Professional Documents
Culture Documents
SESAR'dan ALINTILAR
SESAR'dan ALINTILAR
SESAR'dan ALINTILAR
1
ÖZELLEŞTİRME
(YAĞMALAMA)
2
Ortaya koyulan gerekçe ise;
***
Yapılmak istenen açıktır! Daha önce ihale süreci son derece şüpheli olan
SEKA Kağıt Fabrikası kimlere peşkeş çekildi ise; eldeki göz dolduran diğer
kurumlar da aynı mantıkla ya yerli yandaşlara ya da işbirliği içinde olunan
yabancı odaklara verilip, güya devlet sanayici olmaktan kurtarılarak
rahatlatılacaktır..!
3
Tabi bu soruyu söz konusu yağmalama (özelleştirme) politikasını
güdenlere yöneltmek bir hayli mantıksız olacaktır, zira zaten amaç devleti aciz
bırakarak küresel güç odaklarına yaranmaktır!
Türk Telekom ise hem ekonomik kayıp, hem de milli güvenliği tehdit
hanesine yazılıyor. Zira hiçbir ülkede devletin telekom şirketi “uluslararası
güvenlik’’ gerekçesi ile özelleştirmeye tabii tutulamıyor...
4
satışlardaki payı yüzde 42.5 oranında. Eski yıllarda ilk 500 büyük sanayi
kuruluşu sıralamasında en başlarda ismi geçen "yerli büyük sermaye
grupları"na ait şirketlerin çoğu gerilere düşmüş. Kamunun 500 büyük sanayi
kuruluşu listesi içinde sadece 19 kuruluşu kalmış. Bunların da sadece 9'u
ayakta... Diğerleri ya özelleştirilmiş, henüz devri yapılmamış ya da çökmüş ve
de ağlayanı olmayan kuruluşlar...
Tablo kötü
Özel sektör böyle ortaya çıktı. Daha sonra teşviklerle palazlandı. Koruma
duvarları arkasında, kalitesiz malı yüksek fiyatla satanlar büyüdü. Büyük
sermaye grupları oluştu... Bu nedenle bizde "büyük sermaye gruplarının" bu
vatana, bu devlete bu halka borcu var... Sermaye birikimleri gökten zembil ile
inmedi. Öyle satıp gitmek, çekip gitmek kolay değil... Sayın okuyucularım, ben
eski bir DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) uzmanıyım. Plancı diye
küçümsenenlerden biriyim. Bu ülkede DPT kurulduğunda ve ilk yıllarında bizim
tek arayışımız vardı. Üretime dönük yatırımları artırmak. Ekonomik boyutta, dış
rekabete dayanabilecek kalite ve maliyette üretim yapacak tesislerin kurulmasını
sağlamak... 1960-1970-1980'li yıllarda kamu ve özel kesimin büyük sanayi
kuruluşları bu çabalarla ortaya çıktı... Şimdi geriye bakınız. Bugüne bakınız. Ne
5
kamuda ne de özel sektörde ciddi ve ekonomik boyuttaki projelere yatırım
yapılıyor... "Yabancı sermaye gelsin de yatırım yapsın" diye bekleniyor...
Yabancı sermaye de yatırım için gelmiyor. Kamunun ve özel sektörün
sattıklarını topluyor. Sonuç işte ortada... Memnun iseniz... Buyurunuz yolunuza
devam ediniz.”
***
Özelleştirme Furyası
TÜPRAŞ
6
Her yıl kar eden, ihracatta Türkiye’nin ilk on kuruluşu ve dünyanın
da 400 büyük şirketi arasında yer alan ve ödediği yüklü miktarda vergi ile
bütçeye katkı yapan TÜPRAŞ’ı özelleştirmek isteyen Unakıtan’ın, o süreçte
kendisine yöneltilen bir soruya verdiği cevapsa ilginç...
Aksi taktirde,
9 her yıl 500 büyük sanayi kuruluşu arasında ilk sıralara yerleşen,
9 cirosu 16.1 milyar Dolar’ı, hazine katkısı ise 8.2 milyar Dolar’ı bulan,
7
Neticede şu çok açıktır ki; “özelleştirme olgusu” ekonomideki açığı
kapatmak adına sergilenen bir ekonomik denge hareketi değil, sergilenen
IMF odaklı ekonomi politikalarının önemli bir uzantısıdır.
