y asaların uygulanam adığı b ir yerdeki
durum, yasaların hiç olmadığı bir durum gibidir. Ve yasaların olmadığı
b ir hüküm et, sanırım , siyasetin bir bilm ecesi, in sa n k ap asitesin in
anlayabileceğinin ötesinde ve insan toplum uyla tu ta rsız b ir şeydir.
§220. Bu ve benzeri durum larda, hüküm et çözûldüğünde, h alk
bu kişileri veya hüküm et biçim ini, veya h e r ikisini b ird e n , kendi
güvenlik ve iyiliği için neyi uygun görüyorsa, değiştirerek eskisinden
farklı yeni b ir yasam a erki kurm ak özgürlüğüne sah ip tir. Ç ünkü
toplum başkasının hatası nedeniyle asla doğal v e o rijin al hakkı olan
178 Hükümet Üstüne ikinci Tez

kendini k orum a hakkını kaybetmez» ki bu kurulu bir yasam a erki


ve onun yaptığı yasaların âdil v e tara fsız olarak uygulanm asıyla
olur. F akat insanoğlunun durum u, onların bu çareyi, herhangi b ir
çare aram ak için çok geç olm adan, kullanam ayacakları kadar zavallı
değildir. Halka, yeni bir yasam a organı oluşturarak, kendi kendilerine
bunu sağlayabileceklerini, baskı, hile veya yabancı bir güç iktidara
geldiğinde, söylemek, onlara yalnızca bunun için çok geç olduğunda
v e k ö tü lü k ç a r e y i a ş tı ğ ın d a r a h a t la y a b il e c e k l e r i n i u m u t
edebileceklerini söylemektir. B u aslında onları ilk önce köle olm aya
d a v e t ed ip , ondan sonra o n larm özgürlüğünün sorum luluğunu
alm aktan v e zincirleri kırıldıktan sonra, o n lara özgür insanlar gibi
davranabileceklerini söylem ekten farklı b ir şey değildir. B u güç
bela, eğ er Öyle ise, bir reçete olm aktan ç o k d alg a geçm ektir. Ve
eğer onlar tam am en onun iradesi altında olana kadar ondan herhangi
bir şekilde k açış yolu yoksa, in san lar a sla tiran lığ a karşı güvende
olamazlar. Dolayısıyla, onlaryalnızcaondan kurtulmak hakkına değil,
fak at onu Önlemek hak k ın a d a sahiptirler.
§221. D olayısıyla, ikinci o larak hükümetlerin çözüldüğü başka
b ir yol v ard ır ve bu da yasam a erki v e y a prens veya h e r ikisinin
birden kendilerine duyulan güveni boşa çıkarm asıdır.
İlk olarak, y asam a erki, uyruklarının m ülkünü işgal ederek ve
kendilerini veya toplum un herhangi bir kesim ini insanların hayatları,
özgürlükleri veya servetlerinin sahibi veya gelişigüzel kullanıcıları
yaparak, kendisine duyulan güvene karşı eylem de bulunm uş olur.
§222. İnsanların to p lu m olu ştu rm a nedeni onların m ülklerinin
korunm asıdır v e onlarm seçip yetki verdikleri yasam a erkinin amacı,
toplum un bütün üyelerinin m ülklerinin bekçileri v e koruyucu çitleri
olarak, toplum un h er kesim i v e üyesinin hakim iyetini ılım lı hale
getirm ek ve gücünü sınırlandırm ak içinyasalar yapılm ası ve kurallar
konulmasıdır. Çünkü yasam a erkinin, herkesin bir toplum oluşturarak
güvenceyealm ayı tasarladığı ve kendisi için kendilerinin m eydana
getirdiği y a sa koyuculara halkın kendisini teslim ettiği şeyi tahrip
Hükümet Üstüne İkinci Tez 179

ed ecek b ir y etk iy e sahip olm asının h a lk ın iste n c i old u ğ u asla


d ü şü n ü le m e z. H er ne zam an y a s a k o y u c u la r h a lk ın m ü lk ü n ü
onlardan alm aya ve tahrip etm eye ç a b ala r v ey a o n la rı keyfi b îr
güç a ltın d a köle durum una düşürürlerse, o n la r k en d ilerin i h a lk la
savaş durum una sokarlar. O ndan sonra h a lk o n la ra ita a t etm ekle
artık yüküm lü olm az ve T ann'm n zo rbalık v e şid d e te k a rşı b ütü n
insanlara verdiği ortak sığm ağa sığınm akla b a ş b a ş a bırakılır. H er
ne zam an, dolayısıyla, yasam a erki top lu m u n bu tem el kuralını
çiğneyip v e h ırs, korku, budalalık veya h ile ile k e n d isi veya başka
herhangi birinin ellerine yetki vererek, h alkın h ay atı, özgürlükleri
ve m ülkleri üzerinde m utlak bir güç elde etm e y e çab alad ığ ın d a,
k en d isin e d uyulan b u güveni sarsarsa, o z a m a n o h a lk ın onun
ellerine tam d a zıddı olan am açlarla teslim ettiği gücünü kaybeder;
ve bu güç halkın uygun gördüğü, to p lu m için d e b u lu n m a a m a ç la n
olan güvenlik v e em niyetlerini sağlayacak (h alk ın u y g u n gördüğü
biçim d e) y en i b ir yasam a erki k u rarak o rijin a l ö z g ü rlü k lerin i
yenilem e hakkı olan halka geri döner. B urada y asam a g ücü ile ilgili
genel olarak söylediklerim , aynı zam anda en üst y ü rü tm e gücü için
de geçeri idin K endisine verilen çifte güvene, hem y a sam a erkinin
b ir parçası hem de yasanın en üst uygulayıcısı o lara k , sahip olan
y ü rü tm e organı, kendi keyfi iradesini to p lu m u n y a sa sı o lara k
y erleştirm ey e giriştiğinde, her ikisine b ird en k a rşı gelm iş olur. O
aynı zam anda, toplum un kuvvetini, hazînesini v e d ev let dairelerini,
m illetvekillerini baştan çıkararak, kendi am açlarına a le t etm ek için
kullandığında; vey a açıkça önceden seçm enlerden sö z alarak ve
onlara kendi tasarı larına uygun kişiyi seçmeleri için tahrikler, tehditler,
v a a tler v e başka yollarla dayatm ada bu lu n d u ğ u n d a; v e önceden
neye o y vereceğini ve neyi y asa yapacağını v a a t e d e n b u v ek illere
görev verdiğinde, ona verilen güvene aykırı h a re k e t etm iş olur. B u
şekilde seçmenleri ve milletvekili adaylarını ayarlam ak ve yenim ode!
seçim tarzları düzenlem ek, hüküm eti k ö k lerin d en ko p arm ak ve
kam u güvenliğinin ana kaynağını zehirlem ek değil d e nedir? Ç ünkü
tem silcilerinin seçim ini, aynı m ülklerini korum ak için çektikleri ç it
ISO Hükümet Üstüne İkinci Tez

