Professional Documents
Culture Documents
Çocuğunuzu Elde Edi̇n
Çocuğunuzu Elde Edi̇n
İnsanları elde
etmenin sırrı işte şu üç
anlayışta saklıdır; kabul-
onay-değer verdiğini
gösterme.
Kabul-Onay ve
Değerinin başkalarınca
bilinmesi İnsanın içini
kemiren açlıkların,
susuzlukların en
şiddetlisidir. İnsanların
bu açlığını ve susuzluğunu
tatmin etmeyi bilen çok ender insanlar, başkalarını avuçlarının içinde tutarlar.
Eğer size değer verir ve sizi yüceltirsem beni daha çok sever ve yaptıklarımı
onaylarsınız. Hatta size değer verdiğim için bana minnettar kalırsınız. Bir insanın
kendisini değersiz hissetmesine neden olursanız, çok büyük bir çöküntüye uğramasına yol
açarsınız. Bir insana yapılan kaba davranışlar, onun benlik duygusunun incinmesine ve
kendini değersiz hissetmesine neden olur.
A-KABUL
Kabul, bir vitamindir. Hepimiz, olduğumuz gibi kabul edilmeye açlık duyarız. Birlikte
olduğumuzda gevşeyebileceğimiz birini isteriz. Pek azımız genel olarak dış dünyayla
ilişkilerimizde tamamen “kendimiz” olma cesaretini gösteririz. Ancak yanındayken
kendimiz olabileceğimiz, birlikteyken kendimiz olmayı göze alabileceğimiz birini isteriz,
zira onun bizi kabul edeceğini biliriz.
Bir psikologun ifade ettiği gibi, “Hiç kimse, bir diğerini yeniden biçimlendirme
kudretine sahip değildir ancak, karşınızdakini olduğu gibi beğenmekle, ona kendisini
değiştirme gücünü vermiş olursunuz.”
Psikanalistler insanların daha iyi olmalarına nasıl yardım ederler? Hasta kendisini
olduğu gibi kabul edecek birisini bulmuştur. Yaşamında ilk kez; korkularını, utandığı
şeyleri açığa çıkarır ve doktor da şaşkınlık, dehşet ve ahlaki yargılama göstermeksizin
dinler. Tüm “utanç verici” özelliklerine ve kusurlarına rağmen onu kabul eden bir insan
oğlu bulduğu için, kendisini kabul edilebilir görür ve yeniden daha iyi bir yaşama doğru
yoluna devam eder.
Bir psikanalistin dediği gibi:“Eğer insanlar “kabul” konusunu gerçekten uygulasa, çok
kısa sürede işimizden oluruz.”
Herkesin açlığını duyduğu birinci sihirli şey kabuldür. Tüm dünyaya karşı duran,
insanların en acımasızı dahi, kendisinin kabul görmesine gereksinim duyar. Örneğin;
Hitler etrafına kendisini beğenmekte olan insanlardan ufak bir gurup toplar ve her
gittiği yere onları da beraberinde götürürdü.
Çocuklarınızı oldukları gibi kabul ederseniz onlar sizden şu beş mesajı almış olurlar:
1-Ben varım.
2-Ben doğalım
3-Seviliyorum
4-Değerliğim.
5-Güvenebilirim.
Eğer oldukları gibi kabul etmezseniz bunların tersini algılarlar.
1-Ben yokum
2-Ben doğal değilim.
3-Sevilmiyorum.
4-Değerli değilim.
5-Güvenemem.
Çocuklarınızı oldukları gibi kabul edin. Kendileri olmalarına izin verin. Sizin
kendisini beğenmeniz için kusursuz olmasında ısrarcı olmayın. İnandığınız doğruları
yaşaması adına ona baskı ve diretme uygulamayın. Aynını yapmasını beklemeyin. Her
şeyden önemlisi kabul konusunda pazarlığa girmeyin. Asla şöyle demeyin “ Bunu veya şunu
yaparsan veya bana uyacak biçimde bazı yönlerini değiştirirsen, sana kabul gösteririm.”
Bu göstermemiz gereken ilgi ve sevgiyi bazı şartlara bağlamaktır. Ailelerin çoğu maalesef
bunun çocuk üzerindeki etkisini görememekte ve “koşullu sevgi” göstermektedir.
Mesela: “Taktir alırsan benim oğlumsun.”
“ Ben tembel çocuk istemem.”
“ şımarıklık yapma yoksa annen olmam.”
Ayrıca “kıyaslama” da kabul edilmemenin göstergesidir. Kıyaslanan kişi değersiz
olduğunu, varlığından memnuniyet duyulmadığını ve sevilmediğini hisseder.
“Ali kadar kafan çalışmıyor.” ( Çocuk şöyle düşünür; Ali gibi olmadığım için beni
sevmiyorlar.)
