16 Halife Ve Gayri Müslimlerle Ilgili Meseleler

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 15

MRST

HİLAFET ve GAYRİ MÜSLİMLERLE İLGİLİ MESELELER

HALİFE VE HiLAFET

SORU 842 -Hilafet ne demektir?

CEVAP: Allah'ın emirlerini uygulayıp, yasaklarından menetmek, zulm ve anarşinin doğuşuna meydan vermemek hak ve
adaleti ayakta tutmak için bir lider lazımdır. İslam dininde buna Halife veya imam denilir. Hilafet de onun vasfıdır. İslam
dininde hilafetin büyük bir yeri vardır. Bunun için Peygamber (sav) vefat ettiğinde defn edilmeden evvel ashabı kiram bir
halife tayin etmek için çalışmaya başladı. Ancak Hz. Ebu Bekir'i halife seçtikten sonra defn işine döndüler.İslamda halife
olmanın şartları şunlardır:

1- Müslüman olmak. Yahudi, hıristiyan, putperest ve mürted gibi kimseler halife olamaz.

2- Mükellef olmak. Akil ve baliğ olmayan kimse halife olamaz. Saltanat ve krallık ile idare edilen memleketlerde Sultan veya
kral vefat ederse "veliyyülahd çocuk da olsa yerine geçer. İslam dini böyle bir şeye yer vermemiştir.

3- Erkek olmak. Kadın, zayıf olup, hamilelik, doğum, hayz ve nifas gibi hallere maruz kaldığından vazifesinin gereğini
yapamayacağından Halife olarak tayin edilemez. Peygamber (sav) şöyle buyuruyor: "Başına bir kadın getiren bir toplum
felah bulamaz,"

4- Müctehid olmak. Çünkü Peygamber (sav) irtihalinden sonra vahiy gelmeyeceğine göre müçtehid olmazsa Kuran ve
sünnette yer almayan yeni olayların cevabını bulamaz.

5- Cesur olmak.

6- İleri görüşlü olmak. Yani Müslümanların işini tedvir edebilecek kadar yeterli olmak.

7- Azaları sağlam olmak. Yani, a'ma. dilsiz ve sağır olmamak. Çünkü böyle olduğu takdirde tam anlamlyla görevini yapamaz.

8- Adil olmak. Yani Allah'ın emirlerine imtisal edip nehiylerinden sakınmak.

SORU 843 -Halife nasıl seçilir?

CEVAP: İslam'da halifenin seçilişi üç yoldan birisiyle meydana gelir.

1- Müslüman, mükellef, adil-yani büyük günahlardan sakınıp, küçük günahlarda ısrar etmeyen- ve kendisini şüphelerden
koruyan ve şahsi menfaatını ön planda tutmayan, bilgili, şahsiyetli ve Müslüman halkın ileri gelenlerinden birini
Müslümanların tayin etmesi. Hazreti Ebubekir al-Sıddık'ın halife olarak seçilişi bu yolla olmuştur.

2- Adil halifenin henüz vefat etmeden önce adil ve bu işe layık olan bir kimseyi tayin etmesi. Hz. Ebubekir al-Sıddık Hz.
Ömer'i (ra) bu yolla tayin etmiştir. Hz. Ebubekir vefat etmeden evvel şöyle buyurdu: Ben Ömer bin Hattab'ı size amir olarak
tayin ettim, iyilik eder ve adalete bağlı kalırsa zaten benim bilgim ve görüşüm de hakkında budur. Zulüm eder ve durumu
değiştirirse ben gaybi bilmem. Ben istedim. Herkes ne kazanırsa kendisine aittir. Durum öyle olmakla beraber ehli hal ve
akdin muvafakatı da şarttır. Bunların muvafakatı olmazsa o hilafet hilafet değildir.

3- Hilafetin şartlarına haiz bir kimsenin zor kullanmak suretiyle kendini seçtirmesi.

SORU 844 -Halife günahtan masun olabilir mi?

CEVAP: Halife, bir insan olup vahyi ilahi ile korunmadığına göre herkes gibi günah işleyebilir. Hazreti Ebubekir al-Sıddık (ra)
halife olarak seçildikten sonra minbere çıkıp şöyle dedi: Ey insanlar sizden iyi olmadığım halde sizin başınıza getirilmiş
bulunuyorum. İyi davranırsam bana yardım ediniz. Ayrı yürürsem beni doğrultunuz.

Halife, katı ve zina gibi bir cinayet işlese, üç mezhebe göre, islam namına kadı, halifeyi muhakeme edip gereken ceza ne ise
hakkında onu uygulayacaktır. İmamı Azam'a göre ise halifenin işlediği suç, hukuki ibad faslından olduğu takdirde herkes gibi
muhakeme edilip cezası verilecektir. İşlediği suç hukuki ibad kabilinden değil, içki içmek ve namazı terk etmek gibi Allah'ın
hakkı ise günahkar olmakla beraber dünyada dokunulmazlığı vardır. Mesul tutulamayacaktır.

SORU 845 -Bir zamanda iki halife ve daha fazlası tayin edilebilir mi?

CEVAP: Halife tayin etmenin büyük hikmetlerinden biri de Müslümanları bir araya getirip birleştirmek olduğundan, bir
zamanda iki halifenin tayin edilmesi caiz değildir. Peygamber (sav) bu hususta şöyle buyuruyor: İki halifeye beyat edilirse
ikincisini öldürünüz. Yani ehil bir halife tayin edildiği halde başka bir cemaat bir araya gelerek başka bir halife tayin ederse
ikinci halife Müslümanların bölünmelerine meydan verdiği için hilafeti muteber olmadığı gibi idama da mahkûm edilir.

BİDAT

SORU 846 -Bidat ne demektir, ehli bidat kafir midir, Müslüman mıdır?

