Professional Documents
Culture Documents
Ismail Kucukklnc - Jon Turkluk Ve Kemalizm Kskacnda Ittihadclk
Ismail Kucukklnc - Jon Turkluk Ve Kemalizm Kskacnda Ittihadclk
Ismail Kucukklnc - Jon Turkluk Ve Kemalizm Kskacnda Ittihadclk
instagram.com/historiayayinevi
facebook.com/historiakitap
twitter.com/historiakitap
İsmail Küçükkılınç
HıJTOAIA
Historia Yayınları: 05
Posteritas Dizisi: 01
© Historia Kitap
ISBN: 978-975-6587-40-9
Sertifika No: 15786
956.0743 KÜÇ.İ
Jön Türklük ve Kemalizm kıskacında İttihadçılık
İstanbul : Historia Yayınevi, 2018. 432 s. ;13,5x 21 cm. -- (Historia Yayınevi;
Posteritas Serisi ; 01) 1. Jön Türkler 2. İttihat ve Terakki Cemiyeti
HISTORIA
Çatalçeşme Sok. No: 50/1 Cağaloğlu-İstanbul
Tel: 0212 511 25 04 - 511 25 62 Faks: 0212 519 27 09
www.historiayayinevi.com
historiayayinevi@gmail.com
Muhterem Annem Hacer Küçükkılınç,
Kıymetli Eşim Şehnaz,
ve Sevgili Oğullarım
Erdem ve Halil Kerem’e…
İÇİNDEKİLER
Önsöz........................................................................................................................... 9
İkinci Baskıya Önsöz.............................................................................................13
Giriş...........................................................................................................................15
Sonuç.......................................................................................................................381
Kaynakça................................................................................................................409
Dizin........................................................................................................................427
-8-
Önsöz
- 12 -
İkinci Baskıya Önsöz
- 14 -
Giriş
- 17 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
3 Ahmet Eyicil, İttihad ve Terakki Liderlerinden Doktor Nazım Bey, Ankara: Gün Ya-
yıncılık, 2004, s. 67.
4 Süleyman Şefik Paşa, Hatıratım Başıma Gelenler ve Gördüklerim 31 Mart Vak’ası,
İstanbul: Arma Yayınları, 2004, s. 182.
5 Atilhan da kimi eserlerinde Enver Paşa’nın Mason olduğu ve Siyonizm davası uğ-
runda çalıştığı iddiasında bulunabilmektedir. “Enver Paşa birader Basra’dan Bosna
Hersek’e kadar bir imparatorluğu yıkıp İstanbul’dan kaçarken söylediği şu acı itiraf
hepinize bir düstur olsun: ‘Bizi beynelmilel Masonluk istismar etti. Elimdir, Fakat…
Biz…Siyonizm için çalışmışız’; ‘Enver Paşa, Talat, Sait Halim Paşa, Selanikli Cavit
Bey, Doktor Bahaeddin Şakir Bey Mason biraderi ve merkezi umumî azaları olduk-
ları….”. Cevat Rıfat Atilhan, Türk Oğlu Düşmanını Tanı!, İstanbul: Aykurt Neşriyat,
1962, s.45, 49. Atilhan’ın Enver Paşa’ya Mason demesi nihayetinde kendisinin hak-
sız bir isnad ve ithamıdır, ancak Enver Paşa’nın “Siyonizm için çalışmışız” itirafında
bulunduğunu iddia etmesi ise bir bühtan ve iftiradır.
- 18 -
1. Kavram Kargaşası ve Kafa Karışıklığı:
Jön Türklük ve İttihadçılık Aynı ve Birbirinin
Devamı Yapılar mıdır?
- 19 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 20 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 21 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 22 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 23 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
temsil ettiği TİC ile birleşilerek cemiyet isminin -tarihî önemi ve ağır-
lığından dolayı- TİC olmasında karar kılınmış; Paris grubunun üyele-
rinin çoğu İttihadçı olmuş, az bir kısmı da Jön Türk olarak kalmıştır.15
Meşrutiyet’in ilanından sonra TİC, tekrar İTC ismini almıştır. Kavram
kargaşasının bamteli bu noktadır. Madem, Ahmed Rıza ve grubu; tarihi,
mücadelesi, müktesebatıyla Jön Türklüğü maruf Terakki ve İttihat Ce-
miyeti’nin Selanik merkezli Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile birleşmesini
sağlamışlar, cemiyetin ismini Selanik merkezli harekete armağan etmiş-
ler, o halde onlar, Selanik-Manastır merkezli ve subay ağırlıklı hareketi
de etkilemiş, yönlendirmiş, kendi ağırlıklarını kabul ettirmişlerdir; böy-
lelikle Jön Türklük, bilahare Selanik-Manastır merkezli hareketin lider-
leri ve telakkileri etrafında şekillenen ve Meşrutiyet’in ilanından sonra
tamamen İttihadçılık ismiyle anılan bu yapının da temelidir, kökenidir
yargısına varılmıştır.
Oysa bu yargı, doğru bir değerlendirme, doğru bir okuma şeklinin
neticesi değildir. Her ne kadar Paris’teki Terakki ve İttihad Cemiyeti’nin
lideri Ahmed Rıza ve cemiyetin mühim şahsiyetleri Dr. Nazım ve Dr.
Bahaeddin Şakir, Selanik merkezli Osmanlı Hürriyet Cemiyeti mensup-
larıyla muhabereleşmiş, yardımlaşmışsa da bunlar Jön Türklük hareke-
tinden bağımsız olarak kurulmuş ve gelişmiş olan OHC’ye eklemlenmiş-
lerdir. Ahmed Rıza ve grubunun, OHC’ye katkıları, OHC hareketinin
temel dinamikleri, seyri ve liderleri üzerinde hiçbir belirleyiciliğe sahip
olamamıştır. Bilhassa Dr. Nazım’ın Meşrutiyet’in ilanına yakın günler-
deki katkısı, mühim bir katkıdır ama artık o, Makedonya merkezli yeni
bir yapının mensubudur. Ne Dr. Nazım’ın, ne de Dr. Bahaeddin Şa-
kir’in katkısı, hedefe doğru kilitlenen, kararlı bir cemiyeti, bu katkılar
olmadığında başarısız kılacak ağırlıkta ve ehemmiyette değildir, çünkü
meyen Savaş–Kütûlamare Kahramanı Halil Paşa’nın Anıları, Haz. M. Taylan Sorgun,
İstanbul: 7 Gün Yayınları; 1972. Enver Paşa, Enver Paşa’nın Anıları 1881–1908, Haz.
Halil Erdoğan Cengiz, İstanbul: İletişim Yayınları, 1991; Mithat Şükrü Bleda, İmpa-
ratorluğun Çöküşü, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1979; Kazım Nami Duru, İttihat ve Te-
rakki Hatıralarım, İstanbul: Sucuoğlu Matbaası, 1957.
15 Yahya Kemal’in kronoloji hatasını dikkate almazsak “1908’de Selânik’de teşekkül
eden İttihâd ü Terakkî Cemiyeti, Paris hizbini harîmine davet etti.” ifadesi gerçeğin
bizatihi kendisidir. Yahya Kemal, Siyasî ve Edebî Portreler, İstanbul: Baha Matbaası,
1968, s. 119.
- 24 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 26 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
Jön Türklük farklı bir gelenek ve akım, İttihadçılık farklı bir yapı ve te-
lakkidir. Her ne kadar 1889’ta kurulan cemiyetin kurucuları dâhil bir-
çok kişiye cemiyetin Paris’te aldığı İttihad ve Terakki Cemiyeti adından
dolayı İttihadçı denilmekteyse de, yukarıda izah edildiği üzere, gerek
1902’den sonra İTC adını herkesin kullanmaması, gerek Selanik’te ku-
rulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti potasında eriyen herkesi İttihadçılık-
tan başka ifade edecek bir kavramın bulunmaması, gerekse de 1908 İh-
tilali’nden sonra Jön Türklük-İttihadçılık ayrışmasında İttihadçılığı esas
itibariyle 1906’da Selanik’te Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ni kuran ekibin
temsil etmesi tarafımızdan ileri sürülen bu tezi kuvvetlendirmektedir.18
Yukarıda kısaca temas edilen kıymetli bir görüşe göre Selanik’te
1906’da kurulan ve 1907 birleşmesiyle Terakki ve İttihad Cemiyeti adını
alan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne mensup subaylara el atan, ihtilal
için onları kazanan TİC’nin Paris merkezli dış şubesinin önemli ismi
Dr. Bahaeddin Şakir’dir. Tarafımızda hâsıl olan kanaate göre; Osmanlı
Hürriyet Cemiyeti, Paris merkezli Terakki ve İttihad Cemiyeti ile birleşip
onun adını almasa ve Dr. Bahaeddin Şakir diye bir isim hayatta olma-
saydı bile Selanik merkezli Osmanlı Hürriyet Cemiyeti subaylara zaten
el atmıştı. Kaldı ki bu cemiyet, yani OHC, kuruluşunu bizzat bölge-
deki subayların zorladığı bir cemiyetti. Şöyle de söylenebilir: Makedon-
ya’nın özel şartları bölgeye has bir cemiyetin varlığını zorunlu kılmıştı.
Dr. Nazım ve Dr. Bahaeddin Şakir’in hizmetlerinin önemi ile olgunun
farklılığının telifinden şu netice çıkar: Bu iki isim, zaten daha önceden
sahip oldukları telakki gereği Selanik merkezli OHC cemiyeti ile aynı
frekanstaydı. Bu iki ismin öncülüğünü yaptığı Paris TİC, her ne kadar
birleşmeyle Selanik merkezli OHC’ye ismini vermişse de, aslında varlık
âleminde kaybolmuştu.
Jön Türklük ve İttihadçılık ayrımı şu bakımdan da hayatî bir öneme
sahiptir: Batıcı, seküler, pozitivist telakki ve yönelişler Jön Türklerde
daha baskındır. Oysa bu kabil insanları barındırsa da İttihadçılık daha
yerli, kültürel olarak daha muhafazakâr ve dine yakın bir görüntü
18 Ramsaur da “Üçüncü Ordu’yu kandıran ve ihtilali başlatan gizli kuruluş, Avrupa’da-
ki Jön Türklerle hiçbir ilişkisi olmadığı gibi, Osmanlı İmparatorluğu içinde kurulmuş
olan önceki Jön Türk örgütünün bir devamı da değildi” diyerek bir gerçeğe işaret
etmektedir. Ramsaur, a.g.e., s. 113.
- 27 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 28 -
2. Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin Eseri ve Bir
Makedonya Hareketi Olarak İttihadçılık
- 30 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 31 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 32 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 33 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 34 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 35 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
burada küçük bir şubesi bulunsa da, şehir, hiçbir surette Ermeni hare-
ketinin yuvalandığı yerlerden biri olmamıştır; ayrıca şehirde Millî İbra-
him Paşa aleyhine tertiplenen nümayişlere Taşnaksütyun yahut başka
bir Ermeni grubun katıldığına dair herhangi bir delil de yoktur. Had-
dizatında, Saray’ın desteklediği bir Kürt-Hamidiye ağasına karşı ter-
tiplenecek bir nümayiş, Sabahaddin Bey’in ve Taşnaksütyun’un tem-
sil ettikleri düşüncelere tekabül edebilecek bir girişim olurdu. Ne var
ki, birincinin [Sabahaddin Bey] orada hiç bulunmaması ve ikincisinin
[Taşnaksütyun] de hayli zayıf olması, her iki grubun işbirliği yapabil-
mesini sağlayacak, tabir caizse altın tepside sunulmuş fırsatın kaçırıl-
masına sebep olmuş görünüyor. Yüzlerce Müslüman tarafından imza-
lanan telgraflarda dile getirilmiş şikâyetlerin birinde, İbrahim Paşa’nın
Ermeni komitacılarla mücadele etmek yerine onların Mısır ve Avru-
pa’ya kaçmalarına yardımcı olmasından bahsedilmesi, ne Sabahaddin
Bey grubunun ne de Taşnaksütyun’un bu nümayişlerde bir parmağı ol-
madığını açıkça gösteriyor. Aslına bakılırsa, daha sonra İTC’nin önde
gelen ideologlarından olacak Ziya Bey’in (Gökalp) ve Pirinçcizâde Ârif
Bey gibi daha önceki Ermeni karşıtı faaliyetlere iştirak eden kişilerin
bu nümayişlerin tertiplenmesinde önemli roller üstlenmeleri, bu tür nü-
mayişlerin kesif mahallî karakterini apaçık bir şekilde gösteriyor. Son
olarak da, şehirden [nümayişler sebebiyle] çok sayıda kişi sürgüne gön-
derilmesine rağmen, bunlardan hiçbirinin Sabahaddin Bey grubuyla
yakın temasta bulunanlardan olmadığı anlaşılıyor.33
Ancak Jön Türklerin nispeten en etkili oldukları yer Erzurum’dur.
Erzurum İsyanı’nda bazı Jön Türklerin tahriki kabul edilmekte ise de
hem isyanın sebebi siyasî değildir hem de başka yerlerde de görüldüğü
üzere Ermenilerin teşkilatçılığı yanında Müslüman ve Türk görünümü
altında yaptığı propaganda sahtekârlıkları da etkili olmuştur.34
33 Hanioğlu, Preparation For A Revolution The Young Turks, 1902-1908, s. 106-107.
34 Bu hususta Şükrü Hanioğlu’nun mezkûr kitabında Anadolu’daki isyanlar sosyal-ik-
tisadî sebepler bakımından daha gerçekçi şekilde ele alınmaktayken, Aykut Kan-
su’nun ciddî bir emek mahsulü olan doktora tezinde hadiseler ile 1908 Meşrutiyeti
arasında çok zorlama bir irtibat ve münasebet kurulmaktadır. Zavallı Anadolu insa-
nının, çaresizliğin had raddesinde tek çıkar yol olarak müracaat ettiği bu isyanlara
Sovyet kaynaklarının tesirinde kalan Zafer Kars’ın kitabında ise mübalağa denile-
meyecek derecede garip bir ideolojik çehre kazandırılmıştır. Zafer Kars’ın, II. Meş-
rutiyet’in İlanında Halk Unsuru unvanlı eserimize yönelttiği tenkidler ise maalesef
- 36 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 37 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 38 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 39 -
3. İttihadçılık ve Komitacılık
- 41 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 42 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 43 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
Enver Paşa’nın amcası Halil Kut’u ise Türk komitacılığı tatmin et-
memekte, bir de Yunan çete lideri olmaktadır; bu hem daha akıllıca
bir iş hem de daha korunaklı bir yöntemdir. Halil Paşa, bu amaçla;
Kosta Agrita ismindeki Yunan çetesini himaye ettiğini, onlardan Yu-
nan çete kıyafeti alarak, Bulgarlarla silahlı çatışmaya girdiğini, Rum
bir doktorun karısının kendine KAPTAN AETOS ismini koyduğunu,
Yunan çetesi görünümündeki bu çetenin ve liderinin meşhur oldu-
ğunu, Bulgarları destekleyen yabancı kontrol subaylarının Müfettiş-i
Umumi Hüseyin Hilmi Paşa’ya bu Yunan çetesinin bir türlü cezalan-
dırılamamasını şikâyet ettiklerini, bu yüzden müfettişlikten bu çete-
nin yok edilmesi için devamlı şifreli telgraflar geldiğini, hatta bu çeteyi
cezalandırmak için kendisinin görevlendirildiğini, bu durum üzerine
sanki çete takip edilmiş gibi harekete geçip, sonra da çetenin sıkıştırı-
larak Yunan sınırından içeri kaçtığı söylenerek meselenin halledildiğini
yazmaktadır.43 Deli Hamid Bey kaymakamlık yaptığı ilçede hamiyetli
Türklerden çete teşkiliyle onları Rum ve Bulgar kıyafetleriyle giydi-
rip bazı komitacıları takip ve imha ettirdiğini, kendisinin de rol icabı
bu çetenin derdest edilmesi için zabıtayı sıkıştırdığını yazmaktadır.44
Mehmet Ali Okar’ın anlattıkları da ihkak-ı haka tipik bir misalidir.
“Birgün cemiyetimiz mensuplarından iki kişinin, Bulgar komitaları tarafın-
dan vurulduklarını haber verdiler. Hakikaten Obednik’ten iki kişi vurulmuştu.
Bunların isimlerini Manastır’ daki merkezimize bildirdim ve çoluk çocuklarına
yardım edilmesini rica ettim. Ölenlerin ailelerine un, kâfi miktarda para, çocuk-
lara kundura, kadınlara basma gibi şeylerdi ve bu ufak yardım yardım, köylünün
maneviyatını çok yükseltti… Yaptığımız tahkikat neticesinde kimlerin vurduğu
- 44 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
anlaşıldı ve teşkilatımız marifetiyle bir hafta sonra ölenlerin kanı alındı. Yapılan
tahkikatta her iki tarafın da meçhul şahıslardan oldukları anlaşıldı ve bu meçhul
şahısların cezası Allah’a kaldı.”45
- 45 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
49 Ziya Şakir, İttihat ve Terakki-I Nasıl Doğdu?, İstanbul: Akıl Fikir Yayınları, 2014, s.
315. Süleyman Kani İrtem, öldürülen ve yaralanan birkaç hafiye ve müstebidden
başka, Debre mutasarrıfının öldürülmesinde mahallî bey ve ağaların düşmanlığı-
nın sebep olduğunu yazar. Süleyman Kani İrtem, Meşrutiyet Doğarken-1908 Jön-
Türk İhtilâli, Haz. Osman Selim Kocahanoğlu, İstanbul, Temel Yayınları, 1999, s. 81.
Debre Mebusu Hasan Basri, Debre Mutasasrrıfı Hüsnü Bey’in komitece idamına
Debre-i Zîr Kaymakamı Cemal Efendi’nin sebep olduğunu, oysa bunun eski devrin
adamı ve ihbarcı olduğunu iddia eder. Debre Mebusu Basri, Arnavutluk ve Buhran-ı
Osmanî, Haz. M.Suat Mertoğlu, İstanbul: Klasik Yayınları, 2015, s.77-78.
- 46 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
birbirine bağlanmış kimi sivil, kimi asker kıyafetinde birkaç kişi… Benim gibi
birkaç meraklı daha vardı. Kurşuna dizilenleri daha yakından görünce birkaçını
hemen tanıdım: Kanun Zabiti (İnzibat Subayı) Yüzbaşı İbrahim, Süvari Müla-
zımı Ali, Selanikli Gözlüklü Hidayet ve son aylarda her tarafta kendini gösteren,
mütemadiyen çarşıda pazarda dolaşan bir Arnavut… Kurşuna dizildikleri za-
man elbette böyle sırt üstü muntazaman yatmamışlardı!.. İşte 10 Temmuz sabahı,
vatan ve millet hainlerine birer numune olarak bunlar kurşuna dizilmişlerdi.” 50
- 47 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
İsmail Mahir Paşa suikastında ise hafiye olduğuna inanılan bir paşa
hedef alınmıştır.52 İç düşmana/siyasî rakibe yönelik suikastlere rağmen
suikast (fedaî faaliyeti) İttihadçı Komitacılığının rengini ve şeklini be-
lirleyen bir olgu değildir; belli bir dönem müracaat edilmiş, devlet tec-
rübesi ve kendine güvenle de terk edilmiştir. Mesela Talat Paşa, ko-
mitacılığını ve örgütçülüğünü devlet tecrübesiyle devreden çıkarmış,
kimi zaman mertlik telakkisi iktizasınca muhaliflerine komitacılığın
sokak kabadayılığı veya fedaîlik olmadığını göstermiş,53 Ermeni Teh-
ciri öncesi tevkif edilecekler arasında ismi zikredilen Taşnak mebus
Vartkes’e bile kaçmasını tavsiye etmiştir. Hüseyin Cahit Yalçın, hadi-
seyi şu şekilde anlatmaktadır:
med Samim’i öldüren Çerkez Ahmed’ti. Diğeri de Serez mebusu Derviş Bey’in birade-
ri, Mustafa Nazım Bey’di. Mehmed isminde olan cinayet arkadaşları ise firar etmişti.
Ele geçenlerin müfrid ve mutaassıp birer İttihadçı olması, bu cinayetin ağır yükünü
de Cemiyetin omuzlarına yükletmişti. Hâlbuki Cemiyetin İstanbul Heyet-i Merkezi-
ye’leri, Zeki Bey’in muhalif neşriyatından memnun olmamakla beraber, bu zatın katli
hakkında hiçbir hüküm, hiçbir karar vermemişlerdi.” Ziya Şakir, İttihat ve Terakki-II,
İstanbul: Akıl Fikir Yayınları, 2014, s. 666.
52 Atay, “benim çok sonradan öğrendiğime göre İsmail Mahir Paşa’yı öldüren Enver Pa-
şa’nın amcası idi” diyerek Halil Kut Paşa’yı işaret etmektedir. Atay, Batış Yılları, s.44.
Atay, Mustafa Kemal’in bu fedaîler için “kasap” tabirini kullandığını, “yalnız iki fedai
vardı ki onlara kahraman denebilir. Biri Meşrutiyet’ten önce cemiyetin emri ile Serez
müftüsünü öldüren Topçu Hamdi, öteki de Sultan Hamid’in Meşrutiyet ihtilalini bas-
tırmak üzere yolladığı Şemsi Paşa’yı vuran Atıf ’tır” dediğini yazmaktadır. Atay, Batış
Yılları, s.44.
53 “Talât orta çağların şövalyelerine yakışacak bir mertlik telakkisi beslerdi. Bir aralık
İstanbul muhafızı Cemal Paşa, [Sadrazam Mahmud Şevket Paşa’nın katli sebebiy-
le İ.K.] tevkif etmek için Doktor Nihat Reşad’ı ararken, İttihat ve Terakki’nin ruhu
olan Talât, İttihat ve Terakki’nin bu düşmanına ihtiyatlı bulunması ve İstanbul’dan
kaçması için el altından haber gönderiyordu. Bunu kendi cemiyetine bir hıyanet ola-
rak değil, Doktor Nihat Reşad’a karşı bir mertlik vazifesi bilerek yapıyordu.” Hüseyin
Cahit Yalçın, Tanıdıklarım, İstanbul: YKY, 2002, s. 44. Galip Vardar ise hadiseyi şu
şekilde hikâye eder: “Suikasde iştirak etmemekle beraber Prens Sabahattin Beyle fikir
birliğinde bulunan Doktor Nihat Reşat Beyin de vaziyeti muhafızlıkça anlaşılmıştı.
Nitekim doktorun adamlarından bazıları da tevkif edilmişti. Yalnız yine gizli kalmış
hadiselerden biri, Prens Sabahattin Beyle Doktor Reşat Beyin tevkif edileceğini öğre-
nen Talat Bey, her nedense her ikisine tehlikeyi vaktinde haber vermiş ve kaçmalarını
kolaylaştırmıştı. Bu hareket, İttihad ve Terakki erkânı arasında çeşitli fikir ve hislerin
hâkim bulunduğunu gösteren müstesna misallerden biri olarak tarihe geçmelidir.”
Galip Vardar, İttihad ve Terakki İçinde Dönenler, (Yazan) Samih Nafiz Tansu, İstan-
bul: İnkılâp Kitabevi, 1960, s. 207-8.
- 48 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
“Bir sabah, çok erkenden, Talat daha gecelik entarisiyle kahvesini içerken, bir
ziyaretçi geldiğini haber verdiler. Bu, Taşnakların meşhur komitacısı Mebus Var-
takes idi. Pek cesur ve hiçbir şeyden yılmaz diye bilinen bu haşin komitacı o sabah
çok endişeli görünüyordu. Ziyaretinin sebebini Talat’a anlattı: Ermeni komitala-
rına mensup şefleri toplayacaklar diye bir şayia çıkmıştı. Ermeni mahafilinde bü-
yük bir heyecan vardı. Bunun aslı olup olmadığını soruyor ve kendisi için bir teh-
like melhuz olup olmadığını anlamak istiyordu. Umumî harp içinde idik. Cephe
arkasındaki Ermenilerin hıyaneti hükümeti çok zor bir vaziyet içinde bırakmış,
askerî harekâtın emniyetini tehlikeye atmıştı. Vartekes’in telaşlı sözlerini derin bir
haz ve sükûnet içinde dinleyen Talat, beklediği dakikanın hulûl etmiş olduğunu
görmekten doğan bir zevk ile sakin sakin cevap verdi: ‘Şimdi nöbet bizim, Varta-
kes,’ dedi. ‘Biliyorsunuz ya, bana nasıl kan kusturmuştunuz? Biliyorsunuz ya, bu
memleketin başına nasıl bir bela açmıştınız?’ Talat, Balkan harbinden sonra şark
hududundaki vilayetlerde sakin Ermeniler lehinde Rus çarlığının müdahalesini
ima ediyordu. Rusya, ‘Ermenistan vilayetlerinde ıslahat’ icrası teklifini ileriye sür-
müş, koskoca Türk topraklarını o muhayyel Ermenistan hudutlarına ilave ederek
kendisine kolayca yutulacak bir lokma hazırlamaya kalkmıştı. Talat, Ermeni ko-
mitalarının teşvik ve teşci ettikleri, büyük bir saadetle karşıladıkları bu teşebbüs
üzerine hükûmetin duyduğu ıstırapları, Vartakes’e hatırlattıktan sonra: ‘Politika
bu, Vartakes,’ dedi. ‘Sıra ile. Şimdi kuvvet bizde. Türklüğün menfaati neyi icap
ediyorsa biz de onu yapacağız.’ Vartakes fena halde sarsıldı: ‘Aman Talat, kıyma
bana,’ dedi. ‘Bu kadar dostluğumuz var.’ Mukadderatın azameti altında dim-
dik kesilmiş olan Talat kalbinden bütün fani insanlık hislerini sökmüş gibi, adeta
mahzunan cevap verdi: ‘Bu memleket meselesi Vartakes. Bunda şahsî münasebetin
dostluğun yeri yok. Bunu sen, takdir edersin.’ ‘Fakat Talat, ben şimdi eski Varta-
kes değilim. Evlendim. Karım var, çocuğum var. Onlara acı. Benim için bir teh-
like melhuz ise söyle bana, gideyim buradan.’ Talat, ufak bir tereddüt dakikası
geçirdi. Ruhunda samimî bir mücadele, bir fırtına kopmuştu. Nihayet, merhamet
ve insanlık hisleri galebe çaldı: ‘Hiç durma, git,’ dedi. Ve Vartakes, Talat’ın elle-
rini öperek yanından ayrıldı. Bilinmez, ne gibi tesirlerle Vartakes bir türlü İstan-
bul’ dan ayrılamadı. Belki de bir blöf karşısında kaldığına hükmetmişti. Talat’ın
ihtarına ehemmiyet vermemeyi, ulüvvü cenabına inanmamayı hayatıyla ödedi.” 54
- 49 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 50 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 51 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 52 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
61 Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya’da Millî Mücadele, Cilt: II, Ankara: TTK, 1987, s. 25.
- 53 -
4. İttihadçılık ve Meşrutiyet’in İlanı62
- 55 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
menfaatine uygun geldiği için bu halin hoş görülmesi hâsıl oldu”. Okar, a.g.e., s.108-
109, 115 vd.
64 Ahmed Refik, İnkılâb-ı Azîm, Dersaadet, Asır Matbaası, 1324,s.24.
65 Meşrutiyet’in ilanına katkı sağlayan ama Meşrutiyet gayesine matuf olarak gerçek-
leşmemiş olan Firzovik Toplantısı hakkında bkz. Süleyman Külçe, Firzovik Toplantı-
sı ve Meşrutiyet, İzmir: y.y., 1944. Bu kitabın yeni baskısı naçizane bir giriş yazımızla
yeniden yayınlanmıştır. Firzovik Toplantısı ve Meşrutiyet, İstanbul: Kitabevi, 2013.
66 Necati Cumalı, Makedonya 1900, İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi, 1976, s. 105.
- 56 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
geçirdi. Atlılar yine her Çarşamba öğleye doğru göründüler. Florina’nın ana cad-
desinde nal takırdattılar, Pazar yerinin kalabalığını yardılar, kışladaki subay-
lara, Kurşunlu Camisi’nin önünde abdest alan Müslümanlara, karakol görevlile-
rine silahlarıyla göründüler.”67
- 57 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 58 -
5. İttihadçılık ve 31 Mart Vak’âsı
- 59 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 60 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 61 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
hem geniş bir mutabakata müstenitti hem de hal’ için öne çıkan Said
Paşa, Gazi Ahmet Muhtar Paşa ve Mahmud Şevket Paşa gibi sivil-as-
ker paşalar Abdülhamid’in iktidarı döneminde yıldızı parlamış ve mü-
him vazifelere getirilmiş isimlerdi.
Hal’ kararını tebliğe giden heyette bulunanlardan biri de Abdülha-
mid’in yıllarca yakınında bulunmuş ve iyiliğini görmüş olan Arif Hik-
met Paşa idi. Meclis-i Millî’de verilen hal’ kararını padişaha tebliğ için
ayan ve mebusandan kimlerin gideceği müzakere edilirken Arif Hik-
met Paşa “ben giderim” diyerek ortaya atılmıştır. Ali Fuad Türkgeldi,
Arif Hikmet’in bu davranışını şu şekilde kınamaktadır:
“Mahud Karasu’nun peşine takılarak gitmesi de nimetşinaslığına delalet ede-
cek hususattan değildi. Çünkü bu kadar sene yaverliğinde bulunarak nân [ek-
mek] u nimeti ile perverde olmuş [beslenmiş] ve sâye-i lûtfunda az zamanda fe-
riklik rütbesine kadar irtika etmiş [yükselmiş] bir adamdan başka Hey’et-i âyan
arasında bu kararı tebliğ edecek kimse yok mu idi? ‘Sana lâzım mı olmak, âleme
cellâd lâzımsa!’” 76
- 62 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 63 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 64 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 65 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
Neferlerin ikna edilmesinde ise Ömer Naci faal rol oynamış ve onları
şöyle diyerek isyana ikna etmiş:
“Heyyy… Asker kardeşler geliniz toplanınız sizlere diyeceklerim var, sizler
Müslüman değil misiniz? Bizleri anamız babamız dinî bir [vazife, İ.K.] uğruna
askerlik yapmak için göndermedi mi? Şapka giymek ne demek? Dini mübini İs-
lamın evlatlarını düpedüz gâvur yapacaklar, ne duruyorsunuz? Bütün ecdadımız
bu uğurda kanlarını, canlarını verdiler. Müslümanlık elden gidiyor, dönüp avcı
askerlerine sizlere söylüyorum, gâvur olmak için mi Hürriyeti yaptınız, sizin va-
zifeniz hem Hürriyeti hem de dinimiz olan Müslümanlığı muhafaza etmek de-
ğil mi? Ne duruyorsunuz haydi hep beraber mebusan meclisine gidelim derdimizi
anlatalım, diye askerlerin arasına karışmış olan casuslar da askeri tahrik ettiler
bir anda kızılca kıyamet koptu.” 82
82 Turan, a.g.e., s. 48-51. Yusuf Kemal Tengirşek ise İttihadçıların değil, bizatihi tertipçi
subayların nefer üniformasını giydiğini iddia etmektedir. 31 Mart Vak’âsı’nda Mec-
lis’te bulunan mebuslardan Tengirşek; “ifademiz var” diyerek meclise gelen çavuşla-
ra taleplerinin ne olduğunun sorulduğunda “şeriat isteriz” diye cevap verdiklerini,
Kosova mebusu Süleyman Efendi’nin esbab-ı mucibesini Elmalılı Hamdi Efendi’nin
yazdığı ve besmele ile başlayan Kanun-ı Esasî değişikliği layihasını göstererek “biz
de şeriat ahkâmını tatbikten başka bir şey yapmıyoruz; bakın yazdığımız kanun layi-
hası –okuyarak- bismillah ile başlıyor” dediğini, bunun üzerine çavuşlardan birinin
“bizim askerî dâhilî nizamname de besmele ile başlar ama Almanca’dan tercüme edil-
miştir” cevabı üzerine bir çavuşun bu bilgisine şaşırdığını, ancak bilahare bu askerin
çavuş elbisesi giymiş hem de Almanya’da tahsil etmiş bir yüzbaşı olduğunu öğren-
diklerini ve bunun da asıldığını, mebusların çavuşlarla konuşurken “sarıklılardan
da bir heyet içeri girmek istiyor” denildiğini ancak çavuşların “biz hoca, sarıklı filan
tanımayız. Onların bir sıfatı yoktur” cevabı verdiklerini, bu ifadeden dolayı daha
olayın başlangıcında askerlerle sarıklıların bir arada olmadıklarının anlaşıldığını
yazmaktadır. Yusuf Kemal Tengirşek, Vatan Hizmetinde, Ankara: Kültür Bakanlığı
Yayınları, 2001, s. 134.
- 66 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
83 Cevat Rıfat Atilhan, 31 Mart Faciası, İstanbul: Sinan Yayınları, 2000, s. 17.
84 Atilhan, a.g.e., s. 193.
85 Süleyman Şefik Paşa, a.g.e., s. 180-181.
- 67 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 68 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 69 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
an için kabul edilse, pek çok İttihadçının kendisini öldürtmek için can
attığına hükmetmemiz gerekecek ki bu eşyanın tabiatına da mugayir-
dir. 31 Mart Vak’âsı günlerinde Makedonya’nın namlı pek çok İttiha-
dçısı canını zor kurtarmış, günlerce ortaya çıkamamıştır.91
Türkiye İnkılâbı’nın İçyüzü92 unvanlı kitabıyla İttihadçılarla bilhassa
da Ermeni Tehciri ile alakalı akıllara ziyan bühtan ve iftiralarda sınır
tanımayan Mevlanzade Rıfat ise, hem bu eserinde hem de 31 Mart-Bir
İhtilalin Hikâyesi93 nam eserinde 31 Mart Vak’âsı’nın ne irtica ürünü
ne de Abdülhamid’in işi olduğunu, Prens Sabahaddin ve Ahrar Fır-
kası’nın işi ve planı olduğunu iddia eder. Gaye evvela Abdülhamid’in
tahttan indirilmesiymiş; ayaklanma başarılı olsaymış sadece inkılâbın
elebaşlarının katledilmesi ve İTC’nin yok edilmesiyle iktifa edilmeyip
pek çok da mel’un cinayetler işlenecekmiş.
Mevlanzade Rıfat’a inanacak olursak, Sultanzade/Prens Sabahad-
din Bey, kendisini Kuruçeşme’deki yalıya davet etmiş, Mevlanzade de
Sabahaddin Bey’in sütkardeşi Fazlı Bey’le birlikte davete icabet etmiş.
Prens Sabahaddin “İşte biz durur durur da siyaset meydanına böyle atı-
lırız! Mirim durumu nasıl gördünüz?” demiş, Mevlanzade de ordu her
ne kadar Sabahaddin Bey’in elindeyse de ayaklanan askerler arasında
bir tane dahi bahriyeli askerin bulunmadığını ifade etmiş. Prens, Fazlı
Bey’e ve kendisine bakarak “Donanma bizimledir,” demiş, Mevlanzade
ise “O halde Yıldız’a doğru donanmadan hiç değilse kurusıkı atılsın! Top
atışı emri verilirse askerin o yöne başlayan eğiliminin önü alınmış olur,
zannederim,” tavsiyesinde bulunmuş, bunun üzerine Prens Sabahad-
din de Fazlı Bey’e “İstimbotu al! Çabuk Âsâr-ı Tevfik’e git. Ali Kabu-
li’yi gör. Benden söyle hemen bir takım bahriyeli çıkarsın. Dışardaki as-
kerle birleştirsin, Yıldız’a doğru da bir top attırsın!” emrini vermiş. Fazlı
Bey, emri Ali Kabuli Bey’e iletmiş, o da sabaha karşı Yıldız’a doğru
91 Cavid Bey de, Ruznamesinde bu hadise esnasında Hüseyin Cahit’le birlikte neler
yaşadıklarını genişçe yazmıştır. Hüseyin Cahid Rusya Sefareti’ne sığınarak ölümden
kurtulmuş, bilahare de birlikte bir vapurla Odesa’ya kaçmışlardır. Cavid Bey, Meşru-
tiyet Ruznamesi, Cilt.1, s. 36-40.
92 Mevlanzade Rıfat, Türkiye İnkılâbı’nın İçyüzü, İstanbul: Pınar Yayınları, 1993.
93 Mevlanzade Rıfat, İnkılâb-ı Osmanîde Bir Yaprak yahut 31 Mart 1325 Kıyamı, Kahi-
re: Ahbar Matbaası, 1329; istifade edilen baskı 31 Mart-Bir İhtilalin Hikâyesi, İstan-
bul: Pınar Yayınları, 1996.
- 70 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 71 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 72 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 73 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 74 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
99 Sina Akşin, bu bilgi için Francis McCullagh’ın The Fall of Abdul-Hamid (London,
Methuen, 1910) unvanlı eserinin 305-308. sayfalarına atıfta bulunmaktadır. Komu-
tanların isimleri 305 ve 306. sayfadadır. 305. sayfa, 23/24 Nisan itibariyle İstanbul
önündeki Hareket Ordusu’nun (Macedonian Army) Harp Düzeni: Mahmud Şevket
Paşa-Mirliva Ali Rıza Paşa ve I. Birleşik Tümen (I. Combined Division) komutan ve
kurmayı olarak Ferik Hüseyin Paşa-Mustafa Kemal; 306. sayfa, II. Birleşik Tümen (II.
