Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 23

İslâm'da saliha kadının 22 özelliği -

Müslüman bir kızın / kadının ahlakı nasıl


olmalıdır, nasıl davranmalıdır?
 Ekleme: 21.02.2022 15:37:11
 Güncelleme: 21.02.2022 15:44:14
 İslam

Aile toplumun temel taşıdır. Dinimizde sâliha bir


hanımefendi, toplumun gerçek mimarıdır. Zira o, neslin
korunması ve hayırlı evlât yetiştirilmesi gibi ulvî bir
sorumluluğu yüreğinde taşır.

“Bir erkeği terbiye edin; bir insanı yetiştirmiş


olursunuz. Bir hanımı terbiye edin; bir âileyi, hattâ
toplumun büyük bir bölümünü yetiştirmiş
olursunuz.” denilmiştir.

Çocuğun eğitim gördüğü ilk sınıf, anne yüreğidir. “ ‫َاُاْلُّم‬


‫ َم ْد َر َس ٌة‬/ Anne bir mekteptir.” sözü de bu hakîkatin bir
ifâdesidir. Annenin ağzından çıkan her bir kelime,
çocuğun şahsiyet inşâsında kullanılan bir tuğla
mesâbesindedir.

SÂLİHA BİR HANIMIN 22 ÖZELLİĞİ

Sâliha bir hanımefendi;

1- Âilenin huzurunu temin eden ve gönülleri


aydınlatan âdeta billur bir avizedir.
2- Âilesine cennet saâdeti bahşeden hoş kokulu bir
çiçek, saâdet bahçelerinin en kıymetli tezyinâtıdır.
3- Şefkat, merhamet, iffet, edep, hayâ, tevâzu,
cömertlik, tefekkür ve tahassüs ile zirveleşen
fazîlet âbidesidir.
4- Evinin işlerini, efendisinin ve çocuklarının
hizmetini îfâ ederken dahî Kurʼân-ı Kerîm ile
ünsiyetini ihmâl etmeyen bir gayret ve ferâgat
timsâlidir.
5- Etrâfına gayet latîf bir lisanla, nezâket ve
müsâmaha ile muâmele eden bir zarâfet
numûnesidir.
6- Onun yüreği, kendi yavrusundan başlayarak
yeryüzündeki bütün âcizleri, muhtaçları kucaklama
temâyülü ile dolu bir rahmet dergâhıdır.
7- Mü’minin takvâdan sonra sahip olabileceği en
hayırlı nîmettir.
Nitekim Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve
sellem- Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde:

“Bana dünyanızdan, kadın ve güzel koku sevdirildi;


namaz da gözümün nûru kılındı.”[1]buyurmuşlardır. Yani
sâliha bir hanımı Cenâb-ı Hak sevmiş ve Habîbʼine de
sevdirmiştir.

Âyet-i kerîmede; “Rabbimiz! Bize gözümüzü


aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla…”buyrulması
da sâliha hanım yetiştirmenin ehemmiyetine dikkat
çekmektedir. Bu keyfiyetteki sâliha hanımlar
için Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Cennet annelerin ayakları


altındadır!”[2] buyurmuşlardır.
Yine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sâliha bir
hanımefendiyi şöyle tavsîf etmişlerdir:

“Mü’min, Allâh’a takvâdan sonra en ziyâde sâliha bir


eşten hayır görür. Böylesi bir kadına emretse itaat
eder. Ona baksa sevinç duyar. Bir şeyi yapıp
yapmaması hususunda yemin etse, kadın bunu yerine
getirerek onu yeminden kurtarır. Zevcesinden ayrılıp
uzak bir yere gitse, kadın hem kendi nâmusunu korur
hem de kocasının malı hususunda hayırlı ve dürüst
olur.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 5/1857)
8- Sâliha bir hanımefendi, ilâhî kudretin
insanoğluna lûtfettiği bir şefkat kucağıdır. Âile
ocağındaki fertlerin taşkınlıklarını, bilhassa
çocukların usandırıcı hırçınlıklarını eritecek fazîlet
cevheri, anne kalbidir. O, bir taraftan âileyi mânevî
neşvelerle doldurur, bir taraftan da günah girdapları
ve ahlâksızlık erozyonlarına karşı âilenin koruyucu
zırhı -tâbir yerindeyse- bir paratoneri olur.
9- Sâliha bir hanımefendinin takvâ ve istikâmeti;
kocasını, çocuklarını, akrabalarını ve hattâ
komşularını hayır ve hasenâta teşvik edecek
mâhiyette olur.
Şüphesiz ki âile hayatında bir hanımın en mühim vazife
ve mesʼûliyetleri, kocasına karşı olanlardır. Bu
meyanda sâliha bir hanımefendi;

