Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 142

Anadolu Türk Beyliklerinin Kuruluşu

Maveraünnehir ve Horasan bölgelerini istila eden Moğollar, 1220 yılından itibaren


bu bölgede yaşayanları batıya doğru göç etmeye zorlayınca, Sultan I. Alaeddin
Keykubad (1220 – 1237) büyük dalgalar halinde Anadolu’ya gelen Türk boylarını,
Anadolu Selçuklu Devleti’nin uç adı verilen sınır bölgelerine yerleştirdi. Anadolu
Selçuklu Devleti, 1277 tarihinde, Moğolların Anadolu’nun mülkî ve askerî
idaresini ele geçirmeleriyle, sona ulaşmış bulunuyordu. Ancak son Selçuklu
Sultanı II. Gıyaseddin Mesud’un Kayseri’de 1308 yılında ölümüyle varlığını
resmen sona erdirmişti. Moğollara karşı koyamayan Selçuklu sultanları varlıklarını
ve geçimlerini Moğol hanlarının himaye ve yardımlarıyla 1308’e kadar
sürdürebilmişlerdi.
Bu yüzyılda Anadolu’da Moğol baskısına karşı koyan yegâne unsurlar ise Türkmenler
olmuştur. "Türk göçer toplulukları” olarak tanımlanabilen Türkmen toplulukları
Moğolların baskıları sonucu uç bölgelere ve sarp yerlere yerleşmişlerdi. Anadolu’daki
yerleşik köylü ve şehirli Türk unsurlar da Türkmen kaynaklıdırlar.

Böylece Türkmenler Anadolu’nun batısını, yani Selçukluların yeniden geri alamadıkları


Batı Anadolu ve Marmara Bölgesi’ni ellerine geçirmişler ve fetih ettikleri her bölgede de
bir Türkmen Devleti kurmuşlardı.
Bu yeni Türkmen devletlerine çiftçi, tüccar, esnaf, zenaatkâr ve bilginler de Moğol
istilâsına uğramış Selçuklu şehirlerini terk ederek gelip, yerleşmişlerdi. Diğer taraftan
Orta Anadolu halkında bu beyliklerin bünyesinde yeni yerleşik yerlere gelmiş,
katılmışlardı.
Böylece 14. yüzyıl Anadolusu’na baktığımızda önemli Türkmen devletleri olarak şu
yapılaşmanın oluştuğu görülür;

- Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da (Diyarbakır vs.) Karakoyunlu ve Akkoyunlu


Beylikleri,
- Güneydoğu Anadolu’nun bir kısmında (Elbistan-Maraş) Dulkadiroğulları Beyliği,
- Adana ve çevresinde Ramazanoğulları Beyliği,
- Güneybatı Anadolu’da (Eğridir, Antalya çevresi) Hamitoğulları,
- Konya ve çevresinde, Karamanoğulları Beyliği,
- Kastamonu bölgesinde, Çandaroğulları Beyliği,
- Kırşehir ve çevresinde, Ertanaoğulları Beyliği,
- Kütahya ve çevresinde, Germiyanoğulları Beyliği,
- Manisa ve çevresinde, Saruhanoğulları Beyliği,
- Aydın ve İzmir çevresinde, Aydınoğulları Beyliği,
- Milâs ve çevresinde, Menteşeoğulları Beyliği,
- Bergama, Balıkesir ve Çanakkale havalisinde, Karasî Beyliği,
-Söğüt, İznik ve sonra Bursa havalisinde, Osmanoğulları Beyliği

adıyla tarih sahnesinde yer alan feodal yapılı devletçikler oluşmuştu.


14. ve 15. yüzyılın ilk
yarısında Anadolu’da
oluşan sanat ve
mimarlık
etkinliklerini dört ayrı
grupta toplamak,
alınan-verilen etkileri
de açıklayacaktır.

Bunlar;
- Sonraki gelişmelerde Osmanlı mimarisinin kaynağı olan Batı Anadolu,
-Anadolu Selçuklu mimarisinin fazla bir değişiklik göstermeden devam ettiği
Karamanoğullarının yönetimindeki Orta Anadolu,
-Siyasal bağları Azerbaycan yöresiyle ilişkili olan ve mimarisi 13. yüzyılın ikinci
yarısından itibaren sıkı bir bağlantı gösteren Doğu Anadolu,
-Ve Türklerin Anadolu’ya egemen olduğu tarihten itibaren Mezopotamya ve Suriye sanat ve
mimarlık gelişmesinin etken olduğu Güneydoğu Anadolu’dur.
KARAMANOĞLU BEYLİĞİ (1256-1483)

Çok birimli camiler:

Harim, payelere oturan ve iki doğrultuda (güney-kuzey ve doğu-batı) gelişen


kemerlerle kare veya dikdörtgen birimlere ayrılmış, bunlar kubbe veya
tonozlarla kapatılmıştır. Kubbeli birimler daima mihrap ekseninde yer alır.

Aksaray Ulu Cami (1431).


Ermenek Meydan Camii (XIV. yy. veya XV. yy. 1. çeyreği),
Konya İplikçi Camii (1332/33 ve 1430/31),
KARAMANOĞLU BEYLİĞİ (1256-1483)

Selçuklulardan sonra Orta Anadolu’da güçlü


bir biçimde varlıklarını duyuran Karamanoğulları
Beyliği’nden (1256-1483) değişik amaçlı pek çok
mimarî eser kadar bir yapı bütünlüğünde külliye
işlevini yüklenmiş eserlerde günümüze ulaşmıştır.
Karamanoğulları Beyliği’nin önce mirasçısı olduğu
Anadolu Selçuklu yapılarını onarıp kullandığı da
bilinmektedir. Bu tür yenilenen yapıların önemli iki
örneği Aksaray Ulu Camii (1431) ile Konya İplikçi
Camii’dir. Konya İplikçi Camii (1332) Hacı Ebubekir
tarafından inşa edilmiştir.

Karamanoğulları Beyliği’nin özgün cami


mimarisi örneklerini ise herbiri ayrı özelliklere sahip
yapılar olarak Karaman, Ermanak ve Mut’ta
Toroslar’ın içindeki köylerde, Balkusan ve
Güneyyurt’ta buluyoruz.