gibi, kendine ayırarak halk, onların her zaman özgürce seçilebilm esi
ve bu şekilde seçilenin özgürce eylem de bulunması ve ulusun ihtiyacı
v e k a m u y a r a r ın ın , a r a ş tır m a v e o lg u n ta r tış m a s o n u n d a
gerektirdiğine hükm edilenin öğütlenm esinden başka b ir am aç için
bunu yapam az. B u, tartışm aya gerek duym adan ve gerekçeleri
h e r a ç ıd a n t a r t ı p in c e le m e d e n ö n c e o y la r ın ı v e r e n l e r i n
yapam ayacağı bir şeydir. Bunun gibi, bir m eclis hazırlam ak ve kendi
iradesinin tem silcilerini halkın gerçek tem silcilerinin ve toplum un
y a sa koyucularının yerin e koym aya çalışm ak k esinlikle güvenin
boşa çıkarılmasının m üm kün olabilecek en büyük ve bir tü r hüküm eti
d evirm ek için yapılan b ir planın ilanının m üm kün o lab ilecek en
m ükem m el şeklidir. E ğer b ir kim se b una aynı am aç için alenen
verilen ödülleri v e c e z a la n v e böyle b ir tasarıya karşı çıkan ve
ülkelerinin özgürlüklerine ihanet edilm esine sessiz kalm ayan v e n z a
g ö ste rm e y e n h e rk e sin g ö rev d en u z a k la ştırılm a sı v e o rta d a n
kaldırılm ası için çarpık yasaların bütün inceliklerinin kullanılm asını
e k le rs e , y a p ıla n şey k o n u su n d a şü p h e y e y e r k a lm a y ac a k tır.
Toplum un ilk kuruluşuna eşlik eden güvene aykırı bir şekilde hareket
edenlerin toplum da hangi güce sahip olmaları gerektiğini belirlem ek
k o lay d ır; ve b ir kim se böyle b ir şeye b ir kez y e lte n e n e artık
güvenil m ey eceğini görm ezlikten gelem ez.
§223. B elki denilecektir ki, h alk vurdum duym az ve h e r zam an
tatm insiz olduğundan, hüküm etin tem elini halkın dengesiz fikri ve
ne olduğu belli olm ayan kaprisine bağlam ak, onu kesin olarak
dağılm aya m aruz bırakm aktır. E ğer h alk h e r ne zam an eskisinin
b ir kusurunu gördüğünde yeni b ir yasam a erki oluşturacaksa, hiçbir
hüküm et uzun Ömürlü olm az. B una yanıtım : B unun tam tersi söz
konusudur; h alk kolay kolay eski hüküm et biçim inden, bazılarının
im a ettiği gibi, vazgeçm eyecektir. O nlar kolayca alıştıkları çerçeve
içindeki bilinen hataları düzeltm eye ikna olm ayacaktır. Ve eğer
o r ijin a l k u s u r la r o lu r v e y a z a m a n la te s a d ü fi h a ta la r v e y a
düzenbazlıklar ortaya çıkarsa, onları değiştirm ek kolay bir şey, hatta
Hükümet Üstüne İkinci Tez ıs ı

bütün dünya bunun için fırsat olduğunu görse dahi, değildir. H alkın
eski kuramlarım terk etm esindeki bu y av aşlık v e o lu m su z bakışı,
bu krallıkta görülen pek çok devrim i erde, bu v e ön cek i çağ lard a,
hala bizi bir arada tutan veya başarısız g irişim lerin y arattığ ı bazı
aralıklardan sonra, bizi gene kralın eski y a sam a org an ın a, lo rtlara
ve avam kamarasına geri getiren şeydir. Ve h e r ne tü r k ışk ırtm alar
tacın prenslerimizin bazılarının başından alm m asınayol açm ış olursa
olsun, onlar halkı asla tacı başka b ir çizgiye y erleştirm ey e sevk
edecek güçte olmamıştır.
§224. Fakat, denilecektir ki, bu hipotez sık sık devrim olm asının
fitilini ateşlemektedir. B una yanıtım ,
İlk olarak, o bu fitili başka herhangi b ir h ip o tezd en d a h a faz la
ateşlemez. Çünkü halk kötü k o şu llar içine sü rü k le n d iğ in d e v e
kendisini keyfi bir gücün kötü k u lla n ım ın a m a ru z b ıra k ılm ış
gördüğünde ve yöneticilerini Jüpiter'in oğullarına, y apabileceğiniz
kadar, şikayet ettiğinde, onların Tanrı tarafın d an k u tsa n m a sın a v e
iîahlaştırılm asına, onun soyundan gelm esine v e y a y etk i a lm a sın a
izin verin; onlara kimin için veya ne istiyorsanız onu v erin, aynı şey
olacaktır. G enellikle hakka karşı ve kötü m u am ele e d ile n h a lk
herhangi bir fırsatta üzerine konulan ağır yükü hafifletm ek için hazır
olacaktır. O nlar, insanla ilgili m eselelerin d eğ işim i, zay ıflığ ı v e
tesadüfleri arasında kendini sunm ayı uzun sü re bek lem ey ecek b ir
fırsatı dileyecek ve kollayacaktır. Y aşadığı zam an için d e b u n u n
örneklerini görm em iş olan b ir k im se y ery ü zü n d e ç o k a z b ir sü re
yaşam ış olm alıdır. Ve dünyadaki h e r tü rlü h ü k ü m e t b içim le rin d e
bunun Örneklerini k afasın d a can lan d ırm ay an b ir k im se ç o k a z
kitap okum uş biri olmalıdır.
§ 2 2 5 . İk in c i o la r a k , y a n ıtım , b u t ü r d e v r im le r in k a m u
m eselelerinin en u fak b ir yanlış id aresin d e gerçekleşm ediğidir.
Y önetici kesim in büyük hataları, pek çok y a n lış v e uygun olm ayan
y asalar ve insan zafiyetinin bütün sürçm eleri h a lk tarafın d an b ir
182 Hükümet Üstüne İkinci Tez

ayıklanm a vey a hom urdanm a olm adan taşınacaktır. Fakat kötüye


kullanım ların uzun süreli olması, hepsi aynı yönde ilerleyen yalanlar
ve düzenbazlıklar halka tasarım ı görülebilir hale getirir ve onların
neyin altına girdikleri veya nereye sürüklendiklerini görm ezlikten
gelmeleri imkansız hale gelirse, onların o zaman akıllarını başlarına
alıp, yönetim i hüküm etin ilk kuruluş am açlarını onlara sağlayacak
ellere verm eye çabalam aları şaşırtıcı olm ayacaktır. Bu olm adan,
eski isim ler ve özel biçim ler d ah a iyi olm aktan o kadar uzak tır kİ,
onlar doğa durum undan veya s a f anarşiden çok daha kötü olacaktır.
E lverişsiz koşulların hepsi ne kadar b üyük v e yakınsa çare de o
k ad ar uzak ve daha zordur.
§226. Ü çüncü olarak, yanıtım , bu halka güvenlikleri için onların
yeniden yeni b ir yasam a erki kurm a gücü doktrini, yasa koyucuları
onların güvenine, onların m ülkünü işgal ederek, aykırı şekilde
davrandığında, isyana karşı en iyi ç ittir ve onu engellem ek için en
olası araçtır. Ç ünkü şahıslara değil, fak at yaln ızca hüküm etlerin
anayasalarında vey a yasalarında bulunan o to ritey e b ir karşı duruş
olduğundan, kuvvet kullanarak onlan çiğneyen ve kuvvet kullanarak
onları çiğnem elerini haklı gösterenler, h er kim o lu rlarsa olsunlar,
gerçekten ve uygun olarak asidirler. Ç ünkü insanlar, toplum u ve
sivil hükümeti oluşturarak kuvvet kullanımım dışladıklarında ve mülk
v e huzurlarının korunm ası v e aralarındaki birliğin sağlanm ası için
y a sala r yaptıklarında, yasaların karşısın a gene kuvvet çıkaranlar
isyan edenlerdir, yani savaş durum unu geri getirenler ve, uygun bir
dille, asi olanlardır, ki bunu güç sahibi o lan ların otorite sahibi
olduklarını id d ia ederek, ellerindeki kuvvetin cazibesine kapılarak
v e çevrelerindekilerin y alak alığ ıy la yapm ası en yüksek o lasılıkla
m uhtem eldir. K ötülüğü önlem enin en u ygun yolu, bunu yapm ak
c a z ib e s in e b ü y ü k ö lç ü d e k a p ıla n la r a b u n u n te h lik e s in i v e
adaletsizliğini göstermektir.
§227. Ö n ced en sözü edilen h e r iki durum da, y a y asam a erki
d eğ iştiğ in d e y a d a y asa koyucular olu ştu ru lm a am açlarına aykırı
Hükümet Üstüne İkinci Tez 183

şekilde davrandıklarında, suçlu olanlar isyan suçunu işlem işlerdir.