10- Beyini hiçbir zaman ihmâl etmez, âile fertleri


arasında onu ikinci sıraya düşürmez.
11- Efendisi evine döndüğünde onu kapıda, güler
yüzle karşılar; evinden çıkarken de güzel sözler ve
duâlarla yolcu eder.
12- Üstünü-başını ve evini temiz, tertipli ve güzel
tutmaya dikkat eder. Efendisinin nefretini
celbedecek nâhoş görüntü, kötü koku vb.
menfîliklerden kaçınır.
13- Ev işlerinde ve çocukların hizmetinde kendisi
çok yorulmuş olsa bile bunu belli etmez, beyinin
yanında yüzünü ekşitmez. Onun sıkıntılarını
paylaşır, tatlı diliyle tesellî kaynağı olur,
yorgunluğunu atmasına yardımcı olur.
14- Sâliha bir hanım, efendisini memnun edebilmek
için; onun hislerini, ideallerini, ilgi alanlarını,
zevklerini iyi anlamaya gayret eder. Meselâ
efendisinin yemek yiyeceği, dinleneceği vakitleri iyi
takip eder. Yani bunları hangi vakitte yapmayı
alışkanlık hâline getirmişse, o vakitleri gözetip
hazırlığını zamanında yapar.
15- Sâliha bir hanım, beyine hayırlı ve meşrû her
işinde destek olur.
16- Âile sırlarını kimseye ifşâ etmez.
17- Sâliha bir hanım, efendisinin sevinciyle sevinir,
kederiyle kederlenir. Âdeta iki bedende tek bir
yürek olur.
18- Hayat sürprizlerle doludur. Saâdet mevsimleri
gibi, felâket zamanları da olur. Böyle durumlarda
sâliha bir hanım, elinden gelen hiçbir fedakârlığı
esirgemez. Efendisinin yükünü hafifletmeye gayret
eder. Efendisi evine ne getirebilirse, buna hamd
eder, şükreder, şikâyeti unutur, rızâ hâlinde olur.
19- Sâliha bir hanım, yalnız efendisini sevip
saymakla kalmaz, onun akraba ve dostlarına da
hürmette kusur etmez. Hattâ bir tercih durumunda
kalırsa, kendinden fedakârlıkta bulunup beyinin
âilesine daha fazla yakınlık gösterir. Zira bu
davranışın, efendisini memnun edeceğini bilir.
20- Sâliha bir hanım, Allâhʼın belirlediği mahremiyet
sınırlarına titizlikle riâyet eder. Meselâ yalnız
başınayken, kendisine nikâh düşen birini,
akrabadan bile olsa evine alamaz. Hiçbir zaman saf
ve güzel niyet gözlüğünü takıp da mahremiyet
duvarlarını yıkamaz. Bembeyaz bir elbise gibi olan
nâmus, iffet ve haysiyetine en küçük bir leke
düşürmeme hassâsiyetini muhâfaza eder.
21- Sâliha bir hanımefendi, beyinin davranışlarına
son derece dikkat eder. Şâyet efendisinin bir
hususta asabîleştiğini fark ederse, meseleyi
münâkaşa raddesine vardırmadan, alttan alarak,
sükûnet, sühûlet ve mülâyemetle tatlıya bağlamaya
çalışır.
22- Sâliha bir hanımefendi, kocası ne kadar
asabîleşse de kendisine yakışan edep ve terbiye
dâiresinin dışına çıkmaz. Öfkeyle karışık
münâkaşaların hiçbir hayır getirmeyeceğini, bilâkis
aradaki muhabbet ve saygıyı zedeleyip âile yuvasını
tehlikeye atacağını dâimâ göz önünde tutar.
Kocasının hatâsını anlayıp telâfî edeceği zamanı
sabırla bekler…
İşte bu ve benzeri fazîletlerle kendisini âilesine
hasreden sâliha bir hanımefendi; engin bir sevgiye,
derin bir saygıya ve ömürlük bir teşekküre lâyıktır…

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de


böyle sâliha bir hanımefendinin uhrevî mükâfâtını:

“Kocası kendisinden memnun olduğu hâlde ölen (takvâ


sahibi bir) kadın Cennet’e girer.” (Tirmizî, Radâ’,
10/1161; İbn-i Mâce, Nikâh, 4) beyânıyla müjdelemiştir.

Cenâb-ı Hak bu müjdeye nâil olabilmeyi bütün hanım


kardeşlerimize lûtf u keremiyle ihsan
buyursun… Âmîn!

Dipnotlar:

[1] Nesâî, Işretü’n-Nisâ, 10; Ahmed, III, 128, 199.

[2] Nesâî, Cihâd, 6; Ahmed, III, 429; Süyûtî, I, 125.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş

Kur`an`a göre mü`min kadının vasıfları

Müslüman bir kızın / kadının ahlakı nasıl olmalıdır,


nasıl davranmalıdır?
İslam’ın, hayatın çeşitli alanlarında kadınının nasıl
davranması gerektiğine yönelik kuralları, ayet-i kerime
ve hadis-i şeriflerle belirlenmiş; kadının, anne-baba,
akraba, eş, çocuk, komşu, kardeş, arkadaş ve yaşadığı
toplumla olan bütün ilişkilerinde ideal davranış
biçiminin ne olduğu genel hatlarıyla çizilmiştir.