Aksaray Ulu Cami - 1431


Aksaray Ulu Cami - 1431

Karamanoğulları cami mimarisinde geleneksel sahınlı Ulu Cami plan yorumlarını kullanmışlardır. Dikdörtgen plan yorumu içinde
mihrap duvarına paralel sahınlar halindeki mekânlardan biri ahşap mahfelle bütünleşmiştir. Bu plan yorumunda duvarlar, payeler ve yüksek
sivri kemerler muntazam kesme taştan örülmüş, üst örtü, şahnişli mahfel ahşaptan, oyma ve boyalı, bezemeli olarak yer almıştır.
Aksaray Ulu Cami - 1431
Aksaray Ulu Cami - 1431
Aksaray Ulu Cami - 1431
Ermenak Meydan Cami - 1434

Karamanoğulları mimarisinde ulu cami plan


şeması mihrap önü kubbeli ve kubbesiz olarak iki
şekilde yorumlanmış, bazı ulu cami yapılarında
yenilik olarak, dikdörtgen planın dar kenarında, derin
ve yüksek bir son cemaat yeri yer almıştır.
Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından inşa ettirilen
Ermenak Ulu Camii’nde (1302) anıtsal bir son
cemaat yeri yer alır. Ermenak Meydan Camii’nde
(1434) son cemaat yerinden başka bir mihrap önü
kubbesiyle, yine Karaman’da Hacı Beyler Camii
(1358) mihrap önü kubbesi, Anadolu Selçuklu
geleneğinde piramit külahlıdır.
Ermenak Meydan Cami - 1434
Ermenak Meydan Cami - 1434
Konya İplikçi Cami -1333
Konya İplikçi Cami
Konya İplikçi Cami
Kâgir taşıyıcılı ve düz çatılı camiler:

Doğu-batı doğrultusunda (enine) gelişen dikdörtgen planlı harim, mihrap


duvarına paralel uzanan paye ve sivri kemer sıralarıyla üç veya dört sahna
ayrılmıştır. Toprak kaplı düz çatı kemerlerin taşıdığı kirişlere oturur. Son cemaat
yeri yoktur ve girişler yan cephelerde yer alır. Bu tipin oluşumunda Artuklu ve
Selçuklu mirasının yanı sıra Suriye-Memlûk etkilerinin rol oynadığı düşünülebilir.

Ermenek / Ulu Cami (1302/03),


Karaman Hacıbeyler Camii (1356).
Arapzade Camii (1493/94)
Dikbasan Camii (1493/94)
Ahşap direkli ve düz çatılı mescitler ve camiler:

Harim ahşap direklere oturan kirişlerin taşıdığı, toprak kaplı düz çatıyla
örtülüdür. Bu yapılar ahşap direkli Anadolu Selçuklu camilerinin ufak boyutlu
türevleridir.

Ermenek Akça Mescit (1300/01),


Konya Meram Camii (XV. yy. 1. çeyreği),
Niğde Şah Mescidi (1413/14).

Merkezî kubbeli cami:

Bu tipin tek örneği olan yapı 1441 civarına tarihlenen Mut’taki Lâl Ağa
Camii’dir. Enlemesine dikdörtgen biçiminde olan harim, merkezî bir kubbe ve
bunu yanlardan kavrayan yarım kubbelerle örtülüdür.
Mut Lal Ağa Cami – 1356 - 1390

Karamanoğullarının alışılmamış bir plan


şemasıyla inşa ettikleri cami ise bir menzil
yerleşmesi olan Mut’ta Alâaddin Bey’in
emirlerinden Lâl Ağa’nın (1356-1390) inşa
ettirdiği Cami’dir. Lâl Ağa Camii, enine
dikdörtgen plan üzerinde 10.20 metre çapında
merkezî bir kubbe ve iki yanda beşik tonoz örtülü
olmasıyla önemli bir yeniliğe sahiptir.

Karamanoğulları Beyliği’nden iki usta adı


da günümüze ulaşmış, Ermenak’taki Meydan
Camii’nin Mimar Emin Rüstem Paşa Camii
adıyla tanınan, diğeri ise Karamanoğlu II.
İbrahim Bey İmareti ahşap işçiliğiyle tanıdığımız
Karamanlı Ömer bin İlyas Usta’dır.
Mut Lal Ağa Cami – 1356 - 1390
Karamanoğlu İbrahim Bey İmareti (1432-33)

Karamanoğulları mimarisinin toplu


örneklerini bulduğumuz Karaman’da önemli bir
külliye, II. İbrahim Bey İmareti (1432-33) adıyla
tanınmaktadır. Bu külliyenin ana yapısı kubbeli
medrese planında inşa edilmiştir. Kubbeli medrese
plan bütünlüğünde ve iki katlı olarak inşa edilen
yapıda, mescid, medrese, darülkurra, tabhane,
imaret işlevlerine sahip mekânlar yer alır. Bu
bütünlük önünde ise bir tarafında çini bezeli
minarenin yükseldiği beş bölümlü, üç kubbeli bir
son cemaatyeri yer alır. Karamanoğullarının
özellikle Karaman’da meydana getirdiği yapılara
baktığımızda birçok yeni mimarî oluşumlarla
karşılaşılır. Cami, tekke, revaklı avlu, kubbeli
medrese planı gibi planların çeşitli müşterek
uygulamaları gibi, organik bir bütünlük görülür.
Karamanoğlu İbrahim Bey İmareti (1432-33)

İbrahim Bey İmareti’nde türbe ve yol aşırı


çeşme ile böyle organik birliktelik sağlanması
gibi, bir yapı bütünlüğünde çok çeşitli işlevlerin
yerine getirilmesi ise en büyük yeniliktir.
Karamanoğlu İbrahim Bey İmareti (1432-33)
Karamanoğlu İbrahim Bey İmareti (1432-33)