Combined Division) komutan ve kurmayı olarak da Mirliva Şevket Paşa-Kazım Bey
isimleri yazmaktadır. Kazım Bey’den kasıt Kazım Karabekir’dir. Karabekir bu husu-
su şu şekilde ifade etmektedir: “Hareket Ordusu Erkan-ı Harbiye Reisi Ali Rıza Paşa
idi. İlk önce Selanik’ten kendileri yola çıkacağını zanneden Redif Fırkası Kumandanı
Hüsnü Paşa Hareket Ordusu Kumandanı ve Erkan-ı Harbi Kolağası Mustafa Kemal
- 76 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
bazı kaynakların iddia ettiklerinin tersine, Enver Bey’in kurmay başkanı ol-
ması sözkonusu değildi. Enver, yalnızca Taşkışla’yı kuşatan birliklerin başında
bulunuyordu. Hareket Ordusu’nun İstanbul’a girişinden sonra Enver ve Niya-
zi’nin gördükleri rağbet, Enver ya da Niyazi’nin bu sırada gösterdikleri özel ve
üstün bir kahramanlıkla ilgili değildi. Rağbet, bu ikisinin Hürriyetin ilanında
‘ hürriyet kahramanı’ diye tanıtılmasından ileri geliyordu… Demek ki Mustafa
Kemal’in Hareket Ordusundaki rolü ve (başkumandanlık dışında) mevkii ne
derecede önemli olursa olsun, hürriyet kahramanlarının yanında ikinci planda
kalması kaçınılmazdı… [Ayrıca] Hüseyin Hüsnü, İttihat ve Terakki ileri gelen-
lerinden Rahmi Bey’in kaynatasıydı. İttihat ve Terakki ile ilişiği olmadığı id-
diasında bulunan bir Ordu için bu yakınlık, dedikodulara elverişli olması ba-
kımından sakıncalı görülmüş olabilir.”100
- 77 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
102 Ziya Şakir, bu hususa dair Kara Kemal ile ilgili yazdıklarında mübalağaya kaçmış
görünmektedir. “On bir günlük acı bir sükût ve inhizamdan sonra, tekrar kuvvet ve
nüfuzuna kavuşan Kara Kemal Bey’in önünde uzun bir liste duruyor; bu liste muci-
bince her tarafa adamlar saldırıyor. Tanin ve Şura-yı Ümmet matbaalarını yağma
edenlerden başlanarak, Volkan ve Serbestî gazetelerini okuyanlardan ve falan mahal-
lenin, falan kahvesinde, falan efendinin kulağına eğilerek gizlice bir şey söylediği ih-
bar olunanlara kadar birçok kimseler tutturuluyor; Bekirağa Bölüğü’nün zindan gibi
karanlık koğuşlarına tıkılıyordu. Birkaç saat zarfında bu hapishanede kımıldayacak
yer bulunmuyor; bir dereceye kadar kalbur üstüne gelen mahpuslar, Hassa Dairesi’nin
alt katındaki dar ve rutubetli odalarla Merkez Kumandanlığı’nın altındaki odalara
taksim olunuyordu.” Ziya Şakir, İttihat ve Terakki-II Nasıl Yaşadı?, s. 327.
103 Mithat Cemal Kuntay, bu hadiseyi şöyle anlatmaktadır: “Babası öldükten sonra
Âkif ’e bakan bir hocayı 31 Mart’tan sonra habsettiler; çünkü bu hoca, bilmem kaç
sene önce Derviş Vahdeti’nin komşusuymuş. Politika işlerinde eski komşuluğun ci-
nayet olduğunu Âkif bir türlü anlamadı ve Kara Kemal’e gidip çattı. Âkif ’in bu mü-
nasebetsizliğine karşı hatıra gelen ilk şey güzel bir istiskaldi, değil mi? Fakat, hayır.
Kara Kemal, hocayı, hapisten çıkarttı: Çünkü ‘bu hocanın namuslu olduğunu Âkif
söylüyordu.’” Mithat Cemal, Mehmed Akif, İstanbul: Semih Lütfi Kitabevi, 1939, s.
76. Erişirgil, hadiseyi daha detaylı hikâye etmektedir. Bkz. Mehmet Emin Erişirgil,
İslamcı Bir Şairin Romanı Mehmet Akif, İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları, 1986,
s.124-126.
- 78 -
6. Heterojen Bir Koalisyon Olarak İttihadçılık
104 Pozitivist, materyalist İttihadçılar hem sayıca az hem de fikren tesirsiz idiler. Hiçbir
pozitivist, hiçbir materyalist, ateist İttihadçı ne bu fikirlerini teklif ne de müdafaa
edebilmiştir. Samet Ağaoğlu’nun yerinde bir tespitiyle “İttihat ve Terakki liderleri
Ümmet yani İslamlık ve Millet ve Milliyetçilik fikir ve temayüllerine, gereğine göre
birinden diğerine farklı olmakla birlikte beraber, aynı zamanda iltifat etmişlerdir. Fa-
kat bu her iki prensibin de düşmanı olan dinsizliğe asla yüz verme[mişlerdir].” Samet
Ağaoğlu, Babamın Arkadaşları, İstanbul: İletişim Yayınları, 1998, s. 38-39. Cavid
Bey ise dinsiz olduğunu, Şiar’ın Defteri ismiyle yayınlanan oğluna hitaben yazdığı
günlüklerinde “Baban hiçbir itikad-ı dinî ile bağlı değildir” şeklinde ifade ediyor.
Cavid Bey, Şiar’ın Defteri, Haz. Şiar Yalçın, İstanbul: İletişim Yayınları, 1995, s. 18.
105 Muhittin Birgen, İttihat ve Terakki’de On Sene-İttihat ve Terakki Neydi?, Cilt I, Haz.
Zeki Arıkan, İstanbul: Kitap Yayınevi, 2006, s. 142, 144.
- 79 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 80 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 81 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 82 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 83 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
Manastırlı İsmail Hakkı başta çok sayıda ismin İTC içinde yer aldı-
ğını ve Arnavutların geleceğini Türk Milleti ile bir olmakta gördükle-
rini söyleyebiliriz. Erkan-ı harp Binbaşı Hasan Tosun ile birlikte Ma-
nastır’da dağa çıkarak II. Meşrutiyet’in ilanını hızlandıran Erkan-ı
harp Kaymakam Selahaddin Bey, Mustafa Kemal’den izin alarak Ar-
navutluk harbiye nazırı olmuştur.117 Osmanlının çöküş tarihi ve dö-
nemin şartlarının iyi okunamaması, birbirinden farklı zihniyetlere/
telakkilere mensup insanların birlikteliğinin sebebini izahtaki yeter-
sizliğin temel sebebi olmalıdır. Millî Mücadele döneminde de aynı ol-
masa da benzer bir karakteristiğe tesadüf edilmektedir. 1908 Meclis-i
Mebusanı’nda ve son Osmanlı Meclis-i Mebusanı ile Ankara’da top-
lanan ilk Meclis’in üyelerinin bilhassa etnik ve mesleki kompozisyonu
yazdığı mühim bir makalede dikkatsizlik neticesi büyük bir gaf yaparak İzmir’de
mukim Gümrük işleriyle meşgul 1860[veya 62] doğumlu Fraşerli Gani Bey’le Ma-
kedonya’da mülazım/teğmen olan ve muhtemelen doğum tarihi 1885’ten sonraki
bir tarih olan Gani Bey’i karıştırmış; Fraşerli Gani Bey’in Denizli mebusu seçilme-
sinin sebebini Makedonya’daki askerî faaliyete bağlamıştır: “Nitekim 1908 ihtilali
öncesinde, köylüler arasında ihtilalci fikirleri yaymak ve hafiyelerce aranan kişileri
saklamak için Kırcova’da köylüleri örgütlemiştir. Muhtemelen bu tür faaliyetlerinin
karşılığı olmak üzere 1908 seçimlerinde Denizli’den aday gösterilmiştir”. Hâlbuki Gani
Bey hem Meşrutiyet öncesi ve ilanında İzmir’dedir hem de Manastır’da köylüler ara-
sında yapılan bir faaliyetin Denizli’de makes bulması muhal ve imkânsız değilse bile
çok zordur. Bkz. Emin Kırkıl, “Denizli Mebusu Gani Bey’in Meclis-i Mebusan’daki
Faaliyetleri”, Uluslar arası Denizli ve Çevresi Tarih ve Kültür Sempozyumu Bildirileri,
C.I, 551-555, Denizli: Pamukkale Üniversitesi Yayınları, 2007. Kırkıl’ı hataya düşü-
ren şey, İhsan Güneş’in hazırladığıTürk Parlamento Tarihi’nin II. Meşrutiyet’le ilgili
cildinin 233.sayfasında yer alan bilgidir. Burada Gani Bey’den bahsedilmekte ve Ni-
yazi Bey’in hatıratı ile Ziya Şakir’in yazı dizisine atıfta bulunulmaktadır. Kırkıl, Ziya
Şakir’in yazı dizisini görmediği için Gani Bey isimli birinin orada genç bir teğmen
olarak bahsedildiğini haliyle fark edememiştir. Ayrıca Niyazi Bey’in hatıratına atıfta
da problem görünmektedir. Bkz. İhsan Güneş, Türk Parlamento Tarihi Meşrutiyete
Geçiş Süreci: I.ve II. Meşrutiyet, Ankara: TBMM Vakfı Yayınları, 1997, s.233.
117 “1920 yılında güneyi Yunanistan ve Kuzeyi Sırbistan tarafından işgal edilmiş olan
Arnavutluk’ta kurulan Süleyman Delvina hükümeti ile Luşnya Kongresinde ülkeyi
temsil için oluşturulan Yüksek Kurul, askerî tecrübesinden dolayı Selahattin Beyi
Savunma Bakanlığı için Arnavutluk’a davet etmiştir. Emekli olduktan sonra İzmir’e
yerleşen ve Arnavut Kulübü başkanlığı yapan Selahattin (Saip Shkoza) Bey, Arnavut-
luk’tan Harbiye Nazırlığı (Savunma Bakanlığı) görevi için davet geldiğinde, bu görevi
kabul edip etmeyeceğini TBMM Hükümeti Başkanı Mustafa Kemal Paşaya sormak
gerekliliğini duymuş” ve aldığı izinle bu görevi kabul etmiştir. Halil Özcan, “Emekli
Erkânıharp Miralay Selahattin Bey’in II. Meşrutiyet’in İlânına Katkısı, Ankara Üni-
versitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S.45, Bahar 2010.
- 84 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 85 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 86 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
bilakis hürmette de tehalük ediyorlar. 122 Sırma başka bir yerde de “Bu-
günkü başörtüsü düşmanlarını, irtica propagandacılarını, laiklik havari-
leri olan yobazları tanımamız için, Tanzimat ruhundan beslenen ve gü-
nümüz dinsizliğini, bazı yaftalarla din haline getirenlerin akıl babaları
olan İttihad ve Terakki’yi, Jön Türkleri iyi bilip değerlendirmemiz gere-
kir”123 demektedir ki, böyle toptancı yaklaşım hem yazarın kendisine
hem de okuyucusuna haksızlıktır. Kanaatimizce Sırma Hoca, sadece
bilgi kaynaklarını değil, perspektifini de değiştirmelidir.
İttihadçılıkta ve İttihadçılarda birbiriyle çelişen, birbirine taban ta-
bana zıt fikir ve uygulamalar görünürse de arka planı bilmek kaydıyla
bunun normal, tabiî ve telifi mümkün bir şey olduğu kabul edilebilir.
Yan odada çilingir sofrası kurulup kafalar demlenirken diğer odada
Meşrutiyetin bizatihi Kur’an’ın emri olduğuna dair bahisler açılabi-
lir.124 Enver Paşa, Almanya’da okuyan ve Çanakkale’de askerlik görevini
122 Bu kitabın yeni baskısının hazırlıklarının yapıldığı tarihte Sırma Hoca’nın bahset-
tiği kilisenin[Bulgar Kilisesi/Demir Kilise] restorasyonu tamamlanmış ve İslamî
hassasiyeti malum bir hükümetin ve hareketin lideri olan Cumhurbaşkanı Tayyip
Erdoğan ile Başbakan Binali Yıldırım da 7 Ocak 2018 tarihindeki açılışa katılmıştı,
ancak bilebildiğimiz kadarıyla Sırma hiçbir tenkitte bulunmamıştır.
123 Sırma, Bir Garip Tarih, s.38.
124 I. Dünya Harbi’nde Teşkilat-ı Mahsusa’nın karar ve organizasyonu neticesi faaliyete
geçtiği kabul edilen Kafkas İhtilal Cemiyeti’nin Trabzon sorumlusu olan Rıza Bey -ki
kendisi 1913 Kongresi’nden sonra İTC Merkez-i Umumî azalığına seçilmiş ve 1919’da
Divan-ı Harbi Örfi’de de yargılanmıştır- harp esnasında Gürcülerle meskûn Maradi-
di’ye geldiğinde kendilerine ziyafet verilir. “Ağzına hiçbir içki almayan ve namaz va-
kitlerini bile kaçırmayan Rıza Bey hariç olmak üzere davetlilerin kafaları içilen şam-
panyalar ile epey dumanlan[ır].” Arif Cemil, I. Dünya Savaşı’nda Teşkilat-ı Mahsusa,
İstanbul: Arba Yayınları, 1997, s. 144. Milli Mücadele devrinde Millî Kongre faaliyetiy-
le de adından sıkça bahsettiren Malta sürgünlerinden Dr. Esat Işık Paşa, ailesine yaz-
dığı mektuplarda çocuklarının namaz kılıp kılmadıklarını, oruç tutup tutmadıklarını
sormaktadır. K. Kadircan Keskinbora, Esat Işık-Bilimde, Siyasette, Millî Mücadelede
Bir Işık, İstanbul: Som Kitap, 2010, s. 146. “Haber aldığıma göre Tomris boylanmış,
seni üzmüyormuş. Bir de namaz kılarsa ben onu çok seveceğim. Fikret de 6-7 yaşında
namaza başlayacaktır. İnsanlar dinin ulviyet ve kutsiyetini çocukluktan öğrenmelidir.”
Keskinbora, a.g.e., s. 279. “Tomris artık büyüdü…Artık namazını kılsın.” Keskinbo-
ra, a.g.e., s. 289. “Benim sevgili kızım Tomris…açık havalarda Fikret ile oyna…anneni
üzme, namaz kıl, Allah’a dua et.” Keskinbora, a.g.e., s. 313. Esat Paşa’nın Malta’dan
yazdığı mektuplarda mütemadiyen namaz kılmasını tavsiye ettiği kızı Tomris, gazeteci
Zeynep Çelikkan’ın annesi, oğlu Fikret de Dışişleri Eski Bakanlarından Hasan Esat
Işık’tır.
- 87 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 88 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
hatta onu göklere çıkarıyor, aynı Talat “ her mizaca göre şerbet veriyor,
Türkçülerle Türkçü, İslamcılarla İslamcı, emperyalistle emperyalist, sosya-
listle sosyalist oluyordu.” 128 O halde yeni bir tarif daha getirilebilir: İtti-
hadçılık; ideolojik kavgaların ertelendiği ya da öne çıkarılmadığı ama
farklılıkların da unutulmadığı, ilginç bir yapıdır. İttihadçılık, hem İs-
lam’ı pervasızca kullanan hem de ona halisane niyetlerle istinat eden
ve dertleri vatan olan insanların eşzamanlı olarak müşterek temsil et-
tikleri/edildikleri bir anlayışın ve yapının ismidir. İttihat ve Terakki
belki garip bir siyasî partidir; zaman zaman belli ideolojilere müra-
caat eden, yaslanan; belli ideolojilere mensup insanları işbaşına geti-
ren…129 Laik, Batıcı, Türkçü vasfı ve İslamcılara antipatisi malum olan
İttihadçıların yayın organı Tanin’in başmuharriri Muhittin Birgen
“İttihadçılık demek bir taraftan Türkçülük, bir taraftan da İslamcılık
demekti” derken en azından objektif ve hakkaniyetli davranıyordu.130
128 Birgen, a.g.e., s. 112, 368, 381. Birgen, bir dönem İTC için ismi “mukaddes” sayılan
Ahmet Rıza hakkında da şunları yazmaktadır: “…Türkiye’ye geldiği zaman Ahmet
Rıza Bey, felsefeden ve içtimaiyattan dem vurur, kendisinin Auguste Comte’un poziti-
vist mesleğine mensup bulunduğunu iddia ederdi. Hatta mürteciler için İttihat ve Te-
rakki’ye hücum vesilesi veren şeylerden biri de bu idi; Ahmet Rıza Bey pozitivist, yani
müspet olmayan şeylere inanmaz bir adam. Allah’a da inanmayan bir münkir, bir
kâfir, bir dinsiz… Demek, İttihat ve Terakki, böyle bir ithama da uğramıştır. Hatta o
kadar ki zındık ithamından kurtulması için, daha o zaman, Talat Bey ona bazı şeyler
yapmasını söylemiş; o da peygamberin doğum gününün devletçe mukaddes günlerden
biri sayılması için bir kanun layihası vermişti.” a.g.e., s. 521.
129 Ziya Gökalp ve Mehmed Akif fikirleri pek uyuşmayan iki İttihadçı idi. Mithat Cemal
Kuntay’ın Mehmed Akif kitabındaki şu anekdot hayli ilginç ve bir o kadar da açıkla-
yıcıdır: “Âkif ’in İttihad ve Terakkile son ve ufak bir teması daha oldu: Ziya Gök Alp’la
anlaşmasını temin için Âkif ’i Talat Paşa, Harbi Umumi’de bir gün, Babıali’ye davet edi-
yor. Sadrâzamla şairin ne konuştuklarını bilmiyorum. Yalnız şu mülâkat bitince Talât
Paşa Âkif ’in arkasından şaşıyordu: Zerre kadar değişmemiş; hâlâ Edirne’de bıraktığım
Âkif!” Mithat Cemal, a.g.e., s. 76.
130 Birgen, a.g.e., s. 540. Celal Bayar da benzer şeyler söylemektedir: “İttihat ve Terak-
ki Cemiyeti’nin belli başlı üyeleri arasında Tanzimat’ın Osmanlılık politikasına sadık
kalanlar olduğu gibi ümmetçilik veya İslamcılık, Türkçülük ve milliyetçilik siyasetini
güden şahsiyet sahibi insanlar da vardı…Bütün bunları bir çatı altında ve bir ara-
da tutan ve gayrete getiren İttihat ve Terakki’nin kuvveti, vatan muhabbeti idi”. Ba-
yar, a.g.e., C.2, s.444. Erişirgil de Cemal Paşa’nın aydınları himaye rolü yapmasına
rağmen İTC’de “asıl güçlü çevre İslamcılardı. Onlar savaş zamanında halkın mane-
viyatını yükseltmek hususunda Cemiyet’e çok yardım etmişlerdi. Dünyadaki bütün
İslamları harekete geçirmek için İttihat ve Terakki ne istemişse yapmışlardı. Başkomu-
tan Vekili Enver Paşa dindar bir aile çocuğudur, orduda dini duyguların mühim rol
- 89 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 90 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 91 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 92 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
137 “İtilaf fırkasının Paris’te bulunan bekayası, bu kere de Şerif Paşa’nın riyaseti, Gümül-
cineli İsmail Beyle Sadık Bey’in riyaset-i saniyesi altında ve yine İtilaf unvanıyla yeni
bir fırka teşkil ettiler. Bu yeni fırkanın icraat-ı evveliyesinden birisi, Osmanlı Hükûme-
tini terbiye için Rus çarına, İngiltere kralına ve Fransa reis-i cumhuruna telgraf çek-
mek ve dolayısıyla müdahalelerini talep etmek oldu.” Filibeli Ahmed Hilmi, Muhale-
fetin İflası, Kostantiniye: Hikmet Matbaa-i İslamiyesi, 1331, s. 73-74. Arif Cemil’in
Talat Paşa’dan dinlediğine göre de Talat Paşa, Almanya’dayken bir İsviçre ziyaretinde
bir vesileyle Şerif Paşa ile bir araya gelir; Şerif Paşa, Talat Paşa’ya Venizelos’un ta-
limatıyla Yunanistan’ın Paris Sefareti’nden 200 bin drahmi para yardımı aldığını,
bunu HİF’nin iki liderine paylaştırdığını, onların da bu paraları sefahat âleminde
harcadıklarını, ancak Venizelos’tan aldığı parayı karısının Mısır’daki arazisini satıp
iade ederek namusunu kurtarmak istediğini söyler, Talat Paşa’dan da aldığı cevap
şu olur: “Şerif Paşa, o iki yüz bin drahmiyi değil tamamıyla, hatta onun on mislini
bile ita etseniz iade-i namus etmeniz mümkün değildir.” Arif Cemil, İttihatçı Şeflerin
Gurbet Maceraları, s. 48-51.
- 93 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 94 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
Bey, bir devrin tüm günahını yüklemiş ve can pazarında hiç kimse
buna itiraz edecek kuvveti kendisinde görememiştir:
“Meşrutiyetin bidayeti zamanlarında, Serez Mutasarrıfı bulunduğu sıralarda,
Halil İbrahim ismindeki adamın, miralay mütekaidi Mustafa Kemal Bey’in öldü-
rülmesinden sonra, münevver genç bir münekkit olmaktan başka kusuru olmayan
zavallı Ahmet Samim’in, sonra Hasan Fehmi Bey’in ve nihayet Zeki Bey’in öldü-
rülmelerinde yegâne amil ve saik Şükrü Bey’ dir.”140
- 95 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
142 Necip Ali’nin savcı olarak mahkeme reis ve üyelerine nazaran daha dikkatli ve mer-
hametli olduğu veya böyle bir intiba vermeye çalıştığı bu çalışmadaki başka anek-
dotlarda ifade edilmeye çalışılmıştır.
143 Samet Ağaoğlu, Siyasî Günlük-Demokrat Parti’nin Kuruluşu, Haz. Cemil Koçak, İs-
tanbul: İletişim Yayınları, 1993, s. 24.
- 96 -
7. İTC, Devlet İçinde Devlet miydi?
İ TC’nin farklı bir karakter ve yapıya sahip olduğu ve bir dönem dev-
let kurum ve idarecilerini hariçten kontrol ettiği, zaman zaman sert
müdahalelerde bulunduğu vaki ve muhakkaksa da bunun tüm Meşru-
tiyet devri müddetince geçerli olmadığı da bir vakıadır. Bilhassa Meş-
rutiyet’in ilanını müteakip bir, bir buçuk aylık süre zarfında ve 31 Mart
Vak’âsı’ndan sonra da Hareket Ordusu’nun İstanbul’u işgal ettiği gün-
lerde rastlanan kimi hadiselerin hukuk ve devlet geleneğiyle telifinin
mümkün olmadığı her türlü tartışmadan uzak olmalıdır. Bu devrelerde
İTC’nin devlet yapılanmasından bağımsız, hatta onun üstünde bir ik-
tidar ve hâkimiyetle hareket ettiğini söylemek yerinde bir tespit olacak-
tır. Meşrutiyet’in müessisi ve sahibi olduklarından bahisle İttihadçıların
muhaliflere, bilhassa da Jön Türklere çok sert davrandığı hemen tüm
kaynakların müşterek tespitidir. İttihadçıların henüz devleti doğrudan
idare edecek tecrübede olmadıklarını düşünmeleri ve tüm komitacı vasıf-
larına rağmen böyle bir harekete teşebbüs ettiklerinde kamuoyunun tep-
kisini çekmekten endişe duymaları, ama aynı zamanda devlet idaresinde
kendi ağırlıklarını hissettirmek istemeleri onların resmî bir vazifeyi de-
ruhte etmeden veya gayrimeşru bir şekilde belli hususlarda devlet adına
emir ve talimat mahiyetinde tavsiye kararları almalarına yol açmıştır.
İTC’nin bu dönemlerdeki iktidarı fırka iktidarından ziyade örgüt
iktidarı görünümündedir. Fırka/parti iktidarı bile belli bir oranda daha
meşru bir mahiyeti haizdir; ancak İTC, bu dönemde fırka/parti vası-
tasıyla değil, daha ziyade örgüt/cemiyet haliyle devlet idaresine müda-
halede bulunmuştur. İTC, Meşrutiyet’i ilan ettirirken, parlamentonun
yeniden açılmasını sağlarken bunu, daha evvel de izah ettiğimiz veç-
hile salt bir anayasal mesele olarak değil, devletin bekasını ve devletin
- 97 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
Kadri, kocaman bir falaka ve bir demet kızılcık sopası ile murah-
hasları yere yatırtmış ve elli sopa kıçlarına ve elli sopa da ayaklarına
vurdurtmuştur. “Kabadayılar, ayaklarının üzerine basamadıkları için
dizlerinin ve ellerinin üzerlerine köpek gibi yürümeye çalışmış[lardır].”
Kadri, sonra bunları Selanik’e uzaklaştırır.144
144 Hüseyin Kazım Kadri, Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Hatıralarım, Haz. İsmail Kara,
İstanbul: İletişim Yayınları, 1991, s. 71-75. Hüseyin Kazım Kadri, Osmanlı Devle-
ti’nin vakar ve haysiyetini hiçe sayan Yunan konsolos ve tercümanına karşı da çok
sert bir muamele yapar ve Yunan sefiri, Talat Bey’den Hüseyin Kazım Kadri’nin az-
lini talep eder. Talat Bey’in verdiği cevap dikkat çekicidir: “Ne kadar vali ve mutasar-
rıf varsa hepsini azl edebilirim; fakat Siroz mutasarrıfına dokunamam.” Kadri, a.g.e,
s. 94. Bu anekdotların doğruluğu kesin gibidir. Sadece Hüseyin Kazım Kadri değil,
babası Trabzon Valisi Kadri Bey’in de falaka hadiseleri meşhurdur. Ayrıca Hüseyin
Kazım Kadri, Siroz’dan sonra İTC tarafından Selanik valiliğine de getirilmiştir. Kad-
ri, Talat Paşa nazırlıktan ayrıldıktan sonra “Ne çare ki ben, ustamdan başkasıyla güç
imtizaç edebilirdim” deyip Halep valiliğinden istifayı düşünecek kadar Talat Bey’e
merbut ve muhibdir. Hüseyin Kazım Kadri, Kamil Paşa’nın 1912-13’teki sadaretin-
de Balkan Harbi hezimeti sebebiyle darbe yapacaklarından korkup da tutuklattığı
İttihadçılardan biri ve İTC Merkez-i Umumî azasıyken yapılan bazı işlerde kendisi-
ne haber verilmediği gerekçesiyle İTC’yle bağını kesmiş ve bir kısmı haklı, bir kıs-
mı da haksız sert tenkidler de yöneltmiştir. Kadri, bilahare Son Osmanlı Meclis-i
Mebusanı’nda reis vekilliği yapmış, beyanına göre kendi eseri olan Misak-ı Millî’yi
kendi el yazısıyla kaleme almış, bunu Fransızcaya da tercüme ettirmiştir. İstanbul
Hükûmeti ile Ankara heyeti arasında yapılacak görüşme için Bilecik’e geldiklerinde
İzzet Paşa ve Salih Paşa ile birlikte üç ay alıkonulmuş, bilahare serbest bırakılmış-
lardır. Nutuk’ta kendisi hakkındaki ağır ithamları şiddetle reddetmekte ve mukabil
ağırlıkta ithamlarda bulunmaktadır. Misak-ı Millî’nin de genişçe ele alındığı kaliteli
bir çalışma için bkz. Mustafa Budak, İdealden Gerçeğe Misâk-ı Millî’den Lozan’a Dış
Politika, İstanbul: Küre Yayınları, 2002.
- 99 -
8. İttihadçılık ve Masonluk-Siyonizm
- 102 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 103 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 104 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
siz!... Trablus’u İtalya’ya satan!... Bunun anasını Bulgar… ilâahir” diye bağırdıklarını,
edepsizlikte en ileri gidenin Pomak Ahmed namında bir miskin olduğunu, jandar-
manın kendisine kötü muamelede bulunduğunu ifade etmektedir.
151 “İspanya obediyansına tabi olarak İstanbul’da çalışmakta bulunan (La Constitution)
isimli bu mahfil 26 Aralık 1909 tarihinde Türkiye Büyük Maşrıkına iltihak etmiştir.
İlk üstadı Eski Maliye Nazırı Mehmet Cavid birader idi. Şeyhülislam Musa Kazım
Efendi, Doktor Rıza Tevfik, Doktor Nurettin Ramih, Miralay Hasan Hilmi biraderler
de bu mahfilin azası idiler.” Kemalettin Apak, Ana Çizgileriyle Türkiye’de Mason-
luk Tarihi, İstanbul: y.y., 1958, s. 87-88. Pek çok ikinci kaynakta Osmanlı Meclis-i
Mebusanı’nda Şeyhülislam Musa Kazım Efendi’nin masonluğunun tartışılması ve-
silesiyle sunulan önergede “sakalından utanmaz farmason kafiri” ifadesini kullanan
5 imzacıdan birinin Dr. Rıza Tevfik olduğu bilgisi yer almaktadır. Orhan Koloğlu,
Cumhuriyet Döneminde Masonlar, İstanbul: Eylül Yayınları, 2003, s. 32. Ancak biz
önergeyi görmediğimiz gibi meclise hangi aşamada ve nasıl sunulduğunu da öğre-
nemedik.
152 Apak, a.g.e., s. 78. Celil Layıktez ise “1918’te cadı kazanı kaynamaya başlamış ve
Büyük Üstat seçilen Rıza Tevfik, İttihadçılara karşı açtığı savaşı o denli ileri götür-
müştür ki, İttihat ve Terakkî Fırkası’na mensup masonların listelerini basına ve polise
vermiştir. Rıza Tevfik’in ihbarları üzerine birçok locanın arşivlerine polis tarafından el
konulmuş, İttihadçı Masonlar sürgün edilmiştir,” demektedir. Celil Layiktez, Türki-
ye’de Masonluk Tarihi, Cilt:1- Başlangıç 1721-1956, İstanbul: Yenilik Basımevi, 1999,
s. 124. Layıktez, Büyük Üstad Rıza Tevfik’in, bir başka Büyük Üstad Talat Paşa’yı
azlettiğini de yazmaktadır. a.g.e., s. 121, 9 no’lu dipnot. Talat Paşa’nın azlinden si-
temle bahseden başka bir eserde de “1909 tarihinde düzenli olmasa bile (zira Yüksek
Şura tarafından ve himayesinde kurulmuştur) meşruiyet kazanmış olan Türkiye’deki
Masonluk, on sene sonra 1919’da siyaseti resmen mason camiasına sokmak hatası-
nı işlemiş ve muhakeme edilmeden, müdafaa hakkı tanınmadan bir kardeşi katil ve
hıyanet suçlamaları ile camiadan tard etmek ayıbını yapmıştır,” denilmektedir. Ah-
met Akkan, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası Büyük Üstadlar, İstanbul:
Yenilik Basımevi, 1997, s. 17-18. Bu kitaptaki Talat Paşa ile alakalı bölüm, yazar
tarafından daha evvel Mimar Sinan dergisinin 81. sayısında yayınlanmıştır.
153 Apak, a.g.e., s. 84.
- 105 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 106 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 107 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 108 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 109 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 110 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
1911 senesindeki Hizb-i Cedit hadisesi ile ilgili Ziya Şakir’in ese-
rinde Balıkesirli Abdülaziz Mecdi Tolun’u merkeze alan iki mühim
anekdot vardır. İlkine göre Müfrit İttihadçılar, bir softa hareketi ol-
duğunu gösterip gözden düşürmek için Hizb-i Cedit’in kuruluşu için
bir hikâye uydurmuşlardır. Bu hikâyeye göre İngiliz elçiliği tercümanı
Fitzmaurice (Fiç Moris), Abdülaziz Efendi’ye yakında tüm İttihadçı-
ların Mason olacağını, Talat Bey ve arkadaşlarının buna gizlice karar
verdiğini, hatta bu maksadın elde edilmesi için Musa Kazım Efendi
gibi sarıklı bir Masonun Şeyhülislamlığa getirildiğini, günün birinde
bir fetva ile Masonluğun resmî din şeklini alacağını, eğer bunda tered-
düt ediliyorsa Musa Kazım’ın tecrübe edilmesi gerektiğini söylemiş ve
Masonların işaretleşme adetlerini öğretmiş. Mecdi Efendi her ne ka-
dar buna inanmamışsa da hocası olan Musa Kazım’ı ziyaret edip Ma-
son el işaretlerini yapınca Şeyhülislam “Vayyy, kardeşim, demek ki sen
de bizdenmişsin” demiş ve bu cevap üzerine Şeyhülislam’ın yüzüne tü-
küren Abdülaziz Efendi kızgınlıkla gidip Hizb-i Cedit’i kurmuş.162 Os-
man Nuri Ergin, bu hikâyenin bir tek harfinin bile doğru olmadığını,
Mecdi Efendi’nin hocasının yüzüne tükürmek bir yana bu zata sonuna
kadar hürmetini muhafaza ettiğini, ancak Musa Kazım’ın da mason
olduğunu müteaddit defalar ifade ettiğini yazmaktadır.163
İkinci anekdot da şudur: Bir gün Talat Paşa ile Abdülaziz Mecdi
Efendi, bir cenazeye birlikte giderlerken arabada aralarında bir soh-
bet geçmiş.
161 Cavid Bey, Meşrutiyet Ruznamesi, Cilt.1, s. 107, 113, 119.
162 Ziya Şakir, İttihat ve Terakki-II, s. 652-653.
163 Osman Nuri Ergin, Balıkesirli Abdülaziz Mecdi Tolun Hayatı ve Şahsiyeti, İstanbul:
Kenan Basımevi, 1942, s. 97-98.
- 111 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
“Talat Bey: Efendi, şu bizim Cemiyete bir tarik[at] şekli versek, acaba nasıl olur?
Mecdi Efendi: Ne gibi?
Talat Bey: Mesela şövalyelerin sâlik oldukları tarikler gibi.
Mecdi Efendi: Eh olur a. Mevlevî olalım.
Talat Bey: Olmaz. Mevlevîlik eksantriktir.
Mecdi Efendi: Eh, Kadirî…
Talat Bey: O da olmaz.
Mecdi Efendi: Rüfaî…
Talat Bey: O hiç olmaz.
Mecdi Efendi: Bektaşilik nasıl?
Talat Bey: O fena değil ama, kâfi derecede şümullü değil.
Mecdi Efendi: Ben sana bir şey söyliyeyim mi Talat Bey? Senin dilinin altın-
dakini ben biliyorum. Yani farmason olalım, diyeceksin, değil mi? Bunu aklın-
dan çıkar. Biz Garp’tan gelen ve din aleyhinde gizli maksatları ihtiva eden hiç-
bir cereyana tabi olamayız. Hem sana kat’ î olarak söylüyorum: Böyle aykırı bir
fikri ortaya sürdüğün gün hem kendinizi, hem de Cemiyeti mahvedersiniz.”164
- 112 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 113 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 114 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 115 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 116 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 117 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 118 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 119 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 120 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 121 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
185 Ömer Kürkçüoğlu, Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap Bağımsızlık Hareketi (1909-1918),
Ankara: A.Ü.S. B.F. Basın ve Yayın Yüksek Okulu Basımevi, 1982, s. 223.
186 Kürkçüoğlu, a.g.e., s. 224.
187 Kürkçüoğlu, s. 214.
188 Cemal Paşa tartışmasız bir Mason idi. Ancak daha mühimi Osmanlı’da ve Meclis-i
Mebusan’da Siyonizm tartışmasının en faal aktörlerinden biri olan ve Siyonistle-
rin Filistin’e yerleşmeleri ve çoğalmalarına sonuna kadar karşı çıkan, Kudüs-i Şerif
Sancağı mutasarrıfı ve bilahare de mebusu Arap Said el-Hüseynî de bir Mason idi.
Hüseynî, diğer Kudüs mebusu Ruhi El-Halidî ile birlikte anti-semitik değil, anti-si-
yonist olduklarını, Filistin’in yerli Yahudilerine değil, Yahudilerin Filistin’e göçüne
karşı olduklarını söylüyorlardı. Fishman, a.g.e., s. 103.
- 122 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
ve buğday tarlası içine atılmak: Asla! Fakat Cemal Paşa, çiğ bir politikacı de-
ğildi. Siyonistlerin başları kimler olduğunu da biliyordu. Reisleri çağırdı, dedi
ki: ‘İkiden biri: Ya sizi, Ermenilere yapıldığı gibi tehcir ederim. Evlerinizi, bağ-
larınızı, bahçelerinizi bırakıp yaya olarak buğdaya doğru gidersiniz. Yahut evle-
rinize, bağlarınıza ve bahçelerinize sizden heyetleri bekçi yaparım ve emirlerine
jandarma ve asker veririm. Bir portakala dokunanı idam ederim. Sizi de tren-
lerle yollarım. Ancak bu ikincisi olmak için yarın sabah bütün Viyana ve Berlin
gazeteleri susmalıdır. Yahudilerin akılsız olduklarını ispat etmek için fırsat bek-
lemediklerine şüphe yoktu. Karargâh telgrafhanesine gittiler. İki satırla iki bü-
yük şehri, ondan başka Londra’yı ve Paris’i susturdular. Gerçekten Yafa’yı boşal-
tıp burunları kanamaksızın Hama ve Humus’a gittiler ve geride Araplar onların
bir portakallarını bile ağız tadı ile yiyemediler. Tehcirlerin bir sebebi de, Yahudi
Filistin’in bir casus yuvası olması idi.”189
- 123 -
9. İttihadçılar Alman ve İngiliz Yanlısı mıydı?
- 125 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
191 Abidin Nesimi, Yılların İçinden, İstanbul: Gözlem Yayınları, 1977, s. 31-33, 110, 205-
207.
192 Mustafa Müftüoğlu, Yalan Söyleyen Tarih Utansın, 2. Cilt, İstanbul: Çile Yayınları,
1992, s. 149.