CEVAP: Bidat bir şüpheye istinaden Peygamber (sav)'den varit olan sünnetin hilafına inanmak veya onu yapmaktır. Şafii
mezhebine göre Bidat Kuran, sünnet, icma ve esere muhalif olan şeydir. İmam Şafii (R.h.) bidat ile ilgili şöyle buyuruyor:
Kuran, sünnet, icma ve esere ters düşen şey kötü bidat, bunların hiçbirisine ters düşmeyen

iyi görülen şey, güzel bidattir. Mesela Şiilerin yıkamak yerine

ayaklarını mesh etmeleri bidattır. Çünkü namaz farz olduktan sonra Hz. Peygamber'in (sav) her aldığı abdestinde mesti
olmazsa mutlaka ayaklarını yıkadığı ve yıkanmasını emreden çok hadisleri vardır. Ancak Şiiler, bir şüpheye istinaden ayakları
yıkamayarak meshediyorlar. Bu şüphelerinin durumu beyan etmek için abdest ayetinde yer alan "ercüleküm" kelimesinin
hem mensup hem mecrur olarak okunmasını ileri sürüyorlar. Mansup okunursa vücüheküm kelimesi üzerine matuf olacaktır
ve ayetin manası şöyle olacaktır: "Yüzünüzü, dirseklerle beraber ellerinizi yıkayınız. Başınızı meshediniz ve ayaklarınızı da"
(yıkayınız). Mecrur okunursa iki ihtimali vardır, birincisi Ercüliküm, yine vücüheküm kelimesi üzerine matuf olmalıdır. Ancak
cerri civar ile yani komşusu olan Ruüsiküm cerri ile mecrurdur. Ehli sünnet de bunu kabul etmektedir, ikinci ihtimal
Ercüliküm kelimesi, Ruüsiküm kelimesi üzerine matuftur. Buna göre ayetin manası şu olur: "Yüzünüzü, dirseklerle beraber
ellerinizi yıkayınız, başınızı meshediniz. ayaklarınızı da" (meshediniz). Görüldüğü gibi Şiiler de bunu kabul ediyor. Zayıf da
olsa Şiiler için bir hüccet teşkil etmektedir.

SORU 847 -Birçok kimse şu, bu bidattır, onu yapmak caiz değildir, diyor. Bidat nedir?

CEVAP: Bidat lugatta nümunesiz ve benzeri olmayan ve sonradan uydurulan şeydir. Şeriatta ise Kuran ve sünnette yer
almamış ve sonradan icat edilmiş nesnedir. Bu da hasane ve seyyi'e olmak üzere iki kısımdır.

Bidatı hasene, Kuran ve sünnette yer almadığı halde İslam'ın genel prensiplerine uyarak beşeriyete faydası dokunan şeydir.

Bidatı seyyi'e ise, İslam'ın genel prensiplerine ters düşüp beşeriyete faydası dokunmayan, bilakis zarar veren şeydir. Başka
bir yönden de bidat beş kısımdır:

1- Din ve dünya için gerekli bir şey olup vacibin hududu dahilinde olan bir şeydir. Mesela İslam dini Kuran ve sünnete
dayanır. Bunları iyice anlamak için nahiv, sarf, me'ani, bedi, beyan ve lugat gibi bilgileri bilmek lazımdır. Bunları yazmak ve
öğrenmek farz-ı kifayedir. Kuran-ı Kerim'i bir araya getirip cem etmek de bu kabildendir. Peygamber (sav) hayatta iken
Kuran-ı Kerim, süre ve parçalar halinde olup bir arada değildi. Bölümler halinde ashab-ı kir'amın yanında bulunurdu. Yalnız
Kuran-ı Kerim'i ezberleyip hıfz eden çoktur. Ebu Bekir'in (ra) hilafeti sırasında Yemame savaşı patlak verdi. Ve bu savaşta
hafızlardan yetmiş kişi şehid oldu. Bunun üzerine Hz. Ömer endişe etti. Zamanla hafızların vefat ve şehadetiyle Kur'an-ı
Kerim'in kaybolmasından korktu ve halife olan Ebu Bekr'e (ra) giderek Kuran-ı Kerim'in bir araya getirilmesini teklif etti.
Fakat Ebu Bekir, bu iş bidat olup Peygamber'in yapmadığı bir şeydir diyerek teklifi reddetti. Fakat Hz. Ömer (ra) durumu
açıkladı ve Hz. Ebu Bekir'in kalbi de münşerih olup iyi olacağına kanaat getirdi. Ve bunun için Zeyd bin Sabit'i başkanlığında
bir heyet görevlendirdi.

2- Küfrü gerektirmezse de Ehli Sünnet ve'l Cemaat'a muhalefet eden görüş ve amel bidattır. Bu bidat da haramdır. Mesela
birçok kimse tarikat namı altında erkek kadın bir araya gelerek ayin yapar ve İslam'ın kabul etmediği birçok gayrı İslami
hallerin ortaya çıkmasına vesile olur. Bu gibi hallerin tarikatla hiç ilgisi yoktur. Bidattır. Herhangi bir ibadet ve zikir için hudud
çizilmiş ise onu aşmak da bidattır. Mesela teravih namazı yirmi değil fazla kılmak ve namazdan sonra tesbih, tahmid ve
tekbirleri otuzüç defa değil daha fazla veya daha çok yapmak da bidattır.

3- İslam'a ve Müslümanlara hizmet etmek maksadıyla cemiyet kurmak ve Kuran kursu binasını yapmak da bidattır.
Peygamber (sav)'in zamanında böyle bir şey yoktu. Ancak İslam ve Müslümanlara faydalı ve ameli salih kabilinden olduğu
için sünnettir.

4- Camiye, minber ve mihrab gibi şeyleri yapmak gereklidir. Fakat aşırı olarak onları süslemek ve israfa kaçmak doğru
değildir.

Peygamber (sav)'in zamanında olmadığından mekruh ve bidattır.

5- Tesbih denilen şeyle yapılan zikirleri saymakta bidat olmakla beraber mübahtır. İmam Şafii (ra) şöyle diyor: Kuran,
sünnet, icma ve ashab yoluna aykırı icat edilen şey bidatı seyyiedir. Hayırlı bir şey icat edilse bidatı hasenedir.
SORU 848 -Bir meselenin hükmü Kuranı Kerim'de açıkça beyan edilmediği ve hakkında vahiy gelmediği zaman Peygamber
(sav) ne yapardı?

CEVAP: Bir meselenin hükmü Kuranı Kerim'de açıkça beyan edilmediği, hakkında da vahiy gelmediği zaman Ashabın
görüşüne başvurduğu gibi içtihad da ederdi. Amir'den rivayet edilmiştir: "Peygamber (sav) bazan herhangi bir mesele
hakkında hükmünü verirdi. Sonra O'nun verdiği hükme ters düşen ayet nazil olurdu."

Bundan anlaşılıyor ki bir şey hakkında vahiy gelmediği zaman Peygamber (sav) içtihat ederek hüküm verirdi. Ancak hüküm
verdiği hususta işi aceleye getirmezdi. Vahyin gelişinden ümidini kesinceye kadar beklerdi. Vahyin gelmediğini görünce
içtihad ederdi. Şayet inen ayetler Peygamberin içtihadı gibi olmazsa onun mensuh olduğu kabul edilirdi.

