Professional Documents
Culture Documents
2011 20 Turkers
2011 20 Turkers
METAFİZİK BOYUTLARIYLA
Sadık Türker*
Doğu da Allah’ındır
Batı da Allah’ın.
Kur’ân (2: 115)
J.W. Von Goethe (1749-1832)
ABSTRACT
Al-Ghazâlî is a great Muslim wise about whom many things are written and
said. In this paper, there will be expressed the things which have not been said
before as a whole. The principal of these is that al-Ghazâlî’s thoughts have had
prepared the metaphysical foundations of a Third World which is distinct from
and comprsing both the Persian-Sasanian-Shi’ite world at the East and the Hel-
lenic-Roman world at the West. In the context that exhibits the science-political
dimensions of al-Ghazâlîan studies, there will be offered the new methods of
reading his works.
Key Words: Persian Ideology, Hellenic-Roman Ideology, Sunnite Ideology,
Science-Policy, Third World, Apolitization, Language of Culture, Philosophy,
Kalâm.
ÖZET
Gazzâlî, hakkında pek çok şey yazılıp söylenmiş büyük bir İslam bilgesidir. Bu
çalışmada, Gazzâlî’nin düşünceleri üzerine, pek çoğu bir bütün halinde söylen-
memiş olanlar dile getirilecektir. Bunların başlıcası, Gazzâlî’nin düşüncelerinin,
Doğudaki Pers-Sasani-Şiî ile Batıdaki Helen-Roma dünyalarından ayrı ve her
ikisini kuşatan Üçüncü Dünya’nın metafizik temellerini hazırlamış olduğudur.
Gazzâlî çalışmalarının bilim-siyasi boyutlarının sergileneceği bu bağlamda,
onun eserlerini okuma yöntemleri konusunda yeni önerilerde bulunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Pers İdeolojisi, Helen-Roma İdeolojisi, Sünnî İdeoloji, Bi-
lim-Siyasi, Üçüncü Dünya, Siyaset-dışılaştırma, Kültür Dili, Felsefe, Kelam.
...
1
M.Ö. 5inci yüzyıla kadar uzanan Pers ideolojisinin sürekliliğiyle ilgili olarak bkz. Daryaee (2009, s.
34-42).
Gazzâlî’nin Üçüncü Dünya’sı: Bilim-Siyasi ve Metafizik Boyutlarıyla 43
2
Türker (2003, s. 223-224).
3
Daryaee (2009, s. 30).
4
Landau (1959, s. 151).
5
İbn Hallikân (1843, II, s. 621-622).
6
Lane-Poole (1894, s. 149-150).
44 Sadık Türker
Gazzâlî’nin şahsen tanıdığı ve ilişkili olduğu çevre, hem kültürel hem de siyasi
bakımdan son derece renkli ve kaotik biçimde karmaşıktır. Nizâmülmülk ve Ömer
Hayyâm’la (1048-1131) birlikte İmam Muvaffak Nişâbûrî’den dersler alan Hasan
Sabbâh (1050-1124), aynı zamanda Büyük Selçuklu Devleti sultanı Alparslan’ın ha-
cibiydi. Daha sonra, –altıncı Şiî imamın ölümüyle ilgili ihtilafların ürünü olan– İs-
mâilî harekete katılan Sabbâh’ın, arkadaşı Nizâmülmülk’le arası açıldı ve Mısır’a
kaçarak İsmâilî Şiasına inanan Fâtımî Devleti hükümdarından himaye gördü. Hü-
kümdarın ölümü üzerine Mısır’da işler karışınca İran’a dönerek Mazdakçı fikirle-
ri doğrultusunda İsmâililiği yeniden yorumlayarak,7 önce entelektüel seviyesi son
derece yüksek olup zamanın edîb tipine benzeyen bireylerden oluşan Fedayin adlı
bir terör örgütü kurdu, sonra kuzey İran’ın Elburz dağlarındaki Alamut kalesini ele
geçirdi ve ardından 473/1081de İsmailiye Devleti’ni kurdu; bu terör örgütü, araların-
da Nizâmülmülk’ün ve iki Abbasi halifesinin de bulunduğu birçok önemli şahsiyetin
suikasta kurban gitmesine yol açtı. Fedayin hareketi, Sabbâh’ın ölümüyle sona erme-
yip, 1256daki Moğol istilası sonrasında tamamen imha edilinceye kadar uzun süre
devam etti.