Öncelikle İslam, ön yargıların aksine, kadını sadece


evde oturan bir ev hanımı, çocuk bakıcısı ve ev işlerini
evirip-çeviren bir düzenleyici olarak görmez. Kadını
aynı zamanda, nesilleri eğitip şekillendiren bir
eğitimci, bir davetin öncüsü ve hayatın çeşitli
alanlarında toplumun bilinçlenme ve kalkınmasının
temel unsuru olarak kabul etmektedir. Yani kadın,
ailenin ve bütün bir toplumun diğer yarısı, diğer
unsurudur; hatta en önemli direğidir.

Aslında kadın ve erkek ayırmadan, her insanda


bulunması gereken erdemler vardır. Bu nedenle konuya
kadın-erkek ayırımı yapmadan genel olarak bakmak
gerekir.

Bununla beraber, kadının kul olarak Rabbine, ümmete


olarak Peygamberine, varlık olarak bütün varlıklara, kız
çocuğu olarak anne-babasına, eş olarak kocasına,
anne olarak çocuklarına, komşu olarak diğer komşu
kadınlara, teyze ve hala olarak yeğenlerine, insan
olarak topluma,.. karşı görev ve sorumlulukları vardır.
Konuya bu açıdan bakınca, sorunun cevabının bir kitap
hacminde olması gerektiği açıktır.

Özetle Müslüman Kız / Kadın:


- Allah’a ve ahiret gününe iman eder. Dünyanın
fitnelerine ve şeytanın hilelerine karşı dikkatlidir.
Rabbi’ne ibadet eder, emirlerini yerine getirir,
yasaklarından kaçınır. Allah’a tam bir teslimiyet
içindedir. Rabbi’ne çokça tövbe eder; hata, ihmal ve
kusurlarından dolayı bağışlanmasını niyaz eder.

- Aile fertlerine karşı sorumluluğunun bilincindedir.


Yaptığı her işte Allah’ın rızasını gözetir. Gücü oranında
iyiliği emreder, kötülükten alıkoyar.

- Kendine karşı görevlerinin bilincindedir. İnsanın akıl,


ruh ve bedenden meydana geldiğini ve her birinin
kendilerine özgü yapıları ve ihtiyaçları bulunduğunun
farkındadır. Bunlar arasındaki dengeye özen gösterir;
birine önem verip diğerlerini ihmal etmez. Bu hususta
da Allah’ın Kitab’ını, Peygamberinin sünnetini ve büyük
zatların yaşantısını kendine rehber edinir.

- İsraf, aşırılık ve kibre kaçmaksızın giyimine özen


gösterir. Allah’ın mükerrem kılıp, meleklerinin secde
etmesini emrettiği, gökler ve yerdekileri hizmetine
amade kıldığı insana yakışır özeni, iç aleminde de
gösterir.

- Anne-babasına iyilik ve ihsanda bulunur. Onların


kıymetlerini bilir, değer verir. Onlara karşı isyankâr bir
evlat olmamaya dikkat eder.

- Kocasına karşı olgun, sevecen ve cana yakın bir eş


olur. Kocasının hoşnutluğunu kazanmaya çalışır. Onun
ailesine karşı saygılı olmaya, iyilik ve ihsanda
bulunmaya gayret eder. Kocasının sırrını saklar. İyilik,
takva ve salih amel işlemede ona yardımcı olur. Onun
gönlünü doldurur, ona mutluluk ve huzur verir.

- Çocuklarına karşı son derece şefkatli bir annedir.


Onların eğitimine yönelik sorumluluğunun farkındadır.
Çocuklarına karşı duyduğu sevgi, şefkat ve merhameti
onlara hissettirir. Gerektiğinde çocuklarını
uyarmaktan, yanlışlarını düzeltmekten geri kalmaz.
Böylece gönüllerine güzel ahlakı yerleştirir, onları
hayırlı ve şerefli işlere yönlendirerek güzel bir eğitim
ile yetiştirmeye çalışır.

- Akraba ve yakınları ile aralarındaki sevgi bağını


devam ettirir.

- Komşularına iyilik ve ihsanda bulunur. Onların hâl ve


durumları ile yakından ilgilenir. Komşuluk hakkını bilir
ve gözetir.

- Kardeş ve arkadaşları ile ilişkileri “Allah için


sevmek.” esasına dayalıdır. Bu ise insanın hayatındaki
en yüce, en temiz sevgidir. Zira, her türlü menfaat ve
şüpheden uzak bir sevgidir. Bu esas üzerine kurulan
ilişki, temizlik ve saflığını Kur’an ve Sünnet’in ışığından
alır. Bu yüzden Müslüman kadın, kardeşleri ile olan
ilişkilerinde dürüst, samimi ve hoşgörülüdür. Bu
kardeşlik bağının devam etmesine özen gösterir.
Onlarla ilişkilerini kesmez, tartışarak ve sürtüşmeye
girerek duygularını incitmez. Mümkün olan hiçbir iyiliği
onlardan esirgemez. Onları daima tebessümle, güler
yüzle karşılar.
- Sosyal ilişkileri ileri seviyededir. Bu sosyalliğini,
dininin esaslarından ve karşılıklı ilişkiler fıkhının üstün
ahlaka ilişkin hükümlerden almıştır.