- 126 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
bir köşede unutulup ‘çete’ye sonradan intisap eden kimselerin âyanlık ve ezcümle
bazı binbaşıların valilik ile taltif olunmaları’na bağlarlarsa da, Miralay Sadık
Bey’in muhalefeti, İttihadçıların Almanlardan yana olan Selanik yarânının İn-
gilizci olan Manastır teşkilatına galebesinden doğmuş ve İngilizci Sadık Bey’ le
kurduğu partinin tasfiyesi, Almancı Mahmud Şevket Paşa eliyle gerçekleşip, Sa-
dık Bey, İstanbul’ dan çıkarılarak Selanik’e gönderilmiştir.”193
- 127 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 128 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 129 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 130 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 131 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 132 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 133 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 134 -
10. Makedonya’dan Anadolu’ya İttihadçılık:
Balkan Harbi ya da Hezimetten
Milletin Kurtuluşuna
- 136 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 137 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 138 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
kaçtıklarını sorar. Askerler “Ekmek yok, çarık yok, top yok” deyince bu
defa “Pekiyi sizde çarık yok da orada harp eden askerde var mı?” diye so-
rar. “Efendi, onlar erkek adam. Biz alçaklık edip kaçıyoruz. Onlar Ana-
dolu’ dan gelmiş, bizim topraklarımızı koruyorlar, biz de kahpe karılar
gibi kaçıyoruz” cevabını alınca, Ethem Efendi “Pekâlâ, haydi sizi geri
göndereyim” teklifinde bulunur. Arnavut askerler “Hayır gene kaçarız.
Bize başka haberler geldi. Burası Arnavutluk olacak, bu yerler muhare-
besiz bize kalacak” diyerek Ethem Efendi’yi çileden çıkarırlar. Ethem
Efendi de bu firari askerleri alır, bir yere götürür. Olayın şahidi Meh-
met Ali Okar’a göre Ethem Efendi bu askerlerin bir kısmını infaz edip
bir hendeğe doldurmuştur.216
Büyük devletlerin harbin neticesi ne olursa olsun statükonun değiş-
meyeceği, yani sınırlarda herhangi bir düzenleme olmayacağı şeklin-
deki taahhütleri de, Osmanlı ordusunun müttefik Balkan ordularına
nispeten zayıf olduğu bilinse de yine de Osmanlı ordusunun savaşı ka-
zanabileceği ihtimali üzerine verilmişti. Demek ki hezimet sadece güç
dengeleriyle izah edilemeyecek kadar karmaşıktır. Küçük Balkan ül-
kelerinin orduları, insan faktörüyle ve inançla bu zaferi elde ettiler.217
Yunan ordusu, 1897 Tesalya Harbi’ndeki gibi Osmanlı ordularının
önünden kaçan ordu değildi. Bulgar ordusu, artık cahil, kaba-saba,
köylü yığını değildi. İstisnasız bütün İttifak orduları askerleri, üzerle-
rine yağan kurşun yağmuruna rağmen cepheyi terk etmek bir tarafa
hücuma dahi yeltenirken, Osmanlı ordularının ricat borusunu duyar
duymaz panik halinde kaçışları, cephane ve topları beraberlerinde gö-
türmek bir tarafa, topları taşıyan atları çalıp kaçışları, hatta silahla-
rını dahi bırakıp kaçışları henüz soğuğun, açlığın hüküm sürmediği
günlerin hadiseleriydi. Kaçarken cephanesini beraberinde götüremese
bile yok etmeyen, terk ettiği yerlerdeki tren yollarını bozmayan bir or-
dunun savaşı kazanması da mümkün değildi. Sırp ve Bulgar orduları
216 Okar, a.g.e., s.236-237.
217 Karadağ askerleri ile ilgili anlatılanlar ibretliktir: “Akşam Avusturyalı Loewenfeldt
Karadağlıların cesaretine dair hikâyeler anlattı. Savaşta Karadağlıları geri hatlarda
hizmet görevlerinde tutmak çok zor oluyormuş. Hepsi en önde çarpışmak istiyormuş.
Sonunda Karadağlı komutan kim bulunduğu yerden daha ileride ölürse, ailesinin
bütün mallarına el konacağını söyleyerek gerideki hizmetlerin görülmesini sağlamış”.
Aubrey Herbert, Ben Kendim-Osmanlı Ülkesine Son Seyahatler, Tercüme: Yılmaz
Tezkan, Ankara: 21.Yüzyıl Yayınları, 1999, s. 170.
- 139 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 140 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 141 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
elde kalan topraklara hicret ederler, üstelik iskân edilen yerlerde gö-
rece daha homojen bir nüfusa sahip olurlardı. Balkan Harbi’nde Ru-
meli’nin kaybı, bir ordunun başka bir orduyu yenerek mütareke ve an-
laşma sonucunda bir yeri elde etmek istemesi değil, bir ordunun sivil
unsurlarıyla birlikte bir milleti yok ederek işgali, ele geçirmesi düşün-
cesinin tezahürüydü. Bu sebeple Kosova’da sadece Sırp ordusu ve Çet-
nikler değil, Sırp siviller de kasaplıkta sınır tanımadılar; Yunan ordusu-
nun işgal ettiği yerlerde Rum siviller, Müslüman komşularını imhada
kimi zaman ordularını bile gölgede bıraktılar; Bulgar vahşetinin ise ta-
rif edilir bir tarafı yoktur.
Osmanlı ordusu, Balkan Harbi’nde kendi öz-topraklarında savaştı,
düşman ordularıyla savaştı ama daha da acısı kendi vatandaşlarıyla da sa-
vaştı.221 Bu bakımdan savaştığı topraklar kendi toprakları değil de sanki
düşman toprakları gibiydi. Sırp nüfus, Sırp ordusuyla; Rum nüfus, Yu-
nan ordusuyla; Bulgar nüfus, Bulgar ordusuyla kısaca bu vatandaşlarımız
vatandaşı oldukları devletle değil, kendilerini ait hissettikleri devletlerin
ordusuyla birlikte hareket ettiler. Vatandaşı oldukları devletin ordusu-
nun askerine ekmek vermediler, onlara yardımcı olmadılar; üstelik bir
de kurşun yağdırdılar; en az bunlar kadar incitici olan bir şey de yaptık-
ları sevinç gösterileriydi. Bu sebeple Hüseyin Kazım Kadri gibi insan-
lar Balkan Harbi tenkidi yaparken sınırları zorladılar: Vatandaşı olduk-
ları devlete kurşun atanları Osmanlı kendi topraklarında barındırırken,
onlara adaletle hükmederken şimdi onlar bizi yok etmek istemişlerdi.
Oysa bu insanları “Ya Müslüman olmak ya da göçe zorlamak” için çö-
züm arayan Yavuz Sultan Selim’e Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi fetva
vermemişti. Homojen bir nüfusun varlığını zaruri gören Yavuz Sultan
221 Millî Mücadele’nin 1919-22 ayağında da çok sayıda Rum vatandaşımız Yunan ordu-
su saflarındaydı. İstiklal Mahkemesi reislerinden Topçu İhsan’ın yazdıkları şöyledir:
“Sakarya Harbi’nde alınan esirler içinde İzmir’den, Manisa’dan bilhassa Beyoğlu ve
Tatavla[Kurtuluş] yönlerinde Yunan davasını kendi davası addederek, devlete iha-
net ve isyan etmiş, bağlı oldukları aleyhine silah çekmiş bir hayli yerli Rumlar vardı.
Bunlar Türk köylerini yakmış, Türk kız ve kadınlarını kirletmekte Yunanlılardan çok
daha ileri, daha taşkın idiler. Bunlar kafile kafile mahkememize veriliyor idiler. Ken-
dilerinin Yunanlılar tarafından zorla muharebeye sevk edildiklerini ifade ediyorlardı”.
Kamil Maman, Kara Defter-Atatürk’ün Silah Arkadaşı İhsan Eryavuz Anlatıyor, İs-
tanbul: Timaş Yayınları, 2014, s.201.
- 142 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 143 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
223 Nurdoğan Taçalan, Ege’de Kurtuluş Savaşı Başlarken, İstanbul: Hüryayın, 1981, s.
175-176; İlhan Tekeli-Selim İlkin, Ege’deki Sivil Direnişten Kurtuluş Savaşı’na Geçer-
ken Uşak Heyet-i Merkeziyesi ve İbrahim (Tahtakılıç) Bey, Ankara: TTK Yayınları,
1989, s. 17. “Venizelos ‘30.000 İzmirli Rumun(?) İzmir şehrinde Türkler tarafından
tehdit edildiklerini’ iddia ettiği zaman, Başkan Wilson, bunun ‘onları himaye için
kuvvetli bir sebep teşkil ettiğini’ kabul etti.” Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle
İlgili İngiliz Belgeleri, Çev. Cemal Köprülü, Ankara: TTK Yayınları, 1971, s. 71.
224 Konuya dair Fuat Dündar’ın İttihat ve Terakki’nin Müslümanları İskân Politikası,
İstanbul: İletişim Yayınları, 2001 isimli yüksek lisans tezinin ve Modern Türkiye’nin
Şifresi-İttihat ve Terakki’nin Etnisite Mühendisliği 1913–1918, İstanbul: İletişim Ya-
- 144 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 145 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 146 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 147 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
Balkan Harbi hezimetinin yol açtığı bir dersi de Ermeniler aldı; an-
cak onlar bu hezimetten Osmanlı Devleti’nin de ciddî dersler çıkar-
dığını pek hesaba katmadılar. Balkan İttifakı, bilhassa Bulgaristan,
Osmanlı Devleti’ni zorlamak için Ermeni kartını da oynamıştı. Bu
hezimet, artık Ermenilere de aynı başarıyı kendilerinin de gerçekleş-
tireceği güvenini verdi. Uzun müddettir İttihadçılarla birlikte hareket
eden Taşnaklar, bu ittifaka ve işbirliğine son verdiler. Birçok Ermeni
ileri geleni, harbin en feci anlarında dahi büyük devletlerle işbirliği ya-
parak özerk bir Ermenistan için çaba harcamaktan kaçınmadı. İleriyi
gören çok az akil Ermeni’nin sesi ve ikazıysa duymazdan gelindi. Bir
Ermeni özerkliğini -ki bunun sonucunun bağımsızlık olacağı şüphesiz-
dir- hüküm altına alan Yeniköy Anlaşması, Ermenilerin aktif ulusla-
rarası politikalarının neticesiydi. Bu süreçte İttihadçıların yalvarmala-
rı-yakarmaları makes [yankı] bulmadı. Nüfusun en fazla yüzde 25’ine
sahip oldukları bölgede yüzde 50 nispetinde bir temsil hakkına ka-
vuşmaları, bilindik sakat bir telakkinin tezahürüydü. I. Dünya Harbi
başlar başlamaz bunun gereğini yapmaya başlayan, bir kısmı Osmanlı
parlamentosunda bulunmuş olan Ermeni komitacılar, Balkan Harbi’n-
den ders çıkarmış bir devleti mağlup edemediler.
Ermeni Tehciri’ne Balkan Harbi hezimetinden sonra karar verilmiş
değildir; ancak bu hezimette alınan dersler, benzer bir durumda uya-
nık hareket etme gereğini icbar ettiği için, eylemleriyle kelimenin tam
mânâsıyla tehlike arz eden bir nüfus tehcire tâbi tutulmuştur. Balkan
Harbi neticesinde sadece Rumeli elimizden çıksa, ama Müslüman nü-
fus katliama ve tehcire maruz kalmasaydı ne Batı Anadolu merkezli
Rum, ne de Doğu Anadolu merkezli Ermeni Tehciri vuku bulurdu.
Bilhassa Ermeniler, bu harple birlikte uluslararası arenada propaganda
ve politikada sınır tanımadılar. Balkan Harbi esnasında Rum vatan-
daşlarımızın, I. Dünya Harbi esnasında da Ermeni vatandaşlarımızın
inciticilikleri unutulmamış, yukarıda izah edilmeye çalışılan gerekçe-
lerle de tehcire müracaat edilmiştir. Balkan Harbi tartışmasız unutul-
mayacak bir hezimettir; ancak unutulmayacak derslerin çıkarıldığı ve
gereğinin de yapıldığı bir hezimet olmuştur.
Balkan Harbi hezimetinde yaşanan katliamlara ve tehcire ses çı-
karmayanların ya da önemsemeyenlerin bu hezimetten çıkardığı dersle
- 149 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
sadece elde avuçta kalan toprakları korumak değil, milleti de yok oluş-
tan muhafaza etmek isteyen insanları yargılaması adil değildir. Unu-
tulmamalıdır ki, Rum ve Ermeni Tehciri sadece dar bir kadronun al-
dığı karar değildir. Bu karar sosyal tabanı olan, hayat-memat meselesini
anlamış, hiç olmazsa sıkışıp kaldığı Anadolu coğrafyasını ve bizatihi
kendi varlıklarını koruma mecburiyetini bir kısmı katliamlara, teca-
vüzlere, göç ettirmelere uğrayarak müşahhas olarak yaşamış, bir kısmı
da benzer tehlikenin kendi başına da geleceğini de hissetmiş geniş bir
nüfusun tasvibine mazhar olmuş bir karardır. Çerkes, Gürcü, Pomak,
Arnavut, Boşnak, Kürt ve Türkmen bütün Türk Milleti, yapılanları
unutmamış, bir daha aynı şeylerin yaşanmaması için birlikte hareket
etmiştir. Mezkûr koroya aferin almak ya da entelektüel camiaya ka-
bul edilmek için iştirak edenlerin, koroyla birlikte tehciri dar bir kad-
roya münhasır kılma çabası anlamsızdır. Gün gelir bir gün kendileri
de suçlu addedilebilirler.
İttihad ve Terakki, Meşrutiyet’in ilanından kısa bir süre sonra millî
birliği ve ülke bütünlüğünü Kanun-ı Esasî, Meşrutiyet ve Meclis-i Me-
busan gibi anayasal mefhum ve müeesselerle temin edemeyeceğini,
milliyetçilik çağında anayasal haklar tanınarak farklı unsurların şid-
det faaliyetlerine mani olamayacağını, etnik-dinî ayrılık düşüncesinin
bambaşka bir şey olduğunu, anayasal bir hak mücadelesi olmadığını
anlamış ve bunu, Balkan Harbi’nden sonra elde kalan Anadolu’yu ve
milleti müdafaa için, bir daha Balkan Harbi’ndeki duruma düşmemek
için hiç akıldan çıkarmamayı, mütemadiyen hatırda tutmayı temel bir
prensip haline getirmiştir.
Bu bahse –Ermeni Tehciri bağlamında ileride tekrar dönmek üzere-
son verirken aslında cevap bile vermeye değmeyecek iğrençlikteki bir
iddiaya kısaca da olsa temas etme lüzumu hissediyoruz. İttihadçılara
karşı onmaz bir kin ve husumet duyan bazı muhalifler onların Bal-
kan Harbi’nde askeri savaşmamaya teşvik ettiklerini iddia etmişlerdir.
Harp öncesi yaptıkları darbeyle İttihadçı hükümeti iktidardan düşür-
dükleri için hezimetten dolayı onları başka türlü mesul tutamayacak
olmaları da böyle bir iftiraya dört elle sarılmalarına sebep olmuştur. Bu
iftiranın asıl kaynaklarından biri İTC ve İttihadçıları adeta Masonluk
ve Siyonistlikle eşdeğer gören, Sadrazam Kamil Paşa’ya ise hürmette
- 150 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 151 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 152 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
da düşmana karşı cihad etmesini ise akıllara ziyan şekilde şöyle izah ediyor: “Hiç
şüphe yok ki şeyh-i müşarünileyh hazretleri bu sahtekâr, dinsiz ve hayâsız eşkıya-yı
şerirenin büründüğü kisveye aldanmışlar ve halife-i müslimin ve padişah-ı İslamiyan
namına hareketten çekinmeyen bu hazelenin iğfalâtına kapılmışlardır”. a.g.e., s. 112.
237 Mehmet Selahattin, a.g.e., s. 80.
- 153 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
tıpkı o paşalar gibi o nefer beye de emirber tahsis edilmişti! Nefer Bey kumandan
paşaların sofrasına oturuyor ve âdeta bir ‘Nefer Paşa’ muamelesi görüyordu: Ta-
biî bu vaziyet zabitlerle askerler arasında birçok dedikodulara sebep oldu. Tal’at
Bey’in her günkü faaliyeti hakkında raporlar alıyordum. Askeri harbetmemiye teş-
vik ediyor ve bilhassa Anadolu efrâdına Rumeli’nin kendi vatanları olmadığından
bahsediyordu! O sırada düşman ordusu ilerlemekte ve Edirne muhasaraya düşmek
üzere idi. Tabiî böyle bir fesada daha fazla tahammül edemezdim. Tal’at Bey’i
çağırttım. Karşımda askerî vaziyet alan nefer elbiseli müfside ‘Bey oğlum!’ diye
hitap ederek Edirne’ deki gayritabiî vaziyeti ve bu vaziyetten istifade ederek yap-
tığı menfî propagandayı anlattım; bu hâle bir dakika daha tahammül edemeyece-
ğimi, Edirne’ de kaldığı takdirde kendisini maâzallah idam ettirmek mecburiye-
tinde kalacağımı ve öyle bir mecburiyette kalmak istemediğim için o günkü trenle
derhal İstanbul’a hareket etmesini emrettim; tabiî çekildi, gitti.” 238
- 154 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 155 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 156 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
246 Bu hususta Türk akademyasının yüz akı doktora tezlerinden biri olan şu esere bakı-
labilir. Hüseyin Çelik, Ali Suavî ve Dönemi, İstanbul, İletişim Yayınları, 1994.
247 Kısakürek, Ulu Hakan II. Abdülhamid Han, s.263.
248 “Şahsı, eseri ve tesiriyle herkesten fazla Türk olduğunu ispat eden Namık Kemal, en
titiz ırk ölçüsiyle de kimseden eksik olmıyan halis bir Türk Çocuğu” Necip Fazıl Kısa-
kürek, Namık Kemal Şahsı-Eseri-Tesiri, Ankara: Recep Ulusoğlu Basımevi, 1940, s.5.
249 Kendisi de bir Rumeli muhaciri olan Ertuğrul Düzdağ, Necip Fazıl’ın, Çerkeşşey-
hizade Halil Halid Bey’in din reformcusu olduğu iddiasına tahammül edememiş,
“Suyun Öte Yakası” tabirinde değilse de bu konuda taşı gediğine koymuştur: “Heye-
canlı ve acûl yaradılışı gereği, çoğu zaman olduğu gibi işin hakikatini tahkik etmeyen
Necip Fazıl Kısakürek merhumun 1947 ve 1959 Büyük Doğu’larında yaptığı ‘canhıraş’
neşriyat ve sırası düştükçe bunu tekrar edişi, yanlış bilginin yayılmasına ve bugün dahi
mevzu-i bahs edilmesine sebep olmuştur”. Çerkeşşeyizade Halil Halid, Türk ve Arap,
Haz. Ertuğrul Düzdağ, İstanbul: Kapı Yayınları, 2016, s.36-37.
- 157 -
11. İttihadçılık ve Darbe Geleneği
- 159 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 160 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 161 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 162 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
bir zaman sonra içtimaın ihtilal mahiyetinde olduğu anlaşılınca bazıları itirazla
ayrılmaya yeltendiler. Onlar nihayet bir protesto mitingine davet edildiklerini
zannetmişler, toplantının böyle askerli, silahlı olduğunu bilmeden gelmişler.” 259
259 Hasan Amca, a.g.e., s. 87. Ancak Hasan Amca, Talat Paşa’nın öldürülmesi kararı ve
planını Prens Sabahaddin’e açtıklarında onun “Hasan Bey! Rica ederim. Derhal red-
dediniz,” dediğini yazar. Hadise şöyle vuku bulmuştur: Babıâli Baskını’nda öldürü-
len Sadaret yaverlerinden Nafiz, Hasan Amca’ya bir kart bırakır. Kart üzerine bulu-
şurlar. İkisi de Kuleli’den sınıf arkadaşıdır. Nafiz Bey, Harbiye Nazırı Nazım Paşa’nın
kendileriyle değil adeta İttihadçılarla birlikte hareket ettiğini, bu tehlikeli vaziyetin
önüne geçmek için Talat Paşa’nın katledilmesi gerektiğini söyler. Hasan Amca her
ne kadar buna karşı çıksa ve Kâmil Paşa’nın istifasını beklemenin daha salim yol
olduğunu teklif etse de, yine de neticede suikast işinde belli noktalarda uzlaşırlar,
hatta Talat Bey’in Yerabatan’daki evinin yakınındaki polis karakolunun mürettebatı
da değiştirilir. Fuat Şükrü isminde bir avukat da evinin kapısını aralık bırakmayı
ve faili gizlemeyi üstlenir. Hasan Amca, Sabahaddin Bey’in red kararı üzerine bu iş
için aldıkları parayı da iade ettiklerini ifade etmektedir. a.g.e, s. 90-91. Hasan Amca,
Mahmud Şevket Paşa sadaretindeki İttihadçı kabineye darbe teşebbüsünden dolayı
mevkuf, muterif ve mahkûm olmuş bir muhalif olduğu için bu vadide yazdıklarının
doğru olma ihtimali hayli yüksektir.
260 Felek, a.g.e, s. 92-96.
- 163 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 164 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
Chatalja, who demande continuation of the war. The troops who were detached to
guard the Porte declined to act. The reply to collective note was actually being drafted.
It is reported that Nazim, Minister of War, was killed]. Bugün (Kamil Paşa) kabinesi
toplantı halindeyken Enver Bey, 40 civarında silahlı adamıyla baskın yaptı ve şiddet
kullanma tehdidinde bulunarak Kamil Paşa kabinesinin büyük güçlerin tavsiyelerine
boyun eğdikleri gerekçesiyle istifa etmelerini istedi. Kamil Paşa kabinesinin bunu ka-
bul etmesi üzerine Saray’a giden Enver Bey bir mabeynci ile tekrar Babıâli’ye döndü.
Mabeynci, padişahın emri ile Sadaret mührünü talep etti. Enver Bey, Talat Bey ile
birlikteydi ve göstericiler de giderek artarak 2.000 kişiye ulaştı. Mahmud Şevket Paşa
Sadrazam, İzzet Paşa Harbiye Nazırı, Talat Paşa da Dâhiliye Nazırı oldu [Kabine teş-
kil edildiğinde ise Talat Bey’in, Mahmud Şevket Paşa’nın kurduğu kabinede yer alma-
dığı görülmüş, Hacı Adil Arda Dâhiliye Nazırı olmuştur; Talat Bey, Mahmud Şevket
Paşa’nın suikasta uğramasından sonra kurulan Said Halim Paşa kabinesinde Dâhiliye
Nazırı olmuştur, İ.K.] Enver Bey’in savaşın devamını isteyen Çatalca’daki Ordu’nun
tamamına komuta etmesi için (ismi anlaşılmayan) bir grup tarafından atandığının
ilan edildiği söylenmektedir. Savunma için seçilmiş birlikler harekete geçmeyi reddet-
tiler. Bu müşterek notaya cevap aslında plan aşamasındaydı. Harbiye Nazırı Nazım’ın
öldürüldüğü bildirildi”.
Bilal N. Şimşir, Ege Sorunu Belgeler, Cilt-I, Ankara: TTK Yayınları, 1989, s. 487.
262 Feroz Ahmad, Bir Kimlik Peşinde Türkiye, Çev. Sedat Cem Karadeli, İstanbul: İstan-
bul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2006, s. 70-71.
- 165 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
başlatıcısı gibi haklı ve doğru olmayan bir ithama maruz kalan ama
komitacılığı profesyonel mânâda içselleştiren, kendileri de darbe/bas-
kın yapmaktan çekinmeyen İttihadçıların, “askerî darbe” ile anılma-
ları Türkiye’deki darbe geleneğinin anlaşılmasını da zorlaştırmaktadır.
İTC’nin Babıâli Baskını ile iktidarı ele geçirmesinden kısa bir müd-
det sonra muhalefet mühim İttihadçılara yönelik suikastleri de içeren
komplo ve darbe teşebbüsleri planladı. Bu planlar, her ne kadar İstanbul
Muhafızlığı görevinde bulunan Cemal Bey’in (Paşa) zamanında aldığı
tedbirler ve bilhassa muhalif komplocular arasına yerleştirdiği ajanlar
sayesinde fiiliyata geçmeden sonlandırılmışsa da Sadrazam Mahmud
Şevket Paşa’nın öldürülmesine mani olunamamıştır.
İTC’ye yönelik komplo ve darbe teşebbüslerinin içinde, önde ge-
len Hürriyet ve İtilaf Partililer, Prens Sabahaddin ve çevresi, muvazzaf
subaylar ve komitacılıkla maruf siviller de vardı. Bu bakımdan, İTC
muhaliflerinin eylem ve teşebbüslerini sivil siyaset alanından soyutla-
yıp bunu “aynı zamanda subay sınıfının giderek vazgeçilmez oldukla-
rını ve -İttihadçı ya da değil- herhangi bir grup ya da partiye egemen ol-
malarını gösteren bir başka olaydır,”263 şeklinde değerlendirip İTC ve
muhalifleri arasında bir ayrıma gitmeden siyasî hadiseleri subay-ordu
merkezli ele almak da doğru bir yaklaşım değildir.
Darbecilik-komitacılık bakımından İTC ve İttihadçıların bir fark-
lılığı bulunmakla birlikte tüm Meşrutiyet dönemi boyunca sivil-asker
ilişkilerinde ya da subayların aktif olarak içinde yer aldıkları her siyasî
hadise ve gelişmede ordu baskın unsur da değildir. Şayet Cumhuriyet
dönemi darbelerine bir mebde, bir arkaplan aranacaksa İTC’ye değil,
Halaskar Zabitan Grubu’na bakılmalıdır. Cumhuriyet devrinde aske-
rin istemediği bir darbeye kimsenin gücü yetmezdi, İTC’de ise Talat
Paşa ve Kara Kemal’in içinde yer almadığı bir darbe gerçekleştirile-
meyeceği için 27 Mayıs 1960 ve sonrası darbelere yataklık ve kaynak-
lık yapan İTC değil, Prens Sabahaddin’in, Kamil Paşa’nın, İsmail Ke-
mal’in destekçisi olduğu Halaskar Zabitan’dır. 27 Mayıs salt bir askerî
darbedir; çünkü karar vericileri, planlayıcıları, icracıları hep askerlerdi.
263 M. Naim Tufan, Jön Türklerin Yükselişi, çev. Mehmet Moralı, İstanbul: Alkım
Ya-yınları, 2005, s. 341. Yazar kitabının başından sonuna kadar ordunun ya da su-
bayların dâhil olduğu her siyasî gelişmeyi ordu-merkezli ele almaktadır.
- 167 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 169 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 170 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 171 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 172 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 173 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
274 Ertürk, a.g.e., s. 226-227. Mehmet Emin Erişirgil ise bu hususta Mehmed Akif ’in
gayret ve faaliyetlerini şöyle anlatır: “ [Akif] artık yalnız politika şairliği de yapmı-
yordu, komiteciliğe de başlamıştı. Birinci Dünya Savaşı sıralarında İttihatçılar Hintli,
Tunuslu, Faslı, Trablusgarplı Müslümanlardan bazılarını İstanbul’a getirmişlerdi ya-
hut onlar gelmişlerdi. Mütarekeden sonra bunlardan çoğu yardımsız, işsiz, desteksiz
kalıverdiler. O bunların memleketlerine dönme çarelerini bulmak için her tedbire, her
yola başvuruyordu”. Erişirgil, İslamcı Bir Şairin Romanı Mehmet Akif, s.338.
- 174 -
12. İttihadçılık ve Birinci Dünya Harbi
- 175 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
olmaz, Çarlık idaresi devam eder ve bu idare hele bir büyük harbin galibi olunca,
öteden beri göz diktiği Boğazlar ve İstanbul’u mutlaka ele geçirmek yolunu tutardı.
Öte yandan müttefikimiz olan Almanlar da para veriyorlar, top veriyorlar ve harbe
girmemizi istiyorlardı. Kısaca, bizim 1914’te Birinci Cihan Harbine girmemiz zaruri
idi.” Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni, Cilt: 2, İstanbul: Emre Yayınları, 2000, s. 23.
276 Mustafa Aksakal, Harb-i Umumi Eşiğinde Osmanlı Devleti Son Savaşına Nasıl Girdi,
İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2010, s. 6–7.
277 Stefanos Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar Balkanlar, Kafkasya ve Orta-Doğu, Çev.
Şirin Tekeli, İstanbul: İletişim Yayınları, 1994, s. 133-134.
- 176 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 177 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 178 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 179 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 180 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
290 İşin ilginç tarafı, kimi Almanların, Osmanlı Devleti’nin Almanya’yı sömürdüğü
iddiasıdır. Mesela Alman İmparatorluğu Meclisi (Reichstag) üyesi M. Erzberger,
5-13 Şubat 1916 tarihinde İstanbul’a gelmiş, hem Alman yetkilileri hem de Osmanlı
ileri gelenleriyle görüşmüş, 25 Şubat’ta da raporunu Alman Dışişleri Bakanlığı’na
sunmuştur. Bu raporda Erzberger, “Türkler bu savaşta bizi sömürüyorlar” demiştir.
Mustafa Çolak, Alman İmparatorluğu’nun Doğu Siyaseti Çerçevesinde Kafkasya Poli-
tikası (1914-1918), Ankara: TTK Yayınları, 2006, s. 56-57.
- 181 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
Gerçi hiçbir İslam ülkesinde kimsenin kılı kıpırdamayacaktır. Hatta tersine ola-
rak Rusya’ dan, Hint’ten Cezayir’e nice Müslüman ülkelerinden askerler, İngiliz-
lerin, Fransızların saflarında bize karşı savaşacaklardır. Bu savaşta canla başla
savunduğumuz kutsal ülke ve şehirlerde ise, Peygamberin sülalesinden gelen şerif-
ler, bizzat halifeye ve Osmanlı devletine karşı isyan edeceklerdir. İngiliz altınları
ve casusları emrinde Müslüman Osmanlı Arapları Hicaz’ da, Medine’ de, Mek-
ke’ de, Suriye’ de Türk askerlerinin toptan öldürülmelerinde ön safı alacaktır.” 291
- 182 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 183 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 184 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 185 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 186 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 187 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 188 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 189 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
Bir dönem daha farklı şeyler yazan gazeteci Cengiz Çandar ise “Sha-
ron’cu vicdansızlar-Filistin yalanları...” başlıklı yazısında Arap İsyanı
hakkında şunları yazmaktaydı:
“Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in Hicaz’ da bazı Arap bedevi kabilelerini ayak-
landırarak 1916’ da İngilizlerle işbirliği yaptığı doğrudur. Ancak, Birinci Dünya
Savaşı konusunda genel bir bilgisi ve fikri olan herkes, bunun ‘askeri açıdan’ ta-
yin edici bir değer taşımadığını bilir. İngilizlerin daha sonra yerine getirmediği
‘bağımsızlık vaadi’ ile işbirliğine çektikleri Şerif Hüseyin’in ve oğullarının ko-
muta ettiği bedevi kabileleri, Mekke-Maan hattında, yani ‘asıl cephenin geri-
si’nde İngiliz kuvvetlerine yardımcı olmuştur. ‘Asıl cephe’, önce Süveyş Kanalı ve
Kanal Harbi’nde Türk-Osmanlı kuvvetlerinin geri çekilmesinden sonra Filistin’ de
kurulmuştur. Filistin’ de tek bir Arap ayaklanmamıştır. Suriye’ de, Irak’ta, Lüb-
nan’ da Türk kuvvetlerini ‘arkadan vuran’ herhangi bir olay olmamıştır. Arap-
ların ezici çoğunluğu, İstanbul’a yani Türkiye’ye sadık kalmıştır. Cephedeki ko-
mutan, Şam Valisi Cemal Paşa, çok sayıda Arap milliyetçisini idam ettirmiştir.
Cemal Paşa’nın ve İttihatçıların309, kaba baskı politikalarının Araplarda büyük
tepki yaratmasına karşılık, Arabistan Yarımadası’nın Hicaz bölümünden Akabe’ye
kadar olan ‘cephe gerisi’ dışında, Arapların Türkleri arkadan vurduğuna dair ta-
rihte herhangi bir kayıt yoktur. Peki, daha sonra İsrail’in kurucu kadroları ola-
cak unsurların, Filistin’ de İngiliz ordularının ‘içinde’ Türklere karşı savaştığını
biliyor musunuz? Bunu Yahudi tarihçiler anlatıyor. Yahudi kökenli ünlü İngiliz
tarihçisi Martin Gilbert, yine ünlü ‘A Complete History of First World War’ (Bi-
rinci Dünya Savaşı’nın Tam Tarihi) adlı anıtsal kitabının 305. sayfasında “Bir-
çok Yahudi Türkiye’nin yenilgisinin Filistin’ de bir Yahudi özerkliğine yol açma-
sını umuyordu. O kış (1917) Londra’ da bir Romanya doğumlu Filistin Yahudisi
Alex Aaronsohn, Türkleri Filistin’ den çıkartmanın bir yolunu bulmak amacıyla
İngilizlere hizmet sundu. Ailesi, Filistin’ de bir casus şebekesi kurmuştu bile. O, bu
şebekeyi İngilizlerin hizmetine verdi. Gazze ve Birüssebi arasındaki çöldeki kuyu-
ları ve su kaynaklarını iyi biliyorlardı. Bu bilgi, İngiliz kuvvetleri ileri harekâta
geçecekleri vakit, çok işe yaradı...” Kitabın 373. sayfasında Balfour’a yazılan bir
mektuptan şu satırlar: “Rusya’ daki hemen her Yahudi bir Siyonist ve eğer Siyonist
emellerin başarıya ulaşmasının Müttefikleri desteklemeye ve Türkleri Filistin’ den
kovmaya dayandığına ikna edilirlerse, kendi lehimize çok önemli bir unsuru ka-
zanmış olacağız.” Bu ‘misyon’u gerçekleştirmek için öne atılan, bugün Sharon’un
mensup bulunduğu Likud’un ‘pir’i olan Vladimir Jabotinsky idi... Sayfa 366: “...
İngiliz hükümeti Filistin’ deki Türk idaresini İngiliz idaresi altında bir Siyonist
antite ile değiştirme düşüncesine yaklaştı. O yaz, Lord Rotschild Filistin’ de bir
309 Çandar’ın İTC ve İttihadçılara karşı bakışaçısı müspet değilse de ufak-tefek bilgi
eksikliğinin bulunduğu bu yazısının bigâne kalınamayacak bir kıymete sahip oldu-
ğunu ifade etmeliyiz.
- 190 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
Yahudi Ulusal Ülkesi kurulması için bir taslak sundu; böylece Yahudiler Mütte-
fik ordularında görev alarak Türklerin bozguna uğratılmasını önemli bir amaç
haline getirmeye teşvik edileceklerdi...” Buyrun, sayfa 429’a: “... Allenby ordusu,
Yafa’nın kuzeyindeki sahilin yanıbaşındaki ovada Kudüs’ ün kuzeyine doğru hare-
ket etmeyi beklerken, birçoğu Rusya doğumlu 5.000 Filistinli Yahudi silah altın-
daydı...” Bir başka ilginç ‘tarihi bilgi’, İsrail’in kurucusu David Ben Gurion’un
anılarında mevcut. Ben Gurion, Birinci Dünya Savaşı patladığı sırada, İstan-
bul Hukuk Fakültesi’nde. Amacını şöyle anlatıyor:
“... İktidar merkezine bu kadar yakın olarak, Filistin’ deki Yahudilerin du-
rumunu geliştirebilmeyi düşünüyordum. Çeşitli yollarla Yahudi özgürlük hareke-
tini ilerletebilirdim; önce özerklik, nihai olarak tam bağımsızlık elde ederek. Akıl
yürütmem böyleydi. İstanbul’ da rasladığım Arap öğrencilerle bu konuda düşün-
celerimin çok farklı olduğunu görmekten şaşırdım... Bu genç entellektüel Araplar,
mücadelelerinin geleceğini Türk idaresinden bağımsızlık olarak görmüyorlardı.
Hiçbiri Arap topraklarının bağımsızlığından söz etmedikleri gibi böyle bir amaç
için çalışmıyorlardı. Tam tersine, birçoğu, daha geniş ve daha büyük bir Türk
imparatorluğu görmek istiyorlardı...” (Ben Gurion Looks Back-Talks with Moshe
Pearlman, s.46) Peki, 1922 sonlarında Türk Milli Mücadelesi zafere doğru yü-
rürken, ‘bazı Filistinli Arap liderlerin Kemalistlere başvurarak, kendi kaderlerini
tayin hakkı elde edebilecekleri Türk mandası istediklerini’ biliyor muydunuz? Fi-
listin, İngiliz mandası altına konulmuşken, Filistinli Araplar, ‘Türk mandası’ is-
tiyorlar. Kaynak, yine bir Yahudi-İsrailli tarihçi; Y. Porath’ın ‘The Emergence of
Palestinian-Arab National Movement 1918-1929’ (Filistin Arap Ulusal Hareke-
tinin Doğuşu 1918-1929) adlı kitabının 160-165. sayfaları...” 310
- 191 -
13. İttihadçılık ve Ermeni Meselesi
katliam ve kılıç artığı muhacirlerin durumu, artık yeni bir kaybı dev-
letin değil milletin beka meselesi haline getirecekti. Artık Anado-
lu’dan başka kaybedilecek ve sığınılacak bir toprak kalmadığı için sa-
dece muhacirler değil, onlara evsahipliği yapanların da geleceği tehdit
ve tehlike altındaydı.
