Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 24

Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi

Azerbaycan Tarihi
Güney Azerbaycan Harekatı ve Etkileri
Hazırlayan: Məhəmməd Şeyixov

1905-1911’li yıllarda Sattar Han’ın önderliğinde Tebriz’de milli azatlık hareketi


(Meşrutiyet hareketi) başladı. Kısa zamanda bu hareket Güney Azerbaycan her bir
tarafına yayıldı. Meşrutiyet hareketi Sattar Han’ı büyük komutan seviyesine
yükseltti. 1907 yılında Tebriz’in Emirhiz beldesinin azatlık fedailerine önderlik
eden Sattarhan büyük şecaat göstererek azatlık fedailerinin rağbetini kazandı.

1908 yılında şahın 40 bin askerden müteşekkil silahlı güçleri inkılâbın beşiği
sayılan Tebriz’e saldırdıktan sonra haziran ayında Sattar Han’ın komutasında
Yüksek Askeri Konsey tesis edildi. Yüksek Askeri Konsey’in başında Sattar Han
ve yardımcısı Bağır Han dururken, konsey üyeleri Ali Müsyo, Hacı Eli, Seyid
Haşim Han idiler. 1909 yılı nisan ayına kadar Tebriz isyanı inkılapçıları kayıplar
verse de düşmanın askeri kuvvetleri karşısında olağanüstü kahramanlığına göre
ona, Azerbaycan Eyalet Encümeni tarafından Serdari-Milli (Halk Komutanı) ve
Salari-Milli (Halk Önderi) onursal adları verildi.
Tebriz’in muhafazasından Askeri Konsey sorumluydu. Devrimcilerin zaferi tüm
İran’ı etkilemiştir. Şehirlerin ekseriyetinde, aynı zamanda Tahran’da Sattar Han
adı altında devrim komiteleri kurulmaya başladı. Tebriz Eyalet Encümeni kendini
Konsey Meclisinin elçisi olarak tanımladı. 1908 yılı ekim ayına kadar
Azerbaycan’ın birçok bölgesi düşmandan temizlendi. Ülkede devrim hareketinin
güçlenmesinden korkan şah kuvvetleri Tahran’da Meclis Konseyinin yeniden
açılmasına izin vermek zorunda kaldılar. 1908 yılı aralık ayında açılan İkinci
Meclis Konseyi Sattar Han ve Bağır Han’ın hizmetlerini onurlandırmak amacıyla
isimleri metal levha üzerine altın harflerle yazılmış Şeref Nişanlarının hazırlanması
ve Meclisin yeniden açılışı zamanı kürsüden asılmasına ilişkin ferman verdi.

Tebriz’deki başarılardan sonra ülkedeki devrim havasının artması şahı, Rusya ve


İngiltere’yi teşvişe düşürdü. Onlar Sattar Han’ı ve silah arkadaşlarını halkın
nazarında küçük düşürmek için onları silah arkadaşlarından,Tebriz’den ayırmağa
çalışıyorlardı. İngiltere Dışişleri Bakanı Edward Kari İngiltere’nin Tahran
büyükelçisi George Birly’e gönderdiği telgrafta (16.3.1910) Sattar Han ve Bağır
Han’ın biran önce Tebriz’den çıkarılması gerektiğini yazıyordu. Bundan sonra İran
Başbakanı, Milli Konsey Meclisi Sattar Han ve Bağır Han’ı Tahran’a gitmeye
zorladılar. 6 Mart 1910 yılında Sattar Han ve Bağır Han 300 kişilik bir kuvvetle
Tahran’a girdiler. 1910 yılı nisan ayında Settar Han Tahran’a vardı. Tahran’da
kurbanlar kesildi, halkı onu kurtarıcı gibi karşıladı.
Sattar Han’a fedaileriyle Atabey parkında yer tahsis edilmiştir. 7 Ağustos 1910
yılında şah ordusu ve Tahran’ın milliyetçe Ermeni olan ve daha önceler Sattar
Han’ın güçleriyle birlikte şah rejimine karşı mücadele etmiş Taşnak Yefrem
Davidyans’ın komutasındaki polis kuvvetleri gece haince Atabey parkına saldırı
düzenlediler. Onlar Sattar Han’ın ordusunu kuşatarak silahsızlaştırmaya
çalışıyorlardı. Bu çatışmada Settar Han ayağından yaralandı. Sattar Han’ın
ordusuna Tahran’dan çıkmaya fırsat verilmedi. Nihayet o aldığı kurşun yarasından
9 Kasım 1914 yılında 48 yaşında öldü ve Tahran’nın Şah Ebdülazim mezarlığında
defin edildi. Mezarı 1924 yılında devrimciler tarafından onarılmıştır.

1920-1921’li yılarda Güney Azerbaycan’da Haydar Han Emoğlu hareketi başladı.


Bir müddet Bakü’de elektrik mühendisi olarak çalışmış Emoğlu 1904 yılında
kurulmuş askeri birliklerin teşkilinde aktif yer almıştır. Tahran Devrim Komitesi
Memmedali Şaha ve ona yardım eden İngiliz-Rus emperyalistlere karşı koymak
amacıyla Mücazat Komitesi oluşturdu ve komitenin başına Haydar Emoğlu atandı.
Haydar Han Emoğlu Sattar Han devrimine katılmış ve 1909’da Sattar Han ve
Bağır Han’la birlikte Tahran’a girmiştir. Malum olaylar sonrası Emoğlu faaliyetini
durdurmamıştır. Haydar Han gerilla savaşıyla düşmene ağır kayıplar verdirmiştir.
İngilizlerin desteklediği ve askeri eğitim almadan rütbeler kazanmış Rıza Han
başa geçincie maiyetindeki Rus kozaklarını Gilan’a, Emoğlu’nun üzerine gönderdi.
Sonra ajanlarını harekete geçirerek Haydar Han’ın adamlarını ona karşı kışkırtmayı
başardı. Gilan’da emperyalist karşıtı gerilla hareketinin önderi Haydar Hanın silah
arkadaşları Mirze Kiçik Hanı da ele alarak onun yardımıyla Haydar Emioğu’yu
tuzağa düşürdü.
Reşt yakınında Pesihan kasabasında ağır yaralanan Emoğlu Mirze Kiçik Han’ın
adamları tarafından tutuklandı. Bir müddet onların elinde tutsak kaldıktan sonra
Müeyyenül Reaya adlı bir hain tarafından işkenceyle öldürüldü.
Rusya’da Çar hakimiyetinin yıkılması İran’da ve Güney Azerbaycan’da halk
hareketinin yeniden başlamasına neden oldu. Güney Azerbaycan’da hareketi Şeyh
Mehemmed Hiyabani ‘nin önderliğindeki Eyalet Komitesi yönetiyordu.
1917 yılı Ağustos İDP’nin Azerbaycan Eyalet Komitesi kongresi yapıldı.
Konferansta Ş.M.Hiyabani’nin önderliğinde Azerbaycan Demokratik Fırkası
oluşturuldu. Fırkanın Merkez Komitesi yabancıları ülkeden kovmak ve
demokratik İran sınırları içinde Güney Azerbaycan’a özerklik verilmesi için
mücadele etmekteydi.
1917 yılında hareketin genişlemesi üzerine Başbakan Sadrazam Vusukuddevle
istifa etti. Fakat İngilizlerin yardımıyla yeniden iktidara geldi. 19 Ağustos 1919’da
İran ve İngiltere arasında anlaşma imzalandı. Bu anlaşma İran’ı siyasi ve ekonomik
olarak İngiltere’ya bağımlı kılarken Güney Azerbaycan’daki demokratik hareketi
yeniden alevlendirdi. 7 Nisan 1920’de Tebriz’de isyan başladı. İsyana
Hiyabani’nin önderliğinde İctimai İdare Heyeti yönetiyordu. 24 Haziran 1920
yılında Tebriz’de Milli Hükümet kuruldu.
İran’da ve Güney Azerbaycan’da meydana gelen olaylardan teşvişe düşmüş
İngilizler karşı devrimcilerle ve dahildeki hainlerle birleştiler. Eylül ayının 14’ünde
İngilizlerin yardımıyla isyan bastırıldı. M.Hiyabani öldürüldü. Yüzlerle devrimci
tutuklandı, idam edildi ve sürgüne gönderildi.

Mehemmed Tagi Han Püsyan Şeyh Mehemmed Hiyabani’nin önderliğindeki


Azadistan Hareketinde ün kazanmıştır. O, Almanya’da askeri eğitim almış ve
1920’de Tahrana dönmüştür.
Rıza Şah Mehemmed Tegi Han’ı Şeyh Mehemmed Hiyabani’nin Azadistan
Devletinin yıkmak amacıyla Azerbaycan’a göndermek istese de o bunu kabul
etmedi ve Horasan Eyaleti Askeri Komutası görevine atandı.
O kısa sürede Horasan’daki anarşiye son verdi. Bu çalışmalar halk tarafından
takdirle karşılansa da dönemin Horasan Valisi Sadrazam Vusukuddevle’nin
kardeşi Ahmet Kavamussaltana’yı ve İngiliz konsolosunu rahatsız etmekteydi.
1920 yılında Mehemmed Tegi Han Horasan’da isyan bayrağını çekti 1921 yılı
Nisan ayında bağımsızlığını ilan etti. Komutası altındaki jandarma birliklerinin
sayını artırarak milli fedailer ordusuna dönüştürdü.
Mehemmed Tegi Han köylülerin borçlarını sildi. Büyük arazileri bölere toprağı
olmayanlara toprak verdi.
Mehemmed Tegi Han Püsyan’ın reformları özellikle İngilizlerin ekonomik
çıkarlarını tehdit ediyordu. Buna göre de İngilizler din adamlarına para vererek
Mehemmed Tegi’yle ilgili yalanlar yaydılar. Sonra da 4000 askerlik bir orduyu
ağır silahlarla teçhiz ederek Hazai adlı birisinin komutasında Horasan’a yolladılar.
Mehemmed Tegi Han Püsyan bu birliklere karşı kahramanca savaşsa da Sattar
Han, Bağır Han, Mehemmed Hiyabani, Heyder Han Emoğlu gibi ihanetle
öldürüldü
https://www.google.com/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=&cad=rja&uact=8&ved=2ahUKEwi2yLGyp-
j7AhVBmosKHZY0DiAQFnoECC0QAQ&url=https%3A%2F%2Fwww.azerbaijans.com
%2Fcontent_405_tr.html&usg=AOvVaw0slAnstF0b60isBe4xRm_0