Öyle ki;
8
Yapılan 26 Mayıs 2005 tarihli basın açıklamasının gösterdiği rakamlar
ise şöyledir;
55 bin çalışanı olan, yani 250 bin kişiye ekmek sağlayan, personeli
kalifiye eleman statüsünde olup teknolojik alt yapısı yeni durumda bulunan,
kar eden ve katma değer oluşturan, dünya sıralamasında 13. sırada yer alan,
2004 Yılı itibarıyla net karı 2.5 katrilyon olan ve kamuya aktardığı kaynak
ise 5.6 katrilyon olan böylesi bir kurumun özelleştirilmesinin ekonomi
alanında doğuracağı soru işaretleri bir yana bırakılıp, konunun milli güvenlik
kısmına gelinir ise şöyle bir ilginç örneği vermek yerinde olacaktır...
9
ruhsatı verilmez. Dolayısıyla bu teklif üzerine, söz konusu yasanın
yumuşatılması tehlikesini sezerek bundan son derece rahatsız olan Amerikan
Senatörü Ernest Hollings, Amerikan Telekom Şirketi Voice Stream’in
Almanların eline geçme ihtimaline şiddetle karşı çıkarak, derhal yasanın
yumuşatılma ihtimalini tamamen ortadan kaldıracak hukuki çalışmalara
girişir.
Ayrıca üçüncü dünya ülkesi olmayan bir ülkede ilk defa bir telekom
şirketi yabancılara satılmış ve onların inisiyatifine terk edilme yoluna
gidilmiştir.
Ve şimdi sırada olan adım ise; son teklif tarihi 26 Eylül 2005 olan, yılda
ortalama 7 milyon ton çelik üreterek cirosunu 6.2 milyar YTL’ye taşıyan
ERDEMİR’dir...
10
Bununla birlikte Eti Alüminyum A.Ş.’de bulunan % 100 oranındaki
kamu hissesinin özelleştirilmesi ise 9 Nisan 2005 Tarihi’nde ilana çıkmıştır…
SEKA Balıkesir’in satışından 3 taksit ile 1 milyon 100 bin Dolar, yani
1.5 trilyon alacak olan devlet, işinden edilen işçilere toplam 9 trilyon tazminat
ödeyeceğine göre ortaya çıkan 7.5 trilyonluk zararla hangi “bütçe açığı”
kapatılacak, ya da nasıl bir “ekonomik istikrar” sağlanacaktır?
Saygılar,
SESAR
11
TANRI’NIN TOKADI
“CHIRAC”
DEDİ !
Masa Başında
Kaybetme Hastalığımız
Devam Ediyor!
Hele bir de “elma şekeri” ile kandırılabilecek kadar konuların ve olayların uzağında
bir hükümet ve başbakan iş başında olunca Türkiye’nin konumu giderek daha da zora giriyor.
Gelişmelere bir göz atınca içine düşürüldüğümüz kumpas hemen fark edilebiliyor:
Gümrük Birliği anlaşmasını Kıbrıs Rum kesimi de dahil 10 yeni Avrupa Birliği
üyesini kapsayacak şekilde genişletecek. Ek Protokol imzalandı. İmza, Türkiye'nin AB
Daimi Temsilcisi Büyükelçi Oğuz Demiralp tarafından atıldı.
12
1. Türkiye, Kıbrıs sorununa siyasi bir çözüm bulunması yönündeki kararlılığını
muhafaza etmektedir ve bu yöndeki tutumunu da açıkça ortaya koymuştur. Bu
doğrultuda Türkiye, BM Genel Sekreteri'nin iki kesimli yeni bir ortaklık devleti
kurulmasını hedefleyen kapsamlı çözüme ulaşma yönündeki çabalarını desteklemeyi
sürdürecektir. Adil ve kalıcı bir çözüm, bölgede barışa, istikrara ve uyumlu ilişkilerin
tesisine önemli bir katkıda bulunacaktır.
2. İşbu protokolde atıfta bulunulan “Kıbrıs Cumhuriyeti”, 1960'ta kurulan asıl ortaklık
devleti değildir.
3. Türkiye bu nedenle, Kıbrıs Rum makamlarının, hali hazırda olduğu gibi, Kıbrıs'ta
sadece ara bölgenin güneyinde otorite, denetim ve yetki icra ettiği ve Kıbrıs Türk
halkını temsil etmediği şeklindeki tutumunu sürdürecek ve anılan makamların
tasarruflarını buna göre muameleye tabi tutacaktır.
5. Türkiye, işbu protokole taraf olmasının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile mevcut
ilişkilerini değiştirmeyeceğini teyit eder.
Papadopulos, ''Türkiye, Ek Protokol 'ü bizim açımızdan tatmin edici bir biçimde
imzalayana kadar, AB ile üyelik müzakerelerinin başlatılmasını kabul etmeyeceğiz''
ifadelerini kullandı.
