Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 276

ZAMAN: 121YE 1 VAR...

SAYI: 11 YIL: 1997


.. Cogito
u� ayl.Lk d�iince dergisi
Sayi: 11 Ytl: 1997
ISSN 1300-2880

Yap1 Kredi Kiilrur Sanat Yaymctl1k Ticaret ve Sanayi A.!;i. adma sahibi: Omer Kayahoglu
Edifor: �ik !;iim�
Kapak Tasanm: Pmar Kazma c;:mar
Baslu: Altan Matbaaahk Ltd. !;iti.

istiklal Caddesi, 285-287 Beyoglu 80050 istanbul


Telefon: (0212) 293 08 24 (4 hat) Fales: (0212) 293 07 23

1-lesap no: Yap1 Kredi Beyoglu !;iubesi 56 00 87-9

Yurtii;i fiyab: 1 .000.000.-TL


Yurtio;i abone fiyab: 4.500.000 TL
Yurt�• abone fiyab (taahhiitlii gonderi): 115 OM

Cogito'nun 11. sayts1 3000 adet bas�br.

Cogito'da yayunlanan tiim yaztlarm sorwnlulugu yazanna aittir.


Dergide yer alan yaztlar kaynak gasterilrnek kaydiyla yayunlanabilir.
Yaym Kurulu, dergiye gonderilen ya.zalan yayimlaytp yayunlamamakta serbesttir.
Gonderilen yaztlar iade edilmez.
Bu SAYIDA:

5•l�IK $iM�EK• Bir Dakika Liitfen!

7•HENRI BERGSON•Zaman ve Ozgiir istenc;


17•EDMUND HussERL•ic;sel Zaman Bilinci
29•MARTIN HEIDEGGER • Zaman Kavram1
43 •LUDWIG WITTGENSTEIN•Felsefe Notlan'ndan "Zaman Ostiine"
59•GASTON BACHELARD • Amn Sezgisi'nden Sec;meler
65•W. MAYS•Hegel ve Marx' ta Zaman ve Zamansalhk
83•D. W. DAUER•Nietzsche ve Zaman Kavram1
101 • BENJAMIN LEE WHORF•Amerika Yerlilerinin Bir Evren Modeli
109 • BAHAR OcAL DuzG6REN•Evrende Gelecege ilillkin Belirsizligin
insanoglu ic;in Yaratt1g1 Olas1hklar Ya da Kader ile Kadere Kaflll
<;:ikan irade
1 27 • STEPHEN TOULMIN-JUNE GOODFIELD • Tarihsiz Bilim
149•EDWARD T. HALL•Kac; <;:ellit Zaman Var?
153•STEPHEN TOULMIN-JUNE GOODFIELD • Amlar ve S6ylenler
164 • C. M. SHEROVER •Zaman ve Etik: Ahlak Nasd Miimkiindiir?
181•GDLNiHAL KDKEN•Dogu Ortac;agmda Zaman Kavram1
191•DuYGU K6KSAL•Zaman, Osmanhhk ve Cemil Meric;
201•ERoL K6ROGLU •Ahmet Hamdi Tanpmar'm Zaman Anlay11l1
223•AHMET HA�iM•Miisliiman Saati
225•0RHAN DuRu • Zaman <;:opliigii
229•MEHMET ERGUVEN •Zaman Ozerine <;:ellitlemeler
245•M ETE OzGENCiL •Zaman Subjektiftir
ARDA DBNKBL • Bilim, Bilgi ve Kuoku
ONAY SOZBR •Jacques Derrida Ya da Konu� Haklo
Pera Peras Poros: Yabanctntn Uzamlaohnlmas1 ve Zamansalla,hnlmas1
Yazarlar Haklonda
BiR DAKiKA LUTFEN!

Neyi nasil ve ne zaman yaptigrmz �ok onemlidir. Dogru am birbirini izle­


yen anlarm arasmdan cimbizla �ekip almak, yine de ya�adiklanmz ve gordukle­
rinizle beslenir ancak. Yani hepsi birbirine baglidir. Yazm ortasmda u�uyenler­
denseniz eger, hayatimzm bir amm mutlaka yanli� degerlendirdiginizi du�u­
nursunuz. Ya�amm matematikleri zamanlamaya tutkuyla a�iktir.
Zaman akip giderken, bilgiyle beslenir insan. Bilgi toplayan mutlaka aci
toplar. Anlarmi bu i�lere harcamayip sakin kalanlan ozlemle anar, ustelik asla
geri donemezsiniz o zaman.
Ya�ami ciddiye alanlar, her �eyi fazlaca ha.fife alanlarm ortasmda ku�uk bir
adada ya�iyor artik. Bu kadar �akamn i�inde biraz da ger�ek banndirmak iste­
yenler, ister istemez ba�kalarmm yana�madigr cesaretlere al�aktan u�uyor.
Mecburiyet zamam esir aliyor.
Ge� kalmak zevki �urutuyor.
Cogito, yaza i�te bunlan konu�arak giriyor, bu sayiyla.
Konu�ulacak, konu�uldukfa yine zaman alacak bir sayiyla bu yazi da ge�i­
recegiz i�te. Bergson'dan Heidegger'e, Husserl'den Bachelard'a, zaman ustune
ne soylenmi�, ne yazilmi�sa, zamamn aslmda daha nelere gebe oldugunu daha
bir anlamak adina, sizin i�in bir araya getirdik.
Uygarligrn, teknolojinin, yenile�menin, sava�larm, a�km, aklm, hayatm
bekrisi zaman, insanoglunun keefettigi en akil almaz kavram galiba.
Aylan, yillan, giinleri, saatleri, anlan par�alaya par�alaya nerelere vardi­
gzmzz, iyi mi kotu mu yaptigrmiz, hlila soru.
"Am y�amak"la, "y�ami ciddiye almak" arasmda, hep o incecik �izgide­
yiz sanki ...

CociTo, SAYI: 11, 1997 5


ZAMAN VE bzGUR isTEN<;*

Henri Bergson

Si.iriip giden tarh�may1 baglamak ii;in, Kant'm terminolojisini de ogretisini


de, daha sonra yeniden ele almak i.izere �imdilik bir kenara brrakip srradan ba­
ki� ai;1s1m benimsemerniz gerekir. Kanuruzca, modem psikolojinin ozelli.kle il­
gilendigi konu, i;evremizdeki �eyleri kendi kurulu�urnuzdan odi.ini; almrru� be­
lirli bii;irnler araahgiyla algtlad1gmuz1 tamtlamaktrr. Bu egilim Kant'tan bu ya­
na giderek belirginl�ti: Alman felsefeci uzam ve zaman arasma, yegin ile yay­
gm arasma, bir de giini.imi.izde denildigi gibi, bilini;lilik ile d�sal algi arasma
keskin bir aymm i;izgisi i;ekerken, i;ozi.imlemeyi daha da ileri gotiiren ampirik
okul, yegin olanm ii;inden yaygm olan1 i;ekip yeniden kurmaya, si.irenin ii;in­
den uzam1, ii;sel durumlardan da d1�alhgi i;ekip yeniden kurmaya i;abalamak­
tayd1. Dahas1, fizik de bu ai;1dan psikolojinin �ini tamamlamaya soyunur: Fi­
zik, gori.ingi.ileri onceden kestirmek istedigimizde, bu goriingi.ilerin bilini;te
i.irettikleri izlenimi silip, duyumlan geri;ekligin kendisi degil de, geri;ekligin
gostergeleri olarak kabul etmemiz gerektigini gosterir.
Bu durumda yapilacak en iyi �eyin, bunun tam kar�1h sorunu ele ahp,
ego'nun dolaysizca ele gei;irdigimize inand1gimiz en apai;1k durumlanrun daha
i;ok, kendisine odi.ini; verdiklerimizi bize geri veren d� di.inyadan devrald1gi­
rruz kirni bii;imler arac1hgiyla algtlamp algilanmad1giru sormak olduguna ina­
mriz. A priori ai;1dan bakhgimizda bi.iyi.ik olas1hkla olan da budur zaten. <;un-

Kaynak: Henri Bergson, Time and Free Will, The Maani!lan Co., 1921, s. 223-240

CociTo, SAYI: 11, 1997 7


Henri Bergson

kii, i\ine maddeyi yerl�tirdigimiz bi�mlerin tiimiiyle usumuzdan kaynaklan­


d1guu varsayd1gumzda, bu bi�leri ara vermeksizin nesnelere uygulamak (bu
nesneler klsa bir siire i�de usun damgasuu yemeden} son derece gii\ goziik­
mektedir: Bu bi�leri kendimize i�kin bilgi edinmek i�n kullanrnakla, kendi­
mizin de, kendimizi i�e yerle�tirdigimiz \er\evenin, yani d� diinyarun yans1-
masmm da ger\ek \izgileri konusunda yanh�a dii�mesi tehlikesini ya�anz.
Arna, daha da ileri gidip, �eylere uygulanabilen bi�erin tiimiiyle bizim tara­
hmizdan yarahlmad1guu, maddeyle us arasmdaki bir uzla�mamn sonucu ol­
malan gerektigini, maddeye daha \Ok �y verirsek, bunun ka�tligi olarak mad­
deden biiyiik olastlikta bir �eyler alacagunm, bu nedenle de, d� diinyada ara�­
hrma gezisine \OOP geri dondiigiimiizde kendimizi ele ge�eye \al�hguniz­
da elimizin bo� kalmayacagiru da ileri siirebiliriz.
Fiziksel goriin gillerin birbirleriyle olan ger\ek bagmttlanm ara�hrmak iste­
digimizde, algilama ve dii�iinme yolumuzda bunlarla a\tk\a uyu�mayan ne
varsa \ekip ayiklad1guniz gibi, psikoloji kendiyi ozgiin arlhgt i\inde gormek is­
tediginde, a�\a d� diinyanm damgasuu yemi� kimi bi\imleri elemek ya da
diizelhnek zorunda olacakhr. Nedir bu bi�mler? Psi�ik durumlar birbirlerin­
den yahhhp ayn ayn birimler olarak kabul edildiklerinde �u ya da bu ol<;Ude
yegm olarak gorilliirler. Sunduklan sayica \Okluk i�de ele almdlklanndaysa,
zaman boyunca a\thp yaytlir ve sureyi ol�tururlar. Son olarak da, birbirleriyle
olan bagmhlan i�nde ve tiim sayica \Okluklan \er\evesinde belirli bir birligi
korur bi�de ele ahndlklanndaysa, birbirlerini belirler gibidirler. Yeginlik, siire
ve goniillii belirlenim d�iincelerini, duyulabilir diinyanm bu d�iincelerin i�­
ne sizmasma, yani klsacas1 uzam dii�iincesi saplanhsma bor\lu olduklan her
. �eyden kurtararak ar;tkhga ka�turmallllZ gerekmektedir.
Bu ii\ d�iincenin ilki olan yegin.ligi inceledigimizde, ps�ik goriingiilerin
kendi i\lerinde an nitelik ya da nitel \Okluk olduklann1, ote yandansa, uzamda
yer alan nedenlerinin de nicelik oldugunu gordiik. �te, bu nitelik niceligm gos­
tergesi oldugundan, niceligm de nitelik iistiinde yer ald1gmdan k�ku duydu­
gumuz siirece yegmlik adm1 veririz buna. Dolayis1yla, tek bir durumun yegm­
ligi nicelik degit de, onun nitel gostergesidir demek ki. An nitelik (ki bu da bi­
lin\ durumudur zaten} ile an nicelik (ki bu da uzamdrr zaten zorunlu olarak}
arasmdaki bir uzla�madan kaynakland1gi kolayca goriilebilir bunun. D�taki
�eyleri incelerken, gii\lerin varolduklanm ileri siiriip, bunlann yalruzca ol\file­
bilir ve yaygm etkilerini kabul ederek, gii\leri bir yana birakhguruz i� bu uz­
la�madan en ufak bir duraksamaya bile kaptlmadan vazge\eriz. Oyleyse, srra
bilin\ durumunu \Oziimlemeye geldigmde �u melez kavrama sahip \tkmamiz
niye? Sizin d�mizdayken biiyiikliik hi\bir zaman yegm degilse, yeginlik de si­
zin i�nizdeyken biiyiikliik degildir hi\bir zaman. I�te, felsefeciler bunu gozden
ka\lrd1klan i�, biri yegin biri de yaygm iki ayn nicelik tiiriinii ayirt ehnek zo­
runda kaldtlar. Bunlann ortak ne yanlan oldugunu bir tiirlii a\tklayamadlklan
gibi, birbirlerinden bu denli degi�ik iki �ey i�n "artma" ve "azalma" gibi ayru
sozciiklerin nasil olup da kullanilabildigini de a9klayama�lard1. Aym �ekil-

8 CociTo, SAYI: 11, 1997


ZAman ve Ozgiir 1ste11f

de, biiyiikliigun a�1, egretisel olmayan bir anlamda duyumlara atfedilir edil­
mez, ne kadar arthguu ogrenmek zorunda kald1guruz i�, psikofizigm d�tii­
gu abarh.h durumlardan da sorumludurlar. Bilinc; yegm niceligi olc;emezse de,
bir biiyiikliik soz konusu oldugunda bilimin de dolayh yoldan olc;emeyecegi
sonucu c;ikmaz bundan. i�te, bu nedenle de, ya psikofizik bir anlahrn olanak
kazarur ya da yahn ps�ik bir durumun yeginligi ari nitelik olup c;ikar.
<;okluk kavranuna geri donersek, belirli bir sayi ol�turmak i�, her �ey­
den once tiird� bir arac; sezgisine sahip olmanuz gerektigini gordiik; birbirin­
den ayn terimler s0z konusu arac; yani uzam i�de c;izgi iistiine yerle�tirilebi­
lir; ikinci olarak gerekense, bu birimlerin devingen bic;imde birbirlerine eklenip
nitel c;okluk adlnI verdigimiz �eyi ol�turmalarlnI saglayan bir orgiitlenme ve
ic;ine SlZilla siirecidir. Birimlerin birbirlerine eklenmesini �te bu siirece borc;luyuz,
ama birbirlerinden ayn kalmalarimn nedeni uzamda yer almalaridrr. Demek ki,
say1 ya da ac;ik sec;ik c;okluk da bir uzla�ma sonucu. $imdi, maddi nesneleri
kendi ic;lerinde ele ald1guruzda bunlan ic;lerine girilmez ve boliinebilir, ba�ka
dey�le sonsuza dek birbirlerinden ayn kabul ettigimiz ic;in, vazgec;memiz gere­
kir bu uzla�madan. i�te, bunu yapmad1gi ic;indir ki c;a�rmci.hk, ayn ayn bi­
linc; durumlanmn birbirine eklenmesi yoluyla herhangi bir ps�ik durum u y�
niden kurmaya, boylece egonun kendisi yerine egonun simgesini koymaya c;a­
balamak gibi pekc;ok yanh{;a d�m�tii.
Hazrrhk niteligi ta�1yan bu d�iinceler sayesinde, goniillii belirlenim ve su­
re dii�iincelerinin c;oziimlenmesine yakla�rmda bulunma olanagi edindik.
Bizim ic;imizdeki siire nedir? Sayiyla hic;bir uygunluk gostermeyen nitel bir
c;okluktur; heniiz artan bir nicelik olmayan organik bir evrim; ic;inde ac;ik sec;ik,
ayri nitelikler barindrrmayan ayn bir ay�1kllktrr. Kisacas1, ic; siirenin anlari
birbirinin d�mda degildir.
Hangi siire bizim d�imizda varolur? Yalnizca bugiinkii siire ya da �oyle
diyelim, zamanda�hk varolur bir tek. �muzdaki �eylerin de�tigi kesin, ama
bu anlan usunda tutan bir bilinc; d�mda, sozciigun srradan anlanum benimser­
sek, anlar birbiri pe�isira gelmezler, verili bir anda bizim d�muzda, zamanda�
konumlardan ol�an tiim bir dizge gozlemleriz; bunlardan onceki zamanda�­
hklardan hic;bir �ey kalmaz geriye. Siireyi uzama yerl�tirmek kendimizle ger­
c;ekten c;e�kiye d�mek ve zamand�hk ic;ine p�p�elik getirmek demektir.
Dolayis1yla, d�sal �eylerin suriip gittigini s0ylememeliyiz; bunun yerine onlar­
da yer alan, dile getirilmez herhangi bir neden sayesinde de�tiklerini gozlem­
lemeden bizim kendi siiremizin birbirini izleyen anlannda onlan inceleyeme­
yecegimizi soylememiz gerekir. Ne var ki, sozciige yeni bir anlam verilmedikc;e
bu degi�iklik pe�p�elige yol ac;acaktrr: Bu noktada bilimle srradan gorii�ii uz­
la�trrd1grmiza dikkat c;ektik.
Demek ki bilinc;te ayrrt edilmeksizin birbirini izleyen durumlarla kar�1la�1-
riz; uzamda da pe�pe�e gelmeksizin birbirlerinden ayrrt edili� (biri ortadan
kalkhgtnda otekinin ortaya c;lkmas1 anlammda) zamanda�hklarla ka�tla�µ-iz.
�rmizda, pe�p�elik olmaksizm kar�i.hkh d�alhk; ic;imizdeyse kar�i.hkl1 d�-

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 9


Henri Bergson

salhk olmaksizm pe�pe�elik.


Burada da bir uzla�ma <;tkar ortaya. � diinyay1 ol�turan zamanda�hkla­
rm yerini, a<;1k se<;ik, ayn olsa bile bilincimiz ifin ba�ka bir zamanda�hk ahr; ken­
di iflerinde pe�pe�elik kabul ederiz. Boylece, hpkI bizler gibi �eylerin de surilp
gittigi, zamanm da uzamm i<;ine yerle�tirilebilecegi dii�iincesi <;1kar ortaya.
Arna bilincimiz di� �eyleri pe�pe�elikle donatrrken, bu �eyler de kendi i<; siire­
mizin pe�pe�e gelen anlanm, birbirleriyle bagmhh olarak, d1�salla�hnrlar. Fi­
ziksel gorii ngiilerin, biri ortadan kalkhgmda otekinin ortaya <;1krnas1 anlamm­
da birbirinden salhk bi<;imde a<;1k se<;ik zamanda�hklan, birbirlerinin d�mda
ve a<;Ik se<;ik par<;alara boliiniir, hpkI zemberegin, deyim yerindeyse, boliinme­
mi�, devingen ve uzunlamasma gerilirnini a<;1k se<;ik par<;alara boliip yayan sa­
atin sarkac1 gibi i<;e s1zmay1 kapsayan bir pe�p�elige yer veren bir i<; ya�am.
DolaylSlyla, ger<;ek bir endosmosis siireci sonunda, ti.irde�lik oldugu ol<;iide
uzam, pe�pe�elik oldugu ol<;iide de siire, yani, aslmda, zamanda�hkta <;el�kili
pe�pe�elik dii�iincesini, ba�ka deyi�le, ol<;iilebilir zamana ili!;;kin karma bir dii­
�iince elde etrni!;; oluruz.
Buna gore, bilim di� �eyleri yaklndan incelemeye koyuldugunda, i!;;te bu
iki ogeyi, yani yay1hm ile siireyi parampar<;a eder. Bili.min, siire konusunda za­
manda�hktan ba�ka hi<;bir �ey, devinim konusundaysa devinen bedenin konu­
mundan, yani devinimsizlikten ba�ka hi<;bir �ey siirdiirmedigini belirtrni�tik.
C::ok keskin bir aymm yap1hr bu noktada, uzam da en iyi payi ahr bu aymm­
dan.
Dolay1s1yla, i<;sel goriingiiler incelenirken aym aymmm gene yap1lmas1 ge­
rekir, ama bu kez sure almah en iyi pay1; ama, bu ayinm1 yaparken, ernin ol­
mak i<;in, i<;sel goriingiilerin geli�mesini beklememeli ya da bu ikisi gidimli us
tarafmdan birbirinden aynhp (onlan anlayabilmek amac1yla) ti.irde� bir araca
yerle�tirildikten sonra degil de, i<;sel goriingiileri kendi geli!;;imleri i<;inde ve i<;
i<;e girmeleri sayesinde ozgiir bir �inin kesintisiz evrirnini kurduklan Ol<;ii de
yapmahy1z bu incelemeyi. Ozgiin anhgi yeniden kurulan siire, ti.imiiyle nitel
bir <;okluk olarak, birbirlerinin i<;ine ge<;en, salhk anlamda ayn�Ik ogeler olarak
<;1kar ortaya.
i�te, bu zorunlu aymnu yapmad1klan i<;indir ki, taraflardan biri ozgiirliigu
yads1maya, otekiyse ozgiirliigu tam.mlamaya, dolay151yla istemeye istemeye ge­
ne ozgiirliigu yads1maya siiriiklenmi�ti. Her iki taraf da bir edimin onceden
kestirilip kestirilemeyecegini, ti.im ko�ullarmm verili olup olmayacagim sor­
makta; olumlasalarsa da yads1salarsa da, ti.im bu ko�ullann onceden verili ol­
dugunun tasarlanabilecegini. kabul ederler: Bunlardan hangisi yeginlikleri bii­
yiikliik, siireyi de tiirde� bir �ey gibi ele alabilir. Ya nedensellik sozciiguniin ta­
�1d1gi iki anlam iistiinde oynad1klannm ve de siireyi, birbirlerini kar�1hkl1 ola­
rak d1�talayan iki ayn bi<;ime, aym anda, biiriindiirdiiklerinin farklna varmak­
s1zm, edimin kendi ko�ullan tarafmdan belirlendigini ileri siirecekler ya da d�
diinyanm birbirleriyle e�degerde olan anlanna da i<;erigi gittik<;e zenginle�en
canh ve bilin<;li varhgm ugraklanna da aym Ol<;iide uygularup uygulanamaya-

10 CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Zaman ve Ozgiir lstenf

cagma bakmaksizm enerjinin sak1run11 ilkesine ballvuracaklardtr. Ozgi.irliik na­


stl ele ahmrsa ahnsm, zarnanla uzarn ozdelll�tirilrneksizin yadsmarnaz; uza­
rnm zarnaru upuygun bic;irnde dile getirrnesini isternek kollulu dJ.1lmda tamrnla­
narnaz; pellpellelikle zarnandallhgt daha ilk ballta birbirine kafl.1lbrrnaksizm llU
ya da bu anlarnda kamtlanarnaz. Boylelikle, deneyirn her tiir gerekirciligi geri
itrnill olur, arna ozgi.irlugu tarurnlarna yolundaki her girillirn de gerekircilige gO­
tiiren yolu ac;acakhr.
Bilirnin dJ.1l dunyada boylesine dogal bic;irnde gerc;eklelltirdigi sure ve yayt­
hrn arasmdaki bu aymrnm neden bu nedenli c;aba gerektirdigi ve ic;sel dururn­
lara ilillkin bir sorun dururnu aldtgtnda neden bu denli tiksinti kaynagt oldugu­
nu anlayabilrnill degiliz. Bilirnin ana konusu ongorrnek ve olc;rnektir: 0 halde,
bizler gibi surilp gittiklerini kabul etrnedikc;e fiziksel goriingi.ileri ongorerneyiz;
ote yandan, olc;ebilecegirniz tek lley de uzarndtr. Nicelikle nitelik, gerc;ek surey­
le an yay1hrn arasmda bir gedik ac;tlrntll dururnda. Arna, bilinc;li dururnlanrniz
soz konusu oldugunda, dtlltaki lleylerin karllthkh dtllsalhgtndan bu dururnlara
pay verrnernize olanak saglayan yamlsarnayt surdurrnek c;ikanrnizadtr bizirn;
c;unku bu aymrn kadar bu kahlallrna da, soz konusu dururnlar kararsiz olsalar
ve birbirleri ic;ine gec;seler bile bunlara degillrnez ve ayn ayn isirnler verrnernize
olanak saglarnaktadtr. illte, bu yamlsarna bunlan nesnellelltirrnernize, toplurn­
sal yallarnm akmhsma ftrlahp atrnarn1za olanak verrnektedir.
Dernek ki, iki ayn ben var, bunlardan biri, otekinin dtllsal yans1rnas1,
uzarnsal ve deyirn yerindeyse toplurnsal tasanrnlanrnastdtr. Oteki beniyse, de­
rin bir ic;e-ahmla elde ederiz; bu da bizi kendi ic;sel dururnlanrnizt durrnaksizm
olu� ic;indeki, canh lleyler olarak, birbirlerinin ic;ine sizan ve siire ic;indeki pellpe­
lleliklerinin tiirdell bir uzarnda yan yana gelrnekle ortak hic;bir yam olrnayan
dururnlar olarak kavrarnaya gotiiriri . Ne var ki, kendi kendirnizi ele gec;irdigi.­
rniz anlar pek enderdir; illte pek ender ozgi.ir olrnarnizm nedeni de budur za­
ten. Zarnanm c;ok buyiik bolurnunde kendi dtlltrnIZda yallariz, kendirnize ilillkin
kendi hayaletirnizden, yani kahksiz suresi tiird� uzarna yanstrntll renksiz bir
golgeden ballka hic;bir lley algtlarnaksizm yallariz. Oyleyse, yallarntrnIZ zarnan­
dan c;ok uzarnda ac;tp sergiler kendini; kendi kendirnizden c;ok dtll dunya ic;in
yalltyoruz dernek ki; dullunrnek yerine kon\11luyoruz oyleyse; kendi kendirniz
edirnde bulunrnak yerine "edirne konu" oluyoruz dernek ki. Ozgi.irce eylernek
killinin kendine yeniden sahip c;1kmas1 ve kahksiz sureye geri donrnesidir.
Kant'm en buyuk yanltllt zarnam tiirdell bir arac; kabul etrnekti. Gerc;ek su­
renin birbiri ic;inde yer alan anlardan olulltugunu, tiirdell bir bic;irne sahip olur
gibi goriindugunde bile bunun uzarnda dile gelrni1l olrnasmdan kaynaklandtgt­
m farketrnernillti. illte bu nedenle de, uzarnla zarnaru birbirinden ay1rt ettiginde
zarnanla uzarnt, egonun kendisiyle de egonun sirngesel tasanrnlanrnasmt birbi­
rine kanllhrrnJ.1l olur. Psillik dururnlann yan yana konulup birbirlerinden ay1rt
edildigi bir aracm sure degi.l de uzarnm ta kendisi oldugunu unuttugu ic;in, bi­
lincin de psillik dururnlan yan yana getirilrneden ballka bir yoldan alg1layarna­
yacagm1 dullunrnulltu. Bunun sonunda da, ttpkt fiziksel goriingi.ilerin aymlan-

CociTo, SAYI: 1 1, 1997 11


Henri Bergson

nm uzam i-;inde yinele�i gibi, bilincin derinliklerinde de ayru durumlann yi­


nelenebilecegme inanmaya siiriiklendi; nedensel bagmhya d� diinyada oldugu
gibi i� diinyada da ayru �levi ve ayru anlanu yiiklediginde en azmdan ortiik
olarak kabul etm�ti bunu. BOylelikle, ozgiirlilk de anla�tlmaz bir edirn olup
c;tl<m�h. Ne var ki, kapsanuru los1tlamaya �a�hgt i�el algi konusunda smm
olrnayan �u dii�iincesine bilin�siz bir giiven beslernesine ragrnen, ozgiirliige
olan inana bir an olsun sarstlmarn�h. DolaylSlyla, ozgiirliigu noumenon diinya­
sma yiiceltmi�ti; ote yandan, siireyle uzarn1 birbirine ka�hrd1gi i�in de, d�
uzarn olan bu ger�ek ozgiir beni de, siirenin, dolay151yla bilgi yetimizin e�imi­
nin de d�mda kald1gi varsaytlan bir ben �h. Arna, ger�ek �u ki, bu beni,
rniithi� bir �abayla kendirnize yonelik d�iinceye kaptlarak gozlerirnizi p�i­
rnizden gelen golgeden aymp kendi kabugumuza �ekildigimiz her kez algtla­
nz. Genelde, kendimiz d�mda, siireden �ok uzam i�nde ya�ayip edimde bu­

lunsak, boylece, aym nedenleri ayru sonu�lara baglayan nedensellik yasasm1


desteklesek bile, anlan birbirine oranla i�el ve tiird�likten uzak olan ve de bir
nedenin (bu neden kendini bir daha hi� yinelerneyecegi i�in) sonucunun da
kendini yineleyernedigi kahksiz siireye de donerneyiz bir daha.
i�te, Kant�1gin giicii de gii�iizliigu de, ger�ek siireyle siirenin simgesinin
birbirine ka�hnlrnasmda ya tar. Kant bir yanda ''kendinde �eyler", bir yanda
da "kendinde �eyler"in yansrmak i�n kullandtl<lan tiird� 2.arnan ve Uzarn'1
d�ler: Boylece, bir yanda goriingiisel ben (bilincin algtlad1gt ben) ote yandaysa
d� nesneler �tkar ortaya. Bu anla�a gore zaman ve uzarn ancak d�lmlZda ol­
duklan kadar bizde olabilirler; i� ve d� ayinmmm kendisi de zarnan ve uza­
rnm �i olup �r. Bu ogretinin yararh yaru, arnpirik d�iincernize saglarn bir
ternel kazandrrmak yanmda, goriingillerin de, goriingiller olarak, upuygun bi­
�imde bilinebilecegi yolunda giivence vermesiydi. Ger�ekten de, bu goriingille­
ri salhk kabul edip, o anla�tlmaz ''kendinde �yler''le � gorebiliriz, arna gene
de, yiikiirnlilliigu a�iga vuran Ktlgisal Us, hpkI Eflatuncu bir anrmsarna gibi,
ortaya �ar ve "kendinde �ey''in, goriilrnese bile varoldugu, burda bulundugu
yolunda uyanr bizi. Bu kuramm tiirniinii denetleyen nokta, bilin� konusuyla
bi�iminin; tiirde� olanla ayn�tk olanm son derece keskin bi�rnde birbirinden
ayirt edilmi� olmas1drr; zarnan kendini neyin doldurduguna kayitsiz kalan bir
ara� olarak kabul edilse, i�te bu can aha ayinm da biiyiik olastltl<la hi� ger�ek­
le�tirilerneyecekti.
Arna, dolaysiz bilincin algtlad1gt bi�imiyle zarnan da, hpkt uzarn gibi tiir­
de� bir ara� olsayd1, bilim hpkI uzarnla oldugu gibi onunla da i� gorebilirdi.
Buna gore, siirenin, siire olarak, devinimin de, devinirn olarak, rnaternatigin
kavray�mdan kendini kurtard1gm1 gosterdik: Zamanda�hk d�mdaki her �ey
kayip gider zarnanm parmaklan arasmdan, devinimin de devinirnsizlikten ba�­
ka her �ey. i�te, Kant�ann da hatta ka�1tlannm da algtlayarnadtl<lan bir �ey
bu: Bilimsel bilgi arnaayla kesilip par�alara boliinrn� bir diinya oldugu soyle­
nen bu soide goriingiiler diinyasmda, zarnanda�hgm diline �evrilerneyecek
tiirn bagmhlar, yani uzarn bilimsel yoldan bilinernez.
bte yandan, tiirde� oldugu varsaytlan bir siire i�nde ayru durumlar yeni-

12 CociTo, SAYI: 11, 1997


z.aman ve Ozgiir lsten�

den ortaya �tkabilir, nedensellik zorunlu belirlenimi kapsayabilir, tiim ozgfu­


liik de anla�tlmaz olup 'flkar. An Usun El�tirisinin bizi silriikledigi sonu� bu­
dur i�te. Arna, burdan kalktp da, ikinci gii�liigu bertaraf edip tiim di.kkatini ilk
gii�liige �eken ger�ek siirenin tiird� olmad1gi sonucuna varmak yerine, Kant
ozgfuliigu zamamn d1�ma yerl�tirmeyi ve dahyla kokiiyle anhguruza teslim
ettigi goriingiiler diinyas1 ile girmemize izin vermedigi kendinde �eylerin diin­
yas1 arasma a�tlmaz bir set �ekmeyi yegle�ti.
Belki de sarulandan �ok daha kolayd1 bu seti a�mak ve de belki bu aymrn
biraz fazla keskince �ilm�ti. <;iinkii, dikkatli bir bilin� tarafmdan algtlanan
ger�ek siire anlan, yan yana serilmek yerine birbirlerinin i9Jte si.za.rlarsa ve bu
anlar, birbirleriyle ili�ki kurup zorunlu belirlenim d�cesinin en ufak bir an­
lamdan bile yoksun kald1gi bir ayrlJlikhk yarabrlarsa (bu durumda bilincin
kavrad1gi ben de ozgfu bir neden olur), bizim de kendi kendimize �kin saltlk
bilgiye sahip olmamiz gerekecektir; ote yandan, bu salbk bilgi durmakslZlll gO­
riingiilerle harmanland1gi i9Jt, ve de kendini bu goriingiilerle tlkabasa doldu­
rurken bir yandan da onlann i�ine sizd1gi i�n, bu goriingiiler matematik us­
lamlamadan beklendigi kadar uysal olmayabilir.
Boylece tiird� bir Uzam'm varoldugunu ileri siirdiigiim iiz gibi, Kant'la
birlikte bu uzamla onu dolduran maddeyi de biribirinden ayrrt etm� olduk.
Gene Kant'la birlikte, tiird� uzamm "duyarliligunizm bir bi�i" oldugunu da
kabul ettik: Ba�ka zihinlerin, sozgelimi hayvanlann, nesneleri algisalar bile,
bunlan birbirlerinden ya da kendilerinden a�lk�a ayirt edememeleriyle anlariz
bunu. Tiird� bir araca ili�kin bu sezgi (insana ozgiir bir sezgidir bu) kavramla­
nnuz1 birbirleriyle baginhh bi�mde d1�alla�hrmamiza olanak verir, �eylerin
nesnelligini a�ar bize, ooylece bir yandan her �yi dile hazrrlayarak, ote yan­
dansa, bizden son derece ayn (algtlarunasmda tiim zihinlerin ortak bir paya sa­
hip oldugu bir d� diinya) bir d� diinyayi bizlere gostererek, iki ayn koldan,
toplumsal ya�ama goti.iren yolu ongoriip hazrrlar.
�te, bu ti.ird� uzanun ka�isma, hem ayirt edilme� hem de kararsiz du­
rumlara, yani dogalan de�i.klige ugrab.lmakslZlll birbirlerinden aymlamaya­
cak ve de kamu mah olmaksizm de�mez bir bi� alamayan ya da s0zciikler­
le dile getirilemeyen durumlara sahip olan canh bir ben, dikkatli bir bilin� tara­
fmdan algtla� bir ben �tkarttlk. � nesneleri ooylesine keskin bi�de ayirt
eden ve simgeler kullanarak boylesine kolayca tasarunlayan bu ben, nastl olur
da ayru aymmlan kendi ya�amma da getirmek ve kendi ps�ik durumlanrun i�
i�e g��inin yerine, bu durumlann tiimiiyle nitel kimlik ta�1yan �okluklan ye­
rine birbirlerinden ayirt edilm�, yan yana konulm� ve s0zciikler araciligiyla
dile getirilm� terimlerin sundugu sayica �oklugu koyma �ekiciligine kaphrma­
yabilir kendini? Anlan birbirinin i�ne si.zan tiirde� olmayan bir siire yerine, an­
lanna uzamsal bir �gi boyunca dizilm� tiird� bir zaman elde ettik. Herbiri
kendi tiirin i de benzersiz olmak yarunda dilin de�mez terimleriyle d�avuru­
lamayan, birbirini izleyen a�amalara sahip bir i� ya�am yerine, yapay bi�de
yeniden kurulm� bir ben ile hpkt s0zciik ol�turan harfler gibi birbirine ekle-

Coci'ro, sAYI: 11, 1997 13


Henri Bergson

nip �1karhlabilen yahn psi�ik durumlar elde ettik. Buna gore, dolaysiz sezgi ve
gidimli dii�iince somut ger�eklikte aym �ey oldugu i�, bunun yalnizca simge­
sel bir tasanmlama kipi oldugu dii�iinillmemeli; davram�rmlZl a�tl<lamak i�in
ilk ba�ta kulland1glffilZ diizenegin kendisi de sonunda davran�lffilZl denetler
olur. Birbirlerinden aynd1gimizda, ps�ik durumlanmiz kabla�1p kahrlar; boy­
lelikle billurla�m� olan d�iincelerimiz ile di{' devinimlerimiz arasmda kahcr
�agm�1mlar kuruldugunu goriiriiz; sonra da, yava� yava�, bilincimiz sinirsel
maddenin tepkisel edimler yaratmas1m saglayan siirece oykiindiigu i�in, ozde­
vinimcilik de ozgiirliigun iistiinii orter tiimiiyle: <;agi�1mctlarla gerekircilerin
bir yanda, Kant�1lann da ote yanda topla�mas1 �te tam da bu noktada ger�ek­
le�ir. Bilin�li ya�amlffilZm yalnizca en srradan yanlanna bakbklan i�in, hpki fi­
ziksel goriingiiler gibi zaman i�de yinelenebilen, a�k�a vurgulanm� durum­
lan, yani nedensel gerekircilik yasasmm, eger istersek, hpki dogaya uyguland1-
gi gibi yer ald1klan ara� birbirinin d�mda kalan boliimler kapsad1gi i�in (oyle
ki, aym olgular yinelenebilir gibi goriiliirler) zamam tiirde� bir ara� k1hp,
uzamm� gibi davranmada duraksamazlar. Dolayis1yla, sure ile yayilrm, pe�pe­
�elikle zamanda�hk arasmdaki biitiin farklar da ortadan kalkm� olur: Geriye
kalan tek �eyse, ozgiirliigu kap1 d�an etmektir ya da duydugunuz geleneksel
saygiy1 tiimiiyle ba�mizdan atam1yorsan1Z, ozgiirhigu gereken tiim torensellik­
le "kendinde �eyler"in zamaniistii illkesine (bu illkenin o gizemli e�igini ge�e­
mez bilinciniz) kadar �lik etmektir. Ancak, karumca, girilmesi gereken ii�ncii
bir yol daha var; hele kendimizi, ya�armmizda kirni onemli kararlara vard1gi­
m1z o son derece onemli anlara, kendi tiirleri i�de benzerleri olmayan, arhk
bir daha hi� mi hi� yinelenmeyecek (bpki bir ulusun tarihindeki g�� evrele­
rin bir daha hi� geri gelmeyecegi gibi) anlara, dii�iincemizde, geri getirmek is­
tedigimizde ozellikle girilmesi gereken bir yoldur bu. i�te, bu g�� durumlar
sozciiklerle upuygun bi�imde dile getirilemiyorsa ya da daha basit durumlann
yan yana getirilmesiyle yeniden kurulam1yorsa, bunun nedeninin, sergiledikle­
ri devingen birlik ve tiimiiyle nitel �okluk i�inde bizim ger�ek ve somut siire­
mizin, ayi�ik ve capcanh bir siirenin evreleri oldugunu gormeliyiz. Ozgiir ol­
mak i�in eylemde bulunduksa, bunun nedeninin, soz konusu eylemle bu eyle­
min kaynakland1gi durum arasmdaki baginhnm bir yasayla dile getirilemeye­
cegini, ad1g�en psi�ik durumun kendi tiiriinde benzersiz oldugunu ve de bir
kez daha yinelenemeyecegini gormeliyiz. Son olarak da, zorunlu belirlenim dii­
�iincesinin kendisinin de bu noktada arhk en ufak bir anlam1 kalmad1giru, ger­
�ekl�tirilmesinden once eylemi kestirmek ya da edim ger�ekl�tirildikten son­
ra acaba buna ka�1t bir eylemde bulunulup bulunulamayacagi iistiine d�iin-

Renouvier tepkisel devinirnlerle �tla�bnlabilecek bu istemli edimlerden saz e�ti; iizgiirlugu de bunahm
anlariyla smirland1rm1,h. Ne var ki, ozgur etkinlik siirecimizin, oldugu bi�imiyle, siirenin her anmda
bilincimizin karanhk derinliklerinde, biz bilmeksizin siiriip gittigini, siire duygusunun ta kendisinin de �le bu
kaynaktan geldigini ve de kendi benimizin evrimlendi� bu hirden olmayan ve kesintisiz siire olmakswn
ahlak alananda hi�bir bunahm da olmayacagana gozden ka�irma,a benziyor. Verili iizgiir bir edim
incelendiginde, hatta son derece sak.a bi\;imde bile incelense, gene de iizgiirliik sorununu ¢ziimleyemeyecektir.
Bilincimizin hird� olmayan durumlanndan ol� tiim dizinin ele ahnmas1 gerekir. �ka de�e, sorunun
�oziimii siire dii�iincesinin sak.a bir ¢riimlemeden ge9rl1mesinde yahnaktadir.

CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Zaman ve Dzgiir lsten�

me gibi bir sorun olamayacaginI da gonnemiz gerekir; �nkii, verili ko�ullann


ti.imiine sahip olmak demek, somut siire ii;inde, �inin kendini edimin tam da
geri;ekle�tigi ana yerle�tirmesi ve bu edimi onceden kestirememesi demektir.
Ne var ki, bir yanda yer alanlan ozgiirliigu yadsunak zorunda olduklanna, ote
yandakileri de ozgiirliigu tarumlamak zorunda olduklanna inandi.ran yamlsa­
may1 da anlamanuz gerekir. Bunun nedeni, (birbirinin ii;ine sizan ogelere sa­
hip) somut siireden farkma vanlmadan, ad1m ad1m (yan yana konulmu� anlara
sahip) simgesel siireye, dolay1s1yla, ozgiir etkinlikten bilini;li ozdevinime dogru
bir ge<;i�in geri;ekle�mesidir. Bunun nedeniyse, ne zaman olursa olsun, kendi­
mize geri donmek istemekte hep ozgiir olsak bile, boyle bir �eyi pek ender iste­
memizdir. Son bir neden de, eylemin ozgiirce geri;ekl�tirilm� oldugu durum­
larda bile, bu eylemin ko�ullanru birbirinin d�ma yerl�tirmeksizin, dolayis1y­
la katiksiz siire ii;ine degil de uzam i<;ine yerl�tinneksizin soz konusu eylem
konusunda uslamlama yapamayacagtmizdir. Ozgiirliik sorunu bir yanh� anla­
madan kaynakland1 demek k.i: Eleactlann paradokslan Eskii;ag' da ya�ayanlar
ai;ismdan ne anlam ta�1yorduysa, modem i;agda ya�ayanlar ii;in de ayru anla­
ma sahiptir; hpki Eleacdann paradokslan gibi, ozgiirliik sorunu da, pe�p�elik­
le zamanda�hgi, siireyle yay1hm1, nitelikle niceligi birbirine ka�hrmamiza yol
ai;an yantlsamadan kaynaklanmaktadi.r.

<;eviren: Alp Tumertekin

CociTo, SAY1: 11, 1997


Steinberg, "$imdiyi �imdi geciyor".
lc;sEL ZAMAN BiLiNci

Edmund Husserl

Zaman bilincinin �oziimlenmesi, betimsel psikoloji ve bilgi kurarrurun �ok


eski bir konusudur. Bu konuda ortaya �lkan derin gii�liiklere kar�1 sonuna
kadar duyarh ilk dii�iiniir, sorunla neredeyse umutsuzluk noktasma kadar
ugra�an Augustine'dir. Bugiin bile, zaman sorunuyla ilgilenen herkesin,
Augustine'in ltiraflar' mm XI. kitabmm 13-18. boliimlerini iyice incelemesi
gerekir. Bilgisiyle gururlanan modem ku�aktan hi�kimse, bu konuda, zaman
sorunuyla biiyiik bir i�tenlikle miicadele eden Augustine'den daha ustahk11
i;;e yler soyleyememii;;, onemli say1labilecek bir ilerleme gosterememii;;t ir.
Augustine'le birlikte hala �unu s0yleyebiliriz: Si nemo a me quaerat, scio, si quaer­
enti explicare velim, nescio.1
Dogal olarak, zamamn ne oldugunu hepimiz biliriz; bizim ic;in en tamdlk
i;;eydir o. Arna zaman bilincini a�amaya, objektif2 zaman ile subjektif zaman
bilinci arasmdaki ili�kiyi dogru bir i;;e kilde ortaya koymaya ve boylece
zamansal objektivitenin -yani genel olarak bireysel objektivitenin- oznel
zaman bilincinde nasil olui;;abileceginin bir anlay1i;;ma ulai;;maya �ahi;;hg1m1z

1 "Kimse bana sormazsa, biliyorum; soran birine a� istersem, bilmiyorum" �-


2 Husserl yaz1 ve kon�malannda hem Objekt hem de Gegenstand terimini (ve bunlardan hireyen si:izciikleri)
kullarur. Ben bunlardan birincisini obje ve hirevleriyle, ikincisini de nesne ve hirevleriyle �tlayacagun. �-

CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Edmund Husserl

(aslmda, saf haliyle oznel zaman bilincini -ya�anan zaman deneyimlerininJ


fenomenolojik ii;erigmi- i;oziimlemeye i;ah�hgumz) anda, olaganiistii giii;liik­
lerin, i;eli�kilerin ve ka�tldtldann ii;ine dii�riz.
Brentano'nun ne yaz1k ki yay1mlamad1g1, ancak konferanslannda dile
getirdigi zaman i;oziimlemesi, bizim ara�hrmamiz ii;in bir ka� noktas1 i�levi­
ni gorebilir. Marty yetmi�lerin sonunda renk duyusunun gel�imi konusundaki
yazismda bu i;oziimlemeyi klsaca tekrarla�, Stumpf da Tonpsychologie'sinde
aym i;oziimlemeye degmmi�tir.

1. OBJEKTiF ZAMANIN DI�LANMASI


Arna once birkai; genel gozlem yapmamiz gerekiyor. Buradaki amacumz,
zaman bilincinin fenomenolojik bir i;oziimlemesini yapmakhr. Bu, ba�ka
fenomenolojik i;oziimlemelerde de oldugu gibi, objektif zamanla ilgili biitiin
varsay1m, ko�ul ve inam�lann (varolanlarla ilgili biitiin a�km faraziyelerin)
tamamen d1�anda birakilmasm1 ii;erir. Objektif bir bak1�· ai;1smdan, biitiin
geri;ek varltldar ve varhk ugraklan gibi, ya�nan biitiin deneyimler de yerlerini
tek bir objektif zaman ii;inde bulabilirler -sonui; olarak, zaman algt ve tasavvu­
runun4 ya�anan deneyiminin kendisi de boyledir. Ya�anan bir deneyimin
objektif zamamm, zamaru ol�turan bir objektivite ile belirlemek isteyenler ola­
bilir. Bir zaman bilincinde objektif olarak konmu� zamanm geri;ek objektif
zamanla ili�kisinin nasil oldugunu, zaman araltldanrun degerlendirilmesinin
objektif, geri;ek zaman arahklanna uyup uyrnad1guu ya da bunlann onlardan
nastl tiiredigini saptamak da ilgini; bir ara�hrma konusu olabilir. Ne var ki bun­
lar fenomenolojinin konusu degildir. Geri;ek bir �yin ya da geri;ek diinyarun
fenomenolojik bir veri olmamas1 gibi, doga bilimi -ps�ik olanm dogal bilimi
olarak psikoloji de dahil- anlammda dogarun zamaru, yani diinya zamam, yani
geri;ek zaman da fenomenolojik bir veri degildir.
Zaman bilincinin i;oziimlenmesinden; algt, bellek ve beklenti nesnelerinin
zamansal karakterinden soz ettigimizde, sanki zamanm objektif ak1�m1 ele
alm�, sonra da bir zaman sezgisinin ve geri;ek bir zaman bilgisinin olanaguun
subjektif ko�ullanm ara�hrm1� gibi goriinebiliriz ku�kusuz. Oysa burada ele
ald1guruz �ey, bir diinya zamarunm, somut bir siirenin vb. varhgt degil, kendi
halindeki zaman ve siiredir. Ne var ki bunlar, sorgulanmas1 anlams1z olacak
mutlak verilerdir. Ku�kusuz, varolan bir zamam da ele ahyoruz; ama bu,
deneyim diinyasmm zamam degil, bilincin ak1�mm ifkin zamanidir. Bir ses
siirecinin, bir melodinin, onu i�itirken de bir ard�1kl1k sergiledigi, her tiirlii
ku�ku ya da yads1mamn anlamsiz goriinecegi kadar ai;lkhr.
Uzayla zaman arasmda biri;ok dikkat i;ekici ve onemli benzerlik bulun­
dugundan, burada uzayla bir paralellik kurarsak, objektif zamarun d1�anda
b1rakllmasmm anlam1 biraz daha ai;lk.hk kazanabilir. Uzay bilinci, fenomenolo­
jik olarak verili olanlar alamna aittir; yani o, alg1 ve fantezi olarak "uzay

3 Alm Zeiterlelmisse �-
.

4 Alm . Vorstellung, ing. representation �-

18 CoGiTo, SAYI: 11, 1997


l�l z.aman Bilinci

sezgisi"nin ii;inde yer ald1g1 ya�anan deneyimdir. Gozlerimizi ai;hg1m1zda


objektif uzaya bakanz -bu, kendine donen gozlemin gosterdigi gibi, bir uzay
sezgisini, yani �u �ekilde yerle�m� �eylerin bir goriiniimiinii kuran, gorsel bir
duyurn ii;erigme sahip olmamiz anlamma gelir. Biitiin a�km yorumlan soyut­
lay1p alg1sal goriiniimii asd verili olan ii;erige indirgersek, bu ii;erik gorii�
alamrun siirekliligini saglar ki bu go� alaru da sanki uzay ya da uzay ii;indeki
diiz bir yiizey olmay1p yan-uzaysal bir �eydir. Kabaca betimlersek, bu
siireklilik iki katli, devam eden bir i;okluktur. Yan yana durma, iistiinde olma,
ii;ine girme, alamn bir boliimiinii ayuan diiz i;izgiler gibi il�kiler ke�federiz.
Arna bunlar objektif-uzaysal �kiler degildir. Omegin, go� alarunm bir nok­
tasmm �u masanm ko�esinden bir metre uzakta oldugunu, ya da onun
yanmda, i.isti.inde, vb. oldugunu soylemenin hii;bir anlam1 yoktur. Dogal
olarak, bir �eyin goriiniimi.ini.in uzayda bir konumu ve i;e�itli ba�ka uzaysal
ili�kileri oldugunu soylemenin de bir anlam1 yoktur. Bir evin goriiniimi.i o evin
yanmda ya da iistiinde, bir metre uzagmda, vb. degildir.
$imdi zamanla ilgili olarak da buna benzer sonui;lar i;Lkarabiliriz. Zamanla
ilgili fenomenolojik veriler onun idrakleridir, objektif anlamda zamansal olanm
ii;inde ortaya i;1ktigi ya�anan deneyirnlerdir. Burada da fenomenolojik olarak
verili olanlar, zaman idraklerini olduklan haliyle kuran ve dolay1s1yla hrsat
i;1khgmda ozgi.il zaman ii;erigini (uzla�1msal dogu�tanc1hgm daha ba�tan
zamansal oldugunu soyledigi �eyi) de kuran, ya�anan deneyirn ugrakland1r.
Arna bu, hii;bir �ekilde objektif zaman degildir. Fenomenolojik i;oziimleme
yoluyla, objektif zamanm en kiii;iik bir pari;as1 bile ke�fedilemez. "Daha ba�tan
zamansal olan," hii;bir �ekilde objektif zamarun bir pari;as1 degildir; ya�anan ve
deneyimlenen �irndi, kendi ba�1na almd1gmda, objektif zamarun bir noktas1
degildir, vb. Objektif uzay, objektif zaman, ve bunlarla birlikte geri;ek �ey ve
olaylarm objektif diinyas1 -bunlarm hepsi de a�kmhklardrr. Aslmda, uzay ve
geri;eklik, mistik bir anlamda a�km degildir. Bunlar "kendi ii;inde �eyler" degil,
yalmzca fenomenal uzay, fenomenal uzaysal-zamansal geri;eklik, ortahktaki
uzaysal bii;im, ortahktaki zamansal bii;imdirler. Bunlarm hii;biri de ya�anan
deneyim degildir. Ampirik objektif diizende, ya�anan deneyimlerde geri;ekten
ii;kin olarak bulunan di.izen baglanhlanyla kar�1la�1lmaz. Bu baglanhlar o
diizene uymaz.
Dogu�tanc1hgm psikolojik bir bak1� ai;1smdan kabul ettigi, "gorsel alg1
alaru"nm ii;kin diizenini ol�turan yer verilerinin5 ve bu alanm kendisinin ince­
lenmesi de, biitiini.iyle �lenmi� bir uzay fenomenolojisinin kapsannna girer. Bu
verilerin ortaliktaki yerlerle ili�kisi, nitelik verilerinin ortahktaki objektif nite­
liklerle i�kisi gibidir. Bu durumlardan birinde yer i�aretlerinden soz ediliyor­
sa, digerinde de nitelik i�aretlerinden soz edilmelidir. Duyumlanan krrmiz1,
belli bir idrak i�levinin canlandrrd1gi objektif bir niteligi sergileyen fenome­
nolojik bir veridir. Bu verinin kendisi bir nitelik degildir. Geri;ek anlamda bir
nitelik (yani ortaliktaki bir �eyin bir ozelligi) olan, duyumlanan degil algdanan

5 Alm. l.okllldaten �-

CoGiTo, SAYI: 11, 1997 19


Edmund Husserl

kirn11z1drr. Duyurnlanan kmmz1 yalruzca miiphem bir anlamda kmmz1drr; zira


kmruz1, gerc;ek bir niteligm ad1drr. Belli fenomenolojik durumlar goz oniinde
bulundurularak bunlann birbirine "tekabiil ettigi" saylense de, duyumlanan
kirmizmm maddi bir niteligi sergileyen bir ugrak olma degerini ilk ba�ta idrak
yoluyla ald1gi unutulmamahd1r. Kendi ba�ma ele ahnd1gmda, duyumlanan
kinruz1 boyle bir ugrak degildir. Sergileyenle sergilenenin birbirine "tekabiil
etmesi"nin, hic;bir �ekilde, baghla�1gi "tek ve aym" olan bir ozd�lik bilincinin
miitekabiliyeti olmad1gi da soylerunelidfr.
Fenomenolojik bir veriye "duyumla�" der ve bu verinin, onu cisimsel
olarak verili diye idrak etmemiz yoluyla, objektif bir �eyden haberdar olmamiz1
saglad1gim soylersek (lei bu onun objektif olarak algtlanm� oldugu anlamma
gelir), aym anlamda, "duyumlanm1�" bir zamansal veri ile algilanm1� bir
zamansal veri arasmda da aynrn yapmanuz gerekir. Bunlardan ikincisi, objektif
zamaru belirtir. Birincisi ise, kendisi objektif zaman (ya da objektif zaman i�n­
deki konum) olmay1p, ampirik tam algis1 sayesinde objektif zamanla �kinin
kuruldugu fenomenolojik veridir. Zamansal verilerin -zamansal i�aretler de
diyebilirsiniz- kendileri zaman degildir. Objektif zaman, ampirik objektivitenin
baglammdadir. "Duyumlanm1�" zamansal veriler yalmzca duyumlanm1�
degildir; onlar aynca idrak ozellikleriyle yiikliidiirler ve, bu duyurnlarun� veri
temelindeki i�levleri ortahktaki zaman ve zaman ili�kilerini birbirine gore
ol9J1ek ve bunlardan birini ya da otekini �u ya da bu tiirden bir objektif diizen
haline getirip gerc;ek diizenler olarak goriinii�te a�hrmak olan, belli gerek ve
ko�ullar onlara aittir. Son olarak, burada g�erli, objektif varhk olarak kurulan
�ey, ic;inde biitiin �ey ve olaylann -fiziksel ozellikleriyle maddi �eylerin ve
zihinsel ozellikleriyle zihinlerin- kronometreyle olc;iilebilecek kendi belirli
zamansal konumlanna sahip olduklari, tek ve sonsuz objektif zamand1r.
Bu objektif belirlenimler, nihai olarak, temellerini zamansal verilerin aynm
ve ili�kilerinin gerc;ekle�mesinde ya da bu zamansal verilerin kendilerine
dolaysizca uygun olmakta buluyor olabilirler -burada bu konuda bir yargi ver­
memiz gerekmiyor. Arna, omegin, fenomenolojik-zamansal arahklarm duyum­
lannu� e�itligi, zaman arahklarmm objektif e�itligiyle ya da duyumlanm� bir
"aym zamanda olma", objektif e�zamanhhkla hemen e�itlenemez, vb.
Duyumlanm1� mutlak zamansal veri de deneyimlenmi� durumdaki objektif
zamanla hemen e�itlenemez. (Aym �ey "�imdi"nin mutlak verisi ic;in de g�er­
lidir.) idrak -daha kesin olarak, tam deneyimlendigi haliyle bir ic;erigm apa9k
idraki- heniiz ampirik anlamdaki bir objektifligm, yani objektif �eylerden, olay­
lardan, ili�kilerden, objektif uzaysal ve zamansal durumlardan, objektif olarak
gerc;ek uzaysal ve zamansal bic;imlerden, vb. soz ettigirniz anlamdaki bir objek­
tif gerc;ekligin idraki anlamma gelmez.
Bir teb�ir parc;asma bakahm. Gozlerimizi kapayip ac;ariz. Bu durumda iki
alg1m1z vardir, ama aym tebe�ir parc;asm1 iki kez gordiigiimiizii soyleriz.
DolaylSlyla burada, birbirinden zaman bak1mmdan aynlm1� ic;erikler soz
konusudur. Fenomenolojik, zamansal bir aynhk da gorebiliriz, oysa nesnede

20 CoGiTo, SAYI: 11, 1997


/fSel Zaman Bilinci

aynh.k yoktur. 0 aymdir. Nesnede silreklilik vardll', fenomende ise degi�im.


Bunun gibi, objektif olarak bir birlikte varolu�un kurulacagi yerde, subjektif
olarak zamansal bir ard1�1khk duyumlayabiliriz. Ya�anan ve deneyimlenen
i-;erik "objektifle�tirilmi�"tir ve bu obje arhk, idrak tarzmda, o i-;erigin
malzemesinden olu�mu�tur. Arna bu nesne o "i-;erigin" toplam1 ya da d1�
goriini.i{>ii degildir; i-;erik nesneye girmez bile. Nesne i-;erikten daha fazla ve
ondan ba�ka bir �eydir. Objektivite "deneyim"e, yani deneyimin birligine,
dogamn yasah olarak deneyimlenen baglamma aittir. Fenomenolojinin diliyle
soylenirse, objektivite ''birincil" i-;erik yoluyla bile degil, idrak karakterleri ve
bu karakterlerin oziine ait diizenlili.kler yoluyla kurulur. Bunu her yoniiyle ele
ahp tam olarak anla�ilir ktlmak, bilgi fenomenolojisinin gorevidir.

2. "ZAMANIN K6KENi" SoRuNu


Bu di.i{>ilncelerden yola -;1karak, fenomenolojik soru (yani bilgi kurammm
sorusu) ile psikolojik soru arasmdaki fark1, biitiln kavramlann deneyimi
olu�turan kokeni ve dolayis1yla zamanm kokeni sorusu bakmundan anlayabili­
riz. Bilgi kuram1 apsmdan, deneyimin nasil olanakl1 oldugu sorusu (ki ayru zamanda
deneyimin oziiniin ne oldugu sorusudur) deneyimlenenin biitiiniiniin fenomenolo­
jik olarak ibaret oldugu fenomenolojik verilere bir donii�ii gerektirir.
Deneyimlenen, "otantik" ile "otantik olmayan" arasmdaki kar�1thk yiiziinden
boliinmii� oldugundan ve otantik deneyim -yani sezgisel ve nihai olarak
uygun olan- deneyimin degerlendirilmesinin standardm1 saglad1gmdan, bura­
da "otantik" olanm fenomenolojisi ozellikle gereklidir.
Buna gore, zamanm ozil sorusu bizi zamanm ''kokeni" sorusuna gotiiriir.
Koken sorusu zaman bilincinin ilkel bi-;imlerine yoneliktir ve burada zamansal
olanm ilkel farkl1hklan, sezgisel ve otantik bir �ekilde, zamanla ilgili biitiin
kesinliklerin kokensel kaynagi olarak kurulur. Zamarun kokeni sorusu, ampi­
rizmle dogu�tanczlik arasmdaki bir tar�ma konusu olan zamamn psikolojik kOkeni
sorusuyla kan�hnlmamahd1r. Bu ikinci soru, insan bireyinde ve hatta insan
tiiriinde objektif uzay ve zaman sezgisinin kaynakland1g1 ilk duyum malzemesi
hakkmda bir sorudur. Biz ise ampirik tiireyi� sorusuyla ilgilenmiyoruz. Bizi
ilgilendiren �ey, objektif anlamlan ve betimsel i-;erikleri bakmundan ele ahnan
ya�anan deneyimlerdir. Ya�anan deneyimleri ampirik �ilerin -yani psiko-fizik
oznelerin- ruhsal durumlan olarak goren ve bunlar arasmdaki ili�kileri -bu
ili�kiler ister yalmzca fiziksel, ister psiko-fiziksel olsun- ortaya -;1karmay1
ama-;layan, bunlann ge�imini, bi-;imlen�ini ve doni.i{>iimiinii doga yasalanna
gore izleyen psikolojik anlay1�, fenomenolojik anlay1�tan biitiiniiyle ayn bir
�eydir. Biz ya�anan deneyimleri herhangi bir ger-;eklik bi-;imine gore tasnif
etmiyoruz. Ger-;eklikle yalmzca yonelindigi, tasavvur edildigi, sezgilendigi ya
da kavramsal olarak di.i{>iinilldiigu ol\ilde ilgileniyoruz. Bunun zaman sorunu
a-;1smdan anlam1, ya�anan zaman deneyimleriyle ilgileniyor olmam1zdir. Bu
ya�anan deneyirnlerin kendilerinin objektif anlamda zamansal olarak belirlen­
mi� olmas1, bunlann �eyler ve fiziksel ozneler diinyasma ait olmas1 ve yerlerini

CociTo, SAYI: u, 1997 21


Edmund Husserl

o diinyada bulmas1, etkililikleri, ampirik kokenleri ve varhklan -hakkmda


hii;bir �ey bilmedigimiz bu �eyler bizi ilgilendirmiyor. Ote yandan, "objektif­
zamansal" verilerin bu ya�anan deneyimlerde yonelinmi� olmas1 bizi
ilgilendirir. Fenomenoloji alamna ait edimler �oyle betimlenebilir: Bu edimler
�u ya da bu "objektif" ugraga yoneliktir; daha kesin bir s0yleyi�le, bu edimler
objektiviteyi olu�turan ugraklara ait a priori geri;eklerin sergilen�iyle ilgilidir.
Zaman bilincini ara�tlrarak, onun ozsel olu�umunu aydmhga i;1kararak ve
-belki de- zamamn a pn"ori ozelliklerinin aslen bagh oldugu, yalmzca zamana
ait idrak ve edim ozelliklerinin ii;erigini one i;1kararak, zamanm a priori'sine
ai;1khk kazandirmaya i;ah�1yoruz. Dogal olarak, burada �unlar gibi apai;1k
yasalardan soz ediyorum: 1) sabit zaman siras1, sonsuz, iki boyutlu bir dizi
diizenindedir; 2) iki ayn zaman asla birbirine biti�ik olamaz; 3) bunlann ili�kisi,
e�zamanh olmayan bir ili�kidir; 4) gei;i�lilik vardir, her zamanm bir oncesi ve
bir sonras1 vardir; vb.
Gene} bir giri� olarak, �imdilik bu kadan yeter.

ZAMANIN K6KENi UsTUNE BRENTANO'NuN KuRAMI


3· BiRiNCiL \:AGRI�IMLAR
�imdi, burada ortaya koydugumuz sorunlara, Brentano'nun zamanm
kokeni konusundaki kuram1 ai;1smdan yakla�ahm. Brentano, zaman sorunu­
nun i;oziimiinii birincil i;a�rmlarda, yani ''hii;bir istisnas1 olmayan bir yasaya
gore, belli algi sunumlanyla dolaysizca birle�en dolaysiz bellek sunumlannm
ti.ireyi�inde" bulduguna inaruyordu. Bir �eyi gordiigumiizde, duydugumuzda
ya da genel olarak algilad1g1m1zda, bu, alg1lanan �eyin degi�iklik gei;irse de
belli bir arahkta mevcut kalmas1 kurahna gore olur. Kimi zaman daha az, kimi
zaman daha c;ok dikkat c;ekici olan yogunluk ve zenginlik gibi ba�ka alanlarda­
ki degi�ikliklerden ayn olarak, algilarda i;ok garip bir ozellik daha buluruz:
Bilincimizdeki bu tiirden �eyler bize az ya da i;ok gei;mi�te kalm1�, sanki
zamanda geriye itilm� gibi goziikiir. bmegin, bir melodi i�ittigimizde, tek tek
notalar, bunlarm yol ai;t1g1 sinir hareketleri ya da uyanmlar sona erdiginde
biitiiniiyle ortadan kalkmazlar. Yeni nota i�itildiginde, bir onceki iz birak­
madan yitip gitmez; aksi halde, art arda gelen notalar arasmdaki ili�kiyi
gozlemleyemezdik. Her anda bir notamiz, bunlar arasmda da herhalde bo�luk
olurdu, ama asla melodi tasavvurumuz olmazdi. Ote yandan bu, basiti;e bil­
ini;te siiregiden tonlann sunumu sorunu da degildir. Bunlar degi�meden
kalsalard1, melodi yerine, hepsini birden i�ittigimiz notalarm bir akoru var
olurdu -ya da daha dogrusu, �imdiye kadar i�ittigimiz biitiin sesleri aym anda
i�itseydik sahip olacag1m1z diizensiz bir ses y1g1m var olurdu. Ancak bu
�ekilde, yani 0 ozgill degi�im sayesinde, biitiin �itsel duyumlann kendilerine
yol ai;an uyanmlar ortadan kalkhktan sonra kendi ic;lerinden kendilerine ben­
zeyen ve zamansal bir belirlenime sahip sunumlar tiiretmeleri ve bu belirlen­
imin siirekli degi�mesi sayesinde, tek tek notalann kendi yerlerine ve kendi

22 CoGiTo, SAYI: 11, 1997


lfSel Zaman Bilinci

zaman ol�lerine sahip olduklan bir melodinin sunumuna sahip olabiliyoruz.


Dolay1s1yla, her biri kendisinden once gelenin i\erigini yeniden iireten
sunumlann kesintisiz bir dizisinin, her sunuma dogal olarak kablmas1 -ama
hep g�mi�in ugragmm yeni olana tutunmas1 ko�uluyla- evrensel bir yasadir.
_
Oyleyse, burada fantezinin kendine ozgii bir tarzda iiretken oldugunu
goriiyoruz. Burada fantezi yeni bir sunum ugrag1 yarahyor, yani zaman
ugragiru yaratiyor. Boylece fantezi alanmda, zaman tasavvurlanrun kokenini
ortaya \Ikarm1� oluyoruz. Psikologlar, Brentano d1�mda, bu tasavvurlarm
ger\ek kaynagiru ke�fetmek i-;in bo�una ugra��lardrr. Bu b�ansizhk, elbette
\Ok dogal bir �ekilde, subjektif zamanla objektif zamanm birbiriyle harmanlan­
masmm sonucudur. Bu durum psikologlarm kafasm1 kan� hrnu� ve burada
ger\ek sorunun ne oldugunu gormelerini engelle�tir. Bir\ok psikolog, zaman
kavrammm kokeninin ne oldugu sorusunun renk, ses, vb. kavramlarmm
kokeninin ne oldugu sorusuyla aym �ekilde yamtlanmas1 gerektigi
karusmdadirlar. Onlara gore, bir rengi nastl duyumluyorsak o rengin siiregit­
mesini de oyle duyumlariz; niteligi ve yogunlugu nasil duyumluyorsak, i\kin
bir duyum ugraginm zamansal siirekliligini de oyle duyumlariz. �sal uyanm,
ilgili fiziksel siire\lerin modeli yoluyla niteligi; bu fiziksel siire\lerin kinetik
enerjisi yoluyla yogunlugu; uyanmm siirekliligi yoluyla da subjektif sure
duyusunu dogurur. Ne var ki bu a\Ik\a yanl�hr. Uyanmm siirdiigunii soyle­
mek, duyumun siiregen halde duyuldugunu soylemek degil, duyumun da
siirdiigunii soylemektir yalnizca. Duyumun siirekliligi ile siirekliligm duyumu
ayn �eylerdir. Duyum i\in de ayms1 ge\erlidir. Duyumlann art arda geli�i ile
art arda gel�in duyumu aym degildir.
Dogal olarak, siireklilik ve art arda geli� tasavvurlanm fiziksel edimin
siirekliligi ve art arda geli�i olgulanna geri gotiirenlere kar�1 da ayru itiraz1 one
siirmemiz gerekir. Arna �imdi bu dii�iinceyi ozellikle duyuma uygulayarak
ilerletecegiz.
Fikirlerimiz zamansal belirlenimin en hafif bir izini bile ta�rmad1gmdan,
duyumlanmizm biz hi\ farkmda olmadan siirmesini ya da art arda gelmesini
kavrayabiliriz. bmegm, belli bir art arda geli� durumunu gozlemler ve duyum­
lann onlan doguran uyanmlarla birlikte ortadan kalkacagim kabul edersek, bir
zamansal a� anla�ma sahip olmadan, duyumlann bir art arda geli�ine sahip
olabilirdik. Bu durumda, yeni duyum ortaya \Ikhgmda arhk oncesinin amsma
sahip olmazd1k. Her ugrakta yalruzca yeni duyumun bilincine sahip olurduk.
Ortaya \Ikan duyumun siirekliligi bile art arda geli� fikrine ula�mam1za
yardrmc1 olmazd1. Seslerin art arda geli�i omeginde, yeni sesler �itildigi sirada
eskileri olduklan gibi kalsayd1, tasavvurumuzda bir\ok ses birden olurdu ama
art arda geli� olmazd1. Biitiin o sesler ayru anda �itilseydi de durum bu olurdu.
Ya da ba�ka bir omek ahrsak, hareket eden bedenimizin anhk konumlan
bilincimizde degi�meden korunsayd1, katettigimiz uzay par\asm1 kesintisiz bir
�ekilde kapla�iz gibi gorii r, hi\bir hareket fikrine sahip olmazdik. Art arda
ge� fikrine ancak, onceki duyumlar bilin\te de�meden kalmayip, betimlen-

CoGiTo, SAYI: 11, 1997 23


Edmund Husserl

digi �ekilde ozgill bir degi�im ge-;irdigi, yani andan ana silrekli degi�tigi
takdirde ula�abiliriz. Duyum, fantezi alanma ge-;erken, silrekli degi�en
zamansal karakterini korur; boylece i-;erik her an daha da geriye itilmi� gibi
gozilkilr. Ne var ki bu degi�im arnk duyumun i�i degildir, uyanm yoluyla
meydana gelmez. Uyanm duyumun edimsel i-;erigini dogurur. Uyanm
ortadan kalkarsa duyum da ortadan kalkar. Arna bu sefer de duyumun kendisi
ilretken hale gelir. 1-;erik bakmundan kendisine -ya da hemen hemen kendi­
sine- benzeyen ve zamansal bir karakterle zenginle�mi� bir fantezi-tasavvur
ilretir. Bu tasavvur da ona hep bagh olan bir ba�kasm1 ilretir, vb. Zamansal
olarak degi�iklige ugram1� tasavvurlarm zaten verili olanlara bu silrekli
kahh�ma Brentano ''birincil -;agn�1m" demektedir. Bu kuramm bir sonucu
olarak Brentano, art arda geli�in ve degi�menin alg1sm1 yads1ma noktasma
ge,lmi�tir. Bir melodi i�ittigimize, kesinlikle ge-;mi� olan bir �eyi hala
i�ittigimize inarunz. Oysa bu, birincil -;a�imm canhhgmdan kaynaklanan bir
yamlsamad1r yalmzca.

4. GELECEGiN VE SoNsuz ZAMANIN ELDE EoiLi�i


Birincil -;agn�1m yoluyla ortaya pkan zaman sezgisi heniiz sonsuz
zamamn sezgisi degildir. Bu sezgi i�lenmeye devam eder ve bu i�lenme
ge-;mi�le ilgili olmakla kalmaz, gelecegin eklenmesiyle tamamen yeni bir
uzarum kazarur. Fantezi, anhk ammsamalann ortaya �1 temelinde, bir yan­
dan bilinen bi-;im ve ili�kileri korurken bir yandan da baz1 yeni renk ve ses
-;e�itlerinin tasavvuruna ula�mam1z1 -ko�ullar uygun oldugunda- saglayan
silrece benzer bir silre-; i-;inde, gelecegin tasavvurlanm ol�turur. Fantezide,
belli bir anahtar ve tonalitede �ittigimiz bir melodiyi farkh bir perdeye aktara­
biliriz. Boylece, bildigimiz seslerden yola -;1karak, hii; i�itmedigimiz seslere
ula�mamiz pekala miimkilndilr. Buna benzer bir �ekilde -beklentide- fantezi
ge-;m�ten yola -;1karak gelecegm tasavvurunu ol�turabilir. Fantezinin yeni bir
�ey ortaya koyamayacagi, algida zaten verili olan ogeleri tekrarlamaktan ba�ka
bir �ey yapamayacag1 gorii�il biltilnilyle yanh�hr. Son olarak, tam zaman
tasavvurunun, sonsuz zaman tasavvurunun ula�hg1 �ey, sonsuz bir say1
dizisininkine, sonsuz uzaymkine, vb. benzeyen bir kavramsal temsil yapis1drr.

5 · TASAVVURLARIN ZAMANSAL l<ARAKTERLER


YoLUYLA DoNti�tiMti
Brentano' nun zaman' anlay�1yla ilgili olarak ele ahnmas1 gereken bir ba�ka
onemli ozelli.k daha vardrr. G�� ve gelecek zaman tilrleri, birl�ti.kleri duyu­
lur temsillerden sonra gelen diger kipler gibi bu temsilleri belirlemekle
kalmay1p onlan degi�tirmeleri olgusuyla ve yalmzca bununla karakterize
edilirler. Daha yiiksek ya da ali;ak bir do sesi, gene do sesidir. 6te yandan,
gei;m�te i�itilmi� bir do sesi, do sesi degildir; gei;m�te goriilm� bir kmruz1 da
klrm1Zl degildir. Zamansal belirlenimler tarumlamazlar; onlar, esasen, "hayal
edilm�", "istenmi�" gibi belirlenimlere biltilnilyle benzer bir tarzda degi�tirir-

CociTo, SAYI: 1 1, 1997


lrsel Zaman Bilinci

ler. Hayal edilm� bir para, olanakli bir para, para degildir. Ancak "�imdi" belir­
lenimi boyle degildir.. $imdi var olan A, ger-;ek bir A' drr. $imdi de�tirmez,
ama tammlamaz da. Insan tasavvuruna "�imdi"yi eklersem, tasavvur ooylece
yeni bir ozellik kazanm� olmaz. Ba�ka bir de�le, "�imdi" insan tasavvuruna
yeni bir ozellik atfetmez. Algida, bir �ey �imdide temsil edildiginde, nitelige,
yogunluga ya da uzayda belirlenm�lige hi-;bir �ey eklenmi� olmaz. Gonderme
yapttl<lan �eyi niteleyen zaman yi.iklemleri, Brentano'ya gore, ger-;ek degildir;
yalmzca "�imdi" belirlenimi ger-;ektir. Burada onemli bir nokta vardir: Ger-;ek
olmayan zamansal belirlenimler, sonsuz ki.ic;iik farklarla bagland1klan, tek,
edimsel, ger-;ek bir belirlenmi�ligi olan kesintisiz bir diziye ait olabilirler.
Ger-;ek �imdi, si.irekli olarak, ger-;ek d1�1 hale gelir. Ger-;ek olanm niteleyici
zamansal belirlenimlerle birle�ince nastl olup da ger-;ek d1�1 hale gelebildigi
sorulacak olursa, verilebilecek tek yarut �dur: Her ti.irden zamansal belir­
lenimler, �imdide yer alan bi.iti.in gelecek olma ve ge-;ip gitme durumlanna,
zorunlu sonu-;lar olarak belli bir tarzda kattlrrlar. Zira �u bi.iti.ini.iyle a-;tk ve bes­
bellidir ki, olan ya da meydana gelen her �ey, olmasmm sonucu olarak,
olmu�tur ve gene olmasmm sonucu olarak, gelecekte olm� olacaktrr.

6. ELE�TiRi
Yukanda betirnlenen kuram1 ele�tirirken sormanuz gereken ilk soru �udur:
Bu kuram neyi ba�a�trr ve bu ba�anrun anlam1 nedir? Kuram elbette bizim
zaman bilincinin fenomenolojik -;ozi.imlemesi ii;in zorunlu sayd1gtffiiz temelde
ilerlememektedir. �km varsayunlara ba�vurarak; bizde duyumlar "doguran"
ve "uyanmlar" yayan, var olan zamansal objelerle, vb. ilerlemektedir. Oyleyse
bu kuram kendisini zaman tasavvurunun psikolojik kokeninin bir kuram1
olarak ortaya koymaktadir. Ama ayru zamanda, bilincin kendisini zamansalhk
olarak gosterdigi ve oyle gosterebilmek zorunda oldugu, objektif zamansalltk
bilincinin olanakl1 olmasmm ko�ullanyla ilgili epistemolojik bir ara�hrmanm
par-;alanru da i-;ermektedir. Bu ama-;la, psikolojik ve fenomenolojik yi.iklemler­
le il�ki i-;inde olmas1 gereken zamansal yi.iklemlerin ozellikleriyle ilgili ci.im­
lelere yer verm�tir. Ne var ki bu i�kiler daha ileriye goti.irillmem�tir.
Brentano, anhk ammsamalann temsillerinin belli algtlara baglanmas1m
di.izenleyen bir birincil -;a�rm yasasmdan s0z ediyor. Bunun kastettigi �ey,
a-;1k ki, verili psi�ik ya�anan deneyimler temelinde yeni psi�ik ya�anan
deneyimlerin ol�umuyla ilgili psikolojik bir yasadrr. Bu ya�anan deneyimler
ps�iktir, objektifle�tiril�tir, kendi zamanlan vardrr, sorun bunlarm ti.ireyip
ge�mesidir. Psikoloji alaruna giren bu konular burada bizi ilgilendirmemekte­
dir. Arna bu gozlemlerde fenomenolojik bir -;ekirdek de vardir ve bizi
ilgilendiren yalmzca budur. Si.ire, ard1�1khk ve degi�ikliklerin kendilerini
gostermeleri neyi i-;erir? Ard�lkhkta, bir "�imdi" ve onun hemen arkasmdan
bir "ge«;m�" ortaya �r. $imdiyi ve g�i kapsayan bilincin birligi, fenome­
nolojik bir veridir. Bu durumda soru, ge-;mi�in bu bilin-;te ger-;ekten de
Brentano'm.m one siirdi.igu gibi fantezi tarzmda ortaya �p «;tk.mad1gtdrr.

CoGiTo, SAYl: 1 1, 1997


Edmund Husserl

Brentano gelecegin elde edilmesinden soz ettiginde, ona gore birincil


-;agn�1mm yarahlmas1 demek olan kokendeki zaman sezgisi ile birincil
-;agn�1mdan degil de fanteziden kaynaklanan uzam1� sezgi arasmda aynm
yapar. $unu da soyleyebiliriz: Zaman sezgisi, otantik olmayan zaman tasavvu­
ruyla, sonsuz zaman fikriyle, sezgisel olarak farkma vanlmayan zaman donem
ve ili�kileriyle kar�1thk i-;indedir. Zaman sezgisi kurammda Brentano'nun
zaman algis1 ile zaman fantezisi arasmdaki farlo hesaba katmamas1 dikkat -;eki­
cidir. Burada kendisini dayatan bu farkm Brentano'nun dikkatinden ka-;m1�
olmas1 dii�iiniilemez. Brentano zamansal olanm sezgisinden soz etmekten
(ge-;mi�le gelecek arasmdaki smll" olarak �imdi-noktas1 d�mda) ka-;mma egili­
mindeyse de, ard1�1khgm algismdan soz etme ile algilanm1� bir ard1�1khgm
gelecekte arumsanmasmdan (ya da bunun yalruzca fantezisinden) soz etmenin
temelinde yatan yadsmmas1 olanaksiz ay nmm bir �kilde a\tl<lanmas1 gerekir.
Kokendeki zaman sezgisi ger-;ekten de fantezinin bir yarahs1ysa, zamansal
olanm bu fantezisini ge-;mi�teki zamansal bir �eyin (dolay1s1yla, birincil
-;agn�1 m m alanma girmeyen ve bilin-;te anhk olanm alg1s1yla degil de
ge-;mi�teki bir algiyla birle�en bir �eyin) farkma varmarruz1 saglayan fanteziden
ayut eden nedir? Dlin ya�amp deneyimlenen ard1�ikhgm sunumu, kokensel
olarak diin ya�amp deneyimlenen zaman alanmm bir sunurnuysa, ve bu alan
kendisini birincil -;a�rma konu olan fantezilerin bir siirekliligi olarak ortaya
koyuyorsa, burada ele ald1g1m1z �ey fantezilerin fantezileridir. Bu noktada,
Brentano'nun kokendeki zaman bilinciyle ilgili -;oziimlemesinin tamhgm1
ku�kulu hale getiren -;oziimlenmemi� bir gii-;liikle kar�1 kar�1ya geliyoruz.
Brentano' nun bu gii-;liigiin iistesinden hi-;bir zaman gelememi� olmas1,
yalmzca burada soylenenlere degil, onun kurammdaki ba�ka kusurlara da
baghdu.
Brentano edimle i-;erik arasmda, ya da edim, kavra�m i-;erigi ve kavra­
nan n e s n e a r a s m d a a y n m yapmaz. A rn a b i z z a mansal o g e y i n e r e y e
yerle�tirecegimiz konusunda a-;1k olmahy1z. Birincil -;agr�1m tasavvurlarm
siirekli bir dizisini edimsel alg1yla birle�tiriyor ve zaman ugrag1 buradan
tiiriiyorsa, bunun ne tiirden bir zaman ugragi oldugunu sormanuz gerekir. Bu
ugrak kendisi i-;in asli bir onem ta�1yan dogal bir fark olarak edimin karak­
terine mi aittir yoksa kavray1�m i-;erigine, ornegin renkleri ve sesleri
zamansal varh.klan bakrmmdan ele ald1gtnuzda s0z konusu ettigimiz duyulur
i-;erige mi aittir? Brentano'nun kuramma gore, yani temsil etme ediminin ken­
disinin farkhla�maya izin vermedigini, tasavvurlann kendileri arasmda bun­
lann birincil i-;erikleri di�mda hi-;bir fark olmad1gtm kabul ettigimizde, nite­
lik-;e birbirine benzeyen ve benzemeyen hayallerin git gide azalan bir i-;erik
zenginligi ve yogunluguyla algmm birincil i-;erigine kahlmalan di�mda,
dii�iiniilecek bir �ey kalmaz. Buna paralel olarak, fantezi yeni bir ugragi, yani
zaman ugragm1 ekler. Ne var ki bu a-;t.klamalar bir-;ok bak1mdan doyurucu
olmaktan uzakhr. Ard1�1khk ve siiregenlik gibi zaman ozelliklerine yalmzca
birincil i-;erikte degil, kavranan objelerde ve kavrama ediminde de rastlanz.

CoGiTo, SAYI: 11, 1997


/�el Zaman Bilinci

Tek bir di.izeyle sllUl'lanllU{> bir zaman c;ozilmlemesi yeterli degildir; zamamn
kurulu�u biiti.in di.izeylerde ele almmahdir.
$imdi biitiin a�k.m yorumlan bir tarafa birakip ic;kin ic;erik.le ilgili �u ac;tl<la­
mayi izlemeye c;ah�ahm: Zamansal degi�im, diger ic;erigin akip gitmesiyle, nite­
likle, yogunlukla, vb. ic; ic;e dokunmu� olan zamansal ugragm sonra geli�i
ac;1smdan anla�1lmahd1r. A sesi biraz once i�itilmi�, birincil c;agn�1m yoluyla
yenilenmi� ve ic;erigi bak1mmdan siirekli olarak korunmu� olsun. Bu, A'nm
(yogunlugunun azalmas1 gibi de�imlere ugrallU{> olmasJ.rull yamnda) gec;mi�
olmay1p �imdi olarak kald1guu ima eder. Biitiin fark da buradadrr: �agri�1mm
da yarahcI olmas1 ve "gec;mi�" denen yeni bir age ek.lemesi gerekir. Bu ugrak
derece derece srralamr, siirek.li degi�ir; ko�ullara gore, A az ya da c;ok g�mi�tir.
Dolay1s1yla bu, gec;m�in, kokendeki zaman sezgisinin alanma girdigi ol'lllde,
�imdi olmas1 gerektigi ve, zamansal "gec;mif' ugragmm, edimsel olarak
deneyimledigimiz "kirm1z1" ogesinin oldugu anlamda, ya�anan deneyimin
�imdiki bir am olmas1 gerektigi anlamma gelir -ki bu elbette sac;mahktrr.
A'nm kendisi gec;mi� olsa da, "gec;mi�" karakterini ta�1yan yeni bir A
ic;eriginin birincil c;agn�Iffi yoluyla bilinc;te olabilecegi soylenerek buna itiraz
edilebilir. Arna gene de, benzer bir A ic;erigi siirek.li bilinc;teyse, yeni bir ugrak
ic;eriyor bile olsa, A gec;mi� degil �imdidir. Dolay1s1yla o, yeni "gec;mi�"
ugrag1yla birlikte hem gec;mi� hem de �imdidir. -Oyleyse, �imdiki A' nm
varhgmm gec;mi� olmasmdan once bir A'nm var oldugunu nasil bilebiliriz?
Gec;mi� tasavvurumuz nereden gelir? Bilinc;te bir A'nm, yeni bir ugragm (buna
gec;mi� ugrag1 da diyebiliriz) eklenmesi yoluyla �imdi var olmas1, onun gec;mi�
A oldugu soylenerek a�km bilinc;le ac;1klanamaz. $imdi bilincimde yeni karak­
teriyle A olarak bulunanm, �imdi bilincimde bulunmayan ama bulunmu� olan
bir �eyle ozde� oldugunun en kiilliik bir kamtl bile verilemez. Oyleyse �imdi
ya�amp deneyimlenen birincil c;a�un ugraklan nedir? Yoksa bunlann ken­
disi midir Zaman? Eger oyleyse, �u c;eli�kiyle kar�I kar�1ya kalmz: Biitiin bu
ugraklar �imdi vardrr, nesnelerin bilincinde ic;eril�tir. Dolayis1yla bu ugrak­
lar e�zamanhdrr. Oysa zamanm a�1 bu olanagi d1�anda birakir. Bu ugraklar
zamamn ugrak.lan degil de i�aretleri olabilir mi? Arna bunu soylemek, yeni bir
ifade icat etmekten ba�ka bir anlama gelmez; zaman bilinci hala c;oziimlenme­
mi�tir; g�mi� olan bir �eyin bilincinin boyle i�aretler temelinde nastl ol�tugu,
ya da bu ya�amp deneyimlenen ugraklann hangi anlamda, hangi �ekilde ve
hangi kavra�lar yoluyla nitelik ugrak.lan olarak degil de ba�ka tiirlii �ledigi,
bir �imdinin olmas1 gereken zaman referansmm �imdi-olmayan yoluyla ortaya
c;1kacagi �ekilde i�ledigi ac;tl<l1ga kavu�mallU{>hr.
Oyleyse, gec;mi� olam gerc;ek ya da var olmayan bir �ey olarak ortaya
koyma giri�imi c;ok su gotiiriir bir giri�imdir. Sonra gelen ps�ik bir ugrak, bir
�eyi gerc;ek d1�1 yapamaz ve �imdi var olam ortadan kaldrramaz. Biiti.in birincil
c;a�1mlar alam, ashnda, �imdiki ve gerc;ek bir ya�anan deneyimdir. Birincil
c;agn�1mlar araciligiyla iiretilen -zamansal nesneye ait diger ugrak.larla birlik­
te- kokendeki zamansal ugraklann biiti.in dizisi bu alana aittir.

CoGiTo, SAYI: 11, 1997 27


Edmund Husserl

Bu durum da, sezgisel zaman arahguun, zaman a95mdan yerelle�tirilm�


nesnel kendiligi6 ol�turan i�erik ugraklanndan bir �ekilde �oziiliip aynlan ya
da onlarla birl�en yeni ugraklann siirekli derecele�i yoluyla ve yalruzca bu
yolla kavranabilecegini soyleyen bir zaman bilinci �oziimlemesine sahip
olmanm hi�bir �eye yaramayacaguu goriiyoruz. Kisaca soylersek, zamarun bi�­
mi ne zamanm i�erigidir ne de bu i�erige �u ya da bu �ekilde eklenen bir yeni
i�erikler karma�as1drr. Brentano ayru zamanda, duyumcu bir tarzda, her �eyi
birincil i�erige indirgeme hatasma d�iiyor; birincil i�erikle edim karakterleri
arasmdaki koklii aynhg1 herkesten fazla vurgulamasma kar�m, ortaya
koydugu zaman kuranu onun bu kuram i� belirleyici bir onem ta�1yan edim
karakterlerini hesaba katmad1gu11 gosteriyor. Zaman bilincinin nastl miimkiin
oldugu ve nasil anla�tlmas1 gerektigi sorunu, �oziimlenrnemi� olarak kahyor.

<;eviren: Dogan �ahiner

6 Alm. Gegmstiindliche, lng. entity. �

Coci"ro, sAn: 11, 1997


ZAMAN KAVRAMI

Martin Heidegger

1 924 TEMMUZUNDA MARBURG TEOLOJi DERNEGrNDE


VERiLEN KONFERANS
Burada dile getirecegirn dii�iinceler zamanla ilgili.
Nedir zaman?
Zaman anlamiru ebediyette buluyorsa, ebediyetten yola �Ikarak anla�tlma­
hdrr. Bu durumda bu incelemenin ka� noktas1 ve yonelimi ba�tan ortaya ko­
nabilir: Ebediyetten zamana. Sorunu boyle ortaya koymak, bu kal� noktasirun
i�imize yaramas1 ko�uluyla, yani ebediyetle tan�Ik olrnamIZ ve onu geregi gibi
anlamamiz ko�uluyla uygundur. Eger ebediyet bo� bir siirekli varlik durumun­
dan, CxEi.'dent ba�ka bir �ey olsayd1, eger Tann ebediyet olsayd1, zamaru d�iin­
menin bu yolu, Tann hakkmda hi�bir �ey bilmedigi ve onunla ilgili incelemeyi
anlamayi ba�aramad1gt siirece, zorunlu olarak bir ka�Ikhk durumunda kahr­
d1. Tann'ya yakla�mamn yolu iman etmekse ve ebediyetle ha�rr ne�ir olrnak bu
imandan ba�ka bir �ey degilse, felsefe hi�bir zaman ebediyete sahip olrnayacak
ve bu yiiz den de biz hi�bir zaman ebediyeti zamam ta�manm miirnkiin bir
yolu olarak yontemli bir �ekilde kullanamayacagtz demektir. Felsefe bu ka�Ik­
hktan hi�bir zaman kurtulamaz. Oyleyse zaman konusunun me�ru uzmam te­
ologdur; ve bellegimiz bize geregi gibi hizmet ediyorsa, teoloji zamanla birka�
bakimdan ilgilenmi�tir.
1 "Her zaman" ya da "siirekli olarak" -�.

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 29


Martin Heidegger

Birincisi, teoloji Tann ka�ismdaki Varhk olarak insan varol�uyla ilgilidir.


Bu varol�un, ebediyetle il�kisi i\inde, zamansal Varhgtyla ilgilidir. Tann'run
kendisinin teolojiye ihtiyac1 yoktur; onun varol�u iman yoluyla temellendiril­
mez.
lkincisi, Hiristiyan inancmm, kendi i\inde, zamanda meydana gelen bir
�eyle -"zaman doldugunda . . "2 zamam gelen bir �eyle-- ilgili oldugu d�iinii­
.

liir.
Filozof inanmaz. Filozof zamanla ilgili bir �ey sordugunda, zamam zaman
balammdan, yani aEI. bakrmmdan, ebediyet gibi goziiken ama ge\iciligin bir tii­
revinden ba�ka bir �ey olmad1gi ortaya \Ikan bir �ey olarak anlama karannda­
dir.
Burada konuyu teoloji a\ismdan ele almayacagrm. Zamanm teolojik bir an­
lamda -ki siz boyle anlamakta ozgiirsiiniiz- ele ahnmas1, ebediyetle ilgili soru­
nu dogru bir �ekilde hazrrlay1p uygun bir �ekilde ortaya koyarak, onu daha da
gii\le�tirmek anlamma gelebilir ancak. Arna buradaki inceleme, zamanm ev­
rensel olarak ge\erli ve sistematik bir belirleni�ini, zamarun otesine ge\ip onun
ba�ka kategorilerle baglantlsm1 ara�hnnay1 gerektirecek bir belirleni�ini ortaya
koyma iddiasmda olmad1gi ol\fide, felsefi de olmayacak.
Burada ortaya koyacagim dii�iinceler, belki de, felsefe ve bilimin, yani va­
rolu�un a\1klay1c1 soyleminin varolu� ve diinya hakkmda soylediginin nihai
olarak ne anlama gelebilecegi konusunda ara�hrmalar yapmayi gerektiren bir
on-bilim'e ait sayilabilir. Saatin ne oldugunu a\Ikhga ka�turdugumuzda, fi­
zikte geli�mekte olan ve zamanm kendisini gosterme hrsah buldugu anlay�
tarz1 da canhhk kazanacakhr. Gozlemlerirnizin i\inde yer alacagi bu on-bilim,
felsefe ve bilimin bu kavram i\inde bulundugu varsayuru -belki de geleneklere
uymayan bir varsay1m- iizerinde gel�ir. Bu on-bilimin miimkiin olmas1, her
ara�hrmacmm ne anlad1gi ve ne anlamad1gi konusunda a\Ikhga kavu�mas1m
gerektirir. Belli bir ara�hrma par\asmm ne zaman konusuyla dogrudan dogru­
ya ilgili oldugunu, ne zaman bu konunun geleneksel, siradanla�m� bir sozel
bilgisinden beslendigini bilmemizi saglar bu on-bilim. Kirnilerinin goziinde ke­
sinlikle alt srradan ama gene de bazen acil bir � olan boyle ara�hrmalar, sanki
bilimlerin ge\it tOrenini denetler. Eskilerin i�ler nastl gidiyor diye arada srrada
evlerinde arama yapmalanna benzeyen bu ara�hrmalann felsefeyle ilgisi, yal­
mzca ona e�lik etmektir. Buradaki dii�iincelerin felsefeyle payla�tigi �ey, teoloji
olmamaktan ibarettir.
Ba�lang1\ olarak, giindelik ya�am i\inde kar�Ila�hg1m1z zaman iizerine,
doganm ve diinyanm zamam iizerine ge\ici bir gozlem yapahm. Fizik ara�hr­
malanndaki geli�meler ve buradaki konumuzu kavrayip belirlemek i\in gerekli
olan tiirden temel ilkeler (doganm bir uzay-zaman il�kileri sistemi i\inde ol­
\illmesi) iizerine ortaya konan dii�iinceler, zamanm ne oldugu konusuna gii­
niimiizde yeniden ilgi duyulmasma neden oldu. Bu ara�hrmanm �imdiki duru­
mu, Einstein'm gorecelik kurammda ifade edilm�tir. Bu kuramm baz1 onerme-

2 Ga/at/ar, 4:4; llr1· Marko 1:15, Efesliler 1:9 ve devanu.

30 CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Zaman Kauram1

leri �oyledir: Uzay kendi ic;inde hi<;bir �y degildir; mutlak bir uzay yoktur. 0
yalmzca i<;erdigi cisi.mler ve enerjiler sayesinde vardrr. (Aristoteles'in eski bir
onermesi:) Zaman da hi<;bir �ey degildir. 0 yalruzca ic;inde yer alan olaylar sa­
yesinde siiriip gider. Mutlak bir zaman yoktur, tnutlak bir �zamanhhk da yok­
tur.3 Bu kuranun y1km yarum goren biri, onun olumlu yaruru, yani dogal siire<;­
leri betimleyen denklemlerin keyfi don�iimler ka�ismda de�meden kald1gt­
ru gosterdigin.i, kolayca gozden ka<;irabilir.
Zaman, olaylan i<;inde ta�iyandir.4 Bu, Aristoteles'in dogal varhga ait te­
mel tiirden Varhk -de�im, yer de�tirme, hareket- baglanunda zaten gordii­
gu bir �eydir: EnEL ouv OU xl.vnmi;, avayx.T) -riii; XLvfiOEci>i; n Etvm
au-r6v.s Madem ki zamanm kendisi hareket degildir, oyleyse hareketle bir �e­
kilde �kili olmahdrr. Zamanla ilk ba�ta, de�ebilen �eylerde ka�tla�lrlZ; de­
�im zaman i<;indedir. Bu �ekilde ka�11a�hgrmiz, yani deg�imin i<;inde yer al­
d1gt zaman nastldir? Zaman burada, kendisi olarak kendisini, ne oldugunda or­
taya koyar m1? Zamanm buradan ba�layan bir a<;1klamas1, zamanm boylece,
sanki onu kendi Varhgmda belirleyen temel fenomenleri saglamasm1 garanti
edebilir mi? Yoksa bu fenomenlerin temellerinin aranmas1 bizi ba�ka bir �eye
mi yoneltir?
Fizik<;i zamanla nastl ka�ila�ir? Onun zamam kavra�1 ve belirle�i, ol<;­
me ozelligini ta�rr. Ol<;me ne kadan ve ne zamaru, ne zamandan ne zamana ka­
dan ifade eder. Zamam saat gosterir. Saat, i<;inde ayru zamansal ard�tl<ligin sii­
rekli tekrarland1gi, d�andan ge.len bir etkiyle degi�medigi varsaytlan fiziksel
bir sistemdir. Bu tekrarlanma dongiiseldir. Her dongiiniin siiresi ayrudir. Saat,
kendini siirekli tekrarlayan, bu tekrarlarda hep aym kald1gma giivenilebilecek
bir siire saglar. Bu silrenin uzunlugu se<;ime baghdrr. Saat, zamam, bir olaym
siiresinin uzunlugunun saatteki de�meyen ard�tl<ltlda kar�tla�hnlabilmesi ve
dolayis1yla sayisal olarak saptanabilmesi sayesinde ol<;er.
Saatten zaman hakkmda ne ogreniriz? Zaman, i<;inde bir �imdi-noktasmm
keyfi olarak saptanabildigi bir �eydir; oyle ki, iki farkh zaman-noktasmdan biri
once digeri sonrad1r. Arna zamarun �imdi-noktalarmdan hi<;biri bir digerine go­
re ayncahkl1 degildir. Herhangi bir �imdi-noktas1, "�imdi" olarak, daha sonraki
birinin muhtemel oncesidir; "sonra" olarak da daha onceki birinin sonras1drr.
Bu zaman biitiiniiyle tekdiizedir, homojendir. Zaman ancak homojen olmas1
ko�uluyla ol<;iilebilir. Oyleyse zaman, a�amalan birbirine gore once ve sonra
�kisi i<;inde olan bir a<;tlrmdrr. Her once ve sonra, bir �imdiye gore belirlenebi­
lir ki bu �imdinin kendisi keyfidir. Bir olaya saatle yakla�irsak, saat olay1 a<;1kl1-
ga kav�turur, ama bunu olaym siiresinin uzunlugu bakimmdan yapmaktan
<;ok, �imdideki a<;tlmu bakinundan yapar. Saatin her durumda yaphgt asil �ey,

3 �· Albert Einstein, "Die Grundlage der allgemeinen Relativitatstheorie," Annalen der Physik 49 (Leipzig,
1916). Aynca iwl· Einstein, Wier die spezielle un4 a/lgerneine Re/atir1itiitstheorie, 7. basla (Brounschweig: Vieweg
1920), s. 90 ve devanu, 95 ve devanu. Einstein, Vier Vor/esungeri i.iber Relatir1itiitstheorie (Brounschweig: Vieweg
1920), s. 2.
4 Kall. Aristoteles, Fizik IV, 1 1 . fkihim, 219 a ve devam1.
5 A. y. 219a, 9£. (Sonraki ciimle Heidegger'in bu ciimleyi �evirisidir. �.)

CoGiTo, SAYI: 11, 1997 31


Milrtin Heidegger

zamamn mevcut6 a�1 i�deki bir siirenin uzunlugunu gostennek degil, �im­
dinin ozgill saptan�ml belirlemektir. Saatimi �np bakarsam, soyleyecegim
ilk �ey �u olur: "�imdi saat dokuz; ba�lad1gmdan beri otuz dakika g�. o�
saat sonra oniki olacak."
Saatime bakhgun srradaki �imdi zamaru: Bu �imdi nedir? �unu yaparkenki
�imdi; omegin, �u �ik s0nerkenki �imdi. Nedir �imdi? Benim tasarrufumda mi­
dir? Ben �imdi miyim? Diger biitiin insanlar �imdi mi? Bu durumda zaman
ger�ekten de kendim olurdum, diger biitiin insanlar da zaman olurdu. Ve bir­
likte olmamizda zaman olurduk -herkes ve hi�kimse. Ben zaman miyun, yoksa
yalnizca bunu soyleyen uriyim? Belli bir saatle mi yoksa oyle bir saat olmadan
mi? �imdi, a�amlan, sabahlan, bu gece, bugiin : Burada insan varol�unun her
zaman kabul ettigi dogal saatle, giin diiz ve gecenin art arda geli�iyle ka�1la�1-
yoruz.
insan varol�unun, biitiin cep ve giin� saatlerinden once, zaten bir saate
sahip olmas1 ne ifade eder? Zamanm Varhgi iizerinde tasarrufum var midrr?
Kendimi �imdide mi anlamlandmnm? Kendim �imdi miyim, varol�um da za­
man nu? Yoksa i�izdeki zamana nihai olarak zamarun kendisi mi sahip? Au­
gustine, ltiraflar'mm Onbirinci Kitabmda bu soruyu ruhun kendisinin zaman
olup olmad1giru soracagi noktaya kadar ilerletir ama bu noktada biraklr. "In te,
anime meus, tempora metior; noli mihi obstrepere: quod est; noli tibi obstrepere turbis
affectionum tuarum. In te, inquam, tempora metior; affectionem quam res praetereun­
tes in te faciunt, et cum illae praeterierint manet, ipsam metior praesentem, non ea qu­
ae praeterierunt ut fieret: ipsam metior, cum tempora metior. "7 <;:ok sad1k olmayan
bir �eviriyle: "Seninle, ruhum, ol�erim zamanlan; zamaru Ol�erken seni Ol�erim.
'Bu nasd olur?' diye sorup yolumu kesme. Yanl� bir soruyla beni kendinden
uzakla�hnp ters yollara saphnna . Senin kendini de ilgilendirebilecek �eyde ka­
n�ikl1ga d�iip kendi yolunu hkama. Gene s0yliiyorum, zamaru sende ol�erim;
ka�tla�hgim ge�ci �eyler, bu �eylerin kendileri ortadan kalkmca geride kalan
bir izlenim dogurur. Bu izlenimi mevcut varolu�ta ol�erim, bu izlenimin ilk or­
taya 9khSJ sirayla ge�ip giden �eylerde degil. Zamam ol�tiigumde ol�tiigum
�ey, tekrar edeyim, kendimi izlenimli bulmamdrr."
Zamanm ne oldugu sorusu, ara�hnnam1z1 Dasein' a yoneltir -eger Dase­
in' dan, insan ya�anu olarak bildigimiz Varhgi i�deki o kendiligi8 anhyorsak.
Bu kendilik, kendi Varhgimn i:izgiillugudur,9 her birimizin oldugu �eydir, her bi­
rimizin �u temel onesiiriimde buldugu �eydir: Vanm. Bu onesiirilm, insan Da­
sein'ma ait Varhgin otantik onesiiriimiidiir. Ozgillliigu i�inde, bu �ey kendim
yerindedir.
6 Alm. gegrnwiirlig, ing. present. "$imdi" [Alm. fetzl, ing. now) ile kan�mamas1 i�in. Almanca Gegrnwart'tan
tiireyen ifadeleri "mevcut" i�eren ifadelerle k�tlayacagun. ""'1·
7 Augustinus, /liraflar, XI. Kitap. 27. &him (Parisis 1 841, Cilt I, s. 823).
8 Alm. Se iende, ing. rnlily ya da being. Terimi bazen va rlrk' la , Sein't da (ing. Being) biiyiik harfli Yarlrk'la
ka�1ladun. -\"·
9 Alm. jl'weiligkeil, ing. specificity. Aslmda bir�ok yerde "ozgiiliik" diye �evrilmesi daha uygun olurdu, ama bir
nesneye dogrudan bagh olmadan kullantld1gt yerlerde de terimin birligin.i koruyabilmek i<;in "ozgiilliik"ii ter­
cih ettim. Ge�tigi her yerde bu "bir �eye (ya da kendine) ozgii olma" anlamtnda anla�tlmahchr. Aynca terimin
Almancada zamanla ilgili �agn�unlan vardtr (Weile siire) . -\"·
=

32 CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Zaman Ka?JTam1

Dasein'a ula!lmak i'rin bu zahmetli dii!liinii!l gerekli miydi peki? Bilin'r


edirnlerinin, zihinsel siir�erin zaman ii;inde aldugunu s0ylemek yetmez miy­
di -bu edirnler, kendisi zaman tarafmdan belirlenmeyen bir �ye yonelik aldu­
gunda bile? Bu, sarunun 'revresinden dalanmarun bir yaludur. Oysa zamanla
ilgili saru a'rISmdan onemli alan, zamansal alanm kavranabilir hale gelmesinin
're!litli yallan balwnmdan bir yaruta ula!lmak ve zaman i-;inde alan ile atantik
zamansalhk arasmdaki miimkiin bir baglanhrun daha b�tan goriiniir hale gel­
mesini saglamakhr.
Uzun zamandrr tamd1gumz ve tarh!lhgmuz dagal zaman, !limdiye kadar
zaman kanusundaki a9k1amalara temel alll!lturdu. insanm Varhgi belirgin bir
anlamdcr zaman ii;indeyse, zamanm ne aldugunu anda akuyabiliyarsak, bu Da­
sein'1 anun Varhgmm temel belirlenimlerinde karakterize etmemiz gerekir.
Ger'rekten, bu durumda zamansal almanm, dagru anla!l1ld1gmda, Dasein'm
kendi Varligiyla ilgili temel iddias1 almas1 gerekirdi. Ne var ki burada bile Da­
sein'm kendisinin birka'r temel yapISmm onceden artaya kanmasl gerek.iyar.
l . Dasein, dunyada olma1 o alarak karakterize edilen varlikhr. insan ya!lanu,
diinyaya girmek i'rin bir hileye ba!lvurmak zarunda alan bir ozne degildir.
Diinyada alma alarak Dasein !lU anlama gelir: Diinyada oyle var almak ki, bu
Varllk !lU anlama gelir: Diinyayla ilgilenmek; icra etme, etkileme ve tamamla­
ma, ama aynca dii1liinme ve kaf1ltla!lhrma yaluyla sargulama ve belirleme ile
ayalanmakl l. Diinyada alma, ilgiyle12 karakterize edilir.
2. Bu diinyada alu!l, Dasein, bunun yarunda birbiriyle birlikte olmakt1r,1 J ba!l­
kalanyla birlikte almakhr: Orada ba!lkalanyla aym diinyaya sahip almak, birbi­
riyle kar!lila!lmak, birbiri i'rin alma tarzmda birbiriyle birlikte almakhr. Arna
Dasein aym zamanda, ne bir diinyas1 alan ne de anunla ilgilenen bir ta!l par�a­
smm var almas1 gibi, ba!lkalan ii;in el albnda almakhr.
3. Diinyada birlikte almanm, bu diinyaya birbiriyle-olma tarzmda sahip al­
manm, kendine ozgii bir antalajik belirlenimi varchr. Diinya Dasein'mm temel
tarz1, yani arada diinyaya birbiriyle birlikte sahip almak, konu�makhr. Tam ala­
rak dii1liinilldiigiinde, kanll!lmak !ludur: Bir !ley haklanda bir ba!lkas1 ile kanu­
!lurken kendisi kanll!lmak. insanm diinyada var alll!lu, astl kanll!lmayladrr. Bu­
nu Aristateles zaten btliyardu. Kendi diinyasmdaki Dasein'm bu diinyayla ilgi­
lenrne !lekli hakkmdaki kanll!lmasmm tarzmda, Dasein 'm kendisi haklandaki yo­
rumu da verilidir. Bu yarum Dasein'm ozel alarak kendini nastl anlad1gim, ken­
dini ne alarak gordiigiinii ifade eder. Birbiriyle kanll!lmada, insanm kanu!lur­
ken 'revresine yayd1gi !leyde, kendisini bu diyalagda siirdiiren mevcut alarun
ozgill oz-yarumu yatar.
4. Dasein kendisini "vanm" diye belirleyen kendiliktir. ''Vanm"m ozgiillu­
gu, Dasein'1 alll!lturan �ydir. Onun diinyada alll!lu ne kadar oncelikliyse, Da­
sein da a kadar benim Dasein'imdrr. 0 her durumda kendisinindir ve kendisi olarak
10 Alm In-der-Welt-sein. �-
.

11 Alm Derolri/en, ing. tarry �-


.

12 Alm. Besorgen, ing. wnarn. �


1 3 Alm Mit-eiruDukr-sein. �-
.

CociTa, SAYI: 1 1, 1997 33


Martin Heidegger

ozgilldur. Bu varhk kendi ontolojik karakterinde belirlenecekse, onun her du­


rumda benim olan ozgiilliigunden kendimizi ayrrmamamiz gerekir. Mea res
agitur. 14 Dolayis1yla, biitii n temel karakterlerin, her durumda benim olarak ozgiil­
liik ic;inde birl�meleri gerekir.
5. Dasein benirn oldugum bir varhk oldugu ve bununla ayru anda ''birbi­
riyle olma" olarak belirlendigi olc;iide, biiyiik boliimiiyle ve ortalama olarak
Dasein'rm ben degil ba�kalandrr; ba�kalanyla birlikteyim, o b�kalan da ba�ka­
lanyla birlikte. Giindeliklik ic;inde, hic;kimse kendisi degildir. Birinin ne oldugu
ve nasd oldugu, hic;kimse degildir: Hic;kimse, ama gene de herkes birbiriyle bir­
liktedir. Herkes kendisi degildir. Gundeliklik ic;inde kendisiyle ya�ad1guruz bu
Hic;kimse, "Biri"dir. Biri s0yler, biri dinler, biri bir �eyi savunur, biri bir �yle il­
gilenir. Bu Biri'nin egemenliginin inatc;d1gmda benim Dasein'rmm olanaklan
yatar; bu aym diizeye geli� sayesinde "vanm" miimkiindiir. Oldugu haliyle
"vanm"m olanagi olan bir kendilik, biiyiik boliimiiyle, birinin oldugu bir ken­
diliktir.
6. Boyle karakterize edilen kendilik, ozgiil giindelik diinyada-olu�unda,
Varl1tJ kendisi ipn onemli olan biridir. Diinya hakkmdaki biitiin kon�malarda
Dasein'm kendi kendisi hakkmda kon�masmm yatmas1 gibi, ilgi gosterilen bu­
tUn i�ler de Dasein'm Varl1gina gosterilen ilgidir. Ele ald1gtm, me�gul oldugum,
meslegimin beni baglad1gi �eyim ben bir baknna; Dasein'1m bunlarda bulunur.
Dasein'a gosterilen dikkat, her ozgill durumda, dikkat gosteren Varl1ga yerle�mi�tir,
yani Dasein'm baskm yorumunda anla�dan, tarud1k Varliga yerl�m�tir.
7. Giindelik Dasein'm vasathgmda Ben ya da Kendim iizerine hic;bir dii­
�iince bulunmaz, ama gene de Dasein kendi kendisine sahiptir. 0 kendisini
kendisiyle birlikte bulur. Genellikle m�gul oldugu �eyde, kendi kendisiyle kar­
�ila�1r.
8. Dasein bir kendilik olarak karutlanamaz, ona i�;uet bile edilemez. Dase­
in'la kurulan ba�hca ili�ki, onu dii�iinmek degil, "o olmak"trr. Kendini ya�antl­
lamak, kendi hakkmda kon�ma ya da kendini yorumlama gibi, her ozgiil du­
rumda Dasein'm kendi kendisine sahip olmasirun kendine ozgii yollanndan bi­
ridir yalmzca. Ortalama olarak, Dasein'm yorumuna giindeliklik egemendir,
ki�inin Dasein ve insan ya�anu hakkmda s0yledigi a�ilm� �yler egemendir.
Dasein "Biri" tarafmdan, gelenek tarafmdan yonetilir.
Bu ontolojik ozelliklerin sergilen�inde her �y, bu kendiligin kendi ic;inde,
onu Varhgtyla ilgili olarak yorumlamak demek olan bir ara�trrmaya ac;ik oldugu
varsayrmma baghd1r. Bu varsayun dogru mudur, yoksa sallanhh hale getirile­
bilir mi? Evet, getirilebilir. Arna bu giic;liik, Dasein'm psikolojik olarak d�ii­
niilmesinin miiphemlige yol ac;acagi gerc;egme ba�vurmaktan kaynaklanmaz.
Burada insan bilgisinin smrrh olmasmdan c;ok daha ciddi bir giic;liigun s0z ko­
nusu oldugu ortaya konmahd1r. Ve bu o �ekilde ortaya konmahdrr ki, tam da
ka�1khga dii�mekten kac;mmamakla, Dasein'1 Varl1ginm otantikligi ifinde ele ge­
c;irme olanagtna kavu�ahm.

1 4 ''Ben beni ilgilendiren �yim" �-

34 CoGiTo, SAYI: 11, 1997


ZAman Kavram1

Dasein'm otantikligi onun en Uf Varlik olanagm1 ol�turan �eydir. Dasein her


�eyden once bu en u-; Dasein olanagtyla belirlenir. Dasein'm Varhguun en u-;
olanagi olarak otantiklik, yukanda soziinii ettigun ozelliklerin hepsinin neyse­
ler o olduklan ontolojik belirlenimdir. Dasein'1 kavramamizla ilgili ka�Ikhk,
bilme yetimizin smrrhhgma, kesin olma}'l§tna ya da eksikligme degil, kavrana­
cak �eyin kendisine yani Dasein'mVarhguun temel bir olanagma dayanrr.
Ba�ka �eyler yanmda, Dasein'm ozgiilliiguyle belirlendigmden soz ettik;
olabilecegi �ey oldugu ol<;iide, Dasein her durumda benimdir. Bu belirlenim,
bu Varhgm tamamrm kapsayan, onu ol�turan bir belirleni.mdir. Kim onu iptal
ederse, hakkmda kon�tugu temarun bir par-;asrm yitirm� demektir.
Pek.i bu kendilik sonuna vannadan once Varhgt i¢\de nastl kavranmah?
Her �ey bir yana, hala Dasein'rmla gidiyorum. 0 heniiz sonuna varma� bir
�ey. Sonuna vardigtnda, artJ.k yoktur diipediiz. Bu sondan once, otantiklik ba­
kunmdan asla olabilecegi �ey degildir; son geldiginde ise artJ.k yoktur.
Ba�kalanrun Dasein'1 otantik anlamdak.i Dasein'm yerine ge-;emez mi? Bir
zamanlar benimle birlikte olan, bir sona e�m� Dasein'lar hakkmdak.i bilgilen­
menin burada degeri yoktur. Her �ey bir yana, bu Dasein artJ.k yoktur. Onun
sonu ger-;ekten de Hi-;tir. Bu sebeple, Dasein'm kendim olarak ozgiilliigiinii ko­
ruyacaksak, ba�kalanrun Dasein'1 otantik anlamdaki Dasein'm yerine ge-;emez.
Orijinal �ekliyle, Dasein'a sahip olmarun tek uygun �ekliyle, Ba�kasmm Dase­
in'ma asla sahip degilim: Ben asla B�kas1 degilim.
Ki�i bu ka�Ikhktan sessizce s1ynlmak i-;in ne kadar az acele ederse, ona
ne kadar uzun siire tahammill ederse, Dasein i-;in bu gii-;liigu her ne dogunn�
olursa olsun, onun kendisini en u-; olanakta gosterdigini o kadar a-;1k goriir.
Dasein'1mm sonu, oliirniirn, bir olaylar dizisinin aniden kesildigi bir nokta de­
gildir, ama Dasein'm �u ya da bu �ek.ilde bildigi bir olanaktrr: ka�1 ka�1ya ol­
dugunu kavray1p benimseyebilecegi, kendisinin en u-; olanagi. Dasein kendi
i-;inde, kendisinin en u-; olanagi olarak oliirniiyle bul�ma olanagma sahiptir.
Varhgm bu en u-; olanagi, kar�1smda duruldugundan emin olunma ozelligine
sahiptir ve bu emin ol� da tam bir belirsizlikle nitelenmi�tir. Dasein'm kendisi
hakkmdak.i, biitiin diger kesinlik ve otantiklik ifadelerinden once gelen yoru­
mu, onun kendi oliimiiyle ilgili yorumudur; en (Ok kendisine ait olan, bir sona var­
ma olanagmm belirsiz kesinligidir.
Bunun zamarun ne olduguyla, ozellikle de Dasein'm zaman i�nde ne ol­
duguyla ilgisi ne? Her durumda her zaman bana ozgii olarak Dasein olecegini
bilir, bu konuda hi-;bir �ey bilmek istemese de bilir. Her durumda kendi i:iliimune
sahip olmak nedir? Bu, Dasein'm kendi gefmi�ine dogru, emin olarak ve tam bir belir­
sizlik ifinde kar�1sznda durdugu Uf bir olanagina dogru ilerlemesidir. 1 5 insan ya�am1
olarak Dasein her �eyden i:ince mumkiin ol�tur, kendi kesin ama gene de belirsiz
·

ge-;m�inin olanagmm Varhgtdrr.


