Professional Documents
Culture Documents
AYT Felsefe
AYT Felsefe
AYT Felsefe
İÇİNDEKİLER
PSİKOLOJİ
Psikoloji Bilimini Tanıyalım 1
Psikolojinin Temel Süreçleri 8
Öğrenme, Bellek, Düşünme 19
Ruh Sağlığının Temelleri 31
SOSYOLOJİ
Sosyolojiye Giriş 40
Birey ve Toplum 46
Toplumsal Yapı 50
Toplumsal Değişme 53
Kültür 56
Toplumsal Kurumlar 58
MANTIK
Mantığa Giriş 70
Klasik Mantık 74
Mantık ve Dil 90
Sembolik Mantık 93
DİN KÜLTÜRÜ
İnsan-İnanç 107
İbadet 110
Peygamber Efendimizin (sav) Hayatı 111
Din, Kültür ve Medeniyet 116
PSİKOLOJİ
PSİKOLOJİ BİLİMİNİ TANIYALIM
PSİKOLOJİNİN KONUSU:
Psikoloji kavramı, "psyche" (ruh, nefes, zihin) ve "logos" (bilgi) sözcüklerinden oluşur ve
ruh bilimi anlamına gelir.
DAVRANIŞ: Organizmanın gözlenebilen ya da ölçülebilen her türlü etkinliğine
davranış denir. Üç farklı türde davranış söz konusudur:
Dıştan Gözlenebilen Davranışlar: Konuşma, gülme, yürüme, parmak kaldırma, yemek yeme
davranışları gözlenebilen davranışa örnek verilebilir.
Dıştan Gözlenemeyen Davranışlar: Zeka, kişilik, duygularımız, biliş dıştan gözlenemez
ama ölçülebilir. Bunlar da davranış olarak kabul edilebilir ve psikolojinin konusuna
girer.
Psiko-Fizyolojik Tepkiler: Bir yönüyle psikolojik, bir yönüyle fizyolojik olan tepkilerdir.
Örneğin; utandığımızda yüzümüzün kızarması, korktuğumuzda göz bebeğimizin büyümesi,
kaygı esnasında midemizin bulanması vb.
PSİKOLOJİ
İnsanı her yönüyle ele alıp inceleyen bir bilimdir. İnsanın iç dünyası, sosyal yaşamı,
fiziksel cevresi ve biyolojik gelişimi psikolojinin konusu içine girer. Algı, zeka,
kişilik, duygu, bellek, öğrenme, güdülenme, stres, tutum ve ön yargılar bu
konulardan bazılarıdır.
PSİKOLOJİNİN BİR BİLİM DALI OLMA SÜRECİ
İnsanların kendileriyle, davranışlarıyla ilgilenmeleri insanlık tarihi kadar eskidir.
Başlangıçta felsefenin içinde yer alan psikoloji, W. Wundt adındaki bilim adamının
1879'da ilk psikoloji laboratuarını kurmasıyla bir bilim olarak kabul edilir.
PSİKOLOJİDEKİ YAKLAŞIMLAR
Psikolojinin bilim dalı olma sürecinde psikolojik süreçleri ve insan davranışlarını farklı
açıdan ele alan çeşitli yaklaşımlar ortaya çıkmıştır.
Ekol (yaklaşım,kuram): Belli bir bilim tanımı ve yöntemi benimseyen kurucusu olan
görüşlerdir. Psikoloji biliminin gelişmesine katkıda bulunmuş bu yaklaşımlar:
Yapısalcılık (Strüktüralizm):
Temsilcisi: Wilhelm Wundt'tur.
-Bu yaklaşıma göre psikolojinin konusu insan bilincini
oluşturan ögelerdir.
-Bilinç, bireyin kendisinin ve çevresinin farkında oluşudur.
-Bilinci incelemek için kullanılan yöntem içe bakıştır.
İçe bakış yöntemi, bir bireyin kendi iç dünyasını incelemesi
ya da bir olay veya etki karşısında hissettiklerini ve
fikirlerini dile getirmesidir.
1
İşlevselcilik ( Fonksiyonalizm):
-Temsilcisi: William James, John Dewey'dir.
-İşlevselcilik yaklaşımına göre her davranışın bir işlevi vardır ve amacı çevreye uyum
sağlamaktır.
-Düşünme, algılama ve öğrenme süreçlerine önem verir ve bu süreçleri açıklamaya çalışır.
2
İnsancıl ( Hümanistik) Yaklaşım:
-Temsilcileri: Abraham Maslow ve Karl Rogers yaklaşımın temsilcileridir.
-İnsanın değerli olduğu ve doğasının iyilik temelleri üzerine kurulduğu görüşünü ileri
sürmüşlerdir.
-Bu yaklaşıma göre psikolojinin konusu insanı anlamaktır.
-Davranışların temelinde ihtiyaçlar (güdüler) bulunur.
-Hümanistik yaklaşıma gore çevresel koşullar uygun olduğu takdirde birey, gelişimini en
üst düzeye çıkarabilecek potansiyele sahiptir.
-Hümanistik yaklaşım içe bakış ve empati yöntemini kullanır.
-Empati, kişinin kendisini karşısındakinin yerine koyarak, onun ne hissettiğini, ne
düşündüğünü anlamaya çalışmasıdır.
Varoluşçu Yaklaşım:
-Temsilcisi: Rollo May'dir.
-Yaşamda anlam bulmayı, acıyı ve ölümü kabullenmeyi, eylemlerin sorumluluğunu
üstlenmeyi, varoluşun kaygılarını göğüslemeyi, bireyselliği ve irade özgürlüğünü öne
çıkaran bir yaklaşımdır.
-Birey, kişiliğini kendi secimleri ile oluşturur.
-Yaşamı anlamlı ve yaşamaya değer hale getirmek, insanın kişisel sorumluluğudur.
Bilişsel Yaklaşım:
-Temsilcisi: Jean Piaget.
-Bu yaklaşıma gore psikolojinin konusu, bilişsel süreçler
ve yaşa bağlı davranış değişiklikleridir.
-Bilişsel yaklaşıma göre insan diğer canlılardan farklı
olarak dikkat, algı, düşünme gibi bilişsel süreçlerle
çevresini anlar ve yorumlar. Davranışları biçimlendiren
bu bilişsel süreçlerdir.
- Bilişsel yaklaşım, yöntem olarak deney ve gözlemi
kullanır.
Sosyokültürel Yaklaşım:
-Temsilcisi: Lev Vygotsky.
-Sosyokültürel yaklaşıma göre sosyal ve kültürel çevrenin insan davranışları üzerinde
önemli bir etkisi vardır.
-Sosyokültürel yaklaşım, kişilerin davranışlarını incelerken ait oldukları kültürün
hesaba katılması ve psikolojik araştırmalarda kültürel farklılıklara dikkat edilmesi
gerektiğini vurgular.
-L. Vygotsky'ye göre çocuğun bilişsel gelişiminde sosyal çevrenin önemli bir rolü
vardır, çünkü kazanılan becerilerin, tutumların, öğrenilen fikirlerin, kavramların kaynağı
sosyal çevredir.
-Yani bilişsel gelişimin kaynağı kişisel psikolojik süreçlerden çok, insanlar ve kültürler
arasındaki etkileşimdir.
3
PSİKOLOJİNİN BİR BİLİM DALI OLARAK ÖLÇÜTLERİ VE AMAÇLARI
Bilim: Belli alanlarda belli yöntemlerle elde edilmiş, sistemli ve tutarlı bilgiler
bütünüdür.
GÖZLENEBİLİRLİK ÖLÇÜLEBİLİRLİK
Bir dalın bilimsel sayılabilmesi Doğrudan ya da dolaylı olarak
için o dalın konusunun gözlenebilen bir olayın ya da
gözlenebilir olması gerekir. durumun sayılarla ifade edilmesidir.
Örneğin; korku gözlenebilmekte Elde edilen ölçümler güvenilir ise
fakat imrenme, haset vb sonuçlar da güvenilir olur.
duygular gözlenebilir hale Örneğin; İki öğrenme yöntemi
getirilemediğinden psikolojinin karşılaştırmak istediğimizde
konusu içinde henüz değildir. ölçümlerin (test sonuçlarının) olması
gerekir.
İLETİLEBİLİRLİK TEKRARLANABİLİRLİK
İki farklı anlamda kullanılabilir, ikisi Bilimsel çalışmalar aynı şartlar
de ölçüt olarak gereklidir. sağlandığında başka bilim
Bunlarda ilki "Kavram karmaşası" adamlarınca tekrar tekrar
olmamalıdır. Bir bilim adamının yapılabilmelidir. Bu çalışmanın
kullandığı kavramla, söylemek istediği güvenilirliğini artırır ve çalışma
aynı olmalı, diğer bilim adamları da öznel olmaktan çıkar.
bu iletiyi aynı şekilde anlamalıdır.
İletilebilirliğin diğer bir yönü ise bilim SAĞLANABİLİRLİK
adamı yaptığı çalışmayı, araştırmayı
kitap makale ya da bildiri şeklinde Gözlenebilen ve ölçülebilen olayların
başkalarına duyurmalıdır. sonuçları sınanabilmelidir. Eğer diğer
bilim adamlarınca aynı sonuçlar elde
edilirse sonuçların sağlaması yapılmış
olur.
PSİKOLOJİ ARAŞTIRMALARINDA UYGULANAN YÖNTEM VE TEKNİKLER
Betimsel yöntemler belli bir davranışı tanımlamak, sınıflandırmak, davranışın diğer
davranışlarla olan ilişkisini belirlemek ve elde edilen verileri kaydetmek amacıyla
oluşturulan yöntemlerdir.
Bu yöntemlerden bazıları gözlem, vaka incelemesi, anket ve görüşmedir.
GÖZLEM ??
Bir organizmanın içinde bulunduğu durumun ve bu durum içinde oluşan davranışların
bir uzman ya da araştırmacı tarafından incelenmesi yöntemidir. Kreşteki çocukların
davranışlarının izlenmesi gözleme örnektir.
Doğal olmak üzere iki tür
Sistematik gözlem türü vardır
4
GÖZLEM
DOĞAL GÖZLEM SİSTEMATİK GÖZLEM
Organizma davranışlarının oluş Organizmanın davranışlarının belli
halinde iken, doğal ortamda, yönlendirmeler yapılarak, belirli amaçlar
müdahalede bulunmadan doğrultusunda izlenmesidir. Şartların bir
izlenmesidir. Denek gözlendiğinin kısmı ya da tamamı araştırmacı
farkında değildir. tarafından belirlenir.
Örneğin; teneffüste öğrencilerin Örneğin; bir araştırmada kız çocukların
camdan gözlenmesi anneleri gibi davranmaları istenmiş ve bu
durum gözlenmiştir.
7
PSİKOLOJİNİN TEMEL SÜREÇLERİ
DAVRANIŞIN OLUŞUM SÜRECİ
Organizma (hayvan ya da insan) uyarıcı sonucunda davranışta bulunur.
Örneğin; gözüne ışık gelen birisi gözünü kapatır.
Bilimsel çalışmalarda uyarıcı, sebep, ve bağımsız değişken olarak da adlandırılır. Bunun
sonucunda ortaya çıkan davranışa sonuç ya da bağımlı değişken de denebilir.
e ğ i şk e Çevresel Değişken:
D n Bazı bilimsel çalışmalarda çevremizin davranışlara
Farklı değerler etkisi incelenir. Çevresel değişkenler, bizim iç çevremiz,
alabilen uyarıcılardır.
Nitelikleri bakımından sosyal ve fiziksel dış çevremizdir.
uyarıcılar Örneğin; karnımızın guruldaması iç çevremize,
(bilimsel çalışmalarda arkadaşlarımızla birlikte olmamız sosyal çevremize, ısı,
bağımsız değişken)
üçe ayrılır. ışık vb. fiziki çevremize örnektir.
10
Yaşlılık Dönemi (+65 yaş ve üstü):
Yaşlanma, biyolojik olarak olgunlaşmayla birlikte; psikolojik, sosyal
ve kişisel yönden değişmeleri de içine alan bir süreçtir.
-Bu dönemde yaşanan sorunlar azalan fiziki güce, emeklilikle azalan
gelire uyum sağlamak ve yakınlarının kaybını kabullenmek şeklinde
özetlenebilir.
👉
GELİŞİM KURAMLARI
JEAN PIAGET'IN BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMI
Duyusal Motor Dönemi (0-2 yaş dönemi): İşlem Öncesi Dönem (2-7 yaş dönemi):
Bebek; görme, işitme gibi duyular ve Çocuk bu dönemde henüz mantıksal
nesneyi ağzına götürme, tutma gibi işlemleri yapamaz.
hareketler ile çevreyi keşfetmeye çalışır. Olayların ve nesnelerin görünüşüne
Sekizinci aya kadar duyusal dünyasının göre akıl yürütür.
dışına çıkan her şeyin yok olduğunu İşlem öncesi dönemde benmerkezci
düşünür. düşünme biçimi egemendir. Çocuk
Bu aydan sonra ise bir nesneyi görmese başkalarının bakış açılarını
bile nesnenin var olmaya devam ettiğini kavramakta güçlük çeker, dünyayı
👉
anlar. sadece kendi bakış açısından gorur.
Örneğin sekizinci aya kadar bebeğe bir Bu yüzden istekleri yerine gelmediğinde
oyuncak verildiğinde onu tutup ağzına kızıp bağırabilir, kendisi toksa herkesi
götürerek keşfetmeye çalışır. tok sanabilir.
Somut İşlemler Dönemi (7-11 yaş dönemi): Soyut İşlemler Dönemi (+12 yaş dönemi):
Bilgi bu dönemde mantıklı ve sistemli Çocuk mantıksal, analitik,
bir şekilde işlenir. varsayımsal ve göreceli düşünmeye
Tek yönlü düşünme yerini çok yönlü başlar.
düşünmeye bırakır. Üst düzey bilişsel beceriler bu
Somut işlemler döneminde zaman dönemde kazanılır.
kavramı gelişir, benmerkezcilik biter ve Soyut düşünmeye bağlı olarak
buna bağlı olarak çocuk başkalarının siyaset, din, ideoloji gibi konular
bakış açısını da önemsemeye başlar. çocuğun ilgi alanına girer.
11
KOHLBERG'İN AHLAKİ GELİŞİM KURAMI
Ahlak gelişimi, temelde çocukların belli davranışları "iyi" belli davranışları da "kötü"
olarak değerlendirmelerindeki değişimi konu alır.
Çocukların doğruya, yanlışa ve kurallara ilişkin bakış açılarının değişmesi bu başlık
altında incelenir.
Yaptığı çalışmalar sonucunda Kohlberg, ahlak gelişimini gelenek öncesi düzey,
geleneksel düzey ve gelenek sonrası düzey olmak üzere üç döneme ayırır. Bu üç dönem
değişmeyen bir sırayı takip eden altı evreden oluşur.
İtaat ve Ceza: Bu dönemde kurallar başkaları tarafından konur.
Çocuklar, sadece otoriteye uyar ve cezalandırılmaktan korkar.
GELENEK Saf Çıkarcılık: Çocuk hangi davranışın iyi hangi davranışın kötü
ÖNCESİ olduğuna olayların dış görünüşüne ve ortaya çıkan zararın
DÜZEY büyüklüğüne bakarak karar verir.
Çocuk icin olayların arkasında yatan nedenler önemli değildir. Çıkar
sağlayan davranış doğru, sağlamayan davranış yanlıştır, her şey
karşılıklıdır.
İyi Çocuk Eğilimi: Doğru davranış başkalarını mutlu eden ve onların
onayını almayı sağlayan davranıştır. Bu dönemde başkalarının ne
diyeceği ya da duşuneceği onemli hale gelir. Çocuk başkalarının
GELENEKSEL gözünde güvenilir olmak için dürüst davranmaya, kahraman olmak
DÜZEY için boğulan birini kurtarmaya çalışır.
Kanun ve Düzen: Bu dönemde doğru davranış ortak çıkarları korumak
ve düzeni sağlamak için oluşturulan kurallara uygun davranmaktır.
Kuralları çiğneyenler cezalandırılmalıdır.
Sosyal Sözleşme: İyi eylem, toplumun ortak çıkarlarını korumak için
oluşturduğu anlaşmaya uygun davranmaktır. Herkesin sosyal
GELENEK sözleşmeden gelen hakları vardır ve bu haklar güvence altında
SONRASI olmalıdır.
Kurallar mutlak değildir, uzlaşı yolu ile ihtiyaca göre değişebilir.
DÜZEY Evrensel Ahlak: İnsanlık, barış, insan onuru gibi değerler bir eylemin
ahlaksallığını belirler.
ALIŞMA VE DUYARLILAŞMA
Alışma, şiddetinde ve özelliğinde bir değişiklik Alışmanın psikolojik boyutu
olmadığı halde uyarıcının etkisinin bir süre sonra
azalması ve kaybolmasıdır. duyarsızlaşmadır.
Örneğin; ele sürülen kremin kokusu, takılan bir kolyenin Duyarsızlaşma, sık karşılaşılan
ağırlığı, dışarıdan gelen trafik gürültüsü bir süre sonra uyarıcıya
fark edilmez. gösterilen duygusal tepkinin
Organizmanın bir uyarıcıya karşı verdiği tepkinin azalmasıdır. Tıp fakültesinde
miktarında ya da şiddetindeki artışa ise okuyan bir öğrenci ilk kez bir
duyarlılaşma denir. ameliyatı izlediğinde kan
Örneğin; gece sessizliğinde sürekli damlayan gormekten etkilenir. Deneyimi
musluğun sesi bir süre sonra huzursuzluğa neden arttıkça öğrenci duyarsızlaşır.
olur.
12
ALGIYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Algı Yanılmaları
Oldukça karmaşık olan algı sürecinde bazen yanlış ya da kusurlu algılamalar olabilir.
Bu duruma algı yanılmaları adı verilir.
Algı yanılmaları:
-İllüzyon (yanılsama) olarak ikiye ayrılır.
-Halüsinasyon (sanrı)
İllüzyon (Yanılsama): Var olan bir nesnenin gerçekte olduğundan farklı algılanmasıdır.
Yanılsama fiziksel olaylar ya da psikolojik yaşantılardan kaynaklanır.
İKİYE AYRILIR
Psikolojik illüzyon; Fiziksel illüzyon;
bireyin içinde bulunduğu psikolojik duyu organlarının yapısından veya
koşullardan, geçmiş uyarıcının özelliklerinden
yaşantılardan kaynaklanan illüzyondur ve kaynaklanan illüzyondur.
kişiden kişiye değişir. Her insanda aynı yanılgıya yol açar.
Rüzgarın ve dalların Yarısı su dolu olan bardağın icindeki
çıkardığı sesi merdivenden yukarı doğru kaşığın kırık görünmesi fiziksel
çıkan hırsızın ayak sesleri olarak algılamak illüzyondur.
psikolojik illüzyona örnektir.
Fizyolojik İhtiyaçlar: İnsanın biyolojik yaşamını sürdürmesi için gerekli olan yiyecek,
su, uyku, cinsellik gibi ihtiyaçlardır. Bu ihtiyaçlarını belli düzeyde gideremeyen insan
bir sonraki basamağa geçemez.
Güvenlik İhtiyacı: Fizyolojik ihtiyaçlarını karşılayan insan, sonrasında tehlikelerden
korunma ihtiyacı hisseder. Kendine fiziki, ekonomik, sosyal ve siyasal olarak güvenli
bir ortam oluşturmaya çalışır.
Ait Olma ve Sevgi İhtiyacı: Kendisine belli düzeyde güvenli bir ortam oluşturan insan
diğer insanlarla bir arada yaşama, onları sevme ve onlar tarafından sevilme ihtiyacı
hisseder. Eş, çocuk ve arkadaşlara sahip olmak ister.
Takdir Edilme ve Saygınlık İhtiyacı: Kişisel başarı ve sosyal onay kazanma ihtiyacının
öne çıktığı aşamadır. Takdir edilme ve saygınlık ihtiyacı karşılandıkça insanın kendine
güveni artar. Kendini yeterli ve değerli hisseden insan kendini gerçekleştirmeye hazır
hale gelir.
Anlama ve Bilme İhtiyacı: İnsan çevresinde olup bitenleri anlamak ve bilmek ister.