13
Fransız Le Figaro gazetesi de, Fransa Başbakanı’nın “Kıbrıs tanınmalı”
yönündeki açıklamalarının Cumhurbaşkanı Jacques Chirac tarafından da
desteklendiğini yazmıştı.
14
Türkiye ancak bir “kayığı” zor idare edebilecek kadar kumanda yeteneği olan
“kaptan”ların yönetebileceği bir ülke değildir.
ABD ile ilişkilerden Türk Dünyası’na; Kuzey Irak’tan Kıbrıs’a ülkeyi bütün
cephelerde önemli mevzi kayıplarına uğratmış bir hükümet ve bütün gücü boynuna papyon
bağlayıp “elindeki kadehi kaldırabilmek” olan bir diplomasi anlayışıyla AB müzakere
sürecini götürebilmek mümkün değildir.
Hele karşımızda kendini hiç bir etik değerle bağlı saymayan ve sözünde durmayan bir
Avrupa varsa!
“Türkiye, Ek Protokol’e imza atarak Avrupa Birliği'ne (AB) verdiği sözü tuttuğunu
düşünüyor. Doğal olarak da 3 Ekim'de müzakereye başlamak için bir engel olmadığını
savunuyor ki, bu doğru...
Yaptı ama başta Fransa olmak üzere bazı AB ülkelerinden çatlak sesler yükselmeye,
gündeme bazı “ama”lar sürülmeye başladı.
Fransa “yan çiziyor” görüntüsü veriyor ki, bu, “büyük devlet” tanım ve
konumuyla örtüşmüyor.
15
(Ama pek tabii olarak bütün ülkeler; eğer karşılarında devlet adamı, siyasetçi veya
akıllı yönetici ve diplomat bulmazlarsa bir anda kendi çıkarlarını maksimize etmek için
yarışırlar. Unutmayalım ki uluslararası siyasi ilişkiler “etik” değerler üzerinden değil
anlaşmalar üzerinden yürür. “Söz”ün yeri yoktur; “yazı”nın yeri vardır.Kaldı ki günümüzde
“modern haydutluk” söz konusu olduğu için yazıya bile güven kalmamıştır.Yani “güç”
anlaşmaları bile iptal etmektedir. SESAR)
Erdoğan dayanamadı
(Yani diplomasinin “söz”e değil “yazı”ya bağlı olduğu bir kez daha görüldü.-SESAR)
Erdoğan, “üzüldüm” diyerek, nazik bir üslupla “şaşkınlığını” yansıtmış oldu. Bu,
Başbakan Erdoğan'ın Fransa'dan ve Chirac'tan beklemediği bir tavırla karşılaştığını
gösteriyor.
Değerlerin gereği...
Türkiye, AB “değerlerimizin gereğidir” dediği koşulları bir bir yerine getirdi. Her
biri ayrı bir sancıya yol açsa da 3 Ekim'e kilitlendi ve bugünlere böyle gelindi.
diye yazdıktan sonra asıl can alıcı noktaya geliyor ve aşağıdaki görüşlere yer veriyor.
“Türkiye ile Fransa arasındaki tarihi, sosyal ve siyasal ilişki çok az ülke arasında
vardır. Fransa, Türkiye'nin siyasi ve hukuki yapısına model aldığı bir ülkedir. Bu
ilişkinin ağır yara alması önemli sonuçlar doğurur.
16
Başta Jön Türkler olmak üzere batılılaşma yolunda; Türk aydınları ve devlet
yöneticileri üzerinde (ayrı bir inceleme konusu gerektiren) laik, pozitivist ve modernist
daha çok olumsuz etkileri olan Fransa’nın bugünkü tavrı ilk değildir.
Nitekim:
Batı’yı her şeyi ile tanımak isteyen ilk devlet adamlarımızdan biri olan Nevşehirli
Damat İbrahim Paşa bu maksatla, ilk iş olarak Avrupa başkentlerine daimi olmasalar bile
elçiler yollamıştır.
Paris’e gönderilen Yirmi Sekiz Mehmet Çelebi’ye verilen talimat özetle “Paris’te
her yeri görmesi, fabrikaları, kaleleri ve okulları ziyaret etmesi, genel olarak Fransız
kültür ve medeniyetinin ürünlerini tanıyıp tespit etmesi” yönündeydi.
Mehmet Çelebi bunları fazlası ile yaptı. Ama daha çok dışarıdan gördüklerini, bir
anlamda her şeyin dış görünüşünü bildiriyordu. Paris’in sokak ve manzaraları, hastaneleri,
askeri alanları, okulları ve matbaaları ile ilgili raporlar gönderiyordu.
