Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 120

BAŞLARKEN

Hamdolsun, insana Rabbini tanıması için güzel isimlerini öğreten Rabbimize,


Salât olsun, esmâ-i hüsnâ ile nasıl hemhal olabileceğimizi gösteren sevgili Efendimiz’e,
Selam olsun, onun yolunu sürdüren ehl-i beytine, ashabına ve tüm mü’minlere...
Hayatın vahiyle inşasına mütevazı bir katkı olarak Akabe Vakfı’nda beş yıldır süren esmâ-i hüsnâ
dersleri hitama eriyor. 9 Haziran’da Hitamuhu Misk-2 programıyla sonlandıracak olan bu kıymetli
çalışmanın kapanış programıyla örtüşmesi için Kur’ani Hayat dergimiz bu sayıda Allah’ın güzel
isimlerini ele alıyor.
29. sayımızın başyazısında Mustafa İslâmoğlu hocamız, esmâ-i hüsnâ dersleri boyunca anlattığı
hakikatleri özenle özetliyor. Ayşen Gürcan, Kur’an’ın esmâ üzerinden insanı nasıl terbiye ettiğini
kavram haritasıyla inceliyor. Ömer Faruk Karataş Allah’ın Kur’an’da geçen isim, sıfat ve fiillerini bir
sistem dahilinde irdeliyor. Bilgin Erdoğan Tevvab isminin güzel yansımalarını meslek hayatından
da örnekler vererek anlatıyor. Seda Karasu büyük bir kararlılıkla takip ettiği esmâ derslerinden
bir kesit sunuyor.
Müstakil bir aylık esmâ-i hüsnâ dergisi çıkarmaya başlayan Senai Demirci iki esma üzerinden üç
duruşu tahlil ediyor. Haydar Öztürk varlıkta esmânın nasıl tecelli ettiğini yağmur örneği üzerinden
inceliyor. Ayten Durmuş Allah’tan razı olmanın ne anlama geldiğini deneme tadında anlatıyor.
Hitamuhu Misk-2 programı öncesinde esmâ-i hüsnâ derslerinin hocası ve katılımcıları ile yapılmış
söyleşileri ilgiyle okuyacağınızı ümit ediyoruz. İbrahim Sarmış hoca bu sayımızda muhkem ve
müteşabih konusunu bir âyet üzerinden inceledi. Hasan Aycın’ın çizgisini kapak edinen irfan
köşesinde Kadir Canatan a’râf/yücelik simgesini yazdı bu sayımızda. Hüseyin Kerim Ece ise
esmâ-i hüsnâ bağlamında tevessül konusunu inceledi.
Dergimizde ilk kez yazısını yayınladığımız Fehmi Yağlı zenginleri düşünmeye davet ediyor.
Uzun bir aradan sonra yeniden yazan Yunus Yağız, Müslümanları özeleştiri yapmaya çağırıyor.
Keza, dergimizde yazısına ilk kez yer verdiğimiz Mevlüt Uyanık özerk diyanetin mümkün olup
olmadığını Kırgızistan örneği üzerinden irdeliyor. Sefa Çetinkaya bilimin bulgularını Kur’an’a
daha iyi anlamada istihdam ediyor.
Adem Ergin, yaklaşan yaz okulu organize edecek olanlara verimlilik çerçevesinde önemli
hatırlatmalarda bulunuyor. Mustafa Akman, kutlu doğum programlarının tarihi ve fikri arkaplanını
eleştirel bir dille kaleme aldı. Aşkın Taştan, bir üniversite öğrencisinin esmâ-i hüsnâ dersleriyle
tanışmasıyla nasıl değiştiğini hikâyeleştirdi.
Kur’an Kitaplığı köşemizde, Mustafa İslâmoğlu hocamızın Kur’an’a Göre Esmâ-i Hüsnâ eserini Ali
Koçak tanıtıyor. Sebahattin Tüzün’ün bozuk dünya düzenini yeren şiiri ve Bünyamin Doğruer’in
esmâ-i hüsnâ ile Rabbimize yakaran şiiriyle sonlandırıyoruz 29. sayımızı.
Temmuz 2008-Mayıs 2013 arasını kapsayan 29 sayının tamamını takım halinde temin etmek
isteyen dostlarımız dergimizle irtibata geçip sipariş vererek, altı yıllık birikimden sürekli istifade
etme imkânı bulabilecektir.
Sevgili Kur’ani Hayat dostları, tüm sayıların pdf nüshalarına kolayca erişebilmek için elektronik
nüsha aboneliğini de gerçekleştirmenizi tavsiye ediyoruz. Okuyarak, okutarak, 2013 aboneliğinizi
yenileyerek ve yeni aboneler bularak şimdiye kadar dergimize verdiğiniz desteği sürdüreceğinizi
ümit ediyoruz.
Temmuz başında çıkacak yeni sayımızda buluşana kadar Allah’a emanet olunuz.
İki Aylık Dergi
İÇİNDEKİLER
Yıl: 6, Sayı: 29
Mayıs-Haziran 2013
ISSN: 1308-3406

Derginin Sahibi
Adım Prodüksiyon
Müzik Film Yayıncılık Reklam
Eğt. San. ve Tic. Ltd. Şti. adına
Esmâ-i Hüsnâ: Arştan Bilincin Arzına Uzanan El 3 Mustafa İSLÂMOĞLU

Şahsiyet Sahibi Olmada Esma’nın Yol Göstericiliği 11


Fethi GÜNGÖR
Ayşen GÜRCAN
Genel Yayın Yönetmeni

18
Dr. Fethi GÜNGÖR
Allah Teâlâ: Kur’an’da İsim, Sıfat ve Fiilleri Ömer F. KARATAŞ
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

28
Muharrem BAYKUL
Erguvan: Tevvab İsmini Hatırlatan Bir Çiçek Bilgin ERDOĞAN
Yayın Kurulu

30
Fethi Güngör
Muharrem Baykul Bugün Günlerden Rahman Seda KARASU
Kübra Ç. Koçak

32
Ali Koçak
Mehmet Deri İki Esma Üç Duruş Senai DEMIRCI
Son Okuma
Fethi Güngör Kur’an Varlıkta Esmâ’yı Okutuyor 34 Haydar ÖZTÜRK

45
Hukuk Danışmanı
Av. Mustafa Nar Allah’tan Razı Olmak Ayten DURMUŞ
İdare Merkezi:
Adım İş Merkezi, Topkapı Mh. Söyleşi / Mustafa İslâmoğlu Hoca ile Esma Üzerine... 49 Muharrem BAYKUL
Kahhalbağı Sk. No: 49 Fatih- İstanbul
Tel: +90 212 531 3030
Faks: +90 212 631 0615
kuranihayatbilgi@gmail.com
Söyleşi / Esma Dersi Katılımcıları ile... 56 Kübra Ç. KOÇAK

Abonelik Şartları Âl-İ İmran 7. Âyetteki Muhkemat ve Müteşabihat 61 İbrahim SARMIŞ


5 sayı / 10 ay abonelik için
(Mart-Aralık 2013)
Yurtiçi: 50-TL
Yurtdışı: 40-EURO
Çizgi / A’râf 75 Hasan AYCIN

POSTA ÇEKİ
Adım Prodüksiyon Ltd.Şti.adına
A’râf: “Yükseklik-Yücelik” Simgesi 76 Kadir CANATAN
519 76 62

Türkiye Finans
Kur’an’a Göre Tevessül ve Esmâu’l-Hüsnâ 83 Hüseyin K. ECE
IBAN: TR790020600004001135140007

AVRUPA / İDEE VAKFI


Zenginlerin Kulluğu Kime? 92 Fehmi YAĞLI

94
Mustafa Bildirici
Hoofdstraat 99A, Vebal Yunus YAĞIZ
5171 DK Kaatsheuvel/Nederland
Bank: Abn-Amro 625451449
BIC: ABNANL2A
Özerk Diyanet Olur mu? 98 Mevlüt UYANIK
IBAN: NL63ABNA0625451449
Tel: 0031624475075
Mail: menserest@hotmail.com
Kirli Pencere 100 Sefa ÇETINKAYA

ALMANYA
Murat KUBAT / Sparkasse Neuss
Yaz Kurslarında Verimlilik Üzerine 104 Adem ERGIN
Şube Kodu: 305 500 00
Hesap No: 1000714459 Kutlu Doğum Proğramları 108 Mustafa AKMAN
Bic: WELADEDN
Iban: DE73305500001000714459
Mail: muratkubat4@gmail.com
Hoş Gelinen Dünyadan, Boş Gidilir mi? 112 Aşkın K. TAŞTAN
Cep: +49 (0)176 84 70 52 81

Tasarım: Kemal Güneş


Kitaplık / Kur’an’a Göre Esmâ-i Hüsna 114 Ali KOÇAK
Uygulama: Necmettin Asma

Baskı: İstanbul Matbaacılık


Şiir / Açık Mektup 119 Sebahattin TÜZÜN
Gümüşsuyu Cd. Işık Sanayi Sitesi
B Blok No:21 Topkapı-İstanbul
Tel: 0212 482 51 66 Şiir / Esma-i Hüsna’nın Tecellisi 120 Bünyamin DOĞRUER

Türü: İki aylık yaygın süreli dergi.


Yazılardan yazarları sorumludur.
Kaynak göstererek alıntı yapılabilir.
+90 212 531 30 30
www.kuranihayat.com
B A Ş Y A Z I

Esma-i Hüsna:
Arştan Bilincin Arzına Uzanan El
Esma iki şeyi tanıtır: Allah’ı ve insanı
Mustafa İSLÂMOĞLU
İnsan ve kâinat Allah’ın iki büyük projesidir.
ESMA-İ HÜSNA, İNSANI İnsan Allah’ın projesi olduğu içindir ki, “Allah
insana şahdamarından daha yakındır”. Kâinat
Allah’ın projesi olduğu içindir ki, “Allah gök-
KENDİ TÜRÜ İÇİN TEHDİT lerin ve yerin nurudur”, bir başka söyleyişle;
“Allah kâinatın ruhudur”.
OLMAKTAN KORUYAN İnsan, vahyin ifadesiyle, “en güzel kıvamda”
(ahsen-i takvim) yaratılmıştır. İnsan “yeryüzü-
MUHTEŞEM BİR ZIRHTIR. nün halifesi” kılınmıştır. Yeryüzünü imar so-
rumluluğu insana verilmiştir. Yeryüzündeki
mimarlığını hakkıyla yapabilmesi için de külli
iradeden insana bir pay verilmiştir. Zira mi-
marlık tasarım gerektirir, tasarım akıl gerekti-
rir, akıl irade gerektirir. Hâsıl-ı kelam, insanın
yeryüzündeki görevi, yaratılış amacına uygun
bir hayatı inşa etmektir. Bu, insanın sorumlu-
luğudur. İnsan bu sorumluluğu, ancak, kendi-
sini bu amaçla yaratan Allah’ı tanıyıp anlayarak
yerine getirebilir.
İnsanın bu görevi bihakkın yerine getirebilmesi
için, iki hususu sürekli akılda tutması şarttır:
Birincisi: Yaratılıştan ilahi emeğe mazhar oldu-
ğunu, özel yeteneklerle takviye edildiğini, en
güzel kıvamda yaratıldığını, akıl, irade ve vic-
dan ile donatıldığını…
İkincisi: Sınırsız değil sınırlı bir varlık olduğu-
nu, zaaflara sahip olduğunu, acziyetini, kayıtlı Kur’ani Hayat
olduğunu, kibir ve gurura kapılmaması gerek- MAYIS’13
SAYI 29
tiğini, üst bir kudrete muhtaç olduğunu… Esma-i
Hüsna
Bu gerçekleri unuttuğu zaman, insan kendini MUSTAFA
kaybeder. Kendini kaybeden sorumluluğunu İSLÂMOĞLU

yerine getiremez. İnsanın sınırlı, yetersiz, aciz 3


ve ölümlü bir varlık olduğunu hatırlatmanın Yok, eğer insan Allah’ın kendisi için biçtiği
bir yolu da sınırsız, sonsuz, mutlak, kendi rolün hakkını vermezse, Allah ona kâinatın
kendine yeten, eşsiz, benzersiz tek varlığın kapılarını açmayacaktır. İnsanın önü tıkan-
Allah olduğunun hatırlatılmasıdır. Bu bağ- mış olacak ve insan, elleriyle ifsat ettiği şu
lamda esma-i hüsnanın iki işlevi vardır: yerkürede sıkışıp kalacaktır. Belki insanın
yerine kâinattaki başka iradeli varlıkların
1. İnsana Allah’ı tanıtmak, O’nun sonsuz, önünü açacak, belki vahyinde vaat ettiği
mutlak, eşsiz, benzersiz bir Hâlık olduğunu gibi insandan daha iyisini yaratarak insana
hatırlatmak. mecbur olmadığını gösterecektir. Böylece
2. İnsana kendisini tanıtmak, insanın sonlu, Allah kâinat projesinde insanın yerine baş-
sınırlı, eşi ve benzeri olan bir mahlûk olduğu- ka iradeli varlıkları görevlendirecek, insan
nu hatırlatmak. ise halefi olduğu kendisinden önceki iradeli
varlık gibi, gözden çıkarılmış olacaktır.
Esma-i hüsna, insana “Sen Tanrı değilsin!”
uyarısıdır. Zira insan Tanrı rolünü oynamaya Esma: İlahi eylemle insani eylemin bu-
kalkıştığında, sadece Tanrı olamamakla kal- luşma noktası
mamakta, insanlıktan da çıkmaktadır. İnsan- İnsanın ezeli mazi ve ebedi istikbaliyle
lıktan çıkan bir sahte tanrı, haddini bilmezli- bütün âlemlerdeki yolculuğu, Allah’tan…
ğin gayyasına yuvarlanmış Allah’a doğru… Allah
demektir. Böyle biri, en ile birlikte… bir yol-
çok kendi türü için tehdit ESMA-İ HÜSNA: 1) culuktur. “Biz Allah’a
oluşturur. İşte esma-i hüs- İNSANA ALLAH’I TANITIR, aidiz ve yine O’na dö-
na, insanı kendi türü için neceğiz” ayeti insanın
tehdit olmaktan koruyan O’NUN SONSUZ, MUTLAK, bitimsiz yolculuğunun
muhteşem bir zırhtır. EŞSİZ, BENZERSİZ BİR “Allah’tan” ve “Allah’a
doğru” kısmını ifade
İnsan, kendisi için yazılan HÂLIK OLDUĞUNU ederken, “Biz kulumu-
ilahi senaryodaki rolünü za şahdamarından daha
ancak insan kalarak ba- HATIRLATIR. 2) İNSANA
yakınız” ayeti, bu yolcu-
şarıyla oynayabilir. Bu da KENDİSİNİ TANITIR, luğun “Allah ile birlikte”
esma-i hüsna ile inşa ol- olan kısmını ifade eder.
SONLU BİR MAHLÛK
muş bir akıl ister. Ancak
Kâinattaki akış, ilahi
böyle bir akıl insanlıktan OLDUĞUNU HATIRLATIR.
davranışın ta kendisidir.
“tek bir ümmet” olarak söz
Varlık her an yeniden ya-
eden vahyi içselleştirebilir.
ratılmakta, Allah’ın Hallâk ismi bütün bir
Ancak böyle bir akıl, insanı, “ortak kötü”yü
kâinatta her an tecelli etmektedir. İnsan
ifade eden münker’e karşı, Kur’an’ın maruf gibi iradeli varlıkların tercihi, bir sonraki
adını verdiği “insanlığın ortak değerleri” etra- ilahi yaratış ile bir önceki yaratış arasında-
fında birleştirecektir. ki farklılığı belirlemektedir. İnsanın eylemi,
İnsan ve kâinat Allah’ın projesidir. İnsan bu sayede Allah’ın eylemiyle buluşmak-
Allah’ın kendisi için biçtiği rolü bihakkın oy- tadır. Esma-i hüsna, biri mukayyet diğeri
narsa, Allah insanın kâinata açılmasına izin mutlak, biri sınırlı diğeri sınırsız, biri eşli
verecektir. Kâinat projesinde insanı istihdam ve benzerli diğeri eşsiz ve benzersiz olan bu
edecektir. Böylece insan, kâinattaki diğer ira- iki eylemin buluşma limitlerini, alanlarını
deli varlıklarla bilişme ve buluşmanın yolları- ve imkânlarını gösteren ilahi bir çizelgedir.
nı arayacaktır. Bu sayede cihanşümul islam- Vicdan, insandaki beytullah’tır. Yani,
dan/barıştan, âlemşümul islama/barışa giden “Allah’ın evi”dir. İnsan, beşerlikten insan-
yol açılacaktır. lığa adım attığı günden beri, vicdanında
4
Allah’ı hep yaşatmıştır. Bu yüzden mutlak ate- Zaten yeryüzünün en eski hikmetlerinden
izm imkânsızdır. Zira vicdan boş kalmaz, olsa biri, bu gerçeği ifade eder: “Kendini bilen,
olsa vicdanın üzeri ‘küfür’ perdesiyle örtülür Rabbini bilir”. İnsan bilmeden tanıyamaz, ta-
ve sesi kesilir, o kadar. Kur’an’ın ifadesiyle, nımadan anlayamaz. Ma’rifetullah, yalnızca
insanlık tarihinde peygamber gönderilmemiş Allah’ı bilmek ve tanımak değil, aynı zaman-
toplum yoktur (10:47; 35:24; 4:165). Bunla- da anlamaktır. İşbu nedenle esma-i hüsna,
rın kimisinin kıssası anlatılmış, kimisinin ise Allah’ı anlamak için, yine Allah tarafından,
anlatılmamıştır (40:78). Tüm peygamberler, vahiy yoluyla insan idrakine sunulmuş bir
insanlığı Allah’a çağırmakla, insanlığı ken- imkândır. Fettâh olan Allah, aşkın ve mutlak
di vicdanına çağırmıştır. Fakat zaman içinde zatını, insan idrakine esması yoluyla açmıştır.
peygamberlerin talim ettiği Allah tasavvuru
Allah diyenin aklına ne gelir? Allah’ın mutlak
bozulmuş, yerini kültür ve çevrenin şekil-
ve aşkın varlığı ile suyun mukayyet ve içkin
lendirdiği bozuk tasavvurlar almıştır. Yine de
varlığı kıyaslanamayacağına göre, Allah diye-
vahiylerle tebliğ edilen Yaratıcı tasavvuru, en
nin aklına ne gelmesi gerekir?
bozuk kültürler içinde bile yaşaya gelmiştir.
İşte aklımıza Allah deyince neyin gelmesi ge-
Sümer ve Asur gibi Mezopotamya uygarlıkla-
rektiğini, esma-i hüsna belirler. Allah için kul-
rında Anu, başta Arap ve İbrani olmak üzere
lanılan ve her biri Allah lafzına sıfat olan isim-
tüm Sami kavimlerde El, Eski Mısır’da Ra ve
ler, aynı zamanda bir vas-
Amon, Kadim Yunan’da
fa/niteliğe delalet ederler.
Zeus, Hindu dininde
BİLGİNİN DEĞERİ, Bu vasıf bizim tanıdığımız
Krişna, Eski Çinde Lao-
ve bildiğimiz bir vasıftır.
Tien-Yeh, Antik Avrupa’da BİLİNENİN DEĞERİNE
Mesela el-Vedûd seven ve
Ziu, Eski İskandinavya’da BAĞLIDIR. BİLGİNİN sevilen demektir. İsmin
Aesir, Roma’da Apollon,
EN YÜCESİ, EN YÜCE başındaki belirlilik takı-
Eski Türklerde Tengri ve
sı, bu sevginin sahibinin
Çalap, Eski İran’da Ahu- HAKKINDAKİ BİLGİDİR. her açıdan “mükemmel”,
ra-Mazda, Mani dininde
O, ALLAH’TIR. “eşsiz”, “aşkın” ve “kusur-
Zervan adı verilen ve tüm
suz” olduğunu ve O’nun
bu kültürlerde “tanrılar
sevgisinin sevgi türünün
tanrısı” veya “baş tanrı”
zirvesi olduğunu gösterir. Sevgiyi biliriz ve
olarak adlandırılan varlık, esasen kâinatın ya-
sevginin bildiğimiz niteliğinden yola çıkarak
ratıcısı olan Allah’ı ifade eder.
Allah’ın el-Vedûd ismini anlamaya çalışırız.
Bilginin en yücesi En Yüce Olan’ın bilgi- Bu anlama O’nun hiçbir gözün görmediği,
sidir hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir aklın ermedi-
ği, hiçbir sevginin kendisiyle boy ölçüşeme-
Bilginin değeri, bilinenin değerine bağlıdır.
diği mutlak ve aşkın sevgisinden yola çıkarak
Bilginin en yücesi, En Yüce hakkındaki bil-
gerçekleşmez. Ancak biz insanların içkin ve
gidir. O, Allah’tır. Bir mümin için Allah’ı bil-
sınırlı sevgimizden yola çıkarak gerçekleşe-
mek, tanımak ve anlamak, “olsa da olur” ka-
bilir. Zaten insanın bilip tanıdığı sevgiyi var
bilinden bir bilgi değil, “olmazsa olmaz” kabi-
eden de O’dur. Verilmiş sınırlı sevgiden yola
linden bir bilgidir. Kişi bilmediği, tanımadığı,
çıkarak Verenin mutlak sevgisini anlamaya
anlamadığı bir Allah’a ne kadar ibadet ede-
çalışırız. Çünkü insan ancak duyular yoluyla
bilir? Kişi bilmediği, tanımadığı, anlamadığı
idrak ettiği konularda bilgi edinebilir. Duyu-
bir Allah’a nasıl dua edebilir? Kişi bilmediği,
lar ötesi ve aşkın olan Allah, zatını duyular Kur’ani Hayat
tanımadığı ve anlamadığı bir Allah’a nasıl ve MAYIS’13
âleminin kavramlarıyla tanıtmıştır.
ne derece kulluk edebilir? SAYI 29
Esma-i
Hüsna
İnsanın Allah hakkındaki merakı, özünde in-
MUSTAFA
sanın “kendini bilme” arzusundan neşet eder. İSLÂMOĞLU

5
“Esma-i Hüsna” ne demektir? olmamış, güzelliğin mutlak ve aşkın kayna-
ğı olduğu için bu isimlerle zatını nitelemiştir.
Orijinal yazılışıyla el-esmâu’l-husnâ’daki
Ve elbet bu isimlerle bilinçli varlıkların idrak
el-esmâ, çift kutuplu kök anlamıyla, hem
dünyasına tenezzül etmiştir. Bundan dolayı,
Allah’ın hiçbir tasavvurun kuşatamadığı, hiç-
O’nun zatı için seçip beğendiği isimlerin her
bir idrakin erişemediği, hiçbir aklın kavraya-
biri, taşıdığı anlamın en güzel, en iyi, en doğ-
madığı aşkın ve yüce zatına, hem de O’nun
ancak isimleri ve sıfatları aracılığıyla tasavvur ru, en hakiki, en yüce, en kalıcı, en yararlı-
edilebilir, bilinebilir, akledilebilir oluşuna de- sını ifade eder. Bunun tek kelimeyle karşılığı
lalet eder. “mükemmellik”tir. El-esmâu’l-husnâ, “tüm
mükemmellikler Allah’a mahsustur” vurgusu-
El-esmâ’daki belirlilik, hem nitelik mükem- nu taşır.
melliğini, hem de nicelik mükemmelliğini
ifade eder. En güzel nitelikler ve tüm mü- Kur’an’da terkibin kullanıldığı yerler
kemmellikler hem “mutlak” ve “aşkın” ola- Kur’an’da dört yerde el-esmâu’l-husnâ terkibi
rak, hem de “tüm türleriyle” ve “noksansız” kullanılır. Bunların her birine, Kur’an’ın iniş
olarak O’na mahsustur. Esması, O’nun aşkın sırasına göre ve indiği bağlamı da göz önünde
zatını tanımak ve an- bulundurarak bir göz
lamak için birer vesi- atalım:
ledir. İçindekilerle bir- EL-ESMÂU’İ-HUSNÂ,
1. Taha 8: Hz.
likte bütün bir kâinat, “TÜM MÜKEMMELLİKLER Peygamber’e doğru-
O’nun esmasını gös-
teren bir şehadet par-
ALLAH’A MAHSUSTUR” dan hitap eden ve
konusu vahyin inişi
mağı hükmündedir. VURGUSUNU TAŞIR. olan bir pasaj içeri-
Mahlûkat, sahip olmak
sinde geçer:
için değil şahit olmak
için yaratılmıştır. ﴾٧﴿ ‫َواِ ْن تَجْ هَرْ بِ ْالقَوْ ِل فَاِنَّهُ يَ ْعلَ ُم ال ِّس َّر َواَ ْخ ٰفى‬
‫اُ َ ۤل اِ ٰلهَ اِ َّل هُ َو لَهُ ْالَ ْس َم ۤا ُء ْال ُح ْس ٰنى‬ ّٰ َ
Terkipte yer alan el-husnâ, “en güzel” anlamı-
na ism-i tafdil olabileceği gibi “güzel” anlamı- “Düşünceni ister yüksek sesle dile getir (is-
na sıfat da olabilir. Birincisi daha isabetlidir. ter getirme); unutma ki O, gizli (düşüncele-
Çoğul bir ismi nitelediği için, ahsen yerine ri) bildiği gibi, ondan daha gizli (duyguları)
husnâ kalıbında gelmiştir. İsm-i tafdil kalıbı, da bilir. Allah… O, kendisinden başka ilah
kelimenin taşıdığı anlamların zirvesini, bir bulunmayandır; en güzel nitelikler, tüm mü-
başka ifadeyle ‘en’lerini ifade eder. Kelimenin kemmellikler O’na mahsustur.” (20:7-8)
başındaki belirlilik takısıyla birlikte bu ‘en’, El-esmâu’l-husnâ terkibinin kullanıldığı bu
anlamın tüm türevlerini içinde barındıran bağlam, doğrudan tevhid akidesiyle ilgili bir
kapsamlı ve mutlak bir güzelliğe delalet eder. bağlamdır ve Allah tasavvurumuzu inşa eden
Buradaki husnâ, estetik anlamda “güzel” ol- bir işleve sahiptir. Amacı, muhatabında sahih
maktan çok daha öte, mutlak anlamda bir bir Allah tasavvuru inşa etmektir: İnsanın en
güzelliğin ifadesidir. Husnâ’yı “güzel” keli- gizli kalmış sırlarını ve zaaflarını bilen bir Al-
mesiyle karşılamak, naçar harcı bir durum- lah tasavvuru bu. Gönüllere hükmeden ve
dur. Çünkü “güzel” de dâhil, Türkçe’de, el- kalpleri evirip çeviren bir Allah tasavvuru…
husnâ’yı tam olarak karşılayacak bir kelime Kendisinden hiçbir şeyin gizli kalmadığı bir
bulunmamaktadır. Allah tasavvuru… Elbette, insanın tüm ihti-
yaçlarını bilen ve onları gereği gibi giderecek
Allah’ın bütün isimlerini niteleyen el-husnâ,
kudrete sahip olan bir Allah tasavvuru…
güzelliğin sebebinin bu isimler değil, bu isim-
lerin müsemması olduğunu îmâ eder. Yani 2. İsra 110: Terkibin ikinci kullanıldığı yer
O, bu isimlerle zatını nitelediği için güzel burasıdır ve bağlamı duadır:
6
‫للاَ اَ ِو ا ْدعُوا الرَّحْ مٰ نَ اَيًّا َما تَ ْدعُوا فَلَهُ ْالَ ْس َم ۤا ُء‬ ّ ٰ ‫قُ ِل ا ْدعُوا‬ anlamda sadece O’na layık olduğunu vurgu-
‫ك‬َ ِ‫ت بِهَا َوا ْبت َِغ بَ ْينَ ٰذل‬ ْ ِ‫ك َو َل تُخَاف‬َ ِ‫ص َلت‬ َ ِ‫ْال ُح ْس ٰنى َو َل تَجْ هَرْ ب‬ lar.
َّ ّ ٰ
ُ‫﴾ َوقُ ِل ْال َح ْم ُد ِلِ ال ۪ذي لَ ْم يَتَّ ِخذ َولَدًا َولَ ْم يَ ُك ْن لَه‬110﴿ ‫يل‬
ْ ً ‫َس ۪ب‬
4. Haşr 24: Terkibin son kullanıldığı yer bu-
‫ك فِي ْال ُم ْل ِك َولَ ْم يَ ُك ْن لَهُ َولِ ٌّي ِمنَ ال ُّذلِّ َو َكبِّرْ هُ تَ ْك ۪بيرًا‬ ٌ ‫َش ۪ري‬
rasıdır:
“De ki: “İster Allah diye yalvarıp yakarın, is- ‫ص ِّو ُر لَهُ ْالَ ْس َم ۤا ُء ْال ُح ْس ٰنى يُ َسبِّ ُح‬
َ ‫ئ ْال ُم‬ ِ َ‫ق ْالب‬
ُ ‫ار‬ ّ ٰ ‫هُ َو‬
ُ ِ‫للاُ ْالخَال‬
ter Rahman diye: Ona hangi biriyle yalvarır- ‫ض َوهُ َو ْال َع ۪زي ُز ْال َح ۪كي ُم‬
sanız yalvarın, ama unutmayın ki en güzel ِ ْ‫ت َو ْالَر‬ِ ‫لَهُ َما فِي السَّمٰ َوا‬
nitelikler, tüm mükemmellikler sadece O’na “O Allah mutlak yaratıcıdır, en üstün sanatla
layıktır! İmdi (ey muhatap)! Sen de yalvarıp yaratandır, en güzel suret verendir: En güzel
yakarırken ne sesini aşırı yükselt, ne de aşı- nitelikler, tüm mükemmellikler O’na mahsus-
rı kıs; bu ikisi arasında dengeli bir yol tut ve tur.” (Haşr, 59:24).
de ki: “Övgülerin tamamı kendisi için çocuk Vahiy Allah’ın insana olan şefkat ve merhame-
edinmeyen, mutlak otoritesine ortak olacak tinin ifadesidir. O’nun esması da vahyin bir
hiçbir varlık bulunmayan, güçsüzlük ve düş- parçasıdır. Şu halde O’nun kendi zatını kul-
künlükten dolayı bir yâr ve yardımcıya ihti- larına vahiyle tanıtması, onlara olan şefkat ve
yaç duymayan Allah’a aittir!” Nihayet, sınır- merhametinin bir eseridir. İlahi vahyin esma-i
sız büyüklüğünü anarak O’nu (hep) yücelt!” hüsnayı içermesi, lütuf içinde lütuf, ikram
(İsrâ’ 17:110-111). içinde ikramdır. O önce insanı yeryüzüne
Mekke putperestlerinin, hayata her daim inzal etmiş, sonra insana akleden kalbi inzal
müdahil bir Allah tasavvuru telkin eden er- etmiş, sonra akleden kalbe vahyi inzal etmiş,
Rahmân ismine itirazlarını reddeden ayet, vahiy içerisinde de zatı hakkında bilgi inzal
isimlerin birden fazla oluşunun isim sahibi- etmiştir. Zatı hakkında inzal ettiği bilgiyi ta-
nin birden fazla oluşu anlamına gelmediğini şıyan isimlere Esma-i hüsna adını vermiştir.
teyit eder. “Allah” diye yalvaran da, “Rahman” Esmâ-i hüsnanın değeri
diye yalvaran da O’na yalvarmıştır. O’nun
Şafii der ki: “Bu ümmetin ürettiği bilgi-
Esma-i hüsna’sı her ne kadar çoksa da, bü-
nin tümü sünnetin şerhidir, sünnetin tümü
tün bu isimlerin müsemması tektir. Bu bir
Kur’an’ın şerhidir, Kur’an’ın tümü Allah’ın
zorunluluktur. Çünkü Esma-i hüsna, taşıdığı
güzel isimlerinin ve yüce sıfatlarının şerhidir.”
anlamın mutlak, aşkın ve mükemmel olanını
(Zerkeşî, el-Burhân, I, 24).
temsil eder. Tüm mükemmellik vasıfları ise
O’na mahsustur. “İster Allah diye yalvarın, İzz b. Abdüsselam es-Sülemi (577-660) der
ister Rahman diye” ifadesi, aslında “ister has ki: “Allah’ı ve sıfatlarını bilmek, insan eylem-
ismine yönelin ister sıfatına yönelin, fark et- lerinin en değerlisidir. Çünkü bu sıfatların ait
mez” anlamına da alınabilir. Allah O’nun has olduğu varlık, varlığın en şereflisidir. Bunla-
ismidir, Rahman ise sıfatı. rın semeresi, ürünlerin en kıymetlisidir. İtaa-
te dair Allah’a dönük olan ne varsa, hepsi de
3. A’raf 180: İniş sürecinde terkibin üçüncü böyledir. O’nun çağrısına icabet, icabetlerin
kullanıldığı yer burasıdır ve bağlamı duanın en faziletlisidir. O’na itaat, itaatlerin en hayır-
“çağrı ve zikir” anlamıdır: lısıdır. O’na ibadet, ibadetlerin en büyüğüdür.
‫َو ِ ٰ ّلِ ْالَ ْس َم ۤا ُء ْال ُح ْس ٰنى فَا ْدعُوهُ بِهَا‬ O’na muhalefet, muhalefetlerin en kötüsüdür.
O’nu murakabe etmek, murakabelerin en gü-
“En güzel nitelikler, tüm mükemmellikler
zelidir. O’nu sevmek, sevgilerin mükemmeli-
Allah’a mahsustur: Artık O’nu, onlarla çağı-
dir. O’na saygı duymak, saygıların en yücesi- Kur’ani Hayat
rın. (A’râf, 7:180). MAYIS’13
dir. O’na yönelmek, yönelmelerin en hayırlısı-
SAYI 29
Hiçbir mükemmellik atfının O’ndan başkası- dır. O’nu yâd etmek, zikirlerin en şereflisidir. Esma-i
Hüsna
na yapılmamasıyla başlayan ayet, O’nun es- O’na şükretmek, şükürlerin en soylusudur.
MUSTAFA
masının hem hakiki, hem zihni, hem de lafzî O’nun hükmüne sabretmek, tüm sabırların İSLÂMOĞLU

7
en erdemlisidir. O’nun sıfatlarını tefekkür meşru addetmiştir. Mekke putperestlerinin
etmek, tefekkürlerin en değerlisidir. O’nu ar- şirk bataklığına, böyle bir arayışın sonucun-
zulamak, arzuların en güzelidir. O’na yalvar- da saplandıklarına, onların dilinden nakletti-
mak, yalvarmaların en önceliklisidir. O’nun ği “Biz bu (varlıklara) sadece ve sadece bizi
için gözyaşı dökmek, dökülen gözyaşlarının Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz”
en değerlisidir. O’ndan hayâ etmek, hayâların (39:3) sözü şahitlik eder.
en üstünüdür. O’nda yok olmak, yok olmanın
Kur’an vahyi, Esma-i hüsna yanında, kulun
en iyisidir. O’nun uğrunda cömertlik etmek,
iman ve salih amelini de Allah’a yakın olmak
cömertliklerin en kıymetlisidir. O’na sığın-
için meşru vesile kabul etmiştir. Birincisinin
mak, sığınmaların efdalidir. O’nun azameti
yönü Allah’tan insana doğru, son ikisinin yönü
karşısında boyun eğmek, boyun eğmelerin
ise insandan Allah’a doğrudur. Bu üç meşru
en soylusudur. O’nun yüceliği karşısında ür-
vesile içerisinden Esma-i hüsna Allah’tan in-
perti duymak, tüm ürpertilerin en kıymetlisi-
sana uzanan şefkat elini temsil eder. Kulun
dir. O’nun huzurunda eğilip bükülmek, tüm
duaya durması, Allah’tan uzanan bu ele mu-
eğilip bükülmelerin en haysiyetlisidir. O’nun
kabelede bulunmasıdır. Duaya kalkan iki el-
izzeti karşısında mahviyet içinde olmak, tüm
den biri imanı, diğeri salih ameli temsil eder.
mahviyetlerin en haşmetlisidir. O’nun sıfatla-
Bunlar da kulun Allah’a ulaşmak için kendi
rıyla süslenmek, süslenmelerin en cazibelisi-
elinde bulunan vesilelerdir. Kul iman ve sa-
dir. O’nun için zillete katlanmak, zilletlerin
lih amel vesilelerine yapışarak Allah’a ellerini
en asilidir. O’nun için iltifat etmek, iltifatların
açarsa, Allah kulun
en yücesidir. O’nun sı-
bu talebini karşıla-
fatlarını derin bir mari-
ESMA-İ HÜSNA ALLAH’TAN mada esmasını vesile
fetle idrak etmek, tüm
kılacaktır. Esması sa-
marifetlerin en ulusu- İNSANA UZANAN ŞEFKAT
yesinde, iman ve sa-
dur. O’na adanmak,
ELİNİ TEMSİL EDER. KULUN lih ameli vesile kıla-
adanmaların en say-
rak, kendisine açılan
gıdeğer olanıdır. O’na DUAYA DURMASI, ALLAH’TAN
elleri boş çevirmeye-
dair olanı dinlemek, UZANAN BU ELE MUKABELEDE
cektir.
dinlemelerin en yarar-
lısıdır. O’nun emrin- BULUNMASIDIR. Allah’ın esması du-
den dolayı içi ferahla- rurken O’na yaklaş-
mak, iç ferahlığının en mak için başka vesi-
anlamlısıdır. O’na itaatten dolayı sevinç duy- leler aramamak, esma-i hüsnayı O’na tahsis
mak, duyulan sevinçlerin en rafinesidir. O’na etmek gerekir. İlahi birer sebeb olan esma-i
karşı takınılacak edep, edeplerin en incesidir. hüsna, mecazen gökten yere sarkıtılan ilahi
O’nun taraftarları, taraftarların en sağlamıdır. bir merdivendir. Kul bu merdivene iman ve
Safa ve mutlu son, böyle olanların başınadır.” salih amelden oluşan bir çift elle sımsıkı yapı-
(İzz b. Abdulsselam, Şeceretu’l-Me’ârif ve’l- şıp tırmanmalıdır. Yukarıdan aşağı sarkıtılan
Ahvâl, s.14). inzal’i, buna tutunup yücelme ise mirac’ı tem-
sil eder. Yukarıdan aşağı sarkıtılan sebeb ilahi
Esma-i hüsna üç meşru vesilenin ilkidir
sevgi, rahmet, şefkat ve yardımı, buna tutu-
Allah’a yakın olmanın üç meşru vesilesi var- nup da tırmanma ise beşeri iman, ubudiyet,
dır: 1. Esma-i hüsna. 2. Dua. 3. Salih amel. ibadet, gayret ve ameli temsil eder. Birincisi
vehbi olan, ikincisi kesbi olandır.
Esma-i hüsna, kulun Allah’a yaklaşma vesile-
sidir. Allah’a yakın olmak için vesile arayışına Esmayı ‘ihsa etmek’, esma ile ahlaklanmaktır
giren insana uzatılan ilahi bir el mesabesin-
“Elbet Allah’ın doksan dokuz ismi vardır;
dedir. Görünür görünmez varlıkları Allah’a
bunları ihsa eden herkes, kendisini cennete
yaklaşmak için “vesile” kılmayı Kur’an gayr-ı

8
girdi (bilsin).” (Buhari, II, 981, h.n. 2585; Hadisin anahtar kelimesi olan ahsâhâ, hasâ
Müslim, IVA, 2063, h.n. 2677). kökünden türetilmiş bir kelimedir. Bu kelime
zengin bir anlam alanına sahiptir. Kelimenin
Buhari ve Müslim başta olmak üzere bu riva-
bütün bu anlamlarından yola çıkarak ahsâhâ
yeti nakleden birçok hadis musannifinin ri-
ifadesi “onları tesbit etme, üzerinde düşünme,
vayetinde, 99’luk isim listesi yer almamakta-
bir tohum eker gibi hayatın kalbine ekme, onların
dır. Tirmizi ve İbn Mace rivayetleri isim listeli
birbiriyle, hayatla, insanla ve kainatla olan bağ-
olarak gelir. Fakat piyasada dolaşan ve halkın
lantısını keşfetme, anlama, kavrama, yaşama,
dilinde nesilden nesle aktarılan, hattatlar ta-
ahlak kılma, onlarla Allah’ı yüceltme, Allah’a
rafından yazılan bu listeler, bu sahanın otori-
yaklaşma vesilesi kılma ve Allah’ın sevgisini yi-
telerinin de ittifak ettiği gibi, asla güvenilmez
tirmekten korkma” anlamlarına gelir.
ve muteber olmayan listelerdir.
Allah’ın esmasını ihsâ eden cennete girecek-
Buhari ve Müslim rivayetinin tümü, yukarıya
tir. Esma-i hüsnayı ihsâ etmek için ilk adım,
aldığımız kadardır.
şüphesiz vahye başvurmaktır. Bundan sonra-
Yukarıdaki esma hadisinin ardına neden bir ki adım ise, onları anlamaktır. Çünkü Allah’ı
isim listesi ilave edilmemiştir? Bunun en ma- anlamanın yolu esmayı anlamaktan geçer. Es-
kul cevabı şudur: Her mümin vahyin içinde mayı anlamak aklın miracıdır.
bir define arayıcısı gibi esmayı didik didik
Allah’ın isimleri konusunda doğrudan şaş-
arasın ve bulmaya çalışsın. Bu arayış ona şu
mak
getirileri sağlayacaktır:
Kur’an Esma-i hüsna konusunda ilhad adını
1. Esma arayışı bahanesiyle vahyi kendi bü-
verdiği tavrı yasaklamıştır (7:180). “Allah’ın
tünlüğü içinde kavrayacaktır.
isimleri konusunda ilhad”, bu konuda doğ-
2. Esma arayışı sırasında tenezzülat-ı ilahiyye- ru yoldan sapmak, yanlış yolu tercih etmek-
ye mazhar olacak, daha önce görüp de fark et- tir. Ayetteki yulhidûn ile, Allah’ın isimleri ve
mediği veya görmediği ayetleri keşfedecektir. nitelikleri konusunda ciddiyet göstermeyen,
3. Esmayı ararken satır aralarına bakacak ve laubali davranan, Allah hakkında zan ile ko-
satır arkalarına sızıp (ubur: i’tibar: ibret) ora- nuşan ve bilmediğini söyleyenler (2:80) kas-
larda vahyin ne dediğinden öte ne demek is- tedilmiştir. Allah’ın isimleri konusunda doğru
tediği üzerine kafa yoracaktır. yoldan şaşmak hiç şüphesiz sadece isimlerin
lafızlarıyla ilgili bir durum değildir. Belki de
4. Esmayı tek tek hadiste müjdelendiği gibi bu ayetin sakındırdığı asıl şey, Allah tasavvuru
işte o zaman ‘ihsa’ edecek ve buldukları üze- konusundaki sapmadır. Zaten isimler konu-
rinde bu isim mi, sıfat mı, mastar mı, fiil mi sundaki sapma, tasavvurdaki sapmanın bir
diye tetkik edecek, bu tetkik onu yepyeni sonucudur. Tasavvurdaki sapma muhtevaya
mana ufuklarına götürecektir. yönelik, isimlerdeki sapma ise biçime yöne-
5. Sonunda esma-i hüsnayı aramanın zorlu- liktir. Allah’ın isimleri konusunda doğru yol-
ğunu görerek acziyetini itiraf edecek ve kullu- dan sapmanın farklı boyutlarını şu başlıklar
ğun Allah karşısında acziyet demeye geldiğini altında toplayabiliriz:
bilecektir. 1. Allah’a isim koyma yoluyla Allah’ı tanımla-
6. Rabbinin esma-i hüsnayı aratmasının da maya kalkmak.
bir rabbani terbiye olduğunu fark edecektir. 2. Allah’ın kendi zatı için seçip beğendiği
7. Bu kadar emek vererek elde ettiği esma- isimleri veya onların manalarını reddetmek.
Kur’ani Hayat
nın onun gözünde ayrı bir yeri olacak, kendi 3. Allah’ın isim ve sıfatlarını, onların içerikle- MAYIS’13
emeğine saygı duymayı öğrenirken Allah’ın rini görünür görünmez varlıklara vermek. SAYI 29
Esma-i
emeğinin büyüklüğünü de kavrayacaktır. Hüsna
MUSTAFA
İSLÂMOĞLU

9
4. Allah’ın isimlerinin anlamlarını tahrif et- nusu, her zaman sakin ve uslu değildir. Bu
mek ve onlara kendilerinde bulunmayan an- okyanusta bazen fırtınalar kopar. İnsan orta-
lamlar yüklemeye, veya var olan anlamları sına atıldığı bu okyanusun dalgaları arasında
eksiltmeye yeltenmek. sığınacak emin bir liman, tutunacak güvenli
bir dal arar. İmdat dilemek zorunda kalır. Fa-
5. Esma-i hüsnanın içeriğini boşaltmak.
kat Allah’tan nasıl imdat dileyeceğini bilemez.
6. Esmasıyla hayatın tüm alanlarına Allah’ın Uzun uzun cümleler kuracak imkân bulama-
tecellisini inkâr edip, O’nu hayattan dışlayan yabilir. Derdini bir kelimeye dökmek ister, o
bir tasavvura sapmak. kelimeyi bulmakta zorlanır. Allah’la olağanüs-
Allah’ın isimleri konusunda doğru yoldan tü hallerde doğru kelimeler üzerinden ileti-
sapmamak için bu konuda doğru yolun ne şim kurmak ister. Fakat bunu beceremez. İşte
olduğunu bilmek gerekir. o zaman imdada esma yetişir.

Peki, Allah’ın isimleri konusunda doğru yol Esma ilimlerin anahtarıdır: Allah’ın esmasının
nedir? her biri bir ilme benzer. Kişi onun esmasın-
dan kaçına nüfuz ettiyse, o kadar ilimle Allah’ı
Bu sualin cevabını birkaç maddede sıralayalım: biliyor demektir. O’nun yalnızca Rahman,
1. Allah’a isim koymak Allah’ın hakkıdır. Rahîm, Rab ve Kerim gibi isimlerine vakıf ola-
Kendi isimlendirmesine uyarak el-Âlim deriz na nisbetle, bunlara ilaveten Halık, Bedi, Fatır
fakat el-Ârif diyemeyiz. Bu güzel isimler an- ve Musavvir gibi isimlerine vakıf olanın Allah
cak O’nun katından gelir. hakkındaki bilgisi daha ileri düzeydedir. Bu,
sadece şer’î ilimlere vakıf bir İslam âlimiyle,
2. Allah’ın kendisi için seçip beğendiği isimler
şer’î ilimlerin yanında tabii ilimlere de vakıf
ilahi kelamda yer almışlardır. Allah’ın isimleri
bir İslam âlimi arasındaki farka benzer. Birin-
konusunda doğru yoldan sapanların yerildi-
cisine nisbetle ikincisinin ayetleri anlaması,
ği ayetin bizatihi kendisi, bu konuda doğru
yorumlaması ve anlatmasının, daha derin ve
yolun ne olduğunu da gösterir: “O’nun güzel
daha kapsamlı olacağı muhakkaktır.
isimleri vardır: O’nu onlarla anın!” (7:180).
3. Allah’ın kendisi için kullandığı isim- Sonuç
ler Kur’an’da isim siygasıyla gelenlerdir. “Neden Esma-i hüsna?” sorusunu, şu dokuz
Kur’an’da Allah’a izafe edilen fiiller ismin ye- maddede özetleyebiliriz:
rini tutmazlar. 1. Allah’ı kendi kelamından bilmek, tanımak
4. Kur’an’da Allah’a izafe edilen fiillerden isim ve anlamak için.
türetmenin baştan beri bir usulü ortaya kona- 2. Sahih ve tevhîdî bir Allah tasavvuru inşa
mamıştır. Bu tavır bu konuda kaçınılması zor etmek için.
bir keyfiliğe kapı aralamıştır. 3. Allah’tan bağımsız bir hayat alanı olmadı-
Esma-i hüsna görünmez kapıların anahtarıdır ğını talim için.
Esma Allah adıyla/adına okumanın anahtarıdır: 4. Esmanın tecellisiyle ahlaklanmak için.
Kur’an’a göre “Allah’ın adı”, hayatın her ala- 5. Halık ile mahlûk arasındaki hüviyet farkını
nında insanın önüne çıkan duvarlarda açılan anlamak için.
kapıdır. Dahası, kapalı kapıları ardına kadar 6. Allah’a yaklaşmaya bir vesile olsun için.
açan mükemmel ve muhteşem bir anahtardır. 7. Allah’ı layık olan vasıflarla anıp, O’na layık
Esma duanın anahtarıdır: Esma-i hüsna, mü- olmayan vasıflarla anmamak için.
min bir kulun Allah karşısındaki esas duruş- 8. Allah’ı öğrettiği gibi zikredip iç huzuru
larından birini teşkil eden duanın anahtarıdır. duymak için.
Kul Allah’a nasıl hitap edeceğini, O’ndan nasıl 9. Dua ve ibadetin kabule yakın olması için.
isteyeceğini, O’na nasıl yalvarıp yakaracağını

bilemez. İnsanın ortasına atıldığı hayat okya-
10
İNCE L E ME

Şahsiyet Sahibi Olmada


Esma’nın Yol Göstericiliği
Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adına…
Ayşen GÜRCAN
Her şey O’nunla başlar, her şey tüm ilhamı-
ŞAHSİYET SAHİBİ KİŞİ, nı, yaşam enerjisini O’ndan alır, her şey O’na
GÜCÜNÜ BİLGİSİNDEN döner. Hayatımızın en merkezinde ve yönü-
müzün tam ortasında olan Yüce Yaratıcımızın
ALIR, BİLMEDİĞİNİN bize sunduğu, yol göstericiliğinin en keskin
göstergesi olan vahiyle biz O’nu tanımayı,
GÜCÜNÜ TASLAMAZ, O’nun bizden beklentisini ve yaşam amaçla-
PEŞİNDEN GİTMEZ, rımızı öğreniriz.
Şahsiyet sahibi olma, Allah’ın kulundan bek-
BİLMEYE DEĞER VERİR
lediği duruşa sahip olmada temel değişkendir.
VE İLMİNİ YAŞAR, BUNU Ne tür özellikleri olmalıdır, nasıl bir eğitimden
geçmelidir sorularının cevapları elbette halen
DA DAVRANIŞLARINDA daha tartışılmakta ve müzakere edilmektedir.
HİSSETTİRİR. Şahsiyet sahibi olma birtakım niteliklerin ge-
rekliliğini zorunlu kılar. Yani şahsiyet sahibi
kişinin vasıfları olmalıdır. Ve bu sıfatlar elbette
Doç.Dr., Pedagog
en güzel niteliklerden esinlenmelidir. En güzel
isimler, nitelikler Allah’ındır. Bu yazıda biz,
şahsiyet sahibi olmada, acaba “Rabbimizin
esmaları bize yol gösterir mi” sorusuna cevap
arayacağız.
Çalışmanın Amacı ve Yöntemi
Esmaların lügat ve teorik tanımlamalarından
ziyade, birbirleriyle ilişkisi ve konumlandır-
masını esas alarak bir model oluşturulabilir
mi? Bu sorunun cevabı, kavram haritası yön- Kur’ani Hayat
MAYIS’13
temi kullanılarak Esma’ların birbiri ile bağlan- SAYI 29
tısı şematik olarak gösterilmeye çalışılacaktır. Şahsiyet Sahibi Olmada
Esma’nın Yol Göstericiliği

AYŞEN
GÜRCAN

11
Kavram haritası, değişken olarak alınan kav- Merkez Kavram (Merkez Değişken)
ramların birbiri ile ilişkilerini gösteren diyag-
Kavram haritası uygulaması neticesinde orta-
ramlardır. Bilgiyi düzenlemeye ve ifade et-
ya çıkan diyagramın en merkezinde yer alan
meye yarayan bir grafiksel araçtır. Kavramlar
değişken diğer tüm değişkenler içinde ilişki
bir tür kutu veya çember ile çevrelenir ve iki
katsayısı en yüksek olan değişkendir. Yaptığı-
kavram arasındaki ilişki birbirleri arasına çi-
mız çalışmada en yüksek ilişki oranına sahip
zilmiş çizgilerle belirtilir.
isim olarak AZİZ ismi gelmiştir. 88 yerde ge-
Kavram haritası, insanların nasıl öğrendikleri len Aziz isminin özelliği, bir arada kullanılan
ile anlamlı öğrenme konuları arasında köprü isimler içinde tek ortak değişken olarak kar-
kuran bir öğrenme ve öğretme stratejisidir. Bir şımıza çıkmaktadır.
kavram haritası daha geniş bir kavram başlığı
altındaki kavramların birbirleriyle ilişkilerini
gösteren iki boyutlu bir şemadır. Kavramların AZİZ
anlaşılması ve zihne girmesi için ön bilgilerin
yeterli olması ve etkin olarak kavramları ve
o kavramlar arasındaki ilişkileri düşünmek
gereklidir.
Çalışmamızda vahiyde yer alan esmalardan El-Aziz çok şerefli ve hep değerli olan, mü-
bir kavram haritasının oluşturulması hedef- kemmel, en yüce izzet ve şerefin sahibi olan
lenmiştir. Kavram haritası için üç sınırlılık- otorite demektir. Sahibinin üstünlükte eşi
tan hareket edilmiştir: ve benzeri bulunmadığını ifade eder.1 Şahsi-
yet sahibi insanın “Aziz” ismi ile kendisinin
1- Yan yana gelmiş, birbiri ile tamlanmış
gücünün ve Allah’ın ona bahşettiği şere-
isimler ele alınmıştır, tek başına kullanılmış
fin farkında olmasıdır. Elbette burada hem
isimler çalışmada yer almamıştır. Örneğin;
Aziz isminin alt bağlamları (lugavi, nazari ve
başka bir isimle birlikte kullanılmadığı için
Kur’ani) için söylenecek çok şey var. Ancak
Hak ismi şemada yer almamıştır.
hem çalışmanın usulü gereği, hem de konu
2- Yan yana gelmiş ve yanına geldi- kapsamının genişliğinden bunlara girilmeye-
ği isimden en az bir isim ile de kullanılmış cektir. Çalışmanın gereği olarak, söz konusu
isimlerden hareket edilmiştir. Örneğin, Ahir ismin geldiği diğer isimlerle birlikte anlam
ismi sadece Evvel ismi ile kullanılmış, başka çözümüne gidilmesi hedeflenmektedir. Sade-
bir isimle zikredilmemiştir. Dolayısıyla Ahir ce Aziz ismiyle kullanılmış başka hiçbir isim-
ve Evvel isimlerine kavram haritasında yer le gelmemiş isimler vardır. Öncelikle bunlar-
verilmemiştir. dan bahsedeceğiz. İlki VEHHAB ismidir.
3- Son sınırlılık ise, yazımızın amacına
hizmet etmek için kavram haritasında sade- AZİZ
ce insana tezahürleri olan isimlere yer veril- VEHHAB
miştir. Örneğin; Ğaniyy, Hamid, Kuddüs gibi
isimlere yer verilmemiştir. Çünkü bu isimler
sadece ve sadece Rabbimize özgü olup, O’nu
tanımlayan isimler olması hasebiyle kavram
1 İslâmoğlu, Mustafa, Kur’an’a Göre Esmâ-i Hüsnâ,
haritamız içinde yer verilmemiştir. Düşün Yayınları, İstanbul 2011, s.480.
12
Aziz ismi ile tek yerde geçen (38:9) Vehhab isme ile yedi yerde (36:38; 27:78; 6:96; 40:2;
ismi, Aziz ismini tanımlamak için kullanıla- 41:12; 43:9) birlikte kullanılmıştır.
cak isimlerden biridir. Buradan mümin bir
şahsiyetin çıkarabileceği ilk anlam, Aziz olan ALİM AZİZ
aynı zamanda Vehhab olmalıdır. Azizliğin ge-
reği onun Vehhab oluşunu sağlamasıdır. Bir VEHHAB
başka deyişle, Vehhab, hibe eden, karşılıksız
veren anlamı ile düşünüldüğünde şahsiyet KAVİYYU
sahibi kişinin vericiliği onun dik duruşunun
göstergesidir. Sadece Aziz ismi ile kullanılmış
olan diğer bir isim de KAVİY ismidir.
Aziz olan Allah aynı zamanda
Alim’dir. Alim; her şeyi en ince detayına ka-
AZİZ dar, zaman ve mekandan bağımsız bir şekil-
VEHHAB de her şeyi en derinlemesine bilen demektir.
Alim ismi Rabbimizin Esma kavram harita-
sında bir çevre kavram (anadal değişken)dır.
KAVİYYU Şahsiyet açısından bakıldığında Gücün (aziz-
liğin) bir ayağının ilme dayalı olması, yani bir
Aziz ismi ile birlikte kullanılan Kaviy ismi şekilde yaptıklarının bilgi ve bilginin gerekle-
yedi yerde (11:66; 42:19; 22:40 ve 74; 58:21; rine dayalı olmasını tanımlar. Şahsiyet sahibi
33:25; 57:25) gelir. Başka bir isimle gelmeyen kişi, gücünü bilgisinden alır, bilmediğinin gü-
Kaviy ismi Aziz isminin anlamıyla yakından cünü taslamaz, peşinden gitmez, bilmeye de-
ilişkilidir. Güçlü, kuvvetli oluşunun Aziz olu- ğer verir ve ilmini yaşar, bunu da davranışla-
şuna bir anlam katmasını düşünürsek, şahsi- rında hissettirir. Aziz isminin anadal değişke-
yet sahibi kişinin de dik duruşu göstermede ni sadece Alim ismi değildir. Tam karşısında
Kaviy ismi önemli bir yol gösterici olmakta- Alim ismi ile hiç yan yana gelmemiş, ondan
dır. Kudretini Allah’tan alan şahsiyet sahibi çok farklı alanı tanımlayan RAHİM ismidir.
kişi Allah dışında hiçbir şeye karşı dik duru- Rahim ismi Aziz ismi ile 13 yerde (26:9,68
şunu bozmadan, diğer vasıflarını gerçekleşti- ,104,122,140,159,175,191,217; 36:5; 32:6;
rebilmek için öncelikle Aziz, Kaviy ve Vehhab 30:5; 44:42) birlikte kullanılmıştır.
isimlerinden kendine bir başlangıç belirleme-
lidir. ALİM AZİZ
Çevre Kavramlar (Anadal Değişkenler)
VEHHAB
Çevre kavram; kavram haritası yönteminde
merkez kavramın etrafında olan ve başka kav-
RAHİM
KAVİYYU
ramlarla da ortaklığı bulanan anadal değiş-
kenlerdir. Esma kavram haritası çalışmasında
merkez kavram olan Aziz isminin anadal de- Kur’ani Hayat
ğişkeni olarak Alim ismi gelmektedir. Çünkü MAYIS’13
Rahim esması kavram haritası içinde ikinci SAYI 29
Aziz isminden sonra en sık kullanılan ana
anadal değişken olarak karşımıza çıkmak- Şahsiyet Sahibi Olmada
Esma’nın Yol Göstericiliği
değişken isimlerden biridir. Alim ismi Aziz
tadır. Çok merhametli, işinde merhametli, AYŞEN
GÜRCAN

13
çokça esirgeyen demek olan Rahim ismi ana Aziz ismiyle birlikte gelen isimler arasında
kavramın sağ tarafında yer alan bir anadal de- Hakim ismi sayı bakımından en çok kullanı-
ğişkendir. Rahim isminin özelliği Aziz ismi ile lan isimdir. Aziz isminin kullanıldığı 88 yerin
ortaklığı olmasına rağmen, Alim ismi ile hiç 46’sında Aziz ismi Hakim ismi ile birlikte ge-
kullanılmamış olmasıdır. Kavram haritasının lir. Aynı zamanda Hakim isminin Alim ismi
bu görünümü sanki beynin sol yarım küresi ile de ortaklığı vardır. Toplam 90 yerde kulla-
(ilmi, detayı ve rasyonelliği tanımlaması gibi) nılan Hakim ismi, Aziz isminden sonra ikinci
Alim ismi ise, sağ yarım küresi olan kısımda sırada 37 yerde Alim ismi ile birlikte kulla-
RAHİM ismi gibi yer almıştır. Aziz ile birlikte nılmıştır. Hakim isminin hem Alim hem de
Rahim ismi bize şahsiyet sahibi olmada bize Aziz ismiyle birlikte kullanılmış olması, bilgi
birçok ipucu vermektedir. O’nun üstünlüğü, ile hikmeti, güç ile adaleti tanımlamada bize
kudreti ve merhametiyle anlamlıdır. Gerçek yol göstermektedir. Rahim ismi ile kullanıl-
kudret merhametle birleşince Hüsna, en gü- maması ise, merhametin hikmetine gerek ol-
zel, en muhteşem ortaya çıkar… madan, ‘merhametten maraz doğar’ sözünün
merhameti ilim ve hikmet babından değer-
Aziz ve Rahim isimlerinin birlikte olmasının
lendirmeye kalkanların vardığı bir sonuç gibi
şahsiyet sahibi olmada izdüşümüne bakıldı-
de görebiliriz. Bu ikisi arasında hiç bağ olma-
ğında, bu kişinin esirgeyici ve merhamet edici
dığı söylenemez, zira hepsinin birbiri ile bağ-
davranması, özellikle gücünden daha güçsüz-
lantısı olduğunu kavram haritası tam olarak
lere karşı koruyucu ve kollayıcı olması, çev-
bittiğinde görebiliyoruz. Öyle ki, tüm esmalar
resini ürkütmeden umut ve güven vermesi
birbiri ile bir şekilde, bir yönüyle bağlantılı
bu isimlerin yol göstericiliklerinin sonuçları
çıkmaktadır. Şahsiyet sahibi olmada Hakim
olacaktır.
isminin izdüşümüne baktığımızda kararlarını
Aziz isminin birlikte kullanıldığı üçüncü ana- duygularıyla değil ilmi ve gücüyle vermesi ge-
dal değişken isim ise HAKİM ismidir. Hakim rektiğini görmekteyiz.
ismi hem Aziz hem de Alim ismiyle kullanılan
Kavram haritamızın bir sonraki aşamasında
anadal değişkenidir. Alimle ortaklığı söz ko-
ikinci anadeğişken tarafında oluşan üst ana-
nusudur. Ancak ikinci anadal değişkeni olan
dal değişkeni Hakim isminin tam zıt tarafında
Rahim ismiyle doğrudan birlikte hiç kullanıl-
ise başka bir ana değişkeni görmekteyiz. Bu
mamıştır. Dolayısıyla Hakim ismi Aziz-Alim
ana değişken de Aziz ismiyle birlikte Rahim
bileşkesinin bir üst görünümünü bize sunar.
isminin ortak kullanım alanlarında kendini
gösteren GAFUR ismidir.
HAKİM
HAKİM
ALİM AZİZ
VEHHAB AZİZ
RAHİM VEHHAB
ALİM
KAVİYYU RAHİM
KAVİYYU

14 GAFUR
Nasıl Hakim ismi Aziz isminin yanı sıra esas sını anlamış birisi hakkında hüküm verirken
Alim isminin tamlayıcısı ise, Gafur ismi de onun hatasını anlamasını merhametle karşıla-
Aziz isminin yanı sıra Rahim isminin tamlayı- mak demektir. Kavram haritasının sağ cenahı
cısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplam 92 merhamet, tevbeleri kabul eden, bağışlayan
yerde gelen Gafur isminin Aziz ismi ile bir- isimlerinin bir başka köprü değişken esması
likteliğinin (35:38 ve 67:2) bağışlayıcılığı güç ise VEDUD ismidir.
sahibi olmak adına değildir, O zaten Aziz’dir.
Aziz oluşu O’nun bağışlayıcılığını da belirle- HAKİM
miş olur. Gafur isminin Rahim ismiyle birlik-
teliği ise ayetlerde en çok (73 yerde) birlikte
AZİZ
karşımıza çıkan iki isimdir. M. İslamoğlu’nun
TEVVAB
da dediği gibi; “Bağışlayana rahmet ne de ya- VEHHAB
ALİM
kışır, Rahim olana da mağfiret yaraşır.” (2011: RAHİM
s:350). KAVİYYU
Köprü Değişkenler
Kavram haritasının anadal değişkenlerinden VEDUD
sonra birbiri ile bağlantısı olmayan çevre
GAFUR
kavramlarının ortaklıklarını sağlayan köprü
değişkenler yer almıştır. Bunların ilki Hakim
Çok seven, çok sevilen anlamına gelen Ve-
ismi ile Rahim ismini birleştiren tek isim olan
dud ismi, mutlak sınırsız, eşsiz ve benzersiz
TEVVAB ismidir.
sevgi kaynağının da Allah olduğunu bize gös-
HAKİM termektedir. Bu anlamda Vedud isminin Ra-
him ve Gafur isimleriyle köprü olması nasıl
da manidardır. Çok seven, işinde merhametli
AZİZ olan ve bağışlayandır. Bu görünümün şah-
TEVVAB
VEHHAB siyet sahibi olmada bize sunduğu ipucu ise;
ALİM
RAHİM seven bağışlar, bağışlayabilen gerçek sevendir
KAVİYYU dense yanlış olmayacaktır. Bu da merhame-
tin bir göstergesidir. Dolayısıyla koşula bağlı
bağışlama ya da içinde sevgi barındırmayan
bir merhamet ne kadar gerçekçi ve geçerli
GAFUR olacaktır. Ancak gerçek anlamda seven, mer-
hametle yaklaşan kişiler bağışlayabilirler. O
Allah iken, merhameti kendine ilke edinmiş
Rahim ismi ile Hakim isminin ortak ismi olan iken; ve bu merhameti sevgisiyle birleştirip
Tevvab ismi, sadece Medine döneminde nazil bağışlayıcılığını ilan etmiş iken, bize ne olu-
olmuş ayetlerde yer alır. Bu açıdan bakıldığın- yor da, şartlara bağlı değerlendirmeler yap-
da merhametli olmak ile hükm sahibi olma- maya kalkıyoruz? Kur’ani Hayat
nın tek ortak noktası kendisine yönelenlerin MAYIS’13
Kavram haritamızın sağ alanında bağlantılı SAYI 29
kabulünde görülmektedir. Şahsiyet sahibi ki-
son değişkenimiz AFUV ismidir. Köprü de- Şahsiyet Sahibi Olmada
Esma’nın Yol Göstericiliği
şiye bu köprü değişkenin izdüşümü ise, hata-
ğişkenler içinde yer verdiğimiz Afuv isminin, AYŞEN
GÜRCAN

15
yapılanların üstünü tamamen çizerek affeden Vasi ismi, her şeyi kuşatan, imkanları sonsuz
anlamıyla bağışlayan Gafur ismi ile kullanılı- olup zenginliğini ve kudretini her yerde his-
yor olması anlam akrabalığının da göstermek- settiren anlamlarıyla Alim ve Hakim isimleri-
tedir. Ancak, hem bağışlayan, aynı zamanda nin birer sonucu gibi kendini göstermektedir.
tamamen affeden olabilmek, en güzel nitelik- Kavram haritasının sol üst köşesinin köprü
lere (isimlere) sahip Rabbimizin kendisi için değişkeni olan Vasi ismi ile şahsiyet sahibi
öngördüğü en güzel isimlerdir. Bize düşen, olmada bize verdiği ipucu ise; çevresine ilmi
sadece bağışlamak değil, aynı zamanda tama- ve hikmetiyle sahip çıkan, tüm kimsesizlerin
men affedebilmek için de gayret göstermektir. kimsesi olmaya gayret eden ve vasilik görevi-
ni ilmi ve karar yeteneği ile yerine getiren kişi
HAKİM olmak için çaba göstermektir.
Alim ve Hakim isminin son bir köprü değiş-
AZİZ keni daha vardır, o da HABİR ismidir. Habir
TEVVAB ismi; her şeyin içinden, yüzünden, gizli taraf-
VEHHAB
ALİM larından, olanlardan ve olacaklardan önce-
RAHİM den haber alması, mülkünde olup biten her
KAVİYYU şeyden haberdar olmasıdır.

