Professional Documents
Culture Documents
Yüksek Li̇sans Semi̇neri̇
Yüksek Li̇sans Semi̇neri̇
FENOMENOLOJİ VE BİLİNÇ
Selin Güleroğlu1
Öz
Anahtar Kelimeler: fenomen, fenomenoloji, bilinç, saf bilinç, paranteze alma yöntemi
Abstract
In the first part of this study, the phenomenon is defined and the concept of
phenomenology, phenomenology of some concept, method and after explaining its
purpose, in the second chapter, phenomenology and the concept of consciousness will
be discussed and evaluated by taking a path within the framework of Edmund
Husserl's views.
Kısaltmalar:
1
Pamukkale Üniversitesi, Felsefe Bölümü, Yüksek Lisans Öğrencisi
2
İÇİNDEKİLER
ÖZ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------1
I . BÖLÜM
FENOMEN VE FENOMENOLOJI--------------------------------------------------------------3
I.III Fenomenoloji-------------------------------------------------------------------------------------------5
II. BÖLÜM
BİLİNÇ
SONUÇ………………………………………………………………………………-11
KAYNAKÇA--------------------------------------------------------------------------------------13
3
I.BÖLÜM
FENOMEN VE FENOMENOLOJİ
Husserl’in, fenomenolojiyi ortaya koyarken asıl amacı, yeni bir felsefe inşa
etmek istemesiydi. Dolayısıyla onun tasarladığı yöntemdeki merkezi şey bir hakikat
arayışıdır. Husserl’in inşa etmek istediği felsefedeki asıl amaç; kendini gösterenin
ardındaki gerçeklik yani bir özü yakalama çabasıdır.
1.3. Fenomenoloji
Fenomenolojiye göre öz, kavram haline getirilen bir şey değildir, tamamen
gerçekliktir. Aslında bu felsefede temaşa edilen şey gerçekliktir, öz’dür. Dolayısıyla öz
de bu fenomenlerde aranmalıdır. Fenomenlerde aranan hakikat, yargılarla dile
getirilemez dolayısıyla onu betimlemek, geniş kapsamlı dilsel bir ifade ile onu anlatmak
anlamına gelmektedir. (Fenomenolojik Betimleme) Dünya bir fizikçinin gözüyle
bakıldığında bir saf bilince ihtiyaç duyulmaz fakat insan dünyasının hakikati üzerinde
durduğumuzda “Bilinç saf mı yoksa değil mi?” gibi bir soru ortaya çıkmaktadır. İşte bu
noktada, bakış açısının değiştirilmesi gerekmektedir. Çünkü o değiştirilmediğinde, hep
aynı şeyleri görür ve aynı şeyleri söyleriz. Dolayısıyla bir hakikate de ulaşamayız.
6
Doğal tavır sergilenirken, hayatın içinde olan özne gibi bir tutum takınırız. Bu da
hayatın içerisindeki var oluş biçimimizi anlatmaktadır ve böylesi tavır ise bizi hakikate
götüremez. Çünkü doğal tavırda saf bilinç alanı yoktur. Anılarımız, donanımlarımız, iç
niteliklerimiz vardır ve bunlar da hakikati gölgeleyen bir engel oluştururlar. Bundan
dolayı “Husserl, nesne karşısındaki tavrımızın fenomenolojik tavır olması gerektiğini
ifade etmektedir. Çünkü fenomenolojik tavrın yöneldiği varlık alanı “mutlak bilinç
alanı”dır.” (Husserl, 1995: 19) Redüksiyon ile objedeki nitelikler geçici olarak
paranteze alınmalıdır ve böylelikle de öz’e yani hakikate, görünenin ardındaki soyut
gerçekliğe ulaşılabilmektedir.
“Transcendent varlık hangi türden olursa olsun bizlere ancak görünüşü ile
verilebilir. Immanent varlık ise bunun tam aksidir. Husserl’e göre görünüş yoluyla elde
edilen veriler, bir şeyi mutlak veremezler. Çünkü bir şeyi mutlak olarak verememek
görünüşün yapısı gereğidir. (Husserl, 1995: 23)” Immanent varlıklar bir şeyi mutlak
olarak verebildiklerinden dolayı fenomenolojinin ilgilendiği varlık alanı içerisindedir.
