Professional Documents
Culture Documents
CEK101U Unite0 Kitap1 16V1S1
CEK101U Unite0 Kitap1 16V1S1
SOSYAL POLİTİKA
Yazarlar
Prof.Dr. Eyüp BEDİR (Ünite 1, 3)
Arş.Gör.Dr. Okan Güray BÜLBÜL (Ünite 1)
Doç.Dr. Mehmet Merve ÖZAYDIN (Ünite 2)
Arş.Gör.Dr. Işıl Kurnaz BALTACI (Ünite 3)
Doç.Dr. Volkan IŞIK (Ünite 3)
Doç.Dr. Banu METİN (Ünite 4)
Prof.Dr. Yusuf ALPER (Ünite 5, 8)
Prof.Dr. Aysen TOKOL (Ünite 6, 7)
Editörler
Prof.Dr. Abdurrahman İlhan ORAL
Doç.Dr. Yener ŞİŞMAN
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.
“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.
Öğretim Tasarımcısı
Öğr.Gör.Dr. Zekiye Rende
Kapak Düzeni
Prof.Dr. Halit Turgay Ünalan
Grafikerler
Hilal Özcan
Ufuk Önce
Sosyal Politika
E-ISBN
978-975-06-2352-3
2830-0-0-0-2109-V01
İçindekiler iii
İçindekiler
Önsöz .................................................................................................................. ix
Toplumsal Yapı.............................................................................................................. 33
Sanayi Devrimi’nin Çalışma Koşulları....................................................................... 34
SINIF BİLİNCİ VE SENDİKAL HAREKET............................................................. 36
SOSYAL POLİTİKAYA YÖN VEREN DÜŞÜNCE AKIMLARI............................ 37
Liberalizm...................................................................................................................... 37
Sosyalizm........................................................................................................................ 39
KAMU MÜDAHALESİNİN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ.......................................... 40
TÜRKİYE’DE SOSYAL POLİTİKANIN TARİHSEL GELİŞİMİ........................... 43
Cumhuriyet Öncesi Dönemde Sosyal Politika.......................................................... 43
Geleneksel Koruma Kurumları............................................................................. 43
Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemi Gelişmeleri...................................................... 47
Cumhuriyet Dönemi Sosyal Politikası....................................................................... 48
Türkiye’de Sendikacılığın Tarihsel Gelişimi......................................................... 53
Özet ................................................................................................................................ 56
Kendimizi Sınayalım .................................................................................................... 58
Okuma Parçası .............................................................................................................. 59
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı ......................................................................... 60
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı ............................................................................................. 61
Yararlanılan Kaynaklar................................................................................................. 62
Sözlük......................................................................................... 233
Önsöz ix
Önsöz
Sevgili öğrenciler,
Sosyal Politika adlı bu çalışma; Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi, Kamu Yöneti-
mi Bölümü ve Açıköğretim Fakültesi, Sosyoloji Bölümü ile Sosyal Hizmetler Programı
öğrencilerinin ders kitabı gereksinimlerinin karşılanabilmesi amacıyla hazırlanmış, kita-
bın içeriğinin belirlenmesi sürecinde öğrencilerin ders programları ve gereksinimleri göz
önünde bulundurulmuştur.
Kitabın yazılarak basıma hazırlanması sürecinde çok sayıda değerli kişi katkı sağla-
mıştır. Her şeyden önce üzerimizde emeği olan tüm hocalarımıza ve bu çalışmaya katkı
sağlayan değerli yazarlarımıza şükranlarımızı sunuyoruz.
Ayrıca, bu kitabın hazırlanması doğrultusunda bize fırsat tanıyan ve gerekli ortamı
sağlayan Anadolu Üniversitesi Rektörlüğü’ne, Açıköğretim Fakültesi ve İktisat Fakültesi
Dekanlıkları’na teşekkür borçluyuz.
Son olarak da kitabın baskıya hazırlanması sürecinde emeği geçen tüm Üniversite-
miz çalışanlarına teşekkür ediyor, kitabın öğrencilere ve başvuracaklara faydalı olmasını
diliyoruz.
Editörler
Prof.Dr. Abdurrahman İlhan ORAL
Doç.Dr. Yener ŞİŞMAN
1
SOSYAL POLİTİKA
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Sosyal politika bilim dalını geniş ve dar anlamı ile tanımlayabilecek,
Sosyal politikanın ortaya çıkış sürecini ve sosyal politikanın ortaya çıkış neden
lerini açıklayabilecek,
Sosyal politikanın kimleri, hangi risklere karşı koruduğunu tanımlayabilecek,
Uluslararası sosyal politika araçlarının ulusal araçları etkileme derecesini tartı
şabilecek bilgi ve beceriler kazanabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Sosyal Politika • Sosyal Politikanın Ulusal
• Sanayi Devrimi Araçları
• Bağımlı Çalışma • Sosyal Politikanın Uluslararası
Araçları
İçindekiler
Piyasa olgusu ve sosyal politika arasındaki ilişki ile ilgili daha detaylı bilgi edinmek
ve sosyal politikanın sosyal sorunlara bakışını daha iyi anlayabilmek için “sosyal
politika forumundan” radyo programının kayıtlarına
http://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=26482 adresinden ulaşa
bilirsiniz.
1. Ünite - Sosyal Politikaya İlişkin Genel Bilgiler ve Sosyal Politikanın Araçları 5
Geniş anlamda sosyal politika kavramı, birkaç şekilde tanımlanabilmekte Geniş Anlamda Sosyal
dir. Kapsamının genişliği vurgulanmak istendiğinde; “toplumun bağımlı çalışan, Politika: Amacı sosyal
adalet ve sosyal refahı
ekonomik yönden güçsüz ve özel olarak bakım, gözetim, yardım, desteklenme sağlamak olan, kapsamı
gereksinimi duyan kesimlerinin ve grupların karşılaştıkları ya da karşılaşabile sosyal sorunlar ile paralellik
cekleri risklere, olumsuzluklara karşı en geniş biçimde korunmalarına yönelik gösteren, ekonomiye sosyal
boyut katmak ve ekonominin
kamusal politikaları konu alan sosyal bilim dalı” (Altan, 2009: 4) tanımı yapıla işleyişindeki aksaklıkları
bilmektedir. Topluma bakış açısının ideolojik sınıf kavramından farklı olduğu düzeltici politikaların
vurgulanmak istendiğinde “topluma bir bütün olarak bakan, toplum içinde bü oluşmasını sağlayarak sosyal
dengeyi gözetmek amacındaki
tün sınıfları ilgilendiren çok çeşitli konuları sınıf farkı gözetmeksizin ele alan bir hümaniter bir bilim dalıdır.
disiplin” (Talas, 1990: 32) tanımı yapılabilmektedir. Geniş anlamda sosyal poli
tikanın toplumsal ve siyasi hayattaki durumu vurgulanmak istendiğinde ise var
lığını liberal devlet anlayışına ve bu anlayışı değiştirmek isteyen mücadelelere,
demokratik siyasi rejimlere, eşit oy hakkına borçlu bir bilim dalı (Koray, 2008:
36-37) tanımı yapılabilmektedir.
Tüm bu tanımlardan hareketle geniş anlamda sosyal politikayı, amacı sosyal
adalet ve sosyal eşitlik ile birlikte sosyal refahı sağlamak olan, kapsamı sosyal so
runların kapsamı ile paralellik gösteren, ekonomi politikalarına sosyal boyut kat
ma amacında olan ve ekonominin işleyişindeki aksaklıkları düzeltici politikaların
oluşmasını sağlayan, bu yönüyle sosyal dengeyi arzulayan hümaniter bir bilim
dalı olarak ifade etmek mümkündür.
Sosyal politikanın dar ve geniş anlamı tanımlandıktan sonra her ikisi arasın
daki farkın analiz edilmesi, kavramların daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Bu
na göre dar anlamda sosyal politika ile geniş anlamda sosyal politika arasındaki
farklar şu şekilde sıralanabilir;
Dar anlamda sosyal politika Sanayi Devrimi ile ortaya çıkan sosyal sorunları
ele alır ve temelinde çalışma ilişkilerinden kaynaklanan sorunlar vardır. Geniş
anlamda sosyal politika ise Sanayi Devrimi’nden önceki sosyal sorunlardan, gü
nümüzdeki sosyal sorunlara kadar uzanan geniş bir çerçeveyi ifade etmektedir.
Dar anlamda sosyal politika çalışma hayatındaki sorunlara emek - sermaye bağ
lamında yaklaşırken, geniş anlamda sosyal politika sosyal sorunlara bakış açısını
sınıf perspektifinden daha geniş bir şekilde kurgular. Dar anlamda sosyal politika,
ekonomik sistemi kapitalist ekonomik sistem olarak kabul eder ve temel amacı bu
sistemi sürdürmektir. Geniş anlamda sosyal politika ise ekonomi politikalarının
sadece liberal politikalardan oluştuğunu varsaymaz. Dar anlamda sosyal politika
temeline işçileri alırken, geniş anlamda sosyal politikanın kapsamı bağımlı çalı
şanların da içinde olduğu geniş toplum kesimleridir.
Sanayileşmenin toplumsal ve ekonomik yapıda yarattığı farklılaşma ile ilgili daha detay
lı bilgi için “Raymond Aron (1997) Sanayi Toplumu. Dergâh Yayınları” adlı eserinden,
Türkiye’nin sanayileşmesi ile ilgili detaylı bilgi için “İlhan Tekeli (2010) Sanayi Toplumu
İçin Sanayi Yazıları. Tarih Vakfı Yurt Yayınları” adlı eserden yararlanabilirsiniz.
Sosyal politikanın bir bilim dalı olarak ortaya çıkışını hazırlayan Sanayi Dev
rimi, işçi sınıfını ve kapitalist ekonomik sistemi beraberinde getirmiştir. Ancak
sosyal politika, Sanayi Devrimi öncesinde de var olan hatta piyasa olgusu ortaya
çıktığı andan itibaren var olan, yasal kurumsal düzenlemelerden önce ve öte bir
politikadır (Koray, 2008: 27). Fransız İhtilali’nin değiştirdiği siyasal ortam ve dü
şünce akımları ile Sanayi Devrimi’nin ortaya çıkardığı yeni iş ilişkileri dolayısıyla
ve her iki değişimin arkasında yatan özgürlükçü ve liberal anlayış doğrultusunda
yaşanan gelişmelerin bir bilim dalı olarak ortaya çıkardığı sosyal politika, bu ge
lişmelerden önce de piyasa olgusuna bağlı olarak varlığını sürdürmekteydi. Piyasa
olgusunun ekonomileri kontrol ettiği bir toplumun günümüzden önce yalnızca
ilkesel olarak bile var olmadığı görüşü (Polanyi, 2009: 86), sosyal politikanın da
bir bilim olarak günümüz zaman dilimi ile birlikte ortaya çıkmasını açıklamakta
dır. Piyasa olgusundan önce de sosyal politika varlığını korumaktaydı, insanların
birlikte yaşaması gerekliliğin ortaya çıkması, çözülmesi gereken sosyal sorunların
varlığına neden olmuştur. Sınıflı toplum yapısının belirgin bir şekilde ortaya çık
ması, sosyal sorunların hızla artması ve sanayileşmenin etkisi ile birlikte sosyal
politika bir bilim dalı olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca yaşanan gelişmeler sosyal
politikanın, kapitalist ekonomik sistemin devamını sağlayacak bir mekanizma
olarak tanımlanmasını ve ilk etapta Sanayi Devrimi’nin ürünü geniş işçi sınıfla
rının haklarını koruyacak düzenlemeler uygulayarak toplumsal birlikteliği sağla
ması hedefine yönelik olarak biçimlenmesini sağlamıştır.
sı sosyal politikanın ilk konuları olarak ifade edilebilir (Tuna ve Yalçıntaş, 1997:
102). Ortaya çıktığı yıllarda toplumun önemli bir kesimini ilgilendiren çalışma
ilişkilerindeki aksaklıklar, bir gereklilik olarak sosyal politikanın bu alana daha
çok eğilmesine yol açmıştır. Ancak daha sonraları sadece çalışma ilişkileri değil,
yoksulluk, istihdam edilebilme, gelir dağılımındaki adaletsizlikler, sosyal dışlan
ma, yoksunluk, çevre sorunları da sosyal politikanın kapsamına girmiştir. Daha
doğru bir ifade ile sanayileşme sonrası ortaya çıkan yapı, öncelikle çalışma haya
tındaki sorunları yaratmış, daha sonra yoksulluk, işsizlik gibi sorunları üretmiş ve
toplumların refahı ile ilgili bir bilim olan sosyal politika da yeni sosyal sorunlar ile
kapsamını genişletmiştir.
Sosyal politikanın konularında bir genellik olabileceği gibi, oldukça özel ke
simleri ilgilendiren konular da söz konusudur. Örneğin, işsizlik en genel anla
mıyla insan faktörünün üretim sürecinde yeteri kadar kullanılamamasıdır ve
toplumdaki bireyin hem ekonomik hem de psikolojik anlamda sorunlar yaşa
masına neden olur. Ancak eğitimli işsizlik ve genç işsizliği, sosyal politikanın
işsizlik konusu altında özel olarak ilgilendiği konulardandır. Eğitimli insanların
işsizliği, sonuçları bakımından tazmin edilse dahi, bireyin toplumla olan bağla
rının kopmasını hızlandırabilecek özelliklere sahiptir. Genç işsizliği de özellikle
toplumsal hareketlerin temelini oluşturabilecek kadar tehlikeli bir sosyal sorun
niteliği taşımaktadır.
Genç işsizliği ile kapsamlı bilgi edinmek, konunun teorik altyapısı ve nedenleri
hakkında ayrıntılı bir değerlendirme için Naci Gündoğan’ın Genç İşsizliği (Anadolu
Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2001) adlı kitabından yararlanabilirsiniz.
Ancak, yerel yönetimler ve kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ile toplumdaki örgütlü
tüm kurumların sosyal nitelikli faaliyetleri, sosyal politikaları destekleyici ve güç
lendirici niteliktedir (Altan, 2011: 23).
Sosyal politika uygulamaları devlet eliyle yürütülebildiği gibi, toplum kesimle
rinin bir araya gelerek oluşturdukları sendika, kooperatif, dernek, vakıf gibi sivil
toplum örgütleri eli ile toplumu tehdit eden ekonomik ve sosyal tehlikelere karşı
tedbir ve politika geliştirmesi amacıyla da oluşturulabilir. Ancak bu yolla oluş
turulan tedbirlerin nasıl uygulanacağı, sınırlarının ne olacağı, kimler tarafından
bu hakkın kullanılabileceği gibi konular yasal düzenlemelerin çerçevesi içerisinde
belirlenmektedir. Bu şekillenme, politikayı üreten kurumlar tarafından yapılabi
leceği gibi devlet tarafından da yapılabilmektedir ancak sınırları yine yasal mev
zuat ve hukuk kurallarının çizdiği sınırlardır.
Devamlılığı olmayan, acıma, merhamet, yardım ve dinî duygularla yapılan uy
gulamalar, özellikleri itibarıyla bireyleri başka bir bireyin insafına bırakmaktadır.
Bu tip yardımlar nasıl, ne zaman ve kimlere yapılacağına ilişkin kamusal bir çer
çevenin bulunmaması nedeniyle, sosyal politika tedbiri olarak değerlendirilemez.
Bir uygulamanın sosyal politika tedbiri olarak değerlendirilmesi için; düzenli, sü
rekli olması bununla beraber, tesadüfi ve bir defalık olmaması gerekmektedir.
anlamda sosyal politikanın ana finansman kaynağı devlet bütçesidir. Devlet bütçe
sinin gelir kalemleri, sosyal politikanın finansmanındaki unsurlar olarak belirtile
bilir. Devlet bütçesinin zenginliği, sosyal politikanın da finansman kaynaklarının
zenginliğini ifade ettiği için, sosyal politikaların gelişmişlik düzeyi ile devlet büt
çesinin zenginliği arasında yakın bir ilişki söz konusudur (Altan, 2011: 25).
Devlet bütçesinin en önemli gelir kaynağı, halktan toplanan vergilerdir. Bu
çerçevede ülke insanının geliri veya serveti oranında, ülkedeki sosyal politikaları
finanse ettiği söylenebilir. Buna ek olarak, işçi ve işverenlerden alınan sigorta kat
kıları ile bizzat devletin sigorta fonlarına yaptığı katkı, sosyal politikanın finans
man kaynağıdır. Yerel yönetimlerin bütçeleri, parasal nitelikli tüm yaptırımlar,
belirli amaca yönelik düzenlenmiş tüm vergiler, harçlar, şans oyunlarının gelir
lerinden özel olarak ayrılan paylar, bağışlar ve uluslararası kuruluşlardan alınan
yardımlar sosyal politikanın finansman kaynaklarıdırlar.
Sosyal politikanın finansman kaynakları ve bu kaynakların büyüklüğü ile dev
let bütçesinden sosyal nitelikli harcamalara ayrılan pay, devletin sosyal niteliği
ni belirleyen oldukça önemli bir unsurdur (Koray, 2008: 100). Sosyal harcamala
rın, gayrisafi yurt içi hâsıla içerisindeki payı ölçütü, sosyal politikaların gelişmişlik
düzeyini yansıtan önemli bir göstergedir. Ayrıca bu oran, ülkenin yaşam kalitesi
hakkında da fikir vermektedir. Refah devleti tanımı içerisinde değerlendirilebi
lecek ülkeler için bu oran oldukça yüksektir. Örneğin, 2019 yılı itibarıyla Fransa
%31 ile sosyal harcamaların gayri safi yurt içi hasılaya oranının en yüksek olduğu
OECD ülkesidir. Norveç ve Danimarka’da bu oran sırasıyla %25,3 ve %28,3’tür.
Norveç 2020 yılı insani gelişmişlik endeksinde ilk sırada yer almaktadır. Bu ül
kelerde sosyal politikanın finansmanı genellikle devlet tarafından yapılmaktadır.
Bu nedenle devlet tarafından yapılan sosyal harcamaların gayrisafi yurt içi hâsıla
içerisindeki payı oldukça yüksektir. Amerika Birleşik Devletleri’nde sosyal har
camaların gayri safi yurt içi hasılaya oranı %18,7 olmakla beraber, ülkenin insa
ni gelişmişlik endeksindeki yeri 17.’liktir. Amerika Birleşik Devletleri’nde, sosyal
harcamalardan pay alan kesimlerin ve özel fonların sosyal harcamalara katkısı
yüksek olduğu için gayrisafi yurt içi hâsıla içerisinde devlet tarafından yapılan
sosyal harcamaların payı düşükse de ülkenin insani gelişmişlik endeksindeki sıra
laması yüksektir. Türkiye’de ise bu oran %12,5’dir. Ekonomik Kalkınma ve İş Bir
liği Örgütü (OECD) üyesi ülkelerin ortalaması olan %20’nin altında olan bu oran,
sosyal harcamaların yeterli büyüklüğe ulaşmadığını göstermektedir. Bu yorumu
destekler bir diğer göstergede Türkiye’nin insani gelişmişlik endeksinde 54. sırada
yer almasıdır (OECD İstatistikleri ve İnsani Gelişme Raporu 2020’den elde edilen
oranlardır. (https://www.oecd.org/social/expenditure.htm#:~:text=On%20avera
ge%20public%20social%20spending,private%20spending%20for%20social%20
purposes., http://hdr.undp.org/en/composite/HDI)
İnsani gelişmişlik endeksi ve insani gelişme raporu ile ilgili daha fazla bilgi edinmek,
insani gelişme endeksinin geçmiş raporlarını edinmek ve insani gelişmişlik endeksi
nin hangi kriterlere dayalı olduğunu öğrenmek için Birleşmiş Milletler Gelişme Prog
ramı’nın İnternet adresinden (http://hdr.undp.org/en/data) yararlanabilirsiniz.
teğe ve korunmaya ihtiyaç duyan kesimler başta olmak üzere, toplumun tamamına
yönelik olarak verilecek daha iyi sağlık, eğitim, beslenme, barınma, korunma, üc
ret, istihdam, yoksulluk ve işsizlikle mücadele ve benzeri alanlardaki hizmetler, bi
reylerin refah seviyesini yükseltecek, yurttaşlık bağlarını güçlendirecek, hak arama
bilincini artıracak, devletin fonksiyonları üzerinde baskı grubu hâline getirecek ve
en önemlisi daha iyi ve daha güvenli ortamlarda yaşamasını sağlayacaktır.
Sosyal politika ile diğer sosyal bilim dalları arasındaki temel farklılık hangi noktaya
3 dayanmaktadır?
Sosyal politika ile hukuk arasındaki ilişki, “dün sosyal politikanın bir konusu
olan sosyal sorunun, bugün hukuki düzen çerçevesinde bazı kanunlar içerisinde
yer bulmuş ve bazı normlara bağlanmış bir konu olması” şeklinde ifade edilmek
tedir (Talas, 1990: 11). Hukuk ile sosyal politika arasındaki bu iş birliği, sosyal
politikanın tanımından da güç almaktadır. Hatırlanacağı üzere sosyal politikanın
hedeflerinden birisi de ortaya koyduğu politika ve uygulamalarla mevcut hukuki
düzenin devamını sağlamaktır.
Ulusal Araçlar
Sosyal politikanın teorik amaçları içerisinde, devleti ve hukuk sistemini sürdür
me amacı öne çıkmaktadır. Ulus devletler, bu amaca ulaşabilmek için, toplumun
eğitimi, sağlığı, güvenliği, beslenmesi, barınması ve istihdamı ile ilgili sorunları
ortadan kaldırmaya ve azaltmaya yönelik tedbir almak durumundadır. Bu yapıla
bildiği takdirde sosyal barış, sosyal adalet ve toplumun dengeli kalkınması sağlan
mış ve farklılıklar, tezatlar ve çatışmalar en aza indirilmiş olur. Böylece devletin
ve hukuk düzeninin devamlılığı sağlanmış olur. Sanayi Devrimi sonrasında, ka
pitalist sistemin yol açtığı toplumsal sorunları aşabilmek için ulus devletler birta
kım yasal, politik ve hukuki düzenlemeler yapmıştır. Ekonomik ve toplumsal ge
lişmeye bağlı olarak ilerleyen dönemlerde, ulus devletlerde, klasik demokrasinin
yerini ekonomik demokrasi almıştır. Bunun sonucu olarak, toplumların sosyal
sorunlarını aşabilmek için kamunun aldığı tedbirler yanında, toplumların ken
dilerinin ürettiği sendikalar, kooperatifler, vakıflar ve dernekler gibi sivil toplum
kurumlarının da öne çıktığı görülmüştür. Birinci grupta yer alan araçlar, Kamu
Müdahalesi aracını, ikinci grupta yer alan araçlar ise Kollektif Kendi Kendine Yar
dım araçlarını oluşturmuştur (Tuna ve Yalçıntaş, 1997: 195).
Kamusal Politikalar
Sosyal politikanın kapsamına giren toplum kesimlerinin korunması, anlık tepki
lerle ve ekonomik, sosyal ve hukuki altyapısı olmayan yasal düzenlemelerle ya
pılamaz. Bütün bu risk alanları ile ilgili olarak devlet, kısa, orta ve uzun vadeli
politikalar üretmek zorundadır. Devletin sosyal politikalar alanında ürettiği yasal
ve kurumsal düzenlemelerin dayanağı, bu politikalardır. Türkiye’de çalışma ha
yatı, sağlık, eğitim, yoksullukla mücadele, sosyal güvenlik, vergi, istihdam ve iş
sizlikle mücadeleye ilişkin yasal ve kurumsal düzenlemeler, önemli birer kamu
müdahalesi aracı olarak, izlenilen kamusal politikaları yansıtmaktadır. 1961 Ana
yasası’ndan itibaren planlı kalkınma anlayışını benimseyen Türkiye’de, sayılan
kamusal politikaların kaynağı, kalkınma planlarıdır. Kalkınma planı, ait olduğu
döneme ilişkin izlenilecek kamusal politikaların genel çerçevesini belirler.
Kamusal Kurumlar
Kamu müdahalesinin en önemli araçlarından biri de kamusal kurumlardır. Ge
rek yasal düzenlemeleri gerekse de kamusal politikaları uygulayacak ve denet
leyecek kamusal kurumlara ihtiyaç vardır. Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, ücret,
istihdam, sosyal yardımlar gibi alanlarda çıkartılan yasal düzenlemeler ve baş
ta 5 yıllık planlar olmak üzere ilgili alanlardaki kamusal politikalar, oluşturulan
kamusal kurumlar eliyle uygulanır. Bunların bir kısmı doğrudan sosyal politika
kurumudur. Bir kısmı ise kuruluş amacı sosyal politika olmamasına rağmen, bazı
alanlarda verdiği hizmetler sosyal politikayı ilgilendirdiği için, dolaylı sosyal po
litika kurumudur.
Türkiye’de, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ba
kanlığı, Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlıkları doğrudan sosyal politika bakanlıklarıdır.
Milli Savunma ve İçişleri gibi bakanlıklar, verdikleri savunma ve güvenlik hizmetle
ri ile halkın güven duygusunu yükselttikleri için dolaylı sosyal politika bakanlıkla
1. Ünite - Sosyal Politikaya İlişkin Genel Bilgiler ve Sosyal Politikanın Araçları 19
Sendikalar
Kollektif kendi kendine yardım araçlarının en önemlisi sendikalardır. Çok
önemli bir sivil toplum kuruluşu olan sendikalar, aynı zamanda bir mesleki daya
nışma örgütüdür. Çalışma hayatının demokratikleşmesinde ve sosyal politika ala
nına ilişkin ilk koruyucu düzenlemelerin yapılmasında, sendikaların etkisi diğer
unsurlardan daha fazladır. Sanayi Devrimi sonrası yaşanan sömürü ve istismara
karşı ilk tepkileri gösteren toplum kesimi, işçiler olmuştur. İşçiler, mücadelelerini
daha etkin bir şekilde yerine getirebilmek için günümüzün modern sendikaların
kaynağını oluşturan işçi birlikleri ve koalisyonlarını oluşturmuşlardır (İzveren,
1970: 37). Hatta sonraki yıllarda işçiler, diğer ülkelerin işçileri ve onların kur
dukları dayanışma örgütleri ile kurdukları ilişkilerle ilk uluslararası dayanışma
nın örneklerini de vermişlerdir. Günümüzde işçiler yanında kamu görevlileri ve
işverenler de sendikal örgütler kurmak suretiyle, üyelerinin ekonomik ve sosyal
durumlarını koruma ve geliştirme çabası içerisindedir.
Ancak sendikaların, üyelerinin ekonomik ve sosyal durumlarını koruma ve
geliştirme doğrultusunda etkili olabilmeleri için, sendikal hak ve özgürlüklerin
tanınmış ve güvence altına alınmış olması gerekir. Başlangıçta işçilere verilen an
cak ilerleyen dönemlerde kamu görevlilerinin ve işverenlerin de kavuştuğu sendi
kal hak ve özgürlüklerin, demokratik toplumlarda bir sosyal politika aracı olarak
anlam taşıması ancak bu hakların ülkelerin anayasaları ile güvence altına alınması
ile mümkün olur.
Sendikal hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, çalışanların önceden
izin almaksızın serbestçe sendika kurabilmesi, kurulmuş sendikalar üye olması/
olmaması ve üyelikten ayrılma hakkının tanınması ile mümkündür. Bireysel öz
gürlükler olarak kabul edilen bu özgürlüklere ek olarak, toplu pazarlık, toplu söz
leşme yapma, üst kuruluşlar kurma ve uluslararası benzer kuruluşlara katılma ve
ilişki kurma hakkının da tanınmasını kapsayan kollektif özgürlükler, sendikal hak
ve özgürlüklerin ikinci önemli ayağını oluşturmaktadır.
Sendikal hak ve özgürlükler hakkında daha fazla bilgi için “Dünyada ve Türkiye’de
Sendikacılık” (Adnan Mahiroğulları, Bursa: Ekin Basım Yay. 2011) adlı eserden ya
rarlanabilirsiniz.
20 Sosyal Politika
Türkiye’de ilk defa 1961 Anayasası ile kazanılan sendikal özgürlükler zaman
zaman kesintiye uğramış ise de 1982 Anayasası’nda da varlığını sürdürmektedir.
Türkiye’nin Batı ülkeleri ile ilişkileri geliştikçe ve uluslararası organizasyonlara
katılımı arttıkça, sendikal hak ve özgürlükler gelişmiş ve çalışanların önemli bir
kısmı sendikal hak ve özgürlüklerden yararlanmaya başlamıştır. Batı ülkelerinden
farklı olarak ülkemizde, hâlâ tarım kesimindeki yoğun istihdam, kayıt dışı ekono
mi ve kayıt dışı istihdamın büyüklüğü ve küçük ölçekli işletmelerin yaygın oluşu
sendikaların ve sendikalaşmanın önündeki en önemli engellerdir. Günümüzde,
küresel gelişmelere ve sendika karşıtı düşüncelerin yükselmesine bağlı olarak sen
dikalar, güç kaybetmekte ise de diğer sosyal sorunlarla ilgili geliştirdikleri politi
kalarla güçlerini korumaya devam etmektedirler.
Uluslararası Araçlar
Sanayi Devrimi sonrasında, artan üretim ve gelişen teknolojiye bağlı olarak ülke
ler arasındaki ticari ilişkiler gelişmiş, iç ve dış göçlerde önemli artışlar yaşanmış ve
bunlara bağlı olarak, ülkelerin yaşadıkları ekonomik ve sosyal sorunlar, ilişki içe
risinde olduğu diğer ülkelere de yansımıştır. Sanayi Devrimi ve ticari kapitalizmin
neden olduğu, işçi sınıfının ve diğer toplum kesimlerinin ve hatta diğer ülkelerin de
sömürü ve istismarını kapsayan toplumsal sorunlar daha da artırmıştır. Artan so
1. Ünite - Sosyal Politikaya İlişkin Genel Bilgiler ve Sosyal Politikanın Araçları 21
Örgütlenme Hakkı ve Toplu Pazarlık Sözleşmesi, 100 Sayılı Eşit Ücret Sözleşmesi,
105 Sayılı Zorla Çalıştırmanın Yasaklanması Sözleşmesi, 111 Sayılı Ayırımcılık (İs
tihdam ve Meslek) Sözleşmesi, 138 Sayılı Asgari Yaş Sözleşmesi ve 182 Sayılı Çocuk
İşçiliğinin En Kötü Biçimleri Sözleşmesi’dir. ILO’nun yaptığı diğer sözleşmeler üze
rinde ayrıca durulmayacaktır. Bu temel sözleşmeler bile, ILO’nun sosyal politika
açısından taşıdığı önemi anlatmaya yetmektedir. ILO’nun kabul ettiği sözleşme ve
tavsiye kararları, çalışma hayatına ilişkin olarak, üye ülkelerin tamamında, benzer
sorunlar karşısında benzer uygulamalar yapılması amacını taşımaktadır. Diğer bir
ifade ile amaç, standart oluşturmaktır.
Diğer Araçlar
Uluslararası Sosyal Politikanın diğer önemli araçları arasında, ulus devletlerin
oluşturduğu uluslararası ve bölgesel organizasyonlar önemli bir yere sahiptir. Bu
örgütlerin başında, Birleşmiş Milletler Teşkilatı gelmektedir. I. Dünya Savaşı son
rasında kurulan Milletler Cemiyeti’nin dağılması üzerine, 1946 yılında kurulan
Birleşmiş Milletler, kabul ettiği sözleşmeler ve diğer belgeler ile sosyal barış ve
sosyal adaletin sağlanmasına önemli katkılar yapmaktadır. Bu belgelerden önem
lisi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesidir. Ayrıca çocuk hakları, ırk ayırımcılığının
kaldırılması, göçmen işçilerin sorunları gibi, önemli alanlarda kabul ettiği sözleş
meler evrensel barışın sağlanması için gerekli adımlardır.
İkinci önemli araç, Avrupa Birliği’dir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra, yıkılan Av
rupa’yı yeniden kurmak ve siyasal barışın, yanında kalıcı bir sosyal barışı gerçek
leştirmek isteyen Avrupa ülkeleri, Roma Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Toplu
luğu (AET)’nu kurmuştur. Kurulması sırasında, ekonomik endişelerin öne çıktığı
topluluk, izleyen yıllarda ekonomik topluluk olmaktan daha çok Sosyal Avrupa’yı
oluşturmaya çalışmış, ismini Avrupa Birliği’ne dönüştürmüş ve önemli sosyal po
litika görevleri üstlenmiştir.
Avrupa Birliği’nin sosyal politikaya ilişkin faaliyetleri arasında, iş hukuku dü
zenlemeleri, sosyal diyaloğun sağlanması, istihdam politikaları ve Avrupa Sosyal
Fonu önem taşımaktadır. Bu faaliyetlerin tamamı, AB ülkeleri içerisinde ücret,
çalışma ortamı, insan hakları, iş sağlığı ve güvenliği, ayırımcılıkla mücadele, eşit
haklar, sendikal haklar ve dernek kurma hakkı gibi alanlarda ortak standartlar
oluşturmaktadır.
Türkiye, kurulduğu yıldan itibaren AB’ye üye olmayı istemiştir. Günümüzde
önemli mesafeler katedilmiş olmakla birlikte, üyelik sürecine ilişkin müzakereler
devam etmektedir.
Birleşmiş Milletler Teşkilatı’na bağlı diğer kuruluşların yanında diğer uluslarara
sı ve bölgesel kuruluşların da sosyal politika alanına ilişkin faaliyetleri olmaktadır.
1. Ünite - Sosyal Politikaya İlişkin Genel Bilgiler ve Sosyal Politikanın Araçları 23
Özet
Sosyal politika bilim dalını geniş ve dar anlamı ile Sosyal politikanın kimleri, hangi risklere karşı ko
1 tanımlamak. 3 ruduğunu tanımlamak.
Dar anlamda sosyal politika, Sanayi Devrimi’nin Sosyal politikanın kişi bakımından kapsamı bü
ortaya çıkardığı kötü çalışma koşullarına karşı tün toplum kesimleridir. Ancak sosyal politi
emeği sermayeye karşı korumak ve bu yolla top kanın özel olarak ilgi alanını oluşturan toplum
lumdaki sınıf çatışmalarını önleyerek toplumun kesimleri de söz konusudur. Bağımlı çalışanlar,
ve devletin varlığını sürdürmesini sağlamaya yö bağımlı çalışmaları dolayısıyla karşılaşabilecek
nelik uygulamalar olarak tanımlanabilir. leri risklere karşı korunmaktadır. Ekonomik
Geniş anlamda sosyal politika ise, amacı sosyal yönden güçsüz kesimler, ekonomik hayatta kar
adalet ve sosyal refahı sağlamak olan, kapsamı şılaştıkları tüm sorunlara karşı ve genellikler
sosyal sorunlar ile paralellik gösteren, ekono gelirden yoksun olma riskine karşı korunmak
miye sosyal boyut katmak ve ekonominin iş tadır. Özel olarak korunma gereksinimi duyan
leyişindeki aksaklıkları düzeltici politikaların kesimler ise bu özel durumları doğrultusunda
oluşmasını sağlayarak sosyal dengeyi gözetmek karşılaştıkları sosyal ve ekonomik risklere karşı
amacındaki hümaniter bir bilim dalı olarak ta korunurlar. Genel anlamda ise sosyal devlet il
nımlanabilir. kesi çerçevesinde bütün toplum, sosyal ve eko
nomik risklere karşı sosyal politikanın kapsamı
Sosyal politikanın ortaya çıkış sürecini ve sosyal içerisindedir.
2 politikanın ortaya çıkış nedenlerini açıklamak.
Sosyal politikanın ortaya çıkış sürecinde, iki Uluslararası sosyal politika araçlarının ulusal
tarihi olayın önemini çizmek gerekmektedir. 4 araçları etkileme derecesini tartışmak.
Fransız İhtilali, dönemin önemli bir toplumsal Uluslararası sosyal politika araçları, ulusal araç
kurumu olan loncaların da yıkılmasını berabe lar üzerinde önemli bir etkileme gücüne sahip
rinde getirecek birçok gelişme ile çalışma ilişki tir. Özellikle uluslararası sözleşmeler başta ol
lerinin altyapısını değiştirirken, Sanayi Devrimi mak üzere, ülkeler arasındaki ikili ve çok taraflı
üretimi sınırsız bir enerji kaynağına kavuştura anlaşmalar, taraf ülkelerin parlamentolarınca
rak sosyal politikanın ortaya çıkma gerekçeleri onaylandığı andan itibaren, bağlayıcılık gösterir.
nin oluşmasını sağlamıştır. Bu çerçevede sınırsız Taraf ülkeler bu sözleşme ve anlaşma hüküm
bir üretim kaynağına sahip olan üretim süreci, lerine göre kendi mevzuatlarını ve politikaları
kötü çalışma koşulları ve piyasa için üretim an nı düzenlemek zorundadırlar. Tavsiye kararları
layışını doğurmuş, bu sürecin sonunda da emek ise uyulması zorunlu olmayan ancak üye olunan
ve sermayeyi karşı karşıya getiren gelişmeler ya uluslararası kuruluşun üyesi olmanın bir sonucu
şanmıştır. Dar anlamda sosyal politikanın ortaya olarak yerine getirmesinin gerekli olduğu araç
çıkmasının önemli nedenleri olarak bu iki tarihi lardır. Uluslararası araçların, ulusal araçlar üze
olay gösterilebilecekken, sosyal sorunların hız rinde yol gösterici ve tamamlayıcı özelliği vardır.
la artış göstermesi ve özellikle Sanayi Devrimi Ayrıca, uluslararası kuruluşlara üye olmanın so
sonrası alabildiğine uygulama alanını geliştiren nucu olarak, üye ülkeler tarafından imzaya ya
kapitalist ekonomik düzen, sosyal politikanın naşılmayan sözleşmelere ve kararlara uyulması
bilimsel temellerinin en önemli nedenleridir. konusunda, bu kuruluşlar tarafında baskı yapılır
ve ambargolar uygulanabilir.
1. Ünite - Sosyal Politikaya İlişkin Genel Bilgiler ve Sosyal Politikanın Araçları 25
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi, sosyal politikaların kişi 6. Aşağıdakilerden hangisi bir uygulamanın sosyal
bakımından doğrudan kapsamı içerisinde yer almaz? politika uygulaması olarak değerlendirilmesi için ge
a. Ekonomik yönden güçsüz kesimler rekli özelliklerden biri değildir?
b. Bağımlı çalışanlar a. Sürekli olması
c. Engellil er b. Düzenli olması
d. Şirket Sahipleri c. Bir defalık olmaması
e. İşçi d. Objektif kriterlere dayanması
e. Ekonomik değer taşıması
2. Aşağıdakilerden hangisi dar anlamda sosyal politi
ka kavramının bir unsuru değildir? 7. Aşağıdakilerden hangisi sosyal politikanın finans
a. Kapitalist ekonomik sistemi temel alması man kaynaklarından birisi olarak değerlendirilemez?
b. Emek ve sermaye arasındaki mücadeleyi konu a. Özel sigortaların fonları
edinmesi b. Özel amaçlı vergiler
c. Emek ve sermaye arasındaki mücadeleyi sadece c. Şans oyunlarından elde edilen gelirler
ekonomik anlamda konu edinmesi d. Yerel yönetimlerin bütçeleri
d. Toplumun tüm kesimlerini kapsaması e. Devlet bütçesi
e. Temel amacı mevcut ekonomik sistemin korun
ması olması 8. Sosyal politikayı diğer sosyal bilim dallarından ayı
ran en önemli özellik hangisidir?
3. Aşağıdakilerden hangisi sosyal politika araçların a. İnsanı temel alması
dan yasal düzenlemeler içerisinde değerlendirilemez? b. Kullandığı yöntem ve teknikler
a. 5 Yıllık Kalkınma Planları c. Sosyal refahı hedef alması
b. Anayasa d. Ekonomik temelli yaklaşımı olması
c. Yönetmelikler e. Kamusal niteliği
d. Kanunlar
e. Tüzükler 9. Aşağıdakılerden hangisi sosyal politikanın önemi
ni ifade etmemektedir?
4. Aşağıdakilerden hangisi doğrudan sosyal politika a. Sosyal politikalara konu olan kesimlerin sayısal
nın konu bakımından kapsamı içerisinde değerlendi çokluğu
rilemez? b. Sosyal politikanın gelişmişlik düzeyi ile sosyal
a. Çevre sorunları devlet ilkesi arasındaki yakın ilişki
b. Irkçılık c. Sosyal politikanın kamusal niteliği
c. Eski hükümlülerin çalışma yaşamında korunması d. Sosyal politikalara konu olan kesimlerin niteliği
d. Siyasal partilerin örgütlenme biçimi e. Sosyal politikaların gelişmişlik düzeyinin insani
e. Yoksulluk gelişmişlik düzeyini yansıtması
5. Aşağıdakilerden hangisi uluslararası sosyal politika 10. Aşağıdakilerden hangisi doğrudan sosyal politika
araçlarının ortaya çıkma nedenleri arasında sayılamaz? nın bir hedefi olarak değerlendirilemez?
a. Sendikal hareketlerin uluslararası boyut kazanması a. Ekonomik büyüme
b. Uluslararası rekabetin eşitlenmesi düşüncesi b. Sosyal refah
c. Dünya’da yaşanan yüksek ekonomik büyüme c. Sosyal adalet
d. Sosyal politikanın ulusal araçlarının sosyal so d. Sosyal barış
runların çözümünde yetersiz kalması e. Sosyal refahın geliştirilmesi
e. Uluslararası düşnüce alanında yaşanan değişim
26 Sosyal Politika
Yaşamın İçinden
ILO Çalışma Yaşamının Geleceği Yüzüncüyıl Bildirgesi sağlayıcısı, yenilik ve insana yakışır işin destekçisi olarak
Kabul Edildi rollerinin öneminin farkında olarak; Emeğin bir emtia ol
ILO, Cenevre’de gerçekleşen 108. Uluslararası Çalışma madığını teyit ederek; Şiddet ve tacizden arınmış çalışma
Konferansı’nda “Çalışma Yaşamının Geleceği Yüzüncüyıl yaşamına kendini adayarak; Özellikle istediğimiz çalışma
Bildirgesi”ni kabul etti. yaşamının geleceğini şekillendirme ve çalışma yaşamının
Teknolojik yenilikler, demografik değişimler, çevresel deği zorluklarıyla başa çıkma konusunda çok taraflılığı destek
şimler ve iklim değişikliği, küreselleşme ile birlikte çalışma lemenin önemini de vurgulayarak; ILO’nun tüm kurucu
yaşamını derinden etkiliyor. Öte yandan, küresel düzeyde ortaklarını, sarsılmaz bağlılıklarını teyit etmeye ve 1919
varlığını sürdüren eşitsizlikler, insana yakışır işlerin yaratıl ve 1944 yıllarında kabul ettikleri sosyal adalet ile evrensel
ması ve sürdürülmesi ile gelecekte insanların çalışma haya ve kalıcı barışı sağlama çabalarını canlandırmaya çağıra
tında sahip olacakları yer konusundaki endişeleri derinleş rak; ve Tüm bölgelerin adil temsilini sağlayarak ve üye
tiriyor. İşte tüm bu zorlukları ve dönüşümü dikkate alarak devletler arasında eşitlik ilkesini oluşturarak ILO yöneti
ILO’nun Kurucu Ortakları Yüzüncüyıl Bildirgesi ile kapsam mini demokratikleştirmeyi arzu ederek, İki bin on dokuz
lı bir yanıt oluşturdu. yılı Haziran ayının işbu yirmibirinci gününde söz konusu
Bildirge, küresel düzeyde yeni bir vizyonu ortaya koyuyor ve ILO Çalışma Yaşamının Geleceği Yüzüncüyıl Bildirgesi’ni
geleceğin çalışma hayatının merkezine “insanı” yerleştiriyor. kabul eder.
Bildirge ile tüm ILO Üyesi Devletler, ulusal koşullarını da https://www.ilo.org/ankara/news/WCMS_712789/lang--
dikkate alarak, üçlü yapı ve sosyal diyalog temelinde çalış tr/index.htm?shared_from=shr-tls
ma yaşamına ilişkin “insan odaklı yaklaşımı” geliştirmek https://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/---europe/--
üzere çalışmaya davet ediliyor. -ro-geneva/---ilo-ankara/documents/meetingdocument/
ILO Çalışma Yaşamının Geleceği Yüzüncüyıl Bildir wcms_712848.pdf
gesi Uluslararası Çalışma Konferansı, Uluslararası Ça
lışma Örgütü’nün (ILO), Yüzüncüyıl’ı münasebetiyle
Cenevre’de yaptığı Yüz Sekizinci Oturumunda, Geçtiği Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı
miz yüzyıla ilişkin deneyimlerin, hükümetler ile işçi ve
1. d Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Politikanın Kişi Ba
işveren temsilcilerinin sürekli ve uyumlu eylemlerinin
kımından Kapsamı” konusunu yeniden gözden
sosyal adalet ve demokrasinin sağlanması ile evrensel ve
geçiriniz.
kalıcı barışın teşvik edilmesi için gerekli olduğunu doğ
ruladığını göz önünde bulundurarak; Anılan eylemlerin 2. d Yanıtınız yanlış ise “Dar Anlamda Sosyal Politika
ekonomik ve sosyal gelişmede tarihi ilerlemeler ve bu Kavramı” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
sayede daha insancıl çalışma koşulları yarattığını kabul 3. a Yanıtınız yanlış ise “Kamu Müdahalesi Araçla
ederek; Ayrıca, dünyanın birçok yerinde sürekli yoksul rı” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
luk, eşitsizlik ve adaletsizlik, çatışma ve diğer insani acil 4. d Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Politikanın Konu
durumların bu alanlarda kaydedilecek ilerlemeler ve her Bakımından Kapsamı” konusunu yeniden göz
kes için ortak refah ve insana yakışır iş için bir tehdit oluş den geçiriniz.
turduğunu da göz önünde bulundurarak; ILO Anayasası 5. c Yanıtınız yanlış ise “Uluslararası Araçlar” ko
ve Philadelphia Bildirgesi’nde (1944) belirtilen hedefleri, nusunu yeniden gözden geçiriniz.
amaçları, ilkeleri ve görevi hatırlatarak ve teyit ederek; Ça 6. e Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Politikanın Özellik
lışma Yaşamında Temel İlkeler ve Haklar Bildirgesi (1998) leri” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
ve Adil bir Küreselleşme için Sosyal Adalet Bildirgesi’nin 7. a Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Politikanın Finans
(2008) önemini vurgulayarak; Yüz yıl önce ILO’nun manı” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
kurulmasına neden olan sosyal adalet zorunluluğu ile 8. c Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Politika İle Diğer
Örgüt’ü canlandırma ve Örgüt’ün kuruluş vizyonunu ha Sosyal Bilimler Arasındaki Sınırlar” konusunu
yata geçirecek bir çalışma yaşamı geleceğini şekillendirme yeniden gözden geçiriniz.
gücünün dünyadaki hükümet, işçi ve işverenlerin erişi 9. c Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Politikanın Önemi”
minde olduğu inancından hareket ederek; Sosyal diyalo konusunu yeniden gözden geçiriniz.
ğun toplumların genel uyumuna katkıda bulunduğunun 10. a Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Politikanın Hedefle
ve iyi işleyen ve verimli ekonomi için çok önemli olduğu ri” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
nun farkında olarak; Sürdürülebilir işletmelerin istihdam
1. Ünite - Sosyal Politikaya İlişkin Genel Bilgiler ve Sosyal Politikanın Araçları 27
Sıra Sizde 4
Temel ILO sözleşmelerinin ortak özelliği, temel insan
hakkı olarak kabul edilen hakları düzenlemesi ve üye
ülkelerin tamamının uygulamak zorunda olmasıdır.
Bu sözleşmelerde, örgütlenme özgürlüğü ve örgüt
lenme hakkının temel hak olduğu, eşit işe eşit ücret
ödenmesi zorunluluğu, işe başlama ile ilgili asgari ya
şın temel eğitimi tamamlama yaşı ile ilişkilendirilmesi
zorunluluğu, meslekler ve istihdam edilme koşulları
bakımından ayrımcılık yapılamayacağı, zorla çalıştır
manın yapılamayacağı ve çocuk işçiliğinin her koşulda
yasaklanması gibi insan onuru ve hakları ile ilgili alan
lar düzenlenmiştir.
2
SOSYAL POLİTİKA
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Sanayi Devrimi öncesindeki toplum yapılarında çalışma ilişkilerini açıklayabilecek,
Sanayi Devrimi’nin ekonomik niteliğini ifade eden liberalizmin temel eserini ve
sloganını tanıyabilecek,
İşçilerin örgütlenmesine ilişkin ilk çabaları özetleyebilecek,
Kamu müdahalesini ortaya çıkaran nedenleri ve kamu müdahalesi niteliğindeki
ilk düzenlemeleri açıklayabilecek,
Türkiye’de geleneksel koruma kurumlarını sıralayabilecek,
İlk Türk Medeni Kanunu olan Mecelle’nin içeriğini açıklayabilecek;
Türkiye’de sosyal politika eğitimine ilişkin altyapının nasıl kurulduğu ve bu
süreçte kimlerin katkı sağladığını açıklayabilecek,
1982 Anayasas’ının çalışma hayatı ve sosyal politikalara ilişkin ilkelerini
özetleyebilecek bilgi ve beceriler kazanabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Sanayi Devrimi • Refah Devleti
• Feodal Düzen • Ahi Teşkilatı
• Fabrika Üretimi • Tatil-i Eşgal
• Sosyalizm • Paternalizm
• Sınıf Bilinci • Sosyal Devlet
İçindekiler
Resim 2.1
Sanayi Devrimi
Fabrika Üretimi
Kaynak: http://
banzaiek.info/
industrial-
revolution-
child-labor-
photos&page=3
Teknolojik Yapı
Sanayi Devrimi olarak adlandırdığımız oluşum önce buhar daha sonra elektrik ve
gaz gibi yeni enerji güçlerinin bulunması, bu enerji güçlerinin uygulandığı maki-
nelerin yapılması ve bu makinelerin üretimde kullanılması gibi bir dizi teknolojik
gelişmeyi içermektedir. Sanayi Devrimi’ni başlatan teknolojik gelişmelerle üretim
süreci, ilk kez yeterli, düzenli ve sürekli bir güç kaynağına kavuşmuştur. O güne
kadar insan, hayvan ve doğa gücüne dayanan mekanik düzenlemelerin yerini, bu-
har ve elektrik gücüyle çalışan makineler almıştır. Öncelikle dokuma sektöründe
başlayan fabrikalaşma sanayinin gelişmesi ile paralel olarak diğer sektörlerde de
giderek yaygınlaşmıştır (Altan, 2003: 46).
Teknolojik gelişmelerin 18. yüzyılda kısa sayılabilecek bir süreçte büyük bir hız-
la yayıldığı görülmektedir. 1750 yılına girilirken İngiltere’de az sayıda da olsa buhar
makinesinin kullanıldığı bilinmektedir. İngiliz Newcomen ve Savery’nin üzerinde
çalıştıkları buhar makinesi 1750’li yıllara kadar gelişerek basit bir pompa şekline
dönüşmüştür. 1750-1800 yılları arasında Sanayi Devrimi’nin temelini teşkil edecek
buluşların birbiri ardına ortaya çıkışına şahit olunmuştur. Franklin 1752’de para-
toneri, 1754’te Black karbonik asidi bulmuş, 1764’te Hagreaves dokuma sanayinde
büyük bir dönüşüm yaratan otomatik mekik mekanizmasını üretime uyarlamıştır.
1769 yılı buhar makinesinin en gelişmiş formunun sanayi üretiminde kullanılma-
ya başladığı yıl olmuştur. İskoçyalı mucit James Watt tarafından geliştirilen bu-
har makinesi, sanayi üretiminde o güne dek kullanılanların en başarılısı olmuştur.
1770 yılında Robert Owen’ın ortağı Arkwrighe tekstil sanayinde su gücü ile işleyen
makineyi üretime sokarken, Priestley 1774’te oksijeni, Volta 1800 yılında pili bula-
rak teknolojik gelişmelerin belirleyicisi olmuşlardır (Turan, 1979: 34-35).
Yeni makineler ve iş organizasyonlarının oluşturduğu çalışma yaşamı ve onun
etkisinde gelişen sosyal yaşam, günümüzde bile çözülememiş sorunların doğma-
2. Ünite - Sosyal Politikanın Tarihsel Gelişimi 33
sına neden olmuştur. Üretim yapısındaki gücünü sürekli olarak artıran sermaye,
dönemin her türlü müdahaleyi reddeden anlayışlarının da etkisi ile üretimin hakim
belirleyicisi olmuştur. Bu durum çalışma hayatında sermaye ile yeni üretim sistemi-
nin emekçileri arasındaki gerginliklerin giderek tırmanmasına zemin hazırlamıştır.
Sanayi Devrimi ve kapitalist iktisadi sistemin temel eserlerinden biri olarak ka-
bul edilen Adam Smith “Milletlerin Zenginliği” kitabını inceleyebilirsiniz (Adam
Smith, Çev: Haldun Derin, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2006.)
Toplumsal Yapı
Sanayi Devrimi öncesi Avrupa toplumlarının asiller ve din adamları dışında, geniş
halk kitlelerinin en zengin ve güçlü tabakasını temsil eden burjuva sınıfı, zengin-
likleri sayesinde köylü ve esnaf tabakasını da çevresine alarak büyük bir toplumsal
güç oluşturabilmiştir. Tasarruf ve ticaret yolu ile zenginleşen burjuva sınıfı iktisa-
34 Sosyal Politika
hesaplarına sıkı sıkıya bağlı olması ve üretimin işyerine toplanan işçiler eliyle yü-
rütülmesi, sanayi toplumunun diğer belirgin özellikleridir (Aron, 1997: 65-67).
Sanayi Devrimi’nin oluşturduğu çalışma ilişkilerinin ilk ve en önemli ögesi, üre-
tim sahasında emeği ile geçinen ve üretimin araçlarından biri olarak tanımlanan
emek sahiplerinin yani işçilerin ortaya çıkmasıdır.
Ekonomik, siyasal ve teknolojik gelişmelerin bir sonucu olarak gelişen sanayi
sektörü, ihtiyaç duyduğu insan gücünü önemli ölçüde tarım kesiminden koparak
kentlere yönelen gruptan temin etmiştir. Ancak bu ilişki dönemin hakim ekono-
mik ve siyasal düşünceleri ile uyumlu olarak, her türlü müdahalenin reddedildiği
bir yapıda gerçekleşmiştir. Emeği ile geçimini sağlayan bu yeni sınıf sanayi top-
lumlarının işçi sınıfını oluşturmuştur. Sanayi Devrimi’nin ilk döneminin kuralsız
ortamı bu sınıfların ağır çalışma şartları altında önemli zararlar görmelerine ne-
den olmuştur. Dönemin tek yanlı özgürlük anlayışı, sermaye sınıfı için öngördü-
ğü özgürlüğü çalışan sınıflar için buna itaat olarak ele almıştır. Sermaye sınıfının
hiçbir sınırlama olmaksızın bol emek gücünü kullanma hakkı, kısa sürede büyük
bir istismara ve sömürüye dönüşmüştür.
Liberal yaklaşımların özgürlükler ve zenginleşmeye yönelik belirledikleri ku-
ralların bu zenginliğin dağıtımı noktasında büyük bir adaletsizliğe dönüştüğü gö-
rülmüştür. Ortaya çıkan zenginliklerden en düşük pay emek kesimine düşerken,
bu zenginliklerden en çok yararlanan grup ise burjuva sınıfı olmuştur (Tokol ve
Alper, 2011: 11). Emek sınıfı için ortaya çıkan düşük gelir düzeyi de birçok eko-
nomik teori ile desteklenmeye çalışılmıştır. Ücret artışının hızlı nüfus artışından
dolayı mümkün olamayacağı, bir an için mümkün olsa dahi işsizlik etkisi ile üc-
retlerin yeniden azalacağı ifade edilmiştir (Koray, 2005: 51).
Yaygın bir sefalet ve yoksullukla aşırı kapital birikimi arasında oluşan ekono-
mik dengesizliklerin 19. yüzyılın ortalarına doğru daha da belirginleştiği görül-
müştür. Ağır çalışma koşulları ve işsizlik, kadın ve çocukların sanayide acımasızca
kullanılmaları, aile birliği ve düzeninin bozulması ve fabrikalarda yaşanan çatış-
malar bu dengesizliğin görüntülerinden birkaçıdır. Benzer sorunların İngiltere
başta olmak üzere sanayileşmede onu izleyen tüm ülkelerde küçük farklılıklarla
sergilendiğine şahit olunmuştur (Altan, 2003: 51).
Sanayi Devrimi ile birlikte kentlere akın eden grupların çalışmak zorunda ol- Sefalet Ücreti: Emek
maları emeklerini satarak geçinmeleri durumunu ortaya çıkarmıştır. Emeğin arz sahiplerinin elde ettiği ücret
gelirinin temel ihtiyaçlar
ve talep kanunları çerçevesinde bir mal sayılması düşüncesi ve arzın yüksek olma- düzeyini karşılamakta yeterli
sı yeni emekçi sınıfın bu yasaların oluşturduğu kurallar bütününü kabul etmesi- olmadığı en düşük ücret
düzeyidir.
ni zorunlu kılmıştır. Devletin koruyucu düzenlemelerinin olmadığı, örgütlenme
hakkının yasaklandığı bu ortamda işçi, kendisine teklif edilen ücreti kabul etmek
zorunda kalmıştır (Talas, 1995: 67). Rekabetin yeni buluşlarla desteklenen sanayi
sektöründe yoğunlaşması, ücretlerin giderek düşmesine ve sefalet ücretlerinin or-
taya çıkmasına neden olmuştur.