Araştırma ve merak güdüsü, anlama ve bilme ihtiyacının temelini oluşturur. Felsefi
ve bilimsel konulara ilgi bu ihtiyacın bir göstergesidir.
Estetik İhtiyacı: Temel ihtiyaçlarını karşılayan birey estetiğe önem vermeye başlar.
Sanatı anlamak, doğa ve sanattaki güzellikten zevk almak, kendi yaratıcılığını
kullanmak ister. Tiyatro, sergi vb. sanatsal faaliyetlere katılır.
15
Kendini Gerçekleştirme: Birey yukarıdaki altı ihtiyacı giderse bile hala yetenek, bilgi ve
becerileriyle kendini tam olarak ortaya koyamadığını düşünüyorsa bir eksiklik hisseder.
Bu eksikliğin giderilmeye çalışıldığı aşama kendini gerçekleştirme aşamasıdır. Bu aşama
bireyin kendi potansiyelini gerçekçi olarak değerlendirmesi, tanıması ve açığa
çıkarmasıyla ilgilidir. Maslow 'a göre bu ihtiyacı tam anlamıyla doyurmak çok zordur.
DİKKAT
Duyum, algı, öğrenme, bellek gibi tüm bilişsel süreçleri etkileyen bir
üst süreç olan dikkat, organizmanın bir uyarıcı üzerine
yoğunlaşmasıdır. Dikkat; aktif ve pasif olmak üzere ikiye ayrılır.
Aktif (Seçici) Dikkat
İrade ile gercekleştirilen ve bireyin kendi çabasının ürünü olan dikkattir. Birçok
uyarıcının olduğu gürültülü bir ortamda kişinin, kendi çabası ile dikkatini okuduğu
kitaba vermesi aktif dikkate örnektir.
16
Pasif (İrade dışı) Dikkat
Dış etkenlerin doğrudan etkisi ile oluşan dikkattir. Sınıfta ders dinleyen öğrencinin
dikkatinin şiddetli gök gürültüsü sesine yönelmesi pasif dikkate örnektir.
BİLİNÇLİLİK TÜRLERİ
Dikkatli uyanıklık, gevşek uyanıklık gibi bilinç düzeyleri dışında uyku ve rüyalar, hipnoz,
meditasyon vb. farklı bilinçlilik türleri vardır.
Uyku ve Rüyalar
Uyku: Rüya:
Dış uyarıcılara karşı tepkinin, etkinliklerin Uykuda görülen hayaller,
azaldığı, bilincin zayıfladığı dinlenme olaylar dizisine denir. Rüyalar
durumudur. üzerinde ses, ışık, gürültü, koku
Uyku iki farklı bölümden oluşur. vb fiziksel etkenler ve günlük
REM dönemi, hafif uyku dönemidir, rüyalar daha çok yaşantılar, bilinçaltı etkilidir.
bu dönemde görülür. Göz hareketleri görülür,
solunum kalp atımı bu dönemde hızlanır.
NON-REM dönemi, derin uyku dönemidir, rüyalar daha
az görülür ve hatırlanmaz. Göz hareketleri görülmez,
kalp atımı ve nefes alım sayısı azalır.
Hipnoz ve Meditasyon
Meditasyon:
Hipnoz: Birçok kültürde ve dinde uygulanan
Bir kişinin telkin ile başka bir manevi bir arınma tekniğidir.
kişinin duygu, düşünce ve algılarını Meditasyonun amacı zihin sakinliğine
denetim altına almasıdır. Uykudan ve ruhsal dinlenmeye ulaşmaktır. Bu
farklıdır ama yapay bir uykuya sayede birey kendisiyle ve çevresiyle
benzer; farklı bir bilinç durumudur. barışık olmayı öğrenir.
18
ÖĞRENME, BELLEK, DÜŞÜNME
Öğrenmenin iki kaynağı vardır;
kendi yaşantımız,
eğitim öğretimdir.
Öğrenme davranışlarımızda az ya da çok bazı sürekli Öğrenme yaşam
değişikliklere yol açar. boyu devam eden
Davranışın değişmesi eskiden yapılmayan bir hareketin bir süreçtir.
yapılması, bir görüş ve düşünüşün benimsenmesi ya da
bırakılması anlamına gelir.
ÖĞRENME: Tekrar ya da yaşantı sonucu bireyin davranışında ortaya çıkan ve oldukça
kalıcı olan değişikliktir.
Buna göre öğrenmenin üç öğesi vardır:
1- Davranış değişikliği gözlenebilen veya ölçülebilen bir değişiklik elle
yemekten çatal-bıçak kullanmaya geçmek gibi
2- Tekrar ya da yaşantı sonucu ortaya çıkan değişiklik
3- Süreklilik (Davranış kısmen kalıcı olmalıdır.) ayakkabı bağlamada olduğu gibi
ÖĞRENME TÜRLERİ:
A- KOŞULLAMA YOLUYLA ÖĞRENME
1- Klasik Koşullama Yoluyla Öğrenme:
Limon gördüğümüzde hatta adını duyduğumuzda ağzımız sulanır.
Yolda giderken keskin bir fren sesi bizi korkutur.
Bu gibi örnekler basit bir refleks gibi görünse de öğrenme ile ilişkilidir.
Bu örneklerdeki fren sesi, limon sözü birer sembol uyarıcı durumuna geçer.
Böyle bir uyarıcının etkisiyle tepkiler oluşur. Yani bu uyarıcılara karşı koşullanmışızdır.
Pavlov daha önce zil sesine hiçbir tepki
vermeyen köpeğin et ile birlikte
verildiğinde salya salgıladığını deneyle
göstermiştir.
Burada zil başta nötr bir uyarıcı iken;
doğal uyarıcı (et) ile birlikte tekrar tekrar
sunulunca koşullu uyarıcı haline geçmiştir.
Köpek artık daha önce tepki vermediği
bir uyarıcıya tepki vermeye koşullanmıştır.
19
Koşullama Öncesi Koşullanmada
Zil sesi (nötr uyarıcı) Tükürük salgısı yok Zil sesi + Et(koşulsuz uyarıcı) Tükürük
Et (Koşulsuz Uyarıcı) Tükürük salgısı var salgısı var
(koşulsuz tepki) (koşulsuz tepki)
Koşullanma sonrası
Zil sesi (koşullu uyarıcı) Tükürük salgısı var Zil artık etin
(koşullu tepki) yerini alıyor.
İnsan ve hayvanların önceleri tepkide bulunmadıkları bir uyarıcıya, belirli koşullar
sonucunda tepkide bulunmayı öğrenmesine klasik koşullanma yoluyla öğrenme denir.
Bazı insanlarda görülen korku, antipati, tiksintilerinde gerçek neden bu tür
koşullanmalardır.
Örnek: Önceleri hastane veya doktora tepkisi olmayan bir çocuk iğne yapıldıktan sonra
doktor ya da hastaneye korku tepkisi geliştirir.
ÖĞRENME SÜREÇLERİ:
Genelleme: Koşullu tepkiyi yaratan uyarıcının benzerlerine de aynı koşullu tepkinin
gösterilmesidir.
Zil sesine koşullanmış köpeğin çan sesine de salya tepkisi vermesi
Ayırt etme: Genellemenin karşıtı olarak hangi uyarıcıya hangi tepkinin
gösterileceğini ayırt etmedir.
Köpek tarafından ısırılan bir çocuk, zamanla ev köpeği ile sokak köpeğini ayırt
eder ve ev köpeğinden korkmamayı öğrenir.
Koşullanmanın Sönmesi: Koşullanmış davranışta görülen zayıflamadır.
Zil sesine koşullanmış köpeğin zil ile birlikte et verilmemesi sonucu bu
koşullanmanın kaybolması (köpeğin zil sesine karşı salya salgılamaması)
Koşullamanın Kendiliğinden Geri Gelmesi: Sönen bir koşullanmış davranışın belli
bir süre sonra aynı şartlarda yeniden canlanmasıdır.
Zil sesine karşı oluşan koşullanmanın sönmesine rağmen belli bir süre sonra
tekrarlandığında hemen aynı koşullanmanın ortaya çıkması.
2- Edimsel Koşullama Yoluyla Öğrenme:
Edimsel koşullanma, ödüle götüren ya da cezadan kurtaran bir davranışın yapılmasını
öğrenmektir.
Yani edimsel (kendiliğinden) yaptığımız bir davranış bizi ödüle götürüyor veya
cezadan kurtarıyorsa bu davranışa koşullanırız.
20
Skinner'in fare üzerinde yaptığı deneyde kutu
içindeki aç bir farenin rastgele yaptığı
davranışlar sonucunda yiyecek kabının
açılmasını sağlayacak manivelaya (pedal)
basarak yiyeceğe kavuşması ve daha sonra
deney tekrarlanınca manivelaya daha kısa
sürede basmayı öğrenmesi edimsel bir
koşullanmadır.
Edimsel koşullamada organizmanın Organizmanın (hayvan ya da insan)
yaklaşmak ya da elde etmek istediği ortadan kaldırmak istediği bir uyarıcı
olumlu bir uyarıcı vardır. (Yiyecek gibi) vardır. (Acı verici uyarıcı gibi)
Organizma bu amaca ulaşmak için Canlı bu uyarıcıyı ortadan kaldıran
davranışta bulunur. davranışı yapar, olumsuz durum ya da
Bu duruma olumlu pekiştirme denir. uyarıcıdan kurtulur.
Bu duruma olumsuz pekiştirme denir.
B- BİLİŞSEL ÖĞRENME
Diğer adı karmaşık öğrenmedir, bu öğrenme Bu tür öğrenmenin ağırlık
zihinde oluşur. noktası bilgilerin biriktirilmesi
Kitap okuyarak, TV izleyerek ya da bir olaya ve işlenmesidir. Başka bir
tanık olarak birçok şey öğreniriz. deyişle yaşantılar depolanır
Organizmanın algılama, hatırlama, düşünme gibi ve bunlar anlam kazanır.
zihinsel yetileri aracılığıyla öğrenmesidir. Farklı şekillerde olabilir.
1- Örtük Öğrenme:
Farkına varmadan öğrenme de denir. Bu öğrenmede kişi öğrenmeye niyet etmeden,
farkında olmadan öğrenir.
Müzik dinleyerek ders çalışırken farkında olmadan şarkının sözlerini de öğreniriz.
2- Model alarak Öğrenme:
Taklit yolu ile öğrenme de denir.
İnsan ve hayvanların beğendikleri, büyükleri veya özendikleri kişileri taklit ederek
onlar gibi davranmayı öğrenmesidir.
Bir gencin pop sanatçısını taklit ederek onun gibi giyinmesi, bir genç kızın saçını
beğendiği bir manken gibi kestirmesi vb.
Genellikle kız çocukları anneyi, erkek çocukları babayı model alır.
21
3- Kavrama yoluyla öğrenme:
Bu öğrenme çözümü gereken durumun öğeleri arasındaki ilişki bir anda görülür.
Başarılı davranış akıl yürütme ile sanki aniden olur.
Problemdeki öğeler düzenlenir, yeniden yapılanır, sonunda "tamam buldum."
Şeklinde çözüm ortaya konur.
Çok zor sandığımız bir matematik problemini bir müddet düşündükten sonra
birden kavrayarak çözüme ulaşmak.
Maymunun muzu elde etme deneyi
ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN ETKENLER
1- Öğrenenle İlgili Özellikler
Güdülenme Durumu: Öğrenme için güdülenmiş olmak gerekir.
Güdülenme olmadan organizma harekete geçmez.
Organizmayı harekete geçiren açlık, susuzluk vb. fizyolojik ya da çalışkan olmak,
başarmak, sınıfı geçmek beğenilmek vb. sosyal güdüler olmalıdır.
Güdüler kişiyi öğrenmeye özendirir.
Yaş: Öğrenmenin oluşması için organizmanın belli bir olgunluğa ulaşması gerekir.
Yaşımıza uygun şeyleri öğrenebiliriz.
Genelde 20 yaşlarına kadar öğrenme yeteneği artar.
20-50 yaşları arası sabit kalır, daha sonra düşmeye başlar.
Zeka: Zeka ile öğrenme arasında önemli bir ilişki vardır. pozitif korelasyon
Zeka arttıkça öğrenme de artar.
Sosyokültürel Etkiler: İçinde bulunduğumuz grubun, toplumun bakış açımızın (tutum
ve önyargılar) öğrenmeye etkisi vardır.
Öğrenilmiş çaresizlik öğrenmeyi olumsuz etkiler.
Genel Uyarılmışlık Hali ve Kaygı: Organizmanın tamamen uyanık olması ve öğrenilecek
malzeme üzerinde dikkatin odaklaşması gerekir.
Aşırı kaygılı olmamak gerekir, orta düzeyde kaygının olması gerekir.
Biyolojik Özellikler: Hastalık ya da kaza nedeniyle hasar gören hücreler nedeniyle ya
da genetik özelliklerle ilgili olarak öğrenme kolay ya da zor olabilir.
22
2-Öğrenilen Malzeme İle İlgili Özellikler
a) Malzemenin zorluğu: Malzemenin kolay ya da zor olması öğrenmeyi etkiler, kolay
ya da zor olması da şu özelliklerle ilgilidir.
Ayırt edilebilirlik: Diğerlerinden farklı Çağrışımsal anlam: Öğrenilecek
uyarıcılar dikkatimizi çeker ve malzeme bir şeyi çağrıştırıyorsa
öğrenme kolay olur. daha kolay öğrenmemizi sağlar.
En yaramaz olan en çalışkan olan
öğrenci daha erken öğrenilir. Kavramsal benzerlik: Malzemeler
benzer ve farklılıklarına göre
Anlamlılık: Anlamlı olan uyarıcı daha sınıflama yapılırsa daha kolay
kolay öğrenilir. öğrenilir.
Masa
b) Aktarma (Transfer): Hiçbir öğrenme sıfırdan Eğer önceki öğrenme,
başlamaz. sonrakini kolaylaştırıyorsa
Önceden öğrendiklerimiz de öğrenmemize etki buna olumlu aktarma,
eder. eğer önceki öğrenme
Yeni öğrenme eski öğrenmelerin üstüne kurulur. sonrakini zorlaştırıyorsa
buna olumsuz aktarma denir.
Hentbol oynamayı bilen birinin basketbolu daha
çabuk öğrenmesi Eğer davranış benziyorsa ya
İki parmakla daktilo yazmayı bilen birinin on da uyarıcılar benziyorsa
parmakla daktilo yazmayı öğrenememesi ya da geç aktarmaya etkisi olumlu olur.
öğrenmesi.
3- Öğrenme Yöntemiyle İlgili Özellikler (Öğrenme Stratejileri)
Diğer faktörler üzerinde değişiklik yapılması pek mümkün değildir. Yaşımızı, zekamızı,
malzemeyi değiştiremeyiz fakat öğrenme yöntemini uygun seçerek öğrenmeyi
kolaylaştırıp daha etkili yapabiliriz.
a) Aralıklı ve Toplu Öğrenme: Öğrenilecek konu ayrı ayrı zamanlara dağıtılırsa, bir
zamana sıkıştırılmış çalışmadan daha verimlidir. Aralıklı çalışmada konu daha fazla
hatırlanmaktadır.
b) Bütün ve Parça Öğrenme: Öğrenilecek malzemenin parçalara bölünmesi bazı
durumlarda daha faydalıdır. Eğer konu uzunsa, kendi içinde anlamlı parçalara
bölünebiliyorsa bu durumda daha başarılı sonuç alınır. Sonunda parçalar
birleştirilmelidir.
Şiir ezberlerken kıtalara ayırmak.
Eğer konu kısa ve parçalara bölünemiyorsa bütün öğrenmek daha faydalıdır.
23
c) Sonuçlar Hakkında Bilgi: Konunun ne derece öğrenilip öğrenilmediğinin bilinmesi
gerekir. Çünkü kişiye davranışlarını yeniden düzenleme, hatalarını görme fırsatı
verir.
d) Okuma-Anlatma: Okumada birey pasif durumdadır. Aktif hale gelebilmesi için
kişinin kendi ifadeleriyle konuyu tekrarlaması önemlidir.
BELLEK TÜRLERİ
Bellek (Hafıza): Geçmiş bir olayı ya da bir bilgiyi zihinde tutma ve hatırlama
yetisidir.
Başka bir deyişle öğrenilen bilgileri depolama ve istenildiğinde geri çağırma
yeteneğidir.
Üç tür bellek vardır:
1- Duyusal Bellek:
Çok kısa sürelidir.
Duyu organlarında duyumların tutulmasıdır.
Gözümüz bir nesneyi gördüğünde görüntünün 1-2 sn. gözümüzde saklanmasıdır.
2- Kısa Süreli Bellek:
Bu bellek türü, gerekli olan bilgiyi kısa bir süre için akılda tutmayı ve hatırlamayı
sağlar. Bilgileri birkaç dakika için depolar, kullandıktan sonra da artık işe
yaramayacağı için saklamaz.
Örneğin arayacağımız bir telefon numarasını rehberden bulur arar ve tekrar
unuturuz. Bilgi tutma kapasitesi 2 sn ile 20 dakika arasındadır.
Bilgilerimizin kısa süreli bellekte daha fazla kalmasını sağlamak için
"tekrarlama" ve "gruplama"dan yararlanırız.
Örneğin 987654321 gibi bir sayıyı 987 654 321 şeklinde gruplamak hatırlamamızı
kolaylaştırır.
3- Uzun Süreli Bellek: Bilgiyi beceriyi saatler, günler, aylar ve yıllarca zihinde tutar
ve hatırlamayı sağlar.
Uzun süreli belleğe bilgiler kısa süreli bellekten geçer.
Bu bellekte bilgiler kullanıldıktan sonra atılmaz, saklanır.
Kısa süreli bellek derin olmayan bir havuza, uzun süreli bellek ise okyanusa
benzetilebilir.
Örneğin, birinci sınıftaki okul numaramız uzun süre belleğimizde kalmıştır.
24
AÇIK BELLEK: Bilincinde olduğumuz, başkalarına da ifade edebildiğimiz bellektir.
Anısal ve anlamsal olarak ayrılır.
Anısal Bellek: Belirli bir yerdeki ve Anlamsal Bellek: Anlamların,
zamandaki anılara ilişkin bellektir. kavramların olduğu bellektir.
İki yaz önceki gezdiğimiz yerleri İstanbul'un fethini veya
hatırlarız. sosyolojinin tanımını biliriz.
ÖRTÜK BELLEK: Bu bellekte kişi öğrenmiş olduğunun farkında değildir.
(bildirilemeyen bellek).
Ön Uygulama Etkisi: Bazı bilgileri diğerlerinin yanında fark etmeden öğreniriz.
Araba kullanırken dinlediğimiz müziğin sözlerini farkına varmadan öğreniriz.
Klasik Koşullanma: Korkmamamız gereken bir şeyden korkmayı bu şekilde öğreniriz
ve uzun süreli belleğin örtük bölümünde saklarız.
Beceri ve Alışkanlıklar: Başlangıçta bilerek öğrenilen beceriler sonradan
otomatikleşir ve örtük bellekte depolanır.
Yürüme, yüzme, bisiklete binme vb.
ÖĞRENME, BELLEK, HATIRLAMA İLİŞKİSİ
Bilgilerin hatırlanması için öncelikle bilgilerin öğrenilmiş olması ve bellekte yerini
almış olması gerekir.
Bu süreçler:
ÖĞRENME BELLEK HATIRLAMA
(Kazanım) (Depolama) (Geri Çağırma)
Kodlama (Öğrenme, Şifreleme): Belleğe giren bilginin zihinde kaydedilmesidir.
Bir evde her eşyanın nasıl bir yeri varsa, zihindeki bilgilerin de yeri vardır.
Resimler ayrı kokular ayrı kodlanır.
Depolama: Nasıl kodlanmış olursa olsun bu bilgilerin gerektiği zaman yeniden bilinç
düzeyine çıkabilmesi için saklanması gerekir.
Her bilgi kütüphanedeki kitaplar gibi farklı bölümde saklanır.
Hatırlama (Çağırma): Çağırma, daha önce kodlanan ve saklanan bilgilerin yeniden
bilinç düzeyine çıkarılmasıdır.
Ek kodlamaların sayıca fazla olması hatırlama kolaylığı sağlar.
UNUTMA: Önceden öğrenilmiş olan herhangi bir şeyi hatırlama veya tanıma
gücünün geçici ya da sürekli olarak yitirilmesine unutma denir.