Bugün bile olduğu gibi her konuda yüzeysel kalınıyordu Batı’nın üstünlüğünü
sağlayan ana faktörleri kimse görmek istemiyordu.
Her şey Fransa’dan geliyor, her yapılanda Fransa’daki benzerleri örnek alınıyor,
hemen hemen bütün ithalat ve ihracat Fransa ile yapılıyordu.
Bu “ilk yanlış” başlangıç Türkiye’nin bu gün bile içinden çıkamadığı pek çok
sorun ve çözemediği paradoksların kaynağını teşkil ediyordu.
17
1768’de başlayan ve altı sene devam eden Türk-Rus Savaşı’nı bitiren Küçük
Kaynarca Anlaşması ile herşey meydana çıkmıştı. Osmanlıların hem savaş teknolojisinde,
hem de diplomaside ne kadar geri kaldığı herkesçe görülmüştü.
O zaman Çariçe Katerina’nın “kıvırtması” için sekiz ay gibi bir zamanın geçmesi
gerekmiş.
Kendal Nezan’nın Fransa eski Devlet Başkanı Françoise Mitterrand’ın dul eşi
“Madam” Danielle Mitterrand’ın “özel himayelerinde” Kürt Enstitüsü Başkanlığı’nı
sürdürüyor olması ve Madam’ın geçmişten bu yana süregelen “Kürt aşkı” sadece
“uzatmalı sevgili” mantığıyla açıklanamaz.
Nitekim Mısır’a çıkıp Akka önlerine kadar gelen Napolyon’un Osmanlıyı çok
sevdiği için oralara kadar kalkıp geldiğinin söylenemeyeceği gibi.
18
ile Kıbrıs arasındaki ilişkilerin gelişmesinde Türkiye’nin söz hakkı olmadığını”
belirttiğinden haberi olsaydı bugünkü hayal kırıklığını yaşamayabilirdi.
Üçüncü Sultan Selim de yapacağı işler için ilk olarak elini Fransa’ya uzatmıştı.
Daha hükümdar olmadan 16. Louis ile temasa geçmişti. Sonra da adamlarından İshak
Efendi’yi Fransa’ya göndermişti.
Mühendishane-i Berri Hümayun’da bir fermanla Fransızca’nın ayrı bir ders olarak
okunmasını bile sağlamıştı. Ve bu okulda 400 cilt Fransızca savaş bilgisi, fizik ve
topçuluğu ait kitap bile bulunuyordu.
İşte işler böyle bir tempoda ve oldukça “iyi” münasebetler içinde devam ederken
1798’de Fransızlar ansızın Mısır’a asker çıkardıkları duyuldu. Napolyon Bonapart
kumandasındaki bir ordu kısa zamanda Kahire’ye girmiş ve daha sonra da Suriye
istikametine doğru ilerlemeye başlamıştı.
Neyse ki Cezzar Ahmet Paşa Akka’da Napolyon’a “dur” demiş ve onu yenerek
geldiği yere; yani Fransa’ya geri göndermişti.
Yine Türkiye AB’ye girmeden Gümrük Birliği Anlaşması gibi bir garabetin
altına imza atmıştır. Konuya ilişkin yükümlülükleri yerine getiren Türkiye anlaşmadan
doğan zararlarının telafisi konusunda ise kılını kıpırdatmamaktadır.
19
Kuzey Irak’ta adım adım güdümlü bir “Kürt Devleti”ne doğru yol alınırken ve sekiz
yıl sonra Kürtlerin kendi kaderlerini tayin edecekleri bir referandum isteğinden söz
edilirken “Türkiye’yi yönetenler” balığa çıkmaktadırlar!
Bu kafa ile devam edersek sadece Kıbrıs değil; artık Anadolu Coğrafyası da
tehdit altındadır!
Saygılar…
SESAR
20
ZORUNLU BİR UYARI;
“TSK NE YAPIYOR?”
Ayrıca orduyu
bir müdehaleye,
bir darbeye,
21
Ancak paşalarımızın, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni tekrar
okumasını ve aşağıdaki satırlar üzerinde düşünmesini önermek de yine en temel
hakkımızdır!
“UYARI SİSTEMİ”dir!
22
Bakalım bunları yaptıktan sonra da hala
ya da gereğini yapınız!
SÜRDÜRÜLEMEZ OLUŞU
23
“Şiir gibi” nitelemesi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı olumlayan ve
destekleyen bir içeriğe sahiptir.
