Professional Documents
Culture Documents
M o 3 Binyildan 2 Binyila Mezopotamya An
M o 3 Binyildan 2 Binyila Mezopotamya An
PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ
TARİH BÖLÜMÜ
ANADOLU İLİŞKİLERİ
HAZIRLAYAN
Fatma SOĞANDERELİ
15157063
TEZ DANIŞMANI
Denizli, 2019
ONAY
…./….. /2019
ÖNSÖZ
Fatma SOĞANDERELİ
Denizli/2019
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER ............................................................................................................. 1
GİRİŞ ............................................................................................................................. 1
1.1.Sumer-Anadolu İlişkileri.................................................................................................... 4
2.1.3. Hurriler........................................................................................................................ 33
SONUÇ ........................................................................................................................ 68
KAYNAKÇA............................................................................................................... 72
1
GİRİŞ
Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki bölgeyi ifade eden Mezopotamya eskiçağ tarihi
içerisinde coğrafi olarak Toroslardan Basra Körfezi’ne kadardı. Ancak bölgedeki siyasi
oluşumlar Kuzey Suriye ve Basra Körfezi’nin doğusunun da Mezopotamya ile anılmasını
gerekli kılmıştır. Toroslardan Bağdat’a (Babil) olan kısım “Yukarı Mezopotamya” ya da
“Asur ülkesi” Bağdat’tan Basra Körfezi’ne kadar olan bölüm ise sırasıyla Akad, Babil ve
Sumer ülkesi adları ile anılmıştır. Basra Körfezi’nin doğusu Elam, güneydeki kısım ise Kalde
olarak adlandırılmıştır. Mezopotamya’nın iki ayrı bölge şeklinde anılmasında farklı özellik
gösteren yeryüzü şekilleri de etkili olmuştur.1
Mezopotamya iki yüksek dağ ile çevrilmiştir. Biri batıda bölgeyi Kuzey
Suriye’den ayıran Amonos dağları, diğeri ise doğuda İran sınırından başlayarak uzanan
Zağros dağlarıdır.2
1
Ekrem Memiş, Eskiçağ Medeniyetleri Tarihi, Ekin Basın Yayın, Bursa, 2008, s. 21.
2
Amélie Kuhrt, Eski Çağ’da Yakındoğu, C.I, (Çev. Dilek Şendil), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
İstanbul,2017, s. 1.
2
artırmıştır ki her gelen devlet kısa sürede yıkılmıştır. Mezopotamya’nın istila edilmesine bir
etken de iklimdir. Kışların kısa, yazların uzun sürdüğü elverişli iklim koşulları bölgede
yerleşimin yoğun olmasını sağlamıştır.3
Anadolu stratejik ve jeopolitik konuma sahip olduğu için eski çağlardan bu zamana
birçok kavimin istilalarına uğramıştır. Eski doğu ve eski batı medeniyetlerinin kesiştiği yerde
bulunur. Mezopotamya, Suriye ve Doğu Akdeniz’e hâkim konumda olan Anadolu pek çok
medeniyete beşiklik etmiş, doğu-batı kültürlerinin kaynaştığı bir bölge olmuştur.6
3
Kemalettin Köroğlu, Eski Mezopotamya Tarihi Başlangıcından Perslere Kadar, İletişim Yayınları,
İstanbul, 2008, s.20.
4
Veli Sevin, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası 1, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2001, s. 2.
5
Firuzan Kınal, Eski Anadolu Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara ,1991, s. 8.
6
Bülent İplikçioğlu, Eskiçağ Tarihinin Ana Hatları, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul, 1994, s. 71.
7
B. İplikçioğlu, a.g.e., s. 71.
3
8
İsmail Güven (Ed.), Uygarlık Tarihi, Pegem Akademi Yayınları, Ankara, 2014, s. 44.
4
BİRİNCİ BÖLÜM
Sumer şehir devletlerinde her şehrin ayrı bir tanrısı vardır. Her şehrin en yüksek
olan tepesinde tanrıları adına yapılmış mabetleri vardı. Halk bu mabedin etrafında evlerini
yerleştiriyor ve ortak bir emekle dış tehlikelere karşı sur inşa ediyorlardı.12
9
Ekrem Memiş, Eskiçağ Medeniyetleri Tarihi, Ekin Basın Yayın, Bursa, 2008, s. 32.
10
E. Memiş, a.g.e., s. 30.
11
İ. Güven, a.g.e., s. 45.
12
K. Köroğlu, a.g.e., s. 68.
13
E. Memiş, a.g.e., s. 31.
5
getirdiği malı unutmamak veya teslimatı vesikalandırmak için kil tabletlerin üzerine ancak
kendilerinin anlayabileceği şekilde her şahıs için belli bir işaret, onun karşısına da getirdiği
malın resmini yapmaya başladılar. Fakat bu sistemde birtakım karışıklıklara yol açtığı
anlaşılınca bunu önlemek için çareler düşündüler. İşaretleri ve resimleri belirli bir sistem
halinde şifre gibi kullanmayı denediler. Bu hususta ilk adım, her işaret bir hece olarak kabul
edildi. Böylece yaş kil üzerine üçgen uçlu bir kamışla sonraları madeni uçla yazıldığı ve
işaretlerin çiviye benzediği için modern araştırıcılar “çivi yazısı” denilen yazı sistemi
Sumerler tarafından keşfedilmiş oldu. Tarihi devirlerin başlamasını sağlayan çivi yazısı,
doğuda İran’dan batıda Anadolu’da ve Akdeniz’e kadar yayılmış ve M.Ö.1.yüzyıla kadar
uzanan yaklaşık üç bin yıllık zaman dilimi içerisinde kullanılmıştır.14
Kemalettin Köroğlu, Sumer dili ile çivi yazısı ilişkisini ve yazının gelişimini
şöyle açıklamıştır:
“Zamanla dilin yapısına göre karmaşık, ancak belli kuralları olan bir
yazı sistemi doğdu. Bu gelişim süreci üçüncü binyılın ortalarına doğru tamamlandı ve
gerçek anlamda bir çiviyazısı oluştu. İlk yazılan belgelerin Sümerce olduğu
anlaşılmaktadır. Sonraları çiviyazısını kendine uyarlayan her toplum dillerinin
özelliklerine uygun değişiklikler yaparak bu sistemi geliştirdi. Yazının yaygınlaşmaya
başlaması bir yazıcı sınıfının ve okul geleneğinin oluşmasını sağladı. Bulunan
tabletler arasında, öğrencilerin yazıyı öğrenirken yaptıkları tekrarları gösteren
"karalama defterleri" türünde olanlar da vardır. Uruk tabletlerinin bir bölümü de
alınıp satılan malların listesini, hayvan ve görevli isimlerini içeren sözlük listeleridir.
Bu listeler, başlangıçta tapınaklarda bulunan okullarda uzun yıllar boyunca okuma
yazma öğretilirken kopyalanmış ve çoğaltılmıştır.”15
14
Yusuf Kılıç, “Eski Ön Asya Toplumları Arasında Yazı ve Dil Etkileşimi”, Pamukkale Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, Temmuz, 2009, Sayı 4, s. 126.
15
K. Köroğlu, a.g.e., s. 55.
6
bulunan Cemded Nasr kentinde bu yeni modanın doğmasından dolayı döneme de Cemded
Nasr Dönemi denilmiştir. Bu döneme ait mimari kalıntılarda en önemlisi, güneşte kurutulmuş
veya pişirilmiş kerpiçten (tuğladan) inşa edilmiş, düz damlı, drenaj sistemi olan büyük bir
dini/resmi yapıdır. 16
Kabartma sanatında, aslan avı figürleri kullanılmıştır. Uruk kentinde bulunan bir
metre boyundaki mermer vazo buna en güzel örneklerdendir. Bu vazoda yüksek rütbeli bir
görevli, tanrıça İnanna’ya hediye sunmaktadır. Diğer bir önemli örnek ise gerçek ölçülere
göre yapılmış kireçtaşından bir kadın maskıdır.17
Sumerce olduğu belgelenebilen ilk çivi yazılı tabletler, Cemdet Nasr, Ur ve Tel
Ukair gibi kentlerde bulunmuştur. Çivi yazılı kil tabletler ve özellikle silindir mühürler, bu
dönemdeki ticari ve kültürel ilişkilerin alanını saptamada belirleyici örneklerdir. Güney
İran'da henüz çözümlenememiş Proto Elamca yazısı da olasılıkla Mezopotamya'daki
gelişmelerin etkisiyle yetkinleştirilmiştir. Mısır hiyeroglif yazısının aynı dönemde ortaya
çıkışında da benzer kültürel etkiler olmalıdır. Nitekim hem İran'da hem de Mısır'da,
üzerindeki bezemeler açısından Cemdet Nasr dönemi özellikleri gösteren silindir mühürler ele
geçmiştir. Ancak Güney Mezopotamya'nın sınırlarını aşan bu türde buluntuların sayısı, Uruk
döneminde olduğu kadar çok değildir. Bu nedenle Cemdet Nasr döneminde Güney
Mezopotamya'nın ticari ve kültürel alandaki etkinliğinin sınırlı olduğu öngörülür. Bu kültürün
kuzeye yayılımının izleri ise dönemi buluntularıyla en iyi temsil eden Diyala bölgesindeki
Hafaje ve Tel Asmar kentinde karşımıza çıkar.18
16
A. Kuhrt,a.g.e., s. 29.
17
A. Kuhrt, a.g.e., s. 56.
18
K. Köroğlu, a.g.e., s. 57.
7
Sumer tabletleri tarihin bilinen en eski yazılı vesikalarıdır. Genel olarak resmi
kayıtlar, anlaşmalar ve ticari evrak niteliğindeki tabletlerin çoğunluğunu, ekonomik ilişkiler
oluşturuyordu. Yazının icadı ile medeniyet başlamış ve okullar açılmıştı ve dolayısıyla yeni
bir meslek olan katiplik ortaya çıktı. Katipler yazı yazmanın dışında geometri ve aritmetik
bilmek zorundaydılar. Ticari ilişkilerde gelişme sağlamak amacıyla ağırlık ve uzunluk ölçüleri
hakkında bilgili olmaları gerekiyordu.