B-ONAY
Olumsuz kişilikler içimizdeki en kötü yanları bulup çıkarır, zira hep kusurlu
yanlarımızı ararlar. Olumlu kişilikler onaylayacakları bir şey bulup çıkararak içimizdeki
iyiyi ortaya koyar. Onların onayında, tıpkı gün ışığındaki gibi gevşeriz; bu duygu o denli
hoştur ki, yeniden onaylanmak ve bu hissi tekrar yaşamak için başka özellikler
geliştirmek üzere çalışmaya başlarız.
Bir çocuk psikologu kendisine “ıslah olması mümkün değil” diye getirilen bir çocuktan
bahsediyor: ‘çocuğun “denetlenemez” olduğu söyleniyordu. İçine kapanıktı; ilk zamanlar
konuşmadı bile. Ele gelir hiçbir “tutar yanı” yokmuş gibi görünüyordu. Çocuk oymacılık
yapmaktan hoşlanıyor ve bunu iyi yapıyordu. Evde mobilyaları oymuş ve bu yüzden ceza
görmüştü. Ona birkaç oyma bıçağı ile yumuşak ahşaptan oluşan bir oymacılık takımı satın
aldım. Yaptıklarını inceleyerek “Biliyor musun?” dedim, “şimdiye kadar tanıdığım
çocukların içinde oymacılığı en iyi yapan sensin.”
Kısa sürede onaylayacak başka şeylerde keşfettim ve günün birinde, bir şey
söylenmesine zaman bırakmadan kendi odasını toplayarak herkesi şaşırttı. Ona bunu
neden yaptığını sorduğumda “Bunun sizin hoşunuza gideceğini düşündüm.” dedi
Çocuğunuzun onaylayacağınız bir yönünü arayın. Bu küçük şey önemsiz bir şey
olabilir. Ancak çocuğunuz, bu hususu onayladığınızı bilsin; böylelikle gerçekten
onaylayacağınız şeyler ortaya çıkmaya başlayacaktır. Çocuğunuz sizin gerçek onayınızın
tadına vardığında, başka şeyler için de onay alabilmek için davranışlarını
değiştirmeye başlayacaktır.
Sadece sizin için önemli olan şeyleri “fark ettiğinizi” hiç düşündünüz mü? Bu
nedenle, birisi bizi “fark ederse” bize karşı büyük iltifatta bulunmuş olur. Bize önemimizi
kabul ettiğini göstermektedir. Bu durum, moralimizi büyük ölçüde yükseltir. Biz de daha
dost, daha uyumlu olur ve daha çok çalışırız.
“Her çocuk üzerinde görülmez bir levha taşır. Ne yazar bu levhada; “Ben
önemliyim”, “ben değerliğim”, “beni kabul edin.”
Dikkat ettiyseniz küçük çocuklar dayanılmaz bir fark edilme arzusu duyar. “Bak
anne, bak!” ve “baba , gel de bana bak!” tüm ana-babalara duyduğu aşina cümlelerdir.
Ancak çocuklar fark edilmeyi genellikle daha dolambaçlı yollarla ararlar. Yemek yemeyi
reddetme, kafasını duvara vurma, bir şeyleri kırıp-dökme, kardeşine vurma, okulda
problem çıkarma gibi
Eşlerin de en sık şikayet ettikleri konunu “fark edilmemektir”. Pek çok koca, eşinin
yeni elbisesini yada saç modelini fark etmediğinde neden kırıldığını anlayamaz. Ama bu
davranışı; kadına göre kocasının onu dikkate değecek kadar önemli bulmadığı anlamını
taşır. Ayrıca Eve gelen misafirlerden de hep yemekler çok güzel olmuş, ellerinize sağlık
sözü kadınların beklediği can alıcı iltifatlardan değil midir? Burada şu vardır ; o kadın
misafirleri için inkar edilmez bir emek harcamıştır. Ve bunun fark edilmesini
beklemektedir.
Evde ki münakaşa ve tatsızlıklarda en çok duyduğumuz sözlerden biri de bunun için
“Sana da ne yaptıysak yaranamadık”dır.
Eğitim araştırmacısı Benjamin Bloom Chicogo Üniversitesindeki bir grup araştırma asistanı
ile birlikte alanlarının en iyisi, en başarılısı olan 120 süper star üzerinde beş yıl süren bir
araştırma yaptılar. Bu starlar arasında olimpik yüzücüler, tenisçiler, piyanistler, heykeltıraşlar,
dünya çapında tanınmış olan matematikçiler ve bilim adamları vardı.
Sonuç çok şaşırtıcıydı. Eğitim araştırmacıları bu tip süper starların doğuştan böyle
olmadıklarını fakat bu yönde eğitilip, büyütüldüklerini saptadılar. Bu kişilerin yetenekleri bir
birinden farklı olmasına rağmen, yaşadıkları çocukluk deneyimleri hemen-hemen bir birbirinin
aynıydı.
