Professional Documents
Culture Documents
Billur M
Billur M
Billur M
Bundan yüzlerce yıl önce (до этого сотни лет назад) bir hükümdar vardı (один
правитель жил: «был»). Bunun her yönden talihi iyi olduğu halde (несмотря на то,
что во всех отношениях судьба его хорошей была; her yönden — с каждой
стороны), evlat yönünden bahtı kapalıydı (что касалось детей несчастлив он был;
bahtı kapalı — несчастный: «с удачей закрытой»). Çocukları yaşamıyorlardı
(дети его не выживали).
Bundan yüzlerce yıl önce bir hükümdar vardı. Bunun her yönden talihi iyi
olduğu halde, evlat yönünden bahtı kapalıydı. Çocukları yaşamıyorlardı.
Hayli çocuğu öldükten sonra (многих детей его смерти после) nihayet dünyaya bir
kız evladı geldi (наконец на свет дочка его появилась), memleket şenliklere
boğuldu (страна в радости потонула), herkes yeni doğan çocuğa (все
новорожденному ребенку) uzun ömürler diliyordu (долгой жизни желали). O
zamanın doktorları (того времени врачи) ve onlardan daha nüfuzlu olan hocalar (и
чем они более опытными являющиеся наставники) bu küçük çocuğun yaşaması
için (этого маленького ребенка жизни ради) padişaha türlü çareler tavsiye
Hayli çocuğu öldükten sonra nihayet dünyaya bir kız evladı geldi, memleket
şenliklere boğuldu, herkes yeni doğan çocuğa uzun ömürler diliyordu. O
zamanın doktorları ve onlardan daha nüfuzlu olan hocalar bu küçük çocuğun
yaşaması için padişaha türlü çareler tavsiye ediyorlardı.
Hükümdar bu sözü kabul ederek (правитель эту речь его принимая; kabul —
принятие), derhal (сразу) içinde insana yaşaması için (внутри нее человеку жить
чтобы; yaşama — проживание) gerekli olan bütün şeylerin bulunduğu
(необходимыми являющиеся все вещи находятся где) bir mağara yaptırdı
(пещеру подготовить приказал). Bu iş, birkaç gün içinde tamamlanmıştı (эта
работа в течение нескольких дней завершена была).
Hükümdar bu sözü kabul ederek, derhal içinde insana yaşaması için gerekli
olan bütün şeylerin bulunduğu bir mağara yaptırdı. Bu iş, birkaç gün içinde
tamamlanmıştı.
Günün birinde (в один из дней) kızın canı sıkılmıştı (девушка заскучала; canı
sıkılmak — скучать, томиться; «душа ее заскучала»). Birkaç sandalyeyi üst
üste koyup (несколько стульев друг на друга поставив) mağaranın camlı tavanını
kırarak (пещеры стеклянную крышу разбив) etrafına bakındı (по сторонам
огляделась она). Gördüğü şeyler (увиденные ею вещи) onu hayran bıraktı (ее
поразили; hayran bırakmak — поражать, изумлять: «удивленным
оставлять»). Mağaranın dört duvarı arasında (пещеры четырех стен посреди)
büyüyen bu kız (выросшая эта девушка), birdenbire yeryüzündeki (внезапно на
земной поверхности) denizi, yeşillikleri görünce (море, зелень увидев), kendi
kendine söylenmeye başladı (самой себе говорить начала):
Günün birinde kızın canı sıkılmıştı. Birkaç sandalyeyi üst üste koyup
— Ya! (О!) Demek bu dünyanın (значит, у этого мира) altı olduğu gibi üstü de
varmış (как и низ, так и верх есть). Hem üstte (и наверху) alttan daha iyi şeyler var
(чем внизу более хорошие вещи есть)!
Bu esnada hizmetçi kız gelmişti (в тот момент служанка пришла); kırılan camları
görünce (разбитые стекла увидела только; görünce — увидела как только,
görmek — видеть: -(y)ınca — деепричастие, в предлож. — обстоятельство
времени: как только, только лишь), kıza sordu (девушку спросила):
— Ya! Demek bu dünyanın altı olduğu gibi üstü de varmış. Hem üstte alttan
daha iyi şeyler var!
Bu esnada hizmetçi kız gelmişti; kırılan camları görünce, kıza sordu:
Hizmetçi, hemen koşarak (служанка сразу побежав), mağaradan kızı çıkardı (из
пещеры девушку вывела).
Deniz kenarında bulunan güzel bahçelerden birisine götürdü (в один из на морском
берегу находящихся садов привела). Orada kız, denizi görünce neşelendi (там
девушка, море увидев, обрадовалась). Onun manzarası o kadar hoşuna gitti ki
(его вид настолько понравился ей, что), hemen babasının yanına gidip (сразу к
отцу своему отправившись):
— Babacığım! Dedi (папочка! — сказала она). Senden bir arzum var (к тебе: «от
тебя», одно желание мое есть). Bana şu denizin üstünde (для меня на этом море:
Padişah, biricik kızının bu dileğini yerine getireceğine söz verdi, ertesi gün
ülkenin camcılarını ve kuyumcularını çağırtarak köşkün bir an önce
yapılmasını emretti. Ustalar da saraydan ayrılınca, büyük bir çalışmaya
başladılar.
Bir sene sonra köşk tamamlandı (через год замок завершен был). Çok güzel
olmuştu (очень красивым получился). Denizin ortasında (моря посреди) bir
güneş gibi parlıyordu (солнце словно сиял). Öyle ki, ona bakanların gözleri
kamaşıyordu (и так, что на него смотрящих глаза слепило).
Hanım Sultan bunu görünce (госпожа султанша, это увидев), babasının elini
öperek teşekkür etti (отца руку поцеловав, поблагодарила).
Babası onun yanına (отец ее ей: «к стороне ее») birkaç hizmetçi kız vererek
(несколько служанок дав), bu köşke gidip (в этот замок отправиться) orada
yerleşmesini söyledi (там поселиться ей сказал: yerleşme — поселение /как
действие/).
Hanım Sultan, hizmetçileriyle beraber (госпожа султанша со служанками вместе)
bu köşke giderek (в этот замок отправившись), gece gündüz (днями и ночами:
«ночь-день»), eğlenmeye başladılar (развлекаться начали).
Babası onun yanına birkaç hizmetçi kız vererek, bu köşke gidip orada
yerleşmesini söyledi.
Hanım Sultan, hizmetçileriyle beraber bu köşke giderek, gece gündüz,
eğlenmeye başladılar.
Billur köşkün adı, gittikçe tüm ülkelere yayılıyordu. Öyle ki, her gün çeşitli
ülkelerden gezginler, meraklılar geliyor, bu eşine az rastlanır binayı
seyrediyorlardı.
O zaman Yemen padişahın yetişkin yaşta genç bir oğlu vardı. Gelen
tüccarlardan bu köşkün haberini alınca, soluğu babasının yanında aldı:
Oğlunu çok seven Yemen padişahı (сына своего очень любящий йеменский
падишах), evladına izin verdi (ребенку своему разрешение дал), emrine de birkaç
adam vererek (и в распоряжение его несколько человек дав), kendisine büyük bir
gemi hazırladı (для него большой корабль подготовил).
Ertesi gün (на следующий день) gemi, yelkenlerini şişirerek (корабль паруса свои
раздувая) Şap denizinden (по Соленому морю) İstanbul sularının yolunu tuttu (в
стамбульские воды направился; «дорогу свою взял»).
Bir aylık kadar (одного месяца около) deniz yolculuğundan sonra (морского
путешествия после), İstanbul'un binaları gözükmeye başladı (стамбульские
постройки виднеться начали). Hele bunların içinde bir bina vardı ki (в
особенности среди них одно строение было, что), uzaktan pırıl pırıl parlıyordu
(издалека ослепительно сверкало; pırıl pırıl — яркий, ослепительный).
Bunun üzerine Yemen şehzadesi kaptana emretti (на это йеменский царевич
капитану приказал):
— Öyle ise (раз так), tam onun karşısında demir atalım (прямо напротив него
якорь бросим).
Akşam olunca (вечер наступил когда), gemi orada demirledi (корабль там стал на
якорь). Ertesi gün (на следующий день), sabah havasını almak için (утренним
воздухом подышать чтобы: «утренний воздух взять чтобы») Billur köşkünün
balkonuna (хрустального замка на балкон) çıkan Hanım Sultan (вышедшая
госпожа султан), yabancı bir geminin köşkü önünde durduğunu görünce (когда
увидела, что напротив дворца стоит незнакомый корабль: «незнакомого
корабля дворца напротив стояние увидела когда»), hayret etti (удивилась).
Akşam olunca, gemi orada demirledi. Ertesi gün, sabah havasını almak için
Billur köşkünün balkonuna çıkan Hanım Sultan, yabancı bir geminin köşkü
önünde durduğunu görünce, hayret etti.
Acaba bu gemi kimindir (интересно, этот корабль чей)? Neyin nesidir (что такое)?
diye düşünürken (говоря, думала она когда) geminin güvertesinde (на палубе
корабля) genç, güzel, yakışıklı (молодой, прекрасный, красивый), giydiği sırmalı
elbiselerden (по надетой на него шитой золотом одежде) bir şehzade olduğu
anlaşılan (принцем явно являющийся) bir delikanlının durduğunu gördü (увидела,
что стоит молодой человек: «молодого человека стояние увидела»).
Bu genç Hanım Sultanın o kadar hoşuna gitmişti ki, bir süre balkonda onun
güzelliğini seyretti. Bu esnada, Yemen padişahının oğlu da onu görmesin mi?
Bakışları birbirine değince, ikisinin kalbinde büyük bir aşk doğuverdi.
Padişah (падишах), kızının bu kederli halini görünce (дочери своей это печальное
состояние увидел когда) merakla sordu (с беспокойством спросил; merak —
беспокойство):
— Hayır ola kızım (доброе утро, дочка), bir derdin mi var (у тебя горе есть)?
Hanım Sultan (госпожа султанша), geminin her şeyi bittikten sonra (после того,
Hanım Sultan, geminin her şeyi bittikten sonra, gidip babasına teşekkür
ederek, hava değişimi için bir müddet bu gemi ile başka memleketlerde
gezmesine müsaade istedi. Babası, buna da "pekâlâ" diyerek kızına izin verdi.
Vezirleriyle beraber kalkıp kızını gemiye bindirdi.
Gemi yelkenlerini şişirip (корабль, паруса свои раздувая) boğazdan çıktı (из
пролива вышел). Yemen'e doğru yol aldı (в Йемен прямо направился: «дорогу
взял»). Rüzgar uygun geldiğinden (ветер попутный дул так как: «шел так как»)
birkaç hafta zarfında (нескольких недель в течение) Yemen'e vardılar (в Йемен
прибыли они). Gemi Yemen'in San'a iskelesinde demirledi (корабль в Йемене в
Сане на пристани бросил якорь). Bunu gören hükümet bakanlarından birisi (это
увидевший из правительственных министров один), hayret ve merak içinde (с
удивлением и любопытством: «удивления и любопытства внутри») hemen
saraya giderek (сразу во дворец отправившись) oranın padişahına haber verdi
(тамошнему падишаху сообщил: «весть дал»).
Gemi yelkenlerini şişirip boğazdan çıktı. Yemen'e doğru yol aldı. Rüzgar
uygun geldiğinden birkaç hafta zarfında Yemen'e vardılar. Gemi Yemen'in
San'a iskelesinde demirledi. Bunu gören hükümet bakanlarından birisi, hayret
ve merak içinde hemen saraya giderek oranın padişahına haber verdi.
— Aman padişahım, bizim sulara öyle bir gemi geldi ki, ömrümde böylesine
görmedim. Baştan aşağı mücevherattan yapılmış, görülmeğe layık bir şey.
Padişah, bakanına oraya gidip, gelen gemiyi görmesini ve kime ait olduğunu
anlamasını tembih etti.
Birkaç dakika içinde, geminin bütün denizcileri, kırmızı elbiseler giyerek saf
oldular. Bu sırada gemiye ayak basan Yemen padişahının bakanını, tatlı
şarkılarla karşılıyorlardı.
Kaptanın kim olduğunu anlamak için (капитан кем является, понять чтобы) ona
bir çok sualler sorduysa da (ему много вопросов задал хотя), gerçeği anlamayı
başaramamıştı (правду узнать успеха добиться не смог; başarmak — завершать,
выполнять с успехом; başarmıştı — добился; başarmamıştı — не добился;
başaramamıştı — не смог добиться). Bir sonuç elde etmeden (результата не
получив: «в руке не сделав») sarayına döndü (в дворец свой вернулся).
Kaptanın kim olduğunu anlamak için ona bir çok sualler sorduysa da, gerçeği
anlamayı başaramamıştı. Bir sonuç elde etmeden sarayına döndü.
Ertesi gün (на следующий день), kaptan kıyafetinde olan Hanım Sultan (в
капитанском одеянии будучи госпожа султанша), Yemen bakanı vasıtasiyle
(йеменского министра посредством; vasıta — средство) gemisini havuza
çekerek (корабль свой в док ввела) kendisi sarayın karşısında bulunan bir konağı
kiralayıp (сама дворца напротив находящийся особняк сняв) orada yerleşti (там
разместилась).
Ertesi gün, kaptan kıyafetinde olan Hanım Sultan, Yemen bakanı vasıtasiyle
gemisini havuza çekerek kendisi sarayın karşısında bulunan bir konağı
kiralayıp orada yerleşti.
Bundan haberi olmayan şehzade (об этом вестей не имеющий царевич), bir iki
gün sonra (через пару дней: «одного, двух дней после»), denizde gemiyi
Bundan haberi olmayan şehzade, bir iki gün sonra, denizde gemiyi
göremeyince, hayretler içinde kalarak bakanına sordu. O da meseleyi anlatıp,
kaptanın sarayın karşısında bir eve taşındığını söyledi.
Şehzade bunu duyar duymaz (царевич это как только услышал) hemen o konağa
bakan (сразу на тот особняк выходящему: «смотрящему») pencerenin karşısına
geçerek (к окну подойдя: «окна напротив пройдя»), orasını gözetlemeye başladı
(за тем местом наблюдать начал).
Çok sürmeden, konağın penceresinden ay parçası gibi, gayet güzel bir genç kız
görüldü. Şehzade kendi kendine şöyle diyordu:
Şehzade, kızı bir daha göreyim, ümidiyle (царевич девушку еще раз увидеть с
надеждой), sabahlara kadar pencerenin önünden ayrılmadı (до утра от окна не
отходил: «до утра от передней части окна не отделялся»).
Nihayet ümidini kesince (наконец надежду потерял когда; ümidini kesmek —
надежду терять: «надежду свою отрезать»), ağlayarak (плача) annesinin
yanına gitti (к матери своей отправился: «к стороне матери своей отправился»):
Kadın, çok sevdiği oğlunun hatırını kıramayarak (женщина очень любимого сына
не огорчая/огорчить не могла; hatırını kırmak — обижать, огорчать:
«уважение разбивать»), hemen binlerce lira kıymetinde olan (сразу в тысячи лир
стоимостью являющиеся) ve mücevherlerden yapılmış (и из драгоценных
камней сделанные) terliği alarak (туфли взяв) konağa gitti (в особняк
Genç kadın (молодая женщина), hiç cevap vermeden (вовсе ответа не дав), sözü
başka konuya sürükledi (разговор на другую тему перевела). Kadın biraz daha
Genç kadın, hiç cevap vermeden, sözü başka konuya sürükledi. Kadın biraz
daha oturduktan sonra saraya döndü. Oğluna her şeyi anlattı:
— Oğlum! Gönderdiğin terliği kıymetsiz bir şeymiş gibi, mutfak hizmetçilerine
verdi. Bana hiç cevap vermedi. Ben çok sıkıldım. Artık derdini kendin hallet.
Şehzade, kederli ve üzgün bir halde odasına kapanarak, sel gibi göz yaşı
dökmeğe başladı. Onun bu halini gören annesi, duygularını yenemeyerek
oğlunun arzusunu yerine getirmeğe karar verdi. Hemen gidip sandıktan
kıymetli, eşi bulunmaz bir inci gerdanlık çıkardı ve oğluna gösterdi:
Şehzadenin annesi (принца мать), saraydan çıkıp (из замка выйдя), doğru konağa
gitti (прямо в особняк пошла). Onu izzet ve ikramla karşıladılar (ее с почетом и
уважением встретили). Bir ara kadın (в один момент женщина), Hanım Sultana
(госпоже султанше) inci gerdanlığı vererek (жемчужное ожерелье отдав), geçen
seferki gibi (в прошлый раз как) şehzadenin selamını getirdi (от царевича привет
передала).
Şehzadenin annesi, saraydan çıkıp, doğru konağa gitti. Onu izzet ve ikramla
karşıladılar. Bir ara kadın, Hanım Sultana inci gerdanlığı vererek, geçen
seferki gibi şehzadenin selamını getirdi.
Genç kadın inciyi alıp (молодая женщина ожерелье взяв) tavanda asılı olan (на
потолке висящей: «висящей будучи») bir papağanın yem kutusuna koydu (в
кормушку попугая положила; yem — корм; kutu — коробка). Kuş, hemen onu
yedi (птица сразу его склевала: «съела»).
Kadın bunu görünce (женщина это увидела только), hiddetli hiddetli yerinden
kalkarak (разгневанно — разгневанно с места своего поднявшись; hiddet —
гнев) doğruca saraya geldi (прямиком во дворец пришла), oğluna meseleyi anlattı
(сыну случай рассказала) ve şunları ilave etti (и следующее добавила; ilave
Genç kadın inciyi alıp tavanda asılı olan bir papağanın yem kutusuna koydu.
Kuş, hemen onu yedi.
Kadın bunu görünce, hiddetli hiddetli yerinden kalkarak doğruca saraya geldi,
oğluna meseleyi anlattı ve şunları ilave etti:
— Bunlar bize (они нам) önem vermiyorlar (значения не придают), binlerce lira
kıymetinde olan incileri (в тысячи лир ценностью являющиеся жемчужины) bir
yem gibi kuşa verdi (корм словно птице отдала). Vallahi (ей-Богу) ben hırsımdan
(я от гнева моего) kendi kendimi yiyecektim (сама себя чуть было не съела).
— Bunlar bize önem vermiyorlar, binlerce lira kıymetinde olan incileri bir
yem gibi kuşa verdi. Vallahi ben hırsımdan kendi kendimi yiyecektim.
Şehzade (царевич):
— Nedir benim çektiğim (что за страдания: çekmek — выносить, испытывать,
страдать: «что есть мной выносимое») Allahım (Аллах мой)! Diyerek
ağlamaya başladı (говоря, плакать начал). Sonra annesinin iki elini alarak (потом
матери своей обе руки взяв) hem öpmeye (и целовать) ve hem de ağlayıp
yalvarmaya başladı (и также, плача, умолять начал).
Şehzade:
— Nedir benim çektiğim Allahım! Diyerek ağlamaya başladı. Sonra annesinin
iki elini alarak hem öpmeye ve hem de ağlayıp yalvarmaya başladı.
— Anneciğim (мамочка)! Bu seferki (на этот раз) kusuruma bakma (не обижайся
на меня: «на недостатки мои не смотри»), toyluğuma ver (на неопытность мою
спиши: «дай»; toy — неопытный), ne olursa olsun (будь что будет), bende eski ve
Kadın, çocuğunun haline acıyarak yazma Kur'an'ı aldığı gibi, konağa gitti.
Doğru hanımın yanına çıkarak koynundan çıkarıp verdi.
Hanım Sultan (госпожа султанша), Yazma Kur'an'ı alıp (рукописный Коран взяв),
üç defa öptükten sonra (три раза поцеловав), temiz bir yere koyarak (в чистое
место положив) şehzadenin annesinin yanına oturdu (царевича матери рядом
села). Şuradan buradan konuştuktan sonra (о том, о сем поговорив), kadın, Hanım
Sultana şehzadenin arzusunu açtı (женщина госпоже султанше царевича
желание раскрыла). Ve gece gündüz ağladığını (и днем и ночью о его плаче),
gittikçe onun aşkından (постепенно от любви к ней) mahvolduğunu da söyleyince
(о том, что пропадает он, тоже рассказала только), Hanım Sultan yumuşadı
(госпожа султанша смягчилась):
Hanım Sultan, Yazma Kur'an'ı alıp, üç defa öptükten sonra, temiz bir yere
koyarak şehzadenin annesinin yanına oturdu. Şuradan buradan konuştuktan
sonra, kadın, Hanım Sultana şehzadenin arzusunu açtı. Ve gece gündüz
— Hanım! Dedi (госпожа! — сказала она). Öyle kolay kolay yüzümü göstermem
(так просто и легко лицо свое не покажу).
— Peki, ne arzu edersiniz sultanım (хорошо, что пожелаете, султанша моя; arzu
— желание), onu yapalım (то сделаем).