25
UNUTMA NEDENLERİ:
1- Öğrenilenlerin kullanılmaması: Bilgi ve beceriler kullanılmazsa unutulur.
2- Geriye ket vurma: Yeni öğrenilenlerin daha önce öğrenilmiş olanları
unutturmasıdır.
Örnek: Art arda iki toplantıya katılan bir kişi ikinci toplantıda tanıştığı kişilerin
ismini öğrenirken önceki toplantıda tanıştığı kişilerin bir kısmının isimlerini
unutabilir.
3- İleriye ket vurma: Önce öğrenilenlerin yeni öğrenilenleri unutturmasıdır.
4- Organik nedenler: Beyinde hücre kaybının olması ve beyin hasarı
5- Baskı altında tutma (bilinçaltına itme)
Örnek: Büyük üzüntüler bilinç altına atılır.
Belleği Geliştirme (Unutmayı azaltmak, Hatırlamayı Kolaylaştırmak için)
1- Öğrenmenin yeterli olması
2- Önceki birikimle kişinin konuyu anlamlandırması
3- Öğrenmeden sonra dinlenilmesi (uyumak gibi)
4- Tekrarlar yapılması
5- Kişi öğrenmeye ne denli istekli olursa o kadar iyi öğrenir.
6- Bilgiler kodlanırken ne kadar fazla uyaran alınırsa, hatırlarken de o kadar çok
ipucu olacak demektir. Bu nedenle kodlarken konuyu çok yönlü kodlamak
hatırlamayı kolaylaştırır.
7- Bilgileri örgütlediğimizde (tablo, şema vb) kendimize özgü ifade ettiğimizde
daha çok akılda kalır.
8- Çağrışım kurma ile hatırlamayı artırabiliriz.
Örnek: Okul numaramız ya da şifremiz 3507 ise İzmir Antalya plakalarıyla çağrışım
kurabiliriz.
9- Zihinde canlandırma ile hatırlamayı kolaylaştırabiliriz. (Resim, şema, tablo vb.
görseller daha çok akılda kalır.)
10- Sesselleştirme (kendi sesimizle tekrar etme.)
11- Kümeleme (kısa süreli belleğin kapasitesi kümeleme ile artırılabilir.)
DÜŞÜNMENİN YAPI TAŞLARI
DÜŞÜNME: Karşılaşılan bir problemi zihinde çözebilme Düşünürken nesne ve
gücü olarak tanımlanır veya olaylar ve nesneler olayların kendilerinden
arasında bağ kurmaktır. değil, zihinde kalan
Düşünme için imgeler, semboller, kavramlar, izlerinden yaralanılır.
kategoriler kullanılır. Bunlar düşünmenin yapı taşlarıdır.
İMGELER (HAYAL): Daha önce algıladığımız nesne ve olayların zihinde yeniden
canlandırılmasıdır. Nesne ve olayların zihindeki izleridir.
Örneğin zihnimizde evdeki eşyalarımızı hayal edebiliriz, özlediğimiz birini hayal
edebiliriz.
26
SEMBOLLER (SİMGE): Herhangi bir nesnenin sembolü, işareti demektir.
Örneğin her sözcük birer semboldür. Trafik işaretleri, tl vb.
KAVRAMLAR: Nesnelerin ya da olayların ortak özelliklerini kapsayan ve onları bir
sözcük altında toplayan genel tasarımdır.
-Kavramlar doğada bulunmadıklarından ve soyut olduklarından, duyu organları
yoluyla öğrenilemez.
-Kavramlar ancak düşünme ile kavranabilir.
Örneğin ağaç, ev, güzellik vb.
Ağaç bir kavramdır çünkü çok sayıda nesnenin (portakal, çam, vişne vb) genel
adıdır.
KATEGORİLER: Varlıkların belirli özellikleriyle bir gruba dahil edilmesi,
sınıflandırılmasıdır.
Örneğin sınıftaki öğrenciler cinsiyete göre iki kategoriye ayrılır.
DİL VE DÜŞÜNME
Dil, insanların duygu ve düşüncelerini anlatmak, bilgi alış-verişinde bulunmak için
kullandıkları iletişim aracına denir.
Yazı dili, konuşma dili, işaret dili, beden dili olarak sınıflandıracağımız dilin amacı
her durumda iletişim sağlamaktır.
Konuşurken cümledeki vurdu, sesin yüksekliği, konuşma aralığı vb. özellikler de
duygularımızı anlatmada etkilidir.
28
ZEKADA KALITIM VE ÇEVRENİN ROLÜ
Zekayı belirleyen iki temel etken vardır. Bunlar kalıtım ve çevredir.
Kalıtımın zeka potansiyeli açısından etkisi daha fazla olmakla beraber, tek başına
zekayı belirlememektedir.
Potansiyel ne olursa olsun çevre şartlarının o Çevre şartları (sosyal kültürel,
potansiyele uygun olması gerekmektedir. sağlık yönünden)
Bu da zekanın ciddi ölçüde kalıtım ile ve bunu zenginleştirilmiş olduğunda
tamamlayan çevre şartları ile oluştuğunu zeka bölümünü
ve geliştiğini gösterir. değiştirebilmektedir.
Zeka geriliklerinde de kalıtım ve çevrenin etkisi görülmektedir. Zeka geriliğinin
nedenleri arasında beyin zedelenmesi, doğum öncesi annenin geçirdiği hastalıklar,
yetersiz beslenme, hamilelikte alınan ilaçlar, kalıtımın etkisi yer almaktadır.
ZEKANIN ÖLÇÜLMESİ
Zeka testlerle ölçeklerle ölçülür.
Dünyada en yaygın kullanılan zeka testleri Zeka gözlenemeyen
Stanford-Binet zeka testidir. bir özelliktir.
Bu testle bireyin zeka bölümü ortaya konur.
Bireyin zeka yaşının takvim yaşına bölünmesiyle elde edilir.
Yaygın olarak kullanılan zeka testlerinden biri de Wechsler Yetişkinler Zeka
Ölçeğidir. Bu ölçekte çocuklar için ayrı yetişkinler için ayrı testler bulunur.
ZEKANIN DÜZEYLERİ
Zeka bölümleri zeka testlerinden alınan puanlara göre belirlenir.
Zeka bölümlerinin dağılımı şu şekildedir:
0-70 Zeka özürlü
70-90 Sınır (düşük zeka)
90-110 Normal
110-120 Normal üstü
120-130 Üstün zeka
130- + Deha (çok üstün zeka)
29
ZEKA TÜRLERİ
Farklı psikologlar zekayı farklı şekillerde ifade etmişlerdir.
Örneğin Spearman zekayı "genel yetenek ve özel yeteneklerdir." demiştir.
Thorndike, "soyut, sosyal ve mekanik yeteneklerdir" şeklinde ifade etmiştir.
Gardner ise çoklu zekanın olduğunu savunmuştur.
(sözel, sayısal, sosyal, müziksel, doğa vb.)
YARATICILIK
Yaratıcı düşünme: Yaratıcı düşünme Kendini daha çok bilim, teknik ve
yeni düşünceler, buluşlar, araçlar ve güzel sanatlarda gösterir.
yapıtlar oluşturmaya yöneltilmiş Zeka, yaratıcı düşünmenin ortaya
düşünmedir. çıkarılmasını sağlayan bir araçtır.
30
RUH SAĞLIĞININ TEMELLERİ
Kişiliğin Tanımı:
KİŞİLİK: Bir kimseyi başkalarından ayıran MİZAÇ: Bireyin fizyolojik ve duygusal
ve onu kendisi yapan, kalıtım ve çevre özelliklerinin davranışlarına
etkisiyle ortaya çıkan duygu, düşünce ve yansıyarak sürekli hale gelmesidir.
davranış özelliklerinin tutarlı bir Örneğin bir espiriye bir birey gülerek
bütünüdür. bir diğeri kızarak tepki verebilir.
Güler yüzlü olmak, sevimli olmak,
KARAKTER: Karakter kişiliğin toplumsal asık yüzlü olmak, karamsar olmak
ve ahlaki yönüdür. mizaç örnekleridir.
Örneğin: dürüstlük, yalancılık, hırsızlık,
misafirperverlik karakter özellikleridir.
KİŞİLİK KURAMLARI
A- Psikodinamik Kuram
Psikodinamik kuramın kurucusu olan S. Freud, id (alt benlik), ego (benlik) ve süper
ego (üst benlik) kavramlarından oluşan üçlü ve dinamik bir kişilik kuramı
geliştirmiştir.
-İd, arzuların hemen yerine getirilmesini talep eden, dış koşullara aldırış etmeksizin
acıdan kaçınıp hazzı elde etmeye çalışan dinamik bir yapıdır.
-Egonun işlevi ise iden gelen talepleri gerçeklik ilkesi gereğince değerlendirmeye alan
ve uygun olanları gerçekleştiren bir benlik biçimidir.
Uygun olmayanlar bastırılır.
Ego id ile süper ego arasında bir denge unsurudur.
Ego kişiliğin yönetim merkezidir.
-Süper ego, bireyin vicdanını oluşturur. Süper ego ahlaki değerleri, toplumun
beklentilerini gözeten kişilik birimidir.
B- Sosyal Davranış Kuramı
Bu kurama göre kişilik çevresel etkiler altında öğrenme yaşantıları ile oluşur.
Sosyal davranış kuramında uyarıcıların (sosyal ya da fiziksel (ör: sıcaklık) bilişsel
süreçlerle işlenmesi ile davranışlar sürekli hale gelir ve kişilik oluşur.
Eğer bir davranış toplumda cezalandırılıyorsa bu davranışı birey yapmaktan
sakınır, ödüllendirilen davranışları tercih eder ya da annesinden gördüğü gibi
davranır.
31
C- Fenomenolojik Yaklaşım
Bu yaklaşım bireyin öznel yaklaşımları üzerinde durur.
Benlik bilinci bu görüşte önemlidir. Benlik bilinci kişinin kendisini nasıl algıladığıdır.
Eğer bir bireye koşulsuz sevgi verilmişse o birey olumlu bir benlik bilinci
geliştirebilir, kişiliği güçlü olur.
Kişilik Gelişimini Şekillendiren Etkenler:
Koşullanma Yoluyla Öğrenme:
-Klasik ve edimsel koşullanma ile davranışları kazanırız ve bunlar sürekli hale
geldiğinde kişiliğimizin parçası olurlar.
Örnek: Bir uyarıcıdan korkmamız klasik koşullanma ile ortaya çıkabilir.
Olumlu bir şey elde etmek ya da olumsuz bir şeyden kurtulmak için bazı
davranışları kazanırız. (Odasını düzenli tutan çocuk ödüllendirir.)
Aile Etkileri: Aile bireyleri, ödüllendirme, cezalandırma yoluyla davranışı
şekillendirir.
-Ayrıca aile bireyleri özellikle anne ve baba model alınan kişilerdir.
Ayrıca çocuk aile içinde sosyalleşir, ahlaksal kültürel değerleri öğrenir ve benimser.
Bilişsel Koşullar: uyarıcıların birey için ne anlam taşıdığı önemlidir. Örneğin hatalı
bir davranışından dolayı azarlanan bir çocuk, bu azarlamayı bir süre sonra babasının
ilgisi olarak alır ve bundan hoşnut olur.
Sosyal Etkiler: Bireyin ailesi dışında arkadaş çevresi, öğretmenleri, görsel ve yazılı
medya kişilik gelişiminde etkilidir.
Örnek: Çocuk izlediği filmin, dizinin kahramanlarından etkilenir.
Yetenekler: Kişi seçimlerini yetenekleri ölçüsünde yapar.
Örnek: Birey tercih yaparken tercihini sevdiği derler alanlar, etkinliklerden yana
kullanır.
Bireysel Farklıklar:
Her bir bireyin kendine ait onu diğerlerinden ayıran Bu özelliklerin sayısı çok
özellikleri vardır. fazladır ve hepsini ölçmek
Bu farklardan birisi de kişiliktir. Kişiliği anlamak için: bugün için mümkün
1- Bireysel faklılıkları oluşturan özellikleri belirlemek, değildir.
2- Bu özellikleri ölçebilmek gerekir.
32
KİŞİLİĞİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Kişiliğin değerlendirilmesinde kullanılan araçlardan bazıları şunlardır:
Kişilik Envanterleri: Ülkemizde de Projektif Testler: Bu kişilik testlerinde
standardizasyonu yapılmış olan belirli bir nesne oluşmayan mürekkep
Minesota Çok Yönlü Kişilik lekeleri (Rorsehach Mürekkep lekesi
Envanterinde kişilikle ilgili sorular testi) veya yoruma açık resimler
ya da ifadeler yer alır. (Tematik Algı Testi TAT) bireye gösterilir.
STRES
Stres Nedir?
Genellikle sıkıntı, kaygı üzüntü, gerginlik süresinin uzamasıdır.
Örneğin üniversite sınavına hazırlanan bir gencin başaramama korkusu nedeniyle
gerginlik yaşaması bir stres durumudur.
Stresle İlgili Bilinmesi Gereken Bazı Kavramlar:
Stres yaratan durum: Çoğunlukla ulaşılmak istenen amaca doğru yol alırken bir
engellenmeyle karşılaşma ile ortaya çıkar.
Travma: Kişinin tanık olduğu ya da yaşadığı, güvenliğine ya da yaşamına tehdit
olarak gördüğü olay
Tükenme: Şiddetli ve uzun süreli fiziksel veya zihinsel etkinlik ve aşırı yüklenme
sonucu oluşan stres.
Stres Yaratan Faktörler:
1-Dışsal (Çevresel) faktörler: Mikrop, virüs vb Hızlı değişen
Dış çevreden kaynaklanır. İklim ve doğa şartları yaşam Şartları
Bireyin denetimi dışındadır. Fiziki mekan şartları Bazı İş Türleri
Doğal afetler Savaş ve kazalar
Çevre kirliliği
2- İçsel (Psikolojik) Faktörler:
Bireye özgü yaşamsal zorlanmalar (işten çıkarılma, boşanma, aileden birinin
hastalığı veya ölümü vb ) ve gelişimsel olaylarla ilgili nedenler (ör: ergenlik dönemi
kimlik kazanma savaşı) de bu grupta yer alır.
Stresin Günlük Yaşama Etkisi
1- Bedendeki etkiler:
Bedenimizin strese karşı gösterdiği anlık tepkiler (buna savaş ya da kaç tepkisi de
denir) şunlardır:
İç salgı bezleri hormonları salgılanır. (Bütün vücuda mesaj gönderilir.)
Ter bezi etkinliği artar.
Göz bebekleri genişler.
Tükürük azalır.
33
Mide asidi artar. Sindirim yavaşlar.
Solunum derinleşir. Kalp atışı hızlanır.
Kan basıncı yükselir.
2-Psikolojik Etkiler: Uzun süreli yaşanan stres psikolojik bazı sorunlara da yol
açar.
Kaygı: Stresin yol açtığı başlıca duygu Kayıtsızlık ve Çökkünlük (Depresyon):
kaygıdır. Aşırı kaygı sonucu bireyde uyku Saldırganlığın diğer ucunda kayıtsızlık
bozuklukları, dikkatsizlik, sosyal vardır. Birey diğer bireylere ve olaylara
ilişkilerde sorunlar, şiddet, saldırganlık kayıtsız kalır. Stres uzun süre devam
vb görülür. ederse depresyon ortaya çıkabilir.
Örnek: Savaştan sonra veya ülkemizde
olan 1999 depreminden sonra insanların Bilişsel Bozukluk: Uzun süre stres
yaşadıkları kaygı durumu. altında kalan bireyin düşünce şekli de
değişir. Bireyin zihni sürekli olarak stres
Öfke ve Saldırganlık: Engellenme ve durumu ile meşgul olur. Dikkat
çatışma strese, stres de öfke ve toplaşımı zorlaşır, birey sistemli
saldırganlığa neden olmaktadır. düşünemez. Sürekli kaygı hali oluşur.
Örneğin sınav kaygısı böyledir.
34
SAVUNMA MEKANİZMALARI
BAŞLICA SAVUNMA MEKANİZMALARI
1) BASTIRMA 9) KAÇMA: Duyarsızlık, problemi yok
sayma, önemsememe kavramlarıyla
2) BAHANE BULMA (MANTIĞA BÜRÜME): Neden da anlatılabilecek kaçma
bulma biçiminde de ifade edilebilen bahane mekanizmasında birey problemler
bulma bireyin olaylar ve durumlar karşısında karşısında onları çözmeye yönelik
asıl sebebi söyleyemeyip nedenler davranışlar göstermek yerine tam bir
uydurmasıdır. tepkisizlik ve vurdumduymazlık
içerisindedir.
3) YANSITMA: Başkasını suçlama ya da kendi
suçunu başkasına atma olarak tanıdığımız 10) YÖN DEĞİŞTİRME: Tepkiyi asıl
yansıtma tam anlamıyla bireyin kendi hedefe ya da asıl kişiye değil de
yanlışlıklarını, olumsuzluklarını başkalarında başka bir hedefe ya da başka bir
görmesidir. kişiye yöneltmektir. Birey tepkini
yönünü ve yerini değiştirdikten sonra
4) ÖDÜNLEME (TELAFİ ETME): Bir alandaki davranışta bulunur.
başarısızlığın doğurduğu eksiklik, yetersizlik
ve aşağılık duygularını başka bir alanda 11) KENDİNE YÖNELTME: Bireylerin asıl
başarı sağlayarak ortadan kaldırmaktır. hedeflere yöneltemedikleri öfkeli ve
saldırgan davranışlarını kendilerine
5) YÜCELTME: Doğrudan ve doğal biçimde yöneltmeleridir.
doyurulmasını toplumun onaylamadığı
fizyolojik ve psikolojik dürtülerin toplumca 12) GERİLEME: İlkele dönüş, önceki
onaylanan bir sosyal alana kaydırılarak, yani yaşların davranışlarına geri dönme,
biçim değiştirilerek doyurulmasıdır. seviyesiz davranışlar sergilemedir.
6) KARŞIT TEPKİ GELİŞTİRME: Güdüleri çarpıtma, 13) YADSIMA (İNKAR ETME): Birey
ikiyüzlü olma biçiminde de ifade kendisine acı veren gerçekleri
edebileceğimiz karşıt tepkide birey asıl kabullenmeyerek reddetmesidir.
tepkiyi göstermek yerine zıt (karşıt) tepkiyi
gösterir. 14) POLLYANNA (TATLI-LİMON): Bireyin
karşılaştığı her kötü durumda "iyi ki
7) ÖZDEŞİM KURMA: Özdeşleşme, başkasına daha kötüsü başıma gelmedi" diyerek
özenme, benzeme biçimlerinde de ifade mutluluk oyunu oynamasıdır.
edebileceğimiz özdeşim kurma bireyin iki
türlü davranışını içerir. 15) ENTELLEKTÜELLEŞTİRME: Sorun soyut
ve entellektüel düzeyde ele alınır.
8) HAYAL KURMA: Düş kurma, fantezi geliştirme Böylece sorun insansı duygu ve
adıyla da bilinen hayal kurma bireyin kendini düşüncelerin dışına çıkarılır. Kaygı
olduğu gibi değil olmasını istediği gibi ortadan kaldırılır.
düşlemesi, acı gerçekleri tatlı düşler biçimine
dönüştürmesidir.
35
RUH SAĞLIĞI, NORMALLİK VE ANORMALLİK
1. Ruh Sağlığının Genel Ölçütleri
a) Gerçeklik algısı: Dış çevreyi, iç çevreyi, kişinin kendi yeteneklerini ve davranışlarını
içerir.
b) Davranış kontrolü: Bu kontrol dürtüsel davranışlar (cinsellik ve saldırganlık),
sosyal norm ve kurallara aykırı olan davranışlar üzerinde kurulur.
c) Kendilik değeri, kendine güven, diğerleri tarafından kabul edildiğini bilme ve
uyumlu olma:
Mesela; depresyondaki kişi kendini çok değersiz, narsist kişilik bozukluğu olanlar ise
çok değerli görür.
d) Yetenek ve enerjiyi üretken etkinliklere yöneltme, geleceğe dair planlar yapma,
bağımsız hareket edebilme:
Mesela; şizofreni hastası bunları gerçekleştiremez.
e) Topluma uyum: İnsan sağlığı başkalarıyla yapıcı, uyumlu, duygu içeren ilişkiler
içinde olmayla doğrudan ilgilidir.
