Professional Documents
Culture Documents
Toprak Işık - Azgın Tekeler - İletişim Yayınları
Toprak Işık - Azgın Tekeler - İletişim Yayınları
Toprak Işık - Azgın Tekeler - İletişim Yayınları
€184-10-6002
yesdol 'YOYI
4
yı9n “unu
Semi
/
YOYI
UOĞZV
'iğnej|
|NGuR1s|
YeJdol
19|9491
-d#6l
8002
:- “W90Z
NSSI
€-4640-40-4/46-8/6
ÖORİM(O wissELcoLLECT!ES
Terugbezorgen voor
İletişim Yayınları
Binbirdirek Meydanı Sokak İletişim Han No. 7 Cağaloğlu 34122 İstanbul
Tel: 212.516 22 60-61-62 e Faks: 212.516 12 58
e-mail: iletisim©iletisim.com.tr * web: wwwiletisim.com.tr
TOPRAK IŞIK
Azgın Tekeler
wisseicollectie
www.oba.nl
İÇİNDEKİLER
GünerPijamasınıGiyemiyor................................................ 59
GünerCeyda'yakefiloluyor................................... 71
Paçalı Donlu Kadının Kocası ve Kalkınma Bankası .......77
ek ela ye 7 A 87
Güner'in Yardım ve Yataklığa İhtiyacıVor.................... 99
Güner Hattori Hanzo'nun Raketine Korşı................ 109
Genc Eyler Boş Beş imame kekre Kn 117
HalitBozenbDuygusollaşıyor......................................... 123
Sonra Birden... 0440151140100
2 107
Starbucks'takiSohbetinDevomi.............................. 155
Güner'in Romantizmi billereDestan............................ 139
Bu Yaşta Erkeklerde Oluyormuş Böyle Şeyler............ 145
Psikolojik Bir Dürüm. 2) a em ie 155
Güner BirBilendenTaktikelıyor................................. 161
Güner'in Başından Aşağı Kaynar Su Dökülüyor.......... 169
Ceyda Tebdil-i Mekânda Ferahlık Arıyor..................... 179
KarıKocafArosındaMuhabbet................................. 187
Samimi İkna Edici ve Güzel Bacaklı
Bir Satış Elemanı
14
ibrahim ve Nergis,
Konuklarını Bekliyorlar
29
Gençlere Bakınca Güner, Ülkeye Acıyor
40
Başarılı Bir Satış Elemanı,
Ama Kötü Bir Şoför
58
Güner Pijamasını Giyemiyor
— Hayırdır yavrum?
— Ne hayırdır?
Ayten'in yanağını okşadı.
— Elektrikler mi kesik?
— Yoo.
— Televizyon bozuldu?
— Niye?
Güner güldü.
— Kim karısının yanına kimi katmış, anlatmıyorsun.
Ayten bir an durup düşündükten sonra anladı kocasını.
59
— Haa! Ay ömürsün!
Güner, doğrudan yatak odasına geçmek yerine kanepeye
bıraktı kendini.
— Sen öyle birdenbire nasıl geçti günün diye sorunca ha-
zırlıksız yakalandım.
Ayten de kocasının yanına oturdu. Bugünkü programa
dayanamamış, sinirleri bozulmuş ve sonuna kadar izleye-
memiş. Güner uzanıp karısının yanağından makas aldı.
— Kızdırdılar mı yavrum seni?
Birkaç saat önce hayata pozitif bakmanın büyüsünü fark
etmiş bir insan olarak pek bir sevgi doluydu. Halit ne kadar
içini sıktıysa Ceyda da o kadar ferahlatmıştı onu. Sohbetle-
rin sırası farklı olsaydı büyük olasılıkla eve gelirken direk-
siyon başında Makber'i söyleyecekti. Ayvalar çiçek açma-
mış, her yer karanlık olacaktı. Öte yandan karısı Güner'in
neşesine omuz verecek havada değil bugün. Evet, gerçekten
kızdırmışlar onu. Toplumun ahlaki çöküşüne tanık olduk-
ça, ki ahlaki çöküşle kastettiği erkeklerin karıları dışında
arayışlara girmeleri, Ayten kahrından ölüyor. Hatta biraz
abartarak denebilir ki, Avrupa Birliği tarafından ulusal ba-
gımsızlık onuru zedelenmiş Güner'e dönüyor.
— Torun sahibi adam!.. Bi kız bulmuş kendine yirmi ya-
şında...
Güner alay ederek şaşırmış gibi yaptı
— Bak sen!..
— Ayol senin neyine bu yaştan sonra?..
İşte yine yaş mevzusu. Güner ciddileşerek adamın kaç
yaşında olduğunu sordu.
— Nerden baksan ellisini geçmiştir.
Yani Güner gibi... Konunun canını sıkacak bir rota izle-
yeceğini fark etti Güner. Pozitif bakışını koruma gayretiyle
elini çapkınca karısının bacağına uzattı.
— Ne olmuş yani ellisini geçmişse?
60
Ayten çok önemli bir şey söyleyeceğini belli etmek için
kocasının eline hafifçe vurdu.
— Bak kırkından sonra azanını demişler ya... O laf yanlış
artık. Ellisinden sonra ellisinden!..
— Ne olmuş ellisinden sonra?
Ayten, yine kocasının sorusunu duymadan kendi kafasın-
dakini anlatmaya devam etti.
— Kızı da anlamadım. Ayol hadi adam, aynası yok da bil-
miyor kendini; sen niye herife gözünü açıp bakmıyorsun?
— Çirkin mi, diye sordu Güner, meselenin adamın tipsiz-
liği olmasını umarak.
Yanıt olarak Ayten, adamın başında üç tel saç kaldığı ve
bunların ikisinin beyaz olduğu bilgisini verdi. Güner eliyle
kafasını yokladı. Saçlar yerinde, ama artık onda da beyaz
oranı üçte ikiye yakın. Yine ayva çiçeklerini soldurmama
gayretiyle çapkın bir külhanbeyi gibi:
— Kız olgun erkeklerden hoşlanıyormuş demek ki, dedi.
— Belli onun neden hoşlandığı, belli!..
Güner makas aldı karısının yanağından.
— O da olabilir tabii. Neticede hayatın bir parçası...
Ayten anlamadı.
— Ne de hayatın bir parçası?
— Oişişte, dedi Güner göz kırparak.
— Hangi iş?
İpucu olarak öpücük gönderdi anlayışsız karısına. Ve ni-
hayet anladı, hayatın o parçasının sadece rezilliklere vesile
olduğuna inanan kadın.
— Aay Güner!
Güner, Ayten'in böğrünü çimdikledi.
— Haksız mıyım yavrum?
— Ben parayı dedim, parayı!
Güner bu kez de çapkın çapkın bıyıklarını burarak her
şeyin para olmadığını söyledi. Üstüne bir de kanepede bir
61
popo genişliği kayıp karısına sarıldı. Ayten ustaca kurtuldu
kocasının kollarından ve:
— Canım derdi o iş olsa ellisini geçmiş adamı ne yapsın,
dedi.
Hiç olmadı şimdi bu. Güner sıkıntıyla kafasını kaşıdı.
— Niye?
— Nasıl niye?
Nasıl anlatsam diye bir an durdu Güner. Halit'le konuş-
malarını hatırladı. Onun can sıkan imalarını...
— Yani adam ellisini geçti diye baş edemez mi kızla?
— Baş etmek mi?
— İlla genç birini mi bulması lazım?
Ayten kanepeden kalktı.
— Ee her şeyin bi' yaşı var tabii.
Güner de kalktı. Her şeyin bir yaşı var... Anayasaya bunu
onaylayan bir madde de koysalar o farklı düşünüyor. Yü-
zünde çapkın bir gülümseme ve bıçkın adımlarıyla Ayten'e
doğru yürüdü. Karısının kalçasına hafifçe vurdu.
