Professional Documents
Culture Documents
Rüya
Rüya
Ben ne istiyorum?
İnsan olmak!
Hayır Ralph, sana umutsuz olmak yakışmıyor, sen umudunu kesersen asıl
fırtına başlar ve kendi yol arkadaşları ihanet etmiş sayılmaz mı tüm
umudunu kaybetmen? Sırtlarını dayayacak bir abileri, kardeşleri
olmadıkları zaman karanlığın dehşetli görüntüsü tüm gücüyle onları kendi
içine çekerken seni onları yalnızlıklarıyla baş başa bırakman onlara ihanet
sayılmaz mı? Peki ya ben sırtımı kime dayayacağım ey Ralph, yalnızım,
hem de hiç kimsenin olmadığı kadar yalnızım. Ne doğanın melodisini, ne
de içimdeki fırtınanın sesini duyan var. Doğanın melodisiyle dansederken
bir deli, fırtınanın dehşetiyle ürkerken bir ahmak olarak tanınırken
içimdeki hüznün ne kadar büyük, duygularımın ne kadar şiddetli
olduğunu kimsenin farkedemiyor oluşu kalbime saplanan bir hançer gibi
yaralıyor ruhumu.
Tüm bu kadar acı, sırtlanamayacağım kadar ağır, bırakamayacağım kadar
önemli. Ve ben de tüm bunlara katlanacak ve hâlâ yaşaya bilecek kadar
deli. Evet bir deli, bu kadar düşüncenin zihinde dönebilmesi ve kendimin
bunlara katlanabilmesi için kendi sınırlarını aşan bir deli olmam gerek.
Sadece deli olmak mı? Düşünebileceğinizden çok daha fazla hastalığı
taşıyor tüm ruhum, ama iyileşmek istediğimi kim söylemiş ki? Beni ben
yapan ve özel kılan şeylerin hepsinin nedeni ruhumdaki hastalıkların
bıraktıkları izler değil midir? O yüzden seviyorum tüm hastalıklarımı ve
en az sevdiğim kadar nefret ediyorum o hastalıkların bende bıraktığı
lekelerden. Zihnimdeki düşüncelerin oluşturduğu fırtınalara engel
olamıyor onun şiddetiyle zihnimin duvarlarında durmadan
sürükleniyordum. Ama o fırtınaların gücü ve muhteşemliği karşısında da
hayran kalmadan duramıyor kaçmak istesem bile kaçamıyordum. Neden
bana acı veren her şeyden nefret ettiğim kadar acılarımı da seviyorum?
Hepsinin dini imanı para zaten. Çok garip neden bilir misiniz? Daha iyi
bir yaşam dilerler ve para için tüm zamanlarını feda ederler, fakat para
peşinde koştuklarından hayatın kendisini yaşayamazlar. Daha iyi bir
yaşam dilerler fakat ne için yaşadıklarını bilmezler. İsteklerinin neden bu
şekilde olduğunu kavrayamayacak kadar aptal olduklarından vahşi
hayvanlar gibi kendi arzularının peşinde koşar dururlar ve kendi dişlerini
karşılaştıkları herkese geçirmeden bırakmazlar.
Genç adam ona uzattığım parayı aldıktan sonra, uzunca bir süre paraya ve
bana bakıp durdu. Verdiğim paradan memnun değilmiş gibi duruyordu.
Yüzü öyle bir hal almıştı ki, sanki beni parçalamaya çalışan bir kaplan
gibiydi. Devamındaysa genç adam fazla oyalanmadan arkasını döndü ve
bir şeyler söyleyerek teşekkür bile etmeden uzaklaştı.
(Verdiği paraya da bak hele, dilenci bile almıyor bu parayı artık. Budala
herif!)
Tüm bunlar olup biterken hava kararmış, göküyüzünün hakimiyetini Ay
kendi ellerine alarak ışığıyla gecenin dansçılarını selamlar olmuştu.
Ayağa kalkarak ayın güzelliğine içimde övgüler yağdırmış ve onun en iyi
dansçılarından biri olduğumu söylemiştim muhteşemliğine tüm
yüreğimle. O kadar güzel parlıyorsun ki ey gökyüzünün sahibi ve ışığın
efendisi!
Karanlıkta sana hayran olan bu aşığın kalbindeki duyguları ve ruhundaki
hasreti gör ve senin varoluşunla ruhumun nasıl da huzur bulduğunu anla.
Ve hep bu kadar güzel bir şekilde parla hepimiz için. Biz yıldızları
kendinle beraber yaşat hepimiz için.
- Yeter artık...
Gözyaşlarım durmadan süzülürken, yüzümde derin izler bırakmış olan
acının varlığını hergün hissetmek ne kadar korkunç bilir misin?