Buna bir örnek verelim: Bedir Savaşında Peygamber (sav) esir düşen kafirler hakkında Ashabın görüşlerine başvurdu. Ebu
Bekir (ra) ileride İslam'a girmelerinin mümkün olduğunu düşünerek, o sırada Müslümanların içerisinde bulundukları maddi
sıkıntıları da göz önüne alarak fidye mukabilinde serbest bırakılmalarını teklif etti. Ömer (ra) ise bunlar küfrün başı oldukları
için öldürülmelerini istedi. Peygamber (sav) Hazreti Ebu Bekir'in düşündüğü gibi düşünerek kanaatini beyan etti. Sonra
esirler fidye mukabilinde serbest bırakıldılar. Fakat akabinde Hazreti Peygamberi itap eder bir şekilde ayet indi: "Yeryüzünde
savaşırken düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah
ahireti kazanmanızı ister. Allah Güçlüdür, Hakimdir. Daha önce Allah'dan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü
size büyük bir azap erişirdi".

Evet, Peygamber (sav) içtihad ederdi, yalnız diğer müçtehidler gibi değildir. Şayet içtihadı uygun düşmezse mutlaka ayeti
Kerime nazil olup içtihadı tashih ederdi.

GAYRİ MÜSLİMLERLE İLGİLİ HÜKÜMLER

SORU 849 -Zimmi ne demektir?

CEVAP: Zimmi, gayri müslimler içindeki İslam hakimiyeti

altında yaşamayı kabul eden kimsedir. Bu da, bir anlaşma ile olur. Şöyle ki: Müslümanların başkanı veya vekili gayri
müslimlerin ileri gelenlerini bir araya getirerek: "İslam devletinin hükümlerine itaat etmek ve devlete cizye vermek şartıyla
bu diyarda kalmanıza müsaade ediyoruz" demeleriyle zimmet akdi yapılmış olur. Ondan sonra islam devletine itaat etmekle
mükelleftirler.

Zimmilerin, İslam ahkamına itaat etmekle mükellef oldukları şeyler, insan haklarıyla ilgili muamelat, cinayet, zina ve hırsızlık
gibi kendilerinde yasak olan esaslardır. Fakat kendi dinlerinde mübah olan içki v.s. gibi şeylere devlet müdahale etmez.

Zimmet akdi yapıldıktan sonra devlet, onların haklarını müdafaa etmekle yükümlüdür. Eskiden yaptıkları mabedlerine
dokunulmaz. Fakat yeni mabed yapmalarına müsaade edilmez. Zimminin: İslam dini, Kuranı Kerim ve Peygamber (sav)'in
aleyhinde alenen propaganda yapmalarına ve küfr etmelerine imkan verilmez.
SORU 850 -Zimmi'yi biraz daha açıklar mısınız?

CEVAP: Zimmi, İslam hakimiyeti altında yaşamak için kendisiyle anlaşma yapılmış olan gayri müslimdir. Böyle bir kimsenin
hayatı,namusu, malı ve kendisine ait olan her şeyin korunması İslam devletine aittir. Zimmilerle yapılan anlaşma devlet
başkanı veya vekili tarafından yürütülür. Bu anlaşma iki şart üzerinde yapılır:

1- Müslüman olmayan kimseler; muamelat hususunda İslam devletine itaat etmek için taahhütte bulunacaklar.

2- İbadet sayılan zekat, Müslümanlardan alındığı gibi, gayri müslimlerin de cizye diye isimlendirilen vergiyi ödemeyi
kabullenmeleridir.

Buhari'den sabit olduğu gibi el Muğire bin Şu'be, Nihavend savaşında Müslüman olmayanlara şöyle dedi: "Yalnız Allah'a
ibadet edinceye veya cizye verinceye kadar sizinle savaş etmekle emrolunduk."

Anlaşma yapıldığı takdirde hiçbir suretle kendilerine dokunulmaz.

Hz. Ali buyuruyor ki: "Gayri müslimlerin cizye vermelerinden gaye, can ve mallarının bizim can ve malımız gibi masum
olmasıdır."

Müslümanlara tatbik edilen kanun ve nizam, iki yönden gayri müslimlere de tatbik edilecektir.

1- Ekonomi ve mali işlerde Müslümanlara tatbik edilen kanun, gayri müslimlere de tatbik edilir. Mesela: Riba, Müslümanlar
için yasak olduğu gibi gayri müslimler için de yasaktır.

2- Müslümanlara uygulanan ceza; gayri müslimlere de uygulanır. Fakat inanç, ibadet, evlenme ve boşanma gibi hallerde
tamamıyle serbesttir.

SORU 851 -Müslüman olmayan bir yabancı, turist veya görevli olarak Müslüman bir devlete girebilir mi?

CEVAP: Müslüman olmayan yabancının, geçici olarak pasaport veya anlaşmaya dayanarak nüfus cüzdanıyla Müslüman bir
ülkeye girmesinde dinen bir sakınca yoktur. İslam'ın yüceliğini anlaması için kendisine karşı iyi davranmak ve yardımcı olmak
gerekir. Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: "Müşriklerden biri aman dileyerek sana gelirse, ona aman ver ki Allah'ın sözünü
dinleyebilsin".

İslam toprağına girdikten sonra canı, malı ve her şeyi korunacaktır. Ancak mevcut kanunların hududunu aşarsa o zaman
gereği ne ise yapılacaktır. İbn Kudame şöyle diyor: "Müslüman olmayan bir yabancı, İslam ülkesinde malını bir Müslüman
veya bir zimmiye bırakırsa, malını kendisine geri vermek icabeder. Hatta memleketine dönse de bu mal, kendisine herhangi
bir vesile ile ulaştırılacaktır".

SORU 852 -İslam dininin savaşa ve gayri müslimleri yok etmeye önem veren bir din olduğu söyleniyor. Bu hususta ne
diyorsunuz?

CEVAP: İslam dini, gerçekten savaşa ehemmiyet verip, ona katılmanın farz ve bu yolda can veren kimsenin şehid olup
makamının çok yüksek olduğunu beyan ediyor. Cenabı Hak şöyle buyuruyor:

"Allah yolunda savaşın, bilin ki Allah herhalde her şeyi işitir ve bilir".
Diğer bir ayette de şöyle buyuruyor:

"Allah (yolunda O'nun) için nasıl gerekiyorsa öylece cihad edin".

Müslümanların durumu zayıf olur veya Müslüman bir şehir veya bir ülke düşmanın saldırısına maruz kalırsa, orada mevcut
olan tüm Müslümanlara cihad farzı ayn olur. Yoksa, farzı kifayedir. Allah yolunda şehid düşen kimsenin durumu başkasına
benzemez, ölmüş ise de alemi berzahda yüksek bir hayatı vardır.