Buradak.i olanagtn Varhgt her zaman oyle bir olanaktrr k.i, bu olanak, bii­
yiik boliimiiyle ''biliyorum elbette ama bunu.. d�iinmiiyorum" dedigimiz an-

15 Alm. Vorlll ufen, ing. running ahaul -c;.

CoGiTo, SAYJ: 1 1, 1997 35


Martin Heidegger

lamda, oliimii bilir. Biiyiik boliimiiyle, oliimii iirkiip geri �ekilen bir bilme tar­
zmda bilirim. Dasein'm bir yorumu olarak bu bilme, onun Varhgmm olanaguu
gizlemek i.izere el altmdadrr. Dasein'm kendisi, oliimiinden kai;uun a olanagma
sahiptir.
Kendisine dogru ilerledigim bu g� burada, ona dogru ilerlememde bir
ke�if yapar: 0 benim g��imdir. Bu g�� olarak, artlk bulunmayan Dase­
in'mu aniden ortaya t;ikaru; birden bire, artik �u �eylerle, �u insanlarla, kibirler­
le, hilelerle, bu konu�mayla birlikte degilimdir. G�mi�, biitiin mahremiyeti1 6
ve m�guliyeti sa9p dagthr, her �yi kendisiyle birlikte Hi�lige gotiiriir. Ge�­
m�, Dasein'rmdaki bir olay, bir ol� degildir. G��' Dasein'm bir "ne"si, Da­
sein'm ba�ma gelen ve onu de�tiren bir olay degil, onun gepni�idir. Bu g��
bir "ne" degil bir "nastl"drr, aslmda Dasein'rmm otantik "nastl"1drr. Benim di­
ye kendisine dogru ilerleyebildigun bu g� bir "ne" degil, saf ve basit Dase­
in'1mm "nastl"1drr.
Bu g�m�e dogru ilerlemenin g��i kendi ozgill "nastl"1 i�de koruma­
s1 ol¢siinde, Dasein'm kendisinin "nastl"1 goriiniir hale gelir. G�� dogru
ilerleme, Dasein'm en u� olanagiyla bulu�maya dogru gitmesidir; bu ''bulu�
maya dogru gitme" ciddi oldugu ol¢de, bu gidi�teki Dasein, heni.iz-Dasein
olarak kendi i.izerine geri savrulur. Bu, Dasein'm hala o oldugu giindeliklige
geri don�iidiir; oyle ki, otantik "nastl" olarak g� de giindelikligi "nasil"1
i�inde a�1ga. �ikaru, onu ko�u�turmalan ve m�guliyeti i�de "nastl"ma geri
�evirir. G� biitiin "ne"leri, biitiin ilgilenmeleri ve planlan "nasil"a geri ge­
tirir.
"Nastl" olarak bu g�� olu�, Dasein'1 amansizca kendisinin tek olanagi­
na getirir, onu kendisi bakmundan biitiiniiyle yalniz kalmaya brrakrr. Bu g�­
m�, Dasein'1 giindelikligmin zaferi ortasmda tekinsiz17 bir konuma yerl�tire­
bilir. G��e dogru ilerleme, Dasein ka�ismda onun en u� olanaguu olu�tur­
dugu ol¢de, Dasein'm ac;tl<lamasmm yapilacagi temel yoldur. Bu ilerleme, Da­
sein'm kendini yerl�tirdigi asd yonii ele ge9rir. Ayru anda, bu kendiligm te­
mel kategorisinin onun "nastl"1 oldugunu gosterir.
Kant'm da etigmin temel ilkesini bi�el dedigimiz bir tarzda belirlemesi
belki de rastlanh degildir. Kant belki de Dasein'm kendisine a�ina oldugundan
bu ilkenin onun "nastl"1 oldugunu biliyordu. Dasein'1 "nasil"m iistiiniin ortiile­
cegi �ekilde di.izenlemek, �agd� kahinlerin �idir.
Dasein bu ilerleme i�de kald1gt siirece, otantik olarak kendisiyle birlikte­
dir, ger�ekten vardrr. Bu ilerleme, ki�inin kendi Dasein'1nin otantik ve tek gelecegin­
den ba�ka bir �ey degildir. ilerleme i�deki Dasein kendi gelecegidir, oyle ki bu
gelecek olu� i9nde kendi ge��ine ve mevcut durumuna geri doner. En u�
Varhk olanagi i9nde kavranan Dasein zamanda degildir, zamanm kendisidir. Ni­
teledigimiz �ekilde gelecege �kinlik, g�ici olmarun otantik "nasil"1 olarak,
Dasein'm kendisine kendi zamanlnI onda ve ondan kalkarak verdigi Varhk tar­
z1drr. ilerleme i�de g��im boyunca kendimi siirdiirerek zamana sahip olu-
1 6 Alm. Hmnlichlcrit, ing. secretiwness �·
17 Alm. Unheimlich, ing. uncanny �·

CociTo, SAYI: 11, 1997


z.aman Kauram1

rum. Biitiin giindeli.k kon�malar, bu kon�malann i9nde siirdiiriildiigu �y,


biitiin vesveseler, biitiin m�guliyet, biitiin giiriiltii, biitiin ko�u�turmalar di­
ner. Hi� zamaru olmamak, zamaru giindelikligm kotii mevcut durumunun kah­
bma dokmektir. Gelecege �kinlik zamaru verir, mevcut durumu terbiye eder
ve g��in nastl ya�and1gmda tekrar edilmesini saglar.
Zaman bakmundan bu, mmamn temel fenomeninin gelecek oldugu anlamma
gelir. Bunu ilgin� bir paradoks diizeyine d�eden gormek i�, her ozgill
Dasein kendisini kendi ilerlemesi i�de siirdiirmelidir. BOylece, zamanla ug­
ra�manm astl yolunun ol�e olmadigt a9ga �- ilerleme i�de geri donii­
�iin kendisi, i�de oyaland1gun ilgilenmenin "nastl"1chr. Bu geri don� asla
fazla kullantld1gt i9n SOOCl l8 hale gelmez. Ozgiillii.kte ayut edici olan, otantik
zaman i�de ilerlemekle, tek tek her durumda biitiin zamaru kendisine almas1-
d1r. Zaman asla uzamaz, �iinkii aslmda uzunlugu yoktur. G��in "ne za­
man"1 ve "ne kadar daha uzun"u ile ilgili bir sorun olarak �digmda, bir
�eye dogru ilerleme ortadan kalkar, i;Unkii ge�in "ne kadar daha uzun" ve
"ne zaman" anlammda ara�hnlmas1, ortaya koydugumuz olanakta g�le
birli.kte degildir; boyle ara�hrmalar heniiz ge�mi� olmayana tutunurlar ve bana
neyin kalm� olabilecegiyle ilgilenirler. Bu sorgulama ge�mi�in kesinliginin be­
lirsizligini ortaya �rmaz, belirsiz zamaru belirlemeyi ister. Bu ara�hrma ken­
disini oldugu haliyle -yani belirsiz ve belirsiz olarak kesin- g��ten kurtar­
mayi arzular. Boyle sorgulamalar o kadar az "ge�m�e dogru ilerleme"dirler ki,
ashnda ge� ka�ismdaki karakteristik ka�1 diizenlerler.
ilerleme, biitiin i�gorii anlannm otantik olanagi olarak ge\ffi�i, �imdi ke­
sin olan �ey olarak ge�i ele ge�. Ozgill Dasein'm bir olanagt olarak gele­
cege �kinli.k bize zamaru verir, i;iinkii o zamanm kendisidir. Oyleyse hemen
goriilecektir ki, gelecege il�kinligm otantik zaman olmas1 ol�iinde, "ne kadar
zaman", "ne kadar siire", "ne zaman" sorulannm zamanla ilgisiz olmas1 gere­
kir. Ancak otantik zamanm zamam ol�ek i� zaman1 olmad1guu s0ylersem,
bu yerinde bir onesiiriim olur.
Ne var ki zamanm kendisi olmas1 gereken Dasein'm zamani hesaplamas1-
na, hatta onu saatle Ol�mesine a�mz. Dasein saatle birli.kte �urada durur -bu,
gece ve giindiiz gibi yakla�ik bir saat bile olsa. Dasein zamanm "ne kadar''inm
pe�ine d�er, onu hesaplar, dolayis1yla asla otantikligi i�deki zamanla birli.kte
degildir. Boyle "ne zaman"1 ve "ne kadar"1 sormakla Dasein kendi zamanmi yi­
tirir. Zamani yitiren bir soru olarak bu soruyu sorunca ne olur? Zaman nereye
gider? Zaman1 hesaplayan, ikide bir saatine bakan Dasein' drr hep "zamarum
yok" diyen Dasein. Her �eye ka�m zamanm kendisi olduguna gore, Dasein za­
mana boyle yakla�makla kendi kendisine ihanet etmiyor mu? Zamaru yitirmek
ve yerine bir saat edinmek! Dasein'm tekinsizligi kendini gostermiyor mu bura­
da?
Belirsiz g�� ili�kin "ne zaman" sorusu, ve genel olarak zamana i�kin
"ne kadar'' sorusu, bana kalana, bana mevcut olan olarak kalana �kin soru­
dur. Zamaru "ne kadar''m i�e sokmak, onu mevcut olanm �imdisi olarak gor-
1 8 Alm. langweilig, ing. boring �-

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 37


Martin Heidegger

mek demektir. Zamarun "ne kadar''1run p�ine d�mek, mevcut olan bir "ne"
ile ilgilenmeye ba�lamak anlanuna gelir. Dasein "nastl"dan kac;ar, mevcut olan
ozgiil "ne" ye tutunur. Dasein ilgilendigi �eydir; Dasein kendi mevcutudur.
Diinyada ka�ila�ilan her �yle, �imdide ikamet eden Dasein ka�1la�ir; dolayi­
s1yla, kendisi oldugu, ama mevcut durum olarak kendisi oldugu zamanla da
Dasein ka�tla�ir.
Mevcuta gomillme olarak ilgilenme, dikkat verme olarak, dikkat verirken
her �eyden once dikkate ahnmas1 gereken bir heniiz-degil' dir gene de. Dasein,
igilenmesinin mevcut durumunda bile zamarun biitiiniidiir, gelecegi bir tarafa
birakmaz. Gelecek, ilginin tutundugu �imdidir -g��in otantik, gelecege �­
kin varhgi degil, mevcut olamn �leyip kendisine malettigi gelecektir o, \linkii
otantik gelecek olarak g�� asla mevcut durum haline gelemez. Bu gec;mi�
mevcut durum olsayd1, Hie; olurdu. ilginin tutundugu gelecege �kinlik, mev­
cut olanm inayetiyle boyledir. Ve mevcut diinyarun �imdisine gomillm� ola­
rak Dasein, otantik gelecege-ili�kinlikten c;ahnd1giru kabul etmeye o kadar az
hazirdir ki, insanhgm, gelecegm, vb. ilerlemesine duydugu ilgi sayesinde gele­
cegi kanad1g1m soyler.
ilgilenen mevcut olarak Dasein, ilgilendigi �yde ikamet eder. "Ne"den,
giinii doldurmaktan giderek usarur. Hie; zamam olmayan, mevcut-varhk olarak
Dasein i�n zaman aniden uza�hr. Dasein "ne kadar"1 sormakla zamam daha
once uzathgt i�n zamarun i� b�alir, oysa Dasein'm g��e dogru ilerlemeye
siirekli geri donii�ii asla soocr hale gelmez. Dasein kendi mevcutu i�de hep
yeni �eylerle ka�tla�maktan ho�larur. Giindeliklik i�de, diinya i�leri zaman­
da, mevcut olanda ka�1miza �kar. Giindelik olan saatle ya�ar, yani ilgi hep
�imdiye geri doner; �oyle der: $imdi, �imdiden � zamana kadar, sonraki �im­
diye kadar.
Birbiriyle birlikte ol.ma olarak belirlenen Dasein, aym zamanda, Dasein'm
kendisiyle ilgili ba�at yorumu tarafmdan yonlendirilmesi demektir; �inin soy­
ledikleri tarafmdan, moda tarafmdan, egilimler tarafmdan, olup bitenler tara­
fmdan: Moda ne olursa olsun, kimse olmayan egilim: Hic;kimse. Giindeliklik
ic;indeki Dasein, benim oldugum Varhk degildir. Tersine, Dasein'm giindelikli­
gi, birinin oldugu Varhkhr. Buna gore Dasein, birinin bir ba�kas1yla birlikte ol­
dugu zamandir: "Birinin" zamamdir. Birinin sahip oldugu saat, her saat, diin­
yada-birbiriyle-birlikte-olmarun zamaruru gosterir.
Tarihi ara�hrd1gtmizda, k�aklar ve �klar arasmdaki baglanh gibi, bu­
rada ele ald1gtmiz fenomenlerle ilgili ama hie; ac;J.khga kavu�turulmam� feno­
menler buluruz. Saat bize �imdiyi gosterir, ama gelecegi ya da gec;m�i gosteren
bir saat yoktur. Zamanm ol�lmesi, zamamn "ne kadar''a indirgenmesi demek­
tir. Gelecekte bir olaym meydana gelecegi am saatle belirledigimde, kast etti­
gim �ey gelecek degil, o �imdiye ula�mak ic;in �imdi "ne kadar zaman" bekle­
mek zorunda oldugumdur. Saat sayesinde ula�ilabilir hale gelen zaman, mev­
cut durum sayilir. Zamanm ne oldugu doganm zamanmdan ti.iretilmek istenir­
se, virv [�imdi) gec;mi� ve gelecegin µt"tQOV'udur [ol�siidiir). Oyleyse zaman
zaten mevcut durum olarak; gec;m�, arhk-mevcut-olmayan olarak; gelecekse
CoGiTo, SAYI: 11, 1997
z.aman Kavram1

belirsiz heniiz-mevcut-olmayan olarak yorumlarur: G�� yeniden ele g�­


mez, gelecek belirsizdir.
Bu sebeple, giindeliklik kendisinden, i�de hep dogayla kar�ila�ilan �ey
olarak soz eder. Olaylann zaman i�de olmas1, onlann zamarumn oldugu an­
lamma gelmez; meydana gelen ve orada olan �yler olarak, bir mevcut boyunca
'ilerler halde ka�lDUZa ¢<hklan anlamma gelir. Mevcut durumun bu zamaru,
�imdi boyunca siirekli ilerleyen bir ard�1khk olarak a¢<1amr; yonelimsel anla­
rmrun tek ve geri \evrilmez oldugu s0ylenen bir ardl{i1khkhr bu. Meydana ge­

len her �ey, sonsuz bir gelecekten geri doniilmez bir g�e yuvarlarur.
Bu a¢<1amanm iki karakteristik yonii vardrr: 1) Geri doniilmezlik, 2) $im­
di-noktalannda homojenl�tirme.
Geri d6nUlmezlik, otantik zamandan bu a¢<1amaya ne kal�sa onu kapsar.
Bu, Dasein olarak zamarun temel fenomeni olarak gelecege �kinlikten geriye
kalan �ydir. Geri doniilmezlige bu yakla�rm tarz1, gelecekten mevcut duruma
bakar, g�e ka\an zamarun p�ine d�mesi mevcut durur.1un d�mdandrr.
Zamanm geri doniilmezligi i�de belirlenmesi, zamarun ba�tan ters \evrilmi�
olmasma dayanrr.
Homojenle�tirme, zamanm uzama, saf ve basit Mevcudiyetet9 benzetilmesi­
dir; biitiin zamam bir mevcut duruma siirgiin etme egilimidir. Boylece zaman
tamamen matematikselle�tirilm� olur, uzamsal x, y, z koordinatlanrun yanm­
daki t koordinah haline gelir. Zaman geri \evril.mezdir. Bu geri \evrilmezlik,
zamanm kendisini ha.la :.;ozle bildirebilmesini saglayan tek etken, nihai bir ma­
tematiksell�tirmeye ka�1 koymasm1 saglayan tek ozelliktir. Once ve sonranm
zamanla ilgili olmas1 gerekmez. brnegin aritmetikte 3, 4'ten oncedir, 8 de 7'den
sonradrr. Arna bu oncelik ve sonrahk zaman bakimmdan degildir. Sayilar za­
man bakrmmdan once ve sonra gelmezler, \iinkii zaten zamanda degildirler.
Zaman bakimmdan oncelik ve sonrahk, olduk\a belirli bir oncelik ve sonrahk­
hr. Zaman bir kez saatin gosterdigi zaman olarak tanrmlarunca, onun kokende­
ki �nlamlrn yeniden ele ge\irme umudu ortadan kalkar.
Ne var ki zamanm oncelikle ve biiyiik boliimiiyle boyle tarumlanmas1 Da­
sein'm kendisinden kaynaklarur. Ozgiilliik temeldir. Otantikligi i�de Dasein
ancak olanakh Dasein olarak benimdir. Dasein biiyiik boliimiiyle giindeliklik
i\indedir. Arna giindeliklik, gelecege ili�kinlikten ka\an o ozgiil zamansalhk
olarak, ancak ge\mi�in gelecege il�kin varhgmm otantik zamamyla kar�tla�h­
gmda anla�tlabilir. Dasein zaman hakkmda kon�tugunda, giindelikligin dl{im­
dan kon�ur. Mevcut durumuna tutunma olarak Dasein �yle der: Ge\� ge\­
mi� olandrr, yeniden ele g�lemez. Bu, onun me�guliyetinin mevcutunda ya­
tan, giindelik mevcutun ge\m�idi•. BOyle, mevcut durum olarak belirlenen Da­
sein'm, ge\m�in ne oldugunu anlayamamas1run sebebi budur.
Mevcut durumda kendini gosteren tarihe bu bakl{i tarz1, tarihte yalmzca
tekrarlanamayan bir m�guliyet goriir: Olup biten neydi. Olup bitei;i.ler hakkin­
da dii�iinmenin sonu yoktur. Bu dii�iince kendi malzemesi i\inde yitip gider.
19 Alm. Priisenz. Heidegger, Fenomenolojinin Temel Sorimu'nun 2. bi:iliimiinde bu terimin mevcudiyetin
(Gegmwart) ge<;ici ufkuna gonderme yapbguu si:iyler. -\.

CoGiTo, SAYI: 11, 1997 .3 9


Martin Heidegger

Bu tarih ve mevcut durumun zamansalhgt g��e ula�makta biitiiniiyle b�a­


nsiz kaldtl<lan i�in, kendilerine b�ka bir mevcut durum bulurlar. Mevcut du­
rumun yani Dasein'm kendisi tarihsel olmad1gt siirece, g� mevcut duruma
kapah kahr. Arna Dasein, kendi olanagi oldugu ol�de, kendi i�de tarihseldir.
Gelecege ili�kin olmakla Dasein kendi g�idir; "nastl"da ona geri doner. Bu
geri don�iin yordarm, ba�ka �eyler yarunda, vicdandrr. Yalruzca "nastl" tek­
rarlanabilir. Otantik tarihsellik olarak ya�antilanan ge��, ge�m�in oldugu
�eyden ba�ka her �eydir. Tekrar tekrar donebilecegim bir �eydir o.
�irndik.i k�ak tarihi buldugunu, hatta tarihle fazla i�li d�h oldugunu dii­
�iiniiyor. Tarihselcilikten yak1myor -lucus a non lucendo.20 Hi� de tarih olmayan
bir �eye tarih deniyor. Mevcut duruma gore, her �ey �ozilliip tarih haline geldi­
gi i�in, �i tarih otesini yeniden ele ge9rmeli. C:::agda� Dasein'm kendisini �irn­
diki sahte tarih i�de yitirm� olmas1 yeterli degil; zamandan, Dasein'dan her
�eyi �almak i�in, zamansalhgtndan (yani Dasein olu�undan) geriye ne ka�sa
onu da kullanmah. Diinya go�iimiizii tarih otesine giden bu fantastik yol
iizerinde bulmamiz gerek. (Mevcut durumun zamamm olu�turan tekinsizlik
bu.)
Dasein'm yaygm yorumu, gorecilik tehlikesini ta�rmaktadrr. Ne var ki go­
recilik ka�ISmda duyulan kaygi, Dasein ka�ISmda duyulan kaygtdrr. Otantik
tarih olarak g��, kendi "nastl"mda tekrarlanabilir. Tarihe ula�ma olanagt, oz­
giil mevcut durumlann nasd gele�e ili�lcin olunacagtnz kendisine gore anladiklan
olanaga dayanzr. Bu, biitiin yorumbilimin birinci ilkesidir. Bu ilke, tarihselligin ken­
disi olan Dasein'm Varhgi hakkmda bir �ey s0yler. Felsefe, tarihi yontem ara�­
tmnasmm bir nesnesi olarak �oziimledigi siirece, tarihin ne oldugunun kokiine
inemeyecektir. Tarih bilmecesi, tarihsel olmanm ne anlama geldiginde yatar.
Ozet olarak, �unlan s0yleyebiliriz: Zaman Dasein'drr. Dasein benim ozgill­
liigumdiir, ki bu da kesin ama gene de belirsiz g�e dogru ilerleme yoluyla
gelecege i�kin olmanm ozgillliigu olabilir. Dasein her zaman, kendi olanakh
ge�ici varhguun bir tarzmdadrr. Dasein zamandrr, zaman g�cidir. Dasein za­
man degil, g�ciliktir. Dolayis1yla, zaman geficidir temel onesiiriimii en otantik
belirlemedir -ve bu onesiiriim bir totoloji degildir, �ii g�ciligin Varhgt, oz­
de� olmayan edirnselligi ifade eder. Dasein kendi g�idir, bu g�� dogru
ilerlemesi i�indeki olanagidrr. Bu ilerleme i�de ben otantik zamamm, zamana
sahibim. Zaman her durumda benim olduguna gore, bir�ok zaman vardrr. Za­
manm kendisi anlamsizdrr; zaman g�cidir.
Zaman ooyle Dasein olarak anla�ild1gi takdirde, zamanm ger�ek principi­
um individuationis21 oldugu yolundaki geleneksel iddianm ne anlama geldigi
ger�ekten a�tl<llk kazamr. Bu ilke, biiyiik ol�de, geri �evrilmez ard�lkhk bakl­
mmdan, mevcut durumun zamam ve doganm zamaru bakimmdan anla�ilrr.
Peki otantik zaman ne ol�de birey ol� ilkesidir, yani Dasein'm artik ozgillliik
20 Hem aydmhk olmayarun �ik vermeye� hem de /ucm (panldamak) fiilinden gilya #�ik" an1auuna gelen
lucus'un tiiretilemeyecegini (iistelik /ucus, hi� de aydmlik olmayan "koru" demektir) akla getiren cinash bir
Latin ozdeNi. --.;.
21 "Birey ol� ilkesi" �·

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997


Zaman Kauram1

i�inde oldugu o ba�langi�hr? Dasein'm ortalama olarak oldugu �ey, ilerleme


i9Jtde gelecege i�kin olmakla kendisi haline gelir; ilerleme i9Jtde, kendi tekil
ge�m�inin olanagmdaki kendi tekil kaderinin bu tek tekil yeganeligi olarak gO­
riinilr hale gelir. Ger�ekten bu bireyl�meye ozgii olan �ey, olagand�1 varolu�­
larm fantastik bir �ekilde ortaya ��1 anlammdaki herhangi bir bireyle�meye
izin vermemesi, her tiirlil olagand�Ila�mayi geri pilskilrtmesidir. 0 oyle birey­
le�tirir ki, herkesi �it hale getirir. Olilmle birlikte olmakla herkes, herkesin ay­
m dilzeyde olabildigi "nastl"a gelm�tir; hi�kimsenin farkli olmad1gi bir olana­
ga gelm�tir; her tiirlii "ne"nin toza ka�tigi "nastl"a gelm4;tir.
Sonu� olarak, tarihselligi ve tekrarlanma olanagm1 smava sokahm. Aristo­
teles yaztlannda sik sik, en onemli �eyin dogru Jtmbd.a oldugunu, yani konu­
nun kendisiyle kurulan bir yakmliktan kaynaklanan orijinal giiven, o konuyla
ugra�manm uygun yordammm verdigi giiv�n oldugunu soyle�tir. Buradaki
temamlZin ontolojik karakterini gozeterek konu�ursak, zaman hakkmda ge9ci
olarak kon�marruz gerekir. z.amanm ne oldugu sorusunu ge9ci olarak tekrar­
lamak istiyoruz. Zaman "nasil"d1r. Zamanm ne oldugunu ara�tlnyorsak, za­
man �udur gibi bir yamta erkenden baglamp kalamayiz, ¢nkil o takdirde za­
man bir "ne" anlamma gelecektir.
Yamh bir tarafa brrakip soruyu tekrarlayahm. Ne oldu ona? Soru kendisini
don�tiirdil. "Zaman nedir?" sorusu, "zaman kimdir?" haline geldi. Daha ya­
kindan bakarsak: Zaman kendimiz miyiz? Daha da yakmdan: Ben kendi zama­
mm m1yrm? Boylece onun en yakuuna gelirim. Soru dogru anla�tll.I'Sa, biltii­
nilyle ciddiye ahnacakhr. Dolayis1yla bOyle sorgulamalar yapmak, her durum­
da benim olan zamana ula�manm ve onunla ugra�marun en uygun yoludur.
Oyleyse Dasein �udur: Sorgulanabilir olmak.
<;eviren: Dogan �ahiner

CoGtro, SAYI: 1 1, 1997 41


XV. yuzy1l "Saatler Kitab1'ndan.
FELSEFE NoTLARI 1NDAN
"ZAMAN USTUNE "
. .

Ludwig Wittgenstein

Derleyip \evirenin notu:


Bu derleme, Wittgenstein'm Tractatus'tan sonra, tekrar felsefeye ve Crn 1 b­
ridge Oniversitesi'ne dondi.igu s1ralarda, 1929 $ubahyla 1 930 Nisam arasm'd a
yazd1g1 Felsefe Notlan'ndan yaptldi. Wittgenstein, kendi ba�ma bir kitap olarak
di.i�i.indi.igu ve bir sunu� yaz1s1 yazd1gi bu notlan yay1mlamad1 - daha sonra
yazd1k.1annm hi\birini de yayrmlamad1gi gibi.
Notlar'1 Wittgenstein'm oli.imi.inden sonra yay1ma haz1rlayan Rush Rhe­
es'in ve felsefe kamuoyunun karus1, onun bu kitab1 kendisi yay1mlasayd1 once
dilini "cilalayacagi" yoni.indedir. Burada okuyacagm1z notlan derleyip <;eviren,
bu "cilalama" i�lemini Wittgenstein'm yerine kendisi yapmaya kalkmadi.
Wittgenstein'dan yapdan k1sa derlemelerin <;ogu zaman ba�anh oldugu
soylenemez. C:: ogu Saatli Marif Takvimi'nden se<;ilmi� "gi.ini.in incisi" derleme­
lerini and1ran bu almhlar, gene de, Wittgenstein'm ugra�tigi konularla bir ah�­
veri�i olmu� okuyucuya "derinlik.leri" hahrlatan hirer mandala gibi i�lev gor­
mekle me�ruluk kazamrlar. $unun gibi: "Bir kopek neden cam ac1yor taklidi
yapamaz - <;ok mu di.iri.istti.ir?" Buradaki nispeten uzun derlemeye gelince,
Wittgenstein'm ba�ka bir yerde soyledigi, "a<;1klamalarm bir yerde sona ermesi

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 43


Ludwig Wittgenstein

gerekir" s0ziinii burada bir mazeret olarak kullanmaya hakkun oldugunu sam­
yorum.
Son olarak, Wittgenstein'm kitap ii;in yazd1gi sun� yazisrm bugiiniin Tiir­
kiye'sinde okumarun ozel bir onemi oldugunu d�iiniiyorum:

Bu kitap, onun ruhuyla duyguda�hk i�ndeki insanlar ii;in yaztld1. Bu ruh,


hepimizin i�nde bulundugu Avrupa ve Amerika uygarhguun ge� akmuru bil­
gilendiren ruhtan farkhdrr. 0 ruh kendisini ileri dogru bir hareket ii;inde, hep
daha biiyiik ve daha karma�ik yaptlar kurmakta ifade eder; beriki ise kendisini,
hangi yap1 soz konusu olursa olsun, ai;tl<hk ve berrakhk ii;in i;abalamakta ifade
eder. Birincisi diinyayi onun d� srmrlan yoluyla, i;�itliligi ii;inde kavramaya i;a­
l�ir; ikincisi ise diinyayi merkezinde, oziinde kavramaya i;a�rr. Dolayis1yla, bi­
rincisi sanki her a�amada biraz daha yiikselerek yap1 iistiine yap1 kurarken,
ikincisi oldugu yerde kahr ve kavramaya i;�hgi �y, her zaman ayrudrr.
"Bu kitap Tann'run gorkemi ii;in yaztld1" demeyi isterdim ama bu giinii­
miizde hile yapmak olurdu, yani dogru anla�tlmazd1. SOylemek istedigim, bu
kitap iyi niyetle yaztld1 -<oyle degil de kibir saikiyle, vb yaztld1gi oli;iide, yazar
onun mahkO.m edilmesini ister. Kitab1 bu ka�ikhhklardan, kendisinin kurtul­
m� oldugundan daha fazla kurtaramazd1.
L. w.

47. C::evremize bakhguruzda, uzayda hareket ettigimizde, kendi bedenimizi


hissettigimizde, vb vb hii; �a�l.l'II\amamiz, bu �ylerin bizim ii;in ne kadar dogal
oldugunu gosterir. Uzayi perspektifli gordiigumiize ya da go� alarunuzm ke­
narlanna dogru bir anlamda bularukla�hgma dikkat bile etmeyiz. Bu bizi �a�rrt­
maz ve asla �a�rrtamaz, i;iinkii algtlama tarzmuz ooyledir. Bunu hii; d�iinme­
yiz ve d�iinmemiz miimkiin degildir, c;i.inkii diinyanuzm bii;imiyle ka�1thk
ol�turan hii;bir �ey yoktur.

SOylemek istedigim, fikirlerimize degil de yalruzca �eylere geri;eklik atfe­


denlerin, fikirler diinyasmda sorgusuz sualsiz dola�1p ondan kurtulmayi hii; is­
tememelerinin garip oldugu.
Ba�ka bir deyi�le, verili olan ne kadar da normal goriiniiyor. Egn, i;arp1tan
bir ai;1dan i;ekilm� ufak bir fotograf olsayd1 bu, kotiiliigun ta kendisi olurdu.
Normal bir �ey, hayat olarak kabul ettigimiz bu �ey rastlansal, alt srradan
bir �eyken, normalde hii; akhma gelmeyen �y geri;eklik oluyor!
Yani, otesine g�eyi ne isteyecegimiz ne de ba�rabilecegimiz �ey, diinya
olmazd1.

Zaman zaman, diinyay1 srmrlayip rahata ka�turmak ii;in dill kullanma


gi�iminde bulunulur - oysa bu yaptlamaz. Diinyarun apai;ikhgi, dilin ona an­
cak gonderme yaphgt ve yapabilecegi geri;egmde kendini ifade eder.

44 CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Felsefe Notlan'ndan "ZAman OstUne"

Zira dil anlamlandmna tarz1m kendi anlammdan, yani diinyadan tiirettigi


i�in, bu diinyayi temsil etmeyen bir dil d�iinillemez.

48. Veriler diinyasirun zamam yoksa, ondan nastl soz edebiliyoruz?


Hayattn aki§1, ya da diinyanm akl§1, devam edip gider ve onermelerimiz,
oyle denebilirse, yalruzca anlarda dogrularur.
bnermelerimiz yalruzca �imdiki zaman tarafmdan dogrulamr.
Oyleyse onermeler, �imdiki zaman tarafmdan dogrulanabilecek �ekilde
kurulmahdrr. Ve onermeler �imdiki zamanla bir �ekilde ayru Ol�ye vurulabil­
melidir. Onermeler, uzamsal-zamansal dogalarma ragmen ooyle olamazlar; tam
tersine, bir cetvelin cisimselliginin onun boyutlu olmas1yla -ki bu onun ol�ebil­
mesini saglayan �eydir- il�kili olmas1 gibi, onermelerin uzamsal-zamansal ol­
mas1 da onlarm �imdiki zamanla aym ol�ye vurulabilmesi ile �kill olmahdrr.
Bu durumda da �u soylenemez: "Cetvel, cisirnselligine ragmen ol�er; yalruzca
uzunlugu olan bir cetvel ideal, saf cetvel olurdu." Hayrr; cisimlerin uzunlugu
varsa, cisimsiz de uzunluk olamaz - cetvelin bir anlamda yalmzca uzunlugu
ol�ti.igiinii anlasam da, cebime koydugum �ey uzunluk degil cetveldir, cisim­
dir.

49. Bu gii�li.ik belki de zaman kavra:nuru fizikteki zamandan ahp dolaysiz


deneyimin seyrine uygulamaktan kaynaklamyor. Bu, film �eridinin zamarum
perdedeki goriintiiniin zamaruyla ka�tmnaktrr. Zira bellegi zamanm kaynagi
sayd1guruzda, "zaman"m bir anlamt vardrr; aruy1 g��teki bir olaydan geriye
kalan bir resim sayd1gunizda, "zaman"m ba�ka bir anlam1 vardrr.
Aruy1 bir resim olarak ahrsak, o zaman fiziksel bir olaym resmidir. Resim
solar, ve ben olup bitenin ba�ka karutlanyla kar�tl�trrd1gunda onun nastl so­
lup gittigini fark ederim. Bu durumda bellek zamanm kaynagi degildir, "fiili­
yatta" olup bitenin az �ok giivenilir bir saklayms1dir; saklad1gt �ey ise ba�ka
yollardan bildigimiz bir �eydir, fiziksel bir olaydrr. -Bellegi zamanm kaynag1
olarak ald1guruzda durum bundan �ok fark11drr. Burada aru ne bir resimdir ne
de solup gider - bir resmin soldugu, nesnesinin gitgide daha az sadtk bir temsi­
li haline geldigi anlamda. Bu kon�ma tarzlarimn ikisi de saglamdrr, ayru dere­
cede m�rudur, ama birbirine ka�hnlmamahdrr. Arudan bir resim olarak s6z
etmek elbette mecazdan ba�ka bir �ey degildir; hpkt imgelerden "zihnimizdeki
nesne resimleri" olarak (ya da buna benzer bir ba�ka ifadeyle) s6z etmenin de
mecaz olmas1 gibi. Bir resmin ne oldugunu biliriz; imgeler hi�bir �kilde resim
degildir elbette. Birinci durumda hem resmi hem de onun resmi oldugu nesne­
yi gorebilirim. ikinci durum ise bundan �ok farkhdrr. Yalruzca bir mecaz kul­
la�izdrr ve bu mecaz �imdi bizi esir �trr. Mecazm dilindeyken, bu me­
cazm d�ma ¢<amam bir tiirlii. Mecazm dilini bellekten bilgimizin kaynagi ola­
rak, onermelerimizin dogrulanmas1 olarak soz etmek i� kullanmaya kalkar­
sak, ka�maz olarak sa�ahga dii�riz. Fiziksel diinyadaki g��' �imdiki
ve gelecek olaylardan soz edebiliriz; ama imge dedigimiz �y bir ba�ka tiirden

CociTo, SAYI: 11, 1997 45


Ludwig Wittgenstein

fiziksel nesne (diyelim, bedenin yerine g�en fiziksel bir resim) degil de mevcut
olan ise tam olarak, bu durumda g�m�, �imdiki ve gelecek imgelerden soz
edemeyiz. Dolayis1yla zaman kavram1m, yani fiziksel nesnelerin adlanyla kul­
lantlan sentaktik kurallan, imge diinyasmda, yani kokten farkh bir konu�ma
tarz1 benimsedigimiz yerde kullanamayiz.

50. Bellek hi�bir �ekilde g�in goriilmesi degilse, g��e gonderme ya­
p1yor diye dii�iiniilrnesi gerektigini nastl bilebiliriz? Bu durumda bir olay1 ha­
hrlad1gimizda, bellek imgemizde g��in mi yoksa gelecegin mi bir resmine
sahip oldugumuzdan ku�kuya d�bilirdik.
Elbette �oyle soyleyebiliriz: g�i gormiiyorum, yalmzca onun bir resmi­
ni goriiyorum. Arna onun ge�mi�in bir resmi oldugunu nastl bilebilirim - bu
bellek imgesinin oziine ait olmadiki;a? Bu resimleri gei;�in resimleri olarak
yorumlamayi, diyelim, deneyimden mi ogrendik? Bu baglamda "g�m�"in ne
anlam1 olurdu ki?

Arna gei;m�in algisma sahip olmam her tiirlii fiziksel zaman kavram1yla
i;eli�ir, ve bu da gene birinci sistemdeki zaman kavrammm fiziktekinden kok­
ten farkh olmas1 gerektiginden ba�ka bir anlama gelmez.

Gorsel alanm deneyimlerinin ses deneyimleri olmadan meydana geldigi


zamaru kavrayabilir miyim? Oyle goriiniiyor. Arna gene de, bir �eyin o ii;erik
olmadan da kavranabilecegi bir bii;ime sahip olabilmesi garip. Yoksa kendisine
i�itme yetisi verilen insan onunla birlikte yeni bir zaman m1 ogreniyor?
Geleneksel sorular, fenomenlerin manhk ai;ismdan incelenmesi ii;in uygun
degildirler. Fenomenler kendi sorulanru tiiretirler, daha dogrusu kendi yarutla­
nru verirler.

51 . Dolaysiz deneyimin olgulanm perdedeki resimlerle, fizigin olgulanm


da film �eridindeki resimlerle ka�tla�hnrsam, film �eridinde bir �imdiki resim,
aynca gei;mi� ve gelecek resimler vardrr. Perdede ise yalruz �imdiki resim var­
dir.
Bu imgede karakteristik olan, onu kullanmakla gelecegi onceden-olu�mu�
saymamdrr.
Kesintiye ugramamas1 zamanm ozune aitse, gelecek olaylann onceden­
olu�mu� oldugunu soylemenin bir anlarm vardrr. Zira bu durumda �oyle soyle­
yebiliriz: Bir �ey olacak, ama ben bilmiyorum ne olacaguu. Ve bunu fizik diin­
yasmda soyleyebiliriz.

52. Fenomenin elimizden kai;ip gitmesi, goriiniimlerin siirekli akmas1 duy­


gusunu giindelik ya�amda degil de yalruzca felsefe yaparken dert etmemiz ga­
riptir. Bu durum, burada soz konusu olanm, dilimizin yanl� bir kullamrmnm
akhmiza getirdigi bir fikir oldugunu gosterir.

CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Felsefe Notlan'ndan "Z,aman Ustune"

Sahip oldugumuz duygu, �imdiki zamamn ge��te yitip gitmesi, bunu


onlemek i\in elimizden bir �ey gelmemesidir. Burada da a<;tk'Sa, durduramad1-
gtmiz bir film �eridinin ac1mas1zca bizi g�ip gitmesi resmini kullamyoruz.
Arna bu resmi yanli� uygulad1gtmiz da bir o kadar a�k: Zamandan de�im
olanagim anhyorsak, "zaman aloyor'' diyemeyiz. Burada bakhgtmiz �ey ger­
'Sekte hareket olanagtdir; dolayis1yla hareketin manhksal bi\iffiidir.
Bu baglamda, �imdiki zamanm deneyirniyle kar�tla�tmld1gtnda, am bize
sanki ikincil tiirden bir deneyirn� gibi gozi.ikiir. "Onu ancak arumsayabiliriz"
deriz. Sanki aru, ba�ta gelen bir anlamda, daha once biitiin a<;tkligtyla oniimiiz­
de duran �eyin bir ol�de soluk ve kesin olmayan bir resmiym� gibi.
Fiziksel nesne dilinde boyledir. �yle soylerirn: "O evin yalmzca muphem
bir ams1 var bende."

53. Peki konuyu ni\in burada birakmayalun? Zira bu konu�ma �ekli, soyle­
mek istedigimiz ve soyleyebilecegimiz her �eyi s0yler. Arna konunun farklz bir
$ekilde de konabilecegmi soylemek isteriz, ve bu onemlidir.
Bu diger kon�ma �eklinde vurgu ba�ka bir yerde gibidir: "Gozi.ikiir", "ha­
ta" gibi sozciikler, fenomenlerin oziine ait olmayan, duygusal bir tona sahiptir.
Bu ton bir bak1ma, sirf bilgiyle degil, iradeyle ilgilidir.
Omegm, bir gorsel yarulsamadan s0z ederiz ve ortada bir hata olmasmm
ozsel bir onemi olmad1gi halde bu deneyirni hata fikrine baglanz; ve goriini.im
hayahmizda normal olarak ol� sonw;lanndan daha onemli olsayd1, dil bu
fenomene ka�1 daha farkli bir tutum da alird1.
Bir zamanlar inand1gtffi gibi, giindelik, "ikincil" dilimize kar�1t olarak bi­
rincil bir dil yoktur. Arna, baz1 fenomenlere digerleri kar�ismda oncelik veren
ifadelere izin vermedigi siirece, bizimkine ka�1t olarak birincil bir dilden s0z
edilebilir; bu dilin, oyle denebilirse, kesinlikle tarafszz olmas1 gerekirdi.

54. Diinyanm oziine ait olan, dille ifade edilemez.


Bu sebeple, her �eyin akbgt s0ylenemez. Oil ancak, ba�ka tiirlii olmasm1
hayal edebilecegimiz �eyleri soyleyebilir.
Her �eyin akhgt, dilin uygulan�mda ifade bulmahdir; ama falan uygula­
maya kar�1t olarak filan uygulamada degil, uygulamarun kendisinde. Dilin uy­
gularu�1 diyecegimiz ne varsa onda.
Ses ya da �aretlerin bile�imini neyin dil yapbgtnt uygulamayla anlanm.
Ozerinde �aretler bulunan �bugu cetvel yapanm uygulama olmas1 anlammda:
Dili ger'Sekligm kar$1Sma pkarmakla.
�oyle soylemeye egilirn duyanz: Yalnizca �u andaki deneyimin ger�ekligi
vardir. Buna verilecek ilk yamt �u olmah: Neye ka�1t olarak?
Bu benim bu sabah uyanmad1gtffi1 m1 ima ediyor? (Zira bu durumda k�­
kulu olurdu.) Arna kastettigimiz �ey bu degild\r. �u anda ammsamad1gtm bir
olaym meydana gelme� oldugunu mu anlahyor? Bu da degil.

CoGiTo, SAYI: 11, 1997 47


Ludwig Wittgenstein

Yalmzca �u andaki deneyimin ger�ekliginin oldugu onermesi, tekbencili­


gin en son vargis1m i�ermekte gibi goziikiiyor. Bir anlamda oyledir de; ama bu
onermenin s0yleyebilecekleri, tekbenciligin soyleyebilecekleri kadar azdrr. -Zi­
ra diinyamn oziine ait olan, basit�e, saylenemez. Ve felsefe, herhangi bir �y soy­
lemek durumundaysa, diinyarun oziinii betimlemek zorundadrr.
Arna dilin ozii, diinyarun oziiniin bir resmidir; gramerin bek�si olarak fel­
sefe, ger�ekten diinyamn oziinii kavrayabilir, ama dilin onermelerinde degil,
i�aretlerin anlamsiz bil�imlerini d�anda birakan bu dilin kurallannda.
Yalnizca �imdiki deneyimin ger�ekligi oldugu s0ylenirse, ba�ka baglamlarda
''ben" sozciigiiniin fazlahk olmas1 gibi, bur�da da "�imdi.ki" sozciigu fazlahk
olmahdrr. Zira bu �imdiki, ge�mi� ve gelecege kar�1t olan �imdiki anlamma gele­
mez. -Bu sozciik ba�ka b�eyi; bir uzayda olan b�eyi degil, bir uzaym kendisi
olan bi�eyi anlahyor olmahdrr. Yani ba�ka bir�eye smrr olu�turan (dolayis1yla
onun tarafmdan smirlanan) bi�eyi degil. Oyleyse, dilin me�ru olarak rahata
kavu�turamayacagi bir�eyi kastediyor olmahdrr.
Burada soziinii ettigimiz �imdiki, film tomannm tam �u anda projektor
merceginin oniinde bulunan karesi (oradan g�� ya da g�ecek, kendisinden
once ve sonra gelen karelere ka�1t olarak) degildir; perdedeki resimdir o, ama
buna "�imdiki" denmesi me�ru degildir, �nkii burada ge�m� ve gelecekten
ayirt edilmek iizere kullamlmamaktadrr. Oyleyse o, anlamsiz bir s1fathr.

55. C::ok ilgin�, biitiiniiyle genel, biiyiik onem ta�1yan onermeler -yani ba�­
ka tiirlii olabilecegi halde tam ayle olan edimsel deneyimleri betimleyen oner­
meler- oldugunu kabul ediyorum. Ornegin, yalnizca bir tek bedenimin oldugu.
Ya da, duyumlanmm bu bedenin d�ma asla �kamayacagi (kolu kesilen birinin
gene de parmaklannda agn hissetmesi gibi durumlar d�mda). Bunlar dikkat
�ekici ve ilgini; olgulardrr.
Arna gelecegin ammsanamayacagtnm soylenmesi bu kategoriye ait degil­
dir. Zira bunun hi�bir anlam1 yoktur, ve ka�1h, gibi, kavranamayacak b�ey­
dir.
bte yandan, uyarukken her zaman gozlerimle gormem, dikkat �ekici ve il­
gin� bir olgudur. Bunun gibi, gorsel alanurun hemen hemen hi� kesintiye ugra­
mayan bir a� durumunda olmas1 da onemlidir.
"Ben" a��a bedenime gonderme yapar, zira ben bu odadayrm; ve ''ben"
esasen bir yerde olan bi�eydir, diger bedenlerin de i�de oldugu uzaya ait bir
yerdedir.

''Realizm," "idealizm," vb daha ba!ltan itibaren metafizige ait adlardrr. Ya­


ni bunlan savunanlann, diinyarun ozii hakkmda ozgiil b�y s0yleyebilecekle­
rine inand1klann1 gosterirler.

56. Yalnizca �imdiki deneyimin ge�ek oldugu onermesine ka�1 �ak (ki
bu onermeyi savunmak kadar ya�trr) isteyen biri belki de, bu durumda "Juli-

Coci'ro, sAn: 1 1, i997


Felsefe Notlan'ndan "7.aman UstUne"

us Caesar Alpleri ge¢" gibi bir onerrnenin yalmzca, bu konuyla m�gul olan
zihnimin �imdiki durumunu mu betimledigini soracakhr. Bunun yaruh elbette
�udur: hayir, yakla�tk 2.000 ytl once olduguna inand1gumz bir olayi betimliyor.
Yani "betimliyor" s0zciigu, '"yaz1yorum' onermesi �u anda yaphgun �eyi be­
timliyor'' ciimlesindeki gibi anla�tl1rsa. Julius Caesar ad1, bir �iyi belirtir. Peki
biitiin bunlar ne demeye gelir? Gen;ekten felsefi bir yamt verrnekten kac;iyor gi­
biyirn! �ilerle ilgili, yani ozel ad ii;eren onermeler, i;ok farkh yollardan dogru­
lanabilirler. -Hala Caesar'm iskeletini bulabiliriz: bunun d�iinillebilir olmas1,
Caesar hakkmdaki onermenin anlarn1yla dogrudan baglanhhdrr. Arna oyle bi­
rinin hi<; ya�arnad1gm1, onun varhgiyla ilgili anlahlanlann belli bir maksatla
uyduruldugunu ortaya <;tkaran bir elyazmas1mn bulunabilecek olmas1 da boy­
ledir. Oyleyse, Julius Caesar hakkmdaki onerrnelerin, bu olanagi ii;eren tiirden
bir anlam1 olmalidrr. ''Y�il bir <;izgiyi gei;en kmmz1 bir <;izgi gorebilirim" dedi­
gimde, "Julius Caesar Alpleri gei;ti" onermesinde soz konusu olan olanaklar
burada yoktur; bOyle oldugu ol\frd:e, Caesar hakk.mdaki onermenin, anlamma
bu onermeden daha dolayh bir yoldan sahip oldugunu soyleyebilirim.

Meydapa geldigi takdirde bir inana rn�ru bir �ekilde onaylayacak olan
her �ey, o inancm dogasrn1 rnanttksal olarak belirler. Yani o inancm manhksal
dogas1 hakkmda b�ey gosterir.

Julius Caesar hakmdaki onerme (ba�kalan hakkmdaki onerrneler gibi),


ba�kalan -Ornegin ya�ayan insanlar- hakkmda konu�urken ortaya �1kacak
olanlann hepsini degilse de, i;ok degi�ik dogrulamalar kabul eden bir i;eri;eve­
dir yalruzca.

Biitiin bunlar �u anlama gelmiyor mu: bnerme ile dogrulanrnas1 arasmda,


bu dogrulamarun pazarhguu yapan bir araa yoktur.

Biitiin kesinsizlik dururnlarma kar�1, giindelik dilimizin de saglayacag1


�eyler vardrr elbette; buna felsefi bir itirazrmiz varsa, baz1 durumlarda yan�
yorurnlara yol ai;hgi i9n olabilir ancak.

74. Dolaysiz deneyim, hii;bir i;el�ki ii;erernez. Eger o biitiin kon�rna ve i;e­
li�kilerin otesindeyse onun bir ac;iklarnas1 da talep edilernez (olup bitenin bir
ai;tklamasmm olmas1 gerektigi duygusu): aksi halde ortada hatali bi�ey var de­
rnektir.
Gozlerimizi kapathgimizda gormerniz sona ermez. Arna bu dururnda gor­
diiklerimizin gozle bir ilgisi olarnaz. Riiya irngeleri ii;in de aym �ey ge�erlidir.
Ne var ki normal gorme dururnunda bile, bedenirnin gorsel alandaki istisnai
konurnunun, srrf gorsel bir�eyden degil, bedenirndeki ba�ka duygulardan tiire­
digi ai;1khr.

CociTo, SAYI: 1 1, 1997 49


Ludwig Wittgenstein

"Gorse} alan" terimi bile amacuruza uygun degildir, c;iinkii uzay ic;in ozsel
olmayan bir duyu orgamm ima etmektedir - belli birine ait olmamn bir kitap
i-;in ozsel olmamas1 gibi. Eger dilimiz bir kitaptan, onu bir sahiple i�kilendir­
meden soz edemeyecegimiz �ekilde kurulrn� olsayd1, bu -;ok yantlbc1 olabilir­
di. Bu durum, bir kitabm ancak bir �iyle ili�ki ic;inde var olabilecegi fikrine
yol a-;abilirdi.

75. Fenomenolojik dil gorse} alam ve onun i-;inde olup biteni ba�ka her
�eyden yahhyorsa, zamam nasil ele ahyor? "Gorsel" fenomenlerin zamam, srra­
dan fiziksel deyimlerimizin zamam m1?

iki zaman arahgmm birbirine �it oldugunu fark edebildigimiz ai;tl<trr. br­
negm, gorse} alanda olup bitenlere bir metronomun sahrumlanrun ya da dii­
zenli arahklarla yarup sonen bir �1gm �lik etmesini hayal edebilirim.
Konuyu basitle�tirmek ic;in gorse} alamrndaki de�imlerin kesintili oldu­
gunu ve bunlann, diyelim, metronomun iki sahrurn1 arasmda meydana geldigi­
ni hayal ediyorum. Bu durumda degi�irnlerin bir betimlemesini (metronomun
sahmrnlanru belirten sayilar kullanarak) verebilirim.

Bu betimlemenin, �imdi dogrulanmas1 gereken bir ondeyi oldugunu farz


edelim. Bu ondeyiyi akl1mda tutm�, �irndi de onu ger-;ekten olup bitenlerle
kar�ila�hnyor olabilirim. Burada, betimlemenin bana, onun hangi ogelerinin
tam bu anda oniimde durdugu sorusundan bagt.msiz olarak verildigi varsay1-
mrmn i-;erdiginden ba�ka, hipotetik olan her �eyden saktruyorurn.

Ornegm biitiinii, sesli bir filrndir; perdedeki olaylarla birlikte giden kon�­
malar bu olaylar kadar m;ucudur ve film �eridindeki ses iziyle aym degildir.
Ses izi, perdedeki sahnelere �lik etmez.

!i)irndi, bir �eytanm beni alda� olabilecegini, betimleme sayd1gtrn �eyin


hi-; de betimleme olmayip bir bellek yarulsamas1 olabilecegmi soylemenin bura­
da bir anlam1 var mt? Hayir, bunun hi-;bir anlami olamaz. Hipotez geregi gideri­
lemeyen bir yantlsama, yantlsama olamaz.
Bu ise, bellegimin zamanmm, bu omekte, tam olarak betimlemekte oldu­
gum zaman oldugu anlamma gelir - ne daha az ne daha fazla.
Bu, al�tlrn� anlamdaki zaman degildir: 0 zaman ic;in, ba�ka insanlann an­
la bmlan gibi bir-;ok miimkiin kaynak vard1r. Burada ise sorun bir kez daha, tek
olan zamam yahtmaktrr.

Birinin i\ffiden siyah, birinin ic;inden san, birinin i\ffiden de krrmiz1 bir s1vt
akan ii-; boru varsa, bu s1vtlar bir noktada birl�ip kahverengi oluyorlarsa, bu
sonu-;taki s1v1run da kendi a� tarz1 vard1r; ama benirn biitiin soylemek istedi­
gim, tek renkli s1vtlann her birinin de akt� tarz1 oldugu -ben bunu s1vtlann bir­
birine ka�masmdan onceki bir noktada incelemek istiyoru.m.

50 CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Felsefe Notlan'ndan "Zaman Ostune"

K�kusuz, "�imdiki" sozciiguni.in de burada yeri yoktur. Zira ger<;eklikten


"�imdiki" diye ne ol<;iide soz edebiliriz ki? Elbette onu bir kez daha kendisine
yabanc1 bir zamamn i<;ine gomdi.igumiiz ol<;iide. Ger<;eklik, kendi i<;inde �imdi­
ki degildir. Tam tersine, bir zaman i<;erir.

136. Sonsuzun bir notasyonu, sonsuz uzay1 ya da sonsuz zamam ne ol<;i.ide


varsayar?
Elbette sonsuz gen�likte bir defter sayfasm1 varsaymaz. Peki boyle bir say­
fanm olanaguu?

K�kusuz, uzayda degil de zamanda uzay1p giden bir notasyon di.i�i.inebi­


liriz. Konu�ma gibi. Burada da sonsuzlugun bir temsilini di.i�i.inmeyi a<;tk<;a
mi.imki.in gori.iri.iz, ama boylece zaman hakkmda bir hipotez one si.irm� olma­
yiz kesinlikle. Zaman bize esasen sonsuz bir olanak olarak gori.ini.ir.
Zaman, a<;tk<;as1, onun yaptst hakkmda bildiklerimize gore sonsuzdur.

Ku�kusuz, matematigin fiziksel uzayla ilgili bir hipoteze bagh olmas1


mi.imki.in degildir. Ve bu anlamda gi:irsel uz.ay sonsuz degildir elbette.
Sorun ger<;eklikle degil de sonsuz uzay hipotezinin olanagtyla ilgiliyse, bu
olanagm bir yerde onceden di.i�i.inillm� olmas1 gerekir.
Burada, gorsel uzaym uzamnu konusunda da ortaya <;tkan sorunla, yani
gori.ilebilir en ki.i<;i.ik aynhk sorunuyla ka�tla�1yoruz. Bir gorillebilir en ki.i<;i.ik
aynhgtn var olmas1, si.ireklilikle <;ah�rr; ama gene de bu ikisinin birbiriyle uz­
la�hnlmas1 gerekir.

137. A�agtdaki gibi, art arda gelen siyah ve beyaz dilimlerden olu�an bir
�ekli alahm.

Dilimleri devamh ikiye bolersem, <;ok ge<;meden, siyah ve beyaz dilimleri


arhk birbirinden ayirt edemedigim, yani onlan gri bir �erit olarak gordi.igum
bir s1mra ula�1nm.
Peki bu, gorsel alammdaki bir dilimin sonuna kadar ikiye boli.inemeyece­
gini gostermez mi? Bununla birlikte, ula�hgtm yerde bir si.ireksizlik gormem ve
elbette goremem, zira si.ireksizligi ancak boli.inebilirligin smmna ula�mam1�­
sam gorebilirim.
Bu bi.iti.ini.iyle paradokslu gozi.iki.iyor.

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 51


Ludwig Wittgenstein

Tek tek �ritler arasmdaki siireklilik hakkmda ne st>yleyebiliriz? Ayirt edi­


lebilir dilimlerden ol�m� �ritlerin sonuncusu vardrr, bir de en son, tekbi�m­
li gri �erit vardrr. Peki bu en sonuncu gri �eritten, onun ayirt edilebilir dilimler­
den olu�mu� �eritlerin sonuncusunun dilimlerinin ikiye boliinmesiyle elde
edildigmi anlayabilir misiniz? Elbette hayrr. Ote yandan, ay1rt edilebilir dilim­
lerden ol�m� �eritlerin sonuncusundan, onun dilimlerinin arhk ay1rt edilebi­
lecek �ekilde bOliinemeyecegini anlayabilir misiniz? Bana belli belirsiz anlaya­
bilirsiniz gibi geliyor. Aksi halde, dilimleri ayirt edilebilen �eritleriil. sonuncusu
diye bi�ey olmazd1!
�ridi arhk dilimleri ayirt edilecek �ekilde bolemiyorsam, bunu deneyemem
de; dolayis1yla boyle bir giri�imin ba�ansizhga ugrad1gm1 goremem. (Bu, gorse}
uzaym smrrsizhgi durumuna benzer.)
Ayru �eyin renkler arasmdaki aynh.klar i�n de g�erli oldugu ac;ikhr.

Gorsel alammizdaki siireklilik, siireksizligi gormememizi ii;erir.

138. Arna her zaman sonlu sayida �eyler, boliimler, renkler, vb gorebiliyor­
sam, sonsuzluk yoktur - hangi anlamda olursa olsun. Buradaki duygu �udur:
Her zaman yalmz �u kadar gorebiliyorsam, daha fazlas1 yok demektir. Sanki
burada durum �oyleymi� gibi: Yalnizca 4'e kadar gorebiliyorsam, 100 yok de­
mektir. Ne var ki burada sonsuzlu.k, saytlann oynad1g1 rolii oynamaz. Yalnizca
4'e kadar gorebiliyorsam lOO'iin var olmad1gt elbette dogrudur - hatta 5 bile
yoktur. Arna kii<;iik bir saymm biiyiik bir sayidan daha fazla ortadan kald1rma­
d1gt sonsuz olanak vardrr: <;iinkii onun kendisi ashnda bir niceli.k degildir.

Elbette hepimiz sonsuz bir olanagm ve sonlu bir geri;ekligm var olmasmm
ne anlama geldigini biliriz, zira uzay ve zamarun sonsuz oldugunu ama bunla­
nn ancak sonlu pari;alanm gorebilecegimizi ya da sonlu pari;alannda ya�ayabi­
lecegimizi soyleriz. byleyse sonsuzlugun bilgisini nereden tiiretebilirim ki? �u
ya da bu anlamda, iki tiir deneyimim olmahd1r: biri sonlu olam a�amayacak
olan, sonlunun deneyimi (ki boyle bir a�kmhk fikri kendi ac;ismdan bile anlam­
s1zdrr), biri de sonsuzun deneyimi. Ve bOyledir de. Olgulann deneyimi olarak
deneyim bana sonluyu verir; nesneler sonsuzu i�erir. Elbette sonlu deneyimle
rekabet eden bi�ey olarak degil, ii;lem balommdan. Uzayi sanki i<;inde kii<;ii.k
bir deneyim bulunan, bo� denebilecek bir halde gorebildigim anlamma gelmez
bu. Arna uzayda, herhangi bir sonlu deneyimin olanaguu gorebilirim. Yani hi<;­
bir deneyim, uzay ii;in fazla biiyiik olamaz, ya da onu tii.ketemez: Biitiin dene­
yimlerin boyutlanndan haberdar oldugumuz ve uzaym bunlardan daha biiyiik
oldugunu bildigimiz i<;in degil tabii; bunun uzaym oziine ait oldugunu anlad1gt­
m1z ii;in. -Uzaym bu ozsel sonsuzlugunu onun en kii<;iik pari;asmda bile tanlrlZ.
Sai;mahgm ba�lad1gt yer, biiyiik bir saymm sonsuzluga kiii;ii.k bir say1dan
daha yalon oldugunu dii�iinme al�kanhguruzdir.
SOyledigim gibi, sonsuz sonlunun rakibi degildir. Sonsuz, ozii hii;bir son­
luyu d1�anda birakmamak olandrr.

52 CociTo, SAYI: 11, 1997


FelseJe Notlan'ndan "Zaman iistUne"

Bu onermede g�en "hi�bir'' sozciigu de, bir kez daha, sonsuz bir aynkh­
gm ifadesi olarak yorurnlanmamahdrr; tam tersine, burada "hi�bir'' ile "oz" bir­
birine baghdrr. Sonsuzlugu kimi zaman ancak kendi terimleriyle ai;tl<layabil­
memde, yani onu apklayamamamda, �a�tlacak bi�ey yoktur.

Uzaym uzamm1 yoktur, yalmzca uzaydaki nesneler uzammhdir, ama son­


suzluk uzaym bir ozelligidir.
(Bu, tek ba�ma, uzaym sonsuz bir uzarum olmad1gm1 gosterir.)
Ayms1 zaman i�in de ge�erlidir.

139. Sonsuz boltinebilirlik hakkmda ne soylenebilir? Par�alarm herhangi bir


sonlu sayism1 kavrayabilecegimizi ama sonsuz bir say1y1 kavrayamayacagmuz1
soylemenin bir anlam1 oldugunu, bunun da sonsuz boliinebilirligi olu�turan
�ey oldugunu hatrrlayahm.
�imdi, burada ''herhangi" sozciigu, biitiin bOliimlerin toplamm1 kavrayabi­
lecegimiz anlamma gelmez (onu kavrayamayiz, zira oyle biq;ey yoktur). Bura­
da s0ylemek istedigim, edimsel bOltinebilirlige hifbir smzr koymayan "bolilnebi­
lirlik" degi�keninin (yani boliinebilirlik kavrarmrun) var oldugudur. Bolilnebilir­
ligin sonsuzlugunu ol�turan budur.

Peki sonsuz sayida sabit ytldizm var oldugu (a� ki eninde sonunda buna
sonlu bir ger�eklik tekabill edebilir) gibi sonsuz bir hipotezi nastl kurariz? Bu
da gene ancak bir yasa yoluyla verilebilir. Kmniz1 kiirelerin sonsuz bir dizisini
d�iinelim. -Sonsuz bir film �eridini d�iinelim. (Bu �erit perdede olup biten
biitiin sonlu �eylerin olanagiru verirdi.) Bu, sonsuzluga uzanan bir hipotezin ti­
pik bir ornegidir. Buna hi�bir deneyimin tekabiil etmedigi a�tlr. 0 ancak "ikinci
sistem" de, yani dilde vardrr; peki orada nasil ifade edilir? (Eger biri sonsuz bir
film �eridini hayal edebiliyorsa, o �i s0z konusu oldugu ol¢de, sonsuz bir ger­
�eklik vardir, matematigin "edimsel sonsuz"u da vardir.) �u bi�imdeki bir
onermeyle ifade edilir: "(n):(3nx).q>x" Sonsuz olanakla ilgili her �ey (film hak­
kmdaki biitiin sonlu onesiiriimler) birinci parantezdeki ifadede, ona tekabill
eden ger�eklik de ikinci parantezdeki ifadede yeniden iiretilir.

Oyleyse, asla bOltinme� bi?ley bOltinebilir olduguna gore, bOltinebilirli­


gin edimsel bolilnmeyle ilgisi ne?
Birincil olarak verili olanm durumunda, boliinebilirlik ne anlama gelir?
Burada ger�eklikle olanakhhgi nastl ayi.rt edebiliriz?
Benim yapngim gibi, sonsuz olanagm sonlu �eylerle kis1tlanmasmdan s0z
etmek yan� olmah.
Zira bu, sonsuz bir ger�ekligi -bOyle biiley var olmasa bile- kavranabilir­
mi� gibi gosterir ve, bir kez daha, sorun sanki olanakh sonsuz uzammla ve
edimsel sonlu uzarumla ilgiliy�, sonsuz olanakhhk sanki sonsuz bir sayinm
olanakh olmas1ym� gibi gosterir.

Coctro, SAYI: 1 1, 1997 53


Ludwig Wittgenstein

Bu da gene, "<;izgi iic; parc;aya ooliinebilir" ve "<;izgi sonsuzca bOliinebilir"


dedigimizde olanaklihgm iki farkh anlamm1 soz konusu ettigimizi gosterir.
(Bunu, yukandaki, edimsel olanla olanakh olanm gorsel uzayda var olup olma­
d1gm1 sorgulayan onerme de gosterir.)
Gorsel uzaydaki bir parc;amn iic;e bOliinebilecegini soylemek ne anlama ge­
lir? Elbette, iic;e boliinmii� bir parc;ay1 betimleyen bir onermenin anlamh oldu­
gu anlamma gelebilir ancak. (Sorunun, fiziksel nesnelerin boliinebilirligi ile
gorsel parc;alann boliinebilirliginin birbirine ka�hnlmas1yla ilgili bir soru ol­
mamas1 ko�uluyla.)
Oysa sonsuz -ya da daha iyisi, sm11s1z- boliinebilirlik, sonsuzca bOliinm�
bir c;izgiyi betimleyen bir onermenin var oldugu anlamma gelmez, zira boyle
bir onerme yoktur. Dolayis1yla bu olanagi, imlerin herhangi bir gerc;ekligini or­
taya c;1karmaz, imlerin kendilerindeki farkl1 tiirden bir olanak ortaya -;tkanr.

Uzaym sonsuzca boliinebilir oldugu soylenirse, bunun kesin anlam1 �udur:


Uzay tek tek �eylerden (parc;alardan) ol�mam�hr.

Sonsuz boliinebilirlik, belli bir anlamda, uzaym boliinmez oldugu, onun


herhangi bir boliinmeden etkilenmedigi anlamma gelir. Uzaym boyle �eylerin
otesinde oldugu anlamma gelir: 0, parc;alardan ol�ma�hr. Uzay sanki ger­
c;eklige �oyle demektedir: Benim ic;imde istedigini yapabilirsin (ic;imde istedigin
kadar boliinebilirsin).
Uzay gerc;eklige sonsuz bir bOliinme frrsah verir.

Bu yiizdendir ki birinci parantezde yalruzca bir tek harf vardir. Yalruzca bir
hrsat, ba�ka bi�ey degil.

140. Birincil zaman sonsuz mudur? Yani sonsuz bir olanak rmdrr? Ancak
bellegin uzanabilecegi kadar dolu olsa da, bu hic;bir �ekilde onun sonlu oldugu­
nu gostermez. 0, yalmzca odamm duvarlarm1 gorebiliyor olsam da iic; boyutlu
gorsel uzaym ve hareketin sonsuz oldugu anlamda sonsuzdur. Zira gordiigurn
�ey, daha otesini gorme olanagmi varsayar. Yani, gordiigum �eyi ancak sonsuz
bir bic;imle dogru bir �ekilde temsil edebilirim.
Zamanm bir sonu oldugunu -ya da iki uc;tan sonlu oldugunu- hayal et­
mek miimkiin mii?

$imdi olabilecek olan, zaman oldugu gibi kalrrsa, daha once de olm� ola­
bilirdi ve gelecekte de olabilir. Arna bu, gelecekteki bir deneyime bagh degildir.
Zaman biitiin gelecek �imdilerin olanagmi ic;erir.
Arna bu soylenenlerin hepsi, kendi ba�ma, zamanm sonsuz bir dizinin ilkel
kavra�1 anlammda sonsuz olmad1gmi gosterir.
Uzay ic;in de aym �ey gec;erlidir. Sonsuza uzanan bir silindir hayal edebile­
cegimi soylersem, bu onun dogasmda zaten ic;erilm�tir. Silindirin homojenligi-

54 Coctro, sAn: 11, 1997


Felsefe Notlan'ndan "Zaman UstUne"

nin ve i�de bulundugu uzaym dogasmda da i�erilm�tir -bunlann her biri di­
gerini gerektirir elbette-- ve bu homojenlik benim gordiigum sonlu pan;adadu.

insarun hareketinin uzayi, zamarun sonsuz oldugu tarzda sonsuzdur.

143. Sonsuz zaman hangi anlamda bir geri;eklik degil de bir olanaktu? Zira
biri s0yledigim �eye, zamarun, diyelim renk kadar geri;eklik oldugunu ileri sii­
rerek itiraz edebilir.

Arna belli bir zaman ve yerde olmadiki;a, kendi ba�ma alman renk de yal­
mzca bir olanak degil midir? Bo� sonsuz zaman, yalruzca kendileri geri;eklik
olan olgulann olanagmdan ba�ka b�ey degildir.
Pek.i sonsuz gei;m�in dolu olarak d�iiniilmesi gerekmez mi, bu da sonsuz
bir geri;eklik oldugunu gostermez mi?
Sonsuz bir geri;eklik varsa, sonsuz olanda olumsalhl< da var demektir. Ve
omegin, bir yasayla verilm� olmayan sonsuz bir kesir de var demektir. Ram­
sey'in go�iindek.i her �ey bununla ayakta durur ya da i;oker.

Zamaru sonsuz bir geri;eklik olarak degil de ii;lem bak.tmmdan sonsuz ola­
rak dii�iindiigumiiz �uradan bellidir k.i, bir yandan sonsuz bir zaman arahgt
hayal edemeyiz, ote yandan hii;bir giiniin son giin olamayacagiru, dolayis1yla
zamanm sonunun olamayacagm1 anlanz.
$unu da soyleyebiliriz: Sonsuzluk zamamn dogasmda yatar; zamanm ne
i;are k.i sahip oldugu uzamm degildir sonsuzluk.

Ku�kusuz, zamaru --Oyle denebilirse-- goziimiiziin oniindek.i zaman pari;a­


smdan tamnz. Onun sonsuz uzammm1 bu �ek.ilde kavrayabilseydik, bu ola­
ganiisti.i olurdu (yani, sonsuz bir zaman boyunca onun i;agda�1 olsaydik onu
kavrayabilecegimiz anlarrunda).

Aslmda zaman kar�1Smda da uzay kar�1smda oldugumuz konumday1z.


Tam�1k oldugumuz edimsel zaman smuhdu (sonludur). Sonsuzluk, zamanm
bii;iminin ii;sel bir niteligidir.

Zamarun sonsuzlugu bir sure degildir.


"Zamanm sonsuzlugunu olu�turan nedir?" diye soracak olursak, bunun
yamb �u olacakhr: "Hii;bir giiniin son giin olmamas1, her giinii bir digerinin iz­
lemesi." Ne var k.i burada gene ters yola sap1p durumu yan� bir analojinin �1-
gmda goriiyoruz. Zira giinlerin art arda geli�ini, bir saatin �lan gibi, olay-

CociTo, SAYI: 1 1, 1997 55


Ludwig Wittgenstein

lann art arda geli�iyle kar�tla�nnyoruz. Boyle durumlarda, kimi zaman dort
vuru�u izleyen be�inci vuru�u deneyimleriz. Peki dort giinii izleyen b�inci
giin deneyiminden sbz etmek de anlamh m1drr? Ve �u soylenebilir mi: "Deme­
mi� miydim, dordiincii giinden sonra bir ba�ka giin gelecek diye?" (Bunun
dordiincii giinii b�incisinin izleyip bir ba�kasmm izlememesi deneyimi oldu­
gunu da sbyleyebilirdiniz.) Arna burada giin�in dordiincii giinden sonra da
onceki gibi hareket etmeye devam edecegi ondeyisinden, yani ger-;ek bir onde­
yiden sbz etmiyoruz. Hayir, bizim sorunumuz bir ondeyi sorunu degildir, hi-;­
bir olaym kehanetini yapnuyoruz; sbyledigimiz �unun gibi bi�ey: Herhangi bir
giindogumu ya da giinbahnuyla ilgili olarak, bir sonrakinden soz etmek an­
lamhdrr. Zira bir zaman doneminin belirtilmesiyle kastedilen �y, elbette mey­
dana gelen bir�eyle baglanhhdrr: bir saatin kolunun, diinyanm, vb vb hareketi;
ama bir saati belli bir ibrenin don�ii (bir paradigma olarak) ile tammlayip "her
saati bir ba�kas1 izler" dedigimizde, bu onesiiriimii o ibrenin ebediyen aym �
kilde donecegi kehanetinde bulunmak i-;in kullanm1yoruz - �unu sbylemek is­
tiyoruz: "ibre ebediyen ayru �ekilde donebilir"; bu ise zaman belirlemelerimizin
grameriyle ilgili bir onesiiriimdiir yalruzca.

"Planlanrru bu durumun iki ytl devam edecegi varsayim1yla yap1yorum"


onermesi ile "Planlanm1 bu durumun ebediyen devam edecegi varsaymuyla
yap1yorum" onermelerini kar�tla�hrahm. "Durumun sonsuz zaman boyunca
boyle kalacagma inamyorum (kalacagm1 umuyorum, bekliyorum, vb)" oner­
mesi anlamh m1drr?
$unu soyleyebiliriz: "Gelecek ii-; giin (ya da on ytl, vb}-i-;in diizenlemeler
yap1yorum"; �unu da soyleyebiliriz: "Belirsiz bir donem i-;in diizenlemeler ya­
p1yorum." Peki "Sonsuz bir zaman i-;ffi diizenlemeler yap1yorum" da diyebilir
miyiz? "Belirsiz bir donem i-;in diizenlemeler'' yaparsam, �u ya da bu �kilde,
kendisi i-;in diizenleme yapmad1gun bir zamandan sbz etmek elbette miimkiin­
diir. Yani "Belirsiz bir donem i-;in diizenlemeler yap1yorum" onermesi, "n ytl
i-;in diizenlemeler yap1yorum" bi9mi1ldeki biitiin keyfi onermeleri ima etmez.
$u onermeyi bir d�iiniin: "Durumun sonsuza kadar ooyle devam edece­
ginden ku�kuluyum"!
Ya da �u itirazm ne kadar komik goriindiigunii: "Bu mekanizma sonsuza
kadar -;ah�rr diyordun -i�te daha �imdiden durdu bile." Burada, fazla uzun dO­
nemli her sonlu ondeyinin de bu olgu tarafmdan c;iiriitiilecegi, dolayis1yla bu
itirazm �u ya da bu anlamda iddia ile ayru ol-;iiye vurulamayacagi duygusuna
kapilinz. -Zira �unu soylemek sac;madrr: "Mekanizma sonsuza kadar -;a�ma­
d1, on ytldan sonra durdu." (Daha da komigi: ". . . daha on ytl g�ken dur­
du").
Biri �oyle deseydi ne kadar garip olurdu: "100 ytl sonras1 i-;in ondeyide bu­
lunmak cesaret ister; - Newton'un siiredurum yasas1yla yapngi gibi sonsuz bir
zaman i-;in ondeyide bulunmak ne kadar biiyiik bir cesaret gerektiriyor!"
''Ebediyen boyle devam edecegme inaruyorum." -"10.000 ytl ooyle devam

CociTo, SAYI: 1 1, 1997


Felsefe Notlan'ndan "Zaman Ostiine"

edecegme inand1gmiz1 soylemeniz (biitiin pratik amai;lar a9smdan) yeterli ol­


maz m1yd1?" Yani �unu sormamiz gerek: Bu inancm dayanaklan olabilir mi?
Bu dayanaklar nelerdir? 1 .000 ytl daha boyle devam edecegini varsaymarun da­
yanaklan nelerdir? 10.000 ytl daha devarn edecegini varsaymarun? -Ve �imdi,
sonsuza kadar boyle devam edecegini varsaymanm dayanaklan nelerdir? !
-"Sonsuza kadar devam edecegmden ku�kuluyum" ciimlesini komik yapan
budur; "Bundan neden k�kularuyorsun ki?" diye sormak isteriz. Zira bundan
k�kulanmarun anlamsiz oldugunu soylemek isteriz: <;iinkii boyle bir k�ku­
nun dayanaklanndan soz etmek anlamsizd1r.
"Bu kuyrukluytldiz denklemi ile ifade edilen parabolde hareket ede-
cek" onermesini ele alahm. Bu onerme nastl kullantllI'? Bu onerme dogrulana­
maz; yani: biz onun gramerini dogrulamak ii;in hii;bir hazlI'hk yapm�izdlI'
(bu onun dogru oldugunu soyleyemeyecegimiz anlamma gelmez; i;iinkii "p
dogrudur" ile "p" aym �eyi soyler). Bu onerme bizi baz1 gozlemler yapmaya
yoneltebilir. Arna sonlu bir onerme de aym �eyi pekfila yapard1. bnerme aynca
baz1 eylemleri belirleyecektir. Omegm, kuyrukluytldiz1 falan yerde aramaktan
bizi ahkoyabilir. Arna bunun ii;in de sonlu bir iddia yeterli olurdu. Bu hipotezin
sonsuzlugu onun geni�liginden degil, ai;ik ui;lu olu�undan ibarettir.

"Sonunda diinya sona erecektir": Sonsuz bir hipotez.

Sonunda -sonsuz gelecekte- bir olaym (omegin diinyarun sonunun) mey­


dana gelecegi onermesinin, totoloji dedigim.iz �eyle belli bir bii;imsel benzerligi
vardlI'.

Derleyip fe'Viren: Dogan �ahiner

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 57


yinliler tarahndan yap1lm1� bir saatin arkadan giiriinu�u. iizel koleksiyondan.
ANIN SEzGisi'NDEN* SE�MELER

Gaston Bachelard

AN
I
Bay Roupnel'in kitab1m belirleyen metafizik diilliince lludur: z.aman tek bir
ger¢dige sahiptir, Arnn ger¢digme. Ballka deyillle, zaman iki bollluk arasma as1-
h, amn iistiin de toplanm1ll bir gen;ekliktir. Zaman yeniden dogabilir kU1lkusuz,
ama once 6lmesi gerekir. Varhguu andan ana tall1yip sure haline sokamaz. An
zaten yalruzhktu... En annm lll metafizik degeriyle yalmzhk. Ne var ki, c;ok da­
ha duygusal tiirden bir yalm.zhk dogrulay1p pe�tirir arun acmas1 yahhlnullh­
guu; anla smrrlanmlll zaman, bir tiir yarahc1 lliddet yoluyla, bi.zi yalm.zca 6teki­
lerden degil, kendimi.zden de yahtrr, c;iinkii en degerli gec;millimi.zle ili1lk.isini
kopanr.
Filozof daha dii1liincesinin elligindeyken bile -zamam dii1liinmek her meta­
fizigin ilk gorevidir- zamanm, tek ballma an olarak, yalmzhgm bilinci olarak
kendini gosterdigi olumlamas1yla kaflll karll1ya bulur kendini. Gec;millin haya­
letinin ya da gelecegm yarulsamaslJUil nastl yeniden olullacagm1 daha ilerde g6-
recegi.z; ama, ilk ballta, ac;tl<lamakta oldugumuz yap1h iyi anlamak ii;in, llimdiki
arun damgaslnI yemekten nasil kurtarabilir ki kendini? Aym llekilde, llimdiki
an nastl olur da miihriinii basma.z gerc;ege? Varhgun kendi bilincine ancak 1lim-

L'lntuilion de /'instant, Editions Stock, 1932.

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 59


Gaston Bachelard

diki an i\inde varabiliyorsa, ger�ekligm duyuldugu tek alanm �imdiki an oldu­


gu nasil goriilmez ki? Sonradan varhgtmiz1 ortadan kald1rmamiz gerekirse,
varhgi tarutlamak i\in, dogrusu � kendi kendimizden ba�lamamiz gerekecek.
Oyleyse, d�iincemizi ele alahm ilk ba�ta, g�en anla birlikte, bizi birakip gide­
ni amrnsamadan, gelen arun bizlere neler getirip a�acagmdan da (bilincinde ol­
mad1g1mizdan) umutsuz, durmaks1zm sil!ndigini hissederiz dii�iincemizin.
!;ioyle der Bay Roupnel: "!;iimdinin ve de bir tek �imdinin bilincindeyiz. Az once
elimizden ka�p kurtulan an, ytlahp gitmi� diinyalar ve s0nm� goklerin sahibi
o devasa oli.imdiir gene. Gelecegm karanhklannda, aym ytldmcr bilinmez ku­
caklar, hem yakla�an aru, hem de heniiz ta�ma� Diinyalarla Gokleri"l . Bay
Roupnel bir kamt daha getirir, ne var ki d�i.incesini yalruzca daha da vurgula­
mak amacryla kar�1 �cagiz bu karuta: "Hem gelecek hem de g� olan bu
oli.irnde ayn ayn dereceler yoktur'' Arun yah�hgiru daha da vurgulamak
i�in, oli.imi.in de dereceleri oldugunu, oli.irnden de daha oli.i olarunsa, az once
yitip giden oldugunu s0ylemeye kadar vardrracagiz �i... Ger�ekten de, aru dii­
�iindilk�e, unutu�un daha yakm bir g�i ylkip gittigi Ol.�de belirgin oldu­
guna inamnz; belirsizligin de, gene ayru �kilde, gelecek d�iince eksenine, is­
tenilen ama aldahc1 oldugu �imdiden hissedilen d� eksenine yerl�tirildigi ol­
�de heyecanlandmcr olduguna da inarunz . <;ok eskilerden, uzak bir g��­
ten, incelememiz gereken tilrnilyle bi<;irnsel bir kahcrh.k nedeniyle, bir ol�de
tutarh ve kah bir hayalet geri gelip yeniden y�ayabilir belki de, ama �aru vu­
ran, gelen am, eksiksiz bir varhk gibi tiim bireyselligiyle saklayip koruyamayiz.
Eksiksiz bir am ol�turmak i<;in bir�ok arun arus1 gerekir. T1pkl en acrrnasiz yas
gibi, ihanete ugram� gelecegm bilincidir bu; sevdigimiz birinin gozlerini kapa­
d1gi o yiirek paralayicr an geldiginde,-bir sonraki arun nastl d�manca bir yeni-
likle yliregimize "�oktiigiii in " hissederiz hemen. ..
l�te, anm ger�ekligini sezdirebilen, bu feci kimligidir belki de. Ozellikle
vurgulamak istedigirniz �y, varhgm bOylesi bir kop�unda, kesinti d�iincesi­
nin ta�maya yer vermeksizin kendisini kabul ettirdigidir. Bu feci anlann, da­
ha tekdiize iki siireyi ayrrd1gi s0ylenip ka�1 �acak belki de. Arna, tutku dolu
bir dik.katle incelemedigimiz her evrimin tekdiize ve diizenli oldugunu s0yle­
riz. Yi.iregimiz yapnu tiim aynnttlanyla sevebilecek kadar ge� olsayd1, tilrn
anlann hem ba�layicr hem de gasp edici oldu.klanru da, hep apansiz �p ge­
len gen� ya da feci bir yeniligm de Zaman'm ozsel kesintililigini omeklemekten
bir an olsun geri kalmad1gm1 da gorm� olurduk.

II
Ne var ki, si.ire kavram1yla an kavram1 ilk ba�ta k�1 ka�1ya getirilmedi.k­
�e, en onemli zamansal oge olarak arun kutsanmas1 da kesinl�� olamaz. Bu
nedenle de, Siloe' de ta�ma a�aya yoneli.k en ufak bir iz olmasa bile, ister is­
temez Bergsoncu savlan arurnsar okur. Bu �al�mamizda, di.k.katli bir okurun
aklmdan g�en tiim d�iinceleri aktarmak gibi bir gorev de iistlenmi� oldugu-

1 Siloi!, s. 108.

6o CoGiTo, sAYI: 11, 1997


Anm Sezgisi'nden SefTTleler

muz i9n, Bergsonscu temalara ili�kin arulannuzdan kaynaklanan tilm itirazlan


da s0ylememiz gerekir. Bu <;a�mada sundugumuz am anlamarun en iyi yolu,
Bay Roupnel'in sav1yla Bay Bergson'un savm1 ka�1 ka�1ya koymakhr belki de.

Once Bergson'un konumuyla ba�layahm �e.


Bay Bergson'a gore siireye ili�kin i<;ten ve dolaysiz bir deneyirne sahibiz.
Bu deneyim daha sonra i�lenebilir, nesnell�tirilebilir, bi<;irni bozulabilir k�ku­
suz. bmegin kendilerini kurduklan soyutlamalann bilyiisilne kaphran fizik�­
ler, silreyi tekbic;imli ve cansiz, sonsuz ve kesintisiz bir zaman haline sokarlar.
Tilmilyle insansizla�m� zamam da matematik<;ilere terk ederler. Soyut olam
oven bu peygamberlerin dilnyasma adrm attlgtmizda, zaman cebirdeki basit
bir de�kene indirgenmi� olur, en iist diizeydeki de�kendir bu, ger<;egin in­
celenmesinden daha <;ok olanaklI olarun <;Oziimlenmesine uygundur. Ger<;ekten
de, matematik� kesintisizligi, bir ger<;ekligin kimliginden <;ok, kahksiz olanak­
hgm �emas1 olarak kabul eder.
Oyleyse, Bay Bergson'a gore an nedir ki? Geometricinin �ematik d�ilnce­
sine yardrmcr olan yapay bir kesintiden ba�ka da bir �y degildir. Dirimsel ola­
m izleyemeyen zeka, zamam hep daha yapay bir �imdi i9nde dondurur. Bu
�imdi, ge<;m�le gelecegi ger<;ekten ayirmayi bile ba�ramayan kahksiz bir hic;­
liktir. Ger<;ekten de, ge<;mi� tilm gilc;lerini gelecege ta�rr gibidir, ge<;mi�in gilc;le­
rinin kendilerine bir <;Ik1� yolu bulmas1 ve tek ve ayru dirimsel attlmun silreyi
kattla�hrmas1 ic;in de gelecek gerekir gibidir. Kendini ti.imilyle uzamsal varhg-t,
duragan varhgt seyre kaphrm� olan zeka, olu�un ger<;ekligine deger vermeli­
dir. Son olarak soyleyebilecegimiz bir �ey de, Bergson'un felsefesinin ge<;mi�le
gelecegi <;ozillmezcesine birbirine baglad1gtdrr. Oyleyse, zamam ger<;ekligi ic;in­
de ele ge<;irmek i<;in ti.im olarak ele almak gerekir. Zaman, dirimsel attl1mm
kaynagmdadrr zaten. Ya�am, anhk orneklemelere sahip olabilir pekala, ama ya­
�am1 a<;tl<layan silredir dogrusu.
Bergsoncu sezgiyi arumsathgtmiza gore, gil<;lill<lerin hangi taraftan gelip
de y1gtlacagma bakahm.
Bergsoncu el�tirinin arun ger<;ekligine ka�1 yarut olarak indirdigi �a
goz atahm ilk b�ta.
Dogrusu, an eger dilzmece bir kesintiyse, birbirlerinden hep yapay bi<;irn­
de ayri kalacaklan i<;in, ge<;mi�le gelecegi ayrrt etmek iyice gilc;l�ecektir. Berg­
son'un felsefesinin ti.im yargtlan da bundan kaynaklanrr zaten; edimlerimizin
herbirinde, en ufak hareketimizde bile, taslagi kurularun bi� kimligi, ba�lan­
gi<;ta sonu<; ele ge<;irilebilir demek ki, tohumun ahhrmnda da varhk ve ti.im olu­
�u.
Arna, bir an ic;in ge<;mi�le gelecegin kesin bi�mde birbirine ka�hnlabile­
cegini varsayahm. Bu varsayrm <;erc;evesinde, Bergsoncu sezgiyi en uc; noktas1-
na dek kullanmak isteyen k.i�inin kar�ISma bir gil<;lilgun dikilecegi kanISmda-

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997


Gaston Bachelard

yiz. Arnn geri;eklige sahip olmamasin.1 tarutlayip zafer kazand1gmuza gore, bir
edimin ba�langicmdan nasil s0z edebiliriz ki?

Bay Bergson' a gore, zamarnn asil geri;ekligi, siiresidir; an, hii;bir geri;ekligi
olmayan bir soyutlamadan ba�ka bir �ey degildir. Arnn ol�u ancak hareketsiz
durumlan saptay1p anlayabilen zeka tarafmdan, d�ardan zorla kabul ettiril­
�tir. Bergsoncu zamaru, bir hii;lik, dii¥el bir bo�luk olarak am simgelemek
ic;in iistiine beyaz bir nokta koydugumuz kara bir diiz �giyle gostermek yete­
rince dogru olacakllr oyleyse.
Bay Roupnel' e gore, zamarnn astl geri;ekligi, andrr; siire, hii;bir saltik ger­
i;ekligi olmayan, bir kurgudur yalmzca. Siire, anlamayi degil de, d� gormeyi
ve yeniden ya�amay1 isteyen, en iist diizeydeki imgelem giicii olan bellek tara­
fmdan d1�ardan kurulmu�tur. Roupneki zamam onceden kestirilemeyen bir
rastlanll sonunda, donuk bir geri;ekligin semgesi kara bir noktanm d�ecegi,
ba�tan a�agi giiciilliik, olanakhhk bic;imindeki beyaz bir diiz �giyle gostermek
yeterince dogru olacaktrr oyleyse.
Ote yandan, anlann bu �gisel yerl�iminin Bay Roupnel kadar Bay Berg­
son i� de imgelemin bir hilesinden ba�ka bir �ey olmad1gma da dikkat i;ek­
mek gerekir. Uzamda gec;ip gitm� bu siireyi, zamaru oli;mek i� dogrudan bir
yol olarak goriir Bay Bergson. Ne var ki, bir zamarun uzunlugu bir siirenin de­
gerini gostermez, yaygm zamandan yogun siireye g�ek gerekir. Kesintisizlik
savi hii;bir giii;lii1<le ka�tl�madan uygularur buraya da: istencin, benligin ker­
teli ve aklCl zenginl�mesi kadar kolayh.kla ayd1nlarup gerildigi anlann sayisma
dayanarak i;oziirnlenir yoguruuk.2

Bir yoriingenin gelecegini ongordiigumiiz gibi, bir sesin gelecegini de on­


duyanz. Olanca giiciimiizle o an.ki gelecege dogru attlmz; edimli siiremizi de
�te bu alllmaya bori;luyuz. Guyau'nun dedigi gibi, gelecegi, izd�iim merke­
zinde bttlundugumuz bir perspektif gibi diizenleyen �ey niyetimizdir bizim.
"istemek gerekir, dilemek gerekir, elimizi uzallp gelecegi yaratmak ii;in ilerle­
mek gerekir. Gelecek, bize dog-rudan gelen degil, kendisine dogru gittigimizdir. "3
Gelecegin yonii de erimi de �imdide kazilid1r.
Uzamda oldugu gibi zamanda da yaptlar kuranz. Egretisel bir direngen­
likle ka111 ka�1yayiz burda, a�ga ka�turmahyiz bunu. G�m�in anis1yla
gelecegin ongoriisiiniin ah�kanhklara dayand1klanm gorecegiz. Gei;m� am­
dan, gelecek de ongoriiden ba�ka bir �ey olmad1gi ic;in, g��le gelecegin te­
melde al�kanliktan ba�ka bir �y olmadiklanru ileri siirecegiz. Bu a�kanhkla-

2 Bkz. Bergson, Essai sur /es donntts immtdiJJtes de la conscience, s. 82.


3 Guyau, LA genese de /'idle du temps, s. 33.

CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Anm Sezgisi'nden Se�meler

nn anllk ve zamansiz olduklan da soylenemez zaten. Son olarak §llnU da soyle­


yelim ki, Zaman'1 bize siirer gibi gosteren ozellikler kadar, Zaman'm g�� ve
gelecegin perspektifleri uyannca kendini gostermesine yol a�an ozellikler de,
bizler i�in, ilk baki§ta goriilebilen ozellikler degildir. Filozof, Dii§iince'ye dog­
rudan dogruya ve� biricik ger�eklige, An'm ger�ekligme dayanarak yeni­
den kunnak zorundadir bu ozellikleri.
Siloe'deki tiim gii�lill<lerin �te tam da bu noktada topland1grm gorecegiz.
Ne var ki, bu gii-;liikler okurun onceden edindigi d�iincelerden de kaynaklan­
m� olabilir pekala. Gosterecegimiz zincirin iki ucu saglamca tutulursa, karutlar
dizisi daha da iyi anla§tlabilir. Goriin� gore birbirinin ka�1h iki sonu-; elde
ettik, §imdiki sorunumuzsa �te bu iki sonucu uzla§brmak. Bu sonu-;lan sirala­
yalim:
1 . Siirenin dogrudan giicii yoktur; ger-;ek zaman ancak ya11� an ile sa­
hiden varolabilir, ger-;ek zaman edimsel-giincel olanda, edimde, §imdide yatar
tiimiiyle.
2. Bununla birlikte, varllk, anlann ritmlerinin seselim verdigi yerdir, bu ne­
denle de, hpki bir yankirun sesi var dendigi gibi, g��i oldugu soylenebilir.
Ne var ki, bu g�� §imdiki bir ah§kanllktan ba§ka bir §eY degildir; g�in
bu §imdiki zamaru da bir egretilemedir gene. Ba§tan a§agi sessel bir ah§kanllk
soz konusu olabilir ancak, bu ah§kanlik da oziinde gorecedir zaten. Bizim i«;in
ah§kanhk, saptanamayacak kadar havasal bir dii§iincedir, maddenin i-;inde
uyuya kalamayacak kadar maddilikten uzak bir d�iincedir. Siiriip giden bir
oyundur, yeni ba§tan seslendirilrnesi gereken bir miizik tiimcesidir, gorev iist­
lendigi bir senfoninin par-;as1dir bu tiimce. En azmdan, bu yoldan, ah§kanligi
kullarup, ge«;mi§le gelecegi kahla§hrmayi deneyecegiz.
Gelecek so� konusu oldugunda, dogal olarak ritm -;ok daha az kahdir. �u
iki hi-;lik, yani dun ve yann arasmda baki§im yoktur ki. Gelecek, pe§revden
ba§ka da bir §ey degil ki zaten, ilerleyip kendini smayan bir miizik tiimcesin­
den ba§ka bir §ey degil ki. Tek bir tiimce. <;ok kisa bir hazirlikla siiriip gider
Diinya. Yarahlan senfonide, gelecek tek tiik birka-; ol«;Uyle saglama almir yal­
nizca.
insan a95mdan baktld1ginda, ge-;m�le gelecek arasmda kokten bir baki­
§lffiSIZhk vardir. Bizim i�izdeki ge�, kendisine yanki bulmU§ bir sestir.
Artlk bi-;imden ba§ka bir §ey olmayana bir gii-; verm� oluruz boylece, hatta da­
ha da ileri gidip, bi-;imlerin -;okluguna tek bir bi� kazandmyoruz da diyebili­
riz. i§te, bu bire§im sayesinde g�m�, ger�ekligin agirhgm1 kazanm� olur.
Ne var ki, gelecek, istegimiz ne denli ileri dogru ahlsa bile, derinligi olma­
yan bir perspektiftir. Ger-;ekle arasmda hi-;bir saglam bag bulunmamaktadir...

<;eviren: Alp Tiimertekin

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997


Mag ritte, "Saptan1� Zamarn", 1 939.
HEGEL VE MARX1 TA
ZAMAN VE ZAMANSALLIK

W. Mays

I. GiRi�
Bu yazida Hegel'in zamam nastl ele ald1guu, bu anla�m diyalektikle nasd
bir bagi oldugunu ve Hegel'in tarihe i�kin go�lerini �leyecegim. Bunu da,
Hegel'in zaman konusundaki kimi temel metinleriyle, bu metinlere getirilen -;e­
�itli yorumlan inceleyerek ger-;ekl�tirecegim. Bir yandan da, Hegel'in a-;ikla­
malanrun Heidegger ve Kierkegaard gibi varol�-;u}ann zaman bilinci -;oziim­
lemeleriyle benzer yanlan oldugunu belirtecegim. Son olarak da, Hegel' in tarih
ve zamansalhk d�iincelerinin Marx'm d�iincelerini nastl etkiledigme degine­
cegim. Marx bir zaman kuranu one siirmediyse de, hpki Hegel gibi o da, tarih­
sel ve toplumsal ge�imde de�im ve siirecin onemini vurgulam�h.
Hegel'in yaztlannda zamana yaphgi gondermeler daguuk l -;oklukla da ka­
palI bi-;imde dile getirilmcytir. Bununla birlikte, Hegel'in felsefesinde zaman
onemli bir yere sahiptir. SOzgelimi, Hegel'in us anla�1, oziinde tarihsel bir an­
la�br, dolayis1yla zaman da bu anlay�m aynlrnaz bir ozelligidir. Hegel' in ya-
1 Hegel zamarun dogasuu, /ma Manhfl ve /tna Rtalphi/osophit adli yap1tlan ba,ta olmak iizere, ldm.i ilk
yaztlannda ele alip �b. Bu yaztlar Ansilclopali adh yap1bndaki "Doga Felsefesi"nin yogun ve nerdeyse
tilreli zaman lartJfmalan kadar 1arurun1f degildir. Hegel Tinin Gllrigtib
in ilimi adh yap1bnda bOliik pO� gOn­
dermeler yapar zaman konusuna, biitiin bu giindermeler de Tllrih Felsefesi adh yap1bnda tarih konusuna bagb
olaralt � diifiincelerdir zaten.

CociTo, sAn: 1 1, 1997


W. Mays

p1hm tart1�1rken Marcuse'nin belirttigi gibi, ''Yalruzca zamansal tarih silreci


ic;inde var oldugu it;in, us da, kendi oziinde, zamarun etkisindedir."2 Marcuse
s0zlerini, diyalektigin de kendini gerc;eklikte zamansal olarak ortaya koydugu­
nu ve Hegel'in Mantzk'mdal d�iince siirecini belirleyen olumsuzlugun Tarih
Felsefesi4 adh yap1hnda "zamanm yoocr giicil" olarak ortaya c;Ikhg1m s0yleye­
rek siirdilriir.
Hegel'in felsefesinde siirec; ya da gel�me diyalektik terimlerle dile getiril­
m�tir. Dtinyadaki her �ey birbirine !��It Ve c;el�kili yanlar ic;erir, oyle ki c;el.i.t­
kinin (ya da olumsuzlamamn) diinyadaki her �yin devindirici giicil oldugu
soylenebilir; hpki Mantzk'mdaki dii�iincenin gel�imi omeginde oldugu gibi.
Varol� kipimiz c;e�kili bagmhlardan kurulu oldugu it;in, tikel bir durum an­
cak ka�1h yoluyla ortaya konulabilir. ilk ba�taki olumlu bir evreye (sav) ba�la­
yip, c;el�kili bir evreden gec;erek (ka�1-sav), daha ilst bir diizeyde (bir�im) ka­
rarltl.igm yeniden sagland1gi bir uyum evresine gec;ilir. Demek ki, dogadaki ve
tarihteki ge�me, ka�1tlarm tiiml�tigi bir dizi ic;inde gerc;ekl�mekte.

II. HEGEL'iN 'ANsjKLOPEoi'siNDE ZAMANIN ELE ALINI!1I


Hegel'in diyalektik zaman anla�lIU ele ald1gi en tarun� yap1h Ansiklo­
pedi ic;indeki "Doga Felsefesi" ba�hgidrr; Hegel'in bu yap1hnda zaman anla�1
matematiksel mekanige ili�kin ba�hkta uzam, yer ve devinimi konu alan bir
tart�ma arasma s1�m� bulunmaktadrr. Uzam ic;indeki belirlenimlerin, yani
noktalar, c;izgiler ve diizlemlerin zaman ic;inde yer ald1klanm okuruz . Hegel
zamarun uzama c;e�itlilik (ya da olumsuzlama) getirir, boylece zamaru gerc;ek­
le�tirir bic;imde tasarlar. Uzanun gerc;eginin zaman oldugunu s0ylediginde an­
latmak istedigi buydu galiba. Hegel'e gore bizler hic;bir zaman noktalarm ve
anlarm farkmda degilizdir, hep ''burda-�imdi"lerin farkindayizdrr. Uzam ve
zaman arasmdaki stlo bagmhya i�kin ogretisinde, c;ok daha modem bir uzam­
zaman anla�mm onciisiiyle ka�1 ka�1ya bulunur gibiyiz.S
Hegel zamam kesin ve diyalektik olarak �yle tarumlar: "Oldugunda olma­
yan ve olmadzgmda da olan varl1kt1r. Sezgilenm� olu�tur."6 Hegel burda kesin di­
yalektik terimlerle bugiiniln (olanm) gec;m�e (olmayana) nastl don�tilgiinil,
gelecegin de (olmayanm) nastl bugiln (ya da olan) olup c;Ikhgim betimler. Bi­
linc;te zamarun onemli bir yer tuttugunu vurgulayan Sartre gibi bir varolu�­
nun da bilinci diyalektik olarak �oyle tammlad1gm1 ammsatmak onem ta�rr:
"olanm olmad1gi, olmayamnsa oldugu"dur bilinc;. BOylece Sartre bilincin za­
man siiresince de�ken kimligini ortaya koym� olur. Daha ilerde Hegel'le il­
gili olarak gorecegimiz gibi, tin ile zaman arasmda c;ok yakin bir bagmh bulun­
maktad1r.
2 Herbert Marcuse, Reason and Reoolutian, (New York, 1941), s. 224
3 G. W. F. Hegel, Science ef Logic, �viren W. H. Johnson ve L. G. Struthers, 2 cilt, (Londra, New York, 1929)
4 G. W. F. Hegel, The Philosophy ef History, �viren J. B. Sibree; C. J. Friedrich tarabndan kaleme � yeni bir
� filZIStyla, (New York, 1956)
5 Biez. Hegel's Philosophy ef Nature, cilt I, D ve Ill, �viren ve yayuna hazirlayan M. J. Petry, (l.ondra, New York,
1970) , dlt I, s. 229
6 agy, s. 229-30

66 CociTo, SAYI: 11, 1997


Hegel ve Marx'ta ZAman ve ZAmansallik

Hegel �yle siirdiiriir sozlerini: ''T1pkt uzam gibi zaman da duyarliligm ya


da sezginin katiksiz bipmidir: duyarlilik ifindeki duyarsiz etkendir" .7 En azmdan yii­
zeyel a�dan bile olsa, zamaru bizi.m tiim deneyimimizin albnda yatan kahksiz
sezgi bi�i.mi olarak kabul eden Kant'la kimi benzerlikler goriilmekte gene de.
Ne olursa olsun, Hegel Kant'm konumundan oziinde a:Yn bir konurn benimse­
� gibidir. $u onermesi de a��a tarutlar bunu: "Her �yin zaman i�inde orta­
ya �iktigi ve yikilip gittigi soylenir, oyle ki her �eyden soyutlandigmda, yani za­
marun ve uzanun i�erigmden soyutland1gmda, arkada bir tek bo� zamanla bo�
uzam ka� olur, ba�ka dey�le, zaman ve uzam d�alligm soyutlamas1 olarak
konumland�br, zaman ve uzam sanki kendileri i�in varmi�lar gibi tasanmlan­
mi�lardir. Arna her �ey zaman ipnde ortaya pkip yikilip gitmez, zarnarun kendisidir
bu olu�, ortaya � ve yikilip gid�".8 Daha ilerde ba�ka bir uyanda bulunur­
ken bu noktayi iyiden iyiye vurgular: "2.arnan, bir aktm i�de ortaya �p yu­
tulup giden her �eyin bulundugu bir kap degildir. 2.arnan yalnizca �te bu y1ki­
hp gitme soyutlamas1dir. $eylerin zaman i�de olrnalanrun nedeni sonlu ol­
rnalandrr; zarnan i�de yer aldtl<lan i�n yikilip gitmezler, zamansal olarun ta
kendisidirler zaten ... Demek ki ger�ek �eylerin siirecidir zarnaru ol�turan."9
Oyleyse, Hegel a�1srndan zarnan, �eylerin sanki i�ine batnu� bulundugu
herhangi baguns1z bir rnadde aktm1 degil de, sonlu �ylerin de�me siireci ola­
rak kabul edilrnelidir. 10 Hegel'e gore �eylerden bagunsiz olarak tasanrnlanm�
ve kendi olarak ele alm� zarnan, "d�salhgm bir soyutlarnas1" olup �r -s1-
radan anla�m ve bilirnin zarnaru, diinya-zarnan, Hegel bunu kahksiz bir so­
yutlarna ve illktisel doga olarak kabul ederdi. H�gel'in s0yler gibi oldugu �ey,
Kant'm duyarW1gm kahksiz bir bi�i.mi olarak zarnan anla�1run �te boylesi so­
yut bir kimlige sahip oldugu ve zarnansal degi�irnin �ok daha ternel siire�lerin­
den tiiredigidir.
Daha ilerde ''Tiim Kavrarnlar gibi onun da Kavrarm sonrasizdrr'' dedigin­
de kahksiz bir kavrarn olarak ele almrn� zamanm soyut kirnligini ortaya se­
rer. 1 1 Ba�ka dey�le, biitiin oteki kavramlar gibi zarnan kavrarm da kendi ba�ma
ele almd1gmda zamansal degildir. Daha onceki bir boliimde, Kavramm oziinde
olurnsuz kirnligini tarh�irken aym noktaya parmak basar: "Kendi ba�ma,
ego=ego olarak, ozgii rce var olan ozde�ligi i�inde Kavrarn, salhk olurnsuzluk
i�dedir ve kendisi i� salhk olumsuzluktur... Bir tek dogal olan �ey, sonlu ol­
rnas1 nedeniyle, zamana konu olur: Gene de ger�ek olan, idea, tindir sonras1z
olan." 12 Hegel' in, ozgiirce var olan kendisiyle ozd�lik (zarnarun giicii ka�lSm­
da ozgiir) olarak kabul edilen kavrarn1, ego=ego ozde�ligiyle bir tuttugunda
7 agy, s. 230
8 agy
9 agy, s. 231
1 0 SOzgelimi, Newton �yle y�h: "Salbk dogru ve matematiksel zamarun kendisi ve kendi dogas1 geregi
�tan b�ka hi¢>ir �yle �kill olmaksizm deSi\imeden akar." I. Newton, Mathematical Principles, o;eviren A.
Motte, yayuna hazirlayan F. Cajori, (Berkeley, 1 934), s. 6. BOyle bir zaman anlaN• Hegel i9Jt i;eylerin d�
dokusu a"151I\dan bir soyutlama olurdu.
11 Hegel's Philosophy cifNature, s. 232
12 agy, s . 23 1

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997


W. Mays

anlatmak istedigi �ey, Tinin Gi:iriing-Ubilimi adh yap1hndaki 1 3 ba�ka bir onerme­
ye dayanarak kavramlabilir; soz konusu onermede, bu bic;imde tammlanm1�
oz-bilincin, kendi ba�kasmdan ay1rt eden tiirden ("oz-bilinc; Ego Ego'dur, Ben
Benim tiiriinden cans1z bir �sozdiir yalmzca; c;Unkii oz-bilinc; ac;ISmdan aymm
varhgm bic;imine sahip degildir" 14) gerc;ek bir aymm olmad1gma dikkat c;eker.
Oz-bilincin varhk bic;imine sahip olmas1 zaman terimleriyle dile getjrilmelidir.
Bunun sonucuysa "nasil bir onceki son Gerc;eklik dii�iince ile yayihmm birligi
olarak dile getirildiyse, burda da dii�iince ile zamanm birligi olarak yorumlan­
mahdu" 1 5 olacakhr.
Hegel'in Tinin Gi:iriing-Ubilimi'nde tin ve zaman arasmdaki bagmhy1 tarh�an
Findlay, bu konuyu aydmlatacak �u s0zleri kaleme ahr: "Hegel, McTaggart ve
Bradley tarafmdan kabul edilen, yaygm bic;imde Hegelci oldugu da samlan,
Zaman'm 'gerc;eksizligi'ne ili�kin hic;bir ogreti yaymaz. Buna kar�1hk, oz-bilince
sahip Tin' in yalmzca zamansal bir siirec;ten ge�erek oz-bilincin gerc;ekle�mesi sa­
yesinde olacagtm savunur" Gerc;eksizlikle hic;bir ilgisi olmayan Zaman, kendi
kendinin bilincine varan Tin'i dile getiren o yarahc1 huzursuzlugun bic;imi­
dir" . 16 Hegel'in de dikkat c;ektigi gibi, "Tin zorunlu olarak zaman ic;inde goste­
rir kendini, zamanm kattksiz kavrarmm ele gec;irmedikc;e, yani zamam gec;ersiz
kilmad1kc;a da zaman ic;inde gosterir kendini" . 1 7 Bununla anlatmak istedigiyse,
ki�inin kendihi kattksiz Descartes'c;1 bir cogito, yani bir dii�iince nesnesi olarak
tasarlamaya c;a�hgmda ancak zamarun d�mda oldugudur. Bu dururnda, bi­
zim kendimize il�kin �imdiki ampirik deneyimimizden farkh kahksiz bir e�soz
(bir ego=ego) olup c;tkar. Bu a'lJdan baktld1gmda, kahksiz bir kavram olarak ka­
bul edil� zamanla ilkece aym oldugu soylenebilir, ki gerc;ekten de bu ozde�­
lemeyi dile getirm�ti Hegel.
Kahksiz oz-bilinci Descartes'c;1 cogito ya da Kantc;1 a�km ego bic;iminde ele
ahrsak, kahksizca zamansal-olmayan kavramsal bir etkinlikle ka�1 ka�1ya bu­
luruz kendimizi . Ne olursa olsun, bizi c;evreleyen diinyadaki oteki insanlar ve
�eylerle bagmtJ." ic;indeki oz-bilince sahip varhklar olarak ya�ad1guniz kendimi­
ze ili�kin giindelik deneyimimizde, kendi hep zamansal bir kimlik ta�rr. SOzge­
limi, Merleau-Ponty 'Ben' Kant'm a�km egosu olarak kabul edildiginde, dii�ii­
nen ya da sec;ip olu�turan bir oznenin, zaman ic;inde nasil olup da kendi kendi­
sinin farkma varabildigmi ya da konumlandrrabildigini anlamanm son derece
giic; oldugunu ileri surer. �yle siirdiiriir sozlerini: "Arna, gene de, ozne za­
mansalhkla ozde�lenirse, bu durumda kendi kendini konumland1rma c;eli�ki
olmaktan c;1kar, c;iinkii arhk ya�ayan zamanm oziinii dile getirmektedir kesin­
kes" . 18 Hegel de Ego=Ego ozde�ligini ele ahrken, salhk kahks1z aymm adm1

l3 G. W. F. Hegel, Phenomenology ofMind, cilt I, II, i;eviren J. B. Bailie, (londra, New York, 1910)
14 agy, ci.lt I, s. 166
1 5 agy, ci.lt II, s. 816
16 J. N. Findlay, Hegel: A Re-E.mminJJtion, (londra, 1958), s. 146
1 7 Hegel, Phenomenology ofMind, ci.lt II, s. 813
18 Maurice Mer1eau-Ponty, Phenomenology of Perception, (londra, 1962) , s. 425

68 CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Hegel ve Marx'ta z.aman ve Z'.amansalllk

verdigi bu ozd�ligm tersine, egonun kendi ozd�liginin zaman i\inde dile ge­
tirilmesi gerektigini soyledigmde ayru �eyi yapar.19
Hegel'in '�imdi' anla�1, g�, bugiin ve gelecegm birbirinden aynlmaz­
casma bagh bulundugu diyalektik bir bagmhya dayamr gibidir. Hegel �yle
der: "Bugiin varsa, bunun tek nedeni g�in olmamas1dU': �imdinin varhgi
varhk-olmamarun belirlenimine sahiptir, varhgmm varhk-olmamas1 da gele­
cektir'' .20 Hegel burda, deneyimi y�� zamansal siirecin (Onemli bir niteligi
olan) yara� ve \O�iinii diyalektik olarak (yani, olumsuzlama terimleriyle)
betimlemektedir. �yle yazar: "Bireysel bugiin olarak hi\bir �y olsa bile, bu­
giin miit� bir istekte bulunur, ¢.nkii daha s0yler s0ylemez her �eyi d�talayan
o kendini begen�ligi giiciinii yitirir, silinip gider, yerle bir olur."21 Hegel bur­
da gene, olaylarm de�ken kimligme gonderme yapar; zaman anla�uniz da
�te bu de�ken kimlikten \}kar ortaya. Bugiinkii olayi adlandmr adland1rmaz,
olmaya son verip ge\� olup \}kar. Hegel ic;in bugiin yalm degildir, bugiin
a95mdan olmayan gelecek tarafmdan belirlen�tir: Bugiin olm�, �imdi olma­
mak olup g�e dii�r. Bu da sanki "zarnarun ger\egi, amacrrun gelecek degil
de g� olmas1drr''22 yolundaki uyansrm destekler gibidir Hegel' in.
Hegel zamarun boyutlarrmn (g�, bugiin ve gelecek) deneyimsel (ya da
oznel) kimligmi de ortaya koyar. "Zamarun boyutlan", diye yazar Hegel, "bel­
lekte ve korkuda ya da umutta oznel tasanrnlamada gereklidir yalnizca" .23 "$im­
dinin zaman oldugu yerde, birbirinden ayn ayn siiriip giden farklar olarak, do­
galan geregi, bulunmazlar" SOzgelimi, dizimsel zamanda i\inde bulundugu­
muz saat illkiisel bir kimlige sahiptir ve dakikalarla saniyelere boliinebilir, boy­
lece ''bir araya getirilm� \Okluk" olarak kabul edilebilir. Ote yandan, giincel
zaman deneyimimizde, bugiin gelecek ve ge\m� son derece onemli yere sahip
olduklan gibi, bellek ve beklentiye de soo sooya baghdll'lar.

HEIDEGGER1iN HEGEL1iN ZAMAN ANLAYI�I


III.
OsruNE GoRti�LERi
Heidegger kendi 'konumd�10-varhkbilimsel' zaman anlay�1 baglammda,
Hegel' in zamana i�kin go�lerini ilgin\ bi\imde ta�maya a\ar.24 Heidegger
i\in zaman yarahcr hemendelige sahip oldugu i\in, zamanm klasik ugraklan
(ge\mi�, bugiin ve gelecek) birer 'konumd�1' olarak betimlenir ve uzamla�hnl­
� bir zaman boyutu boyunca diz� noktalar olarak degil de, giincel dene­
yimimiz terimleriyle tanunla�lardll'. Bugiine degil de gelecege oncelik Ve­
ren Heidegger, gelecegi beklentilerimiz ve tasanlanmiz terimleriyle, ge\m�iy­
se amlanmiz terimleriyle betimler. Dolay1S1yla, bu ii\ "konumd�1" ya da dene­
yimsel zamansal a�ama, zamanm genelge\er boyutlanrun yani ge\m�, bugiin
19 Hegel, Phenomenology of Mind, Bkz. cilt II, s. 816
20 Hegel's Philosophy of Nature, s. 235
2 1 agy, s. 231
22 agy, s. 240
23 agy, s. 233
24 Martin Heidegger, Being and Time, c;eviren John Macquarie ve Edward Robinson, (Oxford, 1967), ozellikle Bkz.
boliim 82, s. 480-6

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997


W. Mays

ve gelecek denilen boyutlannm yerini ahr.25 Heidegger kendi zaman anla�rm,


�imdilerden olu�n, ba�1 sonu olmayan kabksiz bir dizi bi�de, ba�langi�­
ki zamansalhgm konumd�1 kimliginin ya da Heidegger'in dedigi gibi "gorii
arunm" (Augenblick)26 yitip gittigi kabksiz bir dizi bii;iminde d�iinillen srradan
zaman anla�mm ka�ISma diker.
Heidegger zamana ili�kin felsefi bir yorum getirdigimizde, bunun belirli
bir dizgenin terimleriyle yaptlmas1 gerektigine di.kkat -;eker. SOzgelimi, zamaru
anlamarun srradan yolu Aristoteles fiziginde dogaya �kin bir varl.tkbilim bag­
lammda bulm�tu ilk yorumunu: 'Zaman', 'konum' ve 'devinim' bir arada bu­
lunurlar.27 Heidegger sozlerini siirdiiriip, "Doga Felsefesi" adh yap1tmda He­
gel'in zamaru sezgisel ol� olarak kabul ettigini bildirir. Heidegger de bunu,
�imdiler dizisinde kendini gosteren g�le ozd�ler. Heidegger Hegel'in srra­
dan giindelik zaman anla�rm, iilki.isel bile olsa, verilmeye hazrr bir �ey olarak
sezgi yoluyla sagla� '�imdi' terimleriyle kabul ettigine inarur.
Hegel' e gore "tin zamana d�tiigu" i-;in, Heidegger de bundan sonra, He­
gel'in zaman ve tin arasma bir aymm koyma �imini ele ahr. Heidegger He­
gel'e gore tinin oziiniin ana kavram oldugunu belirtir -ve Hegel'in de bu kav­
ram sayesinde evrensel bir bi9m ya da genus degil de, bir farkhla�marun28 ya
da bir olumsuzlamanm ele ge-;i�ini ama-;lad1gma dikkat -;eker, c;iinkii bunlar
aynldtl<lan i-;in birbirlerini olumsuzlayan ogelerdir. Hegel'e gore tin, -;eli�kili
yanlarm olumsuzlamas1 yoluyla devindigi i-;in (zaman i-;in de ayru �ey ge-;erli­
dir), Heidegger Hegel'in tinin oziinii kesinkes 'olumsuzlamarun olumsuzlama­
s1' olarak tammlayabildigini ileri siirer. BOylelikle ''Descartes'm 'cogito me cogi­
tare rem' soziiniin manhk a-;ISmdan bi9msell�tirilmi� yorumunu da verm�
olur" .29 Hem tinin hem de zamanm tiim bagtms1zhklarma ragmen benzer
bi«;imsel yap1ya sahip olduklann1 gosteren Hegel'in, tinin zaman i«;inde nastl
ger-;ekl�tirilebilecegini tamtlad1gma inand1grm ileri siirer Heidegger. Ne olur­
sa olsun, Heidegger Hegel'in ele a�mm zamarun kaynagrm pek aydmlatmad1-
S,i ve zamarun oziinde nastl ol�tugunu incelemeden brrakbgt sonucuna varrr.
Ote yandan, Dasein' a (ya da insamn varolu�una) ili�kin kendi varol�fl\l -;0-
ziimlemesi de insarun dolayrmsiz deneyimiyle ve �te bu deneyimin bir tiirevi
olarak kabul edilen zamanla ba�lar.
25 Biez. agy, s. 377.Heidegger zamansalhgm lamumd�il1Jclsm ile suadan anlanuyla zamarun boyutlan arasmdalci
farlu �yle a�ar: "Buna uygun olarak da, konum� ai;ismclan ele ahnan gelecek -tarihlenebilen ve anlam
l"flyan 'ondan sonra'- heniiz gelmemif ama gelmel<te olan kabksiz bir '§imdi' anlanunda suadan bir 'gelecek'
anla)'1'1yla bagd�maz. Yilahp gitmif kablcsiz '§imdi' anlanundalci g� kavrairu da konumdlfl tizelliti �1-
yan 'olm� olan'la, tarihlenebilir ve anlam laflyan 'tinceki bir durumda'yla bagda§D\aktan uzakbr. �imdi', 'he­
niiz-§imdi-olmayan'a gebe degildir, ama Bugiln de zamansalhgm ilk b�talci zamansallaftmo konum�isal
birligi i�de gelecekten dogar.'' (s. 479)
26 Heidegger, Kierkegaard'in gtiru arurun aislmliell gtiriingiisilnii derin bir kavra}'1' giiciyi le gtirdiigune inan­
makla birlikte, bunu varol� ai;idan yorwnlamayt b�amadigint dii§iiniir: "Siradan zaman anla}'1'Ula talu­
hp lcahr ve 'gtiru aru'ru 'imdi' ve 'sonrasizhk' yardmuyla tarumlar. .. Eger, buna ragmen, btiyle bir an e:ristmti­
el/ bic;imde y�yd1, bu durumda, varol� ai;idan apai;:ik lulmmanu§ olsa bile i;ok daha b�alci bir zaman­
salligm var.;aytlmas1 gerekirdi." (s. 497, iii) (H. 338)
27 agy, s. 481
28 agy, s. 484
29 agy, s. 484

CociTo, SAYI: 11, 1997


Hegel ve Marx'ta Z'.aman ve Z'.amansall1k

Bununla birlikte, Heidegger'in ta�bgt noktalan degerlendiren Derrida


zaman konusunda Hegel ile Heidegger tarafmdan benimsen� konumlar ara­
smda kimi benzerlikler bulm�tu.30 Hegel'in zamanm, kabksiz oz-bilincin Ben=
Ben ilkesinin ayrus1 oldugunu ileri siirmesinin, Heidegger'in Kant and the Prob­
lem of Metaphysics adh yap1bnda yeralan "Zaman ve 'Ben-�iirunek' arbk bir­
birleriyle bagda�maz ve tiird� olmayan bii;imde ka�1 ka�1ya gelmemektedir;
ayrudirlar''.31 onermesine benzedigine dikkat �eker. Buna benzer bi�mde de,
Hegel kadar Heidegger i� de "tiim z.aman ifinde (in der Zeit) ortaya c;tlap de­
vinmez, zamanm kendisi bu ol�tur zaten, bu ayakla� ve devinimdir zaten."32
Derrida �oyle ozetler: "Hegelci zaman anlay�mm bir 'fizik' ya da bir 'doga fel­
sefesi'nden odiin� ahnd1gtru, oziinde de�iklige ugramaksizm bir 'tin felsefe­
si'ne ya da bir 'tarih felsefesine'ne ge¢gmi soylemek hem �ok aceleci hem de
son derece basitl�tirici bir �y olurdu" .33

IV. "JENA MANTIGI11 VE "REALPHILOSOPHIE11DE ZAMAN


Hegel'in zaman anla�mm �ok de�ik tii r bir yorumuysa Koyre'nin yap1-
bnda i;ikar ka�muza.34 Koyre belki de Etudes galiliennes adh yap1byla bir Gali­
leo yorumcusu olarak iinle�ti daha �ok. Hegel'in Jena Mantzgi ve Jena Realphi­
losophie adh ilk donem yap1tlarmda zamaru ele a�1yla �e b�layan Koyr@S He­
gel'in, bugiinii vurgulayan siradan zaman anla�rm ileri siirmek bir yana, ge­
lecege oncelik verdigini one surer. Koyre Hegel' in ilk yaztlarmda, Newtoncu ya
da Kant� zamanda, fizikte ortaya konuldugu gibi uzamsal soyut zaman kavra­
num �oziimlemekle ilgilenmedigmi sbyler. Hegel daha �ok zamanm kendisiyle,
zamanm tinsel ger�ekligiyle ilgilenmektedir.
Bu nedenle Heidegger'in Hegel'in zamam ele a�m1 geleneksel zaman an­
layi�mm (�imdiler dizisi olarak) en koktenci anlabm1 ve Aristoteles'in zaman
konusundaki denemesinin ozeti olarak betirnlemesiyle36, Koyre'nin yorumunu
bagda�brmak olduk�a gii�r. ilerde gorecegimiz gibi, Hegel'in anla�1yla Hei­
degger' in anlay�1 arasmda onemli bir benzerlik var gibidir. SOzgelimi, Jena
Man hgt'nda Hegel gelecegin �imdinin ger�ekligi oldugunu, �imdinin gelecek
yoluyla kendini kendi kar�1bna donii�tiirdiigunii yazm�h ai;ik�a. Ger�ek za-
30 Jacques Derrida, "Ovllla rpaµµt'J: A Note to a Footnote in Being and Time", Phmommology in Perspectire, yayi-
ma hazulayan F.J. Smith, (l.Ahey, 1 970), s. 54-93
31 agy, s. 68
32 agy
33 agy, s. 69, not 14. Derrida'run belirttigi gibi Varlik re Hirlik it;indeld en uzun dipnot olan (s. 500 xxx H. 432-33)
bu notta Heidegger, Hegel'in zamaru devinim kavranuru �lerken tarumlad.tgi /ma Manttgi adh yap1tm (Giin�
sistemi) "Doga Felsefesi" b�hkh bOliimiiniin (Ansilclopedi adh yap1tta getirilen zaman i;i:iziiinlemesinin en
i:inemli p� burda g�� zaten), Aristoteles'in zaman konulu denemesinin (Fizik N it;inde) yine­
lenmesinden i:iteye g�edigini, i:imekler vererek, karutlamaktad.tr.
34 A. Koyre, "Hegel a Jena: A propos de publications recentes", Revue d'histoire et de philosophie religieuse de Stras­
bourg, Sayi 5, (1935), s. 420-58
35 G. W. F. Hegel, /enmser l.Dgik, Metaphysilc und Naturphilosophie, Samtliche Werke, Bd. XVIJI, yayima hazulayan
G. Lasson, (Leipzig. 1925)
G. W. F. Hegel, /mmeser Realphilosophie. Vorlesung manusaipte von 1803/4 und 1805/6, yayima hazulayan
Johannes Hoffmeister (Werke, Bde XIX-XX), (Leipzig. 1932)
36 "Aristoteles'in zaman konulu denemesi" ciimlesi Heidegger'indir.

CociTo, SAYI: 1 1, 1997 71


W. Mays

man olan tiim �evrim �i.mdi ve gelecek yoluyla g� olup �r.37 Heidegger
Jena Mantrgl'ndan ahnttlar yap1yorsa da, daha �ok kendi yorumunu dogrulayan
boliimleri, yani Hegel ac;ismdan merkezde yer alan gelecekten �ok bugiine �­
kin olan boliimleri ahnttlar gibidir sanki.
Jena Mantrgl nda Hegel' in zamaru fiz� ksel bir baglamda ta�tigi dogrudur.
'

Ne olursa olsun, Heidegger'in gelecege oncelik veren kendi ogretisine benzer


bir go�tiir bu, tek farkla ki Heidegger sozkonusu siirecin varol�al yamru
vurgularken, Hegel bu siireci diyalektik terimlerle (ba�ka deyi�le olumsuzla­
manm olumsuzlamas1 olarak) betimlemeye yonelir. Hegel ile Heidegger arasm­
da fark daha �ok kullandtklan terimlerden kaynaklarur gibidir. Koyre'ye gore
Hegel Jena Mantrgi adh yap1hnda �imdi ile bugiin arasma kesin bir aymm getir­
m�ti: $imdi eksi.ksiz tiim diyalektik kimligiyle zamanm bir anma gonderme ya­
par ve bu bakrmdan Heidegger'in "gorii aru"na benzer, oysa bugiin , zamanm
iilkiisel bir amna il�kin srradan kavrama gonderme yapar. Koyr� bu aymmm
Hegel' in daha sonraki yaztlannda yer almad1gma dikkat �eker.
Jena Mantrgl'ru yorumlarken Koyre Hegel'in bir an kavramm1, g� ve
gelecek arasmdaki zamansal-olmayan noktasal bir smm �oziimlemekle degil
de, buna �kin somut kavra�rmiz1, yani �imdiden ba�layarak i�de kendi­
ni kuran zamam �oziimlemekle ba�lad1guu s0yler. Hegelci �imdi, diyerek siir­
diiriir sozlerini, bugiine degil, gelecege yonelik bir andrr: �i.mdi i�de gel�en
gelecektir, bir bakrma da g��ten oncedir. Koyre Hegel'in burda tinsel ya�a­
mm somut akt�m1 beti.mledigini, soyut bir ol� i.mgesiyle ilgilenmedigmi vur­
gular.38 Koyre bir yandan da Hegel a�ismdan tarih ve zaman kavramlanrun te­
mel oneme sahip olduguna dikkat �eker. Hegel ac;ismdan tin (ya da us) bir ta­
rihsellige, zamansa diyalektik kimlige sahiptir; �te tin zamansal, zamansa di­
yalektik oldugu i�, bir tek bu nedenle, tinin diyalektigi de olanakltd1r.
Zamanm Ansiklopedi' de ele a�1 konusunda (unutmamak gerekir ki Hei­
degger yorumunu biiyiik ol�de buna dayandrrmaktadrr), Koyre bu yap1tta ge­
lecegin ge<;mi�e egemen olduguna �kin pek az karut bulunabildigine dikkat
�ekrnektedir: Chronos iistiine bir ciimle, sonrasizhkla zamaru ayrrma gerekliligi
ve Hegel'in zamanm boyutlanru ya da ugraklann1 (�imdi, gelecek g�) srra-

37 Hegel'in zaman anla�mda gelecegin bugiine egemen oldugu yolundaki gtiriifiinii karutlamak i¢i hem /ma
Mant1gi hem de Tena Realphilosophie adh yap1tlardan b�k ahnb yapan Koyri'nin Jena Manh.fl'ndan ahnblad1-
gi bir biiliimde giiriiliir bu.
Bugiin kendini iiyle bir bii;:imde yoksar lei, bugiinde gelecek kendi kendini dogurur
(olur). Kendisi bu gelecek olup ,.oou ... G�en de, ne bugiin ne de gelecek vardir,
bir tek birbirleriyle kurduklan bagmb da her ikisi de qit iil�de olumsuz olan bugiin
ve gelecek arasmdaki �te bu �Wkh bagmb vardir... ikisi arasmdaki fark �in
deg�mez iiziine indirge�tir. �imdi kendi yok-varhgma kendi i¢ide sahiptir ve
kendisi ii;in hemen b�ka biri olur, ama bu b�ka da, bugiiniin kendini diiniiftiirdiigu
gelecek, kendisinin batkaSldir dolaysizca, <;iinkii timdi arbk bugiin olmUflur... gelece­
gin bugiine dogurttugu bir timdidir bu, bugiiniin de gelecegin de etit oranda yoksa-
rup emildigi bir timdidir bu... �. iinceki iki boyutu kendi i¢ie e�, kendi iis-
tiine kaparuIUf o zamandir... timdi ve gelecek yoluyla g� olup � ge�k za-
man olan tiim �evrimdir yahuzca. (fenener l..ogik, s. 202: Koyri, s. 439-41)
38 Koyre, "Hegel a Jena", s. 446

72 CociTo, sAYI: 11, 1997


Hegel ve Marx'ta :l.aman ve :l.amansalllk

lad1gi b�ka bir ciimledir bunlar.39 Hegel'in Ansiklopedi'sinde zamarun nastl tar­
�tld1gtru okuyan '�inin Hegel'in bu sonuca varmasma yol a�an goriingiibi­
limsel tiim altyap1yi gii�lillde gorebilecegi"ni belirtir.40 Bu konuyla ilgili olarak
Hyppolite Hegel'in ilk yazllarmm (ba�ka degi�le, ibrahim ya da a�k iistiin e
yazdtl<larmm) daha sonra yazdtl<larma oranla �ok daha somut varol�al kimli­
ge sahip olduguna dikkat �eker: "Hegel ilk yaztlarmda ya�arm betimlemekle
yetinirken, daha sonraki yaztlannda ya�am1 kavramsalla�tirmayz ama�lar" .4 1
Heidegger' in yaphgt da Hegel'in metnini Hegel'in kendi yap1h degil de Aristo­
teles'in yap1h baglammda yorumlamakbr sanki.
Koyre Hegel'in en onemli ozgiin yarurun g� ka�ISmda gelecegm once­
ligini vurgulamak oldugunu belirtir: !?imdi, gelecek ve g�� diizenl�iktirler,
birbirlerini i�erirler, uzamm ii� ugragi gibi kayitsJ.z e¢eger olarak yan yana ge­
tirilme�lerdir. Hegel'in zamaru, kendini olumsuzlayan bir zamandrr, g�­
�e geri d�meden once kendini gelecege frrlatan ve oziinde yeniligm yarabcr il­
kesi olan bir zamandrr. Hegel'e gore, diye siirdiiriir s0zlerini Koyre, bugiinii­
miizii olumsuzlayip bir g� ktlarak kendimizi � atan biziz. Bellegimizde
yeniden ba�layip, bu oliiyii canlandmp g� tamamlayip ger�ekl�tiren de
biziz.
Zaman konusunu ele alan Kierkegaard'm Hegel'in zaman anla�1n1 soyut
ve sonrasiz diye el�ti� olmasma ragmen her ikisinin zaman anla�lan ara­
smda belirli benzerlikler bulunabilecegme dikkat �ekmek �u gii� anda tiim zah­
mete deger dogrusu. Kierkegaard bugiinii biricik geri;eklik, g�i 'arhk�im­
di-degil', gelecegi de 'heniiz�imdi-degil' ktlan zaman anla�ma saldmr. Dene­
yimi ya�an� zarnan Kierkegaard i�, �tli kipliklerin insanlarm ama�lan ve
kararlarma gonderme yaparak ayirt edildigi bir birliktir. Kierkegaard'm zaman
anlayi�ma gore ge<;mi� bellegimizde korunm�, gelecek de kararlaruruza yans1-
hlm�hr. Kierkegaard'm varolu�sal zamarunda, ii� ayn kip dolayunsiz deneyi­
rnin birligi i�de verilmi�tir.42

v. KOJEVE'NiN HEGEL1DE ZAMAN VE ZAMAN ANLAYI�I


KONUSUNDAI<i G6RU�LERi
Tinin Gi:iriingtibilimi'ni ele alip yorurnlad1gi i;a�masmda Kojeve, Koyre'nin
Hegel'in zaman anla�1ru t�ngi boliimlere de yer ve�ti. Kojeve varol�
� baglara da sahip bir Rus Marksisti; Fransa'da ya�maktaydi. Paris'te Ecole
Pratique des Hautes Etudes'de Hegel'in Tinin Gi:iriingtibilimi konusunda verdigi
39 agy, s. 456
40 agy, s. 436
4 1 Jean Hyppolite, Studies on Marx and Hegel, i;eviren John O'Neill, (Lomira, 1969), s. 4
42 Bkz. J. Heywood Thomas, "Kierkegaard's View of Tune", ]0UT111JI of the British Society fur Phenomenology, cilt 4,
sa)'l l, s. 33-40
Koyre, "Hegel a Jena", s. 431, not 3'te Hegel'in gelecegm egemen olduguna �kin gti�iiniin izini ilk done­
mindeki dinbilimsel yaztlanna dek siirdiirebilecegini g0stermeye ugr�u: "ilk 'tarihsel' bilirn;lilik kategorisi
bellek degildir; beklentidir, ongoriidilio, vaattir. Bu bilini;liligin ilk omegi de, Hegel'in Ecrits thiologiques (Bkz.
s. 371 ve devanu) i;eri;evesinde fi(iziimledigi ibrahim omegidir. Tevrat'm oziinde tarihsel anla� ile klasik es­
ki�agm oziinde tarihsel olmayan anlaYl§IJ\IJ\ �bnlara.k fi(iziimlenmesi sayesinde, Hegel' in zamanm diya­
lektik ai;:idan �1d.iga onemi ve tinin ozgiil tarihselligini ogrendigini s0yleyemeyiz."