Ona hayalperest dersin ama, sen kendin nesin peki? Kendi gururunla
övünür durursun, zekanla gurur duyar üstün varlığınla kutsanmış
olduğunu düşünürsün.
Belki de haklısındır, ama bunlara sahip olmak bizim lanetimiz değil de
nedir. Ne şekilde yaşarsak yaşayalım, kalbimiz bizi bu dünyaya
bağlayarak biz zincir gibi insanlara kaçmamıza bir engel.Bilginin varlığı
bize mutluluktansa hüzün ve keder getirir sadece. Bilginin kudreti ve
gücü bile
yetmez bu şiddetli eksikliğin ve boşluğun yerini doldurmaya. Mutlak
surette ne kadar yükseğe gidersek gidelim, zincirlerimiz bizi daha sert
şekilde aşağıya çeker. Düşünceleri derin olan bir varlığın duyguları daha
şiddetli akar, daha çok ister ve bu hayatta bize bırakılan tek şey acı
olduğundan herkesden daha sert bir biçimde acı hissederiz. Keşke bazen
tüm bunlar kabus olsa dediğimiz zaman, acının şiddetli varlığıyla
kıvranırken, bunların bir rüya olmadığını, çoktan uyandığımızı
farkediyoruz her seferinde. Bir kere uyanmışsak asla uyuyamıyoruz bizler
ve bu korkunç dünyanın bizim için yazdığı kadere esir oluyoruz sadece.
Hahaha!
Sevgi veren olmakmış!
Neden hep bizler veririz de kendi hakkımızı almayız! Artık yeterli değil
mi beşparaetmez insanların emrinde yaşamak ve de bazılarıyla eşit
muameleye maruz kalmak! Bizler üstün olanlarız!
Hiç kimsenin boyunduruğu altına girmem ben asla, herkesi kendi emrime
tabi tutarım ama. Kendi hedeflerini bile belirleyemeyecek kadar aptal ve
varlıklarını anlamlandıramayacak kadar salak olan bu sürüyü kontrol
ederek, onlara hükmetmek varken neden söylediklerini yapmak
zorundayım? Gerçek bir amacı olan, gerçekten düşünmeyi bilen ve
kendini yönetebilen birey olarak benim bu yeryüzünün efendisi! Aksini
iddia ederek var mıdır benim karşıma çıkmaya cesareti olan? Kendi
yolumu çizmek uğruna hiç bir şeyden çekinmem ve cesaretimi kıracak,
beni korkutacak ve yolumdan koparacak kadar büyük bir varlık yoktur
karşıma çıkacak!
-Zırva, zırva ve Zırva...
Hepiniz kendinizi bir şey olmaya zorluyorsunuz, bense tam tersi kendimi
serbest bırakan bir dansçıyım. Dansım seslenen müzik için değil, kendim
içindir sadece. Etrafımda dönenleri umursamam, gökyüzündeki bulutları
izlemem, amaç için yürümem. Sadece serbest bırakarak kalbimin istediği
yere sürüklerim kendimi sürekli kahkaha atarak.
-Ralphiee...
Seni hergele, geç saatlere kadar çalıştığın için hâlâ yatağından
kalkamadın mı?
Yoksa yine kendi zihnine yolculuklar yaparak beni duyamayacak kadar
derinlere mi daldın?
- Tahmin et.
- Kesinlikle ikinci.
- Nerden anladın?
- Pek zor değil Ralphie, seni tanıdığımdan eğer ilk seçenek olsaydı,
toparlanman bu kadar kısa olmazdı. Malum seni toparlamak için
dakikaları geç, günler lazım.
- Güne başlar başlamaz iltifatlarını duymak açıkça söylemem gerekirse
çok hoşuma gitti Sam!
- Ne demek, seni gömmesi oldukça eğlenceli Ralph. Bu şeref sadece bana
ait.
- Aman ne şerefmiş.
- Konuşmayı bırak da sen bana yiyecek bir şeyler var mı onu söyle asıl.
Gerçekten çok fena acıktım, biraz peynire ve taze ekmeye hayır demem
doğrusu, kahveyi de ayrıca hazırlarsın Ralphie öyle değil mi?
- Maalesef beyefendi, sizlere bugün kahve ikram edemeyeceğim. En son
2 gün önce tüm kahveyi tüketmiş olduğumdan geriye bir şey kalmadı hiç.
Dolapta peynir olacaktı ama, istediğin kadar yiyebilirsin.
- Sen katılmıyor musun?
- Hiç aç değilim Sam.
- Yazıların yine hakettiği ilgiyi görmedi değil
mi? Odaya adımımı attığım ilk andan itibaren, yüzündeki ifadenden her
şey öylesine belli oluyor ki.