19
A. Kuhrt, a.g.e., s. 31.
8
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, Eski Doğu üçgenini oluşturan üç medeniyet
merkezinden Mısır ve Mezopotamya, M.Ö. 4. binyılın sonlarında, kendilerine has birer yazı
icat ederek tarihi devirlere girdikleri halde, Anadolu’da bu dönemde yazı bulunmadığı için,
Anadolu hakkında yeterince bilgi edinemiyoruz. M.Ö.3000-1200 yılları arasında Anadolu’da
Tunç devri yaşanmıştır. Tunç devri 3 ana bölüme ayrılır:
20
Yusuf Kılıç, Eskiçağ Aile Hukuku, Çizgi Kitabevi Yayınları, 2018, s. 31.
21
İ. Güven, a.g.e., s. 50.
9
22
Ekrem Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, Ekin Yayınevi, 2015, s. 21.
10
1.2.Akad-Anadolu İlişkileri
Akad kralı I. Sargon, cesaretli, atılgan ve gözü hiçbir şeyden kaçmaz bir insandı.
Daimî bir ordu kurup, gerçekleştirdiği seferler ile haklı olarak, tarihin “ilk dünya hâkimi”
unvanlı hükümdarı olmuştur.28
Kral Sargon, bütün Mezopotamya’ya hâkim olduktan sonra Anadolu başta olmak
üzere Elam, Mısır ve Suriye memleketleri üzerine seferler düzenleyerek topraklarını
genişletmiş ve bu politika halefleri tarafından da sürdürülerek devam etmiştir.29
23
Ekrem Memiş, Eskiçağ Medeniyetleri Tarihi, Ekin Basın Yayın, Bursa,2008, s. 34.
24
Şemseddin Günaltay, Yakın Şark Elam ve Mezopotamya, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,1987,
s. 287.
25
B. İplikçioğlu, a.g.e., s. 50.
26
İ. Güven, a.g.e., s. 50.
27
Ekrem Memiş, Eski Çağda Mezopotamya, 2012, s. 58
28
B. İplikçioğlu, a.g.e., s. 50.
11
Sargon, seferlerini iki yönde sürdürmüştür; ilki Doğudaki Elam ülkesi olmuş ve
birçok kenti zapt ettikten sonra bölgeyi vasal (vergi ödeyen, bağlı) durumuna getirmiştir.
Susa’yı eyalet haline getirdi. İkinci yönde ise Anadolu tarafına yönelerek Kuzey Suriye
tarafında ilerledi. Akad orduları, Fırat Nehri’ni takip ederek Mari (Tel Hariri) ve Halep’in
güneyindeki Ebla (Tel Mardih) krallıklarını denetim altına aldı.30 Bir vesikada: “Fırat
kenarındaki Tut-tul şehrini zapt edince, bu şehrin tanrısı Dagan’a kurbanlar sunduğu,
bunun üzere adı geçen tanrının Mari, İbla ve İarmuti memleketlerinin hâkimiyetini
Sedir ormanlarına (Amanoslar) ve Gümüş dağlarına (Toroslar) kadar Sargon’a
verdiği” belirtilmektedir.31
MÖ. 2350- 2150 yılları arasında yaklaşık iki yüz yıl varlığını sürdüren Akad
İmparatorluğu sınırları güneyde Basra Körfezi’nden doğuda Elam’a, batıda Akdeniz’den
kuzeyde Orta Anadolu topraklarına kadar uzanıyordu.
29
Ekrem Memiş, Eskiçağ Medeniyetleri Tarihi, Ekin Basın Yayın, Bursa,2008, s. 34.
30
K.Köroğlu, a.g.e., s. 78.
31
Ekrem Memiş, Eski Çağda Mezopotamya, 2012, s. 58,59.
32
E. Memiş, a.g.e., 2012, s. 60.
33
K.Köroğlu, a.g.e., s. 79.
34
Hüseyin Sever, “Mezopotamya ve Anadolu Medeniyetleri ile İlişkiler”.
12
kentlerin bile isyan ettiği anlatılır. Sargon bu isyanları başarı ile bastırdı, ancak tam olarak
bilinmemekle birlikte suikast sonucu öldürüldüğü düşünülmektedir.35
Prof. Dr. Tahsin Özgüç’ün Kültepe’de 1958 yılı kazı döneminde bulduğu bu
tableti, Prof. Dr. Cahit Günbattı şöyle tercüme etmiştir:
“Kral Sarru-kîn, Akad kralı, dört (cihanın kralı), kuvvetli kral. Tanrıların
görüşmeleri üzerine, tanrı Adad ona güç verdi. Doğudan batıya (metinde: güneşin
doğuşundan batışına) kadar (bütün) ülke(leri) zaptettim ve bir günde 70 şehri yendim.
Onların krallarını yakaladım ve şehirlerini mahvettim. Gücün beyi Adad ve
mücadelenin sahibesi İştar’a yemin edeyim! : Ceylanı gördüm ve tuğlayı nehre attım
ve süratle hareket ettiğim sırada kemerim kırıldı ve sarûm’u koydum ve süratle
hareket edip ceylanı yakaladım. Tuğlayı sudan çıkardım. Adad ve İştar’a yemin
edeyim! Her gün bin sığır (ve) 6 bin koyun kestim.7 bin muharibim, her gün önümde
yiyecekleri göğüs eti;3 bin habercim, yiyecekleri sağrı eti (ve) bin seçkin adamım her
gün doyuncaya kadar yiyecekleri butlar (yüzünden)......... itiraz ettiler ve 7 bin
muharibim göğüs eti yedi. Geri kalana göğüs eti yetişmedi ve (bu yüzden) onun k.'su
olan kusamanum sığırını kesti ve sonrakine göğüs etini verdi. Ahçım (sığırın) bacağını
ayırdı ve (bu sebepten) onun kusuru olarak 100 sığır (ve) 200 koyun kesti ve kölelerimi
doyurdum. Adad ve İştar’a yemin edeyim! 7 yıl bir buçuk ay karanlıkta askerlerimle
birlikte oturdum. Ayrılışımda, akik ve lapis-lazuliyi kamışa bağladım ve ülkeye (halka)
paylaştırdım. Amanos dağlarını ikiye ayırdım ve onların arasına bir kazık gibi
heykelimi diktim. Tukris kralını (bir) posta sardım. Hutura (lılar)'ın bibin(n)u’ları
başlarına koydum. Alaşia’yı bir kadın gibi başlarına örttüm. Amurrular’ın (sanki)
onların babası gibi…Kilarlılar’ın başlarını bir sırımla bağladım. Diğer taraftan,
35
Mustafacan Baştopuz,” Akkad Dönemi ve Anadolu ile İlişkileri”, academia.edu, s. 3.
13
Sumer kral listelerinde; Rimuş’un 9 yıl, Maniştuşu’nun 15 yıl tahta kaldığı bilgisi
vardır. Bu iki kral da babaları Sargon gibi suikast sonucu öldürülmüştür.37
36
Cahit Günbattı,” Kültepe’den Akadlı Sargon’a Ait Bir Tablet”, s. 136.
37
C.Bülbül, 37 Cemil Bülbül, Eskiçağ Tarihinde Sami Göçleri, ( Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Afyon
Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Afyonkarahisar 2005, s. 25.
14
10. Ulluwi (Ullama) kralı Lupanailu, sonra ... kralı .... inmipailu
38
Ekrem Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, Ekin Yayınevi, 2015, s. 22.
15
39
Ekrem Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, Ekin Yayınevi, 2015, s. 22.
40
Turgut Yiğit,” Akadlar Devrinde Anadolu’nun Siyasal Yapısı”, A.Ü.D.T.C.F. Dergisi ,S. 40, Ankara 2000,
s. 23.
16
Naramsin, Anadolu şehir devletleriyle yaptığı savaştan galip bir şekilde dönerken
çok sayıda ganimeti de memleketine götürmüştür. Bu ganimetlerin çoğunluğunu bakırdan ve
gümüşden yapılmış olanlar oluşturur. 43
41
Ekrem Memiş,” Ortadoğu’da Türklerin Varlığı Tartışmaları”, s. 647.
42
C. Bülbül, a.g.t, s. 28.
43
Ekrem Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, Ekin Yayınevi, 2015, s. 25.
17
Akad imparatorluğunun kralı Naramsin döneminde Anadolu ile ilişkilerin kanıtı olan
yazılı vesikaların yanında, bazı arkeolojik buluntular da Anadolu’da Akad seferlerinin
delilleridir. Naramsin’in Güneydoğu Anadolu bölgesine ulaştığını gösteren, Diyarbakır’ın
doğusundaki Pir Hüseyin adlı köye diktirdiği meşhur zafer steli, Naramsin’in buradaki
başarılarının kanıtıdır. Günümüzde İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi'nde sergilenmekte olan
bu stelde Akad kralı Naramsin, Sümer heykellerinde olduğu gibi sağ omzunu açıkta bırakan
bir giysi ile resmedilmiştir. Sümer heykelleri genellikle saçsız ve sakalsız yapılırken, artık
Sami asıllı krallıklar olan; Akad, Babil ve Asur gibi krallıklarda krallar erkeklik sembolü
olarak saç ve sakalla birlikte gösterilmeye başlanmıştır.44
44
K. Köroğlu, a.g.e., s. 81.
18
sergilenmektedir.
19
Naramsin bu zafer stelini, İran sınırındaki Zağros dağlarında yaşayan Lullubi adlı
kabileye karşı kazandığı zaferini ölümsüzleştirmek adına Babil yakınlarındaki Sippar kentine
diktirmiştir. Ancak bu zafer stelini binyıl sonra Elamlılar ganimet olarak alıp İran’ın Susa
kentine götürmüşlerdir.