Yirminci yüzyılın birinci yarısında Sattarhan ve Hiyabani harekatlarını yaşamış,


milli özünü tanıma bakımından oldukça ilerlemiş olan Güney Azerbaycan, bu
yüzyılın 20. yıllarından itibaren Rıza Şah istibdadı ile karşılaştı. Rusların yardımı
ile ihtilal yaparak, Gacarları deviren, İngilizlerin yardımı ile Şahlık saltanatını ele
geçiren Rıza Han, İran tarihinde Pehlevi sülalesinin temelini attı. Bu sülalenin
yürüttüğü siyasetten en çok zarar gören Güney Azerbaycan oldu. 60 seneye
yakın İran’ı yöneten Pehlevilerin siyaseti, tamamen antitürk karakterde olup
Farsçılık ideolojisine dayanmıştır. Azerbaycan’ın merkez şehri, veliahtların
konağı olan Tebriz, Rıza Şah diktatörlüğü devrinde yavaş yavaş İran’ın basit
şehirlerinden birine çevrildi. İkinci Cihan Savaşı başladıktan sonra Sovyet
Azerbaycanı yöneticileri tarafından Moskova için hazırlanan “Güney Azerbaycan
hakkında kısa rapor”da şöyle yazar: “Rıza Şah diktatörlüğü devrinde İran
egemenliği Azerbaycan’ın kültürel- ekonomik gelişimine, şehirlerin ve köylerin
yapılmasına dikkat etmedi. Azerbaycan’ın tüm servetleri İran’ın diğer illerine, yeni
şehirlerin, demir ve otomobil yollarının yapılması için taşınırdı. Tahran şehri
Azerbaycan’ın sayesinde tamamen yeniden yapıldı. Böylece Azerbaycan’ın
kültürel-siyasi merkezi, eskiden İran’ın en büyük ticari şehri olan Tebriz, yavaş
yavaş dağılmaya başladı.”[1]
1939 yılının başlarında kabul edilen toplumsal düşüncenin eğitilmesine dair
ferman; edebiyatı, sanatı, eğitim ve kültürü Farslaştırma siyasetine bağımlı
olmakla tamamen Güney Azerbaycan’a karşı yönelmiştir. Bu ve bundan önce
antitürk fermanların oluşturduğu takipler Güney Azerbaycanlıların itirazını, İran içi
demokrasiyi ve göç etme isteğini ortaya çıkarmıştır. Yalnız, 1940 yılında 261 kişi
gizli yolla Sovyet Azerbaycanı’na geçmeye çalışmıştır.[2] 1939 yılının sonlarında
İran egemenliğine karşı eylemleri bastırmak için Erdebil’e büyük bir ordu
gönderilmişti. 1940 yılının ortalarında Tebriz’de, Ekim ayında ise Eher’deki bu tür
eylemler 1939 yılında İran’da yapılan arazi inzibatı ıslahatı siyasi-ideolojik
bakımdan İranlaştırma amacını taşıyordu. Bu düzenlemelerde asıl amaç
Azerbaycanlıların ve diğer halkların tarihte oluşmuş ulusal, etnik, coğrafi bölmeye
göre Kuzeydoğu Azerbaycan, merkez Tebriz olmakla üçüncü Ostana, Batı
Azerbaycan merkez Urmiya olmak üzere dördüncü Ostana dahil edildi. Bu bölme
sonucu nüfusu tamamen Azerbaycanlılardan oluşmuş Zencan ve Gervin,
özellikle onların çoğunluğu oluşturduğu Hemedan, Sultanabad, Reşt, Pehlevi ve
diğer araziler Azerbaycan’dan kenarda kalıyordu.[3]

1939 yılı bilgilerine esasen İran’da nüfus sayısı 16. 6 milyon idi.[4] Bunların 5.5
milyonu Güney Azerbaycan’da yaşamaktaydı. Azerbaycan’ın en büyük şehri olan
Tebriz’de 300 bin kişi yaşıyordu. Genellikle Güney Azerbaycan nüfusunun %20’si
şehirlerde, %80’i ise köylerde oturuyordu. Azerbaycan tüm İran’da nüfusun en
yoğun yaşadığı bölge idi. Nüfus sayımı ile ilgili olarak 1937-1938 yıllarında
Sovyet Azerbaycanı’ndan 50 bin insan Sovyet vatandaşı olmadığı için eski İran
tebaları gibi Güney Azerbaycan’a sürgüne gönderildiğini belirtmek gerekir.[5]

İkinci Cihan Savaşı yıllarında Güney Azerbaycan’da 90 sanayi kurumu, 25 küçük


elektrik enerji santralı vardı. Sene içerisinde 1 milyon ton buğday, 256 bin ton
çeltik, 24 bin ton nohut, 135 bin sentner pamuk toplanmaktaydı. 30. yılların
sonlarında Azerbaycan’da 7 milyon küçükbaş, 720 bin büyükbaş hayvanın 15
bini katır, 15 bini deve vb. olduğu belirtiliyor.[6]

İkinci Cihan Savaşı’nın ilk günlerinde Batı Ukrayna ve Batı Beyaz Rusya
sorununun çözülmesi Sovyetlerin Güney Azerbaycan’a ilgisini artırmıştı. Daha
1940 yılının ilk başlarında bu sorun Moskova’nın askeri-strateji planına dahil
edilmiştir. Diğer bölgelerle yanısıra Sovyetler Birliği ilk önce burada arazi
yayılmacılığı amacı taşıyordu. İran’ın Almanya ile işbirliği ve özellikle 1941 yılının
ilkbaharında Yugoslavya ve Yunanistan’ın işgalinden sonra Almanya’ya güvenin
kesinleşmesi Sovyetlere Güney sorununda ilave imkanlar sağlıyordu. 1941 yılının
Mart ayında Sovyet Azerbaycanı Komunist Partisi Genel Kurulu’nun başkanı
Mircafer Bağırov Stalin’e gönderdiği “Güney Azerbaycan hakkında kısa
rapor”unda: “İran’ın Şah Hükumeti Azerbaycan halkının Sovyet Azerbaycanı’na
kavuşmak isteğini bildiğinden her gün polis rejimi ve ceza önlemleri
güçlendirilmektedir” diye yazıyordu.[7]
Sovyet ordularının İran’a müdahalesi sırasında Güney Azerbaycan’da çalışmak
için Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nden 3816 sivil gönderilmişti.
Güneye uğurlanacak Sovyet Azerbaycanı heyetine Azerbaycan Komunist Partisi
Genel Kurulu üçüncü sekreteri (genel başkan yardımcısı) Aziz Aliyev başkan
tayin edilmişti.[8]

Devlet savunma kurulunun kararı ile Zakafkasya cephesi askeri şurasının emrine
göre 25 Ağustos 1941 yılında Sovyet orduları Güney Azerbaycan’a girdi. Böylece
Güney Azerbaycan’ın hayatında ve tarihinde yeni bir devir başladı ve 1946 yılının
Aralık ayına kadar devam etti.

Sovyet-İngiliz ordularının İran’a girmesinin ilk sonucu, Ağustos ayının sonlarında


İran hükumetinin istifaya gitmesi, 17 Eylül’de ise Rıza Şah’ın tahttan el çekmesi
oldu. O gün 22 yaşlı veliaht Mehemmed Rıza yeni şah ilan edildi.

Sovyet orduları İran’a girdikten 20 gün sonra Sovyet Azerbaycanı’ndan 500 kişilik
ilk memur takımı Eylül ayının ortalarında Güney Azerbaycan’a gönderildi. Bu
takımın başlıca görevi Güney Azerbaycan’da Sovyet etkinliğini yaymak, oradan
durumu öğrenmek, edebiyat, sanat, kültür, ekonomi ve diğer alanlarda Sovyet
Azerbaycanı’nın başarılarını göstermek idi. M. C. Bağırov Güney Azerbaycan’a
uğurlanan görevliler karşısında konuşma yaparak onlara söylemişti: “Güney
Azerbaycan’a öyle yardım yapılması gerekiyor ki, ne Şah hükümeti, ne de
İngilizler bizi İran’ın iç işlerine karışmakla suçlamasınlar”. Konuşmasının sonunda
ise “siz çok büyük bir sorundan dolayı oraya gidiyorsunuz. Siz üzerinize düşen
görevi yapmakla Azerbaycan halkına çok büyük bir hizmet yapmış olacaksınız.
Siz bu şerefli görevi yapmakla yüzyıllardır ikiye ayrılmış kardeşlerimizin dileklerini
yerine getirmiş olacaksınız.”[9]

Sovyetlerin ilk adımlarından sonra İran hükümeti Güney Azerbaycan’daki


durumdan ciddi bir şekilde rahatsız olmaya başlamıştır. Yeni oluşturulmuş Forugi
hükumetinin Dışişleri Bakanı görevini yapan Mirze Ali Han Soheyli yabancı
ülkelerde bulunan İran diplomatik temsilcilerine gizli olarak, Sovyet tehlikesine
karşı durmak için İngilizlere üstünlük vermelerini ve Azerbaycan sorunu ile ilgili
cidden uğraşmalarını bildirmişti. O, Ankara’daki İran Büyükelçisine şöyle yazar:
“Eğer çalışmalarınız bundan sonra da böyle devam ederse, biz Azerbaycan’ı
kaybedeceğiz.”[10]