HABİR
VEDUD HAKİM
VASİ
GAFUR

AFUV AZİZ
TEVVAB
ALİM VEHHAB
Kavram haritamızın sol tarafındaki köprü RAHİM
değişken isimlere bakıldığında, Alim ismi
KAVİYYU
ile Hakim isminin ortak köprü değişkeninin
sadece Aziz ismi olmadığı görülür. Aynı za-
VEDUD
manda VASİ ismi de bu köprü değişkenlerin-
dendir. GAFUR
AFUV
HAKİM
VASİ
Kavram haritasının son köprü değişkenleri ise
AZİZ sağ ve sol kanatların birleştiricisi olan değiş-
TEVVAB kenlerdir. Bunlardan ilki Alim ismi ile Gafur
ALİM VEHHAB
isminin ortaklığını sağlayan köprü değişkeni-
RAHİM dir. Bilen ve bağışlayan Rabbimizin hangi ismi
KAVİYYU
bu ikisi arasında ortaklığı gerekli kılar diye
sorulduğunda, tek bir isim karşımıza çıkmak-
VEDUD tadır: HALİM…
GAFUR Cezalandırma imkanına ve gücüne sahip iken
AFUV suçluların cezasını hemen vermeyen bir anla-

16
HABİR Her şeye gücü yeten; ölçen, tanzim eden,
HAKİM planlayan, takdir eden ve tam bir kudret sahi-
VASİ
bi olarak istediğini, dilediği şekilde yapmaya
gücü yeten manalarına gelen Kadir isminin bir
ALİM AZİZ TEVVAB ayağının Alim ismi diğerinin ise Afuv ismi ile
VEHHAB birleşiyor olması Yüceler Yücesi Rabbimizin
RAHİM Kadrini bilmeye ve affetmeye dayandırması
KAVİYYU BERR ne de Hüsna bir görünüm sunuyor! En güzel
nitelik işte O’nundur. Başka ne denebilir ki!..
VEDUD Kula düşen, ölçüp biçmede, bir şeyleri takdir
HALİM
etmede adil olma gereği, bunun da bilme ve
GAFUR
affetme tabanlı olmasıdır. Adaletini ilminden
AFUV ve affediciliğinden alan bir yapı ne de güzel
yışı içerir HALİM ismi. Bu anlayışın iki aya- bir temsildir...
ğında ise Alim ile Gafur ismi görülmektedir. Sonuç
Ceza vermekte acele etmeyen bir anlayışın
Sonuç olarak, Allah’ın güzel isimlerinden yola
mutlaka bir bağışlamaya yatkınlığın getirdiği
çıkarak bir anlam haritası oluşturma hedefli
bir anlayış ile, sonrasını bilmesinin sonuçla-
çalışmamızın ortaya koyduğu tablo ile aşağı-
rıdır Halim olmak. Bu köprü değişkenin şah-
daki sonuçlara ulaşıldığını söylemek müm-
siyet sahibi olmada bizlere verdiği ipucu ise;
kündür:
bağışlamayı her daim önceleyerek ve tecrü-
belerimizle düzelebileceğini öngörerek gücü- • Şahsiyet sahibi olmada öncelik merkez in-
müz yettiği halde Halim davranmanın gerek- şası kuvvet ve güç üzerine olmalıdır. Bir
liliğidir. Amelleri salih kılabilecek, insanların kuşun gövdesi misali gövde olmadan güç
arasını ıslah edecek, düzeltecek, barışı sağla- sağlanamayacaktır. Gücün merkezi aynı
yacak bir duruş başka nedir ki? zamanda gücü tanımlaması anlamıyla da
Aziz ismi bize böylesi bir ipucu vermek-
Kavram haritamızın son köprü değişkeni ise,
tedir.
yine sağ taraf isimleri ile sol taraf isimleri ara-
sında bir köprü olan esmadır. Alim ismi ile • Bilmek ile merhametli olmak arasında iliş-
Afuv ismi arasında yer alan KADİR ismi. ki aramak kavramların birbiri ile karıştı-
rılmasını getirecektir. Oysa bilme kendi
HABİR
HAKİM içinde başka bir gücü ve yönü gösterirken,
VASİ merhametli ve bağışlayıcı olmak da apayrı
bir yönü ve gücü göstermektedir. Şahsiyet
ALİM AZİZ sahibi olmada bu iki kanat -kuşun kanat-
TEVVAB
VEHHAB ları gibi- biri olmadan diğeri ile tek başına
RAHİM hareket edilemeyecektir.

KAVİYYU • Kanatlar vasıf olarak yerleşmeden kişilik


Kur’ani Hayat
ve duruşu tanımlamada köprü değişkenler MAYIS’13

VEDUD ne yazık ki oturtulamayacaktır. Ancak bi- SAYI 29


HALİM len ve bağışlayanın Halim olması gibi.
Şahsiyet Sahibi Olmada
Esma’nın Yol Göstericiliği

GAFUR AYŞEN
■ GÜRCAN
AFUV 17
KADİR
İNCE L E ME

Allah Teâlâ:
Kur’an’da İsim, Sıfat ve Fiilleri
Ömer Faruk KARATAŞ M utlak yüce varlığın özel ismi. 2698 defa
ve 5 yerde de “Allahumme (Allah’ım”) (1)
şeklinde geçen Allah lafzı, etimolojik kökenini
başka dillere hamledenler varsa da Arap diline
İmam-Hatip/OSMANİYE
aittir ve sıfat olduğu söylense de gerçekte özel
theimam37@hotmail.com
isimdir. Özel isim (âlem) olduğunu iddia eden-
ler için de bu lafzın müştak (türemiş) olmadı-
ğını söyleyenler olduğu gibi müştak olduğunu
da savunanlar olmuştur. Müştak olduğunu
savunanlar da farklı kökler ileri sürmüşlerdir.
Birinde ‘lahun’ başına ‘el’ harf-i tarifini alarak
Allah olduğu, kök harfinin ‘yüceldi’ anlamın-
daki ‘l-y-h’den veya ‘gizlendi’ anlamındaki ‘l-v-
h’den türediğini, aynı kipin ‘titredi’ anlamın-
dan, ‘parladı’ anlamında ‘laha, yeluhu’dan yahut
aynı kipin ‘yarattı’ anlamından türediğini ileri
sürmüşlerdir. Diğerine göre ise ‘ilah’ kelimesi-
nin başına ‘el’ harf-i tarifi getirilerek ve başta-
ki hemze de hazfedilerek (gizlenerek) oluştu-
rulmuştur ki burada da kök harfleri, ‘sığındı,
durdu, hayret etti, kulluk etti, bağlandı’ gibi
anlamlarda kullanılabilen ‘e-l-h’ veya ‘titredi’
anlamında ‘v-l-h’den türemiş olup ‘vilahun’da-
ki ‘vav’ hemzeye değiştirilmiştir. (2)
Hem tek tek ve hem de birbiriyle farklı bo-
yutlarda ilgili/irtibatlı olan gaybî-şuhudî var-
lıklar âleminin ve bu bütünü oluşturan bilgi,
olay, durum ve konumların Mubdi’i, Halık’ı,
Mudebbir’i olan Allah’a inanmak, Onu doğru
ve sağlam referansla tanımaktan, kendi zatı
hakkında verdiği bilgilerle bilinçlenmekten ve
bu bilincin gerektirdiği konum ve pozisyona

18
sahip olmaktan; dolayısıyla da imanın, haya- bilen; bimen huve ehda sebilen (17, 84):
tın anlam ve değeri Allah’ı Kur’an’dan talim Yolun doğrusunu bulanın kim olduğunu en
etmekten geçer. Allah, Kur’an’ında kendisini iyi bilen; bimenihteda (53, 30): Doğru yolu
birtakım isim, sıfat, fiil ve yasalarıyla bizlere bulanı en iyi bilen; bimenit-teka (53, 32):
tanıtır ve bu isimler, doğrudan ve yoğunluk- Sorumluluk sahibinin kim olduğunu en iyi
lu olarak Allah’ı konu alan âyetlerde geçtiği bilen; bil-muhtedin (6, 117): Hidâyet bulan-
gibi, güncel hayatta muhatap ve mükellef ol- ları en iyi bilen; bil-mu’tedin (6, 119): Yüz
duğumuz tabiî olay, durum ve işler hususun- çevirenleri en iyi bilen; biş-şakirin (6, 53):
da düzenlenen amelî hükümlerle bağlantılı Şükredenleri en iyi bilen; biz-zalimin (6, 58):
olarak da geçer. Tevhid, adalet, ahiret ahvali, Zalimleri en iyi bilen; fil-erham (31, 34): Ra-
ibadetler vs. gibi temel mefhumlar münase- himlerde olanı en iyi bilen; gaybes-semevat
betiyle zikredildiği kadar miras, savaş, anlaş- vel-arz (35, 38): Göklerin ve yerin tüm bilin-
ma, beşeri-sosyal münasebetlere dair anlık mezlerini en iyi bilen; hainetel-a’yun vema
yaşantılarımıza dair düzenlemeler bağlamın- tuhfis-sudur (40, 19): Gözlerin hain bakışı-
da da zikredilir. Kur’an’ı anlama ve içselleştir- nı ve sinelerin neler gizlediğini en iyi bilen;
me, hayatına anlam ve amaç katma kaygısıyla l-kavl fis-semavat vel-arz (21, 4): Göklerde
okuyanların bizzat görüp sebeb-i hikmetini ve yeryüzünde söylenenleri en iyi bilen; ma
fehmedeceği bu husus her ne kadar ilk mu- beyne eydihim vema halfehum (20, 110):
hatapların ahval ve şeraiti gereği Kur’an’ın Al- İleriye götürülenleri de geride bırakılanları da
lah merkezli bir üsluba sahip olmasından da en iyi bilen; ma fil-berr vel-bahr (6, 59): ka-
kaynaklanır elbette. Ancak, esasında Allah’tan rada ve denizde olan-biteni en iyi bilen; ma fi
bağımsız bir anlam ve hayat anlayışının cehl kulub (4, 63): Kalplerde olan-biteni en iyi bi-
ve gaflet olduğu kadar insana içsel-dışsal, be- len; ma fi nufus (5, 116): Canların ne barın-
ri-öte zarar ve ziyana, pişmanlık ve kayıplara dırdığını en iyi bilen; ma tahmilu kullu unsa
tabii olarak götüren bir anlamsızlık olmasın- vema tağidul-erhamu vema tezdad (13, 8):
dan ve bu gerçeğin sadece ilk muhataplarca Her dişinin neyi taşıdığını, neyi eksiltip neyi
değil zaman, mekân, durum ve şartlar değişse artırdığını en iyi bilen; ma teksibu kullu
de insanın değişmez bir ‘kader’i olmasından nefs (13, 42): Herkesin ne kazandığını en iyi
da kaynaklanır. Yani Allahsız bir hayat anlam- bilen; ma yelicu fil-arz vema yahrucu min-
sız ve beyhude bir hayattır! ha (57, 4): Yere, toprağa neler girip-çıktığını
en iyi bilen; ma yu’un (84, 23): Gizli-saklı
Kur’an’da Allah’ın sıfatları:
kalanları en iyi bilen; men halak (67, 14): Ya-
‘Aduvv lil-kafirin (2, 98): Kafirlerin düşma- rattığını en iyi bilen; l-mufsid minel-muslih
nı; liz-zalimin (2, 193): Zalimlerin düşmanı. (2, 220): Bozguncuyu da düzelteni de en iyi
‘Afuv (4, 43): Affedici; ‘anis-seyyiat (42, 25): bilen; l-mustakdimin vel-musta’hirin (15,
Fenalıkları affeden. 24): Öne alınanları da sona alınanları da en
iyi bilen; sirran ve ‘alaniyeten (2, 77): Tüm
Ağna-Akna (53, 48): Varlıklı kılan-kısıtlayan. gizlilik ve açıklıkları en iyi bilen; n-necva (9,
Ahad (112, 1): Tek ve benzersiz; Vahid (12, 78): Fısıldaşmaların iç yüzünü en iyi bilen;
39): Tek, benzersiz. s-sirr ve ma ahfa (20, 7): Tüm sırları ve daha
da gizli olanları en iyi bilen.
Ahiz binasiyetih (11, 56): Suçluları şiddetle
yakalayıp cezalandıran. ‘Alim (21, 81): Çok iyi bilen/‘Alimul-gayb
veş-şehadeh (64, 18): Tüm bilinmeyenleri Kur’ani Hayat
A’la (87, 1): En yüce; ‘Aliy (2, 255): Yüce;
ve bilinebilecekleri çok iyi bilen. MAYIS’13
Mute’al (13, 9): Ulaşılmaz yüce. SAYI 29
ALLAH TEÂLÂ: KUR’AN’DA
A’lem (28, 85): En iyi bilen; bimen dalle an İSİM, SIFAT VE FİİLLERİ

sebilih (68, 7): Yolundan sapanları en iyi Ömer F.


KARATAŞ

19
‘Alimu gaybes-semevat vel-arz (35, 38): gökyüzünü de bina kılan; l-ezvac (16, 72):
Göklerin ve yeryüzünün tüm gizliliklerini Varlıklarda eşler oluşturan; l-ka’betel-beytel-
çok iyi bilen. haram kıyamen lin-nas (5, 97): Kâbeyi hür-
metli bir ev, insanlar için de bir kıyam/ayağa
‘Aliym (2, 215): Bilen; bil-mufsidin (3, 63):
kalkış alameti kılan; l-leyl sekenen veş-şems
Bozguncuları bilen; bil-muttekin (3, 115):
vel-kamer husban (6, 96): Geceyi dinlenme,
Sorumluluk sahiplerini bilen; bizatis-sudur
güneşi ve ayı da hesap aracı kılan; l-melaiketi
(3, 119): Sinelerin barındırdıklarını bilen;
rusul uli ecnihat-i mesna ve sulase ve ruba’
biz-zalimin (2, 95): Zalimleri bilen.
(35, 1): Melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı
‘Allamul-guyub (5, 109): Tüm bilinmezleri elçiler kılan; minel-ma’ kulle şey’ hayy (21,
bilen. 30): Her canlı şeyi sudan oluşturan; n-nucum
Asdak-u hadisen (4, 87): Sözü en doğru litehtedu biha fi zulumatil-berr vel-bahr (6,
olan; -u kılen (4, 122): Söylemesi en doğru 97): Karanın ve denizin karanlıklarında ken-
olan. disiyle yol bulunabilmesi için yıldızlar oluştu-
ran; r-rics ‘alel-lezine la yu’minun (6, 125)
‘Azim (2, 255): Azametli. ve ya’kılun (10, 100): İnanmayanların ve
‘Aziz (2, 129): Değerli ve üstün olan. akletmeyenlerin üzerinden pisliği eksik etme-
yen; s-sema’ sakfen mahfuz (21, 32): Gök-
Ba’is (25, 41): Gönderen/Görevlendiren, çı-
yüzünü korunaklı bir tavan haline getiren;
karan, yaratan; l-‘azab (6, 65): Azabı gönde-
ş-şems dıya’ vel-kamer nur (10, 5): Güneşi
ren; melik (2, 246): Hükümdar seçen, muk-
ışık, ayı da aydınlatıcı kılan; z-zulumat ven-
tedir kılan; n-nebiyyin (2, 113): Peygamber-
nur (6, 1): Karanlıkları ve aydınlığı var eden;
ler görevlendiren; r-resul (3, 164)): peygam-
ber görevlendiren. Cami’un-nas liyevmin lareybe fih (3, 9):
İnsanları gerçekliğinde şüphe olmayan ahi-
Baki vecheh (55, 27): Zatının varlığı sonlu
ret gününde bir araya toplayan; l-munafikin
olmayan.
vel-kafirin fi cehennem cemi’an (4, 140):
Baliğ-u emrih (65, 3): İşini/buyruğunu ger- Münafıkları ve kafirleri topluca cehennemde
çekleştiren. toplayan.
Bari’ (2, 54): Şekil ve suret veren. Cebbar (59, 23): Dilediğini dilediği zaman,
Beriun minel-müşrikin (9, 3): Müşriklerden yer ve şartta yapabilen.
beri olan. Dafi’ (22, 38): Önleyen; n-nas ba’duhum
Basir (2, 96): Her şeyi mutlak gören; bil- bi-ba’d (2, 251): İnsanların bazısını bazısıyla
‘ıbad (3, 15)): Kullarını mutlak gören. savan.

Basit (2, 245): Yayan, imkân yaratan; fil-‘ılm Da’i (3, 23): Davet eden; ilel-cennet vel-
vel-cism (2, 247): İlmen, bedenen güçlü kı- mağfire biiznih (2, 221): Cennete, bağışla-
lan; r-rizk (13, 26)): Rızkı yayan, genişleten. maya çağıran; ila daris-selam (10, 25): Esen-
lik yurduna çağıran; litunfiku fisebilillah
Bedi’us-semavat vel-arz (2, 217): Gökleri ve (47, 38): Allah yolunda infak etmeye çağıran.
yeri, her yeri örneksiz var eden.
Ehlut-takva (74, 56): Sakınılmaya, kendisine
Berr (52, 28): İyilik kaynağı. karşı sorumluluk bilincine sahip olunmaya
Ca’il (2, 30): Oluşturan; l-beyt mesabeten en layık olan; Vak (13, 37): Koruyan.
ve emn (2, 125): Kâbe’yi toplantı ve güvenlik Esra’-u mekran (10, 21): İnce düzeni çok şa-
yeri kılan; fil-arz halifeh (2, 30): Yeryüzünde şırtıcı işleyen, hileleri çok iyi bozan.
insanı halife/temsilci kılan; l-arz firaş ves-
sema’ bina’ (2, 22): Yeryüzünü döşek/sergi,
20
Eşedd-u be’sen (4, 84): Zorlaması çok şid- nahları bağışlayan; Vasi’ul-mağfire (53, 32):
detli olan; -u kuvveten (41, 15): Kuvveti çok Bağışlaması geniş ve bol olan; Ehlul-Mağfire
şiddetli olan; -u tenkilen (4, 84)): Cezalan- (74, 56): Bağış dilenmeye en layık olan; Zu
dırma bakımından çok şiddetli olan. rahmetin vasi’a (6, 147): Geniş bağışların sa-
hibi; Hayrul-gafirin (7, 155): Bağışlayanların
Evvel-Ahir (57, 3): Tek öncesiz-Tek sonrasız
en hayırlısı.
olan.
Ganiy (2, 263): Hiçbir şeye ihtiyaç duyma-
Fa’al lima yurid (11, 107): Dilediğini yapma-
yan, kendi kendine yeterli tek varlık; ‘anil-
ya devam eden; la yus’el (21, 23): Yaptığın-
‘âlemin (29, 6): Tüm varlıklardan müstağni
dan sorgulanamayan; Fa’il (21, 104): Yapan;
olan.
ma yeşa’ (3, 40)): Dilediğini yapan.
Habir (4, 35): Her şeyden haberdar olan.
Falikul-ısbah (6, 96): Aydınlıkları meydana
getiren; l-habb ven-neva (6, 95): Tohumu ve Hadi (1, 6): Yolun doğrusunu gösteren; iler-
çekirdeği patlatıp işe yarar hale getiren. ruşd (72, 2): Doğru ve uygun olana yönlendi-
ren; ila sıratıl-hamid (22, 24): Övgüye layık
Fasıl (6, 57): Ayırıcı hüküm ve kararı veren;
Allah’ın yoluna yönlendiren; ila mustekim
Hayrul-fasilin (6, 57): En iyi şekilde hükme-
(4, 175): Yönelen kimseyi yönelten; men
derek olması gerekeni belirleyen; Mufassıl
enab (13, 27): Dileyeni yönelten; men yeşa’
(17, 12): İyice anlaşılır hale getiren; l-ayat
(2, 142): Dilediğini yönelten; menit-tebe’a
(6, 55): Âyetleri anlaşılır hale getiren; likulli
rıdvaneh (5, 16): Rızasına uyanı yoluna yön-
şey’ (7, 145): Her şeyi anlaşılır hale getiren;
lendiren; Muhdi-Mudill (39, 37): Layık gör-
l-kitab la reybe fih (10, 37): İçinde şüphe
düklerini doğru yola yönlendiren-Bile isteye
bulunmayan Kitabı anlaşılır hale getiren.
muhalefet edenlerden müstahak gördüklerini
Fatırıs-semavat vel-arz (35, 1): Safhalar ha- de saptıran; dalal-i ba’id (4, 116): Derin bir
linde gökleri ve yeri, her yeri yaratan; n-nas sapıklığa düşüren; men yeşa’ (2, 142): Müs-
‘aleyha (30, 30): İnsanları bir öze göre yara- tehak gördüğünü saptıran; mubin (33, 36):
tan. Aşikar bir sapıklıkla saptıran; sevaes-sebil (5,
Fettah (34, 26): Tüm olumsuzlukları açarak 77): Düz yoldan saptıran; sebilih (6, 117):
ve imkanlar vererek genişleten; biberekatin Yolundan saptırır.
mines-sema’ vel-arz (7, 96): Göklerin ve ye- Hafiz (11, 57): Çok iyi ve sürekli koruyan;
rin bereketlerini açan; ebvab-i kull şey’ (6, Hayrun hafizan (12, 64): Koruyanların en
44): Her şeyin kapısını açan; ebvabes-sema- hayırlısı.
vat vel-arz (54, 11): Göklerin ve yerin kapıla-
Hakk (103, 3): En gerçek olan, hep doğruları
rını açan; feth-i mubin (48, 1)): Açık bir zafe-
ve gerçekleri bildiren ve gerçekleştiren.
ri açan; Hayrul-fatihin (7, 89): En iyi imkan
ve genişlikler bahşeden. Hakem (2, 213): Adaletle ve olması gerek-
tiği gibi hükmeden; Hakîm (2, 32): Hü-
Gaffar (38, 66): Çok bağışlayan; Gafur (2,
küm ve hikmetin kaynağı, çok iyi ve sürek-
173): Sürekli bağışlayan; Gafiriz-zenb (40,
li hükmeden; Ahkemul-Hakîmin (11, 45):
3): Günahları siliveren; l-hataya (2, 58):
Hakîmlerin en iyisi ve adili; Hayrul-Hakîmin
Hataları siliveren; limen tabe ve amene ve
(7, 87): Hükmedenlerin en iyisi.
‘amile salihan summe-hteda (20, 82): Töv-
be edenleri, iman edip salih işler yapan ve Halim (2, 225): Hemen cezalandırmayıp süre
Kur’ani Hayat
sonuna kadar hidâyet üzere olanları bağışla- tanıyan. MAYIS’13
yan; ma kad selef (8, 38): Geçmişte kalanları SAYI 29
Halik: Yaratıcı; -u kulli şey’ (6, 102): Her
bağışlayan; ma yeşa’ (5, 18): Dilediğini ba- ALLAH TEÂLÂ: KUR’AN’DA

şeyin yaratıcısı; Halıkul-can min maric min- İSİM, SIFAT VE FİİLLERİ

ğışlayan; z-zunub cemi’an (39, 53): Tüm gü- Ömer F.


KARATAŞ

21
nar (55, 15): Cinleri ateşin özünden yaratan; Hayrul-makirin (3, 54): Hile ve tertipçilerin
etvaran (71, 14): Devreler halinde yaratan; oyunlarını en iyi bozan; mekran kubbar (71,
Halikul-insan min ‘alaka (40, 67) ve fikebed 22): İnce düzeni büyük olan.
(90, 4) ve main dafik (86, 6) ve min-nutfetin
İlahun vahid (5, 73): Tapılmaya ve otori-
(16, 4) ve min salsalin min hamein mesnun
te kabul edilmeye layık tek mabut; İlahun
(15, 26) ve kel-fahhar (55, 14) ve min su-
fil arz ve fis-sema’ (43, 84): Yerde ve gök-
laletin min tıyn… (21, 12…) ve min turab
te, her yerde tek mabut; La ilahe illahu (9,
(30, 20): İnsanı kan pıhtısından, zorluklara
31): Kendisinden başka tapılmaya ve otorite
maruz vaziyette, atık sudan, spermadan, kire-
kabul edilmeye layık bir ikincisi daha olma-
mit gibi kuru, şekillenmiş çamurdan; süzme
yan; İlahin-nas (114, 3): İnsanların tek ger-
çamurdan; topraktan yaratan; Halik-u ma fil-
çek mabudu.
arz cemi’an (2, 29): Yeryüzünde olan herbir-
şeyi yaratan; kull dabbetin min ma’ (24, 45): Kabıd (2, 245): Tutup sıkan.
Her canlıyı şeyi sudan yaratan; l-ezvac kulle- Kadı (2, 210): En olması gerektiği gibi hük-
ha (43, 12): Her bir şeyi çift olarak; ma yeşa’ meden; bil-kıst (10, 47): Denge üzerinden
(3, 47): Dilediği gibi yaratan; min zekerin ve hükmeden; ecelen (6, 2): Herşey için bir süre
unsa (49, 13): Erkekli ve dişili olarak yaratan; belirleyen; emran (2, 117): İşlerin ve emri-
s-seb’a semavatin ve mislehunn (65, 12): nin uygulanmasını gerçekleştiren; l-mevt (34,
Çok katmanlı gökler ve yerler olarak yaratan; 14): Ölüme hükmeden.
s-semavat vel-arz vema beynehuma bil-hak
(6, 73): Tüm gökleri, yeri ve arasında bulu- Kadir (2, 20): Gücü, kudreti her şeye yeten;
nanların tümünü belirli bir amaç için yaratan; ‘ala kull şey’ (2, 20): Herşeye güç yetiren;
fi sittet-i eyyam (11, 7): Altı evrede yaratan; Mukaddir (21, 87): Dilediğini gerçekleştire-
Hallak (15, 86): Sürekli yaratan; Ahsenul-ha- bilen; -u kull şey’ (25, 2): Dilediği her şeyi
likin (37, 125): Takdir edenlerin en hayırlısı. gerçekleştirebilen; -u menaziluş-şems vel-
kamer (36, 38-39): Güneşe ve aya menziller
Hamid (2, 267): En çok övülen, övülmeye takdir eden; l-leyl ven-nehar (73, 20): Gece
en çok layık olan; llezi enzele ‘ala ‘abdihil- ve gündüzü belirleyip yöneten; l-mevt (56,
kitab (18, 1): Kuluna Kitabı inzal ettiği için; 60): Ölümü takdir eden; r-rızk (13, 26): Rız-
llezi lemyettahiz veleden velem yekunlehu kı takdir eden; Muktedir (18, 45): Gücü her
şerikun fil-mulk (17, 111): Çocuk edinme- şeyin üstünde olan.
diği ve mülkünde ortağı bulunmadığı için;
fis-semavat ve fil-arz (30, 18): Göklerde ve Kafi (4, 45): Her şeye yeten; ‘abdeh (39, 36):
yerde mutlak övgüye tek layık olan; fil-ula Kuluna yeten; ‘alimen (4, 70): Bilgisel olarak
vel-ahira (28, 70): Dünyada ve ahirette mut- tek yeterli olan; habiran (25, 58): Haberdar
lak övgüye tek layık olandır. olarak yeterli olan; hasiben (4, 6): Hesap so-
rucu olarak yeten; nasiran (4, 45): Yardımcı
Hasib (2, 284): Çok iyi hesap gören; Esra’ul- olarak yeterli olan; şehiden (4, 166): Tanık
hasibin (6, 62): Hesap görenlerin en güçlü ve olarak yeten; vekilen (33, 3): Dayanak olarak
seri olanı; Seriul-hisab (2, 202): Hesabı ça- yeten; veliyyen (4, 45)): Dost ve hami olarak
buk gören. yeten.
Hayy (3, 1): Mutlak diri, hayatın tek gerçek Kahhar (12, 39): Mutlak otorite; Kahir fev-
kaynağı; Muhyil mevta (36, 12): Ölüleri ka ‘ıbadih (6, 18): Kulları üzerinde mutlak
dirilten; l-arz ba’de mevtiha (16, 65): Ölü- otorite.
münden sonra toprağı canlandıran; beldeten
meyten (25, 49): Ölü beldeye can veren-Mu- Karib (11, 61): Çok yakın olan; nasran (2,
mit (26, 81): Öldüren. 214): Yardımcı ve destekçi olarak çok yakın;
rahmeten (7, 56): Rahmet ve merhamet ba-

22
kımından çok yakın; Akrab min hablil-verid Dilediğine karşı en ulaşılamaz, nüfuz edile-
(50, 16)): Şah damarından bile daha yakın. mez ve lütufkar; bi’ıbadih (42, 19): Kullarına
karşı en ulaşılamaz, nüfuz edilemez ve lütuf-
Kaşif (6, 17): Zorlukları ortadan kaldıran;
kar.
l-‘azab (44, 15): Azabı kaldıran; d-durr (10,
12): Zorluk ve sıkıntıları kaldıran. Mahid (51, 48): Hazırlayan, istifade edilir
hale getiren; l-arz (51, 48): Yeryüzünü hazır-
Kaviy (8, 52): Çok kuvvetli, kuvvetin kayna-
layan, istifade edilir hale getiren; -u temhiden
ğı; l-‘aziz (11, 66): Üstünlük ve değer bakı-
(74, 14): Özel veya bol imkanlı bir hazırlama
mından kuvvetli; Zul-kuvve (81, 20): Mutlak
ile hazırlayan.
kuvvet sahibi; l-metin (51, 58): Dayanıklılık-
ça mutlak kuvvet sahibi. Mecid (11, 73): Şan ve şeref sahibi.
Kayyum (3, 1): En olması gerektiği gibi Melik (59, 23): Mutlak ve gerçek hükümran;
Hakîmiyet kuran, gözetleyen; -u la te’huzuhu l-hakk (23, 116): Gerçek hükümran; n-nas
sinetun vela nevm (2, 255): Uyku ve uyuk- (114, 2): İnsanların hükümranı; -i mukte-
lama sözkonusu olmaksızın; Kaim (13, 33): dir (54, 55): Çok güçlü otorite, hükümran;
Hakîmiyetini sürekli gösteren. s-semavat-i vel-arz vema beynehuma (5,
17): Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin
Kebir (22, 62): Çok büyük, büyüklüğünün
gerçek sahibi; Malik: Mutlak otorite; l-mulk
sınırı olmayan; ‘azaben (25, 19): Azabı bü-
(3, 26): Mülkün mutlak ve gerçek sahibi; -i
yük; ecran (11, 11): Mükafatı büyük; fad-
yevmid-din (1, 4): Karşılık gününün tek
luh (35, 37): Lütuf ve ihsanı büyük; fevzu-
Hakîmi.
hu (85, 11): Kurtarışı büyük; l-mute’al (13,
9): Aşkınlıkça ulaşılmaz; mulkuhu (76, 20): Metin (51, 58): Çok kuvetli; keyduhu (7,
Hükümranlığı büyük; Ekber (17, 11): En bü- 183): Oyunları bozmada güçlü.
yük, tek büyük; ‘azabeh (88, 24): Azabı çok
Mevla (3, 150): Gerçek sığınak.
büyük; ecruh (16, 41): Mükafatı çok büyük;
rıdvaneh (9, 72): Rızası çok büyük, çok de- Veli (2, 107): Dost ve hami; fil-hayatid-dunya
ğerli; zikruhu (29, 45): Anılması çok büyük, ve fil-ahira (41, 31): Dünya hayatında da
çok değerli; Mutekebbir (59, 23): Büyüklük ahirette de dost ve hami; l-mu’minin (3, 68):
ayrılmaz vasfı olan; Kibriya’u fis-semavat İman edenlerin dost ve hamisi; l-muttekin
vel-arz (45, 37): Göklerde ve yerde, her yerde (45, 19): Sorumluluk sahibi olanların dost ve
büyüklüğün mutlak sahibi. hamisi; Vali (13, 11): Yöneten.
Kerim (23, 116): Çok cömert, üstün ve değer- Mu’azzib (2, 284): Azap eden.
li; ‘arşuhu (23, 116): Otoritesi üstün; ecruhu Mubdiul-halk ve Mu’id (10, 4): Yaratmayı
(36, 11): Mükâfatı çok değerli ve cömertçe başlatan-sonlandıran.
olan; ‘ıbaduhu (21, 26): Kullarına karşı çok
cömert, üstün; Kur’anuhu (56, 77): Kur’anı Mubeyyin (2, 118): İyice anlaşılır hale ge-
çok değerli, üstün ve cömertliğinin tecellisi; tiren; l-ayat lin-nas (2, 187)): İnsanlar için
resuluhu (44, 17): Elçisi çok değerli; rızku- âyetleri açıklayan.
hu (8, 74): Rızkı çok değerli ve cömertçe; Mubrim (43, 79): Belirleyip kararlaştıran.
suhufuhu (80, 13): İnzal ettiği sayfaları çok
Mubtel (23, 30): Deneyen.
değerli; Ekrem (96, 3): En cömert ve değerli;
Mukrim (89, 15): İkram sahibi. Mucib (11, 61): Yakarışlara ve itaatlere karşı-
Kur’ani Hayat
lık veren; -u da’veted-da’i iza de’an (2, 186): MAYIS’13
Kuddus (59, 23): En kutsal ve mübarek.
Dua ettiğinde dua edenin duasına karşılık SAYI 29

Latif (12, 100): En ulaşılamaz, nüfuz edile- veren; l-mudtarr iza de’ahu (27, 62): çaresiz ALLAH TEÂLÂ: KUR’AN’DA
İSİM, SIFAT VE FİİLLERİ

mez ve lütufkar olan; lima yeşa’ (12, 100): durumda kalanın duasına cevap veren. Ömer F.
KARATAŞ

23
Mudebbirul-emr (10, 3): Kozmik âleme dair li-Gerekli görüp dilediğini de zelil/değersiz ve
her işi idare eden. bayağı kılan.
Mudhik-Mubki (53, 43): Güldüren-ağlatan. Mukit ‘ala kull şey’ (4, 85): Her şeyi gözetip
kollayan.
Muheymin (59, 23): Koruyup kollayan, gö-
zeten. Mulicul-leyl fin-nehar Mulicun-nehar fil-
leyl (3, 26): Geceyi gündüze, gündüzü de ge-
Muhibbul-muhsinin (2, 195): Allah bilinciy-
ceye dolayıp devam ettiren.
le güzel işler yapanları seven; l-mukatilune fi
sebilihi saffen keennehum bunyanun mer- Mumidd (2, 15): Süre tanıyan, artırarak sap-
sus (61, 4): Kendi yolunda kenetlenmiş bir tıran, yardım eden, uzatan; biemval ve benin
yapı gibi savaşanları seven; l-muksitin (5, 42): (23, 55): Mallarla, oğullarla artıran; fil-ğayy
Dengeyi tutturanları seven; l-mutevekkilin (7, 202): Sapkınlıkta bırakarak saptıran; fi
(3, 159): Gereğini yapıp işin neticesini Allah’a tuğyan (2, 15): Azgınlıkta bırakıp saptıran;
bırakanları, Allah’ı dayanak bilen/bilincin- minel-melaike (8, 9): Meleklerle yardım
de olanları seven; l-muttahhirin (9, 108) ve eden; l-arz (13, 3): Yeryüzünü uzatıp yayan;
l-mutetahhirin (2, 222): Tertemiz olanları; z-zıll (25, 45): Gölgeyi uzatıp yayan.
temizliği sevenleri seven; l-muttekin (3, 76):
Mu’min (59, 23): Güven kaynağı; min havf
Günahlardan kaçınan ve Allah’a karşı sorum-
(106, 4): Korkudan emin kılan.
luluk bilincinde olanları seven; s-sabirin
(3, 146): İstikamet üzere direnenleri seven; Munecci (2, 49): Kurtaran; l-lezine amenu
t-tevvabin (2, 222): Yaptığı yanlışa pişmanlık ve kanu yettekun (27, 53): İman edip günah-
duyup bir daha yapmamaya gayret edenleri lardan kaçınanları kurtaran; men yeşa’ (12,
seven; Muhabbibul-iman (49, 7): İmanı sev- 110): Dilemesini hak edenleri kurtaran; min
diren ‘azabin ğaliz (11, 58): Ağır azaptan kurtaran;
minel-kavmiz-zalimin (23, 28): Zalim top-
Muhin-u keydil-kafirin (8, 18): Kafirlerin
luluklardan kurtaran; min kull kerb (6, 64):
tuzak ve komplolarını bozarak boşa çıkaran.
Her türlü zorluktan kurtaran; min zulumatil-
Muhit (4, 126): Kuşatan; bikull şey’ (41, berr vel-bahr ted’unehu tazarru’an ve huf-
54): Her şeyi tamamen kuşatan; bil-‘ılm (10, yeh (6, 63): Yana-yalvara dua ettiğinde kara-
39): İlmi her şeyi kuşatan; bil-kafirin (2, 19): nın ve denizlerin karanlıklarından kurtaran.
Kafirleri kuşatan; minel-a’mal (3, 120): Tüm
Munezzil (2, 23): İnzal eden; ahsenel-hadis
yapılanları kuşatan.
(39, 23): En güzel söz olan Kur’anı inzal eden;
Muhric ma mektumun (2, 72): Gizli-açık ‘ala ‘abdihi ayatin beyyinat (57, 9): Kuluna
tüm yapılanları, her şeyi ortaya çıkaran; apaçık âyetleri inzal eden; l-Kitabe bil-hakk
l-hayy minel-meyyit (3, 26): Ölüden diriyi (3, 3): Kitabı bir anlam ve amaca bağlı ola-
çıkaran; l-meyyit minel-hayy (3, 26): Diri- rak inzal eden; l-gays (31, 34): Yağmuru inzal
den ölüyü çıkaran. eden; maen lit-tahare (8, 11); Temizlenmek
için yağmur inzal eden; maide mines-sema’
Muhsiy (78, 29): Tüm olan-biteni kayıt altın-
(5, 112): Gökten Beni İsrail’e sofra indirmiş
da bulunduran.
olan; meleken resulen (17, 95): Elçi olarak
Muhtar ma yeşa’ (28, 68): Dilediğini seçen. melek inzal eden; surah (9, 64): Sure inzal
Muhzil-kafirin (9, 2): Kafirleri rezil-rüsvay eden; zikr (15, 6): Zikri, hatırlatmayı inzal
eden; fid-dunya vel-arz (5, 33): (Hak edenle- eden; Hayrul-munzilin (12, 59): İndirenle-
ri) Dünyada da ahirette de rezil-rüsvay eden. rin en iyisi; Munzil (56, 69): İndiren; t-tevrat
vel-incil vel-furkan (3, 3) vel-Kur’an (17,
Muizz men yeşa’-Muzill men yeşa’ (3, 26): 82) vel-Kitab vel-hikme (4, 113): Tevrat’ı,
Gerekli görüp dilediğini aziz/şerefli ve değer-
24
İncil’i, Furkan’ı, Kur’anı, Kitab’ı, hikmeti in- Mutahhir (5, 6): Hüküm ve talimatlarıyla ter-
zal eden; l-hayr (2, 105): Hayrı indiren. temiz kılan.
Munşi’ (11, 61): Bir düzen içinde inşa ederek Mut’im (26, 79): Doyuran; min cu’in (106,
yaratan; evvele merrah (36, 79): İlk defa ya- 4): Açlıktan doyuran; Muski (26, 79): Suya
ratan, son defa da yaratacak olan; n-neş’etel- kandıran.
ahira (39, 20): Diğer yaratışı gerçekleştirecek
Mu’ti: Veren, sunan; l-beyyinat (2, 87): Açık-
olan; s-sehabes-sikal (13, 12): Ağır bulutla-
lamalar sunan; ecran ‘azim (4, 164): Büyük
rı yaratan; s-sem’ vel-basar vel-ef’ideh (23,
mükafar lütfeden; l-fadl (9, 59): Lütuflar
78): İşitme-görme-kavrama kabiliyetini var
sunan; fid-dunya haseneten vefil-ahireti
eden; ş-şecer (56, 72): Ağaçları yaratan.
haseneh (2, 201): Dünyada da ahirette de
Muntakim (44, 16): İntikamını alan; mi- güzlellikler, iyilikler ihsan eden; l-hikmete
nel-mucrimin (32, 22): Suçlulardan intikam men yeşa’ (2, 269): Dilediğine ince ve de-
alan; Zuntikam (3, 4): İntikam sahibi. rin farkındalıklar sunan; l-hayr (8, 70): Ha-
yır ihsan eden; hukmen ve ‘ılmen (12, 22):
Mursil (28, 45): Gönderen, görevlendiren;
Doğru karar verme ve gerçeği gösteren bilgi
l-ayat (17, 59): Âyetleri gönderen; r-rahme
sunan; l-Kitab (2, 87): İlahi mesajlar sunan;
(21, 107): Rahmetini gönderen; r-riyah (7,
min kull şey’ (27, 23): Her şeyi ikram eden;
57): Rüzgârları gönderen; r-resul (4, 60) ve
l-mülk men yeşa’ (3, 26): Dilediğine hüküm-
r-rusul (5, 70): Peygamberi ve peygamberleri
ranlık bahşeden; r-rahmet (11, 28); Rahmet
gönderen; s-sema-i midraran (6, 6): Gökten
lütfeden; sultan-ı mubin (4, 153): Açık ka-
sağanak sağanak yağmurları gönderen.
nıtlar sunan-Munzi’ul-mülk mimmen yeşa’
Musaddık: Doğrulayan-gerçekleştiren; (3, 26): Dilediğinden mülkü çekip alan; ma
r-resulehur-ru’ya bil-hakk (48, 27): Peygam- fis-sudur min ğill (7, 43): Sinelerdeki gizli
berinin rüyasının gerçekliğini doğrulayan; kinleri çekip alan.
l-va’deh (3, 152): Va’dini doğrulayan ve ger-
Mutimm-u nurih (61, 8): Nurunu, rehberli-
çekleştiren.
ğini tamamlayacak olan.
Musahhir (13, 2): Kullanılır, istifade edilir
Muzekki (4, 49): Temize çıkaran; men yeşa’
hale getiren; l-enhar (14, 32): Nehirleri istifa-
(24, 21); Uygun görüp dilediğini temize çı-
deye sunan; l-fulk litecriye fil-bahr biemrih
karan; n-nüfus (4, 49): Kişilikleri temize çı-
(14, 32): Denizde yüzüp gitmesi için gemileri
karan.
istifadeye sunan; l-leyl ven-nehar (14, 33):
Gece ve gündüzü istifadeye sunan; ma fis- Nasir (2, 107): Yardım ve desteği bol olan;
semavat vel-arz (31, 20): Göklerde ve yer- ‘alel-kavmil-kafirin (2, 286) ve ‘alel-mufsi-
de ne varsa hepsini istifadeye sunan; s-sehab din (29, 30): Kafirlere ve bozgunculara karşı
beynes-sema’ vel-arz (2, 164): Göklerin ve yardım eden; bil-mu’minin (8, 62): Mümin-
yerin arasında bulutları istifadeye sunan; lere yardım eden; men yeşa’ (30, 5): Diledi-
ş-şems vel-kamer (14, 33): Güneşi ve ayı ğine yardım eden; Hayrun-nasirin (3, 150):
hizmet ettiren. Yardım edenlerin en iyisi.
Musavvir (59, 24): Şekil ve suret veren; fil- Nurus-semavat vel-arz (33, 35): Göklerin ve
erham keyfe yeşa’ (3, 6): Rahimlerde dilediği yerin, her yerin aydınlık kaynağı.
gibi şekil veren.
Rafi’ (4, 158): Yükselten; ileyh (4, 158);
Kur’ani Hayat
Muste’an ‘ala ma tasifun (12, 18): Her türlü Kendisine yükselten; kelimut-tayyib vel- MAYIS’13
olumsuz nitelendirmelerden uzak olan; bis- ‘amelus-salih (35, 10): Güzel sözleri ve uy- SAYI 29

sabr ves-salah (2, 45): Sabır ve namazla yar- gun, doğru işleri yükselten; l-lezine amenu ALLAH TEÂLÂ: KUR’AN’DA
İSİM, SIFAT VE FİİLLERİ

dımı talep edilen. vellezine utul-‘ılm derecat (58, 11): İman Ömer F.
KARATAŞ

25
edenleri ve özellikle ilim sahiplerini derece- rilten; men yeşa’ biğayr-i hisab (3, 27): Di-
lerle yükselten; mekan-ı ‘aliy (19, 57): Yük- lediğine hesapsız olarak rızık veren; mines-
sek mekanlara yükselten; s-semavati biğayr-i sema’ vel-arz (10, 31): Göklerden ve yerden
‘amed (13, 2): Direksiz olarak gökleri yüksel- rızıklandıran; mines-semerat (14, 37): Deği-
ten; t-tur (2, 63): Tur dağını Beni İsrail’in üze- şik ürünlerden rızıklandıran; Hayrur-razikin
rine yükseltmiş olan; zikr (94, 4): Şan-şeref (5, 114): En iyi besleyen.
veren, hatırlayıp yücelten; Refi’ud-derecat
Sadıkul-va’d (39, 74): Sözünde duran.
(40, 15): Maddî-manevî dereceleri yükselten.
Samed (112, 2): İhtiyaçsız ve kendine yeten
Rahman (1, 1): Özünde merhametli olan;
tek varlık.
‘alel-‘arşis-teva (20, 5): Otoritesini devam et-
tiren; lillezine amenu (9, 61): İman edenler Selam (59, 23): Güven ve huzur kaynağı.
için merhametli; men yeşa’ (2, 105): Diledi- Semi’ (2, 127): Her şeyi işiten; d-du’a (3,
ğine ve hak eden-etmeyen herkese merhamet 138): Yakarışları işiten.
eden; Rahim (1, 1): İcraatlarında merhametli;
Erhamur-rahimin (7, 151): Merhamet eden- Subhan (17, 1): Her türlü olumsuzluklardan
lerin en iyisi; Hayrur-rahimin (23, 109): Mer- beri olan; l-lezi biyedihi melekut-u kull şey’
hametlilerin en merhametlisi; Zur-rahme (18, ve ileyhi turce’un (36, 83): Her şeyin mülk
58): Merhamet sahibi; Zu rahmetin vasi’ah ve tasarrufunu elinde bulunduran ve ken-
(6, 147): Engin merhametin sahibi. disine dönülecek olan; l-lezi halakal-ezvac
kulleha mimma tunbitul-arz (36, 36): Her
Rabbil-‘âlemin (1, 2): Tüm yaratılmışların şeyi çifterli yaratan ve yerden çok çeşitli şeyler
sahibi ve maddî-manevî terbiye ve ikmal edi- çıkaran; te’ala amma yasifun (6, 100): Her
cisi; n-nas (114, 1): İnsanların Rabbi; -abaul- türlü yakıştırmalardan uzak olan.
evvelin (37, 126): Tüm babaların ve ataların
Rabbi; -s-semavat vel-arz vema beynehuma Şakir (2, 158): Emri doğrultusunda hareket
(19, 65): Göklerin, yerin ve ikisi arasında bu- edenlere karşılık veren; Şekur (14, 5): Karşı-
lunanların Rabbi; ş-şi’ra (53, 49): Şi’ra/Sirius lığı çokça ikram eden.
yıldızının sahibi, Rabbi; l-‘arş (21, 22): Ar- Şefi’ (32, 4): En iyi destekçi; cemi’an (39,
şın Rabbi; l-‘ızze (37, 180): İzzet ve şerefin 44): Destek, bütünüyle kendisine ait olan.
kaynağı; l-felak (113, 1): Tüm aydınlıkların
Şehid (33, 55): Tanık olan; ‘ala kull şey’ (33,
Rabbi; -kulli şey’ (6, 164): Her şeyin Rabbi;
55): Her şeye tanık olan; ‘alel-ef’al (10, 46):
l-maşrik (73, 9), meşarik (37, 5), maşrikayn
Tüm işlerin farkında olan.
(55, 18): -l-magrib (73, 9), mağribeyn (55,
18), megarib (70, 40): Doğunun, iki doğu- Şedid: Çok şiddetli; l-‘ıkab (40, 3): Cezalan-
nun, doğuların-batının, iki batının, batıla- dırması çok şiddetli olan; l-‘azab (2, 165):
rın Rabbi; Musa ve Harun (7, 122): Musa Azabı çok şiddetli olan; l-mihal (13, 13): Pla-
ve Harun’un Rabbi; hazal-beyt (106, 3): Bu nı ve cezası şiddetli olan; l-batş (85, 12): Ya-
evin, yani Kâbe’nin sahibi. kalayışı şiddetli olan.
Rakib (4, 1): Çok iyi ve sürekli gözetleyen; Tevvab (2, 37): Yönelişleri çokça kabul bu-
kulle şey’ (33, 52): Her şeyi çok ve sürekli yuran; Kabilit-tevb (40, 3): Tövbeleri, piş-
gözetleyen. manlıklarla dolu yönelişleri kabul buyuran;
‘an ‘ıbadih (9, 104): Kullarının yönelişlerini
Rauf (2, 143): Çok ve sürekli şefkatli; bil-
kabul buyuran.
‘ıbad (3, 30): Kullarına karşı çok şefkatli.
Va’duhul-hak (7, 44): Va’di gerçek (leşecek)
Rezzak (51, 58): Maddî-manevî gerekli rı-
olan.
zıklar veren; feahya bihil-arz ba’de mevtiha
(45, 5): Ölümünden sonra onunla toprağı di-
26
Varis (3, 180): Her şeyin nihai sahibidir; kav-
men aharin (44, 28): Dilediğine dilediği kav-
mi varis kılabilecek olan; l-kitab (42, 14): La-
yık gördüğüne Kitabı varis kılan; men yeşa’ Dipnotlar:
min ‘ıbadih (7, 128): Kullarından dilediğini 1. 3, 26; 5, 114; 8, 32; 10, 10; 39, 46
varis kılan; s-semavat vel-arz (57, 10): Gök-
lerin ve yerin nihai varisi olandır; Hayrul-va- 2. Allah lafzının etimolojisine dair bu bilgiler
risin (21, 89): Varislerin en güçlü ve en iyisi Kur’an-ı Kerimde Özel İsimler, s. 18-20, Hamit
olandır. Sevgili, Yüksek Lisans tezi, Diyarbakır, 2010.
Bu hususta özellikle bkz. Kur’an’da Uluhiyyet,
Vasi’ (2, 115): İmkânı ve gücü sınırsız olan; Suat Yıldırım, Yeni Akademi Yay.;Kur’an’a Göre
kull şey’in ‘ilmen (6, 80): İlmi her şeyi ku- Esmâ-i Hüsnâ, Mustafa İslamoğlu, Düşün Yay./
şatan; kursiyyuhus-semavat vel-arz (2, Âyet ve Hadislerin Işığında Allah’ın İsim ve
255): Göklerin ve yerin hükümranlığı geniş Sıfatları: Esmâul-Hüsnâ, İsmail Karagöz, DİB.
ve sınırsız olan; kulle şey’ rahmeten (40, 7): yay.;Esmâ-i Hüsnâ, Ramazan Sönmez, Konevi
Herşeye karşı rahmeti, merhameti geniş ve sı- Yay.;Sıfatların türediği kelime-kavramların eti-
nırsız olan; mağfiretuh (53, 32): Bağışlaması molojik, filolojik kökenleriyle ilgili bkz. Rağıp
geniş ve sınırsız olan. el-İsfahanî, el-Müfredât fî ğarîbi’l-Kur’ân, (trc.
Vedud (11, 90): Karşılıksız ve çokça seven. Yusuf Türker), Pınar Yay.

Vehhab (3, 8): Sürekli ikramlarda bulunan; 3. Allah’ın Varlığı ve Delilleri: 36, 33-44; 35, 27-
hukmen (26, 83): Hüküm verme kabiliye- 28; 26, 7-8; 27, 93; 10, 6; 31, 31; 39, 21; 40,
ti bahşeden; limen yeşa’ inasen vez-zukur 81; 41, 37, 39, 53; 42, 29, 32-34; 45, 3-6; 88,
(42, 49): Dilediğine kız veya erkek evlat ve- 17-20; 16, 79; 23, 80; 30, 20-25, 46; 29, 19-
ren; min ezvac ve zurriyyat kurrat-i a’yun 21, 44; 2, 164; 3, 190; 57, 17. Allah’ın Birliği
(25, 74): Göz aydınlığı eşler ve soylar veren; (Tevhid): 73, 9; 112, 1-4; 38, 65; 35, 3; 20, 98;
min ledunhu rahme (19, 50): Katından bir 27, 59-64; 17, 111, 42-43; 10, 68; 6, 164; 37,
rahmet sunan; mulken la yenbaği (38, 35): 1-5, 180; 39, 4; 40, 62, 65; 43, 45, 81-82, 84;
Bitmez bir saltanat lütfeden. 44, 8; 51, 50-51; 18, 110; 16, 22, 51; 21, 108,
22, 25-26; 2, 163; 3, 18. Allah’ın Sıfatları (Ne
Vekil (3, 173): Nihai anlamda en sağlam da-
Olduğu, Ne Olmadığı): 53, 43-54; 85, 12-16;
yanak; ‘ala kull şey’ (6, 102): Her şeye karşı
50, 16-18; 7, 156; 36, 12; 35, 38; 19, 35-36;
dayanak.
20, 110, 82; 26, 217-220, 75-83, 9; 27, 73-74;
Zahir-Batın (57, 3): Varlığı ve sıfatları, icraat- 28, 68-70; 17, 25, 54-55, 60, 99; 10, 107, 44,
larıyla hem aşikar, hem de künhüne varılama- 61, 64; 15, 86; 6, 101-103, 115, 12-14, 147,
yacak kadar da gizli olan. 18, 3, 73; 34, 2; 39, 53; 40, 19-20, 2-3; 41, 47;
42, 11, 19, 25-26, 31, 49, 9; 43, 36; 18, 109;
Zari’ (56, 65): Yarattığı ürünleri istifade edilir
16, 19; 14, 38; 21, 110, 23; 23, 116, 92; 67,
hale getiren.
13-14; 29, 20-22, 42; 2, 116-117, 255; 3, 1-2,
Zul-‘arş (85, 15): Arşın sahibi; -‘ıkabin elim 129, 26-27, 29, 5-6; 33, 43, 54; 4, 87; 57,3;
(41, 43): Can yakan cezalandırmanın sahibi; 13, 41-42, 8-10; 55, 26-28; 59, 1, 22-23; 24,
-l-fadlil-‘azim (57, 29): Büyük lütufların sa- 35, 64; 22, 6, 70, 76; 58, 7; 49, 18; 64, 4; 5,
hibi; l-celal vel-ikram (55, 27): Yücelik ve 98; 9, 116, 78. Allah’ın İsimleri: 87, 1; 7, 180;
ikramın sahibi; -t-tavl (40, 3): Bol bağışın 20, 8; 17, 110; 55, 78; 59, 22-24. bkz. Konu- Kur’ani Hayat
sahibi; l-me’aric (70, 3): Yüksek derecelerin larına Göre Sistematik Kur’an Fihristi, İlhami MAYIS’13
sahibi. (3) Güler-Ömer Özsoy, Fecr Yay, s. 174-196. SAYI 29
ALLAH TEÂLÂ: KUR’AN’DA
İSİM, SIFAT VE FİİLLERİ

Ömer F.
KARATAŞ

27
DE N E M E

Erguvan:
Tevvab İsmini Hatırlatan Bir Latif Çiçek
“… Şüphesiz ki Tevvab, Rahim O’dur, O!”
Bilgin ERDOĞAN
(Bakara 2/37).
ERGUVAN, KABİL’İN İÇ Yunus “Sordum sarı çiçeğe, benzin neden sa-
ÇIĞLIĞI… ERGUVAN, rıdır” diyerek bize çiçekle yapılması gereken
iletişimi öğretir sanki. “Uhud bir dağdır o bizi
NUH KAVMİNİN TUFAN sever biz onu “ diyen o Hak nebi gibi. Yunus’un
KOPTUĞU ZAMANKİ dilindeki “ölümsüz yer var mıdır?” diyen sarı
çiçek bize varlığın fani olduğunu ve Baki ola-
HALİ… ERGUVAN, nın sadece el-Hayyu’l-Kayyum olan Allah ol-
BALIĞIN KARNINDA, duğunu hatırlatırken Mayıs ayında açan o koyu
pembe rengiyle Erguvan çiçeği özellikle yaşa-
YUNUS İBN-İ METTA’NIN dığımız dünyada mimsiz medeniyetin haya ve
DUDAKLARINDAN utanmak bilmeyen insanına Allah’ın Tevvab is-
DÖKÜLEN… miyle nedameti ve utanmayı hatırlatıyor sanki.
Erguvan, nedameti sembolize eden bir latif çi-
çek kanımca… Nedamet ise insanın en soylu
duygusu… O varsa Âdemsin, o yoksa şeytan…
Erguvan şayet nedametse o şeytan ile Âdem
arasındaki perde… Nedamet şayet vicdansa o
Âdem’in göğsündeki ipek mendil ve şeytanın
ayaklar altında ezdiği paspas belki de…
İsevi kaynaklarındaki rivayetlere göre Hz
İsa’nın havarilerinden Yahuda lâkaplı olanı,
efendisi İsa’yı Roma hükümetine ispiyonlar…
Karşılığında Roma hükümeti onu ödüllendirir
ve İsa’yı çarmıha gererler ama bu ihanet havari-
yi nadim kılar ve öyle pişman olur ki kendisini
bir ağaca asar… Rivayete göre ağacın yaprakla-
rı beyazdır ama acı ve utanç ile koyu pembe bir
renk alır… Bu ağaç Erguvan ağacıdır.
Erguvan ağacına asılan Yahuda isimli havari
bize Ahdi Cedit kaynaklı gelen bir bilgi olması
nedeniyle onu kabul etmek durumunda deği-
liz. Ama kabul edilmesi gereken temel mesele
insanın nadim olmasındaki asalet ve Erguvan

28
çiçeğinin de insandaki asil bir damar olan bu işledim. Allah beni bağışlar mı?” diye soru-
vicdanı temsil etmesi… yordu şehadetini aldıktan sonra. Nedamet,
yüreklerde açan bir asil çiçek zindanların ar-
Erguvan tövbe makamında bir çiçek…
dındaki mücrimler için dahi…
Âdem’in yürek dudaklarıyla telaffuz ettiği
istiğfar… Havva’nın takdimi Âdem’e belki Erguvan, bir bahar çiçeği… Zira nedamet ve
de… Âdem’in göz yaşlarıyla büyüttüğü ve vicdan hayatın baharı… A. Hamdi Tanpınar’ın
yine Âdem oğullarının… Erguvan, Kabil’in iç gülden sonra adına bayram yapılan çiçek de-
çığlığı… Erguvan, Nuh kavminin tufan kop- diği… Bursa’da adına şenlik yapılan… Eski
tuğu zamanki hali… Erguvan, balığın karnın- Mısır’da asaletin sembolü… İskoç asıllı yazar
da, Yunus İbn-i Metta’nın dudaklarından dö- Joesph Cronin’in “The Judas Tree” isimli ro-
külen… Erguvan, Züleyha belki de Yusuf’un manına konu olan… Erguvan, insan eksenli
gömleğini yırttıktan sonra kendi ahlak libası- aşkta da nedametin konusu aynı zamanda…
nı nakşeden… Erguvan, gönüllerdeki vicdan ve vicdanlar-
daki ince nakış... O,
Erguvan, Maiz el-
içimdeki kadim şifa...
Eslemi veya Gamid- ERGUVAN, YAŞADIĞIMIZ
İstiğfar modunda bir
li kadın “Tahhirni ya DÜNYAYA BAĞIŞLAMA VE yüreğin ikinci baha-
Rasulullah: temizle
BAĞIŞLANMA AHLAKINI rı... Yeniden inşa olan
beni ey Allah’ın Ra-
HATIRLATAN… BİR şahsiyetin sembol
sulü” diyerek vicdana
ismi...
dönüş yapan ve in- ERGUVAN AGACI DA SEN
sanlığın efendisinin OL Kİ, BAHAR GELSİN VE Ey içinde yaşamış ol-
takdir ettiği… Ergu- duğum zalim dünya!
SEN OLSUN DÜNYA…
van, Culeybib, güzel Bebekleri katleden,
nebinin empatiye da- anneleri iğfal eden,
vet ettiği ve yine Allah yetimin hakkını ipo-
Rasulü’nün Culeybib vefat edince, ‘o benim tek eden, yol kesen, adam kesen ve orman-
yitiğimdi’ dediği ve çok sevdiği… Erguvan, ları ateşe veren… İnsan psikolojisini bozan,
Sumame bin Usal müşrik iken şehadetini alıp ekolojiyi tahrip eden ve sosyal cinnete sebep
Allah Rasulü’nün (s) yareni olan… Erguvan, olan! Bir Erguvan ağacı da sen ol…
Vahşi, Allah Rasulü’nün amcası Hamza’yı şe-
Erguvan, bugün topraklarımız içinde hatır-
hit ettikten sonra insanlığın yüz akının bana
latmamız gereken… Erguvan, yaşadığımız
çok görünme amcamı hatırlatıyorsun dediği
dünyaya bağışlama ve bağışlanma ahlakını
ve tövbe makamında Museylemetu’l-Kezzab’ı
hatırlatan… Bir Erguvan ağacı da sen ol ki
öldürdüğü... Erguvan, Ka’b bin Malik Tebük
bahar gelsin ve sen olsun dünya… Erguvan,
seferinden geri kaldığı için nadim olan…
bir demet mesaj bağışlama ahlakından yok-
Erguvan, Fudayl bin İyad eşkıyalık için çıktığı sun aşksız dünyaya…
evin tepesinden Allah’ın “Artık iman edenle- ■
rin Allah’a dönme vakti gelmedi mi?” (Hadîd,
57/16) âyetini duyup “Sana dönme vaktim
geldi Rabbim deyip istikamet bulan… Evet,
Erguvan tövbe makamında bir çiçek…
Erguvan, müslüman olmasına vesile olduğum
Amerikan hapishanesindeki Andre isimli bir
Kur’ani Hayat
mahkum... Yıllar önce korkunç bir cinayet iş- MAYIS’13
lediği için idamını bekleyen Andre geçtiğimiz SAYI 29
ay itibarıyla müslümanlığı kabul etti. “Sinir- Erguvan: Tevvab İsmini
Hatırlatan Bir Çiçek
lerime mağlup oldum ve korkunç bir cinayet BILGIN
ERDOĞAN

29
YAKARI Ş

Bugün Günlerden Rahman

Sene 2009
Seda KARASU
Aylardan Kasım
Günlerden Pazar
Çağın müzahrefatı sarmış tüm libasımı
Çantamda bir kalem, bir ajanda, bir de dönüş
bileti
Saatim ise 11’e çeyrek var...
Bütün tanışlarımı, bütün bilişlerimi, bütün du-
yuşlarımı, bütün sahte sevdalarımı geride bı-
raktım. Sadece sorularımı aldım yanıma. Da-
ğılmış tüm benliğimi topladım, tüm vesveseleri
çektim fişten. Nefsimi ayartıcı tüm muslukları
sıkıca kapadım. Varlığın girdabında anlamı arı-
yorum. Kaybettiğim benimi, kendimi arıyo-
rum. O’nu arıyorum…
Gidiyorum. Büyük buluşma bugün... Tam on
beş dakika var.
Biliyorum… O da beni bekliyor…
Rahman’la randevum var.
Kalbim heyecandan durmak üzere... Vurulmu-
şum, yorulmuşum, dertliyim ve çaresiz...
Kaç yara aldım, kaç yerimden aldım? Bilmi-
yorum. Kaç kez vuruldum, kaç kez kanadım?
Saymadım. Çare diye tutunduğum kapılar kaç
kez kapandı yüzüme? Kaç kez aldatıldım?
Şifa diye koynumda nice dertler sakladım…
Pişmanım, üryanım, acizim ve muhtacım.
Kaybolan ufkuma yelken açacak, savrulan ben-
liğimi şefkatle okşayacak, hiç bir şey sormaya-
cak Rahman’a koşmaktayım...
Küçük bir bakış yeter, azarsız bağış yeter, sessiz
bir sarış yeter...
30
… Biz kulların cimrilikte öndeyken, vermek için
Rabbim! Efendim! Ben büyük suç işledim... ne de çok sebebin var...
Ben seni bilemedim Mucib, Kerim, Ğani, Vehhab olmasan, sana
Anlamsız ve amaçsız, şımarık ve pervasız, da- bunun hesabını kim sorar?
ğınık ve nadandım. Hangi kalelere sığınırdık Hafiz olmasaydın,
Sen bendeyken, ben hep sana uzaktım. şerefi nerede bulurduk Aziz olmasaydın
Seni hiç tanımadan, hissetmeden yaşadım… Bunca günahla hangi sultan bizi sarayına ka-
bul ederdi ey Malik…
Yaşadım... Ama yaşamak değilmiş o, sonra
anladım… Hangi kapı müzmin bir dilenciye usanmadan
açılırdı ey Nasir…
Sentetik dünyamın kuruntularıymış beni al-
datan Nur isminle aydınlat kararan yerlerimi. Aklı-
mı, vicdanımı, irademi ve beni…
İçinde ne Rahim varmış, ne Rahman
Bırakma beni bana, Muhit isminle kuşat.
Şimdi geldim. Ben geldim. Aç kapıyı ne Mutlak hayrın kaynağı… İşlerime Hayr kat…
olur…
Al ey Hallak! Seninim... Beni yeniden yarat...
Ürkek bakışlarımı, terli avuçlarımı saklaya- Beni durmadan yarat…
mıyorum. Utanıyorum.
Hay ismin dolaşsın kan yerine damarlarım-
Cür’etimi bağışla, kerem eyle ne olur… da... Hak isminle imanıma iman kat…
Ben kaçak kulun Seda… Şimdi indim gemi- Tüm nankörlüklerimi şükrünle takas et, tüm
den günahlarımı tevbenle yıka...
Yunus’un selamı var, imdat eyle ne olur… Arındır beni... Öyle arındır ki ben bile kalma-
Her tanışma bir kere… Sonra bilişir insan yayım geride...
Onun zatı bambaşka… Secdeye varır iz’an Sadece dilim kalsın adını anmak için
Allah! Ve bir de ayaklarım, tek sana koşmak için...
Doksan dokuz kere ikram, doksan dokuz Bir de kalbim ey Rahman... Sana tutunmak
kere ihsan... Ve doksan dokuz heyecan… için...
Kalbim bu haşyetine nasıl dayansın ey can? Seni bana, beni sana şahit kıl. Dağılmışım,
Sırf Rahmetin bile azık olarak yeterken fakir topla beni Kaim kıl…
gönlüme, ne bu izzet bu ikram... Dünya bana dar gelse de ne çıkar? Vasi sen-
Zü’l- Celali ve’l- İkram... sin. Yüreğimi geniş kıl…
Tüm varlıkta Rahmetinin eseri gözlerimi ka- Bugün günlerden Rahman.
maştırırken… Aylardan Rahman…
Hamdini taşımakta yüreğim zorlanırken, bir Rahman’ın asrındayım… Her yanımda rah-
de Ğafur öyle mi? met var…
Bu hercai gönlüme bin ceza reva iken, ben Ajandamda tek Allah!
tam da onu söküp atmaya hazır iken, aşkın Saatim ise Rahman’a çeyrek var…
mızrabı olan bir de Vedud öyle mi?