Karamanoğlu II. İbrahim Bey İmareti’nde görülen taş işçiliği ve bezeme özellikleri, ahşap
işçiliği ve bezemesi, gene özellikle çini mihrabında (İstanbul Arkeoloji Müzesi, Çini Eserler)
görülen özellikler, Karamanoğullarının bulundukları coğrafyadaki taş, ahşap gibi malzemeyi
kullanarak, doğrudan mirasçısı oldukları Anadolu Selçuklularının mimarî ve taş, ahşap işçiliğine
bağlı kalmışlar, ancak kendi üsluplarını da yaratmışlar, çini sanatında ise onlardan tamamen
ayrılarak Osmanlı çini sanatıyla ilişki kurmuşlardır. Diğer taraftan türbedeki altın yaldızlı alçı
lahitlerde görüldüğü gibi güneyden (Meşatta Sarayı) gelen tesirleri almışlardır.
Karamanoğlu İbrahim Bey İmareti (1432-33)
Karamanoğulları Beyliği gibi, Anadolu Selçuklu mirasına doğrudan sahip olan ve
Eşrefoğulları Beyliği Yapıları Anadolu Selçuklularından ilk ayrılan beylik ise Eşrefoğulları Beyliği’dir. Anadolu
Beyşehir Eşrefoğlu Cami – 1296 - 1299 Türk Beylikleri içinde en kısa ömürlü beylik olan Eşrefoğulları Beyliği’nin önemli
külliyesi, Eşrefoğlu Seyfeddin Süleyman Bey tarafından Beyşehir’de inşa ettirilen
külliyedir.
Eşrefoğulları Beyliği Yapıları
Beyşehir Eşrefoğlu Cami – 1296 - 1299

Beyşehir Eşrefoğlu
Süleyman Bey Külliyesi (1297-
1299), Anadolu Selçuklularının
ahşap destekli ulu camileri
geleneğinde inşa edilmiş, doğusunda
Süleyman Bey’in 1301 tarihli
kümbeti ile bitişiktir. Yola bağlı
cephe kuruluşuyla, ahşap işçiliğiyle
önemli olan cami bütünlüğünde
Eşrefoğlu Beyliği’nin Anadolu
Selçuklu mimarisinden farklı
özellikler taşıdığı hemen
anlaşılmaktadır. Mihrap duvarına
dik yedi sahınlı yapıda ahşap destek
ve kirişleri ile yüzeylerindeki kalem
işleri önemlidir. Mozaik çini mihrap
ve ceviz ağacından minber
ayrıcalıklıdır.
Beyşehir Eşrefoğlu Cami – 1296 - 1299
Beyşehir Eşrefoğlu Cami – 1296 - 1299

Cami yakınındaki medrese, küçük


hamam ve ırmak üzerindeki köprüsü ile
olduğu kadar, 16. yüzyılda geçirdiği büyük
onarım sırasında katılan çok kubbeli, dışı
dükkanlı bedesteniyle de Osmanlı erken
dönemi Bursa’daki Ulu Cami Külliyesi ile
Edirne’deki Eski Camii Külliyesi’nin külliye
kuruluşu yönünden öncüsü olarak görülebilir.
Beyşehir Eşrefoğlu Cami – 1297 - 1299
Beyşehir Eşrefoğlu Cami – 1296 - 1299
Beyşehir Eşrefoğlu Cami – 1296 - 1299
Beyşehir Eşrefoğlu Cami – 1296 - 1299
Beyşehir Eşrefoğlu Cami – 1296 - 1299
Beyşehir Eşrefoğlu Cami – 1296 - 1299
Beyşehir Eşrefoğlu Cami – 1296 - 1299
Candaroğulları Beyliği Yapıları
Kastamonu Kasaba Köyü Mahmut Bey Cami - 1366

Beyşehri Eşrefoğlu Camii gibi büyük olmasa da özellikleriyle benzer olan bir ahşap destekli
cami de Çandaroğlu Mahmut Bey’in Kastamonu’ya bağlı Kasaba Köyü’nde inşa ettirdiği
Kasaba Köyü Camii’dir (Mahmut Bey Camii) (1366).
Candaroğulları Beyliği Yapıları
Kastamonu Kasaba Köyü Mahmut Bey Cami - 1366

Dört ahşap sütun üzerine mihrap duvarına dik üç sahınlı olarak inşa edilen yapı, ahşap işçiliği ve ahşap üzerine kalem işleriyle
önemlidir. Dikdörtgen plan bütünlüğünde tamamen ahşap olarak üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunur. Kapı kanatları işçiliği
ve bezeme kuruluşuyla Kastamonu’daki İbn-i Neccar Camii (Eligüzel Camii) (1353) kapı kanatlarıyla benzerdir. Ankaralı
Mahmut Vakkasoğlu Abdullah ve 1356 tarihini veren İbn-i Neccar Camii ahşap ustasının, Kasaba Köyü Camii kapı kanatları ve
ahşap işçiliği ile ilgisi olmalıdır.
Kastamonu Kasaba Köyü Mahmut Bey Cami - 1366
Kastamonu Kasaba Köyü Mahmut Bey Cami - 1366
Candaroğulları Beyliği Yapıları
İbni Neccar Cami - 1353

Diğer taraftan Çandaroğlu


Beyliği’nden günümüze
ulaşan tek kubbeli cami
olan İbni Neccar Camii,
Osmanoğullarının
Bursa’da Alâaddin Camii
(1326) ile İznik’teki Hacı
Özbek Camii’nden (1330)
sonraki bir uygulama
olduğu görülür.
İbni Neccar Cami - 1353
İbni Neccar Cami - 1353
Kastamonu İsmail Bey İmareti - 1460

Yapı, kuruluş itibariyle zâviyeli / tabhâneli plana


sahiptir. Arka arkaya aynı yükseklikte iki büyük
kubbe ve öndeki kubbenin iki yanında orta
mekâna birer küçük kapı ile açılan tonozlu
asimetrik tabhâne mekânlardan meydana gelen
camide mihrap önündeki kubbeli birim
kuzeydeki kubbeli birime göre daha küçüktür.
Doğudaki yan mekân sivri tonozla örtülü olup
genişliği öndeki kubbeli mekânın genişliğine
yakındır. Batıdaki yan mekân ise güneye doğru
biraz uzatılmış olup birbirinden duvarla ayrılan
iki birimden meydana gelmektedir ve her ikisi de
sivri tonozla örtülüdür.
Kastamonu İsmail Bey İmareti - 1460 Tabhaneli Cami, Türbe, Medrese, İmaret,
Han, Hamam ve sonradan inşa edilen
Bedesten ile büyük bir yapılar topluluğudur.
Ters “T” plan yorumundaki tabhaneli cami
önünde yüksek kemerli örme taş payeli beş
bölümlü bir son cemaat yeri yer alır. Avlusu
revaksız medrese de külliyeye 1475 yılında
katılmıştır. Kendir Hanı olarak tanınan Han
(1454)’ın ana beden duvarları kesme taş,
içteki iki katlı revak bölümleri ise ahşap
olarak inşa edilmiştir.
Kastamonu İsmail Bey İmareti - 1460
Medrese. Caminin kuzeyinde bulunan medrese kesme taş ve moloz taşla inşa edilmiş olup tek katlı, açık avlulu ve iki eyvanlı bir
plana sahiptir. Avlunun güney yönünde yer alan ana eyvan kubbe ile örtülüdür. Batıdaki giriş eyvanı ile avluyu üç yönden
çevreleyen odalar ise beşik tonozlarla örtülmüştür. Dışarıya bir veya iki pencere ile açılan on adet odanın avlu yönünde birer
ocak nişiyle sayıları ve yönleri değişen dolap nişleri bulunmaktadır. Medresede vaktiyle mevcut olan ahşap revaklar yıkılmıştır.
Germiyanoğulları Beyliği