Sabbâh, büyük ölçüde cinayeti kendi propaganda amacı uğruna kullanan ilk-teröristin
ana örneğidir. Savaşları kazanacak ve şehirleri fethedecek kaynak ve silahlardan yoksun
olduğu için o, ölümleri kargaşa ve sarsıntıya [neden olacak] dikkatle hedef seçilmiş kim-
selere, bireyler veya çoğunlukla küçük gurupları göndermiştir. Fedayiler, cinayetlerini
aylar ve hatta yıllarca önce, bazen kurbanla arkadaşlık kurmak veya güvenini kazanacak
duruma gelene kadar onun hizmetine girmek suretiyle planladılar.8
Sabbâh’ın amacı, uyuşturucu madde kullanımı ve bir tür felsefi doktrinle dene-
tim altına aldığı Fedayilerin, bir kimsenin hizmetçisi, dostu hatta eşi de olabileceği
ve onların istediği kimseleri, istediği zaman ve istediği yerde öldürebileceğine ilişkin
bir siyasi paranoya oluşturmaktı. Sabbâh’ın öğretisi, İslam kavramının sınırlarını faz-
lasıyla zorlar; çünkü ona göre Muhammed Allah’ın peygamberidir, ancak Ali, tıpkı
diğer imamlar gibi, Allah’ın kendisine hulûl (incarnation) ettiği varlıklardır. Yahudi
Kabala öğretisinden etkilenen Sabbâh’a göre Kur’ân’ın bir zâhirî (dış), bir de bâ-
tınî (iç) anlamı vardır; bâtınî anlamıyla Kur’ân’ın her kelimesi ve her harfi, belirli
aritmetik çözümlemelere tabi tutulduğunda evrenin sırlarını ele veren birer şifredir.
Gazzâlî, bâtınîlik üzerine yazdığı reddiyede bâtınî öğretinin temel kavramları olan
önce (es-sâbık) ve sonranın (et-tâlî), Zerdüştlük’teki ışık (en-nûr) ve karanlık (ez-
zulmet) kavramlarının farklı bir terminolojiyle Helen metafiziği zemininde yeniden
sunulmasından ibaret olduğunu söyler.9 Daha sonra filozofun, yazdığı bir eseri (Miş-
kâtu l-envâr) tamamen ışık (en-nûr) kavramı üzerine kurmuş olması, bâtınî toplulukla
7
Gazzâlî (1422/2001, s. 20-23).
8
Ansary (2010, s. 130).
9
Gazzâlî (1422/2001, s. 44-45).
Gazzâlî’nin Üçüncü Dünya’sı: Bilim-Siyasi ve Metafizik Boyutlarıyla 45
10
Gazzâlî (1967, s. 122).
11
Örneğin ‘Din, hayranlık verici şekilde insanları yönetmeye yarar; bu yüzden din, kökeni itibariyle bu
amaca hizmet etmek üzere icat edilmiştir.’ Bkz. Sabatier (1902, s. 6).
12
Aydın (2006, s. 19-20).
46 Sadık Türker
ayrı bir çalışma konusu yapmak için birçok neden sıralanabilir. Gazzâlî, belirli bir si-
yasi duruşu olan ve devlet adamlarıyla yakından ilişkili hocası Cuveynî’nin yanında
uzun süre eğitim gördükten sonra, zamanın en büyük devlet adamı Nizâmülmülk’ün
himayesinde altı yıl geçirdi ve zamanın en önemli öğretim kurumunda görev aldı; bu
dönem boyunca yazdığı eserler ve verdiği derslerin, aynı zamanda siyasi bir görevi
vardı. Suikast ve savaşlarla dolu bu dönemde, buhranlı arayışları inkar edilmese bile
kendisinin, mücadeleye giriştiği Bâtınîlerce düzenlenecek bir suikast ihbarı üzerine,
uzun bir seyahate gönderilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Gazzâlî’nin kariyerinde
önemli bir yeri olan Nizâmülmülk’ün Bâtınî teröristlerce öldürülmesinin, filozofun
1092den sonraki hayatı, arayışları ve belki de buhranları içerisindeki rolü, halen bi-
linmezliğini korumaktadır. Gazzâlî’nin sufi hayatını, iç kavgalarından bir kaçış yolu
olarak gören bazıları, onun Haçlı savaşları esnasında ortadan kayboluşunu da ben-
zer bir kaçış olarak yorumlamışlardır. Ancak, 1096dan başlayarak 1099da Kudüs’ün
ele geçirilmesiyle sonuçlanan ilk haçlı seferi ile Gazzâlî’nin ‘sufi’ hayatı arasında
olumlu bir ilişki kurularak, onun belirli bir siyasi görev amacıyla İslam topraklarında
dolaşmış olabileceği, kendisinin siyasi arka planı dikkate alındığında, hiç de hafife
alınacak bir düşünce değildir. Nitekim, Gazzâlî’nin yaşadığı dönemde İslam dünyası,
Büyük Selçuklu Devleti tarafından yeniden düzenleniyordu; Abbasi hilafetiyse, Haç-
lı saldırılarına karşı resmi bir cihat ilan etmemişti.13 Esasen bu savaşı başlatan Araplar
olmadığından –hatta olamayacağından—, siyaseten sorumluluk almak istememeleri
bir bakıma anlaşılabilir. Kesin bir bilgi olmamakla birlikte, Gazzâlî’nin sufi hayatı
esnasında Ibn Tashifin’le görüşmek istemesi, bu dönemde sanıldığı kadar münzevî
ve siyaset-dışı olmadığını göstermeye yeter.