Karib oluşun ne güzel... Rakib oluşun ne
hoş...Hafiy oluşun ne sıcak.... Gönlümün tüm odaları tutuldu Kur’ani Hayat

Kimse bakmasın bana, Basir isminle sen Başka kimseye değil, yalnız Rahman’a yer MAYIS’13
SAYI 29
bak... Kimse duymasın beni, bir sen işit ey var…
BUGÜN GÜNLERDEN
RAHMAN
Semi’... ■ Seda
KARASU

31
DE N E M E

İki Esma Üç Duruş

Senai DEMİRCİ “Yâ esefâ…” çığlıklarının göllendiği yerde


bekler Yusuf. Nerede kim yitirdiğinin peşin-
GAFÛR VE RAHİM den ağlıyorsa, ah ediyorsa, “eyvah” diyorsa,
Yusuf’un adını anar, “esef”in acı tadını tartar.
İSİMLERİNİN ANLAMLARI,
Çünkü “ya esefâ âlâ Yûsufâ…” der Yakub.
İHTİYAÇ SAHİBİNE GÖRE Daha doğrusu, Yakub’un bu çığlığını bize
duyurmayı yeğler Kur’ân’da konuşan Rabbi-
DEĞİŞİR. ARAYANLARA
miz. Doğru ya, her “esef” bir “Yusuf” üzerine-
GÖRE BİR ANLAMIN dir. Eseflenmenin adıdır Yusuf. Yitirdiğinin
GÖVDESİ DAL BUDAK ardı sora koşmanın adıdır Yakub.

SALAR, RENK RENK Yitirmelerin, yitirenlerin ve yitirilenlerin


dünyasında, Yusuf Kıssasından daha gerçeği
ÇİÇEKLENİR, SICACIK
yoktur. Bir Yakub, bir Yusuf, bir Züleyha, bir
TAZE MEYVELER VERİR. Mısır kralı, bir Yusuf’un hain kardeşleri olu-
veririz. Kıssanın her rolü her birimize yakışır.
Bizi bekler her Yusuf kıssası sahnesi.
senaidemirci@gmail.com
İşte o sahne. Bir günahı anarak, ağır bir mah-
cubiyetin altında ezilerek söylenen o itiraf
cümlesi. Yusuf’un 53. âyetinde akan evrensel
anlam kalbimizin kıyılarına vurur: “Ben nef-
simi temize çıkarmam, nefis mutlaka kötülük
etmek ister ama Rabbim merhamet ederse
başka; benim Rabbim Gafûrdur Rahîmdir.”
Kur’ân müfessirleri bu itiraf sözünün kime
ait olduğu konusunda ihtilaf eder. Yusuf
mu dedi? Züleyha mı? Yoksa Mısır kralı mı?
İfadeyi “ortada” bırakır Söz’ün Sahibi… Ki-
min söylediğini belli etmez. O’nun belli
32
etmemesinde-hâşâ-ihmal ve özensizlik değil, kaybetmemiştir. Sınansaydı, kaybedip kay-
belli ki bir hikmet vardır. Bu Zımnen verilen betmeyeceğini bilemezdi. Şu halde günaha
mesaj şu olmalı: “Bu cümleyi herkes söyleye- sadece tanıksa kul şöyle demeli: “Başkalarına
bilir.” kaybettiren o nefis bende de var. Nefsimi te-
mize çıkarmam. Ben de sınansaydım, ben de
Ne Yusufca masum olmak ne Züleyha gibi
nefsimi kötülük ister bulacaktım. Ama Rab-
suçlu olmak ne de kral gibi olan bitene şa-
bim merhamet etti de uzak kaldım bu sına-
hit olmak “kötülüğü ister bir nefis” sahibi
madan. O halde, bana, kaybedenleri kınamak
olmaktan çıkarıyor bizi. Muhtemel karakter-
yakışmaz; çünkü ben de kaybedebilirim, hat-
lerin üçü , günah karşısındaki konumumuzu
ta daha fazlasıyla kaybedebilirdim. İyisi mi
temsil eder.
kaybedenlerin ayıplayıcısı olmayayım. Benim
Sahnede, Yusuf günahla sınanıp kaybetmemiş Rabbim kardeşlerime de bana da bağışlayıcı
olandır. “Nefsimi temize çıkarmam” demek ve merhametlidir.”
yakışır Yusuf’a. Yusuf’un kazanmış olması
Sözün özü: Gafûr ve Rahîm isimlerine, ka-
nefsinin “temiz” olması sayesinde değildir. Sı-
zanan, kaybeden ve seyreden yüzlerimizle
navı kazananın nefsi de hâlâ kötülüğü ister;
dönüp baktığımızda ayrı ayrı anlamlar bu-
üstelik ‘kazandım’ diye kibirlenebilir ve daha
luyoruz, farklı çağrılar duyuyoruz. Kazananı
keskin bir kayıp yaşayabilir. Bu yüzden Yusuf
kibirlenmemeye çağırıyor, kaybedeni umut-
da olsa demeli ki kul: “Bana kalsaydı, ben sı-
lanmaya çağırıyor, seyredeni kaybedenleri
navı kaybederdim ama Rabbim merhamet etti
kınamamaya çağırıyor.
de beni kaybetmekten kurtardı. Rabbim ‘ben
kazandım’ diyecek olursam yine de bağışlayı- Hep sorulur ya, kaç tane esma vardır diye?
cı ve merhametlidir.” Cevabı burada işte… Gafûr ve Rahim isim-
lerinin anlamları, ihtiyaç sahibine göre deği-
Sahnenin Züleyha’sı günahla sınanıp kaybet-
şir. Arayanlara göre bir anlamın gövdesi dal
miş olandır. Elbette ki nefsini temize çıkara-
budak salar, renk renk çiçeklenir, sıcacık taze
maz, nefsinin kötülük istediğini apaçık gör-
meyveler verir. Öyleyse Gafûr ve Rahîm birer
müştür. “Nefis kötülüğü ister her daim!” An-
isim değil, ihtiyaç sahiplerinin açlığı ve su-
cak bu ümitsizliğe de düşürmemeli. “Rabbim
suzluğu sayısınca ayrı ayrı isimlerdir. Esma
merhamet ederse…” kulpuna tutunabilmeli
sonsuz…
kul. Züleyha da olsa Rabbine dönüp demeli
ki: “Rabbim merhamet ederse başka. Ümidim ■
var; bağışlar beni Rabbim. Rahimdir bana,
hatalarımdan ötürü gözden düşürmez beni,
yeni baştan sever. İşte ben hata ettim, işte
nefsimin kötülüğü ortada. Benden bekleneni
yaptım. Günah işledim. Günahsızlık diye bir
iddiam kalmadı. Ben kendimi aklayamam,
günahların kirinden temizleyemem.”
Kral ise günaha şahit olandır. Kaybedeni de Kur’ani Hayat
kazananı da görmüştür. Günahı kendisinin MAYIS’13
SAYI 29
işliyor olmayışı, kralın nefsini aklamasını ge- İKİ ESMA
ÜÇ DURUŞ
rektirmez. Çünkü sadece sınanmadığı için Senai
DEMİRCİ

33
İNCE L E ME

Kur’an Varlıkta Esmâ’yı Okutuyor


-Yağmur Örneği-

Haydar ÖZTÜRK K ur’an esmânın talimi, mahlûkat esmânın


tecellisidir.

“İÇİNDEKİLERLE BİRLİKTE Esmâ, varlığı var edene uzanan iplerdir.


Esmâ varlığa vurulan ilahi mühürlerdir.
BÜTÜN KAİNAT, O’NUN
Esmâ gayb âleminden şehadet âlemine uza-
tılmış nurani hidayet ipleridir.
ESMÂSINI GÖSTEREN
Dilin değdiğine kalbin değmesidir esmâyı
BİR ŞEHADET PARMAĞI okumak.
Kâinat sayısız varlığın birbirleriyle olan uyu-
HÜKMÜNDEDİR.” mu ile oluşmuş muhteşem bir eserdir. Bu
eser, akılları hayrete düşüren detaylarla ku-
(MUSTAFA İSLÂMOĞLU) sursuzca yaratılmış ve ince ayarlarla denge-
lenmiştir. Kâinat olağanüstü düzeni ve ölçüsü
ahozturk64@mynet.com ile “Fetebârakâllahu ahsenu’l-hâlıkîn”1 âyetini
okuyor. Ya biz? Bir ressamın, her an değişim
İlahiyatçı/Kırıkkale
içinde bulunan dünyanın bir anını resmetti-
ği tablosu karşısında hayran kalıp, kâinatın
sanatkârının her an ayrı ayrı çizdiği şâheser
tablolar karşısında nasıl da duyarsızız. Onu
kirletmekten başka ne işe yarıyoruz?
Yaşlı Dünyamız, Güneş çevresinde dönerken
öyle bir yörünge çizer ki, her 29 km.de bir
doğru çizgiden yalnızca 2.8 milimetrelik bir
sapma gösterir. Eğer bu sapma 0.3 milimetre
az veya 0.3 milimetre daha fazla olsa, yer-
yüzündeki canlılar donarak veya kavrularak
ölürlerdi. Küçük bir bilye değil sözü edilen,
dev kütlesiyle Dünya’nın bu hareketi, mil-

1 Mu’minun, 14; Saffat, 125


34
yarlarla ifade edilen büyüklükteki sistemlerin Allah Tasavvuru ve Esmâ
milimetrik dengelerle korunması mucizesi-
“Allah hakkında bilginiz olmayan şeyi kendisine
dir.2
atfetmenizi yasaklamıştır. (A’raf, 33). (Şeytan)
Esmâ açısından Kur’an, göklerde ve yerde- Sizi yalnız kötülük işlemeye, iğrenç ve çirkin iş-
ki (varlıktaki) esmânın hazinesi; Hz. Mu- ler yapmaya ve hakkında bilgi sahibi olmadığı-
hammed aleyhissalatu vesselam bu esmânın nız şeyleri Allah’a isnat etmeye çağırır. (Bakara,
kâşifidir. Çünkü, Rasul-i Ekrem Allah’ın 169). Hal böyleyken, yine de, nice insan, her-
(Kur’an’da) 99 isminin olduğunu bildirmiş- hangi bir bilgiye sahip olmaksızın Allah hakkın-
tir.3 da tartışmakta ve (bu yolda,) baş kaldıran her
türlü şeytanî gücün peşine takılmaktadır. (Hac,
İnsan varlığı okuma amacıyla ona baksa;
3). Hal böyleyken, yine de insanların içinde ni-
kuşun uçmak, balığın yüzmek, koyun-keçi-
celeri vardır ki, herhangi bir bilgiye, herhangi bir
inek-deve gibi mübarek hayvanların süt ver-
doğru yol öğretisine ve ışık saçan bir ilahî kitaba
mek, devenin çöl için yaratıldığını rahatlıkla
sahip olmaksızın Allah hakkında tartışmaktadır.
okuyabilir. Fakat bunlar ve diğer varlıklar
(Hac, 8)
niçin yaratıldıklarını bil-
mezler. Varlıklardaki her İnsanın Allah tasavvuru-
KÂİNAT DEDİĞİMİZ
bir sanatın bir esmânın nu Kur’an inşa etmelidir.
tecellisi olduğunu bilip MUHTEŞEM ESER, Allah tasavvuru yanlış ola-
okuyamazlar. Bunu oku- nın hiçbir tasavvuru doğ-
AKILLARI HAYRETE ru olmaz. Çünkü “Allah
yup anlamlandırabilecek
tek varlık insandır. İn- DÜŞÜREN DETAYLARLA göklerin ve yerin(varlığın)
san, varlıklar içerisinde nurudur”.4 Bütün bir var-
esmânın çoğunun tecelli KUSURSUZCA lıkla O’nun bir bağı vardır.
ettiği bir tecelligâhtır. İşte YARATILMIŞ VE O bağ Allah’ın varlığa koy-
bu sırdan dolayı insan duğu; hikmet, sanat, kud-
yeryüzünün halifesi tayin İNCE AYARLARLA ret, ilim ve hayat bağıdır.
edilmiştir. DENGELENMİŞTİR. İşte bunlar varlıkta Allah’ın
bir mührüdür(nurudur).
İnsan, insan âyetini oku-
Eserden müessire götüren yoldaki ışık(nur)
yarak esmâya ulaşabilir. Ben görüyorsam
lardır. Allah tasavvuru kalbe/akla takılan bir
beni yaratan da görüyor, ben işitiyorsam beni
gözlük gibidir. Kalbi/aklı miyop, hipermetrop
yaratanda işitiyor, ben bilgiliysem beni yara-
ve astigmat kusurlarından kurtarır.
tanda bilgilidir, ben cömertsem oda cömert-
tir ve hakeza… Fakat insan bilgiyi sonradan Esmâ, her varlığın yaratılışından nihâyetine
öğrenir, insan cimridir de. Kulağı sağır, gözü kadar onu sarmalayan gülün yaprakları misa-
kör olur. İnsan, Allah’ın isimlerinin mazrufu- lidir. Yani varlığın vücut sahnesine çıkmasın-
nu ancak Kur’an’dan öğrenebilir. Bu kıyaslar dan, varlık sahnesinden silinmesine kadar bir
insanın esmâya attığı ilk adımlardır. Fakat in- gül goncasının yapraklarının açılıp arzı didar
san adım attığı zemini de iyi bilmelidir. İnsanı etmesi(yüzünü göstermesi)ne benzer varlıkta
uçuruma düşüren zeminler olabilir. Kur’an, esmânın tecellisi. Yani varlığın her anı esmâ
esmâ hususunda insanın ayağını kaymaktan iplikleriyle bağlıdır.
kurtaracak tek zemindir. Göklerde ve yerde bulunan her varlık O’na Kur’ani Hayat
MAYIS’13
muhtaçtır; O her an, hayata ve varlığa dair SAYI 29
her işe müdahildir. Varlık vücuda gelirken Kur’an Varlıkta
Esmâ’yı Okutuyor
2 Bilim ve Teknik Dergisi, Temmuz, 1993
HAYDAR
3 Tirmizi, Daavat, 83 4 Nur, 35 ÖZTÜRK

35
Allah’ın Halık, Hallak, Bedi, Falik, Bari, Mu- ibret veren şey manalarında kullanılmıştır.
savvir ve Muhyî isimleri tecelli eder. Vücuda Yani gerek insanın kendisinde gerekse dış
geldikten sonra da bu esmâların mertebeleri o dünyada, göklerde ve yerde Allah’ın varlığı-
varlıkta tecelli eder. Her bir canlı vücuda gel- na, birliğine, ilmine, kudretine ve hikmetine
diğinde Bari isminin tecellisine, teşekkülünde delâlet eden nice deliller vardır ki bunlar in-
Musavvir isminin tecellisine, rızıklandırıl- sanların nazarı dikkatine sunulmuştur. İnsa-
dığında Razzak isminin tecellisine, rızkının
noğlu ilmî, fikrî, felsefî ve amelî hayatında bu
sürekli yaratılması Hallak, Kayyum isminin
olaylarla her zaman karşı karşıyadır. Bu tabi-
tecellisine, hastalandığında Şafi isminin tecel-
at olaylarını düşünüp bunlardaki incelikleri,
lisine mazhardır.5
bunlara hâkim olan ilahi kanunları keşfetmesi
Rızka muhtaç canlılarda her an Razzak, Ke- ve yaratanını tanıması gerekirken o, düşün-
rim, Ganiyy, Vahhab isimleri tecelli eder ve o
meden, ibret almadan bunlara sırt çevirip
varlıklar bu isimlerin tecellisine muhtaçtırlar.
gider. Hâlbuki insanoğlu kevni âyetleri dü-
Bu isimler aynı anda tecelli eder. Çünkü rızık
şünüp dikkatli bir şekilde
verenin cömert(Kerim),
zengin(Ganiyy), karşılık- incelese; imanını taklitten
İNSAN, VARLIKLAR
sız veren(Vahhab) olması tahkike çıkararak insanı
gerekir. Bunu, Allah’ın rı-
İÇERİSİNDE kâmil olma yolunda iler-
zık taksiminde müşahede ESMÂNIN ÇOĞUNUN leyecektir. Kevni âyetler
ediyoruz. Rızka muhtaç TECELLİ ETTİĞİ BİR (insan, hayvan, bitkiler,
canlılar içerisinde şuur ve güneş sistemi, galaksiler ve
TECELLİGÂHTIR. İŞTE
irade sahibi olan insandır. bunların mülk ve melekût/
İnsanlar içinde mutiler ol- BU SIRDAN DOLAYI dış ve içlerindeki harika
duğu gibi asiler de vardır. İNSAN YERYÜZÜNÜN ölçülülük) mucizeden baş-
Allah rızık vermekte asile- ka bir şey değildir. Mucize
HALİFESİ TAYİN
ri ayırt etmez. İşte burada olağanüstü şey değil, in-
da Sabur, Rahman, Rahim, EDİLMİŞTİR.
sanın yapmaktan aciz kal-
Rauf, Halim, Hakim, Mu-
dığı şeydir. Kevni âyetleri
cib isimleri tecelli eder.
okuyamayanlar, rivâyet edebiyatında mucize
Esmâyı Nasıl Okuyacağız! arayacaklardır. Bu; akla karşı hissin savaşıdır.
Göklerde ve yerde ne âyetler var ki, (insanoğlu) Vahiy muhataptan sadece “okumasını” değil,
yanından geçip gider de onlara dönüp bakmaz “Allah adına okumasını” istemektedir. Hatta
bile. (Yusuf, 105).
emrin vurgusu “okumaya” değil, “Allah adına/
Okumayı sadece bir kağıttan bir metni oku- adıyla okumaya”dır. Çünkü tüm akletme faa-
maya indirgendiğimizde yenilmiştik. liyeti zaten bir okumadır. Gören, işiten, do-
Âyet kelimesi sözlükte «bir şeyin tanınma- kunan, tadan, düşünen, öğrenen insan, ister
sına sebep olan ve varlığını gösteren İşaret, istemez okuma işini zaten yapmaktadır. Fakat
açık alâmet, delil, ibret, şaşırtıcı şey, mucize yanlış okumaktadır. Yani, yanlış anlamakta,
ve topluluk» anlamlarına gelir. Terim olarak, anlamlandırmakta, bilmekte ve bildirmek-
Kur’an’ın bir veya birkaç kelime yahut cüm- tedir. Doğru okumanın en garantili anahtarı
leden meydana gelen bölümlerini ifade eder. Allah adına okumaktır.6
Burada âyet kelimesi alâmet, delil, mucize ve
6 Mustafa İSLÂMOĞLU, Kur’an’a Göre Esmâ-i
5 Said NURSİ, Mesneviyi Nuriye, 49 Hüsnâ, I, 41
36
Gelin, büyük bir hazinenin şifresi yazılı olan
âyetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir
bir sayfayı onunla okuyabileceğimiz bir göz- kavim için gerçekten âyetler vardır. Göklerin ve
lük hayal edelim. Bu gözlükle sayfadaki be- yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin
lirsiz ve dağınık yazılar belirgin ve derli top-
ayrı olması, O’nun âyetlerindendir. Şüphesiz bun-
lu bir hale geliyor. Çıkardığımızda sayfadakida, alimler için gerçekten âyetler vardır. Gecele-
yazılar birbirine giriyor. İşte o gözlük tevhit
yin ve gündüzün uyumanız ile O’nun fazlından
gözlüğüdür. O sayfa şu kâinattır. Şirk ehlince
(geçiminizi temin için rızkınızı) aramanız, O’nun
anlamsız ve karmakarışık gibi görünen kâinat âyetlerindendir. Şüphesiz işitebilen bir kavim için
sayfası, tevhit gözlüğüyle O’nun güzel isim- gerçekten âyetler vardır. Size bir korku ve umut
lerinin tecellisi olarak görünür. Bunu okuya-(unsuru) olarak şimşeği göstermesi ile gökten su
bilmenin, görebilmenin ruhu da “Allah adına” indirmek suretiyle ölümünden sonra yeri onun-
okumaktır. la diriltmesi de, O’nun âyetlerindendir. Şüphesiz
bunda, aklını kullanabile-
Tarihte sayısız dahi de-
cek bir kavim için gerçek-
recesinde filozoflar salt İNSAN, ALLAH’IN
ten âyetler vardır. Ve yerin
akılları ile kâinatta boğu- İSİMLERİNİN O’nun emriyle (hareketten
lup küfür ve şirk çuku-
MAZRUFUNU kesilip olduğu yerde veya bu
rundan kurtulamamışlar.
Demek ki kâinatı Kur’an ANCAK KUR’AN’DAN düzen içinde) durması da,
âyetleriyle/Allah adına ÖĞRENEBİLİR. KUR’AN, O’nun âyetlerindendir. Sonra
sizi yerden (toprağın altın-
okumak iktiza ediyor. ESMÂ HUSUSUNDA
dan) bir (kere) çağırma ile
Kur’an, Allah’ın Alîm is- İNSANIN AYAĞINI çağırdığı zaman, hemencecik
minden gelen bir kitap KAYMAKTAN siz (bir de bakarsınız ki) çı-
olduğu için, kâinatta te-
celli olarak görünen tevhit
KURTARACAK TEK karılmışsınız. (Rum, 20-25).
hakikatlerini bütün aksam ZEMİNDİR. Bu âyetleri ne demiş diye
ve inceliklerini eksiksiz ve okursak maksadı göz ardı
uyumlu bir şekilde akla gösteriyor. ederiz. Ne demek istiyor diye okursak; akıl,
kalp ve vicdan ufuklarımıza Kur’an yeni-
Kitap sadece iki kapak arasında yazılmış me-
den (mana olarak) nazil olacak ve varlıkta
tinler topluluğu değildir. Kâinat okumakla
varlığı var edenin esmâsını okuyacağız. Ve
bitmeyecek bir muhteşem kitaptır. Kuran pek
âyetlerdeki; Halık, Hallak, Hayy, Muhyî, Mu-
çok âyetinde kâinatı(varlığı) okumamızı ya
savvir, Razzak, Kadîr, Rahman, Rahîm ve daha
sarahaten ya da işari olarak istiyor. Yani kavli
onlarca esmânın resmigeçidine şahit olacağız.
âyetler, kevni âyetleri okumamızı emir ve teş-
vik ediyor. Kevni ve kavli âyetler birbirlerini Gökyüzü, rüzgâr, bulut, yağmur, gök gürül-
şerh ediyorlar. tüsü, dağlar, denizler, dünya, ağaçlar, bitki-
ler, hayvanlar7 ve hakeza… bütün bir varlık
Sûre-i Rûm’daki şu âyetler kâinat kitabından
esmânın tecellisidir.
büyük bir sayfayı önümüze açıp okumamızı
istiyor: Sanat sanatkârının habercisidir. Sanat fiilden,
fiil failden, fail isimden haber verir. İnsanla-
Sizi topraktan yaratmış bulunması, O’nun
âyetlerindendir; sonra siz, (yeryüzünün her
7 Nahl, 7. âyette yük taşıyan hayvanatın Rauf ve Kur’ani Hayat
yanına) yayılmakta olan bir beşer (türü) oldu- Rahim isimlerinin tecellisi olduğuna sarahaten MAYIS’13
nuz. Onda ‹sükun bulup durulmanız’ için, size işaret var. O Rahim ve Rauf olmasa insandan çok SAYI 29

kendi nefislerinizden eşler yaratması ve ara- güçlü hayvanları insana musahhar edip hizmetine Kur’an Varlıkta
Esmâ’yı Okutuyor
verir miydi? Demek ki onların musahhar
nızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O’nun yaratılmaları Rauf Ve Rahim esmâsının tecellisidir.
HAYDAR
ÖZTÜRK

37
rın parmak ısırtan nevinden eserlerin nasıl bir ramına dikkat çekti ve üniversitelerin, kâinatı
sanatkârı varsa, kâinat sarayı nasıl sanatkârsız anlatan, onu okutan yerler olması gerektiği-
olabilir. İşte O, bütün esmânın bize tanıtmaya ne dikkat çekti. İnsanın, kâinatın küçük bir
çalıştığı âlemlerin Rabbi Allah’tır. modeli olduğuna da dikkat çeken Prof.Dr.
Şekûr, çoğu eğitimci olan dinleyicileri kâinatı
Her ismin sayısız cilvesi (yansıması), ihsan,
okumaya dâvet etti. “Bunları araştırın. Bunu
cemal ve kemal mertebeleri vardır. Mesela
yaparsanız mükemmel insanlar olursunuz.
Cennet; Rahman isminin bir cilvesi, cennetin
Bunu yapabilenlerin güzel bir aile yuvası da
bütün nimetleri o ismin ihsan, cemal ve ke-
olur. Bir adım sonra barış içinde bir dünya da
mal mertebesidir. Dünyadaki bütün nimet ve
ancak bu yolla kurulabilir” diyen Şekûr, “Su
rızıklar Rahman isminin bir damlası mesabe-
Üstüne Yazı Yazmak” isimli kitabında bu dü-
sindedir.8
şüncelerini anlattığını söyledi.
Rasul-i Ekrem, “Ya Rabbi
Kur’an bir üniversite,
kâinat karşısında hayretimi
artır.” diye dua etmektedir. İNSANIN ALLAH esmânın her biri ise bir
fakültedir. Kur’an’ın 47
Allah’ın mükemmel eseri
TASAVVURUNU KUR’AN sûresinin sonu esmâ ile
kâinat kitabını bu hayret
bitmektedir.9 Kur’an’daki
ve hikmet nazarı ile seyre- İNŞA ETMELİDİR. esmâları varlıklardaki te-
dip okursak hem imanımız
cellileriyle okumak esmâ
artacak hem de önümüzde ALLAH TASAVVURU
konusunda yapılması ge-
ufuklar açılacaktır. Nitekim
YANLIŞ OLANIN reken çalışmalardandır.
suyun, rüzgârın gücünü
iyi okuyan bilim adamları Yağmurda Esmâyı Oku-
bunlardan elektrik üretmeyi
HİÇBİR TASAVVURU mak
başarmıştır. Nice teknolojik DOĞRU OLMAZ. Varlık yaratılırken Halık,
ürün kâinattaki varlıklardan
Hallak, Bedi’ Fatır, Falik,
ilhamla ortaya çıkmıştır. Ve
Bari, Musavvir, Muhyi gibi yaratma ile ilgili
bu buluşları keşfeden milletler tarihin özne-
esmâsı ve Alim, Latif, Habir, Semi Basir, Şehîd,
si olmuşlardır. Kâinat kitabını okumak Rab-
Karîb Hafîz, Rakîb, Muhît, Muheymin, Vekil,
bimizin de emridir. Gaşiye Sûresi’nde: “Bak-
Hafî gibi ilim sıfatları; yaratıldıktan sonra
mazlar mı devenin nasıl yaratıldığına, göğün na-
Razzak, Ekrem, Kerîm, Ganiyy, Vehhab, gibi rı-
sıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yer-
zık ve ihsana dair esmâsı; rızıklar dağıtılırken
yüzünün nasıl yayıldığına?..” (Gaşiye, 17-20).
Rahman, Rahîm, Rauf, Afuvv, Tevvab, Gafur,
Bütün bunları yapabilmek iç okumayı başar- Gaffar, Mucîb, Halîm, Şekur, Hadi, Mursil, Velî,
makla olur. Ondan sonra dış(varlığı) okuma Nâsır, Kafi, Selam, Mu’min, Refi, rahmet, af ve
başlar. Peki, iç okuma nasıl gerçekleşecek. İç bağışlama dair isimleri ve her varlığa vurulan
okuma Big Bang gibi dış okumayı netice vere- bir mühür hükmündeki Nur ismi tecelli eder.
cektir. İnsan sanki kâinatın küçük bir kopyası
Âyet sonlarındaki esmâ rastgele bir şekilde
gibi değil mi? Fakat insan, sömürü düzenle-
gelmemektedir. Her isim âyetin konusuyla
rinin tüketim kölesi olarak nesneleştirilmek-
bağlantılıdır. Allah’ın rahmetinden söz eden
tedir.
âyetin sonunda rahmetle alakalı bir isim ge-
Muhyiddin ŞEKÛR, Fatih Üniversitesi’nde 10 çer. Azaptan bahseden bir âyetin sonunda da
Mart 2012’de konuşmasında “üniversite” kav- Allah’ın güçlü, mağlup edilemeyen ve intikam

9 Faruk TUNCER, Kur’an Surelerindeki Eşsiz


8 Said NURSİ, Sözler, 582 Ahenk, 206-209
38
sahibi olduğuna işaret eden isimler geçmek- karşıladık. (Biz bunları yapmasaydık) siz onu
tedir. Yaratma ile ilgili bir âyetin sonunda da (yeterli) suyu depolayamazdınız.” (Hicr, 22).
Allah’ın yüce ve hikmet sahibi olduğuna de- Âyetin nazara verdiği ilk esmâ yağmuru gön-
lalet eden bir isim zikredilir. Hüküm, emir ve derdiği için Mursîl, dağlar ve denizler ise su-
nehiy bildiren âyetlerin sonunda da Allah’ın lara mahzen olarak Hakîm,12 Latif13 ve Habîr14
işitme ve bilme özelliğini bildiren isimler esmâsını okutuyor.
gelmektedir. Tevbeden söz eden âyetlerin
Yağmurun taneleri sayısınca menfaatler ve
sonunda da Ğafur ve Rahîm gibi isimler gel-
katreleri adedince Rahmani cilveler ve reş-
mektedir.10
haları miktarınca hikmetler içinde bulunu-
Bitişik gelen esmâlarda şu gayeler gözetilir: yor. Hem o şirin ve latif ve mübarek katreler
1. Birbirini anlam olarak güçlendirmek için. o kadar muntazam ve güzel halk ediliyor ki,
Alîmun Habîr gibi. 2. hususan yaz mevsiminde
Bir hakikatin iki yüzünü gelen dolu o kadar mizan
göstermek için. Azizun GÖKYÜZÜ, RÜZGÂR, ve intizamla gönderili-
Hakîm gibi. 3. Bir esmânın
BULUT, YAĞMUR, GÖK yor ve iniyor ki, fırtına-
tecellisine diğerini sebeb larla çalkanan ve büyük
göstermek için. Huvel Ga- GÜRÜLTÜSÜ, DAĞLAR, şeyleri çarpıştıran şiddetli
furul Vedud gibi.11 rüzgârlar, onların muva-
DENİZLER, DÜNYA,
zene ve intizamlarını boz-
Yağmur Allah, Rah-
man, Rahim Razzak,
AĞAÇLAR, BİTKİLER, muyor; katreleri birbirine
çarpıp, birleştirip zararlı
Rabb, Muhyî isimlerinin HAYVANLAR… BÜTÜN
kütleler yapmıyor. Ve bun-
azami tecelli ettiği bir
tecelligâhtır. Özelde de BİR VARLIK ESMÂNIN lar gibi çok hakimane iş-
lerde ve bilhassa zihayatta
Mursil isminin tecellisidir. TECELLİSİDİR.
çalıştırılan basit ve camid
Suyu, yüksek bir yerden şuursuz hidrojen oksijen
aşağıya döktüğünüzde, toplu bir şekilde ve gibi iki basit maddeden terekküp eden bu su,
artan bir hızla yere döküldüğünü görürsünüz. yüz binlerle hikmetli ve şuurlu ve muhtelif
Peki yağmur niçin böyle değil? Yağmurun in- hizmetlerde ve sanatlarda istihdam ediliyor.
dirilişiyle ilgili âyetlerde “indirdi, indirdik” Demek bu tecessüm etmiş ayn-ı rahmet olan
filleri vardır. Bu kalıp, indirilme işine Allah’ın yağmur, ancak bir Rahman-ı Rahim hazine-i
müdahil olduğunu gösteriyor. Demek ki gaybiye-i rahmetinde yapılıyor ve nüzulüyle
Allah’ın yağmurun inişi için koyduğu bir yasa “O’dur ki, onlar umutlarını kestikten sonra yağ-
vardır, “enzele” ile onu bize ihsas ediyor. muru indirir ve rahmetini serip-yayar. O, Veli’dir,
Allah hayatı beslemek üzere yağmuru yağ-
dırırken dağları da o sulara mahzen olarak
12 Hakîm: Doğru olandan başkasını söylemeyen
yaratmıştır. Âyette buna işaret edilmektedir. ve yapmayan anlamındadır. Suat YILDIRIM,
“Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik ve Kur’an’da Uluhiyyet, 177
gökten bir su indirdik de onunla su ihtiyacınızı 13 Latîf: Faydalı olan şeyleri Kullarına ve
mahluklarına güzellik ve incelikle ulaştırmakla
lütuf ve ihsan eden anlamındadır. Suat YILDIRIM,
10 Bakınız: Faruk TUNCER, Kur’an Surelerindeki Kur’an’da Uluhiyyet, 229 Kur’ani Hayat
Eşsiz Ahenk; Said NURSİ, 25. Söz; Mustafa 14 Habir: Kendisinden gizli haberler saklı kalmayan MAYIS’13
İSLÂMOĞLU, Kur’an’a Göre Esmâ-i Hüsnâ I, 106- , mülkünde olup biten her şeyden, hareket eden SAYI 29
108 her şeyden, hareket eden her bir zerreden bile Kur’an Varlıkta
Esmâ’yı Okutuyor
11 Mustafa İSLÂMOĞLU, Kur’an’a Göre Esmâ-i haberdar olan anlamındadır. Suat YILDIRIM, HAYDAR
Hüsnâ I, 104-106 Kur’an’da Uluhiyyet, 139 ÖZTÜRK

39
Hamid’dir.” (Şura, 28), âyetini maddeten tefsir azabım pek şiddetlidir.» (İbrahim, 7) âyeti buna
ediyor.15 delildir.
Şu âyetlerde yağmurun yüzer faydalarından Âyetlerde hangi esmâya işaretler var olduğu-
bazılarına işaret etmektedir: “Doğrusu suyu bol nu anlamak için, Kur’an okyanusunun yağ-
bol indirmekteyiz. Sonra yeryüzünü iyice yar- mur denizine bir dağlıç hassasiyetiyle girip
makta ve orada taneli ekinler, üzümler, sebzeler, oradan esmâ inclerini çıkarmak gerekir.
zeytin, hurma ağaçları ve bahçelerde koca koca
Ve gökten yağmur indirerek bununla sizin için
ağaçlı meyveler ve çayırlar bitirmekteyiz. Bun-
(çeşitli) ürünlerden rızık çıkardı. Öyleyse (bütün
lar sizin ve hayvanlarınız için geçimliktir. (Abese,
bunları) bile bile Allah’a eşler koşmayın. (Baka-
25-32). “O, gökten su indirendir. İşte biz her çeşit
ra, 22)
bitkiyi onunla bitirdik. O bitkiden de kendisinde
üst üste binmiş taneler bitire- Bundan bir önceki
ceğimiz bir yeşillik; hurma- âyetin başında Rabb
nın tomurcuğundan sarkan ÂYET SONLARINDAKİ ismi zikredilmekte-
salkımlar; üzüm bağları; bir dir. Rabb ismi bütün
kısmı birbirine benzeyen, bir ESMÂ RASTGELE mahlûkatta istisnasız te-
kısmı da benzemeyen zeytin celli eden esmâdandır.
BİR ŞEKİLDE Çünkü Rabb ismi; benze-
ve nar bahçeleri meydana
getirdik. Meyve verirken ve ri olmayan efendi, verdiği
GELMEMEKTEDİR.
olgunlaştığı zaman her biri- nimetleriyle mahlûkların
nin meyvesine bakın! Kuşku- HER İSİM ÂYETİN durumlarını düzelten,
suz bütün bunlarda inanan yaratma emretmenin sa-
bir toplum için ibretler vardır. KONUSUYLA hibi, terbiye eden idare
(En’am, 99). eden, kemale erdiren,
BAĞLANTILIDIR. kayyim bir şey üzerinde
İşte bir bahar mevsimi, ye-
hak sahibi olan anlam-
rin lisanı hal ile ağlaması sonucu Âlemlerin
larına gelir. Kâinatta bu ismin anlam alanı
17
Rabbi Allah’ın yeryüzünü ve içindekilerini
dışında kalan bir fiil var mıdır? Rabb ismi bir
Rahman, Rahim Razzak, Kadir, Vehhab,16 Şe-
su gibi 21. âyetten 24. âyete kadar tesir et-
kur esmâsıyla güldürmesinden başka bir şey
mektedir.
değildir. Bitkilerin ve ağaçların yağmur ni-
metine karşı ürünlerini çıkarması, lisanı hal Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece
ve şükür diliyle Şekur ismini tesbihtir. Yani ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insan-
yerden göğe bir teşekkürdür. Şekûr ismi, kul- lara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde
ların az amellerine karşı çok mükafat veren, yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip
ecirleri kat kat artıran anlamındadır. Demek de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryü-
yeryüzündeki nimetler O’na az da olsa kul- zünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve
luk edenlere Şekûr esmâsının bir tecellisidir. yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulut-
«Rabbiniz şöyle buyurmuştu: «Andolsun, eğer ları yönlendirmesinde düşünen bir toplum birçok
şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andol- deliller vardır. (Bakara, 164).
sun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim Her varlıkta pek çok esmâ tecelli eder. Fakat
her varlıkta bazı isimler azami derecede tecelli
15 Said NURSİ, Şualar, 7. Şua eder. 163. Âyet Rahman ve Rahim isimleriyle
16 Vehhab: kullarına çok çok ve tekrar suretiyle
bitiyor. Bu âyet, Rahman ve Rahim isimleri-
inamda bulunan, yahut hak sahibi olmaksızın
insanlara lütuf ve ihsanda bulunan anlamındadır.
Suat YILDIRIM, Kur’an’da Uluhiyyet, 184 17 Suat YILDIRIM, Kur’an’da Uluhiyyet, 89
40
ni açıklayan isimlerin varlıktaki tecellilerine ismini okutturuyor. Senin yeryüzünü kupkuru
küçük bir numune gibidir. Âyet gözün gör- görmen de Allah’ın âyetlerindendir. Biz onun
düğü her şeyde O’nun bu iki isminin tecelli üzerine suyu indirdiğimiz zaman, harekete geçip
ettiğini bize okutuyor. Ve bize; kusurları ört- kabarır. Ona can veren, elbette ölüleri de diriltir.
mede gece gibi olmayı, gemi gibi yük almayı, O, her şeye kadirdir. (Fussilet, 39). Gecenin ve
yağmur gibi diriltici olmayı, bulut gibi ilahi gündüzün değişmesinde, Allah’ın gökten indirmiş
emirlere hazır olmayı işari olarak ders veriyor. olduğu rızıkta (yağmurda) ve ölümünden son-
ra yeri onunla diriltmesinde, rüzgârları değişik
Rüzgârları rahmetinin önünde müjde olarak
yönlerden estirmesinde, aklını kullanan toplum
gönderen O’dur. Sonunda onlar (o rüzgârlar),
için dersler vardır. (Casiye,5). Gökten bir ölçüye
ağır bulutları yüklenince onu ölü bir memlekete
göre suyu indiren O’dur. Biz onunla (kupkuru),
sevkederiz. Orada suyu indirir ve onunla tür-
ölü memlekete hayat veririz. İşte siz de böylece
lü türlü meyveler çıkarırız. İşte ölüleri de böyle
(mezarlarınızdan) çıkarılacaksınız. (Zuhruf,11).
çıkaracağız. Her halde bundan ibret alırsınız.
(A’raf, 57). Hem Zuhruf, 11 âyeti yağmur dengesine şöy-
le işaret ediyor. Ölçümle-
Kur’an âyetlerinde
re göre, yeryüzünden bir
öyle derin anlamlar ve KUR’AN’IN İNSANLIKTA
saniyede 16 milyon ton su
mahlûkat arasında öyle YERLEŞTİRMEYE
buharlaşmaktadır. Bir yılda
bağlar var ki her bir var- ÇALIŞTIĞI ANA bu miktar 505 trilyon tona
lığın (yağmur gibi) diğer
KONULAR TEVHİD, ulaşır. Bu, aynı zamanda
varlıklarla ve Allah’la ba-
ğını açıklamak için cilt-
NÜBÜVVET, ADALET bir yılda Dünya’ya yağan
lerle esere ihtiyaç vardır. VE AHİRET OLMAK yağmur miktarıdır. Yani su,
ÜZERE DÖRTTÜR. sürekli bir denge içinde,
Bu âyette görüldüğü gibi
«bir ölçüye göre» dönüp
Allah’ın rahmetinin önün- BU ÜÇ NEHİR DE
durmaktadır. Yeryüzünde-
de rüzgârları göndermesi, “TEVHİD DENİZİ”NE ki hayatın devamı da, bu
rüzgârların bulutları yük-
DÖKÜLÜYOR. su döngüsü sayesinde sağ-
lenmesi, bulutların ölü bir
lanır. İnsan sahip olduğu
memlekete sevk edilmesi,
tüm teknolojik imkânları kullansa dahi bu
bulutlardan yağmurun yağdırılıp türlü meyve-
döngüyü asla yapay olarak gerçekleştiremez.18
lerin çıkartılması ve bunun ölüleri diriltmeye
benzetilerek ibret almaya davetle Allahu Teala Yağmurdaki ölçü sadece miktarında değil,
düşünen insana, gökyüzü ve yeryüzü arasın- aynı zamanda yağmur damlalarının düşüş hı-
da akli ve kalbi bir seyahat yaptırarak eserden zında da söz konusudur. Yağmur damlası ne
müessire oradan esmâya bir hat, bir işaret çi- kadar büyük olursa olsun, yeryüzüne düşme
ziyor. Ve Rabb, Rahman, Rahim, Hakîm, Ka- hızları belli bir limitin üzerine çıkmaz. Nobel
dir ve Muhyî(ölüleri dirilten) esmâsını bizlere ödüllü Alman fizikçi Philipp Lenard, çalışma-
fillerinin arasında okutturuyor. ları sonucunda yağmur damlalarının çapları
genişledikçe, düşme hızlarının arttığını tes-
Şu âyetlerde de yağmurla ölü yeryüzünün di-
pit etmiştir. Ancak düşme hızındaki bu artış,
riltilmesinden mahşerde ölülerin diriltilmesi-
yağmur damlasının çapı 4.5 mm olana ka-
ne geçilerek varlığı okumaya dair örnekler su-
dar devam etmekteydi. Daha büyük yağmur
nuluyor. Yağmurla baharda yeryüzünün can- Kur’ani Hayat
damlalarında ise, düşme hızları saniyede 8 MAYIS’13
landırılmasında Rabb, Rahman, Rahim, Raz- SAYI 29
m’yi geçmemektedir. Bunun sebebi damlala-
zak, Kadir, Musavvir, Hakîm, Vahhab isim- Kur’an Varlıkta
Esmâ’yı Okutuyor
lerini; ölüleri diriltmeyle de Muhyî ve Kadir HAYDAR
18 http://en.wikipedia.org/wiki/Water_cycle ÖZTÜRK

41
rın düşerken aldıkları şekildir. Yağmur dam- isimler ise seferber. Vedud (çok seven ve çok
lalarının bu özel şekli, atmosferin sürtünme sevilen)20 ismi Kur’an’da iki yerde geçer. As-
etkisini artırır ve damlaların belli bir hız li- lında Allah mahlukatına verdiği nimetleriyle
mitini aşmalarını önler. Eğer bu miktarda en “Ben Vedud’um” diye her an nida etmektedir.
küçük bir değişiklik bile olsa, kısa bir zaman Az geçmesinin sırrı budur. İki defa geçmesi-
sonra büyük bir ekolojik dengesizlik ortaya nin sırrı ise nimete nail olduğumuzda başta
çıkacak ve bu da hayatın sonunu getirecek- “Bismillahı” ahirde “Elhamdulillahı” unutma-
tir. Fakat hiçbir zaman böyle olmaz; yağmur, mamız içindir.
Kuran’da bildirildiği gibi, yeryüzüne her sene
Hacc Sûresi’nin 63-65. âyetlerinde Latîf,
aynı miktarda inmeye devam eder.19
Habîr, Ganiyy, Hamîd, Rauf, ve Rahîm
Ya içtiğiniz suya ne dersiniz? Buluttan onu siz mi esmâsının yağmurda tecelli ettiğine sarahaten
indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz? Dileseydik işaret mevcuttur:
onu tuzlu yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi?
Görmedin mi, Allah, gökten su indirdi, böylece
(Vakıa, 68-70). Bu âyetlerde; iki zıt elementten
yeryüzü yemyeşil donatıl-
(oksijen ve hidrojen) haya-
dı. Şüphesiz Allah, lütfe-
tın kaynağı suyu yaratmak HACC SÛRESİ’NİN dicidir, her şeyden haber-
Kadir, bunu canlılara en fay-
63-65. ÂYETLERİNDE dardır. Göklerde ve yerde
dalı olacak şekilde bir ölçü-
her ne varsa O’nundur.
ye göre alması O’nun Alîm, LATÎF, HABÎR, GANİYY, Şüphesiz Allah, hiç bir şeye
Habîr, Latîf ismini okuttur-
ihtiyacı olmayan (Gani)
muyor mu? HAMÎD, RAUF, VE
dır, övülmeye layık olan-
Gökten suyu indiren O’dur. RAHÎM ESMÂSININ dır. Görmedin mi, Allah,
Ondan hem size içecek var- yerdekileri ve denizde onun
YAĞMURDA TECELLİ
dır, hem de hayvanlarınızı emriyle akıp giden gemile-
otlatacağınız bitkiler. (Nahl, ETTİĞİNE SARAHATEN ri, sizin yararınıza verdi.
10). İşte şu âyet avamdan Ve izni olmadıkça, göğü
İŞARET MEVCUTTUR.
havasa herkesin okuyabi- yerin üstüne düşmekten
leceği bahar da büyük harf- alıkoyar. Şüphesiz Allah,
lerle yazılmış bir sayfadır. Halık, ve Razzak insanlara karşı şefkatlidir, çok merhametlidir.
esmâsı dağ gibi kendini gösteriyor. Peşinden (Hacc, 63-65).
gelen âyette bunun üzerinde düşünmemizi
O’dur ki, onlar umutlarını kestikten sonra
isteyen âyetlerdendir. (Allah) su sayesinde si-
yağmuru indirir ve rahmetini serip-yayar. O,
zin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve
Veli’dir, Hamid’dir. (Şura, 28). Âyette sarahaten
diğer meyvelerin hepsinden bitirir. İşte bunlarda
yağmurda Veli ve Hamîd esmâsının tecellisi
düşünen bir toplum için büyük bir ibret vardır.
zikrediliyor.
(Nahl,11). Sûrenin 65. âyeti de yine düşünme-
ye çağırıyor. Allah gökten bir su indirdi ve onun- Sıkışan bulutlardan şarıl şarıl akan sular indir-
la yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz dik. Size tohumlar, bitkiler, yetiştirmek için. Ve
ki bunda dinleyen toplum için bir ibret vardır. ağaçları(birbirine) sarmaş dolaş bahçeler. (Nebe,
(Nahl, 65). Bu üç âyette Mursil, Halık, Razzak, 16). Bütün bu nimetlendirmeler yağmur vesi-
Muhyî, Musavvir, Alîm, Vehhab esmâsıyla lesiyle olmuyor mu? İşte bu fiillerin arkasında
varlığa nimetlerle tecellisini göstermiştir. Ve- Rahman ve Razzak ismi apaçık görünüyor.
dud esmâsı, bu nimetlere sebeb olmuş, bu Denizlerde gemiler su(yağmur) neticesinde
20 Mustafa İSLÂMOĞLU, Kur’an’a Göre Esmâ-i
19 Harunyahya.org Hüsnâ I, 671
42
yüzdürülmüyor mu? Bu da O’nun Rahman Yağışlarla toprağa inen bu tuzlar, verimi artır-
ve Razzak olduğunu göstermez mi? (O öyle mak için kullanılan geleneksel gübrelerin ba-
lütufkâr) Allah’tır ki, gökleri ve yeri yarattı, gök- zılarının (kalsiyum, magnezyum, potasyum
ten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü vb.) küçük örnekleridir. Bu tür aerosellerde
meyveler çıkardı; izni ile denizde yüzüp gitmele- bulunan ağır metaller ise, bitkilerin gelişimin-
ri için gemileri emrinize verdi; nehirleri de sizin de ve üretiminde verimlilik artırıcı element-
(yararlanmanız) için akıttı. (İbrahim, 32). leri oluştururlar. Kısacası, yağmur önemli bir
gübredir. Fakir bir toprak, yalnızca yağmur
Biz gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu
aracılığıyla gelen bu gübrelerle bile, yüzyıl-
yeryüzünde yerleştirdik; şüphesiz Biz onu (kuru-
lık bir süre içinde bitkiler için gereken tüm
tup) giderme gücüne de sahibiz. (Müminun, 18).
elementleri kazanabilir. Ormanlar da, yine bu
deniz kökenli aerosoller yardımıyla gelişir ve
İçtiğimiz, kullandığımız, besinlerle aldığımız beslenirler. Bu yolla, her yıl kara parçaları-
su, bize her an düzenli nın toplam yüzeyi üzeri-
olarak arıtılmış şekli ile ne 150 milyon ton gübre
geri gelir. Çünkü su, sı- ESMÂ GAYB
düşmektedir. Bu doğal
caklıktan etkilenerek 3 ÂLEMİNDEN gübreleme işleyişi olma-
farklı halde bulunabilir. saydı, dünya üzerinde çok
Katı hale gelen su, ade- ŞEHADET ÂLEMİNE daha az bitki olacak, hayat
ta rezerve edilmiş gibi UZATILMIŞ NURANİ dengesi bozulacaktı. Yüce
kutuplarda dev buzullar Rabbimiz’in belli bir mik-
şeklinde saklanmaktadır. HİDAYET İPLERİDİR. tar suyu gökten indirmesi,
Yeryüzünde kullanılan su DİLİN DEĞDİĞİNE bu suyun içilebilecek tatta
ise, gaz haline dönüşebil- olması, ölü bir beldeyi can-
diği için buharlaşarak ha- KALBİN DEĞMESİDİR landırması şüphesiz O’nun
vaya yükselir ve burada bize verdiği büyük bir ni-
ESMÂYI OKUMAK.
yeniden insanların kulla- mettir.22
nımına sunulacak şekilde
Biz gökten tertemiz bir su indirmekteyiz. Onunla
sıvı hale dönüşüp yağmur olarak yeryüzüne
ölü bir beldeyi (toprağı) canlandırmak ve yarat-
düşer. Kısacası bizler, suya özel olarak ve-
tığımız hayvanlardan ve insanlardan birçoğunu
rilmiş bu özellikler sayesinde defalarca aynı
onunla sulamak için.» (Furkan, 48-49).
suyu içer, defalarca aynı suyu kullanırız. Su,
Allah’ın dilemesi ile bizlere «arıtılmış» hali ile Yağmurun, canlılar için kaçınılmaz bir ihtiyaç
sürekli olarak ikram edilir. Âyet suyun O’nun olan suyu yeryüzüne bırakmasının yanında
iradesiyle durdurulduğunu ifade ediyor. De- bir de gübreleme özelliği vardır. Denizlerden
mek ki yağmurun indirilmesi de yeryüzün- buharlaşarak bulutlara ulaşan yağmur dam-
de durdurulması O’nun izniyle, iradesiyle ve laları, ölü toprağı «canlandıracak» bazı mad-
hikmetiyledir.21 deler içerirler. Bu «canlandırıcı» özellikli yağ-
mur damlalarına ‹yüzey gerilim damlaları’ adı
Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler
veriliyor. Yüzey gerilim damlaları, biyologla-
ve biçilecek daneler bitirdik. Birbirine girmiş, kat
rın deniz yüzeyinin mikro katmanı dedikle-
kat tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçla-
ri üst kısımda oluşurlar; milimetrenin onda
rı yetiştirdik. Kullara rızık olması için. Ve o su ile, Kur’ani Hayat
birinden daha ince olan bu yüzeysel zarda, MAYIS’13
ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden çıkış SAYI 29
mikroskobik alglerin ve zooplanktonun bo-
da böyledir. (Kaf , 11). Kur’an Varlıkta
Esmâ’yı Okutuyor

HAYDAR
21 Harunyahya.org 22 Harunyahya.org ÖZTÜRK

43
zulmasından gelen pek çok organik artık var- Hülasa olarak: İşte şu âyet bütün esmâya işa-
dır. Bu artıkların bazıları, deniz suyunda çok ret eden bir âyettir. Eğer her ikisinde (gökte ve
az bulunan fosfor, magnezyum, potasyum yerde) Allah’ın dışında ilahlar olsaydı, elbette,
gibi elementleri ve ayrıca bakır çinko, kobalt, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah
ve kurşun gibi ağır metalleri seçip ayırarak, onların nitelendire geldikleri şeylerden yüce-
kendi içlerinde toplanırlar. Yeryüzündeki to- dir. (Enbiya, 22). Göklerde ve yerde Allah’tan
hum ve bitkiler yetişmeleri için gereksinim başka ilahlar olmadığına göre ve bütün
duydukları çok sayıdaki madensel tuzları ve varlık(kâinat) esmânın tecelli olduğuna göre;
elementleri işte bu yağmur damlalarında bu- bu âyetin bizi çağırdığı okumaya odaklansak
lurlar.23 esmâyı bütün mertebeleriyle okuyabileceğiz!
Kıssadan hisse: Ey insan, eğer yağmurdan do- Kur’an’ın insanlıkta yerleştirmeye çalıştığı ana
layı birine teşekkür edeceksen, o biri yağmur konular tevhid, nübüvvet, adalet ve ahiret
ve rüzgar değil, yağmuru ve rüzgarı “sevk olmak üzere dörttür. Bu üç nehir (nübüvvet,
eden” (el-Mursil) Allah’tır. Bu rahmet zinciri- adalet, ahiret) de “tevhid denizi”ne dökülü-
ni harekete geçiren gücü fark edersen, bütün yor. Kur’an’daki sair konular bu esasata kuv-
parça ilişkisini fark etmiş olursun. İşte o za- vet vermek için gelir. Tıpkı denizi besleyen
man tevhidi bir bakışa sahip olursun. Âyetin ırmaklar gibi. Dolayısıyla, Allah’ın varlığa her
bir de mecazi yorumu var: Kur’an’da rüzgar- an müdahil olması, varlığın Lailahe illallah’ı
rahmet/yağmur istiaresinin kullanıldığı her tesbihinden başka bir şey değildir. İnsana
yerde, vahye bir işaret yada ima vardır. Or- düşen de varlığın bu tesbihine, esmânın te-
talığı kasıp kavuran ve her şeyi havaya savu- cellisini okuyarak dahil olmasıdır. Kur’an
ran rüzgar, nasıl ki arkadan gelen yağmurun okumayı seslendirmek olarak algıladığımız
habercisiyse, Mekke yıllarında vahyin estirdi- gibi, “Göklerde ve yerde nice âyetler vardır ki,
ği bu fırtınada çekilen sıkıntılar da, arkadan üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp gider-
gelen rahmetin habercisidir. Bu âyet müşrik ler. (Yusuf, 105)’de ifade edildiği gibi, yağmur;
akla şunu söyler: Ey müşrik akıl! Yağmuru bakıp da görmediğimiz kainat kitabının bahar
rüzgarın getirdiğini bilir ve inanırsın. Yağmu- sayfasından bir âyettir.
ru haber veren bir rüzgar çıktığında, havada ■
tek bir bulut dahi olmasa, “Bu rüzgar yağmur
getiriyor” bile dersin. Çoğu kere tahminin
doğru çıkar. Fakat çöle dönmüş gönülleri
cennete çevirecek bir baharın manevi yağmu-
ru olan vahyin, insanlar için seçilmiş bir “elçi”
eliyle gelmesini yadırgarsın. Oysa yağmuru
rüzgarın getirmesi ne kadar doğalsa, vahyi
peygamberin getirmesi de o kadar doğaldır.
O rüzgarı Allah’ın gönderdiğini şirke bulaş-
mış mantığınla sen bile inkar edemiyorsun
da, vahye elçilik yapan peygamberi Allah’ın
gönderdiğini neden inkar ediyorsun?24

23 Harunyahya.org
24 Mustafa İSLÂMOĞLU, Kur’an’a Göre Esmâ-i
Hüsnâ II, 598
44
DE N E M E

Allah’tan Razı Olmak

Ayten DURMUŞ D uyduğun


sunda
tek ses vardı, bu zıtlar koro-

‘NEDEN BEN?’ YA DA Işığın tek rengini arayan kör olmadan

‘NEDEN BEN DEĞİLİM?’ ‘Ezelî hakikati’, gönlünün kaosunda

SORUSU BAZI KİŞİLERİ Çok aradın, bul artık saçlarını yolmadan.