Germiyanoğluları Beyliği de Çandaroğulları Beyliği gibi Osmanoğulları Beyliği ile sınırdaştı. Ve


aynı gelenek-görenekle yaşayan Türkmen Beylikleri idiler. Germiyanoğlu'larının meydana getirdiği
mimarî örneklerin sayısı fazla olmamakla beraber ulu cami, tek kubbeli ve ters “T” planlı, şemaları
severek cami mimarisinde kullanmışlardır. Osmanoğulları’yla yakın oluşları, onları erken tarihlerde
Osmanlı Beyliği hakimiyetine sokmuş, bu nedenle eserleri bu hakimiyetten sonra ortaya konmuş olsa
da, Germiyanoğulları’nın mimarî özelliklerini yansıtmıştır.
Kütahya Kurşunlu Cami - 1377
Tek kubbeli en erken camileri
Kütahya’da Kurşunlu Camii (1377)
olup, Afyon’daki Akmescid’e örnek
olduğu söylenir.
Her iki yapı da taş dokulu ve son
cemaat yerleri kapalıdır.
Kütahya Kurşunlu Cami - 1377
Kütahya Yakup Bey İmareti – 1390 - 1428

Germiyanoğlu Beyliği’nin önemli bir


yapısı ise Kütahya’daki II. Yakub Bey
İmareti’dir. (1411)

Bu yapı ters “T” plan şeması


bütünlüğünde çeşitli işlevleri
bünyesinde toplamıştır. Ortada aydınlık
fenerli kubbe altında granit bir şadırvan
yer alırken kıble tarafında mescid, sağ
yanda tabhane (misafirhane), soldaki
tabhane eyvanı çinili lahitle birlikte
türbe mekânına eklenmiş, böylece sol
tabhane türbe için ziyaret yeri
olmuştur. Girişin iki yanındaki köşe
mekânları ise medrese işlevini yerine
getirir.
Kütahya Yakup Bey İmareti – 1390 - 1428
Kütahya Yakup Bey İmareti – 1390 - 1428

Cephenin ortasına içeri çekilmiş, üç bölümlü son cemaat yeri artık bir geçiş
mekânıdır. Cephe kuruluşuyla farklı olan II. Yakub Bey İmareti sol tarafta yer alan
Türkçe taşa kazılı vakfiyesiyle de ayrıcalıklı bir yapıdır.
Kütahya Yakup Bey İmareti – 1390 - 1428

Esasen Karamanoğlu II. İbrahim Bey’in Karaman’daki İmareti ile tek yapı
bünyesinde birden fazla işlevi yerine getirmesi bakımından benzerse de
Karmanoğulları kubbeli medrese planını iki katlı yorumlayarak gerçekleştirmişti.
Germiyanoğulları mimarı ise ters “T” plan yorumunda gerçekleştirmiştir.
Kütahya İshak Fakih Cami - 1433
Kütahya İshak Fakih Cami - 1433
Kütahya İshak Fakih Cami - 1433
MENTEŞEOĞLU BEYLİĞİ YAPILARI

Menteşeoğulları bir taraftan Anadolu Milas Ulu (Ahmet Gazi) Cami - 1378
Selçuklu Ulu camilerine uyan plan
şemasıyla ki, mihrap önü kubbeli ve
mihrap duvarına dik üç sahınlı
Milas’taki Ulu Camii ile geleneğe bağlı
mimari ürünler ortaya koymuştur.
(Ahmet Gazi Camii) (1378)
Diğer taraftan Menteşe’deki ilk Osmanlı
valisi Firuz Bey’in inşa ettirdiği
Cami’de (1394), Erken Osmanlı
mimarisinde yaygın olarak kullanılan
çok işlevli cami planı olan ters "T”
planını en iyi şekilde uygulayan örnek
olmuştur.

Menteşeoğulları tarafından tek kubbeli


olarak inşa edilmiş yapılar da
bulunmaktadır. Bu tipte inşa edilmiş
toplam beş cami içerisinde Balat İlyas
Bey camii nitelikleriyle öne
çıkmaktadır.
Milas Ulu (Ahmet Gazi) Cami - 1378
Milas Ulu (Ahmet Gazi) Cami - 1378
Bu yapı da yerel özellik olarak ana beden duvarına bitişik rampalı, açık şerefeli minare ile de
Menteşeoğulları cami mimarisinde özgün bir yenilik yaratmıştır.

Milas Ulu (Ahmet Gazi) Cami - 1378


Eski Çine Ahmet Gazi Cami (14. yy. İlk Yarısı)
Balat İlyas Bey Cami - 1404

Menteşeoğulları Beyliği’nin,
Timur tarafından yönetimleri iade
edildiği yıllarda İlyas Bey, Balat’ta
bir külliye inşa ettirmiştir. İlyas
Bey Külliyesi (1404), cami,
medrese, türbe, hamam ve antik
tiyatro önünde inşa edilmiş han
yapılarından meydana gelmiştir.