II. Bazı düşünürlerimiz, özellikle Batı literatüründeki Gazzâlî ilgisinin, saf fel-
sefi bir meraktan kaynaklandığı inancı içerisinde, Batılıların yazdığı Gazzâlî çalış-
malarını Türkçe’ye kazandırarak, onun hakkındaki önyargıları gidermenin sevincini
yaşarken, gözlerden kaçan önemli bir ayrıntı, Batılıların her zaman Gazzâlî’de, Hı-
ristiyan ilahiyatının tarz ve kokusunu almalarından dolayı onu sempatik bulmaları14
ile Gazzâlî’yi misyonerlerin tembelliğinden dolayı kaybedilmiş bir cevher olarak
görmeleridir. Özellikle er-Reddu l-cemîl adlı Hıristiyanlık reddiyesi yazmış olmasına
rağmen Gazzâlî’nin, 20inci yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık üzerinden Batı dünya-
sında içselleştirilmesinde, Zwemer ve Palacios’un katkıları görmeye değerdir. İslam
hakkındaki düşmanca ve önyargılı yazıları içerisinde dikkat çekici şekilde ama sami-
miyetle parlayan A Moslem Seker after God adlı çalışmasında Zwemer, bir bakıma
‘seçeneksiz kalmış zavallı dâhî’ gibi gördüğü Gazzâlî hakkında, Hıristiyan bakış açı-
sıyla şöyle der:
Gazzâlî’nin hayatı ve eserleri üzerine çalışma[lar], her şeyden çok daha fazla İslam di-
13
Landau (1959, s. 78).
14
Watt (1985, s. 85).
Gazzâlî’nin Üçüncü Dünya’sı: Bilim-Siyasi ve Metafizik Boyutlarıyla 47
nindeki en yüce ve en güçlü olan şey hakkında derin bir sempati uyandıracaktır; çünkü
onun eserlerinin öğrencisi, İslam’ı en iyi şekilde takdir etmeyi öğrenir. (…) Gazzâlî’nin,
Müslümanları Hıristiyanlığa yönlendiren bir okul müdürü gibi kullanılmasına yönelik
gerçek bir hayıflanma duygusu vardır. Onun kitapları, Hıristiyanlığın öğretilerine yapılan
müracaatlarla doludur. O, Tanrı’yı hakkıyla arayan biriydi.
İslam, Hıristiyanlık-dışı dinler arasındaki müsrif çocuk İsmail’dir; bu, unutmamamız ge-
reken bir gerçektir. Şimdi, İsâ’nın emsalsiz meselini okuduğumuzda ‘onun babasından
çok uzakta bulunuyorken, babasını gördüğünde ona koşarak dizleri üstüne çöküp onu öp-
tüğünü’ [anlarız]. Misyonerler, her zaman bu ruha mı sahiptiler? Hiç kimse Gazzâlî’nin
hayat hikayesini bu kadar yakından olmakla birlikte Tanrı Krallığı’ndan bu denli uzakta
bulunup, içine girmek için bu kadar hevesli olmakla birlikte giriş kapısını her zaman
el yordamıyla ararken Gazzâlî, keşke İsâ’nın gerçek bir elçisiyle karşılaşsaydı diye ha-
raretle hayıflanmaksızın yapamaz. Şüphesiz o zaman, Müslüman inancının bu büyük
savunucusu, kendi zamanında ve neslinde Hıristiyanlığın bir havarisi olurdu. İslam’ın
alacakaranlığı içerisinde Gazzâlî’yi anlamaya çalışarak, kendimizi en azından onun gibi
ciddiyetle Tanrı’yı arayanlara yardımcı kılabiliriz.15
15
Zwemer (1920, s. 12-13).
16
Bu tezin, Kur’ân’da yer alan ‘Bugün dininizi tamamladım’ (Kur’ân 5:3) ifadesini, Yahudilik ve Hıris-
tiyanlığın, İslam gibi üçüncü bir unsurla (trichotomy: Judaeo-Christian-Islam) tamamlanması şeklinde
anlayacağından şüphe yoktur.
17
Her ne kadar konuya daha geniş bir açıdan bakması nedeniyle böyle bir kavramı kullanmamışsa da
Teoman Duralı’ya göre Batı medeniyetleri, tek tanrılı dinler camiası olarak tek bir kategori oluşturur.