Sanayi Devrimi’nin çalışma ilişkilerinde yarattığı bir diğer sorun da uzayan ça-
lışma süreleridir. Üretimde yeni buluşların hızı ile paralel makine teknolojilerinin
ilerleme göstermesi, bu yapının işsiz bıraktığı emek sınıfının sürekli büyümesine
neden olmuştur. İşsiz kalanlara yönelik sigorta ve benzeri devlet korumalarının bu-
lunmayışı, bu grubun kendi içerisindeki rekabeti artırmış ve çalışma sürelerinin 15-
18 saate kadar uzadığı görülmüştür. Sanayi üretiminin yüksek, seri ve ucuz üretim
anlayışının sermayeye tanınan ekonomik özgürlükler ile güvence altına alınması,
çalışmanın insani karakterinin yok olmasına neden olmuştur. Uzun çalışma süre-
lerine 19. yüzyılın başından itibaren kadın ve çocukların da muhatap olması top-
lumsal yapıda kısa zamanda olumsuz etkiler ortaya çıkarmıştır (Talas, 1967: 17-18).
36 Sosyal Politika
Sanayi Devrimi’nin ortaya çıkışından itibaren yaşam koşulları olumsuz yönde Birinci Enternasyonel:
Sanayi Devrimi’nin
ilerleyen işçi sınıfı, bozulan iktisadi ve sosyal dengeyi yeniden sağlamanın, yok- başlangıcından itibaren işçi
sulluk ve sefalete son vermenin yolunun kendi aralarında örgütlenmekten geçti- kuruluşlarının bazı hedefler
ğine inanmaya başlamıştır. 18. yüzyılın sonlarında başlayan örgütlenme düşünce- çerçevesinde toplanarak
oluşturdukları bir Genel
sinin 19. yüzyılın ilk çeyreğinde kurumsal yapılara dönüştüğü görülmüştür. Konsey aracılığı ile işçi sınıfının
İşçilerin örgütlenmesine ilişkin çalışmaları iki kategoride değerlendirmek mücadelesini yönetme
girişimidir. 1864 yılında
mümkündür. Bunlardan ilki örgütlenmenin yasak olduğu Fransa gibi ülkeler- Londra’da toplanan Birinci
de hayırsever örgütlenmeler yoluyla kurulan yapılardır. İşsizlik ve hastalık gibi Enternasyonel uluslararası
sendikacılık hareketinin en
konularla ilgilenen bu kuruluşların bazı taleplerde bulunmasına da göz yumul- önemli olaylarından birisidir.
muştur. Bu kuruluşların zaman içinde kurdukları gizli örgütlenmelerle etkilerini
artırdıkları ve çalışma hayatının tüm sorunlu alanlarında faaliyetlerini yaygınlaş-
tırdıkları görülmüştür. İşçilerin örgütlenmesine ilişkin bir diğer çalışma da İngiliz
işçilerinin 1824 yılında parlamentolarından birleşme hakkını elde edebilmeleri
olmuştur. Sanayileşen tüm ülkelerde dağınık bir yapıda başlayan işçi hareketleri-
nin, uluslararası karakteri 1864 yılında Londra’da yapılan Birinci Enternasyonel
ile ortaya çıkmıştır (Turan, 1979: 39-40).
Belirli bir sosyal ideale inanma temelinde güçlenen sınıf bilinci, çalışanların
kurdukları sendikalar eliyle, mevcut düzen içerisinde ekonomik ve sosyal durum-
larını düzeltme hareketi olarak güç kazanmıştır. Çalışanların kendi gelecekleri
üzerinde söz sahibi olmaları ve amaçlarının gerçekleşmesine katkı sağlamaları,
modern toplumun bir unsuru olarak da değer görmüştür. İlerleyen süreçte sendi-
kaların toplu pazarlık, grev ve toplu sözleşme hakları ile donatılması, çalışma ha-
yatının güçlü bir aktörü olarak ortaya çıkmalarına ve sosyal politikaları şekillen-
diren etkin bir unsura dönüşmelerine neden olmuştur (Tuna ve Yalçıntaş, 1991:
213-214).
Liberalizm
XVIII. yüzyıldan itibaren yaşanan iktisadi ve sosyal gelişmeler tüm dünyada önem-
li değişmelerin yaşanmasına neden olmuştur. Temel felsefesini “tabiatçılık” ve “bi-
reysellik” üzerine kuran liberal düşünce, toplumu devletin ve diğer kuruluşların
müdahalesinden kurtarmayı amaçlayan “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”
şeklinde özetlenen sloganları ile iktisadi düşüncelerine uygun bir sosyal yapılan-
mayı hedeflemiştir. Sanayi Devrimi sürecinde, teknolojik gelişmenin iktisadi libe-
ralizm üzerindeki en önemli etkisi, liberalizmin kapitalizme dönüşümü olmuştur.
38 Sosyal Politika
Sosyalizm
Liberalizmin ekonomik ve sosyal etkilerine karşı bir fikir olarak ortaya çıkan
sosyalizm, özellikle Sanayi Devrimi’nin sonuçlarına yönelik olarak gelişme gös-
termiştir. Sanayi Devrimi’nin başlangıcındaki emek-sermaye ilişkisinde emeğin
zayıf konumu (ücretlerin düşüklüğü, ağır çalışma koşulları, kadın ve çocukların
çalıştırılması vb.), sefalete mahkûm olarak yaşayan büyük bir sınıfın ortaya çık-
masına neden olmuştur. Sosyalist düşünce, liberal düşüncenin temelinde yer alan
bireycilik düşüncesine karşı, toplumun bireye üstünlüğü düşüncesini geliştirmiştir.
40 Sosyal Politika
Keynes, liberal bir iktisatçı olmasına karşın, 1936 yılında yazdığı “İstihdam,
Faiz ve Paranın Genel Teorisi” adlı eserinde, klasik iktisat anlayışına önemli eleş-
tiriler getirmiş ve liberal çizgiden ödünler vermiştir. Ekonomik dengenin her za-
man tam istihdamda oluşamayacağını, eksik istihdam durumunun da bir denge
durumu olduğunu ifade eden Keynes, devletçe yapılacak müdahaleleri de gerekli
görmüştür. Ekonomik krizlerin nedeninin, fiili talep yetersizliğinden kaynaklan-
dığını savunan Keynes, üretim hacminin, tüketim ve üretim mallarına öngörülen
efektif talep tarafından belirlendiğini iddia etmiştir.
Sir William Beveridge’in 1942 yılında bir İngiliz sosyal güvenlik sistemi ku-
rulması hakkında hazırladığı rapor, II. Dünya Savaşı sonrasında tüm ülkelerde-
ki sosyal reformların da esin kaynağı olmuştur. Bu rapor modern refah devleti
kuruluşunun temel ilkelerinin ilk defa dile getirilmesi bakımından büyük önem
taşımaktadır. Beveridge Rapor’unda öngörülen sosyal güvenlik rejimi, 1930’lu
yıllarda ABD’de ya da Avrupa’da yapılan kısıtlayıcı sosyal sigorta anlayışından
farklılık göstermektedir. Sosyal risk ve devletin rolü hakkında yeni bir anlayış ge-
tiren rapor, sosyal güvenliğin amacını, gelir güvenliğinin garanti edilerek insanı
gereksinimden kurtarmak olarak tanımlar. Beveridge’nin sosyal güvenlik rejimi;
nüfusun tamamını kapsayan, tek primle sosyal risklerin ulusal telafisini öngören,
tek ödenekli, merkezî bir sistemdir. Beveridge, raporunda üç amaçlı bir sosyal
devlet politikası önermiştir. Bunlar aile ödenekleri ile ailelere yardım, ulusal sağ-
lık merkezi kurularak kamu sağlığının iyileştirilmesi ve istihdamın düzenlenme-
sidir (Rosanvallon, 2004: 123).
Beveridge Raporu: Sir Devletin sosyal niteliğinin gelişiminde rol oynayan önemli etmenlerden biri
William Beveridge tarafından de demokrasinin güçlenmesidir. Sanayi Devrimi’nin getirdiği ekonomik sorunlar
1942 yılında İngiliz
Hükümeti’ne hazırlanan, kadar tetiklediği toplumsal dinamiklerin de modern sosyal politika anlayışının
işsizliği azaltmayı, ulusal bir güç kazanmasında etkili olduğu bilinmektedir. Önce sermaye sonra da işçi sınıfı,
sağlık sistemi kurmayı ve
asgari bir ücreti garanti etmeyi verdikleri mücadelelerle insan hakları ve demokrasinin ilerlemesine katkı sağla-
hedefleyen, günümüz modern mış ve aynı zamanda bu yolla kendi sorunlarını siyasete taşıyabilmişlerdir. İşçi
sosyal güvenlik sistemlerinin
de temelini oluşturan belgedir. sınıfının büyümesi ile emek ve sermaye arasındaki güç dengesizliği önemli bir
ölçüde değişirken demokrasinin işçi sınıfları tarafından etkin kullanımı denge-
sizliğin giderilmesinde önemli bir fonksiyon icra etmiştir (Koray, 2005: 75-76).
Refah Devleti: Piyasa Refah devleti kavramının ilk kez Almanya’da 19. yüzyılın sonunda sosyal gü-
dengesizliklerinden oluşan venlik alanındaki önlemleri ifade etmekte kullanıldığı görülmüştür. Kavramın
eşitsizlikleri gidererek, sosyal
adalet hedefine uygun ve gelişimi ve yaygın kullanımının ise II. Dünya Savaşı sonrasına rastladığı görül-
sosyal amaçlarla uyumlu mektedir. Refah devleti anlayışının gelişmesinde siyasal haklarda yaşanan geliş-
müdahalelerde bulunan
devlet anlayışıdır. melerin ve devletin toplumsal güçler arasında dayanışmayı güçlendirme fonksi-
yonunun önemli bir rolü vardır (Koray, 2005: 85).
Sosyal sigorta düzenlemelerinin kurumsal gelişimi incelendiğinde, refah dev-
leti uygulamalarının dört aşama geçirdiğini ifade etmek mümkündür (Flora ve
Alber Akt.Koray, 2005: 186). Birinci aşama 1888 yılındaki ilk sigorta düzenleme-
lerinden 1914 yılına kadar olan aralığı kapsamaktadır ki bu dönem sigorta uygula-
malarının Avrupa ülkelerinde düzenlenmeye başlandığı dönemdir. İkinci aşama,
sigorta uygulamalarının yayılmaya başladığı iki dünya savaşı arasındaki dönemi
kapsar. II. Dünya Savaşı sonrası sosyal güvenlik konusunda önemli reformların
yapıldığı üçüncü aşama 1950’lere kadar uzanmaktadır. Bu aşamada tüm ülkelerde
iş kazası, yaşlılık, hastalık, işsizlik gibi temel sigorta kollarında kapsayıcı uygu-
lamalara geçilmiştir. 1950 sonrası dönemde son aşamayı ifade eder ki birleşme
ve yeniden yapılanma dönemidir. Bu aşamada tüm sigorta kolları birleştirilerek
genel bir sigorta sistemi kurulurken, bu sistemin adı sosyal güvenlik sistemi ola-
2. Ünite - Sosyal Politikanın Tarihsel Gelişimi 43
rak ifade edilmiştir. Modern refah devleti, geniş kapsamlı bir vatandaşlık anlayışı
ve sosyal haklar temelinde; eğitim, sağlık, istihdam ve gelir dağılımı gibi birçok
alanda amaçlar edinmiştir.
1929 yılında yaşanan dünya ekonomik bunalımı, birçok Avrupa ülkesi ve
ABD’de refah devleti uygulamalarına hız kazandırdı. Klasik iktisat politikalarının
sorunları çözmede yetersiz kalması kapitalist anlayışı, çalışanların ve yoksulların
sosyal güvenlik ve sosyal yardım programına dâhil olmaları, katılımcı bir temsil
sistemi talepleri ile daha paylaşımcı ve hümanist bir çizgiye yöneltmiştir (Gül,
2006: 146). Serbest piyasa işleyişinin sorunları çözmede yetersiz kaldığı ve bu ne-
denle devletin müdahale gereği, 1930’lu ve 40’lı yıllarda Beveridge ve Keynes ta-
rafından sıklıkla dile getirilmiştir.
1945-1975 yılları arasında yaşanan ve refah devletinin “Altın Çağ”ı olarak ifade
edilen dönem, Keynes tarafından geliştirilmiş olan, ekonomik ve sosyal açıdan et-
kin bir devlette, ekonomik büyümenin zorunluluklarıyla daha fazla sosyal adalet
gerekliliği dengesine dayanmaktadır. Keynes, döneme yön veren eserinde, klasik
teorinin işsizlik sorununu çözmedeki yetersizliğini tespit ederek, çalışmasında is-
tihdamı belirleyen etmenleri ortaya koymaya çalışmıştır. Bu etmenleri yatırım ve
tüketim yetersizlikleri olarak belirleyen Keynes, devletin doğrudan (kamu harca-
maları) ve dolaylı (vergi ve kredi politikaları) biçimde bu iki işlevi etkileme görevi
olduğunu düşünmektedir (Rosanvallon, 2004: 44).
Osmanlı Devleti’nde ailenin sosyal politikaya ilişkin koruma fonksiyonunu nasıl ye-
5 rine getirdiği hakkında bilgi veriniz.
Vakıf ve vakıfların sosyal politikaya ilişkin işlevlerini daha detaylı incelemek için
“Bir Sosyal Siyaset Müessesi Olarak Vakıf ” adlı kitaba bakabilirsiniz. (İ.Erol KO-
ZAK, Sakarya Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, Sayı:7, Sakarya 1994).
Ahi Teşkilatının yapılanması ve Türk toplum hayatındaki önemine ilişkin Bir Türk
Kurumu Olan Ahilik adlı kitaba bakabilirsiniz. (Neşet ÇAĞATAY, Türk Selçuk Üni-
versitesi Yayınları, Konya, 1981).
Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki özel sektör eliyle liberal kalkınma çabalarının başa-
rısız olma nedenleri nelerdir? 6
Cumhuriyetin ilanı yalnız siyasi yapılanmada bir anlam ifade etmenin ötesin-
de ekonomik, sosyal ve hukuki bakımdan bir dönüşümü içermektedir. Cumhuri-
yetin ilanı ve sonrasında kabul edilen 1924 Anayasası ile bireysel özgürlükler ve
doğal hukuk anlayışı çerçevesinde önemli adımlar atılmaya başlanmıştır. Fransız
İhtilali’nin dünyaya yaydığı liberal hukuk anlayışının hak ve özgürlükler ilkeleri
Anayasa’da yerini almıştır. Liberal devlet modelinin tipik bir örneğini yansıtan
1924 Anayasası sosyal devlet ilkelerinden uzak kalmış, sosyal sorunlar bireylere
daha fazla hak ve özgürlüğün verilmesi ile çözülmek istenmiştir. Anayasa’nın be-
lirlediği özgürlükler ortamında bireysel iş ilişkilerini düzenleyen Borçlar Kanunu,
1926 yılında kabul edilmiştir. Özellikle hizmet sözleşmesinin taraflarının huku-
ki açıdan eşit olması, sözleşme şartlarının serbestçe belirlenmesi ve sözleşmenin
özel bir şekil şartına tabi tutulmaması gibi ilkeler, özel hukukun ana ilkeleri olarak
bireysel iş hukukumuza yön vermiştir (Turan, 1990: 170).
Cumhuriyet’in ilk yıllarında hâkim olan özel sektör eliyle sanayileşme çaba-
larının başarısızlığı 1930 yılına doğru kabul edilmiştir. Dünyada meydana gelen
1929 Dünya Ekonomik Bunalımı ve bunun Türkiye ekonomisine etkileri devle-
tin ekonomik hayatla müdahalesini kaçınılmaz duruma getirmiştir. 1932 yılında
on yıldan beri izlenen liberal ekonomi politikasının terk edilerek, sanayileşmede
devletin rol alacağı ulusal bir kalkınma programı kabul edilmiştir. Devletçilik ola-
rak ifade edilen bu modelin uygulanmasına 1934 yılında ilk kalkınma planını ile
başlanmıştır. Hazırlanan plana göre her yıl bütçeden ayrılan payın, planı uygula-
makla görevli olan Sümerbank’a verilmesi öngörülmüştür. Devletçilik uygulaması
ile özel sektörün önem vermediği birçok Anadolu şehrinde sanayi işletmelerinin
kurulması mümkün olmuştur (Koray, 2005: 161).
1929 Dünya Ekonomik
Devletçi uygulamaların bir sonucu olarak yapılandırılan planlar sonucunda Bunalımı: 1929 yılından
birçok KİT (Kamu İktisadi Teşebbüsü) kurulmuştur. Dönem sonunda devlet yap- başlayarak 1930’lı yıllar
boyunca devam eden
tığı yatırımlar ve kamulaştırmalarla birlikte kanun koyucu devlet konumu yanın- sanayileşen ülkeler başta
da işveren devlet konumunu da kazanmıştır. II. Dünya Savaşı nedeni ile ikinci olmak üzere tüm dünyada
yıkıcı etkiler yaratan ekonomik
kalkınma planı uygulamaya konulamamış ve sanayinin gelişmemesi, işçi sayısının krizdir. 1929 bunalımı yaklaşık
düşük düzeyde kalmasına neden olmuştur. İşçilerin sanayi işçisi niteliğini kazana- 50 milyon insanın işsiz
maması, işçiliğin geçici bir süreç olarak değerlendirilmesi ve düşünce alanındaki kalmasına neden olmuştur.
durgunluk, sosyal politika yönünden olumsuz sonuçlar doğurmuştur (Tokol ve
Alper, 2011: 29).
1930 tarihinde kabul edilen 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile ülke ve
halkının sağlığının korunması amaçlanmıştır. Kanun özellikle çocuk ve kadınla-
rın çalışma şartlarına ilişkin getirdiği hükümler ile geniş kapsamlı sosyal politika
tedbirlerini içermektedir. Dönemin sosyal politikalara ilişkin bir diğer düzenle-
mesi de 1936 tarihli 3008 Sayılı İş Kanunu’dur. Cumhuriyetin ilanından hemen
sonra, sanayileşme politikaları ile paralel sürdürülen çalışmalarla beş ayrı tasarı
hazırlanmış, bu tasarılardan ancak beşincisi 3008 Sayılı İş Kanunu olarak yasalaş-
mıştır. Sosyal nitelikleri ağır basan ve çalışma hayatında döneminin ihtiyaçlarına
cevap veren kanun, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk İş Kanunu olma özelliğini de ta-
şımaktadır (Turan, 1990: 172-173).
50 Sosyal Politika
Devletin çalışma hayatına ilk geniş kapsamlı müdahalesini oluşturan 3008 Sa-
yılı İş Kanunu, tek partili sistemde planlı devletçi ekonomi politikasının ve devlet
paternalizminin derin izlerini taşımaktadır (Tokol ve Alper, 2011: 30). Ülkemizde
bireysel iş ilişkilerini ilk kez özel olarak düzenleyen Kanun, 10 ve daha yukarı sa-
yıda işçi çalıştıran işyerlerini kapsama alırken, iş uyuşmazlıklarını zorunlu uzlaş-
tırmaya tabi tutarak grev ve lokavtı yasaklamıştır. Kanun, iş sürelerini 8 saat olarak
belirlemiş, işe alım ve işten çıkarmayı özel düzenlemelere bağlamış ve işçi sağlığı ve
güvenliğine yönelik bazı hukuki düzenlemeler içermiştir. İş ve iş gücü sağlama hiz-
metlerine de kanunla kamusal bir nitelik kazandırılarak, İktisat Bakanlığına bağlı
bir “İş Dairesi”nin kurulması hükme bağlanmıştır (Altan, 2003: 71).
Paternalizm: Yönetimde Ekonomik gelişme temelinde devletçilik ilkesinin hakim kılınmaya çalışıldı-
hiyerarşik bir yapının varlığını ğı tek parti dönemi kamusal nitelikli sosyal politikaların da izlendiği bir dönem
ve alınacak kararların da ideal
kişi ya da kişiler tarafından olmuştur. Sanayi kuruluşları için istenilen düzeyde emek arzının sağlanamaması,
alınması gerekliliğini savunan 1929 Krizi ve dönemin sonunda II. Dünya Savaşı’nın başlaması gibi gelişmelerin
yönetim sistemidir.
yarattığı olumsuzluklar ekonomik gelişmede istenilen hedeflere ulaşılmasını en-
gellemiştir. Dönemin sosyal politikaları, sanayileşme hedeflerindeki gelişmelere
bağlı olarak ele alınsa da yoksulluğun yaygınlaşan görüntüsü karşısında koruyucu
düzenlemelere de yer verildiği görülmüştür.
Türkiye’de sosyal politika eğitimine ilişkin ilk çalışmaların da bu döneme rast-
ladığı görülmektedir. Üniversite reformu ile yurt dışından gelen hocalar arasında
sosyal politika disiplininin Türkiye’de gelişimine yaptığı katkılar bakımından Prof.
Dr. Gerhard Kessler özel bir öneme sahiptir. Sosyal politikanın çeşitli meseleleri
hakkında çok sayıda eser veren ve bu alanda birçok bilim insanının yetişmesine
katkı sağlayan Kessler, ülkemizde sendikacılık hareketlerinin gelişmesi ve 1945
yılından itibaren Çalışma Bakanlığı başta olmak üzere birçok kurumun oluşu-
munda önemli katkılar sağlamıştır (Tuna ve Yalçıntaş, 1991: 11).
Dönemin başında izlenen liberal politikadan 1954 yılından itibaren ekono-
mik nedenlerle uzaklaşıldığı görülmektedir. Bu durumun ortaya çıkmasında, özel
sektöre dayalı sanayinin genişleyen talebi karşılayamaması ile dönemin siyasi ve
sosyal koşulları önemli rol oynamıştır. 1954 yılından sonra KİT’lerin sermayeleri
artırılmış, yeni KİT’ler kurularak kamu sektörünün genişlemesi yoluna gidilmiş-
tir. Devletin bu şekilde ortaya çıkan işveren niteliğinin dönem boyunca devam
ettiği görülmektedir (Tokol ve Alper, 2011: 31).
Türkiye’de modern sosyal politika kurumlarının ortaya çıkışının çok partili
demokratik yaşama geçiş döneminde yapılandırıldığı görülmüştür. 1945 yılında
“iş yaşamı ile ilgili hususları düzenleme, yürütme ve denetleme ile görevli” olmak
üzere 4763 sayılı Yasa ile Çalışma Bakanlığı kurulmuştur. Ancak illerdeki yapılan-
manın İktisat Bakanlığına bağlı olmasının ortaya çıkardığı ikili yapı ancak Ocak
1946’da çıkarılan 1945 sayılı Yeni yasa ile giderilebilmiştir. Yeni yasa ile merkez
örgütü ile taşra örgütü de kurulmaya başlanmıştır (Talas, 1992: 125).
1945 yılında Çalışma Bakanlığının ardından İş ve İşçi Bulma Kurumu kurul-
muştur. Aynı yıl 4772 sayılı Yasa ile İş Kazalarıyla Meslek Hastalıkları ve Analık
Sigortası Kanunu ile ülkemizde ilk kez bir sosyal sigorta koluna işlerlik kazandı-
rılmıştır. 4792 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu da 1945 yılında hazırla-
narak yürürlüğe konulmuştur. 1949 yılında ise kamu görevlilerine yönelik olarak
önceki tarihlerde kurulmuş olan çeşitli kurum ve kuruluşlara ait yardım ve birik-
tirme sandıkları 5434 sayılı Kanun ile kurulan Emekli Sandığı çatısı altında bir
araya getirilmiştir. 1949 yılında 5417 sayılı Kanun’la “ihtiyarlık”, 1950 yılında ise
5502 sayılı Kanun’la “maluliyet, ihtiyarlık ve ölüm” sigortaları uygulamaya konul-
muştur (Altan, 2003: 71).
2. Ünite - Sosyal Politikanın Tarihsel Gelişimi 51
getirmiştir. İlk İş Kanunu’na 1936 yılında sahip olan Türkiye, çalışma ilişkilerinde
ulaştığı yeni düzey ile paralel bir kanun arayışına girmiştir.
1936 tarihli 3008 sayılı İş Kanunun içerdiği bazı noksanlıklar ve 1961 Anaya-
sası çerçevesinde çıkartılan diğer kanunlarla yaşadığı ihtilaf, 1964 yılından itiba-
ren yeni iş kanunu çalışmalarına hız verilmesini sağlamıştır. Uzun ve zorlu bir sü-
recin sonunda 1967 yılında kabul edilen 931 sayılı İş Kanunu üç yıllık yürürlülük
süresinin ardından 1970 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.
İş Kanunun iptalinden doğan boşluk ve huzursuzluk ancak 1971 tarihinde yürür-
lüğe giren 1475 sayılı İş Kanunu ile giderilebilmiştir (Turan, 1990: 209). Modern
sosyal güvenlik kurumlarının oluşturulması çabalarına bu dönemde de devam
edilmiştir. 1964 yılında yürürlüğe giren 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile
daha önce kurulmuş olan sosyal sigorta kolları genişletilerek bir araya getirilmiş-
tir. Bunu 1971 yılında Bağ-Kur’un kuruluşu izlemiştir.
1961 Anayasası ile Türkiye’de ithal ikamesine dayanan planlı bir ekonomik
kalkınma dönemi başlamıştır. Anayasa gereğince hazırlanan Birinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı, 1963 yılında uygulamaya konulmuştur. İlk planın sosyal politika
kapsamı bakımından diğerlerine göre daha ileri ve kapsamlı olduğu görülmek-
tedir. Kalkınma planları ekonomik gelişme temelinde yaşanan sıkıntılar doğrul-
tusunda, devletin ekonomik ve toplumsal yaşamda daha fazla sorumluluk alma
ilkesine dayanmaktadır (Talas, 1992: 151).
İthal İkame Modeli: Yurt 1970’li yıllar Türkiye açısından çalkantı ve bunalımların yoğun olduğu bir dö-
dışından ithal edilmekte olan
malların sağlanan destek nem olmuştur. Yeni oluşma süreci içindeki Türk Endüstri İlişkileri Sistemi tıkan-
ve teşviklerle yurt içinde mış, uyuşmazlıklar sert çatışmalara ve eylemlere dönüşmüştür. Siyasal ve ekono-
üretiminin sağlanmasına
dayalı sanayileşme modelidir. mik istikrarsızlık toplumsal yaşamın her alanına yansıyarak pek çok olumsuzluğu
beraberinde getirmiştir (Altan, 2003: 74). Dönemin iki kutuplu dünya çatışmasının
Türkiye üzerine yansımaları, başta insan kaynağı olmak üzere ekonomik ve sosyal
birçok kayıpların yaşanmasına neden olmuştur. Bir askerî müdahale ile başlayan
dönem, 12 Eylül 1980 tarihindeki bir başka askerî müdahale ile sona ermiştir.
1977-1978 yıllarında alınan istikrar önlemlerinin yetersiz kalması üzerine hü-
kümet, 24 Ocak 1980’den başlayarak yeni bir ekonomik politikayı uygulamaya
başlamıştır. 1970’lerin ithal ikameci sanayileşme ve birikim modeli, 1980’den iti-
baren yerini dışa açık büyüme ve yeni liberal piyasacı uygulamalara bırakmıştır.
Bu modelin işleyebilmesi için Türkiye’nin yeni bir kapitalist birikim stratejisi izle-
mesi ve bunun için de iç üretim maliyetlerinin yani ücretlerin düşük tutulması ve
para politikaları izlemesi gerekmiştir. İthalatta koruma oranları düşürülerek yerli
üretim dış rekabete açılmış, yabancı sermayenin ülkeye girişi kolaylaştırılmış ve
kamu kesiminin ekonomideki yerinin küçültülmesi amaçlanmıştır. İhracata da-
yalı sanayileşme politikaları önemli bir ihracat artışını ortaya çıkarmıştır (Sallan
Gül, 2006: 282-283).
Neo-Liberalizm: 1970’li 24 Ocak 1980 ekonomik kararları ile benimsenen neo libereal politikalar ve 12
yıllarda petrol şokları ortaya
çıkan ekonomik sorunların Eylül 1980 askerî darbesi Türkiye’de yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Kamu
aşılmasında piyasa ve rekabet kesimine yaklaşım açısından neo liberal politika; ekonomide genel olarak kamu
temelli politika önerileri kesiminin, özelde KİT’lerin etkinliğini ve yerini azaltmak, yeni hukuki düzenle-
ile serbest piyasa işleyişini
öngören yaklaşımdır. melerle kamu kesimine geçmişten farklı fonksiyonlar yüklemek ve özel kesimin
daha hızlı gelişmesini sağlamak amacını taşımıştır. 12 Eylül askerî müdahalesi ile
siyasi partiler kapatılmış, sendika ve konfederasyonların bir bölümünün faaliyet-
leri durdurulmuş, grev ve lokavt yasaklanmıştır (Tokol ve Alper: 33-34).
Dönemin Danışma Meclisi tarafından hazırlanan Anayasa tasarısı, Milli Gü-
venlik Konseyince yapılan değişiklik ve eklerle halkoyuna sunulmuş ve kabul edi-
2. Ünite - Sosyal Politikanın Tarihsel Gelişimi 53
1980 sonrasında sosyal hizmetlerde yaşanan gelişmeler hakkında kısaca bilgi veriniz?
7
Türkiye’de Sendikacılığın Tarihsel Gelişimi
1871 yılında İstanbul’da Ameleperver Cemiyeti’nin kurulması ve bundan bir yıl
sonra 1872 yılında tersane işçilerinin grevinin patlak vermesi, Türkiye’de sendi-
kacılık hareketinin doğuş döneminin başlangıçları olarak kabul edilir. Sendikacı-
lık hareketinin ortaya çıkışı ile birlikte Batı’dan gelen etkilerle işçi sınıfına siyasal
bilinç verilmeye çalışılmıştır. 1889 yılında kurulan İttihadi Osmani Cemiyeti’nin
faaliyeti geniş ölçüde bu amaca yönelmiş ancak istibdat rejiminin etkileri ile örgüt
merkezini Paris’e taşımıştır. Bu başarısızlığın ardından 1894’de Tophane işçileri
tarafından kurulan Osmanlı Amale Cemiyeti de bir yandan nizami sendikacılık
faaliyetini sürdürürken diğer yandan gizlilik içinde işçilere siyasal bilinç görevini
yerine getirmiştir. Ancak bu örgüt de üyelerine yönelik ağır baskılar nedeni ile
varlığını uzun süre devam ettirememiştir (Işıklı, 1990: 310). 1895 yılında kapatı-
lan bu cemiyetin mensupları daha sonra Osmanlı Terakki Cemiyeti’ni kurmuşlar-
dır. 1908 yılından sonra özellikle yabancı sermayeli kuruluşlarda ve önemli illerde
işçi derneklerinin sayısının arttığı görülmüştür (Turan, 1990: 156).
Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyılın sonlarına doğru sanayileşmenin artık sendi-
kaların kurulabileceği ekonomik ortamı oluşturabilecek düzeye geldiği ve yuka-
rıda sayılan örneklerden de anlaşılacağı gibi işçilerin dernekler (cemiyetler) çatısı
altında bir araya gelerek örgütlenmeye başladıkları görülmektedir. I. Meşrutiyet’in
ilanından itibaren ilk işçi eylemlerinin başladığı ve 1872-1906 yılları arasında 25’e
kadar ulaştığı görülmüştür. Özellikle yabancı sermaye ortaklıklarının işyerlerinde
yoğunlaşması nedeni ile bu eylemleri antiemperyalist düşüncelere bağlayan gö-
rüşlerin yanısıra, o dönemin ağır çalışma ve olumsuz ekonomik koşulları karşısın-
da oluşan bir tepki olarak değerlendiren görüşler de mevcuttur. II. Meşrutiyet’in
yarattığı özgürlük ortamı içerisinde işçiler, dernekler çatısı altında örgütlenmeyi
sürdürmüşler ve yaşanan ekonomik sorunlar nedeni ile ödenmeyen ücretlerini
alabilmek için topluca iş bırakma eylemlerine yönelmişlerdir. Nitekim 1908 yılın-
da işçi derneklerinin kurulabilmesini yasaklayan ve kurulanların feshedilmesini
54 Sosyal Politika
öngören “Tatil-i Eşgal Cemiyetleri Hakkında Kanun-u Muvakkat ile 1909 yılında
yürürlüğe giren Tatil-i Eşgal Kanunu giderek çoğalan ve sertleşen işçi eylemlerini
yasaklamıştır (Altan, 2003: 66-67).
Temel gerekçesini işçi hareketlerindeki artışın iktisadi faaliyetleri etkilemesi
ve ülke idaresini zorlaştırması gibi nedenlerle açıklayan Tatil-i Eşgal (işin durdu-
rulması) Kanunu, çalışma hayatına iki yönden sınırlama getirmiştir. İlk sınırlama
işçi işveren uyuşmazlıklarının çözümünün seçilen temsilciler aracılığı ile çözüm-
lenmesi iken diğer sınırlama sendikaların kapatılması olmuştur. Tatil-i Eşgal Ka-
nunu, işçinin iş şartlarından doğan şikâyetlerinin uzlaştırma yolu ile çözüme ka-
vuşturulmasına, bu şekilde uzlaşmanın sağlanamadığı durumlarda şiddet yoluna
gidilmeden grev yapılmasına onay verirken, mevcut işçi ve işveren sendikalarını
feshederek, sendikaların kurulmasını yasaklamıştır.
Tatil-i Eşgal Kanunu: I.ve Kurtuluş Savaşı yıllarında özellikle yabancı işverenlere karşı yürütülen grevler-
II. Meşrutiyet’in sağladığı
haklar çerçevesinde yaygınlık le, millî mücadeleye katkı sağlamak hedeflenmiştir. 1923 yılının ilk aylarında Tür-
kazanan grev eylemlerini kiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkasına üye aydınlar, İstanbul ve yurdun diğer böl-
yasaklayan, mevcut
sendikaları feshederek gelerindeki işçi örgütlerini bu örgüt altında toplayarak Türkiye Dernek Birlikleri
sendikaların kurulmasını İttihadı adı altında sendikaları temsil eden bir yapı oluşturmuşlardır. 1923 yılında
yasaklayan 1909 tarihli
düzenlemedir. toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde “İşçi Grubunu İktisadi Esasları” bölümünde,
dernek hakkının tanınması ve Tatil-i Eşgal Kanunu’nun yeniden işçilerin hakla-
rını tanımak üzere tetkik ve tanzimi karara bağlansa da kısa bir süre sonra kabul
edilecek Takrir-i Sükun Kanunu ile sendika hakkı fiilen ortadan kalkacağından
bu kararın uygulamada hiçbir önemi olmamıştır (Işıklı, 1990: 314).
1937 yılına kadar yürürlükte kalan Tatil-i Eşgal ve Şeyh Sait İsyanı’nı bastırmak
amacı ile 1925 yılında kabul edilen Takrir-i Sükûn Kanunları, Cumhuriyet’in ilk
döneminde sendikalara örgütlenebilme imkânı vermemişlerdir. 1928 yılında ik-
tidardaki partiye bağımlı sendika oluşturma çabaları da olumsuz sonuçlanmıştır.
1933’de Ceza Kanunu ve sınıf esasına göre dernek kurulmasını yasaklayan 1938
tarihli Cemiyetler Kanunu ile sendika hakkı tamamen ortadan kaldırılmıştır.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra değişen koşullara bağlı olarak 1946 yılında Ce-
miyetler Kanunu’nda değişiklik yapılarak sınıf temelli cemiyet kurma yasağının
kaldırılması, yeni sendikaların kurulmasını sağlamıştır. 1947 yılında kabul edilen
5018 sayılı İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkındaki Kanun’un
belirlediği çerçeve içerisinde 1947-1960 yılları arasında çok sayıda sendikanın ku-
rulduğu görülmüştür. 1952 yılında ilk işçi sendikası konfederasyonu olan Türk-İş
(Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu) kurulmuştur. Kurulan bu sendikala-
rın mali imkânlar ve örgüt yapıları bakımından yetersiz kaldıkları görülmüştür
(Tokol ve Alper, 2011: 50). 1952 yılında kurulan Türk-İş’i, 1967 yılında Türkiye
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), 1970 yılında Milliyetçi İşçi
Sendikaları Konfederasyonu (MİSK) ve 1976 yılında da Hak İşçi Sendikaları
Konfederasyonunun (HAK-İŞ) kuruluşları izlemiştir. Hukuksal gelişmeleri taki-
ben oluşan kurumsal yapı, dönemin hâkim siyasetinin de bir sonucu olarak artan
ölçüde ideolojik bir yapıda şekillenmiştir.
Türkiye’de işveren sendikalarının örgütlenmesinin de aynı dönemlere rastladı-
ğı görülmektedir. 1958 yılında Koç Topluluğunun önderliğinde kurulan Madeni
Eşya Sanayicileri Sendikasının (MESS) ardından değişik sektörlerden gelen işve-
renler sendikal örgütlenmeyi yaygınlaştırmaya çalışmışlardır. 15 Ekim 1961 tari-
hinde çeşitli sektörlerden gelen işverenler MESS ile birlikte İstanbul İşveren Sen-
dikaları Birliğini oluşturmuşlardır. 1962 yılında yapılan II. Olağan Genel Kurul’da
örgütlenmenin ülke düzeyinde yapılması ve birliğin adının da “Türkiye İşveren
2. Ünite - Sosyal Politikanın Tarihsel Gelişimi 55
Özet
Sanayi Devrimi öncesindeki toplum yapılarında İşçilerin örgütlenmesine ilişkin ilk çabaları özetlemek.
3
1 çalışma ilişkilerini açıklamak. İşçilerin örgütlenmesine ilişkin çalışmaları iki
Ekonomik yapının tarıma dayandığı ilk çağlar- kategoride değerlendirmek mümkündür. Bun-
da toplum yapısının aile ekonomisi ve kölelik lardan ilki örgütlenmenin yasak olduğu Fransa
düzenine dayalı bir yapıda oluştuğu görülmek- gibi ülkelerde hayırsever örgütlenmeler yoluyla
tedir. Bu toplum yapısında beden gücüne dayalı kurulan yapılardır. İşsizlik ve hastalık gibi ko-
olarak çalışmak ve üretmek köleler ve tutsaklar nular la ilgilenen bu kuruluşların bazı taleplerde
için geçerli bir çalışma anlayışıdır. Çalışma hür bulunmasına da göz yumulmuştur. Bu kuruluş-
insanlar için onur kırıcı kabul edilmiş ve bu gru- ların zaman içinde kurdukları gizli örgütlenme-
bun askerlik, sanat, felsefe ve devlet işleri ile ilgi- lerle etkilerini artırdıkları ve çalışma hayatının
lendikleri görülmüştür. tüm sorunlu alanlarında çalışmalarını yaygın-
Orta Çağ feodal düzeni geçerliliğini 10. ve 15. laştırdıkları görülmüştür. İşçilerin örgütlenme-
yüzyıllar arasında sürdürmüştür. Bu dönemde sine ilişkin bir diğer çalışma da İngiliz işçileri-
senyör, şövalye, derebeyi gibi adlarla ifade edilen nin 1824 yılında parlamentolarından birleşme
kişilerin egemenliği altında, daha çok tarımsal hakkını elde edebilmeleri olmuştur. Sanayileşen
faaliyetlerde ailece çalışan serflerle karşılaşıl- tüm ülkelerde dağınık bir yapıda başlayan işçi
maktadır. İşledikleri toprak ve üretim araçları hareketlerinin, uluslararası karakteri 1864 yı-
üzerinde sadece kullanım hakkına sahip olan lında Londra’da yapılan Birinci Enternasyonelin
serfler, çalışmaları karşılığında elde ettikleri ta- içinde yürütülmüştür.
rımsal ürünün bir bölümünü kendileri için ayı-
rır, diğer bölümünü de güvenlik gereksinimleri- Kamu müdahalesini ortaya çıkaran nedenleri ve
ni karşılayan senyörlere aktarırlardı. 4 kamu müdahalesi niteliğindeki ilk düzenlemeleri
açıklamak.
Sanayi Devrimi’nin ekonomik niteliğini ifade eden Sanayi Devrimi’nin ortaya çıkışını takip eden
2 liberalizmin temel eserini ve sloganını tanımak. dönemde ulus devlet uygulamalarında müda-
1776 yılında Adam Smith tarafından kaleme halenin zamanı ve etkinliği farklı olsa da devleti
alınan kısa adı ile “Milletlerin Zenginliği” (An müdahalelerde bulunmaya iten nedenlerin dinî,
Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth insani, askerî, ekonomik, siyasi ve sınıf yapısı-
of Nations) adlı ünlü yapıt, liberal düşüncenin ve nın baskısından kaynaklanan nedenler olduğu-
Sanayi Devrimi ekonomik yapısının temel ilke- nu ifade edebilmek mümkündür. Bu çerçevede
lerini ifade eden bir niteliğe sahiptir. Dönemin sosyal politika oluşumuna ilişkin ilk kamu mü-
özgürlükleri her şeyin üzerinde tutan anlayışını dahalesi, 1802 yılında İngiltere’de dokuma sana-
sembolize eden sloganı ise “Bırakınız yapsınlar yiinde çalışan çocukların iş süreleri ve koşulları
Bırakınız geçsinler” (“Laissez faire, laissez pas- yönünden korunmasını öngören ve çocuk işçile-
ser”) şeklinde özetlenebilir. Bu slogan ile özdeş- rin günlük iş sürelerini 12 saat ile sınırlandıran
leşen liberal iktisadi düşünce, piyasa dengeleri- kanundur.
ne saygı duyulması, bunu zedeleyecek her türlü Basit bir uygulama ile başlayan bu müdahale
müdahalenin piyasa güçlerince cezalandırılaca- anlayışının çok kısa bir sürede geniş bir politika
ğı ve rekabetçi ortamda fertlerin kendi menfaat- uygulamasına dönüştüğü görülmüştür.
lerini gerçekleştirirken aynı zamanda toplumun
da zenginleşeceğine ilişkin tezlerle ekonomik
yapıyı belirlemeye çalışmıştır.
2. Ünite - Sosyal Politikanın Tarihsel Gelişimi 57
Türkiye’de geleneksel koruma kurumlarını sıralamak. 1982 Anayasası’nın çalışma hayatı ve sosyal politi-
5
Türk toplum yapısının en eski ve geleneksel ko- 8 kalara ilişkin ilkelerini özetlemek.
ruma kurumu ailedir. Tarım toplumu dinamik- 1982 Anayasası’nın tüm hak ve özgürlükler açı-
lerinin ağırlığını koruduğu süreçten itibaren sından getirilen sınırlılıklar ve devleti güçlen-
büyük aile yapısının en önemli ve temel koruma diren hükümleri ile 1961 Anayasası’nın özgür-
kurumu olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Bir lükçü ruhundan aykırı bir niteliğe sahip olduğu
diğer koruma kurumu ise toplumsal yardımlaş- söylenebilir. 1982 Anayasası bir yandan getir-
madır. Özellikle İslam inanç sisteminin etkile- diği sınırlayıcı hükümlerle toplumsal güçlerin
riyle güçlenen bu yardımlaşma anlayışı, vakıflar ve demokratik mekanizmaların güçlenmesini
gibi kendine özgü bir kurumsal bir yapının orta- kısıtlayıcı bir etki yaratmış, diğer yandan liberal
ya çıkmasını sağlamıştır. felsefesi ile devletin sosyal denge ve uzlaşma sağ-
layıcı rolünden uzaklaşmasına yol açmıştır. 1982
İlk Türk Medeni Kanunu olan Mecellenin içeriğini Anayasası’nın “koruma” ilkesi” yerine “düzenle-
6 açıklamak. me” ilkesini ön plana çıkardığı görülmektedir.
Tazminat ve Meşrutiyet Dönemi sosyal politika Sendika kurma ve grev hakkında önemli sınırla-
gelişmelerinden biri olan Mecelle (1876), İşçi-iş- malar getiren Anayasa, sendikaların faaliyetleri-
veren ilişkilerine liberal ve bireyci görüşçe yak- ni de önemli ölçüde sınırlandırmıştır.
laşan düzenlemedir. Ahmet Cevdet Paşa baş-
kanlığındaki bilim kurulu tarafından hazırlanan
ve 1877 yılında Sultan Abdülhamit tarafından
uygulanmaya başlayan ilk Medeni Kanun olan
Mecelle, 1926 yılında kabul edilen Medeni Ka-
nuna kadar yürürlükte kalmıştır.
Kendimizi Sınayalım
1. Sanayi Devriminin ortaya çıkışı aşağıdaki yüzyıl- 6. Cumhuriyetin ilanının hemen öncesinde ekono-
lardan hangisi içinde gerçekleşmiştir? mik ve sosyal politikalara yön verecek temel ilkelerin
a. 16. yüzyıl belirlendiği ve tüm sosyal tarafların davet edildiği or-
b. 17. yüzyıl ganizasyon aşağıdakilerden hangisidir?
c. 18. yüzyıl a. Mecelle
d. 19. yüzyıl b. Takrir-i Sükun
e. 20. yüzyıl c. Dilaver Paşa Nizamnamesi
d. Tatil-i Eşgal
2. ‘Burjuvazi’ ekonomik gücünü siyasal güce dönüştür- e. İzmir İktisat Kongresi
me yollarını ararken hangi prensipten yararlanmıştır?
a. Doğal haklar 7. Cumhuriyet döneminin ilk iş kanunu aşağıdakiler-
b. Mutlak haklar den hangisidir?
c. Nispi haklar a. Mecelle
d. Çekirdek Haklar b. 4857 sayılı İş Kanunu
e. Temel haklar c. 3008 sayılı İş Kanunu
d. 1475 sayılı İş Kanunu
3. Literatürde ‘doğal ayıklanma’ süreci olarak ifade e. 931 sayılı İş Kanunu
edilen süreci savunan düşünürler aşağıdakilerden
hangileridir? 8. Türk sendikacılık tarihinin ilk örgütlenmesi aşağı-
a. Smith - Malthus dakilerden hangisidir?
b. Malthus - Mill a. Tophane İşçileri Cemiyeti
c. Spencer - Malthus b. Telgraf İşçileri Cemiyeti
d. Ricardo - Spencer c. Osmanlı Terakki Cemiyeti
e. Smith - Keynes d. İttihadi Osmanlı Cemiyeti
e. Ameleperver cemiyeti
4. Sosyal liberal düşünce ilk kez hangi ülkede popüler
hale gelmiştir? 9. Türkiye’nin ilk işçi sendikası konfederasyonu olan
a. Türkiye Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonunun kuruluş
b. İngiltere tarihi aşağıdaki seçeneklerden hangisinde doğru ola-
c. ABD rak verilmiştir?
d. Fransa a. 1936
e. İspanya b. 1946
c. 1952
5. Kamu müdahalesinin ilk uygulamasını içeren İn- d. 1963
giltere’deki sosyal politika düzenlemesi aşağıdaki alan- e. 1971
lardan hangisinde gerçekleşmiştir?
a. Kadınların çalışma koşulları 10. Kişinin sahip olduğu servetini belirli bir amaca yö-
b. Madenlerde çalışma koşulları nelik olarak kendi mülkiyetinden çıkararak toplumsal
c. Ara dinlenmelerinin düzenlenmesi mülkiyete aktarmasına ve orada tutmasına ne ad verilir?
d. Çocukların çalışma süreleri a. Vakıf
e. İşçi sağlığı ve iş güvenliği b. Hayır
c. Lonca
d. Dayanışma
e. Ahi
2. Ünite - Sosyal Politikanın Tarihsel Gelişimi 59
Okuma Parçası
“Modern Zamanlar” Filmi ve Dönemsel Bir insanın o çarklardan biri haline geldiği vurgulanmak-
Çalışma İlişkileri Yorumlaması tadır. Yaptığı işe yabancılaşan ve içselleştiremeyen in-
Modern Zamanlar filmi, sinema tarihi açısından sessiz sanın dramı yansıtılmaktadır.
filmlerin altın çağının bitişine; sesli filmin, Chaplin’in ...
itirazlarına rağmen, sinema endüstrisinde yayılmaya Modern Zamanlar, 1930’lu yıllarda Büyük Depresyon
başlamasına denk gelmektedir. Filmde ekonomik bu- ortamında çekilmiştir ve bu dönemi anlatmaktadır.
nalımın etkisindeki ABD anlatılmaktadır. Dönemin Filmde dönemin kaotik ortamı, açlık, yoksulluk, iş-
çalışma ilişkileri, emeğin yabancılaşması hicvedilerek, sizlik sorunları işlenmektedir. Sanayileşme çağında
kapitalist ve modernist sistemin eleştirisi yapılmaktadır. makinenin insanı yabancılaştıran etkisine karşı her
... sektörden çalışanları uyarmaktadır. Öylesine ki; filmde
Fordizm, 20.yüzyılın en önemli üretim modellerinden Chaplin pek çok farklı ortamda (fabrikada hat işçisi,
birisidir ve sanayileşme devrimi sürecinin bir sonucu- gemi işçisi, gece bekçisi, garson) çalışan olarak görül-
dur (Galanopoulus, 2008). Modelin örgütsel ve düşün- mektedir. Her bir ortama ilişkin eleştirisi ortaya koy-
sel temeli Taylor tarafından atılmıştır. Henry Ford ise, maktadır. Bozkurt’a göre (2000), Fordizmin yarattığı
bu görüşleri sanayiye uygulamıştır. kitlesel etkiye karşı çıkılmasında ekonomik faktörlerle
Film, Fordizmin ve modernizmin yükselişini eleştir- birlikte insanı kitleleştiren, geri plana atan, yabancılaş-
mektedir. Genellikle Smith, Weber, Fayol, Taylor gibi tıran sosyal faktörler de rol oynamaktadır.
klasik kuramcılardan düşünsel altyapısını alan Ford’a Grace (1952), “teknokrasi çağı ve endüstrileşmenin in-
ithaf edilen üretim hattı, toplumsal planda önemli dö- sanlığın deneyimlerini doldurması; makinelerin “diz-
nüşümlere de yol açmıştır. Ford’dan çok önce, 1799 ginleri” ele geçirilmesi; insanlığın savaşa hazırlanması;
yılında Eli Whitney ve Simon North, Connecticut’taki o günlerin duyguları, kargaşalar; işlerdeki yüksek iş
silah fabrikalarında üretim hatlarını düzenleyerek kit- devri; montaj hatlarındaki monotonluklar”ı “Modern
le üretimi yapmıştır. Daha sonrasında cep saati, teks- Zamanlar”ın ana teması olarak belirlemektedir. Film
til üretimi gibi alanlarda da kitle üretimi denenmiştir bu ana temalar üzerinde inşa edilmiştir. Yirminci yüz-
(Brown, 2005). Henry Ford önderliğinde hareketli yılın başlarında “modern” üretim tarzları, “modern”
üretim hatları, kitle üretimi ve bilimsel yönetimin te- yaşama biçimlerini doğurmuştur. Taylor, Fayol, Weber
mel etkinlik ilkeleriyle bir organizasyon geliştirilmiş- gibi bilimciler temel ilkeleri oluştururken Whitney,
tir. Fordizm kavramı da bu bağlama işaret etmekte- North, Ford gibi sermaye sahipleri de ilkelerin pratik
dir (Shilling, 2004). Ford, kendisinden önce yapılan uygulamalarını geliştirmişlerdir. Sonuçta gelişmiş ül-
üretim hattı sistemi deneyimleri olmasına karşın, bu kelerin sanayileşme hızını arttıran bir dönem yaşan-
üretim tarzını salt bir üretim yönetimi sorunu olarak mıştır. Bu hız aynı zamanda toplumsal dönüşümde de
görmemiştir. Yığınsal üreten, kitlesel tüketen bir top- yaşanmıştır. Kitle üretimi kitle tüketimi yaygınlaşmış,
lum yaratma çabasında olmuştur. Bu sebeple üretim bu durum emek üzerinde olumsuz etkiler doğurmuş-
modeline ve arkasında yatan toplum modeli üretme tur. “Modern Zamanlar”, dönemindeki çalışma ilişkile-
çabasına ismini (Fordizm) verebilmiştir. Yığınsal üre- rini Şarlo tiplemesi aracılığıyla eleştiren önemli bir ya-
tim, yürüyen hatlar, zaman baskısı, otomasyon ve hız pıttır. Chaplin’in Modern Zamanları bir bütün olarak
arttıkça monotonlaşma, emeğin yabancılaşması vb. ça- ele alındığında egemen ideolojileri sorgulamaktadır.
lışma sorunlarını gündeme getirmiştir. Mülkiyet, itaat, uyma gibi sosyal etki ajanlarını kav-
... ramsal tanımlanmalarından, akademik çalışmaların-
İnsan ile makine arasındaki benzeşimler çok eski dö- dan önce insanlığa haber vermektedir. Salt bir duyuru
nemlere kadar uzanmaktadır. İnsanı anlamak için olarak değil aynı zamanda bir erken redci gibidir.
makine metaforu kullanılmasının yanı sıra makine- Şarlo, film boyunca sakar, serseri, rastgele yaşayan bir
lerin geliştirilmesinde insan bedenin örnek alınması gezgin konumundadır. Avare gezgin görüntüsü açık
çok sık rastlanan bir durumdur. İnsanlığın “insan” ve biçimde dönemin hızla yükselen havasına isyandır.
“makine”yi algılarken kurduğu bağ, modernizmin ya- Filmin genelinde Chaplin’in modernizmin yükselen
şandığı dönemlerde bir adım ileri geçmektedir. Mark- duvarları arasında hapsolacak insan adına “insansı
sist çizgiden giderek makinelerin çarklarıyla çalışan özellikler kontrolsüzlüğü de içerir” mesajını vermek-
60 Sosyal Politika
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
İstihdam ve işsizlik kavramlarını tanımlayabilecek,
İşsizliğin ekonomik, bireysel ve toplumsal etkilerini listeleyebilecek,
İşsizlikle mücadelede sosyal politikaların yeri ve önemini açıklayabilecek,
Ücret kavramını ve ücretin unsurlarını tanımlayabilecek,
Devletin ücretin korunmasına ilişkin getirdiği düzenlemeleri açıklayabilecek,
Düzgün iş kavramını tanımlayabilecek bilgi ve beceriler kazanabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• İstihdam • Pasif İstihdam Politikaları
• İşsizlik • Ücret
• Tam İstihdam • Ücret Hakkı
• Çalışma Hakkı • Sosyal Ücret
• İşsizlikle Mücadele • Çalışma Koşulları
• Aktif İstihdam Politikaları • Düzgün İş
İçindekiler
İşsizliğin küresel, yapısal, kalıcı ve yaygın bir problem hâline gelmesi, bu prob
lemin sosyal politikanın temel ilgi alanları arasına girmesine yol açmıştır. Sosyal
3. Ünite - İstihdam, İşsizlik, Ücretler ve Çalışma Koşulları 69
politika açısından işsizler sadece bir istatistikten ya da bir ekonomik veriden iba
ret değildir. Söz konusu rakamların bir de gerçek yüzleri, adları, hikâyeleri, geçin
dirmekle yükümlü oldukları aileleri vardır.
Özellikle 1970’lerin ikinci yarısından itibaren büyümenin aynı oranda istih
dam artışı sağlayamadığı ve işsizliğin arttığı, ülke ekonomilerinin krizler karşı
sında daha kırılgan hâle geldiği ve buna bağlı olarak çok sayıda insanın aynı anda
işsiz kaldığı, işsiz kalınan sürelerin uzadığı, özellikle gençlerin, kadınların ve en
gellilerin yüksek oranda işsizlik riski ile karşı karşıya kaldığı ve küresel ekono
mide yaratılan işlerin büyük bir kısmının kırılgan işler olması nedeniyle çalışan
ama yoksul olan insan sayısının arttığı görülmektedir. Bu gelişmelerin etkisiyle
gelişmiş ve gelişmekte olan pek çok ülke, istihdamı geliştirmek veya en azından
sürdürülebilir bir düzeyde tutmak, işsizlikle mücadele etmek ve bunun yanında
işsizliğin sosyo-ekonomik yaşamda yıkıcı etkiler yaratmasını önlemek amacıyla
aktif ve pasif istihdam politikaları üretme çabasına girmiştir. Bununla birlikte,
istihdamın korunması ve işsizlikle mücadele bugün olduğu gibi gelecekte de re
fah kavramına odaklanan tartışmaların temel hareket noktalarından biri olmaya
devam edecektir (Deacon, 2011: 412).
ILO verilerine göre, İşgücü piyasaları cinsiyet eşitsizliği ile karakterize bir görünüm
ortaya koymaktadır. Dünyanın tüm bölgelerinde kadın ve erkek istihdam oranları
arasında Avrupa ve Orta Asya’da yüzde 15 puandan Kuzey Afrika ve Arap Devlet-
lerinde yüzde 57 puana kadar kadınlar aleyhine değişen bir fark bulunmaktadır.
(ILO,2021:23) İstihdama erişimde cinsiyet ayrımcılığı toplumsal cinsiyet eşitsizliği-
nin güçlü olduğu bölgelere göre farklılık göstermektedir.
