Professional Documents
Culture Documents
Cogito Sayı 011 Zaman 12'ye 1 Var YKY
Cogito Sayı 011 Zaman 12'ye 1 Var YKY
Yap1 Kredi Kiilrur Sanat Yaymctl1k Ticaret ve Sanayi A.!;i. adma sahibi: Omer Kayahoglu
Edifor: �ik !;iim�
Kapak Tasanm: Pmar Kazma c;:mar
Baslu: Altan Matbaaahk Ltd. !;iti.
Henri Bergson
Kaynak: Henri Bergson, Time and Free Will, The Maani!lan Co., 1921, s. 223-240
de, biiyiikliigun a�1, egretisel olmayan bir anlamda duyumlara atfedilir edil
mez, ne kadar arthguu ogrenmek zorunda kald1guruz i�, psikofizigm d�tii
gu abarh.h durumlardan da sorumludurlar. Bilinc; yegm niceligi olc;emezse de,
bir biiyiikliik soz konusu oldugunda bilimin de dolayh yoldan olc;emeyecegi
sonucu c;ikmaz bundan. i�te, bu nedenle de, ya psikofizik bir anlahrn olanak
kazarur ya da yahn ps�ik bir durumun yeginligi ari nitelik olup c;ikar.
<;okluk kavranuna geri donersek, belirli bir sayi ol�turmak i�, her �ey
den once tiird� bir arac; sezgisine sahip olmanuz gerektigini gordiik; birbirin
den ayn terimler s0z konusu arac; yani uzam i�de c;izgi iistiine yerle�tirilebi
lir; ikinci olarak gerekense, bu birimlerin devingen bic;imde birbirlerine eklenip
nitel c;okluk adlnI verdigimiz �eyi ol�turmalarlnI saglayan bir orgiitlenme ve
ic;ine SlZilla siirecidir. Birimlerin birbirlerine eklenmesini �te bu siirece borc;luyuz,
ama birbirlerinden ayn kalmalarimn nedeni uzamda yer almalaridrr. Demek ki,
say1 ya da ac;ik sec;ik c;okluk da bir uzla�ma sonucu. $imdi, maddi nesneleri
kendi ic;lerinde ele ald1guruzda bunlan ic;lerine girilmez ve boliinebilir, ba�ka
dey�le sonsuza dek birbirlerinden ayn kabul ettigimiz ic;in, vazgec;memiz gere
kir bu uzla�madan. i�te, bunu yapmad1gi ic;indir ki c;a�rmci.hk, ayn ayn bi
linc; durumlanmn birbirine eklenmesi yoluyla herhangi bir ps�ik durum u y�
niden kurmaya, boylece egonun kendisi yerine egonun simgesini koymaya c;a
balamak gibi pekc;ok yanh{;a d�m�tii.
Hazrrhk niteligi ta�1yan bu d�iinceler sayesinde, goniillii belirlenim ve su
re dii�iincelerinin c;oziimlenmesine yakla�rmda bulunma olanagi edindik.
Bizim ic;imizdeki siire nedir? Sayiyla hic;bir uygunluk gostermeyen nitel bir
c;okluktur; heniiz artan bir nicelik olmayan organik bir evrim; ic;inde ac;ik sec;ik,
ayri nitelikler barindrrmayan ayn bir ay�1kllktrr. Kisacas1, ic; siirenin anlari
birbirinin d�mda degildir.
Hangi siire bizim d�imizda varolur? Yalnizca bugiinkii siire ya da �oyle
diyelim, zamanda�hk varolur bir tek. �muzdaki �eylerin de�tigi kesin, ama
bu anlan usunda tutan bir bilinc; d�mda, sozciigun srradan anlanum benimser
sek, anlar birbiri pe�isira gelmezler, verili bir anda bizim d�muzda, zamanda�
konumlardan ol�an tiim bir dizge gozlemleriz; bunlardan onceki zamanda�
hklardan hic;bir �ey kalmaz geriye. Siireyi uzama yerl�tirmek kendimizle ger
c;ekten c;e�kiye d�mek ve zamand�hk ic;ine p�p�elik getirmek demektir.
Dolayis1yla, d�sal �eylerin suriip gittigini s0ylememeliyiz; bunun yerine onlar
da yer alan, dile getirilmez herhangi bir neden sayesinde de�tiklerini gozlem
lemeden bizim kendi siiremizin birbirini izleyen anlannda onlan inceleyeme
yecegimizi soylememiz gerekir. Ne var ki, sozciige yeni bir anlam verilmedikc;e
bu degi�iklik pe�p�elige yol ac;acaktrr: Bu noktada bilimle srradan gorii�ii uz
la�trrd1grmiza dikkat c;ektik.
Demek ki bilinc;te ayrrt edilmeksizin birbirini izleyen durumlarla kar�1la�1-
riz; uzamda da pe�pe�e gelmeksizin birbirlerinden ayrrt edili� (biri ortadan
kalkhgtnda otekinin ortaya c;lkmas1 anlammda) zamanda�hklarla ka�tla�µ-iz.
�rmizda, pe�p�elik olmaksizm kar�i.hkh d�alhk; ic;imizdeyse kar�i.hkl1 d�-
nip �1karhlabilen yahn psi�ik durumlar elde ettik. Buna gore, dolaysiz sezgi ve
gidimli dii�iince somut ger�eklikte aym �ey oldugu i�, bunun yalnizca simge
sel bir tasanmlama kipi oldugu dii�iinillmemeli; davram�rmlZl a�tl<lamak i�in
ilk ba�ta kulland1glffilZ diizenegin kendisi de sonunda davran�lffilZl denetler
olur. Birbirlerinden aynd1gimizda, ps�ik durumlanmiz kabla�1p kahrlar; boy
lelikle billurla�m� olan d�iincelerimiz ile di{' devinimlerimiz arasmda kahcr
�agm�1mlar kuruldugunu goriiriiz; sonra da, yava� yava�, bilincimiz sinirsel
maddenin tepkisel edimler yaratmas1m saglayan siirece oykiindiigu i�in, ozde
vinimcilik de ozgiirliigun iistiinii orter tiimiiyle: <;agi�1mctlarla gerekircilerin
bir yanda, Kant�1lann da ote yanda topla�mas1 �te tam da bu noktada ger�ek
le�ir. Bilin�li ya�amlffilZm yalnizca en srradan yanlanna bakbklan i�in, hpki fi
ziksel goriingiiler gibi zaman i�de yinelenebilen, a�k�a vurgulanm� durum
lan, yani nedensel gerekircilik yasasmm, eger istersek, hpki dogaya uyguland1-
gi gibi yer ald1klan ara� birbirinin d�mda kalan boliimler kapsad1gi i�in (oyle
ki, aym olgular yinelenebilir gibi goriiliirler) zamam tiirde� bir ara� k1hp,
uzamm� gibi davranmada duraksamazlar. Dolayis1yla, sure ile yayilrm, pe�pe
�elikle zamanda�hk arasmdaki biitiin farklar da ortadan kalkm� olur: Geriye
kalan tek �eyse, ozgiirliigu kap1 d�an etmektir ya da duydugunuz geleneksel
saygiy1 tiimiiyle ba�mizdan atam1yorsan1Z, ozgiirhigu gereken tiim torensellik
le "kendinde �eyler"in zamaniistii illkesine (bu illkenin o gizemli e�igini ge�e
mez bilinciniz) kadar �lik etmektir. Ancak, karumca, girilmesi gereken ii�ncii
bir yol daha var; hele kendimizi, ya�armmizda kirni onemli kararlara vard1gi
m1z o son derece onemli anlara, kendi tiirleri i�de benzerleri olmayan, arhk
bir daha hi� mi hi� yinelenmeyecek (bpki bir ulusun tarihindeki g�� evrele
rin bir daha hi� geri gelmeyecegi gibi) anlara, dii�iincemizde, geri getirmek is
tedigimizde ozellikle girilmesi gereken bir yoldur bu. i�te, bu g�� durumlar
sozciiklerle upuygun bi�imde dile getirilemiyorsa ya da daha basit durumlann
yan yana getirilmesiyle yeniden kurulam1yorsa, bunun nedeninin, sergiledikle
ri devingen birlik ve tiimiiyle nitel �okluk i�inde bizim ger�ek ve somut siire
mizin, ayi�ik ve capcanh bir siirenin evreleri oldugunu gormeliyiz. Ozgiir ol
mak i�in eylemde bulunduksa, bunun nedeninin, soz konusu eylemle bu eyle
min kaynakland1gi durum arasmdaki baginhnm bir yasayla dile getirilemeye
cegini, ad1g�en psi�ik durumun kendi tiiriinde benzersiz oldugunu ve de bir
kez daha yinelenemeyecegini gormeliyiz. Son olarak da, zorunlu belirlenim dii
�iincesinin kendisinin de bu noktada arhk en ufak bir anlam1 kalmad1giru, ger
�ekl�tirilmesinden once eylemi kestirmek ya da edim ger�ekl�tirildikten son
ra acaba buna ka�1t bir eylemde bulunulup bulunulamayacagi iistiine d�iin-
Renouvier tepkisel devinirnlerle �tla�bnlabilecek bu istemli edimlerden saz e�ti; iizgiirlugu de bunahm
anlariyla smirland1rm1,h. Ne var ki, ozgur etkinlik siirecimizin, oldugu bi�imiyle, siirenin her anmda
bilincimizin karanhk derinliklerinde, biz bilmeksizin siiriip gittigini, siire duygusunun ta kendisinin de �le bu
kaynaktan geldigini ve de kendi benimizin evrimlendi� bu hirden olmayan ve kesintisiz siire olmakswn
ahlak alananda hi�bir bunahm da olmayacagana gozden ka�irma,a benziyor. Verili iizgiir bir edim
incelendiginde, hatta son derece sak.a bi\;imde bile incelense, gene de iizgiirliik sorununu ¢ziimleyemeyecektir.
Bilincimizin hird� olmayan durumlanndan ol� tiim dizinin ele ahnmas1 gerekir. �ka de�e, sorunun
�oziimii siire dii�iincesinin sak.a bir ¢riimlemeden ge9rl1mesinde yahnaktadir.
Edmund Husserl
3 Alm Zeiterlelmisse �-
.
5 Alm. l.okllldaten �-
digi �ekilde ozgill bir degi�im ge-;irdigi, yani andan ana silrekli degi�tigi
takdirde ula�abiliriz. Duyum, fantezi alanma ge-;erken, silrekli degi�en
zamansal karakterini korur; boylece i-;erik her an daha da geriye itilmi� gibi
gozilkilr. Ne var ki bu degi�im arnk duyumun i�i degildir, uyanm yoluyla
meydana gelmez. Uyanm duyumun edimsel i-;erigini dogurur. Uyanm
ortadan kalkarsa duyum da ortadan kalkar. Arna bu sefer de duyumun kendisi
ilretken hale gelir. 1-;erik bakmundan kendisine -ya da hemen hemen kendi
sine- benzeyen ve zamansal bir karakterle zenginle�mi� bir fantezi-tasavvur
ilretir. Bu tasavvur da ona hep bagh olan bir ba�kasm1 ilretir, vb. Zamansal
olarak degi�iklige ugram1� tasavvurlarm zaten verili olanlara bu silrekli
kahh�ma Brentano ''birincil -;agn�1m" demektedir. Bu kuramm bir sonucu
olarak Brentano, art arda geli�in ve degi�menin alg1sm1 yads1ma noktasma
ge,lmi�tir. Bir melodi i�ittigimize, kesinlikle ge-;mi� olan bir �eyi hala
i�ittigimize inarunz. Oysa bu, birincil -;a�imm canhhgmdan kaynaklanan bir
yamlsamad1r yalmzca.
ler. Hayal edilm� bir para, olanakli bir para, para degildir. Ancak "�imdi" belir
lenimi boyle degildir.. $imdi var olan A, ger-;ek bir A' drr. $imdi de�tirmez,
ama tammlamaz da. Insan tasavvuruna "�imdi"yi eklersem, tasavvur ooylece
yeni bir ozellik kazanm� olmaz. Ba�ka bir de�le, "�imdi" insan tasavvuruna
yeni bir ozellik atfetmez. Algida, bir �ey �imdide temsil edildiginde, nitelige,
yogunluga ya da uzayda belirlenm�lige hi-;bir �ey eklenmi� olmaz. Gonderme
yapttl<lan �eyi niteleyen zaman yi.iklemleri, Brentano'ya gore, ger-;ek degildir;
yalmzca "�imdi" belirlenimi ger-;ektir. Burada onemli bir nokta vardir: Ger-;ek
olmayan zamansal belirlenimler, sonsuz ki.ic;iik farklarla bagland1klan, tek,
edimsel, ger-;ek bir belirlenmi�ligi olan kesintisiz bir diziye ait olabilirler.
Ger-;ek �imdi, si.irekli olarak, ger-;ek d1�1 hale gelir. Ger-;ek olanm niteleyici
zamansal belirlenimlerle birle�ince nastl olup da ger-;ek d1�1 hale gelebildigi
sorulacak olursa, verilebilecek tek yarut �dur: Her ti.irden zamansal belir
lenimler, �imdide yer alan bi.iti.in gelecek olma ve ge-;ip gitme durumlanna,
zorunlu sonu-;lar olarak belli bir tarzda kattlrrlar. Zira �u bi.iti.ini.iyle a-;tk ve bes
bellidir ki, olan ya da meydana gelen her �ey, olmasmm sonucu olarak,
olmu�tur ve gene olmasmm sonucu olarak, gelecekte olm� olacaktrr.
6. ELE�TiRi
Yukanda betirnlenen kuram1 ele�tirirken sormanuz gereken ilk soru �udur:
Bu kuram neyi ba�a�trr ve bu ba�anrun anlam1 nedir? Kuram elbette bizim
zaman bilincinin fenomenolojik -;ozi.imlemesi ii;in zorunlu sayd1gtffiiz temelde
ilerlememektedir. �km varsayunlara ba�vurarak; bizde duyumlar "doguran"
ve "uyanmlar" yayan, var olan zamansal objelerle, vb. ilerlemektedir. Oyleyse
bu kuram kendisini zaman tasavvurunun psikolojik kokeninin bir kuram1
olarak ortaya koymaktadir. Ama ayru zamanda, bilincin kendisini zamansalhk
olarak gosterdigi ve oyle gosterebilmek zorunda oldugu, objektif zamansalltk
bilincinin olanakl1 olmasmm ko�ullanyla ilgili epistemolojik bir ara�hrmanm
par-;alanru da i-;ermektedir. Bu ama-;la, psikolojik ve fenomenolojik yi.iklemler
le il�ki i-;inde olmas1 gereken zamansal yi.iklemlerin ozellikleriyle ilgili ci.im
lelere yer verm�tir. Ne var ki bu i�kiler daha ileriye goti.irillmem�tir.
Brentano, anhk ammsamalann temsillerinin belli algtlara baglanmas1m
di.izenleyen bir birincil -;a�rm yasasmdan s0z ediyor. Bunun kastettigi �ey,
a-;1k ki, verili psi�ik ya�anan deneyimler temelinde yeni psi�ik ya�anan
deneyimlerin ol�umuyla ilgili psikolojik bir yasadrr. Bu ya�anan deneyimler
ps�iktir, objektifle�tiril�tir, kendi zamanlan vardrr, sorun bunlarm ti.ireyip
ge�mesidir. Psikoloji alaruna giren bu konular burada bizi ilgilendirmemekte
dir. Arna bu gozlemlerde fenomenolojik bir -;ekirdek de vardir ve bizi
ilgilendiren yalmzca budur. Si.ire, ard1�1khk ve degi�ikliklerin kendilerini
gostermeleri neyi i-;erir? Ard�lkhkta, bir "�imdi" ve onun hemen arkasmdan
bir "ge«;m�" ortaya �r. $imdiyi ve g�i kapsayan bilincin birligi, fenome
nolojik bir veridir. Bu durumda soru, ge-;mi�in bu bilin-;te ger-;ekten de
Brentano'm.m one siirdi.igu gibi fantezi tarzmda ortaya �p «;tk.mad1gtdrr.
Tek bir di.izeyle sllUl'lanllU{> bir zaman c;ozilmlemesi yeterli degildir; zamamn
kurulu�u biiti.in di.izeylerde ele almmahdir.
$imdi biitiin a�k.m yorumlan bir tarafa birakip ic;kin ic;erik.le ilgili �u ac;tl<la
mayi izlemeye c;ah�ahm: Zamansal degi�im, diger ic;erigin akip gitmesiyle, nite
likle, yogunlukla, vb. ic; ic;e dokunmu� olan zamansal ugragm sonra geli�i
ac;1smdan anla�1lmahd1r. A sesi biraz once i�itilmi�, birincil c;agn�1m yoluyla
yenilenmi� ve ic;erigi bak1mmdan siirekli olarak korunmu� olsun. Bu, A'nm
(yogunlugunun azalmas1 gibi de�imlere ugrallU{> olmasJ.rull yamnda) gec;mi�
olmay1p �imdi olarak kald1guu ima eder. Biitiin fark da buradadrr: �agri�1mm
da yarahcI olmas1 ve "gec;mi�" denen yeni bir age ek.lemesi gerekir. Bu ugrak
derece derece srralamr, siirek.li degi�ir; ko�ullara gore, A az ya da c;ok g�mi�tir.
Dolay1s1yla bu, gec;m�in, kokendeki zaman sezgisinin alanma girdigi ol'lllde,
�imdi olmas1 gerektigi ve, zamansal "gec;mif' ugragmm, edimsel olarak
deneyimledigimiz "kirm1z1" ogesinin oldugu anlamda, ya�anan deneyimin
�imdiki bir am olmas1 gerektigi anlamma gelir -ki bu elbette sac;mahktrr.
A'nm kendisi gec;mi� olsa da, "gec;mi�" karakterini ta�1yan yeni bir A
ic;eriginin birincil c;agn�Iffi yoluyla bilinc;te olabilecegi soylenerek buna itiraz
edilebilir. Arna gene de, benzer bir A ic;erigi siirek.li bilinc;teyse, yeni bir ugrak
ic;eriyor bile olsa, A gec;mi� degil �imdidir. Dolay1s1yla o, yeni "gec;mi�"
ugrag1yla birlikte hem gec;mi� hem de �imdidir. -Oyleyse, �imdiki A' nm
varhgmm gec;mi� olmasmdan once bir A'nm var oldugunu nasil bilebiliriz?
Gec;mi� tasavvurumuz nereden gelir? Bilinc;te bir A'nm, yeni bir ugragm (buna
gec;mi� ugrag1 da diyebiliriz) eklenmesi yoluyla �imdi var olmas1, onun gec;mi�
A oldugu soylenerek a�km bilinc;le ac;1klanamaz. $imdi bilincimde yeni karak
teriyle A olarak bulunanm, �imdi bilincimde bulunmayan ama bulunmu� olan
bir �eyle ozde� oldugunun en kiilliik bir kamtl bile verilemez. Oyleyse �imdi
ya�amp deneyimlenen birincil c;a�un ugraklan nedir? Yoksa bunlann ken
disi midir Zaman? Eger oyleyse, �u c;eli�kiyle kar�I kar�1ya kalmz: Biitiin bu
ugraklar �imdi vardrr, nesnelerin bilincinde ic;eril�tir. Dolayis1yla bu ugrak
lar e�zamanhdrr. Oysa zamanm a�1 bu olanagi d1�anda birakir. Bu ugraklar
zamamn ugrak.lan degil de i�aretleri olabilir mi? Arna bunu soylemek, yeni bir
ifade icat etmekten ba�ka bir anlama gelmez; zaman bilinci hala c;oziimlenme
mi�tir; g�mi� olan bir �eyin bilincinin boyle i�aretler temelinde nastl ol�tugu,
ya da bu ya�amp deneyimlenen ugraklann hangi anlamda, hangi �ekilde ve
hangi kavra�lar yoluyla nitelik ugrak.lan olarak degil de ba�ka tiirlii �ledigi,
bir �imdinin olmas1 gereken zaman referansmm �imdi-olmayan yoluyla ortaya
c;1kacagi �ekilde i�ledigi ac;tl<l1ga kavu�mallU{>hr.
Oyleyse, gec;mi� olam gerc;ek ya da var olmayan bir �ey olarak ortaya
koyma giri�imi c;ok su gotiiriir bir giri�imdir. Sonra gelen ps�ik bir ugrak, bir
�eyi gerc;ek d1�1 yapamaz ve �imdi var olam ortadan kaldrramaz. Biiti.in birincil
c;a�1mlar alam, ashnda, �imdiki ve gerc;ek bir ya�anan deneyimdir. Birincil
c;agn�1mlar araciligiyla iiretilen -zamansal nesneye ait diger ugrak.larla birlik
te- kokendeki zamansal ugraklann biiti.in dizisi bu alana aittir.
Martin Heidegger
liir.
Filozof inanmaz. Filozof zamanla ilgili bir �ey sordugunda, zamam zaman
balammdan, yani aEI. bakrmmdan, ebediyet gibi goziiken ama ge\iciligin bir tii
revinden ba�ka bir �ey olmad1gi ortaya \Ikan bir �ey olarak anlama karannda
dir.
Burada konuyu teoloji a\ismdan ele almayacagrm. Zamanm teolojik bir an
lamda -ki siz boyle anlamakta ozgiirsiiniiz- ele ahnmas1, ebediyetle ilgili soru
nu dogru bir �ekilde hazrrlay1p uygun bir �ekilde ortaya koyarak, onu daha da
gii\le�tirmek anlamma gelebilir ancak. Arna buradaki inceleme, zamanm ev
rensel olarak ge\erli ve sistematik bir belirleni�ini, zamarun otesine ge\ip onun
ba�ka kategorilerle baglantlsm1 ara�hnnay1 gerektirecek bir belirleni�ini ortaya
koyma iddiasmda olmad1gi ol\fide, felsefi de olmayacak.
Burada ortaya koyacagim dii�iinceler, belki de, felsefe ve bilimin, yani va
rolu�un a\1klay1c1 soyleminin varolu� ve diinya hakkmda soylediginin nihai
olarak ne anlama gelebilecegi konusunda ara�hrmalar yapmayi gerektiren bir
on-bilim'e ait sayilabilir. Saatin ne oldugunu a\Ikhga ka�turdugumuzda, fi
zikte geli�mekte olan ve zamanm kendisini gosterme hrsah buldugu anlay�
tarz1 da canhhk kazanacakhr. Gozlemlerirnizin i\inde yer alacagi bu on-bilim,
felsefe ve bilimin bu kavram i\inde bulundugu varsayuru -belki de geleneklere
uymayan bir varsay1m- iizerinde gel�ir. Bu on-bilimin miimkiin olmas1, her
ara�hrmacmm ne anlad1gi ve ne anlamad1gi konusunda a\Ikhga kavu�mas1m
gerektirir. Belli bir ara�hrma par\asmm ne zaman konusuyla dogrudan dogru
ya ilgili oldugunu, ne zaman bu konunun geleneksel, siradanla�m� bir sozel
bilgisinden beslendigini bilmemizi saglar bu on-bilim. Kirnilerinin goziinde ke
sinlikle alt srradan ama gene de bazen acil bir � olan boyle ara�hrmalar, sanki
bilimlerin ge\it tOrenini denetler. Eskilerin i�ler nastl gidiyor diye arada srrada
evlerinde arama yapmalanna benzeyen bu ara�hrmalann felsefeyle ilgisi, yal
mzca ona e�lik etmektir. Buradaki dii�iincelerin felsefeyle payla�tigi �ey, teoloji
olmamaktan ibarettir.
Ba�lang1\ olarak, giindelik ya�am i\inde kar�Ila�hg1m1z zaman iizerine,
doganm ve diinyanm zamam iizerine ge\ici bir gozlem yapahm. Fizik ara�hr
malanndaki geli�meler ve buradaki konumuzu kavrayip belirlemek i\in gerekli
olan tiirden temel ilkeler (doganm bir uzay-zaman il�kileri sistemi i\inde ol
\illmesi) iizerine ortaya konan dii�iinceler, zamanm ne oldugu konusuna gii
niimiizde yeniden ilgi duyulmasma neden oldu. Bu ara�hrmanm �imdiki duru
mu, Einstein'm gorecelik kurammda ifade edilm�tir. Bu kuramm baz1 onerme-
leri �oyledir: Uzay kendi ic;inde hi<;bir �y degildir; mutlak bir uzay yoktur. 0
yalmzca i<;erdigi cisi.mler ve enerjiler sayesinde vardrr. (Aristoteles'in eski bir
onermesi:) Zaman da hi<;bir �ey degildir. 0 yalruzca ic;inde yer alan olaylar sa
yesinde siiriip gider. Mutlak bir zaman yoktur, tnutlak bir �zamanhhk da yok
tur.3 Bu kuranun y1km yarum goren biri, onun olumlu yaruru, yani dogal siire<;
leri betimleyen denklemlerin keyfi don�iimler ka�ismda de�meden kald1gt
ru gosterdigin.i, kolayca gozden ka<;irabilir.
Zaman, olaylan i<;inde ta�iyandir.4 Bu, Aristoteles'in dogal varhga ait te
mel tiirden Varhk -de�im, yer de�tirme, hareket- baglanunda zaten gordii
gu bir �eydir: EnEL ouv OU xl.vnmi;, avayx.T) -riii; XLvfiOEci>i; n Etvm
au-r6v.s Madem ki zamanm kendisi hareket degildir, oyleyse hareketle bir �e
kilde �kili olmahdrr. Zamanla ilk ba�ta, de�ebilen �eylerde ka�tla�lrlZ; de
�im zaman i<;indedir. Bu �ekilde ka�11a�hgrmiz, yani deg�imin i<;inde yer al
d1gt zaman nastldir? Zaman burada, kendisi olarak kendisini, ne oldugunda or
taya koyar m1? Zamanm buradan ba�layan bir a<;1klamas1, zamanm boylece,
sanki onu kendi Varhgmda belirleyen temel fenomenleri saglamasm1 garanti
edebilir mi? Yoksa bu fenomenlerin temellerinin aranmas1 bizi ba�ka bir �eye
mi yoneltir?
Fizik<;i zamanla nastl ka�ila�ir? Onun zamam kavra�1 ve belirle�i, ol<;
me ozelligini ta�rr. Ol<;me ne kadan ve ne zamaru, ne zamandan ne zamana ka
dan ifade eder. Zamam saat gosterir. Saat, i<;inde ayru zamansal ard�tl<ligin sii
rekli tekrarland1gi, d�andan ge.len bir etkiyle degi�medigi varsaytlan fiziksel
bir sistemdir. Bu tekrarlanma dongiiseldir. Her dongiiniin siiresi ayrudir. Saat,
kendini siirekli tekrarlayan, bu tekrarlarda hep aym kald1gma giivenilebilecek
bir siire saglar. Bu silrenin uzunlugu se<;ime baghdrr. Saat, zamam, bir olaym
siiresinin uzunlugunun saatteki de�meyen ard�tl<ltlda kar�tla�hnlabilmesi ve
dolayis1yla sayisal olarak saptanabilmesi sayesinde ol<;er.
Saatten zaman hakkmda ne ogreniriz? Zaman, i<;inde bir �imdi-noktasmm
keyfi olarak saptanabildigi bir �eydir; oyle ki, iki farkh zaman-noktasmdan biri
once digeri sonrad1r. Arna zamarun �imdi-noktalarmdan hi<;biri bir digerine go
re ayncahkl1 degildir. Herhangi bir �imdi-noktas1, "�imdi" olarak, daha sonraki
birinin muhtemel oncesidir; "sonra" olarak da daha onceki birinin sonras1drr.
Bu zaman biitiiniiyle tekdiizedir, homojendir. Zaman ancak homojen olmas1
ko�uluyla ol<;iilebilir. Oyleyse zaman, a�amalan birbirine gore once ve sonra
�kisi i<;inde olan bir a<;tlrmdrr. Her once ve sonra, bir �imdiye gore belirlenebi
lir ki bu �imdinin kendisi keyfidir. Bir olaya saatle yakla�irsak, saat olay1 a<;1kl1-
ga kav�turur, ama bunu olaym siiresinin uzunlugu bakimmdan yapmaktan
<;ok, �imdideki a<;tlmu bakinundan yapar. Saatin her durumda yaphgt asil �ey,
3 �· Albert Einstein, "Die Grundlage der allgemeinen Relativitatstheorie," Annalen der Physik 49 (Leipzig,
1916). Aynca iwl· Einstein, Wier die spezielle un4 a/lgerneine Re/atir1itiitstheorie, 7. basla (Brounschweig: Vieweg
1920), s. 90 ve devanu, 95 ve devanu. Einstein, Vier Vor/esungeri i.iber Relatir1itiitstheorie (Brounschweig: Vieweg
1920), s. 2.
4 Kall. Aristoteles, Fizik IV, 1 1 . fkihim, 219 a ve devam1.
5 A. y. 219a, 9£. (Sonraki ciimle Heidegger'in bu ciimleyi �evirisidir. �.)
zamamn mevcut6 a�1 i�deki bir siirenin uzunlugunu gostennek degil, �im
dinin ozgill saptan�ml belirlemektir. Saatimi �np bakarsam, soyleyecegim
ilk �ey �u olur: "�imdi saat dokuz; ba�lad1gmdan beri otuz dakika g�. o�
saat sonra oniki olacak."
Saatime bakhgun srradaki �imdi zamaru: Bu �imdi nedir? �unu yaparkenki
�imdi; omegin, �u �ik s0nerkenki �imdi. Nedir �imdi? Benim tasarrufumda mi
dir? Ben �imdi miyim? Diger biitiin insanlar �imdi mi? Bu durumda zaman
ger�ekten de kendim olurdum, diger biitiin insanlar da zaman olurdu. Ve bir
likte olmamizda zaman olurduk -herkes ve hi�kimse. Ben zaman miyun, yoksa
yalnizca bunu soyleyen uriyim? Belli bir saatle mi yoksa oyle bir saat olmadan
mi? �imdi, a�amlan, sabahlan, bu gece, bugiin : Burada insan varol�unun her
zaman kabul ettigi dogal saatle, giin diiz ve gecenin art arda geli�iyle ka�1la�1-
yoruz.
insan varol�unun, biitiin cep ve giin� saatlerinden once, zaten bir saate
sahip olmas1 ne ifade eder? Zamanm Varhgi iizerinde tasarrufum var midrr?
Kendimi �imdide mi anlamlandmnm? Kendim �imdi miyim, varol�um da za
man nu? Yoksa i�izdeki zamana nihai olarak zamarun kendisi mi sahip? Au
gustine, ltiraflar'mm Onbirinci Kitabmda bu soruyu ruhun kendisinin zaman
olup olmad1giru soracagi noktaya kadar ilerletir ama bu noktada biraklr. "In te,
anime meus, tempora metior; noli mihi obstrepere: quod est; noli tibi obstrepere turbis
affectionum tuarum. In te, inquam, tempora metior; affectionem quam res praetereun
tes in te faciunt, et cum illae praeterierint manet, ipsam metior praesentem, non ea qu
ae praeterierunt ut fieret: ipsam metior, cum tempora metior. "7 <;:ok sad1k olmayan
bir �eviriyle: "Seninle, ruhum, ol�erim zamanlan; zamaru Ol�erken seni Ol�erim.
'Bu nasd olur?' diye sorup yolumu kesme. Yanl� bir soruyla beni kendinden
uzakla�hnp ters yollara saphnna . Senin kendini de ilgilendirebilecek �eyde ka
n�ikl1ga d�iip kendi yolunu hkama. Gene s0yliiyorum, zamaru sende ol�erim;
ka�tla�hgim ge�ci �eyler, bu �eylerin kendileri ortadan kalkmca geride kalan
bir izlenim dogurur. Bu izlenimi mevcut varolu�ta ol�erim, bu izlenimin ilk or
taya 9khSJ sirayla ge�ip giden �eylerde degil. Zamam ol�tiigumde ol�tiigum
�ey, tekrar edeyim, kendimi izlenimli bulmamdrr."
Zamanm ne oldugu sorusu, ara�hnnam1z1 Dasein' a yoneltir -eger Dase
in' dan, insan ya�anu olarak bildigimiz Varhgi i�deki o kendiligi8 anhyorsak.
Bu kendilik, kendi Varhgimn i:izgiillugudur,9 her birimizin oldugu �eydir, her bi
rimizin �u temel onesiiriimde buldugu �eydir: Vanm. Bu onesiirilm, insan Da
sein'ma ait Varhgin otantik onesiiriimiidiir. Ozgillliigu i�inde, bu �ey kendim
yerindedir.
6 Alm. gegrnwiirlig, ing. present. "$imdi" [Alm. fetzl, ing. now) ile kan�mamas1 i�in. Almanca Gegrnwart'tan
tiireyen ifadeleri "mevcut" i�eren ifadelerle k�tlayacagun. ""'1·
7 Augustinus, /liraflar, XI. Kitap. 27. &him (Parisis 1 841, Cilt I, s. 823).
8 Alm. Se iende, ing. rnlily ya da being. Terimi bazen va rlrk' la , Sein't da (ing. Being) biiyiik harfli Yarlrk'la
ka�1ladun. -\"·
9 Alm. jl'weiligkeil, ing. specificity. Aslmda bir�ok yerde "ozgiiliik" diye �evrilmesi daha uygun olurdu, ama bir
nesneye dogrudan bagh olmadan kullantld1gt yerlerde de terimin birligin.i koruyabilmek i<;in "ozgiilliik"ii ter
cih ettim. Ge�tigi her yerde bu "bir �eye (ya da kendine) ozgii olma" anlamtnda anla�tlmahchr. Aynca terimin
Almancada zamanla ilgili �agn�unlan vardtr (Weile siire) . -\"·
=
lamda, oliimii bilir. Biiyiik boliimiiyle, oliimii iirkiip geri �ekilen bir bilme tar
zmda bilirim. Dasein'm bir yorumu olarak bu bilme, onun Varhgmm olanaguu
gizlemek i.izere el altmdadrr. Dasein'm kendisi, oliimiinden kai;uun a olanagma
sahiptir.
Kendisine dogru ilerledigim bu g� burada, ona dogru ilerlememde bir
ke�if yapar: 0 benim g��imdir. Bu g�� olarak, artlk bulunmayan Dase
in'mu aniden ortaya t;ikaru; birden bire, artik �u �eylerle, �u insanlarla, kibirler
le, hilelerle, bu konu�mayla birlikte degilimdir. G�mi�, biitiin mahremiyeti1 6
ve m�guliyeti sa9p dagthr, her �yi kendisiyle birlikte Hi�lige gotiiriir. Ge�
m�, Dasein'rmdaki bir olay, bir ol� degildir. G��' Dasein'm bir "ne"si, Da
sein'm ba�ma gelen ve onu de�tiren bir olay degil, onun gepni�idir. Bu g��
bir "ne" degil bir "nastl"drr, aslmda Dasein'rmm otantik "nastl"1drr. Benim di
ye kendisine dogru ilerleyebildigun bu g� bir "ne" degil, saf ve basit Dase
in'1mm "nastl"1drr.
Bu g�m�e dogru ilerlemenin g��i kendi ozgill "nastl"1 i�de koruma
s1 ol¢siinde, Dasein'm kendisinin "nastl"1 goriiniir hale gelir. G�� dogru
ilerleme, Dasein'm en u� olanagiyla bulu�maya dogru gitmesidir; bu ''bulu�
maya dogru gitme" ciddi oldugu ol¢de, bu gidi�teki Dasein, heni.iz-Dasein
olarak kendi i.izerine geri savrulur. Bu, Dasein'm hala o oldugu giindeliklige
geri don�iidiir; oyle ki, otantik "nastl" olarak g� de giindelikligi "nasil"1
i�inde a�1ga. �ikaru, onu ko�u�turmalan ve m�guliyeti i�de "nastl"ma geri
�evirir. G� biitiin "ne"leri, biitiin ilgilenmeleri ve planlan "nasil"a geri ge
tirir.
"Nastl" olarak bu g�� olu�, Dasein'1 amansizca kendisinin tek olanagi
na getirir, onu kendisi bakmundan biitiiniiyle yalniz kalmaya brrakrr. Bu g�
m�, Dasein'1 giindelikligmin zaferi ortasmda tekinsiz17 bir konuma yerl�tire
bilir. G��e dogru ilerleme, Dasein ka�ismda onun en u� olanaguu olu�tur
dugu ol¢de, Dasein'm ac;tl<lamasmm yapilacagi temel yoldur. Bu ilerleme, Da
sein'm kendini yerl�tirdigi asd yonii ele ge9rir. Ayru anda, bu kendiligm te
mel kategorisinin onun "nastl"1 oldugunu gosterir.
Kant'm da etigmin temel ilkesini bi�el dedigimiz bir tarzda belirlemesi
belki de rastlanh degildir. Kant belki de Dasein'm kendisine a�ina oldugundan
bu ilkenin onun "nastl"1 oldugunu biliyordu. Dasein'1 "nasil"m iistiiniin ortiile
cegi �ekilde di.izenlemek, �agd� kahinlerin �idir.
Dasein bu ilerleme i�de kald1gt siirece, otantik olarak kendisiyle birlikte
dir, ger�ekten vardrr. Bu ilerleme, ki�inin kendi Dasein'1nin otantik ve tek gelecegin
den ba�ka bir �ey degildir. ilerleme i�deki Dasein kendi gelecegidir, oyle ki bu
gelecek olu� i9nde kendi ge��ine ve mevcut durumuna geri doner. En u�
Varhk olanagi i9nde kavranan Dasein zamanda degildir, zamanm kendisidir. Ni
teledigimiz �ekilde gelecege �kinlik, g�ici olmarun otantik "nasil"1 olarak,
Dasein'm kendisine kendi zamanlnI onda ve ondan kalkarak verdigi Varhk tar
z1drr. ilerleme i�de g��im boyunca kendimi siirdiirerek zamana sahip olu-
1 6 Alm. Hmnlichlcrit, ing. secretiwness �·
17 Alm. Unheimlich, ing. uncanny �·
mek demektir. Zamarun "ne kadar''1run p�ine d�mek, mevcut olan bir "ne"
ile ilgilenmeye ba�lamak anlanuna gelir. Dasein "nastl"dan kac;ar, mevcut olan
ozgiil "ne" ye tutunur. Dasein ilgilendigi �eydir; Dasein kendi mevcutudur.
Diinyada ka�ila�ilan her �yle, �imdide ikamet eden Dasein ka�1la�ir; dolayi
s1yla, kendisi oldugu, ama mevcut durum olarak kendisi oldugu zamanla da
Dasein ka�tla�ir.
Mevcuta gomillme olarak ilgilenme, dikkat verme olarak, dikkat verirken
her �eyden once dikkate ahnmas1 gereken bir heniiz-degil' dir gene de. Dasein,
igilenmesinin mevcut durumunda bile zamarun biitiiniidiir, gelecegi bir tarafa
birakmaz. Gelecek, ilginin tutundugu �imdidir -g��in otantik, gelecege �
kin varhgi degil, mevcut olamn �leyip kendisine malettigi gelecektir o, \linkii
otantik gelecek olarak g�� asla mevcut durum haline gelemez. Bu gec;mi�
mevcut durum olsayd1, Hie; olurdu. ilginin tutundugu gelecege �kinlik, mev
cut olanm inayetiyle boyledir. Ve mevcut diinyarun �imdisine gomillm� ola
rak Dasein, otantik gelecege-ili�kinlikten c;ahnd1giru kabul etmeye o kadar az
hazirdir ki, insanhgm, gelecegm, vb. ilerlemesine duydugu ilgi sayesinde gele
cegi kanad1g1m soyler.
ilgilenen mevcut olarak Dasein, ilgilendigi �yde ikamet eder. "Ne"den,
giinii doldurmaktan giderek usarur. Hie; zamam olmayan, mevcut-varhk olarak
Dasein i�n zaman aniden uza�hr. Dasein "ne kadar"1 sormakla zamam daha
once uzathgt i�n zamarun i� b�alir, oysa Dasein'm g��e dogru ilerlemeye
siirekli geri donii�ii asla soocr hale gelmez. Dasein kendi mevcutu i�de hep
yeni �eylerle ka�tla�maktan ho�larur. Giindeliklik i�de, diinya i�leri zaman
da, mevcut olanda ka�1miza �kar. Giindelik olan saatle ya�ar, yani ilgi hep
�imdiye geri doner; �oyle der: $imdi, �imdiden � zamana kadar, sonraki �im
diye kadar.
Birbiriyle birlikte ol.ma olarak belirlenen Dasein, aym zamanda, Dasein'm
kendisiyle ilgili ba�at yorumu tarafmdan yonlendirilmesi demektir; �inin soy
ledikleri tarafmdan, moda tarafmdan, egilimler tarafmdan, olup bitenler tara
fmdan: Moda ne olursa olsun, kimse olmayan egilim: Hic;kimse. Giindeliklik
ic;indeki Dasein, benim oldugum Varhk degildir. Tersine, Dasein'm giindelikli
gi, birinin oldugu Varhkhr. Buna gore Dasein, birinin bir ba�kas1yla birlikte ol
dugu zamandir: "Birinin" zamamdir. Birinin sahip oldugu saat, her saat, diin
yada-birbiriyle-birlikte-olmarun zamaruru gosterir.
Tarihi ara�hrd1gtmizda, k�aklar ve �klar arasmdaki baglanh gibi, bu
rada ele ald1gtmiz fenomenlerle ilgili ama hie; ac;J.khga kavu�turulmam� feno
menler buluruz. Saat bize �imdiyi gosterir, ama gelecegi ya da gec;m�i gosteren
bir saat yoktur. Zamanm ol�lmesi, zamamn "ne kadar''a indirgenmesi demek
tir. Gelecekte bir olaym meydana gelecegi am saatle belirledigimde, kast etti
gim �ey gelecek degil, o �imdiye ula�mak ic;in �imdi "ne kadar zaman" bekle
mek zorunda oldugumdur. Saat sayesinde ula�ilabilir hale gelen zaman, mev
cut durum sayilir. Zamanm ne oldugu doganm zamanmdan ti.iretilmek istenir
se, virv [�imdi) gec;mi� ve gelecegin µt"tQOV'udur [ol�siidiir). Oyleyse zaman
zaten mevcut durum olarak; gec;m�, arhk-mevcut-olmayan olarak; gelecekse
CoGiTo, SAYI: 11, 1997
z.aman Kavram1
len her �ey, sonsuz bir gelecekten geri doniilmez bir g�e yuvarlarur.
Bu a¢<1amanm iki karakteristik yonii vardrr: 1) Geri doniilmezlik, 2) $im
di-noktalannda homojenl�tirme.
Geri d6nUlmezlik, otantik zamandan bu a¢<1amaya ne kal�sa onu kapsar.
Bu, Dasein olarak zamarun temel fenomeni olarak gelecege �kinlikten geriye
kalan �ydir. Geri doniilmezlige bu yakla�rm tarz1, gelecekten mevcut duruma
bakar, g�e ka\an zamarun p�ine d�mesi mevcut durur.1un d�mdandrr.
Zamanm geri doniilmezligi i�de belirlenmesi, zamarun ba�tan ters \evrilmi�
olmasma dayanrr.
Homojenle�tirme, zamanm uzama, saf ve basit Mevcudiyetet9 benzetilmesi
dir; biitiin zamam bir mevcut duruma siirgiin etme egilimidir. Boylece zaman
tamamen matematikselle�tirilm� olur, uzamsal x, y, z koordinatlanrun yanm
daki t koordinah haline gelir. Zaman geri \evril.mezdir. Bu geri \evrilmezlik,
zamanm kendisini ha.la :.;ozle bildirebilmesini saglayan tek etken, nihai bir ma
tematiksell�tirmeye ka�1 koymasm1 saglayan tek ozelliktir. Once ve sonranm
zamanla ilgili olmas1 gerekmez. brnegin aritmetikte 3, 4'ten oncedir, 8 de 7'den
sonradrr. Arna bu oncelik ve sonrahk zaman bakimmdan degildir. Sayilar za
man bakrmmdan once ve sonra gelmezler, \iinkii zaten zamanda degildirler.
Zaman bakimmdan oncelik ve sonrahk, olduk\a belirli bir oncelik ve sonrahk
hr. Zaman bir kez saatin gosterdigi zaman olarak tanrmlarunca, onun kokende
ki �nlamlrn yeniden ele ge\irme umudu ortadan kalkar.
Ne var ki zamanm oncelikle ve biiyiik boliimiiyle boyle tarumlanmas1 Da
sein'm kendisinden kaynaklarur. Ozgiilliik temeldir. Otantikligi i�de Dasein
ancak olanakh Dasein olarak benimdir. Dasein biiyiik boliimiiyle giindeliklik
i\indedir. Arna giindeliklik, gelecege ili�kinlikten ka\an o ozgiil zamansalhk
olarak, ancak ge\mi�in gelecege il�kin varhgmm otantik zamamyla kar�tla�h
gmda anla�tlabilir. Dasein zaman hakkmda kon�tugunda, giindelikligin dl{im
dan kon�ur. Mevcut durumuna tutunma olarak Dasein �yle der: Ge\� ge\
mi� olandrr, yeniden ele g�lemez. Bu, onun me�guliyetinin mevcutunda ya
tan, giindelik mevcutun ge\m�idi•. BOyle, mevcut durum olarak belirlenen Da
sein'm, ge\m�in ne oldugunu anlayamamas1run sebebi budur.
Mevcut durumda kendini gosteren tarihe bu bakl{i tarz1, tarihte yalmzca
tekrarlanamayan bir m�guliyet goriir: Olup biten neydi. Olup bitei;i.ler hakkin
da dii�iinmenin sonu yoktur. Bu dii�iince kendi malzemesi i\inde yitip gider.
19 Alm. Priisenz. Heidegger, Fenomenolojinin Temel Sorimu'nun 2. bi:iliimiinde bu terimin mevcudiyetin
(Gegmwart) ge<;ici ufkuna gonderme yapbguu si:iyler. -\.
Ludwig Wittgenstein
gerekir" s0ziinii burada bir mazeret olarak kullanmaya hakkun oldugunu sam
yorum.
Son olarak, Wittgenstein'm kitap ii;in yazd1gi sun� yazisrm bugiiniin Tiir
kiye'sinde okumarun ozel bir onemi oldugunu d�iiniiyorum:
fiziksel nesne (diyelim, bedenin yerine g�en fiziksel bir resim) degil de mevcut
olan ise tam olarak, bu durumda g�m�, �imdiki ve gelecek imgelerden soz
edemeyiz. Dolayis1yla zaman kavram1m, yani fiziksel nesnelerin adlanyla kul
lantlan sentaktik kurallan, imge diinyasmda, yani kokten farkh bir konu�ma
tarz1 benimsedigimiz yerde kullanamayiz.
50. Bellek hi�bir �ekilde g�in goriilmesi degilse, g��e gonderme ya
p1yor diye dii�iiniilrnesi gerektigini nastl bilebiliriz? Bu durumda bir olay1 ha
hrlad1gimizda, bellek imgemizde g��in mi yoksa gelecegin mi bir resmine
sahip oldugumuzdan ku�kuya d�bilirdik.
Elbette �oyle soyleyebiliriz: g�i gormiiyorum, yalmzca onun bir resmi
ni goriiyorum. Arna onun ge�mi�in bir resmi oldugunu nastl bilebilirim - bu
bellek imgesinin oziine ait olmadiki;a? Bu resimleri gei;�in resimleri olarak
yorumlamayi, diyelim, deneyimden mi ogrendik? Bu baglamda "g�m�"in ne
anlam1 olurdu ki?
Arna gei;m�in algisma sahip olmam her tiirlii fiziksel zaman kavram1yla
i;eli�ir, ve bu da gene birinci sistemdeki zaman kavrammm fiziktekinden kok
ten farkh olmas1 gerektiginden ba�ka bir anlama gelmez.
53. Peki konuyu ni\in burada birakmayalun? Zira bu konu�ma �ekli, soyle
mek istedigimiz ve soyleyebilecegimiz her �eyi s0yler. Arna konunun farklz bir
$ekilde de konabilecegmi soylemek isteriz, ve bu onemlidir.
Bu diger kon�ma �eklinde vurgu ba�ka bir yerde gibidir: "Gozi.ikiir", "ha
ta" gibi sozciikler, fenomenlerin oziine ait olmayan, duygusal bir tona sahiptir.
Bu ton bir bak1ma, sirf bilgiyle degil, iradeyle ilgilidir.
Omegm, bir gorsel yarulsamadan s0z ederiz ve ortada bir hata olmasmm
ozsel bir onemi olmad1gi halde bu deneyirni hata fikrine baglanz; ve goriini.im
hayahmizda normal olarak ol� sonw;lanndan daha onemli olsayd1, dil bu
fenomene ka�1 daha farkli bir tutum da alird1.
Bir zamanlar inand1gtffi gibi, giindelik, "ikincil" dilimize kar�1t olarak bi
rincil bir dil yoktur. Arna, baz1 fenomenlere digerleri kar�ismda oncelik veren
ifadelere izin vermedigi siirece, bizimkine ka�1t olarak birincil bir dilden s0z
edilebilir; bu dilin, oyle denebilirse, kesinlikle tarafszz olmas1 gerekirdi.
55. C::ok ilgin�, biitiiniiyle genel, biiyiik onem ta�1yan onermeler -yani ba�
ka tiirlii olabilecegi halde tam ayle olan edimsel deneyimleri betimleyen oner
meler- oldugunu kabul ediyorum. Ornegin, yalnizca bir tek bedenimin oldugu.
Ya da, duyumlanmm bu bedenin d�ma asla �kamayacagi (kolu kesilen birinin
gene de parmaklannda agn hissetmesi gibi durumlar d�mda). Bunlar dikkat
�ekici ve ilgini; olgulardrr.
Arna gelecegin ammsanamayacagtnm soylenmesi bu kategoriye ait degil
dir. Zira bunun hi�bir anlam1 yoktur, ve ka�1h, gibi, kavranamayacak b�ey
dir.
bte yandan, uyarukken her zaman gozlerimle gormem, dikkat �ekici ve il
gin� bir olgudur. Bunun gibi, gorsel alanurun hemen hemen hi� kesintiye ugra
mayan bir a� durumunda olmas1 da onemlidir.
"Ben" a��a bedenime gonderme yapar, zira ben bu odadayrm; ve ''ben"
esasen bir yerde olan bi�eydir, diger bedenlerin de i�de oldugu uzaya ait bir
yerdedir.
56. Yalnizca �imdiki deneyimin ge�ek oldugu onermesine ka�1 �ak (ki
bu onermeyi savunmak kadar ya�trr) isteyen biri belki de, bu durumda "Juli-
us Caesar Alpleri ge¢" gibi bir onerrnenin yalmzca, bu konuyla m�gul olan
zihnimin �imdiki durumunu mu betimledigini soracakhr. Bunun yaruh elbette
�udur: hayir, yakla�tk 2.000 ytl once olduguna inand1gumz bir olayi betimliyor.
Yani "betimliyor" s0zciigu, '"yaz1yorum' onermesi �u anda yaphgun �eyi be
timliyor'' ciimlesindeki gibi anla�tl1rsa. Julius Caesar ad1, bir �iyi belirtir. Peki
biitiin bunlar ne demeye gelir? Gen;ekten felsefi bir yamt verrnekten kac;iyor gi
biyirn! �ilerle ilgili, yani ozel ad ii;eren onermeler, i;ok farkh yollardan dogru
lanabilirler. -Hala Caesar'm iskeletini bulabiliriz: bunun d�iinillebilir olmas1,
Caesar hakkmdaki onermenin anlarn1yla dogrudan baglanhhdrr. Arna oyle bi
rinin hi<; ya�arnad1gm1, onun varhgiyla ilgili anlahlanlann belli bir maksatla
uyduruldugunu ortaya <;tkaran bir elyazmas1mn bulunabilecek olmas1 da boy
ledir. Oyleyse, Julius Caesar hakkmdaki onerrnelerin, bu olanagi ii;eren tiirden
bir anlam1 olmalidrr. ''Y�il bir <;izgiyi gei;en kmmz1 bir <;izgi gorebilirim" dedi
gimde, "Julius Caesar Alpleri gei;ti" onermesinde soz konusu olan olanaklar
burada yoktur; bOyle oldugu ol\frd:e, Caesar hakk.mdaki onermenin, anlamma
bu onermeden daha dolayh bir yoldan sahip oldugunu soyleyebilirim.