24
• Türk Amerikan İlişkileri giderek aleyhimize dönerken,
“tıss” yok..!
Olamaz da!
Türkiye gibi bir ülkeyi bu kadar ucuza kapatmak herkese küçük dilini
yutturacak kadar akıl almaz bir iş!
25
sorumsuzluğu içinde AKP Hükümeti’nin işini kolaylaştırırken; millet ve
devletin sonunun hazırlanışını da sadece seyrediyor!
Saygılar…
SESAR
26
1994 Yılından Beri Yağmaya
İNSANLIK YIKILIRKEN
BAZI SORULAR
Son günlerde tüm televizyon ekranlarında İstanbul’da kaçak yapılaşma gerekçesi ile
yıkılan gecekondulardaki insanlık ayıbını izliyoruz.
1994 yılından bugüne gelene kadar İstanbul’u Recep Tayyip Erdoğan ve O’nun
ekonomik ve idari ideolojisi yönetti.
Recep Tayyip Erdoğan Mahalli Seçimler esnasında gündeme gelen kaçak yapılaşma
tartışmaları üzerine “benim evim bile kaçak” diyerek konuya girmiş iyi de destek toplamıştı.
Recep Tayyip Erdoğan’ın bu beyanatı kaçak yapılaşmayı teşvik ve meşrulaştırma gibi
(zorlasanız da) yorumlanamaz değil mi?
1994 yılından bu yana göz yumulan kaçak yapılaşma ve kamu arazisi yağmasına
Recep Tayyip Erdoğan’ın bakışı nasıl oldu? (Belediye alt yapı hizmetlerinin
yaygınlaştırılmasından bunu anlayabilirsiniz.)
1994 yılında, 1995 yılında, 1996 yılında, 1997 yılında İstanbul’da ne kadar kaçak
konut yapıldı?
Recep Tayyip Erdoğan bu dönemde kaçak yapılaşma ile nasıl mücadele etti?
(Belediye hizmetleri kaçak yapılara nasıl gitti?)
1998, 1999, 2000, 2001, 2002, 2003, 2004 ve 2005 yılında ne kadar kaçak konut
yapıldı?
2004’den önce Recep Tayyip Erdoğan, bugünkü gibi tavizsiz bir tutum sergileseydi
İstanbul gecekondu cenneti olur muydu?
27
RAHATSIZ EDİCİ SORULAR
• Bugün kaçak konuta gösterilen tavizsiz yaklaşım, kent estetiği, su havzalarının korunması,
imara aykırı yapılaşmayı önlemeye mi yönelik?
• Son dönemde hükümet ve belediye tarafından üretilen konut projeleri ile kaçak yapıların
yıkımları arasında ne gibi ilişki var?
• Yıkımlar şova dönüştürülerek İstanbul’a göç eden ve edecek vatandaşlara el altından bazı
adreslere yönlendirme yapılıyor mu?
• İstanbul’da kapkaç, hırsızlık ve diğer asayiş olaylarında güvenlik görevlisi açığı hep bir
mazeret olarak ileri sürülürken, yıkımlarda nasıl oluyor da küçük bir ülkenin ordusu
büyüklüğünde güvenlik kuvveti toplanıyor?
• 2002 yılındaki Recep Tayyip Erdoğan’la, 2005 yılındaki Recep Tayyip Erdoğan insani,
dini, dünyevi açıdan ne kadar farklılaştı?
• Acaba “halkın” içinden çıkan bir Başbakan nasıl halk düşmanına dönüştüğünü hiç
düşündü mü?
• Acaba İstanbul’da kaç gariban “kaçak konutun yıkılacak” tehdidi ile nerelere para akıttı?
• Alt yapı sorunu için dozer, greyder, kepçe bulunmazken yıkım için nasıl bulunuyor?
• Ama en önemli soru şu olsa gerek: Acaba Adalet ve Kalkınma Partisi, gerçekten adı ile
müsemma mı ya da AK Parti “AK”ı ne kadar temsil ediyor?
28
• Şu andaki Başbakan acaba Güneysu’dan, Kasımpaşa’dan halkın içinden çıkıp gelen Recep
Tayyip Erdoğan mı, yoksa iktidarda birden hırsına mağlup olmuş Recep Tayyip Erdoğan
mı?
• Hala Recep Tayyip Erdoğan’a destek veren alnı secdeye değen Müslüman var mı?
• Varsa verdiği desteğin hesabını nasıl vereceğini bu “Müslüman” hiç düşündü mü?