“Naram-Sin, kudretli Akad kralı: Dünyanın dört köşesi ona düşmanca karşı
durunca İştar’ın aşkıyla dokuz savaştan muzaffer çıktı, onu tutsak almak için sefere
çıkan kralları bile alt etti. Kentini kuvvetli kılmak için bütün gücüyle bastırmakta
başarılı olduğu için kenti (yani kent sakinleri), Eanna’nın İştar’ına, Nippur’un
Enlil’ine, Tuttul’un (Belih suyu ile Fırat’ın kavuştuğu yere yakın) Dagan’ına, Keş’in
Ninhursagna’sına, Eridu’nun Enki’sine, Ur’un Sin’ine, Sippar’ın Şamaş’ına,
Kuthu’nun Nergal’ine yakararak onun kentleri Akad’ın tanrısı olmasını dilediler ve
Akad’ın ortasında ona bir tapınak yaptılar.” 48
45
C. Bülbül, a.g.e., s.36.
46
Ş. Günaltay, a.g.e., s. 306.
47
Hans Nissen, Ana Hatlarıyla Mezopotamya, 2004, s. 199.
48
A. Kuhrt, a.g.e., s. 66.
20
49
C. Bülbül, a.g.e., s. 37.
50
Füruzan Kınal, Eski Mezopotamya Tarihi, Ankara 1983, s. 79.
51
Ş. Günaltay, a.g.e., s. 304.
21
Kenanlıların ortak oluşturdukları tanrıçaya ait çıplak küçük bir heykel önemli arkeolojik
buluntulardır.52
Naramsin’e ait bir kitabenin Asurca kopyasında; kralın Tibar dağında Aram kralı
Harşamatki’yi yendiği anlatılıyor. Aram adının ilk defa görülmesinden dolayı bu kitabe büyük
öneme sahiptir.53
Akad imparatorluğunun çöküşüne dair bir diğer görüş de daha sonraki dönemlerde
yaşamış bir bilgin olan Nippurlu tarihçi tarafından ortaya atılmıştır. Bu tarihçinin yazdığı
Akad’ın Lanetlenmesi adı verilen tablete göre; Naramsin’in kendini tanrı ilan etmesi ve
Nippur’daki tanrı Enlil mabedini yağmalaması nedeniyle, tanrılar kralı Enlil, Akadlıları
cezalandırmak için dağ kavimleri olan Gutileri Mezopotaya’yı istila etmeye göndermiştir.57
52
Ş. Günaltay, a.g.e.,1987, s. 304.
53
Ş. Günaltay, a.g.e.,1987, s. 304.
54
F. Kınal, a.g.e., s. 80.
55
Amélie Kuhrt, a.g.e., s. 67.
56
Ekrem Memiş, Genel Tarih, Tablet Yayınları, 3. Baskı, Konya, 2002, s. 139.
57
C. Bülbül, a.g.t., s. 42.
22
İran’daki Zağros dağının eteklerinde yaşayan ve son derece savaşçı bir toplum olan
Gutiler, M.Ö. 2150-2050 yılları arasında Mezopotamya’ya bir asır boyunca hâkim
olmuşlardır.
Uruk kralı Utu-Hegal, Ur kentinin başına yönetici (ensi) olarak Ur-Nammu’yu atar.
Ur-Nammu Ur kentinin yönetimini ele geçirdikten sonra Sumer ve Akad mirasını alarak
bölgede tek egemen güç olan “III. Ur Sülalesi”, “Yeni Sumer” ya da “Sumer Rönesansı”
denilen dönemi başlatmıştır. Bu girişimiyle Ur-Nammu “Sumer ve Akad ülkelerinin kralı”
ünvanını almıştır.59
Bu dönem hakkında bilgi veren önemli kaynaklar Lagaş kralı Gudea’ya ait siyah
diyoritten yapılmış sayısı çok fazla olan heykelleridir. Bu heykeller kralın seçkinliğini gösterir
ve hayranlık uyandırdığı için çok fazla taklit edilmişlerdir. İnce taş oyma vazolar da bu
dönemin önemli sanat eserlerini oluşturur. Yazılı belgelere bakarsak en uzun ve en erken
Sumer edebi metinlerinin birkaçı Gudea dönemine aittir.60
58
K. Köroğlu, a.g.e., s. 87.
59
Kemalettin Köroğlu, a.g.e., s. 87.
60
A. Kuhrt, a.g.e., s. 74.
23
Gudea’ya ait diğer bir metin olan B-Heykel Yazıtı’nda Anadolu hakkında;
61
Ekrem Memiş,” Ortadoğu’da Türklerin Varlığı Tartışmaları”, s. 649.
24
62
İrfan Albayrak, “Eski Asurca Kaynaklara Göre Asur-Anadolu İlişkilerinde Hahhum Krallığı’nın
Önemi”2018, Anadolu Arşivleri Dergisi, Cilt 12, Sayı 2 s. 4.
63
K. Köroğlu, a.g.e., s. 88.
64
A. Kuhrt, a.g.e., s. 80.
65
K. Köroğlu, a.g.e., s. 88.
66
A. Kuhrt, a.e.g, s. 82.
25
67
C. Bülbül, a.g.t., s. 42.
68
A. Kuhrt, a.e.g., s. 80.
69
K. Köroğlu, a.g.e., s. 91.
26
70
Y. Kılıç, a.g.e., s. 32.
71
Gökberk Yiğit, Urukagina, Ur-Nammu, Hammurabi Kanunları ve Çelişkileri, s. 3.
72
Y. Kılıç, a.g.e., s. 33.
73
K. Köroğlu, a.g.e.,2008, s.90.
74
C. Bülbül, a.g.t., s. 45.
27
Kral Şulgi, Yeni Sumer Devleti’nin gücünü kuvvetlendirebilmek için, Akad kralı
Naramsin’de olduğu gibi tanrı-kral unvanını kullanmıştır.46 yıllık hükümdarlığı boyunca III.
Ur Sülalesi devletinin yıkılmaması için yapılanma yoluna gitmiştir. “Kral Guru” adında yeni
bir hacim ölçüsünü ekonomiye kazandırmıştır. Krallığı döneminde yeni takvim uygulamasına
geçildiği görülmüştür.
Şulgi hakkında bilgi veren Samuel Noah Kramer, Şulgi’nin hızlı bir koşucu
olduğundan bahseder. İlk uzun mesafe koşusu şampiyonu olan kral, Nippur-Ur şehirleri
arasında koşmuştur. Yol çalışmalarına önem vermiş ve yol üzerinde seyahat edenlerin
dinlenebilecekleri konaklama yerleri inşa ettirerek ulaşımı hızlandırmış ve güvenli ulaşımı
sağlamıştır.75
Kral Şulgi başarılı bir idare sergilemiş olsa da onun oğulları tarafından düzenlenen
bir suikastla tahtan indirildiği tahmin edilmektedir.76
75
S. N. Kramer, Tarih Sumer’de Başlar, (çev. Hamide Koyukan), Kabalcı Yayınevi, 2002, s. 340.
76
F. Kınal, a.g.e., s. 95.
28
Yeni Sumer Devleti’nin yıkılmasındaki asıl önemli güç, Arabistan çöllerinden gelen
ikinci göç dalgası olan Batı Sami olarak adlandırılan Amurrular’dır. M.Ö. 3. Binyılın sonları
ile M.Ö. 2. Binyılın başlarında Mezopotamya’ya gelmeye başlayan Amurrular, Sumerliler
tarafından MARTU adıyla anılıyordu. Martu Sumerce’de “BATI” anlamına geldiği için Batı
Sami kavimlerinden bu adla bahsetmişlerdir.77 Sumerce tabletlerde Martular; “çiğ et yiyen”,
“ölülerini gömmeyen”, “tahılı bilmeyen”, “evleri olmayan” gibi tabirlerle anılmış ve bu halkın
medeniyetten uzak oldukları vurgulanmıştır.
III. Ur Sülaleleri döneminin çöküş içerisine girdiği yıllarda kral Şu-Sin tarafından
Amurru göçlerini engellemek için “Martu Duvarı” yaptırılmıştı. M.Ö. 2034 yılında yapılan
bu büyük duvar o senenin adını almıştır. Ancak bu duvar bu bedevi kabilelerin
Mezopotamya’ya göçlerini engelleyememiştir. Göçebe olan ve hayvancılıkla geçinen
Amurrular Mezopotamya’ya gelince yerleşik hayata ayak uydurmak zorunda kalmışlar ve
şehirlerde ücretli işlere girmeye başlamışlardır. Bu karışık ortamda açlık ve kıtlık
77
C. Bülbül, a.g.t, s. 48.
29
oluşmasından dolayı isyanlar baş göstermiş ve Mari, İsin, Larsa, Eşnunna, Asur ve Babil gibi
devletler bağımsızlıklarını ilan etmiştir.78
78
A. Kuhrt, a.g.e., s. 96.
30
İKİNCİ BÖLÜM
Anadolu’da yazının bilinmediği döneme ait bilgileri veren, Akad kralı Naramsin’in
Anadolu seferini ve 17 şehir devletine karşı savaşıp galip geldiğini anlattığı Şartamhari
Metinleri, Anadolu’da yaşayan bu küçük beyliklerin isimlerinin geçmesi bakımından
önemlidir. Bu metin dolayısıyla Anadolu’da siyasi bir birlikten yoksun ancak bir tehlike
karşısında birleşen, etrafı surlarla çevrili birçok şehir devleti olduğunu biliyoruz.
2.1.1. Hattiler
79
Ekrem Akurgal, Anadolu Kültür Tarihi, Phoenix Yayınevi,2014, s. 15.
80
Ekrem Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, 2015, s.28.
31
dahil olmamışlardır. Ancak Hattilerin konuştukları dil, inandıkları din yaşattığı örf ve adetler
hakkında Hititler yolu ile birçok bilgiye ulaşabiliyoruz.
Hattuşaş arşivinde bulunan hem Hattice hem de Hititçe yazılmış birçok edebi
eserlerin başında üç nüsha halinde ele geçen Ay mitosu gelir. Hattiler Ay tanrısına “Kusku”
diyorlardı. Bu metinde Kusku gökten yeryüzüne düşer. Hilammarın (tapınak) üzerine
düşmesini anlatan destan(epos) Hattilerin zengin hayal dünyalarının eseridir.
Hititlerin Hattilerden aldıkları bir diğer mitos ise Illuwianka mitosudur. Bu mitosun
içeriğinde yılbaşlarında kutlanan “Purulliyaş Bayramı”nda düzenlenen dansların bir kısmı
anlatılmaktadır.81
2.1.2. Luwiler
81
Ekrem Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, 2015, s.30.