Meydapa geldigi takdirde bir inana rn�ru bir �ekilde onaylayacak olan
her �ey, o inancm dogasrn1 rnanttksal olarak belirler. Yani o inancm manhksal
dogas1 hakkmda b�ey gosterir.
74. Dolaysiz deneyim, hii;bir i;el�ki ii;erernez. Eger o biitiin kon�rna ve i;e
li�kilerin otesindeyse onun bir ac;iklarnas1 da talep edilernez (olup bitenin bir
ai;tklamasmm olmas1 gerektigi duygusu): aksi halde ortada hatali bi�ey var de
rnektir.
Gozlerimizi kapathgimizda gormerniz sona ermez. Arna bu dururnda gor
diiklerimizin gozle bir ilgisi olarnaz. Riiya irngeleri ii;in de aym �ey ge�erlidir.
Ne var ki normal gorme dururnunda bile, bedenirnin gorsel alandaki istisnai
konurnunun, srrf gorsel bir�eyden degil, bedenirndeki ba�ka duygulardan tiire
digi ai;1khr.
"Gorse} alan" terimi bile amacuruza uygun degildir, c;iinkii uzay ic;in ozsel
olmayan bir duyu orgamm ima etmektedir - belli birine ait olmamn bir kitap
i-;in ozsel olmamas1 gibi. Eger dilimiz bir kitaptan, onu bir sahiple i�kilendir
meden soz edemeyecegimiz �ekilde kurulrn� olsayd1, bu -;ok yantlbc1 olabilir
di. Bu durum, bir kitabm ancak bir �iyle ili�ki ic;inde var olabilecegi fikrine
yol a-;abilirdi.
75. Fenomenolojik dil gorse} alam ve onun i-;inde olup biteni ba�ka her
�eyden yahhyorsa, zamam nasil ele ahyor? "Gorsel" fenomenlerin zamam, srra
dan fiziksel deyimlerimizin zamam m1?
iki zaman arahgmm birbirine �it oldugunu fark edebildigimiz ai;tl<trr. br
negm, gorse} alanda olup bitenlere bir metronomun sahrumlanrun ya da dii
zenli arahklarla yarup sonen bir �1gm �lik etmesini hayal edebilirim.
Konuyu basitle�tirmek ic;in gorse} alamrndaki de�imlerin kesintili oldu
gunu ve bunlann, diyelim, metronomun iki sahrurn1 arasmda meydana geldigi
ni hayal ediyorum. Bu durumda degi�irnlerin bir betimlemesini (metronomun
sahmrnlanru belirten sayilar kullanarak) verebilirim.
Ornegm biitiinii, sesli bir filrndir; perdedeki olaylarla birlikte giden kon�
malar bu olaylar kadar m;ucudur ve film �eridindeki ses iziyle aym degildir.
Ses izi, perdedeki sahnelere �lik etmez.
Birinin i\ffiden siyah, birinin ic;inden san, birinin i\ffiden de krrmiz1 bir s1vt
akan ii-; boru varsa, bu s1vtlar bir noktada birl�ip kahverengi oluyorlarsa, bu
sonu-;taki s1v1run da kendi a� tarz1 vard1r; ama benirn biitiin soylemek istedi
gim, tek renkli s1vtlann her birinin de akt� tarz1 oldugu -ben bunu s1vtlann bir
birine ka�masmdan onceki bir noktada incelemek istiyoru.m.
137. A�agtdaki gibi, art arda gelen siyah ve beyaz dilimlerden olu�an bir
�ekli alahm.
138. Arna her zaman sonlu sayida �eyler, boliimler, renkler, vb gorebiliyor
sam, sonsuzluk yoktur - hangi anlamda olursa olsun. Buradaki duygu �udur:
Her zaman yalmz �u kadar gorebiliyorsam, daha fazlas1 yok demektir. Sanki
burada durum �oyleymi� gibi: Yalnizca 4'e kadar gorebiliyorsam, 100 yok de
mektir. Ne var ki burada sonsuzlu.k, saytlann oynad1g1 rolii oynamaz. Yalnizca
4'e kadar gorebiliyorsam lOO'iin var olmad1gt elbette dogrudur - hatta 5 bile
yoktur. Arna kii<;iik bir saymm biiyiik bir sayidan daha fazla ortadan kald1rma
d1gt sonsuz olanak vardrr: <;iinkii onun kendisi ashnda bir niceli.k degildir.
Elbette hepimiz sonsuz bir olanagm ve sonlu bir geri;ekligm var olmasmm
ne anlama geldigini biliriz, zira uzay ve zamarun sonsuz oldugunu ama bunla
nn ancak sonlu pari;alanm gorebilecegimizi ya da sonlu pari;alannda ya�ayabi
lecegimizi soyleriz. byleyse sonsuzlugun bilgisini nereden tiiretebilirim ki? �u
ya da bu anlamda, iki tiir deneyimim olmahd1r: biri sonlu olam a�amayacak
olan, sonlunun deneyimi (ki boyle bir a�kmhk fikri kendi ac;ismdan bile anlam
s1zdrr), biri de sonsuzun deneyimi. Ve bOyledir de. Olgulann deneyimi olarak
deneyim bana sonluyu verir; nesneler sonsuzu i�erir. Elbette sonlu deneyimle
rekabet eden bi�ey olarak degil, ii;lem balommdan. Uzayi sanki i<;inde kii<;ii.k
bir deneyim bulunan, bo� denebilecek bir halde gorebildigim anlamma gelmez
bu. Arna uzayda, herhangi bir sonlu deneyimin olanaguu gorebilirim. Yani hi<;
bir deneyim, uzay ii;in fazla biiyiik olamaz, ya da onu tii.ketemez: Biitiin dene
yimlerin boyutlanndan haberdar oldugumuz ve uzaym bunlardan daha biiyiik
oldugunu bildigimiz i<;in degil tabii; bunun uzaym oziine ait oldugunu anlad1gt
m1z ii;in. -Uzaym bu ozsel sonsuzlugunu onun en kii<;iik pari;asmda bile tanlrlZ.
Sai;mahgm ba�lad1gt yer, biiyiik bir saymm sonsuzluga kiii;ii.k bir say1dan
daha yalon oldugunu dii�iinme al�kanhguruzdir.
SOyledigim gibi, sonsuz sonlunun rakibi degildir. Sonsuz, ozii hii;bir son
luyu d1�anda birakmamak olandrr.
Bu onermede g�en "hi�bir'' sozciigu de, bir kez daha, sonsuz bir aynkh
gm ifadesi olarak yorurnlanmamahdrr; tam tersine, burada "hi�bir'' ile "oz" bir
birine baghdrr. Sonsuzlugu kimi zaman ancak kendi terimleriyle ai;tl<layabil
memde, yani onu apklayamamamda, �a�tlacak bi�ey yoktur.
Peki sonsuz sayida sabit ytldizm var oldugu (a� ki eninde sonunda buna
sonlu bir ger�eklik tekabill edebilir) gibi sonsuz bir hipotezi nastl kurariz? Bu
da gene ancak bir yasa yoluyla verilebilir. Kmniz1 kiirelerin sonsuz bir dizisini
d�iinelim. -Sonsuz bir film �eridini d�iinelim. (Bu �erit perdede olup biten
biitiin sonlu �eylerin olanagiru verirdi.) Bu, sonsuzluga uzanan bir hipotezin ti
pik bir ornegidir. Buna hi�bir deneyimin tekabiil etmedigi a�tlr. 0 ancak "ikinci
sistem" de, yani dilde vardrr; peki orada nasil ifade edilir? (Eger biri sonsuz bir
film �eridini hayal edebiliyorsa, o �i s0z konusu oldugu ol¢de, sonsuz bir ger
�eklik vardir, matematigin "edimsel sonsuz"u da vardir.) �u bi�imdeki bir
onermeyle ifade edilir: "(n):(3nx).q>x" Sonsuz olanakla ilgili her �ey (film hak
kmdaki biitiin sonlu onesiiriimler) birinci parantezdeki ifadede, ona tekabill
eden ger�eklik de ikinci parantezdeki ifadede yeniden iiretilir.
Bu yiizdendir ki birinci parantezde yalruzca bir tek harf vardir. Yalruzca bir
hrsat, ba�ka bi�ey degil.
140. Birincil zaman sonsuz mudur? Yani sonsuz bir olanak rmdrr? Ancak
bellegin uzanabilecegi kadar dolu olsa da, bu hic;bir �ekilde onun sonlu oldugu
nu gostermez. 0, yalmzca odamm duvarlarm1 gorebiliyor olsam da iic; boyutlu
gorsel uzaym ve hareketin sonsuz oldugu anlamda sonsuzdur. Zira gordiigurn
�ey, daha otesini gorme olanagmi varsayar. Yani, gordiigum �eyi ancak sonsuz
bir bic;imle dogru bir �ekilde temsil edebilirim.
Zamanm bir sonu oldugunu -ya da iki uc;tan sonlu oldugunu- hayal et
mek miimkiin mii?
$imdi olabilecek olan, zaman oldugu gibi kalrrsa, daha once de olm� ola
bilirdi ve gelecekte de olabilir. Arna bu, gelecekteki bir deneyime bagh degildir.
Zaman biitiin gelecek �imdilerin olanagmi ic;erir.
Arna bu soylenenlerin hepsi, kendi ba�ma, zamanm sonsuz bir dizinin ilkel
kavra�1 anlammda sonsuz olmad1gmi gosterir.
Uzay ic;in de aym �ey gec;erlidir. Sonsuza uzanan bir silindir hayal edebile
cegimi soylersem, bu onun dogasmda zaten ic;erilm�tir. Silindirin homojenligi-
nin ve i�de bulundugu uzaym dogasmda da i�erilm�tir -bunlann her biri di
gerini gerektirir elbette-- ve bu homojenlik benim gordiigum sonlu pan;adadu.
143. Sonsuz zaman hangi anlamda bir geri;eklik degil de bir olanaktu? Zira
biri s0yledigim �eye, zamarun, diyelim renk kadar geri;eklik oldugunu ileri sii
rerek itiraz edebilir.
Arna belli bir zaman ve yerde olmadiki;a, kendi ba�ma alman renk de yal
mzca bir olanak degil midir? Bo� sonsuz zaman, yalruzca kendileri geri;eklik
olan olgulann olanagmdan ba�ka b�ey degildir.
Pek.i sonsuz gei;m�in dolu olarak d�iiniilmesi gerekmez mi, bu da sonsuz
bir geri;eklik oldugunu gostermez mi?
Sonsuz bir geri;eklik varsa, sonsuz olanda olumsalhl< da var demektir. Ve
omegin, bir yasayla verilm� olmayan sonsuz bir kesir de var demektir. Ram
sey'in go�iindek.i her �ey bununla ayakta durur ya da i;oker.
Zamaru sonsuz bir geri;eklik olarak degil de ii;lem bak.tmmdan sonsuz ola
rak dii�iindiigumiiz �uradan bellidir k.i, bir yandan sonsuz bir zaman arahgt
hayal edemeyiz, ote yandan hii;bir giiniin son giin olamayacagiru, dolayis1yla
zamanm sonunun olamayacagm1 anlanz.
$unu da soyleyebiliriz: Sonsuzluk zamamn dogasmda yatar; zamanm ne
i;are k.i sahip oldugu uzamm degildir sonsuzluk.
lann art arda geli�iyle kar�tla�nnyoruz. Boyle durumlarda, kimi zaman dort
vuru�u izleyen be�inci vuru�u deneyimleriz. Peki dort giinii izleyen b�inci
giin deneyiminden sbz etmek de anlamh m1drr? Ve �u soylenebilir mi: "Deme
mi� miydim, dordiincii giinden sonra bir ba�ka giin gelecek diye?" (Bunun
dordiincii giinii b�incisinin izleyip bir ba�kasmm izlememesi deneyimi oldu
gunu da sbyleyebilirdiniz.) Arna burada giin�in dordiincii giinden sonra da
onceki gibi hareket etmeye devam edecegi ondeyisinden, yani ger-;ek bir onde
yiden sbz etmiyoruz. Hayir, bizim sorunumuz bir ondeyi sorunu degildir, hi-;
bir olaym kehanetini yapnuyoruz; sbyledigimiz �unun gibi bi�ey: Herhangi bir
giindogumu ya da giinbahnuyla ilgili olarak, bir sonrakinden soz etmek an
lamhdrr. Zira bir zaman doneminin belirtilmesiyle kastedilen �y, elbette mey
dana gelen bir�eyle baglanhhdrr: bir saatin kolunun, diinyanm, vb vb hareketi;
ama bir saati belli bir ibrenin don�ii (bir paradigma olarak) ile tammlayip "her
saati bir ba�kas1 izler" dedigimizde, bu onesiiriimii o ibrenin ebediyen aym �
kilde donecegi kehanetinde bulunmak i-;in kullanm1yoruz - �unu sbylemek is
tiyoruz: "ibre ebediyen ayru �ekilde donebilir"; bu ise zaman belirlemelerimizin
grameriyle ilgili bir onesiiriimdiir yalruzca.
Gaston Bachelard
AN
I
Bay Roupnel'in kitab1m belirleyen metafizik diilliince lludur: z.aman tek bir
ger¢dige sahiptir, Arnn ger¢digme. Ballka deyillle, zaman iki bollluk arasma as1-
h, amn iistiin de toplanm1ll bir gen;ekliktir. Zaman yeniden dogabilir kU1lkusuz,
ama once 6lmesi gerekir. Varhguu andan ana tall1yip sure haline sokamaz. An
zaten yalruzhktu... En annm lll metafizik degeriyle yalmzhk. Ne var ki, c;ok da
ha duygusal tiirden bir yalm.zhk dogrulay1p pe�tirir arun acmas1 yahhlnullh
guu; anla smrrlanmlll zaman, bir tiir yarahc1 lliddet yoluyla, bi.zi yalm.zca 6teki
lerden degil, kendimi.zden de yahtrr, c;iinkii en degerli gec;millimi.zle ili1lk.isini
kopanr.
Filozof daha dii1liincesinin elligindeyken bile -zamam dii1liinmek her meta
fizigin ilk gorevidir- zamanm, tek ballma an olarak, yalmzhgm bilinci olarak
kendini gosterdigi olumlamas1yla kaflll karll1ya bulur kendini. Gec;millin haya
letinin ya da gelecegm yarulsamaslJUil nastl yeniden olullacagm1 daha ilerde g6-
recegi.z; ama, ilk ballta, ac;tl<lamakta oldugumuz yap1h iyi anlamak ii;in, llimdiki
arun damgaslnI yemekten nasil kurtarabilir ki kendini? Aym llekilde, llimdiki
an nastl olur da miihriinii basma.z gerc;ege? Varhgun kendi bilincine ancak 1lim-
II
Ne var ki, si.ire kavram1yla an kavram1 ilk ba�ta k�1 ka�1ya getirilmedi.k
�e, en onemli zamansal oge olarak arun kutsanmas1 da kesinl�� olamaz. Bu
nedenle de, Siloe' de ta�ma a�aya yoneli.k en ufak bir iz olmasa bile, ister is
temez Bergsoncu savlan arurnsar okur. Bu �al�mamizda, di.k.katli bir okurun
aklmdan g�en tiim d�iinceleri aktarmak gibi bir gorev de iistlenmi� oldugu-
1 Siloi!, s. 108.
yiz. Arnn geri;eklige sahip olmamasin.1 tarutlayip zafer kazand1gmuza gore, bir
edimin ba�langicmdan nasil s0z edebiliriz ki?
Bay Bergson' a gore, zamarnn asil geri;ekligi, siiresidir; an, hii;bir geri;ekligi
olmayan bir soyutlamadan ba�ka bir �ey degildir. Arnn ol�u ancak hareketsiz
durumlan saptay1p anlayabilen zeka tarafmdan, d�ardan zorla kabul ettiril
�tir. Bergsoncu zamaru, bir hii;lik, dii¥el bir bo�luk olarak am simgelemek
ic;in iistiine beyaz bir nokta koydugumuz kara bir diiz �giyle gostermek yete
rince dogru olacakllr oyleyse.
Bay Roupnel' e gore, zamarnn astl geri;ekligi, andrr; siire, hii;bir saltik ger
i;ekligi olmayan, bir kurgudur yalmzca. Siire, anlamayi degil de, d� gormeyi
ve yeniden ya�amay1 isteyen, en iist diizeydeki imgelem giicii olan bellek tara
fmdan d1�ardan kurulmu�tur. Roupneki zamam onceden kestirilemeyen bir
rastlanll sonunda, donuk bir geri;ekligin semgesi kara bir noktanm d�ecegi,
ba�tan a�agi giiciilliik, olanakhhk bic;imindeki beyaz bir diiz �giyle gostermek
yeterince dogru olacaktrr oyleyse.
Ote yandan, anlann bu �gisel yerl�iminin Bay Roupnel kadar Bay Berg
son i� de imgelemin bir hilesinden ba�ka bir �ey olmad1gma da dikkat i;ek
mek gerekir. Uzamda gec;ip gitm� bu siireyi, zamaru oli;mek i� dogrudan bir
yol olarak goriir Bay Bergson. Ne var ki, bir zamarun uzunlugu bir siirenin de
gerini gostermez, yaygm zamandan yogun siireye g�ek gerekir. Kesintisizlik
savi hii;bir giii;lii1<le ka�tl�madan uygularur buraya da: istencin, benligin ker
teli ve aklCl zenginl�mesi kadar kolayh.kla ayd1nlarup gerildigi anlann sayisma
dayanarak i;oziirnlenir yoguruuk.2
W. Mays
I. GiRi�
Bu yazida Hegel'in zamam nastl ele ald1guu, bu anla�m diyalektikle nasd
bir bagi oldugunu ve Hegel'in tarihe i�kin go�lerini �leyecegim. Bunu da,
Hegel'in zaman konusundaki kimi temel metinleriyle, bu metinlere getirilen -;e
�itli yorumlan inceleyerek ger-;ekl�tirecegim. Bir yandan da, Hegel'in a-;ikla
malanrun Heidegger ve Kierkegaard gibi varol�-;u}ann zaman bilinci -;oziim
lemeleriyle benzer yanlan oldugunu belirtecegim. Son olarak da, Hegel' in tarih
ve zamansalhk d�iincelerinin Marx'm d�iincelerini nastl etkiledigme degine
cegim. Marx bir zaman kuranu one siirmediyse de, hpki Hegel gibi o da, tarih
sel ve toplumsal ge�imde de�im ve siirecin onemini vurgulam�h.
Hegel'in yaztlannda zamana yaphgi gondermeler daguuk l -;oklukla da ka
palI bi-;imde dile getirilmcytir. Bununla birlikte, Hegel'in felsefesinde zaman
onemli bir yere sahiptir. SOzgelimi, Hegel'in us anla�1, oziinde tarihsel bir an
la�br, dolayis1yla zaman da bu anlay�m aynlrnaz bir ozelligidir. Hegel' in ya-
1 Hegel zamarun dogasuu, /ma Manhfl ve /tna Rtalphi/osophit adli yap1tlan ba,ta olmak iizere, ldm.i ilk
yaztlannda ele alip �b. Bu yaztlar Ansilclopali adh yap1bndaki "Doga Felsefesi"nin yogun ve nerdeyse
tilreli zaman lartJfmalan kadar 1arurun1f degildir. Hegel Tinin Gllrigtib
in ilimi adh yap1bnda bOliik pO� gOn
dermeler yapar zaman konusuna, biitiin bu giindermeler de Tllrih Felsefesi adh yap1bnda tarih konusuna bagb
olaralt � diifiincelerdir zaten.
anlatmak istedigi �ey, Tinin Gi:iriing-Ubilimi adh yap1hndaki 1 3 ba�ka bir onerme
ye dayanarak kavramlabilir; soz konusu onermede, bu bic;imde tammlanm1�
oz-bilincin, kendi ba�kasmdan ay1rt eden tiirden ("oz-bilinc; Ego Ego'dur, Ben
Benim tiiriinden cans1z bir �sozdiir yalmzca; c;Unkii oz-bilinc; ac;ISmdan aymm
varhgm bic;imine sahip degildir" 14) gerc;ek bir aymm olmad1gma dikkat c;eker.
Oz-bilincin varhk bic;imine sahip olmas1 zaman terimleriyle dile getjrilmelidir.
Bunun sonucuysa "nasil bir onceki son Gerc;eklik dii�iince ile yayihmm birligi
olarak dile getirildiyse, burda da dii�iince ile zamanm birligi olarak yorumlan
mahdu" 1 5 olacakhr.
Hegel'in Tinin Gi:iriing-Ubilimi'nde tin ve zaman arasmdaki bagmhy1 tarh�an
Findlay, bu konuyu aydmlatacak �u s0zleri kaleme ahr: "Hegel, McTaggart ve
Bradley tarafmdan kabul edilen, yaygm bic;imde Hegelci oldugu da samlan,
Zaman'm 'gerc;eksizligi'ne ili�kin hic;bir ogreti yaymaz. Buna kar�1hk, oz-bilince
sahip Tin' in yalmzca zamansal bir siirec;ten ge�erek oz-bilincin gerc;ekle�mesi sa
yesinde olacagtm savunur" Gerc;eksizlikle hic;bir ilgisi olmayan Zaman, kendi
kendinin bilincine varan Tin'i dile getiren o yarahc1 huzursuzlugun bic;imi
dir" . 16 Hegel'in de dikkat c;ektigi gibi, "Tin zorunlu olarak zaman ic;inde goste
rir kendini, zamanm kattksiz kavrarmm ele gec;irmedikc;e, yani zamam gec;ersiz
kilmad1kc;a da zaman ic;inde gosterir kendini" . 1 7 Bununla anlatmak istedigiyse,
ki�inin kendihi kattksiz Descartes'c;1 bir cogito, yani bir dii�iince nesnesi olarak
tasarlamaya c;a�hgmda ancak zamarun d�mda oldugudur. Bu dururnda, bi
zim kendimize il�kin �imdiki ampirik deneyimimizden farkh kahksiz bir e�soz
(bir ego=ego) olup c;tkar. Bu a'lJdan baktld1gmda, kahksiz bir kavram olarak ka
bul edil� zamanla ilkece aym oldugu soylenebilir, ki gerc;ekten de bu ozde�
lemeyi dile getirm�ti Hegel.
Kahksiz oz-bilinci Descartes'c;1 cogito ya da Kantc;1 a�km ego bic;iminde ele
ahrsak, kahksizca zamansal-olmayan kavramsal bir etkinlikle ka�1 ka�1ya bu
luruz kendimizi . Ne olursa olsun, bizi c;evreleyen diinyadaki oteki insanlar ve
�eylerle bagmtJ." ic;indeki oz-bilince sahip varhklar olarak ya�ad1guniz kendimi
ze ili�kin giindelik deneyimimizde, kendi hep zamansal bir kimlik ta�rr. SOzge
limi, Merleau-Ponty 'Ben' Kant'm a�km egosu olarak kabul edildiginde, dii�ii
nen ya da sec;ip olu�turan bir oznenin, zaman ic;inde nasil olup da kendi kendi
sinin farkma varabildigmi ya da konumlandrrabildigini anlamanm son derece
giic; oldugunu ileri surer. �yle siirdiiriir sozlerini: "Arna, gene de, ozne za
mansalhkla ozde�lenirse, bu durumda kendi kendini konumland1rma c;eli�ki
olmaktan c;1kar, c;iinkii arhk ya�ayan zamanm oziinii dile getirmektedir kesin
kes" . 18 Hegel de Ego=Ego ozde�ligini ele ahrken, salhk kahks1z aymm adm1
l3 G. W. F. Hegel, Phenomenology ofMind, cilt I, II, i;eviren J. B. Bailie, (londra, New York, 1910)
14 agy, ci.lt I, s. 166
1 5 agy, ci.lt II, s. 816
16 J. N. Findlay, Hegel: A Re-E.mminJJtion, (londra, 1958), s. 146
1 7 Hegel, Phenomenology ofMind, ci.lt II, s. 813
18 Maurice Mer1eau-Ponty, Phenomenology of Perception, (londra, 1962) , s. 425
verdigi bu ozd�ligm tersine, egonun kendi ozd�liginin zaman i\inde dile ge
tirilmesi gerektigini soyledigmde ayru �eyi yapar.19
Hegel'in '�imdi' anla�1, g�, bugiin ve gelecegm birbirinden aynlmaz
casma bagh bulundugu diyalektik bir bagmhya dayamr gibidir. Hegel �yle
der: "Bugiin varsa, bunun tek nedeni g�in olmamas1dU': �imdinin varhgi
varhk-olmamarun belirlenimine sahiptir, varhgmm varhk-olmamas1 da gele
cektir'' .20 Hegel burda, deneyimi y�� zamansal siirecin (Onemli bir niteligi
olan) yara� ve \O�iinii diyalektik olarak (yani, olumsuzlama terimleriyle)
betimlemektedir. �yle yazar: "Bireysel bugiin olarak hi\bir �y olsa bile, bu
giin miit� bir istekte bulunur, ¢.nkii daha s0yler s0ylemez her �eyi d�talayan
o kendini begen�ligi giiciinii yitirir, silinip gider, yerle bir olur."21 Hegel bur
da gene, olaylarm de�ken kimligme gonderme yapar; zaman anla�uniz da
�te bu de�ken kimlikten \}kar ortaya. Bugiinkii olayi adlandmr adland1rmaz,
olmaya son verip ge\� olup \}kar. Hegel ic;in bugiin yalm degildir, bugiin
a95mdan olmayan gelecek tarafmdan belirlen�tir: Bugiin olm�, �imdi olma
mak olup g�e dii�r. Bu da sanki "zarnarun ger\egi, amacrrun gelecek degil
de g� olmas1drr''22 yolundaki uyansrm destekler gibidir Hegel' in.
Hegel zamarun boyutlarrmn (g�, bugiin ve gelecek) deneyimsel (ya da
oznel) kimligmi de ortaya koyar. "Zamarun boyutlan", diye yazar Hegel, "bel
lekte ve korkuda ya da umutta oznel tasanrnlamada gereklidir yalnizca" .23 "$im
dinin zaman oldugu yerde, birbirinden ayn ayn siiriip giden farklar olarak, do
galan geregi, bulunmazlar" SOzgelimi, dizimsel zamanda i\inde bulundugu
muz saat illkiisel bir kimlige sahiptir ve dakikalarla saniyelere boliinebilir, boy
lece ''bir araya getirilm� \Okluk" olarak kabul edilebilir. Ote yandan, giincel
zaman deneyimimizde, bugiin gelecek ve ge\m� son derece onemli yere sahip
olduklan gibi, bellek ve beklentiye de soo sooya baghdll'lar.
man olan tiim �evrim �i.mdi ve gelecek yoluyla g� olup �r.37 Heidegger
Jena Mantrgl'ndan ahnttlar yap1yorsa da, daha �ok kendi yorumunu dogrulayan
boliimleri, yani Hegel ac;ismdan merkezde yer alan gelecekten �ok bugiine �
kin olan boliimleri ahnttlar gibidir sanki.
Jena Mantrgl nda Hegel' in zamaru fiz� ksel bir baglamda ta�tigi dogrudur.
'
37 Hegel'in zaman anla�mda gelecegin bugiine egemen oldugu yolundaki gtiriifiinii karutlamak i¢i hem /ma
Mant1gi hem de Tena Realphilosophie adh yap1tlardan b�k ahnb yapan Koyri'nin Jena Manh.fl'ndan ahnblad1-
gi bir biiliimde giiriiliir bu.
Bugiin kendini iiyle bir bii;:imde yoksar lei, bugiinde gelecek kendi kendini dogurur
(olur). Kendisi bu gelecek olup ,.oou ... G�en de, ne bugiin ne de gelecek vardir,
bir tek birbirleriyle kurduklan bagmb da her ikisi de qit iil�de olumsuz olan bugiin
ve gelecek arasmdaki �te bu �Wkh bagmb vardir... ikisi arasmdaki fark �in
deg�mez iiziine indirge�tir. �imdi kendi yok-varhgma kendi i¢ide sahiptir ve
kendisi ii;in hemen b�ka biri olur, ama bu b�ka da, bugiiniin kendini diiniiftiirdiigu
gelecek, kendisinin batkaSldir dolaysizca, <;iinkii timdi arbk bugiin olmUflur... gelece
gin bugiine dogurttugu bir timdidir bu, bugiiniin de gelecegin de etit oranda yoksa-
rup emildigi bir timdidir bu... �. iinceki iki boyutu kendi i¢ie e�, kendi iis-
tiine kaparuIUf o zamandir... timdi ve gelecek yoluyla g� olup � ge�k za-
man olan tiim �evrimdir yahuzca. (fenener l..ogik, s. 202: Koyri, s. 439-41)
38 Koyre, "Hegel a Jena", s. 446
lad1gi b�ka bir ciimledir bunlar.39 Hegel'in Ansiklopedi'sinde zamarun nastl tar
�tld1gtru okuyan '�inin Hegel'in bu sonuca varmasma yol a�an goriingiibi
limsel tiim altyap1yi gii�lillde gorebilecegi"ni belirtir.40 Bu konuyla ilgili olarak
Hyppolite Hegel'in ilk yazllarmm (ba�ka degi�le, ibrahim ya da a�k iistiin e
yazdtl<larmm) daha sonra yazdtl<larma oranla �ok daha somut varol�al kimli
ge sahip olduguna dikkat �eker: "Hegel ilk yaztlarmda ya�arm betimlemekle
yetinirken, daha sonraki yaztlannda ya�am1 kavramsalla�tirmayz ama�lar" .4 1
Heidegger' in yaphgt da Hegel'in metnini Hegel'in kendi yap1h degil de Aristo
teles'in yap1h baglammda yorumlamakbr sanki.
Koyre Hegel'in en onemli ozgiin yarurun g� ka�ISmda gelecegm once
ligini vurgulamak oldugunu belirtir: !?imdi, gelecek ve g�� diizenl�iktirler,
birbirlerini i�erirler, uzamm ii� ugragi gibi kayitsJ.z e¢eger olarak yan yana ge
tirilme�lerdir. Hegel'in zamaru, kendini olumsuzlayan bir zamandrr, g�
�e geri d�meden once kendini gelecege frrlatan ve oziinde yeniligm yarabcr il
kesi olan bir zamandrr. Hegel'e gore, diye siirdiiriir s0zlerini Koyre, bugiinii
miizii olumsuzlayip bir g� ktlarak kendimizi � atan biziz. Bellegimizde
yeniden ba�layip, bu oliiyii canlandmp g� tamamlayip ger�ekl�tiren de
biziz.
Zaman konusunu ele alan Kierkegaard'm Hegel'in zaman anla�1n1 soyut
ve sonrasiz diye el�ti� olmasma ragmen her ikisinin zaman anla�lan ara
smda belirli benzerlikler bulunabilecegme dikkat �ekmek �u gii� anda tiim zah
mete deger dogrusu. Kierkegaard bugiinii biricik geri;eklik, g�i 'arhk�im
di-degil', gelecegi de 'heniiz�imdi-degil' ktlan zaman anla�ma saldmr. Dene
yimi ya�an� zarnan Kierkegaard i�, �tli kipliklerin insanlarm ama�lan ve
kararlarma gonderme yaparak ayirt edildigi bir birliktir. Kierkegaard'm zaman
anlayi�ma gore ge<;mi� bellegimizde korunm�, gelecek de kararlaruruza yans1-
hlm�hr. Kierkegaard'm varolu�sal zamarunda, ii� ayn kip dolayunsiz deneyi
rnin birligi i�de verilmi�tir.42
Hegel' den onceki felsefe zamam ele ald1gmda, diye siirdiiriir sozlerini Ko
jeve, devinim g�ten gelip bugiinden g�erek gelecege dogru ilerlerdi. Bu
giiniin agrr basbgi zamarun kozmik ya da fiziksel zaman olmas1, biyoloji.k za
manm da ge�in agrr basmas1yla nitelenmesi olas1dU" uyansmda bulunur Ko
jeve. Zamarun kozmik ve biyoloji.k bic;irnlerinin yalruz insanla, yani tarihsel za
manla bagintih olarak var olabilecegmi de dii�iinmemiz gerektigini ileri sii
rer.49 bte yandan, Hegeki zamanda, devinim Gelecek'ten kaynaklamr, Gec;
mi�'ten g�erek Bugiin'e dogru yonelir, der Kojeve; insanca zamana, yani tarih
sel zamana da ozgiil yapISun �te bunun kazandU"d1gmi ileri siirer.
Kojeve bundan sonra da, Hegel'in Tinin Gorilngiibilimi'nde zamaru metafi
zik ac;1dan c;oziimledigmi ammsahp, bu c;oziimlemenin goriingiibilimsel ya da
daha dogrusu antropolik yansunas1 adm1 verdigi konuyu ele afil.50 Hegel' in za
maru istek terimleriyle ele ahp ta�bgmi soyler Kojeve. Hegel' e gore oz-bilinc;
bir kez gerc;ekl�ti mi, diinyadaki �eylerle �kiye girer ve kendini istek ic;inde
bulur. insan kendini c;evreleyen nesnelere istek duyar ve kendi temel gereksi
nimlerini ka�tlamak amacryla da bu nesneleri kendine mal eder. insan aym za
manda toplumsal bir varhk oldugu ic;in de, oz-bilinc; de ancak b�ka bir oz-bi
linc;te doyuma ula�bilir. Tinin Gorilngiibilimi'nin IV. Ba�hk'mda, diye siirdiiriir
sozlerini Kojeve.51 , Hegel b�ka bir �iye yonelen istegm tarurup kabul edilme
istegi, yani oteki �inin goziinde saygmhk kazanma istegi oldugunu gosterir;
�te bu istek de Efendi-Kole bagmtISrm (bunun sonucu olan yabanctla�mayi da)
dogurarak tarihin ortaya c;Ikmasma yol ac;ar. Tarihsel siirecin aymcr ozellikle
rinden biri de, Kojeve'nin "tarihsel an"52 adm1 verdigidir; bu tarihsel an ic;inde
bugiin gelecegin terimleriyle diizenlenrn�tir. Bir sava� bildirisini ya da ban�
antla�masrmn irnzalanmasm1, bu tiirden tarihsel anlara omek olarak verir Koje
ve. i�te bu tiirden her an gelecege ili�kin bir tasany1 gerc;ekle�tirir; gelecek �ey
lerin bi\iffin
i i belirttigi s0ylenebilir bu anlann. Bu tarih anla�mda, tarihsel sii
recin, durumlann rastgele birbirini izlemesi olmay1p, insanm gelecege ili�kin
tasartlanrun onemli yer tuttugu bir stir� oldugu a\tl<c;a goriilebilir.
Koyre ile Kojeve'nin Hegel'in zaman anla�ma getirdikleri yorumlan de
gerlendirirken, bu yorumlann Heidegger'in Varl1k ve Zaman adh yap1hrun ya
yrmlanmasmdan sonra kaleme almdtl<lan, ad1 gec;en yap1ta borc;lu olduklan ve
her iki yorumun da goriingiibilimsel ve varol�c;u ilgiler sergiledigi hesaba ka
hlmahdU". Ne olursa olsun, Hegel'in ilk yap1tlannm kavrarnsal anlahmlar yeri
ne goriingiibilimsel betimlemeler kulland1gi yolunda kimi ipuc;lan var elirniz
de. Bununla birlikte, Jena Manhgt'ndan Koyre tarafmdan ahnttla�, zamam
konu alan boliimiin bir olc;iide kesin diyalektik kimlige sahip oldugunu da
unutmamahyu:. Koyre ile Kojeve'nin getirdigi yorumlardan a\tl<c;a ortaya c;Ikan
�ey, Hegel ile Heidegger'in zaman anlay�lan arasmda belirgin ve onemli ben
zerlikler bulundugudur. Hegel'in ac;tl<lamas1 tarihsel kimlik ta�1d1gi olc;iide in-
49 agy, s. 1 34, not 21 .
50 agy, s. 134
51 agy, s. 1 35
52 agy, s. 136, not 25
san deneyimine (Heidegger'in kabul ettigmden) c;ok daha soo stlaya baghdrr.
�imdilerde varol� zaman c;oziimlemesi olarak kabul edilen pek c;ok �y, He
gel tarafmdan ongoriilm� gibidir. Hegel'in kimi ogretilerinin Heidegger'i etki
ledigi, bu etkinin de Heidegger'in yap1tlannda kendini g0sterdigi gerc;egi ku.ti
kusuz goz ard1 edilemez. Gerc;ekten de, Kojeve Varlrk ve Zaman adh yap1hn
sundugu felsefi antropolojinin "Tinin GOrilngiibilimi'nin (arada �unu da belirte
lim ki, Heidegger bu kitabrm yayrmlamasa Tinin Gi:irilngiibilimi de biiyillc olas1-
hkla hic;bir zaman anl�tlamayacakh) antropolojisine, temelde, yeni hic;bir �y
ekleme�" oldugunu ileri siirer.53
nin !lOZiimlenmesi gibi ktlgisal sorunlarla ilgiliydi; bundaki amacr da daha �it
bir servet payl�murun ger'lekl�ecegi sosyalist bir toplumun ortaya �a
s1yd1. Marx' a gore felsefe, evrenin dogasma il�kin genel sorunlarla olmad1gi
gibi, kulland1guruz dil ya da anlam kategorileriyle degil de, ahlak, toplum ve
siyaset a'lISmdan anlam ta�1yan ozgill sorunlarla ilgiliydi. Marx' a gore felsefe
nin amacr bizleri, en etkili billimde toplumumuzu de�tirebilecek duruma so
kacak toplumsal egilirnler konus�da bilgi edinebilir ktlmakbr; �te ''kuramla
ktlgmm birligi" onermesi de bu amacr ozetler.
Zaman ve zamansalhk kavramlanru hi!lbir zaman a'l!k'la ta�ma konusu
etmediyse, Marx'm bu kavramlara �kin go�lerini t�abilir miyiz diye so
rulabilir pekala. Marx zamaru konu alan soyut ta�malarla pek ilgili olmasa
da, zaman kavranuru, !lOk daha somut bir goriingii olan tarihsel de�iklikten
tiire� bir soyutlama olarak kabul eder. Marx'm s0yledigi gibi: "Arna doga da,
soyut olarak, kendi ba�ma -insandan yah� bir durumdaki doga olarak- ele
almd1gmda, insan i«;in hifbiT �dir."54 Tarihsel stir�, oziinde de�iklik i'lerdigi
i'lin, en azmdan insan ve toplum �lerindeki somut omeklemelerinde zaman,
Marx'm dii�iincesinde ozsel bir yer tutar.
Hook'un dikkat 'lektigi gibi, Marx zamarun yeri ve onemine ozellikle du
yarhyd1. "�iinceler ve kategoriler de dile getirdikleri bagmhlar da sonrasiz
degildir. Tarihsel ve gefici uriinlerdir,"55 diye yazan Marx'1 ahnhlar Hook. Marx
burda kendi a'l!Smdan zaman i'linde bir tarihe sahip olan toplumsal bagmhlara
ve kategorilere gonderme yapmaktadrr. Marx, Hegelci diyalektigin omegi ola
rak kabul ettigi suuf miicadelesi ve ekonomik ilretim silrecini a'llklarken tarih
sel ge�imi a'l!k'la vurgulamaktadrr. Bununla birlikte, ilerde gorecegimiz iizere,
Marx'm diyalektigi tarihten aynlamaz ve Hegel' de oldugu gibi, tarihe uygula
nabilecek manttlcsal bir anlatun da degildir.
Hook'un da belirttigi gibi, Hegel zaman ile sonrasizhgi birbirinden ayrrt
eder; bu aymmm amacrysa, ''kategorilerin mantiksal ge�iminin zaman silreci
nin d�mda oldugu yolundaki saVI dogrulamakbr; bir tek bu ge�ime �kin
bilgimiz zamansaldrr" .56 bte yandan, Marx' a gore, kategorilerin ge�imi kendi
lerini ortaya koyduklan tarihsel olgulardan ayrrt edilemez. DolaylSlyla, katego
riler arasmdaki 'la�malann toplumsal varol�umuzda ilk ya�and1gt yer de,
toplum i!linde bir arada y�ay1p 'la�an bireyler olarak insanlar arasmdaki so
mut 'llkar 'lat�maland1r. Bunlar sozlii anlahmlanmizda mantlksal 'lel�kiler
olarak ortaya 'llktlklarmda, soyut tiirev bi!limine sahip olabilirler yalnizca.
Marx, killtiirim
i iizde verili olan her �eyin -ister bir maim degeri, bir ahlak diz-
54 Karl Marx, The Economic ond Philosophic Manuscripts uf 1844, yayuna hazirlayan Dirk J. Struik, (New York,
1964), s. 191
55 Sidney Hook, From Hegel to Man, (Michigan, 1962), s. 33
56 agy, s. 33 . Bu go�, zarnan konusuyla ilgili olarak Griinbaum gibi yazarlar tarahndan getirilen modem
anlaNlardan pelt uzak dtqmez gibi; siizkonusu yazarlar zamana �kin kahksizca kesin bii;:imli ama temel
ozellige sahip bir yerbilimi be�lerdir, tek aylun omek, kesin diyalektik bagmblar yerine, 'once' ve
'sonra' bagmblanyla if goren Griinbaum'dur. Ne olUJSa olsun, Hegel Griinbaum gibi zamarun ge9ci kimligini
yarulsama olarak yads1D1azdi. <;iinkii Hegel i� tiJndiki ol� zamarun kendi oziidiir zaten, oysa iilkiisel
zaman kavranu pmdiki varhktan tiiremiftir.
gesi ya da bir sanat bi� olsun- oziinde toplumsal bir iiriin olduguna inamr.
Felsefe kategorileri de Eflatun'un edilgen evrenselleri olmayip, zaman i-;inde
bir tarihe sahiptirler, ba�ka de�le kahtsal kimlige sahiptirier.
Marx, Hegel'in, kendine ba�langi-; noktas1 olarak her giinkil ama-;lan pe
�inde ko�an insanlann etkinliklerini almak yerine, tarihsel olgulann giderek
onceden-kurulu ussal bir diizeni ger-;ekl�tirdigini gostermeye -;ah�hguu ileri
siirdii. Hegel i-;in tarih, daha once gozlemledigimiz gibi, usun kurnazligmi orta
ya koyrnaktayd1, oyle ki tarihsel olgular "olas1 ve ongoriilme� olarun devini
mi" izlenimi veriyorsa da, tarihte her �eyin (bunu ortaya 91<arma istencine sa
hipsek) bir anlam1 olduguna inanmaktaydi. Hegel gibi Marx da tarihsel olayla
nn diizenleni�inin, rastgele olaylann karmakan�1k bi-;imde saptanmaslnill ote
sinde bir �ey oldugu kamsmdayd1; buna ka�ihk, Hegel'in tersine bunun sarstl
mazca onceden belirlenmi� bir diizenleni� oldugunu yads1maktayd1.Tarihin
yonel�inin, tarihin kendisi i-;inde, ekonomik iiretim gii-;lerinden kaynakland1-
guu ileri siirse de, tarihin olu�umunda bireyin de yeri olduguna inanmaktayd1:
Bireyin tarihin a�m1, en azmdan hizlandmp yava�latarak, etkileyebilecegme
inanmaktayd1.
Hegel'e gore tarih (ya da daha dogrusu us) kendi ereklerini ger-;ekl�tir
mek i-;in insaru kullanmaktaysa, Marx' a gore tarih insamn kendi ereklerinin pe
�indeki etkinligmden ba�ka bir �ey degildir. Marx, tarihsel etkinligi, halkm so
mut gereksinimleri ve bu gereksinimleri ortaya -;ikartan ko�ullarla ac;tl<lar. Bu
nunla birlikte, Kapital' de Marx, birey olarak insanla degil de, daha -;ok s1mflann
ya da topululuklann davran�lanyla ve de bir toplulugun iiyesi oldugu ol-;Ude
insanla ilgili goriinmektedir, oyle ki, Marx a-;ismdan toplumsal olan bireysel
olan ka�1smda oncelige sahip gibidir.57 Ne var ki, ilk yaztlanna geri doniip de
bakarsak, Marx'm bireyi toplumsalla ozd�le� oldugunu goriiriiz. Marx insa
m ture bagli varlik olarak kabul eder58, insan ba�kalanyla ortak bir doga payla�
60 Karl Popper, The Opm Society and its Enemies, cilt 1, 2, (Londra, 1962), cilt 2, s. 269
61 Bilimsel yiintem sCizkonusu oldugunda Marx'in aJul hocas1 Galileo'dan �ok Francis Bacon'ch. Bilimin yerine
getirmesi gereken �lev, Marx'in yapay bir dizi dogru iil�tii sayacagi �yi geri;ekl�tirmektense, insanlann
ahnyazJ.Slill iyiye giitiirmektir.
D. W. Dauer
i. GiRi�
Evet, ki:ikenimi biliyorum! fa! ich weiss ich stamme!
Alev gibi bastmlmaz Ungesiittigt gleich der Flamm.
Kendimi tiiketir, panldanm. Gliihe und verzeh'r ich mich
Neye dokunsam �1ga doner, Licht wird alles, was ich Jasse.
Neyi btraksam kiim iire: Kohle alles, was ich lasse:
Hif lcu.$ku yok, aleuim bent Flamme bin ich sicherlichfl"
Nietzsche i;�itli kavramlann simgesi olarak i;ok sik kullarur alevi; ne var
ki, bu �iirinde, kendini ai;Jk.i;a bu bashnlmaz, s0ndiiriilmez ve ne yazik ki, tii ke
nen alevle ozd�ler. Bu alev, inarulmaz bir giii; ve gorkemle yandiktan sonra,
Lange-Eichbaum'un2 aktard1gt gibi, ba�tan a�gi yanip kavrulmu� bir kratere
i;evirmi�ti ruhunu; hp tarihinde e�i goriilmedik bir durumdu bu.
Ne olursa olsun, Dr. Lange-Eichbaum Araltk 1888' e gelinceye dek Nietzsc
he'nin akhrun yerinde olduguna inand1gt ii;i_n, hbbi bir t�hise ka�madan, en
iinlii yap1h olan Bayle Buyurdu Zerdu�t'e kulak verelim; buna kar�Wk, Dr. Lan
Ba�ka bii;imde belirtilmedik�, bu ve bundan sonraki tiim al.inttlar, dipnotlarda yer alan Almanca iizgiin
yap1tlardan Dorothea Watanabe Dauer tarab.ndan ingilizceye ��tir.
1 Karl Schlechta, ed.: Friedrich Nietz.sche (Miinchen: Carl Hanser Verlag 1966), Vol. II, No. 62, s. 32. Bundan sonra
Nietzsche-Schlecta olarak arulacak.
2 W. Lange-Eichbaum: Nietz.sdre, Krrmlcheit und Wmcung (Hamburg: Verlag Anton Lettenbauer 1947), s. 15.
3· ZAMAN VE SoNRASIZLIK
Sonras1zhk Zaman kavranurun ka�1-saV1drr. Arna, bu kar�1thk, uzam ve
zaman bagmhs1yla omeklendigi gibi, temel dogaya ili�kin bir fark anlamma
gelmez. Sonrasizhk, deyim yerindeyse, zamanla aym ''kuma�"tan dokunma
�trr, ama gene de zamarun d�n yam soyutlan�hr. Sonrasizh.k zamamn
degi�meyen yamdir, bu nedenle de, bir anlamda, zaman kesiminin tiimiinii
kapsamak zorundadrr.
Sonrasizh.k kavranu, zaman kavranuna bagh demek ki. En alt ya da en il
kel sonrasizh.k kavram1, tiim zaman d�iincesidir. Zaman kesimini diiz bir �
gi ya da bir �ember olarak uzamla�hnr, tiim kesimi de tek bir nesne olarak ka
bul ederiz. Bitimsizlik ic;inde sonsuzlugu gi:istermenin en yahn yolu �ember ol
dugu i�n, �evrimsel zaman bu amaca ozellikle uygun d�ektedir. �te bu il
kel sonrasizhga uzamla�� sonrasizh.k ad1m verecegiz.
Bir�ok felsefi d�iince diinyada bir tiir de�mez temel oldugunu kabul
eder. Hi�bir zaman de�meyen ya da devinmeyen ve hi�bir zaman ooliineme
yen Bir d�iincesine il�kin Parmenides-Zenon gelenegi, sonrasizhgm temelini
olu�turur. Platon'un idealar diinyas1 zaman ic;inde degil, sonrasizh.k ic;inde va
rolur. Aziz Augustinus diinyanm zamanla yarattld1grm soyledigmde, diinyayi
zamansiz sonrasizh.k yara� olmah. Nirvana diinyas1 da, en azmdan Hinaya
na okulunda, oziinde zamansiz bir sonrasizhkhr. Bu kavram tiirii, zamansiz
sonrasizh.k olarak suuflandinlabilir.
Heraklitos'un arahks1z deg�me dii�iincesi, hi�bir sonrasizhk kavramma
olana.k tarumaz gibiyse de, ger�ekte hi� de ooyle degil. De�melerin ger�ekl�
me kipi ya da yasas1 de�emez, bu nedenle de, sonrasiz bir oge olup �r. He
gelci diyalekti.k ge�me yasas1 ile Bergsoncu hep de�n elan vital'inin hep ka
ha bir yana sahip oldugu kesindir. Darwinci dogal s�e yasas1, de�meleri
diizenleyip yoneten de�mez bir yasa olarak kabul edilebilir. Bunu, siirecin
�yl�tirilmesi olara.k d�iinebiliriz. Bu tiir sonrasizhga ol�un sonrasizhgi ya
da ol�tan aynhp ¢<a.n varh.k diyebiliriz.
Son olara.k da, an ve �imdi kavramlanyla bagmbh olarak, am sonrasizhgm
bir tasanmlamas1 olarak kabul eden bir d�iince okulundan s0z edebiliriz. An
olmadan zaman da varolamaz ama, an zaman olmad1gi ic;in g�erli bir d�iince
bu. An kavranu, dort ayn yoldan sonrasizh.k d�iincesine gotiiriir bizleri. Yol
lardan biri, her anm makro-evreni yans1hp kapsad1guu kabul etmektir. ikinci
yol, g� �imdi oldugu, gelecek de �imdi olacagi i')in, devinim ic;indeki �im
di'yi sonrasizhgm tasanmlamas1 olarak kabul etmektir. U�ciisii, anm oznenin
yerini ald1gm1, eylemlere �kin kararlar verdigini kabul etmektir; ya�nun ye
ridir. Bir de, am zaman ve zamansiz yerin k��mesi kabul eden d�iince var
drr.3
4· OrE-DiiNYA BiLiMi
Ote-diinya bilimi zamarun sonuna �kin bir kavramdll'. Son ise ah§tlagel-
3 I<. Barth: Orr RlimmJrief (Ziirich: Evangelischer Verlag 1947).
digi iizere son derece onemli herhangi bir tiir olayla ilintilenir. Kimi durumlar
da, ote-diinya bilimi bireyler diizleminde uygulamr (ayn ayn bireylere uygula
mr); kimi durumlardaysa, topluluk diizleminde uygularur (tiim diinyaya uygu
lamr). Goriindiigu kadanyla, ote-diinya bilimi dii�iincesinin kokeninde, diin
yamn sonunu getirecek, ytlo.p g�ci bir at�e inanan Zerd�tiler yatmaktadrr.
Yahudi-h1ristiyan ote-diinya biliminin, Zerdii�tiligin etkisiyle ba�lam� oldugu
na inamhr. Ban diinyas1 �u ya da bu bic;imiyle ote-diinya biliminden bir tiirlii
kurtaramad1 kendini. Marksizm i<;in de ge<;erli bu dedigimiz. Hindistan' da
moksa ve nirvana bireysel ote-diinya bilimine ili�kin durumlardrr.
Ote-diinya bilimi, soz konusu olan dinsel inan<;lara gore birbirinden <;ok
de�ik bi<;imlere biiriinebilir. Arna, biitiin bunlann ortak yam, ote-diinya bili
minin diinya ya�anurun sonu olmakla kalmayip, Zaman' dan Sonrasizhk' a ge<;�
de oldugudur. Bir sonraki boliimde Hint tiirii ote-diinya bilimini a<;iklayaca
gim.
