Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 37

B I R F E L S E F E SORUSU NEDIR?

Nermi Uygur

Tuhaf m ı tuhaf bir çalı ma-alamdır u felsefe denen ey:


çok kez bir sis bürümü tür ortalı ı. De il yolu aradabir felse-
feye dü enler, filozoflar bile sıkça nerede olduklarını göremezler.
Bu durumu, kurulu düzenleri bozmada adı kötüye çıkan ça ımı-
zın o altüst edici hızına yükleyemeyiz. Daha ba langıcından beri
felsefenin yerini belirlemede güçlük çekilmi tir.
Hele 1 9 . yüzyılın ikinci yarısına do ru i ler büsbütün karı -
tı. H iç beklenmedik bir sırada Hegel ustanın blok-yapısı çöküver-
di. (Bu sarsıntıyı duymayan bilmem kaldı mı?) Felsefeyi içteniçe
kemiren kriz dı a vurmu tu kendini: Felsefe nedir? te felsefe-
nin ölüm dirim sorusu! Çabucak uluslar-arası bir sıkı yönetime
ba vuruldu. Kıta Avrupasmda bir, belki de iki filozof ku a ının
ömrü soru turma, kovu turma, hırpalama, tutkulu sayma, yasak
etmelerle geçti. Sonunda 'normal' duruma dönüldü. Yaygınca bir
sanıya göre: felsefe bu sınamadan eskisinden daha dinç çıkmı tı.
Ne oldu u bundan böyle kesin olarak belirmi ti. Görünü te ufak
tefek de i ikliklerle de olsa, felsefe daha önce ne ise yine o idi.
Felsefe çalı malarının gündemi bırakılan maddelerden ele alındı.
Bu normal durum, felsefenin resmî bültenleri sayabilece imiz el-
kitaplarmda da yansımaktadır. Elkitaplarının hemen hemen hep-
si, daha ilk sayfalarında, kriz-sonrası felsefedeki rahatlı ı dile ge-
tirmede sanki yarı a kalkmı gibidir: Ya, saflıkla, felsefenin ne ol-
du u hiç sorulmaz, çünkü felsefe kendili inden anla ılır bir ey
diye kabul edilir; ya da, "felsefenin özü" çe idinden tumturaklı
bir ba lık altında, 'Felsefe nedir?' sorusu sorulur, ama cevap ola-
rak ço un gelenekten gelen tanımlarla akraba kısa kısa birtakım
20

öz-tasvirleri ortaya konur, bu arada, sorunun, felsefeyi çiçeklen-


mesinde engelleyen yersiz bir soru oldu u, bu soruya takılmanın
asıl felsefe problemlerinin i lenmesini geciktirece i ileri sürülür.
Gel gelelim, bu toz pembe görü, bana kalırsa, felsefeyi bü-
r ü y e n sislerin daha da yo unla masına sebep oluyor. Bir yandan,
felsefede, u ra ısının ne oldu unu bilmeden u ra anların sayısı
gittikçe artıyor. Öteyandan, felsefe dı ında, felsefeye ya ama hak-
kı tanımayanların saldırgan hareketleri zamanla çı ırından çıktı.
Atlatıldı sanılan krizin bilançosu henüz çepeçevre yapılmamı ken
felsefe yeniden krizlere do ru se irtiyor.
Günümüzde, felsefe, e ine az raslanır bir tehlike ile, varolma
alanını yitirme tehlikesiyle burun bu r a na d ı r . Bu tehlikeyi gör-
memek, ya görmemezlikten gelmek ya da yarım yamalak tedbir-
lerle geçi tirmeye kalkı mak, felsefenin dü ebilece i yanlı ların
en büyü ü olur. Yapılacak ey gerçekten yılmamaktır. Sürçmeler-
den sıyrılıp sormak gerekir: Felsefe nedir?
te ben, bu denememde, 'Felsefe nedir?' sorusuna bir cevap
vermeye gayret edece im. Amacım, felsefenin t ü m ü nü kapsayan
özellikleri birer birer gözönüne sermek de il. Nereye vardıraca-
ını imdiden kestiremedi im böyle bir amaç pek dallı budaklı
bir ara tırma dizisini art ko ar. Ben, daha çok, felsefenin ana
plânlarından sadece birini de mek istiyorum. Dile im: felsefeye
özgü soruların yapısını aydınlatmak. Bununla, felsefenin tümünü
saran sis perdesinin epeyce da ılaca ını umuyorum.
Bu denemede unları yapmıyaca ım: (a) 'Felsefe nedir?' so-
rusunun kar ısına eksiksiz bir çözüm-formülüyle çıkmıyaca ım.
Ç ü nk ü böyle bir formülüm yok. (Bırakın k i , böyle bir formülün
zaten varolmadı ını, böyle bir formüle ihtiyaç da olmadı ını söy-
lersem gerçe i çarpıtan bir ey söylemi olmam.) (b) Yalnız, felse-
fede ötedenberi sorulagelen soruların, tek tek felsefe sorularının,
bu arada felsefe disiplinleri denen birtakım çalı ma kolla-
rında toplanan soruların bir listesini de vermeye kalkı mı-
yaca ım. Bana öyle geliyor k i , felsefede tek tek sorular ön-
ceden tespit edilemez. Felsefe bir ara tırmadır. Ara tırma, so-
r u l a r ı n ı sık sık yenileyen bir çalı ma biçimidir. Her ara -
tırma gibi felsefe de yeni sorulara açıktır. Nerede sorular hep ay-
nı kalmı sa, orada felsefe^ ara tırma olmaktan çıkmı demektir.
'Philosophia perennis'le tek tek felsefe sorularının de i mezli i
gösterilmek istendi inde, felsefe aslında 'perennnis' in tam kar-
21

ıdı bir eydir; de i mez bir kurulu u yoktur; de i ik sorularla


kendini kurar, (c) Bundan ayrıca, felsefe sorularını, felsefe tari-
hinden derleme yoluna neden ba vurmadı ım çıkıyor. Bu yolun,
ba arıyı güven altına almadı ı uradan da belli: Felsefe tarihin-
de ortaya çıkan tek tek soruların, kılıkça bazan yüzyıllar boyunca
hiç de i memi olan soruların, katkısız birer felsefe sorusu oldu-
u mantıkça savunulamaz. Bir ara tırma alanının geçmi indeki
bazı sorular, o ara tırma alanının tabiî sorusu olmayabilir. Nite-
kim, soruları bakımından, felsefenin, uzunca zaman aralıklariyle
de olsa, birtakım devrimlere u radı ı apaçıktır. Kimi bir ba soru
felsefeden bilime aktarılır; ondan sonra da, o soruyla u ra mı
olan dü ünürlere belli bir bilimin öncüsü göziyle bakmaya ba -
lanır. Kimi de, bazı felsefe okullarını bir süre canlı tutmu olan
bir soru öbe inin büyük gürültüler arasında 'me erse yanlı ol-
du u' heryana duyurulur, (d) Bir de, felsefeye sözüm ona yepye-
ni sorular buyurmak i ine giri miyece im. Böyle bir i e giri en
— büsbütün talihsiz de ilse — sa duyusunu yeniden kazandı ı
bir anda, giri ti i i ten vazgeçecektir. Çünkü, her ara tırıcı tek
tek sorularını kendi seçer. M ü m k ü n soruların birer birer contour'-
larını çizen, ara tırma konusundan ba ka bir yetke olamaz.
Bu denemede kendime verdi im ödev: ne kılıkta ortaya çı-
karsa çıksın, hangi ara tırma durumuna yol açarsa açsın, katkısız
bir felsefe sorusunun tipik yapısını incelemektir. Bir felsefe so-
rusunu felsefe sorusu yapan belli ba lı özellikleri sadece tasvir et-
inek dile indeyim. Bu tasvir dı ında, felsefe sorularını temellen-
dirmek, haklı göstermek, belli bir saldırı a kar ı savunmak çe i-
dinden gizli bir iste im yok. Amacım: de meyi kendime ödev bil-
di im plânda, bir felsefe sorusunda verileni, bir felsefe sorusunun
içeri ini, bir felsefe sorusunda sorulanı g ü n ı ı ına çıkarmak.
Felsefe alanının ötesinde hiçbir çalı ma do rultusunda görünme-
yen bir soru formunu, elimden geldi i kadar keskin çizgilerle be-
lirtmeyi deneyece im. Tasvir çabamı güden soru su: Bir felsefe
sorusu nedir? Bildi ime göre, bu soru ancak ça ımızda, o da bel-
ki yalnızca ngiliz Felsefesinde — özellikle ilk klassiklerini anacak
olursak: G. E. Moore ile L . Wittgenstein'da — kendine bir yol
açmaya çalı ır. Kimi yarı örtük, kimi apaçık pek verimli bazı ba -
langıçlara ra men, bu soruya, gene de henüz tam bir açıklıkla so-
rulup i lenmi bir soru göziyle bakamayız. Oysa ki, felsefe ala-
nını bürüyen sis çokça bu sebepten ileri gelmektedir. te ben bu-
22

rada, 'Bir felsefe sorusu nedir?' sorusunu sorup, bu soruyu var-


dırdı ı ilk duraklara kadar kovu turaca ım.
Bu amaçla, her seferinde ( 2 - 1 0 ) g ü nl ü k ya ayı ta, bazan bi-
limde, sorulan soruların çatısına da dokunaca ım. Böylelikle, yal-
nızca kar ıla tırma yolu ile anla ılmayı kolayla tırmak bakımın-
dan de il, objektiv dayanak bakımından da, bir soru olarak fel-
sefe sorusunun esaslı yapı ta larını daha iyi gösterebilece imi sa-
nıyorum. Bitimde ( 1 1 ) sonucumcu bir i k i tespit yanında, felsefe
sorularının yapısını ara tırmanın önemi ve görevi üzerinde bir-
kaç noktaya i aret edece im.

2
nsan Ömrünün en büyük kesimi " g ü n l ü k " adı verilen birta-
k ı m yapıp etmelerle örülmü tür. Ya amak isteyen eylemek zorun-
dadır. Eylemler insanın ya ama destekleridir. Eylemek, bedende-
ki bir de i ikli e yahut da çevresindeki bir de i tirmeye (çok kez
ikisine birden) yapı ıktır. Eylem, her seferinde bir eyin gerçekle ^
tirilmesine yönelmi tir. Hatırı sayılır bir eylem öbe i bedenin
ses-vermeden çalı masıdır. Ancak, birçok eylemlerin fı kırdı ı
noktaya, durakladı ı, yahut da d u r d u u yere dikkat edecek olur-
sak, sık sık, hi ç de eylemeyi andırmayan bir görünümle (feno-
menle) kar ıla ırız: soru. O ul iki er iki er merdivenlerden iniyor.
Bu eylemi bo andıran annesinin bir sorusu: 'Sokak kapısı kapalı
mı?'. Merdivende babasiyle kar ıla ıyor. Soruyor babası: 'Nereye
böyle acele acele?'. O ul duruyor; soruya cevap veriyor.
üphesiz, soru-eylem ba ı tek tek durumlara öre de i ir:
JD azan soru eylemi ba latır, bazan da eylem sormayı gerektirir.
Ama, bu ba da durumdan duruma de i meyen bir yan vardır.
Günlük ya ayı ımızda soruların ço u eylemlerle ilgilidir; prati-
in içine gömülmü tür. Sorandaki belli bir ihtiyacın, eylemler-
den ayrılamayan bir eksikli in dile getirilmesidir. Bu eksiklik ya
bir yaptırma ile giderilir ya da bir yapmada belirmi tir. Günlük
sorular pratik yönelmelerimizin Önemli bir kurucusudur.
Felsefe sorularına gelince,.bu soruların hemen hemen hepsi
pratikteki yönelmelerin ötesinde yeralan sorulardır. Bu soruların
varlı ımızı ayakta tutmak veya ya ayı /ımızı düzenleyip i lemekle
do rudan do ruya bir ilgisi yoktur. Bir soru olarak felsefe soru-
23

su da, insandaki bir ihtiyacın dı la masıdır. Bu, sözlü ifadenin


durum ve dile göre de i en tonunda, yazılı metinlerin de gidi in-
de veya belirtici birtakım i aretlerde (meselâ '?' de) kendini açı-
a vurur. Ancak, felsefe sorusu ne eylemlerden çıkar ne de ey- ,
lernlerle giderilebilir.
Bazı felsefe sorularının günlük ya ayı ın kanavası içine örül-
mü oldu u meydandadır. Platon'un, özellikle ilk diyaloglarında,
Sokrates'e sordurdu u sorular buna güzel bir örnektir. Yalnız, •
soruları do uran eylemler de il, birinin, çok kez eylem sürecine
katılmamı olan bir seyircinin, eylem-dı ı bir kaygısıdır. Sokra-
tes cesur, ölçülü gibi tek tek eylemlerin ne.oldu unu sormaz; bü-
tün i i gücü 'cesaret', 'Ölçülülük' sözlerinin (kavramlarının) an-
J a m ı n a ait sorular sorup bunları cevaplandırmaktır. 'Cesaret ne-
dir?', — bu soru, cesur veya korkak kimselerle, bunların eylemle-
riyle ilgili bir bilme yahut da yaptırma ihtiyacından çıkmaz. Sok-
rates, bir erdem sözü olarak 'cesaret' ile neyin anla ıldı ını aydın-
latmaya çalı ır. Bu durum bazı felsefe sorularında daha iyi beli¬
rir. ' uur'nedir?' sorusu belli hiçbir eylemde kök salmaz. Sözlü-
ünde '' uur '\ bulunmayan bir insan, birçok eylemlerindeki uu-
,

ra ra men, bu felsefe sorusunu sormaz, soramaz. Oysa ki, felsefe


sorusu eylemlerden çıkan bir soru olsaydı, sorması gerekirdi. Hiç-
bir felsefe sorusu, günlük yapıp etmelerin kaçınılmaz bir sonucu
de ildir. Fels^fe_sprularının do u u bakımından, eylemlerden
f

ba ımsızlı ını, eylemlerin, birçok insan için, bir tek felsefe so-
rusunu bile birlikte getirmemesinde de gösterebiliriz. Felsefe so-
rularını sorup bunları kovu turmada ayak direyenlerin sayısı, ey-
leyen insanların sayısına oranlandıkta gülünç denecek kadar azdır.
Hattâ, bir felsefe sorusunun, daha do u u bakımından, günlük
eylernler ile bu eylemleri güden soruların akı ına aykırı oldu u
söylenebilir. Felsefe sorularının soruldu u yerde g y n l ü k eylem-
lerin pek ço u büsbütün durur. Salt ya amanın dayandı ı eylem-
ler bir yana, artık eylemeye vakit kalmaz. Eylemenin ya amaya
kattı ı gerginlik hiç denecek kadar gev er. Felsefe sorusunun dur-
durdu u eylemlerin yerine ba ka çe itten bir önem-ba lamı in-
sanı sarıverir.