Ç ünkü eğ er herhangi bir kim se k uvvet k u lla n a ra k h erhangi b ir
toplum un kurulu yasam a erkini görevden alır v e toplum un güvenine
uygun yaptıkları yasaları silip süpürürse, o b ö ylece herkesin bü tü n
anlaşm azlıklarım barışçıl b ir karara b ağlam ak v e k en d i araların d a
savaş durum una girm elerine engel olm ak için o n ay lad ığ ı hakem i
görevinden uzaklaştırm ış olur. Yasama erkini ortadan kaldıran veya
değiştirenler, halkın tayini ve onayı dışında kim senin yapam ayacağı
bu karar alm a organını görevden uzaklaştırm ış olurlar. D olayısıyla,
halk ın oluştu rd u ğ u v e başka kim senin k u ram a y ac a ğ ı o to ritey i
o rta d a n k a ld ırara k ve halkın y etk i v erm ed iğ i b ir g ü c ü o rta y a
çıkararak, onlar aslında, yetki olm adan kuvvet kullanm ak olan savaş
durum unu yaratm ış olurlar. Ve böylece to p lu m tara fın d a n kurulan
yasam a erkini ortadan kaldırarak, ki on u n k a ra rla rın a h a lk kendi
iradesinin kararlarıym ış gibi onay v erir v e o n la n n etrafın d a birleşir,
o n lar toplum u bağlayan düğüm ü çö zerler v e h a lk ı y e n id e n savaş
durum una m aruz bırakırlar. Eğer kuvvet kullanılarak y asam a erkini
ortadan kaldıranlar asi ise, yasa koyucuların k en d ile ri d e, h alkın
korunm ası, o n lan n özgürlüklerinin ve m ülklerinin k orunm ası için
yetki verilen yasa koyucular kuvvet k u llan arak o n ları o n lard an
alm aya ve tecavüz etm eye yeltendiğinde, gösterildiği gibi, d a h a a z
öyle nitelendirilm ekten kurtulamazlar. Dolayısıyla, o n lar kendilerini
onları barış ve huzurlarının koruyucuları ve gardiyanları yapanlarla
savaş durum una sokarlar ve uygun b ir şekilde, v e en a ğ ır v e cid d i
şekliyle, isyankardırlar ve asidirler.
§228. Fakat eğer bunun isyana zem in hazırladığını söyleyenler,
halkın itaat etm ek yüküm lü lüğü-onlarm özgürlükleri v e y a m ülkleri
üzerinde yasadışı girişim lerde b u lunulduğunda-olm adığm ı im a
ediyorlarsa; ve egem en olanlar k en dilerine v erilen g üvene aykırı
şekilde onların m ülklerini işgal ettiklerinde, h alk ın o n la n n m eşru
olm ayan şiddetine karşı çıkabileceği sö y len d iğ in d e, bunun sivil
savaşlara veya iç kargaşalıklara fırsat verebileceğini, v e dolayısıyla
dünya barışı için bu kadar tahripkâr b ir d o k trine izin verilm em esi
184 Hükümet Üstüne İkinci Tez

gerektiğini kastediyorlarsa, onlar aynı tem elde nam uslu insanların


hırsızlara ve korsanlara-bu düzensizlik ve kan dökülm esine yol
açabileceğinden-karşı gelm eyebileeeklerini pek ala söyleyebilirler.
E ğ e r bu tü r durum larda herhangi b ir y an lış yapılırsa, suçlanacak
o la n kendi hakkını savunan değil, fak at k o m şularının hakkını
çiğneyendir. E ğer m asum nam uslu insanlar sahip oldukları h er şeyi
sessizce barış adına, onlar üzerinde şiddet uygulayan ellerini uzatana
bırakırlarsa, dünyada n e çeşit bir barışın olacağının düşünülm esini
arzu ederim . B u yaln ızca şiddet v e yağm acılıktan ibaret v e h ırsız
ve z a lim le rin çıkarları için korunacak o la n -b ir b arıştır. K uzu
direnm eden boynunu koparılm ak üzere zorba kurda uzattığında,
kuvvetliyle z a y ıf arasındaki durum un hayran olu n acak b ir barış
durum u olduğunu kim düşünm ez? U lysses v e o na e şlik ed enlerin
s e s s iz c e y u tu lm a la r ın ın a c ıs ın ı ç e k m e k te n b a ş k a b i r şe y
yapm adıkları Polyphem us'un ini bize böyle m ükem m el bir barış ve
hü k ü m et örneği verm ektedir. Ve gururlu b ir adam olan U lysses
şü p h esiz p a s if itaati öğütlem ekte ve o n lara insanoğlu için barışın
ö n e m in i g ö s te re re k v e e ğ e r o n la r ü z e rin d e g ü ç s a h ib i o lan
P o ly p h e m u s'a d ire n irlerse , ne tü r o lu m su z d u ru m la rın o rta y a
çık ab ileceğ in i göstererek, onları sessizce teslim olm ay a d av et
etm ekteydi.
§229. H üküm etin am acı insanoğlunun iyiliğidir; v e şunlardan
hangisi insanoğlu için en iyi şeydir: halkın h er zam an tiranhğın sınır
tanım ayan iradesine m aru z kalm ası m ı, yoksa halkın yön eticilere
o n la r ellerindeki gücün kullanım ında en üst d erecey e çık ıp v e bu
gücü, halk ların ın m ülklerinin korunm ası için değil, fak a t tahrip
edilm esi için kullandıklarında, bazen karşı çıkabilm esi m i?
§230. N e de herhangi bir kim senin şunu söylem esine izin verin:
Y anlış edim , hüküm eti değiştirm eyi arzulayan karışık b ir kafa veya
d e n g e siz b ir ruhu tatm in eden d urum larda sıkça olan gibi bir
nedenden ortaya çıkabilir. B öyle insanların her ne zam an isterlerse
harek ete geçebileceği doğrudur; fakat bu yalnızca onların adil bir
Hükümet Üstüne İkinci Tez 185

şeki İde dağılm ası ve helak olm asına neden olacaktır. Ç ünkü y an lış
edim g en elleşerek büyüyünceye v e y ö n e tic ile rin k ö tü p lan la rı
görü lü r hale gelinceye veya onların girişim leri to p lu m u n b ü y ü k
kesim ini etkileyinceye kadar, direnerek k en d ilerini düzeltm ekten
çok acı çekm e eğilim inde olan halk h arekete g eçm e eğ ilim in d e
olm ayacaktır. Belirli sayıdaki adaletsizlik örnekleri v ey a zavallı b ir
a d a m ın o ra d a b u ra d a m a ru z k a ld ığ ı b a s k ı o n la r ı h a r e k e te
geçirm eyecektir. Fakat eğ er o n lar evrensel o lara k a ç ık k an ıtlara
dayanılarak onların özgürlüklerine karşı planlar yürütüldüğüne ikna
olurlarsa, ve olayların genel gidişatı v e eğilim i yöneticilerinin kötü
niyetlerinden güçlü bir şekilde şüphelenm elerinden b aşk a b ir şeye
y o l a ç m a z sa , b u n u n iç in s u ç la n a c a k o la n k im d ir? B u n d a n
kaçınabilecek olanlar bu şüpheyi kendi ü zerlerin e çek erlerse, kim
bunun o lm am asın a engel o lab ilir? E ğ e r rasy o n e l y a ra tık la rın
duyusuna sahiplerse ve şeyleri buldukları ve hissettiklerinden başka
türlü düşünemiyorlarsa, halk mı suçlanacaktır? Ve bu, tersine, şeyleri
oldukları gibi düşünm eyen v e böyle b ir vaziy ete sokanların h atası
değil m idir? Ben kibir, hırs ve sıradan insanların dengesizliklerinin
b a z e n u lu s la rd a b ü y ü k d ü z e n s iz lik le re n e d e n o ld u ğ u n u v e
fraksiyonların devletler ve krallıklar için ölüm cül o ld u ğ u n u kabul
ediyorum . Fakat yanlış edim in daha çok halkın ahlaksızlığından v e
y ö n eticilerin in yasal otoritesini yıkm ak arzu su n d an m ı, y o k s a
yöneticilerin küstahlığı ve halklarının üzerinde keyfi güç uygulam a
ç a b ala rın d a n mı kay n ak lan d ığ ın ı; baskı v e y a ita a tsiz liğ in m i
d ü z e n siz liğ in ilk o rtay a ç ık ışın a yol a ç tığ ın ı ta ra fs ız ta rih in
belirlem esine bırakıyorum . Em in olduğum şey şudur: H e r kim ki,
ister yönetici ister vatandaş, kuvvet kullanarak y a p re n s y a d a halkın
haklarını çiğnem eye yeltenir ve anayasayı o rtad an kald ırm ak ve
herhangi adıl bir hüküm etin iskeletim yıkm ak için zem in hazırlar, o
k im se en b ü y ü k suçu işle m iş olur. B ir a d a m ın h ü k ü m e tle ri
dağıtm anın b ir ülkeye getireceği bütün kan dökülm e, çap u lcu lu k
tah rip etm e yanlış edim lerinin hesabını v e re b ile c e k kap asited e
o lm asın ı diliy o ru m . Ve bunu yapan k im se h a k lı b ir z e m in d e
186 Hükümet Üstüne İkinci Tez