Bu çocukların en önemli ortak özelliği dikkatli, uyanık ve çocuklarına “önem veren” anne-
babalara sahip olmalarıdır. Böylelikle anne-babalar tarafından sahip olunan yetenek sinyalleri
erkenden keşfedilmiş ve desteklenmişti. Örneğin; Beş yaşındaki bir kız çocuğu piyanonun
tuşlarına oyun oynarcasına büyük bir heyecanla vurduğunda, Annesi;”Bu çok güzel” demiş.
Bunun anlamı anne müziği seviyor ve kızının da müzikle ilgilenmesini uygun buluyor ve
onaylıyor. Bir matematikçinin ebeveynleri, çocuğun matematik problemlerinin üstesinden tek
başına gelmesini ödüllendirmiş.
Görüldüğü gibi anne-babalar bir faaliyeti onaylarlar ve bir başkasını ihmal ederler ve
çocuklar bu tepkilere karşılık verirler.
Ama şu da bir gerçektir ki; bir yerden sonra her şey çocuğa bağlıdır. Bazı anne-babalar
kendi çocuklarından daha yetenekli olan fakat bu derece çok ve ağır bir tempo ile çalışmak
istemeyen çocuklar olduğunu hatırlarlar. Süper starlar bunun tam aksine, bir dizi seçim
yaptılar. Ya okul faaliyetleri ile yaptıkları çalışmaları birlikte götüreceklerdi ya da “sağda solda
sürterek vakitlerini boşa harcayacaklardı.” Gençlik çağına girdiklerinde yetenekleri için
haftada 25 saat harcamaya başladılar. Bu süre okul da dahil olmak üzere başka bir faaliyete
harcadıkları zamanın çok üzerindeydi. Bu
gözünüze çok gelebilir, oysa günümüzde bir çocuğun televizyon seyrederek harcadığı süre
bundan çok daha fazladır.
ÇEVRENİZDEKİLERE ONLARI KABUL ETTİĞİNİZİ; ONAYLADIĞINIZI VE DEĞER
VERDİĞİNİZİ HİSSETTİRME YÖNTEMLERİ
Hissettirme yollarının bazıları şunlardır:
“Bol bol gülümse. Hem maliyeti sıfırdır. Hem de bedeline paha biçilemez.
H . Jocson BROWN.
İçten gelen bir tebessüm bazı mesajlar iletir; “ Senden hoşlandım-sana dostlukla
yaklaşıyorum” aynı zamanda “beni beğeneceğini sanıyorum” der.
Gülümsemenin ifade ettiği diğer önemli şey “sen gülümsenmeye değersin” dir.
Tebessüm ettiğiniz kişi de bize tebessümle karşılık verir. Gülümser, çünkü bizim
gülümsememiz onun kendisini gülümsenmeyi hak etmiş duygusu hissetmesine yol açar.
Yani; kalabalığın arasında Onu seçmişizdir, ayırt etmiş ve özel davranmışızdır.
Birisinden bir şey isteyip gülümserseniz, o kişi onu yerine getirmek için kendisini
adeta zorunlu hissedecektir.
Diğer insanı ısındırmak için, tebessümün sihrini kullanın. Tebessümün gücünü dışarı
çıkıp ölçebilirsiniz. Çıkın ve çıktığınızda onun gücünü kendi gözlerinizle görün.
b) İLGİ GÖSTERİN :
Bir kişiye ne kadar ilgi gösterirseniz size çok şey verir. Karşınızdaki kişiye ne
düşündüğünüzü hareketlerinizle göstermelisiniz. İlgi görmek herkesin hoşuna gider.
Eşiniz ve çocuğunuz sizin için herkesten ve her şeyden daha özeldir. Ama maalesef
onlar zaten sürekli elimizde olan varlıklar olduğu için onları ihmal edip başkalarına özen
gösteririz. Ve böylece o canımız kadar değerli varlıkları üzeriz. Onların talep ve
isteklerini arka plana çok rahat atı veririz. Çocuğumuzla akşam parka gitmeye söz
vermişizdir ama bir arkadaşımız aynı akşam bizi beklemektedir ne yaparız? “çocuğumuzu
başka bir akşam nasılsa götürürüz” mantığıyla onu ihmal ederiz, aynı şekilde eşimizi ihmal
ederiz, sonra da onlardan ilgi ve sevgi bekleriz.
Onlara “özel muamele” gösterin. Dünyada bir insan için en gurur kırıcı, en yıpratıcı
şeylerden biri “sıradan muamelesi görmektir.