Ayrıca, Müslüman Kız / Kadın:

- Güzel ahlaklıdır. Bütün insanlara karşı doğru sözlü ve


dürüsttür.

- Hile yapmaz, aldatmaz, ihanet etmez. Yalancı


şahitlikte bulunmaz.

- Nasihat eder. Hayra öncülük eder. Sözünde durur.


Haya sahibidir, iffetlidir.

- Kendisini ilgilendirmeyen işlere karışmaz. İnsanların


mahrem meselelerini araştırmaz.

- Gösterişten uzaktır. Her durumda adaleti gözetir.


Zulmetmez. Sevmediği insanlara karşı da insaflıdır.
Hiçbir insanın başına gelen kötülüğe sevinmez.

- Kötü zanda bulunmaz. Gıybet ve koğuculuk yapmaz.


Sövmez ve çirkin söz söylemez. Kimseyle alay etmez.

- İnsanlara karşı yumuşak ve merhametlidir. Zor


durumda olana yardımcı olur. Cömerttir. Yaptığı
iyilikleri başa kakmaz. Zorluk değil kolaylık gösterir.

- Kıskançlık yapmaz. Yapmacık söz ve davranışlardan


kaçınır. Güler yüzlüdür. Büyüklük taslamaz, alçak
gönüllüdür. Boş işlerle uğraşmaz.

- Hastayı ziyaret eder. İnsanların dertleriyle yakından


ilgilidir. Başkalarını kendine tercih eder. Yapılan iyiliğe
değer verir ve teşekkür eder.
- Örf ve adetlerini İslamî ölçülere uydurur. Büyüklere ve
faziletli insanlara saygı gösterir. Kadınlara uygun olan
işleri tercih eder. Erkeklere benzemeye çalışmaz.

- Hakk’a çağırır. Davetinde nazik ve hikmet


sahibidir. Saliha kadınlarla birarada bulunur.

- İffetli, hayalı ve edep yerlerini korur. Sadece bedenini


değil, gözlerini, kulaklarını haramdan koruduğu gibi,
aklını, kalbini, niyetini de her türlü haramdan korur.

- Sabırlı ve ümitvardır. Allah’ın rahmetinden asla


ümidini kesmez.

- Dini ve ilmi alanda bilgilidir. Faydasına ve zararına


olan şeyleri öğrenir ve ona göre hareket eder.

- Ağırbaşlı ve saygılıdır.

- Fıtridir, doğaldır, olduğu gibi görünür, göründüğü gibi


de olur.

Mühim ve tehlikeli vazifelerde asla sarsılmaz,


gevşeklik göstermez. Allah’a itimat eder.

- Beden ve ruh temizliğine önem verir ve buna uygun


yaşar.

- Kumarcı, içkici, düzenci, oyuncu, aldatıcı, dalkavuk


ve hilekâr değildir.

- Bilmediği bir şey hakkında hüküm vermez.

- Her nerede olursa olsun, hatta kendi aleyhine de olsa,


hak ve adaletten ayrılmaz.

- Düşmanlarına karşı da adaleti ve insafı bırakmaz,


onların düşmanlıkları dolayısıyla adaleti çiğnemez.
- İsraf ve cimrilikten sakınır.

- Ne eliyle ne diliyle hiçbir kimseyi incitmez.

- Varlık zamanında da darlık zamanında da başkalarına


elinden geldiği kadar yardımda bulunur.

- Bir kötülük işlemek ister veya bir haksızlık yapacak


olursa, hemen

- Allah’ı hatırlayarak O’ndan af ve mağfiret diler,


yaptığına pişman olur.

- Kim söylerse söylesin, hakkı kabul eder, ilim ve


hüneri, hikmet ve hakikati nerede bulursa alır ve bunda
taassup göstermez.

- Tembel değildir. Dünya için hiç ölmeyecekmiş gibi


çalışır, yarın ölecekmiş gibi de ahrete hazırlanır;her iki
vazifesini eksiksiz yapar.

- Allah ve Peygamber sevgisini her şeyden üstün tutar.


Allah sevgisi ve Allah korkusu onun bütün vücudunu
kaplar.

- Her ne suretle olursa olsun, şüpheli şeylerden sakınır.

- En büyük gayesi, hakiki bir Müslüman olmaya


çalışmak, Müslümanlığın tayin ve telkin eylediği
faziletleri yaşamak-yaşatmak ve bu suretle bütün
insanlara örnek olmaktır...

İşte İslam’ın, hidayetiyle şekillendirdiği ve gönlünü


hikmetle yoğurup, basiretini aydınlattığı kadının
şahsiyetinden bazı örnekler bunlardır.