insanoğlunun o rtak düşm anı ve baş belası o larak nitelen d irilecek


v e ken d in se o şekilde m uam ele edilecektir.
§231. K uvvet kullanarak herhangi b ir k im sen in m ülkünü zorla
alm aya kalkan vatandaşlara veya yab an cılara k u v v et kullan ılarak
direnilebileceği son zam anlarda reddedilm iştir. S anki y a say la en
bü y ü k im tiy azlara v e av an tajlara sahip o la n la r b u n ed en le bu
yasaları, ki bu yasalar aracılığıyla onlar kardeşlerinden daha iyi bir
y ere gelm işlerdir, çiğnem e yetkisine sahip olabilirlerm iş gibi. O ysa
onların kusuru bu nedenle daha büyüktür, hem yasayla d a h a büyük
b ir paya sah ip o lm alarına m innettarlık duym ayan in san lar olarak,
hem de kardeşleri tarafından ellerine teslim ed ilen güveni sarsan
insanlar olarak.
§232. H e r kîm ki hakkı olm adan kuvvet kullanır, aynı toplum da
onu y a sa olm adan kullanan herkes gibi, ken d isin i k e n d isin e karşı
kuvvet kullandıklarıyla savaş durum una sokar; v e o durum da bütün
önceki b ağ lar İptal olur, bütün diğer h ak lar sona e re r v e herkesin
kendisini savunm aya ve saldırgana direnm eye hakkı vardır. B u o
kadar açık b ir şeydir ki, Bare lay’m kendisi, kralların kutsallığının ve
gücünün büyük taraftarı, bunu itira f etm ek z o ru n d a kalm ıştır:
Yani, halkın bazı durum larda krallarına direnm esi m eşru d u r ve bu
onun kutsal yasanın halkın hertürlü isyanını yasakladığını gösterm ek
id d iasında olduğu b ir bölüm de yer alır. B undan d a açık ça anlaşı­
lacağı üzere, onun kendi doktrini gereğince bile, halk bazı durum lar­
da direnebileceğinden, prenslere her türlü direnm e isyan değildir:
O ş u n l a r ı s ö y le m e k te d ir : Q uod siq u is d ica t, E rgone
popu iu s tyra n n ica e c ru d e lita ti & fu r or i ju g u lu m sem per
praebebit? Ergone m ultitudo civita tes suas fa m e, fe rro , efe
flam a vastari, segue, conjuges, & Hberos fortunae ludibrio &
ty r a n n i libidini exponi, in q u e omnia v ita e p e r ic n la o m n e sq u e
m iserias & m olestias a rege deduct patientyr? Num iliis quod
om ni anim antum generi est a natura tributum , denegari de­
bet, ut sc. Vim vi repellant, seseq; ab injur a tueantur? H uic
Hükümet Üstüne İkinci Tez 187

breviter responsum sit, Populo universo negari defensionem ,


quae ju ris naturalis est, neque ultionem quae pra ter naturam
est adversus regem conceäi debere . Quapropter s i rex non in
singuläres tantum personas aliquot privatum odium exerceat,
sed corpus etiam reipublicae, cujus ipse caput est, te . totum
populum , v e l in sig n em a liq u a m e ju s p a rte m im m a n i &
intoleranda saevitia seu tyrannide divexet; p o p u lo , quidem
hoc casu resistendi ac tuendi se ab injuria potestas competit,
sed tuendi se tantum , non enim in principem invadendi: &
restituendae injuriae illatae, non recedendi a débita reverentia
propter accept am injur iam, P raesentem den iq u e im petum
propulsandi non vim praeteritam ulciscenti ju s habet. H orum
enim alterum a natura est, ut inferior de superiori supplicium
sum at. Q uod itaque populus malum, ante quam fa c tu m sit,
im pedire potest, ne fia t, id postquam fa c tu m est, in regem
author em sceleris vindicare non p o te st; p o p u lu s ig itu r hoc
am plius quam privatus quispiam habet: quod huic ; v el ipsis
a d versariis ju d ic ib u s, excepto B uchanano, nullu m n is i in
patientia remedium superest. Cum Ule si intolerabilis tyrannus
est (modicum enim fe re omnio debet) resistere cum reverentia
possit, Barclay contra Monarchom. L Hi. c. 8.
§233. T ü r k ç e d e k i k a rş ılığ ı ş u d u r : F akat eğer herhangi
bir kim se şu soruları sorarsa: Öyleyse halk kendisini Uranlığın
za lim liğ in e ve g a za b ın a m aruz b ıra km a lı m ıd ır? O n la r
kentlerinin yağm alanm asını ve ya kılm a sın ı, k a rıla rın ın ve
çocuklarının tiranın şehvetine ve şiddetine m aruz kalm asını
ve k e n d ile rin in ve a ile le rin in k ra l ta ra fın d a n p e r iş a n
edilm esini ve arzu ve baskının bütün sefilliklerin i görüp ve
hala sa kin sa kin oturm alı m ıd ır? K uvvete k u v v e tle ka rşı
ko ym a k o rta k a yrıca lığ ın d a n , k i doğa buna d iğ e r bütün
yaratıklara kendilerini yaralam adan korum aları için o kadar
serbestçe izin verm iştir, yaln ızca insanın ya ra rla n m a sı m ı
yasaklanm alıdır? Yanıtım: K endini savunm a tabii yasanın bir
ISS Hükümet Üstüne İkinci Tez