Ücretlilere örgütlenme leştirilmesinden işsizlik sigortasına kadar pek çok alanda sosyal politika oluştur
hakkının sağlanmasını malıdır. Çalışma hakkı çerçevesinde düzenlenen sosyal politika tedbirleri, sadece
sendika özgürlüğü şeklinde
ifade etmek de mümkündür. işgücü piyasasına aktif katılım sürecini, başka bir ifadeyle çalışma dönemini değil,
Bireysel sendika özgürlüğü, bir aynı zamanda çalışma öncesi ve sonrası dönemleri de kapsamak zorundadır.
yandan çalışanların serbestçe Çalışma hakkı çerçevesinde düzenlenen sosyal politika tedbirleri şu şekilde
sendika kurma ve kurulmuş
sendikalara üye olabilme sıralanabilir (Koray, 2005: 196-197):
özgürlüklerini ifade etmekte; • Yeterli istihdam imkânlarının yaratılması
diğer yandan bireylerin • Yaşam boyu öğrenme perspektifi içinde mesleki eğitim yoluyla insan gücü
sendikalara girmeme veya
sendikadan özgürce ayrılma
kaynağının niteliklerinin geliştirilmesi
haklarını kapsamaktadır. • İş arayanlar ile işgücü arayanların buluşturulması
Kolektif sendika özgürlüğü ise • Çalışma hayatında iş güvencesi ve koruyucu standartların sağlanması
işçi ve işverenlerin kurdukları • Çalışma hayatında belirli bir gelir güvencesinin sağlanması
sendikaların yasal olarak
tanınması ve faaliyetlerinin • İş sağlığı ve güvenliği koşullarının iyileştirilmesi
güvence altına alınması • Ücretlilere örgütlenme hakkının kazandırılması
anlamına gelmektedir. • Aktif ve pasif istihdam politikaları aracılığıyla işsizlik karşısında koruma
Sosyal Risk: Ne zaman • Sosyal güvenlik sistemi ile işgücünün sosyal risklere karşı korunması
ortaya çıkacağı bilinmemekle Sayılan sosyal politika tedbirleri dikkate alındığında sosyal devletin çalışma
birlikte ileride gerçekleşmesi hakkı çerçevesinde çalışma yaşamına müdahale alanının oldukça geniş olduğu
muhtemel ya da muhakkak
olan ve buna maruz kalan görülmektedir.
kişinin mal varlığında
eksilmeye neden olan İşsizliğin Sosyo-Ekonomik ve Bireysel Etkileri
tehlikedir. Sosyal riskler,
mesleki riskler (iş kazası,
İşsizlik hem nedenleri hem de sonuçları itibariyle sosyo-ekonomik bir olgudur.
meslek hastalıkları), Bununla birlikte, işsizliğin bireysel ve toplumsal açıdan neden olduğu problem
fizyolojik riskler (hastalık, ler, işsizlikle mücadelede sosyal politikalara ayrı bir önem kazandırmaktadır. Bu
analık, sakatlık, ölüm) ve bölümde, işsizliğin etkileri ekonomik, bireysel ve toplumsal açıdan ele alınacaktır.
sosyo- ekonomik riskler
(işsizlik, evlenme ve çocuk • İşsizliğin Ekonomik Etkileri (Biçerli, 2005: 419-420; Tokol ve Alper, 2011:
sahibi olma, konut ihtiyacı) 82-83):
olmak üzere başlıca üç grupta • İşsizlik, ekonomik etkinliğin bir göstergesidir. İşsizlik oranının yüksel
sınıflandırılabilir.
mesi, bir ekonominin daha fazla üretebilme gücü olduğu hâlde bunu
değerlendiremediğini ortaya koymaktadır.
Bağımlılık Oranı: Bir • İşsizliğin yükselmesi durumunda tüketici nüfus üzerindeki baskı da artar.
ülke nüfusunun tamamı • İşsizlik, bağımlılık oranını da etkilemektedir. İşsizliğin arttığı dönem
tüketicidir ancak çalışma
çağındakiler hem tüketici
lerde bağımlılık oranı yükselirken azaldığı dönemlerde bağımlılık oranı
hem de üreticidirler. da geriler.
Üretim- tüketim dengesinin • İşsizliğin artması, ekonomideki tasarruf eğiliminin azalmasına ve yatı
gerçekleştirilebilmesi rımların düşmesine neden olur.
için üretime katılanların
kendileriyle birlikte • İşsizlik, gelir dağılımı eşitsizliğini ve yoksulluğu artırır.
üretime katılmayanların da • İşsizliğin yükseldiği dönemlerde transfer harcamaları artar.
ihtiyaçlarını karşılayacak • İşsizlikle birlikte bağımlı çalışanların sayısındaki azalışa bağlı olarak ak
şekilde üretimde bulunmaları
gerekir. Bu çerçevede, üretime tif sigortalı sayısı düşer ve dolayısıyla sosyal güvenlik gelirleri azalır.
katılan kişilere bağımlı olan • İşsizliğin artması, çalışan sayısı ve işletme kârlarını olumsuz yönde etki
nüfusun ölçüsü bağımlılık lediğinden vergi gelirleri azalır.
oranıdır.
• İşsizliğin Bireysel Etkileri (Altan, 2009: 124; Serter, 1993: 3; Talas, 1997: 128):
• Genellikle tek geçim kaynağı ücret olan birey ve bakmakla yükümlü ol
duğu ailesi, bireyin işsiz kalması durumunda bu gelir kaynağından yok
sun kalır. Bu durumda da bireyin ve ailesinin hayat standardı düşecektir.
• Birey, sahip olduğu insan sermayesini, başka bir ifadeyle vasıflarını ve
entelektüel yeteneklerini kaybetmeye başlar.
3. Ünite - İstihdam, İşsizlik, Ücretler ve Çalışma Koşulları 71
İşsizlik ile suç ve intihar eğilimleri arasındaki ilişkiler hakkında daha ayrıntılı bil
gileri M. Kemal Biçerli’nin İşsizlikle Mücadelede Aktif İstihdam Politikaları, (Es
kişehir: Anadolu Üniversitesi Yay., 2004) adlı kitabının İşsizlik Sorununun Önemi
bölümünde bulabilirsiniz.
İşsizliğin bireysel ve toplumsal etkileri hakkında ayrıntılı bilgiyi Tanıl Bora, Aksu
Bora, Necmi Erdoğan, İlknur Üstün’ün, Boşuna mı Okuduk?: Türkiye’de Beyaz Ya
kalı İşsizliği, (İstanbul: İletişim Yay., 2011) adlı kitabında bulabilirsiniz.
dam etmeleri karşılığında vergi indirimleri veya ücret ya da prim katkısı sağla
maktadır (Biçerli, 2005: 489). Aktif istihdam politikaları çerçevesinde, emek arzını
eğitim yoluyla talebin ihtiyaçlarına uyarlama süreci hem pahalı hem de uzun bir
süreci gerektirdiğinden, işsizlik probleminin şiddetini acil olarak azaltmak için
talep yönünden önlem alınması gerekmektedir. Dezavantajlı kesimlerin özel sek
törde istihdam edilmesinin sübvansiyonlarla desteklenmesi, bu amaca yönelik bir
politika olarak karşımıza çıkmaktadır. Ücret ve istihdam sübvansiyonları özellikle
OECD ülkelerinde ve ABD’de işsizlikle mücadelede yaygın olarak kullanılan yön
temler arasındadır (Biçerli, 2005: 491).
Diğer bir aktif istihdam politikası doğrudan kamu istihdamıdır. İşsizlere ka
mu sektöründe istihdam imkânı yaratan bu tür programlar genel olarak yaygın ve
büyük ölçekli işsizlik problemi ile mücadelede kullanılmaktadır. Doğrudan kamu
istihdamına yönelik programların temel amacı, iş bulma ümidi düşük olan deza
vantajlı kesimlerin hem iş pratiklerinin sağlanması hem de sosyal açıdan dışlanma
larının önlenmesidir (Biçerli, 2004; 138). Bu bağlamda, doğrudan kamu istihdamı,
diğer aktif istihdam politikaları ile işgücü piyasasına katılımlarının sağlanması söz
konusu olmayan kesimler için bir son çare uygulaması olarak değerlendirilebilir.
Aktif istihdam politikaları kapsamında ele alacağımız son politika aracı kamu
nun eşleştirme ve danışmanlık hizmetleridir. Kamunun eşleştirme ve danışmanlık
hizmetlerini gerçekleştirmesindeki temel amaç, işgücü piyasasındaki bilgi eksik
liğini gidererek işçi ve işveren arasındaki eşleşmeyi sağlayabilmektedir. Bu kap
samda verilen başlıca hizmetler şu şekilde sıralanabilir; işsizlerin bölgesel olarak
pazarlanılabilir niteliklerinin belirlenmesi, işsizlerin iş bulabilmesi için yeniden
eğitimin gerekli olup olmadığına karar verilmesi, işsizlerin mesleki eğitim prog
ramlarına ve iş arama seminerlerine yönlendirilmesi, açık işler ile iş arayanların
özgeçmişlerinin karşılaştırılarak uygun eşleşmenin gerçekleştirilmesi, çeşitli mes
lekler için gelecekteki emek talebinin tahmin edilmesi ve bunun yayınlanması
(Biçerli, 2005: 499). Türkiye’de kamu eşleştirme ve danışmanlık hizmetleri 2011
yılında mesleki yeterlilik standartları belirlenen İŞKUR bünyesinde iş ve meslek
danışmanları aracılığı ile yürütülmekle birlikte, 2003 yılından itibaren yasal mev
zuatımıza giren ve İŞKUR tarafından yetkilendirilen özel istihdam bürolarından
da söz edilebilir(Biçerli,2019,463).
Pasif istihdam politikalarının ilk aracı olan işsizlik sigortası, kendi iradesi dı
şında işini kaybeden kişilerin karşılaştıkları gelir kaybını geçici bir süre veya ye
ni bir iş buluncaya kadar gidermeyi amaçlayan ve sigortacılık tekniği ile faaliyet
gösteren bir sigorta dalı ve sosyal politika aracıdır (Altan, 2009: 136; Biçerli, 2005:
482; Tokol ve Alper, 2011: 108). İşsizlik sigortası uygulaması, aynı zamanda işsiz
kalan kişiye vasıf ve yeteneklerine göre daha iyi koşullarda uygun bir iş bulma
fırsatını da sağlamaktadır. Başka bir ifadeyle, işsizler işsizlik sigortası sayesinde
iş ararlarken daha seçici olabilmektedir. İşsizlik sigortası uygulamasının bir di
ğer amacı, işsizlik sebebiyle meydana gelebilecek satın alma gücü düşüşünü önle
mek ve böylece işsizliğin daha da artmasının önüne geçebilmektir (Biçerli, 2005:
483). Bununla birlikte, uygulama işsizlerin yalnızca parasal olarak desteklenme
lerini değil, etkin bir mesleki eğitim ve iyi işleyen bir işe yerleştirme sistemini de
içermektedir. Bu yönüyle, pasif bir istihdam politikası aracı olan işsizlik sigortası
uygulamasının, işsizlere yönelik düzenlenen mesleki eğitim programları ve danış
manlık hizmetleri aracılığıyla aktif istihdam politikaları ile birlikte yürütüldüğü
görülmektedir. İşsizlik sigortasının finansmanı genellikle devlet, işçi ve işveren
tarafından ödenen primler ile karşılanmaktadır.
74 Sosyal Politika
ILO’nun 102 sayılı Sözleşmesi’ne göre; işsize çalıştığı sırada son ayda aldığı ücretin
%45’inin altında olmamak şartıyla, ülkeden ülkeye değişen sürelerde (bazı ülkeler
için bu süre 3 yıla kadar uzarken bazı ülkelerde 6 ay ile 1 yıl arasında devam etmek
tedir) işsizlik ödeneği ödenmektedir.
İşsizlikle mücadelede kullanılan diğer bir pasif istihdam politikası aracı işsizlik
yardımıdır. İşsizlere minimum yaşam standardı sunmayı amaçlayan bu uygulama
daha çok sosyal devlet ilkesini benimsemiş gelişmiş ülkelerde karşımıza çıkmak
tadır (Biçerli, 2005: 484; Tokol ve Alper, 2011: 109). İşsizlik yardımının, işsizlik
sigortasından farklılaştığı iki temel husus vardır. Birincisi, işsizlik yardımının fi
nansmanı sadece devlet tarafından karşılanmaktadır. İkincisi ise işsizlik yardımı
işsizlik sigortasında olduğu gibi belirli bir süreyi kapsayabileceği gibi, muhtaçlık
durumu devam ettiği sürece de yardım yapılabilmektedir.
İşsizlikle mücadelede inceleyeceğimiz son pasif istihdam politikası aracı olan
çalışma paylaşımı birkaç şekilde gerçekleşebilmektedir. Bunlar; erken emeklilik, iş
paylaşımı ve çalışma sürelerin kısaltılması şeklinde sayılabilir (Biçerli, 2005: 485).
Erken emeklilik uygulamasında; normal emeklilik yaşı dolan bireyler emekliye sevk
edilmekte ve bu kişilerin işleri işsizlere verilmektedir. İş paylaşımında; işler kısım
lara bölünerek daha fazla sayıda işsize istihdam imkânı sağlanmaya çalışılmaktadır.
Çalışma sürelerinin kısaltılması uygulamasında ise fazladan istihdam olanağı sağ
lanabilmesi için mevcut çalışanların çalışma süreleri azaltılmaktadır. Öte yandan,
bu yöntemde üretimde tam zamanlı çalışma açısından net bir istihdam artışı söz
konusu olmadığından, çalışma paylaşımına yönelik ciddi eleştiriler bulunmaktadır.
olanak ve düzeylerini belirleyen çoğu kez tek gelirleri olarak görür. Emek sahibi
nin diğer üretim faktörlerinden ayrı olarak insan olması düşüncesinden hareketle,
ücreti şahıs geliri olarak tanımlamışlardır. Sosyal politika için ücret, salt ekonomik
ya da hukuki özellikleri ile değil, taşıdığı insancıl değer yönünden de önem taşır.
Bütün bu bakış açılarından hareketle ücretin geniş ve genel bir tanımını yap
mak gerekirse geniş anlamda ücret; insan emeğinin bir bedeli olarak tanımlanır
ken; genel anlamda ise işletmelerin kâr ve zararına bağlı olmayan, işveren tara
fından emek sahibine üretilen malın satışı beklenmeden ödenen, miktarı önceden
belirlenmiş gelir olarak tanımlanmaktadır (Tokol, 2000: 13). Bir diğer tanıma göre
ücret; bir iş karşılığında işveren tarafından işçiye saat başına, gündelik, haftalık,
on beş günlük veya aylık olarak ödenen para ve para ile belirlenebilen malların
ve hizmetlerin oluşturduğu bir gelirdir (Talas, 1983: 13). Benzer bir tanımlamaya
göre de ücret, gelir temin etmek amacıyla sarf edilen fikri ve bedeni enerji anla
mındaki emeğin değeri ve karşılığıdır (Çubuk, 1963: 11-12).
İşçi ve işveren arasındaki iş sözleşmesi ile kararlaştırılan ücret, şüphesiz eme
ğin değeri ve karşılığı olmakla birlikte piyasa arz-talep kanunlarına göre uygula
nan ve bir fiyat olarak bir mala ödenen bedel gibidir. Ücret, bedensel ve düşünsel
emeğin bedeli, üretime emeği ile katılanların üretimden aldıkları pay veya işçiye
yaptığı iş dolayısıyla yapılan her türlü ödeme gibi objektif kriterlere dayalı olarak
tanımlanabileceği gibi çalışanlara göre sadece bir ve genellikle tek gelir, bir emek
geliri veya bağımlı emeğin geliri olarak da tanımlanabilmektedir (Tuna ve Yalçın
taş, 1999: 84-85).
Ücretin unsurları ise hâlen ülkemizde yürürlükte olan 4857 sayılı İş Kanunu’
nun 32. maddesinin 1. fıkrasındaki; “genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşı
lığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutardır”
tanımından hareketle; bir iş karşılığında ödenmesi, işveren ya da üçüncü kişiler
tarafından ödenmesi ve para ile ödenmesi şeklinde sıralanabilir.
Bu tanımlardan sonra ücreti, üretime katılan emeğin para olarak ödenen kar
şılığı, başka bir ifadeyle çalışanın, işverenden emeği karşılığı aldığı ekonomik de
ğer olarak ifade edebiliriz. Aynı şekilde, anlaşılacağı üzere ücretin insan emeğine
yapılan bir ödeme olduğunu ve teşebbüsün kâr ve zararına bağlı olmayan ve mü
teşebbis tarafından emek sahibine, üretilen malın satışı beklenmeden yapıldığını
belirtebiliriz.
rım ücret, fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma ücreti, tatil ücretleri, yüzde usulü
ücret, komisyon ücreti ve kâra katılma olarak sıralanabilir.
Ücrete ilişkin kavramlar konusunda daha ayrıntılı bilgiye Eyüp Bedir vd.nin Sosyal
Politika I (Eskişehir: Açıköğretim Fakültesi Yay., 2012) adlı kitabından ulaşabilirsiniz.
Ana ücret, kök ücret veya çıplak ücret olarak da adlandırılan, ücret haddi; eme
ğin belirli bir zaman veya üretim birimi başına elde ettiği para miktarını ifade
etmektedir (Tokol ve Alper, 2015: 163). İşgörenin fiilen çalışması ve/veya çalışma
ya hazır bulunması kaydıyla ödenmesi garanti edilen bir tutarı ifade eder. Çeşitli
yasalardaki düzenlemelerle kazanç kavramı ile eş anlamlı kullanılan ücret geliri ise
iş/çalışma süresi veya üretim miktarı ile ücret haddinin çarpımına eşittir. Yani iş
müddeti/birim sayısı ile ücret haddinin çarpımına eşittir.
Ücretlerin mal ve hizmet fiyatları karşısındaki gerçek satın alma gücü dik
kate alındığında, karşımıza nominal ücret ve reel ücret kavramları çıkmaktadır.
Nominal ücret; cari ücret, nakdi ücret, parasal ücret ve itibari ücret şeklinde de
adlandırılmaktadır ve para ile ifade edilen ücret miktarıdır. Ücretin geçerli para
cinsinden tutarını ifade eder. İşletmeler bakımından önemli olan ücret nominal
ücrettir. Çünkü bu ücret, doğrudan maliyetleri etkileyen ve işletmenin kasasından
çıkan para miktarıdır. Nominal ücret, ücretin ödendiği ülkenin cari para cinsin
den yapılan nakit ödemeyi ifade ederken, reel ücret ise nominal (parasal/nakdi)
ücret karşılığı satın alınabilecek mal ve hizmet miktarını ifade etmektedir. Yani
nominal ücret işçinin eline geçen paranın miktarını, reel ücret ise paranın satın
alma gücünü temsil etmektedir.
Çalışan bakımından önemli olan ücret, hakiki ücret de denilen reel ücrettir.
Reel ücret nominal ücretin ülkedeki fiyatların düzeyi dikkate alınarak hesaplanan
satın alma gücüdür. Başka bir ifadeyle, parasal ücretin satın alma gücünü gösterir.
(TÜFE): Belirli bir dönemde Nominal ücretin tüketici fiyatları endeksine (TÜFE) bölünmesi ile elde edilir.
belirli bir kitle tarafından Ücrete ilişkin kavramlar hususunda karşımıza çıkabilecek bir diğer kavram,
tüketici mal ve hizmetlerine
ödenen perakende fiyatlardaki nak di ve ayni ücret ayrımıdır. Nakdi ücret; ücretin para veya nakit olarak ödenme
değişikliklerin ölçüsüdür. sini veya bu şekilde ödenen kısmını ifade eder. Ayni ücret ise ücretin iktisadi değe
ri olan mal ve hizmetler şeklinde sağlanan kısmını veya unsurlarını ifade eder. Bir
diğer ifadeyle ücretin nakdi olarak değil de mal-eşya ve/veya hizmet ile ödenme
sidir (Tokol ve Alper, 2011: 146). Genellikle sosyal yardımlar içinde zaman zaman
parayla ölçülebilen bazı ayni ödemelere de yer verildiği gözlenmektedir. Bu tür
ücret unsurlarına örnek olarak yemek, taşıma hizmeti, taşıt, konut, giyim eşyası,
yakacak maddeleri vb. şeklinde sağlanan sosyal yardımlar verilebilir.
(Truck sistemi): Çalışan Bu ödeme cinsine truck sistemi ismi de verilmektedir. 19. yüzyılda Sanayi
ücretlerinin standart para
yerine, mal veya para yerine
Devrimi’nin ilk dönemlerinde bir hayli yaygın olan sistem, birçok ülkede kanun
geçen kâğıt kuponlar şeklinde lar tarafından yasaklanmıştır (Tuna ve Yalçıntaş, 1999: 86).
ödendiği sistem. wÇalışma yaşamında özellikle bordrolarda en çok karşılaştığımız ücrete ilişkin
bir diğer kavram ise brüt ve net ücret ayrımıdır. Brüt ücret; tahakkuk eden, kesin
tiler öncesi toplam ücret tutarını ifade eder. Brüt ücret bir bakıma işverenin ücret
kapsamında işgörene ve işgören adına ilgili taraflara yaptığı toplam ücret ödemele
rini içerir. Başka bir deyişle brüt ücret, bir işgöreni istihdam etmek dolayısıyla işve
renin katlandığı ücret kapsamında sayılan tüm giderleri kapsar. Net ücret ise brüt
ücretten gelir ve damga vergiler, sosyal güvenlik kesintileri, sendika aidatı vb. çe
şitli kesintiler düşüldükten sonra kalan ve işgörenin eline geçen kullanılabilir ücret
tutarını ifade eder (Gündoğan ve Biçerli, 2003: 82). Bir başka ifadeyle, brüt ücret
3. Ünite - İstihdam, İşsizlik, Ücretler ve Çalışma Koşulları 77
işletmenin kasasından çıkan net ücret ise işçinin cebine giren para miktarını ifade
etmekte; brüt ücretten yapılan kesintiler arttıkça, brüt ücret sabit kalsa da net ücret
düşmektedir (Tokol ve Alper, 2011: 145).
Son olarak üzerinde önemle durulması gereken ücrete ilişkin kavram, adını
gerek çalışma hayatında gerekse medya aracılığıyla sık sık duyduğumuz asgari
ücrettir. Asgari ücret, işçi ve ailesinin günün ekonomik ve sosyal koşullarına göre Asgari ücret: İşçilere normal
insanca yaşamasını sağlayacak, insanlık onuruyla bağdaşacak bir ücreti tarif eder. bir çalışma günü karşılığı
ödenen ve işçinin gıda, konut,
Buna göre belirlenecek ücret sadece çalışanın değil, ailesinin de ekonomik, sosyal- giyim, sağlık, ulaşım ve kültür
kültürel ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek düzeyde olmalıdır. Bir yandan (işçiye) gibi zorunlu ihtiyaçlarını
insan hürriyeti sebebiyle sosyal bakımdan uygun asgari bir yaşam seviyesi sağla günün fiyatları üzerinden
asgari düzeyde karşılamaya
maya elverişli olan; öte yandan da işverenleri daha düşük ücret ödemekten men yetecek ücrettir.
eden, mecburi karaktere sahip bir ücrettir (Talas, 1983:54).
Asgari ücret; ücretin en alt sınırını oluşturmaktadır. Buna göre asgari ücretin Sosyal damping: Bir ülkenin
altında bir ücret ödenmesi ne iş sözleşmeleriyle ne de toplu sözleşmelerle müm daha düşük işgücü maliyetleri
ve/veya daha az kısıtlayıcı iş
kün değildir. Böylelikle işçi ve işveren açısından haksız rekabet önlenmiş olur. İşçi hukuku kuralları vasıtasıyla
olarak çalışan her kişi asgari ücret olarak tespit edilen miktardan veya daha üze diğer ülkelere karşı rekabet
rinden ücrete hak kazanmaktadır. Asgari ücretin altında bir ücretin ödenmesinin gücünü arttırarak, istihdam
yaratıcı yatırımı kendine
pazarlığı yapılamaz ve kesinlikle ödenemez. Asgari ücretin bu özelliği işverenlerin çekmesidir.
sosyal damping uygulamalarına yönelmelerini de engellemiş olur.
Asgari ücret uygulaması, işçi ve işveren açısından haksız rekabeti nasıl önleyebilir?
3
Asgari Ücret Yönetmeliği’ne göre; en geç iki yılda bir belirlenen güncel asgari ücret
tutarlarına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın aşağıda verilen internet site-
sinden ulaşabilirsiniz. (https://www.csgb.gov.tr/asgari-ucret/)
Ücret Sistemleri
Ücretlerin hesaplanma ve ödeme biçimlerindeki farklılıklar çeşitli ücret sistem
lerinin ortaya çıkmasına neden olmuş ve işin gerçekleştirilme zamanına, yapılan
işin miktarına, çalışanın gösterdiği performansa, çalışanın bilgi, beceri ve yetkinlik
düzeyine göre farklılaşan çeşitli ücret ödeme sistemleri uygulanmaya başlanmıştır.
Ücret sistemleri en genel tanımlama ile bireysel ücretlerin bileşimi, hesaplanması
ve ödenmesine ilişkin düzenlemelere ve yöntemlere denir. Bir diğer ifadeyle; işve
renlerin işçiye emeğinin karşılığı olan para ve para ile ölçülmesi mümkün olan tüm
menfaatlerin ne miktarda ve hangi ölçütlere göre ödeneceğini belirleyen kurallar
bütünüdür (Bayraktaroğlu, 2003: 168). Bireysel ücretlerin bileşimi, hesaplanması
ve ödenmesine ilişkin düzenlemeleri ve yöntemleri kapsamaktadır.
Ücret sistemleri, işletme içerisinde uygun bir denge kurmak, çalışanın emeğini
en etkin ve ekonomik bir şekilde kullanmak gibi bir amaç birliği içerisindedirler.
Bu amaç doğrultusunda işletme dâhilinde kazanılan uyum ve adaleti sağlayarak
çalışanın güvenini kazanıp, işe devamlılığı ve motivasyonunu artırmaya yardımcı
olmaktadır.
Değişen günümüz koşulları, ücret sistemlerinin anlamı ve amaçlarını büyük
oranda etkilemese de uygulama olanaklarını sınırlamaktadır. Ücret sistemlerin
den bazıları giderek daha fazla önem kazanırken bazıları etkinliklerini yitirmek
tedir. Bu değişimde, işletme yönetiminin gereksinimleri, işlerin yapısında meyda
na gelen yapısal değişimler ve işçilerin ücrete yönelik görüş ve beklentilerindeki
değişikliklere ilişkin faktörler rol oynamaktadır.
78 Sosyal Politika
yan iki taraf arasında belirlenen ücretler genel seviyesi, işçinin temel ihtiyaçlarını Çalışan yoksullar:
karşılamaktan uzak kalmış ve dünya çalışan yoksullarla tanışmıştır. Yoksulluğun çalışmamaktan
kaynaklandığı şeklindeki
Zamanla ücreti yegane geçim kaynağı olan işçinin, üretim araçlarına sahip yaygın görüşün aksine,
sermaye karşısında eşit güç oluşturamaması ve güçsüz kalması bu adaletsizlik ve çalıştıkları hâlde
sömürü karşısında ise tarafsız kalınamayacağı düşüncesi yayılarak devletin eko yoksullaşanlar/yoksulluktan
kurtulamayanları ifade
nomik ve sosyal yaşama müdahalesi gereği geçerlilik kazanmaya başlamıştır. etmektedir.
Müdahalecilik anlayışındaki gelişmeler ve toplumlarda yeni oluşmaya başlayan
sosyal yapılar ise liberal kapitalist düzenin yeniden gözden geçirilmesine yol aç
mıştır. Bunun sonucunda müdahaleciliğe doğru bir yola girilmiştir. Bu oluşum I.
Dünya Savaşı ile hız kazanmıştır. Bundan böyle devlet, yeni bir anlayışa girmeye
başlamıştır (Talas, 1995: 66). Temelde sosyal politikaya karşı olan liberal düşünce
kendi içinde bir evrime yönelmiştir. Bu gelişmeler neticesinde devlet, ücret geli
rini; eşit değerde işe, eşit ücret ödenmesi, cinsiyet ayrımcılığının yasaklanması,
ücretin reel değerinin korunması, asgari düzeyinin belirlenmesi, ücretin ödenme
biçimi ve yerinin belirlenmesi, ücretin belgelendirmesi, ücretin güvencesi ve üc
retin öncelikli alacak olması gibi alanlarda koruma altına almaya başlamıştır.
te olan ülkeler için gerçekçi olmayan bir yaklaşımdır. Bu nedenle ücret günümüz
de sadece çalışma karşılığı alınan bir para (emeğin fiyatı) olmaktan uzaklaşmış;
sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal bir olgu olarak da değerlendirilmeye
başlanmıştır.
Bugünkü sosyal devlet düzenimizde, ücret hakkı sadece ekonomik açıdan eme
ğin karşılığı olan gerçek ve efektif bir ücreti değil, muhtevası bakımından çok daha
geniş kanuni hak ve menfaatleri de kapsamaktadır. Bir diğer ifadeyle günümüzde
ücret; hem daha geniş bir ihtiyaç anlayışı içerisinde değerlendirilmekte hem de
emeği karşılığı ücret geliri ile geçinenlerin sağlığı, eğitimi, beslenme ve barınma
sını da dikkate almaktadır. Bu nedenle günümüzde ücrete ilişkin kabul edilen ge
nel anlayış sosyal ücret anlayışı olarak değerlendirilmektedir (Tokol ve Alper, 2011:
151). Bu kapsam içerisinde sosyal koruma amacıyla işçiye tanınan kanuni haklarla,
bir emek ve çalışma karşılığı olmaksızın da ücret ödenebilmesi söz konusu olmak
tadır. Ücretin sosyal boyutu sosyal ücret olarak tanımlanan bu durumda, ücretlen
dirme yapılırken yalnızca iş göz önünde bulundurulmaz; hem hizmetin gereklerini
hem de çalışana uygun ve gerekli toplumsal yaşam düzeyini sağlama amacı gö
zetilir. Ücret geliri de teknik ve ekonomik bir rasyonellikten uzaklaşarak insancıl
değerlere dayalı bir anlam kazanmaktadır. Bu anlayışla, ücretin insan onuruna ya
raşır bir yaşam düzeyi sağlayabilecek düzeyde olması öngörülür.
Özellikle Sanayi Devrimi sürecinin ilk yıllarında aşırı rekabet olgusu ve bunun
sonucu olarak aşırı kârlar peşinde koşulması, üretimde kullanılan makinalara
yatırılan sermayenin kısa sürede geri alınmasını gerektirmiştir (Talas, 1995: 67).
Çünkü o dönemde hızla birbirini izleyen yeni teknolojik buluşlarında da etkisiyle
makine çabuk değişmekte ve rekabet gücünü yitirmektedir. Bu gelişmeler, eme
ğin aşırı derecede sömürülmesine yol açmış, ücretler düşmüş ve sefalet ücretleri
niteliğini kazanmış, bunun sonucunda da çalışan yoksullar ortaya çıkmaya başla
mıştır. Bu durum Batı Avrupa’da özellikle İngiltere, Almanya, İsviçre ve Fransa’da
bütün olumsuz sonuçlarını göstermiş ve işçi sınıfı içinde çok büyük bir yoksulluk
başlamıştır.
Sanayi Devrimi’nin çalışma koşullarıyla ilgili olarak ortaya çıkardığı sorun
lardan biri de çalışma sürelerinin çok uzun olmasıdır. Makinanın 18. yüzyılın
sonunda başlayıp üretim biçimlerini ve tekniklerini değiştirerek geliştirdiği kitle
yapımına geçerek, işçinin yerini alması ve yine makinanın işsiz bıraktığı işgücü
ne çalışma alanları açmak için zorunlu önlemlerin alınmamış olması, işsizlik si
gortalarının oluşumlarının henüz çok uzaklarda bulunması ve devletin ekonomik
yaşama her türlü müdahaleden kaçınması, bütün ekonomi, toplumsal ve ruhsal
sonuçları ile büyük bir işsizlik yaratmıştır. İşsiz kalan fakat geçinmeleri için kesin
likle çalışmak zorunda olan ve sonunda da birbiriyle rekabet içine düşen işçiler
kendilerine önerilen her türlü çalışma koşullarını kabul etmek durumunda kal
mışlardır. Bu koşullardan biri de çoğu kez günde 15-18 saate kadar çıkan çalışma
süreleridir (Talas, 1995: 68).
O döneme hakim olan iktisadi liberalizm anlayışı da işçi sınıfının içinde bulun
duğu sefaleti daha da pekiştirmiştir. Bu anlayışa göre, bireyin ekonomik faaliyet
lerini özgürce yapmasına izin verilmesi, bu özgürlüğü güvence altına alacak genel
kuralların konulması dışında ona müdahale edilmemesi sağlanmıştır (Koray, 2000:
27). Böylece iktisadi hayatta bir uyum sağlanabilecek ve toplumun çıkarları da ger
çekleştirilebilecekti. Bunu sağlamak için çalışma koşullarının devlet baskısından
uzak ve işçi ile işveren taraflarının serbest iradesine dayanan bireysel sözleşme sis
temiyle düzenlenmesi öngörülmüştür. Bir diğer ifadeyle bu dönemde devlete biçi
len rol, çalışma hayatının tamamen dışında kalmak ve müdahale etmemektir.
Ücretli bir işe sahip olmak, insana yakışır çalışma koşullarını garanti etmez. Ka-
yıt dışı çalışma, çalışma yaşamında cinsiyet ayrımcılığı, sosyal koruma ve sendikal
haklara erişememe gibi durumlar düzgün iş açıkları yaratmaktadır.
Düzgün İş kavramı, ortaya çıkışı ve temel göstergeleri konusunda detaylı bilgi için
İşveren Dergisi (Şubat 2003) Ekinde yer alan; Düzgün İş (Decent Work) Hakkın
daki Uluslararası İşverenler Teşkilatı (IOE) Görüşü’nü inceleyebilirsiniz.
Özet
İstihdam ve işsizlik kavramlarını tanımlamak. İşsizlikle mücadelede sosyal politikaların yeri ve
1 3 önemini açıklamak.
İstihdamı geniş ve dar anlamda olmak üzere iki
şekilde tanımlamak mümkündür. Geniş anlam İşsizliğin küresel, yapısal, kalıcı ve yaygın bir
da istihdam, üretim faktörlerinin yani çalışması problem hâline gelmesi, bu problemin sosyal
ya da çalıştırılması şeklinde tanımlanırken, dar politikanın temel ilgi alanları arasına girmesi
anlamda istidam tanımında üretim faktörlerin ne yol açmıştır. Sosyal politika açısından işsizler
den sadece emek faktörü dikkate alınmakta ve sadece bir ekonomik veri olarak kabul edile
emeğin üretimde kullanılması ya da gelir sağla mezler. Günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan
mak amacıyla çalışması ya da çalıştırılması ola pek çok ülke; istihdamı geliştirmek, işsizlikle
rak ifade edilmektedir. Diğer taraftan, çalışma mücadele etmek ve işsizliğin toplumsal yaşam
istek ve gücünde olan, cari ücret ve mevcut çalış da yıkıcı etkiler yaratmasını önlemek amacıyla
ma koşullarında belirli sürelerle iş arayan ancak aktif ve pasif istihdam politikaları üretme çaba
bulamayan kişilere işsiz, yaşanan bu duruma da sına girmiştir.
işsizlik denilmektedir.
Ücret kavramını ve ücretin unsurlarını tanım
İşsizliğin ekonomik, bireysel ve toplumsal etkileri 4 lamak.
2 ni listelemek. Ücret; çalışanların ortaya koyduğu zihinsel ve
İşsizlik hem nedenleri hem de sonuçları itiba bedensel emeğin bedeli/karşılığıdır. Genel an
riyle sosyo-ekonomik bir olgu olarak karşımıza lamda ücreti; üretime katılan emeğin işveren ve
çıkmaktadır. İşsizliğin başlıca ekonomik etkile ya üçüncü kişilerden emeği karşılığı aldığı eko
ri; işsizlik oranının yükselmesi, bir ekonominin nomik değer, başka bir ifadeyle bir kimseye bir iş
daha fazla üretebilme gücü olduğu hâlde bunu karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafın
değerlendiremediğini ortaya koymakta, tüketici dan sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak ifa
nüfus üzerindeki baskının arttığını göstermek de edebiliriz. Bu tanımlardan hareketle ücretin
te, bağımlılık oranını etkilemekte, gelir dağılımı unsurları ise bir iş karşılığında ödenmesi, işve
eşitsizliğini ve yoksulluğu artırmaktadır. İşsizli ren veya üçüncü kişiler tarafından ödenmesi ve
ğin başlıca bireysel etkileri; tek geçim kaynağı para ile ödenmesi şeklinde sıralanabilir.
ücret olan birey ve bakmakla yükümlü olduğu
ailesi, bireyin işsiz kalması durumunda bu gelir Devletin ücrete ilişkin getirdiği koruyucu düzenle
kaynağından yoksun kalmakta ve hayat stan 5 meleri açıklamak.
dartları düşmektedir. Birey, sahip olduğu insan Devlet, ücret gelirini; eşit değerde işe eşit ücret
sermayesini, özgüvenini, kendisine olan say ödenmesi, cinsiyet ayrımcılığının yasaklanması,
gısını, bakmakla yükümlü olduğu kişilere kar ücretin reel değerinin korunması, asgari düzeyi
şı itibarını, topluma olan aidiyet duygusunu ve nin belirlenmesi, ücretin ödenme biçimi ve yeri
çalışma disiplinini zamanla kaybetmekte, tem nin belirlenmesi, ücretin belgelendirmesi, ücre
belliğe alışmaktadır. İşsizliğin başlıca toplumsal tin güvencesi ve ücretin öncelikli alacak olması
etkileri; sosyal, ahlaki ve ailevi pek çok değerin gibi alanlarda koruma altına almaya başlamıştır.
kaybolmasına yol açmakta, sosyal dışlanmaya
neden olmakta, toplumsal çözülmeleri ve sosyal Düzgün iş kavramını tanımlamak.
6
gerginlikleri artırmaktadır. İnsan onuruna yakışır çalışma koşullarında, iş
çi sağlığı ve güvenliği koşullarına uygun, sosyal
güvenlik imkânlarına sahip, sendika aracılığı ile
temsil gücü olan, zorla çalıştırma ve çocuk işçi
liğinin olmadığı, yaptığı iş karşılığında hak ettiği
ücreti alabilen ve kısacası çalışmaya ilişkin temel
hak ve ilkelerin üç taraflı uzlaşma ile gerçekleşti
rilebildiği işler olarak tanımlanmaktadır.
86 Sosyal Politika
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisinde dar anlamda tam istih 5. Aşağıdakilerden hangisi pasif istihdam politikala
damı ifade eder? rının temel özelliklerinden biri değildir?
a. Bir ekonomide üretim faktörlerinin tümünün a. İşsizliği azaltmak yerine bireysel ve toplumsal
üretime katılması zararlarını önlemeye çalışması
b. Üretim faktörlerinin belirli bir dönem içerisin b. Öncelikli olarak hedef gruplara yönelmesi
de kullanılma derecesi c. Daha çok gelişmiş ülkelerde uygulanması
c. Çalışma sürelerinde bir kısıtlama olmadığı hal d. İşsizlik sigortasının pasif istihdam politikala
de istihdam edilen işgücünün çalışma karşılı rından biri olması
ğında elde ettiği gelirin düşük olması e. İşsizlikle mücadelede acil yardım işlevi görmesi
d. Bir ülkedeki mevcut emeğin tamamı kullanıl
masına rağmen, talebin karşılanamaması 6. Aşağıdakilerden hangisi ücretin unsurlarından biri
e. Cari ücret düzeyi ve mevcut çalışma koşulların değildir?
da çalışmak isteyen herkesin iş bulduğu istih a. Üçüncü kişiler tarafından ödenmesi
dam düzeyi b. İşveren tarafından ödenmesi
c. Para ile ödenmesi
2. Aşağıdakilerden hangisi çalışma hakkı çerçevesin d. Belirli bir zaman birimi başına ödenmesi
de düzenlenen sosyal politikalardan biri değildir? e. Bir iş karşılığı ödenmesi
a. İşgücünün sosyal risklere karşı korunması
b. İş sağlığı ve güvenliği koşullarının iyileştirilmesi 7. Ücretin ülkedeki fiyatların düzeyi dikkate alınarak
c. Ücretlilere örgütlenme hakkının kazandırılması hesaplanan satın alma gücü, aşağıdaki ücret türlerin
d. Çalışanların satın alma gücünün korunması den hangisini ifade etmektedir?
için vergi indirimleri yapılması a. Ücret haddi
e. İş arayanlar ve işgücü arayanların buluşturul b. Nominal ücret
ması c. Brüt Ücret
d. Nakdi Ücret
3. Aşağıdakilerin hangisi işsizliğin sosyo-ekonomik e. Reel Ücret
etkilerinden biri değildir?
a. Suç eğilimlerinin artması 8. Aşağıdakilerin hangisi düzgün işlerin sağlanması
b. Toplumsal yaşamda huzur ve istikrar ortamının için belirlenen temel kriterlerden biri değildir?
bozulması a. Yeni teknolojilerin bütün işyerlerinde daha faz
c. Bireysel emeklilik sisteminin zarar görmesi la kullanımının yaygınlaştırılması
d. Gelir dağılımı eşitliğinin bozulması b. Sosyal korumanın kapsamının ve etkinliğinin
e. Vergi gelirlerinin düşmesi herkes için artırılması
c. Sosyal diyaloğun ve üçlü katılımcılığın güçlen
4. Aşağıdakilerden hangisi aktif istihdam politikaları dirilmesi
arasında yer almaz? d. Temel hak ve prensiplerin ve standartların iş
a. İstihdam sübvansiyonları yerlerinde hayata geçirilmesi
b. Kamunun eşleştirme ve danışmanlık hizmetleri e. Uygun istihdam ve gelir elde etmeleri için kadın
c. Çalışma paylaşımı ve erkeklere daha fazla fırsat yaratılması
d. Mesleki eğitim programları
e. Ücret sübvansiyonları
3. Ünite - İstihdam, İşsizlik, Ücretler ve Çalışma Koşulları 87
Yaşamın İçinden
9. Sanayi Devrimi sonrasında, devletin çalışma haya
tına müdahalesinde aşağıdakilerden hangisi rol oyna
mamıştır?
a. 18. ve 19. yüzyıl liberalizminin katı anlayışı
b. Uzun çalışma süreleri ve sefalet ücreti nedeniyle
kadın ve çocukların fabrika yaşamına girmesi 26.05.2015
c. Çalışma koşullarının kötüleşmesi Çalışma Yaşamı | Cem Kılıç
d. Sovyetler Birliğinin dağılması
e. 1929 Ekonomik Bunalımı Asgari ücrette hangi ligdeyiz?
Asgari ücret, son dönemde seçim vaatleri kapsamın
10. Aşağıdakilerden hangisi devletin ücretlere ilişkin da gündemde olan konulardan biri. Türkiye’de yakla
koruyucu düzenlemelerinden biridir? şık olarak çalışan iki kişiden biri asgari ücretli. Asgari
a. Asgari ücret ücretler sadece Türkiye açısından tartışmalı bir sosyal
b. Zaman esasına dayalı ücret sistemi politika aracı değil. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği
c. Miktar esasına dayalı ücret sistemi Örgütü’nün (OECD) son raporu, kriz sonrasında ülke
d. Ücret haddi ler arasındaki asgari ücret düzeylerini ve asgari ücretler
e. Verimlilik esasına dayalı ücret sistemi üzerindeki vergi yüklerini inceliyor.
2015 itibariyle 34 OECD üyesi ülke içinde asgari ücre
tin yasal bir zorunluluk olarak uygulanmadığı 8 ülke
var. Bunlar, İskandinav ülkeleri, Avusturya, İtalya ve
İsviçre. Ancak bu ülkelerde taban ücretler toplu iş söz
leşmeleriyle belirleniyor.
Rapora göre, kriz öncesi dönemde de zaten var olan
düşük ücret düzeyleri ve çalışan yoksulluğu gibi sos
yal politikanın odaklandığı temel sorun alanları, krizle
birlikte daha da kötüleşmiş durumda. Bununla birlikte,
pek çok ülkede ekonomik çıktının 2007 yılı seviyesi
nin altında olduğu, önemli düzeyde istihdam kayıpla
rı yaşandığı ve özellikle dezavantajlı gruplar (kadınlar,
gençler, engelliler, uzun dönemli işsizler) açısından üc
ret farklılıklarının devam ettiği ortaya konuyor.
Ücretler düşük kaldı
Rapordaki ilk önemli husus, brüt asgari ücretler ile med
yan (ortanca) ücretler arasında yapılan karşılaştırma.
Medyan ücret, bir ekonomideki tüm ücretlerin dağılımı
na baktığınızda ortaya çıkan merkezi değer, yani sırala
manın ortasında yer alan ücret düzeyi anlamına geliyor.
Çek Cumhuriyeti, Meksika, ABD, Estonya ve Japonya
gibi ülkelerde, asgari ücret düzeyi medyan ücretin yüz
de 40’ı kadar veya daha düşük.
Kolombiya’daki asgari ücretler, medyan ücretin yüzde
80’ine tekabül ediyor. Slovenya, Fransa, Türkiye (yüz
de 69.4) ve Şili’de ise asgari ücret, medyan ücretin yüz
de 60’ına denk geliyor. Yani, örneğin Türkiye’de medyan
ücret 1000 TL ise, asgari ücret 694 TL düzeyinde kalıyor.
Asgari ücretlerin medyan ücret düzeyine yakın olması,
ücretlerin genel olarak çok yüksek olmadığını gösteri
yor. Türkiye’nin asgari ücret - medyan ücret karşılaştır
88 Sosyal Politika
Sıra Sizde 2
Günümüzde Türkiye’de uygulanmakta olan pasif istih
dam politikalarından ilki, 2002 yılından itibaren ka
nun kapsamına giren sigortalı işçiler için uygulanan
zorunlu işsizlik sigortasıdır. Bununla birlikte, işsizlik
yardımının uygulanmadığı ülkemizde 4857 sayılı İş
Kanunu ile Türk çalışma yaşamına giren ücret garanti
fonu, kısa çalışma ödeneği, ihbar ve kıdem tazminatı,
pasif istihdam politikaları kapsamında değerlendiri
lebilecek olan uygulamalardır. Diğer taraftan, İŞKUR
tarafından düzenlenen meslek edindirme kursları (is
tihdam garantili, kendi işini kuracaklara, özürlülere
3. Ünite - İstihdam, İşsizlik, Ücretler ve Çalışma Koşulları 89
ve hükümlülere yönelik), işsizlik sigortası kapsamında Çubuk, Ali. (1963). Sosyal Politika ve Sosyal Güvenlik,
düzenlenen kurslar, iş ve meslek danışmanlığı hizmet Ankara: Gazi Üniversitesi Yayınları.
leri ile yatırım ve istihdamı arttırmaya yönelik verilen Çubuk, Ali. (1983). Sosyal Politika ve Sosyal Güvenlik,
teşvikler aktif istihdam politikaları kapsamındaki baş Ankara: Gazi Üniversitesi Yayınları.
lıca uygulamalardır. Deacon, Alan. (2011). “İstihdam”, Sosyal Politika: Ku
ramlar ve Uygulamalar, Der. Pete ALCOCK, Mar
Sıra Sizde 3 garet MAY ve Karen ROWLINGSON, Ankara: Siya
Asgari ücretin bağlayıcı niteliği, işverenlerin belirlenen sal Kitabevi, ss.412- 420.
asgari ücret miktarından daha düşük bir ücretle işçi ça Gündoğan, Naci, Biçerli, Kemal. (2003). Çalışma Eko
lıştırabilmelerini olanaksızlaştırmıştır. Böylelikle emek nomisi, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.
Hesapçıoğlu, Muhsin. (1994). İnsan Kaynakları Yöneti
sömürüsü önlenmiş ve düşük ücret temelinde sürdü
mi ve Ekonomisi, İstanbul: Beta Yayınları.
rülecek bir haksız rekabet ortamının önünde geçilmiş
ILO (2015). World Employment Social Outlook:
olur. Ayrıca, işverenlerin sosyal damping uygulamala
Trends 2015, http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/
rına yönelmeleri de engellenmiş olur.
public/---dgreports/---dcomm/---publ/documents/
publication/wcms_337069.pdf, (Erişim Tarihi,
Sıra Sizde 4 15.11.2015).
Sanayi Devrimi sonrasında devletin çalışma yaşamı ILO 2021. World Employment Social Outlook Trends
na müdahalesini gerekli kılan faktörlerin başında 18. 2021, https://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/--
yüzyıl sanayi kapitalizmi ve sonrasında 19. yüzyıla ha -dgreports/---dcomm/---publ/documents/publica
kim olan katı liberalizm anlayışı olduğu söylenebilir. tion/wcms_795453.pdf
Çalışma yaşamının bütün dış müdahalelerden (devlet ILO 2020. World Employment Social Outlook Trends
ve sendika gibi) tamamen arındırılması, ekonomik fa 2020, https://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/--
aliyetlere hiçbir müdahalenin olmaması ve serbest pi -dgreports/---dcomm/---publ/documents/publica
yasa mekanizmasını temsil eden bu anlayış sonucunda tion/wcms_734479.pdf
pazarlık güçleri sermayedar karşısında aşırı derecede İzveren, Adil. (1970). Sosyal Politika ve Sosyal Sigor
zayıflayan işçilerin kendilerine önerilen uzun çalışma talar, Ankara.
saatleri, kötü çalışma koşulları ve düşük ücretleri kabul Koray, Meryem. (2000). Sosyal Politika, Ankara: Ezgi
etmek zorunda kalmaları ve bu faktörlere bağlı olarak Kitabevi.
sanayi toplumlarında sayıları gün geçtikçe artan çalı Palaz, Serap. (2005). Düzgün İş (Decent Work) Kavra
şan yoksullar devletin çalışma yaşamına müdahalesini mı ve Ölçümü: Türkiye ve OECD Ülkelerinin Bir
gerekli kılmıştır. Karşılaştırması, Sosyal Siyaset Konferansları Dergi
si: Sayı 50.
Serter, Nur. (1993). Genel Olarak ve Türkiye Açısından
Yararlanılan Kaynaklar İstihdam ve Gelişme, İstanbul: İstanbul Üniversitesi
Altan, Ömer Zühtü, (2009). Sosyal Politika Dersleri, Yayınları, Yayın No: 3697.
Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları, Yayın No: Talas, Cahit. (1983). Sosyal Ekonomi, Ankara.
1987. Talas, Cahit. (1995). Toplumsal Politika, Ankara: İmge
Aren, Sadun. (1992). İstihdam, Para ve İktisadi Politi Kitabevi.
ka, Ankara: Savaş Yayınları, 10. Baskı. Talas, Cahit. (1997). Toplumsal Ekonomi: Çalışma
Bayraktaroğlu, Serkan. (2003). İnsan Kaynakları Yöne Ekonomisi, Ankara: İmge Kitabevi, 7. Baskı.
timi, Sakarya: Sakarya Kitabevi. Tokol, Aysen . (2000). Sosyal Politika, İstanbul.
Biçerli, M. Kemal. (2004). İşsizlikle Mücadelede Aktif Tokol, Aysen; Alper, Yusuf. (2015). Sosyal Politika, Bur
İstihdam Politikaları, Eskişehir: Anadolu Üniversi sa: Dora Yayınları.
tesi Yayınları, Yayın No: 1563. Tuna, Orhan; Yalçıntaş, Nevzat. (1999). Sosyal Siyaset,
Biçerli, M. Kemal. (2005). Çalışma Ekonomisi, İstan İstanbul: Filiz Kitabevi.
bul: Beta Yayınları, 3. Baskı. Ülgener, Sabri. (1991). Milli Gelir, İstihdam ve İktisadi
Biçerli, M.Kemal. (2019). Çalışma Ekonomisi, İstanbul, Büyüme, İstanbul: Der Yayınları, 7. Basım.
Beta Yayınları, 11.Baskı.
4
SOSYAL POLİTİKA
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Gelir dağılımı ve yoksullukla ilgili temel kavramları tanımlayabilecek,
Gelir dağılımının ve yoksullukla mücadelenin sosyal politika açısından önemi
ni açıklayabilecek,
Gelir dağılımını belirleyen faktörleri ve gelir dağılımı politikasının araçlarını
sıralayabilecek,
Gelir dağılımı eşitsizliği ve yoksulluk sorununun dünyadaki ve Türkiye’deki gö
rünümünü özetleyebilecek,
Yoksullukla mücadele programları kapsamında dünyadaki ve Türkiye’deki uy
gulama örneklerini açıklayabilecek bilgi ve beceriler kazanabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Kişisel Gelir Dağılımı • Mutlak Yoksulluk
• Fonksiyonel Gelir Dağılımı • Göreli Yoksulluk
• Gelir Dağılımı Eşitsizliği • Yoksulluk Sınırı
• Gini Katsayısı • İnsani Yoksulluk
• Gelir Dağılımı Politikası • Mikrokredi
İçindekiler
Lorenz Eğrisi
Mutlak eşitlik doğrusu: Kişisel gelir dağılımında eşitsizliğin boyutunun saptanması için kullanılan Lo
Kişisel gelir dağılımında
mutlak eşitliği gösteren
renz eğrisi kutu şeklinde bir diyagram içinde gösterilmektedir. Diyagramın dikey
doğrudur. Doğru üzerindeki ekseninde toplam gelirin, yatay ekseninde ülke nüfusunun kümülatif yüzdeleri
her noktada nüfusun belirli yer almaktadır. Dikey eksende gelirin %100’ü, yatay eksende ise nüfusun %100’ü
bir yüzdesi, gelirin belirli bir gösterildiğinden diyagram bir kutu şeklindedir (Başoğlu, Ölmezoğulları, Parasız,
yüzdesini almaktadır (Şekil
4.1’de P ve T noktaları). 1999: 187).
Orijinle karşı köşeyi birleştiren 45 derecelik
Şekil 4.1 doğru (Şekil 4.1’de OL doğrusu) eş bölüşüm
doğrusudur ve gelirin tam olarak eşit dağıldığı
Lorenz Eğrisi
bir durumu göstermektedir. Eş bölüşüm doğ
rusu mutlak eşitlik doğrusu şeklinde de ifade
edilebilir.
Bir ülkede gelir dağılımında eşitsizlik var
sa, mutlak eşitlik doğrusu yanında fiili dağılı
mı gösteren ikinci bir eğri çizilir. Kişisel gelir
dağılımı eşitlikten uzaklaştıkça fiili gelir dağı
lımını gösteren eğri (Lorenz Eğrisi) de mutlak
eşitlik doğrusundan uzaklaşır. Örneğin Şekil
4.1’de Lorenz eğrisi üzerindeki S noktasında
nüfusun %80’i, gelirin %50’sini almaktadır.
Kişisel gelir dağılımında eşitsizliğin artma
sıyla birlikte Lorenz eğrisi ile mutlak eşitlik
doğrusu arasında kalan alan (Şekil 4.1’de X)
genişlemektedir.
Gini Katsayısı
Kişisel gelir dağılımındaki eşitsizliğin derecesini gösteren Lorenz eğrisi geometrik
bir yöntemdir. Gini katsayısı ise eşitsizliğin derecesini ölçen bir katsayıdır. Gini
katsayısı, hem bir ülkedeki gelir dağılımı eşitsizliğinin zaman içerisindeki eğilimi
ni göstermesi hem de ülkeler arasında karşılaştırmalar yapmaya imkân tanıması
açısından önemli bir eşitsizlik ölçütüdür. Gini katsayısı Lorenz eğrisinden türetil
miştir. Lorenz eğrisi ile mutlak eşitlik doğrusu arasında kalan alanın (Şekil 4.1’de,
X), mutlak eşitlik doğrusu altında kalan 0ZL üçgeninin alanına (Şekil 4.1’de X+Y)
oranı Gini katsayısını vermektedir. Gini katsaysı 0-1 arasında değişen değerler al
maktadır. Katsayının 1’e yaklaşması gelir eşitsizliğinin arttığını, 0’a yaklaşması ise
gelir eşitsizliğinin azaldığını göstermektedir (Dinler, 2001: 279).
Demografik Faktörler
Kayıt dışı istihdam: Nüfus artışı ve göç gelir dağılımını belirleyen demografik faktörlerin başında gel
Çalışanların ilgili kamu
kurum ve kuruluşlarına hiç
mektedir. Özellikle, nüfus artışı karşısında yeterli düzeyde yatırımın gerçekleşti
bildirilmemesi ya da eksik rilemediği ve buna bağlı olarak da yeni istihdam alanlarının yaratılamadığı ge
bildirilmesi nedeniyle vergi lişmekte olan ülkelerde işsizlik ve kayıt dışı istihdam artmaktadır. Bu durumda
ve sosyal güvenlik primleri gelir dağılımı emek aleyhine bozulmaktadır. Nüfus artış hızının yüksek olduğu
gibi yasal yükümlülüklerden
kaçınılmasıdır. ülkelerde, özellikle alt gelir grupları eğitim ve sağlık hizmetlerinden yeterli düzey
de yararlanamamaktadır. Benzer bir durum göç olgusuyla da yaşanmaktadır. Ni
tekim yoğun göç alan bölgelerde eğitim, sağlık, konut gibi hizmetler ve istihdam
olanakları nüfusun gerisinde kalmakta ve gelir eşitsizliklerinin artmasına neden
olmaktadır (Yüksel Arabacı, 2015: 182-183).