Eşiniz yada Çocuğunuz sizi işyerinde görmeye gelince Onu Genel müdürünüz gibi
ayakta, coşkuyla karşılayın “Nereden çıktılar” tavrıyla değil. Onlarla konuşurken
tavırlarınızdan ve ses tonunuzdan sevincinizi anlamalılar. “Bizi ne kadar çok
seviyor.’’ demeliler.
“Bir insana ilgili olduğu konu hakkında soru sorduğunuz zaman onu can evinden
yakalamış olursunuz.”
Herbert N. CASSON
İyi bir yönetici olmak istiyorsanız; yanınızda çalışan insanların değer verdikleri
konuları ve bunları tatmin etmeyi bilmelisiniz. Bunları sağlayamazsanız; o kişiyi kaybede
bilir yada işinden zevk almamasına neden olursunuz.
d) ONLARI BEKLETMEYİN;
“Bir randevuya zamanında gitmek gibi “ ufak nezaketleri” hafife almayınız. bu ufak
şeylere dayanarak karşımızdakinin önemini belirtmiş oluruz.”
Bir yere zamanında gelmemeniz, sizi bekleyenleri pek önemsemediğinize bir işaret olarak
algılanabilir. Nasıl ki değerli müşterilerinizi bekletmiyorsanız Onlardan daha da değerli
olan eşiniz ve çocuğunuzu da bekletmeyin.
Acaba eşimize ve çocuklarımıza; “Biricik oğlum yada canım oğlum Talha /güzel
kızım Halime / Biricik eşim Ebru şeklinde hoş sıfatlar eklense daha yakınlaştırıcı ve
kaynaştırıcı olmaz mı?
“Meşgul dahi olsanız, çocuklarınızı “daha sonra anlatırsın” diyerek geri çevirmeyin.
Zig Ziglar
Çocuğu gerçek dinleme sessizlik, anlayış, empati (kendini çocuğun yerine koyarak, olaya
bakabilme yeteneği) ve yorumsuz dinleyebilme yeteneği gerektirir. Çocuğu dinlemek onun
isteklerini mutlaka yerine getirmek değildir. Dinlemek o sırada sorunu olduğunu anlatan
kişiyi rahatlatmak, anlayabilmek demektir.
Bir doktor gününü hastalarına ilgi gösterip onlara karşı şefkatli davranarak
geçirirken, evine yorgun argın gelip bütün hırsını çocuklarından çıkarıyor. “Dışta”
kazanıyoruz ama maalesef ”içte” kaybediyoruz. İçte kaybettikten sonra kazanmanın ne
anlamı var.
Hepimiz içten takdiri özleriz. İçten bir dille övülmekten hoşlanırız. Ama bununla
pek eder karşılaşırız. Oysa övgü mucizevi bir güçtür. Övgüden aldığımız şevk, aldatmaca
değildir. Sadece sizin hayal ettiğiniz bir durumda değildir. Bilim tarafından henüz
anlaşılamamış bir nedenle, övgü;gerçek fiziksel enerji açığa çıkarmaktadır.
New Jersey’ deki Vineland Eğitim okulunda psikolog Dr. Henry H.GODDARD
“ergograf” olarak adlandırdığı bir aygıt kullanarak yorgunluk ölçerdi. Yorulmuş çocuklar
bir miktar övgü ve takdire tabi tutulduklarında, ergograf enerjide ani bir sıçrama
gösterdi. Çocuklar eleştirildiği ve cesaretsizliğe itildiğinde ergograf da fiziksel
enerjilerinin birden bire düştüğünü haber verir. Yani bilim övgünün gücünü açıklayamasa
da onu ölçebilmektedir.
Çocuğumuzun yaptığı bir resmi onu takdir ederek ve överek hiç inceledik mi ? Ya
da eşimizin tüm gününü harcayarak bizim için yaptığı keki ?
Takdir etmek o kadar etkilidir ki dünya çapında tanınmış olan Suzuki keman
çalmayı öğretirken, ilk olarak 2,3 ve 4 yaşındaki çocuklara nasıl referans yapmaları ve
selam vermeleri gerektiğini öğretmektedir. Suzuki, çocukların verdikleri her selamda
seyircilerin onları alkışlayacaklarını bilir. Ve “takdir etmek, çocukların kendilerini iyi
hissetmelerini sağlayan en önemli güdeleyicidir.”
İnsanlar her yerde evde, işte, okulda, fabrikada övgü ve takdir edilmeye açlık
duyar. Onlara açlığını çekmekte oldukları şeyi verdiğimizde, bizim de onlardan
istediklerimizi, beceri olsun, iş gücü olsun, fikirler, işbirliği, her ne olursa olsun bize
vermede bize cömertçe sunmada çok daha istekli davranmalarını sağlamış oluruz.