Günümüz İslam coğrafyasının pek çok yerinde kadının,


İslam’ın öngördüğü yüksek seviyenin altında olmasının
temel nedeni, dinlerinden uzaklaşmaları, cahiliye
bataklıklarında bocalamaları ve İslam dışı unsurların
peşine takılmalarıdır. Eğer Müslümanlar, fikri ve
manevi kaynaklarına dönüp, kana kana o kaynaktan
içebilseler ve kendilerine asalet ve üstünlük
kazandıran hikmetle azıklanabilselerdi, bugünkünden
çok daha farklı bir durumda olacaklardı.

İslam alemine yönelik saldırılar, özellikle kadının


şahsiyetini hedef almıştır. Bu saldırılar, Müslüman
kadının üzerinden fazilet elbisesini çıkarmaya; bunun
yerine onu görünüm, düşünce ve hayat tarzı olarak
yabancılaştırmaya çalışmaktadır. Bu uğurda çok yoğun
ve sistemli baskı uygulanmaktadır. Ancak, İslam’a
yabancılaştırma çabaları, dinini kavramış, bilgili,
şuurlu Müslüman kadının karşısında başarısız olmaya
mahkumdur.

Mümin Kadınların Özellikleri


Ehl-i iman hanımların vasıfları nelerdir?

Ehli İman hanımların bazı hususiyetlerini şöyle


sıralayabiliriz.

Dindar, İffetli, İtaatkar

"Kadın beş vakit namazını kılar, yılda bir ay orucunu


tutar, ırzını korur ve kocasına itaat ederse cennet
kapıları ona açıktır" (Buhârî, Miskat, II, 202).

Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhümâ)


anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki:
"Dünya bir meta'dır. Dünya metaının en hayırlısı saliha
kadındır." [Müslim, Rada 64, (1467); Nesaî, Nikah 15,
(6, 69).]

Saliha kadın, dindar, iffetli ve itaatkâr olan kadındır.


Bir başka hadiste Resulullah insanın saadetini üç şeye
bağlar: "Saliha kadın, salih mesken, salih binek."
Hadisin devamında, kişinin bedbahtlığı da üç şeye
bağlanır: "Kötü kadın, kötü mesken, kötü binek."
Dünyevî saadetin medarı denince birçok kimsenin
aklına öncelikle maddî zenginlik gelir. Halbuki bir
peygamber nokta-i nazarından, bu meselede maddî
varlık hiç mevzu bahis edilmemektedir. Ailevî huzurun
yokluğunu hiçbir zenginlik telafi edemez. Ayrıca, saliha
kadın sadece dünya hayatı için değil, dünyayı ahiretin
bir tarlası görüp, buradaki hayatı ebedî hayatını
kazanmaya vasıta bilen kimseler için de ayrı bir
ehemmiyet taşır. Saliha bir hayat ortağına sahip kişi,
ahiret ekimini daha iyi yapar. Maddî serveti bir başka
değer kazanır.

Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor:


"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kadın dört hasleti için nikahlanır: Malı için, haseb ve


nesebi için, güzelliği için, dini için. Sen dindarı seç de
huzur bul." [Buharî, Nikah 15; Müslim, Rada 53, (1466);
Ebu Davud, Nikah 2, (2047); Nesâî, Nikah 13, (6, 68).]

"Erkekler kadınlar üzerinde yönetici (kavvâm) dırlar.


Çünkü Allah kimini kiminden üstün kılmıştır ve çünkü
erkekler (kadınlara) mallarından harcamaktadırlar" (en-
Nisa, 4/34). "İyi kadınlar; gönülden boyun eğenler ve
Allah'ın korunmasını emrettiğini kocasının bulunmadığı
zamanlarda koruyanlardır..." (en-Nisa, 4/34).

Ehli-i iman bir hanım namaz, oruç gibi ibadetleri ve


kadınlar üzerine farz kılınmış olan tesettürü yerine
getirmeli ve güzel ahlak sahibi olmalıdır.

Güzel Ahlak

"Müminlerin iman açısından en mükemmel olanı, ahlâkı


en iyi olanıdır." (Buhârî, Edeb, 39) buyurmuştur. Bu
duruma göre ahlâkî açıdan mükemmel bir anlayış ve
davranışa sahip olmayan kişi iman açısından da
kemâle ermiş olamaz. Diğer bir hadiste de şöyle
buyurur:

"İman yetmiş türdür. En üstünü 'Lâ ilâhe illâllah'tır en


aşağısı da yol üzerinde insanlara eziyet verecek bir
şeyi kaldırmaktır. Hayâ da imanın bir bölümüdür." (Ebû
Dâvud, Sünnet, 14).