32
vardır. Hint-Avrupai bir dil olan Luwice konuşan bu kavime ait kültürel bulgulara Mersin-
Yümüktepe ve Tarsus-Gözlükule kazılarında rastlanılmıştır.
82
Zangger, E., Mutlu, “Luviler: Bir Anadolu Uygarlığı ile ilgili Çalışmalar”, İdil Dergisi, cilt V, S.24,2016, s.
1058.
83
E. Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, s. 37.
33
2.1.3. Hurriler
84
E. Memiş, a.g.e., s. 38.
85
Adil Alpman, “Hurriler”, A.Ü.D.T.C.F. Tarih Araştırmaları Dergisi, Sayı 25, Ankara, 1981-1982, s. 284.
86
A. Alpman, a.g.m., s. 284.
87
E. Memiş, Eskiçağ Medeniyetleri Tarihi, s. 115.
34
Hurrice adlı birine armağan olarak gönderdiği dokumaların yanında gönderdiği not niteliğinde
belge ele geçmiştir. Yine Akadça yazılmış bir kral yazıtında Hurrice adı geçen bir adamın
Urkiş’de (Habur üçgenindeki Tell Amuda) bir tapınak kurduğundan söz edilir. 88
Asur Ticaret Kolonileri çağında (M.Ö. 1950-1750) Kültepe tabletlerinde çok fazla
Hurri şahıs ismine rastlanılmıştır. Orta Fırat bölgesindeki Mari arşivlerinde de Hurrice
yazılmış dini metinler ele geçirilmişti. Ayrıca Kuzey Suriye’deki Alalah’daki (Tel Açana)
kazılarda Hurri sanat eserleri ve Hurri şahıs isimlerinin geçtiği tabletler bulunmuştur.
M.Ö. 2. Binyılın ortalarına gelince Hurriler Asya içlerinden gelen Hint-Ari bir
kavim olan Mitannilerin istilasına uğramıştır. Mitanniler geniş Hurri boylarını egemenlikleri
altın alarak başkenti Waşşugani olan yerde Hurri-Mitanni devletini kurmuşlardır. Waşşugani
88
A. Kuhrt,a.g.e. , s. 371.
89
E. Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, s. 39.
90
Gürkan Gökçek, Asurlular, Bilgin Kültür Sanat Yayınları, 2015, s. 70.
35
şehrinin yerinin nerede olduğu kesin olarak belirlenememiştir. Araştırmalara göre Waşşugani
kentinin Urfa-Ceylanpınarı’nda, Mardin’de91 ve Resulayn civarında92 olabileceği görüşleri
ortaya konulmuştur.
91
Ekrem Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, s. 41.
92
F. Kınal, Eski Anadolu Tarihi, TTK Basımevi, Ankara, 1987, s. 93.
93
E. Akurgal, a.g.e., s. 174.
94
A. Kuhrt, a.g.e., s. 374.
36
haline getirmiştir. M.Ö. 1200’lerde gerçekleşen Ege Kavimleri Göçü neticesinde hem Hitit
İmparatorluğu hem de Hurri-Mitanni Devleti yıkılmışlardır.95
Asurlular, M.Ö. 2. Binyılın başlarında ikinci Sami göçü olan Batı Sami grubundan
Amurrular ve kuzeybatıdan gelen Hurri toplumlarının kaynaşmasından oluşan kavimdir. Eski
Asur döneminde adından söz ettiren sülalelerin kökeni tam olarak bilinmemekle birlikte, kral
isimlerinden hareketle önce Amurrulu, sonrasında da Akad kökenli Asurluların yönetimi ele
geçirdiği anlaşılmaktadır. Hurriler ise Asur'un zayıfladığı dönemlerde ülkeye egemen
olmuşlardır.
Asur tarihi çok genel bir değerlendirmeyle üç başlık altında incelenir: İkinci
binyılın ilk yarısı "Eski Asur"(M.Ö.2000-1600), ikinci yarısı "Orta Asur"(M.Ö. 1500-1000),
M.Ö. 1000-612 yılları ise "Yeni Asur" olarak adlandırılır.96
Korsabad kral listesi, Eski Asur krallarını beş gruba ayırarak değerlendirir;
çadırda oturan krallar, Terqa Sülalesi, Hurrili Sülale, Puzur-Aşşur Sülalesi ve Şamşi-Adad
Sülalesi. I. Grupta 17 kral ismi çadırda oturanlar olarak yer alır. Bu kralların baba isimleri ve
idare süreleri belli değildir. Sadece ilk 12 ismin kabile adı geri kalan 5 ismin şahıs adı olduğu
anlaşılır. II. Grup Terqa Sülalesi Asur şehrinde hüküm süren Sami isimli krallardan oluşuyor.
95
E. Memiş, a.g.e., s. 42.
96
Gürkan Gökçek, Asurlular, Bilgin Kültür Sanat Yayınları, 2015, s. 35.
97
Mezopotamya tarihleme sisteminde yıllara verilen memuriyet unvanıdır. Kültepe tabletlerinde daha
çok ticari konulu yazışmalarda kullanılan bu sistemin amacı, her sene bir görevlinin ismi bir yıla verilmek
suretiyle, bir ticari işlemin veya bir olayın hangi yılda olduğunu belirlemektir.
37
III. Grupta Hurrice isimli krallar gelir ve nitekim 27., 28. Ve 29. Krallara Hurrili Sülaleler adı
verilmiştir. Listenin IV. Grubunda 30. Kral olarak Puzur-Aşşur gelmektedir. Hurrilerden
yönetimi geri almış ve onun haleflerinden itibaren kayıtlarda krallar baba isimleri ile birlikte
yazılmaya başlanılmıştır. Bu sülale döneminde Asur ile Anadolu arasındaki canlı ticaretin
başladığı bilinmektedir. Puzur-Aşşur’dan sonra oğlu Şalim-Ahum geçmiştir. Şalim-Ahum
tanrı Asur adına yaptırdığı mabet ve Şarri-Dagan Sarayı’nın anlatıldığı inşaat kitabesi ile
tanınır. Şalim-Ahum’un oğlu İlişuma kral olduğunda kendisini “Tanrı Asur’un Rahibi” ilan
etmiştir. İnşaat kitabesinde tanrı İştar adına yaptırdığı mabetten bahseder. Akadlıların hürriyet
kazanmalarını İştar sayesinde olduğunu söylerken, Asurluların soylarının Akadlardan
geldiğini ima eder. Hurrilerden kurtulmalarının da bu tanrı sayesinde olduğuna inanıyorlardı.
İlişuma’dan kalan diğer kitabelerden iki su kaynağından Asur şehrine su getirttiğini, Asur’un
devlet konumuna kadar alt yapısının geliştiğini ve komşu ülkelere akınlar yaparak sınırlarını
Güney Mezopotamya’ya kadar genişlettiğini öğrenmekteyiz.98
Eski Asur tarihinde, Asur Ticaret Kolonileri devri kral I. İrişum zamanında
başlamıştır. Nitekim kralın ismi Kültepe Limmum Listelerinde en erken kral olarak
geçmektedir. Kral ticari faaliyetlerin sistemli gelişmesine büyük bir önem vermiştir.
Kuzey Mezopotamya'da Eski Asur Krallığı'nın siyasal olarak söz sahibi olması, I.
Şamşi-Adad (M.Ö. 1813-1781) döneminde, bölgenin Eşnunna Krallığı'nın baskısından
kurtulmasıyla başlar. Krallık yılları belli olmamakla birlikte, listelerde Şamşi-Adad öncesinde
I. Erişum/İrişum, lkunum, I. Sargon (Şarru-kin), II. Puzur-Aşşur, Naram-Sin ve II.
Erişum/İrişum adlı altı kralın adı geçer.99
98
G. Gökçek, a.g.e., s. 39.
99
K. Köroğlu, a.g.e., s. 102.
38
100
G. Gökçek, a.g.e., s. 49.
39
Kral I. Erišum, Asur krallığının geleceğini sağlama almak için, ticaret alanında
çeşitli reformlar yapmış ve Anadolu ile sistemli bir ticareti başlatmıştır. Ticarette devlet tekeli
kaldırılmış, serbest ticaretin aile fertleri ve onların kuracağı firmalar tarafından yapılmasının
yolu açılmıştır.
101
Ahmet Ünal, Eski Anadolu Siyasi Tarihi, Bilgin Kültür Sanat Yayınları, Ankara, 2018, s. 248.
102
G. Gökçek, a.g.e., s. 49.
40
Kültepe’deki ilk kazıyı 1893/94 yılında Fransız bilgini E. Chantre yapmıştır, bunu
1906’da höyükte sondajlar yapan H. Winckler izlemiştir, eline geçen önemsiz gördüğü
buluntuları da yayınlamamıştır. Aynı yıl burada çalışan H. Grothe çeşitli tabakalara ait
oldukça önemli buluntular çıkarmıştır. Bu buluntuları J. Curtius yayınladı. 1925’de Çek
bilgini F. Hrozny, burada kendinden öncekilerden daha uzun süre çalışmış, fakat Büyük Hitit
devleti çağından daha eskiye inememiştir. Ancak Hrozny Kültepe’yi sadece tablet bulmak
41
103
Ekrem Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, s. 73.
104
Gürkan Gökçek, Asurlular, Bilgin Kültür Sanat Yayınları, 2015, s. 51.
105
Füruzan Kınal, Eski Anadolu Tarihi, 1987, s. 60.
106
Ekrem Akurgal, Anadolu Kültür Tarihi, Phoenix Yayınevi,2014, s. 40.