Ama, felsefe soruları günlük sorulardan yalnızca kök bakı-


mından ayrılmaz. Felsefe sorularını cevaplandırma tabanı da.
— bu soruların kurulu u gere i — günlük soruların çok kez gi-
derildi i yerde de ildir. Hiçbir felsefe sorusunun cevabı bir ey-
24

lemde veya yaptırmada aranamaz. Bir felsefe sorusunda açı a vu-


ran ihtiyacı eylemlerle susturamayız. 'Sokak kapısı açık mı.kapalı
mı?', — bu g ü nl ü k soruya bir cevap vermek için, sözü edilen so-
kak kapısına gitmek gerekir. ' uur nedir?' sorusunda ise, öyle
bir cevap iste i i ba ındadır ki, ba kaca ne kadar doyurucu olur-
sa olsun, bir eyleme ba vurmakla yerine getirilemez. ' uur nedir?',
— bu soruya cevap vermek için bir ey yapmak, veya yaptırmak,
yahut da bir eyin yapılmasına çalı mak bo unadır. Gereken; ya-
pıp etmelerin ötesinde konu mak. (yahut da yazmaktır), Felsefe
sorularının cevabı, hangi özel biçimde olursa olsun, ancak d i l ya¬
pıtlarının sa layabilece i bir cevaptır. Bu cevap tam olmayabilir.
Daha sorunun kendisi, belki de tam olarak cevabı verilemeyen
hattâ cevabı tam olarak istenmeyen bir soru olabilir. Gene de so-
runun gösterdi i cevap yolu eylemlerden değil dilden geçer. ' u-
urlu' denenler de dahil, hiçbir eylem, ' uur nedir?' sorusuna kar-
ılık olamaz- ' uur nedir?', — bu soru, eylemeden alıkoyup söz-
lere^soz^düzenlerine iteleyen bir sorudur. Ama, rasgele her söz-
düzeni bu soruya bir cevap olamaz.

Bu belirlenimlerde, profilini öyle bir çizmeye çalı tı ım fel-


sefe sorusunun ba ka bir özelli ini de örtüsünden sıyırmak müm-
kündür. Bu özellik, felsefe soru unun, a ırlı ını kendi içinde ta-
ımasında, günlük sorularla kar ıla tırıldıkta, âdeta kendisine yet-
mesindedir. Bu açıdan görüldükte, g ü nl ü k soru ile felsefe sorusu
birbirlerinin taban tabana kar ısında yeralırlar. Soru olarak gö-
revleri apayrıdır. Her iki soru biçiminde soran ki iye soruyu sor-
duran kaygı, bunun seçik bir tanı ıdır.
Günlük kesimde ortaya çıkan soruların ço unu, soran, (sık
sık da) eylemesiyle cevaplandıran, bir engel olarak ya ar. Gün-
lük soruların bü y ü k bir kısmı, ne kadar kendili inden dile gelir-
se gelsin, eylemlerin ciddili i içinde bir pürüz gibi göze batar.
Soran farkında olmasa da, istemiye stemiye yapar sorma i ini.
E y l e m , adamlarının ..çoğu, .jsoni jsprmayı en azına indirmi tir. . Her
eyleyen, birlikte çalı tı ı kimselerden, olsa olsa i i bo andırmak
için yöneltti i bir soruya, i -olarak-cevap bekler. Sorunun kendi
ba ına bir önemi yoktur bu plânda: eylemler için sadece bi r sıç-
rama tahtasıdır. Bu, pekçok i alanında birlikte eyleyen ki iler
25

arasında zaten az geçen i konu malarında soruların kapladı ı kü-


çücük yerden de bellidir. Soru günlük eylemleri birle tiren kısa
bir geçittir. Bir beden hareketiyle (meselâ el veya yüz i aretleriy-
le dı la madı ı zamanlarda, çok kez tek heceli soru sözcüklerinde
('ne?', 'kim?', 'nasıl?', 'kaç?', gibi sözlerde) açı a çıkar. Bu arada
eyleyen ki inin, kendisine de soru sormayı sevmedi i olayına dik-
kati çekmek istiyorum. nsan nerede kendisine bir soru sorarsa,
hele bu soruyu belli bir biçimde, salt kendisi için dile getirirse,
orada artık (günlük konu malar da dahil) günlük ya amaların do-
kusu yırtılmı tır.
Oysa k i bir felsefe sorusunda, daha bir soru olarak, olmu
bitmi bir hal vardır. Cevapsız bile kalsa — belki de tam bir ce-
vabı art ko madı ından -— daha soru olarak yeterince bir ba arı
ortaya koyar: belli bir boyutu açar. Bu soru ile birlikte insan ye-
ni bir yöne bakmaya ba lamı tır. 'Bilgi nedir?', 'Kaç çe it bilgi
edinme yolu vardır?', 'Çe itli bilme yollarının arasındaki ba na-
sıl bir ba dır?', 'Her do rulu una inandı ımız sanı bir bilgi mi-
dir?'..., — bu soru dizisi bakı ımıza bir yenilik getirir; benzerle-
rini, yani ba ka soruları çekip çıkaraca ımız bir kayna a döndü-
rür bizi. p ü n l ü k sorular ('Sofra hazır mı?', 'Bunun fiatı kaç ku-
ru ?') ne kadar kısa bir durma-yeri ise, felsefe soruları — sadece
açıklıkla sorulmayanlar de il — o kadar oyalayıcı bir konaktır.
Karanlık diye adlandırılan cevaplardan sorumlu ela tutulsa, bir
felsefe sorusunda, daha bir soru olarak, günlük soruların tersine,
bir doyuruculuk sezmemek m ü m k ü n de ildir. 'Bilgi nedir?', — bu
soru, g ü n l ü k ya amalara benzemeyen, hattâ onlara yabancı kalan
bir boyutu açar.
Filozof soru tutkunudur. Seve seve, bir ödevi yerine getir-
menin verdi i bir hazla sorar — bol bol sorar. (Acaba filozofun
cevapları soruları mıdır?) Filozofun öbür adı "sprucu" olmalı.
Bundan diplomatlı a filozofluk kadar uzak dü en bir meslek yok-
tur. Diplomat diledi i cevapları soru uz ö renmeye çalı an ki i-
dir. Filozof ise sorulariyle bellidir.

4 ,

Ancak, soru-severli ine bakıp filozofu günlük ya ayı ın iki


soru birincisiyle, bir, yargıçla (sorgu yargıcı ile, savcı ile), bir de,
çocuklarla bir tutmak do ru olmaz. Yargıç da i ini sorarak yürü-
26

tür. Çocu a gelince, o da, özellikle sorma ça larında, g ü n geçmez


ki çevresindekileri sorulariyle usandırmasın. Yalnız, ne yargıcın
ne de çocu un soruları, soru olarak kurulu u bakımından, filo-
zofun sorularını andırır.
Yargıç sorularını ba ka birine, sözgeli i sanı a, yöneltir. Bel-
l i bir sonuca eri mek, yasaya uygun karara varmak için bazı veri-
lerin açı a çıkmasına çalı ır. Her sorusu, cevabı ancak sorulan-
dan istenen bir beklemedir. Yargıç çok kez diledi i veya bilgisini
peki tirmek istedi i bir noktayı sorar kar ısındakine. Sordu u e-
yi, kar ısındakinin büyük bir ihtimalle bildi ine inanır. Yargıç-
lık, bir bakıma, bilen birine, ustaca sorular sorarak, bildi ini söy-
letme sanatıdır. ('Öldürdü ünüz adamın yolunu parasını almak
için m i kestiniz?').
Çocuk sorularına gelince, bu pek zengin nuance'li sorular,
çocuktaki ihtiyaçların (oynamanın, beslenmenin) alı ılmı bir akı-
cılı ı yitirdi i, engellere u radı ı yerlerde ortaya çıkar. Annesi
oynamaya salıvermiyorsa, çocuk bir sürü soru dev irir da arcı-
ından. ('Neden bırakmıyorsun, anneci im?, 'Ü ümemden mi kor-
kuyorsun?', 'Sanki öbürleri de orada oynamıyorlar mı?'...) Çocu-
un sorularında dilediklerinin gerçekle ememesinden ileri gelen
bir hayal kırıklı ı, bir yapamama kaygısı, dolayısiyle bir yapma
iste i, buna ba lı olarak da dolambaçlı bir tasdik dilegelir. Bolca
"nedenli", "niçin'li" bazı çocuk konu malarının da, seçik ola-
rak varsa, amacı, çok kez, çocu un beniyle ilgili pratikteki bir en-
gelin açıklanması veya bunun dı ında, ama oyunsu, gelgeç bir
merakın giderilmesidir. Çocu un sorusundan da bellidir: gerek
engeli ortadan kaldıracak olan gerekse merakı giderecek olan, ço-
cu un, soruda çevrildi i bir ba kası, sıksık bir büyü üdür. ('Ld-
komotiv neden trenin önünde gidiyor?', 'Tren niçin istasyonların
arasında durmuyor?' yahut da: 'Tren niçin i k i istasyon arasında
durdu?', 'Güz gelince yapraklar neden sararıp dökülüyor?'...)
Filozofun soruları, hem yargıcın hem de'çoçu un soruların-
dan ba ka türlü kurulmu tur. Sorudaki formun, sı ı bir bakı
için, bütün yanıltıcılı ına ra men, felsefe sorusu aslında, birinin
—- filozofun — ba ka birinden sordu u bir soru de ildir. Filozof
kendi kendine soru soran kişidir. Bir kalabalı ın, diyelim ki bir
filozof toplulu unun önünde de sorulsa, soruyu soran — tabiî
sorusu bir felsefe sorusu ise — bu soruyu sadece kendisi için sor-
mu tur. Filozof kendisinden sorar. Bir felsefe sorusu filozofu kendi
27

kendisiyle konu maya ba latır, yahut da yine bir felsefe sorusiyle


ba lamı olan bir konu mayı sürdürür. ' uur nedir?', — bu so-
ruyu kendisine soran, kendi kendisiyle ba ba a kaldı ı bir konu -
ma gündemini uygulamaya geçer. Sorularını ba kasına de il de
kendisine soran bir gerçek yargıç dü ünülemez. Çocu un kendi-
sine sordu u sorular ise, çok kez yanında ba ka biri (bir oyun ar-
kada ı veya yeti kin bir kimse) varmı gibi tutturdu u bir oyunun
kuralı gere i sorulmu tur. (Tek ba ına top oynayan çocuk soru-
yor: ' imdi sıra bende de il mi?'. Yine kendi cevap veriyor — ama
yerini de i tirerek: 'Yok bende!').
Bundan ba ka, felsefe sorusu, kurulu u gere i, cevabı "soru¬
lana" ba lı olan bir soru de ildir. Hem yargıç hem de sık sık ço-
cuk, ne sorarsa sorsun, sorusunu (cevabı bakımından) güven altı-
na almı tır: Soruda sorulan ihtiyacı gidermenin, daha ba tan soru
sorulan kimsenin elinde oldu u kabul edilmi tir. Soru, meselâ,
bir ey üzerinde bir bilgi edinmek istiyorsa, bu bilginin, sorunun
yöneldi i ki ide hazır oldu u daha sorunun formunda art ko ul-
mu tur ('Adınız ne sizin?'). ' yi nedir?', — bazı insanlar büyük
bir ate le bu sorunun cevabını ö renmeye sava ır. Ama, aslında
bu soru ba kasına sorulmamı tır. Ç ü nk ü kimse bu konuda ba ka-
sından edindi i cevapla yetinmez. Soran, sorusunu de tikçe asd
cevabın kendisine ba lı oldu unu anlar. ' yi nedir?' sorusunu so-
ranın i i kendisiyledir. Bu, sorunun tarafsız sorulusunda bir de-
receye kadar dı la mı tır:, tarafsız sorulu ba kasından ba ımsız-
lı ı gerektirir.
Peki, ba kasından sorulan felsefe soruları yok mudur? üp
hesiz vardır. Her felsefe sorusu, soru oldu una göre, ba kasına
da yöneltilebilir. Hattâ birçok felsefe soruları, ilkin ba kalarına
sorulurken ortaya çıkar: ' yi deyince ne anlıyorsunuz?'. Yalnız
bu ba kasına soru , soranın aslında kendisine sordu u bir soruyu
açı a vurur. Ba kasından sordu u bir felsefe sorusunu kendisine
de sormayan, bu soruyu hiç sormamı demektir. Olsa olsa bir
özentiye kapılmı tır. Küçücük bir engel (meselâ sorusuna 'cevap'
almaması) sorusunu yeniden sormaktan vazgeçirir.
Bir felsefe sorusunu önce kendisine sormu olan birinin, so-
ruyla u ra malarının bir yerinde —- belki de ba larında —-- sık sık
sorusunu ba ka birine sordu u görülür. Felsefe yapılan çevreleri
özleme, filozofların (bu arada edebiyat, din, bilim ve sanat yazar-
larının) eserlerine dü künlük bunun bir sonucudur. Yalnız, bü-
28

tün bu ba kasına sormalarda bir kanı gizlidir: her seferinde ba -


kasının da aynı konuyu .kendisine, kendisi için sordu u kabul edi-
lir. Bu durumda, ba kasına, sorudaki bir yanı sözleriyle aydınlat-
maya yardım etsin diye gidilir. Bu gitme soruda sorulana yeni bir
perspektiv sa lamı sa ba arılı olmu tur. Yeni bir soru dizisine, yol
açmayan bir felsefe uyartısı çok kez hayal kırıklı ı -do urur. Asıl
i dönüp dola ıp felsefe sorusunu kendisine sorana dü er. Felse-
fede herkes gidebildi i yere kendi aya iyle — kendi sorulariyle —
gider. ( te bundan ötürü, felsefe sınavlarında ö rencilere - - ille
de gerekliyseler — sorulabilecek erudition soruları bir yana, da-
ha Önce kendi kendilerine sormu oldukları felsefe soruları sorul-
malıdır. Ama, bunun için, felsefe ö retiminin amacı, ö renciyi,
kendisine katkısız felsefe soruları sormaya götürmek olmalıdır).