— Bu şeyin yaşı mı olur be yavrum?
Ayten geçiştirerek:
— Hadi hadi, git de soyun, dedi.
Güner bıyıklarını burdu yine. Emekli olduktan sonra hiç
kesmediği gür bıyıklarını...
— Soyunurum yavrum! Emrin olur!
Ve söylediğini yapmak üzere yatak odasına gitti. Ayten
arkasından seslenip yardım isteyip istemediğini sordu. Nor-
malde bunu da sormadan yatak odasına birlikte gitmeleri
gerekirdi, ama Güner'in münasebetsiz el kol hareketleri ür-
küttü onu biraz. Güner yine çapkınca:
— Çağırırım ben seni, dedi.
Bunu da anlamadı Ayten. Kendi kendine, “İyi madem,”
deyip sofrayı hazırlamaya koyuldu. Masanın üzerindekileri
topladı. Mutfaktan örtüyü getirip serdi. Tabakları dizerken
62
dışarıdan gelen sesleri dinledi. Yanında birisi varmış gibi
“Geldiler!” deyip koştu ve kapıyı açtı. İbrahim'in eli zile
uzanmıştı. Ayten neşeyle:
— Nasıl ama daha çalmadan duydum zili, dedi.
İbrahim ve Nergis içeri girdiler. Nergis:
— Vallahi anne biz de televizyonun sesini duymayınca ev-
de yoksunuz herhalde diyorduk, dedi.
Ayten onlara da bugünkü programı sevmediğini söyledi.
Tam neden sevmediğini anlatmak üzereyken, Güner yatak
odasından seslendi:
— Ayteen! Minik kuşum!
Nergis, annesine takıldı:
— Ooo anne! Allah muhabbetinizi artırsın.
— Efendim, diye bağırdı Ayten.
Kısa bir sessizliğin ardından Güner'in yanıtı yine muhab-
bet dolu oldu:
— Yavruum!
— Güneer, dedi Ayten.
Çocukların geldiğini haber verecekken Nergis fısıltıyla
engelledi onu.
— Söyleme anne geldiğimizi!
Ve İbrahim'i dürterek yine alçak sesle dinleyip öğrenme-
sini emretti. İbrahim'le Nergis kanepeye oturdular. Ayten
de karşılarındaki koltuğa geçti.
— Ne oldu Güner?
— Özledim seni aşkım.
Ayten'in sesi cilveli bir hal aldı:
— Ay ne özlemesi be?
Ve yatak odasındaki romantik muhabbet adamı, hissettiği
özlemi tanıdığı en şöhretli âşıkları referans göstererek tarif
etti:
— Mecnun'un Leyla'yı özlemesi! Ferhat'ın Şirin'i!.. Ke-
rem'in Aslı'yı!..
63
Nergis İbrahim'i dürttü. Yeni gelin gibi nazlı nazlı kırıttı
Ayten.
— Nerden çıktı şimdi bunlar Güner?
— Ürkek ceylanım benim!..
Ayten ürkek ceylan aksanıyla seslendi:
— Güneer!
Devrini yakalamış bir motor gibi seriye alarak devam etti
Güner:
— Çiçeğim, bebeğim, minik kuşum!..
Annesinin kalbine işleyen bu iltifatlar, kocasının da ka-
fasına kafasına insin diye bir kez daha dürttü İbrahim'i
Nergis.
— Ahu gözlüm, dilber dudaklım, bal tenlim!..
Ve bir sessizlik oldu. Dinleyiciler kadın ruhunu okşayan
yeni sözler beklerlerken sertçe bağırdı Güner:
— Ayten! Gel çabuk yardıma ihtiyacım var yahu!
İşte bu Ayten'in daha iyi bildiği bir konuşma şekli. Üze-
rinde iğreti duran ahu gözlü, ürkek ceylan kostümünden
kolayca sıyrılıp bağırarak pijamaların en alt çekmecede ol-
duğunu söyledi. Güner'in yanıtı bir tuhaf: Şu an pijama
giyebilecek durumda değilmiş. Bunun ne demek olduğunu
anlamayan Ayten:
— Niye, diye seslendi.
Güner, Tuzsuz Deli Bekir aksanıyla yanıtladı onu:
— Şu an ancak entari giyebilirim.
Dinleyiciler birbirlerine baktılar. Bu da ne demek ki? Ay-
ten yanlış duyduğunu düşünüp kızıyla damadına sordu:
— Ne dedi?
Nergis ellerini iki yana açıp anlamadığını gösterdi.
— Entari dedi, ben dikkatli dinliyorum.
İbrahim söyledi bunu. Ayten kafası daha da karışmış ola-
rak yine kocasına seslendi:
— Ne entarisi Güner?
64
Yatak odasından gelen yeni yanıtla durum daha da için-
den çıkılmaz bir hal aldı.
— Sünnet entarisi yavrum!
Ayten'in gözleri kocaman açıldı.
— Aa!
Keşke en azından konunun fallusa gittiğini anlasa da da-
ha fazla deşmeseydi.
— Niye, diye bağırdı.
Yanıt çok çabuk geldi.
— Takım taklavat açısından.
Ayten'in açılan ağzı öylece dondu kaldı. Nergis bir şey
söylemeye hiç teşebbüs etmedi. İbrahim ise sanki bayanlar
duymamışlar gibi tekrarlamaya kalktı:
— Takım...
Ve Ayten devamını ağzına tıktı damadının.
— Duydum duydum!
Güner'in sesi yine yetişti içeriden:
— Şu an Güner Çelik'e pijama giydirmek namümkün!
Ama asmak pek mümkün! Pijamayı diyorum Ayten!
Ayten merakına yenik düşüp kızıyla damadına bakarak:
— Ne asması be, dedi.
— Ben anladım ama utanırım.
Zeki ve utangaç yatırımcı, bunun ardından karısını dürt-
tü. “Anlaştık” işaretindeki gibi baş parmağı açık, yumruk
yaptığı sağ elini apış arasına koydu ve hiç ses çıkartmadan
ağzını “askı” der gibi açıp kapattı. Az kalsın Nergis'in göz-
leri yuvalarından fırlayıp İbrahim'in baş parmağının iki ya-
nına konarak tarifi kusursuz hale getirecekti. Sessiz filmi
karşıdan izlemiş olan Ayten dehşete düştü. Ciğerlerinin
olanca gücüyle:
— Güner çocuklar geldi, diye seslendi.
Çok geçti artık. O daha kısacık cümlesinin yarısına gel-
meden Güner avazı çıktığı kadar bağırmaya başlamıştı bile.
65
“Coştum yine dalgalanıyorum ben” şarkısını kendi yazdığı
sözlerle icra ediyordu:
— Azdım yine dalgalanıyorum ben, düz duvara tırmanıyo-
rum ben.
— Güneer!
Güner, bestesi sözlerine çok da uymayan coşkulu şarkısı-
na bir süreliğine ara verip bağırdı:
— Ayten yavrum; geldiğinde beni bulamazsan tavana bak!
Tavanda değilsem okun gösterdiği yönün tersine git!
En az masallarda devlerin ya da cinlerin sorduğu bilme-
celer kadar karışık bu tarif bir kez daha dinleyicileri afallat-
tı. Ve Ayten kızıyla damadına baktı yine:
— Ne oku be?
Nergis, anlamadığını belli eden jest ve mimiklerle konu-
nun kendisini aştığını gösterdi annesine. Zeki yatırımcı ka-
rısını dürttü. Az önceki sessiz filminin çok benzerini sun-
du. Tırmandığı düz duvardan tavana geçen Güner... Ve
ok!.. Ayten yine damadının yardımıyla şifreleri çözünce bir
kez daha dehşetle bağırdı:
— Güneer!