Ehli küfre karşı verilen savaştan kaçmak helak edici yedi günahdan biridir. Durum böyle olmakla beraber gayri müslimleri
imha etmek için hiçbir emir olmadığı gibi böyle bir emare de yoktur. Kur'an ve Peygamber'in hadisi meydandadır. Bunun en
büyük şahidi; tarih boyunca hürriyet içerisinde Filistin, Şam, Mısır, Irak ve Anadolu gibi İslam vatanında zimmi ve gayri
müslimlerin yaşamasıdır. İslam dini yıkım sayılan savaşı sevmez. Zaruret olmazsa ona başvurmak istemez. Peygamber (sav):
"Düşmanla savaşmayı temenni etmeyiniz, Allah'ın ihsanını dileyiniz. Ama onunla (düşmanla) karşılaşırsanız sabrediniz"
buyurmuştur.

Barış İslam'da bir kaide, savaş bir istisnadır. Ancak şu iki halden birisi mevcut olduğu zaman savaş ilan edilir:

1- Can, namus, mal ve vatanı müdafaa etmek, yani bunlar düşmanın hücumuna maruz kaldıkları zaman onları savunmak için
savaş ilan edilir. Kur'anı Kerim şöyle buyuruyor:

"Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşınız. Fakat haddi aşmayınız. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez".

2- İslamı müdafaa etmek, ani düşman, İslam davetine engel olursa onunla savaş ilan edilir.

Peygamber (sav) hiçbir zaman kafirlere karşı İslamı tebliğ ve davet etmeden savaşmamıştır. Bunun için Kayser, Kisra,
Mükavkis, Necaşi ve doğu ve batıdaki Arap krallarına mektuplar yazarak onları İslam'a davet etti. Bunlardan İslam'ı kabul
eden olduğu gibi etmeyen de olmuştu.

SORU 853 -Pasaport veya mektup ile bir gayri müslimin İslam diyarına girmesinde beis var mıdır?

CEVAP: Müslüman olmayan bir ülkeden bir gayri müslimin İslam diyarına izinle girmesinde beis yoktur. Bu yolda İslam
diyarına giren gayri müslimler, fıkıh kitaplarında "Müste'men diye zikr edilir. Müste'men olan kimsenin malı, canı ve her şeyi
korunmalıdır. Yerli vatandaşlara gösterilen muamele ne ise ona da gösterilecektir. Yabancı bir ülkeden gelen elçi de
müste'men gibidir. Nizamı bozmadığı müddetçe müste'men gibi dokunulmazlığı vardır. Peygamber (sav) Müseyleme
tarafından gelen elçilere: "Elçilerin öldürülmemesi meselesi olmasaydı sizin boynunuzu vuracaktım" buyurmuştur (Ebü
Dayud).

SORU 854 -Bir gayrı müslime borçlu olan kimse, zamanında borcunu ödeyemez, bilahare onu vermek isteyip de alacaklı
ölmüş ise borçlu ne yapmalıdır?

CEVAP: Alacaklı gayri müslim de olsa öldüğü takdirde mirası varislerine intikal ettiğinden, borçlu borcunu onlara verdiği
takdirde mesuliyetten kurtulmuş olur. Şayet varisi yoksa veya yer değıştirdikieri için nerede olduklarını bilmezse; borcunu
eda etmek maksadıyla onun namına borç miktarını fakirlere tasadduk eder.
SORU 855 -Hıristiyan ve yahudilerin yemeklerini yemek caiz mi?

CEVAP: Hıristiyan ve yahudilerin pişirdikleri yemeğin, kesin olarak pis olduğu biliniyorsa onu yemek caiz değildir. Durumu
bilinmiyorsa yenmesinde beis yoktur. Kur'an-ı Kerim bu hususta şöyle buyuruyor: "Kendilerine kitap verilmiş olanların
yemekleri sizin için helaldir". Fakat ehli kitap olmayan kafirlerin yemekleri haram olmamakla beraber onu yemek mekruhtur.

SORU 856 -Gayri müslimi misafir etmek caiz midir?

CEVAP: Gayri müslimi misafir edip iltifat etmekte beis olmadığı gibi, evinde misafir kalmakta da beis yoktur. Hatta İslam'ı
anlatabilmek için gerekiyorsa gayri müslimlerde misafir kalmak vacib olur.

SORU 857 -Müslüman olmayan bir hastanın ziyaretine gidip halini sormak caiz midir?

CEVAP: Müslüman olmayan bir hastanın ziyaretine gitmek caizdir, onda bir sakınca yoktur. Enes'den rivayet edildiğine göre
Peygambere hizmet eden Yahudi bir genç vardı. Hastalandı, Peygamber (sav) onun halini sormaya gitti ve İslam'a davet etti:
O da, Peygamberin davetine icabet ederek Müslüman oldu. Said bin Müseyyeb'den rivayet edilmiştir. Peygamber (sav) ölüm
döşeğine düşen Müslüman olmayan amcası Ebu Talib'e gitti ve halini sordu. Yolculuktan dönen bir gayri müslime gidip "hoş
geldin" demekte de beis yoktur.

CİZYE

SORU 858 -Cizye ne demektir?

CEVAP: İslam'ın hakimiyeti altında yaşayan gayri müslimlerin mal, namus ve canlarını korumak karşılığında devlete
verdikleri bir çeşit vergidir. Cizyenin meşru'iyeti, Kur'an-ı Kerim, sünnet ve icmaı ümmet ile sabit olmuştur. Cenabı Hak şöyle
buyuruyor: "Kendilerine kitab verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını
haram saymayan ve hak dinini din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın".

Hazreti Peygamber (sav) de "Hecer" ahalisinden cizye aldı. Hazreti Ömer (ra) İran halkından cizye aldı.

İslam dini Müslümanlardan zekat alınmasını emrettiği gibi Müslüman olmayanlardan da cizye alınmasını emretti. Çünkü her
iki cemaat da İslam bayrağı altında yaşıyor, İslam devleti, Müslümanları himaye ettiği gibi zimmileri de himaye ediyor.
SORU 859 -Cizyeyi biraz daha açıklar mısınız?

CEVAP: İslam dini, muhtaç olan kimselerin ihtiyaçlarını karşılamak ve maddi durumu iyi olan Müslümanları mallarından
belirli bir nisbette zekat vermekle mükellef kıldığı gibi, İslam hakimiyeti altında yaşamayı kabullenen gayri müslimleri de
cizye denen bir miktar vergi vermekle mükellef kılmıştır. Bu, senede bir defa verilir. Cizye verme hususunda bütün zimmi'ler
müsavidir (eşittir). Yalnız fakir olan kimse oniki, orta halli olan kimse yirmidört ve zengin olan kimse kırksekiz dirhem
verecektir. Kırksekiz dirhem yaklaşık olarak yüzelli gram gümüştür. Aslında zaman ve mekana göre bu nisbet değişebilir.
Daha az alınabileceği gibi, daha fazla da alınabilir. Yalnız kadın, çocuk ve sadakaya muhtaç olan kimselerden cizye alınmaz.