Bir güçlük felsefe sorularının ortakla a yapısını çözümleme-


de i leri karı tırır. Soruların dünya ile (evren- ile) olan b(t-ğ\ açık-
ta de ildir. Soruların Özelli ini göstermek için, bu ba ı iyice be-
lirtmek gerekir. Bu erekle felsefe sorularını, ba tanberi yaptı ım
gibi, gene g ü nl ü k ya amalardaki sorularla kar ıla tıraca ım; beli-
recek ayrılıkların verimli birtakım tespitlerle yol açaca ını umu-
yorum.
Daha önce (2) dikkati çekmeye çalı mı tım: Günlük sorula-
rın bütün varlı ı, sorulma kaynakları ve cevap do rultusu ya a-
maların, o u ra ı ve durum zenginli i ile dünyanın içine gömül-
mü tür. Bunu daha yakından görmek için, günlük soruların çe-
itli görevlerine bir göz atmak yetecektir. Günlük soruların tek
yönlü bir i leyi i yoktur. Her soru de i ik bir soru durumunda
sorulur. Ba arısı yerine göre ba ka ba kadır. Bunu sadece soru-
nun -— sözlü veya yazılı — formundan okumak m ü m k ü nd ü r .
Günlük soruların büyücek bir kısmı soru-cümlesi dedi imiz
sözdizis nin içinde bir bo lu u, âdeta bir kopmayı birlikte getirir.
te kendisine soru sorulan kimse, bu bo lu u doldurmaya, ko-
pan eyi yerine koymaya ça rılmı tır. Soruların ço una sinmi
olan eksiklik havası bundan ileri gelir. Nitekim, bu sorularda
hemen hemen her zaman ('kaç.'., 'kim', 'ne kadar' çe idinden) ek-
sikli e parmak basan bir sözcük vardır. Soruyu sorduran da bu
29

sözcüktür. 'Bu evde kaç oda var? , — 'kaç' m yerine gerçekteki


1

odaların sayısını koyabilen bu soruyu cevaplandırmı tır. Soranın


belli bir dünya-durumu üzerindeki bilgisizli i, durumu bilen bi-
ri tarafından giderilir. Sözgeli i, 'Bu evde be oda var' cümlesi
bu i i görür. ki cümle kar ıla tırıldıkta, soru-cümlesinin bir ba-
kıma karanlık bir cümle oldu u, hattâ -— sözdizimi bakımın-
dan •— tam bir cümle olmadı ı sanısı uyanabilir insanda. Oysa
ki bu sanı yanıltıcıdır. De il bir, birden fazla bo luklu soru-cüm-
leleri bile sözdizimi bakımından tam bir cümledir. ('Bu sokakta
oturanlardan kimin evinde kaç oda var?' —Cevap: 'Ahmet' lerin
evinde altı oda var; Mehmet'lerin evinde üç oda var'...). Soru -
cümlesindeki bo luk bu cümlenin içeri indedir; bir veya birkaç
yerdeki bir bo luktur. B u bo lu u doldurmak için, muhakkak
:

dünyaya, meselâ algılara, eylemlere, denemelere ba vurmak ge-


reklidir.
Felsefe soruları ise, böyle bir ba vurmaya ihtiyaç göstermez.
Çünkü, bu sorularda, ilkin, bir veya birden fazla sayıda bir....boş-
luk yoktur. 'Açıklama nedir?', 'Nedensellik deyince ne anla ılır?',
'Olasılık ne demektir?' çe idinden soruların hepsi üphesiz felse-
fe sorusudur. Ancak, bütün bu sorularda, doldurulması istenen
herhangibir bo lu a raslanmaz. Sözgeli i, 'Nedir' belli bir bo luk
de ildir. Yerine ne konursa konsun doldurulamaz. 'Açıklama u-
dur', 'Açıklama budur' çe idinden hiçbir cümle 'Açıklama ne-
dir?' sorusuna bir cevap de ildir. Böylece günlük sorular için ge-
çen, günlük soruları tam olarak gideren bu doldurma kalıbı fel-
sefe sorularına uygulanamaz. Felsefede her doldurma cümlesi, o
cümleye yol açan sorunun yeniden sorulmasına engel olmak öy-
le dursun, sorunun eskisinden daha fazla ayak direyerek sorulma-
sına yol açar. Oysa k i , gündelik bir soruyu soran, doldurma cüm-
lesiyle verilen cevabı kesin olarak anladı mı, sorusunda herhangi-
bir bo luk kalmadı ından, o soruyu katkısız bir soru olarak ye-
niden sormaz; bu mantıkça imkânsızdır.
Dünyaya ba lılık gündelik soruların belli bir tipinde, ayrık
sorularda daha iyi belirir. 'Sokak kapısı açık mı (yoksa) kapalı
mı?', — bu soru-cümlesinde bir sallantı dile gelir. Soran, gerçekle
ilgili verilerde, birinden birinin gerçekten do rulu una inandı ı
iki ey-dummu arasında duraksamaktadır. Bu soru kime sorul-
mu sa, onun, cevap verebilmek için, sokak kapısına kadar git-
mesi, duruma orada bakması gerekir. Verece i cevap, soru da
30

do ru oldu una göre, duraksamayı do urmu olan ikilikten biri-


ni büsbütün ortadan kaldırır. Böylece duraksama kesinlik ile ye-
rini de i tirir. Sözgeli i, 'Kapı kapalıdır'. Bundan, günlük konu -
malardaki ayrık soruların dünya ile ilgili bir kararı art ko tu u
sonucu çıkar. Bu sonucun, günlük soru çe itlerinden pek ço u
için tam bir geçerli i vardır. Günlük sorular, karara temel olma
yetkesi belli bir dünya durumunda bulunan sorulardır. Karar
deyince sadece bir ikilik arasındaki sallantının giderilmesi anla-
ılıp cevabını gene dünyada bulan ba ka çe itten günlük sorular
dı ta bırakılabilir. Ancak, bu, karar sözünü oldukça dar bir an-
lam alanına sıkı tırmak olur. Bırakın ki, o zaman, günlük soru-
lardan pek ço unun daha bu anlamda bir kararla cevaplandı ını
görmek m ü m k ü n d ü r . Bu sorular, çok kez ikili indeki bir kol dü -
;

mü olan bir ayrık sorudur. (Sözgeli i, 'Sokak kapısı kapalı mı?'


sorusu, bir bakıma, 'Sokak kapısı açık mı yoksa kapalı mı?' soru-
sundan ba ka bir soru de ildir.)
Oysa ki bu çe itten bir sallantıya yer yoktur felsefe soruların-
da. Bir felsefe sorusu da bir eyi sorar. Hattâ, bu sorulan ayrıksı
bir sallantıyı dile getirebilir. Ancak, bu sallantı dünya olaylarının
giderebileceği bir sallantı değildir. 'Açıklama nedir?' sorusunu ele
alalım. Bu felsefe sorusunu, incelemelerimizin bir yerinde, 'Açık-
lama olayların nedenini mi, yoksa amacını m ı bulup ortaya çı-
karmaktadır?' diye ifade etti imizi dü ünebiliriz. Bu soru karar
bekliyen bir sorudur. Yalnız, hangi dünya gerçe ini de ersek de-
elim, bu soruyu gene de bir karara ba layamayız. Çünkü soru-
daki sallantı dünyaya ait, tek tek ey-durumlarına ait bir karar-
sızlık olarak ortaya çıkmamı tır. Sorudaki dünya durumlarının
öyle m i yahut da böyle m i oldu u sorulmuyor. Bundan, karara
varmak için, bu d u r u m l a r ı tespite ihtiyaç yok. Soruda dikkat
sanki dünyadan çözülmü , dünya üzerindeki konuşmalara çevril-
mi tir. Sallantı dünya olayları üzerindeki açıklamaların 'neden'
mi, (yoksa) 'amaç' m ı ara tırdı ını soruyor. Buna bir cevap ver-
mek için, dünya olaylarını bir yana bırakıp, bu olayları açıkla-
mak üzerine giri ilen denemelerin kendisine, örne in açıklama
konu malarına, açıklama formüllerine bakmak gerekir. Bu, sa-
dece açıklama kavramı için de il, felsefe sorularında soru konu-
su yapılan bütün kavramlar için Öyledir. ' uur bir mekanizma
mıdır, yoksa bir organizma mıdır?' sorusundaki sallantı, her ey-
den Önce mekanizma ve organizma kavramları üzerinde bir soru -
31

turmayı art ko ar. Bu soruların zemini, dünya olayları — mese-


lâ, tek tek makinalar veya canlılar de il — adı geçen kavramla-
rın yer aldı ı de i ik konu malardır.
Bir özellik daha, felsefe sorularının, bir bakıma, dünyaya (ev-
rene) ait sorular olmadı ına inandırıcı bir güçle tanıklık eder.
Felsefe soruları, evrende neyin varolup neyin varolmadı ını, ne-
yin nasıl oldu unu, belli olaylar arasında ne çe itten bir ba ın
b u l u n d u u n u ö renmek isteyen sorular olsaydı, bu durumlarda
bu soruların hiç ortaya çıkmaması gerekecekti. Cevabı, kestirme-
den söylendikte, dünyayı algılamaya dayanan bir soru, bu algının
gerçekle tirilmesi beklenseydi, artık soruyu sormaya ihtiyaç kah
mıyacaktı. Çünkü, cevabı bilinen bir soru, sözün tam anlamında
bir soru de ildir; bir bakıma lüzumsuz bir sorudur. Nitekim gün-
l ü k sorular için durum böyledir. Günlük ya ayı kesiminde, biraz
beklemesini bilen, olaylar arasındaki gerekli algı ilintilerini sa-
bırla geni letip yo unla tıran, m ü m k ü n bütün sorularının belki
de zamanla birer soru konusu olmaktan çıktı ını görecektir. Fel-
sefe soruları ise, dünya ile ilgili hiçbir algı-yönelmesinin sormayı
önleyemeyece i sorulardır. Algı uzanı larımız evrende ne kadar
yetesiye dalbudak salarsa salsın gerekli felsefe sorularından gene
de vazgeçilmez. Çünkü, bu sorular dünyadaki cevapların lüzum-
suz kılmadı ı sorulardır; sorulan ey do rudan do ruya dünya de-
ildir. Söz geli i, evreni kuran mümkün bütün olaylar arasındaki
neden-sonuç ba larını, bir ekilde algıladı ımızı tasarlıyalım. Bu
durumda artık tek tek olayların neden-sonuç ba lariyle ilgili bir
soru sormamıza lüzum kalmıyacaktır. Ama, bu dünya bilgimizin
yetkinli ine ra men, hattâ tam da bu yetkinlikten ötürü, gene de
'Nedensellik nedir?' diye sormak zorunda kalaca ız. Ne kadar ek-
siksiz olursa olsun, dünya bilgilerinde bu felsefe sorusunu gide-
ren bir g ü ç yoktur. B ü tuhaf durum bir eyi açıkça gösterir: Ev-
rendeki, dünyadaki yapıp etmelerin, dünya bilgilerinin tümü bir
felsefe sorusuna cevap vermez; sorunun zemini do rudan do ru-
.yajdünya de ildir.

Dile geli i bakımından, felsefe soruları tek düzenli bir kılı a


bürünmü tür. Bastanberi felsefe soruları için verdi im Örneklerin
yanında burada birkaçını daha dizecek olursam, bu tekdüzen
32

açıkça belirecektir: 'Güzel nedir?', 'Madde nedir? , "Tarih ne-


1

dir?', 'Saçma nedir', 'Bilim nedir?'. Görüldü ü gibi bütün bu so-


rular nedir'li sorulardır. Yaptıkları hep aynı eydir: soru-cümle-
sincle yer alan belli bir sözün (kavramın) ne-olduğımu sorarlar.
Gerçi nedir'siz felsefe sorulariyle de kar ıla ırız zaman zaman.
Örne in 'Kaç çe it bilgi edinme yolu vardır?' sorusu böyle bir so-
rudur. Ancak, bu gibi sorular aslında nedir'lilerin kayna ından
çıkmı tır. Bu sorularda da istenen, hep o nedir'in yöneldi i kav-
ramı ne oldu u bakımından anlamaktır. Nitekim, 'Kaç çe it bil-
gi edinme yolu vardır?' sorusu, kolaylıkla 'Bilgi nedir?' sorusuna
geri götürülebilir. ki sorunun da sordu u ey arasında hiçbir ay-
rılık yoktur. lk bakı ta seçilemese de, felsefede, nedir'in o tek
düzenli damgasını ta ıyıp da felsefe sorusu olmayan bir tek soru-
ya raslanmaz.
üphe yok k i , bu, felsefe sorularının günlük ya ayı ın, dün-
yadaki olayların, insanın eylemlerle evrende yönelmesinin çerçe-
vesi içine giren bir eyi sormamasından ileri gelmektedir. Çünkü
dünyadaki somut durum zenginli i, bu alanda görünen sorula-
ra, durumdan duruma de i en bir rol verir. te yukarda (özellik-
le 2 ile 4 de) anılan günlük sorularda böyle bir renklilik göze
çarpar. Bu renklili i daha da yakından görmek güç bir i de il-
dir. Bunun için hergünkü ya ayı ımızın menevi li konu maları-
na önyargısız kulak kabartmak yeter. Buyruk: 'Ceplerini tersine
çevirir misin?'; sevinç: 'Nereden çıktın?'; meydan okuma: 'Demek
ben becereksiz mi im?'; rica: 'Dolma kaleminizi müsaade eder
misiniz?'; bazan, ö retileni çabuk belletme yolu: 'Tüfek kaç kıs-
ma ayrılır?; ho a giden yahut da gitmeyen bir eyi tekrarlatma
ihtiyacı: ' yi yüzebiliyor muyum?; inkâr: 'Ben mi demi im?; a -
ma: 'Gelmiyecek misin?'... Herkesin kendi çevresindeki günlük
konu malardan rasgele derleyebilece i çe itli tondaki cümleler,
dünya-içi soruların ne kadar renkli bir görevi oldu unu açı a
vurur.
Nedir'li felsefe soruları bunların yanında epey cılız kalır.
Her iki soru biçiminin soru olarak kurulu u ayrıdır. Felsefe so-
rularının eması meydanda: g ü nl ü k kaygıları a an bir kavram
(bir söz), bir de bu kavrama ba lı 'nedir'. G ünlük sorular ise, bel-
l i bir emanın içine sıkı mamı tır. ,_Ne kadar dünya-durumu varsa,
.o kadar g ü n l ü k soru vardır. Hattâ günlük soruların bir kısmı,
ba ka birinin içini dolduraca ı bir bilgi veya eylem kalıbı ver-
33

mekten çok, kon u m arardaki tek düzeni duruma uygun bir î'eto-
rik ile "gidermede kullandır. Örne in, 'Ben mi demi im?' bazı du-
rumlarda bir inkâr cümlesidir. Bu soru, bir ey sorar .gibi görün-
mesine ra men, aslında ba kasına yöneltilen bir iddiayı, 'Kesin
olarak söylüyorum: ben demedim ' iddiasını peki tirmeye yarar.
Bu bakımdan felsefe sorularına "kuru" sorular denebilir. Nite-
kim böyle dü ünenlerin sayısı pek kabarıktır. Ancak istenen, çok
kez, felsefe sorularını kuru sıfatı ile düpedüz yermektir. Oysa
ki, bu sözü, bazı yanlı anlamalara yol açan bir isabetsizlikle de ol-
sa, felsefe sorularmdaki olumlu bir özelli i dile getiren bir tespit
sözü olarak yorumlamak m ü m k ü n d ü r : Felsefe sorularının yalın
bir yapısı vardır; bu sorularda sorulan gerçekten sorulmu tur;
'nedir' sorar gibi görünüp sormamazlık etmez, yahut da görünü -
te sordu u ile asıl sordu u arasında bir ayrılık yoktur; jelsefe so-
ruşu zetorik. bjr soru değildir.