Daha evvel de bahsettiğimiz üzere, Ermeni Tehciri’nden önce Ege’de
de bir tehcir/göç/göç ettirme hadisesi yaşandı. Bir kısım entelektüelin
tarihî gerçekleri hiçe sayarak “İttihadçı faşizminin(!)” ilk tehcir eylemi
saydığı bu hareketin sebebi ise şuydu: Yunanistan Balkan Harbi’nde
Midilli, Sakız ve Limni adalarını işgal etmiş, Osmanlı hükûmetinin
güvenlik gerekçesiyle iade talebine de yanaşmamıştı. Ancak Osmanlı
Devleti’nin Yunanistan’la savaşmadan bu adaları geri alma imkânı mev-
cuttu; çünkü inşası İngiltere’ye sipariş edilen ve parası ödenen iki dret-
notun teslim tarihi yaklaşmıştı. Bu iki donanımlı savaş gemisiyle Os-
manlı sadece Akdeniz’de değil, Karadeniz’de de en güçlü donanmaya
sahip oluyordu. İki dretnotun Osmanlı’ya teslim edilmemesi için Yu-
nanistan gibi Rusya da İngiltere’ye baskı yapıyordu. Hatta Yunanistan
bu iki dretnot teslim edildikten sonra Osmanlı’yla denizde baş edeme-
yeceğinden bir an önce İzmir’e saldırı planını bile gündeme almıştı.
Ege’deki Rumların tehciri bu gerçek ve ayrıca Balkan Harbi sebebiyle
vuku bulan Rumeli Müslümanlarının Anadolu’ya göçü/göç ettirilmesi
ıskalanarak izah edilirse haksızlık olur. Türkiye ile Yunanistan arasın-
daki mübadele rakamları dikkate alındığında yine de Ege’de çok fazla
Rum’un tehcire tâbi tutulmadığı anlaşılır.
Artık Ermeni Tehciri’ne gelebiliriz. Düvel-i Muazzama’nın reform
planlarıyla özerkleştirilen ve sonra da bağımsızlığına kavuşan etnik-dinî
Hıristiyanlar gibi reform mazhariyet ve muavenetine sahip olan un-
surlardan biri de Ermenilerdi. 93 Harbi ertesinde imzalanan Ayastefa-
nos Antlaşması’nda Ermeniler lehine getirilen düzenleme her ne kadar
Berlin Antlaşması’nda Rusya’nın etkisi noktasında yumuşatılmışsa da
yine de bir reformu öngörüyordu. Gür çıkan sesleriyle melekten daha
masum bir profil çizen Ermenilerin hiç olmazsa etkili bir kısmının bu
tarihten itibaren Rumeli’yi örnek aldığı tartışmasızdır. İlginçtir, Bul-
garistan, Bosna-Hersek, Doğu Rumeli ve Makedonya örneklerinde
görüldüğü gibi Ermeni özerkliğinde de Rusya başaktördür. Tehcirden
- 194 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
takriben bir sene önce Osmanlı’ya ecel terleri döktüren Yeniköy An-
laşması da Rusya’nın önayak olduğu ve Düvel-i Muazzama’nın destek-
lediği bir Ermeni reformu projesiydi. Osmanlı hükûmetinin 8 Şubat
1914’te kabul ettiği bu projeye311 göre Ermenilerin meskûn bulunduğu
Vilayât-ı Sitte iki yabancı müfettişin idaresine bırakılıyordu. İttihad-
çılığı tartışmasız bir hükûmetin bu reform projesini kabul etmesinin
çaresizliği ve ağırlığı vaziyetin vehametini izaha kâfidir. 1914’e gelin-
diğinde Ermenilerin Balkan Hıristiyanları gibi özerklik kazanmala-
rının tüm altyapısı hazırlanmıştı. Ermeni komitacılar, girişimleriyle
Balkanlı meslektaşlarını örnek aldıklarını yeteri kadar ispatlamışlardı,
ancak unuttukları bir şeyler vardı:
1- Nispeten yoğun olarak meskûn bulundukları Doğu Anadolu böl-
gesi Rumeli gibi Avrupa’ya yakın değildi. Bu sebeple bölgenin coğrafî
konumu herhangi bir hadise anında Avrupa devletlerinin ani müda-
halesini imkânsız kılmaktaydı. Rusya ise kendi topraklarında yaşayan
Ermeni nüfus sebebiyle çok dikkatli ve zaman zaman da ikircikli ha-
reket etmekteydi.
2- Bu bölgede Rumeli’de olduğu gibi her bir büyük devletin dik-
katini yoğunlaştırdığı farklı dini-etnik gayrimüslim unsurlar bulun-
mamaktaydı.
3- Bilhassa Makedonya örneğinde görüldüğü üzere Yunanistan, Sır-
bistan, Bulgar Prensliği gibi kendilerini nispet edecekleri devlete sınır
bağımsız bir devlet veya prenslikleri yoktu.
4- I. Dünya Harbi’nin patlak vermesi, Ermenilerin reform hayalle-
rini ve muhtemel planlarını boşa çıkarıyordu.
6- Bölgenin coğrafî ve demografik yapısıyla 1914 Ermeni reform
projesi ve Ermeni hayallerinin telifi muhaldi. Bu denli bir zorlama,
311 Yerasimos, 1912’de Rus ajanlarının Osmanlı-İran sınırı üzerindeki Kotur’dan ha-
reketle Van’ı Tebriz’e bağlayan yolu denetlemekle görevli Kürt Simko Ağa’yı ruble
ve silah vaadiyle Ağrı Dağı’ndan Urumiye’ye uzanan bir bölgede Kürt federasyonu
kurması için harekete geçirdiklerini, Kürtlerin, bu hattın bir kısmındaki Ermeni
köylerine saldırmaya başladığını, aynı Rusya’nın, bu hadisenin tetikleyicisi olduğu
sonraki gelişmeler üzerine de reform için harekete geçtiğini ve 8 Şubat 1914’te Yeni-
köy Anlaşması imzalandığını yazmaktadır. Yerasimos, a.g.e., s. 279-280
- 195 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 198 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 200 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 201 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
olmaz mı? 1894-6 ile 1915 arasında bu tür bir çizgisel bağın kurulmasına, bir-
çok makul neden ileri sürerek karşı olabiliriz ve her iki kitlesel katliama, birbirin-
den farklı sosyal olgular olarak yaklaşabiliriz. Ama bu tutum bile, her iki kitlesel
katliam arasındaki benzerlik ve farkların neler olduğu, bunların ne denli sürek-
lilik ve kopuş olarak açıklanacakları gibi bir soruyla uğraşmak zorundadır.” 314
- 202 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 203 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 204 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
Her ne zaman Hıristiyanlar arasında muhacir iskân edilmiş ise, bundan bir
felaket zuhur ettiğini mazideki tecrübeler bize isbat ediyor. 1874-1875’ de Kaf-
kasya’ dan hicret eden Çerkes muhacirleri Tuna vilayetlerine iskân edilmişlerdi.
Bundan o kadar karışıklıklar çıktı ki, nihayet Rus-Türk muharebesi infilak etti
ve bu hareket Türklerin Tuna vilayetlerini kaybetmelerine mal oldu.
1878’ de Bosna-Hersek’in Avusturya tarafından ilhakı üzerine Bosna muha-
cirleri Makedonya’ da iskân edildiler. Orada dinî ve dâhilî çarpışmaların zuhuru
için birkaç ay kâfi geldi. Neticesi şimdiki Türk-Balkan Harbi ve Türkiye’nin bü-
tün Avrupa vilayetlerini kaybetmesi oldu.
Devletler, bu mülahazat baki kaldıkça aynı esbabın, Ermenistan’ da da Av-
rupa siyasetini alt üst edecek ve umumi ihtilâlâtı ve yeni tehlikeleri tevlid edebi-
lecek yeni vekayii intaç etmesini istemiyeceklerdir.
5 Mayıs, 1913. Millî Ermeni Heyet-i Murahhasası Reisi Bogos Nubar”.318
318 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Yeni Matbaa, Ankara: 1950, s. 410-11.
- 205 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
imdadına koştular. 4 Mayıs günü Türkler köyü zaptetti. Strelça köyü, Avratalan
ile Otlukköy’ ün ortasında bulunuyordu…
Rodoplar eteğinde Meriç’in sol yakasında üçüncü ve sonuncu ayaklanma mer-
kezi Batak köyü idi. Bilahare en fazla istismar edilen yer de burası olmuştur. Ba-
tak Bulgarları 4 Mayıs günü isyana katılmışlardı. Batak Bulgarlarının Müslü-
manları öldürmeye başlamalarının duyulması üzerine Dospat Balkanı Müslüman
köyleri alelacele silahlanmışlar ve durumu öğrenmek üzere Ali Ağa’nın oğlunu da
bu köye göndermişlerdi. Ancak gönderilen elçi de yakalanıp hapsedilmiştir. Bu
durumda Tatarpazarcık Meclisi, Batak’taki ayaklanmayı bastırmak için Dos-
patlı Ahmet Ağa’yı görevlendirmiş, Dorkovolu Mehmet Ağa da kendisine yar-
dım etmiştir. Batak’ta isyancıların 1.100 silahlı adamı vardı. Dospatlı Ahmet
Ağa, topladığı Pomak gönüllüleri ile 11 Mayıs’ta Batak köyü yakınına gelmiş ve
isyancılara teslim çağrısı yapmıştır. Red cevabı üzerine 11-14 Mayıs günleri Po-
mak gönüllüleri ile Bulgar isyancılar arasında kanlı çarpışmalar olmuş, 15 Ma-
yıs günü Pomak gönüllüleri/başıbozuklar köyü zaptederek yakmışlar, silahlı-silah-
sız bakmadan, Bulgarları kılıçtan geçirmişlerdir. İngiliz tahkik memuru Baring
bu köyde 5.000 Bulgarın öldürüldüğünü ileri sürmüşse de köyün toplam nüfusu
ancak 2.800 kadardı. Köyde 1.781 kişi kaldığına göre öldürülen Bataklı Bulgar
sayısı 1.019’a düşmekteydi…
Meriç’in sağ kıyısında, Rodopların eteklerine doğru gelişmiş ayaklanmaya ge-
lince Pruştenca köyü en iyi tahkim edilen köydü. Bulgar tarihçilerine göre bu köy-
deki tabyalar 600 kadar silahlı isyancı tarafından tutulmaktaydı. 8 Mayıs’tan
itibaren köye, Tımrışlı Ahmet Ağa, Adil Ağa ve İsmail Ağa kumandasında Türk,
Pomak ve Çerkez gönüllüleri saldırıya başlamışlar, fakat isyancılar şiddetle karşı
koymuşlardır. 11 Mayıs’ta Filibe’ de Reşit Paşa kumandasında bir miktar asker
gönderilmiş, asiler tüm çağrılara rağmen teslim olmamış, Türkler toplarla köye
girmiş, Bulgarlar teslim olmamak için karılarını, çoluk-çocuklarını dahi öldüre-
rek intihar etmişlerdir. Baring’e nizami kuvvetler zamanında gelseydi Bulgar ölü
sayısı 750’ den az olacaktı.” 319
- 206 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 207 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 208 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
323 Bu konuda yapılmış bir çalışma için bkz. Tuncay Öğün, Unutulmuş Bir Göç Trajedisi
Vilayât-ı Şarkiye Mültecileri (1915-1923), Ankara: Babil Yayın-Dağıtım, 2004.
324 Halide Edib, bunu başka bir sebebe bağlar: “Genç Türkler, Taşnaklarla ilk anlaşma-
larında yeni rejim kuvvetle yerine oturuncaya kadar silahlarını muhafaza etmelerini
kabul etmişlerdi. İşte Adana’daki mukatelenin birçok amilleri arasında bunun da bu-
lunduğu söyleniyordu.” Halide Edib Adıvar, Mor Salkımlı Ev, İstanbul: Can Yayınla-
rı, 2011, s. 191.
- 209 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
başladılar. Bu kıtanın tercihine bir sebeb daha var idi ki o da Devlet-i Selçu-
kiyye evânında [zamanında] Sis’ de (Kozan’ da) bir Ermeni emâret-i müstakılesi-
nin bulunması idi. Bu cazibe-i tarihiye rağbetlerini tezyid etmiş idi. Bu üç yüz
on yedi, on sekiz senelerinden (1900’ lü yılların başları kastedilmekte) i’ lân-ı meş-
rutiyete kadar Adana vilayetinin Ermeni nüfusu[nun] iki misli artdığı tahrîr-i
nüfûs cedvelinden anlaşılıyor. Komiteler Adana vilayetini cevelangâh-ı mefâsid
[kötülük merkezi] etmeğe çabalıyorlar idi… Ermeniler bir tarafdan bu gibi mü-
nasebetsiz ve çirkin harekât ile kendilerini lisana getirdikleri halde diğer taraf-
dan bi’ l-fiil istihsâl-i âmâl için Adana dâhilinde nüfûsca ‘tefevvuk-i adedî [sayı
üstünlüğü] nazariyyesini de şiddetle tatbîk ve icraya uğraşıyorlar idi. Usûl-i meş-
rutiyyet mevâni’-i seyr ü seferi [seyahat yasağını] ref ’ etmekle [kaldırmakla] beş
altı ay zarfında vilayete birçok Ermeni aileleri hicret edip son günlerde bir ha-
neye müteaddit ailelerin birleşdiği[yerleştiği] görülmüşdür.” 325
- 210 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
Araplar tehcire kadar dikkate bile alınamayacak bir oranda bahse konu
olmuşlar, ancak tehcir esnasında bilhassa Suriye hudutlarında bazı feci
hadiselerle birlikte anılmışlardır.
Buraya kadar söylediklerimizi millet mefhumu ekseninde bir ne-
ticeye bağlarsak, bu topraklarda, Türk milletinin müşterek tarihinde
ne vuku bulmuşsa günahı-sevabı etnik ayrıma gitmeden herkese ait-
tir. Bu topraklarda nasıl geçmişte yaşanan hadiselerden dolayı salt bir
unsuru veya bir şahsı etnik kökeni itibariyle mes’ul addedemezsek mil-
letten ayrılmamak kaydıyla gelecek için de aynı kaide geçerli olmalı-
dır; çünkü her Müslüman unsur birbiriyle ayrılamayacak kadar iç içe
geçmiştir. Kemal Karpat iç içe geçmişliğin çerçevesini çok güzel çiz-
mektedir: Osmanlının geniş topraklarındaki Müslüman unsurlar, bu
toprakların kaybedilmesiyle katliama uğramış, yok edilmeye çalışıl-
mış, bu Türk, gayritürk Müslüman unsurlar da Osmanlının elinde
kalan topraklara hicret etmeye başlamıştır. Hicret uzun bir zamana
yayılmış, nihayet en son toprak parçası olan Trakya ve Anadolu’da,
yani Türkiye’de hicret son bulmuştur; elde kalan ve savunulması gere-
ken bu topraklar aynı zamanda yeni bir millet inşasına da yol açmış-
tır. Hicretlerle bu topraklarda temekkün ve tavattun eden bu insan-
lar özellikle İslam Hukuku’nun nikâh müessesesiyle kaynaşmış -İslam
Hukuku’nda evlilik için etnik köken değil, Müslüman olmak şarttır-,
böylelikle temeli Müslümanlık olan yeni bir Türk Milleti tekevvün et-
miştir. Müslümanlık/İslam, Türk Milleti’nin herhangi bir unsuru de-
ğil, “esası” olmuştur.
- 214 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 215 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
329 I. Dünya Harbi esnasında yaşananlarda salt Türklerin itham edilmesi, canlı tarih
şahitleri olarak hep Ermenilere müracaat edilmesi, mezalim vesikası olarak sadece
Ermeni ve kötüniyetli misyoner ve sefaret mensuplarının hatıratlarına atıfta bulu-
nulması bariz bir çifte standarttır. Kazığa oturtulan, asker (Rus) ve çetelerin (Er-
meni) tecavüzüne maruz kalan, tecavüze maruz kalmamak için kendini köprüden
ırmağa atan, hamileyken süngüyle karnı deşilen, bebeği süngüye takılan, kirve köyü
diye sığındığı Ermeni köyünde tek kişi kalmayıncaya kadar katledilen insanların
hikâyesi onlar sırf Kürt ve Türk diye, Müslüman diye mi ilgi çekmiyor? Bkz. Hü-
seyin Çelik, Görenlerin Gözü ile Van’da Ermeni Mezâlimi, Ankara: Cedit Neşriyat,
2008.
- 216 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 217 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 218 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 219 -
14. İttihadçılık ve İktisadî Bağımsızlık ya da
Kara Kemal
İ ttihadçılık ve iktisat mevzuları ele alınırken akla gelen ilk isim hiç
şüphe yok ki Kara Kemal olur. Kara Kemal’in kim olduğunu Mal-
ta’da kendisiyle birlikte bulunan gazeteci Ahmed Emin Yalman’dan
dinleyelim:
“Kara Kemal, bir politikacıdan ziyade takım takım müritleri olan, ruhlara
hükmedebilen bir şeyh intibaını yaratıyordu. Birçok kimseyi, karşılığında hiçbir
menfaat olmadan derin saygı ve sevgi hisleriyle kendine bağlı bulundurabilen bir
Kemal Bey… Belli bir zümre üzerinde Kemal Bey’in esrarlı bir tesiri olduğu göze
çarpıyordu. Sürgün hayatında mesela Kemal Bey’in nargilesi için üzülen, töm-
bekisi kalmadığı için uykusu kaçan arkadaşlar vardı. İstanbul İttihat ve Terakki
teşkilatına mensup takım takım adamlar ya saygı ve sevgi hisleriyle veya menfaat
ümitleriyle, onun emirlerini körü körüne dinliyorlar, gazabı karşısında titriyor-
lardı. Kara Kemal esnaf teşkilatını kuvvetli bir hale getirmiş, eski loncaları can-
landırmış, loncaları ve birliği olmayan esnaf arasında yeni teşkilat kurmuştu.
Bilhassa hamallar teşkilatı onun, daima seferber olan bir nevi komando kuvve-
tiydi. Kara Kemal, fırıncılar, hamallar, bakkallar gibi grupların, lonca ve bir-
liklerin başına kendi inandıkları adamları getirmelerine meydan bırakmamış,
bunlardan her birine kendi adamlarından birini yerleştirmişti. Bu gibi teşebbüs
ve hareketleriyle Tal’at, Enver ve Cemal’ den ibaret üçlü diktatörlüğe bile şu inti-
baı vermişti ki kendisinin istediği yapılmazsa, emrindeki ayaktakımına dayana-
rak her şeyi alt üst edecek bir durumdadır. Gerek diktatörler, gerek parti umumi
merkezi, Kara Kemal’i şakaya gelmez bir kuvvet diye kabul ediyor, onunla hoş ge-
çinmeye bakıyorlardı. Eğer adam tanımakta çok yanılmıyorsam, Kara Kemal’in
şahsi olarak bir ihtiras adamı olmadığına inanıyorum. Kendisinde kuvvetli bir
vatanseverlik hissi vardı.” 333
- 221 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 222 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
Ziya Şakir, ayrıca Kara Kemal’in “idare ettiği geniş mikyasta bir is-
tihbarat şebekesi” olduğunu, 23 Ocak 1913’teki Bab-ı âli Baskını’nda
yer alan iki zümreden birinin “Kara Kemal Bey’in teşkilatına dâhil muh-
telif zümreye mensup siviller” olduğunu da yazmaktadır.337
Talat Paşa, şeftir, reistir; ancak İttihadçıların Küçük Efendisi Kara
Kemal de az adam değildir; Talat ülkeyi, o da İstanbul’u idare etmiş-
tir; bazen, İstanbul’u idare etmek, tekmil memleketi idare etmekten
daha müşkildir, daha mühimdir; İttihad ve Terakki’nin İstanbul mu-
rahhası, cemiyetin katib-i umumisi’nden daha az ehemmiyeti haiz bir
pozisyonda değildir.
Bugün itibariyle Kara Kemal’in “Millî İktisat” mefhumuyla yan
yana zikredildiği bir vakıadır. Aslında Kara Kemal denilince akla gel-
mesi iktiza eden şey, hayattayken yaptıklarının gelecek nesillere na-
sıl intikal ettiği, bunun siyaseten tevarüs edilip edilmediği, takip ve
336 Ziya Şakir, İttihat ve Terakki-II Nasıl Yaşadı?, s. 86-87.
337 Ziya Şakir, İttihat ve Terakki-II Nasıl Yaşadı?, s. 598, 789.
- 223 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 224 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 225 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 226 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
tesisten üç ay sonra ikinci defa olarak Birinci Mıntıka Reisi olunca, şirketin elinde
mevcut olan pirinç, fasulye ve şekeri kendilerine mal olan fiyatlardan biraz faz-
lasıyla bana vermelerini ve bu suretle memlekete hizmet edeceklerini söyledim ve
muvafakatlarını temin ettim. O sırada mıntıka hesabına tüccarla uyuşarak pirinç
fiyatını 30 kuruşta tevkif etmek [sabitlemek] için 35 kuruşa tüccardan pirinç al-
dım. O vakit de herkes bunları Kemal Bey ucuz alıyor, şirketlere veriyor, fazla fi-
yata sattırıyor, demişlerdi. Hâlbuki bu iş bunların makûsudur. Ben bu pirinçleri
35 kuruşa toplarken millî şirketlerden pirinci 19 kuruşa aldım. O vakit şirketle-
rin elinde 169.169 kıyye pirinç mevcud idi ve o tarihte pirincin okkası 35, 36 ve
37 kuruşa satılıyordu… Aynı tarihte şirketin elinde 129.000 kıyye fasulye vardı.
Fasulyenin 96.000 kiyyesini 9 kuruştan mübayaa ettim, hâlbuki o vakit piyasada
bir okka fasulye 15,20 kuruş idi; nitekim bu suretle ahaliye 100’er dirhem fasulye
tevzi etmiştim ve tabii bu 96.000 kiyye fasulye bütün tevziata kifayet etmediğin-
den piyasadan da 20 kuruşa fasulye mübayaasına mecbur olmuştum; hâlbuki biz
on kuruşa ahaliye fasulye dağıtmıştık. Sonra şirketin elindeki şekerleri, piyasada
bir okka şeker 150 kuruşa satılırken, 9 kuruşa alarak ahaliye ve bir kısmını 50
kuruşa, 42 kuruşa kooperatiflere ve 20 kuruşa memurine tevzi ettirdim… Şu-
rasını söyleyeyim ki dört beş milyon şeker ihtikâr edecek adam için başka bir ka-
leme atf-ı nazar etmeğe hacet yoktur; çünkü 100 kuruştan verse 5.000.000 lira
ederdi,343 fakat bunu yapmaya sebep yoktu ve şirket bunu yapabileceği halde yine
343 Kantariye şirketi ve şeker tevzii hususunda şu satırlar hayli dikkat çekicidir: “İs-
tanbul Heyet-i Merkeziyesi o sırada, biraz nevi cinsine münhasır, mevcut iktisat
nazariyelerine pek uymamakla birlikte ilk hamlede yabana atılmaya layık olmayan
bir fikrin peşine takılmıştı. İstanbul’da büyük bir Kantariye Şirketi kurmak, bunun
hisselerini tedricen İstanbul’un biri hususi ticaret ve diğeri kooperatifler olmak üzere
iki nevi bakkaliye teşkilatı arasında taksim etmek istiyordu. Bu maksadını tahakkuk
ettirmek için de şöyle bir vasıtaya müracaat ediyordu: Bizzat getirtip peyderpey İs-
tanbul halkına dağıttığı üç yüz küsur vagon şekeri, her bakkal dükkânları vasıtasıyla
dağıtıyor, bu şekerleri nüfus başına muayyen bir miktarda ve gayet ucuz bir fiyatla
tevzi ettiriyordu. Fiyatı tayin ederken bakkallara küçük bir kâr hissesi ayırmış, fakat
bunun bir miktarını gizli tutmuştu. Bu tevzi işi bir miktar ilerledikten sonra Bakkallar
Cemiyeti vasıtasıyla bu bakkallara müracaat ve Kantariye Şirketi’nin hisselerinden
almalarını teklif etti. Sermayeleri az olan bu bakkallar bu gibi işlere girmekte esasen
tereddüt eden insanlar olduklarından Heyet-i Merkeziye onlara dedi ki: ‘Sizin sat-
tığınız şekerlerden hâsıl olmuş bizde bir miktar daha kârınız var. Eğer isterseniz bu
kârınızı nakden alabilirsiniz. İsterseniz bu kârlarla size hisse senedi vereyim’. Bu söz
karşısında bakkalların büyük bir kısmı kâr mukabilinde hisse senedi almayı tercih et-
tiler. Görülüyor ki harp esnasında şöyle yapıyormuş, böyle ediyormuş diye mübalağalı
dedikodularla aleyhine hücum edilen Kantariye Şirketi, şunun bunun zengin olması
için kurulmuş bir müessese değil, belki de İstanbul’da mükemmel ve tam manasıyla
Avrupai bir bakkallık teşkilatı vücuda getirmek gayesiyle meydana getirilmiş bir nevi
toptancı bakkaliye, bir nevi ‘Bakkallar Ana Şirketi’ idi.” Birgen, a.g.e., s. 331-32.
- 227 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
yapmamış, tahfif-i es’ âra [fiyatların düşmesine] hizmet etmiş ve galâ [karaborsa],
ihtikâr yollarına sapmamıştır.’ 344
- 228 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 229 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
348 Kara Kemal’in 5. Şube’de verdiği ifadede zapta geçen sözleri şöyledir: “Aile matbahı
(aşevi) namiyle İstanbul’da 26 yerde matbahlar küşad ettirdim ve bir kab yemek bir
kuruşa verilmek üzere 90.000 kişiyi besledim…”
- 230 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
istenilen şey elli bin kilo ekmek idi. İstanbul fırınlarının o zamanki kabiliyetle-
rine nazaran bunun iki mislini vermeleri işten bile değilken yüzde sekseni gayri-
millî olan fırıncılar kasten ekmek çıkarmamışlar, halk ekmek bulmak için fırın-
ların önünde birbirine girmişti. En nazik bir zamanda fırıncıların bu hareketi
yapmış olmalarını İttihat ve Terakki unutmadı ve umumi harp ile beraber İstan-
bul’ da Türkleri fırıncılığa sevketmeye karar verdi.” 349
- 231 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 232 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
tesiri ise çok azdır. İstanbul iaşe işleri Kara Kemal’in ve İstanbul Heyet-i
Merkeziyesi’nin elinde bulunduğu sırada ahlakları tecrübeden geçmiş
insanları kullanmaya daha ziyade ehemmiyet verildiği için küçüklerin
yaptıkları fenalık da az olmuş, ancak sonraları iaşe işleri memur kad-
roların eline geçince ahlakî kontrol azalmış ve resmî kontrol da zaten
bu gibi ahvalde çok müessir olamamıştır. Bunun için harbin devamı
müddetince küçük anaforlar ve anaforcular da kimi zaman meydanı
boş bulmuştur. Az da olsa büyük suiistimal yapan da olmuştur. “Far-
masonluk ve mürailik alakalarıyla İttihat ve Terakki’ye sokulup kendi-
sine yoktan bir muhabbet verdirmiş olan Emanuel Karasu da bu tarzda
zengin ol[muştur]” ama Talat Paşa Almanya’da malî ve maddî müza-
yaka halindeyken ona borç vermemek için bin dereden su getiren de
aynı şahıs olmuştur. “Hâlbuki bu adam parayı sırf İttihatçılık sıfatını
kâh Alman’a, kâh Türk’e, kâh Yahudi’ye satarak kazanmıştı.”352
Hâsılı Müslümanlar tüccarlıkla meşgul ve bu münasebetle mem-
lekete, millete muin [yardımcı] olsunlar diye onlar korunmuş, kayrıl-
mıştır; ancak yeterli iktisadî tecrübe ve terbiye mahrumiyetinden ve
kimi şahsî zaaftan mütevellid bazı suiistimaller olmuşsa da bu, asla ve
kat’a Hürriyet ve İtilafçılarla bilahare Kemalistlerin mübalağa ve id-
dia ettiği meblağlara baliğ olmamıştı. Kaldı ki “İttihatçılığın eksik ol-
mayan idealist ruhu, sessiz ve sedasız fenalıkla o kadar mütemadi surette
mücadele etti ki bu sayede Türkler arasında ve siyasi muhit içinde harp
zengini diye gördüğümüz unsur nihayet beş on kişiye münhasır kaldı”.353
Kara Kemal gibi birinin katledilmesi cinayetten öte bir şeydir. Hem
Hürriyet ve İtilafçıların kurdukları Divan-ı Harb-i Örfide hem de Ke-
malistlerin meş’um İstiklal Mahkemelerinde yargılanmak istenen Kara
Kemal’in akıbeti “hesaplaşma” gibi süflî bir bahane ve mazeretin ar-
kasına sığınılarak da izah edilemez. Kanaatimizce Hürriyet ve İtilafçı-
ların Divan-ı Harb-i Örfisi, İstiklal Mahkemeleri’nden daha mazur ve
adildi. Onlar hiç olmazsa işgal devletlerinin tazyik ve tehdidi altında iş
yapıyorlardı. Üstelik bazı İstanbul hükûmetleri, İttihadçılara ne kadar
gaddar ve haşin davranılırsa İtilaf Devletlerinin kendilerine aynı nis-
pette kolaylık göstereceğine, merhamette bulunacaklarına inanıyordu.
352 Birgen, a.g.e., s. 340-42.
353 Birgen, a.g.e., s. 343.
- 233 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 234 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 235 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
Üstelik Kara Kemal’in Kurt Kanunu gibi hayal ürünü bir eserden öğ-
renilmeye çalışılması da başka bir garabet ve talihsizliktir.357
Muhafazakâr-mütedeyyin çevrenin Kara Kemal’e nispeten sert ve
menfî bakışını değil Kemal Tahir, akrabası Necip Fazıl bile çok yu-
muşatamamış gibidir. Malum olduğu veçhile İTC ve İttihadçılara kimi
zaman bühtan telakki edilebilecek isnad ve ithamlarda bulunan Necip
Fazıl’ın, dindarlığından dolayı Enver Paşa’dan, namusundan dolayı Ta-
lat Paşa’dan ve bilhassa akrabası olduğu için de Kara Kemal’den tahkir
lafızları kullanmadan bahsettiğine de tesadüf edilir. Ancak kendi beya-
nına göre dayısı da İttihadçı olan Necip Fazıl’ın anlattıkları çok ciddî
bir tahkik ve tenkide muhtaçtır. Necip Fazıl, Kara Kemal’i iki mü-
him hadisede şahit olarak gösterir. Bunlar Ulu Hakan II. Abdülhamid
Han kitabında yer alan “Bir Sahne” başlıklı bölümde anlatılanlardır:
“Şu sahne bize çok şey söyleyebilir. O sene, bütün cephelerde paniğin başla-
dığı, topyekûn, Arabistan’ın elden çıktığı, İngilizlerin Suriye ve Irak’ dan, Fran-
sızların Makedonya tarafından ana vatan sınırlarını toslamaya koyulduğu, Mos-
kofların bütün Şark Anadolusunu derinlerine kadar işgal edip 1917 Rus ihtilâli
yüzünden çekilmek zorunda kaldığı, halkın ekmek yerine saman tozu ve mısır
koçanı yediği, yakmaya tezek ve kefen yapmaya bez bulamadığı mevsimde, bir
gün Enver Paşa, Talât Paşa’yla beraber, Beylerbeyinde Abdûlhamîd’i ziyarete gi-
diyor. Kendilerini karşılayan muhafız subay, Ulu Hakana haber vermeksizin yol
gösterdiği için, kapısının önüne kadar geliyorlar. Kapı yarı aralıktır ve Abdül-
hamîd, sırtı kapıya doğru, seccade üzerinde dua etmektedir. Gelenleri görmüyor,
357 Kara Kemal de Mustafa Kemal’e suikast ve TCF ile birlikte siyasî kombinezonlar
içinde yer almakla itham ediliyordu. Ancak ilginçtir, Kara Kemal’in öldürülmesin-
den sonra Ankara İstiklal Mahkemesi’nde Cavid Bey yaptığı savunmada “Hakkımda
itham olarak kullanılan ve müddei-iumumî beyefendinin iddianameye koyduğu şe-
yin birisi de Kemal Bey’in muhalefet ve politika yapmak istemediği halde, muhalefete
Şükrü ve Cahit Beylerle bendenizin onu teşvik etmekliğim hususudur,” demektedir.
Savunmanın başka bir yerinde de şu ifadeler yer almaktadır: “Rauf ve Adnan Beyler
de Kemal Bey’in hiçbir suretle kendilerine muavenet ve müzaheret etmediklerinden
şikâyet etmişlerdir.” Osman Selim Kocahanoğlu, Sevgili Aliye’m-Maliye Nazırı Cavid
Bey’in Hapishane Mektupları ve Savunmaları, İstanbul: Temel Yayınları, 2006, s. 199,
202. İddianamedeki ifade aynen şöyledir: “Filhakika bu toplantıları müteakip Kara
Kemal Bey’in esaslı bir faaliyet hayatına geçmesinin Şükrü, Cavid ve Cahit Beylerin
teşvik ve iğvası ile vaki olduğu, İzmir’deki muhakeme ile de anlaşıldığı veçhile bütün
faaliyet mekanizmasının esas başlarından biri bulunan Kara Kemal…” Osman Selim
Kocahanoğlu, Atatürk’e Kurulan Pusu-İzmir Suikasti’nin Perde Arkası, İstanbul: Te-
mel Yayınları, 2003, s. 381.
- 236 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
gelenler de ona kendilerini göstermiyor. Enver Paşa, önde, yarı açık kapıyı biraz
daha aralamış, olduğu yerden tabloyu seyretmekte... Abdülhamîd, elleri hacet der-
gâhına uzatılmış, gözyaşiyle nemli bir dua sesi çıkartmakta: - Allahım; bana ya-
pılanları helâl etmiyorum! Şahsıma yapıldığı için değil, milletime yapıldığı için
affetmiyorum! Milletime yapılan fenalıklardan, yarın, senin Hesap Gününde da-
vacıyım! Öbür İttihatçılara nisbetle içinde bir saffet kırıntısı kalmış olan Enver
Paşa, bu duayı işitince, çarpılıp kalıyor, Hünkârın huzuruna çıkamıyor, geriye
dönüyor, Talât Paşayı kolundan çekerek sürüklüyor, rıhtımda bekleyen istimbota
götürüyor ve orada, ağlaya ağlaya, Talât Paşa’ya diyor ki: - Başımıza ne geldiyse
bu adama yaptıklarımızdan geldi ve daha ne gelecekse o yüzden gelecek!.. İstik-
baldeki gerçek Türk Tarihçisinin kulağına fısıldadığımız bu vak’a hakikîdir ve
babam Fazıl Beyin amca oğullarından ve Kısakürek’ lerden, İttihatçıların İaşe
Nâzırı Kara Kemal tarafından, dayım ve yine eski İttihatçı Kerim Milâr’a anla-
tılmıştır. İttihatçıların polis teşkilâtında yüksek dereceli bir memur ve birçok yerde
Emniyet Müdürlüğü yapmış olan dayım, Kara Kemâl’ den naklen derdi ki: - İt-
tihat ve Terakki’nin Türk ve milliyetçi kadrosu, Abdülhamîd’in ne büyük, hattâ
emsalsiz bir Padişah olduğunu biliyor, fakat onu makamına iade etmek ve tutu-
lan istikameti değiştirmek için vaktin geçmiş olduğunu esefle görüyordu. İttihat-
çılık hareketinde eser müessiri aşmış ve gizli tesir (Yahudi ve Mason tesiri) artık
istikamet değiştirmeyi imkânsız hale getirmişti. Nitekim Abdülhamîd’in cenaze
namazında hüngür hüngür ağlamaktan kendisini alamayan Talât Paşa bu ince
ruh ukdesinin Hancısı olmuştur.” 358
- 237 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 238 -
15. İttihadçılık, Mustafa Kemal ve Kemalizm
- 239 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 240 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
361 Ahmet Emin, “Büyük Millet Meclisi Reisi Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa Haz-
retlerinin Tarihçe-i Hayatı”, Devrin Yazarlarının Kalemiyle Millî Mücadele ve Gazi
Mustafa Kemal II, Haz. Mehmet Kaplan, İnci Enginün, Birol Emil, Necati Birinci,
Abdullah Uçman, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1981, s. 770.
362 Tarih IV Türkiye Cümhuriyeti, İstanbul: Devlet Matbaası, 1934, s. 18. 1940’lı yıllarda
bile Arapça telaffuzza riayeten Cumhuriyet hep “ü” ile yazılmıştır. Bu ders kitabın-
da dönemin özelliği gereği birçok hadise tek taraflı ve peşin hükümlü olarak nakl
ve derc edilmiştir. “Her işte muvaffakıyetle temeyyüz eden bu adamdan [Mustafa
Kemal’den] Başkumandan Vekili, yani Enver Paşa çekiniyordu,” gibi ifadelerin yer
aldığı bir ders kitabı… Bkz. a.g.e., s. 21.
363 Afet İnan, “Vatan ve Hürriyet”, Belleten, 1937, Cilt: 1, Sayı: 2, s. 298. Belleten’in 3-4.
sayısındaki “Mukaddes Tabanca” unvanlı yazıda da Mustafa Kemal’in, “Şam’da bir
gece, tüccar veya doktor Mustafa’nın evinde kurduğu ‘Hürriyet ve Vatan Cemiye-
ti’ teşkilatını Makedonya’da yaymayı düşün”düğünü, Şam’daki bu ihtilal komitesinin
Makedonya teşkilatının Selanik’te Hakkı Baha’nın evinde kurduğunu, Hatip Ömer
Naci, Topçu Zabiti Hüsrev, Hakkı Baha ve bunların delaletiyle de Selanik Muallim
Mektebi Müdürü Hoca Mahir ve Selanik Askerî Rüşdiyesi Müdürü Bursalı Tahir’in
Mustafa Kemal’in hazırladığı inkılaba Makedonya’da ilk girenler olduğunu yazıyor.
