Professional Documents
Culture Documents
Bedri Gencer-Terorle Dirilis
Bedri Gencer-Terorle Dirilis
Bedri Gencer-Terorle Dirilis
Bedri Gencer
Terörle Çöküş ve Diriliş
Şimdi birbirine bağlı sorulardan oluşan asıl sorumuza gelebiliriz. Birincisi, Türkiye,
niçin böyle giderek şiddetlenen bir küresel terörün hedefi oluyor? İkincisi, Türkiye için
beklenen olumsuz etki nasıl tersine, olumlu etkiye döndürülebilir? Nihaî olarak terör, bizi
çöküşe mi, dirilişe mi götürebilir?
Öncelikle terörün niçin küresel olarak yükseldiğinin tespiti, niçin Türkiye’ye
yöneldiğinin anlaşılmasını da kolaylaştıracaktır. Kanaatimizce terörün küresel yükselişi,
maddî ve manevî iki dinamiğin örtüşmesinden kaynaklanır. Maddî sebep, belirttiğimiz üzere,
ulus-devletinin miadının dolmasıyla total savaş imkânının kalmamasıdır. Manevî sebep ise
evrensel değer/norm yıkımından kaynaklanan bir küresel akıl tutulmasıdır. “Ateist Yahudi,
Hıristiyan, Müslüman (!)” gibi yeni inanılmaz kimliklerin belirttiği üzere, normalde birbiriyle
bir araya gelmesi imkânsız farklı dinlerden insanlar ateizmde ve dolayısıyla IŞİD, PKK, Gezi
gibi terör oluşumlarında buluşabilmektedirler. Siyonist akıl, kendi ürünü kapitalizmden
kaynaklanan bu küresel cinneti rahatlıkla teröre kanalize edebilmekte, teröre adam
devşirebilmektedir.
Özelde Türkiye’nin giderek şiddetlenen küresel bir terörün hedefi haline gelmesinin
sebep ve amaçlarına gelince, birincisi, Türkiye’nin Türklere bırakılmayacak kadar önemli
olmasıdır. Bu, ülkenin jeostratejik ve jeopolitik konumundan kaynaklanan sabit değil, aynı
zamanda konjonktürel ve dinamik bir önemdir. Avrupa ve Ortadoğu’da değişen dengeler,
Türkiye’nin önemini daha da arttırmakta, hatta onu pek çok açıdan kilit konumda bir ülke
haline getirmektedir. Türkiye’ye yönelik küresel terör kuşatmasının ikinci amacı, ülkenin
daha etkin ve bağımsız bir yönetim için rejim değiştirme, başkanlık sistemine geçme sürecini
sekteye uğratmak, üçüncüsü, böylece daha etkin ve bağımsız bir iç ve dış siyaset takibini
önlemektir. Türkiye’nin Erdoğan-AKP liderliğinde giderek öz-inisiyatif, bağımsız davranma
kabiliyeti kazanması, mesela son günlerde İsrail ve Rusya ile normalleşme teşebbüsüne
geçmesi, barış açılımına girmesi, üst akıl tarafından kontrolden çıktığını gösteren endişe verici
gelişmeler olarak algılanmaktadır. Ülkeyi içten ele geçirerek doğrudan kontrol için büyüttüğü
FETÖ gibi örgütlerin açığa çıkarılması, siyonizmi Türkiye’yi daha çok terör kıskacına almaya
sevk etmektedir.
Bilindiği gibi siyonist müesses nizamın ezelî siyaseti, Türkiye’yi “ne oldurmak, ne
öldürmek” deyimiyle özetlenebilecek bir “kontrol edilebilirlik, yönetilebilirlik” kıvamında
tutmaktır. Ancak büyük dönüşümlere gebe tarihin seyri, Türkiye’yi tarihî inisiyatif
kullanmaya ve bunun için güçlü liderliğe zorlamaktadır. Allah, dağına göre kar verir.