Evren, belirli bir miktarda enerji ve belirli sayida enerji merkezlerinden olU§ur bi
fimde tasarlanabilirse, -biitiin oteki kavramlar da belirsiz, dolayis1yla yararslZ olursa
lrnndan flkan sonuf, tum varolu�u suresince evrenin, Im biiyuk talih oyununda, hesap
lanabilir say1da duzenlenmeye girmek zorunda oldugudur. Sonsuz bir z.amanda, �u ya
da bu z.amanda olanak ferfevesinde kalan her diizenlenmeye u�ilmas1 gerekir; dahas1,
sonsuz Jeez ula�1lmas1 gerekir; her "diizenlenme" ile bunun bir sonrak:i "yineleni�i"
arasmda, hala olanak ferfevesinde kalan biitiin otek:i diizenlenmelere de ula�ilm1� olma
s1 gerektigi ve bu diizenlenmelerden herbirinin de ayn1 s1ra ipnde �tan a�gi tiim bir
duzenlenmeler dizisi belirlemesi gerektigine gore, salt1k anlamda ozde� dizilerin fev
rimsel bir devinimin de tanitlanmas1 gerekir: Evren, daha once kendini sonsuz Jeez yi
nelemi� ve bu da oyunu ad infinitum surdiiriip giden fevrimsel bir devinim olarak gos
terilir. 6
Nietzsche hii;bir gizli noumenon diinyasiru kabul etmedigi ii;in, fizik diin-
6 Giorgia Colli and Mazzino Montinari, ed.: Friedrich Nietzsche, Nachgelassene Fragmente Anfang I 888 bis Anfang
fanuar 1 889 (Berlin: Walter de Gruvter 1972), bundan sonra Nietzsche-Monhnari adiyla arulacak, Vol. VIll:y s.
168
yayi bir goriin� degil de bi.ricik g� dtinya olarak kabul etmifti. Bu neden
le, fizik diinyarun sonrasiz geri don�iiniin ger�ek ve ka�maz olarak kabul
edilmesi gerekir. Nietzsche'nin geri don�ii, her �yin her bakundan kesinlikle
hpahp bi�de geri ge�i olarak kabul ettigini arumsamak son derece onemli
dir.
Bununla birlikte, Nietzsche Sonrasiz Geri don�iin ahlaki yanmr da ele
ahp, buna onemli bir anlam yiikler. Zerd�t iin II. BOliim'iindeki "Kurtarma iis
'
"Boyle idi": Budur istemin di� grcrrtisrnrn ve en fekilmez derdinin adr. Olmu�
�eylere kar�r giifsiiz olan istem, biitUn gefm� �leri ofkeyle seyreder... zarnan ve za
rnanrn arzusuna boyun egdirememesr1 1 ... 0f �udur, evet, yalnrz �u: lstemin zarnandan
ve zarnanrn ''boyle idi "sinden tiksinmesi. 1 2
Her "boyle idi" 1anntzd1r, bilmecedir, korlcunf rastlanhdir, -yaratrc1 istem ona
�oyle deyinceye dek: "Arna bayle istedim ben! -Yaratrcr istem ona �le deyinceye dek:
"Arna bliyle istiyorum ben! Bayle isteyecegim ben/"13
7 Nietzsche-Montinllri, Vol. vt
1, 9. 1 75.
8 Ibid., 8. 176.
9 Ibid., 9. 175.
10 Idem.
11 Ibid., 9, 175-76
12 Ibid., 9. 176
13 Ibid., 9. 177
"Zerd�t sozunun burasinda birden durdu, en buyUk urkUye kaptlm� birine ben
ziyordu "14
Hazrrl.tk niteligi ta�1yan iii; ba�l.tk sonra, Nietzsche Ui;iinci.i Boliim'iin "GO
riin tii ve Bilmece iistiine" adrm ta�1yan ikinci Ba�l.tk'm Sonrasiz Geri don� dii
�iincesini taruhr:
"$u gefide bak, cuce!" diye surdurdum konu�mami, "iki yiizu var. Burda iki yol
birle�ir: Kimse bu yollann sonuna dek varamam�hr daha. -$u geriye dogru uz.anan
yol: Sonras1zl1ga dek surer. $u ileriye dogru uz.anan yolsa, -b�ka bir sonras1zl1ktir.
Birbirine kar�ithr bunlar, bu yollar; birbirini b�lanyla iterler; - ve burda, bu gefitte
birle�irler. Bu gefitin adz, iistiinde yazilidir: "An"
Ama ki�i bunlan izlese, --durmadan, daha, daha izlese, samr mism lei, cilce, bu yol
lar birbirine sonrasizca kar�ittirlar. " - "Duz olan her �ey yalan s0yler" diye minldandi
cuce, kUfiimseyerek, "Her gerfek egridir; z.aman bile degirmidir. " -"Ey atzrligin ru
hu!" dedim ofkeyle, "o kadar hafifseme bunu! Yoksa seni oturdugun yerde biralanm ha,
topal; seni yukarlara ben ta�1d1m!"ts
Y�mda... doyuma ula�n .. ve o z.amana dek bildigl bifimiyle y�mmin hep su
riip getmesini ya da yeni ba§tan kendini yinelemesini sakin ve bile bile isteyen ve sun
dugu zevklerin hahnna katlanmak zorunda kaldigi tam giiflUkleri ve yoksulluklan is-
14 Idem.
1 5 Ibid., s. 196
16 NietzscM.Schkchta, vol. ID, s. 703.
1 7 Nid:zsche-Monhnari, Vil, s. 293
tekle ve sevinfle kabul edecek kadar ya�mi seven... ki�i- i�te bu ki�i "siiriip giden, yus
yuvarlak diinyada dogru kaynam1� saglam kemikleri iistiine" giivenle basar ve hifbir
�eyden de korkmaz. 18
8. NIETZSCHE'NiN AN Dii�UNCESi
Nietzsche'nin Sonrasiz Geridon� d�iincesi yaygm bir bii;imde bilinse de,
an kavramrm vurgulad1gi daha az bilinir. Nietzsche an dii�iincesini Zerdu�riin
18 A. Schopenhauer: The World as Will and Idea, translated by R. B. Haldane and J. Kemp (London: Triibner and
Co. 1883), Vol. I, Fourth Book, s. 365-66
19 Nietzsche-Schlechta, Vol. Ill, s. 853
20 C. von Westernhagen: Wagner (Ziirich/Freiburg i. Br.: Atlantic Verlag AG 1968) s. 373-80.
ii� ayn yerinde ii� ayn anlamda kullarur. Bu kavramlarda Sonrasiz Geridon�
kavram1 arasmda nastl bir bagmtJ. bulundugunu son boliimde ele alacagun. Bu
boliimdeyse, ii� ayn an kavramm1 i�leyecegim. An kavrammm ilk anlam1yla
goriildiigu yer 1 . Boliim'iin "Annagan eden erdem iistiine" adh ba�Iigidir.
Ve dostlanm olacaksm1z bir daha ve bir tek umudun �ocuklan: 0 zaman buyuk
ogleyi sizinle kutlamak i�in, u�unc ubir kez olacagzm aranizda. -$udur buyiik ogle: ln
san, hayvanla Ust-insan yolunun ortasmdad1r ve ak§am yolunu en buyuk umudu ola
rak kutlamaktad1r: (:unkU bu, yeni bir sabah yoludur. -0 zaman kutsar kendini batan
ki�i, kar�1ya ve oteye ge�en oldugu i�in; ve bilgisinin giine�i tam tepesinde durur.
-"Oldii biitiin tanrtlar; Ost-insanm ya�amaSlnl istiyoruz arttk".- 0 buyuk oglede
son arzumuz bu olaf21
Oglen d�iincesi, ayn ayn �a�unlara yol a�an, �ok ��itli anlamlara bii
riine biiriine kendini gosteren bir orge. Nietzsche'nin Oglen sozciigiine verdigi
anlamlan ozenli bi9mde �oziimlemek amac1yla, okura Karl Schlecta'nm bu ko
nuda kaleme almnu§ en aydmlatJ.c1 yap1t olan Nietzsches Grosser Mittag adh ki
tabm1 sahk verecegim. Almh yaphgimiz boliimde, biiyiik Ogle'nin karar verme
am, insanm batJ.p iist-insan'm dogdugu nokta oldugu d�iincesi egemendir.
An kavrammm ortaya �ikhgi ikinci yerse, 3. B6liim'iin "Goriintii ve bilme
ce iistiine" adm1 ta�1yan ba�Iigidir. Nietzsche'nin Sonrasiz Geridonii� d�iince
sini ortaya attJ.gi 6. Kesim'in ahnhlad1g1miz par�asmda G�it'ten ge�le gele
cegin bul�ma noktas1 olarak soz etmektedir; �oyle der: "Bu g�idin ad1, iistiin
de yaztl1dir: "An" .22 Bu an da sonsuza dek kendini yineleyen �imdidir. Sonra
doniip ciiceyi sorgular:
Peki her �ey daha once de var idiyse: Bu ana ne dersin, cuce? Bu ge�it dahi, -Once
den varolmu� olmali degil midir?- Ve her �ey birbirine ayle bagl1 ki, bu an, butun gele
cek �eyleri kendine �ekmekte, dolayis1yla, kendini de �ekmekte- iiyle degil mi?23
$imdi zamanm tiirn anlanm kaplad1gi i9n, $imdi'yi sonrasiz kabul etmek
al�ilageldik bir go�tiir. Ne var ki, Nietzsche' de �imdi-an, bir anlamda, kendi
kendini yineledigi i�in sonrasizhgin bir 6zelligi olup ��hr. ilk ytllardaki
dii�iincesinin tersine, Nietzsche'nin yinelenmelerin ger�ek kirnligini ne denli
ciddiye ald1gm1 gormek i�in, Zerdu�t'iin 3. Boliim'iindeki "Sagalan Ki�i" adh
ba�hkta biiyiik Ogle ile Ost-insan'm geridon�iinii a�adigi par�aya bakmak
yeterlidir:
Ben geri gelirim bu giine�le, bu yeryuzuyle, bu kartalla, bu y1lanla - yeni bir ha
yata, ya da daha iyi bir hayata, ya da benzer bir hayata degil: -Ben bUtun nesnelerin
sonras1zca yeniden geli�ini yeniden ogretmek uzere, sonras1zca donerim bu aym haya-
21 Nietzsche-Montainari, Vol. Vl, s. 98
22 Ibid., s. 1 97
23 Idem.
ta, en biiyilguyle en kUpigu ifTe.- yeryazanan ve insanrn en biiyiik oglesiyle ilgili og
retiyi yeniden dile getinnek azere, insana Ost-insan'1 yeniden bildinnek azre24
"Kalk", dedi Zerda�t, "seni kUfilk h1rsiz, seni miskin! Ne! Yine geriniyor, esniyor,
if fekiyor, derin kuyulara mi d�ayorsun ne?27
-ne zaman, ey sonras1zl1k p1nan! Ey sevinfli, korkunf, ogle ururumu! Giinlama
ne zaman ifecek, geri fekecelcsin kendine? "28
Ogleyin ... gizli bir ormanrn ifindeki fQyirda Yace Pan uyuyakalmi�ti, dogada ne
varsa onunla birlikte uyuyakalm1�ti, yilzande bir sonrasizlik havas1 dola§1yordu -
Hifbir � istemiyordu, hifbir �eyden kaygilanm1yordu, yaregi durmu�, tek giizleri cap
canliyd1. - giizleri afik bir iilayda.29
Hii; devinmeyen bir an bu,, Ayru zamanda da, sonrasIZhk. Bir yetkinlik aru
bu, eksiksiz bir an. Ost-insan'm doyuma ula�� zamaruru onceden goriir gibi
yim bunda. "Esrik Tiirkii" adh ba�h.kta da ayru d�ilnce bu kez Oglen'le degil
de Geceyans1'yla ilintili olarak i;Ikar ka�imJ.Za: "Geceyans1 ogledir de"30.
Vay ba�ima gelen! Z.aman nereye gitti? Derin kuyulara batmadim mi ben? Danya
uyuyor.-. . .
Oysa sevinf mirasp istemez, fOCUk istemez, -sevinf kendini ister, sonras1zl1k ister,
yenidengeli� ister, her �eyi sonras1zca ayn1 ister33...
-bir daha gelmeyi bir kez istediginiz oldu mu; hif dediniz mi: "Ho�uma gidiyorsun
mutluluk! Dur, an!" her §eYin geri gelmesini istemi� oldunuz iiyleyse/34
Fizik ba�ta olmak iizere bilime boyle gii-;lii. bir ilgi duydugu halde, Ni
etzsche'nin zamamn -;evrimselligi ve geridondii.riilmezligi sorununu ele ald1SJ.
ytllarla hemen hemen ayru srrada yani XIX. yiizytlm sonlarma dogru, kuramsal
fizik-;iler de ozii.nde ayru zaman sorunuyla, yani fiziksel gorii.ngiilerin yinele
n�i ile bu gorii.ngillerin geridondii.riilmezlikleri sorunuyla bogu�up durmak
taydtlar. Kuramsal fizigin bu alanda en onde gelen ismi de, Nietzsche'yle ayru
yil dogmu�, Avusturyah bir bilim adam1 olan Ludwig Boltzmann'd1"" (1844-
1906)38. Apayn yakla�mtlan benimseyip aym sorunu gogusle� olan, entelek
tiiel dii.nyanm bu iki devinin birbiriyle yaz1�1p yaz�mad1SJ.m ya da go�ii.p
gorii.�mediklerini merak ettim. Weimar'da arhk Nietzsche'nin tiim belgelerini
de barmdrran Goethe-und-Schiller
#
A�ivi'nin �imdiki Yoneticisi Profesor Dr.
Karl-Heinz Hahn o zamanki bilim adamlanyla filozoflar arasmda bir tiir koprii.
olmas1 gerektigi konusunda benirnle aym gorii.�i.i payla�maktaydi.
Nietzsche'nin olii.mii.nden sonra yaymtlanan yaztlannda Boscovich ve Ro
bert Mayer adlarmm sik sik yer ald1SJ. -;ok iyi bilinen bir �eydir39. Boscovich bir
atom fizik-;isi, Robert Mayer de enerjinin sakmmu yasasm1 bulanlardan biridir.
Weimer'daki Schlossbibliothek'te, Nietzsche'nin 800 kitaptan ol�an kendi kitap
hgmda bulunan yap1tlar (ya da kitaphgmdan geri kalan kitaplar) arasmda ara�
hrnken, bu kitaplann pek-;ogunun, fizik ba�ta olmak ii.zere, doga bilimleriyle
ilgili olduklann1 gorii.p �a�rrmi�hm. Nietzsche, fizik-;i Balfour Stewart'm 1875
ytlmda yayrmlanm� olan "Conservation of Energy'' adh yap1hm okum�, bu
yap1t ii.stiinde -;a��h40. Bu kitapta hem enerjinin sakmmu hem de enerjinin
daStimas1 ya da bozulmas1 konulan ele ahmp ta�ilm�h. Enerjinin sakmmu,
Termodinamigin Birinci Yasas1 adt verilen yasanm i-;erigine �kindir, ki bu da
doga gorii.ngiilerinin ka-;intlmazcasma yinelen�ine sik1 st.k.J.ya baghdir; enerji
nin bozulmas1ysa, Termodinamigin ikinci Yasas1 ad1 verilen yasanm i-;erigine
ili�kindir, ki bu da doga gorii.ngillerinin geridondii.rii.lmezligini ya da teknik
terimlerle soylersek, zaman i-;inde entropinin a�1ru dile getirir. Dahas1, Max
Seiling'in Mainlander, ein neuer Messias adh yap1h da Nietzsche'nin kitaplan
arasmda yer almaktayd1; enerjinin salammi ile enerjinin bozulmas1 konusunda-
- Tiimiiyle kavramsal a9dan ele abndigmda, tel< y0nliiliik ile i;evrimsellik bagd� degildir. SOzgelimi, bir
i;ember tek bir donme yoniiyle ele almabilir. Gene de, tek yonlilliik diinyarun herhangi bir nitelik ya da
niceliginin tek yonlii de�esi olarak � tek yonlilliik ile i;evrimsellik bagdapmaz, �ii diinya ilk
b�taki ozgiin durumuna geri donemez arttk. Fizikte, entropi zamanla artar ve ilk b�taki ozgiin dii�iik
degerine geri donemez. Tarihte, herhangi bir tek yonlii ge�me diinyayi daha "d�iik" bir g�me �asina
geridondiiremez.
·- Bu Kesim' de fizikle ilgili olarak betimledigim teknik konular ii;:in Profes<ir Satosi Watanabe' ye tqekkiir
ederim.
45 S. Watanabe: 'Time and the Probabilistic View of the World", The Voices of Timt ii;:inde, ed. J. T. Fraser (New
York: G. Braziller 1966) ve "Creative Time", The Study of Timt ii;inde, eds. J. T. Fraser, F. C. Haber, G. H.
Miiller (Heidelberg: J. Springer 1972), s. 159
Wdar tiim Zaman'drrlar"; Heidegger'in ele ald1gt ana konulara son derece ben
zemektedir bu gorii� . Daha da ilgim; ba�ka bir boliimdeyse �unlan okuruz:
"z.aman g��ten gelecege g� yamyla ele ahrursa, tiim olaylar da Varhk-z.a
man'm �imdisi olarak goriilecektir. Arna, zaman G�'ten Gelecek'e g�ten
yoksun brrakilirsa, Varhk-Zaman'm �imdisine de sahip olurum. Varhk-Zaman
boyledir �te"47.
Varlik-Zaman'm �imdisi andrr. Dogen burda anm iki ayn yarum ele ahr,
bunlardan biri, zamanm a�1 i�de devinen bir nokta olarak an, otekiyse her
zaman orda olan ve devinmeyen, sonrasiz an. Varhk �te bu �imdi ile ozd�len
m�tir. Dogen paragrah rahat bir i;eviriyle �yle aktarabilecegimiz bir ciimleyle
bitirir: Bu an tiim lg�] olaylan yutar ve tiim [gelecek] olaylari �ari atar.
Dogen'in Varhk-Zaman kavranu Nietzsche'nin zamansiz anma i;ok yakm dii
�er.
Bu boliimii sonuca baglamadan once, Nietzsche'nin Ost-insan d�iincesiy
le bodhisattva kavrarm arasmdaki ��rrha benzerlik ve aynhktan da soz etmek
isterim. Nietzsche'nin Ost-insan'1 zaman i;emberinde ayrurun saytlamayacak
kez geridon�iinii isteyecek kadar giii;liidiir. Bir bodhisattva ise niroana'ya adun
atacak niteliktedir, ama acuna duygusu besler, yeniden bedenlenme i;emberin
de kalmaya kendi istenci nedeniyle hazrrdrr. Her ikisi de i;evrimsel zamanda
defalarca yer almak isteyen insan iistii varhklardrr. BOyle olsa bile, her ikisi de
ahlak ai;ISmdan birbirinden son derece ayn bir anlam t�unaktad1r. Ost-insan
diinyada erk ve zevk sahibi olmayi siirdiirmek istemekte, bodhisattva ise ba�ka
lannm sonrasizhk amacma, yani niroana'ya kadar yiikselmelerine yarchma ol
maya kendini adamak iizere bu diinyada kalmaktadrr.
1i. SoNu<;
Nietzsche'nin zaman kavranum ele alan bu kISa inceleme yaz15m1 derleyip
toparlamak ve bir sonuca ula�mak amaayla �unu diyebiliriz: Tipahp ayru ola
nm yinelenmi� geridonii�lerine ili�kin savm manbksal ai;1dan kendi kendine
ters d�tiigiine daha once dikkat i;ekm�tik; bilinci yerinde hii;bir varhk, aym
sahneyle bir onceki ka�ila�mada da hpahp aym zihinsel durum oldugunda, h
pa hp ayru olarun yinelendigini kabul etmeye yana�mayacakhr. Ne var ki, Ni
etzsche'ye ka�1 biraz daha yum�ak olup, ya geridonenin hpabp ayru olmad1-
gtm ya da evrenin aym dururna geridondiigiinii goriip degerlendirebilecek bir
iist-zihnin "evren"in d�mda bir yerde bulundugunu varsayalun. Ne var ki, Ni
etzsche'nin zaman anlayi�mda i;ok daha temel ve i;ok daha onemli ba�ka bir
kar�1thk daha gizlenm� bulunmaktadrr. Daha ilk ba�mdan beri Nietzsche, uz
la�maz iki ozelligi zamana yiiklemek istemekteydi. Bunlardan biri, ya�amm
oziinde zamamnm bitimsiz i;evrimsel yinelenmesidir (i;evrimsel zaman). Ni
etzsche'nin i;agda�1 fiziki;i Boltzmann da aym giii;liikle bo�mak zorunda kal
m1�h.
47 DOgen: ShO�Genzi!, lwanami-Bunko Series No. 1989-1992 (Tokyo: lwanami-Shoten 1939), Vol.1, Chapter 11,
s.159. Yazida � bciliimler S. Watanabe tarahndan �vrilmiftir.
rumda fizik-;i, tek yonlilliigun yalruzca ayn ayn ele ahnan kii� zaman kesit
lerine uygulanabilen ktsmi bir ger�ek oldugunu varsaymak ya da tiim gel�i
min yalmzca tek bir kez ger�ekl�tigini varsaymak zorunda ka�h. Nietzsc
he'nin aktl hastahgi daha sonralan bqgosterseydi, kendi kendisiyle ters d�tii
gunii goriip, kendini kucagma athgt o rahathktan bir � yolu bulmak i-;in ug
ra�1p �arp�cagmdan hi� k�kum yok. Nastl bir �oziim bulacagi sorusuna ge
lince, kimse yamtlayamaz ki bunu! Gene de, getirecegi �oziimiin genel dogru.l
tusunun ne olabilecegini kestirmeye �abalayan biri �abilir belki de.
Nietzsche varhgi yadsrmak ve yalruzca ol�a inanmakla ba�lad1 �- Ne var
ki, anhk diinyasmda yapbgt gezinti sonunda varhga benzer bir �ey ortaya ge
tirm� olnlas1 da aynca i�in cilveli yam. Ger�ekten de, �evrim gerekirci bi-;imde
bir kez belirlendikten sonra, �evrim sabitle�tirilmi�, degi�mez, boliinmez bir
nesne olup �r. 01� degildir arhk, varhkbr. Bir'dir.
Siirecin ka9IDlmazcasma bir �eyl�me olup 9kacagtni bir ol�de Nietzsc
he' nin kendisinin de kabul etmesi son derece ilgi �ekicidir. �yle yaz�h: "Her
�yin yinelenmesi bir ol� diinyasmm bir varhk diinyasma olabildigmce yakm
la�mas1 budur �te! - Seyretmenin dorugu ... 01� varhk kimligini basmak - en
yuce Erk lstemi budur �te" .so 01�tan varhga g� de�en zamandan de�me
yen sonrasizhga g��tir, Diyonis� olandan Apolloncu olana ge-;i�tir. Yahu
di-H1ristiyan ote-diinya biliminden ka�1p kurtulmak isteyen �i, eninde so
nunda, orda sonrasizca bir �ey oldugu i-;in, bir tiir ote-diinya bilimi getirmek
zorunda kalacakhr. Daha once belirttigim gibi, Nietzsche'nin "zamaru"run, -;iz
gisel bir zamarun p�inden ortaya �n �evrimsel bir zaman oldugunu kabul
edersek, �evrimsel zamana aclun a� bir ote-diinya bilimi olarak kabul edilebi
lir. Bu goriintii dogru olsa da olmasa da, Ost-insan'm zamarunm, Ost-insan yet
kin oldugu i-;in, zamansiz bir kimlige sahip oldugu a��a goriilmektedir. SOz
konusu zamansiz kimlik, her �yin durdugu Oglen d�iincesinde a��a orta
dadrr. Yetkindir her �ey, Ost-insan da ayru olarun yinelenmesini istemektedir.
bu a�amaya geldigimizde, zamanm degi�me gereksinimi ortadan kalkar; za
man durur, an da sonrasizhk olup �r. BOylece, Nietzsche z.aman'm d�mda
Sonrasizhgi yara� oldu. Buna Ote-diinya biliminden ba�ka ne ad verebiliriz
ki? i�te, bu tikel ote-diinya bilimi sonrasizhgt �evrimin kendisinde bulur. Maha
yana' daki ozlii deyi�lerden birinin olas1 yorumlanndan biri de budur belki:
Samsara, niroana'dir, niroana samsara'dir, yani Nietzsche'nin �iir yiiklii diliyle
st>ylersek, Diyonisoscu Apolloncu olup �r.
Bir tek Hopi dilini ve kendi ortammm killtiirel d�iincelerini bilen bir Ho
pi'nin, bizirnle aym zaman ve ·uzam kavramlanna sahip bulundugunu dogal
saymarun ya� olacagt sonucuna varchm; c;oklukla sezgiden kaynakland1gt sa
mlan zaman ve uzam kavramlanrun genelde evrensel oldugu kabul edilir. �te,
Hopi dili zamanm di.izenli bic;imde akip giden bir siireklilik, evrendeki her �e
yin de bir g�in d�mda, bir �imdi boyunca, bir g� i'linde hep aym tarz
da devindigi bir siireklilik olarak goriindiigu genel bir zaman sezgisi ya da
kavrammdan yoksundur; ya da, goriintiiyii tam tersine c;evirip �oyle de diyebi
liriz: Gozlemcinin siire boyunca kesintisiz bic;irnde bir ge�ten bir gelecege
dogru ta�md1guu kabul eden genel bir zaman sezgisi ya da kavrammdan yok
sundur.
Uzun siiren bir inceleme ve ozenli bir c;oziimleme sonunda, Hopi dilinin
bizirn "zaman" dedigimiz �eyle dogrudan dogruya ilgili sozci.iklere, dilbilgisi
bic;irnleri, kurul� ya da deyimlere yer vermedigi saptan�tl. G�e, �irndi
ye ve gelecege ya da siire ya da kahcilik kavramma ya da dinamik (yani, belirli
Kaynak: "Un modele ambindien de /' imiuers", Llnguistique et anthropologie, Ed. Denae!, 1969.
YaZ11Un ozgiin adt: "An American Indian Model of the Universe", LmguJJge, Thought and Reality, Selected Writings of
Benjamin U!e Wharf, MIT Press, 1956.
bir siirece boyun egen dinamik bir i;abarun kendini g0stermesinden i;ok, zaman
ve uzam ii;inde kesintisiz otelenme olarak) diizlemden i;ok kinematik diizlem
de ele alman devinim kavramma i�kin hii;bir s6zciik, dilbilgisi bi9mi, kurul�
ve deyime de yer vermiyordu. Son olarak dikkat i;ekilen bir nokta da, Hopi di
linin bizim zaman dedigimiz �u varol� ya da yaytlun ogesini d�talar ve "za
man" ad1yla belirtilebilecek ortiik bir i;okelti b1rakrr bii;iffide uzamla ilgili hii;bir
dilsel veriye sahip olmad1gidrr. Dolayis1yla, Hopi dill ne ortiik ne de ai;U< hii;bir
gonderme yapmaz "zaman"a.
bte ya_ndan, Hopi dill evrendeki tiim goriingiileri, pragmatik ya da �lem
sel olarak, "diizgiin bii;imde ele ahp betimleyebilmektedir. Bundan i;U<ard1gim
sonui; da, Hopi d�iincesinin -sezgisel yoldan elde edildigi sarulan- gei;en "za
man" kavramma, ne derecede olursa olsun, yer vermedigme inanmarun ya�
oldugudur. Uzamsal bii;imlenmeleri ayru kusursuzlukla betimleyebilen sonsuz
sayida Euklidesci�lmayan g_eometri tasarlamak nastl olanakbysa, al�ageldigi
miz zaman ve uzam ka�1tltldarma yer vermeyen ama ayru degere sahip evren
betimlemeleri de varolabilir. Modem fizikteki gorecelik kuram1 da, matematik
terimlerle tasarlan� ayru tiirden bir betimlemedir.
Hopi dili ve kiiltiirii de, hpki bizim s6zde safdil zaman ve uzam anla�1-
miz ya da gorecelik kuram1 gibi bir metafizik ii;eriyor demek ki; ama bu oteki
lerden apayn bir metafizik. Hopi'lerde evrenin yap1sm1 betimlemeden once,
kendi dilimizde ol�turacagimiz yakla�ik bir anlahm yoluyla, �te bu metafizigi
(Hopi dili de, bu metafizigi dile getirmenin en upuygun aracrdrr) -elden geldi
gince- ortaya koymay1 denemeliyiz. Dogrusu, bu pek uygun bir bii;im degil,
ama Hopi'lerin evren anla�larmm temelinde yatan dizgeye �u ya da bu oran
da ula�mamiza olanak veren kavramlan kullanrnamiz ai;ismdan yararh.
Hopi'ye gore, zaman ortadan kalkar, uzam da de�iklige ugrar, oyle ki bi
zim sozde sezgimizin ya da klasik Newtoncu dinamigin zamansiz, tiird� ve
dolaysiz uzam1 yok olur artik. 6te yandan, Hopi'nin tasanmlama dizgesinde,
bizim tasarlad1gimiz bii;iffiiyle evreni zaman ve uzamdan bagimsiz olarak be
timlemek amacryla, yeni kavram ve soyutlamalar (dilimiz bu kavram ve soyut
lamalara upuygun dii�ecek terimlerden yoksundur) yer ah.r. Hopi'lerin metafi
zigini kendimiz ii;in yeniden kurmayi denemek amacryla, yakla�1k degerler yo
luyla vermeye i;al�acagimiz bu soyutlamalar psikolojik ya da mistik bile gele
bilir bize. Biitiin bunlar ya canalm ya da dirimci inam�lann ya da mistik bilini;
tarafmdan algtlanm1�, gozle goriinmez �eylere i�kin sezgi ve deneyimin a�kin
bire�imlerinin ya da mistik ve (ya da) gizlibilgisel denilen d�iince dizgelerinin
aynlmaz pari;as1 oldugunu kabul etmeye ah�hgimiz tasanmlamalardrr. Bu ta
sanmlamalar Hopi dilinde, kimi kez apai;ik s6zciiklerle -psikolojik ve metafi
zik terimlerle- kesin bii;imde dile getirilseler de, daha i;ok dilin yap1smda ve
dilbilgisinde ortiik bii;imde yer ahr, kiiltiir ve davran�larda algtlanabilirler.
Hopi dili ve kiiltiiriine ba�ka dizgeleri yans1tmamaya elimden geldigince i;aba
gosterip nesnel bir i;oziimleme yapmaya i;ah�hm. Kulland1gim "mistik" terimi
Bahh modem bir bilim adammm goziinde belki de biraz fazla kai;hysa, Hopi
niin ya da tiimiiniin yenip yutulmas1) dile getirir. Bunun i;evirisi "yemeyi kes
mek"tir. Altta yatan Hopi metafizigi bilinmeksizin, ayru son ekin nastl olup da
bir eylemin hem ba�lang1C1ru hem de tamamlanmasrm gosterdigmi anlamaya
olanak yoktur. Kendi metafizigimizin terimleriyle Hopi terimlerini daha kesin
bi�mde �lemek isteseydik, oznel alandan bi.iyiik olastltl<la umut ya da beklenti
alaru olarak s0z etmemiz gerekirdi. Her dil, gonderme yaptlan kozmik bir alam
a9ga vurmayi amai;layan ve dile getirilme� bir felsefenin temel varsaymtla
nm billurl�tlran terimler ii;erir, bir halkm, bir killti.iriin, bir uygarhgm, hatta
tiim bir i;agm d�i.incesi �te bu terimlerin kapsauunda yatar. Bizim "geri;eklik,
toz, madde, neden" sozciiklerimiz de, az once gordi.igumiiz gibi , "uzam, za
man, g�� �imdi, gelecek" s0zcillderi de buna omektir. Hopi dilinden i;ogu
'
kez "umut" sozci.iguyle i;evrilen tunatya da buna omektir; tunatya s0zci.ik ola
rak, "umut edilmekte, umut edilir, olmas1 beklenir, umutla di.i�iini.iyoruz ki",
vb. anlamlanna gelir. Hopi dilindeki metafizik terimlerin peki;ogu, Avrupa dil
lerinde oldugunun tersine, isim degil fiildir. Tunatya fiilinin umut di.i�iincesin
de bizim "di.i�i.ince", "istek" ve "neden" s0zcillderimizi andrran bir �eyler ya
tar; bu fiili i;evirmek istedigimizde, kimi zaman bu terimleri kullanmak gereki
yor zaten. Hopi'ye ozgi.i felsefi evren anla�1m da (Oznel ve nesnel olana dayah
temel ikicilikle nitelenir bu anlay�), �te bu terim billurla�hrmaktadir. Oznel
olam anlatmak ii;in kullarulan Hopi terimidir bu. Evren'in belirtilmem�, oznel,
dirimsel ve nedensel yamyla oldugu kadar, �imdilik tomurcuk durumunda ol
sa bile, altta yatan geri;ekle�me ve belirtilmelere ula�acak etkinlikle ilgilidir.
Umut d�i.incesini dile getirir. Ba�ka dey�le, durmaksizm belirtilen alanma a9-
lan zihinsel-nedensel bir etkinliktir bu. Hopi toplumunu incelem� olan herkes,
bitkilerin bi.iyiimesinde, bulutlann ol�umunda, bunlann yagmur bulutu ola
rak yogunla�malannda, toplulugun tanmsal ve mimari �lerinin topluca orgi.it
lenmesinde de, insanlann tiim ugra�lannda, tiim umut ve isteklerinde de bu et
kin tomurcuklanmayi gordi.igiin i.i bilir Hopi'nin. Bu goriingi.i, Hopi toplulugu
na ozgi.i de�mez, umut verici tap1nmasmda yani, herkese a9k toplu torenler
de ve gizli, herkesin kabul edilmedigi, yalnizca mahremlere ai;tk tOrenler olan
kivas'larda (topluluk olarak Hopi di.i�iince ve istencinin baskisrm, oznel olanm
nesnel olana yonelten tapmma) ortaya 9kar ozellikle. Tunatya'nm ba�langii;sal
bii;imi olan tunatyava "umut etmeye koyulmak" degil de, "geri;ekl�mekte olan
umut" anlamma gelir. Manhksal a9dan neden bu anlama sahip olmas1 gerek
tigi daha once s0ylediklerimiz hesaba kattld1gmda a9ki;a gori.ilmektedir. Ba�
langii; kipi, nesnelin ilk kendini goste�ini dile getirir. Tunatya'nm ilk anlarm
oznel etkinlik ya da oznel gi.ii; oldugu i�, ba�langii; kipi bu etkinligin sonui;
lanmasm1 anlattr. Oyleyse, ("geri;ekl�mekte olan" anlammda) tunatya'mn, "oz
nel" olanm kar�1h olarak "nesnel" olam anlatmak i\in kullantlan Hopi terimi
oldugu soylenebilir; iki kozmik bi�min ayru geri;ekligin iki ayn gori.in�i.i ol
mas1 gibi, bu iki terim de aym fiil kokiiniin i;ekimine il�kin iki ay1rhdrr yalniz-
ca.
Uzam kavramma gelince, oznellik alanmm zihinsel nitelikli oldugu s0yle-
nebilir, nesnel anlamda uzanun ka�madtgt bir alandJ..r bu, a.ma simgesel an
lamda d�ey boyuta ve kutuplanna, b�ucu ve ayakucuna oldugu kadar, �eyle
rin "yiiregi"ne de bagh gibidir; "yiirek"se egretisel anlamda bizim "i(' s0zcii
gumiize denk d�r. Nesnel diinyarun her noktasma denk d�en, son derece
onemli, d�ey bir if eksen vardir; buna, gelecegm kaynagi diyebiliriz pekala.
Ne var ki, Hopi i¢\ zamansal gelecek yoktur. Nesnel alanda kaqtl�hguruz de
�i.kliklerin etkiledigi uzakhl<lar ve fizik bii;imle�lerle bagmhh olarak, oznel
alanda dogal dizilere ve kesimlere denk d�n hi�bir �ey yoktur. Nesnel alan,
�u ya da bu olr;iide d�ey ve bir bitkinin ana sap1 olarak kabul edilebilen her
oznel eksenden kalkarak tiim fizik yonler (bu yonler daha �ok yatay diizlemde
ve dort ana yonle gosterilmi� olsa da) dogrultusunda yayihr. Nesnel, ba�hca
kozmik yaytlrm bi�imidir. Varolu�un yalmzca yaytlima �kin tiim yanlanru
kucaklar; tiim arah.klan ve uzakhklan, tiim dizil�leri ve tiim saytlan kapsar.
Nesnele ozgii uzaklik kavram1, daha once ger�ekl�� olaylar arasmdaki za
mansal bagmh anlammda zaman dedigimiz �yi de i�erir. Hopi, nesnel alan
dan kaynaklanan zaman ve devinimi salt �lemsel bir anlamda tasarlar -ba�ka
dey�le, olaylan birbirine baglayan �lemlerin onem ve karma�ikliguu ilgilen
dirdikleri olr;iide tasarlar. Oyle ki, zaman ogesi bu i�lemlere kattlan uzamsal
ogelerden ayn d�mez. G��te yer alan iki olay arasmda �ok sayida donemli
fiziksel devinim ger�ekl�tiginde (bunlar bilyiik bir uzakhga �amah bi9mde
yay1lm� olabilecegi gibi, farkh bi9mde gozlemlenebilen olgulann ge� bir ala
na yay1lmasma da yol a�m� olabilir), bu iki olay arasmda uzun bir "zaman"
uzam1 (Hopi dilinde bizim "zaman"uruza kesin bi9mde denk d�ebilecek soz
ciik yoktur) oldugu soylenir. Hopi metafizigi, uzak bir koydeki �eylerin �imdi
ki zamarun aym arunda bulunulan koyde olup olmad1gtna �kin soruyu giin
deme getirmez. Bu a�dan son derece pragmatiktir Hopi metafizigi; bu metafi
zik, gozlemcinin bulundugu koydeki her olay ile uzak koydeki her "olay" ara
smdaki biricik olanakl1 kar�ila�hrma teriminin, bu koyleri birbirinden ayiran
arahk i9nde aym anda hem zamansal hem de uzamsal bir ogenin yer almas1-
nm zorunlu oldugunu s0yler. Gozlemciden belirli bir uzaklikta yet alan olay
lar, ancak "ge��"e dil�tiiklerinde (b�ka de�le, nesnell�tiklerinde) nesnel
olarak bilinebilirler ve uzamda ne denli uzaksalar, zamanda da o denli uzakhr
lar (Oznel olarak o denli olgunla��lardJ..r) . Bizim dilim.izin isimlere olan yat
kinl1gma kar�1 fiilleri yegleyen Hopi dill, bizim �eylere ili�kin onermelerimizi
ara vermeksizin olaylara ili�kin onermeler haline sokar. Uzak bir koyde olan
lar, bir tahmin, varsayrm (oznel) degil de, ger�ek bir olguysa (nesnel) ''burada"
ancak belirli bir zaman sonra bilinebilir. Eger ''bu yerde" olmuyorsa, "�imdiki
an" da da olamaz; "�u" yerde ve "�u" zamanda olur. "Burda" ger�ekl�en olay
la "orda" ger�ekle�en olaym her ikisi de nesnel dogaya sahiptir (genelde ge�i
�imize denk d�er), ama ikincisi nesnel a�dan en uzakta olandir, bu da, bizim
ba� a�rmiza gore, zaman i�inde bizden en uzakta oldugu anlamma da gelir.
Kendine ozgii tikelligi yayilma olanagmda yatan nesnel alan, gozlemciden
ba�layan ve zamansal diizlemde oldugu kadar uzamsal diizlemde de olr;iileme-
yen bir uzakhga vanncaya dek yaytltp ge�ler. Bir an gelir, yaythm oylesine
gen�ler ki arttk u�suz bucaksizhk i�inde eriyip gider, aynnttlar algtlanamaz
olur, bir bakrma sahnenin ardmda duran oznel de nesnelle birbirine ka�ir.
Dyle ki, gozlemcinin -kim olursa olsun- artik tasarlayamayacagi bu uzakhkta,
son da ba�langi� da tek bir bi.iti.in gibi gori.ini.ir, hatta nesnelle oznelin, varolu�
kavranu i9nde yitip gittigi ve sul1\mp yok oldugu bile s0ylenebilir. Bu ger�ekli
gin SlDll' ku�agi hem oznel hem de nesnelden kaynaklarur. Zamanm gecesidir
bu, bi.iti.in soylencelerin dem vurdugu yer ve zamand1r, oznel ya da zihinsel
olarak bilinebilir zaten bu yalnizca. Hopi'ler soylence ya da oyki.ilerde sozi.i
edilen �t;ylerin, ktlgisal etkisi olan, gi.incel-edimsel �eylerle aynt ti.ir ger�eklik ya
da g�erlilige sahip olmad1guun bilincindedirler; hatta kendi dilbilgilerinde bu
nu da dile getirirler. Bizlerle ytldizlar arasmdaki oli;filemeyecek uzakhk s0z ko
nusu oldugunda bilinen ve s0ylenen ne varsa, varsayun ve ti.imdengelirnlere
dayanmaktadrr, ba�ka dey�le, bir ol�de ozneldir. Ger�ek uzakltklar ve gorme
ve ilerlemeye i�kin nesnel si.ir�lerden �ok, i�eki di.i�ey eksen ve ba�ucu kut
bu sayesinde ula�ilrr bu bilgiye. �te, bu nedenle s0ylencelerin belirlenme�
g��i de, ayakucu kutbundan g�en d�ey ger�eklik ekseni boyunca s0ylen
ce olarak oznel bi9mde algilanan (goksel olmaktan �ok yersel ) uzakhk kavra
mma denk di.i�mektedir. SOylencelerin belirlenme� -g�i demek ki di.inya
nm �imdiki yi.izeyinin altmdadrr; ama, kokene �kin s0ylencelerdeki "cehen
nem" kralligmm bir �kur ya da bizim anlad1gtmiz anlamda bir magara oldu
gu demek de degildir bu. Patatkwapi' dir, "Ktrmiz1 Daglar' dadrr", yani �imdiki
di.inyamiza benzeyen, ama di.inyamiza oranla uzak bir gokm� gibi duran bir
i.ilkedir; ote yandan, bizim di.inyamizm gokkubbesi de masal kahramanlanyla
doludur, bamba�ka bir yersel uzam bulmu� gibidirler orda.
Hopi'lerin zamana ve uzama �kin terimler kullanmaya hi� mi hi� gerek
duymad1klan anla�tlm� olmah arhk. Bu ti.ir sozci.ikler, bizim dilimizde, nesnel
ger�ekligin devinmeden duran yamyla ilgili olmalan k�uluyla belirli bir yay1-
hm, gori.ingi.i ve �evrimsel si.ire� di.i�i.incesini dile getiren deyimlerde a9k�a fi
zik evreni kapsar. Oznel ya da belirtense gelecek dedigimiz her �eyi kapsar,
ama bir tek bunu kapsamakla kalmaz; zihinsel dedigimiz her �eyi de, ayru ol�de
ve hi�bir ayirrm yapmaksizm kapsar, yani ruhta ya da Hopi'nin yegleyecegi bir
terimle soylersek, yurekte varolan ya da kendini gosteren her �eyi kapsar, hem
de yalniz insarun yi.ireginde degil, hayvanlann, bitkilerin ve �eylerin yi.ireginde
de, doganm ti.im bi�imlerinin ve gori.ini.i�lerinin ardmda ve bagnnda, bi.iti.in
bunlan yi.ireginde, pek�ok antropolog tarafmdan saptannu� bir �karsama ve
yayginhk nedeniyle Evren'in yi.ireginde varolan ya da kendini gosteren her
�eyi kapsar, bir Hopi tarafmdn nerdeyse hi� dile getirilrnemi� olsa bile, Hopi'yi
devindiren bi.iyi.ili.i ve dinsel duygu, i�te boylesine gi.i�li.idi.ir2. Oznelin alam (bi
zim bak1�1miza gore oznel, yoksa Hopi i� son derece ger�ek ve ya�anun ti.im
yogunlugunu, s1cakhgtm ve titre�imini kapsayan bi�imde) Hopi'nin kesin bi-
2 Bu kavram.i anlabnak ic;in kimi zaman "Solugun ruhu" (hikwsu) ve "Giio;lii �y" (? a? ne himu) deNleri kullaru-
1.ir; �ok daha dar ve �ok daha az "kozmik" anlamlara sahip olsa bile butiin bu deNler "kutsal korku" kav
ramlf\1 dile getirirler.
1929 yilmda Edwin Hubble bir diinum noktas1 olan gozlemini gerfekle$tirdi.
Hangi yone bakarsak bakal1m, uzak yild1z kUmeleri h1zla bizden uzakla$1yordu. Ba$ka
bir dey�le evren geni$liyordu. Bu demek ki, eskiden cisimler birbirine bugiin oldugun
dan daha yaland1lar. Gerfekten de ayle gortinuyordu ki, yakla$1k on ya da yirmi milyar
yd onceki bir anda, tum cisimler tek bir noktayd1lar ve bundan dolay1 evrenin yogun
lugu o anda sonsuzdu. Bu bulu$, evrenin b�langic1 sorusunu en sonunda bilimin ala
mna soktu.
Tam buyuk patlama amnda evrenin s1ftr bUyiiklukte ve bu nedenle sonsuz s1-
cakl1kta oldugu dii$iinu1Ur. Arna evren geni$leyince �1mamn s1cakl1gi d�er. Buyuk
Patlama'dan bir saniye sonra yakla$1k on milyar dereceye d�mii$ olmal1. Bu, giine$in
Eger boyleyse, evrende enerji ile maddenin, bir losm1 artlk bilinen, bir los
m1 hala bilinmeyen bir taknn yasalar c;erc;evesinde etkile�imi, yakla�ik yirmi
milyar yilda insanogluna kadar ula� kesintisiz bir evrim siireci yara� olu
yor. Salt enerji ve maddeden, d�iinebilen, iiretebilen, irade sahibi olan ve ka
deri de�tinne iddias1m ta�Lmaya ba�layan insanogluna... T�masiz, muaz
zam bir degi�i.m bu: Arna insan ac;ismdan yakl�ik yirmi milyar diinya ytlmda
ol�m�; agu agu, a�ma a�ma ol�m�. 0 kadar ki, Amerikah yazar Francis
Fukuyama'nm Tarihin Sonu ve Son lnsan olarak Tiirkc;e'ye c;evrilen kitabmm
admda bile kendini belli eden iddiasmm tam tersine, insanoglunun yeryiiziin
deki seriiveni heniiz ba�langic; evresinde saytlabilir.6
Fizik baglanunda bir evrim, ardmdan ki.mya baglammda bir evrirn ve ni
hayet yeryiiziinde de biyoloji baglanunda bir evrim... Eger ba�langic;ta c;ok milc
tar enerji ile Hawking'in soziinii ettigi taneciklerden bile binlerce defa daha
kiic;iik olan atomalh tanecikler d�mda hic;bir �ey yok idiyse ve eger bugiin,
miimkiin olan her bic;ime biiriinmii� ve miimkiin olan her bic;imde hareket
eden ve oziinde biitiin o tanecik ya da parc;aciklar ile enerjinin kayna�masmdan
ol�tuklan halde birbirinden yine de farkl1 birc;ok �ey var ise, fizik baglammda
bir evrimin varhgi hakkmda k�kuya d�mek herhalde sez konusu olamaz.
Ve yine eger ba�langic;ta elementler yok idiyse, hatta elementlerin ic;inde
ge�ecegi bir ortam bile yok idiyse, fiziksel evrimin bir noktasmda niteliksel bir
s1c;ramayla kimyasal evrim �amasma g� oldugunu d�iinmek de herhal
de yan� degildir. (CNN televizyonu, 1995 yrlmda bir giin, Edwin Hubble'in adz ve
rilerek dunya fevresinde bir yi:irgiingeye yerlqtirilm� olan ilk uz.ay teleskobunun fOk
i:inemli bir geli�meyi izlemeye b�ladigznr haber verdi: Bir galaksinin olu�umu. Bu olay,
evrenin fOk uz.ak bir ki:i�esinde ve on milyar yil kadar ance meydana gelmi�ti. Aramiz
dalci mesafe o kadar buyuktu lei, �igzn, saniyede ya�ik iif yi.iz bin kilometre olan hi
ziyla bile gi:iriintUsunun bize u�masi y�ik on milyar yil surm�til. CNN muhabiri
genf bir astrofizikpye bu olaym, dunyada surdurii len fQl�malara nasil bir katla yapa
cagmi sordu. Genf kadm sevinf ifinde, elementlerin, Gune� benzeri yildizlann olu�u
mu sirasmda meydana geldigi ve daha sonra yine aym yildizlann patlamasi sonucu ev
rene dagildigt yolundalci kuramm bi:iylelikle dopulanmakta oldugunu si:iyledi. CNN
muhabiri bu kez �u soruyu sordu: "Bu olaym sokaktaki insaru ilgilendiren bir yam
var m1drr?" Astrofizilcfi ise �i:iyle dedi: "Bu olaym herkesi ilgilendiren bir yam
vardir. C::iinkii bu olay, hepi.mizin yildiz tozlanndan ol�tugunu kamthyor.")
Ve bir kez daha , eger ba�langic;ta diger �eylerle birlikte gezegenler de yok
idiyse, ancak gezegenler ortaya c;ikhktan ve kimyasal evrim son a�amasma gir
dikten sonradrr ki niteliksel bir s1c;ramayla biyolojik evrim a�amasma gec;ilm�
oldugunu soylemek de herhalde manhkh olur.
Anla�ild1g1 kadanyla evrenin ba�langic1 olarak belirlenen Biiyiik Patla-
"Genel olarak, kuvantum mekanigi bir gOz1em ifin tek ve kesin bir sonuf i:ingi:ir
mez. Bunun yerine bir takim olasi SonUflaT angOriiT ve her birinin ne kadar olasi old:t
gunu sayler. Yani, ba�langif durumlan ayni olan bir siirii benzer sistem ipn i:ilfi m ya
pilditznda, i:ilfiimun sonucu bir bi:ilUm ifin A, bir bOlilm ifin B, vb. bulunur. Sonucun
yakla�ik kafta kapnm A ya da B olacagi hesaplanabilir; ama herhangi bir i:ilfiimii ken
.
dine i:izgii sonucu i:inceden bilinemez. Kuvantum mekanigi baylece bilime, kapnilmaz
bir bilinemezlik ya da gel�igiizellik i:igesi sokm�tur&''
dogacak? .. Nastl biri olacak? .. Ne kadar ya�yacak? . . Ya�d1gt siirece neler og
renecek? .. Ne dii�i.inecek? .. Neye inanacak? .. Neler iiretecek? .. Nastl, nerede ve
ne zaman olecek? .. Bunlann hic;biri belli degil!.. Bu dogacak olan, bir ba�kasma
ya da ba�kalanna dol verecek mi: Bu da belli degil!..Tek tek insanlar bazmda
gelecegm bilinmesi hic;bir �kilde miimki.in degil!.. 0 kadar c;ok olas1hk s0z ko
nusu ki (tek bir dollenmede yakla�ik yetmi� dart milyar) tahmin yiiriitmek bile
miimkiin degil!..
Arna c;ok say1da insan s0z konusu oldugunda, biiyiik sayilar ic;in g�erli
olan olas1hk kurallan c;erc;evesinde belli olan �eyler de var: Niifus a� orarurun
ya da oliim oranmm ne oldugu, zaman ic;inde c;izgisel veri birikimiyle saptand1-
gi zaman, her toplulukta bir sonraki yil ic;inde dogacak c;ocuk sayis1 ya da ole
cek insan sayis1 kestirilebiliyor. Keza, doganlardan cinsiyetler de yakla�lk ola
rak biliniyor. Dogan c;ocuklardan kac;mm hastahk, kac;mm kaza sonucu olecegi;
kac;mm okula gidecegi, kac;mm gitmeyecegi; kac;mm koyde, kac;inm kentte ya
�ayacagi ve daha birc;ok �ey, onceden pekala bilinebiliyor. Bu durumda �u s0y
lenebilir: Tek tek insanlar bazmda, gelecek hakkmda hic;bir �ekilde hiikiim yii
riitmek miimki.in olmasa da, dogru veriler baz ahnd1gt takdirde, insan toplu
luklannm, daha dogrusu tiim insanhgm gelecegi hakkmda tahminler yapmak,
daha dogrusu, Hawking'in dedigi gibi "olas1 durum/an onceden hesaplamak" pe
kala miimkiin ... Arna evren gibi insanllk bazmda da gelecegi kesin olarak bil
mek hic;bir �ekilde miimkiin degil...