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 73


W. Mays

(1933-39)43 dersler Fransa'da felsefe alarunda Hegel'e �kin d�iinceleri derin­


den etkilemi�ti. Spiegelberg'in soyledigi gibi, "(Kojeve) bu derslerde Hegel'in
goriingiibiliminin, hpla Heidegger'in goriingiibilimi gibi varol�sal bir goriin­
gii olarak insaru ele alan (s6zciigun Husserl tarafmdan benimsenen anlanunda)
goriin giibilimsel bir betimleme oldugunu ileri siirmii�tii yalruzca. Boyle bir yo­
rumun olanak kazanmasmm nedeni, Kojeve ac;ISmdan Hegel'in yonteminin1
ke�fetmeye c;ah�hgt gerc;ekligin tersine, ''kesinlikle diyalektik (olmasmdand1):
Hegel'in yontemi kahksizcana betimlemeye ve seyre dayanmaktadrr, yani soz­
ciigun Husserl tarafmdan benimsenen anlarmyla goriingiibilimseldir."44
Bununla birlikte, Kojeve'nin Hegel yorumunu ta�rrken, benimsem4> ol­
dugu (varsa �kusuz) 6nyargiy1 da ac;iga vurmak gerekir. 56zgelimi, Voeglin
Kojeve'nin yap1tmm "Hegel'in anla�tlmasmda doniim noktas1 olduguna" ina­
mr.45 Ne olursa olsun, Kojeve Hegel'in zaman anlay1�mi Hegel'in hem Tinin
Gorilngiibilimi hem de Tarih Felsefesi adh yap1tlarmdaki d�iincesine baglayip,
son derece degerli ac;iklamalar getirm�ti. Kierkegaard'm felsefesi Hegel'in fel­
sefesine tepki olsa bile Kojeve'nin anla�mda varolu�c;u c;izgiler olabilir, ne var
ki bu varolu�c;ulugun Hegelci koklere sahip oldugu gozden kac;mlmamahdrr.
Bir siire Husserl'le Gottingen'de c;a�� olan Koyre, Hegel'in yonteminin her
�eyden ate goriingiibilirnsel olduguna dikkat c;ekmi�ti; daha sonra bunu yarar­
siz bir iskelet olarak kabul edip gec;ersiz ktld1ysa da, boylesi c;oziimlemelerin,
kurdugun tiim yaptlarm temelinde yathgtru da belirtm�ti Koyre.46
Kojeve, Hegel'in Zaman'la Kavram'1 ozd�ledigin.i, bunu da Tinin Goriln­
giibilimi'nin bnsoz'iinde "Zaman'sa ampirik olarak varolan Kavram'm kendisi­
dir"47 diye yazd1gmda (bu onerme aym yap1hn VIII. Ba�hk'mda da sozciigu
sozciigune bir kez daha yer alrr) yaphgm1 belirtir. Kojeve daha onceki felsefe­
lerde kavramlarm zamarun d�mda d�iiniildiigune dikkat c;eker. Bu tiirden bir
gorii� uyarmca, zamamn Kavram'la (zaten sonrasizhkla ozde�le�m�tir), salhk
bilgiyle, yani episteme ya da hakikatle oldugu kadar bilginin ampirik varol�u­
nu zamansal diinya ic;inde ornekledigi olc;iide insanla da hic;bir ilgisi yoktur.
Kojeve'ye gore, Zaman'la Kavram'1 ozd�lemeyen felsefeciler tarihi ac;ikla­
yamazlar - Hegel'in ba�hca amac1 da buydu zaten. Hegel'in felsefesi, diye siir­
diiriir sozlerini Kojeve, ozgiir ve tarihsel bir birey oldugunu bildigi bir diinya­
da ya�ad1gtru goren insan'm varol�unu betimler. Hegel'in Kavram'la ozde�le­
digi zamamn tarihsel zaman, yani insanm tarihinin kendini ortaya koydugu za­
man oldugunu ileri siirer Kojeve. Sozgelimi, Tinin Goriingiibilimi'nde Hegel
�oyle yazar: "Doga Uzam'dir, oysa Zaman, Tarih'tir''.48 Kojeve'ye gore bunun
anlam1, dogal kozmik zaman olmad1gtdrr: Tarih oldugu olc;iide zaman da var­
drr.
43 Alexander Kojeve, Introduction to the Retuling efHegel, yayuna hazirlayan Alan Bloom, (New York, 1 %9)
44 Herbert Spiegelberg. The Phenomenological Movement, cilt I, II, (Lahey, 1%0), cilt II, s. 4 14-lS
45 Eric Voegelin, "On Hegel-A Study in Sorcery", The Study ef Time, yayuna hazll'layanlar J. T. Fraser, F. C.
Haber, G. H. Millier, (Heidelberg. 1972), s. 448, not 1 8
46 Koyre, "Hegel a Jena", Bkz. s . 436
47 Introduction to the Retulmg ef Hegel, s. 132
48 agy, s. 133

74 CociTo, SAYI: 11, 1997


Hegel ve Mar:c'ta :zaman ve :zamansallik

Hegel' den onceki felsefe zamam ele ald1gmda, diye siirdiiriir sozlerini Ko­
jeve, devinim g�ten gelip bugiinden g�erek gelecege dogru ilerlerdi. Bu­
giiniin agrr basbgi zamarun kozmik ya da fiziksel zaman olmas1, biyoloji.k za­
manm da ge�in agrr basmas1yla nitelenmesi olas1dU" uyansmda bulunur Ko­
jeve. Zamarun kozmik ve biyoloji.k bic;irnlerinin yalruz insanla, yani tarihsel za­
manla bagintih olarak var olabilecegmi de dii�iinmemiz gerektigini ileri sii­
rer.49 bte yandan, Hegeki zamanda, devinim Gelecek'ten kaynaklamr, Gec;­
mi�'ten g�erek Bugiin'e dogru yonelir, der Kojeve; insanca zamana, yani tarih­
sel zamana da ozgiil yapISun �te bunun kazandU"d1gmi ileri siirer.
Kojeve bundan sonra da, Hegel'in Tinin Gorilngiibilimi'nde zamaru metafi­
zik ac;1dan c;oziimledigmi ammsahp, bu c;oziimlemenin goriingiibilimsel ya da
daha dogrusu antropolik yansunas1 adm1 verdigi konuyu ele afil.50 Hegel' in za­
maru istek terimleriyle ele ahp ta�bgmi soyler Kojeve. Hegel' e gore oz-bilinc;
bir kez gerc;ekl�ti mi, diinyadaki �eylerle �kiye girer ve kendini istek ic;inde
bulur. insan kendini c;evreleyen nesnelere istek duyar ve kendi temel gereksi­
nimlerini ka�tlamak amacryla da bu nesneleri kendine mal eder. insan aym za­
manda toplumsal bir varhk oldugu ic;in de, oz-bilinc; de ancak b�ka bir oz-bi­
linc;te doyuma ula�bilir. Tinin Gorilngiibilimi'nin IV. Ba�hk'mda, diye siirdiiriir
sozlerini Kojeve.51 , Hegel b�ka bir �iye yonelen istegm tarurup kabul edilme
istegi, yani oteki �inin goziinde saygmhk kazanma istegi oldugunu gosterir;
�te bu istek de Efendi-Kole bagmtISrm (bunun sonucu olan yabanctla�mayi da)
dogurarak tarihin ortaya c;Ikmasma yol ac;ar. Tarihsel siirecin aymcr ozellikle­
rinden biri de, Kojeve'nin "tarihsel an"52 adm1 verdigidir; bu tarihsel an ic;inde
bugiin gelecegin terimleriyle diizenlenrn�tir. Bir sava� bildirisini ya da ban�
antla�masrmn irnzalanmasm1, bu tiirden tarihsel anlara omek olarak verir Koje­
ve. i�te bu tiirden her an gelecege ili�kin bir tasany1 gerc;ekle�tirir; gelecek �ey­
lerin bi\iffin
i i belirttigi s0ylenebilir bu anlann. Bu tarih anla�mda, tarihsel sii­
recin, durumlann rastgele birbirini izlemesi olmay1p, insanm gelecege ili�kin
tasartlanrun onemli yer tuttugu bir stir� oldugu a\tl<c;a goriilebilir.
Koyre ile Kojeve'nin Hegel'in zaman anla�ma getirdikleri yorumlan de­
gerlendirirken, bu yorumlann Heidegger'in Varl1k ve Zaman adh yap1hrun ya­
yrmlanmasmdan sonra kaleme almdtl<lan, ad1 gec;en yap1ta borc;lu olduklan ve
her iki yorumun da goriingiibilimsel ve varol�c;u ilgiler sergiledigi hesaba ka­
hlmahdU". Ne olursa olsun, Hegel'in ilk yap1tlannm kavrarnsal anlahmlar yeri­
ne goriingiibilimsel betimlemeler kulland1gi yolunda kimi ipuc;lan var elirniz­
de. Bununla birlikte, Jena Manhgt'ndan Koyre tarafmdan ahnttla�, zamam
konu alan boliimiin bir olc;iide kesin diyalektik kimlige sahip oldugunu da
unutmamahyu:. Koyre ile Kojeve'nin getirdigi yorumlardan a\tl<c;a ortaya c;Ikan
�ey, Hegel ile Heidegger'in zaman anlay�lan arasmda belirgin ve onemli ben­
zerlikler bulundugudur. Hegel'in ac;tl<lamas1 tarihsel kimlik ta�1d1gi olc;iide in-
49 agy, s. 1 34, not 21 .

50 agy, s. 134
51 agy, s. 1 35
52 agy, s. 136, not 25

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 75


W. Mays

san deneyimine (Heidegger'in kabul ettigmden) c;ok daha soo stlaya baghdrr.
�imdilerde varol� zaman c;oziimlemesi olarak kabul edilen pek c;ok �y, He­
gel tarafmdan ongoriilm� gibidir. Hegel'in kimi ogretilerinin Heidegger'i etki­
ledigi, bu etkinin de Heidegger'in yap1tlannda kendini g0sterdigi gerc;egi ku.ti­
kusuz goz ard1 edilemez. Gerc;ekten de, Kojeve Varlrk ve Zaman adh yap1hn
sundugu felsefi antropolojinin "Tinin GOrilngiibilimi'nin (arada �unu da belirte­
lim ki, Heidegger bu kitabrm yayrmlamasa Tinin Gi:irilngiibilimi de biiyillc olas1-
hkla hic;bir zaman anl�tlamayacakh) antropolojisine, temelde, yeni hic;bir �y
ekleme�" oldugunu ileri siirer.53

VI. HEGEL VE TARiH FELSEFESi


Marx'm biiyillc ol�de tarihsel-toplumsal sorulara yone� olan felsefesin­
de zamana �kin temalann nastl ortaya ¢cttldanru ele almadan once, Hegel'in
tarih felsefesini bir ol�de a�amanuz gerekir; bunun nedeni (Marx Hegel'in
gorii�lerini ayaklar altma ald1g1m soylese bile) Hegel'in tarih felsefesiyle
Marx'm tarih felsefesinin birbirlerine soo sooya bagh olmaland1r. Daha once
gordiigumiiz gibi, zaman Hegel'in felsefesine tarih yoluyla girer; Marx i�n de
aym �ey s0ylenebilir.
Tarih Felsefesi isimli yap1hnda Hegel, tarihi anlayabilmemiz i�, ilerleme
d�iincesi gibi genel kategoriler kullanmamiz gerektigi gorii�iinii ileri siirer.
insanlann eylemleri gereksinim, ¢car ve �iliklerinden kaynaklarur, ama bun­
lan gerc;ekl�tirmeye c;a�rrken, bireyler eylemleri yoluyla usun (yani, evrensel
usun) ilerlemesine, ozgiirliigun geli�mesine on ayak olurlar. Tarihsel siir� i�­
de, gerileme donemleri ¢car ortaya, sonra da bunlann yerini ilerleme donemle­
ri ahr. Ne olursa olsun, ozgiirliigun oz-bilinci bir biitiin olarak ilerlemektedir;
bu da kendini, insanm evrensel olam ele ge9.rlp gerc;eklik kll.ma yetisiyle goste­
rir. Caesar ve Napoleon gibi tarihsel �ilikler, diinyanm ula�mas1 gereken zo­
runlu ilerleme a�amalann1 oncelem�lerdi.
Tarih, Hegel'in s0ziinii ettigi ilerlemeyi iistiinkorii gozlemciye gostermeye­
bilir. Aceleci gozlemci c;evresine goz athgmda pek o kadar da sevinilecek bir
�eyler gormeyebilir: Sava�lar, ac;hk, klthk, dogal ytlwnlar, klsacas1 bela iistiine
bela gorebilir. Hegel bu durumu ussalla�hrmak i�n usun kurnazlrgt kavram1m
atar ortaya; bu kavram tutkulann us i� � gormesini saglar: Bireyler ytlohp gi­
der, ama 1dea' siiriip gider. Hegel'in tarih yakla�rmmda ussal olan (bu durum­
da, ilerleme illkiisii) tarihsel de�menin g�digi zamansal siirece siz1p her ya­
na siner. Tarihsel bir �i, eylemlerinin tek sorumlusu olduguna inand1gmda bi­
le, gerc;ekte us tarafmdan verilm� bir gorevi yerine getirmektedir.

VII . MARX1IN FELSEFESi, TARiH VE ZAMANSALLIK


Daha once de gordiigumiiz gibi Marx'm yap1hnda zamam konu alan ba­
grmsiz bir ta�ma bulunmamaktadrr. Hegel'in tersine, Marx zaman felsefesine
il�kin soyut sorunlan ta�makla ilgili degildi; Marx daha c;ok kapitalist diize-
53 agy, s. 259, not 41

CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Hegel ve Marx'ta :laman ve :lamansallik

nin !lOZiimlenmesi gibi ktlgisal sorunlarla ilgiliydi; bundaki amacr da daha �it
bir servet payl�murun ger'lekl�ecegi sosyalist bir toplumun ortaya �a­
s1yd1. Marx' a gore felsefe, evrenin dogasma il�kin genel sorunlarla olmad1gi
gibi, kulland1guruz dil ya da anlam kategorileriyle degil de, ahlak, toplum ve
siyaset a'lISmdan anlam ta�1yan ozgill sorunlarla ilgiliydi. Marx' a gore felsefe­
nin amacr bizleri, en etkili billimde toplumumuzu de�tirebilecek duruma so­
kacak toplumsal egilirnler konus�da bilgi edinebilir ktlmakbr; �te ''kuramla
ktlgmm birligi" onermesi de bu amacr ozetler.
Zaman ve zamansalhk kavramlanru hi!lbir zaman a'l!k'la ta�ma konusu
etmediyse, Marx'm bu kavramlara �kin go�lerini t�abilir miyiz diye so­
rulabilir pekala. Marx zamaru konu alan soyut ta�malarla pek ilgili olmasa
da, zaman kavranuru, !lOk daha somut bir goriingii olan tarihsel de�iklikten
tiire� bir soyutlama olarak kabul eder. Marx'm s0yledigi gibi: "Arna doga da,
soyut olarak, kendi ba�ma -insandan yah� bir durumdaki doga olarak- ele
almd1gmda, insan i«;in hifbiT �dir."54 Tarihsel stir�, oziinde de�iklik i'lerdigi
i'lin, en azmdan insan ve toplum �lerindeki somut omeklemelerinde zaman,
Marx'm dii�iincesinde ozsel bir yer tutar.
Hook'un dikkat 'lektigi gibi, Marx zamarun yeri ve onemine ozellikle du­
yarhyd1. "�iinceler ve kategoriler de dile getirdikleri bagmhlar da sonrasiz
degildir. Tarihsel ve gefici uriinlerdir,"55 diye yazan Marx'1 ahnhlar Hook. Marx
burda kendi a'l!Smdan zaman i'linde bir tarihe sahip olan toplumsal bagmhlara
ve kategorilere gonderme yapmaktadrr. Marx, Hegelci diyalektigin omegi ola­
rak kabul ettigi suuf miicadelesi ve ekonomik ilretim silrecini a'llklarken tarih­
sel ge�imi a'l!k'la vurgulamaktadrr. Bununla birlikte, ilerde gorecegimiz iizere,
Marx'm diyalektigi tarihten aynlamaz ve Hegel' de oldugu gibi, tarihe uygula­
nabilecek manttlcsal bir anlatun da degildir.
Hook'un da belirttigi gibi, Hegel zaman ile sonrasizhgi birbirinden ayrrt
eder; bu aymmm amacrysa, ''kategorilerin mantiksal ge�iminin zaman silreci­
nin d�mda oldugu yolundaki saVI dogrulamakbr; bir tek bu ge�ime �kin
bilgimiz zamansaldrr" .56 bte yandan, Marx' a gore, kategorilerin ge�imi kendi­
lerini ortaya koyduklan tarihsel olgulardan ayrrt edilemez. DolaylSlyla, katego­
riler arasmdaki 'la�malann toplumsal varol�umuzda ilk ya�and1gt yer de,
toplum i!linde bir arada y�ay1p 'la�an bireyler olarak insanlar arasmdaki so­
mut 'llkar 'lat�maland1r. Bunlar sozlii anlahmlanmizda mantlksal 'lel�kiler
olarak ortaya 'llktlklarmda, soyut tiirev bi!limine sahip olabilirler yalnizca.
Marx, killtiirim
i iizde verili olan her �eyin -ister bir maim degeri, bir ahlak diz-

54 Karl Marx, The Economic ond Philosophic Manuscripts uf 1844, yayuna hazirlayan Dirk J. Struik, (New York,
1964), s. 191
55 Sidney Hook, From Hegel to Man, (Michigan, 1962), s. 33
56 agy, s. 33 . Bu go�, zarnan konusuyla ilgili olarak Griinbaum gibi yazarlar tarahndan getirilen modem
anlaNlardan pelt uzak dtqmez gibi; siizkonusu yazarlar zamana �kin kahksizca kesin bii;:imli ama temel
ozellige sahip bir yerbilimi be�lerdir, tek aylun omek, kesin diyalektik bagmblar yerine, 'once' ve
'sonra' bagmblanyla if goren Griinbaum'dur. Ne olUJSa olsun, Hegel Griinbaum gibi zamarun ge9ci kimligini
yarulsama olarak yads1D1azdi. <;iinkii Hegel i� tiJndiki ol� zamarun kendi oziidiir zaten, oysa iilkiisel
zaman kavranu pmdiki varhktan tiiremiftir.

CociTo, SAYI: 11, 1997 77


W. Mays

gesi ya da bir sanat bi� olsun- oziinde toplumsal bir iiriin olduguna inamr.
Felsefe kategorileri de Eflatun'un edilgen evrenselleri olmayip, zaman i-;inde
bir tarihe sahiptirler, ba�ka de�le kahtsal kimlige sahiptirier.
Marx, Hegel'in, kendine ba�langi-; noktas1 olarak her giinkil ama-;lan pe­
�inde ko�an insanlann etkinliklerini almak yerine, tarihsel olgulann giderek
onceden-kurulu ussal bir diizeni ger-;ekl�tirdigini gostermeye -;ah�hguu ileri
siirdii. Hegel i-;in tarih, daha once gozlemledigimiz gibi, usun kurnazligmi orta­
ya koyrnaktayd1, oyle ki tarihsel olgular "olas1 ve ongoriilme� olarun devini­
mi" izlenimi veriyorsa da, tarihte her �eyin (bunu ortaya 91<arma istencine sa­
hipsek) bir anlam1 olduguna inanmaktaydi. Hegel gibi Marx da tarihsel olayla­
nn diizenleni�inin, rastgele olaylann karmakan�1k bi-;imde saptanmaslnill ote­
sinde bir �ey oldugu kamsmdayd1; buna ka�ihk, Hegel'in tersine bunun sarstl­
mazca onceden belirlenmi� bir diizenleni� oldugunu yads1maktayd1.Tarihin
yonel�inin, tarihin kendisi i-;inde, ekonomik iiretim gii-;lerinden kaynakland1-
guu ileri siirse de, tarihin olu�umunda bireyin de yeri olduguna inanmaktayd1:
Bireyin tarihin a�m1, en azmdan hizlandmp yava�latarak, etkileyebilecegme
inanmaktayd1.
Hegel'e gore tarih (ya da daha dogrusu us) kendi ereklerini ger-;ekl�tir­
mek i-;in insaru kullanmaktaysa, Marx' a gore tarih insamn kendi ereklerinin pe­
�indeki etkinligmden ba�ka bir �ey degildir. Marx, tarihsel etkinligi, halkm so­
mut gereksinimleri ve bu gereksinimleri ortaya -;ikartan ko�ullarla ac;tl<lar. Bu­
nunla birlikte, Kapital' de Marx, birey olarak insanla degil de, daha -;ok s1mflann
ya da topululuklann davran�lanyla ve de bir toplulugun iiyesi oldugu ol-;Ude
insanla ilgili goriinmektedir, oyle ki, Marx a-;ismdan toplumsal olan bireysel
olan ka�1smda oncelige sahip gibidir.57 Ne var ki, ilk yaztlanna geri doniip de
bakarsak, Marx'm bireyi toplumsalla ozd�le� oldugunu goriiriiz. Marx insa­
m ture bagli varlik olarak kabul eder58, insan ba�kalanyla ortak bir doga payla�­

hgmm bilincindedir. i�te, bu nedenle de Marx'm gorii�ii uyannca bireyi top­


lumsal obekten ayirt etmek bo� bir -;abadir.
Verili bir toplumsal ya da tarihsel dizgenin par-;alan ya da ogeleri arasm­
daki etkile�im ya da ka�1hklI etki kavram1 Marksist diyalektigin odak noktas1-
m ol�turur; sozkonusu toplumsal ya da tarihsel dizgenin de�im ve ge�imi­

nin en derin kaynagi da budur zaten. Marx uygarhgm -;a�maya dayand1guu


ileri surer, "-;a�ma olmazsa, ilerleme de olmaz; uygarhgm giiniimiize dek bag­
h kald1gt yasa budur i�te" .59 Birbirini izleyen iki tarihsel evre ka�1thk i-;inde ol­
dugunda, etkil�imleri sonunda nitel a-;idan yeni bir �ey ortaya -;ikhgmda her
iki evrenin kirni yap1sal ozellikleri korunm� kimileriyse elenip gi�se, diya­
lektik bir durumla ka�1 kar�1ya oldugumuzu soyleyebiliriz. SOzgelimi, feoda-
57 agy, Bkz. s. 39
Tarihin, ��itli erekler pefinde k� insanlann etkinligi oldugunu bildiren ilk kifi Marx olm� da, daha
'
sonraki kimi yap1tlannda bu irnorii biraz bulanml.\l gibidir. SOzgelimi, KJJpital de tarihi btiyiik ol�tide
ekonomik iiretici gti�er tarahndan belirle� olaralc tasarlamaktac!Jr. Marx'm son derece kesin bir tarihsel
gerekirci oldugu anlaYlfl da i.Jte btiyle ortaya �b zaten.
58 Karl Marx, Economic and Philosophic Manuscripts, Bkz. s. 1 59
59 Karl Marx, Pooerty of Philosoplry, (Londra, 1941), s. 53

CociTo, SAYI: 11, 1997


Hegel ve Marx'ta z.aman ve z.amansall1k

lizmin yerini kapitalizm ald1gmda toplumsal s1mflann ya da topluluklann yiik­


se� ve i;ok�ii buna ornek olarak verilebilir.
Marx'm kendi diyalektik yonteminin Hegel'inkinin tam ka�1h oldugu yo­
lundaki go�iinii 4;te bu anlamda kabul etmemiz gerekir. Marx'm ai;tl<lamas1
arahksiz ve ai;ik bii;imde ampirik geri;eklige gonderme yapar. Hegel' de oldugu
gibi, her konuya uygulanabilen evrensel bir yordam degildir bu. Marx'm kul­
land1gi kavramlar degi�mez evrenseller degil de, a9ki;a birer soyutlamadrr ve
tarihsel ve gei;ici durumlan yans1trrlar. i�te bu nedenle de Marx ii;in diyalektik
kahksizcana tarihsel ve toplumsal bir kavramdrr ve yalmzca toplumsal goriin­
gii ve tarihsel olaylara uygulanabilir.
Marx'm diyalektigi, dogal ve tarihsel siirei;lerde boyle bir sav, ka�1-sav ve
bire�im iii;liisii bulamadtl<larm1 savunan felsefeciler ve daha ba�kalan tarafm­
dan da ele�tirilm4;ti. Ne var ki, Marx'm diyalektigi tarihe uygulamasmdan i;ok,
diyalektigi dogal goriingiiler alamm da kapsar bii;imde geni�leten Engels'in
(Doganm Diyalektigi adh yap1hnda) tutumudur belki de daha i;ok el�tiriye ai;ik
olan. Bununla birlikte, Popper ozellikle de Hegel ile Marx'1 dii�iinerek, tarihte
belirli bir diizen olmad1gm1 ileri siirdii, boyle bir diizen oldugu inancma da ta­
rihselcilik ad1m verdi. Popper �oyle yazm�h: "Tarihselci, tarihteki olaylan sei;ip
diizene, s1raya koyanm biz oldugunu kabul etmez, buna ka�tllk, 'tarihin ken­
dinin' ya da 'insanhgm tarihinin', kendi ii;kin yasalan uyannca, bizleri, sorun­
lanmlZl, gelecegimizi hatta ba� ai;1miz1 bile belirledigme inanrr."60
Popper tarihteki olaylan sei;ip diizene, srraya koyan "biz"den soz ederken,
tarihin kendine ii;kin diizeni olmad1gtru, tarihte buldugumuz diizenin bizden
kaynakland1gtru ileri siirer gibidir. Gorii niirde son derece al�tlageldik bu tarih
yakla�rmma tam anlam1yla ters dii�ercesine, Popper nesnel ussal bir dogru ku­
ram1m bilimin denekta�1 ktlar. Ne var ki, Marx bir kuramm dogrulugunu prag­
matik bii;imde tammlam�h. Bir kuram, toplumsal yap1 ya da teknolojik yenilik
alanlannda herhangi yararli bir amai;ta kullamlabilirse, dogrudur, \iffikii ktlgi­
sal alanda i� gormektedir.61 Diyalektigi toplumsal-tarihsel goriingiilere uygula­
m� olmasrm da ayn1 yoldan dogrulayabilir.
Popper'in tarihselciligm ozel bir durumu olarak kabul ettigi diyalektik ile
tarihselcilige getirdigi ele�tirilere ragmen, toplumsal siirei;te (diyalektigm iii; te­
rimli kesin bii;iminde olmasa bile) ussal bi\ffi1de betimlenebilecek ogeler oldu­
gu da kesindir. Koken ai;ISmdan ele ahnd1gmda Sokrates-Eflatun kaynakl1 bir
dii�iincedir diyalektik; ussal soylemin geli�ip yayild1gt yolu gosterir. Tarihin
rastlansalhgi iistiine ne soylenebilirse soylensin, tarihin (daha ba�ka �eylerle
birlikte) yalmzca dii�iinmek ve eylemekle sm1rh kalmay1p, gelecege yonelik
olarak da dii�iiniip tasanlarda bulunan bireylerle de ilgilenmesi gerektigini
kimse yads1yamaz; bireylerin deneyimlerinin bu ozelligi de tarihin atki ve i;oz­
giisiinde kendini bir ol\iide gostermek zorundadrr.

60 Karl Popper, The Opm Society and its Enemies, cilt 1, 2, (Londra, 1962), cilt 2, s. 269
61 Bilimsel yiintem sCizkonusu oldugunda Marx'in aJul hocas1 Galileo'dan �ok Francis Bacon'ch. Bilimin yerine
getirmesi gereken �lev, Marx'in yapay bir dizi dogru iil�tii sayacagi �yi geri;ekl�tirmektense, insanlann
ahnyazJ.Slill iyiye giitiirmektir.

CoGiTo, SAYI: 11, 1997 79


W. Mays

Tarihsel-toplumsal siire-;ler kendi dogalan geregi devingendirler; zaman


i-;inde ortaya -;ikan denge durumlan sergilerler. SOzgelimi, ticaret -;evrimi ku­
ram1 boyle bir devinimin ekonomik alandaki ornegini olu�turur; bu kuram
Marx'm ekonomik siire-;lerin diyalektik dogasma ili�kin anlayJ.llm a �ok �ey
bor-;ludur. Dahas1, tarihsel gel�im -;izgisel degildir, ilerleme ve gerileme evre­
leri sergiler gibidir. Toplumu ol�turan insanlar arasmdaki -;alJ.llma ogesinden
izini siirebiliriz bunun. Hegel bu ka�1thgi Efendi-Kole bagmhs1 ile ozetleyip
illkill��ti; bu anlay�m iziniyse Darwin'in ya�amda kalma miicadelesi an­
lay�1 ve en gii-;liiniin ya�mda kalmas1 ogretisinde bulabiliriz. Marx insanm
gereksinimlerini (ki bunlan ekonomik terimlerle, yani d�man bir diinyada ya­
�amda kalmak i-;in verdigimiz miicadele terimleriyle yorumlamJ.llh) tiim ey­
lemlerimiz kadar bu eylemlerimizi dogrulamak amaayla ilrettigimiz ussalla�­
hrmalann ardmda da yatan devindirici gii� oldugunu d�iinrnekteydi. Tarihi
ussal temelde a-;iklayabiliyorsak da, tarih usa degil, gereksinimlere dayarur, �­
te Marx'm d�iincesi bu noktada da Hegel'in d�cesinden, bir kez daha, ay­
nhr: "Gereksinim -Marx'm s0zciiklerini benimsersek 'gerekliligin ktlgisal anla­
hnu'- insanlan bilince ka�turur, siruf bilincine, devrime ula�bnr'' .62
Dolayis1yla, zamanm, Marx'm d�iincesine toplumsa l de�imin diyalekti­
gi yoluyla girdigini s0yleyebiliriz. Marx'm zamaru ele a}J.llmda eksik gelen �y,
hem Koyre'nin hem de Kojeve'nin Hegel'in zamam ele a}J.llmda bulduklanru
ileri siirdill<leri oznel ogedir; ba�ka de�le, insanm tasanlannm tarihsel siireci
etkileyebilmesidir. Ne var ki, bu ogenin, en azmdan ilk yaztlannda, eksik oldu­
gu s0ylenemez Marx'ta. bte yandan, Marx'm d�iincesindeki Otopyaa ogeyi
de hesaba katmak gerekir: insan insanhk-d.�1 gii-;lerin liitfuna kalmJ.ll degildir,
tasanlarda bulunmakla, kendi dogal ve toplumsal ortanuru bir ol-;Ude denetle­
yebilir. Felsefeye yiikledigi ktlgisal �lev uyannca, Marx felsefesinin, g�teki
gibi, belirli bir -;iiek�lik bic;iminin ya da bir toplumsal diizenin ovillmesine ya­
ramaktan �p, toplumsal de�imi saglayacak ara-;lardan biri oldugunu ileri
surer. Marx'm s0zlerini Odiin-; ahrsak: "$imdiye kadar tiim felsefeciler diinyayt
farkh farkl1 yorumladdar: Aslolan diinyay1 de�tirmektir''.
Demek ki Marx zamanm kokeni a<;ISmdan, ba�ka kategoriler s0zkonusu ol­
dugundaki gibi, toplumsal bir iiriiniin, toplumsal de�im siirecinin kendi tii­
revlerinden biri oldugunu kabul etmektedir. Zaman konusu baglammda ele
ahrsak, Hegel'den Marx'a dogru gozlemlenen kayma, oznel diyalektik bir za­
man anlaYJ.llmdan nesnel diyalektik bir zaman anlaYJ.llma dogru kaymakhr. Her
iki durumda da, gelecek (nerdeyse peygamberce ele ahnm�br) bugiine ege­
mendir, zaman siirecine bir yon verir. Kendisi de Marksist olan Kojeve'nin He­
gel'in zaman anlaYJ.llml �yle nitel� olmas1 ilgin¢r dogrusu: "Oyleyse, He­
gel'in d�iindiigu Zaman, insanca ya da tarihsel Zaman'drr: Gelecege yonelik
bir Tasan'yt, gepn�in bilgisine dayanarak ol�turulm� bir Tasan'yt bugiin ger­
-;ekl�tiren bilin-;li ve goniillii eylemin Zaman'idrr."63 Ahnttlad1gtmiz bu b0-
62 Fram Htgrl la Marx, s. 39
63 Introduction ta the Rouling of Htgrl, s. 136

Bo CociTo, SAYI: 11, 1997


Hegel ve Marx'ta Zaman ve Zamansall1k

himdeki 'bilim;li' sozciigu yerine 'toplumsal' sozciigunii koyarsak, toplumsal


zamamn yap1s1m betimlemeye giri�se Marx'm soylemi� olacagma iyice benzer
bir anlahm elde etmi� oluruz .

<;eviren: Alp TUmertekin

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 81


LI E n UBEK ­

JDilbKD -�:} [ �DCDMK

Rod�enko, "Ancak Bir Saatle Adam Olunur" 1 923 .


NIETZSCHE VE ZAMAN KAVRAMI

D. W. Dauer

i. GiRi�
Evet, ki:ikenimi biliyorum! fa! ich weiss ich stamme!
Alev gibi bastmlmaz Ungesiittigt gleich der Flamm.
Kendimi tiiketir, panldanm. Gliihe und verzeh'r ich mich
Neye dokunsam �1ga doner, Licht wird alles, was ich Jasse.
Neyi btraksam kiim iire: Kohle alles, was ich lasse:
Hif lcu.$ku yok, aleuim bent Flamme bin ich sicherlichfl"

Nietzsche i;�itli kavramlann simgesi olarak i;ok sik kullarur alevi; ne var
ki, bu �iirinde, kendini ai;Jk.i;a bu bashnlmaz, s0ndiiriilmez ve ne yazik ki, tii ke­
nen alevle ozd�ler. Bu alev, inarulmaz bir giii; ve gorkemle yandiktan sonra,
Lange-Eichbaum'un2 aktard1gt gibi, ba�tan a�gi yanip kavrulmu� bir kratere
i;evirmi�ti ruhunu; hp tarihinde e�i goriilmedik bir durumdu bu.
Ne olursa olsun, Dr. Lange-Eichbaum Araltk 1888' e gelinceye dek Nietzsc­
he'nin akhrun yerinde olduguna inand1gt ii;i_n, hbbi bir t�hise ka�madan, en
iinlii yap1h olan Bayle Buyurdu Zerdu�t'e kulak verelim; buna kar�Wk, Dr. Lan
Ba�ka bii;imde belirtilmedik�, bu ve bundan sonraki tiim al.inttlar, dipnotlarda yer alan Almanca iizgiin
yap1tlardan Dorothea Watanabe Dauer tarab.ndan ingilizceye ��tir.
1 Karl Schlechta, ed.: Friedrich Nietz.sche (Miinchen: Carl Hanser Verlag 1966), Vol. II, No. 62, s. 32. Bundan sonra
Nietzsche-Schlecta olarak arulacak.
2 W. Lange-Eichbaum: Nietz.sdre, Krrmlcheit und Wmcung (Hamburg: Verlag Anton Lettenbauer 1947), s. 15.

CoGiTo, SAYI: 11, 1997


D. W. Dauer

ge-Eichbaum ayru donemde, yazann tiim iiretkenligmin iist-insarun dorukla­


nnda dola�hgt kamsmdayd1. Nietzsche'nin dahice iiretken donemi 1881-1884
yillan arasma denk d�r; bu donemin doruk noktas1 ise, Zerdu�t'iin biiyiik 00-
liimiinii inamlmaz bir luzla yazd1gt 1883-1884 yillarmda yer ahr. Nietzsche'nin
zaman kavranuru \6ziimlerken Zerd�t iistiinde toplayacagun tiim dikkatimi.
Hem ya�am1 hem de oliimii a�mdan traji.k bir yazgiya sahipti Nietzsche.
Kendini olu�turdugu ilk ytllardaki tinsel ogretmeni Schopenhauer'in etkisin­
den hi\bir zaman tam olarak kurtulmam�b.. G�ci ustasmm nirvana's1 doyuru­
cu gelebilir miydi ona? Gelemezdi, ¢nkii bOyle bir �y kendi kendini yadsuna
okuluna teslim olmak demekti. Ya�amm bOylesi son�lerini kabul edemeyecek
kadar onem veriyordu istemine; bu nedenle de, yeni bir �y bulmas1 gerekiyor­
du. "Sonrasiz Geridon�" d�iincesi. 1881 ytlmda "Zerd�t'' goriimiiyle birli.k­
te onu, kendi anlahnuyla s0ylersek, ytldmm \arp� \e�ti.
Schopenhauer ozgiin Budizm'de nirvana tamm1 olmad1gtm, nirvana'nm
salhk yokolu� kadar olumlu, mutlu ger\ekli.k anlanu da ta�1yabilecegmi bilmi­
yordu. Nietzsche bunu, bir de nirvana' dan vazg�eye �kin Mahayana ogre­
tisini bilse, o goste�li "Sonrasiz Geridon�" ve ''Ost-insan" d�iincelerini ba�­
ka bi\imde ele ahrd1 �kusuz.

2. C:: E�iTLi ZAMAN KAVRAMLARI


Nietzsche'nin felsefesini Zaman incelemesi baglanunda konumlandrrmak
amaciyla, zamana il�kin farkh d�iince tiirlerini kabaca suuflandrrmaya \ah.�a­
cagim. Zaman d�iincesini iki obege bOlen, belki de en goze \arpan ayirun (a)
\izgisel ve (b) \evrimsel zaman kavramlandrr. Zamaru kesintisiz ya da kesintili
olarak da ele alabiliriz ama, �imdi.ki ger\ek amacmuz bu degil. Zaman bir art
arda gel�tir ya da en azmdan bir art arda ge�i kapsar; c;izgisel d�iince \er\e­
vesinde, art arda gel� her i.ki yone dogru sonsuza dek uzayip gider. <;evrimsel
d�iince \er\evesindeyse, art arda gel� bir yone dogru geni�letildigmde, belirli
bir uzunluga eri�ir e�mez, geriye dogru doniip oteki yonden bul�ur soz ko­
nusu ge�lemeyle.
<;�itli c;izgisel zaman anla�larmm illcinde, � noktas1 b�langi�a (ya­
radtl�) yer ahr, i.kinci anla� var noktasma sahiptir (Ote-diinya bilimi), ii¢ncii
·
anla� ise hem ka� hem de va� noktasma yer verir.
Kimi zaman anla�larma gore, zamanm i.ki dogrwtusu arasmda i� bir
fark yoktur, kimi anla�lara goreyse, iki dogrultu birbirinden ozsel anlamda
farkhdrr. ilki geriye dondiiriilebilir zaman, ikincisiyse geriye dondiiriilemez za­
mand1r. Geriye dondiiriilemeyen zaman ge\mi�ten-gelecege uzanan dogrultu­
yu belirler, ama ge��i de gelecegi de belirlemez.G��le gelecegm ayn ayn
tammlanmas1yla ancak �imdi'ye gonderme yaparak ger\ekle�tirilebilir. Bir an
ise, \izgisel de \evrimsel de olsa, \izginin iistiindeki bir noktaya benzetilebilir.
$imdi bir andrr. Bu anlamda zamanmm en kii�k kurucu ogesidir. Ne olursa ol­
sun, �imdi sabit bir nokta degildir. Biitii n g�� anlar �imdi'ydi, biitiin gelecek
anlar da �imdi olacak. Bu anlamda ele ahnd1gmda, �imdi zamamn tiimiinii ku­
caklar. Bir anlamda herhangi bir zaman par\asmdan daha uzundur.

CoGiTo, SAYI: 1 1 , 1997


Nietz.sche t7e ZAman Kavram1

3· ZAMAN VE SoNRASIZLIK
Sonras1zhk Zaman kavranurun ka�1-saV1drr. Arna, bu kar�1thk, uzam ve
zaman bagmhs1yla omeklendigi gibi, temel dogaya ili�kin bir fark anlamma
gelmez. Sonrasizhk, deyim yerindeyse, zamanla aym ''kuma�"tan dokunma­
�trr, ama gene de zamarun d�n yam soyutlan�hr. Sonrasizh.k zamamn
degi�meyen yamdir, bu nedenle de, bir anlamda, zaman kesiminin tiimiinii
kapsamak zorundadrr.
Sonrasizh.k kavranu, zaman kavranuna bagh demek ki. En alt ya da en il­
kel sonrasizh.k kavram1, tiim zaman d�iincesidir. Zaman kesimini diiz bir �­
gi ya da bir �ember olarak uzamla�hnr, tiim kesimi de tek bir nesne olarak ka­
bul ederiz. Bitimsizlik ic;inde sonsuzlugu gi:istermenin en yahn yolu �ember ol­
dugu i�n, �evrimsel zaman bu amaca ozellikle uygun d�ektedir. �te bu il­
kel sonrasizhga uzamla�� sonrasizh.k ad1m verecegiz.
Bir�ok felsefi d�iince diinyada bir tiir de�mez temel oldugunu kabul
eder. Hi�bir zaman de�meyen ya da devinmeyen ve hi�bir zaman ooliineme­
yen Bir d�iincesine il�kin Parmenides-Zenon gelenegi, sonrasizhgm temelini
olu�turur. Platon'un idealar diinyas1 zaman ic;inde degil, sonrasizh.k ic;inde va­
rolur. Aziz Augustinus diinyanm zamanla yarattld1grm soyledigmde, diinyayi
zamansiz sonrasizh.k yara� olmah. Nirvana diinyas1 da, en azmdan Hinaya­
na okulunda, oziinde zamansiz bir sonrasizhkhr. Bu kavram tiirii, zamansiz
sonrasizh.k olarak suuflandinlabilir.
Heraklitos'un arahks1z deg�me dii�iincesi, hi�bir sonrasizhk kavramma
olana.k tarumaz gibiyse de, ger�ekte hi� de ooyle degil. De�melerin ger�ekl�­
me kipi ya da yasas1 de�emez, bu nedenle de, sonrasiz bir oge olup �r. He­
gelci diyalekti.k ge�me yasas1 ile Bergsoncu hep de�n elan vital'inin hep ka­
ha bir yana sahip oldugu kesindir. Darwinci dogal s�e yasas1, de�meleri
diizenleyip yoneten de�mez bir yasa olarak kabul edilebilir. Bunu, siirecin
�yl�tirilmesi olara.k d�iinebiliriz. Bu tiir sonrasizhga ol�un sonrasizhgi ya
da ol�tan aynhp ¢<a.n varh.k diyebiliriz.
Son olara.k da, an ve �imdi kavramlanyla bagmbh olarak, am sonrasizhgm
bir tasanmlamas1 olarak kabul eden bir d�iince okulundan s0z edebiliriz. An
olmadan zaman da varolamaz ama, an zaman olmad1gi ic;in g�erli bir d�iince
bu. An kavranu, dort ayn yoldan sonrasizh.k d�iincesine gotiiriir bizleri. Yol­
lardan biri, her anm makro-evreni yans1hp kapsad1guu kabul etmektir. ikinci
yol, g� �imdi oldugu, gelecek de �imdi olacagi i')in, devinim ic;indeki �im­
di'yi sonrasizhgm tasanmlamas1 olarak kabul etmektir. U�ciisii, anm oznenin
yerini ald1gm1, eylemlere �kin kararlar verdigini kabul etmektir; ya�nun ye­
ridir. Bir de, am zaman ve zamansiz yerin k��mesi kabul eden d�iince var­
drr.3

4· OrE-DiiNYA BiLiMi
Ote-diinya bilimi zamarun sonuna �kin bir kavramdll'. Son ise ah§tlagel-
3 I<. Barth: Orr RlimmJrief (Ziirich: Evangelischer Verlag 1947).

CociTo, SAYI: 1 1, HJ97


D.W. Dauer

digi iizere son derece onemli herhangi bir tiir olayla ilintilenir. Kimi durumlar­
da, ote-diinya bilimi bireyler diizleminde uygulamr (ayn ayn bireylere uygula­
mr); kimi durumlardaysa, topluluk diizleminde uygularur (tiim diinyaya uygu­
lamr). Goriindiigu kadanyla, ote-diinya bilimi dii�iincesinin kokeninde, diin­
yamn sonunu getirecek, ytlo.p g�ci bir at�e inanan Zerd�tiler yatmaktadrr.
Yahudi-h1ristiyan ote-diinya biliminin, Zerdii�tiligin etkisiyle ba�lam� oldugu­
na inamhr. Ban diinyas1 �u ya da bu bic;imiyle ote-diinya biliminden bir tiirlii
kurtaramad1 kendini. Marksizm i<;in de ge<;erli bu dedigimiz. Hindistan' da
moksa ve nirvana bireysel ote-diinya bilimine ili�kin durumlardrr.
Ote-diinya bilimi, soz konusu olan dinsel inan<;lara gore birbirinden <;ok
de�ik bi<;imlere biiriinebilir. Arna, biitiin bunlann ortak yam, ote-diinya bili­
minin diinya ya�anurun sonu olmakla kalmayip, Zaman' dan Sonrasizhk' a ge<;�
de oldugudur. Bir sonraki boliimde Hint tiirii ote-diinya bilimini a<;iklayaca­
gim.

5 . \:EVRiMSEL ZAMAN VE Bu ZAMANDAN KA.�1�


<;evrimsel zaman kavram1, akilda en kolayca canlandm.labilen kuramsal
zaman imgesidir; bunun da en azmdan iki nedeni vardrr. Nedenlerden ilki, ktl­
gisal a<;1dan baktlgtmizda y�amda gozlemlenen tiim de�melerin donemli ol­
mas1drr. ikincisiyse, <;emberin sonlu i<;inde sonsuzu kavramanm en eski yolu
olmas1drr. Zamarun <;evrimselligi ile olaylarm art arda ge�inin <;evrimselligi­
nin iki ayn �ey oldugu dogrudur. Arna, ayrrt edilemeyenlerin kimligini sapta­
maya yonelik bir tiir ilke benimseyip, bu iki kavrami �deger sayabiliriz. Hin­
distan ile Yunanistan' da <;evrimsel zamana �kin onemli iki d�iince akmu <;i­
kar kar�rmiza. Pythagoras, Empedokles, Herakleitos, Platon ve daha ba�ka dii­
�iiniirler <;evrimsel zamana inanm1�lard1. <;evrimsel zamana il�kin Hint dii­
�iincesi, yeniden do� dii�iincesine (Schopenhauer'in terimleriyle soylersek,
ister Ya�ama donii� ister Ruhlann gO<;U olarak yorumlansm)4 aynlmazcasma
baghdrr. Bireylerin yeniden dogu�unu yoneten bu temel <;evrime ek olarak, bir
de V�nu'nun donemli yeniden-bedenlenmeleri gibi zamanlar vardrr.
<;evrimsel zamana ili�kin Hint anlay1�mm en onemli ozelligi, Hindis­
tan' daki dinlerin, katlamlamayacak kadar aah oldugunu kabul ettikleri yeni­
den-do� <;evriminden ka<;� ya da � olanagi da sunmalandrr. Brahmanc1-
hkta bu <;tk� yoluna moksa ad1 verilir; moksa bireysel ruh ile diinya ruhunun
birligini anlatlr. Budaahkta � yoluna nirvana ad1 verilir; nirvana ise samsa­
ra'dan d�an adrm atmay1 anlatlr. Ruhlarm go<;i.i zinciri nirvana'ya, yani son�e
adrm atmakla son bulur. Mezheplere ve ogretmenlere bagh olarak, kattksiz hi<;­
likten mutluluk dolu cennete varmcaya dek degi�ik yorumlar getirilir nirva­
na'ya. Ozellikle vurgulanmas1 gereken nokta, <;evrimsel zamandan ka� yer­
veren ote-diinya bilgisinin bireylere uyguland1gtdrr, ba�ka de�le, zamandan
sonrasizhga ge�i ayn ayn her birey ic;in ongormektedir. Schopenhauer Hint
dii�iincesine nirvana diinyas d�iincesini ekledi; bizim dilimizde bu, bireylere
4 A. Schopenhauer. Parerga urul P11TD/ipomeruJ, /clrine philasophische Schriftm (Leipzig: R A. Brockhaus 18n), s. 293.
5 D.W. Dauer: Schopenhauer as Transmitter uf Buddhist /Jkas (Berne: H. Lang and Co. 1969). s. 29-31

86 CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Nietzsche ve Za1TU1n Kavram1

ili�kin Budaci ote-diinya biliminden kalkarak genell��' �zamanh, tiim


evreni kapsar bir ote-diinya bilimi olarak kabul edilrnelidir.
Nietzsche'nin i;evrimsel zaman anlay1�1, kendinden onceki Yunanh ve
Hintli dii�iinfulerden aynhr; Nietzsche'nin i;evrimsel zaman anlay�ma gore,
aym durum, her �ey hpahp aym durumda geri gelerek, sonsuza dek geri;ekl�­
meli ya da geri donmeli. Aynmm sonsuz say1da yineleni�ini gogusleyebilme­
mizi ister bizden. Ne var ki, bir durumdaki ka�ila�manm yinelenen bir ka�1-
la�ma oldugunu gorebilrnek ii;in, son kar�tla�mada bunun ayru k�tla�ma ol­
mad1guu bildirebilecek farkh bir �ey olmas1 gerekir; kiic;iik ama, her �eyin hpa­
hp aym oldugu ko�ulunu i;igneyen bir fark bu. Yinele�ten s0z edildigmde,
ayru durumun gei;m�teki olaylarmm da arumsanmas1 gerekir. Arna, biri kalkip
ta, bir onceki kez ammsan� olandan fazla bir olay daha a rumsarsa, �inin zi­
hinsel durumu bir onceki kezle hpahp ayru olamaz arhk. Ba�ka deyi�le, her �ey
hpahp ayruysa, diinyadaki hii;bir anhk da bunun bir yineleme oldugunu fark
etmeyecektir. Ancak tek bir zaman i;emberine olanak vardrr. Yinelenmeden sc)z
edebilen �i zaman i;evrimin d�mda olmahdrr. Nietzsche ooyle biri mi? Yoksa,
Tann m1? Hintlilerin i;evrimsel zaman anlay�1, ayn1 olanm kesin bii;iffide geri­
don�iinii gerektirrnedigi ii;in, bu manttlcsal yan�tan ba�ikbr.
Hintlilerin i;evrimsel zaman anla�1yla Nietzsche'nin anlay�1 arasmdaki
ba�ka bir fark da, Nietzsche'nin anla�mm i;evrimsel zamandan bir kai;�a izin
vennemesinde yatar. Bu sorunu yazrmm son bolilmiinde daha aynnhh ele ahp
ta�acagun.

6. N1ETzscHE'NiN SoNRAs1z GERi DoNu� Du�uNcEsi


Nietzsche'nin "Sonrasiz Geri Donil�" d�iincesi iki ayn yakla�rma gore ele
ahnabilir: ilki fizik bilimler ai;ismdan, ikincisiyse ahlak dil�iincesi ai;ismdan.
Nietzsche'nin OIUmiinden Sonra Yay1mlanm1� Parfalar adh yap1tmdan bir ahnh
yapmakla ba�lamak isterirn:

Evren, belirli bir miktarda enerji ve belirli sayida enerji merkezlerinden olU§ur bi­
fimde tasarlanabilirse, -biitiin oteki kavramlar da belirsiz, dolayis1yla yararslZ olursa­
lrnndan flkan sonuf, tum varolu�u suresince evrenin, Im biiyuk talih oyununda, hesap­
lanabilir say1da duzenlenmeye girmek zorunda oldugudur. Sonsuz bir z.amanda, �u ya
da bu z.amanda olanak ferfevesinde kalan her diizenlenmeye u�ilmas1 gerekir; dahas1,
sonsuz Jeez ula�1lmas1 gerekir; her "diizenlenme" ile bunun bir sonrak:i "yineleni�i"
arasmda, hala olanak ferfevesinde kalan biitiin otek:i diizenlenmelere de ula�ilm1� olma­
s1 gerektigi ve bu diizenlenmelerden herbirinin de ayn1 s1ra ipnde �tan a�gi tiim bir
duzenlenmeler dizisi belirlemesi gerektigine gore, salt1k anlamda ozde� dizilerin fev­
rimsel bir devinimin de tanitlanmas1 gerekir: Evren, daha once kendini sonsuz Jeez yi­
nelemi� ve bu da oyunu ad infinitum surdiiriip giden fevrimsel bir devinim olarak gos­
terilir. 6
Nietzsche hii;bir gizli noumenon diinyasiru kabul etmedigi ii;in, fizik diin-
6 Giorgia Colli and Mazzino Montinari, ed.: Friedrich Nietzsche, Nachgelassene Fragmente Anfang I 888 bis Anfang
fanuar 1 889 (Berlin: Walter de Gruvter 1972), bundan sonra Nietzsche-Monhnari adiyla arulacak, Vol. VIll:y s.
168

CoGiTo, SAY1: 1 1, 1997


D.W. Dtiwr

yayi bir goriin� degil de bi.ricik g� dtinya olarak kabul etmifti. Bu neden­
le, fizik diinyarun sonrasiz geri don�iiniin ger�ek ve ka�maz olarak kabul
edilmesi gerekir. Nietzsche'nin geri don�ii, her �yin her bakundan kesinlikle­
hpahp bi�de geri ge�i olarak kabul ettigini arumsamak son derece onemli­
dir.
Bununla birlikte, Nietzsche Sonrasiz Geri don�iin ahlaki yanmr da ele
ahp, buna onemli bir anlam yiikler. Zerd�t iin II. BOliim'iindeki "Kurtarma iis­
'

tiine" ba�hgmda, [Zerd�t] �yle der:

Yeryiiziindeki �imdi ile gepn�, --1Jh! dostlanm, en dayanamadrtzm �ey budur;7...


Zarnanrn geriye dogru gitmemesi-onun [istem] ofkesi budur. "Olm� olan": Bu­
dur yuvarlayamadrgt t�rn adr.e

Zamarun geriye dondiiriilmezligi istem'i ofkelendirir. Zerd�t, bir kez, is­


tem'in "budur kurtararun ve sevin� getiren[in adi)"9 olarak duyurm�tu, ama
istem'in kendisinin de daha tutsak oldugunu kabul etmek zorunda kahrlO.

"Boyle idi": Budur istemin di� grcrrtisrnrn ve en fekilmez derdinin adr. Olmu�
�eylere kar�r giifsiiz olan istem, biitUn gefm� �leri ofkeyle seyreder... zarnan ve za­
rnanrn arzusuna boyun egdirememesr1 1 ... 0f �udur, evet, yalnrz �u: lstemin zarnandan
ve zarnanrn ''boyle idi "sinden tiksinmesi. 1 2

Nietzsche'nin bir �oziim bulmasi gerekiyordu, ilk b�ta da bu �ziim bir


ussaila�ttrma gibi gelir. �tiremeyeaii i�, bunu istedigini ileri siirer, bu
�ozi.im de tezgahm bir sonraki ayagma haztrb.k olur.

Her "boyle idi" 1anntzd1r, bilmecedir, korlcunf rastlanhdir, -yaratrc1 istem ona
�oyle deyinceye dek: "Arna bayle istedim ben! -Yaratrcr istem ona �le deyinceye dek:
"Arna bliyle istiyorum ben! Bayle isteyecegim ben/"13

Onemli bir �yin hazrrlanmakta oldugunu sezdirmeye �a�maz gibidir Ni­


etzsche, ama artlk Sonrasiz Geri don� d�iincesinin baflangicma iyice yaklaf­
m1�hr. Kullamlan zamamn "boyle istedi.m ben"den ''boyle istiyorum ben"e
sonra da ''boyle isteyecegim ben"e dogru de�erek ilerledigini gordiik. Bir
sonraki kez ayru durumla ka�tla�bgmda, gene bpabp ayrus1m isteyecegi anla­
m1 ta�1r bu. Zerd�t kendisini dinleyenleri, i�de bulundugu �u tikel anda s0y­
lemiyorsa da, Sonrasiz Geri don� d�iincesinin yakla�makta olduguna hazrr­
lamaktadrr.

7 Nietzsche-Montinllri, Vol. vt
1, 9. 1 75.
8 Ibid., 8. 176.
9 Ibid., 9. 175.
10 Idem.
11 Ibid., 9, 175-76
12 Ibid., 9. 176
13 Ibid., 9. 177

88 CociTo, sAn: 1 1, 1997


Nietzsche TH! :laman Kauram1

"Zerd�t sozunun burasinda birden durdu, en buyUk urkUye kaptlm� birine ben­
ziyordu "14

Hazrrl.tk niteligi ta�1yan iii; ba�l.tk sonra, Nietzsche Ui;iinci.i Boliim'iin "GO­
riin tii ve Bilmece iistiine" adrm ta�1yan ikinci Ba�l.tk'm Sonrasiz Geri don� dii­
�iincesini taruhr:

"$u gefide bak, cuce!" diye surdurdum konu�mami, "iki yiizu var. Burda iki yol
birle�ir: Kimse bu yollann sonuna dek varamam�hr daha. -$u geriye dogru uz.anan
yol: Sonras1zl1ga dek surer. $u ileriye dogru uz.anan yolsa, -b�ka bir sonras1zl1ktir.­
Birbirine kar�ithr bunlar, bu yollar; birbirini b�lanyla iterler; - ve burda, bu gefitte
birle�irler. Bu gefitin adz, iistiinde yazilidir: "An"
Ama ki�i bunlan izlese, --durmadan, daha, daha izlese, samr mism lei, cilce, bu yol­
lar birbirine sonrasizca kar�ittirlar. " - "Duz olan her �ey yalan s0yler" diye minldandi
cuce, kUfiimseyerek, "Her gerfek egridir; z.aman bile degirmidir. " -"Ey atzrligin ru­
hu!" dedim ofkeyle, "o kadar hafifseme bunu! Yoksa seni oturdugun yerde biralanm ha,
topal; seni yukarlara ben ta�1d1m!"ts

Zerd�t ci.icede bedenlenm� agrrllgm ruhuna �1yorsa da, ci.icenin "za­


man bile degirmidir" soziinii benimser. BOylece, fizik kuranuna ba�vurmaks1-
zm i;evrimsel zaman anlay�rm getirir.
Bu arada, Nietzshe'nin zamamn geri dondiiriilmezligi konusunda son de­
rece kesin bir tutuma sahip oldugunu belirtmek de ilgini;tir: " ... yone�in (ileri­
ye ya da geriye dogiu) manhksal ai;1dan birbirinden farkll olmad1guu kabul
edersem, ytlamn kafas1m tuttugumda, kuyrugunu tuttugumu d�iinebilirim:
Bu zevki size ba�llyorum, sevgili Bay Diihring." 16

7. AMOR FATI, lsTEM, UsT-iNSAN


Nietzsche'nin i;evrimsel zamana verdigi ahlaki anlam, tiim felsefenin ozii­
nii ol�turur. �i sonrasiz geri don�ii gogusleyebilecek, zevkini i;tkartacak,
hatta isteyebilecek kadar giii;lii olabilir. Kisacas1: "Neysen o ol" 17. Bu de�i da­
ha kesinl�tirmek ii;ffi, ciimleyi yeniden kurmam1 h�goriin: Nastl olmak isti­
yorsan oyle ol. Ne var ki, Nietzsche'nin "ozgiin" gibi gelen bu d�iincesi daha
once gei;ici "ogretmeni" Schopenhauer tarafmdan dile ge�ti zaten. Ger­
i;ekten de, D�unce ve !stem Olarak Dunya adh yap1bnda Schopenhauer �unlan
yazar:

Y�mda... doyuma ula�n .. ve o z.amana dek bildigl bifimiyle y�mmin hep su­
riip getmesini ya da yeni ba§tan kendini yinelemesini sakin ve bile bile isteyen ve sun­
dugu zevklerin hahnna katlanmak zorunda kaldigi tam giiflUkleri ve yoksulluklan is-
14 Idem.
1 5 Ibid., s. 196
16 NietzscM.Schkchta, vol. ID, s. 703.
1 7 Nid:zsche-Monhnari, Vil, s. 293

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997


D. W. Dauer

tekle ve sevinfle kabul edecek kadar ya�mi seven... ki�i- i�te bu ki�i "siiriip giden, yus­
yuvarlak diinyada dogru kaynam1� saglam kemikleri iistiine" giivenle basar ve hifbir
�eyden de korkmaz. 18

i�te, degerlerin bu tersine i;evrilmesiyle, keyfi ve rastlanttsal gibi gelen yaz­


gt sonui;lan �imdi arhk istemin istedigi �eyler olup c;tkar. Giii;siiz birinin kendi
kendinden dii�kmkhgma kaptlmas1 gibi goriilebilecek olan Amor fati, yazgt a�­
k1, Nietzsche'nin d�lerinde yi.irekli birinin erdemine don�iir.
Ozgiir bir yarahc1drr bu istem, dogas1 geregi de, gelecege yoneliktir. Sonra­
siz Geri donii�ii gei;m�i gelecege don�tiiriir, boylece gei;mi�i istem'in elinin
uzanabilecegi kadar yakma getirir. Aym �ekilde, yazgtohk da ozgiirliige, rast­
lanh amaca, hii;i;ilik degerlerin kabul edilmesine, ya�amm yadsmmas1 da ya�a­
mm olumlanmasma don�iir. Nietzsche Sonrasiz Geridon�'iin birbirine kar�1
bu iki yarunm farkmda degildi. Ne var ki, bu don�iim geriye dogru da geri;ek­
le�ir; gelecek gei;mi�e, ozgiirliik yazgiahga, vb. don�iir. Geridonii� deger ve
amai; yoklugu olarak yorumlarursa, geridon� kuram1 da Nietzsche'nin ''hii;i;i­
ligm en ui; bii;imi... Budaciligm Avrupah bii;imi (Europaischer Buddhismus)"19
dedigme benzeyip i;1kar. Ne var ki, Nietzsche hii;i;iligm uc;urumunda sonsuza
dek kalmak istememi�ti. Hii;i;iligi manbksal ai;idan en ui; noktasma kadar gotii­
riip hii;i;iligm fatihi oldu. Bu ba�anysa Erk istemi d�iincesi, gelecegi yaratma
istemi, sonrasiz geridonii� istemi d�iincesi sayesinde geri;ekl�ebilmi�ti. Alay­
c1 biri buna d�kmkhgi diyebilir, yanda� biriyse goziipeki;e bir davran� saya­
bilir bunu.
Nietzsche olmaya degil olu�a inand1 yalnizca. Richard Wagner'den ogre­
nip hayranhkla bagh oldugu Diyonisosc;u ve Apolloncu terimleriyle soyler­
sek20, Nietzsche Apolloncu'dan i;ok Diyonisosc;u'ydu. Erk istemi de devindi­
renDiyonisoscu giii;tii.
Sonrasiz Geridonii�'ii ele almanm bir yolu da Erk istemi'ni Heidegger'e
gore "oz", Sonrasiz Geridonii�ii de "varol�" olarak kabul etmektir. Nietzsche
kendi istem'inin Schopenhauer'in istem'inden, Ding an sich'ten bamba�ka bir
�ey oldugunu tamtlamak istedigi ii;in, biiyiik olasihkla buna ka�1 i;tlcard1. Scho­
penhauer' in istem'i doymak bilmezdir, dolayis1yla herhangi bir �eyin eksikligi­
ni duyar sonrasizca, Nietzsche'nin istem'iyse tamamlannu�llk�. Erk ist��i,
Daha Istemi'dir. Ayruni daha i;ok kez geridon�iine sahip olma Istemi'dir. Ust­
insan da bu istem'in ki�ile�mesidir. Ahlak1 da "zorunday1m" degil "istiyo­
rum"dur.

8. NIETZSCHE'NiN AN Dii�UNCESi
Nietzsche'nin Sonrasiz Geridon� d�iincesi yaygm bir bii;imde bilinse de,
an kavramrm vurgulad1gi daha az bilinir. Nietzsche an dii�iincesini Zerdu�riin
18 A. Schopenhauer: The World as Will and Idea, translated by R. B. Haldane and J. Kemp (London: Triibner and
Co. 1883), Vol. I, Fourth Book, s. 365-66
19 Nietzsche-Schlechta, Vol. Ill, s. 853
20 C. von Westernhagen: Wagner (Ziirich/Freiburg i. Br.: Atlantic Verlag AG 1968) s. 373-80.

90 CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997


Nietzsche ve Zaman Kavram1

ii� ayn yerinde ii� ayn anlamda kullarur. Bu kavramlarda Sonrasiz Geridon�
kavram1 arasmda nastl bir bagmtJ. bulundugunu son boliimde ele alacagun. Bu
boliimdeyse, ii� ayn an kavramm1 i�leyecegim. An kavrammm ilk anlam1yla
goriildiigu yer 1 . Boliim'iin "Annagan eden erdem iistiine" adh ba�Iigidir.

Ve dostlanm olacaksm1z bir daha ve bir tek umudun �ocuklan: 0 zaman buyuk
ogleyi sizinle kutlamak i�in, u�unc ubir kez olacagzm aranizda. -$udur buyiik ogle: ln­
san, hayvanla Ust-insan yolunun ortasmdad1r ve ak§am yolunu en buyuk umudu ola­
rak kutlamaktad1r: (:unkU bu, yeni bir sabah yoludur. -0 zaman kutsar kendini batan
ki�i, kar�1ya ve oteye ge�en oldugu i�in; ve bilgisinin giine�i tam tepesinde durur.
-"Oldii biitiin tanrtlar; Ost-insanm ya�amaSlnl istiyoruz arttk".- 0 buyuk oglede
son arzumuz bu olaf21

Oglen d�iincesi, ayn ayn �a�unlara yol a�an, �ok ��itli anlamlara bii­
riine biiriine kendini gosteren bir orge. Nietzsche'nin Oglen sozciigiine verdigi
anlamlan ozenli bi9mde �oziimlemek amac1yla, okura Karl Schlecta'nm bu ko­
nuda kaleme almnu§ en aydmlatJ.c1 yap1t olan Nietzsches Grosser Mittag adh ki­
tabm1 sahk verecegim. Almh yaphgimiz boliimde, biiyiik Ogle'nin karar verme
am, insanm batJ.p iist-insan'm dogdugu nokta oldugu d�iincesi egemendir.
An kavrammm ortaya �ikhgi ikinci yerse, 3. B6liim'iin "Goriintii ve bilme­
ce iistiine" adm1 ta�1yan ba�Iigidir. Nietzsche'nin Sonrasiz Geridonii� d�iince­
sini ortaya attJ.gi 6. Kesim'in ahnhlad1g1miz par�asmda G�it'ten ge�le gele­
cegin bul�ma noktas1 olarak soz etmektedir; �oyle der: "Bu g�idin ad1, iistiin­
de yaztl1dir: "An" .22 Bu an da sonsuza dek kendini yineleyen �imdidir. Sonra
doniip ciiceyi sorgular:

Peki her �ey daha once de var idiyse: Bu ana ne dersin, cuce? Bu ge�it dahi, -Once­
den varolmu� olmali degil midir?- Ve her �ey birbirine ayle bagl1 ki, bu an, butun gele­
cek �eyleri kendine �ekmekte, dolayis1yla, kendini de �ekmekte- iiyle degil mi?23

$imdi zamanm tiirn anlanm kaplad1gi i9n, $imdi'yi sonrasiz kabul etmek
al�ilageldik bir go�tiir. Ne var ki, Nietzsche' de �imdi-an, bir anlamda, kendi
kendini yineledigi i�in sonrasizhgin bir 6zelligi olup ��hr. ilk ytllardaki
dii�iincesinin tersine, Nietzsche'nin yinelenmelerin ger�ek kirnligini ne denli
ciddiye ald1gm1 gormek i�in, Zerdu�t'iin 3. Boliim'iindeki "Sagalan Ki�i" adh
ba�hkta biiyiik Ogle ile Ost-insan'm geridon�iinii a�adigi par�aya bakmak
yeterlidir:

Ben geri gelirim bu giine�le, bu yeryuzuyle, bu kartalla, bu y1lanla - yeni bir ha­
yata, ya da daha iyi bir hayata, ya da benzer bir hayata degil: -Ben bUtun nesnelerin
sonras1zca yeniden geli�ini yeniden ogretmek uzere, sonras1zca donerim bu aym haya-
21 Nietzsche-Montainari, Vol. Vl, s. 98
22 Ibid., s. 1 97
23 Idem.

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 91


D.W. Dauer

ta, en biiyilguyle en kUpigu ifTe.- yeryazanan ve insanrn en biiyiik oglesiyle ilgili og­
retiyi yeniden dile getinnek azere, insana Ost-insan'1 yeniden bildinnek azre24

An kavram1, Zerda�t'iln sonlanna dogru "Ogleyin" adrm ta�1yan ba�h.kta


ii�ncii kez kar�1m1Za i;Ikar. Zerd�t gozleri ai;1k, uyuyakahr. Kendi kendine
�yle sorar:

Sus! Sus! Danya yetkin degil mi �imdi? Bana ne oluyor biiyle?25


Bana ne oldu biiyle: Dinle! Zaman urup gitmi� olmasrn? �mayor muyum ben?
Da�medim mi ben? -dinle!- sonras1zl1k kuyusuna?26

Uykusunda siirdiirdii sazlerini, sonunda �yle dedi:

"Kalk", dedi Zerda�t, "seni kUfilk h1rsiz, seni miskin! Ne! Yine geriniyor, esniyor,
if fekiyor, derin kuyulara mi d�ayorsun ne?27
-ne zaman, ey sonras1zl1k p1nan! Ey sevinfli, korkunf, ogle ururumu! Giinlama
ne zaman ifecek, geri fekecelcsin kendine? "28

Bu zihinsel imge Brahmanahga, bireysel ruhun, Atman'm Diinya'nm ev­


rensel Ruhu, Brahman ii;ine geri i;ekilmesine son derece benzemektedir.
Bu Ogle vakti Pan'm dingin oglenidir. "Gezgin ile Golgesi"nde �u sahrlar
i;1kar ka�t.mlZa:

Ogleyin ... gizli bir ormanrn ifindeki fQyirda Yace Pan uyuyakalmi�ti, dogada ne
varsa onunla birlikte uyuyakalm1�ti, yilzande bir sonrasizlik havas1 dola§1yordu -
Hifbir � istemiyordu, hifbir �eyden kaygilanm1yordu, yaregi durmu�, tek giizleri cap­
canliyd1. - giizleri afik bir iilayda.29

Hii; devinmeyen bir an bu,, Ayru zamanda da, sonrasIZhk. Bir yetkinlik aru
bu, eksiksiz bir an. Ost-insan'm doyuma ula�� zamaruru onceden goriir gibi­
yim bunda. "Esrik Tiirkii" adh ba�h.kta da ayru d�ilnce bu kez Oglen'le degil
de Geceyans1'yla ilintili olarak i;Ikar ka�imJ.Za: "Geceyans1 ogledir de"30.

Vay ba�ima gelen! Z.aman nereye gitti? Derin kuyulara batmadim mi ben? Danya
uyuyor.-. . .

- saat ya�1yor: Ey insan, ey yillcsek insan, kulak ver!


derin geceyans1 ne der?31
24 Ibid., s. 2n
25 Ibid., s. 338
26 Ibid., s. 340
27 Idem.
28 Ibid., s. 341
29 Nietzsche..Schltchta, Vol I, No. 308, s. 996.
30 Nidz.scM-Montinllri, Vol. V11 , s. 398
31 Ibid., s. 394-95.

92 COGiTO, SAYI: 11, 1997


Nietz.sche tie ZJiman Kauram1

-geceyans1 olUmundeki o esrik mutlulugun, o �kiyan: Derindir, dunya, daha de­


rin giindiiziin dii§iindiigunden!
Geftif Gefti! Ey genflik! Ey ogle! Ey ikindi! Geldi �te �m ve gece ve geceyan­
s1, -Ah! Ah! Nasil if fekiyor! Nas1l giilUyor, nJJS1l hinldayrp soluyor geceyans1!
Nasil ayik konu�uyor �imdi bu esrik oz.anca! Esrikligini fazlaca kaprm� olmasm?
Fazla uyanik olmasm? Geoi§ mi getiriyor ne? - aosm1 pgniyor d�unde, o eski, derin
geceyans1, -sevincini pgniyor daha fok. <;unkU sevinf, acz derin olsa da: Sevin�, yiirek
agnsmdan da derin.32

Sonrasiz Geridonii§ ve Ost-insan dii§iincesi �r gene ortaya. Ost-insan


mutludur, kendisinin yineleni§ini istemekte ama mira59 istememektedir:

Oysa sevinf mirasp istemez, fOCUk istemez, -sevinf kendini ister, sonras1zl1k ister,
yenidengeli� ister, her �eyi sonras1zca ayn1 ister33...

-bir daha gelmeyi bir kez istediginiz oldu mu; hif dediniz mi: "Ho�uma gidiyorsun
mutluluk! Dur, an!" her §eYin geri gelmesini istemi� oldunuz iiyleyse/34

Dolayis1yla, an - olgun an - kendi sonrasiz geridonii§iinii istemektedir. iki


ayn an kavram1 konusunda ka�ikhk yoksa da, i� i�e girdikleri s0ylenebilir ra­
hath.kla. Bu iki anla�tan biri, zamarun durdugu an, otekiyse kendini yinele­
mek isteyen andrr. Lange-Eichbaum'a gore, Nietzsche zamansiz an dii§iincesini
--daha once belirttigimiz gibi- kendisine "iist-insan" i�goriisiinii kazandrran,
Zerdu�rii yazmasma olanak veren ve kendisini oliimsiiz ktlan hastahguun so­
nucu olarak elde e�ti. Lange-Eichbaum Nietzsche'nin ac;tl<�a §izofreniyi an­
dmr belirtiler sergiledigme de inanmaktayd1. �izofreninin zamarunm durdugu
duywnuna yol a�gi arbk kesinlikle bilinen bir §eY· Nietzsche'nin Uyu§turucu
kullanmu, bu zamansizhk duygusunu yogunla§hrml§ olabilir, ger�ek §U ki,
uyu§turucu bagimhs1 olmas1 sonunda zaman-duygusunun zayiflad1guu kendi­
si de yaZIIU§h zaten.35

9 . N1ETzscHE'NiN Du�iiNcEsi VE FiziKLE SuNoucu Ko�UTLUK


Yirmi dort ya§mdayken Basel Oniversitesi'nde profes0r olmaslIUil iistiin­
den on ytl g�ti ki, Nietzsche filolojiyle ugra§lp zaman yitirdigi duygusuna
kaptld1, arhk ba§ka alanlara uzanacakh. �yle yaZIIU§h: ''Miithi§ bir susaffil§hk
derin derin yakip kavuruyor beni: Bundan boyle fizyoloji, hp ve doga bilimle­
rinden ba§ka hi�bir §ey yapmayacaktim"36 "Deger yiikii ta§rmayan" bilirnsel
ara§hrma yoluyla ger�egi elde etme istegi kendisini bu alana dogru itmi§ti. Joy­
ful Wisdom adh yap1hrun DOrdiincii Kitap'1run bir paragra& ''Ya§asm fizik!" di­
ye ba§lar:
32 Ibid., s. 96-97
3
33 Ibid., s. 398
34 Idem.
35 Nietzsche-Sch/echta, Vol.III, s. 785
36 Nietzsche-Schlechta, Vol.II, No.3, s. 1120

CoGiTo, sAn: 1 1, 1997 93


D.W. Dauer

Bugii ne dek tum degerlendirmeler ve UlkUler fizik konusundaki bilgisizlige da­


yand1gt ya da fizige ka�1t d�tUgil ifin, i�te bu anlamda yaratici olmak amaciylafizikfi
olmal1y1z. Oyleyse, Uf kez y�asin fekelim fizigt; bizleri fizige yonelten �e de, du­
riistlUgiimuze de daha giiflU y�in fekelim37.

Fizik ba�ta olmak iizere bilime boyle gii-;lii. bir ilgi duydugu halde, Ni­
etzsche'nin zamamn -;evrimselligi ve geridondii.riilmezligi sorununu ele ald1SJ.
ytllarla hemen hemen ayru srrada yani XIX. yiizytlm sonlarma dogru, kuramsal
fizik-;iler de ozii.nde ayru zaman sorunuyla, yani fiziksel gorii.ngiilerin yinele­
n�i ile bu gorii.ngillerin geridondii.riilmezlikleri sorunuyla bogu�up durmak­
taydtlar. Kuramsal fizigin bu alanda en onde gelen ismi de, Nietzsche'yle ayru
yil dogmu�, Avusturyah bir bilim adam1 olan Ludwig Boltzmann'd1"" (1844-
1906)38. Apayn yakla�mtlan benimseyip aym sorunu gogusle� olan, entelek­
tiiel dii.nyanm bu iki devinin birbiriyle yaz1�1p yaz�mad1SJ.m ya da go�ii.p
gorii.�mediklerini merak ettim. Weimar'da arhk Nietzsche'nin tiim belgelerini
de barmdrran Goethe-und-Schiller
#
A�ivi'nin �imdiki Yoneticisi Profesor Dr.
Karl-Heinz Hahn o zamanki bilim adamlanyla filozoflar arasmda bir tiir koprii.
olmas1 gerektigi konusunda benirnle aym gorii.�i.i payla�maktaydi.
Nietzsche'nin olii.mii.nden sonra yaymtlanan yaztlannda Boscovich ve Ro­
bert Mayer adlarmm sik sik yer ald1SJ. -;ok iyi bilinen bir �eydir39. Boscovich bir
atom fizik-;isi, Robert Mayer de enerjinin sakmmu yasasm1 bulanlardan biridir.
Weimer'daki Schlossbibliothek'te, Nietzsche'nin 800 kitaptan ol�an kendi kitap­
hgmda bulunan yap1tlar (ya da kitaphgmdan geri kalan kitaplar) arasmda ara�­
hrnken, bu kitaplann pek-;ogunun, fizik ba�ta olmak ii.zere, doga bilimleriyle
ilgili olduklann1 gorii.p �a�rrmi�hm. Nietzsche, fizik-;i Balfour Stewart'm 1875
ytlmda yayrmlanm� olan "Conservation of Energy'' adh yap1hm okum�, bu
yap1t ii.stiinde -;a��h40. Bu kitapta hem enerjinin sakmmu hem de enerjinin
daStimas1 ya da bozulmas1 konulan ele ahmp ta�ilm�h. Enerjinin sakmmu,
Termodinamigin Birinci Yasas1 adt verilen yasanm i-;erigine �kindir, ki bu da
doga gorii.ngiilerinin ka-;intlmazcasma yinelen�ine sik1 st.k.J.ya baghdir; enerji­
nin bozulmas1ysa, Termodinamigin ikinci Yasas1 ad1 verilen yasanm i-;erigine
ili�kindir, ki bu da doga gorii.ngillerinin geridondii.rii.lmezligini ya da teknik
terimlerle soylersek, zaman i-;inde entropinin a�1ru dile getirir. Dahas1, Max
Seiling'in Mainlander, ein neuer Messias adh yap1h da Nietzsche'nin kitaplan
arasmda yer almaktayd1; enerjinin salammi ile enerjinin bozulmas1 konusunda-

37 Ibid., (335), s. 197


• Graz, Viyana, Miinih ve Leipzig Oniversiteleri'nde profesar.
38 L. Boltzmann: Vorlesungm Uber Gasthmrie, 2 vols. (Leipzig: 1896-98)
39 Nietzche-Schlechta, II, s. 577; III, 11 78-79 Boscovich ve Robert Mayer'e giinderme yapar, Mayer yalruzca biiyiik
bir uzman olarak kabul �ti, ama Nietzsche Boscovich'e Kopemikus'a yakm bir yere koyar.
Cizvit R.-J.Boscovich bir atom fizikt;isi, Robert Mayer de enerjinin sakuwru yasasuu bulanlardan biridir, ama
Nietzsche'nin oliimiinden sonra yayunlanan �a.IJ¥nalan arasmda benim konumla ilgili onemli sayilabilecek
hi�ir �y yoktu.
40 Balfour Stewart: Die Erhaltung der Energie, das Grundlesetz her heutigen Naturlehre gemeinfasslich dargeste/11,
Internationale Wissenschaftliche Bibliothek'te Ingilizceden �' (Leipzig: 1875), Vol. 9, 1879

94 CociTo, SAYI: 11, 1997


Niet:zsche ve :laman Kavram1

ki birbirine ka�1t go�ler ai;ik bic;imde taruhhyordu bu kitapta41 . Ne olursa ol­


sun, Nietzsche'nin Termodinamigin Birinci Yasas1 ve ikinci Yasas1'm, yani
enetjinin sakmmu yasas1 ile enetjinin bozulmas1 yasasrm bildigi ai;iktrr, ayru �e­
kilde, fizik bilimi alarunda, zamamn geridondiiriilmezligi ve yinelen�i konula­
nnda anla�mazlik oldugunu da bilmekteydi bi.iyiik olaslhkla. Erk lstemi adh ya­
p1bnda �u ciimle i;ikar ka�muza . ''Enerjinin sakuunu ilkesi, sonrasiz yinele�i
gerektirir ka�azcasma"42. Fizik bilimi ac;ismdan kabaca dogru bir onerme
bu; hatta bu onermenin, Nietzsche'nin fizik konusunda saruld1gmdan <;ok �ey
bildigini bile gosterdigi kabul edilebilir.
Boltzmann'm en onemli <;al�mas1, H-Theorem (etatheorem) adrm verdigi
ilkenin matematik a<;1smdan tarutlanmas1yd1. Termodinamigin ikinci Yasas1'm,
maddenin atom modelini kullarup fizik biliminin temel yasalanndan ti.iretmeyi
ama<;hyordu. Ba�anh da oldu bu giri�iminde, ama aktlyi.iri.itmesi iki noktada
tart1�maya a<;1kh; bunlardan ilki, "Wiederkehreinwand" ya da "yinelenmeye
kar�1 �" denilen noktayd1 ve ilk olarak Zermelo tarafmdan ortaya attl�h43 .
Bu kar�1 \l�, Boltzmann'm kendine ba�langi<; olarak ald1gt temel yasanm yal­
mzca yinelenen soriingi.ilere izin verdigine dikkat <;ekmekteydi; Boltzmann
Termodinamigin Ikinci Yasas1'm ti.iretmeyi ba�ard1gm1 ileri si.irseydi, <;evrimsel
zamandan tek yonli.i zaman ti.iretmeye varm� olacakh, ki bu da soz konusu ti.i­
retme �leminde manhk a<;ismdan kimi bo�luklar oldugu anlamma gelecekti.
Ger<;ekten de, Poincare'nin yinelenrne karutsavma gore, smrrh bir enerji mikta­
nyla, uzamm smrrh bir alaruna kapat� bir fizik dizge ilk ba�taki ozgi.in du­
rurnuna geri doner. Nietzsche'nin daha once almttlad1gimtz sonrasiz geridon�
d�i.incesinin, fizikteki yinelenrne kamtsavrmn her a<;idan onaylanabilir bir be­
timlemesi olmas1 son derece onemlidir. Nietzsche'nin fizik alanmda kendi <;a­
gtnda olup bitenleri son derece iyi bilmeden bu di.i�i.incesini temellendirmeye
<;ah�hgt akla bile getirilemez.
Boltzmann'm H-Theoremi'ni ti.iretmesi kar�isma <;lkanlan ikinci go�se,
"Umkehreinwand" ya da "geridondi.iri.ilebilirlige kar�1 <;�" denilen, ilk ola­
rak da Loschmidt tarafmdan ortaya ahlan gorii�ti.i44. Temel yasalann zamamn
her iki yoni.inde de kusursuz bir ba�1m sundugu belirtildikten sonra, eger
Boltzmann entropinin gelecekte artacagtru tarutlad1ysa, aym �ekilde, ikinci Ya­
sa'mn savmm tersine, entropinin ge<;�te �imdikinden <;ok daha bi.iyi.ik oldu­
gu da tarutlanabilir. Nietzsche'nin d�i.incesine gore, zamarun geridondi.iriile­
bilirligine il�kin temel bir sav ileri siiriilmemi�tir, ne var ki, Nietzsche'nin <;ev­
rimsel zamaru, zamamn geridondi.iriilebilirligini i<;kin olarak gerektirmektedir,
<;i.inki.i Zaman geridondi.iriilemez olsayd1, ilk ba�taki ozgi.in durumuna da hi<;­
.
bir zaman geri gelemezdi. N'nin, ozellikle de "Goriinti.i ve Bilmece Osti.ine"
41 M. Seiling: Mainliinder, ein neuer Messi4s Eine frohe Botschaft inmitten der herrschenden GeistesrJerWirrung
-

(Miinchen: Theodor Ackermann 1888).


42 F. Nietzsche: The Will to Power, <;:eviren: A.M. Ludovici (New York: Russell & Russell 1964), (1063), s. 427
43 E. Zennelo: "Ueber einen Satz der mechanischen Warmetheorie" Wiedennannsche Annalen der Physik wu1 CM­
mie i._mde, Vol. LVU, 1896.
44 J. Loschmidt: "Ueber das Warmegleichgewicht eines Systems von Korpem mit Riicksicht auf die Schwere"',
Sitzungsberichte der Alaulemie der Wissenschaften i�e, Wien, Vol. LXXlll, 1876, s. 1 39 ve Vol. LXXV, 1877, s. 67.

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 95


D. W. Dauer

admdalei ba�hkta, zamarun ozsel geridondi.iriilmezligi gozleminde bulundugu­


nu gormii�tiik . Zaman i�inde geriye gitme dii�iincesi, geridondiiriilmezlikle
ilintili olarak ele ahnd1gmda, gerek felsefe gerekse yazm alarundaki tiim gele­
neksel d�iince}ere oylesine yabanCI ka}rr lei, bu d�i.inceyi herhangi bir fizik�­
nin yazilarmdan odiin� aim� olabilir pekala. Ozetle, geridondiiriilmez ama
sonsuz zaman dii�iincesiyle i� koyulan Nietzsche, sonunda geridondii.riilebi­
lirligi i�eren �evrimsel zamana vanr. Kendi kendisiyle d�tiigu temel ka�1thk
da �te burda yatmaktadrr. bte yandan, geridondiiriilebilir temel fizik yasala­
nyla i�e ba�layan Boltzmann ise, ne yap1p edip geridondii.riilmez sonu�lar tii­
retmeyi ba�nr. Bu ka�1thk da, Loschmidt'in geridondiiriilebilirlik k�1 �1-
nm oziiydii zaten. Nietzsche'nin kuranu da, yalmzca ters anlamda aym ka�1 c;i­
�a ac;ik bulunmaktadrr.••
Daha ilerde gonderme yapmak amaCiyla, fizik�erin Boltzmann'm ka�1-
la�hgi gii�liiklerin iistesinden nastl gelebildiklerini �ok kisa bi�de betimleme­
ye �al�acagim. Zaman geridondiiriilebilir ve yinelenebilir, ama evrenin ba�lan­
gi� durumuna geri donmesi i� gereken zaman oylesine uzundur lei, bu zaman
sonsuz uzun olarak kabul edilebilir. Bunun yanmda, entropi yeniden azalmaya
ba�lamadan once, evren her �eyin olecegi maksimum entropi durumuna gire­
cektir. Dolayis1yla, insan deneyimi s0z konusu oldugunda, entropi zamanla ar­
tacak ve tiim kilgisal ama�lar a�ISmdan da zaman geridondiiriilmez olmaya
sonsuza dek siiriip gidecektir45-
Yinelenme kamtsaVIyla ilintili olarak, fizik�ler ergodik kamtsav denilen
ba�ka bir kamtsav daha ge�lerdi. Bu kamtsav, verili bir anda (sonlu) Evren
hangi durumda olabilirse olsun, verili bir zaman kesiminde tiim olanakh du­
rumlardan g�ip ba�langi�talei duruma geri donebilecegini ileri surer. (Daha
kesin bi�imde s0ylemek istersem, nerdeyse ergodik kamtsava uygun kalarak,
ba�langi� durumuna �ok yakm bir durum diyecegim buna). Bu kamtsav yine­
lenme kamtsaVIna yola�ar, ama bu karutsavdan �ok daha fazla da �eyler soyler.
Okur, 6. Kesim'in ba�langicmda Nietzsche'nin Sonrasiz Geridonii� �iince­
si'yle ilgili olarak yaptlan ahnhyi yeni ba�tan okursa, Nietzsche'nin de ergodik
karutsavla aym tiir gerek�elendirmeye ba�vurdugunu goriip ��rracakhr.

10. BUDACILIK VE NIBTZSCHE'NiN DU!iUNCBLBRi


BudaCihkla Schopenhauer felsefesi arasmda yakm akrabahk son derece iyi

- Tiimiiyle kavramsal a9dan ele abndigmda, tel< y0nliiliik ile i;evrimsellik bagd� degildir. SOzgelimi, bir
i;ember tek bir donme yoniiyle ele almabilir. Gene de, tek yonlilliik diinyarun herhangi bir nitelik ya da
niceliginin tek yonlii de�esi olarak � tek yonlilliik ile i;evrimsellik bagdapmaz, �ii diinya ilk
b�taki ozgiin durumuna geri donemez arttk. Fizikte, entropi zamanla artar ve ilk b�taki ozgiin dii�iik
degerine geri donemez. Tarihte, herhangi bir tek yonlii ge�me diinyayi daha "d�iik" bir g�me �asina
geridondiiremez.
·- Bu Kesim' de fizikle ilgili olarak betimledigim teknik konular ii;:in Profes<ir Satosi Watanabe' ye tqekkiir
ederim.
45 S. Watanabe: 'Time and the Probabilistic View of the World", The Voices of Timt ii;:inde, ed. J. T. Fraser (New
York: G. Braziller 1966) ve "Creative Time", The Study of Timt ii;inde, eds. J. T. Fraser, F. C. Haber, G. H.
Miiller (Heidelberg: J. Springer 1972), s. 159

CociTo, SAYI: 11, 1997


Nietzsche ve Zaman Kavram1

bilinen bir �eydir46. Ne var ki, Budac1hkla Nietzsche'nin felsefesi arasmdaki


benzerligi dikkatli bi9mde ele ahp inceleyenlerin sayis1 hi� de kabank degildir.
Ahlak a�mdan bakarsak, Buda par excellence acrma ahlakiru savundugu, Ni­
etzsche de buna kar�1 9-1<hgi ir;in, Budacrhlda Nietzsche'nin d�iincelerinin ta­
ban tabana ka�1t oldugu ortadadir. Dahas1, Budac1hk'm ahlaki iilkiisii, yeni­
den do�larda iyi �lerin birikmesi sayesinde yeniden bedenlenme �evriminde
kurtulmadir. Nietzsche'deyse, ahlaki iilkii, �inin �lerinin aynmm yinelenme­
sini isteyecek gibi olmas1dir. <;evrimden kurtul� yoktur.
Ahlak diizeyindeki bu son derece derin aynhklar hesaba kahlmad1gmda,
Budac1hkla Nietzsche arasmda metafizik a�dan son derece onemli benzerlikler
bulunmaktadir. Bu benzerligin temel nedeninin, her iki felsefedeki zaman anla­
�mm da Eleac1 olmayip Herakleitoscu olmasmda yathgt. soylenebilir.
i�te, her iki felsefede de varhgm, olmanm yadsirup ol�tan yana yer alm­
maslIUI\ temelinde bu ortak kaynak yatmaktadir. Budaahk en kutsal temel var­
hgt., yani Brahman ya da Diinya Ruhu'nu ve bireysell�mesini, Atman'1 ya da
Bireysel Ruh'u yads�h. Nietzsche ise kendinde �y (das Ding an sich), toz,
tin, evrensel, vb. gibi kahc1 ve a�km oldugu varsaytlan her �eyi yadsim�h. Ge­
rek ilk durumundaki Budaahk gerekse Nietzsche, Tann'nm varoldugunu yad­
sir. Dolayis1yla, bilgibilimsel diizlemde de, gerek Budac1hk gerekse Nietzsc­
he'nin d�iinceleriyle modern bilimler ve goriingiibilimci felsefelerin benimse­
digi positivist tuturn arasmda hi� beklenmedik akrabahk �kileri bulunmakta­
dir. Varolu�sal diizeydeyse, Nietzsche kadar Budacilik da kararsizhgi. ve ac1
�ekmeyi vurgular.
Ne var ki, Budac1hkla Nietzsche arasmdaki biiyiik olas1hkla en onemli
benzerlik, an anla�mda yatmaktadir sanki. ilk belgelerinde Budac1hk monada
bir diinya go�iinden yana gibiydi. Ne bir diinya ruhu, ne de tek ve biricik
diinya tozii vard1. Her �i biitiin oteki �ileri yans1hrd1, her an da aym zaman­
da sonrasizhkh. Bu tiir d�iince daha sonralan, g� donem Budaahk'm Maha­
yana Okullan'nda ge�tirilm�ti. Bu okullarm d�iincesine gore, her �i Buda
usunun tohumunu barmdmrd1 kendinde; samsara da herhangi ortiik bir bi�im­
de niroana'yi barmdmrd1 kendinde. Japonca'da Hokekyo (Saddharma-Pundari­
ka Sutra, i. S. I. yiizytl) denilen Mahayana Sutra mikro evrenle makro evrenin
ir;ine ayru birl�tirici ger�egm dolmu� oldugunu ve bunlarm tek ve biricik varo-
1� olu�turduklan anlamma gelen Ichinen-Sanzen d�iincesi iistiinde dururdu.
Japonca' da Kegon-kyo (Avatamsaka-Sutra, i. S. 2. - 3. yiizytllar) denilen ba�ka
onemli bir Mahayana Sutra'nm ana inanc1 �u ozlii sozle dile getirilebilir: Bir
Tiim'diir, Tiim Bir'dir. Bu yalruzca uzamsal degil zamansal a�dan da g�erli­
dir. Zamansal "bir'' ise andir.
Budaahk konusunda bir Japon tarafmdan kaleme a� en onemli felsefe
yap1h Dogen'in (i. S. 1 200-1253) yazd1gt Shobo-genzo adh kitaphr. Bu yap1tm
ir;indeki ba�hklardan biri Varhk-Zaman olarak �evirebilecegimiz ''Uji" adiru ta­
�ir. Bu son derece onemli ooliimde �u onerme yer ahr: ''Varhk Zaman'dir, Var-

46 D. W. Dauer, 5 nwnarah notta arulan �a.

Coci'ro, SAYI: 11, 1997 97


D.W. Dauer

Wdar tiim Zaman'drrlar"; Heidegger'in ele ald1gt ana konulara son derece ben­
zemektedir bu gorii� . Daha da ilgim; ba�ka bir boliimdeyse �unlan okuruz:
"z.aman g��ten gelecege g� yamyla ele ahrursa, tiim olaylar da Varhk-z.a­
man'm �imdisi olarak goriilecektir. Arna, zaman G�'ten Gelecek'e g�ten
yoksun brrakilirsa, Varhk-Zaman'm �imdisine de sahip olurum. Varhk-Zaman
boyledir �te"47.
Varlik-Zaman'm �imdisi andrr. Dogen burda anm iki ayn yarum ele ahr,
bunlardan biri, zamanm a�1 i�de devinen bir nokta olarak an, otekiyse her
zaman orda olan ve devinmeyen, sonrasiz an. Varhk �te bu �imdi ile ozd�len­
m�tir. Dogen paragrah rahat bir i;eviriyle �yle aktarabilecegimiz bir ciimleyle
bitirir: Bu an tiim lg�] olaylan yutar ve tiim [gelecek] olaylari �ari atar.
Dogen'in Varhk-Zaman kavranu Nietzsche'nin zamansiz anma i;ok yakm dii­
�er.
Bu boliimii sonuca baglamadan once, Nietzsche'nin Ost-insan d�iincesiy­
le bodhisattva kavrarm arasmdaki ��rrha benzerlik ve aynhktan da soz etmek
isterim. Nietzsche'nin Ost-insan'1 zaman i;emberinde ayrurun saytlamayacak
kez geridon�iinii isteyecek kadar giii;liidiir. Bir bodhisattva ise niroana'ya adun
atacak niteliktedir, ama acuna duygusu besler, yeniden bedenlenme i;emberin­
de kalmaya kendi istenci nedeniyle hazrrdrr. Her ikisi de i;evrimsel zamanda
defalarca yer almak isteyen insan iistii varhklardrr. BOyle olsa bile, her ikisi de
ahlak ai;ISmdan birbirinden son derece ayn bir anlam t�unaktad1r. Ost-insan
diinyada erk ve zevk sahibi olmayi siirdiirmek istemekte, bodhisattva ise ba�ka­
lannm sonrasizhk amacma, yani niroana'ya kadar yiikselmelerine yarchma ol­
maya kendini adamak iizere bu diinyada kalmaktadrr.

1i. SoNu<;
Nietzsche'nin zaman kavranum ele alan bu kISa inceleme yaz15m1 derleyip
toparlamak ve bir sonuca ula�mak amaayla �unu diyebiliriz: Tipahp ayru ola­
nm yinelenmi� geridonii�lerine ili�kin savm manbksal ai;1dan kendi kendine
ters d�tiigiine daha once dikkat i;ekm�tik; bilinci yerinde hii;bir varhk, aym
sahneyle bir onceki ka�ila�mada da hpahp aym zihinsel durum oldugunda, h­
pa hp ayru olarun yinelendigini kabul etmeye yana�mayacakhr. Ne var ki, Ni­
etzsche'ye ka�1 biraz daha yum�ak olup, ya geridonenin hpabp ayru olmad1-
gtm ya da evrenin aym dururna geridondiigiinii goriip degerlendirebilecek bir
iist-zihnin "evren"in d�mda bir yerde bulundugunu varsayalun. Ne var ki, Ni­
etzsche'nin zaman anlayi�mda i;ok daha temel ve i;ok daha onemli ba�ka bir
kar�1thk daha gizlenm� bulunmaktadrr. Daha ilk ba�mdan beri Nietzsche, uz­
la�maz iki ozelligi zamana yiiklemek istemekteydi. Bunlardan biri, ya�amm
oziinde zamamnm bitimsiz i;evrimsel yinelenmesidir (i;evrimsel zaman). Ni­
etzsche'nin i;agda�1 fiziki;i Boltzmann da aym giii;liikle bo�mak zorunda kal­
m1�h.

47 DOgen: ShO�Genzi!, lwanami-Bunko Series No. 1989-1992 (Tokyo: lwanami-Shoten 1939), Vol.1, Chapter 11,
s.159. Yazida � bciliimler S. Watanabe tarahndan �vrilmiftir.

CociTo, SAYI: 11, 1997


Nietzsche ue Zaman Kauram1

Nietzsche'nin d�iincesinde Diyo� bir oge olarak yer alan ya�nun


yukan dogru yone�i Zerd�t'iin her yerinde apa� goriilmektedir. Bu konuy­
la ilgili olarak, daha ba�ka pek �ok benzer onerme arasmdan gosterebilecegi­
miz bir omek, Zerdu�t'iin 2. BOli.im'iindeki "Zehirli ori.imcekler iistiine" ad1ru­
ta�1yan ba�hkta yer alrr: "Agmak ister hayat, agarken alt etmek ister kendini"48.
Yukan dogru yonelen bu devinimin doruk noktas1ysa, Ost-insan'm ortaya �­
�1dir. Ti.im Zerdu�t boyunca, yer�ekimi ciicesi, ya�nun yukarlara dogru u��u­
nu engellemeye �a�ir. Ost-insan;m yi.iksel�inin yakla�bgma �kin belirtilerin
ortaya �mdan hemen once, ''Uya�" adm1 ta�1yan ba�hkta, arbk son iyice
yakla�m�ken, son zaferin 9ghklan gelir kulagtmiza: "�te pes etmi�, ka9yor
agtrhgm ruhu, benim ba� d�mamm!"49
Peki, Nietzsche oziinde tek yonlii olan bu siireci �evrimsel zamanla uzla�­
tirabilir mi ki? Bu konuda ii� ayn yol oldugunu d�iinebiliriz. Ne var ki, bu
yollardan ii\ii de Nietzsche'nin felsefesinin temel onciiUerine �u ya da bu bi­
�mde bagh bulunmaktadir. Bu yollardan biri, Ost-insan'm ortaya 9�mdan
once zamam tek yonlii �gisel zaman olarak kabul etmek ve �evrimsel zamam­
run d�mda birakmaktir. Ost-insan ortaya �hktan sonra zaman �evrimsel ola­
bilir, �kii Ost-insan'm arhk olacagi ba�ka hi�bir �y yoktur ve de artlk hpahp
ayrurun yinelenmesini istemektedir. Bu �ozi.im, �evrimsel zaman savmm tutar­
hhk ve evrenselligini ytlo.p yerle bir etmektedir k�kusuz. <;evrimsel zamana
adrm a�, daha oteye dogru geli�meyen mutlu bir son oldugu i-;in, bir tiir ote­
diinya bilirni olarak nitelenebilir.
ikinci olasillksa, �evrimsel zaman savm1 goriiniirdeki degeriyle kabul et­
mektir. Bu durumda, ya�am sonsuzcana "en route" olarak kabul edilmeli ve bi­
ricik "amaa" da sonsuz �evrimsel devinimin kendisi olup 9kar. Boyle bir �ey
varsa, Ost-insan da bir siire sonra \iiriiyiip -;oker ve ortadan kalkar; diinya da
Ost-insan' dan a�agi ba�ka varhklarla yeni ba�tan ba�lamak zorunda kalrr. Bu
go�ii benimsersek, arhk yalruzca yu.kan yonelik devinimden s6z edemeyiz,
ya�anun a�agi yonelik devinim i-;inde oldugu biitiin bir donemi de hesaba kat­
mamiz gerekir. Ost-insan'm do�una bir de Ost-insan'm \iiriiyiip �okme oy­
kiisiinii ekleyip tamamlamak gerekir. Nietzsche'nin bu tiir �yleri rahathkla ka­
bul edebilecegini sanmam.
O�cii olasillksa zaman �evrimi yerine bir helezon koymaktir, yani �ev­
rimsel bir devinimle birle�tirilmi� tek yonlii bir devinim. Buysa, bir -;evrim biti­
minde benzer bir duruma ama daha "yiiksek" bir diizeyde geri gelinmesini is­
temeyi gerektirecektir. Ne var ki, bu go� de Nietzsche'nin hpahp aym duru­
mun kendini yineleyecegi yolundaki apa9k onermesine ters d�ecektir.
Boylelikle ka�mdmaz bi-;imde, Nietzsche'nin zaman kavrammm kendi
i�inde �el�kili oldugu ya da en azmdan kendi ya�m felsefesiyle bagda�amaya­
cagi sonucuna varm� bulunuyoruz. Bu ka�1thgm, zamarun kesintisiz ya da ke­
sintili, a� ya da art arda gel� olmas1yla, ol¢lebilir ya da ol\iilebilmenin ote­
sinde olmas1yla hi�bir ilgisi yoktur. Boltzmann'm sorununu ele ahrsak, bu du-
48 Nietzsc/i,,-MontiTlllri, Vol. Vil, s. 126
49 I bid., 9. 382-aJ

CoGiTo, SAYI: 11, 1997 99


D. W. Dauer

rumda fizik-;i, tek yonlilliigun yalruzca ayn ayn ele ahnan kii� zaman kesit­
lerine uygulanabilen ktsmi bir ger�ek oldugunu varsaymak ya da tiim gel�i­
min yalmzca tek bir kez ger�ekl�tigini varsaymak zorunda ka�h. Nietzsc­
he'nin aktl hastahgi daha sonralan bqgosterseydi, kendi kendisiyle ters d�tii­
gunii goriip, kendini kucagma athgt o rahathktan bir � yolu bulmak i-;in ug­
ra�1p �arp�cagmdan hi� k�kum yok. Nastl bir �oziim bulacagi sorusuna ge­
lince, kimse yamtlayamaz ki bunu! Gene de, getirecegi �oziimiin genel dogru.l­
tusunun ne olabilecegini kestirmeye �abalayan biri �abilir belki de.
Nietzsche varhgi yadsrmak ve yalruzca ol�a inanmakla ba�lad1 �- Ne var
ki, anhk diinyasmda yapbgt gezinti sonunda varhga benzer bir �ey ortaya ge­
tirm� olnlas1 da aynca i�in cilveli yam. Ger�ekten de, �evrim gerekirci bi-;imde
bir kez belirlendikten sonra, �evrim sabitle�tirilmi�, degi�mez, boliinmez bir
nesne olup �r. 01� degildir arhk, varhkbr. Bir'dir.
Siirecin ka9IDlmazcasma bir �eyl�me olup 9kacagtni bir ol�de Nietzsc­
he' nin kendisinin de kabul etmesi son derece ilgi �ekicidir. �yle yaz�h: "Her
�yin yinelenmesi bir ol� diinyasmm bir varhk diinyasma olabildigmce yakm­
la�mas1 budur �te! - Seyretmenin dorugu ... 01� varhk kimligini basmak - en
yuce Erk lstemi budur �te" .so 01�tan varhga g� de�en zamandan de�me­
yen sonrasizhga g��tir, Diyonis� olandan Apolloncu olana ge-;i�tir. Yahu­
di-H1ristiyan ote-diinya biliminden ka�1p kurtulmak isteyen �i, eninde so­
nunda, orda sonrasizca bir �ey oldugu i-;in, bir tiir ote-diinya bilimi getirmek
zorunda kalacakhr. Daha once belirttigim gibi, Nietzsche'nin "zamaru"run, -;iz­
gisel bir zamarun p�inden ortaya �n �evrimsel bir zaman oldugunu kabul
edersek, �evrimsel zamana aclun a� bir ote-diinya bilimi olarak kabul edilebi­
lir. Bu goriintii dogru olsa da olmasa da, Ost-insan'm zamarunm, Ost-insan yet­
kin oldugu i-;in, zamansiz bir kimlige sahip oldugu a��a goriilmektedir. SOz
konusu zamansiz kimlik, her �yin durdugu Oglen d�iincesinde a��a orta­
dadrr. Yetkindir her �ey, Ost-insan da ayru olarun yinelenmesini istemektedir.
bu a�amaya geldigimizde, zamanm degi�me gereksinimi ortadan kalkar; za­
man durur, an da sonrasizhk olup �r. BOylece, Nietzsche z.aman'm d�mda
Sonrasizhgi yara� oldu. Buna Ote-diinya biliminden ba�ka ne ad verebiliriz
ki? i�te, bu tikel ote-diinya bilimi sonrasizhgt �evrimin kendisinde bulur. Maha­
yana' daki ozlii deyi�lerden birinin olas1 yorumlanndan biri de budur belki:
Samsara, niroana'dir, niroana samsara'dir, yani Nietzsche'nin �iir yiiklii diliyle
st>ylersek, Diyonisoscu Apolloncu olup �r.

(Loiren: Alp TUmertekin

50 Nimsche-Sch/a:hta, Vol. DI, s. 895

100 CociTo, SAYI: 11, 1997


AMERiKA YERLiLERiNiN
BiR EvREN MoDELi*

Benjamin Lee Whorf

Bir tek Hopi dilini ve kendi ortammm killtiirel d�iincelerini bilen bir Ho­
pi'nin, bizirnle aym zaman ve ·uzam kavramlanna sahip bulundugunu dogal
saymarun ya� olacagt sonucuna varchm; c;oklukla sezgiden kaynakland1gt sa­
mlan zaman ve uzam kavramlanrun genelde evrensel oldugu kabul edilir. �te,
Hopi dili zamanm di.izenli bic;imde akip giden bir siireklilik, evrendeki her �e­
yin de bir g�in d�mda, bir �imdi boyunca, bir g� i'linde hep aym tarz­
da devindigi bir siireklilik olarak goriindiigu genel bir zaman sezgisi ya da
kavrammdan yoksundur; ya da, goriintiiyii tam tersine c;evirip �oyle de diyebi­
liriz: Gozlemcinin siire boyunca kesintisiz bic;irnde bir ge�ten bir gelecege
dogru ta�md1guu kabul eden genel bir zaman sezgisi ya da kavrammdan yok­
sundur.
Uzun siiren bir inceleme ve ozenli bir c;oziimleme sonunda, Hopi dilinin
bizirn "zaman" dedigimiz �eyle dogrudan dogruya ilgili sozci.iklere, dilbilgisi
bic;irnleri, kurul� ya da deyimlere yer vermedigi saptan�tl. G�e, �irndi­
ye ve gelecege ya da siire ya da kahcilik kavramma ya da dinamik (yani, belirli
Kaynak: "Un modele ambindien de /' imiuers", Llnguistique et anthropologie, Ed. Denae!, 1969.
YaZ11Un ozgiin adt: "An American Indian Model of the Universe", LmguJJge, Thought and Reality, Selected Writings of
Benjamin U!e Wharf, MIT Press, 1956.

CociTo, SAYI: 1 1, 1997 101


Benjamin Lee Whorf

bir siirece boyun egen dinamik bir i;abarun kendini g0stermesinden i;ok, zaman
ve uzam ii;inde kesintisiz otelenme olarak) diizlemden i;ok kinematik diizlem­
de ele alman devinim kavramma i�kin hii;bir s6zciik, dilbilgisi bi9mi, kurul�
ve deyime de yer vermiyordu. Son olarak dikkat i;ekilen bir nokta da, Hopi di­
linin bizim zaman dedigimiz �u varol� ya da yaytlun ogesini d�talar ve "za­
man" ad1yla belirtilebilecek ortiik bir i;okelti b1rakrr bii;iffide uzamla ilgili hii;bir
dilsel veriye sahip olmad1gidrr. Dolayis1yla, Hopi dill ne ortiik ne de ai;U< hii;bir
gonderme yapmaz "zaman"a.
bte ya_ndan, Hopi dill evrendeki tiim goriingiileri, pragmatik ya da �lem­
sel olarak, "diizgiin bii;imde ele ahp betimleyebilmektedir. Bundan i;U<ard1gim
sonui; da, Hopi d�iincesinin -sezgisel yoldan elde edildigi sarulan- gei;en "za­
man" kavramma, ne derecede olursa olsun, yer vermedigme inanmarun ya�
oldugudur. Uzamsal bii;imlenmeleri ayru kusursuzlukla betimleyebilen sonsuz
sayida Euklidesci�lmayan g_eometri tasarlamak nastl olanakbysa, al�ageldigi­
miz zaman ve uzam ka�1tltldarma yer vermeyen ama ayru degere sahip evren
betimlemeleri de varolabilir. Modem fizikteki gorecelik kuram1 da, matematik
terimlerle tasarlan� ayru tiirden bir betimlemedir.
Hopi dili ve kiiltiirii de, hpki bizim s6zde safdil zaman ve uzam anla�1-
miz ya da gorecelik kuram1 gibi bir metafizik ii;eriyor demek ki; ama bu oteki­
lerden apayn bir metafizik. Hopi'lerde evrenin yap1sm1 betimlemeden once,
kendi dilimizde ol�turacagimiz yakla�ik bir anlahm yoluyla, �te bu metafizigi
(Hopi dili de, bu metafizigi dile getirmenin en upuygun aracrdrr) -elden geldi­
gince- ortaya koymay1 denemeliyiz. Dogrusu, bu pek uygun bir bii;im degil,
ama Hopi'lerin evren anla�larmm temelinde yatan dizgeye �u ya da bu oran­
da ula�mamiza olanak veren kavramlan kullanrnamiz ai;ismdan yararh.
Hopi'ye gore, zaman ortadan kalkar, uzam da de�iklige ugrar, oyle ki bi­
zim sozde sezgimizin ya da klasik Newtoncu dinamigin zamansiz, tiird� ve
dolaysiz uzam1 yok olur artik. 6te yandan, Hopi'nin tasanmlama dizgesinde,
bizim tasarlad1gimiz bii;iffiiyle evreni zaman ve uzamdan bagimsiz olarak be­
timlemek amacryla, yeni kavram ve soyutlamalar (dilimiz bu kavram ve soyut­
lamalara upuygun dii�ecek terimlerden yoksundur) yer ah.r. Hopi'lerin metafi­
zigini kendimiz ii;in yeniden kurmayi denemek amacryla, yakla�1k degerler yo­
luyla vermeye i;al�acagimiz bu soyutlamalar psikolojik ya da mistik bile gele­
bilir bize. Biitiin bunlar ya canalm ya da dirimci inam�lann ya da mistik bilini;
tarafmdan algtlanm1�, gozle goriinmez �eylere i�kin sezgi ve deneyimin a�kin
bire�imlerinin ya da mistik ve (ya da) gizlibilgisel denilen d�iince dizgelerinin
aynlmaz pari;as1 oldugunu kabul etmeye ah�hgimiz tasanmlamalardrr. Bu ta­
sanmlamalar Hopi dilinde, kimi kez apai;ik s6zciiklerle -psikolojik ve metafi­
zik terimlerle- kesin bii;imde dile getirilseler de, daha i;ok dilin yap1smda ve
dilbilgisinde ortiik bii;imde yer ahr, kiiltiir ve davran�larda algtlanabilirler.
Hopi dili ve kiiltiiriine ba�ka dizgeleri yans1tmamaya elimden geldigince i;aba
gosterip nesnel bir i;oziimleme yapmaya i;ah�hm. Kulland1gim "mistik" terimi
Bahh modem bir bilim adammm goziinde belki de biraz fazla kai;hysa, Hopi

102 CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Amnilca Yerlilerinin Bir Euren Modeli

metafiziginin albnda yatan bu soyutlama ve varsayimlann pragmatik ve ampi­


rik diizlemlerde, nesnel a9dan baktld1gmda, au fondl kendi metafizigimizin ay­
ru derecede mistik nitelikli, devingen zaman ve duragan uzarm kadar (Hopi
ic;-in daha biiyilk ol�de) dogrulanabilir oldugunu vurgulamak gerekir. Ho­
pi'lerin varsayunlan, rum goriingiller kadar, bu goriingillerin tiim bagWa�unla­
nru da kucaklayabilmekte, hatta Hopi killtiiriiniin, tiim evrelerinde, biitiinle�ik
bir kimlik sunmasma bizim varsayunlannuzdan c;-ok daha yatkm olmaktadrr.
Modem kiiltiir ve dii�iincenin, kendi dilimizin alhnda yatan metafizik
(modem bilimin, c;-ok yakmlarda ortaya 9kan ve ba�tan a�agt farkh gorecegi
metafizigmden soz etmiyorum) iki biiyilk kozmik illce, yani uzam ve zaman uya­
nnca diizenlenmi� bir evreni varsayar zorunlu olarak; iii; boyutlu, sonsuz ve
duragan bir uzam ve tekboyutlu, tekbi�mli ve sonrastzca devingen zaman -
gerc;-ekligm apayn ve (a�tlageldik d�iinme bi�mimiz uyannca) birbirleriyle
hii;bir ilgisi olmayan iki yam. Ostelik, zamanm devingen alanm1, g�, �imdi,
gelecek olarak iic;- parc;-aya da bolm� bulunmaktaytz.
Hopi metafiziginin de, gerek boyutlan gerekse yayihm1 a95mdan bizimki­
lerle ka�tla�tmlabilir kozmi.k bi�mleri vardrr. Nedir bu kozmi.k bi�mler? iki
biiyilk kozmi.k ilkeyi kapsayan bir evren sbz konusudur; yakla�tk terimler kul­
larup bunlara belirtilmi� ve belirten (ya da belirtilmemi�) ya da nesnel ve oznel di­
yebiliriz. Nesnel ya da be� olan, �imdiyle g�� aynnu yaptlmadan, ge­
lecek dedigimiz her �eyi d�talayarak, duyulann ula�abilecegi ya da ula�hgt
her �eyi -gerc;-ekte, tarihsel dedigim �eyle- dile getirebilir. i�te, oznelin bu yakm
smm �imdimizin bir boliimiinii kesip ayll'll' ve kucaklar, ba�langic;- amdrr bu,
ama Hopi �emasmda �i.mdi.mizin en biiyiik boliimii nesnel alanm mahdrr, bu
nedenle de ge�i.mizden aynlmaz. Ba�langic;- a�amasmdaki belirtilmenin bu
smznna il�kin ba�langi�sal denilen bir fiil bit;imi de vardrr, ama ters yonde ge­
c;-erlidir bu, yani nesnele �kin oldugu ol¢de, nesnelligin ba�lad1� am ol�­
turdugu oli;iide g�erlidir. Bu fiil bii;imi, ba�langic1 ya· da deVinime ge�eyi
belirtmek ic;-in kullamhr, birc;-ok durumda da, benzer bir kullarum gosteren,
''beklenti" kipi gibi c;-evrilir. Ne var ki, onemli birkac;- noktada, son derece temel
ve anlamh aynhklar da gozlemlenir. Beklentisel gibi oznel ve nedensel olana
degil de, sonuc;- ve nesnel olana gonderme yapan, ba�langii;sal kip, belirtilme­
nin ba�lad1gtm bildirmek yanmda nedenleme siirecinin tamamlanmasm1 da
kapsar. Fiilin, a�agt yukan bizim edilgen bit;imimize denk dii�en, ama nedenle­
me siirecinin belirli bir sonuc;- yaratmak iizere ozneyi etkiledigi anlam1 t�1yan
(Omegm, ''besin yenip yutuldu") bir son eki varsa, -temel eyleme gonderme
yapan- ba�lang-z�sal son ekin getirilmesi, nedensel kesinti kavrammm ortaya
gelmesine yol ac;-ar. Eylem ilk evresindedir. Dolay151yla, bunun ardmda yer alan
nedenleme de, ne olursa olsun, kesintiye ugrar. Neden belirten son ek tarafm­
dan bic;-imsel olarak bildirilen bu nedenleme, bizlerin gei;mi� zaman diyebilece­
gimiz �eydir; fiilse, tek ba�ma, hem son a�amasma ula�m� eylemin ba�langic1-
m hem de bu eylemin tamamlanmasinI (s�tigimiz omekte, besinin bir boliimii-

1 au fand-fr. temelde; i:izgiin metinde Fransizca kull�br. �··

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 103


Benjamin Lee Whorf

niin ya da tiimiiniin yenip yutulmas1) dile getirir. Bunun i;evirisi "yemeyi kes­
mek"tir. Altta yatan Hopi metafizigi bilinmeksizin, ayru son ekin nastl olup da
bir eylemin hem ba�lang1C1ru hem de tamamlanmasrm gosterdigmi anlamaya
olanak yoktur. Kendi metafizigimizin terimleriyle Hopi terimlerini daha kesin
bi�mde �lemek isteseydik, oznel alandan bi.iyiik olastltl<la umut ya da beklenti
alaru olarak s0z etmemiz gerekirdi. Her dil, gonderme yaptlan kozmik bir alam
a9ga vurmayi amai;layan ve dile getirilme� bir felsefenin temel varsaymtla­
nm billurl�tlran terimler ii;erir, bir halkm, bir killti.iriin, bir uygarhgm, hatta
tiim bir i;agm d�i.incesi �te bu terimlerin kapsauunda yatar. Bizim "geri;eklik,
toz, madde, neden" sozciiklerimiz de, az once gordi.igumiiz gibi , "uzam, za­
man, g�� �imdi, gelecek" s0zcillderi de buna omektir. Hopi dilinden i;ogu
'
kez "umut" sozci.iguyle i;evrilen tunatya da buna omektir; tunatya s0zci.ik ola­
rak, "umut edilmekte, umut edilir, olmas1 beklenir, umutla di.i�iini.iyoruz ki",
vb. anlamlanna gelir. Hopi dilindeki metafizik terimlerin peki;ogu, Avrupa dil­
lerinde oldugunun tersine, isim degil fiildir. Tunatya fiilinin umut di.i�iincesin­
de bizim "di.i�i.ince", "istek" ve "neden" s0zcillderimizi andrran bir �eyler ya­
tar; bu fiili i;evirmek istedigimizde, kimi zaman bu terimleri kullanmak gereki­
yor zaten. Hopi'ye ozgi.i felsefi evren anla�1m da (Oznel ve nesnel olana dayah
temel ikicilikle nitelenir bu anlay�), �te bu terim billurla�hrmaktadir. Oznel
olam anlatmak ii;in kullarulan Hopi terimidir bu. Evren'in belirtilmem�, oznel,
dirimsel ve nedensel yamyla oldugu kadar, �imdilik tomurcuk durumunda ol­
sa bile, altta yatan geri;ekle�me ve belirtilmelere ula�acak etkinlikle ilgilidir.
Umut d�i.incesini dile getirir. Ba�ka dey�le, durmaksizm belirtilen alanma a9-
lan zihinsel-nedensel bir etkinliktir bu. Hopi toplumunu incelem� olan herkes,
bitkilerin bi.iyiimesinde, bulutlann ol�umunda, bunlann yagmur bulutu ola­
rak yogunla�malannda, toplulugun tanmsal ve mimari �lerinin topluca orgi.it­
lenmesinde de, insanlann tiim ugra�lannda, tiim umut ve isteklerinde de bu et­
kin tomurcuklanmayi gordi.igiin i.i bilir Hopi'nin. Bu goriingi.i, Hopi toplulugu­
na ozgi.i de�mez, umut verici tap1nmasmda yani, herkese a9k toplu torenler­
de ve gizli, herkesin kabul edilmedigi, yalnizca mahremlere ai;tk tOrenler olan
kivas'larda (topluluk olarak Hopi di.i�iince ve istencinin baskisrm, oznel olanm
nesnel olana yonelten tapmma) ortaya 9kar ozellikle. Tunatya'nm ba�langii;sal
bii;imi olan tunatyava "umut etmeye koyulmak" degil de, "geri;ekl�mekte olan
umut" anlamma gelir. Manhksal a9dan neden bu anlama sahip olmas1 gerek­
tigi daha once s0ylediklerimiz hesaba kattld1gmda a9ki;a gori.ilmektedir. Ba�­
langii; kipi, nesnelin ilk kendini goste�ini dile getirir. Tunatya'nm ilk anlarm
oznel etkinlik ya da oznel gi.ii; oldugu i�, ba�langii; kipi bu etkinligin sonui;­
lanmasm1 anlattr. Oyleyse, ("geri;ekl�mekte olan" anlammda) tunatya'mn, "oz­
nel" olanm kar�1h olarak "nesnel" olam anlatmak i\in kullantlan Hopi terimi
oldugu soylenebilir; iki kozmik bi�min ayru geri;ekligin iki ayn gori.in�i.i ol­
mas1 gibi, bu iki terim de aym fiil kokiiniin i;ekimine il�kin iki ay1rhdrr yalniz-
ca.
Uzam kavramma gelince, oznellik alanmm zihinsel nitelikli oldugu s0yle-

Coctro, SAYI: 11, 1997


Amerika Yerlilerinin Bir Euren Modeli

nebilir, nesnel anlamda uzanun ka�madtgt bir alandJ..r bu, a.ma simgesel an­
lamda d�ey boyuta ve kutuplanna, b�ucu ve ayakucuna oldugu kadar, �eyle­
rin "yiiregi"ne de bagh gibidir; "yiirek"se egretisel anlamda bizim "i(' s0zcii­
gumiize denk d�r. Nesnel diinyarun her noktasma denk d�en, son derece
onemli, d�ey bir if eksen vardir; buna, gelecegm kaynagi diyebiliriz pekala.
Ne var ki, Hopi i¢\ zamansal gelecek yoktur. Nesnel alanda kaqtl�hguruz de­
�i.kliklerin etkiledigi uzakhl<lar ve fizik bii;imle�lerle bagmhh olarak, oznel
alanda dogal dizilere ve kesimlere denk d�n hi�bir �ey yoktur. Nesnel alan,
�u ya da bu olr;iide d�ey ve bir bitkinin ana sap1 olarak kabul edilebilen her
oznel eksenden kalkarak tiim fizik yonler (bu yonler daha �ok yatay diizlemde
ve dort ana yonle gosterilmi� olsa da) dogrultusunda yayihr. Nesnel, ba�hca
kozmik yaytlrm bi�imidir. Varolu�un yalmzca yaytlima �kin tiim yanlanru
kucaklar; tiim arah.klan ve uzakhklan, tiim dizil�leri ve tiim saytlan kapsar.
Nesnele ozgii uzaklik kavram1, daha once ger�ekl�� olaylar arasmdaki za­
mansal bagmh anlammda zaman dedigimiz �yi de i�erir. Hopi, nesnel alan­
dan kaynaklanan zaman ve devinimi salt �lemsel bir anlamda tasarlar -ba�ka
dey�le, olaylan birbirine baglayan �lemlerin onem ve karma�ikliguu ilgilen­
dirdikleri olr;iide tasarlar. Oyle ki, zaman ogesi bu i�lemlere kattlan uzamsal
ogelerden ayn d�mez. G��te yer alan iki olay arasmda �ok sayida donemli
fiziksel devinim ger�ekl�tiginde (bunlar bilyiik bir uzakhga �amah bi9mde
yay1lm� olabilecegi gibi, farkh bi9mde gozlemlenebilen olgulann ge� bir ala­
na yay1lmasma da yol a�m� olabilir), bu iki olay arasmda uzun bir "zaman"
uzam1 (Hopi dilinde bizim "zaman"uruza kesin bi9mde denk d�ebilecek soz­
ciik yoktur) oldugu soylenir. Hopi metafizigi, uzak bir koydeki �eylerin �imdi­
ki zamarun aym arunda bulunulan koyde olup olmad1gtna �kin soruyu giin ­
deme getirmez. Bu a�dan son derece pragmatiktir Hopi metafizigi; bu metafi­
zik, gozlemcinin bulundugu koydeki her olay ile uzak koydeki her "olay" ara­
smdaki biricik olanakl1 kar�ila�hrma teriminin, bu koyleri birbirinden ayiran
arahk i9nde aym anda hem zamansal hem de uzamsal bir ogenin yer almas1-
nm zorunlu oldugunu s0yler. Gozlemciden belirli bir uzaklikta yet alan olay­
lar, ancak "ge��"e dil�tiiklerinde (b�ka de�le, nesnell�tiklerinde) nesnel
olarak bilinebilirler ve uzamda ne denli uzaksalar, zamanda da o denli uzakhr­
lar (Oznel olarak o denli olgunla��lardJ..r) . Bizim dilim.izin isimlere olan yat­
kinl1gma kar�1 fiilleri yegleyen Hopi dill, bizim �eylere ili�kin onermelerimizi
ara vermeksizin olaylara ili�kin onermeler haline sokar. Uzak bir koyde olan­
lar, bir tahmin, varsayrm (oznel) degil de, ger�ek bir olguysa (nesnel) ''burada"
ancak belirli bir zaman sonra bilinebilir. Eger ''bu yerde" olmuyorsa, "�imdiki
an" da da olamaz; "�u" yerde ve "�u" zamanda olur. "Burda" ger�ekl�en olay­
la "orda" ger�ekle�en olaym her ikisi de nesnel dogaya sahiptir (genelde ge�i­
�imize denk d�er), ama ikincisi nesnel a�dan en uzakta olandir, bu da, bizim
ba� a�rmiza gore, zaman i�inde bizden en uzakta oldugu anlamma da gelir.
Kendine ozgii tikelligi yayilma olanagmda yatan nesnel alan, gozlemciden
ba�layan ve zamansal diizlemde oldugu kadar uzamsal diizlemde de olr;iileme-

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 105


Benjamin Lee Wharf

yen bir uzakhga vanncaya dek yaytltp ge�ler. Bir an gelir, yaythm oylesine
gen�ler ki arttk u�suz bucaksizhk i�inde eriyip gider, aynnttlar algtlanamaz
olur, bir bakrma sahnenin ardmda duran oznel de nesnelle birbirine ka�ir.
Dyle ki, gozlemcinin -kim olursa olsun- artik tasarlayamayacagi bu uzakhkta,
son da ba�langi� da tek bir bi.iti.in gibi gori.ini.ir, hatta nesnelle oznelin, varolu�
kavranu i9nde yitip gittigi ve sul1\mp yok oldugu bile s0ylenebilir. Bu ger�ekli­
gin SlDll' ku�agi hem oznel hem de nesnelden kaynaklarur. Zamanm gecesidir
bu, bi.iti.in soylencelerin dem vurdugu yer ve zamand1r, oznel ya da zihinsel
olarak bilinebilir zaten bu yalnizca. Hopi'ler soylence ya da oyki.ilerde sozi.i
edilen �t;ylerin, ktlgisal etkisi olan, gi.incel-edimsel �eylerle aynt ti.ir ger�eklik ya
da g�erlilige sahip olmad1guun bilincindedirler; hatta kendi dilbilgilerinde bu­
nu da dile getirirler. Bizlerle ytldizlar arasmdaki oli;filemeyecek uzakhk s0z ko­
nusu oldugunda bilinen ve s0ylenen ne varsa, varsayun ve ti.imdengelirnlere
dayanmaktadrr, ba�ka dey�le, bir ol�de ozneldir. Ger�ek uzakltklar ve gorme
ve ilerlemeye i�kin nesnel si.ir�lerden �ok, i�eki di.i�ey eksen ve ba�ucu kut­
bu sayesinde ula�ilrr bu bilgiye. �te, bu nedenle s0ylencelerin belirlenme�
g��i de, ayakucu kutbundan g�en d�ey ger�eklik ekseni boyunca s0ylen­
ce olarak oznel bi9mde algilanan (goksel olmaktan �ok yersel ) uzakhk kavra­
mma denk di.i�mektedir. SOylencelerin belirlenme� -g�i demek ki di.inya­
nm �imdiki yi.izeyinin altmdadrr; ama, kokene �kin s0ylencelerdeki "cehen­
nem" kralligmm bir �kur ya da bizim anlad1gtmiz anlamda bir magara oldu­
gu demek de degildir bu. Patatkwapi' dir, "Ktrmiz1 Daglar' dadrr", yani �imdiki
di.inyamiza benzeyen, ama di.inyamiza oranla uzak bir gokm� gibi duran bir
i.ilkedir; ote yandan, bizim di.inyamizm gokkubbesi de masal kahramanlanyla
doludur, bamba�ka bir yersel uzam bulmu� gibidirler orda.
Hopi'lerin zamana ve uzama �kin terimler kullanmaya hi� mi hi� gerek
duymad1klan anla�tlm� olmah arhk. Bu ti.ir sozci.ikler, bizim dilimizde, nesnel
ger�ekligin devinmeden duran yamyla ilgili olmalan k�uluyla belirli bir yay1-
hm, gori.ingi.i ve �evrimsel si.ire� di.i�i.incesini dile getiren deyimlerde a9k�a fi­
zik evreni kapsar. Oznel ya da belirtense gelecek dedigimiz her �eyi kapsar,
ama bir tek bunu kapsamakla kalmaz; zihinsel dedigimiz her �eyi de, ayru ol�de
ve hi�bir ayirrm yapmaksizm kapsar, yani ruhta ya da Hopi'nin yegleyecegi bir
terimle soylersek, yurekte varolan ya da kendini gosteren her �eyi kapsar, hem
de yalniz insarun yi.ireginde degil, hayvanlann, bitkilerin ve �eylerin yi.ireginde
de, doganm ti.im bi�imlerinin ve gori.ini.i�lerinin ardmda ve bagnnda, bi.iti.in
bunlan yi.ireginde, pek�ok antropolog tarafmdan saptannu� bir �karsama ve
yayginhk nedeniyle Evren'in yi.ireginde varolan ya da kendini gosteren her
�eyi kapsar, bir Hopi tarafmdn nerdeyse hi� dile getirilrnemi� olsa bile, Hopi'yi
devindiren bi.iyi.ili.i ve dinsel duygu, i�te boylesine gi.i�li.idi.ir2. Oznelin alam (bi­
zim bak1�1miza gore oznel, yoksa Hopi i� son derece ger�ek ve ya�anun ti.im
yogunlugunu, s1cakhgtm ve titre�imini kapsayan bi�imde) Hopi'nin kesin bi-
2 Bu kavram.i anlabnak ic;in kimi zaman "Solugun ruhu" (hikwsu) ve "Giio;lii �y" (? a? ne himu) deNleri kullaru-
1.ir; �ok daha dar ve �ok daha az "kozmik" anlamlara sahip olsa bile butiin bu deNler "kutsal korku" kav­
ramlf\1 dile getirirler.