parçasıdır; ne de bu toplum a, hatta kralın kendisine karşı


dahi, yasaklanabilir. Fakat onların ondan intikam alm alarına
hiçbir şekilde izin verilm em elidir; bu o yasaya uymaz. Eğer
kra l yâlnızca belli kişilere karşı değil, fa k a t başında olduğu
bütün ulusa karşı nefret duyarsa ve taham m ül edilm ezcesine
b ir kötüye kullanım la bütün halkın veya onun önem li bir
kısm ının üzerinde zalim ce bir tira n lık kurarsa, bu durum da
h a lk direnm e ve ken d isin i yaralanm adan korum a hakkına
sahiptir. Fakat bu şu tedbirle birlikte olm alıdır: onlar yalnızca
k e n d ile r in i sa vu n a ca kla r, fa k a t p r e n s le rin e
saldırmayacaklardır. Onlar kendilerine verilen zararları tamir
edebilirler, fa k a t onlar, herhangi bir nedenle, onun hak ettiği
h ü rm e t ve sa yg ı s ın ır la r ın ı a şm a m a lıd ır: O nlar şim d i
kendilerine yönelik bir saldırı girişim ini geriye püskürtebilirler,
fa k a t g e çm işle m aruz k a ld ık la rı ş id d e tin in tik a m ın ı
alm am alıdırlar. Çünkü bizim için hayatım ızı ve uzuvlarım ızı
savunm am ız doğaldır, fa k a t alt seviyedeki birinin üst seviyedeki
birini cezalandırm ası doğaya aykırıdır. H alk kendileri için
tasarlanan yanlış edim gerçekleşm eden önce onu önleyebilir;
fakat bu yapıldıktan sonra, onlar onun intikam ını kraldan, o
bu alçaldığın yaratıcısı olsa da, almamalıdır. Bu dolayısıyla
halkın genel olarak, herhangi sıradan b îr insanın ötesinde
sa h ip o ld u ğ u b ir a y rıc a lığ ıd ır. S ıra d a n in sa n la rın ,
k a rş ıtla r ım ız ta ra fın d a n da (y a ln ızc a B u ch a n a n h a riç)
sa b re tm e kte n b aşka b ir ç a re le rin in o lm a m a sın a g ö z
yumulmalıdır. F akat halkın bütünü saygıyı elden bırakmadan
taham m ül edilemez Uranlığa direnebilir çünkü baskı ılım lı bir
düzeydeyse onlar ona dayanmalıdır.
§234. M onarşik erkin büyük savunucusunun diren işe verdiği
izin bu kadardır.
§235. O nun buna hiçbir am aca hizm et etm eyen iki sınırlam a
eklediği doğrudur:
Hükümet Üstüne İkinci Tez 189

İlk olarak, o bunun saygı ile birlikte olm ası gerektiğini ifad e
etm ektedir.
İkinci olarak, bu intikam veya cezalandırma olm adan yapılm alıdır,
ve onun bunun için ileri sürdüğü gerekçe alt seviyedeki b îrin in üst
seviyedeki birini cezalandıram ayacağıdır.
İlk olarak, b ir kuvvete baş v urarak karşılık v e rm e d en nasıl
direnilebileceğini veya nasıl saygıyla vurulacağını a n la şılır kılm ak
bazı becerileri gerektirecektir. B ir kalkanla v u ru şla ra m u k av em et
ederek b ir saldırıya karşı duran veya herhangi d a h a sa y g ılı b ir
şekilde, elin d e kılıcı olm adan, saldırganın k e n d in e g ü v e n in i v e
kuvvetini yenm eye çalışan bir kim se kısa sürede diren cin in so n u n a
gelecektir ve böyle b ir savunm anın yalnızca k en d isin i d a h a kötü
b ir durum a sokm aya yaradığım görecektir. B u Ju v e n a l’in k av g a
için düşündüğü kadar saçm a bir direnm e y o lu d u r: u b i tu puisas,
ego vapulo tantum . Ve m ücadelenin başarısı kaçınılm az o larak onun
orada anlattığı gibi olacaktır:

Liberias pauperis haecest:


P ulsatus ragat, & pugnis concisus adorat,
U t liceat paucis cum dentibus inde rev erti.
B u her zam an böyle b ir hayali direnişin, ki b u d iren işte insanlar
y e n id e n v u r a m a y a b ilir le r , v a z iy e ti o la c a k tır . D o la y ıs ıy la ,
direnebilenin yum ruk atm asına izin verilm elidir. Ve o n d an so n ra
bizim yazarım ıza veya herhangi başka b ir k im seye o n u n uygun
gördüğü kadar saygıyla alnında bir y ara açm asına v e y a y ü zü n e b ir
kesik atılm asına izin verin. Y um ruklan saygıyla u z la ştıra b ile n b ir
kim se çektiği zahm etler için, ben hiçbir şey bilm esem de, h e r nerede
onu bulabilirse, bir sivil saygılı dayak arzulayabilir.
İkinci olarak, onun İkincisine yönel ik olarak, A lt düzeydeki üst
d ü zeyd ekin i cezalandıram az'. B u , g e n e l o l a r a k s ö y le m e k
g e rek irse, d o ğ ru d u r an cak o onun üstü o ld u ğ u s ü re c e . F a k a t
190 Hükümet Üstüne İkinci Tez

k u v v ete k u v v etle direnm ek, savaş d u ru m u o lara k ta ra fla rı eş


düzeye getirdiğinden, bütün eski hürmet, saygı ve üstünlük ilişkilerini
iptal eder. O zam an geriye kalan orantı şu olur: H ak sız saldırgana
karşı çıkan, hakim iyetini kurduğunda yasayı çiğneyeni, hem barışı
bozduğu hem de bunu takip eden bütün kötülükler için, cezalandırm a
hakkına sahip biri olarak, onun üstünde y er alır. Barclay, dolayısıyla,
b ir başk a y erde, kendisiyle dah a tutarlı olarak, b ir k rala herhangi
b ir duru m d a direnm enin m eşru olduğunu reddeder. F ak at o o rad a
b ir k ralın o n lar aracılığıyla krallıktan soyunacağı iki durum tayin
eder. O nun sözleriyle,
Q uid ergo, nuliine casus incidere possu n t quïbus populo
sese erigere atque in regem im potentius dom inantem arm a
capere & invader e ju re suo suaque author itate liceat? N u ll i
certe quam diu rex manet. Sem per enim ex divinis id obstat,
Regem honorificato; & qui p otestati résistif, D ei ordinationi
resisit: non alias igitur in eum populo potestas est quam s i id
com m ittal propter quod ipso ju re rex esse destinai. Time enim
se ipse principatu exuit atque in privatis constituit liber: hoc
modo populus & suprior ejjicitur, reverso ad eum sc. Jure illo
quod ante regem inauguratum in interregno hbuit. A t sunt
paucorum generum com m issa ejusm odi quae him e effectum
pariiint. A t ego cum plurim a anim o perlustrem , duo tantum
invenio, duos, inquam, casus quïbus rex ipso fa c to ex rege
non regem se fa c it & omni honore & dignitate regali atque in
subditos potestate destitua; quorum etiemem m em init Winzerus.
Horum unus est, S i regnum disperdat, quemadmodum de Nerone
fertur, quod is nempe senatum populum que Romanum, atque
adeo urbem ipsam fe rro flam m aque vastare, ac novas sib i
sed es quaerere d ecrevisset. E t de C aligula, q u o d p a la m
denunciarit se neque civem neque principem senatui am plius
fore, in q u e anim o h a b u erit interem pto u triu sq u e ord in is
electissim o quoque Alexandriam commigrare, ac u t populum
Hükümet Üstüne İkinci Tez 19Ï

