Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 9

2.

ÜNİTE HİKÂYE

Hikâye (Öykü): Gerçek ya da gerçekleşmesi mümkün olay ve durumları kişi, yer ve zamana bağlı
olarak anlatan edebî türdür.

Olay eksenli bir yazı türü olan hikâyede temelde bir olay vardır ve olaylar genellikle yüzeyseldir,
fazla ayrıntıya girilmez.

Hikâye; kişiler, olay örgüsü, mekân, zaman, çatışma, konu, tema, anlatıcı ve bakış açısı gibi unsur-
lardan oluşur.

1. Kişiler: Hikâyedeki olay veya durumları, hikâye unsurlarından biri olan kişiler yaşar. Bu kişiler,
öyküleyici metinlerin şahıs kadrosunu oluşturur.

Anlatmaya bağlı edebî metinlerde olayın merkezinde bulunan ait olduğu toplumsal sınıfın/
zümrenin özelliklerini üzerinde taşıyan kişiye tip, toplumsal bir tabakayı değil de sadece kendini
temsil eden kişiye de karakter denir.

Özellikler Tip Karakter

a. Toplumsal bir tabakayı değil de sadece kendini temsil eden kahramandır.


b. Ait olduğu toplumsal sınıfın veya zümrenin özelliklerini üzerinde taşıyan
kişidir.
c. Tek yönüyle ele alınır, o yönleri, kuvvetle vurgulanır.
d. Çok yönlü bir kişiliktir.
e. Birey olarak ele alınır; çelişkileri, acıları, mutlulukları, çıkmazları sadece
kendisine aittir ve kendi- siyle sınırlandırılmıştır.
f. Benzerlerinin ana özelliklerini kendinde topladığı için kendine özgü bir kişiliği
yoktur.
g. Evrensel niteliktedir.
h. Bir insanda olabilecek olumlu ve olumsuz nitelikleri barındıran, çok yönlü
işlenmiş kişilerdir.
2. Olay Örgüsü: Belli bir konu çevresinde var olan birden fazla olayın, sebep-sonuç ilişkisine
bağlı bir biçimde oluşturduğu organik bütüne olay örgüsü denir.

Olay örgüsü birbiriyle ilgisi olmayan olayların rastgele veya peş peşe sıralanması değil,
birden fazla olayın mantıklı ilişkisidir. Hikâyeli anlatımlarda bir ana olayın çevresinde
gelişen birden fazla yan olay, bir ilişki içinde sıralanarak olay örgüsü oluşturulur.

3. Zaman ve Mekan: Hikâyelerde olayların başlaması, gelişmesi ve son bulması belli bir
zamanda ve mekânda geçer. Zaman kavramı; dönem, mevsim, gün ya da an biçiminde ortaya
çıkar.

4. Çatışma: Öyküleyici metinlerde dramatik anlaşmazlık veya aykırılığa çatışma denir. Eserin
tamamında işlenen çatışma; insan ile insan, insan ile toplum, insan ile kendisi, insan ile doğa vb.
şeklinde kendini gösterir.

Birbirine karşıt unsurların, karakterlerin bir arada anlatılması, sergilenmesi ile oluşur.

Kahramanların karşıt tavırları, duruşları; birbiriyle tezat teşkil eden mekânların yan yana,
iç içe sergilenmesi; sunulan yaşam biçiminin iki zıt yüzü, çatışmayı oluşturan unsurlardır.

5. Konu - Tema: Hikâyede ele alınan, üzerinde durulan düşünce, durum veya sorun metnin
konusunu oluşturur. Bir metindeki temel duygu veya kavram “tema” olarak adlandırılır.

6. Anlatıcı ve Bakış Açısı

Anlatıcı; edebî metinlerde, okura olayı anlatan kişidir.

Eseri yazan (yazar) gerçek kişi, edebî metinleri anlatan ise soyut bir kişidir.

Yani anlatıcı, yazar değildir; yazarın kurguya dâhil edip ağzından hikâyeyi anlattırdığı hayali kişidir.

Anlatıcı; eserlerin iç dünyasında olup biten olayları, sorunları, kahramanları, mekânı ve zamanı
gören, bilen, duyandır.

Hikâye ve roman gibi anlatmaya bağlı edebî metinler birinci kişi ya da üçüncü kişi ağzından
anlatılır. Anlatım ya hâkim ya kahraman ya da gözlemci bakış açısıyla verilir.
1. Hâkim (ilahi) bakış açısı:

Hâkim bakış açısında anlatıcı, kendisinden “ben” diye söz etmez, hep III. tekil kişi “o”yu kullanır.

Hâkim bakış açısıyla yazılan eserlerde anlatıcı her şeyi bilir, her zamanda ve her yerdedir.

Olaylara ve kişilere tümüyle hâkimdir.