106 CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997


Amerika Yerlilerinin Bir Euren Modeli

�leriyle olrnasa bile sanal olarak, �u ya da bu Ol�de belirlen� oldugunu


kabul ettigi gelecegimizi degil, kendini d�vurmaya yatkm, taru.m geregi bilinc;­
li, onceden d�iinillm� bir istek tarafmdan ol�turulm� oze ve bi�e sahip
ruhsalhk, kavra� ve heyecarun tii.miinii de, c;�itli engellere c;arp1p tokezleye­
rek gerc;ekle�mesi gecikse bile � y;. da bu bi�de gene de kac;mtlrnaz olan her
�eyi kapsar. Beklentilerin, isteklerin ve niyetlerin, istencin, etkili nedenlerin, ic;i­
mizin en derinlerinden (Hopi'nin yiireginden) kaynaklarup yansrma ve kendini
d�avurma a�amasma ula�� d�cenin alarudrr bu. Devingen bir durum de­
gu de, dinamik bir durum soz konusudur -bir g�ten kalkip bize dogru gel­
mez, zihinsel ve ozsel bic;imiyle bizdedir zaten, dinanizmi de tamamlanmakta
olan belirten ve ol� alarunda kendini g0sterir, yani oznelden kalkip, nesnelden
ba�ka bir �ey olmayan bir sonuca dogru giderek yol alrr. Dilimize c;evirdigimiz­
de, bir Hopi ol� ic;indeki bu kendiliklerin "gelecekleri"ni s0yler ya da kendile­
rinin, yani Hopi'lerin, onlara "gidecekleri"ni s0yler; ama, kendi dilinde, c;izgisel
ve soyut bir devinimi -yani bizim kabksiz kinematik kavramnmz1- belirten, bi­
zim "gitmek" ve "gelmek" terimlerimize denk d�bilecek fill bulunmamak­
tadrr. Bu omekte, "gelrnek" diyerek c;evrilen s0zciikler bir devinime degil de
bir �lenme siirecine ili�kindir - "burda biten (pew'i) ya da "ordan ba�layan"
(angqo) ya da "va�" (pitu, c;ogu.lu ola) olarak gasterilirler; biitiin bu de�ler
yalruzca en son duruma, verili bir noktadaki gerc;ek sonuca �kindir, bu nokta­
dan onceki bir devinimle hie; mi hie; ilgisi yoktur. Bu oznel ya da belirtme siireci
alam, bu evrensel siirecin sonucu olan nesnelden aynchr. Varol�un, �imdiki
zamanmuz ic;ine koydugumuz -bir ol�de loyida olsa bile gene de aynlmazca­
sma- ba�ka bir goriimiinii daha kapsar. Uykuya dalmak ya da yazmaya koyul­
mak gibi, heniiz gerc;ekl�me a�amasma gelm�, ama belirtilme durumuna
ula�maktaki bir �ey, gerc;ekle�mekteki bir �ey, b�langic; durumundaki bir
edimdir. i�te, bu goriingii, a�Ilageldigi iizere, bizim gelecek zamarunuza ya da
dilenilene, istenilene, tasarlanana, vb. ili�kin fill bi�yle (Hopi dilbilgisini
ac;iklarken) beklenti bi�i yer alrrlar. Oznellik alaruyla ilgili olmayan oznel ol­
gulan dile getiren deyi�lerde ka�muza c;ikarlar -gelecek, � goriingiller ve
zihinsel ya�anh, soylencesel zaman ve daha genel olarak da, uzakta bulunmala­
n nedeniyle duyular tarafmdan algilanamayan �ylerle, tahmine dayah �eyler­
de yer alrrlar. Hopi dill kendi fiilleri ic;in zamaru tii.miiyle �luyor demek ki.

<;eviren: Alp TUmertekin

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 107


Kure �eklinde, tahtadan yap1lm1� saat, 1 574 dolaylar1.
EVRENDE GELECEGE lLi�KiN
BELiRSiZLiGiN iNSANOGLU i<;iN
YARATTIGI 0LASILIKLAR
YA DA
KADER 1LE KADERE KAR�I
\:IKAN 1RADE

Bahar Ocal Diizgoren

Evrenin bugiinki.i ya�1, bilindigi kadanyla ve diinya 61\iileriyle yakla�1k


yirmi milyar... Giini.irni.izde fizik biliminin en ge�kin kuranu, bundan yirmi
milyar diinya y1hl kadar once, "Buyak Patlama" ad1 verilen bir olaym ardmdan
olu�maya ba�layan evrenin, belki �imdilik ge�lemeye devam ettigini, ama bir
siire sonra muhtemelen bu geni�lemenin duracagiru, bunun ardmdan bi.izi.il­
menin ba�layacagiru ve yine muhtemelen s6z konusu bi.izillm e sonucunda da,
daha �imdiden "Buyak (:atirt111 ad1 verilen bir �okmeyle birlikte yok olacagtm
s6yli.iyor. Arna heni.iz bilim �evreleri tarafmdan dahi bi.itiini.iyle kabullenildigi
iddia edilemeyecek olan bu kuram �er�evesinde bile, evrenin daha ka� milyar

CociTo, SAYI: 1 1, 1997 109


Bahar Deal Diizgaren

yil boyunca varolacagi kestirilemiyor. En iyi tahmin, ge�leme hala siirdiigu­


ne, yani biizillme heniiz ba�lamad1gma gore, en az bir on b�-yirmi milyar yil
daha varolmasmm olas1 oldugu yoniinde.. (Fizik bilimine OZgU jargonu kon�ma
.

diline �evirmek gerekirse, uzaym derinliklerindeki ba�ka gok cisimlerinden diinyaya


u�n �rk r�mlan incelendiginde, bu �mlann tayftnda zaman ipnde gozlemlenebilen
belli belirsiz sapmalann ortaya pktrgr an�rlryor. Soz konusu 1�1k 1�mlanmn geldigi
gok cisimlerlnin, Biiyiik Patlama'nm ger�ekle�tigi varsayrlan merkezden zaman ipnde
biraz daha uzakla�m1� olduklanm gosteren bu sapmalar, evrenin hQ/Q geni�lemekte ol­
dugunun kamh ... Arna olaya bir de farkl1 Qfrdan yakl�anlar var. Onlar da diyorlar ki,
soz konusu gok cisimleri �ok uzakta olduklanndan, 1�1k 1�mlannm diinyaya u�masr
i�in ge�en sure milyonlarca, hatta milyarlarca diinya yili... Dolayrsiyla biiziilme ba�la­
m1� ve biiziilmenin kamtr sayrlabilecek sapmalar yapan 1�1k 1�mlan heniiz diinyaya
ul�mam1� olabilir. Ostelik evrenin geni�leme omriiyle biiziilme omriiniin gerek melain,
gerekse zaman apsmdan bakr�1ml1/simetrik olacagi da veri sayilamaz. Bu yiizden, evre­
nin kalan omriiyle ilgili olarak bugiinden bir kesinleme yapmak hi�bir �ekilde miimkiin
degil!.. )
bte yandan, ortalama omrii ya da ya�ama siiresi yiiz ytlm (yirmi milyann
iki yiiz milyonda biri) bile albnda olan; klsa bir sure once aksi ispatlanm� olsa da
zamaru hala �ogunlukla mutlak bir deger olarak benimseyen ve de�mez ol­
dugunu varsayd1gt bu degeri yil, ay, hafta ve saatin de otesinde dakika, saniye,
salise gibi, evrenin en temel sabitlerinden biri olan �tk hizmm yanmda kiyasla­
namayacak kadar; ihrnal edilebilecek, gormezden gelinebilecek kadar minicik
kalan par�alara oolm� olan ve her �yin zaman i�de belli bir suayla ol�tu­
gunu varsayan bir insan i9n, yirmi milyar yil gibi bir niceligm yalnizca algtlan­
mas1 bile �ok zor...
Arna insanoglunu anlay1�sizhgmdan otiirii su�lamaya ba�lamadan once
�unu da hahrlamcU< gerekiyor: "Homo sapiens sapiens" olarak tammlanan bu­
giinkii modern insanm ger�ek oncillleri ortaya bundan yalruzca elli bin diinya
y1h once �tkhlar2. Ve kll'k kiisur bin yil boyunca, i9nden evriml�tikleri ve so­
mut izlerini, en onemli uzuvlan sayilan beyinlerinde bile hala ta�1dtklan oteki
canli topluluklarmdan3 biitiin biitiine farkhla�maya �abalad1ktan sonra, 2 bin 5
yiiz yil kadar once, kendilerini i9nde bulduklan ortama onemli bir tepki gos­
terdiler: insanoglu, o kll'k kiisur bin yil siiresince, muhtemelen yine kendisi ta­
rafmdan yarahl� olan mitlere, ilk defa, bundan yalruzca iki bin b� yiiz yil
kadar once ba�kaldird1 ve kendi iradesini kullanarak evreni bizzat kendi beyin
giiciiyle anlamaya karar verdi. Bundan yalruzca iki bin be� yiiz klsactk diinya
y1h once...
Ve bugiin anla�tlan o ki, ba�kalduan insanoglu, o giin, zaman ile mekaru
mutlak, degi�mez degerler olarak kabul ettigi i9n, i�e hata yaparak ba�lad1.
<;iinkii evrende hi�bir �eyin de�medigini s0yleyen Parmenides'i Eflatun, Efla­
tun'u Aristo ve digerleri izledi. Ta 1 7. yiizytla, yeni Newton'a kadar Bah felse­
fesi ve bilirni, zamam ve uzanu mutlak ve �gisel degerler olarak kabul etti. Ve
Newton, uzanun mutlak deger olmad1gtru karutlad1. Arna bizzat Newton tara-

1 10 CociTo, SAYI: 11, 1997


Kadere Ka�• <;1/can lrade

fmdan da benimsenen zamarun mutlak oldugu yoniindeki inani; ta 20. yiizytlm


ba�ma, yani Einstein'a kadar siirdii. Ve Einstein zamarun da mutlak olmad1gm1
karutlad1. Arna bunu da, bugiin bile, diinya yiiziinde y�amakta olan 6 milyar
kadar insandan pek az1 biliyor; dahas1 bunun olas1 nedenleri ve sonui;lan iis­
tiinde yalruzca birkai; �i fikir yiiriitebiliyor. Newton mekanigini bilenlerin sa­
YlSl elbette daha fazla oldugu halde, onlann da uzanun mutlak olmamasmdan
ne anladtl<lan belli degil... <;izgisellik konusu ise i;ok daha az ta��yor.
Halbuki, tek tek biitiin insanlar ya da insanlann i;ogu algiliyor olsalar da
olmasalar da ve bu anlamda onciilleri saytlabilecek varol�ar gibi postmo­
demistler de4 kabul etseler de etmeseler de, iki bin � yiiz ytldan beri birbiri
ardmca binlerce, on binlerce de�ik insan tarafmdan yap� ve yap1lmakta
olan manbk yiiriitmeler, gozlemler ve deneyler yine de bir evrenin varoldugu­
nu ve bu evrenin biitiinciil oldugunu ve bu biitiinciil evrenin uzam/ zaman bo­
yutlu bir yapis1 bulundugunu; ama uzamsal ve zamansal ·degerlerin, evreni
gozleyen gozlemcinin durdugu yere o zamana gote d�kenlik arzettigini; iis­
telik evrende yapis1 ya da uydugu yasalar geregi her de�i.m a�amasmda pek
i;ok olasiligm ortaya �hgtru ve her a�mada bu olastltklardan yalruzca bir ta­
nesinin geri;ekl�tigini, ama bu s�enekli durumun evreni, gerek uzam gerekse
zaman ai;ismdan �gisel olmayan bir olasiliklar evreni haline getirdigini; bii­
tiin bunlan da �u anlama gelebilecegini karutlar nitelikte: Evrende, artmakta
olan diizensizlige ragmen bir diizen de var; b�ka bir de�le, karadelikler or­
negi ne oldugu a�lanamayan ve muhtemelen hii; a�anamayacak olan ka­
osun yarusrra, belk.i de giiniin birinde biitiiniiyle a�nabilecek olan kozmos
da evrende hiikmiinii siirdiiriiyor ve i�nde iireyen insan ya da insan beyniyle
ve eliyle olu�turulmu� dii�iince ve teknoloji iiriinii yaptlar dahil biitiin diger
�eyler gibi evrenin bizzat kendisi de dogm�, biiyiiyor; giin gelecek ya�lanacak
ve sonunda olecek! Arna bu, yalruzca bir olasilik! ..
iki bin be� yiiz ytl kadar siiren bir d�iinme, manhk yiiriitme, gozlem yap­
ma ve deneme temrininden sonra bugiin, hem zamarun hem de uzanun, Par­
menides' in zannettigi gibi mutlak olmad1gi, hii; degilse fizik�er tarafmdan ka­
bulleniliyor. Fizik�er artik, evreni gozlemleyen �inin durdugu yere ve zama­
na bagh olarak, evrenin kiitlesiyle ya da ya�1yla ilgili farkh sonui;lar ahnabilece­
gmi kesin olarak biliyorlar. T1pkt bir insam zaman i�de gozlemleyen birinin
bir yandan kendisi de degi�e ve ya�lana dururken, gozlemledigi �iyle ilgili
olarak bebekligmde farkh, ergenligmde farkh, olgunlugunda farkh, ya�liligmda
farkh sonui;lar almas1 gibi: Boyu ve k.ilosu gibi fizyolojik ozellikleri de farkh
olur, yaphklan da ... Hatta kokusu, rengi, hatta hatta yetenekleri bile farkh ol­
maz rm? .. Ve fizik�er, en azmdan bir kisim fizik�ler, hpkI tek bir insan gibi
.

evrenin de gerek ge��inde, gerek bugiiniinde ve gerekse yanruna i�kin ola­


rak pek i;ok s�enek bulundugunu da kavram� bulunuyorlar.
Ashna bak.thrsa bunu, srradan insanlar da seziyorlar. <;iinkii siradan insan­
lar, her �eyden once, kendilerini uzam ve zaman i�nde bir biitiin olarak algili­
yorlar. <;iinkii belli bir zamanda ve belli bir mekanda dogan, biiyiiyen, olen ve

CoGiTo, SAYI: 11, 1997 111


Bahar Deal DUzgoren

dogduktan klsa bir siire sonra biiyiiyecegini, ya�lanacag1m ve sonw;ta olecegini


veri olarak kabullenen siradan bir insan, uzam i9Jlde nasil ii� unsurdan olu�an
bir yap1s1 (en, boy, yukseklik) varsa, zaman i�inde de yine ii� unsurdan ol�an bir
yap1s1 (gefmi$, hal, gelecek) oldugunu ister istemez kavrad1gi gibi, varolu�una
il�kin bu iki boyutun, yani uzamla zamanm birbirinden aynlamayacagim da
z1mnen biliyor.�iinkii biitiin 0 bilirnkurgu filmlerine, dizilerine, oykiilerine, ro­
manlanna inat, ne uzamm boyutlanndan tek bir tanesinde, ne de zamanm i�in­
de gezintilere �1kmas1 s0z konusu olabiliyor. Ve i;iinkii en srradan bir insan bi­
le, ne kadar kolaya ka�a egiliminde olursa olsun, habire �atallanan yol ba�la­
nnda, se�eneklerden bir tanesi dogrultusunda bir tak1m kararlar almak, en
azmdan �ogunlugun verdigi kararlara uyrnak yoniinde bir se�im yapmak zo­
runda kahyor. �iinkii evrenin g�i ve gelecegi gibi, siradan bir insarun da
ge�mi�iyle birlikte gelecegi de bir takrm olastl1klardan ibaret bir belirsizlik i�e­
riyor. Kimse ge�mi�i tam anlauuyla bilemiyor ve kimse geleceginden hi�bir �e­
kilde emin olarruyor!
Siradan ya da degil, insanoglu, ozellikle fizik ve biyoloji bilimleri �er�eve­
sinde geli�tirilen son kuramlardan anla�ild1gi kadanyla, belki de tamamen
farkh yasalann ge�erli oldugu bir ba�ka evrende varhk kazanm1� ve ge�mi�
olan bir karadeligm en yogunla�hg1 anda patlamas1 sonucu ortaya �1kan bu ev­
rende, ka9Jlllmaz oldugu anla�tlan biiyiik evrim siirecinin, �imdilik en son do­
gal iiriinii ...
Daha a�ik bir anlahmla, i�inde ya�ad1gimiz evrende, insarun en yakm atas1
maymun ise, en uzak atas1 da yogun enerji ile maddenin, atomdan da, hatta
elektrondan da �ok kiii;iik olan par�actl<lan ... �iinkii evrenin ba�langi� a�ama­
smda, yani Biiyiik Patlama'run hemen oncesinde ve hemen sonrasmda, yogun
enerji ile bir miktar atomalh par�acik d�mda hi�bir �ey yok! ..
Bu durumda, fiziksel, kimyasal ve biyolojik ortamlann bugiinkii zengin �e­
�itliligine de bakarak, Biiyiik Patlama'y1, once fizi.J< baglammda bir evrimin,
ardmdan kimya baglammda bir evrimin ve nihayet yeryiiziinde de biyoloji
baglammda bir evrimin izledigi soylenebilir. Zaman i�inde birbirini izleyip du­
ran iinlii fizik kuramctlannm �imdilik sonuncusu olan Stephen W. Hawking,
Zamanm K1sa Tarihi adh kitabmda �yle diyor:

1929 yilmda Edwin Hubble bir diinum noktas1 olan gozlemini gerfekle$tirdi.
Hangi yone bakarsak bakal1m, uzak yild1z kUmeleri h1zla bizden uzakla$1yordu. Ba$ka
bir dey�le evren geni$liyordu. Bu demek ki, eskiden cisimler birbirine bugiin oldugun­
dan daha yaland1lar. Gerfekten de ayle gortinuyordu ki, yakla$1k on ya da yirmi milyar
yd onceki bir anda, tum cisimler tek bir noktayd1lar ve bundan dolay1 evrenin yogun­
lugu o anda sonsuzdu. Bu bulu$, evrenin b�langic1 sorusunu en sonunda bilimin ala­
mna soktu.
Tam buyuk patlama amnda evrenin s1ftr bUyiiklukte ve bu nedenle sonsuz s1-
cakl1kta oldugu dii$iinu1Ur. Arna evren geni$leyince �1mamn s1cakl1gi d�er. Buyuk
Patlama'dan bir saniye sonra yakla$1k on milyar dereceye d�mii$ olmal1. Bu, giine$in

112 CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997


i:izegindelci sicakligtn yakla�ik bin katidir ama bu denli yuksek sicakliklara hidrojen
bombasi patlamasmda da eri�ilebilir. Bu anda evren, fogunlukla foton, elektron ve ni:it­
rinolar ile bunlann ka�i parfQciklanndan, bir miktar da proton ile ni:itrondan olu�ur. "5

Eger boyleyse, evrende enerji ile maddenin, bir losm1 artlk bilinen, bir los­
m1 hala bilinmeyen bir taknn yasalar c;erc;evesinde etkile�imi, yakla�ik yirmi
milyar yilda insanogluna kadar ula� kesintisiz bir evrim siireci yara� olu­
yor. Salt enerji ve maddeden, d�iinebilen, iiretebilen, irade sahibi olan ve ka­
deri de�tinne iddias1m ta�Lmaya ba�layan insanogluna... T�masiz, muaz­
zam bir degi�i.m bu: Arna insan ac;ismdan yakl�ik yirmi milyar diinya ytlmda
ol�m�; agu agu, a�ma a�ma ol�m�. 0 kadar ki, Amerikah yazar Francis
Fukuyama'nm Tarihin Sonu ve Son lnsan olarak Tiirkc;e'ye c;evrilen kitabmm
admda bile kendini belli eden iddiasmm tam tersine, insanoglunun yeryiiziin­
deki seriiveni heniiz ba�langic; evresinde saytlabilir.6
Fizik baglanunda bir evrim, ardmdan ki.mya baglammda bir evrirn ve ni­
hayet yeryiiziinde de biyoloji baglanunda bir evrim... Eger ba�langic;ta c;ok milc­
tar enerji ile Hawking'in soziinii ettigi taneciklerden bile binlerce defa daha
kiic;iik olan atomalh tanecikler d�mda hic;bir �ey yok idiyse ve eger bugiin,
miimkiin olan her bic;ime biiriinmii� ve miimkiin olan her bic;imde hareket
eden ve oziinde biitiin o tanecik ya da parc;aciklar ile enerjinin kayna�masmdan
ol�tuklan halde birbirinden yine de farkl1 birc;ok �ey var ise, fizik baglammda
bir evrimin varhgi hakkmda k�kuya d�mek herhalde sez konusu olamaz.
Ve yine eger ba�langic;ta elementler yok idiyse, hatta elementlerin ic;inde
ge�ecegi bir ortam bile yok idiyse, fiziksel evrimin bir noktasmda niteliksel bir
s1c;ramayla kimyasal evrim �amasma g� oldugunu d�iinmek de herhal­
de yan� degildir. (CNN televizyonu, 1995 yrlmda bir giin, Edwin Hubble'in adz ve­
rilerek dunya fevresinde bir yi:irgiingeye yerlqtirilm� olan ilk uz.ay teleskobunun fOk
i:inemli bir geli�meyi izlemeye b�ladigznr haber verdi: Bir galaksinin olu�umu. Bu olay,
evrenin fOk uz.ak bir ki:i�esinde ve on milyar yil kadar ance meydana gelmi�ti. Aramiz­
dalci mesafe o kadar buyuktu lei, �igzn, saniyede ya�ik iif yi.iz bin kilometre olan hi­
ziyla bile gi:iriintUsunun bize u�masi y�ik on milyar yil surm�til. CNN muhabiri
genf bir astrofizikpye bu olaym, dunyada surdurii len fQl�malara nasil bir katla yapa­
cagmi sordu. Genf kadm sevinf ifinde, elementlerin, Gune� benzeri yildizlann olu�u­
mu sirasmda meydana geldigi ve daha sonra yine aym yildizlann patlamasi sonucu ev­
rene dagildigt yolundalci kuramm bi:iylelikle dopulanmakta oldugunu si:iyledi. CNN
muhabiri bu kez �u soruyu sordu: "Bu olaym sokaktaki insaru ilgilendiren bir yam
var m1drr?" Astrofizilcfi ise �i:iyle dedi: "Bu olaym herkesi ilgilendiren bir yam
vardir. C::iinkii bu olay, hepi.mizin yildiz tozlanndan ol�tugunu kamthyor.")
Ve bir kez daha , eger ba�langic;ta diger �eylerle birlikte gezegenler de yok
idiyse, ancak gezegenler ortaya c;ikhktan ve kimyasal evrim son a�amasma gir­
dikten sonradrr ki niteliksel bir s1c;ramayla biyolojik evrim a�amasma gec;ilm�
oldugunu soylemek de herhalde manhkh olur.
Anla�ild1g1 kadanyla evrenin ba�langic1 olarak belirlenen Biiyiik Patla-

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 1 13


Bahar Ocal Dilzgaren

ma'mn §iddetiyle, maddenin en kii¢1< birimleri olarak nitelendirilebilecek ve


elektrondan da belki yirmi bin kez, belki de daha kii�k birtakun tanecikler,
\Ok biiyiik, �1k hiz1 kadar ya da �Ik hiz1 dolaylannda hizlarla ve her patlarna­
da oldugu gibi a§ag1 yukan e§it bir dagilmayla zaman ve uzam i\inde yol
almaya, ba§langi\ noktasmdan uzakla§maya ba§hyorlar. Hiz \Ok biiyiik, kiitle
ise \Ok kii�k oldugu i\in yolculuk \Ok uzaklara uzamyor.
Bu siirecin ilk birka\ saniyesinden ba§layarak de�ik a§amalannda, soz
konusu tanecikler, yogun enerji etkisiyle §U ya da bu bi\imde birl�rek, yava§
yava§ ve birbirinin ardISrra, elektronlan ve protonlan; elektronlar, protonlar ve
varsayimsal tanecikler olan notronlar birl�rek, orbitinde tek bir elektron bu­
lunan en yahnmdan (hidrojen), orbitalinde yiiz kiisur elektron bulunan en kar­
ma§igma kadar atomlan ve dolayIS1yla saf madde olarak kabul edilebilecek ele­
mentleri; atomlar birl�rek molekiilleri ve dolaylSlyla inorganik ya da organik,
once cans1z, sonra canh her tiirlii maddeyi olll§turuyorlar.
BOylelikle once farkll farkll ytldizlar, sonra bu ytldizlann \evresinde dO­
niip duran farkll farkll gezegenler ya da astreoyitler ve son olarak da hi\ degil­
se baz1 gezegenlerin \evresinde doniip duran farkl1 farkll aylar, farkll farkh di­
ger bir\ok yap1; giin� sistemlerini, galaksileri/ gokadalan, nebulalan/bulutsu­
lan; arada gokta§lanru, kuyruklu ytldizlan ve digerlerini olll§turacak bi\imde,
agrr agir ve birer �er ortaya crtlayorlar. Evrende yirmi milyar diinya ytl1 bo­
yunca olll§an bu milyarlarca gezegenden ve aydan hi\ degilse birinde, yani iis­
tiinde ya§ad1gimiz Yerkiire'de, evrimin, d�iinme yetenegine sahip, akllhrun
akllhs1 "homo sapiens sapiens" tiiriine kadar ula§hgiru, ba§ka hi\kimse bilmese
bile, insanoglu biliyor.
Bu arada, yine ayru siir�e, bir ba§ka geli§me daha ya�ruyor: Evrende, bir
yanda madde, derinlemesine ve diizenli bir bi\iffide, baz1 yasalara uyarak degi­
§ime ugrar ve evrimle§irken; ote yanda aym yasalar; �Ik dahil \evresindeki her
§eyi yutan ve asla sir vermeyen ve muhtemelen hi\ vermeyecek olan, irili ufakll
karadeliklerin de ortaya \Ikmasma neden oluyor. 0 halde, bir yanda gozle gO­
riiliir bir diizen, yasalar, o yasalar \er\evesinde ger\ekl�en bir geli§me, evrim
soz konusuyken, diger yanda ne oldugu kavranamayan, a\}klanamayan bir dii­
zensizlik, sanki evreni dengelemeye ba§hyor. Ba§langi\ta yalruz kozmos, yani
diizen varken, geli§me srrasmda diizensizlik, yani kaos da ortaya crtlayor. Daha
dogrusu evrende kozmos ile kaos i\ i\e ge\iyor. Evrim, diizenin i\iflde diizen­
sizligi yarahyor.
Hawking'in sezdigi bir ba§ka ger\eklik daha var: Geli§tirdigi kurarna gore,
evrenin Biiyiik <;ahrtl sonucu ortadan kalkmas1, \Ok kISa bir siire oncesine ka­
dar zannedildigi gibi her §eyin sonu olmayacak. <;iinkii evrende, kozmos nasil
kaosu i\inde biiytitiiyorsa, kaos da kozmosu i\inde biiyiitmekte... Bu durumda,
kozmos ile kaos arasmdaki bu ili§ki sayesinde, yine hpkl tek bir insanda oldu­
gu gibi evrenin de, kendi ·varolll§unun i\iflde, bir yandan kendi oliimiiniin to­
humlanm ta§rrken, ote yandan da, kendi oliimiiniin ardmdan ya§amay1 siirdii­
rebilecek "bebek evrenler" iiretme giiciine sahip olmas1 olastltgi var... Karadelik­
lerin her biri, belki de, potansiyel hirer bebek evren7...

CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Bu tahmin, bir ba�ka tahminin daha yaptlabilmesine olanak saghyor: 0
halde belki bizim evrenimiz de, bir b�ka zamanda, bir b�ka me.kanda iiretil­
mi� bir ger�eklikten ba�ka bir �ey degil!.. Nitekim Hawking, �imdilerde, evre­
nin ger�ek zamaru d�mda bir ba�ka zamarun, olastltkla kisa evren zamaruru da
kapsayan daha ge� bir zamarun olabilirligini de karutlamaya ugra�1yor.
Arna biitiin bunlar, evrenin g�ine ve bugiiniine ve gelecegme i�kin
belirsizligi ortadan kald1muyor. <;iinkii Biiyiik Patlama'nm o ilk birka� saniye­
si, belki birka� dakikas1 i�de ortaya � ve bugiin de evrenin kiitlesinin bii­
yiik boliimiinii olu�turdugu dii�iinillen minicik taneciklerle ilgili bir .sorun
var... Hawking'in fizigm diliyle anlatbgi sorunun ozii �u: Bu tanecikler o kadar
kiic;ill<ler ki, inceleme amacryla, �ik mikroskobundan yararlarularak iistlerine
bir tek foton bile d�iiriilse, o foton o taneciklerin yanmda dev gibi kalacagm­
dan, hizlarmda ya da enetjilerinde goz anh edilmesi miimkiin olamayacak sap­
malar olmas1 ka9111hnaz ... Hawking, bu olgunun sonucunu 7.amanm Kisa Tari­
hi'nde �oyle a�yor:

"Genel olarak, kuvantum mekanigi bir gOz1em ifin tek ve kesin bir sonuf i:ingi:ir­
mez. Bunun yerine bir takim olasi SonUflaT angOriiT ve her birinin ne kadar olasi old:t­
gunu sayler. Yani, ba�langif durumlan ayni olan bir siirii benzer sistem ipn i:ilfi m ya­
pilditznda, i:ilfiimun sonucu bir bi:ilUm ifin A, bir bOlilm ifin B, vb. bulunur. Sonucun
yakla�ik kafta kapnm A ya da B olacagi hesaplanabilir; ama herhangi bir i:ilfiimii ken­
.

dine i:izgii sonucu i:inceden bilinemez. Kuvantum mekanigi baylece bilime, kapnilmaz
bir bilinemezlik ya da gel�igiizellik i:igesi sokm�tur&''

Evrenin durumu bu da, insanm durumu �k mu farkli? ..


Bilindigi gibi her insan, eylemin temelinde �k olsun olmasm, bir erkek
sperminin bir kadm yumurtaslnl dollemesi sonucu varoluyor. Erkek her ahm­
da ii� yiiz ya da dart yiiz milyon (bir yanli�lik olmasm; rakamla 3 00 ya da
400.000.000) tane sperm birakabiliyor. Kadm ise ayda bir kez ve en �ok iki yu­
murta iiretiyor. Erkegm her sperminde, kendi ozelliklerini �1yan kirk alh kro­
mozomdan rastgele yirmi ii� tanesi yer ahyor. Kachrun yumurtasmda da keza ...
Hangi spermde ya da hangi yumurtada hangi yirmi ii� ozelligin bulundugunu
saptamaya olanak bulunmuyor. <;iinkii, birincisi, sperm sayis1 aktl almayacak
kadar fazla; ikincisi, kuvantum mekanigine konu olan tanecikleri akla getiren
bir bi�imde, mikroskop altmda incelenmeye ahnmalan halinde, herhangi bir
spermin ya da yumurtanm dol verme olanagi kendiligmden ortadan kalkm�
oluyor.
Bu nedenledir ki, her .insanm kendisini var eden dollenmeden once de bir
ge��i oldugu halde, ya�nd1gi sirada bu g�, bir takim olastltklardan iba­
ret bir belirsizligin ardmda gizleniyor. Ve bu belirsizlik, her insanm gelecegi
konusunda da bir belirsizlik yarahyor.
Genel olarak baktld1gmda tek tek her insanm kader �izgisi belli: Dogacak,
bir siire ya�ayacak ve olecek! Arna dogacak olan kim? ... Ne zaman ve nerede

CociTo, SA YI: 1 1, 1997


Bahar Deal Diizg0ren

dogacak? .. Nastl biri olacak? .. Ne kadar ya�yacak? . . Ya�d1gt siirece neler og­
renecek? .. Ne dii�i.inecek? .. Neye inanacak? .. Neler iiretecek? .. Nastl, nerede ve
ne zaman olecek? .. Bunlann hic;biri belli degil!.. Bu dogacak olan, bir ba�kasma
ya da ba�kalanna dol verecek mi: Bu da belli degil!..Tek tek insanlar bazmda
gelecegm bilinmesi hic;bir �kilde miimki.in degil!.. 0 kadar c;ok olas1hk s0z ko­
nusu ki (tek bir dollenmede yakla�ik yetmi� dart milyar) tahmin yiiriitmek bile
miimkiin degil!..
Arna c;ok say1da insan s0z konusu oldugunda, biiyiik sayilar ic;in g�erli
olan olas1hk kurallan c;erc;evesinde belli olan �eyler de var: Niifus a� orarurun
ya da oliim oranmm ne oldugu, zaman ic;inde c;izgisel veri birikimiyle saptand1-
gi zaman, her toplulukta bir sonraki yil ic;inde dogacak c;ocuk sayis1 ya da ole­
cek insan sayis1 kestirilebiliyor. Keza, doganlardan cinsiyetler de yakla�lk ola­
rak biliniyor. Dogan c;ocuklardan kac;mm hastahk, kac;mm kaza sonucu olecegi;
kac;mm okula gidecegi, kac;mm gitmeyecegi; kac;mm koyde, kac;inm kentte ya­
�ayacagi ve daha birc;ok �ey, onceden pekala bilinebiliyor. Bu durumda �u s0y­
lenebilir: Tek tek insanlar bazmda, gelecek hakkmda hic;bir �ekilde hiikiim yii­
riitmek miimki.in olmasa da, dogru veriler baz ahnd1gt takdirde, insan toplu­
luklannm, daha dogrusu tiim insanhgm gelecegi hakkmda tahminler yapmak,
daha dogrusu, Hawking'in dedigi gibi "olas1 durum/an onceden hesaplamak" pe­
kala miimkiin ... Arna evren gibi insanllk bazmda da gelecegi kesin olarak bil­
mek hic;bir �ekilde miimkiin degil...
Belirsizlik ve olastltl<lar... Kuvantum mekanigi ile genetik bilimi ortaya c;ik­
mazdan once hemen hemen yalruzca kumarbazlann ilgisini c;ekm� olan olas1-
hk kurallan9... Yalruzca biiyiik sayilar ic;in gec;erli olan, ama biiyiik sayilar s0z
konusu oldugunda da, rastgelelik ya da ge�igiizellik gibi gori.inen birc;ok �e­
yin aklm kavrayabilecegi bir diizeni bulundugunu kamtlayan olastllk kuralla­
n ... Belirsizlik ilkesiyle birlikte evrimin temelini ol�turan ve hayab anlamh kl­
lan olastl.tk kurallan... 0 kurallar yiiziindendir ki birbirlerinden c;ok farkh olan
insanlar, tek tek ozellikleri ac;ismdan, yalruzca zaman ic;inde degil mekan ic;inde
de c;an egrileri ol�turacak bic;imde bir biitiinliik arzedebiliyorlar10.
Ve belirsizlikler ile olastllklar temelinde silriip giden evrim ... Tek bir insan
baglammda evrim siirecini izlemek c;ok kolay ... Siirecin temelinde, kendi etraf1-
na dolan� ip merdivene benzer yapis1yla canh ya�anun �ifresi olan DNA mo­
lekillii var: DOllenme oncesinde, kendini ortadan dikine aynlm� olarak sper­
min ve yumurtanm ic;inde iiretmi� olan iki ayn DNA molekiilii... DOllenme, an­
neye ve babaya ait olan ve hangi ozellikleri ta�1d1gt bilinmeyen bu iki yannm
birl�mesine yol ac;1yor. Ve her birle�me degil, ama her dollenme srrasmda orta­
ya bir evrim olas1hg1 c;1klyor... \:i.inkii tam o anda, birl�meye c;a�an iki yanm
DNA molekiili.inden baz1 molekilller kopup gidebiliyorlar. Ya da kar�tl1kh bag­
lanmas1 gereken uc;lardan bir-ikisinde bir karma�a ya�anabiliyor: iki yanm
DNA molekiiliiniin ac;1k uc;lan, baglanmalan gereken yere degil de ba�ka bir
yere baglanabiliyorlar. Boylece temelde anasmm bir kis1m, babas1mn bir kls1m
ozelliklerini ta�1yan, ama aynnbda ve biiyiik olas1hkla c;ok kiic;iik bir aynnbda,

1 16 CociTo, sAYI: 1 1, 1997


Kadere Ka�i <;:ikan trade

ana babas1 gibi biitiin diger insanlardan da farkh bir insan, bir deg�inik/mu­
tan� diinyaya gelebiliyor. Ve <;ogu zaman bu d�inigin, ge<;erli olan doga ve
toplum ko�ullannda ya�ama �ns1 olmuyor. 0 taktirde dol vermeden oliip gi­
diyor. Zaten dol verse bile, sahip oldugu ayncahgi kendi <;ocuklanna ge<;irecegi
de veri degil... C::iinkii spermler ve yumurtalar ana babamn ozelliklerinden
yalruzca rastgele yans1m ta�1yabiliyorlar. Kald1 ki �ns eseri bu deg�inim/mu­
tasyonu ta�1yan bir sperm ya da yumurta sbz konusu olsa bile, bunun <;ocuga
ge\ffiesi yine de kesin degil ... C::iinkii de�inimin kaha olmaSI i<;in <;ekinik/rese­
sif degil, ba�at/dominant ozellikte olmas1 gerekiyor.
Diinyada her giin yiizbinlerce bebegin dogdugu dii�iinilldiigunde biitiin
bunlar �u anlama geliyor: Bu kalabah.k i<;inde bir yerde, sa<;lannm yans1 mor,
yans1 ye�il bir bebegin, ba�ka bir yerde s1rtinda kanatlan bulunan bir bebegm,
daha ba�ka bir yerde telepati yetenegi bulunan bir bebegm diinyaya gelme ola­
s1hgi yok degil ... Arna evrirn, bu olasiliklann ortaya <;tlanasmdan ibaret de de­
gil... Bu deg�inik/mutant bebeklerin bir evrim siirecini ba�latabilmeleri i<;in,
oncelikle dogmayi, sonra ya�may1 becermeleri; ardmdan dol vermeleri ve dol
verdikleri zaman da sahip olduklan ozelligi kendi <;ocuklanna ge<;irebilmeleri
gerekiyor. Biitiin bunlar da o kadar kolay degil...
Evrirn siireciyle ilgili olarak goz oniinde bulundurulmas1 gereken bir nok­
ta �u: Muhtemelen enerjinin sak1mnu ve entropinin artmas1; yani termodinami­
gin iki yasas1 <;er<;evesinde, bir ortamda diizenliligm artmas1 diizensizligi en
olas1 durum haline getirirken, diizensizligm artmas1 da diizenliligi en olas1 du­
rum haline getiriyor. Diizen ve diizensizlik: Kozmos ve kaos da boylelikle, art
arda birbirlerinin oncillii ve ard1h oluyorlar. Bir anlamda kozmos kaosu, kaos
da kozmosu tekrar tekrar iiretip duruyorlar. Arna ne kozmos bir onceki koz­
mos oluyor ne de kaos bir onceki kaos ... Siire<; ilerledikc;e her bir a�amada koz­
mosda daha iist diizey bir kararhlik ya da denge; kaosda ise daha iist diizey bir
kararsizh.k ya da dengesizli.k durumu ortaya <;tl<iyor. Zira daha alt diizeydeki
kararhlik ya da kararsizh.k olasiliklan, bir onceki a�mada tiiketilmi� bulunu­
yor. Evrende ol�n de�ikliklerde gozlemlenen ve �imdilik ge�me yoniinde
olan bu egilim siirece olumlu anlam yill<lenmesinin, yani evrim denmesinin de
gerek<;esini ol�turuyor.
Hawking, diizen ve diizensizlik arasmdaki �kiyi, z.amamn Krsa Tarihi nde '

�yle aktanyor:

"Birden dizgenin kUfiik sayrda dUz.enli durumdan bagladig-tm du�unelim. Zaman


ilerledikfe dizge, bilimin yasalanna uygun evreler gefirecek ve durumu degi�ecektir.
Daha sonraki bir zamanda, dizgenin duzensiz bir durumda olma olasilig-t, duzenli bir
durumda olma olasilig-tndan daha yuksek olacaktir, fiinkU duzensiz durumlann sayisi
duzenli durumlann sayrsindan daha fazladir. $u halde dizge, ilk ko�ul olarak yiiksek
dereceli bir duzene sahipse, diizensizlik zamanla artma egilimi gosterecektir.
Bir yap boz bulmacasmda, parfQlann kutunun ifinde ilk ba�ta bir tabla olu�tura­
cak �kilde dizildiklerini varsayalim. Kutuyu sallarsaniz parfalar bagka bir �kilde dizi-

Coci"ro, sAn: 11, I<J97


Bahar Deal Diizgaren

leceklerdir. Bunun, parfalann anlamli bir tablo ortaya pkarmadigi duzensiz bir durum
olma olasiligz, fOk daha fazla sayida duzensiz dizilig oldugu ipn, dogal olarak daha yuk­
sektirt 1 .. "

Aristo ise Etik'te buna benzer bir durumu �oyle ozetliyor:

".. . Birden fOk daha fazla yanli� yoldan gitme olanagi vardir... Ama dogruyu yap­
manm tek bir yolu bulunur. Yanl� yapmak bu yiizden kolay; dogruyu bulmak ise bu
yuzden zordur; boganm gi:izunu hedeJ aldigimzda kaprmak kolay, isabet ettinnek zor
olur12"

Sfueci irdelerken �unu da aktlda tutmak gerekiyor: Evrimin ozgiin meka­


nizmas1 geregi, cansiz olsun; insan 'Olsun, insan eliyle iiretilmi� olsun, olasilik
olmaktan c;tkarak c;ogalmaya ya da iiremeye uygun bir kararlilik kazanm� olan
her yap1, daha onceki �amalarda kararlilik kazan� olan yaptlann neredeyse
ti.imiiyle bir arada varoluyor. Evrim, daha onceki a�amalarda: kararhlik kazan­
m� olan daha basit yapllan, daha karm�ik yaptlar ortaya c;ikh diye hemence­
cik yok etmiyor. Ostelik, yine evrensel yasalar geregi, basitten karma�1ga biitiin
yaptlar da, degi�ik birlikler, hatta sistemler ol�turacak bic;imde kendi aralann­
da bir araya gelebiliyorlar ve bu birliklerin ya da sistemlerin de aynca evrim­
le�mesi soz konusu olabiliyor. Yani belli bir yogunluga ula�m� nicelik de�ik­
likleri de bazen niteliksel degi�ikliklere yol ac;abiliyorlar. Mesela c;okhiicreli
canhlann, bir araya toplan� olan tek hiicreli canhlann evrimle�mesiyle orta­
ya c;ikm� olduklan kuvvetle tahmin ediliyor.
Boylece, biitiin bu ge� ve gelecek a�amalara �kin olastliklar ve birbiri
ardmca kararlilik kazanm�, c;ogalmakta ya da iiremekte olan yaptlar ve bu ya­
p1larm olu�turdugu evrimle�en birliklerle, sistemin biitiinii de bu arada, c;O­
ziimlenmesi git gide giic;l�en bir yoguruuk ve derinlik kazaruyor.
Biitiin bu gerc;ekler goz oniine almd1gmda ve insanlik da, evrensel evrimin
iiriinii olan tek tek insanlann ol�turdugu bir birlik, daha dogrusu karma�ik
yap1S1yla bir sistem olduguna gore, onun da evriml�en bir yap1 oldugunu id­
dia etmek miimki.indiir gibi goriiniiyor. Ve �u soruyu da sormak gerekiyor:
Acaba insanm en onemli iiriinii olan d�iince de insanlik bazmda agrr agrr ev­
rimle�iyor mu?
Herhalde dii�iincenin evrimi sayesindedir ki zamanm, daha dogrusu
uzam/zamanm yaplSmm Bah felsefesi baglammda zannedildigi gibi diyakro­
nik mi, yoksa Dogu'nun c;oktan sezdigi gibi senkronik mi oldugu; yani her �e­
yin birbirini izleyen, ard�ik, ayn ayn alanlarda ve ayn ayn mekanlarda m1,
yoksa aym anda, c;ok merkezli tek bir mekanda rm gerc;ekl�tigi; lasacas1 c;izgi­
sellige ka�1 dairesellik ya da daha dogru bir de�le kiiresellik bile yava� yava�
hie; degilse ta�ma giindemine giriyor.
Marshall McLuhan, Bruce R. Powers'la birlikte yazd1gi, �birligi iiriinii son
kitab1 Global Village!YerkUresel Ki:iy' dell �unlan s6yliiyor:

1 18 CoGiTo, sAYI: 11, 1997


Kadne Ka�1 <;:11mn trade

"Yunanlilar ve Romalilar tarih duygusunu (diyakronik olamm), par�lara bolmek


suretiyle zaman ile, rasyonel bir denetim aygitz olarak � ftkabilmek ipn icat etmi�­
lerdir14".

Beynin sag ve sol yankiirelerinin farkh �levleri ve soz konusu iki yankiire
arasmdaki; ya da ba�ka bir de�l�, gestalt psikolojisinden odiin� almnu§ olan
figiir ile zemin arasmdaki oyna�mats ile modern ile�imin il�kisi gibi ayrmhlar
iistiine oturttugu son kuranum gel�tirirken Dr. Joseph Bogen'in, Glenda M.
Bogen ile birlikte kaleme ald1gt The Other Side of The Brain/Beynin Oteki Taraft
ba�hkh makalesi ile Carl Sagan'm insan beyninin evrimin karuh saytlabilecek
olan ii� katmaruna ili�kin bilgileri de i�eren Kozmos adh kitabmdan da yararlan­
� olan McLuhan aynca �unlan da vurguluyor:

"Gorsel uzam, Fenikeliler tarafindan yarahlan ve Yunanlzlar taraftndan geli�tiri­


len fonetik alfabenin tekdiize, siiregen ve parfal1 karakterinin bir yan etkisidir. Baz1 ni:i­
rologlar ile sosyologlar, hiyerar�ik nedenselligin, beynin sol-yankiiresine ozgii bir du­
yumsal tercih oldugunu; i�itsel-dokunsal uzamm ise, ilkel insanm mit sezgisinin ika­
met etmekte oldugu sag beyne ozgii bir duyumsal tercih oldugunu iddia etmektedirler.
Goziin psikolojisi, fizgisel mantigzn ba�langzcm1 te�vik etmi� olabilir.
Yansiyan 1�1k, gorsel uzam diinyasinda ya�ayan bizlere, aynca bir ipnoz duru­
munda oldugumuz da saylenebilir. Eski Yunan'da, Parmenides di:ineminden hemen on­
ce sozlii gelenegin fOkU�iinden bu yana Batz uygarligz, ifinde biitiin �lerin fizgisel
geometrik diizen ifinde bir yokolu� noktasina gore diizenlendigi smzrli bir haznenin
resmiyle ipnotize edilir oldu.
Dayand1gtm1z enformasyonun biiyiik kzsm1 gozler yoluyla gelir; teknolojimiz bu
etkiyi fogaltmaya ayarlanmi�tzr. Oklit ya da gorsel uzamm giicii iiyledir ki, onu kare
haline getirmezsek bir daireyle ya�ayamayzz.
Arna �eylerin beklenen diizeni her zaman bu olmamz�tzr. Yiizbinlerce yzl insanog­
lu diiz bir fizgi olmadan dogada y�1. Bu diinyadaki nesneler birbirleriyle rezonans
yaptz. Magara adam1 ifin, dagda ya�yan Yunanl1 ifin, Kzzilderili avc1 ifin (hatta bu
son zamanlann ManfU <;:inlisi ipn) diinya fOk merkezliydi ve yankzlamyordu. /irosko­
pikti. Y�m bir kiirenin ipndeki gibiydi; sinzrlan olmayan iif yiiz altm1� derece; suyun
altinda yiizmek gibiydi, ya da bisikletin iistiinde denge bulmak gibiydi. Kabile ya�m1,
piramit bifiminde oncelikler halinde degil, iif boyutlu bir satranf oyunu gibi idare edil­
mi�ti ve hQlQ da iiyledir. Eski ya da tarih oncesi zamanlann diizeni daireseldi, ilerlemeci
degil16...
"

i�in ilgin� bir yam, doga filozoflarmm mitlere ba�kaldird1klan ve eldeki


yetersiz bilgi birikimiyle evrenin diizenini anlamaya �a�hklan donemde, yani
iki bin b� yiiz ytl kadar once, Buda'nm, zaman ve mekanla ilgili olarak bu iki
bin b� yiiz ytlh.k seriiven sonunda ula�tlan sonu�lara benzer sonu�lan a�tl<la­
� olmas111... Ashnda Bah felsefesinin bizatihi kendi ge�mesi i�de de, daha
en ba�mda, de�mezligi ve mutlakhgt savunan Parmenides'in ka�ismda degi-

CociTo, SAYI: 11, 1997 1 19


Bahar Ocal Dtizg0ren

�imi savunan Herakleitos'un varhgt (hemen ardrndan da Demokritos'unki), insan­


hgm genelinde d�iince bazmda �giselligm hi�bir zaman soz konusu olmad1-
gma i�aret ediyor.
bte yandan, bu evrenin, hi� degilse bu a�maya kadar, olastltl<lar iireten ve
olastltl<lar arasmdan ger�ekl�me olas1hgt en yiiksek olan olastltl<larm ger�ek­
le�tigi bir evren oldugunu arbk Bab felsefesinin a�hgt yolda yaptlan �a�malar
da gosteriyor.
Dolayis1yla soz konusu yantlgtlanna; mutlakllk saplanhsma ve �gisellik
oziiriine ragmen, ger�ekl�m� olan Bah felsefesi �gisini de, d�iincenin evri­
mi sirasmda ortaya �lkm� olan, ger�ekle�me �ans1 en yiiksek olas1hk olarak
gormek gerekiyor. Kald1 ki bugiinden g�� baktld1gmda, yiiksek bir evren
sezgisi sergileyerek bireye zaman ve uzam i�de kendi kendine ge�me olana­
gi tam.mayan; bireyi toplum, hatta evren i�nde eriten, iradesini kadere ya da
kozmosa teslim etmeye zorlayan, bu nedenle d�sal geli�meye kapah olan ve
bilgiden ziyade bilgelige dayanan Dogu felsefesine ka�1hk Bah felsefesi, ba�­
kaldiran bireyin birim bilgiyi adrm adrm toplamas1 ve degerlendirebilmesi ve
gerek insanhgm, gerekse insan d�iincesinin bir biitiin olarak evriml�ebilmesi
i�n en kararh yol olarak goriiniiyor.
Zaten evrenin kendine ozgii yapis1, dogurn kadar Oliimii, a�k kadar nefreti
giizellik kadar �kinligi oldugu gibi, diizen kadar diizensizligi, kosmos kadar
kaosu, kader kadar kadere ka�1 �n iradeyi de ve bu �el�kili durumlar ya da
olgular arasmdaki �a�mayi da hem gerektiriyor, hem yarahyor. Evrenin yap1-
smda bugiin gozlemlenen de�imin ya da en azmdan �i.mdilik evrimin ger�ek­
l�mesi, olaslliklarm varhgt kadar �e�kili durumlar ve olgular arasmdaki �a­
�malara da bagh ...
Mesela insam ne yapacagi onceden kestirilemeyen bir varllk haline getiren,
beyninde bir yandan zaman i�de olw;; mw;; olan siiriingen beyni, memeli bey­
ni ve korteks ad1 verilen katmanlar arasmdaki �eli�kiler, bir yandan da kortek­
sinin sol ve sag yankiireleri arasmda, uzam i�de siiriip giden �el�kiler... Her
insaru bir digerinden farkh ktlan da yine bu fevkalade �e�kili durum... Bu �e­
li�kili durumdur ki tek tek insanlarm birbirine benzemez kararlar alrnasma ve
uygulamalar yapmasma neden oluyor. Ve bOyl.ece yalmzca tek tek insanlarm
degil, insan toplumlannm ve bir biitiin olarak insanligm bir sonraki admtlany­
la ilgili olarak da ortaya bir takrm olas1llklardan olw;;a n bir belirsizlik ¢<.iyor.
Arna birakm ger�ekl�mesi en yiiksek olaslligm ne oldugunun onceden bi­
linmesini, �imdilik olastltl<larm ne oldugu dahi tam olarak onceden bilinemi­
yor.
Gerek tek bir insarun, gerekse insanligm tamanumn g�indeki ve gele­
cegindeki olasizhklarm yarathgt belirsizlikle evrenin g�mi�indeki ve gele­
cegindeki belirsizlik arasmda bir paralellik kurmamak miimkiin degil...
Dahas1, bu belirsizligm insanoglunu u.mutsuzluga d�iirmesini anlamak
da miimkiin degil... G�� ve gelecek, din kuramctlannm varsaydlklan gibi
kader sayesinde ya da modernistlerin ongordiikleri gibi kadere ka�1 ¢<an in-

120 Coci'ro, sAn: 11, 1997


Kadere Ka�r t;J/can lrade

san iradesi sayesinde net olarak belirlenebilseydi, evrende, kaderin kar�isma


kaderi belirleyecek iradenin � olmas1mn, yani insamn varol�unun ne an­
lanu kahrd1?
insarun, hatta en srradan olarun bile, kisaclk ya�m siiresi i¢\de, tarumlan
digerlerinden farkh olsa da, iyi olam, dogru olam, giizel olaru umutsuzca arayi­
�uun ardmda bu belirsizlik yok mu? insan g�i ve gelecegi biitiin a«;ikhgiyla
gorebilseydi, �abalamasma ne gerek olurdu? Hem o zaman trajedi varolabilir
miydi?
Galiba insanogluna gereken, ge�i ve gelecegi net olarak gonnek degil
de, biraz al�akgoniillii, biraz da iyimser ve sabrrh olmak. .. Al�akgonilllii olmas1
gerekiyor ¢nkii, kadere ba�kald1nna niyetini ta�1yan insan iradesinin ka�ISm­
da her �eye ragmen bir de kader var... Al�akgonilllii olmas1 gerekiyor ¢nkii,
evrenin biiyiik nicelikleri yarunda insana, hele tek bir insana 6zgii nicelikler ih­
mal edilebilecek kadar kii¢k. .. I�1k, yakl�Ik saatte bir milyar kilometre luzla
yol ahyor; insanoglunun ula�hgi en yiiksek luz ise, saatte birka� bin kilometre...
Ve evren oyle biiyiik ki on milyar ytl once ol�maya ba�la� bir galaksiden �1-
kan �1k 1�mlan, diinyaya ancak bugiin ula�abiliyorlar; halbuki diinyamn gii­
ne�ten uzakl1gi bile hepi topu iki bu�k milyon kilometre, oyle ki, aym 1�1k
1�mlan giine�ten diinyaya yalmzca sekiz saniyede vanyorlar ... Tek bir insan,
evrenin bu uzam/ zamansal biiyiikliigu i¢\de bir hi�!.. Arna insanhk giderek
hem uzam hem zaman i�inde biiyiiyor. Ve evrenin biiyiik sayilarda anlamh
olan yasalan baglammda, bu biiyiikliigun giiniin birinde kaderi de�tinnesi
bile olas1 ... Yeter ki tek tek insanlar bu ger�egi; yani yalruz ve yalruz insanl1gin
tamanu baglammda sonu� almabilecegini bilerek kisa ya�nblan boyunca elle­
rinden geleni yapmayi siirdiirsiinler! Yeter ki insanhk, tek bir insan gibi ilkel
benlik/id ve benlik/ego a�amalanm kendi kendisini ve iistiinde ya�ad1gi diin­
yayi yok etmeden g�eyi ba�ararak korteksiyle uyumlu bir ii.st benlik/siiper
ego ya da bilin�li toplumsalhk a�masma ula�m!
iyimser olmas1 da �art; ¢nkii tek bir insanm kaderi de�tirmesi belki
miimkiin degil; ama tek tek biitiin insanlann �abalamaktan vazg�eleri halin­
de kaderin iradeyi ya da kaosun kozmosu teslim alacagi �ok kesin... Ve karam­
sarhk, eylemsizligi �ogaltmaktan b�ka � yaranuyor.
Dahas1, insanoglunun sabrrh olmas1 da gerekiyor, ¢nki.i kadere hiikmede­
bilecek irade, titrek bacaklanyla varhk g0stermeye b�layah �unun �urasmda
yalruzca iki bin b� yiiz ytl oldu. Evrenin akillara s1gmayan ya�1 gibi giin�in
be� milyar olan, hatta diinyanm dart milyar olan ya�lan yarunda iki bin be�
yiiz ytl nedir ki?

NOTLAJt
1 Diinyaya i:izgii zaman ve uzam i:il�erinin hit;bir evrenselligi yok ... Diinya, evreni ol�turan ga­
laksilerden birinin i:inemsiz bir noktasmda, giin� ad1 verilen orta halli bir ytldizm i;evresinde
di:iniip duran. orta halli bir gezegen ... Metre, Paris'ten gei;en meridyen dairesinin Kuzey Kutup
noktas1 ile ekvator arasmdaki uzunlugunun on milyonda biri... Bu tarum 1791 ytlmda Fransiz Bi­
lirnler Akademisi tarahndan yap�. Bilindigi gibi saat de, diinyanm kendi i;evresinde tam di:i-

CociTo, SAYI: 1 1, 1997 121


Bahar Deal Diizgaren

n� yapbgi siirenin yirmi dortte biri ... Bir tam giiniin ilk kez MisuWar tarafmdan yirmi dorde
bOliindiigu zannediliyor. Arna niye mesela yirmi be§e degil de yirmi dorde; bilinmiyor. Ytl ise,
iistiinde ya�d1guruz diinyarun giin� i;evresinde tam bir devir yapbg1 siireyi tarumhyor. Ba§ka
bir giine§ sisteminde, ba§ka bir gezegende dogmu§ olsaydik, ytllllUZ belki iii; yiiz altnu§ be§ kii­
sur degil iki yiiz yetmi§ be§ giin, giinilmilz bel.ki yirmi dort degil otuz saat, saatimiz belki altmi§
degil kuk dakika vb. olacakb. Hii;bir gezegenin boyutlan digeriyle tam olarak o�meyecegm­
den, hele hele Paris' ten gei;en meridyenin uzunlugunu bir ba§ka gezegende yakalamak neredey­
se imkansiz oldugundan, birim uzunluk ol,.wniiz de muhtemelen i;ok farkh olacakb. Ve buna
bagh olarak diger biitiin oli;filer ... Arna evrende l§lgin hiz1, pi sayis1 gibi sait degerler de var...
2 Hamo habilisin, bundan yakla§ik iki milyon diinya ytl1 once ortaya r;ikhgi santl1yor. Bir milyon
alh yiiz bin ytl kadar once ortaya 9kan yeni tiiriin ad1 homo eredus idi. Ui; yiiz bin ytl oncesinden
itibaren izleri goriilen tilre ki sonradan bir alt tiir olarak kabul edildi, hamo sapiens neanderlhalen­
sis ad.t verildi. Bugiinkii insarun ilk atalan olan homo sapiens sapiens ise yalnizca elli bin ytl once
ortaya '>!kb. Kimi ozellikleri de bugiinkii tarunuyla insandan i;ok farkl1yd1. Homo habilisin i;�itli
hiinerleri vard.t ama ayakta durmuyordu. Ayakta durmayi ba�ran homo erectusun beyni henilz
insan beyninin dortte biri kadard1. Homo sapiens neanderthalensis biri;ok ozellikleriyle andusa
da di§ goriin� itibariyle insandan yine de farkhyd1. Bu konuya ili§kin aynnbh bilgi i� bkz. Bi­
linmeyen Tehlike, yaz. Isaac Asimov, i;ev. Mehmet H armana, inktlap Yay. ist. 1992, ss. 97, 112
3 insan beyninin kabnanl1 yap1S1, evrimin en onemli karutlanndan biri saytlabilir. Kozmos'da Carl
Sagan, Paul Mclean' in "ilgin(' ara§brmalanndan yola �ak §unlan si:iyliiyor:
''Tum diger organlanm1z gibi beyin de, git gide daha �lk llilgiler if£Terek, milyonlarca yilllk bir d�
nem boyunca gel�ti. Geli�me surecinde geftigi bUtun �lann, beynin yap1Srna yans1d1gr giirii!Uyor.
Beyin, iften d� dofru biT geli�e evrimi geprm�tir. En if biilmede en eski biilumu, beyin kiiku 1J1JTd1r.
Kalp atr�lan lit soluk alrp verme gilli y�rn temel �levlerini bu bii!Um dUzenler. Beynin yilksek duzey­
deki �levleri ipn ise, ur �amal1 bir gel�im surecinden soz edilebilir."
Sagan'm anlathklanna gore, insan beyni, temel fizyolojik i§levleri dilzenleyen beyin kokiiniin
ilstilnde iii; ayn katmandan o!U§uyor: Katmanlardan ilkine R kompleks ad1 veriliyor. R, ingilizce
'reptile' yani 'siirilngen' si:izcilguniin ilk harfi (Sagan, kitabrnda yazmryor ama, daha sonra televiz­
yonda yayinlanan yine Kozmos adlr dizi program1nda, insanlann kendi bedenlerinin ipnde sur"Ungenlere
ozg"U bir yap1 bulunduguna dair bilgiden hazzetmedikleri ipn bu bii!Ume sur"Ungen beyni degil R kompleks
ad1 verildigini si:iylemi�ti) . . insan beyninin bu katn\aru, siiriingen beyinlerine ozgii nitelikler la§l­
.

yor ve yine siiriingenlere ozgii tutum ve davraru§lara hiikmediyor: Dogaya uyum, lidere itaat,
sald1rgan11k vesaire gibi... ikinci katmana 'memeli beyni' ad1 veriliyor. Bu kabnan, admdan da
anla§tlabilecegi gibi memelilere ozgii nitelikler ta§iyor ve yine memelilere ozgii tutum ve davra­
nl§lara hiikmediyor: Ben merkezlilik, aileye dii§kiinliik, duygusalhk, vesaire gibi... Nihayet
ii�cil katmana da beyin kabugu ya da korteks ad1 veriliyor. Yalruzca insana ozgii tutum ve
davraru§lara da, beynin ii,.te ikisini olU§turan bu katman hiikmediyor: Yaraba d�iince yalruzca
kortekste iiretilebiliyor. Ve biiyiik bir olastlikla insanoglu, bireyselligi ile toplwnsalhgi (ya da bel­
ki memeli beyniyle sur"Ungen beyni aras1ndaki) arasmdaki uzla§maz gibi goriinen i;eli§kiyi de yalniz­
ca korteks aractl1g1yla uzla§brabiliyor. Daha aynnbh bilgi ii;in bkz. Kozmos, yaz. Prof. Dr. Carl
Sagan, i;ev. R�it A§9oglu, 1982, Albn Kitaplar Yay., s. 291-313.
4 Modemistlerle i;agda§ din kuramcilan birbirlerine daha i;ok benziyorlar ashnda. <;:iinkii hem
modemistler hem de din kuramctlan evrene yalruzca diizenin egemen oldugunu si:iyliiyorlar.
Aralanndaki tek fark §U: Din kuramctlan, bu dilzeni Allah'm kurdugunu, en ince aynnhsma
kadar Allah'm tasarlad1guu bildiriyorlar. Modemistler ise diizenin, evrenin yap1Sma bagh olarak
kendiliginden olu§tugunu ... Sonui; olarak, her iki grup da evrende yalmzca dilzen oldugunu
varsay1yor. Haydi din kuramc1lan neyse de, ideolojilerinin temelinde pozitif bilimler olan
i;agda§ modemistleri anlamak giii; oluyor tabii. Ote yandan postmodemistler, gene! bir dilzeni
biitiin biitiine yok say1yorlar. Postmodernistler evreni kii,.uk kii,.uk kiirelere, alanlara bOliinm�,
baglanbsiz bir uzamlar ve zamanlar toplulugu ve neredeyse biltiin biitiine kaos olarak algthyor­
lar. Dolay151yla bu kii,.uk kiireciklerin ii;inde farkh farkl1 bir talwn diizenler bulunabilecegini,
ama bunun d.t§mda gene! bir dilzenden si:iz edilemeyecegini si:iyliiyorlar. Si:iylemeseler bile ima

122 Cocrro, SAYI: 11, 1997


Kadere Ka�1 (:1kan lrade

ediyorlar. Aslma bakilirsa postmodemistler, kii� kutulan, kiireleri filan bir tarafa buakilirsa,
bu anlamda tamamen, kendi varol�lan �mda bir ge�k tarumayan varol�a benziyorlar.
5 Zamanrn K1sa Tarihi, yaz. Stephen W. Hawking, ..ev. Dr. Sabit Say, Murat Uraz, Milliyet Yay.
istanbul, 1988, s. 24-25, 153
6 Aslmda iddia yeni degil: Hegel'den beri sfuiiyor. Nietzsche ile Kojeve' de tekrarlaruyor ve Fuku­
yama tarahndan bir kez daha giindeme getiriliyor. insanhk durumu, yalruz ve yalruz, "efendi
olan insan ve U§Qk olan insan aras1ndaki mucadele" ile; ba§ka bir dey�le Arista' dan esinlenilen "thy­
mos" ya da "kabul giinne i:abas1"yla tarumlarunca, bOyle bir iddialW\ ikide bir ortaya i;Wnas1 ..ok
da p§l.I'bc1 degil... Soyvetler Birligi, dolayis1yla komiinizmin ydulmas1yla diinyaya sonunda ar­
bk ger..ekten liberal demokrasinin hakim oldugunu, biraz zorlamayla da olsa veri sayan Fuku-
yama, bu d�u �yle i:izetliyor. .
" ... Liberal bir demolcrasinin, modern liberalizmin kuruculan tarafmdim egitilm� tipik yurt�1, Nietzsc­
he'ye gi:ire, konforlu bir varl1k surdurme ugruna, lcendi U5tun degerine olan onurlu inanftan vazgepni�
bir 'son insan'd1r."
Ayrmbh bilgi i..m bkz. Tarihin Sonu ve Son lnsan, yaz. Francis Fukuyama, �v. Zillfil Dicleli, Si­
mavi Yay., ist., s. 9-24.
7 Konuyla ilgilenenler, bkz. Kara Delikler ue Bebek Evrenler, yaz. Stephen Hawking. ..ev.: Nezihe Ba­
har, Sarmal Yay., ist., 1994 .
8 Age., s. 82
9 Gerek Anabritarmica, gerekse Meydan Larousse ansiklopedileri, olasilik i;i:iziimlemelerinin, ilk
kez §ans oyunlan temelinde ge�tirildigini vurguluyor. 17. yiizytl Fransiz matematik�erinden
Blaise Pascal ile Pierre de Fermat, iinlii kumarbazlann istegi iizerine belirli oyunlan matematik
yi:intemlerle incelemeye ba§la�lar. Daha sonra belirli fiziksel, biyolojik ve toplumsal olaylar ile
§ans oyunlan arasmdaki benzerlikler fark edilmi§. Dogabilimci Buffon (1707-1788) iirtlii deneyi­
ni bu benzerliklerden yola ..ikarak geri;eklqtirmi§ olsa gerek: Deney, bir diki§ ignesi ve bir kagit­
la ger..ekl�tiriliyor. Yaptlan �' bir diki§ ignesini, iistiin e tam da o igne boyunda arahklar i;izil­
mi§ bir kagidm iistiin e fulatmaktan ibaret... igne, dogal olarak, ya aradaki bo§luklardan birine
ya da ..izgilerden birinin iistiine dii§iiyor. Bunun tamamen pns �i olduguna inanmak miim­
kiin... Oysa biraz zahmet edilir de ayru igne, ayru kagidm iistiine, diyelim ki ii.. bin kez art arda
fulablusa, ortaya ..ok tuhaf bir sonu.. ..Wyer. ignenin �gilerden birinin iistiine d�e OranU\l
belirleyen sabit bir say1 var (i/ci bi:ilu pi sayi.s1). Deney ka.. kez tekrarlanusa tekrarlansm bu say1 sa­
bit kaliyor. Bu yiizden, buna benzer iki olasilikla her olll¥1D'da, ayru hareketin ii.. bin defa ya da
daha fazla tekrarlarunas1 halinde olastliklardan hangisinin � kez g� arbk biliniyor.
Olasilik.lar konusunda daha aynntili ta�malar i9n; Rilstlant1 1'l' IVlos, yaz. David Ruelle, �vr.
Deniz Yurti:iren, Tiibitak Yay., Ank., 1996.
10 ''Yeni gi:izlemler, yeni bilgiler ve birbirleriyle i�kilendirilebildilderi takdirde eski bilgiler; tek
tek toplurnlar, hatta aslmda insanligm tamauu temelinde, �tli insan degerlerine il�kin dagw­
mm ..ok ilgin.. bir i:izelligi oldugunu gi:isteriyorlar: Topluma baskla bir miidahale yaptlmad1gi

hallerde insanlar, biitiin diinyada, birbirinin tamamen z1ddi degerlerden olll§an ikili u.. noktalar
arasmda tam bir olasilik dagwuu olll§turacak bii;imde kiim�iyorlar. Daha ai;ik bir artlabmla,
si:izgelimi yoksulluk-zenginlik bazmda ele almdiklannda, insan1ann �k kii� kisuu a§lJl zen­
gin, ..ok kii� bir kisuu da a§in yoksul oluyor (ka11Wkli en u.. iki noktada A ve E gelir gruplan).
Bu a§lI1 u..lardan sonra sualamada bir yanda zenginler, i:ite yanda yoksulla r bulunuyor (en u..
noktalan izleyen bOliimlerde kar§Wk.li olarak B ve D gelir gruplan). Bunlann sayis1 a§lJl zengin
ya da a§in yoksul olanlara oranla biraz daha fazla oluyor. Ama astl �gunluk ortada toplaruyor.
Bunlar da, ne zengin ne yoksul clan insanlar oluyorlar (C iist ve C alt gelir gruplan). Bir ba§ka
deyi�le, birbirine zit ikili degerlerin en gii..lii oldugu u.. noktalarda az sayida insan bulunuyor;
en zayif oldugu ortada ise �k sayida insan... Ama ortadaki ..ogunluk bile bu degerler a95mdan
hafif bir farkltla§ma gi:isteriyor.
"Bu, tam anlauuyla simebik olmayan yumll§ak egimli ..an egrisi, yani hiperbol ya da Kii..Uk
Prens'teki fil yutmll§ boa yilaru benzeri olasilik dagwuu; evrende biiyiik saytlarla ifade edilebi­
len biitiin olU§urnlar i..in g�erli oldugu biitiin fiziki;iler ve biitiin matematik..iler tarahndan bill-

CociTo, SAYI: 1 1, 1997 123


Bahar Ocal Diizgiiren

nen, ama her nedense biitiin sosyal bilimcilerin 1Srarla uzak durdugu bu olaslhk dagwnu; insana
ozgii, farkllhk gosteren hemen hemen biitiin degerler (ya�, kilo, boy, zeki katsayis1, cinsellik, si­
yasi tercih, inam; vb.) i�in g�rli ... Ve fark.11 insan degerlerine ili�kin biitiin bu asimetrik ywnu­
�k �an egrueri, diiz kenarlan biJbirine bi�ek bi�mde bir araya getirilirse (ki bu bir zorunlu­
luk; �nkii tek bir insan gibi insanhk da bir biitiin), insarun ve insanhgm biitiin ozelliklerini bir­
den kapsayan ve zaman i�nde de hareket eden (d�n) ii� boyutlu bir mekik ol�turuyorlar.
Daha dogrusu �yle s0ylemek gerekiyor. Birbirine zit kutuplar ol�turan i.ki u�lu insan degerle­
ri, olas1hk olma durumundan �kip ge�klik haline geldikleri zaman, ortaya mekik benzeri bir
yap1 �yor. Zira, ashnda her insarun, bu degerleri, iki u� noktas1ru da i�erecek bi�de i�inde
banndird1gi varsayiliyor. Bu olgu da her insaru bir olas1hklar ywnagi haline getiriyor (omegin,
�ok yoksul biri, bir dizi olay sonucu zenginl�biliyor ya da tam tersi olabiliyor. Hi�bir �ey sabit
ve mutlak degil ve hemen hemen her � olas1). Dolay1S1yla tek tek her insarun, tek tek her olay
ka�1Smda nastl davranacagi, ya da i.ki u9u tek tek her �negin hangi noktasmda konumlana­
cagi konusunda bir belirsizlik var. Ancak � da var: insanlann ge�kl�m� kararlanna ve yap1-
lanna baktlarak, bu olas1hklara i�kin bir dagihmdan ve dolayis1yla mekikten siiz edilebiliyor.
Ote yandan, yalruzca olastliklar goz oniine almd1gmda, bu ol�umun, mekikten daha ka�1k
bir yap1S1.run olmas1, daha miimkiin goriiniiyor. Arna her durumda, insanlann, Babh d\i¥iniirle­
rin Eflatun'dan bu yana ongordiigu gibi, iyiler ve kOtiiler, akllhlar ve aptallar, sermaye sahipleri
ve miilksiizler, gel��ler ve azgeli��ler tiirin i den, �zgisel iki ayn grup halinde degerlendi­
rilmeleri ve belli degerlerle etiketlenip hiyera�ik bir diizen i�nde sabit bir konumda tutuimalan
asla miimkiin degil ... Hi� de, bir �gi iistiinde�ler gibi, i.kiye ya da ii�e aynlnuyorlar insan­
lar. Gelecege ili�kin kararlanyla oldugu kadar y�Ianma ve oliimle degi�n fiziksel yaptlanyla
da tam bir belirsizlik yaratan insanlar, ge�kl� kararlan ve varolan yap1lan �er�evesinde bi­
le ancak, tek tek biitiin birimleri hareketli ve zaman i�de degi�ken olan ve biitiin insanhgi kap­
sayan bir mekigm bazi birimlerinin ol�turulmasina katklda bulunuyorlar.
"Ku�kusuz, ��itli ikili degerlere ili�in olaslhk dagtlunlanru yans1tan �an egruerinin ille de bir­
birleriyle o�mesi de siiz konusu degil ... Yani en zengin olanlar ayru zamanda en zeki, en gii­
zel, en uzun, en gen�, vb.; en yoksul olanlar da ayru zamanda en aptal, en �kin, en k!Sa, en ya�­
h, vb. olmuyorlar. Zaten, eger bOyle olabilseydi, insaru ve insan11gi tarumlamak i�n mekik gibi
temsili bir yap1 aramaya gerek kalmazd.l. �te ancak o zaman, her �y diiz bir �izgi iistiinde sira­
lanabilirdi. Ama bu evrende diiz �gi yok. Diiz �gi, insan beyninin, evreni ara�hnrken �leri
kolayla�hrmak amaayla yaratbgi bir kavram ... Ve sosyal bilimciler; fizik�er ile matematik�e­
rin bu yiizyihn ba�Iannda ogrendigi bu ge�kten de hila habersiz goriiniiyorlar.
''Halbuki anla�tlan o ki, insarun dii�iincesinde, insan topluluklannda ve devlet mekanizmalann­
da diizenli gel�me ya da evrim de, bu yap1, bu mekiksi yap1 sayesinde miimkiin oluyor. Degi­
�iklik her zaman tek tek bireylerin d\i¥incesinde �hyor. Bu bireyler, biiyiik olaslhkla, gi�im­
cilik/ statiikoculuk olarak adlandmlabilecek, insana ozgii bir deger i.kiliginin a�m u�lanndan bi­
rinde, �imcili.k ucunda durup da daha once aktl edilme� bir taklm yenili.kleri aktl eden ve
hayata g�rebilen insanlar oluyorlar. Stiz konusu yenili.kler diger insanlann da i�ine yarayacak
gibiyse, mekigm giri�imci kesimleri, bir ya da birka� birey tarahndan onerilen bu d�ikligi, en
ortalama insana u�mcaya kadar agir agir soguruyorlar. Bu arada statiikocu kesirnin a�m u�Ian
da, yenilige kesin olarak ka�1 koymaya �hyorlar. Bu tepki de, en ortalama insana ul�mcaya
kadar o u� boyunca agir agir yayihyor. BOylece ortada, yani �ogunlugu ol�turan ve bir bOliimii­
niin az da olsa gi�imci, diger bOliimiiniin ise az da olsa statiikocu yaru agir basan ortalama in­
san bazmda bir bulu�ma ve bir ��ma oluyor. Eger d�iklik kaha ve yararh sayilan ve mekigi
ol�turan diger ozelliklerle uyumlu bir d�, mekigm statiikocu yansllllil dire�ini at­
mayi ba�nyor; degilse, toplumun tamami tarafmdan benimsenmiyor. Oyle zannediyorum ki,
insan topluluklannda sagduyu diye tarumlanan ozellik de �te, �imci/statiikocu ka�1 u9ar
arasmdaki bu denge durumu oluyor. Bu denge d urumudur ki. insanlarm her yeniligm �inden
k�turup telef olmalanru engelledigi gibi, hi� d�meden kalmalanna da olanak birakmiyor."
Tiirlciye'nin w Yerkiire'nin Bugiin ii ile Yanni Anisinda, Yiindim melamizmasinda Top/am KJilite Uygu­
lamas1, yaz. Bahar Ocal Diizgoren, ist. 1996 (Kalder ile Yeni Yiizytl gazetesinin orta� a�gi Si-

124 COGi:rO, SAYI: 11, 1997


Kadere Kar�r <;1kan lrade

yasette Toplam Kalite Yonetimi konulu ya�mada iii;iincilliik Odiilii alan bu makale Yeni Yiizytl
tarahndan yayunlanacak).
11 Age., s.186
12 Aristo, Nichomachean Ethics, ll. Kitap, c;ev. J.A.K. Thomson, Londra: George Allen ve Unwin Yay.,
1953, s. 66
13 The Global Village, Marshall McLuhan ve Bruce R. Powers, Oxford University Press, New York,
1989. Bu kitab1 Yer/cjjresel KDy ad1yla c;evirdim. <;:eviri, 1996 y1hrun Mayis aymda bitti. Kitap, Yap1
Kredi Yayinlan Ile� dizisinden �cak. Tiirkc;e baslu heniiz gerc;ekl�medigi i� ahnblar in­
gilizce ashndan yap�br.
1 4 "Figiir ve zemin terimleri, 1915 ydr dolaylarmda, garsel alg1lamanrn parametrelerini tart�rrlcm bu iki
terimi kullanmaya �lam� olan Danimarlcal1 SQ11Qt ele§tinneni Edgar Rubin aracrl1gryla gestalt psf/CDloji­
sinden Odiinf almm1�trr. Kultur ve Telawloji Merkezi'nde biz, Rubin'in kullanrm1nr, algdJmumm ve bilin­
cin tamam1nr ifl'Tecek bifimde gen�lettik. Butun kiiltiirel durumlar, bir dikkat alan1 ile (figiir) fOk daha
biiyiik bir if dikkat alan1ndan (zemin) olu��tur. Aralarmda, her ikisini de ayn1 anda tan1mlayan bir s1-
nrr fizgisi ya da hudut ya da aralrlc bulunan bu ikisi, suriip giden bir �1nd1na � durumu ifinde­
dirler." Age., s. 5
15 The Other Side of The Brain, III: The Corpus Callosum and Creativity, Joseph E. Bogen (M.D.) ve
Glenda Bogen (M.D.), Los Angeles, Noroloji Topluluklan Biilteni 34, sayi 4 (Ekim 1 %9).
1 6 Age. s. 35-36
1 7 Bu iddiaya Babh bir karut arayanlar i� bkz. Sofi'nin Dunyas1, yaz. Jostein Gaarder, c;ev. Giilay
Kutal, Pan Yay., ist. 1995, s. 310

• Ben bir bilim insaru ya da c;agdil§ anlanuyla bir filozof (Wittgenstein'm tanrmlad1gi dnsten) degi­
lim. Kendimi olsa olsa bir "bilgi �1gi", hatta "bilgelik �1gi" olarak degerlendirebilirim. Bu dahi al­
c;akgoniilliiliik sllllrlanru zorluyorsa, mitolojide anlanuyla degil ama, bana gore diinyarun gel­
mi� gec;mi.§ en sevllnli bilim ve bilimkurgu yazan olan Isaac Asimov'un, Enayi Tuzagi ad1yla
Tiirkc;e'ye c;evrilmi.§ olan oykiisiii in n kahramaru Mark Annuncio i9n kullandigt anlamda bir
"mnenomik" oldugumu s0ylemekle de yetinebilirim. Bunun gerekc;esini merak eden varsa, yal­
ruzca, hasbelkader Ankara Fen Lisesi FIZik bOlilinii ilk mezunlan arasmda oldugumu, OOTU'de
iic; ytl yiiksek fizik okuduktan sonra egitimin kalitesinden umulsuzluga dii¥\igwn i� kadere
kar,n c;lkarak okulu buakhp, ardmdan d� iini\1\!l'Sitelerin d� falriiltelerinde en fazla
birer ytl siireyle ogrenim goriip aynld1guru, en sonunda M.0. Basin, Yaym ve Halkla ili.§kiler
Y.O.'yu bitirip akademik c;evrelerle �kimi bUtiin bUtiine kestigimi; bu arada c;ok yer gezerek,
bir siirii degi.§ik i.§e girip c;ikarak c;ok insanla � ve daima �k okuyup c;ok yazd1p
soyleyebilirim.

CociTo, SAYI: 11, 1997 125


Einstein, 1 947.
TARiHsiz BiLiM

Stephen Toulmin-June Goodfield

MISll" ve Mezopotamya' dan iyonya ve klasik Atina'ya g�, bu kez �a�lrtl­


c1 olc;i.ide az fark ge�ti ortaya. Bir!iok bilimsel �brma alarunda, Yunanh­
lar tarafmdan geli�� (ussal, el�tirel ve soyut) d�ce yontemleri saye­
sinde insanlann yepyeni yonlere 'ievirdiler d�celerini. Arna, Sll"a son derece
parlak, ozgiin anlay�lanni, Doga diinyasmda.ki tarihsel siir�leri a9klamada
kullanmaya geldigmde, Yunanltlar iyiden iyiye b�tz kaldtlar: Bu alanda,
zekice ongoriilerde bulunmarun ciddi bii;imde Otesine g�emediler, hatta ooyle
bir �eyi ileri bile siirmediler. Sahip olduklan d�iinceler, g��in pe'iesini
arumsama ve efsane strurlannin otesine kadar geriletme konusunda, kendile­
rinden oncekilere oranla, daha biiyiik olanaklar vermedi onlara. Kavramlanrun
sergiledigi tiim ussalliga ragmen, Doga'run zamansal ge�imini saglam d�iin­
sel koklere dayandmnadtklan gibi, Yarad�'m zaman ol'iegini de kendilerin­
den onceki insanlara oranla daha kesin bi�de kavrayama�lard1.
Doga Tarihi konusilnda, Yunanh felsefecilerin d�iinceleri ile bir onceki
donemin d�iinceleri arasmda, �a�I.rtlc1 bir siireklilik goriilmekte demek ki: �te
bu nedenle, Yunanh felsefecilerin kuramlannm 'ussal saylenler' den oteye g�­
medigini saylemek hi!i de �imdiki kadar dogru olma�h. YunanWar, bizi 'iev­
releyen �eylerin kokenj konusunda d�iiniirken, getirdikleri a9klamalan man­
hgm denetimine ac;rnalan ve daha eski 'iaglardan kaynaklanan saylenlerin tii-
• Kaynak: Stephen Toulmin-Jwte Goodfield, The disaroery oftime, 1965.

CociTo, SAYI: 11, 1997 127


Stephen Toulmin-June Goodfield

miiniin yiireginde yatan ki�ile�tirilmi� doga gii\lerini eleyip atmalan gerekirdi.


Ne var ki, Yaradil� konusunda getirdikleri a\1klamalann da onlan saracak ne
pek oyle biiyiik bir ussalhg1 ne de giivenilir yam vard1. Kamt olma a\1smdan
pek onemli bir yenilik getinnedikleri gibi yeni tarihler de vennem�lerdi; oysa,
verecekleri yeni tarihler sayesinde, diinyarun ol�umunun \e�itli evreleri ile in­
sanhk tarihinin olaylan yan yana tek bir ortak zaman ol\egine yerle�tirilm�
olacakh. Dogruyu soylemek gerekirse, Yunanh bilirn adamlan bu noktada, ge­
riye dii�iip, 'Ba�lang1\ta... ' diye kullamlan geleneksel masal anlahmm1 benim­
semi�lerdi: Yunanh bilim adamlan Yaradlli�'1 hala zamana yayilmayan, i\ i\e
ge\en, 'diiz' bir �ey olarak kabul etmekteydiler.

MiLETOS'TAKi TARiHSEL EVRENBiLiM


Her �eyden once belirlenmesi gereken bir onenneyle kar�1 kar�1ya bulun­
maktayiz. iyonyah ilk bilim adamlan, daha ba�ka alanlara oldugu gibi, tarihsel
bilimlere de ba�lang1\ta \Ok kokten bir diirtii kazand1nn1�lard1; ne var ki, bu
diirtii daha ilerki \aglarda Atina'run \Ok daha tutucu ortam1 ic;inde U\UP yok
olmu�tu. i. b 550 yih dolaylannda bir yerde, Miletos'lu felsefeciler, diinya ko­
nusunda ilk kez tutarh bir dii�iinsel tutumu benimsemi�lerdi. Go�leri, hem
insanhg1 hem de Doga'yi kucaklamakta ve devrald1guniz bi\imiyle diinyanm,
siirekli ve kesintisiz bir siirecin evrelerinden biri olduguna i�kin ilk ipucunu
da vennekteydi. i�te, bu ilk tarihsel evrenbilimin hemen yam ba�mda, insanla­
nn yaphklann1 ele�tirel bi\imde ele alan ilk tarih\i de ortaya \Ikrn�h; bu tarih­
\iyi saran tutku, bii tiin halklann ve Irklann (hatta Yunanhlann da) soylencesel
geleneklerini ve eglenceli efsanelerini bir kenara birak.ip, diinyadaki tiim ulus­
lan betimlemekti.
Miletos'lu Hekataios'tu bu tarih\inin adi. Anadolu'nun kiy1 �eridinde yer
alan en biiyiik ticaret merkezinin, yani Miletos'un onde gelen ailelerinden biri­
nin \Ocugu olarak diinyaya gelm�ti. <;ocuklugunu Pers �galinin ilk y1llannda
(i. b 546 yilmdan ba�layarak) ge\iren Hekataios, felsefeci Anaksimenes'in \ag­
da�1yd1 nerdeyse. Hem dogdugu yer hem de dogum tarihi a\1smdan talihliydi.
iyon felsefe okulu nerdeyse ii¢ncii ku�aga ernti�ti, ote yandan, Pers impara­
torlugu'nun birdenbire geni�lemesi sonundaysa, doguda ve giineyde k�fedile­
cek yeni alanlar ac;rru�h. Hekataios talihin kendisine sundugu olanaklan sonu­
na kadar kullandi. XVII. yiizyilda ya�ayan hali vakti yerinde gen\ bir Avrupah­
nm ruh durumuyla, Grand Tour'u' ger\ekle�tinneye karar verdi: Teb kentinde
MISirh rahiplerle gorii�tii ve bu go�meler sonunda Yunanhlara ozgii o dar
gorii�liiliigun son kalmhlanm da ath kendinden. Buna bagh olarak da, \e�itli
uluslarda ya�amakta olan tarihsel geleneklerin tiimiiniin de aym derecede ger­
\ekten uzak ve tart1�maya a\}k olduguna inanmakta gecikmedi. Ulkesine geri
dondiigunde, oturup \a�maya koyuldu ve ortaya iki kitap \i.kard1; bu kitapla­
rm her biri de, kendi bi\iminde, tarih d�iincesinin gel�iminde hirer doniim
noktas1yd1. SOz konusu kitaplardan Periegesis ( "Diinya Turu") ba�hkl1 olam sa-
Grand Tour - fr. Sozciik anlanu olarak "Biiyillc seyahat"; Avrupa'run tiim iilkelerini kapsayan, egi tim ama9J
gezi. Uzunca bir sure, gen� Ingiliz soylulannm egitiminin bir par�as1 olarak kabul edi�ti. <;:.

128 CociTo, sAn: 11, 1997


Tarihsiz Bilim

yesinde, <;agda§lan 'ka�ila§hrrnah budunbilim'le tam§hlar; bu kitap, diinyamn


degi§ik boliimlerinde yiiriirliikte olan inan<;larm tuttars1zhgm1, goreneklerin
<;e§itliligini <;agda§l insanlarm evlerine kadar ta§lffil§h. Hekataios Genelogiai
( "Soyaga<;lan") adb oteki yap1tmdaysa dostlarma, yurtta§lanna Teb kentinde
edindigi bilgileri aktarm1§h. Yap1tma §U yiirekli, gosteri§li s6zlerle ba§lami§tl:
Miletos'lu Hekataios bildirir lei: Kendim dogru bildigim �eyleri yaziyorum yalmz,
runkU Yunanl1lar arasmda yaygm olan geleneksel masallar uydunnadzr, bunlar bana
giilunr geliyor.
Bundan sonra da, Miletos'un ilk y1llanrun tarihine ili§kin, o zamana dek
kabul edilmi§ efsaneleri, yepyeni bir ku§kuculuk temelinde incelemeye koyul­
mu§tu. Ya§ad1g1 <;agm ol<;illeri i9nde degerlendirildiginde, Hekataios'un gezi
kitab1mn hemen en <;ok satan kitaplar arasma girdigini soyleyebiliriz. Pers iil­
kesini ve Misir'1 betimlemesi, gezip gordiigu illkelerin hayvanlanm, bitkilerini,
gorenek ve efsanelerini ele abp tamtmas1 kendisinden sonra gelen tarih<;i ve
derlemeciler tarafmdan durmadan yinelendi; oyle ki, Sicilyah Diodoros'un yaz­
d1klannda, yani i . b 50 y11lanna d a vanncaya dek kendini d u y u rur
Hekataios'un etkisi.
Diodoros'un Bibliotheke historike [ "Tarih Kitaphg1") adh yap1tmm ilk bo­
liimleri, iyonyahlann tarih konusundaki d�iincelerini yans1tmakla kalmay1p,
evren gorii§lerini de tamtmakta, hatta biiyiik olas1bkla onemli bir boliimii
Anaksimandros'tan kaynaklanml§ olan bir Yaradih§ oykiisiine de yer vermek­
teydi. i§te, bu yarad1h§ oykiisiiniin ilk boliimii, daha iist diizey hayvanlann or­
taya <;1k1§ma dek yaradili§ siirecini betimlemekteydi:
En ba§ta, evren olll§tugunda, goriiniirde yerle gogu ayirt etmek olanaksiz­
d1, <;iinkii yeri ve gogu olll§turan ogeler birbirine kafl§ml§h: Yer ile gogun be­
denleri birbirinden aynld1gmda, him par<;alanyla evren de §imdi gordiigumiiz
diizenli bi<;imi ald1; hava kesintisiz bir devinim i<;ine girdi, havanm i<;indeki
ate§Si ogeler de en yiiksek yerlerde topla§b, ¢nkii ooyle bir dogaya sahip her
§ey hafifligi nedeniyle yiikselir (i§te, giine§le biitiin oteki saytlamayacak kadar
<;ok ytldizm da evrenin hizh don�iine kendini kapbrmas1 bundandir); biitiin
bunlar da bal<;tk gibi, kivamh ve oldugu yerdeki agrrbgi nedeniyle dibine dog­
ru <;okti.igu nemli bir kan§rmm i<;indeydi; biitiin bunlar da kendi <;evrelerinde
dondiikleri ve giderek s1kl§ttklan i<;in, islakligm i<;inden denizler, daha kah, stki
olanm i<;indense karalar <;1kh ortaya, <;omlek<;i <;amuru gibiydi, yumu§ac1kh.
Giine§in ate§i iistlerinde 1§1d1gmda, karalar ilk ba§ta kahla§h, sonra da s1cakhk
nedeniyle yiizeyi kayna§hg1 i<;in, nem par<;alan bir<;ok yerde y1g1§1p kitle bi<;i­
minde kabard1 ve ince zarlarla kaph sivilceler <;tkh ortaya. Bu olaym aynis1, yer
yiizeyi sogudugunda, havamn birdenbire ve hi<;bir ara a§amadan ge<;meksizin
s1ms1cak ismd1gi batakhklarda bugiin bile goriilebilir. Ya§am, az once betimle­
digimiz bi<;imde, s1cak nedeniyle nemin i<;lerine dolarken, canh §eyler kendile­
rini <;evreleyen havadan geceleri <;oken pustan edinirler besinlerini; giindiiz bo­
yunca da yogun s1cak.11k nedeniyle kahla§irlar; son olarak da, embriyonlar tam
anlarmyla geli§tiginde, bunlan <;evreleyen zarlar ti.imiiyle ismd1gmda, a<;1hrlar

CociTo, SAYI: 1 1, 1997 129


Stephen Toulmin-Tune Goodfield

ve hayvansal y�amm tiim bi�lerini ol�tururlar. Bu bi�er arasmdan en


lSID� olanlan kanatlamp daha yiikseklere dogru yiikselir, topraga OZgU kah­
hga, ktvama sahip olanlarsa, siiriingenler ve otelei kara hayvanlan suufmda sa­
yihrlar; ote yandan, bil�imlerinde �ok yiiksek oranda sulu oge banndt.ran bi­
�lerse kendilerine en yakm oze sahip oolgelere dogru yonelirler ve suda ya­
�ayan hayvanlar adm1 alrrlar. Riizgarlann, giin�in at�inin etleisiyle diinya
durmaks1zm daha da kahla�hgi i�, arhk daha biiyii.k hayvanlan �ramaz
oldu ortaya; oyle lei, her tiir canli yarahk birbiriyle ka�arak elde edilir oldu.
Erken donem Yunan bilimadamlannda s1k s1k goriildiigu gibi, Diodo­
ros'un kaleminden c;tlcma bu a¢dama da, verdigi aynnhlardan �ok sundugu
genel bi�im a�1smdan onem ta�1maktadir. En onemli yamysa �udur: Dogal
diinyamn �imdiki bi�ini, birbirini izleyen bir dizi kerteli de�me sonunda
elde ettigi varsayilmaktadt.r; iyonyaWar bu degi�im kertelerini �u ya da bu bi­
�imde gozlemlemeyi siirdiirmektedirler. Tann buyruguna bagh keyfi edimlere
degil de, burga9ara, �omlek9 �muruna, batakhklann durmaksizm canh �yler
iireten nemli s1cakhgma deginildigi gibi, karalar yava� yava� ama onii ahnrnaz­
casma denizleri kaplad1gi i�, batakhklann giderek kurudugundan da s0z edi­
lir. iyonya ktyi �eridi her ge�en yil Ege denizine dogru biraz daha ilerledigi
i9n, �ilen bu resim ozellikle inandmciyd1 Miletoslular a�mdan. Miletos'un
limanlan rrmaklann siiriikleyip getirdigi bal�a dolmaktayd1; Menderes neh­
rinin agz1 da (lei Miletos kenti burda kurulm�tu) yava�, ama kesin bi�imde
eleilebilir araziye don�mekteydi. (Giiniimiizde, yani XX. yiizyilda Miletos ken­
tinin kalmhlan ktyidan kilometrelerce i�erde bulunrnaktadt.r; bir zamanlar ege­
menlik siirdiigu u�uz bucaksiz denizin karanm i�lerine dogru uzanan kolu da
meyve bah�elerine, mtstr tarlalanna, koyunlann sahnd1gi otlaklara don�m�­
tiir . )
Ya�amm kokeni sorunundan yakas1D1 kurtarabilen tarihsel evrenbilim bu­
gi.ine dek gorillmem�tir. Anaksimandros ilk can11 �eyler �agmm, hpkt kele­
begin oocege don�mesine yol a�an ba�kala�rm gibi bir siir� sonunda ortaya
�1khguu kabul etmi�ti. Diodoros'un 'ince zar' evresine denk d�en kelebek ev­
resi, deniz kestanesi bi9rnini andrran 'bahga benzer' evreyle gosterilm�ti:
ilk hayvanlar nem i9nde ortaya �1krn�h; bu hayvanlar dikenli kabuklar
i9ne kapahl�lard1. Biiyiidiik�e daha kuru topraga dogru g� ettiler; kabukla­
n yanhp dokiildiikten sonra da yepyeni bir varol� leipi i�de ya�mlann1 ktsa
bir siire daha siirdiirdiller.
ilk ba�ta insam ele ahrsak, insarun ba�ka tiir canh �eylerden dogdugunu
soylememiz gerekir, ¢nkii ba�ka canhlar hemen avlanrnaya koyulup kendile­
rine gereken besinleri saglarken, bir tek insanlann uzun siireli anahga gereksi­
nimleri olmaktad1r. Yok, eger ba�langu;ta ooyle olmam� olsayd1, insanlar hi�
kalamazlard1 ya�amda ... Demek lei, insanlar i�te bu [bahga benzer yarahklar)
i9nde olu�mu� ve hpkt olgunla�mayi bekleyen embriyonlar gibi bunlann i�le­
rinde kahp olgunla�m�lard1. Bu yarahklar en sonunda a�dtlar ve i�lerinden
erkeklerle kadmlar �ikh; bu erkekler ve kadinlar artik zaten kendilerini koru-

1 30 CociTo, SAYI: 11, 1997


Tarihsiz Bilim

yup y�mlanru siirdiirebilecek durumdaydtlar.


Anaksimandros'tan almttlad1gmuz bu parc;ay:i okuyan kimileri, burda ileri
siiriilen gorii�lerin, evrim konusunda XIX. yiizytlda benimsenen d�unceleri
onceledigi karusma kap�lard1. Ne var ki, ooyle bir �ey iyiden iyiye ilgisiz
bir nedenden dolay:i Anaksimandros'u ovmek olur. Gerc;ekten de, Demokritos
Dalton'u ne denli oncelediyse, Anaksimandros da Darwin'i o denli, hatta daha
da az oncelem�ti. Getirdigi a-;tklamalar canlt tii.rlerinin de�ebilecegi d�unce­
sini kesinlikle ic;ermemektedir. Anaksimandros'un dii�iinceleri, tek tek ele ah­
nan her tii riin ilk bireylerinin, kendi tii.rlerinden ana-babaya sahip olmakstzm
nastl var olduklanru ac;tklamaktadtr. (Yumurta tavuktan once gelmektedir.) ilk
ba�taki bahga benzer yarabklar daha ilkel bir tu.re ait organizmalar degil, bu ilk
ku�agm giiven ic;inde geli�mesi ic;in gereken ozel embriyonlard1. Bu yoldan
iire� olan canlt yarahklar karada, denizde ve havada y�ayan de�ik tUr
hayvanlar olarak aynl�h z.aten; sonra da belirli bir tiir ic;inde kendi aralannda
ka�rak kendilerini yaygmla�hrmay:i siirdiirdiiler. Anaksimandros'un evren­
biliminin en ozgiin yam, en onemli yarn Darwincilige �kin hic;bir ongorude
bulunmam� olmas1dl.I'; ba�ka de�le, yara�1 kerteli ve kesintisiz, yani tarih­
sel bir siir� olarak vermesidir.
Anaksimandros'un yaradtl� oykiisiindeki hayvansal a�ama, yaradtl�m
kesintiligini vurgular. Klasik c;aglarda, insanlan ya�adtklan hic;bir deneyim,
tiirlerin birbirlerinden �p gel�bilecegine �kin en ufak bir ipucu bile ic;er­
miyordu, hatta eski c;aglarda ya�a� en koktenci felsefeciler bile canWann ev­
rim olanagrm bir an olsun dii�iinme�lerdi. Klasik felsefecilere gore, 'ya�mm
kokeni' de�i, canlt �ylerin kendi turleri ifinde varol� kazanmalanru saglayan
dogal siireci (k�kusuz, boyle bir siirec; varsa) anlatmaktaydt.
iyon evrenbilirni toplumun, dilin ve toplumsal sanatlann nastl b�la� ol­
duguna da a�ama getirmekteydi. $Qyle diyordu Diodoros:
Dediklerine gore, dogan ilk insan diizensiz ve hayvanca bir ya�am siir­
m�tii; ilk insanlar hirer hirer ya�mlanru siirdiirmeye ��' beslenmek
ic;in hem en yumu�k otlan hem de yabantl agac;lann meyvelerini toplam�lar­
d1. Yabantl hayvanlann saldinsma ugrad1klan ic;in de, �isel c;tlcarlanrun farki­
na vanp birbirlerine yardrm ettiler, boylece, duyduklan korku nedeniyle bir
araya geldikleri ic;in de giderek birbirlerinin ozelliklerini tarur oldular. ilk b�ta
c;tkardtklan sesler birbirinden ay:irt edilemez ve anla�tlmazdt, ama giderek ac;tk
s� kon�maya ba�ladtlar, sonra da, �tlanna ¢can her bir �y ic;in ayn hi­
rer simge konusunda aralannda anla�1p, hangi terime hangi anlarm verdikleri­
ni bildirdiler birbirlerine. Diinyanm insanlar tarafmdan yerl�ilip ya�ntlan her
yarunda birbirinden ayn boylesi topluluklar ortaya � oldugu ic;in de, tiim
insanlar aym dile sahip olamad1, c;iinkii her topluluk kendi dilini olu�turan
ogeleri rastgele diizenlem�ti. Giiniimiizde tasarlanabilecek her tUr dilin varol­
maslIUll nedeni de budur zaten; dahas1, ortaya c;tkan bu ilk topluluklar diinya­
daki uluslann kokeninde yatan ilk uluslan dogurm�tu.
Ya�am ic;in gereken �ylerin hic;birini heniiz bulama� olduklari i�n de

COGITO, SAYI: 1 1, 1997 13 1


Stephen Toulmin-June Goodfeld

ilk insanlar yoksul bir ya�am siirdiirmii�lerdi; ne -;tplakhklanru ortecek giysile­


ri, ne yerl�ik ya�mlan vard1, at�i kullanmay1 da bilmiyorlard1. Ekim yap1p
ektiklerini yemeyi de bilmiyorlard1. Yabarul besinleri evcill�tirip ekim yapa­
madiklan i�n de, gereksinimlerini ka�tlayacak bi9mde besin depolayam1yor­
lard1; buna bagh olarak da, � aylannda bir yandan soguk bir yandan da yiye­
cek bir �eyleri olmad1gt ii;in i�lerinden pek �ogu kmhp gitti. Bununla birlikte,
yava� yava�, edindikleri deneyim sonunda hem � aylannda magaralara s1gm­
may1 hem de ellerinden geldigmce �ok meyve depolamalan gerektigini ogren­
diler. Ate�i ve kendilerine yararh olacak daha ba�ka �eyleri ogrenince de, zana­
at kadar insarun toplumsal ya�nunm siirdiiriilmesine yarayacak ne varsa tii­
miinii de giderek bulmaya ba�laddar. 4in dogrusu, genel anlamda, gereklilik
insana ogretmenlik yap�b; gereklilik doga tarafmdan iyice donattlm� olan
bir yarahga her konuda, duruma uygun bilgiyi verdigi gibi, insarun elleri, dili
ve us giicii de kendisine yardimcr olmaktayd1.
Toplumun 'tarih-Oncesi' kokenleri konusunda �imdilik �u kadann1 soyle­
mekle yetinelim: En kolayca kabul edilebilir, g�erli yaradih� oykiilerinden bi­
rini oneren Diodoros artik astl � doniip bellegin bizlere aktard1gi ve diinyarun
insanlar tarafmdan ya�anan kesimlerinde olup biten her �eyi bir araya toplayip
eksiksiz bir tarihsel anlah ol�turmaya koyulur.
Bunun sonunda ortaya �n d�iinsel a�ama gene hem ozgiin hem de
iyiden iyiye dengelidir; gerisin geriye ilk �aglann s6ylenbilimine degil de, gele­
cekte kurulacak olan bir bilime, antropolojiye �evi�tir yiiziinii. iyonyaWann
doga konusunda oldugu kadar toplurn konusunda da olu�turduklan oykiiniin
kilit ta�1 kerteli ve kesintisiz stir�, yani 'azar azar', 'yava� yava�'h. Toplumla
ilgili olarak kurduklan oykii, insanlann ne kadar yabarul hayvanlar gibi ya�a­
m� olduklan ya da ate�i kullanmayi ne zaman ogrendikleri konulanna girme­
mi�ti. Arna iyonyahlar iist diizey hayvanlarm ortaya �tkhg1 eski zamanlarla
ba�lay1p, topfumsal sanatlann bin bir stkmhyla, yava� yava� edinildigi tarihon­
cesi �aglara dogru uzanan bir tiir zaman anlay�ma sahiplerdi.

TARiHiN fELSEFEDEN AYRILMASI


i.6 V.yiizydda, ba�anh olmu� her bilimsel dii�iinceye tarihin damgas1ru
vurabilecek bir bagla�manm kurulabilecegine, lasa bir siire bile olsa, inarul�­
h. SOz konusu bagla�manm doga felsefesi ile tarih arasmda kurulmas1 d�iiniil­
mekteydi. Ne var ki, beklenen olmad1. Tarih�erle bilimadamlan lasa siire ii;in­
de aynlddar birbirlerinden, bunun sonucunda da, YunanWann doga felsefesine
tarih degil de matematik egemen olup �h. K�ihkh anla�arak bo�anm�h ta­
raflar. Hem tarih�er hem de felsefeciler �ok daha ivedi sorunlar iistiinde yo­
gunla�mak amacryla belirli nedenler bulup �rddar ortaya; dikkatlerini birlik­
te devinen Doga ve Toplurn goriintiisiine vermekten vazg�er. XX. yiizydda
ya�ayan bizler, bu tarih�erin ileri siirdiikleri nedenleri anlayabilecegimiz ii;ffi,
yakmhk da duyabiliriz pekala; bu tarih�iler onemli olaylann baskis1 alhnda
kaldiklan ;i;m fagda� tarih�lere don�m�lerdi. Yap1tlanru i.6 500 yihndan on-

1 32 CociTo, SAYI: 11, 1997


Tarihsiz Bilim

ce verm� olan F;lekataios, di.inyadaki uluslara Olympos'tan baklp gozlemlerde


bulunabilir, yaphgi gezilerden edindigi deneyimlere b�vurup kozmopolit k�
kuculugunu dogru.Iayabilirdi. Ne var ki, bunu izleyen elli ytl Perslerin Yuna­
nistan' a saldmsma sahne oldu; bu -;a�malar Xerxes'in gii-;lerinin Marathon ve
Salamis' ten sonra geri piiskiirtillmesiyle doruga ula��h. �te, bu feci -;a�ma­
lar sonunda tarihin a�1 da yon de�� oldu; yap1tlanru bu -;a�malara ka­
hlm� Atinahlar i� kaleme alan Halikamash Herodotos gii-;liikle benimseye­
bilirdi boyle yansiz bir ba� ai;isuu. (Ayru �kilde, 1950'lerde ya�am� bir Rus
tarih«;inin Hitler'in seferlerine bilimsel bir antropologun ba�1yla yakla�mas1
da beklenebilir.)
Bununla birlikte, yazd1g1 Pers Sava�1 tarihine arka planda kalm� -;e�itli
malzemeyi katmaktan da geri kalma�b Herodotos. �uras1 a-;ik, ki, yap1tlanru
okuyanlar bilgiye susa�b; dogrusunu s0ylemek gerekirse, yap1brun bugi.in
bile hayranh.k uyandlrmasuun nedeni durmakslZln konu d�ma <;ikmas1drr. He­
rodotos'un yap1h, aralannda Hekataios'un da yer aldigi -;ok -;�itli kaynaklar­
dan derlenmi� ve eski imparatorluklann tarih ve efsanelerini tutars1z, boliik
por� bi«;imde bir araya getiren bir incelemeye de yer vermektedir omegm.
Ne var ki, iki nedenden dolayi ger-;ek bir tarih«;i olarak kendini gostermektedir.
Yap1tmda gozlemlenen tiim konu d�ma �lar da, ana temay1 ol�turan -;ag­
da� tarih anlahsma az -;ok saglamca bagh bulunmaktadrr; dogruyu s0ylemek
gerekirse, ikinci ve ii¢ncii elden edi� bilgileri de son derece sakuumh ve
dikkatli bi«;imde kullanrr. Omegin, Fenikelilerin Afrika'nm -;evresini donmek
amac1yla diizenledikleri seferde Giin�'in kuzeye dogru gokyiiziii in ge-;tigi bir
noktaya ger-;ekte ula�1p ula�tlmad1gtru sorar; ayru �kilde, Avrupa'nm ve 'Te­
neke Adalan'run (belki de Britanya adalan) en uzak tarafmda bir Kuzey Denizi
olup olmad1gtru da. Bu denizi kendi gozleriyle goriip tarukh.k edebilecek kimse
olmamasmdan yaklrur.
Herodotos'tan bir ku�k sonraysa, tarihi doga bilimlerine baglayan son il­
mikler de -;oziildii. Herodotos'un yerini alan Thukydides ise �k eskilerde ok:ip
bitenle hi-; ilgilenmedi, oyle ki, yap1hnm ilk ooliimi.inde klsaca ele ahp bir kena­
ra brrakh biitiin uzak ge-;mi�i:
Son derece dikkatli bi«;imde inceledikten sonra benimsedigim giivenilir ka­
rutlara dayanarak �unu s0yleyebilirim ki, g� -;aglar ne sav�lan ne de ba�­
ka hi-;bir �eyleri ai;ismdan biiyiik degillerdi.
Thukydides, Peloponnesos Sava�1 olarak bilinen ve Atina ile Isparta'yi kar­
�1 ka�1ya getiren sava�ta, yani kendisine baktlrrsa tarihin en biiyiik sava�mda
yer alm�h. Herodotos bellegimizde capcanh duran bir donemin tarihini yaz­
d1ysa da, Thukydides bir adrm daha oteye ge-;ti: yap1tmda kullanacagi malze­
meyi, sava�m patlak verdigi gi.inden, yani i.b 431 ytlmdan ba�layarak, olaylar
ger-;ekle�irken toplad1. Tam yirmi yedi yil boyunca azahp -;ogalarak geli�en
dii�manhklar ya�ammm ana amac1 olup -;1kh; bu sava�la kar�tla�hnld1gtnda
Pers Sava�1'run bile ikinci derece de onemli olduguna inanm�h. Thukydides'e
gore, Peloponnesos sava�mda insanlann �ilikleri ve yetileri yarunda siyasal

CociTo, SAn: 1 1, 1997 1 33


Stephen Toulmin-June Goodfield

diizenler de o giine dek goriilmedik ol0.ide smanm�h. Thukydides ka�1 kar�1-


ya gelen taraflann erdem ve kotii yanlanmn nastl olup da sava�m yazgism1 be­
lirlemede pay sahibi olduklanru gostermi�ti.
Thukydides'in yapth da i�te, bu \agda�, Churchill'si tema nedeniyle kendi­
ne ozgii ba�anh ve ba�ansiz yanlara sahip olmu�hl. Bir yandan, siyasetin do­
lays1z devin_?irici giicii olan i.ilki.i ve a\hklan korkun\ bi\imde i\ten gormekte,
giincel oldugu gibi psikoloji a\tstndan da ilgin\ olmaktayd1. Bir yandan da, Ati­
nahlarla Ispartahlar arasmdaki \a�may1 daha ge� bir baglam i\inde goreme­
mekteydi; ba�ka deyi�le, bu sava�m en onemli ko�ullan olan ekonomik ve top­
lumsal degi�iklikleri gormemi�ti, ama insan dogasm1 tiimi.iyle degi�mez bir
�ey, tarihin ak�1m bi\imlendirirken kendisi bi\imlenmeyen bir �ey olarak, son
derece dar bi\imde ele al�h. Kisacas1, Thukydides'le birlikte, insan'm Tarihi
Doga'mn Tarihi'nden iyiden iyiye a� oldu. Toplumun bugiinki.i durumu­
nu ge\mi�te kal� ilkel, tarih oncesi bir varolu�a baglayan, kesintisiz ve si.ir­
mekte olan tarihsel gel4;imin eskilerde kalmt� anlamm1 yitirdik. i�te, bu tarih­
ten sonra da tarih, (kendisinden once gelen her �eyle birlikte) �imdiki zamam
da kapsar oldu. Dyle ki, elinde \ekip \evirebilecegi yedi yiiz ytlhk Roma tarihi
olan Titus Livius, Thukydides'in 'insan dogas1'm ele ald1gt bi\imde, yani degi�­
mez bir kendilik olarak ele alm1�h Roma'yi. Anaksimandros ve Hekataios tara­
fmdan ge\ici olarak uyandmlm� olan evrimsel geli�me anla�1 da yitip gitmi�ti.
i.6 400 yih dolaylannda tarih\iler olanca dikkatlerini \agda� sorunlar i.is­
tiinde topladtlarsa, felsefeciler de bundan geri kalmadtlar, ama ba�ka bir yol iz­
lediler. <;:i.inki.i Eflahln ve Atina' da onun izinden gidenleri ilgilendiren sorunla­
nn kokeninde iyonya oldugu kadar italya da yatmaktayd1; ba�ka deyi�le, Eleah
Parmenides'ten ve Pythagoras'm izleyicilerinden kaynaklanmaktayd1. Ortaya
getirdikleri sorunlar nedeniyle, felsefe alanmdaki tarb�ma yeni, metafizik bir
yone dogru kayd1; oyle ki, bu yeni yon doga biliminin tarihsel yanlanndan \Ok,
matematik ve kuramsal fizik i\in onemliydi. Zamanla, nerdeyse felsefedeki her
�ey de 'degi�me sorunu'na, ba�ka deyi�le, 'gelip ge\en ak1m'1 temelde yatan
'degi�mez ger\eklikler' terimleriyle a\tklamaya bagtmh oldu. Duyulannuz sa­
yesinde gozlemlenebilen tiim zamansal degi�ikliklerin, 'sonrasiz ilkeler'in di.i­
zenle�mesi ve diizenle�me i\inde birbirlerinin yerini almasmdan oteye ge\me­
digi varsayrm1 kabul edilir edilmez, (soz konusu 'aktm'm bir par\as1m olu�hl­
ran) olaylann tarihsel s1ralam�1 da sahip oldugu tiim temel anlam ve onemi yi­
tirir: Si.iregelen ger\ekliklerin dogasma ili�kin ipu\lan sundugu 61\i.ide ilgin\
olur yalmzca. Boylece tarihsel degi�iklige ili�kin sorunlann, felsefenin ana so­
runlanyla hi\bir baglan kalmam� oldu, felsefeciler de genel ilkelere ili�kin ko­
nularla ilgilenmeye ba�ladtlar; yani, goklerin geometrik di.izeni, \e�itli maddi
ogelere baglanan matematik bi\imlerle ya da ahlak ve siyasetin temel varsa­
y1mlanylailgilenmeye koyuldular. Degi�meyen evrensel bir diizen ya da 'kos­
mos' di.i�i.incesi saplanh olarak, her ge\en giin biraz daha, tak1ld1 kafalanna:
Doga'nm (toplumu da i\erir) sonras1z ve bitimsiz diizenine saplandtlar; bu di.i­
zenin temel ilkelerini bulup \tkarmak da onlann i.istlendigi bir gorevdi.

1 34 CociTo, SAYI: 1 1 , 1997


Tarihsiz Bilim

Akademi'deki felsefeciler, Pythagoras'm ktlavuzlugunda, matematik ala­


runda �te bu temel il.keleri aramaya koyuldular. Geometrinin teri.mleriyle yo­
rumlanamayan her �eyle de ilgilenilmez oldu: Giinii.miizde meteorolojiyi seyre
d� bir kuantum kuramctS1 gibi, onlar da tarihin �mda, can silo.a ve kay­
pak bir daguukhktan ba�ka hii;bir �y goremediler. Bilim kuranurun tii.miinii
matematige dayandmnayi kabul etmeyen (Eflatun gibi) felsefecilerle birlikte
Atina'run onde gelen tii.m felsefecileri zaman akmuna gereken degeri verme­
�ler, buna bagh olarak da, tarihsel sorunlar �ismda ��kma donm�lerdi.
Aristoteles felsefe tarihi d�mda tek bir kez geziye �b tarih iilkesinde; bu­
nu da, Atina Anayasalan adh yap1brun onseziinde, yani pekala ad1 belirtilmeyen
ogrencilerinden biri tarafmdan kaleme ahn� olabilecek iistiinkorii bir yerde
yap�h. Genelde, kokenler konusunda dii�iince ileri siirmezdi, i;iinkii bu tiir­
den d�iincelerin dogru olup olmad1gmm saptanamayacagi karusmdayd1: KO­
kenlere �kin elde hii;bir karut olmad1gi ii;in, kendisi gozlerini onlara i;evirme­
den once de, iistiinde d�iiniilmeye hazrr bii;imde orda bulunan �eylere, yani
gezegenler dizgesine, insanlann erdemleri ve kotii yanlanna, toplum yapis1 ve
organizmalarm ya�am i;evrimine yoneldi. Epi.kurosi;ular bir yana, IV. yiizytl­
dan bu yana ortaya i;ikan b�hca felsefe okullanrun tiimii de, olaylarm zaman­
sal a�rm usd�1 ve yan� gotiirici i i olarak nitele�ti.
Biitiin bu felsefe okullan Yaradil� konusunda ne soyleyebilirler ki? iyon­
yaWarm evrenbilimsel yak.la�mumn yads1diklan ii;in, bu yakla�mun saglad1gi
en onemli i.ki olanaktan da yoksun kaldilar. <;iinkii Anaksimandros'un Doga
Tarihi hem ampiri.k hem de 'tekbii;iml�tirici'ydi. Tiim dii�iincesini saglam ka­
rutlar yerine zekice ongorillere dayand� olsa bile, sezgelimi, tarihoncesinde
insanlarm yaban ya�amdan yerle�ik kent ya�amma gei;i� evrelerinin geri;ek
uzunluklan gibi ampirik olarak belirlenebilecek bir dizi ogeye de yer ve�ti.
ikinci noktaysa, Yaradtl1�'la ilgiliydi; one siirdiigu d�iinceye gore Yarad1h�
birbirine benzer siirei;lerin p� p�e gelerek siiriip gitmesiydi, oyle ki bugiinkii
kamtlara dayamp gei;�e yonelik sorulara (en azmdan kuramsal diizlemde)
yarut verilebilirdi.
Atinah felsefeciler �te bu olanaklan yi�lerdi. Doga Diizeni 'sonrasiz
ve de�mez' diyse, bu durumda kerteli ve kesintisiz bii;imde ortaya i;1kmas1
soz konusu bile olamazd1. Buna ka�lhk, zamarun bir ba�1 vard1ysa, bu durum­
da, evrenin ti.im ozsel ozellikleriyle birlikte eksiksiz ve temelde �imdiki bii;i­
minde, tek bir defada yara� ol.mas1 gerekirdi. bte yandan, giiniimiizde sii­
regelen de�ikliklerin incelenmesiyle bu Yarad1�'m izledigi i;izgiyi bilmek de
olanaksizdir. <;iinkii, kosmosun tarihinde Doga Diizeni'nin yerle�tigi yarahct
evre ile olaylann daha sonra izledigi i;izgi (bu i;izgiyse, kurulan bu diizeninin
vargts1drr zaten) arasmda herhangi bir benzerlik bulurunamaktadrr. Demek ki
bir tek ilk ilkelere dayamp saptanabilir Yarad�'m kimligi. Dogrusu, Eflatun
ile izleyicilerini hii; de rahatsiz etmedi boyle bir �Y· Geri;ek �u ki, kimi ai;tlar­
dan son derece olumlu buldular ula�tlap sonucu: Evrenbilimi, genel a�a ili�­
kin ampiri.k verilere dayandmnak, kurduklan tiim anhksal dizgenin temelinin
i;iiriimeye ba�lamas1yd1.

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 1 35


Stephen Toulmin-June Goodfield

Oyleyse, felsefeye ili�kin ama�lar nedeniyle, Yarad� Doga'nm daha son­


raki gel�iminden koparttld1, kosmosun kokeni de soyut karutlamalann i�leye­
cegi bir konu olup �kh. Bunun sonucunda ortaya �lkan sorunlar ka�ismda,
ba�lica dart felsefe okulunun (Eflatuncular, Aristotelesciler, Stoactlar ve Epi.ku­
ros�ar) her biri de kendi kimligme uygun bir konum benimsedi; savundukla­
n ogretiler de Tarih ve Zaman konusunda daha sonralan ol�acak tutumlan
6nemli 61¢.de etkileyip bi�lendirdi. �imdi srrayla her okulu kisaca ele al.ma­
miz gerekmekte.