- Karalamalarımı senden ve benden başka beğenen kimse yok maalesef
sevgili dostum. Çabalamaktan ve hergün umut ederek bu sefer
başaracağımızı düşünmekten yoruldum sevgili Sam.
- Sen de kimsin?
- Ralph'ın yakın arkadaşı diyelim.
- Anlaması pek güçlük değil evlat, sen de bizim küçük avareye
benziyorsun şöylesine bir bakınca.
- Doğrudur. Zamanında bana babalık yapacak bir babam olmadığından
genç yaşlarımda sizin gibi baba parası yemeye pek alışkın değilimdir.
- Lafını bil de konuş seni küçük velet. Şimdi olduğum konuma kendi
zekam ve gücümle gelmiş bulunmaktayım. Sizin yaşlarınızdayken tüm
gücümle çalışıp, zahmetimle elde ettim elimde olan her şeyi.
- Ah, eıbette. Eminim öyledir. Babanız vefat ettiği zaman mirastan
kendinize pay koparmaya ne kadar hevseliydiniz öyle değil mi? Her gece
kumarhane köşelerinde süründüğünüz gecelerin ne denli zahmetli bir iş
olduğunu da biliyorum açıkçası.
- Seni adi... Ne cüretle benimle böyle konuşabilirsin küçük fare.
- Size hiç yakışmıyor doğrusu böylesine kötü kelimeler bay Albert.
Çevreniz misafirler hakkında böylesine konuştuğunuz duyarsa
saygınlığınıza zarar gelmesinden endişeliyim açıkçası. Sizin gibi babası
tarafından evlatlıktan reddedilmiş kumarbaz bir düzenbazın saygınlığını
kaybetmesini istemem açıkçası.
- Suç işledikten sonra cezamızı dört duvar arasında en kötü bedelle, can
sıkıntısıyla öderiz. Yıllarca aynı noktada, aynı sıkıcı nesneler ve aynı
sıkıcı insanlarla durur ve işkence çekeriz. Bu son bulduğunda ise yeni bir
azap peşimize düşer ve bizi hiç bırakmaz. Eski hapishane mahkumu!.
Geçmişte gerçekletirdiğiniz bir olay yüzünden cezasını çektiğinizi
sanarsınız ve çektikten sonra tekrardan çekersiniz. Kimse size güvenmez,
sevmez, anlamaz ve anlamaya da çalışmaz. Karşınızda daha parlak bir
dünya vardır artık ,ama o dünyaya dokunamazsınız. Bazen dokunmayı
bırakın göremezsiniz bile. İçinde yaşayıp bu nimetlerden faydalanan
insanlar çok mu masum? Hergün kaç insanı kandırıp dolandırıyorlar, kaç
insanın kalbini kırıp utanmadan yalan söylüyorlar? Onlar buraya layık ta
ben değil miyim? Babam olan o herifin benim yıllarımı harcayarak en
kıymetli düşüncelerimi, özel duygularımı ve zahmetimi yansıttığım
eserlerimi yoketmesi cinayet değil de benim onu cezalandırmam mı
cinayet? Dünya fazla garip, fazla adaletsiz. Bense bir türlü buna
alışamayan bir dengesiz.
Karşımda yaşı çok kolay 70-i devirmiş, zayıf bünyeli, gözleri iyice
zayıflamış olduğundan gözlük takan bir ihtiyar vardı.
-Güzel miyim yoksa çirkin mi hiç fikrim yok. Gözlerimi ve onda yatan
masumane ifadeyi seviyor, içinde dolaşan umuda hayran oluyordum.
Aynı zamanda yüzümde yer edinmiş olanın acının mimiklerimde yer
edinişinin farkına vardıkça kendimden ürküyordum. Gülemiyor, denesem
bile hep o sahte ifadeyi görünce de hiç gülümsememeyi daha güzel
buluyordum. Kendimi çok seviyorum ve sevdiğim kadar da nefret
ediyorum. İnsan bir birine zıt olan bu kadar rengi, ifadeyi nasıl olur da
aynı anda kendi varığında taşır? Bu sorular beni öylesine yorup, canımı
zaman zaman yaktı ki, kendim hakkımda düşünmeyi sevemedim bir türlü.
Ralph’ın ruhu kendi vücudunda durmak yerine dünyanın her köşesine
yayılmak istiyor, o vücutla bir olduğunda ne olacağını bildiği ve bunun
felaketi olacağını önceden gördüğü için. Ruhum bırak ta yayılsın her yere
ilham perileri olarakm ve zihnim daha da yaratarak yücelsin herkesi
aydınlatmak uğruna. Belki de böyle bir olabilirim ruhumla ve sadece
böyle kucaklayabilirim bedenimi ruhumla. Aklıma Lao Tzu’nun
“Tao Te Ching” eserindeki şu misralar geliyor.