İslam devleti, Müslüman olmayanlardan cizye aldığı takdirde onların can, namus ve mallarını korumakla mükelleftir. Hatta
onları koruyacak güçte olmadığı takdirde onlardan cizye almayacaktır. Bunun için Şam cephesi emiri Ebu Ubeyde, gayri
müslimlerden cizye aldıktan sonra Rumların büyük bir orduyla Müslümanlara karşı taarruza geçeceklerinin haberini aldı.
Gayri müslimleri düşmandan koruyamayacağını sezince, Suriye'nin muhtelif şehirlerinde bulunan valilere, zimmilerden
aldıkları cizyeyi geri vermelerini ve geri vermenin sebebini beyan etmeleri için tamim yazdırdı. Bunun üzerine gayri
müslimler, Allah sizleri başımıza geri getirsin, sizi muzaffer kılsın

SORU 860 -Bazı müşteşrikler, İslam dini zimmilere -İslam devletinin hüküm sürdüğü yerde yaşayan gayri müslimlere- zulüm
edip ezdiğini iddia ediyorlar. Bu hususta ne diyorsunuz?

CEVAP: Bu iddia, birkaç yönden asılsızdır.

1-İslam dini, bütün insanların aslının bir olduğunu, bir anne ile bir babadan türeyip kardeş olduklarını beyan ediyor. Cenabı
Hak şöyle buyuruyor: "Ey insanlar biz sizleri bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi taife ve kabilelere ayırdık".
Bu ifade, insanların birbirine karşı şefkatli ve merhametli olmalarını emreder. din ve dilleri bir olmasa da Ademoğullarına
haksızlık edilmemesini ihsas ettirir.

2- İslam dini, inanmak hususunda herkesi hür bırakır, hiçbir surette kimsenin inancına müdahale etmez. Cenabı Hak şöyle
buyuruyor: "Dinde zorlama yoktur". Zaten zorlamanın faydası da yoktur. Zira Müslüman olmayanların Müslüman olmaları
için zor kullanılsaydı nifak çoğalacaktı. Birçok kimse kalbden Müslüman görünürdü. Yalnız bir kimse Müslüman olursa
İslam'ın icabı ne ise onu yapmaya mecburdur. Ve bunu yerine getirmek için çeşitli müeyyideler de getirmiştir.

İslam dini, aleme rahmet olduğu için Müslümanlar, Müslüman olmayanlara İslam dinini tebliğ edip ne olduğunu anlatmakla
mükelleftirler.Kabul ederlerse ne ala, yoksa -Güçleri yeterse- Müslümanların zekat ve öşrü verdikleri gibi gayri müslimlerin
de devlete cizye diye adlandırılan bir çeşit vergi vermeleri ve devlet nizamına bağlı kalarak düzenle oynamamaları istenilir.
Bunu yaptıkları takdirde devletin himayesine girerler, Müslümanlar gibi mal, can ve namuslarına asla dokunulmaz.
Peygamber (sav) şöyle buyuruyor:

"Bir kimse, bir zimmiye zulüm eder veya gücünden fazla kendisine cizye yüklerse ben onun hasmıyım." .

Cizye: Çocuk, kadın, papaz, haham, fakir, sakat ve akli müvazenesi yerinde olmayan kimselerden alınmaz.

3- Bin yıldan fazla İslam devletinin hüküm sürdüğü yerlerde bulunan gayri müslimler, hür ve serbest olarak yaşadılar. Kimse
onlara dokunmadı. İslam devleti dileseydi, bir tek gayrimüslim bırakmazdı.

Ama İslam devleti, İslam dininin emrine uyarak mal ve canlarına dokunmadığı gibi, din ve mabedlerine de dokunmadı ve
Müslümanlardan farksız olarak yaşamalarına müsaade etti. Kudüs, Şam, Kahire ve İstanbul gibi Müslüman şehirlerde
yaşayan gayri müslimler ile mabedleri söylediklerimizin bariz belgeleridir.
SORU 861 -Avrupa veya ülke dışında bir yerden haksız yere alınan ve pişmanlık sonucu iadesi düşünülür de adresin
bilinmemesi dolayısıyla yerine verilme imkanı olmayan paraya ne yapılmalı?

CEVAP: Küfür diyarında bulunan bir Müslümanın, Müslümanlardan bir şey gasb etmesi veya çalması haram olduğu gibi,
Müslüman olmayanlardan da gasb etmesi veya çalması haramdır. Gaflet ve cehalet etkisi altında kalarak bu işi yapan
kimsenin mutlaka onu gayri müslimlere iade etmesi icab eder. Sahibi belli değil veya ölmüş ve varisi kalmamış ise onun
vebalinden kurtulmak için fakirlere veya ammeye hizmet eden bir müesseseye vermesi gerekir. Çünkü gayri meşru bir
yoldan kazanılan malın sahibi belli olmadıktan sonra onun vebalinden kurtulmak için tasadduk edilmesi gerekir.

SORU 862 -Müslüman olan kimse, gayri müslim bir kimse için ayağa kalkıp ikram edebilir mi?

CEVAP: Müslüman olan kimse, gayri müslim olan kimseye iltifat edip ikram edebilir. Halini sorabilir, kendisiyle sohbet
edebilir. Zaten İslamiyet'i gayri müslimlere tebliğ etmek için onlarla teşriki mesai etmek icabeder. Hatta kendisine İslamiyeti
sevdirmek için ziyafet verip, ikram edip, yanına geldiği zaman ayağa kalkmakta beis yoktur. Fakat Müslüman olmayacağı
kesinlikle biliniyorsa kendisine saygı göstererek ayağa kalkmak doğru değildir.

SORU 863 -Müslüman olmayan kimse ile tokalaşmak caiz midir?

CEVAP: Müslüman olmayan kimse ile alış-veriş yapıp, onlarla teşriki mesai etmek caizdir. Çünkü daha önce açıkladığımız gibi
her Müslüman İslam'ı tebliğ etmekle mükelleftir. İslam'ı, Müslüman olmayan kimseye tebliğ edebilmek için kendisine
yaklaşmak, kendisiyle güzel güzel sohbet etmek gerekir. Bunu yapabilmek için de adabı muaşerete riayet etmek icabeder.
Merhaba deyip tokalaşmak, adabı muaşeretten olduğuna göre, onu yapmak zorunluluğu vardır. Binaenaleyh gayri müslim
kimse ile tokalaşmakta sakınca yoktur.