EFLATUN1UN YARATICI-ZANAATKARI
Eflatun ve tilmizlerine gore temel sorun �oyle duyurm�tu kendini. Doga
Diinyas1, toplum ve ahlak diizenlerini de yoneten, matematik kimlige sahip ka­
hc1, diizenli bir dizge olu�turm�tu. Bu matematiksel diizenin herhangi bir
kaynak ve kokeni vard1ysa, iyonyahlann ileri siirdiigu gibi, siirekli maddi bir
siir� olamazd1 bu. Yoneltilmesi gereken soru, bu konuyla ilgili olarak hangi al­
ma�1k gorii�iin getirilebilecegiydi. Eflatun'un vard1gt sonu�, diiriist�e s6ylensel
bir oykiiye geri dorunek zorunda kahnd1gtyd1.
Eflatun'un sundugu ve Timaeus'ta yer alan yaradtl� s6yleni, kendine ba�­
lang1<; noktas1 olarak, sonrasizcana ge�erli matematik anlahmlar ile durmaks1-
zm akan, zaman i�indeki diinya olaylan arasmdaki salhk ka�1thgi benimser.
Evrenin Yarad1h�1, sonrasiz matematik ilkelere maddi bedenleni� saglayan,
diinyanm bi�ime sahip olmayan hammaddesine bir diizen getiren, bunlan iil­
kiisel 6zelliklere uygun bi�imde �a�rr ktlan siir�. i�te, bu son derece �len­
mi�, incelmi� anlamda kabul edilen bir 'yarad1�'m her giin kulland1guruz srra­
dan terirnlerle betimlerunesi gii�tiir; Eflatun da soylenbilimsel dill (a� s�k
bi�imde) benimsedi ve yap1hnda Tanrisal Zanaatkar benzetmesini kulland1.
Zanaatkann gorevi . ilk ba�ta, Doga'run uydugu iilkiisel 6zellikleri tasarla­
mak, sonra da (hammaddelerin dogas1 olanak verdigi 61¢.de) hammaddeleri
bi<;imlendirmek, diizenlemek ve bu iilkiisel 6zellige uygun bi�de, devinim
i<;inde, yerle�tirmektir. <;agimizm terimleriyle soylersek, Zanaatkar var olan
'doga yasalan'na on ayak olur: XVII. yiizytlda tasarland1gi bi9miyle modern
matematiksel fizigin uydugu anhksal programa Eflatun yakmhk duyabilirdi
dogrusu. (Galileo ile Newton'sa, Akademi'de yer alan felsefecilerdi, gorevleri
de Yarahc1'mn taslaklanm ortaya �ikarmakh; Yarahcr'ysa Newton'm doga fel­
sefesinde yer alan ve 'verdigi Ogutlerle tiim maddi �yler'i diizenleyen Zeki
Etmen'di.)
Eflatun'un aktard1gi oykii ger�ekten tarihsel olsa, hemen �unu sormanuz
gerekirdi: 'Zanaatkar hangi zaman kesitinde ger�ekl��ti yarahcr edimini?
Biitiin bu da ne kadar eskilerde olm�tu? Bu sorulardan hi�birinin konuyla en
ufak ilgisi olmad1gtm, tek ba�ma, bu oykiiniin sundugu s6ylensel kimlik bile
gostermekte. Yarahc1'nm el defterinde yer alan duzen hi� de 6nemli degildi,
¢.nkii Eflatun'un ilgilendigi tek �ey son iiriiniin ussal bir kimlige sahip oldu­
gunu tarutlamak ve bugiin sundugu yap1run alhnda yatan imgesel anlay�1 gos-

CociTo, SAYI: 11, 1997


Tarihsiz Bilim

termekti. insamn anlama yetisine olan tutkusu d�iinillmed.en, Eflatun'un bes­


ledigi kaygtlara hi\bir anlam verilemez. Omegin, bir otomobil fabrikasrmn yi.i­
regi montaj atelyesinde degil de, arabalan tasarlay1p diizenleyen tasanmctlann
biirolannda yatar. Fabrikada olup biten biitiin oteki �yleri anlayabilmemizin
tek yoluysa, tasanmlara egemen olmak, \ekip \evirebilmektir; yoksa, tasanma­
run d�iincelerine maddi bir bed.en saglayan mekanik siire\lerin tiimii de anla­
�tlmaz olarak kahr. Eflatun'un da farkma vard1gi iizre sorun, evrenin tiim ii i\in
aym bi\imde ge\erliydi. Bir matematik\i gezegenlerin deviniminde gozlemle­
nen geometrik baginttlan ya da maddi tOzleri \Oziip ortaya ¢<ard1ginda, Zana­
atkar'm ussal tasanmllll a\lga \ikarhr gibidir.
Eflatun varsaydan Yarad�'m zamanlamasi konusunda da baglaym olmak­
tan uzakti; Eflatun'a gore Yarad1h�, ger\ekle�me tarihi, ger\ekle�tikten sonra
yol a\tigi sonu\lann a\lk\a ortada olmasmdan ¢<arttlabilecek tiirden bir olay
degildi. �uras1 kesin lei, Yaradd�' a ille de bir tarih vermek gerekirse, dokuz bin
yil once ger\ekl�m�tir. (Eflatun'a gore, Atinahlar ile Atlantisliler arasmdaki
efsanelere konu olm� sava�rmm iistiinden dokuz bin yd ge\ffi�ti; bu da, uy­
garhl<lann p� pe�e yi.ikselip \Okmesiyle sonu\lanan bir dizi tarihsel \evrimde
yer alan olaylardan biriydi yalmzca). Biiyi.ik olastltl<la biraz s�bnlsa, Eflatun
Yarad� tarihine ili�kin tiim sorulan kesinlikle anlamsiz olduklann1 ileri siiriip
bir yana itecekti. �imdilik, yani Timaeus'ta zaten onemli bir ikirciklik a\lk\a
gostenni�ti kendini; iistelik bu ikirciklik ilerki \aglarda Hlristiyan ogretilerinde
de yeniden ortaya \ikacakti. Tann'ya 'Diinya'nun Yaratlos1' adllU vermek, za­
marun i\inde herhangi bir anda, Diinya'y1 var ettigi ya da, b�ka deyi�le, �imdi
oldugu kadar zamanm tiimiinde de, siiregelen varol�u a\ismdan diinyanm
Tann'ya bagiml1 oldugu anlamma gelir.
Her zamanki gibi ta�maya yonelen Aristoteles ise, bu ikirciklikten yarar­
lamp Eflatun'un kuranuna saldirdi. Timaeus'u harfi harfine yorumlad1, yani
diinyanm zaman i\inde belirli bir anda var ed.ildigi bi\iffide yorumlad1 ve bu
gorii�iin tutars1zhklar i\inde ilk siraya yerle�tigini ileri siirdii. Ogrencileri
Eflatun'un bu yargisrmn diiriist olmachguu s0yleyip geri \evircliler, Yarad�'m
bir tiir anhksal kurul� oldugunu s0yleyip ka�ilik vercliler bu yoruma. Bu an­
hksal kurulu�, Doga' daki diizenin ba�langlClm degil de dayand1gi temelleri
ac;tl<lamaktayd1.
Eflatun'un ger\eklerden \Ok illkillerle ilgilenmesi, toplumsal de�ikligin
i�leyi� ve tarihi kar�1smda benimsedigi ilgisiz tutumun da altmda yatar.
Eflatun'un d�iincesine gore, toplumsal diizene �kin ilkeler, tipkl doga diize­
nine i�kin ilkeler gibi de�mez ve sonrasizch. Dlkeler de bu illkiisel dokuya
uyduklan ol¢de mutlu ve iyi yonetilmekteydi. Bu illkilleri ahp bozmarun bin
bir tiirlii yolu vard1 k�kusuz, ama son derece onemli bir �ey daha vard1: Dev­
let adanunm gorevi, olabilecek tiim toplumsal aa ve rahatsizhk \e�itlerini orta­
dan kaldrrmak degil, saghl<l1 siyaset ilkeleri iistiine kafa yormakti. �uras1 kesin
ki, ktlgisal diizlemde bakarsak, insanlann talihinin durmadan de�iklik goster­
m� oldugunu goriiriiz, bunun sonunda da tarihe malzeme \ll<m�tl. insanlar

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 1 37


Stephen Tuulmin-/une Goodfield

kimi donemlerde zanaat ve y�m k�ullanru iyilt?!ltirdiler, kimi donemlerdey­


se, dogal ytlwnlar ya da insanlann aptalhga nedeniyle kentler yerle bir oldu, in­
sanlar da gerisin geriye ancak g�nebilecek diizeye d�tiller.
Ne var ki tarihin ya�diga de�iklikler ile tarihin ka�1Sma �n olanaklar
siyaset ve ahlakm temel ilkelerine zarar verme�ti: bu de�i.klikler ve bu ola­
naklar onemsiz kal�h. Sagh.kh bir toplum diizenine il�kin ilkelerin toplum­
dan topluma ve de i;agdan i;aga de�tigi d�iincesini hii;bir zaman kabul ede­
mezdi Eflatun. <;iinkii, Doga'da oldugu gibi, Toplum'da da degi�mez dogrular­
dan ol�an kalm bir biitiin vard1; �te bu dogrular, bilgece yonetilen kentlere,
her i;agda ve her yerde, ktlavuzluk edebilirdi. Dolayis1yla, Eflatuncu bir felsefe­
cinin insanhk tarihinin zaman ii;indeki �uu incelemesi ii;in bir neden de yok­
tu. Siyaset felsefesinin ilkelerini omeklemeye yaramak d�mda, b�ka ne ogre­
tebilirdi ki bu Eflatuncu felsefeciye?

ARiSTOTELES'iN SoNRASIZ EVRENi


Dogal diinyanm erken i;aglarda tarih konusunda besledigi tutumlan yeni­
den kurmaya i;a�rrken, �u soru ka�1Smda kesilip kaldik: Bilimde 'ai;ik s�k­
lik' nedir? Bu soru iki ayn yoldan gelip dikilir ka�uruza. ilk olarak �unu s0yle­
yelim ki, giiniimiizde Diinya'run eski i;aglardaki ge�mesine karut olarak kul­
land1guruz pek i;ok �y yoktu o zaman AtinaWann ellerinde; i;iinkii bunlar ka­
rut olarak kabul edilmiyordu, dolayis1yla geferlilikleri de benimsenme�ti. ikin­
ci olaraksa, �u anda elimizde bulunan geri;ek karutlann son derece az miktarda
olmas1 nedeniyle i�in ii; yiizi.iniin ancak bir ooliimiinii, o da smrrh bii;imde kav­
rayabiliriz. Yunanh felsefeciler s0z konusu durumun geri;ekleri konusunda ne
denli hemfikir olursa olsunlar, bunlan son derece de�ik bii;imde yorumlaya­
bilirler. Bunun sonucunda, Eflatun'la aym verilere dayanarak �e ba�lam� olsa
bile Aristoteles tarihsel olaylan ve kesitleri son derece de�ik bir yandan, son
derece de�ik bir oli;Ude ele a�h.
Eflatun'a son derece yakm bir noktadan i�e ba�lam1�h. Ne olursa olsun,
Aristoteles felsefecinin �imdiki Doga Diizeni'ni ai;iklamas1 gerektigi iistiinde
durm�tu, ba�ka de�le, i;ok eskilerde ka�, tiimiiyle varsayrmsal bir Dogu�
iistiine d�iinceler ileri siirmektense, �imdi var oldugu bii;imiyle diinyayi ai;tk­
layan bir kavramlar dizgesi kurmaya ugra�mas1 gerektigi iistiinde durm�tu.
i�te sorunu bu terimlerle yeniden kuran Eflatun felsefeyi de bir hizmet ktlm�
oldu. Var olan Doga Diizeni'yle b�lamak gerekir; ta�tlan temel soruysa ne
zaman degil de, nas1l ve neden ooyle bir diizen kuruldugudur. Ne olursa olsun,
'her �eyin (varsayilan) ba�langlCl'na ili�kin sahip olunan bilgi, evrenin nastl ve
nedenini anlamamiza yardrmcr olmaz. Tam gel�kin bir hayvanda, i;ikip geldigi
embriyona bakarak bulunabilecek o kadar i;ok �ey var ki; hem neden evren bir
biitiin olarak ele ahnd1gmda �eylerin boylesine degi�ik olmas1 gerekiyor ki?
Dahas1, Aristoteles'in de belirttigi gibi, boyle bir 'her �eyin ba�langlCl'nm
olmad1gam, dogal diizenin sonras1z ve degi�mez oldugunu, ne gei;mi�te za­
mansal bir kokeni ne de gelecekte yikthp gidecegme �kin herhangi bir belirti

CoGiTO, SAYI: 1 1, 1997


Tarihsiz Bilim

oldugunu varsaymak i9n saglam nedenlerimiz de var. Aristoteles -;�itli dii­


�iinceler, gozlemler, manh.ksal ve dinsel dii�iincelerle savundu bu inancm1;
ama en derinlerde yatan nedenler metafizi.kti hep, Eflatun'un dizgesinden te­
melde ayn d�mesinden kayna.klanan nedenlerdi. Dogal diinyarun yaplSl ve �
ley�ini yorumlarken kullamlan de�mez dokulann soyut matematiksel iilkii­
ler olarak kabul edilmemesi gerekir: Aristoteles' e gore bunlar birer ger-;ek ol­
guydu. Doga diizeninin ilkelerinin anhksal bi9mlerden ol� herhangi ayn
bir diinya ile degil de, elle tutulabilir maddi �eylerin ozelli.kleri ve ger-;ek dav­
ran�1yla ilgili olmas1 gerekir.
Mantik, gozlem ve dindarh.k, tiimii birden elele verip saglamla��h bu
ilk ba�taki konumu. Aristoteles tiim evrenin oliirnlii yarab.klardan b�ka bir �ey
olmad1gi d�iincesinde tuhaf, gilliin-; bir dinsizli.k oldugu karusmdayd1; her­
hangi belirli bir anda tiim evrenin hi-;ten var oldugu yolundaki anla�, zaman
d�iincesine �kin gereksiz manb.ksal k�kular dogmasma yol a<;m�h. Tima­
eus'ta Eflatun 'zamarun kendisini' zaman i�inde herhangi bir anda var etme giri­
�iminde bulunm�tu; bununla birli.kte, 'zamarun b�ladigi an' dan, bundan once
neler olup bittigi sorusunu hemen yamtlamadan nastl s0z ed.ilebilir ki? Aristo­
teles zaman kavranunm oziinde 'yarad�'m bir am d�iincesiyle bagda�mad1-
gi ve bu d�iinceye bagl1 olmadzgzm ileri siirm�tii. (Ne var ki, bu gii-;lii.k, iistiin­
den yiizlerce ytl ge-;tikten sonra, Cusa'li Nicholas, Immanuel Kant ve XX. yiiz­
ytl fizi.ksel evrenbilimcilerin ka�lSma di.kilecekti.) Buna ka�tllk gozlem, man­
hk ve metafizigi destekledi; deneyimimizde doga diizeninin sonrasiz oldugu
karusrm verecek ne vard1 ki? Gok cisimlerinin bitip tii.kenmeden doniip durma­
smda, canli tiirlerinin dikkat �ekici kahahgmda, insarun talihinin bir kotiiye bir
de iyiye gitmesinde, yerbilirnsel de�ikli.kler -;evriminde, �te biitiin bunlarda
(James Hutton'm -;ok sonralan a�ad1gi gibi) 'hi-;bir Ba�langi-; Kalmhs1', 'hi�­
bir Son Belirtisi' bulama�h.
Aristoteles'in canli tiirlerinin de�mezligme olan inancr, hi-;bir �kilde uy­
gun d�meyen biyoloji.k bilgiden -;ok daha derinlerde yatan bir temele dayan­
maktayd1. 0 zamanlar elde bulunan hi�bir karuta b�vurup da ka�1 <;lktlamaz­
d1 bu go�e. Dar anlamda biyoloji.k diizeyde bile, bilinen tiim ger-;ekler bu gO­
�ii Jesteklemekteydi. �uras1 ger-;ek ki, � goksel tannlara, yani lytldizlara ba­
�lan� olan yetkinlik ve oliimsiizlii.kten (tiirlerin kahahgi -;er-;evesinde) bir
�eyler dii�mekteydi her bireyin payma. 'Dogm� ve olen �yler, sonu olmayan
�eylere oykiiniirler' : Canhlardaki degi�ikli.k goklerdeki devinimin ritmi kadar
diizenli ve onunla uyum gosteren bir ritm izler.
Uygarliklann ortaya -;lklp -;okmesi bile ayn1 genel ritme uymaktadrr belki
de. Bu a-;1dan ele almd1gmda, hem Eflatun hem de Aristoteles'in -;ekici oldugu
kadar ezici bir varsayunla da oyalandlklann1 soyleyebiliriz. Birka-; bin ytlda bir,
Giine�, Ay ve gezegenler ayru goreli konumlanna donerler yeniden ve gene ay­
m yerle�im dizisini izlemeye koyulurlar; bu durumda, siyaset alarundaki tali­
hin de kendine ozgii belirli bir dongiisii oldugu, bunun da toplumsal degi�ik­
liklerin yinelenen -;evrimini Goklerin devinirnine uydurdugu d�iinillebilir bel-

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 1 39


Stephen Toulmin-Tune Goodfield

ki de. Eger ger�ekten boyleyse, o zaman ben de Troya'nm dii{;U{;iinden iince ol­
dugu gibi sonra da ya�a� olabilirim, diyerek dikkatimizi �eker Aristoteles;
�kii, talihin �aria ba�ka bir �evrim ya�ayabilir, Troya Sava�1 yeniden ger�ek­
l�ebilir, Troya da yeniden dU{;ebilir.

STOACILAR VE EPiKUROS<;ULAR
Aristoteles'in verdigi ogutlere ragmen, daha sonraki Yunan felsefecileri ev­
renin kokenleri ve tarihine ili�kin dii�iinceler ileri siirmekten vazge�mediler.
Aristoteles'in oliimiinden sonra, Olympos'taki geleneksel tannlardan her g�en
giin biraz daha �ku duyduklan i�in, meraklan daha da arth. SOziinii ettigi­
miz felsefe ogretileriyle niifusun ancak �ok kii� bir kesiminin ilgilendigi ger­
�ekti; egitil� �iler bu ogretilerle genellikle alay ettiler ve hplo XX. yiizytlm
ba�lannda ingilizlerin Bernard Shaw'un paradokslanndan yaka silkmeleri gibi
yaka silktiler. Arna, Shaw'un da bildigi gibi, giildiiriiniin giicii dogrudan sald1-
nya direnebilen anhksal engelleri a�abilir s1k s1k. Aristophanes'in �izdigi
Sokrates karikatiiriine giilenler bile, geleneksel soylenbilimin tanrtlanmn el�ti­
rilmeden, �en �akrak, kaygis1zca kabul edilemeyecegini anlam1�lardi. i�te, bu
ku�kuculuk nedeniyle felsefe alamnda rakip dinbilimler ortaya �1kh; ama�lany­
sa eski Hellen soylenlerini yeniden yorumlamak, hatta bu s6ylenlerin ayagim
kayd1rmakh.
0 donemde en sozii g�en iki dii�iince okulundan biri olan Epikuros�ar
ku�kuculuk alarunda en koktenci olanlard1; din korkusunu ve bo�inanlan usd1-
�1 ve gereksiz bulmaktaydtlar. Buna ka�ihk, Stoactlarsa din konusundaki eski
dii�iinceleri yiirilir iikte tutmaktaydtlar, ama bir yandan da bu dii{;iinceleri 's6y­
lenbilimden anndmp' giine uygun lolmaya �ah�maktaydilar. Stoaqlann tu­
tumlanru �oyle ozetlem�ti Cicero:
Stoactlann dii�lerinin en usta yorumcusu olarak kabul edilen Chrysippus ...
tannsal etkililigin evrensel dogamn usunda, anhk ve tininde yer ald1gtm s6yler;
yani kendinde banndird1gi tinin evrene yaytlmas1 nedeniyle diinyamn Tann
oldugunu soyler... insanlann gokyiiziine Jupiter [Zeus)dediklerini savunur; de­
nizin i�ine dolup dalgaland1ran havanm Neptiin [Poseidon), yerin de Ceres
[Demeter) oldugunu savunur. 6teki tannlarm adlanna da aym �eyi yapar.
Jiipiter'in davran�lannuzda bizleri yoneten, bizlere yol gosteren dokunulmaz,
de�mez ve sonrasiz yasa oldugunu soyler; buna da yazgisal gereklilik, gele­
cekteki olaylann siiregiden dogrulugu adiru verir.
i�te, dinbilim evrenbilimin egemenligi alhna girer boylece; Stoacrlann ev­
renbilimi de diinyanm maddi bil�imine �kin kuramlanyla silo siloya baglan­
m1� olur. (Stoactlann diinyamn maddi bil�imine i�kin kuramlan konusunda
Bkz. The Architecture of Matter). Stoactlar da Doga dizgesinin ussal ilkelere da­
yand1gtna, hatta diinyadaki biitiin nesnelerin de belirli bir etki-tepki agtyla bir­
birlerine bagh olduguna inan�lardi. Bu da Stoactlann ahlak dizgesinin yazgi­
c1hk �izgisiyle birl�mesi demektir; oyle ki, giiniimiizde birine 'stoacr'(actlara
katlanabilir - (n) dedigimizde anlatmak istedigimiz de budur i�te. Ne var ki,

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997


Tarihsiz Bilim

Aristoteles'in Doga'mn temel diizeninin kahcr ve de�mez oldugu yolunda da­


ha sonralan beslemeye ba�lad1gt inanc1 benimsememektedirler. Buna ka�ihk,
'evrensel ritm' d�iincesini daha da otelere ta�1dtlar; bu d�iinceyi tiim evrenin
ge�irnine uyguladtlar ve her �yi tek bir ortak, her �eyi kucaklayan bir oliim
ve yeniden dogum -;emberine hapseden bir evrenbilime ula�hlar. l�te, bu dizge
i-;inde, Gokler ve Diinya, tanrtlar ve insanlar yapttl<lan edirnleri yapma yazgis1-
na sahiptiler, oyle ki geleneksel tanrtlann bile bile isteye kotilliik yapttl<lan dii­
�iiniilemez oldu arhk.
Epikuros-;ular soylenbilimden annd1rma siirecini daha da ilerlere gotii­
riip, dogalc1 bir evrenbilirn -;ikardilar ortaya; tanrtlara da kesinlikle yer verilme­
mi�ti bu evrenbilimde. Doga ve toplumun kokenleri i-;in getirdikleri a-;il<lama
kimi bakimlardan rakip a-;il<lamalardan -;ok daha zayif karutlara dayansa bile,
son derece onemli iki ozellige sahipti. Aynnh a-;ismdan son derece zengin ol­
mak yanmda, Yarad1�'m p� p� birbirini izleyen evrelerini tarihsel olarak,
kabul edilebilir bir diizen ve ba� a-;is1 i-;inde vermekteydi. Lucretius'un Evre­
nin Yapzs1· adh �iirinde soylendigi gibi, Epi.kuro�ann a-;il<lamas1 Diinya'nm
ve gezegenlerin ol�umunu, ya�mm kokenini ve toplumun ortaya �rm bir
dizi i-;inde kucaklamaktayd1. Kendi ama-;lannuz a-;ismdan bakhguruzda, biitiin
bu dizgenin en onemli boliimiiniin Luctetius'un ya�mm kokenini a-;il<lad1gi
boliim oldugunu goriiriz i ; -;Unkii bu boliim, Avrupa d�iincesinde Epi.kuros-;u­
luktan -;ok daha etkili olm� d�iinceleri genel kullamma sokmakta, yaygmla�­
hrmaktayd1. T1pkl kendinden yillar once ya�am� Hesiodes gibi, Lucretius da
inan�h Alhn <;ag'm varhgtna: Doga'nm daha iiretken, insanlann daha gii-;lii,
saglam, ya�amm da daha kolay oldugu, tarihin daha erken ve daha hayirh bir
donemiydi bu. i-;inde ya�ad1guruz -;agda, a�agi diizey hayvanlar kendiligmden
iiremekteyken, Alhn <;ag da her tiir canlt i-;i,n, insanlar i-;in bile ge-;erliydi bu. 0
zamanlar toprak daha bereketli, iklirn daha iyiydi, Diinya da bir tiir besleyici
'siit' salgihyordu kendinden: Bunun sonucu olarak da, insanlann ilk -;ocuklan,
yeti�kinlerin baklrnma gerek duymaksizm olgunluga erebiliyorlard1.

Yavrulanm besledi
Tiiyii bol ye�il -;imende is1th, uyuttu toprak
Yaman kiragtlardan, kavurucu s1caktan
Deli riizgardan iz yoktu, diinya -;ocukken.

(Evrenin Yapzs1, V. Kitap, dize 815-820 c;n.)


-

Lucretius'un kurammda vurgulanmas1 gereken bir nokta var. Lucretius


canh �eylerin ge-;m�in belirli bir anmda var olduklanna, bunun da doganm
yetkin siireci sayesinde ger-;ekl�tigine inand1gi gibi, dogal se-;meye de inan­
m�h; buna kar�ihk, canli tiirlerinin de�ebilecegini ya da evrimle�ebilecegi yo­
lundaki her tiir d�iinceyi dosdogru yads1m�h. Ger-;ekten de, Evrenin Yap1s1

£urmin Yaprs1, Lucretius; Hiirriyet Yayutlan. 1974, istanbul.- <;:n.

CociTo, SAYI: 1 1, 1997


Stephen Tuulmin-/une Goodfeld

ba�Wch uzun �iirinde hemen hemen yiiz dizeyi ooyle bir olastl1gt yadsrmaya
a�h.

Oysa Kentaurlar gibi pft yapdr yarahklar


Hif var olmadr, olamaz da. Aykm organlar
Tek bedende birle�ince...

(Evrenin Yaprsr, V. Kitap, dize 876 <;n.)


-

( ...) her tiir


Kendi ozelligince geli�ir, korur �kalrg-inr;
Doganrn degi�mez yasalan uyannca.

(Evrenin Yaprsr, V. Kitap, dize 920 <;n.)


-

Dogal �enin tiirleri de�i.klige ugratmak degil, her �yin ba�langicmda


kendiligmden ortaya � ucubelerle cilizlan ayiklamakh tii.m �levi:

Evet, boyle ucubeler ya,latrldr


Arna bo�una. Doga i;ogaltmad1 hii;birini.
Ne i;ii;egini derleyebildiler serpilmenin, ne besin bulabildiler, ne de ilreye-
bildiler
Veniis'iin oyunlan uyannca. Besbelli
Ba�ka ogelerin de katlos1 gerekli
Tilrlerin i;ogalmasmda ..

(Evrenin Yaprsr, V. Kitap, dize 842 <;n.)


-

Toptan krrana gelen tiirler de olmu� o giinlerde


$imdi soluk ald1g11u gordiigumiiz tiirlerse,
Kurnazhk, yigitlik, luz gibi yetileriyle
Korunabilrn� ba�langii;tan bugiine.

(Evrenin Yaprsr, V. Kitap, dize 853 <;n.)


-

Lucretius son olarak da, toplumsal ya�anun, dilin, din ve zanaatlann ba�­
langm konusunda d�iinmeye koyulur. Diodoros gibi o da iyonyaWara i;evirir
ba�lanm: Giderek agul�an ya�am ko�ullan ve zorunluluk nedeniyle insanlar
art arda yenilikler yapmaya siiriiklenm�lerdi. Ya da, ne olursa olsun, goriindu­
gii kadanyla... ; <;iinkii, Lucretius yarad� oykiisiine bini a�km dize ayirdiktan
sonra, olanca safyiireklilikle biitiin bunlarm oniinde sonunda, saglam karutlara
dayanmayan, yalruzca usa uygun ktlm� bir masal oldugunu, bu masahn da
i;Ikarsama ve onceden kestirme yoluyla dogrwanabildigmi kabul eder:

CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Tarihsiz Bilim

Bu donemde insanlar, surlarla c;evrili


Bir yapm siiriiyordu; bOl�illm�,
51IUI'la� topraklanru ekiyordu.
Deniz lo.pir klpird1 yelkenlerle. Toplumlar
SOzl�meler, dostluk antla�malanyla baghyd1.
Tarihi, �arlo.lanna gec;iriyordu ozanlar.
Arna, yazi yeniydi daha. Bu yiizden bilemiyoruz.
Alo.lla seziyoruz bu donemden oncesini.

(Evrenin Yaprs1, V. Kitap, dize 1438 '°n.)


-

KLAsiK DiiNYA REsMiNiN S1NIRLARI


i�te, Lucretius bu noktada, g�i kur�b.rmaya yonelik tiim �im­
lerin ka�isma dikilen en temel giic;liigu g0sterir. Efsanelerin ve kayitlann smir­
lanrun otesinde, dolayh kamtlann dii�niip ta�p yorumlanmasma baghdir
her �ey; iistelik bu kamtlann elde bulunmas1 yetmez yalmzca, kan1t olarak ka­
bul edilmeleri de gerekir. <;iinkii Yunanh doga felsefecileri ic;in c;ok agrr bir so­
run vard1 ortada, yarad1h� oykiileri de ussal s0ylenler ya da ussalla�tmlm1�
masallardan biraz daha ote bir �ey olabilirlerdi ancak. <;ok uzak gec;m�te ger­
c;ekten neler olup bittigmi belirtebilecek herhangi bir saglam karut bulununcaya
dek, doganm nastl geli�tigini sormaktan, dolayis1yla olanakh evrenbilimlerin
d� c;izgilerini c;iziktirmekten fazla bir �y yapamazd1 insanlar. Hiristiyanhk c;a­
gmm ba�langicmda bile, eski c;aglann bilimsel d�cesinin o biiyi.ik donemle­
rine sirtlann1 dayam� olan iskenderiyeli ve Romahlar, Doga tarihi ya da insan
soyunun en eski c;aglannm tarihi konusunda kendilerinden alh yiiz yil once ya­
�a� olanlardan pek fazla bir �y bilmiyorlard1, bildikleri de pek az �eydi za­
ten.
Demek ki, klasik donem sonunda, insanlann Doga'ya ba�lan, temelde,
ilk ba�lardaki kadar tarihd�1 olmay1 siirdiirm�tii . Belgelerle efsanelerin getir­
digi kamtlann sonunda umut kmk.ligma d�tiigu noktada, bunlan ka�1 ka�1-
ya getiren zaman engelini a�manm hic;bir yolu yoktu. Kimi ussal ilkeler karutla­
n tarihoncesi zamanlara vanncaya dek denetlemek iizere yerl�tirilinceye, kimi
giivenilebilir c;tl<arsama kipleri elde edilinceye dek (bu c;ikarsama kipleri saye­
sinde de zaman engeli a�tlabilecek ya da iistiinden atlanabilecektir) Doga'nm
kokenleri ve tarih-Oncesi zamanlardaki geli�imine i�kin dii�i.incelerin kurmaca
olmas1 gerekmekteydi. Kurmaca olmak bir yana, eskic;agda ya�ayanlar kendi
c;aglanrun slIUI'lan ic;ine hapsolm�lard1: Kendi zamanlanndakinden ba�ka (gO­
rebildikleri kadanyla) hic;bir temel yapis1 olma�, de�mez bir di.inyada (hep
oldugu gibi) belirsiz bir smrr. Yunan11 bilimadamlan olsa olsa biraz inceltebil­
mi�lerdi bu puslu smm, o da ancak yer yer ve de zaman zaman, c;iinkii dii�le­
dikleri kuramsal olanaklar, kamt olarak ellerinde bulunan edimleri kat be kat
a�maktayd1.
Gene de, ilerki �aklar iki �ey ic;in borc;luydular onlara. ilk ba�ta, doga

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 1 43


Stephen Toulmin-June Goodfield

diinyaslOll\ g��ini ve toplumsal ya�anun kokenlerini yeniden kurma yolun­


daki her giri�imde kar�1m1za 'llkan belirleyici sorunlan aymp yahtm1�lard1;
ikinci olaraksa, daha ilerki 'laglann tiim d�iincesine egemen olacak hemen he­
men tiim kuramsal billimleri sma�, bunlann her birinin gil!llii ve zay1f yanla­
nm, kusurlanru ortaya koym�lard1. Eflatun'un Timaeus adh yap1tmda, Hlristi­
yanhk oncesi felsefede bir 'Biiyiik Patlama' evrenbilimine en yakm noktaya
ula�� bulunuruz : Aristoteles'in ana -;izgilerini verdigi 'Kararh Durum' kura­
m1drr bu; buna kar�ihk, Stoactlar '<;evrimsel Evren' anla�ma onciiliik ettiler,
Epikuros�arsa diinyanm geli�imini daha !lOk bir rastlanh olarak, yani 'Tek
Yonlii Siire'l' olarak kabul ettiler. Bilimadamlannm Doga tarihini kesin olgular
ve gilvenilir \tl<arsamalardan ol�an saglam bir temele dayandrrabilmeleri i'lin
yiizytllar g�esi gerekti. Arna, bu arada ge'len zaman boyunca da, klasik 'lag
Yunanistan'mda ya�yan felsefeciler tarafmdan tamttl� d�iince dokulan da
insanm irngelemi iistiinde egemenlik siirdiirmekten geri kalmadtlar; sonunda
insanlar ussal kavra�larlOll\ kapsamiru ge�letip en uzak g�mi�i de kapsa­
yabilecek duruma geldiklerinde, anhksal yaptlan i'lin i�te gene (ilerde gorecegi­
miz gibi) bu kokensel kuram bi9mlerine geri dondiller.

DoGA T ARiHiNiN BA�LANG1_c1


Bu arada, �unu da unutmayalnn ki, Yunanh doga felsefecileri, son 150 yil­
d1r, bizirn de uzak g� �kin ipu'llan saglad1gma inand1gumz goriingille­
rin tiimiiyle farkmdaydtlar. Bununla birlikte, doga diinyas1 konusunda sergile­
dikleri tiim yakla�rrnlar Doga'nm tarihsel a'l!dan yorumlanmasma yonelik her
tiirlii gi�imi dii� kmkhgma ugratmayi ama'llamaktayd1; bu nedenle de, bizler­
le aym kayalan ve rrmaklan, aym hayvanlan ve k�lan gorseler bile, bunlann
bi!lirnlerini de davram�lanm da bizden son derece degi�ik bi!lirnde yorumla­
m�lard1. Ba�langi'lta hi!lbir engel olu�turmuyordu bu durum: Aristoteles ile iz­
leyicilerinin gosterdigi gibi, evrirne ili�kin herhangi bir sorunun ortaya \tl<ma­
smdan once epey yol almas1 gerekmi�ti biyolojinin. De�ik canl1 tiirlerinin do­
gal diizenin kahcr ogelerinden ol�tugu yolundaki temel inan'l iki ayn sonuca
yol allffi�h. Bir yandan, canh �eylere merak duyulmas1 konusunda felsefi bir
diirtiiye yol a�, bir yandan da, bOyle bir tutumun benimsenmesi nedeniyle
de�mez bir yorumlama �emas1 ortaya 'l1km1�h; yakla�lk iki bin yil boyunca
da, oncillii ya da sonucu sorgulamak i'lin pek oyle ciddiye ahnacak bir neden
i;lkma�h ortaya.
Aristoteles, tilmizleri ve yaz�ngi �iler bilirnsel alanda en onemli k�ak­
lardan birini ol�turm�lard1; kendilerinden sonra gelen tiim doga felsefecileri
bu k�aga bir �eyler bor'llu olm�tu hep. Aristoteles'in ogrenci ve bilgi aktancr­
lardan olu�an agi, tiim ya�am1 boyunca Aristoteles'e ka�tla�trrmah anatomi,
fizyoloji ve zooloji ansiklopedileri i'lin o zamanlar bilinen diinyarun her yanm­
dan di.izenli bi!limde malzeme saglay1p durdu. Theophrastos, ki belki de i'lle­
rinde en se'lkin olamyd1, Aristoteles oldiikten sonra okulun yonetimini devra­
hp bitkilerin yap1S1 ve siruflandmlmas1 konusundaki ilk temel yap1h kaleme al-

1 44 CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Tarihsiz Bilim

d1. Ortaya r;ikard1gt kitaplar oylesine eksi.ksiz belgelere dayanmaktayd1, oylesi­


ne derin ve ge� kapsamhyd1 ki, yiizytllar boyunca biyoloji ara�trrmalanna te­
mel ol�turdular. Avrupa'run biiyillc ka�ifleri diinyarun geri kalan boliimlerini
merakh, ar�trrmac1 gezginlere a�1p, isve�li dogabilimci Linnaeus yonetiminde
ikinci, benzer bir ara�trrma ve veri toplama hrsabna yol a�ttl<lan XVII . ve XVI­
II. yiizyillarda a�tlabildi ancak bu yap1tlar.
Aristoteles'in kendisi de canhlar ya�anurun i;iplak gozle incelenebilecek
her yamna �kin betimlemeler bU'a�h ardmda; hi� ku�ku yok ki, bunlann
pek �ogu da kendi yapbgt, ilk elden akta� gozlemlere dayanmaktayd1. Ku­
lu�kadaki tavuk yumurtalarmda gorillen de�iklikleri giin be giin gozlemle­
mi�ti; deniz biyolojisi konusunda ozellikle bilgi sahibiydi; balartlannm y�am1-
m da eksi.ksiz bi�de gozler oniine serm�ti, hatta an1ann kovanlanna geri dO­
n�lerinde yapttl<lan 'sallanma dans1'm da ('anlann dill' denir buna) akta�­
h. Hayvanlar diinyasmdaki tiirleri sm1flandumak i�n geli�mi� bir dizge de
olu�turm�, bu ama�la hayvanlan iki ana obege a�b: Kabaca bizim. 'omur­
gahlar' dedigimiz hayvanlara denk dii�n, kmru.zi kanh hayvanlar ile kmruz1
karu olmayanlar (yani, omurgasizlar). Bu iki ana obegi sonra bir kez daha, yav­
rularm iireme yoluna gore (canl1 m1, yumurtadan mi, kozadan m1, vb. olarak)
alt obeklere ayirm�h.
Biyoloji alarundaki deneyimi ge�ledil<�e, temel inam;lan daha da saglam­
la�h. Canh bi�imlerinin sundugu ba� dondiiriicii �tlilik ka�1Smda giderek
daha da �a�ll'ID�h: Sanki var olabilecek tek tek her canh yaratlk tiiriiniin ger�ek­
ten de var oldugu d�iintesiydi bu. Canl1 �ylerin olu¥urdugu kimi gen� kap­
sam11 smlflan, yani sahip olduklan ana ozellikler a�dan birbirlerinden belir­
gin ol�iide degi�ik olanlan ayirt etmek ilk bakl�ta kolaynu� gibi geliyordu.
Arna, ara�trrmalarm1 siirdiirdiik�e, bu ana smlflar arasmdaki aymm �gileri de
pek o kadar a�Lk s�il< kalmaz oldu: Ara ve ikircikli suuflar i;ikh giin �igina, oy­
le ki en a�k s�il< ayinm �gileri bile bulandi. �te, canh bii;imlerinin sundugu
bu siirekliligi betimlemek amac1yla, Aristoteles daha sonralan Orta�ag dii�ii­
niirleri tarafmdan devrahnan ve �ok de�il< anlamlarda kullarulan bir benzet­
meye ba�vurdu. <;e�itli canh tiirlerinin bir Doga Merdiveni ya da Basamaklan
iistiinde yer ald1grm s0yledi:
Doga'mn cansiz �eylerden hayvansal ya�a g�i oylesine duyumsan­
mazdll' ki kimse ne kesin ayinm �izgisini belirleyebilir ne de herhangi bir ara
bi�imin nerde bulundugunu kesin olarak soyleyebilir. Merdivenin iist basa­
maklanna dogru i;ikhgtmizda, cansiz �eylerden hemen sonra bitkiler srmhrun
geldigini goriiriiz, bunlar da son derece farkh bir canhhk gosterirler; oyle ki, kl­
sacas1, hayvanlarla kar�1la�hnld1gmda 'ya�am' eksikligi gosteren tiim bitki
diinyas1 oteki �eylerle ka�da�hnld1gmda 'ya�m'dan �ok biiyiik bir pay alm�
gibidirler. Bitkiler diinyasmda (daha once s0yledigimiz gibi) bi�imlerin kesinti­
siz olarak birbirini izledigi basamaklarla ka�tla�inz, sonunda hayvanlar diin­
yasma varmz. SOzgelimi, denizlerde oyle �eyler ya�ar ki bunlann hayvan m1
yoksa bitki mi olduklarm1 soylemek iyice zordur. Bunlarm kimilerinin saglam
kokleri vardir, kokleri kesildiginde �oklukla oliirler [omegin, siingerler ve de-

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 1 45


Stephen Toulmin-June Goodfield

nizanalan] ... [T1plo. ] hayvansal bi�lerin ol�turdugu tiim merdiven boyunca


hayvanlann canlilik ve yetilerinin azar azar artmas1 gibi; ya�ama a�kanhklan
ii;in de ge-;erlidir ayru �ey ...
Demek ki Doga cansiz �eylerden hayvanlara kesintisiz bir diziyle, canh ol­
salar bile heniiz ger-;ek 'hayvanlan' g0stermeyen bir dizi ara varh.ktan g�erek
ula�makta; birbirine kom�u duran biitiin bu yarattl<lann ol�turdugu obekler
arasmda a¢< s�k hi-;bir aymm da yok gibidir.
XX. yiizyilda ya�ayan bir okur, Aristoteles'in burda modem biyolojinin
sundugu dizgeyi goriir gibi oldugunu sanabilir; ger-;ekten de, modem biyoloji­
ye gore, dogadaki bi¢mlerin Aristoteles'in Doga Merdiveni'nde birbirini izle­
mesi, zaman ii;inde p� p�e ge�i, evrirnin aile agacmI yans1tmaktadir. 'Doga
cansiz �eylerden hayvanlara g�er...' de�i, eski -;aglarda, Doga'nm bi-;imJerin
ol�turdugu basamaklan ad1m adrm ¢<hgi anlanum ta�1yabilir. Aristoteles'in
kendi ama-;lan ac;ismdan bakarsak, bu ogretide zamansal hi-;bir �ey yoktu (ev­
rimsel hi-;bir �ey zaten olamazd1 bu durumda). Doga Merdiveni �imdiki canli
�eyler diinyas1 i¢n �a�lrtlc1 bir olgudan ba�ka da bir �ey degildi.
Aristoteles ac;ismdan canltlann en onemli ozelligi etkinliklerinin yonlendi­
rilmi�ligi., yapilannm �levsel kimligi.dir. �te, bu ozelliklerin onemini vurgula­
mak i¢n, V . yiizyilda Empedokles tarafmdan ileri siiriilm� olan dogal �me
kuramma sald1rd1. Empedokles'in bu kuranuna gore, dii.nyanm kokeninde ya­
tan canli niifusu, kendiligmden ve rastgele iirem4;, organlann, kollarm, bacak­
lann, vb. tasarlanabilecek her tiir diizenle�ini kapsamaktayd1; gene bu kura­
ma gore, varhklann1 siirdiirm� canh �eylerin uyarlanabilmesi ise ya� uyar­
lan� bi-;imlerin elenmesinin sonucudur yalruzca. Aristoteles Empedokles'in
d�ii.ncelerini almhlar:
Burda bir itiraz ¢car ka�muza : Doga neden herhangi bir �y ugruna ya da
boylesi daha iyi oldugu ii;in degil de, gokten yagmur yagmas1 gibi, ekinleri bii­
yiitmek ii;in degil de, gerekli oldugu ii;in -;a�1p durmasm ki? Isrmp yiikselen
her �ey sogumah, sogutulan da yeniden su olup yere inmeli; bunun sonucuysa,
ekinlerin biiyiimesidir. T1plo. adamm birinin hasab hasat yerinde berbat oldu­
gunda, yagmur bu amaflil (yani hasahn berbat olabilmesi i-;in) yagmam�hr,
bundan ¢can sonu-; budur yalruzca.
Oyleyse, dogadaki organlar ii;in de neden aym �ey g�erli olmasm ki: SOz­
gelimi, d�lerimizin gerekli olilrak (Ondeki d�ler yutip par-;alamak ii;in keskin,
yandaki d�lerse besinleri ogutebilrnek ii;in geni�) 9kmalan omegi gibi, bOyle
bir ama-;la degil de, rastgele bir sonu-; olarak � olmalan gibi; her birinin
bir amaca yoneli.k oldugunu varsayd1gmuz biitiin oteki organlar ii;in de neden
g�erli olmasm ki bu omek? BOylece, biitiin organlann sanki bir amao ger-;ek­
l�tirmek ii;in ortaya ¢cm� olmas1 gibi, bu canhlar da, kendiligmden uygun bir
bi-;imde diizenlendikleri ii;in, ya�mda kalab�lerdi; ba�ka yoldan biiyiiyen­
lerse ytlohp gittigi gibi bugii.n de ytlohp gitmekte.
Bu gorii�ii bildirmesinin nedeni, Charles Darwin'in d�iindiigu gibi, sa­
vunmak degi.l, yadsimakti.
Ne var ki, elinde bu kuram olmasma ragmen gene de bir ikilem i¢ne d�

CociTo, SAYI: 11, 1997


Tarihsiz Bilim

mii�tii Aristoteles. Fizi.ksel bir gereklilik nedeniyle g�ekl�n her �yin rast­
lanh sonucu ortaya �Ikhguun (Empedokles'in kuranunda oldugu gibi) kabul
edilmesi gerekiyorsa, bu durumda canh �eylerin, �aktan k�aga ge¢k�e, dii­
zenli bii;imde boylesine iyi uyarlanm� organlarla ortaya �alan nastl acrlkla­
nabilir ki? A�Ik�a 'bir ama� nedeniyle' ortaya 9-kan kimi �yler, bu anlamda,
'gereklilik nedeniyle' ol�an kusursuz dogal s�erin srradan vargtlan ola­
maz nu? Kimi �eylerin gereklilik nedeniyle ger�ekl�� olabildikleri halde gene
de rastlantisal olaylardan son derece uzak olabileceklerini gostermesi gerekiyor­
du Aristoteles'in.
Getirdigi itirazlar, g�erli olduklan siirece, son derece iyiydi. Arna karutla­
masmda ters dii�en bir oge de vard1. Empedokles birey olarak ele ahnan hay­
vanlarda organlann, k�aktan k�ga g�erken, nastl olup da ge�tiklerinden
soz e�emekteydi. Bunun yerine, �u ana dek y� olmad1gi bir diinyada
bugiinkii tiirlerin ilk ortaya �Ik�1 iistiine d�iinceler kurmaktayd1. Aristote­
les'in genel kuranum �er�evesi i�de kahnd1gmda bu sorun �azd1 ortaya.
Bir tek bireyler dogup oliirdii. Tiirle.r sonrasizd1.
Demek oluyor ki, Yunanltlann bir kez daha kendi zaman ol�eklerinin suur­
lamalan i�ne hklhp kald1klanm gorm� oluyoruz. Empedokles'te kendi dii­
�iincelerinin ipu�lanm bulmakta hakhyd1 Darwin; ama gene de bu iki kuram
son derece aynyd1 birbirinden. Darwin bugiin var olan tiirleri, milyonlarca ytl
boyunca yava� yava� de�en bir niifus �er�evesinde ger�ekl�en dogal se<;me­
nin iiriinii olarak acrlkla�h; ne var ki, Anaksimandros kadar Empedokles i�n
de, tiirlerin kokenini bulmak ya�amm Diinya'ya ilk ba�ta nastl geldigini acrlkla­
mak demektir. Darwin'in yaphgi gibi, tiirlerin evrim sonunda nerden geldiklerini
degil de, tiirlerin en en ba�taki �langzcm1 betimlemekteydi. Empedokles'e go­
re, dogal se�me rastgele var olm� organlann rastgele bir araya getirilmesi ola­
rak ger�ekl�mekteydi. Aristoteles bunun inarulmaz bir �y oldugu go�iin­
deydi; her tiiriin ilk k�agirun, daha sonraki tiim �rdan sorumlu olanlar­
la en ufak bir uyum gostermeyen siir�ler sonunda ger�ekl�esini inarulmaz
bulmaktayd1. Canhlann uyarlanabilirliginin bir anlanu varsa eger, son iiriinii
olduklan siire�lerin de her a�amada i�levsel olmalan gerekir. Aristoteles, ilk
k�akla sonraki k�aklar arasmda bOyle biiyiik bir kopuklugu kabul ebnekten­
.se, hi�bir �ekilde bir ilk k�ak olmad1gma inanmayi, yani �di var olan canh
bi�imlerinin doga diizeninin kahcr bir ozelligi olduguna inanmay1 yegledi.
iki bin ytldan daha uzun bir siire boyunca, d�l dogabilimciler tara­
fmdan benimsenm� bir go�tii bu. Uyarlanabilirlikle bagda�bilen tek ogre­
tiyse de�mez tiirler ogretisiydi. Ger�ekten de, �ok yakm bir zamana gelinceye
dek insanlann Darwin ve Aristoteles arasmda degil de, Empedokles ve Aristo­
teles arasmda ( �nkii Darwincilik se�enegi a��h heniiz) bir s�im yap­
malan gerekmekteydi. Uyarlanabilirlikle kendiligindenligin, canh tiirlerini her
evrede de�iklige ugrabnak i�in i�birligi i�inde bulunduklan bir siire� olarak
kabul edilen modem dogal se<;me kuram1, XIX. yiizytl jeolojisinin son derece
geni�letilmi�, u�suz bucaksiz klhn� zaman Ol�egi kar�lSmda kabul edilebilir
ancak.

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 1 47


Stephen Toulmin-June Goodfield

KoNUYLA lLciLi 01.ARAK OKUNMASI GEREKEN


EK YAPITLARIN DoKiiMii; GoNoERMELER

Klasik c;ag Yunan tarih d�iincesinin kimligi ve felsefeyle olan baglan a�­
gtdaki yap1tlarda uzun uzad1ya ta�tl.m�hr:

J.T. Shotwell: The History of History


R.G. Collingwood: The Idea of History ve The Idea of Nature

Yunan d�iincesindeki evrenbilim anla�1 konusunda, Bkz.


J . Burnet: Early Greek Philosophy
W.K.C. Guthrie: A History of Greek Philosophy, cilt I

Tarih anla�1 konusunda, Bkz.


F.M.Cornford: Thukydides Mythistoricus

Erken donem iyon evrenbilimi konusundaki onemli bir ta�ma i�, Bkz.
C.H. Kahn: Anaximander and the Origins of Greek Cosmology

Eflatun'un yaradtl� oykiisii i-;in, Timaeus'un a�agtdaki basrmma Bkz.


F.M. Cornford: Plato's Cosmology
Sir Desmond Lee tarafmdan yaptl.m� c;eviri (Penguin Classics ic;inde)

Aristoteles'in yaradil� sorunu ka�1smdaki tutumu a�agtdaki yap1tlarda


ta�tl.m�hr:
W. Jaeger: Aristotle
E. Zeller: Aristotle and the Early Peripatetics

Aristoteles'in biyoloji konusundaki yap1h ise a�gtdaki yap1tlarda ele ah­


mp tar�tlm�hr:
D'Arey W. Thompson: Aristotle as a Biologist
C. Singer: 'Greek Biology', Studies i� the History and Method of Science i�inde.

Son olarak da, Stoacrlar ve Epikuro�ar i-;in, Bkz.


A.J. Festugiere: Epicurus and his Gods
Lucretius'un yap1tlannm RC.Trevelyan tarafmdan yapilm1� c;evirileri ya­
nmda Lucretius'un Penguin Classics'te yer alan yap1tlan.

CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Edward T. Hall

·Baz1 �eyler kendilerini basit, diiz bir betimlemeye kolayca brrakmazlar. Za­
man da bunlardan biridir. Zaman konusunda ciddi ya� anlamalar vard1r,
bunlardan birincisi de onun tek bir �ey oldugudur. Zaman, Newton'un sanrugi
gibi de�mez bir sabit degil, �ok gen� bir fenomenler yelpazesini kapsayan bir
kavramlar, olaylar ve ritmler yigimdrr. Bu yiizden, zamaru sllllflandrrma �i, in­
giliz E. E. Evans-Pritchard'm Afrika'run bagunsizhguu kazanmas1 konusunda
s0yledigi gibi, "gii�lillderle kaynayan" bir �tir. Mikro �oziimleme diizeyinde,
di.inya yiizi.indeki insanlarm sayis1 kadar farkli tiirden zaman oldugu s0ylene­
bilir; oysa biz Ban di.inyasmdakiler zamaru tek bir �ey olarak goriiriiz. Bu dog­
ru degildir, ama biz oyle anlariz.
Zamanm "dogas1" iistiine sonsuza kadar felsefe yaptlabilir. Boyle bir �e
ka�mak miimki.in ve kimi zaman aydmlat:lcr olsa da, ben bundan farkli bir
yakl�rm benimsemenin daha verimli olacaguu d�i.iniiyorum. Benim yakla�1-
m1mda davram� sozden once gelir. insanlarm, omegin teori kurarken yaz1p
s0ylediklerine degil de ger�ekte ne yaphklarma bakbgmuzda, y�anan zamanla
d�i.inillen zaman arasmda derin bir UMiilazhk oldugunu hemen goriiriiz . in­
sanlar birbirinden �ok farkl1 �eyler yaparken (kitap yazarken, oyun oynarken,
yapacaklarm1 planlarken, seyahat ederken, ac1krrken, uyurken, riiya goriirken,

• Kaynak: Edward T. Hall, The D1111a of life, Anchor Press/Doubleday, Garden City, New York 1984, p. 13-28.

Coci"ro, SAYI: 1 1, 1997 1 49


Edward T. Hall

dii�iinceye dalarken, torenlere kattlrrken) bilin\sizce ve bazen de bilin\li olarak


farkh zaman kategorilerini ifade ederler ve bunlara kattlrrlar. bmegin, fiziksel
ve metafizik zaman oldugu gibi, dinsel ve diinyevi zaman da vardrr. Einste­
in'm teknik anlamda tarumlad1gt zamarun -yani fizik\inin zamamrun- miihen­
disleri ilgilendiren ya da teknolojik zamanla aym olmad1gt da \Ok a¢<.trr. Mii­
hendislerin olabildigince titiz olmalan gerekse de, olagan ko�ullarda, Einste­
in'm zamammn goreli oldugunu ve saatin �1k luzma gore ne hizla hareket etti­
gine bagli oldugunu hesaba katmalan gerekmez. Sonra, U\ak yolculuklannda
evreleri bozulan, hakkmda \Ok �ey i�ittigirniz biyolojik saatler vardrr. Jetle uzak
bir mesafeye U\UP zaman gecikmesine ugrayan herkes, iki zaman sistemi -bi­
yolojik saatin zamam ile gidilen zaman diliminde duvardaki saatin gosterdigi
zaman- arasmdaki \ah�maya bizzat tamk olmu�tur. Amerika'run bah kiyism­
dan A vrupa'ya giden biri, tam da tetikte olmas1 gereken bir toplanhya ya da
konferansa kattlacagi giin ortasmda iistiine bir yorgunluk \Oktiigunii farkedip
de�ete dii�er. Bedeni kendi biyolojik ritmine gore biitiin geceyi ayakta g�­
mi�tir ve ona gore �imdi saat sabahm alhs1 ya da yedisidir! Yeni zaman dili­
minde saat ka\ olursa olsun, �iyi hangi � beklerse beklesin, beden "�imdi ya­
hp dinlenme vakti" diye feryat etmektedir.
Ba�ka bir deyi�le, yiizeydeki goriiniir killtiir diizeyinde oldugu kadar \e­
kirdek killti.ir diizeyinde de, sanayil�m� bir diinyada ya�ayan \Ogumuzun, ta­
mmlanabilecek dokuz zaman tiiriinden alh ila sekizini ayrrt ettigi ve kulland1gt
gosterilebilir. Burada bir halk taksonomisinin zemininde bulunuyoruz. Halk
taksonomileri kimi zaman samld1gtndan daha onemli �eyler i\erirler ve insan­
lann asd dii�iinii� ve davra� tarzlan ile filozoflann ve toplumsal bilimcilerin
yayd1klan sm1flama sistemlerinden daha uyumludurlar. Dinsel, diinyevi, meta­
fizik, fiziksel, biyolojik ve saatin gosterdigi zamanlar vardrr, ama bunlann bir­
biriyle �kisi ve her birinin ya�arrumiz1 nastl etkiledigi konusunda neredeyse
hi\bir fikrimiz yoktur. Ostelik, Avrupah ve Amerikahlann pek az haberdar ol­
duklan, en azmdan iki zaman kategorisi daha vardrr. bmegin, hepimiz sonsuz
bir ritmler agiyla birbirimize bagh durumdayiz: ana-babalann \OCUklanyla, in­
sanlann i�te ya da evde birbirleriyle il�kilerini etkileyen ritmler. Ritmlerin ya­
msrra, baztlan birbirine ka�1t, su ile yag gibi birbirine ka�mayan, daha geni�
kiiltiirel modeller de vardir.
Bu farkh zaman tiirleri, aralanndaki i�kileri tutarh bir sistem halinde gos­
terecek �ekilde, aktlc1 bir yoldan nasil sm1flanabilir? Bunun i\in, farkh zaman
sistemlerini simgesel olarak birle�tirme �ini kolayla�trracak bir mandala dii­
�iindiim. Mandalalar, insanoglunun sm1flama amaayla kulland1gt belki de en
eski ara\lard1r; genellikle daire ya da kare bii;imindedirler ve matematikteki
matrislere benzerler. Mandala kullanmaktaki ba�hca ama\, degi�ik fikirler ara­
smdaki baglanttlan kapsamh bir �ekilde ve dogrusal olmayan bir yoldan gos­
termektir.
Mandalalar, �kili olduklan sezilen ama daha once hi\ bir arada d�iinill­
me�, aralannda baglanh kurulma� ya da kapsamli bir sistem halinde bii­
tiinle�tirilmem�, birbirine benzemeyen eylem grup ya da \iftleriyle ve para-

150 CoGiTo, sAYI: 11, 1997


Kaf <;e$if Zaman Var?

dokslu il�kilerle ilgilenirken ozellikle yararhdrrlar. Ben farkh zaman tiirlerini


s1mflamak i\in bir\ok yolu denedikten sonra, mandalanm en umut verici yakla­
�1m oldugunu gordiim. Mandalamn ya�amda ka�muza \lkan ger\ek ili�kilere
miimkiin oldugunca uymas1 gerektiginden, dogru bile�imlere ula�mak \Ok
onemlidir. Benim zaman i\inde ge�tirdigim mandala, �ekilde goriildiigu gibi,
�imdi birbirini tamamlayan dart \iftten olu�maktadrr.
Burada, genel olarak simgesel temsil ve ozel olarak bu mandala hakkmda
birka\ �ey soylemeliyim. Simgeler her zaman ara\ olarak goriilmeli ve simgele­
dikleri olaylardan bilin\li bir �ekilde ayirt edilmelidir. SOzciikler ve matematik
simgeleri, boyle ara\larm nasil ger\ek olaylann kullamlamayacagi �ekilde kotii­
ye kullamld1gtmn klasik omekleridir.
Albert Einstein'm deyi�iyle, zaman basit\e saatin soyledigi �eydir ve saat
herhangi bir�ey olabilir: bir kltamn siirilkleni�i, ogle vakti birinin midesi, bir
kronometre, ayin zamanlanm gosteren bir takvim ya da bir iiretim \izelgesi.
Kulland1gtmiz saatler, �isel ya�amrmizdaki degi�ik il�kilere baghdir. Burada­
ki mandalanm her boliimii de birbirinden \Ok farkh saat tiirlerini temsil etmek­
tedir. Boyle anla�ild1gmda ve degi�ik zaman sm1flan dikkate ahnd1gmda, bir
kategorinin (yani bir saat \e�idinin) anla�tlmas1m saglayan kurallann bir ba�ka
kategoriye uygulanamayacagm1 gormek onemlidir. Fiziksel (bilimsel) zamam
onun kar�1h olan metafizik zamarun terimleriyle (ya da tersi) anlamaya veya
dinsel zamamn kurallanm diinyevi zamana uygulamaya \ah�mak, bo�una bir
\aha olacakhr. Bu zaman s1mflan, fark.11 yasalan olan farkh evrenler gibidir.
Mandala, onlann farkh dogalanm ve aralanndaki ili�kileri ifade etmektedir.
Fark.11 zaman tiirlerini a\1klarken, ortalama okuyucunun her bir ba�hk al­
tmda neyin anlahld1grm kavramasm1 ve iizerinde d�iinillen saat tiiriiyle ilgili
genel bir fikir edinmesini saglayacak betimlemeler vermeye \al�acagun.

BiYOLOJiK ZAMAN
Di.inyada ya�amm ba�lamasmdan once (yani tahminen 2 ila 4 milyar yil
once), kii\iik gezegenimizin kendi ekseni etrafmdaki don�iin yol a\tJ.gi ay­
dmhk ve karanhk donemler, ya�anun i�de evrildigi \evrenin onemli bir par­
\asm1 olu�turan bir dizi dongiiden yalruzca bir tanesini temsil etmekteydi. De­
nizin gelgitleri ve diinyamn giin�in etrahnda donerken eksenindeki egilmenin
yol a\hgi mevsim degi�iklikleri de ya�mm ba�langmndaki bir dizi ba�ka sa­
atin temelini olu�turmaktaydi. Bunlann yamsrra, giin� lekesi dongiileri ve
diinyanm ilkel atmosferinin uyuyan dev bir hayvarun nefes �ma benzeyen
kabanp biiziilmeleri, ilk ya�am bi\imlerinin once kendilerini uydurup daha
sonra da i\selle�tirdikleri ritmik \evresel de�imlerdi.
Bu andan sonra, zamansiz, ritmik olmayan bir diinyada geli�en hi\bir ya­
�am bi\imi ortaya \ikrnad1 ve \lkamazd1. I�lkla karanhk, s1cakla soguk, islakla
kuru arasmdaki bu ritmik degi�imler, sonraki ya�m bi\imlerine sahneyi haz1r­
layan nitelikleri ilk ya�am bi\imlerine dayatan degi�imlerdi. C:: evredeki degi­
�imler olmadan, karma�ik ya�am bi\imleri ortaya \ikamazdi.

(:eviren: Dogan �ahiner

CoGiTo, sAYI: 1 1, 1997


ZAMANIN BiR HARiT ASI

Felsefi ve Bilin�li Zaman

OST
ZAMAN

Bilin�siz, Dogan Zaman

Not: Birbirini tamamlayan sis1e111lerden siiz edebilmek i�in, biitiinleyici


kavrol.lll lann yeri olan Usl Zamana �vunnak gereklidir.
ANILAR VE SOYLENLER*

Stephen Toulmin-June Goodfield

Baylece tiim lsrailogullan saylcUtUgiine gore sayilmz�tz; i�te, lsrail ve Yahuda


Krallan Kitabz'nda adz yazzlzydz tiimunun.

Her birimizin g��le arasmda dolaystz ve hemen kurulu bir bag varclir;
bellektir, bu. Kimi olaylar konusunda giivenilir �yler sayleyebiliriz; kimi olay­
lar i�inse, aile ilyelerimize ve tamdtl<lanmtza ba�vurmamtz gerekir. Her iki
durumda da, bilgilerin a�tk s�ik bi�imde yeniden bir araya getirilip derlen­
mesi temelinde, olanca iyi niyetle saglanan tarukhklar zaten kendi ba�larma
saygmdrrlar; bizi g�m�e geri gotiiriip, soz konusu olaylarla ger�ek anlamda
�ki i�ine sokar gibidirler. Bellek, �i olarak g�i yeniden kurarken ayak
bashg1mtz en onemli basamakhr; akrabalanmtza ve ko�ulanmiza �eviririz
yiizilmilzil, onlar araclhgtyla da toplumurnuzun gelenekleriyle, yani atalannuz
tarafmdan derlenip aktanlm1� bilgilere baglamrtz. T1pki birey olarak bizler
tarafmdan ger�ekle�tirilmi� derlemeler gibi biltiin bu gelenekler de bellege
dayanrr: Bu gelenekler, topluluk tarafmdan aytl<lanip se9lm�, yogurua��
ve k�aktan k�aga akta�, biri.ktiril� arulan dile getirirler.

• Stephen Toulmin-June Goodfield, The discot>ery of time, 1965.

CociTo, SAYI: 11, 1997 1 53


Stephen Toulmin-fune Goodfield

Yaz1h tarihin dolaysiz atas1m, demek ki efsanelerde aramamiz gerekmekte.


Ger\ekten de, yazmm bulunu�undan onceki yiizlerce y1l boyunca (hatta
yazmm bulunmasmdan sonra bile) insanlarm toplu g��lerine ili�kin bilgi­
leri biiyiik 61\iide, toplulugun en bilge ki�isi tarafmdan soylenenlere
dayanm1�h. ilk ba�larda, ge\mi�i ke�fetmek tek bir anlam ta�1maktayd1:
Ge\�teki olaylara, yani efsanelere il�kin s<>ylenenleri bir araya getirip bun­
lan degerlendirmek. inamhp giivenilmeye deger, bu yolda bir nedeni olan
oykiiler korunur ve yinelenirdi: Emin olunmayan oykiilere kar�1 ya daha
sakm1mh olunur ya da bu oykiiler silinip giderdi. T1pk1 insan belleginin
(aktanlnu� bellegin bile) eri�emeyecegi kadar eskilerde kalan o ilk olaylar gibi,
bu oykiiler de bilginin erimi otesinde kalm�lardt. i�te, bellegin ve efsanenin
\apt da, ge\mi� tarihe ili�kin, olanak \er\evesinde kalan bilgimize bir smir
koyan, dogal bir smir ya da 'zaman engeli" tammlam� oldu. Bu zaman engeli
otesine ge\tiginde, insanlarm imgelemleri de yepyeni bir diinyaya adrm atm�
oldu; oyle ki, bu yeni diinyada, giivenilir tamklar olmad1g1 i\in, insanlarm
imgelemleri de kurgulara ve s<>ylenlere geri donmek zorunda kald1.
Boylece, ge\mi�e ili�kin sahip olabilecegimiz, sozciigiin ilk ve temel
anlarrundaki biricik tamkhk da, bize miras kalan belge ve efsaneler y1guudir.
Bir kar�1la�hrma yaparsak, bizim apm1zdan diinyanm d aha onceki
durumlanna ili�kin belirti niteligi ta�1yabilecek biitiin her �ey (yani, yerkiirenin
kabugunu ol�turan kaya katmanlan, fosill�� aga\ govdelerindeki halkalar
ve toprak altmda kalm1� kiillerdeki radyoaktif karbon oram) ancak ikincil
anlamda ve anlam kaymas1 olarak 'tamkhk' edebilir. Kayalar i�te orda oyle
dururlar: Diinyarun ge\mi�teki ko�ullarm1 ogrenmek i\in, �imdiki durumdan
kalk1p ge\mi�e yonelik savlarda bulunmaktan, yani dolayh bi\imde ogrenmek­
ten ba�ka olanagtmiz yoktur. Kendi ba�larma tarukhk edemezler ki. 0 suskun
bak.t�lannm yorumlanmas1 gerekir; bunu yapabilmemizin tek yolu da, bunlarm
bugiinkii durumlanna nastl geldiklerini a\t.klayacak saglam temelli bir kurama
sahip olmakhr.
Buna gore, 20. yiizytlda, biricik tamkhgm dolayh olmaktan oteye ge\me­
digi tarih konusundaki pek \Ok inan�a, elimizde insanlar tarafmdan aktanlm�
dogrudan tamkhklar varmt�\asma giivenmekteyiz. Ne var ki, bu apdan
baktld1gmda i\inde oldugumuz yiizytlm bir benzeri daha bulunmamaktadrr;
sahip oldugumuz tarih duygusunun kokenlerini ger\ek boyutlarmda gore­
bilmek i\in, kendimizi atalanm1zm yerine koymakla ba�lamahy1z i�e;
atalanm1z kendilerinden onceki durumlara ili�kin boylesi bilimsel
\}karsamalarda bulunamazlardt.

KAYITLAR VE SOYKUTUKLER.i
Demek oluyor ki, ilk toplumlarda tarihin yerini 'atalar'm toplu bellegi
alm�h; sOz konusu kay1tlarm birbiri p�i srra dizildikleri zaman 61\egiyse ata­
larm kendi isimleri tarafmdan saglanm1�h. Yaz1ya heniiz ge\memi� ya da
yaz1ya yeni g�i� bir toplulukta, soykiitiigu ara�hrmak ziippelik ya da k�isel

1 54 CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Anrlar ve Saylenler

bir merak degildi: Bir toplulugun gec;mi�teki koklerini saptayan ve ya�am


c;izgisini ilk c;aglara baglayan, en onemli toplumsal sanath. Toplulugun ti.im
i.iyeleri, topluluk kay1tlan ve aile agacmdaki paylan nedeniyle birbirlerine
baglanm1�lard1; toplumsal a�amalandirma ic;indeki yerleri de, miras durum­
lanm da saptayan, atalara ili�kin karutlar tarafmdan belirle�ti; ote yandan,
ti.im toplulugun, geni� anlamda di.inyada sahip oldugu saygmhlc ve haklar da,
kayitlar tarafmdan onayland1gi i.izere, kendi tarihi ve eskiligi tarafmdan belir­
lenm�ti.
Yaz1h kayda sahip olmayan kabilelerin, dogal olarak, bellegin gii ci.ini.i
ge�tirmeye yonelik son derece gec;erli nedenleri vardi. Miras ahnan oyki.i ve
soyki.itiiklerini aktllannda taze ve dogru olarak tutmak, sonra da bunlan, yeni
kabul edilmi� yeti�kinlerden olu�an ilk ku�aga, gereken ekleri de yaparak
aktarmak kabiledeki en ya�h i.iyelerin �iydi. i�te, bu nedenledir ki, kutsal gi.in­
lerde en giic;li.i bellege sahip �ilerin onderliginde bir araya gelir ve atalanrun
efsanelerini anlatan �arktlan hep bir agizdan s0ylerlerdi. BOylece, sozli.i tarihin
mirasm1 c;ok daha saglam bic;imde kazlI'lard1 belleklerine. Gi.ini.imi.izde,
Afri.ka' daki kimi topluluklarda bundan 1300 ytl onceki, hatta daha da eskilere
uzanan olaylan belleklerinde tutup, kabilenin atalanm ve ba�lanndan gec;en
olaylan ezbere okuyabilen ya�hlar oldugu gibi, birc;ok i.ilkede de, okuma
yazma bilmedikleri halde, tek bir soz atlamadan 100.000 sahrhk geleneksel
destans1 �iirleri okuyabilen ozanlar da y�amaktadrr.
Bu destanc1 ozanlarla tarihi olaylan kayda gec;irenler bi.iyi.ik olastltl<la bir­
birleriyle ilinti ic;indeydiler. i�in dogrusu, kimi yazarlar �iirin kokenlerinden
birinin kabilelerin olaylan kayda gec;irmesinde yatt1g1m kabul etmi�lerdi. Bu
baglanh bir bakrma olc;i.iden kaynaklanmaktadir: Bellege teslim edilip, hep bir
agizdan �arki olarak soylenen geleneksel oyki.iler, dogal olc;i.iye dayah bir ritm
kazamrlar, ki bu ritm sayesinde de kimi dize ozellikleri sergilerler. Ne var ki,
ilkel ko�uk ile tarihsel olaylann kayda g�irilmesine ortak bir �lev de vardrr.
Ezberlenmi� olaylann Afrika kabilelerinin kayitlanru saklayip si.irdi.irmesi gibi,
!Iyada ve Odyssea gibi kahramanca bir c;aglI'i masallan d a klasik c;ag
Yunanhlannm ulusal efsanelerini koruyup si.irdi.irmi.i�hi. Yunanhlar
Homeros' u yalmz veh1t bir ozan d egil, deyim yerit'l.deyse, kendi Titus
Livius'lan, hatta Musa'lan olarak gormekteydiler. Eflatun'un i.b. V.yi.izytl gibi
ileri bir tarihe ait Phaedrus adh diyalogunda Socrates, insanlann bellek giici.ini.i,
dolay1s1yla ele�tiri yeteneklerini de zay1flathg1 ic;in okuma ve yazmanm
yaygmla�masmdan yakmmaktayd1; ote yandan, Thucydides'in zamamnda,
egi� Yunanhlar, Hellen tarihinin yalmzca insanlann belleginde sakland1gi
zamam, yani ulusun gec;mi�ine ili�kin kay1tlan aktarma sorumlulugunun
heni.iz kitaplara ya da kagit rulolanna yi.iklenme� oldugu zamam ammsaya­
bilmekteydi.
<;agda�1 halklarm pek c;oguyla kar�1la�hrtld1gmda, klasik Yunanhlann
bellegi zay1fu, geleneklere ya da eskic;aglara da pek saygi duymazlard1. (Bu
yalmzca bir eksiklik d egil, kimi a c;ilardan bir ozgi.irli.ik ve ozgi.inli.ik

CoGiTo, sAn: 1 1, 1997 1 55


Stephen Toulmin-funt! Goodfield

kaynagtyd1 da). Buna kaflihk, birbirine �ok daha soo sooy� bagh ve tutu.cu bir
topluluk kurmu� olan Yahudilerin ilk tarihsel kayitlan, 1.0. 900 ytllan dolay­
lannda, ornegin Tevrat'm ilk be� kitab1 (Esfar-1 hamse -Cn) gibi yaz1h bir
bi�ime kavu�m�tu. i.S. 80 dolaylannda kaleme ald1gt bir yap1bnda bi.iyiik
Yahudi tarih� Josephus alayci bir dille �u yorumda bulunm�tu:
En esleiler diye bir tek Yurumlilan kabul etmemiz, gerfegi bir tek onlardan open­
memiz gerektigini ve de ne kendimize ne de ba�kalanna inanmamam1z gerektigini
d�unenler �1s1nda muth� bir hayrete du�kten ba�ka bir �ey gelmiyor elimden...
c;unku, sizin de goreceginiz gibi, Yunanl1lar'm ba�indan gefenlerin hemen hemen
tamu de pek oyle eski zamanlarda ya�anmam1�ti, hatta, butan bu olup bitenler
nerdeyse daha dun ve onceki giinkU i�ler; kentlerinin kurulu�undan, sanatlannin
bulunup ortaya pkmasindan ve de yasalannin kayda geprilmesinden soz etmekteyim;
ote yandan, tarihsel iiykUleri derleyip toplama konusuna gelince, ilgilendikleri en son
�ey de buydu nerdeyse. �uras1 gerfek lei, en eskilere uzanan ve en kal1c1 gelenegin
anisin1 koruyup surdurenlerin Mis1rl1lar, Kaldeliler ve Fenikeliler (�imdilik kendimizi
katmayacagim bu araya) oldugunu onlar da kabul etm�lerdi.
Cunku bOylesi Ulkelerde ya�ayan butan bu uluslar iklim ve hava ko�ullari
nedeniyle en az1ndan yr.Jalacaklan ipn, kendi aralannda olup bitene ili�lein hifbir �n
unutulmamasina olaganustU ozen gostermi�ler, tarihleri kutsal saydm1�, hatta son
derece bilge �ilerce kayda geprilmi�ti. Oysa, Yunanl1lann y�iklan Ulke on bin­
lerce y1kima sahne olmu�, gef1r!i�telei olaylann anisin1 da tikam1�fl; oyle lei, yeni bir
ya�am bifimine koyulduklan her defas1nda, ya�am bifimlerinin kaynaginda kendi­
lerinin yattigina inanm1�lard1. Yazmla ugra�maya ba�lamalan hem zar zor hem de
epey ileri tarihlerde gerfe�mi�ti. Yazin alanindalei bilgilerinin izini yiice esleifQglara
dek uzatanlar, biltUn bunlan Fenikelilerden ve Cadmus'tan ogrenmi� olmakla oviin-
""
mekteler...
[Cadmus gibi tarihfiler] Perslerin Yunanistan'a yapt1klan seferden kisa bir sure
once ya�am1�lard1. Dahas1, Yunanldar arasinda kutsal ve goksel �eyler konusunda
felsefe yapm1� ilk lei�ilerse, yani Suriyeli Pherecydes ve Pythagoras ve de Thales gibi­
leriyse, agiz birligi etm�sine, bildilcleri her � M1s1rl1lar ve Kaldelilerden ogrendik­
lerini, fOk az � yazd1klann1 apklam1�lard1. Unutulmamas1 gereken nokta, butun bun­
larm Yunanldar arasmda varoldugu sanilan en eski �eyler olmas1; Yunanldar bu
lei�ilere atfedilen yaz1lann gerfek olduguna inanmakta epey zorlanm1�lard1.

Josephus'un verdigi ipucunun p�inden gidip, insanlann g�� konusun­


da benimsedikleri en eski davra�lan, Yunanhlann efsanelerine degil de, i.O.
3000'den ba�layarak serpilen bi.iyi.ik Ortadogu imparatorluklan'nm kutsal
kayitlann1 ktsaca ele alarak yeniden kurabiliriz.
Ortadogu' daki klasik imparatorluklar duragan, �amalandml� ve tutu­
cuydular. Ti.im toplum di.izenleri, ytl boyunca yaytlnu� festivaller ve torenler
�evrimi �evresinde 500 sooya orgi.itlenm�ti; soz konusu festivaller ile toren­
lerse, her bahar mevsiminde bi.iyiik rrmaklann su di.izeyinin yiikselmesi b�ta

CociTo, SAYI: 11, 1997


Anrlar ve Siiylenler

olmak iizere, mevsimlerin diizenli bi�dr birbirlerini izlemesine stloca bagh


bulunmaktayd1. Mezopotamya kadar MISir'da da siyasal egemenligin odak
noktas1, akarsu agzma yakm bolgeler ile i� bolgelerdeki kralhklar arasmda
gidip geldi, ne var ki, siyasal alandaki biitiin bu �alkanblann sonu�lan yiizeyel
olmaktan daha oteye g�emedi. Bu s0ylediklerim, toplumsal gelenegm temelde
yatan siirekliligini hi�bir �eyin y1kamad1g1 M1sir i�in ozellikle ge�erli.
Yunanhlarm kendi tarihlerine ili�kin karmakan�tk amlardan (Homeros'un
destans1 oykiilerindeki gibi) ote bir �eye sahip olmadtklan �agda, M1sirhlar
yiizlerce ytl boyunca kendi hiikiimdarlannm ve kralhklanrun ytlhk servetini
kayda ge�irmi�lerdi; iistelik soziinii ettigimiz ytlhk kayitlar i.b. 3000' den de
eskilere kadar uzanmaktayd1.
M1sirhlarm etkinliklerinden giiniimiize kadar gelen en �a�irtic1 kalmh,
kara, sert diorit par�alanndan olu�maktadir; bu par�alann en tamnnu.�1 ise
'Palermo Ta�1' ad1yla bilinir. XIX. yiizy1lm ikinci yansmda toprak altmdan
�1ka� olan bu kaya par�alan, bir yandan arkeoloji bir yandan da ticaretin
yol a�hgi rastlanhlar sonunda diinyanm her yanma da�b. Bu par�alar en
ba�ta, yakla�1k 60-70 cm. yiiksekliginde, 2 metre uzunlugunda, 7-8 cm
kahnhgmda tek bir kaya bi�imindeydi: oyle goriiniiyor ki, sOZ konusu amt, i.6.
2500 y1hndan onceki bir zamanda, yani Truva Sav� i9n yakl�ik olarak ver­
ilen tarihten 1250 yil once, M1s1r'm ba�kenti Memphis'e di.kilm�ti. Bu kaya
par�asmm d� yiiziinde, kabartma olarak bir dizi dikdortgen bo�luk yer almak­
ta, bu bo�luklardaysa hiyeroglifler bulunmaktayd1. l�te, bu hiyeroglifler
�oziildiigunde, dikdortgen bo�luklardan ilk b�taki birka� tanesinde en eski
M1sir krallanmn adlannm yaz1h oldugu goriilm�tii; topluluk belleginin bu
krallar konusunda kaydedebilecek daha fazla bir � yoktu. Ne var ki, birinci
siilale (yakla�ik i.6. 2750 ytli) i�indeki belirli bir noktaya vanld1gmda, pe�pe�e
birbirini izleyen dikdortgenler i�inde, Nil'in gel-gitlerinin yiiksekligine
vanncaya dek, kralhktaki en onemli olaylarm yil be yil kayda ge�irildigi
goriilmekteydi. Zaman ilerledik�e, daha da aynnbh kayitlarla kar�1 kar�1ya
kahnmaktayd1: yeni gemilerin denize indifil4;i, Kral sarayma yapilan yeni ek
yap1lar, mahpuslann ve s1gmn ele g�i bile anlattlmaktaydi.
Kaya iistiindeki bu yaz1tlar, giiniimiizde elimizde bulunan en eski tarihsel
kayit biitiiniidiir. Daha ilerki tarihlerde papiriis ya da kaya iistiine yaztl�
daha ba�ka kay1tlarla bu yaz1tlan kar�tla�hran arkeologlar ve MISirbilimciler,
MlSll' Kralliklan'nm en eski sillalerinin tarihini tutarh bi\iffide yeniden kurabil­
mi�lerdi; oyle ki, Yunan ve Roma tarih�ileri tarafmdan bilinen (kendi efsaneleri
de d�mda kalmaz bu gozlemin) en eski olaylardan �ok daha eskilere uzamr bu
tarih.
Gene de, boylesi yilhklar ve 'kral dizinleri' ge�mi�i bir bak1ma k1s1th
bi�imde gosterirler bizlere. Biitiin bu kay1tlara onem verilmesinin nedeni, bun­
lann ya�anm1� olaylan aktarmas1 ya da ku tsal bir yiikiimliiliigii yerine
getirmeleri ya da her ikisini birden ger�ekle�tirmeleri olabilir; ne olursa olsun,
tarihsel a�1dan bak1ld1gmda, onemli ol�iide smirh olduklan kesindir. Bir

CociTo, SAYI: 1 1, 1997 1 57


Stephen Toulmin-Tune Goodfield

ol�de, her "agdaki 'resmi tarih' ii;in g�erli olan ortak kusurlara sahip bulun­
maktadrrlar. Marlborough Diikii'niin zaferlerini anlatan dizin gibi, bu yilltldar
da, "oklukla, 'bir ge"mi�i unutulmaktan "ekip kurtarmak yerine, �imdiki
zamanm �anm1 gelecege aktarmak iizere korumak' amacma yoneliktir.
Dogu'nun Krallan, ya�amlan siiresince, dii�manlanna bizzat boyun egdire­
biliyorlard1, ama gii"lerini ilerki k�aklara anlatmayi bir tek ta�lar sayesinde
ba�arabiliyorlard1. Gene de, bu a m tlarm kendilerinden sonra gelenler
tarafmdan ytktlabilecegi korkusu da varhguu siirdiirmekteydi; �unu da belirt­
mekte yarar var: Bu korku Misir' d a ki kahc1 siyasal or ta ma oranla
Mezopotamya'da "ok daha duyurmaktayd1 kendini. Asur krallarmm en
ac1mas1z1 olan Asur-nasir-pal (i.b. 885-860 y1llan arasmda egemenlik
siirm�tii) arusma dikilen amttaki yaz1hm agrr bir bedduayla bitirm�ti; ne var
ki, ald1gi tiim onlemlere ragmen, Asur krallannm ams1 bunun iistiinden dort
yiizytl ge¢kten sonra unutulup gi�ti bile. Shelley'nin iinlii sonesi biitiin bu
beddualann nasd da gii"siiz kald1gi konusunda yeterli yorumu getirmi�ti:

... heykelin tabanlitznda �u sozler yaziliydi:


'Ozimandias'tir adim, Krallar Krali:
Yaptiklanma bir bak da, ey Kudretli, umudun kinlsm!'
Hiftir geride kalan. Yilalip gitm� bu dev heykelin
Kalmtilan fevresinde ip1ss1z, duz
UfSUZ bucaksiz kum uzaniyordu alabildigine.

Eski "aglann devlet kayttlanrun ba�ka bir kusuru daha vardi. <;iinkii her
siyasal topluluk ya da merkezin kendi zaman dizimi vard1: G��teki olaylar
takvimin ortak saytlanyla tarihlenme�ti, bunun yerine k�aklara ya da kral­
lara ili�kin yerel kayitlara (sozgelimi, 'Kral Uzziah'nm oldiigu yd' gibi) gon­
derme yaptlm�h. Roma gibi kimi yerlerdeyse, resmi kayitlara, kentin kurul­
dugu tarihten bu yana ge"en ytllann sayIS1 verilirdi: Bizim hesabmuzla, i.b. 753
y1lmda . Bununla birlikte, Yunan kent devletlerinde tarih"iler ilk ba�larda
y1llara say1 verememekteydiler, bunun yerine, herhangi bir kentte her y1l
goreve getirilm� bulunan yiiksek makam sahipleri dizinine dayanmaktayddar.
Eflatun'un dostu Sicilyah Timaeus i.b. 350 ytl1 dolaylannda, "�itli kentlerin
kay1tlann1 birbiriyle ilintilendirmek amacryla sayisal bir diizen yara�h; olay­
lan, dort y1lda bir kutlanan Olympos festivallerinin "evrimine gonderme
ya·p arak tarihlemekteydi. Gokbilimciler "ok daha iyi �eyler yapabilirlerdi
ku�kusuz. i.b. 747 yilmdan ba�layarak Mezopotamya'da ger"ekl�en tiim ay ve
giine� tutulmalan arahks1z bi"imde kayda ge"irilmi�ti; sonra bu "ah�may1
Rodoslu Hipparchos, daha sonralanysa, iskenderiye'li Ptolomeus benimseyip
uygulam1�h. Ptolomeus Dogulu gokbilimcilerin kay1tlanm kendi kayitlanna
uydurup 'Ptolomeus Yasas1'm ortaya �ard1. i�te, bu Ol�t sayesinde, i.b. 8.
yiizy1l ortalarmdan bu yana Mezopotamya kay1tlarmda yer alan olaylan
giivenli bi9mde, hatta kimi durulnlarda giiniine vanncaya dek kesin bi9mde,

Coci'ro, sAYI: 11, 1997


Anzlar ve Saylenler

tarihleyebilmekteyiz. Ne var ki, ay ve giine� tutulmas1 �evriminin tarih


a�ismdan nastl bir deger ta�1d1gi hemen kabul edilmem�ti. iskenderiyeli
tarih�lerin 'Ptolomeus Yasas1'm g�ersiz ktl1p, gokyiizii olaylanru temel alan
ortak zaman ol�iiyle kendi zamansal kesimler �orbasiru ilintilendirmeleri i.S.
400 yih dolaylarmda ger�ekl�mi�ti.
Demek ki, eski �aglarda ge�� ��itli ulustan �ilere farkl1 farkl1 goster­
mekteydi kendini. Yunanltlar konusunda son derece hakh Josephus. G�m�e
pek az ilgi duymaktaydtlar, iistelik birka� k�akhr efsaneler diinyasma dahp
gitmi�lerdi. i.6. 1 250 y1h dolaylarmda yaptlan Truva Sava�1 bile onlar i�in
efsane nitelikli bir olayd1. Memphis ve Babil'deki resmi ytlhklann kulland1gi
zaman ol�egi Yunanhlarm bildigi tiim zaman ol�eklerinden �ok daha uzundu,
ama Sicilyah Diodoros i.6. 50 dolaylarmda kaleme ald1g1 satirlarda M1sir
Kralhgt'nm varhgmm eskilere uzand1gt savi konusunda sakuumh olmak gerek­
tigini belirtiyordu.
Helios'un egemenlik siirdiigu �ag ile iskender'in Asya'ya g�i arasmda
g�en zamam hesaplayan Misirh rahipler yuvarlak hesap 23.000 yd oldugunu
soylerler bu siirenin. M1sirWarm efsanelerine gore, en eski tann 1200 ytldan
daha uzun bir zaman, daha sonrakilerse en azmdan ii�yiiz y1l egemenlik
siirm�tii. Ne var ki, verilen bu ytl saytlan inarulmas1 gii� oldugu i�in, kimileri
eski zamanlarda, yani giin�in deviniminin heniiz bilinmedigi zamanlarda, ylh
aym �evrimine dayanarak hesaplamanm yerle�ik bir kullamm oldugunu
savunm�lard1. Bunun sonucunda da, ytl yalruzca otuz giinden ol�tugu i�n,
kimi insanlarm 1200 'y11' ya�a� olmasmm hi�bir olanaksiz yam bulunma­
maktayd1; �nkii �agimizda, benimsedigimiz yil on iki aydan ol�tugu i�in,
yiiz ya�mdan daha uzun ya�ayan �i sayis1 da az degil.
Eski �aglarda en elveri�li konuma sahip ki�iler bile, demek ki dort bin
ytldan daha gerilere uzanan ger�ege uygun kay1tlara sahip bulunmamaktayd1;
iistelik bu say1 en u�taki smird1 da. Dahas1, st>ziinii ettigimiz yiizyillardaki
toplumsal ve siyasal de�im bizlerin giiniimiizde al�km oldugumuz kadar da
luzh degildi: En uzun siireyi kapsayan ve en giivenilir kayitlara sahip topluluk­
lar ayru zamanda da toplumsal ve siyasal k�rm en yavil!l de�tigi toplu­
luklard1 zaten. Buna uygun olarak da, insanlann ya�adlklan deneyimlerde
bizim �imdilerde dii�iindiigumiiz gibi, herhangi bir tarihsel ge�im duygusuna
�kin en ufak bir diirtii bile yoktu. Talihin -;alkanttlanrun farkmdayd1 insanlar,
buras1 kesin. Kralhklar yiikselmekte, sonra da i;Qkmekteydi; ne var ki, bunlar
kabaca ele ahnd1gmda aym tiirden kralhklardi hep, kentleri de birbirine ben­
ziyord u . Dii�tiikleri kay1tlann ve toplulugun belleginin smirlan i�inde
kalmd1gmda tarih ticaret ya�ammm, sava�lann ve talihin ini� �1k1�lanndan
ba�ka bir �eyi kayda g�iremezdi zaten.
Ya�amlarmm maddi ko�ullanysa daha da kahc1 ve degi�mezdi. iran
Korfezi k1y1 �eridinde ve Akdeniz'in su diizeyinde cografi degi�iklikler
ya�and1g1 kesinse de, biitiin bu d egi�ikliklere biiyiik Ol�iide farkma
vartlma�h. Bu nedenle de, eski �aglarda cografya ve jeoloji sahnesinde siirek-

Cocrro, sAYI: 11, 1997 1 59


Stephen Toulmin-June Goodfield

li geli�ime ili�kin pek az �ey goriilebilmektedir. Buna kar�1hk, Diinya'nm


kokeni iistiine d�iinceler ileri siirm� �ilerin pek �ogu, Diinya'run temelde
�imdiki bi�i ve ba�hca tiim cografi ozellikleriyle birlikte, zaman i�de verili
bir anda yarahlm1� oldugunu kabul etmi�lerdi . Daha ba�ka bi�imde
d�iinmeleri i�in ge�erli bir neden var nuyd1 ki?

EFSANE VE 56YLENLER
Gene de onemli bir konu kald1 geriye: Her �eyin ba�langicma il�kin soru­
lar sormu�lard1. Dii�el ya da anh.ksal olarak, ellerindeki beige ve efsanelerin
sundugu zaman diliminde kalamazlard1 hep. Bunun yerine, bu zaman dili­
minin sm1rlanm a�hlar, efsaneler iilkesinin otesine ge�tiler, sisli topraklara,
saylenler illkesine adrm athlar. Kendileri de hangi illkenin nerde bitip otekinin
nerde ba�lad1gmm tam olarak bilincinde degillerdi: Efsaneler, insanlarm
(biiyiik olastltl<la tarihsel �ilerin) sahneyi tannlar ve yan-tannlarla payla�hgi
sisli bir s1mr bolgesinden ge�p birer soylene donii�tii �oklukla. Homeros'un
destans1 oykillerinde bile Olympos dagmdaki tannlar Truva Sava�1'ndaki olay­
lara durmaks1zm kan�m1�lard1. Ote yandan, M1sirhlann ba�hca tannlan da
(sozgelirni, Osiris) ayru �ifte konuma sahiptiler, yani hem tann hem de efsane
kahramaruydtlar. Kilgisal diizlemde, efsane ile st>ylen arasmdaki aymm �gisi
�oklukla pek kesin olmasa da, ge��i betimlemek i�n kullantlan bu iki yol
arasmda koklii bir fark da vard1; en iyi bi�mde egitilm� M1srrltlar da a�ik�a
farkmdaydilar bu aymmm. Herodotos kendinden once buralara gel� olan
Miletoslu Heca teus'un izinden Teb kentindeki Osiris tapmagm1 ziyaret
ettigmde �oyle yazm�h:

Beni iferdeki sunak yerine gotiirdUler, ferah bir odayd1 burasi; bana say1lamayacak
kadar fOk, dev boyutlu, ah�p heykel gosterdiler ve bu heykelleri sayd1klannda, kesinkes
bana sayledikleri kadar [345 tane] heykel oldugunu gordiim; toreleri uyannca, her iist
duzey rahip, ya�amdayken, tapmaga kendi heykelini dikmeliydi. Bana heykelleri gos­
terip sayarken, bir yandan da bana heykelini gosterdikleri her ki�inin kendisinden bir
once heykeli bulunan ki�inin oglu oldugunu anlattzlar; olen en son rahibin heykeliyle
b�layzp tum diziyi bitirinceye dek anlata anlata gosterdiler bu heykelleri.

Kendi soykiitiigiinii a�1klarken, Hecateus on altmc1 atas1 olarak bir


tanrmm adm1 verdiginde, rahipler Hecateus'un soykiitiigiine kar�1 kendi
soykiitiiklerinin dokiimiinii verm� ve herhangi bir insarun bir tanndan hi�bir
zaman dogamayacagm1 st>ylemi�lerdi.
Eski �aglann klasik st>ylenleri, ger'Sege ne denli uygun olursa olsun, hi�bir
efsanenin 1�1k tutamayacag1 sorulan yamtlamaya yonelikti. <;.iinkii, kalk1p
birinin anrmsayabilecegimiz en eski olaylara vanncaya dek her �eyi kaydetmi�
tiim gelenekleri bir araya getirdigini, hatta bununla kalmay1p, oykiiniin yer
ald1g1 zaman dilimini geni�letmek amac1yla efsanelere de ba�vurdugunu
varsaysak bile, elde edilen sonufS, gene de, �imdiki dag-ttzm ffT(evesinde kalan

160 CociTo, SAYI: 11, 1997


Anilar ve Siiylenler

olaylar dizisine �kin olacakhr. Kendi ba�ma ele ahnd1gmda, boyle bir oykii
�imdiki dagihmm ba�langicrm a9k1amayacak ve �imdiki diizeni himiiyle kabul
eden ki�ileri doyurabilecektir yalmzca. 0 zamanlar bununla yetinebilecek
birka\ ki�i vard1 gene de, ama arbk yok. Doga ve Toplum'un on-on b� degi�ik
yam var a9k1anmas1 gereken. Toplu ya�m, tanm, �rabm, ate� ve madenlerin
kullarunu ve sulama, i{;te biihin bunlar Doga ve Toplum'un tarihleri boyunca
hep varolm�lard1, ama hep varolmu�lard1 diye biihin bu etkinliklerin kokeni
olmad1gm1 m1 soylememiz gerekir acaba? Her �eyin en ba�mda, toplumsal
ya�am i\in gereken zanaahn ya insanlara verilmi{; ya da insanlar tarafmdan
bulunmu� olmas1 gerekir. Aym �ekilde, insanm fizik \evresinin, diinyanm
cografi goriiniimiiniin, bulutlarm bi\imi ve deviniminin, ytlm doga yasalan
uyannca ilerleyi{;inin, i�te bunlann himiiniin de ge<;mi{;in \Ok uzaklarda ka�
donemlerinde kurulm� ve i{;lemeye ba�lablnn� olmas1 gerekir.
Boylece, insanlar olaylarm �imdiki dag1hm \er\evesinde birbirlerini
izlemesine ili�kin sorulardan, kurulu diizenin ba�lang1cma ili�kin sorulara
dogru kay� oldular; b�ka deyi{;le, 'Diinyada ger\ekte neler oldu?' sorusun­
dan 'Bugiinkii diizenin kokeninde ne olabilir acaba?' sorusuna dogru
kaym�lard1 (Efsane ile soylenler arasmdaki ger\ek smrr da buydu zaten). Boyle
bir kayma ya�amalarmm ger\ek nedeni yalmzca anhksal olsayd1, ger\ekte
hi\kimsenin \evremizdeki her �eyin kokenine ili�kin bilgisi olamayacagzm da
kabul edebilirlerdi; gene de, bu konulara duyduklan ilginin hayret ve korku
kadar meraktan da kaynakland1gi ger\ektir. Toplumsal ya�amm dogadaki iler­
lemelere ayak uydurmas1 zorunlulugu kar�ISmda kald1klan i\in de, tam bir
bilinemezcilik gibi bir liikse katlanamazlard1. Daha onceki bir tarihte
yay1mlan� yap1tlanmdan birinde dikkat \ektigimiz gibi, soylenler ile tOren­
ler toplumsal zorunlulugun ikizleridir; bu ikisinin ortak kokeni de yaradtli�a
�kin ilk oykillere damgas1m basm� bulunmaktadrr. Boylece, insanlar daha ilk
ba�larda evren diizeni ile toplum diizeninin, birbirlerine benzer bi9Jnde, bir
dizi tanrISal eylem yoluyla kurulduguna inanmay1 dogal bulur oldular; bir
yandan da, insanlarm refalum belirleyen sanatlar ile zanaatlann, mesleklerin
bir dizi yan-tann tarafmdan insanlara ogretildigine inandtlar. Ne olursa olsun,
toplumsal diizen Doga Diizeni'ne salm�tI koklerini: Doga da toplum da tek bir
evren tarahndan kucaklan�h, ger\ekl�tirilen torenlerin ytl i\ffideki \evrimi
de, �imdiki diizenin ilk ba�larda yerl�mesine olanak veren evrensel Yarahh�
oyununun eksiksiz bi\hnde yeniden sahnelenmesiydi.
insan toplumunun on bin ytlhk ya�am1ru, bizim kendi zaman go�iimiiz
apsmdan ol\tiigiimiizde, bu siirenin diinya iistiindeki ya�amm son k1sa
boliimiinden ba�ka bir �ey olmad1gim, evrenin tarihi a\ISmdansa daha da kISa
bir donem oldugunu goriiriiz. i�te, toplumu yoneten yasalar ile Doga'y1
yoneten yasalarm tek ve aym yasalar olduguna ili�kin ileri siiriilen tiim
gorii�ler de, boyle bir zaman ol\egi \er\evesinde ele ahnd1gmda, haddini
bilmezlik gibi gelebilir. Ancak, biihin bu savlar, eski \aglardaki soylenceciler
tarahndan dile getirildiginde \Ok daha anla�tlabilir olup \Ikar. Dogal \evrenin

CoGiTo, SAY1: 1 1, 1997 161


Stephen Toulmin-June Goodfeld

dokusu Ortadogu Kralhklan'ndaki toplumsal diizenlemeleri aynlmazcasma


belirledigi ii;in, insanlann da kendi giii;lerinin nasd olup da Doga giii;lerine
bagland1gtm sormaya haklan olmaktayd1, i�in dogrusu boyle bir soru yonelt­
mek zorunda kahyorlard1. bte yandan, diinyanm ilk i;aglardaki geli�imini
ciddi olfitlde kavrayabilecek durumda da degillerdi heniiz. Kuramsal diizeyde
ele ahnd1gmda, kay1tlann ve efsanelerin egemenlik siirdiigu i;aglann zaman
oli;eklerinin kusursuz oldugu bilinir: Kayitlarda ve efsanelerde ad1 gei;en tiim
krallar, tammlanm� donemlerde (bu donemlerden kimileri arhk kesin bii;imde
belirlenmemi�se de) ya�ay1p egemenlik siirmii�lerdi. Ne var ki, biitiin bu kral­
lar efsane ile soylen arasmdaki sm1n a�ar a�maz, zamanla kurulu bu son
i;oziilmez bag da yitip gider. M1s1rhlar ve Mezopotamyahlar i .b . 1500 y1h
dolaylanndan Yarad1h�'a dogru bakhklannda, Yaradd�'m tiim evrelerini 'sona
ermi�' olarak gormii�lerdi; biitiin bu evreler tek bir zamans1z siirei;
i;eri;evesinde bir araya getirilmi�ti, oyle ki ai;1ki;a sei;ilebilen hii;bir bak1� ac;is1
yoktu bu siirei;te.
Dogrusunu soylemek gerekirse, soylensel olaylarm tarihlerini sormaya
yonelik her egilim konumuz d1�mda kalmaktad1r. Kurulu diizenin varolu�u
soylenler sayesinde ai;1klanm1� oldugunda, Yaradtl1�'m ne zaman geri;ekle�tigi
sorusu tiimiiyle ikincil degere sahiptir. Ai;1ki;as1, Yarad1h�'m varhgm1
giiniimiizde de siirdiiren efsanelerde sozii edilen i;e�itli olaylardan once
geri;ekle�tigi kesindir; ama, bu bir yana birak1ld1gmda, Yarad1h�'m zaman
ii;inde nereye konuldugu ya da diinyadaki olaylann zaman ii;inde p�p�e bir­
birini izleyi�i ii;inde (neresi olursa olsun) bir yere yerle�tirip yerle�tirilmedigi
son derece onemlidir. Demek ki, daha ilk adrmda kar�rmiza c;ikan, 'Ba�langii;ta'
deyi�inin anlam1 belirsiz oldugu gibi, bir ikircikligi de bannd1rmaktayd1
kendinde; Aristoteles de, hakh olarak, 'yarad1h�' sozciiguniin ta�1d1g1 iki
anlam1 ay1rm1�h birbirinden: Diinyanm kendi yaratmsma olan bag1mlllrg1m
belirtir bifiimde, dinbilimsel bir anlamda kullamlabilecegi gibi, diinyamn tiim
oykiisiinii ba�lathg1 varsay1lan ilk am belirtir bii;imde tarihsel olarak da
kullamlabilir.
ilk ba�larda, insanlann aklm1 pek fazla kurcalamad1 bu ikircikli.k. Erken
donem yarad1� oykillerinin i;ogunda, bir bakima ba�tan savma yapdrm�h her
�ey: Bu oykillerin yapmas1 gereken tek �ey, oyunun i;ok daha onemli boliim­
lerinin, yani insana ili�kin boliimlerinin oynanacagi doga sahnesini kurmakh.
Kesin olan tek bir �ey var: Bu s0ylenler Doga'ya duyulan ve c;ikar amacr giit­
meyen bir merak sonunda i;tkmad1 ortaya; insan'm Doga' daki yerini saptamak
soz konusuydu. Bu durumda, Mezopotamya ve M1sir'la kolayca
ozd�lenebilen bir yiizey �ekilleri i;eri;evesinde kendi paylanna dii�en yaradtl�
gorevini yerine getiren tannlarla ka�1 ka�1ya kalm� bulunmaktayiz. insan'm
zaman konusundaki merak1 bundan daha da oteye gei;emezdi zaten, fiiinkii
uzaktaki �eylerin kokenine i�kin sorulan s�h.rmarun pek de i;aresi bulunma­
maktad1r. Doganm yap1p ettiklerini, tiim etkinliklerini genel i;apta kavraya­
madiklan ii;in, gei;mi�i bundan daha ba�ka bifiimde canlandrramazlard1 zaten:

CociTo, SAYI: 1 1, 1997


Amlar ve Saylenler

Geriye dogru ilerledikc;e karanligm giderek arthgt, gide gide tiim kayitlann ve
efsanelerin dayanamay1p tiikendigi bir noktaya varan birkac; bin ytl. Bunun
otesindeyse ic;ine slZllamayan, derinligi olmad1gt gibi, kac;1� noktasma dogru
uzanan bir bak1�a da yer vermeyen bir sis c;oker etrafa: Bir tek gaze goziik­
meyen soylensel giic;lerin golgeli mmlttlanrun dola�hgt 'd�sel zaman' .

<;eviren: Alp TUmertekin

KoNUYLA lLciLi 0LARAK 0KUNMASI GEREKEN


EK YAPITLAR D6KUMU; G6NDERMELER

Eski c;aglarda tarih konusunda benimsenen tutumlar, antropoloji, felsefe,


tarih ve dinbilim gibi c;ok c;e�itli ac;tlardan ele alm1p ta�ilm�h. Bu konuyla
ilgili olarak, tarihsel ac;1dan genel bir temel ol�turmak amac1yla, Bkz.
J. H. Breadsted: Ancient Times ve A History of Egypt

Soylenbilimin antropoloji ac;ismdan ele ahmp tar�tlmas1yla ilgili olarak,


Bkz. International African Institute's Symposium
African Worlds: Yayrma hazirlayan Daryll Forde

ilk c;aglardaki tarihyaz1mm1 i�leyen en yetkin genel nitelikli yap1t soz


konusu oldugundaysa, hala
J. T. Shortwell: The History of History adh yap1h sahk verecegiz.

ilk c;aglarda tarih ve zaman konusunda benimsenen c;e�itli tutumlan ele


ahp i�leyen ozelle�m� denemelerden ol�an bir derleme istenirse, Bkz.
The Idea of History in the Ancient Near East: Yayuna hazrrlayan R. C. Dentan

Okudugunuz boliimde ele alman genel konuyu ilginc; bic;imde i�leyen


yap1tlar ic;in, Bkz.
F. M. Cornford: From Religion to Philosophy
S. H. Hooke: Babylonian and Assyrian Religion

'Palermo Ta�1' ile ilgili olarak, Bkz.


J. H. Breaste:: Ancient Records of Egypte, cilt I.

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997


Giimii� saat.
ZAMAN VE ETiK:
AHLAK NASIL MUMKUNDUR?

C. M. Sherover

Zaman kavramlIU felsefi ta�mamn on plaruna i;ikararun Kant oldugu, za­


manla bu kadar ilgili olmanuzm onemli oli;iide onun yap1tlanndan kaynaklan­
d1gi s0ylenir. Arna Kant'm zamarun boyutlanru insan anla�irun bili�sel �leyi­
�iyle slIUTlamak ic;in biiyiik bir dikkat ve c;aba gosterdigi; ahlaki aklm temeli
olarak gordiigu ahlaki ozgiirliik alanmda zamarun insan benligine uygulana­
mayacagiru savundugu c;ogu kez unutulur.
Kant'm insan benlik ve ya�anhsuu zamansal olan ve olmayan diye ayl.I'Illa­
s1, onun yeni el�tirel felsefesinin ve ya�nhrun birligiyle ilgili ciddi sorulann
ortaya atilmasma neden oldu. Kant'm ahlaki akla zamansalhk atfetmeyi red­
detmesi, mevcut ahlak felsefesinin temellerini ve ya�anh balwrundan onceligini
sarsh. Onun bu konudaki ka�lkhklan ortaya koyma geregini duymas1, miras
ahp bize aktard1gi belli bir zaman kavrammm egemenlik kurmasma �aret et­
mekteydi.

BiRiNci BoLuM
Yeni bilimin gec;erliligini kamtlamakla ilgilenen Kant, doga fenomenlerini
ol�ruran nesneler hakkmdaki bilgimizin -algisal deneyimlerimizin ve teorik

CoGiTo, SAYl: 11, HJ97


C. M. Sherover

aklm bu deneyimleri yorumlayip anlamas1mn- zaman balwmndan biitiiniiyle


yaptla�m1� oldugunu soyler. Ona gore, duyu deneyimlerimiz ve bunlann anla­
�tlmasmm ilkeleri, bi.itiin bil�sel bilim; edimlerini ic;ine alan zaman bic;iminin
kapsay1c1hgma dayanmaktadir. Bu, Kant'm bilimsel a<;1klamanm temel kav­
ramlan sayd1gt kavramlann -nicelik, t6z, nedensellik, ka�1hkh etki, zorunlu
baglanh- hepsinin, goriin�te, insanm bili�sel deneyimini yaptlandiran zaman
bi<;imine dayandi.gt anlamma gelir. 1
Arna Kant ahlakm temellerini saglamla�hrmakla daha da fazla ilgilidir.
Bunu yapmaksa, ahlaki sorurnlulugun olanakhhgtm, bireysel bilinci, benligin
ozerkligini ve normatif bir etigi savunmay1 gerektirir. Ahlakm bu bile�enlerin­
den her biri, pratik aklm ahlaki ozgiirliigunde temellemni�tir. Kant'm ahlaki
akla verdigi onem, onu teorik ya da bilimsel akhn uygularu�ma degil de tam
burada olana atfetmesinde, insamn fenomenler diinyasmm s1mrlannm iizerine
yiikselip numenal ya da nihai ger<;ekligin kendisine goz atabilecegine inanma­
smda kendini gosterir.
Kant'm biitiin bu pratik aktl diyanm zaman alanmdan ayn tutmay1 gerekli
gormesi gariptir. Zamamn bili�sel aklm i�leyi�indeki kapsay1c1hgm1 gosteren
Kant, ozerk benligin biitiinliigunii, vicdan ve pratik akla temel olu�turan oz­
gi.irliigii korumak i<;in bunlann zamansal olmad1gm1 savunmak durumunda
kalm1�hr. Ozgiirliigumiize ve ahlaki sorumlulugumuza duydugumuz inanc1
korumak i<;in teorik akh inceden inceye ara�hrma zorunlulugunu duysa da, bu­
nu saglamanm tek yolunun pratik aklm zamansalhgtm yads1mak oldugunu
di.i�iiniir. Bunun sonu<;lanndan biri, Kant'm ele�tirel felsefesinin <;oziimsiiz bir
ikilik i<;ermesidir: ona gore insan benliginin bu iki yonii, yani bili�sel ve ahlaki
ya�anhlar, birbiriyle uzla�mazdir. En azmdan bunun kadar onemli bir ba�ka
sonu<; da normatif etigin, ozgiirliigun, pratik akhn zaman di�ma attlmasmm
Kant'm ahlak felsefesini kendi a<;tsmdan bile uygulanamaz hale getirmesidir.
Bu, sa<;ma oldugu soylenebilecek bir durum ortaya <;tkarmaktadir. Pratik
aktlla, vicdanla, sorumlulukla ve karar vermeyle ilgili her dii�iincenin zamana
bir �ekilde bagh olmas1 gerekir. Kant ahlak.tn egilimle yiikiimliiliik arasmdaki
aynmdan tiiredigini soylem�ti. "Ne yapmahyrm?" sorusu iizerinde odaklanan
ahlaki yargi, bir sorunun ortaya <;tkhS1 �imdiki durumdan kalk.tp o sorunun <;o­
ziilmesinin olanagma dogru ilerler. lster sonu<;lan se<;mek i<;in yararc1 ara<;lar
kullanan ereksel bir etik onerilsin, ister dogru ile yanl�m standartlanm arad1gt­
m1z, odevi astl ama<; kabul eden bir etik onerilsin, zamam belli bir durum, ahla­
ki olanaklann heniiz belli olmayan bir gelecek ic;in ongoriilii�ii ve gerekli eylem
i<;in ongoriilebilecek bir sure, her tiirli.i ahlaki sorumluluk ve ahlaki ozgiirliik
kavrammm par<;as1 olacakhr.

1 Bak. Immanuel Kant: Critique of Pure Reason, \eV. N. K. Smith (l..ondra: Macmillan &: Co.; New York: St. Mar­
tin's Press) -bundan ooyle CPR lasa.ltmas1yla arulacak, yaptlan giindermenin her i.ki baskldaki yeri s1ras1yla be­
lirtilecek ve i.kincisindeki sayfa numaras1 giisterilecektir- A1 42 81 87, s. 183-87, aynca "Saf Anlay*U\ Biihin il­
=

kelerinin Sistemi" b�Wc.h biiliim. Hepsi birli.kte d�iiniildiigunde, Kant'U\ kategorilerinin onun "zaman dene­
yiminin diirt olanakh kipi" dedigi �eyden hiredigi ya da ona kiik sald1gt ve insan bilgisinin ilkelerinin bu ayru
kategorilerin zamansall�llrtlm1� bi\irnleri oldugu a\}kllr.

166 CociTo, sAv1: 1 1 , 1997


:laman ve Etik: Ahlak Nasil Miimkiindiir?

Zamarun b�sel deneyirnde oynad1gt merkezi ve temel rolii anlayan Kant,


onun daha derin konulara uygulanabilir oldugunu reddetme geregini duym�
gibidir. Onun iizerinde �a�hgt zaman kavrarm, dogas1 itibariyle, fizi.ksel diin­
yanm zorunlu determinizmiyle baglanhhdrr ve bu yiizden de pratik akd i�in
yooc1 bir karakterdedir. Ahlaki benligi, ahlaki ozgiirliigu, sorumlulugu ve vic­
dam (aym zamanda da bili�el aklm temelindeki a!iikm egoyu) korumak i�in
Kant, bunlan bildigi tek zaman kavrammm, yani dogrusal bir ak11l halindeki
zamanm egemenligine b1rakmay1 reddetmek zorundayd1.
Kant boylece, insan aklm1 teorik ve pratik olmak iizere ikiye ayird1; bunlar­
dan birincisi zaman yiiklemleriyle, ikincisi ise bunlann reddiyle tammlamyor­
du. Arna burada ciddi bir yan111l vard1, zira Kant'm kendisi de bu ikisinin nihai
birligini ISrarla ileri si.irmekteydi: " . . . ahlak yasasmm bilincinin gosterdigi gibi,
saf akll kendi ba!iima pratik olabilirse ve aslmda oyleyse, ister teorik ister pratik
ama�larla olsun, ilkelere gore a priori yargida bulunan akll tek ve aym akll­
drr."2 Aslmda Kant bunlann ayn1 oldugunu ileri siirmekle kalm1yor, aynld1kla­
n yerde pratik aklm tam bir onceligi oldugunu sayliiyordu; ona gore pratik ak­
lm "onceligi vardu . . . i;Unkii biiti.in ilgiler nihayetinde pratiktir, ko!iiullara bagh
olan ve miikemmellige ancak pratik kullarum i�inde eri1len spekillatif aklm ilgi­
leri de oyledir."3 Arna Kant teorik ya da spekiilatif aklm pratik ilgilere nas1l hiz­
met ettigini kendi terimleriyle gosteremezdi, i;iinkii ahlaki ak.hn uygulanmas1 ge­
reken fenomenal olaylann ard11iik zamanma zamansal olmayan bir akll yiirii t­
menin nas1l girebilecegini gosteremezdi.4
Kant'm zaman tart11lmas1, �ok ger�ek bir anlamda, iki farkl1 ard11lik zaman
kavramm1 bir araya getirir. Anlamaya �a�tig1miz fenomenal diinyayla ilgili
gozlemlerimizi betimlerken, doga fenomenlerinin biiti.in bilimsel gozlemcileri­
nin kulland1g1, Aristoteles'ten miras kalan zaman kavramm1 -nesnelerin uzay­
daki hareketinin oncelik-sonrahk baklmmdan numaralanmas1 olarak zaman
kavram1m- degi1ltirmeden kabul etmi!l gibidir. Ne var ki burada "nesnelerin
uzaydaki hareketi," zorunlu olarak zihinsel etkinliklere degil, d1!iisal fenomenle­
re gonderme yapmaktadu.s Bu yiizden, Kant bilincin dinamik i�erigini i�goz­
lem yoluyla ara!iihnrken, Locke'un bili�teki "fikirler zinciri" olarak zaman
2 Critique of PracliCJJ/ Reason, o;ev. Lewis White Beck (Chicago: University of Chicago Press, 1949), s. 224-25. Bun-
dan bOyle CPrR.
3 A.y.
4 N. I..awrence'm beni uyard1gt gibi, Kant'm kullandigi "tipik" stizriiguniin Birinci El�tirideki "�matik" sCizrii­
guniin pratik kaJlwg1 oldugu stiylenemez; ashnda Kant bunlan bi?birinden a\Jlcc;a a�br. Gene de burada
gerekli olan, �ematizmin bfil¥el alulda oynad1gi role benzer bir �kilde, zamansal bir "imgelem prosedii­
rii"niin (�. CPrR, s. 177) kaynagi olarak �lev gorecek bir "ahla.ki �matizm" dir. Zira Kant'm kendi ahlak og­
retisiyle ilgili ac;iklarnalan her zaman, olanaklJ buyruklann somut olarak ifade ve test edilmesi ic;in, zamansal­
la�llnc1 bir imgelem io;e�tir. Arna �ematizm Birinci El�tiride doga diinyasuun determinizmine yol ac;an za­
man kavramma bagl.J oldugundan, Kant onu ahla.ki ozgiirliik alarunda kullanmaktan kac;mm�. yerine ba�ka
bir �ey de koyarn�r.
5 Locke'un da �aret ettigi gibi, Aristoteles olc;me yoluyla uza}'l zarnan t�masma a\Jlcc;a sokmarn1�h. Ne var ki
Aristoteles'in bOyle bir il�kiyi varsayd1gi a\Jlcbr. Onun Fizik'te zaman iistiine yazdiklan, zamaru fiziksel var­
liklann hareketinin olc;iilmesi balummdan ele ahr. Fizik'in on ikinci bOliimiinde bu ac;Lkc;a gorulur. Aristote­
les'in psikolo�k zaman konusunda.ki lusa (ve genellikle gozden kac;an) ac;iklamalannda da (ka�. 448a-448b) bu
yonde ifadeler vardll'.

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997


C. M. Sherover

kavram1m kull� gibidir. Kant'm Saf Aklrn Ele�tirisi'nin ilk sayfalarmda sO­
ziinii ettigi zaman kavrarm boyledir. B�sel bilin�ek.i zaman bi9minin temel
oldugu konusundak.i uslamlamas1, i\erigi ya da gonderme yaphgi �ey ne olursa
olsun her fikrin bilin�e art arda gelen bir fikirler dizisi i�de goziikecegidir.
Aristoteles ve Locke'un -biri d�sal diinyayla digeri i�el bilin\le ilgili- za­
man kavramlannm payla�tlg1 �ey, bunlann d1�mda durdugu varsayilan bir
gozlemcinin ba� a\ismdan gozlemlenen ard�tl<ltl<larm betimlemeleri olmala­
ndrr. Bir olaylar dizisine bakhgimda, �imdik.i sahnenin bir oncekinden kaynak­
land1gm1 ve bir sonrak.ine yol a�gm1 goriirim i . Tarafsiz, d�andan gelen bir
gozlemciysem, �imdi oniimde olam a�klamam istendiginde, onu daha onceki
bir sahneyle a�anm. A\1klamam, nedensel ard�i.khk sayd1gim �eye bagh ola­
rak, �imdiki sahnenin a\1klamasm1, daha once gordiigum bir ba�ka sahnede
bulur. Burada kulland1gim �ema oziinde kronolojik bir �emad1r ve buna gore,
�imdi olan g�m�te olanla a\1klanrr. G�i� sona erdigine, arhk de�tirileme­
yecegme gore, bu tiirden a�amalarm bizi ni\in �u ya da bu tiirden bir deter­
minizme gotiirdiigiinii gormek kolaydir. Zira a\ik.lama �imdi kontroliimiiz al­
hnda olmayan �eye gore yaptlmakta ve nedensel ard�i.khkta ne kadar geri gi­
dersek o kadar kontroliimiizden �1� gibi goziikmektedir.6 Her olay bir once­
sonra s1ras1 i\inde gozlemleniyorsa, hi\bir olay kendi a�amasw kendi i\inde
ta�rm1yor, her biri kendisinden zaman bakrmmdan once gelen ve kendi �imdi­
sinin d1�mda bulunan bir ba�ka olaydan kaynaklamyor demektir. Bu gozlem
alanma standart bir ol\ii uygulad1grmizda, olaylar zincirinin ge\i�ini nicelik
olarak ifade edip nesnel bir �ek.ilde betimleyebilir, numaralanm� bir once-son­
ra srras1 i\inde olaylann gozlem alanmda ne kadar sure kald1gm1 saptayabiliriz.
BOyle a�klama �emalan i� kronoloji \Ok onemlidir. Sonra gelen, once ge­
lenle a�klarur; kontroliin otesinde kalan g��in iiriinii olan �imdi, bu g��
tarafmdan belirlenm�tir. Oyleyse her �ey ba�langmyla, bir ilk nedenle ya da
oncek.i durumuyla a\1klanmahdir. Leibniz'in dedigi gibi, "gelecek ge\mi�te
okunmahd1r."7 Otesine ge\emeyecegimiz nihai bir ge\mi� varsa, bu ge�mi�,
kendisinden dogmas1 mukadder olan biitiin gelecegi embriyon halinde i\eriyor
olmahdu. bnceki durumlan goz onunde bulunduran nedensel a\1klamalar,
eger-Oyleyse il�k.isini dile getiren bildirimlerle ifade edilir. Bu bildirimler, on­
celik-sonrahk bakrmmdan yaptla�� nedensel ard�tl<ltl<larm ifadeleridir. $im­
dik.i durumun, a\1klanan �eyin d�mdaki bir ge�m�e gore yap1lan nedensel
a�amalan, her tiirlii ondeyinin ko�uludur. Bu a�amalar, bilimsel ara�hrma
i\in ya�amsal bir onem ta�1yan tarafsiz gozlemlerden kaynaklarur. Bunlar, goz­
lemcinin oznelliginin d�anda brraktld1gi, gozlemlenm� ard�i.khklarm kay1tla­
ndrr. Bu kayitlar ashnda ard�1khgm kendisinin bir a�amasm1 � ermez, s�i­
len kronolojiye zorunluluk yiiklemekle yetinir.
Kant ku�kusuz . kendi zamanmm yeni biliminin g�erliligini kamtlamakla
ilgileniyordu. Saf Aklm Ele�tirisi'nin ba�hca ama\lanndan biri "her olaym bir
6 �- CPR, A532, 33 8560, 61, s. 464.
=

7 "The Principles of Nature and of Grace, Based on Reason,n Uibniz Se/edions, ed. P. P. Wiener (New York: Char­
les Scribner's Sons, 1951), s. 530.

168 CoGiTo, SAYI: 11, 1997


:laman ve Etik: Ahlak Nas1l MumkUndur?

[etkili] nedeni vardir" ilkesinin evrenselligmi saptamak idiyse, Kant'rn ard�tk


zarnanrn rnekanik biliminin ac;tl<lama �ernasrna ternelden niifuz ettigini anlad1-
gi konusunda k�kuya yer yoktur. Zira etkili neden ve ondenebilirlik kavrarn­
lan dogrusal zarnana, yani sonra gelenin once gelenle a<;tklandigi bir <;izgi ha­
linde tasavvur edilen zarnana baghdir. Oyleyse Kant'm yeni bilimi ge<;erlernesi,
ard1�tk ya da dogrusal zarnanm, bize goriindiigu haliyle fenornenlere ternelden
niifuz ettiginin bir ge<;erlernesidir; dernek ki ayru zarnanda da, gozlenebilir fe­
nornenler diinyasmdaki ar�1k determinizrnin bir ge<;erlernesidir. Bir nesnenin
bili�sel ilkeler bakirnmdan belirlen�i, o nesnenin ol<;iilebilir bir nedensel-za­
rnansal ard1�tkltk i<;inde belirlenrnesi dernektir. Burada "sonra gelen," "once
gelen"in ol<;iilen sonucuyla a<;tklarur.
Nedensel ard�tk11k ile zarnansal ard�tkhgin bu ozd�ligi, evrenselle�tirile­
cek olursa, dogal fenornenler baklmmdan ondenebilirligi kolayla�tmrken, ahla­
km olabilirligmi etkili bir �ekilde d�anda birakmaktadir. Zira vicdan, sorumlu­
luk ve karar kavramlanru i<;eren ahlak, Kant'rn soyledigi gibi, dogrudan dogru­
ya ozgiirliikten tiirer ve onu dolaysizca gerektirir.8
Arna Kant, nedenselligm a<;1klarnalar i<;in ta�1d1gi onernden o kadar etki­
lenrn�ti ki, bir<;ok yerde ozgiirliigu bir tiir nedensellikle ozde�le�tirdi.9 Neden­
sel a<;tklarnayi da �imdinin ge<;rn� bakurundan kronolojik olarak ac;tl<lanmas1y­
la o �ekilde ozde�le�tirdi ki, ona gore ozgiir yargi ve karar edimleri, belirlen�
olrnadtklan i<;in zarnan d�1 olrnakla birlikte, rnekanik nedenlerin onceligme bir
�ekilde benzeyen, zarnan diinyas1 i<;inde hareket etrnek i<;in bu diinyaya isteye­
rek girmemizi saglayan, zamansal olarak once gelen ko�ullard1. Fenornenal dii­
zenin belirle� nedenselligi, zarnan yill<lemleriyle betimlenebilirdi; numenal
ozgiirliik ise zarnan diinyasma nedensel bir itilirn verebilirdi. Bu ozgiirliik,
onun ard�tk zaman diinyasma giri�inden kaynaklanan duyulur etkilerden on­
celO gelrnesi gereken bir tiir nedendi. Arna Kant bir yandan da bu ozgiirliigu
zarnan d1�1 goriiyor ve zarnan yiiklemlerinin ona uygulanamayacagiru savunu­
yordu. Kendi ahlaki eylern deneyimlerimizi anlamak i<;in onu varsaymak zo­
rundayd1k, arna onun kendisini anlayarnaz ve a<;tklayarnazdtk. Ozgiir olrnak,
kendisini dogrusal zarnan bi<;iminde gosteren "duyulur diinyadaki nedenlerin
belirleyiciligmden bagimsiz" olrnakh. 1 1 Ozgiirliik, deneyimlenebilen arna a<;tk­
lanarnayan bir tarzda, nedenlerin orijinal bir rnerkezi olrna yetisiydi; belirlen­
� ard�1kltk diizeninin fenornenal duyu diinyasrnda bir nedensel ard1�tkltk
ba�latabilme, bu diinyay1 pratik aklm taleplerine gore idare etme ya da yeniden
yonlendirme yetisiydi. Arna pratik ahlaki aktl, dogrusal ard�tkltklara bir �ekil-

8 K�. Groundwork of the Metaphysic of Morals, i;ev. H. J. Paton (New York: Harper &: Row, Torchbooks), s. 1 1 5 .
Bundan bOyle GMM.
9 K�. GMM, s. 1 14, 126; CPrR, g, 165, 175, 200, 236; aynca CPR'de Uo;iincii Antinomi ta.rtifmasi.
lO Kant buradaki onceligi ancak manbksal anlamda kabul edebilirdi. Ne var lei ozgiir karar ve eyleme g�e ka­
pasitesi ayru zamanda bir anlamda zamansal bir oncelige sahip degilse, her somut durumda bu onceligm ne
anlama geJecegi a91< degildir. Ote yandan, burada Ortiik de olsa bir zamansal oncelik sOZ konusuysa, ahJaki
akhn iddia edilen zaman �wgi ortadan kalkar.
11 GMM, s . 1 1 9.