Piyasa Yapısı
Bir ekonomide mal ve faktör piyasalarında tam rekabet koşullarından daha çok
aksak rekabet koşulları geçerlidir. Aksak rekabet koşullarının görüldüğü piyasa
larda faaliyet gösteren firmalar, üretimlerini suni olarak azaltarak fiyatlarını yük
seltmek suretiyle aşırı kâr elde edebilmektedirler. Bu durum ise gelir dağılımını
monopolcü ve oligopolcü firma sahipleri lehine değiştirmektedir (Başoğlu, Öl
mezoğulları ve Parasız, 1999: 192).
4. Ünite - Gelir Dağılımı ve Yoksullukla Mücadele 95
Servet Dağılımı
Gelir dağılımında ortaya çıkan dengesizliklerin önemli nedenlerinden biri de ser
vet dağılımının dengesiz olmasıdır. Gelir dağılımında servete bağlı olarak ortaya
çıkan dengesizliğin giderilmesinde arazi, bina gibi servetler üzerinden alınan do
laysız vergiler önem kazanmaktadır. Servetin değerinin artması sonucu gelir dağı
lımının servet sahibi lehine bozulması, servet üzerinden alınan dolaysız vergilerle
bir ölçüde giderilmiş olmaktadır. Aksi hâlde, servet dağılımındaki dengesizliğe
bağlı olarak gelir dağılımındaki adaletsizlik daha da artmaktadır (DPT, 2001: 63).
Küreselleşme
Küreselleşme olarak adlandırılan süreçte ülkeler dünya ekonomisiyle giderek da
ha fazla bütünleşmektedir. Bu bütünleşmede, mal ve hizmetlerin yanı sıra tek
nolojiler, finansal akımlar, doğrudan yabancı sermaye yatırımları, emek, bilgi
ve kültürel akımlar öne çıkmaktadır. Küreselleşme süreci, ticaretin ve yatırımın
önündeki engellerin kaldırılması sürecini de beraberinde getirmektedir. Bu eği
lim ise uluslararası sınırları aşma yeteneğine sahip olan kesimler lehine gelir da
ğılımını değiştirmektedir. Sermaye sahipleri, yüksek vasıflı işçiler ve kaynaklarını
talebin en çok olduğu yerde arzetme olanağına sahip olan kesimler, bu gelişme
sonucunda refahını artırırken, işgücünün ulusal sınırlar ötesinde ikame edilebilir
hâle gelmesiyle vasıfsız veya düşük vasıflı işçiler refah kaybı ile karşı karşıya kal
maktadır (Aktan ve Vural, 2002a: 27-28). Diğer yandan, finans piyasaları yeterin
ce güçlü olmayan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, küreselleşme sürecinde
dışsal ekonomik şoklardan daha fazla etkilenmektedir. Buna bağlı olarak, söz ko
nusu ülkelerde gelir dağılımının daha da bozulduğu görülmektedir.
Teknolojik gelişme düzeyi ile gelir dağılımı arasında nasıl bir ilişki bulunmaktadır?
3
GELİR DAĞILIMI POLİTİKASININ ARAÇLARI
Gelir dağılımı politikası ile gelir dağılımını etkileme amacını taşıyan politikalar
anlaşılmaktadır. Başlıca gelir dağılımı politikası araçları aşağıda incelenmektedir.
4. Ünite - Gelir Dağılımı ve Yoksullukla Mücadele 97
Fiyat Politikası
Devlet, geniş toplum kesimlerinin tükettiği temel tüketim mallarının fiyatlarında
istikrar sağlayarak, dar ve sabit gelirlilerin reel gelirlerinin aşınmasını önlemekte
ve bu şekilde fiyat politikasını, gelir dağılımı politikasının bir aracı olarak kul
lanabilmektedir (Güven, 1995: 88). Devletin bazı alanlarda bizzat üretici konu
munda olması, devlet tarafından üretilen malların düşük bir fiyatla satılmasını
sağlamaktadır. Bu durumda, malın fiyatı ile piyasa fiyatı arasındaki fark kadar
bir gelir transferi bundan yararlanan kesimler için gerçekleştirilmiş olmaktadır.
Ayrıca, devletin tarım ürünlerine yönelik fiyat destekleri de bu kapsamda değer
lendirilebilir (Yüksel Arabacı, 2015: 191).
Gelirler Politikası
Gelirler politikası ile bütün gelirlerle ilgili gelişmelere bu gelirlerin doğuşu esna
sında doğrudan etki etmeyi amaçlayan hükümet politikaları anlaşılmaktadır (Ak
su, 1993: 50). Ücret ve fiyat politikaları dar anlamda gelirler politikasının esasını
teşkil etmektedir. Geniş anlamda gelirler politikası ise ücretliler dışındaki gelir
gruplarını da kapsayan politikaları içermektedir. Satın alma gücü politikası olarak
ele alındığında bu politika, toplam arz karşısında toplam talebin yetersizliğini gi
dermeye yönelik politikalar anlamına gelmektedir (Güven, 1995: 88).
Servet Politikası
Servet politikası, servetin gelir getirme fonksiyonu ve servetin eşitsiz dağılımı
nedeniyle, gelir dağılımı politikasının en önemli araçlarından birisidir. Bu po
litika ile servetin geniş kitlelere yaygınlaştırılarak gelir dağılımı eşitsizliklerinin
giderilmesi amaçlanmaktadır. Devlet, servet politikası aracılığıyla gelir dağılımını
düzenlemek için, öncelikle servetin kaynağını oluşturan tasarrufların bağımlı ça
lışanların elinde oluşmasını kolaylaştırıcı, yani tasarrufu özendirici önlemler al
maktadır (Güven, 1995: 88). Diğer yandan, arsa, arazi, bina gibi gayrimenkullerin
değerindeki artışlar ve servetin gelir getirici niteliği nedeniyle servet sahibi lehine
bozulan gelir dağılımının düzeltilmesinde, gayrimenkul ve gayrimenkul gelirleri
üzerinden alınan dolaysız vergiler önemli bir rol üstlenmektedir.
Maliye Politikası
Gelir dağılımı politikasının bir diğer önemli aracı da maliye politikasıdır. Bu po
litika ile birincil gelir dağılımını tamamlayıcı, yeniden dağılımla ilgili önlemler
98 Sosyal Politika
Eğitim Politikası
Eğitim, bilgi ve becerileri geliştirmek suretiyle kişilerin verimliliklerini artırmak
tadır. Eğitimin gelir getirici fonksiyonu dikkate alındığında, eğitimde fırsat eşitli
ğinin sağlanması yoluyla gelir ve sosyal statü kazanma şansının herkese açık tutul
ması, toplumdaki gelir dağılımı eşitsizliğini azaltıcı bir rol oynamaktadır. Devlet,
eğitime başlamada herkese eşitlik sağlayarak, eğitim araç ve gereçleri ile ilgili
olanakları geliştirerek ve eğitim harcamalarını daha fazla üstlenerek, eğitimdeki
fırsat eşitsizliğini ve dolayısıyla kişiler arasında bu yönde oluşan farklılıkları azal
tabilmektedir (Güven, 1995: 89). Kişilerin istihdam edilebilmelerinde en önemli
kriterlerden birinin eğitim düzeyi ve eğitimin niteliği olduğu dikkate alındığında,
eğitim sistemine yönelik politikaların işgücü piyasası talepleri ile uyumlu olması
büyük önem taşımaktadır. Zira, işgücü arzı ile talebi arasındaki niteliksel uyum
suzluğun giderilmesi, işsizlik oranlarının azaltılmasına katkı sağlayarak gelir da
ğılımını olumlu yönde etkilemektedir.
dicators 2019 verilerinden yola çıkarak, dünyanın en zengin ve en yoksul on ülke Satın alma gücü paritesi:
sini Satın Alma Gücü Paritesine göre kişi başına düşen milli gelir düzeylerini esas Ülkeler arasındaki fiyat
düzeyi farklılaşmasını
alarak karşılaştırmak mümkündür. Tablo 4.1 incelendiğinde, dünyanın en zengin ortadan kaldıran para birimi
ve en yoksul ülkelerinin dünya gelirinden elde ettikleri paylar arasında çok büyük dönüştürme oranıdır.
bir fark olduğu görülmektedir. Kişi başına düşen millî gelir açısından dünyanın en
zengin ülkesi olan Singapur’da kişi başına düşen millî gelir 92.270 $ iken dünyanın
en yoksul ülkesi Burundi’de bu rakam sadece 790 $’dır.
Dünya Bankası’nın ülkeleri gelir gruplarına ayırarak yaptığı sınıflandırmaya
göre ise 2019 yılında, düşük gelirli ülkelerde satın alma gücü paritesine göre kişi
başına düşen ortalama millî gelir 2450 $; orta-alt gelirli ülkelerde 6761 $; orta-üst
gelirli ülkelerde 17.276 $; yüksek gelirli ülkelerde ise 53.071 $’dır. Bu rakamlardan
da anlaşılacağı üzere ekonomik gelişmişlik düzeyinin önemli bir göstergesi olan
kişi başına düşen millî gelir açısından düşük ve yüksek gelirli ülkeler arasında bü
yük bir uçurum söz konudur.
Tablo 4.1
Satın Alma Gücü Paritesine Göre Kişi Satın Alma Gücü Paritesine Göre Kişi Dünyanın en yoksul
Başına Düşen Millî Gelir Açısından Başına Düşen Millî Gelir Açısından ve en zengin 10 ülkesi
Dünyanın En Yoksul 10 Ülkesi, ($) Dünyanın En Zengin 10 Ülkesi, ($) arasında satın alma
gücü paritesine göre
Burundi: 790 Singapur: 92.270 kişi başına düşen
Orta Afrika Cumhuriyeti: 1060 Katar: 91.670 millî gelir açısından
çok büyük bir fark
Malavi: 1080 Bermuda: 86.600 bulunmaktadır.
Kongo Demokratik Cumhuriyeti: 1110 Lüksemburg: 79.670
Kaynak: World
Mozambik: 1310 İsviçre: 73.800 Bank, “World
Development
Nijer: 1330 Norveç: 72.920 Indicators: Size of
Liberya: 1320 İrlanda: 71.150 the Economy, 2019
World View”
Çad: 1620 Birleşik Arap Emirlikleri: 70.430 (Erişim: http://
Madagaskar: 1660 Brunei Darüsselam: 66.590 wdi.worldbank.
org/table/1.1#)
Togo: 1670 ABD: 66.080 19.06.2021
Ortalama: 1295 Ortalama: 77.118
Gini katsayısından yola çıkarak Türkiye’de gelir dağılımını 2002-2009 dönemi için
5 değerlendiriniz?
Dolayısıyla, subjektif bir ölçümün kullanılması kişilerin objektif durumları ile ilgili
olarak çok fazla şey ortaya çıkaramayabilir (Kamerman ve Kahn, 1997: 83).
Toplumsal Yoksulluk
Dünya Bankası, ülkelerin büyüme sürecinde, yoksulluğu ölçmenin bir yolu olarak
toplumsal yoksulluk ölçütünü geliştirdi. Zaman içerisinde sabit kalan günlük, 3.20
$ ve 5.50 $ yoksulluk sınırlarından farklı olarak toplumsal yoksulluk sınırı, ülke
lerde ve ülkeler arasında zaman içerisinde değişiklik göstermektedir. Toplumsal
yoksulluk sınırı 1ABD Doları ile medyan gelirin/tüketimin yarısının toplamından
oluşmaktadır (TYS: 1 ABD Doları + 0.5 x medyan). Buradaki medyan, hane halkı
anketinde günlük kişi başına düşen medyan gelir ya da tüketim düzeyini gös
termektedir. Toplumsal yoksulluk sınırı mutlak yoksulluğun unsurları ile göreli
yoksulluğun unsurlarını birleştirmektedir. Toplumsal yoksulluk sınırıyla, Dünya
Bankasının odaklandığı noktanın aşırı yoksulluk olmaya devam ettiği ve toplum
sal yoksulluk sınırının hiçbir zaman uluslararası aşırı yoksulluk sınırının (günlük
1.90 ABD Doları) altında olamayacağı vurgulanarak uluslararası aşırı yoksulluk
sınırında bir taban oluşturulmaktadır. Aynı zamanda, toplumsal yoksulluk sınırı
daha yüksek düzeylerdeki medyan gelirle birlikte yükselmektedir. Toplumsal yok
sulluk sınırı ülkelerde ve çeşitli ülkeler arasında zaman içinde değişiklik gösterse
de bütün ülkeler için aynı şekilde tanımlandığından anlamlı küresel karşılaştır
malara olanak sağlamaktadır (World Bank, 2020: 29).
İnsani yoksulluk ile gelir yoksulluğu kavramları arasındaki farklılık hangi temele
dayanmaktadır? 6
YOKSULLUĞUN ÖLÇÜLMESİ
Yoksullukla mücadele amacına yönelik programlar geliştirmek için kimlerin yok
sul olduğunu tespit etmek oldukça önemlidir. Yoksulluğun ölçülmesi, öncelikle,
altında gelire sahip olanların yoksul olarak kabul edileceği gelir düzeyini gösteren
bir yoksulluk sınırının (çizgisinin) tespit edilmesini gerektirmektedir. Bu sınır,
mutlak ya da göreli yoksulluk tanımlarına göre farklılaşmaktadır. Mutlak yoksul
luk yaklaşımında yoksulluk, yaşamı devam ettirebilmek için gerekli mal ve hiz
metlere olan ihtiyacın karşılanamaması durumudur. Burada en yaygın kullanılan
yoksulluk sınırı, temel gıda maddelerinden oluşan gıda sepetinin maliyeti ya da
102 Sosyal Politika
YOKSULLUĞUN NEDENLERİ
Yoksullukla ilgili kavramlar açıklanırken de belirtildiği üzere yoksulluk çok bo
yutlu bir sorundur ve buna bağlı olarak da yoksulluğun kaynağında pek çok fak
tör yer almaktadır. Ayrıca, yoksulluğun nedenleri, içinde yaşanılan zamana ve
ülkeye hatta bir ülke içindeki farklı bölgelere göre de değişebilmektedir. Bu fak
törlere geçmeden önce, yoksulluğun nedenlerine ilişkin başlıca iki yaklaşımdan
söz etmek gerekir. Bunlardan ilki; yoksulluğu, kişilerin yetenekleri, sorumlu
lukları, disiplin anlayışları ve çabaları gibi kişisel özellikler ile ilişkilendiren bir
yaklaşımdır. Bu yaklaşımda, yoksulluk kişilerin çalışmaya istekli olmamaları,
yeterince çaba sarfetmemeleri ya da sorumluluk almamaları gibi kişisel özellik
leri ile açıklanmaktadır. İkinci yaklaşım ise yoksulluğu, yoksulların dışında baş
ta ekonomi politikaları olmak üzere, düşük ücretler, yetersiz eğitim ve istihdam
olanakları ve ayrımcılık gibi yapısal etmenlerle ve bütünüyle sosyoekonomik
sistemle ilişkilendiren bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımlardan hangisinin ağırlıkta
olduğu, büyük ölçüde incelenen ülkeye ve döneme göre değişiklik göstermekte
dir. Yoksullukla mücadele politikaları da bu yaklaşımlardan hangisinin ön pla
na çıktığına bağlı olarak şekillenmektedir. Örneğin, yapısalcı değerlendirmeleri
içeren ikinci yaklaşımın genellikle sosyal yardımlardan yana, kişisel etmenleri
ön plana çıkaran birinci yaklaşımın ise bunlara karşı bir tavır sergiledikleri gö
rülmektedir (Şenses, 2006: 145-146).
Hane halkı düzeyinde yaşanan ve aile reisinin ölmesi, boşanmalar, uzun süreli
ve ciddi hastalıklar gibi kişisel; hızlı nüfus artışı, yaşanan büyük göçler, kentleşme
ve ayrımcılık gibi demografik ve sosyal; iklim koşulları, doğal afetler gibi coğrafi;
savaşlar gibi siyasi nedenler dışında, yoksulluk çoğu kez ekonominin yapısından ya
da işleyişindeki aksaklıklardan kaynaklanmaktadır. Yeterince üretim yapılamaması
ve üretilerek yaratılan değerin kişiler, bölgeler ve sektörler arasında dengeli biçim
de paylaştırılamaması yoksulluğa yol açan temel faktörlerden biridir. Gelir dağılımı
eşitsizliğinin artmasıyla, düşük ve yüksek gelir grupları arasındaki fark daha da açıl
dığı için ülkedeki düşük gelirli ve yoksul kesimler bu durumdan olumsuz etkilen
4. Ünite - Gelir Dağılımı ve Yoksullukla Mücadele 103
Yoksulluğun nedenlerine ilişkin daha kapsamlı bilgi için Fikret Şenses’in Küresel
leşmenin Öteki Yüzü Yoksulluk (İstanbul: İletişim Yayınları, 2006) adlı kitabının
beşinci bölümüne bakabilirsiniz.
DÜNYADA YOKSULLUK
Yoksulluk tahminlerinin uluslararası düzeyde karşılaştırılması hem kavramsal
hem de uygulama düzeyinde çeşitli sorunlar içermektedir. Ülkelerin farklı yok
sulluk tanımları vardır ve bu nedenle ülkeler arasında sürekli karşılaştırmalar
yapmak zor olabilmektedir. Ulusal yoksulluk sınırları, daha yüksek standartların
kullanıldığı zengin ülkelerde, yoksul ülkelere göre, daha fazla satın alma gücü an
lamına gelmektedir. Dünya Bankası 1990 yılından bu yana, dünyanın en yoksul
ülkelerinde yoksulluğun ne anlama geldiğine bağlı olarak aşırı yoksulluğun ölçül
mesinde ortak bir standart uygulamayı amaçlamaktadır. Farklı ülkelerde yaşayan
insanların refahı, para birimlerinin satın alma gücündeki farklılıkların düzeltil
mesi yoluyla, ortak bir ölçekle belirlenebilmektedir. Dünya Bankası’nın ulusla
rarası karşılaştırmalarda kullandığı yoksulluk sınırları, 2005 yılındaki satın alma
gücündeki fiyatlar temel alınarak günde 1,25$ ve günde 2 $ olarak tespit edilmişti.
Günde 1,25$ olan aşırı yoksulluk sınırı, en yoksul on beş ülkede bulunan yok
sulluk sınırlarının ortalamasını yansıtmaktadır (World Bank, 2015: 37). Bunun
la birlikte, yaşam standardındaki farklılıklar dünya ölçeğinde zaman içerisinde
değişiklik gösterdiği için, küresel yoksulluk sınırı bu değişikliklerin yansıtılması
104 Sosyal Politika
Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi, 1997 yılından itibaren yayınlanan İnsani Yoksul
luk Endeksi’nin yerini almıştır. İnsani Yoksulluk Endeksi, sağlık, eğitim ve yaşam
standartlarındaki yoksunlukları yansıtması için ülke ortalamalarını kullanmıştır.
Belirli kişilerin, hanehalklarının ya da grupların yoksunluklarını ortaya koymamış
tır. Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi’nde bu eksiklik giderilmektedir.
ise, beslenme, çocuk ölüm oranları, eğitimde geçirilen süre, çocukların kayıt altı
na alınması, yemek pişirme olanakları, tuvalet, su, elektrik, zemin döşemesi ve sa
hip olunan mal varlıklarından oluşmaktadır (UNDP, 2010: 96). Birleşmiş Millet
ler Kalkınma Programı’nın 2020 İnsani Gelişme Raporu’na göre, dünya genelinde
yaklaşık 1,5 milyar kişi çok boyutlu yoksulluk içinde yaşamaktadır. Çok boyutlu
yoksulluk, en yüksek kırsal kesimlerde görüldüğü için bu ölçüt güçlü bir coğ
rafi unsura sahiptir. Örneğin, Somali’de çok boyutlu yoksulluk kentsel kesimler
de yaşayan hanehalklarının %60’ını; kırsal kesimde yaşayan hanehalklarının ise
%95’inden fazlasını etkilemektedir. Çok boyutlu yoksulluk aynı zamanda, hane
halkı reisinin kadın olduğu, 60 yaş ve üzerinde bir kişinin ikamet ettiği ya da kü
çük çocuğa sahip hanehalklarında daha yaygındır. Çok boyutlu yoksulluk oran
ları, en yüksek düzeylerde sırasıyla Alt-Sahra Afrika (%55,0) ve Güney Asya’da
(%29,2) görülmektedir (UNDP, 2020: 366).
Dünya Bankasının aşırı yoksulluk sınırına göre (günde 1,90 $) dünyadaki coğrafi
bölgelerin yoksulluk durumunu değerlendiriniz? 7
TÜRKİYE’DE YOKSULLUK
Türkiye’de yoksullukla ilgili literatür incelendiğinde, konuyla ilgili çalışmaların
büyük ölçüde 1990’lı yıllardan itibaren ortaya çıkmaya başladığına tanık olun
maktadır. Bu süreçte Türkiye’de sık aralıklarla yaşanan ekonomik krizlerin yok
sulluk sorununu daha görünür hâle getirmesi ve uluslararası gündemde yoksulluk
konusunun giderek artan bir ilgi görmesi etkili olmuştur. Bu kısımda, öncelikle
Türkiye’de yoksulluğun boyutları ve özellikleri Türkiye İstatistik Kurumunun yok
sulluk verilerinden hareketle ortaya konulacaktır. Daha sonra ise Türkiye’de yok
sulluk üzerinde etkili temel faktörler incelenecektir.
olan süreçte ise yoksulluk oranlarında bir miktar artış olduğu izlenmektedir.
2020 yılı itibariyle Türkiye’de %60 yoksulluk sınırında göreli yoksulluk oranı
%21 seviyesindedir. Bu oran, Türkiye’de her beş kişiden birinin yoksulluk içeri
sinde olduğuna işaret etmektedir.
Türkiye İstatistik Kurumunun yoksulluk istatistikleri incelendiğinde, eğitim
durumuna göre ve hane halkı tipine göre yoksulluk oranlarının farklılaştığı göz
lenmektedir. Buna göre, eğitim düzeyi yükseldikçe yoksulluk oranları azalmak
tadır. Örneğin, 2020 yılında %60 yoksulluk sınırında okur-yazar olmayanlarda
ve okur-yazar olup bir okul bitirmeyenlerde yoksulluk oranları sırasıyla %35,8
ve %35,7 gibi oldukça yüksek düzeydedir. Bununla birlikte, söz konusu oran
lise altı eğitimlilerde %21,2’ye; lise ve dengi okul mezunlarında %12,9’a; yük
seköğretim mezunlarında ise %5,1’e gerilemektedir (TÜİK). Bu durum, şüphe
siz, eğitimin, beşeri sermaye yatırımı olması bağlamında istihdam edilebilirlik
açısından sahip olduğu öneme işaret etmektedir. Gelişen teknolojiyle birlikte
vasıflı işgücüne talebin giderek arttığı ve eğitimin bu konuda en temel göster
gelerden biri olduğu dikkate alınacak olursa, düşük eğitim ve vasıf seviyesine
sahip olanların işgücü piyasalarında tutunabilmeleri, güvenceli ve sürekli is
tihdam olanaklarını ifade eden düzgün iş koşullarında istihdam edilebilmeleri
zorlaşmaktadır.
Türkiye’de hane halkı tipi açısından yoksulluk oranları incelendiğinde, %60
yoksulluk sınırında yoksulluk oranlarının geniş ailelerde daha yüksek düzeyde
olduğu görülmektedir. Buna göre, “en az bir çekirdek aile ve diğer kişilerden
oluşan hanelerde (geniş aile)” 2020 yılında yoksulluk oranı %27,4 iken; sadece
eşlerden oluşan çekirdek ailede söz konusu oran %10,5’e gerilemektedir. Eşler
ve çocuklardan oluşan hanelerde ise yoksulluk oranı %23,1’e yükselmektedir
(TÜİK). Belirtilen oranlar, hanedeki kişi sayısı arttıkça yoksulluk oranlarının
arttığına işaret etmektedir. Bu durum, şüphesiz, hanede çalışan ve gelir getiren
kişi sayısıyla da yakından ilişkilidir. Tek kişinin gelir getirici bir işte çalıştığı
kalabalık hanelerde yoksulluk oranlarının daha yüksek olması şaşırtıcı değildir.
2006-2020 döneminde %60 yoksulluk sınırında Türkiye’de gelire dayalı göreli yok
8 sulluk oranlarındaki eğilimi değerlendiriniz?
Gelir Dağılımı
Türkiye’de gelir dağılımı eşitsizliğinin özellikle OECD ortalaması ile karşılaştırıldı
ğında oldukça yüksek olduğuna, Türkiye’de gelir dağılımının incelendiği bölümde
4. Ünite - Gelir Dağılımı ve Yoksullukla Mücadele 107
1980 sonrası dönemde izlenen düşük ücret politikası ile kâr oranlarını artırarak ya
tırımları uyarmak, yerli üretimin maliyetini düşürerek ihracata konu olan malların
rekabet gücünü artırmak ve iç talebi kısarak iç piyasalarda satın alınamayan malla
rın ihracatını artırmak gibi hedefler gözetilmiştir.
Göç
Türkiye’de göç ve yoksulluk arasındaki ilişkiyi doğrudan ortaya koyabileceğimiz
bir veri tabanı bulunmamaktadır. Ancak, ülkenin ekonomik ve sosyal gerçekle
ri dikkate alındığında, Türkiye genelinde 1950’lerden itibaren başlayan ve kırsal
kesimdeki yoksullaşmaya bağlı olarak yaşanan bir göç olgusunun varlığı dikka
ti çekmektedir. Bu yıllarda başlayan sosyo-ekonomik değişimlerle birlikte, kırsal
alandaki yerleşim yerlerinden kentlere doğru gerçekleşen iç göç, kırda yaşanan
yoksulluğun kentlere taşınmasına ve biçim değiştirmesine neden olmuştur (Ba
yındırlık ve İskân Bakanlığı, 2009: 15). Söz konusu dönemde, kırdan kente göçün
en önemli nedeni, kırsal kesimin pazara açılması ve tarımda makineleşme sonucu
kırdaki işgücünün kente yönelmesidir. Ancak, kentleşme ve sanayileşme süreci
nin paralel gitmediği Türkiye’de kentteki istihdam olanaklarının yetersizliği, işsiz
ya da düzenli bir gelire sahip olamayan ve kentle bütünleşmeyen bir yoksul kitle
nin oluşmasına zemin hazırlamıştır.
İşgücü Piyasası
Gelişmekte olan ya da gelişmiş pek çok ülkede yoksulluğun kaynağındaki neden
ler arasında işgücü piyasasından kaynaklanan nedenler giderek daha fazla ağır
lık kazanmaktadır. Türkiye’de işgücü piyasasının özellikleri bazı sorunlara işaret
etmektedir. İşgücüne katılım ve istihdam oranlarının düzeyi OECD ülkeleri ve
AB ortalamasıyla mukayese edildiğinde oldukça düşüktür. Özellikle, kadınla
rın işgücüne katılma oranlarının düzeyi önemli bir sorun olarak karşımızdadır.
OECD ve AB 15 ortalamasında %70’lerin üzerinde seyreden işgücüne katılma
oranı, Türkiye’de %50 seviyesindedir. Yine kadınların işgücüne katılma oranı da
hem OECD hem de AB 15 ortalamasında %60 seviyesinde iken Türkiye’de bu
oran %30’lardadır. İşgücüne katılmayanların oranının yüksekliği yanında işsiz
lik oranının yüksekliği de yoksulluğun kaynağındaki önemli bir diğer nedendir.
108 Sosyal Politika
Ekonomik Krizler
Yoksulluk sorununun Türkiye’de 1990’lı yılların ortalarından itibaren tartışılmaya
başlamasında, uluslararası kuruluşların yoksulluk konusuna gündemlerinde gi
derek daha fazla yer vermeleriyle birlikte, 1994 yılında yaşanan ekonomik krizin
de önemli bir rolü olmuştur. Şüphesiz 1994 yılı, yoksulluğun Türkiye’de bir sorun
olarak ilk kez ortaya çıktığı yıl değildir. Ancak, sosyo-ekonomik yönleriyle yok
sulluk sorununun bu krizden sonra daha görünür hâle geldiği de bir gerçektir
(Sallan Gül- Gül, 2008: 361). Aynı şekilde, 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan ekono
mik krizler de ekonomik ve sosyal alandaki yansımaları ile Türkiye’de gerek aka
demik gerek siyasi çevrelerde yoksulluk sorununu önemli bir noktaya taşımıştır.
Krizlerin ortak sonuçları genel olarak, ekonominin kısa bir süre içinde önemli
ölçüde daralması, işsizlik oranlarındaki artış, hızlanan enflasyon ve reel ücretlerin
düşmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu sonuçlardan en çok etkilenenler ise ço
ğu kayıt dışı sektörde niteliksiz işlerde çalışan, kriz sırasında işini kaybeden ya da
geliri azalan düşük gelirli kesimlerdir (Koyuncu ve Şenses, 2004: 19).
Sosyal Güvenlik
Sosyal güvenliğin geniş anlamda temel amacı, muhtaçlığın ve yoksulluğun önlen
mesidir. Bu çerçevede, sosyal sigorta ve sosyal yardım ve hizmetleri içeren mo
dern sosyal güvenlik tekniklerinin kişilerin muhtaçlık ve yoksulluktan kurtarıl
ması noktasında önemli işlevleri bulunmaktadır (Arıcı, 2004: 258).
Türkiye’de 1990’lı yılların başından itibaren sosyal güvenlik sisteminin sorun
ları, sistemin verdiği açıkların artmasına paralel bir biçimde tartışılmaya başla
mış, yeniden yapılandırma çalışmaları gündeme gelmiştir. Reformun gerekçeleri
arasında nüfus yapısındaki değişim, finansman açıklarının ekonomi üzerindeki
olumsuz etkileri, nüfusun tamamıyla koruma altına alınamaması, yönetim ve
altyapı sorunları ile birlikte mevcut sistemin yoksulluğa karşı etkin bir koruma
sağlayamaması da ön plana çıkmıştır. Yeniden yapılandırma ile öngörülen genel
çerçevenin önemli bir ayağını da dağınık hâlde yürütülen sosyal yardım ve hiz
metlerin nesnel yararlanma ölçütlerine dayalı, muhtaç kesimlerin ulaşabileceği
bir sisteme dönüştürülmesi oluşturmuştur.
Eğitim
Ekonomideki yapısal sorunlar ve dönemsel dalgalanmalar bir kenara bırakıldı
ğında istihdam edilebilmek ve dolayısıyla yaşamı idame ettirebilecek bir gelire
sahip olmak, özellikle işgücü piyasasında ilk kez iş arayanlar için eğitimin önemi
ni ortaya koymaktadır. Gelir getirici bir işe sahip olmayanlar ya da düşük nitelikli
4. Ünite - Gelir Dağılımı ve Yoksullukla Mücadele 109
işlerde düşük ücretle ve herhangi bir sosyal güvenceden yoksun olarak çalışanlar
mutlak yoksulluk riskiyle karşı karşıyadırlar. Nitekim Türkiye’de yoksulluk istatis
tikleri, eğitim ile yoksulluk arasında negatif yönlü bir ilişkinin varlığına işaret et
mektedir. Eğitim seviyesi yükseldikçe yoksulluk oranları azalmaktadır. Türkiye’de
genel olarak işgücünün eğitim düzeyinin düşüklüğü ve eğitim sisteminin işgücü
piyasasının taleplerini karşılama noktasındaki yetersizliği de yoksulluk sorunu
nun derinleşmesinde etkili olmaktadır.
YOKSULLUKLA MÜCADELE
Yoksullukla mücadele; yoksulluğun görünümü, boyutları ya da şiddetindeki
farklılıklara rağmen günümüzde az gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkele
rin gündemlerinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu kısımda öncelikle yoksullukla
mücadelenin sosyal politika açısından taşıdığı önem üzerinde durulacaktır. Daha
sonra uluslararası kuruluşların yoksulluk sorununa yaklaşımları ele alınacaktır.
Son olarak ise yoksullukla mücadele konusunda dünyadan ve Türkiye’den uygula
ma örnekleri incelenecektir.
Özet
Gelir dağılımı ve yoksullukla ilgili temel kavram Gelir dağılımını belirleyen faktörleri ve gelir dağı
1 ları tanımlamak. 3 lımı politikasının araçlarını sıralamak.
Gelir dağılımı, bir ülkede belirli bir dönemde Bir ülkede gelir dağılımını etkileyen birçok
(genellikle bir yıl içinde) üretilen gelirin kişiler, ekonomik ve sosyal faktör bulunmaktadır. Nü
gruplar ya da üretim faktörleri arasındaki dağı fus artışı ve göç gelir dağılımını belirleyen de
lımı olarak tanımlanabilir. Gelirin, kişiler ya da mografik faktörler arasındadır. Bunun dışında
nüfus grupları arasındaki dağılımı kişisel, üretim mal ve faktör piyasalarının tam ya da aksak re
faktörleri arasındaki dağılımı ise fonksiyonel gelir kabet koşullarında olması da gelir dağılımını
dağılımıdır. Bunun dışında, serbest piyasada olu etkilemektedir. Bu faktörlerin dışında, teknolo
şan ve birincil gelir dağılımı olarak ifade edilen jik gelişme düzeyi, üretim faktörlerinin niteliği,
gelir dağılımının ortaya çıkardığı dengesizlikleri servet dağılımı, enflasyon ve iktisadi krizler ve
gidermeye yönelik devlet müdahalesi ikincil gelir kamusal mal ve hizmetlerin dağılımı gelir dağı
dağılımını ortaya çıkarmaktadır. lımını belirleyen diğer ekonomik ve sosyal fak
Yoksulluk kavramı da farklı şekillerde tanımla törler arasındadır.
nabilmektedir. Asgari geçim düşüncesini esas Gelir dağılımındaki dengesizliklerin giderilmesi
alan mutlak yoksulluk kavramı, kişilerin ya da amacına yönelik politika araçları ise işgücü pi
hane halkının yaşamlarını sürdürebilmek için yasası ve ücret politikaları, maliye politikası, fi
gerekli olan gıda veya gıda+gıda dışı harcama yat politikası, gelirler politikası, servet politika
lar gibi temel ihtiyaçlara dayanmaktadır. Göreli sı, eğitim politikası ve sosyal güvenlik politikası
yoksulluk kavramında ise ülkede üretilen orta olarak sıralanabilir.
lama gelirin belirli bir yüzdesi (genellikle %50)
yoksulluk sınırı olarak kabul edilmektedir. Gelir Gelir dağılımı eşitsizliği ve yoksulluk sorunu
yoksulluğunda asgari bir yaşam düzeyini sağla 4 nun dünyadaki ve Türkiye’deki görünümünü
mak için gerekli olan gelir düzeyi esas alınırken özetlemek.
insani yoksulluk kavramında temel ihtiyaçların Dünya Bankasının World Development Indica
yanı sıra ekonomik, sosyal ve kültürel yoksun tors 2019 verileri, dünyada en yoksul ve en zen
luklar da dikkate alınmaktadır. gin ülkeler arasında, Satın Alma Gücü Paritesi
ne göre kişi başına düşen milli gelir açısından
Gelir dağılımının ve yoksullukla mücadelenin sos çok büyük bir fark olduğuna işaret etmektedir.
2 yal politika açısından önemini açıklamak. Söz konusu durum, küresel gelir dağılımı eşit
Gelir dağılımı adaletsizliği ve yoksulluk, top sizliğinin en temel göstergelerinden birini oluş
lumsal barışı tehdit eden toplumsal sorunların turmaktadır. Dünya Bankasının ülkeleri gelir
başında gelmektedir. Toplumu oluşturan birey gruplarına ayırarak yaptığı sınıflandırmaya
ler temel ihtiyaçları karşılandığı ve güvence al göre, 2019 yılında düşük gelirli ülkelerde Satın
tına alındığı ölçüde kişiliklerini ve topluma olan Alma Gücü Paritesine göre kişi başına düşen
güven duygularını geliştirebilir. Toplumsal bir ortalama milli gelir 2450$ iken, yüksek gelirli
lik, beraberlik ve dengeyi bozan, toplum kesim ülkelerde bu rakam 53.071’e yükselmektedir.
leri arasında ayrılık ve mücadeleye zemin ha Türkiye’de Gini Katsayısının yıllar içerisindeki
zırlayarak devlet düzeninin sarsılmasına neden eğilimi incelendiğinde, gelir dağılımı eşitsiz
olabilecek tehditleri bünyesinde barındıran yok liğinin genel olarak 0,40 seviyelerinde olduğu
sulluk sorunu sosyal devletin görev alanındaki görülmektedir. OECD ortalamasının yaklaşık
ve sosyal politikanın kapsamındaki en önemli 0,32 olduğu dikkate alındığında söz konusu
sorunlardan biridir. Bu nedenle, gelir dağılımı oranın yüksekliği daha net anlaşılmaktadır.
eşitsizliği ve yoksullukla mücadelede çok yönlü Yoksulluğun dünyadaki görünümüne bakıl
tedbirlerin düşünülüp uygulanması sosyal poli dığında, 1990 yılında %36,2 olan küresel aşırı
tikanın önemli faaliyet alanlarının başında gel yoksulluk oranının 2000 yılında %27,8’e; 2010
mektedir. yılında %16’ya; 2017 yılında %9,3’e gerilediği
4. Ünite - Gelir Dağılımı ve Yoksullukla Mücadele 115
görülmektedir. Bölgesel düzeyde bir değerlen
dirme yapıldığında ise aşırı yoksulluk oran
larının en yüksek olduğu bölgelerin sırasıyla
Alt-Sahra Afrika ve Güney Asya olduğu dikkati
çekmektedir.
Türkiye’de gelire dayalı yoksulluk oranları
2006-2020 döneminde incelendiğinde, %60
yoksulluk sınırına göre yoksulluk oranlarının
2006-2017 döneminde %24,5’ten %19,4’e geri
lediği görülmektedir. 2017 yılından 2020 yılına
kadar olan süreçte ise yoksulluk oranlarında
bir miktar artış olduğu izlenmektedir. 2020
yılı itibariyle Türkiye’de söz konusu oran %21
seviyesindedir. Bu durum, Türkiye’de her beş
kişiden birinin yoksulluk içerisinde olduğuna
işaret etmektedir.
Kendimizi Sınayalım
1. Devletin belirli bir dönem içerisinde serbest piya 5. Alınması gereken günlük kalori miktarı ya da ya
sada oluşan gelire çeşitli yollarla müdahale etmesi so pılan tüketim harcamaları gibi belirli bir standardın
nucu oluşan gelir dağılımını ifade eden kavram aşağı ya da standartlar setinin aşağısında kalma durumu
dakilerden hangisidir? olarak tanımlanan yoksulluk kavramı aşağıdakiler
a. Fonksiyonel gelir dağılımı den hangisidir?
b. Birincil gelir dağılımı a. Göreli yoksulluk
c. Sektörel gelir dağılımı b. Objektif yoksulluk
d. Kişisel gelir dağılımı c. Gelir yoksulluğu
e. İkincil gelir dağılımı d. İnsani yoksulluk
e. Sübjektif yoksulluk
2. Aşağıdakilerden hangisi gelir dağılımındaki eşit
sizlikleri azaltmak için sosyal politika kapsamında iz 6. Göreli yoksulluk sınırına ilişkin aşağıdaki ifadeler
lenmesi gereken politikalardan biri değildir? den hangisi doğrudur?
a. Vergi sisteminde dolaysız vergilerin payının a. Göreli yoksulluk sınırında gıda ve gıda dışı har
azaltılması camaların maliyeti esas alınmaktadır.
b. Eşit işe eşit ücret politikası b. Ülkedeki ortalama gelir düzeyinin yüksek ya da
c. Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması düşük olmasının göreli yoksulluk sınırı üzerin
d. Sosyal transferlerin artırılması de herhangi bir etkisi bulunmamaktadır.
e. Servet üzerinden alınan vergilerin artırılması c. Ülkedeki ortalama gelir düzeyi azaldıkça yok
sulluk sınırı yükselmektedir.
3. Reel ücretlerin düşmesine, yatırım ve istihdam ola d. Bir ülkede gini katsayısının yüksek olması du
naklarının azalmasına ve işsizlik oranlarının artması rumunda göreli yoksullar ortalama gelire sahip
na neden olarak gelir dağılımını düşük gelirli kesimler olanlardan kolaylıkla ayırt edilebilmektedir.
aleyhine etkileyen faktör aşağıdakilerden hangisidir? e. Göreli yoksulluk sınırında temel gıda maddele
a. Bölgesel gelişmişlik farkları rinden oluşan gıda sepetinin maliyeti esas alın
b. Piyasanın tam rekabet koşullarından uzak ol maktadır.
ması
c. Ekonomik krizler 7. Dünya genelinde satın alma gücü paritesine göre
d. Küreselleşme günde 1,90 $’ın altında gelir elde edenlerin toplam nü
e. Servet dağılımındaki dengesizlik fusa oranının en yüksek olduğu ülke grubu aşağıdaki
lerden hangisidir?
4. Sosyal amaçlı transfer harcamaları ve düşük gelir a. Orta Doğu ve Kuzey Afrika
gruplarının kullandığı mal ve hizmetlerin fiyatlarında b. Latin Amerika ve Karayipler
indirimli tarife uygulanması gibi politikalar aşağıdaki c. Doğu Asya ve Pasifik
gelir dağılımı politikası araçlarından hangisinin kapsa d. Alt-Sahra Afrika
mında yer almaktadır? e. Güney Asya
a. Sosyal güvenlik politikası
b. Servet politikası
c. Maliye politikası
d. Eğitim politikası
e. İşgücü piyasası politikası
4. Ünite - Gelir Dağılımı ve Yoksullukla Mücadele 117
Yaşamın İçinden
8. Türkiye’de yoksulluğun görünümü ile ilgili olarak OECD: Gelir dağılımı adaletsizliği son 30 yılın en
aşağıda belirtilen ifadelerden hangisi yanlıştır? yüksek seviyesinde
a. Türkiye’de 2006-2020 döneminde farklı yoksul 21 Mayıs 2015 Perşembe, 18:57
luk sınırlarında yoksulluk oranları azalmıştır. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), üye
b. Türkiye’de %60 yoksulluk sınırına göre 2020 yılı ülkelerin önemli bir kısmında, zengin ve fakir arasın
için tahmin edilen yoksulluk oranı, %50 yok daki uçurumun son 30 yılın en yüksek oranına ulaştığı
sulluk sınırına göre aynı yıl için tahmin edilen uyarısında bulundu.
yoksulluk oranından daha düşüktür. Merkezi Paris’te bulunan OECD, üye ülkelerdeki gelir
c. Türkiye’de hane halkı büyüklüğü arttıkça yok dağılımıyla ilgili hazırladığı yıllık raporu açıkladı. Ra
sulluk oranları da artmaktadır. porda, gelir dağılımı adaletsizliği sıralamasında Şili ilk
d. Türkiye’de eğitim seviyesi yüksek olan kişilerde sırayı alırken bu ülkeyi Meksika, Türkiye, ABD ve İsrail
yoksulluk oranları daha düşüktür. izledi. Gelir dağılımı adaletsizliğinin en az olduğu ül
e. Türkiye’de dört farklı yoksulluk sınırında yoksul keler arasında ise Danimarka ilk sırayı alırken, bu ülke
luk oranları 2020 yılında bir önceki yıla göre artış yi Slovenya, Slovakya ve Norveç takip etti.
göstermiştir. Raporda, gelir dağılımı eşitsizliğinde kullanılan “Gini”
katsayısına göre, Türkiye’nin bu konuda 1985 ve 2013
9. Aşağıdakilerden hangisi yoksullukla mücadelede yılları arasında gelir dağılımı eşitsizliğinin giderilmesin
sosyal politika kapsamında yer alan politikalardan biri de aşama kaydettiği görülüyor. Gelir dağılımı eşitsizliği
değildir? oldukça fazla olmasına karşın gelişmekte olan Brezilya
a. Enflasyonla mücadele politikaları da Türkiye gibi eşitsizliğin giderilmesinde yol kat etti.
b. Sosyal yardım politikaları Rapora göre, üye ülkelerde nüfusun en zengin yüzde
c. Konut politikaları 10’u, nüfusun en fakir yüzde 10’undan 9,6 kat daha fazla
d. Asgari ücret politikaları kazanıyor. OECD’ye göre, bu oran 1980’li yıllarda 7,1,
e. Engellilerin, çocukların ve yaşlıların korunma 1990’lı yıllarda 8,1, 2000’li yıllarda ise 9,1’e çıkmıştı.
sına yönelik politikalar Gelişmekte olan bazı Latin Amerika ülkelerinde gelir
dağılımı adaletsizliğinin azaldığına dikkat çekilen ra
10. Aşağıdakilerden hangisi Sosyal Riskin Azaltılma porda, gelir eşitsizliğinin yine de bu ülkelerde diğer
sı Projesi’nin bileşenleri arasında yer alan Şartlı Nakit OECD ülkelerinden daha fazla olduğu bildirildi.
Transferi’nin hedeflerinden biri değildir? Kriz zamanlarında gelir eşitsizliğinin özellikle istih
a. Yoksulluk nedeniyle çocuklarını okula kaydetti damın düşmesiyle arttığına işaret edilen raporda, gelir
remeyen ailelerin ekonomik yönden desteklen dağılımı eşitsizliğinin sosyal uyumu bozmanın dışında
mesi uzun dönemde ekonomik büyümeye de zarar verdiği
b. Temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ailelerin gı uyarısı yapıldı.
da ve giyecek gibi ayni yardımlarla desteklen Raporda 1985 ve 2004 yılları arasındaki gelir dağılımı
mesi eşitsizliğinin 1990 ve 2010 yılları arasındaki ekonomik
c. Yoksulluk nedeniyle çocuklarını düzenli sağlık büyümeye yüzde 4,5 oranında olumsuz etki yaptığı
kontrolüne götüremeyen ailelerin ekonomik kaydedildi.
yönden desteklenmesi OECD raporunda, cinsiyet ayrımının giderilmesi ve
d. Yoksulluk nedeniyle düzenli sağlık kontrolü kaliteli işgücünün artırılmasının gelir dağılımı adalet
yaptıramayan anne adaylarının ekonomik yön sizliğinin giderilmesine katkı vereceği vurgulandı.
den desteklenmesi
e. Türkiye’de düzenli bir nakit sosyal yardım siste Kaynak: http://www.bloomberght.com/haberler/ha
minin yerleştirilmesi ber/1786057-oecd-gelir-dagilimi-adaletsizligi-son-30-
yilin-en-yuksek-seviyesinde
118 Sosyal Politika
Okuma Parçası
Grameen’de her zaman işletmede sadeliği en üst aşa Öte yandan, Grameen her müşterisinin temelde dürüst
maya çıkartmaya çalıştık. Günümüzde, bütün kredi olduğunu kabul eder. Saflıkla suçlansak da bu bizleri o
müşterilerimizin hemen anladıkları şu basit geri öde bitmek tükenmek bilmez belgeleri doldurmak zorun
me mekanizmasına ulaştık: luluğundan kurtarıp zaman kazandırmaktadır. Üstelik
• Bir yıl süreli krediler. örneklerin yüzde 99’unda güvenimiz haklı çıkar.
• Eşit haftalık taksitler. Ödenmemiş kredilerimizin oranı yüzde 1’den daha
• Geri ödeme kredi alındıktan bir hafta sonra başlar. azdır. O durumlarda bile Grameen kredisini geri öde
• Yüzde 20 faiz oranı. yemeyen müşterinin kötü bir kişi olduğu sonucuna
• Elli hafta boyunca geri ödemeler haftada 2 takayı varmaz. Bunun yerine, bireysel koşullarının çok kötü
bulur. olduğunu ve bu nedenle o azıcık borcunu ödeyemedi
Eğer Grameen işleyecekse, müşterilerimize güvenme ğini varsayar. O halde neden avukat peşinde koşturup
miz gerektiğini düşündük. Daha ilk günden, sistemi bizlere mavi kâğıtlar, sarı kâğıtlar, pembe kâğıtlar ver
mizde polise yer olmadığına karar verdik. melerini bekleyelim? Yüzde 0,5 oranındaki karşılıksız
Kredilerimizin geri ödenmesi arayışı içinde hiçbir krediler bizim iş riskimizdir ve aynı zamanda başarılı
zaman adli önlemlere başvurmayız. İşimizi nasıl ya olmak için neler yapıp hangi açılardan kendimizi geliş
pacağımızı bildiğimizi varsayarız. Eğer bilmiyorsak, tirmemiz gerektiğini sürekli bize hatırlatmaktadır.
bankacılığı bırakıp başka bir işe girmemiz gerekir. Ne
avukatları, ne de dışarıdan başka birilerini işimize ka Kaynak: Muhammed Yunus, Yoksulluğun Bulunma
rıştırmayız. dığı Bir Dünyaya Doğru, Çev. Gülden Şen, İstanbul:
Bu bizim işimizdir ve geri ödemeleri elimizden geldiği Doğan Kitapçılık, 2003.
kadar sağlamaya çalışırız. Bu, görevimizdir.
Krediyi veren ile alan arasında hiçbir hukuksal aracı
yoktur. İlişkimizin belgelerle değil, insanlarla olduğu
na inanırız. Güvene dayalı insan ilişkileri geliştiririz.
Grameen, kredi müşterileri ile aramızdaki kişisel bağ
ların ne kadar güçlü olduğuna bağlı olarak başarılı ya
da başarısız olur. İnsanlara güveniriz ve sonuçta, onlar
da bize güvenmeyi öğrenirler.
“Kredi” sözcüğü “güven” anlamına gelir. Yine de, yıllar
içinde ticari bankacılık kurumsallaştıkça, bütün yapısı
nı karşılıklı güvensizliğe dayandırmıştır.
Günümüzde bankalar her kredi müşterisinin parayı
alıp kaçacağını varsayarak, onu her türlü yasal belgeyle
bağlamaya bakarlar. Kredi müşterisinin bankadan ka
çamamasını sağlamak için her türden avukat belgeleri
incelerler. Bazı durumlarda müşteri bankayı aldatsa da
çoğunluk böyle değildir.
Banka görevlilerimizden birinin soyulması durumun
da (bu çok ender yaşanmaktadır), genelde o köydeki
bütün kredi müşterileri bunu kimin yaptığını bulup
yakalayacaklardır. Hep bir arada, ortak bir çabayla ha
reket ettiklerinde muazzam bir güce ulaşırlar. Çoğu za
man da hırsızı parayı geri vermeye zorlarlar.
4. Ünite - Gelir Dağılımı ve Yoksullukla Mücadele 119
Sıra Sizde 5
2002-2014 döneminde Gini katsayısı 0,44’ten 0,39’a
gerilemiştir. Söz konusu dönemde katsayı genel olarak
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı 0,40 seviyesinde seyretmiştir. Türkiye’de Gini katsayısı
Sıra Sizde 1 nın yüksekliği OECD ülkeleri ortalaması 0,31 ile karşı
Birincil gelir dağılımı, üretim faktörleri tarafından ya laştırıldığında oldukça yüksektir.
ratılan gelirin serbest piyasa ekonomisine herhangi
bir müdahale olmaksızın dağılımını ifade etmektedir. Sıra Sizde 6
İkincil gelir dağılımı ise devletin düşük gelir grupla Gelir yoksulluğu, asgari bir yaşam düzeyini sağlamak
rı lehine gelir dağılımındaki dengesizlikleri gidermek için gerekli olan ihtiyaç maddelerini karşılamaya ye
amacıyla çeşitli yollarla serbest piyasada oluşan gelire tecek gelirden yoksun olma durumudur. Birleşmiş
müdahale etmesi sonucu oluşmaktadır. Milletler Kalkınma Programı tarafından 1997 yılında
geliştirilen insani yoksulluk kavramında ise yoksulluk,
Sıra Sizde 2 gelir yoksunluğunun ötesinde sosyal ve kültürel ba
Gelir dağılımı adaletsizliği toplumsal barışı tehdit eden zı olanaklardan yoksunluk anlamında daha geniş bir
bir toplumsal sorundur. Toplumu oluşturan bireyler perspektifle ele alınmaktadır. İnsani yoksulluk endek
temel ihtiyaçları karşılandığı ve güvence altına alındı sinde yaşam süresinin kısalığı, temel eğitim hizmetle
ğında kişiliklerini ve topluma olan güven duygularını rinden mahrumiyet, kamusal ve özel kaynaklara erişe
geliştirebilirler. Sosyal politika, ekonomik refah artı meme gibi kriterler esas alınmaktadır.
şını geniş toplum kesimlerine yaygınlaştırdığı ölçüde
toplumsal dengenin oluşmasına katkıda bulunabilir.
Toplumu oluşturan kişiler ve sosyal gruplar arasındaki
yaşam düzeylerinde, toplumsal hizmetlerden yararlan
120 Sosyal Politika
Yararlanılan Kaynaklar
Sıra Sizde 7 Aksu, Ö. (1993). Gelir ve Servet Dağılımı, İstanbul.
Dünya Bankasının günlük 1,90 $ yoksulluk sınırı esas Aktan, C., Vural İ. (2002a). “Gelir Dağılımında Adalet
alındığında dünyanın en yoksul bölgesinin Alt-Sahra sizlik ve Gelir Eşitsizliği: Terminoloji, Temel Kav
Afrika olduğu görülmektedir. Güney Asya ise Alt-Sah ramlar ve Ölçüm Yöntemleri”. Yoksullukla Müca
ra Afrika’dan sonra en yoksul ikinci bölgedir. Günlük dele Stratejileri, Ankara.
1,90 $ yoksulluk ölçütüne göre yoksul nüfusun en az Aktan, C., Vural İ. (2002b). “Yoksulluk: Terminoloji,
olduğu bölge ise Avrupa ve Orta Asya’dır. Temel Kavramlar ve Ölçüm Yöntemleri”. Yoksul
lukla Mücadele Stratejileri, Ankara.
Sıra Sizde 8 Altan, Ö.Z. (2006). Sosyal Politika Dersleri, Eskişehir.
Türkiye’de gelire dayalı yoksulluk oranları 2006-2020 Arıcı, K. (1999). Sosyal Güvenlik Dersleri, Ankara.
döneminde incelendiğinde, %60 yoksulluk sınırına Arıcı, K. (2004). “Yoksullukla Mücadele Aracı Olarak
göre yoksulluk oranlarının 2006-2017 döneminde Sosyal Güvenlik: Türkiye’nin Öncelikli Sorunu Sos
%24,5’ten %19,4’e gerilediği görülmektedir. 2017 yılın yal Yardım ve Sosyal Hizmetler Olmalıdır”. IV. Aile
dan 2020 yılına kadar olan süreçte ise yoksulluk oran Şûrası Aile ve Yoksulluk Bildirileri, Ankara: Başba
larında bir miktar artış olduğu izlenmektedir. 2020 yılı kanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Yayınları.
itibariyle Türkiye’de söz konusu oran %21 seviyesinde Başoğlu, U., Ölmezoğulları N., Parasız İ. (1999). Gelir
dir. Bu durum, Türkiye’de her beş kişiden birinin yok Bölüşümü Teori ve Politika, Bursa: Ekin Kitabevi.
sulluk içerisinde olduğuna işaret etmektedir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı. (2009). Kentleşme Şu
rası, Kentsel Yoksulluk, Göç ve Sosyal Politikalar
Sıra Sizde 9 Komisyonu Raporu, Ankara.
İşgücüne katılma ve istihdam oranlarının düşüklüğü, Çubuk, A. (1986). Sosyal Politika ve Sosyal Güvenlik,
genel ve genç işsizlik oranlarının yüksekliği, kayıt dı Ankara.
şı istihdamın büyüklüğü ve çalışan yoksulların varlığı Dinler, Z. (2001). İktisada Giriş, Bursa: Ekin Kitabevi.
Türkiye’de yoksulluğun nedenleri arasında yer alan ve Doğan, İ. (2003). “Türkiye’de Yoksulluğun Sosyo-Kül
işgücü piyasasından kaynaklanan başlıca sorunlardır. türel Zemini”. Yoksulluk (1. Cilt), İstanbul: Deniz
Feneri Yayınları.
DPT. (2001). Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı,
Gelir Dağılımının İyileştirilmesi ve Yoksullukla
Mücadele Özel İhtisas Komisyonu Raporu, An
kara.
DPT. (2007). Dokuzuncu Kalkınma Planı, Gelir Da
ğılımı ve Yoksullukla Mücadele Özel İhtisas Ko
misyonu Raporu, Ankara.
Eğilmez, M. (2009). Makro Ekonomi, İstanbul.
Erdoğan, G. (2002). “Türkiye’de ve Dünyada Yoksulluk
Ölçümleri Üzerine Değerlendirmeler”. Yoksullukla
Mücadele Stratejileri, Ankara.
Erkal, M. (1996). Sosyoloji, İstanbul: Der Yayınları.
Güven, S. (1995). Sosyal Politikanın Temelleri, Bursa:
Ezgi Kitabevi.
Kamerman, S., Kahn A.J. (1997). “The Problem of Po
verty in the Advanced Industrialized Countries
and Policy and Programme Response”. Poverty and
Human Development, Human Development Pa
pers. New York.
4. Ünite - Gelir Dağılımı ve Yoksullukla Mücadele 121
Koyuncu, M., Şenses F. (2004). “Kısa Dönem Krizle UNDP. (2014). Human Development Report 2014,
rin Sosyo-Ekonomik Etkileri: Türkiye, Endonezya Sustaining Human Progress: Reducing Vulnera
ve Arjantin Deneyimleri”. ERC Working Papers in bities and Building Resilience, New York, USA
Economics, 04/13. (Erişim) http://hdr-undp.org, 14.10.2015.