Kare plan üzerine 14 metre


çapındaki kubbesiyle cami, revaklı,
şadırvanlı avluyu çeviren medrese
ve türbe mekânlarıyla organik bir
bütünlük içindedir. Böyle organik
bütünlük içindeki külliye kuruluşları
klasik Osmanlı döneminde Mimar
Sinan ekolünün yarattığı plan
şemalarında mükemmel
uygulanacaktır. Bu nedenle Balat
İlyas Bey Külliyesi Osmanlı külliye
tipolojisinde kullanılan bir plan
yorumunun öncüsü durumundadır.
Balat İlyas Bey Cami - 1404

İlyas Bey Camii büyük tek kubbesiyle, olduğu


kadar cephe kuruluşuyla da farklı bir uygulama
sergiler. Burada duvar et kalınlığında yer alan
üç açıklıklı, Bursa kemerli, korkuluk levhalı
giriş, cephe ortasında, son cemaat yerinin
simgesi durumundadır. Hacimsel bir değeri ve
işlevi yoktur. Bu durumuyla
Germiyanoğullarından II. Yakup Bey
İmareti’nin (1411) cephe kuruluşunda yer alan
cephe içine çekilmiş, üç bölümlü küçük son
cemaat yerinin öncüsü olarak düşünülebilir.

Ancak Balat İlyas Bey Camii cephesinin iki


kademeli kuruluşu, iki yandaki palmet bezemeli
taş kuşaklar ve cümle kapısındaki iki renkli taş
işçiliği farklı bir anlayışın, yani Menteşe Beyliği
mimarisinin özgün örneği olma niteliğini
kazandırmıştır. Cami Somaki mermerden
mihrabındaki bezemeleri kadar, iki katlı pencere
düzenlemeleri ile de önemlidir.
Balat İlyas Bey Cami - 1404
Balat İlyas Bey Cami - 1404
Balat İlyas Bey Cami - 1404
Balat İlyas Bey Cami - 1404
Balat İlyas Bey Cami - 1404
Milas Firuz Bey Cami - 1394

Firuz Bey Camii’nde ters "T” planı


Osmanlı’nın örneklerinden farklı olarak,
mescid mekânı daha bağımsızlaştırarak
yapı bütününde yer almış, şadırvanlı avlu
mekânı küçülerek, üst örtüsü yerel ve
yerleşik bir teknikle, taş bindirme
tekniğiyle örtülmüştür.

Minare ise mescid mekânının kuzeydoğu


köşesinde, ana beden duvarları üzerinde
yer almıştır. Böylece ters "T” plan yorumu
bütünlüğünde kubbe ve minaresiyle
mescid mekânı yapı dışından
algılanabilmektedir.
Milas Firuz Bey Cami - 1394
Yerel renkli mermer taş blokların kullanılışı
ve işçiliği özellikle de çift açıklıklı
düzenlemesiyle son cemaat yeri, kalem işi
taş saçak çıkması, taş işçiliği ve
korkuluklarıyla anıtsal bir giriş cephesi
bütünlüğüyle yapı önünde yükselmiştir.
Osmanoğullarının İznik’teki Yeşil Camii
(1388-1392) önündeki anıtsal son cemaat
yerine benzerliğiyle önemlidir.
Milas Firuz Bey Cami - 1394 Bursa Orhan Cami - 1335
Milas Firuz Bey Cami - 1394

Mermer mihrabın bordüründe Mimar Musa bin


Abdullah ile nakkaş Musa bin Adil’in adının
okunması, Menteşeoğullarının iki sanatkârını
tanımamızı sağlamıştır.
AYDINOĞULLARI BEYLİĞİ

Aydınoğulları Beyliği Batı Anadolu’da, bugünkü Aydın ilinin doğusunda, İzmir ilinin
güneyinde, Manisa ilinin doğusunda ve Denizli ilinin Buldan ilçesinde hüküm
sürmüşlerdir.
Beylik 1308’e kadar Anadolu Selçukluları’na, 1308-1312 arasında İlhanlılar’a tabi
Germiyanoğulları’na, 1312-1335 arasında doğrudan İlhanlılar’a tabi olmuş, 1335-
1390 arasında tamamen bağımsız kalmış, 1390-1402 arasında Osmanlılar’a
katılmış, Ankara Meydan Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin dağılması üzerine tekrar
bağımsızlığına kavuşmuş, 1402-1425 arasında, Gazi Cüneyd Bey’in idaresi
altında bazen bağımsız, bazen Osmanlılar’a tabi olarak varlığını sürdürmüş,
1425’te kesin olarak Osmanlı Devleti tarafından ortadan kaldırılmıştır.

Aydınoğulları’nın coğrafî konumu, bu konumum biçimlendirdiği siyasî ve ticarî


ilişkileri mimarilerinin ilham/etki kaynaklarını da belirlemiştir. Birgi Ulu Camii’nde
(1312) olduğu gibi, bir yandan gerek tasarımı gerekse de mozaik çini bezemesi
ve ahşap ayrıntılarıyla Selçuklu geleneğine sahip çıkan Aydınoğlu mimarisi,
diğer yandan Şam kökenli bir mimarın (Ali ibn Müşeymeş el-Dımışkî) eseri olan
Selçuk İsa Bey Camii (1374) ile Emevî, Zengî, Memlûk ve Anadolu Selçuklu
mimarilerinin özgün bir sentezini yapmıştır.
AYDINOĞULLARI BEYLİĞİ YAPILARI
Birgi Ulu Cami - 1312

Tasarım olarak Selçuklu


Dönemi’nin çok destekli ve
çatılı cami geleneğini
sürdürmektedir. Avlusu ve son
cemaat revağı olmayan
caminin harimi, mihrap
duvarına dik gelişen beş
sahından meydana gelir.
Sahınların sınırında, sivri
kemerlerle birbirine bağlanan
dörder sütun sıralanır. Mihrabı
barındıran orta sahın
diğerlerinden daha geniş
tutulmuş, mihrap önü birimi
tromplu bir kubbeyle örtülmüş,
bunun dışında kalan saha
beşik çatıyla kapatılmıştır.
Birgi Ulu Cami - 1312
Yapının, aynı derecede özen
gösterilmiş olan iki girişi
bulunmaktadır. Kuzey cephesinin
ortasında, mihrap ekseninde yer alan
kapı sivri kemerlidir. Moloz taş örgülü
cephede beyaz mermer kitlesiyle
dikkati çeken kapı saçak hizasına
kadar yükselir. Bu cephede, yakın
tarihli onarımlarda ortadan kaldırılmış
olan, ahşap direkli, yuvarlak kemerli
ve çatılı (sakıflı) son cemaat yeri
özgün değildir. Zamanında bunun
yerinde ahşap direklere oturan çatılı
bir sundurmanın bulunduğu tahmin
edilebilir.