Onların beğenilecek, taktir edilecek yönlerini bulun, kendilerine bunları belli ederek
iltifatta bulunun. Yaptıkları her olumlu atılımı kutlayın. Çünkü bütün insanlar övülmek,
iltifat edilmek, fark edilmek, sevilmek, sayılmak ve saygınlaşmak için çalışırlar.
Kendilerini iyi hisseden insanlar iyi işler yaparlar.
Bir öğrencimiz kendi test sonucu kötü olduğu için, arkadaşının test kağıdını gizlice
alarak evlerine götürür. Kağıdın üzerindeki ismi güzelce siler ve yerine kendi ismini
yazar. Annesine götürdüğünde annesi sevinçle karşılar ve “aferin oğluma ne güzel
yanlışsız bir kağıt getirmiş” diye iltifatta bulunur. Daha sonra öğretmenle görüşülünce
olay ortaya çıkar. Çocuğu bana getirdiklerinde; Neden böyle bir şey yaptığını sordum ?
Bana dedi ki; “Beni övsünler, beni sevsinler” diye . İnsanlar sevilmek ve övülmek için her
şeyi yaparlar.
Onlara herkes içinde iltifat edin ama eleştirinizi yalnız olduğunuz bir zamanda
yapmayı tercih edin.
İltifat, bir fincan kahveye benzer. Gönülleri alır, içi ısıtır. İltifatın değeri
iltifatın miktarına, türüne, yerine, zamanına, üslubuna ve iltifat edilen kişiye
bağlıdır.
Yıllar önce insanların acıya dayanıklılığını ölçmeyi amaçlayan bir deney yapılmış;
Psikologlar bir insanın içi buz dolu bir kovaya ayaklarını çıplak olarak sokmalarını
istemişler ve ne kadar dayanabildiklerini ölçmüşler.
Sadece bir faktörün bazı insanların diğerlerinden iki kat daha fazla
dayanabilmelerini sağladığını görmüşler. Bu faktörün ne olduğunu biliyor musunuz.?
CESARET. Yanında kendine cesaret veren biri olan denekler, diğerlerine oranla acıya
daha fazla katlanmışlar.
Bir insan kendisine cesaret verildiğini hissettiğinde , olanaksız şeylere bile
katlanabilir ve inanılmaz güçlükleri yenebilir.
Köpek balığı, diğer balığı yemesin diye araya cam bölme konuluyor. Köpekbalığı diğer
balığı yemek için çabalayıp duruyor. 28 saat sonra köpekbalığı, aradaki cam bölme
kaldırılmış olmasına rağmen, balığı yemekten vazgeçiyor. Çünkü benim bu balığı yemem
mümkün değil diye düşünüyor.
Bundan sonra her gün bir insana sahici, candan bir övgüde bulunun. Bunu eşiniz,
çocuğunuz, amiriniz, müşteriniz veya elamanınız üzerinde deneyin ve karşınızdakinin
derhal “canlandığını” gözlemleyin. Aynı kişinin daha dostça ve daha iş birliğine yatkın bir
hale geldiğini göreceksiniz.
Amerikan Endüstrisi samimi övgünün ve gerçek takdirin sadece çalışanların
kendilerini daha iyi hissetmelerini değil, bunun yanı sıra daha çok iş ortaya koymalarını
sağladığını kanıtlamıştır.
Taktir ederken;
1-Taktiri hemen yapın.
2-Kesin bir dille taktir edin.
3-Neyi, niçin, hangi yönden beğendiğinizi anlatın.
En iyi sonuç, karşınızdaki hangi hususta övgü aldığını tam olarak bilirse alınır.
4-Kişiden daha çok davranışı övün, ne veya kim olduğu için değil.
Davranışı övmek, onu yapan kişinin daha çok gayret göstermesiyle sonuçlanır.
Unutmayın, övgü, neye hedeflenmekteyse onu çoğaltma ve arttırma eğilimindedir.
Birisini işle ilgili olarak överseniz, daha çok iş yapacaktır. Davranışı konusunda överseniz,
davranışı daha iyi olacaktır. Ancak yalnızca kişi olarak överseniz, sadece egoizmini ve
kendini beğenmişliğini arttırırsınız.
Doğru: (çocuğunuza) Son zamanlardaki çalışma tempon gerçekten kusursuz.
Yanlış: (çocuğunuza) Sen iyi bir çocuksun / Sen müthiş bir çocuksun.
5-İltifat ederken olabildiğince samimi olmaya çalışın - görünmeye değil. Yaltaklanma
kolay anlaşılır ve size de karşınızdakine de bir fayda sağlamaz. Büyük bir şey seçip içten
olmamaktansa, küçük bir şey seçerek birine övgüde bulunmak ve bunu içten yapmak çok
daha iyidir.
“Kendisi ateşe haram edilen ve kendisine de ateşin haram kılındığı kimseyi size
haber vereyim mi? Ateş, halka her yakın olana, yumuşak huylu ve insanlara kolaylık
gösterene haram kılınmıştır.