ILO. (2007). Decent Work and Poverty Reduction UNDP. (2020). Human Development Report 2020.
Strategies, (Erişim) http://www.ilo.org, 23.11.2011. USA
ILO. (2011). Global Employment Trends 2011, Geneva. World Bank, World Development Indicators, (Eri
ILO. (2021). World Employment and Social Outlook: şim) http://www.data.worldbank.org, 13.11.2015.
Trends 2021. Geneva. World Bank. (2001). World Development Report
Lipton, M. (1997). “Defining and Measuring Poverty: 2000/2001 Attacking Poverty, New York: Oxford
Conceptual Issues”. Poverty and Human Develop University Press.
ment, Human Development Papers, New York. World Bank. (2003). Turkey: Poverty and Coping Af
OECD, Income Distribution Database. (Erişim) ter Crises, Report No: 24185-TR, (Erişim) http://
http://www.oecd.org), 13.11.2015. www.worldbank.org.tr, 15.9.2010.
Öztürk, N. (2009). İktisatta Bölüşüm, Ankara: Palme World Bank. (2004). World Development Report
Yayıncılık. 2005, A Better Investment Climate for Everyone,
Öztürk, N., Öztürk Y. (2010). Yoksullukla Mücadele Washington D.C., (Erişim) http://www-wds.worl
de Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, dbank.org. 29.12.2011.
Ankara: Palme Yayıncılık. World Bank. (2015). Ending Extreme Poverty and
Sallan, Gül, S., Gül H. (2008). “Türkiye’de Yoksulluk, Sharing Prosperity: Progress and Policies, Po
Yoksulluk Yardımları ve İstihdam”. Türkiye’de Yok licy Research Note, (Erişim) http://pubdocs. worl
sulluk Çalışmaları, İzmir: Yakın Kitabevi. dbank.org, 11.11.2015.
Şenkal, A. (2005). Küreselleşme Sürecinde Sosyal Po World Bank (2015). World Development Indicators
litika, İstanbul: Alfa Yayınları. 2015, Washington D.C. (Erişim) http:www.worl
Şenses, F. (2006). Küreselleşmenin Öteki Yüzü Yok dbank.org. 29.09.2015.
sulluk, İstanbul: İletişim Yayınları. World Bank. (2020). Poverty and Shared Prospe
Taban, S., Şengür M. (2011). “Yoksullukla Mücadele rity 2020: Reversals of Fortune. Washington, DC:
Stratejisi Olarak Mikrokredi Uygulaması: Eskişe World Bank.
hir İl Örneği”. Uluslararası Yoksullukla Mücadele Yüksel Arabacı, R. (2015). Gelir Dağılımı ve Yoksul
Sempozyumu Deneyimler ve Yeni Fikirler, Anka luk, Sosyal Politika, Editörler: Aysen Tokol. Yusuf
ra: SYDGM Yayınları. Alper, Bursa: Dora Basım-Yayın.
TÜİK. Yoksulluk İstatistikleri, (Erişim) http://www.
tuik.gov.tr, 28.09.2015.
TUİK. (2008). Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması
Sonuçları 2008 Haber Bülteni, Sayı: 134. (Erişim)
http: //www.tuik.gov.tr. 29.11.2011.
TÜSİAD. (2000). Türkiye’de Bireysel Gelir Dağılımı
ve Yoksulluk Avrupa Birliği ile Karşılaştırma, İs
tanbul.
UNDP. (2009). Human Development Report 2009
Overcoming Barriers: Human Mobility and
Development, (Erişim) http://hdr.undp.org,
09.10.2011.
UNDP. (2010). Human Development Report 2010,
20th Anniversary Edition, The Real Wealth of
Nations: Pathways to Human Development, New
York 10017 USA, (Eri şim) http://hdr.undp.org.
09.11.2011.
5
SOSYAL POLİTİKA
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Sosyal güvenlik terimini ve kapsamını tanımlayabilecek,
Geleneksel ve modern sosyal güvenlik yöntemlerini ayırt edebilecek,
Sosyal sigortaların temel özelliklerini ve özel sigortalardan farklarını ayırt
edebilecek,
Sosyal sigortaların kişiler bakımından kapsamını açıklayabilecek,
Sosyal sigorta sisteminin sağladığı sosyal güvenlik garantisinin kapsamını özet
leyebilecek bilgi ve beceriler kazanabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Sosyal Güvenlik • Malullük, Yaşlılık ve Ölüm
• Sosyal Sigortalar Sigortası
• Kamu Sosyal Güvenlik • İşsizlik, Aile Ödenekleri ve
Harcamaları Bakım Sigortası
• Hastalık, İş Kazaları ve Meslek
Hastalıkları, Analık Sigortası
İçindekiler
Geniş anlamda sosyal güvenliği, dar anlamda sosyal güvenlikten ayıran temel özel
1 lik nedir?
Sosyal güvenlik, tehlikenin Tehlike, insanlar için mutlak ve kaçınılmaz bir durum olduğu için insanlık
zararlarına karşı yürütülen tarihi de aynı zamanda tehlikelerle mücadele tarihidir. Bu mücadele iki boyutlu
mücadelenin adıdır.
dur. Bir yandan tehlikenin kendisine karşı onu yok etmek için mücadele edilirken
diğer yandan da tehlikelerden zarar gören insanların bu zararlardan kurtarılması
mücadelesidir. Sosyal güvenlik bu ikinci grupta yer alan, tehlikenin zararlarına
karşı yürütülen mücadeleye verilen addır (Yazgan, 1992: 64). Günümüz sosyal gü
venlik sistemleri tehlikelerin zararlarından çalışma gücü kaybı, gelir kesilmesi ve
gider artışı ile ilgili zararları karşılarken mal varlığına yönelik zararların karşılan
masını kapsam dışında bırakmıştır. Mal varlığına yönelik zararlar özel sigortalar
tarafından karşılanmaktadır.
üzere yapılan ayni veya nakdi tasarruflar tamamlayıcı bir sosyal güvenlik yönte
midir. Benzer şekilde kira geliri için bir gayrimenkul (ev-işyeri) alarak emekli
lik döneminde ilave gelir elde etmek geleneksel bir tamamlayıcı sosyal güvenlik
yöntemidir. Özel sigortaların hayat, kaza ve ölüm sigorta branşları ve özellikle
bireysel emeklilik programları günümüz toplumlarında yaygın olan tamamlayıcı
sosyal güvenlik yöntemidir. İşyeri ve iş kolu düzeyinde, sendikalar veya meslek
birlikleri öncülüğünde kurulan yardımlaşma sandıkları da (OYAK, İLKSAN vb.)
tamamlayıcı sosyal güvenlik garantisi sağlayan yöntemlerdir.
ILO, hangi amaçları gerçekleştirmek için sosyal güvenliği temel bir araç olarak gör
5 mektedir.
SOSYAL SİGORTALAR
ILO ve Sosyal Güvenlik: Sosyal sigortalar, sanayi toplumunun değişen sosyal güvenlik ihtiyacına cevap
ILO’nun son yıllardaki bazı vermek üzere geliştirilen sosyal güvenlik tekniğidir. Geleneksel sosyal güvenlik
Çalışma Raporlarından, 2001
tarihli “Social Security: A New tekniklerinin; nüfusun ağırlıklı olarak şehirlerde yaşadığı, işgücünün % 80 ve da
Concensus-Sosyal Güvenlik ha fazlasının sanayi sektöründe işçi olarak çalıştığı, rekabet dolayısıyla işçi üc
Yeni Bir Konsensus”; 2011 retlerinin çok düşük olduğu, çalışma hayatını düzenleyen ve çalışanları koruyan
tarihli “World Social Security herhangi bir devlet müdahalesinin olmadığı, örgütlenmenin yasaklandığı veya
Report:2010/11:Providing
Coverage in Times of Crisis and engellendiği sanayi toplumunun sosyal güvenlik ihtiyacını karşılamaması sosyal
Beyond” 2011 tarihli “Social sigorta tekniğini ortaya çıkarmıştır. Günümüz dünyasında sosyal güvenlik garan
Protection Floor For a Fair and tisi sağlamanın en etkin ve kapsamlı tekniğini oluşturan sosyal sigortalar, insa
Inclusive Globalisation” adlı noğlunun sosyal hayatın problemlerini çözmek için geliştirdiği en etkin ve en ge
raporlar ilk akla gelenlerdir.
niş kapsamlı sosyal müessese hâline gelmiştir.
Bir sosyal güvenlik tekniği olarak sosyal sigortalar en kapsamlı şekli ile Turan Yaz
gan’ın, Sosyal Sigortalar (İstanbul: İstanbul Üniversitesi, 1977) adlı kitapbında in
celenmiştir.
ve Lüksemburg 1901 ve Belçika 1903 yılında modern sosyal sigortalarla ilgili ilk Beveridge Modeli: Alman
yasal düzenlemeleri çırakan ülkeler olmuşlardır (Dilik, 1991: 50). Sanayileşmiş Bismark modeline karşı
geliştirilen İngiliz sosyal
ülkeler içinde yalnızca İngiltere sosyal güvenlik ihtiyacını karşılamada sosyal si güvenlik sistemi modeli olarak
gorta sisteminden uzak durmuş farklı bir sistem oluşturmuştur. Nitekim II. Dün bilinir. İngiliz iktisatçı William
ya Savaşı devam ederken 1942 yılında William Henry Beveridge (1878-1963) ta Henry Beveridge tarafından
geliştirilmiştir. Sistemin
rafından geliştirilen ve Beveridge Modeli olarak bilinen bir teknik üzerine sosyal özünü, vergilerle finanse
güvenlik sistemini oluşturmuştur. Sosyal sigortaların en son kurulan sigorta kolu edilmesi, fertlere herhangi
işsizlik sigortasıdır. Nitekim işsizlik sigortası ilk defa 1907 yılında Danimarka’da bir karşılık olmaksızın asgari
seviyede koruma garantisi
kurulmuştur (Dilik, 1991: 50). sağlanması oluşturmaktadır.
Sosyal sigortaların ikinci gelişme dalgası, II. Dünya Savaşı’ndan sonra yeni ba Sağlık sistemi de yine
ğımsızlık kazanan ülkelerde sosyal güvenlik sistemlerinin sosyal sigortalar üze vergilerle finanse edilen
rine inşa edilmesi ile yaşanmıştır. ILO’nun 102 sayılı Sözleşmesi’nde, sosyal si millî sağlık sigortası modeli
ile oluşturulmuştur. Bütün
gortaların kurulma esasları, yönetimi, haklar, faydalanma şartları ve finansmanla sosyal güvenlik hizmetleri
ilgili belirlediği normlar ve standartlar bu sistemi kurmak isteyen ülkelere ciddi ülke çapında tek kurumla
bir teknik destek ve kolaylık sağlamıştır. Hemen hepsi geri kalmış veya yeni ge yürütülmektedir (Seyyar,
2005: 220).
lişmekte olan ve tasarruf ve sermaye birikimi yetersizliği olan bu ülkelerde sosyal
sigortalar, primle finansmanın sağladığı avantajlar dolayısıyla çok hızlı şekilde be
nimsenmiş ve kurulmuştur. Türkiye de 1945 yılında bu çerçevede ilk sosyal sigor
ta kurumunu oluşturmuştur.
Sosyal güvenlik ve sosyal sigortalar ile ilgili daha ayrıntılı bilgiye Turan Yazgan’ın
İktisatçılar İçin Sosyal Güvenlik, (İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayı
nı, 1992) adlı kitabından ulaşabilirsiniz.
Enformel sektör: ILO’nun rı ve ödedikleri primlerle ilgili olarak uzun dönemli, düzenli ve güvenilir
1970’li yıllarda geri kalmış
ve gelişmekte olan ülkelerde kayıtlar tutulması gerektiğinden şehirlerde, büyük işyerlerinde ve sürekli
kayıt dışı istihdamın yoğun statüde çalışanlar öncelikle kapsama alınır. Sosyal sigortaların idare olarak
olduğu sektörleri ifade etmek örgütlenme gücü yüksek olan yerler öncelikle kapsama alınır.
için geliştirdiği bir kavramdır.
Ülkenin başta vergi ve çalışma
• Baskı grubu (politik) faktör: Yukarıda sayılan objektif faktörlere karşı, si
hayatı ile ilgili mevzuatı olmak yasi iktidarın şekillenmesine göre bazı çalışan grupları örgütleri vasıtasıyla
üzere kayıt altına alınamayan, sosyal talepleri siyasi karar mekanizmalarına daha etkin şekilde iletebildik
kayıt dışı faaliyet gösteren leri için öncelikle sosyal sigorta kapsamına alınırlar. Bu faktöre göre sendi
işyerleri ile bu işyerlerinde
çalışanları ifade için kullanılır. kalı işçiler sendikasızlara göre daha önce kapsama alınırlar.
Bugün gelinen noktada, sosyal güvenliğin kişi olarak kapsamı ILO tarafından Mikro sigortacılık;
belirlenen hedeflerin çok uzağındadır. Çeşitli sigorta kolları bakımından kapsama çalışanların kendileri,
çalıştıkları sektörler ve
alınanlarla ilgili aşağıdaki tablo verileri çok açık olarak bu durumu göstermektedir. işyerlerine bağlı şartlardan
Yaşlılık sigortası bakımından işgücünün yalnızca % 42’si sosyal güvenlik ga dolayı sosyal sigorta
rantisine sahiptir. Bu oran, bütün çalışanların kapsama alınması gereken iş kaza prensiplerinin tamamen
uygulanamadığı durumlarda
ları sigortasında % 30.3; işsizlik sigortasında ise yalnızca % 18.4’tür (ILO, 2011). bütün sigorta kolları yerine
Tablo 5.1’deki verileri, iktisadi gelişme seviyesi ile sosyal güvenliğin kapsamı ara yalnızca bazı sigorta kolları
sında da doğrudan bir ilişki olduğunu, gelişmiş ülkelerin sosyal güvenliğin her bakımından kapsama
kesi kapsama alma hedefine daha yakın olduğunu, özellikle işsizlik sigortası bakı alınmalarını ifade eder.
Nitekim ülkemizde tarım
mından bunun daha belirleyici olduğunu göstermektedir. sektöründe ücretle ve geçici
olarak çalışanlar; çalışma
Sigorta Kolları (Tehlikeler) İtibarıyla Kapsam gün sayısı, prim ödeme gücü
ve gelir sürekliliği dikkate
alınarak yalnızca iş kazaları ve
Genel Olarak meslek hastalıkları ile yaşlılık,
Sosyal güvenlik sistemleri bütün sosyal risklere karşı koruma garantisi sağlama malullük, ölüm ve genel sağlık
lıdır. ILO, 102 sayılı Sözleşme’de 9 sosyal güvenlik tehlikesi saymıştır. Bunlar: Has sigortası bakımından sigortalı
sayılmaktadırlar.
talık (tedavi edici hizmetler ve iş göremezlik geliri verilmesi iki ayrı sigorta kolu
olarak düzenlenmiştir), iş kazaları ve meslek hastalıkları, analık, yaşlılık, malul
lük, ölüm, işsizlik ve aile gelirinin yetersizliği (aile ödenekleri) sigorta kollarıdır.
ILO, 102 sayılı sözleşme’de bir ülkede sosyal güvenlik sisteminin varlığından bah
sedebilmek için en az 3 sigorta kolunun varlığını asgari norm olarak belirlerken
Avrupa Sosyal Güvenlik Kodu’nda bu sayı 6 olarak belirlenmiştir. Sosyal güvenlik
sisteminin sigorta kolları itibarıyla hedefi, bütün sosyal riskleri kapsama alacak
şekilde sosyal sigorta sistemini kurmaktır.
* Amerikan Sosyal Güvenlik İdaresi, uluslararası verileri tek ve çift yıllarda 2 kıta için birlikte
yayınladığı için 2003/2004 yılları ve 2017/2019 yılları birlikte tek bir sütunda yer almıştır.
Avrupa kıtası ve Asya-Pasifik ülkeleri için 2018, Afrika ve Amerika kıtaları için 2019 yılları için
yayımlanan veriler esas alınmıştır. (SSA. 2020).
** Hastalık ve analık sigortaları ile ilgili veriler tek bir sigorta kolu olarak değerlendirilerek
tablo verileri oluşturulmuştur. İKMH ve işsizlik sigortaları için işveren sorumluluğu olan ülkeler
de bu sigorta kolları var olarak kabul edilmiştir.
Tablo 5.2, yıllar itibarıyla çeşitli ülkelerde oluşturulan sosyal sigorta kollarını
göstermektedir. Tablo verileri incelendiği zaman, sigorta kolları itibarıyla kapsam
bakımından gözlenen gelişmeleri:
136 Sosyal Politika
• Gelişme seviyesi ne olursa olsun hemen hemen her ülkede uzun vadeli si
gorta kolları olarak bilinen malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının kurul
duğu görülmektedir. Zaten insanların devlet eliyle koruma garantisi istedik
leri sigorta kollarının başında bu sigorta kolu gelmektedir (Alper, 2014: 74).
• İş kazaları ve meslek hastalıkları sigortası da hemen hemen bütün ülkeler
de oluşturulan sigorta kolu olarak dikkat çekmektedir. Bu sigorta kolunun
kurulması iktisadi gelişme seviyesinden bağımsızdır ve gelişme seviyesi ne
olursa olsun bütün ülkelerde ilk oluşturulan sigorta koludur.
• Hastalık (sağlık) sigortası, bütün toplum kesimlerinin ihtiyaç duyduğu an
cak kurulması ve hayata geçirilmesi organizasyon ve mali bakımdan ciddi
kaynaklar gerektiren bir sigorta koludur.
• İşsizlik sigortasının kurulması ile iktisadi gelişme seviyesi ve sanayileşme
arasında doğrudan bir bağlantı vardır. 2017-19 yılları arasında işsizlik si
gortası olan 95 ülke tek tek incelenirse tamamına yakınının gelişmiş-sa
nayileşmiş ülke olduğu görülür. Ancak, 1989 yılındaki sosyalist bloka dair
ülkelerdeki dönüşümden sonra Doğu Blokundan ayrılan ülkelerin tamamı
“batılılaşma kapsamında” işsizlik sigortasını oluşturdukları için işsizlik si
gortası olan ülke sayısı o yıldan sonra iktisadi gelişme seviyesinden bağım
sız olarak hızlı şekilde artmıştır.
• Aile ödenekleri sigortası iktisadi gelişme seviyesi yanında ülkelerin izledi
ği sosyal politika ile de yakından ilgilidir. Aile ödenekleri sigortası kapsa
mında verilen çocuk parası, yoksulluğa karşı mücadelede gelirin yeniden
dağıtımını sağlayan en etkin araç hâline gelmiş ve özellikle II. Dünya Sa
vaşı sonrası dönemde ve küreselleşmenin olumsuz etkilerini hissettirdiği
1990’lı yıllarda çok sayıda ülkede aile ödenekleri sigortası kurulmuştur.
süreleri getirebilirler. Aynı şekilde sağlık hizmetlerinin sunumu ile ilgili ba
zı sınırlandırmalar getirebilirler. Uygulamada önce sigortalının kendisinin
daha sonra aile fertlerinin kapsama alındığı, sağlık hizmetlerinin standar
dının ve kapsamının da zaman içinde genişletildiği görülmektedir. Bugün
gelinen noktada, sağlık temel ve vazgeçilmez bir insan hakkı olarak kabul
edildiği için maliyet endişesi ile bütün sınırlamaların kaldırılması hedef
lenmektedir. ILO, hastalık hâlinde gelir kesilmesinin karşılanmasına yö
nelik garantiyi ikinci bir sigorta kolu olarak değerlendirmektedir. Esasen
ücretle ve bağımlı çalışanlar için uygulanan bir sigorta koludur. Hastalığa
bağlı olarak çalışamama ve gelir kesilmesi hâlinde kaybedilen gelirin belirli
bir oranı (%40-70 arasında değişebilir) sosyal sigortalarca karşılanır. Süresi
hastalıkla sınırlıdır.
• İş kazaları ve meslek hastalıkları: Çalışan kişinin işyerinde, işini yapar
ken ve işverenin otoritesi altında iken meydana gelen bir olay dolayısıyla
kazaya uğraması veya işyerindeki çalışma şartlarından dolayı ortaya çıkan
hastalık sebebiyle beden ve ruh bütünlüğünün zarar görmesi hâlidir. Sigor
talıyı koruma düşüncesiyle, işveren otoritesinin olduğu her yer ve ortamda
meydana gelen olayları iş kazası sayma eğilimi vardır. Bu sigorta kolu daha
çok sanayi sektöründe hizmet akdi ile işverene bağımlı olarak çalışanları
kapsama alan bir sigorta koludur. Kendi adına bağımsız çalışanların kapsa
ma alındığı ülke sayısı son derecede sınırlıdır.
İş kazaları ve meslek hastalıkları yalnızca işveren primleri ile finanse edildi
ği için kurulması sigortalılara ve devlete bir yük getirmeyen sigorta koludur.
İşveren otoritesi altında olma esas alındığı için sağlanan hakların seviyesi
ve standardı daha yüksektir. Hastalık hâlinde belirli süre prim ödeyenler
sağlık hizmetinden faydalanırken, iş kazaları ve meslek hastalıkları hâlinde Sürekli kısmi veya tam
gelir: Sosyal sigorta
bir gün bile sigortalı olmak bütün hizmetlerden faydalanmak için yeterli sistemleri iş kazaları
dir. Çalışanı öncelikle koruma düşüncesinin hakim olduğu bu sigorta ko ve meslek hastalıkları
lunda, sigortalının iyileşmesine yönelik bütün sağlık hizmetlerinin temini dolayısıyla çalışma gücünü
yanında çalışamadığı süre için geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi, iş gö kaybedenlere, bu kayıpları
devam ettiği müddetçe
remezliğinin kalıcı olması hâlinde sürekli kısmi veya tam gelir ödenmesi aylık bağlarlar. Bağlanacak
bu sigorta kolundan sağlanan parasal yardımları oluşturur. Eğer sigortalı iş aylık miktarı ile sigortalının
kazası veya meslek hastalığı sonucunda hemen veya sonradan ölmüşse bu çalışma gücü kaybı arasında
bir ilişki kurulur. Ülkemiz
defa sigortalının eşine, çocuklarına ve ana-babasına aylık bağlanır. Sigorta uygulamasından örnek
lının ölümüne bağlı olarak ortaya çıkan cenaze masraflarının karşılanması vermek gerekirse; iş kazaları
da yine bu sigorta kolundan sağlanan sosyal güvenlik garantisi içindedir. ve meslek hastalıkları sonucu
meslekte kazanma gücünü
• Analık: Birçok ülkede ayrı bir sigorta kolu oluşturmaksızın hastalık/sağ en az % 10 kaybedene sürekli
lık sigortası içinde kapsama alınan analık hâli; çalışan kadın sigortalı için iş göremezlik geliri bağlanır.
doğumdan önce ve sonra belirli bir süre çalışma gücü kaybı ve gelir kesil Ancak bu kayıp % 10 ile %
mesi yaratan bir sosyal risk olarak kabul edilmektedir. Ayrıca, gebelik dö 99 arasında ise kısmi, % 100
ise tam iş göremezlik geliri
neminde, doğum sırasında ve doğum sonrası dönemde anne-çocuk sağ bağlanır.
lığı ile ilgili koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerinin temin edilmesi
de analık sigortası kapsamındadır. Erkek sigortalılar için analık sigortası,
doğum yapan eşlerinin gebelik, doğum ve doğum sonrası dönemde ih
tiyaç duydukları sağlık hizmetlerinin sağlanması anlamına gelmektedir.
Bu sigorta kolundan hem çalışan kadınlar hem de erkeklerin eşleri için
sağlanan bir başka hak, belirli süre ile süt parası adı altında yapılan nakdi
yardımlardan oluşmaktadır. Bu ödemelerin miktarı ve süresi ülkeden ül
keye değişebilmektedir.
138 Sosyal Politika
leştirilme dönemini ifade ettiği için bir sosyal riskten öte pozitif bir anlamı Emeklilik: Sosyal güvenlik
terminolojisi bakımından çok zaman
da vardır. Yaşlılık sigortası, en fazla sayıda sigortalının faydalandığı sigorta yaşlılık ile aynı anlamda kullanılan
kolu olmasının yanı sıra en fazla harcama yapılan sigorta kolu olma özelliği bir terimdir. Yaşlılık ile doğrudan
ilgili ancak aynı şey değildir. Yaşlılık
de taşır (Alper, 2014: 74). Bu sebeple sosyal güvenlik sistemlerinin mali kriz sigortasından aylık bağlanma
içine düşmesi hâlinde emeklilik yaşının yükseltilmesi gibi düzenlemelerle şartlarının yerine getirilmesi hâlinde
aylık bağlanmasına hak kazanılan
ilk müdahale edilen sigorta kolu olarak da dikkati çeker. statüyü ifade eder. Bir ülkeden
Bir sosyal risk olarak yaşlılık, biyolojik olarak belirli bir yaşa gelmenin öte diğerine değişmekle birlikte 60’lı
sinde; çalışan kişinin belirli yaşa gelme dolayısıyla beden ve ruh gücünün yaşlar yaşlılık sigortasından aylık
bağlanma yaşıdır ve bu yaşa gelen
kısmen veya tamamen ortadan kalkması hâlidir. Sosyal güvenlik sistem kişiler o toplum bakımından yaşlı
leri bakımından bu sigorta kolu ile ilgili en önemli problem aylık bağlan statüsüne girer. Ancak, kişinin
emekli olabilmesi söz konusu
ma yaşının emeklilik yaşının belirlenmesidir. Sosyal güvenlik sistemleri yaşa gelme yanında sosyal sigorta
öncelikle herkes için kadın-erkek farklılığını da dikkate alarak kronolojik sisteminin aylık bağlanması için
gerekli gördüğü sürece sigortalı
emeklilik yaşı belirler. Bu yaşın belirlenmesinde ülkedeki ortalama hayat olma (20-25 yıl gibi) ve belirli
ümidi temel belirleyicidir. Ancak sigortalıların çalışma şartları (güvenlik süre prim ödeme (9000 gün gibi)
şartlarının yerine gelmesi ile
hizmetleri gibi), işyeri ve iş kolundan kaynaklanan özel sebepler (radyoak mümkündür.
tif maddeler başta olmak üzere zehirli gazlara maruz kalma gibi), işin ağır
ve yıpratıcı olması (yer altı maden işleri gibi) gibi sebeplere bağlı olarak ba
zı sigortalıların daha erken yaşlarda emekli aylığı almalarına imkân verilir.
• İşsizlik sigortaları fon esasına göre kuruldukları için işsiz kalmadan önce
belirli bir süre prim ödemiş olması şartı aranır (bu süre asgari 1 yılla 3 yıl
arasında değişir).
• İşsizlik ödeneğinden faydalanabilmek için mutlaka kendi istek ve iradesi
dışında işten çıkmış olması gerekir. İşveren tarafından işten çıkarılma, sağ
lık sebepleri veya işten ayrılmak için haklı ve geçerli bir sebebi olmak genel
likle aranan şartlardır.
• İşsizlik ödeneği, sigortalının prim ödediği süre dikkate alınarak 6 ay ile 2
yıl arasında değişebilir. Bu süreye rağmen iş bulamayanlar genellikle sosyal
sigorta sistemi dışında sağlanan işsizlik yardımlarından faydalanırlar.
• İşsizlik sigortasının insanları tembelliğe sevk etmemesi için ödenek oranla
rı düşük tutulur. Çok zaman işsizlik ödeneği alma süresi uzadıkça ödeneğin
miktarı da azaltılır.
İşsizlik sigortasından yapılan işsizlik ödemeleri, niçin işsizlik süresi uzadıkça azaltılır?
10
Aile Ödenekleri: Diğer sosyal risklerden farklı olarak aile ödenekleri (aile yar
dımları, çocuk parası), çocuk sahibi olanların, çocukların bakım ve eğitim gider
lerini dolayısıyla aile gelirinin yetersiz kalması ve yoksulluk riskinin ortaya çıkışı
ile ilgilidir. Sosyal güvenlik sistemleri, çocuk parası olarak bilinen ödeme ile aile
nin gelir yetersizliğini gidermeye çalışır. Aile ödenekleri uygulamalarına ilk olarak
19. yüzyılın sonlarında rastlanmasına rağmen gerçek anlamda gelişmesi 1930’lu
yıllarda yaşanan büyük kriz ortamında ve İkinci Dünya Savaşı sonrası sosyal refah
devleti anlayışının yaygınlaştığı dönemde olmuştur (ILO, 2011: 203-207).
Aile ödenekleri sigortası ülkenin nüfus ve gelir dağılımı politikaları ile çok
yakından ilgilidir. Birçok ülkede nüfus politikalarının bir parçası olarak ve ge
nellikle de nüfus artışını teşvik etmeye yönelik politikaların aracı olarak kulla
nılır. Çocuğun bir sosyal risk olarak kabul edilmesi, çocuğun üretken güç olarak
gelecek dönemlerde toplumun üretim gücünün devamlılığını sağlayacak unsur
olarak görülmesi sonucu olmuştur. Sistemin özünde çocuğun bir toplumsal varlık
olarak görülmesi, bakım ve eğitim ihtiyacının yalnızca biyolojik anne ve babasına
bırakılmaması düşüncesi vardır (Alper, 2014: 140). Aile ödenekleri sigortası bir
anlamda toplumun geleceğini sigorta-güvence altına almaktadır.
Aile ödenekleri sigortasından sağlanan temel yardım çocuk parası verilmesi
dir. Bu ödeme, çocuk sayısına bağlı olarak sabit, artan veya azalan miktarlarda
verilebilir. Genellikle 16-18 yaşına kadar ancak eğitim şartına bağlı olarak 20-25
yaşına kadar uzatılabilir. Eğer çocuk engelli ve özel eğitim ve bakıma muhtaç ise
daha uzun süreler için bu ödemenin yapılması söz konusu olabilir. Gelişmekte
olan ülkelerde eğitim ve sağlık standartlarını yükseltmek, vatandaşlık ve demok
rasi bilincini geliştirmek üzere belirli yükümlülüklerin yerine getirilmesine bağlı
olarak (okula gitme, meslek kursu alma gibi) şartlı olarak verilebilir.
Aile ödenekleri sigortası kapsamında sağlanan sosyal güvenlik garantisinin
kapsamı zaman içinde değişme göstermiş çocuk parası dışında da ödemeler yapıl
maya başlanmıştır. Çocuk parasına ilaveten veya ondan ayrı olarak doğum parası,
emzirme yardımı (süt parası) yapılması, kira yardımı, çocuk bakım hizmeti veya
parası gibi doğrudan ödemeler yanında ayni yardımlar yapılması (gıda, giyim,
çocuk bezi, kırtasiye vb.) da söz konusu olmuştur (Seyyar, 2005: 17). Bu sigorta
kolunun olmadığı ülkelerde ise eş ve çocukların durumuna bağlı olarak vergi mu
afiyeti veya vergi indirimi gibi dolaylı gelir transferleri de yapılabilmektedir.
142 Sosyal Politika
Bakım Sigortası: ILO’nun 102 sayılı Sözleşmesinde yer almayan, ilk defa 1995
yılında Almanya’da uygulanmaya başlayan bir sosyal sigorta koludur (Seyyar, 2009:
40). Bakım ihtiyacı; aile fertlerinden biri veya birkaçının bedeni ve akli sağlık du
rumundaki yetersizlik dolayısıyla temel insani ihtiyaçlarını (beslenme, temizlik-
tuvalet vb) ve toplumsal hayata katılımı kendi yetenekleri ile karşılayamaması du
rumu olarak tarif edilmekte ve bu durumda ortaya çıkan bakıma ihtiyaç duyma
(muhtaçlık hâli) durumu da bir sosyal risk olarak tarif edilmiştir. Bakım sigortası,
bakım ihtiyacı dolayısıyla olağan hayatını sürdürmekte zorlanan kişilere ihtiyaç
duydukları hizmetin sunulması veya bu hizmetleri satın alarak temin etmelerini
sağlayacak nakdi ödemelerin yapılmasıdır. Bu sigorta kolundan sağlanan haklar;
• Bakıma muhtaç kişilerin ihtiyaç duyduğu periyodik bakım hizmetlerinin
uzman kişilerce sağlanması,
• Bakım ihtiyacının satın alınarak temini için bakım ihtiyacının derecesine
göre bakım parası altında ödeme yapılması,
• Bakım ihtiyacının diğer aile fertlerince sağlanması hâlinde bakımı gerçek
leştirenlere bakım parası ödenmesi,
• Bakıma muhtaç kişinin sürekli bakımını gerçekleştiren kişinin geçici süre
lerle ayrılması hâlinde (izne çıkma, hastalanma vb.) geçici süre ile bakım
hizmeti sunulması,
• Bakım ihtiyacının evde gerçekleştirilememesi hâlinde sağlık kurumlarında
gerekirse yatılı olarak gündüz-gece bakım hizmetlerinin sunulması,
• Bakım ihtiyacı duyan kişinin bakımını kolaylaştıracak araç ve gereç yardı
mı yapılması olarak sıralanabilir (Seyyar, 2005: 42). Nüfusun yaşlanması ve
yaşlı nüfusun artan bakım ihtiyacı, çekirdek aileye geçiş ve aile içi bakımın
güçleşmesi, tek ebeveynli ailelerin artışı, çoğunlukla kadınlar tarafından
yerine getirilen ev içi bakım hizmetlerinin kadının çalışma hayatına katı
lımının artması ile zayıflaması (Dilik, 1998 ve Oğlak, 2007: 72) günümüz
toplumlarında bakım sigortasına olan ihtiyacı artırmıştır.
Bakım sigortası ile ilgili ilk ve kapsamlı çalışmalar Ali Seyyar tarafından gerçek
leştirilmiştir. Yazarın doktora tezi olarak gerçekleştirdiği çalışma daha sonra Ba
kıma Muhtaçların Sosyal Güvenliği (1999) adı ile Sakarya Üniversitesi tarafından
kitap olarak yayımlanmıştır. Yazarın sonraki yıllarda aynı konuda çok sayıda kitap
ve makale niteliğinde yayını çıkmıştır. Benzer ve kapsamlı bir çalışma da Sema Oğ
lak tarafından yine doktora tezi olarak başlanan çalışma Evde Bakım Hizmetleri ve
Bakım Sigortası (2007) adı ile kitap olarak yayımlanmıştır.
5. Ünite - Sosyal Güvenlik ve Sosyal Sigortalar 143
Özet
Sosyal güvenlik terimini ve kapsamını tanımlamak. de kanunlarla düzenlenen, devlet garantisi altın
1
Sosyal politikanın en kapsamlı aracı olarak sos da koruma sağlayan yöntemlerdir. Sosyal sigor
yal güvenlik, kendisini meydana getiren kelime talar primlerle, kamu sosyal güvenlik harcama
anlamından hareket etmek gerekirse, insanla ları vergilerle finanse edilir.
rın istek ve iradeleri dışında meydana gelen ve
onları muhtaç duruma düşüren tehlikelerin Sosyal sigortaların temel özelliklerini ve özel sigor
zararlarından kurtarılma garantisi olarak tarif 3 talardan farklarını ayırt etmek.
edilebilir. Tehlikeler; sebeplerine, sonuçlarına Sosyal sigortalar, günümüz sosyal güvenlik sis
ve sürelerine bağlı olarak çeşitli şekillerde sınıf temlerinin en önemli ayağını oluşturur. Avus
landırılabilir. Ancak ILO, sosyal güvenlik sis tralya, Yeni Zelanda ve bir ölçüde Kanada ve
temlerinin kapsamına alacağı tehlikeleri (sosyal bazı İskandinav Ülkeleri dışında bütün ülkeler
riskleri) 9 olarak belirlemiştir. Bunlar; hastalık de sosyal güvenlik garantisi sağlamanın temel
(iki ayrı sigorta kolu), iş kazaları ve meslek has yöntemi olarak benimsenmiştir. Finansmanı
talıkları, analık, yaşlılık, malullük, ölüm, işsizlik nın primlerle sağlanması en önemli avantajıdır.
ve aile gelirinin yetersizliği olarak belirlemiştir. Bunun yanında; devlet tarafından kurulması ve
1990’lı yıllarda bunlara bakım ihtiyacı da dahil devletin garantör olması, finansmana katılan
olmuştur. tarafların karar ve yönetim süreçlerinde yer al
ILO tarafından sayılan tehlikeleri kapsamına ması, ödenen primlerle sağlanan haklar arasında
alan sosyal güvenlik anlayışına dar anlamda sos bir ilişki kurması, bütün bunların ötesinde her
yal güvenlik, sebebi ne olursa olsun muhtaçlık ve kesin kapsama girme zorunda olması en önemli
yoksulluk yaratan bütün tehlikeleri kapsamına özellikleridir.
alan ve koruma garantisi sağlayan sosyal güven Özel sigortalar, sosyal sigortalarla aynı teknik
lik anlayışına da geniş anlamda sosyal güvenlik üzerine inşa edilmiş kurumlar olmakla birlik
denilmektedir. Sosyal güvenlik sistemleri; çalış te; isteğe bağlı olmaları, ödenen primle sağlanan
ma gücü kaybı, gelir kesilmesi ve gider artışların fayda arasında çok güçlü bir bağ kurulduğu için
dan kaynaklanan yoksulluğu ortadan kaldırır. geliri yeniden dağıtma fonksiyonunun olmama
sı, yalnızca katılanların prim ödemesi, sigorta
Geleneksel ve modern sosyal güvenlik yöntemleri şirketlerinin kâr amacı gütmesi, kapsama alır
2 ni ayırt etmek. ken yaş, cinsiyet ve sağlık durumu gibi farklı
Sosyal güvenlik ihtiyacını karşılamak için ge lıkları esas alarak risk farklılaştırmasına gitmesi
liştirilen yöntemlerin geleneksel ve modern özel sigortaları sosyal sigortalardan ayıran özel
yöntemler olarak ayrılması metedolojik bir liklerdir. İki teknik arasındaki temel farklar, sos
ayırımdır. Modern (günümüz) sosyal güvenlik yal sigortaların niçin özelleştirilemeyeceğinin de
yöntemleri, sanayi toplumunun sosyal güvenlik cevabını oluşturmaktadır.
ihtiyacını karşılamak için geliştirilmiştir. Bu ih
tiyacın ortaya çıkmasına, ilk insandan o döne
me kadar geliştirilen yöntemlerin etkisini kay
betmesi ve zayıflaması neden olmuştur. Bireysel
tasarruflar, aile içi yardımlaşma, komşuluk ve
akrabalığa bağlı yardımlaşma, dinî sosyal yar
dımlar ve vakıf benzeri kuruluşlar aracılığı ile
yapılan yardımlar geleneksel yöntemlerdir. Sos
yal yardımlar olarak da tarif edilen bu yardım
ların yeri, miktarı ve süresi belirli olmadığı gibi
muhtaç olanın talep etme hakkı yoktur. Modern
sosyal güvenlik yöntemleri sosyal sigortalar ve
kamu sosyal güvenlik harcamalarıdır. Her ikisi
144 Sosyal Politika
Sosyal sigortaların kişiler bakımından kapsamını Sosyal sigorta sisteminin sağladığı sosyal güvenlik
4 açıklamak. 5 garantisinin kapsamını özetlemek.
Sosyal sigortalar, primli rejimler olarak adlandı Sosyal güvenlik ve sosyal sigortalar, çalışma gücü
rıldığı için mutlaka çalışan, geliri olan ve prim kaybı, gelir kesilmesi ve gider artışı ile ilgili zarar
ödeyebilecek kişiler sigortalı olabilir. Ancak, bu ları karşılar. Sigorta kolları açısından bu zararları
sınırlandırma sosyal güvenliğin herkesi kapsa ve sağlanan garantiyi değerlendirmek gerekirse:
ma alma hedefine çok aykırı değildir. Çünkü Hastalık, iş kazaları ve meslek hastalıkları, ana
sosyal sigortalar primi çalışan kişiden alır ancak lık, malullük sebebiyle ortaya çıkan çalışma gü
koruma garantisini prim ödeyen sigortalının cü kaybını karşılamak için sağlık hizmeti temin
eşini, çocuklarını ve hatta ana-babasını da kap eder. Hastalık, analık, iş kazaları ve meslek has
sama alacak şekilde geniş tutar. Buna rağmen, talıkları ile işsizlik sebebiyle ortaya çıkan geçici
çalışmayan ve geliri olmayanlarla yetersiz geliri süreli gelir kaybını telafi etmek üzere iş göremez
olanlar bakımından ortaya çıkan kapsam boşlu lik ödeneği sağlar. Malullük, yaşlılık ve ölüm gibi
ğu, vergilerle finanse edilen kamu sosyal güven uzun vadeli tehlikeler hâlinde sigortalılara veya
lik harcamaları ile giderilir. ölmüşse hak sahiplerine bu durumları devam
Sosyal sigortalar, bütün çalışanları kapsama al ettiği müddetçe gelir veya aylık bağlar. Ailenin
mayı hedeflemekle birlikte mali ve idari bakım sahip olduğu çocuk dolayısıyla karşılaştığı gider
dan bu mümkün değilse; sanayi sektöründen artışı aile ödenekleri sigortasından çocuk para
başlayarak bağımlı çalışanları önce kapsama alır. sı ile karşılanır. Sosyal sigortalar, bir veya birkaç
Bunu hizmetler ve tarım sektörü takip eder. Ay defa ortaya çıkan harcamalar (süt parası, doğum
nı şekilde, şehirlerde büyük işyerlerini öncelikle, parası, cenaze parası, yol masrafları gibi) nakdi
tarımda ve kırsal kesimdekileri daha sonra kap ödemelerde bulunur.
sama alır.
5. Ünite - Sosyal Güvenlik ve Sosyal Sigortalar 145
Kendimizi Sınayalım
1. Sosyal güvenlik terimi ilk defa hangi ülkede çıkarı 6. Aşağıdakilerden hangisi sosyal sigortaların özellik
lan bir Kanunda kullanılmıştır? lerini yansıtan ilkelerden biri değildir?
a. Almanya a. Zorunluluk ilkesi
b. İngiltere b. Finansmana katılım ilkesi
c. Avusturya c. Özerk yönetim ilkesi
d. Amerika Birleşik Devletleri d. Kamu sigortası olma ilkesi
e. Fransa e. Karşılıksız olma ilkesi
2. Aşağıdakilerden hangisi ILO’nun Sosyal Güvenli 7. ILO’nun Sosyal Güvenliğin Asgari Normları Söz
ğin Asgari Normları Sözleşmesinde yer alan sosyal gü leşmesine göre, bir ülkede sosyal güvenlik sisteminin
venlik tehlikelerinden biri değildir? varlığından bahsedebilmek için toplam nüfusun en az
a. Malullük % kaçı kapsama alınmış olmalıdır?
b. Bakım ihtiyacı a. 10
c. İşsizlik b. 20
d. Analık c. 30
e. İş kazaları ve meslek hastalıkları d. 40
e. 50
3. Aşağıdakilerden hangisi, geleneksel sosyal güven
lik tekniklerinden biri olarak değerlendirilemez? 8. Aşağıdaki sigorta kollarından hangisi, ülkelerin si
a. Aile içi yardımlaşma yasi rejimi ve gelişmişlik seviyesi dikkate alınmaksızın,
b. Bireysel tasarruflar hemen hemen bütün ülkelerde var olan sigorta koludur?
c. Dini sosyal yardımlar a. İşsizlik sigortası
d. Vakıflar aracılığıyla yapılan yardımlar b. Analık sigortası
e. Kamu sosyal güvenlik harcamaları c. Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası
d. Aile ödenekleri sigortası
4. Aşağıdakilerden hangisi, bir sosyal güvenlik siste e. Bakım sigortası
minin kapsamında olanlar için tamamlayıcı sosyal gü
venlik yöntemi olarak değerlendirilebilir? 9. Aşağıdakilerden hangisi, hastalık sigortasından
a. Özel sağlık sigortası kapsamında doktora mu sağlanan sosyal güvenlik haklarından biri değildir?
ayene olma a. İlaç ve iyileştirme araçlarının temini
b. Analık sigortasından süt parası alma b. Protez araç ve gereçlerinin temini
c. İşsizlik sigortasından ödenek alma c. Yurt içinde veya yurt dışına sevkle ilgili masraf
d. Malullük sigortasından rehabilitasyon hizmet ların karşılanması
leri alma d. Sigortalıya çalışamadığı günler için ödenek ve
e. Ölen sigortalının hak sahiplerine aylık bağlan rilmesi
ması e. Sigortalıya aylık bağlanması
5. Almanya’dan sonra ilk sosyal sigortaları kuran sa 10. Aşağıdakilerden hangisi işsizlik sigortasından sağ
nayileşmiş Avrupa ülkesi aşağıdakilerden hangisidir? lanan haklarla ilgili özelliklerden biri olarak değerlen
a. İngiltere dirilemez?
b. Fransa a. İşsiz kalmadan önce belirli süre prim ödemiş olma
c. Rusya b. Kendi istek ve iradesi dışında işsiz kalma
d. Avusturya c. İşverenin işten çıkarması
e. Belçika d. İşsizlik süresi uzadıkça işsizlik ödeneğinin mik
tarının artırılması
e. İşsizlik sigortası ödenekleri ile prim ödenen süre
arasında ilişki kurulması
146 Sosyal Politika
Yaşamın İçinden
Ahmet Ağar: Emekliye Bu Zulüm Niye? olabilmekte ve sağlık güvencesine kavuşabilmektedir.
Ülkemizde oluşumundan beri sıkıntılar çeken Sos Yukarıda gündeme gelmesi gerekir dediğiniz Sosyal
yal Güvenlik Kurumu meseleleri hakkında bu konu Güvenlik Destek Primi konusunu açabilir misiniz?
nun uzmanlarından Sosyal Güvenlik Müşaviri Ah Nedir bu mesele vatandaş bu konunun neresinde?
met Ağar’dan çarpıcı açıklamalar geldi. Bugüne kadar Emeklilerden kesilmekte olan Sosyal Güvenlik Des
sosyal güvenlik dendiğinde aklımıza gelen ne zaman tek Primi ile ilgili konu şöyledir:
emekli olabilirim? Sorusunun dışında da soruların 1- Bilindiği gibi, sosyal güvenlik kurumlarından
ve sorunların olduğunu vurgulayan Ağar, bunlardan emekli aylığı almakta iken, emekli aylığı ile geçine
1. önemli konunun Sosyal Güvenlik Destek Priminin mediği için sigortalı bir işte çalışanlardan, aldıkları
kesilmesi konusu olduğunu söylüyor. Sosyal Güvenlik ücretleri üzerinden % 30 oranında SGDP (Sosyal
Kurumu’nun sorunları ve bu kapsamda vatandaşları Güvenlik Destek Primi) kesilmektedir. Bu prim %
mızdan gelen sorularla ilgili olarak Müşavir Ahmet 7,5 işçi hissesi, % 22,5 işveren hissesi olarak kesil
Ağar ile yaptığımız çarpıcı röportaj: mekte ve SGK’ya ödenmektedir.
Sosyal Güvenlik denince ya da Sosyal Güvence de 2- Emekli olduktan sonra boş oturmak istemeyip, bir
nince vatandaşın aklına ne gelmeli sizce? Bu konu bakkal, manav vs. dükkânı açarak kendi nam ve he
nun uzmanı olarak neler anlatmak istersiniz? sabına bağımsız olarak çalışanlardan, SGK’dan al
Sosyal güvenlik denince akla önce tabi ki kısa adıy makta oldukları emekli aylıklarından her ay % 15
la SGK, yani Sosyal Güvenlik Kurumu gelmeli. Çünkü oranında SGDP kesilmektedir.
SGK Kurumsal bir kimliktir ve anayasada ifadesini bu 3- Yine emekli olduktan sonra bir şirket kuran veya
lan sosyal devlet onunla vücut bulmaktadır. Bu neden kurulu bir şirkete ortak olanların da almakta olduk
le sosyal güvenlik ve sosyal güvence ile SGK kavramı ları emekli aylıklarından diğerleri gibi % 15 oranın
özdeştir. Ayrıca güvence altına alınan risklerin gerçek da SGDP kesilmektedir.
leşmesi durumunda devlet güvencesidir, devletin şef Emekli iken gerek kendi adına bağımsız çalışan ve ge
kat elidir. İnsanlar hastalıkta ve sağlıkta, gençken veya rekse bir şirket ortağı olarak çalışanlar arasında olsun
yaşlı iken, ölüm anında bile bu Kavrama ve bu Kuruma yüzlerce, binlerce işçi çalıştırmak suretiyle istihdam
bağlıdır. yaratan, milyonlarca sigorta primi ve vergi ödeyen in
Ayrıca Sosyal Güvenlik denince, akla, çocuk daha an sanlar ve şirketler vardır. Kendilerine hiçbir yarar sağ
ne karnında iken başlayan ve öleceği tarihe kadar de lamadığı hâlde, sırf çalıştıkları için emekli aylıklarından
vam eden ve herkesin içinde bulunduğu yaşamın bir SGDP adı altında kesinti yapılması yanlıştır ve büyük
parçası olarak akla gelir. Sosyal güvenlik, her kesin ve bir haksızlıktır.
her kesimin doğumundan ölümüne kadar yaşamı bo Ancak, çalışan emeklilerden Sosyal Güvenlik Destek
yunca ihtiyaç duyduğu bir sistemin de adıdır. Primi adı altında kesilen bu primin, iş kazası ve mes
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun vatandaşlara, bizlere lek hastalığı hâli hariç, hiçbir maddi yararı bulunma
sunduğu hizmetler konusunda bize neler söylemek makta ve geleceğe ait bir faydası veya avantajı da ol
istersiniz? Bu konuda kurumun eksikliklerinden mayacaktır.
de bize örnekler verebilir misiniz? En azından sizin Bu bakımdan, emekli iken çalıştığı için aylıklarından
gördüğünüz kadarıyla. ve ücretlerinden kesilen Sosyal Güvenlik Destek Primi,
Yukarıda belirttiğim üzere sosyal güvenlik bir risk bir nevi “Emekliyi Cezalandırma Primi” niteliğindedir.
yönetimidir. Bu riskler; hastalık, analık, iş kazala Oysaki, yapılması gereken şey, çalışan ve üreten emek
rı ve meslek hastalıkları, işsizlik, yaşlılık, malullük ve lileri cezalandırmak değil, bilakis maddi yönden taltif
ölüm’dür. Bahse konu riskler gerçekleşmeden önce in ederek, çalışmaya ve üretmeye teşvik etmektir. Böyle
sanlar sigorta primi, genel sağlık sigortası primi, sosyal ce, bir yandan istihdamın ve üretimin artması ve bir di
güvenlik destek primi adları altında prim ödeyerek bu ğer yandan da işsizliğin azalmasında olumlu sonuçlar
sisteme dâhil olurlar. Çalışanlar; işçiler, esnaflar ve me sağlanmış olacaktır.
mur kavramlarını ifade eden 4/a, 4/b ve 4/c maddeleri
ile güvence altındadır. Ayrıca isteyen herkes çalışma
dan da isteğe bağlı sigorta primi ödeyerek hem emekli
5. Ünite - Sosyal Güvenlik ve Sosyal Sigortalar 147
Kaynak: http://www.odatv.com/emekliye-bu-zulum-
niye-0901121200 (Erişim Tarihi 17.01.2012)
148 Sosyal Politika
Yararlanılan Kaynaklar
Alper,Yusuf (2014). Sosyal Güvenlik, Bursa: Uludağ Yazgan, Turan (1992). İktisatçılar İçin Sosyal Güven
Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi. lik Ders Notları, İstanbul: Türk Dünyası Araştır
Alper, Yusuf (2020), Sosyal Güvenlik, (Ed. A. Tokol, Y. maları Vakfı, Kutyay Yayınları.
Alper-) Sosyal Politika, Dora Yayınevi. Bursa. Yazgan, Turan (1977). Sosyal Sigorta, İstanbul: İstan
Arıcı, Kadir (1999). Sosyal Güvenlik, Ankara: Tes-İş bul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Yayın No: 402.
Sendikası Eğitim Yayınları. www.ilo.org
Dilik, Sait (1991). Sosyal Güvenlik, Ankara: Kamu İş www.ssa.gov
verenleri Sendikası. www.wikipedia.org.
Dilik, Sait (1998). “Sosyal Güvenlikte Yeni Bir Sigor
ta Kolu: Bakım Sigortası” Kamu-İş Dergisi, Ocak,
Cilt:4, Sayı:3.
Gerek, Nüvit. (2010), Sosyal Güvenlik Hukuku, Eski
şehir : Anadolu Üniversitesi Yayınları.
Güzel, Ali, Okur, Ali Rıza ve Caniklioğlu, Nurşen
(2010). Sosyal Güvenlik Hukuku, İstanbul: Beta.
ILO (2021), www.ilo.org/socialprotection.
ILO. (1984). Introduction to Social Security, Geneva:
International Labour Organisation, Third Edition.
ILO. (2001), Social Security: A New Consensus, Gene
va: International Labour Organisation.
ILO. (2011), World Social Security Report 2010/11:
Providing coverage in times of crisis and beyond,
Geneva: International Labour Organisation.
ILO (2017), World Social Protection Report 2017-19;
Universal Social Protection to Achieve the Susta-
inable Development Goals, ILO.
Oğlak, Sema. (2007); Evde Bakım Hizmetleri ve Ba
kım Sigortası: Ülke Örnekleri ve Türkiye, İsken
derun: İskenderun Belediyesi Kültür Yayınları: 6.
SSA (2020), Social Security Throughout the World.
2017-2019. https://www.ssa.gov/policy/docs/prog
desc/ssptw/
Seyyar, Ali (2005), Sosyal Güvenlik Terimleri: Ansik
lopedik Sözlük, İstanbul: Papatya Yayıncılık.
Tuna, Orhan, Yalçıntaş, Nevzat (1981). Sosyal Siyaset,
İstanbul: Der Yayınları.
Tuncay, Can ve Ekmekçi, Ömer (2008), Sosyal Güven
lik Hukukunun Esasları, İstanbul: Legal.
TÜRK-İŞ (1995), Sosyal Güvenlik: İşçi Eğitim El Ki
tabı, Ankara (Çeviri) Uluslararası Çalışma Örgütü.
United Nations (2020) Human Development Report
2020, The Next Frontier, United Nations, http://hdr.
undp.org/sites/default/files/hdr2020.pdf
Yazgan, Turan (1977), Görüşler: Sosyal Güvenliği
miz, İstanbul: Kutsun Yayınevi.
6
SOSYAL POLİTİKA
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Sosyal dışlanma kavramı ve tarihi gelişimini açıklayabilecek,
Sosyal dışlanmanın nedenlerini ve biçimlerini değerlendirebilecek,
Sosyal içerme politikalarını tanımlayabilecek,
Ayrımcılık kavramı, türleri ve çalışma yaşamında ayrımcılığı açıklayabilecek,
Ayrımcılık yasağına ilişkin düzenlemeleri tanımlayabilecek bilgi ve beceriler
kazanabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Sınıf altı • Sistematik Ayrımcılık
• Cinsel Taciz • Ters Yönlü Ayrımcılık
• Sosyal İçerme • Yaş Ayrımcılığı
İçindekiler
• SOSYAL DIŞLANMA
Sosyal Politika Sosyal Dışlanma-Ayrımcılık • AYRIMCILIK
Sosyal Dışlanma-Ayrımcılık
SOSYAL DIŞLANMA
başlayarak toplumla olan bağlarının kopmasına kadar uzanan dinamik bir süreci
ifade etmektedir (Sapancalı, 2005(2): 54; Şahin, 2010: 72).
Sosyal dışlanma kavramı ilk olarak Fransa’da kullanılmıştır. Bu ülkede 1960’lı
yıllarda yoksullardan ideolojik biçimde dışlanmış olarak söz edilmiştir. 1974 yılın-
da Sosyal İşlerden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevini de yapmış olan Rene Lenoir
tarafından yazılan bir kitapta dışlanmışlar ekonomik büyümenin sonuçlarından
yararlanamayan kişiler olarak belirtilmiştir. Lenoir dışlanmışların sadece yoksul
kişilerden oluşmadığını, daha geniş bir kitleyi kapsadığını, Fransız nüfusunun
%10’unun toplumdan dışlanmış olduğunu belirtmiştir. Lenoir’e göre zihinsel ve
fiziksel engelliler, intihar eğilimliler, hasta-bakıma muhtaç yaşlılar, istismar edilen
çocuklar, ilaç bağımlıları, suçlular, tek ebeveynli aileler, sorunlu aileler, marjinal
kişiler, asosyal kişiler ve diğer sosyal uyumsuz kişiler sosyal dışlanmışları oluştur-
maktadır. Lenoir ayrıca bu kişilerin sosyal koruma dışında kalan sosyal gruplar
olduklarını da ifade etmiştir. Sosyal dışlanmanın Fransa’da sorun olarak kabul edil-
mesinde 1970’li yıllarda ekonomik büyümenin yavaşlaması önemli rol oynamıştır.
1970’li yılların ortalarından itibaren ülkede sosyal dışlanma ile mücadeleye yönelik
politikalar geliştirilmeye başlanmıştır. 1980’li yıllarda sosyal refah devletinin krize
girmesi ve artan sorunlar kavramın daha fazla önem kazanmasına neden olmuştur.