Kadın, hemen oradan kalkıp, kendini bekleyen oğluna gitti. Hanım sultanın
dediğini aynen söyledi.
Şehzade sevincinden bir çocuk gibi ellerini çırparak:
— Olur! Olur, diye haykırdı.
Derhal Hanım Sultana haber yolladı (сразу госпоже султанше весть оправил).
Kendisi de hazırlıklarını bitirip (сам же подготовку закончив), köprünün öbür
başında (моста на другой стороне) Hanım Sultanı beklemeye başladı (госпожу
султаншу ждать начал).
Hanım Sultan köprüde yürürken (госпожа султанша по мосту шагая) bir çığlık
kopardı (вопль издала):
— Eyvah (ой-ой!), bir gül dikeni (розы шип) yüzüme battı (лицо мое уколол). Ben
daha ileri gidemem (я еще вперед пойти не смогу), köprü de, güller de sizin olsun
(и мост, и розы вашими пусть будут).
Diyerek, adamlarıyla beraber evine döndü (говоря, с людьми своими вместе в дом
свой вернулась).
— Güzel kızım! Dedi (дорогая дочка! — сказала она). Bu sefer de (и на этот раз)
bir bahane bulup (повод найдя) bizi aldattın (нас обманула), değil mi (не так ли)?
Hanım Sultan, alaycı bir tavırla (госпожа султанша с насмешливым лицом; alay
— насмешка) dudaklarını bükerek (губы свои надув; bükmek — скручивать,
сворачивать) cevap verdi (ответ дала):
— Sana doğrusunu söyleyeyim mi hanımefendi (тебе правду сказать ли, госпожа)?
Bu sefer bana (на этот раз для меня), köprünün sağ ve solunda (моста справа и
слева) gül ağaçlan yerine (розовых деревьев вместо) altın şamdanlar koysun
(золотые подсвечники поставит пусть), kendisi de büyük bir tabutun içinde (сам
же большого гроба внутри) ölü imiş gibi yatarak (мертвец словно лежа)
köprünün öbür başında (моста на другой стороне) beni beklesin (меня ждет
пусть). O zaman ben (тогда я), kesin olarak söz veriyorum (точно слово даю),
yanına gelip (к нему подойдя: «к стороне его подойдя») yüzümü göstereceğim
(лицо свое покажу).
— Güzel kızım! dedi. Bu sefer de bir bahane bulup bizi aldattın, değil mi?
Hanım Sultan, alaycı bir tavırla dudaklarını bükerek cevap verdi:
— Sana doğrusunu söyleyeyim mi hanımefendi? Bu sefer bana, köprünün sağ
ve solunda gül ağaçlan yerine altın şamdanlar koysun, kendisi de büyük bir
tabutun içinde ölü imiş gibi yatarak köprünün öbür başında beni beklesin. O
zaman ben, kesin olarak söz veriyorum, yanına gelip yüzümü göstereceğim.
Kadın, memnun bir halde, konaktan ayrılarak saraya geldi, oğluna meseleyi
anlattı.
Aşık şehzade, hiç itiraz etmeden:
— Peki, istediği olsun, deyip Hanım Sultanın dileklerini yerine getirdi.
Tayfalar, bir iki saat içinde (команда одного-двух часов в течение: «внутри»)
gemiyi denize indirerek (корабль в море спустив) yelkenleri hazırlayıp (паруса
подготовив) Hanım Sultanı beklemeye başladılar (госпожу султаншу ждать
начали).
Gemi, tam yolla (корабль на полном ходу) Yemen'in sularından ayrıldığı sırada
(йеменские воды покинул когда), şehzade telaş içinde (царевич в волнении:
«волнения внутри») hemen annesinin yanına koşarak (сразу к матери своей
побежав = сразу к матери своей к стороне ее побежав):
— Anneciğim, dedi (мамочка, — сказал он). Şimdi bu kızın kim olduğunu
tamamıyla anladım (сейчас эта девушка кем является, полностью понял); bu
konuda kabahat benimdir (в этом вопросе вина моя; konu — тема, сюжет). Ve
sonra babasının yanına gidip (и потом к отцу своему отправившись) elini öptü
(руку ему поцеловал), seyahate çıkmak için izin istedi (в путешествие
отправиться чтобы разрешения попросил).
Tecrübeli bir insan olan babası (опытным человеком являющийся отец его;
tecrübe — опыт), oğlunun bu seyahatinin sebebini anlayarak (сына своего этого
путешествия причину поняв) izin verdi (разрешение дал).
Şehzade, büyük bir sevinçle (царевич с великой радостью) bu daveti kabul ederek
(это приглашение приняв) giyinip kuşandı (принарядился: «оделся,
подпоясался») ve Billur köşke gitti (и в Хрустальный замок направился).
Hanım Sultan (госпожа султанша), onu büyük bir nezaket ve saygıyla karşılayarak
(его с большой вежливостью и уважением встретив) doğru misafir odasına aldı
(прямо в комнату для гостей провела: «взяла»). Bu oda kıymetli halılarla, ipekli
Şehzade, büyük bir sevinçle bu daveti kabul ederek giyinip kuşandı ve Billur
köşke gitti.
Hanım Sultan, onu büyük bir nezaket ve saygıyla karşılayarak doğru misafir
odasına aldı. Bu oda kıymetli halılarla, ipekli ve sırmalı sedirlerle, kuş tüyü
yastıklarla döşenmişti.
Hanım Sultan tebessüm ederek (госпожа султанша улыбаясь), cevap verdi (ответ
дала):
— Şehzadem! Dedi (царевич мой! — сказала). Bu konudaki kabahat sizindir (в
этом вопросе вина ваша), çünkü siz beni vaktiyle aşkınızla kendimden geçirip
(потому что вы в свое время вашей любовью меня из себя вывели = с ума сведя)
İkinci gün, Hanım Sultan (на второй день госпожа султанша) babasına macerasını
anlatarak (отцу своему о приключении рассказывая) şehzade ile nikahının
kıyılmasını rica etti (с принцем брак заключен был чтобы, попросила).
Padişah, hiç itiraz etmeden (падишах, совсем не возражая) buna razı oldu (на это
был: «стал» согласен), şehzade ile kızının nikahını kıydırdı (царевича с дочерью
своей брак заключить приказал). Kırk gün kırk gece düğünleri yapıldı (сорок
дней сорок ночей свадьба длилась: «делалась»). Onlar arzularına ulaşarak (они
желаний своих достигнув) ömürlerinin sonuna kadar mutlu yaşadılar (жизней
своих до конца счастливо жили). Darısı, bu hikayeyi okuyan bekârların başına
(проса их, эту историю читающим холостым на голову)!..
İkinci gün, Hanım Sultan babasına macerasını anlatarak şehzade ile nikahının
kıyılmasını rica etti.
Padişah, hiç itiraz etmeden buna razı oldu, şehzade ile kızının nikahını kıydırdı.
Kırk gün kırk gece düğünleri yapıldı. Onlar arzularına ulaşarak ömürlerinin
sonuna kadar mutlu yaşadılar. Darısı, bu hikayeyi okuyan bekârların başına!..
Eski zamanlarda (в старые времена) ihtiyar bir kadının gayet güzel bir kızı vardı (у
старой одной женщины очень красивая дочка была). Güzellikte bir benzeri
olmayan bu kız (по красоте подобной себе не имеющая девушка), bütün gün
evinden dışarı çıkmaz, nakış işlerdi (весь день из дома не выходила, вышивала:
«вышивку делала»).
Eski zamanlarda ihtiyar bir kadının gayet güzel bir kızı vardı. Güzellikte bir
benzeri olmayan bu kız, bütün gün evinden dışarı çıkmaz, nakış işlerdi.
Günün birinde pencerenin kenarında oturmuş (в один из дней на окна край села
она) işini işlerken (работу свою делала когда) yanına rengarenk kanatlı bir kuş
gelerek (к ней с разноцветными крыльями птица прилетела; yanına — «к
стороне ее») gayet düzgün bir dil ile (на очень правильном языке):
— Sultanım! Dedi (султанша моя! — сказала). Sen kırk gün bir ölünün başını
bekledikten sonra (ты сорок дней за мертвецом поухаживав; -ın başını beklemek
— ухаживать за кем-л.: «чью-л. голову ждать») muradına ulaşacaksın
(желания своего достигнешь). Ve birden bire ortadan kayboldu (и внезапно
оттуда исчезла).
Kız, hayret etmekle beraber (девушка удивилась несмотря на то что), hiç kimseye
Kız, hayret etmekle beraber, hiç kimseye bir şey söylemeden doğru yatağına
girip yattı.
Ertesi gün aynı saatte aynı kuş, bir daha geldi. Ve bir gün önce söylediği sözleri,
kıza tekrar etti. Bu sefer kız, annesinin yanına koşarak bu garip kuşun
söylediklerini anlattı.
İhtiyar kadın:
— Peki, dedi. Bu kuş ne zaman gelir?
— Akşam üstü anneciğim.
İhtiyar kadın, bir yerde saklanarak kuşu beklemeye başladı, akşam üstü
Bunun üzerine kadın kızına dönerek (в связи с этим женщина к дочери своей
вернувшись):
— Haydi kızım! Dedi (давай, дочка! — сказала). Biz bu uğursuz kuşun elinden
kurtulmak için (мы из этой злополучной птицы рук спастись чтобы = чтобы
спастись от этой злополучной птицы) buradan kaçalım (отсюда сбежим).
Kız (девушка):
— Nasıl olur? diye sordu (как получится? — говоря, спросила).
— Pek kolay (очень легко)! Buradan eşyalarımızı topladığımız gibi (отсюда вещи
наши собрав) başka bir ülkeye gideriz (в другую страну поедем).
Ertesi gün ana-kız eşyalarını toplayarak, yola çıktılar (на следующий день мать и
дочь, вещи свои собрав, в путь оправились: «на дорогу вышли»).
Birkaç günlük yolculuktan sonra (несколько дней длившегося путешествия
после), büyük bir sarayın önüne geldiler (к большого дворца передней части
пришли они = они пришли к большому дворцу: ön — передняя часть чего —
л.)... Vakit gece (время ночь), onlar da yorgun oldukları için orada yattılar (они же
уставшими были так как, там уснули)... Uykuya daldıkları zaman (в сон
погрузились они когда), kuş gelip kızı kaptığı gibi (птица прилетев, девушку
схватив) sarayın içindeki odaların birisine bıraktı (дворца внутри в одной из
комнат оставила).
Kız gözlerini açınca (девушка глаза свои открыла лишь; açınca — открыла как
только, açmak — открывать: -(y)ınca — деепричастие, в предлож. —
обстоятельство времени: как только, только лишь) kendini büyük ve süslü bir
yatak içinde buldu (себя большой и украшенной одной кровати внутри нашла).
Yanında da beyaz kefene sarılmış bir ceset duruyordu (рядом с ней же белый саван
в завернутый один труп лежал: «стоял»). Kız, şaşırdı, kendi kendine (девушка
удивилась, сама себе):
— Galiba kuşun dediği oluyor (наверное, птицей сказанное происходит). Ne
yapalım, alnıma ne yazıldıysa onu göreceğim (что поделать, на лбу моем что
написано, то произойдет: «то увижу»), diyerek sabretmeye başladı (говоря,
терпеть начала).
Kız gözlerini açınca kendini büyük ve süslü bir yatak içinde buldu. Yanında da
beyaz kefene sarılmış bir ceset duruyordu. Kız, şaşırdı, kendi kendine:
— Galiba kuşun dediği oluyor. Ne yapalım, alnıma ne yazıldıysa onu
göreceğim, diyerek sabretmeye başladı.
Annesi ise, sabahleyin gözlerini açtı (мать ее же утром глаза свои открыла),
yanında kızını göremeyince adeta deliye döndü (рядом дочери своей не увидев,
словно в безумную превратилась). Söylene söylene her yeri aramaya başladı
(бормоча бормоча во всех местах искать начала; söylene söylene — бормоча про
себя, söylenmek — разговаривать с самим собой, бормотать: -(y)a —
удвоенное деепричастие, передает значение повторяемости,
многократности действия).
— Eyvah, ben kızımı kuştan kaçırdım (эх, я дочь свою от птицы увезла), ama
Annesi ise, sabahleyin gözlerini açtı, yanında kızını göremeyince adeta deliye
döndü. Söylene söylene her yeri aramaya başladı.
— Eyvah, ben kızımı kuştan kaçırdım, ama başka birine kaptırdım, diyordu.
Nihayet ümidini keserek ağlaya ağlaya eski evine döndü.
Kız, ona bir kese altın ile bir ip sarkıtarak, güzel bir hizmetçi kız vermesini
istedi. Kaptan parayı alır almaz, hemen güzel bir kızı ipe bağladı ve:
— İşte size layık bir hizmetçi kız gönderiyorum, dedi. Hizmetçi kızı yukarı
çeken ev sahibi kız:
— Çok şükür, artık benim can sıkıntımı defedecek bir arkadaş buldum.
Diyerek, hizmetçi kızın boynuna bir altın kolye taktı.
Ertesi günün sabahı yani kırkıncı gün (следующего дня утром, то есть на
сороковой день), ev sahibi kız, aldığı hizmetçi kıza dedi ki (хозяйка дома взятой
ею служанке сказала, что):
— Ben sarayı gezeceğim (я по дворцу погуляю)! Sen burada bekle, sakın bir yere
gitme (ты здесь жди, смотри, никуда не уходи; sakın! — осторожно,
берегись!).
Ertesi günün sabahı yani kırkıncı gün, ev sahibi kız, aldığı hizmetçi kıza dedi
ki:
Kız çıkıp gitti (девушка вышла, ушла). Cenazenin başında da (около трупа же:
«около трупа головы») hizmetçisi kaldı (служанка осталась)... Çok geçmeden
yataktaki ölü dirilmeye başladı (много не прошло, на кровати мертвец оживать
начал). Hizmetçi kız, korkudan tüyleri diken diken oldu (у служанки от страха
волосы дыбом встали; dikmek — ставить, втыкать; воздвигать).
Ölü, kefenini çıkararak yataktan kalktı (мертвец саван свой сняв, с постели
поднялся) ve başında bulduğu Hizmetçi kıza seslendi (и у изголовья своего
обнаруженную им служанку окликнул):
— Kırk gün, kırk gece başımın ucunda sen mi bekledin (сорок дней, сорок ночей у
изголовья моего ты ли ждала)?
Hizmetçi kız yalan söyledi (служанка ложь сказала):
— Evet, ben bekledim, dedi (да, я ждала, — сказала).
Meğerse bu yatakta yatan ölü, padişahın oğlu imiş (оказывается, на этой постели
лежавший мертвец падишаха сыном был). Kendi kendine şöyle söz vermiş (сам
себе такое слово дал): "Kim benim baş ucumda kırk gün, kırk gece beklerse (кто у
моего изголовья сорок дней, сорок ночей подождет; uç — острие, конец),
Meğerse bu yatakta yatan ölü, padişahın oğlu imiş. Kendi kendine şöyle söz
vermiş: "Kim benim baş ucumda kırk gün, kırk gece beklerse, ayıldığımda
onunla evleneceğim." Sonra kendisi bir iksir içerek 40 günlük bir baygınlık
sürecine girmiş.
Kız, oraya gelince, hayret etti (девушка туда придя, удивилась; hayret —
удивление). Ölü sandığı kişi (человек, которого она считала мертвецом), dirilmiş,
yakışıklı bir şehzade olmuştu (ожил, красивым царевичем стал). Hizmetçi kızın
yaptığı hileyi de anladı (служанкой сделанную хитрость тоже поняла). Hiç sesini
çıkarmadı (совсем голоса не подала). Ve bile bile hizmetçiliğe razı olarak (и
сознательно прислуживать согласившись) kendi parasıyla satın aldığı hizmetçi
Kız, oraya gelince, hayret etti. Ölü sandığı kişi, dirilmiş, yakışıklı bir şehzade
olmuştu. Hizmetçi kızın yaptığı hileyi de anladı. Hiç sesini çıkarmadı. Ve bile
bile hizmetçiliğe razı olarak kendi parasıyla satın aldığı hizmetçi kızın
hizmetini görmeye başladı.
Günün birinde şehzadenin canı sıkılmıştı (в один из дней царевич заскучал; canı
sıkılmak — скучать, томиться: «душа его заскучала»). Başka ülkeleri gezmek
ve hava almak bahanesiyle (другие страны осмотреть и проветриться с
предлогом) seyahata çıkmaya niyet etti (в путешествие оправиться
вознамерился). Yolculuk hazırlığını yaptıktan sonra (к поездке подготовку
сделал после того как), hanımına dedi ki (жене своей сказал, что):
— Ben geziye çıkıyorum (я в поездку отправляюсь: «выхожу»), gelirken hediye
olarak sana ne getireyim (возвращаясь, подарка в качестве тебе что привезти)?
Karısı:
— Bir elmas gerdanlık istiyorum, taşları en iyi cinsten olsun.
Deyince, bu sefer hizmetçiye de sordu. O da:
— Ben efendim, sabır taşı istiyorum, eğer bunu unutup getirmeyecek olursanız,
inşallah geminizin önü zifiri karanlık olur da yürüyemez olursunuz.
Şehzade ertesi gün gemiye binerek, Yemen'e gitti (царевич на следующий день на
корабль сев, в Йемен отправился). Oradan da başka memleketleri gezerek işlerini
bitirdi (оттуда и по другим странам попутешествовав, дела свои завершил).
Ülkesine geri dönerken (в страну свою назад возвращаясь) hanımının istediği
elmas gerdanlığı da aldı (женой его попрошенное алмазное колье купил). Fakat
hizmetçi kızın istediği hediyeyi unutmuştu (однако о служанкой попрошенном
подарке позабыл).
Yolun yarısında (посреди пути), bindiği gemi yürümez oldu (корабль, на который
он сел, двигаться перестал). Önü ve arkası zifiri karanlık olmuştu (перед ним и за
ним кромешная темнота наступила); tayfalar, kaptanlar bir şey görmüyorlardı
(команды, капитаны ничего не видели). Diğer yolcularla beraber telaş eden
şehzade (с другими пассажирами вместе заволновавшийся царевич), o anda
hizmetçi kızın isteğini hatırlayarak (в тот момент служанкой желаемое
вспомнив), meseleyi gemi kaptanına anlattı (проблему корабельному капитану
рассказал). Gemi gerisin geriye döndü (корабль назад возвратился).
Şehzade gelip (царевич приехав) orada almayı unuttuğu sabır taşını alarak (там
терпения камень, который он /раньше/ купить забыл, купив) tekrar gemiye
döndü (снова на корабль вернулся). Bu sefer gemi var hızıyla yol almaya başladı
(на этот раз корабль со всей скоростью устремился в путь: «путь брать начал»;
yol almak — оправляться в путь; набирать скорость). Öyle ki, birkaç gün
içinde memleketlerine vardılar (так что, нескольких дней в течение на родину
свою они прибыли)...
Şehzade, doğru sarayına giderek (царевич прямо во дворец направившись), onu
merdivende karşılayan hanımına hediyesini verdi (его на лестнице встретившей
жене подарок ее дал), sonra hizmetçi kıza da sabır taşını verip (потом служанке
же терпения камень дав) dinlenmek üzere odasına çekildi (отдохнуть чтобы, в
комнату свою удалился).
Şehzade gelip orada almayı unuttuğu sabır taşını alarak tekrar gemiye döndü.
Bu sefer gemi var hızıyla yol almaya başladı. Öyle ki, birkaç gün içinde
memleketlerine vardılar...
Şehzade, doğru sarayına giderek, onu merdivende karşılayan hanımına
hediyesini verdi, sonra hizmetçi kıza da sabır taşını verip dinlenmek üzere
odasına çekildi.
Akşam olmuştu. Şehzadeyi bir merak sardı: "Bu hizmetçi kız, acaba sabır taşı
ile ne yapacak?" diyerek kimseye haber vermeden hizmetçi kızın yattığı odaya
gitti ve kapı aralığından onu gözetlemeye başladı. Gördü ki, hizmetçi kız sabır
taşını eline almış, ona hitaben şöyle diyordu:
"Ey sabır taşı (эй, терпения камень)! Ben bir vakitler annemin biricik kızı idim (я
одно время матери своей единственной дочерью была). Bir gün nakış işlerken
(однажды вышивала когда я) pencereden bir kuş gelip bana (в окно одна птица
влетев, мне): Sultanım, kırk gün ölü bekleyeceksin (султанша моя, сорок дней
мертвеца ждать будешь), sonra muradına ereceksin, dedi (затем желаний своих
достигнешь, — сказала). İlk defa aldırmadım (в первый раз не обратила
внимания я), ikinci defa kuş gelip bir daha bunu söyleyince (во второй раз птица
прилетев, еще раз это сказала когда) anneme söyledim (я матери своей
рассказала). O da korkarak beni alıp (она же, испугавшись, меня взяла) bu
memlekete getirdi (в эту страну привезла).