Belirsizlik ve olastltl<lar... Kuvantum mekanigi ile genetik bilimi ortaya c;ik
mazdan once hemen hemen yalruzca kumarbazlann ilgisini c;ekm� olan olas1-
hk kurallan9... Yalruzca biiyiik sayilar ic;in gec;erli olan, ama biiyiik sayilar s0z
konusu oldugunda da, rastgelelik ya da ge�igiizellik gibi gori.inen birc;ok �e
yin aklm kavrayabilecegi bir diizeni bulundugunu kamtlayan olastllk kuralla
n ... Belirsizlik ilkesiyle birlikte evrimin temelini ol�turan ve hayab anlamh kl
lan olastl.tk kurallan... 0 kurallar yiiziindendir ki birbirlerinden c;ok farkh olan
insanlar, tek tek ozellikleri ac;ismdan, yalruzca zaman ic;inde degil mekan ic;inde
de c;an egrileri ol�turacak bic;imde bir biitiinliik arzedebiliyorlar10.
Ve belirsizlikler ile olastllklar temelinde silriip giden evrim ... Tek bir insan
baglammda evrim siirecini izlemek c;ok kolay ... Siirecin temelinde, kendi etraf1-
na dolan� ip merdivene benzer yapis1yla canh ya�anun �ifresi olan DNA mo
lekillii var: DOllenme oncesinde, kendini ortadan dikine aynlm� olarak sper
min ve yumurtanm ic;inde iiretmi� olan iki ayn DNA molekiilii... DOllenme, an
neye ve babaya ait olan ve hangi ozellikleri ta�1d1gt bilinmeyen bu iki yannm
birl�mesine yol ac;1yor. Ve her birle�me degil, ama her dollenme srrasmda orta
ya bir evrim olas1hg1 c;1klyor... \:i.inkii tam o anda, birl�meye c;a�an iki yanm
DNA molekiili.inden baz1 molekilller kopup gidebiliyorlar. Ya da kar�tl1kh bag
lanmas1 gereken uc;lardan bir-ikisinde bir karma�a ya�anabiliyor: iki yanm
DNA molekiiliiniin ac;1k uc;lan, baglanmalan gereken yere degil de ba�ka bir
yere baglanabiliyorlar. Boylece temelde anasmm bir kis1m, babas1mn bir kls1m
ozelliklerini ta�1yan, ama aynnbda ve biiyiik olas1hkla c;ok kiic;iik bir aynnbda,
ana babas1 gibi biitiin diger insanlardan da farkh bir insan, bir deg�inik/mu
tan� diinyaya gelebiliyor. Ve <;ogu zaman bu d�inigin, ge<;erli olan doga ve
toplum ko�ullannda ya�ama �ns1 olmuyor. 0 taktirde dol vermeden oliip gi
diyor. Zaten dol verse bile, sahip oldugu ayncahgi kendi <;ocuklanna ge<;irecegi
de veri degil... C::iinkii spermler ve yumurtalar ana babamn ozelliklerinden
yalruzca rastgele yans1m ta�1yabiliyorlar. Kald1 ki �ns eseri bu deg�inim/mu
tasyonu ta�1yan bir sperm ya da yumurta sbz konusu olsa bile, bunun <;ocuga
ge\ffiesi yine de kesin degil ... C::iinkii de�inimin kaha olmaSI i<;in <;ekinik/rese
sif degil, ba�at/dominant ozellikte olmas1 gerekiyor.
Diinyada her giin yiizbinlerce bebegin dogdugu dii�iinilldiigunde biitiin
bunlar �u anlama geliyor: Bu kalabah.k i<;inde bir yerde, sa<;lannm yans1 mor,
yans1 ye�il bir bebegin, ba�ka bir yerde s1rtinda kanatlan bulunan bir bebegm,
daha ba�ka bir yerde telepati yetenegi bulunan bir bebegm diinyaya gelme ola
s1hgi yok degil ... Arna evrirn, bu olasiliklann ortaya <;tlanasmdan ibaret de de
gil... Bu deg�inik/mutant bebeklerin bir evrim siirecini ba�latabilmeleri i<;in,
oncelikle dogmayi, sonra ya�may1 becermeleri; ardmdan dol vermeleri ve dol
verdikleri zaman da sahip olduklan ozelligi kendi <;ocuklanna ge<;irebilmeleri
gerekiyor. Biitiin bunlar da o kadar kolay degil...
Evrirn siireciyle ilgili olarak goz oniinde bulundurulmas1 gereken bir nok
ta �u: Muhtemelen enerjinin sak1mnu ve entropinin artmas1; yani termodinami
gin iki yasas1 <;er<;evesinde, bir ortamda diizenliligm artmas1 diizensizligi en
olas1 durum haline getirirken, diizensizligm artmas1 da diizenliligi en olas1 du
rum haline getiriyor. Diizen ve diizensizlik: Kozmos ve kaos da boylelikle, art
arda birbirlerinin oncillii ve ard1h oluyorlar. Bir anlamda kozmos kaosu, kaos
da kozmosu tekrar tekrar iiretip duruyorlar. Arna ne kozmos bir onceki koz
mos oluyor ne de kaos bir onceki kaos ... Siire<; ilerledikc;e her bir a�amada koz
mosda daha iist diizey bir kararhlik ya da denge; kaosda ise daha iist diizey bir
kararsizh.k ya da dengesizli.k durumu ortaya <;tl<iyor. Zira daha alt diizeydeki
kararhlik ya da kararsizh.k olasiliklan, bir onceki a�mada tiiketilmi� bulunu
yor. Evrende ol�n de�ikliklerde gozlemlenen ve �imdilik ge�me yoniinde
olan bu egilim siirece olumlu anlam yill<lenmesinin, yani evrim denmesinin de
gerek<;esini ol�turuyor.
Hawking, diizen ve diizensizlik arasmdaki �kiyi, z.amamn Krsa Tarihi nde '
�yle aktanyor:
leceklerdir. Bunun, parfalann anlamli bir tablo ortaya pkarmadigi duzensiz bir durum
olma olasiligz, fOk daha fazla sayida duzensiz dizilig oldugu ipn, dogal olarak daha yuk
sektirt 1 .. "
".. . Birden fOk daha fazla yanli� yoldan gitme olanagi vardir... Ama dogruyu yap
manm tek bir yolu bulunur. Yanl� yapmak bu yiizden kolay; dogruyu bulmak ise bu
yuzden zordur; boganm gi:izunu hedeJ aldigimzda kaprmak kolay, isabet ettinnek zor
olur12"
Beynin sag ve sol yankiirelerinin farkh �levleri ve soz konusu iki yankiire
arasmdaki; ya da ba�ka bir de�l�, gestalt psikolojisinden odiin� almnu§ olan
figiir ile zemin arasmdaki oyna�mats ile modern ile�imin il�kisi gibi ayrmhlar
iistiine oturttugu son kuranum gel�tirirken Dr. Joseph Bogen'in, Glenda M.
Bogen ile birlikte kaleme ald1gt The Other Side of The Brain/Beynin Oteki Taraft
ba�hkh makalesi ile Carl Sagan'm insan beyninin evrimin karuh saytlabilecek
olan ii� katmaruna ili�kin bilgileri de i�eren Kozmos adh kitabmdan da yararlan
� olan McLuhan aynca �unlan da vurguluyor:
NOTLAJt
1 Diinyaya i:izgii zaman ve uzam i:il�erinin hit;bir evrenselligi yok ... Diinya, evreni ol�turan ga
laksilerden birinin i:inemsiz bir noktasmda, giin� ad1 verilen orta halli bir ytldizm i;evresinde
di:iniip duran. orta halli bir gezegen ... Metre, Paris'ten gei;en meridyen dairesinin Kuzey Kutup
noktas1 ile ekvator arasmdaki uzunlugunun on milyonda biri... Bu tarum 1791 ytlmda Fransiz Bi
lirnler Akademisi tarahndan yap�. Bilindigi gibi saat de, diinyanm kendi i;evresinde tam di:i-
n� yapbgi siirenin yirmi dortte biri ... Bir tam giiniin ilk kez MisuWar tarafmdan yirmi dorde
bOliindiigu zannediliyor. Arna niye mesela yirmi be§e degil de yirmi dorde; bilinmiyor. Ytl ise,
iistiinde ya�d1guruz diinyarun giin� i;evresinde tam bir devir yapbg1 siireyi tarumhyor. Ba§ka
bir giine§ sisteminde, ba§ka bir gezegende dogmu§ olsaydik, ytllllUZ belki iii; yiiz altnu§ be§ kii
sur degil iki yiiz yetmi§ be§ giin, giinilmilz bel.ki yirmi dort degil otuz saat, saatimiz belki altmi§
degil kuk dakika vb. olacakb. Hii;bir gezegenin boyutlan digeriyle tam olarak o�meyecegm
den, hele hele Paris' ten gei;en meridyenin uzunlugunu bir ba§ka gezegende yakalamak neredey
se imkansiz oldugundan, birim uzunluk ol,.wniiz de muhtemelen i;ok farkh olacakb. Ve buna
bagh olarak diger biitiin oli;filer ... Arna evrende l§lgin hiz1, pi sayis1 gibi sait degerler de var...
2 Hamo habilisin, bundan yakla§ik iki milyon diinya ytl1 once ortaya r;ikhgi santl1yor. Bir milyon
alh yiiz bin ytl kadar once ortaya 9kan yeni tiiriin ad1 homo eredus idi. Ui; yiiz bin ytl oncesinden
itibaren izleri goriilen tilre ki sonradan bir alt tiir olarak kabul edildi, hamo sapiens neanderlhalen
sis ad.t verildi. Bugiinkii insarun ilk atalan olan homo sapiens sapiens ise yalnizca elli bin ytl once
ortaya '>!kb. Kimi ozellikleri de bugiinkii tarunuyla insandan i;ok farkl1yd1. Homo habilisin i;�itli
hiinerleri vard.t ama ayakta durmuyordu. Ayakta durmayi ba�ran homo erectusun beyni henilz
insan beyninin dortte biri kadard1. Homo sapiens neanderthalensis biri;ok ozellikleriyle andusa
da di§ goriin� itibariyle insandan yine de farkhyd1. Bu konuya ili§kin aynnbh bilgi i� bkz. Bi
linmeyen Tehlike, yaz. Isaac Asimov, i;ev. Mehmet H armana, inktlap Yay. ist. 1992, ss. 97, 112
3 insan beyninin kabnanl1 yap1S1, evrimin en onemli karutlanndan biri saytlabilir. Kozmos'da Carl
Sagan, Paul Mclean' in "ilgin(' ara§brmalanndan yola �ak §unlan si:iyliiyor:
''Tum diger organlanm1z gibi beyin de, git gide daha �lk llilgiler if£Terek, milyonlarca yilllk bir d�
nem boyunca gel�ti. Geli�me surecinde geftigi bUtun �lann, beynin yap1Srna yans1d1gr giirii!Uyor.
Beyin, iften d� dofru biT geli�e evrimi geprm�tir. En if biilmede en eski biilumu, beyin kiiku 1J1JTd1r.
Kalp atr�lan lit soluk alrp verme gilli y�rn temel �levlerini bu bii!Um dUzenler. Beynin yilksek duzey
deki �levleri ipn ise, ur �amal1 bir gel�im surecinden soz edilebilir."
Sagan'm anlathklanna gore, insan beyni, temel fizyolojik i§levleri dilzenleyen beyin kokiiniin
ilstilnde iii; ayn katmandan o!U§uyor: Katmanlardan ilkine R kompleks ad1 veriliyor. R, ingilizce
'reptile' yani 'siirilngen' si:izcilguniin ilk harfi (Sagan, kitabrnda yazmryor ama, daha sonra televiz
yonda yayinlanan yine Kozmos adlr dizi program1nda, insanlann kendi bedenlerinin ipnde sur"Ungenlere
ozg"U bir yap1 bulunduguna dair bilgiden hazzetmedikleri ipn bu bii!Ume sur"Ungen beyni degil R kompleks
ad1 verildigini si:iylemi�ti) . . insan beyninin bu katn\aru, siiriingen beyinlerine ozgii nitelikler la§l
.
yor ve yine siiriingenlere ozgii tutum ve davraru§lara hiikmediyor: Dogaya uyum, lidere itaat,
sald1rgan11k vesaire gibi... ikinci katmana 'memeli beyni' ad1 veriliyor. Bu kabnan, admdan da
anla§tlabilecegi gibi memelilere ozgii nitelikler ta§iyor ve yine memelilere ozgii tutum ve davra
nl§lara hiikmediyor: Ben merkezlilik, aileye dii§kiinliik, duygusalhk, vesaire gibi... Nihayet
ii�cil katmana da beyin kabugu ya da korteks ad1 veriliyor. Yalruzca insana ozgii tutum ve
davraru§lara da, beynin ii,.te ikisini olU§turan bu katman hiikmediyor: Yaraba d�iince yalruzca
kortekste iiretilebiliyor. Ve biiyiik bir olastlikla insanoglu, bireyselligi ile toplwnsalhgi (ya da bel
ki memeli beyniyle sur"Ungen beyni aras1ndaki) arasmdaki uzla§maz gibi goriinen i;eli§kiyi de yalniz
ca korteks aractl1g1yla uzla§brabiliyor. Daha aynnbh bilgi ii;in bkz. Kozmos, yaz. Prof. Dr. Carl
Sagan, i;ev. R�it A§9oglu, 1982, Albn Kitaplar Yay., s. 291-313.
4 Modemistlerle i;agda§ din kuramcilan birbirlerine daha i;ok benziyorlar ashnda. <;:iinkii hem
modemistler hem de din kuramctlan evrene yalruzca diizenin egemen oldugunu si:iyliiyorlar.
Aralanndaki tek fark §U: Din kuramctlan, bu dilzeni Allah'm kurdugunu, en ince aynnhsma
kadar Allah'm tasarlad1guu bildiriyorlar. Modemistler ise diizenin, evrenin yap1Sma bagh olarak
kendiliginden olu§tugunu ... Sonui; olarak, her iki grup da evrende yalmzca dilzen oldugunu
varsay1yor. Haydi din kuramc1lan neyse de, ideolojilerinin temelinde pozitif bilimler olan
i;agda§ modemistleri anlamak giii; oluyor tabii. Ote yandan postmodemistler, gene! bir dilzeni
biitiin biitiine yok say1yorlar. Postmodernistler evreni kii,.uk kii,.uk kiirelere, alanlara bOliinm�,
baglanbsiz bir uzamlar ve zamanlar toplulugu ve neredeyse biltiin biitiine kaos olarak algthyor
lar. Dolay151yla bu kii,.uk kiireciklerin ii;inde farkh farkl1 bir talwn diizenler bulunabilecegini,
ama bunun d.t§mda gene! bir dilzenden si:iz edilemeyecegini si:iyliiyorlar. Si:iylemeseler bile ima
ediyorlar. Aslma bakilirsa postmodemistler, kii� kutulan, kiireleri filan bir tarafa buakilirsa,
bu anlamda tamamen, kendi varol�lan �mda bir ge�k tarumayan varol�a benziyorlar.
5 Zamanrn K1sa Tarihi, yaz. Stephen W. Hawking, ..ev. Dr. Sabit Say, Murat Uraz, Milliyet Yay.
istanbul, 1988, s. 24-25, 153
6 Aslmda iddia yeni degil: Hegel'den beri sfuiiyor. Nietzsche ile Kojeve' de tekrarlaruyor ve Fuku
yama tarahndan bir kez daha giindeme getiriliyor. insanhk durumu, yalruz ve yalruz, "efendi
olan insan ve U§Qk olan insan aras1ndaki mucadele" ile; ba§ka bir dey�le Arista' dan esinlenilen "thy
mos" ya da "kabul giinne i:abas1"yla tarumlarunca, bOyle bir iddialW\ ikide bir ortaya i;Wnas1 ..ok
da p§l.I'bc1 degil... Soyvetler Birligi, dolayis1yla komiinizmin ydulmas1yla diinyaya sonunda ar
bk ger..ekten liberal demokrasinin hakim oldugunu, biraz zorlamayla da olsa veri sayan Fuku-
yama, bu d�u �yle i:izetliyor. .
" ... Liberal bir demolcrasinin, modern liberalizmin kuruculan tarafmdim egitilm� tipik yurt�1, Nietzsc
he'ye gi:ire, konforlu bir varl1k surdurme ugruna, lcendi U5tun degerine olan onurlu inanftan vazgepni�
bir 'son insan'd1r."
Ayrmbh bilgi i..m bkz. Tarihin Sonu ve Son lnsan, yaz. Francis Fukuyama, �v. Zillfil Dicleli, Si
mavi Yay., ist., s. 9-24.
7 Konuyla ilgilenenler, bkz. Kara Delikler ue Bebek Evrenler, yaz. Stephen Hawking. ..ev.: Nezihe Ba
har, Sarmal Yay., ist., 1994 .
8 Age., s. 82
9 Gerek Anabritarmica, gerekse Meydan Larousse ansiklopedileri, olasilik i;i:iziimlemelerinin, ilk
kez §ans oyunlan temelinde ge�tirildigini vurguluyor. 17. yiizytl Fransiz matematik�erinden
Blaise Pascal ile Pierre de Fermat, iinlii kumarbazlann istegi iizerine belirli oyunlan matematik
yi:intemlerle incelemeye ba§la�lar. Daha sonra belirli fiziksel, biyolojik ve toplumsal olaylar ile
§ans oyunlan arasmdaki benzerlikler fark edilmi§. Dogabilimci Buffon (1707-1788) iirtlii deneyi
ni bu benzerliklerden yola ..ikarak geri;eklqtirmi§ olsa gerek: Deney, bir diki§ ignesi ve bir kagit
la ger..ekl�tiriliyor. Yaptlan �' bir diki§ ignesini, iistiin e tam da o igne boyunda arahklar i;izil
mi§ bir kagidm iistiin e fulatmaktan ibaret... igne, dogal olarak, ya aradaki bo§luklardan birine
ya da ..izgilerden birinin iistiine dii§iiyor. Bunun tamamen pns �i olduguna inanmak miim
kiin... Oysa biraz zahmet edilir de ayru igne, ayru kagidm iistiine, diyelim ki ii.. bin kez art arda
fulablusa, ortaya ..ok tuhaf bir sonu.. ..Wyer. ignenin �gilerden birinin iistiine d�e OranU\l
belirleyen sabit bir say1 var (i/ci bi:ilu pi sayi.s1). Deney ka.. kez tekrarlanusa tekrarlansm bu say1 sa
bit kaliyor. Bu yiizden, buna benzer iki olasilikla her olll¥1D'da, ayru hareketin ii.. bin defa ya da
daha fazla tekrarlarunas1 halinde olastliklardan hangisinin � kez g� arbk biliniyor.
Olasilik.lar konusunda daha aynntili ta�malar i9n; Rilstlant1 1'l' IVlos, yaz. David Ruelle, �vr.
Deniz Yurti:iren, Tiibitak Yay., Ank., 1996.
10 ''Yeni gi:izlemler, yeni bilgiler ve birbirleriyle i�kilendirilebildilderi takdirde eski bilgiler; tek
tek toplurnlar, hatta aslmda insanligm tamauu temelinde, �tli insan degerlerine il�kin dagw
mm ..ok ilgin.. bir i:izelligi oldugunu gi:isteriyorlar: Topluma baskla bir miidahale yaptlmad1gi
hallerde insanlar, biitiin diinyada, birbirinin tamamen z1ddi degerlerden olll§an ikili u.. noktalar
arasmda tam bir olasilik dagwuu olll§turacak bii;imde kiim�iyorlar. Daha ai;ik bir artlabmla,
si:izgelimi yoksulluk-zenginlik bazmda ele almdiklannda, insan1ann �k kii� kisuu a§lJl zen
gin, ..ok kii� bir kisuu da a§in yoksul oluyor (ka11Wkli en u.. iki noktada A ve E gelir gruplan).
Bu a§lI1 u..lardan sonra sualamada bir yanda zenginler, i:ite yanda yoksulla r bulunuyor (en u..
noktalan izleyen bOliimlerde kar§Wk.li olarak B ve D gelir gruplan). Bunlann sayis1 a§lJl zengin
ya da a§in yoksul olanlara oranla biraz daha fazla oluyor. Ama astl �gunluk ortada toplaruyor.
Bunlar da, ne zengin ne yoksul clan insanlar oluyorlar (C iist ve C alt gelir gruplan). Bir ba§ka
deyi�le, birbirine zit ikili degerlerin en gii..lii oldugu u.. noktalarda az sayida insan bulunuyor;
en zayif oldugu ortada ise �k sayida insan... Ama ortadaki ..ogunluk bile bu degerler a95mdan
hafif bir farkltla§ma gi:isteriyor.
"Bu, tam anlauuyla simebik olmayan yumll§ak egimli ..an egrisi, yani hiperbol ya da Kii..Uk
Prens'teki fil yutmll§ boa yilaru benzeri olasilik dagwuu; evrende biiyiik saytlarla ifade edilebi
len biitiin olU§urnlar i..in g�erli oldugu biitiin fiziki;iler ve biitiin matematik..iler tarahndan bill-
nen, ama her nedense biitiin sosyal bilimcilerin 1Srarla uzak durdugu bu olaslhk dagwnu; insana
ozgii, farkllhk gosteren hemen hemen biitiin degerler (ya�, kilo, boy, zeki katsayis1, cinsellik, si
yasi tercih, inam; vb.) i�in g�rli ... Ve fark.11 insan degerlerine ili�kin biitiin bu asimetrik ywnu
�k �an egrueri, diiz kenarlan biJbirine bi�ek bi�mde bir araya getirilirse (ki bu bir zorunlu
luk; �nkii tek bir insan gibi insanhk da bir biitiin), insarun ve insanhgm biitiin ozelliklerini bir
den kapsayan ve zaman i�nde de hareket eden (d�n) ii� boyutlu bir mekik ol�turuyorlar.
Daha dogrusu �yle s0ylemek gerekiyor. Birbirine zit kutuplar ol�turan i.ki u�lu insan degerle
ri, olas1hk olma durumundan �kip ge�klik haline geldikleri zaman, ortaya mekik benzeri bir
yap1 �yor. Zira, ashnda her insarun, bu degerleri, iki u� noktas1ru da i�erecek bi�de i�inde
banndird1gi varsayiliyor. Bu olgu da her insaru bir olas1hklar ywnagi haline getiriyor (omegin,
�ok yoksul biri, bir dizi olay sonucu zenginl�biliyor ya da tam tersi olabiliyor. Hi�bir �ey sabit
ve mutlak degil ve hemen hemen her � olas1). Dolay1S1yla tek tek her insarun, tek tek her olay
ka�1Smda nastl davranacagi, ya da i.ki u9u tek tek her �negin hangi noktasmda konumlana
cagi konusunda bir belirsizlik var. Ancak � da var: insanlann ge�kl�m� kararlanna ve yap1-
lanna baktlarak, bu olas1hklara i�kin bir dagihmdan ve dolayis1yla mekikten siiz edilebiliyor.
Ote yandan, yalruzca olastliklar goz oniine almd1gmda, bu ol�umun, mekikten daha ka�1k
bir yap1S1.run olmas1, daha miimkiin goriiniiyor. Arna her durumda, insanlann, Babh d\i¥iniirle
rin Eflatun'dan bu yana ongordiigu gibi, iyiler ve kOtiiler, akllhlar ve aptallar, sermaye sahipleri
ve miilksiizler, gel��ler ve azgeli��ler tiirin i den, �zgisel iki ayn grup halinde degerlendi
rilmeleri ve belli degerlerle etiketlenip hiyera�ik bir diizen i�nde sabit bir konumda tutuimalan
asla miimkiin degil ... Hi� de, bir �gi iistiinde�ler gibi, i.kiye ya da ii�e aynlnuyorlar insan
lar. Gelecege ili�kin kararlanyla oldugu kadar y�Ianma ve oliimle degi�n fiziksel yaptlanyla
da tam bir belirsizlik yaratan insanlar, ge�kl� kararlan ve varolan yap1lan �er�evesinde bi
le ancak, tek tek biitiin birimleri hareketli ve zaman i�de degi�ken olan ve biitiin insanhgi kap
sayan bir mekigm bazi birimlerinin ol�turulmasina katklda bulunuyorlar.
"Ku�kusuz, ��itli ikili degerlere ili�in olaslhk dagtlunlanru yans1tan �an egruerinin ille de bir
birleriyle o�mesi de siiz konusu degil ... Yani en zengin olanlar ayru zamanda en zeki, en gii
zel, en uzun, en gen�, vb.; en yoksul olanlar da ayru zamanda en aptal, en �kin, en k!Sa, en ya�
h, vb. olmuyorlar. Zaten, eger bOyle olabilseydi, insaru ve insan11gi tarumlamak i�n mekik gibi
temsili bir yap1 aramaya gerek kalmazd.l. �te ancak o zaman, her �y diiz bir �izgi iistiinde sira
lanabilirdi. Ama bu evrende diiz �gi yok. Diiz �gi, insan beyninin, evreni ara�hnrken �leri
kolayla�hrmak amaayla yaratbgi bir kavram ... Ve sosyal bilimciler; fizik�er ile matematik�e
rin bu yiizyihn ba�Iannda ogrendigi bu ge�kten de hila habersiz goriiniiyorlar.
''Halbuki anla�tlan o ki, insarun dii�iincesinde, insan topluluklannda ve devlet mekanizmalann
da diizenli gel�me ya da evrim de, bu yap1, bu mekiksi yap1 sayesinde miimkiin oluyor. Degi
�iklik her zaman tek tek bireylerin d\i¥incesinde �hyor. Bu bireyler, biiyiik olaslhkla, gi�im
cilik/ statiikoculuk olarak adlandmlabilecek, insana ozgii bir deger i.kiliginin a�m u�lanndan bi
rinde, �imcili.k ucunda durup da daha once aktl edilme� bir taklm yenili.kleri aktl eden ve
hayata g�rebilen insanlar oluyorlar. Stiz konusu yenili.kler diger insanlann da i�ine yarayacak
gibiyse, mekigm giri�imci kesimleri, bir ya da birka� birey tarahndan onerilen bu d�ikligi, en
ortalama insana u�mcaya kadar agir agir soguruyorlar. Bu arada statiikocu kesirnin a�m u�Ian
da, yenilige kesin olarak ka�1 koymaya �hyorlar. Bu tepki de, en ortalama insana ul�mcaya
kadar o u� boyunca agir agir yayihyor. BOylece ortada, yani �ogunlugu ol�turan ve bir bOliimii
niin az da olsa gi�imci, diger bOliimiiniin ise az da olsa statiikocu yaru agir basan ortalama in
san bazmda bir bulu�ma ve bir ��ma oluyor. Eger d�iklik kaha ve yararh sayilan ve mekigi
ol�turan diger ozelliklerle uyumlu bir d�, mekigm statiikocu yansllllil dire�ini at
mayi ba�nyor; degilse, toplumun tamami tarafmdan benimsenmiyor. Oyle zannediyorum ki,
insan topluluklannda sagduyu diye tarumlanan ozellik de �te, �imci/statiikocu ka�1 u9ar
arasmdaki bu denge durumu oluyor. Bu denge d urumudur ki. insanlarm her yeniligm �inden
k�turup telef olmalanru engelledigi gibi, hi� d�meden kalmalanna da olanak birakmiyor."
Tiirlciye'nin w Yerkiire'nin Bugiin ii ile Yanni Anisinda, Yiindim melamizmasinda Top/am KJilite Uygu
lamas1, yaz. Bahar Ocal Diizgoren, ist. 1996 (Kalder ile Yeni Yiizytl gazetesinin orta� a�gi Si-
yasette Toplam Kalite Yonetimi konulu ya�mada iii;iincilliik Odiilii alan bu makale Yeni Yiizytl
tarahndan yayunlanacak).
11 Age., s.186
12 Aristo, Nichomachean Ethics, ll. Kitap, c;ev. J.A.K. Thomson, Londra: George Allen ve Unwin Yay.,
1953, s. 66
13 The Global Village, Marshall McLuhan ve Bruce R. Powers, Oxford University Press, New York,
1989. Bu kitab1 Yer/cjjresel KDy ad1yla c;evirdim. <;:eviri, 1996 y1hrun Mayis aymda bitti. Kitap, Yap1
Kredi Yayinlan Ile� dizisinden �cak. Tiirkc;e baslu heniiz gerc;ekl�medigi i� ahnblar in
gilizce ashndan yap�br.
1 4 "Figiir ve zemin terimleri, 1915 ydr dolaylarmda, garsel alg1lamanrn parametrelerini tart�rrlcm bu iki
terimi kullanmaya �lam� olan Danimarlcal1 SQ11Qt ele§tinneni Edgar Rubin aracrl1gryla gestalt psf/CDloji
sinden Odiinf almm1�trr. Kultur ve Telawloji Merkezi'nde biz, Rubin'in kullanrm1nr, algdJmumm ve bilin
cin tamam1nr ifl'Tecek bifimde gen�lettik. Butun kiiltiirel durumlar, bir dikkat alan1 ile (figiir) fOk daha
biiyiik bir if dikkat alan1ndan (zemin) olu��tur. Aralarmda, her ikisini de ayn1 anda tan1mlayan bir s1-
nrr fizgisi ya da hudut ya da aralrlc bulunan bu ikisi, suriip giden bir �1nd1na � durumu ifinde
dirler." Age., s. 5
15 The Other Side of The Brain, III: The Corpus Callosum and Creativity, Joseph E. Bogen (M.D.) ve
Glenda Bogen (M.D.), Los Angeles, Noroloji Topluluklan Biilteni 34, sayi 4 (Ekim 1 %9).
1 6 Age. s. 35-36
1 7 Bu iddiaya Babh bir karut arayanlar i� bkz. Sofi'nin Dunyas1, yaz. Jostein Gaarder, c;ev. Giilay
Kutal, Pan Yay., ist. 1995, s. 310
• Ben bir bilim insaru ya da c;agdil§ anlanuyla bir filozof (Wittgenstein'm tanrmlad1gi dnsten) degi
lim. Kendimi olsa olsa bir "bilgi �1gi", hatta "bilgelik �1gi" olarak degerlendirebilirim. Bu dahi al
c;akgoniilliiliik sllllrlanru zorluyorsa, mitolojide anlanuyla degil ama, bana gore diinyarun gel
mi� gec;mi.§ en sevllnli bilim ve bilimkurgu yazan olan Isaac Asimov'un, Enayi Tuzagi ad1yla
Tiirkc;e'ye c;evrilmi.§ olan oykiisiii in n kahramaru Mark Annuncio i9n kullandigt anlamda bir
"mnenomik" oldugumu s0ylemekle de yetinebilirim. Bunun gerekc;esini merak eden varsa, yal
ruzca, hasbelkader Ankara Fen Lisesi FIZik bOlilinii ilk mezunlan arasmda oldugumu, OOTU'de
iic; ytl yiiksek fizik okuduktan sonra egitimin kalitesinden umulsuzluga dii¥\igwn i� kadere
kar,n c;lkarak okulu buakhp, ardmdan d� iini\1\!l'Sitelerin d� falriiltelerinde en fazla
birer ytl siireyle ogrenim goriip aynld1guru, en sonunda M.0. Basin, Yaym ve Halkla ili.§kiler
Y.O.'yu bitirip akademik c;evrelerle �kimi bUtiin bUtiine kestigimi; bu arada c;ok yer gezerek,
bir siirii degi.§ik i.§e girip c;ikarak c;ok insanla � ve daima �k okuyup c;ok yazd1p
soyleyebilirim.
EFLATUN1UN YARATICI-ZANAATKARI
Eflatun ve tilmizlerine gore temel sorun �oyle duyurm�tu kendini. Doga
Diinyas1, toplum ve ahlak diizenlerini de yoneten, matematik kimlige sahip ka
hc1, diizenli bir dizge olu�turm�tu. Bu matematiksel diizenin herhangi bir
kaynak ve kokeni vard1ysa, iyonyahlann ileri siirdiigu gibi, siirekli maddi bir
siir� olamazd1 bu. Yoneltilmesi gereken soru, bu konuyla ilgili olarak hangi al
ma�1k gorii�iin getirilebilecegiydi. Eflatun'un vard1gt sonu�, diiriist�e s6ylensel
bir oykiiye geri dorunek zorunda kahnd1gtyd1.
Eflatun'un sundugu ve Timaeus'ta yer alan yaradtl� s6yleni, kendine ba�
lang1<; noktas1 olarak, sonrasizcana ge�erli matematik anlahmlar ile durmaks1-
zm akan, zaman i�indeki diinya olaylan arasmdaki salhk ka�1thgi benimser.
Evrenin Yarad1h�1, sonrasiz matematik ilkelere maddi bedenleni� saglayan,
diinyanm bi�ime sahip olmayan hammaddesine bir diizen getiren, bunlan iil
kiisel 6zelliklere uygun bi�imde �a�rr ktlan siir�. i�te, bu son derece �len
mi�, incelmi� anlamda kabul edilen bir 'yarad1�'m her giin kulland1guruz srra
dan terirnlerle betimlerunesi gii�tiir; Eflatun da soylenbilimsel dill (a� s�k
bi�imde) benimsedi ve yap1hnda Tanrisal Zanaatkar benzetmesini kulland1.
Zanaatkann gorevi . ilk ba�ta, Doga'run uydugu iilkiisel 6zellikleri tasarla
mak, sonra da (hammaddelerin dogas1 olanak verdigi 61¢.de) hammaddeleri
bi<;imlendirmek, diizenlemek ve bu iilkiisel 6zellige uygun bi�de, devinim
i<;inde, yerle�tirmektir. <;agimizm terimleriyle soylersek, Zanaatkar var olan
'doga yasalan'na on ayak olur: XVII. yiizytlda tasarland1gi bi9miyle modern
matematiksel fizigin uydugu anhksal programa Eflatun yakmhk duyabilirdi
dogrusu. (Galileo ile Newton'sa, Akademi'de yer alan felsefecilerdi, gorevleri
de Yarahc1'mn taslaklanm ortaya �ikarmakh; Yarahcr'ysa Newton'm doga fel
sefesinde yer alan ve 'verdigi Ogutlerle tiim maddi �yler'i diizenleyen Zeki
Etmen'di.)
Eflatun'un aktard1gi oykii ger�ekten tarihsel olsa, hemen �unu sormanuz
gerekirdi: 'Zanaatkar hangi zaman kesitinde ger�ekl��ti yarahcr edimini?
Biitiin bu da ne kadar eskilerde olm�tu? Bu sorulardan hi�birinin konuyla en
ufak ilgisi olmad1gtm, tek ba�ma, bu oykiiniin sundugu s6ylensel kimlik bile
gostermekte. Yarahc1'nm el defterinde yer alan duzen hi� de 6nemli degildi,
¢.nkii Eflatun'un ilgilendigi tek �ey son iiriiniin ussal bir kimlige sahip oldu
gunu tarutlamak ve bugiin sundugu yap1run alhnda yatan imgesel anlay�1 gos-
ki de. Eger ger�ekten boyleyse, o zaman ben de Troya'nm dii{;U{;iinden iince ol
dugu gibi sonra da ya�a� olabilirim, diyerek dikkatimizi �eker Aristoteles;
�kii, talihin �aria ba�ka bir �evrim ya�ayabilir, Troya Sava�1 yeniden ger�ek
l�ebilir, Troya da yeniden dU{;ebilir.
STOACILAR VE EPiKUROS<;ULAR
Aristoteles'in verdigi ogutlere ragmen, daha sonraki Yunan felsefecileri ev
renin kokenleri ve tarihine ili�kin dii�iinceler ileri siirmekten vazge�mediler.
Aristoteles'in oliimiinden sonra, Olympos'taki geleneksel tannlardan her g�en
giin biraz daha �ku duyduklan i�in, meraklan daha da arth. SOziinii ettigi
miz felsefe ogretileriyle niifusun ancak �ok kii� bir kesiminin ilgilendigi ger
�ekti; egitil� �iler bu ogretilerle genellikle alay ettiler ve hplo XX. yiizytlm
ba�lannda ingilizlerin Bernard Shaw'un paradokslanndan yaka silkmeleri gibi
yaka silktiler. Arna, Shaw'un da bildigi gibi, giildiiriiniin giicii dogrudan sald1-
nya direnebilen anhksal engelleri a�abilir s1k s1k. Aristophanes'in �izdigi
Sokrates karikatiiriine giilenler bile, geleneksel soylenbilimin tanrtlanmn el�ti
rilmeden, �en �akrak, kaygis1zca kabul edilemeyecegini anlam1�lardi. i�te, bu
ku�kuculuk nedeniyle felsefe alamnda rakip dinbilimler ortaya �1kh; ama�lany
sa eski Hellen soylenlerini yeniden yorumlamak, hatta bu s6ylenlerin ayagim
kayd1rmakh.
0 donemde en sozii g�en iki dii�iince okulundan biri olan Epikuros�ar
ku�kuculuk alarunda en koktenci olanlard1; din korkusunu ve bo�inanlan usd1-
�1 ve gereksiz bulmaktaydtlar. Buna ka�ihk, Stoactlarsa din konusundaki eski
dii�iinceleri yiirilir iikte tutmaktaydtlar, ama bir yandan da bu dii{;iinceleri 's6y
lenbilimden anndmp' giine uygun lolmaya �ah�maktaydilar. Stoaqlann tu
tumlanru �oyle ozetlem�ti Cicero:
Stoactlann dii�lerinin en usta yorumcusu olarak kabul edilen Chrysippus ...
tannsal etkililigin evrensel dogamn usunda, anhk ve tininde yer ald1gtm s6yler;
yani kendinde banndird1gi tinin evrene yaytlmas1 nedeniyle diinyamn Tann
oldugunu soyler... insanlann gokyiiziine Jupiter [Zeus)dediklerini savunur; de
nizin i�ine dolup dalgaland1ran havanm Neptiin [Poseidon), yerin de Ceres
[Demeter) oldugunu savunur. 6teki tannlarm adlanna da aym �eyi yapar.
Jiipiter'in davran�lannuzda bizleri yoneten, bizlere yol gosteren dokunulmaz,
de�mez ve sonrasiz yasa oldugunu soyler; buna da yazgisal gereklilik, gele
cekteki olaylann siiregiden dogrulugu adiru verir.
i�te, dinbilim evrenbilimin egemenligi alhna girer boylece; Stoacrlann ev
renbilimi de diinyanm maddi bil�imine �kin kuramlanyla silo siloya baglan
m1� olur. (Stoactlann diinyamn maddi bil�imine i�kin kuramlan konusunda
Bkz. The Architecture of Matter). Stoactlar da Doga dizgesinin ussal ilkelere da
yand1gtna, hatta diinyadaki biitiin nesnelerin de belirli bir etki-tepki agtyla bir
birlerine bagh olduguna inan�lardi. Bu da Stoactlann ahlak dizgesinin yazgi
c1hk �izgisiyle birl�mesi demektir; oyle ki, giiniimiizde birine 'stoacr'(actlara
katlanabilir - (n) dedigimizde anlatmak istedigimiz de budur i�te. Ne var ki,
Yavrulanm besledi
Tiiyii bol ye�il -;imende is1th, uyuttu toprak
Yaman kiragtlardan, kavurucu s1caktan
Deli riizgardan iz yoktu, diinya -;ocukken.
ba�Wch uzun �iirinde hemen hemen yiiz dizeyi ooyle bir olastl1gt yadsrmaya
a�h.
Lucretius son olarak da, toplumsal ya�anun, dilin, din ve zanaatlann ba�
langm konusunda d�iinmeye koyulur. Diodoros gibi o da iyonyaWara i;evirir
ba�lanm: Giderek agul�an ya�am ko�ullan ve zorunluluk nedeniyle insanlar
art arda yenilikler yapmaya siiriiklenm�lerdi. Ya da, ne olursa olsun, goriindu
gii kadanyla... ; <;iinkii, Lucretius yarad� oykiisiine bini a�km dize ayirdiktan
sonra, olanca safyiireklilikle biitiin bunlarm oniinde sonunda, saglam karutlara
dayanmayan, yalruzca usa uygun ktlm� bir masal oldugunu, bu masahn da
i;Ikarsama ve onceden kestirme yoluyla dogrwanabildigmi kabul eder:
mii�tii Aristoteles. Fizi.ksel bir gereklilik nedeniyle g�ekl�n her �yin rast
lanh sonucu ortaya �Ikhguun (Empedokles'in kuranunda oldugu gibi) kabul
edilmesi gerekiyorsa, bu durumda canh �eylerin, �aktan k�aga ge¢k�e, dii
zenli bii;imde boylesine iyi uyarlanm� organlarla ortaya �alan nastl acrlkla
nabilir ki? A�Ik�a 'bir ama� nedeniyle' ortaya 9-kan kimi �yler, bu anlamda,
'gereklilik nedeniyle' ol�an kusursuz dogal s�erin srradan vargtlan ola
maz nu? Kimi �eylerin gereklilik nedeniyle ger�ekl�� olabildikleri halde gene
de rastlantisal olaylardan son derece uzak olabileceklerini gostermesi gerekiyor
du Aristoteles'in.
Getirdigi itirazlar, g�erli olduklan siirece, son derece iyiydi. Arna karutla
masmda ters dii�en bir oge de vard1. Empedokles birey olarak ele ahnan hay
vanlarda organlann, k�aktan k�ga g�erken, nastl olup da ge�tiklerinden
soz e�emekteydi. Bunun yerine, �u ana dek y� olmad1gi bir diinyada
bugiinkii tiirlerin ilk ortaya �Ik�1 iistiine d�iinceler kurmaktayd1. Aristote
les'in genel kuranum �er�evesi i�de kahnd1gmda bu sorun �azd1 ortaya.
Bir tek bireyler dogup oliirdii. Tiirle.r sonrasizd1.
Demek oluyor ki, Yunanltlann bir kez daha kendi zaman ol�eklerinin suur
lamalan i�ne hklhp kald1klanm gorm� oluyoruz. Empedokles'te kendi dii
�iincelerinin ipu�lanm bulmakta hakhyd1 Darwin; ama gene de bu iki kuram
son derece aynyd1 birbirinden. Darwin bugiin var olan tiirleri, milyonlarca ytl
boyunca yava� yava� de�en bir niifus �er�evesinde ger�ekl�en dogal se<;me
nin iiriinii olarak acrlkla�h; ne var ki, Anaksimandros kadar Empedokles i�n
de, tiirlerin kokenini bulmak ya�amm Diinya'ya ilk ba�ta nastl geldigini acrlkla
mak demektir. Darwin'in yaphgi gibi, tiirlerin evrim sonunda nerden geldiklerini
degil de, tiirlerin en en ba�taki �langzcm1 betimlemekteydi. Empedokles'e go
re, dogal se�me rastgele var olm� organlann rastgele bir araya getirilmesi ola
rak ger�ekl�mekteydi. Aristoteles bunun inarulmaz bir �y oldugu go�iin
deydi; her tiiriin ilk k�agirun, daha sonraki tiim �rdan sorumlu olanlar
la en ufak bir uyum gostermeyen siir�ler sonunda ger�ekl�esini inarulmaz
bulmaktayd1. Canhlann uyarlanabilirliginin bir anlanu varsa eger, son iiriinii
olduklan siire�lerin de her a�amada i�levsel olmalan gerekir. Aristoteles, ilk
k�akla sonraki k�aklar arasmda bOyle biiyiik bir kopuklugu kabul ebnekten
.se, hi�bir �ekilde bir ilk k�ak olmad1gma inanmayi, yani �di var olan canh
bi�imlerinin doga diizeninin kahcr bir ozelligi olduguna inanmay1 yegledi.
iki bin ytldan daha uzun bir siire boyunca, d�l dogabilimciler tara
fmdan benimsenm� bir go�tii bu. Uyarlanabilirlikle bagda�bilen tek ogre
tiyse de�mez tiirler ogretisiydi. Ger�ekten de, �ok yakm bir zamana gelinceye
dek insanlann Darwin ve Aristoteles arasmda degil de, Empedokles ve Aristo
teles arasmda ( �nkii Darwincilik se�enegi a��h heniiz) bir s�im yap
malan gerekmekteydi. Uyarlanabilirlikle kendiligindenligin, canh tiirlerini her
evrede de�iklige ugrabnak i�in i�birligi i�inde bulunduklan bir siire� olarak
kabul edilen modem dogal se<;me kuram1, XIX. yiizytl jeolojisinin son derece
geni�letilmi�, u�suz bucaksiz klhn� zaman Ol�egi kar�lSmda kabul edilebilir
ancak.
Klasik c;ag Yunan tarih d�iincesinin kimligi ve felsefeyle olan baglan a�
gtdaki yap1tlarda uzun uzad1ya ta�tl.m�hr:
Erken donem iyon evrenbilimi konusundaki onemli bir ta�ma i�, Bkz.
C.H. Kahn: Anaximander and the Origins of Greek Cosmology
·Baz1 �eyler kendilerini basit, diiz bir betimlemeye kolayca brrakmazlar. Za
man da bunlardan biridir. Zaman konusunda ciddi ya� anlamalar vard1r,
bunlardan birincisi de onun tek bir �ey oldugudur. Zaman, Newton'un sanrugi
gibi de�mez bir sabit degil, �ok gen� bir fenomenler yelpazesini kapsayan bir
kavramlar, olaylar ve ritmler yigimdrr. Bu yiizden, zamaru sllllflandrrma �i, in
giliz E. E. Evans-Pritchard'm Afrika'run bagunsizhguu kazanmas1 konusunda
s0yledigi gibi, "gii�lillderle kaynayan" bir �tir. Mikro �oziimleme diizeyinde,
di.inya yiizi.indeki insanlarm sayis1 kadar farkli tiirden zaman oldugu s0ylene
bilir; oysa biz Ban di.inyasmdakiler zamaru tek bir �ey olarak goriiriiz. Bu dog
ru degildir, ama biz oyle anlariz.
Zamanm "dogas1" iistiine sonsuza kadar felsefe yaptlabilir. Boyle bir �e
ka�mak miimki.in ve kimi zaman aydmlat:lcr olsa da, ben bundan farkli bir
yakl�rm benimsemenin daha verimli olacaguu d�i.iniiyorum. Benim yakla�1-
m1mda davram� sozden once gelir. insanlarm, omegin teori kurarken yaz1p
s0ylediklerine degil de ger�ekte ne yaphklarma bakbgmuzda, y�anan zamanla
d�i.inillen zaman arasmda derin bir UMiilazhk oldugunu hemen goriiriiz . in
sanlar birbirinden �ok farkl1 �eyler yaparken (kitap yazarken, oyun oynarken,
yapacaklarm1 planlarken, seyahat ederken, ac1krrken, uyurken, riiya goriirken,
• Kaynak: Edward T. Hall, The D1111a of life, Anchor Press/Doubleday, Garden City, New York 1984, p. 13-28.
BiYOLOJiK ZAMAN
Di.inyada ya�amm ba�lamasmdan once (yani tahminen 2 ila 4 milyar yil
once), kii\iik gezegenimizin kendi ekseni etrafmdaki don�iin yol a\tJ.gi ay
dmhk ve karanhk donemler, ya�anun i�de evrildigi \evrenin onemli bir par
\asm1 olu�turan bir dizi dongiiden yalruzca bir tanesini temsil etmekteydi. De
nizin gelgitleri ve diinyamn giin�in etrahnda donerken eksenindeki egilmenin
yol a\hgi mevsim degi�iklikleri de ya�mm ba�langmndaki bir dizi ba�ka sa
atin temelini olu�turmaktaydi. Bunlann yamsrra, giin� lekesi dongiileri ve
diinyanm ilkel atmosferinin uyuyan dev bir hayvarun nefes �ma benzeyen
kabanp biiziilmeleri, ilk ya�am bi\imlerinin once kendilerini uydurup daha
sonra da i\selle�tirdikleri ritmik \evresel de�imlerdi.
Bu andan sonra, zamansiz, ritmik olmayan bir diinyada geli�en hi\bir ya
�am bi\imi ortaya \ikrnad1 ve \lkamazd1. I�lkla karanhk, s1cakla soguk, islakla
kuru arasmdaki bu ritmik degi�imler, sonraki ya�m bi\imlerine sahneyi haz1r
layan nitelikleri ilk ya�am bi\imlerine dayatan degi�imlerdi. C:: evredeki degi
�imler olmadan, karma�ik ya�am bi\imleri ortaya \ikamazdi.
OST
ZAMAN
Her birimizin g��le arasmda dolaystz ve hemen kurulu bir bag varclir;
bellektir, bu. Kimi olaylar konusunda giivenilir �yler sayleyebiliriz; kimi olay
lar i�inse, aile ilyelerimize ve tamdtl<lanmtza ba�vurmamtz gerekir. Her iki
durumda da, bilgilerin a�tk s�ik bi�imde yeniden bir araya getirilip derlen
mesi temelinde, olanca iyi niyetle saglanan tarukhklar zaten kendi ba�larma
saygmdrrlar; bizi g�m�e geri gotiiriip, soz konusu olaylarla ger�ek anlamda
�ki i�ine sokar gibidirler. Bellek, �i olarak g�i yeniden kurarken ayak
bashg1mtz en onemli basamakhr; akrabalanmtza ve ko�ulanmiza �eviririz
yiizilmilzil, onlar araclhgtyla da toplumurnuzun gelenekleriyle, yani atalannuz
tarafmdan derlenip aktanlm1� bilgilere baglamrtz. T1pki birey olarak bizler
tarafmdan ger�ekle�tirilmi� derlemeler gibi biltiin bu gelenekler de bellege
dayanrr: Bu gelenekler, topluluk tarafmdan aytl<lanip se9lm�, yogurua��
ve k�aktan k�aga akta�, biri.ktiril� arulan dile getirirler.
KAYITLAR VE SOYKUTUKLER.i
Demek oluyor ki, ilk toplumlarda tarihin yerini 'atalar'm toplu bellegi
alm�h; sOz konusu kay1tlarm birbiri p�i srra dizildikleri zaman 61\egiyse ata
larm kendi isimleri tarafmdan saglanm1�h. Yaz1ya heniiz ge\memi� ya da
yaz1ya yeni g�i� bir toplulukta, soykiitiigu ara�hrmak ziippelik ya da k�isel
kaynagtyd1 da). Buna kaflihk, birbirine �ok daha soo sooy� bagh ve tutu.cu bir
topluluk kurmu� olan Yahudilerin ilk tarihsel kayitlan, 1.0. 900 ytllan dolay
lannda, ornegin Tevrat'm ilk be� kitab1 (Esfar-1 hamse -Cn) gibi yaz1h bir
bi�ime kavu�m�tu. i.S. 80 dolaylannda kaleme ald1gt bir yap1bnda bi.iyiik
Yahudi tarih� Josephus alayci bir dille �u yorumda bulunm�tu:
En esleiler diye bir tek Yurumlilan kabul etmemiz, gerfegi bir tek onlardan open
memiz gerektigini ve de ne kendimize ne de ba�kalanna inanmamam1z gerektigini
d�unenler �1s1nda muth� bir hayrete du�kten ba�ka bir �ey gelmiyor elimden...
c;unku, sizin de goreceginiz gibi, Yunanl1lar'm ba�indan gefenlerin hemen hemen
tamu de pek oyle eski zamanlarda ya�anmam1�ti, hatta, butan bu olup bitenler
nerdeyse daha dun ve onceki giinkU i�ler; kentlerinin kurulu�undan, sanatlannin
bulunup ortaya pkmasindan ve de yasalannin kayda geprilmesinden soz etmekteyim;
ote yandan, tarihsel iiykUleri derleyip toplama konusuna gelince, ilgilendikleri en son
�ey de buydu nerdeyse. �uras1 gerfek lei, en eskilere uzanan ve en kal1c1 gelenegin
anisin1 koruyup surdurenlerin Mis1rl1lar, Kaldeliler ve Fenikeliler (�imdilik kendimizi
katmayacagim bu araya) oldugunu onlar da kabul etm�lerdi.