42
Yerli Anadolu halkıyla takas esasına dayanan ticaret ilişkileri kurmak üzere, Orta
Anadolu’nun güney ve güney doğusuna gelmiş olan Asurlu tüccarlar, eski Anadolu’nun
kültürel ve ekonomik hayatına yeni boyutlar eklemişlerdir ve ilk kez bu kadar kapsamlı ticaret
merkezleri kurmuşlardır. Bu döneme ait olan belgelerin neredeyse tamamına yakını ticari
mektuplardan, borç senetlerinden, mahkeme zabıtlarından ve hesap listelerinden
oluşmaktadır. Bunlar arasında sosyal ve siyasi hayata dair bilgiler içeren tabletler de
bulunmaktadır. Özellikle aile içi haberleşme, evlilik, boşanma, isyan, hastalık, kaçakçılıktan
dolayı tutuklanan ve hapse atılan tüccarlar gibi konulara temas eden tabletler, bize bu
dönemin sosyal ve siyasi yapısı hakkında kısmen de olsa önemli bilgiler vermektedir.108
Orta Anadolu’da bulunan Kaniş ile Dicle Nehri’nin sağında kalan Asur’un
Başkenti Asur arası yaklaşık 1000 km’dir. Bu yolun kervanlarla o dönemde bir kez gidip-
gelinmesi 3 ay sürmekteydi. Bu da yolların açık olduğu mevsimlerde, bir yılda ancak 2 kez
yapılabildiğini gösteriyor. Son derece yorucu, maceralı ve tehlikeli geçen bu ticaret
yolculuğunu Asurlu erkekler gerçekleştiriyordu. Kadın tacirlerin katıldığı çok nadir
görülmüştür. Bunun aksine Anadolulu kadınların ticarette daha aktif oldukları, tahıl ticaretiyle
uğraşmaları, kadın-erkek eşitliği bakımından ilginçtir. Örneğin Tupezialga isimli kadın ekmek
ve buğday satıyordu. Kadınlar ödünç para veriyorlardı. İçlerinde hali vakti iyi olanlar
evlerinde temizlikçi kadın bile tutabiliyorlardı.109
107
Kemalettin Köroğlu, Eski Mezopotamya Tarihi, s. 105.
108
Gül Kahveci, Asur Ticaret Kolonileri Çağında Tekstil Ürünleri ve Ticareti, ( yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi), Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Nevşehir, 2017, s. 7.
109
Ahmet Ünal, Eski Anadolu Siyasi Tarihi, Bilgin Kültür Sanat Yayınları, Ankara, 2018, s. 248.
43
göndermekti. Ticareti yapılan kumaşların ise çoğu genellikle yünlüydü ve keten çok az
kullanılmaktaydı. Metinlerde ismi en çok geçen ve en fazla bilgi edinilen kumaşların başında,
kutanūm kumaşı bulunmaktadır. Bu kumaşın, çarşaf ya da elbise şeklinde kullanılmış olduğu
düşünülmektedir. Diğer kumaş isimleri pirikannum, abarniūm, išrum, saptinnum gibi çok
değişik türde kumaşlardır. Bunun dışında çok ucuza satışı yapılan kumaş çeşitleri de
bulunmaktaydı. İşte bu kumaşlar Anadolu’da büyük karla satıldığından tekstil ticareti Asurlu
tüccarlar için büyük önem arz etmekteydi. Asur’dan Anadolu’ya ihraç edilen mallar arasında
40 kadar çeşidi bilinen kumaş (ṣubātum) ve elbiseler (lubuštum) başta gelmektedir.
Anadolu’ya getirilen kumaş ve dokuma ürünlerinin sadece Asur’dan değil, Asur’a komşu olan
diğer bölgelerden de getirildiği bilinmektedir ve bunların ticareti Asur’dan
yönetilmekteydi.110
Asur’dan Anadolu’ya gelen tüccarlardan, Puşuken adında bir tüccarın karısı Lamassi
ile yazıştığı mektupları Kültepe tabletleri arasında bulunmuştur. Lamassi, Asur’da dokuduğu
kumaşları Anadolu’da ticaret yapan eşine göndermektedir. Mektupta Lamassi kocasına
sıkıntıda olduğunu ve neden gönderdiği kumaşların parasını yollamadığını sorarken, bir
yandan da Asur’da olup-bitenler hakkında bilgi vermektedir. Puşuken’nin Lamassi’nin
yazdığı mektup, halen Geneve Sanat ve Tarih Müzesi’nde MAH. 16.209 numaralı olarak
sergilenmektedir. Son derece ilginç bilgiler veren mektup şöyledir:
110
Gül Kahveci, Asur Ticaret Kolonileri Çağında Tekstil Ürünleri ve Ticareti, ( yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi), Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Nevşehir, 2017, s. 18.
44
Hiç mi? Assur-Malik’in sana daha evvelce getirdiği kumaşlara gelince, parasını
bana niye yollamıyorsun?”111
111
Ekrem Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, s. 85.
112
Kürşat KOÇAK, “Asur Ticaret Kolonileri Çağında Ticareti Yapılan Mallar ve Vergiler”, Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Sayı: 27, 2009/2, s. 213.
45
değişmekteydi. Ancak daha kaliteli kumaşların fiyatı 10 šeqel’e (yaklaşık 80 gr.) kadar
çıkmaktaydı. Bir de kalayı sarmak suretiyle muhafaza etmek için kullanılan daha ucuz çeşitler
vardı. Kumaşlar Anadolu’da Asur’dakinden 3 ya da 4 katı fiyata satılabildiklerinden kumaş
ticareti kârlı idi. Ancak kumaşların fazla yer kaplaması itibarıyla bir eşek yükü kumaşın
değeri kalayınkinden daha azdı. Ayrıca özellikle yünlü kumaşların güveden korunabilmesi
için sıklıkla havalandırılması gereği tüccarlar için çok câzip değildi.113
“1. Eski Asur ekonomik sisteminin temelinde ‘ev’, ‘aile’ veya ‘hane’nin (bītum)
yer aldığı görülmektedir.
2. Eski Asur sisteminde yer alan bir başka önemli unsur da ‘ortaklık’tır; bu, bir
grup yatırımcının, ortak bir sermaye fonu, ‘torba’ (naruqqum) oluşturarak, uzak mesafe
ticaretinde aktif rol alan tüccarların yatırım yapmaları ilkesine dayanıyordu. Böyle bir
ortaklığı veya cemiyeti düzenleyen, bilinen tek sözleşme de Amur-İštar adlı bir kişinin
‘torba’sına on dört kişi tarafından 26 mana altın yatırıldığı; kendisinin de buna 4 mana
eklediği ve böylece toplam sermayenin 30 mana altın ettiği belirtilmektedir. Amur-İštar bu
parayla, 12 yıl boyunca ticaret yapacaktır. Elde edilen kazancın bölüşülmesi de belli kurallara
bağlıdır ve Amur-İštar kazancın üçte birini alabilecektir. Son kural, belirtilen süreden önce
yatırımını çekmek isteyen kişilerin, altın için kendi zararlarına olan bir değişim oranı kabul
etmek zorunda oldukları ve kazançtan pay alamayacakları belirtilmektedir.”114
Asurlu tüccarların Anadolu’da elde ettiği gelirlerin bir kaynağı da borç para
vermelerinden kazandıkları faizdi. Faiz karşılığı borç para verme tüccarlar arasında çok
yaygındı. Kültepe tabletleri içerisinde büyük öneme sahip olan Asurlu tüccarlara ait senet
113
Sebahattin Bayram, “Ortadoğu’daki En Eski Uluslararası Ticaret ve Esasları”, Ortadoğu’ya Bakış,
Editörler: Victoria Bilge Yılmaz, Sayim Türkman, Nobel Akademik Yayıncılık, 2017, s. 23.
114
Tahsin Özgüç, Kültepe (Kaniš/Neša), Yapı Kredi Yayınları, 2005, s. 22-23.
46
115
Gürkan Gökçek, Asurlular, Bilgin Kültür Sanat Yayınları, 2015, s. 54.
116
Hüseyin Sever, “Yeni Belgelerin Işığında Koloni Çağında (M.Ö.1970-1750) Yerli Halk İle Asurlu
Tüccarlar Arasındaki İlişkiler”, Belleten Dergisi, Cilt LIX, Sayı 224, 1995, s. 5.
117
İrfan Albayrak, “Eski Asurca Kaynaklara Göre Asur-Anadolu İlişkilerinde Hahhum Krallığı’nın Önemi”,
Anadolu Arşivleri Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, 2018, s. 8.
47
4. yol: Karkamış’tan sonra batıya yönelen ve Niğde’ye gelen yoldan sonra biraz daha
kuzey-batı yönünde ilerleyen ve Tuz Gölü’nün hemen kuzeyinden bu defa kuzey-doğu’ya
yönelip Kaniş’e uzanan yol.”118
118
Gül Kahveci, Asur Ticaret Kolonileri Çağında Tekstil Ürünleri ve Ticareti, Yüksek Lisans Tezi, s. 9.
119
Gürkan Gökçek, Asurlular, Bilgin Kültür Sanat Yayınları, 2015, s. 52.
48
120
Ahmet Ünal, Eski Anadolu Siyasi Tarihi, Bilgin Kültür Sanat Yayınları, Ankara, 2018, s. 263.
121
Ahmet Ünal, Eski Anadolu Siyasi Tarihi, Bilgin Kültür Sanat Yayınları, Ankara, 2018, s. 263.
49
Kuşşara
Anadolu yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile iklimi bakımından eski çağlardan beri
çeşitli kavimlerin ilgi odağı olmuş ve zaman zaman istilalara uğramıştır. Asurlu tüccarlar da
Kuzey Mezopotamya’ya en yakın ve en olanaklı bölge olan Anadolu’ya ticari amaçlarla
gelmişler, siyasi veya idari bir gaye gütmemişlerdir.
Eski Asur toplumundaki bu ticari faaliyetlerin işleyişi ile ilgili bütün önemli
kararları alan, saraydaki kraldan ziyade, Asur’un en önemli vatandaşlarından oluşan şehir
122
Hüseyin Sever, “Yeni Belgelerin Işığında Koloni Çağında (M.Ö.1970-1750) Yerli Halk İle Asurlu
Tüccarlar Arasındaki İlişkiler”, Belleten Dergisi, Cilt LIX, Sayı 224, 1995, s. 3.
50
*Saray, ithal edilen kumaşın %10’nun ilk satın alma hakkına sahipti.
*Husārum (Lapis lazuli =lacivert taş) ve amutum( henüz sadece süs eşyası
yapımında kullanılan demir), ticaretinde tekeli bulunmaktaydı.