37
Insomnia (uykuya dalmakta veya Uyurgezerlik (uykuda gezme)
sürdürmede güçlük) Uykuda korkma, uykuda
Hipersomnia (aşırı uykululuk, gündüz korkutucu rüyalar görme
uyuma, geceleri uyku süresinin uzaması) gibi türleri vardır.
Uyku apnesi (uykuda solunum bozukluğu)
7. Kişilik Bozuklukları:
Bu bozukluklar, kişinin kendisi hakkındaki algı ve düşüncelerinde kendini gösterir.
Esnek ve uyumsal olmayan davranışlar diğer insanlarla çatışmasına yol açar.
Türleri:
a) Narsist kişilik bozukluğu: c) Çekingen kişilik bozukluğu: Diğerleri
Kendisinin çok önemli olduğunu tarafından reddedilme, eleştirilme,
düşünmedir. Sınırsız başarı, güç, zeka, beğenilmeme, dışlanma, sevilmeme gibi
güzellik üzerine sürekli kafa yorma korkular nedeniyle başkalarıyla ilişkiye
vb davranışlar görülür. girmekten çekinme gibi özellikleri vardır.
b) Bağımlı kişilik bozukluğu: Gündelik d) Antisosyal kişilik bozukluğu: Yasalara
yaşamda çok büyük ölçüde aykırı davranışlar, diğer insanlara uyumsuz
başkalarına bağımlı olma, bağımsız davranışlar görülür.
olarak seçim yapamama, karar
verememe, yalnız kalmaya e) Paranoid (sanrılı) kişilik bozukluğu:
dayanamama gibi özellikleri vardır. Gerçek dışı düşüncelere sahiptirler. Çok
kuşkucu ve gururlu olurlar.
39
SOSYOLOJİ
SOSYOLOJİYE GİRİŞ
A. Sosyolojinin Tanımı ve Konusu B. Sosyolojinin Doğuşu
Sosyoloji; grup içi ve gruplar arası Sosyolojinin kurucusu Auguste Comte
sosyal ilişki ve münasebetleri bilimsel sayılır.
yöntemlerle sebep-sonuç ilişkisi Emile Durkheim ise sosyolojinin konusu
çerçevesinde kendi bütünlüğü içinde ve yöntemini belirleyerek sosyolojinin
inceleyen sosyal bir bilimdir. kurulmasında etkili olmuştur.
C. Sosyoloji Biliminin Temel Özellikleri
1-) Bireysel problemlerle ilgilenmez, çünkü konusu sosyal olay ve olgulardır.
2-) Sosyal olayların ve olguların ortak noktalarından hareketle genellemelere ulaşır.
3-) Sosyal olayları çok yönlü ve çok faktörlü olarak sebep-sonuç ilişkisinde
(determinizm) inceler.
4-) Toplumsal olayları, olguları ve toplumu bütüncül bir bakışla ele alır.
5-) Olması gerekeni değil, olanı olduğu gibi inceler.
6-) Diğer bilimlerle ilişki kurar.
7-) Toplumların aynı olamayacağından hareketle, bütün toplumlar için geçerli
olabilecek evrensel ilkeler koymaz.
8-) En iyi toplum modelini (ideal toplum veya ütopya) ortaya koymaz, çünkü
bulgularını araştırmalara dayandırdığından pozitif bir bilimdir.
9-) Normatif bir bilim değildir. Böylelikle değer yargılarından arınık olarak nesnel
sonuçlara ulaşır.
D. Sosyoloji Biliminin Temel Amaçları
1-) Toplumu ve toplumsal ilişkileri nesnel ve bilimsel olarak anlamak.
2-) Toplumun nasıl değiştiğini ve tarihsel gelişim sürecindeki değişimlerini yaratan
etkenleri anlayıp ortaya çıkarmak.
3-) Toplumlar arası benzerlik ve farklılıkları saptayarak genellemelere ulaşmak.
4-) Toplumsal değişimlerin yönelimleri hakkında öngörülerde (tahminlerde) bulunmak.
5-) İnsanların kendi toplumlarının değişme süreci üzerinde etkili olma olanağı
sağlamak.
E. Toplumsal Olay ve Olgu
Toplumsal olay; toplumsal yaşamda toplumsal ilişkiler sonucu ortaya çıkan tek
tek oluşum ve değişimlerdir.
Toplumsal olaylar başlangıç ve bitiş süresine sahip, bir defalık olup biten
oluşumlardır.
Mesela; Birinci Dünya Savaşı, 2022 YKS gibi.
40
Toplumsal olayların açıklanmasında, indirgemeci ve bütüncül olmak üzere iki
yaklaşım kullanılır.
1) İndirgemeci yaklaşım toplumsal olayları 2) Bütüncül yaklaşıma göre
tek bir etkenle veya sebeple açıklar. toplumsal olaylar çok nedenlidir.
Toplumsal olgu; aynı türdeki sosyal olayların soyut ve genel ifadesidir.
Belli bir yeri ve zamanı yoktur. Her zaman ve her yerde olabilecek bir durumu ifade
eder. Buna göre 2022 YKS sosyal olayken, YKS yapıldığı sürece YKS olgusundan
bahsedebiliriz.
Toplumsal Olay ve Olgunun Özellikleri:
TOPLUMSAL OLAY TOPLUMSAL OLGU
Toplumsal olay tek tek gerçekleşir. Geneldir.
Somuttur. Soyuttur.
Sayılarla ifade edilir. Sayılarla ifade edilmez.
Zamanı ve yeri bellidir. Yeri ve zamanı belli değildir.
Her ikisi de bir toplumsal yapıda ortaya çıkar.
41
C. Toplumu Oluşturan Unsurlar
Toplum birçok toplumsal grup, kurum, kuruluş ve değerleri içine alan geniş ve
sürekli bir insan topluluğundan oluşur. Toplumu oluşturan başlıca unsurlar birey,
toplumsal gruplar, kurumlar, kuruluşlar ve ilişkilerdir.
Toplumsal kurum; nesiller boyu devam Toplumsal grup; belli ortak
eden, kalıcı nitelik kazanan, ortak kabul özelliklere sahip, ortak amaçlar
görmüş uygulama ve davranış kalıplarını için toplumsal etkileşim ve ilişki
ifade eder. içinde bulunan belli bir
sürekliliği olan en az iki veya
Toplumsal kuruluş; kurumların toplumsal daha fazla kişiden oluşan
hayattaki somut görünümleridir. topluluklardır.
D. Toplumsal Grup
Toplumsal grup; belli ortak özelliklere sahip, ortak amaçlar için toplumsal etkileşim
ve ilişki içinde bulunan, en az iki veya daha fazla kişiden oluşan topluluklardır.
1. Toplumsal Grupların Özellikleri 2. Toplumsal Grupların İşlevleri
a) En az iki kişiden oluşur. a) Üyelerinin ihtiyaçlarını (biyolojik,
b) Grup üyeleri arasında biz duygusu psikolojik, barınma, beslenme) ve
hakimdir. beklentilerini karşılar.
c) Her grubun ortak değerleri ve b) Bireye toplumun kültürünü kazandırır
amaçları vardır. ve sosyalleşmesine katkı sağlar.
d) Her toplumsal grubun kendine özgü Böylece uyum
yapısı ve kuralları vardır. sorunlarını ortadan kaldırır ve bireye bir
e) Grup üyeleri arasında belirli bir statü kimlik ve kişilik kazandırır.
ve rol dağılımı vardır. c) Dayanışma ve bağlılık duygularını
Yani iş bölümü vardır. geliştirir.
f) Grupların yapısı ve nitelikleri d) Bireylerin yalnızlık duygularını
toplumlara ve zamana göre farklılık ortadan kaldırarak, bireylere grup
gösterir. bilinci ve biz duygusu kazandırır. Bu
g) Her grup göreli belli bir sürekliliğe sayede bireye de güven verir.
sahiptir. e) Bireyde tutum değişikliğine sebep
h) Her grubun üyelerinin üzerinde belli olur.
bir yaptırımı vardır. f) Bireyin yaşamına bir amaç ve anlam
kazandırır.
3. Toplumsal Grup Çeşitleri
a) İlişki biçimlerine (türlerine) göre gruplar: İlişki biçimlerine göre grupları
sınıflandırmada karşımıza iki isim çıkmaktadır. Bunlar Cooley, Tönnies'dir.
42
Cooley'e göre gruplar ilişkinin biçimine göre birincil ve ikincil grup diye ikiye ayrılır:
43
4. Toplumsal Grup Dışı Topluluklar
a) Kalabalıklar (Yığınlar): Fiziksel yakınlıklarına rağmen, aralarında sosyal ilişki
bulunmayan insan topluluklarına denir.
b) Kategoriler: Aynı fiziksel mekanı paylaşmayan, fakat ortak birtakım özellikleri
olan topluluklardır.
Kitleler; düşünce, zevk vb. bakımından aynı Sosyal Sınıflar; gelir düzeyi,
özelliklere sahip insanların oluşturduğu eğitim düzeyi, meslek
kategorilerdir. bakımından benzer yaşam
biçimine sahip insanların
Sosyal Azınlıklar; bazı haklardan yoksun oluşturduğu kategorilerdir.
bırakılmış insanların oluşturduğu
kategorilerdir.
III. SOSYOLOJİNİN YÖNTEM VE TEKNİKLERİ
A. Bilimsel Yöntemin Aşamaları
Sırasıyla bu aşamalar gözlem, hipotez, sınama (deneyleme) ve genellemelere
(kuram veyasalara) ulaşma şeklinde gerçekleşir.
B. Bilimlerin Kullandığı Genel Yöntemler
1. Tümevarım (Dedüksiyon): Ayrı ayrı 2. Tümdengelim (Endüksiyon): Doğruluğu
gözlemlerden hareketle genel kabul edilmiş genel yargılardan özel
yargılara ulaşmaktır. yargılara ulaşmaktır.
44
2. Alan Çalışması:
Belli bir olayın çok boyutlu olarak derinlemesine incelenmesidir.
En önemli türü monografidir.
3. Belgelere Dayalı Araştırma:
Yazılı belgeler, istatistik belgeler ve günlük yaşamın bir parçası olan her türlü
belgenin (fotoğraflar, ses kayıtları, ev ve iş araç gereçleri vb.) kullanılarak bir
konunun araştırılmasıdır.
D. Sosyolojide Veri Toplama Teknikleri
1. Gözlem: Toplumsal olayların oluş halinde iken amaçlı olarak izlenmesidir.
Sosyolojide gözlem basit ve sistematik gözlem olmak üzere ikiye ayrılır.
Basit gözlem: Sistematik gözlem ise
Araştırmacı incelediği sosyal grubun araştırmacının standart
içinde, grubun bir üyesi olarak, araçlara başvurarak bilgi
yaşayarak gözlem yapıyorsa katılımlı, toplamasını sağlayan bir
eğer araştırmacı araştırdığı olayı tıpkı tekniktir.
bir seyirci gibi inceliyorsa katılımsız
gözlemdir.
2. Anket: Toplumsal nitelik taşıyan 5. Sosyometri: Küçük gruplarda, grup
herhangi bir konu, nesne veya olay üyeleri arasındaki duygusal
hakkında bireylerin duygu, düşünce yakınlaşma derecesini belirlemeye
ve tutumlarını tespit etmek amacıyla yarayan bir araştırma tekniğidir.
hazırlanmış soru listesi ile bilgi
alınmasıdır. 6. Olay İncelemesi: Toplumsal
olguların anlaşılmasına yardımcı
3. Görüşme (Mülakat): Görüşme, olması için, geçmişteki durumlarının
yüzyüze ve sözel olarak yapılan bilgi incelenmesidir.
toplamadır.
7. İstatistik: Diğer araştırma
4. Monografi: Sınırları belirlenmiş bir tekniklerinden elde edilen bilgilerin
konunun derinlemesine incelenmesine sayılarla ifade edilerek
monografi denir. yorumlanmasıdır.
E. Durkheim'in Yöntem Anlayışı
Sosyolojinin pozitif bilim olarak kurulmasını sağlayan Durkheim'in yöntem anlayışı
şöyledir:
a) Sosyal olaylar bir eşya gibi alınmalıdır. Bu durumda toplumsal bilinç işe
karışmayacağından, objektif olunabilir. (Objektiflik ilkesi)
b) Sosyal olaylar, yine sosyal olaylarla açıklanmalıdır.
c) Sosyal olaylarda normalliğin ve anormalliğin ölçüsü toplumdur. Toplumun
çoğunluğunda yaygın olan şey normaldir. Bu nedenden dolayı normalliğin ve
anormalliğin ölçütü toplumlara göre değişir.
45
BİREY VE TOPLUM
I. SOSYALLEŞME (TOPLUMSALLAŞMA)
A. Sosyalleşmenin Anlamı ve Unsurları:
Sosyalleşme, bireyin içinde yaşadığı toplumun kültürünü, değerlerini, normlarını
öğrenme ve benimseme sürecidir.
Sosyalleşme süreci bireyin kişilik, karakter ve benliğini biçimlendirir ve ona
kültürel kimlik kazandırır.
Bireyin sosyalleşmesi sürecinde ilk ve en etkili olan unsur ailesidir. Başlangıçta
aile çocuk üzerinde daha etkili olurken, bu etki okulla birlikte azalmaya başlar.
Okul, toplumun değer ve normlarını, bilinçli olarak çocuğa aktaran en önemli
kurumlardan biridir.
Birey hayatı boyunca birçok toplumsal ortama farklı bir şekilde katılır.
Çünkü toplumun bireyden beklediği davranışlar çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve
yaşlılık dönemlerine göre farklıdır.
Birey topluma uyum sağladığı sürece sosyalleşmeye devam eder.
B. Sosyalleşmenin Aşamaları
Birey, doğumla birlikte önce ailede sosyalleşir.
Çocukluk ve yetişkinlik dönemine geldiğinde; arkadaş çevresi, okul, yaşanılan
çevre özellikleri, boş zamanları değerlendirme olanakları, kitle-iletişim araçları
bireyin sosyalleşmesine yön verir.
Örf, adet, gelenek ve görenekler, kurumlar, insani, ahlaki, milli ve manevi
değerlerde sosyalleşme sürecinde bireye etki eder.
C. Sosyalleşme ve Toplumsal İlişkiler
Sosyalleşme sürecinde en etkili unsur bireyin içinde yaşadığı çevre ve kültürel
ortamdır.
Sosyalleşmenin gerçekleşmesinde kurulan ilişki biçimi daha sonraki toplumsal
ilişkilerinde belirleyici rol oynar.
II. TOPLUMSAL İLİŞKİLER
A. Toplumsal İlişkilerin Özellikleri
En az iki insanı gerektirir.
Belli bir zaman dilimi içinde gerçekleşir.
İlişki bireyler arasında ortak bir anlam taşır.
Toplumsal ilişki kuran taraflar birbirinden haberdardır ve karşılıklı etkileşim
halindedir. Bu etkileşim ortak dil aracılığıyla sağlanır.
Toplumsal ilişkiler; hukuk, örf, adet, gelenek, görenek gibi kurallara göre
gerçekleşir.
46
B. Toplumsal İlişki Çeşitleri
1. Niteliklerine göre: İkiye ayrılır.
a) Birincil İlişkiler: Duygusallığın hakim olduğu, ilişkilerin samimi ve yüz yüze
olduğu ve etkileşimin güçlü olduğu ilişkilerdir.
Küçük gruplarda görülür: aile, akrabalık, dostluk, komşuluk, köy gibi.
b) İkincil İlişkiler: Duygusallık yerine akılcılığın hakim olduğu ve ilişkilerin
resmiyetlik kazandığı ilişkilerdir.
Büyük gruplarda görülür: bankalar, ordu, sendika gibi.
2. Sürelerine göre: Üçe ayrılır.
a) Kısa süreli ilişkiler: Zaman bakımından kısa süren ilişkilerdir.
Tesadüfi ilişkilerdir.
b) Uzun süreli ilişkiler: Çok uzun süren, bazen insanın doğumundan ölümüne kadar
sürebilen ilişkilerdir.
c) Periyodik (devirli) ilişkiler: Bu ilişki, sadece yılın belli bir döneminde kurulur ve
bir dahaki döneme kadar ortadan kalkar.
3. Birey sayısına göre: Üçe ayrılır.
a) Birey-Birey ilişkisi: Sadece iki kişi arasında geçerli olan ilişkilerdir.
b) Birey-Grup ilişkisi: Bireyin bir grup veya gruplarla girdiği ilişkidir.
c) Grup-Grup ilişkisi: İki farklı grup arasında gerçekleşir.
C. Toplumsal İlişkiyle İlgili Temel Kavramlar
Toplumsal Statü ve Anahtar Statü En fazla önem
Bireyin toplum içindeki yerine, konumuna sosyal statü denir. taşıyan statüye
Birey toplumda, aynı anda birden çok statüye sahip olabilir. anahtar (başat)
Bu statülerden bir tanesi onun temel statüsüdür. statü denir.
Statüler kazanılmış ve verilmiş statüler diye ikiye ayrılır.
49
TOPLUMSAL YAPI
İçinde toplumsal ilişkilerin, toplumsal olayların meydana geldiği, toplumsal grupların ve
kurumların yer aldığı, toplumun şekil ve çerçevesiyle ilgili dış görünüşe sahip olan
unsurların biçimlendirdiği bütünlüğe toplumsal yapı denir.
a) Fiziki yapı: Toplumun dış görüşü yani çerçevesidir. Toplumun üzerinde yaşadığı coğrafi
bölge, bu bölgeye yerleşim şekli (köy-kent), toplumun nüfusu, nüfusun dağılışı (genç-
yaşlı), köy- kent ve metropol gibi yapılanmalar bu yapıya aittir.
b) Kültürel yapı: Toplumun manevi yapısıdır. Toplumda görülen sosyal ilişkiler, statüler,
roller, değerler, normlar, kontrol mekanizmaları, gruplar, kurumlar gibi yapılanmalar bu
yapıya aittir.
TOPLUMSAL YAPI VE TOPLUMSAL GRUPLAR
Toplumsal yapı birbirinden farklı özelliklere sahip köy, kent, metropol, millet vb.
gruplardan oluşur.
a) Köy: İnsanların toprağa yerleşmesiyle beraber köy
toplulukları ortaya çıkmaya başlamıştır. Topraktan elde
edilen ürünler ve hayvancılık faaliyetleri üretim fazlasını
ortaya çıkarmıştır.
-Köy topluluklarında ekonomi tarıma ve hayvancılığa
dayalıdır.
-Mekanik dayanışma (imece usulü gibi) vardır. Yani iş
bölümü ve uzmanlaşma yoktur.
-Köy topluluklarındaki aile tipi geniş ailedir ve
akrabalık bağları güçlüdür.
-Toplumsal hareketlilik azdır. Gelenek ve görenekler etkilidir.
b) Kent: İlk kentler Mezopotamya'da (M.Ö 3500 )
görülmüştür.
-Günümüz kentlerinin ortaya çıkışı ilk kez sanayi devrimiyle beraber ortaya çıkmıştır.
-Kentlerde ekonomi sanayi, ticaret ve hizmet sektörüne dayalıdır.
-Organik dayanışma vardır. Teknik işbölümü ve uzmanlaşma yaygındır.
-Aile tipi çekirdek ailedir ve akrabalık bağları zayıftır.
-Nüfus yoğunluğu ve toplumsal hareketlilik fazladır.
-Nüfus yapısı daha çok heterojendir. Hukuk kuralları etkilidir.
-Ülkemizde kentleşme sonucunda önemli birtakım sorunlar ortaya çıkmıştır.
Bunlar; işsizlik, gecekondulaşma, çevre kirliliği, bölgeler arası dengesizleşme, kültürel
çözülme ve kuşaklar arası çatışmaların artması gibi sorunlar başlıca sorunlardır.
50
c) Metropol (Anakent): Metropol kentler birkaç sanayi
yerleşim merkezinin birleşmesi sonucu oluşmuştur. Yani
kentlerden farklı olarak birden fazla merkeze sahip Millet (Ulus):
Bir toplumun ulus
yerleşim merkezleridir. olabilmesi için
-Metropoller yerleşmenin günümüzde geldiği en üst ekonomi, toprak,
noktadır. Büyük şehir olarak adlandırılan kentler birer soy, dil, din, ülkü,
tarih ve kültür
metropoldür. birliği olması gerekir.