"Ey sabır taşı! Ben bir vakitler annemin biricik kızı idim. Bir gün nakış
işlerken pencereden bir kuş gelip bana: Sultanım, kırk gün ölü bekleyeceksin,
sonra muradına ereceksin, dedi. İlk defa aldırmadım, ikinci defa kuş gelip bir
daha bunu söyleyince anneme söyledim. O da korkarak beni alıp bu
memlekete getirdi.
Bir gece bu sarayın içinde yattık (одной ночью этого дворца внутри уснули мы),
sabah gözlerimi açınca (утром глаза открыла когда) kendimi bir ölünün başında
buldum (себя около мертвеца нашла). Otuz dokuz gün başında bekledim
(тридцать девять дней около него ждала). Sen olsan nasıl sabredersin sabır taşı
Bir gece bu sarayın içinde yattık, sabah gözlerimi açınca kendimi bir ölünün
başında buldum. Otuz dokuz gün başında bekledim. Sen olsan nasıl
sabredersin sabır taşı?"
O esnada sabır taşı, puf puf ederek şişti (в тот момент терпения камень отдуваясь,
раздулся). Kız sözüne devam ederek (девушка речь свою продолжая):
"O gün oradan geçmekte olan bir esirci gemisinden (в тот день с там проходящего
невольничьего корабля; esir — пленник, раб) bir hizmetçi kız satın aldım (одну
служанку купила я), boynuna altınlar taktım (на шею ее золото повесила), sen
burada dur, ben bir sarayı dolaşayım, dedim (ты тут оставайся, я по дворцу
пройдусь, — сказала). Ama bu arada şehzade kalkıp onunla evlendi (но в то время
царевич встав, на ней женился). Sen olsan ne yaparsın (ты будешь если, что
сделаешь)?"
O esnada sabır taşı, puf puf ederek şişti. Kız sözüne devam ederek:
"O gün oradan geçmekte olan bir esirci gemisinden bir hizmetçi kız satın
aldım, boynuna altınlar taktım, sen burada dur, ben bir sarayı dolaşayım,
dedim. Ama bu arada şehzade kalkıp onunla evlendi. Sen olsan ne yaparsın?"
Sabır taşı puf puf ederek biraz daha şişti (терпения камень отдуваясь, немного
еще раздулся). Kız hikayesine devamla (девушка рассказ свой продолжая):
"Bu yetmiyormuş gibi (этого не достаточно было словно), ben bu kıza hizmetçi
oldum (я этой девушке служанкой стала). Sen olsan nasıl sabır edesin (ты будешь
если, как вытерпишь)?"
Sabır taşı puf puf ederek biraz daha şişti. Kız hikayesine devamla:
"Bu yetmiyormuş gibi, ben bu kıza hizmetçi oldum. Sen olsan nasıl sabır
edesin?"
Kızı tutarak:
— Affedersin sultanım! Demek asıl sendin beni bekleyen ha!
Dedi. Sonra gidip nankör ve yalancı hizmetçi kızı çağırdı. Suçunu yüzüne
vurunca, kız her şeyi itiraf etti. Bunun üzerine şehzade ona dedi ki:
— Söyle ne istersin, kırk katır mı, kırk satır mı? Hizmetçi kız sevinerek:
— Kırk katır isterim, beni memleketime götürsün. Satırlar düşmanın kafasına
gelsin.
Şehzade, sahibine ihanet eden hizmetçi kızı (царевич хозяйку свою предавшую
служанку; ihanet — измена, предательство), kırk katırın kuyruğuna bağlayarak
salıverdi (к сорока мулов хвостам привязав, отпустил). Hain kız (коварная
девушка), vücudu parça parça olarak (тем, что тело ее кусками стало) ihanetinin
cezasını buldu (за предательство свое наказание нашла).
Sonra asıl kendini bekleyen hanımla nikahını kıyarak (затем с действительно его
ожидавшей женщиной брак заключив; kıymak — рубить; заключать /договор,
брак/) benzeri görülmemiş bir düğün yaptılar (подобной себе невиданную
свадьбу сыграли: «сделали») ve ikisi de muratlarına ulaştılar (и оба желаемого
достигли; murat — желание, стремление).
Sonra asıl kendini bekleyen hanımla nikahını kıyarak benzeri görülmemiş bir
düğün yaptılar ve ikisi de muratlarına ulaştılar.
Bir zamanlar, gayet fakir bir karı koca vardı (в одни времена очень бедные жена
муж жили: «были»). Bu zavallı ailenin ellerinde (этой несчастной семьи в руках)
servet namına bir şey yoktu (богатства под названием ничего не было). Kırık,
dökük, tahta ve teneke parçalarından yapılmış (из сломанных, разваливающихся
деревянных и жестяных кусков сделанной) bir kulübede yaşayıp gidiyorlardı (в
одной хижине жили — поживали они; yaşayıp gitmek — долго жить: gitmek с
деепр. на —(y)ıp образует сложные глаголы с оттенком длительности,
постоянности). Günün birinde hamile olan kadın (в один из дней беременной
являющаяся женщина), fakir kocasına dedi ki (бедному мужу своему сказала,
что):
Bir zamanlar, gayet fakir bir karı koca vardı. Bu zavallı ailenin ellerinde servet
namına bir şey yoktu. Kırık, dökük, tahta ve teneke parçalarından yapılmış bir
kulübede yaşayıp gidiyorlardı. Günün birinde hamile olan kadın, fakir
kocasına dedi ki:
Ertesi gün hamile kadın (на следующий день беременная женщина), kocasının
yardımıyla hamama gitti (мужа своего с помощью в баню пошла). Hamamcı
Ayşe Kadın (банщица Айше Кадын), onları memnuniyetle karşılayarak (их с
радостью встретив) kadını içeri aldı (женщину внутрь провела: «взяла»).
Hamamda ona uygun bir yer ayırdı (в бане для нее подходящее место выделила).
Biraz süre sonra, kadının ağrısı tuttu (некоторое время спустя у женщины
схватки начались; ağrısı tutmak — начаться — о родовых схватках; ağrı —
боль; tutmak — держать), nur topu gibi bir kız çocuğu doğurdu (прелестную
девочку родила она; nur topu gibi — чудесный, прелестный: «словно шар
света»).
Ertesi gün hamile kadın, kocasının yardımıyla hamama gitti. Hamamcı Ayşe
Kadın, onları memnuniyetle karşılayarak kadını içeri aldı. Hamamda ona
uygun bir yer ayırdı.
Biraz süre sonra, kadının ağrısı tuttu, nur topu gibi bir kız çocuğu doğurdu.
— Bu kızın adı "Muradına ulaşamayan Kız" olsun (этой девочки имя «Желаемого
не могущая достичь Девушка» будет пусть; ulaşmak — достигать). Öteki de
(другой же):
— Bu kızın başını yıkadıkça (этой девочки голову моют всякий раз когда;
yıkadıkça — дееприч. от yıkamak — мыть; -dıkça — деепричастие, означает
регулярно повторяющееся или длящееся действие: всякий раз как, по мере
того, как) saçından altınlar dökülsün (с волос ее золотые сыпятся пусть) ve
güldükçe yanağında güller açılsın (и смеется всякий раз когда, на щеках ее розы
раскрываются пусть), ağladıkça da gözlerinden inciler yağsın (плачет всякий раз
когда, из глаз ее жемчужины льются пусть) ve yürüdükçe bastığı yerlerde
çimenler bitsin, dedi (и идет всякий раз когда, где ступила она, трава растет
пусть, — сказал).
Üçüncü gezgin de, cebinden bir pazubent çıkararak, kızın koluna bağladı ve
dedi ki:
— Bu pazubent kızın kolunda bağlı durdukça yaşayacak, çıktığı günde bayılıp
kendinden geçecektir. Görenler ölü zannedecektir.
Yeni doğan uğurlu kızı yüzünden zengin olan fakir kadın, eline para geçer
geçmez hemen büyük bir konak aldı, içini yepyeni eşyalarla döşedikten sonra
orada yerleşti.
Güldükçe yüzünde güller açan (смеялась всякий раз когда, на лице которой розы
расцветали), yürüdükçe bastığı yerde çimen biten (ступала всякий раз когда, на
месте, где ступала она, трава росла) bu küçük kız (эта маленькая девочка), o
görkemli konakta gün geçtikçe büyüyor (в том великолепном особняке день за
днем подрастала; gün geçtikçe — по мере того, как день проходит), büyüdükçe
güzelleşiyordu (подрастая, красивее становилась). Ailesi de onun sayesinde
saygılı zenginlerden olmuştu (семья ее с ее помощью из уважаемых богатеев
стала = одной из богатых семей). Öyle ki evleri adeta saray gibi uşaklarla
dolmuştu (так, что дома их почти дворец словно слугами наполнился).
Güldükçe yüzünde güller açan, yürüdükçe bastığı yerde çimen biten bu küçük
kız, o görkemli konakta gün geçtikçe büyüyor, büyüdükçe güzelleşiyordu.
Ailesi de onun sayesinde saygılı zenginlerden olmuştu. Öyle ki evleri adeta
saray gibi uşaklarla dolmuştu.
Ertesi gün (на следующий день), hiç bir şey saklamadığı annesine, rüyasını anlattı
(матери, от которой он ничего не скрывал, сон свой рассказал):
— Anneciğim, dün akşam rüyamda öyle bir kız gördüm ki (мамочка, вчера
вечером во сне такую девушку увидел, что), hayali şimdiye kadar gözümün
önünden ayrılmıyor (образ ее до сих пор перед глазами стоит: «глаз моих от
передней части не отделяется»). Bu kızı bulmak isterim (эту девушку найти
хочу).
Bunun üzerine annesi ona şu cevabı verdi (в связи с этим мать его этот ответ
дала):
— Oğlum! Onu ne yapacaksın (сынок! Это: «то» как сделаешь)? Ben sana
övgüsünü duyduğum öyle bir kız alacağım ki (я для тебя, похвалы о которой
слышала я, такую девушку возьму) dünyada onun benzen yoktur (на свете ей
подобной нет). Bu kız güldükçe yüzünde güller açıyor (эта девушка смеется
всякий раз когда, на лице ее розы расцветают) ve her bastığı yerde çimenler
bitiyor (и везде, где она ступит, трава растет), güzellikte dünyada birinciliği almış
bir dilberdir (в красоте на свете первенство получившая красавица).
— Şimdi artık tamamıyla kanaat getirdim. Bu kız gerçekten varmış. Onun için
hiç vakit kaybetmeden sana bir gemi hazırlatacağım. Hemen ona binip bu
kızın memleketine onu görmeye gideceksin ve bu kızı bana isteyeceksin, ailesi
ne isterlerse hayır demeyeceksin. Ailesi izin verince, hiç beklemeden ona nişan
yüzüğünü takıp buraya getireceksin.
Ertesi gün şehzade (на следующий день царевич), annesini büyük bir gemiye
bindirerek (мать свою на большой корабль посадив), bu kızın memleketine
yolladı (в страну этой девушки отправил).
Kızın annesi (девушки мать), şehzadenin annesini (царевича мать), büyük bir
saygı ve nezaketle karşılayarak (с великим почтением и вежливостью встретив),
onu misafir odasına aldı (ее в гостевую комнату провела: «взяла»). Şuradan
buradan konuşmaya başladılar (от том, о сем разговаривать начали они). Bu
sırada kız odaya gelerek (в это время девушка в комнату войдя), misafir hanımı
Misafir hanım (гостья госпожа), kızı tecrübe etmek için (девушку испытать
чтобы):
— Kızım, dedi (дочка, — сказала). Her ne kadar sana zahmet ise de (насколько
тебе беспокойство будет; ise — если, хотя, же), bana bir bardak su ver (мне
стакан воды дай).
Kız, hemen su getirmek için oradan ayrıldı (девушка сразу воды принести чтобы,
оттуда удалилась). Şehzadenin annesi (царевича мать), kızın bastığı yere dikkat
etti (на места, где ступала девушка внимание обратила). Gerçekten kızın bastığı
yerde (действительно, где девушка ступала) çimenler bittiğini gördü (что трава
растет, увидела она).
Kız suyu getirdi (девушка воду принесла). Kadın, onun elinden bardağı alırken
usulcacık (женщина из ее руки стакан беря, потихонечку), kızın bileğini sıktı
(девушки запястье сжала), bu nazik kız bundan etkilenerek ağladı (эта нежная
девушка от этого впечатлившись, заплакала), o sırada gözünden inciler
döküldüğü görüldü (в то время, что из глаз ее жемчужины льются, понятно,
видно стало).
Kadın, kızın ağladığını görünce (женщина девушки плач увидев), onu güldürecek
bir hikaye anlattı (ее рассмешившую историю рассказала). Kız bu sefer gülmeye
(девушка на этот раз смеяться) ve yanaklarında güller açılmaya başladı (и на
щеках ее розы расцветать начали).
Nihayet sabredemeyerek (наконец не вытерпев), kalkıp kızın saçlarına su atınca
(встав, на девушки волосы воды плеснув: «бросив»), kızın başından altınların
döküldüğünü gördü (с девушки головы золотых падение увидела).
Kadın, kızın ağladığını görünce, onu güldürecek bir hikaye anlattı. Kız bu
sefer gülmeye ve yanaklarında güller açılmaya başladı.
Nihayet sabredemeyerek, kalkıp kızın saçlarına su atınca, kızın başından
altınların döküldüğünü gördü.
Şehzadenin annesi (царевича мать), artık tamamıyla aradığı kızın bu kız olduğuna
kanaat getirmişti (теперь полностью в том, что искомая ею девушка этой
девушкой является, убедилась; kanaat — удовлетворенность; убеждение).
Kızın annesine niçin geldiğini anlattı (девушки матери зачем приехала,
рассказала) ve Allahın izniyle (и с Аллаха позволения; izin — позволение), kızını
şehzade oğluna istedi (девушку за царевича сына посватала: «попросила»).
Kızın annesi, buna da peki diyerek (девушки мать на это тоже: хорошо, —
сказав), Sultan kadını, gemiye kadar yolcu etti (султаншу до корабля
сопроводила; yolcu etmek — отправлять в дорогу, провожать в дорогу; yolcu
— путник).
Şehzadenin annesi (царевича мать), birkaç gün zarfında (нескольких дней в
течение) Yemen'e ulaştı (в Йемен прибыла). Onu sabırsızlıkla limanda bekleyen
oğluna müjdeyi verdi (ее с нетерпением в порту ожидавшему сыну благую весть
сообщила: «дала»).
Şehzade, bu haberi alır almaz (царевич эту новость получил как только),
annesine sarılarak alnından öptü (мать свою обняв, в лоб поцеловал).
— Çok yaşa anneciğim (долго живи, мамочка). Allah seni başımdan eksik etmesin
(Аллах тебя с моей головы недостающей не сделает пусть = пусть Аллах
сделает так, чтобы ты всегда была со мной).
Diyerek hayırlı dualarda bulundu (говоря, благословенным молитвам предался).
Gelelim kızın annesine; Sultan Kadın memleketine gittikten sonra, avuç dolusu
altınlar harcıyarak kızına sultanlarda bile bulunmayan elbiseler, çeyizler
hazırladı ve büyük bir gemi kiralayarak kızın süt ninesini çağırdı, ona dedi ki:
— Büyük anne! Seninle beraber kızımı nişanlısına gönderiyorum, yolda ona iyi
bak, her türlü ihtiyaçlarını gör.
Ve sütnine ile kız, bir gemiyle yola çıktılar.
Akşam olmuştu (вечер наступил). Denizin iyi ve temiz havası (моря хороший и
чистый воздух) kızın iştahını açmıştı (девушки аппетит вызвал: «открыл»).
Sütnineye seslendi (кормилицу позвала она):
— Sütnine (нянюшка)! Karnım acıktı (я проголодалась: «живот мой голоден =
проголодался»). Bana biraz yemek ver (мне немного поесть дай).
Hain kadın (вредная женщина), daha evvel hazırladığı (еще раньше
подготовленную), gayet tuzlu pastırmayı kıza verdi (очень соленую бастурму
дала; tuz — соль).
Akşam olmuştu. Denizin iyi ve temiz havası kızın iştahını açmıştı. Sütnineye
seslendi:
— Sütnine! Karnım acıktı. Bana biraz yemek ver.
Hain kadın, daha evvel hazırladığı, gayet tuzlu pastırmayı kıza verdi.
Kız, iştahla onu yedikten yarım saat sonra (девушка в аппетитом ее съела через
полчаса после того как), kendisini müthiş bir hararet bastı (на нее страшная
жажда напала = она страшную жажду испытала). Adamakıllı susamıştı (изрядно
пить хотела). Yanında su olmadığı için (при ней воды не было так как), süt
nineden su istedi (у кормилицы воду попросила).
— Eğer gözünün birisini çıkarıp bana verirsen (если глаз один вытащив, мне
Kız, iştahla onu yedikten yarım saat sonra, kendisini müthiş bir hararet bastı.
Adamakıllı susamıştı. Yanında su olmadığı için, süt nineden su istedi.
— Eğer gözünün birisini çıkarıp bana verirsen, sana su veririm, dedi hain
kadın.
Kız, o kadar susamıştı ki, bu ağır teklifi kabul etmeye mecbur oldu, gözünün
birisini çıkararak kadına verdi.
Bir müddet sonra, kız tekrar susadi; koca karıya yalvardı:
— Aman! Nineceğim! Dedi. Bir yudum su ver, bayılacağım.
Bunun üzerine hain cadaloz (в связи с этим вредная ведьма), geminin yolda bir
memlekete uğramasından istifade edip (тем, что корабль по пути в одну страну
заходил, воспользовавшись) kör olan gelin kızla beraber karaya çıktı (со слепой
невестой девушкой вместе на сушу сошла: «вышла»). Dağ başına gittiler (на
горную вершину пошли они). Orada gözleri kör kızı bıraktı (там слепую
девушку оставила она), önceden gizlice gemiye soktuğu (заранее тайно на
корабль приведенную) kendi kızına onun gelinlik elbiselerini giydirerek (на свою
дочь ее свадебные наряды надев; gelin — невеста) gemiye döndü (на корабль
возвратилась). Nihayet uzunca bir yolculuktan sonra (наконец длинного
путешествия после), Yemen'e vardılar (в Йемен прибыли они).
Kocakarı, kendi kızı ile beraber (старая женщина со своей дочерью вместе) doğru
şehzadenin sarayına gittiler (прямо к царевичу во дворец направились).
Sarayın kapısında (у дворцовой двери), şehzadenin annesiyle akraba ve hısımları
(царевича мать с родственниками и близкими), gelenleri büyük bir merasimle
karşılayıp (прибывших с большим торжеством встретив) kendilerine ayrılan
odalara götürdüler (в для них отведенные комнаты отвели).
Bunu gören şehzade (это увидевший царевич), kendi kendine söylenmeye başladı
(самому себе бормотать начал):
— Hani gülerken yüzünde güller açarmış (как же, смеется когда, на лице ее розы
расцветали), bilmem ağlarken gözünden yaş yerini inci dökülürmüş (не знаю,
плачет когда, из глаз ее слез вместо жемчужины лились). Yürürken çimenler
bitermiş (когда идет, трава растет), diye methettikleri kız bu mudur (говоря,
расхваливаемая девушка эта ли; methetmek — хвалить)? Bu kızda hiçbir
fevkalâdelik görmüyorum ben (в этой девушке никакой исключительности не
вижу я; fevkalâde — необыкновенный, исключительный).
Gelelim biz bu arada (перейдем в это время) kocakarının karada bıraktığı kör kıza
(к старухой на суше брошенной слепой девушке). Çaresiz kız (несчастная
девушка), yalnız kalınca ağlamaya başlamıştı (одна осталась когда, плакать
начала). Ağladıkça da (плакала пока же) gözlerinden akan inciler epeyce
birikmişti (из глаз ее льющиеся жемчужины изрядно накопились). Günün
birinde oradan geçmekte olan bir yolcu (в один из дней там проходивший один
путник), bu kızı görerek (эту девушку увидев), hemen yanına yaklaştı (сразу к
ней подошел). Onun ağlayışı ve burada yalnız duruşu (о плаче ее и здесь
Gelelim biz bu arada kocakarının karada bıraktığı kör kıza. Çaresiz kız, yalnız
kalınca ağlamaya başlamıştı. Ağladıkça da gözlerinden akan inciler epeyce
birikmişti. Günün birinde oradan geçmekte olan bir yolcu, bu kızı görerek,
hemen yanına yaklaştı. Onun ağlayışı ve burada yalnız duruşu, onun dikkatini
çekerek sordu:
— Kızım! Seni hangi hain insan buralara bıraktı (дочка! Тебя какой зловредный
человек здесь бросил)? Kız, gözyaşlarını silerek cevap verdi (девушка, слезы
свои вытирая, ответила: «ответ дала»):
— Sorma baba (не спрашивай, отец). Kader böyle imiş (судьба такая оказалась),
sabretmek gerekir (терпеть надо). Yolcu, kızın önündeki incileri heybesine
yerleştirerek (путник перед девушкой находящиеся жемчужины в сумку свою
положив) kızı alıp evine götürdü (девушку забрав, в дом свой привез). Karısına
teslim ederek (жене своей передавая):
— Karıcığım, dedi (женушка, — сказал). Bu zavallı kız sana emanet (эта бедная
девушка тебе на попечение), buna iyi bakacaksın, hiç incitmeyeceksin (за ней
хорошо ухаживай, никогда не расстраивай).