uno ıctu interimeret, unam ei cervicem o p tm it Talia cum rex


aliquis m editatur & m olitur serio, omnem regnandi curam &
animum ilicio abjicit, ae proinde imperium in subditos am ittit,
ut dominus servi pro derelicto habiti dominium.
§236. A lter casus est, Si rex in alicujus dientelam se contulit,
ac regnum q uod liberum a m ajoribus & p o p u lo tra d ïtu m
accepit; alienae ditioni mancipavit. N am tunc quam vis fo r te
non ea metne id agit populo plane ut incommodet: tarnen quia
quod preecipuum est regiae dignitatis am ißt, u t sum m its scil­
icet in regno secundum. Deum sit, & solo D eo inferior, atque
populum etiam totnm ignorantem vel invitwn, cujus libertatem
sartam & tectam consèrvare debuit, in alterius gentis ditionem
& potestatem dedidit; hac velut quadam rengi ab alienatione
effecit, u t nec quod ipse in regno im perium habuit retineat,
nec in eum cui collatum voluit, ju ris quicquam transférât; atque
ita eo fa cto liberum ja m & suae potestatis populum relinquit,
cujus rei exemplum unum annales Scoiici suppeditant Barclay
contra Monarchum. 1. in. c. 16.
T ü r k ç e d e k i k a rş ılığ ı ş ö y le d ir:
§237. Öyleyse, halkın kendi otoritesine dayanarak kendisine
yardım etm e, sila h la r alm a ve k en d isi üzerin d e h a şm etle
hakim iyet kuran kralının üstünde y e r edinm e hakkına sahip
olduğu bir durum olam az mı? O kral olduğu sürece, hiçbir
şekilde böyle bir durum olamaz. K ralın gücüne direnen onu
onurlandıran Tanrı'nın emrine direnir. K utsal kahinler buna
asla izin verm eyecektir. Halk, dolayısıyla, asla, o kendisinin
kral olm asını sona erdirecek bir şey yapm az ise, onun üstünde
bir güçle var olamaz. Çünkü o zaman o kendisini taam dan ve
değerinden m ahrum eder ve sıradan bîr insanın durum una
döner. Ve halk, onu kral yapm adan önce hüküm etin olm adığı
devrede sahip olduğu gücün tekrar kendine dönm esiyle özgür
ve egemen güç olur. Fakat meseleyi bu duruma getiren çok az
Ï92 Hükümet Ü stüm İkinci Tez

y a n lış edim va rd ır ,: K onuyu h er açıdan iy i b ir şe k ild e


d ü şü n d ü kten so n ra , ik i ta n e d ışın d a başka b ir durum
bulam adım . B ir kra lın o nedenle kra l olm adığı ve h alkı
üzerindeki bütün gücünü ve kraliyet otoritesini kaybettiği, ki
bunu Wanzerus da fa r k etmiştir, iki durum vardır.
Birincisi şudur: Eğer o hükümeti devirmeye çabalarsa, yani
eğer o krallığı ve ulusu dağıtma amacına ve tasarısına sahipse.
Aynı Neron için kaydedildiği gibi: yani, o senatoyu ve Roma
halkını katletmeye, şehri ateş ve kılıçla çöplüğe çevirm eye ve
ondan sonra başka bir yere taşım aya kararlıydı. Ve Caligula
için söylendiği g ib i: yani, o a rtık halkın ve senatonun başı
o lm ayacağını ve d ü şü n celeri a ra sın d a h er d ü zeyd eki en
d e ğ e rli in sa n la rı k a tle tm e k ve so n ra İsk e n d e riy e 'd e
em ekliliğini yaşam ak olduğunu açıkça ilan etti. Ve o bütün
insanların te k vuruşta bedenlerinden ayırabileceği te k bir
boyna sahip olm alarını diledi. B u tür tasarılara herhangi bir
k ra l düşüncelerinde y e r verdiğinde ve cid d i olarak teşvik
ettiğinde, o aynı ulusu koruyup kollayacağı düşüncesini de
terk eden Ve sonuç olarak, o uyruklarını yönetm e yetkisini,
aynı bir efendinin terk ettiği köleleri üzerindeki hakimiyetinden
vazgeçm esi gibi kaybeder.
§238. D iğer durum şudur: B ir kra l ken d isin i başkasına
bağım lı hale getirdiğinde ve atalarının ona bıraktığı krallığım
ve kendi ellerine özgür olarak teslim edilen halkını başkasının
hakim iyetine ta b i kıld ığında. Ç ünkü h er ne ka d a r halkına
ka rşı ö nyargılı olm a k n iyetin d e olm asa da, o bu şekild e
kraliyet değerinin ana kısmını, yani Tanrı'dan sonra ve hemen
onun altında, krallığında en üst düzeyde olm ak, kaybetmiştir.
A yn ı za m a n d a çü n kü o Ö zgürlüğünü d ik k a tle ko ru m a sı
gereken halkına ihanet etm iş veya halkını yabancı bir ulusun
egem enliği ve gücü altına girm eye zorlam ıştın Bununla, sanki,
krallığına yabancılaşarak, o krallıkta önceden sahip olduğu
Hükümet Üstüne İkinci Tez 193

yetkiyi, bunu onlara hediye ettiklerine en ufa k bir ha k devri


yapm adan , kendi eliyle kaybeden Ve böylece bu eylem iyle o
halkı serb estleştirir ve onları kendi k en d ileriyle baş başa
bıra kır. B unun ö rn eklerin d en b ir i İs k o ç Y ıllık la r ın d a
görülebilir.
§239. B u d u ru m la rd a B arclay, m u tla k m o n a rş in in b ü y ü k
şam piyonu, bir krala direnilebileceğine ve b ir kralın krallığının sona
e re b ile c e ğ in e izin verm ek zo ru n d a k alm ak tad ır. Y ani, k ısa c a ,
durum ların sayısını çoğaltm am ak için, onu n h an g isi o lu rsa olsu n
h içb ir otoriteye sahip olm adığı durum da o kral d e ğ ild ir v e o n a
direnilebilir. Ç ünkü h er neresi olursa olsun o to rite so n a e rd iğ in d e
krallıkta sona erer ve kral hiçbir otoritesi olm ayan d iğ er insanlardan
biri olur. V e onun örnek olarak verdiği b u iki d u ru m , y u k a rd a
sözü edilenlerden hüküm etleri tahrip etm e a n la m ın d a ç o k a z fark
eder; o burada yalnızca doktrininin dayandığı ilkeyi göz ardı etmiştir.
Ve bu ü zerin d e an laşılan hüküm et b iç im in i k o ru m a m a k la v e
h ü k ü m etin am acı o lan kam u y a ra rı v e m ü lk ü n k o ru n m a s ın ı
hedeflem em ekle kendisine duyulan güvenin sarsılm asıdır. B ir kral
k e n d is in i ta h tın d a n e ttiğ in d e v e k e n d is in i h a lk ıy la s a v a ş
d urum una sok tu ğ u n d a onları kendini o n la rla sa v aş d u ru m u n a
sokan d iğ e r herhangi bir insan gibi kral olm ay an b ir k im seyi
soru ştu rm ak tan neyin alıkoyacağını B a rc la y v e o n u n fik rin d e
olanlar bize söyleselerdi iyi ederlerdi. Aynca, Barclay*in dikkatinden
kaçan şu hususun da fark edilm iş olm asını arzu ed e rim . O d iy o r
kİ, onlar için tasarlanan yanlış edim i h a lk gerçekleşm eden
Önce ö n le ye b ilir. B u n u n la o tir a n lığ a t a s a r ı h a lin d e y k e n
direnm eye izin veriyor. Bu tü r tasarılara (d em ek ted ir) herhangi
bir kral düşüncelerinde yer verdiğinde ve ciddi olarak teşvik
ettiğinde , o aynı anda ulusu koruyup kollayacağı düşüncesini
de terk eder. B öylece, ona göre, kam u y ararın ın ih m al edilm esi bu
tü r b ir tasarının kanıtı olarak veya en azından d iren m en in yeterli
b ir nedeni o larak kabul edilir. Ve bütün b u n ların g e re k ç e sin i şu
sözlerde ifade eder: Çünkü o özgürlüğünü dikkatle korum ası
Î94 Hükümet Üstüne İkinci Tez