Bu kategoride Mesopotamya, Mısır, Fenike, Yahudi, Hıristiyan, İslam ve Yeniçağ dindışı Batı Avrupa
medeniyetleri yer alır. Bkz. Duralı (2006b, s. 17-18).
18
Örneğin bkz. Corbin (1993, s. 186).
48 Sadık Türker
Birincisi, Şiî dünyasında, hatta daha genel olarak bu dünyanın siyasi çekim alanı
içerisinde kalan Horasan bölgesinde icra edilen ve büyük ölçüde Bağdat’ı besleyen
düşünce zenginliği, ilkin Sünnî İslam’ın merkezi Bağdat’ın resmi çerçevesinde, ar-
dından modern Batı düşüncesinde ‘Sünnî İslam yararına’ yüzyıllarca ve düşmanca
görmezden gelinmiştir.19 Bu durum, gerek Sünnî İslam’ın gerekse onun hasmı Avru-
pa’nın Pers dünyasına karşı ortak bir tavır alışıdır. Bu geleneksel tavırda, özellikle
sömürgecilik dönemiyle birlikte başlayan değişimin, en azından bilim-siyasi bakım-
dan çok daha bilinçli Avrupa kanadındaki nedeni, sadece ‘bilimsel merak’ olmasa
gerektir.
İkincisi, Gazzâlî’nin ısrarlı bir şekilde felsefeyi ve akılcılığı öldürdüğü tahakkü-
mü etrafında okunmuş olması, onun apaçık bir şekilde ortaya koyduğu İslam metafi-
ziği ile akılcılığının görülmemesi veya görülmek istenmemesinin nedenidir.
Üçüncüsü, geçmişte ve halihazırda Şiî düşünürlerin Gazzâlî konusundaki soğuk
tavrının başlıca nedenlerinden birisi, onun Kerbelâ faciası konusundaki düşünceleri-
dir. Zirâ Muâviye’nin oğlu Yezîd’in, İslami uygulamalara aykırı bir hayat sürdüğü ve
Hüseyin’i öldüren bir ‘şerefsiz’ olduğu genel kanaatine karşı, –İbn Hallikân’ın (1211-
1282) kaydettiğine göre– Gazzâlî, ‘Bir Müslümanı lanetlemenin mutlak olarak yasak
olduğunu’, ‘Yezîd’in Müslüman olduğunun kesin olduğunu, ancak onun Hüseyin’i
[626-680] kasten öldürdüğünün veya öldürülmesi emrini verdiğinin kesin olmadığı-
nı, [dolayısıyla] bu konular kesinleşmediği sürece onun böyle yaptığına inanmanın
doğru olmadığını’ ve ‘[Yezîd’i] lanetleyen kimsenin sefih ve Tanrı’ya asi olduğu’nu
söylemiştir.20 Şiî kültürün Kerbelâ faciası konusunda ne kadar hassas olduğunu ve bu
konuda Şiî bakış açısından olumsuz bir tavrın yaratacağı sonuçları herhalde ayrıntılı
bir şekilde söylemeye gerek yoktur.21 Gerçek şu ki, Yezîd’in cinayet emrini verdiği
kesin değildir. Bununla birlikte İbn Hallikân’ın söyledikleri doğruysa, Gazzâlî gibi
her şeyden ve herkesten şüphe eden ve bir siyasi birlik projesinin peşinde olan bir
adamın, Kerbelâ gibi İslam’da siyasi yarılmaya neden olan bir sorunun çözümüyle
doğrudan ilgilenmek yerine, sorunu büyütecek sözler söylemiş olmasını anlamak zor-
dur. Yezîd’in Emevî imparatoru olduğunu bir anlığına unutursak, Emevî kabile ırk-
çılığı bir faktör olarak yerinde kalsa bile, siyasi düşünceden zerre kadar nasip almış
hiç kimse, İslam toplumunun geri dönülmez şekilde ikiye bölünmesine yol açacak
böyle bir davranışta bulunmazdı. Belki de bu konuyla ilgili asıl sorumluyu bulmak
için, Cicero’nun müvekkillerini mahkemede savunurken söylediği gibi ‘cui bono?’
(bu olay kimin işine yaradı?) sorusundan hareket etmek gerekirdi. Öte yandan, Şiî
toplumun da, olayın gerçek sorumlusunu öğrenmekle gerçekten ilgilenmediği, mev-
cut durumun işine geldiği pekala düşünülebilir. İslam öncesinden başlayarak Emevî
19
Jadaane (1973, s. 7).
20
İbn Hallikân (1843, II, s. 230-231).
21
Örneğin modern Şiî düşünürlerden Tabatabâî’nin (1892-1981) bu konudaki görüşü için Bkz. Tabata-
bâî (1975, s. 177).