Erdoğan’ın temsil ettiği bu güçlü liderliği ortaya çıkaran bu tarihî konjonktürdür. Ülkemizin
uğratıldığı bu terör belası, işte, tarihî seyrin dayattığı bu millî aktivizm ile bu tabiî akışa karşı
duran siyonizmin kontrol saiklarının çatışmasından kaynaklanmaktadır.
Peki, Türkiye için beklenen olumsuz etki nasıl tersine, olumlu etkiye döndürülebilir?
Öncelikle başka, özellikle Batılı halklara göre Türk halkının korku/etkilenme eşiğinin
yüksekliği, kültürel psikolojik olarak terörün etkisini kısmaktadır. Ülkemizde en acı ve
olumsuz olayların bile kanıksanması eğilimi, yerine göre olumsuz, yerine göre olumlu bir
işlev görmektedir. “Mal canın yongasıdır” sözünün de belirttiği üzere, aslında mülkiyet ontik
hürriyetin kaybıdır; insanda mülkiyetin artışı oranında onu kayb etme korkusu da artar. Son
on yıllarda artan maddîleşme eğilimine rağmen Türkiye halkının sahip olduğu şeyleri kayb
etme, korku eşiği Batı’ya göre halen yüksektir. Dahası algılarının kapasitelerine bağlı olarak
insan bilincinin de bir kapasitesi vardır. Terör saldırısı makul bir eşiği aşınca etkisini kayb
eder.
Buna terörün nihaî adresi hususunda giderek artan bir popüler bilinçlenmeyi de
eklemek lazım. Merhûm Sultan Abdülhamid’in “Hangi taşı kaldırsam altından İngiliz parmağı
çıkıyor” dediği gibi, artık herkes terör saldırılarının görünür failleri IŞİD, DHKPC, PKK gibi
maşalara değil, hepsinin arkasındaki “İngiltere’ye lanet” okuyor. Edward Snowden, Robert
Fisk gibi önemli isimler, IŞİD’in arkasında İngiltere ve İsrail’in olduğuna dikkat çektiler.
Çok-uluslu, siyonist-inisiyatifli terörün yaygınlaşan bir küresel cinnetten beslendiğini
söyledik. Alçak terör saldırıları, bu bakımdan ideolojikten çok psikolojik bakımdan safları
ayrıştırmaya yarayacaktır; geleneksel sadıklar/hainler ayırımı yerine makuller/mecnunlar,
insanlığın geleceği adına akl-ı selimden yana olanlar ile cinnetten yana olanlar ayırımına. Bu
olaylara sosyal medya vasıtasıyla verdikleri tepkiler, hiçbir değeri, kutsalı, ruhu olmayan, pire
için değil yorgan, dünyayı yakabilecek kadar gözü dönmüş, sadece bu vatana değil, aslında
yeryüzüne yük olan yaratıkların tecridine vesile olacaktır. Kısaca terör, zıt yönlerde akıl ve
vicdan sahiplerinin daha şuurlanmasına, vicdanını kayb etmişlerin de cinnet çukurunda daha
yuvarlanmalarına yol açacaktır.
Son olarak terörün fark edilmeyen bir ontik “yapıcı” etkisine de dikkat çekmek
lazımdır. Terörün asıl hedefi, kamu emniyetini ve otoritesini sarsmaktır. Ancak postmodern
bir savaş türü olarak terör, sadece kamu emniyetini değil, ontik emniyeti sarsmaktadır. Artan
terör saldırılarıyla modernliğin külliyeleri, kapitalizmin mabetleri, gençlerin kaleleri haline
gelen avm’lerin daha riskli olarak algılanması, insanların “insanî hayata” dönmeleri eğilimini
hızlandırabilir. Burada kapitalizmin yaman bir ontik çelişkisi ortaya çıkar. Paradoksal bir
biçimde kapitalizm, insanları daha fazla maddeye sahip, dünyanın esiri olmaya teşvik eder,
sekülerleşmeye yol açarken, gene onun ürettiği terör, bunları kayb etme korkusuna, gayr-i
sekülerleşmeye yol açabilir.