Güzel ve Çirkin Huylar

İttika: Yüce Allah'dan korkmak, haramdan ve şüpheli


şeylerden sakınmaktır. Böyle bir hale "Takva" denir.
Bunun sahibine de "Müttakî" denilir. Müttakî olan bir
zat, güvenilir ve itimat edilir bir insan demektir. Ondan
hiç bir kimseye zarar gelmez.
İslam önünde insanlar esasen birbirine eşittirler.
Bunların seçkinliği ancak takva iledir. Kur'an-ı
Kerîm'de buyurulmuştur:
"Şüphe yok ki, Allah yanında en iyiniz, en çok müttakî
olanınızdır."
İttikanın karşıtı fısk'dır, fücur'dur. Daha açığı, doğru
yoldan çıkmak, Allah'a asi olmak, haram ve şüpheli
şeylerden kaçınmamaktır. Böyle bir halin sonucu da
felakettir, azabdır.
Edeb: Güzel terbiye ve güzel huylarla vasıflanmaktır,
utanılacak şeylerden insanı koruyan bir hal demektir.
Edeb, insan için büyük bir şereftir. Edebin karşıtı
İsaet'dir ki, kötülük yapmak ve terbiyeye aykırı
davranmak demektir.
Edeb, insanın süsüdür. Edeb, insanı nefsin arzusuna
uymaktan korur ve kurtarır.
"İnsanın edebi, zehebinden (altınından) iyidir"
denilmiştir.
Edebden yoksun olan bir insan, bir toplum için zararlı
mikroplardan daha tehlikelidir.

İhsan: Bağışlama, iyilik etme, bahşiş verme, hayır


olarak yapılması uygun olan bir şeyi yapma demektir.
İhsan, adaletin üstünde bir faziletdir. Bir ayet-i
kerimede buyurulmuştur:
"İhsan ediniz; şübhe yok ki, Allah ihsan edenleri
sever."
Diğer bir ayet-i kerimede de buyurulmuştur:
"Yüce Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsan et."

İhlas: Herhangi bir işi güzel bir niyetle ve saf bir kalb
ile yapmak, işe başka bir şey karıştırmamaktır. Böyle
bir hale, "Hulûs" da denir. Yapılan görevlerin değerleri
ihlasa göre artar. İhlasın karşıtı Riya (gösteriş) 'dır. Bir
görevi yalnız bir gösteriş için veya maddi bir yarar için
yapmaktır.
Riyakar bir insan, temiz ruhlu, iyi bir insan değildir.
Yaptığı işlerin mükafatını Allah'dan dilemeğe yüzü
olmaz. Bir hadîis-i şerifde buyurulmuştur:
"Şüphe yok ki, Allah, sadece kendisi için yapılan ve
kendi rızası için istenen bir işi kabul eder."

İstikamet: Her işte doğruluk üzere bulunmak,


adaletten ve doğruluktan ayrılmayıp din ve akıl
çerçevesi içinde yürümek demektir. Din ve dünya
görevlerini olduğu gibi yapmaya çalışan bir müslüman,
tam istikamet sahibi bir insandır. Böyle bir insan
toplumun en önemli bir organı sayılır.

İstikametin karşıtı, hıyanettir ki, doğruluğu bırakıp


verilen sözü gözetmemek, caymak, emanete riayet
etmemektir, insanların haklarına tecavüz etmektir. Bir
ayet-i kerimede, Peygamber Efendimize hitaben şöyle
buyurulmuştur:
"Emrolunduğun gibi istikamette bulun."
İşte bu ayet-i kerime, istikametin ne kadar önemli ve
gerekli olduğunu göstermeğe yeter.

İtaat: Üst amirin dince yasak olmayan emirlerini


dinleyip ona göre yürümektir. Yüce Allah'ın
buyruklarını dinleyip tutmak bir taattır. İnsanın
mutluluğu da bu taata bağlıdır. Bunun karşıtı isyandır.
Yüce Allah'ın emirlerini dinlemeyen bir insan günahkar
ve hayırsız bir kimsedir ki, kendisini tehlikeye atmış
olur. Artık böyle bir kimseden insanlık ne bekleyebilir:

Kur'an-i Kerîm'de şöyle buyurulmuştur:


"Allah'a itaat ediniz; Allah'ın Peygamberine de, sizden
olan idarecilere de itaat ediniz."

İtimad: Güvenmek ve emniyet etmek, bir şeye kalben


güvenip dayanmak demektir. Halkın güvenini
kazanmak bir başarı eseridir. İktisadî ve içtimaî
hayatın devamı itimadın varlığına bağlıdır. Onun için
insan, güzel ve doğru hareketleriyle herkesin güvenini
kazanmaya çalışmalıdır. İtimada aykırı olan şey,
hiyanettir, işi kötüye kullanmaktır ki, bunun sonucu
pek korkunçtur.

İktisad: Her işte denge üzerinde bulunmaktır.