DARU'L İSLAM VE DARU'L HARB

SORU 864 -Darü'l İslam ve Darü'l Harb ne demektir?

CEVAP: Yüce İslam dinine göre yer küresi ikiye ayrılır:

1- Darü'l İslam,
2- Darü'l harb veya Darü'l küfr.

Darü'l İslam: Müslümanların feth ettikleri veya ahalisi kendi

isteğiyle Müslüman olmuş olan yerdir. Darü'l harb ise İslam

hakimiyyeti altına girmeyen yerdir. Darü'l İslam'ın darü'l harba dönüp dönmeyeceği hususunda ihtilaf vardır. Şafii
mezhebine göre İslam hakimiyeti altına bir defa giren bir ülke artık hiçbir surette darü'l harb olamaz. Ebedi olarak İslam
diyarı kalır. Buna göre daha önce Endülüs, Filistin, Rusya 'nın bir kısmı ve Çin gibi Müslümanların eline geçmiş ve bugün
istilaya uğramış olan Müslüman toprakları İslam toprağı sayılır. Müslümanlar bunları geri almak için çalışmadıklarından
dolayı Allah'ın indinde sorumludurlar.

Hanefi mezhebine göre ise darü'l İslam, darü'l harbe dönüşebilir. Şöyle ki: Ebu Yusuf ile Muhammed'e göre, bir İslam ülkesi
içinde İslam ahkamı tatbik edilmezse daru'l harbe döner. İmamı Azam'a göre ise bir İslam ülkesinin darü'l harbe
dönüşebilmesi için üç şartın bir arada bulunması gerekir. Bu şartlar şunlardır:

1- Darü'l harb ile bitişik olması,

2- İçinde İslam ahkamının tatbik edilmemesi,

3- Ahalisinin emniyet ve güvenliklerinin kalmamasıdır. Daha önce darü'l İslam olan bir ülke şayet darü'l harb ile bitişik
olmazsa veya orada İslam ahkamı tatbik edilirse ya da ahalinin emniyyeti varsa darü'l İslam olarak devam eder.

SORU 865 -Darü'l İslam ile darü'l harb arasında ne fark vardır. Bu konudaki hükümler nelerdir?

CEVAP: Darü'l harbde zina eden, hırsızlık yapan, içki içen ve kasden birisini öldüren kimse günahkar olur ve İslam diyarına
gelse de hakkında had ve kısas cezaları uygulanmaz. Ayrıca İmam Ebu Hanife ile Muhammed'e göre bir Müslüman, darü'l
harbde gayri müslimlerden faiz alsa ve galib geleceğini bilmek şartıyla kumar oynasa da günahkar olmaz. Fakat Ebu Yusuf'a
göre faiz ve kumar her yerde haramdır.

Şafii mezhebine göre de faiz ve kumar her yerde haramdır. Bu hususta darü'l İslam ile darü'l küfür arasında fark yoktur. Bir
memleketin darü'l harb olması, Cuma ve Bayram namazına mani değildir.

SORU 866 -İmamı Azam ile İmam Muhammed'e göre darü'l harbde gayri müslimlerden faiz almak caiz olduğuna göre;
onlardan bir şey çalmak veya onlara ait bir şey görürlerse onu gizlemek caiz midir?

CEVAP: Pasaport almak suretiyle veya başka bir yol ile darü'l harbde bulunan bir Müslümanın, gayri müslimlerden bir şey
çalması veya onlara hiyanet etmesi caiz değildir. Onlardan miz almanın caiz olmasının sebebi; onlara göre bunun normal
oluşudur. Hülasa İslam'ı ve Müslümanları lekeleyecek hırsızlık ve aldatmak gibi şeyleri yapmak haramdır.
SORU 867 -Bugün Batı Avrupa'da milyonlarca Müslümanın yaşadığı göz önüne alınarak ve birçok ülkede de Müslümanların
din hürriyetine sahip olduklarını da unutmadan Hollanda, Almanya ve İngiltere gibi ülkelerin "Darü'l Harp" veya "Darü'l
Küfür" tarifine girdikleri söylenebilir mi?

CEVAP: Batı Ayrupa'da milyonlarca Müslüman bulunsa da yine Darü'l İslam değil, Darü'l Harp'dir. Darü'l Harp demek,
ahalisinin çoğu Müslüman olmayıp İslam nizamı i1e idare edilmeyen ülkedir. Batı Avrupa Müslüman ülkelerle barış halinde
yaşayıp dostluk eliyli uzatsa ve içinde bir çok Müslüman yaşasa da İslam hakimiyeti altında olmadığına göre oraya darü'l
İslam denilemez.

AVRUPA BANKALARINA PARA YATIRMAK

SORU 868 -Batı Avrupa bankaları Müslümanlardan topladıkları paraları da gayri müslimlerin parasına katmakta ve bu
paralar faizle borç verildiğinde Müslümanlara da verilmektedir. Diğer bir ifade ile bu çeşit faiz müesseseleri yalnız gayri
müslimlere çalışmamaktır. Bu sebeple Avrupa bankalarında para tutmak (faiz alınsın alınmasın) caiz midir?

CEVAP: Avrupadaki bankalarda toplanan para, kimin parası olursa olsun, birbirine karıştırıldıktan sonra banka sahibinin
zimmetine geçer ve onun malı olur. Bunun için Müslümanların paraları gayri müslimlere verildiği gibi Müslümanlara faizle
verilir, denilemez. Bununla beraber biz Müslümanlara paralarını Avrupa bankalarına yatırsınlar diye tavsiye etmeyiz. Zira
İmam Azam ile İmam Muhammed'e göre yatıranlar faizini alabilirlerse de Ebu Yusuf ile diğer imamlara göre alamazlar.

SORU 869 -Avrupa'da yaşayan bir Müslüman için Müslümanların bir bankası veya bir finans müessesesi mevcut iken gayri
müslimlerin bankalarını tasarruf için kullanmak, İslam'a uygun mudur?

CEVAP: Avrupa'da Müslümanların bir bankası, veya bir finans müessesi varsa Müslümanların paralarını ona yatırmalarını
tavsiye ediyoruz. En azından Müslüman olmayan kimselerin bankalarına yatırılmış paraların faizini almaktan doğan şüphe ve
ihtilaftan kurtulmuş olurlar.

SORU 870 -Darü'l Harb, darü'l İslam'a ve darü'l İslam, darü'l Harb'e nasıl dönüşür?