Bu dönemde dışlanma kavramı farklı sosyal dezavantajlardan söz edilirken kulla-
nılmış, artan işsizlik, gecekondulaşma, aile yaşamındaki köklü değişiklikler gibi
yeni sosyal sorunlarla ilişkilendirilmiştir. 1990’lı yıllarda Fransa Devlet Planlama
Örgütü sosyal dışlanma konusunda geniş kapsamlı çalışmalar yapmıştır.
Fransa’nın ardından diğer Avrupa ülkelerinde de sosyal dışlanma kavram ve
politika olarak kabul görmüştür. Bu ülkelerde 1980 sonrası artan işsizlik, uluslara-
rası göç, refah devletinin gerilemesi kavrama duyulan ilginin artmasında önemli
rol oynamıştır. Anglo-Sakson geleneğe sahip olan İngiltere’de sosyal dışlanma ko-
nusunda çalışmalar ancak 1990’ların başında başlamış, İşçi Partisi hükümetinin
girişimleri bu gelişmede etkili olmuştur. Avrupa’da kavram birbirinden oldukça
farklı şekillerde kullanılmaktadır. Anglo-Sakson geleneği sosyal dışlanmaya bi-
rey, Kara Avrupası sosyal grup açısından yaklaşmakta, ortak bir tanım yapmak
güçleşmektedir. Bu nedenle “Avrupa Birliği (AB), sosyal ve kültürel dışlanmaya
vurgu yapan Fransız yaklaşımının unsurları ile gelir eşitsizliği ve maddi dışlan-
maya odaklanmış olan Anglo- Sakson geleneğini birleştirmeye çalışarak sosyal
dışlanmayı yeniden kuramsallaştırmıştır. Bu yeni yaklaşımla yurttaşlık hakları
kullanılarak Fransız ve Anglo-Sakson gelenekleri uzlaştırılmaya çalışılmıştır.”
ABD’de ise dışlanmış gruplar sınıfaltı kavramı ile ifade edilmektedir. Sosyal
dışlanma kavramı sınırlı bir kullanım alanına sahiptir. Sınıfaltı kavramı ise yok-
sulluktan çok yasa dışılık, uyuşturucu kullanımı, evlilik dışı çocuklar, işsizlik ve
okul başarısızlığını anlatmaktadır. ABD’de sosyal dışlanma sorunundan en fazla
etkilenenler siyahlar, yasa dışı yolla ülkeye göç eden Orta ve Latin Amerikalılar,
Asyalılar, Güneydoğu Asyalıların büyük bölümü, Kuzey Amerika yerlileridir. Ge-
lişmekte olan ülkelerde de sosyal dışlanma kavramı sınırlı bir kullanım alanına
ABD’de dışlanmış gruplar sahiptir. Asya, Afrika ve Latin ülkelerinde dışlanma genellikle yoksullukla eş an-
için sınıfaltı kavramı
kullanılmaktadır. lamda kullanılmaktadır. Arap ülkelerinde ise sosyal dışlanma marjinalite olarak
görülmektedir. Bu ülkelerde dışlanmanın kişinin kendi kusurundan kaynaklandı-
ğı kabul edilmektedir (Sapancalı, 2005(1): 13-22).
Sosyal dışlanma ile yoksulluk kavramları kimi zaman birbirleri yerine aynı an-
lamda kimi zaman birbirinden farklı kavramlar olarak kullanılmaktadır. Bu konu-
da literatürde görüş birliği bulunmamaktadır. Bir görüşe göre; sosyal dışlanma yeni
6. Ünite - Sosyal Dışlanma-Ayrımcılık 153
Sizce sosyal dışlanma ile yoksulluk aynı anlama gelen kavramlar mıdır?
1
Sosyal Dışlanmanın Nedenleri
Sosyal dışlanmaya ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, davranışsal, coğrafi, kişisel
birçok faktör veya sorun yol açabilmektedir. Kişilerin konuya bakış açısına, sosyal
dışlanmanın ülkelere göre algılanış biçimine bağlı olarak nedenler değişebilmek-
tedir. Bu doğrultuda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde sosyal dışlanmanın ne-
denleri birbirinden farklılık göstermektedir. Kişilerin sahip oldukları yaş, cinsiyet,
ırk, dil, medeni durum gibi farklılıklar aynı ülke içinde dâhi sosyal dışlanmanın
nedenlerini farklılaştırabilmektedir. Sosyal dışlanmanın neden ve biçimlerinin bir-
biri ile iç içe geçmiş olması da sorun yaratabilmektedir (Sapancalı, 2005(1): 65).
İngiltere’de 1997 yılında kurulan Sosyal Dışlanma Birimi, sosyal dışlanmanın
yapısal nedenlerini iki grupta toplamıştır. İlk grup ekonomik ve sosyal özelliğe
sahip olup, üç farklı alt neden grubundan oluşmaktadır. Bunlar endüstriyel yeni
yapılanma, aile yapısında değişim, toplumsal parçalanma ve değişimdir. İkinci
grup; hükümet politikalarının, çalışma yöntemlerinin ve koordinasyonun sağ-
lıklı işlememesi sonucu ortaya çıkan başarısızlıktan kaynaklanmaktadır. Bunlar
da mülkiyetin belirsiz yapısı, sosyal yardım ve sübvansiyonların fazlalığı, kamu
politikalarının ters, kasıtlı olmayan beklenmeyen yönde oluşan etkileri, kurum-
lar arası eşgüdümün yetersiz olması, sektörler arası iş birliğinin sınırlı kalması,
yetersiz veri toplama ve analiz, haklar ve sorumluluklar arasında bağlantının ke-
silmesi şeklindedir.
AB Komisyonu sosyal dışlanmanın kurumsal/yapısal nedenlerini dört grupta
toplamaktadır. Bunlardan ilki, işgücü piyasasındaki değişimdir. Buna küreselleş-
me, teknolojik gelişmeler ve üretim sisteminin yeniden yapılanması eşlik etmek-
tedir. İkinci neden bilgi teknolojisindeki gelişmeler ve bilgi toplumunun geniş-
lemesidir. Üçüncü neden nüfusun yaşlanması, doğum oranının düşmesi, aile ve
toplum yapısında ortaya çıkan değişim, iç ve dış göçler, etnik, dinî ve kültürel
farklılıklarda görülen artış gibi sosyo-demografik değişikliklerdir. Dördüncü ne-
den ise ekonomik ve sosyal gelişmelerin, bölgesel ve coğrafi ön yargılar ile kutup-
laşmalar oluşturmasıdır.
Literatürde araştırmacıların bakış açısına göre nedenler farklılaşabilmektedir.
Atkinson ve Kintrea sosyal dışlanmanın temel kurumsal nedenlerini anlatmak
amacıyla iskelet bir yapıdan söz etmektedir. Bu yapı dört kurumsal alt sistemin ba-
şarısızlığına veya yetersizliğine vurgu yapmaktadır. Bu alt sistemler kentsel bütün-
leşmenin teşvik edilmesinde rol oynayan demokratik ve hukuki sistemler, iktisadi
bütünleşmenin gelişimine destek veren işgücü piyasaları, sosyal bütünleşmenin
154 Sosyal Politika
Ekonomik Dışlanma
Kişilerin temel gereksinimlerini karşılayacak gelirden yoksun olmaları ekonomik
dışlanmayı ifade etmektedir. Ekonomik dışlanmanın temelinde işsizlik veya dü-
zenli bir gelire sahip olmama yatmaktadır. İşsizlik özellikle uzun süreli işsizlik
kişinin kendini toplumun değersiz bir üyesi olarak hissetmesine neden olmakta,
aynı zamanda kişiyi ve ailesini yeterli ve düzenli bir gelir elde etme olanağından
yoksun bıraktığı için sosyal hayata katılımını büyük ölçüde güçleştirmektedir.
Ancak kişinin bir işe sahip olması kadar yaptığı işin niteliği de ekonomik dış-
6. Ünite - Sosyal Dışlanma-Ayrımcılık 155
lanmaya neden olabilmektedir. Düşük ücretle, her türlü sosyal güvenceden uzak
kayıt dışı veya standart dışı çalışma ekonomik dışlanmaya yol açabilmektedir. Bu
nedenle ancak bir iş veya mal varlığı ile insan onuruna yakışır bir yaşam düzeyi
sağlayacak düzenli gelire sahip olmak ekonomik dışlanmayı önleyebilmektedir.
Günümüzde ekonomik dışlanmanın belirlenmesinde genelde yoksulluk ve işsiz-
likle ilgili göstergeler kullanılmaktadır (Çakır, 2002: 86). Uzun süreli işsizlikten en
fazla etkilenen gruplar ise kadınlar, göçmenler, azınlıklar ve gençlerdir.
Mekânsal Dışlanma
Çeşitli nedenlerle belli mekânlara ulaşmada ve bu mekânlardan yararlanmada so-
runların bulunması mekânsal dışlanmayı ifade etmektedir. Mekânsal dışlanma iç
içe geçmiş iki özelliğe sahiptir. Bunlardan ilki; toplumun kişiyi yaşadığı mekân
veya coğrafya nedeniyle dışlaması, ayrımcılığa tabi tutmasıdır. Diğeri ise kişinin
bireysel/hanesel maddi kaynaklara ulaşma olanaklarından bağımsız olarak yaşa-
dığı yerdeki kamu hizmetlerinin niteliği ve niceliği nedeniyle, toplumsal yaşamın
içine tam anlamıyla girememesidir.
Kültürel Dışlanma
Ekonomik nedenlerden bağımsız olarak, toplumsal ve kültürel yaşama katılma-
ma durumu kültürel dışlanmayı ifade etmektedir. Farklı din/mezhep veya etnik
kökenden gelmek, farklı cinsel yönelime sahip olmak kültürel dışlanmaya yol aç-
maktadır. Bu durumdaki kişilerin toplumsal yaşamdaki etkinliklere alınmama-
sı, onlara farklı davranışlarda bulunulması, onların sürekli engellenmesi kültürel
dışlanmaya örnek oluşturmaktadır.
Siyasi Dışlanma
Çeşitli nedenlerle vatandaşlık haklarını özellikle hukuki ve siyasi hakları tam ola-
rak kullanamama veya siyasi yaşama katılımın doğrudan veya dolaylı olarak en-
gellenmesi siyasi dışlanmayı ifade etmektedir. Bu durum belli kesimlerin kamusal
alana güvenlerini kaybetmesine, siyasetten uzaklaşmasına veya siyaset karşıtı bir
tutum içine girmelerine neden olmaktadır (Adaman ve Keyder: 9-10)
sosyal dışlanma ile mücadelenin AB’nin temel hedefi olduğuna hukuki çerçevede
açıklık getirilmiştir. Bu alanda AB düzeyinde uyumlaştırma öngörülmemiş an-
cak üye ülkeler arasında işbirliğinin teşvik edilmesi amaçlanmıştır. Antlaşmanın
136. ve 137. maddelerinde ise sosyal dışlanmaya vurgu yapılmıştır. 136. maddede
sosyal dışlanma ile mücadele Birliğin amaçları arasında belirtilmiş, bu amaçlara
ulaşılabilmesi için 137. maddede Konsey’e sosyal dışlanma ile mücadele edecek
yaratıcı yaklaşımlar geliştirme ve bu konudaki deneyimleri değerlendirme görevi
verilmiştir. AB’de sosyal dışlanma ve yoksullukla mücadele gerçek anlamda 2000
yılında yapılan Lizbon Zirvesi ile başlamıştır (Sapancalı, 2005(2): 61-64; Sapanca-
lı, 2007: 59, 83). Zirvede 2010 yılına kadar istihdam ve sosyal uyum yoluyla dün-
yada sürdürülebilir ekonomik büyüme kapasitesine sahip en dinamik ve rekabetçi
bilgi toplumu olma hedefini öngören “Lizbon Stratejisi” belirlenmiştir. Bu hede-
fe ise mal ve hizmet piyasalarında ve istihdamda yapısal reformların yapılması,
sosyal koruma sistemlerinin modernleştirilmesi, insana yatırım ve sosyal dışlan-
ma ile mücadele yoluyla ulaşılabileceği kabul edilmiştir. Sosyal politika alanında
yöntem olarak da “Açık Koordinasyon Yöntemi” benimsenmiştir. Bu yöntem ile
üye ülkeler kendi ulusal uygulamalarını, AB’nin sosyal politikadaki hedeflerine
dönüştürme taahhüdü altına girmişlerdir. 2000 Nice Zirvesi’nde de ilk defa AB
“Sosyal Politika Gündemi” belirlenmiş, Gündem ile 2000-2005 dönemi için sosyal
eylemler belirlenmiş, temel ilke olarak sosyal politikanın üretken bir unsur haline
getirilmesi kabul edilmiştir. Böylece AB’nin sosyal dışlanma ile mücadele konu-
sundaki en önemli düzenlemelerinden biri olan “Sosyal Dışlanma ile Mücadele
Ortak Eylem Programı” ortaya çıkmıştır. Program Lizbon Zirvesi’nde benimse-
nen politikaların eyleme dönüşmesini amaçlamıştır (Yıldırımalp,2014:99-100).
2000 yılında yapılan Nice Zirvesi’nde Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı kabul
edilmiştir. Bu şartın 34/3. maddesinde AB’nin sosyal dışlanma ve yoksullukla
mücadele için yeterli kaynağı olmayan herkese saygın bir yaşam sağlamak ama-
cıyla topluluk hukuku ve ulusal hukuk uygulamalarından kaynaklanan kurallar
gereğince sosyal yardım ve konut hakkını tanıyıp, gözeteceği belirtilmiştir (Metin,
2012: 132). Nice Antlaşması’nda ise sosyal politika alanında mevcut durumu de-
vam ettirme yaklaşımı benimsenmiştir (Sapancalı, 2005(2): 64).
Avrupa Komisyonu 2006 yılında istihdam ve sosyal içerme politikalarını bü-
tünleştirme gereksinimi doğrultusunda “aktif içerme” kavramı geliştirmiştir. Ak-
tif içerme ile üye ülkelere çalışabilecek insanların emek gücünü harekete geçirme,
çalışamayacaklara yeterli desteğin verilmesi amaçlanmıştır. Diğer taraftan 2010
yılında sona eren Lizbon Stratejisi’nin yerini 2010 Mart ayında yayımlanan “Avru-
pa 2020 Akıllı, Sürdürülebilir ve Kapsayıcı Büyüme İçin Avrupa Stratejisi” almış-
tır (Yıldırımalp,2014:102-104). Akıllı büyüme, sürülebilir büyüme ve kapsayıcı
büyüme önceliklerinden oluşan Avrupa 2020’de yedi girişimin hayata geçirilmesi
öngörülmüştür. Bu girişimlerden birini de Yoksulluğa ve Sosyal Dışlanmaya Karşı
Avrupa Platformu oluşturmaktadır. Bu girişim ile yoksulluk ve sosyal dışlanma
ile mücadele edilmesi, sosyal içermenin desteklenmesinde AB fonlarından daha
iyi yararlanmanın sağlanması ve sosyal yenilikçiliğin ve sosyal ekonominin teşvik
edilmesi amaçlanmıştır (Akses,2014).
Sosyal içerme politikaları ülkeler açısından ele alındığında ise politikalar ül-
kelere göre farklılık göstermekte, ülkelerin sosyal modeline göre değişebilmek-
tedir. Örneğin Anglo-Sakson ülkelerde sosyal içerme politikalarında özel sektör,
İskandinav ülkelerinde devlet, gelenekçi güney Avrupa ülkelerinde aile ön plana
çıkabilmekte ancak her rejimin kendi içinde de farklılıklar bulunabilmektedir.
6. Ünite - Sosyal Dışlanma-Ayrımcılık 157
yeterli bir gelir ve sosyal koruma sağlayan üretken bir iştir. İnsana yakışır işin
temel amacı dünya çapında kadın, erkek tüm bireylere özgürlük, eşitlik, güven-
lik ve saygınlık koşullarında insan onuruna uygun istihdam olanaklarının sağ-
lanmasıdır. Burada amaç sadece istihdamın yaratılması değil, aynı zamanda bu
istihdamın veya yaratılan işin kabul edilebilir olmasıdır. Bu durumda istihdam
yaratılırken istihdamın niceliği yanında niteliğinin de birlikte düşünülmesi ge-
rekmektedir (Işığıçok, 2011: 111-112). İşgücü piyasasına yönelik politikalardan
bir diğeri dışlanmış kişilerin istihdam edilebilmeleri ve istihdamı koruyabilme-
leri için niteliklerinin işgücü piyasasına uygun hâle getirilmesidir. Bu doğrultuda
temel eğitim, mesleki eğitim önem kazanmaktadır. Sosyal güvenlik sisteminin
kapsamının sosyal dışlanmış grupları da kapsama alacak şekilde genişletilmesi ve
sosyal güvenlik sistemi içinde bu gruplara yönelik hizmetlerin çeşitlendirilmesi
dışlanmış kişilerin toplumla yeniden bütünleştirilmesi açısından önem taşımak-
tadır. Ancak sosyal dışlanma sorunu artarken, 1980 sonrası izlenen Neo-liberal
politikalar sosyal güvenlik sisteminin kapsam ve içerik olarak genişletilmesini bü-
yük ölçüde engellemektedir (Sapancalı, 2005(1): 227-248). Ayrıca sosyal güvenlik
sistemi kapsamındaki uygulamalar ve bunlara destek olmak amacıyla sivil toplum
örgütleri tarafından yapılan sosyal yardımlar, toplumsal hayata katılmaya yardım-
cı faaliyetler olsalar da sosyal içerme konusunda yetersiz kaldığı ve pasif nitelikte
politikalar olduğu için eleştirilmektedir (Gündüz, 2007: 13).
Son yıllarda yoksulluk ve sosyal dışlanma ile mücadelede temel hakların ge-
liştirilmesi önem kazanmaya başlamıştır. Özellikle BM, Dünya Bankası gibi ulus-
lararası örgütler yoksulluk ve sosyal dışlanma ile mücadelede insan haklarının
önemini vurgulamaktadırlar. Bu doğrultuda İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve
diğer uluslararası sözleşmelerde yer alan temel haklara erişimin sağlanması ve bu
hakların geliştirilmesi önem kazanmaktadır. Ancak özellikle gelişmekte olan ül-
kelerde insan haklarının sağlanması bu hakların geliştirilmesi konusunda devlet-
lerin yeterince etkili olduklarını söylemek güçtür (Sapancalı, 2005(1): 209-253).
AYRIMCILIK
Ayrımcılık Kavramı
İlk olarak 1878 yılında Anglo-Sakson hukukunda ve bir mahkeme kararında
kullanılan ayrımcılık kavramının (Kurşun, 2006: 63) hâlen genel kabul gören
bir tanımı bulunmamakta, farklı tanımlara rastlanmaktadır. Ancak genel olarak
tanımlamak gerekirse; ayrımcılık “toplumsal yaşamda dil, din, ırk, etnik köken,
cinsiyet, cinsel yönelim, engellilik ve yaş gibi nesnel olmayan faktörler temel alı-
narak birey veya gruplara yöneltilen ayrımcı davranış ve uygulamalar” olarak ta-
nımlanabilir. (Akpınar, 3). Ayrımcılık ayrıca “birey veya grupların kendilerine ait
farklı özelliklerinden dolayı toplumun diğer fertlerinden veya gruplarından farklı
algılanmaları, toplumsal yaşam içinde siyasi, ekonomik ve sosyal faaliyetlerde de-
zavantajlı konuma itilmeleri, ikincilleştirilmeleri, ötekileştirilmeleri, güçsüzleşti-
rilmeleri, değişime zorlanmaları, itibarsızlaştırılmaları, damgalanmaları ve hatta
de-hümanize edilmelerine kadar varabilecek eşit olmayan adaletsiz davranışlar”
6. Ünite - Sosyal Dışlanma-Ayrımcılık 159
Ayrımcılık Türleri
yaşı, cinsel yönelimi, ten rengi veya dini inancı nedeniyle işe almamak, zencilerin
veya Roman çocukların bir okula veya lokantaya girmelerine izin vermemek doğ-
rudan ayrımcılığa örnek olarak verilebilir. Dolaylı ayrımcılık ise bir kanun veya
işlemin herkese eşit şekilde uygulanması ancak toplumun bir bölümü üzerinde
orantısız etkiye sahip olması ile ortaya çıkan ayrımcılık türüdür. Kişiye özgü özel
bir durum nedeniyle kişiyi diğerlerine göre dezavantajlı konuma sokan tarafsız
görünüşteki kriter ve uygulamalara dolaylı ayrımcılık adı verilmektedir. Dolaylı
ayrımcılık birbirinden farklı konumdakilere farklı şekilde davranılmamasından
dolayı ortaya çıkmaktadır. Kadınların işte yükselmesine engel olmak amacıyla
işin niteliği gerektirmese bile B sınıfı ehliyet koşulunun getirilmesi (Kurşun, 2006:
64,66), kadınların coğrafi mobilitelerinin düşük olduğu bilinmesine rağmen işin
niteliği gerektirmese bile işe girişte uzun süreli seyahat edebilme koşulunun aran-
ması dolaylı ayrımcılığa örnek olarak verilebilir.
Dolayısıyla Ayrımcılık
Dolayısıyla ayrımcılık, bir kişinin kendisiyle bağlantılı bir başka kişinin nitelikleri
nedeniyle ayrımcılığa uğramasıdır. Beyaz bir kişinin siyah bir kişi ile evli olması
veya Müslüman bir kişinin Hıristiyan bir kişi ile evli olması nedeniyle ayrımcılığa
uğraması dolayısıyla ayrımcılığa örnek olarak verilebilir. Bu örneklerde ırk ve din
temeline dayalı bir ayrımcılık söz konusudur. Ancak burada kişinin kendisi ile
değil kendisiyle bağlantılı bir başka kişinin nitelikleri nedeniyle ayrımcılığa uğra-
ması söz konusudur (Gül ve Karan, 2011: 17).
Taciz-Cinsel Taciz
Taciz “ırk veya etnik köken, din veya inanç, engellilik veya cinsel yönelim gibi ne-
denlerden herhangi biriyle ilgili olarak bir kişinin onurunu zedelemek ve gözdağı
veren, düşmanca, aşağılayıcı, küçük düşürücü veya saldırgan bir ortam yaratmak
amacı veya etkisiyle o kişi için istenmeyen bir fiil gerçekleştirilmesidir” (Gül ve
Karan, 2011: 18). Cinsel taciz ise kendi isteği ve rızası olmadan kişiye karşı söz-
lü veya fiziksel olarak yapılan sarkıntılık ve genel ahlaka uymayan davranışlardır.
Araştırmalara göre kadınlar özel ve çalışma yaşamlarında erkeklere göre daha fazla
cinsel tacize uğramaktadırlar. Gelişmiş ülkelerde kültürel yaklaşımlara ve gelenek-
lere bağlı olarak cinsel taciz farklı hukuki temellere dayandırılsa da ABD, Avustral-
ya, Kanada, Yeni Zelanda, İsviçre, Birleşmiş Milletler, Uluslararası Çalışma Örgütü
(ILO) ile AB’nin 2002/73/EC sayılı Direktifi cinsel tacizi cinsiyet temelli ayrımcılık
olarak kabul etmektedir (Dalkıranoğlu, 2006: 54). Cinsel taciz doğrudan veya do-
laylı olarak yapılabilmekte, fiziksel veya sözel nitelik taşıyabilmektedir. Dokunma,
göz süzme, çirkin davetlerde bulunma, telefonla rahatsız etme, takip etme, açık fık-
ra anlatma, espri yapma, resim gösterme, cinsiyetin bir çıkar aracı olarak kullanıl-
ması gibi davranışlar cinsel tacize örnek olarak verilebilir. Cinsel taciz; taciz eden
kişinin karşısındakine gücünü ve otoritesini kabul ettirmek istemesi veya cinsel
isteklerini dışa vurmasından kaynaklanmaktadır (Oktay, 2001: 76).
Sistematik Ayrımcılık
Belirli gruplara karşı kurumsallaşmış yapılar, politikalar, uygulamalar ve gelenek-
lerdir. Belirli gruplara karşı farklı veya ikinci dereceden koşullar, eğitim, ulaşım ve
diğer hizmetlerdeki yetersizlikler bu tür ayrımcılığa girmektedir (Yıldırım, 2011:
251). Güney Afrika’da hükümet tarafından 1990’ların ortalarına kadar zencilere
karşı uygulanan ırk ayrımcılığı (apartheid) bu ayrımcılığa en önemli örnektir.
Irk, Renk, Soy, Ulusal veya Etnik Köken, Din ve Siyasal Görüşe Dayalı
Ayrı mcılık
İnsanlar doğuştan itibaren ırk, renk, dil, köken, din gibi farklı özelliklere sahip-
tir. Bu özellikler tüm toplumlarda zenginlik olarak algılanmak yerine ayrımcılık
konusu olmaktadır. BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 1. maddesi “her-
kes hiçbir yönden, özellikle ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi görüş veya başka
her türlü görüş, ulusal veya etnik köken, servet, doğum veya başka her durum
yönlerinden ayrım gözetilmeksizin, bu Bildirge’de belirtilen tüm haklardan ve öz-
gürlüklerden yararlanabilir” şeklinde düzenleme yaparak kişilerin bu özellikle-
rinden dolayı ayrımcılığa uğramalarını yasaklamıştır. BM’ye ait Din veya İnanca
Dayanan Tüm Hoşgörüsüzlük ve Ayrımcılık Biçimlerinin Kaldırılmasına İlişkin
Bildirge’de de din ve inanç temeline dayanan her türlü hoşgörüsüzlük ve ayrımcı-
lık yasaklanmıştır (Gülmez, 2009: 50,104). Ancak konu ile ilgili tüm uluslararası
sözleşmelerde ve ulusal düzenlemelerde ayrımcılık yasağı getirilmesine rağmen
uygulamada her alanda özellikle çalışma yaşamında bu nedenlere dayalı olarak
ayrımcılık devam etmektedir. ABD’de siyahların, İngiltere’de Asya kökenli İngiliz-
lerin, Fransa’da Kuzey Afrikalıların, Yunanistan’da Makedonların ve Batı Trakya
Türklerinin, İrlanda Cumhuriyeti’nde Protestanların, Kuzey İrlanda’da Katolikle-
rin (Demir, 2011: 763-765), 11 Eylül 2001 tarihinden sonra Müslümanların ABD
ve Avrupa iş piyasasında çalışma yaşamının her aşamasında karşılaştıkları ayrım-
cılık etnik ve dini ayrımcılığa örnek olarak verilebilir.
Cinsiyet Ayrımcılığı
Cinsiyet ayrımcılığı bir kişinin bir kadına/erkeğe cinsiyetine dayalı olarak bir ka-
dına/erkeğe davrandığı veya davranacağından daha olumsuz veya daha az olumlu
162 Sosyal Politika
Engelli Ayrımcılığı
Engelli ayrımcılığı, kişilerin fiziksel, zihinsel, psikolojik veya duygusal rahatsız-
lıkları nedeniyle diğer kişilere göre dezavantajlı bir konumda olmalarını ifade et-
mektedir. BM Engelli Kişilerin Hakları Sözleşmesi; engele dayalı ayrımcılık kavra-
mını “engele dayanan ayrımcılıktan siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, sivil veya
başka alanlarda tüm insan haklarının ve tüm temel özgürlüklerin, başkalarıyla
eşitlik temelinde, tanınmasını, kullanılmasını veya bu hak ve özgürlüklerden ya-
rarlanılmasını tehlikeye koyma veya hiçe indirgeme amacı taşıyan veya sonucu
doğuran engele dayalı her tür ayrım, dışlama veya kısıtlama anlaşılır. Engele da-
yalı ayrımcılık, makul düzenlemelerin reddedilmesini de kapsamak üzere, tüm
ayrımcılık biçimlerini kapsar” şeklinde tanımlamıştır. Sözleşme bu tanımla en-
gellilere yönelik her türlü ayırımcılığı yasaklamıştır (Gülmez, 2009: 101). Çalışma
yaşamında engelli ayrımcılığı dolaylı ve doğrudan ayrımcılık olarak iki şekilde
ortaya çıkmaktadır. Doğrudan ayrımcılık ile engellinin engelli olmayan kişiden
daha az ilgi görmesi; dolaylı ayrımcılık ile engelli kişilerin başa çıkamayacakları
durumlarda ortaya çıkan ve onların sosyal eşitlikten dışlanarak haksızlığa uğra-
maları ifade edilmektedir (Demir, 2011: 770).
Yaş Ayrımcılığı
Yaş ayrımcılığı, Eurolink tarafından “ayrımcılık için yaşın kullanımının haksız
olduğu ve yaşlı işçilere haksız muamele durumunda uygulanır” şeklinde tanım-
lanmaktadır. Yaş ayrımcılığı ile kişi hem özel hem de çalışma yaşamında karşılaşa-
bilmekte ancak çalışma yaşamında daha belirgin şekilde görülmektedir. Tanımda
sadece yaşlı işçilerden söz edilmesine karşılık çalışma yaşamında yaş ayrımcılığı
yaşlı işçiler yanında genç işçiler için de söz konusu olmaktadır. Ancak yaş sınırı
ülkelere göre değişmekle birlikte belli bir yaşın üzerindeki işçiler, genç işçilere
göre daha fazla yaş ayrımcılığına uğramaktadırlar (Baybora, 2010: 37-38, 40). Yaş
ayırımcılığında; işverenler bir taraftan gençleri belli bir iş deneyimine sahip olma-
dıkları için işe almazken diğer taraftan iş tecrübesi olan yaşlı işçileri de verimli-
likleri düşük, yeniliklere kapalı oldukları için işe almaktan kaçınmakta veya işten
çıkarmaktadırlar. İşe alma sırasında işverenlerin iş gerekleri ile bağlantılı olmak-
sızın iş ilânlarına alt veya üst yaş sınırı koymaları, kriz sırasında yaşlı işçilerin ön-
celikle işten çıkarılması veya onların erken emekliliğe zorlanması, işte yükselme
sırasında kıdem yerine performans kriterinin dikkate alınması, kişilerin yaşları
ile alay edilmesi yaş ayrımcılığı uygulamalarına örnek oluşturmaktadır (Emre,
2010: 10-11). Yaş ayrımcılığı yasağı ile ilgili ilk düzenleme 1967 yılında ABD’de
İstihdamda Yaş Ayrımcılığı Kanunu ile yapılmış, Kanun ile 40 yaş ve üstü kişilerin
çalışma yaşamında yaş ayrımcılığına karşı korunması öngörülmüştür. ABD’den
sonra diğer gelişmiş ülkelerde de yaş ayrımcılığı ile ilgili düzenleme ve uygulama-
lar yürürlüğe konulmuştur (Baybora, 2010: 34 vd.).
6. Ünite - Sosyal Dışlanma-Ayrımcılık 163
kuksal yaptırımı düzenlenmiştir. Madde 5/7’de 20. madde hükümleri saklı kal-
mak kaydıyla ayrımcılık durumunda ispat yükümlülüğü işçiye verilmekte ancak
işçi bir ihlâlin varlığı olasılığını güçlü bir biçimde gösteren bir durumu ortaya
koyduğunda işveren böyle bir ihlâlin mevcut olmadığını ispat etmekle yükümlü
tutulmaktadır. Taciz ve cinsel taciz 5. maddede ayrımcılık biçimlerinden biri ola-
rak tanımlanarak yasaklanmamıştır. Ancak 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24/II/d ve
25/II/c maddelerinde işçi ve işverene cinsel taciz nedeniyle hizmet akdini derhal
fesih hakkı tanınmıştır (Gül ve Karan, 2011: 102-104; Gülmez, 2009: 588-623).
Türkiye’de çalışma yaşamında cinsiyet ayrımcılığı ile ilgili düzenlemeler hangi ka-
nunda yer almaktadır? 6
Sizce Türkiye’de çalışma yaşamında ayrımcılık yasağı ile ilgili düzenlemeler yeterli midir?
7
168 Sosyal Politika
Özet
Sosyal dışlanma kavramı ve tarihi gelişimini türel faaliyetlere katılmada), iç göç ile uluslara-
1 açıklamak. rası göçteki artış, hukuki aksaklıklar, ayrımcılık
Günümüzde genel kabul gören bir sosyal dış- (cinsiyet, yaş ve etnik ayrımcılık ve diğerleri),
lanma kavramı bulunmamaktadır. Ancak bir aile yapısındaki değişme sayılabilir.
tanım vermek gerekirse; sosyal dışlanma belirli Sosyal dışlanmanın biçimleri konusunda litera-
bireylerin veya grupların yapısal ve/veya kişisel türde genel kabul gören bir sınıflama bulunma-
nedenlere bağlı olarak mekânsal anlamda olma- maktadır. Ancak bir sınıflama yapmak gerekirse
sa da sosyal katılım anlamında tamamen veya sosyal dışlanma biçimleri arasında ekonomik
kısmen içinde yaşadıkları toplumun dışında kal- dışlanma, mekânsal dışlanma, kültürel dışlanma
maları ve toplumdaki yurttaşlığa ilişkin normal ve siyasi dışlanma sayılabilir.
eylemlere katılmamaları şeklinde tanımlanabilir.
Kavram ilk olarak Fransa’da kullanılmıştır. 1980 Sosyal içerme politikalarını tanımlamak.
3
sonrası sosyal refah devletinin krize girmesi ve Sosyal dışlanma uluslararası örgütlerin günde-
artan sorunlar üzerine kavram önem kazanmış- minde yer almaktadır. Özellikle AB, bu konu-
tır. Fransa’dan sonra diğer Avrupa ülkelerinde da 1990’lı yıllardan bu yana önemli çalışmalar
de kavram genel kabul görmüş, ABD’de de ise yapmaktadır. Maastricht Antlaşması ile sosyal
sosyal dışlanma kavramı geniş bir uygulama dışlanma sorunu ilk defa resmî bir belgede açık
alanı bulamamış, bunun yerine sınıfaltı kavra- şekilde belirtilmiştir. Amsterdam Anlaşması’nda
mı tercih edilmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde da sosyal dışlanma ile mücadelenin AB’nin te-
sosyal dışlanma kavramı genellikle yoksullukla mel hedefi olduğuna hukuki çerçevede açıklık
eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. AB, Birlik getirilmiştir. 2000 yılındaki Lizbon Zirvesi sos-
üyesi ülkelerin sosyal dışlanmaya farklı anlam- yal içerme politikaları için dönüm noktası ol-
lar vermeleri üzerine sosyal dışlanmayı yeniden muştur. Sosyal içerme politikaları ülkelere göre
kuramsallaştırmıştır. farklılık göstermektedir. Ancak genelde sosyal
dışlanmanın önlenmesi, dışlanmış kişilerin top-
Sosyal dışlanmanın nedenlerini ve biçimlerini lumla yeniden bütünleştirilmesi ve temel hak-
2 değerlendirmek. ların geliştirilmesi amacına yönelik politikalar
Sosyal dışlanmanın nedenleri konusunda fark- oluşturulmaktadır.
lı görüşler bulunmaktadır. Nedenler ülkelere,
kişilere ve diğer birçok faktöre bağlı olarak de- Ayrımcılık kavramı, türleri ve çalışma yaşamında
ğişebilmektedir. Ancak sosyal dışlanmanın orta- 4 ayrımcılığı açıklamak.
ya çıktığı dönemdeki ekonomik, sosyal, siyasal Genel kabul gören bir ayrımcılık tanımı söz
alanda yaşanan yapısal değişimler dikkate alın- konusu değildir. Ayrımcılığın farklı özellikleri
dığında; sosyal dışlanmanın temelde birbirine dikkate alınarak ulusal ve uluslararası düzeydeki
bağlı ve karşılıklı etkileşim içinde olan birçok belgelerde farklı ayrımcılık tanımlarına rastlan-
nedene bağlı olduğu görülmektedir. Bunlar ara- maktadır. Ancak bir tanım vermek gerekirse;
sında küreselleşme, Keynezyen politikalardan ayrımcılık toplumsal yaşamda dil, din, ırk, et-
Neo liberal politikalara geçiş (ulus devletlerin nik köken, cinsiyet, cinsel yönelim, engellilik,
rolünün azalması, özelleştirme, kamu harcama- yaş gibi nesnel olmayan faktörler temel alınarak
larının azalması), Fordist üretim sisteminden birey veya gruplara yöneltilen eşitsiz davranış
esnek üretim sistemine geçiş, gelir dağılımda ve uygulamalardır. Ayrımcılık türleri konusun-
artan adaletsizlik; işgücü piyasalardaki köklü da da farklı sınıflamalar söz konusudur. Ortaya
değişim (işsizlikteki artış, esneklik uygulamaları çıkış biçimine göre ayrımcılık türleri arasında
ve buna bağlı olarak işgücünün çekirdek ve çev- doğrudan, dolaylı, dolayısıyla, olumlu, taciz,
re işgücü olarak bölünmesi, kuralsızlaştırma), cinsel taciz, cinsel yönelim, ters yönlü, çoklu
artan eşitsizlik (gelir dağılımı, istihdam, eğitim, ayrımcılık ve sistematik ayrımcılık sayılabilir.
sağlık hizmetlerinden yararlanma, siyasi ve kül- Nedenlerine göre ayrımcılık türleri ise ırk, renk,
6. Ünite - Sosyal Dışlanma-Ayrımcılık 169
soy, ulusal veya etnik köken, din ve siyasi görüşe
dayalı ayrımcılık, cinsiyet ayrımcılığı, yaş ayrım-
cılığı, engellilik ayrımcılığı olarak belirtilebilir.
Çalışma yaşamında ayrımcılık genel olarak ve-
rimliliği eşit olan kişilere sadece belli bir gruba
ait olduklarından veya özelliklerinden dolayı is-
tihdam ve iş olanaklarının kalitesi bakımından
eşit davranılmamasını ifade etmektedir. Çalışma
yaşamında ayrımcılık çalışma yaşamının her
aşamasında ortaya çıkmaktadır.
Kendimizi Sınayalım
1. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırıl- 7. Güney Afrika’da uygulanan ırk ayrımcılığı (apart-
ması Sözleşmesi hangi örgüte aittir? heid) ne tür ayrımcılık türüdür?
a. Avrupa Birliği a. Ters yönlü
b. Birleşmiş Milletler b. Sistematik
c. Uluslararası Çalışma Örgütü c. Dolaylı
d. Avrupa Konseyi d. Doğrudan
e. Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü e. Negatif
2. Sosyal dışlanma yerine sınıfaltı kavramı hangi ül- 8. Aşağıdaki ayrımcılık türlerinden hangisi ayrımcı-
kede kullanılmaktadır? lıktan kaynaklanan eşitsizliği, dezavantajlı gruplara so-
a. Fransa runun kaynağına göre daha farklı haklar vererek çöz-
b. İngiltere meye çalışmaktadır?
c. Almanya a. Olumlu ayrımcılık
d. ABD b. Doğrudan ayrımcılık
e. Afrika ülkeleri c. Çok yönlü ayrımcılık
d. Sistematik ayrımcılık
3. Sosyal dışlanma ile mücadele ilk defa resmi olarak e. Negatif ayrımcılık
hangi Avrupa Birliği antlaşmasında yer almıştır?
a. Nice Antlaşması 9. I. Kadınlar
b. Amsterdam Antlaşması II. Erkekler
c. Maastricht Antlaşması III. Farklı cinsel yönelimi olanlar
d. Roma Antlaşması Cinsiyet ayrımcılığının yönelik olduğu gruplar aşağı-
e. Tek Senet dakilerin hangisinde tam ve doğru olarak verilmiştir?
a. Yalnız I
4. Sosyal dışlanma ile mücadelede kullanılan tutun- b. Yalnız II
ma geliri hangi ülkede uygulanmaktadır? c. Yalnız III
a. İspanya
d. I ve II
b. İngiltere
e. I, II ve III
c. Almanya
d. ABD
10. I. İşe alma
e. Fransa
II. İşten Çıkarma
III. Eğitim
5. Kadın-erkek ücret eşitliği ile ilgili ilk düzenleme
IV. Terfi
Roma Antlaşması’nın hangi maddesinde yer alır?
Çalışma yaşamında karşılaşılan ayrımcılık alanları aşa-
a. 13.
ğıdakilerin hangisinde tam ve doğru olarak verilmiştir?
b. 120.
a. I ve II
c. 71.
b. II ve IV
d. 119.
c. I, II ve III
e. 15.
d. II, III ve IV
e. I, II, III ve IV
6. ABD’de İstihdamda Yaş Ayrımcılığı Kanunu ile kaç
yaşın üzerinde olanların yaş ayrımcılığına karşı korun-
ması söz konusudur?
a. 56
b. 50
c. 40
d. 60
e. 65
6. Ünite - Sosyal Dışlanma-Ayrımcılık 171
Kaynak: Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı ve Avrupa Kaynak: İdil Işıl Gül ve Ulaş Karan, Ayrımcılık Yasağı
Konseyi, Avrupa Ayrımcılık Yasası Hukuku El Kitabı, Eğitim Rehberi (ed: Gökçeçiçek Ayata ve Burcu Yeşila-
2010, ss. 37, 52. dalı), İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku
Çalışmaları, 2011, ss.11,39,71.
172 Sosyal Politika
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Kadınlara yönelik sosyal politikaları tanımlayabilecek,
Çocuklar, gençler ve yaşlılara yönelik sosyal politikaları açıklayabilecek,
Engelliler ve eski hükümlülere yönelik sosyal politikaları tanımlayabilecek,
Göçmenlere yönelik sosyal politikaları açıklayabilecek bilgi ve beceriler kaza-
nabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Engelli • Genç İşçi
• Kadın • Göçmen İşçi
• Yaşlı • Mülteci
• Eski Hükümlü • Çocuk İşçi
• Çocuk
İçindekiler
Kadınlar
Kadınlar tarihin her döneminde çalışma yaşamında sürekli olarak yer almış ancak
ücretli işçi olarak çalışma yaşamına Sanayi Devrimi ile birlikte girmişlerdir. Bu dö-
nemde kadınların çalışma yaşamına girmelerinde ekonomik nedenler, gelişen tek-
noloji, dokuma sektöründe erkeklere göre işveren açısından daha fazla tercih edil-
meleri önemli rol oynamıştır. Ancak kadınların düşük ücret, uzun çalışma süreleri
ve ağır çalışma koşulları altında çalıştırılmaları toplumsal tepkilere neden olmuş,
176 Sosyal Politika
çocuk ve aile yardımları (Kara, 2020: 351) gibi politikalar önem kazanmaktadır.
Kadınların fizyolojik farklılıkları nedeniyle korunması amacıyla tüm ülkelerde
kanunlarla kadınların yer altı ve su altında yapılan işlerde çalıştırılmaları yasak-
lanmakta, sanayiye ait işlerde gece çalıştırılmaları kurallara bağlanmakta, çalışabi-
lecekleri ağır ve tehlikeli işlerle ilgili sınırlandırmalar getirilmektedir. Kadınların
analık durumunda korunmaları ile ilgili olarak doğum öncesi ve sonrasına yöne-
lik özel düzenlemeler yapılmaktadır (Altan, 2010: 226-231).
Kadınların çalışma yaşamında hem fizyolojik hem de cinsiyete dayalı ayrımcı-
lığa karşı korunması amacıyla uluslararası örgütler tarafından geçmişten bu yana
çeşitli düzenlemeler yapılmıştır.
Bu örgütlerden Birleşmiş Milletler’in (BM) kadına yönelik önemli belgele-
ri arasında; Birleşmiş Milletler Kuruluş Antlaşması ile 10.12.1948 tarihli İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesi’nin başlangıç bölümü; Bildirgenin 1, 2, 7, 23 ve 25.
maddeleri, 03.01.1976 tarihinde yürürlüğe giren Ekonomik Sosyal ve Kültürel
Haklar Sözleşmesi’nin 2, 3, 7. ve 10. maddeleri, 23.03.1976 tarihinde yürürlüğe
giren Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 3 ve 26. maddeleri, 18.12.1979 ta-
rihinde kabul edilen Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleş-
mesi ile 6.10.1999 tarihinde kabul edilen Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesi Ek İhtiyari Protokolü yer almaktadır (Soysal, 2006: 98-99;
Ertürk, 2008: 53, 66; Fettah, 2006: 38-40).
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) kadınların korunması ile ilgili olarak
farklı tarihlerde kabul ettiği çok sayıda sözleşme bulunmaktadır. Bu sözleşme-
lerden 15.06.2000 tarih ve 183 sayılı Analığın Korunması Sözleşmesi (gözden
geçirilmiş), 26.06.1990 tarih ve 171 sayılı Gece Çalışması Sözleşmesi gibi bazı
sözleşmeler kadınların fizyolojik özellikleri nedeniyle korunmasına, 100 sayılı Eş-
değerde İş İçin Erkek ve Kadın İşçiler Arasında Ücret Eşitliği Hakkında Sözleşme,
25.06.1958 tarih ve 111 sayılı İstihdam ve Meslek Alanında Ayrımcılık Sözleşmesi,
23.06.1981 tarih ve 156 sayılı Aile Sorumlulukları Olan Kadın ve Erkek İşçilere
Eşit Davranılması ve Eşit Fırsatlar Tanınması Hakkında Sözleşme gibi sözleşmeler
ayrımcılığın önlenmesine yöneliktir (Ertürk, 2008: 57-65; Soysal, 2006: 103-108).
Avrupa Konseyi belgeleri arasında; 03.05.1996 tarihinde kabul edilen Gözden
Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nın I. bölümünün 20.bendi, II. bölümünün 4/3, 8
ve 20. maddelerinde ve Şartın Eki’ndeki 24/3 d-e’de konu ile ilgili düzenlemelere
yer verilmiştir (Fettah, 2006: 45-46).
AB’de çalışma yaşamında kadın-erkek eşitliği ile ilgili ilk düzenleme ise
25.03.1957 tarihli Roma Antlaşması’nın 119. maddesinde ücret konusunda yapıl-
mıştır. 09.12.1989 tarihinde kabul edilen Çalışanların Temel Sosyal Hakları Toplu-
luk Şartı’nın 16. maddesinde kadın ve erkeğe muamele eşitliği sağlanması ve kadın
ve erkekler için fırsat eşitliğinin geliştirilmesi öngörülmüştür. 01.11.1993 tarihinde
yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması’na Ek Sosyal Politika Protokolü’nün 6.mad-
desinde “kadın-erkek eşitliğine ilişkin olarak cinsiyete dayalı ayrımcılık yapılmak-
sızın eşit ücret ödenmesi gerekir” şeklinde bir düzenleme yapılmıştır. 02.10.1997
tarihinde imzalanan Amsterdam Antlaşması’nda kadın erkek eşitliği konusun-
da geniş kapsamlı düzenlemeye gidilmiştir (Akpınar,12-14). Ayrıca Amsterdam
Antlaşması’nda yer alan istihdam ile ilgili düzenlemeler doğrultusunda 1997 yılın-
da Avrupa İstihdam Stratejisi kabul edilmiş, Stratejinin hedefleri arasında kadınla-
ra işe girişte ve işgücü piyasası içinde eşit fırsatlar yaratılması yer almıştır ( Sayın,
2007: 29; Topoğlu, 2007: 117). 07.12. 2000 tarihinde onaylanan Avrupa Birliği’nin
Temel Haklar Şartı’nın 15, 21 ve 23 ve 33. maddelerinde de çalışma ve eşitlikle ilgili
7. Ünite - Özel Olarak Korunması Gereken Gruplar (Dezavantajlı Gruplar) 179
düzenlemelere yer verilmiştir (Fettah, 2006: 47). Ayrıca Birliğin kadın-erkek fırsat
eşitliğini sağlamaya yönelik çok sayıda direktifi, Konsey kararı, Konsey tüzüğü,
sonuç bildirisi, eylem programları, paktları, Avrupa Adalet Divanı Kararları, proje
ve girişimleri bulunmaktadır (Bolcan, 2010: 254-262; Topoğlu, 2007: 122-141).
Türkiye’de kadın işçileri korumaya yönelik ilk düzenleme ise 24.04.1930 tarih
1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile yapılmıştır. Daha sonra 03.06.1936 tarih
ve 3008 sayılı İş Kanunu’ndan itibaren tüm iş kanunlarında kadın işçileri koruma-
ya yönelik düzenlemelere yer verilmiştir. 1961 Anayasası’nda kadınların çalışma
koşulları bakımından özel olarak korunacakları belirtilmiş, 1982 Anayasa’nın 10.
maddesinde eşitlikle ilgili genel düzenleme içinde cinsiyet kavramına da yer ve-
rilmiştir. 07.05.2004 tarihinde 5170 sayılı Kanun’la bu maddeye “kadın ve erkek
eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçirilmesini sağlamakla yüküm-
lüdür” fıkrası ile 07.05.2010 tarih ve 5982 sayılı Kanun’la “bu maksatla alınacak
tedbirler eşitlik ilkesine aykırı yorumlanamaz” ek cümlesi eklenmiştir. Ayrıca
Anayasa’nın 50. maddesinde kadınların çalışma koşulları bakımından özel olarak
korunmaları, 70. maddesinde kamu hizmetlerine girme hakkı ve ayrımcılık yasa-
ğı ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır.
Türkiye’de hâlen çalışma yaşamında kadınlara yönelik olarak çok sayıda kanun, Cinsiyet temelli ayrımcılığın
yönetmelik, tebliğ, genelge, eylem planı Ulusal İstihdam Stratejisi (2014-2023) ve önlenmesi amacıyla
uluslararası örgütler pek çok
Eylem Planları (2020-2023) ile 11. Kalkınma Planı’nda (2019-2023) bazı düzenle- düzenleme yapmıştır.
meler bulunmaktadır. Kanunlar arasında; 11.01.2011 tarih ve 6098 sayılı Borçlar
Kanunu’nun 417, 418 ve 423/3 maddeleri; 20.06.2012 tarih ve 6331 sayılı İş Sağlığı
ve Güvenliği Kanunu’nun 10/ç maddesi, 14.07.1965 tarih ve 657 sayılı Devlet Me-
murları Kanunu, 26.09.2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 31.5.2006
tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun bazı
maddeleri sayılabilir. Ancak kadın işçilerin çalışma yaşamında korunması ile ilgi-
li en ayrıntılı düzenleme 22.05.2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu’nda yer almak-
tadır. Bununla birlikte kanun kadınların yoğun olarak çalıştıkları ev hizmetleri ile
50’den az işçi çalıştıran tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerleri ve işletmeleri
kapsam dışında bırakmaktadır. Kadın işçilerin çalışma yaşamında cinsiyete dayalı
ayrımcılığa karşı korunması ile ilgili düzenlemeler İş Kanunu’nun 5. maddesinde
eşit davranma ilkesi başlığı altında yer almaktadır. Gebe ve anne işçilerin feshe
karşı korunması 18/ d - e ile 25 I-b; kadın işçinin işyerinde cinsel tacize karşı haklı
nedenle derhal fesih hakkı 24/II b-d, işverenin cinsel tacizde bulunan işçisini hak-
lı nedenle derhal fesih hakkı 25/II-c’de düzenlenmektedir.
Kadın işçilerin fizyolojik özellikleri nedeniyle korunmasına yönelik olarak;
4857 sayılı İş Kanunu’nun 72. maddesinde kadın işçilerin yer altı ve su altında ça-
lıştırılmaları yasaklanmaktadır. 73. maddede sanayiye ait işlerde 18 yaşını doldur-
muş kadın işçilerin gece postalarında çalıştırılmalarının yönetmelikle düzenlene-
ceği belirtilmektedir. 74. maddede kadın işçilere doğum öncesi sağlık muayene izni
verilmesi, doğumdan önce ve sonra belli bir süre çalıştırılmalarının yasaklanması,
hamile kadın işçilerin gerekli görüldüğü hallerde işçi sağlığına uygun daha hafif
işlerde çalıştırılması, ücretsiz izin ile süt izni düzenlenmektedir. Kıdem tazminatı
ile ilgili olarak kadın işçilerin evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi
arzusu ile hizmet akdini sona erdirmesi halinde kıdem tazminatı alması esası ka-
bul edilmektedir (Soysal, 2006: 110-124; Fettah, 2006: 52-58, 61-70, 77-84, 87-88).
Kanun uyarınca 16.08.2013 tarih 28737 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Gebe
ve Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım
Yurtlarına Dair Yönetmelik’te ise; gebe ve emziren kadın işçilerin çalışma koşulları
180 Sosyal Politika
ayrıntılı olarak düzenlenmekte, işverenin emzirme odası ile yuva açması ile ilgili
esaslar belirlenmektedir (Süral, 2015:21). Türkiye Birleşmiş Milletlerin Kadınla-
ra Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni bazı çekincelerle 1985
yılında kabul etmiş, daha sonra bu çekinceleri kaldırmıştır. 2000’li yıllarda da ku-
rumsal alanda birçok yeni düzenleme yapılmıştır (Seyyar, 2011: 299).
Çocuklar-Gençler
Günümüzde evrensel olarak kabul edilmiş çocuk ve genç kavramı bulunmamak-
ta, toplumların yapılarına, kültürlerine, inançlarına, ekonomilerine göre farklı ta-
nımlar yapılabilmektedir. Genel olarak çocukluk dönemini gençlik döneminden
ayırmak amacıyla yaş faktörü kullanılmakta ancak yaş faktörü de ülkelere, cinsi-
yete, kır ve kente göre değişebilmektedir (Dinç, 2008: 6). Yaş sınırının belirlen-
mesi konusunda da uluslararası belgelerde farklılıklar bulunmaktadır (Tandoğan,
2006: 4). Çalışma yaşamı açısından konu ele alındığında; çocuk işçi ve genç işçi
kavramları konusunda da görüş birliği bulunmamakta, uluslararası örgütlerin ço-
cuk ve genç işçi tanımında esas aldıkları yaş sınırı farklılık göstermektedir (Kılıç,
2011: 27, 37-38). ILO 138 sayılı İstihdama Kabulde Asgari Yaş Sözleşmesi’nde en
az çalıştırılma yaşı 15 olarak kabul edilmiş, ülkelere belli koşulların varlığı halinde
en az çalıştırılma yaşını bu yaşın altında belirleyebilmeleri konusunda esneklik
tanınmıştır (Altan, 2010: 255). Gelişmiş ülkelerde genç işçi tanımında alt sınır
genellikle zorunlu eğitim yaşının sona erdiği yaş kabul edilmiştir. Üst sınır ise
değişebilmektedir. Ancak BM ve Avrupa ülkelerinin büyük bölümünde 15-24 yaş
arasında olanlar genç işçi olarak kabul edilmektedir (Gündoğan, 2001: 6).
Çocuk ve gençlerin işçi Çocuk ve gençlerin çalışma yaşamına girişi ise insanlık tarihi kadar eskidir.
statüsünde çalışma yaşamına Ancak işçi statüsünde çalıştırılmaları Sanayi Devrimi ile birlikte başlamıştır. Bu
girişleri Sanayi Devrimi ile
birlikte başlamıştır.
dönemde çocuklar ve gençler kadınlar gibi dokuma fabrikaları ve maden ocakla-
rında çok kötü koşullarda, çok düşük ücretle, çok uzun süre, ağır ve tehlikeli işlerde
çalışmak zorunda kalmışlardır. Ancak bu durum tepkilere neden olmuş, İngilte-
re başta olmak üzere diğer ülkelerde çocuk ve gençleri korumaya yönelik hukuki
düzenlenmeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerle belli bir yaşın altındaki çocukların
maden ocaklarında, dokuma fabrikalarında ve gece çalıştırılmaları yasaklanmıştır.
Uluslararası alanda da ilk olarak 1890 Berlin Konferansı’nda çocukların çalıştırıl-
ma yaşı, çalışma süreleri ve iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin dilek niteliğinde karar-
lar alınmıştır (Yıldırım, 2008: 9- 12). II. Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle gelişmiş
ülkelerde ailelerin gelir seviyesinin yükselmesi, eğitim olanaklarının artması gibi
nedenlerle çocuk işçiliğinde belirgin bir azalma sağlanabilmiştir. Ancak küreselleş-
me, 1980’li yıllardan itibaren uygulanan Neo-liberal politikalar çocuk işçiliğinin
azaltılmasını olumsuz şekilde etkilemiştir (Tokol, 2020: 409). Günümüzde çocuk
işçiliği hâla en önemli sorunların başında gelmektedir. ILO’ya göre 2020 yılı başın-
da dünyada 160 milyon çocuk işçi (dünyada her on çocuktan biri) bulunmaktadır.
Bu çocuk işçilerin yaklaşık yarısı tehlikeli işlerde çalışmaktadır. Covid-19 Salgını
nedeniyle artan yoksullukla birlikte 2022 yılı sonunda mevcut çocuk işçi sayısının
8.9 milyon daha artacağı tahmin edilmektedir (ILO ve UNICEF, 2021: 8).
Günümüzde çocukların ve gençlerin çalışma yaşamında korunması ulusal ve
uluslararası belgelerde geniş bir biçimde düzenlenmektedir. Kanunlarda ve ulus-
7. Ünite - Özel Olarak Korunması Gereken Gruplar (Dezavantajlı Gruplar) 181
Sizce neden ulusal ve uluslararası düzeyde genel kabul gören çocuk ve genç işçi ta-
2 nımı yapılamamaktadır?