gereken halkına ihanet etti; o buna, halkım yabancı bir ulusun


gücüne ve hâkim iyetine teslim olm aya zorladığında ifad esin i
eklem ektedir ki, bunun herhangi b ir anlam ı yoktur. Suç ve k rallık
hakkını ceza olarak kaybetm esi, onun korum ası gereken halkın
özgürlüğünü yitirm esinde zaten saklıdır, halkın hangi şahısların
egem enliği a ltın a girdiği bu durum da bir fark yaratm az. H alkların
hakkı e şit olarak çiğnenm iş o lu r v e o n lar özgürlüklerini, iste r
kendilerine ister yabancı b ir ulusa köle yapılsınlar, yitirm iş olurlar.
Ve yaralam a bu durum da olur ve yalnızca buna karşı onlar savunm a
hakkına sahiptirler. Ve bu kabahate yol açan şeyin ulusların onların
y ö n eticileri o lan şahıslarında değişim i değil, fa k a t hüküm etin
değişim i olduğunu gösteren örnekler bütün ülkelerde bulunabilir.
B ilso n , bizim kilisen in b ir pisk o p o su , v e p ren sle rin g ü c ü ve
ayrıcalığının büyük savunucusu, eğer yanılm ıyorsam , H ıristiyan
tab iiy etin e ilişkin tezinde, prenslerin y etkilerini v e uyruklarının
itaatine olan haklarını kaybedebileceklerini doğrulamaktadır. Ve eğer
bunun nedenini açıkça ortaya koyan bir otoriteye gerek duyuluyorsa,
b en o k u y u cu m u B racto n , F o rte sc u e v e M irro u r’un y a z a rı ve
d iğerlerine, hüküm etim izi v ey a onun düşm anlarını görm ezlikten
g e lm e y e c e k le r in e d a ir k e n d ile r in d e n e n u f a k b i r ş ü p h e
duyulam ayacak yazarlara havale ederim . Fakat sanırım H o o k er
te k başına, kilisedeki otoriteleri için o n a dayanan fakat tu h a f b ir
k a d e rle o n u n b u n u n ü z e rin d e in şa e ttiğ i ilk e le ri red d e tm e y e
girişenleri tatm in etm ek için yeterli olacaktır. O nların kendi planlarını
işletm ek için h ilekâr zanaatkârların araçların ı kullan ıp ku llan ­
m adıkları en iyi burada görülm ekteydi. Ş undan em inim : onların
sivil politikası öyle yeni, öyle tehlikeli ve hem yöneticileri hem de
h a lk ı öyle tah rip edici ki, önceki çağ lard a olduğu gibi bu asla
a ç ık ç a ileri sürülm edi. D olayısıyla, M ısırlı a lt dü zey efendilerin
d a y a tm a la rın d a n k u rtu la n la rın bu tü r h iz m e tç i y a la k a la r ın
h a tıra la rın d a n tik s in e c e k le ri u m u t e d ile b ilir. O n la r b u h a tı­
ra la ra yüzlerin i dönm üş görünürken, hüküm eti m utlak tira n lığ a
dönüştürm eye ve b ü tü n in san ların , kendi a lç a k ru h la rın ın uygun
Hükümet Üstüne İkinci Tez 195

olduğu, kölelik içine doğm asını sağlam aya kararlıydılar.


§240. Burada şu genel soru so rulabilir Prensin mi yoksa yasam a
erkinin mi onların güvenine aykırı hareket edip etm ediğine kim karar
verecek? Bunu m uhtemelen hastalıklı ve fesat insanlar, prens aslında
yalnızca kendisine verilen ayrıcalık yetk isin i k u llan d ığ ın d a, h a lk
arasında yayacaklardır. B una yanıtım : yargıç h a lk olacaktır. Ç ünkü
güvendiği veya vekilinin iyi ve kendisine verilen güvene uygun b ir
şekilde davranıp davranm adığına onu vekili olarak seçen v e vekili
olarak seçm ekle, hala onu kendisine duyulan güvene layık olm akta
başarısız olduğunda, görevden alm a yetkisine sa h ip olandan başk a
kim yargıç olacaktır? Eğer bu sıradan insanların Özel durum larında
m akul ise, o en büyük an’da, milyon]arm refahının söz konusu olduğu
ve aynı zam anda önlenm ediğinde kötülüğün d ah a büyük, h a ssa s
ve düzeltm enin ç o k zo r olduğu yerde niçin b a şk a tü rlü o lsu n ?
§241. Fakat, ayrıca, (Kim yargıç olacak ?) sorusu h içb ir yargıcın
olm adığı anlam ına gelm ez. Ç ünkü yeryüzünde in san lar arasındaki
anlaşm azlıkları yargılayacak b ir hakem ler heyetinin olm adığı yerde
gökyüzündeki Tanrı yargıçtır. Y alnızca o, k î bu doğrudur, hak k ın
yargıcıdır. Fakat her insan diğer bütün durum larda olduğu gibi bunda
d a kendisi için bir yargıçtır, ister bir başkası kendisini on u n la savaş
d u ru m u n a so k su n y a d a so k m asın v e is te r o Ü s tü n Y arg ıca,
Jeptha’nm yaptığı gibi, başvursun y a da başvuım asın.
§242. E ğer bir prens ve halktan bazıları arasında, yasanın sessiz
kaldığı veya şüphe götürür olduğu ve büyük b ir so n u cu o lan b ir
m eseleyle ilgili olarak bir anlaşmazlık çıkarsa, ben böyle bir durum da
uygun hakem in halkın bütünü olması gerektiğini düşünürüm . Ç ünkü
p ren sin k endisine teslim edilen b ir güvene sah ip o ld u ğ u v e on u n
hukukun o rtak sıradan kurallarından ayrıldığı d u ru m lard a, e ğ e r
herhangi bazı kim seler kendilerinin ren c id e ed ild iğ in i v e p ren sin
ona verilen güvene aykırı veya onu aşan şe k ild e dav ran d ığ ın ı
düşünürlerse, halkın bütünü, ki ona başlangıçta o güveni e m an et
eden halktır, gibi kim o kadar prensin eylem lerinin sınırının nereye
Î96 Hükümet Üstüne İkinci Tez

kadar uzanacağını yargılam aya uygun olur? F akat eğ er prens veya


yönetim de h e r kim olursa, bu şekilde belirlenim e izin verm ezse, o
zam an başvuru m ercii gökyüzünden b aşk a b ir y e rd e değildir.
Yeryüzünde bilm en b ir egem ene sahip olm ayan insanlar arasındaki
vey a yeryüzündeki b ir yarg ıca b aşvurm aya izin v erm eyen b ir
kuvvetin olduğu durum , uygun b ir şekilde, başvurunun y alnızca
gökyüzüne olduğu b ir savaş durum udur. Ve bu durum da, yaralanan
tarafın kendisi bu başvuruyu ne zaman yapm asının uygun olacağına
karar verm eli ve ona dayanm alıdır.
§243. Sonuç olarak, her b ir bireyin içine girdiğinde toplum a
verdiği yetki, toplum devam ettiği sü rece asla te k ra r bireylere
dönm ez, fakat her zam an to p lu lu k ta kalır. Ç ünkü bu olm adan
topluluk olmaz, orijinal anlaşm aya aykırı olarak, bir ulus olmaz. Aynı
şekilde, toplum insanların herhangi bir m eclisinde, onlara ve onların
ardıllarına, bu ardıllara verdikleri yön ve otoriteyle birlikte, yasam a
erkini oluşturduğunda, yasam a erki, hüküm et devam ettiği sürece
yetkisini a sla halka geri iade etm ez. Ç ünkü o n lar y asam a erkine
so n su za k ad ar devam etm esi için sahip oldukları siyasal gücü
bırakm ış o lu rlar ve onu geri alam azlar. F ak at eğ er o n lar yasam a
e rk in in süresine s ın ır koym uşlarsa v e herhangi b ir şah ıs veya
m eclisteki b u üstün gücü sadece geçici b ir güç y apm ışlarsa; veya
bu güç otorite sahibi olanların yanlış edim leriyle kaybedildiğinde,
sö z konusu kayıp üzerine veya belirlenen b ir zam anda, bu güç
toplum a geri döner; v e halkın üstün güç olarak eylem de bulunm aya
hakkı v a rd ır v e y asam a gücünü kendi e lin d e tu tm ay a devam eder.
Ya da h alk yeni bir hüküm et biçim i inşa ed er veya eski biçim altında
yasam a gücünü uygun gördüğü yeni ellere teslim eder.
İLYAİZMİRYAYINEVİNDEN Ç IK A N Y A Y IN LA R
FE L SE FE D İZİSİ
Gerçekçilik ve Bilim ................................................................................R udolf Steiner
İnsan Doğası.............................. ................................................................Wilhelm Keller
BiIiminTopIum Üzerine E tkileri.........................................................Bertrand Russell
İk tid a r....................................................................................................Bertrand Russell
Eğitim Ü zerine..................................................................................... Bertrand Russell
Politik İdealler.................................................................................. .Bertrand Russell
Bilimin Toplum Üzerindeki Etkileri ..................................................Bertrand Russell
Özgürlük Yolu..,.....................................................................................Bertrand Russell
Prens............................................................................... ..................Niccolo Machiavelli
Felsefenin; Temel İlkeleri......................................................................Georges Politzer
Böyle Dedi Zerdüşt..........................................................................Friedrich Nietzsche
Putların Alacakaranlığı .................................................................. Friedrich Nietzsche
Ecce H o m o ......................................................................................Friedrich Nietzsche
Deccal - Hıristiyan Karşıtı.............................................................Friedrich Nietzsche
İyinin ve Kötünün Ötesinde...........................................................Friedrich Nietzsche
Ahlakın Soykütüğü Üstüne............................................................. Friedrich Nietzsche
Nietzsche Wagner’e Karşı - Wagner Olayı ...................................Friedrich Nietzsche
Özgürleşme ve Kadın Bedeni........................................................ Derya Şaşman Kayh