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997


C. M. Sherover

de girip onlan yeniden yonlendirse de, zarnanm d1�mda kalrnah ve dolayis1yla


zarnansiz olrnahydi.
Bunun ironik sonucu, doga fenornenlerinin bilirnsel a«;1klarnas1 i¢n gerekli
gordiigu deterrninizrn ile ahlaki sorurnlulugun gerektirdigi ozgiirliigu uzla�hr­
rnak iizere yola <;1kan Kant'm, dogrusal zarnan kavrarnma s1kI s1kiya bagh kal­
rnas1 ve boylece pratik akh ve ahlak1 zarnansizla�hrarak, nihayetinde ger<;ek
olan deneyirn ve eylern diinyas1 ile pratik olanm ili�kisini a<;1klanrnarn1� ve
a<;1klanarnaz halde b1rakrnas1yd1. Bunlar ili�kili olsa da �nkii biz onlan ili�kili
olarak deneyirnleriz- bu il�kinin nasd oldugunu anlayarnazd1k.
Ozgiirliik ve ahlaki pratik akd i<;in ge<;erli olan �ey, vicdamru ara�hnrken,
ahlaki yargi ve kararlar verirken bu ozgiirliigu kullanan bireysel benlik i<;in de
ge<;erliydi: anlay1� ve a<;1klarna dogrusal nedensellige ve dolay1s1yla dogrusal
zarnana bagh oldugundan, bireysel benligi de anlayarnaz ve a<;1klayarnazdtk.
$irndinin ge<;rni�e indirgenrnesiyle hi<;bir ozgiir eylern a<;1klanarnazd1. Kant oz­
giirliigu nedensellik ba�hgi alhnda tamrnlasa da, ozgiirliigun kendi kulland1gi
tek zarnan kavrarnmm -yani �irndinin ge<;rni�ten kaynaklamp gelecegi iirettigi,
dogrusal bir dizi olarak zarnan kavrarnmm- d1�mda tutulrnas1 gerektigini dii­
�iiniiyordu.
Kant'm hepsi de kendilerine niifuz etrni� bir zarnam gerektiriyor gibi gorii­
nen ozgiirliigu, ahlaki akh ve ger<;ek ''benlik"i boyle garip, zarnan d1�1 bir onto­
lojik diizene yerle�tinnesinin bir sebebi, belki de, dogrusal zarnan ile dogrusal
nedenselligin, savunrnaya ve yerle�tirrneye <;ah�hg1 ozgiirliigun ger<;ekligini ve
benligin ozerligini yadsrmak iizere i�birligi i<;inde oldugunu dii�iinrnesiydi.
Kant'a gore ozgiirliik, d1�sal bir ger<;ekligin daha onceki bir dururnunun
belirleyiciligi degil, bir oz-belirleyiciliktir. bzgiirluk olarak ozgiirluk, ge<;rni�te­
ki bir dururna ya da iki ayn varhk veya olay arasmdaki rnekanik bir neden-etki
ili�kisine indirgenernez. bzgiirluk olarak ozgiirluk, onceki ya da d1�sal bir etke­
ne gosterilen onceden belirlenrni� bir tepki degil, ki�inin bu etkene kendi vere­
cegi kar�Il1gi se<;rne olanagidu. Ozgiirliik, fenornenal gorii niirnler olarak kavra­
d1g1rniz �eylerin degil, deneyirn rnerkezleri olan, deneyirnleyen benlikler olan
ki�ilerin ozelligidir. Yani, gozlernlenen �eyin dogrusal zarnammn, gozlernin za­
rnam olrnas1 gerekrnez; deneyimlenen �eyi betirnledigirniz zarnan <;er<;evesinin
de deneyirnlemenin kendisinin zarnan <;er<;evesi olrnas1 gerekrnez.
Aslmda biitiin dii�iincelerirnizin bir tiir dogrusal ard1�1kl1k i<;inde oldugu
gozlernlenebilir; dii�iincelerirniz ya da fikirlerirniz, bunlara gozlern nesneleri
olarak d1�andan bakdd1ginda, Kant'm Locke'tan odiin<; alrn1� gibi goriindiigu
"fikirler zinciri" tiiriindendir. Dolay1s1yla onlan bir <;izgi boyunca srralay1p yer­
lerini nurnaralayabiliriz. Arna bir dii�iincenin onerni, bu dizi i<;indeki yeriyle
degerlendirilrnek zorunda degildir; bu onernin o dii�iincenin i<;eriginde, ne
hakkmda oldugunda, ba�ka dii�iincelerle ili�kisinde ve gondenne yaptig1 �ey­
lerde bulunrnas1 daha olas1du. Bir dii�iincenin anlarn ve onerni, onu bir <;izgi
iizerindeki bir nokta olarak gozlernleyip bu <;izgideki yerini saptarnakla degil,
onun i<;ine girip -Oyle denebilirse- diinyaya ondan bakrnakla anla�tlabilir. Bir

CociTo, SA YI: 1 1 , 1 997


Zaman ve Etik: Ahlak Nas1l Mumlcii ndur?

d�iincenin anlanu ya da onemi, d�iinme eyleminin kendisinde, o dii�iincenin


diinyayla il�ki kurma tarzmda ve yoneldigi �eyde bulunabilir. Bir d�iincenin
anlam1, onu d1�ndan gozlemlemekle degil, her d�iinme ediminin benim ba­
kl� a�dan benim diinyamm bir yoniiyle kurdugum dinamik il�kiyi yans1tma
tarz1m1 temsil ettigi monadolojik model yoluyla en iyi �ekilde degerlendirilebi­
lir.
Kendi dii�iincelerimizin ii;erigini inceledigimizde, bunlann as1l olarak bir
"fikirler zinciri" ii;indeki yerlerine degil, ba�ka fikirlere ve gei;m�, �imdi ve ge­
lecegin dinamik, kaygan ve klsmen orti.i�en perspektifi ii;indeki nesnelere gon­
derme yaptigm1 goriiriiz. �imdiki uyamkhk durumumun ii;erigi, oniimdeki
nesnelerin edimselliginin duyusal bir gozleminden ibaret degildir; bu ii;erik,
oziinde kavramsal karakterdeki beklenti ve ammsamalanm1 da ii;erir. Kant'm
dikkatini kisa bir siire ii;in de olsa deneyimlenen nesnelere degil de deneyimle­
memizin zamansal kahbma yonelttigi zaman farkettigi gibi, �imdiki bir kavray1-
�m en temel bilinci, tutarh bir yargi halini alm� bir sentez ii;inde, duyu deneyi­
minin mevcudiyetine, bellegin saglad1gi gei;m�in mevcudiyetine ve kavramsal
beklentinin ortaya koydugu gelecegin mevcudiyetine baghd1r. Deneyimleme­
miz, dogrusal bir ard1�1khk degil, bir i;izgi iizerindeki bir noktaya indirgeneme­
yecek olan dinamik bir �imdi ii;inde gei;mi� ile gelecegin hareketli bir sentezi­
dir. 12
Kant'm farkettigi ama gel�tiremedigi anla�dan �ey �uydu: deneyimleme
edimi, gei;m�in iiriinii degildir. 0, gei;m�i sei;ilm� am olarak, gelecegi de kav­
ramsal beklenti olarak �imdiye getiren, �imdi ii;indeki bir giri�imdir. Burada
ai;1ki;a, olup bitenin ai;lklanmas1mn odag1 olarak, gei;mi�ten �imdiye (sentezlen­
mi� bir �imdiye) dogru bir kayma vardu. Ben bu kaymay1 dogru yonde attlm1�
bir ad1m olarak goriiyorum ve, biitiin pratik amai;lar a\IBmdan, Kant'1 bu yon­
de yeteri kadar ilerlememi� olmakla ele�tiriyorum. Ne olursa olsun, oyle gorii­
niiyor ki, Kant'm bu noktada ileri siirdiigu �ey, bir olaylar zincirinin algdanma­
smm basiti;e buna paralel bir fikirler zinciri ii;inde ortaya i;1kmad1gi (ya da yan­
s1mad1gt), her zaman dinamik bir zihinsel sentez olan idrakten kaynaklanan
yapda�m1� bir yorum oldugudur.
Geri;ekten, Locke' i;u bir "fikirler zinciri," dogrudan dogruya deneyimsel
olmay1p analitik bir ai;lklamamn sonucu oldugu ii;in, Kant'm ele�tirel (ya da
Kopemiki;i) devriminden habersiz olmas1 anlanunda, aslmda ele�tiri oncesidir.
Bu devrim, gozlenen nesnelerin bilincine kendi yorumlama yaptlanm katma­
yan, pasif, ahc1 bir zihin tarafmdan gozlemlenen nesneler iizerinde degil, dene­
yirnlememizin yapdan�mm onceligi iizerinde israr eder. Numaralanabilir bir
once-sonra ard1�1khgi sergileyen bir olaylar zincirinin algilam�1, birbirinden ay­
n gei;m� ve gelecek yonlerini kendinde ii;eren, kurulmu� bir �imdinin eylemi­

dir. Zamamn ve zamansal a�m deneyimlenmesi, �imdi-gei;mi�-gelecek i;eri;e­


vesini (Once-sonra i;eri;evesini degil) deneyimleyen benligin temel zaman pers-
12 Ka�. CPR, A98-1 1 0. Kant, Kopernik�i Devrim ilkesinin geregi olarak, a�1klay1c1 bilgimiz i�inde yap1l�m�
durumdaki "d1� diinya" ile degil de deneyimlemenin dinamigiyle ilgilendigi Oznel c;:ikanm konusunda bunu
ortaya koymak zorunda idiyse de, ger�ekte bOyle yapmam1�hr.

CoGiTo, SAYI: 1 1 , 1997 171


C. M. Sherover

pektifi haline getiren dinamik zamansal sentezleme i\inde yapda�m�hr. Bu


noktanm onemi, Kant'm Bi.rind El�tiride, bilginin kendisinin temel olanaguu
duyu deneyimi ile kavramla�hrmarun birliginde bulmakla ilgilendigi bOliimde
ona yer vennesinden de anla�Ihr. 1 3 Ne yazlk ki Kant bu go�ii daha ileri gO­
tiirmemi�, gozlemlenen �eylerin duragan once-sonra ard�lk.hgmda \abucak ge­
leneksel, el�tiri oncesi, nesne yonelimli odaga geri donerek, el�tirel felsefenin
birl�tirilmesi olanaguu bir tarafa brra� ve boylece ahlakm olanakltligm1 ge­
\erleme amacmdan uzakla��trr.

lKiNci BoLiiM
Ahlaki ya da pratik aktl edimlerini -Kant' a gore bunlar bilimsel anla�tan
daha biiyiik bir felsefi oneme sahipti- inceledigimizde, bunlann zamansal ya­
pISmm kabul edilmesinin, onlan, zaman deneyiminin dogrusal ve dolay1S1yla
nedensel bir ard�lk.hk olarak el�tiri oncesi bir tarzda tanrrnlanmasmdan kay­
naklanan garipliklerden kurtard1gi gorii lecektir. Aynca, zamanm biitiiniiyle
ele�tirel -yani deneyimleyen a\Jsmdan- incelen�inin, Kant'm kendi imalanna
ve umutlanna da uygun olarak, pratik aktl ile teorik aklm nastl birl�tigine i�a­
ret ettigi de goriilecektir.
Buradaki tezimi ahlaki aktl a\15mdan -zaman konusundaki uslamlamay1
en a\Ik ve ozlii bir �kilde ortaya koymayi saglad1gi i\ffi- ele alacak olsam da,
bu ba� a\151 genell�tirilebilir: bili�sel etkinlik de dahil olmak iizere, zihinsel
etkinligin zamaru, gozlemin d�salhgiyla degil, kattlrmm i�lligiyle ayrrt edi­
lir. 14 Zihinsel etkinlik ge\Ill� degil gelecege ayarhdrr; anla� ve a\tl<lama, ge\­
mi�teki edimsel durumlara degil, �imdiki durumun anlammm kurulu�unda
kullarulan, gelecekteki olanaklann tasarla�ma baghdrr. Ger\ekten, deneyim­
sel �imdiyi anlamarun anahtanrun nedensel detenninizm degil de beklentisel
tasarun oldugu onaylanrrsa, Kant'm pratik aklm onceligi tezi anlam kazanma­
ya ba�lar ve onun ima ettigi ama goriin� bakihrsa asla kavramad1gi varol�­
sal zamansalla�hnnada dogru.lanmasrm bulur.
Oyleyse, konumuz a\ISmdan zihinsel etkinligin en a� omegi olarak ahla­
ki akhn deneyimine donersek, bu aklm \Oziirnle�inde, birbirinden teorik ola­
rak ayrtlabilecek iki "ugrak" ay1rt edebilecegimizi goriiriiz. Ahlaki denebilecek
durumlarda, yargi "ugragiru" ve eyleme ge\Illeye karar venne "ugragm1" ayirt
edebiliriz. ideal olam bunlan srras1yla ele almak olsa da, ikincisinin i\erdigi za­
man \er\evesi iizerinde ozellikle odaklanmakla \Ok onemli �eyler ortaya \i.ka­
rabiliriz.
Verdiginiz herhangi bir ahlaki yargiy:t alm. Bu yargi bo�lukta verilmem�­
tir. Ahlaki bir ikilem ortaya koyan belli bir durumda, onaylanamayacak bir
manzara ortaya 9karacagi goriilen ve bu gid�ahn de�mesi i\ffi miidahale ge­
rektirdigi anla�tlan bir durumda, ya da istenen bir manzara ortaya \i.karacagi
13 �· CPR, A98-110
1 4 Gene! olarak anlaNin zaman a�indan bir fi()ziimlemesi i9Jt, bak. C. M. Sherover, Heidegger, Kant and Time
(Indianapolis & Londra: Indiana University Press, 1971), ozellilde s. 1 42-70.
15 Bak. yukandak.i 2 ve 3 numarah notlar.

CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Zaman ve Etik: Ahlak Nasr/ MiimkUndiir?

goriilen ve ger\ekle�mesi ya da yerine gelrnesi i\ffi eylem gerektigi anla�Ilan bir


dururnda verilm�tir. Birbiriyle \a�an baslo, arzu, deger ya da taleplerle ka�1-
la�Ild1gmda, ikilem "ne yapmahyun?" sorusunda odaklan�hr. Sorun yalmz­
ca arzu edilen �eyleri yapmakla \OZi.imlenemeyecektir, \futl<i.i birbiriyle \a�an
arzulann her biri bir iddia ortaya koymu� ve bu iddialann degerlendirilrnesi
gerekmi�tir. Akli yargi, boyle \ah�an arzulann kar�ISma "hangisini se\meli­
yirn?", ''hangisini gozard1 etmeli, yi.iceltmeli ya da bashrmahyun?" sorulanyla
\Ikar. Birbiriyle \a�an ii\ �eyi yapmak istiyor ya da yapmam gerektigini hisse­
diyorsam, ve bunlardan yalmz birini yapabileceksem, hangisini se\meliyim?
Gelge\ heveslerin esiri degilsem ve di�andan gi.idi.ilmi.iyorsam, yargtda bulun­
mah ve karar vermeliyim. Bir se�im yapma durumunda isem, "-mah" gerektirirni­
ne ba�vurmaktan ba�ka �ansun yoktur: bu ozgi.il durumda ne yapmahy1m?
"Ne yapmahyun?" ya da "ne yapmam gerek?" sorusunu sormakla, duru­
mu, arzulann \a�ngi bir olaylar toplam1 olmaktan \Ikanp, akli degerlendirme
ve bilin\li mi.idahale gerektiren belirli bir duruma don�ti.irmi.i� olurum. So­
gukkanhhkla taniklik edebilecegim, davran�lar a\ISmdan betimleyebilecegim
ya da inceleyebilecegim gozlemlenebilir bir olay olmaktan \Ikanp, �imdiden
gelecege uzanan ve olanakltl1gi duruma anlam kazandiran bir \OZi.im arayabi­
lecegim, ahlaki bir duruma doni.i�tiirmi.i� olurum. Bir "-mah" aramakla, kendi­
mi i\inde buldugum durumun yanISira kendimi de d�i.inmeye ba�lanm; akl1-
ma gelen \Ozi.imlerin sonu\ verip vermeyecegini ve benirn bu sonu\lara nasil
katloda bulunabilecegimi d�i.inmeye ba�lanm. Arhk benim d�undaki bir sah­
nenin edilgin bir gozlemcisi degilimdir; kendimi durumun bir par\as1 haline
getirmi�, durumu "-mah" a\ISmdan tammlayarak onu da kendi par\am haline
getirmi�imdir. Arhk kendi zamansal siirekliligimi varsaymakla kalmam, ken­
dim ile dururnu gelecege gonderme yapan "-mah"nm golgesi alnnda bir araya
getirerek, zaman tarzlanru birl�tirme yetenegimi de varsayanm.
Ahlaki yargtlanmi nastl kuranm? i\inde bulundugum durumda ne yaptl­
mas1 gerektigine nasil karar verebilirirn? En teleolojik etik bile bu sorudan ka­
\amaz. Zira her ti.irli.i etigin �unlan sormas1 gerekir: a) hangi ama\ ya da dege­
rin p�inden gitmek gerekir, ve b) o ama\ ya da degerin ger\ekl�mesi i\in han­
gi ara\lar kullantlmahdir? Ahlaki ikilemlerin ortaya koydugu sorunlan \ozme­
nin hi\bir yontemi, gelecege gonderme yapan "-mah"nm golgesinden kurtula­
maz.
i\inde bulundugum durumda ne yapmam gerektigine karar verebilmek
i\in bir kritere gereksinimim vardir. Ahlak felsefecileri bu noktada, birbiriyle
\a�an \e�itli kriterler onerm�lerdir. Buradaki ama\lanmiz a\ISmdan, Aristote­
les ve Mill gibi teleolojik etigi savunanlann, genellikle, belli degerlerin yerine
getirilrnesi amacryla ve bunun i\ffi kullarulacak ara\lann aktlcr bir �ekilde Se\il­
mesi ilkesiyle hareket etmemiz gerektigini soylediklerini akhnuzda tutmamiz
yeter. Kant'm bu yakla�Iml reddetmesinin ba�hca sebeplerinden biri, gelecegi
kesin olarak goremeyecegimiz, bu yi.izden de ondeyide bulunma yetisine ve
ozgi.il durumun olumsalhklanna bagimh olmayan bir yargi standardma gerek-

CoGiTo, sAv1: 1 1, 1997 1 73


C. M. Sherover

sinimimiz oldugu yoniindedir. Kant buradan yola �rak, ko�ulsuz buyruk il­
kesi iizerinde odaklanan bi\imsel bir etik onerm�tir.
Kant'm basireti degil de ki�inin kendi kendisine yi.ikledigi odevi one �­
ran bir etik onermesinin sebeplerini ta�mak bizi sonuca biraz daha yakla�h­
racakhr. Buradaki amaamiz a9smdan, Kant'm etiginin iki yoni.ine dikkat \ek­
mek yeterlidir: a) bu etik, ahlaki kararlarla ilgili biitiiniiyle a priori bir sistem
olarak, Kant'm dogrusal zamana ve nedensel ard�lkhga baglad1gt duyu dene­
yimine degil, beklentiye baglad1gi saf kavramla�hrmaya dayamr; b) Kant dog­
ru ve yanh�m kriterlerinin ara\-ama\ ayrumnda bulunamayacagtm soylemi�
olsa da, iizerinde dii�iiniilen eylemin ahlakiliginin test edilmesi anlammda, ve­
rilen karara temel olu�turan degerlerin izlenmesinin ne tiirden sonu\lar ortaya
\Ikarabilecegiyle ilgili beklentilerin onemi konusunda ISrar etmi�tir. Yani Kant
zaman kip ve yi.iklemlerini kendi ahlak felsefesine dahil etmem� bile olsa, bu
felsefeye onun ba�hca ahlaki tezlerini \arp1tmadan sokulabilecek tek zaman ki­
pi, benim gori.i�iimce, pratik aklm astl zaman kahb1 olmas1 gereken gelecek za­
man kipidir.
"Ne yapmahy1m?" sorusu, ara\lan ve ama\lan one \Ikaran teleolojik bir
etige gore de, Kant'm a priori ahlaki akl1 one \Ikaran bi\imsel etigine gore de
yamtlanabilir. Ahlaki yargmm oziinde zamansal olmad1gi, \i.inkii onun ideal,
a�km ve zaman d1�1 bir standarda yapdan bir ba�vuru oldugu savunulabilir.
Ahlaki yarg1 sorunu nasd \ozi.iliirse \Ozillsiin, bu iki yolun da nihai yarg1yi -ve
bu yarg1ya gore eylemde bulunma karanm- bireysel vicdan dedigimiz �eye b1-
raktigi a\Ikhr.
Ahlaki akhn vicdana ba�vurmas1 onu aklm biitiin diger bi\imlerinden kok­
lii bir �ekilde aymr ve Kant'm ahlaki aklm onceligi iizerinde ni\in ISrar ettigini
anlamamiza izin verir. Ahlaki ak.II dikkatimi diinyadan kendime \evirir ve boy­
lece diinyada bilin\le hareket etmemi saglar. Beni d1�sal �eylerden uzakla�tmp
kendi varhg1mm ger\ekligine yoneltir -boylece, �eyler benden yararlanacagi
yerde, ben �eylerden yararlanabilirim. Dikkatini ara�hrd1gt �eyler iizerinde yo­
gunla�hran bili�sel akhn aksine, vicdana ba�vuran ahlaki ak.Il beni kendime,
Kant'm numenal benligim dedigi �eye, ozsel ger\ekligime geri \agmr. �taki
�eyler iizerinde odaklanan estetik hazzm aksine, vicdanm \agns1 beni kendi
ger\ekligime yoneltir. Bana diinyadaki �eyleri sormaz, bu �eylerle benim ne
yapmam gerektigini sorar. Diger insanlan sormaz, benim o insanlar ka�1smda­
ki sorumlulugumun ne oldugunu sorar. Beni kendimin bilincinde olmaya zor­
lar, \iinkii "ne yapmahyun?" diye sorunca en i\teki varhgunla, kendi degerle­
rimle, bagltllklanmla, sonlulugumla, sonlu zaman kiplerini birl�tirme yetene­
gimle, ba�ka ki�i ve �eylerin de bulundugu bu di.inyadaki varhk durumumu
kontrol etme yetenegimle kar�1 ka�1ya gelirim. Bu soru beni g�� ya da do­
laysiz �imdi bak.Immdan degil, yak.In gelecek bakunmdan; di.inya ile bundan
sonraki birka\ dakika, saat, gi.in ya da ytl boyunca nasd bir i�ki kurmam ge­
rektigi bak.Immdan, kendime yoneltir. Beni di.inyadaki il�kileri etkileme kapa­
sitesine sahip bir karar merkezi olarak kendime dondiiri.ir. Beni etkileyip kont-

1 74 CociTo, SAYI: 1 1, 1997


Zaman ve Etik: Ahlak Naszl MumkUndur?

rol edebilecegim geli�meleri yeniden bi-;imlendirmeye ve yeniden yonlendir­


meye -;agmr. Oniimde gordiigum ve ahlaki olanaklar a-;ISmdan yorumlayip an­
lad1g1m mevcut dururndan kaynaklanan bu soru beni soz konusu olanaklardan
hangisini se-;mem gerektigi konusunda bir karar vermeye iter. Diinyadaki �ey­
ler iizerinde odaklanan ah�tlnu� ba�lDll bu �eylerden uzakla�hnp kendi benli­
gime -;evirmeye, boylece diger insanlann ve �eylerin diinyasmda kararh bir �e­
kilde hareket etmeye -;agmr. Bana kendi benligimin ger-;ekligini ve zamandaki
siirekliligmi, ger-;ekten bagh oldugum degerlerin neler oldugunu, sahiden be­
nim olan olanaklan, kabullenmem gereken kis1thhklan, aralanndan ozgiirce se­
-;im yapabilecegim smrrltliklan gosterir. "Bu durumda ne yapmam gerek?" di­
ye sordugumda, d1�rmdaki bir sahneyle degil, benim o sahnedeki roliimle, ken­
di vicdammla, zamanla bagh ve zamaru baglayan varolu�sal ger-;ekligi i-;indeki
kendi benligimle ka�1 kar�1ya gelirim.
Ne var ki vicdana -;agn, bir yargi vermeye -;agndan ibaret degildir; bilin-;le
hareket etmemi isteyen bir buyruktur o. Ahlaki eylemde bulunmam1, verdigim
ahlaki yargi oyle talep ettigi i(in 0 �ekilde davranmanu isteyen bir buyruktur.
Bu eylem neyi i-;erir? Bilin-;li bir �ekilde hareket ettigimde ileriye bakanm, belli
sonu-;lann ortaya -;1kmas1m ongoriiriim ve �imdiki durumu o sonu-;lara gore
diizenlerim. Eylem, kendimi bir etkinlik -;izgisine baghhk i-;inde belirlemem
demektir. Bu -;izginin d1�mda kalan olanak, deger ve arzulan, ka-;irulmas1 gere­
ken �eyler olarak bir tarafa brrakmm. Sanki gelecegin bir par-;as1m aymp onu
kendi kendime taahhiit ettigim eylemin ellerine brrakm�1mdrr. Oyleyse, kendi­
me izlemeyi buyurdugum -;oziim, kendi kararh eylemimi gerektirir. Kendimi
duruma, bu dururnun gerektirdigine inand1gtm -;oziim a-;ismdan sokanm. Ger­
-;ekle�tirmeye karar verdigim olanagtn pe�ine dii�rim. Neyin benim i-;in ger-
-;ekten olanakl1 oldugu konusunda bir degerlendirme yapanm, se-;tigim olana-
gm ger-;ekle�mesine giden yolda olabilecek �eyleri ongoriiriim ve buna gore,
�imdiki durumla ilgili �imdiki anlay1�rma uygun olarak, kendirne bir eylem c;iz­
gisi saptanm.
Bullin bilin-;li eylemlerin bOyle ongoriiye dayanan kararhhk a-;ismdan be­
timlenebilir oldugu a-;ikhr. Bilin-;li eylem, omegin bir i�veren ya da komutan
tarafmdan d�andan empoze edilebilir. Ahlaki eylemin kendine ozgii dogas1
ise, ba�langi-;taki beklentinin ortaya -;1kard1gi vicdanm -;agrismda yatar: ger-;ek­
ten yapabilecegim �eylerin alam i-;inde, bir basiret konusu degil de kendi benli­
gime ka�1 bir yiikiimliiliik konusu olan, izlemem gereken tek bir etkinlik -;izgisi
var m1dir? Vicdanm -;agris1 "ne yapmahyim?" sorusundan tiirer ve bu "-ma­
h"nm kendini daya�mdaki eylem kararW1giyla birle�ir. Oyleyse beklenti, ken­
di ba�ma, bir nesneyi d�iinme �klindeki zihinsel bir eylem degil, �irndiki du­
rumumu bu durumun i-;erdigini gordiigum olanaklanm a-;1smdan varol�sal
bir kanhmla yorumlamamd1r.
Kendi oziimdeki zamansalhgi, en a-;ik bir �ekilde, beklentiyle ilgiE kararh­
hgtmda goriiriim . "-Mah"nm dayatmasmda ve benim bu dayatmaya boyun
egmemde vurguland1gi �kliyle kararh eyleme kendimi vermemde, oziinde za-

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 1 75


C. M. Sherover

mansal bir varhk oldugumu goriiriim . Zamansalhgun, ahlaki bir se9m yapma
gereginde ortaya 9kar: istedigim her �eyi yapamam; yapmam gerektigini his­
settigim her �eyi yapacak zamarum da yoktur. Karar venneye "zaman bulama­
d1gtm" ama hemen harekete g�ek zorunda oldugum durumlarda, zamansal­
hgtm en dramatik bir �ekilde ortaya i;1kar. Eylemlerimi tekrarlayamam bile,
-;Unkii eylemler iptal edilemez; bir kez yapd� olan, yaptlmam� hale getirile­
mez. Eylemim ya da eylemsizligim, durumumun ve kendimin gel�imine katki­
da bulunur ve geri i;evrilemez. Elbette ilk karannun yan� oldugu, yeniden de­
nemem gerektigi sonucuna varabilirim. Arna bu yeniden denemeyi yapamam.
Orijinal durum, yanh� da olsa verdigim ilk karar tarafmdan degi�tirihni�tir. Ar­
hk ilk eylem giri�imimin dogurdugu yeni durumla ka�1 ka�1yayundrr. Duru­
mu yeni, ikinci bir kararla yeniden degerlendinneye i;a�abilirim, ama bu ikin­
ci karar eski duruma degil, ortaya 9kmasma katkida bulundugum yeni duru­
ma uygulanmak zorundad1r. Her yargi, her karar, her eylem, bir olanagm ger­
i;ekl�tigi degi�mez bir tarihsel olgudur; bu olgu belki a�tlabilir ama asla geri
i;evrilemez, tekrarlanamaz ve yerine ba�kas1 konamaz.
Durumun, karann ve eylemin, bir tiir notr kihf olarak zaman i�nde bulun­
dugunu soylemekle yetinemeyiz. Zamarun bunlann i�de oldugunu da soyle­
memiz gerekir. Zaman onlara gei;icilik ve geri i;evrilmezlik olarak kendi ger­
i;ekliklerini verir. Zaman onlarm var olduklanm ve nasd olduklarm1 gosterir
-hpki kendime bir yiikiimlilliik dayatmam1 talep ederek, ilgilendigim, neyi ge­
rektirdigi konusunda yargi verdigim duruma nastl kahld1gun1 ve kendi geri;ek­
ligimi gosterdigi gibi. Demek ki, ka�1 ka�1ya oldugum ahlaki ikilemin aciliyeti
ve bask1c1 dogas1, bu ikilemin ve benim ona verdigim tepkinin zamansal olarak
yapda�hgtna i�aret eder. Oyleyse, ahlaki yargi ve kararlanm, zamansal varolu­
�un benim zamansal bir varhk olarak kahld1gun yonlerini nastl yaptlandrraca­
gunla ilgili yargi ve kararlardir. Bunlar yalmzca onaylanabilecek eylemlerle il­
gili yargi ve kararlar degildir; ahlaki aklm sorulan ontolojik karakterdedir -de­
neyimimin zamanm1 nastl yaptland1nnam gerektigiyle ilgilidir.
Bunu nasil yapabilirim? �imdiki duruma bir i;oziim getirmek i�n bir etkin­
lik i;izgisini kararhhkla iistlendigimde, heniiz geri;ekl�memi� bir olanagi ele
gei;innek i�n gelecege uzarunm ve �imdiki eylemimi buna gore diizenlerim.
Gelecegi -Oyle denebilirse- �imdiye getiririm ve �imdiki durumu onun ai;ism­
dan yorumlanm. Bu olanagi ve ona bagh olan �eyleri degerlendirirken, beni
yonlendirmesi i�n bellegime ba�vururum . Arna beni eylemde bulunmaya i;agi­
ran �imdiki durumla ilgili degerlendirmem, bu durumda yapabilecegim �eyler
arasmdan hangisini yapmam gerektigi sorusuna yamt vennek i�ndir. Ammsa­
d1gun gei;m� deneyimler, bu bakrmdan, oniimdeki gorevle ilgili goriinen sei;il­
mi� amlard1r. ii;inde bulundugum durumu, heniiz var olmayan ama �imdiye
getirdigim bir gelecek ile arhk var olmayan ama �imdiye getirdigim bir g�
a9smdan, kendi durumum olarak goriiriim. Oyleyse �imdiki durum, once-son­
ra ard�tkhk �gisi iizerindeki bir nokta degildir. Saniyelik bir sure ya da on-on
iki saniyelik bir sahne de degildir. Benim algilad1gun ve anlad1gun anlamdaki

CociTo, SAYJ: 11, 1997


:laman ve Etik: AhW: Nas1l MumkUndur?

�irndiki durum, gelecekle ilgili perspektifimi ve ilgili amlaruru bir araya geti­
ren, zamamn bir yayil1m1d1r.
ic;inde bulundugum durumda arzulanrnm ya da degerlerirnin c;at�hgtm
gordiigi.irnde, vicdaruma ba�vurup kendi kendime ne yapmam gerektigini so­
ranm. Boylece, �irndiki durumun ve benim bu durum ic;indeki konumumun
anlammm anahtan olarak, gelecege gonderme yapan "-mah"mn ortiisiinii kal­
d1rm1� olurum. $imdiki durumu gec;mi�teki buna benzer deneyimlerirnle kar�1-
la�hrabilirim, ama bu benzerligin anahtan da sec;ilmi� ahlaki sorumlulugun
c;agns1drr.
Her karar a�amasmda, �imdi var olmayan ama ugra�1rsam var olmas1m
saglayabilecegim bir �eye yonelirim. Yonelimim, yeniden meydana getiremeye­
cegim gec;mi�e degil, gelecegin benim uzanabilecegim parc;asma dogrudur. Oy­
leyse, c;ok gerc;ek bir anlamda, �imdiki durumumu heniiz var olmayan ama var
olabilecek �ey ac;ismdan yorumlanrn. Hakiki sayd1gtm gel�me olanag1 ac;ISm­
dan yorumlanm. Gec;en anlan uzaysal bir dille gosteren bir saatin tiktaklannda
varhk bulan bir durum olarak degil, �u anm sm1rlanru a�abilen bir varhk ola­
rak yorumlanrn: heniiz gerc;ek olmayan gelecege dogru ilerleyip, durumun be­
nirn ic;in anlanum belirleyen bir olanagi, bu durumda yapacagtm �eyin doga­
s1yla birl�tirebilirirn. $irndiki durumu kendiliginden bagtmsiz olan anhk bir
gerc;eklik olarak degil, onun ic;ine soktugum gelecegin ozgill olanaklan ile du­
rumu �imdiki durum haline getiren gec;mi�teki geleceklerin b1raktig1 mirasm
dinamik, zaman gerektiren bir sentezi olarak yorumlanrn.
$imdiki durumu, gelecege i�aret eden olanaklar balwnmdan, ba�ka olayla­
rm zemini iizerinde yiikselen bir durum olarak tammlanrn. Durumun oniime
c;1kard1g1 sorunsal, bunu bir durum olarak tarumlarken dayand1gtm degi�ik ge­
l�me olanaklanndan olu�ur. Durumu benim durumum olarak tarumlayan soru­
nun c;oziimiinii, ya�ayan �imdiye getirdigim, heniiz gerc;ek olmayan bir gele­
cekle ilgili go�iimde kavradigtm olanak ac;ISmdan iistlenirim.
Demek ki ahlaki aktl, Kant'm da gordiigu gibi, temel bir onemdedir. Arna
bunun sebebi, ahlaki benligimizin zamansiz olmas1 degildir. Ahlaki aktl, doga­
nuzm zamansal olmas1 dolayIS1yla temel bir onemdedir. Saatle olc;illebilen bir
dizi atomik edirnsel an ic;inde hapsed� degiliz. Zamansal siireklilige gerek­
sinirnirniz oldugu ic;in; edi.msel bir �imdiyi a�bilecegimiz, bu �imdiyi bizi c;agi­
ran gelecekteki olanaklar balwnmdan yeniden kurabilecegimiz ic;in zamansal
varhklarIZ. $imdiki etkinligirnizi, �irndi var olan �eye anlam kazandrrmak ic;in
ba�vurdugumuz sec;ilm� bir gelecek balwnmdan, zamansal bir alan ic;inde ya­
ptland1rabiliriz. Bize dolaysiz olarak verili olaru ahp onu gelecekteki olanakla
ve sec;ilm� arularla birle�tirerek, zamansal bir deneyimin anlamh bir yay1hnum
elde edebiliriz. $irndi kullamlmak iizere geri getirilen ya da yeniden ele gec;iri­
len gelecekteki olanaklarla yap1la�m1� ac;iklama kurallarm1 yorumlayabiliriz;
boyle yeniden ele gec;irilen gelecekler, kendirnizi anlamaya zorlad1gtmiz belli
yoksunluklan ac;1ga c;ikarrr. Kendi benligirnizi "-mah" run kendini dayatmas1 ve
kendi kendini kabullen�i bakmnndan yapilanduabiliriz; bu "-mah", edimsel

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 1 77


C. M. Sherover

olarun yapisma yeni olanaklar katarak, bize olaylann a�rm yeniden yonlen­
dirme gorevini yiikler. Kisacas1, bizi ileri gotiiren etkinlikler i�n bir t�vik ola­
rak gelecekteki olanaklan �imdiye getirebildigimiz i�, kendi kendimize ahlaki
yiikiimlilliikler dayatabiliriz.
Pratik aktl, Kant'm belki de d�iindiigu gibi, yalruzca egilim ile gorev ara­
smdaki, duyarhhk ile akil arasmdaki aynma dayanmaz. Pratik aktl bizim anhk
zamam a�ma, bir gelecek se\me, bir ge\mi�i uyand1rma ve bunlan ya�ayan
�imdinin anla�tlabilir ger\ekligi i�de birl�tirme yetimize dayamr. Ahlaki yii­
kiimliiliik, �imdiyi heniiz var olamayacak olan a\ISmdan yorumlama ve �imdi­
yi kendisi de kendi otesine bakmayi siirdiirecek olan bir gelecek halinde olu�­
turan deneysel zamarun ii\ kipini birl�tirme kapasitemize baghd1r. insan aktl­
la donamru� bir varhkhr. Bu, insarun, edimsel olamn kolesi olmad1gi i�, ken­
disine malettigi olanaklan ger\ekl�tirebilecegi i9n, kendi otesine bakabildigi
anlamma gelir. insan, Kant'm savundugu gibi yalmzca bi�sel bakimdan degil,
biitiin varhgi bakmundan zamansal ya da zamam ol�turan bir perspektife sa­
hip oldugu i9n; olanakl1 olanla ilgilenebildigi i\in; kendi kendisini yanmyla il­
gili olarak Se\tigi olanaklann �1gmda belirleyerek bugiin eylemde bulunabildi­
gi i\in, gelenekte pratik akil denen ahlaki akla sahiptir.

D<;uNcu BoLiiM
Ahlaki aklm ger\ekte nas1l i�lediginin bu betimlemesinde, genel olarak He­
idegger' in \Oziimlemesinden hareket ettim. Boyle bir betimlemenin herhangi
bir ge\erliligi varsa, tasanmsal bir zaman kavram1, Kant'm etiginin tutarltl1grm
ve ele�tirel sistemin biitiinliigunii, gene Kant'm dogrusal zamanm onceligi an­
layi�mm mahkfun ettigi dagtlmadan koruyor demektir. Deneysel zamamn bu
tasanmsal betimlemesi, �imdinin ya da ge\mi�in degil, gelecegin onceligine da­
yamr. insanm pratik aklmm ac;tl<lanmasrmn odagrm, onun ge\mi�ten ald1gi mi­
rasta ya da �imdinin dolaysizhgmda degil, kendi gelecegiyle ilgili go�iinde
bulur. Kendimizi i\inde buldugumuz durum ne olursa olsun, ka�1 ka�1ya kal­
d1gim1z ikilem ne olursa olsun, bu durumu ve ikilemi, ne yapabilecegimiz baki­
mmdan, kar�rm1za \Ikard1giru gordiigumiiz olanaklar bakimmdan, ''buradan
yola \Ikarak nereye gidebilirim?" sorusu bakmundan yorumlanz. Bu ise, �im­
dinin anlam1ru, asd olarak, gelecege gonderme yapan olanaklar a\ISmdan sap­
tad1gimiz anlamma gelir; bu olanaklan �imdinin anlamm1 ac;ik se¢< gormek
i\in tasarlar ve �imdiye getiririz. �imdiki durumu boyle yorumlamak, kendi ey­
lemlerimizin a\Iklamas1m, kor bir belirlenmi�lik i�de degil, oniimiize Se\e­
nekler 9karan, karar vermemizi gerektiren, onceden var olmayan ama sonra­
dan var olabilecek olan �eye gondenne yapan, �imdiki eylemimize anlam veren
bir gelecege gondenne yapan bir ac;tl<lama olarak gormek demektir.
Tasanmsal zaman kavramm1 birincil kabul etmek, deneyimimize onu dene­
yimledigimiz haliyle oncelik vermek demektir; zamam deneyimleme, kullanma
ve ya�amrmiza katma tarz1miza oncelik vermek demektir. Bu, ileriye bakarak
ve �imdinin anlamrm tasarlan� gelecegm �1gmda kurarak edindigimiz, ken-

CociTo, SAYI: 11, 1997


Zaman ve Etik: Ahlak Nas1l Miimkiindiir?

di deneyirnirnizin otantikligme sadlk kalmakbr. Deneyimin nesneleri olan �ey­


lerin zamam k�1Smda kendi �isel zaman deneyirnimize oncelik vererek, ki­
�ilerle �eyler arasmdaki Kant<;1 aynm1 ciddiye almakhr. Bu, zamamm1zm,
oziinde, gozlemledigimiz �eylere dayatt1guruz ard�Ik zamarun terimleriyle de­
gu, ahlaki akhn kendi kendini yonlendirmesinin terimleriyle kaliba dokillmii�
olmas1 demektir -zira �yleri esasen, onlara yonelttigimiz taleplere yamt olarak
bize sunduklan anlam ve gereksinimler a<;tsmdan gori.iri.iz .
Ashnda, Locke ve Kant'm bilin<;teki "fikirler zinciri" kavramm1, ger<;ekten
birbirinden aynlabilir ve dolayis1yla numaralanabilir birimler olarak degil de i<;
i<;e ge<;m� fikirlerin bir a�1 olarak d�iinmemiz ko�uluyla, zihinsel etkinligi­
mizin gozlemlenebilir bir verisi olarak ele almaktayiz. Ne var ki bu fikirlerin
diinyay1 kendileri a<;ISmdan gordiigumiiz i<;erikleri, astl olarak, gelecekteki ola­
naklarm, bu i<;eriklerin anlammm kaynagi olarak �imdi verili olana yans1blma­
sma gonderme yapar. Fikirlerimizin i<;erigi, astl olarak, eylem olanaklanyla, ey­
lem se<;enekleriyle, kendimi i<;inde buldugum durumda "ne yapabilirim?" ve
"ne yapmahy1m?" sorulanyla ilgilidir.
Demek ki eylemlerimi, �imdiki duruma yol a<;an bir ge<;mi� durum a<;tsm­
dan a<;1klamam; hakiki ya da istenir oldugunu kabul ettigim, �imdiki etkinligi­
mi ona gore diizenledigim, bana dogru geldigini gordiigum gelecekle ilgili go­
�iim a<;tsmdan a<;1klanm. Bu, gelecekteki olanaklar a<;1smdan yaptlan a<;1kla­
manm, Leibniz'in yeterli sebep -etkinligimi kendi biitiinliigu i<;inde kavray1p
a<;1klayabilmem i<;in yeterli sebep- ilkesiyle tam bir uyum i<;inde oldugu anla­
mma gelir. Nedensellige indirgenemeyecek bir yeterli sebep ilkesine yaptlan bu
ba�vuru, cans1z nesnelerle ilgili bir a<;1klama <;er<;evesini i�e ka�hnp bunu ken­
di ya�ayan deneyimime uygulama aldanmasma kar�1 bir diren<; saglar.
Tasanmsal zaman kavram1, �imdiki eylemimi benim bu eylemi deneyimle­
yi�imle ayru ol<;iiye vurulabilecek �ekilde a<;1klayabilmemi saglamakla kalmaz,
deneyimlememin i�areti ve ahlakm geregi olan ozgiirliigiin olanaklt.hgt i<;in bir
zaman <;er<;evesi de saglar; benligin Kant'm degindigi ama ger<;ekten a<;tklaya­
mad1gi ozerklik bakmundan a<;tklanmasma izin verir.
Tasanmsal zaman kavrami, Kant'm savundugu ama ger<;ekten ortaya ko­
yamad1gt, teorik aktlla pratik aklin birligine de izin verir. Zira teorik aktl ve
pratik aktl Kant'm tsrar ettigi gibi aym aklm iki yonilyse, ve pratik yon eylem­
lerin giidiisiiniin bulundugu yonse, pratik akla temel ol�turan tasanmsal za­
manm onceligmin, doga fenomenlerinin ol<;illebilir ve dogrusal zaman kuru­
l�lan bakmundan teorik olarak ara�tmlmasma izin verdigini ya da bunu talep
ettigini gorebiliriz -zira bu teorik etkinlik her zaman pratik kablim1 gerektirir
ve kavranan olanaklarm gelecekteki ger<;ekle�mesine hizmet eder.

DoRniiNcii BoLiiM
Burada, Heidegger'in gelecekteki olanaklan one <;Ikaran genel tasanmsal
zamansallik anla�mm, ahlak1 ve onda i<;kin ozgiirliik ve sorumluluk kavram­
larm1 temellendirebilecek bir zaman perspektifi oldugunu gostermeye <;ah�hm.

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 1 79


C. M. Sherover

Bu anlay� Kant'm ele�tirel felsefesini de onun ilstesinden gelemedigi bir-;ok


onemli bo�luktan kurtarmaktadrr.
Kendi ba�ma biiyiik onem ta�1yan bu sonucun ashnda daha genel bir one­
rinin par-;as1 oldugunu savunuyorum: zaman, nasil bir rol oynad1gi dii�iiniiliir:
se dii�iinillsiin, her tiirlii sistematik felsefe i� ya�amsal bir onemdedir. Bir hi­
potez olarak, belli bir zaman kavrammm incelenmesinin, temel olu�turdugu
sistemi y1kmaya ya da yeniden kurmaya hizmet edebilecegi konusunda ISrar
ediyorum. Yani zaman kavrarm, felsefe sistemleri i�de oynad1g1 roliin onemi
ne kadar gizlenmi� olursa olsun, bu sistemlerin ilineksel bir par-;as1 degil, temel
kavram1d1r. bmegin Kant zamaru doga fenomenlerini olu�turan nesnelerin an­
la�dmas1yla -yani teorik aktlla- smrrlam�, miras ald1gi zaman kavram1mn na­
sd deneysel olarak temellendigini ve kendi dogasmda neyi i-;erip neyi i-;erme­
digini a�k-;a ara�hrmam�h.

<;eviren: Dogan $ahiner

180 CoGiTo, SAYI: 1 1 , 1997


Docu oRTA<;AGINDA
ZAMAN KAVRAMI

Giilnihal Kiiken

ZAMAN KAVRAMI
Zaman (Grek<;e: Khronos, Latince: Tempus) kavranu felsefede en <;ok kul­
lamlan kavramlardan biridir. Bir felsefe kavram1 olarak zaman: " ... olu�, gelip­
ge<;i�, degi�me ve siireklilik bi<;imi; donii�ii olmayan bir dogrultuda birbiri ar­
dmdan gitme ... "l olarak tarif edildigj i.izere ileriye; yani gelecege dogru uzand1-
gi gibi geriye ve ge<;mi�e dogru da uzamr. Nesnel ve objektif olarak adland1ra­
bilecegimiz zaman, cisimlerin hareketlerine bag1mh olarak 61¢lebilir. Ancak
modern fizik; gorelilik (relativizm) kuram1 <;er<;evesinde nesnel zamanm olma­
d1gm1 ileri siirer. Oznel dedigimiz zaman ise zaman bilincine bag1mh olarak
ya�antdara baghdll", ki�inin psikolojik durumuna gore kisa veya uzun olarak
degerlendirilebilir ve nesnel olarak ol<;iilemez.

ANTiK<;Ac Du�uNcEsiNnE ZAMAN ANLAY1�1


Aristoteles (M.6. 384-322)'ten itibaren bilindigi iizere zaman; hareket, me­
kan ve cisim aynlmazcasma bir arada bulunurlar. Bunlardan biri oldugu tak­
dirde digerleri de dii�iiniilecek veya tersine soylersek birisinin olmad1g;t kabul

1 Bedia Akarsu, Felsefe Terimleri Siizlugu, s. 202, Sava� Yaymlan , Ankara 1984.

CoGiTo, SAYl: 1 1, 1997 181


GWniluJI Kuken

edilirse digerleri de olmayacak. Zamarun mekan, cisim ve hareketle ilgili olarak


fizik bak1mmdan incelenmesi Aristoteles tarafmdan ele almm11lhr. Aristoteles' e
gore hareket gibi zaman da si.irekli bir nicelik oldugundan ayn ayn 'an'lardan
meydana gelmez. Bu anlay11la gore 'llimdi' gerc;ek anlam1yla 'zaman' degildir,
ancak ic;inde bulundugumuz 'an' zaman ic;inde biricik gerc;ektir. Ona gore 'on­
ce' ve 'sonra' arasmda si.ireklilik gosteren "zaman; hareketin say1s1d1r" ("ho
khronos aritmos esti kineseas", Fizika, LV.11. 219 b)2 . Belirli zaman ve hareketin
balllangm ve sonucunun olmad1g1ru soyleyen Aristoteles' e gore zaman ezeli ve
ebedidir.
Zaman kavram1 felsefenin en c;ok i.izerinde durdugu kavramlardan biri ol­
dugundan dolay1 bu kavram felsefenin de kaynagm1 tellkil eden en eski mitolo­
jilerde de karll1miza c;1kmaktadrr. bmegin Antikc;agm Homeros (M.6. 809-724)
yamnda bir diger bi.iyi.ik mitos yazan olan Heiodos (M.6. 700 civan) kendisin­
den onceki mitolojilerden de esinlenerek yazd1g1 'Theogonia'smda di.inyanm
meydana gelillini efsane olarak anlahrken bir s1ra di.izeni ic;erisinde once Khaos
(bo�luk)un daha sonralan da srras1yla di1li bir varhk olan Gaia (toprak) ile, er­
kek bir varhk olarak kabul edilen yarahc1 tann Eros'un meydana geldigini ve
daha sonra Uranos (gokler), daglar ve Okeanos (okyanus)un arkasmdan en
genc;leri olarak Khronos (zaman)'un olulltugunu soyler (Theogonia, mISra, 104
vd)3. Mitolojik anlahma gore Uranos'un saltanahndan sonra Khronos'un salta­
nah balllad1 ve Khronos; Hera, Hades (oli.iler diyan), Poseidon (deniz) ile tann­
lann ve insanlarm efendisi Zeus'un babas1 olarak tarumland1.
Antikc;ag Grek di.illi.ini.irlerinden Herakleitos (M.6. 544-484)'a gore; za­ 11

man; oynayan, dama talll si.iren bir c;ocuktur; bir c;ocugun hakan oyunu; oldugu
yerde kalan hic;bir lley yoktur... Aym rrmaklara girenlerin i.izerine hep ballka
ballka sular gelir.. . Aym 1rmaklara hem giriyoruz hem girmiyoruz, hem biziz
hem degiliz ... " (B52, a.6, c.5, b.12, 49a).4 Bu anlay11la gore de zaman, si.irekli akill
halinde olan her lley gibi si.irekli bir ak11l ic;erisindedir.

ORTA<;AG TEKT ANRILI DiNLERiNDE ZAMAN KAVRAMI


Ortac;ag balllang1C1ndan itibaren vahiy dinlerinin yarad1hll anlay11l1 ile
Greklerin ezeliyetc;i goriilli.i arasmdaki z1thg1 uzlallhrmak ic;in filozoflar Yeni
Platonculugun Sudur teorisine ballvurmak ihtiyac1ru duyc;lular. Sudur teorisine
gore; bir olan (vahid)'dan yalmz "bir" c;1kar. Maddeden ayn tozler (cevherler)
ic;in di.illi.inmek yaratmaya delalet eder, kendi zah (ozi.i) ile zorunlu olmayan
her lley kendisi ic;in mi.imki.in, ba1lkas1 ic;in zorunludur. Bu prensiplcre dayana­
rak Sudurun, tecelli ve alemin safha safha Allah' tan c;tla.ll tarz1m anlamak mi.im­
ki.in olur.
Monoteist anlay11lma gore alem ve Allah'm ayru zamanda mevcut olmas1
c;elillkilidir. Gerc;ekte zorunlu varhk (vacib el-vi.icfld) olan Allah, alemden za­
man itibariyle degil zat (Oz) ve mertebe itiban ile ezelidir (kadimdir). Zorunlu
2 Aristoteles, Metafizik, 1 /272 C<;:eviren: A. Arslan), izmir, 1985.
3 Walter Kranz, Antik Felsefe, s. 17. C<;:eviren: Suad Y. Baydur), istanbul Univ. Ed. Fak. Yaymlan, istanbul (ts).
4 Walter Kraz, a.g.e. s. 83

CoGiTo, SAYI: 1 1 , 1997


Dogu OrtafQginda Zaman Kavram1

varhk olan Allah'm rni.ikernrnelligi onun hareketsizligine baghdir. Mi.irnki.in


varhklar olarak nitelendirilen gori.inen alerndeki (fainctai) bi.iti.in varhklar ise
hareketlidir ve hareketli olduklan ic;in de hareket, cisirn ve rnekan kavrarnlann­
dan ayn olarak d�i.ini.ilerneyen zarnana baghdirlar. Bu dort kavrarn birbirleri­
ne bagtrnh olrnakla birlikte aym 1;)ey degildirler; nitekirn zarnan hareket degil­
dir; fakat hareketsiz tasavvur edilernez.

0RTA<;Ac Docu Di.iNYASININ MATERYALisTLERi OLAN


DEHRiLERiN ZAMAN ANLAYl�I
Ortac;ag H1ristiyan ve Mi.isli.irnan di.i1;)i.ini.irlerinin yaradtl11;) esasma dayah
bu zarnan anlay11;)1 yamnda, yarad1h1;) esasma dayanrnayan, rnaddeyi \re dolay1-
s1yla zarnam ezeli ·.·e ebedi; yani sonsuz kabul eden di.i1;)iince sisternleri de var­
di. Nitekirn felsefi bir di.i1;)i.ince sisterni olan Dehrilik; bi.iti.in olaylarm zarnan
(dehrS veya telek) tarafmdan devarnh bir hareket ve degi1;)rneye bagh oldugu
iddias1 bu inancm en karakteristik ozelligidir. Bu yi.izden Dehrilik anlay11;)mda
ezeli toncesiz, kadirn), yarahlrn11;) ve yarah1;) gibi kavrarnlara da yer verilrnez. is­
larn inancma taban tabana zit olan bu gori.i1;)i.in rnensuplannm eserleri kabul
gorrnedigi ic;in gi.ini.irni.ize kadar gelrnerni1;), ancak onlarm di.i1;)i.inceleri ele1;Jtiril­
rnek iizere diger islarn d�i.ini.irleri tarahndan fragrnentler halinde belirtilrni1;)­
tir. Onlan ele1;Jtirenlerden biri olan Gazzali (1058-1 1 1 1 ), el-Munkizu min ad-Dalal
isirnli eserinde en eski felsefeci grubu olarak nitelendirdigi Dehrilerin; alernin
oteden beri kendiliginden boylece rnevcut oldugunu ve boyle gidecegini, bir
yarahc1smm bulunrnad1gm1 kabul ettiklerini belirtir.6
Dehriler tarahndan soylenen; 'bizi ancak zarnan bitirir' ifadesinden anla1;)1-
lacag1 i.izere; ihtiyarh.k, oli.irn ve felaketler Allah tarafmdan degil, yan rnistik bir
1;Jahsiyet olarak telak.ki eden 'zarnan' tarafmdan gelir. Bu anlay11;)a islarn oncesi
Cahiliye Devri 1;>iirlerinde sik s1k rastlamr. Dehr'den; yani zarnandan 1;)ikayet
eden 1;)airler bununla da kalrnaz hatta zarnana soverler.
Kur'an (XLV, 23)'m rn�rikler (Allah'a ortak ko1;)anlar) hak.kmda inen;
Onlar: -hayat dunyadakinden ibarettir; ya�ar ve i:ilUrilz; bizi ancak zaman (dehr) helak
eder derler" ayetine atfen, Dehriler Allah'm varhgm1 ve di.inyanm Allah tarahn­
dan ve yine Allah'm li.itfu ve cornertligi ile yaratild1g1m inkar etrnekle yetinrne­
yerek dinlerin ba1;)hca hi.iki.irnleri olan ilahi kanunlan, ahireti ve kiyarnet gi.ini.i­
ni.i tarnarnen reddeden ve zarnan ile rnaddenin sonsuzlugunu ileri si.irerek,
di.inyadaki olaylann ancak tabiat kanunlanna veya feleklerin devrine uyrnak
suretiyle rneydana geldigini ogreten bir topluluga verilrni1;) olan isirndir. Bunla­
rm inanc;lannm en ac;1k ve belirgin tarafi; zarnamn bir prensibinin olrnad1gi di.i-
1;)i.incesidir. En c;ok i.izerinde durduklan bu nokta diger bi.iti.in inanc;larmm te­
rnelini rneydana getirir.7

5 "Dehr" kavranu genellikle "mutlak zaman" olarak kullaruhr.


6 Gazzali, El-Mu.nltlzu min ad-Dalal, s. 27 (terc. Hilmi Giingor), M.E.B. Yaymlan, istanbul, 1994 .
7 Gold.ziher, 'Dehriye' madd. isl.am Ansil<lopedisi, c. 3. s. 512 ab M.E.B. Basunevi, istanbul, 1977.

CoGiTo, SAY1: 1 1, 1997


GU!nihal Kuken

FARABi1DE (870-950) ZAMAN ANLAYI!ll


Farabi Aristoteles'teki gibi ilkeleri madde ve siiret (form-�ekil) ve bu ilkele­
re bagh olarak incelenen problemler olarak da zaman ve mekan kavramlannm
oldugunu belirtir. Zamam, hareketle ilgili olarak ortaya i;1kan kavramlardan bi­
ri olarakB nitelendirilen Farabi zaman hakkmda �u belirlemeleri yapar. " ... za­
mamn kesitine 'an' denir. Zaman bakunmdan hareketin bir ba�langic1 ve sonu
bulunmas1 imkansizdir. Oyleyse bu �ekilde hareket eden ve onu hareket ettiren
birinin bulunmas1 gerekir. Hareket ettirenin kendisi de hareket ediyorsa, onun
da bir hareket ettirene ihtiyac1 var demektir; i;iinkii hareket eden hareket etti­
rensiz dii�iiniilemez ve hii;bir �ey kendiliginden hareket edemez, �u halde son­
suz hareket miimkiin degildir ve bu hareket zincirinin, kendisi hareket etme­
yen bir hareket ettiricisinde son bulmas1 gerekir. Aksi halde bu durum, iki son­
suz hareket eden ve ettirenin bulundugu dii�iincesine gotiiriir ki, bu da imkan­
s1z bir �eydir. Kendisi hareket etmeyen hareket ettiricinin bir olmas1, uzammh
ve cisim olmamas1, boliinmemesi ve kendisinde hii;bir �ekilde i;okluk bulunma­
mas1 gerekir ..." 9
Farabi; devri (dongiisel) hareketin d�mda hii;bir hareketi biti�ik olarak ka­
bul etmez. Bu durumda devri harekete bagh olan zaman da ezeli olacakhr.
Alemi sonlu, Tann'ya ezeli ve sonsuz olarak nitelendiren Farabi'nin kul­
land1gt tammlar R. Hammond'un da belirttigi iizere St. Thomas Aguinas tara­
fmdan aynen tekrarlanm�hr.1 0

1BN SiNA1DA ( 980-1037) ZAMAN ANLAYI!ll


ibn Sina'ya gore zaman dairevi (don�lii) hareketin, mesafe yoniinden de­
gil, oncelik ve sonrahk yoniinden mikdandrr. Zamam doga bilimcileride oldu­
gu �ekilde hareketle birarada dii�iinen ve hareketi takip eden bir kavram ola­
rak1 1 nitelendiren ibn Sina; zamanda 'once' ve 'sonray1' tipki Aristoteles'teki
(Fizik, 233 a,s) gibi 'an' olarak degerlendirir. 12
Yeni Platonculugun geli�tirdigi sudur teorisine dayanarak alemin Tan­
n'dan sudur vas1tas1yla ezelde meydana geldigini savunan ibn Sina'mn anlay1-
�ma gore de alem Tann ile birlikte ezeli olarak vardrr; <;Unkii hem madde hem
de suretler (formlar) ezeli olarak Tann' dan i;1karlar. Bu anlay1� islamiyet inam­
�ma zit d�mekle birlikte ibn Sina'mn onu ortaya atmaktan maksad1 hem di­
nin hem de akhn; yeni felsefesi taleplerini dengelemeye i;al�mak ve Tann tam­
maz (ateistik) materyalizmden kai;mmakhr. Materyalistlerin anlay1�ma gore
alem, Tann olmadan ezelden beri mevcuttur. ibn Sina'run anlay1�ma gore de
8 Farabi, Felsefe Ogmiiminden Once Bilinmesi Gereken Konu/ar (RisaleJima yenbegi en yukaddeme lcab/e te'al/iimi'l-fel­
sefe), s. 79 (terc. M. Kaya), (islham Ftlozoflanndan Felsefe Metinleri i<;inde), ist. 1 995.
9 Farabi, Felsefenin Temel Meseleleri (LJyunu'/-mesai/) s. 90 (terc. M. Kaya) (islam Ftlozollanndan Terciime Metinle­
ri i<;inde), ist. 1995.
1 0 Hammond, Robert, Farabbi Felsefesi lie OrlllflJ! D�iincesine Etkisi, (terc. Ulug Nutku-Gillnihal Kiil<en) (Felsefe
Arkivi, sayi. 29, Edebiyat Fak. Basunevi, ist. 1994 i<;inde, s. 163).
11 ibn Sina, Metaphysik, s. 183, 546 (Ubersetzt und Erlautert von M. Horten), Halle A.S. und New York Verlag
von Rudolf Haupt, 1907.
12 ibn Sina, a.g.e. s. 240 .

CoGiTo, sAYI: 1 1 , 1997


Dogu OrtafQgmda Zaman Kavram1

alem ezeli bir varhktrr, fakat o kendi i<;inde "mi.imki.in" oldugundan; yani yok­
lugu da di.i�i.ini.ilebileceginden kendi bi.iti.inli.igu i<;inde Tann'ya muhta<;hr ve
ezeli olarak Tann'ya bagimhdir. i:bn Sina'mn bu gori.i�i.inde ateizmin tersine va­
rolan �eylere varhk verecek olan Tann'nm varhgma ihtiya<; duyulur ve pante­
izmden kurtulmak i<;in de Tann' nm varhginm, alemin varhgindan kokli.i olarak
fark11 olmasma gerek duyulur. Di.i�i.ince tarihi boyunca bu doktrine muhalefet
edenlerin i.izerinde 1srarla durduklan alemin ezeliligi meselesinin ba�ta gelen
<;1kmaz1, bunun geriye dogru ger<;ek bir sonsuzluk dizisi ihtiva etmesi konuSu­
dur. Ancak ge<;mi� meydana gelmi� olma anlammda fiilen ger<;ekle�mi�tir. Bu
bak1mdan "sonsuz" terimi ge<;mi� i<;in uygun olmayan �ek.ilde kullamhm�hr.
" ...Sonsuz terimi ya sonu olmayan diziler veya hem ba�lang1C1 hem de sonu ol­
mayandir. Halbuk.i itirazm kendisi dizilere zamanm belli bir arunda son verip
daha sonra da ge<;mi�te sonsuzluga tarh�ir. Yine, ba�langt<; zamani bir kavram­
d1r, ba�lang1<;sizhk ise bir olumsuzla�hrma olup zamani bir kavram olmasma
ihtiya<; yoktur; itiraz a<;1k<;a ge<;mi�te sonsuzlugu zamani bir kavram olarak kul­
lamyor . " 1 3
..

GAZZALi1DE (105 8-1 111) ZAMAN ANLAYl!ll


Gazzali, zamam oncelik ve sonrahk yoni.inden isimlendirilmi� ·h areketin
ol<;i.isi.i olarak kabul eder.
ilahiyat<;Ilarm zaman anlay1�1 ise sonsuz kabul edilen Tann yamnda ge<;ici
bir alem ve bu aleme bag1mh ba�langic1 ve sonu olan zaman �eklindedir.
Di.inyanm, zamana bagh bir ba�langt<; ve sonu bulundugu hakkmdaki te­
oriyi, Gazzali isiam di.i�i.incesine uygun olarak Farabi ve i:bn Sina'ya kar�1 Te­
hafi.it el-Felasife'sinde savunmu�tur. 0, bu eserinde Aristoteles'in di.inyanm bir
ba�langic1 olmad1gi gori.i�i.ine �iddetle hi.icum etmi�tirt 4 . Ona gore Allah alem­
den ve zamandan oncedir.
Ele�tirdigi filozoflann gelecekte alem yok olacagi i<;in "Allah vard1 ve alem
yoktu" yargism1 bir hata olarak nitelendirip "vard1" sozi.ini.in ancak ge<;mi� i<;in
soylendigi ve "vard1" sozi.ini.in altmda i.i<;Unci.i bir kavram olan "ge<;mi�" kavra­
mmm bulunacag1m, zatl (ozi.i) ile ge<;en �eyin zaman, ba�kas1yla ge<;en �eyin ise
hareket oldugunu belirttiklerini soyler; <;i.inki.i filozoflara gore hareket zamamn
ge<;mesiyle ge<;er, dolay1s1yla zorunlu olarak alemden once yok olu� bir zama­
nm bulunmas1 ve bu zamanm alemin var olmas1yla son bulmas1 li.izumunun
ortaya <;1kmas1 gerekir.
Gazzali filozoflann bu gori.i�lerine �u yamtlan getirir. Filozoflann ifadele­
rinden anla�tlan; bir zatm (Oz) varhgi ve bir zahn yoklugudur. iki sozi.i birbirin­
den ay1ran i.i<;i.inci.i duruma gelince bu; bize k1yasla laz1m olan bir nisbettir. Ge­
lecekte alemin yok olmas1 varsayild1ginda, sonra ona ik.inci bir varhk farzedil­
diginde o zaman "Allah vard1 ve alem yoktu" denilebilir. Bu ifade de; ister ilk
yokluk isterse varhktan sonraki gelecek olan ikinci yokluk kastedilsin her iki
13 M.M. �rif, Islam D�iincesi Tarihi, c. 2. s. 122 (i\inde, Fazlur Rahman (terc. Osman Bilen) insan Yay1nlan, ist.
1 990
1 4 Gazzali, a .g.e. s. 33

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997


GUlnihal Kiiken

halde de yargt dogrudur. Gazzali'ye gore bu bir nispettir. Nitekim gelecek, gec;­
mi�in ayms1 olabilir ve onun ic;in gec;mi� sozii kullamlabilir.
" ... Biitiin bunlann sebebi vehmin, ba�lang1c; ic;in bir oncelik farzetmekten,
bir ba�lang1cm varhgm1 anlamaktan aciz kalmas1dir. Vehmin (farzetmekten)
uzak durmad1gi "oncelik" oyle samyoruz ki, muhakkak mevcud bir �eydir ve o
da zamandir. Bu (acizlik), hpki vehmin sozgelimi ba�m (hizasmdan) sonra ci­
simlerin son bulmas1m, iistii olan bir yiizey olmad1kc;a farzetmekten aciz olma­
s1 gibidir. (Zihin) alemin otesinde dolu veya bo� bir mekamn varhgim vehme­
der. Arna ona "alemin yiizeyinin iistiinde bir iist, onun otesinde bir boyut yok­
tur" denildiginde vehim bunu kabul edip boyun egmekten kac;ar, hpki alemin
varhgmdan once kesinle�mi� bir varhk olan "oncelik" yoktur denildigi zaman,
vehmin bunu kabulden kac;mmas1 gibi... " 1 5. Cisim sonlu olarak kabul edilirse
ona bagh olan zamanla ilgili sonrahk da sonludur. Aym �ekilde mekan baki­
mmdan sonrahk cisme bagimh ise, zaman bakimmdan sonrahk da harekete ba­
g1mhdir. �iinkii mekan cismin boyutlanmn uzanmasmdan ibarettir ve zaman
da hareketin devammdan ibarettir. Bundan dolay1 cismin boyutlannm sonlu
oldugu konusunda getirilen deliller mekanm otesinde mekan bakimmdan bir
sonrahgm varsayilmasm1 engellerken aym �ekilde hareketin iki tarah bak1mm­
dan sonlu olduguna dair getirilen deliller de zamamn otesinde, zaman baki­
mmdan bir sonlulugun var say1lmas1m -her ne kadar vehim bunu hayal etme­
ye ve varsaymaya te�ebbiis edip ondan kac;mmazsa da- onlemektedir. izafet
yoniinden oncelik ve sonrahk diye boliimlenen zaman bak1mmdan sonrahk
arasmda fark yoktur. Kendisinin iistiinde bir iist bulunmayan iistiin kabul edil­
mesi miimkiinse, kendisinden once bir oncelik bulunmayan oncenin varlig1mn
ve kesinliginin kabul edilmesi de aym �ekilde hayalen ve vehmen miimkiindiir;
yani bunu kabul etmek laz1mdir. l 6 Gazzali alemin onceligini onun varliguun
ba�lang1C1 olarak kabul eder1 7. Gazzali'nin bir mistik yam da vardir. Edebiyette
ya�ad1gm1 varsayan mistik sufi ic;in zaman degi�ik �ekilleriyle ak1p gitmekte­
dir. Mistik bir hal ic;inde onda degi�en zaman (vakt) Allah'm ebedi huzurunda
hayata donii�tiir.

1BN RU!?D1DE (1 126-11 98) ZAMAN ANLAYl!ll


i:bn Rii�d zaman hakkinda tart�malann genellikle dil'in yanl� kullamlma­
smdan ibaret oldugunu hakh olarak belirtmektedir. Ona gore gerek ilahiyatc;1-
lar ve gerekse felsefeciler, ezeli ve sonsuz bir varhk (Allah) ile degi�en diinya
arasmda bir fark kabul etmektedirler ve asil olan da budur. Bir biitiinliik ic;eri­
sinde bu diinyanm gec;ici (fani) veya sonsuz (edebi) oldugunu yahut da devam­
h olarak meydana gelip yok oldugunu soylemek ikinci derecede onemli bir ko­
nudur.
Hareketle zaman arasmdaki ili�kiyi sadece ontolojik ve reel anlamda bir
ili�ki olarak degil aym zamanda bilinc;le ilgili psikolojik bir ili�ki olarak da nite­
l 5 Gazzali, Filozoflann Tutars1zl1g1, !Telrafiitu'/.fe/asife) (terc. B. Karhga) istanbul, 1981, s. 34.
16 Gazzali. a.g.e. s.35
1 7 Gazzali, a.g.e. s. 36.

186 CoGiTo, sAv1: 1 1, 1997


Dogu Ortapigrnda Zaman Kavram1

leyen i:bn Rii�d' e gore hareketsiz bulunan bir insanda dahi zaman kavram1 var­
dir. 0 bu dii�iincesini �oyle bir omekle dile getirir: " ... yeryiiziindeki bir maga­
rada bir grubun kii-;iik ya�lardan itibaren kapah tutulduklanm dii�iinecek
olursak, bunlarm alemdeki duyularla algilanan hi-;bir hareketi algilayamasalar
da zamam algilad1klanm kesinlikle soyleyebiliriz . .." 18 Anla�ilacag1 iizere ibn
Rii�d zamam tamamen bilince bagh subjektif bir deger olarak kabul eder.
i:bn Rii�d zaman ve hareket kavramlan arasmdaki i�kinin sayi ve sayilan
arasmdaki ili�kiye benzedigmi soyleyerek bu iki kavram1 bir ba�ka a-;1dan da
ele ahr. Zaman ve hareket kavramlan arasmdaki i.l.4;kinin sayi ve saytlan ara­
smdaki ili�kiye benzedigini soyleyerek buradan, say1lan olmasa da saymm
mevcud olmas1 gibi, hareket olmadan da zamarun mevcud oldugu fikrine ula­
�ir. Say1, nastl saytlanlann -;ogalmas1yla -;ogalm1yorsa saytlann yerlerinin belir­
lenmesiyle de saymm yeri belirlenemez. Sayimn saytlan nesneleri ol-;mesi gibi
zaman da hareketleri ve hareketli olmalan yoniinden hareketli varhklan ol-;er.
i:bn R�d sonradan varolan belli bir sayilabilir nesnenin varhgtm varsayd1gmuz
takdirde say1run da sonradan varolmasmm gerekmeyip onun sayilandan once
bulunmas1 gerektigini, bunun gibi sonradan varolan bir hareket soz konusu ise
ondan once de bir zamanm bulunmasllllll zorunlu oldugunu belirtir. 19
i:bn Rii�d'iin bu ifadelerinden anla�tlacagi iizere o, zamanm hareketten on­
ce ve ondan bagtms1z bir kavram oldugu go�iinii de iistad1 Aristoteles'ten
farkl1 bir �ekilde benimsem� gorillmektedir.
i:bn Rii�d aralannda bilince bagh bir il�ki bulunan zaman ve hareketi ayn
ayn iki ezeli kavram olarak niteleyerek hareket ve zamanla ili�kisi bakrmmdan
varhgt da iki kategoriye ayinr: Biri hareket ve zamanla hi-;bir i�kisi bulunma­
yan .ezeli varhk olan Tann, digeri ise zaman tarafmdan k�attlan ve varhgt ha­
rekete bagh bulunan alemdir.20 Bu anlay�a gore hareket ve zamandan bagtm­
s1z olarak dii�iiniilemeyen alemin de hareket ve zaman gibi ezeli oldugu ortaya
-;1kmaktad1r. i:bn Rii�d bu yondeki kanaatini Kur'an-1 Kerim'deki �u ayetlerle
de desteklemege -;al�maktadir: "Gokleri ve yeri altl giinde yaratan O' dur ve
O'nun ar�1 suyun iizerinde idi" (el-Hud, 7)21 . Ona gore bu ayetle anlattlmak is­
tenen; bu evrenin varol�undan once ar�'m ve suyun varolmasmm gerektigi­
dir. Aynca yine bu ayetten anla�ild1gtna gore bilinen zamandan once de bir za­
marun varolmas1 gerekmektedir.22
Orta-;ag Latin diinyasmm en biiyiik ilahiyat-;1s1 (teologu) sayilan ve ibn
Rii�d d�iincelerine kar�1 -;1kmakla birlikte ondan olduk-;a etkilenen23 St. Tho­
mas Aquinas (1225-1 274) ise i:bn Rii�d'iin bu go�iine kar�tlik "alemden once
bir zaman'm varolmasmm kabuliiniin irnkansiz bir �y olacagtn1 belirtir24. Ona
18 ibn R�d, Tutars1%lriJn Tutarsizl1gi (TehaftWut-TehafiitJ s.43 (terc. Kemal l�ik, Mehmet Dag), Sam""'' 1986�'
19 ibn R�d., a.g.e. s. 43
20 ibn R�d, a.g.e. s. 37.
21 ibn R�, Faslu'l-makal, s. 87. (terc. B. Karhga), ist. 1992.
22 ibn R�d, Minhacii'l-edille, s. 298 (terc. Siileyman Uludag), ist. 1985.
23 Kiiken, Giilnihal, Dogu-Ball Felsefi Etkile$iminde lbn Ru$d ve St. Thomas Aquinas Felsefelerinin Kar;;1�trnlmas1,
Alfa Yay. ist. 1996.
24 St. Thomas Aquinas, Summa Theologica, Pt. I . Q. 46, Art. 1. (s.240) (Trans. By the Fathers of the English
Dominican Province, Complete English Edition in five Volumes), Sheed, Ward, London, 1920 .

CociTo, SAYI: 1 1 , 1997


GU!nihal Kiiken

gore Tann stir� itibariyle alemden oncedir fakat "once" kelimesi zamanm on­
celigini degil, ezeliligin onceligini gosterir bir ba�ka de�le o varolan bir zama­
nm degil hayali bir za111anm onceligini gosterir. Nitekim "gogun usrunde bir
�ey yoktur'' dendiginde 'tist' kelimesi ile kastedilen sadece hayali bir mekan­
dir.25
ibn Ru�d' e gore zaman; varhgt bakmundan degilse bile anla�dabilmesi ba­
kmundan mutlaka hareketle birlikte ele almak zorunda bulundugumuz bir ni­
celiktir. Zamamn kolayca kavrarulamay�mm nedenini onun birimlerinin reel
olarak gorulemeyi�ine baglad1gmdan, zamam hareketle birlikte ele almamn zo­
runlulugundan bahseder. Zamanm anla�ilip kavranabilmesinde insan zihnine
yard1m eden hareket rurunu yer degi�tirme hareketi olarak belirten ibn R�d
II
�oyle der: Bir sure\ i\erisinde ger\ekle�en yer deg�tirme hareketinde once­
lik-sonrahk s6z konusu olmaktadrr. Kendisi sayesinde zamanm kavrand1gt yer
de�tirmedeki bu durum, zamana, ge\mi� gelecek olarak yansrr. Bu durumda
birbirinden ayn iki zaman par\as1 olan g�� ve gelecegi ayiran ba�ka bir �e­
yin bulunmas1 gerekli olmaktad1r ki bu �ey 'an' olabilir... " 26 ibn R�d de bpkl
Aristoteles gibi '�imdi' diye ifade edilen zaman biriminin tamamen bir kabul­
den ibaret oldugunu ve zamanm g�� ve gelecek olmak tizere sadece iki par­
\asmdan soz edebilecegimizi ifade eder. i�te "an" bu iki par\anm ortak smm­
dir. Bir ba�ka ifadeyle soylendiginde, smrrh bir zaman par\as1 varsaydd1gmda
bu farazi zaman diliminin ba�langi\ ve bi�inde "an" bulunacaktir. 27 Ancak s1-
mrh bir zaman dilimi du�uncesi bir varsay1m olmaktan oteye gidemez. ibn
Ru�d 'an'1 bir \emberi ol�turan 'nokta'ya benzetir. <;emberi meydana getiren
her bir nokta nasd hem kendinden onceki hem de kendinden sonraki nokta ile
ili�kili olmak zorundaysa -aksi halde \emberden soz edilemez-; ayru �ekilde
" . . . an'm da kendinden sonraki 'an'dan once bulundugu gibi ondan once de
ba�ka bir anm bulunmas1 zorunludur. . . "28

FiziK BiLiMiNDE ZAMAN ANLAYI�I VE SoNU<;


Nesnede (objede) meydana gelen hareket bir de�me olayidir. Bu degi�­
meler kalitatif ve kantitatif degi�meler olarak iki gruba aynlabilecek olan 'hal
de�meleri' ve 'hareket' olarak nitelendirilen 'konum de�meleri' ve 'hareket'
olarak nitelendirilen 'konum degi�meleri'dir. i�te zaman bu 'olaylann ard-arda
dizili�lerinin bir kategorisidir. A\ik\a anla�dacagi. uzere, hem bu degi�meler
arasmda bir i\ten baglanb (irtibat) vard1r ve hem de bude�melerin birbirini
takip etmesi; yani bir sfueklilik ol�turmas1 gerekmektedir. Bu sureklilik bir te­
mel �am zorunlu k1lmaktad1r ki bu da zamand1r. Bir obje'de meydana gelecek
olan her tiirlU de�me; yani her olay ancak bir zaman ile miimktin olacaktir.
iki de�im arasmda bir "oncelik-sonrahk" durumu ortaya \ikar ve bu "oncelik
ve sonrahk" durumu ancak bir "zaman" i\inde anla�tlabilir bir haldir. $u halde
25 St. Thomas Aquinas, a.g.e. Pt. 1.Q. 46, Art. I (s. 242)
26 ibn. R�, a.g.e. s. 42.
27 ibn R�. a.g.e. s. 42
28 ibn R�. a.g.e. s. 42

188 CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Dogu Orla"1ginda ZAman Kavram1

bizde zaman diye bir kavramm ol�mas1 tamamen "olay"a baghd1r. Eger hi<;bir
olay (veya degi�me) olmasa idi boyle bir kavramm olu�mas1 da asla miimkiin
olmayacakh.
Bir zaman eksenini goz oniine getirdigimizde bu eksen iizerindeki ti ve t2
noktalan boyutsuz hirer yerdirler. Bu yerlerin her birisinde; yani hem ti ve hem
de t2'de zaman "donmu�" bulunmaktadir. Bu dondurulmu� olarak varsaydan
noktaya 'an' tabiri verilmektedir. Ancak zamanm donmu� bir noktas1 olarak
'an' kabul edildiginde bu nokta iizerinde herhangi bir "olay" (deg�me) olmas1
imkan d1�1drr. Bu durumda ger<;ekte "an" var midrr? sorusuna verilecek yamt
"hayir" olacakhr. Nasd ki geometride <;izginin sonsuz noktalardan meydana
geldigi farzedilmekle birlikte, objektif olarak nokta mevcut degilse, fizikte de
"an" mevcut degildir; zira bu takdirde, hi<;bir olaym meydana gelmedigi son­
suz kii<;iik zaman par<;as1 elde edilmi� olur. Diger taraftan, zaman sonsuzca bo­
liinebilme egilimi gosterir. Bu halde zaman sonsuz say1da "an"dan olu�mu�tur
ve bu "an"larda hi<; bir olay meydana gelemez. Zamanm quantik29 olmayan bir
ozelligine gore zaman sonsuz kii<;iik par<;alara boliinebilmelidir fakat bu tak­
dirde de i<;inde hi<;bir olaym ge<;medigi bir zaman dilimi olan "an" ortaya <;1k­
maktad1r. Bu gii<;liigu <;ozmek i<;in zaman'm arhk daha kii<;iik par<;alara bolii­
nemeyen temel elemanter zaman par<;ac1klanndan olu�mu� oldugu farzedilebi­
lir. Bu durumda "an" zaman'm quantas1 olur ve belirli bir zaman par<;as1 bu
quantalann belirli say1daki bir toplam1 olmu� olur. Boylece iki farkh sonuca
ula�1r:
1- Zaman sonsuzca boliinebilir: Bu durumda donmu�, s1fir degerinde olan,
i<;inde hi<;bir olaym ge<;medigi "an" elde edilir. Bu anlarm sayIB1 sonsuzdur. Bir
ba�ka ifade ile zaman sonsuz say1daki ve her birisinin degeri s1hr olan 'an'larm
bir toplam1d1r.
2- Zaman sonsuzca boliinemez; onun en son bir boliinemez smm vardir,
bu durumda zaman, her birisinin degeri s1hrdan farkh ve biiyiik olan, i<;inde
bir olaym ge<;mesine imkan veren ve daha kii<;iik par<;ac1klara boliinemeyen
"an"lann sonlu bir toplam1d1r.
Birinci zaman anlay1�1 "non-quantik'; yani "sonsuz bir siirekli", ikinci za­
man anlay1�1 ise "quantik"; yani "sonlu bir siireksiz" anla�hr. Bu iki sonu<;tan
elde edilen neticeye gore; zaman'm yap1sal ozelligi bir "antinomi' (<;ah�ki)'dan
ba�ka bir �ey degildir. Meseleye her iki a<;1dan yakla�maya <;ah�hgtm1zda da ve
noksansiz bir <;oziime ula�ma imkans1z goriinmektedir.
Klasik Fizik Ekolii: Galileo ve Newton anla�ma gore: mekan ve zaman'1
hirer mutlak, evrensel ve objektif bir varhk olarak kabul eder. Buna gore mekan
her yana dogru sonsuz bir uzannn gosterir, ii<; boyutludur. Zaman ise siirekli
akan bir ezeli ve ebedi nehirdir. U<; boyutlu mekan ile bir boyutlu zaman bu
sistemde ayn ayn olarak ele alamr; yani zaman ve mekan (uzay) birbirine ba­
gtmh olmas1 gerekmeyen hirer varhkd1r.
Modem Fizik Ekolii ise biri mekan ve zamamn varhks1z olamayacagtm ve

29 Quant. (Fizikte Kuvanturn teorisine gore en kii� enerji birimi).

CoGiTo, SAYl: 1 1, 1997


Giilnihal Kiiken

digeri mekan ve zaman'm ayn ayn degil birlikte oldugunu ileri siiren iki radi­
kal tavrr sergiler.
Klasik fizik mekan, uzam veya yaygm tabiri ile uzay denen �eyi kendi ba­
�ma bir varhk olarak kabul ederken modern fizik objesiz bir mekan (uzam,
uzay) kavramm1 kabul etmez. Ai;tl«;a soylememiz gerekirse bo� bir mekan yok­
tur. Bo� bir mekan (uzay) d�iinelemeyecegine gore uzay'a bir varhk da a tfe­
dilmez. Uzay kendi ba�ma bir varhga sahip degilse bu takdirde uzaya gore ha­
reket de anlarmm yitirecektir. Mutlak bir mekan (uzay) kabul edilmedigi tak­
dirde "mutlak hareket"de ve "mutlak siikiinet"; yani hareketsizlik de yoktur.
Netice olarak �unu soyleyebiliriz; madem ki her obje hareket halindedir ve ma­
dem ki hareket de kesinlikle bir zaman ii;inde meydana gelir bu durumda za­
man mekandan (uzaydan) ayn olarak d�iiniilemez. Herhangi bir obje mekan
ii;inde (uzay ii;inde) degil "uzay" zaman ii;inde olarak miitalea edilmekte oldu­
gu referans sistemine goredir ve yine hii;bir varhk mutlak siikiinet halinde bu­
lunamayacagi ii;in de hii;bir �ekilde zaman d�mda bulunamaz. Her obje hem
zamanda ve hem de mekandadrr. Ancak biitiin bugiinkii bilimsel teoriler de bi­
ze mutlak geri;egi veremiyorlar. Hii; kimse giiniimiiz bilimsel teorilerinin bir­
giin yanh� ve hatah damgas1 yiyerek terk edilmeyeceklerini garanti edemez.
Nitekim fizik biliminin heniiz emekleme i;agi olan Antiki;agda Geo-Centrik bir
evren anlayi�ma gore yildizlann ve biiti.in evrenin diinyanm etrafmda dondii­
gu iddia eden Aristoteles ve Batlamyus'un teorileri bugiin nasil gei;ersiz k1hn­
d1ysa yann aymdurum giiniimiiz anlay1�1 ii;in de sozkonusu olabilir. ifade et­
meye i;ah�hgimiz; felsefi birtaVlr olarak ilmin verilerine korii koriine tapmmak
veya inkar etmek degil, ula�ilan her neticede ve ileri siirii.len her yorumda ele�­
tirel bir yakla�1mla rastyonel �iipheci tutumumuzu siirdiirmektedir. Felsefe ve
ilim ancak boyle bir tutum sayesinde geli�ip zenginle�ecektir.

1 90 CoGiTo, SAYI: 1 1 , 1997


ZAMAN 0SMANLILIK VE I

CEMiL MERi<;

Duygu Koksal

Biz Osmanl1'dan yobazl1gz devrald1k. Batmm taaruzu kar$1smda


yobazl1k bir kaleydi. Yobazl1k ananeye kap$tl. Deniz k1zlarmm
$arlasm1 dinlememekti. Korkuydu. Belki zaman d1$ma pkmakt1.
Aydmlar deniz k1zlarznz dinlediler ve mahvoldular. Bu yeni yo­
bazl1k, kendimize ait her mukaddese kulaklarzm1z1 tzkay1$t1r. . .
Ananeye kap$ kavgay1 kaybetmi$tir. Ananeden kap$ kavgay1 kay­
betmi$tir.
Cemil Meri�, /urnal 2 .

Ahmet Oktay, Turk edebiyahnda biri Ahmet Hamdi digeri Abdiilhak Ha­
mit tarafmdan temsil edilebilecek iki farkh "ge�mi��ilik" konumu oldugunu
yazar. ilk konum ge��ten gelecek adma neler ahnabilecegini ara�hnr, amac1
1
'�imdi'de "gerekli ya�amsal uyumu ve iiretkenligi" saglayabilmektir. Burada
arurnsamak bir anlama, bilme �abas1, bir "aradahk" durumunun yans1y�1drr.
ikinci konum ise maziperestliktir Oktay'a gore. $imdi sadece olumsuzlanmak

1 Ahmet Oktay, "�imdi' Dzerine Dii�iinceler", z.amaru Sorgulamak , istanbul: Remzi Kitabevi, 1 991, s. 19-20.

CociTo, SAYI: 1 1, 1997


Duygu Koksal

i.izere vardir, gei;mi� ise �imdinin ele�tirisi ve di.i�i.insel/ estetik bir bi.iti.inli.igun
2
si.irekliligi olarak her �eydir.
Ge<;m�<;ilik denince ozellikle 80'lerin il<lnci yansmdan sonra daha i;ok ta­
mnmaya ve okunmaya ba�lanan marjinal bir Mi.isli.iman-Ti.irk entelekti.ielinden
bahsetmemek olanaks1z gori.inyor: Cemil Meri<;. Cemil Meri<; bugi.ine kadar da­
ha i;ok ya islamc1 di.i�i.incenin bir temsilcisi olarak, ya da BatI'ya kar�1 Do­
gu'nun sesi olarak okundu, incelendi. Daha istisnai olarak ise ya oryantalist bir
yazar olarak incelendi3, ya da modern sonras1 killti.irel i;ogulculugun bir ornegi
olarak ele ahndi.4 Yazd1klanrun zaman eksenli bir okumas1run eksik kald1g1m
di.i�i.inyorum. Burada Cemil Meri<;'in, Oktay'm onerdigi iki ayn gei;mi�i;ilik i;iz­
gisinden bakdd1gmda, Tanpmar'a ve onun temsil ettigi "aradahk" konumuna
daha yakm durdugunu, zaman di.izleminde aym ti.ir bir "huzursuzlugun" ve
"tereddi.iti.in" adam1 oldugunu fikrini tarh�mak istiyorum. Meri<; gei;mi� ve
�imdinin i<;ini nasd doldurmaktad1r, ya da doldurabilm� midir?

Modern milliyet<;iligin bir i;ifte zamanhhk i.izerine kumlu oldugu ifade


edilebilir. Milleti hem modern milliyeti;ilerin bir eseri, hem de modern oncesi
ki.ilti.irel unsurlan ii;eren bir kavram olarak anlamak gerekir. Ornegin, Benedict
Anderson ulusun hayal edili� si.irecinin ancak "ulus<;ulugun kendinden once
gelen, ii;erisinden i;1khg1 -ama aym zamanda kar�1 da i;1khgt- ki.ilti.irel sistem­
5
lerle birlikte di.i�i.ini.ilmesiyle" anla�dacagtm yazm�hr.
Yap1salcthk-sonras1'nm kuramctlan da modem milliyeti;iligin bu zamansal
boli.in�i.ini.in izini si.irmi.i�lerdir. Bunlara gore modern milliyeti;ilik ulusun i;if­
te-baghhg1m (double-bindedness) temsil eder. Ulus bir i;ifte-zamam ya�amak­
tadir. <;i.inki.i, hem gi.ici.ini.i ge<;mi�ten alan bir milliyeti;i soylemin nesnesidir,
hem de bugi.inde (�imdide) si.irekli olarak i.iretilmek durumunda olan bir milli
hayahn oznesidir.6 Bu <;ifte-zamanhhk milliyeti;ilerin gei;mi�i bugi.inden yo­
rumlamalan demektir. Geri;ekten de modern bir proje olarak milliyeti;ilik, mo­
dern-oncesi olmadan di.i�i.ini.ilemez.
Ti.irkiye' de de gei;mi�in nasd kurgulanacagi ve �imdi ile ili�kisinin ne ola­
cagi sorusunun Osmanh modernle�mesinden ba�layarak bilini;li olarak i.izerin­
de durulmu�tur. Modernl�me si.irecine girmek zaten modern oncesinin ayird1-
na varmak, gei;mi� diye nitelenecek bir zaman pari;asmm ozellikleri i.izerinde
di.i�i.inmek anlamma gelmi�tir. Tarh�ma Cumhuriyet doneminde de si.irmi.i� ve

2 Ahmet Oktay, "Tanpmar: Bir Tereddtirun Adami", Defter, Say1: 23, Bahar 1995, s. 52-54. Aynca Ahmet Oktay,
"Ge� ve Ge<;miWJik Haklunda", Defter, Sayi: 5, Haziran-Eyliil 1988, s. 195-206.
3 Orhan K�ak, "Ala�, Meri�, Caliban, Bandung: Evrensellik ve Kismilik Ozerine Bir Tasla.k", Turk Aydrnr re
Kimlik Sonmu, Haz.: Sabahattin $en, istanbul: Baglarn Yaymlan, 1995, s. 227-252.
4 Duygu Koksal, "Kemal Tahir ve Cemil Merii;'te 'Sahnenin �mdaki.ler' ", Defter, Sayi: 25, Sonbahar 1995, s.
118-125 ve Zeynep Sayin, "Cemil Meri�: irfan ve Hindistan", Birikim, Sayi: 92, Arah.k 1996, s. 42-48.
5 Benedict Anderson, lrruigined Communities, London: Verso, 1991, s. 1 2 . <;:eviri benim.
6 Homi Bhabha, "Dissemination", Nation and Narration i�erisinde, Haz.: Homi Bhabha, London: Routledge, 1991,
s. 297.

CoGiTo, SAYJ: 1 1 , 1997


Zaman, Osmanlil1k ve Cemil Merif

siirmektedir. 1980'lere gelindigmde milliyeti;iligin i;ifte- zamanbbgt daha c;ok


goze batar olm�, ge�in �imdiden kurgulanmasmm alh c;izilmi�, kimlikmii­
cadeleleri ac;ikc;a gec;m�i okuyu�, kurgulay� miicadeleleri haline donii�m�tiir.
Sanki �imdinin egemenligi kac;mtlmazla�bkc;a, gec;mi�c;ilik modelleri de c;e�itle­
nerek giic; kazanmaktadrr. Cemil Meric;'in gec;m�i;iligi bu mod�ller arasmda ay­
ncabkh bir konumdadrr. <;:iinkii o gec;�i devam edemeyE!(;egini bile bile kur­
gular ve tiim karamsarbgtna ve hrrc;mbgtna ka�m, kiiltiirel-kimlikler-iistii bir
insanhga inanrr.
Oryantalist ara�hrmac1 Alexander de Groot'a gore Meric;'in fikirleri "sosyal
adalet, dini serbestiyet, ilerleme inanc1, humanizm, ozgiirluk a$kz ve milliyetfiligi kap­
sayan 'eski moda' bir liberalizm ile derin bir bagl1l1kla el ele giden lslamm kUlturel mi­
7
ras1 ustUne oturur. " Bu kapsay1c1 tarumdan da anla�tlacagi iizere Cemil Me­
ric;'in milliyetc;iligi bir ondokuzuncu yiizytl kiiltiirel milliyetc;ilik modelidir. Bu­
rada Alman romantik geleneginin etkisiyle hiimanizm, kiiltiirel gorecelilik ve
c;e�itlilige saygi, medeniyetc;ilik, cemaatc;ilik gibi unsurlar birlikte bannrrlar. Bu
modelde kabaca gec;m�, cemaatin (milletin) kiiltiiriiniin kaynag1drr. Modem
milliyetc;ilik modellerindeki gec;mi�in yarahh�1, kurgulan�1 fikrine itibar edil­
mez.
Bu dii�iince tarz1 ge<;mi�i idealize edilm� bir biitiinlilk ve tamlik olarak al­
gilad1gt olc;iide '�imdi'ye dair onemli bir ele�tirel konum olu�turur. Nurdan
Giirbilek, edebiyat kuraounda biitiinli.ik ve klsmiligi konu alan qir yaz1smda,
Lukacs'm 1930'lardaki yazilannda gorqlen kapitalizm ele�tirisinin biiyi.ik olc;U­
de "organik bir kiiltiirin i ams1ru" one c;J.k.ararak, kaybedilen biitiinliige ve ya­
banctla�maya bir c;are olarak sunmak oldugundan bahseder: "Lukacs, yuzyrl ba­
$1nda kUlturel yaplSI bUyiik olfUde sars1lan ama butUnlUk duygusunun henuz param­
parfa olmad1gz bir toplumun ayd1md1r.',s Giirbilek, Tanpmar'm da aym kiiltiirel
ac1dan muzdarip, arhk gerc;ekl�mesi olanaksiz bir yekpare zamarun yokluguy­
la ve ozlemiyle yazd1gtru belirtir. Cemil Merle; de hem bir son donem Osmanb
aydrm olarak d�iiniildiigunde, hem de 1980'lere kadar uzanan bir cumhuriyet
donemi entelektiieli olarak algtland1gtnda aym ikilemi payla�rr. Onu son dO­
nem Osmanl1 aydm1 olarak dii�iinebilmek, once Fransiz mandasmda sonra ba­
g1ms1z olan Hatay'da gec;en genc;ligine dikkat etmekle miimkiindiir. Meric;,
1940'lara kadar Hatay'da, siirgiine ugram�, Miisliiman ya da azmbk kozmopo­
lit Osmanh entelektiielleri, Tiirk milliyetc;ileri ve Arap sosyalistlerinden olu�an
bir d�iinsel ortamda ye�� kaybedilen bir Osmanltl1gi ve modem anlamda
'
bir Tiirkliigu aym anda biinyesinde hissetmi�tir. Biitiinlilk hem oradadir, hem
de degildir.
Cumhuriyet donemi ise (ozellikle 1960'lann sonlanndan itibaren) Meric;
ic;in arhk biitiinliigun kaybedildigmin ac;ikc;a fark edilmesi ve gec;mi� ozleminin
vurguland1gi bir kiiltiirel milliyeti;ilige gee;� donemidir. Arhk gec;mi� kesin ola­
rak yitirilmi�tir ve Meric;'in yaz1S1 ancak bu yoklugun ac1sm1 yazabilmektedir.
7 Alexander H. de Groot, "Yalruz bir islami Liberal: Cemil Meri(', Tanh ve Tap/um, Sayi: 126, Haziran 1994,
s. 4-11.
8 Nurdan Giirbilek, "Par9ll� Zamarun Alu¥nda", Defter, Sayi: I, Ekim-Kasun 1987, s. 92.

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 1 93


Duygu Koksal

Burada ka�1miza kuramsal bir soru �kmaktad1r. G��te var oldugu kabul
edilen ideal bir cemaat kayboldugunda, kiiltiirel milliyet9lik tarafmdan ona
nasd ula�dacakttr? Kaybetmek, otomatik olarak bir mesafeye mahkum olmak
degil midir? Oyleyse kiiltiirel milliyet9lik 'g��in kurgulanmas1' zorunlulu­
gundan nasd ka�abilecektir? Diger bir de�le, g��/�imdi ikileminin konu­
labildigi bir donemde arhk �imdiden bagimsiz bir g��ten soz etmek miim­
kiin miidiir?
Cemil Meri�'in bu soruya a�k bir cevab1 yoktur, cevab1 daha �ok yazdarm­
da ve dilinde aramak gerekecektir. Meri�'in medeniyetler ve tarih konusundaki
dii�iinceleri lbni Haldun'un i'rnran kavrammdan yola �kan bir "dongiisel ta­
rih" anlay�1 iizerine oturur. Meri� i'mran kavrammm daha dar olsa da medeni­
yet kavram1yla ka�Ilanabilecegmi ve toplumlann daha iist bir refah, giiven ve
entelektiiel geli�me diizeyine g�esi anlamma geldigini soyler. Yalmz bu ge­
li�me tek bir medeniyetin tekelinde degildir ve medeniyetler arasmda dola�rr.
C::iinkii medeniyetler dongiisel olarak gen� ya da ya�hdrrlar. Bu anlamda Me­
ri�'e gore Tiirk-islam medeniyetinin �okii�ii ka�mlmazd1, c;iinkii "[k]aynaklann­
dan uz.akla�an ihtiyar bir medeniyet, genr bir medeniyet kar�isinda maglup olmaya
9
mahkumdu. " Demek ki medeniyetler zamanla hamle kabiliyetlerini kaybeder­
ler. Medeniyet tarih9lerinin gorevi medeniyetleri degi�im ve devamhhklan ile,
1
bir ak1� i�erisinde ele elmaktJ.r. 0 Burada dongiisel ve ilerlemeci tarih go�leri­
nin iistiiste bindirilmi� olarak kullaruld1gi gozlenebilir, medeniyetler hem ya�­
lanmakta ve geri plana �ekilmekte, hem de medeniyetler-iistii bir ilerlemeye
katk1da bulunmaya devam etmektedirler. Bu b� Meri�i, Ban medeniyetinin
de ya�land1g1 ve �okmesinin mukadder oldugunu fikrine gotiiri,ir Hegel'den
esinlenerek �oyle der: "Tevrat'tan lbn Haldun'a kadar biitiin medeniyet felsefecileri
hep bedbindir . . . Ta Toynbee'ye kadar. Avrupa medeniyeti de eski medeniyetler gibi yok
"11
mu olacak? diye sorar... Hayatim1zdaki panlt1, bat� laz1lligi.
Ote yandan Meri�, g��i, yani yiikse� devri Osmanh cemiyetini, yek­
pare bir biitiin olarak goriir. Bu cemiyet feragat, haysiyet ve sevgiye dayanan
toplumsal bir vahdetin tecellisidir. Osmanbl1k, adalet ve digergamhk iizerinde
durur. Meri� bu biitiinliigun altJ.ru Osmanh'nm "altJ.n �agi cografyada ger�ek­
12
le�tiren tek kavim" oldugunu iddia ederek 9zer. Osmanh smiflarm olmad1gi,
istismann olmad1gi bir cennet idealine don�iir git gide Meri�'te. Yine de ''Ta­
1
rih tasfiye etti Osmanh'y1. Cumhuriyet' te rnilliyete sanlrnak rnukadderdi" 3
derken, Meri� bunun arhk siiremeyecek bir biitiinliik oldugunun farkmdadrr.
Ozlenen, aranan arna varolamayacagi bilinen bir biitiinliik. ..
Ne kadar siirerneyecek olsa da Meri�'in boyle yapISal ve kiiltiirel vahdet
i�erisinde bir Osrnanh ge�rni�i idealini ya�atmasmm sakmcalan a�1khr. Ok-

9 Cemil Meri�. Kulturdm lrfaM, istanbul: insan Yaymlan, 1986, s. 390-391 .


10 Cerni! Meri�. Mafaradakiler, istanbul: Otiiken N�yat, 1978, s. 32-36 ve Sosyolaji Not/an, istanbul: ii� Ya-
ymlan, 1993, s. 69 70.
-

11 Halli Ai;tkgiiz, Cemil Merif ile Sohbetler, istanbul: Seyran Yayutlan. 1993, s. 163.
12 Cerni! Meri�. "Cemil Meri� ile Kon�ma" , Milli Genflilc, 1975, s. 14-17.
1 3 Sohbetler, s. 104.

1 94 CoGi"ro, SAYJ: 11, 1997


Zanum, Osmanl1l1k ve Cemil Merif

tay'm ve Giirbilek'in de belirttigi gibi bOyle bir g��i yi.icel�, g�i i;e�k.i­
lerden ann� olarak ahr ve onun ii;erdigi ekonomik, politik ve ideolojik i;ah�­
malann nesnel olarak algtlanmas1m engeller. 1 4 Cemil Merli;'tek.i Osmanh ideali­
ni bu ai;1dan ele�tirmek miimkiindiir ama onun duru�unu anlamak ii;in yeterli
degildir. Aym �ek.ilde Merli;'in, biitiinliiklii bir Osmanh gei;mi�ini, �imdinin
el�tirlsi olarak kulland1guu s0ylemek de yukandaki el�tirlye bir cevapbr ama
i;ok ai;1klay1c1 degildir. �imdinin altm i;aga dayanan ele�tirllerine romantik,
Marksist, halki;i ya da islamc1 muhalefetin i;�itli bi9mlerinde rastlanmaktad1r.
Merli;'i okurken yalmzca bir bi.itiinliik, tamhk modeli olarak Osmanh gei;­
mi�ine atfettigi degerl sorgulamak neden yeterli degildir? Burada Merli;'in Os­
manh'yi nastl temsil ettigme bakmak, biitiiniin dogas1m ara�hrmak gereklidir.
Merli; Osmanh.hgm ancak temsil edilebilecegmi, kurgulanabilecegi.ni kabul et­
mektedir: "Osmanl1 tabiri bir nevi fQgrma meydan okuyu�tur. Dinimle, dilimle, ter­
minolojimle baglil1k. Ba�ka bir Osmanl1l1k yok. ldeallerine bagl1l1k. . '' 1 5 Oyleyse bii­
.

tiinliiklii bir gei;mi� var olm�tur, ama arhk yalmzca temsil edilebilir. Bu ahnh­
da dikkat i;eken diger bir unsur da "i;aguna meydan oku�" deyimidir. Merli;,
Osman.h ge\mi�inin ashnda ancak bu tarihsel baglamda, yani modernl�meci
milliyet\i projenin hiiki.im siirdiigu bir i;agda, ele�tirel degerl oldugunu ifade
etmektedir. '�imdi' vardrr ve hiikiim onundur, Osmanh gei;mi�inin ele�tirel gii­
ci.i ancak '�imdi' den baktld1gmda ortaya i;ikabilir, kurgulanabilir.
Biitiiniin nasd temsil edildigi sorusuna cevap arand1gmda ise durum kar­
ma�lkla�maktadrr. Bu �e kalk�tld1gmda Merl\'in yaztlannda yekpare bir Os­
manhhgm ashnda var olmad1gt geri;egi ka�1miza i;ikar. Merli;, her ne kadar
bi.itiinliik ii;inde bir g�� iizerine kursa da el�tirisini, bu biitiinliik yaztlann­
da temsil edilmemekte ya da edilememektedir. Biitiinliiklii bir Osman.h g�i
bulma i;abalanmiz hep Osmanlillk tarumlannm ve tasvirlerlnin gerllirnli, par­
i;ah, belirsiz ve kurgulan� yapdanna i;arpar. Zaten Merli; de giinliigundek.i
notlarmdan birlnde "{b]a�kas1 olmak, kendi sesini kaybetmek, her hangi bir otorite
kar�1smda silinivermek, Osmanl1 insanmm ezelden beri al1�m1� bulundugu bir hal" di­
yerek, Osmanll'y1 bir biitiin olarak tammlamanm zorluklanna farkmda olma-
16
d an degmmekted rr.
� . '
Oyleyse nedir Osmanh ge\ID�i Merii; ii;in? Osmanhllk Merli;'te dort ana
diizlemde temsil edilmektedir. Merli;'te temsil edilen Tanzimati;1 bir reformist
Osman.hllktrr oncelikle. ikinci olarak Oryantalizmin \izdigi Osmanliligt. da ii;ine
alabilen Oksidentalist olmaya i;a�an bir Osman.hhktan bahsetmek gerekecek­
tir. U\iinci.i olarak, gerilirnli ve i;e�kili bir Dogu'luluk modeli olarak Osman11-
hk gozlenebilir. Son olarak da Merli;'in dilindeki Osmanltllk onemli bir temsil
alam olarak goz oniine ahnmahdrr.

1 4 Oktay, "�imdi' Ozerine DU¥inceler", s. 11-35. Giirbilek, ''Par�� Zamarun Alcifmda", ozellilde s. 93-94
ve s. 96-98.
l5 Sohbdler, s. 285.
1 6 Cernil Meri�, /umal, Cilt 2, istanbul: ile�im Yaymlan, 1993, s. 248.

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 1 95


Duygu Koksal

I. REFORMCU 0SMANLI
Her ne kadar ideal Osmanh g�ini, klasik donem Osmanh toplum ve
kiiltiirini e dayasa da, Merli;'in model Osmanhlan Said Halim Pa�a, Cevdet Pa­
�a, Nam1k Kemal, Ahmet Midhat, Celal Nurl hatta Abdullah Cevdet ve Rtza
Tevfik gibi son donem Osmanh aydmlandrr. Merli;, Tanzimat ve ikinci Me�ru­
tiyet'te geri;ekle�tirllen modeml�me i;abalanm tasvip eder: "Avrupal1la$1fUlk, bir
yerde kendinden vazgepnektir, bir yandan da fetihtir... Tanzimat'ta bu hakikaten bir
mecburiyetti. Biz inkiraza ugrad1k Oteki diriydi... Bizimkilere ilave etmek, bizdeki nok­
sanlan tamamlamak laz1md1. Bu fetihler bir g-Unde olmaz. Bu i$ devam ederken, fetih
i�in giderken biz fethedildik... Tanzimat, s1hhatli bir geli$medir. Sonradan pala ile ame­
liyat yapmaya kalktik. " 1 7 Ne diinkii ve bugiinkii islamcdar tarafmdan, ne de
ulusi;u devrimcilik tarafmdan benirnsenmeyen Tanzimat reformlanm yaratan
kadronun, Merli; ii;in prototip Osmanh'yi temsil etmesi hayli ilgini;tir. Merli;'e
gore bu aydmlar Osmanh kalarak, ya da Osmanhhklanndan utanmadan, yeni­
le�meye i;al�ttl<lan ii;in saygiya layikhr. Merii;'in gei; donem Osmanh'yi one 9-
ka�1 en i;ok bu donem iizerinde i;a�m�, en i;ok bu donemin eserlerlni oku­
mu� olmas1yla da ai;lklanabilir. Yine de bu vurguda daha etkin olan Merli;'in
bir bakrma gei; donem Osmanh kimligmin karma�lkligi ve belirsizligi ile bogu­
�an bu yenil�meci Osmanh tipiyle ozd�le�mesidir. Merli;'in temsil edebildigi
Osmanh bu boliinmii� ve aray� ii;erisinde Osmanh'drr ancak.

II. 0RYANTALiZMiN 0sMANLISI


Merii;'in Bah Oryantalist yazm1 ile ozel bir ili�kisi vardu. Genelde Do­
gu'ya, ozelde Hindistan'a ilgisinin kokeninde i;oki;a ba�vurdugu Oryantalist
eserler yatar. Merii; klasik Osmanh'dan bahsederken tam da Oryantalistlerln
i;izdigi bir Osmanh ·portresini benimsem�tir: "Eslaf sade suya tasavvuf �orbaszyla
beslenmi$ as1rlarca. Tats1z tuzsuz, iliksiz ve usaresiz bir tasavvuf <;ile ya$Qnd1g1 za­
,nan nagmele$ir, nurlaw. TefekkUr"Un kabugunu kiramam1$ bir tUrlU. �indistan cevi­
zine benzeyen o acayip nesneye korku ile, itimats1zl1kla bakm1$. Kolaya vermi$ kendini.
Mucahitlerin kanz Al-i Osman Ulkesine bir altm 1rmag, gibi akarken, atlas iirtUlU $ilte­
lerde alev tenli cariyelerle binbir gece masal1 ya$Qyan bendegan-1 saltanahn, hayat mu­
ammalanm �iizmeye harcayacak vakti mi vard1 ? Onlar bUtUn gordiyonlan kill�la kes­
meye al'/m1$lard1. K1l1� ve sahr ... Farabi'yi kim okuyacak? lbni Sina'yla kim ugra$a­
1
cakh? " Ya da: "Osmanl1 medeniyeti bir iman ve aksiyon medeniyetidir... [K]ll1� ve
adalet ile muzaffer olan bir Ulkenin kendini lafla mudafaaya ihtiyaC1 yoktu. "19
Burada Merli;'in Osmanh'y1 kavra�1mn biiyiik oli;iide !;iarkiyati;1 model
etrafmda �ekillendigi goriilmektedir. Osmanh'da dii�iince yoktur, sanat yok­
tur, Osmanh askerl bir medeniyettir. Merli; zaman ii;inde bu kl�eden kurtulrna­
ya i;a�u ve �oyle der: "Siiylerler hep: 'Efendim, Osmanlz'da dii$iince ve felsefe yok­
tur' diye. Adam yazmam1$ lei. Kitaplara gepnemi$. Yapmak istedigini kil1c1 ve te$kila­
tzyla yapm1$ ge�i$. .. Elbette dii$iinyorlard1. Yoksa nasil meydana gelecekti Osmanlz
1 7 Sohbetler, s. 86.
1 8 Cerni! Meri�. /uma/, Cilt 1, Istanbul : iJe�irn Yayutlan. 1 992, s. 1 25.
19 /urnal, Cilt 2, s. 209-21 0.

1 96 CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997


Zamnn, Osmnnlilik ve Cemil Meri�

mucizesi?"20 Burada Osmanh dii�iincesinin Bah dii�iincesinden farkh olarak,


daha fazla pragmatik ve daha az aktk1 oldugu kast ediliyor gibidir. Osmanh
dii�iincesini kendi tarihsel ortam1 ic;inde degerlendirip, gerc;ekl�tirdiklerinde
bulabiliriz denmektedir.21
Diger bir Oryantalist kahb1, yani Osmanh medeniyetinin yalruzca Arap ve
Fars uygarhklannm bir bile�imi oldugu yargis1m da reddeder Meric;: "Arap,
Acem imparatorluklarmm saldmsz ne demek? ... Cihangir bir millet fethettigi Ulkelerin
ma11evi hazinelerini benimser; kuracag1 vyuk medeniyete har� yaparken Arap ve Acem
c111per11al1zminin ?ikarz m1 oluyordu ? . . 0 terkibe kendi deger�erini kattr. Bu bir teslimi-
.

11et degil. bir temessiil, bir kendini bulu?. n Gorii ldiigu gibi Merle; Oryantalizmin
,;

Osmanhsm1 ne tamamen red, ne de ko�ulsuz kabul eder. Zaten Merlc;'te Oryan­


t;ihzme mu tlak bir kar�1 c;1kt� yoktur. "Biz hem miistagrip olamalry1z, hem de mus­
ti:�rik. Bat1/1 b1z1 ara�tzrm1�tzr, ba�kasmm bakr�z da �ok muhimdir"23 diyebilmekte ve
Redhouse'un, Hammer'm c;ah�malanm takdir etmekte, i:bni Haldun'u okuma­
sma olanak tamyan ingilizce c;evirllere �iikran duymaktadrr. Diger bir de�le,
somiirgecilige olan ti.im itirazma ragmen, omegm Louis Massignon'nun temsil
ettigi insaniyet<;i ve medeniyetler iisti.i sorular sorabilen bir oryantalizmi onem­
semektedir .Meric;. Eksiklik bir Oksidentalizm gel�tiremem� olmam1Zdad1r.
Meric;'te Osmanh gec;mi�inden kast edilen ne Oryantalizmin yekpare Osmanh­
s1'd1r, ne de ona kar�1 onerilen diger bir biiti.inliikti.ir. incelikle ta�tlmas1 gere­
ken bir Osmanh' du bu.

III. DocuLu OsMANLI


Meric; "Dogu'nun son savunucusu Osmanh" d�iincesini de, tek ve yek­
pare bir Dogu'dan bahsedilemeyecegmi gostererek yikmaktadrr. Dogu(lar) c;o­
guldur, Miisliiman Dogu'dan c;ok farkh bir Hint Dogusu Merlc;'in yazmmda
merkezi oneme sahiptir. Bu Hintli Dogu'nun toleransm, killtiirel c;�itlliigm ve
toleransm, hem zevkin, hem c;ilenin diyan oldugunu yazar Merle;. Hind'e yine
Oryantalistler aractl1�yla geldigini saklamaz ama bunun onun ic;in onemi yok­
tur. Hint kozmolojisindeki, 'digerl'ni de ic;erebilme ozelligi Merlc;'i biiyiilemek­
tedir. Osmanh'nm Hindistan'1 tammad1gmdan yakmd1gmda Merlc;'e Miisli.i­
man-Dogu'nun yani tek ba�ma Osmanh'nm yetmedigi anla�ilmaktad1r. Me­
rlc;'te Miisliiman-Dogu bi.itiin ve tam bir Dogu'ya tekabiil etmez. Bu d�iince
ba�ka bir laz1da geli�tiril� oldugu ic;in burada daha detayh olarak i�lenme­
yecektir. 2 Arna Miisliiman-Dogu'nun (Osmanh'mn) 1� gerllimlerinden biraz
soz edilmelidir.

20 Sohbetler, s. 120.
21 Bu iddia akla G. Vattimo'nun artJk Aydmlaruna'mn "kuvvetli ontolojisinin" yerini bir "zaylf ontolojiye" b1-
rakrnas1 gerektigi tart�asuu getirmektedir. Gi� Vattimo, The End of Modernity, i;ev. Jon R Synder, Oxford:
Polity Press, 1988.
22 Cemil Merit;, Magaradakiler, s. 51 . Aynca boyle bir oryantalist anlaY1¥" el�tirisi ve getirdikleri hakkmda bkz.
Victoria R. Holbrook, The Unrmdab/e Shares of l.Dve, Austin: University of Texas Press, 1994.
23 Cemil Merit;, Sosyo/oji Not/an ve Konferans/ar, s. 347.
24 "Kemal Tahir ve Cemil Meri(te 'Sahnenin �mdakiler' " , s. 1 22-1 24.

CociTo, SAYI: 11, 1997 1 97


Duygu Koksal

Meri\ i9n islam birl�tirici ve harekete g�rici giici.iyle onemlidir. Ona gO­
re din, milleti millet yapan unsurlann ba�mda gelir. Bu tarurnda �itligin yaru­
srra kard�ligin de var olmas1 gerektigini ve bu bagi dinin saglayabilecegini di.i­
�i.ini.ir Meri-;. Bu gori.i� veri olarak almd1ginda ise Meri-;'in siyasal idarenin be­
nimsedigi Si.inni ortodoks islam'1 tercih ettigi s0ylenebilir. Zaten ahireti hedef­
leyen, mistik Sufi tarikatlanna da kar�1d1r Meri-;.
Onun Mi.isli.iman aydm modeli ibni Sina, al-Biruni veya ibni Haldun'dur.
Tasavvuf modeli ise Mevlana, lbni Arabi ya da Gazali degil, onuncu yi.izytlda
Basra'da ortaya -;1km� heterodoks Mi.isli.imanlar'dan ol�an bir bilim adamlan
ve felsefeciler grubudur, yani Ihvan-1 Safa. Felsefesiz ve tabii bilimlerden uzak
bir dini kabul edemez Meri-; "Nasslar alalla fah�hgmda muhakeme edilir. lslami
nasslar da a/ala uymak zorundad1r. lslamiyet ne alalla ne ilimle fati�abilir. Eger fati�1-
yorsa bu bizim cehaletimizdir... Muctehidin imam fark11d1r. Muctehid her du�unceye
�upheyle bakar... Du�unce daima rahats1z edicidir. "25 Bu a-;1dan baktld1ginda ise
Si.inni ortodoksinin benimsemedigi islami di.i�i.ince modellerine saygi duy­
maktadir Meri-;. Gori.ildi.igu gibi onun prototip Mi.isli.imanhk modeli, ne Ernest
Gellner'in tammlad1gi erm�-;i, co�umcu halk Islam1 modeli, ne de bunun kar�1-
h olarak sunulan metinlere kokten bagh, kentli, �
ek islam modelidir. 0 akll­
c1, yi.iksek ama ele�tirel bir islam onermektedir. 6
Osmanh ge911i�i modeli her ne kadar si.inni ulemanm halkla ozd�l��
oldugu organik bir toplum modelinden yola -;iksa da, Meri-;'in islam modeli bu
ulemaya yaslanmamaktadir. Mi.isli.iman Dogu kendi i-;inde de gerilimli ve par­
-;ahdrr, bi.iti.in degildir.

IV. DiLDEKi OsMANLI


Meri-; bir soyle�ide "yazd1klanm kadar yaz� bi-;imim de onemlidir'' de­
mi�tir .27 Ger\ekten de Meri-;'in Osmanhca, Arap-;a ve Frans1zca bilgisinden
kaynaklanan -;ok diri ve hacimli bir dill vard1r. Meri-;'in son donem eserlerinin
"bir -;e�it yeni-Osmanhca Ti.irk-;e'siyle" kaleme ahnm� oldugu A. de Groot'un
da dikkatini -;e�tir.28 i�te Meri-;'in Bu Ulke'sinden birka-; tipik ci.imle:
"Mukaddeslerin rengine burilnen bir bukalemun kelime; semavi kitaplann �eyta-
,,
m. 29
"Ruh yazmm icadmdan beri olumsuz. Kaya homurdamr, mermer gillUmser, ko­
nu�n yalmz kitap. Logos spermaticos, diyor bir ya'Ulr: Gebe b1rakan soz. Kimi? "30
"Fildi�i kule davas1z san'at meczuplanm bannd1ran miskinler tekkesi. Arna her
mucahit o tekkede silah ku�amr. Bir zindan degil, bir liman. "31
Meri-; Fransizca'nm sentaksm1 Ti.irk-;e'ye sokan ki�i olarak da amlm�hr.
Ger-;ekten de Osmanhca kelimelere verdigi agirhga ragmen sesli olarak okun-
25 Mustafa Armagan, "Cemil Merii;'le Bir Kon�ma", lzlenim, Sayi: 1 8, �ubat 1985.
26 Ernest Gellner, Muslim Society, Cambridge: Cambridge University Press, 1983, iizelli.kle s. 1 .,113.
27 Hiisamettin Arslan, "Cemil Merii;'le Miilakat'', Tiirk Edebiyall, Agustos 1987, s. 15.
28 "Yalmz bir islami Liberal", s. 9.
29 Bu Ulke, istanbul: he�im Yaymlan, 1985, s. 71 .
30 Bu Ulke, s. 193.
3 1 Bu Wke, s. 230.

CoGiTo, SAYI: 1 1 , 1997


Zaman, Osmanlil1k ve Cemil Merif

dugunda Merlc;'in klasi.k Osmanhca'dan farkh, bir nevi yeni ses kurdugu du­
yumsamr. Kisa ve uzun ciimlelerln birbirlni izlemesi ve devri.k ciimlelerin yo­
gun kullamnuyla oynayarak c;ok enerjik, bir zirveye dogru hrmanan ve patla­
yarak toparlanan �iirsel bir dil yara�hr. Yer yer Osmanhca bir s0zciigun kul­
lanum okuyucuyu heyecanlandmr, fakat daha biiyiik bir stl<ltl<la rahatsiz eder,
yabanctla�hnr ve sarsar. Merlc;'in c;agda� Tiirkc;e'nin SlIUl'lanm gen�letmeye c;a­
l�hgt kesindir ama bizim ta�mamiz ac;ismdan daha onemli olan onun dilinin
kendine di.kkat c;ekmesi ve kurmaca oldugunun �retlerini hep vermesidir. Os­
manhca kelimeler ya da deyimler -ki bu deyimler s1khkla hrnak ic;erlsindedir­
artik var olmayan bir diinyaya yaptlan gondennelerdir Merlc;'te. Var olamayan
ama kaybllUI\ siirekli hissedilmesi ve hahrlattlmas1 gereken bir diinyayi boyle­
ce yeniden kurar Merle;. <;agda� bir Tiirk okuyucu kitlesine seslendigi gerc;egi,
Fransizca ve Osmanhca'nm etkileriyle birl�tigmde ortaya yeni-Osmanhca de­
nilebilecek kurgu bir dil c;lkmaktadrr. Bu dilde ise Merlc;'in Osmanh gec;mi�ine
atfettigi biitiinliigu bulmak zordur. Gerilimli, siirekli diller, cografyalar ve za­
manlar arasmda geQ,�ler yapan, gezici, kac;J.Cl bir dildir bu. Hie; de vadedilen ke­
sintisiz bir Osmanh idealini hissettirmez.

Killtiirel milliyetc;iligm alam bozulmam�, doygun bir ge��tir ama kiiltii­


rel milliyetc;ilik bu gec;m�i �imdide temsil etmekte zorlanmaktadrr. Amerlkan
bagtmsI.Zhk hareketlerl ve Fransiz devrimi ile ba�lad1gt kabul edilebilecek mo­
dem milliyetc;iliklerde, milletin modem-oncesi kaynaklan ile c;ok ozel ve sancil1
bir �ki kurulmaktadrr. Milletin siyasi sec;kinler ya da entelektiieller tarafmdan
�imdide yarahl.mas1 ic;in ulusun g��ine de bir biitiinliik, diizenlilik, tarnhk
atfedilmelidir. Bu hem resmi milliyetc;ilikler, hem de ele�tirel milliyetc;ilik diye­
bilecegimiz merkez-kac; milliyetc;ilikler ic;in gec;erlidir. Boyle anl�tld1gmda Ce­
mil Merlc;'in killtiri el milliyetc;iligi, el�tirel ic;erlgi ne olursa olsun, bir modem
milliyetc;iliktir. <;iinkii idealize ed� bir Osmanh gec;m�ini ararken, bu gec;­
mi�i �imdide kurmamn zorluklanru, hatta olanaksizhgm1 yans1tmaktadrr. Me­
rle; ''kendimize donmek ic;in de yabanciligm zirvesine varmak lazrmd1" derken
belki de bunu kast etmektedir.32

32 "Muallim Naci Ozerine Cemil Meri�' e Sorular", YentS.VU.I, Sayi: 8, Kasun 1974, s. 50.

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 1 99


Strazburg Katedrali'nin Saati, 1 574 y1hnda yap1lan saat 1 842'de Jean-Baptiste Schwilgue taraf1 ndan
yenilenmi�ti.
AHMET HAMDi TANPINAR1 IN
ZAMAN ANLAYI�I

Erol Koroglu

20. yi.izyilm sonlanna yak.la�hgumz gi.iniimiizde "zamam", iizerinde \Ok


da tefekkiire dalmadan, sanki yekpare ve sorunsuz bir �ymi�esine ya�1yoruz.
Giindelik ya�ammuzda onu, ya "su gibi akip gittiginden" ya da "hi\ ge\mek
bilmediginden" dem vurarak SU\luyoruz. Aslmda ne kadar farkh, birbiriyle \e­
li�en �ekillerde ya�1yoruz onu. Bu farkhhk ve \e�ikligi Reha <;amuroglu �oyle
omekliyor:

'"Nargile ipnek' ile 'Borsa broker' Ii�' yapmak, ayn1 insanm farkl1 zamanlarda ya­
pabilecegi iki farkl1 'i.$' midir, yoksa bizatihi iki Jarkl1 zaman midzr?
(:anakkale �ehitleri ile, herhangi bir 'milli ma{ta '(:anakkale Gefilmez' taktigi uy­
gulayan Jutbolculann, ifinde hareket ettikleri zaman ayn1 mldzr? Ba�kasmm zamanznz
ya�ayabilir misiniz? YuzUlen derisini szrtlay1p yuriiyen Nesimf'nin zamanznz tanzyabi­
lir misiniz? Bzrakalim b�kasmm zamanm1, kendi 'zamanlanmz' hak/anda ne hissedi­
yorsunuz ? <;:ocuklugunuz sizin gefmi�iniz mi? Yoksa bir fOcugun kendi �imdisi
miydi? Size taviz vermeye hazmm, ilk genfliginize kadar gelebilirsiniz, o gencin zama­
m - �imdi eri�kin oldugunuzu varsayarsak- sizin gefrni�iniz midir? Her zaman 'ilk kez'
a�1k olabilir misiniz? Ne zaman koptu zaman? Nerede kmld1? Alayordu da bir engel

CociTo, SAYI: 1 1 , 1997 201


Erol Koroglu

mi pkti onune? Nerede bOIUnduk? Neden par�aland1k? Baklnca ni0n par�alar goruyo­
ruz? 'A�klnlZI bu kadar uzun sure nas1l surdurdunuz?' Uzun mu? Aym sureden mi
bahsediyorsunuz? Peki bu surenin nitelitinde anla�mak zorunda m1yiz? Benim yirmi
(say1yla 20) y1l1m size ne anlatir ki? (... )" 1

�amuroglu'nun sorulanm geni�lete geni�lete, sadece zamanla ilgili soru­


lardan ol�an yiizlerce sayfa yazmak miimkiin. Zamanla ilgili bu kadar soru/n
varken onu nasd tek par<;aym� gibi ya�1yoruz? Bu son sorunun cevab1 basit:
Zamarun par<;aW1g:m1 anlamaya <;ah§uken iyi kotii stiregiden dengemizi yitir­
memek, zamamn par<;alanm biitiinlemeye <;ah�uken kendi biitiinliigumiizii
par<;alamamak ic;in.
Antik uygarhklardan 20. yiizytl ba�1 Bah diinyasma gelene kadar ya�anan
zamanla bizim zamam ya�a�1miz arasmda bir fark var. 0 donemlerde ya�a­
nan zaman ger<;ekten de organik, biitiinliiklii bir goriiniim sergiliyor. insanla­
nn zamam da ya�am1 da algday�lan sorunsuz. �iinkii d�iince alanmda mut­
lakhk hiikiim stiriiyor. Gerek tektannh dinler oncesinde, gerek sonrasmda, ge­
rekse Avrupa'y1 Orta<;agdan <;Jkanp insam evrenin merkezine t�1yan, insana
giiveni ve gelecege umudu inamlmaz boyutlara ula�n Aydmlanma donemin­
de ku�kuya yer yok. K�ku 19. yiizyilm ikinci yansmdan itibaren ortaya <;Ikl­
yor ve mutlak yerini izafiye terkediyor. 20. yiizytla gelindiginde zaman anla�1
tekil degil, <;oguldur arhk. Bilimin, ozellikle de fizigm zamam, kutsahn zamam,
masallann zamam, evrenin zamam, tarihin zamam, edebiyahn zamaru ve "asri
ya�amm" zamam, daha dogrusu bunlann zamandan anladiklan, degi�ik ozel­
likler gosteriyor. Arhk "her �eyin bir zamam var"!
Bu <;ah�mada hedefimiz, Tiirk Edebiyahnm zamanda yolculuguna kilo­
metre ta�lan dikm� Ahmet Hamdi Tanpmar'm zamana yakla�muru anlamaya
<;ah§mak. Tanpmar'm "zaman"la bir sorunu var m1yd1? Onunla �kisi <;el�me­
siz, uyumlu muydu? Yoksa taktld1gi, kurcalad1gi bir �ey miydi zaman?
Tanpmar ve zaman sozciikleri birli�te amhnca, insarun aklma iki �ey gelir
ilk anda: "Ne i9.ndeyim zamanm" �iiri2 ve Be� �ehir kitabmm ikinci boliimiinii
ol�turan "Bursa' da Zaman" yaz151.3 Tanpmar biri nazun, digeri nesir bu iki
eserinde de, Bergson'un "siire" kavramrm anduan bir zamandan bahseder. Za­
manm "ne i9.nde", "ne biisbiitiin d�mda" olmay1p, "yekpare, geni� bir anm
par<;alanmaz aki�mda" olmak. Tanpmar meseleyi burada b1raksa, eserlerinde
1 Reha <;:amuroglu, a.g.e., s. 7-8 .
2 "Ne ii;:indeyim zamarun/ Ne de biisbiitiin �mda:
Yekpare, ge� bir arun I Par\alanmaz �mda..
Bir garip riiya rengiyle/ UMm� gibi her �.
Riizgarda U\an tiiy bile I Benim kadar haiif degil
Ba{lun siikutu oguten/ Uo;:suz, bucaks12 degirmen;
i� muradma �/ Abas12, postsuz bir dervi�;
Kokii bende bir sarma{lik/ Olmu� diinya sezmekteyim,
Mavi masmavi bir 1�ik/ Ortasmda yiizmekteyirn.
Ahmet Hamdi Tanpmar, Biitiin $iir/eri, haz. inci Enginiin, 3. bs. (istanbul: Dergah Yayutlan, 1989), s. 19.
3 Ahrnet Harndi Tanpmar, B� $ehir, 6.bs. (istanbul: Dergah Yaymlan, 1979): s. 113-139. Tanpmar'm ayru ba�hgi
tai1yan �iiri i\in, bkz. Tanpmar, Biitiin $iirleri, s. 50-51.