Transcendent varlıklar nasıl ki bir şeyi mutlak olarak veremiyorlarsa, immanent varlık
ise onun tam aksi olarak yapısı gereği bir şeyi mutlak olarak verebilmektedir. Şimdi
ikinci bölümde, fenomenolojinin de konusu olan bilincin ne olduğuna ve bazı
problemlerine değinelim. Sonrasında da fenomenolojide bilinç kavramını ele alarak
metnimizi sonuçlandıralım.
II. BÖLÜM
BİLİNÇ
Bilinç kavramı, belki hepimizin sıklıkla zikrettiği fakat üstünde çok derin
düşünülmeyen bir kavramdır. Bilinç denildiğinde, aslında aklımıza basitçe bir şekilde
“farkında olma durumu” gelmektedir. Bu farkındalık, düşündüğümüz ve davranışa
dökülen eylemlerimizden haberdar olmamıza karşılık gelmektedir. Fakat daha derine
inilmeye kalkışıldığında, “bilinç” bu kadar da basit bir kavram değildir. Aksine
tartışmalı ve net şekilde ne olduğu üzerinde hüküm verilememiş ve de hakkında farklı
teorilerin olduğu bir kavramdır. Bu yazıda da bilincin söz konusu tartışmalı kısımları ele
alınacak ve fenomenolojide bilinç kavramına değinilerek bir değerlendirmede
bulunulacaktır.
“David Chalmers, bilinçle ilgili “kolay sorunlar” ile “zor sorunlar” arasında
ayrım yapar. Ona göre kolay sorunlar beynin nesnel şekilde araştırılması ile ilgili olan
sorunlardır.” (Aktaran: Papineau, Selina, 2019: 19) İşte bilinçle ilgili olan zor sorun ise
“öznel bilinç” hakkındadır. Çünkü öznel bilinci tanımlamak ve anlamak pek de
mümkün değildir. Bundan dolayı birçok farklı görüş ortaya çıkmıştır.
“Söz konusu bakış açısı, sadece tek bir kişiye ait değildir. Daha ziyade bir
türdür.” (Nagel, 2015: 154)
10
Aynı zamanda şunu da belirtmek gerekir ki; bir insan diğer bir insanın öznel
deneyimini türleri aynı olduğundan dolayı, tam olarak olmasa bile sınırlı bir ölçüde
bilebilmektedir. Fakat yarasa olmanın nasıl bir şey olduğu hakkında bir şey
söyleyemezler. Çünkü daha önce de ifade edildiği üzere bilincin öznel niteliği, o
organizma gibi olmaklığı gerektirir.
“Ben yarasa olmanın, bir yarasa için nasıl bir şey olduğunu bilme
arzusundayım. Fakat bunu hayal etmeye çalıştığımda, kendi zihnimin kaynaklarıyla
sınırlanırım ve bu kaynaklar bu iş için yetersizdir.” (Nagel, 2015: 150) Bu sözlerinden
de anlaşıldığı üzere T. Nagel yine burada bilincin öznel niteliğini vurgulamakta ve başka
bir türün öznel niteliğini hayal etmeye çalıştığımızda bile kendi zihinlerimizin
kaynakları tarafından sınırlandırılacağımızı ifade etmektedir.
Husserl’e göre sözü edilen bilinç, “saf bilinç”tir. Dolayısıyla bilinç burada
mutlak bir varlığı temsil etmektedir. Fakat realite ise onun tam tersi olan ve görünüşler
alanının kapsamı içerisine gire bir varlık tarzıdır. “Realite görünüş alanına çıkan,
görülebilen ve asla mutlak olarak verilmeyen, olasılığa bağlı olan bir varlık tarzıdır.