123
Sebahattin Bayram, “Ortadoğu’daki En Eski Uluslararası Ticaret ve Esasları”, Ortadoğu’ya Bakış,
Editörler: Dr. Victoria Bilge Yılmaz - Dr. Sayim Türkman, Nobel Akademik Yayıncılık, 2017, s. 22.
51
*Kārumlarda yaşayan tüccarlar, siyasal ve hukuksal olarak Asur kent devletinin bir
uzantısı oldukları için, Anadolu’da da kendi hak ve hukuklarına bağlı kalmalarına, Asurluların
kendi aralarındaki anlaşmazlıklarda izin verilmekteydi.124
Asurlu tüccarlar, Anadolu’da istedikleri gibi ticaret yapamamakta, yerli beyler ile
yapmış oldukları antlaşmalar çerçevesinde ticarî faaliyetlerin sürdürmekteydiler. Bu
antlaşmalar sayesinde, yerli beylerin idaresindeki Anadolu sarayları, ihtiyaç duydukları
ürünleri elde etmekte ve Asurlu tüccarlar da mallarını satabilmek için geniş bir pazar yeri
bulma şansına sahip olabilmekteydiler. Ancak, Asurlu tüccarlar ile Anadolu sarayları
arasındaki ilişkilerin her zaman olumlu yönde olmadığı, zaman zaman bazı anlaşmazlıkların
çıktığı görülmektedir. Asurlu tüccarların, yerli idareciler tarafından alınan birtakım
vergilerden kurtulmak ve yasaklanmış bazı malların ticaretini yapmak için yasadışı yollara
başvurdukları ve gümrük izni olmadan malı şehre sokmak için “harrān suk/qinnim” “gizli yol,
dar yol” adı verilen yolları kullanarak kaçakçılık yaptıklarını metinlerden öğrenmekteyiz.
“28-29) ...onun kaçak malını Erraya’nın oğlu Puşuken’e sevk etmişti ve 30-32)
onun kaçak malı yakalandı ve saray Puşuken`i hapse attı...”
124
Hatice Gül Küçükbezci, “Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda Asurlu Tüccarlar İle Anadolu Halkı
Arasındaki İlişkiler”, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2011, sayı 26, s. 27.
52
Asurlu tüccarların, Eski Asur dilini bilmeyen Anadolu halkı ile metinlerde
“targumannum” şeklinde geçen “tercüman”lar vasıtası ile iletişim kurdukları anlaşılmaktadır.
BIN IV, 193’de geçen “GAL ta- ar – gu – ma – ni” “tercümanlar âmiri” ifadesi, o
dönemlerde tercüman olarak görev yapan kişilerin bulunduğunu; rabî (büyük) ile
derecelendirilmesi de bunun bir meslek grubu olduğunu göstermektedir. Anlaşıldığı kadarıyla
Asurlular ve Anadolular arasında iletişim zorluğu yaşanmamış, tercümanlar vasıtasıyla iki
tarafın anlaşmaları sağlanmıştır.126
Kemal Balkan tarafından ele alınan önemli Kt. g/t 35 mektubu Mama Beyi Anum-
hirbi tarafından Kaneš kralı Warşama’ya yazılmıştır ve kent-beylikleri arasında yaşanabilen
sorunları ve bunların vasallıkları gibi konuları aydınlatmaktadır:
125
Esma Öz, Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Anadolu’nun Sosyal ve Etnik Yapısı, ( Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 7.
126
Esma Öz, Asur Ticaret Kolonileri Döneminde Anadolu’nun Sosyal ve Etnik Yapısı, ( Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 7.
53
zaman) Taišamalı memleketime akın edip on iki şehrimi tahrip etti. (Bu şehirlerin)
sığırlarını ve koyunlarını alıp götürdü. O şöyle dedi: rubaum ölmüştür. Bu sebebten
(benim kuş) avcısının tuzağını kaldırdım. O memleketimi koruyacak ve bana kalp
verecek (=beni cesaretlendirecek) yerde memleketimi yalnız yakmakla kalmadı, fakat
dumanı da pis kokuttu. Baban İnar, Haršamna Şehrini dokuz yıl boyunca muhasara
ettiği zaman benim memleketim (benim halkım) senin memleketine akın edip tek bir
sığır veya tek bir koyun öldürdü mü? Bugün sen bana mektup yazıyorsun ve şöyle
diyorsun: Ne için yolu benim için serbest bırakmıyorsun? Yolu senin için serbest hale
getireyim (=getireceğim). Şahitler (=elçiler) [….] […..] sinler. şehri [….] ve [….]
yolu [….] [serbest hale] getireyim. [….] 17 adamla [buraya] gelsinler.
[………………….] onların [….] buraya [………] memleketin […………] buraya
getirdikleri [………….] ve [………sen] bana [bir mektup gönderdin] ve şöyle dedin:
yemin edelim. Önceki yemin kâfi değil mi? Senin habercin =(elçin) bana gelsin ve
sonra benim habercim sana muntazaman gitsin. Tarikutana gümüş yerine taşları
mühürleyip (burada) bıraktı. Bu (hareketler) tanrılara iyi midir?...”127
127
Hatice Gül Küçükbezci, M.Ö. 2. Binyılın İlk Çeyreğinde (Assur Ticaret Kolonileri Çağı’nda) Orta
Anadolu’nun Sosyoekonomik Yapısı, ( Yayınlanmamış Doktora Tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Konya 2011, s. 56.
54
krallıklarına vergi ödemek şartıyla onların himayesinde, şehirlerin kenarlarında kurulmuş olan
pazar yerlerinde (karum/wabartum) ticari faaliyetlerini sürdürdükleri anlaşılmaktadır.128
Asurlu tüccarlar ile saraylar arasındaki anlaşma belgelerinde detaylı şartların yer
aldığı belgeler de mevcuttur. Örneğin Kaneş Karum II. katta bulunan Kt n/k 794 belgesi, adı
açıklanmayan fakat Güney Anadolu’da yer alan bir krallık ile Asurlu tüccarlar arasında
yapılan bir antlaşmadan bahsetmektedir. Bu antlaşmaya göre kral, bölgesinde Asurlulara ait
kayıp yükleri araştırmakla ve bunları bulup sahiplerine teslim etmekle yükümlüydü. Ayrıca
kral, yine bu sözleşmeye göre, Asurlu tüccarların can güvenliğini sağlamakla sorumluydu,
fakat herhangi bir kan akıtma olayı olursa da yine kral, sanıkları Asurlulara teslim etmesi
gerekmekteydi. Asurluların bu antlaşma metnine ekledikleri bir başka madde ise, bahsi geçen
krallığın Akadlıları bölgeye sokmaması ile alakalıdır. Yine bu sözleşmeye göre kral,
kendinden önce tahta bulunan babasının koyduğu maddelerin dışına çıkmayıp ve bunlarla
sınırlı kalmalıydı. Kt n/k 794 metnine göre Asurlu tüccarların yükümlü oldukları hususlar ise
şunlardı; Anadolu’ya ya da Asur’a giden her eşek için, bu bölgenin kralına 12 šeqel kalay ve 1
¼ šeqel gümüş ödemeleri gerekmekteydi. Dahası, herhangi olumsuz bir durumda (kargaşadan
dolayı bölgeden kervan geçmeyecek olursa), Asurlular, krala Hahhum’dan 5 mina kalay
göndereceklerdi.130
128
Gürkan Gökçek, Asurlular, Bilgin Kültür Sanat Yayınları, 2015, s. 56.
129
G. Gökçek, a.g.e., 2015, s. 57.
130
Hatice Gül Küçükbezci, “Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda Asurlu Tüccarlar İle Anadolu Halkı
Arasındaki İlişkiler”, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, S. 26, Konya, 2011, , s. 28.
55
Asur Ticaret Kolonileri döneminin Kültepe’de bulunan binlerce çivi yazılı tabletin
arasında siyasi ilişkileri kayıt altına alan diğer bir belge de Cahit Günbattı tarafından
yayınlanan Kt 2001/k 217 numaralı tablettir. Bu belgenin önemi, Anadolu şehir krallıklarının
ve hatta Asur’un siyasi konumunu açıkça göstermesidir. Belge geçen bilgilere göre
Anadolu’nun iki şehri olan Harsamna ile Zalpa arasındaki savaşta Asurlular Zalpa şehrini
destekleyince, Harsamna krallığının Asur kervanlarına yolu kapattığı ifade edilmektedir.
Bunun üzerine Asur şehrinin elçileri Harsamna kralına bu belge olarak elimize geçen
mektubu yazmışlardır. Yani bu mektubu yazan Asur şehri elçileri (şipru şa Alim) koloniler ile
yerel krallık arasındaki ilişkileri düzeltmek için arabuluculuk ederler.
Asur Ticaret kolonileri devrinin nasıl sona erdiğine dair kesin bilgi yoktur. Ancak
Koloni devrinin sonlarına doğru Anadolu’ya gelen Hint-Avrupalı kavimlerin göçleri ile Asur
Ticaret Kolonileri zayıflamış ve Anadolu siyasal düzenini değişmiştir.
131
G. Gökçek, a.g.e., 2015, s. 59.
132
G. Gökçek, a.g.e., 2015, s. 60.
57
Kemal Balkan, Kaniş kentinin son kralı olarak Warşama’yı göstermekte ve bu kral
zamanında Kaniş Krallığı’nın, Kuşşara kralı Pithana ve oğlu Anitta tarafından bir gece ani bir
baskınla ele geçirildiğini kabul etmektedir. Çünkü Kültepe kazılarının Karum Ib
tabakasındaki bir saray harbesinde, üzerinde “Kral Anitta’nın Sarayı” ibaresi yazılı hançer
(kama veya mızrak ucu da olabilir) bulunmuştur. Bu tabaka hem Karum bölgesinin hem de
Kaniş şehrinin bir yangınla tahrip edilmiş kısmıdır. Bu durumdan dolayı karum ve şehrin bir
istilaya uğradığı bilgisini çıkarabilmekteyiz.
Resim 8: Kuşşara kralı Anitta’nın Kültepe’de ele geçen bronz kamasının üzerindeki
yazıt Hitit siyasal tarihinin en eski yazılı belgesidir. Bu hançer, Ankara Anadolu
Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenmektedir.