İlk devirden başlayarak Sovyet yönetimi Güney Azerbaycan sorunu ile ilgili
kararsız bir siyaset yürüttü. Sovyet özel hizmet idaresi İran’ı etkileyebilme
vasıtası olarak “Kürt terörü” sorunundan yararlanmak konusunda önerge
hazırlamıştı. Ama bu sorunu daha yakından takip eden Tahran’daki Sovyet
Büyükelçisi A. Smirnov “Kürt sorunu ile oynamanın” aleyhine idi. O bu konuda
şöyle yazar: “Bizim İran’ın kuzeyinde siyasi çalışmalarımız Azerbaycanlılara
dayanmalıdır.”[11] Böylece önceden kabul edilmiş 2500-3000 kişi yerine 1941-45
yıllarında Sovyet Azerbaycanı’ndan Güneye gönderilenlerin sayısı 600 kişiyi
geçmedi. Bu da düşünülmüş çalışmaları yapmak için yeterli değildir. Ama toplu
tirajla yayınlanan “Vatan Yolunda” gazetesi ve ayrı ayrı şehirlere gönderilmiş
siyasi görevliler kısa süre içerisinde büyük işler yaptılar. Sovyet Azerbaycanı’na
yönelme hızla artıyor, halkın milli özünü tanıma süreci derinleşiyordu. Hatta Ekim
İnkilabı’nın 24. yıldönümü sırasında halk arasında 7 Kasım’da Güney
Azerbaycan’da Sovyet hakimiyeti kurulacağı söyleniyordu. Lakin 1941 yılının
Kasım-Aralık aylarında Sovyet-Alman cephesinde durumun gerginliğinden dolayı
Sovyetler Birliği yönetimi Güney Azerbaycan sorunu ile ilgili ölçülü siyaset
yürütmeye başladı. 1941 yılının sonlarında Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanlığı’nın
gizli emriyle Tahran’da bulunan Sovyet Büyükelçiliği’nin, Tebriz’deki
konsolosluğun görevlileri, Sovyet Azerbaycanı’ndan gelen siyasi memurlara karşı
gizli belgeler toplamaya başlamışlardı. Bu belgeleri toplamakta amaç, A. Aliyev
grubunun çalışmalarını yarım koymak ve onları Azerbaycan’dan dışarıya
çıkarmak idi. Bundan dolayı Büyükelçi Smirnov 12 Ocak 1942’de Sovyet
Azerbaycanı’ndan gelmiş siyasi grubun aleyhine Sovyet Dışişleri Bakanlığı’na
geniş bir rapor göndermişti. Smirnov şöyle yazıyordu: “Aliyev grubunun geniş
açıklamada bulunmasının bize yarar sağlama ihtimali çok az, oysa o, kendisi
burada Komunist Partisi Genel Kurulu’nun katibi gibi tanımaktadır. Onun bu işi
yönetmesi İranlıların, Türklerin, İngilizlerin rahatsızlığına neden olmuştur. Aliyev
grubunun oluşumundan yalnız Soheyli değil, Buhard (İngiliz Büyükelçisi -C. H.)
ve Türk büyükelçisi de haberdardır.”[12] Lakin olayların böyle yürümesini ilk
zamanlar Güney Azerbaycan sorunundan sorumlu olan M. C. Bağırov
benimseyemiyordu. Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı mektubunda ne Aliyev, ne de
grup üyeleri İngiliz, Türk ve diğerleri karşısında açıklamada bulunmadığını
temellendirmeye çalışıyordu: “Ben ölçülü davranmaya çalışıyorum ki, hiçbir şeyi
umursamadan kuşkulu insanlarla sarhoşluk yapan ayrı ayrı görevlilerimiz onları
açıklasınlar. Mevcut durumun imkansızlığı, bizim orada ilk günlerde başlattığımız
büyük çalışmaları sürdürmemizi Smirnov veya başkası belli ki, engellemeyi
başarıyor.”[13]

M. C. Bağırov Sovyet Azerbaycanı görevlilerinin Güney Azerbaycan’da


bulunmasından dolayı Moskova’ya yazdığı mektuplar bir sonuç vermedi. 29 Ocak
1942’de Tahran’da Sovyetler Birliği, İngiltere, İran arasında ittifak (birlik)
anlaşması imzalandı ve İran’ın arazi bütünlüğüne güvence verildi. Büyük savaşın
Sovyetler için gergin safhasında İran askeri sorumlulukları daha önemli idi.
Güney Azerbaycan sorunu Sovyetler Birliği’nin siyasetinde arka plana geçti ve 29
Ocak Antlaşması’ndan sonra orada bulunan Sovyet Azerbaycanı görevlileri geri
çağrıldı. Ama bu görevlilerin 6 ay süre içerisinde orada bulunması Güney
Azerbaycan’da olayların sonraki durumu için önemli rol oynamıştı. Türk dilinin,
edebiyatının, siyasi bakışların tamamen milli gelişimine güçlü etki yapmıştır.
İran hakkında üç taraflı antlaşmanın imzalanması onun uluslararasındaki
durumunu olumlu yönde etkiledi, batıya yönelmesini epey güçlendirdi. 1942
yılının Ağustos ayında kurulan Gevam es Seltene hükumeti ABD ile ilişkilerinin
güçlendirilmesine özellikle dikkat ediyordu. Onun davetiyle Amerika maliye heyeti
İran’a gelmişti. 1942 yılının sonbaharında ise ABD askeri heyeti İran’a davet
edilmişti.

1942 yılının sonbaharında Sovyet siyasi daireleri Güney Azerbaycan’dan Sovyet


Azerbaycanı’nın görevlilerini geri çağırmakla yanlışlık yaptıklarının farkına
vardılar. Ekim ayının sonunda Sovyet Büyükelçisi Smirnov Tahran’da bulunan
Sovyet askeri ve diplomatik görevlilerini topladı. Toplantıda müzakeresi yapılan
konu Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanlığı’nın gönderdiği direktifte belirtmişti:
“Bizim konsolosluğun görevlileri ve askeri arkadaşlarımız unutuyorlar ki, Kuzey
İran’ın ahalisi esasen Azerbaycanlılardır… Asıl ve başlıca iş gibi tüm dikkat
Azerbaycan halkının rağbetinin kazanılmasına yöneltilmelidir.”[14]

1944’te Güney Azerbaycan’da durum yavaş yavaş değişmeye başladı. 1943’te


gizli yapılan jeoloji keşif çalışmaları sonucu belli oldu ki, Azerbaycan’da, Gilan’da,
Mazardaran’da bulunan petrol rezervleri, İngilizlerin gözetiminde bulunan Güney
İran’daki petrol rezervlerinden hiç de az değildir. Petrol ilgisinin yanısıra Sovyet
ordusunun savaşta kazandığı zaferler Güney Azerbaycan’da arazi ilgisini
yeniden gündeme getirmişti. 1943 yılının Ağustos ayından başlayarak XIV.
dönem İran parlamentosuna yapılan seçimlerde Sovyetlerden yardım alan Tude
Partisi Azerbaycan’da epey faal oldu. 1944 yılının ortalarında İran Halk Partisi’nin
Tebriz il kurulu yeni kuvvetleri kendisine çekmesi nedeniyle güçlendirildi. Sonuçta
Güney Azerbaycan’dan seçilen 21 milletvekilinden 8’i Sovyetlerle işbirliği
yapmaya hazır olanlar, 3’ü Sovyetler Birliği’ne loyal ilgi duyanlar, 2’si ise
kararsızlık durumunda bulunanlar idi. Ama yeni seçilmiş İran Parlamentosu 1944
yılının Haziran ayında yapılan toplantısında 16 bin Tebrizlinin oyunu kazanmış ve
halk arasında nüfuz sahibi olan Seyid Cafer Pişeveri’nin seçimini çeşitli
mazeretler göstererek iptal ettiler.

1944 yılının ilk başlarında uluslararasında ve İran’da oluşmuş durumla ilgili


Moskova Güney Azerbaycan sorununa yeniden döndü. 6 Mart’ta Sovyetler
Birliği’nin Halk Komissarları Kurulu V. Molotov’un tavsiyesi ile “Güney
Azerbaycan halkına ekonomik ve kültürel yardımın güçlendirilmesi ile ilgili”
sorunun müzakeresini yapıp, uygun bir karar kabul etti. Karara esasen Sovyet
Azerbaycan’ı siyasi görevlilerinin Güney Azerbaycan’da ve İran’da bulunan
Sovyet askeri birliğine 33, ticari idarelere 11, diplomatik dairelere 14
Azerbaycanlı, askerî, siyasi ve ekonomi görevlisi gönderildi. İlk olarak
Tahran’daki Sovyet Büyükelçiliği ve Tebriz’de Sovyetler Birliği konsolosluğu
Azerbaycanlı görevliler sayesinde sağlamlaştırıldı. Azerbaycan Komunist Partisi
Genel Kurul Sekreteri Ehed Yagubov Sovyet Büyükelçiliği’ne danışman tayin
edildi, kısa süre sonra geçici işler vekili gibi büyükelçilik görevini yaptı.
Azerbaycan Komunist Partisi Genel Kurulu’nun diğer sekreteri Hasan Hasanov
ise özel görevle Güney Azerbaycan’a gönderilen siyasi memurların genel
başkanı görevine atandı. 1944 yılının Nisan ayında Tebriz’de “Vatan Yolunda”
gazetesinin işi düzene kondu. Yalnız bu gazeteyi çıkarmak için 27 basın görevlisi
Tebriz’e gönderilmişti.[15]

Özel görevle Güneye gidenlerin başlıca vazifesi Aras’ın aşağı tarafında yaşayan
Azerbaycanlıların milli benliklerini, duygusunu yükseltmek, onların yalnız
olmadıklarını, sınırın yukarı tarafında kardeşlerinin yaşadıklarını anlatmak idi.
Bunun için siyasi propaganda yanısıra, tiyatro, konser grupları, gazete, yayın,
sinema, okul, kültür merkezleri, kütüphaneler vb. yerleri kullanmayı
düşünüyorlardı. 1944 yılının Mayıs ayında Sovyetler Birliği Halk Komissarları
Birliği, Genel Kültürel İlişkiler Topluluğu’nun organı gibi Tebriz’de kültür
merkezleri, agroteknoloji istasyonu, basımevi açılmasına izin verdi. Bu
çalışmaların devamı olarak 24 Haziran 1944 senesinde V. Molotov Halk
Komisarları Soveti’nin Tebriz’de Azeri Türkçesinde okul açılması konusunda
karar imzaladı. Yeni açılan okulun çalışmasını sağlamak için Sovyet
Azerbaycanı’ndan 36 öğretmen gönderildi. Tebriz’de Türk dilinde okulun açılması
halk arasında büyük ilgiyle karşılandı. İlk öğretim yılında okula 800’ü aşkın çocuk
alındı. Böylece 1944 senesinin ilkbaharında ve yazında Komunist Partisi Genel
Kurulu’nun ve Halk Komissarları Soveti’nin 6 Mart kararına uygun olarak Sovyet
Azerbaycanı’ndan Güney Azerbaycan’a 620 kişiyi aşkın çeşitli görevliler
gönderildi.[16] Aynı zamanda Güney Azerbaycan’da siyaset değiştiğinden
Sovyetler Birliği Dışişleri Komissarlığı, Tahran’dan büyükelçi A. Smirnov’u geri
çağırdı, Mihail Maksimov’u yeni büyükelçi tayin etti. 1944 yılının Aralık ayında
Azerbaycan-İran Kültürel İlişkiler Topluluğu’nun oluşturulması, güneyde yapılan
çalışmalara canlılık getirdi. İlk kez Stalin ödülü almış, meşhur şair Samed Vurgun
topluluğun başkanı tayin edildi.

1944 yılının sonbaharında Sovyetler Birliği, İran petrolüyle ilgilendiğini açıkladı.