Cunku bOylesi Ulkelerde ya�ayan butan bu uluslar iklim ve hava ko�ullari
nedeniyle en az1ndan yr.Jalacaklan ipn, kendi aralannda olup bitene ili�lein hifbir �n
unutulmamasina olaganustU ozen gostermi�ler, tarihleri kutsal saydm1�, hatta son
derece bilge �ilerce kayda geprilmi�ti. Oysa, Yunanl1lann y�iklan Ulke on bin
lerce y1kima sahne olmu�, gef1r!i�telei olaylann anisin1 da tikam1�fl; oyle lei, yeni bir
ya�am bifimine koyulduklan her defas1nda, ya�am bifimlerinin kaynaginda kendi
lerinin yattigina inanm1�lard1. Yazmla ugra�maya ba�lamalan hem zar zor hem de
epey ileri tarihlerde gerfe�mi�ti. Yazin alanindalei bilgilerinin izini yiice esleifQglara
dek uzatanlar, biltUn bunlan Fenikelilerden ve Cadmus'tan ogrenmi� olmakla oviin-
""
mekteler...
[Cadmus gibi tarihfiler] Perslerin Yunanistan'a yapt1klan seferden kisa bir sure
once ya�am1�lard1. Dahas1, Yunanldar arasinda kutsal ve goksel �eyler konusunda
felsefe yapm1� ilk lei�ilerse, yani Suriyeli Pherecydes ve Pythagoras ve de Thales gibi
leriyse, agiz birligi etm�sine, bildilcleri her � M1s1rl1lar ve Kaldelilerden ogrendik
lerini, fOk az � yazd1klann1 apklam1�lard1. Unutulmamas1 gereken nokta, butun bun
larm Yunanldar arasmda varoldugu sanilan en eski �eyler olmas1; Yunanldar bu
lei�ilere atfedilen yaz1lann gerfek olduguna inanmakta epey zorlanm1�lard1.
ol�de, her "agdaki 'resmi tarih' ii;in g�erli olan ortak kusurlara sahip bulun
maktadrrlar. Marlborough Diikii'niin zaferlerini anlatan dizin gibi, bu yilltldar
da, "oklukla, 'bir ge"mi�i unutulmaktan "ekip kurtarmak yerine, �imdiki
zamanm �anm1 gelecege aktarmak iizere korumak' amacma yoneliktir.
Dogu'nun Krallan, ya�amlan siiresince, dii�manlanna bizzat boyun egdire
biliyorlard1, ama gii"lerini ilerki k�aklara anlatmayi bir tek ta�lar sayesinde
ba�arabiliyorlard1. Gene de, bu a m tlarm kendilerinden sonra gelenler
tarafmdan ytktlabilecegi korkusu da varhguu siirdiirmekteydi; �unu da belirt
mekte yarar var: Bu korku Misir' d a ki kahc1 siyasal or ta ma oranla
Mezopotamya'da "ok daha duyurmaktayd1 kendini. Asur krallarmm en
ac1mas1z1 olan Asur-nasir-pal (i.b. 885-860 y1llan arasmda egemenlik
siirm�tii) arusma dikilen amttaki yaz1hm agrr bir bedduayla bitirm�ti; ne var
ki, ald1gi tiim onlemlere ragmen, Asur krallannm ams1 bunun iistiinden dort
yiizytl ge¢kten sonra unutulup gi�ti bile. Shelley'nin iinlii sonesi biitiin bu
beddualann nasd da gii"siiz kald1gi konusunda yeterli yorumu getirmi�ti:
Eski "aglann devlet kayttlanrun ba�ka bir kusuru daha vardi. <;iinkii her
siyasal topluluk ya da merkezin kendi zaman dizimi vard1: G��teki olaylar
takvimin ortak saytlanyla tarihlenme�ti, bunun yerine k�aklara ya da kral
lara ili�kin yerel kayitlara (sozgelimi, 'Kral Uzziah'nm oldiigu yd' gibi) gon
derme yaptlm�h. Roma gibi kimi yerlerdeyse, resmi kayitlara, kentin kurul
dugu tarihten bu yana ge"en ytllann sayIS1 verilirdi: Bizim hesabmuzla, i.b. 753
y1lmda . Bununla birlikte, Yunan kent devletlerinde tarih"iler ilk ba�larda
y1llara say1 verememekteydiler, bunun yerine, herhangi bir kentte her y1l
goreve getirilm� bulunan yiiksek makam sahipleri dizinine dayanmaktayddar.
Eflatun'un dostu Sicilyah Timaeus i.b. 350 ytl1 dolaylannda, "�itli kentlerin
kay1tlann1 birbiriyle ilintilendirmek amacryla sayisal bir diizen yara�h; olay
lan, dort y1lda bir kutlanan Olympos festivallerinin "evrimine gonderme
ya·p arak tarihlemekteydi. Gokbilimciler "ok daha iyi �eyler yapabilirlerdi
ku�kusuz. i.b. 747 yilmdan ba�layarak Mezopotamya'da ger"ekl�en tiim ay ve
giine� tutulmalan arahks1z bi"imde kayda ge"irilmi�ti; sonra bu "ah�may1
Rodoslu Hipparchos, daha sonralanysa, iskenderiye'li Ptolomeus benimseyip
uygulam1�h. Ptolomeus Dogulu gokbilimcilerin kay1tlanm kendi kayitlanna
uydurup 'Ptolomeus Yasas1'm ortaya �ard1. i�te, bu Ol�t sayesinde, i.b. 8.
yiizy1l ortalarmdan bu yana Mezopotamya kay1tlarmda yer alan olaylan
giivenli bi9mde, hatta kimi durulnlarda giiniine vanncaya dek kesin bi9mde,
EFSANE VE 56YLENLER
Gene de onemli bir konu kald1 geriye: Her �eyin ba�langicma il�kin soru
lar sormu�lard1. Dii�el ya da anh.ksal olarak, ellerindeki beige ve efsanelerin
sundugu zaman diliminde kalamazlard1 hep. Bunun yerine, bu zaman dili
minin sm1rlanm a�hlar, efsaneler iilkesinin otesine ge�tiler, sisli topraklara,
saylenler illkesine adrm athlar. Kendileri de hangi illkenin nerde bitip otekinin
nerde ba�lad1gmm tam olarak bilincinde degillerdi: Efsaneler, insanlarm
(biiyiik olastltl<la tarihsel �ilerin) sahneyi tannlar ve yan-tannlarla payla�hgi
sisli bir s1mr bolgesinden ge�p birer soylene donii�tii �oklukla. Homeros'un
destans1 oykillerinde bile Olympos dagmdaki tannlar Truva Sava�1'ndaki olay
lara durmaks1zm kan�m1�lard1. Ote yandan, M1sirhlann ba�hca tannlan da
(sozgelirni, Osiris) ayru �ifte konuma sahiptiler, yani hem tann hem de efsane
kahramaruydtlar. Kilgisal diizlemde, efsane ile st>ylen arasmdaki aymm �gisi
�oklukla pek kesin olmasa da, ge��i betimlemek i�n kullantlan bu iki yol
arasmda koklii bir fark da vard1; en iyi bi�mde egitilm� M1srrltlar da a�ik�a
farkmdaydilar bu aymmm. Herodotos kendinden once buralara gel� olan
Miletoslu Heca teus'un izinden Teb kentindeki Osiris tapmagm1 ziyaret
ettigmde �oyle yazm�h:
Beni iferdeki sunak yerine gotiirdUler, ferah bir odayd1 burasi; bana say1lamayacak
kadar fOk, dev boyutlu, ah�p heykel gosterdiler ve bu heykelleri sayd1klannda, kesinkes
bana sayledikleri kadar [345 tane] heykel oldugunu gordiim; toreleri uyannca, her iist
duzey rahip, ya�amdayken, tapmaga kendi heykelini dikmeliydi. Bana heykelleri gos
terip sayarken, bir yandan da bana heykelini gosterdikleri her ki�inin kendisinden bir
once heykeli bulunan ki�inin oglu oldugunu anlattzlar; olen en son rahibin heykeliyle
b�layzp tum diziyi bitirinceye dek anlata anlata gosterdiler bu heykelleri.
olaylar dizisine �kin olacakhr. Kendi ba�ma ele ahnd1gmda, boyle bir oykii
�imdiki dagihmm ba�langicrm a9k1amayacak ve �imdiki diizeni himiiyle kabul
eden ki�ileri doyurabilecektir yalmzca. 0 zamanlar bununla yetinebilecek
birka\ ki�i vard1 gene de, ama arbk yok. Doga ve Toplum'un on-on b� degi�ik
yam var a9k1anmas1 gereken. Toplu ya�m, tanm, �rabm, ate� ve madenlerin
kullarunu ve sulama, i{;te biihin bunlar Doga ve Toplum'un tarihleri boyunca
hep varolm�lard1, ama hep varolmu�lard1 diye biihin bu etkinliklerin kokeni
olmad1gm1 m1 soylememiz gerekir acaba? Her �eyin en ba�mda, toplumsal
ya�am i\in gereken zanaahn ya insanlara verilmi{; ya da insanlar tarafmdan
bulunmu� olmas1 gerekir. Aym �ekilde, insanm fizik \evresinin, diinyanm
cografi goriiniimiiniin, bulutlarm bi\imi ve deviniminin, ytlm doga yasalan
uyannca ilerleyi{;inin, i�te bunlann himiiniin de ge<;mi{;in \Ok uzaklarda ka�
donemlerinde kurulm� ve i{;lemeye ba�lablnn� olmas1 gerekir.
Boylece, insanlar olaylarm �imdiki dag1hm \er\evesinde birbirlerini
izlemesine ili�kin sorulardan, kurulu diizenin ba�lang1cma ili�kin sorulara
dogru kay� oldular; b�ka deyi{;le, 'Diinyada ger\ekte neler oldu?' sorusun
dan 'Bugiinkii diizenin kokeninde ne olabilir acaba?' sorusuna dogru
kaym�lard1 (Efsane ile soylenler arasmdaki ger\ek smrr da buydu zaten). Boyle
bir kayma ya�amalarmm ger\ek nedeni yalmzca anhksal olsayd1, ger\ekte
hi\kimsenin \evremizdeki her �eyin kokenine ili�kin bilgisi olamayacagzm da
kabul edebilirlerdi; gene de, bu konulara duyduklan ilginin hayret ve korku
kadar meraktan da kaynakland1gi ger\ektir. Toplumsal ya�amm dogadaki iler
lemelere ayak uydurmas1 zorunlulugu kar�ISmda kald1klan i\in de, tam bir
bilinemezcilik gibi bir liikse katlanamazlard1. Daha onceki bir tarihte
yay1mlan� yap1tlanmdan birinde dikkat \ektigimiz gibi, soylenler ile tOren
ler toplumsal zorunlulugun ikizleridir; bu ikisinin ortak kokeni de yaradtli�a
�kin ilk oykillere damgas1m basm� bulunmaktadrr. Boylece, insanlar daha ilk
ba�larda evren diizeni ile toplum diizeninin, birbirlerine benzer bi9Jnde, bir
dizi tanrISal eylem yoluyla kurulduguna inanmay1 dogal bulur oldular; bir
yandan da, insanlarm refalum belirleyen sanatlar ile zanaatlann, mesleklerin
bir dizi yan-tann tarafmdan insanlara ogretildigine inandtlar. Ne olursa olsun,
toplumsal diizen Doga Diizeni'ne salm�tI koklerini: Doga da toplum da tek bir
evren tarahndan kucaklan�h, ger\ekl�tirilen torenlerin ytl i\ffideki \evrimi
de, �imdiki diizenin ilk ba�larda yerl�mesine olanak veren evrensel Yarahh�
oyununun eksiksiz bi\hnde yeniden sahnelenmesiydi.
insan toplumunun on bin ytlhk ya�am1ru, bizim kendi zaman go�iimiiz
apsmdan ol\tiigiimiizde, bu siirenin diinya iistiindeki ya�amm son k1sa
boliimiinden ba�ka bir �ey olmad1gim, evrenin tarihi a\ISmdansa daha da kISa
bir donem oldugunu goriiriiz. i�te, toplumu yoneten yasalar ile Doga'y1
yoneten yasalarm tek ve aym yasalar olduguna ili�kin ileri siiriilen tiim
gorii�ler de, boyle bir zaman ol\egi \er\evesinde ele ahnd1gmda, haddini
bilmezlik gibi gelebilir. Ancak, biihin bu savlar, eski \aglardaki soylenceciler
tarahndan dile getirildiginde \Ok daha anla�tlabilir olup \Ikar. Dogal \evrenin
Geriye dogru ilerledikc;e karanligm giderek arthgt, gide gide tiim kayitlann ve
efsanelerin dayanamay1p tiikendigi bir noktaya varan birkac; bin ytl. Bunun
otesindeyse ic;ine slZllamayan, derinligi olmad1gt gibi, kac;1� noktasma dogru
uzanan bir bak1�a da yer vermeyen bir sis c;oker etrafa: Bir tek gaze goziik
meyen soylensel giic;lerin golgeli mmlttlanrun dola�hgt 'd�sel zaman' .
C. M. Sherover
BiRiNci BoLuM
Yeni bilimin gec;erliligini kamtlamakla ilgilenen Kant, doga fenomenlerini
ol�ruran nesneler hakkmdaki bilgimizin -algisal deneyimlerimizin ve teorik
1 Bak. Immanuel Kant: Critique of Pure Reason, \eV. N. K. Smith (l..ondra: Macmillan &: Co.; New York: St. Mar
tin's Press) -bundan ooyle CPR lasa.ltmas1yla arulacak, yaptlan giindermenin her i.ki baskldaki yeri s1ras1yla be
lirtilecek ve i.kincisindeki sayfa numaras1 giisterilecektir- A1 42 81 87, s. 183-87, aynca "Saf Anlay*U\ Biihin il
=
kelerinin Sistemi" b�Wc.h biiliim. Hepsi birli.kte d�iiniildiigunde, Kant'U\ kategorilerinin onun "zaman dene
yiminin diirt olanakh kipi" dedigi �eyden hiredigi ya da ona kiik sald1gt ve insan bilgisinin ilkelerinin bu ayru
kategorilerin zamansall�llrtlm1� bi\irnleri oldugu a\}kllr.
kavram1m kull� gibidir. Kant'm Saf Aklrn Ele�tirisi'nin ilk sayfalarmda sO
ziinii ettigi zaman kavrarm boyledir. B�sel bilin�ek.i zaman bi9minin temel
oldugu konusundak.i uslamlamas1, i\erigi ya da gonderme yaphgi �ey ne olursa
olsun her fikrin bilin�e art arda gelen bir fikirler dizisi i�de goziikecegidir.
Aristoteles ve Locke'un -biri d�sal diinyayla digeri i�el bilin\le ilgili- za
man kavramlannm payla�tlg1 �ey, bunlann d1�mda durdugu varsayilan bir
gozlemcinin ba� a\ismdan gozlemlenen ard�tl<ltl<larm betimlemeleri olmala
ndrr. Bir olaylar dizisine bakhgimda, �imdik.i sahnenin bir oncekinden kaynak
land1gm1 ve bir sonrak.ine yol a�gm1 goriirim i . Tarafsiz, d�andan gelen bir
gozlemciysem, �imdi oniimde olam a�klamam istendiginde, onu daha onceki
bir sahneyle a�anm. A\1klamam, nedensel ard�i.khk sayd1gim �eye bagh ola
rak, �imdiki sahnenin a\1klamasm1, daha once gordiigum bir ba�ka sahnede
bulur. Burada kulland1gim �ema oziinde kronolojik bir �emad1r ve buna gore,
�imdi olan g�m�te olanla a\1klanrr. G�i� sona erdigine, arhk de�tirileme
yecegme gore, bu tiirden a�amalarm bizi ni\in �u ya da bu tiirden bir deter
minizme gotiirdiigiinii gormek kolaydir. Zira a\ik.lama �imdi kontroliimiiz al
hnda olmayan �eye gore yaptlmakta ve nedensel ard�i.khkta ne kadar geri gi
dersek o kadar kontroliimiizden �1� gibi goziikmektedir.6 Her olay bir once
sonra s1ras1 i\inde gozlemleniyorsa, hi\bir olay kendi a�amasw kendi i\inde
ta�rm1yor, her biri kendisinden zaman bakrmmdan once gelen ve kendi �imdi
sinin d1�mda bulunan bir ba�ka olaydan kaynaklamyor demektir. Bu gozlem
alanma standart bir ol\ii uygulad1grmizda, olaylar zincirinin ge\i�ini nicelik
olarak ifade edip nesnel bir �ek.ilde betimleyebilir, numaralanm� bir once-son
ra srras1 i\inde olaylann gozlem alanmda ne kadar sure kald1gm1 saptayabiliriz.
BOyle a�klama �emalan i� kronoloji \Ok onemlidir. Sonra gelen, once ge
lenle a�klarur; kontroliin otesinde kalan g��in iiriinii olan �imdi, bu g��
tarafmdan belirlenm�tir. Oyleyse her �ey ba�langmyla, bir ilk nedenle ya da
oncek.i durumuyla a\1klanmahdir. Leibniz'in dedigi gibi, "gelecek ge\mi�te
okunmahd1r."7 Otesine ge\emeyecegimiz nihai bir ge\mi� varsa, bu ge�mi�,
kendisinden dogmas1 mukadder olan biitiin gelecegi embriyon halinde i\eriyor
olmahdu. bnceki durumlan goz onunde bulunduran nedensel a\1klamalar,
eger-Oyleyse il�k.isini dile getiren bildirimlerle ifade edilir. Bu bildirimler, on
celik-sonrahk bakrmmdan yaptla�� nedensel ard�tl<ltl<larm ifadeleridir. $im
dik.i durumun, a\1klanan �eyin d�mdaki bir ge�m�e gore yap1lan nedensel
a�amalan, her tiirlii ondeyinin ko�uludur. Bu a�amalar, bilimsel ara�hrma
i\in ya�amsal bir onem ta�1yan tarafsiz gozlemlerden kaynaklarur. Bunlar, goz
lemcinin oznelliginin d�anda brraktld1gi, gozlemlenm� ard�i.khklarm kay1tla
ndrr. Bu kayitlar ashnda ard�1khgm kendisinin bir a�amasm1 � ermez, s�i
len kronolojiye zorunluluk yiiklemekle yetinir.
Kant ku�kusuz . kendi zamanmm yeni biliminin g�erliligini kamtlamakla
ilgileniyordu. Saf Aklm Ele�tirisi'nin ba�hca ama\lanndan biri "her olaym bir
6 �- CPR, A532, 33 8560, 61, s. 464.
=
7 "The Principles of Nature and of Grace, Based on Reason,n Uibniz Se/edions, ed. P. P. Wiener (New York: Char
les Scribner's Sons, 1951), s. 530.
8 K�. Groundwork of the Metaphysic of Morals, i;ev. H. J. Paton (New York: Harper &: Row, Torchbooks), s. 1 1 5 .
Bundan bOyle GMM.
9 K�. GMM, s. 1 14, 126; CPrR, g, 165, 175, 200, 236; aynca CPR'de Uo;iincii Antinomi ta.rtifmasi.
lO Kant buradaki onceligi ancak manbksal anlamda kabul edebilirdi. Ne var lei ozgiir karar ve eyleme g�e ka
pasitesi ayru zamanda bir anlamda zamansal bir oncelige sahip degilse, her somut durumda bu onceligm ne
anlama geJecegi a91< degildir. Ote yandan, burada Ortiik de olsa bir zamansal oncelik sOZ konusuysa, ahJaki
akhn iddia edilen zaman �wgi ortadan kalkar.
11 GMM, s . 1 1 9.
lKiNci BoLiiM
Ahlaki ya da pratik aktl edimlerini -Kant' a gore bunlar bilimsel anla�tan
daha biiyiik bir felsefi oneme sahipti- inceledigimizde, bunlann zamansal ya
pISmm kabul edilmesinin, onlan, zaman deneyiminin dogrusal ve dolay1S1yla
nedensel bir ard�lk.hk olarak el�tiri oncesi bir tarzda tanrrnlanmasmdan kay
naklanan garipliklerden kurtard1gi gorii lecektir. Aynca, zamanm biitiiniiyle
ele�tirel -yani deneyimleyen a\Jsmdan- incelen�inin, Kant'm kendi imalanna
ve umutlanna da uygun olarak, pratik aktl ile teorik aklm nastl birl�tigine i�a
ret ettigi de goriilecektir.
Buradaki tezimi ahlaki aktl a\15mdan -zaman konusundaki uslamlamay1
en a\Ik ve ozlii bir �kilde ortaya koymayi saglad1gi i\ffi- ele alacak olsam da,
bu ba� a\151 genell�tirilebilir: bili�sel etkinlik de dahil olmak iizere, zihinsel
etkinligin zamaru, gozlemin d�salhgiyla degil, kattlrmm i�lligiyle ayrrt edi
lir. 14 Zihinsel etkinlik ge\Ill� degil gelecege ayarhdrr; anla� ve a\tl<lama, ge\
mi�teki edimsel durumlara degil, �imdiki durumun anlammm kurulu�unda
kullarulan, gelecekteki olanaklann tasarla�ma baghdrr. Ger\ekten, deneyim
sel �imdiyi anlamarun anahtanrun nedensel detenninizm degil de beklentisel
tasarun oldugu onaylanrrsa, Kant'm pratik aklm onceligi tezi anlam kazanma
ya ba�lar ve onun ima ettigi ama goriin� bakihrsa asla kavramad1gi varol�
sal zamansalla�hnnada dogru.lanmasrm bulur.
Oyleyse, konumuz a\ISmdan zihinsel etkinligin en a� omegi olarak ahla
ki akhn deneyimine donersek, bu aklm \Oziirnle�inde, birbirinden teorik ola
rak ayrtlabilecek iki "ugrak" ay1rt edebilecegimizi goriiriiz. Ahlaki denebilecek
durumlarda, yargi "ugragiru" ve eyleme ge\Illeye karar venne "ugragm1" ayirt
edebiliriz. ideal olam bunlan srras1yla ele almak olsa da, ikincisinin i\erdigi za
man \er\evesi iizerinde ozellikle odaklanmakla \Ok onemli �eyler ortaya \i.ka
rabiliriz.
Verdiginiz herhangi bir ahlaki yargiy:t alm. Bu yargi bo�lukta verilmem�
tir. Ahlaki bir ikilem ortaya koyan belli bir durumda, onaylanamayacak bir
manzara ortaya 9karacagi goriilen ve bu gid�ahn de�mesi i\ffi miidahale ge
rektirdigi anla�tlan bir durumda, ya da istenen bir manzara ortaya \i.karacagi
13 �· CPR, A98-110
1 4 Gene! olarak anlaNin zaman a�indan bir fi()ziimlemesi i9Jt, bak. C. M. Sherover, Heidegger, Kant and Time
(Indianapolis & Londra: Indiana University Press, 1971), ozellilde s. 1 42-70.
15 Bak. yukandak.i 2 ve 3 numarah notlar.
sinimimiz oldugu yoniindedir. Kant buradan yola �rak, ko�ulsuz buyruk il
kesi iizerinde odaklanan bi\imsel bir etik onerm�tir.
Kant'm basireti degil de ki�inin kendi kendisine yi.ikledigi odevi one �
ran bir etik onermesinin sebeplerini ta�mak bizi sonuca biraz daha yakla�h
racakhr. Buradaki amaamiz a9smdan, Kant'm etiginin iki yoni.ine dikkat \ek
mek yeterlidir: a) bu etik, ahlaki kararlarla ilgili biitiiniiyle a priori bir sistem
olarak, Kant'm dogrusal zamana ve nedensel ard�lkhga baglad1gt duyu dene
yimine degil, beklentiye baglad1gi saf kavramla�hrmaya dayamr; b) Kant dog
ru ve yanh�m kriterlerinin ara\-ama\ ayrumnda bulunamayacagtm soylemi�
olsa da, iizerinde dii�iiniilen eylemin ahlakiliginin test edilmesi anlammda, ve
rilen karara temel olu�turan degerlerin izlenmesinin ne tiirden sonu\lar ortaya
\Ikarabilecegiyle ilgili beklentilerin onemi konusunda ISrar etmi�tir. Yani Kant
zaman kip ve yi.iklemlerini kendi ahlak felsefesine dahil etmem� bile olsa, bu
felsefeye onun ba�hca ahlaki tezlerini \arp1tmadan sokulabilecek tek zaman ki
pi, benim gori.i�iimce, pratik aklm astl zaman kahb1 olmas1 gereken gelecek za
man kipidir.
"Ne yapmahy1m?" sorusu, ara\lan ve ama\lan one \Ikaran teleolojik bir
etige gore de, Kant'm a priori ahlaki akl1 one \Ikaran bi\imsel etigine gore de
yamtlanabilir. Ahlaki yargmm oziinde zamansal olmad1gi, \i.inkii onun ideal,
a�km ve zaman d1�1 bir standarda yapdan bir ba�vuru oldugu savunulabilir.
Ahlaki yarg1 sorunu nasd \ozi.iliirse \Ozillsiin, bu iki yolun da nihai yarg1yi -ve
bu yarg1ya gore eylemde bulunma karanm- bireysel vicdan dedigimiz �eye b1-
raktigi a\Ikhr.
Ahlaki akhn vicdana ba�vurmas1 onu aklm biitiin diger bi\imlerinden kok
lii bir �ekilde aymr ve Kant'm ahlaki aklm onceligi iizerinde ni\in ISrar ettigini
anlamamiza izin verir. Ahlaki ak.II dikkatimi diinyadan kendime \evirir ve boy
lece diinyada bilin\le hareket etmemi saglar. Beni d1�sal �eylerden uzakla�tmp
kendi varhg1mm ger\ekligine yoneltir -boylece, �eyler benden yararlanacagi
yerde, ben �eylerden yararlanabilirim. Dikkatini ara�hrd1gt �eyler iizerinde yo
gunla�hran bili�sel akhn aksine, vicdana ba�vuran ahlaki ak.Il beni kendime,
Kant'm numenal benligim dedigi �eye, ozsel ger\ekligime geri \agmr. �taki
�eyler iizerinde odaklanan estetik hazzm aksine, vicdanm \agns1 beni kendi
ger\ekligime yoneltir. Bana diinyadaki �eyleri sormaz, bu �eylerle benim ne
yapmam gerektigini sorar. Diger insanlan sormaz, benim o insanlar ka�1smda
ki sorumlulugumun ne oldugunu sorar. Beni kendimin bilincinde olmaya zor
lar, \iinkii "ne yapmahyun?" diye sorunca en i\teki varhgunla, kendi degerle
rimle, bagltllklanmla, sonlulugumla, sonlu zaman kiplerini birl�tirme yetene
gimle, ba�ka ki�i ve �eylerin de bulundugu bu di.inyadaki varhk durumumu
kontrol etme yetenegimle kar�1 ka�1ya gelirim. Bu soru beni g�� ya da do
laysiz �imdi bak.Immdan degil, yak.In gelecek bakunmdan; di.inya ile bundan
sonraki birka\ dakika, saat, gi.in ya da ytl boyunca nasd bir i�ki kurmam ge
rektigi bak.Immdan, kendime yoneltir. Beni di.inyadaki il�kileri etkileme kapa
sitesine sahip bir karar merkezi olarak kendime dondiiri.ir. Beni etkileyip kont-
mansal bir varhk oldugumu goriiriim . Zamansalhgun, ahlaki bir se9m yapma
gereginde ortaya 9kar: istedigim her �eyi yapamam; yapmam gerektigini his
settigim her �eyi yapacak zamarum da yoktur. Karar venneye "zaman bulama
d1gtm" ama hemen harekete g�ek zorunda oldugum durumlarda, zamansal
hgtm en dramatik bir �ekilde ortaya i;1kar. Eylemlerimi tekrarlayamam bile,
-;Unkii eylemler iptal edilemez; bir kez yapd� olan, yaptlmam� hale getirile
mez. Eylemim ya da eylemsizligim, durumumun ve kendimin gel�imine katki
da bulunur ve geri i;evrilemez. Elbette ilk karannun yan� oldugu, yeniden de
nemem gerektigi sonucuna varabilirim. Arna bu yeniden denemeyi yapamam.
Orijinal durum, yanh� da olsa verdigim ilk karar tarafmdan degi�tirihni�tir. Ar
hk ilk eylem giri�imimin dogurdugu yeni durumla ka�1 ka�1yayundrr. Duru
mu yeni, ikinci bir kararla yeniden degerlendinneye i;a�abilirim, ama bu ikin
ci karar eski duruma degil, ortaya 9kmasma katkida bulundugum yeni duru
ma uygulanmak zorundad1r. Her yargi, her karar, her eylem, bir olanagm ger
i;ekl�tigi degi�mez bir tarihsel olgudur; bu olgu belki a�tlabilir ama asla geri
i;evrilemez, tekrarlanamaz ve yerine ba�kas1 konamaz.
Durumun, karann ve eylemin, bir tiir notr kihf olarak zaman i�nde bulun
dugunu soylemekle yetinemeyiz. Zamarun bunlann i�de oldugunu da soyle
memiz gerekir. Zaman onlara gei;icilik ve geri i;evrilmezlik olarak kendi ger
i;ekliklerini verir. Zaman onlarm var olduklanm ve nasd olduklarm1 gosterir
-hpki kendime bir yiikiimlilliik dayatmam1 talep ederek, ilgilendigim, neyi ge
rektirdigi konusunda yargi verdigim duruma nastl kahld1gun1 ve kendi geri;ek
ligimi gosterdigi gibi. Demek ki, ka�1 ka�1ya oldugum ahlaki ikilemin aciliyeti
ve bask1c1 dogas1, bu ikilemin ve benim ona verdigim tepkinin zamansal olarak
yapda�hgtna i�aret eder. Oyleyse, ahlaki yargi ve kararlanm, zamansal varolu
�un benim zamansal bir varhk olarak kahld1gun yonlerini nastl yaptlandrraca
gunla ilgili yargi ve kararlardir. Bunlar yalmzca onaylanabilecek eylemlerle il
gili yargi ve kararlar degildir; ahlaki aklm sorulan ontolojik karakterdedir -de
neyimimin zamanm1 nastl yaptland1nnam gerektigiyle ilgilidir.
Bunu nasil yapabilirim? �imdiki duruma bir i;oziim getirmek i�n bir etkin
lik i;izgisini kararhhkla iistlendigimde, heniiz geri;ekl�memi� bir olanagi ele
gei;innek i�n gelecege uzarunm ve �imdiki eylemimi buna gore diizenlerim.
Gelecegi -Oyle denebilirse- �imdiye getiririm ve �imdiki durumu onun ai;ism
dan yorumlanm. Bu olanagi ve ona bagh olan �eyleri degerlendirirken, beni
yonlendirmesi i�n bellegime ba�vururum . Arna beni eylemde bulunmaya i;agi
ran �imdiki durumla ilgili degerlendirmem, bu durumda yapabilecegim �eyler
arasmdan hangisini yapmam gerektigi sorusuna yamt vennek i�ndir. Ammsa
d1gun gei;m� deneyimler, bu bakrmdan, oniimdeki gorevle ilgili goriinen sei;il
mi� amlard1r. ii;inde bulundugum durumu, heniiz var olmayan ama �imdiye
getirdigim bir gelecek ile arhk var olmayan ama �imdiye getirdigim bir g�
a9smdan, kendi durumum olarak goriiriim. Oyleyse �imdiki durum, once-son
ra ard�tkhk �gisi iizerindeki bir nokta degildir. Saniyelik bir sure ya da on-on
iki saniyelik bir sahne de degildir. Benim algilad1gun ve anlad1gun anlamdaki
�irndiki durum, gelecekle ilgili perspektifimi ve ilgili amlaruru bir araya geti
ren, zamamn bir yayil1m1d1r.
ic;inde bulundugum durumda arzulanrnm ya da degerlerirnin c;at�hgtm
gordiigi.irnde, vicdaruma ba�vurup kendi kendime ne yapmam gerektigini so
ranm. Boylece, �irndiki durumun ve benim bu durum ic;indeki konumumun
anlammm anahtan olarak, gelecege gonderme yapan "-mah"mn ortiisiinii kal
d1rm1� olurum. $imdiki durumu gec;mi�teki buna benzer deneyimlerirnle kar�1-
la�hrabilirim, ama bu benzerligin anahtan da sec;ilmi� ahlaki sorumlulugun
c;agns1drr.
Her karar a�amasmda, �imdi var olmayan ama ugra�1rsam var olmas1m
saglayabilecegim bir �eye yonelirim. Yonelimim, yeniden meydana getiremeye
cegim gec;mi�e degil, gelecegin benim uzanabilecegim parc;asma dogrudur. Oy
leyse, c;ok gerc;ek bir anlamda, �imdiki durumumu heniiz var olmayan ama var
olabilecek �ey ac;ismdan yorumlanrn. Hakiki sayd1gtm gel�me olanag1 ac;ISm
dan yorumlanm. Gec;en anlan uzaysal bir dille gosteren bir saatin tiktaklannda
varhk bulan bir durum olarak degil, �u anm sm1rlanru a�abilen bir varhk ola
rak yorumlanrn: heniiz gerc;ek olmayan gelecege dogru ilerleyip, durumun be
nirn ic;in anlanum belirleyen bir olanagi, bu durumda yapacagtm �eyin doga
s1yla birl�tirebilirirn. $irndiki durumu kendiliginden bagtmsiz olan anhk bir
gerc;eklik olarak degil, onun ic;ine soktugum gelecegin ozgill olanaklan ile du
rumu �imdiki durum haline getiren gec;mi�teki geleceklerin b1raktig1 mirasm
dinamik, zaman gerektiren bir sentezi olarak yorumlanrn.
$imdiki durumu, gelecege i�aret eden olanaklar balwnmdan, ba�ka olayla
rm zemini iizerinde yiikselen bir durum olarak tammlanrn. Durumun oniime
c;1kard1g1 sorunsal, bunu bir durum olarak tarumlarken dayand1gtm degi�ik ge
l�me olanaklanndan olu�ur. Durumu benim durumum olarak tarumlayan soru
nun c;oziimiinii, ya�ayan �imdiye getirdigim, heniiz gerc;ek olmayan bir gele
cekle ilgili go�iimde kavradigtm olanak ac;ISmdan iistlenirim.
Demek ki ahlaki aktl, Kant'm da gordiigu gibi, temel bir onemdedir. Arna
bunun sebebi, ahlaki benligimizin zamansiz olmas1 degildir. Ahlaki aktl, doga
nuzm zamansal olmas1 dolayIS1yla temel bir onemdedir. Saatle olc;illebilen bir
dizi atomik edirnsel an ic;inde hapsed� degiliz. Zamansal siireklilige gerek
sinirnirniz oldugu ic;in; edi.msel bir �imdiyi a�bilecegimiz, bu �imdiyi bizi c;agi
ran gelecekteki olanaklar balwnmdan yeniden kurabilecegimiz ic;in zamansal
varhklarIZ. $imdiki etkinligirnizi, �irndi var olan �eye anlam kazandrrmak ic;in
ba�vurdugumuz sec;ilm� bir gelecek balwnmdan, zamansal bir alan ic;inde ya
ptland1rabiliriz. Bize dolaysiz olarak verili olaru ahp onu gelecekteki olanakla
ve sec;ilm� arularla birle�tirerek, zamansal bir deneyimin anlamh bir yay1hnum
elde edebiliriz. $irndi kullamlmak iizere geri getirilen ya da yeniden ele gec;iri
len gelecekteki olanaklarla yap1la�m1� ac;iklama kurallarm1 yorumlayabiliriz;
boyle yeniden ele gec;irilen gelecekler, kendirnizi anlamaya zorlad1gtmiz belli
yoksunluklan ac;1ga c;ikarrr. Kendi benligirnizi "-mah" run kendini dayatmas1 ve
kendi kendini kabullen�i bakmnndan yapilanduabiliriz; bu "-mah", edimsel
olarun yapisma yeni olanaklar katarak, bize olaylann a�rm yeniden yonlen
dirme gorevini yiikler. Kisacas1, bizi ileri gotiiren etkinlikler i�n bir t�vik ola
rak gelecekteki olanaklan �imdiye getirebildigimiz i�, kendi kendimize ahlaki
yiikiimlilliikler dayatabiliriz.
Pratik aktl, Kant'm belki de d�iindiigu gibi, yalruzca egilim ile gorev ara
smdaki, duyarhhk ile akil arasmdaki aynma dayanmaz. Pratik aktl bizim anhk
zamam a�ma, bir gelecek se\me, bir ge\mi�i uyand1rma ve bunlan ya�ayan
�imdinin anla�tlabilir ger\ekligi i�de birl�tirme yetimize dayamr. Ahlaki yii
kiimliiliik, �imdiyi heniiz var olamayacak olan a\ISmdan yorumlama ve �imdi
yi kendisi de kendi otesine bakmayi siirdiirecek olan bir gelecek halinde olu�
turan deneysel zamarun ii\ kipini birl�tirme kapasitemize baghd1r. insan aktl
la donamru� bir varhkhr. Bu, insarun, edimsel olamn kolesi olmad1gi i�, ken
disine malettigi olanaklan ger\ekl�tirebilecegi i9n, kendi otesine bakabildigi
anlamma gelir. insan, Kant'm savundugu gibi yalmzca bi�sel bakimdan degil,
biitiin varhgi bakmundan zamansal ya da zamam ol�turan bir perspektife sa
hip oldugu i9n; olanakl1 olanla ilgilenebildigi i\in; kendi kendisini yanmyla il
gili olarak Se\tigi olanaklann �1gmda belirleyerek bugiin eylemde bulunabildi
gi i\in, gelenekte pratik akil denen ahlaki akla sahiptir.
D<;uNcu BoLiiM
Ahlaki aklm ger\ekte nas1l i�lediginin bu betimlemesinde, genel olarak He
idegger' in \Oziimlemesinden hareket ettim. Boyle bir betimlemenin herhangi
bir ge\erliligi varsa, tasanmsal bir zaman kavram1, Kant'm etiginin tutarltl1grm
ve ele�tirel sistemin biitiinliigunii, gene Kant'm dogrusal zamanm onceligi an
layi�mm mahkfun ettigi dagtlmadan koruyor demektir. Deneysel zamamn bu
tasanmsal betimlemesi, �imdinin ya da ge\mi�in degil, gelecegin onceligine da
yamr. insanm pratik aklmm ac;tl<lanmasrmn odagrm, onun ge\mi�ten ald1gi mi
rasta ya da �imdinin dolaysizhgmda degil, kendi gelecegiyle ilgili go�iinde
bulur. Kendimizi i\inde buldugumuz durum ne olursa olsun, ka�1 ka�1ya kal
d1gim1z ikilem ne olursa olsun, bu durumu ve ikilemi, ne yapabilecegimiz baki
mmdan, kar�rm1za \Ikard1giru gordiigumiiz olanaklar bakimmdan, ''buradan
yola \Ikarak nereye gidebilirim?" sorusu bakmundan yorumlanz. Bu ise, �im
dinin anlam1ru, asd olarak, gelecege gonderme yapan olanaklar a\ISmdan sap
tad1gimiz anlamma gelir; bu olanaklan �imdinin anlamm1 ac;ik se¢< gormek
i\in tasarlar ve �imdiye getiririz. �imdiki durumu boyle yorumlamak, kendi ey
lemlerimizin a\Iklamas1m, kor bir belirlenmi�lik i�de degil, oniimiize Se\e
nekler 9karan, karar vermemizi gerektiren, onceden var olmayan ama sonra
dan var olabilecek olan �eye gondenne yapan, �imdiki eylemimize anlam veren
bir gelecege gondenne yapan bir ac;tl<lama olarak gormek demektir.
Tasanmsal zaman kavramm1 birincil kabul etmek, deneyimimize onu dene
yimledigimiz haliyle oncelik vermek demektir; zamam deneyimleme, kullanma
ve ya�amrmiza katma tarz1miza oncelik vermek demektir. Bu, ileriye bakarak
ve �imdinin anlamrm tasarlan� gelecegm �1gmda kurarak edindigimiz, ken-
DoRniiNcii BoLiiM
Burada, Heidegger'in gelecekteki olanaklan one <;Ikaran genel tasanmsal
zamansallik anla�mm, ahlak1 ve onda i<;kin ozgiirliik ve sorumluluk kavram
larm1 temellendirebilecek bir zaman perspektifi oldugunu gostermeye <;ah�hm.
Giilnihal Kiiken
ZAMAN KAVRAMI
Zaman (Grek<;e: Khronos, Latince: Tempus) kavranu felsefede en <;ok kul
lamlan kavramlardan biridir. Bir felsefe kavram1 olarak zaman: " ... olu�, gelip
ge<;i�, degi�me ve siireklilik bi<;imi; donii�ii olmayan bir dogrultuda birbiri ar
dmdan gitme ... "l olarak tarif edildigj i.izere ileriye; yani gelecege dogru uzand1-
gi gibi geriye ve ge<;mi�e dogru da uzamr. Nesnel ve objektif olarak adland1ra
bilecegimiz zaman, cisimlerin hareketlerine bag1mh olarak 61¢lebilir. Ancak
modern fizik; gorelilik (relativizm) kuram1 <;er<;evesinde nesnel zamanm olma
d1gm1 ileri siirer. Oznel dedigimiz zaman ise zaman bilincine bag1mh olarak
ya�antdara baghdll", ki�inin psikolojik durumuna gore kisa veya uzun olarak
degerlendirilebilir ve nesnel olarak ol<;iilemez.
1 Bedia Akarsu, Felsefe Terimleri Siizlugu, s. 202, Sava� Yaymlan , Ankara 1984.
man; oynayan, dama talll si.iren bir c;ocuktur; bir c;ocugun hakan oyunu; oldugu
yerde kalan hic;bir lley yoktur... Aym rrmaklara girenlerin i.izerine hep ballka
ballka sular gelir.. . Aym 1rmaklara hem giriyoruz hem girmiyoruz, hem biziz
hem degiliz ... " (B52, a.6, c.5, b.12, 49a).4 Bu anlay11la gore de zaman, si.irekli akill
halinde olan her lley gibi si.irekli bir ak11l ic;erisindedir.
alem ezeli bir varhktrr, fakat o kendi i<;inde "mi.imki.in" oldugundan; yani yok
lugu da di.i�i.ini.ilebileceginden kendi bi.iti.inli.igu i<;inde Tann'ya muhta<;hr ve
ezeli olarak Tann'ya bagimhdir. i:bn Sina'mn bu gori.i�i.inde ateizmin tersine va
rolan �eylere varhk verecek olan Tann'nm varhgma ihtiya<; duyulur ve pante
izmden kurtulmak i<;in de Tann' nm varhginm, alemin varhgindan kokli.i olarak
fark11 olmasma gerek duyulur. Di.i�i.ince tarihi boyunca bu doktrine muhalefet
edenlerin i.izerinde 1srarla durduklan alemin ezeliligi meselesinin ba�ta gelen
<;1kmaz1, bunun geriye dogru ger<;ek bir sonsuzluk dizisi ihtiva etmesi konuSu
dur. Ancak ge<;mi� meydana gelmi� olma anlammda fiilen ger<;ekle�mi�tir. Bu
bak1mdan "sonsuz" terimi ge<;mi� i<;in uygun olmayan �ek.ilde kullamhm�hr.
" ...Sonsuz terimi ya sonu olmayan diziler veya hem ba�lang1C1 hem de sonu ol
mayandir. Halbuk.i itirazm kendisi dizilere zamanm belli bir arunda son verip
daha sonra da ge<;mi�te sonsuzluga tarh�ir. Yine, ba�langt<; zamani bir kavram
d1r, ba�lang1<;sizhk ise bir olumsuzla�hrma olup zamani bir kavram olmasma
ihtiya<; yoktur; itiraz a<;1k<;a ge<;mi�te sonsuzlugu zamani bir kavram olarak kul
lamyor . " 1 3
..
halde de yargt dogrudur. Gazzali'ye gore bu bir nispettir. Nitekim gelecek, gec;
mi�in ayms1 olabilir ve onun ic;in gec;mi� sozii kullamlabilir.
" ... Biitiin bunlann sebebi vehmin, ba�lang1c; ic;in bir oncelik farzetmekten,
bir ba�lang1cm varhgm1 anlamaktan aciz kalmas1dir. Vehmin (farzetmekten)
uzak durmad1gi "oncelik" oyle samyoruz ki, muhakkak mevcud bir �eydir ve o
da zamandir. Bu (acizlik), hpki vehmin sozgelimi ba�m (hizasmdan) sonra ci
simlerin son bulmas1m, iistii olan bir yiizey olmad1kc;a farzetmekten aciz olma
s1 gibidir. (Zihin) alemin otesinde dolu veya bo� bir mekamn varhgim vehme
der. Arna ona "alemin yiizeyinin iistiinde bir iist, onun otesinde bir boyut yok
tur" denildiginde vehim bunu kabul edip boyun egmekten kac;ar, hpki alemin
varhgmdan once kesinle�mi� bir varhk olan "oncelik" yoktur denildigi zaman,
vehmin bunu kabulden kac;mmas1 gibi... " 1 5. Cisim sonlu olarak kabul edilirse
ona bagh olan zamanla ilgili sonrahk da sonludur. Aym �ekilde mekan baki
mmdan sonrahk cisme bagimh ise, zaman bakimmdan sonrahk da harekete ba
g1mhdir. �iinkii mekan cismin boyutlanmn uzanmasmdan ibarettir ve zaman
da hareketin devammdan ibarettir. Bundan dolay1 cismin boyutlannm sonlu
oldugu konusunda getirilen deliller mekanm otesinde mekan bakimmdan bir
sonrahgm varsayilmasm1 engellerken aym �ekilde hareketin iki tarah bak1mm
dan sonlu olduguna dair getirilen deliller de zamamn otesinde, zaman baki
mmdan bir sonlulugun var say1lmas1m -her ne kadar vehim bunu hayal etme
ye ve varsaymaya te�ebbiis edip ondan kac;mmazsa da- onlemektedir. izafet
yoniinden oncelik ve sonrahk diye boliimlenen zaman bak1mmdan sonrahk
arasmda fark yoktur. Kendisinin iistiinde bir iist bulunmayan iistiin kabul edil
mesi miimkiinse, kendisinden once bir oncelik bulunmayan oncenin varlig1mn
ve kesinliginin kabul edilmesi de aym �ekilde hayalen ve vehmen miimkiindiir;
yani bunu kabul etmek laz1mdir. l 6 Gazzali alemin onceligini onun varliguun
ba�lang1C1 olarak kabul eder1 7. Gazzali'nin bir mistik yam da vardir. Edebiyette
ya�ad1gm1 varsayan mistik sufi ic;in zaman degi�ik �ekilleriyle ak1p gitmekte
dir. Mistik bir hal ic;inde onda degi�en zaman (vakt) Allah'm ebedi huzurunda
hayata donii�tiir.
leyen i:bn Rii�d' e gore hareketsiz bulunan bir insanda dahi zaman kavram1 var
dir. 0 bu dii�iincesini �oyle bir omekle dile getirir: " ... yeryiiziindeki bir maga
rada bir grubun kii-;iik ya�lardan itibaren kapah tutulduklanm dii�iinecek
olursak, bunlarm alemdeki duyularla algilanan hi-;bir hareketi algilayamasalar
da zamam algilad1klanm kesinlikle soyleyebiliriz . .." 18 Anla�ilacag1 iizere ibn
Rii�d zamam tamamen bilince bagh subjektif bir deger olarak kabul eder.
i:bn Rii�d zaman ve hareket kavramlan arasmdaki i�kinin sayi ve sayilan
arasmdaki ili�kiye benzedigmi soyleyerek bu iki kavram1 bir ba�ka a-;1dan da
ele ahr. Zaman ve hareket kavramlan arasmdaki i.l.4;kinin sayi ve saytlan ara
smdaki ili�kiye benzedigini soyleyerek buradan, say1lan olmasa da saymm
mevcud olmas1 gibi, hareket olmadan da zamarun mevcud oldugu fikrine ula
�ir. Say1, nastl saytlanlann -;ogalmas1yla -;ogalm1yorsa saytlann yerlerinin belir
lenmesiyle de saymm yeri belirlenemez. Sayimn saytlan nesneleri ol-;mesi gibi
zaman da hareketleri ve hareketli olmalan yoniinden hareketli varhklan ol-;er.
i:bn R�d sonradan varolan belli bir sayilabilir nesnenin varhgtm varsayd1gmuz
takdirde say1run da sonradan varolmasmm gerekmeyip onun sayilandan once
bulunmas1 gerektigini, bunun gibi sonradan varolan bir hareket soz konusu ise
ondan once de bir zamanm bulunmasllllll zorunlu oldugunu belirtir. 19
i:bn Rii�d'iin bu ifadelerinden anla�tlacagi iizere o, zamanm hareketten on
ce ve ondan bagtms1z bir kavram oldugu go�iinii de iistad1 Aristoteles'ten
farkl1 bir �ekilde benimsem� gorillmektedir.
i:bn Rii�d aralannda bilince bagh bir il�ki bulunan zaman ve hareketi ayn
ayn iki ezeli kavram olarak niteleyerek hareket ve zamanla ili�kisi bakrmmdan
varhgt da iki kategoriye ayinr: Biri hareket ve zamanla hi-;bir i�kisi bulunma
yan .ezeli varhk olan Tann, digeri ise zaman tarafmdan k�attlan ve varhgt ha
rekete bagh bulunan alemdir.20 Bu anlay�a gore hareket ve zamandan bagtm
s1z olarak dii�iiniilemeyen alemin de hareket ve zaman gibi ezeli oldugu ortaya
-;1kmaktad1r. i:bn Rii�d bu yondeki kanaatini Kur'an-1 Kerim'deki �u ayetlerle
de desteklemege -;al�maktadir: "Gokleri ve yeri altl giinde yaratan O' dur ve
O'nun ar�1 suyun iizerinde idi" (el-Hud, 7)21 . Ona gore bu ayetle anlattlmak is
tenen; bu evrenin varol�undan once ar�'m ve suyun varolmasmm gerektigi
dir. Aynca yine bu ayetten anla�ild1gtna gore bilinen zamandan once de bir za
marun varolmas1 gerekmektedir.22
Orta-;ag Latin diinyasmm en biiyiik ilahiyat-;1s1 (teologu) sayilan ve ibn
Rii�d d�iincelerine kar�1 -;1kmakla birlikte ondan olduk-;a etkilenen23 St. Tho
mas Aquinas (1225-1 274) ise i:bn Rii�d'iin bu go�iine kar�tlik "alemden once
bir zaman'm varolmasmm kabuliiniin irnkansiz bir �y olacagtn1 belirtir24. Ona
18 ibn R�d, Tutars1%lriJn Tutarsizl1gi (TehaftWut-TehafiitJ s.43 (terc. Kemal l�ik, Mehmet Dag), Sam""'' 1986�'
19 ibn R�d., a.g.e. s. 43
20 ibn R�d, a.g.e. s. 37.
21 ibn R�, Faslu'l-makal, s. 87. (terc. B. Karhga), ist. 1992.
22 ibn R�d, Minhacii'l-edille, s. 298 (terc. Siileyman Uludag), ist. 1985.
23 Kiiken, Giilnihal, Dogu-Ball Felsefi Etkile$iminde lbn Ru$d ve St. Thomas Aquinas Felsefelerinin Kar;;1�trnlmas1,
Alfa Yay. ist. 1996.