Gereğinden fazla veya noksan harcama yapmaktan
kaçınmaktır. İnsan iktisada uyma sayesinde rahat
yaşar, hadis-i şerîfde buyurulmuştur:
"İktisad üzere bulunan fakir olmaz."
İktisadın karşıtı israf dır, aşırı gitmektir. İsraf, yemek,
içmek, giyinip gezmek gibi işlerde belli bir ölçüyü
aşmaktır ki, haramdır. Ferdlerin ve cemiyetlerin
yıkılmasına sebebdir. Bunun için ki, Kur'an-ı Kerîm'de
şöyle buyurulmuştur:
"Allah israf edenleri sevmez."
Bir de "Takdîr" vardır ki, bir şeyi gereğinden çok fazla
kısmaktır. Bu da uygun değildir.

Ülfet: Uygun kimselerle güzel bir şekilde görüşüp


konuşmak demektir. İnsanlar devamlı olarak yalnız
başlarına yaşayamazlar. Birbirleri ile görüşmek
zorundadırlar. Güzel bir ahlaka sahib olan kimse,
herkesle güzel görüşür, onların sevgisini kazanır. Bu
hale, "Ünsiyet" de denir. Bunun karşıtı "Uzlet" kenara
çekilmek, yalnız başına kalmak, herkesten
uzaklaşmaktır. Herkesle görüşmek uygun olmadığı
gibi, herkesten kaçınmak da uygun değildir. Bir hadîs-i
şerîfde buyurulmuştur:
"Mü'min ülfet eder ve ülfet olunur. Ülfet etmeyen ve
ülfet olunmayan kimsede ise hayır yoktur. İnsanların
hayırlısı, insanlar için hayırlı olanıdır."

Emniyet: Bir şeye güvenmek manasına geldiği gibi,


insanda doğruluktan ileri gelen bir huy anlamına da
gelir, insanların sırlarını ve mallarını güzelce saklamak
da, bir emniyet halidir. Emniyetin karşılığı "Hiyanettir",
sözünde durmamaktır.
Ferdleri arasında emniyet bulunmayan bir toplum
geleceğinden güven içinde bulunamaz. Emniyeti
kötüye kullanmak münafıklık alametidir. Bir hadîs-i
şerîfde şöyle buyurulmuştur:
"Münafıkın alameti üçtür: Konuşunca yalan söyler, söz
verince cayar, emanet edilince hiyanette bulunur."

İnsaf: Adalet içinde hareket etmek ve gerçeği kabul


etmektir. İnsaf, ciddî ve iyi huylu bir insanın alametidir.
Bunun karşılığı zulümdür, haksızlık etmektir, hak olan
şeyi inkardır. Bir hadîs-i şerîfde buyurulmuştur:
"İnsaf dinin yarısıdır."
Çünkü gerçek din, faydalı olan şeylerin kabul edilerek
yapılması ve zararlı şeylerden sakınılması demektir.
İnsaf sahibi olan kimse, muhakkak dinin yarısını teşkil
eden o yararlı şeyleri anlar ve kabullenir. Böylece
insaf, kendisinde dinin yarısı gibi sayılır.

Beşaşet: Güleryüzlü olmak ve hoş bir hale sahib olmak


demektir. Beşaşet, ruhtaki saflık ve neş'enin yüzde
parıltısı demektir. Karşılığı Ubuset, yüz ekşiliğidir.
İnsan daima güler yüzlü olmalı, hiç kimseye karşı çatık
kaşlı bulunmamalıdır. Güleryüzlülük bir sadaka ve
bahşiş sayılır. Bir hadîs-i şerîfde buyurulmuştur:
"Allah muhakkak ki yumuşak huylu va parlak yüzlü
kulunu sever."

Te'dib: Terbiye etmek, edeb ve ahlak üzere


yetiştirmek demektir. Bunun karşıtı da, terbiyeyi terk
etmek, yapmamaktır. Terbiye işinde asla gevşeklik
yapılmamalıdır. Kendi çocuklarını güzelce terbiye
etmeye çalışmak, her aile idarecileri için vacib olan bir
görevdir. Burada yapılacak dikkatsizliğin zararları
yalnız bir aileye ve ferde değil, koca bir topluma aittir.
Denmiştir ki:
"Baba ile ananın terbiye etmediğini, gece ile gündüz
(zaman) terbiye eder. Zamanın terbiye etmediğini de,
Cehennem terbiye eder."

Teenni: Bir işte acele etmeyip düşünerek hareket


etmektir. Böyle bir davranışa "Teüde" de denir. Vakti
gelip çatan hayırlı bir iş için teenniye (yavaş
davranmaya) gerek yoktur. Fakat henüz zamanı
gelmeyen bir iş içinde acele etmek, pişmanlık
doğuracağından doğru değildir.
Teenni'nin karşıtı istical, acele etmektir. Bir şeyi
zamanından önce elde etmeğe çalışmaktır. Bir hadis-i
şerifde buyurulmuştur:
"Yavaş davranmak (teenni) Rahman'dan, acele ise
Şeytandandır."
Diğer bir hadis-i şerifde de şöyle buyurulmuştur:
"Ahiret işi müstesna, her işte yavaş ve tedbirli
davranmak hayırlıdır."

