Professional Documents
Culture Documents
1.3.5.yönelimsellik Düzeltildi
1.3.5.yönelimsellik Düzeltildi
“İster fiziksel ister ideal isterse de kültürel nesneler olsun çeşitli tipte
konstitüsyonlar arasındaki ayrımların farkında olmak önemlidir. Kültürel nesneler daha
yüksek seviyede bir yaratıcılığı ima eder.” (Zahavi, 2018: 121) Bu doğrultuda
nesnelerin çeşitliliği konstitüsyonların da çeşitliliği anlamına gelmektedir. Dolayısıyla
konstitüsyon kavramı genel olmasının yanı sıra, spesifik olarak da her nesne açısından
ele alınmalıdır. Bunun yanında kültürel nesnelerin daha yüksek bir yaratıcılığı ima etme
tanımı üzerine de düşünülmelidir. Burada tam olarak ifade edilmek istenen nedir?
Aslında burada şöyle bir sonuç ortaya çıkabilir: sosyal, antropolojik, tinsel bir varlık
olan insan aynı zamanda kültürel bir varlıktır. Onun bu özelliği deneyimlerinin
anlamlandırılmasında önemlidir veyahut nesnelerin kendi bilincinde nasıl açığa çıktığını
etkilemektedir. Dikkat edilmesi gereken ise insan doğasının tamamıyla içinde
bulunduğu kültürel çevre tarafından gelişmiş olması değildir. Çünkü böyle
düşünüldüğünde fenomenolojik çizgide ilerlemekten uzaklaşmanın yanı sıra epokhe
yöntemi de göz ardı edilmiş olur. Fakat asıl anlatılmak istenen insanın deneyimlerinin,
olgular ve kavramların özünü anlamada ve onların tanımlanmasında etkili olduğunu
ifade etmektir. Kaldı ki Husserl de bunu yaşantı kavramı ile açıkça dile getirmekteydi.
Dolayısıyla kültürel bir varlık olan insanın üzerinde düşündüğü kavramlar ya da olgular
da kültürel bir nesne olarak ortaya çıkarak insanın kültürel olma özelliğinden nasibini
alırlar. Bu da yönelim halinde olan bilincin, içinde binbir çeşit yönelimselliği içerdiği
ifade edilebilir. Onun yaratıcılığı bu doğrultuda açığa çıkmaktadır. Diğer bir deyişle,
yönelinen nesneler, nesnenin türü dikkate alınarak incelenmelidir. Çünkü verili olana,
en saf biçimiyle erişmek ancak bu küçük yaratıcı imalar göz önüne alındığı sürece
hakkıyla gerçekleşecektir.
Bunun yanında şunu da ifade etmek gerekir; eğer söz konusu edilen şey arasında
algısal bir paralellik yoksa, yani söz konusu edilen fenomenin algısal karşılığı arasında
bir uygunluk bulunmuyorsa burada muhtemelen başka bir bilincin ona yönelimi söz
konusu olabilir. Daha açık bir söylemle, intensiyon doğrudan bizim saf bilincimize değil
fakat başkasının saf bilincine tekabül edebilir. Bu da başka bir öznenin algısı ile (ya da
deneyimi ile) o fenomene karşılık gelen bir uygunluk demektir. Dolayısıyla o fenomen,
onun için açık seçiktir. Fakat diğer öznenin algısına giremediğimiz ve onu
anlayamadığımız sürece fenomen ve onu karşılayan algının uygunluğu sonucunda bir
açık seçiklikten söz etmek mümkün olmayacaktır. Bu noktada şöyle bir söylemde
bulunulabilir: İntensiyonu karşılayan ve onu yoklayan algı bizim kendi algımızdır.
Dolayısıyla algımız ve ona karşılık gelen intensiyon arasında zaten bir uygunluk vardır.
Diğer bir deyişle bizim, kendimize özgü algılayış biçimimiz, kendi zihin dünyamız o
şeyi (fenomeni, intensiyonu, olguyu, kavramı) algılar ve bunun sonucunda onu evetler
ya da yok sayar. Buradaki evetleme ya da yok sayma yönelinen şeyi onaylamak veya
reddetmek değil onu nasıl algıladığımız ve anlamlandırdığımız olarak karşımıza çıkar. -
iyi, korkutucu, hüzünlü, kötü-
“Yönelimsel her tür deneyim, ister algı, hayal etme, arzulama, hatırlama vs
olsun, kendine özgü şekilde nesnesine yönelir.” (Zahavi, 2019: 27) Yönelim
denildiğinde ilk haliyle akıllara bir şeye doğru gidiş ya da ona doğru bir hareket etme
geldiğinden bu yönelimin kendine özgü oluşu ise nesnelere ya da fenomenlere verilen
anlamı ve algılayışı da doğrudan etkileyebilmektedir.