58
Ancak Kral Anitta’ya ait günümüze kadar gelen ve kendi adıyla anılan belgelerde
kralın ele geçirdiği şehirler arasında Kaniş adı geçmemektedir. Daha sonraki Hitit
metinlerinde de bu şehirden söz edilmez. Kuşşara kralı, Anitta’nın tabletlerinde belirttiğine
göre; idare merkezini Kuşşara şehrinden Neşa şehrine taşıdığı bilgisinden, Neşa şehri diye
anılan yerin Kaniş şehri olduğu, H.G.Güterbock ve Sedat Alp’in araştırmaları sonucu
kanıtlanmıştır. Hititlerin Neşa olarak adlandırdıkları şehrin Kaniş şehri olabileceği
Kaniş=Neşa kelimelerinden de çıkarılabilir. Ka eki Hattice bir ön ektir. Böylece kalan Nş
kökünün Neşa olduğu, Heinrich Otten tarafından ileri sürülmektedir.133
Hititlilerin ataları sayılan Kuşşaralı Pithana oğlu Anitta için daha sonraları Hititler
tarafından üç nüsha halinde yazılmış, Boğazköy arşivleri içinde bulunan “Anitta Tableti”,
Anadolu’nun o dönemi hakkında bilgi vermesi bakımından ilginçtir. Metin şöyledir:
Anitta Tableti
133
Ekrem Akurgal, Anadolu Kültür Tarihi, Phoenix Yayınevi,2014, s. 36.
59
13 [ ] Ullama’yı...
48 güçlü ( bir saldırı ) ile aldım, yerine üzerlik otu (?) ektim.
Metinden anladığımıza göre; Anitta’nın babası Kuşşaralı Pithana Neşa kentini zapt
etmiş ve burada bulunanlara eziyet etmemiş, saygılı davranmıştır. Babasından sonra kendisi
başa geçince Hatti memleketine (Hattuşa)sefer yaptığını söyler. Anitta Metni’nin en ünlü
satırları 47. ila 51. satırlardır. Anitta, yine bir gece saldırısı ile Kral Piyušti’yi yenerek
Hattuşa’yı ele geçirir. Şehri yıkarak yerine yaban otu eker. Ve kendisinden sonra Hattuşa’yı
yeniden iskân edecek kişiyi de lanetler. Bu satırlarda savaş tarihi açısından önemli bir bilgiyle
karşılaşıyoruz: Bir şehri, ele geçirmek için “gece baskını” taktiğinin uygulanması. Bu taktik o
134
Sedat Alp, Hititler Devrinde Anadolu, TÜBİTAK Popüler Bilim Yayınları, İstanbul, 2001,s. 53
61
döneme ait genel bir uygulama mıydı yoksa Kuşşara krallarının bir buluşu muydu, kesin bir
şey söyleyemiyoruz. Anitta Anadolu’da bulunan dağınıklığa son verir. Kazandığı askeri
başarıları sayesinde merkezi bir politik güç haline gelir. Kaneş’i almasıyla çok önemli bir
ekonomik üstünlük kazanan Kuşşara krallığı, Hızla merkezileşen ve güçlenen bu devlet
Hititlere kadar uzanacaktır. Kendini “Kuşşaralı adam” olarak tanımlayan ancak adını Hattuşa
şehrinden alan I. Hattuşili ise Anitta’nın lanetini umursamadan Hattuşa’yı, Hititlerin başkenti
yapacaktır.
Resim 10 : Anitta Tableti, Anitta: “Gelecekte hiç kimse bu [tableti] kırmasın - Kim onu
kırarsa Neşa’nın düşmanı olsun”.
62
Hitit krallarının ataları olarak kabul ettikleri Kuşşara krallarından sonra Hitit tahtına
Puşarumma Sülalesi’nden gelen krallar geçerler. Bu sülale hakkında bilgi veren en eski
vesikalardan biri Hattuşaş arşivinde bulunan I. Hattuşili’nin vasiyetnamesidir. Bu vesika
aracılığı ile Hattuşili zamanından önceki zamanları öğrenmek mümkün olmaktadır. Söz
konusu vesikalardan öğrenildiğine göre I. Hattuşili’nin büyük babası Puşarumma’nın (I.
Tutalya) Labarna ve Papadilma adlarında iki oğlu vardı. Puşarumma Labarna’yı veliaht olarak
seçmişti. Fakat onun ölümünden sonra iki kardeş arasında taht mücadeleleri başlamıştı.
Puşarumma’nın arzusuna rağmen asiller meclisi olan Pankuş ve komutanların oluşturduğu
Dugudlar meclisi Papadilmah’ın tarafını tutmuşlardı. Fakat neticede Labarna tahtı ele
geçirmiştir. Çünkü gerek kurban listelerinde gerekse Telepinuş Fermanı’nda Labarna kral
olarak gösterilmektedir. 1968 yılına kadar eski Hitit sülalesinde iki Labarna’nın yaşadığı
kabul ediliyordu. Fakat Alman bilgini H. Otten, söz konusu yılda yayınlanmış olduğu
makalesinde I. Hattuşili ile I. Labarna’nın aynı kişi olduğu fikrini ortaya atmış, ona göre
Labarna Hattuşaş şehrini aldıktan sonra Hattuşili lakabını almıştır.135
I. Hattuşili’nin siyasi faaliyetlerini bize anlatan belgeler Telepinuş Fermanı ile 1957
Boğazköy kazılarında bulunan I. Hattuşili’ye ait arşivlerdir. Hattuşili döneminde Hitit
memleketi Hurri kavimlerinin istilasına uğramış fakat Hattuşili’nin yaptığı Arzava ve Halep
seferleri ile Hitit Devleti Akdeniz ticaretine fiilen katılmaya başlamış ve bu durumda devletin
ekonomisi epeyce gelişmişti. Halep kralının himayesine almakla da Kuzey Suriye’deki canlı
ticarete katılmış oluyordu. I. Hattuşili bu seferini Halep kralı III. Yarim-lim zamanında
yapmış ve bu savaş Hitit kralının zaferi ile sonuçlanmıştır. I. Hattuşili’ye ait olan ve ondan
önceki iç olaylar hakkında bilgi veren vasiyetnamedir. Hattuşili zamanında Hitit Devleti’nin
teşkilatı ve iç durumu hakkında da bilgi vermektedir. Vasiyetnamenin Halep Seferi’nden önce
mi yoksa sonra mı yazıldığı konusunda bir bilgi bulunmamaktadır. Hattuşili devletin
ekonomik faaliyetlerinin güney cephesinde olduğunu daha o zaman keşfetmiş bu da onun ileri
görüşlülüğünü kanıtlamaktadır. Hattuşili’nin ölümünden sonra tahta I. Murşili geçmiştir.
Hattuşili ona geniş sınırları olan bir devlet bırakmıştır. I. Murşili bu toprakları muhafaza
135
Ekrem Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, s.90.
63
etmekle kalmamış onun döneminde isyan eden Halep krallığına son vermiştir. Dönemin en
büyük kültür merkezi olan Babil’i de fethetmiştir.136
1894’de Sumu-Abum önderliğinde bağımsız bir devlet kuran Babilliler, altıncı kral
olan Hamurrabi dönemine kadar, Eski Babil hanedanı kralları döneminde daha çok kenti
korumak amacıyla surlar inşa etmişler, ekonomik canlanmayı sağlamak için kanallar
açtırmışlardır.
Eski Babil krallığında 11 kral iş başına gelmiştir. Bunların içinden altıncı kralı olan
Hammurabi, başa geçtiği ilk devirler atalarının yaptığı gibi savaştan uzak durmuştur. Kendini
iç işlerine adamış ve bürokrasiyi etkin hale getirmiştir. Zira yıllıklarında belirtildiği üzere
ikinci yılı “Hammurabi topraklarında özgürlüğü ve eşitliği tesis etti” şeklinde tarihe geçmiştir.
136
E. Memiş,a.g.e.,s.91.
64
Mezopotamya’nın siyasi durumu hakkında bilgi veren Mari arşivindeki mektup nadir
kaynaklardan biridir:
Hammurabi'nin 35. yılında Mari'nin tümüyle yıkıldığı, yıl isimlerinde şu not ile
belgelenir: "Anu ve Enlil'in emriyle (Hammurabi) Mari'nin surlarını ve Malgum'un surlarını
yok etti". 43 yıllık uzun saltanatının sonlarında artık Mezopotamya'da kendisine direnecek
güçlü bir devlet kalmamıştı. Hammurabi bütün bu başarılarına karşın, kanunlarını yazdırdığı
ünlü stelinde kendisini bağışlayıcı, bolluk ve bereket getiren, tanrıların isteği doğrultusunda
hareket eden, dindar bir kral olarak tanımlamıştır. Kullandığı unvanlara "Dünyanın Dört Bir
Yanının Kralı" ile "Sümer ve Akad Kralı"nı da eklemiştir. Diğer krallıklardan farklı
olarak, adını ölümsüzleştiren de ayrıntılarını bilemediğimiz siyasal başarıları değil, kendini
tanrı huzurunda resmettirdiği, altına da kanunlarını yazdırdığı stelidir. Siyasal eylemlerinin
yanı sıra, gerçekleştirdiği toplumsal reform ve yasalar, ününü günümüze kadar taşımıştır.138
137
G. Gökçek, a.g.e., 2015, s. 68.
138
Kemalettin Köroğlu, Eski Mezopotamya Tarihi, s. 111.
65
Kanun metni giriş kısmında; Hammurabi’nin, egemenliği altına aldığı birçok şehrin
tanrılarının kült ihtiyaçlarını karşılamayı görev edindiği, güçsüzleri, zayıfları koruduğu,
memlekette âdaleti sağladığı ve ayrıca halkının koruyucusu olarak tanrılara karşı olan
görevlerini yerine getirdiği vurgulanmaktadır. Sonuç da ise; Hammurabi kendisine uzun bir
methiyeden sonra şöyle der: “Yer ve göğün büyük hâkimi Šamaš’ın emriyle, memlekette
doğruluk parlasın, haksızlığa uğramış olan kişi, şikâyet için, “doğruluk kralı” adlı heykelin
önüne gitsin, taşımın yazısını okusun, seçkin sözlerimi duysun, yazıtım şikâyetini ona
aydınlatsın, hükmünü görsün, kalbi rahatlasın.”. Son sözde ise adil bir kral olarak kendi
139
Kemalettin Köroğlu, Eski Mezopotamya Tarihi, s. 109.