Güner konserine yeniden başlamıştı. Yar gelmeyince tur-
nasının susmadığı yerdeydi. Ve oraya dinleyicilerin sesi asla
ulaşamıyordu.
— Çayırda buldum seni! Ellere vermem seni!
Yeniden düzenlediği şarkının bu bölümünü marş coşku-
suyla söylüyordu. Ayten öfkeyle bağırdı:
— Güner çocuklar geldi!
Aynı nakaratta takılıp kaldı Güner:
— Çayırda buldum seni! Ellere vermem seni!
Ve tempoyu gittikçe hızlandırarak devam etti:
— Çayırda buldum seni! Ellere vermem seni! Çayırda bul-
dum seni! Ellere vermem seni!
— Güneer!
66
Nergis:
— Duymuyor anne! Git istersen, dedi panikle.
— Çocuklar geldi diyorum Güner!
Nergis'le İbrahim'e döndü Ayten:
— Ay çocuklar siz de ses versenize!
— Duymaz ki anne, çok fena bağırıyor, dedi Nergis.
İbrahim kendi kendine konuştu:
— Bağırmasa da duyacak halde değil.
Ve Güner ağzında şarkının aynı nakaratıyla, üstünde atlet
ve külot, salona daldı. Yumruk yaptığı elleri gol atmış bir
futbolcu gibi karnının iki yanında donup kaldı. Dört kişi
için de hiç bitmeyen birkaç saniyelik sessizliğin ardından
Güner güçlükle açtı ağzını. “Siz ne zaman geldiniz çocuk-
lar?” sorusunu sözcükler arasına saniyeler koyarak sordu.
Yanıt beklemedi. Ötekilerin de yanıt vermeye niyetleri yok-
tu zaten.
— Hoş, dedi Güner.
Sonra:
— Geldiniz, dedi.
Uygunsuz pozisyonunu fark edip kollarını indirdi.
— Annenize pijamalarımın yerini soracaktım da...
Yine sessizlik...
— Pijamalarım nerede Ayten?
Ayten bu işi oturduğu yerden yapabilirmiş gibi yerinden
kalkmadan:
— Dur ben gelip vereyim, dedi.
— Sen gelip ver, dedi Güner.
Gitmek için arkasını döndüğünde ekledi:
— Pijamalarımı...
Ayten kalkıp kocasının peşinden gitti. İbrahim suratında
sinir bozucu bir gülümsemeyle:
— Öğrendim Nergis. Not almadım ama çok dikkatli dinle-
dim, dedi.
67
Nergis sinirli sinirli baktı kocasına
— Ne var! İnsanların ev hali!
İbrahim üç beş saniye sessiz kalmayı başardıktan sonra
güldü. Nergis neden güldüğünü sormadı.
— Allah'tan bizi gördü, dedi İbrahim.
— Ne demek o?
— Gözü kararmıştı Nergis. Bizi fark etmeye de bilirdi Al-
lah muhafaza.
— İbrahim!
— Bi şey demedim Nergis.
Kayınpederinin böylesine komik duruma düşmesi İbra-
him'in sulandırmadan bırakabileceği bir mevzu değil. Ner-
gis korkusu bile durduramaz onu. Sırıtmaya devam etti ve
kendi kendine:
— Ev hali, normal, dedi.
Bu kez sesini çıkartmadı Nergis. Ayten'le Güner yatak
odasından döndüler. Az önce Ayten'in oturduğu koltuğa
geçti pijamalı Güner.
— Hoş geldiniz çocuklar.
— Hoş geldiniz çocuklar.
İkinci “hoş geldiniz”in sahibi Ayten. Bunu dedikten son-
ra utangaç güldü:
— Ay ben de yeni görüyormuşum gibi...
Önce Nergis sonra da İbrahim “Hoş bulduk,” dediler.
Kimse ne diyeceğini bilemediğinden bir süre sessizlik oldu.
Güner sırf konuşmuş olmak için:
— İbrahim şey ne oldu, dedi.
İbrahim hangi şeyden bahsettiğini anlamadan baktı ka-
yınpederine. Güner dilinin ucundaymış da hatırlayamıyor-
muş gibi sıkıntıyla elini salladı ve sonunda:
— Kalktı mı, dedi.
Acaba kaldığı yerden devam mı ediyor diye, diğer üç kişi
korkarak baktılar ona.
68
— Ney kalktı mı diye, sordu İbrahim.
Hemen ardından da Ayten aynı soruyu tekrarladı.
— Şey diyorum işte oğlum, şey... Borsa borsa çıktı mı?
Ayten çok rahatladı.
— Paranızı soruyor oğlum baban, paranızı? Çıktı mı borsa?
— Bu aralar azıcık girdi, dedi İbrahim.
Güner “Nedir ulan o giren?” anlamında baktı damadına.
Şimdi sıkıntı sırası İbrahim'deydi.
— Bu aralar biraz, dedi ve takıldı.
Doğru sözcüğü bulamamanın sıkıntısıyla yüzünü buruş-
turarak:
— Bu aralar borsa biraz, dedi.
Ve nihayet aradığını bulunca müjdeli bir haber verir gibi
coşkuyla devam etti.
— Düştü baba! Bu aralar borsa biraz düştü!
O da rahatlamıştı. Güner kaşlarını çattı.
— Düşer tabii. Gidip paşa paşa hazine bonosuna soksay-
dın...
Der demez de faullü sözcük kullandığını fark edip topar-
ladı:
— Yani hazine bonosuna koysaydın...
Yok, bu da aile ortamına uygun bir cümle olmadı. Sinirle-
ri fena bozuldu ve:
— Öğr, dedi.
Finans terminolojisine fevkalade hâkim olan İbrahim ye-
tişti yardımına.
— Hazine bonosu alsaydık...
Evet, Güner'in söylemek istediği tam olarak buydu.
— Tabii! Zamanında dinlemiyorsunuz insanı!..
Yine sıkıntılı bir sessizlik başladı. Ayten kalkıp:
— Ben yemeği hazırlayayım, dedi.
Nergis de kalktı.
— Ben sana yardım edeyim anne.
69
Ayten aynı bilgiyi bir başka formatta tekrar verdi:
— Ben sofrayı hazırlamaya gidiyorum.
Ve Nergis:
— Ben sofrayı hazırlamana yardım edeyim anne, deyip Ay-
ten'in peşinden mutfağa gitti.
Güner karısıyla kızının arkalarından garip davranışlarına
anlam veremiyormuş gibi baktı ve yalnız kaldıklarında İb-
rahim'e döndü:
— Çok mu kötü?
İbrahim gülmemek için kendini zorlayarak:
— Yok baba, bu aralar biraz kâr realizasyonları var ondan,
dedi.
— Siz niye realize etmiyorsunuz kârınızı?
İbrahim bu konuyla ilgili uzun bir seminer verebilecek
kadar çok şey biliyor, ama şimdi kahkaha atmadan bunu
yapması mümkün değil. Kısaca geçiştirdi:
— Uzun vadeli düşünüyoruz baba. Oyuncu değil, yatırım-
cıyız biz.
— Oyuncu değil yatırımcısınız. Kulağa hoş geliyor ama
hayırlısı...
İbrahim gülmemek konusunda kendisini daha fazla zor-
larsa karın kaslarında bir yırtılma olacağını fark etti. Yerin-
den fırlayıp banyoya doğru koştururken:
— Ben ellerimi yıkayayım, dedi.
Arkasından:
— Hergele, dedi Güner.
Ve zili neden duymadığını düşündü.