İkinci kapı doğu cephesinin


eksenindedir. Basık kemerli olan bu
giriş de saçak hattına kadar
yükseltilmiştir. Her ne kadar bu iki kapı
da düşeyde büyük tutulmuşsa da,
cepheden ileri taşmayan ve mukarnaslı
kavsarası olmayan sığ kitleleriyle
Selçuklu taçkapılarından ayrılmakta,
yeni bir cephe düzeni arayışına işaret
etmektedir.
Birgi Ulu Cami - 1312

Selçuklu üslubunu yansıtan minare,


güneybatı köşesinde yapının kitlesinden
taşan, kesme taştan kare planlı bir kaide
üzerinde yükselir.
Silindir biçimindeki tuğla örgülü gövde
pabuç (kürsü) kısmı olmaksızın doğrudan
kaideye oturmaktadır.
Camideki çini bezeme üç yerde toplanır:
Mihrap, mihrap önü kubbesinin orta sahna
açılan kemeri ve minare. Yapının tasarımında
olduğu gibi, mozaik çini tekniğiyle meydana
getirilmiş olan mihrabında da Anadolu Selçuklu
üslubu devam ettirilmiştir. Firuze ve patlıcan
morunun kullanıldığı çinilerde geometrik
kompozisyonlar, özellikle yıldız geçmeler
egemendir. Kavsarayı dolgulayan mukarnaslar
da mozaik çiniden üretilmiştir.
Birgi Ulu Cami - 1312
Birgi Ulu Camii’nde Selçuklu üslubunu ve tekniklerini sergileyen ahşap minberle ahşap pencere
kapakları dikkati çeker. Muzafereddin bin Abdülvahid adlı bir ustanın eseri olan minber 1320 tarihlidir.
Minberi oluşturan parçalar ceviz ağacından, çok ince bir işçilikle yontulmuş ve kündekârî tekniğiyle bir
araya getirilmiştir. Geometrik olan ana kompozisyonu oluşturan parçaların ayrıntılarında stilize bitkisel
motifler ve rûmîler kullanılmıştır. Aynı ustanın eseri olan pencere kapaklarında Selçuklu Dönemi ciltlerini
hatırlatan salbekli şemseler, kapakların üst tablalarında Selçuklu sülüsüyle yazılmış âyet ve hadis
ibareleri bulunmaktadır.
Birgi Ulu Cami - 1312
Selçuk İsa Bey Cami - 1374

Aydınoğlu Dönemi’nde de, Aziz İoannes’in adından türetilen Ayasluğ adıyla anılan kent, bir iç kalenin
taçlandırdığı bir tepenin eteklerinde yer almaktaydı.
Söz konusu tepenin batı yamacında, Antik Çağ’ın harikalarından birisi olan Artemis Tapınağı’nın kalıntılarının
yakınında Aydınoğulları’ndan İsa Bey (ö.1390) 1374’te büyük bir cami ile bunun çevresinde medrese ve
hamamdan oluşan bir külliye meydana getirmiştir. Caminin mimarı kitabede “Ali ibn Müşeymeş el-Dımışkî”
olarak belirtilmiştir.
Selçuk İsa Bey Cami - 1374

Düzgün kesme taş işçiliği gösteren yapı enine


dikdörtgen planları olan bir harimle bir şadırvan
avlusundan meydana gelir. Avlunun üç adet
girişi vardır. Kuzey girişi kuzey cephesinin
ekseninde, batı ve doğu girişleri ise avluyu bu
yönde sınırlayan duvarların harime komşu olan
güney kesimindedir. Avlunun ortasındaki
şadırvandan geriye sekizgen planlı havuzun
izleri ulaşmıştır. Avluyu üç yönde (kuzey, doğu
ve batı) kuşatan sundurma devşirme sütunlara
oturan içe doğru eğimli bir çatıdan oluşmaktadır.
Doğu ve batı girişlerinin yanındaki
merdivenlerden, harimin kuzeydoğu ve
kuzeybatı köşelerinde yükselen minarelere
çıkılır. Yan girişleri izleyen kare planlı birimler
yıldız tonozlarla örtülüdür.
Selçuk İsa Bey Cami - 1374

Harimin planı mihrap duvarına paralel uzanan iki sahın ile mihrap ekseninde bunları kesen iki kubbeli
transeptten oluşur. Sahınların üzeri beşik çatılarla örtülmüş, yapının batı ve doğu cephelerinde beşik
çatıların önü üçgen alınlıklarla kapatılmıştır. Söz konusu tasarımın Şam Emeviye Camii’nden
esinlenmiş olduğu hemen belli olmaktadır. Ancak İsa Bey Camii ile Diyarbakır Ulu Camii, ayrıca mihrap
önü kubbelerine sahip Artuklu Dönemi camileri arasında da benzerlik bulmak mümkündür. Sahınların
sınırında sıralanan dört adet devşirme granit sütunun üzerindeki başlıklardan üçü Aydınoğlu Dönemi’ne
ait olup mukarnaslıdır. Diğeri de kompozit tipte bir Roma başlığıdır. Sütunlar tuğla örgülü sivri
kemerlerle birbirine bağlanır.
Selçuk İsa Bey Cami - 1374
Selçuk İsa Bey Cami - 1374
Selçuk İsa Bey Cami - 1374
Selçuk İsa Bey Cami - 1374
Selçuk İsa Bey Cami - 1374
Selçuk İsa Bey Cami - 1374

Caminin özelikle batı cephesine özen gösterilmiştir. Normalde mihrap eksenindeki kuzey cephesinde olması
gereken ana giriş de bu cephede yer almaktadır. Doğu ve kuzey yönlerindeki girişler batı girişine oranla çok daha
ufak boyutlu ve gösterişsizdir. Bu durum şüphesiz ki caminin konumundan kaynaklanmaktadır: Yapının doğu ve
kuzey yönlerinde, üzerinde kalenin ve bazilikanın bulunduğu tepe yükselmekte, batı yönünde ise, muhtemelen
Aydınoğlu Dönemi’nde meydan şeklinde düzenlenmiş olan geniş bir düzlük uzanmaktadır. Ayrıca İsa Bey’in
yaptırdığı hamam da bu yöndedir. Cephe boyunca yükselen ince uzun taçkapı harimle şadırvan avlusunun
sınırında yer alır. Arazinin eğiminden yararlanılarak batı cephesinin altına bir dizi basık tonozlu dükkân
yerleştirilmiş, ayrıca yüksekte kalan taçkapının önündeki sahanlığa da yanlardan iki merdiven koluyla çıkış temin
edilmiş, sahanlığın altı da bir çeşme nişi olarak değerlendirilmiştir.
Selçuk İsa Bey Cami - 1374
Sahipataoğulları Beyliği Yapıları
Afyon Ulu Cami – 1273
Afyon Ulu Cami – 1273