• İslam’ın bir “cankurtaran yeleği” olarak giyilip, iktidar yolculuğundan sonra gözden
ıraklaştırılması ve çıkarılıp atılması acaba dini ortaya koyarak iktidara gelenleri hiç
rahatsız etmiyor mu?
• Recep Tayyip Erdoğan, acaba hala oy verenler tarafından alkışlanıyor mu? Şayet
alkışlanıyor ya da beğeniliyorsa, beğenen insanın Erdoğan’ın ekonomik ve idari ideolojisi
ile bağı ne kadardır?
• Ahmet Hakan, Ertuğrul Özkök ve Mine Kırıkkanat gibi tuzu kuru “fildişi kule” sakinleri,
bu soruları sorabilir mi?
• Ve bunu hükümetin iktidardan gitmeye başladığı anda değil de şimdi yapabilirler mi?
• Mesela Fatih Altaylı “Ne Zaman Adam Oluruz” kutucuğuna; “Adaletsizliği yapan iktidara
uzak olduğumuz zaman” diye yazabilir mi?
• Veya “Recep Tayyip Erdoğan ile ipleri kopardığım zaman” diye yazabilir mi?
• Mesela “Tayyipçi” köşe yazarları artık “yağ yakmaktan” vazgeçip can alıcı sorular
sormaya başlayabilirler mi?
Aydın olmak kitap yazmak ve suya sabuna dokunmamak ve yağ yakmak değildir.
Mehmet Akif gibi Necip Fazıl gibi dik durabilmektir.
Ne yazık ki “Bir kısım Asım’ın Nesli”, Lebid Bin ASAM’ın nesli oluyorsa, sorular
daha da fazlalaşacaktır.
29
GENELKURMAY VE AKP HÜKÜMETİ
EN BASİT OLANLARIDIR!
1. BÖLÜM
Son günlerde artan PKK terörü sebebiyle önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
ardından da Genel Kurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ; “Türkiye’nin gerekirse
Kuzey Irak’a girerek, PKK terörüne karşı önlem alacağını” kamuoyuna açıkladı.
Şöyle ki:
Türkiye, Saddam zamanında Kuzey Irak’a birçok kez sıcak takip kapsamında askeri
harekat düzenledi. Ama bu harekatlar hep sonuçsuz kaldı. O halde bu bağlamda aşağıdaki
soru sorulamaz mı?
“Şimdi düzenlenecek bir sınır ötesi sıcak takibin başarı şansı ne kadardır?”
30
yumacağını analiz edemeyen bir Genel Kurmay, sınır ötesi harekatın başarılı olacağını nasıl
ve neye dayanarak öngörmüştür?
Saddam zamanında, TSK’dan herhangi bir erin önünde titreyen Barzani ve Talabani
şimdi Irak’ta 100.000 kişilik ağır silahlara, tanklara, yerden havaya füzelere sahip bir orduyla
techiz edilirken, bu durumun PKK terörünü motive edemeyeceği hangi sebeple
düşünülmüştür. PKK için Kuzey Irak’a girildiğinde, Barzani ve Talabani’nin ellerindeki
orduyu TSK’ya karşı kullanmayacaklarının garantisi var mıdır?
Kuzey Irak’ın 25 Km. derinliğine kadar bir alanı “mayın denizi” haline getiren
PKK’yı, bu işlemi yaparken seyredenler sınır ötesi harekatta olası zayiat konusunda ne
düşünüyorlar?
Ve diğer sorular
ABD ve koalisyon güçlerinin Irak’ta asayiş için desteğe ihtiyacı var ise Barzani ve
Talabani’nin elindeki 100.000 kişilik ordu niye kullanılmamaktadır?
Yüksek Askeri Şura’nın yaklaştığı bugünlerde, askeri öngörü, askeri strateji ve vatan
savunması gibi temel askeri hususlardaki başarısızlık ya da en azından pasifliği kamuoyunca
kabul görmüş mevcut komuta kademesi acaba bu bireysel ve kurumsal beceriksizlik tablosunu
örtmek için iyi planlanmamış bir Kuzey Irak harekatı ile örtmek mi istemektedir?
31
Bu soruları çoğaltmak mümkün.
Ancak her şeye rağmen Kuzey Irak’a bir askeri harekat yapılacaksa...
Öncelikle:
Şayet Kuzey Irak’a düzenlenecek harekatın Yüksek Askeri Şura’ya yönelik bir boyutu
yoksa, yani bazıları koltuklarını kaybetmemek için bir “savaş hali” durumuna sığınılıyorsa,
mevcut kuvvet komutanlarının istifası gündeme gelmelidir!.. Hem de hemen!