Kahramanların duygularını, düşüncelerini, kafala- rından neler geçirebileceğini anlar ve anlatır.

2. Kahraman bakış açısı:

Bu bakış açısında olay örgüsü, mekân ve kişiler eserin baş kahramanlarından biri tarafından
anlatılır.

I. kişi ağzından anlatılır.

3. Gözlemci bakış açısı:

Gözlemci anlatıcı, etrafında olup bitenleri bir kamera gibi izler, tarafsız bir tutumla gözlemlerini
okura aktarır. Gözlemci anlatıcı, ilahi anlatıcı gibi her şeyi bilmez.

III. tekil kişi “o”yu kullanır.

Aşağıdaki edebi metinlerin hangi bakış açısıyla yazıldığını altındaki boşluklara yazınız.

• Kestaneci başını kaldırmış, ona bakıyordu. Mangalın kıyısında kabukları yarılmış, kızarmış
kestaneler diziliydi. Bir kıvılcım sıçradı. Canı pek istemiyordu, ama kabuklarını soydurup
biraz alsa belki... Kestaneci bağırdı:
— Ne dikildin orda ulan, yol üstünde maşatlık taşı gibi. Bas git hadi!

• Yağmurlar dindi. Ovanın böğründeki hafif eğimli toprak kanallar tarlalarda biriken fazla
suyu denize akıttı; akıntının oluşturduğu birikintilerde sivrisinekler ve kurbağalar arttı.
Tarlalar da kanalların toprakta bıraktığı nemi sakladı, pamuğunu büyüttü.

• Saat dörde doğru uyandım. Sabah yaşadığım öldürücü saatleri düşündüm. Bu duruma nasıl
geldim? Neden bana yaşama- sını öğretmediler? Neden bana, bizden bu kadar, gerisini sen
bulup çıkaracaksın, dedikleri zaman isyan etmedim? Hayata atılmak gibi bir çılgınlığı nasıl
yaptım? İnsanların dünyasına atılmayı nasıl göze aldım?
Hikâye: Serim (giriş), düğüm (gelişme), çözüm (sonuç) bölümlerinden oluşur.

HİKÂYE TÜRLERİ
Olay Hikâyesi Durum Hikâyesi Ben Merkezli Hikâye Küçürek Hikâye

Kahramanın daha çok Öykünün bir alt


Klasik öykü de denir Kesit hikâyesi de kendi ruh hâli ve hayal türüdür.Minimal öykü
denir. dünyasını yansıttığı olarak da adlandırılır.
hikâyelerdir.

Az sayıdaki kelimeyle
Olaylar kahraman yoğun anlamlar
Ağır basan öge olaydır Olay ögesi ikinci
anlatıcı bakış açısıyla aktarma gücüne sahip
plandadır.
verilir. olan sanatsal iletişim
araçlarıdır.
Hayatın bir kesiti
kendi doğası içinde ele Hikâyenin ana Başı ve sonu yoktur,
Serim-düğüm-çözüm
alınır. Serim-düğüm- kahramanı yazarın okurun düş gücüne
bağlamı içinde oluşur.
çözüm aşamalarına kendisidir. bırakılır.
dikkat edilmez
Merak ögesi ön planda Küçürek hikâyenin üç
Bireyin bunalımları,
Merak ögesi canlı değildir. Başı sonu önemli belirleyici
çıkmazları anlatılır.
tutulur belli değildir. özelliği vardır:
Kahraman genellikle
Bitmemişlik duygusu Kısalık, yoğunluk ve
düş dünyasına sığınır.
vardır. birlik.
Bu tarz öykünün önde Yalnızca bir anın
Kurucusu Fransız Kurucusu Rus sanatçı
gelen temsilcisi saptaması olan
yazar Maupassant’tır Anton Çehov’dur.
Franz Kafka’dır. anlatılardır.
Kelime eksiltme,
zaman- mekân
Ömer Seyfettin bu Bizde Memduh Şevket
Bizde ilk temsilcisi ayrıntılarını silme bir
türün başarılı Esendal bu türün ilk
Haldun Taner’dir. durumu
örneklerini vermişti. örneklerini vermiştir
minyatürleştirme
vardır.
Diğer sanatçılarımız:
Refik Halit, Reşat Sait Faik Abasıyanık
Ferit Edgü, Haydar
Nuri, Sabahattin Ali, bu türün
Bilge Karasu, Oğuz Ergülen, Hulki Aktunç,
Yakup Kadri, Orhan ustalarındandır. Tarık
Atay, Nezihe Meriç Necati Tosuner, Vüs’at
Kemal, Fakir Baykurt, Buğra, Ferit Edgü,
O. Bener, Murat Yalçın
Necati Cumalı, Samim Rasim Özdenören
Kocagöz...
Hikâyenin Tarihsel Gelişimi:

Dünya edebiyatında ilk hikâye örneği 14.yy.da İtalyan Boccacio tarafından yazılan
Decameron (On Gün)

Türk edebiyatında hikâye türünün ilk örnekleri 19.yy.da Tanzimat Dönemi’nde verilmiştir.