66
140
Aylin Durmuş, Eski Doğu ve Eski Batı Toplumlarında Karşılaştırmalı Kadın Profili (Mezopotamya,
Anadolu ve Yunanistan Toplumları), Yüksek Lisans Tezi(yayınlanmamıştır), Pamukkale Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Denizli, 2014, s. 19.
141
Yusuf Kılıç, Salih Başol, Hitit Devletinde Sefer Organizasyonu Üzerine Bir Not, Cahit Günbattı’ya
Armağan, Ankara, 2015, s. 146.
67
Babil’in fethi, Hitit tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü Hititlerin Babil’e
girmeleri ile Mezopotamya medeniyetinin kapıları Anadolu’ya açılmıştır. Babil kültürü
Hititler üzerinde büyük bir tesir yapmıştır ki, Murşili Anadolu’ya dönerken bu kültürü
142
Füruzan Kınal, Eski Anadolu Tarihi, 1987, s. 86.
68
Anadolu’ya taşımak için pek çok bilim adamı, sanatkâr, kâtip ve mimarı beraberinde
götürmüştür. Babil’in fethi o zamanki Ön Asya dünyasında büyük yankılara yol açmıştır. Bu
olay Babil kronik yazılarında “ Hititli adam geldi, Babil’i fethetti” diye yazmışlardı. Babil’in
fethi ile Hitit Devleti’nin sınırları Basra Körfezi’ne kadar uzanmıştı.143
Murşili’yi bekleyen diğer bir sorun ise, Hititlerin komşusu olan, Karadeniz
Bölgesinin dağlık alanlarında konargöçer yaşam süren Kaşkalar, Hattuşaş’taki başıboşluktan
faydalanıp akınlar düzenlemişler ve Hititleri askeri ve siyasi açıdan büyük kayıplar
verdirmişlerdir.144
I. Murşili Babil’den ayrılırken, Hana Kralı Kassit asıllı Gandaş’ı Babil’e vali olarak
bıraktığı tahmin edilmektedir. Babil’in kuruluşundan beri Güney Mezopotamya bölgesine
inerek yetiştirdikleri atları buradaki insanlara satan Kassitlerin, bu bölgedeki egemenlikleri
M.Ö. 12. Yüzyıla kadar sürmüştür. Ancak Asurlu beyler M.Ö. 12. Yüzyılda Kassitlerin Babil
hakimiyetine son vermişlerdir. 145
SONUÇ
Anadolu coğrafi konumu ile stratejik bir öneme sahiptir. İklim koşullarının insan
yaşamına ve faaliyetlerine elverişli olması ve doğal kaynaklarının zenginliği, su kaynaklarının
bol olması ve verimli tarım arazileri ile çevresindeki kavimlerin göz odağı olmuş ve istilaya
uğramıştır.
143
Ekrem Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, s. 95
144
Yusuf Kılıç, Salih Başol, Hitit Devletinde Sefer Organizasyonu Üzerine Bir Not, Cahit Günbattı’ya
Armağan, Ankara, 2015, s. 146.
145
Yusuf Kılıç, Eskiçağ Aile Hukuku, Çizgi Kitabevi Yayınları, 2018, s. .
69
Akad dönemi, Anadolu ile etkileşim halinde olan diğer kral Sargon’un torunu
Naramsin’dir. Naramsin dedesinin izinde fetih hareketlerini devam ettirmiştir. Anadolu
seferini anlattığı Şartamhari Metinleri’nde 17 şehir devletinin oluşturduğu koalisyonu
yendiğini anlatır. Bu metinler Anadolu hakkında dolaylı olarak bilgi veren ilk yazılı
belgelerdir. Metinden anlaşıldığına göre; M.Ö. 3. Binyıl sonlarında Anadolu’da büyük bir
devlet yoktu. Etrafı surlarla çevrili, aralarında hakimiyet rekabeti olan ancak bir tehlike
anında birleşebilen küçük şehir krallıkları vardır.
Akad imparatorluğu, bir süre sonra içinde barındırdığı farklı dil ve dine sahip
toplulukların isyanları ve Zağros dağlarından gelen Guti akınları ile yıkılmıştır. Diğer bir
rivayete göre ise kendini tanrı ilan eden Naramsin’i, tanrı Enlil onu cezalandırmıştır. Guti
kavimlerinin, Akad devletinden sonra Mezopotamya topraklarında hakimiyetleri bir asır
sürmüştür.
70
M.Ö. 2050 yılında Sumer toplumları Gutilerin hakimiyetine son vererek Sumer
Rönesansı’nı başlatmışlardır. Yüzyıl sürecek olan Yeni Sumer devrinde de Anadolu ile
ilişkiler artarak devam etmiştir. Çünkü Akadların Anadolu seferleri ile Anadolu keşfedilmiş
ve geçiş güzergahları öğrenilmiş; bu sayede Anadolu kapıları Mezopotamyalılara açılmıştır.
Kral Gudea Lagaş kentinde yaptırmak istediği tapınak binaları için, 1100 km
uzaklıktaki Amanoslar’dan kereste getirtmiştir. Aradaki mesafenin fazla olması, Fırat Nehri
üzerinden kolay ve hızlı bir yolla taşımacılığın yapılmasını başlatmıştır. Dolayısıyla
Amanoslar ve Fırat Nehri’nin Mezopotamya ekonomisi için ne derece önemli olduğu ortaya
çıkmaktadır.
Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nı yansıtan en önemli merkezdir. Kurulan ticaret kolonilerinden
büyüklerine “karum”, küçüklerine ise “wabartum” denilmekteydi. Kültepe’de bulunan
tabletler; Eski Asur diliyle ve çivi yazısıyla yazılmış 23.500 kil tabletten oluşan zengin bir
arşivdir. Anadolu krallıkları ile tüccarlar arasındaki ilişkiler kentin konumuna göre
değişmekteydi. Asurlu tüccarlar için önemi büyük olan kentlerin yöneticileri daha sert ve
mesafeli davranabilirken, küçük kentlerin beyleri bu tüccarlara karşı daha samimi
olabilmekteydi. Kültepe tabletlerinde bulunan mektuplardan dönemin siyasi ve ticari ilişkileri
hakkında çok değişik bilgilere ulaşılabilir. Asurluların Kaniş’de ticaret yapabilmeleri şehrin
kralına vergi ödemeleri ile mümkün olabiliyordu. Vergiyi alan krallık da Asurlu tüccarlar için
yolların güvenliğini sağlayıp, tehlikelerden koruyorlardı.
Kuşşuralı adamın suyundan gelen Hititler, ilk önce Neşa diye adlandırdıkları Kaniş’de
daha sonra I. Hattuşili’nin başkent Hattuşaş’da Hitit devletini kurmalarıyla giderek güçlerini
artırmışlar ve ilk kez Anadolu kavminin Mezopotamya üzerine sefere çıktığı görülmüştür. I.
Murşili tarafından gerçekleştirilen Babil seferi; Hattuşaş’tan yapılan en uzak sefer olması
nedeniyle Murşili buraya hakim olamamıştır. Hatta elde ettiği ganimetleri bile su sıkıntısı
çektikleri için yollarda bırakıp geri dönmek zorunda kalmıştır. I. Murşili’nin “Babil Fatihi”
olarak anılmasının nedeni Önasya dünyasında Hamurrabi sayesinde güçlü devlet imajını
kazanmış Babil devletini yıkmış olmasından ileri gelmektedir. Bu yıkımdan sonra Babilliler,
400 yıl kadar süre boyunca konargöçer olan Kassitlerin himayesinde kalmışlardır.
72
KAYNAKÇA
ALP Sedat, Hititler Devrinde Anadolu, TÜBİTAK Popüler Bilim Yayınları, İstanbul,
2001.
DURMUŞ Aylin, Eski Doğu ve Eski Batı Toplumlarında Karşılaştırmalı Kadın Profili
(Mezopotamya, Anadolu ve Yunanistan Toplumları), Yüksek Lisans Tezi(yayınlanmamış),
Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Denizli, 2014.
GÜNBATTI Cahit,” Kültepe’den Akadlı Sargon’a Ait Bir Tablet” III. Uluslararası
Hititoloji Kongresi Bildirileri, Amkara, 1998, s.131-155.
GÜVEN İsmail (Ed.), Uygarlık Tarihi, Pegem Akademi Yayınları, Ankara, 2014.
KINAL Firuzan, Eski Anadolu Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara ,1991.
KILIÇ Yusuf, BAŞOL Salih, Hitit Devletinde Sefer Organizasyonu Üzerine Bir Not,
Cahit Günbattı’ya Armağan, Ankara, 2015, 145-146.
KRAMER Samuel N., Tarih Sumer’de Başlar, (çev. Hamide Koyukan), Kabalcı
Yayınevi, 2002.
KUHRT Amélie, Eski Çağ’da Yakındoğu, C.I, (Çev. Dilek Şendil), Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, İstanbul,2017.
KÜÇÜKBEZCİ Hatice Gül, “Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda Asurlu Tüccarlar İle
Anadolu Halkı Arasındaki İlişkiler”, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2011,
sayı 26, s. 27.
KÜÇÜKBEZCİ Hatice Gül, M.Ö. 2. Binyılın İlk Çeyreğinde (Assur Ticaret Kolonileri
Çağı’nda) Orta Anadolu’nun Sosyoekonomik Yapısı, ( Yayınlanmamış Doktora Tezi), Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2011.
MUTLU Serdal, ZANGGER E., “Luviler: Bir Anadolu Uygarlığı ile ilgili
Çalışmalar”, İdil Dergisi, cilt V, S.24,2016, s. 1037-1078.
ÜNAL Ahmet, Eski Anadolu Siyasi Tarihi, Bilgin Kültür Sanat Yayınları, Ankara,
2018.