'Nedir' felsefe sorularının k u r u l u u nu belirler. Felsefe soru-


larmdaki nedir, bu soruları ba ka alanda yer alan sorulardan, bu
arada günlük ya ayı sorularından kesin olarak ayrı tutmamızı ge-
rektiren esaslı bir i arettir. Soru tiplerini külfetsizce ayırmayı
sa lamakla kalmaz; felsefe sorularını felsefe sorusu yapan ölçüyü,
kriterium'u verir. Felsefe sorularmdaki nedir dı a ait bir ek de-
il, felsefe sorusunu vareden temeldir. Bunu, felsefe dı ındaki ne-
d i r i soruların azlı ında da görmek m ü m k ü n d ü r . Bırakın k i ,
günlük konu malarda raslanan nedir'lerin görevi, felsefe sorula-
rındakinden bamba kadır. Günlük kesimde nedir'le, soran, soru
sordu u kimseden, ortakla a algı çevrelerine giren bir nesnenin,
çok kez adını Ö renmek ister. 'Bu nedir?', 'Bana bunun adını söy-
ler misiniz?' demektir. Çocuk sorularmdaki nedirler bu sınıfa
aittir. Bir ba ka g ü nl ü k 'nedir' de retorik bir de er ta ır. Örne-
in, bir paylama-bıkkınlık nedir'ine bazı durumlarda sıksık ba -
vurulur: 'Nedir bu senin yaptı ın', 'Nedir bu senden çekti im?'.
(Bu sorma-cümlelerinde sormadan ba ka bir kaygının a ır bastı-
ını, cümlelerin, yazıldıklarında, anlamca de i ikli e u rama-
dan, '?' yerine ' ! ' ile de bitirilebilmelerinden bellidir.) Felsefe so-
r u l a r ı ise, ilkin, bir ad bildirme ça rısı de ildir. 'Ruh nedir?' di-
ye sordu umuzda, adını bildi imiz bir eyi sorarız. Bilmek istedi-
imiz, daha sorunun kurulu unda bildi imizi söyledi imiz, 'ruh'-
un adı de il, 'ruha' ait ba ka bir eydir. N e d i r l i felsefe sorusunun
retorikle de bir alıp verece i yoktur. 'Ruh nedir?' sorusu ne pay-
34

lama ne de bıkkınlık cümlesidir. Bu cümlede retorik bir kaygı


aramamalıdır; bu cümle dosdo ru bir eyi sorar.
Gene de bir tek olay bu gerçe i çürütür gibi görünür: stis-
nasız bütün felsefe sorularında, nedir'le sadece bir ey .sorulmaz,
aynı zamanda bir şaşma kendini açı a vurur. Bundan, felsefe so-
rusunun aslında bir eyi sormadı ı, genel olarak g ü nl ü k doku dı-
ında kalan bir kavram kar ısında gelip geçici bir a kınlı ı ifade
etti i ileri sürülebilir. Örne in, 'Ruh nedir?' sorusu, r u h l a ilgili
bir davranı ın, bir a manın retorik'çe tespitidir denebilir. Ancak,
böyle bir iddia dokundu u esaslı gerçe e ra men, felsefe sorula-
rının yapısını olsa olsa bozuk bir ekilde yansıtır. Çünkü, felsefe
sorularında, hiç üphe yok ki, bir a ma ortaya çıkar. Gelgelelim,
bu bir retorik a ması de ildir. Ne gelip geçicidir ne de ba ka bir
cümle formuna çevrilebilir. Felsefe sorusundaki nedir, i reti bir
nedir de ildir. Bu soruda bu soruyu bir felsefe sorusu yapan a -
madır. Soranın sorması ile a ması birbirinden ayrılmaz. Felsefe-
de sorulan ey, a maya konu olan eydir; a ma konusu ister is-
temez soru konusu yapılır. a ma ile ne d i r l i sorma arasında bir
öncelik-sonralık ba ı aramaya kalkı mak bo unadır. Felsefe soru-
sunu kuran a malı bir sorma, sorudaki a madır, (Bu bakımdan
yazılı felsefe sorularının bitimindeki '?' nin içinde bir '!' gizlidir.)
te bundan ötürü, felsefedeki a ma, felsefe u ra ılarına karı an-
ların r u h yetilerine göre de i en bir davranma biçimi de ildir sa-
dece. Bunun yanında, sormayı ki isel görelikten kurtaran nesnel
bir yapı vardır. Felsefe sorusunun kurulu u, felsefedeki a manın
soruya özden yapı ık oldu unu gösterir. 'Ruh nedir?', — bu so-
ru geçici bir a manın anlık dura ı olmaktan çok fazla bir eydir.
Burada, ruhun ne-oldu u büyük bir a mayla sorulmaktadır. Bu
soru, a a ı yukarı öyle çözümlenebilir: "Ruh'un ne oldu u beni
a ırtıyor. 'Ruh nedir?' diye soruyorsam, bunu, ruh 'sözü' kar ı-
sında a madan alıkoyamadı ım için kendimi, soruyorum. Bu so-
r u ile, r u h kavramını ara tırmayı kendime ödev olarak veriyo-
rum. Ba kaca bir iste im yok". Bu çözüm, gerekli de i tirmeleri
yaparak bütün felsefe sorularına uygulanabilir.

Peki, katkısız bir felsefe nedir'i nedir, neyi sorar, nasıl bir
soruyu ba latır? Bana öyle geliyor ki, genel olarak felsefe sorula-
35

r ı nı n yapısını göz önüne sermede en aydınlatıcı ı ık bu sorunun


cevabındadır. Çünkü, bir felsefe sorusunun olanca a ırlı ı, nedir
kilit ta ına dayanır. Tek tek felsefe çalı malarının esenlikle yürü-
mesi, çalı maları ba latıp güden nedir'lerin yerli yerinde olması-
na, gere i gibi yorumlanmasına ba lıdır. Nitekim, yukardan beri
felsefedeki nedir'in contour'larım çe itli açılardan belli etmeye
sava tım. Yalnız, dikkatimi, ilkin, felsefe nedir'lerinin neyi sor-
madı ı üzerinde topladım. Böylece, olumsuz bir yolla da olsa, fel-
sefedeki nedir'in g ü nl ü k sorular gibi dünyaya yönelmemi oldu-
u n u bir dereceye kadar açıkladım. Kısaca öyle diyebilirim;_fel-
sefe soruları bir bakıma dünyayı sormaz. imdi de, felsefe soru-
larının asıl neyi sordu unu, felsefedeki nedir'in neye yöneldi i-
ni, olumlu bir yoldan gidip do rudan do ruya göstermek istiyo-
rum. Giri ece im i teki g ü ç yanlardan bazılarını, önceki olumsuz
tespitlerle epey kolayla tırmı oldu umu sanıyorum.
Felsefedeki nedir kavramların anlamını sorar. Bu nedir'de
a mayla karı ık bir ara tırma dile i açı a çıkar. Nedir, do rudan
do ruya anlama yapı ıktır. Nedir, anlamı nedir?' ile aynı ey-
dir. Bütün felsefe sorularını — gerçekten felsefe sorusu iseler —
bu kalıba dökmek mümkündür. Örne in, ' yi nedir?' sorusunu
soran, kendisine bir felsefe sorusu sormu sa, aslında ' yi sözünün
anlamı nedir?' sorusunu sormu tur. te, felsefe, nedir'in soru ko-
nusu yaptı ı kavramların anlamıyla u ra maktadır. Her felsefe
sorusunda amaç, bir kavramın yahut da kavram öbe inin açık-
lanmasıdır. Anlamı sorma felsefe sorularının Özelli idir. Felsefe-
de asıl kaygı anlamdır. Oysa k i , günlük sorular anlama ilgisizdir.
'Sokak kapısı kapalı mı?' sorusunun amacı, belli bir dünya duru-
munun üzerinde aydınlanmaktır. Dikkat soru cümlesindeki tek
tek sözlerde veya bu sözlerin birlikteli inde de il, bu sözlerin ara-
cılı ı ile dünya olaylarının kendisinde yo unla mı tır. Açıklanma-
sı istenen gerçekteki sokak kapısına ait bir özelliktir. Bundan, ger-
çek sokak kapısındaki Öyle-veya-böyle olu u gözönüne getiren
ba ka bir yol da, meselâ havada belli ekiller çizen el i aretleri
de, soruyu meydana getirebilir. üphesiz, 'Sokak kapısı kapalı
mı?' sorusunun, "Sokak kapısı kapalı mı?" çe idinden bir anlamı
vardır. Ama, sorunun asıl alıp verece i anlamla de il, gerçekle-
dir. Günlük kesimde soranın yüzü dünya alanına dönüktür; so
ruyu kovu turmak için dünyanın içine dalmak gerekir. Felsefede
ise soru, bazı sözlerin anlamları kar ısında duraksamadır; yapıla-
36

cak ey, bu kavramların anlamında derinle mektir. Dünya ve an-


lam, — i te bir yanda g ü nl ü k soruların, öbür yanda felsefe soru-
larının ortaya çıktı ı i k i büyük ya ayıp ara tırma boyutu.
Bu ayırma bazılarını hiçbir mantık zarureti olmadı ı hal-
de — çarpık sanılara çekebilir. Bu sanılar, belki de: 'Dünya an-
lamsızdır', 'Anlamın dünya ile ili i i yoktur', 'Anlam evrene a -
kındır', 'Felsefe Öbür dünya ile u ra ır' çe idinden sözüm ona bir-
takım özdeyi lere yol açacaktır. Nitekim, gerek felsefenin geçmi-
inde gerekse bu g ü n bu özdeyi ler çok kimsenin felsefe adı takı-
lan çalı malarına yön vermektedir. Bana kalırsa, halis felsefe ala-
nında bu özdeyi lere ve benzerlerine — hiç olmazsa bu kılıkla-
riyle —• yer yoktur. Ama imdi bunu açıklamaya kalkmıyaca ım.
Asıl, çarpık sanıların, dönüp dola ıp felsefe sorularının neyi sor-
d u u nu gere ince görmemeye dayandı ını belirtmek istiyorum.
lkin unu apaçık tespit etmelidir: Felsefe sorusu dünyayı (evre-
ni) sormaz demek, felsefe sorusunda sorulan, öyleyse, Öbür dün-
yaya ait bilgilerdir, demek de ildir. Çünkü felsefede ister bu is-
ter öbürü olsun genel olarak dünyayı soran birtek soru yoktur.
Sonra, u nokta da önemlidir: Felsefe sorusunun aydınlatmayı di-
ledi i anlam, m ü m k ü n dünyaların ötesinde yeni bir ülke de il-
dir, '...anlamı nedir?' deki anlam kavramların anlamıdır. Anla-
mın ortamı dildir, dildeki sözledir, söz düzenleridir. D i l ise, daha
u hergünkü konu malarımızdan açıkça belli oldu u gibi, dün-
yaya a kın bir gerçeklik de ildir. Yalnız, bundan, felsefe soru-
larının düpedüz dili ara tırdı ı sonucunu çıkarmamalıdır. Felse-
fe sorusu ne evren olarak evreni ne de dil olarak dili sorar. Kısaca
söylemek gerekirse, felsefe sorusu, dünyaya-yönelmiş-olan-dilin-an-
lamında derinleşmeyi ba latır denebilir. Böylece, felsefenin, tü-
müyle bu derinle me oldu u meydandadır.