— Kızım! Seni hangi hain insan buralara bıraktı? Kız, gözyaşlarını silerek
cevap verdi:
— Sorma baba. Kader böyle imiş, sabretmek gerekir. Yolcu, kızın önündeki
incileri heybesine yerleştirerek kızı alıp evine götürdü. Karısına teslim ederek:
— Karıcığım, dedi. Bu zavallı kız sana emanet, buna iyi bakacaksın, hiç
incitmeyeceksin.
Karısı, kızı odasına alarak, halini sordu (жена его девушку в комнату свою
проведя, о положении ее спросила).
Ertesi gün kız güldü (на следующий день девушка рассмеялась), yanağından
çıkan gülü (на щеке ее появившиюся розу) onu kurtaran kervancıya vererek dedi
ki (ее спасшему караванщику подавая сказала, что):
— Baba, şu gülü al (отец, эту розу возьми), doğru Yemen şehzadesinin sarayının
önünden (прямо йеменского царевича дворцом перед) "vakitsiz gül satarım" diye
bağırarak geç («раннюю розу продаю» говоря, выкрикивая пройди; vakitsiz —
несвоевременный). Eğer saraydan "bu gülü kaça satarsın?" (если из дворца «эту
розу почем продашь») diye sorarlarsa (говоря, спросят) sen de "bunu para ile
değil, bir göze veriyorum" (ты же, «ее не за деньги, за глаз отдаю») diye cevap ver
(говоря, ответ дай). Ve öyle sat (и так продай).
Ertesi gün kız güldü, yanağından çıkan gülü onu kurtaran kervancıya vererek
dedi ki:
— Baba, şu gülü al, doğru Yemen şehzadesinin sarayının önünden "vakitsiz
gül satarım" diye bağırarak geç. Eğer saraydan "bu gülü kaça satarsın?" diye
sorarlarsa sen de "bunu para ile değil, bir göze veriyorum" diye cevap ver. Ve
öyle sat.
Kervancı:
— Peki! Diyerek gülü alıp, memleketlerine pek uzak olmayan Yemen'e gitti.
Yemen'e gider gitmez, hemen sarayın önünden geçerek bağırmaya başladı:
— Vakitsiz gül satıyorum, vakitsiz gül satıyorum.
Bu esnada sarayın balkonunda olan gelin kız (в это время на дворцовом балконе
находящаяся невеста), bunu işitir işitmez (это услышала как только) hemen
annesinin yanına koştu (сразу к матери побежала: «матери своей к стороне ее
побежала»):
— Anneciğim, dedi (матушка, — сказала). Bak birisi vakitsiz gül satıyorum, diyor
(смотри, некто ‘раннюю розу продаю’, говорит). Şunlardan alalım da (их купим
и), şehzadeye: "Bunlar dün akşam sağ yanağımda açtı" diyerek götürelim (царевичу:
«они вчера вечером на правой щеке моей расцвели» говоря, принесем).
Annesi bunu uygun görerek (мать ее это подходящим найдя: «увидев»), hemen
Annesi bunu uygun görerek, hemen kimseye haber vermeden, aşağıya indi.
Kervancıyı çağırarak sordu:
— Söyle bakayım, bu gülü kaça satarsın? Kervancı:
— Para ile değil, bir göze satıyorum.
Deyince, hemen kocakarı yanında duran kızına dönerek, kulağına fısıldadı.
— Kız, çabuk odama git (дочка, скорее в комнату мою ступай), sandıktan kör
kızın gözlerini getir de (их сундука слепой девушки глаза принеси) onunla gül
alalım (на них розу кипим).
Kız, hızla oradan ayrılarak (девушка быстро оттуда удалившись) gözleri alıp
getirdi (глаза взяв, принесла). Kervancıya vererek gülü aldı (караванщику отдав,
розу купила).
Kervancı, maksat gerçekleşince (караванщик, цель осуществилась как только),
hemen memleketine döndü (сразу в страну свою вернулся). Doğru evine gelerek
(прямо в дом свой направившись) müjdeyi verdi (добрую весть принес: «дал»):
— Senin gözlerini aldım (твои глаза забрал).
— Kız, çabuk odama git, sandıktan kör kızın gözlerini getir de onunla gül
alalım.
Kız, hızla oradan ayrılarak gözleri alıp getirdi. Kervancıya vererek gülü aldı.
Kervancı, maksat gerçekleşince, hemen memleketine döndü. Doğru evine
Kız sevincinden yerinde duramadı. Hemen kalktı. Abdest aldı. İki rekat namaz
kılarak Allah'a dua etti. Allah da o saatte onun duasını kabul etti. Kız gözlerini
yerine koyar koymaz etrafını görmeye başladı. Öyle ki gözleri eskisinden daha
fazla iyi olmuştu. Allaha şükürler ederken, onu bu mutluluğa eriştirmeye
sebep olan kervancının ve ailesinin elini öpmeyi de unutmadı.
Gözleri iyi olan kız, kervancının evinde yerleşir yerleşmez, güldükçe güller
açmaya, saçlarını yıkadıkça altınlar, ağladıkça inciler dökülmeye başladı.
Bunu gören kervancı ve ailesi, kıza dört elle sahip çıkarak, onun sayesinde
zengin oldular. Büyük bir köşk yaptırıp en güzel şekilde döşediler.
Köşkün büyük bir kısmını kıza ayırmışlardı (дворца большую часть девушке
выделили). Bununla beraber (с этим вместе), yalnız içtikleri su (только
выпиваемая ими вода), yedikleri yemek ayrı gidiyordu (съедаемая еда отдельно
подавались: «шли»). Birbirlerinden hiç ayrılmıyorlardı (друг от друга совсем не
отделяли). Kız da bu hayırsever aileden çok memnundu (девушка же этой
благочестивой: «любящей добро» семьей очень довольна была).
Günün birinde kız kervancıya dedi ki (в один из дней девушка караванщику
сказала, что):
Köşkün büyük bir kısmını kıza ayırmışlardı. Bununla beraber, yalnız içtikleri
su, yedikleri yemek ayrı gidiyordu. Birbirlerinden hiç ayrılmıyorlardı. Kız da
bu hayırsever aileden çok memnundu.
Günün birinde kız kervancıya dedi ki:
— Baba, senden bana öyle bir türbe yaptırmanı isterim ki (отец, у тебя такую одну
гробницу построить прошу, что), türbenin içinde altından bir sandık bulunsun
(гробницы внутри из золота сундук находится пусть), bu sandık (этот сундук)
türbenin kapıları kendiliğinden açılıp kapandıkça (гробницы двери сами собой
открываться и закрываться будут всякий раз когда):
"Muradına Ulaşamayan Kız" diye bağırıp ses çıkarsın («Желаемого не умеющая
— Baba, senden bana öyle bir türbe yaptırmanı isterim ki, türbenin içinde
altından bir sandık bulunsun, bu sandık türbenin kapıları kendiliğinden açılıp
kapandıkça:
"Muradına Ulaşamayan Kız" diye bağırıp ses çıkarsın.
Gelelim biz, sarayda olan sütninenin kızına. Kervancıdan gülleri alan kız,
derhal onları şehzadeye göstererek dedi ki:
— Bunlar dün akşam sağ yanağımda açtı.
Şehzade gülleri alıp derin derin kokladı, sanki sevdiği kızın kokusunu almıştı.
Sütninenin kızına manalı manalı bakarak:
— Gülün geldi. İnşallah sen de gelirsin, dedi.
Kız işin farkına vararak (девушка дела разницу поняв: «достигнув») doğru
annesinin yanına koştu (сразу к матери своей побежала):
— Anne, bu kız ölmemiştir (мама, эта девушка не умерла), yakın bir yerdedir (в
близком месте она). Gel ona bir kocakarı yollayalım (давай к ней старуху
пошлем), gece olunca (ночь наступит когда) onun kolundan pazubendi alsın da
ölsün (с ее руки амулет пусть снимет, и умрет пускай она).
Sütnine, kızının bu sözü üzerine (кормилица дочери своей этих слов вследствие),
hemen bir cadı karı buldu (сразу одну ведьму женщину нашла), lazım gelen
şeyleri kendisine söyleyerek (необходимые вещи ей рассказав), bir kese altın
verdi ve dedi ki (один кошель золота дала и сказала, что):
— Eğer pazubendi almayı başarırsan (если амулет взять сумеешь), sana daha fazla
para vereceğim (тебе еще больше денег дам).
İyilik yapmayı çok seven kız (добро делать очень любившая девушка), ihtiyar
kocakarıyı içeri aldı (старую старуху внутрь впустила: «взяла»). Beraber yemek
yediler (вместе поели они), yatma zamanı gelince (спать время пришло когда)
ona ayrı bir oda verdi (ей отдельную комнату дала). İhtiyar kadın, yatağına girdi
(старая женщина в кровать легла: «вошла»). Kız da yanından ayrılarak odasına
gitti (девушка же, от нее уйдя, в комнату свою пошла).
İyilik yapmayı çok seven kız, ihtiyar kocakarıyı içeri aldı. Beraber yemek
yediler, yatma zamanı gelince ona ayrı bir oda verdi. İhtiyar kadın, yatağına
Gece yarısından sonra (ночи половины после) herkes, derin bir uykuya daldığı
sırada (все в глубокий сон погрузились когда), kocakarı ses seda çıkarmadan
(старуха звука, голоса не подавая) kızın odasına girerek (в девушки комнату
войдя) yavaşça kızın kolundan pazubendi çıkardı (потихоньку с девушки руки
амулет сняла), odasına döndü (в комнату свою вернулась). Sabah vakti (в
утреннее время), oradan sıvışarak (оттуда ускользнув) doğru saraya gitti (прямо
во дворец направилась). Sütninenin yanına giderek (к кормилице придя)
pazubendi ona verdi (амулет ей дала).
Gece yarısından sonra herkes, derin bir uykuya daldığı sırada, kocakarı ses
seda çıkarmadan kızın odasına girerek yavaşça kızın kolundan pazubendi
çıkardı, odasına döndü. Sabah vakti, oradan sıvışarak doğru saraya gitti.
Sütninenin yanına giderek pazubendi ona verdi.
Sütnine son derece memnun oldu. Cadı kadına bir kese altın daha verip
başından savdı.
Sabah olmuştu, kervancının evinde oturan kız uyanmamıştı.
Bu sırada ihtiyar misafirin odasına (в это время старой гостьи в комнату) sabah
kahvaltısını getirmek için giren hizmetçiler (утренний завтрак принести чтобы
вошедшие служанки; hizmet — служба), cadı karıyı bulamayınca (ведьму не
найдя) hayret edip (удивились), kıza haber vermek için (девушке сообщить
Aradan dört saat geçtiği halde (между тем четыре часа прошло хотя) hala
uykudan uyanmadığını gören kervancının karısı (все еще ото сна непробуждение
ее увидевшая караванщика жена), merakla kızın odasına girdi (с беспокойством
в девушки комнату вошла), yatağa yaklaşıp (к кровати приблизившись) onu
uyandırmak için seslendi (ее разбудить чтобы, позвала). Hiç cevap alamadı (вовсе
ответа получить не смогла). Aynı zamanda kız hiç nefes alıp vermiyordu (в то же
время девушка совсем не дышала: «вздох беря, не отдавала»). Elini tuttu, buz
gibi kesilmişti (за руку ее взяла, в лед словно превратилась).
Aradan dört saat geçtiği halde hala uykudan uyanmadığını gören kervancının
karısı, merakla kızın odasına girdi, yatağa yaklaşıp onu uyandırmak için
seslendi. Hiç cevap alamadı. Aynı zamanda kız hiç nefes alıp vermiyordu. Elini
tuttu, buz gibi kesilmişti.
Bunu görür görmez (это увидела как только), feryadı basarak (крик подняв; feryat
— крик, вопль), evi çığlık ile doldurdu (дом криками наполнила).
— Eyvah, mahvoldum (о Боже, погибла я), kızım öldü (дочка моя умерла), artık
dünya bana haram olsun (теперь мир мне запретным станет пусть = теперь пусть
мне белый свет немилым станет).
Bu sırada oraya gelen kocası (в это время туда пришедший муж ее), onun
feryadını işitince (ее крики услышал когда) telaşla sordu (с волнением спросил):
— Hayır ola ne olmuş (здравствуй, что случилось)? Niye ağlıyorsun (почему
O gün kızı, büyük bir merasimle (в тот день девушку с большими почестями),
daha evvel hazırladığı türbeye gömdüler (в еще раньше подготовленной
гробнице похоронили).
Kızın öldüğünü, saraydaki sütnine ile kızı işitince (то, что девушка умерла, во
дворце находящиеся кормилица и дочь ее услышав) çok memnun oldular (очень
обрадовались; memnun — довольный).
O gün kızı, büyük bir merasimle, daha evvel hazırladığı türbeye gömdüler.
Kızın öldüğünü, saraydaki sütnine ile kızı işitince çok memnun oldular.
Birkaç gün sonra şehzade de (нескольких дней после царевич тоже), bu kızın
öldüğünün haberini alarak (этой о смерти этой девушки весть получив), derin bir
yasa düştü (в глубокий траур погрузился: «упал»).
Öyle ki artık sütninenin kızından nefret etmeye başladı (так что, теперь
кормилицы дочку ненавидеть начал; nefret — ненависть, отвращение). Onun
yanında oturmayıp (рядом с ней не оставшись: «не сидя») hemen onu eğiten
lalasıyla beraber kıyafet değiştirip (сразу с его обучавшим дядькой вместе
Birkaç gün sonra şehzade de, bu kızın öldüğünün haberini alarak, derin bir
yasa düştü.
Öyle ki artık sütninenin kızından nefret etmeye başladı. Onun yanında
oturmayıp hemen onu eğiten lalasıyla beraber kıyafet değiştirip şehirden
şehire, dağdan dağa, bu ölen kızı yadedip dolaşmaya başladılar.
Hayli yol yürüdükten sonra (много дорог прошли они после того как), bir gün bir
dağın eteğinde konakladılar (в один день у одной горы подножия заночевали).
Biraz yemek yiyerek (немного поев) oturup dinlendiler (посидели, отдохнули).
Bu esnada (в это время) şehzadenin kulağına (до царевича уха) dağın tepesinden
(с горы вершины) inilti gibi bir ses geldi (стон словно один голос донесся:
«пришел»):
"Muradına Ulaşamayan Kız" (желаемого не умеющая достичь девушка).
Hayli yol yürüdükten sonra, bir gün bir dağın eteğinde konakladılar.
Biraz yemek yiyerek oturup dinlendiler.
Bu esnada şehzadenin kulağına dağın tepesinden inilti gibi bir ses geldi:
"Muradına Ulaşamayan Kız".
Şehzade, bu sesin geldiği tarafa bakıp (царевич в сторону, откуда донесся голос,
глядя), kulak kabarttı (уши навострил; kabarmak — вздуваться; kabartmak —
вздувать, поднимать). Aynı kelimeleri bir daha işitince (те же слова еще раз
услышав), hemen dağın tepesine gitti (тут же на горы вершину пошел). Orada
büyük bir türbe gördü (там большую гробницу увидел). Bu türbe çok görkemli bir
yapıydı (эта гробница очень великолепным строением была). Kapıları
kendiliğinden açılıp kapanıyor (двери ее сами по себе открывались и
Şehzade, bu sesin geldiği tarafa bakıp, kulak kabarttı. Aynı kelimeleri bir daha
işitince, hemen dağın tepesine gitti. Orada büyük bir türbe gördü. Bu türbe
çok görkemli bir yapıydı. Kapıları kendiliğinden açılıp kapanıyor ve her açılıp
kapanışlarında: "Muradına Ulaşamayan Kız" diye bir ses geliyordu.
Şehzade, bunu görünce ağlamaya başladı (царевич это увидев, плакать начал).
Sonra çocuğu alarak hizmetçisiyle beraber saraya döndü (потом ребенка забрав, со
слугой своим вместе во дворец вернулся).
Şehzade gittikten sonra (царевич ушел после того как), çocuk odada oynamaya
başladı (ребенок в комнате играть начал). Nihayet çekmecenin yanına yaklaşarak
(наконец к шкатулке приблизившись; çekmece — шкатулка, маленький
сундучок /для хранения драгоценностей и т. п./) ölen kızın tılsımlı pazubendini
aldı (умершей девушки магический амулет взял). Bunu gören sütninenin kızı
(это увидевшая кормилицы дочь), hemen koşarak onun elinden pazubendi almak
istedi (сразу подбежав, из его руки амулет забрать хотела), fakat çocuk onu sıkı
sıkı tutarak vermemeye çalıştı (однако ребенок его крепко крепко держа, не
отдавать пытался). Kız onu zorlayınca (девушка его принудила когда), yüksek
sesle ağlamaya başladı (громко плакать начал; yüksek sesle — громко: «громким
голосом»).
Ama çocuk gene ağlamaya devam ediyordu (но ребенок снова плакать
продолжал; devam — продолжение). Bunu gören şehzade (это увидевший
царевич):
— Bu çocuğu, gene türbeye götürelim (этого ребенка в гробницу снова отнесем
давай)! Diyerek çocuğu türbeye geri götürdü (говоря, ребенка в гробницу
обратно отнес). Ve orada bıraktı (и там оставил). Çocuğun elinde tuttuğu pazubent
(в ребенка руке находящийся амулет), kızın vücuduna değince (девушки тела
дотронувшись), kızda bir canlanma başladı (в девушке оживление началось).
Şehzade bunu görünce hayret etti (царевич это увидел только, удивился). Hemen
çocuğun elinden pazubendi alarak (сразу из ребенка руки амулет взяв):
— Bundan bir hikmet var! Dedi (в этом некий смысл есть, — сказал; hikmet —
мудрость; /тайный/ смысл). Şunu kızın koluna bağlayalım da bakalım ne olacak
(его девушке на руку привяжем-ка и посмотрим, что случится)?
Şehzade, pazubendi kızın koluna bağlar bağlamaz, kız aksırarak ayağa kalktı.
Birden canlanmıştı. Hemen çocuğu alarak onu emzirmeye başladı.
— Senin asıl eşin benim (твоя настоящая жена я), annem beni sütninemle beraber
sana yollamıştı (мать меня с кормилицей вместе к тебе отправила). Yolda
kocakarı gözlerimi çıkarıp beni dağa bıraktı (в пути старуха глаза мои забрала,
меня на горе оставила). Ve kendi kızını benim yerime koyup sana verdi (и свою
дочь на мое место посадив, тебе передала). Beni dağda bir kervancı kurtardı
— Senin asıl eşin benim, annem beni sütninemle beraber sana yollamıştı.
Yolda kocakarı gözlerimi çıkarıp beni dağa bıraktı. Ve kendi kızını benim
yerime koyup sana verdi. Beni dağda bir kervancı kurtardı, yüzümden çıkan
gülleri saraya gönderdim ve bir hile ile onları gözlerimle değiştirdim. Siz o
gülleri öyle bir hasretle kokladınız ki onun şiddetinden Allah, o anda bana bu
çocuğu verdi. Sonra sütnine benim sağ olduğumu öğrendi. Bana bir kocakarı
yollayarak kolumdaki pazubendi çaldı. Ben de geçici olarak ölü gibi baygın
düştüm.
Ondan sonra, şehzade, kızın annesini ve kervancıyı saraya getirdi (этого после
царевич девушки мать и караванщика во дворец перевез).
Bir süre sonra kızla nikahları kıyıldı (некоторое время спустя с девушкой брак
заключен был; süre — срок, период), kırk gün kırk gece görülmemiş bir düğün
yapıldı (сорок дней, сорок ночей невиданная свадьба проведена была) ve onlar
böylece muratlarına erdiler (и они таким образом желаемого достигли; görmek —
видеть; görülmek — быть /у/виденным).
Eski zamanda gayet âdil, iyi bir padişahın oldukça güzel bir kızı vardı (в старые
времена у очень справедливого, хорошего падишаха довольно красивая дочка
была). Babasının biricik kızı olan bu dilber (отца своего единственной дочерью
являющаяся эта красавица), canı sıkılmasın diye babası ona özel bir hoca hanım
tutmuştu (не скучала чтобы, отец для нее прекрасную госпожу учительницу
нанял), onunla her vakit beraber gezer, beraber yerler içerlerdi (с ней всегда вместе
гуляли, вместе ели, пили они).