Afyonkarahisar’ın en büyük camilerinden birisi olan Ulu Cami, Anadolu Selçukluları Devri'nde, 1272-1277
yılları arasında Sahipata Nusretiddün Hasan tarafından yaptırılmıştır. Kendi adı ile anılan mahallede kargir
dört köşe kalın duvarlar üzerine toprak damlı bir yapı iken, şimdi kurşun kaplı kırma çatı ile örtülmüştür.
Afyon Ulu Cami – 1273

Üst örtü beş sırada sekizerden kırk ahşap sütun üzerine oturtulmuştur. Ahşap sütunlar üzerine konan
ahşap sütun başlıkları sarkıt ve baklava dilimlidir. Başlıklar üzerine konan ahşap atkıların yan yüzeyleri
renkli motiflerle işlenmiş ise de bugün çok az izleri kalmıştır. Doğuya, batıya, kuzeye bakan üç kapısı
vardır.
Afyon Ulu Cami – 1273
Zamanımızda eski biçimi korunarak yeniden onarılan cami, ahşap mimarisi ve
sırlı tuğlalı baklava dilimi tuğla mimarisiyle Selçuklu Dönemi'nin eşsiz
Afyon Ulu Cami – 1273
örneklerinden biridir.

Selçuklu üslubunda oymalı iki kanatlı minber kapakları


üzerindeki kitabede sureler ile ilk yapım tarihini belirten yazı
vardır. Mimarı Emir Hacı Bey’dir.
Afyon Ulu Cami – 1273
Hamidoğulları Beyliği Yapıları
Antalya Yivli Minare Cami - 1373

Öncesinde aynı yerde Alâeddin Keykubâd’ın inşa ettirdiği bilinen bir cami yer almaktaydı. Yok olan bu yapıdan
geriye “Yivli Minare” olarak anılan ve Antalya’nın simgesi haline gelmiş olan minaresi kalmıştır. Tekeoğlu yapısı
olan bugünkü cami minareden bağımsızdır. Harim mekanı eşit büyüklükte, kare planlı ve kubbeli altı birimle,
batı yönünde yer alan, dikdörtgen planlı ve beşik tonozlu birimden meydana gelmektedir. Söz konusu
birimlerin üzerindeki kubbelerin ve batıdaki beşik tonozun ağırlığı duvarlar ve her birime iki tane isabet eden
sivri kemerler tarafından taşınmaktadır. Başlıklardan bazıları korint, bazıları iyon nizamındadır. Kubbelere
geçiş prizmatik üçgenlerle sağlanmıştır. Mihrap ekseninde, kuzeyde yer alan kubbe bir aydınlık feneriyle
taçlandırılmak suretiyle, harimde kapalı avlu fikri yaşatılmıştır.
Antalya Yivli Minare Cami - 1373
Antalya Yivli Minare Cami - 1373

Tuğlayla inşa edilmiş olan minarenin kare planlı kaidesinden üçgen köşe pahlarıyla
sekizgen planlı olan ve yüzeyleri sivri kemerli nişlerle hareketlendirilmiş bulunan pabuç
kısmına geçilir. Gövde yarım silindir biçiminde yivlerle donatılmış, tuğla örgünün içine
firuze sırlı tuğlalar yerleştirilmiştir. Şerefenin altı iki sıra mukarnasla dolguludur.
Gövdeye göre daha dar olan, kısa petek kısmı konik bir külâhla son bulur.
Antalya Yivli Minare Cami - 1373
Antalya Yivli Minare Cami - 1373
SARUHANOĞULLARI BEYLİĞİ YAPILARI
Manisa Ulu Cami - 1376
Kızıltepe Ulu Cami

Silvan Ulu Cami


Manisa Ulu Cami - 1376
Manisa Ulu Cami - 1376
Manisa Ulu Cami - 1376
Manisa Ulu Cami - 1376
Manisa Ulu Cami - 1376
Manisa Ulu Cami - 1376
Eratnaoğulları Beyliği Yapıları
Niğde Sungur Bey Cami - 1335

Yapı kıbleye dik olarak uzanan üç nefli


plana sahiptir. Ana mekânının üçerli
gruplar halinde on iki birimden oluştuğu
görüşü araştırmacılar tarafından kabul
edilmiş olsa da üst örtü sistemiyle ilgili
görüşler farklılık göstermektedir. Orta
sahnın üç kubbeyle, yanların ise çapraz
tonozla örtüldüğü veya bütün mekânların
çapraz tonozla örtüldüğü yönünde
araştırmalar mevcuttur. XVIII. yüzyılda
meydana gelen yangında tahrip olan
yapının ahşap taşıyıcılarıyla üst örtüsü
yenilenmiştir. Daha sonraki yıllarda çeşitli
onarımlar geçirmiş, günümüzde ise
mihraba paralel yedi nefli bir plana sahip
olup üzeri ahşap tavan ve kiremit çatıyla
örtülmüştür.
Niğde Sungur Bey Cami - 1335
Meyilli bir arazide yöreye özgü sarımtırak bir rekte, kesme taştan inşa edilen
beden duvarlarının orta kısmında görülen hafif taşkın silmeler bütün cepheleri
çepeçevre sararak yapıyı iki kademeye ayırmaktadır. Üst kademede yapının beden
duvarları içerisinde yer alan ve bütün cepheye yansıyan sivri kemerler eşit
aralıklardaki pâyeler ve gömme sütunlar üzerine oturmaktadır.
Yapının yok olan üst örtüsünü taşıdığı anlaşılan bu kemerlerin içerisine pencereler
açılmıştır. Ayrıca alt kademede çok sayıda pencere görülmektedir. Bu kadar çok
pencere olmasına rağmen 32,88 × 24,45 m2’lik bir alanı işgal eden yapı oldukça
loştur. Bu sebeple yapının yok olan üst örtüsünde bir aydınlık fenerinin
olabileceğini düşünmek mümkündür. Birbirinden farklı şekilde düzenlenmiş
girişlerden yapının harimine geçilmektedir. Harimdeki serbest taşıyıcı ayaklar
onarımlarla düzenlenmiş olup üzerleri sıvalı ahşap sütunlardır. Beden duvarları
içerisinde kalan ve birbirinden farklı başlıklara ve kaidelere sahip olan sütunlar ise
devşirmedir.
Niğde Sungur Bey Cami - 1335
Harimdeki serbest taşıyıcı ayaklar onarımlarla düzenlenmiş olup üzerleri sıvalı ahşap sütunlardır. Beden duvarları
içerisinde kalan ve birbirinden farklı başlıklara ve kaidelere sahip olan sütunlar ise devşirmedir.
Niğde Sungur Bey Cami - 1335