24 St. Thomas Aquinas, Summa Theologica, Pt. I . Q. 46, Art. 1. (s.240) (Trans. By the Fathers of the English
Dominican Province, Complete English Edition in five Volumes), Sheed, Ward, London, 1920 .
gore Tann stir� itibariyle alemden oncedir fakat "once" kelimesi zamanm on
celigini degil, ezeliligin onceligini gosterir bir ba�ka de�le o varolan bir zama
nm degil hayali bir za111anm onceligini gosterir. Nitekim "gogun usrunde bir
�ey yoktur'' dendiginde 'tist' kelimesi ile kastedilen sadece hayali bir mekan
dir.25
ibn Ru�d' e gore zaman; varhgt bakmundan degilse bile anla�dabilmesi ba
kmundan mutlaka hareketle birlikte ele almak zorunda bulundugumuz bir ni
celiktir. Zamamn kolayca kavrarulamay�mm nedenini onun birimlerinin reel
olarak gorulemeyi�ine baglad1gmdan, zamam hareketle birlikte ele almamn zo
runlulugundan bahseder. Zamanm anla�ilip kavranabilmesinde insan zihnine
yard1m eden hareket rurunu yer degi�tirme hareketi olarak belirten ibn R�d
II
�oyle der: Bir sure\ i\erisinde ger\ekle�en yer deg�tirme hareketinde once
lik-sonrahk s6z konusu olmaktadrr. Kendisi sayesinde zamanm kavrand1gt yer
de�tirmedeki bu durum, zamana, ge\mi� gelecek olarak yansrr. Bu durumda
birbirinden ayn iki zaman par\as1 olan g�� ve gelecegi ayiran ba�ka bir �e
yin bulunmas1 gerekli olmaktad1r ki bu �ey 'an' olabilir... " 26 ibn R�d de bpkl
Aristoteles gibi '�imdi' diye ifade edilen zaman biriminin tamamen bir kabul
den ibaret oldugunu ve zamanm g�� ve gelecek olmak tizere sadece iki par
\asmdan soz edebilecegimizi ifade eder. i�te "an" bu iki par\anm ortak smm
dir. Bir ba�ka ifadeyle soylendiginde, smrrh bir zaman par\as1 varsaydd1gmda
bu farazi zaman diliminin ba�langi\ ve bi�inde "an" bulunacaktir. 27 Ancak s1-
mrh bir zaman dilimi du�uncesi bir varsay1m olmaktan oteye gidemez. ibn
Ru�d 'an'1 bir \emberi ol�turan 'nokta'ya benzetir. <;emberi meydana getiren
her bir nokta nasd hem kendinden onceki hem de kendinden sonraki nokta ile
ili�kili olmak zorundaysa -aksi halde \emberden soz edilemez-; ayru �ekilde
" . . . an'm da kendinden sonraki 'an'dan once bulundugu gibi ondan once de
ba�ka bir anm bulunmas1 zorunludur. . . "28
bizde zaman diye bir kavramm ol�mas1 tamamen "olay"a baghd1r. Eger hi<;bir
olay (veya degi�me) olmasa idi boyle bir kavramm olu�mas1 da asla miimkiin
olmayacakh.
Bir zaman eksenini goz oniine getirdigimizde bu eksen iizerindeki ti ve t2
noktalan boyutsuz hirer yerdirler. Bu yerlerin her birisinde; yani hem ti ve hem
de t2'de zaman "donmu�" bulunmaktadir. Bu dondurulmu� olarak varsaydan
noktaya 'an' tabiri verilmektedir. Ancak zamanm donmu� bir noktas1 olarak
'an' kabul edildiginde bu nokta iizerinde herhangi bir "olay" (deg�me) olmas1
imkan d1�1drr. Bu durumda ger<;ekte "an" var midrr? sorusuna verilecek yamt
"hayir" olacakhr. Nasd ki geometride <;izginin sonsuz noktalardan meydana
geldigi farzedilmekle birlikte, objektif olarak nokta mevcut degilse, fizikte de
"an" mevcut degildir; zira bu takdirde, hi<;bir olaym meydana gelmedigi son
suz kii<;iik zaman par<;as1 elde edilmi� olur. Diger taraftan, zaman sonsuzca bo
liinebilme egilimi gosterir. Bu halde zaman sonsuz say1da "an"dan olu�mu�tur
ve bu "an"larda hi<; bir olay meydana gelemez. Zamanm quantik29 olmayan bir
ozelligine gore zaman sonsuz kii<;iik par<;alara boliinebilmelidir fakat bu tak
dirde de i<;inde hi<;bir olaym ge<;medigi bir zaman dilimi olan "an" ortaya <;1k
maktad1r. Bu gii<;liigu <;ozmek i<;in zaman'm arhk daha kii<;iik par<;alara bolii
nemeyen temel elemanter zaman par<;ac1klanndan olu�mu� oldugu farzedilebi
lir. Bu durumda "an" zaman'm quantas1 olur ve belirli bir zaman par<;as1 bu
quantalann belirli say1daki bir toplam1 olmu� olur. Boylece iki farkh sonuca
ula�1r:
1- Zaman sonsuzca boliinebilir: Bu durumda donmu�, s1fir degerinde olan,
i<;inde hi<;bir olaym ge<;medigi "an" elde edilir. Bu anlarm sayIB1 sonsuzdur. Bir
ba�ka ifade ile zaman sonsuz say1daki ve her birisinin degeri s1hr olan 'an'larm
bir toplam1d1r.
2- Zaman sonsuzca boliinemez; onun en son bir boliinemez smm vardir,
bu durumda zaman, her birisinin degeri s1hrdan farkh ve biiyiik olan, i<;inde
bir olaym ge<;mesine imkan veren ve daha kii<;iik par<;ac1klara boliinemeyen
"an"lann sonlu bir toplam1d1r.
Birinci zaman anlay1�1 "non-quantik'; yani "sonsuz bir siirekli", ikinci za
man anlay1�1 ise "quantik"; yani "sonlu bir siireksiz" anla�hr. Bu iki sonu<;tan
elde edilen neticeye gore; zaman'm yap1sal ozelligi bir "antinomi' (<;ah�ki)'dan
ba�ka bir �ey degildir. Meseleye her iki a<;1dan yakla�maya <;ah�hgtm1zda da ve
noksansiz bir <;oziime ula�ma imkans1z goriinmektedir.
Klasik Fizik Ekolii: Galileo ve Newton anla�ma gore: mekan ve zaman'1
hirer mutlak, evrensel ve objektif bir varhk olarak kabul eder. Buna gore mekan
her yana dogru sonsuz bir uzannn gosterir, ii<; boyutludur. Zaman ise siirekli
akan bir ezeli ve ebedi nehirdir. U<; boyutlu mekan ile bir boyutlu zaman bu
sistemde ayn ayn olarak ele alamr; yani zaman ve mekan (uzay) birbirine ba
gtmh olmas1 gerekmeyen hirer varhkd1r.
Modem Fizik Ekolii ise biri mekan ve zamamn varhks1z olamayacagtm ve
digeri mekan ve zaman'm ayn ayn degil birlikte oldugunu ileri siiren iki radi
kal tavrr sergiler.
Klasik fizik mekan, uzam veya yaygm tabiri ile uzay denen �eyi kendi ba
�ma bir varhk olarak kabul ederken modern fizik objesiz bir mekan (uzam,
uzay) kavramm1 kabul etmez. Ai;tl«;a soylememiz gerekirse bo� bir mekan yok
tur. Bo� bir mekan (uzay) d�iinelemeyecegine gore uzay'a bir varhk da a tfe
dilmez. Uzay kendi ba�ma bir varhga sahip degilse bu takdirde uzaya gore ha
reket de anlarmm yitirecektir. Mutlak bir mekan (uzay) kabul edilmedigi tak
dirde "mutlak hareket"de ve "mutlak siikiinet"; yani hareketsizlik de yoktur.
Netice olarak �unu soyleyebiliriz; madem ki her obje hareket halindedir ve ma
dem ki hareket de kesinlikle bir zaman ii;inde meydana gelir bu durumda za
man mekandan (uzaydan) ayn olarak d�iiniilemez. Herhangi bir obje mekan
ii;inde (uzay ii;inde) degil "uzay" zaman ii;inde olarak miitalea edilmekte oldu
gu referans sistemine goredir ve yine hii;bir varhk mutlak siikiinet halinde bu
lunamayacagi ii;in de hii;bir �ekilde zaman d�mda bulunamaz. Her obje hem
zamanda ve hem de mekandadrr. Ancak biitiin bugiinkii bilimsel teoriler de bi
ze mutlak geri;egi veremiyorlar. Hii; kimse giiniimiiz bilimsel teorilerinin bir
giin yanh� ve hatah damgas1 yiyerek terk edilmeyeceklerini garanti edemez.
Nitekim fizik biliminin heniiz emekleme i;agi olan Antiki;agda Geo-Centrik bir
evren anlayi�ma gore yildizlann ve biiti.in evrenin diinyanm etrafmda dondii
gu iddia eden Aristoteles ve Batlamyus'un teorileri bugiin nasil gei;ersiz k1hn
d1ysa yann aymdurum giiniimiiz anlay1�1 ii;in de sozkonusu olabilir. ifade et
meye i;ah�hgimiz; felsefi birtaVlr olarak ilmin verilerine korii koriine tapmmak
veya inkar etmek degil, ula�ilan her neticede ve ileri siirii.len her yorumda ele�
tirel bir yakla�1mla rastyonel �iipheci tutumumuzu siirdiirmektedir. Felsefe ve
ilim ancak boyle bir tutum sayesinde geli�ip zenginle�ecektir.
CEMiL MERi<;
Duygu Koksal
Ahmet Oktay, Turk edebiyahnda biri Ahmet Hamdi digeri Abdiilhak Ha
mit tarafmdan temsil edilebilecek iki farkh "ge�mi��ilik" konumu oldugunu
yazar. ilk konum ge��ten gelecek adma neler ahnabilecegini ara�hnr, amac1
1
'�imdi'de "gerekli ya�amsal uyumu ve iiretkenligi" saglayabilmektir. Burada
arurnsamak bir anlama, bilme �abas1, bir "aradahk" durumunun yans1y�1drr.
ikinci konum ise maziperestliktir Oktay'a gore. $imdi sadece olumsuzlanmak
1 Ahmet Oktay, "�imdi' Dzerine Dii�iinceler", z.amaru Sorgulamak , istanbul: Remzi Kitabevi, 1 991, s. 19-20.
i.izere vardir, gei;mi� ise �imdinin ele�tirisi ve di.i�i.insel/ estetik bir bi.iti.inli.igun
2
si.irekliligi olarak her �eydir.
Ge<;m�<;ilik denince ozellikle 80'lerin il<lnci yansmdan sonra daha i;ok ta
mnmaya ve okunmaya ba�lanan marjinal bir Mi.isli.iman-Ti.irk entelekti.ielinden
bahsetmemek olanaks1z gori.inyor: Cemil Meri<;. Cemil Meri<; bugi.ine kadar da
ha i;ok ya islamc1 di.i�i.incenin bir temsilcisi olarak, ya da BatI'ya kar�1 Do
gu'nun sesi olarak okundu, incelendi. Daha istisnai olarak ise ya oryantalist bir
yazar olarak incelendi3, ya da modern sonras1 killti.irel i;ogulculugun bir ornegi
olarak ele ahndi.4 Yazd1klanrun zaman eksenli bir okumas1run eksik kald1g1m
di.i�i.inyorum. Burada Cemil Meri<;'in, Oktay'm onerdigi iki ayn gei;mi�i;ilik i;iz
gisinden bakdd1gmda, Tanpmar'a ve onun temsil ettigi "aradahk" konumuna
daha yakm durdugunu, zaman di.izleminde aym ti.ir bir "huzursuzlugun" ve
"tereddi.iti.in" adam1 oldugunu fikrini tarh�mak istiyorum. Meri<; gei;mi� ve
�imdinin i<;ini nasd doldurmaktad1r, ya da doldurabilm� midir?
2 Ahmet Oktay, "Tanpmar: Bir Tereddtirun Adami", Defter, Say1: 23, Bahar 1995, s. 52-54. Aynca Ahmet Oktay,
"Ge� ve Ge<;miWJik Haklunda", Defter, Sayi: 5, Haziran-Eyliil 1988, s. 195-206.
3 Orhan K�ak, "Ala�, Meri�, Caliban, Bandung: Evrensellik ve Kismilik Ozerine Bir Tasla.k", Turk Aydrnr re
Kimlik Sonmu, Haz.: Sabahattin $en, istanbul: Baglarn Yaymlan, 1995, s. 227-252.
4 Duygu Koksal, "Kemal Tahir ve Cemil Merii;'te 'Sahnenin �mdaki.ler' ", Defter, Sayi: 25, Sonbahar 1995, s.
118-125 ve Zeynep Sayin, "Cemil Meri�: irfan ve Hindistan", Birikim, Sayi: 92, Arah.k 1996, s. 42-48.
5 Benedict Anderson, lrruigined Communities, London: Verso, 1991, s. 1 2 . <;:eviri benim.
6 Homi Bhabha, "Dissemination", Nation and Narration i�erisinde, Haz.: Homi Bhabha, London: Routledge, 1991,
s. 297.
Burada ka�1miza kuramsal bir soru �kmaktad1r. G��te var oldugu kabul
edilen ideal bir cemaat kayboldugunda, kiiltiirel milliyet9lik tarafmdan ona
nasd ula�dacakttr? Kaybetmek, otomatik olarak bir mesafeye mahkum olmak
degil midir? Oyleyse kiiltiirel milliyet9lik 'g��in kurgulanmas1' zorunlulu
gundan nasd ka�abilecektir? Diger bir de�le, g��/�imdi ikileminin konu
labildigi bir donemde arhk �imdiden bagimsiz bir g��ten soz etmek miim
kiin miidiir?
Cemil Meri�'in bu soruya a�k bir cevab1 yoktur, cevab1 daha �ok yazdarm
da ve dilinde aramak gerekecektir. Meri�'in medeniyetler ve tarih konusundaki
dii�iinceleri lbni Haldun'un i'rnran kavrammdan yola �kan bir "dongiisel ta
rih" anlay�1 iizerine oturur. Meri� i'mran kavrammm daha dar olsa da medeni
yet kavram1yla ka�Ilanabilecegmi ve toplumlann daha iist bir refah, giiven ve
entelektiiel geli�me diizeyine g�esi anlamma geldigini soyler. Yalmz bu ge
li�me tek bir medeniyetin tekelinde degildir ve medeniyetler arasmda dola�rr.
C::iinkii medeniyetler dongiisel olarak gen� ya da ya�hdrrlar. Bu anlamda Me
ri�'e gore Tiirk-islam medeniyetinin �okii�ii ka�mlmazd1, c;iinkii "[k]aynaklann
dan uz.akla�an ihtiyar bir medeniyet, genr bir medeniyet kar�isinda maglup olmaya
9
mahkumdu. " Demek ki medeniyetler zamanla hamle kabiliyetlerini kaybeder
ler. Medeniyet tarih9lerinin gorevi medeniyetleri degi�im ve devamhhklan ile,
1
bir ak1� i�erisinde ele elmaktJ.r. 0 Burada dongiisel ve ilerlemeci tarih go�leri
nin iistiiste bindirilmi� olarak kullaruld1gi gozlenebilir, medeniyetler hem ya�
lanmakta ve geri plana �ekilmekte, hem de medeniyetler-iistii bir ilerlemeye
katk1da bulunmaya devam etmektedirler. Bu b� Meri�i, Ban medeniyetinin
de ya�land1g1 ve �okmesinin mukadder oldugunu fikrine gotiiri,ir Hegel'den
esinlenerek �oyle der: "Tevrat'tan lbn Haldun'a kadar biitiin medeniyet felsefecileri
hep bedbindir . . . Ta Toynbee'ye kadar. Avrupa medeniyeti de eski medeniyetler gibi yok
"11
mu olacak? diye sorar... Hayatim1zdaki panlt1, bat� laz1lligi.
Ote yandan Meri�, g��i, yani yiikse� devri Osmanh cemiyetini, yek
pare bir biitiin olarak goriir. Bu cemiyet feragat, haysiyet ve sevgiye dayanan
toplumsal bir vahdetin tecellisidir. Osmanbl1k, adalet ve digergamhk iizerinde
durur. Meri� bu biitiinliigun altJ.ru Osmanh'nm "altJ.n �agi cografyada ger�ek
12
le�tiren tek kavim" oldugunu iddia ederek 9zer. Osmanh smiflarm olmad1gi,
istismann olmad1gi bir cennet idealine don�iir git gide Meri�'te. Yine de ''Ta
1
rih tasfiye etti Osmanh'y1. Cumhuriyet' te rnilliyete sanlrnak rnukadderdi" 3
derken, Meri� bunun arhk siiremeyecek bir biitiinliik oldugunun farkmdadrr.
Ozlenen, aranan arna varolamayacagi bilinen bir biitiinliik. ..
Ne kadar siirerneyecek olsa da Meri�'in boyle yapISal ve kiiltiirel vahdet
i�erisinde bir Osrnanh ge�rni�i idealini ya�atmasmm sakmcalan a�1khr. Ok-
11 Halli Ai;tkgiiz, Cemil Merif ile Sohbetler, istanbul: Seyran Yayutlan. 1993, s. 163.
12 Cerni! Meri�. "Cemil Meri� ile Kon�ma" , Milli Genflilc, 1975, s. 14-17.
1 3 Sohbetler, s. 104.
tay'm ve Giirbilek'in de belirttigi gibi bOyle bir g��i yi.icel�, g�i i;e�k.i
lerden ann� olarak ahr ve onun ii;erdigi ekonomik, politik ve ideolojik i;ah�
malann nesnel olarak algtlanmas1m engeller. 1 4 Cemil Merli;'tek.i Osmanh ideali
ni bu ai;1dan ele�tirmek miimkiindiir ama onun duru�unu anlamak ii;in yeterli
degildir. Aym �ek.ilde Merli;'in, biitiinliiklii bir Osmanh gei;mi�ini, �imdinin
el�tirlsi olarak kulland1guu s0ylemek de yukandaki el�tirlye bir cevapbr ama
i;ok ai;1klay1c1 degildir. �imdinin altm i;aga dayanan ele�tirllerine romantik,
Marksist, halki;i ya da islamc1 muhalefetin i;�itli bi9mlerinde rastlanmaktad1r.
Merli;'i okurken yalmzca bir bi.itiinliik, tamhk modeli olarak Osmanh gei;
mi�ine atfettigi degerl sorgulamak neden yeterli degildir? Burada Merli;'in Os
manh'yi nastl temsil ettigme bakmak, biitiiniin dogas1m ara�hrmak gereklidir.
Merli; Osmanh.hgm ancak temsil edilebilecegmi, kurgulanabilecegi.ni kabul et
mektedir: "Osmanl1 tabiri bir nevi fQgrma meydan okuyu�tur. Dinimle, dilimle, ter
minolojimle baglil1k. Ba�ka bir Osmanl1l1k yok. ldeallerine bagl1l1k. . '' 1 5 Oyleyse bii
.
tiinliiklii bir gei;mi� var olm�tur, ama arhk yalmzca temsil edilebilir. Bu ahnh
da dikkat i;eken diger bir unsur da "i;aguna meydan oku�" deyimidir. Merli;,
Osman.h ge\mi�inin ashnda ancak bu tarihsel baglamda, yani modernl�meci
milliyet\i projenin hiiki.im siirdiigu bir i;agda, ele�tirel degerl oldugunu ifade
etmektedir. '�imdi' vardrr ve hiikiim onundur, Osmanh gei;mi�inin ele�tirel gii
ci.i ancak '�imdi' den baktld1gmda ortaya i;ikabilir, kurgulanabilir.
Biitiiniin nasd temsil edildigi sorusuna cevap arand1gmda ise durum kar
ma�lkla�maktadrr. Bu �e kalk�tld1gmda Merl\'in yaztlannda yekpare bir Os
manhhgm ashnda var olmad1gt geri;egi ka�1miza i;ikar. Merli;, her ne kadar
bi.itiinliik ii;inde bir g�� iizerine kursa da el�tirisini, bu biitiinliik yaztlann
da temsil edilmemekte ya da edilememektedir. Biitiinliiklii bir Osman.h g�i
bulma i;abalanmiz hep Osmanlillk tarumlannm ve tasvirlerlnin gerllirnli, par
i;ah, belirsiz ve kurgulan� yapdanna i;arpar. Zaten Merli; de giinliigundek.i
notlarmdan birlnde "{b]a�kas1 olmak, kendi sesini kaybetmek, her hangi bir otorite
kar�1smda silinivermek, Osmanl1 insanmm ezelden beri al1�m1� bulundugu bir hal" di
yerek, Osmanll'y1 bir biitiin olarak tammlamanm zorluklanna farkmda olma-
16
d an degmmekted rr.
� . '
Oyleyse nedir Osmanh ge\ID�i Merii; ii;in? Osmanhllk Merli;'te dort ana
diizlemde temsil edilmektedir. Merli;'te temsil edilen Tanzimati;1 bir reformist
Osman.hllktrr oncelikle. ikinci olarak Oryantalizmin \izdigi Osmanliligt. da ii;ine
alabilen Oksidentalist olmaya i;a�an bir Osman.hhktan bahsetmek gerekecek
tir. U\iinci.i olarak, gerilirnli ve i;e�kili bir Dogu'luluk modeli olarak Osman11-
hk gozlenebilir. Son olarak da Merli;'in dilindeki Osmanltllk onemli bir temsil
alam olarak goz oniine ahnmahdrr.
1 4 Oktay, "�imdi' Ozerine DU¥inceler", s. 11-35. Giirbilek, ''Par�� Zamarun Alcifmda", ozellilde s. 93-94
ve s. 96-98.
l5 Sohbdler, s. 285.
1 6 Cernil Meri�, /umal, Cilt 2, istanbul: ile�im Yaymlan, 1993, s. 248.
I. REFORMCU 0SMANLI
Her ne kadar ideal Osmanh g�ini, klasik donem Osmanh toplum ve
kiiltiirini e dayasa da, Merli;'in model Osmanhlan Said Halim Pa�a, Cevdet Pa
�a, Nam1k Kemal, Ahmet Midhat, Celal Nurl hatta Abdullah Cevdet ve Rtza
Tevfik gibi son donem Osmanh aydmlandrr. Merli;, Tanzimat ve ikinci Me�ru
tiyet'te geri;ekle�tirllen modeml�me i;abalanm tasvip eder: "Avrupal1la$1fUlk, bir
yerde kendinden vazgepnektir, bir yandan da fetihtir... Tanzimat'ta bu hakikaten bir
mecburiyetti. Biz inkiraza ugrad1k Oteki diriydi... Bizimkilere ilave etmek, bizdeki nok
sanlan tamamlamak laz1md1. Bu fetihler bir g-Unde olmaz. Bu i$ devam ederken, fetih
i�in giderken biz fethedildik... Tanzimat, s1hhatli bir geli$medir. Sonradan pala ile ame
liyat yapmaya kalktik. " 1 7 Ne diinkii ve bugiinkii islamcdar tarafmdan, ne de
ulusi;u devrimcilik tarafmdan benirnsenmeyen Tanzimat reformlanm yaratan
kadronun, Merli; ii;in prototip Osmanh'yi temsil etmesi hayli ilgini;tir. Merli;'e
gore bu aydmlar Osmanh kalarak, ya da Osmanhhklanndan utanmadan, yeni
le�meye i;al�ttl<lan ii;in saygiya layikhr. Merii;'in gei; donem Osmanh'yi one 9-
ka�1 en i;ok bu donem iizerinde i;a�m�, en i;ok bu donemin eserlerlni oku
mu� olmas1yla da ai;lklanabilir. Yine de bu vurguda daha etkin olan Merli;'in
bir bakrma gei; donem Osmanh kimligmin karma�lkligi ve belirsizligi ile bogu
�an bu yenil�meci Osmanh tipiyle ozd�le�mesidir. Merli;'in temsil edebildigi
Osmanh bu boliinmii� ve aray� ii;erisinde Osmanh'drr ancak.
11et degil. bir temessiil, bir kendini bulu?. n Gorii ldiigu gibi Merle; Oryantalizmin
,;
20 Sohbetler, s. 120.
21 Bu iddia akla G. Vattimo'nun artJk Aydmlaruna'mn "kuvvetli ontolojisinin" yerini bir "zaylf ontolojiye" b1-
rakrnas1 gerektigi tart�asuu getirmektedir. Gi� Vattimo, The End of Modernity, i;ev. Jon R Synder, Oxford:
Polity Press, 1988.
22 Cemil Merit;, Magaradakiler, s. 51 . Aynca boyle bir oryantalist anlaY1¥" el�tirisi ve getirdikleri hakkmda bkz.
Victoria R. Holbrook, The Unrmdab/e Shares of l.Dve, Austin: University of Texas Press, 1994.
23 Cemil Merit;, Sosyo/oji Not/an ve Konferans/ar, s. 347.
24 "Kemal Tahir ve Cemil Meri(te 'Sahnenin �mdakiler' " , s. 1 22-1 24.
Meri\ i9n islam birl�tirici ve harekete g�rici giici.iyle onemlidir. Ona gO
re din, milleti millet yapan unsurlann ba�mda gelir. Bu tarurnda �itligin yaru
srra kard�ligin de var olmas1 gerektigini ve bu bagi dinin saglayabilecegini di.i
�i.ini.ir Meri-;. Bu gori.i� veri olarak almd1ginda ise Meri-;'in siyasal idarenin be
nimsedigi Si.inni ortodoks islam'1 tercih ettigi s0ylenebilir. Zaten ahireti hedef
leyen, mistik Sufi tarikatlanna da kar�1d1r Meri-;.
Onun Mi.isli.iman aydm modeli ibni Sina, al-Biruni veya ibni Haldun'dur.
Tasavvuf modeli ise Mevlana, lbni Arabi ya da Gazali degil, onuncu yi.izytlda
Basra'da ortaya -;1km� heterodoks Mi.isli.imanlar'dan ol�an bir bilim adamlan
ve felsefeciler grubudur, yani Ihvan-1 Safa. Felsefesiz ve tabii bilimlerden uzak
bir dini kabul edemez Meri-; "Nasslar alalla fah�hgmda muhakeme edilir. lslami
nasslar da a/ala uymak zorundad1r. lslamiyet ne alalla ne ilimle fati�abilir. Eger fati�1-
yorsa bu bizim cehaletimizdir... Muctehidin imam fark11d1r. Muctehid her du�unceye
�upheyle bakar... Du�unce daima rahats1z edicidir. "25 Bu a-;1dan baktld1ginda ise
Si.inni ortodoksinin benimsemedigi islami di.i�i.ince modellerine saygi duy
maktadir Meri-;. Gori.ildi.igu gibi onun prototip Mi.isli.imanhk modeli, ne Ernest
Gellner'in tammlad1gi erm�-;i, co�umcu halk Islam1 modeli, ne de bunun kar�1-
h olarak sunulan metinlere kokten bagh, kentli, �
ek islam modelidir. 0 akll
c1, yi.iksek ama ele�tirel bir islam onermektedir. 6
Osmanh ge911i�i modeli her ne kadar si.inni ulemanm halkla ozd�l��
oldugu organik bir toplum modelinden yola -;iksa da, Meri-;'in islam modeli bu
ulemaya yaslanmamaktadir. Mi.isli.iman Dogu kendi i-;inde de gerilimli ve par
-;ahdrr, bi.iti.in degildir.
dugunda Merlc;'in klasi.k Osmanhca'dan farkh, bir nevi yeni ses kurdugu du
yumsamr. Kisa ve uzun ciimlelerln birbirlni izlemesi ve devri.k ciimlelerin yo
gun kullamnuyla oynayarak c;ok enerjik, bir zirveye dogru hrmanan ve patla
yarak toparlanan �iirsel bir dil yara�hr. Yer yer Osmanhca bir s0zciigun kul
lanum okuyucuyu heyecanlandmr, fakat daha biiyiik bir stl<ltl<la rahatsiz eder,
yabanctla�hnr ve sarsar. Merlc;'in c;agda� Tiirkc;e'nin SlIUl'lanm gen�letmeye c;a
l�hgt kesindir ama bizim ta�mamiz ac;ismdan daha onemli olan onun dilinin
kendine di.kkat c;ekmesi ve kurmaca oldugunun �retlerini hep vermesidir. Os
manhca kelimeler ya da deyimler -ki bu deyimler s1khkla hrnak ic;erlsindedir
artik var olmayan bir diinyaya yaptlan gondennelerdir Merlc;'te. Var olamayan
ama kaybllUI\ siirekli hissedilmesi ve hahrlattlmas1 gereken bir diinyayi boyle
ce yeniden kurar Merle;. <;agda� bir Tiirk okuyucu kitlesine seslendigi gerc;egi,
Fransizca ve Osmanhca'nm etkileriyle birl�tigmde ortaya yeni-Osmanhca de
nilebilecek kurgu bir dil c;lkmaktadrr. Bu dilde ise Merlc;'in Osmanh gec;mi�ine
atfettigi biitiinliigu bulmak zordur. Gerilimli, siirekli diller, cografyalar ve za
manlar arasmda geQ,�ler yapan, gezici, kac;J.Cl bir dildir bu. Hie; de vadedilen ke
sintisiz bir Osmanh idealini hissettirmez.
32 "Muallim Naci Ozerine Cemil Meri�' e Sorular", YentS.VU.I, Sayi: 8, Kasun 1974, s. 50.
Erol Koroglu
'"Nargile ipnek' ile 'Borsa broker' Ii�' yapmak, ayn1 insanm farkl1 zamanlarda ya
pabilecegi iki farkl1 'i.$' midir, yoksa bizatihi iki Jarkl1 zaman midzr?
(:anakkale �ehitleri ile, herhangi bir 'milli ma{ta '(:anakkale Gefilmez' taktigi uy
gulayan Jutbolculann, ifinde hareket ettikleri zaman ayn1 mldzr? Ba�kasmm zamanznz
ya�ayabilir misiniz? YuzUlen derisini szrtlay1p yuriiyen Nesimf'nin zamanznz tanzyabi
lir misiniz? Bzrakalim b�kasmm zamanm1, kendi 'zamanlanmz' hak/anda ne hissedi
yorsunuz ? <;:ocuklugunuz sizin gefmi�iniz mi? Yoksa bir fOcugun kendi �imdisi
miydi? Size taviz vermeye hazmm, ilk genfliginize kadar gelebilirsiniz, o gencin zama
m - �imdi eri�kin oldugunuzu varsayarsak- sizin gefrni�iniz midir? Her zaman 'ilk kez'
a�1k olabilir misiniz? Ne zaman koptu zaman? Nerede kmld1? Alayordu da bir engel
mi pkti onune? Nerede bOIUnduk? Neden par�aland1k? Baklnca ni0n par�alar goruyo
ruz? 'A�klnlZI bu kadar uzun sure nas1l surdurdunuz?' Uzun mu? Aym sureden mi
bahsediyorsunuz? Peki bu surenin nitelitinde anla�mak zorunda m1yiz? Benim yirmi
(say1yla 20) y1l1m size ne anlatir ki? (... )" 1
hep bu gizemli zaman anlay�rm yeniden iiretseydi, ortada uzun uzad1ya tartl
�tlacak pek bir �ey kalmayacakh. Arna orada kalmaz Tanpmar; yalmkat degi.1-
dir. Edebiyahn alaru d�ma ta�an pek �ok �ey iizerine d�iiniir; fert, cemiyet,
miinevver, gi.izellik, sevgi, a�k, riiya, miizik, mimari, tarih, �ark, garp ve mede
niyet degi�ikligi gibi pek �ok kavram iizerine. Bu durum, biraz da onun ilgileri
nin �ok yonliiliigunden kaynaklarur. Tanpmar �air, romanc1 ve hikayeci oldugu
gibi, edebiyat ele�tirmeni ve tarih�i, deneme yazan, miizik ve gi.izel sanatlar
dan anlayan bir estettir de. bte yandan, Tanpmar'm ilgi alanlan birbirinden ko
puk, ayn ayn akan nehirler de degildir. 0, bir alandan digerine ge�erken bag
lanttlar kunnaya, ya�ad1gi hayah daha zengin bir bi9mde anlamaya ve a�a
maya �al�u. Tiim eserlerinde bir biitiinliigun pe�indedir: ''Yekpare zaman"m
ve onun ortaya �Ikaracag1 "i� insan"m.
Tan pmar'm bu biitiinliik aray1�ma, yine onun yazd1g1 bir makaleden,
"Tenkit Ihtiyac1"ndan4 yola �1karak bakahm. Tanpmar bu yaz1sma tenkit ve
miinekkit kavramlanrun edebiyatmuzdaki goriiniimlerini a�Iklayarak ba�lar ve
kendi ideal miinekkit tanurunm izini surer. Bizde Tanpmar'm arzulad1gi mii
nekkit yoktur, �kii nesiller arasmda bir devamsizhk soz konusudur:
"Ve her nesil ba�l1 ba�madzr, yalmzdzr, maziden kendisine hi�bir �ey kalmadan
san'ata girer. Silinmi� tahta ustunde kendi manali veya manastz edebiyatmt yapar.
Halbuki hakikatte bi:iyle bir �ey olamaz. Hakikatte her memlekette oldugu gibi bizde de
her yeni eserin muspet veya menfl, kendisinden evvel gelenlerle bir y1gm munasebeti,
alakasz vardzr. (...) Hayatta her �eyde oldugu gibi san'atta da 'devam' denen bir
kudret vardrr. Bu fizyoloji oldugu gibi cemiyet hayatmda da fikir hayatmda da esastzr.
Benim yoklugundan bahsettigun miinekkit, bu devam1 sabnyla arayacak mii
nekkittir. "S
4 Ahmet Harndi Tanpmar, "Tenkit ihtiyaa", Edebiyat Qzerine Mnkaleler, haz. Zeynep Kerman (istanbul: Milli Egi
tiin Ba�kanhg1 Devlet Kitaplan, 1969): s. 62-64.
5 Ahmet Hamdi Tanpmar, a.g.m., s. 63, (Vurgulamalar bana ail)
6 C>guz Demiralp, Kutup Noktasz: Ahmel Hamdi Tanpmar'm Yaprtr Qzerine El�tirel Bir Drneme (istanbul: Yap1 Kre
di Yaymlan, 1993), s. 61 .
"Cemiyet fikri �e kan$mca leader trajedisi azalir. <;unlcU cemiyet ifin Jertte oldugu
gibi oliim yoktur. Orada siireklilik vardrr. Zincir ebedilik boyunca uzamp gider. Par
fa parfa olsa bile bir sonraki, kendinden once geleni tamamlar. Cemiyet hayah, toplu
luk ifin oldugu gibi, fert ifin de oliim dii$iincesini yener. <;unlcU kurdugu degerler zin
cirinde oliimiin de bir yeri vardir. Fert ifin bir biti$, bir son olan oliim, fOk defa cemi
yette bir ba$langiftir. Hakiki fert ifin oliim hifliktir. Hifligin vasft olmaz. Kahramanca
veya ona benzer herhangi bir vasft olan oliim, artzk hiflik olmaktan pkar ve yeni bir
$ekle biiriinmii$ bir varlik olur. Bu yeni varlik fikri, $ahsa ait olandan cemiyete dogru
yiikseldikfe, dogrudan dogruya alakali $ahzslann - dost, ana, baba, karde$, sevgili, evlat
- hatzrasmdan cemiyetin hatzrasma gittikfe saglamlaw. Yani fert,ferdi hayatmdan ay
nldzkfa cemiyet onu devam ettirir. Bu ayrzl1$, $ahsiyete ait hususiliklerin inkarz degil,
aksine, bu hususiliklerin deger kazanmas1d1r. Tarihinin manalandzgt yer, bu hatzralarla
topluluk $Uurunu devam ettirmesidir. Tarih, sanat eserleri, gelenekler, hepsi cemiyetin
si.ireklilik �uurudur.
(. .. ) 'Ta ha$ra kadar' sozii, apktan afzga o gun ifin yazilm1$ eski kasidelerde bile en
fOk gefen tabirlerdendir. Ha$ra kadar, yani ebedilik boyunca... Ebedilik boyunca ya
�ayacak olan fertler, hatta nesiller degil, cemiyettir. Kaderin ve zamanm kar$1smda
ancak cemiyet ve onun tarihi varlzgi olan milliyet durur. "7
"Bizi sadece yaptzgtmzz i$lerden degil, onlarm h1z aldzklarz prensiplerden de $iiphe
ettiren, miihim ve hayati meselelerimiz yerine bir $aka denebilecek kadar hafif $eylerle
ugra$hran, yahut bu miihim ve hayati meselelerin mahiyetini degi$tirip bir $aka haline
getiren bu buhramn sebebi, bir medeniyetten obiiriine gefmemizin getirdigi ikilik
tir.( .. .) Bu ikilik, evvela umumi hayatta ba$laml$, sonra cemiyetimizi zihniyet itibariyle
ikiye ay1rm1$, nihayet ameliyesini derinle$tirerek ve degi$tirerek Jerd olarak da ifimize
yerle$mi$tir. "8
"(. .. ) Bugiin umumi hayat1m1zda herhangi ki:ikten bir ameliyeyi yapabilmek ifin
laz1m gelen �artlardan adeta mahrum gibiyiz. Bizi degi�tirecek �eylere kar�1 ne bir mu
kavemet gosterebiliyoruz, ne de ona tamamiyle teslim olabiliyoruz. Sanki varlik ve tarih
cevherimizi kaybetmi�iz; bir kiymet buhram ifindeyiz. Hifbirini bUyiik manasmda ken
dimize ilave etmeden her �eyi kabul ediyor; ve her kabul ettigimizi zihnimizin bir ki:i�e
sinde adeta kilit altmda sald1yoruz.
Bir medeniyet bir butundur. Mi.iesseseleri ve kiymet hukUmleriyle beraber inki�af
eder. Onlan lUzumsuz bulmaz, �uphe de etmez.(...) Umumi hayat degi�tikfe, medeniyet
de muesseseleriyle ve kiymet hukUmleriyle de�ir. Bazen bunlann bir kismm1 tasftye
eder. Fakat butun bu degi�iklikler insanla beraber olur. Kufi.ik, bUyiik buhranlar, anla
�mamazl1klar, huzursuzluklar, Slfrayi� devirlerinde ihtilaller, teknik terakkiler, ke�if
veya tabii inki�aflar bu tasftyeleri yapar. Garp'ta OrlafJlg insam, ronesans insam, ma
kine sanayii devrinin insam, bugiinun insam medeniyetiyle, mi.iesseseleriyle beraber te
�ekkUl etmi� �e' nf ve tarihi vakialard1r. "9
c
Tanpmar bu siireklilik ve biitiinliigun yitiril�ini Tanzimat sonrasma bag-
lar. Tanzimat'la birlikte hi�bir �y yaptlm� degildir. Fakat bunlarm, k�k-
larm birbirini tamamlamas1 bi�iminde degil, eksikliklerin, tarihsel ko�ullarm
zorlamas1yla ol�tugunu vurgular. Tanzimat sonras1 toplum ya�mmda ikilik
ve onun neden oldugu k�ku ka'lffitlmazdrr. K�ku ve kararsizhgt omekleye
rek ilerleyen Tanpmar sonuca �yle ula�rr:
"Muhakkak olan bir tarlif varsa, eskinin, hemen yamba�1m1zda, bazan bir mazlum,
bazan kaybedilmi§ bir cennet, ruh bUtUnlUgumuzu saklayan bir hazine gibi durmas1,
en ufak sarsmtida serab panlt1lanyla anumuzde afilmas1, bizi kendisine fagirmas1, bu
nu yapmad1gi zamanlarda da, hayahmizdan bizi �uphe ettirmesidir. Tereddut ve bir ne
vi vicdan azabi ... (Bize akseden fehresiyle yanl1� yapma korkusu)
Bunlar �uphesiz ba�langtf noktaland1r. Ve her ba�langtf noktas1 gibi yiizlerce kil1-
ga girerek hayahm1za tesir ediyor, nesiller boyunca bir tUrlU insam ve cemiyetimizi ge
rektigi gi�i duzenlememize engel oluyorlar. Bir neslin halledecegi davalan nesilden ne-
9 A.g.m., s. 25-26.
10 A.g.m., s. 26. (Vurgulama bana ait)
sile havale eden, en basit meseleleri bir turlU atlanamayan e�lcler halinde getiren, kendi
hareketlerimizin neticelerini bize o kadar yabanci ktlrk altrnda gosteren, hulasa bize oz
bir hayat yerine, srrasrna gore on, on be�, yirmi yd, bazen daha fazla suren tecriibe dev
releri ya�tan hep bu medeniyet degi�tirmesidir. "1 1
BATILILA!1MAYLA BA!lLAYAN
Osmanh imparatorlugu'nun gerilemeye ba�lamas1yla birlikte, ozellikle sa
ray ve devlet adamlan kan kaybrm durdurma yollanm Batt uygarhgmda ara
maya ba�la�lard1. Gel gor ki, derde deva olmas1 amacryla denenen her yeni
lik geleneksel ya�amda bir yara ac;iyordu. Battya yonel�in ilk anlanndan, daha
yenic;eriligm ilgas1 ve hatta Lale Devri'nden itibaren bu durum gec;erliydi. Tan
pmar'm dey�iyle "devam zincirinde" kmlmalar ol�uyordu. 0 zamanlardan
ba�layarak gorillen muhafazakar-Battcr a�mas1 bir tiirlii c;oziilrneden devam
etti. Bu kavga srrasmda iki referans noktas1 onemlerini muhafaza ettiler. Bun
lardan birincisi Batmm teknolojik, ekonomik ac;ilardan iistiinliigii idi.
Muhafazakarlar da Bahhla�mac1lar da bu noktada hemfikirdi. Yalmz
muhafazakarlar Battdan kendi biinyemize uygun olaru ahp, gerisini brrakmay1
savunurlarken, digerleri Battnm yekpare bic;imde kabuliinii istiyorlard1. ikinci
bir nokta ise, Tiirk tarihinin konumu idi. Yani gec;m�in ne yapdacagi meselesi.
Bu meselenin ele alm�1 da iki kutupluydu. Bir grup g�i "altm c;ag" olarak
alrr ve bugiinii ona dayanarak el�tirirken, digeri gec;�in "kotilliigunii" soz
konusu ediyordu.
Burada biraz durmak gerekiyor. <;unkii bu noktada �in ic;ine tarih kavra
m1 ka�1yor. <;aglar boyunca zaman kavrarru ve zaman olc;me bic;imleri degi�ir
ken, tarih anla�1 da de�mekteydi. Yani yinninci yiizyd insanrmn tarihi kav
rayi�1yla, diyelim 15. yiizytl Osmanh insanmm tarihi kavra�1 ayru degildi. Os
manh tarihc;iligi "vakaniivislik" bic;imindedir. Olaylar siras1yla ve tiim aynntt
lanyla anlatilir, fakat bunlar arasmda �kiler kurulmaya ve bu olaylar yorum
lanarak baz1 sonuc;lara vanlmaya c;a�tlmaz. Aslmda Avrupa tarihc;iligmin du
rumu da 18. yiizyda kadar pek farkl1 degildir. 18. yiizytlda, Aydmlanma dii
�iincesinin etkisiyle modem anlamda tarih anla�1 dogmaya, tarih zamansal
la�maya ba�lar.
1 1 A.g.m., s. 30.
"Bu suref ifinde 'gelenekselci' reform taraftan aydmlann savundugu ideolojik ko
num nedir? Savunulan konuma gore, Avrupa olgunluga eri�mi� olmaktan u:zak, sonra
dan gorme bir kUlturii simgelemektedir. BugiinkU giicunu <;in, Hint ve Islam gibi eski
kUlturlerin gefm� zenginliklerinden aldigz ilhama borfludur. Bu eski ve degerli kUltur
ler gefmi�te belli bir bilim birikimi saglad1ktan sonra, bu birikimi bilinfli bir tercih ile
�arak kUlturii insan ruhunun sonsuz zenginliklerine yoneltebilmeyi ba�rmi�lardir.
Bu taplumlann bugiinkU du�mu� olduklan durum teknolojik gerilikten degil, tarihsel
felaketler sonucu manevi bir d�u�un sonucunda ortaya f1km1�tir. 0 halde onemli olan
siyasal ve askeri reJormlardan fOk bir ahlak reformudur. Ne var ki, onemsiz birkaf istis
na d1�1nda, Avrupa teknolojisi di�lanmamaktadir. Butun kUlturel u:zantilardan annd1-
nld1gz surece, bu teknolojinin ithali onemli, hatta gerekli goriilmektedir. Bu baki� aps1
ister istemez ciddi bir ikilemi dogurmaktadir. Bir yanda gelenekselci iilfUler ifinde
amaa belirleyen siyaset ve ahlak boyutu, ate yanda salt bir araf olarak bakilan Bah tek
nolojisi". n
nen bir aydmlar toplulugu ol�maya ba�lar. Laroui bu kesim ic;inde de iki fark
h grup saptar: Yabanc1 dil bilen, Avrupa'ya gitm� (asimile olm�) aydmlar ile
Bah bilgisini kendi dilindeki �evirilerden ogrenen (geleneksel kokenli) aydm
lar. Asimile aydm - ki bizim modem edebiyatumzdaki "ziippe" tipinin �1�
noktas1d1r -, Avrupa kiiltiirin
i iin yahtilm1� yonlerini kendi geleneksel kiiltiirii
ne par�a par�a yamamaya �a�irken, geleneksel aydm, geleneksel sistemi Bah
ile ka�Ila�hrarak kendi i�inde tutarh yeni bir yap1 olu�turmaya �al�ir.14 Sonu�
ta bu ikisi arasmdaki fark ton farlodir ve liberal aydmlar, gelenekseki aydmla
nn z1ddma tamam1yla Bahya yonelinmesi zorunlulugunu vurgularlar.
"[Liberal aydm], toplumun gepni�ini sert bir �ekilde yargilamaya gefti. Bu toplu
mun ba�ans1zl1gi 'Dogu Despotizmi'ne yi4klendi. Avrupa medeniyetinin materyalist
oldugu �eklindeki geni� olfUde kabul goren gora�e verdigi cevabmda, insan emegini
makineyle degi�tiren bir medeniyetin, makinenin rekabetinden korkan bir medeniyetten
daha manevi oldugu kar�1l1gzm verdi. "15
14 A.g.m., s. 1 9.
1 5 Abdullah Laroui, a.g.e., s. 144.
Mustafa $ekip Tum;, Yahya Kemal, Ahmet Ha�im, Abd\Wlak $inasi Hisar,
gen-; Ahmet Hamdi Tanpmar ve daha bir-;ok ayduu -;evresinde toplayan Der
gah dergisi al�� gelenekseki tavn a�an, daha ara�hnc1 bir yakla�rm geli�tir
meye -;ah�rr. 17 Tanpmar'm zaman anla�1, tarihi bir siireklilik olarak gormeye
-;ah�an ve "siireklilik i-;inde degi�im, degi�im i-rinde siirekliligi" savunan bu
-;evrede, ozellikle hocas1 Yahya Kemal Beyath'run etkisi alhnda ge�ecektir.
16 Hilmi Ziya lrlken, Turtiye'de <;ag� D�unce Tarihi, 4. bs. (istanbul: lrlken Yaymlan, 1994), s. 375-376.
1 7 Necmi Zeka, "Habrlama ve Tarih", Deft,,,., s. 1 (1987): 12.
18 Bu ifadenin iiykiisii, Yahya Kemal'in ya�digi diinemdeki konumu a�15mdan iinemlidir:
"Bir gtin Ziya GOkalp, onun Osmanl.i tarih ve kiiltiirlerine d�kiinliigiinii ima ederek 'u beyti sCiyler: Hanibisin
harabatf degilsin/Gazun pulzidedir ati degilsin. Yahya Kemal ise 'irtical dedikleri nadir tesadiiliin sevkiyle' '6yle
cevap verir: Ne hardbi ne harabatiyim/Kolcii mdzide a/an dtiyim." Be,ir Ayvazoglu, Yahya Knnal: Eve Donen Adam,
2. bs. (istanbul: btiiken Ne¢yat, 1995), s. 71 .
zemeyi, yani dill aramaktadrr. Onun �iir i� elve�li buldugu dil, Bah etkisiyle
yoktan varedilen bir dil degil, Tiirkliigun Anadolu'ya �inden itibaren ya�
mm tiim alanlarmda siiregelen dildir.
"Yahya Kemal, 'eskiye dogtu zihni gidi?inde' gefmi?ten, ozellikle de gefm�in ?i
irinde 'edebi' sayd1gt, degcymeyen degerleri edinmeyi ongormektedir. Bunlann b�mda
da TUr�e gelmektedir. Evde, sokakta konu?ulan Tiir�e. 'Gefdi Galip Dede candan ya
hu', 'Goklere aplmasun eller ki damanmdadir', 'Bugiln �1m ki yar aglar benimfiin',
'Atlanm hatlra geldi�e gillii?diiklerimiz' dizelerini, 'eski edada' olsalar bile bu Tii r�e
nin iiriinii saymaktad1r. $iirinde hep bu sesi arayacak ve bulacaktir. " 19
"Yahya Kemal, milli muhayyilenin gepni�ine, yani TUrk tarihine hep bu imtidad
ve hayat hamlesi apsmdan ya�caktir. Beyatl1 irin tarih bireysel bir �ey degil, "ano
nim ve kollektif' bir surertir. "Yahya Kemal'in �iirinde Osmanl1 tarihinin zaferleri, as
keri ve medeni menkabeleri, meydana geldikleri, devrine ait olduklan hukiimdara atfe
dilmeyen, onlardan bahsedilmeden, onlar d1�mda, kollektif bir oze icra olunarak i�len
mi§tir. "22
Yahya Kemal ii;in, Tiirk tarihinde ger�ekl�en ya�am ahluru anlan onemli
dir: 1071 Malazgirt Sava�1, istanbul'un fethi, Yavuz Sultan Selim'in ba�anlan,
Lale Devri ve gelinen son noktada Tiirk Kurtul� Sava�1. Bunlar Tilrk kiiltii.rii
niin devam:uu saglayan ablun anlandrr.
Beyath'da, tarihte ya�nan attlrmlarla siiregelen Turk kill tii.rin
i iin cisimle�
tigi cografya istanbul' dur. "istanbul, ge�mi� zamanm zafer ve yenilgilerinin
�a�rmlanna a�tk semt ve insan adlanyla, yapilanyla, dogas1yla bir sureklilik
olarak tasanmlanmaktadir. Bir germi�e sahip oldugu vurgulanmaktad1r elbet,
ama ya�anan, ya�and1g1 i�in de bir anlamda olumlanan bir �imdinin i�inden
alrmlanan bu ge�i�e bir gelecek boyutu da kazandmlmak istenmektedir. Ken
ti, ge�mi�/�imdi/gelecek momentlerinde yeniden kurmak istemektedir Yahya
Kemal ( ... )" 23
Ge��in �imdi ve gelecekle baglanbb olarak siiregelmesi onemli bir nok
ta. <;unkii bu ii�lii baglanh Yahya Kemal'i dipsiz bir nostaljiye, maziperestligin
agma dii�mekten koruyor, G�mi�, �imdiye ve gelecege olan olumlu etkisi bag
lammda vardrr, bugiinii zenginl�tirdigi siirece arumsanmaya degerdir:
"Turk Istanbul adl1 konferansmda, gefmi�i bir kiitle halinde, oldugu gibi sevme
nin yanl1�l1gi iistiinde durur. Bizi gepni§e baglayan onun giizellikleridir. Nas1l ya�1-
gim1z zaman kesitinde, firkinliklere, aksakl1klara, bozukluklara kar�1 bir tav1r almak zo
runday1z. Bu, gelecek ifin de boyledir.
Eski medeniyetimizi yaratan TUrkliik, Dogu medeniyeti irinde y�ad1gt irin, onun
manevi havas1yla, ahlak ve mua�eret kaideleriyle, hayat �rtlanyla lcu�tilm1�ti. $imdi
ise Bah medeniyetinin havas1 hakimdir. 0 halde, ona gore bir y�ma uslubu, bir mes
ken, bir semt, bir �ehir yaratmak mecburiyetindedir. Eger TUrkluk milli �uuruna sahip
olursa, hayat ve varl1k manzaras1 ba�ka uslupta, fakat yine milli ve eskisi gibi guzel ola
cakhr. Bu bir kopu� degil, hakiki manas1yla bir imtidad'd1r. Eski medeniyetimiz, kendi
�rtlan irinde e�siz bir mukemmeliyete ermi�ti. Bugiinun �artlan ifinde, gepni�i tek
rarlamak, mesela Siileymaniye'nin bir benzerini in�a etmeye kalki�mak, manas1zd1r.