Her iki yazıdaki bilgileri Afet İnan Mustafa Kemal’den dinlediğini naklediyor. Afet
İnan, “Mukaddes Tabanca”, Belleten, Temmuz-İlkteşrin, 1937, Cilt:1, Sayı: 3-4, s. 605,
609-610.
- 241 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 242 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
koyacak ve onu yıkacak kudrette bir imanla teşkilatlanmış silahlı bir kuvvete
dayanmak zaruri idi. Paris’teki Jön Türkler, işte bu kuvvetten faydalanma
ve onunla işbirliği yapma imkânını herkesten önce Kurmay Yüzbaşı Mustafa
Kemal’e borcudurlar,” dedikten sonra, Sahaflar Çarşısı’nda bulduğu ve mü-
ellifinin Şişli Terakki Lisesi’nin esasını teşkil eden Terakki Mektebi adlı
özel okulun Müdür Muavini, Tarih ve Türkçe öğretmeni olduğunu söy-
lediği zatın Yeni Usul Talim-i Kıraat kitabının 5. cildindeki maddî bilgi
hatalarıyla dolu bir bölümden yola çıkarak İttihad ve Terakki ile birleşen
Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin Mustafa Kemal’in Şam’da kurduğu ve Se-
lanik’te de şubesini açtığı cemiyetle alakalandırmaktadır. Çocuklar için
yazılan bu kitaptaki malumata göre istidlalen Mustafa Kemal olduğu an-
laşılan subayın kurduğu Hürriyet cemiyeti Selanik’te;
“İttisaa[genişlemeye] muvaffak olmaksızın hal-i rüşeymide kal[mış], aradan bir
hayli müddet daha geç[miş], ‘Makedonya Meselesi’ alevlenmiş, devletlerin müdaha-
lesi memleketimizi müşkül bir hale koymuş, ‘Mürzteg Programı’ erbab-ı hamiyeti
ciddiyetle çalışmaya sevk et[miş], bunun üzerine eski Hürriyet Cemiyeti azasından
on zat birer suretle tanışarak görüşerek esas bir teşkilat yapmaya karar ver[miş],
uzun uzun münakaşalardan sonra merkez-i umumi Selanik’te olmak üzere ‘Os-
manlı Hürriyet Cemiyeti’ni büsbütün yeni bir tarzda vücude getir[miş]ler[dir].” 368
Basit maddî bilgi hatalarıyla malül bu yazının sırf 1912 tarihli bir ki-
tapta yer almasından yola çıkarak mübalağada hudut tanımamak ma-
zur görülecek bir şey olmasa gerektir. Kaldı ki Osmanlı Hürriyet Ce-
miyeti’ni tesis eden azalar “hal-i rüşeymide kalan” cemiyetin azaları da
değildir. 1903 tarihli Mürzteg Programı, tarih ve Türkçe öğretmeninin
tarihleri de karıştırdığına, takdim-tehir hatasına düştüğüne işaret etmek-
tedir. Bu hususta nakil ve zikrettiğimiz iddiaların hiçbirinin tarihî ve-
sikaya istinat etmediğini söylemeliyiz. Çünkü Osmanlı Hürriyet Cemi-
yeti, Selanik’te mukim Talat Bey ve sivil arkadaşlarıyla Makedonya’da
çete mücadelelerinde temayüz etmiş zabitlerin bir araya gelerek kurduk-
ları bir cemiyettir. Çete müsademelerinin en kanlı safhasında Mustafa
Kemal harbiye ve akademi eğitimiyle İstanbul’da, kurmay olduktan
sonra da Suriye’dedir. Mustafa Kemal’in Selanik’e geldiği 1906’da ken-
disinden yakın arkadaşları ve tanıdıkları haricinde kimsenin haberdar
olmadığını, çünkü firarî olduğu için ihtiyatı tercih edip alenî hareket
368 Faik Reşit Unat, “Atatürk’ün II. Meşrutiyet İnkılâbının Hazırlanmasındaki Rolüne
Ait Bir Belge”, Belleten, Nisan 1962, Cilt: XXVI, Sayı:102, s. 339-349.
- 243 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
369 M. Şükrü Hanioğlu, Preparation For A Revolution The Young Turks, 1902-1908, s.
211-212; ilgili dipnotlarsa 445. sayfada 9-15 nolu dipnotlardır. Hanioğlu, bir başka
eserinde de benzer şeyleri yazmaktadır. Bkz. M. Şükrü Hanioğlu, Atatürk-An Intel-
lectual Biography, Princeton University Press, 2011, s. 69.
370 Karabekir, Paşaların Kavgası, s. 62.
- 244 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 245 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
hikâye etmiş, ancak iki sonra telaşa düştüğü bir durum ortaya çıkınca
hem de gece yarısı kendisini eve çağırarak, çare ve tedbir sormak du-
rumunda kalmıştır.375 Kendisini bekleten hariciye nazırını, oda müsait
olup “nazır beyefendi hazretleri sizi kabul buyuracaklar” denildiğinde bu
defa kendisi “beklesinler”376diyerek bekletmiştir. Meşrutiyet öncesi genç
subayların nezdinde en kudretli İttihadçılardan sayılan ve kendisinden
hayli kıdemli Cemal Bey[Paşa]’e “Cemal Bey, şu ve bu tarzda siz birtakım
kuş beyinli kimselere kendinizi beğendirmek hevesine düşmeyiniz, bunun
hiçbir kıymeti ve önemi yoktur” diyebilmiştir.377 Ne ana, ne kardeş, ne de
en yakın bir akrabanın kendi düşünce ve anlayışlarına göre şu veya bu
türlü bir tavsiye ve nasihatte bulunmasına tahammülü yoktur.378 Veli-
ahd Vahdeddin’le gittiği Almanya’da Alman komutanlara, hatta Kayser
Wilhelm’e bile ders vermiştir.379 Mustafa Kemal’e dair öncelik ve övgü-
nün en önemli kaynağı bizatihi kendisi olduğu için tenkid ve itiraz da
çok kolay olamamaktadır. Ancak şunu rahatça söyleyebiliriz ki, İTC’nin
kuruluşunda Mustafa Kemal’in hiçbir dahli bulunmadığı gibi Meşruti-
yet’in ilanında da sadece sıradan bir hizmeti mevcuttur.380
- 246 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
de mebus olarak tavzif ve istihdam etmiştir. Kılıç Ali, Kel Ali, Topçu İh-
san, Hopalı Rauf, Deli Halid, Salih Bozok, Recep Zühtü gibi isimler ya
İstiklal Mahkemeleri’nde ya da Meclis’te terör estiren mebus-komitacılar-
dır. Deli Halid Paşa, kahraman bir subay olduğu için değil, komitacılığa
müsait biri olduğu için yakın çevreye alınmak istenmiştir. Mustafa Kemal
gerektiğinde sadece emri altındaki komitacılardan değil, o dönem kendi-
siyle neredeyse eşit isimleri de kullanmasını bilmiştir. Onun taktik kabi-
liyetinin ve adam kullanmadaki ustalığının tartışmasız olduğunu biz de
kabul etmekteyiz. Kemalist tarih yazıcılığında Mustafa Kemal’in komi-
tacı usullerden hazzetmediği, hatta karşı çıktığı yazılır.381 Darbe ya da ko-
mitacı faaliyet kapsamında tavsifi lazım gelen ve teşebbüs aşamasında ka-
lan bazı hadiselerde yer alması ise vatanın selameti ile izah edilerek mazur
gösterilmeye çalışılır. Mesela Tevfik Paşa’nın kaçırılarak istifa ettirilmesi
teşebbüsü bu şekilde izah edilmektedir. Şimdi sıralayacağımız anekdotlar
bu iddiamızı ziyadesiyle destekleyecektir.
- 247 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
istifa etmiş, istifa üzerine Enver Paşa, 2. Ordu Kumandanı Fevzi Paşa
ile kendisini becayişe tabi tutmuş ve Ekim ayında Mustafa Kemal İs-
tanbul’a gelmiştir. Hikâyeye göre Topal İsmail Hakkı Paşa, Mustafa
Kemal’le hususî bir görüşmede ayrılığa düştüğü Talat Paşa, Dr. Na-
zım ve Kara Kemal’den şikâyetle bunların memleketi batırdığını, mi-
liter bir kabine teşkili lazım geldiğini, kendisini de aralarında görmek
istediğini söylemiş. Mustafa Kemal, işin başında kimin olduğunu öğ-
renmek istemiş, Enver Paşa cevabını alınca “muvafık olur” demiş, an-
cak teşekkül edecek kabinede kendisinin bulunmasındansa 2. Ordu
Kumandanı olarak kalmasının daha faydalı olacağını, böylelikle Talat
Paşa ve arkadaşlarının teşekkül edecek yeni kabineye yapmak isteye-
cekleri fenalıklara da mani olabileceğini söylemiş, İsmail Hakkı Paşa
ise onları bir gece içinde yok etmenin kolay olduğunu, ona göre ted-
bir düşüneceğini söylemiş. Zor bir pozisyonda kalan Mustafa Kemal,
durumu olduğu gibi Fethi [Okyar] Bey’e nakletmiş. Fethi Bey, işin
vehameti sebebiyle hemen Talat Paşa’nın haberdar edilmesinin muva-
fık olacağını söylemiş, Mustafa Kemal ise henüz ortada kat’î bir ka-
rar olmadığı için şimdilik bunu söylemenin doğru olmadığını, mese-
lenin katiyet kesbetmesinden sonra faillerin cürm-i meşhut [suçüstü]
halinde yakalanmasının doğru olacağını ifade etmiş. Fethi Bey, ısrarcı
olunca Mustafa Kemal, hiç olmazsa isminin verilmemesini rica etmiş.
Talat Paşa, Fethi Bey ile görüşmesinde, bilginin kaynağının Mus-
tafa Kemal olduğunu anlamış ve Fethi Bey de inkâr etmemiş. Talat
Paşa, Kara Kemal ve Dr. Nazım’ın da bulunduğu bir toplantı tertip
etmiş ve hikâye Mustafa Kemal tarafından “benim burada söyleyecek-
lerim burada kalmalıdır. Buna dair herkes namusu üzerine söz vermeli-
dir,” girizgâhıyla anlatılmış. O esnada Almanya’da olan Enver Paşa gel-
dikten sonra Mustafa Kemal bir işi için kendisini ziyaret etmiş, yarım
saat kaldıktan sonra dışarı çıkınca yüzünün rengi değişmiş. Harbiye
Nezareti’nden eve dönerken Talat Paşa’nın verdiği sözü tutmadığını,
eve gelince de “Şimdi Enver Paşa, İsmail Hakkı Paşa ile beni Divan-ı
Harb’e verebilir. Ve bu meselenin tavzih edilmesini ister. İsmail Hakkı
Paşa inkâr edince ortada bir ben kalırım. Zaten bana karşı husumeti ol-
duğundan taklib-i hükümet yapmak istediğim hükmüyle idam dahi et-
tirebilir,” demiş. İçeride Enver Paşa “Yahu, biz birbirimizin karşısına
- 248 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
382 Salih Bozok-Cemil S.Bozok, Hep Atatürk’ün Yanında, İstanbul: Çağdaş Yayınları,
1985, s. 184-188.
- 249 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
her zaman duygulanmıştır. Hatta böyle iltifatları bazen, denilebilir ki, aşırı de-
ğerlendirerek, Enver Paşa’ya daha büyük hizmet etmek arzularını bildirmiştir.” 383
- 250 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
odalardan birine götürmek ister. Salih Bozok araya girer ve Ali Bey’in
alkolün tesiriyle böyle konuştuğunu söyler ve onu dışarıya, “musluk
başına çıkarayım” der. Salih Bozok, tuvalette Kel Ali’ye yardım edi-
yor gibi iki koluna girer. Maksadı silahının belinde mi yoksa cebinde
mi olduğunu öğrenmektir. Silahın belinde olduğunu anlar, çünkü Kel
Ali’nin sofradayken elini ikide bir cebine sokmasından Mustafa Ke-
mal’in şüphelendiğini anladığını, ancak Kel Ali’nin bu hareketi mak-
sad-ı mahsusla yapmadığını, sarhoşluk eseri olduğuna kani olduğunu
yazar. Bilahare Mustafa Kemal, Salih Bozok’un araya girmesinden
memnun olmuş ve şunları söylemiştir: “Bu çocuk, beni yakından ta-
nıdığı ve her halimi bildiği için, dün gece kendisini tekdir etmeme rağ-
men şayan-ı teessür ve teessüf bir hadisenin vukuuna meydan vermemeye
çalıştı. Ve muvaffak oldu. Bundan dolayı kendisine teşekkür ederim.”385
İsmet Bozdağ ise bu hadiseyi başka bir şekilde naklediyor. Ankara İs-
tiklal Mahkemesi’ndeki İttihadçı yargılamalarından sonra yine eski
bir İstiklal Mahkemesi reisi olan Topçu İhsan’ın Yavuz’un tamiri için
kullanılacak Havuz’un satın alınmasında suistimalde bulunduğu ge-
rekçesiyle Başvekil İsmet Bey tarafından Meclis Araştırması talebinde
bulunulması üzerine Kel Ali, Mustafa Kemal’in sofrasına uğramaktan
vazgeçmiş, Nuri Conker tarafından davet edildiğinde sitem olarak İh-
san Bey’e karşı yapılan muameleyi değil, “hem İsmet Paşa’ya havlıyor
hem de Mustafa Kemal’in sofrasından eksik olmuyor” dediği Falih Rıfkı
gibi “dalkavukları” gerekçe göstermiştir. Mustafa Kemal ise bu durum
üzerine Nuri Conker’e şunları söylemiş: “Ali bizim arkadaşımız… Se-
veriz de söveriz de… Ama Falih Rıfkı bir kalem! Bize hizmet ettiği öl-
çüde çevremizde olacak. Ali’ den başka türlü yararlanırız. Falih Rıfkı’ dan
başka türlü… Ali’nin böyle düşünmesini anlamadım.”386
- 251 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
387 Feridun Kandemir, Hatıraları ve Söyleyemedikleri ile Rauf Orbay, İstanbul: Sinan
Matbaası, 1965, s. 31.
388 Orbay, Cehennem Değirmeni, Cilt II, s. 232.
- 252 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 253 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 254 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
“Kemal Paşa Halit Bey’e diyor ki: ‘Sen de ben de menkubuz. İstanbul hükû-
meti bizi istiyor. Günün birinde Karabekir bizi tahtelhıfz İstanbul’a gönderebi-
lir. İkimizin istikbali aynı düşünmeye ve aynı çalışmaya bizi mecbur ediyor. Ka-
rabekir’e itimad etme! Şu şifreyi al, icabında şarkta vaziyete hâkim olmanı temin
et. İcabında talimatı ve işleri sana yazarım.’ Bunu bizzat Halit Paşa 1340’ da
[1924] Ankara’ da bana anlatmıştır.” 393
- 255 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
“Erzurum:
16/10/1335
3. Kolordu Kumandanlığına
Mustafa Kemal Paşa hazretlerine: ‘Mıntıka-ı acizide arzu-yı millinin temin
ve tatbiki için son noktaya kadar askerlikten ve silsile-i meratipten ayrılmamak
cihetini atinin zabturabtı için dahi elzem görüyorum. Cür’etle basiretin mezcedil-
mediği yerlerde ve işlerde netice pek parlak da olsa tez elden ma’ kus ve mahkûm-ı
zeval olduğu emsaliyle sabittir. Bilhassa İngiliz, Fransız mümessillerinin bulun-
duğu Trabzon muhitinde silsile-i meratibin ra’na [iyi] görülmesine ve pek basi-
retkar harekete ihtiyaç fevkaladedir. Maatteessüf verdiğim sarih talimata rağmen
Halit Bey bizzat ve kıyafet-i askeriyesiyle valiyi tevkif ettiği garabeti dile destan
olmuştur. İntihabat [seçim] meselesinde de bu suretle ibraz-ı faaliyet ederse kendi
- 256 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 257 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 258 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
değil! …Hususî ve samimî yazılan bu şifrede göze çarpan noktalar İsmail Efen-
di’ye artık lüzum kalmamış olması, İstanbul’ dan henüz geldiğinden muhassesa-
tının mevzubahis olması ve bunun da Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemâl
Paşanın imzalamasıdır. Değil bu makamda, Ordu Kumandanı iken, hattâ ko-
lordu kumandanı iken bile bir zabitin muhassesatı için yazılacak şeye imza koymuş-
lar mıdır? Bu gibi şeyleri Erkân-ı Harbiye reisleri veya Müsteşarlar imza eder.” 398
İsmail Hakkı Efendi, sıradan bir fedai zabit değildir; ileride görüle-
ceği üzere Kâhya Yahya’nın ve Topal Osman’ın katili olan meşhur İsmail
Hakkı Tekçe’dir. Deli Halid, Ankara’ya bir fedai zabit ya da komita-
cıdan ziyade, herkesin korkacağı acımasız bir katil göndermiş gibidir.
Deli Halid Paşa için daha hazini ise bizatihi kendisinin Mustafa
Kemal tarafından Karabekir’den “muhafız” olarak istenmesiydi. İkti-
dar ve şöhretine münasip bir göreve atansa da ondan istenilen şey “mu-
hafızlık”tı. Oysa Deli Halid o esnada miralay rütbesindeydi. Mustafa
Kemal’in tüm muhafız ve yaverleri zaten hep şöhretlerine münasip bir
vazifede istihdam ediliyorlardı ve çoğu da mebustu. Mustafa Kemal ve
Karabekir’in bu konudaki yazışmaları da şunlardır:
“Bugünlerde, Mustafa Kemâl Paşanın, cüretkâr ve icabında kahhar [mahve-
dici] olan bir arkadaşa ihtiyacı olduğuna ve bunun için Halit Bey’i yanına iste-
diğine dair şifresi geldi:
Zata mahsustur. Ankara 8/12/1336
Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa Hazretlerine
Bu mıntıkada ihtirasat-ı hasisesini menafi-i müşterek-i âliyeye tercih eden tü-
redilerin harekât ve fiiliyatı, vaziyet-i umumiyemizi işkâl edecek mertebeye vasıl
oluyor. Gerçi esbab ve vesait-i mukabele mevcuttur. Ancak şedidü’t-tab’ ve cüret-
kâr ve icabında kahhar olan bir arkadaşa şahsen ihtiyacım hissolunur derecede-
dir. Bu arkadaşın ordu-yı devletinizde mühim hidemat ifa etmekte olan Mira-
lay Halit Bey olabileceğini ümid ediyorum. Mir-i mumaileyhin burada iktidar
ve şöhreti ile mütenasip bir vazife ve vaziyet sahibi edilmek üzere refakat-i âci-
zaneme gönderilmesine muvafakat-i devletlerini hassaten rica ederim. İcab ederse
bu ricamı mir-i mumaileyhe de iblâğ ederek muvafakat-i devletleri cevabını al-
dıktan sonra Müdafaa-i Milliye Vekâletinden şekl-i resmiye ait tebligatın derhal
bildirileceğini arz eylerim.
Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemâl.
- 259 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
Zata mahsus
Karargâh 10/12/1336
Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Müdafaa-i Milliye Vekâletine
Tensib-i samileri veçhile Miralay Halid Bey Ankara’ya hareket edecektir. İs-
tanbul’ dan celbedeceği validesini de görmek ve kara yolunun uzunluğundan ve
müşkilâtından ictinab etmek üzere Erzurum-Trabzon-İnebolu- Ankara yolunu
tercih eylemiştir.
Denizde tehlikeye uğramaması için, Halid Bey’in Trabzon’a hareketinin
gizli kalamayacağını düşünerek kendisinin Üçüncü Fırka kumandanlığına tâ-
yin buyrulmuş olduğunu işaa[duyurma] ve bu maksatla kıtaata dahi tamim ey-
ledim. Hakikat-i maslahatı ve gayet emin, bir motor ihzarını 13. Fırka kuman-
danına bildirdim.
Halid Bey intihab edeceği bir kaç zabitle yakında hareket edecek ve tarih-i
hareketi ayrıca arz olunacaktır.
Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir” 399
- 260 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
“Gazi’nin sağa sola, vuku bulan işaretleriyle maiyet-i seniyyelerinden ilk evvel
İstanbul Meb’usu Ali Rıza Bey karşımıza çıktı. Birinci Harb-i Umumi’ de meş-
hur levazım reisi İsmail Hakkı Paşa’nın sağ eli olan bu yadigâra,
‘-Siz Saray hafiyesi ve Saray’a mensubsunuz’ demesini müteakib,
‘-Bana saray hafiyesi ve Saray mensubu diyen bu adamın bunu ispat etmesi
icab eder. Aksi takdirde en büyük namussuzdur. Zaten vazifesinde hırsızlıkla iş-
tihar etmiştir’ diye ağzının payını verdikten sonra (bu Ali Rıza Meclis’te kestor
olarak bulunduğu müddetçe yaptığı suiistimalden dolayı çıkarılmıştır).
Mustafa Kemal etrafına bakınarak, arkasında gördüğü Kozan Meb’usu Jan-
darma Zabiti Ali Saib’e işaret etmesi üzerine, elleriyle ne yapayım gibi bir işa-
ret vererek:
‘-Zeki Bey, Zeki Bey, Hanedan bu müdafaanı görseler seni damad yaparlardı’
diyerek yavan bir hezeyanla salondan çıktı.
Cevaben:
‘-Damad-ı Şehriyari olmak, elbette bir şereftir. Burada kalmış olsalar sizlerden
kimseye sıra kalmazdı. Değil Damad-ı Şehriyari olmak, fırkanızın edib-i muhte-
remi Celal Nuri Bey, Saraya soğancıbaşlığına çoktan talib çıkmıştı.’
Onun peşine Gazi, Topçu İhsan’a işaret etti. Teşehhüd miktarı Bahriye Vekil-
liği, kendisiyle beraber Vekâleti de yıkıp, meşhur Havuz-Yavuz meselesiyle mahke-
meye sevkedilen şahs-ı marufun da payını alarak yerine oturması Gazi’yi büsbü-
tün çileden çıkardı. Yine etrafa işaret vermeye başladığı sırada, artık tahammül
edemeyerek doğrudan doğruya kendisine hitab ettim:
‘-Paşa, paşa, ben ne Hanedanım ne de mensubtum. Ben bir hakikati ve kendi
görüşümü müdafaa ediyorken, siz boyuna işaret vererek karşıma adam çıkarmayı
istiyorsunuz. Ben senin gibi de, bendegân-ı Hazret-i Şehriyari’ den değilim. Tard
olunduğun halde, Erzurum Kongresi’nde Yaveran-ı Hazret-i Şehriyari Kordonunu
kemal-i fahr-i mübahatla sinene takarak geldin. Ve bugün de hâlâ altın imtiyaz
madalyasını göğsünde taşıyorsun. Mektebden çıkıyorken sadakat yeminini ben de-
ğil sen yaptın. Kızaracak yüz benim de yüzüm değildir’ diyerek kürsüyü terkettim.
Zira müzakere çığırından çıkarılmıştı. (Beyanat aynen bu şekilde cereyan etmişti.
Matteessüf zabıt değiştirilerek birçok kelimeler çıkarılmıştır.)
Mustafa Kemal me’mul etmediği bir hücuma maruz kalınca baygınlık geçirdi.
Yaveran hemen naklederek, beş dakika sonra da otomobili ile Çankaya’ daki köşk-
lerine naklettiler. Sonradan aldığım bir habere göre ‘ öldürün’ demiş. Kürsüye Ad-
liye Vekili İzmirli Seyyid Bey çıkarak benim ve Halid Bey’in isimlerini zikretmek
suretiyle Hilafetin Mahiyet-i Şer’iyesi hakkında bir saatten fazla beyanatta bulu-
narak, bu husustaki beyanatları kitap halinde tab’ettirilerek Anadolu’nun her ta-
rafına sevkedilmiştir. Teneffüs odasında sigara içiyorken bir hademe gelerek, Baş-
vekil İsmet Paşa’nın odasında beni çağırmakta olduğunu haber verdi. Azamet-i
İlahiye’nin tecelliyatına bakınız ki, senesine varmadan Seyyid Bey’in gırtlağına
- 261 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
yakın ve dilinin ortasında bir yara açıldı. Ve çok fazla cerahat vermeye başladı.
Aynı zamanda, o kadar pis bir koku çıkıyordu ki, efrad-ı ailesi bile, değil yanına,
odasına bile giremiyormuş. Her tarafa gitti çare bulamadılar. Bir buçuk sene çe-
kerek öldü. Başvekâlet odasına girdiğim vakit, ayakta ve odanın ortasında yal-
nız Halid Paşa’yı gördüm.
‘-Paşa, İsmet Paşa beni istemiştir, nerededir?’ der demez Halid Paşa:
‘-Zeki Bey size yanlış bilgi vermişler, sizinle ben görüşmek istedim, içeri bu-
yurunuz’ dedi. Daha iki adım atar atmaz, kapı birden bire kapanarak, arkasına
saklı olan Rize Meb’usu Rauf, İstanbul Meb’usu Ali Rıza, Topçu İhsan meydana
çıkarak, hemen kapıyı arkadan kilitlediler. Tabii bu hüsn-i niyete delalet eden
bir hadise olmadığı için, her iki elim de ceplerime giderek biri Bramlom, diğeri
Smithvesson olarak iki tabancayı çıkarıp köşede zaviye teşkil eden Başvekâlet ma-
sasının üzerinden geçmek suretiyle arkamı duvara dayadım. Bu vaziyeti ümid et-
miyen Halid Paşa:
‘-Zeki ne yapıyorsun?’ cevabına da
‘-Kendimi müdafaa ediyorum’ dedim. Halid Paşa:
‘-Biz seni konuşmak için buraya davet ettik. Bunlara lüzum yok.’ Cevaben:
‘-Paşa, ortada yalnız sen görünüyorken, kapı arkasında saklanan ve aynı za-
manda kapıyı arkadan kilitleyen sizlerin bu hali göz önünde duruyorken, sizinle
ne konuşacağım. Hat ve hareketlerinizde bir hüsn-i niyet görülmediği için ben de
müdafaa vaziyeti aldım. Şimdi buyurun, ne görüşmek istiyorsanız söyleyin’ dedim.
Ali Rıza:
‘-Sen bana hırsız dedin’. Cevaben:
‘-Evet dedim. Oradaki mukarenin [müzakere?] (sözün) burada bu şekilde
münakaşası olmaz.
Halid Paşa[nın]:
‘-Sen arkadaşlara ağır hakarette bulundun’ demesi üzerine:
‘-Paşa, paşa, Meclis’te taarruza uğrayan benim, bu efendiler bana taarruz
etmemiş olsalardı ben niye bunlara hakaret edeceğim. Bir defa bu ciheti düşünse-
niz kâfidir. Yalnız şuna müteessirim ki, sen belki bu arkadaşlarını yeni tanıyor-
sun. Hâlbuki ben seni İngilizlerin takip ve taharrisine [aramasına] karşı aylarca
hanemde misafir ettim. Sonradan da İsmet Paşa namına beni tuzağa düşürmek
için buraya, bunları bana hakaret ettirmek için pusu kurdurdun. Zarar yok, az-
dan az gider, çoktan da çok. Buyurun bakalım.’
Ali Rıza ilerlemek istedi.
‘-Yerinden kıpırdama, yoksa ben seni o vaziyete sokarım’ dedim.
Halid Paşa:
‘Teprenme, bu vurur’ dedi.
Ali Rıza:
- 262 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 263 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
O sırada Faik Bey’ le yanımıza bir iki arkadaş daha geldiğinden cereyan-ı ha-
diseyi anlatarak, Faik Bey’ le de kalkıp eve gittim. Paşa da akşam geleceğini bil-
dirdi. (Benimle beraber Ordu Meb’usu Faik ve Kars Meb’usu Ömer Bey, üçümüz
bir hanede ikamet etmekteydik.)
Faik Bey:
‘-Biz Meclis’te seni buluncaya kadar neler çektik. Aramadığımız yer kalmadı.
Senin Gazi’ye kürsüden söylediğin lakırdıları müteakip otomobille köşküne gitti.
Kapı yanındaki odada bendegân hemen içtima ederek konuşmaya başladılar. Bunu
iyi bir vaziyette görmediğim için şüphelendim. Üç kişiyle beraber Halid Paşa da
kalktı. Onların çıkmasına müteakip ictima salonuna girerek, seni aradım, bula-
madım. Odalara ve encümenlere baktım, seni yine bulamadım. Hademelere sor-
dum, yine cevap alamayınca, meraklandım. O sırada yanımıza bir iki arkadaş da
iltihak etti. En sonunda hademenin birisi, ‘İsmet Paşa, Zeki Bey’i istediğini Ha-
lid Paşa bana haber verdi. Ben de Zeki Bey’e söyledim. Başvekâlet odasına girdi-
ğini gördüm’ dedi. Diğer bir arkadaş Rüşdü Paşa’ya tesadüf ederek Zeki ortada
yok, yalnız hademenin şimdi verdiği malumata nazaran, Başvekâlet odasına gir-
miş, demiş. Bunun üzerine Rüşdü Paşa ve bazı arkadaşlar, Başvekâlet odasının
kapısının kilitli olduğunu görünce yumruklamaya ve tekmelemeye başladılar. Ha-
san Fehmi Bey’i gördüm, dedi ki: ‘Zeki sakın yarın Meclise gitmesin, zabt-ı sa-
bık (eski zabıt) okunurken, ileri geri söylenecekler. Zeki asabidir. O da mukabele
edecek, ortaya ümid edilmeyen hadiseler çıkar.”401
- 264 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
Paşa’nın katli -katil ister Rize mebusu Rauf, isterse de Kel Ali olsun-
taraflarının hepsini eski İttihadçı, hatta Teşkilat-ı Mahsusacı komitacı
siyasîlerin teşkil ettiği adî bir cinayettir ve illet derecesinde asabiyete
musâb olan Deli Halid’in teskin ve kontrol edemediği tehevvürü bu
elim hadiseye sebebiyet vermiş, komitacılık ve kabadayılıkla maruf bir
grup da cinayet işlemekten çekinmemiştir.
Her şeye rağmen Deli Halid’in diğer mebus- komitacılardan farklı
olduğunu teslim etmeliyiz. O, tartışmasız büyük bir kahramandır.404
Dindar, ama öldürüldüğü tarihe kadar Meclis’te hilafetin kaldırıl-
ması dâhil netameli mevzu ve meselelerde Mustafa Kemal’le hareket
etmiş birisidir. Öldürülmese, muhtemelen o da Terakkiperver Cum-
huriyet Fırkası’na geçecekti, ancak öldürülmesi siyasî kanaat ve muh-
temel tavrı sebebiyle değil, asabiyeti sebebiyle vuku bulmuştur. Tarih,
muhalif-muvafık herkes hakkında adil davranmayı gerektirir. Ne Ke-
malizmi tenkid ne de Deli Halid Paşa gibi zaten kahramanlığı müsel-
lem birini yüceltmek için adî bir cinayeti siyasî cinayet olarak göster-
meye ihtiyaç ve lüzum vardır.
Kemal Paşa adına, katiyen kendi haberi olmadan hareket eden bazı silahşor tanınmış
mebusların, hükûmeti ve dolayısıyla bizzat Mustafa Kemal Paşa’yı halk nazarında
küçültecek derecede yaptıkları taşkınlıklarla münasebetsiz hareketlerden şikâyet eder-
ken; ‘bir yerde güzel bir kız, güzel bir çocuk gördüler mi, sürükleyip götürüyorlar. İşi
bu dereceye vardırdılar. Size gelmeden evvel kendilerine bu gibi çirkin hareketlerden
kaçınmaları için münasip şekilde söyledik. Aldığımız cevap: ‘Erbab-ı zekâya arız olan
hastalıktır. Vaz geçilmez’ oldu. Bunu birkaç arkadaş arasında yüzümüze karşı, hem de
gülerek söyleyen Topçu İhsan Bey’le, nerede ise dövüşüyorduk.” Kandemir, Hatıraları
ve Söyleyemedikleri ile Rauf Orbay, s. 63-64.
404 Deli Halid Paşa’nın kahramanlığını bihakkın ele alsa da onu, kusur ve kullanılmış-
lığından yalıtılmış salt steril bir kahraman öne çıkaran bir kitap için bkz. İbrahim
Özkan, Deli Halid Paşa, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2015.
- 265 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 266 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 267 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 268 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 269 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
410 Trabzonlu Hürriyet ve İtilafçı bir gazeteci de bunu teyit etmektedir: “İttihatçılar
‘Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye’ adı ile bir teşekkül kurup vatan hayatiyetini bu teşkilatla
korumaya, yaşatmaya kapılmıştı… O sıralar İttihat ve Terakki’yi ‘Müdafaa-i Hukuk’
adı altında sürdüren erkân şöyleydi: Barutçuzade Hacı Ahmet…” Cevdet Alp, Bir
Ömür Bir Şehir Trabzonlu Gazeteci Cevdet Alp’ın Anıları, Haz. Hikmet Aksoy, Trab-
zon: Trabzon Gazeteciler Cemiyeti Yayınları, 2008, s. 55-56.
411 İsmail Akbal, ileride kısaca bahsedeceğimiz Trabzon’da Muhalefet unvanlı eserin-
de metindeki “tanziren” kelimesini bir talihsizlik eseri olarak lügata bakmayı ihmal
ettiği için “birleşerek” şeklinde anlamış ve cümleyi “Enver Paşa, Topal Osman bir-
likleriyle birleşerek herhangi bir gönüllü gibi Ankara’ya geçecek....” şeklinde yaz-
mış. Oysa tanziren “öykünerek”, “taklit ederek” mânâlarındadır.
- 270 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
dedi ve ilave etti: ‘Seni Enver’ le uğraşmak üzere, Trabzon’ daki Onüçüncü Fırka
Kumandanlığına tayin etmek istiyorum. Gider misin?’”412
412 Sami Sabit Karaman, İstiklal Mücadelesi ve Enver Paşa, İzmit: Selüloz Basımevi,
1949, s. 30-31.
413 Karaman, s. 36-37.
414 Karabekir, Günlükler’inde de “Enver ve Halil Paşaların pek ileri giden propaganda-
ları dolayısıyla Sami Bey’le Seyfi Bey’in derhal tebdiline emir verdim,” demektedir.
Karabekir, Günlükler, 1. Cilt, s. 757.
415 Karabekir’in bu isnadı açık bir bühtandır. İttihadçı liderler yurtdışına çıktıktan son-
ra İstanbul Hükûmeti’nin Talat Paşa ve arkadaşlarının tutuklanması için Almanya
nezdinde yaptığı teşebbüsler bir netice vermemiş, bunun üzerine onları “hırsızlıkla
- 271 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
şimdi de Ruslardan külliyetli para alarak harap vatanın başına el-fatiha levhası
yazmakla meşgul olduklarını, düşkünlükten dört tarafı mamur bir hayata yükse-
lenlerin yine o hayata kavuşmak için her vicdansızlığı yapacağı beşer için değişmez
bir kaide olduğunu herkese gazeteler anlatmalıdır.”416
itham ederek onların hükûmete ait paraları sirkatle [hırsızlıkla] firar etmiş oldukları-
nı iddia ve cümlesinin de hırsız olarak tevkifini talep eylemişti.” Büyükelçi Rıfat Paşa,
bu talimat üzerine tekrar Almanya Hariciye Nezareti’ne müracaatta bulunduğunda
Alman Hariciye Nazırı kendisine “Talat Paşa dünyanın en namuslu adamıdır. Mü-
şarunileyh bu ithamdan büsbütün hariç bırakılmak şartıyla diğer rüfekası hakkında
ithama esas olabilecek vesaik-i lazimenin ibrazını talep ederim,” demiştir. Arif Cemil,
İttihatçı Şeflerin Gurbet Maceraları, s. 21-22. Talat Paşa’nın mala-mülke tamah et-
mediğine dair de sayısız anekdot mevcuttur. Bunlardan birini Ali Rıza Öge anlat-
maktadır: “Talat paşanın ilk muhafızı olma şansı bana nasip olmuştu. Talât Paşa o
zaman daha ‘Talat Bey’ idi. Makamı da ‘Posta ve Telgraf Nazırlığı’ idi. Evi Yereba-
tan’da, cami yanında alelade bir ahşap evdi. Evi o derece halk seviyesinde idi ki, onun
içindeki yaşamı İstanbul’un, orta halli bir ailesinden zerrece farkı yoktu. Her sabah
erkenden evden çıkar, birlikte yürüyerek Posta Telgraf Nezaretine gidilirdi. Bir sabah
evden çıkmıştık. Nezarete giderken (O zamanlar Nafia Nezareti) olan bugünkü, Millî
Eğitim Müdürlüğü binasının köşesini dönerken kendisinin olumlu bir anında: ‘ — Be-
yefendi, memleketin bir ‘nazırısınız, neden kendiniz için bir araba almamaktasınız?’
dedim. Bana yumuşak ve dokunaklı bir eda ile Talat Paşa: ‘Oğlum, ben de seni akıllı
bilirdim!’ deyince, yine cesaretlenerek: ‘-- Neden Beyefendi’. [Talat Paşa]—‘Öyle ya,
biz İstibdat Nazırlarının milleti aç bıraktıklarını, buna mukabil kendilerinin saltanat
arabalarında gezdiklerini, milletin ayağına giyecek çarığı bile olmadığını söylüyorduk.