‘İSYANA VE ŞİKÂYETE’ İnsanın, hayatı ve olayları doğru değerlen-


direbilmesi için doğru ve dengeli bir ölçüler
YÖNELTİRKEN; DOĞRU bütününe ihtiyacı vardır. Bu olmadığı zaman;
ŞEKİLDE SORANLARI ‘Bir’e ‘Bir’ diyemiyor, ‘Tek’i çift gören şaşı’
‘SABRA, SEKÎNETE VE mısraında ifadesini bulduğu ve ‘… gözlerini
ters çeviririz’ (Enam 6/110) ayetinde somut-
RIZAYA’ SEVK EDER. laştırıldığı şekliyle; bakışın/görüşün açısı bo-
zulmuşsa görülenin düzgün ve dengede ol-
www.aytendurmus.com ması, doğru değerlendirme için kâfi değildir.
Bu yanlış, sıfır noktasındayken gideceği yönü
milimlik bir sapmayla da olsa yanlış tespit
eden kişinin o milimlik sapmasının, zaman
içerisinde sıratı müstakimden kilometrelerce
uzaklaşmasına sebep olur.
İnsanoğlu ‘Neden ben?’ ya da ‘Neden ben de-
ğilim?’ sorusunu sormaya başladığı zaman,
duracağı bir yer yoktur. Her durum, nesne
ve istek için bu soruyu sorabilir. Fakat bu so-
ruyu belirli bir şekilde sormak kişiyi ‘isyana
ve şikâyetlere’ yöneltirken; diğer şekilde sor- Kur’ani Hayat
mak ‘sabra, sekînete ve rızaya’ sevk eder. MAYIS’13
SAYI 29
ALLAH’TAN
RAZI OLMAK

Ayten
DURMUŞ

45
Yaşanan Örnekler Üzerinde zukluğu, sonra davranış bozukluğu, daha
Tefekküre Davet sonra şizofreni teşhisiyle tedavi görmeye baş-
Düşününüz: Bir arkadaşınızın oğlunun bey- lıyor.
ninde tümör tespit edilmiş. Çocuk tam da fa- Düşününüz: Mesela öğretmensiniz, sınıfınıza
külteyi bitirmiş, askerliği yapmış, işe girmiş yeni bir öğrenci gelmiş. ‘Ben Sivas’tan gel-
artık evlilik planları yapıyormuş. dim.’ diyerek söze başlıyor çocuk. Yaşça diğer
Düşününüz: Bir dostunuzun iki kızı var, eşi çocuklardan en az üç, dört yaş büyük görü-
ve kendisinin ailesi bir de erkek çocuk isti- nüyor. Siz ona gereken ilgiyi gösterdikten
yorlar. Esasında bunu onlar da istiyor. Ola- sonra, ‘Çocuklar defterlerinizi çıkarın.’ diyor-
cak üçüncü çocuğun cinsiyetini -Allah’tan sunuz. Yeni öğrenciniz diyor ki: ‘Hocam, ben
başka- kimse tespit edemez ama üçüncüyü yazmıyorum biliyorsunuz, sizi dinleyeceğim.
özellikle erkek istiyorlar, arzular o yönde… Sınav için de daha sonra beni ayrı bir yere
Kendisi diyor ki: Hac nasip oldu. Gittiğimde alıp soruları siz okursunuz ben cevap veri-
Beytullah’ın etrafında hep ‘Bir erkek çocuk’ rim, siz işaretlersiniz.’ Siz, ‘Tabi oğlum kaygı-
diye dua ettim. Duamı lanma, gereken neyse ya-
bitirdiğim her seferde parız.’ diyorsunuz çünkü
önümden, yanımdan BİZ HENÜZ yeni öğrencinizin gözleri
bir özürlü çocuk geçti. O YAŞANMAKTA OLAN görmüyor.
anda bunun üzerinde hiç
HİÇBİR DURUMUN Düşününüz: En yakınınız,
düşünmedim, bunun hiç
farkında olamadım. Kız- HAKİKATİNE VÂKIF en sevdiğiniz iki aile yıl-
larımdan yıllar sonra, Hac DEĞİLİZ. SANKİ lardır ‘bir evlat’ hasretiyle,
dönüşü yeniden hamile TEK RAKAMLA gitmedik sağlık kurumu,
oldum. Önce cinsiyeti tes- İŞLEM YAPIYORUZ. görmedik tedavi, dökme-
pit edildi, çocuk erkekti; dik para bırakmamışlar.
hemen ardından da down OYSA İŞLEM İÇİN
Bu ailelerden birinde yaş
sendromu olduğu da tes- EN AZ İKİ RAKAMA otuzun, diğerinde ellinin
pit edildi. Kürtajı önerdi- İHTİYAÇ VARDIR. üstü… Hep aynı şeyi duy-
ler ama hiç düşünmedim. muşlar: ‘Sizin çocuğunu-
Şu anda bu çocuğum beş yaşında, daha özel zun olmaması için bir sebep yok.’ Ama yine
bir eğitim alarak kendi kendine yetmesini de ameliyatlar, tedaviler, tüp bebek deneme-
sağlamaya çalışıyoruz. leri vs. fakat sonuç yok.
Düşününüz: Baba, emri vaki yaparak ye-
İyilik ve Kötülük Nedir?
ğeniyle kızını evlendiriyor. Üç erkek çocuk
dünyaya geliyor bu evlilikten: İlk çocuk be- İnsanoğlunun duygusal ve düşünsel olarak
densel olarak sağlıklı; ikincinin bir elinde ve yaşadığı açgözlülüğü giderebilecek bir şey
bir ayağında özür var, zihinsel olarak sağlıklı; yok. Çünkü bu hastalığa müptela olmuş kişi,
üçüncü ise bedenen ve zihnen özürlü. Aynı güzel olduğunu düşündüğü ne varsa onun
şekilde bir başka evlilikteyse üç kız çocuk için ‘Neden benim değil?’; yine içinde bulun-
var: İlk çocuk tekerlekli sandalyede, sadece duğu şartlara ve hayatına göre kötü olduğu-
gözleri normal, sonraki iki kız sağlıklı fakat nu düşündüğü ne varsa onlar için de ‘Neden
tüm aile bireyleri, oturacakları evin şartların- ben/bende?’ sorularını zihin gündeminde
dan başlamak üzere tüm hayatlarını en bü- tutar. Bu yöntemle kendisini huzursuz ve
yük kız çocuğa göre ayarlıyorlar. mutsuz eder. Çünkü hiçbir insan kendisi için
Düşününüz: Bir yakınınızın o seneye kadar hangi şartların ve hangi ortamın gerçek hayır
‘normal’ bildiğiniz çocuğu, önce duygu bo- ve iyilik olduğunu bilemez.
46
Yukarıdaki örnekler, ‘ölümü gösterip sıtma- yaşanmakta olan hiçbir durumun hakikatine
ya razı etmek’ için verilmiş değil şüphesiz. vâkıf değiliz. Bu sebeple bizim yaptığımız, tek
Çünkü Kitabımızda Rabbimiz dahi insanlığa rakamla işlem yapmaya benziyor. Hâlbuki her
bir şeyi anlatırken pek çok örnek vererek an- matematik işlemi için en az iki rakama ihtiyaç
latmayı bir yöntem olarak kullanmıştır. ‘ Ant vardır. İnsanlar yani hepimiz, yalnızca dün-
olsun ki bu Kuran’da insan için her örneği ya rakamıyla tüm işlemi tamamlayıp hesabı
verdik. Fakat insanın en çok yaptığı şey tartış- kitabı bitirmek istiyoruz; bu mümkün değil,
madır.’ (Kehf, 18/54) buyurarak insanın isyan bu olmaz çünkü bu doğru da değil, en azın-
yollarını kesmiş, onu karşısında çaresiz kal- dan ‘Allah, ahiret, hesap günü’ inancına sahip
dığı, cüzi iradenin kullanımının söz konusu olanlar için. Bu kıssada, gönülleri burkan ço-
olmadığı yerlerde teslimiyete davet etmiş ve cuk ölümüne verilen cevaba dikkat edilmeli-
Rabbiyle, kendi kendisiyle, başka insanlarla dir: ‘Gence gelince, onun anne ve babası mü-
tartışıp durmaktan alıkoymak istemiştir. min idi. Gencin onları azdırıp küfre sürük-
lemesinden korktuk. Rablerinin ondan daha
İnsana verilen Kur’anî eğitimde, yalnızca is-
temiz ve daha merhamete yakın, hayırlı bir
tediklerinin verilmeme-
evlat vermesini istedik.’
sinin değil, bazen iste-
diklerinin/sevdiklerinin HEDEFİN ‘ALLAH’I (80,81) Yani insan ancak
bu izahtan sonra anlıyor
alınmasının da -bilgisizliği
sebebiyle- künhüne vâkıf
KENDİNDEN RAZI ki bu iş hakikatinde doğru
bir işmiş ve Allah her neyi
olamasa da farklı bir ha-
ETMEK’ OLSUN. alırsa yerine daha iyisini
yır olduğu öğretilir. Bu
vermek üzere alırmış.
eğitimden geçen insan ‘… BUNUN İLK ŞARTI,
Allah, kesinlikle kötülüğü Şükredilmeyen Nimetler
emretmez.’ (A’raf, 7/28) KULUN RABBİNİN Öldürücü/Yok Edicidir.
ayetini idrak ettiği oranda, (Hş)
gönül sırtını yaslayacağı TAKDİRİNDEN
İnsanoğlu bazen bir lütuf
yeri bilir.
RAZI OLMASIDIR. olarak kendisine verilen
Mesela; Musa as ile onun şeylerin şükrü için gereken
görüşmek istediği, Kitabı- eylemleri, nimetin cinsin-
mızın ‘Kendisine ilim verilmiş kul’ olarak va- den yapmaz. Verilen ne varsa tıpkı Karun gibi
sıflandırdığı kişinin karşılaşmasını ele alalım. ‘Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana ve-
Bu kıssanın anlatıldığı Kehf, 18/60-82 ayetleri rilmiştir.’ (Kasas, 28/78) diyebiliyor. İnsanlara
arasında, insana, gördüklerinin, bir durumun hangi nimet verilmişse doğru şükretmedikleri
hakikatini anlaması için yeterli olmadığı öğ- zaman, nimetler -ilahi yasa/Sünnetullah gere-
retilir. ‘Gemiyi tahrip etme, bir genç çocuğu ği- bela/sınav ve musibet haline gelebilir. Kita-
sebepsiz yere öldürme ve kendilerine yiyecek bımızda Kalem Suresi 17-32 ayetleri arasında
vermeyen, misafir de etmek istemeyen bir anlatılan ‘Bahçe Sahipleri’ kıssasında da akıl
kasabada, yıkılmak üzere olan bir duvarın ta- sahipleri için ibretler vardır. Öyle bir bahçe ki
miri’ olmak üzere anlaşılmayan üç durumla sahipleri zenginlerden sayılıyor. Hasat günü
Musa as karşılaşır. İşin başından itibaren en geliyor; ‘Mahsulü toplayacaksanız, erkenden
sonuna kadar, yol arkadaşının ‘…Sen benim- yola çıkın, diye gizlice konuşarak yola düştü-
le olmaya sabredemezsin. Gerçek yönünü bil- ler. Sakın bugün hiçbir yoksul oraya girme- Kur’ani Hayat
mediğin bir şeye nasıl sabredebilirsin?’ sözle- sin, diyerek… Varlıklı oldukları halde (muh- MAYIS’13
rindeki durum ortaya çıkar. Yani Musa as ‘ha- taçları) engellemek için erken yola çıktılar.’ SAYI 29
ALLAH’TAN
kikatini bilmediği’ durumlara itiraz eder. He- (Kalem, 68/22-25) Şükürsüzlükleri sebebiyle, RAZI OLMAK

pimiz gibi… Hepimiz bilmeliyiz ki biz henüz yani yoksulların haklarını gasp etmeleri sebe- Ayten
DURMUŞ

47
biyle bahçe onların tanıyamayacakları kadar sebebidir.’ (Enfal, 8/28) uyarısı, insanın sahip
darmadağın oluyor. Görünce şaşırıyorlar ve olduklarına ya da ol(a)madıklarına bakışını
durum tahlili yapıyorlar. Fakat bunlar, tahlili değiştirebilir.
doğru yapıyorlar: ‘Biz mahrum bırakıldık(27)
İnsanoğlu, ey her güzelliğe meftun, belki şük-
Ben size (Allah’ı) tespih etmemiz (yani mül-
rünü edemeyeceği için başına bela/sınanma
kün sahibinin O olduğunu, bu sebeple yok-
olacak hallere talip, ey cahil, ey gafil, ey ace-
sulların hakkını unutmamamız) gerekmez
leci insanoğlu!
mi, dememiş miydim?(28) Akılları başlarına
geldi. Rabbimizin şanı yücedir. Biz zalimler- Senin için ne hayırlı?
den olduk, dediler.(29) Yazıklar olsun bize, Senin için neyin ‘hayır’ olduğunu, ezeli ve
azgınlardan olduk, dediler.’(31) Durumun ebedi külli ilmin sahibi, seni yoktan yaratan
farkına vardıklarında sözlü bir tövbeyi bu şe- yaratıcın Allah’tan başka kim bilebilir?
kilde yapıyor ve bir hakikati tespit ediyorlar:
‘Rabbimiz bize bundan daha iyisini verir. Biz, Neden hayra dua eder gibi şerre de dua edi-
ancak Rabbimizden dilemekteyiz.’(32) yorsun?

Rıza Makamı Olan da hayır vardır fakat olmayanda da hayır


vardır, bilmez misin?
Evet, Allah vermeyi dilerse verir, vermemeyi
dilerse belli ki o şeyin verilmemesi insan için Sana düşen nedir?
hayırdır. Almayı dilerse alır ama O kendi şanı Öyle bir hayat yaşa ki hedefin ‘Allah’ı ken-
gereği neyi alırsa -kulunun, Zatından gelene dinden razı ve hoşnut etmek’ olsun. Fakat ey
karşı rızasını sevdiğinden- onun yerine daha insanoğlu! Bu şekilde bir hayatın ilk merha-
iyisini verir; buna kimse engel olamaz çünkü lesi, unutma ki kulun, takdir eden Rabbinin
bu O’nun kendisine koyduğu yasasıdır. takdirinden razı olmasıdır.
Peki, Haktan gelenden insan her zaman hoş- Ey insan sen Rabbinden razı mısın?
nut olur mu?
Değilsen ve ‘isyan ve şikâyetlerin bitmiyorsa,
Maalesef hayır. Ya der ki ‘Neden ben?’ ya da halinle yutkunmaların ve kendince güzel bul-
der ki ‘Neden ben değilim?’ İnsan önce duygu duğun şeyler karşısında ‘Neden benim değil?’
ve düşüncelerini dengeye getirmeli, burası- itirazların gönlünde yankılanıp duruyorsa,
nın geçici bir güzergâh olduğunu hatırlamalı, bunları bir de örneklediğimiz durumlar için
sık sık hatırlamalı, unutmamaya çalışmalıdır. söylemeyi ya da düşünmeyi dene.
Yoksa belli ki dünya hayatı yani burada olan,
Yoksa sen, ‘Razı olmuş ve razı olunmuş olarak’
yaşanan, başa gelen pek çok şey, pek çok in-
(Maide, 5/119; Tevbe, 9/100; Fetih, 48/18;
sana ağır gelmekte, insan bu ağırlığın altında
Mücadele, 58/22) konumuna başka türlü mü
ezilmektedir. ‘… Olabilir ki sizin hoşlanma-
ulaşacağını;
dığınız bir şey, sizin için hayırlıdır ve ihtimal
ki sizin hoşlandığınız/sevdiğiniz bir şey de si- ‘Ey iç huzuruna ermiş insanoğlu! Razı olarak
zin için kötüdür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.’ ve razı edilerek dön Rabbine! Gir kullarımın
(Bakara, 2/216) ‘… Umulur ki sizin hoşunuza arasına! Gir cennetime!’ (Fecr, 89/27-30) hi-
gitmeyen bir şeyde Allah pek çok hayır tak- tabına başka türlü mü mazhar olacağını sanı-
dir eder.’ (Nisa,4/19) Belki bu ayetleri bilmek, yorsun?
üzerinde düşünmek, Kitabının elinden tut- Selam ve dua ile.
maya çalışarak yaşadığı hayatı tanımlamaya

ve tamamlamaya çalışanlar için daha hayırlı
bir hayata sebep olabilir. Kim bilir belki ‘Bili-
niz ki mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan

48
S ÖY L E Ş İ

Mustafa İslâmoğlu Hocamız ile


Esmâ-i Hüsnâ dersleri üzerine...

Muharrem BAYKUL M uhterem hocam, öncelikle değerli vak-


tinizden bizlere zaman ayırdığınız için
teşekkür ederiz. Tefsir dersleri sonrasında
2009 yılında Esmâ-i Hüsnâ derslerine baş-
lamıştınız Yaklaşık beş yıldır iki haftalık
periyotlarla düzenli devam eden Esmâ ders-
lerinin de sonuna gelmiş bulunmaktasınız.
Bu vesileyle sizinle bir hasbihal gerçekleş-
tirmek istiyoruz. Başlarken;

16 yıl süren tefsir dersleri sonrasında ana


Esmâ konu olarak neden Esmâ-i Hüsnâ tercih
edildi?

Kur’an’ın Doğrusu tefsir dersleri sırasında bir şeyi fark


ettim. Allah bilinmeden hiç bir şey yerine
oturmuyor. İnsanın tasavvuru içerisinde
Zirvesidir Allah’a iman doğru yere oturmadıkça diğer
iman unsurları da doğru yere oturmuyor.
Tabiri caizse Allah’a iman, imanın röper ta-
şıdır diyebiliriz. Allah’a iman, aynı zamanda
iman pergelinin çivili, sabit ayağı. O ayak
eğer kayıyorsa, yerinde değilse, o pergel ne-
reye giderse gitsin doğru daire çizemiyor.
Onun için tefsir dersleri sırasında bunu, bu
hakikati fark edince tefsir derslerinden son-
ra Esmâ-i Hüsnâ dersleri yapmayı kafama
koymuştum. Talebelerimizden ve okuyu-
cularımızdan da Esmâ-i Hüsnâ talebi vardı.
Kur’ani Hayat
Hem de ısrarlı bir talep. Bu talep bize hem
MAYIS’13
vicahen hem şifahen, hem de uzaktan iletili- SAYI 29
yordu. Hatta, bunun için benden söz alanlar Mustafa
İslâmoğlu ile...
oldu. Ben de bu vesileyle bir Esmâ-i Hüsnâ MUHARREM
BAYKUL

49
öte bir hususiyeti daha var. O da nüzûl
sırasına göre olması.

Uzun yıllar tefsir çalışmaları yaptı-


nız, bu çalışmaların akabinde Esmâ
dersleri geldi. Bu son çalışmada na-
sıl bir usûl izlendi. Bu usûlü biraz
açar mısınız?
Esmâ derslerinde hususi bir usûl izlen-
di. Bu Esmâ, öncelikle usûlünü ortaya
koymuş bir Esmâ. Bendeniz bugü-
ne kadar yazılmış Esmâ’lar içerisinde
usûlünü ortaya koymuş bir Esmâ ki-
kitabı yazacağım diye söz verdim. Hakikaten tabı görmedim. Yani ben bu isimleri
Esmâ-i Hüsnâ ihtiyacı vardı. O söz bu ihti- şu şu usûlle tespit ettim. Bu usûle uyanları
yacın üzerine gelince yazmaya karar verdim. aldım, uymayanları almadım diyenine, bir
Yani Allah bilinmeden akidenin, dinin diğer usûl koyanına rastlayamadım. Onun için de
unsurları yerine oturmuyor. Allah nasıl bili- herkesin Esmâ’sındaki isim listesi farklı çı-
necek? Demek ki pergelin çivili ucu Esmâ-i kıyor. Yani zaten piyasada iki tane isim lis-
Hüsnâ’dır. Biz eğer Esmâ-i Hüsnâ yazmaya tesi var. Biri İbn-i Mâce rivayetinin, biri de
söz verdikse, beri taraftan buna kaçınılmaz Tirmizi rivayetinin arkasındaki isim listeleri.
bir ihtiyaç, zaruret varsa bu ikisini birleşti- Bu piyasada levhalarda yazılanlar, duvarlara
relim dedik. Ne yapalım? Hem eseri yazalım, asılanlar, insanların ezberledikleri kitaplarda
hem de ders verelim. İlk defa yazı ile ders bu ulu orta yazılan isimler bu iki rivayetin ele
çalışmada örtüştü. Onbeş günde yazıyor idim aldıkları isimler. Rivayet otoritelerinin itti-
Esmâ’yı, şimdi elhamdülillah bitirdik, o on- fakla söylediği gibi bu iki ismin arkasındaki
beş günün sonunda da Esmâ’yı ders olarak iki Esmâ listesi de asla güvenilemez, müdreç
veriyorduk. Böylece süreci başlattık ve bu rivayetlerdir. Yani sonradan meçhul kişiler
günlere geldik. tarafından eklenmiş, Peygamberimizin ağ-
zından çıkmayan, uydurulmuş isim listeleri
Bu Esmâ eserini diğerlerinden ayıran, bunlar. Uydurulduğu şuradan belli ki, bun-
“Kur’an’a göre Esmâ-i Hüsnâ” olması her- lardan İbn-i Mâce listesinde ‘Rab’ ismi yok.
halde. Bu da önemli bir yanı teşkil ediyor. Kur’an’da 970 kez geçen bu isim unutulmuş.
Doğrusu bu ilk. Bendeniz hemen hemen Kur’an’daki 26 isim Tirmizi listesinde yok.
bugüne kadar yazılmış Esmâ-i Hüsnâ kolek- Kur’an’da geçmeyen 26 isim de Tirmizi liste-
siyonuna sahibim. Duyduğum ve piyasada sine girmiş. Yani böyle bir garabet söz konu-
ismi bilinip de bende olmayan bir Esmâ ki- su. Kur’an’dan yola çıkarak Esmâ listeleri de
tabı yok. Bunlar arasında Kur’an’a göre yazıl- yapılmış. Ama yapılan listelere bakınca mese-
mış bir Esmâ-i Hüsnâ görmedim. la, Kurtubî el-Esmâ’sında Kur’an’da isim ola-
rak hiç geçmeyen bir sürü ismi almış koymuş.
Kurtubî’nin el-Esmâ’sı bu alanda yazılmış
Bu konuda tefsir ve siyer örneği olarak İz-
muazzam eserlerdendir. Fakat çok ilginçtir,
zet Derveze var.
bakıyorsunuz, Allah’a “Dehr” diye bir ismini
Evet tefsir örneği var, meal örnekleri var. koymuş. “Tâmm” diye bir isim koymuş. Böy-
Ama Esmâ-i Hüsnâ örneği hiç yok. Bunun le bir şey olabilir mi? Kelimetün temmet’den
Kur’an’a göre Esmâ-i Hüsnâ olmasından daha yola çıkarak böyle bir isim koymuş. Veyahut

50
da fiillerden yola çıkarak isim koymuş. Mesela otorite gibi bendeniz de 99 çıkmaz diyordum.
“Mumit” diye bir isim koymuş. Kur’an’da Mu- Ya aşağı ya yukarı çıkar düşüncesindeydim.
mit diye bir isim yok. Yumit fiili var Allah için. Ama koyduğumuz usûl gereği usûlümüze
Ama Mumit ismi yok Kur’an’da. Oradan yola uygun olarak liste bittiğinde 99 isme ulaştık.
çıkarak Mumit ismini koymuş. İsmi kendi Fakat, Allah ismi hariç. Bu ismin hariç olma-
koyuyor. Ama orada Allah’a isnad edilen şey sı lazım. “İnne lillahi tis’atün ve tis’una ismen”.
fiil. Eğer siz fiilden isim türetme hakkını ken- Yani Allah’ın 99 ismi vardır deniliyor sahih
dinizde tutuyorsanız o zaman Allah’a isnaden hadiste. Allah’ın 99 ismi. Dolayısıyla Allah
kullanılan o kadar çok fiil var ki Kur’an’da... ismi yani tesbihin imamesi hariç 99 isim çıktı
Mesela Allah’a isnaden kullanılan “tuzak ku- çalışmamızın sonunda.
rar, mekeru ve mekerallah”tan yola çıkarak,
Mekr, Allah’a makir diyebilir misin? Yani “tu- Türkiye toplumu olarak okumayı sevmi-
zak kuran hileci”! Böyle bir şey denilebilir mi? yoruz maalesef. Daha çok şifahi bir kültür
Bunun gibi birçok fiil kullanılıyor Allah için. hakim. Bu gerekçeyle olsa gerek, eseri yaz-
İşte “vema rameyte iz rameyte velakinnallahe mak yanında canlı dersler halinde sunmayı
rama”. Allah attı diyor. da tercih ettiniz. Beş çocuklu bir aile baba-
Atma fiili Allah’a nispetle sı olarak Esmâ dersleri-
kullanılıyor. Ama Allah’a İNSANIN TASAVVURU ne nasıl hazırlanıyordu-
Ramî, atıcı diyemezsiniz. nuz?
İÇERİSİNDE ALLAH’A
Dolayısıyla bu da neyi Beş çocuk, bir damat, bir
gösteriyor? Usûlsüz oldu- İMAN DOĞRU YERE
gelin, üç torun diye dü-
ğunu, bir usûlünün ol- OTURMADIKÇA DİĞER zeltmek lazım.
madığını gösteriyor. Yani İMAN UNSURLARI
herkes kafasına estiği gibi Evet, son tefsir dersin-
DA DOĞRU YERE
bir liste koymuş. İşte biz den sonra bunlar da ek-
böyle yapmadık. Ne yap- OTURMUYOR. lendi.
tık? Önce usûlümüzü koy-
Doğru, doğru. Tefsir der-
duk. Dedik ki; Fiil’den isim olmaz. Sadece
sinden sonra Esmâ-i Hüsnâ sürecinde ailemiz
isim formunda gelecek. Doğrudan Allah için
büyüdü. Bunlar da Esmâ’nın getirdikleri de-
gelecek. Bir ismin Allah’ın Esmâ’sına girebil-
sek yeridir. Kalabalık bir ailemiz var hamdol-
mesi için Kur’an’da yer alacak. Kur’an’da yer
sun. Her biri için Allah’a şükrolsun. Hiç şüp-
alan fiillerden isim türetilemez. Onlar Allah’ın
hesiz ki hepsine karşı baba olarak vazifemiz
Ef’ali’dir, Esmâ’sı değil. Kur’an’da isim olarak
var, dede olarak vazifemiz var, kayınpeder
gelecek. Fiil olarak gelmesi yetmez. Fiil fiil-
olarak, eş olarak vazifemiz var. Doğrusunu
dir, isim isimdir. Ve işte bu usûlü önce ortaya
söylemek gerekirse ben bu vazifelerimi kâmil
koyduk. Bu usûlü ortaya koyduktan sonra
manada yaptığımı düşünmüyorum. Sanırım
Esmâ’yı tespit ettik. Bizim usûlümüz böyle.
ailemizin hakkını bir miktar da alıyorum.
Klasik isim listelerinde 99 isim mevcut. Ama onlar bu hakkı kendim için almadığımı
Bu hususta sizin çalışmanızda da 99 isme biliyorlar. Onun için beni affediyorlar. Yani en
ulaştığınızı biliyoruz. Bu bir tevafuk mu- azından ben öyle görüyorum. Ve yahut bana
dur? öyle hissettiriyorlar. Dolayısıyla bu çalışmalar,
Ben de bu çalışmamda 99 isme ulaştım. Ha- bu çabalar ortaya çıkıyor. Tabii Esmâ-i Hüsnâ Kur’ani Hayat

kikaten o da ilginç. Yani bendeniz 99 rakamı- sürerken Hasan El-Basrî’nin “Kader Risâlesi MAYIS’13
SAYI 29
nın mecâz olduğunu, hakikât olmadığını dü- ve Şerhi” çıktı. “Kur’an Sûrelerinin Kimliği” Mustafa
şünüyordum. Dolayısıyla bu konuda birçok çıktı. “Pasif İyiden Aktif İyiye” çıktı. Bunlar İslâmoğlu ile...
MUHARREM
koca koca kitaplar... “Berceste Ayetler” çıktı. BAYKUL

51
anlayacaksanız da, Kur’an’ı anlaya-
caksanız da, insanı anlayacaksanız da
Esmâ başta gelmeli. Ki, Esmâ’nın an-
lattığı da sadece Allah değil. Allah’ın
eşsiz, benzersiz, mutlak ve sonsuz ol-
duğunu, insanın da eşli, benzerli, mu-
kayyet ve sonlu olduğunu anlatır her
Esmâ. Her Esmâ aynı zamanda insanı
anlatır. Dolayısıyla insanı anlayacak-
sanız da, kâinatı, tabiatı anlayacaksa-
nız da Esmâ’yı başa koymalısınız.

Dersleriniz hem Hilal Tv’den hem


de www.tefsirdersi.com sitesinden
yoğun bir ekip çalışmasıyla canlı
Şu anda aklıma gelmeyen de olabilir. Kur’an olarak yayınlandı. Bu dersler sıra-
Sûrelerinin Kimliği çok ciddi bir kitap. Ka- sında unutamadığınız bir hatıranızı okur-
der Risâlesi ilmi bir çalışma. Yani mahtûta, larımızla paylaşır mısınız?
el yazması bir risâlenin tahkikli neşri. Sadece
o değil, bütün oluşmuş bir geleneksel algıyı Öncelikle bu ekibin çok hakkı var üzerimde.
düzeltmeye matuf bir eser. Tabiri caizse suyu Hem de koca bir ekip. Ekranda sadece biz
mevcut akışının tersine çevirmeye azmetmiş görünüyoruz. Ekranda sadece bizim görün-
bir eser. Saydığım bu eserlerin hepsi de Esmâ memiz aslında bir haksızlık. O ekranda bizi
sürerken çıktı. Onun için, tüm bunlar hiç gösterebilmek için o kadar kalabalık bir kad-
şüphesiz ki ciddi bir mesai istiyor. Çok ciddi ro canla başla çalışıyor ki, yani onlar bizden
çalışmazsanız bunları çıkaramazsınız. saatlerce önce hazırlıklara başlıyorlar. Ve biz
dersi bitiriyoruz, onlar yayınlama aşamasın-
Tabii, 3 ciltten oluşan Esmâ-i Hüsnâ eseri... da günlerce süren uğraş veriyorlar. Buradan
isimlerini tek tek sayamayacağım tüm arka-
Bu Esmâ kitabı mevcut, klasik bilinen
daşlara şükranlarımı ifade ediyorum. Derslere
Esmâlar formatında değil. Yani Esmâ-i Hüsnâ
dair çok hatıra var. Mesela derslerin birinde
öncelikle beni çok etkiledi. Keşke tefsir der-
bir gün evvelden Anadolu’da programım var-
sinden önce Esmâ-i Hüsnâ dersi yapsaydım.
dı. Bir gün sonra da Esmâ dersi var. Altı saatlik
Yani Rabbimiz kelâmının zirvesine zatını koy-
bir kara yolculuğuyla sabah namazında eve
muş. Esmâ’sını koymuş. Çünkü, tüm Kur’an
vardık. Saat 11:00’de Esmâ dersi başlayacak.
Esmâ’yı şerh ediyor aslında. Tüm varlık da
Bir gün evvel yoğun programlar, ardından altı
Esmâ’nın tecellisi. Onun için Esmâ Kur’an’ın
saat yolculuk yapmışım. Efendim ne olacak
da zirvesi. Kur’an’ın zirvelerine röper taşları-
şimdi? Geldim bir saat ya başımı koydum,
nı, mihenk taşlarını, sütunlarını, burçlarını
koymadım. Ondan sonra rutin hazırlıklar, iki
daha önce ne kadar iyi öğrenirseniz, ne ka-
üç lokma kahvaltı, ardından yola çık, vakfa
dar iyi kavrarsanız Kur’an’ın geri kalanını o
gel. Uykusuz ve yol yorgunuyum. Ve işin ga-
kadar kavrarsınız. Onun için Esmâ’dan sonra
ribi hazırlık için de çok fırsat bulamamışım.
böyle dedim yani. Hatta bu görüşümü naklet-
Ya Allah, bismillah dedik. Rabbi yessir, velâ
tiğimde bana katılmayan hiçbir kardeş, hiçbir
tu’assir dedik, başladık derse. Dersten sonra
talebe olmadı. Biz de böyle düşünüyoruz di-
arkadaşlar geldiler, “hocam çok canlıydınız.
yen çok kardeşim çıktı. Onun için Esmâ ha-
Hocamızı bu kadar canlı kılan nedir acaba
kikaten işin sırrı. İşin nirengi noktası. Allah’ı
dedik” diye sordular. Bu kadar canlı kılan,
52
çok yorgun, çok bitkin tahmin edemem. Ama
ve uykusuz olması. Val- bu çalışma çok çok fark-
lahi hiç hissedilmiyordu lıydı. Onun için de şunu
dediler. Yani ben bunu açık yüreklilikle itiraf edi-
Rabbimizin Esmâ’sının yorum. Esmâ’yı tanımı-
kerâmeti olarak görüyo- yormuşum. Rabbimi tam
rum. Güç veriyor. Bittim manasıyla anlamıyormu-
noktasından sonra dahi şum. Bunu ancak Esmâ’yı
sizin yedek güçlerinizi bitirdikten sonra gördüm.
çalıştıran bir kudreti var Her isimde yepyeni fütu-
Esmâ sahibinin. Bunun hatlar, kapılar açılıyordu.
gibi çok şey yaşadım me- Tabiri caizse anlamlar keş-
sela. Daha en son derste. fediliyor. Ve Kur’an Esmâ
Bu Pazar Kuddûs ve Selam anlaşılmadan anlaşılamaz
dersinden önce de yol- kanaati oluştu bende. Yani
dan geldim. Cuma günü Rabbimizin ef’ali, eylem-
başlayan yoğun bir mara- leri, fiilleri Esmâ anlaşıl-
tondu. Cuma akşamı Al- madan anlaşılamaz. Ama
lah Rasulü üzerine Kay- aynı zamanda Kur’an da,
seri İlâhiyat’ta konferans, Esmâ anlaşılmadan an-
ardından Cumartesi sa- laşılamaz kanaati oluştu
bah Avanos, öğleden son- bende. Esmâ ile haşir ne-
ra Nevşehir konferansı. şir olduktan sonra tabiri
Konferans harici görüş- caizse eşyaya bakışım de-
meler. O şehir senin bu ğişti. Yani taşa taş diye,
şehir benim seferdeydik. ağaca ağaç diye, göğe gök
Güzel oldu, fakat çok yo- diye, yere yer diye, dağa
rucuydu. Hiç dinleneme- TÜM KUR’AN ESMÂ’YI dağ diye bakamaz oldum.
dik, durmadık. Yine gece ŞERH EDİYOR
yarısı evimize gelebildik. Bu bağlamda sizi en çok
Pazar sabah yine elhamdü- ASLINDA. TÜM etkileyen Esmâ hangisi
lillah dersimize gelebildik. VARLIK DA ESMÂ’NIN oldu? Biraz açabilir mi-
Bunlar şikâyet değil elbet. siniz?
TECELLİSİ. ONUN
Çok verimliydi. Yine onun Bir Esmâ değil ki, bir-
bereketini gördüm. Daha İÇİN ESMÂ KUR’AN’IN çok Esmâ beni etkiledi.
bunlar gibi çok şey yaşa- Mesela Hallâk ismini ça-
DA ZİRVESİDİR.
dım. lışırken Hallâk isminin
içimde oluşturduğu o fırtınalar, o mübarek
Esmâ takipçilerine de sorduk. Bu yaptığı-
rüzgârlardan dolayı sevinçten dakikalarca
nız çalışma sizlerde ne gibi değişikliklere
odanın içinde kirmen gibi döndüğümü hatır-
vesile oldu diye, size de sorsak...
lıyorum. Yine Kayyûm isminin gücü karşısın-
Bir kere şunu söyleyeyim. Ben Allah’ı tanı- da nutkum tutulayazdı. Yani Allah’ın gücü,
Kur’ani Hayat
mıyor muşum. Esmâ’ya başlamadan önceki Allah’ın kudreti, yönetme ve otoritesi. Ve MAYIS’13
Allah bilincimle, katsayımla Esmâ’yı bitirdik- insanın ne kadar cüretkâr olduğuna o kadar SAYI 29
Mustafa
ten sonraki Allah’ı anlama arasındaki katsa- hayıflandım ki. O kadar ilendim ki. Yine, bu İslâmoğlu ile...
yı farkını söyleyemem. Ne kadar olduğunu Esmâ içerisinde Rab isminin, Rahman ve Ra- MUHARREM
BAYKUL

53
him isimlerinin bizim bildiğimizden çok daha nüyor sorusu şimdiden oluşmuyor değil.
öte anlamlar taşıdığına, çok daha öte vurgular Esmâ sonrasına dair niyetiniz nedir?
taşıdığına şahit oldum. Yine, Rezzak isminin,
Zihnimizde, kafamızda, gönlümüzde birçok
el-Ğaniy isminin… Eğer insan bu isimleri
proje var. Fakat asıl olarak ismini bizim koy-
ruhuna yedirse, eğer bu isimlere insan kâmil
duğumuz Siretü’l-Kur’an projesi. Kur’an’ın
manada iman etse vallahi ne ömründe kendi
adım adım ilk Kur’an neslini nasıl inşa etti-
kendine yeterlilik hesapları yapıp kibre ka-
ğini geniş kapsamlı ele alan bir proje olacak
pılır ne de insan rızıktan dolayı zerre kadar
bu. Siyer’le Kur’an’ın yan yana, iç içe yürü-
endişe taşır. Anlatabiliyor muyum? Yani tabiri
düğü bir proje. Adım adım Kur’an’ın nüzûl
caizse birçok isimle hemhal oldum. Fakat ilk
sürecine, sırasına göre hatta sadece sûrelerin
planda sayabileceğim isimler bunlar.
değil âyetlerin nuzûl sırasına göre ne kadar
Her güzel başlangıç mümkünse tespit ederek
bir sevinci, bitiş ise ALLAH’IN EŞSİZ, yapmayı düşünmekte-
bir hüznü içinde barın- BENZERSİZ, MUTLAK VE yiz. Âyetlerin nüzûl sırası,
dırır. Allah nasip eder- nüzûl yeri, nazil olduğu
SONSUZ OLDUĞUNU, kimse yani sebeb-i nüzûlü,
se Esmâ dersleri de 9
Haziran’da Haliç Kong- İNSANIN DA EŞLİ, ortamı, getirdiği mesaj, o
re Merkezi’nde yapıla- BENZERLİ, MUKAYYET mesaja karşı alınan müspet
cak Hitâmuhu Misk-2 VE SONLU OLDUĞUNU ya da menfi tavırlar... Yani
programıyla sonlana- tabiri caizse izleyenlerle,
ANLATIR HER ESMÂ. dinleyenlerle birlikte, hep
cak. Derslerin bitmesi-
ni hayata çift kutuplu beraber bundan 1400 küsur
bakan biri olarak nasıl yorumluyorsunuz? yıl öncesine gidip Mekke’nin herhangi bir da-
ğından, inen âyeti o dağdan ne olup bittiğini
Bendeniz seviniyorum. Bir mübarek çalışma görür gibi seyrediyormuş gibi inşallah do-
daha hitâma erdi. Elhamdulillah, nefesimiz, kümanter bir ders işlemeye gayret edeceğiz.
ömrümüz yetti. Bu çalışma yarım kalmadı. Hatta birden fazla dille, simültane tercüme de
Şükürler olsun tamamına ulaştı. Tamamına düşünüyoruz bu ders için. Ayrıca görüntülü,
ulaştığı için Allah’a sonsuz hamdolsun. Bu yö- dokümanter, haritalarla, grafiklerle destek-
nüyle seviniyorum. Ayrıca, çocukların sevin- lenmiş bir Siretü’l-Kur’an dersi olacak Allah
cini görüyorum. Artık Pazar günü babamızla ömür verirse, inşaallah.
kahvaltı yapacağız diye seviniyorlar. Ben de
onlar adına ayrıca seviniyorum. İnsanlar adı- Muhterem hocam, Erbain dersine de yeti-
na seviniyorum. Çünkü Esmâ dersleri bitti, şeceksiniz, zaman ayırdığınız için çok te-
ama Esmâ kitabı okyanusa açılmış bir dalga şekkür ediyoruz.
durumunda. Dalga dalga yayılacak. Ve doğru Ben de teşekkür ederim.
bir Allah tasavvuru inşa edecek inşaallah. Za- ■
ten bu bir maraton. Bu maraton bitmez. Dün
tefsir vardı. Tefsir bitti, Esmâ başladı. Bugün
Esmâ biter, yarın başka bir şey başlar. Biiznil-
lah bu can bu tende olduğu sürece Rabbimi-
zin yolunda çalışmaya devam edeceğiz.

Genel manada takip edenlerin zihinlerin-


de Esmâ sonrasına dair hocamız ne düşü-

54
S ÖY L E Ş İ

Esmâ Dersi Müdavimleriyle


Esmâ-i Hüsnânın Hayata Yansıması Üzerine...

El-Esmâü’l-Hüsnâ’yı ayrıntılı şekilde


Kübra Çomaklı KOÇAK öğrenmek hayatınızda nasıl bir deği-
şime yol açtı?
- Esmâ derslerini daha ilk günden itibaren
tefsir derslerinin devamı niteliğinde takip
esmâ bilinci islam ettim. Kur’an’ın Esmâ’nın tefsiri olduğunu
fark ettim. Esmâ’ya tutunmak hayata, mes-
ve peygamber leğime, tabiata ve bakış açıma yansıdı. Eği-
tim ve öğretime, öğrencilerime karşı tavır

anlayışımdaki zanları
ve tutumlarımı olumlu bir şekilde etkiledi.
Kur’an, Esmâ ve hayat arasında muhteşem
bağlar olduğunu idrak etmeye başladım.
silip süpürdü. artık (Tayyip Taşdelen, 31, öğretmen).
- Mü’min de olan Rabbimizin bu sıfatını da
uydurulmuş değil, öğrenince imanın da bir ahlakı olduğunu
öğrendim ve bu vesileyle zahiren mümin
indirilmiş dinin görünenlerin dilleriyle halleri arasındaki zıt-
lık zihnimde netleşmiş oldu. Elbette ki in-

tarif ettiği islam san hangi şeyin ahlakından yoksun ise o şeyi
temsil kabiliyetinden de yoksun olacaktı. Ve
şunu da keşfettim ki, imanın ahlakı demek
ve peygamber olan ‘güven’i, müminler ne zaman Allah’a
kayıtsız-şartsız hasrederlerse izzet ve saa-
anlayışına “kıymete dete kavuşuyor, ama sırtını Allah’a dayayıp
ta gözü dışarıda olanlar ise zillete ve bin bir

kanaat” göstererek derde uğruyor. Aslında Rabbimiz, yokluktan


varlığa çıkardığı insandan, bunca verilenler
sonrasında, yerlerin ve göklerin yoktan var
inanıyorum. edicisinin kendisi olduğunu ikrar etmesin-
den ziyade, yerlerin ve göklerin Rabbi olan
kendisine güvenmesini istiyor. Mesela, ‘reel

56
siyaset bunu gerektiriyor’, ‘günümüzde ti- - Hayatımda ve tüm kâinatta Allah’ın tecel-
caret böyle yürüyor başka türlü yapamayız’, lilerini gördüm. Rabbimin ilahi kudret elini
‘haklısınız ama böyle yapmazsak bizi yaşat- gördüm elhamdulillah…
mazlar’ gibi mümin’in ağzına yakışmayan
- Düşünmeye ve aklımı doğru kullanmaya
sözlerden Hz. Allah hiç hoşlanmıyor. O, ege-
sevketti.
menliği kayıtsız ve şartsız kendine hasreden
asil kullar arıyor. Çünkü Allah; El-Kadir, El- - Yanlış bildiğimiz doğrular, doğru bildiği-
Muktedir, El-Aziz, El-Melik, El-Varis… iken miz yanlışlar… Mustafa İslâmoğlu Hocamızı
hala başkalarına göz kırpmak, akılsızlıktan dinlediğim günden beri çok şey değişti ha-
ziyade üç gün öncesinin peşine meyleden çok yatımda elhamdulillah. Ölüymüşüm meğer,
bayağı ve erdemsiz bir davranıştır. Ahlak ze- yeniden doğdum İnşallah. Değerlerimizden
mini üzerine bina edilen iman ne muhteşem bizleri koparmışlar, en değerli rehberimiz
bir saraydır, bizlere bu sarayda yaşama asale- Kur’an’ı hep bize “dokunma, tavanda tut”
tini lûtfeden Allah’a hamd olsun. (Alper Yiğit, şeklinde yansıttılar. Bu düşünce bizi yozlaş-
35, muhasebeci). tırdı. Artık Kur’an’ım hayat rehberim, yolda-
şım oldu. Her zaman her yerde elimde. Şükür
- Hangi değişime yol açmadı ki; sanki İslam’ı,
Mevlama…
Kur’an’ı yeni duyuyorum, sanki yeni Müslü-
man olmuşum gibi bir duygu oldu içimde… - Esmâ’yı Kur’an’la bağdaştırmak gerekliydi.
(Gülşen Taş, 40, ev hanımı). Çünkü bu güne kadar öğrendiğimiz Esmâ
Kur’an’da olmayan isimler. Bir çok fiiller
- Kavramları anlamada anlayışım arttı. (Cez-
Esmâ listesine girmiştir. Şimdi isimlerle fiille-
mi Can Solmaz, 65, emekli asker).
ri ayrı ayrı fark ettik. (Ali Kaya).
- Her attığım adımda Rabbimin gözetiminde
- Tanıdığım insanlarda Esmâları arıyorum.
olduğumu fark ettim Elhamdülillah; bu far-
Ve Mü’min olmayanlarda dahi gerçekleşmesi
kındalık ben de “dünyalık ne yaparım değil
beni çok şaşırtmıştı. (Meral Dinç).
de, Allah rızası için dünyada iken, onun ri-
saletinin yürümesi için ne yapabilirim” derdi - Bildiklerimi sorguluyorum artık! (Canan
ile dertlenerek, o yolun öğrencisi olma endi- Karabulut).
şesi ve gayesi içine girdim. Birinci Hitâmuhu - Her şeye karşı bakış açım değişti. Kendimi
Misk’te tesettürüm yoktu ve katılamamıştım. daha bilgili ve güçlü hissediyorum. (Sevgi
Ama hamdolsun ikinci Hitâmuhu Misk’e öm- Harman).
rüm olursa tesettürlü katılmak nasip olacak
inşallah. Be benim hayatımın yeniden doğu- - İnsana ve eşyaya Esmâ’nın vermiş olduğu
şuydu… (Gülseren Gören, 39, ev hanımı). tezahürlerle bakmak bambaşka bir insan ol-
mamı sağladı ve Yüce Rabbimle irtibatıma
- Beni ve tüm kâinatı yaratanı anlamaya ve adeta irtifa yaptırdı elhamdulillah!... (Hasan
yeniden inşa olmaya başladım. Hayretim ve Öktem).
merakım arttı. (Semra Sağrılı, ev hanımı).
- Eskisi gibi değilim daha aydınlandım. İn-
- O’na ait her şeyi sevmeye başladım. (İrfan sanlara olan sevgim arttı. Her derdime çare
Atik, 53, turizm). oluyor.
- Yakın, seven, gören bilen bir Allah! İçimde - Varlığını yalnızca O’na vakfet” ve “kendini
ve her yerde Allah! Kur’an’daki sureler, ayet- O’na emanet et” ayetlerinin doğrultusunda Kur’ani Hayat
ler saki yeniden, bambaşka bir şekilde konuş- emanet edilen mercii bilmek hayatıma anlam MAYIS’13
tu benimle. katıyor. Varlığa o gözle bakıp, Allah’ın tecelli- SAYI 29
Esma Dersi
lerini aramak hayatı anlamlandırıyor. Katılımcıları İle...

Kübra Çomaklı
KOÇAK

57
- Hayatımda yaşadığım, karşılaştığım olum- - Hiçbir şey tesadüf değildir. Allah her şeye
suz olaylar karşısında dirayetimde ciddi an- nüfuz etmiştir. (Ali Kaya).
lamda olumlu değişiklikler oldu. Bu değişik-
- Allah’ın her şeyi kuşattığını ve daima onun
liği akrabalarım, arkadaşlarım, yakın çevrem
gözetiminde olduğumuzu, bir şey yaparken
fark etti. (Neslihan Huser).
kim ne der diye değil, Allah ne der diye dü-
- Dik duruş. (Fatma Limon). şünmeyi öğrendim. (Şeref Öztel).
- Allah’ın her an, her yönüyle hayatımızda te- - Rabbimle tanıştım! (Meral Dinç).
celli ettiğini anlamamıza, sebep-sonuç ilişki-
- Allah’ı kendisinden, Kur’an’dan öğrendik.
lerini kurmamızda etkili oldu.
Mecazi anlayıştan temizlendik (Atıf Murat).
- Esmâ derslerine katıldıktan sonra Allah - Bocaladım, karıştım, iyi ki Rabbim bu dersi
algınızda nasıl bir değişiklik oldu? nasip etti ve ben de katıldım.
- Rabbimi hiç bilmediğimi, tanımadığımı, bizi - Her şeye, her yere bakarken Allah’ı görmeye
ne kadar çok sevdiğini, O’nun bizim kulluğu- başladım. (Sevgi Harman).
muza değil, bizim O’na ihtiyacımız olduğunu
- Yüce Allah’ı gereği gibi, kendi kendisini
öğrendim. (Gülşen Taş, ev hanımı).
Kur’an’da anlattığı kadarıyla, yani vasıflarına
- Allah’ı yüreğimle sevmeyi öğrendim. sadakat göstererek tanımamı sağladı.
- 99 Esmâ’yı ezberlemiştim ama bu dersler - İnsan bilmediklerinden korkar, bilmediğine
(hem sıra, hem mana açısından). ezberimi bağlanır. Rahman’ın tecellisi olduğumuz sev-
bozdu. Yakînim arttı. (Cezmi Solmaz, 65, mesinden, Yaradan’ı sevmekten başka nasıl
emekli asker). cevap verilebilir ki?
- Allah algımızdaki pürüzleri düzeltmeye ça- - 9 yıl kadar İlahiyat alanında eğitim hayatım
lıştık. (Mustafa Yıldız, 37, esnaf). oldu. Şu anda da devam ediyor. Bilmek ayrı,
tanımak ayrı. Bu derslere katılmadan önce be-
- Hz. Ali’nin güzel bir sözüyle açıklamak is-
nim Allah algım bilmeye yönelikti. Fakat ben
terim; “ben O’nun Allah olduğunu her iste-
şimdi Rabbimi tanıyorum. Tanıdıkça daha
diğimi vermeyişinden anladım” sözünü Esmâ
çok seviyorum. (Neslihan Huser).
derslerinden sonra daha iyi idrak ettim. (Emre
İkikat, 28, tekstil). - Rabbimden sadece korkardım, şimdi aşk ile
seviyorum!
- Mustafa İslamoğlu’nun ‘Allah’ kitabı ve Esmâ
derslerinden sonra, nelere üzülüp nelere se- - Rabbimizi hiç tanımamışız ya da yanlış an-
vinmem gerektiğini, hayatımı ne kadar boş lamışız. Hâla da tam anlamıyla tanıdığımızı
geçirdiğimi anladım. Yaklaşık 2 aydır rahat- söyleyemeyiz. Sonsuza kadar devam etsin an-
sızlığım nedeniyle derslere iştirak edemiyor- lama gayretimiz inşaallah…
dum. Bu süreçte bu derslerin ne denli önemli
- Her zaman Allah ile aramda ciddi bir me-
olduğunu bir kez daha anladım. (Gülseren
safe, bir hudut olduğunu hissederdim. Ama
Gören, 39, ev hanımı).
Esmâ derslerinden sonra mesafeler olmadığı-
- Kur’an kendine gel derdi ya, geldim ve nı, Allah’ın bize yakın olduğu gibi bizim de
Allah’ın uzaklarda değil yakınımda olduğunu O’na yakın olduğumuzu fark ettim.
gördüm.
- Esmâ bilinci İslam ve Peygamber anlayışı-
- Benim önceden inandığım Allah tasavvuru
nızda nasıl bir değişikliğe yol açtı?
ile bu derslerde öğrendiğim Allah tasavvuru
arasında çok fark var...

58
- O’nun bizim için seçtiği en iyidir, fani hayat - Uydurulan dini değil, indirilen dini daha
için en iyidir, ebedi hayat için en iyidir. En iyi iyi kavramama vesile oldu. Peygamber algım,
olan insanı her yer de en iyi yapar! Onun için melek peygamberden insan peygamber anla-
İslam tartışmasız ibadetten siyasete, ticaretten yışına doğru boyut değiştirdi. Onun getirdiği
hane-i saadetlerimize dört bir yanımızı kuşat- risaletin, kişiliğinden daha önemli olduğunu
malıdır ve insanlığın değişmez değerleri ve kavradım. (Emre İkikat, 28, tekstil).
insanın biricik saadeti olan İslam’la insan ara-
- Allah ve insan farkı… El-Velî ismi ışığında
sına giren her zalim güce karşı her ehl-i İslam
uydurulan Hadis ve Peygamber tasavvurunu
cansiperane ömürlerini siper etmeli ve ölü-
daha iyi anladım. (Cezmi Can Solmaz).
müne direnç göstermelidir, ki en nihayetinde
İslam mükemmel olanın kemal yolcularına - İnsan bir Peygamberi tanıdık. Peygamberin
lûtfettiği ab-ı hayattır! Bize düşen O’nun yazı- iz bıraktığını ve takip edilebileceğini öğren-
sını okumak bir yana silmeye kalkışanlardan dik…
utanarak, bin bir mahcubiyetle onu anlama- - Esmâ bilinci Allah’lı bir İslam ve Peygam-
ya ve yaşamaya çalışmaktır. Tarifsiz sevgisiyle ber bilinci oluşturuyor. Esmâ’sız bakmanın
bizlere lütfederek, insan için en iyisi olan bu Allah’sız bakmak olduğunu anladım. (Melek
muhteşem hayatı, bizlere vahyin diliyle anla- Erdoğan).
tan, Nebi’nin eliyle yaşatan Allah’a hamdol-
sun! (Alper Yiğit, 35, muhasebeci). - Peygamberlere büyük bir plazmadan çıkan
renk kuşağı gibi bakmamıza yol açtı.
- Allah’ın en büyük projesi olan İslam’a teslim
olmanın, İslam’ı doğru anlamanın ne kadar - İslam dini son peygamberle tebliğini bitirdi,
önemli olduğunu algılamaya başladım. Esmâ bize de bunu yaşamak kaldı diye düşünür-
dersleri öncelikle kul olan Peygamber algımı- düm. Esmâ bilinci İslam dinini, Peygamberi-
zı inşa etti. miz ışığında hâlâ tebliğ ile sorumlu olduğu-
muzu fark ettirdi.
- İslam’ı bu dönemde yaşamak zor diye dü-
şünürdüm. Efendimiz zamanında olsaydım - Peygamberin Allah’ın kulu olduğunu öğren-
İslam’ı o zaman daha iyi yaşayacağımı sanı- dim. Oysa, ilahi vasıflar ve isimlerin Peygam-
yordum. Peygamber’i insan üstü görürdüm. bere yakıştırılmış olduğu bir anlayış yerleş-
Onu anlamanın, ona ulaşmanın zor olduğunu mişti! (Ali Kaya).
düşünüyor, bol bol salavat getirmekle yetini- - Esmâ bana Allah’ın bütün değerlerinin ortak
yordum. Hocamı dinlediğimden beri kendi- adının İslam olduğunu, Peygamberimizin de
mi, Allah’ı, dinimi öğrendim. Ne kadar nasip- bu değerler uğruna yaşadığını fark ettim. (Şe-
li bir kul olduğumu düşündüm ve Rabbime ref Öztel).
şükrettim. Kalbim ilim aşkıyla doldu ve tüm
- Peygamberin de hata yaptığını ve fani ol-
bunlarla birlikte yüküm, sıkıntılarım, kaygı-
duklarını kabul ettim. (Meral Dinç).
larım da alabildiğince arttı. (Gülşen Taş, 40,
ev hanımı). - Doğruları öğrenmek için çok okumaya baş-
ladım, kitaplar benim için çok değer kazandı.
- Peygamberimizin sıkıntılı dönemlerinde,
(Canan Karabulut).
Esmâ’nın tecellileriyle nasıl sıkıntılarının ko-
laylaştığını öğrendim. Ve onun hayatı bize - Şimdiye kadar bildiğimi zannettiğim,
örnek olduğu için, bizim de sıkıntılı dönem- İslam’ın içine karışmış bütün hurafelerden
Kur’ani Hayat
lerimizde Esmâ’nın tecellileriyle hayatımızın kurtuldum. (Sevgi Harman). MAYIS’13
kolaylaşacağını bizzat Peygamberimizin ör- - Esmâ bilinci, İslam ve Peygamber anlayı- SAYI 29

nekliğinde daha iyi anladım. (Sabriye Sağı- şımdaki spekülatif, yani zanni katkıları silip
Esma Dersi
Katılımcıları İle...

roğlu, ev hanımı). süpürdü inşallah. Artık indirilmiş dinin tarif Kübra Çomaklı
KOÇAK

59
ettiği İslam ve Peygamber anlayışına “kıymete - El-Habîr (Fatma Limon).
kanaat” göstererek inanıyorum, uydurulmuş
- Bütün Esmâlar benim!
dine değil, elhamdulillah… (Hasan Öktem).
- El-Vedûd (c) karşılıklı olduğu için en çok
- Allah Rasulü’nün de Allah’a esmâsıyla yak-
hissedilen…
laşması bana örnek oldu.
- El-Vedûd ismi beni çok etkiledi. Varlığın te-
- Sizin Esmâ’nız hangisi? melinde sevgi varmış. Hem seven hem sevil-
meyi isteyen bir Allah’ımız var. Neden bizden
-El-Vedûd; bu ismi yazmak yüreğimin kapa-
sevgi istiyorsun Rabbim dedim? Düşündüm
sitesinin çok üstünde, zaten yazayım dedim
ki, sevmeden kulluk edemeyiz, varlığımızı
bir sayfa yazdım sildim. Olmadı olamazdı, hâl
hür olarak adayamayız, aşık olamayız. Sev-
kâl’e nasıl dökülsün? Yüreğimin tam ortasına
mek için sevmek, özgür olmak için sevmek.
oturan bu mübarek isim için ancak şunu söy-
En çok onu sevmek, sevdiğine en sevdiğini
leyebilirim ki; beni yoktan var eden, taptığım
feda etmek. Elhamdulillah böyle bir Rabbi-
bir tek İlâh olan Allah’ın bu Esmâsına muha-
miz var, bizim sevgimize ihtiyacı olmamasına
tap olmak, benim için Rabbimin bana ‘kulum
rağmen bize lütfediyor. Onun bizim sevgimi-
sana başka bir nimet yok’ demesi için yeter-
ze ihtiyacı yok, bizim O’nun sevgisine ihtiya-
li sebeptir. Bizleri seven, kendini sevdirme
cımız var…
lûtfunda bulunan, sevginin membaı, kalple-
rimizin sahibine hamdolsun! (Alper Yiğit, 35, - El-Melik, çünkü Allah görünen ve görünme-
muhasebeci). yen her şey üzerinde hüküm sahibidir. (Sevgi
Harman).
- Benim Esmâm tüm Esmâ’yı kapsadığı için
Allah! (Mustafa Yıldız, 37, esnaf). - Er-Rahmân ve er-Rahîm, ism-i şerifleri. Her
dara düştüğümde O’na yönelmek, bana olan
- El-Vedûd; yarattığı kulu seven ve bu sevgisi-
rahmetini, merhametini tüm hücrelerimde
ne karşılık bekleyen… Allah’ın bu Esmâ’sına
hissetmek… (Neslihan Huser).
bizatihi şahitlik ettim.
- Ya Allah, Ya Fettâh, Ya Selâm, Ya Vekîl, Ya
- Rab benim Esmâm! Esmâ listelerinde yer
Hayy, Ya Muhît, Ya Latîf, Ya Alîm, Ya Vedûd,
verilmemesine rağmen dilimizden hiç düşür-
Ya Ğafûr, Ya Karîb, Ya A’lâ, Ya Ze’l-Celâli ve’l-
mediğimiz bu Esmâ’yı, her an hayata müdahil
İkrâm…
olan Allah’ı hep hissettirdiği için kendime çok
yakın buluyorum. (Melek Erdoğan). ■

60
İNCE L E ME

Âl-İ İmran 7. Âyetteki Muhkemat


ve Müteşabihat Nedir?