10 Eylül 1944’te Sovyetler Birliği Dışişleri Komissarı’nın yardımcısı S. Kavtaradze
başkanlığında, Tahran’a büyük bir heyet gönderildi. Yolculuğun ilk günlerinde
İran’ın Başbakanı Mehemmed Sait ve Mehemmet Rıza Şah’la yapılan
konuşmalardan sonra Sovyet heyeti gruplara ayrılarak Azerbaycan’a ve Hazar
Denizi’nin güneyine yolculuk yaptı. Birikmiş belgelere dayanarak Sovyet tarafı
hala Eylül ayında “Sovyet-İran Petrol Konsorsiyumu” hakkında antlaşmanın
projesini Tahran yöneticilerine sundu. Bir taraftan Sovyetlerle görüşmeler yapan
İran Hükumeti diğer taraftan savaş bitene kadar yabancılarla petrol
konsorsiyumunu yasaklayan kanunu kabul etti.[17] Bir aydan çok süren
görüşmeler hiçbir sonuç vermedi ve 25 Ekim’de Sovyet Hükumet Komisyonu
Tahran’dan Moskova’ya döndü. O gün Tebriz’de ve Güney Azerbaycan’ın diğer
şehirlerinde M. Sait Hükumeti’ne karşı miting ve gösteriler yapıldı. Sovyetler
tarafından desteklenen bu itiraz dalgası 9 Kasım 1944’te Mehemmed Sait
Hükumeti’nin istifası ile sonuçlandı. Tude Partisi’nin Azerbaycan kuruluşları
hükumete karşı yönelmiş itirazlara katıldılar. Kasım buhranında Sovyetlerin
onlarla gizli görüşmelerde bulunmuş Gevam es Seltene’yi yönetime getirmek
planı gerçekleşmedi. Yeni hükumeti Mürtedakulu Beyan (Seham es-Sultan)
kurdu.

İran’da oluşmuş duruma ilişkin Sovyet Azerbaycanı’ndan özel görevle gönderilen


siyasi görevlilerin başkanı Hasan Hasanov 13 Şubat 1945’te M. C. Bağırov’a 67
sayfalık “Güney Azerbaycan’la ilgili rapor” göndermişti. Bu yazıda Güney
Azerbaycan’da iyi hazırlıklı, halk işine sadakatlı çok sayıda görevliler olduğu”
belirtilir. Onun içinde “Ajir” gazetesinin editörü Seyit Cafer Pişeveri gibi
Azerbaycanlıların Tahran’dan Tebriz’e getirilmesini gerçekleştirmek
gerekiyor.”[18]

1944 yılının Aralık ayında H. Hasanov Tahran’a gidince, Sovyet Büyükelçisi M.


Maksimov İran Azerbaycanı’nda burjuva demokratik topluluğu oluşturulmasının
Moskova’dan söylendiğini ima etmiştir. Ama Güney Azerbaycan’da durumu daha
yakından takip eden H. Hasanov sorunun böyle çözümüne razı değildir. O şunu
belirtir: Şimdi Güney Azerbaycan’da en meşhur slogan “AzerbaycanlIların
Farsların zulmünden kurtulması, demokratik devlet kurulması ve toprak
sorununun çözülmesidir”.[19]

Bu fikri gerçekleştirmek için o Azerbaycan’da Halk Partisi’ni ve onun yönetimini


sağlamlaştırmayı, onlara maddi yönden yardımın gösterilmesini tavsiye ediyordu.

1945 yılının Ocak ayında Tebriz’de İran Halk Partisi’nin Azerbaycan


kuruluşlarının birinci il konferansı yapıldı. Ama Tude yöneticileri Azerbaycan il
kuruluşunun güçlenmesinden ihtiyat ediyor, çeşitli vasıtalarla bu süreci bozmaya
çalışıyorlardı. 1945 yılının başlarında Tude’nin ne merkez, ne de il kuruluşlarının
çalışmaları Sovyetleri tatmin ediyordu.

1945 yılının Mayıs ayında Almanya üzerindeki zaferden sonra Güney


Azerbaycan’da durum ciddileşti. Sovyet Azerbaycanı Dışişleri Komissarı
Mahmud Aliyev’e Kuzey ve Güney Azerbaycan’la ilgili acele belge hazırlaması
söylendi. Sovyetler Birliği Dışişleri Komissarlığına gönderilen belgede her iki
Azerbaycan’da aynı halkın yaşadığı, aynı kültürü ve tarihi paylaştıkları, sosyal,
ahlak, maneviyat, edebiyat birliği gibi sorunlar esaslandırılmıştır. Belgede Güney
Azerbaycan’ın kurtuluşu için uygun şartların oluştuğu vurgulanmıştır.[20]

Nihayet, 1945 yılının ilkbaharında Sovyetler Güney Azerbaycan’a münasebette


kararsız siyasetten gerçek adımlara geçmeye başladı. 10 Haziran’da Halk
Komisarları Soveti’nin başkanı İ. Stalin “Kuzey İran’da Sovyet sanayi
kurumlarının oluşturulması hakkında” gizli karar imzaladı. Kararda, Tebriz’de ve
diğer şehirlerde Sovyet Azerbaycanı sanayi kurumlan zincirinin oluşturulması
sözkonusu idi.[21]

Bu karar Güney Azerbaycan’ın yakın gelecekte Sovyet Azerbaycanı’na


birleştirilmesinden öngörüyordu. 10 Haziran kararı ile aynı zamanda Sovyetler
Birliği Dışişleri Komissarlığı’na ve Azerbaycan Komunist Partisi Genel Kurulu’na,
Güney Azerbaycan sorununu çözmek için önergeler hazırlamaları bildirildi.
Alınan ilk öneriler sonucu İ. Stalin 21 Haziran’da “Kuzey İran’da petrolla ilgili
jeoloji keşif çalışmaları hakkında” Devlet Savunma Kurulu’nun kararı imzalandı.
Nihayet, bir aylık hazırlık çalışmalarından sonra “Güney Azerbaycan’da ve Kuzey
İran’ın diğer illerinde terörist harekatın oluşturulmasıyla ilgili önlemler hakkında”
gizli karar kabul edildi. Kararda İran’ın Azerbaycan illerine geniş hukuklu milli
özerklik verilmesi konusunda hazırlık çalışmalarına başlanması maksada uygun
sayılırdı. Güney Azerbaycan’da milli harekatı yönetmek amacıyla “Azerbaycan
Demokrat Partisi”nin kurulması düşünülüyordu.[22]

Kararın yürütülmesi ayrı ayrı Sovyet yöneticilerinin denetimi altında Azerbaycan


Komunist Partisi Genel kuruluna ve Sovyet Azerbaycanı Halk Komissarları
Birliği’ne bildirildi. Karardan ileri gelen vazifeleri hayata geçirmek için Sovyetler
Birliği’nin Devlet Bankası’na, Azerbaycan Komunist Partisi Genel Kurulu yanında
tesis edilmiş özel fona bir milyon manat (altımilyonseksenaltıbindörtyüzyirmiyedi
riyal, otuzbeş dinar) para aktarılması için bildirildi.[23]

1945 yılının Temmuz ayında M. C. Bağırov Moskova’dan döndükten sonra onun


emrine dayanılarak, Tude Partisi Genel Kurulu’nun üyesi, milletvekili E.
Kambahış, o partinin Tebriz il kurulunun başkanı S. Padegan yazar M. E.
Şebusteri “Ajir” gazetesinin editörü S. C. Pişeveri gizli olarak Bakü’ye getirildi.
Yeni kurulan ADP’nin (Azerbaycan Demokrat Partisi) başkanı S. C. Pişeveri’nin
olması kararı verildi.[24] Bununla ilgili o acele olarak İ. Stalin’e, 6 Haziran
kararının yürütülmesinde yetkili olan V. Molotov, L. Beriya’ya ve G. Malenkov’a
da rapor gönderdi.

Tahran’da Sovyet Büyükelçiliği’nin danışmanı E. Yagubov 1945 yılının Ağustos


ayının ilk günlerinde Tebriz’e geldi. Asıl amaç Güney Azerbaycan’da durumu
yakından takip etmek ve Azerbaycan Demokrat Partisi’nin kurulması ile ilgili
çalışmaları hızlandırmak idi. Ağustos’un sonlarında ADP’nin ilan olunması ile ilgili
çalışmalar sona erdi. 3 Eylül’de çeşitli zümrelere ait olan yaklaşık 80 kişinin
imzaladığı, partinin kurulması ile ilgili başvuru açıklandı. Başvuruda şöyle
deniyordu: “Tarihte bağımsızlığın bayraktarı gibi tanınan Azerbaycan daha
Tahran’ın gerici hükumetinin zulmü ve etkisi altında kalamaz, o hür olmalıdır.
Azerbaycan halkının kendisinin güzel ana dili vardır. Onlar bu dilde okulda
okumalı, idarelerde yazmalıdırlar. Azerbaycan’ın zengin servetleri, onun
kendisinin olmalı. Azerbaycan her yönden hür ve bayındır olmalıdır.”[25]
ADP’nin müracaatının ilan olunması ve Güneyde yayılması, birçok şehirde miting
ve gösterilere sebep oluyordu. Tebriz’e Marağa, Eher, Culfa, Erdebil, Maku,
Salmas ve diğer bölgelerden gelen ADP’nin kurulmasını savunma telgrafları 5
Eylül’den basılmaya başlayan “Azerbaycan” gazetesinde yayınlanıyordu.
ADP’nin kurulması ilan olunduğu zamandan dil uğrunda mücadele milli
mücadelenin asıl sorununa çevrildi. Türk dilinin yasaklanması, ana dilinde okul ve
basının olmaması Güneylilerin en sancılı sorunu idi. Bunu da ADP ilk isteminde
kaldırmıştı.

6-7 Eylül’de İran Halk Partisi’nin Azerbaycan il kurulunun konferansı ADP’nin


kurulmasına karşı olan İran Tudeçilerinin direnişini kırabildi. Konferansın kararına
uygun olarak Tude’nin yerli kuruluşları kendini bıraktı ve onun üyeleri tamamen
ADP ile birleştiler. Böylece İran Halk Partisi’nin Azerbaycan’da etkinliğine son
verildi.

ADP’nin kurulmasıyla ilgili bilginin açıklanması İran yönetiminin, İngilizlerin ve


Amerikalıların ciddi rahatsızlığına neden oldu. Tebriz’de İngiliz konsolosu Uoll
“Bu parti, Sovyetperest kuruluş olan Halk Partisi’nden daha tehlikelidir. Halk
Partisi’nde zengin insanlar yoktur… Yeni Demokrat Partisi’nin içinde çok sayıda
nüfuzlu insanlar gözükür, onun programı çok akıllıca düzenlenmiştir. Eğer bu
parti kendi ideallerini hayata geçirirse, onu tüm Azerbaycan halkı savunacaktır.
Bu amaçla o, çok ileri gidecektir”[26] diyordu.

Eylül ayında Güney Azerbaycan’ın tüm şehirlerinde ve birçok yerlerinde ADP’nin


şubeleri kuruldu. 2 Ekim’de Tebriz’de partinin kuruluş kurultayı işe başladı.
Kurultayda çeşitli yerlerden seçilmiş 237 temsilci bulunuyordu. Kurultay 41
kişiden oluşan denetleme komisyonu seçti. Seyid Cafer Pişeveri partinin başkanı,
İ. Refili, S. Padegan, H. E. Sebusteri ise başkan yardımcıları görevine seçildiler.
Kuruluş kurultayı ile halk partisinin il kurulunun ADP ile birlişmesi süreci sona
vardı. Demokrat partisi yavaş yavaş Güney’deki durumu denetimi altına aldı.