İlk hikâyemiz: Letaif-i Rivayet (Ahmet Mithat Efendi)

Batılı anlamda ilk küçük realist hikâyemiz: Küçük Şeyler (Samipaşazade Sezai)

Tanzimat’tan sonra Edebiyatıcedide Dönemi’nde de tekniğin güçlü olduğu hikâyeler


yazılmıştır.

Millî Edebiyat Dönemi’nde ise sanatçılar millî kaynaklara yönelmişler; millî tarihi,
Anadolu’nun sosyal hayatından konuları hikâyelerde ele almışlardır.

Cumhuriyet Dönemi’nde (1923 - 1940) Hikâye

1923 - 1940 yıllarında hikâye yazarlarımız gözleme dayalı gerçekçiliğe yönelmişlerdir.

Hikâye bu dönemde bağımsız bir tür olarak görülmüş, olay hikâyesi tarzında hikâyelerin yanında
Memduh Şevket Esendal’la başlayan ve Sait Faik Abasıyanık’la devam eden durum hikâyeleri
yazılmaya başlanmıştır.

Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Reşat Nuri Güntekin gibi Cumhuriyet
Dönemi’nin ilk yıllarının roman yazarları, hikâye türünde de eserler yazmışlardır. Ancak dönemin
ilk yıllarında hikâye türüne daha çok ağırlık veren yazar, Reşat Nuri Güntekin’dir.

Reşat Nuri’yi izleyerek ilk hikâye kitaplarını 1923 - 1940 yıllarında yayımlayan yazarlar Kenan
Hulusi Koray, Sadri Ertem, Sabahattin Ali ve Sait Faik Abasıyanık’tır.

Bu dönemde sanatın toplum üzerinde bir işlevinin olması gerektiği düşüncesi egemen olmaya
başlamıştır. Bu anlayışla da hikâyeler yazılmaya başlanmıştır.
Cumhuriyet Dönemi’nde (1940 - 1960) Hikâye

1940 - 1960 yılları Cumhuriyet Dönemi’nde ele alınan konuların çeşitliliği artmış, daha çok
gözleme dayanan gerçekçi hikâyeler yazılmıştır. Anadolu’ya, halkın yaşamına ağırlık verilmeye
başlanmıştır.

Bu dönemin hikâyelerinde “millî–dinî duyarlılık”, “toplumcu–gerçekçi anlayış” ve “bireyin iç dün-


yasını esas alan anlayış” gibi bazı eğilimler görülmektedir.

1. Toplumcu Gerçekçi Sanat Anlayışı

• Ezen - ezilen ilişkisi, ideoloji, sosyal realizm…

https://kurguluyorum.com/edebiyat-notlari/toplumcu-gercekci-sanatcilar/

2. Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Sanat Anlayışı:

• İnsanı toplumsal yönüyle değil psikolojik yönüyle ele alırlar. Modern yaşamın etkilerini tespit
etmek için psikolojiden yararlanırlar. Eserlerinde çağrışımlara dayalı sanatsal bir üslupla ruh
tahlillerine yönelmişlerdir.

https://kurguluyorum.com/edebiyat-notlari/bireyin-ic-dunyasini-anlatan-sanatcilar/

3. Dinî Yönelimi Öne Çıkaran Sanat Anlayışı:

• İnsanların iç dünyalarını, ferdî duyuş tarzları ve inançların edebî eserlere yansıtmayı ilke
edinen bir yönelimdir.

• Sezai Karakoç, İsmet Özel, Cahit Zarifoğlu, Mustafa Miyasoğlu, Sevinç Çokum, Rasim
Özdenören, Erdem Bayazıt, Hüseyin Atlansoy, Nazan Bekiroğlu

Açık ve Örtük İleti

Öğretici metinlerle edebî metinlerin iletileri birbirinden farklıdır.

Öğretici metinlerde (makale, fıkra,röportaj vb.) ileti, tektir ve anlaşılırdır. Bu nedenle öğretici metinlerde ileti
açıktır.

“Teknoloji insan yaşamını kolaylaştırmaktadır.” cümlesinde ileti olan teknolojinin insan yaşamındaki olumlu
etkisi, açık biçimde ifade edilmektedir.

Edebî metinlerde ise ileti, kesin bir yargıya dönüştürülerek verilmez, metnin dokusuna sindirilir. Bu nedenle
edebî metinlerin iletisi, örtük iletidir.

You might also like