Yaşlılar
Yaşlılık; çocuk ve gençlikten sonra yaşamın kaçınılmaz son evresidir. Çocuk ve
genç kavramı gibi genel kabul gören bir yaşlılık tanımı bulunmamaktadır. Yaşlılık
kavramı toplumlara, kişilere ve zamana göre değişebilmekte, iklim, çevre, beslen-
me, yapılan işin niteliği, yaşam şekli, cinsiyet, kalıtım, kültürel özellikler genel bir
yaşlılık tanımının yapılmasını engellemektedir (Altan, 2010: 268). Ayrıca yaşlıları
tanımlamak için kullanılan terimler birbirinden farklılık göstermektedir. Termino-
lojide yaşlılar için yaşlı kişiler, ileri yaştakiler, üçüncü çağ, yaşlananlar, 80 yaş üstün-
dekiler için dördüncü çağ gibi kavramlar kullanılmaktadır (Kara, 2008: 84). Yaşlı-
lık; biyolojik, fizyolojik, fonksiyonel, kronolojik, sosyal ve duygusal yaşlılık olarak
sınıflandırılabilmekte ancak kişinin doğumundan itibaren geçen zamana göre bir
yıllık birimler esas alınarak belirlenen kronolojik yaşlılık kavramı (Baybora, 2007:
5) yaşlılığın tanımlanmasında daha fazla kullanılmaktadır. Çalışma ekonomisi ala-
nında 65 yaş yaşlılığın başlangıcı olarak genel kabul görmektedir (Altan, 2010: 269).
Geçmişi oldukça yeni olan yaşlılara yönelik sosyal politikaların oluşturulma-
sında; yaşlıların dünya nüfusu içinde oranının artması, geleneksel aile yapısından,
çekirdek veya tek ebeveynli aile yapısına geçiş ile birlikte ortaya çıkan yaşlıların
bakım sorunu, sosyal devlet anlayışı, insani nedenler (Altan, 2010: 272-274), nü-
fusun yaşlanması ile birlikte kamunun tasarruf oranının düşmesi, sağlık ve emekli-
lik ödemelerinin özellikle gelişmiş ülkelerde önemli ölçüde artması sonucu sosyal
7. Ünite - Özel Olarak Korunması Gereken Gruplar (Dezavantajlı Gruplar) 183
güvenlik sistemlerinin içine düştüğü durum, işgücü arzının azalması riski ve yaşlı
bağımlılık oranındaki artış (Mandıracıoğlu, 2010: 44) önemli rol oynamaktadır.
Yaşlıların korunması ile ilgili uluslararası belgeler diğer dezavantajlı grup-
lara göre sınırlıdır. Yaşlılarla ilgili önemli uluslararası belgeler arasında Birleş-
miş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi’nin 25. maddesi, Yaşlılık İlkeleri, Avrupa
Konseyi’nin Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nın 23. maddesi ve Avrupa
Birliği Temel Haklar Şartı’nın 25. maddesi sayılabilir.
Dünyada yaşlılara yönelik sosyal politikaların kapsamı ülkelerin ekonomik,
sosyo-kültürel yapılarına ve zamana göre farklılık göstermektedir. Günümüzde
gelişmiş ülkelerde yaşlılara yönelik sosyal politikaların temel amacı; yaşlıların ve
ailelerinin yaşam kalitelerinin arttırılması, kişilerin sağlıklı ve başarılı yaşlanarak
toplumsal yaşama daha aktif şekilde katılmalarının sağlanmasıdır (Danış, 2009:
71). Dünyada yaşlılara yönelik sosyal politikalar arasında; yaşlılık sigortası, sosyal
güvenlik garantisi olmayan veya gelir yetersizliği nedeniyle yoksul duruma düşen
belli bir yaşın üzerindeki yaşlılara bu durumları devam ettiği sürece sürekli gelir
veya aylık bağlanması, yaşlılara temel gereksinimlerini karşılamak üzere sürekli
olmayan parasal yardım veya ayni yardımlar yapılması (Alper, 2011: 173-174),
muhtaç durumda olan yaşlılara başta sağlık hizmeti olmak üzere sosyal hizmetler
sunulması (Altan, 2010: 280; Alper, 2011: 173) sayılabilir. Yaşlılara sunulan sosyal
hizmetler arasında kurumsal bakım hizmetleri büyük önem taşımaktadır. Kurum-
sal bakım hizmetleri; huzurevi, yaşlı bakımevi, sokak yaşlıları yardım evi, yaşlı
apartmanları, yaşlı köyleri gibi kurumlar aracılığıyla verilmektedir. Bu kurumlar
hukuki düzenlemeler çerçevesinde merkezî veya yerel yönetimler, özel kişiler, va-
kıflar, dernekler tarafından kurulabilmektedir. Özel kişiler tarafından işletilenler
dışında kurumlardan, geliri olanlar belli bir bedel ödeyerek, olmayanlar bedel
ödemeden yararlanabilmektedir (Ek, 2007: 64-77). Günümüzde gelişmiş ülkeler-
de kurumsal bakım hizmetlerinin yaşlılar üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle
bu hizmetlerin yanında evde bakım hizmetlerine ağırlık verilmeye başlanmıştır.
Evde bakım hizmetleri kapsamına evde yardım, evde takip hizmetleri, ev sağlık
hizmetleri, süreli bakım, evlere yemek servisi, evlere bakım onarım hizmetleri
gibi hizmetler girmektedir. Evde bakım hizmetleri hukuki düzenlemeler çerçeve-
sinde merkezî ve yerel yönetimler ile özel kuruluşlar tarafından verilmektedir. Ay- Gelişmiş ülkelerde yaşlılara
rıca kendisini bakacak durumda olmayan yaşlılara yönelik gündüz saatleri içinde yönelik sosyal politikalar,
bakım ve destek hizmeti sunan günlük merkezi, günlük bakım merkezi, günlük yaşlıların ve ailelerinin yaşam
kalitelerinin arttırılması ile
hastane, gündüz hastaneleri adını taşıyan merkezlerle hizmet sunulmaktadır (Da- kişilerin sağlıklı ve başarılı
nış: 340-345). Gelişmiş ülkelerde çeşitli nedenlerle çalışma yaşamına girmek iste- yaşlanarak toplumsal
yen yaşlılara yönelik olarak da yaşlıların mesleki niteliklerinin çalışma hayatının yaşama daha aktif şekilde
katılmalarının sağlanması
değişen koşullarına uygun hâle getirilmesi, esnek çalışma şekillerinin yaygınlaştı amacına yöneliktir.
rılması ve yaş ayırımcılığının önlenmesine yönelik hukuki düzenlemeler yapılma-
sı söz konusudur (Altan, 2010: 278-279).
Türkiye’de yaşlılara yönelik sosyal politikaların kapsamı henüz sınırlıdır. Yaşlı-
ların korunması ile ilgili olarak 1982 Anayasası’nın 61. maddesinde “yaşlılar dev-
letçe korunur. Yaşlılara devlet yardımı ve sağlanacak diğer haklar ve kolaylıklar
kanunla düzenlenir. Bu amaçla devler gerekli teşkilatı kurar ve kurdurur” şeklinde
bir düzenleme bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın 10. maddesinde yaşlılar için
alınacak tedbirlerin eştilik ilkesine aykırı sayılmayacağı belirtilmektedir.
Anayasa’da yer alan bu düzenlemeler çerçevesinde halen yaşlılara yönelik ola-
rak sosyal güvenlik hizmetleri ile kurumsal bakım ve gözetim hizmetleri veril-
mektedir. Sosyal güvenlik hizmetleri kapsamında; sosyal güvenlik sistemi içinde
184 Sosyal Politika
Sizce neden yaşlıların korunması ile ilgili uluslararası belgeler diğer dezavantajlı
3 gruplara göre daha sınırlıdır?
Engelliler
Engelli, sakat ve engelli kavramları farklı anlamlara sahip olmakla birlikte genelde
birbiri yerine kullanılmakta (Özgökçeler, 2011: 264), ülkelere, kültürlere uluslara-
rası örgütlere (Yazıcı ve Yemişci, 2010: 189) ve zamana göre kullanılan kavram ve
kavramların anlamı değişebilmektedir. Son dönemde daha fazla kullanılan engel-
lilik kavramı: yetersizlik nedeniyle bireyin yaş, cinsiyet ve sosyo-kültürel neden-
lere bağlı olarak sosyal rolünü yerine getirmesinin engellenmesi sorununu ifade
etmektedir (Özgökçeler, 2011; 266).
BM Dünya Engelliler Raporu’na göre dünya nüfusunun %15’i bir tür engellilik
yaşamaktadır (Dünya Sağlık Örgütü, 2011: 1). Bu gerçeğe rağmen dezavantajlı
gruplar içinde en büyük gruplardan biri olan engellilere yönelik sosyal politika-
7. Ünite - Özel Olarak Korunması Gereken Gruplar (Dezavantajlı Gruplar) 185
ların oluşturulması oldukça zaman almış, XIX. yüzyılın son çeyreğinden itibaren
engellilere yönelik sosyal politikalar gelişmiş ülkelerde gündeme gelmeye başla-
mıştır (Altan, 2010: 194). Günümüzde ise işgücü niteliği taşıyan engellilere fırsat
eşitliği çerçevesinde çalışma hakkı ve olanağı tanımak, işgücü niteliği taşımayan
veya bakıma muhtaç durumda olan engellileri sosyal güvenlik veya sosyal ba-
kım hizmetleri kapsamına almak, engellilere yönelik sosyal politikaların temel
amaçlarından biri hâline gelmiştir (Seyyar, 2008; Seyyar, 2006). Engellilerin en
önemli sorunlarından biri olan istihdam sorununu çözebilmek amacıyla gelişmiş
ülkelerde çeşitli sosyal politikalar oluşturulmaktadır. Bu doğrultuda; engellileri
istihdam edilebilir hâle getirilmek amacıyla engellilere tıbbi müdahale ve tedavi
yöntemlerinin tümünü ifade eden tıbbi rehabilitasyon ile mesleki rehabilitasyon
uygulanmaktadır (Altan, 2010: 200-201). İşverenlerin engelli istihdamını sağla-
mak amacıyla; kanunlarla belli sayıda işçi çalıştıran işverenlere, belli sayı veya
oranda engelli işçi çalıştırma zorunluluğu getirilmesi (kota yöntemi); bazı iş ve
mesleklerin tamamen veya kısmen engelliler için ayrılması (tahsis yöntemi); en-
gelli istihdam eden işletmelere yönelik teşvikler ve vergi muafiyeti ; evde çalış-
ma, tele çalışma gibi standart dışı çalışma şekillerinin teşvik edilmesi; engellilerin
kendi çabaları veya devletin desteği ile kurdukları kooperatiflerle kendilerine ça-
lışma olanağı sağlamaları (kooperatif çalışma); engellilere işgücü piyasasındaki
işlerde istihdam olanağı sağlanması ve bu süreçte sürekli eğitim ile diğer destek
hizmetlerinin verilmesi (destekli istihdam) gibi yöntemlerinin teşvik edilmesi
söz konusudur (Tokol, 2020:488-492). Ayrıca ileri derecede veya birden fazla en-
gele sahip olmaları nedeniyle iş bulmakta güçlük çeken engellilere; hem mesleki
rehabilitasyon hem de korumalı çalışma ve istihdam olanağı sağlamak amacıyla,
teknik ve mali açıdan devlet tarafından desteklenen korumalı işyerleri (engelliler
çalışma atölyesi) kurulmaktadır (Seyyar, 2006: 326). İşyeri açmak isteyen engelli-
ler ise devlet tarafından parasal, ayni yardım veya hizmet yardımları ile desteklen-
mektedir. Engellileri çalışma yaşamı sırasında korumak amacıyla da bazı işlerde
çalıştırılmaları yasaklanmakta, işyerinde ayırımcılığa karşı korunmaları yönünde
çaba harcanmaktadır (Altan, 2010: 203-205).
Engellilerin korunması ile ilgili olarak uluslararası örgütlerin farklı tarihlerde
oluşturdukları çok sayıda belge bulunmaktadır. BM’nin engellilerle ilgili önemli
belgeleri arasında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 25. maddesi, Ekonomik
Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin 6. ve 12. maddeleri, 20.12. 1971 tarihli Zi-
hinsel Engellilerin Haklarına İlişkin Bildirge, 09.12.1975 tarihli Engelli Hakları Bil-
dirgesi, 03.12.1982 tarihli Engelliler İçin Dünya Eylem Programı, 20.11.1989 tarihli
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 23.maddesi, 20.12.1993 tarihli Engelliler İçin Fırsat
Eşitliği Konusunda Standart Kurallar ve 13.12.2006 tarihli Engelli Hakları Söz-
leşmesi sayılabilir. ILO’nun engellilerle ilgili önemli belgeleri arasında 22.06.1955
tarih ve 99 sayılı Engellilerin Mesleki Rehabilitasyonu Hakkında Tavsiye Kararı,
01.06.1983 tarih ve 159 sayılı Engellilerin Mesleki Rehabilitasyonu ve İstihdamı
Hakkında Sözleşme ve 21.06.1988 tarih ve 168 sayılı Engellilerin Mesleki Reha-
bilitasyonu ve İstihdamı Hakkında Tavsiye Kararı bulunmaktadır. Avrupa Kon-
seyi belgelerinden Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nın 15. maddesinde ve
Avrupa Kentsel Şartı’nda engellilere yönelik düzenlemeler yer almaktadır. Ayrı-
ca Engellilerin Toplumla Tam Bütünleşmelerine Yönelik Avrupa Konseyi Tavsiye
Kararı gibi çok sayıda farklı tarihlerde kabul edilen konsey tavsiye kararları söz
konusudur. AB belgeleri arasında ise Temel Haklar Şartı’nın 21. ve 26. maddesi,
27.11.2000 tarih ve 2000/78/EC sayılı İstihdam ve İş Konusunda Eşit Muamele İçin
186 Sosyal Politika
Sizce engellilerin istihdamı ile ilgili olarak en yaygın şekilde uygulanan yöntem
hangisidir? 4
Eski Hükümlüler
Eski hükümlü, genel olarak “işlemiş olduğu herhangi bir suçtan dolayı hakkın-
da mâhkumiyet kararı kesinleşerek hürriyeti bağlayıcı cezaya mâhkum olduktan
sonra cezasını tamamlayarak, cezaevinden çıkan ve hükümlülük niteliği ortadan
kalkan kişi” olarak tanımlanmaktadır (Bedük, 2010: 49).
Eski hükümlülerin birçok sorunu bulunmaktadır. Ancak eski hükümlülerin
en önemli sorununu işsizlik oluşturmaktadır. Eski hükümlülerin iş bulmaları ço-
ğunlukla bu kişiler yeterli vasıf düzeyine sahip olmadıkları için oldukça güçtür.
Bu nedenle eski hükümlülere vasıf kazandırılması önem kazanmakta, bu amaçla
eski hükümlüler genelde infaz kurumlarındaki süreleri sırasında temel eğitim, orta
veya yüksek eğitim ile mesleki eğitime tabi tutulmaktadırlar (Koçak ve Altun, 2010:
101-102 ). Eski hükümlülerin çalışma yaşamında başarılı olmaları ve toplumla bü-
tünleşmeleri için ise sosyal rehabilitasyon büyük önem taşımakta, bu amaçla çeşitli
ülkelerde farklı uygulamalara başvurulmaktadır (Şahin, 2002: 12-14). Ancak eski
hükümlülerin iş piyasasının gereksinim duyduğu vasfa sahip olmaları hâlinde bile
toplumun ve işverenlerin önyargıları nedeniyle iş bulmaları oldukça güç olmak-
tadır. Bu nedenle engelliler gibi eski hükümlüler için de kanunlarda kota yöntemi
veya işverenleri eski hükümlü çalıştırmaya özendirici tedbirlerle ilgili düzenleme-
ler yapılmakta , eski hükümlülerin kendi işlerini kurmaları için parasal, ayni ve
teknik destek sağlanmaya çalışılmaktadır (Altan, 2010: 203).
Türkiye’de eski hükümlülere vasıf kazandırmaya yönelik eğitim programları ile Türkiye’de eski hükümlülerin
onların çalışma yaşamında korunmaları ile ilgili düzenlemeler henüz yetersizdir. çalıştırılması zorunluluğu
sadece kamu sektörü için
Hâlen 4857 sayılı İş Kanunu’nun 30. maddesinde sadece kamu sektörü için %2 geçerlidir.
oranında eski hükümlü veya terörle mücadelede malül sayılmayacak derecede ya-
rarlananları çalıştırma zorunluluğu bulunmaktadır. Bu düzenleme ile %2’lik eski
hükümlü kontenjanının sadece eski hükümlü için değil terör nedeniyle malül sa-
yılmayacak şekilde yararlananlarla birlikte kullanılması söz konusudur. Kanuna
göre; kamu işverenleri çalıştırmakla yükümlü oldukları eski hükümlüleri İŞKUR
aracılığıyla sağlamaktadır. Eski hükümlü işçilerin nitelikleri, hangi işlerde çalıştı-
188 Sosyal Politika
ve güvenliği alanında çeşitli risklerle karşı karşıya kalmakta, fiziksel şiddet ve cinsel
tacize uğramaktadırlar (Civan ve Gökalp, 2011: 247).
Göç alan, veren ve transit ülke olarak Türkiye’de göçmenlik 26.9.2006 tarih ve
5543 sayılı İskân Kanunu ile düzenlenmiştir. Bu kanuna göre göçmen, Türk so-
yundan ve Türk kültürüne bağlı olup, yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu
halde Türkiye’ye gelip bu kanun gereğince kabul olunanları ifade etmektedir. An-
cak Türkiye’ye yaşamak ve çalışmak için gelenler sadece İskân Kanunu’nda belir-
tilen göçmenler değildir. Ayrıca 29.5.2009 tarih ve 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı
Kanunu’na göre; “Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile vatan-daşlık bağı bulunmayan
kişi” olarak ifade edilen çok geniş bir “yabancı” kitlesi de bulunmaktadır (Civan
ve Gökalp, 2011: 240-244). Diğer taraftan Türkiye Mültecilerin Hukuki Statüsü ile
İlgili Cenevre Sözleşmesi’ni ve eki olan 1967 Protokolü’nü coğrafi bir kıst koyarak
onaylamıştır. Bu kısıta göre Türkiye sadece Batı Avrupa’dan gelenleri mülteci ola-
rak tanımakta, sözleşme hükümlerini bunlar için uygulamaktadır. Bu durum ise
sorun yaratmaktadır. Coğrafi kısıt şartının sorun yarattığı ilk siyasi gelişme; 1980
yılında başlayan İran-Irak Savaşı sırasında Türkiye’ye gelen Irak’lılarla yaşanmış,
sorunların artması üzerine 1994 yılında kısaca İltica Yönetmeliği olarak bilinen
Yönetmelik çıkarılmıştır. Yönetmeliğin yetersiz kalması ve özellikle Orta Asya ve
Doğu Avrupa ülkelerinden Türkiye’ye yasa dışı (düzensiz) çalışma amaçlı göçlerin
devam etmesi üzerine 27.02.2003 tarih ve 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkında Kanun ve buna dayalı olarak Uygulama Yönetmeliği çıkarılmıştır. Bu
kanun ile Türkiye’de yasa dışı çalışan yabancılara engel olunması amaçlanmıştır
(Baştürk, 2020:557-559). İzleyen yıllarda yasa dışı göçlerin devam etmesi özellikle
2011 yılında Suriye’deki iç savaş sonrasında Türkiye’ye yönelen kitlesel göç karşı-
sında mevcut düzenlemelerin yetersiz kalması, güçlü bir kurumsal bir yapılanmaya
gereksinim duyulması, Türkiye’nin uluslararası koruma sistemi ve uygulamaları-
nın Avrupa Birliği müktesabatı ile uyumlu hale getirilmesi gibi nedenlerle 4.04.
2013 tarihinde 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu kabul edil-
miştir (Baran Çelik, 2015: 69). Kanun’da yabancıların ülkeye giriş koşulları, vize,
ikametgah, pasaport işlemleri gibi genel hükümler yanında İltica Yönetmeliği’nde
tanımlanan yasa dışı göç kategorileri yasa yoluyla güvence altına alınmıştır. Ka-
nun ile mülteci dışında şartlı göçmen, ikincil koruma statüsü ve geçici koruma
statüsü olmak üzere üç yeni kategoride yasa dışı göçmen tanımlanmış, bu gruplara
sağlanan haklarla ilgili düzenlemeler yapılmıştır (Baştürk, 2020:560-561). Ayrıca
kanun ile göç yönetimi ile ilgili güçlü bir kurumsal bir yapı oluşturmak amacıyla
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün kurulması öngörülmüştür. Suriye vatandaşla-
rı nedeniyle gündeme gelen geçici koruma statüsünün usul ve esasları 6458 sayılı
Kanun’da düzenlenmediğinden 2014 yılında Geçici Koruma Yönetmeliği çıkarıl-
mıştır. Geçici Koruma statüsünde olanların işgücü piyasasındaki çalışma koşulları
ise; 2016 yılında çıkarılan Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalışma İzinlerine
Dair Yönetmelik’le düzenlenmiştir (Baran Çelik, 2015:69). 4817 sayılı Kanunu yü-
rürlükten kaldıran 28.07.2016 tarih ve 6735 sayılı Uluslararası İşgücü Kanunu ise;
uluslararası işgücüne ilişkin politikaların belirlenmesi, uygulanması, izlenmesi ile
yabancılara verilecek çalışma izni ve çalışma izni muafiyetlerine dair iş ve işlemler-
de izlenecek usul ve esasları, yetki ve sorumlulukları ve uluslararası işgücü alanın-
daki hak ve yükümlülükleri düzenlemeyi amaçlamıştır. Kanun ile ilk defa nitelikli
yabancı işgücünü Türkiye’ye çekmek amacıyla Turkuaz Kart uygulaması getirilmiş-
tir. 6735 sayılı Kanun’a dayalı olarak da çok sayıda yönetmelik çıkarılmıştır.
Sizce 1990 sonrası Türkiye’ye yönelik kaçak göçün artmasında hangi faktörler rol
6 oynamıştır?
7. Ünite - Özel Olarak Korunması Gereken Gruplar (Dezavantajlı Gruplar) 191
Özet
Kadınlara yönelik sosyal politikaları tanımlamak. sosyal politikaların geçmişi ise oldukça yenidir.
1
Kadınların çalışma yaşamına girişi Sanayi Dev- Yaşlı nüfus oranının artışı ve bu artışın ortaya
rimi ile başlamış özellikle II. Dünya Savaşı’ndan çıkardığı sorunlar yaşlılara yönelik sosyal politi-
sonra gelişmiş ülkelerde değişen koşullara kaların oluşturulmasına neden olmuştur. Yaşlı-
bağlı olarak kadın istihdamında belirgin bir lara yönelik sosyal politikaların amacı yaşlıların
artış sağlanmıştır. 1980 sonrasında da işgücü ve ailelerinin yaşam kalitelerinin arttırılması,
piyasası esnekliği çerçevesinde standart dışı kişilerin sağlıklı ve başarılı yaşlanarak toplum-
çalışma şekillerinin yaygınlaşması ancak Sana- sal yaşama daha aktif şekilde katılmalarının
yi Devrimi’nden bu yana sağlanan gelişmelere sağlanmasıdır. Yaşlılara yönelik sosyal politika-
rağmen dünya genelinde kadınların çalışma lar arasında yaşlılık sigortası, sosyal yardım ve
yaşamındaki yeri erkeklere göre hâlâ ekonomik, hizmetler gelmektedir. Kurumsal bakım ile evde
dinî, sosyo-kültürel nedenlere bağlı olarak sı- bakım hizmetleri yaşlılara yönelik önemli sosyal
nırlı düzeydedir. Kadınların çalışma yaşamın- hizmetlerdir. Çalışma arzu ve gücünde olan yaş-
da fizyolojik özellikleri nedeniyle özel olarak lıların vasıf düzeyinin işgücü piyasasına uyumlu
korunması, cinsiyetleri nedeniyle ayrımcılıkla hâle getirilmesi, yaş ayrımcılığının önlenmesi,
karşı karşıya kalmamaları dünyada kadınlara çalışma sürelerinin yaşlılara göre düzenlenmesi
yönelik sosyal politikaların temel amacını oluş- yaşlılar açısından önem taşımaktadır.
turmaktadır. AB düzeyinde bu politikalara kadı-
nın geleneksel sorumluluklarının azaltılması ve Engelliler ve eski hükümlülere yönelik sosyal
işgücü piyasası ile bütünleştirilmesine yönelik 3 politikaları tanımlamak.
politikalar da eklenmektedir. Kadının fizyolojik Dünya nüfusu içinde önemli bir yere sahip olan
özellikleri nedeniyle ve cinsiyet ayrımcılığına engellilere yönelik sosyal politikaların geçmişi
karşı korunması amacıyla uluslararası örgütler oldukça yenidir. Günümüzde gelişmiş ülkelerde
tarafından farklı tarihlerde çeşitli belgeler oluş- işgücü niteliği taşıyan engellilere fırsat eşitliği
turulmuştur. Bu belgelerde yer alan ana ilkeler çerçevesinde çalışma hakkı ve olanağı tanımak,
özellikle gelişmiş ülkeler tarafından ulusal dü- iş gücü niteliği taşımayan veya bakıma muhtaç
zenlemelere yansıtılmıştır. durumda olan engellileri sosyal güvenlik veya
sosyal bakım hizmetleri kapsamına almak, en-
Çocuklar, gençler ve yaşlılara yönelik sosyal gellilere yönelik sosyal politikaların temel ama-
2 politikaları açıklamak. cını oluşturmaktadır. Engellilerin en önemli
Çocuk, genç ve yaşlı kavramlarını tanımlamak sorunlarından biri olan istihdam sorununu
güçtür. Benzer şekilde çocuk işçi ile genç işçi çözebilmek amacıyla gelişmiş ülkelerde engel-
kavramlarının tanımında da fikir birliği bulun- lileri istihdam edilebilir hâle getirmek üzere
mamaktadır. Sanayi Devrimi ile birlikte çalış- öncelikle tıbbi rehabilitasyon ile mesleki reha-
ma yaşamına giren çocukların ve gençlerin ko- bilitasyon uygulanmaktadır. İşverenlerin engelli
runması o tarihten bu yana toplumun geleceği istihdamını sağlamak amacıyla da kanunlarda
açısından büyük önem taşımaktadır. Çocuk ve kota yöntemi, tahsis yöntemi, korumalı işyeri,
genç işçilerin korunması amacıyla uluslarara- evde çalışma, tele çalışma, kooperatif çalışma,
sı ve ulusal düzeyde geniş kapsamlı düzenle- destekli istihdam ile ilgili düzenlemeler yapıl-
meler yapılmaktadır. Uluslararası belgelerde makta, engelli çalıştıran işverenlere teşvikler ve
ve ulusal mevzuatta; en az çalıştırılma yaşının vergi muafiyetleri getirilmekte, işyeri açmak is-
belirlenmesi, çocukların ve gençlerin çalıştırı- teyen engellilere destekler sağlanmaktadır. En-
labilecekleri işler, çalışma, dinlenme süreleri ve gelliler gibi eski hükümlülerin de işe girmelerini
sağlık açısından korunmaları, öğrenim hakları, sağlamak amacıyla onlara infaz kurumlarında
çocukların ve gençlerin işyerinde şiddet, taciz temel ve mesleki eğitim verilmekte, toplumla
ve sömürüye karşı korunmalarına yönelik çeşit- bütünleşmelerini sağlamak amacıyla sosyal re-
li düzenlemeler yer almaktadır. Yaşlılarla ilgili habilitasyon hizmeti sağlanmakta, işe girişleri
192 Sosyal Politika
Kendimizi Sınayalım
1. Özel olarak korunması gereken gruplar içinde en 6. 4857 sayılı İş Kanunu’na göre özel işletmelerin en-
büyük grup aşağıdakilerden hangisidir? gelli istihdam etme zorunluluğu için işyerinde asgari
a. Kadınlar kaç işçi çalışması gerekir?
b. Çocuklar a. 45
c. Eski hükümlüler b. 50
d. Engelliler c. 55
e. Yaşlılar d. 100
e. 60
2. Aşağıdakilerden hangisi korumalı işyerinin özelli-
ğidir? 7. Aşağıdakilerden hangisi yaşlılarla yönelik kurum-
a. Birden fazla özrü olan engelliler için uygulana- sal bakım hizmetleri içinde yer almaz?
bilir. a. Huzurevi
b. Devlet tarafından teknik ve mali yönden des- b. Bakımevi
teklenir. c. Yaşlı köyü
c. Engelliye göre özel olarak dizayn edilmiştir. d. Yaşlı apartmanları
d. Mesleki rehabilitasyon olanağı sağlar. e. Evde sürekli bakım
e. Hepsi.
8. Çalışma yaşamında cinsiyet ayrımcılığı aşağıdaki
3. Türkiye’de eski hükümlülerin istihdamında hangi aşamalardan hangisinde söz konusudur?
yöntem kullanılmaktadır? a. Meslek seçiminde
a. Korumalı işyeri b. İş başvurusu sırasında
b. Tele çalışma c. Kariyer aşamasında
c. Kota d. Ücret tespitinde
d. Evde çalışma e. Hepsi
e. Tahsis yöntemi
9. Göçmen işçi en geniş biçimde hangi uluslararası
4. Türkiye’de kadınlar çalışma yaşamına ilk olarak örgütün sözleşmesinde tanımlanmıştır?
hangi dönemde katılmışlardır? a. Birleşmiş Milletler
a. Tanzimat öncesi b. Avrupa Birliği
b. Tanzimat dönemi c. Avrupa Konseyi
c. I.Dünya Savaşı sonrası d. Uluslararası Çalışma Örgütü
d. II. Dünya Savaşı sonrası e. Dünya Sağlık Örgütü
e. I. Dünya savaşı sırasında
10. Türkiye’de yabancıların çalışma izinleri ile ilgili dü-
5. Türkiye’de çocukların korunması ile ilgili ilk dü- zenleme hangi kanunda yer almaktadır
zenleme hangi kanunda yer alır? a. 6735 sayılı Kanun
a. 3008 sayılı İş Kanunu b. 4857 sayılı Kanun
b. 931 sayılı İş Kanunu c. 5054 sayılı Kanun
c. 1475 sayılı İş Kanunu d. 6111 sayılı Kanun
d. 151 sayılı Kanun e. 6242 sayılı Kanun
e. 4857 sayılı İş Kanunu
194 Sosyal Politika
ILO. (2010). Women in Labour Markets Measuring Öztürk, Tülin. (2007). Türkiye’de Kadın Çalışanla-
Progress And Identifying Challenges, Geneva. rın İş Yaşamındaki Yerinin Analizi: İzmir’de Bir
ILO. (2016). Women at Work, Geneva. Alan Çalışması, Yüksek Lisans Tezi, İzmir: Yaşar
ILO. (2017).Gender in Employment Policies and- Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Programs: What Works of Women?, Employment Sayın, Aysun. (2007). Avrupa Birliği’nde Çalışma Ya-
Paper No:235, Geneva. şamında Kadın Erkek Eşitliği: Türkiye Açısından
ILO. (2020). World Employment and Social Outlook Bir İnceleme, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Ankara
Trends 2020, Geneva. Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
ILO. (2021). World Employment and Social Outlook Seyyar, Ali. (2011). Sosyal Politika Bilimine Giriş,
Trends 2021, Geneva. Ders Notları, İstanbul: Sakarya Yayıncılık.
ILO ve UNICEF.(2021).Child Labour: GlobalEstima- Seyyar, Ali. (2006). Engellilere Adanmış Sosyal Poli-
tes 2020, Trends and Road Forward, Newyork. tika Yazıları, Sakarya: Adapazarı Büyükşehir Bele-
Kara, Bülent. (2008). Sosyal Haklar ve Özel Olarak diyesi Yayınları.
Korunması Gereken Kişiler, Doktora Tezi, Ispar- Seyyar, Ali. (2008). “Sosyal Siyaset Ekseninde Yerel
ta: Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Engelliler Politikası (Engelli Dostu Yerel Sosyal
Enstitüsü. Politikalar”, http://www.sosyalsiyaset.net/docu
Kara, Elif. (2020).”Aileye Yönelik Sosyal Politika-lar”, ments/yerel_ozurluler_politikasi.htm, Erişim Tari-
(Tokol, Aysen ve Alper, Yusuf (ed.)) Sosyal Politi- hi 15.11.2011.
ka, Bursa: Dora Yayınevi ss.347-370. Somuncu, Başak. (2006). Türkiye’nin Avrupa
Kartal, Harun. (2008). Avrupa Birliği’nde Yasa Dışı Birliği’ne Tam Üyelik Sürecinde Uluslararası Göç
Göç Politikası ve Türkiye’ye Yansımaları, Yüksek Politikası, Yüksel Lisans Tezi, İzmir: Dokuz Eylül
Lisans Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilim- Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
ler Enstitüsü. Soysal, Tamer. (2006). “Uluslararası Sözleşmeler Işığın-
Kılıç, Şebnem. (2011). Türk İş Hukukunda Çocuk İşçi da 4857 Sayılı İş Kanunu’nda Kadın İşçiyi Koruyan
Kavramı ve Çocuk İşçilerin Hakları, Yüksek Li- Hükümler”, Kamu-İş, Cilt 8, Sayı 4, ss. 89-138.
sans Tezi, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Sos- Sümer, H. Hadi. (2011). İş Hukuku, 16. Baskı, Konya:
yal Bilimler Enstitüsü. Mimoza Yayınları.
Koçak, Orhan ve Altun, Serdar. (2010). “Ceza İnfaz Süral, Nurhan. (2015). Türkiye’de Kadın İstihdamı:
Kurumundaki Mesleki Eğitim Faaliyetlerinin Hü- Hukuki Düzenlemeler ve Sosyal Politikalar”, TİSK
kümlü İstihdamına Katkıları”, Çalışma İlişkileri Akademi, Cilt 10, Sayı 19, ss. 7-43.
Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, ss. 95-117. Şahbaz Kılınç, Nazan. (2015). “Küresel Eğilimler Çer-
Koray, Meryem. (2008). Sosyal Politika, 3.Baskı, An- çevesinde Kadın İstihdamı”, Emek ve Toplum, Yıl
kara: İmge Kitabevi. 4, Cilt 4, Sayı 9, ss.120-135.
Koray, Meryem. (2011). “Avrupa Birliği ve Türkiye’de Şahin, Cumhur. (2002). “Tahliye Öncesi ve Sonrası Hü-
“Cinsiyet Eşitliği Politikaları: Sol Feminist bir Eleş- kümlüye ve Eski Hükümlüğe Yardım”, Ceza ve Ted-
tiri”, Çalışma ve Toplum, Cilt 29, ss. 13-55. birlerin İnfazında İnsan Haklarının Korunması”,
Mandıracıoğlu, Aliye. (2010).”Dünyada ve Türkiye’de 15. Hukuk İhtisas Semineri, 22-24 Mart, Ankara.
Yaşlıların Demografik Özellikleri/Demographic Tandoğan, Ali. (2006). Çocuk ve Gençlerin Korunma-
Characteristics of The Erderly People in Turkey”, sı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi
Ege Tıp Dergisi/Ege Journal of Medicine 49(3), Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Ek/Supplement, ss. 39-45. TİSK. (2002). Çağdaş Sanayi Merkezlerinde Kadın İş-
Makal, Ahmet. (2010). “Türkiye’de Erken Cumhuriyet gücünün Komumu: Bursa Örneği, Yayın No 219.
Döneminde Kadın Emeği”, Çalışma ve Toplum, Tokol, Aysen. (2011). “Günümüz Türkiye’sinde Gide-
Cilt 25, ss. 13-39. rek Ağırlaşan Sosyal Sorunlar ve Sosyal Politika
Özgökçeler, Serhat. (2011). “Engellilere Yönelik Sos- Uygulamaları”, (Zincirkıran, Mehmet (ed)), Dün-
yal Politikalar”, (Tokol, Aysen ve Alper, Yusuf (ed.)) den Bugüne Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, Bursa:
Sosyal Politika, Bursa: Dora Yayınevi, ss. 264-281. Dora Yayınları, 2. Baskı, ss. 545-559.
7. Ünite - Özel Olarak Korunması Gereken Gruplar (Dezavantajlı Gruplar) 197
Tokol, Aysen. (2020). “Çocuklara Yönelik Sosyal Poli- Yorgun, Sayım. (2010). “Sömürü, Koruma ve Pozitif
tikalar”, (Tokol, Aysen ve Alper, Yusuf (ed.)) Sosyal Ayrımcılıktan Çalışma Hayatının Egemen Gücü
Politika, Bursa: Dora Yayınevi ss.407-423. Olmaya Doğru Kadınlar: 21. Yüzyıl ve Pembeleşen
Tokol, Aysen. (2020). “Engellilere Yönelik Sosyal Poli- Çalışma Hayatı”, Sosyo Ekonomi, Ocak- Haziran,
tikalar” (Tokol, Aysen ve Alper, Yusuf (ed.)) Sosyal Sayı 1, ss. 169-189.
Politika, Bursa: Dora Yayınevi ss.478-502. http://www.shcek.gov.tr/turkiyede-sosyal-hızmet-uy-
Topoğlu, Sakine. (2007). Kadın İstihdamında Fırsat gulamaları.aspx, Erişim Tarihi 01.11.2011.
Eşitsizliği Toplumsal Dışlanmışlık; Türkiye-Avrupa http://www.aile.gov.tr, Erişim Tarihi 20.02.2014
Birliği Karşılaştırması, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: http://www.ozida.gov.tr/?menu=raporlar&sayfa=ulusl
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. ararasi/abveozurluluk, Erişim Tarihi 15.11.2011.
TÜİK. (2021). Işgücü İstatistikleri Nisan 2021, Ha- http://www.ozida.gov.tr/?menu=mevzuat&sayfa0abrapor,
ber Bülteni, Sayı 37488, https://data.tuik.gov.tr/ Erişim Tarihi 15.11.2011.
Bulten/Index?p=Isgucu-Istatistikleri-Nisan-2021- http://www.belgeler.com/blg/2aj8/avrupa-birligi-goc-
37488&dil=1 politikasi, Erişim Tarihi 01.11.2011.
Ünlü, Güler. (2007). Uluslararası Göç ve Göçmenli- h t t p : / / w w w. e y h . g o v. t r / t r / h t m l / 8 1 5 5 /
ğin Değişen Koşulları İçinde Mültecilik, Yüksek Yasli+Bakim+Hizmetleri. Erişim tarihi 21.2.2014.
Lisans Tezi, Muğla: Muğla Üniversitesi Sosyal Bi- http://eyh.aile.gov.tr/uygulamalar/turkiyede-yaslilara-
limler Enstitüsü. hizmet-veren-kuruluslar, Erişim tarihi 12.10.2015.
Ünlütürk Ulutaş, Çağla. (2009). “Yoksulluğun Kadın-
laşması ve Görünmeyen Emek”, Çalışma ve Top-
lum, Cilt 21, ss.25-41.
Yazıcı, Ergun. - Yemişci, Derya. A. (2010). “Engellile-
re İlişkin Sivil Toplum Kuruluşlarının Sorunları:
İzmir İli Bakımından Bir Değerlendirme”, Sosyal
Haklar Ulusal Sempozyumu II Bildiriler, Petrol
-İş, Yayın No: 113, ss. 187-215.
Yıldırım, H. Okan. (2008). Dünyada ve Türkiye’de
Çocuk İşçiliği ve Özel Bir Örnek Olarak İstanbul
İlinde Otomotiv Küçük Sanayinde Çalışan Ço-
cuk İşçi ve Çıraklar, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul:
Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Yıldız Bağdoğan (2020). “Yaşlılara Yönelik Sosyal Poli-
tikalar”, (Tokol, Aysen ve Alper, Yusuf (ed.)) Sosyal
Politika, Bursa: Dora Yayınevi, ss.425-448.
Yılmaz, Fatih. (2010). “Türkiye’de Kadın Çalışanların
Mesleki Sağlık ve Güvenlik Koşulları”, Uluslarara-
sı Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt 3, Sayı 13, ss.
268-284.
Yılmaz, Volkan. (2014). “Tarihsel Gelişimi ve Güncel
İkilemleriyle Türkiye’de Engellilik ve Sosyal Politi-
kalar”, (Altuntaş, B.(ed)), Dezavantajlı Gruplar ve
Sosyal Politika, Nobel Yayınevi, ss.57-77.
Yıldız Bağdoğan (2020). “Yaşlılara Yönelik Sosyal Poli-
tikalar”, (Tokol, Aysen ve Alper, Yusuf (ed.)) Sosyal
Politika, Bursa: Dora Yayınevi, ss.425-448.
8
SOSYAL POLİTİKA
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Tarihi gelişim süreci içinde küreselleşmenin ortaya çıkış sürecini açıklayabilecek,
Küreselleşmenin temel unsurları ve göstergelerini yorumlayabilecek,
Küreselleşmenin sosyal devlet anlayışında yol açtığı değişimi açıklayabilecek,
Küreselleşmenin yol açtığı sosyal politika sorunlarını tanımlayabilecek,
Yeni küresel sosyal politika uygulamalarını açıklayabilecek bilgi ve beceriler ka
zanabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Küreselleşme - Globalization • Uluslararası Çalışma Örgütü
• Çok Uluslu Şirketler (İşletmeler) (ILO)
• Ulus Devlet • Küresel Sosyal Politikalar
• Sosyal (Refah) Devlet
İçindekiler
KÜRESELLEŞME
Giriş
2010’lu yıllardan itibaren daha az kullanılmakla birlikte, küreselleşme terimi
1980’leri takip eden 20-25 yıllık dönemde uluslararası düzeyde meydana gelen
bütün iktisadi, sosyal, siyasi ve kültürel gelişmeleri izah etmek için referans olarak
kullanılan bir “fenomen” hâline gelmiştir. Politikacıdan akademisyene, iş adamın
dan sendikacıya herkesin kendi dünyası ile ilgili bütün olaylarda “sebepleri” veya
“sonuçları” açıklamak için küreselleşmeyi referans olarak kullanmaya başlama
sı küreselleşmeyi; karmaşık, sınırları çizilmesi güç ve anlaşılması zor bir terim
hâline getirmiştir. Bir görüşe göre “bütün iyiliklerin”, bir başka görüşe göre de
“bütün olumsuzlukların” kaynağı olarak gösterilmesi ve karşıt görüşler arasında
keskin yaklaşım farklılıkları olması küreselleşmenin anlaşılmasını güçleştiren bir
başka unsur olmuştur. Ancak, şurası da bir gerçek ki küreselleşme; “lehinde veya
aleyhinde”; “karşıt” veya “taraftar”; “olumlu veya olumsuz değerlendiren” herke
sin göz ardı edemeyeceği, hiç kimsenin inkâr edemeyeceği bir olgu, bir süreçtir.
Bu ünitede, küreselleşmenin en tartışmalı yönlerinden birini oluşturan sosyal
boyutu ele alınacaktır. Küreselleşmenin sosyal boyutu ile ilgili değerlendirmeleri
daha sağlıklı yapabilmek için ünitenin ilk kısmında küreselleşmenin tanımı, or
taya çıkışı, küreselleşme ile ilgili yaklaşımlar ve küreselleşmenin göstergeleri ele
alınacaktır. Ünitenin ikinci kısmında, küreselleşmenin sosyal boyutu incelenecek;
bu kapsamda küreselleşmenin sosyal devlet anlayışında yarattığı değişim ve sos
yal politikanın değişik alanlarına yönelik etkileri incelenecektir. Bu kısmın so
nunda, 2000’li yılların başından itibaren ILO önderliğinde geliştirilmeye çalışılan
küresel sosyal politika yaklaşımının genel çizgileri verilecektir. (Giriş cümlesinde
de belirtildiği gibi küreselleşme 1980’li yıllarda başlayan, 2000’li yılların başında
yoğunluğunu kaybeden bir fenomendir. Bu sebeple bu bölümde kullanılan istatistiki
verilerin önemli bir kısmı Küreselleşmenin etkisini daha belirgin olarak vurgulamak
için 2000’li yılların başında bırakılmış, güncellenmemiştir. Kaldı ki dönemde olduğu
gibi özgün küreselleşme çalışmaları da yapılmamaktadır.)
Küreselleşme Nedir?
Bitirme ödevi hazırlayan öğrenciden, doktora tezi hazırlayan akademisyene, yerel se
çimleri kazanmak isteyen politikacıdan uluslararası ilişkilerde taraf bir devlet adamına
kadar herkesin küreselleşmeyi referans terim olarak kullanılması, herkesin kabul ettiği,
ortak bir tanımının da olduğu anlamına gelmemektedir. Bu da sebepsiz değildir. Çünkü:
200 Sosyal Politika
• Küreselleşme iktisadi alanda ortaya çıkan bir olgu olarak başlamakla birlik
te zaman içinde sosyal, politik ve kültürel boyutu ile öne çıkmıştır.
• Küreselleşmenin politik ve kültürel boyutu, küreselleşme ile ilgili ideolojik
görüş farklılıklarına yol açmıştır.
• Dünyanın neresinde olursa olsun, gelişme seviyesi ve siyasi rejimi ne olursa
olsun, zengin-fakir, büyük-küçük bütün ülkeleri yakından ilgilendiren bir
öneme sahip olmuştur (UN, 2001: 3).
Küreselleşmenin, ulus devlet temelli olarak kurulan “mevcut dünya sistemini”,
köklü şekilde değiştirecek bir süreç olması, bu değişim ve sonuçta gerçekleşecek
dönüşüm sonunda “kazanan ve kaybedenlerin” kimler (toplumlar-ülkeler) olacağı
konusundaki belirsizlik de küreselleşmeye yönelik algıları ve beklentileri etkile
mektedir.
Küreselleşme; iktisadi, İngilizce global (küresel) kelimesinden türetilen küreselleşme (globalization),
sosyal ve siyasi hayatın “dünya çapında, herkesi ilgilendiren, evrensel, bütünle ilgili” bir değişim-dönü
bütün aktörlerinin
1980’ler sonrası dönemde şüm sürecini ifade etmek için kullanılmaktadır. Diğer dillerde de bu terimi açık
yaşadıkları sorunların lamak için kullanılan kelimelerle aynı anlam kastedilmektedir.
gerekçelendirilmesinden, İktisadi alanda ortaya çıkan gelişmeleri ifade etmek için kullanılan küreselleş
gelecek dönem
projeksiyonlarının yapılmasına me n in zaman içinde sosyal, politik ve kültürel boyut kazanması, çok farklı kişile
kadar kendilerini ilgilenderen rin çok farklı süreçleri açıklamak için küreselleşmeyi belirleyici değişken olarak
bütün alanlarda sebep, sonuç kullanması herkes tarafından paylaşılan ortak bir tanım yapma imkânını ortadan
veya belirleyici faktör olarak
dikkate aldıkları bir referans
kaldırmıştır. Küreselleşmenin bütününü ve farklı yönlerini görebilmek için farklı
olmuştur. kesim ve kişilerce yapılan ve değişik bakış açılarını yansıtan küreselleşme tanım
ları ayrı ayrı verilecektir. Bu tanımlardan sıklıkla rastlananları şunlardır:
• Küreselleşme, ekonomik, sosyal, teknolojik, kültürel, politik ve ekolojik
denge açılarından global bütünleşmenin, entegresyon ve dayanışmanın
artması anlamındadır. Sosyal bilimlerin her alanında çok yaygın olarak
kullanılan bir terim olarak, bir durumu açıklamaktan ziyade bir akım veya
zihniyeti ifade etmek için kullanılmaktadır (http://tr.wikipedia.org).
• Küreselleşme, insanlar arasındaki karşılıklı bağımlılığın artmasıdır. Ancak
bu yalnızca ekonomik açıdan değil, kültürün, teknolojinin ve yönetimin
global düzeyde bütünleşme sürecidir (UN, 2001: 9).
• Küreselleşme, ekonomiden siyasete, sosyal politikadan kültüre, hemen he
men yer yüzünün her alandaki değişimi ifade etmek için kullanılan “sihirli”
bir sözcük, parolaya dönüşmüş moda bir deyimdir (Bozkurt, 2000: 17).
• Genel anlamda küreselleşme; özellikle bilginin, haberleşmenin, kültürel et
kileşimin, sermayenin ulusal sınırları aşıp uluslar üstü nitelik kazandığı;
ekonomi, kültür, siyaset, yönetişim vb. birçok düzeyde ülkeler arasındaki
bağımlılığın arttığı bir süreci yansıtır (Zencirkıran, 2011: 521).
• Küreselleşme, sadece ya da öncelikle ülkelerin ekonomik açıdan karşılıklı
bağımlılıkları anlamına gelmemekte, içinde yaşanılan dönemde zaman ve
mekânın dönüşümü anlamına gelmekte olup, mekân olarak uzakta meyda
na gelen olayların bu olaylarla ilgisi olmayan kişileri doğrudan ve anında
etkilemesidir (Zengingönül, 2007: 6).
• Küreselleşme; uluslararası mal ve hizmet ticaretinin artması, doğrudan ya
bancı yatırım ve kısa dönemli sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, çok
uluslu işletmelerin oynadıkları rolün değişmesi, üretim ağlarının ulusla
rarası çapta yeniden organizasyonu, teknolojik yeniliklerin, özellikle bilgi
teknolojisinin ivme kazanması ve yaygınlaşması, kuralsızlaştırmanın be
nimsenmesi ile dünya ekonomisinin bütünleşmesi süreci olarak tanımla
nabilir (Erdut, 2001: 1-2).
8. Ünite - Küreselleşme ve Günümüz Sosyal Politika Sorunları 201
Bütün küreselleşme tariflerinde yer alan ortak unsurlardan bazılarını kısaca belirtiniz?
1
Küreselleşmenin Doğuşu ve Gelişimi
Küreselleşmenin ortaya çıkışını açıklamaya yönelik görüşleri iki ana grupta topla
mak mümkündür. Daha az taraftar bulunan ilk görüş taraftarları homojen olmayıp,
kendi içinde küreselleşmeyi toplumlar ve ülkeler arası ilişkilerin başladığı en eski za
man dilimlerinden başlatanlar (Temiz, 2004: 2) yanında farklı dönemleri başlangıç
tarihi olarak alanlar da vardır. Nitekim aynı görüş içinde küreselleşmeyi; 15. yüzyılda
Colomb ve De Gama’nın keşiflerini takip eden dönemde yeni dünyaya artan mal ti
caretini esas alanlar (Zengingönül, 2007: 23) yanında Sanayi Devrimi ve bunu takip
eden 19. yüzyıldaki sömürge anlayışına uygun ticaret artışının gerçekleştiği dönemi
başlangıç olarak alanlar da vardır. Bu görüş içinde daha yaygın olan görüşe göre
küreselleşme 19. yüzyılın son çeyreği ile Birinci Dünya Savaşı öncesi dönemler ara
sındaki 50 yıllık sürede ortaya çıkan hızlı üretim ve ticaret artışına bağlı gelişmele
Küreselleşmenin ortaya rin sonucudur (Zengingönül, 2007: 29-31). Bütün bu görüşler, bir yandan haberleş
çıkışında 1980’ler sonrası medeki hızlanma (kıtalararası telgraf ağı kurulması), diğer yandan özellikle buharlı
dönemde iktisadi faktörlerin
yanı sıra soğuk savaş gemilerin mal taşımacılığındaki kullanımının artışının etkilerini esas almışlardır.
döneminin sona ermesi, İki Küreselleşmenin başlangıcı konusunda bu görüşleri zayıflatan unsur, mal ticaretin
Bloklu dünyadan tek bloklu deki artışın dönemsel kalması, savaş ve kriz dönemlerinde ortaya çıkan engeller ve
dünyaya geçiş ve Doğu
Blok’unda yer alan ülkelerin
kısıtlamalar dolayısıyla duracak noktaya gelmesidir. Yani süreklilik arzetmemesidir.
Batı ile bütünleşme çabaları Daha fazla taraftar bulan ikinci görüşe göre küreselleşme 1980’li yıllarda başla
da vardır. mıştır. Ancak, 1980’li yıllarda başlayan küreselleşme sürecinin gerisinde;
• İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde yaşanan hızlı ve sürekli ekonomik
büyümenin sağladığı üretim artışı,
• 1970’li yıllarda yaşanan ekonomik krizi takip eden dönemde başta ABD
olmak üzere Almanya, İngiltere gibi ülkelerde iktidar olan yeni sağ ve takip
ettikleri neoliberal ekonomik politikalar,
• Haberleşme teknolojisindeki hızlı gelişme, televizyon yayıncılığının artışı
ve internet kullanımının yaygınlaşması,
• Soğuk savaş döneminin sona ermesi ve Doğu Bloku ülkelerinin “geçiş eko
nomileri” yaklaşımı ile Batı ülkeleri ile yakınlaşmak için özelleştirme başta
olmak üzere, rekabete dayanan piyasa ekonomisine dönüşüm sürecine
yönelik faaliyetleri hızlandırması ile,
8. Ünite - Küreselleşme ve Günümüz Sosyal Politika Sorunları 203
lüklerle değil, insani boyutları ile de değerlendirmek gerekir. Ulus devleti ve sosyal
devletin ortadan kaldırılmasını değil, ulus devletin küreselleşme sürecinin dina
miklerine daha iyi cevap verecek ve sorunlarını çözebilecek yeni bir yapıya kavuş
turulması gerektiğini ileri sürmektedirler.
Küreselleşme yaklaşımlarını taraftarlarının dünya görüşlerinden hareketle
açıklamak gerekirse; aşırı küreselcilerin neoliberal ve Marksist görüş tarafların
ca temsil edildiği; şüpheciler tarafında piyasa mekanizmasına karşı çıkan sol gö
rüş taraftarları ile ulus devlete önem veren milliyetçi/sağ eğilimlilerin yer aldığı;
üçüncü grupta yer alan dönüşümcülerin ise “reel-politik”e yakın duran uygulama
cılar ve entelektüellerden oluştuğu dikkat çekmektedir (Bozkurt, 2000: 25).
Küreselleşme süreci ile ilgili yaklaşımların, küreselleşme sürecini etkileyen veya
sürecin etkilendiği faktörler bakımından görüş farklılıklarını bütün hâlinde değerlen
dirmek gerekirse, Tablo 8.1 ana hatları ile bu mukayeseyi yapma imkânı vermektedir.
Küreselleşmenin Göstergeleri
Küreselleşmenin unsurları veya ölçülebilmesine, değerlendirilmesine imkân ve
ren göstergeleri konusunda konu ile ilgili taraflarca genel kabul görmüş başlıklar
oluşmuştur. Ticaret ve yatırım politikalarının serbestleşmesi, teknolojik yenilik
lere bağlı olarak haberleşme ve ulaşım masraflarının düşmesi, girişimcilik ve ye
ni küresel sosyal ağların itici gücü ile derinleşen küreselleşmenin (UN, 2001: 9)
temel göstergeleri (unsurları) konu ile ilgili yayımların çoğunda;
• Uluslararası mal ve hizmet ticaretinin artması,
• Uluslararası sermaye hareketleri ve yatırımların artışı,
• Haberleşme ve ulaşım maliyetlerinin düşmesi ve iletişimin artışı,
• Çok uluslu şirketlerin büyümesi
olarak gösterilmektedir. Bu faktörler dışında ulus devletin dönüşümü, yeni sos
yal ağlar, küresel üretim zinciri, kuralsızlaştırma; işgücü hareketliliği, istihdamın
değişen yapısı, bilgi toplumu gibi unsurlar da küreselleşme sürecini açıklamak
için kullanılan diğer bazı unsurları oluşturmaktadır. (Erdut, 2002: 2-15; Temiz,
2004: 3-30; Zengingönül, 2007: 41-94).
Şekil 8.2
1990’lı Yıllarda
Toplam Doğrudan
Yabancı Sermaye
Yatırımlarının
Ülkelere Göre
Dağılımı
daki ABD’deki 232,8 milyar ABD doları tutarındaki yatırımın ancak üçte
biri seviyesindedir. 2007 yılı itibarıyla ABD’yi Almanya, Danimarka, Fran
sa ve Hollanda takip ederken, ilk 10 sıradaki diğer ülkeleri Çin, Brezilya,
Meksika, Arjantin ve Polonya oluşturmaktadır (Ulaş, 2008: 89).
Hangi tür sermaye hareketleri gelişmekte olan ülkeler için olumlu sonuçlar doğur
maktadır? 4
ler arasında hem de aynı ülkede kişiler arasında artmakta, bireyler, kurumlar ve ül
keler arasındaki gelir farklılaşması derinleşmektedir (Zengingönül, 2007: 171-173).
Eşitsizliklerin artışı başta olmak üzere küreselleşmenin sosyal boyutuna yönelik
eleştiriler küreselleşmenin yarattığı ileri sürülen pozitif getirilerden (nimetlerden-
fırsatlardan) faydalanma konusunda bütün ülkelerin ve insanların aynı şansa sahip
olmadığı görüşünden kaynaklanmaktadır. Küreselleşmenin karanlık yüzü olarak da
adlandırılan bu yönüne göre küreselleşme ulus devletlerin kendi içinde ve araların
daki eşitsizlikleri artırmakta, ekonomik küreselleşme sürecinin yarattığı kazançla
rın ve kayıpların bölgesel bloklar, devletler, toplumlar ve insanlar arasındaki payla
şımı adil olarak gerçekleşmemektedir (Selamoğlu, 2000: 37-ILO, 20014: x).