Oluşmuş durumun ciddiliğini düşünerek 1945 yılının 8 Ekimi’nde Sovyetler Birliği


Komunist Partisi Genel Kurulu ve Halk Komissarları Birliği Güney Azerbaycan’da
askeri yönden sağlamlaştırmak konusundaki karar kabul etti. Bakü Askeri
Dairesi’ne ve Azerbaycan Komunist Partisi Genel Kurul Yönetimi’ne, Güney
Azerbaycan’da özerklik harekatına karşı direniş yapanları ortadan kaldırmak için
görevli ayırmaları bildirildi. Bu karara uygun olarak 80 deneyimli operasyon
görevlisi acele olarak Güney Azerbaycan’ın çeşitli bölgelerine gönderildi.[27]

Ekim ayının son on gününde Sovyet Azerbaycanı’ndan gelen özel görevlilerin


yöneticisi Hasan Hasanov, Ağaselim Atakişiyev (Devlet Güvenlik Kurulu Başkan
Yardımcısı), Mirze İbrahimov (Eğitim Komissarı, yazar), Tebriz üçlüsü (Pişeveri,
Şebusteri, Padegan) ile 4 toplantı yapıldı. Bu toplantıda Güney Azerbaycan’da
durum parti kuruculuğu milli özerklik, ana dilinin uygulanması vb. sorunlar geniş
olarak tartışıldı.

Ekim’de M. İbrahimov ve diğer Sovyet yetkili memurlarla konuşmasında Pişeveri


ADP’de gizli bir fraksiyon mücadelesi olduğunu açıkladı. Ama ona genel kurulda
hakimiyet kurması ve güç birliğini sağlamak için, soğukkanlı ve dayanıklı
çalışmalar yapması tavsiye olundu.

Azerbaycan’da olayları önlemek için Tahran hükumeti ise karşı ekonomi boykot
metodunu seçti. Ama bunun bir sonucu olmadı. Tahran ekonomi boykotunu
etkisiz hale getirebilmek için Sovyetler Birliği Halk Komisarları Soveti’nin başkanı
V. Molotov 4 Kasım’da İran Azerbaycanı ile ticaret ilişkilerinin genişletilmesi ile
ilgili bir karar imzaladı. Acele olarak Tebriz’e 1500 bin metre kumaş, 1500 ton
kesme şeker, 4880 ton petrol ürünleri, 200 ton iplik, 200 ton kağıt gönderildi. Ve
Güneyde birikip kalmış mallar Sovyet ticaret organları tarafından alındı. Bu
adımlar ADP’nin durumunu epeyce iyileştirdi. Propagandasını etkili kıldı.

Kasım ayında İran’ın yönetim organları Azerbaycan’daki duruma ilişkin bir sıra
adım attı. Harbiye Bakanı Riyazi, Tahran’da Sovyet Büyükelçiliği’nin askeri
ateşesi Albay Razin’le görüştü. 18 Kasım’da geçici olarak büyükelçi görevini
üstlenen Ehed Yagubov başbakan Hakimül-mülk’ün kabulüne çağrıldı. İran
Dışişleri Bakanlığı Sovyet Büyükelçiliği’ne nota sundu. Tüm görüş ve
tartışmalarda, aynı zamanda notada Azerbaycan’da oluşmuş durumdan tedirgin
olduğunu belirtti, orada çeşitli siyasi grupların etkinliği konuşuldu ve
Azerbaycan’da İran askeri birliklerini göndereceğini duyurdu. İran hükumeti
Sovyetlerin yanıtını beklemeden Tebriz’e ordu göndermeye başladı. Ama
Şerefabat’ta İran ordusunun önü kesildi. Sovyet Ordusunun baş karargah amiri
orgeneral A. Antopov’un emrinde “İran hakimiyetinin bizim bölgeye yeni ordu
göndermesi ile ilgili herhangi bir çabasına izin verilmesin” denmekteydi.[28]

Tahran’ın korkutma çabalarına rağmen 19 Kasım’a kadar yapılan 180’i aşkın


gösteri ve toplantıda Azerbaycan Halk Kongresi’ne seçilmiş 687 temsilci Tebriz’e
geldi. 20-21’de kabul edilen Azerbaycan Halk Kongresi’nde S. C. Pişeveri
“Şimdiki durumla ilgili” bir konuşma yaptı. Kongre İran Şahına, Meclis Başkanına
ve Başbakana yöneldilmiş 7 maddeden oluşmuş beyanname kabul etti.
Azerbaycan halkının başlıca istekleri bu belgeye yansımıştır. Beyanname aynı
zamanda dünyanın demokratik devletlerine yöneltilmiştir. Beyannamede denirdi:
“Biz dünyaya duyuruyoruz: Yeryüzünde bir millet mevcuttur ki, o kendi hukukunu
tüm vasıtalarla korumaya karar vermiştir. Asya’nın bir köşesinde bu millet kendi
azadlığı için demokrasi bayrağını kaldırmıştır.”[29]

Azerbaycan Halk Kongresi’nden 2 gün sonra milli heyet Azerbaycan


parlamentosuna seçimleri Kasım ayının 27’sine tayin etti. 3 Aralık’ta parlamento
seçimleri sona erdi. 100 kişilik Azerbaycan parlementosuna 95 milletvekili seçildi.
İran’da ilk defa olarak kadınlar seçim bölgesine gelip oy kullandılar.[30]

Tebriz’de parlamentonun açılışı ile ilgili olarak M. C. Bağırov Aralık ayının


ikisinde gündemdeki konular hakkında Stalin’e, Molotov’a, Beriya’ya ve
Malenkov’a bilgi ulaştırdı. 5 Aralık’ta V. Molotov’un ona gönderdiği telgrafta şöyle
deniyordu: “Sizin 2 Aralık, 339 nolu telgrafınıza cevap olarak bildiririm; Milli Kurul
ve Demokrat Partisi Genel Kurulu’nun önerileri ile anlaşabilir”.[31]

Artık Aralık’ta tüm Güney Azerbaycan ADP’nin denetiminde idi. Son hazırlık
çalışmalarından ve Sovyet siyasi daireleri ile anlaşmadan sonra 1945 yılının
Aralık ayının 12’sinde (1324 yılı Azer ayının 21’inde) Azerbaycan
parlamentosunun ilk toplantısı yapıldı. Azerbaycan halkının tarihinde ve
kaderinde önemli bir olay olan “21 Azer” günü tarihe kavuştu. Mirze Ali Şebusteri
Meclis Başkanı, S. C. Pişeveri başbakan seçilerek Azerbaycan hükumeti kuruldu.
Zeynalabdin Giyami mahkeme başkanı, Firidun İbrahimi ise Azerbaycan savcısı
görevine tayin edildi. Milli hükumetin kurulmasından sonra Azerbaycan valisi,
İran’ın eski başbakanı M. Beyat Tebriz’den gitti. Kasım ayının sonlarından
itibaren onun ADP liderleri ile yaptığı konuşmalar hiçbir sonuç vermedi. Azer’in
21’inden bir hafta sonra Tebriz’de ve diğer şehirlerde bulunan İran ordusu ve
jandarma kuvvetlerini etkisiz hale getirmek için güvenlik önlemleri aldı. Aralık
ayında Güney Azerbaycan’da yönetimin ele alınma süreci sona erdi.

İran hükumetinin Azerbaycan sorununu 3 devletin ABD, SSCB, Büyük Britanya


Dışişleri Bakanlarının Moskova’da yapılan toplantısında gündeme getirmek
çabası boşa gitti. ABD Devlet Sekreteri C. Brinsin ve Britanya Dışişleri Bakanı E.
Bevin’in İran sorunu ile ilgili İ. Stalin’i ve Dışişleri Bakanı V. Molotov’u etkileme
çabası da boşa gitti. İran başbakanının Moskova’yla direkt konuşmalara
başlamak önerisine Sovyet tarafı hiçbir yanıt vermedi.[32]

Moskova görüşmeleri sırasında İ. Stalin’le görüştükten sonra C. Brins


Azerbaycan sorununun ağırlaştığını ve problemin Birleşik Milletler’de
tartışılmasının kaçınılmaz olduğunu vurguladı. O Aralık ayının 20’sinde
Moskova’da Amerika Büyükelçisi A. Harriman vasıtasıyla İran hükumetine olan
tavsiyelerini Tahran’daki Amerika Büyükelçisi V. Mörre’ye ulaştırdı. Orada şöyle
deniliyordu: Lütfen gayri resmi ve gizli bir şekilde başbakana duyurun! Siz, İran
hükumetinin Azerbaycanlılar tarafından sunulan istemlere toleranslı
davranılmasını tavsiye ediyorsunuz. Özellikle okullarda Türk dilinin Fars diliyle
birlikte öğrenilmesi ve İran anayasasına uygun olarak il encümenlerinin
kurulmasının doğru olduğunu düşünüyorum. Tabii, ayrı bir ülke olmasını önlemek
için büyük adımların atılması mümkündür”.[33]
Bu önergenin aksine başbakan Hakümül-mülk Amerikalıları inandırmaya
çalışıyordu ki, Azerbaycan halkı hiçbir zaman Türk dilini kendi ana dili gibi
görmemiştir. Moskova görüşmelerinde ABD ve Britanya’nın etkisi ile Sovyetler
ordularını İran’dan çıkaracağını düşünen başbakan Hamümül- mülk’ün siyaseti
iflasa uğradı. 21 Ocak 1946’da Hakimül-mülk istifa dilekçesini Şah’a sundu.
Gevam es Saltanat’ın hakimiyet yolu açıldı. Güney Azerbaycan’da hakimiyeti ele
alma sona erdikten sonra olayların hangi yönde gelişeceği hem Tebriz, hem da
Bakü liderleri için özel bir önem taşıyordu. 31 Aralık 1945’te M. C. Bağırov Tebriz
liderlerinden soruyordu: “Onlar İran’dan ayrılmak, özerklik, diğer şekilde yaşamak
hakkında fikirlerini kesinleştirdi. Eğer İran’dan ayrılmak isterlerse, kendi
devletlerini nasıl isimlendirecekler: Halk Cumhuriyeti yahut Milli Hükumet?” Yeni
yılın ilk günlerinde Güney Azerbaycan’da durum yavaş yavaş yoluna girdi.