Yine Kuzey Irak’a bir askeri harekat düzenlenecek ise Barzani ve Talabani tarafından
kurulan ancak ABD ve İngiltere tarafından Irak’ta kullanılmayan ordu terhis edilmeli ve
silahları da Türkiye tarafından imha edilmelidir. Muhakkak edilmelidir.
Kuzey Irak’a düzenlenecek askeri harekat Recep Tayyip Erdoğan hükümetini
kurtarmaya yönelikse, bilinmelidir ki, mevcut komuta kademesi; Türkiye’yi sömürge
derekesine (seviyesine) düşürmüş bir hükümetin payandası olamaz. Olmamalı!
Yine Kuzey Irak’a Türkiye asker gönderecekse ABD ve İngiltere mutlaka Barzani ve
Talabani’nin ordusunun Irak’taki asayişi sağlamakta niye kullanmadığını herkese ikna edecek
inandırıcılıkta açıklamalıdır. Hem de acilen açıklamalıdır.
Şeyh Said’in torunu Abdülmelik Fırat (ki bu konuları çok iyi bilir); “Türkiye istese
PKK’yı Hizbullah gibi bir günde bitirir” açıklamasını yaptı. Bu açıklama dikkate alınmalı ve
3-5 bin teröristin 700-800 bin kişilik mevcudu olan bir orduya karşı nasıl barınabildiği yine
aynı inandırıcılık düzeyinde kamuoyuna anlatılmalıdır. Muhakkak anlatılmalıdır.
Gelememiştir!
32
Açıklamanın tüm “inandırıcılık ayakları” eksiktir.
Sayın Başbakan kamuoyuna olası bir Kuzey Irak harekatı ile hangi başarısızlıklarını
örteceğini açıklamalıdır. Eğer bunu yapmazsa biz Başbakan’ın ve O’nun değişik
bürokrasilerdeki suç ortaklarının neleri örtmeye çalıştığını, Türk milletine ve elifi elifine
anlatacağız!..
Sayın Orgeneral Başbuğ da, bugüne kadar somut hiçbir başarı göstermeyen ve üstelik
siyasi tecrübeden, uluslararası ilişkiler tekniğinden, yönetsel ehliyet ve liyakatten yoksun bir
hükümetin değerlendirmelerine nasıl ortak olduğunu ve paylaştığını muhakkak açıklamalıdır.
Saygılar
SESAR
33
“GENİŞ ÖLÇEKLİ
ÇÖKERTME PLANI”NDA
TSK AYAĞI
Bir Ön Müdehale;
34
bütün olarak yaklaşılması gerektiği gerçeğinin altını bir kez daha
önemle çiziyoruz.
Üzerinden Yürütülen
“Özgüven Saldırıları’’
35
son derece “samimi açıklamalar’’ında ve “AB Kozu’’ üzerinden
yürütülen “şantaj senaryoları’’nın TSK ayağında mevcut...
36
de oldukça “iyi bir hisse’’ düşecek! Zira bu “ortak beklentiler ve
ortak kaygılar’’ söylemi çıksa çıksa buraya çıkar!
“Batılı Değerler’’
İle
“Uyumlu Türkiye’’
37
şöyle konuştu; ''Batı’nın yıllar süren bir süreç içerisinde
oluşturduğu ekonomik ve siyasi birliğine, biz yıllar önce talip
olduk. Şimdi AB'nin askeri birliğinin de oluşmakta olduğunu
izliyor ve ona da katılmayı arzu ediyoruz. Türkiye'nin menfaati
AB'nin asli üyesi olmakta yatmaktadır.” Bu noktada “AB
Üyeliği” adına bizden istenilenleri tekrar tekrar hatırlatmaya
bilmiyoruz gerek var mı…
“Küresel Ekonomi’’den
“Küresel Güvenlik’’e
38
Genişleyen İşbirliği İmkanları
39
Kıbrıs’ta yaşanan ve ilerleyen dönemlerde daha da karmaşık bir
hal alması kuvvetle muhtemel olan “açmazlar” ile çok daha
“sorunlu bir yapı”ya bürünebilir.
“Tam Bağımsızlık”ı
40
“Biz Tarafız!’’
Sayın Başbuğ!
41
kurumların başındadır ve böylesi bir açıklama yapma lüksü de
kesinlikle yoktur!