İbrahim SARMIŞ A “Sana Kitab’ı indiren O’dur. Onun bazı


âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab’ın
esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalple-
MÜTEŞABİHLERİN rinde yamukluk bulunanlar fitne çıkarmak
ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih
SÖZLERİ ANLAŞILMAKLA âyetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun te-
vilini ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş
BERABER, KONULARININ olanlar ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz
tarafındandır, derler. Bunu ancak aklıselim
TAM MAHİYETİNİ BİLMEK sahipleri düşünüp anlar” (3 Âli İmran/7) aye-
tinde geçen muhkem-mükeşabih’in tanımı,
MÜMKÜN DEĞİLDİR. muhkemlerin kitabın anası olmasının an-
lamı, tevilin anlamı, kalplerinde hastalık
olanların kimliği ve müteşabihleri tevil
Prof.Dr., Arap Dili ve Edebiyatı
emekli öğretim üyesi ederek çıkarmak istedikleri fitnenin an-
ibrahimsarmis@yahoo.com.tr lamı, müteşabihin tevilini yalnız Allah’ın
-ve ilimde rasih olanların- bilmesi, rasih
olanların kimliği ve söylediklerinin anla-
mı, konuları bugüne kadar ulemayı uğraştır-
mış ve farklı şekillerde açıklanmıştır. Öyle ki
Fahreddin Razi’nin dediği gibi, her mezhep
kendi görüşünü destekleyen ayetleri muh-
kem, diğerlerini ise müteşabih olarak tasnif
etmiştir. (bkz. Razi, Mefatihu’l-Ğaby, VII,
152).
“Bu, ayetleri muhkem kılınmış bir kitaptır”
(11 Hud/1) ayetinde Kur’an, tamamının
muhkem olduğunu söylerken, “Allah, sözün
en güzelini müteşabih bir kitap olarak indirdi” Kur’ani Hayat
(39 Zümer/23) ayetinde de müteşabih bir MAYIS’13
SAYI 29
kitap olduğunu söyler. Kur’an’ın tümünün Âl-İ İmran 7. Âyetteki
Muhkemat ve
muhkem olması, genel olarak, bütün söyle- Müteşabihat
İBRAHİM
diklerinin yerinde ve sağlam olup hakkında SARMIŞ

61
bir eksiklik ve şüphenin geçerli olmaması, değildir. Olayların tamamını anlatmadığı ya-
anlamında değerlendirilirken, müteşabih ol- hut değişik yerlerde farklı ve benzer lafızlarla
ması da ortak özellikler taşıması ve birbirine anlattığı için kıssaların anlatıldığı ayetleri de,
benzer olması olarak değerlendirilmiştir. nasih-mensuhu da, aynı ama farklı lafızlarla
Âli İmran/7. ayette sözü edilen muhkem- helal ve haramları belirten ayetleri de muh-
müteşabih’le ilgili ortaya atılan çok sayıda kem-müteşabih görenler vardır.
görüş1 arasından önemli olanları şöyle özet- 2- Başka bir anlayışa göre bütün ayetler bir
leyebiliriz: yönü ile muhkem, bir yönü ile müteşabih
1- Kur’an’da yalnız bir anlama gelen tek bo- olup iki boyutlu bir derinlik arzetmektedir.
yutlu ayetler muhkem, birden çok anlama Başımıza azabı getir, diyenler gibi, konusu
gelebilen çok boyutlu ayetler ise müteşa- müteşabih olan muhkem ayetlerin ardına dü-
bihtir. Mukattaa harfleri, Hz.Musa ve salih şenler inkarcılardır:
kul’un kimliği ve ikisi arasında geçen olaylar,
Zülkarneyn, Yecuc, Mecuc ve Dabbetularz, “Ayetler, Hz. Peygamber’e Kur’an’ın veril-
Allah’ın zat, sıfat/isim ve fiilleri, arş ve kürsü, mesiyle yerin, göğün sırlarının verildiğini
istiva, melekler, kıyamet saati, ahiretin açık- dile getirmektedir. Dolayısıyla müteşabihlik,
lanmayan ahvali ve diğer gaybi şeyleri anlatan muhkem ayetlerin gizemli boyutunu ifade
ayetler2 gibi. eden bir anlama gelmektedir.
Müteşabihlerin sözleri anlaşılmakla beraber, Bu noktada belirtmeliyiz ki müteşabih kelime-
konularının tam mahiyetini bilmek mümkün sine gaybî anlamı vermek Arap dili açısından
mümkündür (İbn’i-Manzur, Lisanü’l-Arap).
1 Bkz. Muhammed Abduh-Reşid Rıza, Menar Neticede bütün ayetler bir yönüyle muhkem,
Tefsiri, 3/237-239, çeviri, heyet, Ekin Yayınları,
İstanbul 2011 bir yönüyle müteşabihtir. Daha genel bir an-
2 Bkz. Muhammed Abduh-Reşid Rıza, Age. 3/238; lamda Kur’an’ın tamamı muhkem, tamamı
Mustafa İslamoğlu, Hayat Kitabı Kur’an, 1/106, Âl-i müteşabihtir; yani iki boyutlu bir derinlik
İmrân/7. ayetle ilgili 5. dipnot, Düşün Yayıncılık, arz etmektedir. Çünkü gizemli bir dünyadan
İst. 2008, 1.baskı; M. Sait Şimşek, Hayat Kaynağı
Kur’an Tefsiri, 1/318, Beyan Yayınları, İstanbul gelip somut dünyamıza hitap etmekte, muh-
2012. Bu arada, Nesh ve Müteşabihlik meselesini kem sözlerle gizemli olayların somut olarak
Türkiye’de ilk kez bir kitap halinde “Kur’an’ın ortaya çıkacağını haber vermekte, buna kar-
Anlaşılmasında İki Mesele: Nesh Ve Müteşabih”
adıyla M. Sait Şimşek’in incelediğini hatırlıyorum. şın en somut olay ve olguların gizemli, derin
(Yöneliş Yayınları, İstanbul). anlamlar barındırdığına dikkat çekmektedir.

yaklaşıyor yaklaşmakta olan

ABONE OL

www.dunyaveislam.com
1 yıllık abone olmak için PTT Bank Yasin Demir - 05938727 hesap numarasına
60 TL. yatırıp,dekont fotokopisini abone formu ile fax numaramıza yada mail adresimize gönderiniz

Tel: 0212 212 03 06 - Fax : 0212 355 77 49 e-posta: abone@dunyaveislam.com

Abone Sorumlusu: Ali Tarik Parlakışık gsm: 0541 780 14 89 Dunyaveislam dunyaveislam

62
Sözel anlamda Kur’an’ın bütün ayetleri (söz- ile insan için kullanılan isim, sıfat ve fiiller
leri) muhkemdir; bahsettiği konular ise iki bağlamında olması gerektiği şöyle anlatılır:
açıdan ele alınabilir. Birincisi gaybi olaylar
“Âl-i İmrân, 7. ayetteki “ma teşabehe minhu”
müteşabihtir ama muhkem sözlerle haber
ve “müteşabihat” kelimelerine gelince; mez-
verildiği için muhkemliğinde kuşku yoktur;
kur ayete temas eden müfessirler başta olmak
muhkem olarak sonuçlanacak ve somut ola-
üzere, yerli ve yabancı Kur’an mütercimleri de
rak ortaya çıkacaktır.
dahil, pek çok müellif, bu ayetteki müteşabi-
İkincisi, muhkem/somut olaylar ve onlara ait hatın, “Muhkem’in aksi, ne kastedildiğini an-
sözlerdir ki onların da gizemli, derunî manevi lamak zor olan” manasına geldiğini söylemiş-
anlamları vardır ve görülmeyen, algılanması lerdir.4 Bu şekildeki bir izahta ise “teşâbehe”
zor olan olaylara ve konulara ışık tutmakta- fiilinin zikredilen iki manasından sadece biri-
dır. Dolayısıyla Müteşabih olmak sözün zayıf- si göz önüne alınmış, diğeri ise gözden uzak
lığı anlamına gelmiyor, gaybi olaylardan bah- tutulmaktadır. Sözünü ettiğimiz müellifler
setmesi anlamına geliyor. Yani zaaf, ayetlerde içerisinde, fiilin, “iki şeyin birbirine benze-
değil, hasta olan kalpler- mesi” manasına iltifat
dedir. eden herhangi bir isme
ÂYETTEKİ “TEŞABEHE” rastlanmamıştır. Halbuki,
Bu bağlamda “Te’vil” keli-
mesi, görünmez ayetlerin FİİLİ, HEMEN, Kur’an’daki herhangi bir
kelimenin tefsiri söz ko-
ortaya çıkması anlamına BİRBİRİNE BENZEMESİ
nusu olduğunda, kılı kırk
geliyor ve kalplerinde eğ-
SÖZ KONUSU OLAN İKİ yaran ve Arap dilinde o
rilik olanlar da tevilini is-
kelimeyle ilgili mevcut bü-
teyerek konusu müteşabih ŞEYİN NE OLDUĞUNU
tün ihtimalleri göz önüne
olan muhkem sözlerin ar- AKLA GETİRMEKTEDİR.
alan müfessirlerin; bu ayet
dına düşüyorsa müteşabih
mevzuubahis olduğunda,
kavramının anlamı, bir an-
“teşabehe” fiilinin sadece bir manası (tek bo-
lamda haber verilen gaybî olgulardır. Te’vilini
yutu) üzerinde durup, diğer manasına hiç te-
isteyerek görünmez/müteşabih ayetlerin ardı-
mas etmemelerini anlamak mümkün değildir.
na düşenler, onları anlamaya çalışan mümin-
En azından, bu müfessir ve müelliflerin, bu
ler değil, kalbinde eğrilik, sapkınlık olan (2
fiilin, uygun olmasa da başka bir manasının
Bakara 10), bundan dolayı “Bahsettiğin azabı
daha bulunduğunu belirtmeleri beklenirdi.
getir!” diye Hz Peygamber’e meydan okuyan
Fakat nedense, bu ayet söz konusu olduğun-
inkârcılardır. Çünkü kâfirlerin olağanüs-
da, “teşabehe” fiilinin, bu ikinci “benzeşmek”
tü mucize beklentisiyle “Haydi azabı getir!”
manası daima sükut ile geçiştirilmiştir.
diye meydan okuması arasında fark yoktur.
Dolayısıyla gaybi haberlerin gerçekleşmesi Halbuki kanaatimizce, fiilin “iki şeyin bir-
Kur’an’ın tevili olmaktadır”3. birine benzemesi manası üzerinde durmak
sûretiyle, müteşabihin ne olduğunu daha
3- Başka bir anlayışa göre müteşabihliğin iki
doğrusu, kelimenin Allah’ın sıfatlarıyla ilgili
taraf arasındaki benzeşme değil, kelimenin
olup olmadığını ortaya koymak pekala müm-
çok boyutluluk olması anlamında anlaşılma-
kün görünmektedir. (…)
sının yanlış olduğu, müşabehetin/benzerliğin
yüce Allah için kullanılan isim, sıfat ve fiiller
4 Bunu görmek için kendinden öncekilerin
görüşlerine de yer veren et-Taberi, Cami’, III, Kur’ani Hayat
3 Tuncer Namlı, Âyet Kavramı Çerçevesinde 113 vd.; İbnu’l-Cevzi, Zadu’l-Mesir, I, 351 vd.; MAYIS’13
Kur’an’ın Mucize Tasavvuru, konulu tebliğ, XI. en-Nesefi, Medariku’t-Tenzil, I, 146 ve er-Razi, SAYI 29
Âl-İ İmran 7. Âyetteki
Kur’an Sempozyumu, Samsun, 25-26 Ekim 2008. Mefatihu’l-Gayb, II, 595 vd. gibi tefsirlerle, yine Muhkemat ve
Müteşabihat
Ayrıca, hazırlanmakta olan Nüzul Sırasına Göre günümüzün gerek Türkçe gerek yabancı dillerdeki İBRAHİM
Meal’de Âl-i İmrân/7. ayetle ilgili açıklama. Kur’an-ı Kerim meallerine bakılabilir. SARMIŞ

63
Ayetteki “teşabehe” fiilini, “iki şeyin birbirine
benzemesi” manasında alacak olursak, bu tak-
dirde hemen, birbirine benzemesi söz konu-
su olan iki şeyin ne olduğu akla gelmektedir.
Kanaatimizce işte bu soru, ayetteki müteşa-
bihattan kastın, Allah’ın sıfatları olabileceğine
işaret etmektedir. Bilindiği gibi Kur’an’da, -ve
hadislerde- Allah ile ilgili olarak verilen bütün
bilgiler; O’na izafe edilen, yed (el), ayn (göz),
vech (yüz) gibi sıfatlar; ityan (gelme), istiva,
nuzûl, gibi fiiller ile fevk (üstte olma), kurb
(yakınlık), ma’iyyet (beraber olma) gibi me-
kan ifadeleri başta olmak üzere, hepsi de ya-
ratılanlar ve bilhassa insanlar için kullanılan
kavramlardır. Bu ise insanlara kendi dilleriyle
hitap eden Kur’an’ın, insanlar için de kullanı-
lan kelimeler olmasından doğan bir benzer-
liktir ki biz ayetteki “müteşabihat” veya “ma
teşabehe minhu” kelimelerinde söz konusu
olan ‘benzeşme’den maksadın bu olabileceği-
ni, yani “müteşabih” denilen şeyin, hem in-
san, hem de Allah için müştereken kullanılan
bu kelimelerin ortaya çıkardığı benzerlikten
ve bu benzerliğin doğurduğu problemden
ibaret olabileceğini söylemek istiyoruz. Söz
konusu bu benzerlik ise kanaatimizce, uğra-
şılması yasaklanan müteşabih probleminden
başka bir şey değildir.
Bu problemin sebebi ise tabii ki “dil”dir. İnsan
dili, duyuların konusu olan objelerle yola ko-
yulur. Onu, duyularla algılanmayan gerçekle-
re uygulayınca, bu gerçekler ile algılanabilen
fenomenler arasında, gizli veya açık birtakım
benzetmelerin (teşbihlerin) yapılması gerekir.
Şiir dilinin her çeşidinde görülen bu ortak
özelliğe, Cahiliye devri Arap şiiri de yabancı
değildir. … (Şair), can sıkıcı bir geceyi, ayak-
ları üstüne ağır ağır doğrulan bir hayvana
benzetir. …Burada herhangi bir karışıklığın
ortaya çıkma tehlikesi söz konusu değildir;
çünkü gecenin ne olduğunu ve onun bir hay-
van olmadığını hepimiz bilmekteyiz. Fakat
hakkında konuşulan şey, insanın alışageldiği
anlamda duyunun konusu olmaktan uzak ise
(yani duyu tecrübesinden elde edilen çıka-
rımların dışında kalan bir şey olursa) o zaman
güçlük kendisini hissettirir. Sözgelimi insan,

64
“Allah’ın eli (yed)” şeklindeki sözleri nasıl an- “ğayb haberleri”, “kıyametin ne zaman vuku
layacaktır? (M. Watt, Modern Dünyada İslam bulacağı”, “nasih ve mensuh” gibi hususların,
Vahyi, s. 114-115). müteşabih kavramının kapsamı dışına çıkarıl-
ması neticesini doğuracaktır. Ancak biz böyle
İşte bu noktada ortaya çıkan zorluklarda
bir iddiayı şu anda ileri sürecek durumda de-
müteşabihat probleminin temeli bu olmalı-
ğiliz. Bizim esas gayemiz, sadece, ayette tevili
dır. “Teşabehe” fiilinin bu manasından hare-
yasaklanan müteşabihatın Allah’ın sıfatlarıyla
ketle, müteşabihlerin bu şeklide ele alınması
ilgili olmadığı görüşüne karşı; müteşabih ke-
ise bize, ayette söz konusu olan “ma teşabe-
limesine hakim olan “benzeşme” unsurundan
he minhu” ile kastedilen hususların, Allah
hareketle, müteşabihler arasında esas yer al-
hakkında Kur’an’da yer alan tavsifler, yani
ması gerekenin, “Allah’ın sıfatları” konusu ol-
“Allah’ın sıfatları” olduğunu söylememize im-
duğunu göstermektir.
kan vermektedir.
Bu konuya, son olarak şunu da ilave ede-
“Müteşabihat”ın izahıyla ilgili bu deneme-
lim. Bazı müfessirler, mezkur ayetteki “el-
miz, zorlama ve uzak bir
lezine fi kulubihim zey-
ihtimal olarak değerlen-
ğun” ile kastedilenlerin,
dirilebilir. Ancak daha FIKIH USULUNDE Ehlu’l-Bida’ olduğunu
sonraki devirlerde birçok
MÜTEŞABİH, söylemişlerdir. (Taberi,
müellifin, “Allah’ın sıfatla-
Cami’, III, 121; en-Nesefi,
rı” problemini, “Müteşabi- LAFIZLARIN MANAYA Medariku’t-Tenzil, I, 146;
hat” konusu içerisinde ele
el-Beydavi, Envaru’t-
alması (bkz. Eş-Şehristani, DELALETİ YÖNÜNDEN
Tenzil, III, 61.). Bidat
el-Milel, I, 137-138 vd.)
EN KAPALISINI Ehli’nin bilhassa Mutezi-
bizi, bu görüşümüzü ileri
le olmak üzere, akaid ve
sürmekte tereddüt göster- İFADE EDER.
iman konularıyla uğraşan
meye gerek bulunmadığı
çeşitli mezhep ve guruplar
inancına sevk etmektedir.
olduğu ve bunların ele aldığı ve teviline çalış-
Müteşabihatın bu şekildeki izahı üzerinde du- tığı konuların, bilhassa Allah’ın sıfatları oldu-
rulabileceğini gösteren diğer bir husus da mü- ğu, (Bilhassa bkz. Talat Koçyiğit, Hadisçilerle
teşabihe verildiğini gördüğümüz “Muhkem’in Kelamcılar, s. 231, 233.), hatta daha sonrala-
aksi; ne kastedildiğini anlamak zor olan” ma- rı, Allah’ın sıfatlarını tevil edecek olan Ehlu’s-
nasının da bu konuda getirmeye çalıştığımız Sunne’den bazı imamların bunu Mutezile’den
izah şekliyle ilgili oluşudur. Çünkü burada, aldığı hatırlanacak olursa, ayette kastedilenin,
anlaşılmayı zorlaştıran sebep, herhangi bir Allah’ın sıfatları ve bunları tevil edenler oldu-
sebep olmayıp, “teşabehe” fiilinin manasının ğu hususunun, tarihi bakımdan bir delile da-
gerektirdiği bir benzerliktir. Yani burada, in- yandığı söylenebilir.
sanlar için kullanılan kelimeler Allah için kul-
Bu sûretle biz, müteşabihlerin, sadece Allah’ın
lanıldığı zaman, lafızları benzemekte olan, bu
sıfatları meselesinden ibaret olduğunu söyle-
kelimelerin manalarının da aynı olup olmadığını
mekten ziyade, Allah’ın sıfatları konusunun,
anlama konusundaki bir güçlük söz konusudur.
müteşabihatın sınırı dışında bırakılamayaca-
Kısaca söylemek gerekirse, müteşabih kelimesiyle
ğını ve dolayısıyla da Allah’ın sıfatlarının tevil
ilgili her izah, “teşabehe” fiilinde mevcut bu “ben-
edilmesine karşı çıkan Ashabu’l-Hadis’in bu
zeşme” manasıyla ilgili görünmektedir.
tavrı üzerinde, birinci derecede rol oynayan Kur’ani Hayat
Böyle bir izah, müteşabihte hakim olan ben- sebebin, müteşabihlerin tevilini yasaklayan MAYIS’13
zeşme manasıyla ilgisi bulunmayan; müteşa- -ki burada Ashabu’l-Hadis’in tevil ile sıfatlarla SAYI 29
Âl-İ İmran 7. Âyetteki
bih konusuna dahil oldukları ileri sürülen, ilgili her türlü açıklama teşebbüsünü kastetti- Muhkemat ve
Müteşabihat

sûre başlarındaki “el-Huruf el-Mukatta’a”, İBRAHİM


SARMIŞ

65
ğini tekrar hatırlatalım- mezkur ayet olduğu- vd. müteşabihle ilgili bütün unsurlar öncelikle
nu göstermeye çalışmaktayız”5. Kur’an’la ilgili olmayıp önceki kitaplar ve sa-
hipleridir. Müteşabih diye nitelenmeleri hem
4- Başka bir anlayışa göre Kur’an ayetleri
önceki kitaplarda hem Kur’an’da benzer ko-
muhkem ve müteşabih olarak ikili taksi-
nular olması nedeniyledir.
me göre değerlendirildiğinde Âl-i İmrân/7.
ayete göre muhkem ayetler Kitab’ın anası, “Kur’an-ı Kerim’de özellikle “el-Kitab” şek-
(Enam/92 ve Şûra/7. ayetlerinde olduğu gibi linde tarifli olarak anılan kitap, Kur’an değil,
Kur’an’da ‘üm’ kelimesi ile bir şeyin çoğu- daha önce Musa’ya verilmiş olan Tevrat’tır.
nun kast edildiğine ilişkin bakınız. Şatıbi, Çünkü Kur’an, (bir bütün şeklinde yazılı)
el-Muvafakat, 3/307), geriye kalanı da mü- kitap olarak indirilmemiştir. Ama Kur’an’ın
teşabih olur. Dolayısıyla Kur’an’ın büyük bir ifadesine göre Tevrat, Musa’ya yazılı levhalar
bölümü müteşabih ayetlerden oluşur. Çünkü olarak verilmiştir. “Öğüt ve her şeyin açıklama-
ana her zaman az, diğerle- sına dair ne varsa hepsini
ri fazla olur. Üm, her han- Musa için levhalara yaz-
gi bir şeyin aslı ve rüknü MÜTEŞABİH KABUL dık. Bunları kuvvetle tut,
demektir (Lisanu’l-Arab, EDİLEN VE GAYBİ kavmine de emret, bunların
e-m-m mad.). Anne tektir, en güzelini tutsunlar (bu en
çocuğu çoktur. Bu sebep- KONULARDAN SÖZ güzel buyruklar uyarınca
le Âl-i İmrân/7.ayette ge- EDEN ÂYETLERİN amel etsinler)” (7 Araf/145).
çen müteşabih kelimesine ‘BELİRSİZ VE HER Âl-i İmrân/7. ayetinde Hz.
“Anlamı kapalı olan, Kitap Muhammed’e indirildi-
TARAFA ÇEKİLEBİLİR’
ve Sünnet’te ne kesin ne ği bildirilen kitap, Hz.
de zanni herhangi bir delil OLDUĞUNU SÖYLEMEK Musa’ya verilen kitabın
bulunmadığından alimle- DOĞRU DEĞİLDİR. Arapça anlamıdır. Musa’ya
rin aklının onu kavramaya verilen o ilahi prensipler,
yetmeyeceği ayettir” (M.Ebu Zehra, Usulu’l- Hz. Muhammed’e de kendisinin ve kavminin
Fıkh, 134, Tebliğ Yayınları, İst.) anlamı veri- konuştuğu Arap diliyle vahyedilmiştir”7.
lirse, Kur’an’ın büyük bir kısmının anlaşıla-
“Âl-i İmrân Sûresi’nin gerek 3, gerek 7. ayet-
mayacağı iddia edilmiş olur.
lerinde geçen el-Kitab ile hangi kitabın kast
Fıkıh usulunde müteşabih, lafızların manaya edildiğini anlamak için bu sûreden çok önce
delaleti yönünden en kapalısını ifade eder. inmiş bulunan Ankebut Sûresi’nin 45-49 ve
Nitekim bir Fıkıh Usulü kitabında müteşabih, Ra’d Sûresi’nin 36-37 ayetlerini dikkatle dü-
“kendisi ile kast edilen mananın, dünyada hiç şünmek gerekir. Ankebut sûresinde Kitab-ı
kimse tarafından bilinemeyeceği veya ancak Mukaddes kıssaları anlatıldıktan sonra Hz.
ilimde üstün mertebeye sahip kişilerce bili- Muhammed’e hitaben “O kitaptan sana vah-
nebileceği ölçüde kapalı olan lafızdır” (bkz. yedileni oku... Kendilerine o kitabı verdiğimiz
Zekiyyuddun Şaban, İslam Hukuk İlminin kimseler o (sana indirilene inanırlar. O (sana
Esasları, 331) diye tanımlanmıştır”6. indirilenler) kendilerine ilim verilmiş olan (kitap
ehli)’nin göğüslerinde açık anlamlı ayetlerdir”
5- Bir diğer anlayışa göre, Âl-i İmrân/7. ayet-
buyuruluyor. O ayetlerin tefsirinde ayrıntı-
te sözkonusu olan kitap, müteşabih, müteşa-
lı olarak açıkladığımız gibi, o ayetlerde sözü
bihlerin ardına düşenler, fitne için tevil, rasihler
edilen Kitab, Hz.Muhammed’den öncekilere
indirilmiş olan Kutsal Kitab’dır. İşte o kita-
5 M. Hayri Kırbaşoğlu, Ehl-i Sünnet’in Kurucu bın açık anlamlı, hikmetli, tahrife uğramamış
Ataları, 144-148, Otto Yayınları, Ankara 2011
6 Fatih Orum, Kur’an ve Sünnet Temelinde Kur’anı
Anlama Usulü, 153-155, Süleymaniye Vakfı 7 Süleyman Ateş, Kur’an-ı Kerim’in Evrensel Mesajı,
Yayınları, İst. 2013 11, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul 1990
66
ayetleri “Güvenilir ruh tarafından açık bir kitaplar ve sahiplerinden özellikle Hıristiyan-
Arapça ile Hz.Muhammed’e vahyedilmiştir”8 lardır12.
“Kur’an-ı Kerim’de “Kendilerine Kitap veri- Anlayışların Değerlendirilmesi ve Muhkem-
lenler” deyimi, bütün kitap Ehli, “Kendilerine Müteşabih’in Anlamı:
ilim verilenler”, “İlimde rasih olanlar (derin
Bazı rezervlerle beraber, Süleyman Ateş’in tezi
bilgi sahipleri)” deyimleri de kitap Ehli bil-
dışındaki değerlendirmelerin genel olarak
ginleri hakkında kullanılmaktadır”9.
isabetli olmadığını söyleyebiliriz. Şöyle ki:
“Nisa Sûresi’nin 153-161 ayetlerinde Kitap
a- Her şeyden önce Âli İmran/7. ayetin
Ehli’nin, özellikle Yahudilerin çeşitli olum-
Kur’an’ın tümünü muhkem ve müteşabih
suz davranışları anlatıldıktan sonra 162. ayet,
olarak iki kısma ayırdığı13 değerlendirmesi
“Onlardan rasih olanlar ve (bu) müminler, sana
isabetli değildir. Zaten Kur’an’da geleneksel
indirilene ve senden önce indirilene inanırlar”
anlayışta müteşabih olarak değerlendirilen
demektedir.... Demek ki ilimde rasih olanlar,
Allah’ın zatı, isim-sıfat ve fiilleri, arş, kürsü
kitap Ehli’nin bilginleridir”10
ve istivayı, mukattaa harfleri, Hz.Musa ve sa-
“Araplar ümmi oldukları- lih kul’un kimliği ve ikisi
na ve rasih alimler tabiri arasında geçen olayların
ile Kitap Ehlinin insaflı BU ÂYET, anlamı, Zülkarneyn’in
bilginleri kast edildiğine HIRİSTİYANLARIN, kimliği ve uygulamaları,
göre, tefsirine çalıştığımız KUR’AN’IN BAZI Yecuc, Mecuc ve Dabbetu-
ayette kastedilen kitap, larz gibi müteşabih kabul
ÂYETLERİNİ ESAS
Kur’an öncesi ilahi kitap, edilen şeylerden söz eden
yani Tevrat-İncil’dir. Mü- ALARAK, HZ.İSA’NIN ayetlerin toplamı ile muh-
teşabihlerin ardına düşen- ÖTEKİ İNSANLARDAN kem olarak kabul edilen
ler de müslümanlar değil, FARKLI OLDUĞUNU ayetlerin toplamının mate-
kitaplarının ayetlerini kas- matiksel veya global olarak
İLERİ SÜRMELERİNE
ten yanlış anlamlara çeke- eşit olduğu bugüne kadar
rek çeşitli mezheplerin or- BİR REDDİYEDİR. bir sayımla tespit edildiğini
taya çıkmasına sebep olan bilmiyoruz.
Kitap Ehli’dir. Bilhassa dinlerini parça parça
Onun için ayetteki “minhu” ifadesi, Kur’an’ın
eden, tevhidi bozan, peygamberlerini tanrı-
bir yarısının muhkem, diğer yarısının müte-
laştıran, teslis/üçleme inancına sapan Hıris-
şabih olduğunu değil, Âl-i İmrân Sûresi’nin
tiyanlardır. Hz.Peygamberin sahabileri, onun
ağırlıklı olarak üzerinde durduğu ruh,
zamanında bu tür davranışlardan, tevillerden
ruhu’l-kudüs, kelime, Meryem, Mesih, tevefi,
uzak idiler. Onlar saf iman düzeyinde yaşıyor-
ref’etme’den söz eden ayetlerin müteşabih ol-
lardı. Henüz mezhep ayrılıklarına sebep ola-
duğunu, bunların nasıl anlaşılması gerektiğini
cak kelami tartışma düzeyine varmamışlardı”11
belirten ayetlerin ise muhkem olup özellikle
Sonuç olarak, indirilen kitap, müteşabih, mü- Hıristiyanlar tevhidi belirleyen muhkem ayet-
teşabihlerin ardına düşenler, tevil, rasihler lerin söylediğini gözardı ederek bu konular-
vd. müteşabihle ilgili bütün unsurlar önceki dan söz eden ayetleri şirke götürecek şekilde
anladığını söylemektedir.
b- Âli İmran/7. ayette Kur’an’dan bazı ayetle-
rin müteşabih olduğu belirtilir. Müteşabihlik, Kur’ani Hayat
8 Süleyman Ateş, Age. 14 MAYIS’13
SAYI 29
9 Süleyman Ateş, Age. 15 12 Süleyman Ateş, Age. 11-16 Âl-İ İmran 7. Âyetteki
Muhkemat ve
10 Süleyman Ateş, Age. 15 13 Mesela bakınız, M. Sait Şimşek, Hayat Kaynağı
Müteşabihat
İBRAHİM
11 Süleyman Ateş, Age. 16 Kur’an Tefsiri, 1/312, 317, SARMIŞ

67
anlamın belirsizliği ve her yöne çekilebilir ya- mek ve yönetmek, gibi bir anlamla açıkla-
hut müphemlik, mücmellik gibi açıklanma- nabilir. Değilse, bu ifadelerin çok boyutlu ve
ya muhtaç bir ifade değil, benzeşmek, benzer Allah’tan başka ne dediğini kimsenin bilmedi-
olmak, anlamında bir ifadedir. Tıpkı, “Onlara ği ucu bucağı belli olmayıp her yoruma açık
cennet meyvelerinden ikram edildiğinde ‘daha olarak kabul edilmesi doğru değildir. Selef/
önce de bunlar bize verilmişti derler. Evet, onlara önceki alimler tevil etmez/yorumlamazken,
dünyadakilerle benzeşen meyvalar ikram edile- sonraki alimlerin tevil ettiğini görüyoruz.
cek...”(2 Bakara/25), “Çardaklı çardaksız bahçe-
“Allah’ın sıfatlarını tevil etme işi önce Mutezi-
leri, değişik ürünleri ve tatlarıyla hurmaları ve
le tarafından yapılmış, daha sonra Ehli Sün-
ekinleri, zeytinleri ve narları, benzeşen ve ben-
net Mezhepleri olan Eşari ve Maturidi mez-
zeşmeyenleriyle yaratan O’dur...”(6 Enal/141)
hepleri tarafından devam ettirilmiştir. Böylece
ve “Allah, sözün en güzelini, birbiriyle benzeşen
Allah’ın sıfatlarını tevil etmekten dolayı Ehli
ve tekrarlanan bir kitap olarak indirdi...”(30
Sünnet ile Mutezile ara-
Zümer/23) ayetlerindeki
sındaki çatışma ilk dö-
gibi. Ortada benzeşen,
ÂYETLERİ İKİYE nem alimlerinin mezhe-
yani birbirine benzeyen
bini takip eden Selefiler ile
iki obje veya olgu olduğu TAKSİM EDENLERE Eşari ve Maturidiler arasına
gerçeği dikkate alınmadan
GÖRE, KUR’AN’IN taşınmıştır. Eşariler ve Ma-
müteşabih ayetlerin genel
turidiler, ilk dönem alimle-
olarak gayb konularından YARISININ NE rinin mezhebini devam et-
söz eden ayetler olduğunu
ve yalnız Allah’ın anlamını DEDİĞİNİ ALLAH’TAN tiren Selefileri Müşebbihe
(Allahı yaratılmışlara ben-
bildiğini, onları anlamaya BAŞKA KİMSE zetenler) olmakla, Selefiler
çalışanların kalplerinde
de onları Allah’ın sıfatlarını
yamukluk olup fitne çı- BİLMEMEKTEDİR!
tatil (işlevsiz kılmak)’la it-
karmak için ardına düşen
ham etmişlerdir. Tartışma
kişiler olduğunu söylemek doğru değildir.
günümüze kadar devam etmiştir”14.
Nitekim benzeşmekten hareketle çok boyutlu
Herhalde yanlış anlamaların önüne geçmek
olduğu söylenen müteşabih ayetlerin bütün
için bunların mecaz olduğunu söyleyip tevil
boyutlarının birbirine benzer olması gerekir.
eden müteahhir ulema onları tevil ederken
Bütün boyutlar birbirine benzediğine/benzeş-
bir anlam vererek açıklamış olup bunu kalp-
tiğine göre ya hepsi doğru ya da hepsi yanlış
lerinde yamukluk olduğu için yaptıkları söy-
demektir. Hepsi doğru veya hepsi yanlış ise o
lenemez.
zaman bunları anlamak için ardına düşmek,
böyle yapanları tevil etmek ve fitne peşinde c- Kur’an’ın yarısını muhkem, diğer yarısını
olmakla suçlamak nasıl doğru olabilir? müteşabih olarak tasnif etmek ve müteşabih-
lerin ardına düşenlerin kalplerinde yamukluk
Diğer taraftan müteşabih olarak kabul edilen
olan kişiler olduğunu söyleyip bunların an-
gaybi konulardan söz eden ayetlerin belir-
lamını yalnız Allah’ın bildiğini söylemek, Sü-
siz ve her tarafa çekilebilir olduğunu söyle-
leyman Ateş’in dediği gibi Resulullah zama-
mek de doğru değildir. Çünkü örneğin yüce
nında ahsabın tavrı ile de uyuşmamaktadır.
Allah’ın elinin ve yüzünün olması, arşa istiva
Çünkü müteşabih diye gösterilen ayetlerin
etmesi, gibi ayetler ya hakikat olarak kabul
ardına düşerek fitne çıkarmak için tevil etme
edilir ve olduğu gibi anlaşılır ya da mecaz
yoluna giden ashabın olduğunu görmüyoruz.
olarak değerlendirilir. Mesela el’den maksat,
yüce Allah’ın gücü veya şahsı, yüz’den mak-
sat, zatı veya kendisi, arş’tan maksat, yönetme
makamı, istiva’dan maksat işin başına geç- 14 M.Sait Şimşek, Age. 1/317
68
Mesela Kur’an’ın tercümanı olarak nitelenip Kur’an, şeklini ve mahiyetini belirtmeden
Kur’an tefsiri ile ilgili olarak kendisinden en yüce Allah’ın mesela yüzünden söz ediyor.
fazla görüşler nakledilen, Hz. Peygamberin Hakikat veya mecaz olarak kullanılan ‘yüz’
kendisi için “Allahım onu dinde fakih yap ve kelimesinin açık olan anlamının dışında, al-
tevili öğret” diye dua ettiği söylenen Abdullah tında başka şeyler aramak ve sırf akılla kav-
bin Abbas’ın bu tür ayetler için tevhide aykırı ramak mümkün olmadığı halde mahiyetini
yorumlar yaptığını görmüyoruz. Bu da muh- akılla kavramaya çalışmak haddini aşmak
kem ve müteşabihlerin geleneksel anlamda olup kalplerdeki yamukluktan kaynaklandığı
ağırlık olarak tasnif edildiği gibi sayılan ğaybi tespiti ne kadar yerinde ise, Âl-i İmrân/7. aye-
şeylerden söz eden ayetler olmadığını göster- tinde sözü edilen şeyin bu olduğunu söyle-
mektedir. mek de yersiz bir değerlendirme olur. Çünkü
Kur’an’ın anlatmak istediği de bundan ibaret
d- Ayrıca Kur’an, burada sayamayacağımız
olup onun ötesini veya şeklini yahut mahi-
kadar çok ayette kendisinin mübin ve ayetle-
yetini istemiş değildir. Durum böyleyken, bu
rinin beyyinat/açık olduğunu, özellikle indiği
ayetlerin anlamını sadece Allah’ın veya farklı
ilk toplum için ne söylediği anlaşılmayan ve
okuyuşa göre Allah’ın ve rasihlerin anladığını
başkasının açıklamasına
söylemek doğru değildir.
ihtiyaç duyulan olma-
dığını söylemektedir15. YÜCE ALLAH KUR’AN’IN e- Âli İmrân Sûresi’nin
Nitekim o toplumda mü- baştan yaklaşık altmış aye-
minlerden veya müşrik- HİÇBİR YERİNDE tinin konusunun Hıristi-
lerden kişilerin Kur’an’ın ‘ELİMİN, YÜZÜMÜN, yanlar ve onlardan heyet
kelimelerini anlamadık- halinde Medine’ye gelip
larını söylediklerini de ARŞIMIN... NASILLIĞINI Hz.Peygamberle bir hafta
görmüyoruz. Onun için kadar görüş alışverişi yap-
Kur’an’ın yarısını mana- VE NİCELİĞİNİ malarına karşın, şirke düş-
sı açık olmayıp farklı şe- tükleri konulardaki inanç-
ANLAMANIZ LAZIM’
killerde anlaşılmaya açık larında ısrar eden Necran
anlamında müteşabih ilan DEMİŞ DEĞİLDİR. Hıristiyanlarının ve ben-
etmek ve onları anlamaya zerlerinin tevhit dışı inanç-
çalışanları kaplerinde yamukluk bulunanlar ları ve bunun doğrusunun belirtilmesi, yani
olarak nitelemek hem Kur’ana hem o kişilere nüzul sebebinin bu olay olması dikkate alın-
bir haksızlık olur. dığında, 7.ayetteki müteşabihatın söylendiği
gibi yüce Allah’ın zat, isim/sıfat ve fiilleri, arş
Mesela, müteşabih gösterilen ayetlerde ge-
ve kürsü, istiva ve ahiretin belirtilmeyen ahvali,
çen el, yüz, arş, kürsü, istiva, kelimelerinin ve
gibi konular değil, bu sûrede ve başka yerler-
yüce Allah için kullanılan diğer bütün isim,
de geçen ve yanlış anlamaları sebebiyle hıris-
sıfat ve fiillerin sözel anlamını kendim anla-
tiyanların sapıttıkları nefha, ruh, ruhu’l-kudüs,
dığım gibi Arapçasını veya Türkçe karşılığını
kelime, Meryem, İsa’nın kimliği, tevefi edilmesi
bilen herkes de anlamaktadır. Bunların Yüce
ve ref’edilmesi’den söz eden ayetler olarak an-
Allah veya bir başkası için kullanılmış olma-
lamak gerektiği anlaşılır. Sûrenin nüzul sebe-
sı anlamaya engel değildir. Nitekim Arapça
bini, ağırlıklı konusunu ve 7.ayetin bağlamı-
bilmeyenler için Kur’an’ın metni başka dillere
nı gözönünde bulunduran müfessirler bunu
çevrilmekte ve bunları okuyup Kur’an’ın söy-
şöyle belirtirler:
lediklerini anlamaları istenmektedir. Kur’ani Hayat
“Bu ayet, Hıristiyanların, Kur’an’ın bazı MAYIS’13
15 Kur’an’da tebyîn’in anlamı için bakınız. İbrahim ayetlerini dikkate alıp onları delil sayarak, SAYI 29
Âl-İ İmran 7. Âyetteki
Sarmış, Aybaşı Halinde Kadına İbadet Yasağı, Muhkemat ve
Kur’aniHayat, 71-91, Mart-Nisan, yıl 6, sayı 28,
Hz.İsa’nın öteki insanlardan farklı bir ayrıca- Müteşabihat
İBRAHİM
2013 lığının olduğunu ileri sürmelerine bir reddi- SARMIŞ

69
yedir. Çünkü Kur’an’da İsa’nın Allah’ın ruhu illellah” kısmının sonunda durmak doğru
ve kelimesi olduğu ifadesi de yer almaktadır. değildir. Çünkü nefha, ruh, ruhu’l-kudüs, ke-
Bu bakımdan o diyor ki: Esasen bu ayetler lime, Meryem, İsa’nın kimliği, tevefi edilmesi ve
müteşabihattan olan ayetlerdir. Bu itibarla siz ref’edilmesi’den söz eden ayetlerdeki şeylerin
onların manalarını karıştırmaktasınız. Dahası, anlamının ancak Allah’ın muhkem ayetlerde
siz Allah’ın birliği, tevhidi ve tenzihi konula- söylediği gibi olduğu ve yeterli bilgi sahipleri-
rında o ayetlerin muhkem ayetlerle çeliştiğini nin de bunu onaylayıp her iki tür ayetin Allah
göstermeğe çalıştınız.”16 tarafından indirildiğini tasdik ettikleri anlamı
ortaya çıkmaktadır. Nitekim bu kavramların
“Hıristiyanlar, Hz. İsa’nın üç ilahtan biri olu-
gerçek anlamının ne olduğunu gerek Hz. İsa
şuna da, Kur’an-ı Kerim’de yaptık, yarattık,
döneminde yaşayanlar, gerekse bu konular-
hükmettik vs. gibi çoğul kipinin kullanılışını
da gerçek bilgi sahibi olanlar da bilmekte ve
delil gösteriyorlardı. (Taberi, III, 162-163).
yüce Allah’ın söylediğini paylaşmaktadırlar.
Kur’an-ı Kerim’de Hz.İsa’nın Allah’ın Kelimesi
(Âl-i İmrân/45) ve “O’ndan bir ruh”(Nisa/171) Bu durumda ayet, sözkonusu şeylerin ger-
olduğunu anlatan ayetleri çek bilgisine tevil ederek
de gündeme getirdikleri KUR’AN’IN MESAJLARI şirke düşenlerin söylediği
nakledilmektedir. (Taberi, gibi değil, yalnız Allah’ın
III, 162, 177; İbn-i Tey- EVRENSELDİR. HER sahip olup muhkem ayet-
miyye, Fetâvâ,XVII, 389). DÖNEMDE İNSANA lerde açıkladığı gibi oldu-
Sözkonusu edilen hu- NASIL İNANACAĞINI, ğuna bu işi bilenlerin de
inandığını, her iki tür ayeti
suslar heyetteki bilginle- NASIL YAŞAYACAĞINI
Allah’ın indirdiğini ve ara-
rin iddia ettiği sonuçlara VE HER İKİ ALANDA larında bir çelişkinin olma-
götürmese de, Kur’an-ı
Kerim’de yer almaktadır. NEREDE DURACAĞINI
dığını söylediklerini belirt-
ÖĞRETMEKTEDİR. miş olmaktadır.
(...) Burada işaret etmek
istediğimiz husus, yapısı Aksi halde anlam, “müte-
itibariyle bu ayetlerin, tevhit inancına aykırı şabihleri yalnız Allah doğru anlar” olur. Böy-
anlamlara çekilebilecek ayetler olmalarıdır. O lece sıradan insanlar bunun tevilini, yani ne
halde müteşabihler, değişik sebeplerle farklı demek istediğini bilemeyeceği gibi, derin bil-
anlamlara çekilebilecek ayetlerdir”17. gi sahiplerine de, anlamaya çalışmak bir yana,
ancak “O’na inandık. Hepsi Rabbimiz tarafın-
“Âl-i İmrân Sûresi’nin ilk altmış küsur ayeti bir
dandır” demek kalır. Böylece bütün insanla-
grup Necranlı Hıristiyan’ın Hz.İsa’nın uluhiyet
ra gelen ve üzerinde düşünüp anlamaları ve
iddiasına reddiye mahiyetinde nazil olmuştur.
uygulamaları istenen Kur’an’dan müteşabih
Bu bilgi dikkate alındığında, müteşabih kav-
ayetlerin, yani ayetleri ikiye taksim edenlere
ramındaki temel içerme, Hz. İsa’nın Allah’ın
göre Kur’an’ın yarısının ne dediğini Allah’tan
kelimesi ve ondan bir ruh olması gibi mecazi
başka kimse bilmez olur. Bu anlayışın buna
Kur’an ifadeleriyle ilgilidir, denebilir”18.
götürdüğünü görmek için, bazılarında açıkla-
Âl-i İmrân/7. Ayette Vakfe/Durak Nerededir? ma yapılıyorsa da, meal ve tefsirlerden bazı
Bu gerçekten bakıldığında 7. ayetin okunu- örnekler verelim:
şunda söylendiği gibi “ve ma ya’lemu te’vîlehu “Halbuki onun tevilini Allah’tan başka kimse
bilmez. İlimde uzman olanlar “Biz buna inan-
16 Muhammed Abduh-Reşid Rıza, Menar Tefsiri, dık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler...”
3/235 (Elmalılı).
17 M.Sait Şimşek, Age. 1/318
“Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bi-
18 Mustafa Öztürk, Age. Âl-i İmrân/7. ayetle ilgili
84.dipnot lir. İlimde derinleşmiş olanlar, “O’na inandık,
70
hepsi Rabbimiz katındandır” derler” (Diyanet hiçbir yerinde elimin, yüzümün, iniş çıkışımın,
İşleri Başkanlığı). kürsümün, arşımın, istiva etmemin vd. nasıllı-
ğını ve niceliğini anlamanız lazım, demiş de-
“...Halbuki onun te’vilini ancak Allah bilir.
ğildir. Onun için müteşabihatın gaybi konu-
İlimde yüksek payeye erenler ise “O’na inan-
lardan söz eden ayetlerden ibaret olduğunu
dık. Hepsi Rabbimiz katındandır” derler...”
ve bunların arka planını kurcalayanların fitne
(Menar Tefsiri).
çıkarmak isteyen hasta kalpli kişiler olduğu-
“...Oysa onun te’vilini ancak Allah bilir. İilim- nu söylemek isabetli değildir.
de derinleşenler ise: “Biz onlara inandık, hep-
Bütün bunlar göz önünde bulundurulursa,
si Rabbimizin katındandır” derler...” (M. Sait
Süleyman Ateş’in Muhkem-Müteşabih ko-
Şimşek).
nusunu, Hrısitiyanların
“Oysa onun gerçek tevhidin dışına çıkaracak
MÜSLÜMANLARIN
te’vilini kimse bilmez, şekilde yorumlayıp inan-
ARASINDAN
yalnızca Allah (bilir); ve dıkları nefha, ruh, ruhu’l-
ilimde derinleşenler der- MÜTEŞABİHİN
kudüs, kelime, Meryem,
ler ki: “Biz ona inanırız, ARKASINA DÜŞÜP İsa’nın kimliği, tevefi edilme-
tümü Rabbimizin katın- TEVHİD KONUSUNDA si ve ref’edilmesi anlatımla-
dandır”...” (Mustafa İsla- FİTNE ÇIKARANLAR rının geçtiği, ağırlıklı ola-
moğlu). İLE KİTAP EHLİNDEN rak Necran Hıristiyanları
“...Oysa bu tür ayetlere BU İŞİ YAPANLARIN ile yapılan gövrüşme ve
konu olan hususlardaki KALPLERİ NASIL tartışmaların değerlendiril-
asıl mana ve maksadı an- DA BENZEŞİYOR! diği ve teslis inancının eleş-
tirilerek tashih edildiği Âl-i
cak Allah bilir. Nitekim (BAKARA, 2/118).
hak ve hakikati özünden İmrân sûresi ve özellikle
kavramış kimseler “Biz inanır ve iman ede- muhkem-müteşabih’ten
riz ki bu ayetlerin tümü Rabbimiz tarafından söz eden 7. ayet çerçevesinde değerlendiril-
vahyedilmiştir” derler...” (Mustafa Öztürk). mesi gerektiğini söylemesi isabetli ve haklı bir
değerlendirme olmaktadır.
Acaba meallerden bu ifadeleri yalın olarak
okuyan kişiler Kur’an’ın müteşabih olarak Çünkü Âl-i İmrân/7.ayette Hz.Muhammed’e
tasnif edilen yarısının anlamını veya ne dedi- indirildiği belirtilen kitapta geçen ruh,
ğini nasıl anlayacaktır? ruhu’l-kudüs, kelime, Meryem, İsa’nın kimli-
ği, tevefi edilmesi, ref’edilmesi, konularından
Sonuç: söz eden ve kitap ehlinden bozulmuş kişi-
Allah’ın zatı, sıfatları, isim ve fiilleri, kürsü, lerin kasıtlı bir şekilde ardına düşüp yanlış
aras ve istiva, kıyamet ve ahiret ahvali gibi yorumlayarak şirke düştükleri ayetler mü-
gayble ilgili Kur’an’ın sözel anlatımlarını in- teşabih, bunların doğrusunu anlatan ayet-
sanların akıllarıyla kavrayabildiklerini bilme- ler ise muhkemdir.
leri, ötesinin bilgisini ise Allah’a bırakmak Bu değerlendirme, özellikle tevhidin ilkele-
gerektiği, şeklindeki değerlendirmeler doğru ri ve adı geçen kişilerin kimliği konusunda
olmakla beraber, bu, Kur’an’dan bazı ayet- önceki kitapların söylemi ile Kur’an’ın söyle-
lerin anlaşılamaz yahut neredeyse yarısının minin benzeşen/müteşabih olması, Nisa/162,
insanlar için yasak bölge olduğu anlamına Maide/82 ve İsra/107-109 ayetlerinde belirtil-
gelmez. Çünkü bütün bu konularda kişiler- diği gibi Hıristiyanlardan muvahhid kişilerin Kur’ani Hayat
den istenen anlama zaten kelimenin sözel bulunması, ilimde rasih olanlardan maksadın MAYIS’13
SAYI 29
anlamını bilmekle sınırlı olup bunun ötesi kitap ehlinden kişiler olması (Nisa/162) ve Âl-İ İmran 7. Âyetteki
Muhkemat ve
veya gaybi şeylerin hakikatini ve mahiyetini muhkem ayetlerin söylediğine aykırı bir şe- Müteşabihat
İBRAHİM
bilmek değildir. Mesela yüce Allah Kur’an’ın SARMIŞ

71
kilde müteşabihin ardına düşenlerin de kitap birkaçının muhkem birkaçının ise müteşabih
ehlinden fitne fesat çıkarmak için sözkonusu olup muhkemlerin esas olduğunu söyleyerek
ayetleri yanlış yorumlayanlar/din adamları konu Kur’an’la ilişkilendirilmektedir.
olmasına bakılırsa, bu değerlendirme yerine
Onun için tarih boyunca indirilen vahiylerin
oturmaktadır.
‘Kitap’ olarak nitelenmesi, Tevrat ve İncil vah-
Ancak yazarın bunu ifade ederken, tıp- yi ile Kur’an vahyinin ortak olması, her iki-
kı kitap ehli olmaları gerekçesiyle Yahu- sinde sözkonusu olaylarla ilgili ayetlerin ben-
di ve Hırıstiyanlar dışarıda kalacak şekilde, zer (müteşabihat) olması anlamı dışında, Âl-i
Hz.Muhammed’in bütün insanlara değil, İmrân/7.ayetteki Kitaptan maksadın Tevrat
yalnız uyarılmamış kitapsız müşrik Araplara olduğu ifadesinin doğruyu yansıtması müm-
ve onlar gibi uyarılmamış kitapsız başka mil- kün değildir. Çünkü ayetteki “sana indirdik”
letlere gönderildiğini söylemesinde19 olsun, ifadesinin anlamı kalmayacağı gibi, Tevrat da
Kur’an’da belirlilik takısı ile kullanılan bütün Hz.Muhammed’e değil, Hz.Musa’ya indiril-
‘Kitap’ kelimelerinden maksadın Kur’an değil, miştir.
Tevrat olduğunu20 ve Âli İmran/7.ayetteki ki-
Yalnız Müteşabihatı Kullanarak Sapıtanlar
taptan maksadın da Kur’an değil, Tevrat ol-
Ve Fitne Çıkaranlar Her Zaman Olur:
duğunu söylemesinde21 olsun, hem muhkem
hem müteşabih ayetlerin önceki kitaplarda Yüce Allah insanın çapını bildiği için rahme-
olduğu gibi Kur’an’da da yer almıyormuş gibi tinin eseri olarak (mesela bkz. 31 Lokman/3)
bir intiba uyandırmasında olsun, bazı tespit- her dönemde hidayetini/rehberliğini ondan
lerinin yerine oturmadığını görüyoruz22. esirgememektedir. Onun için Kur’an’ın me-
sajları evrenseldir. Her dönemde insana nasıl
Şüphesiz “Kitabı sana indiren odur. Onun
inanacağını, nasıl yaşayacağını ve her iki alan-
ayetlerinden bazıları muhkem bazıları ise
da nerede duracağını öğretmektedir.
müteşabihtir...”(Âl-i İmrân/7) ayetindeki
Kitab’ın Muhammed’e indirilen Kur’an oldu- Konumuz açısından bu, kitap ehlinden özel-
ğunu unutmamak gerekir. Çünkü ayet, tekil likle Hıristiyanlar için böyle olduğu gibi,
2.şahıs “sen” kipi ile Hz.Muhamme’de indiri- müslümanlar için de böyledir. Yani olay
len kitaptan söz etmekte ve onun ayetlerinden Hıristiyanlar’la sınırlı değildir. Bunun böyle
olduğunu Hz. İsa’yı düşmanın elinden kur-
tarmak için yüce Allah’ın onu göğe kaldırdı-
19 Kur’an-ı Kerim’in Evrensel Mesajına Çağrı, 43-45
ğı ve orada hala yaşamakta olup kıyametten
20 Kur’an-ı Kerim’in Evrensel Mesajına Çağrı, 11.
Oysa hemen Bakara’nın başında ikinci ayette
önce geleceği, geldiğinde Dünya Hıristiyan
geçen ”el-Kitap” kelimesinin Kur’an-ı Kerim’i İmparatorluğu’nu kuracağı gibi müslümanları
gösterdiğini okuyan herkes bilir ve görür. da Mehdi ile beraber Deccal’den kurtaracağı
Kur’an’da bunun benzeri kullanışlar çoktur. ve tebliğ ettiği şeriatla değil de onların şeriatı
21 Süleyman Ateş, İslamda Güncel Tartışmalar, 10- ile hükmedeceği, 4 Nisa/159 ayetinin kitap
17, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul , 2002
ehlinden önce herkesin ona iman edeceği ve
22 Süleyman Ateş hocanın bu tür konularda
43 Zuhruf/61 ayetinin İsa’nın kıyametin ala-
düşüncelerini öğrenmek için bakınız: Kur’an-ı
Kerim Tefsiri, 2/817, Maide/69. ayetin tefsiri, meti olduğu anlamına geldiği değerlendirme-
Yeni Ufuklar 1988 ve Milliyet, 1995; Kur’an-ı leri nasıl izah edilebilir! Hadis, Tefsir, Kelam
Kerim’in Evrensel Mesajına Çağrı, 5-58, Yeni ve Akaid kitaplarında müslümanlara dinin
Ufuklar Neşriyat, İstanbul 1990; İslamda Güncel akaidi olarak anlatılan bu yığınla bilgi Hıris-
Tartışmalar, 28-41, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul
2002; Hz. Muhammed’in Hayatı, 229-238, tiyanlar gibi müteşabih ayetlerin ardına düşe-
Bağımsız Gazeteciler ve Yayıncılık A.Ş. İstanbul rek üretilmiş bilgilerden başkası mıdır?
2003, 1. Baskı; Cennet Kimsenin Tekelinde
Değildir, İslami Araştırmalar, Ankara, 1989, c.3, Mesela müslümanların arasından özellikle
sayı,1, s.7-24; Cennet Tekelcisi mi?, Ankara 1990, mistik felsefe ile kendince dini anlayıp an-
c.4, s,1, s.29-37
72
latmaya çalışırken tevhidi anlatan ayetlerin Çünkü hepiniz çoban (yönetici)siniz ve hepiniz
çizdiği çerçeve ile yetinmeyip İsrailiyat ve güttükleriniz (yönettikleriniz)den sorumlusunuz.
Mesihiyat kültürü ile eski Yunan Felsefesi gibi O kadimdir, sen de kadimsin. Çünkü onun bilgi-
değişik felsefelerle harmanlayarak sunan şu sinde sen mevcutsun. Bilgisi de var olduğundan
anlatımlara bakabiliriz: beri onunla beraberdir. Böylece, görünüş olarak
onun sahip olduğu bütün şeyler sana verilmiş,
“Şüphesiz arif kişi O’nun hakikatiyle tahak-
senin de sahip olduğun bütün şeyler ona veril-
kuk ederse onun kulağı ve gözü olur. Kendisi-
miştir. Ama O, büyüklük ve izzet sahibi olurken,
ne hiçbir şey gizli olmaz. Çünkü artık göz bü-
sen zillet ve acizlik sahibi oldun. Başta birinizin
tün varlıkları yaratanın gözüdür. Sonra, onu
diğerine benzemesi doğru olduğu gibi, burada da
mutlak olarak inkar etmek de doğru olmaz.
benzerliğin olmaması doğrudur”24.
Çünkü o inkar edilince, sen inkar edilmiş
oluyorsun. Çünkü o senin örneğindir. Sen “Arif kişi Allah’ın hakikatiyle tahakkuk eder-
var olduğun ve sıfatlarının eserleri mevcut ol- se, onun gözü kulağı olur. Mevcudattan hiçbir
duğu halde inkar edilmen nasıl doğru olur? şey kendisine gizli kalmaz. Çünkü göz, var-
Onu var saymak da doğru olmaz. Çünkü var lıkları yaratanın gözü olur. Sonra, onu mut-
kabul edersen, onu put edinmiş ve büyük bir lak olarak yok saymak doğru olmaz. Çünkü
ğanimeti kaybetmiş olursun. Yok olan bir şeyi onun yok olması senin yok olman demektir.
var saymak nasıl doğru olabilir ki!? Daha doğ- Çünkü senin örneğin odur. Sen var olduğun
rusu, o, var olan sensin. Kendini inkar etmek ve sıfatlarının eseri mevcut olduğu halde na-
nasıl doğru olabilir? sıl yok olabilirsin ki? Onu var kabul etmek
de doğru değildir. Çünkü var kabul edersen,
Allah seni hay (diri), alim (bilen), kadir (gücü ye-
onu put edinmiş, böylece bir ganimeti yitir-
ten), murid (isteyen), semi’ (işiten), basir (gören),
miş olursun. Ayrıca yok olanı ispat etmek
mutekellim (konuşan) olarak kendi sûretinde
nasıl doğru olabilir. O, var olan sen olduğun
(kendisine benzer) yaratmıştır23. Bu gerçeklerin
halde, onu yok saymak nasıl mümkün olsun?
hiçbirini kendinden yok edemezsin. Çünkü o,
Allah seni kendi sûretinde hay, alim, kadir,
seni kendi sûretinde yaratmış, sıfatlarıyla donat-
murid, semi’, basir, mütekellim olarak yarat-
mış ve isimleriyle adlandırmıştır. O diridir, sen de
mıştır. Bu gerçeklerden hiçbirini kendinden
dirisin. O bilendir, sen de bilensin. O isteyendir,
yok edemezsin. Çünkü seni kendi sûretinde
sen de isteyensin. O kadirdir, sen de kadirsin. O
yaratmış, isimleriyle adlandırmış ve sıfatlarıy-
işitendir, sen de işitensin. O görendir, sen de gö-
la donatmıştır. O hay, sen de hay’sın, O alim
rensin. O konuşandır, sen de konuşansın. O zattır
sen de alim’sin, O murid sen de murid’sin. O
sen de zatsın. O toplayandır, sen de toplayansın.
kadir sen de kadir’sin. O semi’ sen de semi’sin.
O vardır, sen de varsın. O rabdır, sen de rabsın.
O basir sen de basir’sin. O mütekellim sen de
mütekellim’sin. O zat sen de zat’sın. O cami’
23 Bu saçmalıkların Tevrat’ın kültürü olup maalesef
hadis kitaplarında hadis olarak verilen “Allah, (toplayıcı) sen de cami’sin. O vardır sen de
Âdem’i kendi sûreti-Rahman’ın sûreti-üzerine yarattı” varsın. O rab’dır sen de rab’sın. Çünkü hepiniz
(Buhari, İstizan, 1; Müslim, Birr, 115, Cennet, yöneticisiniz ve yönettiklerinizden sorumlusu-
28; İbni Hanbel, 2/244, 251, 315, 323, 434, nuz. O kadim’dir sen de kadim’sin. Çünkü O’nun
463, 519, İbni Huzeyme, Kitabu’t-Tevhid, 1/85-
92, Tabarani, el-Mu’cemu’l-Kebir, 12/430, hno.
ilminde mevcutsun. İlmi de var olduğundan beri
13580, Beyhaki, el-Esma ve’s-Sıfat, 2/64, hno. 640) onunla beraberdir. Bu görünümde O’nun bütün
altından çıktığını RİVAYET KÜLTÜRÜ VE YANLIŞ şeyleri sana geçmiş, senin bütün şeylerin O’na
DİN ANLAYIŞI kitabımızda açıkladık. Yine bkz. geçmiştir.”25
Enbiya Yıldırım, Hadisler Ve Zihinlerdeki Sorular, Kur’ani Hayat
311-312. Rağbet Yayınları, İstanbul, 2011; MAYIS’13
Mehmet Emin Akın, Şevkani’nin el-Fevaidu’l- SAYI 29
Mecmua fi’l-Ehadisi’l-Mevdua kitabında yazdığı 24 Abdulkerim el-Cili, el-İnsanu’l-Kamil, 1/9, el- Âl-İ İmran 7. Âyetteki
Muhkemat ve
Şevkani’ye Yöneltilen Bazı Tenkitler bölümü, 94- Matbaatu’l-Ezheriyye, Kahire, 1316 h. Müteşabihat
İBRAHİM
96, Medarik Yayınları, Ankara, 2006. 25 el-Cili, a.g.e. 1/9. SARMIŞ

73
“Görmüyor musun, Muhammed, eş-Şibli Allah özdeşliği kuranların inancından başka
sûretinde görününce, Şibli yanındaki öğren- hangi inancı seslendirmektedir!
cisine “Şahitlik ederim ki ben Allah’ın rasu-
Mesela, “Arif, Allah’ı her şeyde görendir, belki
lüyüm” dedi. Öğrenci keşf sahibi olduğu için
her şeyin kendisi olarak görendir”, “Putperestler
Muhammed’i tanıdı ve Şibli’ye “Senin Allah’ın
arif billahdır”, “Allah her şeydir ve neye ibadet
rasulü olduğuna şahitlik ederim” dedi. Bu in-
edilirse, Allah’a ibadet edilmiş olur”, “Herşey
kar edilmez bir şeydir.”26
Allah olarak ortaya çıktığı için aslında kullar
“Rasulullahın bütün sûretlerde görünme neye taparsa tapsın Allaha tapmış olmaktadır-
özelliği vardır. Onun için bütün sûretlerde lar. Bu ayırımı kullar uydurmuştur.”29 “Hayal
görünür. Her zamanda şanlarını yüceltmek ve aleminde Allah’ı gördüm ve bütün söylediklerim
meyillerini düzeltmek için onların (sûretinde O’ndandır.”30 “Size söylediklerimiz O’ndan bize-
göründüğü kişilerin) en mükemmel olanının dir. Bizim size verdiklerimiz, bizden sizedir”31.
sûretinde görünmeğe devam etmesi adetidir.
Müslümanların arasından müteşabihin arka-
Zahirde onlar onun halifeleridir, batında ise ken-
sına düşüp tevhit konusunda fitne fesat çıka-
disi onların hakikatidir.”27
ranların söyledikleri ile Kitap Ehlinden bu işi
“Allah Muhammed’in nefsini zatından yarattı. yapanların kalplerinin nasıl benzeştiğine (2
Allah’ın zatı iki zıddı taşımaktadır. Daha önce Bakara/118) bakar mısınız!
açıklandığı gibi, yüce melekleri Muhammed’in
Tevrat, “Ve Allah dedi: Sûretimizde benzeyişi-
cemal, nur ve hidayet sıfatlarından yarattı.
mize göre insan yapalım ve denizin balıklarına
İblis ve tabilerini de Muhammed’in celal, ka-
ve göklerin kuşlarına ve sığırlara ve bütün yer-
ranlık ve dalalet sıfatlarından yarattı. İblis’in
yüzüne ve yerde sürünen her şeye hâkim olsun.
adı Azazil idi. Yaratıklar yaratılmadan önce
Ve Allah insanı kendi sûretinde yarattı, onu
Allah’a şu kadar bin sene ibadet etmişti. Al-
Allah’ın sûretinde yarattı, onları erkek ve dişi
lah ona “Ey Azazil! Benden başkasına ibadet
olarak yarattı”32 derken, II. Vatikan Konsili de
etme” demişti. Allah Adem’i yaratıp melekle-
“Hıristiyan Antropolojisi, sıradan bir antropoloji
rin ona secde etmelerini emredince, iblis ne
değildir. Ona göre insan, hür ve sorumlu ola-
yapacağını şaşırdı. Adem’e secde edecek olur-
rak, Allah’ın şeklinde yaratılmıştır. O’nun tüm
sa Allah’tan başkasına ibadet etmiş olacağını
ideali, Allah ve mükemmel insan olan İsa gibi
sandı.”28
günlük hayatta “Allah’ın oğlu” olma duygusu-
İblis için böyle bir savunma aklınıza gelebilir nu duymaktır”33 demektedir.
miydi? İblis’in aklına gelmeyen bir savunma- ■
yı el-Cîlî onun adına yapmaktadır. İblis “Ben
ondan üstünüm. Beni ateşten yarattın, onu ise
çamurdan yarattın.” (Araf, 12, Sad, 76), “Bir
balçıktan, kuruyup tınlayan bir çamurdan yarat-
tığın bir beşere secde edecek değilim”(Hicr, 33)
derken, el-Cîlî, İblis’i suçsuz ve günahsız çı-
karmak için ondan daha çok çaba sarfetmek-
29 İbn Arabi'nin bu sözlerini Ebu'l-A'la Afifî de
te, “Allah’dan başka bir şeye ibadet etme!”
anlamış ve ifade etmiştir. Bkz. Fususu'l-Hikem,
emrine aykırı düşmemek için Adem’e secde 1/32, 33, 42, Sunuş kısmı, Daru'l-Kitabi'l-Arabi,
etmediğini söyleyerek İblis’i savunmağa çalış- Kahire, 1980.
maktadır. Allah için düşünün, bu kitaplar İsa- 30 İbn Arabi, a.g.e., 1/47, 48, 56.
31 İbn Arabi, a.g.e., 1/166.
32 Tevrat, Tekvin, 1/26-27, 9/6. Kitabı Mukaddes
26 el-Cili, a.g.e. 2/46. Şirketi, İstanbul, 1997.
27 el-Cili. a.g.e. 2/47. 33 Mehmet Aydın, Hıristiyan Genel Konsilleri ve II.
28 el-Cili. a.g.e.1/38. Vatikan Konsili, 64, Konya, 1991.
74
Ç İ Z G İ H A S A N A Y C I N / A ’ R Â F
İR FA N