2 Ocak’ta Milli Hükumet tarafından Urmiya’ya, Erdebil’e, Eher’e, Hoy’a yeni


valiler tayin edildi. 6 Ocak için Güney Azerbaycan milli harekatının tarihi günü,
diyebiliriz. Çünkü aynı gün Milli Hükümet Türk dilinin devlet dili olmasını,
Tebriz’de devlet üniversitesinin oluşumunu, öksüz ve sahipsiz çocukların
eğitimiyle ilgili tarihi kararı kabul etti. Aynı zamanda parlamento despot Rıza
Şah’ın Tebriz’deki anıtının kaldırılması, Sattarhan’ın ve Bağırhan’ın anıtlarının
konulması kararını verdi. Kültür, öğretim ve eğitim alanında düzenlemelerin
yanısıra ülkenin hukuk, coğrafi, ticaret, seçim ve yasama ve başka bu gibi
işlerinde de birçok ıslahat yapıldı. 8 Ocak’ta parlamento il, yer, bölük
encümenlerinin ve belediyenin seçimi ile ilgili kararları kabul etti. Ülkenin 20
yaşını doldurmuş tüm vatandaşlarına seçmek, 25-70 yaş arası vatandaşlarına ise
seçkili organlara seçilme hakkı verildi. Ocak ayının ortalarına doğru ülke
anayasasını hazırlayacak komisyon oluşturuldu.[34]

Ocak ayının ilk yarısında önce ıslahatlara başlanması nedeniyle halkın siyasi
faaliyetleri hayli çoğaldı. Düzenlemelerin derinleşmesi Güney Azerbaycan’ı
bağımsızlığa yöneltti. M. C. Bağırov’un 31 Aralık “Ülkenin geleceği” sorusunun
yanıtı 16 Ocak’ta imzalanmış “Azerbaycan Halkının İstemleri” isimli belgede
yansıtılmıştı. Bu tarihi belgeyi başbakan Pişeveri, Meclis Başkanı Şebusteri, ADC
Başkan Yardımcısı S. Padegan, Eğitim Bakanı M. Birya, İçişleri Bakanı S. Cavid
imzalamışlar. 12 maddeden oluşturulmuş bu belgede şöyle denilmektedir: “Bizim
ülkemiz Azerbaycan Milli Demokratik Cumhuriyeti olarak adlandırılmalıdır. Biz
tarihi, coğrafi ve etnoloji bölgelere dayanarak kurduğumuz Milli Demokratik
Cumhuriyetin bünyesine aşağıdaki esas şehirleri dahil ederiz: Tebriz, Erdebil,
Urmiya, Miandab, Marağa, Salmas, Hoy, Merend, Myana, Enzeli, Maku, Eher,
Herovabad, Zencan, Gezvin ve Hemedan.”[35]

Ocak ayında Azerbaycan sorunu uluslararası müzakereye çıkarıldı. Ayın 19’unda


başbakan BM’nin Londra’da yapılan ilk oturumunda İran temsilcilerinin başkanı,
Britanya’da büyükelçi S. H. Tağızade’ye “İran’ın Sovyetler Birliği ile mübahesesi”
sorununu tartışmaya çıkarması söylenmişti. O gün Tağızade İran’ın şikayet
dilekçesini BM yönetimine sundu. İran’ın mektubunu okuduktan sonra SSCB’nin
BM’de temsilci başkanı A. Vişinski 24 Ocak’ta güvenlik kurulu başkanına
mektupla başvuru yaparak İran’ın tezini reddetti. Ertesi gün GK’nin toplantısında
aynı konuda konuşma yaptı. Azerbaycan sorununun BMGK’nin müzakeresine
çıkarılması ile ilgili olarak Milli Hükumetin lideri S. C. Pişeveri Azerbaycan halkı
adına BM’ye başvurdu. Orada şöyle denilmektedir: “Azerbaycan Milli Hükumeti
halkın iradesi ile büyük demokratik devletlerin halklara bağımsızlık vaadettiği
Atlantik Hartiyası’na uygun kurulmuş ve yadsınmaz bir faktöre çevrilmişti. BM’ye
müracaatta bulunan Azerbaycan halkı rica ediyor, Azerbaycan Milli Hükumeti gibi
kabul edilsin, diğerlerinin müdahalesi olmadan ona kendi talihini belirlemek
olanağı sağlansın.[36] 30 Ocak’ta BM Güvenlik Kurulu Azerbaycan sorunu ile
ilgili bir karar aldı. Kararda Sovyet ve İran tarafının bu sorunla ilgili konuşmalara
hazır olduklarını, konuşmaların yakın zamanda başlayacağını düşünerek,
Güvenlik Kurulu’na konuşmalarla ilgili bilgi verilmesini önerir ve bilgi isteminde
bulunmak hakkını kendinde saklar.[37]

İran’da ve İran dışında Azerbaycan’la ilgili durum zorlaştığından 1946 yılının


Şubatı’nda Milli Meclis halk ordularının oluşturulması hakkında bir kanun
düzenledi. Ülkenin savunmasını sağlamlaştırmak için 1946 senesinin ortalarında
askeri eğitim görmüş Azerbaycan ordusu hazırlıklı olmalı idi. 15 Şubat’ta orduya
çağrı yapıldı. Ocak ayında başlanmış düzenlemeler Şubat ayında da yürütüldü.
Meclis ve Milli Hükumeti Azerbaycan’dan mal ihracı nizami olmayanların
yargılanması, 21 Azer Madalyası, toprakların bölünmesi ve diğer yönlerde çok
önemli kararlar aldı. Tebriz radyosunu kurma çalışmaları başlandı.

Azerbaycan’da ıslahatların genişlediği, kuruculuk çalışmalarının yapıldığı bir


zamanda yani Şubat ayında Tahran’da Gevam es Saltana hükumeti kuruldu. 18
Şubat’ta o, Meclis’te konuşmasında Sovyetlerle ilişkilerin karşılıklı saygı ve
güvene dayalı şartlarla kurulacağını duyurdu. Ve hemen Moskova’dan davet aldı.
19 Şubat’ta Moskova’ya gelen Gevam 7 Mart’a kadar Sovyet yönetimi ile
görüşmeler yaptı. İ. Stalin ve V. Molotov’la konuşmaların asıl konusu Sovyet
ordularının İran’dan çıkarılması, Azerbaycan sorunu ve petrol sorunu idi. Her üç
sorunla ilgili, tarafların bakış açıları birbirinden çok farklıydı. Gevan Moskova
görüşmelerinde, sonraki iki sorunun doğrudan doğruya birinci sorun ile ilgili
olduğunu vurguladı.[38] İki haftadan çok devam eden Moskova görüşmelerinde
hiçbir sorunda anlaşma olmadı, hiçbir belge imzalanmadı. Büyük umutlarla
Moskova’ya giden Gevam eliboş Tahran’a döndü.

2 Mart 1946’da Sovyet ordularının İran’da kalma süreci bitti. Ama Sovyetler Birliği
Telegraf Ajansı’nın (SBTA-TASS) yaydığı bilgiye göre, Sovyetler Birliği kendi
ordularını yalnız Meşhet, Şebrut ve Semnan’dan çıkardı. Bu belgede bu durum
çözülene kadar Kızılordu’yu İran’ın ilçelerinde bulunduracağını bildirdi. Tebriz’de
Amerika başkonsolosu R. Rossou Devlet Sekreteri C. Birns’e 3 Mart’ta
gönderdiği gizli belgede, 3 Mart’tan başlayarak SSCB sınırlarından Tebriz’e
askeri kuvvetlerinin getirilmesini bildirdi.[39] 4 Mart’ta Amerika Birleşik Devletleri
cumhurbaşkanı H. Truman Sovyetlerin Azerbaycan’da yürüttüğü siyaseti
tartışmak için Devlet Sekreteri S. Birns’i kabul etti. 5 Mart tarihinde bu sorunla
ilgili olarak ABD Sovyetler Birliği’ne nota verdi. 6 Mart’ta Tebriz’den Devlet
katibine yazdığı gizli raporda, başkonsolos R. Rossou şöyle yazıyordu: “Sovyet
askeri birleşimlerinin sınırı geçmeleri gece gündüz devam ediyor. Orgeneral
Bagramyan Tebriz’e geldi ve Azerbaycan’da bulunan orduların komutanlığını
kabul etti. Diyorlar ki, orgeneral Bagramyan tank savaşı konusunda uzmandır.
Tebriz-Tahran yolu gayri askeri trafik araçları için kapatılmıştır. Sovyet orduları
Tahran yönünde ilerliyor. Azerbaycan ordusunun niSSCBeten çok sayılı birlikleri
de aynı zamanda hareket ediyor. Tebriz’de bulunan işgal ordusundan ve
Rusya’dan Mahabad-Kürdistan yönüne askeri birlikler gönderiliyor. Dolayısıyla,
Sovyet ordularının büyük askeri ameliyatlara hazırlıklı olduğu belli oluyor”.
Tebriz’de gördüklerinden heyecanlanan Amerika başkonsolosu Devlet
Departmanı’nı “Sovyetlere karşı resmi önlemler alınmalıdır” diye uyardı.[40]

Bu bilgileri edindikten sonra ABD yetkilileri Sovyetlere ilişkin kararsızlıklara son


verdiler. 7 Mart’ta Azerbaycan’dan alınmış bilgileri tartışmak için uzmanların
katılımı ile Devlet Departmanı’nın yüksek makamlı şahısları toplantıya çağrıldı.
Duvara asılı Azerbaycan haritası üzerinde Sovyet tanklarının İran’ın güneyine,
Irak ve Türkiye’ye doğru ilerlediğini gösteren C. Birns elini avucuna vurarak şöyle
dedi: “Şimdi bizim her iki petrol çelleğini onlara vermemiz gerekecek”.[41] 8
Mart’ta devam eden tartışmalarda itiraf ediliyor ki, ABD’nin Güney
Azerbaycan’dan Sovyetleri çıkarmaya yeterli gücü yoktur. Onun için Sovyetler
konusunda uzman Çarlz Bohlen şunu teklif etti: “Kendini savunmak için
korkutmadan daha iyi bir vasıta yoktur.”[42] Toplantının sonucu olarak Sovyetlere
8 Mart’ta ikinci kez sert bir nota gönderildi. Notanın sonunda şöyle deniyordu:
“ABD bilmek istiyor ki, Sovyetler İran’dan çıkmak yerine niçin oraya ilave ordu
birlikleri getiriyor”. ABD hükumeti gönderdiği notada Sovyet yöneticilerinden son
bir hafta içinde Güney Azerbaycan’da geçen olayların nedenlerini açıklamayı
talep ediyordu.[43]

Sovyetlerin Azerbaycan’da askeri hazırlığı ABD’nin bu sorunla ilgili siyasi-


diplomatik açıklamaları ve gizli askeri nitelikli kararların kabulü sonucunda
uluslararası durum II. Dünya Savaşı’ndan sonra daha da gerginleşmişti. Güney
Azerbaycan’da meydana gelen son olaylar, özellikle Pişeveri’nin merkezi
hükumeti korkutan konuşmalarla ilgili bilgilerinin Tahran basınında yayınlanması
İran’da büyük bir tedirginlik oluşturmuştu. “Yüzlerce Tahran’lı Sovyetlerin askeri
saldırısını duyup kendi eşyalarını yok pahasına satarak güneye doğru kaçmaya
başladılar.[44] Gevam Güvenlik Kurulu’na başvuruda bulunmak için Tahran’daki
ABD ve İngiltere büyükelçileriyle gizli konuşmalar yaptı. Aynı zamanda M. C.
Bağırov Culfa’da Milli Hükumet’in önderleri (Pişeveri, Şebusteri, Cavit) ile
buluşup, Azerbaycan’ın savunma kabiliyetlerinin sağlamlaştırılması konusunu
tartıştı. O gergin günlerde İran’a yeni tayin olunmuş büyükelçi İvan Sadçikov 18
Mart’ta Tahran’a geldi. O kendisiyle Sovyet ordularının çıkarılması, petrol,
Azerbaycan sorunu ile ilgili Sovyetler Birliği’nin önergesini Tahran’a getirmişti.
Buna rağmen İran yöneticileri, ABD ve Britanya’nın tavsiyesi üzerine sorunun
müzakeresinin BM’ye çıkarılması ile ilgili başvuruda bulundu.