202 CoGiTo, SAYI: 1 1 , 1997


Ahmet Hamdi Tanptnar'm z.aman Anlayt�1

hep bu gizemli zaman anlay�rm yeniden iiretseydi, ortada uzun uzad1ya tartl­
�tlacak pek bir �ey kalmayacakh. Arna orada kalmaz Tanpmar; yalmkat degi.1-
dir. Edebiyahn alaru d�ma ta�an pek �ok �ey iizerine d�iiniir; fert, cemiyet,
miinevver, gi.izellik, sevgi, a�k, riiya, miizik, mimari, tarih, �ark, garp ve mede­
niyet degi�ikligi gibi pek �ok kavram iizerine. Bu durum, biraz da onun ilgileri­
nin �ok yonliiliigunden kaynaklarur. Tanpmar �air, romanc1 ve hikayeci oldugu
gibi, edebiyat ele�tirmeni ve tarih�i, deneme yazan, miizik ve gi.izel sanatlar­
dan anlayan bir estettir de. bte yandan, Tanpmar'm ilgi alanlan birbirinden ko­
puk, ayn ayn akan nehirler de degildir. 0, bir alandan digerine ge�erken bag­
lanttlar kunnaya, ya�ad1gi hayah daha zengin bir bi9mde anlamaya ve a�a­
maya �al�u. Tiim eserlerinde bir biitiinliigun pe�indedir: ''Yekpare zaman"m
ve onun ortaya �Ikaracag1 "i� insan"m.
Tan pmar'm bu biitiinliik aray1�ma, yine onun yazd1g1 bir makaleden,
"Tenkit Ihtiyac1"ndan4 yola �1karak bakahm. Tanpmar bu yaz1sma tenkit ve
miinekkit kavramlanrun edebiyatmuzdaki goriiniimlerini a�Iklayarak ba�lar ve
kendi ideal miinekkit tanurunm izini surer. Bizde Tanpmar'm arzulad1gi mii­
nekkit yoktur, �kii nesiller arasmda bir devamsizhk soz konusudur:

"Ve her nesil ba�l1 ba�madzr, yalmzdzr, maziden kendisine hi�bir �ey kalmadan
san'ata girer. Silinmi� tahta ustunde kendi manali veya manastz edebiyatmt yapar.
Halbuki hakikatte bi:iyle bir �ey olamaz. Hakikatte her memlekette oldugu gibi bizde de
her yeni eserin muspet veya menfl, kendisinden evvel gelenlerle bir y1gm munasebeti,
alakasz vardzr. (...) Hayatta her �eyde oldugu gibi san'atta da 'devam' denen bir
kudret vardrr. Bu fizyoloji oldugu gibi cemiyet hayatmda da fikir hayatmda da esastzr.
Benim yoklugundan bahsettigun miinekkit, bu devam1 sabnyla arayacak mii­
nekkittir. "S

Oguz Demiralp, Tanpmar'm eserlerini yorumlamaya yoneldigi kitabmda


bu dururnu �oyle saptar: "'Devam', yani siireklilik kavram1, Ahmet Hamdi'nin
dii�iince diinyasmm ortadiregidir. Zaman, kiiltiir, ya�am, sanat anla�uun or­
tak paydas1drr. $iirlerinde ve diizyasrmn �iirsel boliimlerinde �ledigi zaman ve
an kavramlan, kesintisiz bir a�1 anlatmakla siireklilik d�iincesine kattl1rlar.
Kiiltiir ve toplumsal de�ime �kin d�iinceleri gene siireklilik izlegine bagh­
d1r. Bireyin acunla (evrenle) birligi ya da toplumla ban�Ik olmas1 siirekliligin
belirli bi�imlerde ya�anmasma dayarur."6
Demiralp'in soziinii ettigi, Tanpmar'm siireklilik anlay1�m1 orneklemek
�ok kolay. Ornegin "cemiyet-fert" ili�kisini tarumlarken baglaylCl unsur olarak
siireklilikten bahseder:

4 Ahmet Harndi Tanpmar, "Tenkit ihtiyaa", Edebiyat Qzerine Mnkaleler, haz. Zeynep Kerman (istanbul: Milli Egi­
tiin Ba�kanhg1 Devlet Kitaplan, 1969): s. 62-64.
5 Ahmet Hamdi Tanpmar, a.g.m., s. 63, (Vurgulamalar bana ail)
6 C>guz Demiralp, Kutup Noktasz: Ahmel Hamdi Tanpmar'm Yaprtr Qzerine El�tirel Bir Drneme (istanbul: Yap1 Kre­
di Yaymlan, 1993), s. 61 .

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 203


Erol KOroglu

"Cemiyet fikri �e kan$mca leader trajedisi azalir. <;unlcU cemiyet ifin Jertte oldugu
gibi oliim yoktur. Orada siireklilik vardrr. Zincir ebedilik boyunca uzamp gider. Par­
fa parfa olsa bile bir sonraki, kendinden once geleni tamamlar. Cemiyet hayah, toplu­
luk ifin oldugu gibi, fert ifin de oliim dii$iincesini yener. <;unlcU kurdugu degerler zin­
cirinde oliimiin de bir yeri vardir. Fert ifin bir biti$, bir son olan oliim, fOk defa cemi­
yette bir ba$langiftir. Hakiki fert ifin oliim hifliktir. Hifligin vasft olmaz. Kahramanca
veya ona benzer herhangi bir vasft olan oliim, artzk hiflik olmaktan pkar ve yeni bir
$ekle biiriinmii$ bir varlik olur. Bu yeni varlik fikri, $ahsa ait olandan cemiyete dogru
yiikseldikfe, dogrudan dogruya alakali $ahzslann - dost, ana, baba, karde$, sevgili, evlat
- hatzrasmdan cemiyetin hatzrasma gittikfe saglamlaw. Yani fert,ferdi hayatmdan ay­
nldzkfa cemiyet onu devam ettirir. Bu ayrzl1$, $ahsiyete ait hususiliklerin inkarz degil,
aksine, bu hususiliklerin deger kazanmas1d1r. Tarihinin manalandzgt yer, bu hatzralarla
topluluk $Uurunu devam ettirmesidir. Tarih, sanat eserleri, gelenekler, hepsi cemiyetin
si.ireklilik �uurudur.
(. .. ) 'Ta ha$ra kadar' sozii, apktan afzga o gun ifin yazilm1$ eski kasidelerde bile en
fOk gefen tabirlerdendir. Ha$ra kadar, yani ebedilik boyunca... Ebedilik boyunca ya­
�ayacak olan fertler, hatta nesiller degil, cemiyettir. Kaderin ve zamanm kar$1smda
ancak cemiyet ve onun tarihi varlzgi olan milliyet durur. "7

Tanpmar'm di.i�i.incesinde si.ireklilik ni�in bu kadar onemli? Neden i.isti.ine


basa basa ya�amm her alanmda, ozellikle de "cemiyet"te siireklilik ozelligm­
den soz ediyor. Bu sorunun cevab1 onun neredeyse ti.im eserlerine egemen olan
"medeniyet degi�imi" meselesinde yahyor. Tiirk toplumu Tanzimat'tan ba�la­
yarak bir medeniyet degi�imi g�irm�, bu degi�im toplumsal ya�amdaki si.i­
rekliligi par�alam� ve denge durumunun olu�masma her zaman engel olrn�­
tur. Tanpmar bu sorunun �ozi.im yolu olarak toplumsal ya�amm her alarunda
si.irekliligin tekrar saglanrnas1ru gori.ir, fakat bu o kadar kolay degildir. Tanp1-
nar, si.irekliligin kmlmas1 durumunu en a�tk bi�imde, ''Medeniyet De�tirmesi
ve i� insan" adh denemesinde ortaya koyar:

"Bizi sadece yaptzgtmzz i$lerden degil, onlarm h1z aldzklarz prensiplerden de $iiphe
ettiren, miihim ve hayati meselelerimiz yerine bir $aka denebilecek kadar hafif $eylerle
ugra$hran, yahut bu miihim ve hayati meselelerin mahiyetini degi$tirip bir $aka haline
getiren bu buhramn sebebi, bir medeniyetten obiiriine gefmemizin getirdigi ikilik­
tir.( .. .) Bu ikilik, evvela umumi hayatta ba$laml$, sonra cemiyetimizi zihniyet itibariyle
ikiye ay1rm1$, nihayet ameliyesini derinle$tirerek ve degi$tirerek Jerd olarak da ifimize
yerle$mi$tir. "8

Denemenin ilerleyen boliimlerinde, "medeniyet degi�tirmesi hastahg1"


ad1m verdigi durumun ortaya �kt�rm Tanzimat'tan itibaren yaptlan yanl�lara
baglayan Tanpmar, vartlan noktayi �oyle ortaya koyar:
7 Ahmet Hamdi Tanpmar, " i nsan ve Cemiyet," Y�rgrm Gibi, haz. Biro! Emil (is tanb ul : Dergah Yaymlari,
y.t..y.), s. 14-15. (Vurgulamalar bana ait).
8 Ahmet Harndi Tanpmar, "Medeniyet Degi¥irmesi ve i � insan", Y�rgtm Gibi, s. 24.

204 CociTo, SAYI: 1 1, 1997


Ahmet Hamdi Tanpmar'm z.aman Anlayi�1

"(. .. ) Bugiin umumi hayat1m1zda herhangi ki:ikten bir ameliyeyi yapabilmek ifin
laz1m gelen �artlardan adeta mahrum gibiyiz. Bizi degi�tirecek �eylere kar�1 ne bir mu­
kavemet gosterebiliyoruz, ne de ona tamamiyle teslim olabiliyoruz. Sanki varlik ve tarih
cevherimizi kaybetmi�iz; bir kiymet buhram ifindeyiz. Hifbirini bUyiik manasmda ken­
dimize ilave etmeden her �eyi kabul ediyor; ve her kabul ettigimizi zihnimizin bir ki:i�e­
sinde adeta kilit altmda sald1yoruz.
Bir medeniyet bir butundur. Mi.iesseseleri ve kiymet hukUmleriyle beraber inki�af
eder. Onlan lUzumsuz bulmaz, �uphe de etmez.(...) Umumi hayat degi�tikfe, medeniyet
de muesseseleriyle ve kiymet hukUmleriyle de�ir. Bazen bunlann bir kismm1 tasftye
eder. Fakat butun bu degi�iklikler insanla beraber olur. Kufi.ik, bUyiik buhranlar, anla­
�mamazl1klar, huzursuzluklar, Slfrayi� devirlerinde ihtilaller, teknik terakkiler, ke�if
veya tabii inki�aflar bu tasftyeleri yapar. Garp'ta OrlafJlg insam, ronesans insam, ma­
kine sanayii devrinin insam, bugiinun insam medeniyetiyle, mi.iesseseleriyle beraber te­
�ekkUl etmi� �e' nf ve tarihi vakialard1r. "9

De�imin dogalhgtm eski medeniyetimiz ic;in de vurgulayarak ilerleyen


Tanpmar, Tiick insarurun yerle�tigi tarihsel doneme gore farkhltldar sergiledigi­
ni, fakat yine de siirekliligm devam ettigmi vurgular:

"ButUn bu insanlar ne kendilerinden, ne de bir euvelkilerden �uphe ediyorlar, ha­


yah, du�unceyi, kendilerini idare eden degerleri kudsi bir emanet gibi kabul ediyorlar,
aralannda nesil farklanm tabii buluyorlard1. Onlar par�ala� bir zamam ya�anu­
yorlard1. Hal ile mazi zihinlerinde birbirine baghyd1. Birbirlerini zaman ifinde ta­
mamlad1klan ifin, gelecek zamanlan da, kendi du�unce ve hayatlanmn muayyen olma­
yana du�en bir aksi gibi ta'Savvur ediyorlard1. "10

c
Tanpmar bu siireklilik ve biitiinliigun yitiril�ini Tanzimat sonrasma bag-
lar. Tanzimat'la birlikte hi�bir �y yaptlm� degildir. Fakat bunlarm, k�k-
larm birbirini tamamlamas1 bi�iminde degil, eksikliklerin, tarihsel ko�ullarm
zorlamas1yla ol�tugunu vurgular. Tanzimat sonras1 toplum ya�mmda ikilik
ve onun neden oldugu k�ku ka'lffitlmazdrr. K�ku ve kararsizhgt omekleye­
rek ilerleyen Tanpmar sonuca �yle ula�rr:

"Muhakkak olan bir tarlif varsa, eskinin, hemen yamba�1m1zda, bazan bir mazlum,
bazan kaybedilmi§ bir cennet, ruh bUtUnlUgumuzu saklayan bir hazine gibi durmas1,
en ufak sarsmtida serab panlt1lanyla anumuzde afilmas1, bizi kendisine fagirmas1, bu­
nu yapmad1gi zamanlarda da, hayahmizdan bizi �uphe ettirmesidir. Tereddut ve bir ne­
vi vicdan azabi ... (Bize akseden fehresiyle yanl1� yapma korkusu)
Bunlar �uphesiz ba�langtf noktaland1r. Ve her ba�langtf noktas1 gibi yiizlerce kil1-
ga girerek hayahm1za tesir ediyor, nesiller boyunca bir tUrlU insam ve cemiyetimizi ge­
rektigi gi�i duzenlememize engel oluyorlar. Bir neslin halledecegi davalan nesilden ne-

9 A.g.m., s. 25-26.
10 A.g.m., s. 26. (Vurgulama bana ait)

CociTo, SAYI: 1 1, 1997 205


Erol Kiiroglu

sile havale eden, en basit meseleleri bir turlU atlanamayan e�lcler halinde getiren, kendi
hareketlerimizin neticelerini bize o kadar yabanci ktlrk altrnda gosteren, hulasa bize oz
bir hayat yerine, srrasrna gore on, on be�, yirmi yd, bazen daha fazla suren tecriibe dev­
releri ya�tan hep bu medeniyet degi�tirmesidir. "1 1

Toplumsal, killtiirel, sanatsal alanlarda varolmas1 gereken siirekliligm Do­


gudan Battya yonelen bir medeniyet degi�ikligi srrasmda kayb1 ve tekrar elde
edilemeyi�i. Bu izlek Tanpmar'm sadece bu yazismm degil, hemen biitiin c;al�­
malannm eksenini te�kil eder. Peki ama Tanpmar, bu durumu saptayan ve
iizerine giden tek ki�i midir Turk edebiyatt ve dii�iince tarihimizde? Elbette ki,
hayrr. Tanpmar'm da degmdigi gibi, bu durum yiiz y1h a�km bir siiredir ya�an­
maktadir ve Dogu-Batt, muhafazakarhk-ilericili.k, devrimcilik-ilericilik vb. bi­
c;imlerine girerek her donemde ta�il�, �lenm�tir. 0 halde, Tanpmar'm ko­
numunu farkh kllan ko�ullar, onu ortaya c;ikaran d�iinceler nelerdir, biraz da
onlara yonelelim.

BATILILA!1MAYLA BA!lLAYAN
Osmanh imparatorlugu'nun gerilemeye ba�lamas1yla birlikte, ozellikle sa­
ray ve devlet adamlan kan kaybrm durdurma yollanm Batt uygarhgmda ara­
maya ba�la�lard1. Gel gor ki, derde deva olmas1 amacryla denenen her yeni­
lik geleneksel ya�amda bir yara ac;iyordu. Battya yonel�in ilk anlanndan, daha
yenic;eriligm ilgas1 ve hatta Lale Devri'nden itibaren bu durum gec;erliydi. Tan­
pmar'm dey�iyle "devam zincirinde" kmlmalar ol�uyordu. 0 zamanlardan
ba�layarak gorillen muhafazakar-Battcr a�mas1 bir tiirlii c;oziilrneden devam
etti. Bu kavga srrasmda iki referans noktas1 onemlerini muhafaza ettiler. Bun­
lardan birincisi Batmm teknolojik, ekonomik ac;ilardan iistiinliigii idi.
Muhafazakarlar da Bahhla�mac1lar da bu noktada hemfikirdi. Yalmz
muhafazakarlar Battdan kendi biinyemize uygun olaru ahp, gerisini brrakmay1
savunurlarken, digerleri Battnm yekpare bic;imde kabuliinii istiyorlard1. ikinci
bir nokta ise, Tiirk tarihinin konumu idi. Yani gec;m�in ne yapdacagi meselesi.
Bu meselenin ele alm�1 da iki kutupluydu. Bir grup g�i "altm c;ag" olarak
alrr ve bugiinii ona dayanarak el�tirirken, digeri gec;�in "kotilliigunii" soz
konusu ediyordu.
Burada biraz durmak gerekiyor. <;unkii bu noktada �in ic;ine tarih kavra­
m1 ka�1yor. <;aglar boyunca zaman kavrarru ve zaman olc;me bic;imleri degi�ir­
ken, tarih anla�1 da de�mekteydi. Yani yinninci yiizyd insanrmn tarihi kav­
rayi�1yla, diyelim 15. yiizytl Osmanh insanmm tarihi kavra�1 ayru degildi. Os­
manh tarihc;iligi "vakaniivislik" bic;imindedir. Olaylar siras1yla ve tiim aynntt­
lanyla anlatilir, fakat bunlar arasmda �kiler kurulmaya ve bu olaylar yorum­
lanarak baz1 sonuc;lara vanlmaya c;a�tlmaz. Aslmda Avrupa tarihc;iligmin du­
rumu da 18. yiizyda kadar pek farkl1 degildir. 18. yiizytlda, Aydmlanma dii­
�iincesinin etkisiyle modem anlamda tarih anla�1 dogmaya, tarih zamansal­
la�maya ba�lar.
1 1 A.g.m., s. 30.

2o6 CociTo, SAYI: 11, 1997


Ahmet Hamdi Tanp1nar'1n Zaman Anla)M1

Zamansalla!lan, yani g�i!lE! !limdinin yorumunu ta!l1yan tarih anlayl!l1,


Batmm diger biitiin ara�lan gibi, Bah dl!lmda kalan, hrnak i9nde geri uygarh.k­
lan da etkileyecektir. Batmm etki alaruna giren diger toplumlar, o zamana ka­
dar kendileri i�in bir sorun te!lkil etmeyen ge�ffii!l lerine rahatsiz bir !lekilde yak­
la!lmaya ba!llayacaklardrr.
Battltl3!lma oncesi toplumlarda, hpkl tarih kavram1 gibi, gelenek de sorun­
suz bir anlam ta!lrr. Bu toplumlar i�n gelenek, toplumun siirekliligini saglayan
ve kesintilere ugramaksizm, kendini de�tirip geli!ltirerek siiren bir kurumdur.
Toplumun biitiin kesimlerince homojen bir !lekilde algtlarur ve ya!larur. Fakat
yabanc1 etkiyle kar!lila!lild1gmda, gelenek o toplumda ya!layan i�in t3!11d1gt "bir­
l�tirici ve devam ettirici kuvvet" anlamm1 yitirecek ve "yeni" den saklnmak
i�n kullantlan bir zrrh, bir kalkan gorevi gormeye ba!llayacaktrr.
Abdullah Laroui, Arap toplumlannm Battltla!lma sorunlanru ele ald1gi Ta­
rihselcilik ve Gelenek adh kitabmda,12 Bahyla kaT!ltl3!lma durumunda toplumda
iki tiir aydmm ayn!ltlgm1 vurgular. Laroui'nin tabiriyle bunlar, gelenekselci
(traditionalist) ve liberal aydmlardir. Laroui'nin buradan yola �ikarak ortaya
koydugu bir diger aynm da "gelenek" ve "gelenekselle!ltirme" arasmdad1r. Ge­
lenek, toplumsal yap1mn uyumlu bir bi�de siirmesi a95mdan, vazg�lmez
bir unsur olarak her zaman vardir. Fakat Batmm siyasi, ekonomik ve askeri gii­
cii kaT!lismda gerileyen ve kendisine zorlanan reformlan ger�ekle!ltirmeye yO­
nelen "geleneksel" devletler, kendi toplumlanndan dogan tepkiyle de kaT!lila­
!lacaklard1r. Bu muhalefetin kaynag1 genellikle, kiiltiirel se�kinlerden olu!lan
"ulema"drr. Ulemanm tepkisi toplumun geleneksell�tirilmesi siirecini ba!llata­
cakhr.

"Bu suref ifinde 'gelenekselci' reform taraftan aydmlann savundugu ideolojik ko­
num nedir? Savunulan konuma gore, Avrupa olgunluga eri�mi� olmaktan u:zak, sonra­
dan gorme bir kUlturii simgelemektedir. BugiinkU giicunu <;in, Hint ve Islam gibi eski
kUlturlerin gefm� zenginliklerinden aldigz ilhama borfludur. Bu eski ve degerli kUltur­
ler gefmi�te belli bir bilim birikimi saglad1ktan sonra, bu birikimi bilinfli bir tercih ile
�arak kUlturii insan ruhunun sonsuz zenginliklerine yoneltebilmeyi ba�rmi�lardir.
Bu taplumlann bugiinkU du�mu� olduklan durum teknolojik gerilikten degil, tarihsel
felaketler sonucu manevi bir d�u�un sonucunda ortaya f1km1�tir. 0 halde onemli olan
siyasal ve askeri reJormlardan fOk bir ahlak reformudur. Ne var ki, onemsiz birkaf istis­
na d1�1nda, Avrupa teknolojisi di�lanmamaktadir. Butun kUlturel u:zantilardan annd1-
nld1gz surece, bu teknolojinin ithali onemli, hatta gerekli goriilmektedir. Bu baki� aps1
ister istemez ciddi bir ikilemi dogurmaktadir. Bir yanda gelenekselci iilfUler ifinde
amaa belirleyen siyaset ve ahlak boyutu, ate yanda salt bir araf olarak bakilan Bah tek­
nolojisi". n

Bu gelenekselcilik yanhs1 aydmlann kaT!lismda Bah liberalizminden etkile-


12 Abdullah Laroui, Tanhselcilik ur Gelnrdc: Arap Ayd1nlann1n Krizi, �v. Hasan Bacan!J (Ankara: Vadi Yayutlan,
1993)
13 Kemal inan, "iii;iincii Diinya: T�tan Evrensellige," Abdullah Laroui, a.g.e.,'in i9ztde, s. 18.

CociTo, SAYI: 1 1, 1997 207


Erol Kiiroglu

nen bir aydmlar toplulugu ol�maya ba�lar. Laroui bu kesim ic;inde de iki fark­
h grup saptar: Yabanc1 dil bilen, Avrupa'ya gitm� (asimile olm�) aydmlar ile
Bah bilgisini kendi dilindeki �evirilerden ogrenen (geleneksel kokenli) aydm­
lar. Asimile aydm - ki bizim modem edebiyatumzdaki "ziippe" tipinin �1�
noktas1d1r -, Avrupa kiiltiirin
i iin yahtilm1� yonlerini kendi geleneksel kiiltiirii­
ne par�a par�a yamamaya �a�irken, geleneksel aydm, geleneksel sistemi Bah
ile ka�Ila�hrarak kendi i�inde tutarh yeni bir yap1 olu�turmaya �al�ir.14 Sonu�­
ta bu ikisi arasmdaki fark ton farlodir ve liberal aydmlar, gelenekseki aydmla­
nn z1ddma tamam1yla Bahya yonelinmesi zorunlulugunu vurgularlar.

"[Liberal aydm], toplumun gepni�ini sert bir �ekilde yargilamaya gefti. Bu toplu­
mun ba�ans1zl1gi 'Dogu Despotizmi'ne yi4klendi. Avrupa medeniyetinin materyalist
oldugu �eklindeki geni� olfUde kabul goren gora�e verdigi cevabmda, insan emegini
makineyle degi�tiren bir medeniyetin, makinenin rekabetinden korkan bir medeniyetten
daha manevi oldugu kar�1l1gzm verdi. "15

K�kusuz, Laroui'nin yorumlanrun merkezinde Arap toplumlanrun Bahh­


la�ma siireci vardir. Arna bu siirecin Avrupa d�1 killtilir erde ana hatlanyla da
olsa, benzer bir �ekilde ilerledigi d�iiniiliirse, gelenekselci/liberal aydm farkh­
.
la�masmm bizim killtiirim i iizde de gorilldiigu st>ylenebilir. Tanzimat'tan (hatta
1839 oncesi yenile�me hareketlerinden) itibaren her de�im/donii�iim evresi
etki-tepki i�kisi dogrultusunda ilerlem�tir. Bir kesim geride kalan her �eyi yii­
celtme egilimi gosterirken, bir kesim ge��in biitiin unsurlanru reddetme tav­
nna yonelmi�tir. Gelenekselci aydm i�in gelenek "yitirilrn� cennet" iken, Bahh­
la�mac1 liberal aydm i�in akla, bilime ka�1 direnen, baglay1cr, kostekleyici bir
gii�tiir.
Bu losir gelenekselci/Bahhla�mac1 �eki�mesini a�maya yonelik ilk ad1m
ancak, 1 921 ytlmda .�1kmaya ba�layan Dergiih dergisi �evresince ahhr. Dergiih
dergisini �tkaran aydmlar, d�iinsel alanda Bergson' a duyduklan yakm ilgiden
dolay1, "Bergsoncular" olarak antlacaklardrr.

"Bergsonizm sistemli olarak ve 2905'ten 2918'e kadar kuvvetle hukUm sunnu�


olan, pozitivizm ve mekanik evrimcilik alamma tepki halinde ilk defa bir genf profesor
ve yazar zumresi tarafmdan savunulmaya b�landz. Bu zumre Dergah dergisini f1kar­
d1 (2 92 1). Burada birbirlerinden pek az farkla Ismail Hakla, Mustafa $ekip, Mehmet
Emin'in rolleri vardzr. Bu yeni fevre yalmz Bergson 'u ileri surmuyor, Gokalp'in sosyo­
lojikfelseJesine tepki halinde E. Boutroux, W. fames ve Bergson'a, yani evrimcilik ve zi­
hinciligin kar�zsmdaki anti-intellectualism'e dayamyordu. Her Uf filozofun ortak vas­
ft, zihincilige oldugu kadar mekanizme karil ve pluralist olu�lan idi. Genf TUrk du�u­
nurleri de bu yeni a/am onunde her noktadan birle�ik degildirler. Ortak cepheleri yalmz
pozitivizme ka,r�z vaziyet almalanndan idi. Her UfU de TUrk pozitivizmine hucumda

14 A.g.m., s. 1 9.
1 5 Abdullah Laroui, a.g.e., s. 144.

208 CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997


Ahmet Hamdi Tanpmar'm Zaman Anlay1�1

birle$iyorlardz. (...) Dergah, umumi hatlannda az �ok birlik manzaras1 gosteriyordu.


Bu birligi meydana getiren iki neden vardz. Birincisi Gokalp'e kar$l olu$, ikincisi Kur­
tulu$ Sav�z cephesinde birle$mek. Bu hareketin hakim giiril$U $U idi: Batz istilasz kar$l­
smda direnmemiz buyilk bir olUm-dirim amndan ve bunun uyandzrdzgz son derece $id­
detli bir hayat gerginliginden ileri gelmektedir. Ba$anm1zm s1m rakam, ol�u 'Qe muspet
ilim degildir. Bunlarm yalmzca vaszta degeri vardzr. Ba$Qrimzzm szm canlzlarm hayat
mucadelesindeki hakim gil�leri olan i�gUdulerden, 'hayat hamlesi'nden (elan vital) gel­
mektedir. Bu ana fikir etraftnda toplanan gen� nesil Kurtulu$ Sava$i'nm zaferini nice­
lige kar$l niteligin, mekanizme kar$l yaratzcz hamlenin zaferi say1yorlard1. "1 6

Mustafa $ekip Tum;, Yahya Kemal, Ahmet Ha�im, Abd\Wlak $inasi Hisar,
gen-; Ahmet Hamdi Tanpmar ve daha bir-;ok ayduu -;evresinde toplayan Der­
gah dergisi al�� gelenekseki tavn a�an, daha ara�hnc1 bir yakla�rm geli�tir­
meye -;ah�rr. 17 Tanpmar'm zaman anla�1, tarihi bir siireklilik olarak gormeye
-;ah�an ve "siireklilik i-;inde degi�im, degi�im i-rinde siirekliligi" savunan bu
-;evrede, ozellikle hocas1 Yahya Kemal Beyath'run etkisi alhnda ge�ecektir.

GE<;Mi!lE BAKI!lLAR: YARYA l<EMAL, A. $iNAsi HisAR,


A. H. TANPINAR
Yahya Kemal Beyath, Tanpmar'm hocas1, fikirlerinin babas1drr.
Turk Edebiyahrun en biiyiik �airlerinden biri olan Yahya Kemal, sistemli
bir dii�iiniir degildir. �iincelerini, oliimiinden sonra kitapla�hnlan gazete ve
dergi yazilannda ifade etmi�tir. Fakat onu ya�ad1g1. donemin aydmlan ve ozel­
likle Tanpmar i-;in bir d�iiniir seviyesine -;ikaran neden, bu daguuk d�iince­
leri -;ok ba�anh bir bi-;imde �iirlerine yedirmesidir. Tanpmar'm zaman anlay�1
ve siireklilik aray�irun kokenleri, Yahya Kemal'in -;ok bilinen, klsacrk bir �iirsel
ifadesinde ya tar: "Kokii mazide olan ah"" .18
Yahya Kemal, Bergson'un sure kavramuu arumsatan bu d�iinceye ilgin-;
bir d�iinsel seriiven sonucunda ula�rr. Gen-;lik yillannda Laroui'nin "asimile
aydm" tarumlamasma uygun bir goriiniim sergil'er. <;ok gen-; ya�ta gittigi Pa­
ris'te on ytl ge9fir. Paris'te -;�itli edebiyat ve entelektiiel -;evrelerine girip -;1-
kan Yahya Kemal, yurduna beklenilenden farkh d�iincelerle doner. Uzun Pa­
ris ya�anu onu geleneksel edebiyattan koparacagma, ona daha da yakla�hrm�­
hr. "Nev-Yunanilik" gibi bir ara donemden sonra Osmanh ge\ffii�ine iyiden
iyiye sanlrr.
Yahya Kemal'in Osmanh tarihine ilgi duymas1run temelinde meslegiyle il­
gili bir ara� yatar. $iirini en miikemmel bi-;imde yaratmas1ru saglayacak mal-

16 Hilmi Ziya lrlken, Turtiye'de <;ag� D�unce Tarihi, 4. bs. (istanbul: lrlken Yaymlan, 1994), s. 375-376.
1 7 Necmi Zeka, "Habrlama ve Tarih", Deft,,,., s. 1 (1987): 12.
18 Bu ifadenin iiykiisii, Yahya Kemal'in ya�digi diinemdeki konumu a�15mdan iinemlidir:
"Bir gtin Ziya GOkalp, onun Osmanl.i tarih ve kiiltiirlerine d�kiinliigiinii ima ederek 'u beyti sCiyler: Hanibisin
harabatf degilsin/Gazun pulzidedir ati degilsin. Yahya Kemal ise 'irtical dedikleri nadir tesadiiliin sevkiyle' '6yle
cevap verir: Ne hardbi ne harabatiyim/Kolcii mdzide a/an dtiyim." Be,ir Ayvazoglu, Yahya Knnal: Eve Donen Adam,
2. bs. (istanbul: btiiken Ne¢yat, 1995), s. 71 .

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 209


Erol Koroglu

zemeyi, yani dill aramaktadrr. Onun �iir i� elve�li buldugu dil, Bah etkisiyle
yoktan varedilen bir dil degil, Tiirkliigun Anadolu'ya �inden itibaren ya�­
mm tiim alanlarmda siiregelen dildir.
"Yahya Kemal, 'eskiye dogtu zihni gidi?inde' gefmi?ten, ozellikle de gefm�in ?i­
irinde 'edebi' sayd1gt, degcymeyen degerleri edinmeyi ongormektedir. Bunlann b�mda
da TUr�e gelmektedir. Evde, sokakta konu?ulan Tiir�e. 'Gefdi Galip Dede candan ya­
hu', 'Goklere aplmasun eller ki damanmdadir', 'Bugiln �1m ki yar aglar benimfiin',
'Atlanm hatlra geldi�e gillii?diiklerimiz' dizelerini, 'eski edada' olsalar bile bu Tii r�e­
nin iiriinii saymaktad1r. $iirinde hep bu sesi arayacak ve bulacaktir. " 19

Yahya Kemal'in siireklilik ara�1, dil alanmdan b�layarak tiim siyasal ve


sosyo-kiiltiirel alanlara yaytlacaktrr. Osmanl1 tarihine, cumhuriyet rejimine, mi­
mariye, miizige ve edebiyata ba�m1 bu aray1� belirleyecektir. Nitekim, "kokii
mazide olan atiyim" dizesinde viicut bulan siireklilik merakl \evresini de etki­
leyecek ve Ziya Gokalp'in pozitivist/sosyolojist ba�mdan sikilan gen\ aydm­
lann kahhm1yla Dergah dergisini doguracaktrr.
Dergah'ta bulu�an aydmlar, Mustafa �kip [Tun\J'un tamhmm1 yaphg1
Bergson felsefesi dolayumyla bir Dogu Ronesans1 yaratmaktan soz ederler. Bu
dii�iincenin temelinde, biitiin medeniyetlerin temelinde Dogu'nun yattlgma
olan inan\ vardrr, fakat bu inan\ daha onceki gelenekselci aydmlarm g�i
idealize edi�leriyle benze�mez. Dogu Ronesans1, oziinde Bergson'un ya�am ab­
hm1 (elan vital) kavramm1 i\ermektedir:
"Yahya Kemal'in ve oteki Dergahplann anlad1gt manada Dogu Ronesans1, mede­
niyetimizin olii taraflanyla degil, bir zamanlar ona hayatiyet kazand1ran ruhuyla diril­
mesi ve yepyeni bir hayat hamlesiyle fagtni kucaklamas1 demekti. K1saca, bu dirili? ne
gefmi?in tekran, ne de inkanyd1, bir imtidad'd1. lmtidad, Yahya Kemal'in liigatinde,
siirekli bir deffe?me ifinde deffe?meyenin, yani asil hiiviyetimizin muhafazas1 manas1na
geliyordu . "20

Yahya Kemal'in kullland1gi imtidad kavram1yla Bergson'un siire kavrarm


arasmda yakm ili�ki vard1r. Ge\ffi�in hi\ kaybolmadan �imdiyle birl�mesi ve
gelecegi olu�turmas1 bi\iminde tammlanan, aktll a degil, sezgiyle anla�tlan ger­
\ek zamand1r siire.
"Yahya Kemal'e gore, insanlar zamani bir vehme uyarak gefmi?, ?imdi ve gelecek
diye iife bolmii?lerdir. Hakikatte bunlann iifii de yoktur, yiiriiyen bir ?ey vard1r, imti­
dad vardir. 'Bu imtidad hattmm ortasmda, hal ifinde ya?1yoruz; gelecek kismm1 gore­
miyoruz. Gefmi? olan kismm1 ise tarihfilerin bize naklettikleri gibi biliyoruz, yahut o
kismm bize kalm1? eserlerini goriiyoruz. Milli varl1gtm1zdan yalniz gefmi? olan devir­
ler muhayyilemizde bir yekUn halinde duruyor. "21
19 Ahmet Oktay, Cumhuriyet Diinemi Edebiyatr: 1923-1950 (Ankara: Kiiltiir Bakanhgi Yayutlan, 1993), s. 416.
20 �ir Ayvazoglu, a.g.e., s. 101-102.
21 A.g.e., s. 103-104.

210 CoGiTo, SAYI: 1 1 , 1997


Ahmet Hamdi Tanpmar'm Zaman Anlay1g1

"Yahya Kemal, milli muhayyilenin gepni�ine, yani TUrk tarihine hep bu imtidad
ve hayat hamlesi apsmdan ya�caktir. Beyatl1 irin tarih bireysel bir �ey degil, "ano­
nim ve kollektif' bir surertir. "Yahya Kemal'in �iirinde Osmanl1 tarihinin zaferleri, as­
keri ve medeni menkabeleri, meydana geldikleri, devrine ait olduklan hukiimdara atfe­
dilmeyen, onlardan bahsedilmeden, onlar d1�mda, kollektif bir oze icra olunarak i�len­
mi§tir. "22

Yahya Kemal ii;in, Tiirk tarihinde ger�ekl�en ya�am ahluru anlan onemli­
dir: 1071 Malazgirt Sava�1, istanbul'un fethi, Yavuz Sultan Selim'in ba�anlan,
Lale Devri ve gelinen son noktada Tiirk Kurtul� Sava�1. Bunlar Tilrk kiiltii.rii­
niin devam:uu saglayan ablun anlandrr.
Beyath'da, tarihte ya�nan attlrmlarla siiregelen Turk kill tii.rin
i iin cisimle�­
tigi cografya istanbul' dur. "istanbul, ge�mi� zamanm zafer ve yenilgilerinin
�a�rmlanna a�tk semt ve insan adlanyla, yapilanyla, dogas1yla bir sureklilik
olarak tasanmlanmaktadir. Bir germi�e sahip oldugu vurgulanmaktad1r elbet,
ama ya�anan, ya�and1g1 i�in de bir anlamda olumlanan bir �imdinin i�inden
alrmlanan bu ge�i�e bir gelecek boyutu da kazandmlmak istenmektedir. Ken­
ti, ge�mi�/�imdi/gelecek momentlerinde yeniden kurmak istemektedir Yahya
Kemal ( ... )" 23
Ge��in �imdi ve gelecekle baglanbb olarak siiregelmesi onemli bir nok­
ta. <;unkii bu ii�lii baglanh Yahya Kemal'i dipsiz bir nostaljiye, maziperestligin
agma dii�mekten koruyor, G�mi�, �imdiye ve gelecege olan olumlu etkisi bag­
lammda vardrr, bugiinii zenginl�tirdigi siirece arumsanmaya degerdir:

"Turk Istanbul adl1 konferansmda, gefmi�i bir kiitle halinde, oldugu gibi sevme­
nin yanl1�l1gi iistiinde durur. Bizi gepni§e baglayan onun giizellikleridir. Nas1l ya�1-
gim1z zaman kesitinde, firkinliklere, aksakl1klara, bozukluklara kar�1 bir tav1r almak zo­
runday1z. Bu, gelecek ifin de boyledir.
Eski medeniyetimizi yaratan TUrkliik, Dogu medeniyeti irinde y�ad1gt irin, onun
manevi havas1yla, ahlak ve mua�eret kaideleriyle, hayat �rtlanyla lcu�tilm1�ti. $imdi
ise Bah medeniyetinin havas1 hakimdir. 0 halde, ona gore bir y�ma uslubu, bir mes­
ken, bir semt, bir �ehir yaratmak mecburiyetindedir. Eger TUrkluk milli �uuruna sahip
olursa, hayat ve varl1k manzaras1 ba�ka uslupta, fakat yine milli ve eskisi gibi guzel ola­
cakhr. Bu bir kopu� degil, hakiki manas1yla bir imtidad'd1r. Eski medeniyetimiz, kendi
�rtlan irinde e�siz bir mukemmeliyete ermi�ti. Bugiinun �artlan ifinde, gepni�i tek­
rarlamak, mesela Siileymaniye'nin bir benzerini in�a etmeye kalki�mak, manas1zd1r.
Esasen Siileymaniye'yi yaratan �rtlar bugiin mevcut olmad1gi irin onun eri�tigi mu­
kemmeliyete eri�mek de mumkiin degildir. Boyle bir te�ebbus geli�meyi ve degi�meyi in­
kar manas1 ta�1r. "24
22 Omer Faruk Akiin, "Osmanh Tarihi �JSmda Yahya Kemal'in �iiri," O/Umunun 25. Y1/mda Yahya Kemal Be­
yat/1 (Tiirk Kiil hiriinii Ar�brma Enstihisii Yaymlan, 1983), 77'den almblayan Ahmet Oktay, a.g.e., s. 416.
23 Ahinet Oktay, a.g.e., s. 41S-419
24 �ir Ayvazoglu, a.g.e, s. 73-74.

CociTo, SAYI: 11, 1997 211


Erol Koroglu

K1sacas1, Bergsoncu sure ve ya�am ahhm1 kavramlanndan beslenen Yahya


Kemal, gec;mi�e takih kalmayan, gec;mi�in ic; siirekliligmi bugiine ve oradan da
gelecege ta�unay1 amac;layan bir zaman dii�iincesi ortaya koyar. Aydmlara dii­
�en gorev miizik, mimari, edebiyat. gibi kiiltiir alanlarmda gec;rni�in getirdigi
solugu giiniin �artlanna uyarlayarak siirdiirmek ve gelecege ula�hnnakhr. Og­
rencisi Tanpmar da bu dii�iinceyi oldugu gibi alacak, onu Yahya Kemal'in de­
nemedigi roman, hikaye, ele�tiri ve edebiyat tarihi gibi alanlarda yeniden iire­
tecektir.
Yahya Kemal'in gec;rni�e baki�1 bir uc;ta yer ahyorsa, edebiyahmizda diiz­
yaz1yla gec;mi�in �iirini yazan Abdiilhak $inasi Hisar onun tam kar�1smdaki uc;­
ta yer ahr. Yahya Kemal'de gec;mi�, �imdi ya�anan ve gelecekte ya�anacak ha­
yata anlam kathgi, zenginle�tirdigi siirece vardir; gec;mill �imdi ve gelecegi hor
gonnez. Oysa $inasi Hisar, �imdi ve gelecekten umudunu kesmi�tir ve kendisi­
ni �imdinin tiim c;irkinliklerine kar�1t bir gec;mi� zaman cennetine kapahr.

"Gerfeklige neden kar�1 playor Hisar? $ayle diyelim, b�langif olarak Cumhuri­
yet ideolojisinin giri�tigi, gepni� ile gi:ibek batzm koparmak i�lemine kar�1 pla� bu. Ba­
tiya i:iykUnme, imrenme di:ineminde unutulmasm, istiyor, Osmanl1 uygarl1gmm fosfor
gibi parlay1�1, son y1llarmda, Bogazifi'nde. Sonradan gi:irme kentsoylular1m1za kar�1 bir
ki:iklii, aksoylu, bence, ince lstanbul soylu bir roren pkarmak fabasmda. "25

Hisar, �imdinin insanma kar�1 Tanzimat'la ortaya c;Ikan bir istanbul efendi­
si tipini yiiceltir, gec;mi�i hahrlay�1ru bunun c;evresinde in�a eder. Benzer bir
durum Yakup Kadri Karaosmanoglu'nda da vard1r.

"Yakup Kadri, 1922'de yay1mlanan Kirahk Konak adl1 romanmda fi:iziilmeyi,


'lstanbul'da iki devir oldu: Biri lstanbulin; digeri redingot devri' diyerek tamlar ve bi­
rinci di:inemi Osmanl1 ile Batili'nm bire�iminin, ikinci di:inemi ise yozla�manm ve fO­
ku�un i:irnegi sayar. lkincilerin elinde 'fstanbul'un konak hayatmm birdenbire ki:i�k ha­
yatma intikal ediverdigini' belirten Yakup Kadri, Avrupa aykUnmeciliginin yol aftitz
geli�meyi �i:iyle vurgular: 'AbdUlmecid drorinin o atzr, zarif ve ifin ifin gelenekfi Os­
manl1l1tzndan eser kalmad1. ' Artik yitirilmi� duzenin yeniden kurulamayacagim gi:iren
Yakup Kadri, tUm bire�im umutlanm terk ederek Anadolu'ya gec;er ve bunal1m1 a�­
manm biricik yolunun unutu� olduguna inanarak ve 'ifin ifin gelenekfi Osmanl1l1ga'
en ufak bir prim tammayarak i:imrilnun sonuna kadar hep kopu�u am�tiran (ima eden)
otantik Kemalizme bagl1 kal1r. Kopmas1 son derece ki:iktenci (radikal)d1r. Nostaljinin
tam kar�1tindan konu�u r Yakup Kadri. "26

Yakup Kadri olumlu yakla�hgi Tanzimat devrinin yozla�mas1 nedeniyle


tam bir kopu� ya�ar ve yeni rejimin ideolojisi dogrultusunda dii�iiniir. Yani
gec;mi�ten koparak, ileriye bakar. Hisar' da bunun tam tersi izlenir. 0 da bilir
gerc;ek ya�amda, o eski giizel giinlerin tekrar ya�anamayacagim, bu yiizden de
25 Oguz Demiralp, Okuma Defteri: Ele�tirel Denemeler (istanbul: Yap1 Kredi Yaymlan, 1995), s. 83.
26 Ahmet Oi<tay, Zama111 Sargu/amak (istanbul: Remzi Kitabevi, 1991 ), s. 49-50.

212 CoGiTo, SAYI: 1 1 , 1997


Alrnu:t Hamdi Ta11p111ar'111 Zan;an A11lay1$1

gei;m�i ammsayarak yaratmaya yonelir. Bellegi arac1hgtyla ya�ad1g1 bu gei;mi�


tiim olumluluklann menba1dir.

"Mazimiz fOculclugumuz ve genfligimizle birlikte sevgili iiliilerimizle bulu?­


tugttmuz mukaddes bir diyardzr. Mazi hepimiz ifin Ademin kovuldugunu hatzrla­
d1gt Cennettir.(. . .) lhtimal ki b11 gefmi? zamanlari hayali111de biiyiilterek daha zi­
yade giizelle?tirmi?, ihtimal ki giizelliklerini miibalaga etmi?imdir. Zaten bu da ih­
timal lei ya?ad1gim1z zamanlann bir neticesidir. Zira bu zamanlar bizi hep miiba­
lagalara sevkediyor.( ... ) Muhayyel bir ati namma gefmi?te milli ve giizel ne varsa
hepsinin tnhrip ve tezyif edildigi11i giirdiik. Ben de, bildigim /Jir zamam ve ifinde­
kileri oldu/clari gibi lzatirlamak ve iivmek istedim. Zira onlar hif olmazsa cidden
mevcud olmu?lard1 ve baz1lari bize hayat hakkmda yiiksek ve asil bir fikir venni?­
lerdi. Onlar ya$flml?lard1.
Mazi iiyle bir zamand1r ki rul111muzun kainatmda ziyan olup gep11ez. Mazi
ihtiyarlay1p bunamayz, bozulup heba clmay1 bilmez, 1'.'lnzide 'giil solmay1, mehtap
azal1p bitmeyi bilmez!'
Maziyi yerinden oy1zamnd1gz ve lam1ldamad1gi ifin severiz. Zira analar, ba­
balar iiliir; sevgililer gidcr, sevgililer gcfer; viicud ihtiyarlar, ruh y1pramr. Fakat
yere egilen, yere dii?en adamm liaftzas1nda ve yadmdaki mazi cennetine bir ?er/ ol­
maz. Olmii? biitiin akrabalanm1z, sonmii? biitiin a$klarim1z, gefmi$ biitiin ihti­
raslanm1z yerine bize ancak bu mazi Cenneti kalzr. (. . .) Bugiin eskiden oldugu gi­
bi, mehtabm miistakbel manalarla zengin ve t�ktn halini artik goremiyorum. Zira
istikbalin zengin vaitleri benim i.;in nrt1k pnnldam1yor. Fakat bugilnki mehtap ye­
rine eskiden gordiigum mehtaplari hati;lasam bir fiisun diinyasmda giiya ben de:
'Apl Susam!' demi$im ve siiziim tesirini giistcrmi? gibi biitiin bir ihti$am alemi­
nin tils1ml1 kapilari apl1yor ve altm mehtaplar, gept1i$te oldugu gibi, tekrar atinin
dolgun, ta$ktn manalanyla mancvile�rek yeniden harikulade ktymetlerle panlda­
maya ba?l1yor. Bugiin giirdiiklerime rlegil, hatmmda kalan o sihirli mehtaplara·
baksam onlann yine, iri giiller gibi flflln11$, ycrli yerinde, miiefik ve ah! o kadar
"
muhabbetli o eski yiizleriyle panldnd1/clan111 goriiyomm. 27

A. �inasi Hisar masaldaki kahraman gibi "Ai;tl Susam!" der ve tiim zengin­
liklerin kaynagi olan ge\Illi�inin kaptlamu ai;ar. Bu gei;mi�ten arurnsad1gt �eyle­
ri bir masal tad1yla kagtda doker. Hisar ym:arak anlatan bir i;e�it anonim hikaye
anlahc1S1drr. Yaphgt �' yani roman, am, ozya�amoykiisii yazmak modem bir
ugra�ken, bunu yap� bii;imi anonim halk hikayelerini anlatanlann yapllg1 bi­
i;imde, yani ge�enekseldir. Hisar'm yaphg1 �ey yazmaktan i;ok, kendini ada­
makhr: Edebiyata, yazd1gt esere, ya�ad1g1 gei;mi�e ve orada kalan her �eye
adarunak. Tarihsel bir ba� degildir onunkisi. Gci;m�te olan bitenleri �imdiki
d urumdan yola i;1karak yorumlamaz. Sadece aktarrr. Oysa gordiik ki, Yahya
Kemal'in yaphgt, eserinin ii; diinyas1yla d�ardaki diinyay1 uyumlu hale getir­
meye i;ah�makhr. Gei;mi�e getirdigi yorumla �imdinin �iirini yazar. Halbuki
Hisar'm eserinde tek bir zaman kipi vardrr: Gei;� zaman.
27 Abdillhak �inasi Hisar, Bofazifi Mehtap/Dn, Cistanbul: Varlik Yaymevi, 1967), s. 276-280.

CociTo, SAYI: 1 1, 1997 213


Erol KDroglu

Bu durum, Hisar'm eserinin konumunu da belirler. Siiha Oguzertem ''Mo­


dem Edebiyat ve Abdi.ilhak �inasi Hisar'm SOzlii Yaz1 Seriiveni" 28 ba�hk.11 ince­
lemesinde Hisar ile Tanpmar'm eserlerinin aym dogrultuda degerlendirilmesi­
nin yanh�hgm1 vurgular. Oguzertem, Hisar'm eserlerinin yalmzca Tanp1-
nar'dan degil, genel olarak modem edebiyattan farklan iizerinde durur:

"Hisar'm yazd1klanm buyUleyici kllan i:izellik, yaz.ann, fOcuklugunun masals1,


fantezili dunyasm1 kendisiyle birlilcte ileri y�lara ta�1m1� olmas1 ve bunu yaparken de
TUrkiye'nin modern ya�antisma, onun 'adile�tigini' si:iylemek d1�mda, en ufak bir ilgi
gi:istermemesidir. Hisar'da gefmi�, bellek aracll1giyla bi:ilUnmeden bugi.ine ta�md1gi, ya­
ni z.aman bilinci farkl1la�mam1� bir sureklilik gi:isterdigi ipn modernle�menin getirdigi
gefmi�ten kopma ve �imdiki z.amana deger verme anlay1�1na rastlanmaz. "29

Dolay1s1yla, Hisar yalruzca modem ya�ama bi�imine degil, onun yamsrra


gelen modem edebiyat tekniklerine de ka�1 koyar. Hisar, malzemesiyle arasma
mesafe koymaz ve bunun sonucunda eserlerinin ti.iriinii saptamak zorla�ir.
Malzemesini imgelemi araahgtyla i�leyip kurmaca haline getirmez, bellegin­
den akan amlan hikayelemekle yetinir. E.serlerinde modem edebiyahn gerek­
tirdigi entrika (plot) gorii lmez; olaylar arasmda bir se�me yapmadan onlan bir
mozaik olu�turacak bi9mde yan yana getirir. Anlathgt �ilerle arasmda farkl1-
Ia�ni.a yoktur. Yani yazar ve yarathgt kurmaca �ileri hiyerar�isine yonelmez;
kendisini bu ki�ilerle bir tutarak, ayn�mam1� bir "biz"den bahseder. Olaylara
belli bir perspektiften bakmaz. Olaylann srrasm1 diizenlemez, ti.im olaylar art
arda bir 9g gibi geliverir. Qysa modem anlah yazan olaylan ge911i�-�imdi-ge­
lecek �izgisine yerl�tirdikten sonra onlarla oynar, yerlerini de�tirir veya ol­
dugu gibi brrakir. Halbuki Hisar'm zamam dongiisel bir zamandrr. Hep tekrar­
larur, hep aym bi9mde tekrarlamr. Yani zamand�1, �gisel ilerle�i goriileme­
yen muazzam bir ge� zamandrr bu.

"Hisar'm yap1tlan kronolojik baklmdan yeniden - uretim fagina ait olsalar da -


kulturel balomdan hilaiyecilik fatimn derinliklerinden kopup gelirler. Dolayis1yla, ya­
z.arla okur arasmda geferli modern .si:izle�me hukUmlerinin d1�1nda kalirlllr. Euvel z.a­
manlara aittir onlar."30

Hisar'm, modem ya�amda yitirilen butunlUgi.i mazi cennetinde aramas1,


Marksist dii�iiniir Gyorgy Lukacs'm biitiinliik kavramm1 biisbiitiin farkh
ama�larla 1930'larda ele al�1yla benzerlikler ta�1r. Lukacs tarihin biiti.in oldu­
gunu, saghkl1 bilginin biiti.iniin bilgisi oldugunu, ger�ek9 sanatm biiti.inii yan­
s1tmas1 gerektigini savunur. Edebi bi�imlerin modemlik oncesi donemlerdeki
durumunu �oyle yorumlar:
28 Silha Dguzertem, "Modem Edebiyat ve Abdiilhak �inasi Hisar'm SOzlii YaZJ Seriiveni", Defter, s. 18 (1992):
114-127.
29 A.g.m., s. 115.
30 A.g.m., s. 127.

214 CociTo, SAYI: 11, 1997


Ahmet Hamdi Tanpmar'm Zaman Anlay1�1

"Bir zamanlar bug-Un bifim adm1 verdigimiz, tutkuyla arad1gim1z ve sanatsal ya­
ratmm soguk heyecanlanyla hayatin ak1�mdan fekip pkartmaya fal1�tigim1z �ey, in­
sanlann ifine dogan �lerin dogall1kla dile getirili�inden ibaretti; bogulmam1� bir pg­
l1k, bir firpm1� anmm dogrudan dile getirili�i. l�te o zamanlar bifimin dogas1 haklanda
sorular sorulmazd1. Bifim, maddeden ya da hayattan ayn tutulmaz, bifimin Jarkl1 bir
hayati oldugu du�unUlmezdi. Bipm, birbirine yabanc1 olmayan iki ruhu bir araya geti­
ren, �air ile okuru birbirine ula�tiran en kisa, en dalays1z yoldu. "31

Moderligm ya�anmaya ba�lamas1yla birlikte bu biitiinliik km.hr. Modem­


lik oncesinin hikaye anlat1Cls1, c;ok uzaklardan ve c;ok uzun bir aradan sonra da
olsa evine doner ve deneyimlerini onu anlayan �ilerle birebir, dogrudan pay­
la�rr. Her zaman donillecek bir ev vardrr. Modemligin biitiinliigu kirmas1 bir
anlamda evin de kaybedilmesi demektir. 20. yiiztl ba�1 Tiirkiye'sinde ya�ayan
aydmlann c;ogu evi yi�lerdir ve hepsi bir anlamda o eve ula�ma istegiyle
hareket ederler. Arna vartlan ya da vanld1g:t sarulan ev, aym ev olmayacakhr.
Yani biitiinliigun eskiden oldugu gibi saglanmas1 imkansizdir. 0 yi.izden, par­
c;alan uyu�turmak bir ara c;oziimdiir. Yahya Kemal'in yaphgt budur. Be�ir Ay­
vazoglu'nun Yahya Kemal: Eve Di:inen Adam adh kitabmda ortaya koydugu ka­
dar basit olamaz mesele. Ev artik y1k1lm1�hr; onu ancak bellekte kalan izler
dogrultusunda yeniden � edebilirsiniz. in�a edilen yeni ev, eskisini c;agn�h­
rabilir, ama ayms1 olamaz. Yahya Kemal de, eskiyi c;ag�hran, ama yeni bir ev
i�a etmeyi denemi�tir. Halbuki $inasi Hisar, yeni bir ev yapmay1 reddeder ve
belleginde capcanh durdugunu iddia ettigi malzemeyle hayali bir ev kurar ve
orada ya�ar. Yani bir yarulsama yarahr, gerc;ek ya�amdaki biitiinliigu saglaya­
maz.
Yahya Kemal, A. $inasi Hisar ve Tanpmar'm yitirilm� biitiinliigu bulmaya
yonelik ortak bir c;abalan vardrr. Fakat Tanpmar'm zamana bu c;aba dogrultu­
sunda ba�1 Yahya Kemal'e yakm, Hisar'a uzakhr. Tanpmar, Yahya Kemal'in
"gec;mi�in giizelliklerini sevme", tarihte siireklilik adma bir sec;me yapma anla­
y�ma daha yakmdrr. Tanpmar'm, � noktas1 Beyath'da bulunan yakla�1rm­
nm en ac;Ik ifadesini "Astl Kaynak" adh denemesinde buluruz:

"Dyle samyorum ki, ne maziyi sevmek, ne Garb'1 tammak ve ona hayran olmak bi­
zim ifin kafi degildir. Mazi nihayet gefrni� bir zamand1r, bizde, ancak, kendisine ifi­
mizden bir �eyler katarak haklayla y�yabilir. Biz ise 'Bug-Un bile' degiliz; yanmz. Her
neslin as1l vazifesi kendi i:itesinde gelecek ifin olam haz1rlarken ba�lar. Bizim ifin asil
yapilmas1 laz1m gelen, memlekette yeni hayat �ekilleri yaratmaktir. Biz $ark'a veya
Garb'a ancak birbirinden ayn iki kaynagtm1z gibi bakabiliriz. Her ikisi de bizde ve ge­
ni� bir �ekilde vard1r; yani realitelerimizin ifindedirler. Fakat onlann mevcudiyeti ken­
di b�lanna bir deger olamaz ve sadece bOyle olmas1 bizi, kendi hayatim1zda, kendimiz
ipn kendimize mahsus bir hayati, gen� ve �umullu bir terkibi yaratmaya davet eder.
lfimizdeki ka�ma ve kar�1�tirmanm verimli olmas1 ipn bu hayati, bu terkibi do-

31 Lukacs'tan aktaran Nurdan Gilrbilek, ''P�� Zamarun �11\da", Defter, s. 1 (1987): 90.

Coctro, SAYI: 1 1, 1997 215


Ero! Koroglu

gnrmas1 �arttir. Bu da asil iirtincii kaynaga, 'memleketin realitesi'ne varmakla kabildir.


Dedelerimizin buyuk meziyetlerini, hayatlanmn kendilerine has ve gerrek olu�u
yap1yordu. Garp medeniyetinin buyuk meziyeti de bu realitenin mahsulU olmasmda ve
inki�aftm onunla beraber yapmasmdadir. Bizim i\in astl olan miras, ne tnazidedir,
ne de Garp' tad1r; oniimi.izde c;ozillmem� bir yumak gibi duran hayammzdadir.
Onu y11kalad1gtm1z, onun meseleleri uzerinde durdugumuz, onlarla yogruldugumuz, bu
meseleleri fikir hayatim1zm zaruri yol ugraklan gibi degil, temeli olarak kabul ettigimiz
zaman tarihin ve hususi cografyam1zm bize yukledigi buyuk role �ecegiz. 0 zaman
'devam'm zinciri tekrar irimizde baglanacak ve biz muasir dunyada, birle�tirici rehre­
mizle ve bu rehreyi te�kil eden hayat rerrevesi ile kendimize layik yeri alacagtz. "32

Hisar'mkinden c;ok farkh bir bak1�la kar�1 kar�1yayiz. Tanpmar'm asd ilgisi
�imdide siiren, "oniimi.izde duran" ya�ama yoneliktir. Gec;m� nostaljik tonlar
ic;eren bir bic;imde amrnsarur, fakat bu amrnsamamn astl hedefi �imdiye ula�­
makhr:

"Eski Istanbul bayramlan rok ba�ka tUrlU idi. Bayram sabahi giine� bile ba�ka tiir­
lU, adeta ruhani dogardi. <;:unkU eski hayatimizda takvim semavi bir �eydi. �ehir, daha
birkar giin onceden bayrama hazirlamrdi. Eger gelen �eker bayrami ise bu, sadece bay­
ram yerlerinin hazirlanmasmdan ibaret kalir, Ramazamn hususi hayati, �enlikleri bir­
denbire bayrama revrilirdi. Dolaplanyle, atli kanncalanyle, giimu� kirbarli rerkes eger­
li pml pml atlanyle, bin tUrlU surprizleriyle bayram yerleri �ehre giindelik hayatindan
rok ba�ka, rok renkli bir goriinu� verirdi. <;ocuk bu giinlerin tek hakimiydi. Bu gordu­
gum bayramla eski bayramlann hi( alakasi yolctu.
Son atli kanncay1 Kadirga meydanmda birkar yil evvel gormu�tiim. <;ocuklugu­
muzun bu eski dostlan ne kadar yipranmi�, nasil birare �eyler olmu�tu! Attn kulaklan
du�mu�, iki ayagi kinlmi�ti. Zurafa butiin zarifligini kaybetmi�, uzun boynu adeta ip
gibi incelmi�ti. Hepsi de zaman mahzeninde bir nevi cuzzama tutulm� gibi zavalli ve
halsizdiler. Uzalctan bana:
'-Ya, i�te bi:iyleyiz, bir riiyadan arta kalmanm sonu budur... ' der gibi bakiyorlardi.
Gozlerimi etraflanndaki kalabal1ga (evirdim: Onlar da bir riiyadan arta kalmi� parrala­
ra benziyorlardi.
Hayir, lstanbul'a yeni hayat, yeni bayram, yeni eglence �ekli, yeni zaman laz1m.
Istanbul artik bundan bi:iyle ekmegini rali�rak kazanan bir �ehirdir. Her �i ona gore
duzenlenmelidir. "33

"Bursa'nm Daveti" adh denemesinde, "Bursa'ya zamamrnizm giiriiltiisiin­


den uzakla�mak, bir hamam i;mlay1�mda kendimizi kaybetmek ii;in gitmiyo­
ruz. Eskiyi zorla san'atkarca bir riiya temini ic;in sevenlerden degiliz."34 diyen

Tanpmar, hpkI Yahya Kemal gibi, sanahyla, toplurn ve killtiiriin ya�am attlmu­
m geri;ekle�tirmeye c;ah�ir. bte yandan, Tanpmar'm Yahya Kemal'den aynld1gi

32 Tanpmar, Y�1gim Gibi, s. 34-35. (Vurgulama bana ail.)


33 Tanpmar, Be� �ehir, 6. bs. (istanbul: Dergah Yayinlan, 1979), s. 30.
34 Tanpmar, Y�1gim Gibi, s. 201.

216 CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Ahmet Hamdi Tanpm ar z n Zaman Anlay�1
'

noktalar da yok degildir. Beyath ozgiin iislubuyla, panlbh bir tarihin destamm
yazar; tek olanla yani b1reyle degil, \Ogul olanla, yani toplumla ugra�1r. Toplu­
mun tarihini ammsar. Onun �iirinde biitiin bir kiiltiir uyum i\inde, tek bir sesle
konu�ur.
Oysa Tanpmar'm poetikasmm merkezinde ikili bir yap1 goriiliiyor. Ya�a­
m1mtzm boliinm�liigunii yans1br bir bi\imde, birey ve toplum kar�1hkh bakt­
�ll'1.ar. Tanpmar, ozellikle �iirlerinde bireysel olanla ilgildir; diizyaztlarmda ise
toplumun on planda oldugu soylenebilir. Bu ikiligin varhgi eserlerinde her za­
man mevcuttur. Buna geri donecegiz, fakat oncelikle siireklilikle ilgili �u sapta­
maya goz atahm:

"Bir �eyin surmesi o �eyin bitmemesi demektir. Oyleyse degi�imde degi�meyen bir
merkez bulunmaktad1r. Sureklilik du�uncesi iki boyutludur: Sureklilik hem diakronik
hem de senkroniktir. Hem zaman i�inde surmesi gereken ozdur, hem de belirli bir za­
man kesiminde biitun kUlturel yap1y1 bipmlendiren, tUrde� kilan soluktur. Bu da Ah­
met Hamdi'nin kUlturden anlad1gr dogay1 kendine uydurma, 'maddeye' kendi 'ruhunu'
ge�irme savmm bir sonucudur. Kavramsal duzlemde Ahmet Hamdi i�in, tutarl1 kUltur
bu senkronik butiinlUgu saglam1� kUlturdur. Osmanl1 kUlturiinun en onemli niteligi
ger�ekle�ir boylece, ' hayat bir ve bUtun olur'"35

Bu saptamada birey ve toplumla ilgili onemli belirlemeler yabyor. Tanp1-


nar toplumu tarihsel diizlemde, artzamanh (diakronik) olarak dii�iiniir. Ge\­
mi�-�imdi-gelecek, Bergsoncu zaman anla�1 dogrultusunda birbirlerinin i\ine
akarak, birbirlerini dogurarak ilerlerler. Bu, homojen, siirekli kiiltiirel yap1y1
doguracakbr. Birey diizleminde ise, aranan �ey "i\ insan"drr. i\ insan, dongii­
sel ve \izgisel zamanlarm ikisini birden kendisinde biitiinle�tiren, yekpare bir
evrensel zamam duyumsayabilen bireydir. Birey, doganm ve kiiltiiriin siirekli
ilerleyi�lerini birbirine uyumlu bir bi\irnde, e�zamanh (senkronik) olarak ya�a­
may1 ba�ard1gt anda biitiinliik saglan� olacakbr. Bu i\ insan anlayi�1, Tanp1-
nar'm ozellikle �iir sanabm temellendiren "riiya estetigi"nde de bulunabilir.
"�iir ve Riiya" da �oyle diyor:

"Oteden beri royanm ikinci bir 1tayrtt oldugu siiyleniyor. '/� i�e iki oda gibi, uya­
mk hayat ile riiya hali yan yana' dururlar. (... ) lnsan yapili§mm bu iki hali birbirini ta­
mamlayan bir zit te�kil eder. Tamamlarlar: <;unkU kozmik nizamm ta kendisi olan ritm
ancak bu z1tlikla kabildir. Z1thrlar: <;unkU ayn ayn kaynaklardan gelirler.
Uyamk hayat giine�in adma siiylenmi� bir kasidedir; hareket, ihsaslann verimleri,
du�unce, mantikl1 tedai, devam, ibda, de�me hep oradadir.
Uyku ve roya, gecenin yani kendisini ilgadan ho�lanan bir tamaml1grn �ocuklan­
dir; unutmalar, ani hatirlamalar, sukim ve e�yaya temessUl, maddenin mutavaatktir ha­
yahna i�tirak onun tils1ml1 mmhkasmda kabildir. Gune� kamm1zda do�tigi i�in ya�r
ve hareket ederiz. Geceyi ve onun nizamm1 kendimizde buldugumuz ipn uyuruz. Gece
bizde konu�tugu i�in roya gorUrUZ. "36
35 Oguz Demiralp, Kutup Noktas1, s. 93-94.
36 Tanpmar, "�iir ve Riiya- I," Edebiyat Ozerine Makaleler, s. 1 6.

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 217


Erol Kiiroglu

Giindiizleri toplumsal zamam ya�ayan insan, gecenin ge�iyle kendisini


evrensel zamanm i.;inde bulur:

"Benligi, kiikU ve yapragi birbirinin aynz bir agaf, kozmik bir sarma�zk olm� z.a­
manrn Uf bu'dunda yilzuyor. Onun ifin mazi, hal, istikbal bir hatirad1r. Bizz.at kendisi,
binlerce varlzgin, sayzs1z varlzklann terkibini nabzzyla idare ediyor. (. ..)
Zaman mefhumu arhk onun ifin yolctur. Saniyeler bu giilgeler aleminde ebediyet
kadar uzundur yahut daha iyisi, mahbus ve munfail yarahczsz oldugu bu dunyada her
tasavvur kendi ba�zna bir andzr. "37

Tanpmar'm ii; insam "giindiiz" ya�amma ait nesne, kiiltii r, madde odakla­
nm, "gece" ya�amma ait ozne, doga, ruh odaklanyla biitiinleyen bir idealdir.
bte yandan Tanpmar, bu idealin geri;ekte var olmayan, fakat var edilmek i.;in
miicadele edilmesi gereken bir �ey oldugunu bilir. �iirlerinde bu ideali seslen­
dirirken (Ne ifindeyim zamanrn/ Ne de busbutun dz�mda/ Yekpare, geni� bir anrn/
Parfalanmaz a/a�rnda) dii�iinsel yazilannda bunun gerekliligmi ve yollarm1 tarh­
�1r. Kurmaca eserlerine ise bu biitiinliigun aram�1 hakim olur. Tanpmar'm tari­
he bak1�mda, tarihsel olanla evrensel olanm birl�tirilme i;abas1 goriilecektir.
Osmanh'y1 bu biitiinliigun ideal omegi olarak yorumlar.
Bu durumda, Tanpmar'm Yahya Kemal'den ne farkt kahyor? ikisi de Os­
manh kiiltiiriinde cisimle�en uyumlu si.irekliligi ararmyorlar m1, o zaman? Ro­
manc1 Orhan Pamuk, bunun boyle olduguna inanmakta. Tanpmar'm moder­
nist bir romanc1 say1hp sayilamayacagm1 tart1�hgi bir kon�masmda, Ahmet
Hamdi'yi cemaate agirhk veren bir yazar olarak degerlendirir. Pamuk, Bahh
modernist yazarlann cemaatten aynldlklanru, topluma kafa tutan bireyler ol­
duklanm vurgulayarak, Tanpmar'm romanlarmda hep bir ''biz"in pe�inde ko­
�uldugunu s0yler.

"Yazzs1yla topluma kar�z bir tutuma girmeyen, topluma hizmet eden, karma�zk bir
metin uretmek yerine, toplumun butUn sorunlannm zenginligini tarif etmeyi, yani
muzeyi tanf etmeyi iin plana alan bir hizmet adamz kimligiyle kar�zmzz.a playor. Hiz­
met adam1 kimligi ise, modernizmin temel tutumlanndan, temel davram�lanndan, mo­
dernist metinleri ureten ahlaka, tutuma uyan bir � degil. Ahmet Hamdi Tanpznar'z,
esrardan kafayz bulmu�, dagitmz� ve herkese ofkeyle siiven ve yanan bir adam olarak du­
�unemiyoruz. (... ); Ahmet Hamdi Tanp1nar'z gii nah fikriyle haw ne�ir olmu�, �eytanla
i�birligi yapan bir insan olarak du�unemiyoruz. "38

Bah kiiltiiriiniin ozgiil tarihindeki don�iimler sonucu vard1gi edebi mo-


37 A.g.m., s. 17.
38 Orhan Pamuk, "Ahmet Hamdi Tanpmar ve Tiirk Modemizmi," Defter, s. 23 ( 1995): 42
Bu konuda tam aksi d�iinen ve Tanpmar'1 modernist bir romana olarak yorumlayan bir gti� i9n bkz. Sil­
ha Dguzertem, The Dead Tm of Compassion: Ezistmce, frruJginDtion, l..Dflf!, and Narcissism in Tanpmar's Mahur Bts­
le, (Doktora tezi, Indiana University, 1994) ve Siiha Dguzertem, "Fictions of Nacsissism: Metaphysical and
Psychosexual Conflicts in the Stories of Ahmet Hamdi Tanpmar/ The Turkish Studies Associa tion Bulletin c. 1 4,
s. 2 ( 1 990): 223-233.

218 CociTo, sAn: 1 1, 1997


Ahmet Hamdi Tanp1nar'in Zaman Anlayi�1

dernizm konumu a<;ismdan ele almd1gmda, Tanpmar'm farkh bir goriiniim ser­
gileyecegi a<;tkhr. Tanpmar'm durumu bizim kiilti.iriimiize ozgiidiir; Batilila�­
manm yarathgt boliinm�liigu �ler. Bu anlamda ne Hisar gibi ge<;m�in mii­
kemmelligine s1gmmakta ne de ona biisbiitiin srrt <;evirmektedir. Orhan Pamuk
da bunun farkmdadir ve Tanpmar'm oneminin buradan kaynakland1gm1 vur­
gular:

"!lei dunya arasmda karars1z kalan, ama pu karars1zl1gz bir usluba �evirerek, ka­
rarl1l1kla benimseyen Tanpmar, aslmda y�ad1gz �evre ve bu �evrenin imkdnlan konu­
sunda �agda�lannm �ogundan daha akzll1 ve kararl1 davranm1�tzr. !lei dunyanm aras1-
na kendini yerle�tirerek, her ilei dunyadan se�meli bir �eleilde yararlanabilmi�tir. "39

Ahmet Oktay, bu ikiligi aradal1k olarak niteler:

"Alfred de Musset, 1836 yzlmda yayimlanan Bir Zamane <;:ocugunun itirafla­


n'nda �unlan yaziyor: 'Bu �agm butun hastal1g1 iki nedenden kaynaklamyor: 93 ve
1814'ten ge�en halk, yureginde ilei yara ta�1yor: Olm� olan artik yok; olacak olan
henuz ortada yok. Ac1lanm1zm gizini ba�ka yerde aramaym.'
l�te aradahk durumu budur: Bu, Hi:ilderlin'in �iirini yorumlayan Heiddeger'in,
Musset'den neredeyse yuz yil sonra Nietzsche'nin Dionysos figtirunden dolayimlaya­
rak vurgulad1gz sorundur. 'U�up gitmi� Tannlann Artzk-Olmayz�i ve Gelmekte-Olan
Tann'nm daha-gelmemi�ligi" 'Tanpmar'm yapitmm durdugu alan, bi:iyle trajik bir
anda olu�mu�tur, dolay1s1yla bu yapit, Heidegger'in Hi:ilderlin'in �iirini betimlerken
kulland1gz si:izcuklerle 'butunuyle tarihsel' dir. Y1kzlanla kurulacak olanm pfte olum­
suzlugu: Giden ve Gelmeyen. Bir Tereddiitiin AdamI 'nm bi�imlenecegi zemin budur
i�te. "40

Tanpmar, gidenle gelmeyen arasmdaki kopuklugu tekrar baglayabilmek


i<;in, tarihsel malzemeye, yani Osmanh g��ine yeni bir i<;erik kazandmnay1
ama<;lar. Burada yeni sozciigu onemlidir, <;iinkii Tanpmar'm Osmanl1 musikisi,
mimarisi ve edebiyahyla ili�kisi, bunlan arunda ya�yan Osmanh insarurun il�­
kisinden farkhdrr. ikiligin, aynlmanm goriilmedigi o donemde bunlar toplum­
sal yapmm dogal unsurlandrr. 0 zaman ya�yan bir bireyin bunlarla, yani kiil­
tiirle il�kisi gayet dogrudan, gayet organiktir. Oysa Tanpmar, bu killtiire getir­
digi yorumla, �imdinin ba�1m ge<;m�e ta�1� olur. Yaphgt �, gelenegi, este­
tik ve d�iinsel a<;1dan icat ya da in�a etmektir:41

"Merkez Efendi hayatta iken olsa olsa onun bir �i olabilirdim. Yahut da on­
lardan yolum aynlzr, mucadele eder, veya sadece lakayt kalzrd1m. $imdi ise onu ve em­
salini ba�ka bir gi:izle gi:irtiyorum. Hepsi idealin serhaddinde susmu� bu insanlann hik­
metinde kaybolmu� bir dunyayi ariyorum. lstedigime onlarla eri�emeyince �iire, yaziya
39 Orban Pamuk, a.g.m., 45.
40 Ahmet Oktay, "Tanpmar: Bir Tereddiitiin Adilll\l," Defter, s. 23 ( 1 995): 50
4 1 A.g.m., s. 54

COGiTO, SAYI: 1 1, 1997 219


Erol Koroglu

di:inuyorum. Onu musikinin kadehinden istiyorum; kadeh bo�amyor, susuzlugum ol­


dugu gibi kalzyor; fUnkU sanat da, a�k gibidir, kandzrmaz, susatzr. Ben seraptan seraba
ko�uyorum. Her ba�ma ko�tugum pznarda muammal1 fehreler bana uzamyor; bilmedi­
gim, seslerini tammadzgzm dudaklar benimle bitmez tukenmez i�retlerle konu�uyorlar,
Jakat hifbirinin dedigini anlamzyorum; ruhum dudaklanndan aynl1r ayr1lmaz hifbir
�eyin degi�medigini gi:irnyorum. Belki onlar da bana kendi tecrnbelerinden, her ad1mda
kar�1lanna pkan sert duvarlardan bahsediyorlar; (. . . )
En buyuk meselemiz budur; mazi ile nerede ve naszl baglanacagzz, hepimiz bu �u­
ur ve benlik buhranmm fOCuklany1z; hepimiz Hamlet'ten daha keskin bir "olmak veya
olmamak" davas1 ifinde ya�1yoruz. Onu benimsedikfe hayatim1za ve eserimize daha ya­
kmdan sahip olacagzz. Belki de sadece aramak ve butUn kap1lan fQlmak kaftdir. <;unkU
bu dausszla'mn kendisi ba�l1ba�1na bir alemdir. Onunla gefmi� hayatzn en iyi izahm1
yapabiliriz; bu sessiz ney nagmesinde i:ilUlerimiz en Jazla baglz oldugumuz yiizleriyle
canlamrlar ve biraz da bi:iyle oldugu ifin, onun z�zgznda daha ifli, daha kendimiz olan
bir bugiinu ya�mamzz kabildir. "42

Goriiliiyor ki, Ahmet Hamdi Tanpmar'm gelenegi yeniden in�a ehne c;aba­
smm odagmda Osmanh'nm kiiltiiri,i yani dini ya�a� bic;imi, mi.izigi, mimarisi,
dili ve edebiyah yer almaktadrr. Omek olarak onun miizige yakla�11mm alalrm:

"Musiki daima olu� halindedir. Zaman gibi ve onun nizamzyle kendi kendisini yi­
yerek buyur, kendinde dogar ve kendinde kaybolur. ( .. .) Musiki giydirilmi� zamandzr.
Diger san'atlann hemen hepsinde tabiattan bir �ey var. Musiki sadece alzr, zaman gibi
onu da her �eyle durdurabilirsiniz. Maddesizdir, sesten yani heyecanlann en iptidai
i�aretinden yapzlmz�tzr. Onun ifin daima iptidaidir. Du�unceyi degil, nabz1 idare eder.
Bir kUlturnn musiki anlayz�z, zekdsmm zamana en yuksek tasarruf �eldi, yani kudretini
harcamak tarzzd1r. Onun ifindir ki, degi�mesi fOk giiftur. "43

Almhda gec;en "musikinin iptidailigi" ibaresi basitligi degil, onun birincil­


ligmi anlabnaktadrr. Miizik sesten yapdnu�hr. Ses maddesiz oldugundan, za­
man gibi dairna ol� halindedir, yani Bergson'un siiresiyle ili�kilidir. Zamanda
parc;alara aynlamayan, siirekli a� halindeki sesle �a edilen miizik bu yiizden
bireyin tarihsel ve evrensel zamanlarla uyumlu hale geli�inin bir �aretidir. Mii­
zik, bir killtiiriin biitiinliik seriivenini tamamlayan unsurdtir. Tanpmar Osmanh
miizigme c;ok baghd1r, �ii onda parc;alanm� bir zamam ya�mayan Osmanh
kiitiiriiiin n insan-evren, doga-kiiltiir kayna�mas1ru, biitiinliigunii bulur.
Burada ba�ka bir nokta daha var. Tanpmar hem Osmanh musikisini hem
de klasik Bah miizigini dinler. Bunlar birbirinden farkl1d1r. Arna ikisi de ses un­
suruyla yaptld1gmdan ve killtiiriin biitiinliigunii cisiml�tirdiklerinden, bir ara­
ya ge�leri ya da bir araya getirilme denemeleri gidenle gelmeyen arasmdaki
kopuklugu kapatabilir.

42 Tanpmar, Bq $ehir, s. 11 1-1 12.


43 Tanpmar, "�iir ve Riiya- 11", Edebiyat Ozerine Makale/er, s. 24.

220 CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Ahmet Hamdi Tanpmar'm Zaman Anlay1$l

Tanpmar'm mimariye bakl�1 da biitiinliik anlay1�1 baglammda anlamhdll".


Evrenle biltiinliik i<;inde ya�ayan bireyler toplumu ortaya c;1kanrlar. Toplumun
olu� ic;indeki, biitiinsel zamam ya�a�1yla da killtiir dogar. Killtiiriin, yine bii­
tiinliiklii bir olu� sergileyen dogayla etkil�iminden mimari ve kent ortaya c;1-
kacakhr. Yani nihai biitiinlilge, doga-kiiltiir biltiinliigune ula�tlacaktll":

"Ye�il Cami bu hayranl1ga hem de fazlasiyle lay1ktir. Onun ifin mimarimizin en


mukemmel eseridir demek �uphesiz mubalaga olur. Fakat Beyazid ve SUleymaniye'nin
mukemmeliyetine ve ihti�mma dogru yol alan olu� halinde bir teknigin bu camide en
gilzel ve en fazla telkin edici tereddutlerinden biritii gefirdigi de muhakkaktir. 0 iki ay­
n anlay1� ve zevkin sadece tebessumden ibaret olan bir mucadelecisidir. Ve daha ziyade
ileriye dogru yurilrlcen geriye atilan son bir bak1�a benzer. Fakat bu baki� ne kadar he­
sapli bir tecrilbe ile doludur! Gelenek ona eri�mek ifin ne kadar zenginle�mi�, ne kan�ik
merhalelerden gefmi�tir. Bu hendesenin gunun birinde bu vuzuh ve nispet ifinde bu
kadar sade bir oyunda kendini gostermesi ifin, ihtiyar Asya yerinden oynam1�, medeni­
yetler birbirine girmi�, insan cemaatleri en geni� manada degi�ikliklere ugram1�tir. Ka­
pidan girer girmez dort yammlZI kaplayan ye�il hava ifinde Ne�ati'nin turfa muamma
diye adland1rd1gz insan ruhu, en tabii iklimlerinden birini bulur ( .. . )
lnsan ancak Ye�il'i ve muasm eserleri gezerlcen III. Selim tarafmdan yaptmlm1�
olan Emir Sultan tUrbesinde - ve ona benzer diger bazi binalarda - kaybedilen �eyin ne
oldugunu daha iyi anl1yor. Zengin malzeme ile hamlesiz bir nizamm mahsulU olan bu
binalar sadece bir kalip, bo�, manasiz, bir cumle gibi zektiyi bir muddet yorduktan sonra
'ben bir hifim' diye zaafim itiraf ediveriyor. "44

Osmanh mimarisi, miizigi, dili, bi.itiinliigun, silrekli olu�un ornekleridir.


Halbuki Tanzimat'la birlikte ikilik dogar. Yani Adem ile Havva ayn d�er ve
yeryiiziine sahmrlar.45 Bah etkisinin Osmanh ya�ammda ac;hgi en biiyiik yara
imanm yok ol�udur. Buradaki iman sadece dinsel ic;erikli degildir. Killtiiriin
ve toplumun biitiinliigunden ku�ku duymama anlanu da vardll".
"Bu �ehirde muayyen bir faga ait olmak keyfiyeti o kadar icuvvetlidir ki insan
'Bursa'da ikinci bir zaman daha vardir" diye du�unebilir. Ya�1tzm1z, gillUp eglendi­
gimiz, fQl1�tigzm1z, sevi�tigimiz zamanm yamba�mda, ondan daha fOk ba�ka, fOk daha
derin, takvimle, saatle alakasi olmayan; sanatm, ihtirasla, imanla ya�an� hayatm
ve tarihin bu �ehrin havasmda ebedi bir mevsim gibi ayarlad1gi vehit ve yekpa­
re bir zaman. Di�andan bakilmca fOk deja modas1 ge{:mi� gibi gorilnen �eylerin bu­
gilnku hayaf1m1zda artik lUzumsuz zannedebilecegimiz duygulann ve gilzelliklerin
mali olan bu zamam bildigimiz saatler saymaz, o sadece mazisinde ya�ayan bir gefmi�
zaman gilzeli gibi hatiralanna kapanm1� olan �ehrin nabzmda lcendiliginden atar. "46
44 Tanpmar, Be� $ehir, s. 1 28-1 29.
45 Tanpmar tiim eserlerine hakim olan "biihinliik - kopu� - biitiinliigiin aranmas1" temasrru, en ac;1k �ekliyle
"Ademle Havva" adh oykiisiinde �lemi�tir. Bkz. Ahmet Harndi Tanpmar, Hikiiyeler: Yaz Yapnuru - Abdullah
Efendinin Riiyalan - Kitap�mam1� Hilcayeler, 2. bs. (istanbul: Dergah Yaymlan, 1991). Oykiiye yonelik c;oziimle­
meler i,.U, bkz. Mehmet Kaplan," Ademle Havva," Hikaye Tahlilleri (istanbul: Dergah Yaymlan, 1979), s. 154-
165 ve Siiha Oguzertem, a.g.m.
46 Tanpmar, Be� $ehir, s. 1 14. (Vurgulama bana ail.)

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 221


Ero/ Koroglu

Miisliimanhk da biitiinliigiin, siirekliligin bir pan;as1 olmas1 ac;1smdan


onemlidir. Osmanh ya�ammm temel diizenleyicisidir din; zamaru tasarruf �ek­
lidir.47 Bu yiizden de, biitiinliigun harc1 olarak goriir Tanpmar dini. Osmanh
insam diniyle, miizigiyle, mimarisiyle, kisacas1 kiiltiiriiyle birlikte biitiinliiklii
ve ku�kudan uzak bir ya�am siirm�tiir . Bah etkisinin girdigi andan ba�layarak
bu cennet parc;alarum�hr. Yaptlmas1 gereken, bu biitiinliiklii gec;Jn4;e ic;inde bu­
lundugumuz andan bakarak ornek almak, yani bireysel ve toplumsal �imdimi­
zi biitiinliiklii gec;mi�i arumsayarak zenginl�tirmek ve yine biitiinliiklii bir ge­
lecek cennetini in�a etmeye c;al�makhr. Tanpmar'm zaman anlay1�1 i�te bu bii­
tiinliik arayi�1 c;evresinde bic;imlenecektir.

47 Demiralp, Kutup Noktas1, s. 87.

222 CoGiTo, sAv1: 1 1 , 1997


MusLfrMAN SAATi*

Ahmet Ha�im

istanbul'u yenil�tiren ve yerlisini �a�utan istilalann en gizlisi ve en tesirli­


si yabana saatlerin hayatmuza giri�i oldu. "Saat"ten kasd1miz, zamam 6l<;en
alet degil, fakat bizzat zamandrr. Eskiden kendimize gore ya�ay�rmiz,dii�iinii­
�iimiiz, giyini�imiz ve kendimize gore, dinden, irktan ve ananeden hayat alan
bir zevkimiz oldugu gibi, bu iislub-1 hayata gore de "saat"lerimiz ve "giin"leri­
miz vard1. Mi.isliiman giiniiniin ba�langicm1 �afagm panlttlan ve nihayetini ak­
�anun ziyalan tayin ederdi. Madenden saglam kapaklar altmda mahfuz tutulan
eski masurn saatlerin yelkovanlan yorgun bocek ayaklan tarzmda, giine�in se­
ma iizerindeki seyriyle az <;ok miinasebetdar bir hesaba tebaan, minenin ra­
kamlan iizerinde yiiriirler ve sahiplerini, zamandan takn'bi bir s1hhatle, haber­
dar ederlerdi. Zaman namiitenahi bah<;e ve saatler orada a<;ar, gah saga, gah so­
la mail, giine�ten rengarenk <;i<;eklerdi. Ecnebi saati iptilasmdan evvel bu iklirn­
de, iki ucu gecelerin karanhgtyla sirnsiyah olan ve su'tl muhtelif evkatm k.irm1-
z1, san ve lacivert ate�leriyle yol yol boyah, azim bir canavar halinde, bir gece
yansmdan diger bir geceyansma kadar uzanan yirmi dart saatlik "giin" tarul­
mazd1. Ziyada ba�layip ziyada biten, on iki saatlik, k.isa, hafif, ya�anmas1 kolay
bir giiniirniiz vardi. Miisliirnanm mesut oldugu giinler, �te bu giinlerdi; �erefli
giinlerin vakayiini bu saatlerle 6l<;tiiler. Ger<;i, feleki hesabata gore bu "saat" ip-
• Kayna.k: Dergah, c. 1, nr. 3, 16 Ma}'lS 1337/1921

CoGiTo, SAYI: 11, 1997 223


Ahmet H�im

tidai ve hatah bir saatti, fakat bu saat, hahrahn kudsi saatiydi. Zevali saatin
adat ve rnuarnelatirn1zda kabuhi ve ezani saatin geri safa dii�iip carnilere, tiir­
belere ve rnuvakkithanelere buaktlnu� rnetn'.lk bir "eski saat" haline gel�i, ha­
yah tarz-1 riiyetirniz iizerinde vahim bir tesiri haiz olrnarn� degildir. Giden sa­
atler babalanrn1zm oldiigu, annelerirnizin evlendigi, bizirn dogdugurnuz, ker­
vanlann hareket ettigi ve ordulann d�rnan �ehirlerine girdig isaatlerdi. Bun­
lar, hayah etrahrruzda serbest buakan geni� lakayt dostlard1. Gelen yabanctlar
ise hayatirn1z1 bozup onu rn�hul bir diistura gore yeniden tanzirn ettiler ve
ruhlanrn1z i\in onu tamlrnaz bir hale getirdiler. Yeni "ol<;ii" bir zelzele gibi, za­
rnan rnan�aralanm etrahrruzda zir ii zeber ederek, eski "giin"iin biitiin sedleri­
ni harap etti geceyi giindiize katarak saadeti az, rne�akatti \Ok, uzun, bulamk
renkte bir yeni "giin" viicuda getirdi. Bu Miisliirnarun eski rnesut giinii degil,
bedrnestleri, evsizleri, h1rs1zlan ve katilleri \Ok ve yeraltmda rniirnkiin oldugu
kadar fazla \ah�hnlacak ki::ileleri sayisiz olan biiyi.ik rnedeniyetlerin ac1 ve niha­
yetsiz giiniidiir. Unutulan eski saatler i\inde eksikligi en ziyade hasretle tahat­
tur edilen saat a�arnm on ikisidir. Arhk "on iki" solgun ye�il serna alhnda, ilk
yild1za kar�1 rniiezzinin rniisliirnanlara hitap ettigi, sokaklann lacivert bir sisle
kapand1gi, 1�1klann yand1gi, sinilerin kuruldugu ve yarasalann rnahzenlerden
\lkip U\U�tugu o rniiessir ve titrek saat degildir. A�arn telakkisinden koparak,
gah i::iglenin hararetinde ve gah gece yanlannm karanhginda rnevhurn bir za­
rnam bildiren bu saat, �irndi hayahrruzda renksiz ve �a�kin bir noktadu. Yeni
saat, rniisliirnan ak�arnmm rnahzun ve rnu�a�a dakikasm1 dagithgi gibi, yirrni
di::irt saatlik yabanc1 "giin"iin getirdigi rnai�et �ekli de bizi fecr alerninden rneh­
cur buakh. Ba�ka rnernleketlerde fecri yalmz kirdan �ehre sebze ve rneyve geti­
renlerin ahrnak gi::izleriyle rnuztariplerin �i�kin kapaklar i\inden bakan krrrniz1
ve peri�an gi::izleri tamr. Bu zavalhlar i\in fecri,n panltilan, yeniden boyuna ge­
\irilecek olan hayat ipinin kanh ilrnigini aydmlatan bir ziyadir. Halbuki fecir
saati, rniisliiman i\in riiyasiz bir uykunun nihayeti ve ylkanrna, ibadet, n�e ve
iirnidin ba�langmdu. Miisliiman yiizii, ku� sesleri ve 9\ek kokulan gibi fecrin
en giizel tecellilerindendir. Kubbe ve rninareleri o alaca saatte gi::irrnerni� olan
gi::izler, ta�a en ilahi rnanay1 veren o rnuhayyirii'l-ukul rnirnariyi anlarn� degi.1-
lerdir. Esrner carniler, fecrden itibaren sernavi bir altm ve sernavi bir \ini ile
kaplamr ve islarn ustalannm natarnarn eserleri o saaatte tarnarnlamr. Biitiin
rnabetler i\inde giine�ten ilk ziya alan carnidir. Bakir oklu rninareler, giin�i en
evvel gi::irrnek i\in havalarda yiikselir. �irndi heyhat, eski "saat"le beraber ak­
�arn da, fecir de bitti. Bir\oklanmiz i\in fecir, artlk gecedir ve bir\oklanmlZl gii­
n�, yeni ve acayip bir uykunun ate�lerinden, eller kilitli, agiz \arp�, bacak­
lar bozuk \ar�aflara dola�rn1�, kivranuken buluyor. Arhk ge\ uyaruyoruz. <;:iin­
kii hayahrniza sokulan yeni ve fena giiniin e�igmde \i::irne�, kin, arzu, hus ve
haset siiriilerinin bizi at� sa\an gozlerle bekledigmi biliyoruz. Arhk fecri yal­
mz kiirneslerirnizdeki dargm ve rnagrur horozlara bll'akhk. $irndi rniisliirnan
evindeki saat, ba�ka bir alernin vakitlerini gi::isterir gibi, bizirn i\in gece olan sa­
a tleri giindiiz ve giindiiz olan saatleri gece renginde gi::isteriyor. <;:i::ilde yolunu
�a�uanlar gibi biz �irndi zarnan i\inde kaybolrnu� kirnseleriz.

224 CoGiTo, sAYI: 1 1 , 1997


ZAMAN �OPLUGU

Orhan Duru

Ortada bir devinim varsa, zaman da var orada. Parantez i-;inde zaman.
Aki�, hep ileriye dogru, kesintisiz bir akinh. Bu olgunun etkinligini, agirhgm1
suhmizda duyuyoruz ka-;mtlmaz bi\imde. Zaman eskimeyi, y1pranmay1 ve
yozlanarak tozlanmayi getiriyor. Kendi ba�ma bir kavram degil.
i�te bir i::iyki.i yaz1yorum. Bir yerden bir sozci.ikle, bir ti.imce ile ba�hyorum
�e, si.irdi.iri.iyorum i::iyki.iyi.i ve bir noktada ti.imce ile ba�hyorum i�e, si.irdi.iri.iyo­
rum i::iyki.iyi.i ve bir noktada bitiyor. Sonra yeni ba�tan ahyorum, kiy1sm1, ko�e­
sini di.izeltiyorum. Kimi ooli.imlerini ahyorum, kirni bi::ili.imlerini ti::irpi.ili.iyorum,
yeni bi::iliimler ekliyorum, ooylece bir bi.iti.inli.ige, bir i-; yap1ya eri�iyor. Burada,
bu i::iyki.ini.in de bir zamaru var kendi i-;inde. Zaman i\inde zaman. Buradaki za­
man bamba�ka. Oynayabiliyorum istedigim gibi. Geri gidebiliyorum, bir olay1
ba�tan alabiliyorum. Sonundan ba�layip ba�mda bitirebiliyorum. Geriye sayma
yapabiliyorum. Geriye ve eskilere, ge-;�e gi::iz atabiliyorum, o da olmazsa ora­
larda y�ayabiliyorum. Kurgusal bir zaman bu. Oyki.ini.in kendi zamaru. "Za­
man zaman i\inde, kalbur saman i-;inde." Gelin de ayiklaym zamam belirli bir
bi.iti.inli.igun i\inden. Sonra her �ey bitiyor. Oyki.iyi.i baskiya veriyorum. Betik
olarak yaymhyor ya da bir derginin sayfalan arasmda yer ahyor. Okur bunu
okumaya ba�lad1 rm oradaki yap1�lk ozgi.in zamanm i\ine giriyor. Bitinceye
dek o zamaru ya�1yor, ya da cam si.kihrsa bitirmeden kaldmp ahyor.
Ger-;ek zaman i-;inde bunu yaparmyoruz. Kendi zamanuruz1 kaldmp ata-

CociTo, SAYI: 1 1, 1997 225


Orlum Duru

m1yoruz. Zamammizm i�inde dola�1p duruyoruz. Kimi zamarum paraya �eviri­


yor. ''Vakit nakittir" diyor ve bu s0z atas0zi.i oluyor. Kapitalizme gi� yap1yo­
ruz. Kesemizin agz1ru a�1p ya da ciizdammiz1 �kanp paralanmiz1 sayiyoruz �1-
lor �tlar. Bu da bir zaman sorunu. Kiminin hi� zamaru olmuyor, kimi zamam
bo�una harciyor, belki ba�1m bile ka�1yanuyor. Bu yiizden birdenbire ba�ka so­
runlarla ka�da�1yor. Kimi �iler izliyor sevdigi ya da tutuldugu kadm1 bi.iyi.ik
bir sab1rla, sonra bir araya gelip sanldlklarmda duyuyor yiiregmin a�lanm bir
saat gibi tik tak. Bu noktada zaman uzuyor ve si.ini.iyor, bir dakika bir saat gibi
geliyor. Beklemek bir �kence. insarun kendi i9nde de bir saat var aslma bakar­
samz. bmegm "Sabah alhda kal.kacagun, u�aga yeti�mem gerekli..." diyorum.
Boyle diyerek yahyorum. Ger�ekten de sabah beynimin bir ko�esinde bir �alar
saat uyandmyor beni, zmrr. Yataktan hrhyorum gozlerimi ugu�turarak. Gene
de trafik yogun oldugu i9n zor yeti�iyorum u�aga. Bu da ayn bir oyki.i konusu
olabilir, u�agi ka�1rm1� olabilirim tiim �abalanma kar�m. <;i.inki.i �ogunlukla
u�agi olmasa bile otobi.isi.i ka�nyoruz ulus�a, akhmiz1 a�myoruz, birileri ise
ko�eyi doni.iyor ve eski sevgilisiyle yiiz yiize geliyor. Buna onduyu diyorlar.
Kisacas1 zaman ya�amda onemli bir sorun. Ya�am canhhk demek, canhhk,
lopirhhk, kimyasal etkile�im, bu etkil�imin getirdigi sonu�lar, ivme ve hare­
ket, radyoaktif maddelerdeki ay�ma, diinyanm gi.in� �evresinde 24 saatte do­
ni.i�i.i, aym dolamm1 ve ayin ondordi.ine basmas1, tiim bunlar ve daha ba�kalan
ya�amm gori.intiileri. Omegin "Gece Leylay1 aym ondordu/ Koyda tenha y1kamrken
gordu. " diyor Yahya. Yahya da hep zamanla ugra�rr. Boylece �iirl�ir "aym on­
dordi.i" denilen zaman dilimi ve ba�kala�1r bildigimiz dolunaylann d�mda. 0
zaman ay kabak gosteriyor yi.izi.ini.i gece karanligmda hava kirliligi yoksa ya da
bulutlar arasmdan si.izi.ilerek.
bmegin "Artik demir almak gunu gelmi�se z.amandan ... " diyerek ba�lar. Za­
man bir deniz, Yahya ise bir gemi. Ne mi.it� bir egretileme degil mi? insan en
iyisi "Postac1" filmine gidip ba�ka bir ozanm ogutlerini dinlemeli.
Eylem ve devinim, olaylann birbirini izleyi�i zamam yarahyor belki de. So­
yu,t, alabildigine soyut bir kavram. Oylesine soyut ve saydam ki, elle tutup ya­
kalayam1yoruz. Egemen degiliz ona. Kimi zaman, zamanm nasd g�tigini bile­
miyoruz. Lastik gibi uzayip losahyor. Buna da Einstein'm "Gorecelik kavram1"
diyorlar. Bizim zamane �ocuklan zamana kafa tutuyorlar, bu arada sapla sama­
m birbirine ka�hnyorlar. Arna biliyorum zaman uzay i�inde giderken bir yer­
lerde yava�hyor, bi.iki.ili.iyor, belki de �tk bu, bi.iki.ilen, kendi i.istiine katlamyor.
$u kadanm belirteyim, "Big Bang" olmasayd1 zaman olur muydu? i�te "Big
Bang" oluyor ve onun gi.iri.ilti.isi.inden gozi.imi.ize uyku girmiyor. $imdi bir de
eski gori.intiilerin p�inde ko�uyorlar evrenin yaradtl�m1 yakalamak i�in. I�1k
hizmdan hizh giden bir uzay gemisi yaptlsa, evrenin ol�umu ile ilgili ilk go­
ri.intiilerini yakalayabilecegiz. Geriye dogru gidip ilk TV yaymlanm, rating
kaygis1 olmadan, ikinci Diinya Sava�m1, Birinci Diinya Sava�m1, daha geriye gi­
derek ilk elektrik ampi.iliini.i, aydmlanma donemini ve Fransiz Devrimini, daha
da geride dinozorlan ve ilk insanlan gorebilecegiz, tam maymundan inerken.

226 CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Zaman Qipliigu

Bilim-kurgu yazllUildaki zaman yolculuklan da bu d�i.incelerden kaynak­


laruyor. Ger«;i daha yiizytlm ba�mda H.G. Wells "Zaman Makinas1"m yazrm�tI,
d� giicii zam�n filan dinlemez diyerek. Daha sonra "zaman tiinelleri"ne girip
«;1ktik d�lerimizde. Dogal olarak bOyle yapmca paradokslarla kar�tla�1yoruz.
insan bOyle bir zaman tiinelinde bilyiikbabas1 ile ka�tla�1yor, o da olmad1 ken­
disiyle tosla�1p kendini daha yakmdan taruyabiliyor.
Zaman i«;inde geriye gitmek, ileriye gitmekten daha gil«; samyorum. Ge«;­
mi�i silrekli olu�turuyoruz. Onun adma tarih diyorlar. Sonra o ge«;m�e bakip
«;ok baglanarak kimi onemli gi.inleri kutluyoruz. Ben de sizin dogum gilnilniizil
kutluyorum. Ba�artlar diliyorum. Gelecek ise belirsiz ve sonsuz olanaklar var.
Orada da ahn yazISI «;tlo.yor ka�muza . Ya evrenin bir ko�esinde bulunan dev
bilgisayar gelecegimizi programla� ve bunu bir diskete alm1�sa, ya da biz in­
temete girip gelecegimizi okuyabiliyorsak. Arna bu otekinden daha kolay gene
de.
Geriye gidince zaman «;Oplilgune d�ilyorum ve bu «;oplilge atdm1� zaman
kinnttlanru ve aynntilanru ka�bnyoru.m. Bunlann arasmda tutunabilecegim
bir dal anyorum. Sonra sorular geliyor: Niye bir saat 60 dakika, niye bir dakika
60 saniye, niye bir giln 24 saat, niye bir ytl 365 giln? <;:oplilkte bunlarm yarutlm
bulam1yorum. Herkes eski sevgililerini, eski deneyimlerini, eski tasanmlanru,
ba�ansizhl<lanru, goz ya�lanru ve p�manltl<lanru anyor hayalet gibi dola�irken
zaman «;oplilgunde. "�imdi" ise avucumuzdan su gibi ka«;1yor. Zaman «;oplilgu
gittik«;e bilyilyor. Biz bu «;opliikte yav� yava� eriyoruz. Zamam sil ba�tan yap­
marun olasiliguu anyoruz. Saya«;Iara ve saatlere dikm�iz gozlerirnizi. Salonda­
ki eski saat de her saat b�1 «;ahyor ve her seferinde bir guguk ku�u d�an «;tlo.p
bagirdiktan sonra i«;eri giriyor.

CociTo, SAYI: 1 1, 1997 227


On Kawara, 23 Kas1m 1 977.
ZAMAN DZERiNE \:E�iTLEMELER

Mehmet Ergiiven

Derler lei, eskiden Huang An ad1nda bir adam varm1§. En az1ndan sek­
sen ya�1nda olmas1na ragmen bir delikanli gibi garunurmil§. Huang An zin­
cifre ile beslenir, her zaman pplalc dola$1r, hatta login bile elbise giymezm�.
Llf ayak uzunlugunda bir kaplumbagamn uzerinde otururmll§. Bir keresinde
biri ona kaplumbaganm Ya§lnl sormU§. 0 da �le yamtlam1�: "Fu Hi, bahk
agiru ve kapam icat ettigi zamanlarda bu kaplumbagay:i yakalay:ip ba­
na verm�ti. Dsrune oturrnaktan kabugu diimdiiz oldu. Bu hayvan gti­
ne§ ve ay l§lgmdan korktugu i� iki bin ytlda bir ba§iru d�nya <;Ika­
nr. Benimle oldugu si.ire i\inde de be§ kez ba§Im d!§anya \lkard 1."
Sozlerini bitirince kaplumbagay1 s1rtlad1gr gibi gitmi§.
Bunun uzerine adamm on bin ya§mda oldugu siiylentisi pkm1�.

(<;in Masallan, Ya§li Adam)l

1.
Nov. 23, 1 977
Kunuz1 fon iizerine yaz1h bu tarih, On Kawara'nm Frankfurt �agda� Sanat
Miizesi'nde yer alan bir resmi - resmin yaptld1gi tarih ile tarihin resmi ic; ic;e. Bir

1 <;in Mas.al/an, Okyanus Yaymahk, istanbul, 1995, s. 23, c;:eviren: Hakan Onum

CoGiTo, SAY1: 1 1, 1997 229


Mehmet Erg-Uven

ba�ka deyi�le, resmin konusu yapdd1gt tarihin resminden ibaret yalmzca. <;ey­
rek yiizyddan beri bulundugu iilkenin dilinde tuvale tarih atan On Kawara, oz­
nel ve nesnel zamanm o�mesi -ya da kar�1hkh olarak birbirini sogurmas1-
baglammda, ilk giinden bu yana ademoglunu m�gul eden resim/ zaman tar­
h�masm1 bamba�ka bir platforma ta�1m�hr boylelikle. Ashnda zaman ile ki�i­
sel ili�kisini iptal eden sanat<;mm, salt niceliksel yoniiyle dikkate ald1gtmiz za­
mam da (chronos) bu i�leme dahil ederek, burada bir ba�ka olas1hga fusat tam­
d1gtm goriiriiz: Niteligiyle varolan zaman (kairos).
Ba�ta <;in olmak iizere, Uzakdogu kiilti.iriinde ka�11a�hguniz bir noktay1,
zamana meydan okuyan o bilgece tavn arumsayahm: Anas1mn rahminde yet­
mi� yd bekledikten sonra dogan <;ocuk, iki yiiz ya�mda baba olan adam vb. oz­
nel ve nesnel zaman arasmdaki s1rur <;izgisinin ihlaliyle, dolayh yoldan sonsuz­
lugu ima eden <;arplCl orneklerdir. Michael Hierholzer'e gore, minimalist ethos
ile kavramsal sanahn bir araya geldigi bu uygulamada, kiilti.irler aras1 ortak
payday1 goriiriiz -On Kawara'run Dogu mistisizmine ozgii <;ileciligi, oncii sa­
natla kesi�mektedir: "Sanat<;t, �ayet giinde alb yedi saatini boyle bir tarih resmi
(Datumsbild) iizerinde <;a�maya veriyorsa, bu, zaman ile uyum i<;inde olmasm1
gerektiren bir al�brma olarak, Zen-Budizm'in en onemli ama�lan arasmda yer
ahr; ger<;ek, sekiilatif sistemlerde degil, giindelik hayahn bilin<;li etkinliklerin­
dedir <;iinkii. Zen iistad1 Ummon'un dedigine gore: 'Her giin, iyi bir giindiir.'
On Kawara i� de her giin, tarih resmi bi�inde kaydedilmeye deger bir giin-
d ur. " 2
..

Ne var ki, resim tarihinde bu noktaya gelinceye kadar zaman ile hesapla�­
manm oykiisii, epey sanc1h olm�tur; c;Unkii, her ne vakit zamarun resim yo­
luyla temsili s0z konusu olsa, bunun git gide bir bi� sorununa donii�m� ol­
mas1 nedeniyle, giindemdeki ilk srray1 mekan alm�tu hep. Buna gore, resimde
zamamn ancak devinim aract.hgtyla (yarulsama) temsil edilmesi, once figiir ile
dipyiizey arasmdaki il�kide ortaya <;tkan mekarun zahiri mevcudiyetini, kendi­
liginden zorunlu hale getirm�tir - mekan, zamarun onko�ulupur burada.
bte yandan, dipyiizeyle diyalog arayi�1, yalniz arkaya a<;dan bo�lugu de­
gil, figiirler aras1 ili�kiyi de tanzim eder; ve bu ili�ki, zamanm temsili baglamm­
da, once <;evre, daha sonra oteki'yle baglanhy1 �art ko�an devinim i<;in hayati
onem ta�1maktadu. K1sacas1: Resimde varhgtm bu devinime bor<;lu olan zaman
iliizyonu, ancak bo�luk hissi (mekan yamlsamas1) <;oziimlendikten sonra ilg1
alamm1za girmektedir - tuvalde zaman ile hesapla�may1 ongoren bilin<; niteligi,
ger<;ekte alhn yald1zh dipyiizeyi sorgularken, ister istemez buna uygun bir bi­
<;im aray1�ma giren maniera latina'nm armagamdir bize.
1 3 . yiizyil oncesine donelim: Ote-diinya'ya ili�kin ger<;egi temsil etmek
iizere, arka planda yiizey etkisinin ge<;erli oldugu resim, pe�inen soyutlanm1�br
zamandan - zaman, zamanda degi�meyen ve ebedi duralhgtn sembolii olarak
zamand1�1 bir olgudur bu evrede. Buna gore, 1400'lerin sonundan itibaren her

2 Michael Hierholzer, Modernes Museum, lnsel Verlag. Frankfurt, 1994, s. 72

230 CociTo, sAYI: 11, 1997


Zaman Uzerine <;e�itlemeler

�eyin luzla degi{;meye ba�lad1guu goriiriiz: Ronesans, zaman ve mekan i<;indeki


devinimin uyumcul birlikteligme perspektifin katkls1yla zemin haz1rlamas1 ba­
klmmdan, ba�h ba�ma bir donii.m noktas1dir. Aynca, yine zamaru ilgilendiren
onemli gel�meler arasmda, belli bir ba� noktasmm olu�umuna katklda bulu­
nan merkezi perspektifin, giderek mekan yamlsamasm1 figiire eklenti olmaktan
kurtard1guu gozlemleriz. Sabit bir bakl� noktas1run belirlenmesi ise, ilginin belli
bir yerde odaklanmas1yla, sonuc;ta bu diinyaya ait olan zamam da kapsamma
ahr. Bundan sonras1, Barbara Eschenburg'un deyi�iyle, "( ... ) olaym ozellikle net
olarak goriindiigu o verimli anm yakalanmas1dir; �nkii hem g��i, hem de
gelecegi i�ermektedir bu."3
Hi� ku�kusuz, burada verimli sC:izciiguyle alh <;izilen olgu, ashnda fotograf­
ta ka�1la�hgumz "gerek�eli an"dir - ge�� ile gelecegm, neden/sonu� ili�kisi
i�inde ve tam da o anda birbirine eklemlendigi hassas nokta. Ne var ki, resirn
-fotografm aksine-, o aru once olu$ unun (genesis) zorunlu ugrak noktas1 olarak
'

zamana yay1p, daha sonra ahmlama siirecine devreder bunu.


Paul Klee, sacayaguu zaman, mekan ve devinimin t�kil ettigi bu olu$' a, sa­
nat kurammda ayn bir yer a�ar. Her varhgm oziinde devinim yathgim soyle­
yen Klee, mekanm da zamansal bir kavram oldugu gerek�esiyle, sanatlann s1-
mflandmlmasmda zaman/mekan aynmm1 kesinlikle yadsir; �nkii herhangi
bir nokta hareketlenip, <;izgi haline gelmeye ba�lad1gi andan itibaren, zamanm
devreye girmesi ka�1mlmazdir. Devinim, evrende verili bir �ey olduguna gore,
durgunluk, malzemenin tesadiifen yaphgi tutukluktur: "Sadece olii nokta za­
mand1�1' dir (zeitlos)."4
Canh nokta, devinim ve bunun dogal sonucu olarak zaman -Klee, izleyici­
nin bir bakl�ta sanat eserini tiiketmesine hayiflarur; ama yine de onun astl ilgi­
sini �eken �ey, olu$'un oziindeki devinim'dir -bpkl ''kutsal kitap"taki tekevvii­
niin (genesis) iyi bir mukayese imkaru verdigi devinim gibi: "Sanat eseri de ilk
once olu$'a girip, kesinlikle salt mamul �eklinde idrak edilmez. ( ... ) Devinimden
dogan sanat eserinin bizzat kendisi belirle� devinim oldugu gibi, ahmlan­
mas1 da (goz kaslanyla) devinirnde ger�ekl�ir."5
Ancak, Klee'nin ISrarla albru �izdigi bu olgu, oziinde bir temenni olup, re­
sim ile devinim arasmdaki karma�lk il�kinin �ozii.mlendigi anlamma gelmez
-en azmdan, biri bi� (figiir), digeri sentaksla ilgili olmak iizere, iki farkl1 yak­
la�un soz konusudur burada. Bunlardan ilki, devinimi yalmz bi�el yoniiyle
temsil etmeyi ongoren, umutsuz yarulsama ara�1dir. z.aman, canh.hgm oziin­
de yatan fiili devinime bagimh oldugu siirece, goriintiiyii dondurmak zorun­
daki resmin bu konuda yapabilecegi hi�bir �ey yoktur. Bu yiizden, tuval sathm­
da hareket ile zamanm gorece olarak biitiinle�mesi, sadece uzakllga baghdir;
uzakla�hk�a luzrm yitirip, yava� goriinmeye ba�layan hareketin, gorii� mesafe­
sini zorlad1gi ol�iide zaman iliizy-0nuna yard1mcr oldugunu anunsamaya �ah­
�ahm -ne kadar uzaktaysa 0 kadar agirla�an goriintii, durma ile hareketin or-
3 Winfried Nerdinger (Hg.), Elemmte kunstlerischer Gestallung, Verlag Martin Lurz, Miinchen, 1986, s. 108
4 Paul Klee, Kunst-uhre, Reclam Verlag, Leipzig, 1991, s. 63
5 Paul Klee, a.g. y. s. 63

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 23 �


Mehmet Erguven

ti.i�gii muhayyel bir noktada, tuvaldeki suretini kendiligmden dogrulamaya


hazir hale gelmi�tir nerdeyse. Dolay1s1yla, aym hareketin farkh diizlemlerde
temsil edildigi bir resimde, arkada bulunan daha inandmc1drr.6
Sentaksla ilgili olarak \izgi, renk, ritm ve i�1k gibi salt diizenlemeye ili�kin
(kompositionell) ogelerin yer ald1g1 ikinci yakla�1m ise, zamam harekete bagrmh
kilmak yerine, algilama siirecine e�lik eden zamamn yeniden iiretimine yonel­
mesi bak1mmdan \Ok daha inandmc1 goriinmektedir. bmegin, kademeli olarak
bir tondan obiiriine ge\i�, resmin olu� siirecinde ressamm uymak zorunda kal­
d1g1 zamam, daha sonra ahmlamaya da ta�1yan bir olgudur - zamana, fiilen
mevcut olan bir hareketin seyriyle tamkhgm yerini, sentaktik ogelerin algilan­
mas1 baglammda, bizzat zamanm kendisini ya�amak alm1�hr burada: "Klee,
ritmik konumlar ve ge\i�lerin yam s1ra, bi\imsel olu� ile \izgi aki�mda zamana
gerekseme duyuldugunu belirliyordu. Bu anlamda ressam, goz i\in yollar ha­
z1rlamakta, goziin bu yollardan ge\mesi ise resmin izlenme siirecini zamana
bagimh kilmaktaydi."7
Ne var ki, bizim i\in onemli olan nokta, ister bi\imsel yoniiyle taklit (tem­
sil) edilen devinimin canlandmlmas1, ister olu�' a e�lik eden siirecin ahmlanmas1
olsun, zamarun sinsice kurdugu tuzakhr. Buna gore, ozellikle ilkinde, hareketin
resim ile temsil edilebildigi yolundaki inan\tan oti.irii, anlatma arzusu on plana
ge\mi�tir; zira, hareketle birlikte, fark.11 zaman ve yerin (mekan) temsili de, res­
sam i\in sorun olmaktan \lkm1�hr arhk. Digerinde ise daha \etrefil bir durum
soz konusudur: Tuvaldeki goriinti.iniin olu{una malzeme estetigi dolay1s1yla fi­
ilen ve zorunlu olarak e�lik eden zaman, dil/lendirmeyi taahhiit ettigi �eyde di­
le getirilemeyenin ifadesini iistlenmi� olmasma kar�m -zamam ad libitum yay­
ma olanaginm verdigi k1�k1rt1c1 gii\le- kimi defa gidimli dile ait bir anlatrm ar­
zusunun pe�ine dii�er. Resimde anlatmak, mekan ve onunla birlikte zamam
mecburen par\alara ayirmakhr; \izgi romanda alenen par\alara ayirarak yaph-

h Burada soz konusu olan �ey, resmin i-;-inde tu val yi.izeyine ko�ut diizlemlerin tasavvurudur -p/anparal/e/ (Alm.)
7 Werner Haftmann, Miizik ve <;iigda� Resim, Yazko -<;:eviri, No: 1 1 , istanbul, 1983, s. 53, <;:ev.: Mehmet Ergii ven

232 CociTo, SAYJ: 1 1 , 1997


z.aman Uzerine <;qitlnneler

gumz �ey, burada tek <;er<;eveye s1gd�hr sadece; bu, konulu resimlerin en
bi.iyiik sikmbs1, ama ustaca <;ozi.imlendigi zaman da -Jacopo Pontormo' dan Pi­
eter Bruegel'e kadar uzayan listeyi am.msayalun- resi.m tarihinde birbirinden
<;arp1c1 omeklere yol a<;an bir olgudur hi<; ku�kusuz.
6te yandan, gi.ini.i.mi.izde mekan tarununm koklii bir de�i.me ugrayip, za­
mamn yi.ikseklik, ge�lik ve derinlige dordi.inci.i boyut olarak eklenmesiyle,
<;agda� resim d�iincesi bi.iyiik ol<;Ude etkilenm�tir bundan. Aynca, bili.m ve
teknoloji alanmdaki ge�melere ko�ut olarak, git gide hizlanan hareketin yam
sira, 20. yiizytla kimligini veren yeni tinsel atmosferin de bi.itiin de�i.mlere
onemli katkis1 oldugu a<;Ik<;a ortadadir. Ozellikle siirat olgusu, tuvalde sorgula­
nan zaman deneyimi i<;in yepyeni bir ipucudur bu a�amada: "c;agda� ressanun
ilgisini <;eken �ey, devini.min resmedilmesi olup, bu da zamanm mekana onceli­
giyle e�anlamhdir." 8 20. yi.izytl resminde mekan, g�in aksine, derinlik etki­
siyle mesafeye bagunh olmak yerine, yiizeye <;ekilip s1gla�arak, oradaki yiizey­
sel titre�i.mlerin (sentaktik �kiler) ardma d�m�tiir. Bi.itiin bunlar "kah bir
perspektiften 'vision in motion'a g�"in (Moholy-Nagy) dogal sonucudur esa­
sen. Devinim ne denli zaman tarafmdan belirleniyorsa, mekana ili�kin yiizey
etkisiyle derinlik arasmdaki s�me de o ol<;i.ide artm1�hr boylece -ve 20.
yi.izy1l resmine damgastru vuran kiibizm, bir bakuna bu dogurgan gerilimin
(s�me) oykiisi.idiir son tahlilde.

2.
( .. .) z.aman par�nabilir olmastna ka�m, par'1llannm biri olup bitmi�, biri
o/acak, hi�biri yok. (.. .) Nasrl fmiber kendi ipnde i�biikey ve d1�bukeyse, ayni
�ekilde z.aman da hep �ta ve sonda; bu yuzden de hep degi�ik gi:irllnuyor.

Aristoteles

Max Raphael, Georges Braque' tan hareket ederek, ki.ibizmde modem sana­
tm dogu�unu irdeledigi kitabma MeJcan Yaratimlari (Raumgestaltungen) adm1
vermesine ragmen, si.irekli z.aman'la hesapla�u burada; daha dogrusu, Braque
ile Picasso'yu kiyaslama i.izerine � ettigi bu <;ah�mamn <;ogu yerinde hep ay­
m ara ba�hkla kar�tla�mz: Zaman Yaratim1.
Raphael' e gore zaman, bir �yin taayyiin edip goriini.ir hale gelmesi i<;in
zorunludur; ancak zamanm da belli bir baglamda ve bir �eye bagunh olarak bi­
<;imlendirilmesi gerekir - bu bir �yin degi�imiyle, temelde i�lev ve ozi.i aym
kalsa bile, zamanm goriin� bi<;imleri de deg�i.me ugrar: "Zamaru, a priori bir
kategori ve bo� olarak kabul ettigimizde, mekanla ili�kisi degi�ip, oncelikle za­
man yahut mekana ait bir bi<;imin ge<;erli olmasm1 hedef alan egilim gi.indeme
gelir; ve ne denli farkh olursa olsun, rum i<;erikler zorla bu zaman bi<;imine uy­
durulup, sik�hnlir."9
Raphael, felsefeyle ugra�anlar i<;in, salt gorii bi<;imi olarak, tek zaman kate-
8 Curt Seckel, Maflstiibe der Kunst im 20. /ahrhundert, Econ Verlag. Diisseldorf, 1967, s. 81
9 Max Raphael, Raumgestaltungen, Qumran Verlag. Frankfurt, 1986, s. 195

CoGiTo, SAYI: 11, 1997 233


Mehmet Erguven

gorisinin elzem oldugunu kabul eder; gelgelelim, bu tek zamana a priori varo­
lu� atfedilmesi yantlgtd1r; i;i.inki.i: "Geri;ekte biri;ok ve mi.itenevvi zaman ti.irleri
vardu; zira, zaman ve insarun zamanla ilgili duygusu, bagtmh oldugu 'bir �ey'
ve ben'e ilmiklenmi�tir. Dolay1s1yla, burada saf gorii bi<;imi degil, ozne, nesne­
ili�kisi formu soz konusu olup, bu da a priori degil, a posteriori' dir." 10
Hi<; ku�kusuz, ki.ibizm ile zaman arasmda kurulan bu stlu ili�ki --Ozellikle,
ba�ta fiitiirizm olmak i.izere, i;agda� sanat tarihine mal olan diger "izm"leri
arumsayacak oldugumuzda-, once �a�rrtabilir bizi. Ne var ki, biraz dikkatli ba­
kmca, yeni bir mekan tipolojisinin ol�umunda en kokten hesapla�maya tamk­
hk eden kiibizmin, ister istemez zamam da kapsamma ald1glnl goriiriiz - ki.i­
bist ressamlarm mekam degi.1, perspektifi di�ladlklaTlnl unubnayahm. Bu du­
rumda, yiizeysel mekan ile tuval sathma ko�ut diizlemlerin ol�turdugu derin­
lik arasmdaki gerilim, Raphael ii;in mekan kadar, onun obi.ir yiizi.i olan zamaru
da kapsamma alan bir olgudur dogal olarak.
Burada en ilgin<; noktalardan biri, algtdan bilince, figiirden varolu�a kadar
i;e�itli kavramlara e�lik eden zaman'm, yeni bir terminolojiye zemin hazulama­
s1drr; Raphael, baglammdan i;1kanlmas1 gereken bir dizi anahtar sozciikle (kav­
ram) ba� ba�a buakm1�hr bizi; Braque ile Picasso'yu ka�tla�hrrrken yararland1-
gi bu kavramlan kisaca ammsamaya i;al�ahm:
-algt zamam (Wahrnehmungszeit): Algtnm belli bir yonde akarken gereksin­
digi zaman; bu, sadece hizh veya yava� degil, kesintiye ugrayip engelli de ola­
bilir;
-resim zamam (Bildzeit): Resmin, bir biiti.in olarak ta�1d1gi (ii;erdigi) za­
manda aidiyet sorunu; bu zamana figiir (Figurenzeit) ya da alan (Feldzeit) talip
olabilir;
-bilin<; zamam (BewufJtseinszeit): Bilincin hareki konumuna �kin niteligi;
ve buna e�lik ettigi varsayilan muhayyel zaman; varol� zamaru (Existenzzeit)
ise, varol�un nitelik (oznel, gayri �ahsi vb.) adma muhatap oldugu sure<; ii;in
gerekli zaman.
Ger<;i smu <;izgisi ve ii;erigi yeterince net olmad1gi gereki;esiyle, bi.iti.in bu
kavramlara kar�1 i;1kmak mi.imki.indi.ir; ancak, uygulamada (resim analizi) ko­
layca gozden ka<;mas1 muhtemel ktl<;tl<h aynnttlar soz konusu oldugunda, bu
ve benzeri alternatif aray1�lann hayati onem ta�1d1g1 ortaya i;1kmaktadu en
azmdan, Raphael'i ilgilendiren konularda, bu kavramlann sine qua non oli;Utle­
re doni.i�i.ip, biri;ok �eye 1�1k tuttugunu goriiriiz.
Buna gore, kimi defa figiir ile dipyiizey arasmdaki ili�kinin sorgulanma­
s1yla ba�layan i;ozi.imleme modelinin, i;ok gei;meden zaman ile topyekun he­
sapla�maya tahvil edildigine �ahit oluruz. Ornegin, Braque'm Mandolinli Ka­
dzn'1 ile Picasso'nun Mandolinli Genr Kzz'mm kar�tla�hnld1gt boli.imi.i ele alahm.
Raphael ii;in bu i;ah�malarda soz konusu iki sanati;1y1 birbirinden ayuan temel·
fark �udur: Biri (Picasso), yahhlm1� olarak tasarlad1gi figiiriin mekan ile bagin­
hs1m daha sonra kurarken, oburii e�zamanh tasavvur etmi�tir bunlan. bte yan-

1 0 Max Raphael, a.g.y. , s. 1 95

234 CoGiTo, sAvr: 1 1, 1997


z.aman Uzerine <;e�itlemeler

dan, algi zamaru her iki sanati;ida da �agtdan yukanya dogru akmasma ka�m
belli noktalarda degi�iklik gosterir: Zaman, Picasso'da bo� (ge\irgen), Bra­
que' da doludur (direm;li); algi ve bilin\ zamanlan ise, illcinde luzli ve d�adO­
niik, obiiriinde agtr ve bilin\d�ma yoneliktir.
Zamanm, tuval yiizeyine ko�ut diizlemlerden hareketle �lendigi boliime
gelince, yap�tmna resirnlerde (Collage) ka�da�mz bununla, Raphael'e gore,
zaman a\1smdan bakild1gtnda, yap�hnlm� malzemenin (nesne), varolu� za­
maru artik yoktur; burada, izleyicinin aracd1gtyla iki kar�1t zaman niteligi giin­
deme gelir: birincisi, kendini direnim olarak belli eden mevcudiyet; digeri, algi­
layan ki�inin direngen mevcudiyet olarak duyumsad1gt si.irenin yayd1p geni�le­
mesi: "Ancak, maddel�� bu diizlemde, zamandan yoksun bir �eyin ima
edildigini unutmamak gerekir; kendine ozgii zamandan mahrum bu varol�un
(Dasein) kar�ismda, etkinlikte bulundugu si.irece zaman ile ortii�i.ip, onu yara­
tan bilin\ yer alir - bir b�ka de�le, bilincin faaliyet zamaru."11 Raphael i\ffi
temel sorun, bu iki ucun Braque'm yap�tmna resimlerinde birbirine nastl bag­
land1gtdrr; ote yandan, buna verilecek yarut, Picasso ile aralarmdaki smrr \izgi­
sini de belirleyecektir; c;iinki.i Braque, ger�kligi bir yanda nesnel ve dokunma­
ya ili�kin (haptisch) niteligi, obi.ir yanda tinsel ve gorsel yoniiyle olmak iizere
ikiye aymp, bu farkbhgt dikkate ahrken, ayru aynnu yapan Picasso, daha ziya­
de bunlan birbirine yakla�brmaktan yanadrr.
Hi\ k�kusuz, Raphael'in kW lark yararcasma ele ald1gt bu ve benzeri ay­
rmhlar, bu yazmm sm1rlanm �n ayn bir t�ma konusudur; bizim i\in
onemli olan nokta ise, \agd� resimsel mekarun tipolojisinde bOylesine etkin bir
rol iistlenen zamanm, dolayli yoldan da olsa, degerlendirme ol\iitleri arasmda­
ki yerini kesinkes al� olmas1drr.