CEVAP: Hanefi mezhebine göre, darü'l İslam, darü'l Harb'e dönüşebilir. Yalnız Hanefi alimleri dönüş şartlarında ihtilaf
etmişlerdir:
İmameyne göre bir İslam ülkesine küfür düzeni hakim olduğu takdirde darü'l harbe döner. İmamı Azam'a göre, bir İslam
ülkesinin darü'l harbe dönüşmesi için üç şart vardır; üçü bir arada bulunduklarında (Allah korusun) o vasıf ile vasıflanır
(darü'l Harbe dönüşür). Bu şartlar şunlardır:

1- Darü'l Harb ile bitişik olması,

2- İçinde İslam ahkamının tatbik edilmemesi,

3- Ahalisinin emniyet ve güvenliklerinin kalmaması. Cuma ve Bayram namazlarının hükmü, hiçbir mezhebe göre değişmez.
Yani, mesela: Cuma namazının bir takım şartları vardır, o şartlar oluştuktan sonra, onun farziyeti terettüp eder. Yer ister
darü'l İslam olsun, ister darü'l Harb olsun, hiç fark etmez. Şafii mezhebinde Cuma böyle olduğu gibi, her şey böyledir. Yani
hiçbir hüküm değişmez. Ama Hanefi mezhebine göre bazı hükümler değişir; bunlar şunlardır:

1- Darü'l Harpte içki, zina, hırsızlık gibi haddi gerektiren bir günah veya kısası gerektiren bir katil cinayeti işleyen bir kimse,
darü'l İslam'a döndüğünde, Şafii'ye göre ceza ne ise uygulanacaktır, Hanefi mezhebinde ise uygulanmayacaktır,

2- Bir kimse, darü'l harpte ribevi (faizli) bir akitte bulunsa, İmamı Ebu Hanefiy Muhammed'e göre caizdir, İmamı Şafii ile Ebu
Yusuf'a göre caiz değildir.

3- Bir kimse Müslüman olup darü'l Harpten çıkarak İslam diyarına hicret ederse, zevcesi orada kaldığı takdirde, Hanefi'ye
göre boşanır; Şafii'ye göre ise boşanmaz,

4- Bir kimse darü'l Harpte Müslüman olur, mal ve servetini bırakarak İslam diyarına hicret eder; bilahare, Müslümanlar
darü'l Harp olan o ülkeyi istila ederek malını alsalar, Hanefi'ye göre malı ganimet olur. Şafii'ye göre ise malı ma'sundur;
kendisine iade etmeleri gerekir.

5- Bir kimse, darü'l Harpte Müslüman olur ve orada kalırsa, bir müslim bir zimmi tarafından amden öldürülürse, Şafii'ye
göre kısas gerekir. Hanefi mezhebinde ise günahkar da olsa kısas gerekmez.

6- Kafirler Müslümanlara karşı harp ilan edip mallarını ganimet olarak alsalar; sonra Müslümanlar güçlenip o ganimeti
tekrar geri elde etseler, Hanefi mezhebine göre ganimet olarak dağıtılacaktır. Şafii'ye göre sahiplerine iade edilecektir.

SORU 871 -Faiz ve İslam'ın kabul etmediği kazanç ile İslami çocuk kreşi ve özel okullar gibi hayır müesseseleri açmak ve burs
vermek caiz midir?

CEVAP: Faiz ve İslam'ın kabul etmediği kazancı yemek veya aile efradına yedirmek haramdır. İbn Abbas (ra) diyor ki: "Ey
insanlar! Yeryüzünde bulunan gıdaların helal ve hoş olanlarından yiyiniz". mealindeki ayet-i kerimeyi okudum. Bunun
üzerine Sa'd bin Ebi Vakkas ayağa kalktı ve "Ey Allah'ın Resulü! Duamın kabulü için dua et..." dedi. Bunun üzerine Peygamber
(sav): "Yiyeceğini helal kıl, duan kabul olunacaktır." "Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki, bir kul haram
bir lokma midesine indirirse kırk güne kadar (Allah duasını) kabul etmez."

İslam'ın faiz meselesine nasıl baktığı malumdur. Faiz ile ve İslam'ın kabul etmediği yollarla elde edilen kazanç haramdır.
Ancak bilerek veya bilmeyerek zamanında meşru olmayan bir yolla elde edilen kazancı kimden elde edildiği belli ise, bu
kazancın esas sahibine iadesi gerekmektedir. Belli değil ve İslamı bir idare varsa o kazancı idarenin meşru tasarrufuna tevdi
etmek, kreş gibi bir hayır müessesesine verilerek mesuliyetten kurtulmak gerekmektedir.
İSLAM'IN GAYRİ MÜSLİMLERE KARŞI TAVRI

SORU 872 -Gayri müslimlere karşı İslam dininin tutumu nedir?

CEVAP: Yüce İslam dini insana büyük değer vermektedir. İnanan ve inanmayan herkes için şefkat kanadını açmış, mü'min ile
kafir arasında ayırım yapmadan bütün insanların aziz ve yeryüzünde halife olduğunu ve hepsinin Hz. Adem (s) ile Havva'dan
türediklerini, tanışıp aralarındaki bağları kuvvetlendirmek için onları bölük bölük olarak yarattığını beyan etmektedir.
Mü'min olsun olmasın herkese, hatta her canlı mahluka iyilik yapmak için teşvik etmektedir. Peygamber (sav) buyuruyor:

"Her canlı yaratığa iyilik etmekte sevab vardır." Ayeti Kerime de şöyle buyuruyor:

"Din için sizinle savaş etmeyen ve yurtlarınızdan sizleri çıkarmayan kimselere iyilik ve ihsan etmenizden, onlara adaletli
davranmanızdan Allah (c.c) sizleri menetmez. Şüphesiz Allah adil davrananları sever."

Peygamber (sav) buyuruyor ki, üç çeşit komşu vardır: Bir hakkı olan komşu (hakkı en az olan komşu budur), iki hakkı olan
komşu ve üç hakkı olan komşu. Bir hakkı olan komşu Müslüman olmayan komşudur. İki hakkı olan komşu, Müslüman olan
komşudur. Bir hak İslam'ın, diğer hak da komşuluğundur. Üç hakkı olan komşu ise; komşu, Müslüman ve akraba olan
kimsedir. Bir hak İslam'ın, bir hak komşuluğun, diğer bir hak ise akrabalığın hakkıdır (Bezzar ve Ebu Na'im).

Görüldüğü gibi insan, Müslüman olmasa da muhteremdir. Hakkına tecavüz etmek şöyle dursun kendisine yardım edip iyilik
etmek ve kalblerini rencide edecek söz ve davranışlardan son derece uzak kalmak lazımdır.