70
Güner Ceyda'ya Kefil oluyor
76
Paçalı Donlu Kadının Kocası
ve Kalkınma Bankası
Güner'in evinde birçok defa olduğu gibi yine uzun uzun zil
çaldı. Ayten, içeride izlediği programdan kopup kapıyı aç-
maya gelene kadar... Karşısında kızıyla damadını görünce
şaşırdı. Hafta sonu olmasına rağmen bu kadar erken gelme-
leri normal değil.
— Aa siz miydiniz?
Sert adımlarla önce Nergis içeri girdi.
— İyi akşamlar anne.
Arkasından da İbrahim, iyi akşamlar diledi.
— İyi akşamlar çocuğum. Hoşgeldiniz.
Nergis habersiz geldikleri için kusura bakmamasını istedi
annesinden. Haftanın beş ya da altı günü burada oldukları-
na göre gereksiz bir özür bu.
— Ne haberi canım, sizin eviniz burası.
— Zili çaldık çaldık, kapı açılmayınca evde yoksunuz
sandık.
Nergis kocasına hiç bakmadan öfkeyle:
— Sanmadık! Sen sandın! Evde olmasalar bu televizyon
sesi ne demedim mi ben sana, dedi.
77
İbrahim sesini çıkartmadı. Ayten, zil yüzünden başından
kalktığı programı hatırladı ve kızıyla damadına, toplumun
çivisinin çıkmış olduğunu gösterir yeni havadisleri aktardı:
Adamın on yıldır ikinci evi varmış; karısının ise hiçbir şey-
den haberi yok...
İbrahim getirdiği gülleri kaynanasına uzattı. Ayten ace-
leyle teşekkür etti. Güner'in hiç böyle huyları olmamasın-
dan yakındı.
— İbrahim'in de huyu olduğundan değil anne, dedi Nergis.
Ayten kızını duymadan vazo getirmek için odadan çıktı.
— Sen iste ben her gün getiririm aşkım.
— İyi bundan sonra da çiçeğe yatır paramızı!
Ayten elinde vazoyla döner dönmez on yıldır ikinci evi
olan adamın rezilliği hakkında bilgi vermeye devam etti:
Söz konusu utanmaz adam iki de çocuk yapmış metresin-
den. Üç tane de karısından varmış. Nergis araya girerek an-
nesinden damadına son iki haftada paralarının ne kadar
arttığını sormasını istedi.
— Ne kadar arttı çocuğum?
Nergis kocasını delici bakışlarıyla dürttü:
— Söyle söyle İbrahim!
İbrahim'in yanıtını beklemeden diğer a televizyonu
kapatmak için gitti Ayten.
© — Ya, tamam... Dün yüzde beş düştü.
Ayten içeriden seslendi:
— Aferin aferin oğlum! İnşallah hep böyle gider.
Salona döndüğünde nefes almadan iki kadının kamerala-
rın önünde birbirlerine saydıklarını anlatmaya başladı.
Adamın karısının ve metresinin... Yüzleri olsa bir daha in-
san içine mümkün değil çıkamazlarmış. Nergis, konuyu yi-
ne İbrahim'in boğazını sıkacağı sahaya getirme gayretiyle:
— Ondan önceki günler ne kadar kaybettiğini de sor an-
ne, dedi.
78
— Ondan önceki günler ne kadar kaybettin oğlum?
İbrahim ezilip büzülerek:
— Son iki haftada yüzde elli falan düştü, dedi.
Ayten bu kez de yorumu vazoya su koymak için mutfağa
giderken yaptı.
— Aferin çocuğum! Baban
da seni dinleseydi işte...
Mutfakta güllerin vazoya sığmayan yapraklarını ayıklar-
ken devam etti anlatmaya. İbrahim'in yanında söylemeye
utanıyormuş; bu genç olan ötekinin yatarken giydiği paçalı
donlara kadar dökmüş ortaya. Şerefsiz adam, bi de karısı-
nın dedikodusunu yapmış demek ki. Yoksa nereden bilecek
o aşifte bunun gece yatağındaki halini?
İbrahim karısına bakıp yüzsüzce güldü:
— Bak, annem ne güzel anlayışla karşılıyor.
— Annem şu an banttan yayında, dedi Nergis öfkeyle.
Mutfaktan, açılan suyun sesi geldi. İbrahim işe yaramaya-
cağını bildiği halde karısını yatıştırmaya çalıştı. Yatırımcı-
lık, analiz yeteneği ve zekâ istediği kadar sabır işiydi de. Sa-
kin olmak gerekliydi ve her şey kontrolü altındaydı.
— Kontrolü altındaymış! Bi? de kontrolün altında olmasa
yatırdığımız sıfırlar üstüne de borçlu çıkardık herhalde.
— Nergisçiğim grafiği gösterdim sana. Şu anki destek sevi-
yesi mümkün değil kırılmaz. Dibi gördük biz. Bundan son-
ra hep çıkış...
Ayten vazodaki güllerle döndü mutfaktan.
— Aslında o adi adamı çıkartıp rezil etmeleri lazım. Karısı-
nın paçalı donlarını ona giydirip sergileyecekler erkek diye...
Nergis, yine hiç yüzüne bakmadan İbrahim'i azarlamaya
devam etti:
— İki hafta önce de grafik mırafik soktun gözüme, ama
dediğin gibi olmadı.
İbrahim en sevimli haliyle yalakalık yaptı karısına:
— Bravo bak! Fiyat grafiğiydi o. Ne güzel hatırlıyorsun.
79
Ayten sırasıyla bi” kızına bir damadına baktıktan sonra:
— Aa siz beni dinlemiyorsunuz ayol, dedi. -
İbrahim şu an kesinlikle kaynanasının sohbetini Ner-
gis'inkine tercih eder. Neticede anlattığı olaylarla ilgili kim-
se onu suçlayamaz.
— Dinliyoruz anneciğim. Karısı yatağa paçalı donlarla gir-
“diğinden adam başka kadına kaçmış.
Ayten hemen damadının uzattığı yerden yakaladı konuyu.
— Amaaan! Adam azdıktan sonra kadın ne giyerse giysin
tutamazdı onu. Niyetini bozmak isteyene bahane mi yok!
Yemeğin tuzu az olmuştu ondan gözüm dışarı kaydı deyi-
verir.
— Haklısınız vallahi. Ne oldu peki, olay bir sonuca bağ-
landı mı?
— Hayırdır İbrahim, ilgi alanların değişti bakıyorum, dedi
Nergis oturduğu yerde diğerinin üzerine attığı bacağını öf-
keli öfkeli sallarken.
— Ay ilginç ama kızım. Bak, adamın yalan söylediği nereden
belli: Üç çocuk eski kadından iki tane yenisinden var ya...
— Toplam beş, dedi İbrahim.
Nergis bakışlarıyla ateş etti kocasına.
— Maşallah iyi anlıyorsun hesap işlerinden.
— Çocukların yaşları iç içe, dedi Ayten.
Nergis de İbrahim de anlamadan baktılar.
— Nasıl iç içe, dedi İbrahim.
Durum şu: Adamın dostundan olan çocukları beş kişilik
- kadronun en küçük ikisi değil. İbrahim anlamış gibi:
— Hee, dedi.
Ayten programı izlerken bu konuyu hemen keşfetmiş,
ama ondan başka kimse kavrayamamış durumu. Az kalsın
kendisi arayıp soracakmış:
— Madem paçalı donlarını beğenmiyordun o çocukları ki-
min yardımıyla yaptı bu kadıncağız?
80
Kaynanasının analizini anladığında İbrahim çok etkilendi
ve “Vauv!” diye de bir ses çıkardı.
— Anne bırak şunları, dedi Nergis bacağını sallamaya de-
vam ederek.
— Bıraktım bıraktım. Babanız olsaydı bu kadar da anlattır-
mazdı.
Nergis, babasının nerede olduğunu sordu. Haftasonları
genellikle evde olurdu Güner.
— Yeğenine ev tutmaya gitti.