Eski zamanda gayet âdil, iyi bir padişahın oldukça güzel bir kızı vardı.
Babasının biricik kızı olan bu dilber, canı sıkılmasın diye babası ona özel bir
hoca hanım tutmuştu, onunla her vakit beraber gezer, beraber yerler içerlerdi.
Bir gün kız, baktı ki hoca hanımın suratı asık, üzgün duruyor (однажды девушка
посмотрела, что госпожа учительница с лицом угрюмым, печальная стоит;
suratı asık — угрюмое, мрачное лицо; surat — /недовольное/ лицо). Hemen sordu
(сразу спросила):
— Hoca hanım, seni üzüntülü görüyorum, neyin var (госпожа учительница, тебя
грустной вижу, что с тобой)? Hoca hanım cevap verdi (гопожа учительница
ответ дала):
— Tasam var kızım (у меня забота есть, дочка). Kız merakla (девушка с
любопытством):
— Tasa nasıl şeydir, dedi (забота что за штука, — сказала). Bana bundan bir tane
alsana (мне из них одну купи-ка).
Bir gün kız, baktı ki hoca hanımın suratı asık, üzgün duruyor. Hemen sordu:
Hoca hanım, padişah kızından para alarak çarşıya gitti (гопожа учительница у
падишаха дочки деньги взяв, на рынок пошла). Bir tasa kuşu satın alarak kıza
getirdi (одну забот птицу купив, девушке принесла):
— İşte tasa kuşu budur, dedi (вот забот птица и есть, — сказала).
Kız da kuşu alarak, ona güzel bir kafes yaptırıp içine koydu (девушка же птицу
взяв, для нее прекрасную клетку сделать приказав, внутрь посадила) ve fırsat
buldukça (и случай находила всякий раз когда; fırsat — удобный случай), canı
sıkıldıkça (скучала всякий раз когда) bu kuşu yanına getirip onunla eğlenmeye
başladı (эту птицу к себе принеся, с ней развлекаться начинала).
Hoca hanım, padişah kızından para alarak çarşıya gitti. Bir tasa kuşu satın
alarak kıza getirdi:
— İşte tasa kuşu budur, dedi.
Kız da kuşu alarak, ona güzel bir kafes yaptırıp içine koydu ve fırsat buldukça,
canı sıkıldıkça bu kuşu yanına getirip onunla eğlenmeye başladı.
Günün birinde kız, kuşu alarak sarayın bahçesine gitti (в один из дней девушка
птицу взяв, во дворцовый сад пошла). Kafesi havuzun başına bıraktı (клетку у
бассейна оставила). Bu sırada şarkı söyleyip, oyun oynayan kızları seyre gitti (в
это время песню напевая, за играющими девушками наблюдать пошла). Biraz
sonra kuşun yanına gelince (немного после к птице подошла когда), kuş dile gelip
dedi ki (птица дар речи обретя сказала, что):
— Hanımcığım (госпожа моя)! Beni salıver de ben de şu ağaçtaki kuşlarla beraber
oynayayım (меня отпусти, и я тоже с этими на дереве птицами вместе
поиграю).
Kız, buna inanarak, onu serbest bıraktı (девушка, в это поверив, ее отпустила:
Günün birinde kız, kuşu alarak sarayın bahçesine gitti. Kafesi havuzun başına
bıraktı. Bu sırada şarkı söyleyip, oyun oynayan kızları seyre gitti. Biraz sonra
kuşun yanına gelince, kuş dile gelip dedi ki:
— Hanımcığım! Beni salıver de ben de şu ağaçtaki kuşlarla beraber
oynayayım.
Kız, buna inanarak, onu serbest bıraktı.
Kuş önce ağaca çıktı (птица сначала на дерево взлетела), orada biraz kaldıktan
sonra (там немного посидела после того как) bu sırada saraylı kızlarla beraber
eğlenmeye dalan (в это время с дворцовыми девушками вместе в развлечения
погрузившуюся; dalmak — погружаться) Padişah kızının üstüne saldırdı (на
падишаха дочку напала). Ve pençelerini elbisesine takarak (и когти свои в
одежду ее вонзив) onu kaptığı gibi havaya kaldırdı ve uçmaya başladı (ее схватив,
в воздух подняла и лететь начала).
Kuş önce ağaca çıktı, orada biraz kaldıktan sonra bu sırada saraylı kızlarla
beraber eğlenmeye dalan Padişah kızının üstüne saldırdı. Ve pençelerini
elbisesine takarak onu kaptığı gibi havaya kaldırdı ve uçmaya başladı.
Kuş, kızı kapınca büyük bir hızla uçarak (птица девушку схватив, с большой
скоростью летя) bir süre sonra bir dağa indi (некоторое время спустя на гору
опустилась). Kızı orada bırakarak (девушку там оставив):
— İşte tasa budur! Dedi (вот забота это, — сказала). Bundan böyle daha başına ne
tasalar getireceğim, gör bak (этих кроме еще на голову твою какие только
заботы принесу, увидишь: «терпи, смотри»).
Kuş oradan uçarak kızı yalnız bırakıp gitti (птица, оттуда улетая, девушку одну
оставив, улетела: «ушла»).
Sultan hanım, bir süre dağ başında, aç dolaştıktan sonra yola çıktı (госпожа
султанша некоторое время на горы вершине голодной побродила после того
как, в путь отправилась: «на дорогу вышла).
Yolda gelirken koyunlarını önüne katmış ağır ağır yürüyen bir çobana rastgeldi (по
дороге шла она когда, баранов перед собой гнавшего, медленно шагавшего
пастуха встретила), selam verdikten sonra ona dedi ki (поздоровалась после того
как, ему сказала, что):
— Çoban (пастух)! Ben sana elbiselerimi vereyim (я тебе одежды свои отдам),
sen de bana elbiselerini ver (ты же мне одежды твои отдай).
Sultan hanım, bir süre dağ başında, aç dolaştıktan sonra yola çıktı.
Yolda gelirken koyunlarını önüne katmış ağır ağır yürüyen bir çobana
rastgeldi, selam verdikten sonra ona dedi ki:
— Çoban! Ben sana elbiselerimi vereyim, sen de bana elbiselerini ver.
Sonunda şehre vardı (наконец в город прибыла). Bir kahvenin önünde durdu
(одной кофейней перед остановилась). Onun garipliğini sezen kahveci sordu (ее
необычность заметивший содержатель кофейни спросил; garip —
чужестранец; странный):
— Ne istiyorsun delikanlı (чего желаешь, юноша)?
— Beni yanına çırak olarak alır mısınız (меня к себе ученика в качестве возьмешь
ли)? Kahveci memnun olarak (содержатель кофейни обрадовавшись):
— Zaten ben de böyle bir kimse arıyordum, dedi (и так я такого кого-нибудь
искал, — сказал; zaten — по существу, в сущности). Derhal onu yanına çırak aldı
(сразу ее/его к себе учеником взял).
Sonunda şehre vardı. Bir kahvenin önünde durdu. Onun garipliğini sezen
kahveci sordu:
— Ne istiyorsun delikanlı?
— Beni yanına çırak olarak alır mısınız? Kahveci memnun olarak:
— Zaten ben de böyle bir kimse arıyordum, dedi. Derhal onu yanına çırak aldı.
Akşam üstü kahveci, kahveyi ona teslim ederek (вечером содержатель кофейни
кофейню ей передавая; teslim — вверение, вручение):
— Evladım! Dedi (дитя мое! — сказал). Ben gidiyorum, kahveye iyi bak (я ухожу,
за кофейней хорошо следи). Sabah erkenden gelir, dükkanı açarım (утром рано
приду и лавку свою открою).
Kahveci oradan ayrılınca, kız yatağına girdi (содержатель кофейни оттуда ушел
только, девушка в кровать легла: «вошла»).
Gece yarısı kuş geldi (в полночь птица прилетела: «пришла»), kahvede ne kadar
nargile, tabak, fincan varsa hepsini kırdı (в кофейне сколько наргиле, тарелок,
чашек было, все разбила).
Çırak bunu görünce hayret etti (ученик это увидев, поразился), kuş bu işi
yaptıktan sonra ona (птица это дело сделала после того как, ей):
— Bundan başka sana daha ne tasalar yapacağım, diyerek uçup gitti (этих кроме
тебе еще какие только заботы причиню, — говоря, улетела).
Gece yarısı kuş geldi, kahvede ne kadar nargile, tabak, fincan varsa hepsini
kırdı.
Çırak bunu görünce hayret etti, kuş bu işi yaptıktan sonra ona:
— Bundan başka sana daha ne tasalar yapacağım, diyerek uçup gitti.
Kız düşünceden sabaha kadar uyuyamadı (девушка от мыслей утра вплоть спать
не смогла; uyumadı — не спала; uyuyamadı — не могла спать). Şafak sökünce
kahveci kapıyı açtı (рассвело как только, содержатель кофейни дверь открыл;
şafak — заря, рассвет; sökmek — распарывать). Tezgaha gitti (к прилавку
подошел). Her tarafı kırık, dökük görünce (все вокруг разбитым, сломанным
увидев), kıza iyi bir sopa çekip (девушку хорошенько отдубасив; sopa çekmek —
отдубасить, sopa — палка, дубинка) yakasından tuttuğu gibi kapı dışarı etti (за
воротник схватив, выгнал: «двери наружу сделал»).
Kız oradan ağlaya ağlaya terzi dükkanına gitti (девушка оттуда плача к портному
в лавку пришла). Ustanın yanına yaklaşarak (к мастеру приблизившись):
Kız düşünceden sabaha kadar uyuyamadı. Şafak sökünce kahveci kapıyı açtı.
Tezgaha gitti. Her tarafı kırık, dökük görünce, kıza iyi bir sopa çekip
— Usta! Dedi. Benim kimsem yoktur. Beni yanına çırak alır mısın?
O günler bayram üzeri olduğu için, işler çoktu. Terzi, kızı yanına çırak aldı.
Birkaç gün sonra, kız dükkanda yattığı bir sırada gece yarısı tasa kuşu yine
gelip dükkanda ne kadar dikilmiş elbise varsa, hepsini parça parça etti. Sonra
kızı uyandırarak yaptığını gösterdi ve:
— İşte gördün mü tasayı (вот увидела ли заботу)? Bundan böyle daha başına ne
tasalar getireceğim (из этих таких еще на голову твою какие только заботы
принесу).
Diyerek uçtu (говоря, улетела). Kız üzülerek sabaha kadar bekledi (девушка,
печалясь, до утра прождала). Güneş doğduktan sonra (солнце взошло после того
как; doğmak — рождаться; всходить, подниматься /напр. о солнце/), terzi
dükkana geldi (портной в лавку пришел), ortalığın karma karışık olduğunu
Biraz sonra ayılınca (немного погодя придя в себя), baktı ki, bütün kumaşlar
parçalanmış (посмотрел, что все ткани в клочья изодраны), saraydan
ısmarlanmış elbiseler (из дворца заказанные одежды) ve diğer müşterilerin
elbiseleri yırtılmış (и других клиентов одежды изорваны).
Terzi, hemen yeni aldığı çırağına çıkıştı (портной сразу нового нанятого
подмастерья обругал):
— Dün akşam bunları ben sağlam bıraktım (вчера вечером их я целыми оставил).
Gece bunları kim parçaladı (ночью их кто изорвал), şimdi ben sana ne yapayım
(сейчас мне с тобой что делать)? Param da yok ki, yerine mal alıp koyayım (денег
у меня тоже нет ведь, чтобы на их место товар купить мне, положить).
Kız, hiç cevap vermedi, terzi adamakıllı kızmıştı (девушка никак не ответила,
портной изрядно рассердился). Hemen elindeki bastonu kızın başına patlatarak
(сразу в руке находящейся тростью девушку по голове ударив; patlatmak —
взрывать; прорывать; давать затрещину), ona iyi bir dayak attıktan sonra (ее
Kız, hiç cevap vermedi, terzi adamakıllı kızmıştı. Hemen elindeki bastonu
kızın başına patlatarak, ona iyi bir dayak attıktan sonra, dükkanından kovdu.
Kız, oradan bitkin ve mahzun bir halde, bir camcı dükkanına giderek, sahibine
dedi ki:
— Beni yanına çırak alır mısın?
Camcı, evvela hayır diye onu başından savmak istediyse de (стекольщик, сначала
нет сказав, ее с головы своей прогнать хотел хотя), nihayet onun göz yaşlarını
görünce (наконец ее слезы увидев), dayanamayarak yanına çırak aldı (выдержать
не сумев, к себе подмастерьем взял).
Bir gün, ustası ona dedi ki (однажды мастер ей сказал, что):
— Ben bu akşam bir düğüne davetliyim (я этим вечером на свадьбу приглашен;
davet — приглашение; davetli — приглашенный), seni yalnız bırakıyorum (тебя
одного оставляю). Dükkana iyice dikkat et (за лавкой хорошенько следи; dikkat
— внимание).
Akşam olunca, ustası düğüne gitti (вечер наступил когда, его мастер на свадьбу
ушел). O da dükkanın bir köşesinde büzülüp yattı (она же, лавки в один уголок
забившись, легла; büzülmek — стягиваться, сжиматься; съеживаться).
Camcı, evvela hayır diye onu başından savmak istediyse de, nihayet onun göz
yaşlarını görünce, dayanamayarak yanına çırak aldı.
Bir gün, ustası ona dedi ki:
— Ben bu akşam bir düğüne davetliyim, seni yalnız bırakıyorum. Dükkana
Gece yarısı olmuştu (полночь настала). Birden bire dükkana tekrar tasa kuşu gelip
(внезапно в лавку снова птица прилетела: «прибыла»), orada ne kadar cam,
avize varsa hepsini kırdıktan sonra kızı uyandırdı (там сколько стекла,
светильников было, все перебила после того как, девушку разбудила):
— Bak! Dedi, daha başına ne tasalar getireceğim (смотри! — сказала, — еще на
голову твою какие только заботы принесу). Ve hızla uçup gitti (и быстро
улетела: «улетев ушла»).
Gece yarısı olmuştu. Birden bire dükkana tekrar tasa kuşu gelip, orada ne
kadar cam, avize varsa hepsini kırdıktan sonra kızı uyandırdı:
— Bak! Dedi, daha başına ne tasalar getireceğim. Ve hızla uçup gitti.
Sabah olup ortalık aydınlanınca, dükkana camcı geldi (утро наступило, вокруг
посветлело как только, в лавку стекольщик пришел). Bütün dükkandaki
camların kırılarak mahvolduğunu gördü (то, что все в лавке находящиеся стекла
разбиты и уничтожены, увидел). Beyninden vurulmuşa döndü (потрясен был;
beyninden vurulmuşa dönmek — быть ошарашенным, потрясенным; beyin —
мозг; vurmak — бить; vurulmak — быть ударенным; dönmek —
поворачиваться). Eline geçirdiği sopayı yakalayarak (в руку подвернувшуюся
палку схватив) yeni çırağının üstüne hücum etti (на нового ученика набросился).
— Beni mahvettin, diyerek onu oradan kovdu (меня уничтожил ты, — говоря,
ее/его оттуда прогнал).
Erkek kıyafeti içindeki Sultan kızı, düşüne düşüne dükkandan ayrıldı, yolda
kendi kendine söylenmeye başladı:
— Ben bu kuşun yüzünden çok dayak yedim, dükkanları zarara soktum. Artık
hiçbir yere gitmeyeceğim, doğru dağa çıkacağım.
Sultan kız, doğru dağın yolunu tuttu (султанша прямо к горе направилась). Bir
hayli aç ve susuz halde yol yürüdükten sonra (в очень голодном и жаждущем
состоянии путь прошла она после того как), bir ormana geldi (в лес пришла). Bu
ormanda yırtıcı hayvanlar o kadar çoktu ki (в этом лесу хищных зверей настолько
много было, что; yırtmak — разрывать, раздирать), orada yatmayı uygun
görmeyerek (там заночевать удобным не найдя) yüksek bir ağaca çıkıp uyudu (на
высокое дерево залезла, уснула).
Sultan kız, doğru dağın yolunu tuttu. Bir hayli aç ve susuz halde yol
yürüdükten sonra, bir ormana geldi. Bu ormanda yırtıcı hayvanlar o kadar
çoktu ki, orada yatmayı uygun görmeyerek yüksek bir ağaca çıkıp uyudu.
Ertesi sabah şafakla beraber uyandı (на следующий день с утренней зарей вместе
проснулась). Bu sırada o taraflarda ava çıkan o ülke padişahının oğlu (в это время
в тех сторонах на охоту вышедший той страны падишаха сын), Sultan kızın
gölgesini görünce (султанши тень увидел только), onun bulunduğu ağaca nişan
Ertesi sabah şafakla beraber uyandı. Bu sırada o taraflarda ava çıkan o ülke
padişahının oğlu, Sultan kızın gölgesini görünce, onun bulunduğu ağaca nişan
alarak bir ok fırlattı. Ok, ağacın gövdesine saplandı. Bunu gören şehzade,
hemen atını süratle o tarafa sürerek, ağacın altına geldi.
Ağaçtaki genci görünce, önce korktu (на дереве юношу увидев, сначала
испугался), sonra kendini toplayarak sordu (потом себя собрав спросил):
— İn misin (человек ли ты; in = insan), cin misin (джинн ли ты)?
— Ne inim, ne cinim (ни человек, ни джинн)... Basbayağı bir adamım,
hayvanlardan korktum da buraya çıktım (обычный человек я, зверей испугался и
сюда залез).
Şehzade ona acıyarak, yanına alıp saraya götürdü (царевич ее пожалев, с собой
взял, во дворец привез). Kız ona başından geçenleri anlattı (девушка ему
пережитое рассказала: «через голову ее прошедшее рассказала»). Fakat tasa
kuşundan bahsetmedi (но о забот птице не рассказала). Aslında (на самом деле;
asıl — основа, сущность) erkek değil, kız olduğunu (то, что не мужчиной, а
девушкой является) da söyledi, (тоже рассказала). Erkek elbiselerini çıkarıp kız
elbiselerini giydi (мужскую одежду сняв, женские одеяния надела). Onun
Şehzade ona acıyarak, yanına alıp saraya götürdü. Kız ona başından geçenleri
anlattı. Fakat tasa kuşundan bahsetmedi. Aslında erkek değil, kız olduğunu da
söyledi. Erkek elbiselerini çıkarıp kız elbiselerini giydi. Onun güzelliğini gören
şehzade, ona aşık oldu.
Diyerek, kızı görmeye gitti (говоря, на девушку посмотреть пошел). Ertesi gün
oğlunu çağırıp, kızla beraber nikahlarını kıydı (на следующий день сына своего
позвав, с девушкой вместе брак их заключил). Kırk gün, kırk gece düğün yaparak
evlendiler (сорок дней, сорок ночей свадьбу играя, поженились).
Evlendiklerinin ikinci senesi, nur topu gibi bir kız evlatları dünyaya geldi (брака их
Diyerek, kızı görmeye gitti. Ertesi gün oğlunu çağırıp, kızla beraber
nikahlarını kıydı. Kırk gün, kırk gece düğün yaparak evlendiler.
Evlendiklerinin ikinci senesi, nur topu gibi bir kız evlatları dünyaya geldi.
Şehzade son derece sevinerek, bu yeni çocuğa sütnineler, dadılar tuttu.
Bir gece şehzade ile karısı yatarken (одной ночью царевич с женой спали когда),
tasa kuşu gelerek küçük çocuğu kaptı (забот птица прилетев, маленького ребенка
схватила) ve annesinin ağzına bir miktar kan sürerek onu uyandırdı (и матери на
рот немного крови намазав, ее разбудила).
— İşte tasa (вот забота)! Daha başına ne tasalar getireceğim (еще на голову твою
какие заботы принесу)! Diyerek uçup gitti (говоря, улетела).
Bir gece şehzade ile karısı yatarken, tasa kuşu gelerek küçük çocuğu kaptı ve
annesinin ağzına bir miktar kan sürerek onu uyandırdı.
— İşte tasa! Daha başına ne tasalar getireceğim! Diyerek uçup gitti.
Ertesi sabah erkenden uyanan şehzade (на следующее утро рано проснувшийся
царевич), kundakta çocuğu bulamayınca (в пеленках ребенка найти не сумев),
büyük bir telaşa düştü (в великое волнение впал = очень разволновался). Sağa
sola bakarak çocuğu aradı (направо, налево глядя, ребенка искал). Annesine
haber vermek için yanına gittiği zaman (матери его сообщить чтобы, к ней пошел
когда; haber vermek — сообщить: «дать сообщение, новость»), annesinin
ağzını kanlar içinde buldu (матери рот в крови нашел). Hemen babasına koşarak
haber verdi (сразу к отцу побежав, сообщил).