Gazzâlî’nin Üçüncü Dünya’sı: Bilim-Siyasi ve Metafizik Boyutlarıyla 49
22
Duralı (2006a, s. 150-151). Hatta daha genel olarak, günümüz Batı siyasetinde yaşayan, Hint-Avrupa
milletleri temeline dayanan doğal siyaset yaklaşımı, Hint-Avrupa dil ve soyağacı mensuplarının (Ârî-
ler ile birlikte Hindular, İranlılar, Kürtler vs.) doğal bir siyasi ilişki içerisinde düşünülebilecekleri
gibi, mevhum olmanın artık ötesine geçmeyi başarmış bir siyasi seçenek ortaya çıkarmıştır. 18inci
yüzyıldan itibaren gelişen karşılaştırmalı dilbilim çalışmalarının ürettiği bu siyasi tezin, bilimsel çalış-
malarda gösterebileceği etkileri iyi teşhis etmek gerekir.
23
Bury (1923, IV, s. 152).
50 Sadık Türker
24
Nasr (2006, s. 113).
25
Üçüncü Dünyanın metafizik temelleri, büyük ölçüde ‘ne Doğulu ne de Batılı’ kavramı üzerine daya-
nan Mişkât adlı eserde oluşturulmuştur. Bkz. Gazzâlî (1407/1986, s. 169-170). Bilindiği gibi Üçüncü
Dünya (Third World), Savaş sonrasında Fransız demograf Alfred Sauvy (1898-1990) tarafından öne-
rilmiş bir terim olup, ne Komünist Sovyetler Birliği taraftarı ne de Kapitalist NATO taraftarı olmayan,
arada kalan ülkeleri ifade etmek üzere kullanılmıştır. Bu bağlamda Üçüncü Dünya ülkelerini kuşatan
coğrafya ile olması beklenen Üçüncü Dünya Savaşının mekanı arasında etimolojik bir akrabalık ku-
rulduğunu da belirtmek gerekir. Bkz. Sauvy (1961, s. 78-79). Gazzâlî’deki ne Doğulu ne de Batılı
olmayan Üçüncü Dünya ise, terimin modern anlamını ifade etmemekle birlikte, tarihsel olarak bağ-
lantılı olduğu düşünülebilir; hatta böyle bir okuma, bazı bakımlardan klasik İslam’ın çeşitli boyutlarını
anlamada faydalıdır.
Gazzâlî’nin Üçüncü Dünya’sı: Bilim-Siyasi ve Metafizik Boyutlarıyla 51
okuma yönteminden üçüncüsü, Gazzâlî gibi bir düşünür için, herkesten fazla önem-
senmelidir.
Özellikle felsefenin ve bilimin katledildiği inancını, Gazzâlî’nin yaşadığı dö-
nemde olduğu gibi, bugün bile belirli bir kültür çatışmasının taraflarından birisinin
manipülasyon aracı olarak görmek hiç de dayanaksız olmadığı gibi, Gazzâlî’nin yer
yer eleştirmekten öte değer yargılarıyla yüklü ifadelerinin, söz konusu sınıf çatış-
masının diğer tarafını memnun ettiği, teselliden hâlî (boş) değildir. Nitekim onun,
filozofları kapsamlı ve sistemli bir eleştiriye tabi tutmasının altında yatan neden, dini
olmaktan çok siyasidir. Hodgson, geleneksel İslam’da kelamcılar ile filozoflar ara-
sındaki gerilime dayandırılan din-felsefe çatışmasının, gerçekte üniversiteyle sınırlı
olmayan ve biri yönetim merkezinde toplanmış çoğunluğu gayrı Müslim ve dev-
şirmelerden oluşan seçkinler topluluğu, öbürü tebayı oluşturan geleneksel halktan
ibaret, etnik olarak gayr-ı mütecanis (heterogeneous) ama kültürce mütecanis (ho-
mogeneous) çok daha geniş iki toplum kesimi arasındaki siyasi gerilimin sonucu ol-
duğunu tespit etme başarısını göstermiştir. Şüphesiz din felsefesi, bu siyasi gerilimin
felsefi sonuçlarından birisi olmuştur; ancak kelam-felsefe ilişkisini, felsefeyle sınırlı
bir çerçevede anlamaya kalkışmak, resmin bütünü hakkında hiçbir şeyi anlamamak
demektir. Çünkü söz konusu sınıf çatışmasında felsefe, sosyo-ekonomik bakımdan
seçkin olan sınıfın kültür dilini; kelam ve din bilimleriyse alt sınıfın kültür dilini tem-
sil etmiştir.26 Gazzâlî’ye göre filozoflar felsefeyi, öteki sınıfın kültürünü ve değerle-
rini aşağılamak amacıyla kullanmışlardır.27 İlginç bir şekilde, Gazzâlî’nin kendisiyle
mücadele etmek üzere Selçuklu vezir-i azamı Nizâmülmülk ve aynı zamanda halife
el-Mustazhirî (Mustansır Billâh) tarafından görevlendirildiği Batınîlik (=Karmatî-
lik, İsmâililik) gibi terör amaçlı hareketlerin fikir zeminini oluşturmada yine felsefe