— Babamın yeğenlerinden kimse yok ki anne burada.
— İş yerinden yeni bir yeğen edindi.
— Ne demek anne o?
— Aman ne bileyim ben! Şirkette bi? kız var yeni ev tutu-
yormuş... Yalnız gitmesin diye...
İbrahim aslında kendisi unutulmuşken susmaya devam
etse daha iyiydi, ama dayanamayıp gülerek kayınpederinin
dayı mı yoksa amca mı olduğunu sordu. Nergis'in hiç hoşu-
na gitmedi bu soru:
— Çok mulazım İbrahim?
— Laf olsun diye sordum canım.
Ayten İbrahim'in merakını giderdi: Güner dayı olmuş.
Kız baştan babası olmasını istemiş, ama inanmazlar diye
dayıya çevirmişler. İbrahim:
— Olmaz tabii, soyadlar tutmayacak ki, dedi.
Yok, ondan değilmiş. Kız “Sizi genç görünce şüphelenir-
ler yalancı çıkarım,” demiş. İbrahim bunu hiç mantıklı bul-
madı. Kayınpederinin akranlarının kırk yaşında bile kızları-
nın olabileceğini söyledi. Şu an, gözlerinin üzerinde kaşla-
rının olmasına bile sinirlenen Nergis öfkeyle çattı kocasına:
— Babam kaç yaşında İbrahim?
— Bilmem. Elli beş falan mı?
İbrahim'in, babalıkla ilgili yorumu istediği kadar man-
tıklı olsun; son iki haftada paralarını yarıya indiren bir ya-
81
trımcı o. Güneş doğudan doğuyor dese yine kızacak Ner-
gis ona.
— İşte o analizlerini de böyle hesaplarla yapıyorsun da on-
dan iki haftada kaybettin iki yılda kazandığımızı.
Tartışıp tatsızlığı büyütmek niyetinde değil İbrahim. Yine
de doğru bildiğini haykıracak kadar yürekli.
— Vallahi on beş yaşında bir erkek, baba olmak için ge-
rekli donanıma sahiptir, dedi.
Kendi kendine konuştuğu için sesini fazla yükseltmeye
gerek duymadan söyledi bunu.
— Duymuyorum İbrahim! Duymuyorum, diye bağırdı
Nergis.
Ayten nihayet farkına vardı kızıyla damadı arasındaki
gerginliğin. Daha doğrusu Nergis'in gerginliğinin...
— Ee bağırıyorsun çocuğa kızım. Korkusundan konuşa-
mıyor ki.
Öfkeli genç kadın, aralıksız sallanan bacağını indirdi.
Oturduğu yerde annesine doğru eğilerek isyan etti:
— Boşuna mı kızıyorum anne? Sen paçalı donlu kadının
kocasını anlatmaktan dinlemedin ki!
Şaşırdı Ayten. Neyi dinlemediğini sordu.
— Borsada ne kadar para kaybettiğini söyletiyorum sen
aferin diyorsun.
Yo, bu Ayten'in hiç beklemediği bir haber.
— Aa paranız düşüyor mu?
— Düşüyor tabii.
— Niye? -
Bunu öyle bir sordu ki, sanki onların paralarının düzenli
olarak artacağıyla ilgili bir doğa kanunu var. Durumun böy-
le olmadığını belirtir açıklama İbrahim'den geldi:
— Anne bu borsa. Garantisi yok ki. Yükselebilir de düşe-
bilir de.
— Ama sen analiz yapıyordun oğlum.
82
Nergis annesini de cepheye dahil ettiğini düşünerek tek-
rar eski oturma pozisyonuna döndü ve kaldığı yerden baca-
ğını sallamaya devam etti. Bunu İbrahim'i tekmeliyormuş
gibi hırsla yapıyor.
— Avrupa Birliği Gemisi falan da diyordu.
İbrahim kendisini haksızlığa uğramış hissetti. İnsanların
anlamadıkları konularla ilgili ona yüklenmeleri canını sıkı-
yor. İktisat mezunu karısının bile aklı ermedikten sonra,
kaynanasına nasıl anlatabilirdi ki analizlerini. Riskin ne de-
mek olduğunu mümkün değil sokamazdı kafalarına.
— Yaa, ben sektörü doğru seçtim. Bankacılık kazandıracak
dedim, ama işte Kalkınma Bankası şey çıktı.
“Hadi buyurun buna da itiraz edin!” der gibi koydu se
rine bu basit ama kapı gibi açıklamayı. Yani Kalkınma Ban-
kası'nın şey çıkmasını...
— Ney çıktı, dedi Nergis öfkeyle.
Bu yanıtın nasıl daha açık hale getirileceğini bilemedi İb-
rahim. Her şeyden önce olaya farklı açılardan bakıyorlar.
Örneğin İbrahim, kendi seçtiği banka hissesinden zarar et-
se bile, genel olarak bankacılık sektörünün kârlılığını
öngörmesini takdir ediyor. Buna bir bakıma yatırımcı
sportmenliği de denebileceğini düşünüyor. Ve yatırımcı
gerçekçiliği ile, karısından ya da kaynanasından aynı ol-
gunluğun beklenemeyeceğini biliyor. İbrahim'in bildiği son
bir şey daha: Bunları bu şekilde Nergis'e anlatsa parçalar
onu, çünkü karısının mizah duygusu sıfır. Açıklamaya de-
vam etti İbrahim:
— Bak mesela Nergis, sigortacılık sektörünü de doğru tah-
min ettim. Şimdi bu Avrupa Birliği işlerinden dolayı sigor-
tacılık Türkiye'de büyüyecek dedim. Neden? Çünkü Avru-
pa ülkelerinde özel sigortacılık yaygın. Git bak hisselerine,
son iki yıldır ne kadar yükselmiş...
Yalanı varsa bir daha seans görmek nasip olmasın İbra-
83
him'e. Gerçekten de aynen bu analizi yapmıştı sigorta his-
seleri için.
— Onlardan niye almadın madem?
Allah için güzel soru, diye düşündü İbrahim. Delikanlı
gibi, hiç kıvırmadan almamasının nedenini söyledi:
— Eşeklikten! Vallahi billahi eşeklikten!
İbrahim'e sert bakışlarından birini daha gönderip yemin
etmesine hiç gerek olmadığını söyledi Nergis.
Ayten için neredeyse paçalı donlu kadının kocasının ye-
diği haltlar kadar üzücü çocukların para kaybetmeleri.
— Çok mu kaybınız?
— Halkalı'da beğenmediğimiz evler vardı ya anne, dedi
Nergis.
— Keşke onlardan alsaymışsınız bir tane.
— Artık onların tek odasına ancak yetiyor paramız.
Karısının olayı dramatize ettiğini düşündü İbrahim. Sabır
isteyen yatırımcılık işinde insanın sinirleri de sağlam olma-
lı. Ve aklından bir şey daha geçirdi: Yatırımcı adam evlen-
mek için acele etmemeli.
— Hay Allah! Benim de şimdi canım sıkıldı, dedi Ayten.
Nergis işaret parmağı açık sağ elini kocasına doğru ara-
lıksız sallarken:
— Ben sana bir yıldır ne diyordum ama İbrahim? Ha ne
diyordum, dedi.
İbrahim düşündü ve bir yıldır karısının kendisine dediği
şeyi bulamadı.
— Ne diyordun hayatım?
— Elimizdeki peşinatı verelim, kalanına da kredi kullanı-
rız, alalım evimizi demiyor muydum?
Evet doğru, bunu diyordu Nergis. İbrahim de kabul et-
medi ama neden?
— Hayatım, ben hesabını yaptım. Adamların verdiği “Ena-
yiysen buraya gel, yabancıya gitme!” kredisiydi.