42
Netice olarak Türk Silahlı Kuvvetleri, yürütülen “geniş
ölçekli çökertme planı’’ dahilinde tıpkı “28 Şubat Süreci’’nde
olduğu gibi bir “yakın markaj’’ içindedir. Bu durum, gösterimde
olan işaretlere bakılarak kolaylıkla varılabilecek bir sonuç. Ancak
şu da çok iyi bilinmelidir ki; Türk Ordusu ve Türkiye
Cumhuriyeti Devleti tarihi süreç içinde maruz kaldıkları tüm
hain girişimlere aynı üslupla yanıt vermişlerdir. Yani şurası kesin
ki; Türkiye’nin bu konudaki kararlılığı hiçbir şekilde
“TARTIŞMAYA AÇILAMAZ!’’ Belki zaman biraz geç olabilir
ama sonuç hep aynı olmuştur, olmaya da devam edecektir..!
Yolsuzluk Dosyalarında
İlginç Zamanlama!
43
Ayrıca bu “ilginç zamanlama“ konusuyla birlikte “açılan
dosyaların dışında kalanlar’’ takılıyor kafamıza! Acaba;
Arka Yüzü
Hangi “Değişim’’?
44
Çağlar önce “Değişmeyen tek şey değişimdir!’’ diyen
Ünlü Filozof Herakleitos gayet isabetli bir tespitte bulunmuş
bulunmasına ama; mümkünse bu “değişim’’lerin altından
başka şeyler çıkmasın! Zira üzerinde yaşadığımız dünya
coğrafyasında tüm ilişkiler, ilginç bir “yanılsama zinciri’’üzerine
kurgulanmış durumda. Ya da “yanılsatma zinciri’’... Zira siz
yanılmak istemeyebilirsiniz ama “yanıltmak isteyenler’’ son
derece profesyonel!
45
“kilit bir coğrafya”da bu denli “donanımlı bir askeri güç”
daha bulamazsınız da ondan! Yani “Kızım şimdi sana
uyguluyorum ama gelinim sıra sana da gelecek!” şeklinde…
46
İşte bu “iç ve dış kuşatmalar’’ dahilinde “Türkiye’ye
zorla attırılan bir adım’’ da “Milli Güvenlik Kurulu’nun
sivilleştirilmesi’’ oldu. “Kalifiye bir askeri güç’’ olan Türk
Silahlı Kuvvetleri; sözkonusu bu iki kanal tarafından da
kullanılmak isteniyor aslında. Ne var ki; bu “donanımlı güvenlik
birimi’’nin fazla dolambaçlı yollara sapmadan “istenilen
adımlar’’ dahilinde sorunsuzca yönlendirilebilmesi için arıza
çıkarabilecek birkaç noktanın da traşlanması gerek! İşte “Milli
Güvenlik Kurulu’nun sivilleştirilerek etki ve yetkilerinin
sınırlandırılması’’ da bu “traşlama girişimleri’’nden yalnızca
biri. Zira reçetenin de, verilecek tavizlerin de sonu yok!
47
İşte o zaman gelsin “eline bir küresel icazet
tutuşturulup iktidar koltuğuna oturtulan oyuncular’’
eşliğinde kolayca yürütülüveren “siyonist planlar’’, gelsin
“yeni dünya düzenleri’’ ve “Avrupa Standartları’na taşınmış
ancak sesi soluğu kesilivermiş bir Türkiye’’...
48
Ayrıca yakın zamanda gerçekleştirilen Türkiye
ziyaretinde AB Üyeliği konusuna ilişkin alışıldık yorumlar
yaparak “Türkiye AB’ye giremez!’’ diyen ABD’li Profesör S.
Huntington’un Atatürk İlkeleri’nin yeniden gözden geçirilmesi
gerektiği yönündeki açıklamalarına İngiliz bir tarihçiden tepki
gelmesi de hayli ilginç bir gelişme! “Atatürk İlkeleri’ni yeniden
değerlendirin!’’ diyen “uluslararası kamuoyu oluşturma
misyonu’’ ile görevli ideolog Huntigton’a bu konuyla ilgili yanıt
veren İngiliz Tarihçi Adrew Mango, “Huntington da
Lincoln’den vazgeçsin o zaman! Atatürk Türkiye’nin
temelini atan kişidir!’’ demiş.
SONUÇ
49
TÜM BU VERİLER EŞLİĞİNDE, TÜRKİYE ÜZERİNDE
YÜRÜTÜLEN GENİŞ ÖLÇEKLİ ÇÖKERTME PLANI’NIN TSK
AYAĞINI VE TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ ÜZERİNDEN
İŞLERLİK KAZANDIRILAN ÇÜRÜTME OPERASYONUNU DAHA
NET OLARAK GÖREBİLMEK MÜMKÜN...
Saygılar,
SESAR
bilgi@sesar.com.tr
50