Toplumsal Hareketlilik
Coğrafi mekandaki yer değiştirmeler veya sınıflar ve tabakalar arasındaki geçişlere
toplumsal hareketlilik denir. İki tür hareketlilik vardır.
52
TOPLUMSAL DEĞİŞME
Değişme; önceki durumdan farklılaşmayı veya başkalaşmayı ifade eder.
Bu şekildeki ifadesiyle değişme kavramı değer yargısı içermeyen nesnel bir kavramdır.
Yani iyiye veya kötüye doğru yön belirtmez.
Toplumsal değişme ise toplumsal ilişkilerde, sosyal kurumlarda, sosyal tabakalaşma
biçimlerinde kısacası sosyal yapılarda meydana gelen farklılaşmadır. Yani bir sosyal
yapıdan başka bir sosyal yapıya geçiştir.
A. Toplumsal Değişmenin Özellikleri
1) Toplumsal değişme zorunlu ve kaçınılmazdır. Her toplum değişme halindedir.
Ancak toplumların değişme hızları farklıdır. Sanayileşme ve teknolojideki ilerleme
toplumların değişme hızını artırmıştır.
2) Toplumsal değişme bir süreçtir. Zaman, yer ve insan toplumsal değişmenin üç
önemli unsurudur.
3) Toplumsal değişmenin hızlı olması bunalımlara yol açabilir.
4) Bir alandaki toplumsal değişme diğer alanlardan bağımsız değildir. Karşılıklı olarak
birbirini etkilerler.
B. Toplumsal Değişmeyi Etkileyen Faktörler
Fiziki çevre faktörü: İklim özellikleri , doğa ve afet olayları ,yeryüzü
şekilleri ,toprağın özelliği , yeraltı ve yer üstü zenginliklere sahip olup olmaması vb.
insanların yaşantıları üzerinde birçok etkide bulunurlar.
Ekonomi: Toplumsal değişmeye etki eden en önemli faktörlerdendir. Benimsenen
ekonomik sistemler, üretim, tüketim ilişkileri ve işbölümünün niteliği, enflasyon,
deflasyon gibi yapısal bozukluklar toplumsal değişmeyi etkiler.
Modernleşme: Modernleşmede; bilim, teknoloji, ekonomi vb. alanlarda daha ileri
kabul edilen ülkelerin etkisi çok fazladır. Bu nedenle modernleşme daha ziyade
gelişmiş ülkelerdeki yeniliklerin taklit edilmesi ya da benimsenmesi esasına dayanır.
Küreselleşme: Ekonomik, sosyal, teknolojik, kültürel ve politik açılardan küresel
bütünleşmenin artması, yerel olanın ortadan kalkması veya önemini yitirmesine
küreselleşme denir.
Bilim ve Teknoloji faktörü: Teknoloji, insanların doğa üzerindeki egemenliğini
arttırarak işbölümü, otomasyon, şehirleşme vb. sağlayarak büyük değişmelere neden
olmuştur.
Kültür faktörü: Toplumların değerleri, normları, örf ve adetleri, alışkanlıkları,
inançları vb. birer kültür unsuru olarak değişmeyi etkiler.
Demokratikleşme: Demokrasinin egemen olduğu toplumlarda toplumsal değişim daha
sağlıklı ve planlı bir şekilde gerçekleşir.
Demografi faktörü: Nüfusun miktarındaki, yapısındaki ve niteliğindeki değişmeler
toplumsal değişmeden bağımsız değildir.
Kitle iletişim araçları: Kitle iletişim araçları sayesinde toplumların yapıları
birbirlerine benzemeye başlamıştır. Tüketim alışkanlıklarının oluşturulması,
beğenilerin, ilgilerin oluşturulması kitle iletişim araçları sayesinde olmaktadır.
İnsan faktörü: İnsanları yönlendirebilen insanlar toplumsal değişimde etkilidirler.
53
C. Toplumsal Değişme Tipleri
Serbest toplumsal değişme: Herhangi bir müdahale olmadan kendiliğinden meydana
gelen değişmedir. Bu değişimler, nüfus artışı, bilim ve teknoloji alanındaki yenilikler,
kitle- iletişim araçlarının gelişmesi, üretim artışı, turizm, yabancı bir kültürle yapılan
temaslar gibi etkenlerle ortaya çıkar.
Müdahale yoluyla toplumsal değişme: Değişmeye belli yönlerde ve belli şekillerde
müdahale edilen sosyal değişmelerdir. Nüfus planlaması müdahale yoluyla değişmeye
örnektir.
Bu değişim iki türlüdür:
56
KÜLTÜRÜN İŞLEVLERİ
1) Bireylere, gruplara, toplumlara yaşam için gerekli davranış kalıpları sunar.
2) Kökleşmiş kültür içerikleriyle bireye toplumsal bir kişilik kazandırır.
3) Bir toplumda, kültürün temel değerleri birey ve gruplara benimsetilerek toplumsal
bütünlük ve uyum sağlanır.
4) Grupları, toplumları, ulusları birbirinden ayırır, onları kendilerine özgü kılar.
5) İhtiyaçlara göre şekillendiğinden, ihtiyaçların giderilmesini sağlar.
6) Toplum öğelerini birbirine yaklaştırır ve dayanışmayı sağlar.
7) Kişilerin toplumsal davranışlarının düzenli olmasını sağlayarak, toplumsal düzeni
oluşturur.
59
AİLENİN İŞLEVLERİ
BİYOLOJİK EKONOMİK
KİMLİK
KİŞİLİK
PSİKOLOJİK EĞİTİM KAZANDIRMA
SOSYALLEŞTİRME
Aile Modelleri
a) Egemenliğin Verilişine Göre (Kararların Alınış Biçimine Göre):
-Maderşahi (Anaerkil) aile: Kadının egemen olduğu aile türüdür. Poliandri evlilik
yaygındır. Din ve gelenekler egemendir.
-Pederşahi (Ataerkil) aile: Erkeğin egemen olduğu aile türüdür. Erkek istediği kadar
kadınla evlenebilir. Yani polijini türü evlilik yaygındır. Din ve gelenekler egemendir.
-Modern (Eşitlikçi-Demokratik) aile: Egemenliğin kadın ve erkek arasında paylaşıldığı,
kararların ortak alındığı ailedir.
-Çocukerkil aile: Çocukerkil ailede, anne ve babanın rolüyle evdeki ilişkiler çocuğa
göre biçim alır.
b) Üye sayısına göre (Niceliklerine Göre):
-Geleneksel geniş aile: Birden fazla kuşağın bir arada oturduğu ailedir.
-Çekirdek aile: Anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşur.
-Yeni geniş aile: Boşanmış farklı eşlerin boşanmış diğer eşlerle evlenerek bir önceki
evliliklerinden gelen çocuklarını da getirerek oluşturduğu ailedir.
-Eksik (Tek ebeveynli) aile: Anne veya baba ebeveynlerinden sadece biri ile çocukların
oluşturduğu ailedir.
60
b) Yerleşme Çevresine Göre:
-Matrilokal (İçgüveysilik): Erkeğin, kadının aile çevresine katıldığı evlilik türlüdür.
-Patrilokal: Kadının, erkeğin aile çevresine katıldığı evlilik türüdür.
-Neolokal: Eşlerin bağımsız olarak ayrı yerleşme çevresine katıldığı evlilik türüdür.
c) Eşin Seçildiği Gruba Göre:
-Endogami: Grup içinden evlenmedir. Yani aynı kast, boy, klan, akraba içinden evlenmedir.
-Egzogami: Grup dışından evlenmedir. Evlenenler arasında akrabalık bağı yoktur.
d) Dul Kalan Eşin Evliliğine Göre:
-Levirat: Kocası ölen kadının, kocasının erkek kardeşiyle evlenmesidir.
-Sororat: Karısı ölen erkeğin, karısının kız kardeşiyle (baldızla) evlenmesidir.
Boşanma
Boşanma, evlilik sözleşmesiyle oluşturulan aile birliğinin sona erdirilmesidir.
Boşanma ile ilgili genel araştırma sonuçları:
-Boşanma özellikle çocuklar ve kadınlar üzerinde daha çok olumsuz etkilere neden
olmaktadır.
-Çocuksuz ailelerde boşanma oranı daha çoktur.
-En çok boşanma oranı evliliğin ilk 5 yılında (TÜİK 2012 yılı sonu verilerine göre % 38,3 )
gerçekleşir.
-Kırsal kesimdeki boşanma oranı kentsel kesimdekinden daha azdır.
Ailenin Sürekliliği
Evliliğin süresi yani ailenin sürekliliği konusunda iki görüş vardır.
a) Homogami: Birbirine benzeyen ve ortak özelliklere sahip bireylerin evlilikleri
daha uzun sürelidir.
b) Heterogami: Birbirine zıt özellikleri olan bireylerin evlilikleri daha uzun sürelidir.
B. EĞİTİM KURUMU
Genel olarak eğitim, mevcut bilgilerin, becerilerin ve değerlerin yeni nesillere
aktarılmasıdır.
Eğitim, örgün ve yaygın olmak üzere iki çeşittir.
Örgün eğitim zamanlı, planlı, programlıdır.
Yaygın eğitim toplumun her alanındaki yetiştirme, hazırlama süreçleridir.
D. EKONOMİ KURUMU
Ekonomi kelime anlamı olarak "ev işlerini idare etmek" demektir.
Kavramsal tanımı ise, "mal ve hizmetlerin üretim,tüketim ve bölüşüm işlerini inceleyen
bir bilimdir" demektir.
Ekonomiye Ait Bazı Kavramlar
a) Arz: Üreticilerin piyasaya sürdükleri toplam mal ve hizmetlerdir.
b) Talep: Tüketicilerin toplam tüketim isteğidir.
Talep kanunu: Bir mal veya hizmetin fiyatı düştükçe talebi artar, fiyatı yükseldikçe
talebi azalır.
Veblen Malları (Gösterişe yönelik talep): Snop diye nitelendirilen kişiler, kendilerinden
üstün kabul ettikleri kimselerin mallarını satın almak ve dikkat çekerek sosyal sınıf
atlamak isterler.
c) Piyasa: Bir malı satmak isteyenler ile o malı satın almak isteyenlerin oluşturduğu
mübadele ağıdır.
d) Denge fiyatı: Piyasalarda arz ve talep miktarlarının eşitlendiği fiyat düzeyidir
e) Kartel: Büyük şirketlerin fiyat konusunda anlaşarak oluşturdukları anlaşmadır.
f) Damping: Bir malın dış piyasalarda maliyet fiyatının altında satılması işlemidir.
g) Otomasyon: Seri üretimin yapılmasını ifade eder.
Ekonomik Hayatta Yaşanan İstikrarsızlıklar
Ekonominin Bileşenleri
İhtiyaç: Üretim:
Ekonomide mal ve Mal ve Kaynaklar:
hizmetler: Ekonomik ihtiyaçları İhtiyaçları
hizmet üretiminin karşılayarak
kendisi için İnsan karşılamak için
ihtiyaçlarını gerekli mal ve toplumsal fayda
yapıldığı tüm sağlamak için
istek ve karşılamaya hizmetlerin elde
elverişli ve bu edilmesinde herhangi bir şeyin
arzulardır; yeme, yerinde, yapısında,
içme, barınma, amaç için kullanılan üretim
hazırlanmış her faktörlerini içerir. şeklinde değişiklik
giyinme, gezme, meydana getirme
eğlenme vb. şeydir. faaliyetidir.
BİLGİ!
EKDoğal Üretim faktörleri:
kaynaklar, emek (iş gücü), sermaye ve teşebbüstür (girişim).
-Emek (İş gücü): Üretime katılan insanın gerek bedensel gerekse zihinsel gücüdür.
-Doğal kaynaklar (toprak): Üretim için gerekli olan hammadde (madenler, petrol, su,
ormanlar vb.), enerjinin sağlandığı ve üretimin yapıldığı yer (fabrika, iş yeri arsası, tarla
vb.) dir.
-Sermaye: Üretimde kullanılan her türlü araç- gereci ifade eder.
64
Mallar Elde Ediliş ve Kullanılış Biçimine Göre İkiye Ayrılır:
Elde ediliş biçimlerine göre mallar
-Serbest mal: Elde edilmesi için herhangi bir emek ve maliyet gerektirmeyen mallardır.
-Ekonomik mal: Elde edilmesi için emek ve maliyet gerektiren mallardır.
Kullanılış biçimine göre mallar
-Üretim malı: İnsan ihtiyaçlarını dolaylı olarak karşılayan ve özellikle yeni bir malın
üretiminde kullanılan mallardır.
-Tüketim malı: İnsan ihtiyaçlarını doğrudan karşılayan mallardır.
Tüketim malları, insanın onlardan sağladığı faydanın süresine göre ikiye ayrılır:
Dayanıklı mallar: Faydası bir ya da birkaç kez kullanmakla bitmeyen, uzun süreli
kullanılan mallardır.
Dayanıksız mallar: Bir ya da birkaç kez kullanmakla faydası biten mallardır.
b) Hizmet
İnsan ihtiyaçlarını karşılamak için değişim amacıyla ortaya konan etkinliklerdir.
c) Fayda
Mal veya hizmetlerin ihtiyaçları karşılamadaki işlevine fayda denir.
Ekonomik Sistemler
a) Kapitalist Ekonomi Sistemi
Kapitalist ekonomik sistemin temel özellikleri
-Üretim araçları (makineler, atölyeler, -Üretimde belirleyici olan kardır.
fabrikalar vb.) özel girişimcilerin elindedir. Üretimde temel amaç kar etmektir.
-Özel mülkiyet esastır. -Temel ihtiyaçların tüketimi dışında
-Ekonomi serbest piyasa koşulları altında tüketim alışkanlıkları yaratılır.
işler. Devlet, ekonomik yaşama müdahale -Ekonomide birey kendi çıkarı peşinde
etmez, kontrolünü sağlar. koşar.
65
c) Karma Ekonomik Sistem
Karma ekonomi sisteminin temel özellikleri
-Devlet ve özel teşebbüs birlikte yer alır. -Kamu yararı ile bireysel çıkarlar
-Kapitalizm ve sosyalizm birleşimidir ama bağdaştırılmıştır.
daha çok özü itibariyle kapitalizme yakındır. Özel girişimcinin yatırım yapmayı karlı
-Devlet ekonomiye kısmi olarak müdahale bulmadığı alanlarda toplum ihtiyaçlarını
eder. karşılamak için devlet girişimde bulunur.
E. SİYASET KURUMU
Siyasetin Temel Kavramları
Egemenlik: Bir devlette siyasal karar verme Meşruiyet: Siyasal etkinliklerin yasaya
yetkisine sahip olmak demektir. uygunluğunu ifade eder.
İktidar: Bir ülkede egemenliği elinde Seçim: Demokrasilerde vatandaşların
bulunduranları ifade eder. siyasal tercihlerini belirttikleri
yöntemdir.
Parlamento: Demokratik ülkelerde, üyeleri
halk tarafından seçilen veya üyeleri bazı Özgürlük: Bireylerin baskı altında
kriterlere göre belirlenen temsilcilerden kalmadan yasaların çizdiği sınırlar
oluşan meclis ya da meclislere denir. Yasama çerçevesinde serbest hareket
yetkisini kullanır. edebilmesidir.
Hükümet: Devletin yapısı içinde siyasal Hak: Bir eylemde bulunma veya
sorumluluğu taşıyan ve başbakanın başkalarından belirli bir tarzda
başkanlığını yaptığı en etkili icra gücüdür. davranmalarını isteme yetkisidir.
Siyasal parti: Farklı düşünce ve görüşleri
halktan aldıkları oy oranında parlamentoya Eşitlik: Yasalar karşısında bireyler
taşıyarak, halk iradesinin yönetime arasında herhangi bir ayrımın
yansımasını sağlamayı amaçlayan siyasi yapılmamasıdır.
gruplardır.
Adalet: Haklının hakkını alması, haksızın
Sivil toplum (Baskı grupları): Siyasi da cezalandırılmasıdır.
otoritenin baskısından uzak, bürokratik ve
askeri alanın dışında görece özgürlüğe sahip Ülke: Bir milletin üzerinde yaşadığı,
toplumsal alandır. siyasal olarak örgütlendiği ve
Birey: Tek tek insanları, toplumun her bir egemenliğine sahip olduğu yerdir.
üyesini, devletin yurttaşı olan kişiyi ifade
eder.
66
Devlet
a) Devlet: Belli bir toprak parçası üzerinde ortak amaçlar çerçevesinde
örgütlenmiş, siyasi ve hukuki yaptırım gücüne sahip en üstün bir otoritedir.
b) Devletin özellikleri:
-Devletin oluşabilmesi için toprak, halk, iktidar ve egemenlik unsurlarına gerek vardır.
Devletin egemen olması yasama, yürütme, yargı güçlerini elinde bulundurmasına bağlıdır.
-Zora dayalı kuvvet kullanma yetkisine sahip tek kurumdur.
-Devlet sosyal kontrolü sağlayan en büyük sosyal gruptur.
-Devlet, toplumsal kurumların işleyişinin denetimini ve gözetimini sağlar.
-İkinci ilişkilerin görüldüğü en büyük ikincil gruptur.
c) Devletin işlevleri:
-Devletin temel görevleri;
-kanunlar yapmak (yasama),
-uygulamak (yürütme),
-uygulama sırasında çıkabilecek sorunları gidermek (yargı) devlet içinde bu güçler ayrı
organlarca temsil edilir. Bu duruma güçler ayrılığı denir.
-Vatandaşların ekonomik, sosyal (eğitim, sağlık gibi) ve kültürel ihtiyaçlarını gidermek,
-İç ve dış tehlikelere karşı ülkenin bağımsızlığını korumak,
-Bireylerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına almak ve adaleti sağlamak,
-Ülke sınırları içinde ve dışında milli çıkarları korumak.
Devlet Çeşitleri
Yapısına göre: Üniter ve Federal olmak üzere ikiye ayrılır.
Üniter devlet: Yönetimin tek merkezden yapıldığı, tek meclisi, tek başkenti olan
devlettir.
Federal devlet: Ülkenin eyaletlere bölündüğü, bu eyaletlerin iç işlerinde kendi kurallarına
göre işlediği, dış ilişkilerinde ise merkezi yönetime bağlı olduğu devlet şeklidir.
Ortaya çıkışına göre: Eski (geleneksel) ve çağdaş devlet olmak üzere ikiye ayrılır.
Eski (Geleneksel) devlet: Devletin ortaya çıkışından çağdaş hale gelinceye kadar
olan dönemdeki devlet şeklidir.
Çağdaş devlet: Yönetimin belli ilke ve yasalara göre gerçekleştiği devlet şeklidir.
Ekonomik yapılarına göre: Kapitalist, Sosyalist ve Karma devlet olmak üzere üçe
ayrılır.
Kapitalist devletler: Ekonomik hayatın özel girişimciler tarafından düzenlendiği,
rekabet ve kar esasına dayalı olan devlet biçimidir.
Sosyalist devletler: Ekonomik hayatın devlet tarafından düzenlendiği, üretim araç ve
gereçlerine devletin sahip olduğu devlet biçimidir.
Karma devletler: Ekonomik hayatın düzenlenmesinde hem özel sektörün hem devletin
etkili olduğu devlet biçimidir.
67
Siyasi Yönetim Biçimleri:
a) Baskıcı yönetimler: Yasama, yürütme, yargı bir kişi veya bir grubun elindedir.
-Monarşi: İktidarın tek bir kişinin elinde olduğu yönetim biçimidir.
Mutlak monarşi, devletin tek bir kişi tarafından hiçbir sınırlamaya bağımlı olmayarak
yönetildiği rejim türüdür.
Meşruti monarşi, 18 .yy.'da Avrupa'da cereyan eden toplumsal ve siyasal gelişim
sonucu doğmuştur. Bu monarşi tipinde hükümdarın yetkileri, yazılı bir Anayasa ile
tanımlanmış ve sınırlanmıştır.
-Oligarşi: İktidarın bir grubun veya bir zümrenin elinde olduğu yönetim biçimidir.
-Teokrasi: Dini otorite organlarının siyasi otorite organları yerine devlet idaresini elde
tuttuğu devlet biçimidir.