84
Ayten bütün sıkıntısına rağmen gülmeden edemedi.
— Ne kredisi, ne kredisi?
Nergis'in hoşuna gitmedi İbrahim'in esprili anlatımı.
— Aman anne, espri yapıyor aklınca.
Şundan emin ki, babası burada olsaydı İbrahim'in müna-
sebetsiz esprilerine annesi gibi gülmezdi. Bu düşüncenin
yarattığı çağrışımla babasının nerede olduğunu sordu.
— Dedim ya işte yeğenine ev tutmaya gitti.
— Ay sahi! Kafa kalmadı ki. Bir haftadır deliye döndüm
öfkeden. |
“O bir haftayı sen bir de bana sor!” diye geçirdi içinden
İbrahim. Para kaybetmek önemli değil. Nasılsa geri kazanı-
lır, ama normal zamanda yeterince huysuz olan Nergis'in
öfkeli haline katlanmak yok mu...
— Canınızı sıkmayayım diye size de söyleyemedim.
İbrahim'e kalsa hâlâ da onların canını sıkmaya gerek
yoktu. Kaybettiklerini geri kazandıktan sonra söyleme ta-
raftarıydı o.
— Aslında hâlâ da sıkmamalıydık sizin canınızı, dedi İb-
rahim.
Ayten itiraz etti bu düşünceye. Onların derdinin kendile-
rinin de derdi olduğunu ve dertlerin paylaştıkça azaldığını
söyledi.
— Öyle vallahi, şimdiden biraz ferahladım, dedi Nergis.
— Yalnız bence babama söylemeyelim. Bir de o üzülmesin.
Nergis İbrahim'in iyi niyetinin altında başka nedenler
aradı.
— Bi' de o üzülmesinmiş. Korkuyorum demiyor da...
— Aman çocuklar! Gelen mala gelsin. Ben şimdi size bi'
ayranlı çorba yaparım, borsa morsa kalmaz aklınızda, deyip
ayaklandı Ayten.
İbrahim, çalışmanın karısına iyi geleceğini düşündü-
günden:
85
— Nergis de yardım eder, dedi.
Nergis kocasına kötü kötü baktı, ama yine de kalkıp an-
nesiyle birlikte mutfağa gitti. İbrahim, derin bir nefes aldı.
Keşke mutfağın kapısını, karısının arkasından üç beş aylığı-
na kilitlemek mümkün olsaydı. Sakin kafayla analizlerini
yeniler ve zararlarını fazla fazla telafi ederdi. Uygulanması
mümkün olmayan hayalini bırakıp sigorta sektörünü dü-
şünmeye başladı. Batı yaşam tarzının ülkeye oturmasıyla
birlikte yıldızı parlayacak ve onları kurtaracak olan sektö-
rü... Bu defa tüm parayı tek hisseye yatırmak da yok. Orta-
ya karışık yapacak. Biri “şey” çıksa bile beşinden mutlaka
kazanacak.
86
Dayı-Yeğen Baş Başa
98
Güner'in Yardım ve Yataklığa İhtiyacı Var
Bazen Halit de, gerçekten Güneri sırf sohbet etmek için şir-
kete aldırdığını düşünüyor. Günde ortalama iki kez ziyaret
ediyor onu. Kimi zaman yarım saat sürüyor muhabbetleri.
Kapıyı kapattıkları da oluyor. Şimdiki gibi... Güner'in sert
karakterini bilmeyen biri, aralarında erkek erkeğe bir ro-
mantizm olduğundan bile şüphelenebilir.
Aldığı haber müthiş coşturdu Halit'i. Heyecanla anlatıyor:
— Benim bi” Nejla vardı... Bi” keresinde tutturdu külotlu
çorap giyeceksin diye! Hayatta olmaz öyle şey diyorum, an-
lamıyor! Bir ay düşmedi yakamdan! Sonunda mecbur...
“Sonunda mecbur”un devamı, ipek dokunuşlu süper in-
ce naylon çorap içinde kıllı bacaklar... Güner, bu kadarını
kafasında canlandırmadığı halde utangaç bir gülüşle sustur-
du arkadaşını.
— Dur bi' dur! Fantezi olsun diye giymedim eteği.
Onun gibi bir adamın fantezi olsun diye etek giymesi ye-
terince garip ama fantezi dışında bir amaçla giymesi daha
da garip. Duyduğunu onaylatma ihtiyacı hissetti Halit;
— Fantezi olsun diye giymedin mi?
— Yok, dedi Güner gülmeye devam ederek.
99
— Peki niye giydin?
— Üstüme sıcak su düküldü. Yandım.
— Hır?
— Pantolonu o yüzden çıkarttım.
Durup düşündü bir süre Halit. Telefon edip “Anlatacakla-
rım var,” diye Güner çağırmıştı onu odasına. Girer girmez
de Ceyda'yla baş başa yemek yediklerini, hem de yemeği
Ceyda'nın evinde yediklerini öğrenmişti. Sonra geceye ait
diğer ayrıntıların ucu görününce, Halit muhabbetin fena
halde köpüreceğini düşünerek kapıyı kapatmıştı. Ama şim-
di, haber sahibi eteği üstüne sıcak su döküldüğü için
giydiğini söylüyor. Canı sıkıldı.
— Ee yerde yuvarlandık dedin!
— Ben yuvarlandım, o değil. Pantolonu aşağı sıyırdığımı
unutup yürümeye kalkınca...
Olayı kafasında tam olarak canlandıramamasına rağmen
didiklemedi Halit. Merakı hayal kırıklığının altında ezilip
görünmez oldu.
— Hu... Bi şey olmadı yani, dedi burun kıvırarak.
— Yahu ne olsun daha ilk günden?
Bu cümledeki “ilk günden” vurgusu ilgisini çekti Halit'in.
Kısa bir sessizliğin ardından sordu:
— Ama olsun istiyorsun değil mi?
Güner'in gözlerine gençlik yıllarından kalma bir parıltı
oturdu. Bir süre Halive baktı. Elini masaya vururken kararı-
nı kesin olarak şu anda vermiş gibi:
— İstiyorum anasını satayım, yalan mı söyleyeceğim en
kral arkadaşıma, dedi.
İşte Halitin görmek istediği Güner bu.
— Hah şöyle! Yola gel be!
Güner, etrafındaki duvarları yıkıp sınırları kaldırırcasına
iki elini iki yana savurdu ve zincirlerini kırmaya karar ver-
miş bir dev gibi isyan etti.
100
— Ne var yani hiç mi kırmızı ışıkta geçmeyeceğiz şu ha-
yatta!
Halit, bütün parasını yatırdığı atın ileri fırlamasını izli-
yormuşçasına karşıladı bu coşkuyu: i
— Yürü be koçum, kim tutar seni!
Ve Güner aniden sakinleşti.
— Kim tutacak, Ayten tutar. Zaten her gün abuk sabuk
programlarla kafasını karıştırıyorlar kadıncağızın.
“Biz bu alemlerde piştik!” gibi bir havaya girdi Halit.
— Dikkatli olacaksın, dedi.
Güner, masasında Halit'e doğru eğilip sesini alçalttı.
— Bak bu masa tenisi turnuvası var ya...
Halit, gözünü karartıp kırmızı ışıkta geçmekten bahseden
adamın konuyu masa tenisine taşımasına hiçbir anlam ve-
remedi. “Ne ilgisi var?” anlamında baktı.
— İki maç sonra şampiyonum. Ödül Hilton'da bir yemek.
Yine boş baktı Halit. Zafer işaretindeki gibi iki parmağını
uzattı Güner. i
— İki kişilik!..
Üstüne bir de çapkınca göz kırptı. Ve nihayet uyandı Ha-
lit. Arkadaşını kucaklayacakmışçasına oturduğu yerde açtı
kollarını.