A’râf: “Yükseklik-Yücelik” Simgesi


Kadir CANATAN K ur’an’ın yedinci sûresi olan A’râf Sûresi,
bu ismini 46 ve 48. âyette geçen “el-
A’râf” kelimesinden almıştır. Kur’an’da bu
CENNET EHLİ GİBİ,
kelime sadece iki kez ve burada geçmekte-
dir. Sözlükte “arf”, yüksek mekân, “A’râf” ise
ONLARI SELAMLAMALAYAN çoğulu olarak yüksek mekânlar anlamına
gelmektedir. Bazı çevirmenler, bunu “burç,
ÂRİFLER DE CENNETE tepe, sur, hisar, kale, kule, platform, sahne
vs.” olarak ifade etmişlerdir. Bunların hepsi,
GİRMEYİ UMMAKTA yükseklik ifade ettikleri için yanlış sayılmaz-
lar. Fakat A’râf, aynı zamanda “bilmek, tanı-
VE ONLARA GIPTAYLA mak” anlamına geldiğinden, bu anlamı ile
kök anlamı arasındaki bağıntıyı gözden ka-
BAKMAKTADIRLAR. çırmamak gerekiyor. Arapçada bir şeyin en
fazla tanınan, göze çarpan kısmına ‘urf deni-
lir. Sözgelimi atın yelesine, horozun ibiğine
‘urf denilir. Biz eşyayı kendisini ele veren bu
görünür, göze çarpan ve genellikle de yük-
sek olan kısmından bilir-tanırız. Ayrıca daha
sonra üzerinde duracağımız üzere yükseklik,
ister hakikî ister mecazî anlamda kullanılsın,
insana anlayış ve seçkinlik kazandıran bir
makamdır ve dolayısıyla bu makama sahip
olan kişinin toplumda da statü ve itibarı yük-
sektir. Nitekim bu anlamda, aynı âyetlerde
“A’râf ehli”nden (ashâbu el a’râfi) bahsedil-
mektedir. A’râf ehli, yüksek bir mekânda ve
pozisyonda olan kişiler olarak tasvir edilmiş-
tir. Doğal olarak yüksek mekân ile A’râf ehli
olmak arasında da bir bağıntı bulunmakta-
dır. Bu noktaya ilerde değineceğiz.
Söz konusu sûrenin meşhur ismi bu olmak-
la birlikte, tayin edilen zaman-tayin edilen
76
mekân gibi iki manaya da gelebilen Mikat ve yüksek mekân (A’râf) üzerinde de birtakım
ismi de verilmiştir. Bu isim, “Musa tayin et- adamlar vardır. Cennet ve cehennemliklerin
tiğimiz vakitte tespit ettiğimiz yere gelince hepsini simalarından tanımaktadırlar. Cen-
Rabbi de ona konuştu” (7:143) âyetinden netliklere, “Selâm olsun size!” diye seslenir-
alınmıştır. Sûreye verilen üçüncü bir isim ler. Onlar henüz cennete girmemişlerdir, ama
ise, Misak ismidir ve bu isim sûreye “misak bunu ummaktadırlar. Gözleri cehennemlikler
âyeti” denilen şu âyetten dolayı verilmiştir: tarafına çevrildiği zaman, “Ey Rabbimiz! Bizi
Rabbin Ademoğulları’nın sulbünden onların zalim toplumla beraber kılma” derler” (7:46-
nesillerini çıkardığı zaman, onları kendileri 47). Bu ifadelerden, A’râf ehlinin yüksek bir
hakkında tanık kıldı: ‘Ben sizin Rabbiniz de- noktadan etrafa bakarak gözlem ve değerlen-
ğil miyim? Onlar da ‘Kesinlikle’ dediler, ‘biz dirme yapan insanlar oldukları anlaşılmakta-
buna şahidiz’ (7:172). Bugün bu isimler pek dır. İkinci olarak A’râf ehli ya da ârifler, in-
bilinmez, A’râf ismi daha meşhurdur. sanları simalarından/yüzlerinden tanımakta
ve kimin cennetlik, kimin cehennemlik oldu-
A’râf Sûresi, Âdem’in yaratılış öyküsüyle baş-
ğunu anlamaktadırlar. Demek ki ârifler “sima
lar ve yukarıdaki kelimelerin de geçtiği ahiret
okuyucuları”dır. Yani
hayatından sahnelerle de-
görünenler (fenomenler)
vam eder. Bu sûre, sanki
insana ilk önce yeryü- BİRÇOK KAYNAKTA üzerinden, görünme-
yenler dünyası (numenler)
zündeki beşeri hayatın MALLARI VE GENİŞ hakkında bilgi vermek-
başını (evvelini), sonra da
sonunu (ahirini) anlatır. ÇEVRELERİ KİBİRLİ tedir. Başka bir deyişle
ârifler, şeylerin zahirine
Bizim için her iki sah- OLMALARINA YOL
bakarak batınlarına nüfuz
nede gayp (bilinmeyen)
AÇAN ZENGİNLERİN etmektedir. Yani gündelik-
hükmündedir. Beşerî bil-
CENNETE le dille, insan sarrafıdırlar.
gi ve imkânlarımızla, biz
insanlığın ne başlangıcını GİRMELERİNİN, ÇOK Âriflerin bir başka özelliği,
ne de sonunu biliyoruz. cennet ehline muhabbet
Bu bakımdan bu konuda ZORLU BİR İŞ OLDUĞU duymaları ve onları selam-
Kur’an’ın verdiği bilgiler, İFADE EDİLMİŞTİR. lamalarıdır. Tıpkı cennet
gaybî bilgilerdir ve bizim ehli gibi ârifler de cenne-
için son derece önemli hakikatleri içermek- te girmeyi ummakta ve
tedir. onlara gıptayla bakmaktadırlar. Öte taraftan
cehennemliklere yüzlerini çevirdiklerinde,
Açıktır ki, Allah, ezeli bilgisiyle bize gelecekte,
Allah’a dua ederek “Bizi zalim toplumla bir-
yani ahiret hayatında olacaklar hakkında ha-
likte kılma” demektedir.
ber vermektedir. Orada “Cennetlikler cehen-
nemliklere, “Rabbimizin bize va’dettiğini biz Pekiyi, ârifleri seçkin ve yüksek anlayışlı kı-
gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin va’dettiğini lan şey nedir? Kanaatimize göre onları seçkin
gerçek buldunuz mu?” diye seslenirler. Onlar, kılan şey, yüksek bir pozisyonda mevzilenmiş
“Evet” derler. O zaman aralarında bir duyu- olmalarıdır. Bu pozisyon, onlara iki imkânı
rucu, “Allah’ın lâneti zalimlere!” diye seslenir. birden bahşetmektedir. İlk olarak onlar, kuş-
Onlar, Allah yolundan alıkoyan ve onu, eğri bakışı bir perspektifle manzaranın bütününe
ve çelişkili göstermek isteyenlerdir. Onlar hâkim olmaktadır. Fakat bundan daha da
ahireti de inkâr edenlerdir” (7:44-45). Bu iki önemli olan, âriflerin eşyanın dış yüzünden iç
kesim arasında diyalogları bir üçüncü kesim yüzüne doğru nüfuz eden bir kavrayış sahibi Kur’ani Hayat
izlemektedir. İşte, bunlar “A’râf ehli”dir. olmalarıdır. A’râf kavramı, bu iki özelliği de MAYIS’13
ifade etmektedir. Yüksekte olmak, insana seç- SAYI 29
Aşağıdaki âyetler, A’râfların pozisyonunu an- kinlik kazandırmaktadır. Ya da tersinden söy- A’RÂF: “YÜKSEKLİK-
latmaktadır: “İkisi (cennet ve cehennem) ara- lersek seçkinlik insana yüksek makamlar sağ- YÜCELİK” SİMGESİ

Kadir
sında bir perde/duvar (hicab) bulunmaktadır CANATAN

77
lamaktadır. Çünkü Arapçada irfan, “A’râfe”nin lilik duygusunu kamçılamakta ve onu inkâra
mastarıdır ve mârifet ile aynı anlamdadır. sürüklemektedir. İnkârın temelinde, bir şeye
Ârifler, mârifet sahibidir ve bu mârifet onlara muhtaç olmama duygusu yatmaktadır. İşte,
üstünlük sağlamaktadır. mal ve mülk bazen insanlara bu duyguyu
Âriflerin diğer gözlem ve değerlendirmeleri, vermekte ve insan, bu duyguyla hiçbir şeye
hem onların seçkinliklerini hem de üzerin- muhtaç olmadığını düşünmektedir. Oysa ger-
de değerlendirme yaptıkları grupların tutum çekte hiçbir şeye muhtaç olmayan sadece ve
ve düşüncelerini anlama açısından ayrı bir sadece Allah’tır. Onun dışında her şey ihtiyaç
önem taşımaktadır. “A’râftakiler, simaların- sahibi ve dolayısıyla muhtaç bir varlıktır. Her
dan tanıdıkları birtakım adamlara da seslenir şeyden önce kendi varlığını başkasına borçlu-
ve şöyle derler: “Ne çokluğunuz, ne de tas- dur. Kaldı ki varlığını sürdürmek için de baş-
lamakta olduğunuz kibir size bir yarar sağla- ka şeylere ihtiyaç duyar.
dı!” (7:48). Çokluk, insanlara salt bu nedenle İnsanları yanıltan ve kötü yola sevk eden ikin-
haklı oldukları şeklinde bir izlenim sunar. ci etken, kibirdir. Kibir, insanın kendini ol-
Oysa ârifler, bunun insanları kurtaracak bir duğundan büyük görmesi
gerekçe olmadığını, tersi- veya büyüklük taslaması-
ne kendilerini yanıltacak
İNANDIĞINI dır. İnsanları, psikolojik
bir sebep olabileceğini açıdan tiplendirirsek üç
söylemektedir. Çoklukla SÖYLEDİĞİ HALDE çeşit insan tipinden bahse-
övünme, geçmişte pek çok debiliriz:
toplumun başına belalar DÜNYAYA KAPILIP
getirmiştir. Oysa Allah, 1) Kibirli insan, kendini
DİNLERİNİ OYUN VE olduğundan daha büyük
insanların çoğunun ancak
zannın ardından gittikle- EĞLENCE EDİNENLER gören ve büyüklük tasla-
rini, oysa zannın, hak na- yan kimsedir.
mına hiçbir şeyin yerini ÖTE DÜNYADA
2) Bunun karşı ucunda
tutmayacağını bildirmek- KAYBEDENLERDEN ise aşağılık kompleksine
tedir” (Yunus, 10:36). İşte, kapılmış ve kendini aşağı
ârifler cehennemliklere, OLACAKLARDIR.
gören bir insan tipi vardır.
kendilerini yanıltan şeyin
bu çoğunluk saplantısı olduğuna işaret et- 3) Bu iki uç noktanın tam ortasında ise, al-
mektedir. çakgönüllü ve mutedil bir insan tipi vardır ki,
Kur’an’ın olmasını istediği ve sağlıklı gördüğü
Çokluk olarak çevrilen kelime (ağnâ), bazı
insan tipi budur.
mütercimler tarafından “fayda ve zenginlik”
olarak çevrilmiştir ki, bu mana verildiğinde Hem Allah karşısında, hem de başka insanlar
de mal ve mülk kişileri saptıran bir faktör karşısında insanın kendini büyük görmesi bir
olarak görülebilir. Bu şekilde manalandırma hastalıktır. Büyüklük taslayan kimse, kendini
da Kur’an’ın ruhuna uygundur, çünkü başka hemcinslerinden daha büyük ve üstün gördü-
olaylarda zenginliğin kişilerin hakikatten yüz ğü için bu onlara karşı bir haksızlıktır. Eğer
çevirmelerine bir sebep olduğu bildirilmekte- Allah karşısında büyüklük taslıyorsa, bu bir
dir. Sözgelimi Mâ’ûn Sûresi’nde, “yetimi itip had bilmezlik ve cehalettir. Çünkü insan te-
kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen” melde her şeyini ona borçludur. Kendi var-
(107:2-3) zenginlerden bahsedilmekte ve lığına şekil ve ruh veren Allah olduğu gibi
bunların hesap ve ceza gününü yalanladıkla- onun varlığını sürdürmesi için tüm imkân
rı bildirilmektedir. Mal ve mülk, hem iyilik ve vasıtaları da veren odur. Onun verdiği
yapmanın hem de iyiliklerden yüz çevirme- imkânlardan/nimetlerden (zenginlik, çokluk,
nin araçlarıdır. Ama bu araçlar, bazen araç ol- güç vs.) dolayı ona karşı büyüklük taslamak,
manın ötesinde insanın kendi kendine yeter- bir kölenin efendisinin malı-mülküyle ya da
78
şerefiyle övünmesine benzer. Oysa hiç biri da kaybedenlerden olacaklardır: “Onlar din-
ona değil, bir başkasına aittir. lerini oyun ve eğlence edinmişler ve dünya
hayatı da kendilerini aldatmıştı. İşte onlar
İnsanı büyüklük taslamaya iten en önem-
bu günlerine kavuşacaklarını nasıl unuttular
li faktörlerden biri, biraz önce bahsettiğimiz
ve âyetlerimizi nasıl inkâr edip durdularsa,
çokluk ve zenginliktir. Ârifler, insanların has-
biz de onları bugün öyle unuturuz” (7:51).
talıklarını ve bunun kaynaklarını derin bir
Kur’an’ın genel olarak dünya hayatı “oyun ve
anlayışla keşfeden kimselerdir. Nitekim bura-
eğlence” olarak tanımlaması ilginç bir husus-
da, cehennemliklerin özellikleri olarak anılan
tur: “Şüphesiz dünya hayatı ancak bir oyun
çokluk-zenginlik ve büyüklük arasındaki sıkı
ve eğlencedir. Eğer inanır ve Allah’a karşı gel-
bir bağıntı olduğu vurgulanmaktadır. Ce-
mekten sakınırsanız, O size mükâfatınızı verir
hennemlikler, dünyada iken zengin olup bu
ve sizden mallarınızı (tamamen sarf etmenizi)
zenginlikleriyle etrafında çok insanlar topla-
istemez” (Muhammed, 47:36). Bu durumda
mışlar ve bu her iki etken de onların kibirli
dünya hayatını tercih edenler, ne kadar inan-
olmalarına yol açmıştır. Bu nedenle zenginle-
mış olursa olsunlar, ne kadar bir dine mensup
rin cennete gitmelerinin çok zorlu bir iş ol-
gözükürse gözüksünler,
duğu birçok kaynakta ifa-
dinlerini oyun ve eğlence
de edilmiştir. Bu konuda
İncil şöyle der: “Zengin- A’RÂF EHLİNİN, haline getirmişlerdir. Gü-
nümüzde “Sekülerleşme”
lerin cennete girmesi bir DÜNYADA İŞLEDİKLERİ
olarak ifade edilen “Dün-
devenin iğne deliğinden
yevileşme” olgusu, Allah’a
geçmesi gibidir.” (Luka, İYİLİK VE KÖTÜLÜKLER
ve hakikate yabancılaşma-
18:25). Kur’an da bu ifa-
EŞİT OLDUĞUNDAN nın en önemli kaynağıdır.
deyi teyit etmektedir:
Mal-mülk ve zenginlik gibi
“Âyetlerimizi yalanlayan- CENNET VE araçlar da aslında insanı
lar ve o âyetlere uymayı
dünyaya çeken, bağlayan
kibirlerine yediremeyenler CEHENNEM ARASINDA
ve onu dünya zindanına
var ya, onlara göklerin ka-
BİR YERDE DURACAĞI mahkûm eden tuzaklardır.
pıları açılmaz. Onlar, deve
iğne deliğinden geçinceye İLERİ SÜRÜLMÜŞTÜR. Ahirette olup bitecekleri
kadar cennete de giremez- ve insanlar arasındaki iliş-
ler! Biz suçluları işte böyle cezalandırırız.” kileri çarpıcı bir şekilde anlatan A’râf Sûresi,
(7:40) devamında Cehennemliklerin tepkilerinin ne
olacağına da değinmektedir. “Kitab’ın haber
Bunun neden böyle olduğunu başka bir yerde
verdiği sonuçtan başka bir şey mi bekliyorlar?
ise şöyle açıklamaktadır: “Biz, hangi memle-
Sonuç gelip çattığı gün, önceleri onu unut-
kete bir uyarıcı göndermişsek oranın şıma-
muş olanlar, “Rabbimizin peygamberleri şüp-
rık zenginleri, “Biz, sizinle gönderileni inkâr
hesiz bize gerçeği getirmişti, şimdi bize şefaat
ediyoruz” demişlerdir. Yine, “Bizim malları-
etsin yahut geriye çevrilsek de işlediklerimi-
mız ve çocuklarımız daha çoktur. Bize azap
zin başka türlüsünü işlesek” derler. Doğrusu
edilmeyecektir” demişlerdi” (Sebe, 34:34-35).
kendilerini mahvetmişlerdir, uydurdukları
Demek ki mallar ve çocuklar, Allah’a ve haki-
şeyler onları koyup kaçmışlardır.” (7:53).
kate yabancılaşmanın nedeni olabiliyorlar.
Gerçeği itiraf, onların vereceği ilk tepki ola-
Cehennemliklerin özelliklerini, ârifler üze- caktır. Fakat bu ortada olan durumu değiştir-
rinden anlatan Allah, bu kez kendisi bize bir meyecektir. Çünkü gerçeği, hayatlarının so-
başka hakikati deşifre etmektedir. İnsanlar nunda değil, başında itiraf etmeleri gerekirdi. Kur’ani Hayat
sadece zenginlik, çokluk ve kibir sebebiyle Şimdi itiraf etmek, onlara herhangi bir fayda MAYIS’13
SAYI 29
hakikati inkâr edip gerçekten sapmıyorlar. sağlamayacaktır. A’RÂF: “YÜKSEKLİK-
Sözde inandığı halde dünyaya kapılıp dinle- YÜCELİK” SİMGESİ

Kadir
rini oyun ve eğlence edenler de öte dünya- CANATAN

79
İtiraflar fayda vermeyince başka kaçamak cennete girmemiş ama girmeyi ummaktadır.
yollar arayacaklardır. Bu yollardan biri, ken- Cehennemliklere bakıp “Bizleri bu zalimlerle
dilerine şefaatçi aramak, diğeri de yeniden birlikte kılma” demektedirler.
dünyaya dönmek ve hayatı yeniden yaşama
Yukarıdaki açıklamalar bir yorumdan ibaret-
isteğidir. İlki onlara fayda vermeyecektir, çün-
tir. Kur’an’da A’râftakiler’in konumuna açık-
kü kendilerine şefaat edeceklerine inandıkları
lık getiren başka âyetler ve veriler bulunma-
uydurma ilahlar onları terk edip gitmişlerdir.
maktadır. Bu durumda biz onların ahiretteki
İkincisi de, imkânsız bir taleptir. Çünkü on-
konumlarını tam olarak bilemeyiz, ama yap-
lara imkân verilmiş olsa, bu dünyadakilere
tıkları yorumlardan, onların bilge kişiler ol-
karşı bir haksızlık olacaktır. Dünyada olası bir
dukları ve beklentilerinin de cennete girmek
“ikinci hayat”, gerçek bir dünya hayatı, yani
doğrultusunda olduğu anlaşılmaktadır.
bir imtihan ortamı olmayacaktır.
Müslüman düşünce tarihinde, âlimler ile
Cehennemliklerin bir başka talepleri daha
ârifler (A’râf ehli) arasında hep bir ayrım ya-
olacaktır. O da cennete girenlerden yardım
pılagelmiştir. Bu ayrıma göre “Âlimler ilimle,
dilenmektir. “Cehennemlikler de cennet-
ârifler ise mârifetle meş-
liklere, “Ne olur, sudan
guldür”. Bu ikisi arasın-
veya Allah’ın size verdiği
rızıktan biraz da bizim İRFAN, SADECE İSLAM daki farkı, Fahreddin Razi
şöyle açıklamıştır: Ârifin
üzerimize akıtın” diye COĞRAFYASINA ÖZGÜ
derecesi âlimin derecesin-
çağrışırlar. Onlar, “Şüphe-
den yüksektir. Âlimlerden
siz, Allah bunları kâfirlere BİR BİLGİ-TANIMA
bir kısmı, “mârifet, cüziy-
haram kılmıştır” derler”
BİÇİMİ DEĞİLDİR. yatı; ilim ise, külliyatı id-
(A’râf, 7:50). Fakat bu yol
rak etmektir” demişlerdir.
da onlara fayda verme- YUNANCA’DAKİ Diğerleri ise, “mârifet, ta-
yecektir. Çünkü talep et-
“GNOSİS” MÂRİFET savvur; ilim ise tasdiktir”
tikleri kimseler “Allah’ın
demişlerdir. Buna göre her
neyi helal, neyi haram
(BİLGİ) VE HİKMET ârif âlimdir, ama her âlim
kıldığı”nın farkındadırlar
ârif değildir. Bu sebepten
ve onların taleplerinin ya- DEMEKTİR. ötürü de insan “ârif” diye
sakları çiğnemek anlamına
isimlendirilemez. Ancak
geleceğini bilmektedirler.
ilme dalar ve başlangıcından zirvesine, gaye-
Cehennemliklerin tersine cennetlikler, “Rab- sine beşer nispetinde ulaşırsa, bu müstesna.
bimizin bize va’dettiğini biz gerçek bulduk.”
Ârif, ilimde derinlik kesbetmiş kişi olarak
(7:44) diyerek beklentilerine kavuşmuşlardır.
anılırsa, bu anlamda Kur’an’da başka bilge-
A’râf ehli, onları simalarından tanıyacaklar ve
lik profillerinden de bahsedildiği söylenebi-
onlara “Selâm olsun size!” diye seslenecekler-
lir. Sözgelimi Nisa Sûresi’nin 162. âyetinde
dir (7:46). Hatta onlara gıptayla bakacaklar-
geçen “râsihûne”, bu anlamda ilimde derin-
dır.
leşmiş kimselerdir. Âyet şöyledir: “Fakat on-
Peki, A’râf’takilerin konumu nedir? lardan ilimde derinleşmiş olanlar (râsihûne)
ve mü’minler, sana indirilene ve senden önce
Birçok yorumcu A’râf ehlinin, cennet ve ce-
indirilene iman ederler. O namazı kılanlar,
hennem arasında bir yerde durduğunu ve
zekâtı verenler, Allah’a ve ahiret gününe ina-
nereye gideceklerinin henüz belli olmadığını
nanlar var ya, işte onlara büyük bir mükâfat
söylemişler. Bunun gerekçesi olarak da onla-
vereceğiz.” Bu âyette, ilimde derinleşen kişile-
rın dünyada işledikleri iyilik ve kötülüklerin
rin sadece teorik bilgi ve irfan sahibi olmadık-
birbirine eşit olduğunu ileri sürmüşlerdir. İlk
ları, aynı zamanda inanç ve eylemlerinde de
etapta, 46 ve 47. âyetlerdeki ifadeler bunu
samimi ve kararlı oldukları anlaşılmaktadır.
ima etmektedir. Buna göre A’râf ehli henüz

80
Kur’an’da bu anlamda geçen bir başka kav- tedir. Fakat firaset, eşyanın dış yüzünden ve
ram “hikmet”tir. Hikmete sahip olanlara göstergelerden hareketle içyüzünü bilmek de-
hâkim (bilge) denilir. Fahreddin Razi’ye göre mektir. Bilimsel çözümlemeden daha fazla bir
“Hikmet”, bütün güzel ilimlere ve salih amel- şey olduğu açıktır.
lere verilen isimdir. Nazarî bir bilgi ile elde
Tasavvuf düşüncesinde müşahede ve temaşa-
edilen hikmetten, ameli (pratik) bir bilgi ile
dan hâsıl olan bilgiye mârifet, bu bilgiye sa-
elde edilen hikmet daha hususidir. “Hikmet”
hip olan şahsa da ârif denilir. Ârif, Allah’a ce-
kelimesinin amel hakkında kullanılışı, ilim
hennemden kurtulmak veya cennete girmek
hakkında kullanılışından daha fazladır. Bir işi
için değil, onun hakkı olduğu için ona iba-
birisi güzel yaptığında ve onun güzel olduğu-
det eder. İbadeti ve ubudiyeti en doğal görev
na hükmettiğinde “işi iyice muhkem yaptı “
bilir; hiçbir karşılık beklemeden ibadet eder.
denilir. Allah’ın hikmeti, O’nun, o anda veya
Ârif, sufilikte kâmil insandır. Mârifet, sufilerin
gelecekte kullarının faydasına olacak şeyi ya-
ruhani halleri yaşayarak, manevi ve ilahi ha-
ratması manasınadır. Kulun hikmeti de, bu
kikatleri tadarak (iç tecrübeyle vasıtasız ola-
manadadır. Hikmet, nazarî ilimle ilgili olarak
rak) elde ettikleri bilgi ve irfandır. Bu yoldan
kullanıldığında “Eşyanın (her şeyin) hakika-
Hakk’a dair elde edilen
tini bilmektir.” Bu ifade,
bilgiye mârifetullah denir.
cüziyyatı idrak etmenin
KİMİLERİ İSLAM Mârifetin sonu hayret ve
mükemmellik olmadığına
ÂLİMİDİR, YANİ dehşettir. Onu en iyi tanı-
işarettir. Çünkü cüziyyatı
yan onda en çok hayrete
idrak, değişebilen bir id- OLDUKÇA “ÂLİM”DİR, düşendir.
raktir. Bir şeyin mahiyeti-
ni, hakikatini idrak etmek AMA İSLAM’I İbn Arabî’ye göre insanlar
ise, değişmeden ve deği- TANIMIYOR OLABİLİR. Hakk’ı tanıma hususun-
şikliğe uğramaktan uzak- da üç kategoriye ayrılır.
tır ve devamlıdır. Hikmet, KİMİLERİ DE İSLAM’I Ârifler, Hakk’ı Hakk’tan,
neticesi iyi olan bir işi yap- TANIR, AMA İSLAM Hakk’ı da ve Hakk’ın
maktır. Yine hikmet, ida- gözü ile görenlerdir. Onlar
ÂLİMLERİ ARASINDA Hakk’ta erimiş ve Hakk’ı
re etmede insanın beşeri
gücü nispetinde yaratıcıya YER ALMAZ. Hakk’ın görüş açısından
uymasıdır. Bu, onun ilmi- Hakk’ın gözüyle görürler
ni cehaletten, işini zulümden, cömertliğini ve Hakk’ın bütün tecellileri onların görüş
cimrilikten, aklını da akılsızlıktan temizleme- ufku içindedir. Cahiller, Hakk’ı sadece ahi-
ye çalışması ile olur. rette nefislerinin gözüyle görebileceğini uman
kişilerdir. İdrakleri had safhada sınırlıdır.
Firaset ve buna sahip olan firaset ehli, Kur’an’ın
Allah’a ait oldukları dine has bir sûret altında
bahsettiği bir başka yetenek ve bilgelik profi-
ibadet ederler ve ibadet etmenin bütün diğer
lidir. Bu, görünen hak ile görülmeyen ahlaka
şekillerini reddederler. Ârifler ile cahiller ara-
istidlal etmek (yani dıştaki şekilden içteki du-
sındaki âlimler ise, Hakk’ı Hakk’tan, Hakk’da
rumu çıkarmaktır). Cenab-ı Hak, bu yolun
ve kendi nefsiyle görürler. Âriflerden farkı,
doğruluğuna şu âyetlerle dikkat çekmiştir:
Hakk’ı Hakk’ın gözüyle değil kendi gözleriyle
“Bunda, firaseti olanlar için birçok âyet var-
görmeleridir. Bundan dolayı idrak ettiği ha-
dır” (Hicr, 15:75), “Onları yüzlerinden tanır-
kikat ancak gözünün deforme edip tadil et-
sın” (Bakara, 2:273) ve “Onları sen, sözlerinin
üslûbundan tanırsın” (Muhammed, 47:30). tiğidir.
Bu kelimenin iştikakı, Arapların “Vahşi hay- İrfan, sadece İslam coğrafyasına özgü bir bilgi- Kur’ani Hayat
MAYIS’13
van, koyunu parçaladı” sözlerin­den alınmış- tanıma biçimi değildir. “İrfan”, Batı dillerinde SAYI 29
tır. Buna göre firaset, sanki bilgilerin söküp gnose adını alır. Bu kelimenin aslı, Yunan- A’RÂF: “YÜKSEKLİK-
alınmasıdır. Günümüzde bilimsel jargonda ca’daki “gnosis”tir ve mârifet (bilgi) demektir. YÜCELİK” SİMGESİ

Kadir
bu işleme, analiz ya da çözümleme denilmek- Gnosis, ilim ve hikmet anlamında da kullanıl- CANATAN

81
mıştır. Bununla birlikte irfanı farklı kılan şey,
ça “âlim”dir, ama İslam’ı tanımıyor olabilir.
onun bir taraftan dinî meselelere has bir bilgi
Bunun tersine kimileri İslam’ı tanır, ama İs-
olması iken, diğer taraftan sahiplerinin onu,
lam âlimleri arasında yer almaz. Pekiyi âlim
sıradan müminlerin bilgisinden üstün ve ras-ile ârifi birbirinden ayıran nedir? Şeriati, bir
yonel düşünceye dayanan âlimlerin (teolog- öğretiyi tanımak bu öğretide gizli olan anlam
lar, kelamcılar) bilgisinden aşkın gördükleri
ve ruhu, insanın etiyle, kemiğiyle, duyularıyla
bir bilgi olmasıdır. Genel olarak irfanın He-
duyumsamasıdır, demektedir. Yani ona göre
lenistik çağın üç döneminde de hâkim bilgi tanıma, bilmenin ötesinde bir şeyi ruhuyla
sistemi olduğu söylenebilir. El-Cabiri’ye göre
kavrama ve duyumsamadır. Şeriati, bu anlam-
bir bilgi sistemi, bilginin elde edilmesinde bir
da bir İslambilim’den bahsetmekte ve birçok
metot, bir âlem görüşü ve âleme karşı tavır kişinin İslam’ı bildiği halde tanımadığından
olarak irfan, İslam’dan önce Yakın Doğu’da ve
yakınmaktadır. Çünkü ona göre İslambilim
özellikle Mısır, Suriye, Filistin ve Irak’ta ege-
tahsil edilmesi gereken bir kültür ve bilimler
men olan kültürlerden Arap-İslam kültürüne dizgesi değildir. Elbette bu kültür ve bilimlere
intikal etmiştir. hâkim olmak gerekir, ama İslambilim; İslam’ı
bir ideoloji olarak tanımaktır. İslam’ı bir ide-
Gnostik akımların he-
oloji olarak tanımak onu
men hemen hepsi kendi-
bir kültür olarak değil,
lerini yeni bir din değil, ŞERİATİ’YE GÖRE
bir inanç olarak tanımadır.
mevcut bir dinin “batın”ı
olarak takdim etmişlerdir. TANIMA, BİLMENİN İslam’ın tanınması teknik
ve bilimsel bilgilerden olu-
İrfan, bir felsefeye dönüş- ÖTESİNDE BİR ŞEYİ şan bir stok ve yığın olarak
tükten sonra, yani irfa-
RUHUYLA KAVRAMA değil, düşünsel, tarihsel ve
nilik (gnostisizm) halini
insanî bir hareket olarak
aldıktan sonra dinde başlı
VE DUYUMSAMADIR. anlamaktır.
başına bir ekol haline gel-
miştir. Her konuda, din Bütün bu açıklama ve yo-
bilginlerinden (yani fakih ve kelamcılardan) rumlardan ârifin âlimden üstün olduğu, onun
farklı yorumlar geliştirmişler ve âlimleri di- sadece ilim alanında değil toplum nezdinde
nin zahiri boyutlarının ötesine geçememekle de yüksek bir seviyede olduğu anlaşılmakta-
suçlamışlardır. Tüm gnostikler, akli bilgiden dır. Bu da şüphesiz onun mârifetinden (yani
daha üstün ve yüce batınî bir bilgiye dayan- olaylara ve eşyaya derinlemesine nüfuz eden
dıklarını iddia ederler. Ama irfanilik salt bilgi bakış, kavrayış ve bilgisinden) kaynaklan-
değildir, aynı zamanda bir yaşam biçimidir. maktadır. Mârifet, insana yükseklik ve yüce-
Ârif, kendini ferdi, ruhi, fikri ve ameli olarak lik kazandırmaktadır. Öyleyse mârifet ehlinin
geliştirmek isterken Dünyanın reddi, Yaratan ya da A’râf ehlinin cennet ve cehennem ara-
ile vuslat ve onunla bir tür birliğe ulaşmak is- sında kalmış, pozisyonu belirsiz kişiler oldu-
ter. İrfan sahipleri batınî bilgi temelinde tüm ğu söylenebilir mi?
dinlerin ortak yönlerine işaret ederler ve bü- ■
tün dinler arasında bir uzlaşma arayışı için-
dedirler.
Çağdaş düşünürlerden Ali Şeriati, tanıma ve
anlama meselesini, bilme meselesinden ayırır.
Tanıma ve bilme arasındaki ayrımı bilmeyen
biri, ne bir şeyi bilebilir ne de bir şeyi tanı-
yabilir. Bir kişi bir kitap ya da bir öğreti hak-
kında pek çok şeyi bilebilir, ama bu onun o
kitap ya da öğretiyi tanıdığı anlamına gelmez.
Sözgelimi kimileri İslam âlimidir, yani olduk-

82
İNCE L E ME

Kur’an’a Göre Tevessül ve


Esmâu’l-Hüsnâ
- Vesîle
HÜSEYİN K. ECE
Bunun aslı ‘ve-se-le-‫ ‘وســل‬fiilidir. ‘Vesîle-
KİŞİNİN ALLAH’A YAKIN ‫ ‘وســيلة‬sözlükte; pâye, rütbe, makam, derece,
yakınlıktır.1 Buradan hareketle kişiyi Allah’a
OLMA AMACIYLA yaklaştıran amellere‘vesîle‘ denmiştir. Vesîle bir
başka deyişle bir şeye arzu ile ulaşmak, kendi-
İTAAT SAYILABİLECEK siyle bir maksada ulaşılan, yaklaşma sebebi, bir
şeye yaklaşmak için ona yakınlığından faydala-
EYLEMLERLE VE İSYANI nılan şey demektir.2
Şöyle söylenebilir. ”Ben falancaya şununla te-
TERKETMEKLE TEVESSÜL vessül ettim. Yani ona bir şeyle yaklaştım.” 3
Vessele-‫‘وســل‬, falanca şu ameliyle Allah’a yakın
ETMESİ MÜMKÜNDÜR. olmaya çalıştı demektir.4 Vesîlenin ilk anlamı
yakınlık, yakın olmaktır. İbni Abbas, Mücahid,
Ata‘ gibi ilk tefsir otoriteleri Mâide Sûresi 35.
ayetinde geçen ‘vesîle’yi bu şekilde anladılar.5
Vesîle’nin çoğulu ‘vesâil’ dir.
- Tevessül;
Vesîle kökünden gelen ve Kur’an’da bu haliyle
geçmeyen ‘tevessül-‫ ‘توســل‬yaklaşmak, hedefle-
nen ve arzulanan gayeye ulaşmak için bir şeyi
vasıta kılmak demektir. Tevessül, vesîle arama
işidir.

1 İbni Manzur, Lisânul-Arab, 15/213


2 Isfehânî, el-Müfredât fi-Ğaribi’l-Kur’an, s: 821. İbni Kur’ani Hayat
Esir, en-Nihâye fi-Ğarîbi’l-Hadis ve’l-Eser, s: 961 MAYIS’13
3 Taberî, Tefsir, 4/576 SAYI 29
4 İbni Manzur, Lisanul-Arab, 15/213 KUR’AN’A GÖRE TEVESSÜL
ve ESMÂU’L-HÜSNÂ
5 Taberî, Tefsir, 4/576. İbni Teymiyye, et-Tefsiru’l- HÜSEYİN
Kebir, 4/94. Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, s: 438 K. ECE

83
Bir başka deyişle tevessül; vesileye baş vur- ‘Vesîle’ kelimesinin geçtiği diğer ayette şöyle
mak, Allah’a yaklaşmak için bir sebep veya buyuruluyor: “Onların taptıkları da, -han-
bir imkan aramak demektir.6 gisi daha yakındır diye- Rablerine (yaklaş-
mak için) bir vesîle arıyorlar. O’nun rahmetini
- Kur’an’da vesîle
umuyorlar ve azabından korkuyorlar. Şüp-
‘Vesîle’, Kur’an’da iki âyette geçmektedir. hesiz senin Rabbinin azabı korkunçtur.”12
Rabbimiz şöyle buyuruyor:
Putperestlerin taptıkları putlar veya putla-
“Ey iman edenler! Allah’tan ittika edin rın arkasında var zannedilen ruhlar, cinler
(korkup-sakının) ve O’na (yaklaşmaya) ve melekler, bazı insanların medet umduğu
vesîle arayın ve O’nun yolunda cihad edin ölmüşler ve azizler bile; bırakın başkalarına
ki kurtuluşa eresiniz.”7 yardım etmeyi, kendileri Allah’ın rahmeti-
Buradaki ‘vesîle’, emirlerine itaat, yasakların- ni umarak O’na yaklaşmak, O’nun sevgisini
dan kaçınmak, ya da O’nun rızasını kazandı- kazanmak için bir vesîle arıyorlar. Öyleyse
racak sebeplerle mü’mini Allah’a yakınlaştıra- mü‘minler de, Allah’ın sevgisine götürecek
cak şey diye açıklamışlardır.8 Yalnız buradaki sebepleri, imkânları arayıp bulmalılar.
yakınlık mekan yönün- Bu vesîlenin anlamı,
den bir yakınlık değil, Allah’a boyun eğerek,
sevgi ve O’nun rızasına MÜ’MİN, FARZLAR VE
O’ndan korkarak ve O’nu
bir yakınlıktır. VACİPLER DIŞINDA, razı edecek ameller işleye-
Kimileri de buradaki NAFİLE İBADETLERLE rek O’nun yakınlığını ve
‘vesîle’yi, ‘sevgi ile kendi- DE VESİLE YOLLARINI sevgini kazanmaya çalış-
nizi Allah’a sevdirmeye ça- mak demektir.
ARAR, YASAKLARDAN
lışınız’ şeklinde açıklamış-
lar ve arkasından da âyetin
KAÇINIR, KÖTÜ AHLÂKI - Kavram olarak vesîle
‘Vesîle’, Allah’a yaklaş-
“…ve O’na (yaklaşmaya) TERKEDER, İRADESİNİ
mada kendisinden yarar-
vesîle arayın…“ kısmını KULLANARAK SALİH lanılan şeydir. Buradan
okumuşlar.9 Allah’a ya-
AMELLER İŞLER. hareketle kişinin Allah’a
kınlık veya O’na kendini
yakın olma amacıyla itaat
sevdirmek ancak O’na ve
sayılabilecek eylemlerle ve isyanı terketmekle
Rasulüne itaat ile olur.10
tevessül etmesi manasına ulaşıldı.13
İbni Atiyye, bu âyetteki vesîilenin yakınlık
Allah’a yakın olmak için vesîle aramanın ger-
manasına geldiğini söyledikten sonra şunu
çeği; ilim ve ibadetle O’nun yoluna girme,
ekliyor: Ancak asıl “vesîle‘ ezan duasında
Peygamber için istenendir. Bu dua dünyada islamî faziletleri kazanma, muttakilerden sa-
yapılır ama ahirette onun şefaati ve makam-ı yılma isteğidir.14
mahmûd (övülmüş makam) olarak sonuç
Yukarıda geçtiği gibi, tevessül yapmak,
verir.“11
yani Allah’a yaklaşmak için sebep aramak
Kur’an’ın emridir. Bu sebepler de ibadet cin-
sinden bir şey olmalı, takva ve cihad ile ço-
6 Heyet, Kur’an Yolu, 2/212
ğaltılmalıdır. Çünkü âyet önce takvayı emre-
7 Maide 5/35 diyor, sonra vesîleyi, sonra da cihadı emredi-
8 İbni Teymiyye, et-Tefsiru’l-Kebîr, 4/94. İbni Kesir, yor. Din’e sonradan sokulmuş ve bid’at halini
Tefsir (Muhtasar), 1/511. Kurtubî, el-Camiu’l- almış şeylerle tevessül yapılamaz. Peygamber
Ahkâm, s: 1064
9 Taberî, Tefsir, 4/576. İbni Cevzi, Zâdu’l-Mesîr, s:
379 12 İsra 17/57
10 İbni Teymiyye, et-Tefsiru’l-Kebîr, 4/94 13 Zamahşerî, el-Keşşîf, 1/610
11 İbni Atiyye, el-Muharraru’l-Vecîz, s: 539 14 Isfehân, îel-Müfredât fi-Ğaribi’l-Kur’an, s: 821
84
(sav), din adına sonradan uydurulmuş bütün edecek bir hayat yaşamak… Güzel bir teva-
âdetlere bid’at diyor ve hepsini de reddedi- fuk.
yor.15
Abdullah ibnu Amr’ın (ra) rivâyetine göre
Vesîle, maksadın meydana gelmesine sebep Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Müezzini
olan şey olduğuna göre kişiyi Allah rızasına işittiğiniz zaman siz de onun söylediklerini söy-
götürecek bütün salih ameller, bütün hayır- leyiniz, sonra da bana salat okuyunuz. Kim bana
lı işler bir ‘vesîle’dir. Bu yola başvurmak da bir salat okursa, Allah ona on salat verir (rah-
meşru ‘tevessül’dür. Bunların adının değil, met eder). Sonra benim için ‘vesîle’ isteyiniz ki
ölçüsünün ve ilkelerinin Hz. Peygamber tara- o, Cennette, yalnızca Allah’ın bir kuluna verile-
fından konulması önemlidir. cek bir makamdır. O kulun ben olmasını dilerim.
Kim bana vesîle isterse ona şefaat edilir.”17
Asıl vesile, Allah’a yaklaşma niyeti ve O’nun
sevgisini kazabilme arzusudur. Mü’min, ‘Al- Ezan’dan sonra okunulan salâvat, aynı zaman-
lah bizi imanımız ile sever’ deyip, bir köşeye da Peygamber’e bu ‘vesile’yi isteme duasıdır.
çekilmez. O, farzlar vacipler dışında, nafile Peygamber (sav) şöyle buyurdu:“Kim müezzini
ibadetlerle bu vesile yollarını arar. Bununla da isittiği zaman; Ey Allah’ım, ey bu tam davetin sa-
kalmaz, haram işlerden ve hibi, ikâme edilen namazın
yasaklardan kaçınır, kötü SAHABİLER HZ. sahibi, Muhammed’e vesîle
ahlâkı terkeder, iradesini ve fazilet ver; onu, kendisine
PEYGAMBER’İN NE
kullanarak Allah’ı razı ede- söz verdiğin yüce makama
cek diğer salih amellere SAĞLIĞINDA NE ulaştır’ derse, Kıyamet gü-
devam eder. DE VEFATINDAN nünde ona şefaat edilir.”18
Onun kıyamette Peygam- SONRA, NE YAĞMUR - Tevessülün çeşitleri
berin şefaati, -hadiste geç- DUASINDA NE DE Tevessül konusunda şöy-
tiği gibi- Cennette bir ma- BAŞKA İŞLERİNDE le bir soru ile karşı karşı-
kam olduğunu söyleyenler
de vardır.16 ‘ONUN YÜZÜ SUYU yayız: Peygamberimizin,
sahabelerinin veya diğer
HÜRMETİNE’ TEVESSÜL
- Peygamberin makamı salih mü’minlerin adıy-
olarak ‘vesîle’ YAPMIŞTIR. la tevessül yapılabilir mi?
‘Falancanın yüzü suyu
Ezanla ilgili hadislerde
hürmetine, falancanın hatırı için, falancanın
geçtiğine göre ‘vesîle’, Cennet’te bir makamın
yüce makamı için’ şeklinde dua edilebilir mi?
adıdır. Vesîlenin sözlükte bir manasının da
makam, derece olduğunu hatırlayâlim. Cen- Vesîle isteme manasına gelen ‘tevessül‘, Allah’a
netteki bu makam çok yücedir ve hadiste bir itaat ve yasaklarından sakınmakla Allah’a yak-
kişiye verileceği belirtiliyor. Peygamber (sav) laşma arzusu iken, zamanla bu kavram, Kâbe,
tevazu ile bu kimsenin kendisi olmasını te- arş, kürsî gibi kutsal sayılan bazı varlıklarla,
menni ediyor. peygamber ve evliya sanılan kimselerin Allah
katındaki makamları hürmetine dua etme,
Burada vesîlenin her iki anlamı arasında ince
ölen salih kimselerden yardım isteme ma-
bir bağlantı olduğunu görüyoruz. Yüce bir
nası kazanmıştır. Ancak bu anlam üzerinde
makam ve o makamı hak etmek üzere vesîle
âlimler arasında söz birliği yoktur.
aramak; iman, takva ve salih amele sarılmak,
Allah’ı hoşnut edecek, O’nun sevgisini hak
17 Müslim, Salat/11 no: 384. Ebu Davud, Salat/36 Kur’ani Hayat
no: 523. Tirmizî, Salat/154 no: 208. İbni Mâce, MAYIS’13
Ezan/4 no: 720 SAYI 29
15 Müslim, Cuma/13 no: 867 18 Buhârî, Ezan/8 no: 614. Ebu Davud, Salat/28 no: KUR’AN’A GÖRE TEVESSÜL
ve ESMÂU’L-HÜSNÂ
16 İbni Esir, en-Nihâye fi-Ğarîbi’l-Hadis ve’l-Eser, s: 529. Tirmizî, Salat/157 no: 211. Nesâî, Ezan/38 HÜSEYİN
961. İbni Manzur, Lisânul-Arab, 15/213 no: 681. İbni Mâce, Ezan/4 no: 722 K. ECE

85
Kimileri de tevessül’ü, kişiyi doğru yola götü- düştüğü, dayanakları çürük olduğu için ihti-
recek bir mürşid bulma diye anlamaktadır.19 yaten reddedilmesi daha uygundur.22
Âlimler tevessülü tartışmalı ve tartışmasız İkincisi: Vefat etmiş peygamberlerin ve veli-
diye ikiye ayırırlar. Tartışmalı tevessül ise iki lerin ruhlarıyla tevessül. Bunun meşru (caiz)
çeşittir. olduğunu ileri sürenler “Allah yolunda öl-
dürülenleri sakın ölü sanma”23 âyetine da-
Birincisi: Hayatta olan salih insanların Allah
yanırlar. Onlara göre peygamberler veya ve-
katındaki dereceleri ile tevessül.
lilerin ölü olması yardım beklentilerine engel
“Ya Rabbi, falan zâtın senin katındaki hürme- değildir. Onlardan sağ iken yardım istemekle,
tine veya hatırına sıkıntımı gider, isteğimi ye- ölü iken yardım istemek aynıdır.24
rine getir, duamı kabul eyle.“ Kişi bu şekilde
Bazılarına göre böyle bir tevessül ruhlardan
duadan daha hızlı sonuç alacağını ümit eder.20
medet ummak gibidir. Bunun kabir ziyare-
Peygamberin kendi zâtıyla, Kâbenin veya tiyle, kabirlere kudsiyet vermekle, salih kim-
bir makamın, kişilerin adıyla, ‘yüzlerinin selere ait kabirlerin etra-
suyu hürmetine’, ya da fının maddî ve manevî
Peygamberimizin zâtına ÖLÜLERDEN, musibetlerden kurtuluş
yemin ederek tevessül yeri olarak düşünülmesiy-
yapmak da tartışmalıdır. MEZARLARDAN,
le, ya da “insanların Allah’a
Sahabeler ne yağmur du- YATIRLARDAN, yaklaşmak için mutlaka
asında, ne sağlığında veya ŞEYHLERDEN, bir aracıya ihtiyacı vardır”
vefatından sonra başka iş- SOMUT VEYA anlayışıyla ortaya çıktığı
lerinde, ne mezarı başında açıktır.
bu şekilde tevessül yap- SOYUT PUTLARDAN,
ALLAH’TAN Tevessül konusunda en
madılar. İyilerin hakkı ile
tartışmalı bu tür teves-
(onların hatırına) tevessül İSTENEBİLECEK süldür denilebilir. Burada
yapılabileceğini söyleyen-
ŞEYLERİ İSTEMEK Allah katında iyi olduğu
lerin dayandığı hadislerin,
hadis tekniği açısından TEVHİDE AYKIRIDIR. sanılan kişilerin zâtları ve
ruhları hürmetine denilir.
sağlam olmadığı, hatta uy-
Ya da onun kabirlerine gidilir, buradaki zâtın
durma olduğu belirtilmektedir. Dolaysıyla bu
hürmetine denilerek dua edilir. Bu tür teves-
da böyle bir tevessülün meşruiyetini tartışma-
sül bazı âlimlere göre caiz olsa da, bir çoğuna
lı hale getirmektedir. Mesela “falan kişinin,
göre caiz değildir, hatta şirke götüren bir an-
enbiyânın veya Kâbe’nin hakkı için” denile-
layıştır.25
rek yapılan dua Ebu Hanife’ye göre mekruh,21
İmam Muhammed’e göre haram, Ebu Yusuf’a Âlimler Peygamberle tevessül yapmayı caiz
göre caizdir. görmüşler. Ancak onunla tevessülün anlamı
konusunda farklı görüşler var. Bazılarına göre
Sonuçta bu konuda duyulan endişelere baka-
Rasûlullah ile tevessül, onun Allah katında-
rak bu gibi tevessülü kesin bir şekilde kabul
ki derecesinin hakkı için değil; hayatta iken
etmek mümkün görünmemektedir. Burada
ondan kendileri için dua etmesini ve şefaatçı
Allah’a ait bir hakkı başkasına devretme teh-
olmasını istemektir. Bu görüşte olanlara göre
likesi var. Bu yönüyle bu tevessülün en azın-
dan mekruh olduğu söylense de, Tevhid’e ters
22 A. Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin
Hadislerdeki Dayanakları, s. 277
19 S. Ateş, Tefsir, 2/521 23 Âli İmran, 3/169
20 A. Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin 24 Heyet, Kur’an Yolu, 2/213
Hadislerdeki Dayanakları, s. 270 25 A. Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin
21 Y. Şevki Yavuz, DİA, 41/7 Hadislerdeki Dayanakları, s. 277-278
86
hayatında ve ölümünden sonra onun zâtıyla duası ile. İttifakla kabul edilen bu tevessülün
tevessül etmek caiz değildir.26 Kur’an ve sünnette delillleri var.29
Bazıların göre ise Peygamberle tevessülde bu- Birincisi: Salih amelle tevessül
lunmak o dünyaya gelmeden, hayatta iken
Dua edenin işlediği salih bir amelle tevessülde
veya ölümünden sonra onun zâtı ve Allah
bulunması. Kur’an’da mü’minlerin bazı dua-
katındaki derecesi ile Allah’tan talepte bulun-
larından örnekler verilerek teşvik edildiği için
maktır. Onlar Mâide 35. ayetindeki vesileyi
meşru sayılmıştır.30
bu şekilde anlarlar.
Hz. İsa’nın havarileri Allah’ın indirdiğine
Allah’ın dışında başka kişilerden, ölülerden,
inanmalarını ve Peygambere uymalarını zik-
mezarlardan, yatırlardan, şeyhlerden ve so-
rederek kendilerinin şâhidlerden yazılmasını
mut veya soyut putlardan, Allah’tan istenebi-
Allah’tan istediler.31
lecek şeyleri onlardan istemek Tevhide aykı-
rıdır. Tevhid inancına göre ibadette ve duada Bir hadiste geçtiği gibi, bir mağarada, mağa-
zaten aracı olmaz.27 Aslın- ranın ağzını kapatan bir
da ibadetlerinde herhangi kaya sebebiyle mahsur
ALLAH’A YAKINLIK
bir şeyi, ölmüşlerini veya kalan üç kişi işledikle-
putlarını aracı kılanlar, on- KAZANDIRACAK ri salih amelleri anlatarak
larla Allah’a yaklaşmak is- VESÎLE’Yİ, KURTULMAK Allah’tan yardım istediler
teyenler müşriklerdir. On- ve mağaradan kurtuldu-
İÇİN BAŞKALARINI
lar, tanrı edindikleri şey- lar.32
lerden istekte bulunurlar, ARAYA KOYMAK
İkincisi: Salih insanların
bir kulun Allah’tan isteme- ŞEKLİNDE ANLAMAK duasıyla tevessül
si gereken şeyleri onlardan DOĞRU DEĞİLDİR.
isterler. Şüphesiz bu da Peygamberlerin ümmeti-
şirk olan tevessüldür. ne, ümmetin de birbirleri-
ne dua etmelerini tavsiye eden âyetler dikkate
Kur’an şöyle diyor: “İyi bil ki, halis din yal- alınarak meşruiyeti kabul edilmiştir.33
nız Allah’ındır. O’ndan başka veliler edi-
nerek: “Biz bunlara, sırf bizi Allah’a yak- Peygamberimiz kör bir adama dua öğreterek
laştırmaları için tapıyoruz,” diyenler(e ge- bu dua ile tevessül yapmasını söylemiştir.
34

lince): Şüphesiz ki Allah, onlar arasında, Sahabelerden bazıları kendileri için dua et-
ayrılığa düştükleri konuda hükmünü vere- mesini isterlerdi. O da onlara dua ederdi. Bir
cektir. Allah, yalancı, nankör insanı doğru seferinde bir bedevi ona gelerek kendileri için
yola iletmez.”28 yağmur duası yapmasını istemişlerdi. O da
Sonuçta, böyle bir tevessül Allah’ın dışındaki onlar için dua etmiş, bu dua sonrası yağmur
varlıklardan medet ummaya, Allah’tan istene- yağmıştı.
35

bilecek şeyleri O’nun dışındaki varlıklardan


istemeye götüreceği için sakıncalıdır, şirke
düşmek tehlikesi vardır. 29 N. Elbânî, Tevessül, s: 45-62
30 Mesela: Bekara 2/285. Âli İmran 3/16, 191, 193
- Tartışmasız (meşru olan) tevessül 31 Âli İmran 3/53
32 Müslim, Zikir ve Dua/27 no: 2743. Buhârî,
Tartışma olmaksızın kabul edilen ‘meşru te-
İcâre/12 no: 2272
vessül‘ üç tanedir: Allah’ın isim ve sıfatları ile, 33 Mesela: Nisa 4/64. Yusuf 12/97-98. Muhammed
iman ve salih amel ile, iyi (salih) kimselerin 49/19 Kur’ani Hayat
34 Tirmizî, Daavat/118 no: 3578. İbni Mâce, MAYIS’13
İkâme/189 no: 1385 SAYI 29
26 Y. Şevki Yavuz, DİA 41/7 35 Buhârî, Cumua/35 no: 933, İstiska/10 no: 1017. KUR’AN’A GÖRE TEVESSÜL
ve ESMÂU’L-HÜSNÂ
27 İsra 17/56 Müslim, İstiska/2 no: 2078. Ebu Davud, İstiska/2 HÜSEYİN
28 Zümer 39/3 no: 1174 K. ECE

87
Hadis kaynaklarına göre Peygamber’in (sav) takva sahibi olup, salih amel işleyerek, Allah
vefatından sonra başta Hz. Ömer olmak üze- yolunda cihad etmelerini (çaba göstermeleri-
re bazı sahabeler Hz. Abbas’a giderek onun ni) kulluk görevi olarak sıralıyor.
kendileri için dua etmesini istemişlerdi. Enes
İman takva ile, takva vesileyi aramak ile, ve-
ibnu Malik şöyle anlatıyor: “Bir kuraklık ol-
sileyi aramak da cihad ile tamam olmaktadır.
duğunda Ömer ibnu Hattab (peygamberin
Bu cihad, ister İslâmın düşmanlarıyla olsun,
amcası) Abbas ile yağmur duasına (istiska’ya)
isterse azgın nefse karşı, isterse aldatıcı şeyta-
çıkardı ve şöyle derdi: “Ey Allah’ım, biz daha
na karşı olsun; farketmez.
önce Peygamberinle sana tevessül ediyorduk;
Sen de bize yağmur veriyordun. Şimdi Pey- 4-Salih amel; Şu âyet Allah’a kavuşmanın,
gamberin amcasıyla sana tevessül ediyoruz. onu hakkıyla sevebilmenin, O’ndan razı ol-
Bize yağmur yağdır.”36 manın ve kurtuluşun yolunu gösteriyor. “Ar-
tık her kim Rabbine kavuşmak istiyorsa,
Burada kastedilenin Peygamber’in duası ol-
salih amel işlesin ve Rabbine olan ibade-
duğu açıktır.
tinde hiç bir şeyi ortak koşmasın.”38
Peygamberle tevessülün bir başka anlamı da
Bu âyet de ‘vesîle’ konusunda önemli ipuçla-
kendisine itaat ederek,
rı veriyor. Allah’a manevi
onun gösterdiği yola uy-
TEVESSÜL, BİR olarak kavuşmanın yolu,
duğunu belirterek Allah’a
salih amel işlemek ve iba-
dua etmektir.37 TORPİLCİ BULMAK dette hiç kimseyi ortak
- Üçüncüsü: Allah’ın DEĞİL; İBADET koşmamaktır. Bu demektir
isimleriyle tevessül (Aşa- CİNSİNDEN BİR EYLEMİ ki ilâhlara tapınmak sapık-
ğıda gelecek) lık olduğu gibi, ibadette
İHLASLA YAPARAK,
aracı bulmak da yoldan
- Allah’a yaklaşmaya ‘ve- ALLAH YOLUNDA çıkmaktır.
sile’ olan ameller (Ne ile
tevessül?) CEHD EDEREK O’NUN Tevessül, ibadette bir ara-
RIZASINI KAZANMAYA cı, bir torpilci bulmak,
1-İman ve takva; Mü’mini
vesileye ulaştıracak yol ÇABA HARCAMAKTIR. Allah’ın dışındakilerden
olağanüstülükler bekle-
iman ve takvadır. (Maide
mek değil; ibadet cinsinden bir eylemi (salih
5/35) Asıl vesile de, Allah’a yaklaşma niyeti
ameli) ihlasla yaparak, takvaya sarılarak ve
ve O’nu sevme arzusudur. Bu kasıt ve niyet ile
Allah yolunda cehd ederek (çalışarak) O’nun
güzel ahlâk sahibi olmaya çalışır, salih amelle-
rızasını kazanmaya çaba harcamaktır.
re devam eder, Allah’ın rızasına uygun işlerle
meşgul olur. 5-Nafile ibadetler; Mü’min, farz/vacipler
dışında, nafile ibadetleri Allah’ın yakınlığını
2-Cihad; Allah’a yakınlık kazandıracak
kazanmak için vesîle edinir. Peygamber (sav)
‘vesîle’nin cihad ibadetiyle yakından ilgisi
Rabbinden rivayetle buyuruyor ki: “… Kulum
bulunmaktadır. Mâide 35. ayetin son tarafına
kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevim-
bakmadan vesîle’yi, kurtulmak için başkala-
li herhangi bir şeyle Bana yakınlık kazanamaz.
rını araya koymak şeklinde anlamak, doğru
Kulum Bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile
olmasa gerek.
ibâdetlerle durmadan yaklaşır, nihâyet Ben onu
Ayet, önce takvayı, arkasından Allah’a yaklaş- severim. Kulumu sevince de Ben onun (âdeta)
mak için vesîle aramayı, arkasından da cihadı işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen
emrediyor ve bunların kurtuluş sebebi olaca- ayağı akleden kalbi ve konuşan dili olurum.
ğını açıklıyor. Bu bir anlamda iman edenlerin

36 Buhârî, İstiska/3 no: 1010, Fedâil/11 no: 3710


37 Y. Şevki Yavuz, DİA 41/7 38 Kehf 18/110
88
Ben’den her ne isterse, onu mutlakâ veririm. det etme, Allah’a olan yakınlaşmanın olmazsa
Bana sığınırsa, onu korurum...” 39 olmaz şartıdır.
Bir hadiste hesap günü farz ibadetlerdeki 9-Muhsin olmak; Allah’a varan yollara, dolay-
noksanlıkların nafile ibadetlerle tamamlana- sıyla O’na yakın olmak ilahi davet uğruna üstün
cağı söyleniyor.40 çaba göstermekle olur. “Ama dâvâmız uğrun-
da üstün gayret gösterenleri (cihad edenleri),
6-Dua; Dua kulu Allah’a yakınlaştırır. Zira
Bize varan yollara mutlaka yöneltiriz: Allah,
dua kul ile Allah arasındaki en samimi, en
kuşkusuz, iyilik yapanlarla beraberdir.”47
içten, en yakın, en sıcak ilişkidir. “Ama Rab-
biniz buyurur ki: “Bana dua edin, duanızı Muhsinler, yani aktif iyiler Allah’ın rahmeti-
kabul edeyim!”41 Ebu Hureyre (ra) Peygam- ne yakınlık kazanırlar. “… Allah’a korkarak
berimiz (sav)’in şöyle dediğini rivâyet ediyor: ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhak-
“Allah (cc) buyuruyor ki: ‘Ben kulumun Beni kak ki iyilik edenlere Allah’ın rahmeti çok
zannı ile beraberim. Bana dua ettiği (zaman yakındır.”48
da) onun yanındayım.”42
- Esmâullahi’l-hüsnâ (Allah’ın güzel isimle-
Allah (cc) kuluna, onun şahdamarından daha ri) ile tevessül
yakındır,43 dua edenin duasını işitir ve karşı-
Allah’ın isimleriyle ve sıfatlarıyla tevessül et-
lığını verir. “Eğer kullarım sana Benim hak-
mek hem O’na daha sevimlidir, hem de kul
kımda sorular sorarlarsa -(bilsinler ki) Ben
için başka bir şeyle tevessül etmekten daha
çok yakınım; dua edenin yakarışına her
faydalıdır.49
zaman karşılık veririm: Öyleyse onlar da
Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar Allah (cc) kendi isimleriyle dua etmemizi söy-
ki doğru yolu bulabilsinler.”44 lüyor. “En güzel isimler (el-Esmâü’l-Hüsnâ)
Allah’ındır. O halde O’na o güzel isimlerle
7-Secde; Kur’an Peygamberin şahsında Müs-
dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola
lümanlara secde ederek Allah’a yakın olma-
gidenleri bırakın. Onlar yapmakta oldukla-
larını emrediyor.45 Ebu Hüreyre (r.a)’den
rının cezasına çarptırılacaklardır.”50
rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyur-
du: “Kulun, Allah’a en yakın olduğu zaman sec- Öyleyse, ‘Allah’ım, senin rahmetinle, lütfun-
dede olduğu andır. Bu sebeple secdelerde çok dua la, ilminle, v.b. Muhammed’e olan sevginle,
edin.” 46 bağışlanma istiyorum’ gibi dualar meşrudur.
Peygamberimizin bazı dualarında bunu görü-
8-İlim öğrenmek ve ilimle âmil olmak;
yoruz.
Mü’mini Allah’a yaklaştıracak vesîlelerden
biri de; ilim, ibadet ve şeriatın güzelliklerini “Ey Allah’ım! Ben hamdi Sana has kılarak Sen-
arama ve yaşamadır. Bu, kişiyi manevî olarak den istiyorum. Senden başka tanrı yoktur. Sen
Rabbine bağlar. Kul ile Allah arasındaki bağ, Mennânsın. Göklerin ve yerin Yaratıcısısın. Ey
kulluk zilleti, Allah’a ihtiyaç duyma, O’nun Celâl ve İkrâm sahibi Allah.“51
önünde boyun bükme, O’nun Rubûbiyyetinin “Muhakkak ki ben Senden başka Tek, Samed, do-
(Rabliğinin) karşısında ubûdiyet (kulluk) ğurmamış ve doğurulmamış, eşi ve dengi olma-
yapmadır. Kaldı ki, Allah’ı bilme ve O’na iba- yan Allah olduğuna şehâdet ederek istiyorum.“52