imdi, soruları bakımından felsefeye Özgü çalı ma alanını


çepeçevre görmek için, 'dünya', 'dil' ve 'anlam' sözleriyle ilgili
birkaç özelli in üzerinde azacık durmamız gerekiyor.
'Dünya' üzerinde uzun uzadıya durmama bilmem ihtiyaç
var mı? üphesiz 'dünya' sözü sık sık filozofları birtakım güçlük-
lerle kar ı kar ıya getirir. Evren (dünya) felsefenin akıl karı tın-
37

cı sözlerinden biridir. Bu sözde de i ik anlamlar iç içe girer. An-


cak, ben, ba tanberi 'dünyayı' günlük anlamında kullandım. Her
geçti i yerde, bu sözle, dile getirdi i ba lamdan daha fazla bir ey
söylemek istemedim. Özellikle de, kabataslak belirtildikte, içinde,
sonsuz gerçekleriyle g ü nl ü k ya ayı ımızın akıp gitti i çerçeveyi
dü ündüm. Örene in, 'Dünya bu', 'Sıkıcı bir dünya', 'Canım
dünya', 'Dünyamız üç boyutludur' gibi sözler yahut benzerleri
a a ı yukarı aynı gerçekli e i aret eder. Bu açıdan bakıldıkta,
dünya sadece eylemlerimizin de il, adı ne olursa olsun tek tek bi-
limlerin de konusudur. Her bilim, dünyaya air belli bir olayı ve-
ya olaylar öbe ini ara tırır. Çok kez bilimler, günlük ya ayı ın
gündeminde beliren bazı gerçekliklerin, toptan bilimsel denen
bir kaygı ve metodla yeniden ele alınıp incelenmesidir. Bahçede-
ki arı kovanından tutun insanlar-arası binbir ili kiden geçip en
uzak samanyolundaki karma ık fizik olaylarına kadar, ne var ne
yoksa her eyi ara tıran bütün bilimlere dünya bilimleri denebilir.
u veya bu ekilde dünyayı sormayan bir bilim sorusu yoktur. Her
bilim sorusu, kendi açısından, 'Dünya nasıldır?' diye sorar. Bi-
limler dünyayı açıklama denemeleridir.
ster birtakım ku atıcı temellere (bilimsel kanunlara) geri
götürme, ister biricik bir olay-ba lamını tasvir etme, isterse de
daha ba ka bir yoldan yürüsün, her dünya açıklamasında açıkla-
yıcı bir araca ihtiyaç vardır. Kılı ı bilimden bilime de i en, ken-
disi de bir dünya olayı olan bu araca (meselâ, insanlar arası konu -
malarla akraba sözdüzenlerine, haritalara, grafiklere, matematik
formüllere), genel olarak, " d i l " denmektedir. Belli bir bilimde
dünyayı bilmek, o bilime özgü dilde, dünyayı bir yaniyle yeniden
kurmaktır. Bu kuru un her basama ında dünyanın nasıl oldu u-
na bir cevap vermek istenir. 'Dünya nasıldır?' sorusu, zaman za-
man, 'Dünyayı nasıl de i tirmeli' sorusuna yolaçar. Özellikle A l -
man dü ünme çevreleri, köklü bir gelene e uyarak, bu soruya
teknik bilimlerin ba sorusu göziyle bakmak e ilimindedirler. Bu-
rada böyle bir ayırmanın haklılık derecesini de miyece m. Elde-
ki ba lam bakımından önemli olan bir ey varsa, o da, hangi ba -
lık altında toplanırsa toplansın, ara tırılan dünyanın kendisinden
daha az dalbuda ı olmayan bir bilimler yapısının, do rudan do -
ruya dünyayı sordu u ve bu sorma i ini dil ile ba ardı ıdır.
Ama, insanın, bu soran varlı ın soruları dünya'da tükenmez.
Dünyayı sormaktan gayrı, insan, bir de dili, aracılı iyle, dünyayı
38

bildi imiz, dünyanın içinde yönelip eyledi imiz dilleri soru ko-
nusu yapar. te bu alanda ortaya çıkan soruları, bir bakıma, bel-
liba lı i k i soru tipine ba lamak m ü m k ü nd ü r . Bunlardan biri ' D i l
nasddır?' sorusudur; öbürü, 'Dilin anlamı nedir?' sorusudur. Bu
sorulardan ilki dil bilimlerinin, ikincisi felsefe çalı malarının kı-
lavuzudur. Birer soru olarak bu i k i soruyu kar ıla tırmak, felse-
fe sorusunun özeli ini, öyle sanıyorum k i , biraz daha açmaya ya-
rıyacaktır.
' D i l nasıldır?' sorusuna, bu haliyle, sık sık raslanmaz. Soru-
nun az i lek ifadesinden de bellidir bu. ' D i l nasıldır?' somut bir
soru olmaktan çok, sayısız soruların meydana getirdi i soru tipi-
dir. Bu tip dile (veya dillere) çevrilen dilbilimlerinin hemen he-
men b ü t ü n sorularını ku atır. Bu bakımdan, 'Dünya nasıldır?'
sorusu ile ' D i l nasıldır?' sorusu arasında esaslı bir yapı benzerli i
göze çarpar. Gerçekten, ter tek tek dünya sorusu (örne in, 'De-
nizlerin nasıl bir bile imi vardır?', 'Ayın öbür yüzü nasıldır?',
'Sokrates baldıranı içti i g ü n yanında kimler vardı?' gibi sorular)
aslında 'Dünya nasıldır?' sorusunun kımıldattı ı parça sorular-
dır. T ı p k ı bunun gibi, dile ait birçok tek tek soruların her biri
(Örne in, 'Konu ma süreci nasıl kurulmu tur?', 'Çocu un ana di-
lini Ö renmesinde çevrenin nasıl bir rolü vardır?', ' 2 0 . yüzyılın
ilk yarısında ngilizce devlet dili olarak nerelere yayılmı tır?' gi-
bi sorular) hep ' D i l nasıldır?' sorusunu birlikte sorar. Bütün bu
dile ait sorular, dallı budaklı bir bilimler öbe inin (Dil Fizyolo-
jisi, D i l Co rafyası, D i l Tarihi çe idinden bilme kollarının) i le-
me alanında ortaya çıkar ' D i l nasıldır?' sorusu ile 'Dünya nasıldır?'
sorusu arasında ba ka bir ortak yön daha vardır. Dile ait tek tek
sorular, bir bakıma, dünyaya ait tek tek görünümleri sormada,
her çe itten dil olayını bir dünya olayı olarak ara tırmadadır.
Böylece ' D i l nasıldır?' sorusu, 'Dünyayı meydana getiren de i ik
görünümlerden dil g ö r ü nü m ü nasıldır?' diye sormaktadır.
. 'Anlama' gelince, Özellikle 2 0 . yüzyılın ba ından beri
anlam konusiyle a ılacak derecede ayrı açılardan yapılan pek ve-
rimli hesapla malara ra men, bu kavram üzerinde katkısız bir
çözümün sa lanmı oldu unu ileri süremeyiz. Gelece in bu alan-
da daha nice ba arılı çalı malara gebe oklu unu ummak istesek
bile, bu durumun kesin olarak de i mesini bekliyemeyiz sanıyo-
rum. Bunun sebebi, anlam kavramının, belki de, çözülür bir
problem olmadı ında, hattâ çözülmeyle bir alıp verece i olma-
39

ch ında aranmalıdır. Ancak, ben burada u ra ı alanımın dı ında


kaldı ı için, bu konuyu de meye giri miyece im. Diledi im imdi
sadece anlamı nedir?' sorusundaki anlam sözünü aydınlatmak,
böylece felsefe sorularının ayırıcı özelli ini daha yakından be-
lirtmektir.
lkin, önemli bir noktanın daha bir açı a çıkması gerekiyor:
Bir felsefe sorusu olarak '... anlamı nedir?' soru-formu dile yöne-
len bir soru formudur. Çünkü soru tipinde bo bırakılan yer (...)
her seferinde bir sözle doldurulmu olarak ortaya çıkar. ' uurun
anlamı nedir?', 'Bilginin anlamı nedir?', — sorulan hep bir sözün
anlamıdır. Soru sözden ba ka bir eye, söz-olmayan bir eye çev-
rilmemi tir. Örne in, parma ımızla bir ey-durumuna i aret ede-
rek 'Anlamı nedir?' diye soracak olursak, bir felsefe sorusu sor-
mu olmayız. Böyle bir sorunun bekledi i bir felsefe çalı ması
de ildir. stenen durumdan duruma de i ebilen ba ka bir cevap
biçimidir. Kimi i aret edilen dünya- eyinin belli bir dildeki kar-
ılı ı, kimi ba ka olaylarla ba lılı ı, kimi de, meselâ, insan veya
toplum için önemidir. Bu çe it cevapların, günlük konu maların
pratik yöneltisini a tı ında, tek tek bilimlerin, ya düpedüz ger-
çeklik ya da d i l gerçekli i bilimlerinin, çerçevesi içine girdi i mu-
hakkaktır. Meselâ, kırda gezerken bi r i rasladı ı bir koru bekçi-
sine, eliyle ye ilimsi-akımsı bitkilerle bezenmi bir toprak parça-
sını gösterip 'Anlamı nedir?' diye sordu unda, bekçi, 'Bu akdi-
kenlerine geyik dikeni de deriz. Boyacılıkta kullanılır. Hekimlik-
te de i e yarıyormu ...' diye bir cevap verebilir. Bu açıdan bakıl-
dıkta, 'Anlamı nedir?' sorusu 'Adı nedir?', 'Neye yarar?', 'Önemi
nedir?' çe idinden bir soruyu soran, sordu u anlam sözü karan-
lıkça kaldı ı için apaçık belirmeyen bir sorudur. Oysa ki, bo luk-
ları bir sözle doldurularak çatısı somut olarak tamamlanan "... an-
lamı nedir?' l i felsefe soruları açık ve seçik sorulardır: Sözdı ı bir
gerçekli in de il soruda adlandırılmı olan bir sözün, ba ka söz-
lerden ayrı oldu u daha belli bir söz olarak dile getirilmesiyle pe-
ki en bir sözün anlamını sorarlar.

Bu ba lamda dikkate de er ikinci bir noktanın atlanmaması


gerekir: Belli bir söze ba lı olarak ortaya çıkan '... anlamı nedir?'
sorusu, yalnızca felsefe çalı malarını kımıldatan bir soru de ildir.
Böyle bir soru, içeri inden de anla ıldı ı gibi, bir sözün anlamı-
na yönelmi tir; dolayısiyle, tabiî olarak dilin çerçevesi içinde yer
abr. Nitekim, genel dilbiliminin, pek çok ara tırıcıya göre, belki
40

de en canalıcı çalı malarını kapsayan çok ayrıntılı bir bilim, an-


lam-bilimi, semantik — adı üzerinde —. sözlerin anlamı ile u ra-
ır. Belli bir dildeki tek tek sözlerin: ne demek istedi i, tarih bo-
yunca dilin geli mesiyle söz tanımlarında meydana gelen de i -
meler, sÖzlerdeki anlam-kaymaları, anlam akrabalıkları, çe itli
dillerdeki (veya aynı dilin çe itli dönemlerindeki) söz anlamları-
nın de i ik perspektivlerden kar ıla tırılması gibi birçok önemli
Ödev hep semantikçinin ara tırma alanına girer. Bu arada tek tek
filolojler, karma ık yönlü çalı maları arasında sık sık semantik
incelemeleri yaparlar. Tek tek sözlerin veya söz ba lamlarının an-
lamını hesaba katmayan bir dilbilimi dü ünülemez. Hangi adı
alırsa alsın, u ra ılarını anlam açısından yürüten dil bilimleri,
sözleri sınırlı bir çerçeve içinde, meselâ belli bir dilde, belli bir
tarih basama ındaki belli bir sözü salt sözlük anlamı, sözlük ta-
nımı bakımından ele alıp incelerler. Örne in, bir semantik so-
rusu olarak 'Dua'nın anlamı nedir?' sorusunun alıp verece i belli
bir dilledir. Meselâ, 'T ürkçede dua sözünün anlamı nedir?' veya
' T ü r k l e r dua deyince ne anlarlar?', yahut da ' T ü r k ç e sözlüklerde
dua sözünün kar ısında ne yazılıdır?' soruları, içerikçe ilk so-
runun a a ı yukarı aynıdır. üphesiz semantikçi, bu arada etimo-
logi açıklamaları verecek (meselâ, sözün arapça asıllı bir söz ol-
du unu gösterecek), çe itli tarih dönemleri boyunca dua sözü-
nün, dua sözündeki anlamın ne gibi daralma ve geni lemelere u -
radı ını belirtecek, bunun için de de i ik yönlerden dua sözüne
ba lı sözlerin anlamca meydana getirdikleri alacalı öbe i, teknik
deyimle anlam-ailelerini, anlam-alanlarım bilimce gözden geçir-
meye koyulacaktır.
Salt bir felsefe sorusu olarak '... anlamı nedir?' soru tipi,
aynı formdaki semantik sorusundan, bir bakıma kökten ayrıdır.
Her i k i sorunun sordu u ba ka ba ka eylerdir. ki sorunun kay-
gı kayna ı, dolay isiyle cevap yönü ba kadır. Semantikçi, sÖzlerde-
ki anlam içeri ini, sırf bir d i l içeri i olarak ele alır. Son amacı,
belirli bir tarih olayının, belli bir dilin nasıl oldu unu göz önüne
sermek, tek tek dil formlarını veya dil durumunu ne demek is-
tedi i bakımından açı a koymaktır. Filozof ise, sözlerin anlamına
yöneltti i 'nedir' i bir dilci olarak yöneltmi de ildir. Belli bir
tarih malzemesini, belU bir dildeki bir kavramı tarih malzemesi
olarak aydınlatmak istemez. Ara tırmalarını bir dil çerçevesinde
yürütür, ama asıl ara tırdı ı bu dil de ildir. anlamı nedir?'
41

felsefede bir sözü, bir soz-görünümü olarak de mez. Sözü, kendisi


değil de, dile getirdiği görünüm (fenomen) açısından sorar. Filo-
zofun kaygısı dil olarak dil değil, dilin dile getirdiği şeylerdir.
Gerçi bu ' eyleri' dilin içinden sorar. leme bölgesi dil alanını a -
maz; filozoflar, filozof olarak, sözleri bırakıp denemelere giri -
mezler; bu, bilginin i idir. Ama, gene de, eyleri, görünümleri
sorarlar. Ancak, bu sorma nasıl'lı de il, nedir'li bir sormadır. Ne-
dir ise dil ortamında sorulabilir.
Somut bir felsefe sorusuna öyle bir göz atmak, felsefe ne-
dir'indeki özelli i daha yakından görmemize yardım edebilir.
'Dua nedir?' sorusunu imdi de bir felsefe sorusu olarak ele ala-
lım. Soru artık semantik u ra malarının ötesinde kımıldanır.
'Dua nedir?' sorusu felsefede 'Dua sözünde dile gelen dua görü-
n ü m ü n ü n anlamı nedir?' demektir. Bu nedir'i filozof dil alanın-
da kalarak cevaplandırmaya çalı acaktır. Ama, artık asıl amacı
dua jözü değil, bu sözün anlamı olan şey-dururnudur. Filozof
ara tırmasını, tabiî olarak, belirli bir tarihi dilde yürütecektir.
Meselâ, sorusunu T ü r k ç e sorabilir. Yalnız, ara tırma konusu ar-
tık T ü r k ç e de il, T ürkçeye göre, Türkçedeki dua de il, — dua-
dır. Yapılması gereken dua sözünün dile geldi i çe itli ey-du-
r u m l a r m ı , meselâ tanrıdan bir ey dilemeyi, tanrıya te ekkür, su-
sarak tanrıya yönelme, tanrıyla dolmayı bekleme gibi çe itli dua
anlamlarını incelemektir. Bu u ra ıda, duayı daha önce bilim ko-
nusu yapmı olanların ba arıları, filozofun, üphesiz ki, en güve-
nilir deste idir. Dua eden dindarları veya din topluluklarını de-
i ik açılardan soru turmu olan belli bilimler (Dua Psikolojisi,
Din Sosyolojisi, Dua Fizyolojisi, Dua Teolojisi...) filozofun arama
zeminidir. Dua g ö r ü nü m ü nü n üstüne e ilmi olan tek tek bilim-
ler, dünyanın dua bakımından nasıl oldu unu soru konusu yap-
mı lardır. Filozof ise bu dua denen dünya g ö r ü nü m ü nü n ne-ol-
duğunu sorar. Bu, ne g ü nl ü k ya ayı içinde insanın, ne semantikçi-
nin, ne de bilim adamının soru çerçevesine girer. Günlük ya a-
yı ta insanın dua ile çe itli ilgileri olabilir. Meselâ, kimi insan dua
eder, kimi etmez. Dua eden tanrıya (veya tanrılara) inandı ı için
edebilir. Yalnız, ömrü dua ile de geçse 'Dua nedir?' diye sormaz.
Bilim adamı, ister semantikçi isterse de sosyal-psikolog olsun,
dua g ö r ü n ü m ü n ü n dua görünümü olarak ne oldu u ile de il, ya
dua sözü ya da belli bir dua durumu ile (diyelim ki çocuk duala-
rı ile) ilgilenmektedir. Böylece, bir bakıma — duada yönenilen
42