— Vay amirim! Az değilmişsin sen yahu!
Ceyda'yla baş başa yemek yiyeli beri Güner de biliyor az
olmadığını, ama yine de planladığı eylemi bir de arkadaşı-
nın ağzından dinlemek istiyor.
— Nasıl olur?
Halit yıllardır bu sohbet için bekliyormuş gibi kendinden
geçti:
— Yakışır amirim, yakışır! Arkasından da onu eve bırakır-
sın! Bi kahve içmeye çağırır seni! Tamam ama bu defa so-
yunup yuvarlanma sırası sende, dersin. O da güldü mü
böyle bi sinerji, bi' enerji, bi” libido çıkar ortaya ki!..
101
Halit'in sözünü kesti Güner:
— Ayten'e yemeğe seninle gideceğimi söyleyeceğim.
— Ee tabii iş yerinden bi yavruyla çıkacağız demen uygun
kaçmayabilir.
— Sen de Müberra'ya aynısını söyleyeceksin.
— Vallahi benim sicil bozuk. Müberra huylanabilir, ama
senin için yaparım.
Sevindi Güner:
— Allah razı olsun!
— Allah senin de tuttuğunu demir etsin, deyip kahkaha
attı Halit.
Güner'in, Halitin yapacağı iyiliğin hatırına bu espriye
gülmesinin ardından bir sessizlik oldu:
— Yahu peki kız kabul edecek mi senin yemek teklifini?
Güner endişelendi birden:
— Bilmem! Etmeyebilir mi?
— Bana sorma, sen bileceksin onu.
— Ee çok anlıyordun ya bu işlerden, dedi Güner öfkeyle.
Halit koltuğunda toparlandı. Ciddi bir hal aldı yüzü.
— Sen şimdi, onun evindeki yemekte durum ne merkez-
deydi anlat!
— Neyini anlatayım? İşte evine çağırdı...
— Ne yediniz?
— Fark eder mi?
İşaret parmağını Güner'in gözüne sokar gibi uzattı:
— Eder! Mesela karides falansa mesaj vardır.
— Ne mesajı?
Güner'in cahilliğinden bezmiş gibi açıkladı Halit:
— Karides işte amirim! Direk mala gider! Viagra'nın de-
nizden çıkanıdır bu nimet.
Konunun oraya gelmesi her zamanki gibi öfkelendirdi
Güneri:
— Yahu çık artık şuradan be!
102
Ve yine her zamanki gibi Halit aldırmadı onun kızması-
na. Hatta yine her zamanki gibi daha da keyiflendi:
— Tahin helvası da iyidir. Daha alışık olduğumuz tat, de-
yip kahkaha attı.
Güner, konuyu asıl olması gereken yere çekmeye alel
— İyi tamam tamam! Yemekte böyle bi' romantizm falan
olmadı. Ketçaplı makarna yedik. Bi' de salata...
— Güzel! Sıcak bir yemek, dedi Halit parmağını şıklattık-
tan sonra.
Yanında şarap da olsaymış tamammış. Güner kola içtikle-
rini söyledi.
— Kolayı geç! Gece boyu hiç alkol değmedi mi dudakları-
nıza?
Güner, sanki alkol almış olsaydı bunu hatırlamakta zor-
lanması mümkünmüş gibi biraz düşündükten sonra olum-
suz yanıt verdi.
— Yemekten sonra oturup sohbet ettik. Ben kahve içtim, o
meyve çayı...
Ve Halitin yüzü karardı:
— Ulan yoksa bu seni gerçekten dayı niyetine mi çağırıyor?
Güner, aşk hayatı onun iki dudağının arasındaymış gibi
arkadaşının gözlerinin içine merhamet dileyerek baktı:
— Öyle midir?
— Hani böyle konu komşuya sergilemek için... Sahipsiz
değilim diye...
Koruma kalkanı niyetine çağırıldığından şüphelenilen
adam, fena halde hayıflanarak elini dizine vurdu.
— Yapma be! Biz de kendi kendimize gelin güvey mi olu-
yoruz?
Bu herifi kafaya almanın da hiç tadı yok, diye düşündü
Halit. Ne söylense yiyor.
— Dur amirim, dur! Hemen salıveriyorsun yelkenleri. Ka-
fa yapıyorum!
103
Güner “İnansam mı?” diye baktı Halite. Onun hep yaptı-
ğı şey, ama bir kez kurt düşmüştü içine. Kendisi devam etti
Halit'in kaldığı yerden:
— Ya ben şimdi bunu yemeğe çağırdığımda, “Ne ilgisi var
Güner, yaşına başına yakışıyor mu?” derse...
Halit'in kulakları dikildi birden. Çok önemli bir delil ya-
kalamış dedektif heyecanı ile sordu:
— Sana Güner mi diyor?
Güner gayet sakin yanıtladı.
— Sevmiyormuş hanımlı beyli konuşmayı. Ben de ona
Ceyda diyorum.
Gözleri parladı Halit'in.
— Baştan söylesene şunu amirim! Bu şarabın yerini fazla
fazla tutar.
Güner, saf saf baktı.
— Ciddi misin?
— Öyle tabii, dedi Halit.
Kadın ve erkeğin yatağa giden yakınlaşmalarında tanımlı
basamaklar varmış. Karşılıklı şarap içmek gibi... “Seninle
konuşmak beni rahatlatıyor,” demek gibi, ki bu ikincisi
“Konuşurken bile rahatlıyorum kim bilir başka şeyler yap-
sak ne olurum?” anlamına gelirmiş. Protokol gereği birbiri-
ne hanım ve bey demesi gereken iki kişi, hitap için sadece
ezan sesiyle imamın kulaklarına üflediği isimlerini kullanı-
yorlarsa bunun anlamı “Sevişsek ne güzel olur,” demekmiş.
Ezan sesi kısmı da önemliymiş, çünkü gâvur memleketle-
rinde kadın ve erkek yakınlaşmalarını farklı yorumlamak
gerekliymiş.
Gözlem ve tecrübelerinden beslenen değerlendirmelerini
bitirdikten sonra Güner'e baktı.
— Ben yine de emin değilim. Ters bir yanıt alırsam...
— Ne olur? İncilerin mi dökülür?
İncileri dökülmezmiş, ama bozulurmuş. İçinde ısınmaya
104
başlayan nefesini burnundan verdi Halit. “Anlaşıldı, bu çay-
lakla çok işimiz var,” diye düşündü. Sağ elini, işaret parma-
ğı açık Güner'e doğrulttu.
— Bak! Kural bir: Çapkın adam yüzsüz olur.
— Öyle mi diyorsun?
— Ben demiyorum! Ben aktarıyorum! Çapkınlığın kitabı-
nı yazanlar diyor.
İncilerinin dökülmemesi için gereksiz hassasiyet gösteren
çaylak, yumuşak başlılıkla:
— Tamam peki, elimden geldiğince bu kuralı uygularım,
dedi.
Halit, hastasına yaşamak istiyorsa verdiği reçeteye uymak
zorunda olduğunu söyleyen bir doktorun otoriterliğiyle:
— Kırmızı ışıkta geçmek istiyorsan uygulayacaksın tabii,
dedi.
Kesin ifadelerle konuşması Güner'in, Halit'e güvenini
artırdı. Birlikte yorumlamaları gereken başka neler vardır
diye geceyi düşündü:
— Ha bi' de erkeklerle ilgili şey dedi: Yaşlı, şişman, çirkin,
kısa, kel olabilir, ama yeter ki salak olmasın.
Halit parmağını şıklattı:
— Süper! Çoğunu sağlıyorsun sen!
— Hergele, dedi Güner gülerek.
Düne kadar böyle şakalara çok bozuluyordu, oysa şimdi
kendine daha fazla güvenen bir insan olduğundan aldır-
mıyor.