Ta'zîm: Hürmete değer bir kimse hakkında, büyük


sayıldığını gösterecek şekilde güzel bir davranışta
bulunmak demektir. Bunun karşıtı "Tahkîr"dir,
küçümseme hareketidir ki, asla caiz değildir.
İlim, edeb ve yaş bakımından bizden büyük olanlara
saygı göstermek, bizden küçük olanlara da sevgi
göstermek bizim için bir görevdir. Bir hadis-i şerifde
buyurulmuştur:
"Bizim büyüklerimize saygı göstermeyen ve
küçüklerimize merhamet etmeyen bizden değildir."
(Ömer Nasuhi Bilmen)

Rıza: Hoşnut olmak, uygunluk göstermek herhangi bir


hükmü veya işi kalben hoş görüp kabul etmektir.
Bunun karşıtı kabul etmemek, red etmek, itiraz
etmektir.
Yüce Allah'ın her hükmüne ve her takdirine razı olmak
bir kulluk görevidir. Gerçek olan bir şeye razı olmamak
bir ahmaklık işareti olduğu gibi, batıl bir şeye razı
olmak da bir taşkınlık ve isyan eseridir.
Bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur:
"Allah bir kulu severse, yalvarmasını dinlemek için onu
bir sıkıntıyla sınar."

Hucurat Suresinde, alay etmek, lakap takmak, su-i


zanda bulunmak ve gıybet etmek hususunda nehiy
(yasaklama) vardır. Bu erkekler için geçerli olduğu gibi
kadınlar için de geçerlidir.

"Ey îmân edenler! Bir topluluk, (başka) bir toplulukla


alay etmesin; olur ki(onlar), kendilerinden daha hayırlı
olabilirler! Birtakım kadınlar da (başka) kadınlarla(alay
etmesinler)! Belki (onlar da) kendilerinden daha
hayırlıdırlar. Kendinizi(birbirinizi) de ayıplamayın ve
birbirinizi (kötü) lâkablar ile çağırmayın! Îmandan
sonra fâsıklık ismi (günahla anılmak), ne kötüdür! Artık
kim (bu kötü amelinden vazgeçerek)tevbe etmezse,
işte onlar zâlimlerin ta kendileridir!

Ey îmân edenler! Zannın çoğundan sakının! Şübhesiz


ki zannın bazısı günahtır;(birbirinizin kusûrunu inceden
inceye) araştırmayın; bazınız, bazınızı gıybet etmesin!
Sizden bir kimse, ölmüş kardeşinin etini yemekten
hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! O hâlde Allah’dan
sakının! Şübhe yok ki Allah, Tevvâb (tevbeleri çok
kabûl eden)dir, Rahîm (çok merhamet
eden)dir."(Hucurat, 11-12)

Ayıpları örtmek: İnsanların kusurlarını örtmek,


görmemezlikten gelmek, başkalarına açıklamamak
demektir. Karşıtı "Kusurları yayma"dır.
Başkalarının kusurlarını arkalarından söylemek
gıybettir. Öyle ki, bir kimsenin arkasından boyuna,
elbisesine, yiyip içmesine, gezip yürümesine varıncaya
kadar bir kusurunu dil göz veya el ile işaret ederek
göstermek de bir gıybettir. Çünkü bunları öğrenince
üzüleceğinde şübhe yoktur.
Başkalarına, yapmadıkları kusurları yüklemek de
iftiradır, buhtandır. Bunlar İslam terbiyesine aykırıdır,
kesinlikle haramdır.
Bir hadis-i şerif şöyle buyurulmuştur:

"Ne mutlu o kimseye ki, kendi kusuru kendisine,


başkalarının kusurlarını görmeye zaman bırakmaz."

Onun için insan, kendi kusurunu görüp onu düzeltmeye


çalışmalıdır. Ancak uygunsuz işleri hiç çekinmeksizin
yapıp duran günahkar kimselerin bu çirkin hallerini
arkalarından söylemek gıybet sayılmaz. Bu söyleme ile
çirkin işler kötülenmiş ve başkaları bundan korunmuş
olur. Bir İslam toplumuna karşı, küstahça hareket
ederek ahlaka uymayan şeyleri açıkça yapıp duran
kimselerin bu rezaletini söylemek, toplumsal anlayışın
güzel bir tepkisidir. Yeter ki, bu söyleyiş şahsî bir
kırgınlık neticesi olmasın.

Gıybetin sorumluluğundan kurtulmak için, mümkünse


gıybet edilen kimseden helallık dilemeli, özür
dilemelidir. Bazı alimlere göre, yapılan gıybetten
pişman olup istiğfarda bulunmak yeterlidir. Çünkü
durumu haber verip gıybet edilen kimseden helallik
dilemek, bir üzüntüye, bir dargınlığa sebebiyet vermiş
olabilir. Ancak o kimse bu gıybetten haberdar olmuşsa,
o zaman kendisinden özür dileyerek helallık istemek
gerekir.

You might also like