H.z. MUHAMMET.
“Sen kaba, hiddetli ve şiddetli olursan işin yürümez. İnsanlara yumuşaklıkla muamele
et, yoksa onları kirpi gibi dikenli bulursun.”
MEVLANA
“Çocuğunuza bir şeyler öğretirken sevgi dolu ve kibarca davranmalı, ayrıca onun
öğrenmeye istekli olduğu zamanlarda bunu gerçekleştirmelisiniz.” Zig
Ziglar
1- Onların hatalarını tenkit etmeden önce kendi hatalarınızdan söz edin, her insanin
hata yapabileceğinden bahsedin. Böylece onun kendi hatalarını kabul etmesini
sağlamış olursunuz.
2- Toplum içinde hiçbir zaman kimseyi tenkit etmeyin Bu tarz konuşmaları baş başa
yapın.
“Herkesin önünde öv. Tenkitlerini bir kenara çekerek söyle.”
H. Jackson BROWN
3- Şikayet ve tenkidi doğrudan ilgili şahsa yapınız, aracı kullanmayınız.
4- Tenkit ve şikayetin sebepleri açıkça anlatılmalıdır. Hem gerekçe hem de niyet ortaya
konulmalıdır. Amaç da belirtilmelidir.
5- Tenkitte kıyaslama yapmak en büyük hatadır. “sen böyle yaptın., yanlıştı. Halbuki Erol
hiç böyle yapmıyor...."”çıkışı hem gereksiz, hem tahrip edicidir. Kişi yok edilmek
istendiğini, varlığından hiç memnuniyet duyulmadığını, olumlu yönlerini göz ardı
edildiğini düşünür.
6- Biriktirerek yapılacak tenkit görüntünün net olmasını engeller. Savunma isteğini
arttırır. Konunun kabul edilme ihtimalini azaltır. Her tenkitin tek konusunun
bulunması doğru olur. Yapılan yanlışları biriktirerek önüne “sen şu zaman şunu, bu
zaman bunu yapmıştın” tarzı yaklaşımlarla hiçbir şeyi çözemezsiniz.
Sizin için önemsiz olan küçük olay ya da davranış çocuklarınız için çok önemli olabilir.
Öyleyse onları ve onlar için önem taşıyan durumları sizde önemseyin. Örneğin;
çocuğunuzun voleybol maçı var onun için bu çok önemli, mutlaka iş yoğunluğunuz ne olursa
olsun orada bulunma gayret etmelisiniz.
j) HEDİYE ALIN :
Çocuğunuzun okuluna gitmeniz onu okul ortamında ziyaret etmeniz, onun için çok
önemlidir. Arkadaşlarına “Benim babam geldi” diye sevinecek Onlara sizi gösterecektir.
Maalesef anne-babalar bunu hep ihmal ederler. Bu konuyla ilgili olarak çok ilginç bir anım
var bunu sizlerle paylaşmak istiyorum,
Yatılı bir okulda Pansiyon müdürlüğü yaptığım bir dönemde öğrencilerimizden birisi
bizi çok üzmekteydi. Ne yapsak da bir türlü bu öğrencimizi bir düzen içine sokamıyorduk.
Ve bu yüzden sık sık ailesini arayıp yanımıza gelmesini ve sorunları çözmemizde bize
yardımcı olmalarını istiyorduk. Aile geliyor, çocukla konuşuyor, çocuktan bazı sözler alıp
gidiyordu. Beni çok bunalttığı bir dönemde ona dedim ki; “Senin derdin ne? Niye bizi bu
kadar üzüyorsun.”
Verdiği cevap çok şaşırtıcıydı; “Hocam! Benim sorun çıkarmadığım dönemlerde siz hiç
Babamın buraya gelip gittiğini gördünüz mü?”
Şaşırmıştım ve gerçekten daha önce o velimiz hiç gelip gitmezdi Ona;”Hayır, gerçekten
görmedim” dedim.
Bana gülümseyerek şöyle dedi; “Ama şimdi nasıl geliyor!....”
Çocuk eğitiminde en önemli koşul sevgidir. Her zaman her koşulda sevildiğini bilen
çocuğun duygusal gelişimi dengeli olur. Çocuğun dünyaya gelmesinden başlayarak anneden
gördüğü sevgi ve şefkat onun daha sonraki yıllarda başkalarını sevme ve kendini sevdirme
yeteneğini geliştirir. Sevilen çocuk güven duygusu içinde çevre ile uyum sağlayarak
kolaylıkla sosyalleşir. İlk yıllarda gereksinmesi olan sevgiyi bulamayan çocuk güvensiz ve
uyumsuz bir çocuk olur. Ayrıca çocukların sevgisiz ve ilgisiz büyümeleri, onların
çevrelerine karşı da kaba, saldırgan ve şefkatsiz davranmalarına neden olabilir.