Babası biraz düşündükten sonra, sordu (отец его немного подумал после того как,
спросил):
— Oğlum, sen bu kızı nerede bulmuştun (сын мой, ты эту девушку где нашел)?
— Ormanda (в лесу)!
— Ya (да). Öyle ise o vahşi bir kızdı (раз так, она дикой девушкой была). Elbette
insan yer (конечно, людей ест).
Şehzade, buna sabır ve tahammül göstererek hiç sesini çıkarmadı (царевич, на это
терпение и выдержку проявив, никакого голоса не подал).
Bir sene sonra (один год спустя); kızın bir çocuğu daha dünyaya geldi (девушки
один ребенок еще на свет появился). Aradan iki gün geçmemişti (между тем
двух дней не прошло). Bir gece gene o kuş gelerek onu kaptı (одной ночью снова
та птица прилетев, его схватила) ve annesinin ağzını kanla bulaştırarak uçup gitti
(и матери рот кровью запачкав, улетела).
Bir sene sonra; kızın bir çocuğu daha dünyaya geldi. Aradan iki gün
geçmemişti. Bir gece gene o kuş gelerek onu kaptı ve annesinin ağzını kanla
bulaştırarak uçup gitti.
Ertesi sabah şehzade çocuğu aradı. Bulamayınca, annesine gitti, onun önceki
gibi ağzını kanlı görünce, hemen babasına haber verdi.
Padişah hemen kızın öldürülmesi için emir verdi. Fakat şehzade, karısını çok
sevdiği için babasına yalvararak affını istedi, o da bir kere daha onu bağışladı.
Aradan bir süre daha geçti (между тем некоторое время прошло). Kız gene hamile
kalarak (девушка снова забеременев; hamile — беременная; kalmak —
остаться) dokuz ay sonra güzel bir çocuk dünyaya getirdi (девять месяцев спустя
прекрасного ребенка на свет принесла).
Aradan bir süre daha geçti. Kız gene hamile kalarak dokuz ay sonra güzel bir
çocuk dünyaya getirdi.
Şehzade, çocuğu olunca (царевич, ребенок его появился когда), bir taraftan
sevindi (с одной стороны обрадовался), bir taraftan da düşünmeye başladı (с
одной стороны тоже думать начал). Karısı, çocuğu yine yerse (жена его ребенка
снова съела бы если), babası muhakkak onu öldürecekti (отец его обязательно ее
убил бы). O gece uyanıp karısını gözetlemeye karar vererek (той ночью
проснувшись, за женой следить решение приняв), uykuya fazla dalmamak için
(в сон сильно не прогружаться чтобы), göğsünün üstüne, çenesine yakın bir iğne
Ama bütün bu önlem de boşa gitmişti (но вся эта предосторожность впустую
была: «пошла»). Çünkü koyduğu iğneyi uyku sersemliğiyle kaybetmişti (потому
что положенную иголку в сонном забытье потерял он).
Şehzade, uyuya kaldıktan biraz sonra (царевич заснул когда, немного погодя),
yine tasa kuşu geldi (снова забот птица прилетела), üçüncü çocuğu da kaptı
(третьего ребенка тоже схватила), kızın ağzına kan sürerek (на девушки рот
кровь намазывая):
— Çocuğu alıyorum, dedi (ребенка забираю, — сказала). İşte sana tasa (вот тебе
забота). Daha ne tasalar göstereceğim sana (еще какие заботы покажу тебе).
Ve sonra uçup gitti (и потом улетела: «улетев, ушла»).
Sabah olunca şehzade baktı ki (утро наступило только, царевич посмотрел, что),
Sabah olunca şehzade baktı ki, gene çocuk meydanda yok, karısının ağzı kan
içinde. Artık şüphe kalmadı, diyerek hemen babasına haber verdi. Padişah o
saat celladı çağırarak kızı ona teslim etti ve:
— Al şu vahşi kadını, başını kes de cezasını bulsun...
Cellat, saraydan kadını alarak ormana götürdü (палач из дворца женщину забрав,
в лес привел). Orada kadının ağlayıp yalvarmalarına dayanamayıp (там женщины
плача и мольбы выдержать не сумев) onu serbest bıraktı ve dedi ki (ее свободной
оставил и сказал, что):
— Saraya gitme de nereye gidersen git (во дворец не ходи же, куда хочешь,
ступай), ben sana canını bağışlıyorum (я тебе душу твою прощаю = дарю тебе
жизнь).
Kadın hızla oradan uzaklaşıp gitti (женщина быстро оттуда удалившись ушла),
uzun süre ormanda gezdikten sonra (долгое время по лесу бродила она после
того, как), bir gün o kuş gelerek onu kaptı (однажды та птица прилетев, ее
схватила), havaya uçurdu (в воздух подняла). Sonra büyük ve muhteşem bir
sarayın bahçesinde bıraktı (потом в большом и прекрасном дворцовом саду
Kadın hızla oradan uzaklaşıp gitti, uzun süre ormanda gezdikten sonra, bir
gün o kuş gelerek onu kaptı, havaya uçurdu. Sonra büyük ve muhteşem bir
sarayın bahçesinde bıraktı. Orada kuş, mermer taşın üstüne konarak bir kere
silkindi, genç bir delikanlı olunca, kız hayretle ona bakakaldı.
— Hanım Sultan (госпожа султанша)! Ben sana çok eziyetler, sıkıntı ve tasalar
verdim (я тебе много мучений, страданий и забот принес: «дал»). Canını
vermeye razı oldun (душу свою отдать готова была ты; razı — согласный), ama
bu işi benim yaptığımı söylemedin (но то, что эти дела я совершил, не сказала) ve
benim yakamı ele vermedin (и меня не выдала: «мой воротник в руку не
отдала»), ben de bunu takdir ederek sana bu sarayı yaptırdım (я же это оценив, для
тебе этот замок построить приказал), çocuklarını buraya getirerek onlara özel
dadılar, sütanneler tuttum (детей твоих сюда принеся, для них личных нянюшек,
кормилиц нанял). İşte bu çocuklar senindir (вот эти дети твои). Ben bugünden
sonra, artık senin hizmetinde olacağım (я дня этого после, теперь в твоем
услужении буду). Artık tasa çekme yok (теперь забот не будет).
— Hanım Sultan! Ben sana çok eziyetler, sıkıntı ve tasalar verdim. Canını
vermeye razı oldun, ama bu işi benim yaptığımı söylemedin ve benim yakamı
ele vermedin, ben de bunu takdir ederek sana bu sarayı yaptırdım, çocuklarını
buraya getirerek onlara özel dadılar, sütanneler tuttum. İşte bu çocuklar
senindir. Ben bugünden sonra, artık senin hizmetinde olacağım. Artık tasa
çekme yok.
Hanım Sultan bunu duyunca, hemen kalkıp çocuklarını bağrına bastı (госпожа
султанша это услышала только, сразу встав, детей к груди прижала), onlar da
(Anne, anneciğim) diyerek annelerine sımsıkı sarıldılar (они же: «Мама, мамочка»,
говоря, к матери своей тесно прижались; sıkı — тесно; sımsıkı — очень тесно,
тесно-тесно). Anneleri artık dünyayı elde etmiş gibi (мать их теперь весь мир
заполучила словно), bütün dertlerini unutarak o sarayda yerleşti (все печали
позабыв, в том дворце поселилась).
Bir gün, bu ihtiyar hikayeci tütün almak için saraydan çıkıp (однажды этот старый
рассказчик табак купить чтобы, из дворца выйдя), çarşıya giderken (на рынок
шел когда) birden bire karşısına görülmemiş güzellikte bir saray çıktı (внезапно
перед ним невиданной красоты дворец появился: «вышел»). İhtiyar hikayeci
hayretle kendi kendine söylenmeye başladı (старый рассказчик с удивлением сам
себе бормотать начал):
— Bu sarayı kim yaptı (этот дворец кто построил: «сделал»)? Birkaç gün önce
burası boş bir arsa idi (несколькоми днями раньше здесь пустой участок был).
Bir gün, bu ihtiyar hikayeci tütün almak için saraydan çıkıp, çarşıya giderken
birden bire karşısına görülmemiş güzellikte bir saray çıktı. İhtiyar hikayeci
hayretle kendi kendine söylenmeye başladı:
Bu kelimeleri, teşbih çeker gibi (эти слова четки перебирая словно) boyuna tekrar
ederek (постоянно повторяя; tekrar etmek — повторять: «повтор делать»)
sokaklarda dolaştığını gören halk (то, что по улицам он бродит, увидевший
народ), onu deli zannederek peşine düştüler (его сумашедшим посчитав, за ним
следовал по пятам; peşine düşmek — следовать по пятам, преследовать: «ему
вслед падать»).
Şehzade, ihtiyar hikayecinin saraya dönmediğini görünce (царевич то, что старый
Şehzadenin yardımcısı, evvela elini külahına atıp onu çıkarmak istedi (царевича
помощник сначала руку на колпак положив, его снять хотел), fakat o kadar
zorladığı halde bir türlü çıkarmayı başaramadı (однако настолько напрягался хотя,
Şehzadenin yardımcısı, evvela elini külahına atıp onu çıkarmak istedi, fakat o
kadar zorladığı halde bir türlü çıkarmayı başaramadı. Bunu gören hizmetçiler
hanıma koşarak haber verdiler.
— Şehzadenin yardımcısı külahını başından çıkarmadı. Hanım kızarak:
— Kovun dışarı! Dedi. Ne saygısız adamdır bu, başından külahını çıkarmasını
bilmiyor.
— Saraydan sana gül atarlarsa sakın koklayayım deme (из дворца тебе розу кинут
если, смотри, ‘понюхаю-ка’ не говори), diye cevap verdiğini görünce (говоря, то,
что отвечает он, увидел когда), bu sefer şehzadenin yardımcısının yanına gitti (на
этот раз к царевича помощнику пошел). O da dedi ki (он же сказал, что):
— Sakın başındaki külahını çıkarmadan saraya gitme (смотри, с головы колпак не
сняв, во дворец не ходи).
— Saraydan sana gül atarlarsa sakın koklayayım deme, diye cevap verdiğini
görünce, bu sefer şehzadenin yardımcısının yanına gitti. O da dedi ki:
— Sakın başındaki külahını çıkarmadan saraya gitme.
Haznedar saraya girdi (казначей во дворец вошел). Fakat o da bir bahane ile utanç
içinde dışarı atıldı (однако он тоже под предлогом в смущении выгнан был). Ve
sersem bir halde o da ihtiyar hikayeci ve şehzadenin yardımcısının yanına gitti (и в
ошеломленном состоянии он тоже к старому рассказчику и царевича
помощникам направился).
Bunlar orada oyalana dursunlar (они там обманутые стоят пусть).
Haznedar saraya girdi. Fakat o da bir bahane ile utanç içinde dışarı atıldı. Ve
sersem bir halde o da ihtiyar hikayeci ve şehzadenin yardımcısının yanına gitti.
Bunlar orada oyalana dursunlar.
Bir odaya alıp konuşmaya başladılar. Sonra kız dışarıya çıkarak çocuklarının
en büyüğünün eline bir iskemle, ortancısının eline de bir peşkir ve kız
çocuğunun eline bir armutla bir kaşık vererek, şehzadenin önüne koymalarını
istedi. Çocuklar derhal annelerinin dediğini yaptılar. Şehzade hayretle
çocuklara sordu:
— Hiç armut, kaşıkla yenir mi (разве грушу ложкой едят)? Çocuklar şu cevabı
verdiler (дети такой ответ дали):
— Ya hiç Ademoğlu insan yer mi (а разве человек человека ест ли)?
Şehzade bunu duyar duymaz, hemen çocuklarını ve sevgili eşini bağrına bastı
(царевич это услышал только, сразу детей своих и любимую жену к груди
прижал). Onu, sevdiklerine kavuşturan Allah'a şükretti (его с возлюбленными
соединившего Аллаха поблагодарил).
Bu sırada odaya giren delikanlı da onu tebrik ederek (в это время в комнату
вошедший юноша его поздравляя):
Şehzade bunu duyar duymaz, hemen çocuklarını ve sevgili eşini bağrına bastı.
Onu, sevdiklerine kavuşturan Allah'a şükretti.
Bu sırada odaya giren delikanlı da onu tebrik ederek:
— Şehzadem (царевич мой)! Ben tasa kuşuyum (я забот птица)! Dedi (сказал).
Bütün kabahat benimdir (вся вина моя). Beni affet, bundan sonra, sizin hizmetçiniz
olacağım (меня прости, этого после вашим слугой буду). Ne isterseniz onu
yapacağım (что пожелаете, то исполню). Şimdi bana müsaade verin de (сейчас
мне позволение дайте же) anamı, babamı görmek için memleketime gideyim
(мать, отца повидать чтобы, на родину отправлюсь-ка).
— Şehzadem! Ben tasa kuşuyum! Dedi. Bütün kabahat benimdir. Beni affet,
bundan sonra, sizin hizmetçiniz olacağım. Ne isterseniz onu yapacağım. Şimdi
Bunun üzerine şehzade, tasa kuşuna müsaade verdi (поэтому царевич птице забот
разрешение дал). O da eski kuş kılığına girerek ülkesine uçtu (она/он же, старый
птичий вид приняв, в страну свою улетел/а/; kılık — внешний вид, форма;
одеяние).
Sonra yalnız kalan şehzade (потом один оставшийся царевич), çocuklarını ve
ailesini alarak sarayına gitti (детей своих и семью свою забрав, во дворец
направился). Orada büyük şenlikler düzenleyerek (там великие празднества
устроив), ömürlerinin sonuna kadar mutlu yaşadılar (жизни своей до конца
вплоть счастливо жили они).
Bunun üzerine şehzade, tasa kuşuna müsaade verdi. O da eski kuş kılığına
girerek ülkesine uçtu.
Sonra yalnız kalan şehzade, çocuklarını ve ailesini alarak sarayına gitti. Orada
büyük şenlikler düzenleyerek, ömürlerinin sonuna kadar mutlu yaşadılar.
Eski zamanlarda (в древние времена) büyük bir padişah vardı (великий правитель
жил: «был»). Bunun has bahçesinde (в его падишахском саду) dünyada eşi
bulunmaz bir elma ağacı vardı (в мире подобного себе не имеющее яблоневое
дерево было). Bu ağaç senede bir elma verir (это дерево в год одно яблоко
давало), o elma olunca gece yarısı bir dev gelip alır (то яблоко поспевало как
только, в полночь один див приходил, забирал; dev — див, великан), padişaha
ondan yemek bir türlü kısmet olmazdı (падишаху поэтому съесть никак не
суждено было; kısmet — доля, судьба).
Şehzade, eline bir ok aldı (царевич в руку стрелу взял), bahçeye girerek bir köşeye
saklandı (в сад направившись, в углу спрятался), gece yarısına kadar bekledi (до
полуночи ждал).
Gece yarısı her tarafta müthiş bir gürültü koptu (в полночь всюду страшный шум
поднялся; her taraf — каждая сторона; kopmak — разрываться, трескаться).
O anda bu gürültü ile beraber (в тот момент с этим шумом вместе) her tarafı siyah
duman kapladı (все черный дым покрыл). Bahçeye yedi başlı büyük bir dev
gelerek (в сад семиголовый огромный див придя), ağaca doğru yürümeye başladı
(к дереву прямо двигаться начал).
Şehzade, eline bir ok aldı, bahçeye girerek bir köşeye saklandı, gece yarısına
kadar bekledi.
Gece yarısı her tarafta müthiş bir gürültü koptu. O anda bu gürültü ile
beraber her tarafı siyah duman kapladı. Bahçeye yedi başlı büyük bir dev
gelerek, ağaca doğru yürümeye başladı.
Ertesi sene (на следующий год), ortanca oğlu (средний сын) babasının huzuruna
çıkıp (отца пред лицом представ: «к отца присутствию выйдя»), dedi ki (сказал,
что):
Şehzade, eline bir ok alarak bahçedeki çiçeklerin arasına saklandı (царевич в руку
стрелу взяв, садовых цветов среди спрятался). Gecenin yarısına kadar bekledi
(до полуночи ждал).
Gece yarısı olmuştu (полночь наступила), ortalıkta dehşetli bir gürültü işitildi (в
округе ужасный шум послышался). Her tarafı simsiyah bir duman tabakası
kapladı (все черный-пречерный дыма слой покрыл). Biraz sonra bahçede yedi
başlı bir dev görününce (немного спустя, в саду семиголовый див показался
только), şehzade korktu (царевич испугался), yüzü sarardı (его лицо побледнело;
sararmak — cтановиться желтым, желтеть), elindeki oku bırakarak (в руке
находящуюся стрелу бросив) can havliyle (в смертельном страхе) kendini saraya
dar attı (сам до дворца с трудом добрался; kendini atmak — броситься: «себя во
дворец еле бросил»; havil — страх, ужас). Dev de elmayı koparıp gitti (див же,
яблоко сорвав, ушел).
Şehzade saraya varınca babası sordu (царевич до дворца добрался только, отец
его спросил):
— Nasıl evladım (как, дитя мое), devi vurabildin mi (дива смог убить ли; vurmak
— бить, поразить; vurabilmek — смочь ударить, поразить)?
— Hayır babacığım (нет, папочка)! Canımı zor kurtardım (я сам с трудом спасся;
canını kurtarmak — спастись, остаться в живых: «свою душу еле спас»). Bu
öyle bir dev ki (это такой див, что), insanın aklını başından alıyor (человека
ошеломляет; aklını başından almak — ошеломить,ошарашить: «у человека ум
из головы забирать»).
Ertesi sene padişahın en küçük oğlu (на следующий год падишаха самый
младший сын), babasının huzuruna çıkarak (пред отца лицом представ: «к отца
присутствию выйдя») yalvarmaya başladı (умолять начал):
— Babacığım (папочка)! Bana izin ver de şu devi ben öldüreyim (мне позволение
дай и того дива я убью-ка). Babası gülerek (отец его смеясь):
— Oğlum! Dedi (мой сын! — сказал). Sen onu öldüremezsin (ты его убить не
сможешь). Çünkü senden önce ağabeylerin bunu başaramadılar da (потому что
"Ya Allah" diyerek deve fırlattı. Ok devin başını yararak geçti. Dev, bu esnada
öyle bir nara attı ki yerler ve gökler, bir zelzeleye tutulmuş gibi sarsıldı.
Dev, kanları aka aka, elmayı almadan dönünce, şehzade, elmayı koparıp doğru
babasının yanına çıktı ve elmayı ona vererek dedi ki:
— İşte babacığım! (вот, папочка!) Devi vurdum (дива поразил) ve elmayı da sana
getirdim (и яблоко тебе принес).
Padişah, olağanüstü derecede memnun olarak (подишах в необычайной степени
радуясь; memnun — довольный), ayağa kalktı (на ноги поднялся) ve küçük
oğlunu alnından öperek (и младшего сына своего в лоб поцеловав; alın — лоб):
— Yaşa oğlum, dedi (да здравствует сын мой, — сказал). Gerçekten cesursun (в
самом деле, храбр ты). Bunun üzerine küçük şehzade (после этого младший
царевич):
— Babacığım! Dedi (папочка! — сказал). Bir müsaade daha isterim (одно
позволение еще попрошу), bu devin peşinden gideceğim (за этим дивом вслед
пойду) ve onu dünyadan kaldıracağım (и его уничтожу; dünyadan kaldırmak —
уничтожать, ликвидировать: «из мира убрать») ki bir daha kimseye zararı
Küçük şehzade beline sımsıkı bir ip bağlayarak (младший царевич на пояс свой
крепко веревку привязал) kendini kuyuya sarkıttı (себя в колодец опустил), az
sonra da kardeşlerine (немного спустя и тоже братьям) "Aman üşüyorum, aman
yanıyorum" diye bağırdıysa da (Боже, замерзаю, Боже, горю, — кричал если
даже) kardeşleri aldıkları talimat üzerine onu yukarı çekmeyerek (братья
полученным указаниям согласно, его вверх не вытаскивая) aşağıya
koyuverdiler (вниз быстро опускали; koymak — класть, помещать; koyuvermek
— быстро, сразу класть).