İslam dini, hakimiyeti altında yaşayan gayri müslimlere büyük bir hak ve geniş bir hürriyet tanıyor. Şöyle ki:

1- İnanç ve ibadetlerinde hürdürler. Diledikleri gibi ibadet edebilirler. Haç ve mabedlerine dokunulmaz. Peygamber (sav)
"Onları ibadetleriyle başbaşa bırakınız" buyuruyor. Hatta Müslüman bir kimsenin karısı gayri müslim olursa kiliseye ve
havraya gidebilir. Kocası onu menedemez. Gerekirse onu korumak için kiliseye kadar kendisiyle birlikte gidebilir.

2- Dinimizce, domuz gibi, haram olan şey, onlar için helal olduğu takdirde onlara dokunmamız caiz değildir.

3- Evlenmek, boşanmak ve nafaka gibi, ahval-i şahsiye meselelerinde serbesttirler.

4- İslam dini, akıl ve mantık çerçevesi dahilinde onlara münazara hakkını veriyor. Onlarla münazara yaparken onları rencide
edecek söz ve davranışlardan sakınmak lazımdır. Cenabı Allah şöyle buyuruyor: "Ehli kitapla ancak en güzel yoldan mücadele
edin".

5- Hıristiyan ve yahudilerin yemeklerini yemeyi ve kadınlarıyla evlenmeyi mübah kılmış. Yüce Allah bu hususta şöyle
buyuruyor:

"Bugün size temiz ve iyi şeyler helal kılınmıştır. Kendilerine kitap verilen (yahudi, hıristiyan v.b. nin) yiyeceği size helaldir,
sizin yiyeceğiniz de onlara helaldir. Mü'min kadınlardan iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli
kadınlar da namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere mihirlerini vermeniz şartıyla size helaldir".

6- Onların ziyaretlerine gitmek ve hastalarının halini sormak mübahtır.

7- Müslümanlarla alış-veriş mübah olduğu gibi, gayri müslimlerle

alış-veriş de mübahtır.

8- Kurban kesilirse komşulara ikram etmek sünnet olduğundan, gayri müslim komşulara da ikram edilebilir.
9- Müslüman olmayan kimseye hediye vermek ve ondan hediye almak da caizdir. Çünkü Mekkei Mükerreme fethedilmeden
önce Mekke"de büyük bir kıtlık başgösterdi. Bunun üzerine Peygamber (sav) Mekke fakirlerine dağıtılmak üzere beşyüz altın
gönderdi.

SORU 873 -Müslüman bir hükümet, Müslüman olmayan kimseleri vatandaş olarak kabul edip onlarla anlaşma akdini
yaparsa, onlara karşı hükümetin görevi nedir?

CEVAP: Müslüman bir hükümetin Müslüman olmayan kimseleri vatandaş olarak kabul edip onlarla anlaşma akdini yapsa,
onlara karşı hükümetin birinci görevi; can, namus ve mallarını, olabilecek tecavüzlerden korumaktır. Hazreti Ali (k.v.)
buyuruyor: "Cizye - İslam vergisi- vermelerinden en büyük gaye; mal ve kanlarının bizim mal ve kanımız gibi olmasıdır."

Hz. Ömer (ra), ölüm hastalığında iken, ondan sonra Halife olacak kimseye şöyle vasiyet etti: "Müslümanların himayesi
altında bulunan gayri müslimlere verilen ahdi yerine getirip onları korumalıdır".

SORU 874 -Müslüman bir devlet diğer Müslüman bir devlete karşı İslam hukukuna göre savaş ilan edebilir mi?

CEVAP: Bir Müslümanın diger bir Müslümana karşı silah kullanması caiz olmadığı gibi, bir İslam devleti de diğer bir İslam
devletine karşı silah kullanamaz. Böyle bir savaşta öldüren ve öldürülen kimseler cehennemliktir. Ancak bir ülke, İslam
devletine karşı gelip isyan ederse onu tekrar Allah'ın emrine döndürmek için onunla savaşmakta beis yoktur.

İslam devletinin safında savaşan kimse sorumlu değildir. Ama isyan çıkaranlar, Allah'ın nezdinde mesuldürler.

SORU 875 -Hollanda'da gayri müslimle evli ve çocuklu hıristiyan bir kadın, koca ve çocuklarıyla beraber yaşamasını
sürdürmek şartıyla Müslüman olmak istiyor. Gayri müslim kocasını terketmeden böyle bir kadının Müslüman olması caiz
midir?

CEVAP: Bir kimse, islamın bütün ahkamını kabul edip, kelimei tevhidi getirirse Müslüman olmuş olur. Ancak erkek olduğu
takdirde eşi yahudi veya hıristiyan ise Müslüman olmazsa da onunla beraber hayatını sürdürebilecektir. Mecusi veya
Putperest ise, Müslüman olmadığı takdirde onu bırakmak zorundadır. Aksi takdirde Müslümanlığı kabul edilmekle beraber
zani sayılır. Hayatı boyunca zani olarak yaşayan kimsenin vebalinin ne kadar büyük olduğu malumdur.

Kadın ise, gayri müslim bir kimse ile evli olduğu takdirde, erkeğin dini ne olursa olsun mutlak surette onu bırakmak
zorundadır. Hiçbir surette onunla yaşaması caiz değildir. Bu husus için hiçbir fetva yoktur. Bununla beraber, böyle bir kadın,
"Müslüman olmayan kocamla birlikte yaşamak suretiyle Müslüman olabilirim, ben çocuklarımı ve evimi bırakamam. Fetva
varsa Müslüman olurum, yoksa olmam" dese hayatı boyunca zaniye de olsa, küfürden kurtulması için Müslüman olmasını
tavsiye etmek lazımdır.
SORU 876 -Müslüman olmayan memleketlerde gayri müslim bir devletin himayesi altında yaşamak caiz midir?

CEVAP: Müslüman olmayan memleketlerde gayri müslim hakimin hükmü altında yaşamakta beis yoktur. Ancak şe'airi
İslamiyeye ve ibadetlerimize engel olunduğu takdirde islam ülkesine göç etmek icabeder. İmam Remli'ye: "İspanya'nın Erğun
ilinde hıristiyan hükümdarının hakimiyeti altında yaşayıp Müslüman olmayan hükümete vergi veren Müslümanların hicret
etmeleri lazım gelir mi?" diye sorulduğunda şöyle cevap verdi: "İbadet ve taatlerini serbestçe yapabildikleri takdirde hicret
etmeleri caiz değildir. Çünkü orada kaldıkları takdirde başkasının islam dinine girmelerine vesile olabilirler".

You might also like