Eğer bu millet bizleri arabaya bindirecek iktisadi bir gelişme içine girecek olursa, o
zaman bunları düşünebiliriz’, dedi. Bu sözleri üzerine kendisinin ne kadar vatansever
bir anlayış içinde olduğunu görmüş, söylediklerimden dolayı mahcup olmuşumdur”.
Öge, a.g.e., 1957/1982 baskısı, s.168-169.
416 Karabekir, İstiklal Harbimizde Enver Paşa ve İttihat Terakki Erkânı, s. 144-145. Aynı
tarihlerde maiyetindeki kumandanlıklara yazdığı bir yazıda da “Millet ve memleket
için hayat mücahedesinin ilk devrelerindeki seciye ve kıymetini sarayların muhit-i fe-
sadında bozan Enver Paşa kâbus-ı hırs ve şöhretle Harb-i Umumînin felaket-aver ava-
kibine sürükledikten sonra memleketi parasız, fabrikasız, teşkilatsız, bütün menabii
kurumuş bir halde bırakıp kaçmış, şimdi de Rusların elinde vatanın bakiye-i izamını
kemirmeğe teşebbüs eden ve orduyu milis yapmak için cinnetlere kapılan bir alet-i şer
ve fesad olmuştur,” demektedir. Karabekir, a.g.e., s. 152. Karabekir, Enver hakkında
“Almanların ellerinde kukla gibi oynamış” diyecek kadar Ankara’ya kendisini beğen-
dirme derdine düşmüş gibidir. Karabekir, a.g.e., s. 132.
- 272 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
“Hülasa-i mütaalam Enver’in bir an evvel ele geçirilmesidir. Zaten gerek yaz-
dığı mektuplarda bizzat Enver ve gerek temasta bulunanlarla taraftarları kendi-
sinin Anadolu’ya gelmeyi ve bir ferd olarak çalışmayı arzu ettiğini bildiriyorlar.
Bundan istifade ve daha münasip vesileler ilave ederek mutemet bir zatın Enver
nezdine gönderilmesi ve bu suretle Hükümetimiz tarafından Anadolu’ya davet
edilmesi maksadın teminine hadim olur kanaatindeyim. Bu husus tensip buyu-
rulmazsa bile Enver’ce de şayan-ı hürmet ve itibar olan bir zatın izâmile [gönde-
rilmesi] Enver’ le temas hâsıl edilmiş ve hudut haricindeki mevki ve faaliyetinden
muntazaman haberdar olmamızın temin kılınması pek lüzumludur.”417
- 273 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 274 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 275 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
Ali Şükrü Bey cinayetini yazarken “Yine kamuoyuna göre Ali Şük-
rü’nün kayboluşunun ardında İttihat ve Terakki’nin komitacıları vardı,
çünkü komitacı geleneğin izleri açıkça ortadaydı. 1909’ daki gazeteci Ha-
san Fehmi ve Ahmet Samim cinayetlerini işleyen komitacı yapının mu-
halifleri temizleme geleneği hortlamıştı. Ali Şükrü de muhalif kanadın
en keskin sözcülerindendi”… ‘Peki, katillerin “Efendisi” kimdi’? Muhte-
melen Mustafa Kemal’ di,”426 şeklinde bir ifade kullanılması meselenin
425 Faik Ahmet Barutçu, Siyasi Hatıralar Millî Mücadeleden Demokrasiye, 2. Cilt, An-
kara: 21. Yüzyıl Yayınları, 2001, s. 918-919. Selahattin Köseoğlu da “Bilmüsademe
mecruhen [yaralı olarak] ele geçen Osman Ağa’nın badehu[sonradan] öldürüldüğü
anlaşıldı ve bu suretle isticvabına [ifadesinin alınmasına/sorgulanmasına] ve mese-
lenin istiknahına [gerçeğinin araştırılmasına] imkan olmadı”. Ahmet Demirel, İkinci
Grup’un Kurucularından Salâhattin Köseoğlu’nun Millî Mücadele Hatıraları, İstanbul:
İletişim Yayınları, 2017, s.270.
426 İsmail Akbal, “Ali Şükrü’nün Ölüm Emrini Mustafa Kemal Paşa mı Vermişti?”, De-
rin Tarih, Eylül-2014.
- 276 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
Her ne kadar Ali Şükrü Bey’in ağzından net şekilde İttihadçı ol-
duğuna dair herhangi bir beyanın sadır olduğuna dair birincil bir ve-
sikaya sahip değilsek de istidlalen onun İttihadçı olduğuna hükmede-
bilmekteyiz. Trabzon Meselesi mevzubahis olduğunda İttihadçılık ile
Envercilik eşanlamlıdır. Onun İttihadçı veya Enverci olduğunu iddia
eden bazı kaynaklar bunu herhangi bir vesikaya istinat ettirme lüzumu
427 İsmail Akbal, Milli Mücadele Döneminde Trabzon’da Muhalefet, Trabzon: Serander
Yayınları, 2008. İtiraf etmek iktiza ederse, bazı maddî bilgi ve tespit hatalarına rağ-
men yazarın bu eseri çok iyi hazırlanmış bir doktora tezidir.
428 Özel, a.g.e., s. 251-252.
429 Ahmet Demirel, İkinci Grup’un Kurucularından Salâhattin Köseoğlu’nun Millî Müca-
dele Hatıraları, s.259.
- 277 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 278 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
“Ali Şükrü Bey’in gaybubeti, bir cinayetten mütevellid ise bundan çok dilhun
olacağız. Çünkü Ali Şükrü Bey Ankara’ da bulunmadığımız için son zamanlar-
daki meslek-i siyasisinin esbab-ı hakikiyesine vakıf olmamakla beraber, kendisini
eskiden beri halis ve samimi bir genç olarak tanıyoruz. Tab’an itiraza, muhalefete
ve haksızlığa karşı cidale meyyal idi. Hatta bu mizacından dolayı idi ki, vaktiyle
İttihad ve Terakki’ye mensup olmasına rağmen harb-i umuminin son senelerinde
İttihad ve Terakki’nin su-i idaresine karşı çok şiddetli itirazatta bulunurdu. Bi-
naenaleyh bugün Ankara’ da cidalcûluk ediyorsa bu herhangi bir maksad-ı husu-
siyeden ziyade sırf mizacının muktezası olabilirdi.”433
433 Velid Ebuzziya, Tevhid-i Efkâr, 31 Mart 1923, 3679-651. İttihadçıkla maruf fındık
tüccarı İlyas Sami Kalkavanoğlu da hatıratında 27 Mayıs 1919 günü Sultanahmet’te
yapılan İzmir’in işgalini telin mitinginden İkdam gazetesi sahibi Ahmed Cevdet ve
yakın dostu Tasvir-i Efkar sahip ve başmuharriri Velid Ebuzziya ile dönerken Di-
vanyolu’nda uğradıkları Sulh ve Müsalemet Adem-i Merkeziyet Cemiyeti merke-
zinde Ali Şükrü Bey ile tanıştırıldığını, onun “İstanbul’da göz önündeyiz. Düşman
maalesef içimizde ve hakim vaziyettedir. Bu sebeple, burada teşkilat yapmaya kalkar-
sak düşman bunu sezdiği anda fırınları kapatıp halkı ekmeksiz, boruları kesip susuz
bırakabilir ve daha kim bilir nelere yeltenebilir. Şu halde en isabetli hareket, şimdilik
burayı bırakıp Anadolu’ya geçmek ve teşkilatı orada yapmaktır” dediğini ve akraba-
sı Kalkavanzade İbrahim Kaptan’ın sahip ve süvarisi bulunduğu Kırım Vapuru ile
Ali Şükrü Bey’in ve Binbaşı Osman Bey’in Trabzon’a götürüldüğünü anlatmaktadır.
İlyas Sami Kalkavanoğlu, Millî Mücadele Hatıralarım, İstanbul: Kaknüs Yayınları,
2011, s.21-22. Millî Mücadele’ye katılmak için İstanbul’dan Bursa’ya giden İlyas
Sami Bey, Velid Ebuzziya Bey’in aracılığıyla Kara Kemal’e gitmiş ve ondan Bursa’da
kendisine yardımcı olması için mensucat fabrikası sahibi Osman Bey’e hitaben bir
tavsiye mektubu almıştır. A.e., s.45.
434 Mahir İz, Hüseyin Avni için “Erzurum Mebusu Hüseyin Avni (Ulaş) Bey aslında
İttihatçı idi. Fakat prensibi parti programı değil, inandığı hakikatti ve inancına, her
şeyi, bir arslan şecaatiyle feda ediyordu,” demektedir. Mahir İz, Yılların İzi, s. 129.
Meclis zabıtlarında Hüseyin Avni’nin bir vesileyle “Yaşasın İttihadçılar” dediği de
yer almaktadır.
- 279 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 280 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
438 Mısıroğlu, a.g.e., s. 248. Mısıroğlu’nun “Ordunun büyük ölçüde siyasetin içine itil-
mesi ve siyonizmin hâkim olduğu İttihad ve Terakki’nin burada kendinden olmayanı
barındırmak istememesi üzerine çok sevdiği askerlikten istifa eden Ali Şükrü Bey yine
de mesleğiyle alakasını kesmemiştir,” şeklindeki iddiası ise cerhe bile değmeyecek
kadar hilaf-ı hakikattir. Mısıroğlu, a.g.e., s. 21. Gariptir, Mısıroğlu’nun, birçok araş-
tırmacı ve akademisyenin gördüğü Velid Ebuzziya ve Şapolyo anekdotlarını görme-
miş olması imkansızdır. Bu durumda kendisinin bu anekdotlara belli bir niyetle yer
vermediğini söyleyebiliriz.
439 Mustafa Kemal’in yanındaki fedaîliği İttihadçılık devrinden daha bariz olan Topçu
İhsan “Ferid Paşa memlekete hizmeti dokunmuş ne kadar millî kurum var ise yıkıyor-
du. Bu cümleden Donanma Cemiyeti’ni de ‘Bir İttihat ve Terakki ocağıdır’ vehmiyle
kaldırdı” derken buna işaret etmektedir. Maman, a.g.e., s.89.
440 Ali Şükrü Bey’in İttihadçılığını ele alan bir çalışma için bkz. Uğur Üçüncü, Ali Şükrü
Bey’in İttihadçılığı ve İttihadçılarla İlişkisi, Ali Şükrü Bey Hürriyet Uğruna 39 Yıl,
Haz. Necmettin Alkan/Uğur Üçüncü, İstanbul: Melisa Matbaacılık, 2015; ikinci bas-
kı, Kronik Yayınları, 2017.
- 281 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
441 Kazım Karabekir, Günlükler, Cilt. 2, Haz. Yücel Demirel, İstanbul: YKY, 2009, s. 840.
442 İsmail Habib Sevük, Atatürk İçin, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1981, s. 59-61.
- 282 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
Trabzon eski valisi Deli Hamid Bey ise Ali Şükrü Bey’in katli se-
bebiyle Trabzon’da yayınlanan İstikbal gazetesinin 4 Nisan 1923 ta-
rihli nüshasındaki ağır yazısında şunları yazmaktaydı.
“Milletin teyakkuz ve intibahını muzmerlerinin [gerçek niyetlerinin] tahak-
kukuna mani gören, muhitlerinde dalkavuktan başka mevcudiyet görmek, tasdik-
ten başka seda işitmek istemeyenler, şehid-i muhteremin şahsında, milletin hu-
kuk-ı tabiiyye ve esasiyyesini imha etmek istemişler, bu taarruzun herhangi bir
su-i emele karşı müheyya-yı feveran olan kalpleri sindirmeye kifayet edeceğine za-
hip olmuşlardır. Ne büyük gaflet ne derin cehalet… Asırlarca başında taşıdığı
tacdarları feda eden millet, mahlûkuna secde etmez… Açılan ağızları kapatmak
tarikiyle istihsal-i garaza yeltenen Osman’ın kirli ellerine arz-ı iftikar eden biça-
reler bilsinler ki, millet istiklal-i haricisi kadar, hürriyet-i dahiliyesine de âşıktır.
İcap ederse bu uğurda daha birçok Ali Şükrüler feda ederek karşısında dikilecek,
her hırsı kıracak, her duzahı[cehennem] yırtacak[tır].”444
443 Hıfız Veldet Velidedeoğlu, İlk Meclis, İstanbul: Çağdaş Yayınları, 1990, s. 129. İs-
tikbal gazetesine göre de Hüseyin Avni “cinayetden mesul olan eşirranın (kötülerin)
ister hacı, ister hoca isterse de paşa olsun izale (yok) edileceklerini” söylemiştir. Yük-
sel, a.g.e., s.109. İstikbal gazetesinin yayınladığı, kendi muharrir ve muhabirlerinin
yazıları, başta Trabzon, memleketin muhtelif mahallerinden gönderilen telgraflarda
hayli ağır ifadeler mevcut olup kitabın hacmini arttırmamak için bunlara yer vermi-
yoruz.
444 Eken, a.g.e., s. 325-326.
- 283 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 284 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 285 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
Çerkes Ethem Bey’ di. Hatta bir zamanlar kurtuluş savaşçılarına Ethemist
denmiş olduğunu hatırlarız”447 diyerek o günlerde gücünün ve otorite-
sinin derecesini isabetle ifade ettiği Çerkes Ethem’in bu güç ve otori-
tesini daha iyi anlamak için birkaç anekdota müracaat etmekte fayda
olduğu kanaatindeyiz. Ali Fuat Cebesoy hatıratında, Millî Mücade-
le’ye muhalif tavır alan Simavlıları tedip için kasabaya giren Çerkes Et-
hem’in burada durmayıp aynı gün Demirci’nin on kilometre kuzeyinde
bulunan Yunan kıtalarıyla temasa geçip taarruzda bulunduğunu, 30
Temmuz-18 Ağustos 1920 tarihleri arasında çetin ve şiddetli çatışma-
lar olduğunu, Yunanlıların devamlı takviye ve yardım aldıklarını, kar-
şılıklı taarruzlar yaşandığını ancak 17/18 Ağustos gecesi sabaha karşı
bir baskınla henüz kendisini toparlamaya vakit bulamayan ve bir tü-
men gücüne erişen Yunanlıları mağlup ederek Demirci’nin güneyine
sürdüğünü, bu zaman zarfında Yunanlılara çok ağır zayiat verdirildi-
ğini, on bin mevcutlu tümenin tamamen harp harici bırakıldığını, çok
sayıda harp malzemesi ele geçirildiğini, bizim zayiatımızın ise şehit ve
yaralı toplam 200 olduğunu yazdıktan sonra şunu ilave eder: “Ethem
Bey müfrezelerinin bu muharebelerde göstermiş oldukları kabiliyet ve cü-
retle yalnız dâhilî tedip hareketlerinde değil, icabında yalnız başına bir
düşman fırkasını gerilla muharebe usullerinden istifade ile mağlup ede-
bilecek bir kuvvette oldukları anlaşılmıştı.”448 Cebesoy başka bir yerde
de “Bütün millî kuvvetlerin dağılmış olduğu bir sırada düşmanın tâ içe-
rilerine kadar sokularak kendisinden dört beş misli üstün bir Yunan pi-
yade fırkasını mağlup etmesi, cephemiz ve yeni ordumuz üzerinde iyi bir
tesir bırakmıştı,”449 demektedir.
Çerkes Ethem, Ankara’da Büyük Millet Meclisi salonunda dinle-
yiciler locasına girdiği zaman ayakta selamlanacak450 bir otorite sahi-
bidir. Büyük Millet Meclisi’nin 21 Ağustos 1920 Cumartesi günü iç-
timaında geçen bir konuşma hayli çarpıcıdır:
“Sırrı Bey (İzmit): ‘Ethem bizim sıkıntılı zamanımızda yetişerek bize pek
ferahlı günler verdi. Onun böyle hasta olduğunu işittiğimiz zaman müteessir
- 286 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
olduğumuzun Meclis namına Ethem Bey biraderimize bir teessürname ile bildi-
rilmesini teklif ediyorum’. (Muvafık sesleri…) Reis (Mustafa Kemal Paşa): ‘Efen-
dim. Ethem Bey biraderimizin rahatsızlığından dolayı hakikaten bendeniz de o
teessürü şahsen kendimde duydum ve riyaset makamınızdan zaten kendilerine bil-
dirmiştim. Maahaza heyet-i umumiye namına da tensip buyurursanız tekrar bi-
raderi vasıtasıyla yazarız.’ (Hay hay sesleri…)”451
- 287 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 288 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 290 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
457 Ziya Göğem, Dadaylı Halit Akmansü, Cilt 2, İstanbul: Halk Basımevi, 1956, s. 336.
Göğem, Kazım Karabekir’in İstiklal Harbimizin Esasları kitabının toplatılmasıyla
birlikte bu kitabın vesikalara istinaden ve o anki resmî tarihe mugayir ve muhalif,
hatta muarız bulunması üzerine Kazım Karabekir’in, Cafer Tayyar Eğilmez’in, Halit
Akmansü’nün, Gümüşhane eski mebusu Kadirbeyoğlu Zeki Bey’in evlerinin aran-
dığını, vesikaları tetkik için bir heyet kurulduğunu, bazı evrakların resmî dosyalar-
da saklanması icap ederken şahıslar üzerine kalmış ya da çalınmış sayılan vesikalar-
dan sayıldığı için bu muhalif zatlar hakkında dava açıldığını yazmaktadır. Göğem,
a.g.e., s. 337-338. İşin ilginci, hanesi aranan Halit Beğ’in, Trikopis’i esir almış bir ku-
mandan ve eski mebus olmasına rağmen muhalifliğin yol açtığı menkubiyet sebe-
biyle evinin perişan bir halde bulunduğu ve maişetini temin edemediği anlaşılmış,
bu durum Başvekil İsmet İnönü ile Reis-i Cumhur Mustafa Kemal’e aksettirilmiş,
Mustafa Kemal de o günlerde barıştığı Ali Fuat Cebesoy’un da davetli olduğu Dol-
mabahçe Sarayı’nda konuyu Halit Bey’in durumuna getirmiş, Cebesoy’dan “Halit
Beğ’e bir vazife vererek refaha kavuşturmak arzu ettiklerini, kendisiyle görüşüp ne
istediğinin öğrenilmesini ve neticenin bildirilmesini” rica etmiştir. Bu rica üzerine Ha-
lit Beğ’in hanesine gelip evde kimseyi bulamayan Cebesoy, ordu eski mebusu Faik
Günday’a uğrayarak meseleyi anlatmış ve cevabın kendisine ulaştırılmasını istemiş.
Halit Bey’in Cebesoy’a yazdığı mektup hayli ilginçtir ve teklifi kabulde mazur oldu-
ğunu, artık tencerede pişirip kapağında yemeğe alıştığını, Halk Partisi hükûmetiyle
çalışabileceğine kani olmadığını söyleyerek red cevabı vermiştir. Göğem, a.g.e., s.
339-340.
- 291 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
458 Celal Bayar’ın Nureddin Paşa hakkındaki şu tespiti hakikatin tam ifadesi olmamak-
la birlikte bigâne kalınamayacak kıymettedir. “ Nurettin Paşa… Milliyetçi değildi.
Türkçülüğü reddederdi. Nazari alanda kabul etmediği milliyetçilik ve Türkçülük, şuu-
runda ve hareketlerinde mevcuttu. Dindardı, ümmetçi idi ve İslam politikası güderdi,
asla Osmanlı değildi”. Celal Bayar, Ben de Yazdım, c.5, s.82.
459 Çeşitli kaynaklarda Mustafa Kemal’in Ali Kemal’in linç ettirilmesini tasvip etmediği
yazılıdır.
- 292 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
ve semtleri varsa, gene bu korku ile yakmıştık. Bu kuru kuruya tahripçilik hissin-
den gelme bir şey değildir. Bunda bir aşağılık duygusunun da etkisi var. Bir Av-
rupa parçasına benzeyen her köşe, sanki Hristiyan veya yabancı olmak, mutlak
bizim olmamak kaderinde idi. Bir harp daha olsa da yenilmiş olsak, İzmir’i ar-
salar halinde bırakmış olmak, şehrin Türklüğünü korumaya kâfi gelecek miydi?
Koyu bir mutaassıp, öfkelendirici bir demagog olarak tanımış olduğum Nured-
din Paşa olmasaydı, bu facianın sonuna kadar devam etmiyeceğini sanıyorum.
Nureddin Paşa, ta Afyon’ dan beri Yunanlıların yakıp kül ettiği Türk kasabala-
rının enkazını ve ağlayıp çırpınan halkını görerek gelen subayların ve neferlerin
affetmez hınç ve intikam hislerinden de şüphesiz kuvvet almakta idi… Nitekim
İzmir zaferinin hemen arkasından bir Nureddin Paşa meselesi çıkacaktır. Zafe-
rin bu en küçük hisseli adamı İzmir’e girer girmez şöyle bir vizita kartı bastır-
mıştı: ‘Küt-ül-Amare muhasırı, Afyon ve Dumlupınar muharebeleri galibi, İz-
mir fatihi Nureddin Paşa.’ İzmir’ de ilk buluştuğu adam da müftü idi. Nureddin
Paşa kendisine bir vasiyetname bırakıyordu: Ölünce Kordon boyuna bir camii,
bir de türbesi yapılacaktı. Fatih bu türbeye gömülecekti. Müftü, bir risalesi ile bi-
raz sonra irticaın bu sakallı ve azametli liderini bütün Türkiye yobazlarına tak-
dim ettirmek üzere idi.”460
- 293 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 294 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
464 Bkz. Necati Fahri Taş, Nurettin Paşa, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları,
2014.
465 Şiirdeki kudreti, biyografi yazarlığını gölgeleyen Yahya Kemal, Siyasî ve Edebî Portre-
ler’de mükemmele yakın bir Ali Kemal portresi çizer. Lozan’a gidecek heyette bulunan
Yahya Kemal, İzmit’te Nureddin Paşa ile bu hadise sebebiyle vaki konuşmayı nere-
deyse tüm teferruatıyla hikâye etmiştir. İlginçtir, İsmet Paşa, Rıza Nur kadar kızgın
değildir olaya. Rıza Nur, Nureddin Paşa’nın Vahdettin hakkında da aynı niyette ol-
duğunu duyunca “Onu İnebolu’dan yola çıkaracağız, çünki Ankara’ya gelip mahkeme
karşısında hesap vermesi lazımdır,” der. Nureddin Paşa ise “Yâ! Demek ki biz kutta-i
tarik [yol kesici] olduk” der. Nureddin Paşa, Lozan heyetine Ali Kemal’in linci için
“işte din ü milletimize ihanet edenlerin cezası budur” demiştir. Bu biyografide Yahya
Kemal, Ali Kemal’in Meşrutiyet’in başlarında edindiği “Rumluğa ve Ermeniliğe karşı
muhabbetini ve her türlü Türk milliyetperverliğinden nefretini” Mütareke’ye kadar
sakladığını, ancak İstanbul işgal edildiği günlerde bunu izhar ettiğini, çünkü Urfani-
dis namında sinsi bir Rum’un Ayasofya’yı Kilise’ye çevirme fikrini taşıyan bir yazısını
ve Yunan istilasını meşrulaştırmaya çalışan diğer bir Rum yazarın makale silsilesini
gazetesine koyduğunu yazmaktadır. Yahya Kemal, Siyasî ve Edebî Portreler, s. 81.
- 295 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 296 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 297 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 298 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
475 Orbay, ileride daha geniş şekilde bahsedeceğimiz mektubunda İzmir Suikastı dava-
sını gören İstiklal Mahkemesi reis ve üyesi Kel Ali ve Kılıç Ali’yi kastederek “elan
hâkim sıfatını fuzûli olarak taşıyanlardan ikisinin dahil bulunduğu zümre-i hafiye,
daima bir mücadele-i müsellaha ile neticelenmek istidadını gösteren tehdit ve tedhiş
mesleği tesisine çalışıyorlardı ve bazen bu yoldaki cüretleri Meclis müzakeratı sıra-
sında salon kapılarını elleri tabancalarında olduğu halde tutarak evbaşâne [rezilce]
tavırlar ile serbesti-i müzakere ve münakaşayı men’e teşebbüs derecesine kadar var-
dırıyorlardı” demektedir. Başvekillik dönemindeki [Temmuz 1922-Ağustos 1923]
gözlemlerini aktardığı bu satırlarda Orbay, zümre-i hafiye diyerek Selamet-i Umu-
miye’nin bu tarihlerde de işbaşında olduğunu ifade etmektedir.
476 Selma Ilıkan-Faruk Ilıkan, a.g.e., s.734-735.
- 299 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 300 -
16. İttihadçılık, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele
- 301 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 302 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
481 Rumeli’nin kaybının ve Anadolu’nun millet için ehemmiyetinin merkezî bir yer
teşkil ettiği kitabımızda Mehmed Akif ’in hassasiyetinden bahsetememek haksızlık
olurdu. Millî Mücadele esnasında Kastamonu’da verdiği bir vaazda merhum şunları
söylemektedir: “Ecdadımızın bize kanları, canları pahasına alarak emanet ettikleri,
yadigar bıraktıkları o koca koca iklimleri, o dünyanın en zengin, en mahsuldar top-
raklarını vere vere bugün avuç içi kadar yere tıkıldık, kaldık. Haydi diyelim ki, evvelce
düşman önünde perişan bir halde kaçarken arkada sığınabilecek, barınabilecek bir
ocak, yahut bir bucak bulabiliyorduk. Fakat gözünüzü açınız, iyice bilmiş olunuz ki,
artık dinimizi, imanımızı, ırzımızı, namusumuzu, çoluğumuzu, çocuğumuzu barın-
dırabilmek için arakamızda hiçbir yer kalmamıştır” Millî Mücadele’de Mehmet Akif
Kastamonu’da, Haz. Mustafa Eski, Ankara: Ayyıldız Matbaası, 1983, s.48; Mehmed
Akif Ersoy, Tefsir Yazıları ve Vaazları, Haz. Ertuğrul Düzdağ, Ankara: DİB yayınları,
2016, s.281.
482 Bazı kusurları sayılmazsa Millî Mücadele-İttihadçılık mevzuunu çok iyi tahlil ve
tasvir eden Emel Akal, ciddî ve emek mahsulü eserinde bu hususta yerinde bir tes-
pitte bulunmaktadır: “Millî Mücadele’nin örgütlenmesinde önemli bir kaldıraç olan
Kongreler, İttihat ve Terakki, Teşkilat-ı Mahsusa ve Karakol organizasyonudur.” Emel
Akal, Milli Mücadelenin Başlangıcında Mustafa Kemal İttihat Terakki ve Bolşevizm,
İstanbul: Tüstav, 2006, s. 216.
- 303 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
483 Bıyıklıoğlu, Trakya’da Millî Mücadele, I. cilt, s. 123. Bu konuda bazı çalışmalar için
bkz. Erik Jan Zürcher, Millî Mücadelede İttihadçılık, çev. Nüzhet Salihoğlu, İstanbul:
Bağlam Yayınları, 1987; Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, çev. Yasemin Saner Gönen,
İstanbul, İletişim Yayınları, 2000, Cumhuriyetin İlk Yıllarında Siyasal Muhalefet Te-
rakkiperver Cumhuriyet Fırkası (1924–1925), çev. Gül Çağalı Güven, İstanbul: İleti-
şim Yayınları, 2007; Feroz Ahmad, İttihadçılıktan Kemalizm’e.
484 M.Reşit Tarakçıoğlu, Trabzon’un Yakın Tarihi, Trabzon: Karadeniz Üniversitesi Ba-
sımevi, 1986, s.42-43.
485 Tevfik Bıyıklıoğlu, Jaeschke’nin[Yeşke] Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri unvan-
lı eseriyle de paralellik arz eden bir etüdünün özeti olan Atatürk Anadolu’da unvanlı
eserinde “Mondros Mütarekesinden sonra kurulan ‘Millî Cemiyetler’in hepsinin müşterek
amacı, ‘Millî azınlıkların tecavüzlerine karşı millî hakların müdafaası idi” diyerek her
- 304 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 305 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 306 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 307 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 308 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 309 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 310 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 311 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
bir devrede İngilizleri protesto etmeleri salt bir tesellî değil, geleceğe
dair bir ümit hükmündeydi.
Şevket Turgut Paşa da, ismi en çok zikredilen isimlerden birisidir.
Gotthard Jaeschke şöyle demektedir: Şevket Turgut Paşa Mustafa Ke-
mal’i “Meclisi Vükelâ’da bittezekkür asayiş-i mahallî ve ahali-i Müs-
lime ve mâsumeyi taarruzdan vikayeten[korumak için] orduca harekât-ı
tedafüiye icrası” hususunda (Ravlinson’la istişareden sonra!), ama (ga-
yet mahremane) Ermenilerin hududu geçmelerini önlemek için yetki-
lendirmiştir. Burada bilhassa Kars Hükümeti’nin cebren dağıtılışından
sonra (12.4.1919) yaşamakta devam eden “Oltu Hükümeti” (Müslü-
man Şûrası) nın himayesi bahis konusudur.501 Hariciye nazırları her
zaman üzerlerine ölü toprağı serpilmiş gibi hareket etmemektedirler.
Hariciye Nazırı Safa Bey, Calthorpe’un bir notasına verdiği 10 Tem-
muz 1919 tarihli cevabında “Müslümanların heyecanı; Ermeni Cumhu-
riyeti topraklarının Sivas’a kadar genişlemesi rivayeti ve Trabzon Vilâyeti
içerisinde Pontos Cumhuriyeti adiyle yeni bir Yunan devletinin teşekkülü
hakkındaki söylentilerle daha da çoğalmıştır ....” demektedir.502 Jaeschke
başka bir yerde de şunları yazmaktadır:
“Ali Rıza Paşa’nın istifasından sonra aynı güçlüklerle karşı karşıya kalan Sa-
lih Hulûsi Paşa da Ryan tarafından 16 Mart’ta tevdi edilen [İstanbul’un işgali
ile ilgili]503 notaya aynı günde şu cevabı veriyordu: ‘Müttefik kuvvetlerin bol ol-
duğu ve bir karışıklığın önlenebileceği İstanbul’ da böyle bir karışıklık olmadığı
gibi beklenemez de.. Anadolu harekâtı menşeini Yunan işgali ile bu işgalin neti-
cesi olan dehşet ve nefretten almıştır. Bu hareketlerin daha fazla genişlemesi de
Büyük Ermenistan ve Pontos Yunan Devleti yaratılması niyetinin söylenti olarak
dolaşmasından ileri gelmiştir’. Fevzi Paşa 17 Mart’ta General Shuttleworth’a Şeh-
zadebaşı’nda insan boğazlanması olayını bizzat gönderdiği bir tezkere ile protesto
etmiştir. Bunu müteakip Yüksek Komiserler iki nota ile - birincisi 26 ve İkincisi
31 Mart’ta- ‘Kuvay-ı Milliye harekâtının resmen red ve mahkûm edilmesini iste-
miştir’. Salih Paşa buna 29 Mart’ta bu hareketlerin ‘meşru hakların müdafaası’
olduğu cevabını vermiş olup De Robeck bu cevaptan, Mustafa Kemal’in red ve
mahkûm edilmesi değil, bilâkis tasvip edildiği mânasını çıkarmıştır. 1 Nisan’ da
- 312 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
da ‘uzun bir nota’ ile ‘ kuvay-ı işgaliye’ce yapılan hukuka aykırı muamelât pro-
testo edilmiştir.” 504
- 313 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
azar meydana geldikleri ve bu nedenle tek tek her kaybolanın hesabının tutma-
nın çok zor olduğu cevabını verdi. Bu kayıpların günde ortalama 15 tüfek ve 15
sandık cephane ettiğini ona hatırlattığımda bana hiçbir cevap veremedi”. 507 “Yer
altı hareketinin, [askerî] öğrencilerin yardımıyla depolardan savaş malzemesi çal-
dığı durumlarda, Müslüman Hintli nöbetçiler genellikle görmezden geliyorlardı”.
- 314 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 315 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 316 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
O zaten Ulu Hakan II. Abdülhamid Han kitabında sanat ve tefekkür adamı olmak
davasında olduğunu, tarihçi olmadığını söyleyen birisidir.
517 “Karakol teşkilatı, İttihatçıların, parti mensuplarını başka bir isim altında gizleme-
yi düşündükleri bir tesisti.” Ertürk, a.g.e., s. 190-191. Orbay, İstanbul’dan Ankara’ya
geçmek isteyenler için en emin yolun Vaniköy’deki tekke olduğunu, gizlice bu tek-
keye gidenlerin, oradan hükûmetin kendilerinden şüphelenmemesi için Maltepe
Endaht Mektebi Kumandanlığı vazifesini de almış ve bilahare İstanbul Mebusu olan
Enver Paşa’nın da askeri yaveri Yenibahçeli Şükrü Bey tarafından alınıp Maltepe’den
itibaren arka yollardan Anadolu’ya gönderildiğini yazmaktadır. Orbay, Cilt 2, s. 32.
518 Zürcher, Milli Mücadelede İttihadçılık, s. 126.
- 317 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 318 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
demektedir.524
Rauf Orbay, Anadolu’ya geçerken gerekli parayı Karakol Cemiye-
ti’nin mühim şahsiyetlerinden biri olan Topçuoğlu Nazmi Bey’den al-
dıklarını, Amasya’dan itibaren bu beş bin lirayla iş gördüklerini yaz-
maktadır.525
523 Hüsnü Himmetoğlu, Kurtuluş Savaşında İstanbul ve Yardımları, Cilt.1, İstanbul:
Ülkü Matbaası, 1971, s. 81.
524 Criss, a.g.e., s.143-144.
525 Kandemir, Hatıraları ve Söyleyemedikleri ile Rauf Orbay, 83. Karakol Cemiyeti de-
mek bir bakıma “İstanbul’un yardımı” demektir. Tarık Zafer Tunaya bunu formül
gibi ifade etmektedir: “Filhakika İstanbul, resmî Osmanlı Hükûmeti’ne rağmen, Ana-
dolu’nun malzeme ve personel tedariki bakımından en müessir ve verimli kaynağını
teşkil etmiştir.” Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasî Partiler, 1952, s. 477. Ertürk de
“İstanbul’daki askerî ambarlarda Osmanlı ordusunu birkaç misli idare edecek dere-
cede silah ve cephane bulunmasının sebebi, merhum Enver Paşa’nın harbin gidişine
bakarak bizim çok ağır şartlara maruz kalacağımızı ve Balkan Harbi’nin sonunda
olduğu gibi Büyük Harb’in sonunda da yeni bir savaş deruhte etmeğe mecbur kala-
cağımızı hesab etmiş olmasından bir de Levazımat-ı Umumiye Reisi merhum İsmail
Hakkı Paşa’nın son derece namuskâr bulunmasından ileri gelmiştir,” demektedir. Er-
türk, a.g.e., s. 509.
- 319 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 320 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 321 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
531 Mustafa Kemal’in hem sadece cephede de mücadele eden mebuslara verilen Kırmı-
zı-Yeşil şeritli İstiklal Madalyasını almaya hak kazanmış mebuslar listesinden Hacim
Muhittin Çarıklı’nın ismini önce çizmesi-ki sonra binbir zahmetle bu madalya veril-
miştir-, hem de Nutuk’ta Balıkesir Kuva-yı Milliye Teşkilatı ve bu teşkilatın topladığı
kongrelerden bahsetmemesi Çarıklı’nın oğlu tarafından da garip karşılanmıştır. Tur-
gut Çarıklı, Babam Hacim Muhittin Çarıklı Bir Kuva-yı Milliyecinin Yaşam Öyküsü,
Haz. Y. Hakan Erdem, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi yayınları, 2005, s.139-146. Tur-
gut Çarıklı, Mustafa Kemal’in babasında kabullenemediği şeyin yurdun kurtarılması
konusunda kapsamlı bir görüşe sahip olması ve bu görüşünü liderlik niteliğinin yar-
dımıyla etrafındakilere kabul ettirmesi olduğu kanaatindedir. Tüm bunlara rağmen
babasının Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve başındakilere bağlılığını sürdürdüğünü ve
gücünü giderek arttıran bu bağlılığın kendisinin de anlayamadığı bir sadakate dö-
nüştüğünü ifade eder. a.g.e., s. 145,199. Turgut Çarıklı, babasının İttihadçılığından
tam emin olamadığını ihsas eden ifadeler kullanmaktaysa da Hacim Çarıklı’nın bu
vasfından şüphe etmemek iktiza eder. Anadolu’da toplanan kongre üyelerinin ve aha-
linin padişahı, İstanbul hükümetini, büyük devletleri ve Yunan işgalcileri hangi gözle
değerlendirdiklerine dair mühim anekdot ve vesikaların mevcut olduğu Hacim Mu-
hittin merkezli bir eser için bkz. Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri ve Hacim Muhittin
Çarıklı’nın Kuvâ-yı Milliye Hatıraları (1919-1920), Ankara: Ankara Üniversitesi Türk
İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, 2014.
532 Tekeli-İlkin, Ege’deki Sivil Direnişten Kurtuluş Savaşı’na Geçerken Uşak Heyet-i
Mer-keziyesi ve İbrahim (Tahtakılıç) Bey, s. 366-367.
533 Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları, s. 96.
- 322 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 323 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 324 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 325 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
541 Ankara İstiklal Mahkemesi’ndeki müdafaasında Dr. Nazım “Zaten Harb-i Umumî’ye
girmenin başlıca sebebi de, kapitülasyonlardan kurtulmak, istiklalimizi kazanmak
içindi,” demekteydi. Dr. Nazım’ın müdafaası için bkz. Eyicil, a.g.e., s. 299-370.