-Totalitarizm: Siyasal gücün ve önemli yetkilerin tek bir kişi, tek parti ya da askeri
bir grubun elinde olduğu; demokratik olmayan bir biçimde, devletçilikle ve sıkı bir
denetim rejimiyle yönetildiği akım ve uygulamadır.
b) Demokratik (Hürriyetçi) yönetimler: İnsan hak ve özgürlüklerinin gerçekleştirilmesini
amaçlar. Temel özelliği kuvvetler ayrılığıdır.
Yasama, yürütme ve yargı denetimleri vardır.
Kişisel ve toplumsal gelişmenin kaynağı özgürlüktür.
Hukuk kuralları toplumsal adaletin ve yönetimin temeldir. Yönetimler seçimle iş
başına gelir.
Doğrudan Demokrasi:
Halk yönetimde kesin söz sahibidir. Halk, gerektiğinde uygun bir yerde toplanarak
yönetimle ilgili doğrudan doğruya kararlar alır, daha önce alınan kararları değiştirir,
yasalar yapar. Doğrudan demokraside devlet için gerekli olan bütün kararlar, halk
tarafından aracısız ve temsilcisiz olarak bizzat alınırlar.
Temsili Demokrasi:
Temsili demokraside halkın seçtiği temsilciler yönetimde söz sahibidir.
Her zaman çok sayıda insanın bir araya gelmesi de zordur ve bir karar alması da
zordur.
İşte bu nedenle, temsili demokrasiye geçilmiştir. Halk, kendi adlarına karar vermek
üzere temsilcilerini seçer ve kararları bu temsilciler alır.
Yarı Doğrudan Demokrasi:
Temsili demokrasi ile doğrudan demokrasinin bir bileşimidir.
Egemenliğin kullanılmasının halk ile temsilcileri
arasında paylaştırıldığı demokrasi tipidir.
Genel oy ilkesi: Servet, vergi, öğrenim durumu, cinsiyet, ırk vb.
ayrımı olmadan, belli bir yaşa ulaşmış herkesin oy hakkına sahip
olması demektir.
Siyasi sosyalleşme: Çocukların ve gençlerin, içinde büyüdükleri toplumun politik
sistemini tanımaları ve farklı politik eğilimler konusunda tercihte bulunmalarını
etkileyen süreçlerdir.
Kuvvetler ayrılığı ilkesi: Yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin ayrı organlarda
toplanmasıdır.
68
Katılımcı Demokrasi:
Toplumun kişileri ve kurumları ile geniş katılımının sağlandığı demokratik yapılanmadır.
Katılımcı demokrasi, halkın görüşlerini aracı olmadan sivil toplum kuruluşları ve çıkar
grupları gibi kendi oluşumları ile ifade etmesidir.
Çıkar grupları: Çoğulcu demokrasinin gereğidir. Herhangi bir siyasal parti kurmaksızın
eylemleri ile örgütlenmiş bir şekilde siyasal karar alma süreçlerini ve kamu politikalarını
doğruya veya dolaylı olarak etkileme ve çıkar elde etme çabası içinde olan gruplardır.
Sivil toplum kuruluşları: Katılımcı demokrasinin gereğidir. Sivil toplum kuruluşları; kamu
yararına çalışan ve bu yönde kamuoyu oluşturan, kar amacı gütmeyen, demokratik
işleyişe sahip, bürokratik donanımdan yoksun ve gönüllü olarak bir araya gelen
bireylerden oluşan örgütlenmelerdir.
Seçim ve Seçim Çeşitleri
Demokrasinin bir gereği olarak seçim, yöneticileri belirlemek için yapılan bir uygulamadır.
a) Çoğunluk sistemi: Seçime katılan partiler ya da adaylar arasında en çok oy alan
seçimi kazanmış sayılır. İki türlüdür.
Tek türlü (basit) çoğunluk sistemi: Bir seçim bölgesinde en fazla oy alan bir parti
bütün milletvekilliklerini kazanır.
İki türlü (mutlak) çoğunluk sistemi: Bir parti, birinci turda bir seçim bölgesinde oyların
yarıdan bir fazlasını alamazsa ikinci bir oylama yapılır. İkinci turda en çok oy alan
parti seçilmiş sayılır.
b) Nispi temsil sistemi: Yönetime katılan kesimlerin aldıkları oy oranında yönetimde
temsilci bulundurma hakkını kazanmasıdır.
D. AKIL İLKELERİ
Özdeşlik ilkesi Üçüncü halin imkansızlığı ilkesi
Çelişmezlik ilkesi Yeter-Sebep ilkesi
ÖZDEŞLİK İLKESİ:
Akıl yürütmeyi oluşturan önermelerin, belli değişmeyen doğruluk değeri taşımaları için,
akıl yürütmenin başında bir terime verilen anlam ne ise o akıl yürütme boyunca o
terim, hep aynı anlamı taşımalıdır.
Örnek: Bütün bebekler ağlar.
Yamaç bebektir.
O halde Yamaç da ağlar.
"Bir şey ne ise o dur. Bir şey kendisinin aynısıdır."
Yani bir şeyin yine kendisi olmasıdır, "A, A'dır." Bu ilke, sembolik mantıkta A A
(Bir şey A ise A'dır) şeklinde gösterilir.
Örnek: İnsan insandır.
73
KLASİK MANTIK
Klasik mantığın temel konusu akıl yürütmedir. Klasik mantık;
Kavram-Terim,
Önermeler ve
Çıkarımlar diye üç bölüme ayrılarak incelenir.
I. KAVRAM - TERİM
Kavram: Bir şeyin zihindeki tasarımıdır. Kavram soyutlama ve genelleme yapılarak elde
edilir.
SOYUTLAMA GENELLEME
Nesnelerden ayrılma özelliği Birbirine benzeyen varlıkları ortak
olmayan nitelikleri nesneden özellikleri ile düşünmektir.
ayırarak düşünebilmedir.
Terim: Kavramın dil ile ifade edilmesidir. Terim dil içerisinde bir anlam taşıyan en
küçük birimdir.
Dolayısıyla tek başına anlam taşımayan sözcüklerdir.
KAVRAM ÇEŞİTLERİ
1) Niceliklerine Göre Kavramlar
a) Tekil kavram: Bir kavramın, yalnızca tek bir şeye işaret etmesidir.
Örnek: Antalya, Mars, Tuncay vb.
b) Tümel kavram: Bir kavramın, ele aldığı sınıfın tümünü ifade etmesidir. Bütün, hepsi,
her, tüm, hiçbir gibi sözcüklerle ifade edilir.
Örnek: Bütün gözlüklüler çalışkandır.
c) Tikel kavram: Bir kavramın, ele aldığı sınıfın yalnız bir kısmını ifade etmesidir. Bazı, bir
kısım, birkaç, çoğu, kimi gibi sözcüklerle ifade edilir.
Örnek: Bazı öğrenciler çalışkandır.
d) Genel kavram: Aynı türe ait nesnelerin ortak özelliklerini ifade eden kavramlardır.
Örnek: Gezegen, bitki, canlı, insan, şehir vb.
İÇLEM-KAPLAM İLİŞKİSİ
a) İçlem: Bir kavramın içine aldığı bireylerin ortak özellikleri o kavramın içlemini gösterir.
Örnek: Hayvan kavramının içlemi denince, hayvan kavramının adlandırdığı varlıkların,
ortak özelliklerin tümü anlaşılır. Bu özellikler (canlı ve varlık olma özelliği)
bütün hayvanlarda bulunur.
75
İçlem ve kaplam arasında ters İçlem-Kaplam ilişkisini şu şekilde
bir orantı vardır. gösterebiliriz:
Kavramlarda genelden özele doğru İçlem
gidildikçe, kaplamları azalır, içlemleri
ise artar.
Başka bir deyişle kaplam en geniş
olan, içlem en dar olandır. Kaplam
76
Eksik Girişimlik: İki kavramdan her biri diğerinin bazı elemanlarını karşılıyorsa (içine
alıyorsa) aralarında eksik girişimlik ilişkisi vardır.
Bazı x'ler y'dir. Bazı y'ler x'dir.
insan çalışkan Bazı insanlar çalışkandır. Bazı çalışkanlar insandır.
( ) (y) NOT: İki kavram arasında eğer eksik girişimlik ilişkisi varsa,
oluşturulan iki önerme de tikel olumlu olur.
Porphyrios Ağacı
Cevher (varlık)
BEŞ TÜMEL Cins Tür
1) Cins Cisim olmayan Cisim olan
2) Tür
3) Ayrım (fasıl) Canlı Cansız
4) Özgülük (hassa-özellik)
5) İlinti (araz-ortak özellik) Duygulu (hayvan) Duygusuz
(bitki)
Akıllı (insan) Akılsız
Cins: Cins, kaplam ve içlem açısından iki şekilde tanımlanır.
Tür: Ortak özellikleri olan iki terimden içlemi daha fazla (kaplamı daha az) olan
kavramdır ya da cinsin altında sıralanan şeylerdir. Cinste kaplam, türde ise içlem
fazladır.
Hayvan-kurt ilişkisinde, hayvan Tür kavramları özel ve genel tür diye ikiye ayrılır.
terimi köpek terimine göre Özel tür, cins olmayan ve başka türlere
kaplamı daha geniş olduğu için
bölünemeyen türdür. Örneğin; "insan" özel türdür.
Göreli tür, cins olabilen ve yeniden türlere
hayvan terimi cins, köpek terimi bölünebilen türdür. Örneğin; canlı göreli türdür.
ise türdür.
77
Ayrım (Fasıl): Aynı cins içerisindeki türleri birbirinden
n cinsinyrdımen ayıran ayırmaya yarayan özelliklerdir.
Türü yaekıya
özelliğ sinkıdnenaayıra, n Örnek: insanın düşünmesi ve konuşması, insanı diğer
uzak cien uzak ayrım denir. canlılardan ayırır.
özelliğ
eğ in; akıl lılı k (d üşünmek) Özgülük (Hassa-Türsel Ayrım): Bir özelliğin sadece bir türe
Örn erden ait olmasıdır. Başka bir ifadeyle; yalnızca bir türe ait olan
insanı diğer tyüarl ayrımıdır.
ayırdığı içinmekkınise uzak ayrımdır. Bu nedenle türsel ayrım olarak da
Hareket et adlandırılmaktadır.
ayrımıdır.
İlinti (Araz- Ortak özellik): Bir özelliğin birden fazla türe ait olmasıdır.
Örneğin; uyumak, beslenmek birden fazla türe ait özelliklerdir
II. TANIM
A. TANIMIN ANLAMI
Bir şeyin içeriğinin ne olduğunu açıklamaktır. Bu açıklamada o varlığın içlemi ortaya
koyulmuş olur. Tanım nedir? sorusuna verilen cevaptır.
Örnek: "İnsan nedir?" sorusuna yanıt olarak verilen "İnsan düşünebilendir" önermesi bir
tanımdır.
B. TANIM ŞARTLARI
1) Tanım, tanımlanan bir özne ile tanımlayan bir yüklemden oluşan çelişkisiz önerme
olmalıdır.
2) Tanım tam olmalıdır. Yani tanımı yapılan bütün fertler tanımın içine girmeli, kaplamına
ait olmayanlar ise tanımın dışında kalmalıdır.
3) Tanım, açık olmalıdır. Bir kavram kendisinden daha açık olmayan başka bir şeyle
tanımlanmamalıdır.
4) Tanımda kısır döngü bulunmamalıdır. Yani bir şeyin bilinmesi kendisine bağlı başka bir
şeyle tanımlanmamalıdır.
5) Tanım anlaşılamayacak kadar çok kısa ya da çok uzun olmamalıdır.
C.TANIM ÇEŞİTLERİ
Kaplamsal tanım: Bir şeyi kendi kaplamıyla tanımlayan tanımlardır.
Yeni bilgi vermezler (kavramın içlemi hakkında bilgi vermezler).
Öznesi ile yüklemi özdeş terimlerden kurulu, yani "A, A'dır." şeklindeki tanımlardır.
Beş tümele göre tanımlar:
a) İçleme göre tanım: Cins-tür ilişkisi dikkate Bir tanımda yüklem (tanımlayan)
alınarak yapılan tanımlardır. Bilgi veren öznenin (tanımlananın) ait olduğu
tanımlardır. cinse işaret ediyorsa, bu tanıma
Özne ve yüklemleri farklı terimlerden oluşur. cins tanım denir.
Yani "A, B'dir." şeklindeki tanımlardır. Örneğin; "İnsan
Asıl tanımlardır. hayvandır." Bir tanımda yüklem
öznenin türüne işaret ediyorsa, bu
tanıma tür tanımı denir.
78
Klasik mantıkçılar içleme göre tanımları ikiye ayırır.
Özle ilgili tanım: İlinti ile ilgili tanım:
Daha doğru olan tanımlardır. İlintiye ait olan onun niteliklerini
Kavramın yerini açıkça belirtip bildiren tanımdır.
diğerlerinden ayıran tanımlardır.
Ayırıcı bilgi verir. Bu tanım, öznenin
(tanımlananın) hem ait olduğu cinsi, hem de
türünün bir özelliğini gösterir.
Ç. TANIMLANAMAZLAR
Her şeyin tanımı yapılabilir mi? Buna hem evet hem de hayır cevabı verebiliriz. Her şeyin
kaplama dayalı tanımı yapılabilir, fakat her şeyin içleme dayalı tanımı yapılamaz.
İçleme dayalı tanımı yapılamayanlara tanımlanamazlar denir.
Tanımlanamazlar ise şunlardır:
a) Deneyin doğrudan verileri tanımlanamaz:
Örneğin; renklerin, kokuların, tatların, seslerin tanımı yapılamaz.
Çünkü bunlar duyu organlarıyla doğrudan elde edilen verilerdir ve herhangi bir şeyi
duyumsamamış birisine, o duyum ifade edilemez veya doğuştan kör olan birisine mavi
rengin tanımını yapamayız.
b) Duyguların tanımı yapılamaz: Bunların bilinmesi, anlaşılması için algılanmaları,
yaşanmaları gerekir.
Örneğin; aşkın, sevginin, acının, kinin tanımı yapılamaz, ancak onlar betimlenebilir. Çünkü
o duyguları yaşamamış birine, o duyguları ifade edemeyiz.
79
c) Üstün cinslerinde tanımı yapılamaz: Cins olupta, tür olmayan kavramlara üstün cins
denir.
Örneğin; varlık, zaman, mekan, birlik, çokluk gibi kavramlar üstün cinstir ve
tanımlanamazlar.
Yani hiçbir şeyin içleminde yer almayan kavramların tanımı yapılamaz.
d) Fertleri gösteren ve türleri olmayan tek şeylerin de tanımı yapılamaz:
Örneğin; Descartes, Gazali gibi. Bunlar sadece betimlenebilir.
III. ÖNERMELER
A. ÖNERMENİN TANIMI VE YAPISI
Özne ve yüklem olmak üzere en az iki terimden ve bir bağ ile oluşturulan, bir yargıyı
dile getiren ve doğruluk değerine (doğru veya yanlış) sahip olan cümlelerdir.
Her cümle önerme sayılamaz. Bir cümlenin önerme sayılabilme koşulları şunlardır:
1) En az iki terimle oluşması (özne ve yüklem) Önerme sayılmayan cümleler (ifadeler)
2) Yargı bildirmesi ise şunlardır:
3) Doğruluk değerine sahip olması -Soru cümleleri (Ödevini mı?)
(doğru veya yanlış olması) -Emir cümleleri (Dersine çalış.)
-Dilek, istek bildiren cümleler (Keşke
4) Terimleri birbirine bağlayan bir bağ olması ders çalışsaydın, Umarım istediğin
bölümü kazanırsın.)
-Duygu cümleleri (Ne güzel bir ses)
B. ÖNERME ÇEŞİTLERİ -Dualar
-Gereklilik bildiren ve ünlem cümleler (!)
Yargının niceliği bakımından önermeler
a) Tümel önerme: Önermenin yargısı (yüklemi),
bir sınıfın tümünü ifade ediyorsa (kapsıyorsa) tümel
önermedir. Önermenin öznesi, her, bütün, hiçbir, hepsi gibi ifadeler alır.
Örnek: Bütün kuşlar hayvandır.
b) Tikel önerme: Önermenin yargısı (yüklemi), bir sınıfın bir kısmını ifade ediyorsa
(kapsıyorsa) tikel önermedir. Önermenin öznesi, bazı, bir kısım, birçok, çoğu, kimi gibi
ifadeler alır.
Örnek: Bazı öğretmenler sanatçıdır.
c) Tekil önerme: Önermenin yargısı (yüklemi), bir sınıfın tek bir bireyini ifade etmesidir.
Önermenin başında niceleyici bulunmaz.
Örnek: Arden zekidir.
d) Belirsiz önerme: Bir önermenin öznesi, nicelik belirtmiyorsa (yani niceliği belirsiz ise)
ve o özne bir bireye işaret etmiyorsa o önerme belirsiz önermedir.
Örnek: Çiçek güzeldir.
Konuşmak güzel bir sanattır.
İnsan ölümlüdür.
Çalışkan başarır.
Yargının niteliği bakımından önermeler
Olumlu önerme: Yüklemde belirtilen Olumsuz önerme: Yüklemde belirtilen
özelliğin, öznede bulunduğunu gösteren özelliğin, öznede bulunmadığını
önermelerdir. gösteren önermelerdir.
Örnek: İdil çalışkandır. Örnek: Veli çalışkan değildir.
80
Yargının içlemi bakımından önermeler
Analitik önerme: Mantık dilinde olgusal
içerikten yoksun önermelere "analitik Sentetik önerme: Mantık dilinde olgusal
önerme" denir. içerikli önermelere "sentetik önerme" denir.
Analitik önermeler doğruluğu veya Sentetik önermeler doğruluğu veya
yanlışlığı deney ve gözleme yanlışlığı ancak deney ve gözleme
dayanmaksızın, sadece akla dayalı başvurularak belirlenebilen
olarak bulunan önermelerdir. önermelerdir.
Analitik önermeler her zaman doğru Sentetik önermeler doğru veya yanlış
olan önermelerdir. olabilir.
Analitik önermede yüklem özne Sentetik önermede yüklem özne
hakkında yeni bir bilgi vermez. Yüklem hakkında yeni bir bilgi verir. Sentetik
özneyi sadece yinelemektedir. önermeler "A, B'dir." şeklinde ifade edilir.
Analitik önermeler "A, A'dır." şeklinde Yani A, B hakkında bilgi verir, B A'nın bir
ifade edilir. özelliğini simgeler.
Yani yüklem ile özne özdeştir. Örnek: Hazal akıllıdır.
Örnek: Hiçbir bekar evli değildir.
Karenin dört kenarı vardır.
Ankara başkenttir.
Yargı sayısı (yapılarına) bakımından önermeler
a) Basit önerme (Kategorik/Yüklemli): Tek yargı bildiren önermelerdir. Bir özne, bir
yüklem ve bir bağdan oluşur.
Örnek: Bugün hava yağmurluydu.
Bütün kargalar siyahtır. Basit önermenin öznesini "s" , yüklemini
"p" harfleriyle gösteririz.
Basit önermeler bazen karmaşık yapıda Basit önermelerin nicelik ve nitelik
olabilir. Bazen özne bazen yüklem, bazen de her yönünden dört biçimi vardır.
ikisi birden, birden fazla terim veya sözcük Tümel olumlu önerme (A harfiyle
içerebilir. Bunlara karmaşık önermeler denir. gösterilirse) sAp
Karmaşık önermeler kendi içlerinde üçe (özne, Tümel olumsuz önerme (E harfiyle
gösterilirse) ~sEp
yüklem ve hem öznesi hem de yüklemi Tikel olumlu önerme (I harfiyle
bakımından) ayrılırlar. gösterilirse) sIp
Tikel olumsuz önerme (O harfiyle
gösterilirse) ~sOp
Nedenli önermeler: Neden bildiren bir kelime (çünkü, için, dolayı, yani) ile birbirine bağlı
iki önermeden oluşan önermelerdir.
Ardıç okula gelmedi, çünkü hastaydı.
Ekli önermeler: Birbirine ama, fakat, lakin gibi kelimelerle bağlanan önermelerdir.
Hava bulutlu ama yağmur yağmadı.