20 Mart’ta başbakan Ahmet Gevam yeni Sovyet büyükelçisini kabul ettiğinde


Sadçikov İran’ın BM’ye başvurusundan dolayı Sovyetler Birliği’nin tedirgin
olduğunu ifade etti. Cevabında Gevam bildirdi ki, eğer Sovyetler Birliği onu
kanuna zıt davranışta bulunmaya zorlarsa, onun tek çaresi istifa olacaktır.
Seçilecek yeni başbakanın ona nazaran daha çok Sovyetler Birliği’ne yönelik
olacağını zannetmiyorum. Ahmet Gevam’ın bu yanıtı, Sovyetleri bir daha bu konu
üzerinde düşünmeye sevk etti.

İran’ın BM’ye başvuruda bulunması, Sovyet büyükelçisi ile soğuk konuşma,


Sovyetlerin ise Azerbaycan’a askeri yükleri taşımaya devam etmesi, Tahran’da
tedirgin bir hava oluşturmuştu. Şimdi yalnız imkanlı şahısların değil, Şah ve
Başbakanın Tahran’dan gitmesiyle ilgili haberler dolaşıyordu. Devlet Sekreteri S.
Berns İran’daki Amerika Büyükelçisine “Eğer Şah ve Hükümet Tahran’dan
giderlerse, onları müşahit olarak görevli ayırmalarını” söylemişti.

İran’dan Sovyet ordularının çıkarılması, Azerbaycan sorunu ile ilgili olaylar 20


Mart’ta Washington’da ve New-York’ta gergin bir hava oluşturmuştu. Birçok
tarihçi H. Truman’ın Sovyetlere 21 Mart’taki sözlü uyarısına cevap olarak
Sovyetlerin, kendi ordularını 24 Mart’ta Azerbaycan’dan çıkaracağı ile ilgili
haberler yaydılar. Bu sorunla ilgili sonraki konuşmasında Truman şunu
belirtiyordu. “Stalin razılaştırılmış bir zamanda, İran’ı terk etmekten imtina ederse,
ona bildiririm ki, aksi halde ben İran körfezine yüzüp geleceğim.”[45]

1979 yılında Sovyet orduları Afganistan’a girdikten sonra “Time” dergisi 1946 yılı
Azerbaycan olaylarını hatırlayarak şunları yazmıştı: “1946 yılında Azerbaycan
krizi zamanı Truman Sovyetler Birliği’nin ABD’deki büyükelçisi A. Gromıko’yu
Beyaz Ev’e çağırdı ve “Eğer Kızılordu hemen 48 saat içinde İran’dan
çıkarılmazsa, ABD’nin Sovyetler’e karşı atom bombasını kullanacağını”
duyurdu.”[46]

BM’deki tartışma sırasında, ABD’nin etkisinden dolayı geri çekilen Sovyetler,


kendi ordularını Güney Azerbaycan’dan çıkarma kararı verdi. Böylece Mart
ayının başında başlamış soğuk savaşın ilk karşı durması ABD’nin yararına
çözümlendi. Tebriz’de bulunan Amerika başkonsolosu R. Rossou “Azerbaycan
uğrunda savaş, 1946” isimli makalesinde şöyle yazıyordu: “Kesinlikle diyebiliriz
ki, soğuk savaş 4 Mart 1946 yılından başlamıştır. Bir kurşun da atılmamasına
rağmen Azerbaycan uğrunda savaş Vanker Tepesi, Ball Ran, Marna kıyısı
savaşları gibi çok önemlidir. Bu olaylar şimdiye kadar soğuk savaşın en az
araştırılan ve anlaşılan hadiseleridir.”[47]

1946 Mart ayının sonu Nisan ayının başlarında Sovyet ordularının Güney
Azerbaycan’dan ve tamamen İran’dan çıkarılması gerçekleşti. Tahran’da Sovyet-
İran görüşmelerine başlandı. 2 Nisan’da Sovyetler Birliği Başbakan Yardımcısı,
Dışişleri Bakanı V. Molotov telefon aracılığıyla M. C. Bağırov’a şunu duyurdu: “S.
C. Pişeveri Tahran hükumeti temsilcileriyle konuşmalara hazırlansın, toleranslar
tanınsın, Tebriz’deki Sovyet temsilcileri onunla anlaşsınlar.”[48]

Nisan’ın 3’ünü 4’üne bağlayan gece Tebriz’de bulunan Sovyet temsilcileri


Pişeveri ile buluşup Tahran hükümetiyle kararlaştırılmış Sovyet önergelerini
tanıttılar. Sovyetlerin bu tavrı Pişeveri tartından sert itirazla karşılandı. O dedi:
“Gevam başta olmakla şu anki hükumet sizi kandırıyor. O, Tahran’da sizin
büyükelçiliğinizi kendi insanları ile kuşatmıştır. Eğer biz Gevam hükumetine
öncelik verirsek, o zaman bu kendi amaçlarımızdan, kendi inancımızdan ve
nihayet, İran’da yaptığımız büyük işlerden kaçınmamız olacaktır. Bu bizim için
çok üzücüdür. Ben istesem bile bunu yapamam. Ben halkın menfaati için savaş
meydanında ölmeye hazırım, ama halkı satamam, bu benim tarafımdan
vicdansızlık olur. Ben hâlâ bizim çalışmalar sırasında bazen sizin
hareketlerinizden kuşkulanırdım ki, acaba, siz hayata geçirmeye başladığımız
çalışmalarda bize sonuna kadar yardımcı olacak mısınız? Şimdi bundan sonra
tamamen size inanıyorum.”[49] Lakin son anda Sovyet Azerbaycanı memurları
belli koşullar içinde Pişeveri’yi bu adımı atmaya zorladılar. Yalnız onun Bakü
üçlüğünden kimseye anlaşmadan İran Parlamentosu’nun Tude kolunun üyesi,
Halk Partisi’nin yöneticilerinden olan A. Kambahşi’ni Tebriz’e çağırması ve
onunla yalnız görüşmesi Sovyetlerde ciddi tedirginliğe sebep oldu. M. C. Bağırov
onlara, “Sovyetlerden habersiz onların herhangi bir adım atması arzu olunmazdır
ve önceden iflasa mahkumdur” ifadesiyle uyarıda bulundu.

5 Nisan, gece saat 3’te karma petrol topluluğunun oluşturulması, 24 Mart’tan


başlayarak bir buçuk ay içinde Sovyet ordularının çıkarılması ve Azerbaycan
sorununun halli yolları ile ilgili olarak A. Gevam’la İvan Sadçikov arasında yazılı
anlaşmalar imzalandı. Sovyetler petrol topluluğu hakkında anlaşmayı yaptıktan
sonra Azerbaycan sorunundan yavaş yavaş çekilmeye başladılar. M. C.
Bağırov’un 7 Nisan’da Culfa’da Pişeveri’yle görüşte Güney Azerbaycan’ın
savunma kabiliyetinin sağlamlaştırmak için birçok vaadde bulunmasına rağmen,
Moskova tarafından desteklenmedi.

Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanlığı’nın isteği doğrultusunda Sovyet büyükelçisi İ.


Sadçikov İran hükumetini etkilemek için Azerbaycan sorunu ile ilgili anlaşmalar
metni açıklanmasını İran tarafından istedi. Biraz kararsızlık gösterdikten sonra A.
Gevam 2 Nisan’da Azerbaycan sorunu ile bağlı hükumetin kararını ilan etti.

İlan olunmuş önergeler üzerine Milli Hükumet’le İran hükumeti arasında


görüşmelerin birinci devresi 29 Nisan’da Tahran’da başladı. Ne İran tarafı
kendisinin 21 Nisan’da kabul ettiği kararından, ne de Azerbaycan tarafı
“Azerbaycan’da şimdiki durumun korunması” isteminde bulunan 33 maddelik
önergesinden vazgeçti. İki hafta süren Tahran görüşmeleriyle Sovyet ordularının
Güney Azerbaycan’dan çıkarılmasının sona ermesi, aynı zamana rastladı.
Sovyet ordusunun Güneyden geri çekilmesi Azerbaycan tarafının mevkilerini
zayıflattı. Sonuçta Tebriz’de yapılan görüşmelerin 2. devresinde, 13 Haziran’da
Devlet ve Azerbaycan temsilcileri arasında anlaşma belgesi imzalandı. Bu
belgeye göre Azerbaycan parlamentosu il encümenine çevrildi. Pişeveri hükümet
yönetiminden istifa edip ADC Genel Başkanı gibi faaliyetini sürdürdü. Milli
Hükumet bırakıldı ve il encümeninin rızası ile Milli Hükumet’in Dışişleri Bakanı S.
Cavid Azerbaycan valisi tayin edildi. Böylece, Haziran 1946’da Azerbaycan Milli
Meclisi’nin, Milli Hükumeti faaliyetinin yarı yıllık tarihi devresi sona erdi.

Bundan sonra Güney Azerbaycan Milli Harekatı’nın karşıdaki yarı yılı kapsayan,
yarım adımlarla gözlemlenen, biraz kararsız, daha çok savunma karakterli, fakat
yenilgi sonuçlu yeni devri başlandı. Diyebiliriz ki, Haziran Antlaşması
imzalandıktan sonra Sovyetler Ahmet Gevam’ın ve Cafer Pişeveri’nin tüm
adımlarını dikkatle izliyordu. Gevam’ın “demokrat” görüntüsünden farklı olarak
onun iç ve dış siyasetinin tehlikeli oluşu, özellikle İran-Sovyet karma petrol
topluluğu hakkında anlaşmayı onaylayacak, XV. meclise seçimlerin belli olmayan
bir zamana tayin edilmesi kuşku uyandırmıştı. Bu belli olmayan siyasetin,
Azerbaycan Demokratik harekatının boğulmasına doğru ilerlediğini apaçık
gösteriyordu.