Bir kişi susadığı zaman, ona sunulan su değerlidir. Çocuk için de O istediği zaman
verdiğiniz sevgi daha değerlidir. Zamanınız ne kadar az, işiniz ne derece önemli ve yoğun
olursa olsun, çocuk sevgi istediğinde ona yaklaşılmalı ve sevgi gösterilmelidir. Çocuk anne
ve babasından yeterli ilgi ve sevgi göremezse, onların ilgisini çekmek için kimi yan yollar
arar. Örneğin; yemek yemez, ev halkı da yemek yemesi için çocuğun üzerine düşer. Çocuk
sevgi ve ilgi gereksinimini bu yoldan gidermeye çalışır. Hatta çocuk öğretmen ve aileden
yeterince sevgi göremezse onların isteği olan öğrenmeye karşı durur.
Bir yerde seminerimiz sırasında bir anne şunu sormuştu; “Hocam çocuğumuzun sevgi
istediğine ve beklediğini nasıl anlarız?” Ona şu açıklamada bulunmuştum; “Bu durumda
gelir sizi rahatsız etmeye başlar. Mesela, herkesin dikkatle T.V. seyrettiği bir sırada
gider televizyonu kapatır, hem de filimin en heyecanlı yerinde. Baba eve gelmiş eline
gazete almış tam gazete okumaya başlayacak gazetenin altından çocuk pat! pat! pat!
Vurmaya başlar. Yada televizyon izliyorsunuzdur önüne geçer gövdesiyle izlemenizi
engellemeye çalışır. Yada siz kendisiyle ilgilenmeyince gider öteki odada bir şeyleri kırar,
döker ya da dağıtır. Bunlar hepimizin yaşadığı olaylar . Ama maalesef bir çoğumuz bu
olayları görünce sevgi ve ilgi yerine tepki gösteriyoruz. Bu beklentiyi anlayamıyor ve “git
başımdan” diyerek onu kovuyor, azarlıyoruz. Çocuğun sergilediği bu davranışlar aslında
tamamen sevgi ve ilgi beklentisinden kaynaklanan davranışlardır. Sevgi ve ilgi beklerken,
başına gelen bu durum çocuğu sarsar. “
“Çocuklarınızı çokça öpün! Her öpücük karşılığında cennette bir derece alacaksınız.”
H.z. Muhammet (s.a.v.)
Bu konuda Yusuf GÜNDÜZ’ ün “Çocuğun Kişilik ve Başarı Ortamı” adlı kitabında ele
aldığı bir araştırmayı vermek istiyoruz;
Gecekondu semtlerinden hastanede doğmuş 100 çocuk denemeye alınır. Doğan
çocuklar, tek-çift yolu ile rasgele seçilerek tekler hastanede alı konulur. Çiftler de
ailelerine verilir. Hastanede kalan çocukların her türlü bakımları en iyi şekilde yapılır.
Diğer çocuklar ise yoksul aile yaşantılarına bırakılır. Çocuklar yedi yaşına geldikleri
zaman yapılan ölçmede, gecekondularda ama ailelerinin yanında yetişen çocukların zekâ,
beden ve duygusal gelişim yönlerinin hastanede yetişenlerden daha üstün olduğu görülür.
Çocuğumuz sekiz yaşında olmasına rağmen altı yaşındaki bir çocuğun kapasitesine
sahipti. Doç Dr. İhsan KASATURA’ nın yaptığı araştırmalar sonucu tespit ettiği gibi
“Ailelerin çocuklarıyla yeterince ilgilenmemeleri, aile içinde yaşanan huzursuzluklar
çocuğun zekasını olumsuz yönde etkileyerek, geçici bir süre de olsa zekaya işlerliğini
kaybettirebilir” gerçeğini yaşıyorduk.
“Bir gül fidanı nasıl
suya, havaya , ışığa
ve toprağa muhtaç
ise; çocuk ta sevginin
şefkatin , karşılıklı
saygının olduğu mutlu
bir aile toprağına
muhtaçtır.”
Çocukları sevmek ateşe karşı bir kalkandır. Onlara iyilik etmek kişiyi sırattan
geçirir. Onlarla beraber oturup yemek, ateşten (cehennemden) uzaklaştırır.
H.z. Muhammet (s.a.v.)
Aşırı sevgi de zararlıdır. Aşırı sevgi ve ilgi gösterilen çocuklar; şımarık yada pısırık
(kendine güvensiz) olurlar. Her şeyin en iyisini kendisine ayırmak isteyen bencilce bir
kişilik kazanırlar. Çocuğun sevgiyi almayı, vermeyi ve ayrıca sevgiyi paylaşmayı öğrenmesi
gerekir.