Bilinmezin varlı ına nanmasa da — duayı incelemeye giri en


filozoftan ba ka hiç kimse duanın ne oldu unu bilmez; çünkü, fi-
lozof gibi, 'Dua nedir?' diye sormamı tır. — Dua misaline cevabı
bakımından de il, 'nedir?' sorusu bakımından ba vurdu um için
daha fazla de miyece im.
Asıl söylemek istedi im u: Filozofun 'nedir?' i , sözlerin fel-
sefe açısından anlamını soran neclir'dir. nsan çe itli soru tipleri-
nin içine örülmü tür. Günlük ya ayı dünyadaki yönelmeleri ku-
atır; dilbilginleri dillerin (veya dilin) nasıl oldu unu sorarlar;
öbür bilim adamlarının ba sorusu 'Dünya nasıldır?' sorudur.
Filozof nedir'lerinin dü ümlendi i sayısız soru tabanına gelince,
bu üphesiz, 'Dünya nedir?' sorusudur. De i ik soru tipleri ara-
sındaki ortak yön meydandadır. Hepsinin sınırı evrendir; ama,
her biri evreni aynı ekilde sormaz. Özellikle, ba tanberi göster-
meye çalı tı ım gibi, filozof, her biri evrenin anlamını aydınlat-
mak isteyen parça nedir'leriyle, do rudan do ruya evrene yönel-
memi tir. Filozof nedir'leriyle evren üzerindeki konuşmaya son-
radan katılır. Bir felsefe sorusunun (soru olarak de il, bir felsefe
sorusu olarak) ortaya çıkabilmesi için, daha önce, konu ulan ve
tek tek bilimleri dokuyan dillerin kurulmu olması gerekir. Çün-
kü felsefe anlamı nedir?' inin zemini dildir.

Haklı olarak felsefe tartı malarını zaman zaman gütmü olan


bir konu da, felsefe sorularının bir felsefe sorusu olarak ta ıdı ı
de erdir. Ya günümüze kadar felsefenin geçmi ine yönelen bir
ku bakı ı, tam bir açıklıkla ortaya çıkmamı da olsa, bu konuya
ne büyük bir önem verildi ini belirtmeye yeter. Tek tek filozof-
ların ister ba ımsız olarak, isterse de bir "okul" veya " a k ı m " çer-
çevesinde, her çatı tı ı yerde, bu konu çatı ma gücüyle oranlı
olarak ön-plâna geçmektedir. Ço u felsefe "kar ı" felsefenin yer-
siz sorularla u ra tı ını ispatı amaç bilir; bunu ba ardı mı kar ı
felsefeyi çürütmü sayar kendini. Özellikle 3 0 - 4 0 yıldanberi, bazı
çevrelerde "yersiz" felsefe sorularından sık sık söz edilmektedir.
üphesiz hep yapılan: soruları kesenkes do rulu una inanılan
belli kabullere uyup uymaması bakımından elemektir. Bu yüz-
den bir felsefenin do ru sorusu, ba ka bir felsefe için kökten yan-
lı tır. — Ben burada böyle tek tek bir soru de erlendirmesine
43

kalkı mayaca ım. Çünkü, beni ne bu çe itten bir i e yüreklendi-


recek bir "felsefe Ö retim" var, ne de böyle bir i in çıkar yol ol-
d u u nu sanıyorum. imdi kaygım: hazır cevaplardan kalkıp so-
ruları belirlemek de il; yukarda verdi im tutamaklara dayana-
rak, bir felsefe sorusunun tipi bakımından soru-değerini kabuller
Ötesi bir tasvirde aydınlatmaktır.
Kestirmeden gittikte: de i ik çatı malarda "yersiz" denen
tek tek felsefe sorularına, duruma göre "yanlı ", "sahte" ve "an-
lamsız" (veya "saçma") çe idinden bazı damgaların vuruldu u bir
gerçektir. Bir soruya veya bir soru öbe ine, kimi bu damgalama-
dan biri, kimi birkaçı birden, kimi de hepsi yakı tırılır; bu ara-
da, tek/ bir damgalamanın altında öbürlerinin de gizlendi i gö-
rülür.
"Y\a?ılış" bir felsefe sorusundan, daha kurulu ça soru olma-
yan bir söz-dizisi anla ılıyorsa, filozofların, yanlı felsefe soruları
sordu una pek bir ihtimal vermiyorum. Bir söz-dizisinin (konu -
ma durumunun çerçevesinde) soru olup olmadı ını kestirmek,
konu an bir varlık olarak her filozof için kolaylıkla mümkündür.
Gramerce-mantıkça bile soru olmayan bir sözümona soruyu felse-
fe sorusu katına yükseltmek düpedüz sa duyuya aykırıdır. Daha
soru olmayan bir söz-yanyanalı ma neden ille de filozoflar bir
felsefe sorusu göziyle bakmaya dü kün olsun? Örne in, 'Arasında
evren üçgensizli e mi?' söz karga alı ını (filozof da dahil) hiç kim-
se bir soru (hele bir felsefe sorusu) diye almaz. '?' i aretinin, bu-
rada, bir soruyu (filozof için de !) dile getirmedi i besbelli.
"Yanlı " felsefe sorusu deyince gerçek bir sorunun aslında
bir felsefe sorusu olmadı ı söylenmek isteniyorsa, bu çe itten yan-
lı sorulara bir son konamıyaca ını sanıyorum. Bir yandan gün-
l ü k ya ayı ımız, öbür yandan tek tek bilimler, aslında soru olup
da felsefe sorusu olmayan sorularla dolup ta maktadır. Bu soru-
lara, olsa olsa, felsefe çalı malarında göründükleri zaman, bu yer-
siz görünü lerinden ötürü 'yanlı ' denebilir. Ancak, bu, yanlı
damgasının göreli bir açıdan vuruldu una tanıktır. Bırakın ki,
felsefe alanında, çe itli bakımlardan, meselâ do rudan do ruya
felsefe incelemelerine konu veya misal olarak, çokça bu çe it so-
rulara ba vurulur. Ama, felsefe yapmayı soru olarak mahmuzla-
yan asıl sorular de ildir bunlar. Bundan, çalı malarını felsefeye
girmeyen sorularla güden bir 'filozof un yaptı ı aslında felsefe-
den ba ka bir eyd r, belki de bir bilim çalı masıdır. Örne in, fel-
44

sefede ' T a neden dü er?' diye sorup çe itli lâboratuvar araçlariy-


le bu soruya bir cevap bulmak, do ru bir bilim sorusunu yanlı
bir ba lık altında sorup ara tırmaktır.
Bazı felsefe sorularına "sahte" denmesi için, bu soruların, gö-
rünü lerine, kılıklarına ra men, bir felsefe sorusu olmamaları ge-
rekir. A d ı üzerinde, bu çe itlen bir soru, halis felsefe çalı mala-
rına yol açmaz. Böylece, yukardaki (8) tasvire göre, 'nedir' le an-
lamı sorulan sözün, aslında felsefe açısından sorulmamı tır bu an-
lamı. O zaman soru, yönelimi gere i, felsefe dı ı bir kaygıyı dile
getirmektedir; meselâ, bir semantik sorusudur. Ancak, bu çe it-
ten bir karı tırmaya kolay kolay dü ülemiyece ine inanıyorum.
Soran insanın sorusundaki yönelimi farketmemesi, konu manın,
bu arada, sormanın gidi ine aykırı gibi geliyor bana. Ekme e ek-
mek diyen nasıl ekmek olmayan bir eyden, meselâ demirden söz
etmedi ini biliyorsa, tıpkı bunun gibi, 'nedir' iyle, kavram anla-
mını hangi açıdan ara tırmak istedi ini bilir insan. Bir filozofun
katkısız semantik çalı malarından yararlanması kadar ola an bir-
ey yoktur. Yalnız, kendi nedir'lerinin aslında sözü de il sözün
dile getirdi i fenomeni, sözün bu bakımdan anlamını sordu u
üzerinde pek yanılmaya dü mez. Felsefe sorusu ba ka semantik
sorusu ba kadır.

Ancak, "sahte" sorular ile nedir'in felsefe açısından anlamı-


nı sordu u sözler arasında bir ayrılık gözetmek istendi inde duru-
mun birden karı tı ı görülür. Yapılan, sözleri felsefece de er ve
Önemleri bakımından katlara, derecelere bölümlemektir. Sözler-
den kiminin hiçbir zaman felsefece ilgi çekici olamayaca ı, kimi-
sinin de felsefe çalı malarına lâyık bir bölgede bu l u nd u u ileri
sürülür. Meselâ, "bilgi" sözü, felsefe nedir'lerinin sormasına açık
görüldü ü halde, "ev" sözünün '... anlamı nedir?' deki bo yere
yükselemeyece i buyurulur. Bu ayırma, bana, önyargısız bir tas-
vir olmaktan çok, hazır felsefelerin sonucu gibi geliyor. Nitekim,
sözümona halis felsefe kavramları ile sahte felsefe kavramları çe-
itli felsefe kabulleri uyarınca de i ir. Bir felsefe okulunun ne-
dir'ine konu olan soylu sözlere, ba ka bir okulca, felsefe tapma-
ının e i inden bile ayak basamayan baya ı sözler göziyle bakıl-
dı ı olur. Bu sahte-halis soru ayırmalarında gizli bir platonizm
sezmemek elden gelmez. Gelene e göre, " A t " ideasmın varoldu-
unu söyleme e e ilirken, Platon, bu iddianın varolmadı ını söy-
lerken çine dü tü ü güçlüklerden kurtulamıyor.
45

Neyin felsefe adına lâyık oldu u neyin olmadı ını ba tan


belirlemek, hattâ bunu felsefe mantı ı adına yürütmeye kalkı -
mak, bana pek mantıklı bir tutum de ilmi gibi görünüyor. Çün-
kü, felsefe nedir'inin anlamına yöneldi i kavramları rasgele veya
çok çok, esnek geçerlikli birtakım kabullerin ı ı ında sınırlamak
do ru de ildir. Tek tek ara tırmaların nereye, hangi felsefe söz-
lerine vardıraca ını kimse önceden kestiremez. 'Ev nedir?' (_'E\
sözünün anlamı nedir?') sorusuna sahte bir felsefe sorusu demek
için hiçbir halis felsefe zarureti bulunmaz. 'Dünya insanın evidir'
önermesi ne kadar sahte bir önerme ise, 'Ev nedir?' felsefe sorusu
da o kadar sahte bir felsefe sorusudur. Ancak çok rasgele bir ka-
bulden kalkan, 'Dünya insanın evidir' gibi bir önermenin, sahte
bir önerme oldu unu söylemeye cesaret edecektir. Bununla bir-
likte, böyle birinin, daha önce, 'Ev nedir?' sorusunu bir felsefe
sorusu olarak sorması gerekmez mi? Felsefedeki 'anlamı nedir?'
ilkece her söze ba lanabilir. Bu gerçe in en inandırıcı tanı ı ma-
tematik felsefesin d ek i bazı çalı malardır. Geometriyi kuran te-
mel tanımlardaki ana unsurlar, meselâ "arasında", "denir", "uzak-
lık" gibi — bazılarına göre kılı ında hiç mi hiç felsefe havası ol-
mayan — birçok söz, matematik felsefesini i leyen nedir'lere ya-
pı ıktır.
Felsefe sorularını yermek için zaman zaman ba vurulan bir
sıfat da bu soruların "anlamsızlı ını" ("saçmalı ını") dile getir-
mek iddiasındadır. Bazı felsefe çevrelerinde saçma sözüne Özel bir
Önem verilir. Bunun sebebini saçma sözünün emotiv tonunda
aramak yerinde olur: "saçma" diye adlandırılan her konu ma bü-
t ü nü veya parçası en hafifinden itici, ürkütücü, vazgeçilmesi ge-
reken bir eymi gibi bir izlenim uyandırır insanda. Böylece, bir
felsefe çalı masını, sorunun saçmalı ı kadar lüzumsuz kılan bir
kanıt olamaz.
Gel gelelim, nedir'le bir sözün felsefece anlamını soran hiç-
bir soru saçma de ildir. Bu bakımdan öne sürülen m ü m k ü n bir-
takım sınırlamaların genel geçer bir anlamı yoktur. Örne in, fel-
sefenin ba sorularından biri olan 'Evren nedir?' sorusu bazı kim-
seler için saçma bir felsefe sorusudur. Hattâ tek tek felsefe soru-
larının dönüp dola ıp 'Evren nedir?' e geri giden sorulusundan
ötürü, bütün felsefe soruları saçmadır. Saldırganlı ı- bir yana, bu
çe itten iddialar a a ı yukarı öyle bir temele dayanırlar: Evreni
bü tü ni y l e kimse denememi tir; evren kimseye algıda verilmemi -
tir, evren belli bir varlı ın adı de ildir, evren bo bir sözdür; bo
46

bir sözün ne oldu u sorulamaz, çünkü ara tırılamaz; Öyleyse 'Ev-


ren nedir?' sorusu saçmadır. Aslında bu temellendirme deneme-
sinin öncülleri, so ukkanlı bir tasvirde evren sözünün maskesini
kaldırmaktan ötelere de uzanmaktadır. Öncüllerin gerisinde bir
teori gizlidir: bir sözün, dolayısiyle sözle kurulacak cümlelerin
bir anlamı olması için, o sözün algılanan bir gerçe i adlandırma-
sı gerekir. Görüldü ü gibi, bu anlam teorisi sözlerin anlamını tek
bir arta geri götürmekte, anlamı tek yanlı anlamaktadır. Böyle-
ce, '... anlamı nedir?' felsefe soru tipine, daha önce sorma serbest-
li ini engelliyen bir cevap vermi tir. Örne in 'Evren nedir?' an-
lamsız sorular listesine konmu tur. Mantık adına da yapılsa, bu
çe itten bir kabulde bir mantık zarureti yoktur. Nitekim, daha
"anlam" sözünün kendisi, bu Ö retiye göre, anlamsız bir söz ol-
ması gerekecektir. Oysa ki, ö reti tek yanlı bile olsa, anlam sözü-
nü aydınlatmayı ödev olarak bilmektedir; tek yanlı da olsa bu
ödevi yerine getirmi tir.
Bu durum, ö reti konvention'larımn darlı ında rahat etme-
yen biri için, "anlamsız" sözlerin, dolayısiyle '... anlamı nedir?'
tipi altında "anlamsız felsefe sorularının" haklı olarak varoldu-
ğunu göstermektedir. Felsefe sorularının belki de en felsefisi, ne-
dir'li 'anlamsız' felsefe soruları bulup ortaya çıkarmada birbirle-
riyle yarı edenlerin de hız aldı ı 'Anlamın anlamı nedir?' soru-
sudur. Ancak, imdi, büyük güçlüklere dolanan bu soruyu de e-
cek de ilim. Belirtmeye çalı tı ım nokta '... anlamı nedir?' l i fel-
sefe sorularına anlamsız damgasını vurmanın pek anla ılır bir ey
olmadı ıdır.