Dünya Bankası, IMF ve OECD Küreselleşmenin sosyal boyutunun olumsuz sonuçlar doğurduğu yalnızca kü
gibi uluslararası ekonomik reselleşme karşıtlarının dile getirdiği “ideolojik yaklaşım farklılığına dayalı” eleş
kuruluşların uluslararası tirilerle sınırlı kalmamıştır. Küreselleşme sürecinin yarattığı sosyal sorunların
mal, hizmet ve sermaye
hareketlerini düzenlemek
çözülmesi küreselleşmenin “sürdürülebilirliğinin” gerekçesi hâline gelmiştir. Ni
için belirlediği kurallar sosyal tekim 1990’lı yıllar küreselleşmenin en büyük savunucuları ve kural koyucuları ko
politika uygulamalarını numundaki Dünya Bankası ve IMF, Birleşmiş Milletler önderliğindeki sosyal zirve
doğrudan etkilemektedir. lerin destekçisi olmuştur. Bu bakımdan dönüm noktası BM tarafından 1995 yılında
Kopenhag’da düzenlenen “Dünya Sosyal Gelişme Zirvesi”dir. Bu zirvede hükümet
lere “insan merkezli bir ekonomik politika izlenmesi, ekonomik uyum politikaları
nın olumsuz sosyal sonuçlarını giderici tedbirler almaları ve bir bütün olarak yok
sulluğu azaltacak etkin politikalar takip etmeleri” tavsiye edilmiştir. Küreselleşme
sürecinin sürdürülebilirliği, yol açtığı sosyal sorunların giderilmesi ve potansiyel
faydalarından faydalanmada fırsat eşitliğinin yaratılması ile mümkün olabilecek
tir. Bu anlayış değişikliği ILO ile Dünya Bankası ve IMF arasında küreselleşmenin
sosyal boyutuna yönelik ortak çalışmaların yapılmasına yönelik iş birliğini güç
lendirmiştir (ILO, 2011: viii).
Küreselleşmenin sosyal hayata ve sosyal politika uygulamalarına yönelik
olumsuz etkilerinin kaynağı doğrudan ve dolaylı etkiler olmak üzere iki başlıkta
toplanabilir. Küreselleşmenin ulus devleti ve buna bağlı olarak da sosyal (refah)
devleti değiştirmesi ve dönüştürmesinden sosyal politikaya yönelik dolaylı etki
lerinin kaynağını oluştururken Dünya Bankası, IMF ve OECD gibi kuruluşların
belirlediği mal, hizmet ve sermaye hareketlerine yönelik “uluslararası yeni düzen
ve bu düzenin işleyiş kuralları” ile çok uluslu şirketlerin yatırım yaptıkları ülkeler
deki işyerlerinde izledikleri istihdam, ücret ve örgütlenme politikaları doğrudan
etkilerini oluşturmaktadır. Şüphesiz, küreselleşmenin hakim ideolojisini oluştu
ran liberalleşme-serbestleşme ve buna bağlı olarak ortaya çıkan kuralsızlaştırma,
koruyucu ve düzenleyici müdahalelerle sosyal hayatın düzenlenmesine yönelik
mevcut sosyal düzene yönelik en büyük tehditi oluşturmaktadır.
Küreselleşmenin sosyal boyutu veya yol açtığı sosyal sorunların tesbiti ile ilgili
tartışmalarda temel problem, iktisadi ve sosyal hayatta meydana gelen ve sosyal
politika uygulamalarını etkileyen değişikliklerin ne ölçüde küreselleşmeye bağlı
olarak gerçekleştiğidir. Sanayi toplumundan hizmet toplumuna geçişle birlikte;
işgücünün sektörel yapısı değişmiş, işgücü içinde beyaz yakalıların sayısı artmış,
kadınların işgücüne katılım oranları yükselmiş, özellikle hizmet sektörünün es
nek zamanlı çalışmaya imkân veren yapısı a-tipik çalışma şekillerini yaygınlaştır
mış ve sanayi toplumunun ihtiyaçlarını karşılamak için oluşturan endüstri ilişki
leri sistemi değişmeye başlamıştır. Bu değişim ve dönüşümün ne ölçüde küresel
leşmeden bağımsız olduğu veya küreselleşmeden etkilendiği sorusuna verilecek
cevap kolay değildir ve belirsizlikler içermektedir. Karşılıklı bir etkileşim olduğu
8. Ünite - Küreselleşme ve Günümüz Sosyal Politika Sorunları 213
kesin olmakla birlikte yönü ve derecesini tespit her zaman mümkün olmayabilir.
Bu bakımdan küreselleşmenin sosyal politikaya yönelik etkilerini değerlendirir
ken bu iç içeliği dikkate almak gerekir.
Küreselleşmenin yol açtığı sosyal politika problemleri; insanlar, ülkeler ve bölgeler
arasında ve içindeki eşitsizlikleri artırması, yoksulluğun artışı ve derinleşmesi, sos
yal korumanın zayıflaması ve artan güvencesizlik ile istihdam piyasalarında yarat
tığı belirsizlik olarak özetlenmektedir (Erdut, 2004: 23-29). Küreselleşme bu genel
etki alanları yanında genel olarak endüstri ilişkileri sisteminin aktörleri (sendikalar)
ve işleyişi üzerinde de (toplu pazarlık süreci) etkilerde bulunmaktadır.
olmuştur (Temiz, 2004: 73). Krizden çıkış için uygulanmaya başlanan neo-liberal
politikalarla başlayan küreselleşme süreci sosyal devleti ortadan kaldıramamış an
cak gelişme seyrini olumsuz etkilemiş, yön değiştirmesine sebep olmuştur. Küresel
leşme sürecinin sosyal devlet anlayışına yönelik etkileri aşağıdaki alanlarda ortaya
çıkmıştır. Ancak, hemen belirtmek gerekir ki bu etkiler doğrudan ve yalnızca kü
reselleşme sürecine bağlı olarak ortaya çıkan etkiler olarak da yorumlanmamalıdır.
• Küreselleşmenin hâkim ekonomi politikasını oluşturan liberalizm, ulus dev
letin sosyal devlet anlayışı ile izlediği sosyal politika alanlarını daraltmış, bir
kısmından vazgeçilmesine bir kısmında da geriye gidişlere yol açmıştır.
• Özelleştirme uygulamaları başta olmak üzere kamu kesimini küçültmeye
yönelik ekonomi politikaları, kamunun uyguladığı cömert ücret politikala
rı, güçlü sendikacılık, geniş sosyal haklar ve iş güvencesi uygulamalarından
oluşan sosyal devlet uygulamalarını zayıflatmıştır.
• Kamunun sosyal harcamalarındaki artış durmuş, geldiği en yüksek olan %
30 lar seviyesinde sabitlenmiştir. Ancak, gelişmekte olan ülkeler bu seviye
lere gelmeden sosyal harcamalarda kısıntılara başlamışlardır.
• Sanayi toplumu çalışma hayatını düzenlemek için oluşan sosyal hukukun
çok katı olduğu, küreselleşme sürecini engellediği iddiası ile “esneklik” ta
leplerine cevap verecek şekilde yeniden düzenlenmiş, belirsizlik ve güvence
sizlik doğuran yeni bir çalışma hukuku oluşturulmaya başlanmıştır.
• Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını çekmek ve çok uluslu şirketleri
kalıcı kılmak için sosyal hukuk yeniden düzenlenmiş, birçok gelişmekte
olan ülke için ücretler ve çalışma şartlarını düzenleyen kurallar yabancı
sermayeyi cazip kılma araçları olarak kullanılmıştır.
• Kamu sosyal güvenlik programlarının sağladığı koruma garantisinin kap
samı daraltılmış, seviyesi düşürülmüş, ilave garanti isteyenler için özel sos
yal güvenlik sistemleri önerilmiştir.
• Çalışma hayatında pazarlık gücünü emek lehine değiştiren toplu ilişkiler ve
sözleşmelerin yerini bireysel ilişkiler ve sözleşmeler almaya başlamıştır.
Küreselleşme sürecinde ulus
Küreselleşmenin sosyal devlet üzerindeki etkilerini bütünüyle olumsuz olarak devletin değişimi, sosyal
değerlendirmek yanlış ve eksik olacaktır. Küreselleşme sürecinin taşıdığı çelişkili devletin de değişimini
(paradoksal) yapı, sosyal politika uygulamalarını dönüştüren hatta güçlendiren beraberinde getirmiş ancak
bu değişim sosyal devlet
uygulamaları da beraberinde getirmiştir. Siyasal ve kültürel alanda nasıl küresel anlayışından geriye gidiş
leşme ile yerelleşme eş zamanlı olarak ortaya çıkmış ise sosyal politika alanın şeklinde ortaya çıkmıştır.
da da benzer bir gelişme yaşanmıştır. Ekonomik hayatı liberalleştirmeye yönelik
politikalar, bu politikaların yaratacağı sosyal sorunları dengeleyecek yeni sosyal
politika uygulamalarını da beraberinde getirmiştir. Bu değişim önce ulus devlet
içinde, sonra uluslararası kuruluşlar aracılığı ve öncülüğünde küresel ölçekte or
taya çıkmıştır. Özelleştirme uygulamalarının ortaya çıkaracağı işsizlik sorununu
çözmek üzere yüksek kıdem ve iş kaybı tazminatları uygulanması, işgücünün baş
ta kamu kurumları olmak üzere diğer alanlara kaydırılarak istihdam garantisinin
sağlanması veya daha az güvenceli olmakla birlikte yeni istihdam statülerinin ya
ratılması, işsizlere ve aileye yönelik uzun dönemli sosyal destek programlarının
başlatılması ve kamu sosyal güvenlik harcamalarının artışı ile iş kurma kredileri
nin verilmesi gibi uygulamalar bunlardan bazılarını oluşturmaktadır. Benzer bir
gelişme küresel alanda da yaşanmış, küreselleşmenin yarattığı sosyal sorunları
gidermeye yönelik küresel ölçekte sosyal politikalar geliştirilmeye başlanmıştır.
216 Sosyal Politika
Küreselleşme eşitsizlikleri artırmakla birlikte bu her ülke için aynı derece Küreselleşmenin yarattığı
de olumsuz değildir. Nitekim Doğu ve Güney Doğu Asya ülkeleri son dönemde eşitsizlik her bölge ve
ülke için aynı derecede
gerçekleştirdikleri yüksek büyüme hızlarına bağlı olarak yoksulluk oranlarında olumsuz olmamıştır. Güney
dikkate değer düşme sağlarken Batı Asya ülkelerinde yoksulluk 1990-2005 dö Doğu Asya ülkeleri bu
neminde 2 kat artmıştır. Benzer şekilde Eski Doğu Bloku ülkelerinden Bağımsız süreçte küreselleşmenin
nimetlerinden en çok
Devletler Topluluğuna üye ülkelerle Güney Doğu Avrupa ülkelerinde de yoksul yararlanan ve eşitsizliklerin
luk bu dönemde keskin şekilde artmıştır (UN, 2008: 67). azaldığı ülkeler olmuştur.
Yoksulluğun önlenememesi küreselleşmenin diğer başarısız alanlarından bi
rini oluşturmaktadır. Artan eşitsizlik ve gelir dağılımındaki bozulma yoksulluk
sorununu derinleştirmiştir. Bir çok ülkede İnsani Gelişme Endeksi ile ilgili gös
tergeler olumsuz yönde gelişmeye başlamıştır. Yoksulluk ve eşitsizlikle ilgili bazı
temel göstergeler aşağıdadır (ILO, 2011: 20).
• 2005 yılı itibarıyla gelişmekte olan ülkelerde yaşayan toplam nüfusun 1/4
üne tekabül eden yaklaşık olarak 1.4 milyar insan günlük 1.25 ABD doları
nın altında bir açlık sınırında yaşamaktadır.
• 2000-2005 arasında dünya ekonomisindeki hızlı büyüme dünyadaki yoksul
luğu 1990’yılındaki % 46 seviyesinden 2005 yılında % 27’ye düşürmesine rağ
men son 2008 krizi ile birlikte 64 milyon kişi daha bu sınırın altına itilmiştir.
• Sahra Altı Afrika ülkelerinde en düşük gelire sahip % 20’lik nüfus kesimi
nin toplam gelirden aldığı pay yalnızca % 3’dür.
• 925 milyon kişi kronik açlık tehlikesi altında yaşamaktadır.
• Dünyada 1.75 milyon insan çok yönlü bir yoksulluk tehlikesi altında olup
temel sağlık hizmetleri, temel eğitim ve ekonomik fırsatlardan mahrum ya
şamaktadır.
• 2,6 milyon kişi hijyenik bir ortamda yaşama, 884 milyon kişi de temiz su
imkânlarından mahrumdur.
• 796 milyon kişi okuma-yazma bilmemektedir.
• Her yıl 5 yaşın altındaki 8.8 milyon çocuk koruyucu ve önleyici sağlık hiz
metleri yetersizliğinden ölmektedir.
Küreselleşme bazı ülkeler bakımından özellikle fert başına milli gelir bakımın-
dan ciddi artışlar sağlamıştır. Nitekim, hazırlanan küreselleşme indekslerine göre
1990-2018 arasında Japonya’da fert başına milli gelir yıllık ortalama olarak 1.787
Avro artmıştır. Bu ülkeyi, 1609 Avro ile İrlanda, 1.583 Avro ile İsviçre takip etmiştir.
Aynı dönemde kümülatif olarak GSYİH artışı bakımından Çin % 618 oranında bir
artışı yakalamıştır. Bu ülkeyi % 373 ile Güney Kore; % 366 ile Polonya ve % 352 ile
Macaristan takip etmiştir. Aynı dönemde Türkiye,küreselleşme sürecinin kazananı
olorak % 208 GSYİH artışı ile 16. sırada yer almıştır (Globalisation report, 2020).
Küreselleşme ve yarattığı temel sosyal politika sorunları için bakınız: Daniel Cohen
(2000), “Dünyanın Zenginliği, Ulusların Fakirliği”, (Çev: Dilek Hattatoğlu), İletişim
Yayınları, İstanbul.
Küreselleşme olumsuz sosyal sonuçları her ülke ve bölge için aynı derecede mi ger
çekleşmiştir? 8
Atipik çalışma, alışılmış, miştir. Öncelikle tarım sektöründen sanayi ve hizmetler sektörüne hızlı bir işgü
düzenli, güvenceli, sürekli cü göçü gerçekleşmiştir. Nitekim, gelişmekte olan ülkelerde tarım sektöründeki
istihdam dışında kalan, düzensiz
işgücü 1980-2005 yılları arasında % 55’den % 45’e düşmüştür. Hâlbuki bu oran
çalışmayı, gelir güvencesizliğini,
gelişmiş ülkelerde 2005 yılı itibarıyla % 4’den daha azdır (UN; 2008: 62). İşgü
kısmi süreli istihdamı içerisinde
barındıran istihdam şeklini cünün yapısındaki değişme, ülkelerin küreselleşme sürecinde üstlendikleri role
ifade etmektedir (O. Karadeniz,
(2011), Çalışma Toplum, bağlı olarak değişmektedir. Doğrudan yabancı yatırımların yapıldığı gelişmekte
2011/2). olan ülkelerde bu yatırımlara bağlı olarak öncelikle sanayi sektöründeki işgücü
nün oranı artmış, bunu hizmetlerin gelişmesine bağlı olarak hizmet sektörü takip
etmiştir. Sermaye ihraç eden gelişmiş ülkelerde ise toplam işgücü içinde hizmet
sektörünün payı daha da artmıştır.
Küreselleşme dolayısıyla artan Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde hizmet sektörünün büyüme
rekabet endişesi, gelişmekte si şehirlerde kadın işgücünün daha yüksek oranlarda işgücüne katılmasını bera
olan ülkelerde düşük ücretli,
güvencesiz, sosyal hukukun
berinde getirirken esnek çalışma şekilleri ve atipik istihdam da artmıştır. Atipik
kapsamı dışındaki işleri çalışma özellikle hizmet sektöründeki işlerin özelliği gereği kısa süreli ve esnek
artırmıştır. zamanlı çalışmak isteyen kadınların, öğrencilerin ve engellilerin tercih ettiği is
tihdam şekli olarak gelişmiştir. Benzer şekilde evde çalışmaya veya uzaktan ça
lışmaya imkân veren teknoloji kullanımlı işler de (çağrı merkezleri gibi) atipik
çalışma şekillerini yaygınlaştırmıştır. Esnek çalışma ve özellikle atipik istihdam
biçimlerinin artışı yalnızca küreselleşmeye bağlanacak bir gelişme olmamakla be
raber (Erdut, 2002; 34). Küreselleşmenin getirdiği rekabet baskısı ile işyerlerin
de maliyet düşürmeye yönelik arayışlar ve özellikle “taşeronlaşma” atipik çalışma
biçimlerini artırmıştır. İşverenler düzenli istihdamın getirdiği maliyet ve sosyal
yüklerden kaçınmak için atipik istihdam biçimlerine daha çok başvurmuşlardır.
İnformel-kayıtdışı sektör, Öte yandan, gelişmekte olan ülkelerde 1970’li yıllarda hızlanan şehirlere göç
gelişmekte olan ülkelerde birçok gelişmekte olan ülkenin sanayi ve hizmetler sektörünün istihdam yaratma
geçici süreli değil, kalıcı ve kapasitesinin yetersizliği dolayısıyla düşük verimli işlerin yoğun olduğu informel-
hatta en büyük sektör haline
gelmiştir. Kayıtdışı sektör kayıt dışı sektörü gelişmiştir. Nitekim ILO’nun yaptığı bir çalışma kapsamındaki
büyüdükçe sosyal politika 54 ülkenin 42’sinde informel sektör vardır ve bu 42 ülkeden 17’sinde bu sektörde
uygulamalarının da kapsamı istihdam edilenlerin yarıdan fazlası informel sektörde istihdam edilmektedir. 42
daralmıştır.
ülkenin yalnızca 4’ünde kayıt dışı sektördeki istihdam % 10’un altındadır. (ILO,
2002: 59). Bazı Afrika ülkelerinde kayıt dışı sektörde istihdam % 70’lere ulaşmış
tır (UN, 2008: 62). İnformel-kayıt dışı sektör, ilk defa 1970’li yıllarda literatüre
giren ancak zaman içinde ortadan kalkacağı varsayılan geçici nitelikte bir sektör
olarak tanımlanırken, gelişmekte olan ülkelerde süreklilik kazanan ve işgücünün
önemli bir kesiminin istihdam edildiği sektör hâline gelmiştir.
İnformel-kayıt dışı sektör, genel olarak verimliliği düşük işler olduğu için çalı
şanlar için ücretlerin düşük, çalışma sürelerinin uzun, iş sağlığı ve güvenliği ted
birlerinin yetersiz, iş güvencesinin olmadığı işlerde çalışmak anlamına gelmek
tedir. ILO’nun insana yakışır iş (decent work) için belirlediği standartların hiç
olmadığı veya çok yetersiz olduğu işlerdir. Çalışanların sosyal güvencesi yoktur,
devletin de bu eksiklikleri denetleme imkânları yetersizdir. Küçük, dağınık ve
merdiven altı sektör olarak anılan işyerleri çalışanlar için korunmasız işyerleridir
(ILO, 2002: 59-62). Çalışanların herhangi bir sosyal güvenlik garantisi yoktur. İn
formel sektör, çalışan yoksul üreten sorunlu bir sosyal politika alanıdır.
Küreselleşme sürecinin yarattığı yeni üretim ağları, işgücü piyasalarında karşı
lıklı bağımlılıklar yaratmıştır. Üretimin değişik safhalarının ve nihai ürünün par
çalarının değişik ülkelerde ve işyerlerinde gerçekleştirilmesi, bir ürünün üretim
aşamasında çok sayıda ülke işgücünün ortaklaşa çalışmasını gerektirmiştir. Nite
8. Ünite - Küreselleşme ve Günümüz Sosyal Politika Sorunları 219
kim, bir konfeksiyon ürününün tasarımını İtalyan; üretimini Çin, satışını Ameri
kan şirketi aracılığı ile yapan ve üretim noktasından tüketim noktasına taşınma
sını da Hong-Kong firmasına yaptıran bir İngiliz çok uluslu şirketi bu süreçte en
az 5 ayrı ülkenin işgücünü kullanmaktadır. Bir hesaplamaya göre gelişmekte olan
ülkelerde dünya sanayi sayılacak bu tür işlerde çalışan işgücünün oranı 1970 yı
lında % 43 iken 1990’da % 53’e yükselmiştir (Erdut, 2002: 30).
Dünyada toplam işgücü 3,3 milyar olup toplam işsiz sayısı 197 milyondur. Ge
lişmekte olan ülkelerde işgücü içinde bulunan 900 milyon kişi günlük 2 doların
altında bir gelirle yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır (ILO, 2012: 9). 900 milyon
çalışan ancak yoksul kitlenin varlığı ILO hedefleri bakımından yaratılması gere
ken insana yakışır iş hacmini de göstermektedir. Eğer mevcut ekonomik şartlar
devam ederse, önümüzdeki 10 yıl içinde gelişmekte olan ülkelerde 400 milyon
kişi daha işgücüne dâhil olacak ve yoksulluk sınırı altındaki 900 milyon çalışanla
birlikte 1,3 milyar güvencesiz çalışan işgücü dünyanın en önemli sosyal problemi
ni oluşturacaktır (ILO, 2012: 9-10).
İşsizler içinde 15-24 yaş grubunda 74,8 milyon işsiz vardır ve küresel genç iş
sizliği oranı % 12,7 civarındadır. Kriz dönemleri genç işsizliğin arttığı dönemler
olarak dikkat çekmektedir. Küresel düzeyde genç işsizliği yetişkin işsizliğinden 3
kat daha fazladır (ILO, 2012: 10). Genç işsizliği, toplumlarda geleceğe yönelik gü
ven duygusu yaratma ve toplumsal huzurun sağlanmasına yönelik en ciddi tehdit
kaynağını oluşturmaktadır.
Küresel ekonomik krizler yalnızca işsizlik oranını artırmamaktadır. İş piya
sasında iş bulma ümidini kaybedenler işgücünden ayrılmakta, işgücüne katılım
oranları düşmektedir. Nitekim işgücüne katılım oranı 2007-2010 döneminde % 1
azalmıştır (ILO, 2012: 11).
Yeni küresel ekenomik yapının istihdam bakımından dikkat çeken bir başka
özelliği, “istihdam yaratmayan bir büyüme” gerçekleştirmesidir. Küresel ekonomi
nin yeni istihdam yaratma kapasitesi düşmekte, büyüyen ancak istihdam yarat
mayan yeni bir küresel ekonomik yapı ortaya çıkmaktadır. Teknolojik gelişmenin
etkisi yanında işverenlerin küresel krizler sonrası dönemlerde yeniden kriz olabile
ceği beklentisi ile yeni istihdamdan kaçınmaları böyle bir sonuç doğurabilmektedir.
Küreselleşmenin istihdam piyasasına yönelik en belirgin etkisi uluslararası Küreselleşme süreci ile emek
emek göçü üzerinde olmuştur. Haberleşme ve ulaşımın imkânlarının artışı, tele göçü hızla insan göçüne
vizyon yayıncılığı ve İnternet ile uzak mesafelere erişimin kolaylaşması emek gö dönüşmüştür.
çünü artırmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde özellikle Avrupa merkezli
gelişmiş ülkelerin işgücü açığını gidermek için izinli ve kontrollü emek talebi ile
başlayan işgücü göçü, 1970’li yıllardan sonra gelişmekte olan ülkelerdeki yeter
sizlik ve itici faktörler dolayısıyla emek göçü insan göçüne dönüşmüş, çalışmak
isteyenler kendi ülkelerindeki olumsuz faktörlere bağlı olarak (siyasi istikrarsız
lık, savaşlar, iç çatışmalar vb) aileleri ile birlikte gelişmiş ülkelere göç etmeye baş
lamışlardır. ILO verilerine göre uluslararası emek göçü ile ülke değiştirenler nüfus
bakımından dünyanın 5. büyük ülkesi konumuna gelmişlerdir. Yine ILO’ya göre
küreselleşmenin insanlara doğdukları-yaşadıkları ülkelerde yeterli istihdam im
kânı ve ekonomik fırsatlar sağlamamış olması uluslararası emek göçünü artır
maktadır. Çalışan gruplar arasında en dezavantajlı grubu oluşturan göçmenler
ILO’nun özellikle 2004 yılından sonra ağırlıklı ilgi alanlarından birini oluşturma
ya başlamıştır (www.ilo.org/global/topics/labour-migration).
220 Sosyal Politika
Özet
Tarihi gelişim süreci içinde küreselleşmenın orta lanımının yaygınlaşması bir mal veya hizmetin
1 ya çıkışını açıklamak. birden fazla ülkede gerçekleştirilen parça üre
Bir sosyal olgu olarak küreselleşme de diğer sos timlerin birleştirilmesi ile yapılmasına imkân
yal olgular gibi ortaya çıktığı tarihsel dönem ve veren yeni üretim ağları oluşturmuştur. Küre
o dönemin iktisadi, sosyal ve politik yaklaşımla selleşmenin son somut görüntüsü ile çok uluslu
rından etkilenmiştir. Bu tespitten hareketle bu şirketlerdir. Başlangıçta sermayenin kökeni esas
günkü anlamda küreselleşmenin ortaya çıktığı alınarak tanımlanan bu şirketler, bugün gelinen
1980’ler sonrası dönemin temel özellikleri üni noktada yalnızca birden fazla ülkede faaliyet
tenin bu bölümünde ele alınmıştır. 1970’li yılla gösteren şirket olmalarının ötesinde sermaye
rın ortalarında başlayan ekonomik kriz devletçi si ve yönetimi de uluslararasılaşan bir yeni yapı
politikaları sona erdirmiş, uluslararası rekabeti kazanmıştır.
esas alan liberal iktisadi politika anlayışı hakim
olmuştur. ABD, Almanya ve İngiltere’de eş za Küreselleşmenin sosyal devlet anlayışında yol aç
manlı olarak iktidara gelen yeni politika yanlısı 3 tığı değişimi açıklamak.
iktidarlar küreselleşmenin hızlanmasını ve yay Küreselleşme ulus devleti, buna bağlı olarak da
gınlaşmasını sağlamıştır. Öte yandan, o yıllarda ulus devlet pratiği ile ortaya çıkan sosyal devlet
yaşanan hızlı teknolojik gelişmenin ulaşım ve anlayışını değiştirmektedir. Ulus devlet, ortak
haberleşme maliyetlerini düşürmesi, televizyon değerlere sahip (dil, kültür, tarih vb.) bir ulus ile
yayıncılığının ve İnternet kullanımının yaygın yaşadığı coğrafya üzerinde hükümranlık hakla
laşması toplumlar arası etkileşimi artırmıştır. rı bulunan devlet şekli olarak tarif edilir. Ulus
1980’li yıllarda ekonomik boyutu öne çıkan kü devlet, kendi sınırları içinde iktisadi, sosyal, si
reselleşme, siyasi hayatta çoğulculuk, toplumsal yasi ve kültürel hayatı düzenleyici hukuk sistemi
hayatta bireyciliğin hakim anlayış olması ile sos oluşturma ve mekanizmaları kurma yetkisine
yal ve siyasi boyutu ile öne çıkmaya başlamıştır. sahiptir ve tek otoritedir. Küreselleşmenin ulus
Nihayet, İnternet kullanımının yaygınlaşması ile devletin yetkilerini sınırlamaya ve otorite alan
oluşan yeni sosyal ağlar kültürel ve toplumsal larını daraltmaya yönelik etkileri, ulus devletin
boyutunu güçlendirmiştir. sosyal devlet anlayışına uygun sosyal politika
uygulamalarını da değiştirmiştir. Sanayi toplu
Küreselleşmenin temel unsurları ve göstergelerini mu sosyal politika yaklaşımının temelini oluştu
2 yorumlamak. ran devlet müdahaleciliği zayıflatılmıştır. Bu da
Küreselleşme, birçok alanda somut görüntüleri ulus devletin oluşturduğu sosyal sistemin içinde
olan bir olgudur ve küreselleşme bu somut, öl yer alan sosyal güvenlik sistemi, istihdam ku
çülebilir görüntülerinden hareketle daha kolay rumları, sendikalar, toplu iş sözleşmesi sistemi,
anlaşılabilir. Uluslararası mal ve hizmet ticare asgari ücret ve benzeri sosyal politika alanları
tindeki artış küreselleşmenin ilk görüntüsüdür. na yönelik uygulamaları etkilemiştir. Uluslara
Dünya, ekonomik anlamda bütünleşmiştir. Mal rası sermayeyi ülkeye çekmek için uygulamaya
ve hizmet hareketini sermaye hareketleri takip konulan teşvik edici politikalar, sosyal devletin
etmektedir. Sermaye hareketlerinin özellikle koruyucu ve düzenleyici sosyal politika uygula
doğrudan sermaye yatırımları küreselleşmenin malarını zayıflatmıştır. Bütün bunların ötesinde
diğer boyutunu oluşturmaktadır. Küreselleşme özelleştirme uygulamaları bu işyerlerinde sendi
nin mal, hizmet ve sermaye hareketleri ile ilgili kalı, toplu sözleşme hakkına sahip, yüksek ücret
boyutu haberleşme ve ulaştırma alanındaki tek ve istihdam güvenceli olarak çalışanların sayısını
nolojik gelişmeler ile yakından ilgilidir. Bu alan azaltmıştır. Devletin iktisadi hayatta küçülmesi,
daki teknolojik gelişme bir yandan küresel tica sosyal hayatta geri adımlar atmasını beraberinde
reti kârlı hâle getirirken diğer yandan karşılıklı getirmiştir.
etkileşimi artırmıştır. Haberleşmenin gelişmesi
ve ulaşımın hızlanması ve nihayet İnternet kul
8. Ünite - Küreselleşme ve Günümüz Sosyal Politika Sorunları 227
Küreselleşmenin yol açtığı sosyal politika sorunla Yeni küresel sosyal politika uygulamalarını açık
4 rını tanımlamak. 5 lamak.
Küreselleşme taraftarlarının, “herkesin kazana Kaçınılmaz bir olgu olarak kabul edilen küre
ğı yeni bir düzen” olarak savundukları küresel selleşmenin beraberinde getirdiği sosyal sorun
leşme özellikle 2000’li yıllarda yaşanan küresel larla mücadele de küresel düzeyde olacaktır. Ni
krizlerden sonra ters yönlü, olumsuz sonuçlar tekim ILO, küreselleşmeye karşı çıkmak yerine
vermeye başlamıştır. Öncelikle küreselleşme var onu anlamak ve kendi faaliyet alanlarına yönelik
olan eşitsizlikleri artırmıştır. Gelişmiş ülkeler ve olumsuz etkilerini giderecek “yönetilebilir bir
bazı gelişmekte olan ülkeler süreçten kazançlı çı küreselleşme” süreci oluşturmak üzere faaliyet
karken esas yeni sistemden beklentisi olan çok lerini yoğunlaştırmıştır. ILO bu konuda küre
sayıda geri kalmış ülkenin kayıpları artmıştır. selleşmenin önderleri olarak kabul edilen IMF
Dünyanın belirli bölgelerindeki yoksulluk yay ve OECD gibi uluslararası kuruluşlarla iş birliği
gınlaşmış ve derinleşmiştir. yapmayı kabul etmiştir.
Doğrudan küreselleşmeye bağlamak ve yalnızca ILO, kendi Anayasası ve Filadelfiya Bildirge
küreselleşme ile gerekçelendirilerek açıklamak si’nde yer alan temel sosyal politika kuralların
mümkün olmamakla birlikte, işgücünün yapı dan vazgeçmeden küresel düzenin ihtiyaçlarına
sının değişmesi, işgücü piyasasının değişmesi, uygun bir sosyal politika anlayışı oluşturmaya
informel-kayıt dışı sektörün yaygınlaşması, sen çalışmıştır. Küreselleşmenin sürdürülebilirli
dikalaşma oranlarının düşmesine bağlı olarak ğinin sosyal boyut kazandırılması ile mümkün
sendikaların pazarlık gücünün azalması ve toplu olabileceğini ileri sürmüş, “adil bir küreselleşme
sözleşmelerden faydalanan kesimlerin azalması, için” alınması gereken sosyal politika tedbir
endüstri ilişkileri sistemini zayıflatmıştır. lerini belirlemiştir. “Adil Bir Küreselleşme İçin
Küreselleşmenin hakim idelojisi liberalleşme- Sosyal Adalet Bildirgesi” ILO’nun küresel sos
serbestleşme; bir yandan sosyal devlet uygu yal politika yaklaşımının temel esaslarını ortaya
lamalarının alanını daraltırken diğer yandan koymuştur. ILO, “insana yakışır iş” politikasını
koruyucu sosyal hukukun esnekleştirilmesine güçlendirmeye yönelik istihdam, sosyal diyalog
yönelik düzenlemeler dolayısıyla koruyucu sos ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi ile ilgili bü
yal politikaları zayıflatmıştır. Daha uzun çalışma tün sosyal politikalarını birbirini bütünleyen bir
süreleri, ücreti ve sosyal hakları düşük a-tipik strateji içinde uygulamak için uluslararası kural
çalışma şekillerinin yaygınlaşması, iş sağlığı ve lar ve ilkeler belirlemeye ağırlık vermiştir.
güvenliği tedbirlerinin yeterli olmadığı merdi
ven altı işlerin artışı, istihdam garantisi olmayan
işlerin yaygınlaşması geniş çalışan kesimler için
küreselleşmenin “karanlık yüzünü” oluşturmuş
tur. Küreselleşmenin yol açtığı sorunları öğren
mek, hangi tür yeni politikalar ve yaklaşımlarla
bu sorunların aşılabileceğine yönelik çabaları
belirleyecektir.
228 Sosyal Politika
Kendimizi Sınayalım
1. Bugünkü anlamda küreselleşme ne zaman başla 5. Aşağıdakilerden hangisi küreselleşmenin yol
mıştır? açtığı sosyal politika sorunlarından biri olarak
a. 15. yüzyılda, Colomb ve De Gama’nın keşifleri değerlendirilemez?
ile başlamıştır. a. Bazı bölgeler, ülkeler ve toplumlarda eşitsizlik
b. 18. yüzyılda sanayi devrimi ile başlamıştır. lerin artışı.
c. Buharlı gemilerin inşasına bağlı 1870’li yıllarda b. Uluslararası kaçak insan ve işgücü göçünün art
başlamıştır. ması.
d. Birinci Dünya Savaşı öncesi Sömürge anlayışı c. Sendikalaşma oranlarının düşüşü ve toplu pa
nın hakim olduğu dönemde başlamıştır. zarlığın kapsamının daralması.
e. 1970’li yılların ortasında yaşanan krizi takiben d. Sosyal hukuku esnekleştirici düzenlemeler
1980’li yıllarda başlamıştır. e. Gelişmiş ülkelerde nüfusun yaşlanması ve işgü
cüne katılım oranlarının düşmesi
2. Aşağıdakilerden hangisi küreselleşme ile ilgili bir
tanım yapılırken mutlaka yer alması gereken bir özel 6. Aşağıdakilerden hangisi, küreselleşmenin sosyal
lik değildir? devlet anlayışını-uygulamalarını değiştiren etkilerin
a. Çok uluslu işletmelerin varlığı. den biri olarak kabul edilemez?
b. Haberleşme ve ulaşım maliyetlerinin düşüşü. a. Sosyal hukuku esnekleştirmeye yönelik yönelik
c. Olimpiyatlar gibi küresel düzeyde organize edi değişikliklerin yapılması.
len uluslararası sportif faaliyetlerin artışı. b. Yabancı sermayeyi teşvik etmek için sermaye
d. Mal ve hizmet ticaretinin artışı. piyasasının yeniden düzenlenmesi.
e. İnternet kullanımının yaygınlaşması. c. Kamu iktisadi teşebbüslerinin özelleştirilmesi.
d. A-tipik istihdam biçimlerinin yaygınlaşması.
3. Küreselleşmeyi açıklamaya yönelik farklı yaklaşım e. Özel sosyal güvenlik kurumlarının yaygınlaş
lar kaç ana grupta toplanabilir? ması.
a. 2
b. 3 7. Aşağıdakilerden hangisi küreselleşmenin endüstri
c. 4 ilişkileri sistemine yönelik etkilerinden biri olarak ka
d. 5 bul edilemez?
e. 6 a. Memur sendikalarının kurulması.
b. Sendikalaşma oranlarının düşmesi.
4. Aşağıdaki siyasi-askeri olaylardan hangisi küresel c. Toplu iş sözleşmesi kapsamındakilerin daralması.
leşmeyi hızlandıran faktörlerden biri olarak etkisini d. Toplu pazarlık görüşmelerinde çok uluslu şir
göstermiştir? ketlerin yer alması.
a. ABD’nin Afganistan’a askeri müdahalesi. e. İnformel-kayıtdışı sektörün büyümesi.
b. Ruanda’da yaşanan soykırım.
c. İran ve Irak arasında yaşanan Körfez Savaşı. 8. Aşağıdakilerden hangisi küreselleşmenin sosyal
d. Doğu Blokunun yıkılması ve iki bloklu dünya güvenlik sistemlerine yönelik bir etkisi olarak kabul
nın çözülmesi. edilebilir?
e. Yugoslavya’da yaşanan iç savaş. a. Nüfusun yaşlanması,
b. Sağlık harcamalarının artışı.
c. Emekli aylıklarının düşüşü.
d. Bireysel emeklilik sistemlerinin teşvik edilmesi.
e. Eğitim süresinin uzaması ve işgücüne katılım
yaşının yükselmesi.
8. Ünite - Küreselleşme ve Günümüz Sosyal Politika Sorunları 229
Yaşamın İçinden
9. Aşağıdakilerden hangisi ILO’nun küreselleşmeye
yönelik sosyal politika yaklaşımını açıklayan doğru bir
ifade değildir? 26 MART 2010
a. ILO, küreselleşmeye karşı çıkmamıştır.
b. ILO, küreselleşmenin olumsuz sosyal sonuçları KÜRESEL KRİZ AÇLIĞI ARTIRIYOR
olduğunu kabul etmektedir.
c. ILO, küreselleşmeye karşı yeni sosyal politika Ömer Faruk Çolak (Prof. Dr).
tedbirlerini geliştirirken IMF ve Dünya Bankası 1980 sonrası birçokları için kriz denilince döviz kuru,
gibi uluslararası kuruluşlarla iş birliğine girme enflasyon oranı ve faiz oranındaki dalgalanmalar anlaşı
miştir. lıyordu. Ancak 1929 krizi gibi 2008 de krizi bu algılama
d. ILO, yeni küresel sosyal politikanın esaslarını yı kısmen bozdu. Artık çoğu kesim için kriz sadece fiyat
belirlerken temel sosyal politika tercihlerinden göstergelerindeki istenilmeyen değişmeler olarak algı
vazgeçmemiştir. lanmıyor. Krizin aynı zaman da işsizlik demek olduğu
e. ILO, yeni küresel sosyal politikanın esaslarını görüldü. Fakat bu algılama da yeterli değil. Çünkü kriz
“insana yakışır iş” hedefini merkeze alarak oluş aynı zaman da açlık demek, yetersiz beslenmek demek.
turmuştur. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) yayın organı Finan
ce Development dergisinin mart sayısında yayınlanan
10. Aşağıdakilerden hangisi, ILO’nun “herkese eşit fır verilere göre, dünya ölçeğinde aç insan sayısı 2008’den
satlar sunan bir küreselleşme için” belirlediği öncelikli 2009’a bir yıl içinde 100 milyon arttı ve açlık sınırın
şartlardan biri değildir? da yaşayanların sayısı 1,020 milyar kişiye ulaştı. Diğer
a. İnsan merkezli bir küreselleşme anlayışının varlığı. yandan yetersiz beslenenlerin toplam nüfusa oranı da
b. Ekonomik gelişme ve sosyal gelişmeyi bütün yüzde 15’ten yüzde 20’ye yükseldi. Açlık ve yetersiz
leştiren bir kalkınma anlayışının varlığı. beslenmenin nedeni elbette tek başına yaşanan kriz
c. Teşebbüs hürriyeti ve fırsat eşitliğini güçlendi değil. Dünya gıda fiyatlarındaki yükseliş açlığı tetikle
ren piyasaların varlığı. di. Fakat asıl sorunu ağırlaştıran olgu açlık ve yetersiz
d. Ülkeler arası farklılıkları dikkate alarak eşit fır beslenme sorunu ile karşı karşıya bulunan bu ülkelerin
satlar sunan adil kuralların varlığı. uzun bir zamandır, sorunu aşma konusunda yeterli ça
e. İnternet kullanımının yaygınlaşmasına bağlı ba göstermemesidir. Açıkçası diğer ülkeler ve Birleşmiş
olarak sosyal ağların gelişmesi. Milletler’de bu soruna yeterince eğilmedi, sorunu çö
zücü politikalar üretmediler, hatta üretmek istemedi
ler. Çünkü bu ülkeler aç ve yoksul kaldıkça diğer ülke
lerin istediklerini yapmak zorunda kaldılar.
Açlık çekenlerin ve yetersiz beslenenlerin önemli bir
kısmı Asya-Pasifik ülkeleri ile Sahra -Altı Afrika ülke
leri. Bu ülkeler grubunda yetersiz beslenenlerin sayısı
907 milyona ulaştı. Asya-Pasifik ülkeleri ile Sahra Altı
Afrika ülkeleri aynı zaman da siyasi olarak çalkantılı ve
farklı nedenlerle de olsa silahlı çatışmaların içinde olan
ülkeler. Tüm bu çatışmaların özünde işsizlik, yoksulluk
ve gelir dağılımının bozukluğu yatıyor.
Bu ülkelerin ortak bir noktası da üretim biçimlerini otur
tamamaları. Küreselleşme olgusu (Küreselleşme sadece
yirminci yüzyılın bir olgusu değildir. Sömürgecilik geç
dönem küreselleşmesidir. Kastettiğimiz kavram budur.)
bu ülkelerde geleneksel üretim biçimini çökertirken, ye
rine kapitalist üretim biçimini koyamadı. Sonuçta söz et
tiğimiz ülkeler üretim yapamaz oldu. Kapitalist ülkeler
230 Sosyal Politika
Sıra Sizde 2
Küreselleşme mal ve hizmet ticaretindeki uluslararası
laşma ve hızlı artış olarak tanımlandığı zaman, bu ar
tışın gerçekleştiği değişik dönemleri küreselleşmeninin
başlangıcı olarak alan yaklaşımlar vardır. Buna göre
keşifler ve gemi taşımacılığının geliştiği 15. yüzyılda
süreci başlatanlar yanında 19. yüzyılın son çeyreği ile
Birinci Dünya Savaşı öncesi sömürge dönemini başlan
8. Ünite - Küreselleşme ve Günümüz Sosyal Politika Sorunları 231
gıç dönemi olarak alanlar da vardır. Ancak, bugünkü yal hukukun koruyucu, düzenleyeci ve destekleyici hü
anlamda küreselleşme bütün göstergeleri ile 1980’li yıl kümleri serbestleşmeye, esnekliğe engel olduğu ölçüde
lardan sonra ortaya çıkmıştır. kaldırılmaktadır.
Yararlanılan Kaynaklar
Alper, Yusuf (2014). “Sosyal Güvenlik: Ders Notları”, Özdemir, Süleyman (2004). “Küreselleşme Sürecinde
Uludağ Üniversitesi, Bursa. Refah Devleti”, İstanbul: İstanbul Ticaret Odası Ya
Ar, Necdet, Kamil (2007). Küreselleşme Sürecinde yın No:2004-69.
Türkiye’de Ücretlerin Gelişimi, Kamu-İş, Ankara. Sapancalı, Faruk (2003). Sosyal Dışlanma, İzmir: Do
Bozkurt, Veysel (2000). “Küreselleşme: Kavram, Geli kuz Eylül Üniversitesi, İİBF.
şim ve Yaklaşımlar, Küreselleşmenin İnsani Yüzü Sachs, A; Funke, C; Kreuzer F; Weiss,J. (2020). Glo-
(Der. V. Bozkurt), İstanbul: Alfa. balisation Report (2020), Who Benefits the Most
Erdut, Zeki (2002). Küreselleşme Bağlamında Ulus From Globalisation, https://www.bertelsmann-stif-
lararası Sosyal Politika ve Türkiye, İzmir: Dokuz tung.de
Eylül Yayınları. Selamoğlu, Ahmet (2000). “Yoğunlaşan Sosyal So
Giddens, Antony (2000). “Elimizden Kaçıp Giden runlarıyla Küreselleşme”, Küreselleşmenin İnsani
Dünya”, (Çev. O. Akınhay) Alfa Yayınları, İstanbul. Yüzü, (Der. V. Bozkurt), İstanbul: Alfa Yayınları.
Grauwe, Paul De-Camerman. Philip (2002); “How Bir Şenkal, Abdulkadir (2005). Küreselleşme Sürecinde
Are The Big Multinational Companies? (www. Sosyal Politika, İstanbul: Alfa Yayınları.
econ.klueven.be). Temiz, Hasan Ejder (2004). Küreselleşmenin Sosyal
Fortune (2020), Fortune Global 500, https://fortune. Boyutları ve Türkiye Açısından Etkileri, İzmir:
com/global500/ Birleşik Metal İşçileri Sendikası.
ILO (2002). Decent Work and Informal Economy, In Ulaş, Dilber (2008). “AB’ye Yönelen Doğrudan Ya
ternational Labour Conference, 90’th Session, Re bancı Sermaye Yatırımları ve Çok Uluslu İşlet
port IV. Geneva. melerin Üretim Yeri Seçim Kararları”. Ankara:
ILO (2004). A Fair Globalisation Creating Opportu Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, Cilt: 8, No: 2.
nities For All. International Labour Organisation, United Nations (2001). “World Public Sector Report:
first edition, Geneva. Globalization and The State: 2001”, Economic and
ILO (2011). Social Protection Flor for a Fair and Inc Social Affairs”, New York.
lusive Globalisation, International Labour Orga United Nations (2008). Development and Globalisati
nisation, first edition, Geneva. on: Facts and Figures, United Nations, Conference
ILO (2012). “Global Employment Trends: Preventing on Trade and Development.
a Deeper Jobs Crisis”, International Labour Orga World Bank (1994). “The Averting the Old Age Crisis:
nisation, Geneva. policies to protect the old and promote growth.
Işıklı, Alpaslan (2005). Neo-Liberalizm ve Görünme Published by Washington, D.C.
yen El: Yeni Din Yeni Tanrı, İstanbul: Otopsi Ya www.ilo.org
yınları. www.imf.org
Kurtulmuş, Numan (1996). Sanayi Ötesi Dönüşüm, www.sociology.emory.edu
İstanbul: İz Yayıncılık. www.tr.vikipedia.org
Munck, Ronaldo (2003). Emeğin Yeni Dünyası: Küre www.un.org
sel Mücadele, Küresel Dayanışma, İstanbul: Kitap www.wb.org
Yayınevi. Zengingönül, Oğul. (2004). Küreselleşme: Yoksulluk,
OECD (2005). “Measuring Globalisation:OECD Gelişmişlik ve İşgücü Piyasaları Ekseninde, An
Economic Globalisation Indicators: 2005”, www. kara: Adres Yayınları.
oecd.org Zincirkıran, Mehmet (2001). “Küreselleşme: Sorunlar
OECD (2010). “Measuring Globalisation:OECD ve Çözüm Yolları”, Bilgi ve Toplum Dergisi, Cilt: 1,
Economic Globalisation Indicators: 2010”, www. Sayı: 3, s. 173-186).
oecd.org WTO, ILO (2011). Making Globalization Socially Sus-
OECD (2021) https://stats.oecd.org/Index. tainable. Ed (More Bacchetta and Marion Jansen)-
aspx?DataSetCode=TUD ILO, Geneva, WTO, Geneva.
https://dijilopedi.com/2021-dunya-internet-sosyal-
medya-ve-mobil-kullanim-istatistikleri/
Sözlük 233
Sözlük
A Düzgün İş: İnsan onuruna yakışır çalışma koşullarında, işçi
Ahi Teşkilatı: Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde sağlığı ve güvenliği koşullarına uygun, sosyal güvenlik
Anadolu’da yaşayan Müslüman halkın sanat, ticaret ve imkanlarına sahip, sendika aracılığı ile temsil gücü olan,
ekonomi gibi mesleki alanlarda yetişmesini sağlayan, zorla çalıştırma ve çocuk işçiliğinin olmadığı, yaptığı iş
dini, ticari ve mesleki örgütlenmedir. karşılığında hak ettiği ücreti alabilen ve kısacası çalış-
Aktif İstihdam Politikası: Emek arzı ve talebi açısından iş- maya ilişkin temel hak ve ilkelerin üç taraflı uzlaşma ile
sizliğin sebeplerini ortadan kaldırmaya çalışan ve genel- gerçekleştirilebildiği işler.
likle belirli grupların hedeflendiği politikalar.
Anarşizm: Bireyin üstünlüğü düşüncesine dayanan ve eko- E
nomik, sosyal, siyasal ve dini tüm kurumların ortadan Endüstri İlişkileri: Sanayi Devrimi ile ortaya çıkan yeni üre-
kaldırılmada özgürlüklerin gerçekleşemeyeceğini ifade tim ilişkilerinde ücretli çalışanlar ve işverenler arasında
eden düşünce akımı. yürütülen ve çalışma hayatının her türlü sorununun ele
Asgari Ücret: Çalışan bir kişinin en azından temel ihtiyaç- alındığı kurumsallaşmış ilişkiler bütünüdür. Devletin
larını karşılayarak, insanca yaşamalarına imkan veren sosyal ve müdahaleci rolünün gelişmesine bağlı olarak
ve işveren tarafından ödenmesi zorunlu en düşük ücret. devlet de ilerleyen süreçte bu ilişkiler bütününün bir
Aşırı İstihdam: Bir ülkedeki mevcut emeğin tamamı kulla- parçası olarak tanımlanmıştır.
nılmasına rağmen talebin karşılanamaması. Enformasyon Toplumu: Bilginin en değerli kaynak ve en
Ayni Ücret: Ücretin iktisadi değeri olan “mal ve hizmetler” temel ürün olduğu; iletişim ve enformasyon teknolojile-
şeklinde sağlanan kısmını veya unsurlarını ifade eder. rindeki gelişmelerin biçimlendirdiği yeni bir toplumsal
Bir diğer ifadeyle ücretin nakdi olarak değil de mal-eşya yapı.
ve/veya hizmet ile ödenmesidir. Eşit İşe Eşit Ücret: Aynı işi yapan kişilerin yaş, cinsiyet ve
kıdemlerine bakılmaksızın aynı ücretin ödenmesi.
B
Bağımlılık Oranı: Üretime katılan kişilere bağımlı olan nü- F
fusun ölçüsünü gösteren oran. Feodal Düzen: Ortaçağ üretim yapısının şekillendirdiği,
Beveridge Raporu: 1942 Yılında William Beveridge tarafın- mülkiyet ve egemenliğin birbirine katıldığı, siyasal ikti-
dan İngiliz hükümetine hazırlanan ve günümüz modern dar ile ekonomik iktidarın aynı kişide birleştiği, dönemin
sosyal güvenlik sistemlerinin temel ilkelerinin belirlen- üretim ve yönetim yapısını ifade eden bir kavramdır.
diği belgedir. Fonksiyonel Gelir Dağılımı: Bir ülkede genellikle bir yıl
Birinci Enternasyonel: İşçi kuruluşlarının belirli amaçları içinde üretilen milli gelirin üretim faktörleri arasındaki
gerçekleştirmek için oluşturdukları Genel Konsey aracı- dağılımıdır.
lığı ile bir araya geldikleri ilk uluslararası örgütlenmedir. Fransız İhtilali: 1789 Yılında Fransa’da mutlak monarşinin
Brüt Ücret: Tahakkuk eden, kesintiler öncesi toplam ücret yıkılarak cumhuriyetin kurulmasını sağlayan devrimdir.
tutarını ifade eder. Burjuvazi sınıfının iktidarı mutlak şekilde ele almasını
Büyük Dünya Bunalımı 1929: 1929 yılından başlayarak ifade eden bu devrim, Avrupa tarihinde başta Sanayi
1930’lı yıllar boyunca devam eden sanayileşen ülkeler Devrimi olmak üzere birçok dönüşümün de belirleyicisi
başta olmak üzere tüm dünyada yıkıcı etkiler yaratan olmuştur.
ekonomik krizdir. 1929 bunalımı 50 milyon insanın işsiz
kalmasına neden olmuştur. G
Gini Katsayısı: Gelir dağılımındaki eşitsizliğin derecesini
D gösteren ve 0 ile 1 ararasında değerler alan katsayıdır.
Dernek: Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanma- Göreli Yoksulluk: Kişi ya da hanehalkının sahip olduğu ge-
mış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en lir düzeyinin, içinde yaşadıkları toplumdaki ortalama
az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını gelir düzeyinin belirli bir yüzdesi ile karşılaştırılması
sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel esasına dayanan ve karşılaştırılan gelir düzeyinin geri-
kişiliğe sahip kişi toplulukları. sinde kalma durumu ile açıklanan bir kavramdır.
Doğal İşsizlik Oranı: İşgücü piyasasının etkinliğini ölç- Görülebilen Eksik İstihdam: Normal çalışma sürelerinin
mede kullanılan teorik bir araç. Geçici, konjonktürel ve altında çalışılmasıdır. Bu durumda, istihdam edilen bi-
yapısal faktörler sebebiyle bir işgücü piyasasında yüzde reyler arzu etmedikleri halde kısmi süreli çalışmaktadır.
yüz istihdamın sağlanamaması ve işgücünün küçük bir
bölümünün (% 3-5) işsiz olması durumu.
234 Sosyal Politika
S U-Ü
Satın Alma Gücü Paritesi: Ülkeler arasındaki fiyat düzeyi Uluslararası Çalışma Sözleşmesi: Uluslararası Çalışma Ör-
farklılaşmasını ortadan kaldıran para birimi dönüştür- gütü tarafından, üye ülkelerde çalışma hayatına ilişkin
me oranıdır. temel konularda uluslararası standartlar oluşturmak
Sendika Özgürlüğü: İşçilerin ve işverenlerin, önceden izin amacı ile yapılan sözleşmeler.
almaksızın ve serbetçe sendika kurabilmeleri, kurulmuş Uluslararası Çalışma Standartları: Çalışma hayatının üc-
sendikalara üye olabilmeleri ve üye olmamaları ya da ret, çalışma koşulları, çalışma süreleri, sosyal güvenlik
üye olmuş iseler üyelikten ayrılabilme hakkı. gibi temel alanlarında, üye ülkelerin tamamında aynı ya
Sendika: Üyelerinin ekonomik ve sosyal durumlarını koru- da benzer uygulamaların yapılmasını sağlamak amacı
mak ve geliştirmek amacıyla oluşturulan tüzel kişiliğe ile Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından geliştirilen
sahip kuruluşlar. standartlar.
Sendikalizm: Kapitalist sistemin ortadan kaldırılmasını ve Ücret Haddi: Emeğin belirli bir zaman veya üretim birimi
bunun yerine işbirliğine dayanan bir sosyal düzenin ku- başına elde ettiği para miktarı.
rulmasını öngören ideolojidir. Ücret Sistemleri: Bireysel ücretlerin bileşimi, hesaplanması
Sınıf Bilinci: Sanayi Devrimi neticesinde ortaya çıkan işçi ve ödenmesine ilişkin düzenlemelere ve yöntemlerdir.
grubunun belirli bir sosyal ideala inanmalarını ifade Ücret: Ücret; çalışanların ortaya koyduğu zihinsel ve beden-
eden kavramdır. sel emeğin bedeli/karşılığıdır.
Sivil Toplum: Toplumun bir kısmı üzerindeki örgütlü ya-
şamı, kamusal bir alanı veya bir toplum biçimini ifade V
eder. Vakıf: Bir hizmetin gerçekleştirilmesi amacı ile kişini sahip
Sosyal Devlet: Toplumun refah seviyesini sosyal adalet ilke- olduğu malın özel mülkiyetten çıkarılarak toplumsal
lerine göre artırmayı hedefleyen müdahaleci ve düzen- mülkiyete aktarılmasına ve orada tutulmasına denir.
leyici devlet sistemi. Vakıf: Gerçek veya tüzel kişilerin hiçbir etki altında kalma-
Sosyal Dışlanma: Toplum ve bireyin bütünleşmesini sağla- dan, kendi istekleriyle kendilerine ait mallarını veya her
yan ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel sistemlerin bü- türlü ekonomik değerlerini ve haklarını mülkiyetten çı-
tününden kısmen ya da tamamen yoksun olma süreci. kartıp, belirli bir amaçla hayır ve hizmete ebedi olarak
Sosyal Diyalog: Demokratik siyasal rejimi benimsemiş ül- tahsis etmesinden oluşan tüzel kişiliğe sahip mal toplu-
kelerde, sosyal taraf olarak nitelendirilen işçi ve işveren luğu.
örgütlerinin, toplumda yer alan diğer organize çıkar
grupları ile birlikte, temel ekonomik ve sosyal politika- Y
ların belirlenmesi ve uygulanmasına katılmaları süreci. Yaşam Boyu Öğrenme: Okul öncesi dönemden emeklilik
Sosyal Ücret: Sosyal koruma amacıyla işçiye tanınan kanuni sonrası döneme kadar tüm yetenek ilgi, bilgi, yetenek ve
haklarla, bir emek ve çalışma karşılığı olmaksızın öde- niteliklerin kazanılması ve yenilenmesi perspektifi.
nen ücret.
T
Tam İstihdam: Cari ücret düzeyi ve mevcut çalışma koşul-
larında çalışmak isteyen herkesin iş bulduğu istihdam
düzeyi.
TÜFE (Tüketici Fiyatları Endeksi): Belirli bir dönemde be-
lirli bir kitle tarafından tüketici mal ve hizmetlerine öde-
nen perakende fiyatlardaki değişikliklerin ölçüsüdür.