Esasen Siileymaniye'yi yaratan �rtlar bugiin mevcut olmad1gi irin onun eri�tigi mu
kemmeliyete eri�mek de mumkiin degildir. Boyle bir te�ebbus geli�meyi ve degi�meyi in
kar manas1 ta�1r. "24
22 Omer Faruk Akiin, "Osmanh Tarihi �JSmda Yahya Kemal'in �iiri," O/Umunun 25. Y1/mda Yahya Kemal Be
yat/1 (Tiirk Kiil hiriinii Ar�brma Enstihisii Yaymlan, 1983), 77'den almblayan Ahmet Oktay, a.g.e., s. 416.
23 Ahinet Oktay, a.g.e., s. 41S-419
24 �ir Ayvazoglu, a.g.e, s. 73-74.
"Gerfeklige neden kar�1 playor Hisar? $ayle diyelim, b�langif olarak Cumhuri
yet ideolojisinin giri�tigi, gepni� ile gi:ibek batzm koparmak i�lemine kar�1 pla� bu. Ba
tiya i:iykUnme, imrenme di:ineminde unutulmasm, istiyor, Osmanl1 uygarl1gmm fosfor
gibi parlay1�1, son y1llarmda, Bogazifi'nde. Sonradan gi:irme kentsoylular1m1za kar�1 bir
ki:iklii, aksoylu, bence, ince lstanbul soylu bir roren pkarmak fabasmda. "25
Hisar, �imdinin insanma kar�1 Tanzimat'la ortaya c;Ikan bir istanbul efendi
si tipini yiiceltir, gec;mi�i hahrlay�1ru bunun c;evresinde in�a eder. Benzer bir
durum Yakup Kadri Karaosmanoglu'nda da vard1r.
A. �inasi Hisar masaldaki kahraman gibi "Ai;tl Susam!" der ve tiim zengin
liklerin kaynagi olan ge\Illi�inin kaptlamu ai;ar. Bu gei;mi�ten arurnsad1gt �eyle
ri bir masal tad1yla kagtda doker. Hisar ym:arak anlatan bir i;e�it anonim hikaye
anlahc1S1drr. Yaphgt �' yani roman, am, ozya�amoykiisii yazmak modem bir
ugra�ken, bunu yap� bii;imi anonim halk hikayelerini anlatanlann yapllg1 bi
i;imde, yani ge�enekseldir. Hisar'm yaphg1 �ey yazmaktan i;ok, kendini ada
makhr: Edebiyata, yazd1gt esere, ya�ad1g1 gei;mi�e ve orada kalan her �eye
adarunak. Tarihsel bir ba� degildir onunkisi. Gci;m�te olan bitenleri �imdiki
d urumdan yola i;1karak yorumlamaz. Sadece aktarrr. Oysa gordiik ki, Yahya
Kemal'in yaphgt, eserinin ii; diinyas1yla d�ardaki diinyay1 uyumlu hale getir
meye i;ah�makhr. Gei;mi�e getirdigi yorumla �imdinin �iirini yazar. Halbuki
Hisar'm eserinde tek bir zaman kipi vardrr: Gei;� zaman.
27 Abdillhak �inasi Hisar, Bofazifi Mehtap/Dn, Cistanbul: Varlik Yaymevi, 1967), s. 276-280.
"Bir zamanlar bug-Un bifim adm1 verdigimiz, tutkuyla arad1gim1z ve sanatsal ya
ratmm soguk heyecanlanyla hayatin ak1�mdan fekip pkartmaya fal1�tigim1z �ey, in
sanlann ifine dogan �lerin dogall1kla dile getirili�inden ibaretti; bogulmam1� bir pg
l1k, bir firpm1� anmm dogrudan dile getirili�i. l�te o zamanlar bifimin dogas1 haklanda
sorular sorulmazd1. Bifim, maddeden ya da hayattan ayn tutulmaz, bifimin Jarkl1 bir
hayati oldugu du�unUlmezdi. Bipm, birbirine yabanc1 olmayan iki ruhu bir araya geti
ren, �air ile okuru birbirine ula�tiran en kisa, en dalays1z yoldu. "31
"Dyle samyorum ki, ne maziyi sevmek, ne Garb'1 tammak ve ona hayran olmak bi
zim ifin kafi degildir. Mazi nihayet gefrni� bir zamand1r, bizde, ancak, kendisine ifi
mizden bir �eyler katarak haklayla y�yabilir. Biz ise 'Bug-Un bile' degiliz; yanmz. Her
neslin as1l vazifesi kendi i:itesinde gelecek ifin olam haz1rlarken ba�lar. Bizim ifin asil
yapilmas1 laz1m gelen, memlekette yeni hayat �ekilleri yaratmaktir. Biz $ark'a veya
Garb'a ancak birbirinden ayn iki kaynagtm1z gibi bakabiliriz. Her ikisi de bizde ve ge
ni� bir �ekilde vard1r; yani realitelerimizin ifindedirler. Fakat onlann mevcudiyeti ken
di b�lanna bir deger olamaz ve sadece bOyle olmas1 bizi, kendi hayatim1zda, kendimiz
ipn kendimize mahsus bir hayati, gen� ve �umullu bir terkibi yaratmaya davet eder.
lfimizdeki ka�ma ve kar�1�tirmanm verimli olmas1 ipn bu hayati, bu terkibi do-
31 Lukacs'tan aktaran Nurdan Gilrbilek, ''P�� Zamarun �11\da", Defter, s. 1 (1987): 90.
Hisar'mkinden c;ok farkh bir bak1�la kar�1 kar�1yayiz. Tanpmar'm asd ilgisi
�imdide siiren, "oniimi.izde duran" ya�ama yoneliktir. Gec;m� nostaljik tonlar
ic;eren bir bic;imde amrnsarur, fakat bu amrnsamamn astl hedefi �imdiye ula�
makhr:
"Eski Istanbul bayramlan rok ba�ka tUrlU idi. Bayram sabahi giine� bile ba�ka tiir
lU, adeta ruhani dogardi. <;:unkU eski hayatimizda takvim semavi bir �eydi. �ehir, daha
birkar giin onceden bayrama hazirlamrdi. Eger gelen �eker bayrami ise bu, sadece bay
ram yerlerinin hazirlanmasmdan ibaret kalir, Ramazamn hususi hayati, �enlikleri bir
denbire bayrama revrilirdi. Dolaplanyle, atli kanncalanyle, giimu� kirbarli rerkes eger
li pml pml atlanyle, bin tUrlU surprizleriyle bayram yerleri �ehre giindelik hayatindan
rok ba�ka, rok renkli bir goriinu� verirdi. <;ocuk bu giinlerin tek hakimiydi. Bu gordu
gum bayramla eski bayramlann hi( alakasi yolctu.
Son atli kanncay1 Kadirga meydanmda birkar yil evvel gormu�tiim. <;ocuklugu
muzun bu eski dostlan ne kadar yipranmi�, nasil birare �eyler olmu�tu! Attn kulaklan
du�mu�, iki ayagi kinlmi�ti. Zurafa butiin zarifligini kaybetmi�, uzun boynu adeta ip
gibi incelmi�ti. Hepsi de zaman mahzeninde bir nevi cuzzama tutulm� gibi zavalli ve
halsizdiler. Uzalctan bana:
'-Ya, i�te bi:iyleyiz, bir riiyadan arta kalmanm sonu budur... ' der gibi bakiyorlardi.
Gozlerimi etraflanndaki kalabal1ga (evirdim: Onlar da bir riiyadan arta kalmi� parrala
ra benziyorlardi.
Hayir, lstanbul'a yeni hayat, yeni bayram, yeni eglence �ekli, yeni zaman laz1m.
Istanbul artik bundan bi:iyle ekmegini rali�rak kazanan bir �ehirdir. Her �i ona gore
duzenlenmelidir. "33
Tanpmar, hpkI Yahya Kemal gibi, sanahyla, toplurn ve killtiiriin ya�am attlmu
m geri;ekle�tirmeye c;ah�ir. bte yandan, Tanpmar'm Yahya Kemal'den aynld1gi
noktalar da yok degildir. Beyath ozgiin iislubuyla, panlbh bir tarihin destamm
yazar; tek olanla yani b1reyle degil, \Ogul olanla, yani toplumla ugra�1r. Toplu
mun tarihini ammsar. Onun �iirinde biitiin bir kiiltiir uyum i\inde, tek bir sesle
konu�ur.
Oysa Tanpmar'm poetikasmm merkezinde ikili bir yap1 goriiliiyor. Ya�a
m1mtzm boliinm�liigunii yans1br bir bi\imde, birey ve toplum kar�1hkh bakt
�ll'1.ar. Tanpmar, ozellikle �iirlerinde bireysel olanla ilgildir; diizyaztlarmda ise
toplumun on planda oldugu soylenebilir. Bu ikiligin varhgi eserlerinde her za
man mevcuttur. Buna geri donecegiz, fakat oncelikle siireklilikle ilgili �u sapta
maya goz atahm:
"Bir �eyin surmesi o �eyin bitmemesi demektir. Oyleyse degi�imde degi�meyen bir
merkez bulunmaktad1r. Sureklilik du�uncesi iki boyutludur: Sureklilik hem diakronik
hem de senkroniktir. Hem zaman i�inde surmesi gereken ozdur, hem de belirli bir za
man kesiminde biitun kUlturel yap1y1 bipmlendiren, tUrde� kilan soluktur. Bu da Ah
met Hamdi'nin kUlturden anlad1gr dogay1 kendine uydurma, 'maddeye' kendi 'ruhunu'
ge�irme savmm bir sonucudur. Kavramsal duzlemde Ahmet Hamdi i�in, tutarl1 kUltur
bu senkronik butiinlUgu saglam1� kUlturdur. Osmanl1 kUlturiinun en onemli niteligi
ger�ekle�ir boylece, ' hayat bir ve bUtun olur'"35
"Oteden beri royanm ikinci bir 1tayrtt oldugu siiyleniyor. '/� i�e iki oda gibi, uya
mk hayat ile riiya hali yan yana' dururlar. (... ) lnsan yapili§mm bu iki hali birbirini ta
mamlayan bir zit te�kil eder. Tamamlarlar: <;unkU kozmik nizamm ta kendisi olan ritm
ancak bu z1tlikla kabildir. Z1thrlar: <;unkU ayn ayn kaynaklardan gelirler.
Uyamk hayat giine�in adma siiylenmi� bir kasidedir; hareket, ihsaslann verimleri,
du�unce, mantikl1 tedai, devam, ibda, de�me hep oradadir.
Uyku ve roya, gecenin yani kendisini ilgadan ho�lanan bir tamaml1grn �ocuklan
dir; unutmalar, ani hatirlamalar, sukim ve e�yaya temessUl, maddenin mutavaatktir ha
yahna i�tirak onun tils1ml1 mmhkasmda kabildir. Gune� kamm1zda do�tigi i�in ya�r
ve hareket ederiz. Geceyi ve onun nizamm1 kendimizde buldugumuz ipn uyuruz. Gece
bizde konu�tugu i�in roya gorUrUZ. "36
35 Oguz Demiralp, Kutup Noktas1, s. 93-94.
36 Tanpmar, "�iir ve Riiya- I," Edebiyat Ozerine Makaleler, s. 1 6.
"Benligi, kiikU ve yapragi birbirinin aynz bir agaf, kozmik bir sarma�zk olm� z.a
manrn Uf bu'dunda yilzuyor. Onun ifin mazi, hal, istikbal bir hatirad1r. Bizz.at kendisi,
binlerce varlzgin, sayzs1z varlzklann terkibini nabzzyla idare ediyor. (. ..)
Zaman mefhumu arhk onun ifin yolctur. Saniyeler bu giilgeler aleminde ebediyet
kadar uzundur yahut daha iyisi, mahbus ve munfail yarahczsz oldugu bu dunyada her
tasavvur kendi ba�zna bir andzr. "37
Tanpmar'm ii; insam "giindiiz" ya�amma ait nesne, kiiltii r, madde odakla
nm, "gece" ya�amma ait ozne, doga, ruh odaklanyla biitiinleyen bir idealdir.
bte yandan Tanpmar, bu idealin geri;ekte var olmayan, fakat var edilmek i.;in
miicadele edilmesi gereken bir �ey oldugunu bilir. �iirlerinde bu ideali seslen
dirirken (Ne ifindeyim zamanrn/ Ne de busbutun dz�mda/ Yekpare, geni� bir anrn/
Parfalanmaz a/a�rnda) dii�iinsel yazilannda bunun gerekliligmi ve yollarm1 tarh
�1r. Kurmaca eserlerine ise bu biitiinliigun aram�1 hakim olur. Tanpmar'm tari
he bak1�mda, tarihsel olanla evrensel olanm birl�tirilme i;abas1 goriilecektir.
Osmanh'y1 bu biitiinliigun ideal omegi olarak yorumlar.
Bu durumda, Tanpmar'm Yahya Kemal'den ne farkt kahyor? ikisi de Os
manh kiiltiiriinde cisimle�en uyumlu si.irekliligi ararmyorlar m1, o zaman? Ro
manc1 Orhan Pamuk, bunun boyle olduguna inanmakta. Tanpmar'm moder
nist bir romanc1 say1hp sayilamayacagm1 tart1�hgi bir kon�masmda, Ahmet
Hamdi'yi cemaate agirhk veren bir yazar olarak degerlendirir. Pamuk, Bahh
modernist yazarlann cemaatten aynldlklanru, topluma kafa tutan bireyler ol
duklanm vurgulayarak, Tanpmar'm romanlarmda hep bir ''biz"in pe�inde ko
�uldugunu s0yler.
"Yazzs1yla topluma kar�z bir tutuma girmeyen, topluma hizmet eden, karma�zk bir
metin uretmek yerine, toplumun butUn sorunlannm zenginligini tarif etmeyi, yani
muzeyi tanf etmeyi iin plana alan bir hizmet adamz kimligiyle kar�zmzz.a playor. Hiz
met adam1 kimligi ise, modernizmin temel tutumlanndan, temel davram�lanndan, mo
dernist metinleri ureten ahlaka, tutuma uyan bir � degil. Ahmet Hamdi Tanpznar'z,
esrardan kafayz bulmu�, dagitmz� ve herkese ofkeyle siiven ve yanan bir adam olarak du
�unemiyoruz. (... ); Ahmet Hamdi Tanp1nar'z gii nah fikriyle haw ne�ir olmu�, �eytanla
i�birligi yapan bir insan olarak du�unemiyoruz. "38
dernizm konumu a<;ismdan ele almd1gmda, Tanpmar'm farkh bir goriiniim ser
gileyecegi a<;tkhr. Tanpmar'm durumu bizim kiilti.iriimiize ozgiidiir; Batilila�
manm yarathgt boliinm�liigu �ler. Bu anlamda ne Hisar gibi ge<;m�in mii
kemmelligine s1gmmakta ne de ona biisbiitiin srrt <;evirmektedir. Orhan Pamuk
da bunun farkmdadir ve Tanpmar'm oneminin buradan kaynakland1gm1 vur
gular:
"!lei dunya arasmda karars1z kalan, ama pu karars1zl1gz bir usluba �evirerek, ka
rarl1l1kla benimseyen Tanpmar, aslmda y�ad1gz �evre ve bu �evrenin imkdnlan konu
sunda �agda�lannm �ogundan daha akzll1 ve kararl1 davranm1�tzr. !lei dunyanm aras1-
na kendini yerle�tirerek, her ilei dunyadan se�meli bir �eleilde yararlanabilmi�tir. "39
"Merkez Efendi hayatta iken olsa olsa onun bir �i olabilirdim. Yahut da on
lardan yolum aynlzr, mucadele eder, veya sadece lakayt kalzrd1m. $imdi ise onu ve em
salini ba�ka bir gi:izle gi:irtiyorum. Hepsi idealin serhaddinde susmu� bu insanlann hik
metinde kaybolmu� bir dunyayi ariyorum. lstedigime onlarla eri�emeyince �iire, yaziya
39 Orban Pamuk, a.g.m., 45.
40 Ahmet Oktay, "Tanpmar: Bir Tereddiitiin Adilll\l," Defter, s. 23 ( 1 995): 50
4 1 A.g.m., s. 54
Goriiliiyor ki, Ahmet Hamdi Tanpmar'm gelenegi yeniden in�a ehne c;aba
smm odagmda Osmanh'nm kiiltiiri,i yani dini ya�a� bic;imi, mi.izigi, mimarisi,
dili ve edebiyah yer almaktadrr. Omek olarak onun miizige yakla�11mm alalrm:
"Musiki daima olu� halindedir. Zaman gibi ve onun nizamzyle kendi kendisini yi
yerek buyur, kendinde dogar ve kendinde kaybolur. ( .. .) Musiki giydirilmi� zamandzr.
Diger san'atlann hemen hepsinde tabiattan bir �ey var. Musiki sadece alzr, zaman gibi
onu da her �eyle durdurabilirsiniz. Maddesizdir, sesten yani heyecanlann en iptidai
i�aretinden yapzlmz�tzr. Onun ifin daima iptidaidir. Du�unceyi degil, nabz1 idare eder.
Bir kUlturnn musiki anlayz�z, zekdsmm zamana en yuksek tasarruf �eldi, yani kudretini
harcamak tarzzd1r. Onun ifindir ki, degi�mesi fOk giiftur. "43
Ahmet Ha�im
tidai ve hatah bir saatti, fakat bu saat, hahrahn kudsi saatiydi. Zevali saatin
adat ve rnuarnelatirn1zda kabuhi ve ezani saatin geri safa dii�iip carnilere, tiir
belere ve rnuvakkithanelere buaktlnu� rnetn'.lk bir "eski saat" haline gel�i, ha
yah tarz-1 riiyetirniz iizerinde vahim bir tesiri haiz olrnarn� degildir. Giden sa
atler babalanrn1zm oldiigu, annelerirnizin evlendigi, bizirn dogdugurnuz, ker
vanlann hareket ettigi ve ordulann d�rnan �ehirlerine girdig isaatlerdi. Bun
lar, hayah etrahrruzda serbest buakan geni� lakayt dostlard1. Gelen yabanctlar
ise hayatirn1z1 bozup onu rn�hul bir diistura gore yeniden tanzirn ettiler ve
ruhlanrn1z i\in onu tamlrnaz bir hale getirdiler. Yeni "ol<;ii" bir zelzele gibi, za
rnan rnan�aralanm etrahrruzda zir ii zeber ederek, eski "giin"iin biitiin sedleri
ni harap etti geceyi giindiize katarak saadeti az, rne�akatti \Ok, uzun, bulamk
renkte bir yeni "giin" viicuda getirdi. Bu Miisliirnarun eski rnesut giinii degil,
bedrnestleri, evsizleri, h1rs1zlan ve katilleri \Ok ve yeraltmda rniirnkiin oldugu
kadar fazla \ah�hnlacak ki::ileleri sayisiz olan biiyi.ik rnedeniyetlerin ac1 ve niha
yetsiz giiniidiir. Unutulan eski saatler i\inde eksikligi en ziyade hasretle tahat
tur edilen saat a�arnm on ikisidir. Arhk "on iki" solgun ye�il serna alhnda, ilk
yild1za kar�1 rniiezzinin rniisliirnanlara hitap ettigi, sokaklann lacivert bir sisle
kapand1gi, 1�1klann yand1gi, sinilerin kuruldugu ve yarasalann rnahzenlerden
\lkip U\U�tugu o rniiessir ve titrek saat degildir. A�arn telakkisinden koparak,
gah i::iglenin hararetinde ve gah gece yanlannm karanhginda rnevhurn bir za
rnam bildiren bu saat, �irndi hayahrruzda renksiz ve �a�kin bir noktadu. Yeni
saat, rniisliirnan ak�arnmm rnahzun ve rnu�a�a dakikasm1 dagithgi gibi, yirrni
di::irt saatlik yabanc1 "giin"iin getirdigi rnai�et �ekli de bizi fecr alerninden rneh
cur buakh. Ba�ka rnernleketlerde fecri yalmz kirdan �ehre sebze ve rneyve geti
renlerin ahrnak gi::izleriyle rnuztariplerin �i�kin kapaklar i\inden bakan krrrniz1
ve peri�an gi::izleri tamr. Bu zavalhlar i\in fecri,n panltilan, yeniden boyuna ge
\irilecek olan hayat ipinin kanh ilrnigini aydmlatan bir ziyadir. Halbuki fecir
saati, rniisliiman i\in riiyasiz bir uykunun nihayeti ve ylkanrna, ibadet, n�e ve
iirnidin ba�langmdu. Miisliiman yiizii, ku� sesleri ve 9\ek kokulan gibi fecrin
en giizel tecellilerindendir. Kubbe ve rninareleri o alaca saatte gi::irrnerni� olan
gi::izler, ta�a en ilahi rnanay1 veren o rnuhayyirii'l-ukul rnirnariyi anlarn� degi.1-
lerdir. Esrner carniler, fecrden itibaren sernavi bir altm ve sernavi bir \ini ile
kaplamr ve islarn ustalannm natarnarn eserleri o saaatte tarnarnlamr. Biitiin
rnabetler i\inde giine�ten ilk ziya alan carnidir. Bakir oklu rninareler, giin�i en
evvel gi::irrnek i\in havalarda yiikselir. �irndi heyhat, eski "saat"le beraber ak
�arn da, fecir de bitti. Bir\oklanmiz i\in fecir, artlk gecedir ve bir\oklanmlZl gii
n�, yeni ve acayip bir uykunun ate�lerinden, eller kilitli, agiz \arp�, bacak
lar bozuk \ar�aflara dola�rn1�, kivranuken buluyor. Arhk ge\ uyaruyoruz. <;:iin
kii hayahrniza sokulan yeni ve fena giiniin e�igmde \i::irne�, kin, arzu, hus ve
haset siiriilerinin bizi at� sa\an gozlerle bekledigmi biliyoruz. Arhk fecri yal
mz kiirneslerirnizdeki dargm ve rnagrur horozlara bll'akhk. $irndi rniisliirnan
evindeki saat, ba�ka bir alernin vakitlerini gi::isterir gibi, bizirn i\in gece olan sa
a tleri giindiiz ve giindiiz olan saatleri gece renginde gi::isteriyor. <;:i::ilde yolunu
�a�uanlar gibi biz �irndi zarnan i\inde kaybolrnu� kirnseleriz.
Orhan Duru
Ortada bir devinim varsa, zaman da var orada. Parantez i-;inde zaman.
Aki�, hep ileriye dogru, kesintisiz bir akinh. Bu olgunun etkinligini, agirhgm1
suhmizda duyuyoruz ka-;mtlmaz bi\imde. Zaman eskimeyi, y1pranmay1 ve
yozlanarak tozlanmayi getiriyor. Kendi ba�ma bir kavram degil.
i�te bir i::iyki.i yaz1yorum. Bir yerden bir sozci.ikle, bir ti.imce ile ba�hyorum
�e, si.irdi.iri.iyorum i::iyki.iyi.i ve bir noktada ti.imce ile ba�hyorum i�e, si.irdi.iri.iyo
rum i::iyki.iyi.i ve bir noktada bitiyor. Sonra yeni ba�tan ahyorum, kiy1sm1, ko�e
sini di.izeltiyorum. Kimi ooli.imlerini ahyorum, kirni bi::ili.imlerini ti::irpi.ili.iyorum,
yeni bi::iliimler ekliyorum, ooylece bir bi.iti.inli.ige, bir i-; yap1ya eri�iyor. Burada,
bu i::iyki.ini.in de bir zamaru var kendi i-;inde. Zaman i\inde zaman. Buradaki za
man bamba�ka. Oynayabiliyorum istedigim gibi. Geri gidebiliyorum, bir olay1
ba�tan alabiliyorum. Sonundan ba�layip ba�mda bitirebiliyorum. Geriye sayma
yapabiliyorum. Geriye ve eskilere, ge-;�e gi::iz atabiliyorum, o da olmazsa ora
larda y�ayabiliyorum. Kurgusal bir zaman bu. Oyki.ini.in kendi zamaru. "Za
man zaman i\inde, kalbur saman i-;inde." Gelin de ayiklaym zamam belirli bir
bi.iti.inli.igun i\inden. Sonra her �ey bitiyor. Oyki.iyi.i baskiya veriyorum. Betik
olarak yaymhyor ya da bir derginin sayfalan arasmda yer ahyor. Okur bunu
okumaya ba�lad1 rm oradaki yap1�lk ozgi.in zamanm i\ine giriyor. Bitinceye
dek o zamaru ya�1yor, ya da cam si.kihrsa bitirmeden kaldmp ahyor.
Ger-;ek zaman i-;inde bunu yaparmyoruz. Kendi zamanuruz1 kaldmp ata-
Mehmet Ergiiven
Derler lei, eskiden Huang An ad1nda bir adam varm1§. En az1ndan sek
sen ya�1nda olmas1na ragmen bir delikanli gibi garunurmil§. Huang An zin
cifre ile beslenir, her zaman pplalc dola$1r, hatta login bile elbise giymezm�.
Llf ayak uzunlugunda bir kaplumbagamn uzerinde otururmll§. Bir keresinde
biri ona kaplumbaganm Ya§lnl sormU§. 0 da �le yamtlam1�: "Fu Hi, bahk
agiru ve kapam icat ettigi zamanlarda bu kaplumbagay:i yakalay:ip ba
na verm�ti. Dsrune oturrnaktan kabugu diimdiiz oldu. Bu hayvan gti
ne§ ve ay l§lgmdan korktugu i� iki bin ytlda bir ba§iru d�nya <;Ika
nr. Benimle oldugu si.ire i\inde de be§ kez ba§Im d!§anya \lkard 1."
Sozlerini bitirince kaplumbagay1 s1rtlad1gr gibi gitmi§.
Bunun uzerine adamm on bin ya§mda oldugu siiylentisi pkm1�.
1.
Nov. 23, 1 977
Kunuz1 fon iizerine yaz1h bu tarih, On Kawara'nm Frankfurt �agda� Sanat
Miizesi'nde yer alan bir resmi - resmin yaptld1gi tarih ile tarihin resmi ic; ic;e. Bir
1 <;in Mas.al/an, Okyanus Yaymahk, istanbul, 1995, s. 23, c;:eviren: Hakan Onum
ba�ka deyi�le, resmin konusu yapdd1gt tarihin resminden ibaret yalmzca. <;ey
rek yiizyddan beri bulundugu iilkenin dilinde tuvale tarih atan On Kawara, oz
nel ve nesnel zamanm o�mesi -ya da kar�1hkh olarak birbirini sogurmas1-
baglammda, ilk giinden bu yana ademoglunu m�gul eden resim/ zaman tar
h�masm1 bamba�ka bir platforma ta�1m�hr boylelikle. Ashnda zaman ile ki�i
sel ili�kisini iptal eden sanat<;mm, salt niceliksel yoniiyle dikkate ald1gtmiz za
mam da (chronos) bu i�leme dahil ederek, burada bir ba�ka olas1hga fusat tam
d1gtm goriiriiz: Niteligiyle varolan zaman (kairos).
Ba�ta <;in olmak iizere, Uzakdogu kiilti.iriinde ka�11a�hguniz bir noktay1,
zamana meydan okuyan o bilgece tavn arumsayahm: Anas1mn rahminde yet
mi� yd bekledikten sonra dogan <;ocuk, iki yiiz ya�mda baba olan adam vb. oz
nel ve nesnel zaman arasmdaki s1rur <;izgisinin ihlaliyle, dolayh yoldan sonsuz
lugu ima eden <;arplCl orneklerdir. Michael Hierholzer'e gore, minimalist ethos
ile kavramsal sanahn bir araya geldigi bu uygulamada, kiilti.irler aras1 ortak
payday1 goriiriiz -On Kawara'run Dogu mistisizmine ozgii <;ileciligi, oncii sa
natla kesi�mektedir: "Sanat<;t, �ayet giinde alb yedi saatini boyle bir tarih resmi
(Datumsbild) iizerinde <;a�maya veriyorsa, bu, zaman ile uyum i<;inde olmasm1
gerektiren bir al�brma olarak, Zen-Budizm'in en onemli ama�lan arasmda yer
ahr; ger<;ek, sekiilatif sistemlerde degil, giindelik hayahn bilin<;li etkinliklerin
dedir <;iinkii. Zen iistad1 Ummon'un dedigine gore: 'Her giin, iyi bir giindiir.'
On Kawara i� de her giin, tarih resmi bi�inde kaydedilmeye deger bir giin-
d ur. " 2
..
Ne var ki, resim tarihinde bu noktaya gelinceye kadar zaman ile hesapla�
manm oykiisii, epey sanc1h olm�tur; c;Unkii, her ne vakit zamarun resim yo
luyla temsili s0z konusu olsa, bunun git gide bir bi� sorununa donii�m� ol
mas1 nedeniyle, giindemdeki ilk srray1 mekan alm�tu hep. Buna gore, resimde
zamamn ancak devinim aract.hgtyla (yarulsama) temsil edilmesi, once figiir ile
dipyiizey arasmdaki il�kide ortaya <;tkan mekarun zahiri mevcudiyetini, kendi
liginden zorunlu hale getirm�tir - mekan, zamarun onko�ulupur burada.
bte yandan, dipyiizeyle diyalog arayi�1, yalniz arkaya a<;dan bo�lugu de
gil, figiirler aras1 ili�kiyi de tanzim eder; ve bu ili�ki, zamanm temsili baglamm
da, once <;evre, daha sonra oteki'yle baglanhy1 �art ko�an devinim i<;in hayati
onem ta�1maktadu. K1sacas1: Resimde varhgtm bu devinime bor<;lu olan zaman
iliizyonu, ancak bo�luk hissi (mekan yamlsamas1) <;oziimlendikten sonra ilg1
alamm1za girmektedir - tuvalde zaman ile hesapla�may1 ongoren bilin<; niteligi,
ger<;ekte alhn yald1zh dipyiizeyi sorgularken, ister istemez buna uygun bir bi
<;im aray1�ma giren maniera latina'nm armagamdir bize.
1 3 . yiizyil oncesine donelim: Ote-diinya'ya ili�kin ger<;egi temsil etmek
iizere, arka planda yiizey etkisinin ge<;erli oldugu resim, pe�inen soyutlanm1�br
zamandan - zaman, zamanda degi�meyen ve ebedi duralhgtn sembolii olarak
zamand1�1 bir olgudur bu evrede. Buna gore, 1400'lerin sonundan itibaren her
h Burada soz konusu olan �ey, resmin i-;-inde tu val yi.izeyine ko�ut diizlemlerin tasavvurudur -p/anparal/e/ (Alm.)
7 Werner Haftmann, Miizik ve <;iigda� Resim, Yazko -<;:eviri, No: 1 1 , istanbul, 1983, s. 53, <;:ev.: Mehmet Ergii ven
gumz �ey, burada tek <;er<;eveye s1gd�hr sadece; bu, konulu resimlerin en
bi.iyiik sikmbs1, ama ustaca <;ozi.imlendigi zaman da -Jacopo Pontormo' dan Pi
eter Bruegel'e kadar uzayan listeyi am.msayalun- resi.m tarihinde birbirinden
<;arp1c1 omeklere yol a<;an bir olgudur hi<; ku�kusuz.
6te yandan, gi.ini.i.mi.izde mekan tarununm koklii bir de�i.me ugrayip, za
mamn yi.ikseklik, ge�lik ve derinlige dordi.inci.i boyut olarak eklenmesiyle,
<;agda� resim d�iincesi bi.iyiik ol<;Ude etkilenm�tir bundan. Aynca, bili.m ve
teknoloji alanmdaki ge�melere ko�ut olarak, git gide hizlanan hareketin yam
sira, 20. yiizytla kimligini veren yeni tinsel atmosferin de bi.itiin de�i.mlere
onemli katkis1 oldugu a<;Ik<;a ortadadir. Ozellikle siirat olgusu, tuvalde sorgula
nan zaman deneyimi i<;in yepyeni bir ipucudur bu a�amada: "c;agda� ressanun
ilgisini <;eken �ey, devini.min resmedilmesi olup, bu da zamanm mekana onceli
giyle e�anlamhdir." 8 20. yi.izytl resminde mekan, g�in aksine, derinlik etki
siyle mesafeye bagunh olmak yerine, yiizeye <;ekilip s1gla�arak, oradaki yiizey
sel titre�i.mlerin (sentaktik �kiler) ardma d�m�tiir. Bi.itiin bunlar "kah bir
perspektiften 'vision in motion'a g�"in (Moholy-Nagy) dogal sonucudur esa
sen. Devinim ne denli zaman tarafmdan belirleniyorsa, mekana ili�kin yiizey
etkisiyle derinlik arasmdaki s�me de o ol<;i.ide artm1�hr boylece -ve 20.
yi.izy1l resmine damgastru vuran kiibizm, bir bakuna bu dogurgan gerilimin
(s�me) oykiisi.idiir son tahlilde.
2.
( .. .) z.aman par�nabilir olmastna ka�m, par'1llannm biri olup bitmi�, biri
o/acak, hi�biri yok. (.. .) Nasrl fmiber kendi ipnde i�biikey ve d1�bukeyse, ayni
�ekilde z.aman da hep �ta ve sonda; bu yuzden de hep degi�ik gi:irllnuyor.
Aristoteles
Max Raphael, Georges Braque' tan hareket ederek, ki.ibizmde modem sana
tm dogu�unu irdeledigi kitabma MeJcan Yaratimlari (Raumgestaltungen) adm1
vermesine ragmen, si.irekli z.aman'la hesapla�u burada; daha dogrusu, Braque
ile Picasso'yu kiyaslama i.izerine � ettigi bu <;ah�mamn <;ogu yerinde hep ay
m ara ba�hkla kar�tla�mz: Zaman Yaratim1.
Raphael' e gore zaman, bir �yin taayyiin edip goriini.ir hale gelmesi i<;in
zorunludur; ancak zamanm da belli bir baglamda ve bir �eye bagunh olarak bi
<;imlendirilmesi gerekir - bu bir �yin degi�imiyle, temelde i�lev ve ozi.i aym
kalsa bile, zamanm goriin� bi<;imleri de deg�i.me ugrar: "Zamaru, a priori bir
kategori ve bo� olarak kabul ettigimizde, mekanla ili�kisi degi�ip, oncelikle za
man yahut mekana ait bir bi<;imin ge<;erli olmasm1 hedef alan egilim gi.indeme
gelir; ve ne denli farkh olursa olsun, rum i<;erikler zorla bu zaman bi<;imine uy
durulup, sik�hnlir."9
Raphael, felsefeyle ugra�anlar i<;in, salt gorii bi<;imi olarak, tek zaman kate-
8 Curt Seckel, Maflstiibe der Kunst im 20. /ahrhundert, Econ Verlag. Diisseldorf, 1967, s. 81
9 Max Raphael, Raumgestaltungen, Qumran Verlag. Frankfurt, 1986, s. 195
gorisinin elzem oldugunu kabul eder; gelgelelim, bu tek zamana a priori varo
lu� atfedilmesi yantlgtd1r; i;i.inki.i: "Geri;ekte biri;ok ve mi.itenevvi zaman ti.irleri
vardu; zira, zaman ve insarun zamanla ilgili duygusu, bagtmh oldugu 'bir �ey'
ve ben'e ilmiklenmi�tir. Dolay1s1yla, burada saf gorii bi<;imi degil, ozne, nesne
ili�kisi formu soz konusu olup, bu da a priori degil, a posteriori' dir." 10
Hi<; ku�kusuz, ki.ibizm ile zaman arasmda kurulan bu stlu ili�ki --Ozellikle,
ba�ta fiitiirizm olmak i.izere, i;agda� sanat tarihine mal olan diger "izm"leri
arumsayacak oldugumuzda-, once �a�rrtabilir bizi. Ne var ki, biraz dikkatli ba
kmca, yeni bir mekan tipolojisinin ol�umunda en kokten hesapla�maya tamk
hk eden kiibizmin, ister istemez zamam da kapsamma ald1glnl goriiriiz - ki.i
bist ressamlarm mekam degi.1, perspektifi di�ladlklaTlnl unubnayahm. Bu du
rumda, yiizeysel mekan ile tuval sathma ko�ut diizlemlerin ol�turdugu derin
lik arasmdaki gerilim, Raphael ii;in mekan kadar, onun obi.ir yiizi.i olan zamaru
da kapsamma alan bir olgudur dogal olarak.
Burada en ilgin<; noktalardan biri, algtdan bilince, figiirden varolu�a kadar
i;e�itli kavramlara e�lik eden zaman'm, yeni bir terminolojiye zemin hazulama
s1drr; Raphael, baglammdan i;1kanlmas1 gereken bir dizi anahtar sozciikle (kav
ram) ba� ba�a buakm1�hr bizi; Braque ile Picasso'yu ka�tla�hrrrken yararland1-
gi bu kavramlan kisaca ammsamaya i;al�ahm:
-algt zamam (Wahrnehmungszeit): Algtnm belli bir yonde akarken gereksin
digi zaman; bu, sadece hizh veya yava� degil, kesintiye ugrayip engelli de ola
bilir;
-resim zamam (Bildzeit): Resmin, bir biiti.in olarak ta�1d1gi (ii;erdigi) za
manda aidiyet sorunu; bu zamana figiir (Figurenzeit) ya da alan (Feldzeit) talip
olabilir;
-bilin<; zamam (BewufJtseinszeit): Bilincin hareki konumuna �kin niteligi;
ve buna e�lik ettigi varsayilan muhayyel zaman; varol� zamaru (Existenzzeit)
ise, varol�un nitelik (oznel, gayri �ahsi vb.) adma muhatap oldugu sure<; ii;in
gerekli zaman.
Ger<;i smu <;izgisi ve ii;erigi yeterince net olmad1gi gereki;esiyle, bi.iti.in bu
kavramlara kar�1 i;1kmak mi.imki.indi.ir; ancak, uygulamada (resim analizi) ko
layca gozden ka<;mas1 muhtemel ktl<;tl<h aynnttlar soz konusu oldugunda, bu
ve benzeri alternatif aray1�lann hayati onem ta�1d1g1 ortaya i;1kmaktadu en
azmdan, Raphael'i ilgilendiren konularda, bu kavramlann sine qua non oli;Utle
re doni.i�i.ip, biri;ok �eye 1�1k tuttugunu goriiriiz.
Buna gore, kimi defa figiir ile dipyiizey arasmdaki ili�kinin sorgulanma
s1yla ba�layan i;ozi.imleme modelinin, i;ok gei;meden zaman ile topyekun he
sapla�maya tahvil edildigine �ahit oluruz. Ornegin, Braque'm Mandolinli Ka
dzn'1 ile Picasso'nun Mandolinli Genr Kzz'mm kar�tla�hnld1gt boli.imi.i ele alahm.
Raphael ii;in bu i;ah�malarda soz konusu iki sanati;1y1 birbirinden ayuan temel·
fark �udur: Biri (Picasso), yahhlm1� olarak tasarlad1gi figiiriin mekan ile bagin
hs1m daha sonra kurarken, oburii e�zamanh tasavvur etmi�tir bunlan. bte yan-
dan, algi zamaru her iki sanati;ida da �agtdan yukanya dogru akmasma ka�m
belli noktalarda degi�iklik gosterir: Zaman, Picasso'da bo� (ge\irgen), Bra
que' da doludur (direm;li); algi ve bilin\ zamanlan ise, illcinde luzli ve d�adO
niik, obiiriinde agtr ve bilin\d�ma yoneliktir.
Zamanm, tuval yiizeyine ko�ut diizlemlerden hareketle �lendigi boliime
gelince, yap�tmna resirnlerde (Collage) ka�da�mz bununla, Raphael'e gore,
zaman a\1smdan bakild1gtnda, yap�hnlm� malzemenin (nesne), varolu� za
maru artik yoktur; burada, izleyicinin aracd1gtyla iki kar�1t zaman niteligi giin
deme gelir: birincisi, kendini direnim olarak belli eden mevcudiyet; digeri, algi
layan ki�inin direngen mevcudiyet olarak duyumsad1gt si.irenin yayd1p geni�le
mesi: "Ancak, maddel�� bu diizlemde, zamandan yoksun bir �eyin ima
edildigini unutmamak gerekir; kendine ozgii zamandan mahrum bu varol�un
(Dasein) kar�ismda, etkinlikte bulundugu si.irece zaman ile ortii�i.ip, onu yara
tan bilin\ yer alir - bir b�ka de�le, bilincin faaliyet zamaru."11 Raphael i\ffi
temel sorun, bu iki ucun Braque'm yap�tmna resimlerinde birbirine nastl bag
land1gtdrr; ote yandan, buna verilecek yarut, Picasso ile aralarmdaki smrr \izgi
sini de belirleyecektir; c;iinki.i Braque, ger�kligi bir yanda nesnel ve dokunma
ya ili�kin (haptisch) niteligi, obi.ir yanda tinsel ve gorsel yoniiyle olmak iizere
ikiye aymp, bu farkbhgt dikkate ahrken, ayru aynnu yapan Picasso, daha ziya
de bunlan birbirine yakla�brmaktan yanadrr.
Hi\ k�kusuz, Raphael'in kW lark yararcasma ele ald1gt bu ve benzeri ay
rmhlar, bu yazmm sm1rlanm �n ayn bir t�ma konusudur; bizim i\in
onemli olan nokta ise, \agd� resimsel mekarun tipolojisinde bOylesine etkin bir
rol iistlenen zamanm, dolayli yoldan da olsa, degerlendirme ol\iitleri arasmda
ki yerini kesinkes al� olmas1drr.
3·
(... ) fii nkii Jototraf, saruit gibi, sonras1zl1k ipn uretmez, zamam mumyalay1p,
onu kendi fO�nden korur.
Andre Bazin
�eyi zaman i<;inde yapmaktadrr; bu il�kide kaprise asla yer yoktur; si.irekli de
vinim, varhgm onko�uludur <;iinkii. Suretin yegane varol� giivencesi ise, bu
il�kinin tek tarafu bozulmas1drr - fotografik goriintiide dondurulm� zaman,
sadece zamarun a�1m ongoren gizli tuzaktrr ashnda; nesne, zamarun iizerin
den akip gittigi bir sabitedir sanki.
Fotograf tarihi, bir bakuna, model ile zaman arasmdaki ili�kinin oykiisii
diir; ba�langu;ta sadece poz vardrr; fotograf makinesinin teknik olanaklan bun
dan otesine izin verrnez <;iinkii; bu da, aygitm kapasitesi ile model arasmdaki
zorunlu mutabakat, daha dogrusu poz si.iresinin kendiliginden o�mesi baki
mmdan, bugiin irnrendigirniz bir sahicilik (kahksiz naivite) bah�etrni�tir ilk fo
tograflara.
Poz, modelin ozgi.ir iradeyle el koydugu zamandrr; kamera, bu durumda
yalnizca fiili varhgiyla oniinde durarun degil, kendisi i<;in bekletilen zamamn
da kaydiru iistlenrni�tir. Oyunculuk egitiminin oziinde, bu bekletilen zamanm
kamuflesi yatar; duran zaman, akip gitrnekte olarun iliizyonudur burada. Bel
gesel nitelikli bir fotografi. inandmc1 k.tlan olgu, temelde zaman ak�uun yaml
samas1yla bagmhhd1r - kamerarun gafil avlad1g1 �ey, modelin denetiminden
c;1krn� olmaktan otiirii bekletilrne �ansm1 yitiren zamandrr.
Ne var ki, inandmc1 olsun ya da olmasm, fotograftaki akan zaman bir iliiz
yondur son tahlilde - ve ortaya c;tkan sonuc;, dogal olarak bunun izlerini ta�rr
hep. Goriin�e bir anhk miidahele, ona ba�ka apdan degil, yoktan anlam ver
mek zorunda brrakrn�hr bizi; suretin ashndan daha c;ok yoruma muhtac; olrna
s1 bundan kaynaklamr - duyarh levhada yerini alan yiiz, gerc;ek omeginden
her daim daha �kirhc1drr.
Gerc;egm, fotograftaki goriintiide a�tigi gerc;eklik tarafi.ndan sogurulma
s1, ic;erigmi (anlam) oznel ya�anh ve bilinc; niteligine gore belirleyebilecegirniz
bir bi�im'in tecessiirniiyle noktalarur - gerc;ekligin sanat yap1hndaki tezahiirii,
goriini.irdeki ic;erigini her an silkeleyip atrnaya hazir oynak (uc;an) bic;ime c;tka
nlan davetiyedir.
4·
$imdiki zaman eger hep �imdi olsayd1, gepni�te kaybolmasayd1, artrk
zaman olmazd1 ( ... ) Demek ki, zaman geftigi zaman algrlanabilir ve
i:il�iilebilir, oysa gepnce bu olanaks1z.d1r, fiinkii yoktur artrk.
Aurelius Augustinus
Resimde hemen her �eyin zaman ile ili�kiye a\lk olmas1, sonu\ta zamanm
onemi kadar, spekillasyona da fazlas1yla yatkm bir sorunla (olgu) ka�1 ka�1ya
oldugumuzu ortaya koyar. Bu baglamda, On Kawara'run israrla tuvale athgt
tarih, ertesi sabah sill.nip, zaman ile yeni bir hesapla�may1 zorunlu ktlmaktadrr
hep; saatin tik taklanyla resmin ahmlanma siirecine fiilen �lik eden degil, ya
�anh i\erigmin muhatab1 olan soyut zaman - kairos'un utkusu!
Ne�'e Erdok, bu dogru.Ituda ilgi alaruna giren zamaru, biiytik ol\ilde mi
zansen ve harekete devretmesi bakmundan hayli ilgin\ bir ornek t�kil eder;
zaman, burada \izgi yahut renk gibi sentaktik ogelerin ahmlama siirecine mii
dahalesiyle (kahhrn) fiilen y� bir �y degil, kairos \�itlemesi olarak, tama
m1yla ya�anh i\erigme ait psikoloji.k bir olgudur.
Erdok, giindelik hayatta devamh gezleme olanagt buldugu insanlan, sade
ce imgelem yigtnagtna istiflemekle yetinmeyip, yeterince kendine mal ettikten
sonra, hirer hirer sahnelemeye b�lar bunlan -tek b�ma ya da ba�kalanyla. Er
dok, bu arada beden ile par\alan arasmdaki �kiyi de gizli bir sahneleme i�le
mine tabi tutm�tur; dolafis1yla, sonu� her �eyin bu kendine ozgii yakla
�1mm payma d�eni ald1guu goriiriiz.
Erdok'un resminde algiya �lik eden bir feRomen olarak zamana yer yok
tur; bir ba�ka deyi�le, yalruz mizansen ve pozla bagmhh oldugu siirece za
man' dan soz etme imkaru vardrr burada - dolayis1yla, resim i\in ongoriilen ge
rek\eli anm tutarh olmasmda, zamana yayilan pozun tiyatral niteligi son dere
ce onemlidir - mizansen, kimsenin otekinin varhgmdan haberdar olmad1gt o
kritik aru zamana yaymakhr. Erdok i\ffi zamarun aracihgt, figiirii kendine mal
etrnenin zorunlu ko�uludur.
Gerek\eli am temsil eden her poz, harekete cebren el koyuldugu yoniinde
ki izlenimin dogrudan ya da dolayh bertaraf edilmesiyle zamana yayilip, inan
dmc1 olur - duralllk, miidahale edilmi� devinimin degil, dogas1 geregi hareket
sizligi �art ko�up, varhguu ona bor\lu olan atrnosferin sonucudur.
Ne var ki, kimi defa biitiiniiyle tersyiiz edildigine taruk oluruz bunun; ha
reket, a9k\a kesintiye ugrayarak, bulundugu ana taklhp kalm�br sanki. Gol
koy dizisinde ka�tla�hgtmiz bir on\al�may1 (yaghboya i\in taslak) ele alahm:
Erdok, genelde onceden tasarlad1gt sahneye belli bir ki�i ya da ki�ilerden hare
ketle vanrken, burada tamam1yla farkh bir yol izlem�tir; sahnenin model ola
rak sundugu biitiinliik, belli bir ki�inin varhgtru a�maktadrr; seyyar sahc1yi tu
vale aktarma gerek\esi, kumsaldaki \ocukta tersine donmii�tiir; biri figiir, obii
rii figiirandir.
'1
r
�I l �ma).
Ne�·e Erdok ' desen (on y-
Zaman Uzerine <;e�itlemeler
konusu olan duralhk ise mekanik bir hareketsizlige degil, poza tamnan varol�
hakkma �aret eder hi<; k�kusuz.
Resmin, modele ragmen poza katktda bulunma imkanma sahip olmas1, "te
pedeki adam" ya da soylunun, resmi fotografa tercih sebebini ortaya koyar; s1ra
dan (emek<;i) insanlara gelince, onlann fiyah poz veremeyecek denli zamana ya
yilm�hr zaten; dolay1s1yla dilenci ve seyyar sabc1 gibi garibanlann resminde
poz, al�1lm� olamn aksine, zamarun yayilmasmdan ziyade s�bnlmas1m on
gormektedir - soylunun bizim adumza paranteze ald1gi zamamn yapayhgi, bu
rada tersine doniip, bizim a<;hgumz bir ayra<;taki sahicilige brra�hr yerini.
Erdok'un Golkoy resimleri, daha once riayet ettigi ol<;iitleri ammsad1g1-
mizda, olsa olsa resimsel zamarun parodisidir yalnizca - zaman, Raphael'in al
hm <;izdigi iizere, ''bir �ey"e baghhgma gore �ekillendigi siirece, kumsalda top
oynayanlar ile otede dilenenler i<;in aym degildir <;iinkii.
5·
<;izgi roman, muhayyilenin siizun hizmetinde oldugu, yaz1l1 metni resimleme
degildir; hatta tam tersi, yaz1l1 metin muhayyilenin emrindedir burada.
Tonino Casula
<;izgi roman, hpk1 film gibi, pozun kamuflesi iizerine kuruludur; goriintii,
oynand1ginm farkma varmad1gimiz siirece amacma ula�rr burada; zaman ise,
tek kare i<;inde de varolmasma kar�m, asd kareler aras1 g�e bor<;ludur mev
cudiyetini - <;izgi romanda her kare, zamana keyfi miidahale olanagma sahip,
yeni bir zamamn ba1llangmd1r ashnda. Ote yandan, anlati'nm on planda olma
s1, her lleyin ''bak-ge<;" formilliine gore llekillenmesine yol a<;m11lhr ister iste
mez; <;iinkii, <;izgi romanda gordiigiimiiz her lleyin soz diliyle anlattlabilir ol
mas1 ka<;1mlmaz bir zorunluluktur - ve biitiin bunlar, sonu<;ta her <;er<;evelen
mi� goriintiiniin bir eylem alam (sahne) oldugunu gosterir bize; devinim ve za
mandan yoksunluga gelince, olsa olsa karlllhnm varhgim pekilltirip, ona yer
a<;an bir bollluktur bu.
<;izgi romarun i<; manhgi, dile geldigi ya da aracwgim gereksindigi malze
me ile siirekli bir sii�me halindedir; oyle ki, burada varhgm1 zaaflan iizerine
inlla eden bir iiretim modelinden soz etrnek belki de en dogrusudur. Ornegin,
resim (<;izgi) dili a<;ismdan, devinim yamlsamasmm ancak arka planda inandi
nc1 oldugu ger<;egi, <;izgi romanda tersine doner; dolayis1yla, hareketli sahne
nin bahusus one <;ekilip, aynnhlar arac1hgiyla aktanlmas1 bir kurald1r nerdeyse
- bir ba1lkas1 ile uzakta go�mek miimkiindiir, ama goziimiiziin oniinde attl
mayan yumrugun hi<;bir etkisi yoktur. Bu baglamda hemen her <;izgi romanm,
oncelik verdigi konuya gore, belli �eyleri fet�e <;evirdigini gozlemleriz - <;elik
bilekli adamm yumrugu, llUh kadmm kal<;as1, ma<;onun ktlli gogsii vb. yakm <;e
kimle her lleyi istila etmek i<;in nrsat kollar.