10

Son olarak felsefedeki sorularla cevaplar arasındaki bağ üze-


rinde durmak istiyorum. üphesiz, bu konunun yayılma alanı
bütüniyle felsefe çalı malarının kaplamından daha dar de ildir.
Tek tek sorular ile bunlara verilecek cevapların t ü m ü nü a an
bir dü ünme çalı ması tasarlanamaz. Soruları birer birer sorup
cevapları birer birer vermek, bir çalı ma alanında soru ile cevap
arasındaki ba ı belirlemede yürünecek en güvenilir yoldur. An-
cak, çok i te oldu u gibi burada da güvenilir yoldan ba ka, birini
tutturmak zoru vardır. Çünkü, güvenilir yol, bitip tükenmek bil-
meyen bir yürümeye ihtiyaç gösterir. Hep yolda kalmaktan çok
47

amaca varmak isteyen, ana yoldan daha da az sa lam olsa bazı


kestirmelere ba vurur. te bu durumu gözönünde bulundura-
rak ben somut bir tek tek soru-cevap belirlemesine giri meyip
felsefedeki anlamı nedir?' soru tipinin gerektirdi i cevap ti -
pinde dikkatimi toplayaca ım; bunu yaparken de, cevabın özel-
li ini do rudan do ruya cevap açısından de il, cevaba yol açan
soru açısından yakalamayı deneyece im. Eldeki ba lamda asıl di-
le im: cevap olarak felsefe cevaplarının berisine, bu cevaplara
yol açan sorulara çevrilmi tir.
Ortak duyuya aykırı dü meyen, yaygınlı ını da çokça buna
borçlu olan bir sanı uyarınca, hangi alanda meydana çıkarsa çık-
sın, m ü m k ü n soruların tümünü, cevapları bakımından iki Öbe e
ayırma e ilimi insanda a ır basar. Böylece, bir yanda cevabı olan
sorular, öbür yanda cevabı olmayan sorular yer alır. Bu arada
epeyce felsefe sorusu, hem de felsefe sorularından en temeldeki-
leri, cevabı olmayan sorulardan sayılmakta, hattâ bazı kimseler,
yalnızca felsefe sorularına cevabı olmayan sorular goziyle bak-
maktadır. Böyle bir görü ün, felsefe sorularını daha ba langıcın-
da aksataca ı meydanda. Cevabı olmayan sorularla u ra mak ka-
dar heves kırıcı bir ey yoktur. Nitekim, bazı filozoflar, cevapları
olmadı ına inandıkları için, birçok felsefe sorulariyle ilgilerini
büsbütün kesmi lerdir. Ama, gene de, ortak duyuyu kandırmayan
bir sürü cevabın, dolayısiyle cevapsız sorunun felsefe çalı mala-
r ı nı yo urdu unu tespit etmek zor bir i de ildir. Hattâ zaman
zaman cevapsız-soru yasakçılarının da kendi sınırlamalarından
vazgeçti i olur. Bu karma ık durumu aydınlatmak için yapılacak
ey, üphe yok ki, 'Cevap nedir?' diye sormaktır.

Cevap, sorunun bekledi i eydir. Buna göre, her sorunun,


yani belli bir gramer-dil-mantık formundan ötürü soru olarak ça-
tılmı olan her cümlenin, bir kar ılı ı vardır. Her gerçek soru-
dan sonra, o soruyla ilgili soru olmayan bir cümle veya tek sözlü
bir cümle yahut da bir cümleler dizisi gelebilir. Ancak, cevap de-
yince ortak duyu ba ka eyi anlar. Cevap: soruya son veren bir
eylem veya söz-düzenidir. Cevap soruyu soru olmaktan çıkarır.
Soru cevapla, cevapta 'biter'. Böyle bir soru-cevap ba ı örne ine
adım ba ında bir kendi ya amalarımızda, sık sık bilim u ra ma-
larında raslarız. Ba ka bir ba lam içinde daha önce de (5) dokun-
mu tum: Kimi zaman eylemler kimi zaman da doldurma veya ka-
rar cümleleri g ü nl ü k soruları kesin olarak cevaplandırmaya ye-
48

ter. Hattâ günlük konu malarda cevapla istenen, çok kez bir
"Evet" veya " H a y ı r " la sorunun i ini bitirmektir. (Meselâ, 'Kapı
açık mı?' — 'Evet') Gerçi günlük ya ayı ımızda sayısı duruma gö-
re azalıp ço alan cevapsız sorulara da takılırız. Öyle zamanlar olur
ki, cevapsız günlük sorular ya ama üslubumuzda iyiden iyiye a ır
basar. Bununla birlikte, bu gibi soruları kökten cevabı olmayan
sorular diye adlandırmak gelmez içimizden. Ya ama denemeleri-
mizden ö rendi imize göre, bu gibi soruları cevapsız kılan soru-
nun yapılı mdaki bir özellik de il, soruların, içinde yer aldı ı
de i ken ya ama durumlarıdır. Cevap vermek isteyen, cevap-güç-
l ü birine sorulan her günlük sorunun — soranın özel iste ine uy-
gun veya aykırı dü en —• bir cevabı vardır.
Bilimlere gelince, bilimlerde cevapların durumu, g ü nl ü k ya-
ayı la kar ıla tırılamıyacak kadar karma ıktır. Çe itli bilimler,
sorularının yapısı gere i, çe itli cevaplandırma biçimleriyle örül-
mü tür. Tarih bilimlerindeki cevaplar, tipi bakımından, mate-
matik cevaplardan ba kadır. Çünkü tarihteki sorular matematik-
teki sorular de ildir. Her bilimin öbüründen belli bir ölçüde
ayırt edilebilen bir konusu, bu konuyu i leme yolu, dolayısiyle
de ba ka ba ka soruları ve cevapları vardır. Her bilim akraba so-
rulara verilmi olan akraba cevapların meydana getirdi i bir d ü :

zendir. Ama, soru-cevap açısından bakıldıkta, önemli bir özellik


bilim olarak b ü t ü n bilimlere ortaktır: Bilimde cevap-sız sorulara
yer yoktur. Ancak, burada "cevapsız" sözü ile henüz cevabı veril-
memi olan bilim sorularını anlamıyorum. Bu çe it soruların var-
lı ından üphe edilemez. Sökaktaki-adam bile bilimlerde cevap-
sız kalmı nice sorudan haberdardır. Bilim adamını ise tam da
bu sorular ilgilendirir. Cevabı verilmemi sorular olmasaydı bi-
lim ara tırması diye, halis anlamında bilim diye bir ey de olma-
yacaktı. Yalnız, tek tek bilimllerde cevabı verilemeyen sorular hep
aynı sorular de ildir. Bilimin aktüel soruları, sürekli bir akı a
tutulmu tur. Çok kez, bu g ü nk ü soru, aynı bir tema etrafında dön-
se de, d ü nk ü sorulardan epeyce ayrıdır. Ayrılı ı sa layan, arada,
ba lı soruların cevaplarına eri ilmi olmasıdır. "Cevapsız soru"
sözü ile bilimde cevap verilmesine imkân olmayan soruları anla^
mıyorum. Bu çe itten sözüm ona bilim soruları, ara tırmanın gi-
di ine aykırıdır. Ara tırma bilinebilire yönelmi tir, cevaplandırı-
labilecek sorularla yürür. Kökten bilinemeyen, bilinmesi ilkece
m ü m k ü n olmayan sorulamaz da. Bu anlamda bilinmez — böyle
bir ey gerçekte ister varolsun ister varolmasın — bilim adamının
49

bilim adamı olarak sormadı ı, cevap aramadı ı bir 'soru' konu-


sudur. Hiçbir geometrici, bir geometrici olarak ' Ü ç kö eli bir ka-
re nasıl çizilir?' diye bir soru sormıyacaktır. Çünkü, geometri ara -
tırmaları, ilkece (mantıkça) cevapsız oldu u için, bu soruyu geo-
metrinin dı ında bırakmı tır. Bir bilim adamı ile bilim heveslisi
çok kez sordukları soruların cevap imkânları bakımından ayrılır-
lar. Bilim adamının sorusu, geçmi bir cevabın sonrası, gelecek-
teki bir cevabın da öncesidir. Ne denli 'fantasist' olursa olsun, bi-
lim adamı kendisinin de ilse bile ilerdeki ku aklardan bilginle-
r i n çözebilece i sorularla u ra ır. imdiye kadar cevabı verilme-
yen bilim soruları, gerçek bir bilim sorusu iseler, bundan böyle
nice yüzyıllarda cevapları verilmese de, aslında cevap verilmesi
mümkün olmayan sorular de ildir. Korkunç bir hastalı ın nede-
nini yahut ba ka bir gezegene ayak basmanın yollarını sormayı,
cevabı hiç verilmese de, cevapsız sorulardan sayamayız.

Cevap konusunda bakı , felsefe sorularına çevrildi inde, i l -


kin, durumun büsbütün ba ka oldu u akla yakın gelir. Bazı filo-
zofların da gönülden payla tı ı bir sanıya göre: felsefe soruları
cevabı olmayan, ilkece cevabı olmayan, cevabı verilemeyen soru-
lardır. Her felsefe sorusu, felsefede o soruya verilebilecek müm-
k ü n bütün cevap denemelerine ra men, daha do u tan bir "ce-
vabı yok" la damgalanmı tır, Felsefenin tarihi cevapsız soruların
tarihidir.
Böylesine bir sanı, kuvvetini, bana kalırsa, belliba lı iki kay-
naktan dev irmektedir. Bunlardan biri, felsefe sorular yle ilgili
yukarda ( 9 da) dokundu um ba ka bir sanıdır, felsefe sorularının
yersiz sormalar oldu una inanır. Bu sorular ya yanlı ya sahte ya
da anlamsız oldu u için bunların cevabı da yoktur. imdi burada
önceki açıklamalara yenilerini eklemeye ihtiyaç kalmadan sadece
bu sanının çarpıklı ını belirtmek do ru olacaktır: Varsa, öbür
soru tipleri için bir ey söylemiyece im, ama anlamı nedir?' l i
soru tipine geri götürülebilen bütün tek tek felsefe sorularının,
soruca yapısı bakımından, cevabı kökten imkânsız kılan güdük
bir yanı oldu unu ileri sürmek için mantıkça bir zaruret göste-
rilemez. kinci kayna a gelince, sanının, bununla yanıltıcı bir yo-
ruma dayandı ını açı a çıkarmak, pek öyle uzun boylu bir ince-
lemeyi gerektirmiyecektir. Felsefe sorularının tam bir soru oldu-
unu kabul edip de bu soruların insanın bilme gücünü a tı ına
inananlara, filozoflar arasında oldu u kadar filozof olmayanlar
50

arasında da, herhalde büyük, bir sayı tuttuklarından, felsefe çalı -


malarının hemen hemen her döneminde sık sık Ta lanmaktadır.
Bana kalırsa bu inan; felsefe sorularının asıl yöneltisini çarpıtır.
Buna sebep, belki de, felsefe sorularını, din-kurmâlarma yol açan
soruların çok y a k ı nm a koymak gibi kötü bir alı kanlıktan ileri
geliyor. Oysa ki, dini ba latan sorular Bilinmez'e yönelmi tir; her
sorunun sordu u -— u veya bu ekilde — Gizli-olan, Ba ka-olan-
dır. Bu anlamda, din soruları insan gücünün ötesine uzanır. N i -
tekim, soruların cevabı, insandan de il, yine Bilinmez'in kendi-
sinden geldi i söylenen, Bilinmez'in çe itli araçlarla insanlara
gönderdi i cevaplardır. Felsefe. soruları ise, insanın kendisinden
sordu u, sorarken de neyi sordu unu bildi i, belirli birtakım so-
rulardır. ,