kullanılmıştır.28 İbn Haldun’un söylediği gibi felsefenin, kelam eleştirilerinde birinci
hedefe konulmasının başlıca nedeni, siyasi kargaşa çıkaranlarla felsefe arasında ya-
kın bir ilişkinin bulunmasıydı.29 Bu müracaatlar ışığında değerlendirildiğinde, Gaz-
zâlî’nin eserlerinin satır aralarında görülebilen, filozoflara yönelik olarak kullandığı
tahakküm (örneğin ‘bu mutlak bir tahakkümdür’ sözü gibi) ithamıyla, onların akıl-
cılığın gücünden ziyade, yakın durdukları siyasi erkin gücüyle geçersiz düşünceleri
halka zorla kabul ettirmeye çalıştıklarını söylemek istediği anlaşılabilir. Ancak yine
de Gazzâlî’nin siyasi bir araç olarak kullanılan felsefeyi bütünüyle reddettiğini san-
mak, büyük bir yanılgıdır. Aksine o, mantık tarafından iç tutarlılığı sağlanmış ve
manipülasyon aracı olmaktan çıkarılmış (=siyaset-dışılaştırılmış) bir felsefenin ka-
26
Hodgson (1977, I, s. 444-445, 474; II, s. 153); Moosa (2005, s. 174); Ansary (2009, s. 132). Bu konu
hakkında sosyal-siyasi-ekonomik bir inceleme için Bkz. Sadık Türker, “The Propensity of Rome as a
Major Impulse in the Islamic Politics” (Yayımlanacak çalışma).
27
Gazzâlî (1990, s. 37-38).
28
Gazzâlî (1422/2001, s. 12-13).
29
İbn Haldûn (2006, III, s. 34-35).
52 Sadık Türker
Sonra kendi kendime dedim ki (zaman duraklama zamanı ve çağ batıl çağıyken sen bu
sıkıntıyı keşfetmekle ve bu zulümle çarpışmakla ne zaman meşgul olacaksın?); [zira]
halkı kendi geleneklerinden [ayrılarak] hakikate davet etmekle meşgul olsaydın, onların
hepsi muhakkak sana düşman olurlardı; onlara nasıl direnir ve onlarla nasıl geçinirsin?
Bu, ancak uygun bir zamanda, dindar ve güçlü bir sultanla gerçekleştirilmesi [mümkün
bir idealdir].31
Bununla bağlantılı daha önemli iki sorun şunlardır: Bu güç neden 11inci yüzyıl
sonunda sahneye çıkmıştır? Acaba bu iki karşıt güç, güttükleri amaçlarla birlikte bu-
güne kadar hayatta kalmış mıdır? Ayrıntılı bir sosyo-siyasi analizi gerektiren söz ko-
nusu sorunlar, bu çalışmada yalnızca açık bir şekilde ortaya konulmakla yetinilecek,
sorunu temel düzeyde çözümleme konusunda yukarıda belirtilen kaynaklar önerile-
cektir. Ancak şu tespiti yapmadan geçilmemelidir ki Gazzâlî’nin eleştirileri, yalnızca
felsefi, bazılarının diyeceği gibi dini bir reddiye değil, aynı zamanda arkasında siyasi
bir gücün desteğiyle ortaya konulmuş çok boyutlu (sosyal-siyasi-iktisadi) bir dev-
rim manasına gelmektedir. Bu manayı dikkate almadıkları için ayakları yerden ke-
30
Griffel (2005, s. 274-276).
31
Gazzâlî (1967, s. 121).
Gazzâlî’nin Üçüncü Dünya’sı: Bilim-Siyasi ve Metafizik Boyutlarıyla 53
32
Bkz. Sadık Türker, “The Propensity of Rome”.
33
Shcikh (1963, s. 617); Abdullah (1992, s. 11-12).
54 Sadık Türker
sal gel-gitlerde somutlaşan büyük bir tedirginlik içerisinde kendini ortaya koyuşunu,
siyasi desteğin zayıflamasını izleyen karşı siyasi gücün devreye girmesi nedeniyle,
devrimin giderek sönükleşen seyrini adım adım takip eden tümel çöküşü okuyabil-
mek gerekir. İslam kültüründe Gazzâlî, doğru hazmedilemediği gibi aşılamamıştır
da. Bu yüzden o, klasik İslam medeniyetindeki silkinip sıçrama isteğinin son ve en
büyük hamlesi, ancak başarısızlıkla sonuçlanan bir devrimin ardından gelen kırılma-
nın gerçek bir temsil noktası olmuştur. Büyük Selçuklu Devleti’nin iktisadi ve bilim-
siyasi amaçları ile İslam siyasetindeki Pers ve Roma eğilimleri, bugün halen büyük
bir bilinmezlik içerisindeyken, devrimin siyasi temellerini ve çöküşün kökenlerini
yeterince anlamak mümkün değildir. En azından böyle bir gayeye ulaşmada Gazzâlî,
önemli bir durak olsa bile, resmin bütününü vermez.