Şehzade kuyunun dibine varınca (царевич колодца дна достигнув), belinden ipi
Birkaç adım attıktan sonra (несколько шагов ступил после того как) karşısına bir
oda geldi (перед ним комната оказалась: «пришла»). Kapı aralığından odaya
bakınca (через дверной проем в комнату поглядел когда), içeride oturmuş gergef
işleyen güzel, sarışın bir kız gördü (внутри сидящую, на пяльцах вышивающую,
красивую, светловолосую девушку увидел). Hayretler içinde kaldı (от
изумления застыл; hayretler içinde kalmak — застыть от удивления: «в
изумлении остаться»). Biraz daha ileride (немного еще впереди), başka bir
odanın önünde durdu (другой комнатой перед остановился). Orada da bir esmer
güzeli oturmuş gergef işliyordu (там же смуглая красавица сидя, на пяльцах
вышивала). Şehzade, birkaç adım attı (царевич несколько шагов ступил), kendini
başka bir odanın önünde buldu (себя перед другой комнатой обнаружил), kapı
aralığından baktı ki (через дверной проем посмотрел, что) simsiyah saçlarını
ortadan bölmüş (с совершенно черными волосами посередине разделенными),
zülüflerini yüzüne sarkıtmış (с локонами на лицо спадающими), son derece güzel
bir kız içerde oturuyordu (в высшей степени прекрасная девушка внутри сидела).
Bu kız (эта девушка), şimdiye kadar gördüğü kızların hepsinden daha şirin ve daha
güzeldi (до того времени виденных им девушек всех еще милей и прекрасней
была).
Şehzade, o saatte bu kıza aşık oldu (царевич в тот час в эту девушку влюбился).
Akıl başından gidip (растерявшись: «его разум голову покинул»; aklı başından
gitmek — растеряться) ne yapacağını şaşırdı (что делать, недоумевал). Nihayet
büyük bir cesaretle kapıyı iterek (наконец, с большой смелостью дверь толкнув)
içeri girdi (внутрь вошел), kıza seslendi (девушку окликнул):
— Güzel kız (прекрасная девушка), sen in misin, cin misin (ты человек или
джинн)?
Şehzade, o saatte bu kıza aşık oldu. Akıl başından gidip ne yapacağını şaşırdı.
Nihayet büyük bir cesaretle kapıyı iterek içeri girdi, kıza seslendi:
— Güzel kız, sen in misin, cin misin?
Kız (девушка), bir yıldırım parlayışından daha çekici bir tebessümle cevap verdi
(молнии блеска с еще более притягательной улыбкой ответ дала):
— Ben de sizin gibi bir insanım (я тоже, как вы, человек). Fakat siz (но вы),
burada durmayın (здесь не стойте), çünkü bu kuyuda büyük bir dev vardır (потому
в этом колодце большой див живет: «есть»), sizi tutarsa (вас схватит если) aman
demeden öldürür (не пощадив убьет; aman dememek — не щадить).
Bunun üzerine şehzade (на это царевич):
— Güzelim! Dedi (красавица моя! — сказал). Ben zaten o dev için buraya geldim
(я ведь этого дива ради сюда пришел).
Onu öldürmek istiyorum (его убить хочу). Şunun odasını bana göstersene (его
Kız, bir yıldırım parlayışından daha çekici bir tebessümle cevap verdi:
— Ben de sizin gibi bir insanım. Fakat siz, burada durmayın, çünkü bu kuyuda
büyük bir dev vardır, sizi tutarsa aman demeden öldürür.
Bunun üzerine şehzade:
— Güzelim! Dedi. Ben zaten o dev için buraya geldim.
Onu öldürmek istiyorum. Şunun odasını bana göstersene.
Kız hemen ayağa kalkarak, şehzadeye, devin yattığı büyük odayı gösterdi.
Şehzade odaya gelince baktı ki olağanüstü büyüklükte bir dev yatıyor. Bu
esnada insan kokusunu alan dev de hemen yerinden fırlayarak eline gürzünü
aldı. Yerleri sarsan bir nara attıktan sonra şehzadenin üstüne saldırdı.
Şehzade, büyük bir çeviklikle devin hücumunu geçiştirerek, "Ya Allah" deyip
kılıcını devin başına indirdi. Bu isabetli vuruş, devin kafasını ikiye bölmüştü.
Devin canı çıkarak öldü gitti. Bundan sonra şehzade, kuyudan devin esir ettiği
kızları ve orada pahada kıymetli, yükte hafif bulduğu mücevherleri ve altınları
toplayarak, kuyunun ağzına geldi, kardeşlerine seslendi:
Kız, çaresiz kabul etti (девушка невольно согласилась; çare — средство). Yukarı
çıkmadan önce şehzadeye dedi ki (наверх вышла прежде чем царевичу сказала,
что):
— Ne olur ne olmaz (что будет, чего не будет = на всякий случай), şayet
kardeşlerin ipi keserlerse (ежели братья веревку обрежут), ben sana üç kıl
vereceğim (я тебе три волоска дам), onları birbirine sürtersin (их друг о друга
потрешь). Kuyuda biri kara (в колодце одного черного), diğeri beyaz iki koyun
peyda olduğunu göreceksin (другого белого — двух баранов появление
увидишь). Eğer kara koyunun üstüne binersen (если на черного барана сядешь)
seni yedi kat yerin dibine indirir (тебя на семь этажей под землю вниз опустит).
Eğer beyaz koyunun üzerine düşersen (если на белого барана упадешь) seni
yukarı çıkarır (тебя наверх вытащит).
Şehzade, kızdan kılları alarak (царевич у девушки волоски взяв), onu iple
bağlayıp (ее веревкой обвязав) yukarı yolladı ve (наверх отправил и):
— Bu kız da benim kısmetimdir, kardeşlerim, dedi (эта девушка же — моя судьба,
братья, сказал).
Kardeşleri kızın olağanüstü güzelliğine hayran hayran baktıktan sonra (братья на
девушки необычайную красоту с изумлением насмотревшись):
— Ya! Dediler (о! — сказали). En güzelini kendisi aldı (самую красивую себе
взял). Bize çirkinlerini bıraktı (нам некрасивых оставил).
Şehzade, kızdan kılları alarak, onu iple bağlayıp yukarı yolladı ve:
— Bu kız da benim kısmetimdir, kardeşlerim, dedi.
Kardeşleri kızın olağanüstü güzelliğine hayran hayran baktıktan sonra:
— Ya! Dediler. En güzelini kendisi aldı. Bize çirkinlerini bıraktı.
Sıra, onu yukarı çekmeye gelincе (очередь его наверх тащить пришла когда),
kıskançlıkları tuttu (зависть их охватила), ipi keserek onu kuyuda bıraktılar
(веревку обрезав, его в колодце оставили). O da, hemen kılları birbirine sürttü (он
же сразу волоски друг о друга потер). Hemen bir beyaz (тотчас, один белый), bir
kara koyun peyda oldu (другой черный баран появились). Beyazın üstüne
bineyim derken (на белого сяду-ка, говоря), yanlışlıkla kara koyuna bindi (по
ошибке на черного барана сел). Koyun onu yedi kat yerin dibine bıraktı (баран
его на семь этажей вниз под землю перенес; bırakmak — оставлять). Kardeşleri
ise (братья же), küçüklerini kuyuda bıraktıktan sonra (младшего в колодце
Sıra, onu yukarı çekmeye gelince, kıskançlıkları tuttu, ipi keserek onu kuyuda
bıraktılar. O da, hemen kılları birbirine sürttü. Hemen bir beyaz, bir kara
koyun peyda oldu. Beyazın üstüne bineyim derken, yanlışlıkla kara koyuna
bindi. Koyun onu yedi kat yerin dibine bıraktı. Kardeşleri ise, küçüklerini
kuyuda bıraktıktan sonra kızları alıp babalarının yanına döndüler.
Gelelim küçük şehzadeye (перейдем к младшему царевичу), yedi kat yerin altında
(по седьмому этажу под землей) bir müddet dolaştıktan sonra (некоторое время
побродил он после того как) kendini başka bir âlemde gördü (себя в другом мире
увидел). Orada rastgeldiği ilk şehre girdi (там во встреченный первый город
Gelelim küçük şehzadeye, yedi kat yerin altında bir müddet dolaştıktan sonra
kendini başka bir âlemde gördü. Orada rastgeldiği ilk şehre girdi. Vakit akşam
üzereydi. Herhangi bir kapıyı çaldı. İhtiyar bir kocakarı, içerden çıkarak
sordu:
Şehzade kocakarının gösterdiği odaya girdi. Fazla yorgun olduğu için, bir su
istedi. Kocakarı, hemen dolaba koşarak, aylardan beri testide kala kala
bayatlamış pis kokulu bir su getirdi. Şehzade kokusunu alınca tiksinerek
içmedi. İhtiyar kadına sordu:
— Yahu, burada içilecek iyi bir suyunuz yok mu? Bu pis su içilir mi?
Şehzade, bunu işitince düşünceye daldı. O akşam gözüne uyku girmedi. Sabah
olur olmaz, hemen silahını alıp doğru, çeşmenin başına gitti. Bir sürü insan
kalabalığı, ellerinde testilerle bekliyorlardı.
Şehzade, daha sözünü bitirmemişti ki (царевич еще речь свою не закончил, как),
batı cihetinden bir gürültü koptu (с западного направления шум поднялся). Kız
hemen şehzadenin arkasına geçerek bekledi (девушка тут же царевичу за спину
зайдя, ожидала; geçmek — двигаться сквозь что-то, проходить что-то). O da,
silahını hazırladı (он же оружие приготовил). Çok sürmeden (много не прошло)
yedi başlı bir ejderha ortalığı tozu dumana katarak (семиголовый дракон, округу
пылью с дымом смешивая) kıza doğru yaklaşmaya başladı (к девушке прямо
приближаться начал). Ağzından ve burnundan ateşler saçıyordu (из рта его и носа
огонь рассеивался = вырывался). Gayet korkunç bir görünüşü vardı (довольно
устрашающим вид его был). Kızla yiğidi görünce (девушку с молодцом увидев):
Şehzade, daha sözünü bitirmemişti ki, batı cihetinden bir gürültü koptu. Kız
hemen şehzadenin arkasına geçerek bekledi. O da, silahını hazırladı. Çok
sürmeden yedi başlı bir ejderha ortalığı tozu dumana katarak kıza doğru
yaklaşmaya başladı. Ağzından ve burnundan ateşler saçıyordu. Gayet korkunç
bir görünüşü vardı. Kızla yiğidi görünce:
— Benim kısmetim bu sefer (у меня удача в этот раз) bir insan yerine iki olmuş
— Benim kısmetim bu sefer bir insan yerine iki olmuş diyerek hücum etmek
için hazırlandı. Fakat şehzade elindeki zehirli oku ona fırlattı. Oku tam
kalbinden yiyen dev, büyük bir gürültüyle yere yıkıldı. Öyle ki topraklar
harman gibi savrulup göğe çıkmıştı. Ondan akan kanlar her tarafı kırmızı
renge boyamıştı.
Ölümden kurtulan kız (от смерти спасенная девушка), son derece memnun oldu (в
крайней степени обрадовалась). Padişah, kızının sağ salim geldiğini görünce
(падишах дочери благополучное возвращение увидев; sağ salim — цел и
невредим) bağırmaya başladı (кричать начал):
— Kızım (дочь моя), niye kaçıp geldin (почему сбежала: «сбежав пришла»)? Ya
şimdi dev gelip (а сейчас див придя) bizi yok ederse (нас уничтожит если)!
Kız (девушка):
— Babacığım (папочка)! Dedi (сказала). Ben kaçmadım (я не сбежала), Allah
Kız:
— Babacığım! Dedi. Ben kaçmadım, Allah bize bir yiğit genç gönderdi. Devi
öldürdü, ben de kurtuldum, geldim. İnanmazsan gel de sana onun cesedini
göstereyim.
Padişah, hemen kızını alıp (падишах тут же дочь взяв) halkın yanına geldi (к
народу пошел). Orada devin, olağanüstü büyük bedeninin (там дива невероятно
большое тело) cansız olarak yattığını görünce (бездыханным лежащее увидев)
inandı (поверил). Bu sırada halk toplanmış (в это время народ собрался), onu
uzaktan seyrediyorlardı (его издали рассматривали). Kimse onun yakınına (никто
к нему близко) yaklaşmaya cesaret edemiyordu (приблизится не решался; cesaret
— отвага).
Padişah, hemen kızını alıp halkın yanına geldi. Orada devin, olağanüstü büyük
bedeninin cansız olarak yattığını görünce inandı. Bu sırada halk toplanmış,
onu uzaktan seyrediyorlardı. Kimse onun yakınına yaklaşmaya cesaret
edemiyordu.
Şehzade, devi öldürdükten sonra (царевич, дива убил после того как) sessiz
sadasız (без звука, без шороха) doğru yatıp kalktığı kocakarının evine gelmişti
(прямо где он спал, встал, в старухин дом пришел).
Birkaç gün sonra (несколько дней спустя), kocakarı sokağa çıkmıştı (старуха на
улицу вышла). Eve döndüğü zaman (домой вернулась она когда) şehzadeye geldi
(к царевичу пришла), dedi ki (сказала, что):
— Ben bugün sokağa çıktığım zaman (я сегодня на улицу вышла когда) tellallar
bağırıyorlardı (глашатаи кричали). Memlekette ne kadar adam varsa (в стране
сколько людей есть) hepsi sarayın önünden geçecekmiş (все дворцом перед
пройти). Onun için (поэтому: «для этого») haydi kalk (давай, вставай), sen de
oradan geç (ты тоже там пройди), cezaya uğramayasın (наказанью не
Şehzade hemen sokağa çıktı (царевич тотчас на улицу вышел). Doğru sarayın
önünden (прямо перед дворцом) geçenlerle beraber o da geçti (с проходящими
вместе он тоже прошел). Bu esnada (в это время) sarayın balkonunda olan
padişahın kızı (на дворца балконе находящаяся падишаха дочь), onu görünce
tanıdı (его увидев, узнала). Üstüne (на него) bir mendil attı (платочек бросила).
Bunu gören muhafızlar (это увидевшие охранники) hemen onu çevirerek (сразу
его повернули), saraya götürdüler (во дворец привели).
Bu esnada (в это время), kız gelip (девушка пришла) bıraktığı işareti bir kere
gözden geçirince (оставленную пометку один раз внимательно рассмотрев:
gözden geçirmek — разглядывать, рассматривать: «глазом проводить») o da
tasdik etti (и она подтвердила: «подтверждение сделала»).
Padişah, bu gencin elini sıkıp (падишах этого юноши руку пожав) tebrik ettikten
sonra (поздравлений после) dedi ki (сказал, что):
— Dile benden (проси у меня) ne dilersen (что пожелаешь).
Bu esnada, kız gelip bıraktığı işareti bir kere gözden geçirince o da tasdik etti.
Padişah, bu gencin elini sıkıp tebrik ettikten sonra dedi ki:
— Dile benden ne dilersen.
— Sağlığınızı Sultanım.
— Teşekkür ederim, başka bir şey iste.
Şehzade bir süre dalgın dalgın düşündükten sonra:
— Efendim! Dedi. Bana on gün kadar izin veriniz, bir düşüneyim.
Diyerek saraydan ayrılıp (говоря, дворец покинув) evine döndü (домой вернулся).
Birkaç gün sonra (несколько дней спустя) şehzadenin fena halde (царевич очень
сильно: «в скверном положении») canı sıkılmaya başladı (скучать начал: canı
Diyerek saraydan ayrılıp evine döndü. Birkaç gün sonra şehzadenin fena halde
canı sıkılmaya başladı. Bütün gün evde oturmaktan bıktı. Okunu ve yayını
alarak dağa gitti. Havalar sıcak olduğu için, çok terlemiş, aynı zamanda
yorulmuştu.
Bir ağacın gölgesinde oturarak (дерева в тени сидя) bir müddet sonra (некоторое
время спустя) uykuya daldı (в сон погрузился). Meğerse (пусть даже) altında
yattığı ağacın (на дереве, под которым он лежал) üstünde Anka kuşunun yavruları
vardı (наверху птицы феникс птенцы были). Her sene (каждый год) bu yavrulara
(на этих птенцов) bir büyük yılan musallat oluyor (огромная змея нападала;
musallat — надоедливый, докучливый; нападающий /о разбойниках/), birisini
yiyip gidiyordu (одного съев, уползала: «уходила»). Rastlantıya bakın ki (на
случайность посмотрите-ка), şehzade oraya geldiği vakit (царевич туда пришел
когда) o yılanın gelme zamanı idi (той змеи прихода время было).
Bir ağacın gölgesinde oturarak bir müddet sonra uykuya daldı. Meğerse
altında yattığı ağacın üstünde Anka kuşunun yavruları vardı. Her sene bu
yavrulara bir büyük yılan musallat oluyor, birisini yiyip gidiyordu.
Rastlantıya bakın ki, şehzade oraya geldiği vakit o yılanın gelme zamanı idi.
Yılanın öldüğüne iyice kanaat getiren şehzade, hemen tekrar uykusuna daldı.
Biraz sonra bir gürültü işitildi. Ondan sonra, büyük bir Anka kuşu gelip ağaca
kondu. Etrafına göz gezdirerek şehzadeyi görünce:
— Demek, benim yavrularımı sen yiyordun ha!
O kadar sevindi ki, yavrularını kurtaran, ama hala yatan şehzadenin üstüne
kanatlarını gererek onu güneşten korudu. Biraz sonra Şehzade uyandı. Çadır
gibi siyah bir şeyin üstüne gerildiğini görünce, hayret etti. Kuş, bunun farkına
vararak usulcacık kanadını çekti ve dile gelerek şehzadeye dedi ki:
— Sen benim yavrularımın düşmanını öldürdün, onun için senin bu
Şehzadenin cevap vermediğini gören Anka kuşu (то, что царевич ответ не дает,
увидевшая Феникс птица), iki defa daha tekrar etti (два раза еще повторила). O
zaman şehzade dedi ki (тогда царевич сказал, что):
— Senden (от тебя) beni dünya yüzüne (меня на земли поверхность) çıkarmanı
dilerim (вытащила ты чтобы, желаю). Kuş cevap verdi (птица ответ дала):
— Bu biraz zorlu bir iş (это немного сложное дело)! Ama senin gibi bir yiğidin (но
такого как ты молодца) hatırını kırmak istemem (обижать не хочу: hatırını
kırmak — обижать, огорчать). Pekala (ладно), olur (хорошо). Yalnız senden
(только от тебя) kırk adet koyun (сорок штук = голов баранов) ile kırk adet su
tulumu isterim (и сорок штук с водой бурдюков попрошу). Gak deyince (‘гак’
скажу как только) bana et (мне мясо), guk deyince (‘гук’ скажу как только) su
vermelisin (воды дать должен ты).
Şehzadenin cevap vermediğini gören Anka kuşu, iki defa daha tekrar etti. O
zaman şehzade dedi ki:
— Senden beni dünya yüzüne çıkarmanı dilerim. Kuş cevap verdi:
— Bu biraz zorlu bir iş! Ama senin gibi bir yiğidin hatırını kırmak istemem.
Pekala, olur. Yalnız senden kırk adet koyun ile kırk adet su tulumu isterim.
Gak deyince bana et, guk deyince su vermelisin.
Şehzade, kuşun sırtından inerek (царевич с птичьей спины слез) orada durdu (там
встал). Bunu gören Anka kuşu (это увидевшая Феникс птица), hemen sakladığı et
parçasını (тут же спрятанный мяса кусок) şehzadenin sakat tarafına yapıştırdı (к
Şehzade, kuşun sırtından inerek orada durdu. Bunu gören Anka kuşu, hemen
sakladığı et parçasını şehzadenin sakat tarafına yapıştırdı. Şehzade, Allah'ın
izniyle derhal eskisi gibi oldu.
Sonra şehzade, Anka kuşuna Allaha ısmarladık, diyerek yola çıktı. Yürüye
yürüye, bir kasap dükkanının önünde durdu. Ondan bir işkembe derisi alarak
başına geçirdi. Öyle ki, onu görenler, kel bir oğlan zannederlerdi.
Oradan da giderek (там же проходя), yolda önüne çıkan bir çobana (на дорогу
вышедшему пастуху):
— Sen benim elbisemi al (ты мою одежду возьми), bana kendi elbiselerini ver
(мне свою одежду отдай), dedi (сказал).
Çoban, şehzadenin üstündeki temiz ve kıymetli (пастух на царевиче чистые и
дорогие) elbiseleri görünce (одежды увидел только) memnun olarak
(обрадовавшись) derhal elbiselerini çıkarıp (тотчас одежды свои снял) şehzadeye
verdi (царевичу отдал) ve onun elbiselerini giydi (и его одежды надел).
Şehzade artık çoban kıyafetine girmişti (царевич теперь в пастушью одежду влез),
başı kel bir oğlan görüntüsündeydi (голова его лысого парня в виде была: başı kel
— лысый: «голова его лысая») . Kimse onu bu kıyafette tanımayacaktı (никто его
в этой одежде не узнал бы). Yürüye yürüye (шагая) babasının has bahçesi önüne
geldi (отца своего к падишахскому саду пришел). Doğru bahçıvanın yanına
gelerek (прямо к садовнику подойдя) selam verdi ve (поздоровался и):
— Bahçıvanbaşı (старший садовник: «садовников глава») beni yanına çırak alır
mısın (меня к себе учеником/подмастерьем возьмешь ли)? diye sordu (спросил).