Bileşikliği gizli olan önermeler: Bileşiği (yani yargının sayısı), şekil (biçim) bakımından
belli olmayıp, anlam bakımından belli olan önermelerdir. Yani ilk bakışta bakıldığı zaman
önerme tek bir önerme (basit önerme) gibi görünmesine karşın, aslında anlam bakımından
birden fazla yargı bildirir.
Özgülü, Çıkarmalı, Karşılaştırmalı ve Sınırlandırıcı olmak üzere dörde ayrılır.
c) Mümkün önermeler: "A, B olabilir" gibi bir olasılığı ifade eden önermelerdir. Bu
önermelerin doğruluğu bir takım koşullara bağlıdır.
Yarın hava soğuk olabilir.
IV. ÇIKARIM
A. ÇIKARIMIN TANIMI VE YAPISI
Mantıkta her türlü akıl yürütme çıkarım adını alır. Çıkarım, verilen öncüllerden bir
sonuç çıkarma işlemidir. Çıkarım bir öncül ve bir sonuç önermesi olmak üzere en az iki
önermeden oluşur.
Öncül önerme; akıl yürütmede sonuçtan önce gelen ve sonuca dayanak olan önermedir.
Sonuç önermesi; akıl yürütmede öncül önermeden hareketle zorunlu olarak elde edilen
önermedir.
B. ÇIKARIM ÇEŞİTLERİ
1) Doğrudan çıkarım (karşı olum, döndürme)
2) Dolaylı çıkarım (kıyas)
Doğrudan Çıkarım
Sonuç, tek bir önermeye dayanarak elde ediliyorsa buna doğrudan çıkarım denir.
Bu çıkarımlar önermeler arası ilişkilere dayalıdır.
Önermeler arasında, Karşı olum ve Döndürme olmak üzere iki tür ilişki vardır.
Bu iki tür ilişki tümel ve tikel önermeler için geçerlidir. Tekil önermelerde bu
ilişkilerinden bahsedemeyiz.
Bu çıkarımlarda önermeler için kullanılan semboller şunlardır:
83
a) Karşı Olum İlişkisi: Aynı terimlerden (özne ve yüklem) oluşmuş iki önerme ya nicelik
ya nitelik veya hem nicelik hem de nitelik bakımından birbirinden farklı iseler bu iki
önerme arasında karşı olum ilişkisi vardır. Önermeler arasında karşı olum ilişkisinin
olabilmesi için aynı terimlerden oluşması gerekir.
Karşı olma ilişkisinde dört türlü ilişki vardır:
a) Üst karşıt b) Alt karşıt
c) Altıklık d) Çelişik
Karşı olum ilişkilerini gösteren tablo
Tümel Tümel
Olumlu Üst karşıt Olumsuz Üst Karşıt:
(A) (B) Aynı terimlerden oluşmuş (öznesi ve
yüklem aynı olan) iki tümel önerme
sadece nitelik bakımından farklı ise
bunlar üst karşıt önermedir.
Altık çelişik çelişik Altık Buna göre tümel olumlu ile tümel
olumsuz karşılıklı olarak üst karşıttır.
Uyarı: Döndürme sonucunda elde edilen önerme ile ilk önerme eşdeğerdir.
Döndürme düz ve ters döndürme diye ikiye ayrılır:
Düz döndürme: Bir önermenin niteliğine ve doğruluk değerine dokunmadan, öznesini
yüklem, yüklemini özne yapmaktır (yani önermenin öznesi ile yüklemi yer değiştirilir).
85
Düz Döndürme Kuralları:
1) Tümel olumlunun (A) düz döndürmesi Tikel olumlu (I) olur. (A- I )
Bütün insanlar canlıdır. (A) önermesinin düz döndürmesi;
Bazı canlılar insandır. (I) önermesi şeklinde olur.
2)Tümel olumsuzun (E) düz döndürmesi tümel olumsuz (E) olur. (E-E)
Hiçbir insan hayvan değildir. (E) önermesinin düz döndürmesi
Hiçbir hayvan insan değildir. (E) önermesi şeklinde olur.
3) Tikel olumlunun (I) düz döndürmesi Tikel olumlu (I) olur. (I - I)
Bazı insanlar kadındır. (I) önermesinin düz döndürmesi
Bazı kadınlar insandır. (I) önermesi şeklinde olur.
4) Tikel olumsuzun düz döndürmesi yoktur. DÜZ DÖNDÜRME FORMÜLÜ: EMEL CAMI KIRDI
Ters döndürme: Önermenin niteliğine ve doğruluk değerine dokunmadan öznesinin
karşıtını yüklem (Öznenin yanına "olmayan" getirilerek gerçekleştirilir), yüklemin
karşıtını özne (yüklemin yanına "olmayan" getirilerek gerçekleştirilir) yapılması
işlemidir.
Ters Döndürme Kuralları
1) Tümel olumlunun (A) ters döndürmesi tümel olumlu (A) olur. (A- A)
Bütün hayvanlar canlıdır. (A) önermesinin ters döndürmesi
Bütün canlı olmayanlar hayvan olmayandır. (A) önermesi şeklinde olur.
2)Tümel olumsuzun (E) ters döndürmesi Tikel olumsuz (O) olur. (E - O)
Hiçbir hayvan canlı değildir. (E) önermesinin ters döndürmesi
Bazı canlı olmayanlar hayvan olmayan değildir. (O) önermesi şeklinde olur.
3) Tikel olumlunun ters döndürmesi yoktur.
4) Tikel olumsuzun (O) ters döndürmesi tikel olumsuz (O) olur. (O - O)
Bazı canlılar hayvan değildir. (O) önermesinin ters döndürmesi
Bazı hayvan olmayanlar canlı olmayan değildir. (O) önermesi şeklinde olur.
b) Kıyas Çeşitleri
Basit Kıyaslar: İki öncül ve bir sonuçtan oluşan kıyaslardır. Kesin ve seçmeli diye ikiye
ayrılır.
1) Kesin kıyaslar: Kıyasın sonucu öncüllerde anlam bakımından bulunup da şeklen
bulunmayan kıyaslardır. Kesin kıyasta öncüllerde gizli olarak bulunan sonuç kesin olarak
çıkarılır. Yüklemli ve koşullu kesin kıyaslar diye ikiye ayrılır.
-Yüklemli kesin kıyaslar (Kategorik Kıyas): Yüklemli Bütün insanlar ölümlüdür.
önermelerden yapılan kesin kıyaslardır. Tümü basit Sokrates insandır.
önermelerden oluşan kıyastır. Bu nedenle kategorik O halde Sokrates ölümlüdür.
kıyas da denilir.
Yüklemli Kesin Kıyas Kuralları
Her kıyasta büyük, küçük ve orta terim olmak üzere üç terim bulunur.
Orta terim sonuçta yer almaz.
Kıyas bir tümdengelim biçimi olduğu için genel bir ifade ile başlamak zorundadır. Bu
nedenle orta terim öncüllerin herhangi birinde en az bir defa bütün kaplamıyla
alınmalıdır.
Yani öncüllerin en az biri tüm, bütün, hiçbir gibi ifadelerle kurulmuş olmalıdır.
Sonuçtaki terimlerin kaplamı, öncüldeki terimlerin kaplamından daha geniş olamaz.
Eğer sonuçtaki terim tümel ise, öncüllerdeki terimler de tümel olmak zorundadır. Yani
tikel olamaz.
Sonuç önermesi daima öncüllerin zayıf olanına (zayıf olmak demek öncülün tikel veya
olumsuz olması demektir.) bağlıdır. Buna göre;
a) Öncüllerden biri tikelse sonuçta tikeldir. b) Öncüllerden biri olumsuzsa, sonuç
Örnek: Bütün canlılar uyur. da olumsuzdur.
Bazı varlıklar canlıdır. Örnek: Bütün insanlar düşünendir.
O halde, bazı varlıklar uyur. Bazı düşünenler kadın değildir.
O halde bazı insanlar kadın değildir.
87
İki olumlu öncülden sonuç olumsuz çıkmaz.
İki olumsuz öncülden sonuç önermesi çıkmaz. Yani öncüllerden en az biri olumlu olmak
zorundadır.
İki tikel öncülden sonuç çıkmaz. Yani öncüllerden en az birisi tümel olmak zorundadır.
Koşullu kesin kıyaslar: Öncüllerden birinin veya her ikisinin de koşullu önermelerden
oluştuğu kesin kıyaslardır.
Bitişik koşullu kesin kıyas Ayrık koşullu kesin kıyas
-se, sa ekleri alır. ya ya da ekleri alır.
Örnek: Yağmur yağarsa sokaklar Örnek: Ya hukuk ya psikoloji
ıslanır. okuyacağım.
Sokaklar ıslanırsa tozlar yok olur. Hukuk okursam hakim olacağım.
O halde yağmur yağarsa tozlar yok Psikoloji okursam klinik açacağım.
olur. O halde ya hakim olacağım ya da klinik
açacağım.
2) Seçmeli kıyaslar: Sonuç önermesinin aynısının veya karşıt halinin, öncüllerde hem
anlam bakımından hem de şeklen bulunduğu kıyaslardır.
Birinci öncül her zaman koşullu önermedir. Bu nedenle birinci öncüle koşullu öncül,
ikinci öncüle seçmeli öncül denir. Öncülü bitişik koşullu ve öncülü ayrık koşullu diye
ikiye ayrılır.
Bileşik Kıyaslar: İkiden fazla öncül önermeden oluşan kıyaslardır. Yani iki veya daha
fazla basit kıyaslardan oluşan kıyaslardır.
Bileşik kıyaslar zincirleme, sorit ve karma kıyas diye üçe ayrılır.
88
Zincirleme kıyas: Arda arda gelen birden çok basit kıyastan oluşur. Birinci kıyasın sonuç
önermesi ikinci kıyasın ilk öncülü durumundadır. İleriye ve geriye giden zincirleme kıyas
diye ikiye ayrılır.
Örnek: Bütün insanlar canlıdır. Bütün kadınlar insandır. Bütün kadınlar canlıdır.
O halde, bütün anneler canlıdır. Bütün anneler kadındır.
Sorit (Yığın): Zincirleme kıyasta tekrar edilen önermelerin ortadan kaldırılmasıyla
oluşan kıyastır. Zincirleme kıyasta örnek olarak verilen kıyasta tekrar eden "Bütün
kadınlar canlıdır" önermeleri kaldırılır ve geriye kalan önerme sorit halini alır.
Örnek: Bütün insanlar canlıdır. Bütün kadınlar insandır. Bütün anneler kadındır.
Bütün anneler canlıdır.
Karma Kıyas (Hulfi): Bir kesin kıyas ile bir seçmeli kıyasın birleşmesinden oluşan
kıyaslara karma kıyas denir. Karma kıyas ispatlanması istenen önermelerin karşıtının
imkansızlığını göstermek için kullanılır (imkansıza indirgeme yolu).
Örnek: "Bir şey kendini yoktan var edemez." önermesinin doğruluğunu aşağıdaki gibi
kanıtlayabiliriz.
1) Bir şey doğru değilse karşıtı doğru olur ki, bu karşıtı kendisini yoktan var etmiş
olur.
2) Bir şey kendisini yoktan var etmişse, onun önceden yok iken var olmuş olması
gerekir.
3) O halde kanıtlanması istenen önerme doğru olmazsa bir şeyin yok iken var
olduğunu kabul etmek gerekir.
4) Bir şey yok iken var olması imkansızdır.
5) Öyleyse bir şey kendini yoktan var edemez.
Düzensiz Kıyaslar: Bir kıyas en az iki öncül ve bir sonuçtan oluşur. Ve bu kıyaslarda
büyük, küçük ve orta terim bulunur. Bu koşullara tam uymayan kıyaslara eksik veya
düzensiz kıyas denir.
B. DİLİN GÖREVLERİ
Dilin bildirme görevi: Dilin inanç, tahmin veya bilgileri
iletmek amacıyla kullanılmasıdır.
Dil, bu görevini önermeler aracılığıyla yerine getirir. Bu
nedenle doğru ya da yanlış değerleri alabilir.
90
a) Semantik çok anlamlılık:
Bir kelime veya cümle; nesneleri, nesne gruplarını ya da bunların özelliklerini, ilişkilerini
göstermek için kullanıldığında semantik görevini üstlenir.
Yani semantik;
kelimelerin zihinsel anlamları ile (yani sembollerin) nesnelerle ve onların özellikleri
arasındaki ilişkiyi ele alır.
b) Sentaktik çok anlamlılık:
Doğal dillerdeki cümle kurma ilke ve kurallarını ve bu dillerdeki cümlelerin esnekliğini
inceleyen dil bilimi dalıdır. Sözcükler cümle içindeki görevlerine göre isim, fiil, sıfat,
zamir gibi değişik sınıflara ayrılır. Ancak bazen, aynı sözcük cümlelerde değişik
görevlerde kullanılabilir. Cümle, gramer kurallarına uygun bir biçimde kurulmuş olsa
bile, sözcüğün söz dizimindeki görevi (fiil mi, isim mi, sıfat mı, zamir mi) cümlenin
anlamını değiştirmekte ve günlük dilde çok anlamlılığa sebep olmaktadır.
c) Pragmatik çok anlamlılık: Kelime veya deyimler çeşitli iletişim veya cevaplama
amaçlarıyla kullanıldığında pragmatik bir işlev yüklenir. Yani pragmatiklik, kelimelerin
veya deyimlerin farklı konuşma ve yazılarda farklı anlamlarda kullanılma şekillerini
inceler.
Belirsizlik: Dilde kullanılan sözcüklerin adlandırdıkları veya uygulandıkları
nesnelerin sınırlarını her zaman kesin olarak bilemeyebiliriz. Yani sözcüklerin veya
cümlelerin anlamları tamamen belli değildir. Bir sözcüğün veya cümlenin belirsiz olması
demek, bunlara herhangi bir doğruluk değeri verilememesi demektir.
Belirsizliğin Dereceleri
Mantık ve matematik gibi formel bilimlerin dışındaki bilimlere ait dillerin sözcükleri az
veya çok belirsizdir. Bir sözcüğün bir başkasından daha belirsiz olması o sözcüğün
uygulanmasında "duraksadığımız" sınır durumlarının, ötekine kıyasla daha sık ortaya
çıkmasıdır.
Mesela; armut sözcüğü çok az durumda belirsizleştiği halde "iyi, güzel, çalışkan, uzun,
kilolu" gibi sözcükler daha sık belirsizleşir.
Olgusal ve Sözel Tartışmalar: Olgusal ve sözel olmak üzere iki türlü tartışma vardır.
1) Olgusal tartışma; içinde çok anlamlı sözcüğün geçmediği, tartışanlardan birinin
olgularla ilgili yanlış bir görüşe veya bilgiye sahip olmasından kaynaklanan
tartışmalardır.
91
2) Sözel tartışmalar ise sözcüklerin çok anlamlı olmalarından kaynaklanmaktadır.
Mesela; "Demet gelir gelmez göz boyadı." cümlesinde "göz boyama" hangi anlamda
kullanıldığı açıklandığında yanlış anlama ortadan kalacaktır.
D. ANLAMA VE TANIMLAMA
Anlama: Anlamı olan sözcüklerin, deyimlerin anlamının bilinmesine "anlama" denir. Başka
bir deyişle; bir sözcüğü anlayan ve kullanan tarafından bir varlığa uygulanıp
uygulanamayacağını bilme yeteneğidir.
Tanımlama: Bir sözcüğün tanımı verme işlemine tanımlama denir. Tanımlama yapılırken
"Neyi tanımlarız?", "Niçin tanımlarız?", "Nasıl tanımlarız?" sorularına cevap aranır.
Niçin tanımlarız? sorusuna ise anlam vermek Nasıl tanımlarız? sorusuna verilen
yani anlam kazandırmak, anlamını cevaplar
belirtmek, anlamını düzeltmek ya da -yarı dilsel,
etkilemek için tanımlarız. -tam dilsel olmak üzere iki grupta
toplanabilir.
92
SEMBOLİK MANTIK
Klasik mantık günlük dili kullanmasından dolayı içeriğin (çok anlamlılık ve belirsizlik
nedeniyle) etkisindedir.
Sembolik mantığın amacı, mantığı matematik gibi kesin sonuçlara götüren bir alan
haline getirmektir. Bunu da sembolik mantık, günlük dildeki önerme ve çıkarımları
matematik diline benzeyen sembollere çevirip, dildeki çok anlamlılığı ve belirsizliği
ortadan kaldırarak, anlatılması zor, soyut kavram ve ilişkileri daha kolay, kısa ve açık
bir şekilde ifade ederek gerçekleştirmeye çalışır.
Sembolik mantık, kullandığı sembollerle içeriğin etkisinden kurtulur.
Sembolik mantık iki bölüm halinde incelenebilir.
93
Örnek: Bütün insanlar ölümlüdür. (p) O halde, Sokrates ölümlüdür. ( r)
Sokrates insandır. ( ) p, r
Önerme Eklemleri: Önerme eklemleri, iki veya daha fazla basit önermeyi birleştirerek
bileşik önerme elde etmek ve önermelerin tutarlılık, geçerlilik, eş değerliliği ile
çıkarımların geçerliliğini denetlemek gibi iki temel işleve sahiptir.
Değilleme Değilleme Eklemi
Ve Tümel evetleme eklemi Sokrates insandır ve ölümlüdür.
Veya Tikel evetleme eklemi p
İse Koşul eklemi
Ancak ve ancak Karşılıklı koşul eklemi
Ana Eklem ve Ana Bileşen: Önermenin tamamını etkileyen ve en son işleme konulan
(önermenin doğruluk değerini belirleyen) ekleme ana eklem denir.
Ana eklemin birleştirdiği önermelere de ana bileşen denir.
Herhangi bir önermenin ana bileşeni, basit olabileceği gibi, bileşik de olabilir.
Önerme ekleminden önceki önermeye ön bileşen, sonraki önermeye art bileşen adı
verilir.
Örnek: p ( r) önermesinin ana eklemi
ana bileşenleri p önermesi ile ( q r) önermesidir.
Bu ana bileşenlerden p basit, ( q r) ise bileşik önermedir.
p (p ) ( r)
Ana Ana Ana Ana
bileşen bileşen bileşen bileşen
Ana eklem Ana eklem
Doğruluk Tabloları (Çizelgeleri)
a) Değilleme Eklemi "değil" Yüklemin belirttiği niteliğin, öznede bulunamadığını
ifade eder. Yani olumsuzluğu ifade eder. Değilleme eklemi önermenin doğruluk değerini
tersine çevirir. Önerme doğru ise yanlış, yanlış ise doğru yapar.
Değillenmiş bir önerme ( p) tekrar değillenirse ( p) kendisi (p) olur.
b) Tümel Evetleme Eklemi "ve" Günlük dildeki "ve, hem..hem de, da..da, gerek,,
gerekse, ile, birlikte, yanı sıra, kadar, ne..ne, virgül, (.)" gibi sözcükler eklemi ile
sembolize edilir.
p q (p v q ) (p q ) Bu örnekte 1. ve 2. önermeler
D D D D aynı doğruluk değerlerini
D Y D Y almadıkları için eşdeğer
Y D D Y değildirler.
Y Y Y Y
e) Çıkarımların geçerliliği: Çıkarım öncül önermelere dayanarak zorunlu sonuç elde etme
işlemidir. Sonuç önermesi öncül önermelere "O halde, öyleyse, demek ki" gibi kelimelerle
bağlanır. Sembolik mantıkta bu sonuç önermesi ( ) işareti ile gösterilir.
Örnek: Bütün insanlar ölümlüdür. (p)
Sokrates ölümlüdür. ( ) p r
O halde Sokrates ölümlüdür. ( r)
Örnek: p v , p p çıkarımının geçerliliğine bakalım.
pv ,p p çıkarımını kaldırarak p v , p p şekline çeviririz.
p q (p v q) (p q ) p Bu örnekte öncüllerin beraber
D D D D doğru olduğu bir satır vardır ve
D onun da sonucu doğrudur.
D Y D Y D
Y D D Y Bu nedenle bu çıkarım geçerlidir.
Y
Y Y Y Y Y
Çözümleyici Çizelge İle Denetleme
Doğruluk çizelgesi (tablosu) önermeleri denetlemek için kullanılıyordu.
Fakat önermelerin bileşenleri arttıkça, önermeleri denetlemek güç bir durum olmaktadır.