(... ) fii nkii Jototraf, saruit gibi, sonras1zl1k ipn uretmez, zamam mumyalay1p,
onu kendi fO�nden korur.
Andre Bazin

Her fotografik goriintii, anlamm iptali pahasma, zamana astlnu� gosterge­


dir. Gi.indelik hayatta anlam verdigimiz herhangi bir goriintiiniin, buna, \�­
tan ziyade va� noktas1 oldugu i\ffi hak kazand1gtn1 goriiri;iz anlam/ landrrma,
ge\m�teki deneyim ile gelecege �kin beklentilerimizin peyderpey ��tiigu
noktada, zamanm fiili kahhm1yla idrak ettigimiz bir si.ire\tir.
Ait oldugu zaman ile ortakla� akan goriintii, bunun d1�ma \ikhgt andan
itibaren hayatiyetini (ger\ek) yitirmesi nedeniyle, her �eye sifrrdan ba�layarak,
kendisine yeni anlamlar atfedebilecegimiz bir ger�eklik' e teslim olmu�tur esa­
sen. Her suret, aslmdan arda kalarun zek.ice toparland1gt buluntudur ilk once.
Yeniden i.iretilm� goriintii, madde ile zaman arasmdak.i dogurgan si.irtii�­
menin (diyalektik) oni.ini.i hkar -zaman, nesneyi yalayip akarken, nesne de aym

1 1 Max Raphael, a.g.y., s. 123

CoGiTo, SAYI: 11, 1997 235


Mehmet Ergiiven

�eyi zaman i<;inde yapmaktadrr; bu il�kide kaprise asla yer yoktur; si.irekli de­
vinim, varhgm onko�uludur <;iinkii. Suretin yegane varol� giivencesi ise, bu
il�kinin tek tarafu bozulmas1drr - fotografik goriintiide dondurulm� zaman,
sadece zamarun a�1m ongoren gizli tuzaktrr ashnda; nesne, zamarun iizerin­
den akip gittigi bir sabitedir sanki.
Fotograf tarihi, bir bakuna, model ile zaman arasmdaki ili�kinin oykiisii­
diir; ba�langu;ta sadece poz vardrr; fotograf makinesinin teknik olanaklan bun­
dan otesine izin verrnez <;iinkii; bu da, aygitm kapasitesi ile model arasmdaki
zorunlu mutabakat, daha dogrusu poz si.iresinin kendiliginden o�mesi baki­
mmdan, bugiin irnrendigirniz bir sahicilik (kahksiz naivite) bah�etrni�tir ilk fo­
tograflara.
Poz, modelin ozgi.ir iradeyle el koydugu zamandrr; kamera, bu durumda
yalnizca fiili varhgiyla oniinde durarun degil, kendisi i<;in bekletilen zamamn
da kaydiru iistlenrni�tir. Oyunculuk egitiminin oziinde, bu bekletilen zamanm
kamuflesi yatar; duran zaman, akip gitrnekte olarun iliizyonudur burada. Bel­
gesel nitelikli bir fotografi. inandmc1 k.tlan olgu, temelde zaman ak�uun yaml­
samas1yla bagmhhd1r - kamerarun gafil avlad1g1 �ey, modelin denetiminden
c;1krn� olmaktan otiirii bekletilrne �ansm1 yitiren zamandrr.
Ne var ki, inandmc1 olsun ya da olmasm, fotograftaki akan zaman bir iliiz­
yondur son tahlilde - ve ortaya c;tkan sonuc;, dogal olarak bunun izlerini ta�rr
hep. Goriin�e bir anhk miidahele, ona ba�ka apdan degil, yoktan anlam ver­
mek zorunda brrakrn�hr bizi; suretin ashndan daha c;ok yoruma muhtac; olrna­
s1 bundan kaynaklamr - duyarh levhada yerini alan yiiz, gerc;ek omeginden
her daim daha �kirhc1drr.
Gerc;egm, fotograftaki goriintiide a�tigi gerc;eklik tarafi.ndan sogurulma­
s1, ic;erigmi (anlam) oznel ya�anh ve bilinc; niteligine gore belirleyebilecegirniz
bir bi�im'in tecessiirniiyle noktalarur - gerc;ekligin sanat yap1hndaki tezahiirii,
goriini.irdeki ic;erigini her an silkeleyip atrnaya hazir oynak (uc;an) bic;ime c;tka­
nlan davetiyedir.

Kadzki:iy, 1 Mayzs 1996


Olayh gosterinin hemen ardmdan bir gazetede yer alan fotografa bakahm:
Polisleri toplu olarak yiirid
i iikleri sirada yakalayan kameranm, ilk once bu srra­
dan sahneyi (goriintii) baglammdan soyutlad1gm1 goriiyoruz - dramatik bir
olay, diipediiz gosteri'ye donii�menin e�igindedir burada. Gerc;ekte, zamanm
dogal ak1�1 ic;inde, oncesi ve sonras1 ile bir biitii n olarak gordiigumiiz sahne,
kameranm ani miidahalesiyle bulundugu yer ve zamana m1hlamnca, kendisine
ragmen tek ba�ma kahp, temsil ettigi �eyi yitirrni�tir. Ancak, burada asd vurgu­
lanmas1 gereken nokta, zaman ve mekana ko�ut olarak, zincirleme bir eklem­
lenme siireci ic;inde varolan anlamm da kesintiye ugray1p, bizi bo� (oynak) bir
bi�im'le ba� ba�a brrakrnas1drr - bic;im, belli bir ic;erigin tamamlayicis1 olrnaktan
c;1kinca, kendiligm e�iginde, gerc;ekligin ilgi alanma girmeye hazrrdrr arhk.
Her gosteri, mevkufen devrahnm1� goriintiileri belli bir sira dahilinde ha

CoGiTo, SAYI: 1 1 , 1 997


1 May1s 1 996, Polisler.
Mehmet Ergiiven

reketlendirme etkinligidir. Dolayis1yla, ya�anh ve bilirn; niteligimizi �klrttigi


siirece, her fotografm gosteri' den ahnrn� bir kesite c;evrilrnesi rniirnkiindiir.
Biitiin bu verilerin i�1ginda, yan yana dizilerek topluca yiiriy i i.i�e gec;en po­
lislere bir kez daha baklnca, gormekte zorlanrn1yoruz. Giini.irni.iz ko�;ullannda
yan yana dizilrn� belli sayida insan, ister duragan, ister hareki konurnda olsun,
daha ilk a�arnada torensel niteligiyle gosteriye kernent atrn�hr. Bu fotografta
tamk oldugurnuz sahne ise, a�agi yukan on polisin yan yana gelmesiyle biisbii­
tiin k1�klrhc1 bir omek te�kil eder; yiiriiyi.i�iiniin belli bir anmda dondurulrnu�
olan bunca figiir, hareket yamlsarnasma ka�m, sessizce yabanctla�nn�hr kendi­
ne; ancak, aym hareketin e�zarnanh tekranyla torensel ve gosteri agirhkh bir
yabancila�rna soz konusudur burada: Tarn sol adum atarken c;ekilen fotograf,
viicut dengesi ac;1smdan, sag eldeki copun one dogru olrnasrn1 �art ko�arken,
bu kay1tta ters yondedir o - ve bu da, sonuc;ta gosteri etkisini vurgulayacak �e­
kilde, sag kolun hie; klrnildarnad1gm1 gosterir bize.
Mizansen etkisini arhran boyle bir beraberlik, ister isternez, her �eyin sah­
nelendigi izlenirnini uyandmr bizde - en azmdan, baglarnmdan kolayca soyut­
layabildigimiz bu goriintiiyi.i, belli bir arnaca gore yeni yananlarnlar ile donata­
rak, pekala sahneye ta�1yabiliriz. Bu baglarnda, niirnayi�i onlernek ic;in seferber
olan polisler, antik Yunan tragedyasmdaki koronun c;agda� c;�itlernesidir - ya
da, geleneksel roliine uygun �ekilde, yazgmm ternsilcisi olarak moira.
Ne var ki, sadece belli bir anda dondurulrnu� hareketin degil, bir omek gi­
yirn k�arnm da bu izlenirni peki�tirdigini gozlernleriz; giindelik hayatta tek tip
k1yafetli bu gorevlilere oylece baklp gec;tigimiz halde, aym �ey, burada seyirlik
bir nitelige biiriinrnii�tiir. Fiziksel ac;1dan hareketi gormeyi saglayan ko�ullar,
anlarnm olu�urn siirecini amrnsahr; devinirni belli bir anda degil, zarnana yayil­
rn� olarak algtlanz; hareket, birbirine eklenen anlann soyut toplarnmda teces­
siirn eder - fotografta kendini rnurnyalayan zarnan, ashnda tarn da bu yi.izden
zamana yenik d�rnii�tiir.
Zarnana sahip olrnanm onko�ulu, onunla e�zarnan11 varolu�urnun kabulii­
diir; zarnan, ben oldugurn siirece vardir. Ba�ta fotografik goriintii olmak i.izere,
zarnam kendisinden once ve sonra ile ikiye bolen her suret, devinimi ternsil et­
rne �ans1m p�inen yitirmi�tir. Burada alh c;izilmesi gereken nokta, goriiniirde
hareketi irna eden �eyin, ashnda rnutlak hareketsizlik ile irngelern giiciirni.izii
k1�klrtrnas1d1r - hareketin fiilen ya�and1g1 an anlarnd1rma geregi duyrnad1g1-
rn1z goriintii daha dogrusu kendiliginden uzla�ilrn1� gostergeye teslirn olan
�ey, sira dondurulrnu� omegine geldigmde, ic;erigini keyfi olarak belirleyebile­
cegirniz bir bi�im'e b1rakrn1�tir yerini; aynen burada oldugu gibi. Gerc;eklige tes­
lirn olan goriintiide -d.1� diinyadaki kar�tl1gm1 ac;ikc;a bildigirniz bir �ey ternsil
edilrnesine ragrnen-, her �eyin neligini (quidditas) yitirdigi bir ozgiirliik alam
dogrnu�tur boylelikle. ister soz, ister bir ba�ka rnalzerne aractl1giyla olsun, fo­
tografm anlarnm1 kirni defa fiitursuzca kurcalay1p, ac;1klarna arzusu -lenger­
lerne (anchorage)- , son tahlilde bu ozgiirliigun armagamd1r bize.

CoGiTo, sAYI: 11, 1997


illman Uzerine (:qitlemeler


$imdiki zaman eger hep �imdi olsayd1, gepni�te kaybolmasayd1, artrk
zaman olmazd1 ( ... ) Demek ki, zaman geftigi zaman algrlanabilir ve
i:il�iilebilir, oysa gepnce bu olanaks1z.d1r, fiinkii yoktur artrk.

Aurelius Augustinus

Resimde hemen her �eyin zaman ile ili�kiye a\lk olmas1, sonu\ta zamanm
onemi kadar, spekillasyona da fazlas1yla yatkm bir sorunla (olgu) ka�1 ka�1ya
oldugumuzu ortaya koyar. Bu baglamda, On Kawara'run israrla tuvale athgt
tarih, ertesi sabah sill.nip, zaman ile yeni bir hesapla�may1 zorunlu ktlmaktadrr
hep; saatin tik taklanyla resmin ahmlanma siirecine fiilen �lik eden degil, ya­
�anh i\erigmin muhatab1 olan soyut zaman - kairos'un utkusu!
Ne�'e Erdok, bu dogru.Ituda ilgi alaruna giren zamaru, biiytik ol\ilde mi­
zansen ve harekete devretmesi bakmundan hayli ilgin\ bir ornek t�kil eder;
zaman, burada \izgi yahut renk gibi sentaktik ogelerin ahmlama siirecine mii­
dahalesiyle (kahhrn) fiilen y� bir �y degil, kairos \�itlemesi olarak, tama­
m1yla ya�anh i\erigme ait psikoloji.k bir olgudur.
Erdok, giindelik hayatta devamh gezleme olanagt buldugu insanlan, sade­
ce imgelem yigtnagtna istiflemekle yetinmeyip, yeterince kendine mal ettikten
sonra, hirer hirer sahnelemeye b�lar bunlan -tek b�ma ya da ba�kalanyla. Er­
dok, bu arada beden ile par\alan arasmdaki �kiyi de gizli bir sahneleme i�le­
mine tabi tutm�tur; dolafis1yla, sonu� her �eyin bu kendine ozgii yakla­
�1mm payma d�eni ald1guu goriiriiz.
Erdok'un resminde algiya �lik eden bir feRomen olarak zamana yer yok­
tur; bir ba�ka deyi�le, yalruz mizansen ve pozla bagmhh oldugu siirece za­
man' dan soz etme imkaru vardrr burada - dolayis1yla, resim i\in ongoriilen ge­
rek\eli anm tutarh olmasmda, zamana yayilan pozun tiyatral niteligi son dere­
ce onemlidir - mizansen, kimsenin otekinin varhgmdan haberdar olmad1gt o
kritik aru zamana yaymakhr. Erdok i\ffi zamarun aracihgt, figiirii kendine mal
etrnenin zorunlu ko�uludur.
Gerek\eli am temsil eden her poz, harekete cebren el koyuldugu yoniinde­
ki izlenimin dogrudan ya da dolayh bertaraf edilmesiyle zamana yayilip, inan­
dmc1 olur - duralllk, miidahale edilmi� devinimin degil, dogas1 geregi hareket­
sizligi �art ko�up, varhguu ona bor\lu olan atrnosferin sonucudur.
Ne var ki, kimi defa biitiiniiyle tersyiiz edildigine taruk oluruz bunun; ha­
reket, a9k\a kesintiye ugrayarak, bulundugu ana taklhp kalm�br sanki. Gol­
koy dizisinde ka�tla�hgtmiz bir on\al�may1 (yaghboya i\in taslak) ele alahm:
Erdok, genelde onceden tasarlad1gt sahneye belli bir ki�i ya da ki�ilerden hare­
ketle vanrken, burada tamam1yla farkh bir yol izlem�tir; sahnenin model ola­
rak sundugu biitiinliik, belli bir ki�inin varhgtru a�maktadrr; seyyar sahc1yi tu­
vale aktarma gerek\esi, kumsaldaki \ocukta tersine donmii�tiir; biri figiir, obii­
rii figiirandir.

CoGiTo, SAv1: 1 1, 1997 2 39


•I

'1

r
�I l �ma).
Ne�·e Erdok ' desen (on y-
Zaman Uzerine <;e�itlemeler

Erdok'un figiire bu anlamda oncelik tarud1gi ornekte, ya�anh ii;eriginin ta­


�1yms1 olarak evvela durum'a yoneldigini goriiriiz; model (figiir), bu durum'un
hem nedeni, hem sonucudur. 0 �ilerin oylece bir araya gelmesi, nihai sona
adrm adrm varacak �ekilde, her a�amada tasarlanm1� olmamn izlerini ta�ir; son,
ba�tan belirlenm4; olsa bile, kendisine vanlan' dl.l'. Boylece, resmin organik bii­
tiinliigu ve olu$/um siireci i«;inde, dondurulm� hareket yantlsamasmm (doruk
noktasmdaki mizansenden bir kesit) kendiliginden zamana yayild1gma tamk
oluruz; ya�anh niteliginin ii;edoniik yap1S1yla biitiinle�en eidetic ii;gorii, tasav­
vur edilen sahn�de hareketin kar�1hyla temsilini zorunlu kil1p, dolayh yoldan
pozun me�ruiyetine zemin hazirlam1�hr - bu mizansende herkes poz verir,
ama kimse poz ve� olmak i«;in tevessill etmez buna.
Golkoy ornegmde ise biitiin bunlann tersyiiz edilip, gei;erligini tamamen
yitirmek iizere oldugunu goriiriiz; geri;ek ya�amdan ahnm1� goriintiiniin ashy­
la ili�kisi, burada i;ok daha farkh ve yalmdir. Erdok, sonui;ta her �eyi yine kendi
kurgusuna gore toparlayip diizenlese bile, resmedilen sahnenin vanlan degil,
i;oo� noktas1 olarak giindemdeki yerini ald1gim mii�ahede ederiz - devinim,
mizansenin miilkiyetine g�erken dondurulmu� bir goriintii olmay1p, oylece
resme aktanlmak iizere somut y�amdan almm� bir olgudur.
Erdok, nerdeyse �i� kayd1 anrmsatacak �ekilde, belli bir anda yakalad1-
gi (yarahc1 gasp ... ) hareket ile durdurulmu$ zamamn alhm i;izmektedir bu or­
nekte; nitekim genelde belli bir arun yayilmas1 iizerine kurulu resmi, burada
ana mahkO.m olan sz�tinlml{i zaman ile kar�1miza i;1kmaktadir. Ne var k.i, za­
manla ilgili devinim yantlsamasmda sadece figiirlerin rol ald1gim dii�iinmek
bizi yamlhr; hareketlilik, her �eyden once bii;imsel bir altyap1, ba�ka bir deyi�le,
kompozisyon �emas1dl.l' burada; desenin tam ortasmda kesi�en iki i;apraz hat
(ah�ap iskelenin sag tarafi ile halat), bir dizi yatay ve dikey ornegiyle bu devini­
mi aynca vurgulay1p, tiim desene yayar - devingenligi, once figiirlerin ai;ik ha­
vada bulundugu mahal iistlenm4;tir. Bu baglamda patenli i;ocuk, iskelenin sag
alt ko�eden yukan sola dogru ilerleyen yon hatbru, hem giii;lendirir (biri, sol
bacak ile ba�1 ii;eren hat, digeri sag kolun dirsekten biikillm� olan kisrm), hem
de keserek (sol kolun dirsekten biikiilm� olan klSnu) dengelemeye i;al�1r; bu
hat ile i;aprazlama ve tam ortada kes4;en obiirii ise, halah i;eken adamm sol ko­
lunda devam eder. Ancak, biitiin bunlann patenli oglan ile hemen yamnda top
oynayan kiz i;ocukta doruk noktasma ula�ngiru goriiriiz - biri dengesini bul­
maya i;al�rrken, digerinin elindeki top havada aslli kal�hr sanki! (Erdok'.un,
tuvale gei;tiginde bu topu keskin krrmiz1 ve maviyle aynca vurgulad1gm1 unut­
mayahm!)
Resimde, hareketin kendi ba�ma bir i;oo� noktas1 oldugu durumda, kendi­
liginden mengeneye giren zaman, usuka preslenmeye ba�lam�trr arhk - devi­
nim yanilsamas1, figiiriin "s1ki�hnlm1� zaman habbecigi"ne donii�mesidir as­
lmda. Oysa, resmin kendine ozgii ifade olanaklanm dikkate ald1gimizda, za­
mam kendi ii;inde gen4;letip, tinsel ve psikolojik yoniiyle yaymarun onko�ulu,
duralhgi esas kabul edip, devinimi onun uzanhsmda. ele almakhr - burada soz

CoGiTo, sAYI: 1 1, 1997


Mehmet Ergiiven

konusu olan duralhk ise mekanik bir hareketsizlige degil, poza tamnan varol�
hakkma �aret eder hi<; k�kusuz.
Resmin, modele ragmen poza katktda bulunma imkanma sahip olmas1, "te­
pedeki adam" ya da soylunun, resmi fotografa tercih sebebini ortaya koyar; s1ra­
dan (emek<;i) insanlara gelince, onlann fiyah poz veremeyecek denli zamana ya­
yilm�hr zaten; dolay1s1yla dilenci ve seyyar sabc1 gibi garibanlann resminde
poz, al�1lm� olamn aksine, zamarun yayilmasmdan ziyade s�bnlmas1m on­
gormektedir - soylunun bizim adumza paranteze ald1gi zamamn yapayhgi, bu­
rada tersine doniip, bizim a<;hgumz bir ayra<;taki sahicilige brra�hr yerini.
Erdok'un Golkoy resimleri, daha once riayet ettigi ol<;iitleri ammsad1g1-
mizda, olsa olsa resimsel zamarun parodisidir yalnizca - zaman, Raphael'in al­
hm <;izdigi iizere, ''bir �ey"e baghhgma gore �ekillendigi siirece, kumsalda top
oynayanlar ile otede dilenenler i<;in aym degildir <;iinkii.


<;izgi roman, muhayyilenin siizun hizmetinde oldugu, yaz1l1 metni resimleme
degildir; hatta tam tersi, yaz1l1 metin muhayyilenin emrindedir burada.

Tonino Casula

<;izgi roman, hpk1 film gibi, pozun kamuflesi iizerine kuruludur; goriintii,
oynand1ginm farkma varmad1gimiz siirece amacma ula�rr burada; zaman ise,
tek kare i<;inde de varolmasma kar�m, asd kareler aras1 g�e bor<;ludur mev­
cudiyetini - <;izgi romanda her kare, zamana keyfi miidahale olanagma sahip,
yeni bir zamamn ba1llangmd1r ashnda. Ote yandan, anlati'nm on planda olma­
s1, her lleyin ''bak-ge<;" formilliine gore llekillenmesine yol a<;m11lhr ister iste­
mez; <;iinkii, <;izgi romanda gordiigiimiiz her lleyin soz diliyle anlattlabilir ol­
mas1 ka<;1mlmaz bir zorunluluktur - ve biitiin bunlar, sonu<;ta her <;er<;evelen­
mi� goriintiiniin bir eylem alam (sahne) oldugunu gosterir bize; devinim ve za­
mandan yoksunluga gelince, olsa olsa karlllhnm varhgim pekilltirip, ona yer
a<;an bir bollluktur bu.
<;izgi romarun i<; manhgi, dile geldigi ya da aracwgim gereksindigi malze­
me ile siirekli bir sii�me halindedir; oyle ki, burada varhgm1 zaaflan iizerine
inlla eden bir iiretim modelinden soz etrnek belki de en dogrusudur. Ornegin,
resim (<;izgi) dili a<;ismdan, devinim yamlsamasmm ancak arka planda inandi­
nc1 oldugu ger<;egi, <;izgi romanda tersine doner; dolayis1yla, hareketli sahne­
nin bahusus one <;ekilip, aynnhlar arac1hgiyla aktanlmas1 bir kurald1r nerdeyse
- bir ba1lkas1 ile uzakta go�mek miimkiindiir, ama goziimiiziin oniinde attl­
mayan yumrugun hi<;bir etkisi yoktur. Bu baglamda hemen her <;izgi romanm,
oncelik verdigi konuya gore, belli �eyleri fet�e <;evirdigini gozlemleriz - <;elik
bilekli adamm yumrugu, llUh kadmm kal<;as1, ma<;onun ktlli gogsii vb. yakm <;e­
kimle her lleyi istila etmek i<;in nrsat kollar.
Temelde hep aym formiiliin ge<;erli oldugu bu iiretim modelinde, rastgele
bir doviill sahnesini ele alahm: Dikkati <;eken ilk lley, bogullma devam ettigi sii-

CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Zaman Uzerine (:qitlemeler

rece me.kamn aradan i;e� olmas1drr; i;izerin, daha onceki bir kareden (sah­
ne) ald1gi cesaretle imgelem giiciimiize emanet ettigi bu bo�lugun, do� bo­
yunca sokak olarak kalacagtndan hii;bir k�kusu yoktur nastlsa.
Gorsel dilde, devinim ve zamarun me.kan yarulsamas1yla birlikte varolma
ko�ulu, i;izgi romandaki karenin dikiz aynasma don�tiigu d urumda gei;erligi­
ni yitirir; goriin tiide feti�l�me emareleri ba�lar b�lamaz, karenin yalruz d�m­
da kalan degil, ii;indeki de alan-d�1'na kaymaya yiiz tutm�tur artlk; ve buna
-resimden fotografa, tiyatrodan sinemaya kadar uzayan g� yelpazeyi anrm­
sayahm-, ba�ka hii;bir yerde taruk olmayiz: "Tiyatroda off uzay, i;aresiz offtur,
d1�'tadrr. Sinemada, tersine, zaman ve hareket boyutunda yer alrr: Alan/ka�1-
alan, pan, hatta ses band1 araahgtyla, alan-d�1 alan olur, ya da tersi." 12 Goriintii­
yii (aynnb) i;epei;evre k�atacak kare, olay orgiisiiniin doruk noktasmda, havas1
bo�al� bir fanusu ammsahr - hareket ve zamanm tek kareye s1garak temsili
miimkiin olmaymca, sonui;ta her �ey kareler aras1 gei;i�e teslim ed�tir.
Ne var ki, i;izgi romanm oziinii te�kil eden bu gei;i� olgusu, Umberto
Eco'nun i�aret ettigi gibi, orada degil, biitiiniiyle imgelemde geri;ekl�ir: "Birbi­
rini izleyen kareler arasmdaki �ki, ozgill bir sentaks, daha dogrusu kurgu ya­
salari ii;inde ortaya i;1kar. Ancak, filme gonderme yapan bu 'kurgu yasalan',
i;izgi romarun ozgiin bir tarzda 'kurguland1gtm' bize unutturmamahdir. C::izgi
romanda soz konusu olan kurgu, filmde oldugu gibi, bir dizi hareketsiz kareyi
siirekli bir devinime i;evirmez; burada kar�tla�hgtm1z �ey, fiili siireksizlik arac1-
hgtyla, bir tiir dii�iincel siirekliligin iiretimidir. C::izgi roman, surekliligi birkai;
temel ogeye indirger; okuyucu ise bu ogeleri imgeleminde toparlay1p, bagda­
�lm olarak algtlar. " 1 3
Burada bizim ii;in onemli olan nokta, oziinde fiili siireksizlik yatan zaman
ak�1mn, dogal olarak, zamana keyfi mildahaleyi me�ru hale getirmesidir - agtr
i;ekim, herhangi bir iislup karga�asma yol ai;maksizm, kolayca i;izgi romamn
biinyesine dahil olabilir. Bu nedenle, yumrukla�ma gibi giindelik (somut) ha­
yatta siiratle aktp giden bir olaym, burada birkai; kareye yayilarak, nerdeyse
durma noktasma geldigmi goriiriiz kimi defa. Hii; �iiphe yok ki, alabildigine
canh (hizh) olmas1 gereken bir sahnenin, engellenm� hareket ve zaman ile tem­
sil edilmesi, i;izgi romandan ziyade algi diizenegimizin bir oyunudur bize. Mic­
hael Barrier' in tam da bu noktada, i;izgi roman ile resim ve film arasmdaki smrr
i;izgisini i;ok net bir bii;imde belirledigme taruk oluruz "Geleneksel sehpa re­
simleri i;oklukla zamanm bir arum gosterirler bizlere; g� ve gelecek giinle­
rin eylemleri, verilen bir pozun dengesine yol ai;abilirse de, bizi gordiiklerirniz,
bir aru degilse bile andan biraz daha uzun bir �yi gosterirler. Filmdeyse, buna
kar�1t olarak, a�tlageldigi iizere her sahne ii;inde, i;ogu kez de sahneden sahne­
ye, zamarun kesintisiz bii;imde aktp gittigini goriiriiz . C::izgi romanlar �te bu iki
noktanm arasmda kalrr. Bir i;izgi roman karesi yalruzca bir am gosterebilir ya da
(ki ·i;oklukla ka�tla�mz bu durumla) i;ok daha uzun bir am gosterebilir. " 14
12 Pascal Bonitzer, � ve Ses, YKY, istanbul, 1995, s. 14, <;:ev: izzet Ya�r
13 Umberto Eco, Apolcalyptikn und lntegrierte, F!SCher Verlag, Frankfurt, 1984, s. 128
1 4 Michael Barrier, Will Eisner'in Sanatr, Sana! Diinyamiz, No: 64 YKY, Istanbul, 1997, s. 1 13, <;:ev: Alp Tiirner­
tekin

CoGiTo, SAYI: 11, 1997 243


Mehmet Ergiiven

Ashnda, biitiin bu verilerin �1gmda, bir kez daha �u ger�egm alhru �mek
gerekiyor: Resimde fiilen ya�ayabildigirniz tek zaman, algi zamanz olup, bu da
tamam1yla sentaksm ilgi alam i-;ine girmektedir; digeri, yani tinsel agirhkh olan
ise, ifadelendirmeye e�lik eden obiir yiiziidiir (kairos) zamarun; ancak, zamaru
hareketin dogal seyrine (ala�) ko�ut olarak idrak eden filme bir ayra� a�ak ge­
rekir burada chronos, miizik ve sahne sanatlanm bir yana brralap, tuval ile kar­
�Ila�hrd1gimizda, beyazperdeden yana yapm�hr se�ini. <;izgi roman ise, ne
biri, ne de obiirii olabilmenin yol a�gi stlanhyla bo�urken, ba�ta kendisi ol­
mak iizere, olmak istediklerini de tekrar gozden g�rmemize yarayan yepyeni
ipu�lan sunar bize.
Resimde, bilin� ve ya�anh niteligine (i�erik) gore zamana yayilan an, �gi
romanda once kendi kendini mahkum edip, daha sonra i-;inde yer ald1gi �er�e­
veye s1gmakta zorlanan bir zaman aray�ma girm�tir. Bizim i�n onemli olan
noktaya gelince: Zamana kar�1 verilen smavda, zaman ile hesapla�mamn he­
men her sanat yap1h i�in ka�1mlmaz bir zorunluluk, bir ti.ir salto mortale ye do­
'

nii�mii� olmas1dir.
Kim bilir, vaktin nakit olmas1, belki de her �eyin ol¢tii olmasmdandir!

244 CociTo, SAYI: 1 1, 1997


ZAMAN SUBJEKTiFTiR

Mete Ozgencil

Sanmm srmnn bir bu, bir obiir yarundan, kah diger, kah hi<; gonnedigirniz,
kah hi<; akhm1za gelmeyen, kah aklmuza gelip hi<; merak etmedigimiz, kah
meraktan gidip bak1p s1rf da bu yiizden hi<; tam�amad1g1m1z ve ancak
olas1hklan ·ard1 ardma dizerek siirecin kendisi olup, <;oziimiln yakmmdan bile
ge<;meye olmayan niyetimize gilvenip, d�cenin a�1yla a<;tklayamad1guruz
onca degi�kenin de�ebiliri olarak, kendimizi sayilabilir hatalar ve ovgii ler
biitiinii halinde a�ag1lanabilir bir gurur ve kmlganlar sm1fiyla
<;ogaltabildigimiz demekten <;ok, demek isteyen konumunda begendigim ve
begendigimiz ilmit vaad edehler ay ncahgmda, vaa din ger<;eklikle olan
tam�mazhgmda a<;1klanabilir ve gizlenebilir kild1gmuz o e� bii� akmdan
sadece sayabilenlerin tamm ve fonnille edebildigi bir sayilar silsilesine olan
giivenime ve giivenenlerle gilvenimize, yeni ve bugiinden <;ok diin ve yannla
ilgilenen kavranun en kavranamayan kasveti zaman.
inam.rken inanmad1gun sinsi sorulann tiimilnil kendimle ilgili sayd1gunda
zamanm soyut goriiniirliigu <;ileden <;tkartacak kadar subjektifti.
Yil saymayi al�kanhk. haline getirenler i<;in, otuz be� ya�ma gi.rmek (otuz
be� ya�rma gi.rmeye demekten ozellik.le ka<;anm <;ilnkil herkesin gi.rdigi bir otuz
be� ya�a ginnek) iizereyim.
Zamarun tarih olmad1gi zamaru ciddiye alanlar.....
Saymad1g1m ve say1lmad1g1m bir <;okluk i<;inde, hahzalarm i<;inden

CociTo, SAYI: 1 1, 1997 245


Mete Ozgencil

c;1kamay1p unutacagi bir giindilz ve geceler ki, saymayanlar olsayd1 karanhk ve


aydmhk derdik, diyemeyecegimiz bir ogrenme katliam1 i\ffid e s1ynlabildigimiz
mazi, benim kendi zamaruma aynen uyarak, kendini kendinden anlamlayarak
zirzop bir ki�isellikle kendi ayagim kendi tutar ve bir ba�ka elden daha s1ki
tutar, inanm kendini kendi yalaruyla s1vazlad1ginda ben sizin zamammzm en
demeden olmayacak zamaru olurum.
Ayvahk'ta arhk-Rum-evlerinin ic;ine uymayan Tiirklerinden bir mi iki mi,
her neyselerinden birilerinin c;ocuguyken, ki o zaman �imdinin Bodrum'undak­
ilerine benzeyip benzemedigini bile bilmedigim o b1kilas1 sardunyalan, ki emin
olun dilim vanruyor eskiden bu \ic;eklerin hie; SU\U yoktu, sue;, zamanm kendi­
ni hoyrat kullananlann eline teslim edi�indeki i�tahtadir bence, ki bu tammda
yeterince subjektif ve hatah olmaktan yana hakkm1 almahdir, i�te o sardun­
yalan solduran bir otel yapild1 sokagm en ri.izgar alan alanmm oni.ine ki,
herkes ba�ka bir gurur kaynag1 olmad1g1 ic;in sardunya yan�hnrken, hep
beraber soluverdik.
Ahali ne olup bittigini anlayacak durumda olsayd1, kafay1 sardunyaya tak­
mazd1 ama, aym hayvan duyarsizhgi-duyarhhgi ile de sorunu kendine gore
c;ozerken �in ehlini de c;ozi.iverdi, takild1k kaldik bir pencere zamaruna.
Otelin fa�ist bedeni meger sokagm i�tah1m kesermi� ri.izgardan yana, bir
orospunun oda tutup yaz ki� demeden ic;indeki ate�ten midir, di�ardaki
hevesten midir pek bilinmeyen bir nedenle camlanmn hepsini ac;arak uyu­
mas1yla, bi.iti.in gozlerin rilzgarh cereyanmdan bir ba�rol ahp tiirli.i nedenlerle
otelin esirgedigi havay1 sahverdi sokaga hayas1zca. Sardunyalar yeniden
ba�lad1 ac;maya, ama kimse gormedi, gori.inen, dilberin estirdigi ofke, �ehvet,
burukluk, kiskanc;hk, onur kinkl1gi; sardunyalann bile boyun egmesi ve sar­
dunya gitti kadm oldi.iriild i.i. Ben birilerinin c;ocuguydum, onlar da birilerinin.
Herkes herkesi tamrd1 istemeden. Tek derdimiz sardunya iken saks1 bile bilin­
mez nerelerde. $imdi o zamana ne derken, kimbilir kime haks1zhk ederek
ya�anmaz.
Zaman subjektiftir ve en azmdan bu �irndilik boyle.

CoGiTo, SAYI: 1 1 , 1997


Pekin, Tarih ve Tasvir\:len, Alphonse Favier, Lille, 1 900.
BiLiM, BiLGi VE Ku�Ku

Arda Denkel

Bilim ve felsefe, dogrulugu ama\la�lan ve bunu dogmac1 olrnayan ba­


gtmsiz yontemlerle kavramaya \a��lan a�mdan, biitiin obiir entelektiiel et­
kinliklerden farkhdrrlar. Onlan ayru yolun, yani dogruluk yolunun bagtmsiz
yolculan olan iki kard� gibi gorebiliriz. Bu benzerliklerine kar§Ihk onlar bir­
birleriyle ozd� olan §eyler de degiller ve aynldtl<lan nokta da, onlan dogrulu­
ga gotiiren bagtmsiz yontemlerinin s�nde. Felsefe manhksal uslamlamayi,
ya da \Ikanmsal yontemleri kullarurken, bilim i\in hem dogrunun bulunmas1
hem de smanmas1, son kertede deney dedigimiz �eye, yani duyulannuzla edin­
digimiz algiya dayanrr.
Felsefe savlanrun en azmdan bir ol«i;Ude bilimsel dogruluklara dayandinl­
mas1, ve boylece felsefe kuramlannm bilimden destek alrnas1 istenilen bir §ey­
dir. Omeklerine sik\a rastlanan boyle bir durum, bilimsel onermeleri felsefe
savlann1 temellendiren uslamlamalar (argiimanlar) i\inde oncill olarak kullan­
makla elde edilir. Peki bilimin de felsefeye dayandirild1gi olmuyor mu? Belki
ilk ba�ta a\tk\a goriilmese de, boyle bir §ey, oncekinden \Ok daha kuvvetle
ge\erlidir. Bilimin hemen her dahmn en temelindeki bir\ok onem'lenin dogru­
lugu, kimi felsefi savlann dogrulugunu onko§ul olarak varsaymak gereginde­
dir. Boylesi felsefi savlan a\tl<lamak i\inse, \Ok sayida felsefe kuram1 birbiriyle
kar§1t1Ik ve ya� durumundadrr. .Kisacas1 bilim, ashnda felsefi payandalann

CociTo, SAYI: 1 1, 1997 249


Arda Denkel

ayakta tuttugu siitunlar iizerinde yiikselen bir yap1 konumundad1r. Burada bu


payandalardan yalmzca biriyle, ancak bilim ac;ismdan en onemli olamyla ilgile­
necegim. Bu, deneyin bize bilgi verip veremedigine ili�kin olan sav.
Bilimin deneysel bir temele dayandmlmas1, yenii;agdan beri kokli.i olarak
yerle�mi� bir gelenektir. Bilimsel oldugu one si.iriilebilecek her onerme, ya
dogrudan ya da dolayh olarak, tek ba�ma veya ba�ka onermelerle birlikte dog­
rulanabilir ya da yanh�lanabilir olmak anlammda, deneyde smamr. Bu anlam­
daki deneysellik bilimin bir aymc1 ozelligidir; deneysel olarak dogrulugu sma­
namayan olguya ili�kin bir inancm bilimsel olamayacagm1 one si.ireriz. bte
yandan bilimsel onermeler bilgi onermeleridir. Bilimsellik iddias1, "gereki;elen­
dirilmi� dogru inani;" anlammda bilgi olmak iddias1d1r. Bilgi olmayan bir bili­
mi soz konusu etmek bile istemiyoruz; bilgi olmayan bir sav, goziimiizde bilim
olmak degerini yitiriyor. Bilim, hem deneye dayanmak hem de bilgi olmak du­
rumundaysa, deneyin bilgiye kaynak oldugunu da, kendisi ii;in bir i;1� nokta­
s1, bir apai;1k dogruluk olarak varsaymak geregindedir.
Peki deney bilgiye geri;ekten de kaynak olabilir mi; deney bilgi iiretebilir
mi? Bilim ai;1smdan, birakm1z yamtlanmasm1 bir yana, bu soruyu sormak bile
sai;ma konu�makhr. Her �eyden once, bilimin varligi bu soruyu olumlu olarak
yamtlamaya bagh olduguna gore, soruyu sorarak olumsuz yamh gi.indeme ge­
tirmek, bilimin biiti.iniiniin bir anda i;ope ahlmas1m da gi.indeme getiren bir
�ey. Bilimin bu soruyu sai;ma say1�mm daha onemli ba�ka bir nedeni var. 0
da, bilimin deneysel olan gereki;elendirme yontemi dolay1s1yla, deneyin kendi­
sine ili�kin olan bu soruyu yamtlama olanagindan yoksun olu�u. Boyle bir so­
ru deneysel olarak yamtlanamayacagi ii;in, bilimin de onu yamtlayacak bir ve­
risi, bir donamrm yok. Deneyin bilgiye kaynak olup olamayacagim yine dene­
yin kendisiyle nasd smayabilirsiniz ki? Deneyin bilgiye kaynak olduguna de­
neysel bir onerme olarak bakmak, boyle bir tutumun kendisinin de deneysel
olup olmad1gi sorusunu i;agiracagindan, kap1y1 bir sonsuz gerilemeye orac1kta
ai;1verecek. Deneyin bilgiye kaynak oldugu ya da olmad1gi, deneysel bir oner­
me degil; bu nedenle bilimsel de degil. 0, tipik bir felsefe sorununu dile getiri­
yor. Bu, epistemolojinin, yani bilgi kurammm en belli ba�h sorunlanndan biri.
Ba�ta da belirttigim gibi butt.in bilim, felsefenin bu soruya verecegi olumlu ya­
mt iizerinde yaptlamyor.
Bilginin gereki;elendirilmi� dogru inani; olduguna degindik. Bu tamm, her
ne kadar felsefe ai;ismdan yeterli saydabilecek bir belirleme saglam1yorsa da,
belli aynnhlara girilmedigi siirece yaygm olarak onaylanan bir saptamadir.
Dogrulugu, ta�1d1gimiz bir inancm bilgi olabilmesine ko�ul saymas1ysa, onun
ozellikle onaylanan bir yonii. Buna bagh olarak, deneyin bilgi iiretip iiretmedi­
gini anlamanm en iyi yolu, deneyin temellendirdigi inani;lanmmn dogruluki;a
gi.ivenilir olup olmadiklanm ortaya i;tl<armakhr. Eger deney dogrulugu gi.ive­
nilir bir bii;imde yakahyorsa, onun bilgiye ve bilime kaynak olabilecegini one
siirmek ii;in bir gereki;emiz var demektir. bte yandan, deneyin dogruyu yaka­
lad1gi ku�ku gotiiriiyorsa, ku�kunun bulundugu yerde kesinlik ve dogruluk

CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Bilim, Bilgi ve Ku�ku

giivencesi de bulunamayacagmdan, deneyin bilgiye kaynak oldugu ileri siirii­


lemeyecektir.
Bu son noktay1 yeniden vurgulamakta yarar var. Dogrulugu ku�kulu olan
onermelerin bilgi olamayacagi one siirilldii. �u gerek-;eyle: Bilgi i-;in dogrulu­
gun giivenilirligi ve kesinligi esas oldugundan, k�ku ve bilgi bir arada bulu­
namayan iki kar�1thr dendi. Burada bir ya� anlamaya yol a91layahm. Bilgi
i-;in dogru.J.ugun giivenilirligi ve kesinligmi k�kuyla k�1thk i-;inde gosterdik;
ancak �yle dii�iinen birisi -;ikabilir: "Bilim zaten kesin degildir, ve bilimden
kesinlik beklemek 17. yy anlammda bir bilgi kavrarmm varsaymaya dayanan
bir �eydir. Oysa bugiiniin bilimi kesinlik yerine belli olas1l1klar i-;inde ge-;erli
olan dogru.J.uk ve bilgiyle oriilmii�tiir. Oyleyse ku�ku bu -;agda� anlamdaki bi­
lirnsel bilgiyi zaten tehdit ediyor olamaz." Peki boyle bir itiraz ne kadar ge-;er­
lidir? �imdi boyle bir el�tiri her �eyden once kesinlik dedigimiz �eyi belirle­
nimle, yani sonraki bir durumun doga yasalarmca onden belirlenmi� olmas1yla
kan�hrmak yamlgisma dii�iiyor. Bir bilimsel onermenin belli bir olas1hkla dog­
ru olmas1, olas1hgm bir anlanunda onermenin nastl bir siklikla dogru olduguna
ili�kindir. Bir ba�ka deyi�le, belli bir olas1hkla dogru olmas1, bizim oznel slnlr­
larumlanmizdan bagimsiz bir �ekilde, bu onermenin bir belirlenim degerinde
kesin olmamas1, yani, olas1hgmm l'den d�iik olmas1 demektir. Buysa, o oner­
menin k�kulu olmas1yla ayn1 �ey degildir; tam tersine, dogrulugunun soz ko­
nusu olasilik i-;inde giivenilir olmas1, yani ku�ku gotiirmemesi demektir. Bir
ba�ka anlamdaysa, olasilik, yaphgimiz bilimsel ol\iimlerdeki hata paym1 dile
getiriyor olabilir. Olasilik k�kuyu bu anlamda da d�layacak, belirtilen sayisal
deger -;er-;evesinde bilmeye zemin saglayacakhr. Olas1hk, yiizde olarak ifade
edilen belli bir say1sal deger -;er-;evesinde dogru.J.ugu ve dolay1s1yla da bilmeyi
i-;erdigi ol\Ude, bilime yarayan bir �eydir. Oysa k�ku, hem soz konusu say1sal
degeri hem de onermeyi o olas1hk i-;inde biliyor olmay1, giivenden yoksun ve
belirsiz ktlmay1 ama-;lar. K�ku, zihnin ya da onun d�iindiigu konunun dog­
ruluk ile yan�lik arasmda gidip geliyor olmas1, yani giivenilir olarak herhangi
bir dogruluk degerine baglanamamas1 demektir. U\iincii bir anlamda, "olas1
olmak" deyimini daha oznel bir i-;erikle kullaruyoruz. Burada, bilgi olduklan
iddia edilen savlara ili�kin bir tiir inamhrlik, giiven ve kesinlik derecesinden
soz etmekteyiz. Bir inana bu anlamda olas1 bulmak, o savdan -;ok, bizim ona
kar�1 nasil yoneldigimizi, ona ne ol\Ude giivendigimizi ilgilendiriyor. Ancak
bu son anlanun, bilimin ve bilginin i-;lerinde ifade buldugu onermelere degil,
daha -;ok o onermelere il�kin olarak yaphgimiz saptama, yargi ve degerlendir­
melere uyguland1giru goz ard1 etmemeliyiz. Dolayis1yla burada degmdigimiz
konulann hi-;birinden bilimsel bilgi olmas1 iddiasmdaki bir onermenin olas1 ol­
mak dolayis1yla ku�kuyla bagda�abilecegi gibi bir sonu-; dogmuyor. Ku�ku­
nun varhgirun bilgiyi d�lad1gi gorii�ii, tersine daha da gii-; kazan� oluyor.
Bir ruhsal durum olarak ku�ku, uslamlamalarla gerek-;elendirilmi� olan
k�kuyla ayru �ey degildir. Bunlardan ikincisi, ge�mi�i d�iince tarihinin de­
rinliklerine uzanan bir felsefi yakla�lII\ gelenegini, bir felsefe okulunu ol�turu-

Coci:To, SAYl: 1 1, 1997 25 1


Arda Denice!

yor. Belli bir konuya yonelik olarak k�ku duymay1 ussal gerek-;elere dayand1-
ran ve bunu yakla�unlIUl\ giidilcii ilkesi yapan felsefe tutumuna "Ku�kuculuk"
diyoruz. K�kuculuk, tarih i-;inde -;�itli konulara yonel�, omegin uslamla­
malanm fiziksel diinyarun varhgma, Tann'run varhgma yonelttigi gibi, deney­
sel bilginin varhgma da yoneltm�tir. Dogruya ula�mak i-;in deneye giivenile­
meyecegini, dolay1s1yla da bilgiyi deneyle temellendirmenin olanaksizhgm1
gostermeyi ama-;layan k�kuculuk tiiri,i �kucu yakla�unlar arasmda en eski­
sidir ve kokeni Demokritos'a dayamr. Boyle bir ku�kuculuk Sofistler'in felsefe­
lerinde yer aldlktan sonra, Platon' ca da ele�tirel ama-;larla kullamlm1�, daha
sonralan Pyrrhon'un onderligmde bir okul haline getirilerek, i. 6 4.yy'dan, i. 5.
3. yy'a degm varhgmi kesintisiz korum�tur. Hrristiyanhgm felsefi temellerini
ol�turan Augustinus'un ku�kuculuga ka�1 ac;tl<-;a taVU' al�mdan sonra, k�­
kuculugun felsefe giindeminden -;ok uzun bir sure t�m olarak silindigmi goril­
yoruz. Karanhk yiizytllar ve Skolastik donem boyunca, yani yakla�lk 1 2 yilzyil
silreyle, ku�kucu d�iinceye izin verilmemi�tir. Bizans'm Tiirklerin eline g�i
donemlerinde Batt' ya ka-;mlan kitaplar arasmda, onca yilzy1h bir kiltilphanede
unutulm� olarak ge-;iren, ilk-;ag ku�kuculannm sonuncusu olan Sekstos'un ki­
tab1 da vardi. Sekstos'un kitabmm Ronesans'm bagnazhga ba�kaldiran dil�iln­
sel ortammda ortaya -;ikmas1yla yeniden ke�fedilen k�kuculuk -;ok etkili ol­
m� ve yeni-;ag d�iincesi ve yakla�1mlIUl\ ol�turulmasmdaki belli ba�h etki
kaynaklanndan birini meydana getirm�tir. Yeni-;ag d�iinilr ve bilim adamla­
n arasmda k�kuculugu ciddiye ahp ta�mayam yok gibidir. K�kuculuk ay­
m zamanda yeni-;ag felsefesinin epistemolojiyi temeline almasmm da ardmda
yatan ba�hca etmendir.
Yeni-;ag epistemolojisini bilyilk ol-;ilde Descartes kurmu�tur. Ku�kucu
yakla�mu sarstlmaz bir dogruluga ve bilgiye ula�mak i-;in ara-; olarak kullan­
m� olan Descartes'm kendi felsefi inan-;lanrun k�kuculukla bir ilgisi yoktur.
Ne var ki, yontemsel bir ama-;la olsa da, d�iince tarihinin gordilgu en keskin
ve kuvvetli k�kucu uslamlamayi yine o ge�tirm�tir. Bu uslamlamayi filozo­
fun belki de en onemli ba�yap1h olan Meditasyonlar' da (Ozellikle 1 . Meditas­
yon'un ba�langicmdan itibaren 3-5. paragraflar ve 6. Meditasyonun 7. paragra­
fmda) buluyoruz. Olas1hgi d�ilk olan bir yantlma paym1 goz onilne ahp, belli
gerek-;elerle bunu her tilrlil deneye yayan bu argiimam k1saca ozetleyelim.
Descartes algmm kimi durumlarda yantlabildigmi gozlemliyor. Bu tilr yantlgi­
lar de�ik bi-;imlerde ger-;ekle�ebiliyor. Gordilgilmiiz �eyleri yan� tamyabil­
digimiz gibi, onlan olduklarmdan farkh bi-;imlerde de duyumlayabiliyoruz.
bmegm d�en bir yapragi, iizerime dogru gelen bir ta� samp ilrktilgilm oldu­
gu gibi, -;ok s1cak bir odadan sokaga c;ikhgunda d�anslIUl\ ne denli soguk ol­
dugunu ilk ba�ta pek fark edemedigim durumlar da oluyor. Yantlsamalardan
ba�ka, -;ok daha seyrek olsa da sann da gorebiliyoruz. Sannya benzer olarak,
kar�unizda ashnda varolmayan �eyler gormemiz biz uykudayken ger-;ekle�ti­
ginde buna d� gormek diyoruz. Oil�, insanm slkllkla gordilgu bir �ey. Hep­
sinde olmasa da bir-;ok d�te, gordilklerimizi ger-;ek sanabiliyoruz. Boylesi ya-

CoGiTo, sAn: 11, 1997


Bilim, Bilgi ve Ku�ku

mlmalar, fark edildi.kleri zamanlar diizeltilebildiklerinden, zararsiz �eylerdir.


Fark edilmedi.klerindeyse, ya� olan bir �eyi dogru sanmayi i<;erdi.klerinden
bizi aldatmi� olurlar. i�te Descartes'm iizerinde durdugu da, kimi zaman algi­
nm bizi boylece aldatabilecegi olgusu. Aldanmarun ba�hca nedeni, yan� olan
bir alginm i<;eriginde bu ya�hga belirti olan, yani onu ele veren bir ipucu bu­
lunmamasi. Yamlgih algilannuzm bir ko�esinde kti<;iik bir kmniz1 nokta(!) ya
da ba�ka bir �aret bulanuyoruz; bunlar dogru alg:idan sozgelirni daha silik ol­
mak gibi bir niteli.kle de ayirt edilemiyorlar. bmegin kendimi bilgisayann kar­
�lSmda yaz1 yaz1yor olarak algilad1gun kimi durumlarda, birden irkilip uyand1-
gun ve aslmda yatagunda d� gortiyor oldugumu fark ettigim olm�tur. Peki,
diyor, Descartes gibi d�iinen biri, �u anda da bana bilgisayann ka�ISmda yaz1
yaz1yorm�um gibi geliyor. Orri.imd e monitOrti, onun altmda klavyeyi ve iize­
rinde dola�an ellerimi gortiyorum; bunu bana ger<;egi gosteren dogru bir algi
olarak yorumluyorum. iyi de, bir saniye sonra yatagunda gozlerimi a<;ip btitiin
bunlann bir dii� oldugunu fark etmeyecegim ne malum? $imdi de, farkh, fakat
benzer bir durumu d�iinelim: Laboratuvardaki aygitlar iizerinde okudugum
verilere il�kin olarak kimi zaman aldanab� olduguma gore, �imdi dogru
oldugu inanc1yla okudugum verilerin de y� olabilmeleri sbz konusu degil
mi?
Kimi zaman algim beni aldatabildigine gore, algmun dogru oldugunu dii­
�iindtigum �u an da aldamyor olabilirim. Deneylerimin ben farkmda olrnadan
�u an yamlgih olrnalan sbz konusu olabiliyorsa, onlann ben farkmda olmadan
<;ogu kez, hatta her zaman y� olmalan da sbz konusu olabilir. Demek ki,
hi<;bir algimn, hi<;bir duyumun dogru.Iugu tam olarak gtivenilir degildir. Yani
her deneyin dogrulugu k�kuludur. K�ku bilgiyi d1�lad1gma gore de, algi ya
da deney bize bilgi veremez; bilgiye kaynak olamaz. K�kucu uslamlama, de­
neyin bizi aldatabilme olanaguun, olasihk<;a d�iik olsa bile, her algi i<;in soz
konusu olabilecegini, dolayis1yla her alginm ku�kulu oldugunu gosterdi. Ne
var ki, eger buna gore deney bilgiye kaynak olaimyorsa, deneysel olan bilim
de, ger<;ege il�kin dogrulan bulup saptayan bir �ey olrnak yerine, bugtine de­
gin �u ya da bu bi<;imde yararh olm� kimi uzla�imlann dizgesel bir yap1sm­
dan ba�ka bir �ey degil. Eger �kucu hakhysa, genelde dti�iindtigurniiz an­
lamdaki bir bilimin varhgmdan sbz etrriek de <;ok zor.
"Epistemoloji" sozctigu, ge� bir anlamda, bilgi konusuyla ugra�an felsefe
demektir. Ku�kuculugun bunun i<;inde <;ok onemli bir yeri var. Ayru sozctik
bir ba�ka anlam daha ta�1yor, ve bu ikincisine gore "epistemoloji" bilginin nasil
mi.imki.in oldugunu gosteren bir kuram, yani "bilgi kuram1" demek. Yeni<;agm
tiim onemli filozoflan, ba�ta Descartes olmak tizere, bu ikinci anlamdaki bir
epistemoloji kurmak i<;in btiyi.ik ugra� vermi�lerdir. Bu anlamda epistemoloji,
ku�kuculugun rakibi, yani bilgi ile bilimin varhgm1, olanagm1 korumay1 ama<;­
layan bir felsefe <;ah�mas1drr. Aym gerek<;eyle, bilgi kuram1run varol� nedeni
de ku�kuculuktur. Eger ku�kuculuk diye bir �ey olmasayd1, bilimin varhgt
dogmac1 temellere dayanacak, onun temeli ve ge<;erliligi hakl<Ir}da hi<;bir soru

CoGiTo, SAYI: 11, 1997 253


Arda Denkel

sorulmad1gi gibi, ortada temeli destekleyen felsefi payandalar, yani bilgi ku­
ramlan da bulunmayacakb. Bilgi kuramlan, ku�kuculugu s1mrlamak amac1yla
bin;ok fark.li yol denemi�lerdir. Omegm Descartes bu ama<;la bilginin temelini
deneysellikten usun kendiligmde dogu�tan varolan apa<;ik dogru.Iara kayd1r­
may1 onerm�, Berkeley deneyciligi koruyup, k�kuculugu nesnel bir dilnyanm
varhgtm yads1yarak durdurmak yolunu tutm�, Locke ise alguun bir boliimii­
nii ku�kucuya feda ederken birincil nitelik.leri konu alan diger bir boliimiiniln
ku�kucudan etkilenmedigmi gostermeye <;ah��br. Ne var ki, o giin bu giin,
bilgi kuram1, k�kucu uslamlamayi <;iirii tmeyi ba�arama�br.
Bu yaz1yi okuyan kimileri, yukanda ozetledigim ku�kucu uslamlamadan
ikna alma� olabilirler. Alt tarafJ., arada bir seyrek olarak aldanabiliyortiz di­
ye tiim bilimi nasd ve hangi yetkiyle gozden <;ikarabiliriz ki? Boyle d�iinen­
ler, felsefecilerin kendi aralannda bir ka�ik suda yaratbk.lan bu fJ.rtmaya dudak
biikiip ge<;eceklerdir. Ancak unutmamalan gereken �u nokta var: Felsefe bir
ikna sanah, ya da okuru, dinleyiciyi etkilemeyi ama<;layan bir <;aba degildir.
Oyle bir <;aba, felsefe degil hatiplik sanab ya da retorik gibi bir �ey olurdu. Fel­
sefede ama<; ikna etmek degil, manbksal gerek<;e vermektir. Manbksal gerek­
<;elere kar�1 <;ikl�a yine manbksal gerek<;elerle, yani ele�tirel argiimanlarla olur.
Tiim bunlan "abesle �tigalm�" gibi gormeyi, gozilnii ussal gerek<;elere kapa­
mak ve bilim adma dogmacrhk yapmaktan ay1rt etmekse <;ok zordur.
Ku�kucu uslamlamanm <;iiriitiilmesinin ne denli gii<; bir �ey oldugunu gor­
mek i<;in, ona kar�1 yap1labilecek belli ba�h itirazlan klsaca gozden ge9.relim:

1) Ku�kucuya ka�1 <;1kl�rmiza, algmm bizi aldattigi durumlar <;ok seyrek­


tir, diyerek ba�layabiliriz. Bunlar d�mda deney bize hep dogru olam verdigine
gore, alg1 (:Ogunlukla giivenilir olan bir yetimizdir. <;ogunlukla giivenilir olan
bir �eyin bilgi ve bilime temel olamayacagim one siirmekse, diipediiz haksizlik­
br, diyebiliriz. Ku�kucu bunu �oyle yamtlayacak: Benim uslamlamamm ama­
c1, diyecek, deneyin sikhkla ya da her zaman yanzld1gznz gostermek degildi, ve
ayrica ileri siirdiik.lerim arasmda da boyle bir �ey dile getirilmedi. Vurgulad1-
gim �ey, ne zaman aldand1gtmiz belli olmad1gma gore, dogru oldugu samlan
her algmm aldamyor olmak ku$kusuna a<;1k olacag1yd1. Algiya "<;ogunluk.la"
giivenilir demek, onun insaru arada bir ve ne zaman oldugu belli olmayacak bi­
<;imde aldatabilecegini de onaylamakbr. Dolay1s1yla bu riskli bir giivenilirlik,
yani ku�kulu bir �eydir. Ku�ku bilgiyi d�lad1gma gore, algimn bilgi veremedi­
gini de onaylamak gerekir.

2) Descartes'm bu ku�kucu uslamlamasmm, yalnizca i(:inde bulunulan za­


mandaki deneyin giivenilmezligini gosterdigini vurgulamay1 deneyebiliriz.
<;iinkii belli bir si.ire ge<;tikten sonra, ge<;mi�te kalan deneylerimizi inceledigi­
mizde, bunlardaki yarulgilan aldanmadan saptayabiliyoruz. Omegin dii� go­
riirken onu ger<;ek sanm� olsam bile, ertesi sabah bir onceki geceyi dii�iindii­
gumde eski d�lerim beni artik aldatanuyor. Laboratuvardaki aygitm gosterdi-

254 CoGiTo, SAY1: 11, 1997


Bilim, Bilgi ve Ku�ku

gi saYJ.yi okudugum anda aldanabilsem bile, daha sonra yaptigim i;e�itli kont­
roller ve kar�tla�brmalarla, yantlgili algtlan aytl<layabilecek bir durumda olu­
yorum. Kisacas1, yantlgili algtlar ya�anhnuzm geri kalan deneyleriyle tutarli ol­
mayan algilar. Bu tutarsizhgt hemen o anda fark edemesek bile, daha sonra ge­
riye doniip bakarak, onlan b�ka algtlarla kar�ila�hrma olanaguu bulabildigi­
miz ii;in, deneyi yamlgtlardan anndirmak olanagtna da sahibiz.
K�kucu bu ka�1 �1 da �oyle yarutlayacak: Yukanda one siirdiiguniiz
gorii�lere bak1hrsa, diyecek, i<;inde bulunulan zamanm deneysel bilgisi miim­
kiin olamasa da, gepni� olaylann deneysel bilgisi sbz konusu olabilmeli. Oysa,
pratik ai;idan degerlendi.rildiginde, ii;inde bulunulan zamamn bilgisi gei;mi�in­
kine gore i;ok daha onemlidir. <;:iinkii ancak boyle bir bilgiye dayanarak varh­
gtmiz1 siirdiirebilir, gelecegimizi denetim alhnda tutabiliriz. bmegm kendirni,
uzaktan bana bir tren yakla�rrken raylann iizerine baghy� gibi bir durumda
goriiyorsam, bunun bir dii� olmad1gtnm bilgisi, benirn ii;in son derece ya�am­
sald1r; bekleyip de onun bir d� olup olmad1gtn1 daha sonra tutarhl1gtm denet­
leyerek saptamaya razi olamam. bte yandan gei;m�in deneysel bilgisi de zo­
runlu olarak bellege, yani arulara dayanmas1 gereken bir �ey olacak. Bellekse,
dogruyu vermekte algidan da az giivenilir olan bir yetimiz... Arularuruz algi­
nuzdan i;ok daha bularuk oluyor. Dolayis1yla, �u amn deneyi yanilabilen bir
�eyse, ammsad1gim g� deneylerirn, onun iki kah yarulabilen �eyler olmah­
lar. Son olarak, gelelim yarulgili deneyin tutarsiz oldugu karusma: Tutars1zhk
hit; de kesin olan bir gbsterge degil. <;:iinkii tiim ya�anhmizla tutarh olabilecek
bir yarulgi, manhksal ai;idan olanaksiz degil. Belli ko�ullanmalarla i;ok say1da
ki�inin uzunca bir siire, birbi.riyle tutarh olan sannlar gormeleri bile soz konu­
su. bmegin kimi zaman i;ok 5aYJ.da insan "ui;an daireler'', ya da belli hocalar
araclhgtyla "cinler'' gordiiklerini iddia edebiliyorlar.
3) Peki ya bilimin goz kama�bran ba�nlanna ne demeli? Eger bilim de­
digimiz �ey tutarh bir uzla�unlar dizgesinden ibaret olsayd1, onun araclhgtyla
dogarun giii;lerini denetleyemez, teknolojideki ba�nlanmiz1 ve gelecege yone­
lik bilirnsel tahminlerimizi geri;ekl�tiremezdik. Deneysel bilirn geri;ekten de
bir bilgi olmahdrr.
K�kucu, bu ka�1 i;i� oniinde de, dikkatimizi bilimin ba�arisma il�kin
bir yamlg1, bir aldanma ii;inde bulunuyor olabilecegimiz konusuna i;ekecek.
Bilime hep tek yan11 yakla�hgtmiz1, onun ba�risizh.klanru gormezden geldigi­
mizi, oysa bu alandaki ba�ansizhklann b�rdan daha i;ok oldugunu amm­
satacak. Ancak daha onemlisi, ba�anrun dogruyu yaratamayacaguu, nice yan­
h� inancm yine de ba�anh olabildigini belirtecek.

Descartes' i;1 k�kuculugun, smrrlarda seyreden bir uslamlamas1 daha var.


Bunu son zamanlarda siki;a yapdd1gi gibi "fiitiirist" bir bii;imde dile getirmek
istiyorum. !?Dyle bir senaryo dii�iiniin diyor ku�kucu: Siz diin gece uyurken
giiniimiizdekinden i;ok daha ileri bir bilim ve teknolojiye hakim durumdaki bi­
lim adamlan evinize girip sizi baYJ.ltm�, sonra da laboratuvara gotiiriip beyni-

CoGiTo, SA YI: 11, 1997 255


Arda Denk.el

nizi kafatasmizdan c;ikartnu� ve onu s1v1yla dolu bir fanus i<;ine yerle�tirdikten
sonra, belli duyurn rnerkezlerine birtaknn kablolar takip, bunlan deneysel uya­
nlar veren rnakinelere bagla� olsunlar. Bu rnak.inelerin srradan gi.inli.ik bir
ya�arnm biitiin algtlanru tarnarnen tutarh bir bi<;irnde verebilen i;ok ileri aygit­
lar oldugunu varsayahm. $irndi siz uyand1giruzda her �eyiyle s1radan, yeni bir
gi.ine ba�lad1gmiza inamyorsunuz arna, ashnda �irndi oturmu� ve elinize ald1gi­
niz bu dergiyi okurnakta degilsiniz. Geri;ekte kar�mizda dergi falan da yok.
Aslmda bir dergiyi tutabilecek elleriniz bile yok, <;iinkii sizin bir govdeniz yok.
Siz fanus ii;inde bir beyin olarak tiirn bu "normal ya�arn" hayallerini, beynini­
zin uygun yerlerine yerle�tirilrni� kablolar arac1hg1yla rnakineye daha once
kaydedilmi� i;ok ayrmhh ve tutarh bir ya�arnoykiisii CD'sinden ahyorsunuz.
Sizin hii;bir alg1ruz dogru degil, arna boyle oldugunu bilrnedigmiz i<;in, goriip
duyurnlad1gm1z her �eyi dogru zannedip aldamyorsunuz. Bu oykiiye konu
olan olaym diin gece geri;ekle�tirilm� olmas1 nasil bir rnanhksal olanaklillksa,
siz bebekken, hatta dogrnadan geri;ekle�rn� olmas1 da o ol<;iide olanakl1. Yani
sizin tiirn ya�arnmiz bir dii�ten, bir aldanrnadan ibaret olabilir. Kald1 k.i, toptan
hepirnizink.i de boyle olabilir ve tiirn bir insan rrk1 olarak fanus ii;inde d� go­
ren beyinlerden ba�ka bir �ey olmayabiliriz. Boyle bir dururnda tiirn deney bir
aldanma olacagi ii;in, deneyin tiirniiyle k�kulu bir �ey oldugu one siiriilrn�
oluyor. Ku�kuculuk burada insan kavray1�1nm sm1rlanru yakahyor. Onu dur­
duracak ne deneysel, ne de rnanhksal bir yonterne sahip degilrni�iz gibi gorii­
niiyor. Ku�kucu uslarnlarnay1 felsefi olarak <;iiriitrneye gi.iciirniiz yetrniyor.
Burada k�kuculuga kar�1 geli�tirilen ba�ka felsefi itirazlan, ele�tirileri ve
ku�kuculugun bunlan nastl kar�tlad1gtru tarh�inayacagirn. Sonui; olarak, bu
yiizyilda, ku�kucu gereki;eleri felsefi olarak suurlarna projesinin ba�ansiz kald1-
gim ve bilirnsel ya�arnm11z1 k�kucu uslarnlarnalarla birlikte siirdiirrneyi, bir­
likte yiiriitrneyi ogrenmerniz gerektigini anlarn1� dururndayiz. Ancak nasil bir
ya�arn olacak bu? Ku�kuculuk kar�1smda ezilecek ve bilimirnizin sonui;ta bir
kurgu, bir uzla�undan ibaret oldugunu mu onaylayacagiz, yoksa ku�kuculuk
oniinde daha saygm ve bilirne yine de olanak tamyan bir konurnda rm buluna­
cagtz?
Descartes'm giiniinden 1960'lara degin, bilgiyi olanakh kilmanm bir ko�u­
lunun ku�kucu uslarnlarnalann <;iiriitillrnesi oldugu varsaytlagelm�tir. Bunun
ba�anlarnad1gi artik yaygm kam konurnuna geldiginden, deneysel bilgiyi yine
de olanakh kilrnak i<;in, bu kez giinderne bilgi dedigirniz �eyin niteliginden
odiin verrne konusu getirilrneye ba�lanrn�hr. C::agda� episternoloji ii;inde bir­
i;ok dii�iiniir boyle bir odiine SICak bakrnak noktasma gelrni�tir. Bu ai;1dan,
Descartes'rn i;agda�1 Pierre Gassendi'nin "yurnu�ahlrn1� bilgi" kavrarnma ben­
zeyen k.irni dii�iincelere yakla�anlar oluyor, bu giinlerde.
Ben ba�ka bir kesirn bilgi kurarnc1s1ru izleyerek, bilginin niteliginden odiin
verrnek yerine, ku�kucu uslarnlarnanrn gi.iciiniin ve y1kic1 sonui;lanmn belli bir
noktada kendi sm1rlanna ula�hklanm ortaya koyrnaya i;ah�acag1rn. Bir ba�ka
deyi�le, bu uslarnlarnayi onaylarnak zorunda kah�1rnizm deneysel bilgiyi orta-

CoGiTO, SAYI: 1 � , 1997


Bilim, Bilgi ve KU$ku

dan kaldmnad1gm1 gostermeye �ah�acagim. Kammca ku�kucu uslamlama,


epistemolojiye ve dolay151yla da bilime o kadar da biiyiik �aph bir tehdit ol�­
turmuyor. Ammsayahm; dii�iik bir olas1hk olsa da, her bir deneysel inanca ili�­
kin olarak aldamyor olabilecegimizi, bu nedenle de hi�bir deneysel inancm
ku�kusuz olmad1gim saptad1, Descartes'm uslamlamas1. Biz de �unu saptaya­
hm: Bu uslamlamayla ba�nlan, ashnda bir �yi bilip bilmedigi sorgulanan us­
sal bir oznenin deneysel inan�lara yonelik tutumunu etkileyen bir �ey. Yani oz­
nenin herhangi bir inan� ya da onermeye ili�kin olarak "biliyorum" deyip diye­
meyecegini belirliyor. Dolayis1yla k�kucu uslamlamanm, o deneysel onerme­
nin bir bilgi olup olmad1gi, ya da oznenin (onermeye nasd baktzgmdan bagims1z
olarak) kendiliginde onu bilip bilmedigi iizerinde dogrudan belirleyici bir etki­
si yok. Ozetle, ku�kucu uslamlama deneysel inan�lanmizm bizim i�in bilgi ol­
mad1gim saptamak yerine, o inan�lar ashnda bilgi olsalar da, onlann bilgi oldu­
gunun bizce bilinemeyecegini gosteriyor. �imdi bu noktayi daha a9k ktlmaya
�ah�cagim.
B diye adland1racagimiz, "Bugiin hava yagmurlu" gibi bir deneysel oner­
me dii�iinelim. Ku�kucunun ileri siirdiigu tiim gerek�elere kar�m, B'nin yine
de bir bilgi olmas1 miimkiin mii; miimkiinse nasd miimkiin? Pencereden di�an
bakbgimda algdad1klanma dayanarak B'nin dogruluguna inand1gim, ve hava­
nm ger�ekten de yagmurlu oldugu bir durumu dii�iinelim. Algmm �ogunlukla
dogruyu verdigini, ku�kucu dahil, hepimiz onayhyoruz; bu da �ogunluktaki o
durumlardan biri olmu� olsun. �imdi bu ko�ullarda, gerek�elendirilmi� bir
dogru inan� olarak, ben B'yi bilmek durumunda degil miyim? Ku�kucu us­
lamlamamn bu bilmek durumu iizerinde yapabilecegi etki nedir? Ku�kucu us­
lamlama bana buradaki inanamm ve inanamm deneysel temelinin (yani di�an
bakbgimda gordiigum �yin) ku�kulu oldugunu gostermi� oluyor. Peki ku�­
kucu uslamlamayla ka�tla�madan once, B'yi bildigim dogruysa ve bu durum
ancak ka�da�ma ertesinde (i�ime konan ku�ku yiiziinden) bozulabiliyorsa, us­
lamlamanm sonucu bu bilgi durumunu ne anlamda �riitebilm� olacakbr ki?
Felsefeci olmad1gi i�n k�kucu sonu�tan ruhsal olarak etkileruneyen, duyulan­
na a�m giivenli (biraz da dogmatik kafah) bir k�i, ayru ko�ullarda ve anlahlan
nedenlerle, B'yi biliyor olmak durumunu siirdiirmeyecek mi? Ben bu noktala­
ra dayanarak, B'nin kendiliginde dogru oldugu ooylesi k�ullarda, B'nin bilini­
yor olu�unun ku�kucu uslamlama dolayIS1yla �iiriitiilmesinin, uslamlamanm
ozne iizerinde brrakbgi ruhsal etkiye dayand1g1m one siiriiyorum. Oysa ooyle
bir k�kucu sonu� onaylanamaz; �nkii daha once de belirttigimiz gibi, felsefe,
ruhsal a�1dan etkilemeye degil, ussal gerek�eler olu�turmaya dayanan bir i�tir.
B'yi biliyor olmak, biitiin deneysel inan�lann k�kulu oldugunu onayla­
mak yam s1ra, ve de bununla �eli�meksizin miimkiin goriiniiyor: Giindelik ya­
�anhmm par�as1 olarak di�n baklyorum ve havanm yagmurlu oldugunu algi­
hyor, buna inamyorum. Eger aldanm1yorsam ve hava ger�ekten de yagmur­
luysa, ben B'yi biliyorum. bte yandan, bunun yam sira, ashnda aldamyor olma­
mm ve gordiiklerime ragmen ger�ekte havamn yagmurlu olmam� olmasmm

COGiTO, SAYI: 1 1, 1997 257


Arda Denkel

da miimkiin oldugunu ku�kucu sayesinde kavnyorum. Bundan dolay1 bildi­


gim �eye giivenim sarstld1gt i-;in arhk ona inanmamak gibi bir ruhsal duruma
dii�miiyorsam, ku�kucu gerek-;eler bir yana -ve onlar yamsira- ben B'yi biliyo­
rum. Peki k�kucu gerek-;eler yam s1ra, benim i-;in bilinmesi manhksal olarak
olanaks1z kllman �ey ne? Ku�kucu uslamlama manhksal anlamda neyi -;iiriit­
mii� oluyor? K�kucu gerek-;eler, B'yi biliyor olsam da, B'yi bildigimi bilmeme
olanak tamm1yor. Aldanabilmemin olanakh oldugunu bile bile, B'yi bildigime
inanmam ve bu inanc1 bir gerekfe ile temellendirmem olanaks1z. Ku�kuculugun
ger-;ekten saptad1gi �ey, i�te bu nokta. Ku�kucu gerek-;eler kar�ISmda, algmm
-;ogunlukla dogru olduguna dayanarak B'ye inanmayi tutarh olarak siirdiire­
bilsem bile, B'yi bildigime inanmam tutarstz olur. <;iinkii B'ye inansam ve de
aslmda B dogru olsa bile, ben bu dogruluktan emin olamam. Ku�kucu i�te
bundan emin olunamayacagiru ortaya koyuyor.
Aym noktaya ba�ka bir a-;1dan yakla�maya -;ah.�acagim. Yukanda k�ku­
nun deneysel bilgiyi kesinligi dt�lamak yoluyla olanaks1z ktld1gm1 tarh�hk.
Ancak ku�kucu bu manhksal ad1m1 iki farkh �eyi birbirine kan�tirarak ahyor; bu
sayede uslamlamas1 ger-;ekte oldugundan daha etkili bir sonu-; i-;eriyormu� gi­
bi goriiniiyor. Burada ayut edilmesi gereken �ey, "kesinlik" sazciigiiniin ta�1-
d1gi iki farkh anlam. Nesnel anlamda, olas1hg1 dt�lamadan dogru olmakla e�­
deger bir bi-;imde "kesin olmaktan" soz edebildigimiz gibi, oznel ve ruhsal bir
anlamda, bir onermenin (bir savm/inancm) dogrulugundan emin alma duru­
mumuzu da "kesinlik" sazciiguyle dile getiriyoruz. Oncekinde bir onermenin
nesnel durumundan, sonrakindeyse bizim bu onermeye yonelik ruhsal duru­
mumuzdan soz ediyoruz. Belli bir olas1hk -;er-;evesindeki dogrulugun degi�­
mezligi ve nesnel giivenilirligi olarak anla�tlacak onceki durum, dereceli ola­
mayan salhk (yani mutlak) bir �eyken, sonraki anlamda kesinligin -;e�itli dere­
celerinden soz edilebiliyor. bmegm �u ya da bu inanc1mtzm ne i:U�ude kesin ol­
dugunu sorabiliyoruz.
$imdi bu aynmm 1�1gmda, herhangi bir deneysel onermenin nesnel anlam­
da kesin oldugu bir durumu dii�iinmeye -;ah�ahm. Az once, k�kucunun ileri
siirdiigii ti.im gerek-;elere ka�m, B onermesinin yine de bir bilgi olabildigini
gordiik: Pencereden d�an bakhgunda gordiiklerimi algilay1�rma dayanarak
bugiin havanm yagmurlu olduguna inan�rm yam sira, havanm ger-;ekten de
yagmurlu oldugu, yani bunun dogru oldugu bir durumda, gerek-;elendirilmi�
bir dogru inan-; olarak, bugiin havanm yagmurlu oldugunu deneysel olarak
bilmek durumunda olurum. Ku�kucu uslamlamamn bu bilmek durumu iize­
rinde yapabilecegi olumsuz etki ne olabilir? Ku�kucu, dogru oldugunu d�iin­
diigum alginm beni �u anda da aldatabilecegini one siirdiigiinde, eger bu olgu
kendiliginde zaten dogru ise, bugiin havamn yagmurlu oldugu ger-;egini de­
gi�tirebilecek durumda degil, her halde. Dolay1s1yla, onun ortaya sald1gi ku�­
ku bulutu, nesnel anlamdaki kesinligi etkileyen, ya da bu anlamdaki kesinlige
kar�1t olan bir �ey de degil. K�kucu, deneyin beni her an aldatabilecegini gos­
tererek i:iznel anlamdaki kesinligi etkiliyor. Benim dogru olduguna inand1g1m

CoGiTo, SAYI: 11, 1997


Bilim, Bilgi ve Ku�ku

deneysel onermeye olan giivenirni sarsarak, bu dogruluktan emin olmam1 en­


gelliyor. Oysa aldanabilir olsam da, bununla tutarl.i.hk ic;inde �u an aldanm1yor
olabilirirn. Bir ba!?ka deyi�le, bugiin havanm yagmurlu oldugu dogru, nesnel
anlamda kesin ve dolayis1yla bir bilgiyken, ben bunu bildigimi bilememek duru­
munda olabilirirn. Demek ki k�kucunun iizerimdeki etkisi deneyle temelle­
nen bilgimi ortadan ka1d1rmak degil. K�kucunun etkisi, oznel anlamdaki ke­
sinligi eriterek, aslmda bildigim �eyleri bilmemi engellemek. Bir �eyi bilmemi
degil, o �eyi bildigimi bilmemi ortadan kaldunu� oluyor.
Peki bu engeli de ortadan kaldmp ku�kucuyu tam olarak yenemez miyiz?
B'yi bilmem olanakh olduguna gore, elimize ku�kuculugu yenmek i\in bir fir­
sat ge\mi� sayilmaz m1? <;iinkii benim B'yi bildigimin dogru olmas1 ku�kucu­
nun yamld1gm1 i\eriyor. Ku�kucunun, tiim deneysel onermeler gibi, B'nin de
bir bilgi olamayacagm1 savundugunu ammsayahm. �u uslamlamaya bakahm:

a) Eger B bir bilgiyse, k�kucu yanil1yordur


b) B bir bilgidir (B'yi biliyorum)
c) Demek ki ku�kucu yamhyor

Eger belli ko�ullar dolayis1yla (b) dogruysa, (a) dogru oldugu i\in (c) de
dogru olacakhr. Deneysel olarak bir �eyler bildigim her durumda ku�kucu
yanh�lanm1� olacak. Peki ku�kucunun yamld1gtm bilebiliyor muyum? Manhk­
sal a\1dan durum �oyle: Eger B'nin bir bilgi oldugunu ve (a)' nm dogru oldugu­
nu biliyorsam, ku�kucunun yaruld1gtm da biliyorumdur.2 Ne var ki, ku�kucu­
yu \iiriitemedigim i\in, B'nin bir bilgi oldugunu da bilmiyorum (B'yi bildigimi
bilmiyorum). Ku�kucunun uslamlamas1m \iiriitemedigim i\in, B'yi bilebilece­
gim halde, bunu bildigirni bilemeyecegi.m gibi, ku�kucunun yamhyor olmas1
halinde onun yamld1gm1 da bilemeyecegim. Burada k�kucuyla berabere kal­
m1� gibiyiz.
Biitiin bunlardan bilimin temellendirilmesine il�kin ne gibi sonu\lar \lki­
yor? Ku�kucu uslamlamayla birlikte ya�amay1 ogrenmemiz gerektigini one
siirmii�tiim. Bu durumun bilim i\in o denli biiyiik bir tehdit ol�turmad1gtm
gormii� bulunuyoruz. Deneysel onermelerden ol�an dizgesel bir yap1 olarak
bilimin bilgi konumunu ta�1yabilecegini ve bunun k�kucu uslamlamalara kar­
�m boyle olabilecegini gordiik. Bilimin ger\ekten de bilgi olmas1 miimkiin. Pe­
ki bunun boyle oldugunu biliyor muyuz? Hayir, yukanda da anla�ild1g1 gibi, bi­
lemiyoruz. Yani, bilimin kismen -ve belki biitiiniiyle- bilgi konumu ta�1mayan
inan\lardan ol�mas1 da miimkiin. Ku�kucunun giicii dogruluk kaynag1 de­
neysel olan bilimin bir bilgi degerinde olu�unu olumsuz yonde etkilemeye bel­
ki yetmedi; ancak bu bilgiyi elinde tutanlarm bilgilerine sahip olduklan bilinci­
ni bulamkla�tlrdi. Bilim adamlan olarak pek \Ok �ey bilsek bile, bildiklerimizi
bilemediklerimizden ay1rt edemeyecegirnizi gosterdi. Bunun \Ok ho� bir ko­
num olmad1g1m onayhyorum; ancak unutmamah, bu noktay1 \Ok daha beter
2 Bilinen ii;erme alhnda ortiilme (closure) adiyla tarunan il.ke lusaca �u: Eger B'nin bilgi oldugunu biliyorsam, ve
de B'yi bilmemin k�kucunun yaruld1guu ii;erdigini biliyorsam, ku�kucunun yaruldiguu da biliyorumdur.

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 259


Arda Denkel

bir vargiy1 bertaraf ederek elde ettik. Bilimin ger\ek bilgiden olullUP olullmad1-
gmm bilinemeyecegini onaylamak, bilimin ger\ek bilgi olmad1gm1 onaylamak­
tan ,\Ok daha yeglenebilir bir durum, ve biz de bilgi kuram1 ad ma ku�kuculuga
kaf1ll en azmdan bu kadanm elde edebilmill bulunuyoruz. Kullkucunun istedi­
gi, bize deneysel olarak hi\bir lley bilmedigimizi, tiim bilimin giivenilmez bir
kurgudan ibaret oldugunu gostermekti. Belki deneysel bilgi anlammdaki bili­
mi ona kaf1l1 koruyabildik ama, boyle bir bilgiye ilillkin bilme hevesimizi de
kullkucunun doymak bilmeyen illtahma terk etmek zorunda kald1k. Bilimin
biitiiniiyle ger\ek bilgiden olllllmas1 olanagim koruyabildi.k\e de, bilim adamla­
nnm bu olanagi zaten ger\egm ta kendisiymill gibi varsayan el�tiri-Oncesi tu­
tumlanmn ussalhkla \elillmedigmi felsefe adma gostermill olduk.

CociTo, SAYI: 11, 1997


JACQUES DERRIDA YA DA
KoNUGUN HAKKI

Onay Sozer

I
9-10 May1s 1997 tarihleri arasmda istanbul' da Jacques Derrida felsefesi
i;evresinde kendisinin de kattlmas1yla diizenledigimiz toplanhya, bu toplanh­
nm ilk di.i�i.incesinin bizde dogdugu i.i<; ytl once Pera Peras Poros ad1m vermi�­
tik. Buna sonradan �u ai;1klaym alt ba�hgi ekledik: Yabancmm Uz.amla�mas1 ve
Zamansalla�mas1.
Ad verme, canh ya da cansiz olsun, kurum ya da toplanh olsun varhklara
ad koyma ta Platon' dan beri felsefenin giindeminde olan onemli ve ilgin<; bir i�­
lemdir: Oil boylece varhk ve varolanlarla ilgili biri;ok sorun i<;in <;1� noktas1
yaptlm�hr. bnemini belirtmek konumuzu a�1yor. ilgini;liginin bir yam ise hen­
ce yeni bir ba�la �u aykmhktan ileri gelmektedir: Ad veren, kendisinin sahip
olmad1gi bir �eyi, yani ad1 ba�kasma verir. �i.inecek olursak, insana kendi
admdan daha yakm olan, neredeyse ozde�le�tigi ba�ka hii;bir �ey yoktur: Arna
tuhafhr ki i�te bu ad, bu yakmhk ve ozde�lik kendisine ba�kasmca verilmekte­
dir, hem ona da ait olmayan, hii;bir zaman olmam1� ve olmayacak bir �ey ola­
rak. Verilen ad b1i;agm keskin iki ucu gibidir. Bir yandan adla ki�inin ozde�ligi­
ni baler, i;i.inki.i bu ozde�ligi saglayan ba�kas1dir. Obi.ir yandan, yani ad1 veren
ki�i a<;1Smdan ise, ad verme, bir vericilik ve bir sunma olarak, ba�kasm1 konuk

CoGiTo, sAn: 1 1, 1997


Onay Sozer

etme gibidir. Ad veren ad1 verileni boylece kendisine ait olmad1SJ. (en azmdan
kendi "ad"1 olmad1gt) ortaya c;ikan bir "sozciik"le agtrlamaktadlI'. "Oil varhgtn
evi" ise (Heidegger), ad veren, ad1 alam i�te tam da bu evde konuk etmektedir.
Bu nokta, and1SJ.m1z toplanttda Derrida'nm "hospitalite"yi, ''konuk sever­
lik"i bir de (yani ba�ka olanakh tamrn denemeleri arasmda) "kendisinde olma­
yam ba�kasma vermek" olarak tammlad1SJ.ndan beri birden yeni bir 1�1ga ka­
vu�tu: Ad koymak bir c;e�it konukseverliktir, boylece kendimizde olmayam, ya­
ni en ba�ta onun ad1m, daha dogru olarak ad vermenin vericiligini en ic;imize
koyarak ba�kasm1 konuk.lanz. ToplanhrnIZa Pera Peras Poros ad1ru verdigirniz­
de biz aym zamanda istanbul' a bu ad ya da adlan vermi�tik. Daha dogrusu bu
sozciikler istanbul'un topografisinin olanak.11 (i.istelik bazilanm zaten kendinde
ta�1d1gt) adlanyd1, biz o adlan yeniden bu kente sunduk, ya da kenti bu adlarla
c;agirmak hrsattm elde ettik. Toplantida iki onemli konugumuz (ve konumuz)
vard1: istanbul ve Jacques Derrida. ikisini birlikte agtrlamak istemi�tik. Arna ne
gariptir ki, Jacques Derrida'y1 ve bizi sonuc;ta istanbul agtrlad1. Dogru mu bu?
Belki de en dogrusu �oyle degil mi: Biz Derrida'y1 c;agtrm�hk (hem ad1yla c;a­
girm1�, hem de davet etmi�tik), ama bizi belki de di.i�i.ince ve sozleriyle as1l ko­
nuklayan o olmad1 m1? Bu sorulann basit bir retorigi, bir konugun ardmdan
soylenebilecek tath sozleri a�ttgmm, Derrida'mn felsefesinin bugi.in vard1g1
noktaya giri� niteliginde oldugunun bu yaz1mm devammda anla�1lacagm1
umuyorum.

II
Burada Derrida'mn felsefesinin "ana kavram"lanm (boyle "ana kav­
ram"lar dizgeli bir bic;imde birbirinden ay1rt edilebilirmi�cesine) sergileme i�i­
ne giri�ecek degilim: Boyle bir �ey her �eye kar�m yapilabilirdi, ama buradaki
amac1m1 a�1yor. Her �eye kar�m, c;i.inki.i 1962' den bu yana si.iregelen, son y1llar­
da yay1mlanan kitaplanyla c;ogahyormu� izlenimini veren ve dibini goremedi­
gimiz olc;i.ide bizde "muazzam" etkisi yapan bu di.i�i.ince i.iretiminin ah�1lm1�
anlammda saptanm1� "kavram"larla degil, daha c;ok "strateji"lerle ve bilinc;li
bir seri.iven olarak ilerledigini soylemeliyiz. Bu tutum ic;inde,"kavram"lar akip
gitmekte olan di.i�i.inmenin yalmzca yogunla�hg1 ve yeniden uzanttlarla ac;1kla­
d1gi noktalara doni.iyor. Derrida ortaya ahp kulland1g1 kilit sozci.ik.lerin anlam­
lanm daima yeni ''baglam"lar ve "sorun"lar ic;inde geli�tirdi: Bu baglam ve so­
runlar ise onun yazd1gi text'lerden ba�ka bir �ey degil. Text'in yani sozciik ve
kavram aSJ.mn d1�mda hic;bir ''baglam" yok, sorunlar da bu agin di.igumlendigi
yerlerde ortaya c;1k1yor. i�te Derrida'nm canh, bi.iyi.imekte olan corpus'una yak­
la�Ild1gmda kar�tla�Ilan ilk bir gi.ic;li.ik.
Dedigim gibi, buradaki amacrm ne bu di.igumleri ac;mak, ne de bu agin
ic;inde boydan boya yi.iri.imek. Yine de bunlardan daha az zor olm'ayan bir i�i,
Derrida'nm zamamm1zla olan ili�kisini bir yerden ve bir zaman ic;in olsun ya­
kalamaya c;al�mak istiyorum. Boyle bir i� yukardaki -makalelerle, monografi­
lerle, doktora tezleriyle vb. denenmi� ve daha da denenecek olan- i�ten daha az

CociTo, SAYI: 1 1 , 1997


Jacques Derrida Ya Da Konugun Hakla

zor olrnarnamn otesinde, kendine 6zgi.i bir zorlugu birlikte getirrnekte. 0 da ka­
baca �u soruyla anlahlabilir: Acaba Derrida'mn felsefesinin donernleri var rn1-
d1r ve varsa nedir? Derrida daha once hangi donernindeydi, bugi.in -i�te 6rne­
g:in istanbul: Pera Peras Poros!- hangi donernindedir?
Birc;ok yerde birc;ok ki�inin Derrida'nm ilk donerninden (a�agt yukan diffe­
rance rnotivi altmda bir araya getirilebilecek Yazz ve Aynm -1967-, Grammatoloji
-1967-, Felsefenin Kenarlan -1972-, Dissemination -1972-, kitaplarmm belirledigi
donernden) ve son donerninden (Ba�ka Ba� -1991-, Marx'm Hayaletleri -1993- ve
Khora, Tutkular, Ad Dz�mda -1 993- i.ic;lernesinin ba�1m c;eker goriindi.igu etik ve
politik felsefe agtrhkh donerninden) soz etrnesine kar�m kendisinin -bildig:irn
kadanyla- bu konuda hic;bir �ey soylernerni� olrnas1 ilginc;tir. Bu ti.irli.i yapay
bir donernle�tirrne yanh� da anla�tlabilir: C::i.inki.i "differance" ("ayrrrna" ve "er­
telerne" anlarnlanm birbirine c;atan, bu "varolrnayan" sozciik, bu ciddiye alm­
rnas1 gereken ni.ikte) ba�tan beri ac;1kc;a etik olrnasa bile politikti. \:i.inki.i bu soz­
ci.ik Bah Metafizigi'nin dayand1g1 bi.iti.in aynrn ve kar�1thklarda boylece her
kendi kar�thndan aynlan yanm, obi.ir yam, yani kar�thm yalmzca ertelerni�,
saklarn�, yedege ay1rrn� oldugunu soyli.iyordu, boylece erteleneni, saklanam,
yedektekini gi.inderne getirrne anlarnmda "yap1sizland1rrna" ("deconstruction")
bu rnetafizige dayah politik yaptlan da tedirgin etrnekteydi.
Bu ti.irli.i kesin sonuc;lan olan bir donernle�tirrnenin yanh�hgt ortada ol­
rnakla birlikte, benirn izlenirnirn Derrida'nm 6zellikle 90'h y1llardaki yay1rnla­
rmdan ba�layarak differance'm 6zellikle politik-toplurnsal-etik di.inya sorunla­
rmdaki kar�1hg1m bulrna c;abas1 ic;ine daha c;ok girdigidir.
Bu c;aba ise onun di.i�i.incesine yeni atthrnlar yaphrrnaktad1r. Mart 1991'de
c;1kan, Geoffrey Bennington'un kendi iizerine c;izdigi tabloya kendisinin "Cir­
confession" (Siinnitiraf) adh yaz1s1yla katkida bulunan Jacques Derrida adh ki­
tap, felsefesini ansiklopedik gonderrnelerle ele ahrken Derrida'nm 6zel anla­
rnmda "politika"sma da ac;rnaktadtr bizi, "Ansiklopedik gonderrneler" dedirn.
Bu kitap gerc;ekten de bir Derrida cep ansiklopedisi nitelig:indedir ("Derridaba­
se"). Arna, biiti.in Derrida felsefesi kendisinin Platon'dan Levinas'a felsefe tarihi
okurnalanmn bir ansiklopedisi nitelig:inde deg:il rnidir? Bu ansiklopedinin "po­
litika" rnaddesi ise biiti.in Ansiklopedi'ye gonderrne yaprnaktadrr, denebilir. i�­
te yahn anlarnda donernle�tirrnenin kar1?tla1?acag1 bir gi.ic;li.ik daha.
Derrida'm bugi.in varrn1� oldugu noktay1 baz1 k.isaltrnalarla belki �oyle an­
latabiliriz: Derrida'nm "text" ya da "yaz1" ya da "differance" kavrarn1 (?) bir
yanda Heideger ve Levinas'm felsefeleriyle obiir yanda ise Saussure'iin irn ku­
rarn1yla yak.in ili1?ki ic;indeydi. Derrida Heidegger'in varhgtn (Sein) var-olandan
(Seiendes) aynrn1 dii1?iincesini onun biiti.in "l?irndi-burda-olrna" ("Anwesenhe­
it", "Parousia", "Ousia") ele�tirisiyle birlikte ele ahrken aym zarnanda Heideg­
ger' deki varhgtn anlarn1 ile ilgili ti.irn sorunu dt�arda brrak.ir. Var-olan Bah Me­
tafizigi'nde �irndi-burdahg-t, varhk ise bunu da ic;ine ahp a�acak bic;irnde zarna­
nm gec;rni� ve gelecek boyutlarma gonderiyordu bizi ve boylece bu ele�tiriyi
olanakh kihyordu. Heidegger modern c;agm 6zne-nesne ikilig:ini yerinden oy-

CociTo, SAYI: 1 1, 1997


Onay Sour

nahrken (varhk sorununa geri donii� bir yoniiyle bu demekti), onun yerine Da­
sein'in, orada-varl1gin diinya ile il�kisi sorununu yeni bir anlam sorunu olarak
getirmi�ti. Biitiin "a�km anlam"lan yapisizland1rmak, yeniden yazmak, boyle­
ce yap1y1 yaz1ya �evirmek isteyen Derrida'ya ise bu �eviri olanagm1 Uvinas'm
varhgm sonlulugunu "ba�kas1"nm sonsuzluguyla a�an dii�iincesi saglamakta­
d1r. Bu noktada "yaz1" ya da "differance" bir yanda Heidegger'deki metafizik
kahnttlann yapis1zlandmlmasma izin verirken, Levinas'a g�i de kolayla�hr­
maktad1r. Arhk, birbirlenyle kurduklan ag i�indeki ili�kilerine gore agm il­
mekleri olarak ele ahnan imler "anlam"1 ikincil bir hale getirmekte, tiim varo­
lanlan agdaki izlere, daha dogrusu izlerin agina don�ti.irmektedir. "Ba�kasmm
izi", Levinas'a gore tiim etik sorunlann dibinde yatan bu iz, bir nesnenin izi ya
da varolanla ilgili bir "anlam"a ka�1hk olan bir im demek degildir. imin alhm
kaz1rsaniz orada tam da kendisinin ge�inin brrakhg1 izi, sonsuz olarak son­
suzluga g��lerin izlerini, dolayis1yla izlerin izlerini bulursunuz.
Derrida'nm getirdigi bu yorum Saussure'iin tiim nesneye gondermeyi d1-
�arda b1rakip dili dilsel dizgenin aynmlanndan iireten gorii�iinde kendine ayn
bir destek buluyordu. Biitiin aynmlarm "en eski" �Ila� yeri olan differance,
�imdi-burdahg1, nesneyi, anlam1 silmi�tir, onlann as1l-olmayan �eyler olarak
yalmzca yeniden-iiretilebilecegini gostermek iizere. Boylece izlerin aynmlan,
aynmlann izleriyle tammlamr.
Heidegger'den Levinas'a, Levinas'tan Saussure'e bu ciiretli ge�i�lerin ilkin
iizerinde yeterince durmad1g1 bir nokta Derrida' da sonradan ortaya �ikh: Der­
rida Levinas'm izinde etik sorunu, politik ve giiniimiiz diinyasmdaki teknolojik
i�ermeleriyle daha yakindan ele ald1gmda "varolan"la yeniden kar�ila�h. An­
cak bu kez "varolan" a kar�1 sorumluluk bi�iminde.
Nasil ge� doneminde, ozellikle Katlalar (Beitraege) kitab1yla Heidegger va­
rolam yeniden varhkla i�ki i�ine sokmak zorunda kald1ysa, Derrida da bu kez
Heidegger anlammdaki varhk sorununu a�an "ba�kas1"run i�inde bulundugu­
muz diinya ko�ullanyla, toplum ve devletle il�kisini yeniden gozden ge�irmek
ve bu arada "ba�kas1"nm oncesini Dasein'm da ait olabilecegi bu "aporia"da,
"�1kmaz"da aramak gereksinimini duymaya ba�ladi. Bu aray1� i�inde Derri­
da'mn son yazilannda on plana �ikan "aporia" kavram1 kendini Heidegger'in
oliimle ilgili gorii�iiniin (olanaksizm "olanag1") "aporia" olarak yorumlanmas1
bi�iminde sunarken ve boylece yeni bir boyut kazanrrken, bizi aym zamanda
"sevgi, dostluk, bagi�, ba�kas1, tamkl1k, konukseverlik... " sorunlanna a�makta­
dir. Boylece daha once differance ve aynm sorununun bir par�as1 olan "sm1r"
kavram1 (aynm bir anlamda sm1r demektir) kendi ba�ma ve �okanlamhhgiyla
(iilkelerin smm, anlamlann smm, ya�amm ya da dogrulugun smm) ele ahmr­
ken, "�1kmaz" durumunun hep siiremeyecegine, brr yerde smmn ge�ilecegine
i�aret edilir. (Apories, Galilee 1996, 5.136 ve dev.) Bugiin insanhg1 i�inde hapse­
den smrrlan ge�me ve a�ma yollanndan biri de ilkin kendisi de bir �1kmaz olan
konukseverliktir.

CociTo, SAYI: 1 1 , 1997


facques Derrida Ya Da Konugun Ha/cla

III
Derrida 9 May15 tarihinde Bogazii;i Oniversitesi'ndeki "Ko�ulsuz Konuk­
severligm <;1kmazlan" ba�hguu ta�1yan kon�mas1mn en ba�mda "hospitalite"-
nin, burada goz oniinde bulundurulacak anlamma gore "insan-sevme" ("phi­
lanthropie") ile bir il�kisi bulunmad1gm1 Kant'm "Ebedi Ba� Tasaru1" yaz1-
smdaki di.i�i.incelerinin izinde vurgulayarak, soylenmek istenenin oncelikle
"yabancmm hakkt" olabilecegini ileri si.irdi.i. Derrida'ya gore geri;i boyle bir
hak konugu sevmeye engel degildir, ama "sevmek" burada yabanc1ya ai;tlan
kap1 oniinde yetersiz kalmaktad1r. <;i.inki.i "yabana" pekala "insan" olmayabi­
lir, tannsaldan hayvana hatta bitkiye kadar uzanabilir. Bu anlamda yabancmm
hakkI, dii�man olarak ele ahnmamas1 gereken ba�kasmm tam da ba�ka-olmak
hakkldir, onu konuklad1gun uzamda ba�kas1 olarak ya�ama hakkt. Bu tiirlii ta­
mmlanan konuk-severlik, Derrida'nm, Salman Rushdie, Adonis, Pierre Bourdi­
eu, Eduard Glissant ile birlikte yonetiminde bulundugu Yazarlar Uluslararas1
Parlamentosu'nun -1995'den beri Avrupa Parlamentosu'nca da desteklenen­
Avrupa'da millteciler ii;in kentler kurma projesi yoniindeki i;al�malanmn ku­
ramsal tabamm olu�turmaktadir. Derrida 21 ve 22 Mart 1996 tarihlerinde Stras­
bourg'daki Avrupa Konseyi toplanhsma sundugu bir bildiride (say1lan Avru­
pa' da halen 24' e ula�an) bu tiirlii millteci kentlerinin devletlerin - teror baslos1
alhnda- i.istesinden gelemedigi bir gorevi geri;ekl�tirmeye en azmdan �imdi­
lik aday olabilecegini s6yleyerek �u soruyu soruyordu: "Oyleyse kentlerin ko­
nukseverligi ii;in bir �ans var mi. .. ?" (Cosmopolites de taus les pays, encore un
effort!) (Galilee 1997, s. 23)
Derrida'mn bu konu ii;in i;1kl� noktas1 �uydu: "Konukseverlik kiiltii riin
kendisidir ve benzerleri arasmda bir etik degildir. Ethos'la, yani barmmayla,
kendi evinde olmayla, �u ya da bu yolda bir ailenin bir yerde oturmas1yla degil
de, kendiniz gibi olsun yabana olsun ba�kas1yla il�kide oldugu oli;Ude, etik, ko­
nuk severliktir, yani etik, ac;arak ya da smirlandirarak bizim ii;in konukseverlik
deneyiminin bir pari;as1 olur" (A.g.y., s. 42)
Derrida'mn Levinas'tan alarak i;oziimledigi ve gittiki;e daha zengin bir ii;e­
rige kavu�turdugu konukseverlik konusu -kendisinin istanbul'daki konferans
ve yuvarlak masa konu�malannda ve ba�ka bildiriler i.izerine yaphg1 yorumla­
rmda gosterdigi gibi- bence iii; onemli noktay1 ilerdeki ta�malann giindemi
ii;in �imdiden hazirlam� bulunmaktadir:
ilkin, Derrida tiim konukseverlik kavrammm kaderinin bir aporia'ya, bir
i;1kmaza ve bu i;1kmazdan i;1ktlmasma, daha dogrusu bu i;tkmazm kendisinin
bir i;1k1� haline getirilmesine bagh oldugunu gostermektedir bize. Fransizcada
"hospitalite" sozciiguniin kokiinde bulunan "h6te" sozciiguniin iki anlamhhgt­
nm, yani hem "patron" (ing. "host" ) hem de konuk (ing. "guest") anlamma gel­
mesinin sanki ta en ba�tan belirlemi� gibi goziiktii gu bu i;tkmaz �oyle dile geti­
rilebilir: Bir yandan konuksever konugunu ag1rlayabilmek ii;in kendi evinin (ve
kendisi kendisinin) tam sahibi, hiikiimram olmahd1r, yani kendi uzammm s1m­
n, e�igi, kapah kap1s1 olmahdir; ama obiir yandan ise konukseverlik tam da

CoGiTo, sAn: 1 1, 1997


Onay Sozer

boylece mutlak bii;imde sahip olunan �eyin ba�kasma sunulmas1m, verilmesini,


bagt�lanmasm1 gerektirmektedir: S1mr ve e�ik yabancmmd1r arhk, i;iinkii kap1
ai;tlm1�hr. Derrida yine de buradaki "double bind"da, bu ikili ktskai;ta olumsuz
bir �ey gormekten yana degildir, tam tersine "konukseverlik sorumlulugu"nun
(bu heniiz ne oldugunu bilmedigimiz �eyin) bir giin olup bizi bulmasmm yolu­
nun <;tkmazdan, ktskai;tan, i;atallanmadan ge<;tigini soyler. -i�in dogrusu, ko­
nukseverligin ne oldugunu heniiz bilmemekteyiz: <;:iinkii konutseverlik (kaba
bii;imde: "kendinizi evinizde hissedin!") Mia konukseverlik degildir; ancak ko­
nukseverlik konuta biisbiitiin dt�ardan da gelemez, o zaten oraya belki de ko­
nuktan once konmu�tu.
ikinci olarak , Derrida ko�ulsuz konukseverlikle ko�ullu konukseverligi bir­
birinden ay1rt eder. Konukseverligin "biiyiik yasas1" ko�ulsuz yani aym zamanda
"tek.il ve evrensel olma"s1, kap1lann herkese sonuna kadar ai;1k kalmas1d1r.
Derrida ko�ulsuz konukseverligi, Levinas'm Descartes' tan alarak geli�tir­
digi sonsuzluk kavramma (eger bizde sonsuzlugun ide'si varsa kendisi de ol­
mahdtr) baglar; ko�ulsuz konukseverlik "sonsuz konukseverlik"tir ve kabul'ii,
"evet"i, ba�kasm1 kar�1hks1z kar�1lamay1 ongoriir (Kar�. J. Derrida: Adieu a Em­
manuel Levinas, Galilee 1 997, s. 91 vd .). Ko�ullu konukseverlik ise Derrida' nm
konferansmdaki yalm formiiliiyle �oyle anlahld1: "<;:agm ko�ullu konukseverli­
gi belirler" Ko�ulsuz konukseverlik ka�1hg1-olmama, kar�1hk-istememe, kar­
�1hk-beklememe iizerine kuruluyken, ko�ullu konukseverlik kar�thkhhk, orne­
gin <;agtn ve i;agmy1 kabul etmeye dayanmaktad1r. Ozellikle tarh�malar s1ra­
smda Derrida'nm onemle vurgulad1g1 bir nokta ko�ullu ve ko�ulsuz konukse­
verliklerin ili�kisi ve bunlann biiyiik bir olas1hkla i<; i<;e bulunduklanydi. Bura­
da ku�kusuz �u sorulabilirdi: <;:agiran, neyi, nereye kadar <;agtrdtgtm bilmekte
midir? Ko�ulsuzluk daima ya da i;ogun bir ko�ulun smmm a�ma (yine s1mr,
e�ik - ya da ge<;it ve kap1 - ote yan-) demek degil midir?
Oi;iincii ve ko�ullu ile ko�ulsuz konukseverligin i;ak1�masmm getirdigi
ba�ka bir nokta, ilk.in ik.ili gibi goziiken ev sahibi-konuk ili�kisinin aslmda da­
ima bir ii<;iinciiyii ongordiigudur. O<;iincii boylece ko�ullu konukseverligin po­
litik-hukuksal yamm ki�ile�tirmektedir. brnegin yukarda ad1 gei;en orgiitler
(Avrupa Parlamentosu, Yazarlar Uluslararas1 Parlamentosu) konukseverlik ko­
nusundaki ii<;iinciileri olu�turmaktad1r. Arna bunu yiizeysel anlammda degil,
iii;iinciiliige ilkin Levinas'm verdigi anlamda, yani "illeite" olarak dii�iinmek
gerekir: Varhgtn otesinin bir ii<;iincii ki�i oldugunu soylemi�tir Levinas.
Levinas boylece "ba�kas1"nm bizim i<;in ne bir "ozne", ne bir ''ba�kasmm
beni", ne de bir "tema" olarak varolamayacagm1 anlatmak istiyordu. Ancak
boylece ba�kas1yla yiiz yiize ili�kimizin i<;ine bir arac1 kan�1yorsa bu arac1 ku�­
kusuz ilkin ''ba�kas1"dtr. Ag1rlanma, kar�tla�ma konukseverin amatorliigune
buaktlmayacaksa, o istenebilen bir haksa ba�kas1 zaten kendiliginden bir ii<;ii n­
ciidiir ve kendi hakkmt istemektedir. Derrida'nm yukarda and1g1m Adieu a
Emmanuel Levinas kitabmda geni� yer verdigi bu konu ve sorun, istanbul' daki
konferans1 i;evresindeki tarh�malarm gelip dayandtgt smm olu�turmaktaydi.

266 CoGiTo, sAv1: 1 1 , 1997


Jacques Derrida Ya Da Konugun Hakla

Biitiin bu sorunun Tiirkiye'yi, Ti.irkleri ve istanbul'u ne kadar c;ok yonli.i


olarak ilgilendirdigini (Omegin istanbul halkmm tarih boyunca hem ev sahibi
hem konuk olmu� oldugunu, konuk ve yabanc1yla ilgili her �eyin bu kentin
temsil ettigi kiiltiirle ozde�lenebilecegini vb.) burada anlatmama gerek kalm1-
yor.
Derrida'mn konu�mas1, toplantmm ba�ka konu�malan arasmda yalmzca
biri olmakla birlikte onlan c;erc;eveledi ve kendilerinde zaten ta�1d1klan bir bo­
yutla ili�kiye soktu. Konukseverlik "aporia"smm dile getirdigi ev sahibinin
sahip olma gi.ici.i Stefanos Yerasimos'un "meydan", "piazza" ve "campo" i.izeri­
ne olan ac;lklamalannda iktidar ve diyalog ili�kisi yoni.inden ele ahndi. Dogan
Kuban zamansal-tarihsel si.irekliligin "sm1r" kavramm1 ic;ine alan bir "ara­
yi.iz"de ("interface") anlahm1ru bulabilecegini gosterdi. Ben kendi konu�mam­
da yabancmm (kendisi de bir yabanc1 olan) yerliyle kar�ila�mas1 ic;in "kap1"
modelinin getirebilecegi \tl<mazlan ve c;1k�lan gostermeye c;ah�hm. Bernhard
Waldenfels: "Burada olarak, olamayacagrm yerdeyim" bic;iminde dile getirdigi
"yabancmm aykmhgi"ndaki "olagan-i.istii"yii vurguladi. Gabriella Baptist is­
tanbul ikonolojisine, kentin ic;erik ve sorunlanrun simgel�me tarzma geni� yer
verdigi kon�masmda yabancryla kentin �kisini dikeyin yatayla ili�kisi bic;i­
minde tammlarken Pera Peras Poros'u bir tiimce olarak �oyle okudu: "smmn
otesine gec;it"
Bi.iyi.ik kentin, megapol'un bir etik'i olacaksa, hatta bu etik belki de "dev­
letin yalam"m a�1yorsa• (Bak. : Nili.ifer Kuya�; "Yalancmm Mumu Son­
meyebilir", Milliyet, 14 Mayis 1997) bu konuda di.i�i.inm.ek isteyenler, di.i�i.in­
celerinin ic;inde Jacques Derrida'yi bulacaklardir ku�kusuz.
Konugun hakkm1 tamyahm. <;iinki.i biz de burada konuguz.

CoGiTo, sAv1:. 1 1 , 1997


PERA PERAS PoRos:
YABANCININ UZAMLA�TIRILMASI
VE ZAMANSALLA�TIRILMASI*

istanbul'un bugi.inki.i merkezinin ad1 eskiden Pera'ydi. �e�itli uluslann bir


arada ya�ad1g1 bu mahalle tam anlam1yla kozmopolit bir ya�am bi\imiyle belir­
lenm�ti. Kentle�meden once Pera -Yunanca admm da belirttigi gibi- yabanc1
ti.iccarlar, denizciler kadar bi.iyi.ikel\ilerin de oturdugu Galata mahallesinin
obiir yanrm, otesini temsil ediyordu. Pera gibi Galata da zamamnda, Aya Sofya
Kilise-Camii ve Topkap1 Sarayi'nm yer ald1g1 ve merkez kabul edilen mahal­
lenin obi.ir yam, otesi olmu�tu. Bi.iti.in bu mahalleler gece kapatilan ancak
gi.indi.iz boyunca ge\i�e izin veren kap1larm bulundugu smir-duvarlanyla
aynlm1�h.
Bu Gbur yan/Ote - Uf/smzr - gefi� (pera-peras-poros) yap1s1, sadece kent tarihi
a\1smdan degil aym zamanda simgelerinin dogu�u a\1smdan da kentin
ya�am1m olu�turmu�tur. Fatih Sultan Mehmet'in islamm yeni merkezi istanbul
olarak doni.i�tiirmek istedigi eski Bizans'm kendisi de koken olarak obi.ir yan,
oteydi. Fetihten sonra ve kentin ti.im tarihi boyunca ba�ka peralar, ba�ka
sm1rlar ve ba�ka ge\itler ortaya \lkm1�hr. istanbul kendi duvarlan i\inde
kendinden boli.inerek her zaman ba�ka yeri i\inde banndmru�, kendi bagnnda
toplam1�hr. 0 gi.in bugi.indi.ir, yabanc1 sadece kentin d1�mda degil, aym zaman­
da i\inde de oturandrr.
• 9 Mayts 1997 tarihinde istanbul'da Jacques Derrida'run da kattluruyla yapLlan toplanhrun bildirisi.

268 CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997


Pera Peras Poros

Boylece istanbul, si.irekli degi�en temelleri, yap1s1zlanarak yap1lanan bir


kent olarak ortaya i;ikmaktadir. Bu yi.izden metafizik ve kavramsal bir a�1dan
bu kent, alternatif ve �eli�mezligin kah ka�1thklan i.izerinde kurulu geleneksel
manhga ger�ek bir meydan okumad1r. istanbul, kendi ve otekinin ayn�amaz
bir �ekilde birbirine kan�tig1; farkl1 halk ve ki.ilti.irlerin kendinin yeri ile yaban
arasmdaki ge��likte kom�uluk yaphg1 ya�ayan bir aporia (�1kmaz, olanaksiz
poros) bi�imi olmu�tur.
Ti.im logoslardan daha ilksel olan Bosfor soylencesi de bu yap1y1 anlahr:
Zeus'la sevi�en ve Hera'mn kiskan�hg1yla oki.ize doni.i�ti.iri.ilen Io, eski haline
donmek i�in yuzerek bogaz1 ge�mek zorunda kalm1� ve boylece bogaz Bos­
phoros, oki.iz ge�idi adm1 alm�hr - yabancda�ma ve ozde�ligin kontrash.
Bu birka� ba�langi� �ozumlemesi istanbul' da duzenlemek istedigimiz iki
giinliik disiplinleraras1 seminerin i;ik� noktas1ru olu�turmamiz1 saglamaktadir.
Hem kar�1hkl1 al�veri�i ba�latan hem de kapatan, hem kimlikleri �zen hem de
silen geQ.tlerin hem cografi hem de simgesel anlam1 i.izerinde d�unecegiz.
''Yabana olmak" her zaman bir yer ile ili�kili olmu�tur, �nku ''kendinde
yabanc1" (mutlak a�kmhk) yoktur. ''Yabanc1 olmak" Jacques Denida'run uzam­
la�hrma ve zamanla�hrma (geleneksel deyimiyle zamansalla�hrma) olarak
adlandird1gi �eyden aynlamaz. Yabancmm yeriyle olan ili�kisinin ti.im
kokenden daha kokensel oldugu bile ileri suri.ilebilir. Dahas1, bu i}4;ki kokeni
a�ar. Tum dogum noktalari, kendinde zorunlu olarak kendinin otesini
banndird1g1 ol�de bir yabancihk uzam1dir. Sm1rlardan g�� obur yana giden
'
yol, yerle�iklikten daha kokenseldir. Smir, kendinde ve otesi, kendi ve oteki,
bitim ve hareket, �do� ve donu� gibi bir�ok kenan harekete geprdigi ol�de -ki
bu onun plastikligidir- aynhk koyar.
BOylece pera, peras, poros s0zciikleri ti.im bir kentsel yap1y1 topografik bir dil
oyununun terimleri olarak yorumlamay1 saglayan kavramlar olarak ortaya
�1karlar.
Kenti du�unmek, yeri du�unmek, ve felsefi olarak di.i�unmek �ak1�ir,
�nku ti.im felsefe geleneginde -dolayh ya da dolaysiz olarak- s1mr, g�it ve
ote kavram1 uzerinde du�unmektir soz konusu olan. Felsefe tum dunyamn
yabancdanru banndiran bir kent gori.inumu ahr.
Seminerimiz, �er�evesi istanbul kentinin kendisi tarafmdan saglanan ve
pera, peras, poros'u kenti yabanc1run yeri yapan kavramlar olarak goz oniinde
bulunduran bu sorunsal �evresinde felsefeci, tarihci ve sosyologlan bir araya
getirecektir.

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997


Pera Peras Poros

PROGRAM

9 MAYIS 1 997
• Ai;1� : Giirol Irz1k
Oturum Yonetmeni: Joanna Kuc;uradi

• islam Hukukunda Ui; ve S1mr Kavramlan (La notion de confins et


limites dans le droit musulman)
Stephane Yerasimos

• Sm1rlara Hay1r, Ara-Ytize Evet - Siireklilik ii;inde Kentler (Borders


no, interface yes-cities in continuity)
Dogan Kuban

• Jacques Derrida ile Enson Aporia'nm Yeniden Kapanm1�


Kap1smdan Nasd G�lir: Sm1r ve Gei;it Ozerine (Comment passer
avec Jacques Derrida la porte refermee de l'aporie ultime: Remarques sur
la limite et le passage)
Onay 56zer

• Ko�ulsuz Konukseverligin Aporia'lan Ozerine (Les apories de l'hos­


pitalite inconditionnelle)
Jacques Derrida

10 MAYis 1 997

Oturum Yonetmeni: Ali Vahit Turban

• Yabancmm Yerbilimi (La topologie de l'etranger)


Bernhard Waldenfels

• Ba�kasmm Kenti. Dikeyce Yatay Bir Topoloji Taslagi (La ville de


l'autre. Esquisse d'une topologie verticalement horizontale)
Gabriella Baptist

• Jacgues Derrida' nm Kahlmas1yla Yuvarlak Masa


YAZARLAR HAKKINDA
(YAZI SIRASIYLA)

HENRI-LOUIS BERGSON
1 859-1 941 y1llan arasmda Fransa'da ya�am1�, Paris'te Ecole Normale'de
ogrenim gormii�ti.ir. Metafizik iizerine c;ah�m1� ve evrimle ilgilenmi�tir.

EDMUND HUSSERL
1 85 9 - 1 938 y1llan arasmda Almanya' d a ya�adi. Fenomenoloji' nin
onciiliigiinii yaph. Epistemoloji ve antoloji ile ilgili c;ah�malar yaph.

MARTIN HEIDEGGER
1 889-1976 y1llan arasmda Almanya'da ya�adi. Freiburg Oniversitesi'nde
din bilimi ve felsefe okudu. Fenomenoloji ve antoloji iizerinde c;a�h. En onem­
li ilgi alam "varhk sorunu" idi.

LUDWIG JOSEF JOHANN WITTGENSTEIN


1 889- 1 951 y1llan arasmda ya�adi. Viyana'da dogdu. Ancak ya�ammm
c;ogunu ingiltere' de gec;irdi ve 1 939' da ingiliz Vatanda�1 oldu. Oil, dii�iince
felsefesi, matematik felsefesi ve felsefenin ozellikleri iizerine c;al�malar yaph.

GASTON BACHELARD
1 884-1962 y1llan arasmda Fransa'da ya�adi. MIT'de ogrenim gordii. Oil
felsefesi ve Sosyal Antropoloji iizerine c;ah�malar yaph. Ost dil, dii�iince ve
kiiltiir alanlan ile ilgilendi.

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 273


Yazarlar Hakkinda

BENJAMIN LEE WHORF


Dilbilimci. Hopi K1zilderilileri konusunda uzmandir. Maka lelerini
toplad1g1 Language, Thought and Reality (1956) adh kitab1yla iinliidiir.

BAHAR OcAL DuzcoREN


1 952 y1lmda dogdu. Ankara Fen Lisesi'nde, ODTD Fizik Fakiiltesi'nde ve
M. 0. Basm Yaym Yiiksek Okulu'nda i:igrenim gi:irdii. 1 968 y1hndan itibaren
ileti�im sekti:iriiniin hemen hemen her dahnda (radyo, televizyon, siireli
yaymlar, gazetecilik, reklamc1hk, sinema), degi�ik konumlarda \ah�h. Radyo
oyunlan, pek az1 yay1mlanm1� �iirleri, i:iykiileri, iistiinde \ah�makta oldugu bir
rom a m, i:idiil ald1g1 ma kaleleri, makale \evirileri ve Yap1 Kredi Yaymlan
tarafmdan ikisi yay1mlanm1�, ikisi yay1ma hazirlanmakta olan di:irt \eviri kitab1
vard1r.

STEPHEN EDELSTON TOULMIN


1 922'de Londra'da dogdu. Cambridge Oniversitesi'nde i:igrenim gi:irdii.
Dii�iince tarihi, ahlak, bilim felsefesi ve analitik felsefe iizerine \ah�malar yaph.
ingiltere' de ve Amerika' da \e�itli iiniversitelerde i:igretim gi:irevlisi olarak
\ah�h. Halen Amerika'da Northwestern Oniversitesi'nde profesi:irliik yapmak­
tad1r.

EDWARD T. HALL
C:: e�itli kiiltiirlerin zaman kavramm1 nasil farkh kulland1klanm anlathg1
The Dance of L ife adh kitab1yla iinliidiir. Diger kitaplan, Beyond Culture, The
Silent Language ve The Hidden Dimension' dir.

GuLNiH.AL KuKEN
istanbul Oniversitesi Edebiyat Fakiiltesi Felsefe Bi:iliimii'nde Yard1mc1
Do\ent olarak gi:irev yapmaktadir.

DuYcu KoKsAL
Bogazi\i Oniversitesi Ata tiirk ilkeleri ve inkilap Tarihi Enstitiisii'nde
i:igretim iiyesidir.

EROL K6ROGLU
1970'de istanbul'da dogdu. Bogazi\i Oniversitesi Turk Dili ve Edebiyah
Bi:iliimii'nde lisans ve lisans iistii egitimini tamamladi. Halen Bogazi\i Oniver­
sitesi Atatiirk ilkeleri ve inkilap Tarihi Enstitiisii'nde doktorasm1 siirdiirmekte
ve Ko\ Oniversitesi'nde Tiirk\e okutmanhg1 yapmaktadir. Yay1mlanm1� bir\ok
makalesi ve \evirisi vard1r.

274 CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997


Yazarlar Hakkmda

AHMET HA�iM .
1 885-1933 y1llan arasmda ya�adi. 1 896'da Istanbul'a geldi ve Galatasaray
Sultanisi'nde okudu. Bir si.ire ogretrnenlik yaph. $iir dilini sadele�tirdi. Aruz'la
yaz1lrn1�, a�k ve tabiat ternalanm i�leyen, sernbolizrn ak1rnma uygun �iirler ve
aym zarnanda f1kra ve gezi yaz1lan yazd1.

0RHAN DURU
1 933'te istanbul' da dogdu. Ankara Oniversitesi Veterinerlik Faki.iltesi'ni
bitirdi. Bir si.ire ogretirn gorevlisi olarak <;ah�h. Daha sonra Ulus gazetesinde
gazetecilige ba�lad1. Curnhuriyet, Milliyet ve Gi.ine� gazetelerinde <;ah�ti. Halen
gazetecilik ve oyki.i yazarhg1 yaprnaktadir.

MEHMET ERGUVEN
Mi.inih Devlet Akadernisi'nde �an ve opera rejisorli.igu konusunda egitirn
gordi.i. <;e�itli yaym organlarmda deneme, incelerne ve <;evirileri yay1rnland1.

METE OzGENCiL
1 962 y1hnda i stanbul' da dogd u . Dokuz Ey li.il Oniversitesi i�letme
Boli.imi.i'ni.i bitirdi. Sekiz y1l resim yaph . ikisi yurt d1�mda on iki sergi ac;h. Klip
yonetmenligi ve �arki sozi.i yazarhgi yapmaktadir.

ARDA DENKEL
Bogazi<;i Oniversitesi Felsefe Boli.irni.i Ogretirn Oyesi ve TUBA i.iyesidir.

ONAY SozER
1 936' da istanbul' da dogdu. istanbul Oniversitesi Hukuk Faki.iltesi'nde
ogrenim gordi.i. 1 993 y1lmda Edebiyat Faki.iltesi'nde Sistematik Felsefe ve
Mantik profesori.i oldu. Ba�ta felsefe yap1tlan olmak i.izere aynca oyki.iler,
denemeler ve ele�tiri yaz1lan yazd1. Oteki adh rornam ile 1 981 Yazko Roman
Ozendirme Odi.ili.i'ni.i kazandi.

CoGiTo, SAYI: 1 1, 1997 2 75

You might also like