Şehzade artık çoban kıyafetine girmişti, başı kel bir oğlan görüntüsündeydi.
Kimse onu bu kıyafette tanımayacaktı. Yürüye yürüye babasının has bahçesi
önüne geldi. Doğru bahçıvanın yanına gelerek selam verdi ve:
— Bahçıvanbaşı beni yanına çırak alır mısın? diye sordu.
Önce bahçıvan aksilik etti. Fakat şehzadenin fazla ısrarı üzerine, peki diyerek
onu yanında alıkoydu.
Bir gün, bahçıvan bir demet gül toplayarak dışarı çıkacağı sırada, şehzadeye
bahçeye iyi bakmasını tenbih ederek çıkıp gitti.
"Ne emredersin efendim?" diye sordu. Şehzade, ona kırmızı bir atla, bir kat
kırmızı elbise ve bir takım silah getirtti. Kırmızı giysileri giyip ata bindi, sonra
bahçenin içinde dolaşarak, ne kadar ağaç varsa, hepsini köklerinden söküp
kesti, parçaladı ve bütün bahçeyi darmadağınık etti. Sonra bir köşeye çekilip
oturdu.
Bu sırada pencereden (в это время из окна) bu hali gören üç kız (это положение
увидевшие три девушки), bahçıvan çırağının şehzade olduğunu anladılar (то, что
садовника ученик царевичем является, поняли).
Bahçıvan, şehzadeyi dövmedi (садовник царевича не побил), fakat ertesi gün (но
на следующий день) kapı dışarı atıverdi (за двери вон выставил).
Şehzade, oradan çıkınca (царевич оттуда вышел когда), başını alıp yürüdü
(убрался восвояси: başını alıp yürümek — убраться восвояси, улизнуть: «голову
взяв, уйти»), gide gide (шел — шел) bir kuyumcu dükkanına geldi (к ювелирной
лавке пришел):
— Aman usta (прошу, мастер), beni yanına çırak alır mısın (меня к себе
подмастерьем возьмешь ли)? Dedi (сказал).
Kuyumcu (ювелир): "ben seni ne yapayım (мне с тобой что делать)?" dedi
(сказал), sonra şehzadenin yalvardığını görünce (затем, царевича мольбы увидев),
onu yanına çırak aldı (его к себе подмастерьем взял).
Diğeri (другая):
— Ben de altından (я же из золота) bir tepsi isterim ki (поднос прошу, чтобы),
üstünde bir altın tavuk (на нем золотая курица) kırk tane civciviyle beraber gezip
(с сорока штуками цыплят вместе прогуливаясь) altın yem yesin (золотой корм
ели), dedi (сказала). Öteki de (другая же):
— Ben öyle altından bir tepsi isterim ki (я такой из золота поднос прошу, чтобы),
üstünde bir altın tavşanla bir tazı (на нем золотые заяц и борзая), birbirini
kovalasınlar (друг за другом гонялись), dedi (сказала).
Diğeri:
— Ben de altından bir tepsi isterim ki, üstünde bir altın tavuk kırk tane
civciviyle beraber gezip altın yem yesin, dedi. Öteki de:
— Ben öyle altından bir tepsi isterim ki, üstünde bir altın tavşanla bir tazı,
birbirini kovalasınlar, dedi.
Şehzade, tek başına bir odaya kapandı (царевич один в комнате закрылся; tek
başına — один, в одиночку), kırk gün kırk gece (сорок дней, сорок ночей), orada
fındık, üzüm yedi (там фундук, изюм ел), mumları yaktı (свечи жег), eğlendi
(развлекался).
Kırkıncı gece (на сороковую ночь), yanında her vakit taşıdığı kılları (с собой все
время носимые волоски) birbirine sürttü (друг о друга потер). Derhal zenci dev
karşısına çıktı (тотчас темнокожий див перед ним появился). Şehzade ondan
(царевич от него), kuyudaki mağarada bulunan (в колодезной пещере
находящиеся) altın tavukları (золотых куриц), altın tavşan (золотого зайца) ve
altın tazıyı istedi (и золотую борзую попросил). Zenci dev (темнокожий див),
derhal bunları alıp (тотчас их взяв) getirdi (принес). Şehzade de hepsini dolaba
sakladı (царевич же всех их в шкаф спрятал).
Şehzade, tek başına bir odaya kapandı, kırk gün kırk gece, orada fındık, üzüm
yedi, mumları yaktı, eğlendi.
Kırkıncı gece, yanında her vakit taşıdığı kılları birbirine sürttü. Derhal zenci
dev karşısına çıktı. Şehzade ondan, kuyudaki mağarada bulunan altın
tavukları, altın tavşan ve altın tazıyı istedi. Zenci dev, derhal bunları alıp
getirdi. Şehzade de hepsini dolaba sakladı.
Sabah olunca (утро настало лишь), usta, odanın kapısını açarak (мастер комнаты
дверь открыв) şehzadeye seslendi (царевичу крикнул):
— Ne yaptın bakayım (что сделал, посмотрю-ка)?
— Bana sorma (меня не спрашивай), dolabı aç (шкафчик открой) da bak (и
смотри).
Kuyumcu dolabı merakla açtı (ювелир шкафчик с любопытством открыл),
Bunların arasında (среди них), şehzadenin yeni ustası da vardı (царевича новый
мастер также был). Zavallı adam düşüne düşüne dükkana geldi (бедный человек в
задумчивости в лавку пришел). Keloğlan meseleyi anlayınca (лысый парень
задачу поняв) ustasından kırk okka badem ile, kırk okka incir (у мастера сорок
окка миндаля и сорок окка инжира) ve kırk tane de mum istedi (и сорок штук
также свечей попросил). Terzi de bunları alınca (портной же их купил когда), bir
odaya kapanıp (в комнате закрывшись) afiyetle yedi (с аппетитом ел; afiyet —
аппетит). Vakit yaklaşınca (время приближалось только), kılları birbirine sürttü
(волоски друг о друга потер), karşısına çıkan zenci deve (у пред ним явившегося
темнокожего дива), fındık kabuğuna girebilen elbiseyi istedi (в ореховую
скорлупу помещающееся платье попросил), zenci getirince (негр принес как
только), onu dolaba sakladı (его в шкаф спрятал).
Sabah olunca (утро настало лишь), ustası kapıyı açıp (мастер его дверь открыв)
heyecanla sordu (с волнением спросил):
— Ne yaptın oğlum (что сделал, сынок)?
— Elbiseler hazır (платья готовы), dolaptan al (из шкафа возьми)!..
Terzi önce inanmayarak (портной сначала не поверив) kızdı ise de dolabı açtığı
zaman (разозлился хотя, но лишь шкаф открыл когда), hayretinden dondu kaldı
(от изумления застыл; donmak — застывать, замерзать; kalmak —
оставаться). Birkaç dakika böyle (несколько минут так) dona kalıp baktıktan
sonra (застывшим оставаясь, смотрел после того как) elbiseyi alıp (платье взяв)
saraya götürdü (во дворец отнес). Hükümdar da memnun oldu (правитель же
обрадовался).
Padişah (падишах), artık düğünün yapılmasını emretti (теперь свадьбу устроить
приказал). O zamanın adeti gereği (того времени традиции согласно) evlenecek
şehzadeler (собиравшиеся жениться царевичи) geniş bir meydana gelip (на
широкую площадь выйдя) cirit oynarlardı (в дротик играли), bütün ahali de seyre
gelirdi (все жители же на представление приходили).
Terzi önce inanmayarak kızdı ise de dolabı açtığı zaman, hayretinden dondu
kaldı. Birkaç dakika böyle dona kalıp baktıktan sonra elbiseyi alıp saraya
götürdü. Hükümdar da memnun oldu.
Ertesi gün terzi (на следующий день портной), şehzadeye dedi ki (царевичу
сказал, что):
— Oğlum (сын мой), bugün padişahın düğünü var (сегодня у падишаха свадьба
есть). Büyük meydanda (на большой площади) şehzadeler tarafından (царевичи
со своей стороны) cirit oynanılacak (в дротик сыграют). Gel, seninle gidip
seyredelim (приходи, с тобой отправившись, посмотрим).
— Aman usta (помилуй, мастер), sen git (ты иди). Kalabalıkta kel başıma (в толпе
по лысой голове моей) bir şey vururlar (чем-нибудь ударят), diye korkarım
(говоря, боюсь). Onun için istemem (поэтому не хочу), dedi (сказал он).
Ustası gidince (мастер его ушел лишь), kılları birbirine sürttü (волоски друг о
друга потер), gelen zenciye (появившемуся негру), kırmızı bir at (красного коня),
siyah bir elbise (черную одежду) ve bir takımda iyi ok getirtti (и в наборе
хорошие стрелы принести приказал). Keloğlan (Кельоглан: «лысый парень»),
bu elbiseyi giyerek (эту одежду одев) ata bindi (на коня сел), silahını da alarak
(оружие также взяв) cirit meydanına koştu (на дротиковую площадь побежал =
на площадь, где играли в дротик, помчался). Büyük şehzadenin peşine düştü (за
старшим царевичем последовал; peşine düşmek — cледовать за кем-л.). Onu
kolundan yaraladı (его в руку ранил). Sonra ansızın kayboldu (затем неожиданно
исчез), dükkana gelip oturdu (в лавку придя, сел).
Akşam üstü terzi (под вечер портной), dükkana gelince (в лавку пришел только),
Keloğlana (Кельоглану) büyük şehzadenin nasıl vurulduğunu anlattı (старшего
царевича как ранили, рассказал).
— İyi ki gitmedim (хорошо, что не пошел). Ben bunu görseydim (я это увидел
если бы) fena olurdum (плох стал бы = мне стало бы дурно), diye cevapladı
Keloğlan (говоря, ответил Кельоглан). Uzatmayalım (не будем затягивать),
şehzade, ikinci defa (царевич во второй раз) bir sarı ata binerek (на желтого коня
сев) meydana gitti (на площадь отправился). Bu sefer (на этот раз) ortanca
kardeşini hafifçe yaraladı (среднего брата легко ранил). Üçüncü sefer ise (в
третий раз же), bir beyaz ata binerek (на белую лошадь сев) meydana geldi (на
площадь прибыл), bu kere de vezirin oğlunu yaraladı (в этот раз же везиря сына
ранил). Nihayet (наконец) padişahın askerleri (падишаха воины) büyük bir çaba
sarf edip (великие усилия потратив; sarf — расходование, трата) bu atlıyı
yakalayarak (этого всадника поймав) padişahın huzuruna getirdiler (к падишаха
присутствию привели). O da öldürülmesine emir verdiği sırada (он же убить
приказ отдавал когда) Keloğlan kıyafetinde olan (Кельоглана в одежде будучи)
küçük şehzade derhal (младший царевич тотчас):
Padişah, küçük şehzadenin arzusunu yerine getirdi. Her iki oğluna bir saray
yaptırarak kızlarla nikahladı. Küçük oğlunu da kendi sarayında alıkoydu, ona
da küçük kızı nikahlayarak kırk gün, kırk gece düğün yaptılar, onlar erdiler
muradına darısı bizlere.
Eski zamanda (в древние времена), gün görmüş (счастливые дни видавшей) bir
kadının (у женщины) gayet yakışıklı (очень красивый), boylu poslu (ростом
большой), bir delikanlı çocuğu vardı (юноша сын был).
Onu, saraya padişahın emrine verdi (его во дворец падишаху в распоряжение
отдала).
Günün birinde padişah (в один их дней падишах), hizmetçileri arasında dolaşırken
Eski zamanda, gün görmüş bir kadının gayet yakışıklı, boylu poslu, bir
delikanlı çocuğu vardı.
Onu, saraya padişahın emrine verdi.
Günün birinde padişah, hizmetçileri arasında dolaşırken hepsine sordu:
— İçinizde Ali Cengiz oyununu bilen var mı?
Delikanlı, oradan kalktı (юноша оттуда отбыл), doğru Ali Cengiz'in evine yollandı
(прямо в Али Дженгиза дом направлен был).
Yolda giderken (в пути шел когда) bir gezgine rast geldi (странника встретил: «к
встрече пришел»). Gezgin ona sordu (странник его спросил):
— Nereye gidiyorsun evladım (куда идешь, сын мой)? Delikanlı şu cevabı verdi
(юноша такой ответ дал):
Biraz sonra, gezginle delikanlı dağlara düştüler. Gide gide gezginin oturduğu
esrarengiz bir mağaraya geldiler. İçeri girip oturdular. Bir aralık gezgin dışarı
çıktı. Yalnız kalan delikanlı, gayet geniş olan mağarada dolaşmağa başladı.
Orada bir oda buldu. Kapıdan bakınca ayın on dördü gibi güzel bir kızın, iki
— İn misin, cin misin (ты какого рода: «ты человек/существо или джинн»)? Kız
cevap verdi (девушка ответ дала):
— Ne inim, ne de cinim (не существо и не джинн), sizin gibi bir insanım (вам
подобно человек).
Delikanlı, hayrette kalmıştı (юноша изумился: hayrette kalmak — удивиться,
изумиться; «в изумлении остаться»). Gayet gülümseyen bir çehre ile kıza sordu
(с очень улыбающимся лицом девушку спросил):
— Peki (хорошо), siz buraya nasıl geldiniz (вы сюда как пришли)?
— Efendim (господин мой), beni vaktiyle (меня во время свое) annem okula
yollamıştı (мама моя в школу отправила). Yolda bu gezgine rastgeldim (в пути
этого странника встретила). Beni alıp (меня взяв) buraya getirdi (сюда привел).
Okutmaya başladı (обучать начал; okumak — читать; учиться; okutmak —
обучать). Fakat ben onun, okuturken (но я у него обучалась когда) söylediğini
aynen söylediğim için (сказанное им также говорила так как) beni bu odada
hapsetti (меня в этой комнате запер; hapis — арест, заключение в тюрьму).
Kız (девушка), bunu dedikten sonra (это сказав после того как) delikanlıya
Kız, bunu dedikten sonra delikanlıya korkunç bir kuyu gösterdi. Bunun içi hep
gezginin öldürdüğü insan cesetleriyle dolu idi. Oğlan bunu görünce, aklı
başından gitti. Bayılmak derecesine gelmişti.
Kız (девушка), daha sonra (девушка еще потом) oğlanı sakinleştirerek (парня
успокаивая; sakin — спокойный) nasihat etmeye başladı (наставлять:
«наставление делать» начала):
— Yiğidim (молодец), bu gezgin seni doğru olarak okutacak (этот странник тебя
правильно обучать будет), fakat sen sakın öyle okuma (но ты, смотри, так не
учи), hep tersine oku (все наоборот учи; ters — обратная сторона, изнанка), bu
sözlerimi (эти слова мои) hatırından çıkarma (запомни: «из памяти не
вытаскивай»).
Gezgin, delikanlıya herkese yaptığı gibi (странник юноше всем делал как) Ali
Cengiz kitabını okuttu (Али Дженгиза книге обучал). Fakat delikanlı onu iyice
anladığı halde (но юноша его хорошенько понимал хотя) kitabı yalan yanlış
okumaya (книгу ложно неправильно читать), anlamıyormuş gibi görünmeye
devam etti (непонимающим будто, казаться продолжал). Öyle ki (так, что),
gezgin ona kızarak (странник на него злясь):
— Sen ne salak çocuksun (ты что за глупый ребенок)! Hiç okuduğun şeyi (совсем
прочитанные вещи) doğrusundan anlayıp (правильно поняв) ezberliyemiyorsun
(не заучиваешь)! diyerek (сказав), ona iyi bir dayak attıktan sonra (его хорошо
побил после того как: dayak atmak — побить, поколотить; «побои бросать»),
dağ başına salıverip bıraktı (горы на вершину выпустив, оставил).
Ertesi gün (на следующий день) delikanlı annesine dedi ki (сын матери сказал,
что):
— Anneciğim (мамочка)! Yarın ben at olacağım (завтра я конем стану). Hemen
beni saraya götürüp sat (тотчас меня во дворец отведи, продай), fakat sakın yolda
giderken (но, смотри, по дороге идя) dizginlerimi kimseye verme (поводья мои
никому не давай).
Ertesi gün kadın baktı ki, gerçekten oğlu güzel bir at olmuş, hemen onu aldığı
gibi, doğru saraya götürüp iyi bir fiyatla sattı.
Gece olunca (ночь настала лишь), kadının kapısı çalındı (к женщине в дверь
постучали). Açınca (открыв) karşısına oğlu çıkmasın mı (перед ней сын появился
лишь), hayretler içinde kaldı (изумилась: hayretler içinde kalmak — удивиться,
изумиться; «в изумлении остаться»), onu eve aldı (его в дом приняла). Beraber
yemek yedikten sonra (вместе еду поели после того как), delikanlı annesine dedi
ki (юноша матери своей сказал, что):
— Anneciğim (мамочка)! Yarın ben bir koç olacağım (завтра я бараном стану).
Beni saraya götür (меня во дворец веди), padişaha satıver (падишаху продай).
Gece olunca, kadının kapısı çalındı. Açınca karşısına oğlu çıkmasın mı,
hayretler içinde kaldı, onu eve aldı. Beraber yemek yedikten sonra, delikanlı
annesine dedi ki:
— Anneciğim! Yarın ben bir koç olacağım. Beni saraya götür, padişaha
satıver.
Ve sonra kendisini ateş yaparak (и затем, себя в огонь превратив: «из себя огонь
сделав») kadının yolunu kesti (женщине дорогу перерезал). Fakat kurnaz ve
hünerli delikanlı (но хитрый и умелый юноша), derhal kuş olup uçtu (тотчас
птицей став, улетел). Bunu gören gezgin (это видящий странник), kendisi de bir
güvercin olarak (сам же голубем обратившись) onu arkasından kovalamaya
başladı (его сзади преследовать начал).
Ve sonra kendisini ateş yaparak kadının yolunu kesti. Fakat kurnaz ve hünerli
delikanlı, derhal kuş olup uçtu. Bunu gören gezgin, kendisi de bir güvercin
olarak onu arkasından kovalamaya başladı.
Bu esnada (в это время) bu manzaraya alık alık, hayretle bakan kadın (на это
зрелище растерянно, удивленно смотрящая женщина) gördüklerine şaşıp kaldı
(увиденному изумилась: «изумившись осталась»).
Kuş olan delikanlı (птицей являющийся юноша), güvercini görünce (голубя
увидев) hemen saraya giderek (тут же во дворец отправившись) o saat elma olup
(в тот час яблоком став) padişahın kucağına düştü (падишаху в объятья упал = к
падишаху попал).
Gezgin hemen eski haline dönüp (странник сразу в прежний вид вернувшись)
padişahın karşısına çıkarak (падишахом перед появился), kucağındaki elmayı
gösterip dedi ki (в объятьях его на яблоко показав, сказал, что):
— Bu elma benimdir (это яблоко мое). Padişah cevap verdi (падишах ответ дал):
— Nasıl senin olur (как твоим является)? Ama istersen (но хочешь если) onu al
(его возьми).
Gezgin tam elmayı almaya hazırlanırken elma darı tanesi olup yere saçıldı.
Bunu gören gezgin hemen kendisi de tavuk olup, darıyı yemek için gagasını
uzattığı sırada darı sansar olup, hızla tavuğun üstüne sıçrayarak tavuğu boğdu,
kanını emdi.
Sonra silkinip (потом встряхнувшись) eskisi gibi (прежде как) delikanlı oldu
Sonra silkinip eskisi gibi delikanlı oldu. Bunu gören padişah, hayretler içinde
kalarak:
— Vay sen misin evladım! dedi. Delikanlı:
— Evet, Sultanım! dedi. İşte buna Ali Cengiz oyunu derler. O gezgin, benim
ustam ve bu oyunda hocam idi. Beni kıskandı, öldürmeye kalkıştı. Ben ondan
üstün çıkarak gördüğünüz gibi onu yok ettim.
Padişah (падишах), bundan son derece memnun olarak (этому в высшей степени
обрадовавшись) onu serbest bıraktı (его свободным оставил = его отпустил).
Eline yüz bin akçe verdi (на руки сто тысяч акче дал /название мелкой монеты/).
Delikanlı da bunları alınca (юноша же их взяв) hemen mağarada bıraktığı kızı
kurtardı (сразу в пещере оставленную девушку вызволил). Büyük bir konak satın
alarak (большой особняк купив; satın almak — купить) onunla dillere destan bir
düğünle evlendi (с ней, ставшую предметом разговоров свадьбу сыграв,
женился; dillere destan — у всех на устах, предмет разговоров; destan —
дастан, эпический сказ).
Padişah, bundan son derece memnun olarak onu serbest bıraktı. Eline yüz bin