"H ürriyet nedir?" sorusunu ele alalım. Bu, bir felsefe soru-
sudur. üphesiz bu soruya cevap bulmak kolay bir i de ildir. Ge-
ne de sorunun kendisinde insan gücünü a an bir yan yoktur. Bu
soruda hangi ili ki çerçevesinde olursa olsun, insan ya amalarına
yapı ık bir ey-durumu "hürriyet" ba lı ı altında çe itli anlamla-
rı bakımından aydınlatılmak istenmektedir. Böylesine g ü ç bir i ,
ki iden ki iye de i en belli ölçülerle, insan gücünün içindedir.
Hattâ, 'Yapıp etmelerimde ben h ü r müyüm, yoksa h ü r de il mi-
yim?' sorusuna kimi ' H ü r ü m ' , kimi ' H ü r de ilim' diye cevap ve-
ren, sonra da, cevabındaki çeli menin baskısı altında ezilen, so-
rusunun cevabını g ü c ü nü n dı ına aktaran, bu yüzden belki de,
din cevaplarına ba vurmak zorunda kalan bir insan, aslında so-
rusundaki yöneltiyi a ırmı tır. 'Yapıp etmelerimde ben h ü r mü-
y ü m yoksa h ü r de il miyim?' sorusu, bir felsefe sorusu olarak so-
rulursa, aslında 'Hürriyetin anlamı nedir?' diye sorulacaktır. Ce-
vap, hürriyetteki anlam kalınlı ını sadece gözönüne sermeye da-
yanır. Anlam açıklamalarından çıkarılabilecek pratik cevaplar
(mes. hürriyeti anlamca iyiden iyide de tikten sonra, bir insanın
'Genel geçer bir anlamda ben hü r m ü y ü m de il miyim, bilmiyo-
rum' demesi) 'Hürriyet nedir?' sorusunun cevapsız bırakılmı ol-
du una tanıklık etmez. Tam tersine, belki de istenen cevap bu-
dur. Yok bu cevap pratik için doyurucu bir cevap de il diye, 'Hür-
riyet nedir?' sorusunun insan gücünü a tı ı ileri sürülüyorsa, bu
sorudaki cevapsızlık iddiasının, artık felsefe zeminindeki soru-ce-
vaplarla do rudan do ruya bir ilgisi yoktur. anlamı nedir?' l i
felsefe sorularına pratikte insan gönlünü kandıran cevapları bu-
51

lup ortaya çıkarma Ödevini yüklemek için çok dar bir cevap an-
layı ının içine sıkı mı olmak gerekir. Matematik açıklamaları
nasıl m ü m k ü n uygulanmalarına kayıtsızsa, felsefe açıklamaları da
Öyledir.
Bir felsefe sorusuna ilkece cevapsız bir soru göziyle bakıla-
maz. Gelgeldim, bir felsefe sorusunun felsefe sorusu olarak belli
bir cevap t ü r ü n ü art ko tu u meydandadır. Ancak, imdi bu tü-
rün tasvirine kalkı mıyaca ım; cevap olarak felsefe cevaplarını
— eldekınin sınırlı konusunu a tı ından — ba ka bir denemede
incelemek dile indeyim. Ama, daha eldeki ba lamda, nedir'li fel-
sefe sorularına verilen cevapların, soruların kurulu u gere i: dün-
yaya de il anlama ba lı olan; anlam kalınlı ındaki de i ik kat-
ları açan; tek bir söz, bir formül veya kar ılıkla sorunun i ini bi-
tirmeyen çe itten birtakım özellikleri olması gerekecektir. Yalnız,
felsefedeki soru-cevap ba ı üzerinde kesin olarak bir ey söylene-
bilir: Felsefedeki sorulara eksiksiz, genelgeçer, ba ka türlüsü ta-
sarlanamayan, zaruri cevaplar bekleyenler, muhakkak hayal kırık-
lı ına u rayacaklardır. De il felsefe sorularının, tek tek bilimler-
deki birçok soruların da, hattâ kesin cevaplı diye bilinen mate-
matik sorularının da, böylesine sert bir ideale yakla amadı ı gö-
r ü l ü r . Bu ideale, herhangi bir ya ama veya bilim alanında, ancak
hazır cevaplaraan kalkıp gene sözü edilen ideale uygun sorular
düzmeye kalkı ınca eri ilebilir. Ama, bu sözüm ona ba arı, ara-
bayı atların önüne ko maktan farksızdır.

ıı

Felsefe sorularının belliba lı ortak özelliklerine sokulmak


üzere giri ti im deneme, felsefenin ne oldu unu aydınlatmaya el-
veri li birtakım sonuçları birlikte getirmektedir. Bu sonuçları ay-
rmtılariyle birer birer gözönüne sermek, üphe yok ki, yararsız
bir ödev olmayacaktır. Ama, ben burada bu ödevi yerine getir-
meyece im. Öyle sanıyorum ki, felsefe sorularının özelliklerini
her belirti te,. ayrıca bir sonuç çıkarmaya ihtiyaç kalmaksızın,
do rudan do ruya felsefe üzerindeki uur bir aydınlık kazanmı -
tır. Felsefe sorusunun bir felsefe sorusu olarak özellikleri, felse-
fenin özelliklerinden, hem de ana özelliklerinden ba ka bir ey de-
ildir. imdi bütün dile im, sözünü etti im sonuçlarla ilgili ola-
52

rak yalnızca i k i noktanın altını çizmektir. lkin: bir felsefe soru-


sunun kurulu u üzerinde yukarda denedi im tasvirlerin belki de
kolayca yol açabilece i birkaç aceleci çıkarımı önlemeye çalı aca-
ım. Mantık kökleri bakımından, bu çıkarımların, zaruretle, tas-
virlerin içinden derlenebilece im sanmıyorum. Ondan, bu çıka-
rımlara olumsuz sonuçlar diyece im. Sonra da: felsefe sorularını
ara tırmanın önemine kısaca dokunaca ım. Bunu yaparken, tas-
virlerin kendisinden çözülemeyen bir yöne i aret etmekle yetine-
ce im. Öncekilerden ayrılı ını belirtmek için, bu sonuca olumlu
denebilir.
Olumsuz (negativ) sonuçlardan biri öyle dile getirilebilir:
Felsefe çalı malarında anlamı nedir?' soru tipine girmeyen bir
sorunun yeri yoktur. Bu sonucun yanlı oldu unu söyleyemiye-
ce im. Böyle bir iddiada bulunabilmek için "felsefe" ba lı ı al-
tında toplanması alı kanlık haline gelen çalı maların tümünü in-
celemek gerekecektir. Oysa ki bu denemede böyle bir i e kalkı -
madım. (Kalkı saydım bu çe itten geni bir konunun hakkından
nasıl gelebilirdim?) Ama, bu haliyle sonuca kesin olarak do ru
bir sonuç göziyle bakılamayaca ını söyliyece im. Ben bu dene-
mede felsefe çalı malarının son derece belli bir kesitini, do ru-
dan do ruya felsefe sorulariyle ilgili plânı, bu pljUıın bazı con-
tour'larını belirtmeye çalı tım; bu arada, felsefedeki cevapları
de medim, — bu cevaplara yol açmı olan ana sorulardan ba ka
soruların da varolup olmadı ı üzerinde bir tartı maya giri me-
dim. Ancak bu ba lamda öyle dü ünülebilir: Dallı budaklı bir
konu ma türü olarak felsefe, çe itli i leyi leri arasında, üphesiz,
anlamı nedir?' i a an birtakım sorular soracak veya nedir'lere
verdi i cevaplarda, art ko ulan ba ka sorulara cevaplar da bulu-
nabilecektir. Bütün bu yarı kapalı, ama yarı kapalı oldu u kadar
da g ü d ü c ü olan sorulara felsefe çalı maları sorusu denebilir. Ör-
ne in, felsefe alanında yürütülen çalı maların nitelikçe en büyük
kısmı, felsefe tarihine yönelmi olan çalı malar, tek tek filozof,
problem, dönem monografileri çok kez anlamı nedir?' soru-
larına yer ayırmaz. Bununla birlikte, felsefedeki bütün çalı ma-
ların bu ada lâyık olabilmesi için dönüp dola ıp anlamı ne-
dir?' sorulariyle bir ili ki kurmak zorunda kalaca ına inanıyo-
rum. Meselâ, Kantla ilgili çe itli felsefe u ra maları, Kant'taki
de i ik anlamı nedir?' leri cevap do rul tular iyle bulup orta-
ya çıkarmaya sava mıyorsa felsefeden ba ka her adı alabilir. Kant'a
53

gelince, Kant'ın filozoflu u ister açık ister örtük olsun, felsefece


sorup cevaplandırdı ı anlamı nedir?' lere ba lıdır. te bun-
dan ötürü, "felsefe" çalı malarında anlamı nedir?' soru tipi-
ne girmeyen bir sorunun yeri yoktur önermesinin, yanlı oldu u-
nu söylememekle birlikte, eldeki denemeden do ru olarak çıkan
bir önerme olması isteniyorsa, öyle de i tirilmesi gerekecektir:
Felsefece anlamı nedir?' soru tipine girmeyen bir soru, mu-
hakkak bir felsefe sorusu olan "... anlamı nedir?' lerin tersine, pek
büyük bir olasılıkla bir felsefe sorusu de ildir.
Buna ba lı olarak acele çıkarmalardan birinde daha de i ik-
lik yapmak m ü m k ü n d ü r . Bu çıkarımın tezine göre: cevabı olma-
yan bir felsefe sorusu yoktur. Gelgelelim eldeki denemenin böy-
lesine iyimser bir sonucu temellendirme yetkisi olmadı ını söyle-
mek zorundayım. Denemeden çıkan: nerede olursa olsun felsefe
sorusu olarak ortaya atılan bir soruya de il, yalnızca anlamı
nedir?' l i felsefe sorularına cevap verilebilece idir. Buna göre
acele sonucu öyle sınırlamalıdır: Belli cevabı olmayan anlamı —
nedir'li bir felsefe sorusu yoktur. Bu tespitteki darlı ı be enmiye-
cekleri için ilk tezlerinden dönmek istemeyenler: öyleyse, belli
bir cevap anlayı ı uyarınca cevabı olmayan felsefe sorusu yoktur,
diye direnebilirler. Bu belli cevap anlayı ı denemenin tutumuna
aykırı dü müyorsa bir felsefe sorusu derken anlamı nedir?' l i
felsefe sorularından ba ka bir soru formunu tasarlamamı olacak-
larına göre, bu haliyle çıkarımlarının do ru olmadı ını ileri sü-
remiyece im.

Ba ka bir çıkarım da, bu denemenin felsefe soruları üzerin-


de, hiç de 'felsefi' olmayan bir teori sundu unu iddia edebilir. Çı-
karım temeli olarak, belki, denemenin belli bir felsefe sorusunu
çözmedi i, dolayısiyle belli bir felsefesi olmadı ı gösterilecektir.
Bu temelin do rulu una diyecek yok. Gerçekten de, deneme tek
tek felsefe sorularını i lemeye, hele çözmeye hiç kalkı mamı tır.
(Bir felsefe sorusunu çözmek de nedir?) Bazan kallu mıssa, ge-
nel olarak felsefe soruları için bir misal vermek, bir aydınlatma
aracına ba vurmak üzere yapılmı tır bu. Bundan denemenin bir
felsefe tezini savundu u da söylenemez. Ancak, yapıdaki çıkarım
ile çıkarım temeli arasında bir gedik göze çarpmaktadır. Bir fel-
sefe teorisinin ille de bir problemi çözmesi veya bir tezi mi sa-
vunması gerekir? Bu soruyu evet veya hayırla kar ılamak bir fel-
54

efe teorisini, yani felsefe üzerinde bir teoriyi art ko makta, böy-
lece sorunun cevabını verilmi kabul etmektedir. Kolayca anla-
ılaca ı gibi, teoriyle ilgili güçlük, 'Teori nedir?' felsefe sorusunu
sormaya iteliyecektir; oysa ki bu soru denemenin ara tırma ala-
nını a maktadır. Sözü edilen çıkarımın ifadesiyle ilgili olarak u-
nu söyleyebilirim: teori kavramı üzerinde bir felsefe soru turma-
sına giri medi im için, eldeki denemenin bir teori olup olmadı-
ı sorusunu açık bırakaca ım. Yalnız, teori ile yan-tutma anla ı-
lırsa, bu denemenin bir teori olmak istemedi ini söyleyebilirim.
Denemede bütün yaptı ım, elden geldi ince önyargısız bir ba-
kı la, felsefe sofularını ortak kurulu ları bakımından salt tasvir
etmekti. Yok, verileni tasvire teori demek mümkünse, deneme-
nin felsefe sorularının bir teorisi oldu u inkâr edilemez.
Denemenin felsefi içeri ine gelince — bu içeri in aktüel de-
eri ne olursa olsun — denemenin tümünden olumlu (positiv)
olarak su sonuç çıkarılabilir. 'Bir felsefe sorusu nedir?' ('Bir fel-
sefe sorusunun anlamı nedir?') katkısız bir felsefe sorusudur.
Ç ü nk ü bu soru, ilkin: ' . . . anlamı nedir?' soru tipine göre sorul-
mu tur. Ayrıca: felsefenin üzerindeki uur bu sorunun sorulma-
siyle küçümsenmiyecek bir boyut kazanır. Felsefenin ne oldu u-
nu g ü n ı ı ına koymada sorulması gereken soru, belki de, ba soru
budur. Böylece, 'Bir felsefe sorudu nedir?' felsefede m ü m k ü n bir
ara tırma alanı yahut rasgele bir felsefe sorusu de ildir; felsefe
için son derece önemli bir sorudur. Felsefede, birçok güçlük, hat-
tâ çıkmaz, dönüp dola ıp bu sorunun ya hiç sorulmamı olması-
na, ya da üstünkörü sorulmu veya, gizli de olsa, ön yargılarla
geçi tirilmi olmasına geri götürülebilir. Hem filozofun hem de
felsefe meraklısının, felsefe çalı malarından ne beklenebilece ini
Ö renmek, dolayısiyle felsefenin i leme bölgesini tümiyle tehli-
keye sokan sürçmeleri ve pek sarsıcı hayal kırıklıklarını önlemek
istiyorsa, her eyden önce, 'Bir felsefe sorusu nedir?' sorusiyle he-
sapla ması yerinde olacaktır. Böyle bir hesapla mayla i e ba -
lamakla, sorunun özellikleri tasvire koyulmakta, bir de: daha
ba langıçta hem felsefe yapılmakta, böylece ço un felsefe üze-
rindeki genel konu maların felsefe dı ı çekicili inden uzak kalın-
makta; hem de benimsenmi hazır bir felsefe anlayı ını art ko -
maktan kaçınılmak tadır.

Gene de, bir soru olarak felsefe sorularının, felsefe çalı ma-
larının binyılları bulan tarihi boyunca apaydınlık ele alınmamı
55

olması a ılacak bir gerçektir. 'Bir felsefe sorusu nedir?' sorusuna,


bazı örtük ba langıçlar bir yana, ça ımıza kadar gösterilen ilgi-
sizlik, bana öyle geliyor ki, felsefe üzerindeki felsefenin, genel ola-
rak birtakım engagement'lardan sıyrılma güçlü ünden, özel ola-
rak da, gerek mantık gerekse dilbilim incelemelerinde, soru form-
larına, yine belli felsefe tu tu m l a r ı nı n etkisi altında, lâyık oldu-
u dikkatin esirgenmi olmasından ileri gelmektedir. Ama, bu
gerçek daha yakından de ilmesi gereken ba lıba ma bir soru ko-
nusudur.

You might also like