— Şaka yapıyorum amirim. Senin karizman yeter yahu.
— İnşallah yeter, dedi Güner.
Ardından da kural ikinin ne olduğunu sordu.
— O senin durumunda lazım değil amirim.
Güner ısrar edince Halit kural ikiyi neşeyle açıkladı: Çap-
kın adam güzel çirkin ayırmaz. Uçana kaçana!.. Ve bir kah-
kaha patlatıp ayağa kalktı.
105
— Kaçayım ben artık!
Kapıya doğru giderken arkasını dönüp masadaki raketi
işaret etti:
— Haa, bu arada şampiyon olacam derken bi” sakatlık da
çıkarma! Hoplayıp zıplarken belini sakatlarsın, ateş hattın-
da silahsız kalırsın, Allah muhafaza.
Güner sıkıntıyla karşıladı uyarıyı.
— Aman!.. Ayten'le ağız birliği etmiş gibi...
Halit eliyle eyvallah yapıp kapıya gitti ve kola uzandığın-
da durup arkasına döndü:
— Ayten de mi aynı konuya parmak bastı?
— Hangi konuya?
— Canım işte masa tenisi oynarken belini sakatlama ko-
nusuna...
— Evet, dedi Güner başıyla da onaylayarak.
Ona göre tamamıyla gereksizdi böyle uyarılar.
— Onca sene paraşütçülük yapmış adamım ben!
Halit, harika bir nokta yakaladığında hep yaptığı gibi yi-
ne parmağını şıklattı:
— Süper!
— Tamam üstte biraz yağ var, ama bu gövdenin altı hep
kas yahu.
— Vallahi süper, dedi Halit.
Güner ise kendi sazını çalmaya devam etti. Yattığı yerde
yemeden içmeden yirmi kilo verseymiş alttan bir Herkül çı-
karmış. Gençlik yıllarında biriktirdiği kaslar gevşemeden
aynen duruyormuş. Halit sözünü kesti.
- Belini sakatlıyorsun amirim! Şampiyonluk maçından
sonra evde inim inim inliyorsun!
Yine hastasına kesin talimatlar veren otoriter doktor ol-
MUŞtU.
— Niye, diye sordu Güner hiçbir şey anlamadan.
Halit, yakaladığı noktanın ayak üstü geçiştirilmeyecek
106
kadar önemli olduğuna karar verdi. Güner'in masasının
karşısındaki koltuğa oturdu tekrar.
— Kendimden biliyorum, her ihtimali düşünmek lazım.
— Ne ihtimali?
© — Kahve ortamında bilmişlik yapan bir bıçkın gibi sağ dizi-
ni öne doğru çıkartıp sağ kolunu üstüne yatırdı Halit. Yum-
ruk yaptığı sol elini de böğrüne dayayıp “r” lere bastırarak
açıklamaya çalıştı: Yarın öbür gün Ceyda'nın kafayı bozma-
sı olasılığından bahsetti, ki zaten hali hazırda dengesinin
yeterince sağlam olduğu söylenemezmiş. İşte bu kayışı ta-
mamen kopartan Ceyda, Ayten'i arıyor ve “Senin kocan ba-
na vurdu!” diyor. Güner araya girdi:
— Niye vurayım canım kıza?
Öldürecek Halit'i bu aceminin anlayışsızlıkları. Kahkaha
attı:
— Ya bi şeyi de anla be!
— Haa!
Halit böyle bir durumda Ayten'in ne diyeceğini sordu. Bu
konuda hiçbir fikri olmadığından aynı soruyu arkadaşına
geri gönderdi Güner. Az önceki bıçkın adam eli belinde
kavgacı bir mahalle kadınına dönüştü:
— Hadi oradan şırfıntı! Belini doğrultamayan adam nasıl
ilişecek sana?
Bu kez çabuk anladı Güner:
— Haa!
Ayağa fırladı Halit. Tribünleri coşturmaya çalışan bir ami-
go gibi Güner'i hareketlendirmeye çalıştı:
— Kalk hadi kalk! Görelim bakalım şu sakat Güner'i!
Güner'in oynamaya hiç niyeti yok. Hayatı boyunca ciddi
yaşamış bir insan olarak hoşlanmıyor böyle hafifliklerden.
— Ya bırak, maymun etme insanı!
Halit yanına gidip koluna yapıştı Güner'in. Çekiştirmeye
başladı.
107
— Kalk dedim, kalk!
Güner direniyor.
— Bırak Halit!
İkili mücadele epey sürdükten sonra Halitin tüm gücüy-
le asılmasıyla oturduğu yerden üç beş adım ileri fırladı Gü-
ner. Halit bu kadar güçlü olduğunu bilmiyordu. Boş varil
gibi koltuğundan kopartıp fırlattığı arkadaşına şaşkınlıkla
baktı. Elini beline koyup acıyla feryat etti Güner:
— Ahh! Ahh! Belim! Belim!
Halit korkarak geri çekildi. Sesinde neşe ve coşku yok artık:
— Amirim! Amirim o kadar asılmadım ki!
Güner acılı ahlar ve oflarla inleyerek bir ayak boyunu
geçmeyen adımlarla yerine dönmeye çalışıyor. Galiba nefes
almakta bile zorlanıyor. Halit yediği halttan sonra ona yar-
dım etmek için bile yaklaşmaya korkuyor. İçinden geçen
şu: Ulan resmen sakatladım herifi! Bu sakarlığı ancak bir
eşek yapabilir.
Güner yüzünü buruşturarak koltuğuna oturdu. Derin bir
nefes alıp verdi ve bu nefes büyülüymüş gibi aniden can-
landı.
— Nasıl, idare eder mi?
Kısa bir “Ne oluyor lan!” şaşkınlığının ardından müthiş
rahatladı Halit.
— Allah cezanı vermesin amirim!
Güner, şimdiye kadar kendisini işletme fırsatlarını hiç
kaçırmayan adamdan bütün intikamını almış olmanın key-
fiyle sırıtarak bakıyor.
— Fena değildi ha?
— Oskarlık, dedi Halit ve çıktı.
108
Güner, Hattori Hanzo'nun
Raketine Karşı
121
Halit Bazen Duygusallaşıyor
132
Starbucks”'taki Sohbetin Devamı...
137
Güner'in Romantizmi Dillere Destan
144
Bu Yaşta Erkeklerde
Oluyormuş Böyle Şeyler
160
Güner Bir Bilenden Taktik Alıyor
168
Güner'in Başından Aşağı
Kaynar Su Dökülüyor
178
Ceyda Tebdil-i Mekânda Ferahlık Arıyor
Olaylı geceden bir hafta sonra alçılı sağ kolu askıda masa-
sında oturan Güner'in kapısı çalındı. Gel demesine gerek
kalmadan açılınca Halit'tir sanmıştı ama yanılmış.
— Gelsene, dedi Güner.
— Vedalaşmaya geldim, dedi Ceyda.
Kapıyı arkasından kapatmadan içeri girdi. Haberi Ha-
li
farıtten almıştı Güner.
186
Karı Koca Arasında Muhabbet
194
V
N
nbdibiblion
|
0101
Toprak Işık yeni kitabı Azgın Tekeler'de, orta yaşa gelmiş,
biraz da üstüne çıkmış erkekleri anlatıyor. Kendilerinden
genç kadınlarda, kaybettikleri gençliklerini tekrar bulma
sevdasına kapılan bu erkeklerin cinsellik takıntıları ve
çapkınlıkları, Toprak Işık'ın kalemiyle güçlü bir.mizah an-
latısına dönüşüyor. |
ISBN-13: 978-975-05-0597-3
İLETİŞİM (o1318
ÇAĞDAŞ TÜRKÇE
EDEBİYAT 177 İ İl Il.
(89750'50 59 73