Moskova’nın duyurusuna uygun olarak Pişeveri’nin konuşma ve nutukları, Tebriz


gazeteleri, radyo programlarının konusu hakkında çoğunlukla kötü bilgiler
Tebriz’deki Sovyet konsolosluğu tarafından hemen SSCB’nin Dışişleri
Bakanlığı’na ulaştırıldı. M. C. Bağırov Pişeveri’ye karşı yönelmiş Sovyet
diplomatik idarelerinin ulaştırdığı bilgilerin kanıtsız olduğunu düşünüyordu. Bu
konuyla ilgili olan kendi düşüncesinin 5 Haziran’da Stalin’e yazdığı mektubunda
belirtiyordu. Bağırov yazıyordu: “Bizim konsolosluğun görevlileri belki Azerbaycan
ve Fars dillerini kötü bildiklerinden sık sık Pişeveri’nin konuşma ve beyanatındaki
ayrı ayrı ifadelerde yersiz kusur aranır ve Sovyetler Birliği’nin Dışişleri
Bakanlığı’na doğru olmayan bilgiler ulaştırılır”[50]

1946 yılının sonbaharında Güney Azerbaycan etrafında durum tehlikeliydi. 28


Ekim’de Gevam Tahran radyosu ile seçim öncesi nutuk çekti, Aralık ayında ise
İran Meclisi’ne seçimlerin yapılacağını belirtti. Aynı zamanda Gevam illerde
yapılacak olan seçimlerde disiplini sağlamak amacıyla Azerbaycan’a ordu
gönderileceği hakkında doktor Cavid’e mektup gönderdi. Yapılan konuşmalara
dayalı 13 Kasım’da Azerbaycan Halk Ordusu ve fedai takımlarının Zencan ilini
terketmesi, merkezi hükumetin teşebbüsü ele almasıyla sonuçlandı.

İran ordularının Zencan’a girmesi ve orada yaptığı vahşilikler yalnız Güney


Azerbaycan şehirlerinde değil, Bakü’de de ciddi rahatsızlığa sebep olmuştu. M.
C. Bağırov 14 Kasım’da Güney liderlerini, Azerbaycan etrafında son derece ağır
durumun oluştuğuna dair uyardı. “Düşmanın her türlü beklenmedik saldırısını
defetmek için ilk önce, siz yöneticiler arasında sağlam birliğin ve dostluğun
olması çok önemlidir. Oluşmuş durumun ciddiyetini düşünün, unutmayın ki,
Azerbaycan halkı kazançları için büyük kurbanlar vermiştir.”[51]

M. C. Bağırov’un rahatsızlığı tesadüfi değildir. Birçok konularda Pişeveri ile Cavit


ve diğer yöneticiler, özellikle onunla Sovyet diplomatik idareleri arasında
anlaşmazlık günden güne derinleşiyordu. Büyükelçi İ. Sadçikov ve Tebriz’de
bulanan başkonsolos A. Krasnı gerek İran, gerekse de Moskova’ya Pişeveri’yi
gözden düşüren asılsız bilgiler göndermişler. Pişeveri’yle ilgili olarak Bağırov
şöyle yazıyordu. “Onun siyasi, manevi temizliğine benim hiçbir kuşkum yok.
Becerikli, kültürlü, bilgili insan gibi ben ona çok güveniyorum. Lakin ne
büyükelçilik, ne konsolosluk Pişeveri’nin yararına hiçbir şey yapmadılar. Aksine
her zaman onu vurdular. Kabul etmek gerekiyor ki, bu durum ve koşullar içinde
Pişeveri’nin ismi sembol oldu.”[52] M. C. Bağırov Pişeveri’ye karşı böyle bir
yaklaşımda Moskova’yı değil, İran’daki Sovyet temsilcilerinin tavırlarında suç
aranması yanlış bir düşünce idi. ABD tarihçisi M. H. Laytl haklı olarak belirtti ki,
artık Moskova Pişeveri’yi kendine yük olarak görmeye başlamıştır ve bu nedenle
onun yaptığı işin savunulmamasını düşünmektedir.[53]

21 Kasım’da seçimlerle ilgili olarak Azerbaycan’a İran ordusunun gönderilmesi


hakkında Gevam’ın beyanatı gazetelerde yayınlandı. Tahran gazetesi
Azerbaycan aleyhine güçlü propaganda kampanyası başlattı. Gevam’ın
beyanatını tartışan Tebriz liderleri böyle karara vardılar ki, Azerbaycan valisi
doktor Cavid ile ordu gönderilmesinin mevcut belgeye zıt olduğunu başbakan
söylesin, eğer Gevam inat ederse, silahlı direniş yapılsın ve Tahran’dan
gönderilen ordu Azerbaycan’a bırakılmasın.

Azerbaycan’da ağır bir savaş başlayacağını tahmin eden Gevam BM’ye bir
müracaat hazırladı ve 24 Kasım’da ABD büyükelçisi C. Allen’den rica etti ki, onun
ülkesi bu başvuruyu savunsun. 27 Kasım’da “Ettelaat” gazetesinin hükümetin
Azerbaycan’a ordu göndermesi ilgili sorusuna yanıt olarak ABD’nin büyükelçisi
şöyle dedi: “İran hükümetinin seçimlerle ilgili disiplinin korunması için İran’ın her
tarafına güvenlik kuvvetleri göndermek isteğini ilan etmesi bana tamamen
normal, kesin ve doğru bir karar gibi gözükmektedir.”[54]
Tüm hazırlık önlemleri alındıktan sonra İran orduları 4 Aralık’ta Azerbaycan’a
saldırdı. Bu olayla ilgili olarak ADC Genel Kurulu, Azerbaycan halkını kendi
vatanını ve bağımsızlığını savunmaya çağıran bir müracaatta bulundu. Tahran’ın
orduları Azerbaycan’a saldırdığı anda Gevam’ın duyurusu ile İran’ın BM’nin
Güvenlik Kurulu’ndaki temsilcisi Hüseyn Ala “Azerbaycan ilinde mevcut durum
hakkında” hazırlanmış raporu 5 Aralık’ta Güvenlik Kurulu başkanına sundu.
Orada 7 Aralık’a tayin edilmiş parlamento seçimleriyle ilgili İran ordusunun
Azerbaycan’a girmesi esaslandırılır ve Azerbaycan tarafının bu adıma itiraz ettiği
duyuruluyordu.[55]

Kuvvetlerin eşit olmamasına rağmen, Azerbaycan demokratları İran ordusuna


karşı direniş yapmakta kararlıydılar. 8 Aralık’a kadar ağır koşullar içerisinde olsa
da Azerbaycan ordusu Zencan- Miyane hattı üzere İran ordularına karşı geldi.
Tebriz liderleri o günü Sovyet hükumet yöneticilerine Güneydeki durum hakkında
geniş bilgi göndererek yardım istediler. Ama Güney Azerbaycan liderlerinin ve M.
C. Bağırov’un ciddi çabalarına rağmen Sovyet yöneticileri manevi destek dışında
yardım yapamayacaklarını bildirdiler.[56]

Sovyetlerin Azerbaycan’daki harekatı savunmaması Gevam’ı daha da azimli


yaptı. 10 Aralık’ta Azerbaycan iline telgraf göndererek teslim olması isteminde
bulundu. O gün İran ordularının hücumu karşısında ilave yardım alamayan
Azerbaycan ordusu Tebriz’e doğru geri çekildi. 10 Aralık gecesi İran orduları
Miyana’ya girdi. 11 Aralık’ta ADC’nin Genel Kurulu ve Hemkarlar Birliği özel bir
çağrıyla halkı mücadeleye, düşmana karşı direnişli olmaya çağırdı. Ama o gün
Tebriz’de vitse konsolos N. Nuliyev vasıtasıyla İ. Stalin duyurusunu Pişeveri,
Şebusteri, Cavit ve Padegan’a ulaştırdı. Orada şöyle deniyordu: “Gevam
başbakan olarak tabii ki İran’ın her yerine, dolayısıyla Azerbaycan’a ordu
göndermek hakkına sahiptir. Onun için silahlı direnişin sürdürülmesi maksada
uygun gerekli ve faydalı değildir. Siz seçimler zamanı sükuneti sağlamak için
hükumet kuvvetlerinin Azerbaycan’a gelmesinin aleyhine olmadığını ilan ediniz.
Tüm bunların Gevam’ın Cavid’e gönderdiği son telgrafına yanıt gibi dosyalara
işlensin. Baş vali Cavid’in ve encümenin başkanı Şebusteri’nin imzasıyla acele
olarak Şah’a ve Gevam’a gönderin!”[57] Sovyet yöneticilerinin bu duyurusu ulaşır
ulaşmaz Tebriz’deki SSCB konsolosluğu Azerbaycan’ın önderlerine karşı
gelmeyi durdurmaları ve Tahran ordusunun Azerbaycan’a bırakılması hakkında
karar çıkartıp, Şebusteri ve Cavit’in imzası ile Şah’a ve Başbakana gönderdiler.
Bunu kabul etmeyen Pişeveri ADC yöneticiliğinden istifa edip Tebriz’i terketti.
Şehirde heyecanlı bir durum oluştu. O akşam Milli Harekatın öncülerinden olan
parti yöneticilerinin, ordu subaylarının, fedai takımlarının, birçok parti üyelerinin
Sovyet sınırlarına doğru toplu herakatı başladı. Artık 11 Aralık gecesi Sovyet
sınırlarında çok sayıda insan toplanmıştı. 12 Aralık’ta İran ordusundan önce
“Vatanseverler” takımı denilen irticai gruplar Tebriz’e girdi. 14 Aralık’ta nizami
ordu birlikleri gelene kadar onlar şehri yağmalamışlardı. 20 Aralık’a kadar İran
ordusu Azerbaycan’da denetimi tamamen ele aldı. Bir hafta içinde 3 binden fazla
insan öldürüldü, 11 binden çok insan tutuklandı, onlardan 8 bini İran’ın güneyine
götürüldü.[58] Lakin tüm bunlar takiplerin başlangıcıydı.

M. C. Bağırov’un tekidi ile Sovyet sınırlarına toplanmış insanları kabul etmek için
SSCB yöneticileri 12-19 Aralık’a kadar bir hafta sınırı açtı. Bir hafta içinde 5784
kişi sınırı geçebildi. 19 Aralık’tan sonra gelenler ise sınırı geçemeyip geri
döndüler. Ve böylece İran irticasının eline verildiler.[59] Güney Azerbaycan’da
1941’de başlayan siyasi süreç bu kadar kötü bir sonuca ulaştı.

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 20 Sayfa: 640-651

You might also like