Yapının doğu duvarındaki bir pencere ile türbeye bağlantı sağlanmıştır. Ayrıca burada yer alan kapı açıklıklarından minarelere
ve bey mahfiline ulaşılmaktadır. Harimin kuzey tarafına doğu-batı doğrultusunda boydan boya tamamen kesme taştan üç
bölümlü olarak yapılmış mahfile kuzey cephenin doğu köşesindeki fevkanî kapıdan da girilmektedir. Kapı taşla kapatılarak
örülmüş olup çıkışı sağlayan duvarla bağlantılı merdivenler de tıraşlanmıştır.
Niğde Sungur Bey Cami - 1335
Ramazanoğulları Beyliği Yapıları
Adana Ulu Cami – 1519
Adana Ulu Cami – 1519
Adana Ulu Cami – 1519
Adana Ulu Cami – 1519
Adana Ulu Cami – 1519
Adana Ulu Cami – 1519
Adana Ulu Cami – 1519
Karakoyunlu Beyliği Yapıları
Van Ulu Cami – 1389 - 1400

Van şehrinin ortasında yer alan yapı günümüze harabe


şeklinde ulaşmıştır. Caminin kitâbesi ya da vakfiyesi yoktur.
1970-1973 yıllarında yapıya ait kazıları yürüten Oktay
Aslanapa kazıda ortaya çıkarılan tonoz yıkıntıları, duvar
süslemeleri, harç cinsi ve tekniğinden yola çıkarak camiyi
Karakoyunlu Hükümdarı Kara Yûsuf’un saltanatında 1389-
1400 yıllarına tarihlendirir. Ahlatşahlar döneminde inşa
edilmiş olduğunu belirtenler de vardır. 1655’te yapıyı ziyaret
eden Evliya Çelebi, Van Ulucamii yanında bir de medresesinin
olduğunu belirtir. Caminin 1913 yılında yayımlanan
fotoğrafları eldeki en eski fotoğraflardır ve cami o tarihte de
harabe durumundadır.
Tesbitlere göre 22,30 × 26,30 m. ölçülerinde dikdörtgen
planlı yapı günümüze kadar temel seviyesinde duvarları ve
kısmen minaresiyle gelebilmiştir. Mihrap önünde birbirine
sivri kemerlerle bağlanmış 9 m. çapında kubbe ile diğer
kısımlar sekizgen pâyeler tarafından taşınan, kuzeyde üç,
doğu ve batıda iki sıra halinde yıldız tonozlarla kapatılmıştır.
Doğu duvarı üç kademe halinde güneye doğru genişler. Yapı
doğuda beş, güney ve batıda dörder, kuzeyde üç adet büyük
pencere ile aydınlatılmıştır. Kuzeybatıda dışa taşkın minare
kaidesi görülür. Zeminden yaklaşık 2,90 m. yukarıya uzanan
kaide 4,61 m. çapındaki silindirik minareye geçişi sağlar.
Minarenin kuzey yönüne mazgal penceresi açılmıştır. Bugün
minarenin külâhı ve kapısı yıkık vaziyettedir. Ancak 1911’de
şerefesinin ayakta olduğu ve şerefeye geçişin mukarnaslarla
sağlandığı bilinmektedir.
Cami asıl önemini zengin süslemelerinden alır. Kazıdan
çıkarılarak Van Müzesi’nde sergilenen parçalarda bitkisel,
geometrik desenler, bunların aralarındaki yazı kuşakları,
kabaralar, derz motifleri ve üç dilimli süsleme kemerleri
bulunmaktadır. Yapı ayrıca yoğun biçimde alçı süslemeye
sahipken çini görülmez. Camide tuğla ve alçı birlikte
kullanılmış, doğal renklerinin yanı sıra sarı, yeşil, kırmızı
ve mavi renk boyalı görsel etki yükseltilmiştir.
Yapının kademeli sivri kemerin çevrelediği cümle kapısında üstte yıldız kompozisyonu, bunun altında kûfî
harflerle yazılmış kitâbe kuşağı yer alır. Mihrap önündeki kubbenin içi her biri ayrı geometrik motifler taşıyan
mukarnaslarla doldurulmuştur. Mukarnaslara geçişi sağlayan köşe dolguları ve üst örtüyü meydana getiren
tonozların iç bükey yüzeylerinin çok çeşitli bitkisel kompozisyonlarla bezendiği görülmektedir.
Yapının diğer birimleri gibi mihrabı da parçalar halinde günümüze ulaşmıştır. Van Müzesi’ne kaldırılan bu parçalar elverişsiz koşullar
yüzünden yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bachmann’ın yayımladığı fotoğraflar ve G. Schneider’in çizimleri esas alınarak kazı
sırasında çıkan parçaların tesbiti mümkün görülmektedir. Tuğla ve alçı ile hazırlanmış mihrap dış cepheye dikdörtgen biçiminde
taşar. Malzeme ve süsleme yönünden İran’daki Büyük Selçuklu camileri ile benzerlik gösterir.
Akkoyunlu Beyliği Yapıları
Diyarbakır Ayni Minare Cami - 1489
Diyarbakır Nebi Cami – 15. yy
Diyarbakır Nebi Cami – 15. yy
Diyarbakır Nebi Cami – 15. yy
Diyarbakır Nebi Cami – 15. yy
Diyarbakır Safa Cami – 1453-78
Diyarbakır Safa Cami - 1532
Diyarbakır Safa Cami - 1532
Diyarbakır Safa Cami - 1532

You might also like