39 Buhârî, Rikâk/38 no: 6502


40 Tirmizî, Salât/188 no: 413 47 Ankebût 29/69
41 Mü’min 40/60 48 A’raf 7/56)
42 Müslim, Zikir/19 no: 2675 49 İbn-i Kayyim, Esmâullahi’l-Hüsnâ, çev. H. Akın, Kur’ani Hayat
43 Kâf 50/16 s:417 MAYIS’13
44 Bakara 2/186 50 A’raf 7/180. Bir benzeri: İsrâ 17/110 SAYI 29
45 Alak 96/19 51 Ebu Davud, Salat/23 no: 1495. Tirmizî, Deavat/100 KUR’AN’A GÖRE TEVESSÜL
ve ESMÂU’L-HÜSNÂ
46 Ebû Davud, Salat/153 no: 875. Müslim, Salat/23 no: 3544. İbni Mâce Dua/9 no: 3858 HÜSEYİN
no: 1083). 52 Ebu Davud, Salat/23 no: 1493. Tirmizî, Deavât/63 K. ECE

89
Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Ya Ze’l- Rahîm‘, belalardan iki büklüm olur, dertler
Celâli ve’l-İkrâm’a sarılıp ayrılmayın.“53 kapısını çalar, sıkıntısı boyunu aşar, o zaman
tıpkı Taif dönüşü Peygamberin dediği gibi ‘ya
Allah Teâlâ’ya, güzel isimleri ile dua iki şekil-
Rab, Ya Rahman’, muhtaç duruma düşer, borç-
de olur.
lanır, derdini kimseye açamaz. Kimse ihtiyacı-
Birin­cisi; bu isimlerden biri, bir kaçı veya nı karşılayamaz. O zaman ellerini açar ve ‘yâ
hepsi ile O’nu yüceltmek, övmek ve zikret- Rezzâk’ der. Bu isimler duasına anahtar olur.
mek şeklindedir. Sevindiği zaman sevincini ‘ya Vedûd‘, Allah’a
İkincisi de, bu güzel isimler­le Allah’tan (cc) karşı olan şükran duygusunu ‘ya Şekûr‘ ismiyle
bir şey istemek, ilahi huzura ihtiyacı arzetmek dile getirir.54
ve dertleri açmak, onlarla O’na yalvarmak Baskı altında kalır, zulme uğrar, zâlimin kah-
şeklinde olur. rını ensesinde hisseder. Zâlime gücü yetmez
Kul, yü­ce Rabb’ine hangi derdini açacak ise, eli kolu bağlı olur, kimseye derdini anlatamaz.
ona uygun bir ismi zik­ O zaman da ‘Ya Kahhâr,
rederek dua eder. Mesela Ya Cebbâr, Ya Azizün
günahlara bulanmış fakat ESMÂU’L-HÜSNA, Z‘üntikam’ diye yalvarır.
içi yanıp pişman olmuş bir MÜSLÜMANIN ALLAH Diğer isimler­le yapılan du-
kul elini açıp; “ya Gaffâr- alar da böyledir.
Ey günahları affeden, ya KARŞISINDAKI ESAS
Bir mü’min strese,
Rahîm-Ey kullarına çok
merhametli, ya Settâr-
DURUŞLARINDAN bunâlima, manevî maraz-
lara, boyunu aşan musi-
Ey günahları örten, ya BİRİ OLAN DUANIN betlere uğradığı zaman,
Tevvâb-Ey tövbeleri kabul
eden Allah’ım, beni affet” ANAHTARIDIR. kendisi veya başkası üçer
defa Ayete’l-Kürsi’yi ve
diyerek affını ister.
Haşr son üç ayeti, Felak ve Nas Sûrelerini
Başı darda kalıp bunalan bir kul; “Ya Rahman- okur ve şöyle dua ederse, inşaallah şifa bu-
Ey kulları­na rahmet eden, ya Âlim-Ey kulla- lur: “Ey Allah’ım, İnsanların Rabbi, elemi gider,
rının halini en iyi bilen, ya Hakîm-Ey her işi ve ona şifa ver. Sen şifa verensin, senin şifandan
hikmet üzere olan, ya Aziz-Ey her şeye ve her- başka şifa yoktur. Hastalıktan eser kalmasın.” 55
kese hükmü geçen, ya Kadîr-Ey her şeye gücü
Bir hadise göre içinde “Ey ismi yüce Rabbim!”
yeten Allah’ım, benim şu sıkıntımı gider” diye
geçen duayı okuyup Allah’tan şifa istenebilir.56
dua eder.
Zayıflığını hisseder, çaresizliğini anlar, ha-
Esmâu’l-Hüsna, müslümanın Allah karşı-
talarını hatırlar, nefsine aldandığının farkı-
sındaki esas duruşlarından biri olan duanın
na varır, yardıma muhtaç hale gelir. Bundan
anahtarıdır. İnsan hayat okyanusunun dalga-
dolayı;“Ey Hayy ve Kayyum olan Allah’ım! Rah-
ları arasında, bitmez tükenmez sıkınlar için-
metinle Senden yardım isterim.Bütün işlerimi ıs-
de sığınılacak liman arar. İşte bu durumda
lah eyle. Beni göz açıp kapayıncaya kadar bile
Allah’ın isimleriyle dua eder (tevessül eder)
nefisimin eline bırakma“57 diye dua eder.
ve Allah’a yakınlık arar.
İmanını itiraf, tasdikini güçlendirmek, inan-
Yeryüzü başına dar geldiği, her çaldığı kapı-
cında sebat, hayatında istikamet, hatalarından
nın yüzüne kapandığı, içi içine sığmadığı za-
manlarda ‘yâ Fettâh, ya Bâsıd‘, bir hastalığına
yakalanır, gücü tükenir, takati kesilir, kendini 54 M. İslamoğlu, Allah (cc) s:78. Esmâi Hüsnâ, s: 54
55 Ebu Davud, Tıb/19 no: 3890. Buhârî, Mardâ/20
sınayan Rabbiyle başbaşa kalır ve ‘yâ Şâfi’, ya no: 5675, Tıbb/38 no: 5742. İbni Hibban,
Rukâi/12 no:6099
no: 3473. İbni Mâce, Dua/9 no: 3857 56 Ebu Davud, Tib/19 no: 3892
53 Tirmizî, Deavât/92 no: 3525 57 el-Kahtânî, Hısnu’l-Müslim, s: 47
90
af ister. O zaman ellerini açar ve şöyle niyaz- Vekîl-Allah (cc) yeter, O ne güzel Vekîldir“, ya da
da bulunur: “Yüzümü hanif (tevhid ehli) olarak “Sübhânellahi velhamdülillâhi ve lâilâhe illalla-
ökleri ve yeri yaratan Allah’a çevirdim. Ve ben hü vallahü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ bil-
müşriklerden değilim. Şüphesiz benim namazım, lahil aliyyil azîm- Allah (cc) noksan sıfatlardan
ve ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin uzaktır. Hamd Allah’a aittir. Allah’tan başka ilah
Rabbi Allah içindir. O’nun ortağı yoktur. Ben bu- yoktur ve Allah en büyüktür. Azîm ve yuce olan
nunla emrolundum ve ben müslümanlardanım. Allah’tan başkasında güç ve kudret de yoktur“
Allah’ım! Sen Meliksin, Senden başka ilah yok- dualarıyla Rabbine tevessül eder.
tur. Sen benim Rabbimsin, ben de senin kulunum.
Bir kimse ‘Allahümme innî es’elüke-Yarabbi
Kendime zulmettim. Tüm günahlarımı bağışla.
sadece Sen’den istiyorum…’ dediği zaman,
Günahları Senden başka kim bağışilayabilir ki?
sanki Esmâu’l-Hüsnâ ve yüce sıfatlar ile dua
Beni güzel ahlaka ulaştır. Senden başka güzel ah-
etmiş, sanki Allah’a bütün isimleriyle yalvar-
laka ulaştırcak yoktur...“ 58
mış gibi olur.
Bir müslüman selam (kurtuluş, barış,
Bir müslüman Kur’an okur veya dua eder,
selâmet) ister, ya Selâm der. Namazdan sonra
sonra da İsm-i A’zam hürmetine, Esmâu’l-
“Allahümme ente’s Selâmü ve minke’s-selâm,
Hüsnâ hürmetine diyebilir. Bunlarla ibadeti-
Tebârekte ve Teâleyte ya ze’l-Celali ve’l-İkrâm-
nin ve duasının kabul edileceği umulur.
Ey Allah’ım! Sen Selâmsın, selâm Sen’dendir,
Sen çok mübareksin, çok Yücesin ey Celâl ve Bir hadiste şöyle buyruluyor: “Allah’ın 99 ismi
ikrâm sahibi Allah!“ der. vardır. Yüzden bir eksik. Bu isimleri bir kimse
‘ahsa ederse-sayarsa’ cennete girer. O tektir, teki
Bir iş yapmayı içinden geçirdiği zaman Pey-
sever.” 62
gamberin tavsiyesine uyarak iki rek’at namaz
kılar ve istihâre duasını okur. Yani işinin hayırlı Buradaki ‘ahsa etmeyi‘ Allah’ın isimlerini
olmasını Rabbinden niyaz eder. “Allah’ım! İlmi- saymak veya ezberlemek olarak almak isa-
ne başvurarak senden hayır istiyorum. Kudretine betli olmaz. ‘Esmâu’l-Hüsnâ’yı ahsa etmek‘,
dayanarak senden güç istiyorum. Senden ihsanını Allah’ın isimleriyle ahlaklanmaktır. Yani
istiyorum. Muhakkak ki Sen güç yetirensin, ben ise Allah’ın isimlerini tespit etme, üzerinde dü-
güç yetirememem. Sen (her şeyi) bilirsin, ben bile- şünme, bir tohum eker gibi hayatın kalbine
mem. Sen bilinmeyen gizlilikleri en iyi bilensin. Bu ekme, onların hayat ve kâinatla bağlantısını
işim dinim, geçimim ve işimin sonucunda benim keşfetme, anlama, kavrama, onlarlarla Allah’ı
için hayırlısı ise onu bana takdir et. Onu bana ko- yüceltme, onları Allah’a yaklaşma vesilesi
laylaştır ve onu bana mübarek kıl.“59 kılma şeklinde anlamak gerekir.63
Şeytandan bir vesvese, bir fısıltı, bir kandır- Allah’ın sayısız ismi ve bu isimlerin sayısız te-
maca geldiği zaman Kur’an’ın emrine uyarak, cellileri vardır. Esma ile tevessül bir anlamda
Peygamber’den örnek alarak hemen kovul- bu tecellileri elden geldiği mârifet bilinci ile
muş şeytanın şerrinden Allah’a sığınır, O’nun keşfetmek ve onlardan faydalanmaya çalış-
yardımını ister, Allah’a yakın, şeytandan uzak maktır.
olmak ister.60, 61 ■
Bir musibetle, beklemediği bir sonuçla veya
iyi/kötü bir haberle karşılaşır, bir tehditle
yüzyüze gelir; hemen “Hasbünallahi ve ni’mel

58 Nesâî, İftitah/17 no: 898. Ebu Davud, Salat/122 Kur’ani Hayat


no: 760 MAYIS’13
59 Buhârî, Edebu’l-Müfred no: 703 SAYI 29
60 Nahl 16/98. A’raf 7/200. Fussilet 41/36. 62 Buhârî, De’avât/68 no: 2585, 6410. Müslim, KUR’AN’A GÖRE TEVESSÜL
ve ESMÂU’L-HÜSNÂ
61 Bak. Ebu Davud, Salat/122 no: 764. Tirmizî Zikir/5 no: 2677. Tirmizî, De’avât/83 no: 3507 HÜSEYİN
Salat/65 no: 242 63 M. İslamoğlu, Esmâi Hüsna, 1/79 K. ECE

91
YOR UM

ZENGİNLERİN KULLUĞU KİME?


“Fil ve Kureyş Surelerinden Zihnime Yansımalar”

Fehmi YAĞLI Z enginlik; bu dünyada güç sahibi ve im-


tiyazlı olmak demektir. Zengin olan in-
İNSAN, SAHİP OLDUĞU san elinde bulundurduğu maddiyat sebebiy-
le standart yaşantıya sahip insanlardan daha
İMKANLARIN ESAS KAYNAĞI farklı bir yaşantıya sahiptir. Ancak servet
VE SAHİBİNİN MUTLAK sahiplerinin zenginliği elde ediş süreci, şekli
ve sonrasındaki tutum ve davranışlarının so-
VE TEK ZENGİN OLAN
nucu insanlık alemine mutluluk veya mut-
ALLAH (C) OLDUĞUNU suzluk getirmiştir.
VE TUTKUSUNU O’NA Dünyada ki zenginlerin zenginlik kayna-
YÖNLENDİRMESİ ğı Cenab-ı Allah’ın yarattığı doğa ve insan
neslidir. Yeryüzünün ve gökyüzünün, vel-
GEREKTİĞİNİ HİÇ
hasıl bütün mevcudatın yaratıcısı ve sahibi
UNUTMAMALIDIR. Mâlikü’l-Mülk olan Allah tek ve mutlak zen-
gin olandır. Yeryüzünde servet sahibi olma-
nın kolay olmadığı, mutlaka zor bir çaba ve
gayretin sonucunda elde edildiği herkesin
malumudur. İnsan bu zorlukları aşarken
hiçbir zaman eylemlerinde vicdani ve ahla-
ki sınırların dışına çıkmamalıdır. Elde ettiği
servetin gücünü ahlaksızca kullanmamalıdır.
İnsan serveti elde ederken bir çok ahlaksız-
ca tavır ve yaptırımlarla karşılaşmış olabilir.
Bu durum O’nu vicdani ve ahlaki olmaktan
uzaklaştırmamalıdır. Zenginliğine vesile olan
kaynağın görünen sebeplerine tutkuyla değil
aklıyla bağlanmalıdır. Sahip olduğu imkan-
ların esas kaynağı ve sahibinin mutlak ve tek
zengin olan Allah (c) olduğunu ve tutkusu-
nu O’na yönlendirmesi gerektiğini de hiç
aklından çıkarmaması gerekmektedir. Elde
92
ettiği zenginliği kaybetme korkusuyla veya tarafından kabul edilen kavimler kurtulmuş,
daha fazla zengin olma tutkusuyla gücünü zulümlerinde ısrar edenler ise bir takım ola-
vicdansızca ve ahlaksızca kullanması Rabbi- ğan ve olağanüstü afetlerle karşılaşmışlardır.
mizin istediği davranış değildir. Bu davranış Hakça paylaşım düzenini kurmak için uğra-
hakça paylaşıma değil insafsızca köleliğe se- şı vermeyen, sömürgeci düzenin akıntısında
bep olmaktadır. Günümüz servet sahiplerinin sürüklenen zenginler, ellerinde ki her türlü
zenginlik kaynakları, insan ve doğa olmasına konfor ve maddi güçlerine rağmen kendile-
rağmen elde ettikleri zenginliği insanların ri mutlu olamadıkları gibi insanlığı da mutlu
vicdanlarının kabul ettiği bir paylaşıma razı edememişlerdir.
olmadıkları için yeryüzünün bir çok bölgeleri
İnsanlık teröre bulaşmadan, mülk düşmanlığı
mutsuz insanlarla doludur.
yapmadan servet sahiplerini hakça paylaşma-
Paylaşımda ki bu yanlış uygulamadır ki bu- da ıslah mücadelesi vermek zorundadırlar.
günkü dünya serveti, dünya nüfusunun % Hakkın üstün gelmesini sağlamak batılın yok
10’nun elindedir. Yaşadığımız il veya ilçemize olmasına vesile olmak zorundadırlar. Bunun
baktığımızda da aynı şeyi görmek mümkün- yolu, Kur’an vahyinin inşasına yüreklerini aç-
dür. Bir il veya ilçedeki zengin sayısına baktı- maktan, Peygamberi doğru bir şekilde anla-
ğınızda o il veya ilçe nüfusunun % 1’lik kıs- maktan, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali’lerin
mını teşkil etmektedir. Bunun nedeni günü- çağdaşlarını bulup onlara sahabe olmaktan
müz dünyasına emperyalist zihniyetin hakim geçer. HAYATIN İNŞASI İÇİN
oluşundan kaynaklanmaktadır. İslam dininde ■
bunun adı “şeytani zihniyet” tir. Bu zihniyetin
HAYATIN İNŞASI İÇİN
geldiği nokta “Bir kişiye dokuz, dokuz kişi-
ye bir pul” paylaşımıdır. Bunun adı kölelik HAYATIN İNŞASI İÇİN
düzenidir. Bu düzen zenginlerin kulluklarını
Rablerine tahsis etmediklerinden kaynaklan-
maktadır. Halbuki insanlarda ilahi ve bozul-
mamış vicdani zihniyet hakim olsa, paylaşım
bu kadar zalimane olmayacaktır.
Zenginler servetlerine neden olan yeryüzü
kaynaklarını kullanırken kazanımlarını; çalı-
şanları ve müşterileri ile zalimane değil adi-
lane paylaşmayı becerebilselerdi hem kendi-
leri mutlu olacaklardı, hem insanlık mutlu
olacaktı hem de mutlak yaratıcı, tek zengin, 2013
mevcudatın sahibi Yüce Allah (c) memnun ABONELİK
kalacaktı. 2013
KAMPANYASI
İnsanoğlunun yaratılışından bu tarafa yer-
yüzünde İlahi vahye kulak verilmediğinde
2013
ABONELİK
KAMPANYASI
ABONELİK
[ 50 40 ]
veya uzak kalındığında, insanlık; bugün ki Y U R T İ Ç İ
Y U R T D I Ş I

adı emperyalizm olan benzeri zulüm ve sö- KAMPANYASI €


mürgeci düzene mahkum kalmıştır. Yüce ya- KARGO BEDELİ DAHİL POSTA BEDELİ DAHİL

[ 50 40€ ]
Y U R T İ Ç İ Y U R T D I Ş I
Kur’ani Hayat
ratıcı kullarının sapkınlığını ve vicdanlarının MAYIS’13

[ 50 40€ ]
istikametini düzeltmek için ilahi vahyini Pey- YK AU R T İ Ç İ
RGO BEDELİ DAHİL
Y U R T D I Ş I
POSTA BEDELİ DAHİL SAYI 29

gamberler aracılığı ile göndermiştir. Adına da 0212 531 30 30


ZENGİNLERİN
KULLUĞU KİME?

“Din” denmiştir. Allah’ın emirleri muhatapları www.kuranihayat.com


KARGO BEDELİ DAHİL POSTA BEDELİ DAHİL
FEHMİ
YAĞLI

0212 531 30 30 93
www.kuranihayat.com
0212 531 30 30
www.kuranihayat.com
Ö Z E L EŞ T İ Rİ

Vebal

Yunus YAĞIZ (Bu yazı, “iman edip salih amel işleyen-


ler müstesna” paranteziyle okunmalıdır).
MÜSLÜMANLAR Sizin klas bir duruşunuz vardı abicim. Yakı-
şıklı ve dik bir duruşunuz.
YERYÜZÜNÜN VİCDANI
Hani meydanlarda sabit yeriniz, sıkılmış hi-
OLMA İDDİALARININ peraktif yumruklarınız, bir davanız vardı si-
HAMASET OLMADIĞINI zin.
Bir ümmetiniz, adalet ve hikmetten mütevel-
İSPATLA MÜKELLEFTİRLER. lit kitabınız, Hira’dan dönmüş olan peygam-
beriniz, lamınız ciminiz vardı sizin.
yunusyagiz@gmail.com
Ceketimi iliklemeden ismini anmaya hayâ
ettiğim Ömer’iniz vardı sizin.
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu,
Gelir de adl-i ilâhi Ömer’den sorar onu!” di-
yen Ömer’iniz.
Yazanlarınız çizenleriniz, kalın kitaplarınız;
siyasî, içtimâî, edebî dergileriniz, gazeteleri-
niz marşlarınız, ezgileriniz vardı. Ülkenizin
Kürt sorunu, Kürtlerin varlık sorunu, sizin
başörtüsü ve Filistin sorununuz vardı. Bir
Kürt sorunuz yoktu sizin. Abi sizin niye bir
Kürt sorunuz yoktu sahi? Biz bir ümmetiz,
kardeşiz, ‘etle tırnak gibiyiz’ dediniz sorul-
duğunda. Ama dilleri azıcık uzadığında kesi-
len Kürt dillerine tırnak muamelesi yapıldı,
94
siz sustunuz. Tırnak kesmenin âdâbını anla- kılanlar! Beş vakit nerede olsanız da yüzünü
tan kitaplarınız da mı vardı sizin? Mescid-i Haram’a dönenler, tevhidin ve üm-
metin sembolü olan Kâbe’ye dönük yaşayan-
“Ey örtüsüne bürünen” diye seslenmişti Rab-
lar, Rum Sûresi’nin 22. âyetini okuyan kıraatı
biniz size, hatırlayın. Rabbiniz sizden yeryü-
güzel hocaları gözleri yaşararak dinleyenler,
zündeki halifelerim diye bahsetmişti. İtiraz
sizin namazınız lâl mı oldu, yoksa sağır mı
etmişti melekler; “yeryüzünde kan dökecek,
kesildiniz siz hakka karşı?
bozgunculuk çıkaracak” birini atamasın diye.
“Sizin bilmediğinizi Ben bilirim” demişti melek- Dilleri yasaklandı Kürtlerin. Şehirlerinin,
lerin ve sizin Rabbiniz. Babanıza secde etmişti köylerinin ismi değiştirildi bir bir. İnkâr edil-
melekler. Allah’ın bilmediği neyi biliyorsunuz di Allah’ın Kürt kullarının varlığı. Ötesi yok,
siz? Bu suskunluğunuz niye? Yoksa Kitab’tan bildiğin inkâr edildi. Kürtler âyettiler. Kürt-
bir söz mü aldınız, nasıl hüküm veriyorsu- lerden âyet olur mu demeyin. Firavun’dan
nuz? bile âyet yaptı Rabbiniz. Bakın kitabınızın Yu-
nus Sûresi’ne; açın 92. âyetini okuyun. Oku-
‘Ben Türküm’ diyen Kürt’e, ‘en iyi Kürt’ paye-
yun, zira:
si verildi bu ülkede. Siz vardınız ve size rağ-
men verildi bu. Salyangoz sattılar sizin Müs- “Kitaba iman edenler onu gereği gibi okuyanlar-
lüman mahallenizde. Söyleyin Allah aşkına! dır.” (Bakara 2/121).
Peygamber hangi Farslıyı Arap diye çağırdı,
***
hangi Habeşliyi Kureyşli yaptı. “Arap’ın Arap
olmayana takva dışında bir üstünlüğü yoktur” Yüzyıl sonra mesela, tarihi okuyan bir de-
manifestosunu hatırlayın Veda Haccı’ndan. likanlı bir bilene, “Üstad, peki o zamanlar
“Zalimlere meyletmeyin!” uyarısını da. İslâmcılar ne yapıyorlardı?” diye sorduğun-
da, bir bilen susacak önce, dudaklarında acı
“Zalimlere meyletmeyin, yoksa size de ateş doku-
bir tebessüm, gözlerinde ihanete uğramış bir
nur.” (Hûd 11/113).
adamın dalgın ve düşünceli bakışıyla, “İman
Kürt, Arap, Çerkez, Rum, Arnavut çocuk- edip salih amel işleyenler müstesna, örtüleri-
larına her sabah Türk olduklarına dair ant ne bürünüp, başörtüsüne özgürlük marşları
içirilip, varlıklarını, çocuklarınızın varlığına söylüyorlardı sadece.” diye cevap verecek!
armağan etmesi hiç mi dokunmadı size. Do-
Evet, böyle diyecekler. Kaleme ve yazdıkları-
kunmalıydı. Oysa ‘bir vücudun azaları’ gibiy-
na andolsun ki!
diniz Peygamber’in dilinde. Çocuklarınıza
her sabah bir başka ırktan olduklarına dair ***
ant içirildiğini bir düşünün. Dokunur muydu Günahı onlar işlediler, vebalini biz çekiyoruz,
içinizde bir yerlere? Ben cevap vereyim, do- ötekileşen Kürtlerin vebalini.
kunurdu! Yumruklarınızı sıkıp sıkıp ‘namazla
Kürtler öteki değildi aslında. İslâm sancağı-
ve sabırla’ Allah’tan yardım diler ve bununla
nın dalgalanmasında Türklerin iktidarları ka-
yetinmez her platformda hakkınızı arardınız.
dar Kürtlerin de ilim ve sadakatlerinin payı
Şuayb’ın namazı, halkına atalarının tapagel- olmuştur. Ancak, “Bir kavme olan kininiz sizi
Kur’ani Hayat
diklerine tapmamaları gerektiğini ve malları adaletten alıkoymasın.” ilâhi emrine uyan Müs- MAYIS’13
hususunda diledikleri tasarrufları yapamaya- lüman Türkler, mevcut devletlerinin etnik SAYI 29

caklarını emrediyordu. “Allah var” diyordu siyaset uygulamalarına genel olarak mesafeli VEBAL

YUNUS
Şuayb’ın namazı. Siz günde beş vakit namaz YAĞIZ

95
yaklaşmalarına rağmen, devletin izlediği Kürt mücadele tarzını benimseyen PKK’ya gönlü-
siyasetine karşı varoluşlarının gereğini bihak- nü açabilmiştir. İman edip salih amel işliyor
kın yerine getirmediler. olsaydılar saptırıcılar onları saptıramazdı ama
Kürt halkında sebatın, PKK’da din-imanın,
Müslümanlar, şüphesiz ki kapalı mekânlarda,
bizde dil-ağızın olmamasıyla, devletin yaptığı
kendi dost toplantılarında her sorulduğunda
onca yanlış birleşince ekmeğine yağ sürülen
Kürtlere yapılanların haksızlık olduğunu be-
PKK, kendisine doğan günle birlikte batıla sa-
yan ettiler. Ancak bu durumu, sorulması ge-
vurdu Kürt halkını.
reken bir hesap ve karşı durulması gereken
bir zulüm olarak görmediler. Bu topraklarda Kürtlerin ilim ve sadâkatiyle
bayraklaşan İslâm, günbegün, özellikle genç
Bu konuda tek istisna Mustafa İslâmoğlu’nun
neslin arasında solarak, İslâm’ın sembolle-
‘Kürt Sorununa İslami Çözüm’ başlıklı tebli-
rine bile tahammül edilemeyecek seviyede,
ğinden ötürü 2,5 yıl hapis cezası almasıdır.
İslâm’la aralarına mesafe koymalarına kadar
Mustafa İslâmoğlu’nun aldığı bu ceza her ne
ulaştı. İslâm’ın göz göre göre yitirilmiş evlat-
kadar kendisi, ailesi ve sevenleri açısından
larıdır onlar. Ve bu kopuşta korkarım sandığı-
acı ve çilelerle dolu olmuşsa da Türkiye’de
mız kadar masum değiliz.
müslümanların, -Kürtlerin maruz kaldıkları
zulümlere kör ve sağır kaldıkları suçlamala- İslâm insanlığın evrensel değerlerinin ortak
rına karşı- tabiri caizse numune-i imtisali ve adı ve tek kurtuluş yoludur. Bunu biliyor ve
medar-ı iftiharı olmuştur. İtiraf edip helallik iman ediyoruz. İnandığımız İslâm’ın Kitabı
almam gerekiyor mu bilmiyorum ama sık sık, olan Kur’an, mü’minleri tarif ederken “(On-
“Allah’tan Mustafa Hoca bu sebepten cezaevine lar) Rablerine icabet edenler, namazı dosdoğru
girdi, yoksa söyleyecek sözümüz, Kürtlerin yü- kılanlar, işleri kendi aralarında şura ile olanlar
züne bakacak yüzümüz olmazdı.” dediğimi çok ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden in-
kez hatırlıyorum. Müslümanları, kendilerine fak edenlerdir.” diye vasfeder ve devam eder,
uygulanan inkâr ve asimilasyon politikaları- “Ve onlar haklarına tecavüz edildiği zaman birlik
na duyarsızlıkla suçlayan öfkeli Kürtlere karşı olup meşru müdafaa için dayanışma sergileyen-
Mustafa İslâmoğlu’nun almış olduğu ceza bi- lerdir.” (Şurâ 42/39)
zim can simidimiz olmuştu.
Müslüman Kürt halkı, iliklerine kadar işlemiş
Neredeyse artık evimizin yolu gibi olan Be- olan İslâm’dan ve hiçbir zaman kendilerinden
yazıt Meydanı’nda tek bir kez dahi, yakılan farklı ve ayrı görmedikleri Müslümanlardan
Kürt köyleri, binlerce faili meçhul cinayet ve şüphe duymaz, Müslümanların kendilerine
sistemli asimilasyona karşı toplanmadık. Ka- yapılanlara bigâne kalmasını dert etmezlerdi.
bul ve itiraf etmeliyiz ki, zaman zaman dü- Şayet şeytan bizim apaçık düşmanımız olma-
zenlemiş olduğumuz ‘Kürt Sorunu’ başlıklı saydı eğer. Şeytan bizim apaçık düşmanımız-
forum ve sempozyumlarımız; “Kürtler de bi- dı ve onlara Karl Marx’ın “Din, kitlelerin afyo-
zim kardeşimizdir” sözünden ibaret söylemle- nudur.” sözünü fısıldadı. Böylece tahammül
rimiz, kanayan bu sıcak yaraya merhem olma etmekten ve beklemekten öte olmayan, yanlış
iddiamızı inandırıcılıktan uzak kılmıştır. En ve eksik sabır ve tevekkül telâkkisi üzerinden
azından Kürtlerin önemli bir yekûnu bu kar- Kürt halkının özgürlüğü için dinle arasına
deşliği yeterli ve inandırıcı bulmasa gerek ki, mesafeler koyulmasına gayret edildi. Maalesef
gayr-ı İslâmi bir hayatı ve gayr-ı insani bir başarılı da olundu.

96
İslâm’dan ve sessiz kalarak zalimlere destek hip değildirler. Kaldı ki Müslümanın tarafı za-
verdiklerini düşündükleri dindarlardan bu se- limin karşısında mazlumun yanında olmaktır.
beple yüz çevirdiler. Doğu ve Güneydoğu’da Zulmedenlere meyletmemiz durumunda, ate-
İslâm’ı kendilerine referans alan(!) bir örgü- şin bize dokunacağına Kur’an şahittir. Bizim
tün de, işi gücü bırakıp Kürtlerin sözcülüğü- zalimlerimiz başkasının zalimlerinden asla
nü ve kurtarıcı rolünü yapan PKK’yla silahlı daha hayırlı değildirler. Hatta bizden olmaları
mücadeleye girmesi, onların bu yanılgılarını nedeniyle bizim zalimlerimiz başkasının za-
pekiştirerek adeta bu kopuşa tuz biber ol- limlerinden çok daha kötü görülmelidir. Ada-
muştur. lete ve takvaya uygun olan budur. Bu Türk
için de böyledir Kürt için de aynen böyledir.
Elhak! Müslüman Türkler, Kürtleri her za-
man mensubu oldukları ümmetin alnı ak bir Şimdi artık bize düşen, kendi kavminden
üyesi olarak gördüler. Ancak devletin inkâr masum ve mazlum olduğunu düşündüğü bir
politikalarını mücadele edilmesi gereken bir ırkdaşına yardım ederken, bir suçluya yardım
hak ihlâli olarak görmemeleri, dillerini ve ettiğini fark ettiği anda, Rabbine iltica eden
kültürlerini inkâr etmeleri, onlarca yıl sü- Hz. Musa gibi Rabbimize iltica etmek ve “Ey
ren asimilasyon politikalarını ümmetin bir Türklerin ve Kürtlerin Rabbi, Rabbimiz! Bize
sorunu olarak görmemeleri sonucu, gelinen lûtfettiğin nimetlere andolsun ki, artık suçlulara
noktada Kürtlerin ötekileşmesinde payları asla arka çıkmayacağım.” demek ve Rabbimi-
olduğunu kabul etmek durumundalar. Me- zin bizi zalimler güruhundan kurtarmasını
suliyet bilincimiz bize onurlu bir dik duruşu dileyip, doğru yola iletmesini ummaktır.
emretmektedir. Yitiğimizi bulmak istiyorsak ■
yitirdiğimiz yere geri dönmeliyiz. Yani henüz
değerli olduğumuz zamanlardaki yerimize.
Müslümanlar yeryüzünün vicdanı olma iddi-
alarının hamaset olmadığını ispatla mükellef-
tir. Bir kavme olan kinimizin, nasıl bizi adil
olmaktan alıkoymamasına özen gösteriyor-
sak, bir kavme olan yakınlık ve intisabımızın
da yine bizi adaletten alıkoymamasına karşı
aynı özeni göstermek zorundayız.
Devlet, kendi ırkımızın ismini taşıyor diye
devletin hata ve günahlarına hoşgörülü dav-
ranma hakkımız varmış gibi davranıyorsak,
kendileri adına mücadele ettiğini savunan
PKK’ya yüzlerini bile ekşitmeyen Kürtlere
söz söyleme hakkından feragat etmiş oluruz.
Çünkü Kitabımız, yapmayacağımız şeyleri
söylememizi büyük günah olarak nitelendirir. Kur’ani Hayat
Ölçtüğü zaman tam ölçmek ve doğru terazi MAYIS’13
SAYI 29
ile tartmak zorunda olan Müslümanlar, ölçü-
VEBAL
yü kendi taraflarına doğru çekme hakkına sa-
YUNUS
YAĞIZ

97
DE Ğ E R L EN Dİ RME

Özerk Diyanet Olur mu?


ovyetler Birliği’nin dağılmasından son-
Mevlüt UYANIK S ra ilk bağımsızlığını ilan eden kardeş ve
akraba topluluğu Kırgızistan; ilk tanıyan da
DİNÎ HİZMETLER
Türkiye olduğu malumunuz. Türkiye Di-
yanet Vakfı da bölgedeki ilk resmî İlahiyat
KIRGIZİSTAN’DA, BAŞKENTTE
Fakültesi’ni 1993’te açmış. Fakülte, şimdiye
kadar 400’ün üzerinde mezun vermiş. Dinî
“MÜFTİYAT”, BÖLGELERDE
hizmetler, Kırgızistan’da tamamen sivil inisi-
yatif eliyle yürütülüyor. Başkente “Müftiyat”,
“KADIYAT” ADI ALTINDA
bölgelerde “Kadıyat” adı altında organize
TAMAMEN SİVİL İNİSİYATİF ediliyor. En alt birimden en üst birime ka-
dar bütün aşamalar seçimle yapılıyor ve din
ELİYLE YÜRÜTÜLÜYOR. hizmetlerinde görevli olanlara devletin hiçbir
maddî katkısı ve/ya müdahalesi yok. Özerk
kurum deneyimini aktarırsam belki, Türki-
Prof.Dr., Kırgızistan Oş Devlet Üniversitesi ye’deki diyanet ve din hizmetlerinin resmi
Teoloji Fakültesi statüsü, lağvedilmesi veya tamamen sivilleş-
mevlutuyanik@yahoo.com
mesi, özerkleşmesi müzakere edilmesine ata-
yurttan bir katkı olur.
Özerk Bir Diyanet Nasıl Olur?
Temelde siyasî alanla ilgili olan özerklik yani
otonomi (autonomy), bir toplumun ve/ya bir
kuruluşun kendi kuralını, yasasını (nomos)
koyma hâlidir. Burada bir kurum olarak Di-
yanet, yani din hizmetleri alanında çalışanla-
rın kendi karar verme süreçlerinden sorum-
lu olmaları, kendi yönetim ilkelerini, yöne-
ticilerini seçme durumudur. İdare hukuku
açısından “bağımsız siyasi otorite” olarak
isimlendirilir, kendi idarî/malî özerkliği var-
dır. Gözetim ve denetim, yaptırım ve bunları
uygulama yetkilerine sahiptir.
Türkiye’de bu anlamda birçok özerk ku-
rum var (Kamu İhale Kurumu, Rekabet Ku-
rumu vb). Konumuza gelirsek, Türkiye’de
Diyanet’in konumu, resmî statüsü, laik dev-
98
let içinde işlevi ve işleyişi üzerine olan tartış- çatışma unsuru olarak çıkabilecek diye kaygı
malar malum. Kırgızistan’a ilk gelmeden önce var. Bir kısmına göre ise yok, özerklik gereği
Diyanet görevlilerin resmî atama ile yapılması devlet asla maaş vermemeli, çünkü o zaman
ve maaş almaları hususunda ciddi eleştirile- emir de verir, görevlileri ve yetkilerini belirle-
rim vardı. Alevî kesimin bir kısmının ve li- meye çalışırmış.
beral ya da laikliği bir (dinsel) ideoloji gibi Denetim Sorunu
benimseyenler bu tür bir kurumun resmî ol-
maması, tabiri caizse özelleşmesi gerektiğini Özerk bir kurum olarak kendi teftiş başkanı
söyledikleri de malum. ve kurulu oluşturmuş. Bunların araştırması
sonucunda duruma göre, görevden alınmalar
Mesela bazı Alevî köylerine imam atanması, oluyormuş. Cemaati, “biz bunu kabul etmi-
ama buradaki görevlilerin sadece bankamatik yoruz, nasıl olsa maaşını biz veriyoruz?” derse
memuru olması hususunun ciddi rahatsız- ne olacak? Bir de ne tür bir suç olursa olsun,
lık yarattığı ve/ya hiç iş yapmadan (burada cemaati onu temize çıkarabilir, yapılanların
namaz kılmak ve kıldırmanın bir iş olarak hepsini komplo teorisi olarak sunma ihtimali
görüldüğüne dikkat buyurunuz) bizim vergi- var, bunun birçok örneğini yaşıyoruz. Bunun
lerimizden maaş alınmasına itirazlar olduğu, fazla sorun olmayacağı düşünülüyor, çünkü
“bu haram kardeşim” dediklerini birinci el- yeni yönetmelikle Müftü yani Diyanet İşleri
den biliyorum. Bu nedenle özelleşmenin, dinî Başkanını görevden alabilen Ulema Kurulu
gruplar, cemaatler arasındaki gerilimi nasıl bu hususu da düzenliyormuş.
artıracağı, riskler oluşturacağı tezine karşı
idarî bir kurum olarak özerklik söz konusu Sonuç
olabilir diyenler de var. Felsefe tanımlarımdan birisi de kaygıları pay-
Maaş Meselesi ve Diyanet’in Gelirleri laşmaktır. Türkiye’de Diyanet’in konumu,
resmi statüsü, lağvedilmesi durumunda orta-
Kırgızistan’da devletin müdahalesi yok, maaş ya çıkacak sorunlar veya özerk olma ihtima-
da vermiyor din görevlilerine. Bazıları ticaret li tartışılıyor ya, ben de bir kardeş ve akraba
ve ziraat ile uğraşıyor, ya da bizde olduğu topluluğun yaptığı bu özgün çalışmayı akta-
gibi cemaatin düğün, ölüm, nikâh vb. etkin- rayım diye düşündüm.
liklerinde aldıkları bağış ile geçiniyorlarmış.
İmamlar için bu olabilir, ama müftü yani kadı Bir başka yazıda siyasal sistemler ve seçim-
bunu nasıl yapacak? Bunların bazıları da tica- lerden bahsetmek istiyorum. Çünkü her si-
retle uğraşıyorlar ama kadıyat ve müftiyatın yasal parti, kendi çözüm önerisini sunuyor,
kendine özgü bir bütçesi varmış. Hac işlerin- ama seçim pusulasında bunların hiçbirisini
den artan paradan bir kısmı bütçeye aktarılı- beğenmeyen seçmenlere yer yok, ya gitmiyor,
yormuş. Bir de her camide toplanan gelirlerin ya boş veriyor, yok sayılıyor, ya da hepsine
belirli bir kısmı bu bütçelere gidiyormuş. Ay- ‘evet’ diyerek, ‘hayır’ diyor, yine yok sayılıyor.
rıca zekât ve öşür de buralara verilirmiş. Bu Oysa burada seçim pusulasında ’hiçbiri’ kıs-
sene kişi başı 25 som verilmiş ki, bu genel mı var, bu önemli bir demokratik deneyim,
nüfusu düşünülürse oldukça iyi bir gelirmiş. çünkü eğer ‘hiçbiri’ belirli oranda oy alırsa,
Kadıların ücreti sembolik; üç ile on bin som mutlak hakikat ve doğruluk iddiasında bulu-
(200 dolar) arasında, oysa bunların haftalık nan partiler ne yapacak, acaba?
bazılarının ise günlük harcamaları bu civarda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yaşanan bütün
olduğu düşünülürse, bütçenin hayli dolu ol- sorunlara rağmen özerk olmasını sağlayan
duğu anlaşılıyor. Kırgızistan Cumhuriyeti, demokratikleşmede Kur’ani Hayat
Bir kısmına göre bu ücret meselesinin çözül- oldukça önemli olan bu özerk ve özgünlüğü MAYIS’13
SAYI 29
mesi şart; aksi takdirde şimdi yaşadığımız sağlamış. Görüldüğü üzere birbirimizin de-
ÖZERK DİYANET
sorunlar gittikçe artacak, din bir bireysel ve neyimlerinden öğreneceğimiz çok şey var. OLUR MU?

Mevlüt
toplumsal barış, uzlaşı unsuru olmak yerine ■ UYANIK

99
KU R ’AN V E Bİ L İ M

Kirli Pencere
uyularımız hayata açılan pencerelerimiz-
Sefa ÇETİNKAYA D dir. Dış dünyadan gelen verileri duyula-
rımızla karşılarız. Gelen veriler ruh binamıza
BİR KOKU ALDIĞIMIZDA uygun değilse pencereyi açmayarak muhte-
LİMBİK SİSTEMİMİZE mel verilerden doğan zarara maruz kalmayız.
Böylelikle duyularımızı dış dünya ile iç dün-
KOKU DUYUSU İLE BİR yamız arasındaki seçici geçirgen pencereleri-
miz olarak kullanabiliriz.
YOL AÇILIR. BU YOL,
Pencereleri nasıl yerleştirelim/kullanalım?
ALDIĞIMIZ KOKUNUN
Dış dünyadan alınan verileri iç dünyamıza
TARAFIMIZDAKİ dönüştüren pencerelerimiz bir mekanizma
ile denetlenmelidir. Bu merkezler kontrol al-
ETKİSİNİN tında olmaz ise ruh binamızın pencerelerin-
BELİRLENMESİNİ SAĞLAR. den işlenmemiş/dönüştürülememiş bir başka
manada iç dünya ile bağlantı kurulamamış
‘çer çöplerin’ istilası kaçınılmaz olacaktır.
Uzman Biyolog
Neml Suresi’nde Allah (cc) ‘Çünkü gerçekten
sen, ölülere söz dinletemezsin ve arkasını dö-
nüp kaçmakta olan sağırlara da çağrıyı işittire-
mezsin Neml 801’ demektedir. Duyularımızı
‘Sırat-ı müstakim’ üzerine işletemezsek Allah
nezdinde duyan kulak sağır, yaşayan kişi ölü
olur. Böylelikle dış dünyadan pencerelerimi-
ze/duyularımıza gelen verileri iç dünyamıza
bu ayetin koordinatları ile dönüşüm yap-
mazsak iç dünyamızın çer çöple tozlanma-
sına/kirlenmesine ve nihayetinde ‘ölmesine’
neden oluruz.
Dışarı açılan pencerelerden bir pencere:
Koku
Koku duyusu dış dünyaya açılan en geniş
penceremizdir. Üzerine yapılan araştırmala-
100
rın çokluğu koku duyusunun önemini ortaya linç eşiğimizin üzerine çıkan uyarı fizyolojik
koymak için yeterli delili teşkil etmektedir. cevap oluşturmamızı sağlamaktadır.6,9
Nöro-anatomik yaklaşım2 Psiko-sosyal yaklaşım
Koku duyusu beyine nöro-anatomik olarak Bir erkek duygusal bir deneyim yaşadığı or-
en kısa yoldan ulaşır. Hafızaya tek kanaldan tamda aldığı kokuyu farklı bir yerde tekrar
ulaşım, kokunun hafızaya yerleşmesini ko- alırsa limbik sistemi duygusal deneyimini ha-
laylaştırmaktadır. Hafızaya yerleşimin kolay tırlatarak vücudunun somatik etkiler göster-
olması, iç dünyanın şekillenmesi ve buna mesine neden olacaktır.
bağlı olarak fizyolojik cevapların verilmesini
Beyne ulaşan koku, daha önceki deneyimle-
hem hızlı kılar hem de diğer duyulara göre
ri ya da kurulan hayallerin kapılarını açacak
daha kolay sağlar.3
nitelikte duygusal ve dürtüsel merkezi uya-
Koku duyusu dış dünyadan aldığımız verilere rabilmektedir10. İngiltere’de yapılan bir çalış-
emosyonel (duygusal) katkıda bulunmakta- mada güzel kokan kadınların vücut kokuları-
dır.4 Beyinde emosyonel ve dürtüsel cevabın na buladıkları mendillerin daha çok satılması
oluşması için koku duyusuyla bağlantılı bir koku ile ilgili anının ve kurulan ‘hayalin’ dev-
sistem vardır. Bu sisteme ‘limbik sistem’ denir. reye girdiğini göstermektedir.7
Limbik Sistem Koku iletişim kaynak-
TEMİZLİK VE GÜZEL larının ilk sırasında yer
Koku duyusuna ait sinyal-
ler ve bu duyunun sinir ağ- KOKMA İSTEĞİ, alır. Koku, bilinçli ya da
bilinçsiz olarak beynimi-
ları limbik sisteme ait olan GÜNÜMÜZDE
zi şekillendirebilen duyu
yapılarla yeme içme isteği, TEMATİK REKLAMLAR olarak çevre ile ilgili ile-
huzursuzluk, heyecan, his
ile otonom sistemin idare VE LİMBİK SİSTEM tişimimizi sözsüz olarak
sağlayabilmektedir. Ko-
ettiği davranış ve seksüel ÜZERİNE KURULAN
kunun insanların hayal
istek gibi duygu durumları TEMALARLA İLE ‘TACİZ’ dünyasındaki yansımaları
uyarılır.5
EDİLMEKTEDİR. kullanım şekillerini değiş-
Duyuların merkezini oluş- tirmektedir. Son yüzyılda
turan bu sistem hipokam- insanlar güzel kokmaktan çok mesaj vermek
pus ve amigdala bölgeleri ile koku duyusuna adına (bilinçli ve bilinçsiz şekilde) koku sü-
fizyolojik cevapları sağlar. Hipokampus (açık rünmektedir. Öyle ki koku limbik sistemdeki
bellek), olaylar ile birlikte olaylara ait detay- ‘suni’ etkileri ile kişileri tanımlayan birer kim-
ları depolar. Amigdala (duygusal, emosyonel lik haline gelmiştir. İnsanlar iletişimlerini bu
bellek), ilgili uyaran geldiğinde anılara duy- kimlikler üzerinden sağlamaktadır.6,9
gusal cevaplar oluşturur. Gün içerisinde kar-
İşletme dünyasının yaklaşımı11
şılaştığınız bir kokunun kime ya da neye ait
olduğunu hatırlatan hipokampus, hatırladığı- Koku duyusunun psiko-sosyal yaklaşımını
nız kişiyi ya da nesneyi sevip sevmediğinizi işletme dünyasının yaklaşımıyla kesiştirmek
bildiren amigdaladır. 6,7,8 zorundayız. Bu duyunun psiko-sosyal ve nö-
ro-anatomik analizi, işletme dünyasının yak-
Bir koku aldığımızda limbik sistemimize
laşımıyla kesişmeden tam olarak anlaşılama-
koku duyusu ile bir yol açılır. Bu yol aldığı-
yacaktır.
mız kokunun tarafımızdaki etkisinin belir-
lenmesini sağlar. Sinir sistemiyle açılan bu İşletme dünyası duyu organları zaviyesinden
Kur’ani Hayat
yol elekto-kimyasal aktivitelerle ilgili salgı yaptığı pazarlamaya ‘duyusal pazarlama’ de- MAYIS’13
bezlerinin aktive olmasına neden olur. Aldı- mektedir. ABD’de bir kumarhanede gerçek- SAYI 29
ğımız uyarının tarafımızdaki etkisine göre bi- leştirilen bir denemede, test alanına hoş bir KİRLİ
PENCERE

koku verildikten sonra kumar gelirlerinde Sefa


ÇETİNKAYA

101
%46’lık bir artış sağlanmıştır.12 1989’da ger- Bireyler kendi dünya algılarıyla kurdukları
çekleştirilen bir denemede ise müşterilerin, sahnede bir oyun oynamaktadır. Bu oyunu
esanslandırılan bir mücevher mağazasını sosyal ortamda seyirciye açık hale getirerek
gezmek için daha fazla zaman harcadıkları sosyal yaşamı ‘hayali temalar’ üzerinden kur-
görülmüştür13. ABD’de bir süpermarkette, maktadır.4,6,9 İşletme dünyasındaki kokunun
unlu mamuller reyonunun satışları havalan- kullanımını göz önüne aldığımızda bireylerin
dırmadan ortama yeni pişmiş ekmek kokusu nöro-biyolojik olarak etkilendiğini görmek-
verilmesiyle üçe katlanmıştır14. Avustralya’da teyiz. Bu etkilenme ile bireyler önce iç dün-
bir üniversitede Alzheimer, Huntington ve yalarının dinamiklerini şekillendirmekteler
Parkinson hastalıkları ile şizofreni ve obsesif- sonra bu şekillerle diğer insanlarla bağlantı
kompulsif bozukluk gibi beyin hastalıkları- kurmaktadırlar.
nın teşhisi kokular kullanılarak gerçekleşti-
‘Koku’ penceremizin hadis ile denetlenmesi;
rilmektedir.15 Rolls-Royce efsanesinin hüküm
Yukarıda anlattığımız yaklaşımlarla dış dün-
sürdüğü 60’lı yıllarda, Silver Cloud’dan sonra
yadan iç dünyamıza açılan pencerelerin ne
üretilen modelleri satın alan ilk müşteriler bü-
derece önem arz ettiği görülmektedir.
yük bir hayal kırıklığı yaşamışlardı. Bu Rolls-
Royce tutkunları, yeni otomobilin, daha ön- Ebû Mûsa (radıyaallâhu anh) anlatıyor:
ceki modellerin sağladığı keyfi yaşatmadığını ‘’Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) buyurdu-
iddia ediyordu. Konuyu uzun süre araştıran lar ki: ‘Her göz zânidir. Şurası muhakkak ki,
şirket, aradaki farkın kokudan kaynaklandı- kadın koku sürünür, sonra da (erkek) cemaate
ğını anladı. Eski modellerin iç aksesuarları uğrarsa o da zâniyedir.17’’ Efendimiz (sav), bu
tahta, deri, yün gibi doğal maddelerden olu- hadis ile zahiri verilerin batıni dünyamızda-
şuyordu. Bunlar bir araya geldiğinde özel bir ki etkilerinin koordinatlarını vermektedir.
koku ortaya çıkıyordu. 1965 yılında ise bir Bu hadisi koku ile ilgili verdiğimiz bilgiler
değişiklikle içyapı yenilenmişti. ışığında değerlendirdiğimizde hadisi koku
duyumuzun denetim noktası olarak kullana-
Müşterilerin hoşnutsuzluğu karşısında hare-
biliriz. Dış dünyaya açılan koku penceresinin
kete geçen yönetim, yeni bir ekip oluşturdu.
‘geçirgenliği’ Efendimiz (sav)’in bu hadisiyle
Ekibin görevi, bu kokuyu yapay olarak yarat-
‘seçici’ özelliği kazanmaktadır. Meseleye bu
maktı. Haftalar süren çalışma için yüz binler-
zaviyeden baktığımızda günümüz koşulların-
ce dolar harcandı. Sonunda istenen sonuca
da erkeklerde aynı uyarıyı göz önüne alarak
ulaşıldı, müşteriler memnun edildi. O gün-
duyularını bu hadis ile seçiçi geçigen hale ge-
den bu yana fabrikadan çıkan her otomobilde
tirmelidirler. Hadis duyuların temalar üzerine
koltukların altına bu “benzersiz Rolls-Royce
şekil almasının kadına has kılmamıştır. Fakat
kokusu” ekleniyor.16
kadınların ve erkeklerin limbik sistemleri,
Javan marka parfümün ‘seks’ odaklı tanıtımı hormonal sistemlerinin farklı olmasına göre
1971’de 1,5 milyon, 1978’de 77 milyon do- uyarılmaktadır. Bu yüzden erkekler kadınlara
lar satmıştır. Calvin Clevin kozmetik yöneti- göre daha çabuk ve daha geniş bir zaman di-
mindeki Robert Green, New York Times’da liminde uyarılılar. Günümüzde yapılan koku
parfüm denen şeyin tüketici için yaratılmış çalışmaları ve pazarlama usulünü göz önüne
bir fanteziden ibaret olduğunu söylemekte- aldığımızda kokunun hangi cinsiyete yönelik
dir. Koku reklamlarındaki temaların ‘cinsiyet, pazarlandığını göz önüne aldığınızda uyarı-
erotizim, özgürlük vd’ olması kullanıcıların nın neden kadın cinsiyeti üzerine yapıldığını
kokuları değil kokuların temalarını satın al- müşahede edebilirsiniz.6,9,18
dıklarını göstermektedir. Böylelikle koku,
Temizlik ve güzel kokma isteği, günümüzde
hafızanın uyarılmasıyla yaşanmış bir olayın
tematik reklamlar ve limbik sistem üzeri-
hatırlanmasından çok limbik sistemin tetik-
ne kurulan temalarla ile ‘taciz’ edilmektedir.
lemesiyle ‘ilgili temayı’ yaşatma yoluyla kişi-
Reklamlar, (koku üzerinden) insanların lim-
de elektrokimyasal cevaplar oluşturmaktadır.
bik sistemlerindeki olası sahneleri ‘kendi biç-
102
tikleri pazarlama sahneleriyle’ değiştirmiştir. 7 Erdem R.C Heykelde İfade Aracı olarak
Bu sebeple bireyler hem psikolojik hem de ‘koku’ kullanımı. Mimar Sinan Güzel Sanat-
sosyolojik açıdan duyularının ‘kirlenmesine’ lar Üniversitesi, yüksek lisans tezi
maruz kalmıştır. 8 Atak H, Taştan N. Romantik ilişkiler ve
Sözün özü; Kur’an’ın hayata dönük tarafı Aşk. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar 2012;
olan insanlığın iftihar tablosu (sav), duyuların 4(4):520-546
Hakk’ın biçtiği koordinatlardan sıyrılmasının 9 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Anato-
iç dünyamızdaki etkilerini müşahhas şekilde mi Ders Kitabı Notları
ortaya koymuştur. Günümüzde koku duyusu 10 Erdoğan İ, Duyusal Engelli Bireylerde Dav-
Allah’ın emri dışında pazarlanmaktadır. Bu ranışsal Koku Verilerinin İncelenmesi. Do-
pazarlığın zeminini oluşturan nöro-anatomik, kuz Eylül Üniversitesi S. Bil. Ens. Yüksek
psiko-sosyal ve işletme dünyasındaki yakla- Lisans Tezi
şım Efendimiz (sav)’in hadisi ile dikkate ge- 11 Kaynak tespiti ve ilgili başlık için metin ya-
tirilmiştir. Efendimiz (sav)’in hadisini gözlük zarlığı. İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme
edasıyla zihnimize takarak Allah (cc)’ın em- Mühendisliği. Ceyhun Kalınoğlu
rini okuduğumuzda koku duyusunun doğru
12 Hirsc, 1995, Psychology and Marketing
şekilde kullanılmasını sağlamış olacağız. Ma-
ruz bırakıldığımız duyusal istilayı idrakimize 13 Knasko, 1989, cited in The Journal of Mar-
giydiğimiz ‘hadis kalkanıyla’ hem süzecek keting, USA
hem de bertaraf etmiş olacağız. Böylelikle, 14 Hirsc, 1995, International Journal of Marke-
duyularımızı Efendimiz’in muallimliğinde ting, USA
te’vil edecek ve limbik sistemimizi Allah’ın 15 University of Melbourne,2006,cited at
buyurduğu cennet kokusu ile buluşturabile- http://www.unimelb.edu.au/
ceğiz.19 Koordinatları Allah’ın izninde çizen-
16 Köz N, Capital Dergisi 2005
lerin burunları ‘Yusuf’un kokusunu’20 alacak-
tır. Vakı’a Yusuf ahlaktır, şereftir, iffettir. 17 Tirmizi, Edeb 35, (2787); Ebu Davud, Terec-
cül 7, (4174,4175); Nesai, Zinet 35, (8,153).
Canan İ, Kütüb-i Sitte C:7
18 Topal H. Koku Kullanım Kültürü ve
Türkiye’de Kolanya Ambalajı. İstanbul Tek-
Dipnotlar
nik Üniversitesi Fen Bil. Ens. Yüksek Lisans
1 Ebu’l-Alâ el-Mevdudî, Tefhimu’l-Kur’an. Tezi.
2 Kaynak temini ile Kırıkkale Üniversitesi Tıp 19 Rahmân Sûresi 12
Fakültesi, Uğur Can Kara
20 Yûsuf Sûresi 94
3 Cömet A ve ark. Bulbus Olfactorius, Tractus
Olfactorius, sulcus Olfactorius ve Trigonum
Olfactorium Morfometrisi: Anatomik Çalış-
ma.. Ankara Üni. Tıp. Fak. Mecmuası 2009,
62(4)
4 Tekeli H, GATA Haydarpaşa Eğitim Hastane-
si Kısa Koku Test Bataryası’nın Standardizas-
yonu ve Migrenli Hastalar ile normal kişiler-
de karşılaştırılması, Uzmanlık tezi
5 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi
Kur’ani Hayat
Ders Kitabı Notları MAYIS’13
6 Saraçlı Ö, Atasoy N, Karaahmet E. Yakın İliş- SAYI 29
KİRLİ
kilerin Nörobiyolojisi. Psikiyatride Güncel PENCERE

Yaklaşımlar 2012;4(4): 414-427 Sefa


ÇETİNKAYA

103
DE Ğ E R L EN Dİ RME

Yaz Kurslarında Verimlilik Üzerine

Adem ERGİN D intoplumların


eğitimi ve öğretiminin, fertlerin ve
hayatında ne kadar önemli
olduğu erbabınca malumdur. Bu yazımızda
PEYGAMBERLERDEN
meseleye sadece bir yönüyle değinmeye ça-
SONRA BÜTÜN lışacağız.
Verimliğin artması, bu sahada yeterince ye-
MÜ’MİNLER TEBLİĞ İLE tişmiş insanın bulunması ve bu kişilerin po-
tansiyellerini kullanabilmesine bağlı bir me-
GÖREVLİDİRLER. ANCAK, seledir. Bizim de konumuz, bu potansiyeli
yeterince kullanıp kullanamadığımızı irdele-
TEBLİĞ GÖREVİNİN me çabası olacaktır.