Büyük Selçuklu Devleti’nin Üçüncü Dünya siyasetinin felsefi temellerini oluş-
turan Gazzâlî’nin çalışmaları, Haçlı savaşlarıyla büyük zarar görmüştür. Çünkü
Üçüncü Dünya, Doğu ile Batının ayrılmasını değil, ne Doğulu ne de Batılı özgün
bir sentezde birleştirilmesi amacını güdüyordu. Esasen, Büyük Selçuklu Devleti’nin
bu siyasi hedefi ile sonrasında büyük bir nezaketle salıverilen Bizans imparatorunun
yenildiği 1071 zaferi arasında ters orantılı bir ilişki vardır. Zira 11inci yüzyılın siyasi
koşulları içerisindeki bu zafer, ne Türk ne de Arap siyasetinin hiçbir işine yaramayıp
sadece tarihsel Pers ideolojisine hizmet etmiştir. Hiç şüphesiz Malazgirt, tarihteki
gerçek kırılma noktalarından birisi olup, Ansary’nin söylediği gibi ‘[Selçukluların]
yapabileceği en büyük hata olmuştur, fakat sonraki yirmialtı yıl boyunca bunu kimse
anlamayacaktır.’34 Çünkü Haçlı saldırıları, hem Trablusgarp gibi bazı Sünnî yerleşim
bölgelerinin yöneticilerinden, hem de Fâtımîlerden destek görecek; Abbasilerse en
azından Türkleri yalnız bırakacaktır. Sonuç olarak ‘kutsal savaşlar, ortak tektanrılı
kavramları ve sayısız kültürel ilgi alanlarını paylaşan iki kültür arasındaki köprüyü
güçlendirmek yerine, Doğu ile Batı arasında bir uçurum yaratmayı başarmıştır. Moğol
Doğu’sundan gelecek gerçek tehdide karşı müttefik bir cephe oluşturmada başarısız
olunmakla Haçlılar, yalnızca dünyayı iki düşman yarıküreye ayırmaya hizmet etmiş-
lerdir. Haçlılarca başlatılan trajik bölünmenin, Batı ve İslam medeniyetleri arasında
sağlıklı bir siyasi ve kültürel birleşmeyi engellemesi, bugüne değin sürmüştür.’35
Dünyada yüzyıllardır süregiden bilim-siyasî dengelere, başarısızlıkla sonuçlanan
yeni bir biçim vermeye çalışan Gazzâlî, ne İbn Tufeyl (1105-1185), İbn Rüşd (1126-
1198) ve Nasruddîn Tûsî (1201-1274) gibi filozoflara, ne de Tartûşî (ö. 520/1126),
el-Mazârî (ö. 536/1141), İbn Cevzî (ö. 597/1200), İbnu s-Salâh (ö. 643/1245), İbn
Teymiyye (ö. 728/1328) ve İbn Kayyim (ö. 751/1350) gibi kelamcılara yaranabilmiş
aykırı bir adamdır. Hatta Gazzâlî’nın sık sık tasavvufa sığındığı yorumlarını haksız
çıkaran bir gerçek olarak onun bazı sufilerce, saklanan sırrı ifşa etmekle (açıklamak-
34
Ansary (2010, s. 127).
35
Landau (1959, s. 78).
Gazzâlî’nin Üçüncü Dünya’sı: Bilim-Siyasi ve Metafizik Boyutlarıyla 55
KAYNAKLAR
Abdullah, M. Amin 1992. The Idea of Universality of Ethical Norms in Ghazali and Immanuel
Kant, TDV Yay. 84, Ankara: TDV Yayınları.
Ansary, Tamim 2010. Destiny Disrupted: A History of World Through Islamic Eyes, 1. bsk,
New York: PublicAffairs.
Aydın, Hasan 2006. Gazzâlî, Felsefesi ve İslam Modernizmine Etkileri, Ankara: Naturel Yay.
Bury, J.B. – Taner, J.R – Previte-Orton, C.D. – Brooke, Z.N. 1923. The Cambridge Medieval
History: The Eastern Roman Empire 717-1453, 8 c, Cambridge: Cambridge University
Press.
Corbin, Henry 1993. History of Islamic Philosophy, çev. L. Sherrard, Londra – New York:
Kegan Paul International – The Institute of Ismaili Studies.