Bilinç ise, varlığı bakımından, görünüş alanına çıkamayan, bize görünüş olarak
verilemeyen, gereklilik taşıyan, mutlak bir varlıktır.” (Husserl, 1995: 25)
11
Söz konusu olan bilinç, saf olarak ele alındığında, mutlak bir varlık olduğu
saptanabilir. Bu yüzden kapalıdır ve ne ondan içeri bir şey girebilir, ne de çıkabilir.
Husserl’de bilinç, aynı zamanda yönelimseldir ve onun yönteminde ele alınmak istenen
esas şey ise özü görüleyen yönelim halindeki bir bilinçtir. Ona göre bilinç, doğanın bir
parçası değildir. Çünkü daha önce de sözü edildiği üzere doğa bilimleri de paranteze
alınmış olan alanın içinde yer almalıdır. Bunun sebebi ise doğanın da hakikati
gölgeliyor olmasıdır.
Bilinç varlığı mutlak olan bir varlık alanını temsil eder. Doğa Bilimlerinin de
paranteze alındığı düşünüldüğünden bilincin doğaya bağlı olmayan ve varlığı
kendisinden başka bir alana dayanmayan bir varlık alanı olduğu ifade edilebilir.
Transcendent varlık alanı bilinç karşısında göreceli bir alan olduğundan ve bunun
yanında insan, hayvan, gibi doğadaki birtakım organik realiteler de ayraca alınmalıdır.
Göreceli olan şeyleri mutlak olarak var olan olarak kabul etmek anlamsızlıktan başka
bir şey değildir.
Husserl’e göre saf bilinç, her şeyden önce var olandır. Bu noktada o anlam veren
ve mutlak-birincil olan bir varlık alanı"dır. “Husserl’e göre bilginin niteliği, yani mutlak
ya da göreceli olması, insanın bilgi organlarına bağlı değildir, varlığın niteliğine
bağlıdır.” (Husserl, 1995: 18)
SONUÇ
Bilinç kavramı ise hem fenomenolojide hem de genel itibariyle problemli olarak
ele alınan bir kavramdır. Bunun en önemli sebebi ise bu kavramın öznel açıdan ele
alınmaya çalışıldığında ona verilebilecek cevapların oldukça kapalı olmasından
kaynaklanmaktadır. Çünkü bilincin nesnel deneyimi bir şekilde açıklanabilir fakat farklı
türlerin ve aynı türdeki farklı canlıların öznel deneyimi nesnel bir şekilde açıklanamaz.
Bu noktada Nagel yarasa örneği ile birlikte bilincin öznel deneyiminin “o organizma
gibi olmaklık”ın ne olduğu ile ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. Bundan dolayı bu
öznel deneyim türe özgüdür Nagel’a göre. Husserl ise fenomenolojide bilinç kavramını
ele alırken aslında ortaya koymuş olduğu paranteze alma yöntemiyle bu probleme
çözüm getirmiş gibi görünmektedir. Çünkü Husserl burada saf bilinç kavramı ile özü
görüleyen ve epokhe metoduyla yargılardan arındırılmış bir bilinç kavramını ortaya
koymuştur. Aslında hakikate giden yolun ön yargılardan arındırılmış saf bir bilinç
olduğunu ifade ederek değerli bir yöntemi ortaya koymuş ve az önce sözü edilen öznel
deneyim problemine bir noktada çözüm getirmiş görünmektedir.
13
KAYNAKLAR
Çüçen, A.Kadir, Felsefeye Giriş, Sentez Yayıncılık, 8. Baskı, Ankara, Ocak 2013
Husserl, Edmund, Fenomenoloji Üzerine Beş Ders, çev: Harun Tepe, Bilim ve Sanat
Yayınları, 2. Baskı Ankara, 2003
Husserl, Edmund, Kesin Bir Bilim Olarak Felsefe, Yapı Kredi Yayınları, çev: Tomris
Mengüşoğlu, 2. Baskı, Ekim 1995, İstanbul
Zahavi, Dan, Husserl’in Fenomenolojisi, Say Yayınları, çev: Seçim Bayazıt, 1. Baskı,
2018, İstanbul