Temelde hep aym formiiliin ge<;erli oldugu bu iiretim modelinde, rastgele
bir doviill sahnesini ele alahm: Dikkati <;eken ilk lley, bogullma devam ettigi sii-
rece me.kamn aradan i;e� olmas1drr; i;izerin, daha onceki bir kareden (sah
ne) ald1gi cesaretle imgelem giiciimiize emanet ettigi bu bo�lugun, do� bo
yunca sokak olarak kalacagtndan hii;bir k�kusu yoktur nastlsa.
Gorsel dilde, devinim ve zamarun me.kan yarulsamas1yla birlikte varolma
ko�ulu, i;izgi romandaki karenin dikiz aynasma don�tiigu d urumda gei;erligi
ni yitirir; goriin tiide feti�l�me emareleri ba�lar b�lamaz, karenin yalruz d�m
da kalan degil, ii;indeki de alan-d�1'na kaymaya yiiz tutm�tur artlk; ve buna
-resimden fotografa, tiyatrodan sinemaya kadar uzayan g� yelpazeyi anrm
sayahm-, ba�ka hii;bir yerde taruk olmayiz: "Tiyatroda off uzay, i;aresiz offtur,
d1�'tadrr. Sinemada, tersine, zaman ve hareket boyutunda yer alrr: Alan/ka�1-
alan, pan, hatta ses band1 araahgtyla, alan-d�1 alan olur, ya da tersi." 12 Goriintii
yii (aynnb) i;epei;evre k�atacak kare, olay orgiisiiniin doruk noktasmda, havas1
bo�al� bir fanusu ammsahr - hareket ve zamanm tek kareye s1garak temsili
miimkiin olmaymca, sonui;ta her �ey kareler aras1 gei;i�e teslim ed�tir.
Ne var ki, i;izgi romanm oziinii te�kil eden bu gei;i� olgusu, Umberto
Eco'nun i�aret ettigi gibi, orada degil, biitiiniiyle imgelemde geri;ekl�ir: "Birbi
rini izleyen kareler arasmdaki �ki, ozgill bir sentaks, daha dogrusu kurgu ya
salari ii;inde ortaya i;1kar. Ancak, filme gonderme yapan bu 'kurgu yasalan',
i;izgi romarun ozgiin bir tarzda 'kurguland1gtm' bize unutturmamahdir. C::izgi
romanda soz konusu olan kurgu, filmde oldugu gibi, bir dizi hareketsiz kareyi
siirekli bir devinime i;evirmez; burada kar�tla�hgtm1z �ey, fiili siireksizlik arac1-
hgtyla, bir tiir dii�iincel siirekliligin iiretimidir. C::izgi roman, surekliligi birkai;
temel ogeye indirger; okuyucu ise bu ogeleri imgeleminde toparlay1p, bagda
�lm olarak algtlar. " 1 3
Burada bizim ii;in onemli olan nokta, oziinde fiili siireksizlik yatan zaman
ak�1mn, dogal olarak, zamana keyfi mildahaleyi me�ru hale getirmesidir - agtr
i;ekim, herhangi bir iislup karga�asma yol ai;maksizm, kolayca i;izgi romamn
biinyesine dahil olabilir. Bu nedenle, yumrukla�ma gibi giindelik (somut) ha
yatta siiratle aktp giden bir olaym, burada birkai; kareye yayilarak, nerdeyse
durma noktasma geldigmi goriiriiz kimi defa. Hii; �iiphe yok ki, alabildigine
canh (hizh) olmas1 gereken bir sahnenin, engellenm� hareket ve zaman ile tem
sil edilmesi, i;izgi romandan ziyade algi diizenegimizin bir oyunudur bize. Mic
hael Barrier' in tam da bu noktada, i;izgi roman ile resim ve film arasmdaki smrr
i;izgisini i;ok net bir bii;imde belirledigme taruk oluruz "Geleneksel sehpa re
simleri i;oklukla zamanm bir arum gosterirler bizlere; g� ve gelecek giinle
rin eylemleri, verilen bir pozun dengesine yol ai;abilirse de, bizi gordiiklerirniz,
bir aru degilse bile andan biraz daha uzun bir �yi gosterirler. Filmdeyse, buna
kar�1t olarak, a�tlageldigi iizere her sahne ii;inde, i;ogu kez de sahneden sahne
ye, zamarun kesintisiz bii;imde aktp gittigini goriiriiz . C::izgi romanlar �te bu iki
noktanm arasmda kalrr. Bir i;izgi roman karesi yalruzca bir am gosterebilir ya da
(ki ·i;oklukla ka�tla�mz bu durumla) i;ok daha uzun bir am gosterebilir. " 14
12 Pascal Bonitzer, � ve Ses, YKY, istanbul, 1995, s. 14, <;:ev: izzet Ya�r
13 Umberto Eco, Apolcalyptikn und lntegrierte, F!SCher Verlag, Frankfurt, 1984, s. 128
1 4 Michael Barrier, Will Eisner'in Sanatr, Sana! Diinyamiz, No: 64 YKY, Istanbul, 1997, s. 1 13, <;:ev: Alp Tiirner
tekin
Ashnda, biitiin bu verilerin �1gmda, bir kez daha �u ger�egm alhru �mek
gerekiyor: Resimde fiilen ya�ayabildigirniz tek zaman, algi zamanz olup, bu da
tamam1yla sentaksm ilgi alam i-;ine girmektedir; digeri, yani tinsel agirhkh olan
ise, ifadelendirmeye e�lik eden obiir yiiziidiir (kairos) zamarun; ancak, zamaru
hareketin dogal seyrine (ala�) ko�ut olarak idrak eden filme bir ayra� a�ak ge
rekir burada chronos, miizik ve sahne sanatlanm bir yana brralap, tuval ile kar
�Ila�hrd1gimizda, beyazperdeden yana yapm�hr se�ini. <;izgi roman ise, ne
biri, ne de obiirii olabilmenin yol a�gi stlanhyla bo�urken, ba�ta kendisi ol
mak iizere, olmak istediklerini de tekrar gozden g�rmemize yarayan yepyeni
ipu�lan sunar bize.
Resimde, bilin� ve ya�anh niteligine (i�erik) gore zamana yayilan an, �gi
romanda once kendi kendini mahkum edip, daha sonra i-;inde yer ald1gi �er�e
veye s1gmakta zorlanan bir zaman aray�ma girm�tir. Bizim i�n onemli olan
noktaya gelince: Zamana kar�1 verilen smavda, zaman ile hesapla�mamn he
men her sanat yap1h i�in ka�1mlmaz bir zorunluluk, bir ti.ir salto mortale ye do
'
nii�mii� olmas1dir.
Kim bilir, vaktin nakit olmas1, belki de her �eyin ol¢tii olmasmdandir!
Mete Ozgencil
Sanmm srmnn bir bu, bir obiir yarundan, kah diger, kah hi<; gonnedigirniz,
kah hi<; akhm1za gelmeyen, kah aklmuza gelip hi<; merak etmedigimiz, kah
meraktan gidip bak1p s1rf da bu yiizden hi<; tam�amad1g1m1z ve ancak
olas1hklan ·ard1 ardma dizerek siirecin kendisi olup, <;oziimiln yakmmdan bile
ge<;meye olmayan niyetimize gilvenip, d�cenin a�1yla a<;tklayamad1guruz
onca degi�kenin de�ebiliri olarak, kendimizi sayilabilir hatalar ve ovgii ler
biitiinii halinde a�ag1lanabilir bir gurur ve kmlganlar sm1fiyla
<;ogaltabildigimiz demekten <;ok, demek isteyen konumunda begendigim ve
begendigimiz ilmit vaad edehler ay ncahgmda, vaa din ger<;eklikle olan
tam�mazhgmda a<;1klanabilir ve gizlenebilir kild1gmuz o e� bii� akmdan
sadece sayabilenlerin tamm ve fonnille edebildigi bir sayilar silsilesine olan
giivenime ve giivenenlerle gilvenimize, yeni ve bugiinden <;ok diin ve yannla
ilgilenen kavranun en kavranamayan kasveti zaman.
inam.rken inanmad1gun sinsi sorulann tiimilnil kendimle ilgili sayd1gunda
zamanm soyut goriiniirliigu <;ileden <;tkartacak kadar subjektifti.
Yil saymayi al�kanhk. haline getirenler i<;in, otuz be� ya�ma gi.rmek (otuz
be� ya�rma gi.rmeye demekten ozellik.le ka<;anm <;ilnkil herkesin gi.rdigi bir otuz
be� ya�a ginnek) iizereyim.
Zamarun tarih olmad1gi zamaru ciddiye alanlar.....
Saymad1g1m ve say1lmad1g1m bir <;okluk i<;inde, hahzalarm i<;inden
Arda Denkel
yor. Belli bir konuya yonelik olarak k�ku duymay1 ussal gerek-;elere dayand1-
ran ve bunu yakla�unlIUl\ giidilcii ilkesi yapan felsefe tutumuna "Ku�kuculuk"
diyoruz. K�kuculuk, tarih i-;inde -;�itli konulara yonel�, omegin uslamla
malanm fiziksel diinyarun varhgma, Tann'run varhgma yonelttigi gibi, deney
sel bilginin varhgma da yoneltm�tir. Dogruya ula�mak i-;in deneye giivenile
meyecegini, dolay1s1yla da bilgiyi deneyle temellendirmenin olanaksizhgm1
gostermeyi ama-;layan k�kuculuk tiiri,i �kucu yakla�unlar arasmda en eski
sidir ve kokeni Demokritos'a dayamr. Boyle bir ku�kuculuk Sofistler'in felsefe
lerinde yer aldlktan sonra, Platon' ca da ele�tirel ama-;larla kullamlm1�, daha
sonralan Pyrrhon'un onderligmde bir okul haline getirilerek, i. 6 4.yy'dan, i. 5.
3. yy'a degm varhgmi kesintisiz korum�tur. Hrristiyanhgm felsefi temellerini
ol�turan Augustinus'un ku�kuculuga ka�1 ac;tl<-;a taVU' al�mdan sonra, k�
kuculugun felsefe giindeminden -;ok uzun bir sure t�m olarak silindigmi goril
yoruz. Karanhk yiizytllar ve Skolastik donem boyunca, yani yakla�lk 1 2 yilzyil
silreyle, ku�kucu d�iinceye izin verilmemi�tir. Bizans'm Tiirklerin eline g�i
donemlerinde Batt' ya ka-;mlan kitaplar arasmda, onca yilzy1h bir kiltilphanede
unutulm� olarak ge-;iren, ilk-;ag ku�kuculannm sonuncusu olan Sekstos'un ki
tab1 da vardi. Sekstos'un kitabmm Ronesans'm bagnazhga ba�kaldiran dil�iln
sel ortammda ortaya -;ikmas1yla yeniden ke�fedilen k�kuculuk -;ok etkili ol
m� ve yeni-;ag d�iincesi ve yakla�1mlIUl\ ol�turulmasmdaki belli ba�h etki
kaynaklanndan birini meydana getirm�tir. Yeni-;ag d�iinilr ve bilim adamla
n arasmda k�kuculugu ciddiye ahp ta�mayam yok gibidir. K�kuculuk ay
m zamanda yeni-;ag felsefesinin epistemolojiyi temeline almasmm da ardmda
yatan ba�hca etmendir.
Yeni-;ag epistemolojisini bilyilk ol-;ilde Descartes kurmu�tur. Ku�kucu
yakla�mu sarstlmaz bir dogruluga ve bilgiye ula�mak i-;in ara-; olarak kullan
m� olan Descartes'm kendi felsefi inan-;lanrun k�kuculukla bir ilgisi yoktur.
Ne var ki, yontemsel bir ama-;la olsa da, d�iince tarihinin gordilgu en keskin
ve kuvvetli k�kucu uslamlamayi yine o ge�tirm�tir. Bu uslamlamayi filozo
fun belki de en onemli ba�yap1h olan Meditasyonlar' da (Ozellikle 1 . Meditas
yon'un ba�langicmdan itibaren 3-5. paragraflar ve 6. Meditasyonun 7. paragra
fmda) buluyoruz. Olas1hgi d�ilk olan bir yantlma paym1 goz onilne ahp, belli
gerek-;elerle bunu her tilrlil deneye yayan bu argiimam k1saca ozetleyelim.
Descartes algmm kimi durumlarda yantlabildigmi gozlemliyor. Bu tilr yantlgi
lar de�ik bi-;imlerde ger-;ekle�ebiliyor. Gordilgilmiiz �eyleri yan� tamyabil
digimiz gibi, onlan olduklarmdan farkh bi-;imlerde de duyumlayabiliyoruz.
bmegm d�en bir yapragi, iizerime dogru gelen bir ta� samp ilrktilgilm oldu
gu gibi, -;ok s1cak bir odadan sokaga c;ikhgunda d�anslIUl\ ne denli soguk ol
dugunu ilk ba�ta pek fark edemedigim durumlar da oluyor. Yantlsamalardan
ba�ka, -;ok daha seyrek olsa da sann da gorebiliyoruz. Sannya benzer olarak,
kar�unizda ashnda varolmayan �eyler gormemiz biz uykudayken ger-;ekle�ti
ginde buna d� gormek diyoruz. Oil�, insanm slkllkla gordilgu bir �ey. Hep
sinde olmasa da bir-;ok d�te, gordilklerimizi ger-;ek sanabiliyoruz. Boylesi ya-
sorulmad1gi gibi, ortada temeli destekleyen felsefi payandalar, yani bilgi ku
ramlan da bulunmayacakb. Bilgi kuramlan, ku�kuculugu s1mrlamak amac1yla
bin;ok fark.li yol denemi�lerdir. Omegm Descartes bu ama<;la bilginin temelini
deneysellikten usun kendiligmde dogu�tan varolan apa<;ik dogru.Iara kayd1r
may1 onerm�, Berkeley deneyciligi koruyup, k�kuculugu nesnel bir dilnyanm
varhgtm yads1yarak durdurmak yolunu tutm�, Locke ise alguun bir boliimii
nii ku�kucuya feda ederken birincil nitelik.leri konu alan diger bir boliimiiniln
ku�kucudan etkilenmedigmi gostermeye <;ah��br. Ne var ki, o giin bu giin,
bilgi kuram1, k�kucu uslamlamayi <;iirii tmeyi ba�arama�br.
Bu yaz1yi okuyan kimileri, yukanda ozetledigim ku�kucu uslamlamadan
ikna alma� olabilirler. Alt tarafJ., arada bir seyrek olarak aldanabiliyortiz di
ye tiim bilimi nasd ve hangi yetkiyle gozden <;ikarabiliriz ki? Boyle d�iinen
ler, felsefecilerin kendi aralannda bir ka�ik suda yaratbk.lan bu fJ.rtmaya dudak
biikiip ge<;eceklerdir. Ancak unutmamalan gereken �u nokta var: Felsefe bir
ikna sanah, ya da okuru, dinleyiciyi etkilemeyi ama<;layan bir <;aba degildir.
Oyle bir <;aba, felsefe degil hatiplik sanab ya da retorik gibi bir �ey olurdu. Fel
sefede ama<; ikna etmek degil, manbksal gerek<;e vermektir. Manbksal gerek
<;elere kar�1 <;ikl�a yine manbksal gerek<;elerle, yani ele�tirel argiimanlarla olur.
Tiim bunlan "abesle �tigalm�" gibi gormeyi, gozilnii ussal gerek<;elere kapa
mak ve bilim adma dogmacrhk yapmaktan ay1rt etmekse <;ok zordur.
Ku�kucu uslamlamanm <;iiriitiilmesinin ne denli gii<; bir �ey oldugunu gor
mek i<;in, ona kar�1 yap1labilecek belli ba�h itirazlan klsaca gozden ge9.relim:
gi saYJ.yi okudugum anda aldanabilsem bile, daha sonra yaptigim i;e�itli kont
roller ve kar�tla�brmalarla, yantlgili algtlan aytl<layabilecek bir durumda olu
yorum. Kisacas1, yantlgili algtlar ya�anhnuzm geri kalan deneyleriyle tutarli ol
mayan algilar. Bu tutarsizhgt hemen o anda fark edemesek bile, daha sonra ge
riye doniip bakarak, onlan b�ka algtlarla kar�ila�hrma olanaguu bulabildigi
miz ii;in, deneyi yamlgtlardan anndirmak olanagtna da sahibiz.
K�kucu bu ka�1 �1 da �oyle yarutlayacak: Yukanda one siirdiiguniiz
gorii�lere bak1hrsa, diyecek, i<;inde bulunulan zamanm deneysel bilgisi miim
kiin olamasa da, gepni� olaylann deneysel bilgisi sbz konusu olabilmeli. Oysa,
pratik ai;idan degerlendi.rildiginde, ii;inde bulunulan zamamn bilgisi gei;mi�in
kine gore i;ok daha onemlidir. <;:iinkii ancak boyle bir bilgiye dayanarak varh
gtmiz1 siirdiirebilir, gelecegimizi denetim alhnda tutabiliriz. bmegm kendirni,
uzaktan bana bir tren yakla�rrken raylann iizerine baghy� gibi bir durumda
goriiyorsam, bunun bir dii� olmad1gtnm bilgisi, benirn ii;in son derece ya�am
sald1r; bekleyip de onun bir d� olup olmad1gtn1 daha sonra tutarhl1gtm denet
leyerek saptamaya razi olamam. bte yandan gei;m�in deneysel bilgisi de zo
runlu olarak bellege, yani arulara dayanmas1 gereken bir �ey olacak. Bellekse,
dogruyu vermekte algidan da az giivenilir olan bir yetimiz... Arularuruz algi
nuzdan i;ok daha bularuk oluyor. Dolayis1yla, �u amn deneyi yanilabilen bir
�eyse, ammsad1gim g� deneylerirn, onun iki kah yarulabilen �eyler olmah
lar. Son olarak, gelelim yarulgili deneyin tutarsiz oldugu karusma: Tutars1zhk
hit; de kesin olan bir gbsterge degil. <;:iinkii tiim ya�anhmizla tutarh olabilecek
bir yarulgi, manhksal ai;idan olanaksiz degil. Belli ko�ullanmalarla i;ok say1da
ki�inin uzunca bir siire, birbi.riyle tutarh olan sannlar gormeleri bile soz konu
su. bmegin kimi zaman i;ok 5aYJ.da insan "ui;an daireler'', ya da belli hocalar
araclhgtyla "cinler'' gordiiklerini iddia edebiliyorlar.
3) Peki ya bilimin goz kama�bran ba�nlanna ne demeli? Eger bilim de
digimiz �ey tutarh bir uzla�unlar dizgesinden ibaret olsayd1, onun araclhgtyla
dogarun giii;lerini denetleyemez, teknolojideki ba�nlanmiz1 ve gelecege yone
lik bilirnsel tahminlerimizi geri;ekl�tiremezdik. Deneysel bilirn geri;ekten de
bir bilgi olmahdrr.
K�kucu, bu ka�1 i;i� oniinde de, dikkatimizi bilimin ba�arisma il�kin
bir yamlg1, bir aldanma ii;inde bulunuyor olabilecegimiz konusuna i;ekecek.
Bilime hep tek yan11 yakla�hgtmiz1, onun ba�risizh.klanru gormezden geldigi
mizi, oysa bu alandaki ba�ansizhklann b�rdan daha i;ok oldugunu amm
satacak. Ancak daha onemlisi, ba�anrun dogruyu yaratamayacaguu, nice yan
h� inancm yine de ba�anh olabildigini belirtecek.
nizi kafatasmizdan c;ikartnu� ve onu s1v1yla dolu bir fanus i<;ine yerle�tirdikten
sonra, belli duyurn rnerkezlerine birtaknn kablolar takip, bunlan deneysel uya
nlar veren rnakinelere bagla� olsunlar. Bu rnak.inelerin srradan gi.inli.ik bir
ya�arnm biitiin algtlanru tarnarnen tutarh bir bi<;irnde verebilen i;ok ileri aygit
lar oldugunu varsayahm. $irndi siz uyand1giruzda her �eyiyle s1radan, yeni bir
gi.ine ba�lad1gmiza inamyorsunuz arna, ashnda �irndi oturmu� ve elinize ald1gi
niz bu dergiyi okurnakta degilsiniz. Geri;ekte kar�mizda dergi falan da yok.
Aslmda bir dergiyi tutabilecek elleriniz bile yok, <;iinkii sizin bir govdeniz yok.
Siz fanus ii;inde bir beyin olarak tiirn bu "normal ya�arn" hayallerini, beynini
zin uygun yerlerine yerle�tirilrni� kablolar arac1hg1yla rnakineye daha once
kaydedilmi� i;ok ayrmhh ve tutarh bir ya�arnoykiisii CD'sinden ahyorsunuz.
Sizin hii;bir alg1ruz dogru degil, arna boyle oldugunu bilrnedigmiz i<;in, goriip
duyurnlad1gm1z her �eyi dogru zannedip aldamyorsunuz. Bu oykiiye konu
olan olaym diin gece geri;ekle�tirilm� olmas1 nasil bir rnanhksal olanaklillksa,
siz bebekken, hatta dogrnadan geri;ekle�rn� olmas1 da o ol<;iide olanakl1. Yani
sizin tiirn ya�arnmiz bir dii�ten, bir aldanrnadan ibaret olabilir. Kald1 k.i, toptan
hepirnizink.i de boyle olabilir ve tiirn bir insan rrk1 olarak fanus ii;inde d� go
ren beyinlerden ba�ka bir �ey olmayabiliriz. Boyle bir dururnda tiirn deney bir
aldanma olacagi ii;in, deneyin tiirniiyle k�kulu bir �ey oldugu one siiriilrn�
oluyor. Ku�kuculuk burada insan kavray1�1nm sm1rlanru yakahyor. Onu dur
duracak ne deneysel, ne de rnanhksal bir yonterne sahip degilrni�iz gibi gorii
niiyor. Ku�kucu uslarnlarnay1 felsefi olarak <;iiriitrneye gi.iciirniiz yetrniyor.
Burada k�kuculuga kar�1 geli�tirilen ba�ka felsefi itirazlan, ele�tirileri ve
ku�kuculugun bunlan nastl kar�tlad1gtru tarh�inayacagirn. Sonui; olarak, bu
yiizyilda, ku�kucu gereki;eleri felsefi olarak suurlarna projesinin ba�ansiz kald1-
gim ve bilirnsel ya�arnm11z1 k�kucu uslarnlarnalarla birlikte siirdiirrneyi, bir
likte yiiriitrneyi ogrenmerniz gerektigini anlarn1� dururndayiz. Ancak nasil bir
ya�arn olacak bu? Ku�kuculuk kar�1smda ezilecek ve bilimirnizin sonui;ta bir
kurgu, bir uzla�undan ibaret oldugunu mu onaylayacagiz, yoksa ku�kuculuk
oniinde daha saygm ve bilirne yine de olanak tamyan bir konurnda rm buluna
cagtz?
Descartes'm giiniinden 1960'lara degin, bilgiyi olanakh kilmanm bir ko�u
lunun ku�kucu uslarnlarnalann <;iiriitillrnesi oldugu varsaytlagelm�tir. Bunun
ba�anlarnad1gi artik yaygm kam konurnuna geldiginden, deneysel bilgiyi yine
de olanakh kilrnak i<;in, bu kez giinderne bilgi dedigirniz �eyin niteliginden
odiin verrne konusu getirilrneye ba�lanrn�hr. C::agda� episternoloji ii;inde bir
i;ok dii�iiniir boyle bir odiine SICak bakrnak noktasma gelrni�tir. Bu ai;1dan,
Descartes'rn i;agda�1 Pierre Gassendi'nin "yurnu�ahlrn1� bilgi" kavrarnma ben
zeyen k.irni dii�iincelere yakla�anlar oluyor, bu giinlerde.
Ben ba�ka bir kesirn bilgi kurarnc1s1ru izleyerek, bilginin niteliginden odiin
verrnek yerine, ku�kucu uslarnlarnanrn gi.iciiniin ve y1kic1 sonui;lanmn belli bir
noktada kendi sm1rlanna ula�hklanm ortaya koyrnaya i;ah�acag1rn. Bir ba�ka
deyi�le, bu uslarnlarnayi onaylarnak zorunda kah�1rnizm deneysel bilgiyi orta-
Eger belli ko�ullar dolayis1yla (b) dogruysa, (a) dogru oldugu i\in (c) de
dogru olacakhr. Deneysel olarak bir �eyler bildigim her durumda ku�kucu
yanh�lanm1� olacak. Peki ku�kucunun yamld1gtm bilebiliyor muyum? Manhk
sal a\1dan durum �oyle: Eger B'nin bir bilgi oldugunu ve (a)' nm dogru oldugu
nu biliyorsam, ku�kucunun yaruld1gtm da biliyorumdur.2 Ne var ki, ku�kucu
yu \iiriitemedigim i\in, B'nin bir bilgi oldugunu da bilmiyorum (B'yi bildigimi
bilmiyorum). Ku�kucunun uslamlamas1m \iiriitemedigim i\in, B'yi bilebilece
gim halde, bunu bildigirni bilemeyecegi.m gibi, ku�kucunun yamhyor olmas1
halinde onun yamld1gm1 da bilemeyecegim. Burada k�kucuyla berabere kal
m1� gibiyiz.
Biitiin bunlardan bilimin temellendirilmesine il�kin ne gibi sonu\lar \lki
yor? Ku�kucu uslamlamayla birlikte ya�amay1 ogrenmemiz gerektigini one
siirmii�tiim. Bu durumun bilim i\in o denli biiyiik bir tehdit ol�turmad1gtm
gormii� bulunuyoruz. Deneysel onermelerden ol�an dizgesel bir yap1 olarak
bilimin bilgi konumunu ta�1yabilecegini ve bunun k�kucu uslamlamalara kar
�m boyle olabilecegini gordiik. Bilimin ger\ekten de bilgi olmas1 miimkiin. Pe
ki bunun boyle oldugunu biliyor muyuz? Hayir, yukanda da anla�ild1g1 gibi, bi
lemiyoruz. Yani, bilimin kismen -ve belki biitiiniiyle- bilgi konumu ta�1mayan
inan\lardan ol�mas1 da miimkiin. Ku�kucunun giicii dogruluk kaynag1 de
neysel olan bilimin bir bilgi degerinde olu�unu olumsuz yonde etkilemeye bel
ki yetmedi; ancak bu bilgiyi elinde tutanlarm bilgilerine sahip olduklan bilinci
ni bulamkla�tlrdi. Bilim adamlan olarak pek \Ok �ey bilsek bile, bildiklerimizi
bilemediklerimizden ay1rt edemeyecegirnizi gosterdi. Bunun \Ok ho� bir ko
num olmad1g1m onayhyorum; ancak unutmamah, bu noktay1 \Ok daha beter
2 Bilinen ii;erme alhnda ortiilme (closure) adiyla tarunan il.ke lusaca �u: Eger B'nin bilgi oldugunu biliyorsam, ve
de B'yi bilmemin k�kucunun yaruld1guu ii;erdigini biliyorsam, ku�kucunun yaruldiguu da biliyorumdur.
bir vargiy1 bertaraf ederek elde ettik. Bilimin ger\ek bilgiden olullUP olullmad1-
gmm bilinemeyecegini onaylamak, bilimin ger\ek bilgi olmad1gm1 onaylamak
tan ,\Ok daha yeglenebilir bir durum, ve biz de bilgi kuram1 ad ma ku�kuculuga
kaf1ll en azmdan bu kadanm elde edebilmill bulunuyoruz. Kullkucunun istedi
gi, bize deneysel olarak hi\bir lley bilmedigimizi, tiim bilimin giivenilmez bir
kurgudan ibaret oldugunu gostermekti. Belki deneysel bilgi anlammdaki bili
mi ona kaf1l1 koruyabildik ama, boyle bir bilgiye ilillkin bilme hevesimizi de
kullkucunun doymak bilmeyen illtahma terk etmek zorunda kald1k. Bilimin
biitiiniiyle ger\ek bilgiden olllllmas1 olanagim koruyabildi.k\e de, bilim adamla
nnm bu olanagi zaten ger\egm ta kendisiymill gibi varsayan el�tiri-Oncesi tu
tumlanmn ussalhkla \elillmedigmi felsefe adma gostermill olduk.
Onay Sozer
I
9-10 May1s 1997 tarihleri arasmda istanbul' da Jacques Derrida felsefesi
i;evresinde kendisinin de kattlmas1yla diizenledigimiz toplanhya, bu toplanh
nm ilk di.i�i.incesinin bizde dogdugu i.i<; ytl once Pera Peras Poros ad1m vermi�
tik. Buna sonradan �u ai;1klaym alt ba�hgi ekledik: Yabancmm Uz.amla�mas1 ve
Zamansalla�mas1.
Ad verme, canh ya da cansiz olsun, kurum ya da toplanh olsun varhklara
ad koyma ta Platon' dan beri felsefenin giindeminde olan onemli ve ilgin<; bir i�
lemdir: Oil boylece varhk ve varolanlarla ilgili biri;ok sorun i<;in <;1� noktas1
yaptlm�hr. bnemini belirtmek konumuzu a�1yor. ilgini;liginin bir yam ise hen
ce yeni bir ba�la �u aykmhktan ileri gelmektedir: Ad veren, kendisinin sahip
olmad1gi bir �eyi, yani ad1 ba�kasma verir. �i.inecek olursak, insana kendi
admdan daha yakm olan, neredeyse ozde�le�tigi ba�ka hii;bir �ey yoktur: Arna
tuhafhr ki i�te bu ad, bu yakmhk ve ozde�lik kendisine ba�kasmca verilmekte
dir, hem ona da ait olmayan, hii;bir zaman olmam1� ve olmayacak bir �ey ola
rak. Verilen ad b1i;agm keskin iki ucu gibidir. Bir yandan adla ki�inin ozde�ligi
ni baler, i;i.inki.i bu ozde�ligi saglayan ba�kas1dir. Obi.ir yandan, yani ad1 veren
ki�i a<;1Smdan ise, ad verme, bir vericilik ve bir sunma olarak, ba�kasm1 konuk
etme gibidir. Ad veren ad1 verileni boylece kendisine ait olmad1SJ. (en azmdan
kendi "ad"1 olmad1gt) ortaya c;ikan bir "sozciik"le agtrlamaktadlI'. "Oil varhgtn
evi" ise (Heidegger), ad veren, ad1 alam i�te tam da bu evde konuk etmektedir.
Bu nokta, and1SJ.m1z toplanttda Derrida'nm "hospitalite"yi, ''konuk sever
lik"i bir de (yani ba�ka olanakh tamrn denemeleri arasmda) "kendisinde olma
yam ba�kasma vermek" olarak tammlad1SJ.ndan beri birden yeni bir 1�1ga ka
vu�tu: Ad koymak bir c;e�it konukseverliktir, boylece kendimizde olmayam, ya
ni en ba�ta onun ad1m, daha dogru olarak ad vermenin vericiligini en ic;imize
koyarak ba�kasm1 konuk.lanz. ToplanhrnIZa Pera Peras Poros ad1ru verdigirniz
de biz aym zamanda istanbul' a bu ad ya da adlan vermi�tik. Daha dogrusu bu
sozciikler istanbul'un topografisinin olanak.11 (i.istelik bazilanm zaten kendinde
ta�1d1gt) adlanyd1, biz o adlan yeniden bu kente sunduk, ya da kenti bu adlarla
c;agirmak hrsattm elde ettik. Toplantida iki onemli konugumuz (ve konumuz)
vard1: istanbul ve Jacques Derrida. ikisini birlikte agtrlamak istemi�tik. Arna ne
gariptir ki, Jacques Derrida'y1 ve bizi sonuc;ta istanbul agtrlad1. Dogru mu bu?
Belki de en dogrusu �oyle degil mi: Biz Derrida'y1 c;agtrm�hk (hem ad1yla c;a
girm1�, hem de davet etmi�tik), ama bizi belki de di.i�i.ince ve sozleriyle as1l ko
nuklayan o olmad1 m1? Bu sorulann basit bir retorigi, bir konugun ardmdan
soylenebilecek tath sozleri a�ttgmm, Derrida'mn felsefesinin bugi.in vard1g1
noktaya giri� niteliginde oldugunun bu yaz1mm devammda anla�1lacagm1
umuyorum.
II
Burada Derrida'mn felsefesinin "ana kavram"lanm (boyle "ana kav
ram"lar dizgeli bir bic;imde birbirinden ay1rt edilebilirmi�cesine) sergileme i�i
ne giri�ecek degilim: Boyle bir �ey her �eye kar�m yapilabilirdi, ama buradaki
amac1m1 a�1yor. Her �eye kar�m, c;i.inki.i 1962' den bu yana si.iregelen, son y1llar
da yay1mlanan kitaplanyla c;ogahyormu� izlenimini veren ve dibini goremedi
gimiz olc;i.ide bizde "muazzam" etkisi yapan bu di.i�i.ince i.iretiminin ah�1lm1�
anlammda saptanm1� "kavram"larla degil, daha c;ok "strateji"lerle ve bilinc;li
bir seri.iven olarak ilerledigini soylemeliyiz. Bu tutum ic;inde,"kavram"lar akip
gitmekte olan di.i�i.inmenin yalmzca yogunla�hg1 ve yeniden uzanttlarla ac;1kla
d1gi noktalara doni.iyor. Derrida ortaya ahp kulland1g1 kilit sozci.ik.lerin anlam
lanm daima yeni ''baglam"lar ve "sorun"lar ic;inde geli�tirdi: Bu baglam ve so
runlar ise onun yazd1gi text'lerden ba�ka bir �ey degil. Text'in yani sozciik ve
kavram aSJ.mn d1�mda hic;bir ''baglam" yok, sorunlar da bu agin di.igumlendigi
yerlerde ortaya c;1k1yor. i�te Derrida'nm canh, bi.iyi.imekte olan corpus'una yak
la�Ild1gmda kar�tla�Ilan ilk bir gi.ic;li.ik.
Dedigim gibi, buradaki amacrm ne bu di.igumleri ac;mak, ne de bu agin
ic;inde boydan boya yi.iri.imek. Yine de bunlardan daha az zor olm'ayan bir i�i,
Derrida'nm zamamm1zla olan ili�kisini bir yerden ve bir zaman ic;in olsun ya
kalamaya c;al�mak istiyorum. Boyle bir i� yukardaki -makalelerle, monografi
lerle, doktora tezleriyle vb. denenmi� ve daha da denenecek olan- i�ten daha az
zor olrnarnamn otesinde, kendine 6zgi.i bir zorlugu birlikte getirrnekte. 0 da ka
baca �u soruyla anlahlabilir: Acaba Derrida'mn felsefesinin donernleri var rn1-
d1r ve varsa nedir? Derrida daha once hangi donernindeydi, bugi.in -i�te 6rne
g:in istanbul: Pera Peras Poros!- hangi donernindedir?
Birc;ok yerde birc;ok ki�inin Derrida'nm ilk donerninden (a�agt yukan diffe
rance rnotivi altmda bir araya getirilebilecek Yazz ve Aynm -1967-, Grammatoloji
-1967-, Felsefenin Kenarlan -1972-, Dissemination -1972-, kitaplarmm belirledigi
donernden) ve son donerninden (Ba�ka Ba� -1991-, Marx'm Hayaletleri -1993- ve
Khora, Tutkular, Ad Dz�mda -1 993- i.ic;lernesinin ba�1m c;eker goriindi.igu etik ve
politik felsefe agtrhkh donerninden) soz etrnesine kar�m kendisinin -bildig:irn
kadanyla- bu konuda hic;bir �ey soylernerni� olrnas1 ilginc;tir. Bu ti.irli.i yapay
bir donernle�tirrne yanh� da anla�tlabilir: C::i.inki.i "differance" ("ayrrrna" ve "er
telerne" anlarnlanm birbirine c;atan, bu "varolrnayan" sozciik, bu ciddiye alm
rnas1 gereken ni.ikte) ba�tan beri ac;1kc;a etik olrnasa bile politikti. \:i.inki.i bu soz
ci.ik Bah Metafizigi'nin dayand1g1 bi.iti.in aynrn ve kar�1thklarda boylece her
kendi kar�thndan aynlan yanm, obi.ir yam, yani kar�thm yalmzca ertelerni�,
saklarn�, yedege ay1rrn� oldugunu soyli.iyordu, boylece erteleneni, saklanam,
yedektekini gi.inderne getirrne anlarnmda "yap1sizland1rrna" ("deconstruction")
bu rnetafizige dayah politik yaptlan da tedirgin etrnekteydi.
Bu ti.irli.i kesin sonuc;lan olan bir donernle�tirrnenin yanh�hgt ortada ol
rnakla birlikte, benirn izlenirnirn Derrida'nm 6zellikle 90'h y1llardaki yay1rnla
rmdan ba�layarak differance'm 6zellikle politik-toplurnsal-etik di.inya sorunla
rmdaki kar�1hg1m bulrna c;abas1 ic;ine daha c;ok girdigidir.
Bu c;aba ise onun di.i�i.incesine yeni atthrnlar yaphrrnaktad1r. Mart 1991'de
c;1kan, Geoffrey Bennington'un kendi iizerine c;izdigi tabloya kendisinin "Cir
confession" (Siinnitiraf) adh yaz1s1yla katkida bulunan Jacques Derrida adh ki
tap, felsefesini ansiklopedik gonderrnelerle ele ahrken Derrida'nm 6zel anla
rnmda "politika"sma da ac;rnaktadtr bizi, "Ansiklopedik gonderrneler" dedirn.
Bu kitap gerc;ekten de bir Derrida cep ansiklopedisi nitelig:indedir ("Derridaba
se"). Arna, biiti.in Derrida felsefesi kendisinin Platon'dan Levinas'a felsefe tarihi
okurnalanmn bir ansiklopedisi nitelig:inde deg:il rnidir? Bu ansiklopedinin "po
litika" rnaddesi ise biiti.in Ansiklopedi'ye gonderrne yaprnaktadrr, denebilir. i�
te yahn anlarnda donernle�tirrnenin kar1?tla1?acag1 bir gi.ic;li.ik daha.
Derrida'm bugi.in varrn1� oldugu noktay1 baz1 k.isaltrnalarla belki �oyle an
latabiliriz: Derrida'nm "text" ya da "yaz1" ya da "differance" kavrarn1 (?) bir
yanda Heideger ve Levinas'm felsefeleriyle obiir yanda ise Saussure'iin irn ku
rarn1yla yak.in ili1?ki ic;indeydi. Derrida Heidegger'in varhgtn (Sein) var-olandan
(Seiendes) aynrn1 dii1?iincesini onun biiti.in "l?irndi-burda-olrna" ("Anwesenhe
it", "Parousia", "Ousia") ele�tirisiyle birlikte ele ahrken aym zarnanda Heideg
ger' deki varhgtn anlarn1 ile ilgili ti.irn sorunu dt�arda brrak.ir. Var-olan Bah Me
tafizigi'nde �irndi-burdahg-t, varhk ise bunu da ic;ine ahp a�acak bic;irnde zarna
nm gec;rni� ve gelecek boyutlarma gonderiyordu bizi ve boylece bu ele�tiriyi
olanakh kihyordu. Heidegger modern c;agm 6zne-nesne ikilig:ini yerinden oy-
nahrken (varhk sorununa geri donii� bir yoniiyle bu demekti), onun yerine Da
sein'in, orada-varl1gin diinya ile il�kisi sorununu yeni bir anlam sorunu olarak
getirmi�ti. Biitiin "a�km anlam"lan yapisizland1rmak, yeniden yazmak, boyle
ce yap1y1 yaz1ya �evirmek isteyen Derrida'ya ise bu �eviri olanagm1 Uvinas'm
varhgm sonlulugunu "ba�kas1"nm sonsuzluguyla a�an dii�iincesi saglamakta
d1r. Bu noktada "yaz1" ya da "differance" bir yanda Heidegger'deki metafizik
kahnttlann yapis1zlandmlmasma izin verirken, Levinas'a g�i de kolayla�hr
maktad1r. Arhk, birbirlenyle kurduklan ag i�indeki ili�kilerine gore agm il
mekleri olarak ele ahnan imler "anlam"1 ikincil bir hale getirmekte, tiim varo
lanlan agdaki izlere, daha dogrusu izlerin agina don�ti.irmektedir. "Ba�kasmm
izi", Levinas'a gore tiim etik sorunlann dibinde yatan bu iz, bir nesnenin izi ya
da varolanla ilgili bir "anlam"a ka�1hk olan bir im demek degildir. imin alhm
kaz1rsaniz orada tam da kendisinin ge�inin brrakhg1 izi, sonsuz olarak son
suzluga g��lerin izlerini, dolayis1yla izlerin izlerini bulursunuz.
Derrida'nm getirdigi bu yorum Saussure'iin tiim nesneye gondermeyi d1-
�arda b1rakip dili dilsel dizgenin aynmlanndan iireten gorii�iinde kendine ayn
bir destek buluyordu. Biitiin aynmlarm "en eski" �Ila� yeri olan differance,
�imdi-burdahg1, nesneyi, anlam1 silmi�tir, onlann as1l-olmayan �eyler olarak
yalmzca yeniden-iiretilebilecegini gostermek iizere. Boylece izlerin aynmlan,
aynmlann izleriyle tammlamr.
Heidegger'den Levinas'a, Levinas'tan Saussure'e bu ciiretli ge�i�lerin ilkin
iizerinde yeterince durmad1g1 bir nokta Derrida' da sonradan ortaya �ikh: Der
rida Levinas'm izinde etik sorunu, politik ve giiniimiiz diinyasmdaki teknolojik
i�ermeleriyle daha yakindan ele ald1gmda "varolan"la yeniden kar�ila�h. An
cak bu kez "varolan" a kar�1 sorumluluk bi�iminde.
Nasil ge� doneminde, ozellikle Katlalar (Beitraege) kitab1yla Heidegger va
rolam yeniden varhkla i�ki i�ine sokmak zorunda kald1ysa, Derrida da bu kez
Heidegger anlammdaki varhk sorununu a�an "ba�kas1"run i�inde bulundugu
muz diinya ko�ullanyla, toplum ve devletle il�kisini yeniden gozden ge�irmek
ve bu arada "ba�kas1"nm oncesini Dasein'm da ait olabilecegi bu "aporia"da,
"�1kmaz"da aramak gereksinimini duymaya ba�ladi. Bu aray1� i�inde Derri
da'mn son yazilannda on plana �ikan "aporia" kavram1 kendini Heidegger'in
oliimle ilgili gorii�iiniin (olanaksizm "olanag1") "aporia" olarak yorumlanmas1
bi�iminde sunarken ve boylece yeni bir boyut kazanrrken, bizi aym zamanda
"sevgi, dostluk, bagi�, ba�kas1, tamkl1k, konukseverlik... " sorunlanna a�makta
dir. Boylece daha once differance ve aynm sorununun bir par�as1 olan "sm1r"
kavram1 (aynm bir anlamda sm1r demektir) kendi ba�ma ve �okanlamhhgiyla
(iilkelerin smm, anlamlann smm, ya�amm ya da dogrulugun smm) ele ahmr
ken, "�1kmaz" durumunun hep siiremeyecegine, brr yerde smmn ge�ilecegine
i�aret edilir. (Apories, Galilee 1996, 5.136 ve dev.) Bugiin insanhg1 i�inde hapse
den smrrlan ge�me ve a�ma yollanndan biri de ilkin kendisi de bir �1kmaz olan
konukseverliktir.
III
Derrida 9 May15 tarihinde Bogazii;i Oniversitesi'ndeki "Ko�ulsuz Konuk
severligm <;1kmazlan" ba�hguu ta�1yan kon�mas1mn en ba�mda "hospitalite"-
nin, burada goz oniinde bulundurulacak anlamma gore "insan-sevme" ("phi
lanthropie") ile bir il�kisi bulunmad1gm1 Kant'm "Ebedi Ba� Tasaru1" yaz1-
smdaki di.i�i.incelerinin izinde vurgulayarak, soylenmek istenenin oncelikle
"yabancmm hakkt" olabilecegini ileri si.irdi.i. Derrida'ya gore geri;i boyle bir
hak konugu sevmeye engel degildir, ama "sevmek" burada yabanc1ya ai;tlan
kap1 oniinde yetersiz kalmaktad1r. <;i.inki.i "yabana" pekala "insan" olmayabi
lir, tannsaldan hayvana hatta bitkiye kadar uzanabilir. Bu anlamda yabancmm
hakkI, dii�man olarak ele ahnmamas1 gereken ba�kasmm tam da ba�ka-olmak
hakkldir, onu konuklad1gun uzamda ba�kas1 olarak ya�ama hakkt. Bu tiirlii ta
mmlanan konuk-severlik, Derrida'nm, Salman Rushdie, Adonis, Pierre Bourdi
eu, Eduard Glissant ile birlikte yonetiminde bulundugu Yazarlar Uluslararas1
Parlamentosu'nun -1995'den beri Avrupa Parlamentosu'nca da desteklenen
Avrupa'da millteciler ii;in kentler kurma projesi yoniindeki i;al�malanmn ku
ramsal tabamm olu�turmaktadir. Derrida 21 ve 22 Mart 1996 tarihlerinde Stras
bourg'daki Avrupa Konseyi toplanhsma sundugu bir bildiride (say1lan Avru
pa' da halen 24' e ula�an) bu tiirlii millteci kentlerinin devletlerin - teror baslos1
alhnda- i.istesinden gelemedigi bir gorevi geri;ekl�tirmeye en azmdan �imdi
lik aday olabilecegini s6yleyerek �u soruyu soruyordu: "Oyleyse kentlerin ko
nukseverligi ii;in bir �ans var mi. .. ?" (Cosmopolites de taus les pays, encore un
effort!) (Galilee 1997, s. 23)
Derrida'mn bu konu ii;in i;1kl� noktas1 �uydu: "Konukseverlik kiiltii riin
kendisidir ve benzerleri arasmda bir etik degildir. Ethos'la, yani barmmayla,
kendi evinde olmayla, �u ya da bu yolda bir ailenin bir yerde oturmas1yla degil
de, kendiniz gibi olsun yabana olsun ba�kas1yla il�kide oldugu oli;Ude, etik, ko
nuk severliktir, yani etik, ac;arak ya da smirlandirarak bizim ii;in konukseverlik
deneyiminin bir pari;as1 olur" (A.g.y., s. 42)
Derrida'mn Levinas'tan alarak i;oziimledigi ve gittiki;e daha zengin bir ii;e
rige kavu�turdugu konukseverlik konusu -kendisinin istanbul'daki konferans
ve yuvarlak masa konu�malannda ve ba�ka bildiriler i.izerine yaphg1 yorumla
rmda gosterdigi gibi- bence iii; onemli noktay1 ilerdeki ta�malann giindemi
ii;in �imdiden hazirlam� bulunmaktadir:
ilkin, Derrida tiim konukseverlik kavrammm kaderinin bir aporia'ya, bir
i;1kmaza ve bu i;1kmazdan i;1ktlmasma, daha dogrusu bu i;tkmazm kendisinin
bir i;1k1� haline getirilmesine bagh oldugunu gostermektedir bize. Fransizcada
"hospitalite" sozciiguniin kokiinde bulunan "h6te" sozciiguniin iki anlamhhgt
nm, yani hem "patron" (ing. "host" ) hem de konuk (ing. "guest") anlamma gel
mesinin sanki ta en ba�tan belirlemi� gibi goziiktii gu bu i;tkmaz �oyle dile geti
rilebilir: Bir yandan konuksever konugunu ag1rlayabilmek ii;in kendi evinin (ve
kendisi kendisinin) tam sahibi, hiikiimram olmahd1r, yani kendi uzammm s1m
n, e�igi, kapah kap1s1 olmahdir; ama obiir yandan ise konukseverlik tam da
PROGRAM
9 MAYIS 1 997
• Ai;1� : Giirol Irz1k
Oturum Yonetmeni: Joanna Kuc;uradi
10 MAYis 1 997
HENRI-LOUIS BERGSON
1 859-1 941 y1llan arasmda Fransa'da ya�am1�, Paris'te Ecole Normale'de
ogrenim gormii�ti.ir. Metafizik iizerine c;ah�m1� ve evrimle ilgilenmi�tir.
EDMUND HUSSERL
1 85 9 - 1 938 y1llan arasmda Almanya' d a ya�adi. Fenomenoloji' nin
onciiliigiinii yaph. Epistemoloji ve antoloji ile ilgili c;ah�malar yaph.
MARTIN HEIDEGGER
1 889-1976 y1llan arasmda Almanya'da ya�adi. Freiburg Oniversitesi'nde
din bilimi ve felsefe okudu. Fenomenoloji ve antoloji iizerinde c;a�h. En onem
li ilgi alam "varhk sorunu" idi.
GASTON BACHELARD
1 884-1962 y1llan arasmda Fransa'da ya�adi. MIT'de ogrenim gordii. Oil
felsefesi ve Sosyal Antropoloji iizerine c;ah�malar yaph. Ost dil, dii�iince ve
kiiltiir alanlan ile ilgilendi.
EDWARD T. HALL
C:: e�itli kiiltiirlerin zaman kavramm1 nasil farkh kulland1klanm anlathg1
The Dance of L ife adh kitab1yla iinliidiir. Diger kitaplan, Beyond Culture, The
Silent Language ve The Hidden Dimension' dir.
GuLNiH.AL KuKEN
istanbul Oniversitesi Edebiyat Fakiiltesi Felsefe Bi:iliimii'nde Yard1mc1
Do\ent olarak gi:irev yapmaktadir.
DuYcu KoKsAL
Bogazi\i Oniversitesi Ata tiirk ilkeleri ve inkilap Tarihi Enstitiisii'nde
i:igretim iiyesidir.
EROL K6ROGLU
1970'de istanbul'da dogdu. Bogazi\i Oniversitesi Turk Dili ve Edebiyah
Bi:iliimii'nde lisans ve lisans iistii egitimini tamamladi. Halen Bogazi\i Oniver
sitesi Atatiirk ilkeleri ve inkilap Tarihi Enstitiisii'nde doktorasm1 siirdiirmekte
ve Ko\ Oniversitesi'nde Tiirk\e okutmanhg1 yapmaktadir. Yay1mlanm1� bir\ok
makalesi ve \evirisi vard1r.
AHMET HA�iM .
1 885-1933 y1llan arasmda ya�adi. 1 896'da Istanbul'a geldi ve Galatasaray
Sultanisi'nde okudu. Bir si.ire ogretrnenlik yaph. $iir dilini sadele�tirdi. Aruz'la
yaz1lrn1�, a�k ve tabiat ternalanm i�leyen, sernbolizrn ak1rnma uygun �iirler ve
aym zarnanda f1kra ve gezi yaz1lan yazd1.
0RHAN DURU
1 933'te istanbul' da dogdu. Ankara Oniversitesi Veterinerlik Faki.iltesi'ni
bitirdi. Bir si.ire ogretirn gorevlisi olarak <;ah�h. Daha sonra Ulus gazetesinde
gazetecilige ba�lad1. Curnhuriyet, Milliyet ve Gi.ine� gazetelerinde <;ah�ti. Halen
gazetecilik ve oyki.i yazarhg1 yaprnaktadir.
MEHMET ERGUVEN
Mi.inih Devlet Akadernisi'nde �an ve opera rejisorli.igu konusunda egitirn
gordi.i. <;e�itli yaym organlarmda deneme, incelerne ve <;evirileri yay1rnland1.
METE OzGENCiL
1 962 y1hnda i stanbul' da dogd u . Dokuz Ey li.il Oniversitesi i�letme
Boli.imi.i'ni.i bitirdi. Sekiz y1l resim yaph . ikisi yurt d1�mda on iki sergi ac;h. Klip
yonetmenligi ve �arki sozi.i yazarhgi yapmaktadir.
ARDA DENKEL
Bogazi<;i Oniversitesi Felsefe Boli.irni.i Ogretirn Oyesi ve TUBA i.iyesidir.
ONAY SozER
1 936' da istanbul' da dogdu. istanbul Oniversitesi Hukuk Faki.iltesi'nde
ogrenim gordi.i. 1 993 y1lmda Edebiyat Faki.iltesi'nde Sistematik Felsefe ve
Mantik profesori.i oldu. Ba�ta felsefe yap1tlan olmak i.izere aynca oyki.iler,
denemeler ve ele�tiri yaz1lan yazd1. Oteki adh rornam ile 1 981 Yazko Roman
Ozendirme Odi.ili.i'ni.i kazandi.