- 326 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
faideyi mucip olmak şöyle dursun, bilakis sakıt Ferid Paşanın Paris’te Avrupa’ dan
merhamet dilenmek efkâr-ı sakimanesi ile [sakat düşüncesiyle] serdeylediği beya-
nat-ı zelilanesine Clemenseau’nun vermiş olduğu hakaret-alut [hakaretamiz] ce-
vabın maazallah bir kere daha işitilmesine sebep olabilir. Binaenaleyh merdane
bir surette hakikatı söylemek ve kahramanca harbeden bu koca milletin mağlu-
biyetin netayic-i zaruriyesine katlanmakla beraber hareketinin cinayet telakki ve
bu yüzden ittiham [suçlanması] ve tecziye edilmesini kabul etmemek en salim ve
en hayırlı bir prensip telakki olunabilir.”542
- 327 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
Falih Rıfkı Atay da, yıllar sonra bunu itiraftan kendini alamamış-
tır: “Sonradan Ali Çetinkaya ve bazı arkadaşlarının bu mütarekeyi im-
zaladığı için Rauf [Orbay] Beye niçin hücum ettiklerini anlamak güçtür.
Mondros Mütarekesi o günkü şartlar içinde seçmek zorunda olduğumuz
felaketlerin en hafifi idi. Ya Mütareke yapacaktık yahut General Fran-
chet d’Esperey, orduları ile İstanbul’a girerek devlete el koyacaktı.”545
544 Yusuf Hikmet Bayur, “1918 Bırakışmasından Az Önce Mustafa Kemal Paşa’nın Baş-
yaver Naci Bey Yolu ile Padişaha Bir Başvurması”, Belleten, 1957, Cilt: XXI, S: 84, s.
563-564. Bayur, bu makalesinde Mustafa Kemal’in harbe hiç taraftar olmadığını,
padişahın Mustafa Kemal’i harbiye nazırı yapmamakla onun himayesinden istifa-
de fırsatını kaçırdığını, Atatürk’ün ara sıra bu mektubu andığını, çünkü hükûmette
İzzet Paşa ve kendisinden başka bir orduya ve ordular grubuna komuta etmiş kim-
senin bulunmadığını söylediğini, Mustafa Kemal’e istediğiniz olsaydı ne yapardınız
diye sorduğunda ise onun “Padişah ve hükûmeti alıp Anadolu’ya çekilir, bırakışma ve
barış görüşmelerini oradan idare ederdim” cevabını verdiğini yazmaktadır. Telgrafın
orijinali de 565. sayfaya derc edilmiştir. Rauf Orbay, bu telgrafın tarihinin 15 Ekim
1918 olduğunu yazmaktadır. Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni, Cilt: 1, İstanbul:
Emre Yayınları, 2000, s. 72. Zürcher, 7. ve 24. maddelerin farklı yorumlara açık olu-
şundan endişe duysalar bile “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuracak olan milliyetçi Türk
subaylarının” bile Mütareke’nin kendisini adaletsiz ya da kabul edilemez görmedi-
ğini yazar. Zürcher, Savaş, Devrim ve Uluslaşma-Türkiye Tarihinde Geçiş Dönemi
(1908–1928), s. 222.
545 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, I. Cilt. Kel Ali diye maruf Ali Çetinkaya’nın Mustafa
Kemal’in etrafındaki “eli silahlı” sadıklardan olduğu malumdur. Kel Ali, gerekti-
- 328 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 329 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 330 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 331 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 332 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 333 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 334 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
bölgesine çekmeye muvaffak olması”nda aramalıdır dedikten sonra şöyle devam et-
mektedir: “Bu suretle, Erzurum’da kuvvetli bir Türk Ordusu bulundukça, buralarda
bir Ermenistan kurulmıyacaktı”. İngilizler, Yakup Şevki Paşa’yı, bu üç sancaktan çe-
kilirken millî hükümetler ve teşkilat kurmakla da suçluyorlardı. Bıyıklıoğlu, Atatürk
Anadolu’da (1919-1921) I, s.10, 35-36, 47.
555 Ömer Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri unvanlı kaliteli eserinde Mustafa Kemal’in
uluslararası şartları çok iyi değerlendirdiğini, savaş sonrası dünyasının ve Avrupa
devletlerinin, bahusus İngiltere’nin sorunlarını, Avrupa devletlerinin ayrılıklarını
ve yeni güçlüklerini gördüğünü yazmaktadır. Ömer Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişki-
leri (1919-1926), Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 1978, s.61. Kürkçüoğlu’nun
şu tespitleri hayli dikkat çekicidir: “Mustafa Kemal, bütün… etken ve gelişmelerden
yararlanırken zaman seçimini ustalıkla yaptı. Amaçlarını sınırlamağa da özen göster-
di. Özellikle Anadolu hareketinin başlıca karşıtı olan İngiltere’nin hayatî çıkarlarının
nerelerde olduğunu gördü. Mustafa Kemal, gerçekliğiyle, Türkiye’nin varlığını kabul
ettirebilmesi için Batı’yla anlaşması gerektiğini biliyordu. Bu nedenle, İngiltere’ye karşı
[mevcut] bütün… etmenleri kullanakla birlikte, İngiltere’nin hayatî çıkarlarına do-
kunmadı. Arap ülkeleri üzerinde hak iddia etmedi. Millî Misak’ı sınuırlı tutmağa ça-
lıştı. İslam etkenini de bir amaç değil, sınırlı bir araç olarak kullandı. Batı’nın sınırlı
Millî Misak ilkeleri çerçevesindeki yeni Türkiye gerçeğini tanıması için, Türkiye’nin de
İngiltere’nin ve genel olarak Batı’nın bir takım çıkarlarına tehdit yöneltmemesi gereki-
yordu… Mustafa Kemal, çağdaş uygarlığın bir bütün ve bunun da Batı uygarlığı ol-
duğu inancıyla, Türkiye’ye Batılı bir yapı değişikliği getirmeğe, başdanberi kararlıydı”.
A.e., s.5.
- 335 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
liğinin bir tek kurşun bile atmadan gemilerine dönmüş olduklarını ve Meriç’in
batısında Bulgar millî kuvvetlerinin Yunan birliklerini çekilmeğe mecbur bırak-
maları karşısında müttefiklerin bir yardımda bulunmamalarını bir delil olarak
söyledi. İkinci nokta da galip devletlerin ‘ganimet paylaşmasında’ anlaşmazlığa
düşmüş olmaları idi. Paşa dört saat kadar süren bu oturumda sorulan çeşitli su-
allere inandırıcı cevaplar verdi ve oturumu şöyle iki cümle ile kapadı: ‘Görüyor-
sunuz ki, bu şartlar altında karşımıza yalnız Yunan kuvvetleri kalacaktır. Eğer
Türk ulusunu bir mukavemet cephesi halinde birleştirebilir ve ordumuzu kısa za-
manda tensik edebilirsek çok sürmeden Yunan ordusunu denize döker, memleketi
istilâdan kurtarır, tam bağımsızlığına kavuştururuz.” 556
- 336 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 337 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 338 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 339 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
Şükrü Kaya’nın çekirdek kadroda yer alması, Kara Kemal intihara zor-
lanırken (doğrusu katledilirken) -ki asıl asılmak istenen Kara Kemal’di-
Memduh Şevket Esendal’ın makbul adam olması genel çerçeveyi etki-
lememektedir.564 O halde bu faslı biraz detaylandırmakta fayda vardır.
Mustafa Kemal sadece İttihadçılığı değil, muhafazakârlığı ve İslam-
cılığı da fevkalade bilen bir askerdi. Millî Mücadele esnasında Mus-
tafa Kemal’in tam bir İslamcı, padişahçı gibi hareket ettiği malumdur.
Bilhassa İslam dünyasına yönelik beyannamelerdeki üslup ve muhteva
“Müddeî-i Umumi Bey faraza kahvelerde, vapurlarda hükûmet aleyhinde propagan-
da yaptığımı, müstehcen kelimeler kullandığımı, Gazi Paşa’ya ‘Gazoz Paşa’ dediğimi
iddia ettiler. Müstehcen kelimeler hangi zat aleyhine kullanılırsa kullanılsın o zatın
şerefine nakısa veremez. Fakat kullanılan[kullanan?] adamın haysiyetini ihlal eder.
Bendeniz bunu bilmeyecek kadar idrak-i hafızamdan mahrum olmadığım gibi esasen
müstehcen kelime kullanmaya terbiyem de müsait değildir. Gazi kelimesi yerine ‘Ga-
zoz’ kelimesini namusum üzerine yemin ederim ki hiçbir defa istimal etmedim. Eğer
bir kişi çıkarsa Gazi yerine ‘Gazoz’ kelimesini bendenizden işittiğini ispat edebilirse
her cezaya razıyım.” Eyicil, a.g.e., s. 283. Duruşmada da “söyledi isem namussuzum”
demiştir. Mahkeme zabıtlarından Dr. Nazım’ın idam edilmesinin sebeplerinden
birinin de mahkemenin attığı paslara rağmen onun Enver Paşa’yı suçlamaması ol-
duğu anlaşılıyor. Samet Ağaoğlu’nun İstiklal Mahkemesi’nın dehşet verici savcısın-
dan dinledikleri ve mahkemenin bir üyesi olan Rize Mebusu Ali Bey’in yakın bir
dostuna anlattıkları inanılır gibi değildir. Bu nakillere göre mahkeme savcısı Necip
Ali, mahkeme üyelerinden Dr. Reşid Galip ve Rize Mebusu Ali Bey, Dr. Nazım’ın
idamına muhalif kalmışlardır. Ancak Necip Ali’nin nakline göre bir mahkeme üye-
si gece yarısı gelerek kendisini ve Dr. Reşid Galip’i tehdit etmiş, Rize mebusu Ali
Bey’in nakline göre de Mustafa Kemal kendilerini çağırmış ve Dr. Nazım’ın ne kadar
tehlikeli biri olduğu hususunda uzun bir izahat verdikten sonra kendilerini kararla-
rında serbest bırakmış. Aslında bu şahitlikler Dr. Nazım’ın masum olduğuna ve bî-
günah katledildiğine delalet etmektedir. Bizzat İstiklal Mahkemesi savcısının ve bazı
üyelerinin suçlu olduğuna inanmadıkları bir kişi hakkında idam kararı vermeleri
“serbest karara” ve vicdanî kanaate istinat etmez. Ağaoğlu, Babamın Arkadaşları,
s. 166-167. Dr. Nazım hakkında idam cezasının verildiği Ankara İstiklal Mahke-
mesi’nin 26 Ağustos 1926 tarihli kararında mahkeme reisi Afyonkarahisar mebusu
[Kel] Ali [Çetinkaya], üyeler Kılıç Ali ve Dr. Reşid Galip’tir. İstiklal Mahkemeleri bir
reis, iki üye, bir yedek üye ve bir müddeî-i umumiden (savcı) teşekkül etmektedir.
564 Esendal’ın da muhtelif itham ve imalardan kurtulamadığı muhakkaktır. Falih Rıf-
kı Atay 1960 darbesinden sonra bir laiklik ve Kemalizm hassasiyetinin zayıf oldu-
ğunu iddia ettiği bazı CHP’lileri tenkid ederken geçmişe de atıfta bulunup “Kaç
defa tüzükten ‘Kemalizm’ sözü kaldırılmak istenmiştir. Buna çalışan umumî kâtip bir
zamanlar Kara Kemal’in adamı olduğu için biz: ‘Kemalizm yerine Kara Kemalizm
mi koyacağız’ diye dayatmıştık” diyerek bir dönem CHP Genel Sekreterliği yapan
Esendal’ı hedef tahtasına yerleştirmektedir. Atay, Batış Yılları, s.158-159
- 340 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 341 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 342 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
köşkün etrafında gezinirken ihtiyar bir kadınla erkeğe tesadüf edip se-
lam verirler. Bozok gerisini şu şekilde hikâye ediyor:
“‘Siz Mustafa Kemal Paşa’nın köşküne çok yakın bulunuyorsunuz, acaba sık
sık Paşa’yı görebiliyor musunuz?’ diye sordum. İhtiyar erkek, ‘Kabil mi efendim?
Maiyetinde bulunan kara elbiseli muhafızları (Giresunlu Lazları kastediyordu)
hiç kimseyi köşkün civarına sokmuyorlar. Bazen Cuma namazında Hacıbayram
Camii’nde tesadüf edecek olursam uzaktan uzaktan görmeye muvaffak olabiliyo-
rum,’ deyince Paşa’yla birbirimize bakıştık ve onun işaretleri üzerine ihtiyara fazla
bir şey sormayarak biraz sonra oradan ayrıldık. İkimiz de ihtiyarın söylediklerine
hayretler içinde kalmıştık. Çünkü Paşa, Cuma namazına gitmiyordu. Demek ki
ihtiyar kendi hayalinde yaratmış olduğu bir adamı Mustafa Kemal olarak tanı-
yordu. Paşa’nın aksakallı olduğunu da söylemişti.”568
- 343 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
ve asil vazifeden dolayı iftihar eder. Bizim kanaatimiz şudur ki, Hilafet hakkı
Türk Milletinde mahfuzdur.” 570
- 344 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
573 İsmail Arar, Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı, İstanbul: Burçak Yayınevi, 1969, s. 46, 50.
574 Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde 12261 numarada kayıtlı olan vesikaya göre Mustafa
Kemal’in gönderilen bir yardım üzerine ettiği teşekkür şöyledir: “ Hintli kardeşleri-
mizi Türkiye’ye rapteden[bağlayan] habl-i metîn[sağlam ip] İslamiyet muktezasınca[-
gereğince] mine’l-kadim[eskiden beri] ibraz eyledikleri alâik-i diyanetpervanenin[dinî
alakaların] yeni bir delili olan işbu hediyeden mütehassıl[dolayı] hissiyat-ı şükran-
güzeranemizi ve sadât-ı aliyyeleriyle kendilerine tebliğini rica eder ve bu vesile ile de
(inneme’l-mü’minûnw ıhvetun[=Bütün mü’minler kardeştir]) kavl-i celilini âsâr-ı
fi’liyesiyle[pratik, fiilî olarak] te’yid ettiklerinden dolayı nezd-i Bâri ve Peygamberîde
meşkuren lehüm [mükâfata layık] olduklarını ilave eylerim”. Mustafa Keskin, Hindis-
tan Müslümanlarının Millî Mücadele’de Türkiye’ye Yardımları (1919-1923), Kayseri:
Erciyes Üniversitesi Basımevi, 1991, s.92.
575 Bkz. Doğu Perinçek, Kemalist Devrim-2 Din ve Allah.
- 345 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
576 Arı İnan, Tarihe Tanıklık Edenler, İstanbul: Çağdaş Yayınları,1997, s. 335.
577 Hüsrev Gerede, Hüsrev Gerede’nin Anıları, Haz. Sami Önal, İstanbul: Literatür Yayın-
ları, 2002, s. 267-269. Üzücü olan şudur ki, Emel Akal, bu çalışmamızda Tüstav
baskısını kullandığımız Milli Mücadelenin Başlangıcında Mustafa Kemal İttihat Ter-
- 346 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 347 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 348 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 349 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
olursa olsun ismine ne nâm verilirse verilsin, buradaki büyüklük ilmen ve irfâ-
nen değil mevkî itibariyle bu nâmı ihraz edenler alt taraflarındakine daima ha-
karetle bakmayı, hîn-i hâcette tahta kurusu gibi onları ezmeyi ve mutlak olarak
kendilerine itaat ettirmeyi isterler. Mustafa Kemal Paşa bu hareketiyle murah-
haslar üzerinde yapacağı te’sîri çok iyi olarak keşfetmişti. Ve nitekim öyle de çıktı.
O dârât, debdebe ile kılıç şakırdılarına karşı murahhaslar hep birden ayaklan-
masınlar mı? İşte o vakit taş kafamdan fırladı, ayağa kalkmayan ben ve Rauf
Bey’ den başka kimse kalmadığını görünce ben de yerimden fırladım. Gayet sert
ve haşin bir sadâ ile: ‘Efendiler oturunuz! Paşa hemen dışarı çıkınız, daha isti-
fanamenizin mürekkebi kurumadan kongre üzerinde bir te’sîr icra etmek için bu
kıyafetle gelmenize çok teessüf ederim. Hemen çıkınız, başka bir elbise ile gelir-
siniz’ diyerek elimle de kapıyı gösterdim. Sarı olan Mustafa Kemal o sırada yeşil
bir renk aldı. Ve kongre salonunu mevtâî [ölü gibi] bir sükûn kapladı… Mustafa
Kemal Paşa üç dakika süren bu sükûtu, rolünü değiştirmek suretiyle bir aktör va-
ziyeti aldı: ‘Efendiler, şimdi bu dakikada kanaat getirdim ki, bu memleket hiç-
bir vakit istiklalini kaybetmeyecek. Bilakis parlak istikballere mazhar olacaktır.
Zîrâ içimizde medenî cesaretini hiçbir kuvvetin eğemeyeceğini ben de îman et-
tiğim (eliyle beni göstererek) böyle şahıslar oldukça bizler yaşayacağız. Bu bizim
hakkımızdır’. Bana doğru bir adım atarak elini uzattı ve sivil elbisesi olmadığı
için bunlarla gelmeye mecbur olduğunu beyân-ı itizar etmesi (özür dilemesi) üze-
rine cevaben: ‘Paşa, paşa üzerindeki hâkî [yeşil] elbise bizim için kâfî idi. Paşalık
işaretlerini kaldırınız. Avcı biçimi sivil bir elbise olur. Nitekim içimizde o kıya-
fette birkaç arkadaşımız da vardır. Siz ise yevmî [günlük] giyilen askerî ünifor-
maya da kanaat etmeyerek büyük üniforma, yâverî kordonu ve bütün nişanları-
nızla buraya gelmeniz çok açık söyleyeyim ki hüsnüniyete delalet etmez. Bununla
beraber burada oturamazsınız. Tâ ki sivil giymedikçe, burayı şimdi terk etmeniz
icab ediyor. Aksi takdirde biz salonu terk ederiz.’ Mustafa Kemal Paşa vaziyetin
başka türlü çıkar yolu olmadığını görünce hemen geriye dönerek salondan çıkmak
suretiyle kongreyi terk etti. İki dakika sonra otomobilin zartazurtası işitildi.” 584
Mustafa Kemal, bu kitabın pek çok yerinde ifade edildiği üzere tak-
tik ve stratejik zekâ, hatta dehaya sahiptir. Millî Mücadele esnasında
hadiselere ve şahıslara sadece memleketin değil, kendisinin de mevki-
ini ve istikbalini hesap ederek bir kıymet vermiştir. Halife, veliahd ve
şehzadeler dahi bu hükmün haricinde değildir. Veliahd Efendi veya
şehzadeler, Mustafa Kemal’in işine yarıyorsa kıymetlidir, yaramıyorsa
değillerdir.585 Bu husustaki anekdotların bigâne kalınamayacak kadar
584 Kadirbeyoğlu, a.g.e., s. 58-59.
585 Süleyman Güneri de, “Mustafa Kemal yüksek, derin bir zekâ, hırsına payan olmayan
ateşîn ruh, fırsattan istifade hususunda nevi şahsına münhasır bir nadire, muvaffa-
kiyetli bir şahsiyettir,” demektedir. Güneri, a.g.e., s. 96. Vamık D.Volkan ve Norman
- 350 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 351 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
586 Asım Gündüz, Hatıralarım, Dinleyen ve Yazan: İhsan Ilgar, İstanbul: Kervan Ya-yın-
ları, 1973, s. 39-43.
- 352 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
kalkmıştı. Şehzadenin yanına bir erkân-ı harp miralayı terfik edilmişti [veril-
mişti]. Her ikisi İnebolu’ya çıkmışlar, fakat Ankara’ya gidememişlerdi. Zira biz-
zat Mustafa Kemal Paşa’nın verdiği emir şu idi. ‘Şehzadeyi derhal geldiği yere
iade ediniz!’” 587
- 353 -
17. Mustafa Kemal ve İttihadçıların da İçinde
Bulunduğu Muhalefetin Tasfiyesi
ayrıca geçici siyasî lider olarak telakki edişleri ilginçti. Önde gelen İt-
tihadçı sivil-asker kadrolar, tüm çaba ve gayretlerini salt vatanın kur-
tuluşuna teksif etmişlerken Mustafa Kemal, onlardan farklı olarak bu
gayretlere ilave olarak bir de siyasî gelecek hesabı yapmaktaydı.
Mustafa Kemal’in attığı her adımın, yaptığı her hamlenin belli
bir zamana kadar hemen herkes tarafından salt vatanın kurtuluşuna
matuf bir hareket olarak algılandığı, anlaşıldığı tartışmasızdır. Onun
siyasî liderliğini de tartışma konusu yapmayan -ki onlar bunu geçici
bir “görev” olarak telakki ediyorlardı- İttihadçılar bile onun “siyasî ge-
lecek” hesaplarını anlamadılar. İttihadçılar, Mustafa Kemal’in “siyasî
gelecek” hesaplarının da olduğunu tam olarak anladıklarında ise artık
“geri dönülemez” bir noktada oldukları gerçeğiyle karşı karşıya kaldı-
lar. Onlar Mustafa Kemal’in kimi zaman tenkid, kimi zaman da soh-
bet konusu yapılan ihtirasının had raddeye varacağını beklemiyorlardı.
Onun, ihtirasını “ihtiyat” özelliğiyle gemlemede ve neyi ne zaman ya-
pacağını hesaplamada eşsiz bir maharete sahip olduğunu herkes, hep
birlikte yaşayarak gördü. Bu özellik, literatürde “taktik deha” ve “stra-
tejik zekâ” olarak tavsif edildi.590
Mustafa Kemal, Millî Mücadele’nin neticesinin belli olmasından
sonra kendisine eşdeğer tüm “asker” rakiplerini sivil siyaset sahasına
icbar ederken orduda kendine mutlak surette bağlı bir kadroyu da tah-
kim etmiş oldu. Bu bakımdan Mustafa Kemal, en zor şartlarda dahi
siyasî liderlik ve gelecek hesabı yapma mahareti bakımından ancak Ta-
lat ve Enver Paşalarla kıyaslanabilir. Millî Mücadele’nin en kilit iki üç
isminden biri olmakla kalmayan, aynı zamanda İTC’nin Meşrutiyeti
ilan ettiren Manastır şubesinin kurucuları arasında da yer alan, ko-
mitacılığı bilen kudretli biri vasfına sahip Kazım Karabekir’in Millî
Mücadele esnasında o çok korkulan İttihadçıları ezme başarısını gös-
terirken İstiklal Mahkemesi’nde sanık sandalyesine oturması, hayatını
590 Mehmet Şeref Aykut’un, “Zaten ters ve yanlış propagandalara karıştırılmak isteni-
len muhitin bütün sarsıntılarına karşı Mustafa Kemal Paşa üç şeyi, etrafındaki sadık
ve fedakârlara iyice anlatmıştı: Susmasını, sabretmesini ve yapmasını bilmek” sözü,
Mustafa Kemal’i ve hususiyetini en iyi tarif, izah ve ihtisar eden sözlerdendir, de-
nilse, yanlış olmaz inancındayız. Aykut, a.g.e., s.51. Gotthard Jaeschke de “O yalnız
inkılâpçı değildi, aynı zamanda mükemmel bir diplomattı, fikirlerini maharetle sak-
lamasını biliyordu” demektedir. Jaeschke, a.g.e., s.122.
- 356 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 357 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
kız gibi meclis istemektedir. İsmail Habib Sevük’ün ilk meclisin fes-
hinden önce Mustafa Kemal’le arasında geçen konuşma şu şekildedir:
“Her şeyden evvel kız gibi bir meclis yapalım da ondan sonra istediğiniz gibi
yazınız. ‘Demek meclis feshediliyor’ dedim. ‘Neden biliyorsun?’ der gibi yüzüme
baktı. ‘Kız gibi bir meclis yapalım buyurdunuz da’. O sözü ağzından kaçırdı-
ğına hiç pişman olmamış görünen bir tavırla: ‘Hayır, diyor, meclis fesholunmu-
yor. Olunamaz. Yalnız kendi kendine tecdid-i intihaba karar verecek!’ Ve arka-
sından tenbih ediyor: ‘Şimdilik bunu kimseye söylemeyeceksin ha!’”592
- 358 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 359 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
594 Fahrettin Altay, Görüp Geçirdiklerim 10 Yıl Savaş ve Sonrası, İstanbul: İnsel Yayınla-
rı, 1970, s. 421.
- 360 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 361 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
598 Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt:18 (1925-1927), İstanbul: Kaynak Yayınları, 2006, s.
234-235.
599 İzmir Suikastı soruşturması esnasında Mustafa Kemal’in telgraflarının emir telakki
edilmemesi mümkün değildi. Mesela 1.7.1926 tarihli telgraf “Karakol Cemiyeti’nin
İzmir Suikastıyla İlgisi Hakkında İzmir’de Başvekil İsmet Paşa’ya” başlığını taşımakta
ve muhtevasında kendisinin geçmişte Kara Vasıf ile Karakol Cemiyeti merkezli yap-
tığı bir konuşmaya atıf ve telmihte bulunulmakta ve bu cemiyetin mühim bir ismi
olan ve İzmir Suikastı sebebiyle tutuklanan Galatalı Şevket’ten bu cemiyetin ne vakit
ve ne maksatla kurulduğu, nizamnamesi ve mensupları hakkında izahat alınması,
bundan sonra müteakip safhalara geçilmesi emredilmektedir.
- 362 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
yâd edilen bir diğeri de harp zamanında mülazım teğmen rütbesiyle Enver Pa-
600
şa’nın kardeşinin emirleri[emirberi] ve daha sonra vefat eden sabık padişahın ben-
degânından ve muhafızlarından bir maiyet zabiti idi.”601
- 363 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 364 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 365 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 366 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 367 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 368 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 369 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 370 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
miyet’in beş esasından] büyük bir rüknünü hedme [yıkmaya] kalkışmışlardır ki: Güya
Rus ordusu karşısında harp eden asâkire benzetilmek üzere Mekke-i Mükerreme’de ve
‘Medine-i Münevvere’de ve ‘Şam’da bulunan asâkir-i İslâmiye’nin Ramazan’da oruç
tutmamaları lüzumunu ityanla [delil getirerek ispatla] ‘Femen kâne minküm marîzan
ev alâ seferin’ [hasta veya yolcu olanlar oruç tutmayabilir mealindeki ayet] ayet-i celi-
le-i sarihasını tahrifden ve buna benzer birçok esasat-ı İslamiye’yi yıkmak ve münke-
ratı iltizam etmekten çekinmemişlerdir”. Mehmet Selahattin, a.g.e., s. 100, Kıcıman,
a.g.e., s. 47. Kıcıman’daki sadeleştirilmiş metin eksiktir. Oysa 12 Temmuz 1916 gün-
lü bazı İstanbul gazetelerinde şu haber çıkmıştır: “Divanyolu’nda Kızıl-Elma lokan-
tasında geçen gün müşterilere iftardan önce yemek verildiği görüldüğünden lokantacı
ile nakz-ı siyam eden (oruç bozan) müşteriler divan-ı harbe tevdi edilmişlerdir”. Yusuf
Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt: III/III, Ankara: TTK Yayınları, 1991, s. 280.
614 “Halkın mukaddes duygularının nasıl hırpalandığına yeni bir misal de çok geçme-
den ortaya çıktı: Maarif vekili Vasıf Bey, sinema gazinosunda (Şimdiki Şehir lokantası
yerinde idi.) rakı istiyor! Ramazan içindeyiz. Garson şu cevabı veriyor: - Ramazan’a
hürmeten polis, açıkça içki içmeyi yasak etti. Rakı getiremem! Bu cevaptan hiddet
duyan bu zat, garsona bir tokat atıyor ve kendisinin Maarif Vekili olduğunu söylüyor!
... Garsonlar da ona karşı grev yaparak, hiç biri masasına servis yapmıyorlar. Halkın
ve garsonların gülümsemeleri ve aşağılayıcı bakışları altında, Maarif Vekilimiz sıvışıp
gidiyor.” Karabekir, Paşaların Kavgası, s. 268-269.
615 Falih Rıfkı Atay’ın naklettiği şu anekdot, mübalağaya kaçmış olsa da hayli dikkate
değerdir: “Atatürk’ün umumî katibi Hasan Rıza Soyak’ın babası Necip Bey, Üsküp
eşrafından pek dürüst bir efendi idi. 1908 hürriyet savaşından önce, İttihatçılarla mü-
nasebette bulunduğu vakit, Enver Bey de ona defalarca misafir olmuştu. Kendisini
pek sayar, gördükçe elini öperdi. Bir sultanla evlendikten sonra da eşini yabancı erkek
olarak yalnız onun yanına çıkarmıştı.” Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı, Ankara: MEB
Yayınları, 2001, s. 24. Karabekir’in günlüğündeki bir anekdot da ilginçtir: “26 Eylül
1925 Cumartesi Aydın Valisi kamçı ile şapka giydireceğim demiş. Şapkasızların işine
hükûmette baktırmayacakmış.” Karabekir, Günlükler, 2. Cilt, s. 968.
616 Karabekir, Kur’an tercümesi hususunda Mustafa Kemal’le yaptığı konuşmayı şu şe-
kilde nakletmektedir: “Kur’an’ın yapılmış tefsirleri var, lazımsa yenisini de yaparlar.
Devlet otoritesini bu yolda yıpratmaktansa, Milli kalkınmaya hasretmek daha hayırlı
olur, dedim. Mustafa Kemal Paşa beyanatıma karşı hiddetle bütün içini ortaya dök-
tü: - ‘Evet Karabekir; Arapoğlu’nun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kur’an’ı
Türkçe’ye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım! Ta ki budalalık edip de
aldanmakta devam etmesinler!’”. Karabekir, Paşaların Kavgası, s. 154.
- 371 -
18. Kemalizm İttihadçılığın Devamı mıdır?
- 373 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 374 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 375 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 376 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 377 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
numarayla kayıtlı bir belgede bazı paralara Hilal-i Ahmer makbuzlarının verildiği,
yardımı yapanların “bizim paramız ve ianelerimiz Müslüman kardeşlerimizin ihti-
yacatı içindir ve sureti ve mahall-i sarfını[harcama şeklini ve yerini] felaketzedelerle
meşgul olanlara bırakıyoruz. Şehidlerimizin yetimleri muhabbet ve şefkatlerimize zi-
yadesiyle müstehaktırlar” ifadesini kullandığı, Mustafa Kemal’in de arşivin 12258
numarasında kayıtlı yazıyla Çotani’ye verdiği cevapta İzmir felaketzedeleri için gön-
derilen paranın 20.000 İngiliz lirasının Hilal-i Ahmer Cemiyeti vasıtasıyla maksuda
sarf olunduğunun yazıldığı görülmektedir. Keskin, a.g.e., s.114-115, 119. Keskin’in
eserinde yer alan bazı belgelerde yardım paralarının İzmir felaketzedelerine, yalnız
yetimlere, yaralılara, muhacir ve dul kadınlara ödenmesi ricası öne çıkmaktadır.
624 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul: Doğan Kardeş Matbaacılık Sanayi A.Ş. Basımevi,
1969, s. 457.
- 378 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
ile büyük bir portakal bahçesini ve Yalova’ da Baltacı ve Millet çiftliklerini, parça
parça sahiplerinden veya metruk mallar idaresinden satın alarak işe koyuldu.”625
- 379 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
628 Varidat 1927-37 arası CHP’ye bırakılmıştır. 1937’de ise bu çiftlikler hayvan ve demir-
başlarıyla birlikte hazineye bırakılmış; işlemler 11Mayıs 1938’te tamamlanmıştır.
629 Bu malvarlıkları Mustafa Kemal’in akrabalarına miras kalmamıştır. Çünkü 12 Ha-
ziran 1933 tarihli 2307 sayılı özel yasa ile Mustafa Kemal’in [bağış] tasarruflarının
mahfuz hisseden müstesna olduğu hüküm altına alınmıştır.
630 Us, Hatıra Notları, s. 127-128; Sadi Borak, Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk, İstanbul:
Bahar Matbaası, 1966, s. 92. Borak, Mustafa Kemal’in malvarlığının listesini de ver-
mektedir. a.g.e., s. 94-98.
631 Uygur Kocabaşoğlu, Türkiye İş Bankası Tarihi, İstanbul: İş Bankası Yayınları, 2001,
s.4-5.
- 380 -
Sonuç
kaçınmamız gereken zayıf bir tezdir. Çünkü eli silah tutmayan yaşlı-
lar, kadınlar ve çocukların bize silahlı bir isyanda bulunup savaşan or-
dumuzu arkadan vuracağı, ordunun ikmal yerlerini keseceği iddiasıyla
tehcirin vuku bulduğu tezi tehcirin vuku bulduğu her yer için geçerli
olmayan bir tezdir. Ancak Ermeni nüfusun, ilk imkân ve fırsatta bü-
yük devletlerin de desteğini alarak Hıristiyan unsurların Tuna’da, Ma-
kedonya’da yaptıklarının aynısını yapacaklarını yani bir bölgeyi dev-
letten ayırmak için önce elzem olan etnik homojenliği sağlamak için
etnik katliama ve tehcire müracaat edeceklerini “tahmin” için kâhin
olmak gerekmemektedir. Kaldı ki Batı Trakya örneğinde görüldüğü
üzere nüfusunun % 80’inden fazlası Türk ve Müslüman olan bir bölge
bile bize bırakılmamıştır. Artık Türklerin ve Müslümanların çoğun-
luğa sahip olmasının bir toprak parçasını elde tutmaya kâfi sebep ad-
dedilmediği, buna mukabil Müslüman bir devlette Müslüman unsur-
larla birlikte yaşayan gayrimüslim bir unsurun hangi oranda azınlık
olursa olsun o topraklarda bağımsızlığa hakkının olduğunun kabul
edildiği bir çağda yaşıyorduk. Bu sebeple Ege’de Rumların ve Do-
ğu’da da Ermenilerin bağımsızlığına çok az kalmıştı. Ermeni komita-
cıların Rusya safına geçmeleri bu tehdit ve tehlikenin tahakkuk saati-
nin yaklaştığını ihtar etmiştir.
I.Dünya Harbi’nde Osmanlı Hükümeti İtilaf devletlerinin birlik
halinde verdiği Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü garanti eden
söze inanıp Almanya ile ittifaktan vazgeçip harbe iştirak etmeseydi,
İtilaf devletleri ayrı ayrı devlet olarak toprak garantisi vermediğinden
Rusya en müsait zamanda topraklarımıza girecek ve onlardan güç olan
Ermeniler de tarihin eşine az tesadüf edeceği bir katliamla Doğu’dan
başlayarak İç Anadolu’ya kadar Müslüman ahaliyi kese kese ilerleye-
cek bağımsız bir Ermenistan devleti kurulacaktı. Kısaca Ermenilerin
meskûn oldukları mahallin nüfusun çoğunluğunu teşkil edip etme-
meleri bağımsızlığın mühim bir şartı olarak aranmayacaktı; o bölge-
lerde hangi mikyas ve miktarda olursa olsun bir Ermeni nüfusun bu-
lunması yeterli olacaktı. İttihadçılar, Ermenileri, tarihi süreç Osmanlı
Devleti’nin bir yerinde belli bir oranda gayrimüslim nüfus varsa en mü-
sait zamanda onların bağımsız olduğunu göstermiş olduğunu bildik-
lerinden tehcir ettiler. Defaatle bahsettiğimiz üzere gayrimüslimlerin
- 389 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
göç edip daha iç bölgelere yerleşti. 93 Harbi ertesinde asgari 200 bin
civarındaki Gürcü Müslüman da Batum’dan içeri göçmüştür. Hakeza
Bosna-Hersek’in Avusturya işgaline bırakılmasıyla çok sayıda Boşnak
Müslüman Makedonya başta olmak üzere daha iç bölgelere göçmüştü.
Balkan Harbi’nden ve Türk-Yunan Mübadelesi’nden sonra da pek çok
Arnavut’un İstanbul ve İzmir’e yerleştiği de malum. Hatta Arnavutla-
rın Mübadele ertesi İstanbul ve İzmir’e yerleşmesi Dr.Rıza Nur tara-
fından etnik Türkçü bir perspektifle kınanmış, ona cevap veren Maliye
Vekili Abdülhalik Renda ise aslen Arnavut değil, Türk olduğunu, şim-
dilerde Türkçülük yapan Rıza Nur’un, Balkan Harbi öncesinde Arna-
vutları Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklandırırken kendisinin Rumlara
karşı silahıyla Türklük için mücadele ettiğini söylemiştir. İç bölgelere
ve bilhassa Anadolu’ya göçen gayritürk Müslümanlar, hemen hepsi et-
nik Türk olan Müslümanlarla kaynaşmış, kız alıp kız vermiştir. Elde
kalan topraklar üzerinde din, dil ve nikâhın belirleyici olduğu yeni bir
millî ve sosyolojik oluşum meydana gelmiştir. Bu sebeple gerek Ru-
meli kökenli Boşnak, Arnavut ve hatta Pomaklar, gerekse de Kafkas
kökenli Çerkes ve Gürcüler, din, dil ve nikâhın belirleyici olduğu yeni
oluşuma ve kimliğe yani Türklük ve Türk Milleti’ne bigâne değillerdi.