Ayrıca iş hayatı ailemizle daha mutlu ve daha huzurlu olmamıza katkı sağlamak için
vardır. Bizi bir birimizden uzaklaştırmak için değil. İşimiz yüzünden biricik eşimizi ve
çocuklarımızı ihmal ettiğimizi ne zaman fark edeceğiz. Aramızdaki iş yastığından
kurtulmak ve ailemize zaman ayırmak zorundayız.
BİR OLAY:
BİR ÇOCUK İÇİN ZAMAN SEVGİ DEMEKTİR.
Genç bir adam ceza evini boylamak üzereymiş. Yargıç onu çocukluğundan beri tanıyormuş
ve ünlü bir yazar olan babasıyla da tanışıyormuş. Sulh yargıcı,
-“Babanı hatırlıyor musun?” diye sormuş.
Bu soruya
-“Onu oldukça iyi hatırlıyorum” şeklinde cevap vermiş.
Suçlunun vicdanını yoklamaya çalışan yargıç şöyle demiş:
-“Mahkum edilmek üzereyken ve şu anda mükemmel bir insan olan babanı düşünürken,
onun hakkında net olarak ne hatırladığını anlatır mısın?“
Bir sessizlik olmuş. Daha sonra yargıç beklenmeyen bir cevap almış;
-“Öğüt almak için yanına gittiğimde, yazdığı kitaptan başını kaldırarak bana baktığını ve
“Çek git başımdan; çok meşgulüm !” dediğini hatırlıyorum. Ona arkadaşlık etmek için
yaklaştığımda bana dönerek “Çek git başımda oğul; bu kitabı bitirmeliyim !” derdi. Sayın
yargıcım siz onu büyük bir yazar olarak hatırlarsınız fakat ben onu kaybedilmiş bir
arkadaş olarak hatırlıyorum”
Yargıç kendi kendine söylenmiş;
-“Yazık ! Kitabı bitirdi ama oğlunu kaybetti ! ”
( Zig Ziglar’dan )
“2.400 Beşinci sınıf öğrencisi arasında yapılan bir araştırmanın sonucunda, çocukları
en çok altüst eden şeylerden birinin anne-babaları ile çok az vakit geçiriyor olmaları
ortaya çıkmıştır.”
Zig ZIGLAR
“Bütün zamanlarını televizyon izleyerek harcayan fakat çocuklarını bir futbol maçına
dahi götürmeye vakit ayırmayan anne-babalar, çocuklarına T.V. seyretmenin onunla
beraber bir şey yapmaktan daha önemli ve öncelikli bir şey olduğu masajını
verirler.”
Zig ZIGLAR
Sevgi, temelde çocukla geçirilen zaman anlamına gelmektedir.
Bu konuyla alakalı enfes bir şiir;
BEŞİKTEKİ KEDİ
Siz ister çocuğunuza çok zaman ayırmak arzusunda olun, ister olmayın, çocuk her
şeyin farkındadır. Ne onu oyuncağa boğmak, ne bol öpücükle karşılamak, ne eğitim
konusunda ona üstün olanaklar hazırlamak, ne de sosyal açıdan her türlü avantajı
sağlamak onunla birlikte sevgi ile bütünleşerek geçirilen zamanın yerini doldurabilir.
Çocuk onunla geçireceğiniz zamana bakarak, onu sevip sevmediğinizi bilecektir. Bu
nedenle anne-babalar, çocuklarına olan sevgilerini onlara zamanlarını vermekle
göstermelidirler.
“Bir babanın çocukları için yapabileceği en önemli şey, annelerini sevmektir. Ve bir
annenin çocukları için yapabileceği en önemli şey babalarını sevmektir.
Zig Ziglar
“Anne-babaların birbirine duydukları sevgiyi çocukların önünde göstermeleri çok
önemlidir.” Zig Ziglar
SEVGİ GÖSTERMEK
“Oğlumla yıllar önce yaptığım bir sohbeti unutamıyorum. Ona sormuştum;
-“Oğlum eğer her hangi bir kimse sana babanın en çok neyini seviyorsun diye sorsaydı ne
söylerdin.”
Şöyle bir an durup düşündükten sonra;
-“Babamın en sevdiğim yönünün annemi sevmesi olduğunu söylerdim.”
-“Oğlum neden böyle bir cevap verecektin?”
-“ Baba biliyorum ki annemi sevdiğin sürece ona doğru şekilde davranacaksın; ve ona
doğru bir şekilde davrandığın sürece biz bir aile olarak kalmaya devam edeceğiz çünkü
oda seni seviyor. Yani babacığın siz birbirinizi sevdiğiniz sürece, ben hiçbir zaman senin
yada annemin yanında yaşama yönünde bir tercih yapmak zorunda kalmayacağım.”