Daryaee, Touraj 2009. Sasanian Persia: The Rise and Fall of an Empire, Londra: I.B. Tauris
& Co Ltd.
Duralı, Şaban Teoman 2006a. Sorun nedir: Felsefe – Bilim Düşünme Biçimi, 1. bsk, İstanbul:
Dergah Yay.
—— 2006b. Çağdaş Küresel Medeniyet: Anlamı/Gelişimi/Konumu, 3. bsk, İstanbul: Dergah
Yay.
Gazzâlî, Ebû Hâmid 1967. el-Munkız mine d-dalâl, ed. Cemil Saliba – Kâmil Iyâd, 7. bsk,
Beyrut: Dâru l-Endâs.
—— 1407/1986. Mişkâtu l-envâr ve mısfâtu l-esrâr, ed. A.I. es-Seyrevân, 1. bsk, Beyrut: Âle-
mu l-Kutub.
—— 1990. Tehâfutu l-felâsife, ed. Mâcid Fahri, 4. bsk, Beyrut: Dâru l-Meşrık.
—— 1422/2001. Fadâ’ihu l-bâtınıyye, ed. M.A. el-Kutb, Beyrut: Şirketu Ebnâ’ Şerîf el-Ensârî.
Griffel, Frank 2005. “Taqlîd of the Philosophers: al-Ghazâlî’s Initial Accusation in his Tahâ-
fut”, Ideas, Images, and Methods of Portrayal: Insights into Classical Arabic Literature
and Islam, ed. S. Günther, Islamic History and Civilization 58, Leiden – Boston: Brill, s.
273-296.
Hodgson, Marshall G.S. 1977. The Venture of Islam, 3 vols, Chicago – London: The Univer-
sity of Chicago Press.
İbn Haldûn, Abdurrahmân 2006. el-Mukaddime, ed. A. Eş-Şeddâdî, 5 c, Casa Blanca: Beytu
l-Funûn ve l-‘Ulûm ve l- Âdâb.
36
Ormsby (1984, s. 215).
56 Sadık Türker
İbn Hallikân 1843. Ibn Khallikân’s Biographical Dictionary, çev. B.M. de Slane, 4 c, Paris –
Londra: Oriental Translation Fund of GB and Ireland.
Jadaane, Fahmi 1973. “Les Conditions Socio-Culturelles de la Philosophie Islamique”, Studia
Islamica, 38, s. 5-60.
Landau, Rom 1959. Islam and the Arabs, New York: The Macmillan Co.
Lane-Poole, Stanley 1894. The Mohammadan Dynasties: Chronological and Genealogical
Tables with Historical Introductions, Westminster: Archibald Constable and Co.
Moosa, Ebrahim 2005. Ghazâlî and the Poetics of Imagination, Chapel Hill – Londra: The
University of North Carolina Press.
Nasr, Sayyid Husayn 2006. Islamic Philosophy from its Origin to the Present: Philosophy in
the Land of Prophecy, New York: State University of New York Press.
Ormsby, Eric L. 1984. Theodicy in Islamic Thought: The Dispute over al-Ghazâlî’s ‘Best of All
Possible Worlds’, Princeton: Princeton University Press.
Sabatier, Auguste 1902. Outlines of a Philosophy of Religion based on Psychology and His-
tory, çev. T.A. Seed, Londra: Hodder and Stoughton.
Sauvy, Alfred 1961. Fertility and Survival: Population Problems from Malthus to Mao Tse-
Tung, çev. C. Brooke-Rose, New York: Criterion Boks Inc.
Sheikh, M. Saeed 1963. “Al-Ghazâlî: Mysticism”, A History of Muslim Philosophy with Short
Accounts of Other Disciplines and the Modern Renaissance in Muslim Lands, ed. M.M.
Sharif, 2 c, Wiesbaden: Otto Harrassowitz, I, s. 617-624.
Tabatabâî, Seyyid Muhammed Huseyn 1975. Shi’ite Islam, çev. S.H. Nasr, New York: State
University of New York Press.
Türker, Sadık 2003. “İslam Düşüncesinin Gelişiminde Tercüme Faaliyetlerinin Rolü”, Kutad-
gubilig Felsefe – Bilim Araştırmaları, 3, s. 223-236.
—— “The Propensity of Rome as a Major Impulse in the Islamic Politics” (Yayımlanacak
çalışma).
Watt, W. Montgomery 1985. Islamic Philosophy and Theology, 2. bsk, Edinburg: Edinburg
University Press.
Zwemer, Samuel M. 1920. A Moslem Seker after God: Showing Islam at its Best in the Life
and Teaching of Al-Ghazali Mystic and Theologian of the Eleventh Century, New York –
Chicago: Fleming H. Revell Co.