PSİKOLOJİ DİZİSİ
Korkuyu Yenmek..................................................... Gerd Hennenhofer-Klaus D. Heil
Özgüven Ö ğrenilebilir............................................................................................... Peter Laus
Sevme S a n a tı.................................................................... ..........................Erich Fromm
Yanılsama Zinciri .......................................................................................Erich Fromm
Kendini Savunan İnsan ..............................................................................Erich Fromm
Sevgi ve Cinsellik Üzerine .................................................................... Sigmund Freud
Totem ve T a b u .....................................................................................................Sigmund Freu
Rüya Yorumu (2 C ilt) .............................................. Sigm
İnsan Doğasını A nlam ak............................................................................. Alfred Adler
Ruhsal Çözümleme ve Bîlinçdışı -Bilinçdışmın Doğaçlaması ........... D.H. Lawrence
İyi Mükemmelden Daha İyidir...................................................................Doris Martin
Yaşamın 16 Temel G ü c ü ..................................... .Helmuth Fuchs~Andreas Huber
Hayatı Ölçülü Yaşamak..............................................Peter Uffelmann-Tobias v. Ecke
Sağlık, Mutluluk ve İnanç................................................................... Helmuth Kolitzus
Kendini A ffe t........................................................................................ Peter Uffelmann
Deli Kanlı ...................................................................................................Taner Güvenir
M İTO LO Jİ—TÂRİH DİZİSİ
Büyük İskender.....................................................................................S ieg fried Lavffer
Troya Savaşı ........................................................................................ Manfred Wöhlcke
As urlular (Tarih, Toplum, K ültü r)......................................... Eva Cancik-Kirchbaum
Antik Mitolojide Kim K im d ir.................................................................. Gerhard Fink
Klasik Yunan Mitolojisinin En Güzel Efsaneleri (2 Cilt).................. Gustav Schwab
Ortaçağdan Mitolojik Ö yküler............................................................. Gustav Schwab
Cermen Tanrı ve Kahramanlarının Efsaneleri (2 Cilt)......................... Reiner Tetzner
Firavun Keops ve Büyücü ............................................................. Karlheinz Schüssler
O dysseia............................................................................................... Manfred Wöhlcke
Cennette Kim K im dir............................................................Ditte - Giovanni Bandini
Japon Mitolojisi ...................................................................................... Afe/ijr Naumann
Hannibal (3 Cilt) ............................................................................... Klemens Peterhoff
Anadolu'daki Galatlarve Galatya T arihî........................................İ .Mehmet A li Kaya
Lilith - Adem'in İlk Karısı .............................................. ......................... Vera Zîngsem
Mitler ve Mitleri Y apanlar........................................................................................John F
Yer Benim Gök Benim - Ünlü Kadın Tanrıçalar....................................Vera Zîngsem
Çin Mitleri ve E fsaneleri.........................................................................................E.T.C.W
Antik Mısır Edebiyatı ........ ...............................................................E.Â. Wallis Budge
Sandığımdaki T anrılar.................................................................................................Alev in
El fier ve K ahram anlar.......... ..................................................................o . A. McKenzie
Elli Ünlü Kişi .............................. :.................................................. „...... Jiames Baldwin
Siegfrieden H ikayesi................................................................................................ James B
Antik Yunan Hikayeleri .........................................................................Ja m e s Baldwin
Kahramanlık Efsaneleri ..........................................................................Ja m es Baldwin
New England'm Başlangıcı ............................................................................ j 0hn Fiske
Destanlar Kitabı ............................................................................ //. Aâeliene Guerber
Ortaçağ Efsaneleri ........................................................................ h : Aâeliene Guerber
Yèni Keşifler Işığında Mısır-Kaîde-Babil-Suriye......................L.W. King - K R . K all
Yeni Dünyanın Mitleri ............................................................................. £>.G. Bringion
İLYA YAYINEVİ K L A SİK R O M A N LA R D İZİSİ

A n a ............................................ ........ Maksim Gorki


Çocukluğum............................. .........Maksim Gorki
Ekmeğimi Kazanırken........... ........ Maksim Gorki
Benim Üniversitelerim.......... ........ Maksim Gorki
Genç Werther*İn A cıları......... J. Wolfgang Goethe
Vadideki Zam bak..................... Honoré de Balzac
Yeraltından N o tla r.................. Fyodor Dostoyevski
İnsancıklar............................... Fyodor Dostoyevski
Kumarbaz................................. Fyodor Dostoyevski
Karamazov Kardeşler (3 Cilt) Fyodor Dostoyevski
Suç ve Ceza (2 Cilt)................. Fyodor Dostoyevski
Budala (2 C ilt)........................ Fyodor Dostoyevski
Beyaz Geceler.......................... Fyodor Dostoyevski
Anna Karenina (3 C ilt).......... ..............Lev Tolstoy
Madam Bovary........................ ....Gustave Flaubert
Vahşetin Ç ağrısı.................... . ...........Jack London
Deniz Kurdu............................. ...........Jack London
MeksikalI ................................. ...........Jack London
Uçurum İnsanları..................... .......... Jack London
Demir Ö k ç e ............................. .......... Jack London
Martin Eden............................ . .......... Jack London
Adem'den Ö nce....................... .......... Jack London
Dava .......................................... ............Franz Kafka
Dönüşüm................................... ............Franz Kafka
Aşk ve G urur............................ ............. Jane Austen
E m m a....................................... ............Jané Austen
Zor Y ıllar................................. ..... Charles Dickens
İki Şehrin Hikâyesi.................. ..... Charles Dickens
Büyük U m utlar........................ ..... Charles Dickens
Jane Eyre (2 C ilt)................... .... Charlotte Bronte
Kırmızı ve Siyah..................... ................... Stendhal
C arm en................................. ..... Prosper Merimèê
Kırmızı Z am bak..................... ...... Anatole France
Ö n c e ......................................... ................ Turgenyev
Babalar ve Oğullar.................. ................. Turgenyev
Germinal (2 C ilt).................... .............. Emile Zola
Nana (2 C ilt)........................... .............. Emile Zola
Bîr Aşk Sayfası........................ .............. Emile Zola
Toprak (2 C ilt)....................... .............. Emile Zola
Meyhane (2 C ilt).................... .............. Emile Zola
Emek (2 C ilt) ......................... ............... Emile Zola
Sefiller (5 C ilt)........................ ............. Victor Hugo
Kamelyalı Kadın..................... ....Alexandre Dumas
Öykülerden Bir Demet........... ........... Anton Çehov

You might also like