ÖNCELİĞİ BU HUSUSTA Din eğitim ve öğretiminin köklü çözümü bir


yönüyle örgün, eğitim sistemi olan okullarda
DERİNLEŞENLERE olur. Bu da ilk ve orta öğrenimin başından
sonuna kadar tedrici bir şekilde, iyi hazırlan-
DÜŞMEKTEDİR. mış kitaplar ve iyi yetişmiş uzmanlarla fıtrata
uygun olarak verilmesiyle mümkündür.
Şişli Bülent Veziroğlu Camii İmam Hatibi
ademergin59@hotmail.com Bizler, din gönüllüleri olarak bu imkana sa-
hip değiliz. Bir şeyin tamamına sahip değil-
sek, bir kısmını da reddetmek gibi bir gerek-
çemiz olmamalıdır. Şimdi, din gönüllüleri
olarak bize tanınan “iki aylık yaz kursları’’
(bu süre ihtiyaca göre daha kısa olarak belir-
lenebilir) gibi bir eğitim imkanını az bularak
değerlendiremezsek, toplum ve insanlık adı-
na ne gibi kayıp ve zararlarımız olur birlikte
düşünelim.
104
Yaz kursları bugün itibariyle en azından bir kadar yerine getirmiş oluruz? İki aylık süreyi
imkan ve fırsattır. Bazılarımız önem verme- azımsayarak, ihmal ederek değerlendirmez-
se, özen göstermese de bu böyledir. İki aylık sek, insanlarımızın geleceği adına iyilikler
yaz kursuna ciddiyetle devam eden bir talebe ümit etmeye, kötülüklerden şikayet etmeye
haftada beş gün, üçer ders saati olmak üze- hakkımız kalır mı? Şayet söz konusu süreyi,
re yaklaşık 120 saat din öğretimi görmüş ol- bütün olumsuzluklarına rağmen değerlendi-
maktadır. Bu küçümsenecek bir durum değil rirsek, en azından sorumluluktan kurtulur,
bilakis önemsenecek bir imkandır. bizlere emanet edilen bu çocuklarımızın kıs-
Yaz aylarında bu kadar çok talebeyi kısa süre- men de olsa, vahiyle hem hal olan, tanışan
liğine de olsa din eğitimi için bir araya topla- insanlar olarak hayata atılmalarına yardımcı
yan başka bir kurum bulunmamaktadır. Ay- oluruz.
rıca şimdiye kadar zihinlerde oluşturulmaya Ayet ve Hadislerde Din Eğitimi
çalışılmış olumsuz imam algılarına rağmen
Bu konunun önemiyle ilgili birçok kitap ya-
din gönüllülerine duyu-
zılmış bazı kitaplarda ise
lan güveni de göz ardı
İYİLİĞİN VE bölümler ayrılmıştır. Bu
edemeyiz. Biz bu güvene
GÜZELLİĞİN ilahi mesajı insanlara su-
layık olmalıyız. Bu neden-
BAŞKALARINA nanlar, Allah ve Peygamber
le de söz konusu talebeleri
İLETİLMESİ, SADECE tarafından övülmüş, terk
sorumluluğumuzu kuşa-
DİNİ DEĞİL, AYNI edenler ise yerilmişlerdir.
narak sahiplenmeliyiz.
ZAMANDA AKLİ Bu hususda bazı ayetlere
Türkiye bütününü düşü- VE MANTIKİ BİR göz attığımızda; “Allah’a
nürsek yaklaşık 70 bin (1) GEREKLİLİKTİR. davet eden… kimseden
din gönüllüsünün 20’şer daha güzel sözlü kim ola-
talebe okuttuğunu varsayalım. 20X70 bin= bilir?” (Fussılet 41/33). “Onlar birbirlerine,
1 milyon 400 bin talebe okutmuş oluyoruz. yapageldikleri kötülüklerden caydırmaya ça-
Bu kadar talebe kısmen de olsa dinini bilen lışmıyorlardı; gerçekten bu yaptıkları ne fena
insanlar olarak hayata atılacaklardır. Bunlar, şeydi.” (Maide 5/79).
yarının büyükleridir. Kimi iş adamı, kimi
amir, kimi bir müessesenin yöneticisi veya bir “… Hep iyilik edin: Allah iyilik edenleri se-
toplumun lideri olma potansiyeli taşımakta- ver.” (Bakara 2/195).
dırlar. Bir de hiçbir din eğitimi almadan haya- “Ne ki, iman eden ve (o imana uygun) değer-
ta atılacaklarını düşünelim. Yaşamakta oldu- ler üreten kimselere gelince: şu kesin ki Biz,
ğumuz sıkıntıların bir kısmı, bunun sonucu güzel bir eylem ortaya koyanın emeğini asla
değil midir? zayi etmeyiz.” (Kehf 18/30).
Biz, bu talebeleri toplamak için dernek kur- “Kuşkusuz inkârda direnenler, eğer yeryü-
muyor, gazeteye ilan da vermiyoruz. Sadece zündeki herşeyi, hatta onun iki katını kıya-
cemaatlerimize bir çağrıda bulunuyoruz. On- met gününün azabından kurtulmak çin fidye
lar da dinlerini öğrenmeleri için çocuklarını olarak verseler asla kabul ettiremezler. Can Kur’ani Hayat
gönderiyorlar. Bizler de öğretmek için hasbel- yakıcı bir azap onları bekler.” (Maide 5/36). MAYIS’13
SAYI 29
kader bu mevkide bulunuyoruz. Eğer bu so-
Kur’an’da bu husustaki Hz. Yunus örnekliğini Yaz Kurslarında
rumluluğumuzu kuşanmaz isek Kur’an’ın ilk Verimlilik Üzerine

kavramlarından olan şahitlik görevimizi ne de hatırlayalım; O izinsiz olarak -görevinden ADEM


ERGİN

105
değil- görev mahallinden ayrıldığı için, bir “Allah, yaptığı işi pürüzsüz, sağlam ve güzel
yandan balığın karnında, bir yandan gecenin yapan kulunu sever.” (Münavî, II/286, No;
karanlığında, diğer yandan denizin dibinde 186).
olarak, iç içe, üç karanlıkta ve daracık bir or-
“Allah herşeyde ihsanı farz kılmıştır.” (Müs-
tamda, sıkıntılı halde iken şöyle dua etmişti.
lim, Sayd, 57).
“Ve balık olayının kahramanını da (gündeme
taşı)! Hani bir zamanlar o, hakkında işlem “Allah Teala yaptığınız işi sağlam ve güzel yap-
yapmayacağımızı düşünerek, öfkeyle görev manızdan hoşnut olur.” (Beyhaki, Şu’abu’l-
yerinden çekip gitmişti. Derken o (düştüğü) İman, 4/334).
zifiri karanlığın içerisinde “ibadete layık baş- Toplumların Islahında Alimlerin Rolü
ka ilah yok; sadece yüceler yücesi olan sen
Yüce Allah’ın peygambere verdiği görevler-
varsın: Hiç şüphesiz ben (bu tavrımla) zalim-
den biri de öğretmenlikti. Bunu “… size ilahi
lerden biri olup çıktım” diye yakarmıştı. Bu-
mesajı ve hikmeti öğretecek ve ayrıca bilme-
nun ardından Biz de onun yakarışını kabul et-
diklerinizi size bildirecek bir elçi gönderdik.”
tik ve onu içine düştüğü sıkıntıdan kurtardık:
(Bakara 2/151) ayetinden öğreniyoruz.
İşte Biz inanıp güvenenleri böyle kurtarırız.
(Enbiya, 21/87-88). Peygamberin böyle bir görevi olur da onun
mirasçıları olan bizlerin olmaz mı?
Bu olay, tebliğde eksiği görülen peygamber-
lerin Allah tarafından ikaz edildiğini gös- Allah Teâlâ, toplumların ıslahı için ilahi me-
termektedir. Peygamberlerden sonra bütün sajının, “peygamberî ifadeyle, ilim mirasının”,
mü’minler tebliğ ile görevlidirler. Ancak tebliğ (Tirmizi, İlim, 19) insanlara ulaştırılmasını
görevinin önceliği bu hususta derinleşenlere emrediyor ve şöyle buyuruyor; ”Keşke çık-
düşmektedir. İlimde derinleşenler görevlerini saydı, ama ne yazık ki sizden önceki nesiller
ihmal eder ve bu mesajın taşıyıcıları olarak arasından, kendilerini kurtardığımız bir azın-
şahitliklerini yeterince yerine getirmezlerse lık dışında yeryüzünde toplumsal çürümeye
hem kendilerine hem de İslam toplumuna karşı direnen akıllı ve erdemli kimseler çık-
büyük haksızlık etmiş olurlar. madı. Zulme eğilimli çoğunluksa, ayartıcı
dünyevi zevklerin peşine takıldılar. Ve gü-
Hadislerde Din Eğitimi
naha gömülüp gittiler.” (Hud 11/116). “Öy-
“Allah’a yemin olsun ki, senin sebebinle leyse sizler hayra çağıran, meşru ve iyi olanı
Allah’ın bir kişiyi hidayete erdirmesi, senin öneren, kötü ve yanlış olandan da sakındıran,
için kırmızı tüylü develere sahip olmaktan (ümmet olmanın gereğini yapan) bir ümmet
daha hayırlıdır.” (Buhari, Fedailu’s-Sahabe, olun! İşte onlardır ebedi saadete erecek olan-
9). lar.” (Al-i İmran 3/104).
“Allah beni kolaylaştırıcı bir öğretmen ola- Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki alimler
rak gönderdi.” (Müslim, Talak, 1478/29). toplumun manevi mimarları ve dinamikleri-
Veda hutbesinde “Bu nasihatlerimi bura- dir. Onlar yaptıkları bu öncülük görevine iba-
da bulunanlar, bulunmayanlara bildirsinler. det aşkıyla sarılmalıdırlar.
Belki kendisine bildirilenler içinde, burada
bulunanlardan daha iyi kavrayanlar buluna-
bilir.” (Müslim, Kasame, 9).

106
Doğruluğun Yayılması En’am Suresi’nde, 18 Peygamberin isimleri
Akl-ı Selimin Gereğidir zikredildikten ve çeşitli güzel sıfatlarla anıl-
dıktan sonra 90. ayetinde “O hâlde sen de
İyiliğin ve güzelliğin başkalarına iletilmesi, sa-
onların rehberliğine uy!” buyrulur. Ayette gö-
dece dinî değil aynı zamanda akli ve mantıki
rüldüğü gibi dosdoğru yol, Vahyin gösterdiği
bir gerekliliktir. Çünkü eğer doğrular, bilen-
yoldur. Ona uyma ve onu ikame etmek için
ler tarafından, özellikle yeni yetişenlere zama-
çalışma zarureti vardır.
nında ve yeterince intikal ettirilmeseydi, söz
konusu doğrular bizlere de ulaşmazdı. Allah Taçlandıralım
Teâlâ bir ayetinde: “Halbuki, işte bu Allah’tır
Din gönüllüsü olan bizler, misyonumuzu
sizin gerçek ve tek Rabbiniz! Şimdi söyler mi-
en iyi ve en güzel şekilde temsil etmek du-
siniz: Hakikati çıkarsanız, geriye sapıklıktan
rumundayız. Nitekim aşağıdaki ayette de bu
başka ne kalır? Buna rağmen, nasıl oluyor da
durum açıkça ifade edilmektedir:
(hakikate) böylesine mesafeli durabiliyorsu-
nuz?” (Yunus, 10/32). buyurmaktadır. “De ki: “(Durmayın), değer üretin! Nasıl olsa
ürettiğiniz değeri Allah görüyor, O’nun elçisi
İlim Nimetinin de Şükrü Gerekir
de mü’minler de… En sonunda görülmeyeni
Şükür, sahip olunan nimetten, ihtiyacı olana ve görüneni ayrıntılarıyla Bilen’in huzuruna
vermektir. Şükür, her nimetin kendi cinsin- çıkartılacaksınız: nihayet O size yapıp-ettikle-
den vererek yapılır. Hiç şüphe yoktur ki ilim rinizi bir bir haber verecektir.” (Tevbe 9/105).
de büyük bir nimettir. Öyle ise onun da şük-
Bu demektir ki müminler, özellikle de dinin
rünün eda edilmesi gerekir. Din ilmine sahip
gönüllüleri olarak bizler, vazifelerimizi en gü-
olanlar da dini öğreterek bu nimetin şükrünü
zel ve mükemmel yapma cehdinde olmalıyız.
eda etmelidirler. Aksi halde şükürsüz kullar
Bu heyecan ve duygular içinde ibadet aşkıyla
arasında kalabilirler. Hz. Peygamber bu ko-
çalışıp insanlarımızın yüzünü güldürmeye,
nuya şöyle işaret eder, “iki kimseye gıpta edi-
Rabbimizin rızasını kazanmaya gayret etme-
lir, birincisi; zengin olup malından Allah için
liyiz.
harcayan, ikincisi; ilmi olup, ilmini Allah için

öğretendir.” (Buhari, İlim, 15).
Kur’an-ı Kerim ve hadisi şerifler öğrenme ve
öğretme faaliyetinin değerinden bahsetmekte-
dir. Eğitime verilen bu önem dolayısıyla, İsla-
miyet çok kısa zamanda geniş bir coğrafyaya
yayılmıştır. Bu görev, insanları ilâhi doğrular-
la tanıştırma görevidir. 7 milyar civarındaki
dünya nüfusunun büyük çoğunluğu Allah’ın
vahyî değerlerinden uzak yaşamaktadır. Bu
büyük kitleye İslâmiyet’i ulaştırma sorumlu-
luğumuzun yanında kendi insanımıza anlat-
mada gevşeklik gösterirsek eğitim görevinin Kur’ani Hayat
MAYIS’13
önemini anlamamış ve gereğini yapmamış SAYI 29
oluruz. Yaz Kurslarında
Verimlilik Üzerine

ADEM
ERGİN

107
DE Ğ E R L EN Dİ RME

İmâm Hüseyin’in Şehadeti ve


Şehadet Matemlerinin Hatırlattığı
Kutlu Doğum Proğramları
Mustafa AKMAN İ mâmî söylenceye göre İmâm Hüseyin
(r), şehit edileceği (61/680) önbilgisi ve
SÜLEYMAN ÇELEBİ’NİN rüyasında gördüğü dedesinden aldığı emir
ile Kerbela’ya gitmiş ve yanında götürdü-
ğü çoluk çocuk bütün zevatı, bile bile feda
MEVLİDİ’NİN TÜRKİYE
etmiştir. Şîa kültürünce makbul addedilen
kaynaklardaki rivayetlere göre onun kade-
HALK SÜNNÎLİĞİNDE
ri, katiline kadar ta baştan beri biliniyordu.
Âdem (a), İbrahim (a), dedesi (s), babası, an-
YAPTIĞI MİSTİK ETKİYİ,
nesi ve kendisi (r) dâhil bütün herkes bunu
bilmekteydi. Hatta bu nedenle annesi bir ara
SEBZEVÂRÎ’NİN ESERİ HALK onu doğurmak bile istememiştir.

ŞİÎLİĞİNİN OLUŞMASINDA Hüseyin’in (r) şehadet anısını incitmeden


ve karşı tarafın zorbalık ve mel’uniyetini
GERÇEKLEŞTİRMİŞTİR. tescil ederek bir ‘iktidar mücadelesi’ ola-
rak gördüğümüzü belirtmek istediğimiz bu
menfur olayı, -Şehid-i Cavid’in yazarı Nime-
Yazının hazırlanmasında diğer birçok zevatın
tullah Salihî Necefâbâdî (v.1427/2006) gibi-
yanında; Mustafa İslâmoğlu, Cemal Sofuoğlu, Hasan ‘imâmın gelmiş gelecek bütün hadiseleri bil-
Onat, Mehmet Ali Büyükkara, Metin Bozan ve Fatih mesi gerektiği’ nevi doğaüstü unsurlardan ve
Topaloğlu’nun çalışmalarından yararlanılmıştır.
romantik tanımlardan arındırmak isteyen ve
yanı sıra rasyonel şekilde değerlendirerek;
Hüseyin’in (r) gayr-ı meşru saydığı yöneti-
mi değiştirmek gayesiyle ayaklandığını ifade
edenler olmuşsa da; ‘şuurlu şehadet’ inancı
-özellikle de halk dindarlığında- her zaman
daha bir dominant olmuştur.
Şuurlu şehadet tezini popüler hale geti-
ren, Ravzatu’ş-Şüheda (Şehitler Bahçesi)
yazarı Vaiz-i Kâşifî diye bilinen K. Hü-
108
seyn Sebzevârî’dir. Sebzevârî (v.910/1504), kıyamete yakın bir vakitte çıkacak olan mev-
Safevîlerin kuruluşu döneminde gördüğü bir hum Mehdi’ye kalmıştır. İmâm Hüseyin ise
rüya işaretiyle gittiği Herat’ta Sünnî tasavvuf esas ‘vazife’sine asıl şimdi başlamış olmakta-
kültüründe büyük behresi olan panteist Ab- dır. Zira o artık, ‘şefaat makamı’na erişmiştir.
durrahman Câmi (v.898/1492) ile tanışarak Haliyle Kerbela’ya ağlayan tüm Şiîler, işlemiş
Nakşibendiyye tarikatına intisap etmiştir. İşte oldukları günahların yükünden ahiret günün-
bu intisap ve irtibat onun, Sünni Timurlular- de ancak onun bu şefaati vesilesiyle kurtula-
da (1370-1507) önünü açmıştır. Maamafih caklardır. Böylece Kur’an bütünlüğünde fail
burada kadılık da yapmış olan Sebzevârî’nin ve mefulüyle Allah’ın (c) tekelinde tutulan şe-
mezhebî kimliği, iki tarafça da hep spekülas- faat, yapanı ve yapılanıyla keyfince dağıtılmış
yon konusu olagelmiştir. olmaktadır. Ancak Şiâ’da, imâmların tamamı
şefaatçi olmanın yanında aynı zamanda aracı
Süleyman Çelebi’nin (v.825/1422) Mevlidi’nin
rolünü de oynarlar.
Türkiye halk Sünniliğinde yaptığı mistik et-
kiyi, bu eseriyle Sebzevârî, halk Şiîliğinin Geleneksel söylemdeki ‘önbilgi ve şuurlu
oluşmasında gerçekleştirmiştir. Bahsi geçen şehadet’i kabul eden Ali Şeriati (v.1418/1977)
eserin anlatımında şeha- ve Ayetullah Mur-
det olayı, tıpkı Çelebi’nin taza Mutahharî’nin
Mevlidi’ndeki peygamber ULEMA İRAN’DA HER (v.1399/1979), Kerbela
tasavvurunda olduğu gibi, ZAMAN MUAZZAM matemleri olarak sergile-
sanki kozmik bir vakıaya BİR ETKİYE SAHİP nen ve mahalli gelenekler
dönüşmüştür. Bu dikoto- OLMUŞTUR. ULEMA ile Fars kültürel mirasın-
mik (ikileşim) tema, kadim dan önemli ölçüde beslen-
İran kültürünün önemli SINIFININ BU GÜCÜ, diği görülen bu ritüellere
bir parçasıdır. Burada esas ONLARIN HALKLA ciddi itirazları vardır. Ne
rahatsız edici olan, bir ‘ön AYNI DALGA BOYUNDA var ki Şiîlik, Fars ruhuyla
malumat’ ile ‘ilahî kade- OLMASINDAN içten bir bağlantıya sahip-
rin gözü kapalı bir takibi’ tir. Ki, bu hemen ilk bakış-
GELMEKTEDİR.
yapılmışsa onun, ailesinin ta göze çarpan bir husus-
yıkımına yol açacak böy- tur. Dahası tümüyle Şiîliği,
lesi bir yolu tercih etmiş olmasıdır. Acaba o, güçlü Sasanî kültür ve medeniyetinin İslam’a
bile bile ve hem de ailesiyle birlikte ölüme yü- karşı bir tür başkaldırısı olarak yorumlamak
rüyerek Müslümanlara ‘intihar’ örnekliğini mi da mümkündür. Zira İran’da din, bir anlam-
sunmuş olmaktadır!? da geleneklerle bütünleşmiş gibidir. Özellik-
le Kum, Meşhed gibi dinî merkezlerde hayat
Eğer böyle ise, yani şuurlu bir eylem mev-
ziyaretgâhların etrafında şekil almaktadır. Bu
cut ise o zaman işledikleri cinayetten dolayı
yöreleri ziyaret etmek başlı başına bir ibadet
Emevîlerin suçlanması da anlamını kaybetmiş
telakki edilmekte, bu görevi yerine getiren-
olacaktır. Değil mi ki, onlar da -insafsızca-
ler, Kummî, Meşhedî gibi lakaplar almakta
bütün yapıp ettiklerini bir kader buyruğun-
ve bunu bir iftihar vesilesi addetmektedirler.
ca yaptıklarını savunmuşlardır. Bilindiği gibi
İlginçtir ki, Kum’da ve Meşhed’de ölen her in-
Hasan Basrî’nin (v.110/728) ültimatom niteli-
sanın tabutu, ancak İmam Rıza’nın ve onun
ğindeki ‘Kader Risalesi’ de onların bu anlayı-
torunu olduğu iddia edilen Masume’nin tür-
şına bir itiraz ve direniş niteliğindeydi. Kur’ani Hayat
belerinin etrafında dolaştırıldıktan sonra def-
MAYIS’13
Ravzatu’ş-Şüheda anlatımında Hüseyin (r), nedilmektedir. SAYI 29
kaçınılamaz bir sonla ebedî âleme intikal et- Kutlu Doğum
Ulema İran’da her zaman muazzam bir etki- Proğramları
mektedir. Tabii artık bu olayın intikamı da MUSTAFA
ye sahip olmuştur. Ulema sınıfının bu gücü, AKMAN

109
onların halkla aynı dalga boyunda olmasın- rulup kutlandığı için ‹Kandil’ olarak anılmaya
dan gelmektedir. Tabir caizse ‘Molla’, halkın başlandı. Ancak kandil gecelerini kutlayan
iç dünyasının dışa bir vurumudur. Birinin her toplum kendi kültüründen de buna bir
düşündüğünü öbürü ifade eder; ötekinin di- şeyler eklemiş ve böylece gelenekselleşmiştir.
lediğini beriki harekete geçirir. Bu durum, bir Ne var ki, Peygamber aleyhisselamın doğum
yönüyle yarı ilahî (karizmatik) krallarla yöne- günü olarak belirtilen bu günün faziletine dair
tilen Sasanîlere ve Sasanî medeniyetine kadar geçerli herhangi bir delilin mevcut olmadığı
inerken; diğer yönüyle de İranlının Farslı ru- da bilinmelidir. Tıpkı Aşura Merasimleri’nin
huyla örtüşmüş Şiîlik anlayışıyla da irtibatlı- faziletine dair delil olmadığı gibi.
dır. Şeriatî, çeşitli yönetimlerin güdümüne giren
Eski Türklerdeki cenaze törenleriyle büyük Şiî geleneğin, ağlama ve gözyaşını ‘program-
benzerliği bulunan muharrem törenlerini ilk lamak’ suretiyle şehadeti gerçek anlamından
başlarda Şiî mezhebini kabul eden halk icra ve işlevselliğinden saptırdığını belirtmiştir.
ediyordu. Fakat zamanla Şiî mezhebinin duy- Ona göre, matem ve taziyenin yozlaşmasının
gu ve düşüncesini yansıtan önemli bir kurum baş sorumlusu Safevîlerin (1501-1722) Şiâ
haline gelmeye başlayın- anlayışıdır. Çünkü Safevî
ca Sünnîlerin hâkimiyet istihmarının uğursuz
ve gücüne karşı bir tepki ŞERİATÎ, iksiri, ‘kan’dan ‘afyon’,
olarak toplumun üst taba- YÖNETİMLERİN ‘şehadet kültürü’nden
kalarına ulaşarak bütün Şiî GÜDÜMÜNE GİREN de ‘ninni’ oluşturmuş-
kesimler tarafından da icra ŞİÎ GELENEĞİN, tur. Böylece onun ‘tarihe
edilmeye başlandı. Böyle- mal olmuş gözyaşı, bed-
GÖZYAŞINI
ce resmi tören halinde ilk dua ve kahr dini’ olarak
defa Büveyhiler dönemin- ‘PROGRAMLAYARAK’ vasıfladığı Safevî ruha-
de (320-454/932-1062) ŞEHADETİ GERÇEK niliğinden kaynaklanan
Sultan Muizuddevle’nin ANLAMINDAN VE geleneksel Şiîlik, Şiîlerin
(333-356/945-967) em- İŞLEVSELLİĞİNDEN imâmlarıyla olan bağlantı-
riyle Aşura Merasimleri’ne sında ‘sevgi’yi ‘bilgi’nin ye-
dönüşmüş oldu. Adeta SAPTIRDIĞINI SÖYLER. rine geçirmiştir. Şia arayan
‘Kutlu Doğum’ veya ‘Mev- ve her kuşaktan şia isteyen
lid Kandilleri gibi. Hüseyin’in çağrısı, ‘Hüseyin’in istediği gözya-
şıdır, iniltidir; bundan başka mesajı yoktur’,
Bilindiği gibi Mevlid Kandili de ilk defa hic-
denilerek söndürülmüştür. Şehadet geleneği
retten yaklaşık üç yüz elli yıl kadar sonra
unutulup şehitlere mezarcılık yapılmış, şehit-
Mısır’da, Şiî Fâtimî Devleti (357-567/910-
lere uyulacak yerde şehitlerin yası tutulmaya
1171) döneminde kutlanmaya başlanmış ve
başlanmıştır.
daha sonra Eyyubiler (567-648/1171-1250)
ve oradan İslam dünyasının çeşitli bölgeleri- Mutahharî ise ‘Hüseyin, ümmetin günahla-
ne yayılmıştır. Osmanlılar (699-1342/1299- rının kefareti olsun diye öldü’ söyleminin
1923) döneminde ise, yaklaşık altı yüz (ku- şekillendirdiği anlatıyı, Hıristiyanlıktan mül-
ruluşundan ise üç yüz) yıl sonra ve daha çok hem olarak değerlendirmiştir. Ona göre tefdie
siyasî nedenlerle II. Selim (931-982/1524- (kendini feda etme) ile imâmın ‘günahlara
1574) ile (saltanat dönemi: 974-982/1566- karşı Müslümanları sigortalaması’ ve bunun
1574) başlayarak peşinden oğlu III. Murad bedeli olarak ‘gözyaşı istemesi’ Hüseyin’e ger-
(953-1004/1546-1595) zamanında (saltanat çekten büyük bir ihanet sayılmalıdır. İlginç
dönemi: 982-1004/1574-1595) resmileştiril- olanı ise Hıristiyanlar, İsa’nın (a) ölümünü
di ve minarelerde kandiller yakılarak duyu- başarı saymakta ve bunu kutlamaktadırlar.
110
Buna karşın Şiîler ise Kerbela’yı bir yenilgi sa- bugün var ve yarın da var olacaktır. Gariptir
yıp ağlamaktadırlar. Oysa beklenen son idiy- ki, misyona yönelik saldırılar, çoğu zaman
se, bu feryad u figan niye? Sonra hal böyle temsilcilerini sevenlerden, daha doğrusu sev-
olunca bütün yapılanlar gösterişçi bir matem diğini söyleyenlerden gelmiştir. Ne ki, bu sev-
ve hüzün seremonisi olmaz mı? Değil mi ki, ginin zehirli bir sevgi olduğu aşikârdır.
şefaat makamında ağuşunu açmış duruyor, o Anlaşıldığı kadarıyla, bir peygamberin mesajı-
halde… na yönelik saldırının temelinde, o peygambe-
‘Kutlu Doğum Programları’na gelince elbet- rin ‘beşer’ kimliğinden çıkarılmış olması yat-
te bugünkü haliyle, yani bu adla ihdas edilip maktadır. Bu yüzden olsa gerek Rasulullah’a
bir ritüele dönüştürülmesi doğru olmayabilir (s) vahiyle şöyle demesi emredilmiştir: ‘Ben de
ve hatta değildir. Çünkü bebek olarak doğ- sizin gibi bir insanım.’ (Kehf 18/110).
duğu günden çok Hira’da risaletle gerçekle- Allah Teâlâ, Müslümanların anıları arasına
şen bir ‘kutlu! doğum’un izini sürmek, onu girmesin, anılarda kalmasın diye O’nu ‘örnek’
gündemleştirmek, insanlığın gündemine bu göstermişti(r). Kesin olan şu ki, bir insanı ör-
büyük doğumu taşımak daha esaslı olma- nek göstermek, onun yeniden üretilebilir, ya-
lıdır. Şu halde bize düşen, O’nu andığımız- şatılabilir ve yaşanabilir olduğunu ortaya koy-
dan daha çok anlamaya çalışmak ve yolunu maktır. Bunun diğer bir anlamı Peygamber’i
izlemek olmalıdır. Şüphesiz Allah Rasulü’nü çağa taşımak, onunla çağdaş olmaktır. Keza
anmalar, eğer anlayıp ya- her müminin, O’nu, ken-
şamaya kapı aralıyorsa di, şimdi ve buradasına
anlamlıdır. Zira sevgiden BİZE DÜŞEN,
mümkün olduğunca taşı-
ibaret bir bağlanma kâfi
ALLAH RASULÜ’NÜ ması ve yaşaması demektir.
gelmez. Sevginin mutlaka
sevileni anlamayı kolaylaş- ANDIĞIMIZDAN İşte bu ancak O’nu ‘anmak’
tırması gerekir. Sevgi, sevi- yerine daha çok ‘anlamak’
DAHA ÇOK ANLAMAYA ile mümkün olabilecektir.
leni anlamayı zorlaştırıp,
hatta imkânsız kılıyorsa ÇALIŞMAK VE O’NU Bu nedenle anma çabaları
buna başka bir ad konulsa O’nu anlamaya vesile ol-
gerektir. Bir kere sevginin İZLEMEK OLMALIDIR. duğu kadar ve sürece mak-
bedelinin ödenmiş olması buldür. Değilse, bu kutla-
icap eder. İşte sevileni anlamayı kolaylaştıran maların, bir tür değer tüketim panayırlarına
sevgi, bedeli ödenmiş sevgidir. Bu sevgi, ta- ve tatmin seanslarına dönüşeceği açıktır. Ma-
nımanın artmasına paralel artan bir sevgidir. alesef bugün daha çok olan da bundan farklı
Böylece insan sevdikçe tanır ve tanıdıkça sev- değildir. Bu ise açık bir ziyan ve hüsrandır.
miş olur. ■
Bilineceği üzere bir peygambere ve dahi
imâma, biri fiziki varlığına, diğeri misyonuna
yönelik iki tür saldırı mümkündür. Bunlardan
ikincisine yönelik saldırı, diğerine nazaran
daha tehlikelidir. Zira peygamberi peygamber
yapan gönderiliş amacıdır. Keza Hüseyin’i (r)
bugüne taşıyan onun hukuksuzluğa direnişi- Kur’ani Hayat
ni sembolize eden şehadetidir. Şimdi, fiziki MAYIS’13
SAYI 29
varlığa yönelik tehdit vefatla artık mümkün
Kutlu Doğum
de değildir. Ancak aynı şey misyon için söyle- Proğramları

MUSTAFA
nemez. Çünkü bu tehlike ve tehdit dün vardı, AKMAN

111
HİKÂY E

Hoş Gelinen Dünyadan,


Boş Gidilir mi?
Aşkın Kaplan TAŞTAN E smâ dersinden çıktığında, gökyüzüne
daha farklı baktı. Dışarısı soğuktu so-
İLK DEFA ALLAH’IN BENİ ğuk olmasına, ama yüreğine düşen ateş onu
sıcacık tutuyordu. Ağır ağır otobüs durağına
doğru giderken, yıllardır gönül sandığının en
SEVDİĞİNE YAKİNEN dibindeki beyaz elbisesini çıkarıp giyinmişti
gönlü ve beyaz bir zambak gibi tebessüm ta-
İNANDIM. BU, BENİ O cını takıvermişti başına.
Kaldığı öğrenci yurduna nasıl yetiştiğini fark
KADAR MUTLU ETTİ edemedi bile. Odasına giderken rastladığı
herkesle konuşmak istiyor, o, kendisini çok
sarsan hakikati onlara da haykırmak istiyor-
Kİ, O KADAR ÜMİTVAR du. Sonra esmâ dersinde hocanın söylediği
bir söz yankılandı kulaklarında: “Bir cebinize
OLDUM Kİ... darı, bir cebinize inci doldurun. İncinin kıy-
metini bilmeyene inci vermeyin.”
Ranzasına ilişirken, oda arkadaşlarından
Arif, sırılsıklam olmuş bir halde söylene söy-
lene odaya girdi: “Son temiz pantolonumdu
bu ya, işin yoksa çamaşır yıka şimdi. Of ya
of! Yarınki sınava çalışmam lazım.” Gülüm-
seyerek yerinden doğrulurken: “Ben yıka-
rım istersen, sen dersine bak.” Arif, hayretle
Kemal’e baktı: ”Sen, benim pantolonumu
mu yıkayacaksın?! Görürsem inanırım.” Ke-
mal yerinden kalktı, “Ben ciddiyim, yarın
hangisini giyeceksen ver de yıkayayım, daha
geç olmadan, anca kurur.” Arif hayret dolu
bakışlarla dolabındaki pantolonlardan biri-
ni verdi, odadan çıkarken Kemal’e seslendi:
“Kemal iyi misin sen?!” Kemal cevap verdi:
“Hem de hiç olmadığım kadar iyiyim” dedi.
Akşam yemeğinin ardından ikisi de birer kö-
şeye çekilip ders çalışmaya başladılar. Arif
112
göz ucuyla Kemal’i süzüyor, ondaki bu ani dum ama…” Sözünün burasında sustu, derin
değişimi anlamaya çalışıyordu. Nihayet daya- bir soluk alıp devam etti: ”Ama nasıl? Bu kadar
namadan sordu: “Eee, anlat bakalım Kemal kirlenmişken nasıl?” İkisi de sustular. Bir müd-
bugün neler yaptın?” Kemal, ışıl ışıl gözler- det öylece oturdular. Sessizliği bozan Kemal
le arkadaşına baktı ve: “Bugün yeni bir grup oldu: “İnsan Allah’a iki şekilde yakalanırmış,
insanla tanıştım” dedi. Arif’in merakı daha ya ondan kaçarken ya da O’na koşarken.” Her
da artmıştı: “Nasıl yani?” dedi. Kemal devam durumda bizim O’nunla buluşmamız kaçınıl-
etti: ”Ya, biliyorsun nicedir cemaatler, gruplar, maz yani. Kendimi bu kadar hakir görürken
öğrenci birlikleri deniye deniye geziyorum. kaçırdığım bir şeyi fark ettim. Kaç zamandır
En son sohbetine katıldığım cemaatlerden kendimi bir topluluğa ait hissedebilmenin
birinin hocası, sohbetini tamamen başka bir gayreti içerisinde olmam, tamamen Allah’ın
hocayı kötülemeye ayırmış. Bir saat boyu o bana bir ikramı imiş. Aslında Allah, benim
hocanın mürtetliğinden bahsetti durdu. Ben adımın üzerine bir çizgi çekmemiş. Yani be-
de doğrusu, “Kimmiş bu hoca?” diye merak nim buhranlarım O’nu ilgilendiriyor; çünkü
ettim. İnternetten araştırdım. Kimi sapık de- O, beni dahi benden korumaya çalışan mutlak
miş, kimi mürted demiş, kimi iyi demiş, kimi ve en vefalı dost. Şunu fark ettim ki Mevlâ’mı
kötü demiş. Ben de bu hocanın sohbetlerini üzen, en çok üzen şey aslında kulunun günah-
dinlemeye karar verdim. Yerini öğrendim. İşte ları değil, kulunun kendisine karşı vefasızlığı,
bu hafta da onun dersine katıldım. Bir vakıf nankörlüğü ve kibri imiş. Arif’in omzuna elini
binasında Esmâ-i Hüsnâ dersleri veriyordu.” attı: “Arif, biliyor musun? İlk defa Allah’ın beni
Sözünün burasında sustu. Arif meraklanmış- sevdiğine yakinen inandım. Bu, beni o kadar
tı: “Eee, sonra” Kemal’in istediği tepkiydi bu, mutlu etti ki, o kadar ümitvar oldum ki... San-
gülümseyerek aynı heyecanla devam etti: “He- ki üzerimdeki çelikten örülmüş ve ağırlaştıkça
yecan ve korku karışımı duygularla sohbetin ağırlaşan günah battaniyesini, kuş tüyünden
yapılacağı salonda yerimi aldım. Yabancı oldu- şal gibi atıverdim üzerimden. Sohbet bittikten
ğumu fark eden bir iki kişi gelip selam verdi, sonra bir köşeye çekilip iki rekât şükür nama-
tanıştı. Bir tanesi gülümseyerek, ‘Hoş geldin, zı kıldım, sûrelerin çoğunu hatırlamıyordum,
umarım boş gitmezsin delikanlı’ dedi. O an bu ama kıldım işte, dostum anlar dedim halden.
söze gülümsedim, ama bir yandan da içime bir Dua için ellerimi açtığımda diyecek çok şe-
korku girdi.” Arif merakla: “Nasıl yani?” dedi. yim vardı, ama çıkmadı dilimden, sadece “Ey
Kemal: ”Ya, anlasana, ‘boş gitmezsin’ derken yegâne dostum, bırakma beni” dedim. Gözleri
ne demek istedi bu adam. Ben tabiî geleneksel nemlenmişti Kemal’in. Gülümseyerek devam
bakıyorum, dedim kesin derse bağlayacaklar etti: ”Hani ilk girdiğimde ‘Hoş geldin, umarım
bunlar beni. Neyse uzatmayayım, biraz sonra boş gitmezsin’ diyen bey vardı ya, onunla kar-
hoca geldi. Gayet terbiyeli, mütevazı, beyefen- şılaştık çıkarken. Göz göze geldik, tebessüm
di bir üslupla söze başladı. O günkü konu “el- etti ve “Hoş geldin, hoş gidiyorsun delikanlı”
Mevlâ”. Mevlâ ne demekmiş biliyor musun? dedi.” İkisi de gülümsedi, öylece sustular bir
“kendisine dayanılan mutlak dost” demekmiş. müddet.
İçim burkuldu, benim kadar günahkâr birinin
Arif yerinden kalkıp çalışma masasına gider-
dinleyeceği sohbet miydi bu? Ona, adam gibi
ken: “Haftaya ben de hoş gelsem sohbete di-
kulluk etmeye çalışanların dinlemesi gereken
yorum, hoş çıkar mıyım, ne dersin?” Kemal
bir ders diye düşündüm. Tam bunları düşü-
gülümsedi: “İnsanın Mevlâsı tutmaya görsün Kur’ani Hayat
nüp kalkmaya niyetlenmişken; “İnsan dost ol- MAYIS’13
elinden, hiçbir şeyden korkmaz bu dünyada, SAYI 29
duğuna yakın, düşman olduğuna uzak olmak
hatta ecelinden bile.” Hoş Gelinen Dünyadan,
ister, bu kadar basit” dedi. Bu söz sanki beni Boş Gidilir mi?

■ AŞKIN K.
yerime mıhladı. Evet, ben dost olmak istiyor- TAŞTAN

113
K U R ’ A N KİTAPLIĞI

VAHYE MUVAFIK ALLAH TASAVVURUNU ANLATAN BİR ESER:


“KUR’AN’A GÖRE ESMÂ-İ HÜSN”

Ali KOÇAK K ur’an’a Göre Esmâ-i Hüsnâ, Mustafa


İslâmoğlu tarafından kaleme alınan üç
ciltlik bir eser. Bu hacimli eser, 2008 yılında
başlayan ve 5 yıldır süren el-Esmâu’l-Husnâ
derslerinin kaynağı olarak vücûda gelmiş.
Mustafa İslâmoğlu, Sözbaşı’nda esmâ-i
hüsnâ hakkında bir eser kaleme alışını şu
gerekçelerle izah ediyor:
“Allah’a inananların tasavvurlarının, vahyin
inşa ettiği Allah tasavvurundan giderek uzak-
laşması; doğru bir Allah tasavvuruna sahip ol-
madan sahih bir kulluk ve teslimiyetin gerçekle-
şemeyeceği; Allah doğru bilinmeden, tanınma-
dan, anlaşılmadan, hayatın anlam ve amacının
asla anlaşılamayacağı...”
Bu bağlamda müellif, esmânın da, Allah’ın
büyük projesi olan insan için iki işlevi bu-
lunduğunun altını çiziyor:

Esmâ, Allah’ın “İnsana Allah’ı tanıtmak, O’nun sonsuz, mut-


lak, eşsiz, benzersiz bir Hâlık olduğunu ha-
Arşından İnsanın tırlatmak; insana kendisini tanıtmak, insanın
sonlu, sınırlı, eşi ve benzeri olan bir mahluk
Arşı Olan Akleden olduğunu hatırlatmak.”
Esmâ-i hüsnâ konusu da salâvat, kader, şe-
Kalbine Uzatılmış faat kavramları gibi rivayet kültürünün
hakikat ekseninden çıkardığı meselelerin
Bir Merdivendir başında geliyor. Elimizdeki eserde, rivayet
külliyatında geçen esmâ hadislerinin ayrın-
tılı tahlilleri yapılıyor ve hadislerin içeriği
Kur’an’a arz ediliyor. Bunun yanında vahyin
esmâ tasavvuru yine vahiyden yola çıkıla-
rak ele alınıyor, Allah ismi celili ve orijinal
kıstaslarla oluşturulan 99 esmânın kapsamlı
analizi yapılıyor.

114
Muhakkak ki esmâ-i hüsnâ, kainat gibi, eşya Muhakkak ki Kur’ani tasavvurun merkezin-
gibi, insan gibi, âyet gibi Allah’ın varlığına, de Allah var. Buna mukabil vahiy esmâ ile
kudretine atıf yapan isim-sıfatlardır. İnsan, Allah’ın varlığını isbatı amaçlamaz; muhata-
Allah’ın hayatındaki varlığını ancak ‘esmâ’ bında ahlâkî bir tasavvur inşa eder.
ekseninde idrak edebilir.
Rivayetlerin Tahlili
“Âdemoğluna öğretilen esmânın ilki Allah’ın
İslâmoğlu, eserinde ma’rifetullahı, esmâ-i
esmâsı olsa gerektir. Zira en öncelik, en büyüğün
hüsnâ terkibini, esmânın değerini, teşbih ve
hakkıdır. Esmâda öncelik de, Allah’ın esmâsının
tenzih konusunu, isim ve sıfatların mahiyet-
hakkıdır. Allah’ın esmâsı, diğer isimlere de ruh
lerini irdeledikten sonra, hadis kaynaklarında
üflüyor.” diyen müellif, kitabıyla ve kelamıyla
geçen ‘esmâ-i hüsnâ hadisleri’ni tahlil ediyor.
bize esmânın bir kez daha hikmetini hatırlatı-
yor, esmânın tecellilerine bizleri şahit kılıyor. Burada karşımıza çıkan gerçek şu: Sahih ha-
dislerde esmâ listesi yer almıyor. İsim listeli
Esmâ, Allah’ın arşından insanın arşı olan ak-
rivayetlere gelince İslâmoğlu şu tesbitleri ya-
leden kalbine uzatılmış
pıyor:
bir merdivendir. Esmâ,
Allah’tan kula inzal edi- İLİMLER ESMÂNIN “Esmâ-i hüsnâ hadisini
len sağlam bir ip, hasenat TECELLİSİ, ESMÂ Buhârî ve Müslim’in aksi-
ve salihat ise ruhun mira- DUANIN KANADIDIR. ne Tirmizî ve İbn Mâce, bir
cı için bu ipe yapışan iki DOLAYISIYLA liste ilavesiyle naklederler.
eldir. Esmâ, Allah adıyla/ Burada üç nokta dikkat çe-
İNSANA DÜŞEN
adına okumanın anahtarı, kicidir:
Allah’ın zatına perdedir. ALLAH’IN ESMÂSIYLA
1. Tirmizî ve İbn Mace, ha-
Dahası ilimler esmânın AHLÂKLANMAKTIR.
dis için kaydettikleri tüm se-
tecellisi, esmâ duanın ka-
netlerde bu listeyi vermezler.
nadıdır. Dolayısıyla insana düşen Allah’ın
Tirmizî dört ayrı senedin sadece birine, İbn Mâce
esmâsıyla ahlâklanmaktır, bu Allah’ı sevmek
de iki senedin birine isim listesini ilave eder.
demektir. İşte bu eser, bütün bu tasavvuru
inşa etmek için kaleme alınmış diyebiliriz. 2. Verilen her iki listede isimler birbiriyle telif
edilemeyecek kadar farklılık arz eder.
Tam da burada “Neden Kur’an’a göre esmâ-i
hüsnâ? sorusunu sorabiliriz. Eserde bu soru- 3. Her iki listede isim sıraları ve sayıları birbirini
ya verilen iki ayrıntılı cevap karşımıza çıkı- tutmaz. Tirmizî 99, İbn Mâce ise 100 isimlik bir
yor: liste verir.”

1- Çünkü vahiy, Allah’ı tanıtan en iyi kılavuz- Evet, Tirmizî listesinde yer alan 25 isim, İbn
dur: “O’nun güzel isimleri vardır: O’nu onlar- Mâce listesinde yer almıyor; buna karşın,
la anın!” (7:180) “Artık O’nu, size gösterdiği İbn Mâce’de yer alan 100 isimden 26 isim
gibi anın!” (2:198). de Tirmizî listesinde yer almıyor. Üstelik iki
listeyi cem etmek istediğimizde ortaya 125
2- “Elbet Allah’ın doksan dokuz ismi vardır;
isimlik bir liste çıkıyor.
bunları ihsa eden herkes kendisini cennete
Kur’ani Hayat
girdi (bilsin).” hadisine eklenen esmâ liste- İsim listeli rivayetlerin en temel problemi ise MAYIS’13
SAYI 29
lerinin Kur’an’a arzı ve bu listeler etrafında şu: Bu listelerde geçen birçok isim Kur’an’da KUR’AN
oluşan muhayyilenin Kur’an ile yeniden in- yer almıyor, Kur’an’da belirlilik takısıyla yer KİTAPLIĞI
ALİ
şası için... alan birçok isim de bu listelerde geçmiyor. KOÇAK

115
Mesela, Kur’an’da Allah ism-i celâlinden son- yeter. İnsan Allah için bir isim seçse, bunun Allah
ra en çok kullanılan (970 kez) er-Rab ismi, tarafından kabul edilip edilmeyeceğini bilemez.
yine 97 kez isim olarak gelen el-İlâh isimleri Eğer kabul edilmemişse, bu isimlendirme Allah’ın
bu listede yer almıyor. razı olmadığı bir fiil olur. Allah âdemoğlundan
kendi isimlerini öğrenen değil, Âdemoğlu’na isim-
Listelerdeki bazı isimler de isim kalıbıyla değil
leri öğretendir (2:31). Öğrettiği isimler arasında
fiil kalıbıyla Kur’an’da yer alıyor. Peki Allah’ın
kendi zatına ait isimler de vardır. İsimlerin öğre-
isimleri konusunda doğrudan şaşmamak için
tilmesi (ta’limu’l-esmâ’) eşyaya isim verme yete-
ne yapmak gerek?
neği olarak okunabilir. Fakat âyetten de açıkça
İslâmoğlu bu soruya şöyle cevap veriyor: anlaşılacağı gibi, Allah, -hâşâ- Âdem’den isimle-
“Allah’a isim koymak Allah’ın hakkıdır. Allah’ın rini sorduğu o eşya arasında değildir. O öğreten
kendisi için seçip beğendiği isimler ilâhî kelamda ve imtihan için soran Rabbu’l-’Âlemîn’dir. Âdem’i
yer almış. Allah’ın kendisi için kullandığı isimler de, melekleri de, eşyayı da ve Âdem’in isimlen-
Kur’an’da isim siygasıyla gelenlerdir.” dirme yeteneğini de O yaratmıştır.”
Ulemanın kâhir ekseriye- Dolayısıyla varlık içerisin-
ti de Allah’ın isimlerinin den tecellî ettiği esmâsını
tevkîfî (ilâhî tasarrufa ait “ALLAH’A İSİM vahiy yoluyla bildiren
bir yetki) olduğunu savu- KOYMAK ALLAH’IN Allah, kendi esmâsını da
nuyor. vahiy yoluyla bize talim
HAKKIDIR. ALLAH’IN
İslâmoğlu, dirayet ve ri- ettirir. İşte eser boyunca
KENDİSİ İÇİN SEÇİP
vayet ehlinin talim-i esmâ takip edilen yöntem bu-
BEĞENDİĞİ İSİMLER dur: Allah’ı vahiy yoluyla
metodolojilerine, tarih
boyunca esmâ konusunda İLÂHÎ KELAMDA tanımak.
oluşturulan farklı listelere, YER ALMIŞTIR.” İslâmoğlu’nun yaptığı
bu listeler etrafında oluş- tespite göre, Kur’an’daki
turulan spekülasyonlara da değiniyor. esmâ-i hüsnâ şu hallerden müteşekkildir:
Esmâ-i hüsnâyı Kur’an’dan tesbit etme ça- “1. Mutlak ve yalın olarak ilâhî zata delalet eden
baları çok eskiye gider. Günümüze ulaşan ve has isim olan Allah lafzı. Diğer doksan dokuz
Kur’ani olma iddiasındaki ilk liste, Ebu Zeyd isim-sıfat, Allah’a bağlıdır.
el-Ensârî’nin (ö. 215) listesidir. Bu listeyi
2. Belirlilik takısıyla mutlak olarak gelen isim-sı-
Zeccâcî (ö. 340), esmâ-i hüsnânın etimoloji-
fatlar: Allah’ın Kur’an’daki isim-sıfatlarının ba-
siyle ilgili İştikâku Esmâillah adlı eserinde nak-
şında belirlilik takısıyla mutlak olarak Allah için
leder. 94 isimden oluşan bu listede isimlerin
kullanılan isim-sıfatlar gelir. Belirlilik takısıyla
sûre sûre yerleri gösterilir. Ama bu listedeki
ya da cümledeki konumu gereği belirsiz formda
isimler Tirmizî rivayetinin tüm zaaflarıyla do-
gelen ilâhî isimlerin Kur’an’daki sayısı 66’dır.
ludur.
3. Belirsiz formda gelen mücerret isim-sıfatlar:
Kullanılan Yöntem
Bu isim-sıfatlar cümle içinde temyiz ve haber
Bu eserde esmânın tesbitinde kullanılan yön- konumlarında geldiklerinde belirsiz formda da
tem çok açık: “Allah’ı Allah’tan tanımak.” gelirler. Belirsiz formda gelen yalın isimler 21
İslâmoğlu bunu şöyle izah ediyor: “İnsan istese adettir:
de Allah’ı O’nun şanına layık olarak isimlendire- 4. Muzaf ve özne olarak terkip ve kalıplar için-
mez. Buna insanın ne kelime dağarcığı, ne zihni de gelen isim-sıfatlar: Yukarıdakilerin dışında,
melekesi, ne idrak kapasitesi ve ne de tasavvuru bir de yalın halde gelmeyip isim tamlaması için-

116
de muzaf ve özne olarak gelen isimler vardır. Velhasıl Kur’an’a Göre Esmâ-i Hüsnâ eserinin
Kur’an’da, bu türe giren isim-sıfat sayısı 8’dir. seyrinde ilâhi hitabın Mekke ve Medine tabi-
atını görmek mümkün. Eserde, Allah’ın has
5. Azamet cemisi halinde kullanılan isim-sıfat-
ismi “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır” hadi-
lar: Bunlar, geçtikleri yerlerde çoğul formu içinde
sine uygun olarak 99’luk esmâ listesinin bir
Allah’a nisbet edilen isim-sıfatlardır. Bunları da
numarasını değil, esmâ tesbihinin imamesi
bir öncekiler gibi ikiye ayırmak gerekir: Bunlar
olarak başa alınmış:
3 adettir.
“İlk inen âyet ‘Yaratan Rabbin adına oku!’
6. Zu ile gelen isim-sıfat: Zu’l-celâli ve’l-İkrâm.”
âyetidir (‘Alak, 96:1). Bu bir emirdir. Bu emir
Bu tesbit sonucunda, has isim olan Allah lafzı karşılığını, bismirabbi’r-rahmâni’r-rahîm şeklin-
hariç, hepsi de Kur’an’da isim formuyla geçen de değil, bismillahi’r-rahmâni’r-rahîm şeklinde
99 isimlik bir liste çıkıyor. bulmuştur. Bu karşılık, ilk inen vahiy de dâhil
“Bu rakam, bir zorlamanın ürünü değildir. Bu olmak üzere, Kur’an’daki tüm sûrelerin başında
rakama takip ettiğimiz usul yerini almıştır. Bu da göste-
ve ilkelerle çelişme pahasına rir ki, vahyin iniş sürecinde
ESMÂSINI VAHİY lâfzen ilk yer alan isim-sıfat
ulaşılmamıştır. İsimler tes-
bit edilirken, ne edip edip 99 YOLUYLA BİLDİREN Rab olsa da, fiili olarak ilk
sayısına ulaşmak hedeflen- ALLAH, KENDİ yer alması istenen isim, ism-i
memiştir.” diyen İslâmoğlu, ESMÂSINI DA VAHİY has olan Allah’tır. ‘Yaratan
bu çalışmasında fiillerden Rabbin adına oku’ derken
YOLUYLA BİZE TALİM
veya mastarlardan isim tü- de, zımnen ‘Yaratan Allah
ETTİRİR. İŞTE ESER adına oku!’ kastedildiği, bu
retmek gibi -mesela, Allah
için hiçbir yerde doğrudan BOYUNCA TAKİP emrin karşılığı olan besmele-
kullanılmayan adl masta- EDİLEN YÖNTEM nin ‘Allah adına/adıyla’ (bis-
rından el-’Âdil türetmek BUDUR: ALLAH’I VAHİY millah..) diye başlamasından
gibi- zorlama bir yönteme anlaşılmaktadır.”
YOLUYLA TANIMAK.
başvurmuyor. Kur’an’ın Listesi
Eserin bir diğer orijinal tarafı da esmâ-i Klasik nüzûl sıralamalarından farklı bir nüzûl
hüsnâ’nın nüzûl sıralamasındaki yerine göre seyri izleyen Hayat Kitabı Kur’an’dan yola çı-
(kronolojik olarak) dizayn edilmesidir. kılarak bu eserde oluşturulan esmâ listesi ve
Daha önce de Alemlerin Rabbi Allah (2007) Kur’an’da ilk geçtiği yerler şöyle:
isimli müstakil bir eser kaleme alan İslâmoğlu, Allah (Fatiha 1), Rab (Fatiha 1, Alak 1), Rah-
bu eserinde şu noktalara dikkat çekiyor: “Na- man (Fatiha 2), Rahim (Fatiha 2), Mâlik (Fa-
sıl ki vahiy ilâhî inşa projesiyse, vahyin iniş süreci tiha 4), Ekrem (Alak 3), İlah (Müzzemmil 9),
de bir ‘ilâhî inşa süreci’dir. Vahyin ne söylediğini Vekîl (Müzzemmil 9), Ğafûr (Müzzemmil 20),
anlamak için, neden, niçin ve nasıl söylediğini A’lâ (A’la 1), Habîr (‘Âdiyât 11), Melik (Nâs
bilmek şarttır. Bunları bilmeyi kolaylaştıran un- 2), Ehad (İhlas 1), Samed (İhlas 2), Azîz (Bu-
surların başında, nerede ve ne zaman söylediğini ruc 8), Hamîd (Buruc 8), Vedûd (Buruc 14),
bilmek gelir. Esmâ-i hüsnâyı vahyin iniş sürecin- Fa’âl (Buruc 16), Muhît (Buruc 20), Basîr (İn-
de kullara öğreten Allah, bu talim ve terbiyeyi san 2), ‘Alîm (İnsan 30), Hakîm (İnsan 30),
belli bir sürece bağlamıştır. Kur’an’ın iniş süreci Kur’ani Hayat
Kâdir (Kıyâmet 40), Rakîb (Kâf 18), Hallâk MAYIS’13
Kur’an’ı anlamada hangi öneme sahipse, esmâ-i (Yasin 81), Şehîd (Buruc 9), Hâdî (Furkân SAYI 29
KUR’AN
hüsnânın talim süreci de ilâhî esmâyı anlamada 31), Nasîr (Furkân 31), Kadîr (Furkân 54), KİTAPLIĞI
aynı öneme sahiptir.” Hay (Furkân 58), Zu’l-Celâli ve’l-İkrâm (Rah- ALİ
KOÇAK

117
man 27), Fâtır (Fâtır 1), Hâlık (Fâtır 3), Ğanî bileceğine dair bir usul yer alıyor. Bu usulde
(Fâtır 15), Şekûr (Fâtır 30), (Fâtır 41), Hafî de belirtildiği gibi, Kur’an’daki esmâ tesbit
(Meryem 47), Hayr (Tâhâ 73), Ğaffâr (Tâhâ edilirken, öteden beri alışıla geldiği gibi, key-
82), Kayyûm (Tâhâ 111), Hak (Tâhâ 114), fi olarak fiilden isim türetme yoluna tevessül
‘Azîm (Hâkka 33), Kerîm (İnfitâr 6), Semî’ edilmemiştir.
(Şuara 220), Muktedir (Kamer 42), Melîk
3. Bu eserde yer alan esmâ listesi, Kur’an’ın
(Kamer 55), Vâhid (Sâd 5), Vehhâb (Sâd 9),
nüzul sırasına göre ilk geçtiği yer göz önünde
Kahhâr (Sâd 65), Velî (Araf 155), (Secde 22),
bulundurularak teşekkül ettirilmiştir. Esmâ
Kebîr (Ra’d 9), Mute’âl (Ra’d 9), Kâim (Ra’d
listesindeki her isim için Lugavî, Nazarî ve
33), Ber (Tûr 28), Latîf (Mülk 14), Mursil
Kur’anî olmak üzere üç çerçeve çizilmiş, ayrı-
(Kasas 45), Vâris (Kasas 58), Mevlâ (Yunus
ca esmâların tecellilerine ve ahlâkî tezahürle-
30), Hafîz (Hûd 57), Karîb (Hûd 61), Mucîb
rine yer verilmiştir.
(Hûd 61), Kavî (Hûd 66), Mecîd (Hûd 73),
Muste’ân (Yusuf 18), Ğâlib (Yusuf 21), Fâlık 4. Bu eser, bir taraftan yazılırken öbür taraftan
(En’âm 95), Bedî’ (En’âm halka açık dersler halinde
101), Sâdık (En’âm 146), ESERİN BİR sunumu yapılmıştır. La-
Raûf (Nahl 7), Kefîl (Nahl DİĞER ORİJİNAL kin eser, yapılan derslerin
91), ‘Alî (Lokman 30), kaset çözümlemelerinden
TARAFI DA ESMÂ-İ
Fettâh (Sebe 26), Kâfî (Zü- yazılarak değil, bizatihi
HÜSNÂ’NIN NÜZÛL
mer 36), Refî’ (Mü’min müstakil olarak telif edil-
SIRALAMASINDAKİ miştir. Diğer bir mana ile
15), Muhyi (Fussılet
YERİNE GÖRE bir nevi tecrübî ve konulu
39), Munzir (Şûrâ 51),
Rezzâk (Zâriyât 58), Metîn
(KRONOLOJİK OLARAK) tefsir niteliğinde bir eser
(Zâriyât 58), ‘Afuv (Hac DİZAYN EDİLMESİDİR. olduğu söylenebilir.
60), Tevvâb (Bakara 37), 5. Eser akıcı bir üsluba
Vâsi’ (Bakara 115), Şâkir (Bakara 158), Evvel sahip. Eser boyunca, çok sayıda ‘soru-cevap’
(Hadîd 3), Âhir (Hadîd 3), Zâhir (Hadîd 3), pasajı konulara güncellik katıyor. Eserde her
Bâtın (Hadîd 3), Mubîn (Nûr 25), Nûr (Nûr bir esmânın Kur’an’da geçtiği pasajdaki muh-
35), Câmi’ (Al-i İmran 9), Kuddûs (Haşr 23), tevaya kattığı renk üzerinde duruluyor. Ayrıca
Selâm (Haşr 23), Mu’min (Haşr 23), Muhey- kullanılan âyetlerin orijinal metinlerine de yer
min (Haşr 23), Cebbâr (Haşr 23), Mutekeb- veriliyor.
bir (Haşr 23), Bârî’ (Haşr 24), Musavvir (Haşr
24), Hasîb (Nisa 6), Mukît (Nisâ 85). Evet, Allah’ı gereği gibi tanımadan ve anla-
madan, Allah’a gereği gibi kulluk edilemez.
*** Kesin olan bir şey daha var ki: Esmâ-i Hüsnâ
Kur’an’a Göre Esmâ-i Hüsnâ kitabını benzerle- bilinmeden, Allah gereği gibi tanınmaz.
rinden ayıran beş önemli özellik görüyoruz: İşte bu nedenle esmâ-i hüsnâ, Allah’ı anla-
1. Bu eserde yer alan ilâhi isimlerin tamamı mak için, yine Allah tarafından, vahiy yoluy-
Kur’an’da isim-sıfat formuyla yer alıyor. Te- la insan idrakine sunulmuş bir imkândır. Bu
davülde olan esmâ kitapları Tirmizî ve/veya minval üzere Allah’ın kâinattaki şehadeti olan
İbnMâce’nin rivayet ettiği listelerden oluşu- Esmâ-i Hüsnâ insanı da Allah’a şahitliğe çağı-
yor. Kaldı ki, bu listeler hem birbirinden fark- rıyor.
lı, hem de Kur’an ile uyum içerisinde değiller. ■
2. Bu eserin Giriş bölümünde, Kur’an’da yer
alan esmânın hangi kıstaslara göre belirlene-
118
Ş İ İ R S E B A H A T T İ N T Ü Z Ü N

açık mektup

Kaç fidan devirecek daha bu kirli eller,


Kaç umudu vuracak korkak kalleş emeller
Nice şafaklar bir bir doğmadan karartıldı,
Kör ve sağır vicdanın kucağına atıldı,
Kimdir bu azgın gürûh gücünü kimden alır,
Bir kara bulut gibi güneşe perde kalır.
Bu zalim örtü nedir nedir bu zalim örtü,
Nasıl egemen oldu dünyaya sefih dürtü,
Yemini biz mi verdik leş yiyen kuzgunların,
Müsebbibi biz miyiz yoksa akan kanların,
Halbuki ecdadımız muazzez hilafeti,
Belki de alkış tutan kendi ellerimizdi,
Taşımakla bertaraf etmişlerdi afeti,
Bu yüzden halimizi çürük bir ipe dizdi,
Yayılmıştı cihana huzur sükûn adalet,
Nasıl değişiverdi o mukadder yazımız,
Cenab-ı Hak’tan murad işte buydu emanet
Kan ve zulüm altında geçiyor hayatımız,
Bu güzide gezegen böyle mi olmalıydı,
Dinle ey sapık mantık, beli silahlı dinle!
Emanet-i İlâhi böyle mi kalmalıydı,
Necat saadet ancak iman ihsan ve dînle,
Nasıl unutuverdik verdiğimiz yemini,
Biliriz o maskenin altındaki niyeti,
Hani biz olacaktık yeryüzünün emini,
Ve sonra zalimleri bekleyen akıbeti,
Öyle büyüledi ki yalan dünyanın fendi,
Karanlığın kökü yok o ki muhal varlıktır,
Kölesi oluverdik o da bize efendi,
Ondan kurtulmak için beklenen aydınlıktır,
Hak gelince kesilir bâtılın çirkin sesi,
Bir anda uçuverir şirkin iğrenç nefesi,
Yine aydınlanacak ümmetin altın bahtı,
İkame edilecek yıkılan tacı tahtı,
Bu işin sırrı belli sırrı iki hecede,
“İslam” barış ve huzur aşikâr bilmecede.

Yeter ki bölünmeden Hakkı hâkim kılalım Kur’ani Hayat


MAYIS’13
Yeter ki ihlâs ile ipine sarılalım. SAYI 29
açık
mektup
SEBAHATTİN
TÜZÜN

119
Ş İ İ R B Ü N Y A M İ N D O Ğ R U E R

esma-i hüsna’nın tecellisi

Ben sensiz yapamam Ya Rabbi


Ne olur esirgeme üstümden mağfiretini
Sensiz hayat zindan, sensiz hayat anlamsız
Aciz bir kulunum işte, olamam ki hatasız
Bu dünyada arınmayı başarmaktır niyetim
Ey Tevvab, Ey Rahman, Ey Rahim
Gecelerim ahh.. ile geçer, gözyaşlarım kana bulandı
Ey Vedud olan, Sensin beni çok seven, bitimsiz sevginin kaynağı
Canımı, cananıma vermeye hazırım
Lütfuna ihsanına güvenmişim, Ey Gafur olan Allah’ım
Mutlak yüceliğin karşısında acizim, sınırlıyım.
Sayısız ikramlarınla hamd makamında Senden razıyım
Ezelde ve ebedde, Malik ve Melik Sensin
Dilediğini aziz eder, dilediğini zelil edersin
Gönül aynam kirlendi, ateştendir ahım
Cemalinle lütfet Ey Halim, Sendedir dermanım
Ey şah damarımda çağlayan Azim olan Allah
Ruhumun penceresini miraca açtıkça dilimde Bismillah.
Ya Rab Sen kendini senâ ettiğin gibisin
Yarattığın her şey sana muhtaç, tek Samet’sin
Havf ve reca arasında sana koşuyorum
Mücrim bir kulunum, Gafur ismine sığınıyorum.
Hiçbir zalimin zulmü kalmaz yarına
Sabrı kuşanıp güvendim Muntakim olan Rabbıma
Firavun, Haman, Karun hepsi tuğyan etti
Dalalet vadisinde mühletleri doldu, Allah en güzel hafi.
Ne taç, ne taht, ne mülk, ne saltanat
Mülk Allah’ındır Melik O’dur, masivayı kaldır at.
Yalnızlığın resmine mahkum etme beni
Kalbime mutmainlik ver, dilimden düşürmeyim besmeleyi
Ne güzel hep Seninle olmak, Seninle yaşamak dünya ve ahirette
Cemalini görmek isterim Ya Rab, vadettiğin cennette.
120

You might also like