Çözümleyici çizelge ile bu güç durum aşılmaktadır.
Doğruluk çizelgesi sadece önermeler mantığında
kullanılırken, çözümleyici çizelge hem önermeler Çözümleyici çizelge ile önermelerin
mantığında hem de yüklemler (niceleyici) tutarlılık, eşdeğerlilik, geçerlilik
mantığında kullanılabilmektedir. denetlemelerini yapabilmek için bazı
Çözümleyici çizelge, işlevi yönünden kurallara uymak gerekir.
doğruluk çizelgesiyle eşdeğer bir yöntemdir. Bunlar Alt alta yazma (anahtar, çengel)
Her ikisinde de önermelerin denetlemesi ve Çatal olmak üzere iki türlüdür.
yapılabilir.
97
a) Çözümleyici çizelge ile denetlemede işlem sırası:
1) Denetlenecek ilk ana önermenin sağına (Ö) işareti konularak denetlenecek önerme
olduğu belirtilir.
2) Çözümlemede önermeler ve her çözümleme işlemi numaralanır. İlkin ana önermeden
başlayarak önermenin soluna konulan bu sayıya adım sayısı denir.
Her çözümleme işlemine de rakamından başlayarak numara verilir.
İşlemlerin sağına ve ortasına koyulan bu sayıya da kaynak sayısı denir.
Alt alta yazma (anahtar) işleminde kaynak sayısı işlemin (anahtarın) sağına, çatal açma
işleminde kaynak sayısı çatalın ortasına koyulur.
Örnek: 1. (p ) p (Ö) 3) Bir önermede hem ana eklem hem de ara
2. (p ) eklem varsa çözümleme işlemine,
(1) öncelikle ana eklemden başlanır, sonra
Adım sayısı
p Kaynak sayısı diğer ara eklemler çözümlenir.
p 4) Çözümleme işleminde hem alt alta hem
(2) de çatalla açılım varsa, öncelik sırası alt
alta yazmadır.
Alt alta yazma oldukça çatal açma işlemine geçilmez.
Çatal açma kuralından sonra işlem devam ediyorsa çatalın sol tarafındaki önermeyle
işleme devam edilir.
5) Aynı çözümleme kuralı ile çözümlenecek önerme varsa, çözümlemeye en üsttekinden
başlanır.
6) Çözümleyici çizelgede önermeler p, , p, gibi çekirdek önerme durumuna gelinceye
kadar açılır.
7) Çözümleyici çizelgede alt alta yazılan önermeler dizisine yol denir. Çatal açma
işleminde iki farklı yol çıkarken alt alta yazmada tek yol vardır. Açılım işlemi
bittikten sonra, en sonda kalan çekirdek önermenin kendi yolundan yukarı doğru takip
edilir.
Eğer bu yollarda, aynı yol üzerinde bir önermeyle, o önermenin değillenmesinden
oluşan "p ve p" gibi bir önerme çifti varsa, çelişkili olacağından o yol kapalı olur. Yani
yol üzerinde aynı ifadenin hem kendisi hem de çelişiği olamaz.
Yolun kapalı olduğunu " " işaretiyle gösteririz ve kapanan yoldan artık işleme devam
edilmez. Açık yoldan işleme devam edilir. Açık yol işaretiyle gösterilir.
Çözümleyici çizelgede kapalı olan yollar yanlış, açık olan yollar ise doğru yorumlarını
gösterir.
8) Çözümleyici çizelgede her türlü çözümleme işlemi, iki çözümleme kuralına göre
yapılır.
tümel evetlemenin çözümleme kuralı (alt alta yazma)
Bunlar
tikel evetlemenin çözümleme kuralı (çatal açma).
98
Tümel evetleme ve tikel evetleme olmayan her çözümlenebilir önerme, eşdeğerlikler
yardımıyla tikel veya tümel evetleme önermesine çevrilerek çözümleme işlemi yapılır.
Temel iki çözümleme kuralı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
102
5 ) Çıkarımların geçerliliği: İlk adım olarak öncüllerin aynısı, sonucun değili alınarak alt
alta yazılır.
İkinci adım olarak çözümleme işlemine başlanır. Çözümlemede alt alta yazma
kuralına öncelik tanınır. Çözümleme sonunda tüm yollar kapalı ise çıkarım geçerli, en
az bir yol açıksa çıkarım geçersizdir.
p r r p geçerliliğini denetleyelim.
1. p q (1.öncül)
2. q r (2. öncül)
r (3.öncül)
p (Sonucun değili alınmış hali)
Bütün yollar kapalı olduğu için
çıkarım tutarsızdır ve dolayısıyla
(1) çıkarım geçerlidir.
p q
x
(2)
q r
x x
B. NİCELEME (YÜKLEMLER) MANTIĞI
Önermeler mantığı, önermeleri ve çıkarımları nitelik ve yargı sayısı bakımından ele aldığı
için, bunların niceliklerini ve içyapılarını (ad, yüklem gibi) göstermede yetersiz kalır.
Önermeler mantığında önermeler p, g, r, s.. gibi sembollerle gösterildiğinde önermenin
tümel mi ya da tikel mi
olduğu anlaşılamaz. Niceleme mantığı, önermeler mantığının bu tür eksikliklerini
gidermeye yönelik geliştirilmiştir. Bu nedenle niceleme mantığının önermeler
mantığından en önemli farkı, önermelerin içyapılarının (nicelikleri) da
sembolleştirmesidir.
Her, bazı gibi niceleyici geçen önermeleri inceleyen mantığa niceleme mantığı denir.
İçinde her,bazı gibi niceleyici geçen önermelere genel önerme denir. İçinde niceleyici
geçmeyen önermelere ise özel (tekil) önerme denir.
104
Örnek: Sokrates insandır.
aF Sembolleri yüklem öne gelecek şekilde yapılır: Fa
NİCELEYİCİ DEĞİLLEME KURALLARI
EŞDEĞERLİK KURALLARI
Tümel ve tikel önermeleri birbirine dönüştürmeyi sağlayan kurallardır. İki çeşittir:
-Tümel niceleyici değilleme kuralı:
-Tikel niceleyici değilleme kuralı:
Üretilmiş Eşdeğerlikler:
ÖZELLEME KURALLARI
Aynı yol üzerinde birden fazla ad sembolü varsa; bu ad
sembollerinden her biri (a, b, c) ile tümel önermenin ayrı
ayrı özellemesi yapılır.
106
DİN KÜLTÜRÜ
İNSAN VE DİN
Evren: Uzaydaki tüm madde yapısını ve enerji sistemlerinin bütünü olarak bilinir.
İçerisinde yaşadığımız Dünya da evrenin bir parçasını oluşturmaktadır.
Diğer canlılardan aklıyla ayrılan insanın düşünme yetisine sahip olduğu için hem
yeryüzünde bulunan canlılara hem de yaratıcısı olan Allah (c.c)'a karşı sorumludur. Bu
nedenle insanların yeryüzüne gönderiliş gayesini sorgulamalı ve dünyaya neden
gönderildiğinin bilincinde olmalıdır.
İlim: Allah'ın her şeyi bilmesidir. Kudret: Allah'ın her şeye gücünün yemesidir.
Semi: Allah'ın her şeyi işitmesidir. Kelam: Allah'ın konuşmasını ifade eder.
Allah peygamberleri aracılığı ile kutsal
kitabını indirmesi bu kapsamda
değerlendirilebilir.
Basar: Allah'ın her şeyi görmesidir. Tekvin: Allah'ın yaratma sıfatıdır.
108
MELEKLER VE GÖREVLERİ
CEBRAİL: İSRAFİL:
Vahiy meleğidir. Allah'tan aldığı vahyi Kıyamet kopacağı zaman, Allah'ın emri
peygamberlere ulaştırmakla görevlidir. ile "sur'a" üflemekle görevli melektir.
PEYGAMBERLERİN ÖZELLİKLERİ
Fetanet: Tebliğ:
Peygamberlerin Peygamberlerin
akıllı ve zeki İsmet: Sıdk: Emanet: Allah'tan almış
olmalarıdır. Peygamberlerin Peygamberlerin Peygamberlerin oldukları emirleri
günah işlemekten doğru sözlü güvenilir topluma
kaçınmalarıdır. olmalarıdır. olmalarıdır. iletmeleridir.
Müslümanlıktan önce, Arapların çoğunluğu putlara tapıyordu. Her kabile farklı bir puta
tapıyordu ve her kabilenin taptığı putun ziyaret günü farklı oluyordu. Arabistan'da
putperestlerden başka Museviler, Hristiyanlar, Mecusiler ve Sabiler gibi farklı dinlere
mensup kişilerde bulunuyordu.
Bununla birlikte çok az sayıda Hz. İbrahim'e inanan Hanif olarak bilinen tek tanrılı
inanışa sahip kişiler de bulunmaktaydı.
İslamiyet öncesinde erkekler istedikleri kadar kadınla evlenebiliyordu. Bazı kimseler kız
çocuklarını diri diri toprağa gömecek kadar insanlıktan uzaktı. Bu nedenle döneme
Cahiliye Dönemi adı verilmiştir.
Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Çocukluğu ve Gençlik Dönemi
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) 20 Nisan 571 tarihinde dünyaya gelmiştir.
Peygamberimizin ismi dedesi Abdülmuttalip tarafından verilmiştir. Kelime anlamı
olarak "Muhammed" övülen, çokça övülmüş anlamına gelir.
Hz. Muhammed (s.a.v)'in babası Abdullah, annesi ise Amine'dir.
Hz. Muhammed'in (s.a.v) babası Abdullah, Efendimizin doğumuna iki ay kala
Medine'de vefat etmiştir. Efendimizi süt annesinin adı ise Halime idi. Annesinin
vefatından sonra Efendimiz (s.a.v)'in bakımıyla dedesi Abdülmuttalip ilgilendi.
Hz. Muhammed (s.a.v) sekiz yaşına geldiğinde dedesini kaybetti. Bundan sonra
Hz. Muhammed'in (s.a.v) bakımını amcası Ebu Talip üstlendi.
Hz. Muhammed (s.a.v) gençlik döneminde ticaretle Emanetleri koruması, dürüst
olması sebebiyle Mekkeliler
uğraşmıştır. Kendisine emanet olarak bırakılan eşyaları arasında "El Emin" (Güvenilir
korur, bunları sahibine olduğu gibi teslim ederdi. Muhammed) lakabıyla tanınır
hale gelmiştir.
111
Mekke'nin zengin kadınlarından biri olan Hz. Hatice (r.a) ile Hz. Muhammed (s.a.v) ticaret
yaparken tanışmış ve evlenmişlerdir. Evlendikleri sırada Hz. Muhammed (s.a.v) 25, Hz.
Hatice (r.a) ise 40 yaşındaydı. Hz. Muhammed (s.a.v) ve Hz. Hatice'nin (r.a) evliliklerinden
altı çocukları dünyaya gelmiştir. Bunların dört tanesi kız, iki tanesi ise erkekti.
Hz. Muhammed'in kızları: Rukiye, Ümmü
Gülsüm, Zeynep ve Fatıma'dır. Fakat Efendimizin Hz. Fatıma
Oğulları ise Kasım ve Abdullah'tır. Ayrıca Hz. dışında bütün çocukları
Muhammed'in (s.a.v), Hz. Hatice (r.a)'nin kendisinden önce vefat etmiştir.
vefatından sonra evlendiği Mariye adlı Peygamberimizin (a.s.m) soyu,
eşinden de İbrahim adlı bir oğlu daha Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın çocukları
dünyaya gelmiştir. Hz. Hasan (r.a) ve Hz. Hüseyin (r.a)
ile devam etmiştir.
Hz. Muhammed (s.a.v) Mekkeli muhacirler ve Medineli Ensar'ı kardeş ilan etti. Ardından
Medine'de bulunan Yahudiler, Ensar ve muhacir arasında "vatandaşlık anlaşması" yapıldı.
Bu anlaşma "Medine Sözleşmesi" olarak bilindi.
112
Mekkeli müşrikler ve Medine'de bulunan Müslümanlar;
Bedir (624), Uhud (625) ve Hendek (627) Savaşlarını
yaptı.
Bedir ve Hendek Savaşı'nı Medineli Müslümanlar
kazanırken, Uhud Savaşı'nı Mekkeli müşrikler
kazanmıştır.
630 yılında Medineli Müslümanların
Mekke'yi fethetmesi ile birlikte İslamiyet daha
geniş bir coğrafyaya yayıldı.
Peygamber Efendimiz hac ibadetini yerine getirdikten sonra Müslümanlara öğüt
vererek nelerden uzak durmaları gerektiği nelere yönelmeleri gerektiği ile ilgili
yönlendirmelerde bulunmuştur.
Efendimizin hac sonrasında yaptığı
bu konuşma Veda Hutbesi olarak
Efendimizin Vefatı bilinir.
Efendimiz Veda Haccından sonra Medine'ye geldiğinde rahatsızlandı. Efendimiz
8 Haziran 632'de vefat etti.
Efendimizin vefat etmesiyle birlikte peygamberlik son bulmuştur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in söylediği sözlere, uyguladığı davranışlara ve
takrirlerine sünnet denir.
Hadis Kaynakları
Hadis Kaynakları arasında altı kitap anlamına gelen Kütüb-i Sitte; İslam
Kütüb-i Sitte son derece önemlidir. dininin en önemli hadis
Kütüb-i Sitte içerisinde; Buhari, Müslim, Ebu Davud, kaynakları arasında yer
Tırmizi, Nesai ve İbn Mace'nin eserleri yer alır. almaktadır.
Buhari'nin Sahih-i Buhari
Müslim bin Haccac'ın Sahih-i Müslim
Ebu Davud'un Sünen
Tirmizi'nin Sünen
Nesai'nin Büyük Sünen
İbn Mace'nin Sünen isimli eserleri bulunur.
113
Kuran-ı Kerim'in Tarihi
Efendimiz (s.a.v)'e Kuran-ı Kerim ayetleri Cebrail aracılığıyla yaklaşık 23 yıllık bir
zaman diliminde gönderilmiştir.
-İlk halife Hz. Ebubekir (r.a), döneminde Kuran-ı Kerim sayfalarını toplayarak bir araya
getirmiştir.
-Zeyd bin Sabit başkanlığında oluşturulan komisyonla Kuran-ı Kerim bir bütün haline
getirildi.
-Hz. Osman (r.a) döneminde ise Kuran-ı Kerim çoğaltılmıştır.
Çoğaltılan mushaflar; Mekke, Kufe, Basra, Bahreyn, Yemen vb. gibi merkezlere
gönderilmiştir.
-Kur'an-ı Kerim 6666 ayet ve 114 sureden oluşmaktadır.
-Bu surelerden en uzunu 286 ayetten oluşan Bakara suresidir. Tevbe suresi
-En kısa sure ise üç ayetten oluşan Kevser Suresidir. dışında bütün
-Kur'an-ı Kerim'in ilk suresi Fatiha son suresi ise Nas suresidir. sureler besmele
ile başlamaktadır.
114
c) Mutezile: Bu mezhebin ilk temellerini Vasıl bin Ata atmıştır.
Emevilerin yönetimlerini sağlam bir temele oturtma düşüncesi bu düşünce sisteminin
yaygınlaşmasına neden oldu.
Akıl ve felsefe noktasında delil toplama yoluna giden bu düşünce yapısı İslam
dünyasında Kelam ilminin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Bu anlayışa göre iyi ya da kötü akıl yoluyla belirlenebilir.
Ebu Hanife (Numan bin Sabit): 699 yılında Kufe'de dünyaya gelmiş, 767'de Bağdat'ta
vefat etmiştir.
Hanefilik mezhebinin kurucusudur.
İmam Yusuf, İmam Muhammed ve Ebu Züfer gabi alimlerin yetişmesini sağlamıştır.
Fıkh-ı Ekber en önemli eseridir.
Maturidi (Ebul Mansur Muhammed Maturidi): 863 yılında Özbekistan'ın Semerkand
şehrinde bulunan Maturid köyü yakınlarında dünyaya gelmiş ve 944 yılında vefat
etmiştir.
İslam'a uygun olmayan görüşlerle mücadele etmiştir.
Dinin öğrenmesi için Kuran-ı Kerim sünnet ve akla ihtiyaç duyduğunu belirtir.
"Kitabüt Tevhid" eseri kelamla "Tevilatül Kuran" ise tefsirle ilgili yazdığı eserlerdir.
İmam Şafi (Muhammed bin İdris eş Şafi): 767 yılında Gazze'de dünyaya gelmiş,
820 'de ise Mısır'da vefat etmiştir.
Maliki mezhebinin kurucusu konumundaki Malik bin Enes, İmam Muhammed ve Sufyan
bin Uyeyne gibi alimlerden ders almıştır.
En önemli eserleri Kitabü'l- Umm ve Kitabur-Risale'dir.
116
Eş'ari (Ebu Hasan El Eşari): 875 yılında Basra'da dünyaya gelmiş, 936 yılında Bağdat'ta
vefat etmiştir.
Bir dönem Mutezile mezhebinin görüşlerini benimsemiştir.
Kelam ve akait görüşleri bağlamında Eşarilik olarak bilinen mezhep oluşmuştur.
Allah'ın varlığının ve birliğinin hem akli hem de nakli delillerle ortaya konabileceğini
savunmuştur.
Ahmet Yesevi: 11.. yüzyılın sonlarına doğru Türkistan'ın Yesi şehrinde doğmuş ve
burada vefat etmiştir.
Kuran-ı Kerim'de anlatılan ve Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in özelliklerini sade bir
şekilde aktarmıştır.
"Divan-ı Hikmet" isimli eseri oldukça önemlidir.
Ahi Evran: 13. yy'da yaşayan büyük mutasavvıflar arasında yer alır.
Ahilik teşkilatının kurucusudur.
İslam ticaret ahlakının toplumda yerleşmesini sağlamış ve esnafın eğitimine katkıda
bulunmuştur.
Metaliu'I-İman, Menahic-i Seyfi ve Mürşidü'I- Kifaye önemli eserleri arasındadır.
Hacı Bektaş Veli: 1209'da Horasan'ın Nişabur kentinde doğmuş, 1271 yılında Nevşehir'in,
Hacıbektaş ilçesinde vefat etmiştir.
Ahmet Yesevi ve Lokman-ı Perende'den ders alarak kendisini geliştirmiştir.
Bektaşilik tarikatının temellerini atmıştır.
"Makalat" isimli eseri oldukça önemlidir.
Mevlana: Dünya genelinde tanınan bir mutasavvıftır.
1209'da Horasan'ın Belh şehrinde doğmuş, 1277'de Konya'da vefat etmiştir.
Şems-i Tebrizi kendisinin hocası ve mürşididir.
Mesnevi, Divan-ı Kebir, Mektubat, Mecalis-i Seb'a ve Fihi mafih önemli eserleridir.
117
Türklerin İslam Dünyasına diğer katkıları ise;
b) Hint Dinleri
Hinduizm: Hindistan, Nepal ve Bangladeş'te yaygınlık
kazanan dindir.
Kast denilen tabakalı bir yapı bulunur.
119
Kast Sistemi;
Brahmanlar (rahipler ve aydınlar sınıfı),
Kşatriyalar(Hükümdar sülalesi ve asker),
Vaisyalar (Tüccar, esnaf, çiftçiler),
Sudaralar (işçi ve sanatkarlar) grubu olarak dörde
ayrılır.
Bu inanç sisteminde Ganj Nehri kutsal kabul edilir.
120
Sihizm: 16. yüzyılda Guru Nanak önderliğinde Hindistan'da kurulan dindir.
Bu dine inananlara "sih" denir.
Bu dinin kutsal metni "Adi Granth" olarak kabul edilir.
Dinin mensupları Hindistan'ın Pencap Bölgesi'nde yoğunluk kazanmıştır.
c) Çin ve Japon Dinleri
Taoizm: Şintoizm ve Konfüçyanizm gibi dinlere tepki Taoizm'e göre bu
olarak ortaya çıkmıştır. hayatta mevcut olan
Dinin kurucusu Lao Tzu'dur. (Yang) ve mevcut
Günümüzde de bu dini inanç sistemi varlığını olmayan (Ying)
sürdürmektedir. birleşmesi sonucunda
Mistik yönü ağır basan dini bir yapıya sahiptir. meydana gelmiştir.
121