Devamlı toprak kaybeden, daha iç topraklarda daha homojen bir gö-
rünüm kazanan Müslümanlar, İslam ve Türkçe ile zaten Türk oluyor-
lardı. Buradaki Türklük, esasını etnik kökenin değil, dinin, İslam’ın
belirlediği bir Türklüktür. Kaldı ki o dönemki gayritürk İttihadçıla-
rın hemen hiçbirisi Türk, Türklük ve Türk Milleti tabirlerine itiraz et-
memiştir, çünkü vakıa ve mefhumun etnik bir kökene ve unsura irca
ve hasr edilemeyecek bir mahiyet ve genellik kazandığını biliyor, his-
sediyorlardı. Yani buradaki Türk ve Türklük Rumeli’de Osmanlı sa-
yesinde Müslüman olmuş gayritürk etnik unsurların İslam ve Müslü-
manlık yerine kullandığı Türk ve Türklükten biraz farklıydı. Çünkü
son dönemde Türklük, İslam’ın müradifi değil, esası olduğu bir va-
kıa ve mefhumu ifade ediyordu. Bu sebeple bir çırpıda isimlerini sa-
yacağımız asgari 10-15 civarındaki Çerkes, İttihad ve Terakki Cemi-
yeti içinde Yusuf Akçura gibi bir Tatar Türkünden daha muteber ve
müessir olabiliyordu. Sadece Enver, Cemal değil Talat da Eyüp Sabri
ve Resneli Niyazi ile Yusuf Akçura arasında bir tercihe zorlansa, tartış-
masız Yusuf Akçura’yı tercih etmezdi. Eyüp Sabri, Enver’e ve İTC’ye
- 391 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
subaylık olan insanlar için affedilemez bir suçtu. Çünkü hafiyelik ka-
dar can yakıcı, yuva yıkıcı bir alçaklık yoktu. Bir subay her an bir if-
tiraya maruz kalabilir, Fizan’a sürülebilirdi. Eşi, çocuğu, yaşlı ve kim-
sesiz anası yapayalnız, orta yerde kalabilirdi. Allah’tan başka hiç kimse
yardımcı olamazdı. En samimî dostlar bile fişlenmemek için kapının
önünden geçemez, eşinin, çocuğunun hasta ya da aç olup olmadığını
sormaya cesaret edemezdi. Kanaatimiz odur ki bu siyakta bir istisna
teşkil eden Şemsi Paşa, kaderin hükmü neticesi hayatını kaybetmiş-
tir. Şemsi Paşa doğrudan öldürülmek istenilmişse bile bu, onun va-
tanperverliğinden kuşku duyulduğu için değil, bir hareketi bitirmese
bile sendeletecek derecede kararlı ve gözünü budaktan sakınmaz bir
paşa oluşundandı. Şemsi Paşa için Niyazi Bey ve dağa çıkanlar padi-
şaha ihanet eden hain-i din ü devlet olan çapkınlardı. Bir çatışma es-
nasında Şemsi Paşa karşısındakine hayat hakkı tanımayacak kadar pa-
dişaha merbut ve muti biriydi. Meşrutiyet’in ilanında kolları arkadan
bağlanarak kafalarına kurşun sıkılan şahısların çoğu subaydı ve hafiye
oldukları gerekçesiyle idamlarına karar verilmişti; ancak bu subayla-
rın hepsinin ailelerine mağdur olmamaları için maaş bağlanmıştır. İs-
tanbul cinayetlerinde ise bir ilginçlik vardır. Mesela hafiye olduğu ge-
rekçesiyle ve namertçe katledilen İsmail Mahir Paşa suikastine hemen
hiç kimse itiraz etmemişti. Çünkü İsmail Mahir Paşa padişahın adamı
bir Arnavut’tu. Yani Jön Türkler, paşa da olsa hafiye olarak tavsif ve
tesmiye edilen biri öldürüldüğünde sükûtu tercih edebiliyorlardı. An-
cak yine bir Arnavut olan Hasan Fehmi katledildiğinde onun meş-
hur ve müessir bir Jön Türk oluşu büyük bir fırtınanın kopmasına yol
açmıştı. Kanaatimiz odur ki her üçü de meşhur birer Jön Türk olan
Hasan Fehmi, Ahmed Samim ve Zeki Bey’in katledilmeleri İttihadçı
Komitacılığının yanlış anlaşılmasına yol açmıştır. Bunda elbette en bü-
yük günah bu cinayeti işleyen ve işletenlerdedir. Ancak unutulmama-
lıdır ki Hasan Fehmi ve Ahmed Samim cinayetlerinde muhalefetten
ziyade ihanet telakkisi baskındı. Zeki Bey’in katlinde ise bir gariplik
mevcuttu. Zaten bu cinayetin merkezî bir karara müstenid olmadığı,
birkaç işgüzarın işi olduğu söylenmiştir. Bu görüş makul, hatta doğru
gibi görünmektedir. Çünkü İsmail Mahir Paşa, Hasan Fehmi ve Ah-
med Samim cinayetleri her ne kadar İttihadçı işiyse de fail-i meç-
hul kalmış ama Zeki Bey’in failleri tespit, tevkif ve tecziye edilmişti.
- 395 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
İttihadçıydı. Kenarda kalması, cemiyet ve fırka içinde hiç etkin bir po-
zisyonda bulunmaması gariptir 1919-1922 arası Milli Mücadele’deki
en büyük avantajı olmuştur. İttihadçıların Mustafa Kemal’in üzerinde
ittifak ettiği husus askerî liderlikti. Ancak Mustafa Kemal, İttihadçıla-
rın tahminlerinden de zekî idi ve o bu işe girişirken siyasî liderliği de
yabana atmıyordu. Kısa sürede şartlar kendisinin siyasî liderliğinin de
önünü açtı. Daha evvel ikinci, üçüncü sınıf İttihadçı olarak kenarda
kalmış olanlar, konjonktürün artık İTC’nin devamına, daha doğrusu
canlanmasına imkân tanımadığını sezdiklerinden-ki İTC zaten ken-
disini feshetmişti-biraz da yükselmek için Mustafa Kemal’in askerî ve
siyasî liderliğini kabul ederek onun yakın çevresine girdiler. Siyasî li-
derlik haliyle siyasî iddia ve retoriği icap ettirir. Neticede milletin ve
memleketin kurtuluşu bir siyasî söylem konusu oldu. Artık İttihadçı-
lar memleketi felakete, milleti de helake sürükleyen, Mustafa Kemal
ise onları kurtaran biri olarak lanse edilmeye başlandı. Mustafa Ke-
mal’in siyasî liderliğini tahkim etme yolunda attığı her adım, kendisi
haricindeki tüm kahramanların ve unsurların devre dışı kalmasına ya
da ehemmiyet ve katkı paylarının tahfif ya da inkârına yol açıyordu.
Sadece İttihadçı liderler değil, 1919-1922 arası Millî Mücadele lider-
leri bile katkılarının tahfif ya da inkâr olunduğuna üstelik idam seh-
pası tehditleriyle şahit oldular. Kazım Karabekir’in Mustafa Kemal’e
tüm yaranma gayret ve niyetine rağmen inanılmaz bir baskıya ma-
ruz kalması akıl alır gibi değildir. Mustafa Kemal’in tek adamlığının
yani siyasî liderliğinin tahkimi için herkesin geri plana itilmesi gere-
kiyordu.. Herkes, sunduğu katkı oranında bir kıymet ve takdire maz-
har olamadı; bilakis ağırlığı olan insanlar çok sert bir şekilde tasfiyeye
maruz kaldı. Karakol Cemiyeti’nin kurucularından Kara Vasıf gibi bi-
rinin neticede beraat etse de İzmir Suikastı sebebiyle sanık sandalye-
sine oturtulması bile başlıbaşına bir garabetti. İzmir Suikastı sebebiyle
soruşturmalara başlandığında Mustafa Kemal’in İsmet İnönü’ye çek-
tiği bir telgrafta bu hadise sebebiyle tutuklanan ve yine Karakol Ce-
miyeti’nin en etkili liderlerinden olan Galatalı Şevket’ten bu cemiye-
tin ne vakit ve ne maksatla kurulduğu, nizamnamesi ve mensupları
hakkında izahat alınması, bundan sonra müteakip safhalara geçilmesi
emredilmekteydi.
- 400 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
- 407 -
Kaynakça
Budak, Mustafa, İdealden Gerçeğe Misâk-ı Millî’ den Lozan’a Dış Politika, İs-
tanbul: Küre Yayınları, 2002.
Criss, Bilge, İşgal Altında İstanbul 1918-1923, İstanbul: İletişim Yayınları, 1993.
Çandar, Cengiz, “Sharon’cu vicdansızlar-Filistin yalanları...”, Yeni Şafak Ga-
zetesi, 5 Nisan, 2002.
Çapa, Mesut, Milli Mücadele Döneminde Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemi-
yeti, Trabzon Belediyesi Kültür Yayınları, 1998.
Çarıklı, Turgut, Babam Hacim Muhittin Çarıklı Bir Kuva-yı Milliyecinin Ya-
şam Öyküsü, Haz. Y. Hakan Erdem, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi ya-
yınları, 2005.
Cavid Bey, Meşrutiyet Ruznamesi, Cilt 1, Haz. Hasan Babacan-Servet Avşar,
Ankara: TTK, 2014.
Cavid Bey, Şiar’ın Defteri, Haz. Şiar Yalçın, İstanbul: İletişim Yayınları, 1995.
Cebesoy, Ali Fuat, Millî Mücadele Hatıraları, İstanbul: Temel Yayınları, 2000.
Cebesoy, Ali Fuat, Siyasî Hatıralar Büyük Zafer’ den Lozan’a Lozan’ dan Cum-
huriyet’e, Cilt: I-II, İstanbul: Temel Yayınları, 2007.
Cengizer, Altay, Adil Hafızanın Işığında-Birinci Dünya Savaşı’na Giden Yol ve
Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu, İstanbul: Doğan Kitap, 2014.
Cumalı, Necati, Makedonya 1900, İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi, 1976.
Çelik, Hüseyin, Görenlerin Gözü ile Van’ da Ermeni Mezâlimi, Ankara: Ce-
dit Neşriyat, 2008.
Çerkes Ethem’in Ele Geçen Hatıraları, İstanbul: Güniz Basımevi, 1962.
Çerkeşşeyizade Halil Halid, Türk ve Arap, Haz. Ertuğrul Düzdağ, İstanbul:
Kapı Yayınları, 2016.
Çetinkaya, Y. Doğan, Osmanlı’yı Müslümanlaştırmak- Kitle Siyaseti, Toplum-
sal Sınıflar, Boykotlar ve Milli İktisat (1909-1914), Çev. Özgür Bircan, İs-
tanbul: İletişim Yayınları, 2015.
Çetinkaya, Y. Doğan, 1908 Osmanlı Boykotu Bir Toplumsal Hareketin Ana-
lizi, İstanbul: İletişim Yayınları, 2014.
Çolak, Mustafa, Alman İmparatorluğu’nun Doğu Siyaseti Çerçevesinde Kaf-
kasya Politikası (1914-1918), Ankara: TTK Yayınları, 2006.
Danişmend, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt: 4, İstan-
bul: Türkiye Yayınevi, 1972.
Danişmend, İsmail Hami, Sadr-ı-a’zam Tevfik Paşa’nın Dosyasındaki Resmî
ve Hususî Vesikalara Göre: 31 Mart Vak’ası, İstanbul: İstanbul Kitabevi/
Yeni Matbaa, 1961.
- 413 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
Erişirgil, Mehmet Emin, İslamcı Bir Şairin Romanı Mehmet Akif, İstanbul:
İş Bankası Kültür Yayınları, 1986.
Erkul, Emin, Op. Dr. Emin Erkul’un Milli Mücadele Hatıraları, Haz. Melih
Tural, İzmir: Zeus Kitabevi, 2011.
Ergin, Osman Nuri, Balıkesirli Abdülaziz Mecdi Tolun Hayatı ve Şahsiyeti,
İstanbul: Kenan Basımevi, 1942.
Erkin, Behiç, Hatırat 1876-1958, Ankara: TTK Yayınları, 2010.
Ersoy, Mehmed Akif, Tefsir Yazıları ve Vaazları, Haz. Ertuğrul Düzdağ, An-
kara: DİB yayınları, 2016, s.281.
Ertürk, Hüsamettin (Anlatan), İki Devrin Perde Arkası, Samih Nafiz Tan-
su(Yazan), İstanbul, Pınar Yayınevi, 1964.
Evans, Laurence, Türkiye’nin Paylaşılması, (1914-1924), çev. Tevfik Alanay,
İstanbul: Milliyet Yayınları, 1972.
Eyicil, Ahmet, İttihad ve Terakki Liderlerinden Doktor Nazım Bey, Ankara:
Gün Yayıncılık, 2004.
Felek, Burhan, Yaşadığımız Günler, İstanbul: Milliyet Yayınları, 1974.
Filibeli Ahmed Hilmi, Muhalefetin İflası, Kostantiniye: Hikmet Matbaa-i İs-
lamiyesi, 1331.
Fishman, Louis, “1911’de Meclis-i Mebusan’da Yapılan Siyonizm Tartışmasını
‘Yahudi Sorunu’nun Ortaya Çıkışı Işığında Anlamak”, Jön Türklerin Fi-
listin’i, Yuval Ben-Bassat, Eyal Ginio (Derleyenler), İstanbul: KÜY, 2016.
Georgeon, Fronçais, “Kemalizm ve İslam Dünyası (1919-1938): Bazı İşaret
Taşları”, İskender Gökalp-Fronçais Georgeon, Kemalizm ve İslam Dün-
yası, İstanbul: Arba Yayınları, Çev. Cüneyt Akalın, 1990.
Gerede, Hüsrev, Hüsrev Gerede’nin Anıları, Haz. Sami Önal, İstanbul: Lite-
ratür Yayınları, 2002.
Goloğlu, Mahmut, Cumhuriyete Doğru, İstanbul: İş Bankası Yayınları, 2010.
Goloğlu, Mahmut, Devrimler ve Tepkileri, İstanbul: İş Bankası Yayınları, 2007.
Göğem, Ziya, Dadaylı Halit Akmansü, Cilt 2, İstanbul: Halk Basımevi, 1956.
Güneri, Süleyman Necati, Hatıra Defteri, Haz. Ali Birinci, İstanbul: Erzu-
rum Kitaplığı, 1999.
Güneş, İhsan, Türk Parlamento Tarihi Meşrutiyete Geçiş Süreci: I.ve II. Meş-
rutiyet, Ankara: TBMM Vakfı Yayınları, 1997.
Hacısalihoğlu, Mehmet, Jön Türkler ve Makedonya Sorunu 1890–1918, İs-
tanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2008.
- 415 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
Halil (Kut) Paşa, Halil Paşa İttihat ve Terakki’ den Cumhuriyet’e: Bitmeyen Sa-
vaş –Kütûlamare Kahramanı Halil Paşa’nın Anıları, Haz. M.Taylan Sor-
gun, İstanbul: 7 Gün Yayınları, 1972.
Hanioğlu, M.Şükrü, Atatürk-An Intellectual Biography, Princeton Univer-
sity Press, 2011.
Hanioğlu, M.Şükrü, Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve
Dönemi, İstanbul: Üçdal Yayınları, 1981.
Hanioğlu, M.Şükrü, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanlı İttihad ve Terakki Ce-
miyeti ve Jön Türklük (1889–1902), İstanbul: İletişim Yayınları, 1986.
Hanioğlu, M.Şükrü, Kendi Mektuplarında Enver Paşa, İstanbul: Der Yayın-
ları, 1989.
Hanioğlu, M.Şükrü, Osmanlıdan Cumhuriyet’e Zihniyet, Siyaset ve Tarih, İs-
tanbul: Bağlam Yayınları, 2006.
Hanioğlu, M.Şükrü, Preparation For A Revolution The Young Turks, 1902-
1908, Newyork: Oxford University Press, 2001.
Hasan Amca, Doğmayan Hürriyet, İstanbul: M. Sıralar Matbaası, 1958.
Hatemî, Nilüfer, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, 1-2. Cilt, İstanbul:
YKY, 2002.
Herbert, Aubrey, Ben Kendim-Osmanlı Ülkesine Son Seyahatler, Tercüme: Yıl-
maz Tezkan, Ankara: 21.Yüzyıl Yayınları, 1999.
Himmetoğlu, Hüsnü, Kurtuluş Savaşında İstanbul ve Yardımları, Cilt.1, İs-
tanbul: Ülkü Matbaası, 1971.
Hüseyin Kazım Kadri, Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Hatıralarım, Haz. İsmail
Kara, İstanbul: İletişim Yayınları, 1991.
Iacovella, Angelo, Gönye ve Hilal (İttihad-Terakki ve Masonluk), Çev. Tülin
Altınova, 2.Baskı, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1999.
Ilgaz, Hasene, Millî Mücadelede Varlığı Gizli Kalan Bir Cemiyet: Karakol
Cemiyeti, Tarih ve Edebiyat Mecmuası, Ocak 1981.
Ilgaz, Hasene, “Teşkilat-ı Mahsusa Günleri Ebülhindili Cafer Bey: Teşkilat-ı
Mahsusa Erzurum Müfreze Kumandanı”, Haz. Ali Birinci, Türk Yurdu,
Sayı:166, Haziran 2001.
Ilıkan, Selma – Ilıkan, Faruk, Ankara İstiklal Mahkemesi (Ankara İstiklal
Mahkemesi’nde Cereyan Eden Su-ikasd ve Taklib-i Hükümet Davası’na
Ait) Resmî Zabıtlar, İstanbul: Simurg, 2005.
İbrahim Temo, İbrahim Temo’nun İttihad ve Terakki Anıları, 2. Baskı, İstan-
bul: Arba Yayınları, 2000.
İkbal Hakkında Konferanslar, İstanbul: Anıl Matbaası, 1952.
- 416 -
İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
Seyyid Bey, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 3 Mart 1340 Tarihinde Mün’a-
kid İkinci İçtimaında Hilafetin Mahiyet-i Şer’iyyesi Hakkında Adliye Ve-
kili Seyyid Bey Tarafından Îrad Olunan Nutuk, Ankara: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Matbaası, t.y. [1924].
Sırma, İhsan Süreyya, II. Abdülhamid’in İslam Birliği Siyaseti, İstanbul: Be-
yan Yayınları, 1990.
Sırma, İhsan Süreyya, Bir Garip Tarih, İstanbul: Beyan Yayınları, 2011.
Son Vak’anüvis Abdurrahman Şeref Efendi Tarihi-II. Meşrutiyet Olayları (1908-
1909), Haz. Bayram Kodaman/Mehmet Ali Ünal, Ankara: TTK Bası-
mevi, 1996.
Soyak, Hasan Rıza, Atatürk’ten Hatıralar, İstanbul: YKY, 2004.
Stoddard, Philip H., Teşkilat-ı Mahsusa, çev. Tansel Demirel, İstanbul: Arba
Yayınları, 1994.
Şapolyo, Enver Behnan, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, İstanbul:
Rafet Zaimler Yayınevi, 1958.
Şapolyo, Enver Behnan, Türk Gazeteciliği Tarihi Her Yönüyle Basın, Ankara:
Güven Matbaası, 1976.
Şehsuvaroğlu, Bedi N., “İkinci Meşrutiyet ve Atıf Bey”, Belleten, Cilt XXIII,
Sayı 90’dan ayrıbasım, Ankara: TTK Basımevi, 1959.
Şimşir, Bilal N., Ege Sorunu Belgeler, Cilt-I, Ankara: TTK Yayınları, 1989.
Şimşir, Bilal N., Rumeli’ den Türk Göçleri, Cilt:2, Ankara: Ayyıldız Matba-
ası, 1970.
Taçalan, Nurdoğan, Ege’de Kurtuluş Savaşı Başlarken, İstanbul: Hüryayın, 1981.
Tahir, Kemal, Kurt Kanunu, İstanbul: Tekin Yayınevi, 1991.
Talat Paşa, Talat Paşa’nın Hatıraları, İstanbul: Güven Yayınevi,1946.
T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, İ.2. 24.4.1336, C.2.
Tarakçıoğlu, M.Reşit Trabzon’un Yakın Tarihi, Trabzon: Karadeniz Üniver-
sitesi Basımevi, 1986.
Taner, Haldun, Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil, İstanbul: Cem Yayın-
ları, 1983.
Tarih IV Türkiye Cümhuriyeti, İstanbul: Devlet Matbaası, 1934.
Taş, Necati Fahri, Nurettin Paşa, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Ya-
yınları, 2014.
Tekeli İlhan-İlkin Selim, Ege’ deki Sivil Direnişten Kurtuluş Savaşı’na Geçer-
ken Uşak Heyet-i Merkeziyesi ve İbrahim (Tahtakılıç) Bey, Ankara: TTK
Yayınlarıi 1989.
- 423 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
Us, Asım, Hatıra Notları, Haz. İsmail Dervişoğlu, İstanbul: Kitabevi, 2012.
Usta, Veysel, “Ali Şükrü Bir İttihatçıydı”, Virgül, Sayı:51, Mayıs 2002.
Uşaklıgil, Halid Ziya, Saray ve Ötesi, İstanbul: İnkılâp ve Aka Kitabevleri, 1965.
Üçüncü, Uğur, “Ali Şükrü Bey’in İttihadçılığı ve İttihadçılarla İlişkisi”, Ali
Şükrü Bey Hürriyet Uğruna 39 Yıl, Haz. Necmettin Alkan/Uğur Üçüncü,
İstanbul: Melisa Matbaacılık, 2015.
Üçüncü, Uğur, Millî Mücadele Yıllarında Trabzon’ da İttihatçı Bir Sima Kâhya
Yahya, Trabzon: Serander Yayınevi, 2015.
Vardar, Galip, İttihad ve Terakki İçinde Dönenler, (Yazan) Samih Nafiz Tansu,
İstanbul: İnkılâp Kitabevi, 1960.
Velid Ebuzziya, Tevhid-i Efkâr, 31 Mart 1923, 3679-651.
Velidedeoğlu, Hıfzı Veldet, İlk Meclis, İstanbul: Çağdaş Yayınları, 1990.
Volkan, Vamık D.- Itzkowitz, Norman, Ölümsüz Atatürk, İstanbul: Bağlam
Yayınları, 2008.
Yahya Kemal, Çocukluğum Gençliğim Siyasî ve Edebî Hatıralarım, İstanbul:
İstanbul Fetih Cemiyeti, 1999.
Yahya Kemal, Siyasî ve Edebî Portreler, Baha Matbaası, 1968.
Yalman, Ahmed Emin, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim, 4 Cilt,
İstanbul: Rey Yayınları, 1971.
Yalçın, Hüseyin Cahit, İttihadçı Liderlerin Gizli Mektupları, Haz. Osman
Selim Kocahanoğlu, İstanbul: Temel Yayınları, 2002.
Yalçın, Hüseyin Cahit, Tanıdıklarım, İstanbul: YKY, 2002.
Yalçın, Hüseyin Cahit, Talat Paşa, İstanbul: Yedigün Neşriyatı, 1943.
Yamauchi, Masayuki, Hoşnut Olamamış Adam-Enver Paşa Türkiye’ den Tür-
kistan’a, İstanbul: Bağlam Yayınları, 1995.
Yakın Tarihimiz-Birinci Meşrutiyetten Zamanımıza Kadar, Cilt: 2.
Yazıcı, Nesimi, Kamil Miras Hayatı ve Eserleri, Ankara: DİB Yayınları, 2012.
Yeni Tarih, İstanbul: Vakıt Matbaası, 1932.
Yenibahçeli Şükrü Bey’in Hatıraları, Haz. Yaşar Semiz-Ömer Akdağ, Konya:
Çizgi Yayınları, 2001.
Yerasimos, Stefanos, Milliyetler ve Sınırlar Balkanlar, Kafkasya ve Orta-Doğu,
Çev. Şirin Tekeli, İstanbul: İletişim Yayınları, 1994.
Yüksel, Murat, Faik Ahmet Barutçu’nun İstikbal Belgelerine Göre Ali Şükrü
Bey ve Topal Osman Ağa, Trabzon: Yunus Dergisi Yayınları, 1993.
Zafer, Zeynep, “Balkan Savaşları Pomaklar”, 100. Yılında Balkan Savaşları
(1912-1913) İhtilaflı Duruşlar, 1. Cilt, Ankara: TTK Yayınları, 2014.
- 425 -
Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık
- 426 -
Dizin
3. Ordu 34, 51, 72, 406 281, 284, 285, 286, 288, 295, 298,
31 Mart Vak’âsı 7, 10, 59, 60, 61, 63, 64, 66, 308, 313, 317, 320, 324, 326, 329,
68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 330, 336, 338, 339, 341, 346, 347,
82, 91, 97, 126, 129, 162, 209, 239 351, 352, 353, 358, 361, 366, 367,
379, 402
A Ankara İstiklal Mahkemesi 23, 50, 82, 95,
Adülaziz Mecdi Tolun 110, 111, 112, 113, 179, 222, 223, 225, 236, 308, 324,
415 326, 339, 340, 363, 402
Abdullah Cevdet 19, 21, 22, 28, 416 Arap 23, 81, 88, 116, 118, 121, 122, 157,
Abdülhamid 9, 10, 11, 16, 19, 21, 22, 23, 172, 181, 182, 183, 187, 188, 190,
28, 29, 31, 35, 37, 41, 42, 47, 59, 60, 191, 288, 316, 335, 344, 348, 366,
61, 62, 63, 64, 65, 68, 70, 71, 75, 76, 377, 413, 420
85, 102, 106, 109, 114, 115, 116, Araplar 121, 122, 123, 187, 191, 211, 348,
117, 118, 119, 120, 127, 128, 129, 418
130, 135, 156, 157, 187, 189, 201, Arnavutlar 31, 45, 83, 125, 143, 207, 392
202, 203, 213, 226, 236, 237, 242, Arnavutluk 31, 32, 45, 46, 83, 84, 138,
267, 302, 317, 382, 383, 384, 385, 139, 148, 152, 159, 162, 182, 392,
390, 392, 393, 419, 422, 423 393, 411, 414, 420
Abdülkadir 45, 128, 129, 299, 308, 329,
Ayastefanos Anlaşması 31
366, 402, 422
Azmi Bey 235
Adana Olayları 209, 210
Ahmet Ağaoğlu 93, 349
B
Ahmet Bayhum 121
Bab-ı âli Baskını 52, 223
Ahmet Rıza Bey 61, 89
Bahaeddin Şakir 18, 20, 21, 22, 23, 24,
Ahmet Samim 47, 95, 113, 276
25, 26, 27, 28, 65, 69, 131, 373, 387,
Aka Gündüz 91, 92
401, 410
Ali Emirî 112
Ali Fuad Türkgeldi 60, 62 Balfour Deklarasyonu 121
Ali Fuat Cebesoy 285, 286, 291, 294, 297, Balkan Harbi 7, 10, 12, 17, 30, 52, 79, 80,
317, 322, 330, 351, 360, 361, 363, 91, 99, 120, 135, 136, 137, 140, 141,
367, 368, 402 142, 143, 144, 145, 146, 148, 149,
Ali Galib 8, 252, 253, 254 150, 153, 154, 155, 164, 169, 170,
Ali Kabuli Bey 70, 71 171, 177, 178, 187, 193, 194, 197,
Ali Şükrü Bey 8, 129, 137, 265, 266, 268, 198, 202, 204, 205, 216, 217, 226,
271, 274, 275, 276, 277, 278, 279, 231, 267, 301, 302, 303, 319, 325,
280, 281, 282, 283, 284, 287, 318, 327, 363, 377, 383, 387, 388, 390,
402, 403, 405, 406, 410, 420, 425 391, 392, 393, 396, 397, 398, 399,
Almanlar 126, 127, 132, 176, 184, 185 404
Almanya 10, 16, 66, 86, 87, 88, 93, 123, Balkan İttifakı 136, 138, 143, 144, 145,
129, 130, 131, 132, 146, 148, 152, 147, 149, 155, 169, 218, 397, 404
175, 177, 178, 181, 182, 185, 189, Baron Maurice Hirch 117
199, 224, 225, 233, 246, 248, 271, Batı Trakya 51, 52, 144, 157, 169, 170, 171,
272, 333, 383, 384, 389, 398, 404 182, 218, 301, 302, 387, 388, 389
Amerika 229, 337, 369 Berlin Anlaşması 31, 393
Ankara 84, 94, 128, 222, 235, 245, 255, Bolşevik/ Bolşevizm 175, 271, 289, 303,
258, 259, 260, 269, 270, 272, 279, 324, 326, 347
- 427 -
Bulgarlar 31, 32, 45, 56, 85, 140, 155, 169, E
171, 205, 206, 208, 218, 390 Edirne 17, 34, 51, 52, 53, 71, 73, 74, 77, 89,
Bülent Tanör 323 107, 120, 128, 137, 147, 151, 153,
154, 155, 164, 168, 169, 171, 178,
C,Ç 181, 301, 302, 304, 318, 321, 322,
Cafer Tayyar 83, 107, 288, 290, 291, 309 392, 399, 405, 406
Cavid Bey 50, 51, 70, 79, 88, 109, 110, 111, Edirne İsyanı 73
119, 131, 236, 240, 300, 324, 325, Edmond Rothschild 117
329, 339, 373, 375, 386, 401, 402, Elmalılı Hamdi Yazır 203
413, 419 Enver Benhan Şapolyo 245, 278, 279, 280,
Ceditçi/Ceditçilik 183 281, 305, 306, 309, 347, 348
Enver Paşa 17, 18, 24, 44, 48, 50, 67, 80,
Celal Bayar 10, 89, 109, 235, 292, 375, 387,
86, 87, 88, 89, 90, 106, 126, 128,
388
169, 172, 173, 174, 175, 177, 178,
Cemal Paşa 48, 67, 77, 88, 89, 103, 114,
182, 183, 235, 236, 237, 240, 241,
122, 123, 128, 130, 137, 178, 180, 245, 248, 249, 250, 268, 269, 270,
181, 190, 244, 250, 308, 309, 311, 271, 272, 273, 274, 276, 278, 304,
326, 327, 402, 410 317, 319, 320, 332, 340, 341, 351,
Cenevre 19, 381, 382 362, 363, 366, 370, 376, 377, 386,
Cevat Bey 59, 88, 424 401, 403, 404, 405, 406, 411, 414,
Cevat Rıfat Atilhan 18, 66, 67 416, 418, 425
CHP 10, 168, 239, 276, 289, 340, 345, 367, Ermeniler 30, 49, 73, 85, 119, 149, 193,
368, 369, 374, 376, 380, 401, 403 194, 197, 198, 201, 205, 208, 210,
Cihad (Fetvası ilanı) 181, 183, 184 213, 214, 216, 217, 222, 292, 339,
Çanakkale 87, 138, 146, 174, 180, 184, 388, 389, 403, 424
189, 200, 249, 250, 308, 332, 370, Ermeni Tehciri 7, 16, 48, 70, 106, 149,
399, 405 150, 193, 194, 197, 199, 200, 208,
Çerkez 8, 48, 81, 174, 205, 206, 207, 284 210, 254, 331, 337, 339, 387, 388,
Çerkes Ethem 8, 284, 285, 286, 413 397, 403
Erzurum 30, 36, 37, 38, 39, 95, 161, 208,
D 218, 247, 252, 253, 254, 255, 256,
Damad Ferid Paşa 18, 47, 93, 200, 223, 257, 258, 260, 261, 263, 267, 279,
229, 329, 399 307, 316, 318, 322, 331, 333, 334,
Deli Halid 8, 95, 247, 254, 255, 257, 259, 335, 336, 349, 353, 357, 363, 397,
260, 264, 265, 266, 275, 295, 346, 414, 415, 416, 424
364, 387, 422 Erzurum İsyanı 36, 37, 39
Eşref Kuşçubaşı 53
Deli Hamid 33, 42, 44, 73, 168, 187, 283,
Ethem Bey 138, 285, 286, 287
284, 332
Eyüp Sabri 83, 130, 367, 387, 391
Derviş Vahdetî 75, 76
Divan-ı Harb-i Örfî 60, 61, 68, 72, 379 F
Divanu Lügat’it-Türk 112 Falih Rıfkı Atay 47, 90, 122, 180, 225, 285,
Doğan Avcıoğlu 129 288, 292, 298, 328, 339, 340, 369,
Doktor Nazım 18, 92, 107, 108, 240, 241, 371, 378
339, 415 Fatin Hoca 10, 63, 64, 385
Drama 74, 143, 301 Feroz Ahmad 132, 165, 304
Dr. Hikmet Süreyya 21 Fethi Okyar 329, 368, 375, 394, 401, 421
Dr. Jacobson 119, 120 Fethi Tevetoğlu 246, 318
Dr. Rusuhi 324 Fikret Adanır 57, 58
Dünya Siyonist Teşkilatı 117 Filistin 11, 16, 101, 106, 108, 109, 114,
115, 116, 117, 118, 119, 120, 121,
- 428 -
122, 123, 182, 190, 191, 344, 385, İngiltere 16, 21, 30, 31, 32, 75, 90, 93, 102,
413, 415, 424 129, 130, 131, 132, 133, 148, 152,
Fransa 32, 85, 86, 93, 103, 131, 132, 133, 165, 172, 176, 180, 187, 188, 189,
148, 176, 189, 199, 250, 326, 330, 194, 326, 330, 335, 336, 358, 359,
397, 398, 404 382, 383, 397, 398, 404
Fransızlar 184 İran 31, 35, 38, 39, 195, 209
İslamcı 8, 9, 78, 79, 86, 89, 90, 106, 174,
G 183, 203, 237, 292, 295, 312, 323,
Gani Bey 83, 84, 419 340, 341, 370, 374, 375, 379, 385,
Gazi Ahmet Muhtar Paşa 62, 140, 160, 415
161, 162, 164, 323, 424 İslamcılık 89, 169, 187
Girit 30, 34, 131, 145, 216, 267 İsmail Canbulat 95, 240, 252, 363, 365,
Goltz Paşa 133 387, 401, 402
İsmail Hakkı 8, 45, 83, 84, 109, 248, 258,
H 259, 261, 265, 266, 268, 274, 275,
Hafız Hakkı 63, 130 288, 319, 373, 374, 385, 387, 396,
Halaskar Zabitan 7, 131, 140, 155, 159, 405, 410, 411
160, 161, 162, 164, 165, 166, 167, İsmail Hakkı Tekçe 8, 259, 265, 266, 268,
171 274, 275, 387, 396, 405, 411
Halil İnalcık 33, 207 İsmail Hami Danişmend 61, 153, 154
Halit Akmansü 290, 291, 415 İsmet İnönü 74, 128, 287, 290, 291, 343,
Hareket Ordusu 60, 61, 67, 68, 72, 73, 76, 361, 370, 373, 375, 400, 401, 414
77, 97, 156, 239, 245, 399 İstanbul Boğazı 179
İtilaf Devletleri 304, 309, 311
Hasan Amca 60, 64, 162, 163, 178, 179,
İttihadçı Komitacılığı 50, 52, 53, 396
267, 416
İttihad-ı Osmanî Cemiyeti 19, 23, 25
Hasan Fehmi 47, 61, 64, 68, 76, 95, 113,
İttihad ve Terakki 9, 18, 19, 20, 25, 27,
114, 264, 276, 280, 297, 395
47, 48, 80, 85, 87, 91, 102, 114, 126,
Hint Hilafet Komitesi 377, 379
150, 151, 152, 153, 159, 160, 161,
Hint Müslümanları 188, 379, 380
162, 164, 165, 166, 169, 173, 217,
Hizb-i Cedit 110, 111 223, 224, 228, 231, 232, 239, 240,
Hürriyet ve İtilaf Fırkası 92, 160, 161, 162, 242, 243, 246, 253, 266, 279, 281,
166, 184, 281, 375, 412 303, 304, 309, 318, 321, 331, 362,
Hüseyin Cahit Yalçın 48, 50, 70, 70, 88, 375, 379, 386, 387, 390, 391, 392,
140, 240, 373, 376, 401, 425 399, 402, 406, 407, 410, 415, 416,
Hüseyin Hilmi Paşa 41, 44, 61, 118, 127 418, 425
Hüseyin Kazım Kadri 10, 63, 98, 99, 106, İzmir Suikastı 15, 94, 240, 284, 296, 299,
137, 142, 338, 385, 416, 421 308, 324, 326, 359, 362, 363, 400,
Hüseyinzade Ali Turan 81, 82, 349 402, 422
I,İ K
I. Dünya Harbi 10, 11, 86, 87, 121, 122, Kafkasya 176, 181, 182, 185, 205, 364,
133, 144, 149, 171, 173, 178, 180, 387, 388, 390, 413, 425
182, 183, 185, 187, 188, 191, 193, Kâhya Yahya 8, 259, 265, 266, 268, 274,
195, 197, 200, 202, 216, 217, 307, 282, 405, 406, 425
314, 326, 330, 332, 337, 370, 387, Kamil Paşa 52, 68, 76, 99, 116, 120, 140,
397, 398, 399, 404 150, 151, 152, 153, 164, 165, 167,
Iztırar Hali 7, 193, 196, 197, 199, 388, 390 235, 239, 240, 345
İhsan Süreyya Sırma 85, 86 Kanun-i Esasî 55, 56, 63, 161
İngilizler 93, 174, 176, 183, 184, 186, 187, Kara Kemal 8, 64, 78, 82, 92, 108, 127,
189, 226, 235, 273, 313, 315, 321, 128, 167, 221, 222, 223, 224, 225,
332, 334, 335, 337 226, 228, 229, 230, 231, 232, 233,
- 429 -
234, 235, 236, 237, 238, 248, 251, Mehmed Akif 10, 22, 63, 78, 89, 157, 174,
252, 267, 279, 299, 300, 317, 319, 183, 185, 186, 237, 303, 373, 374,
320, 339, 340, 357, 366, 367, 373, 375, 385, 404, 415
399, 401 Mehmet Ali Okar 43, 44, 45, 47, 55, 136,
Karakol Cemiyeti 222, 281, 317, 318, 319, 137, 139
320, 321, 339, 362, 399, 400, 416 Mehmet Emin Erişirgil 78, 80, 174, 188,
Kara Vasıf 234, 264, 307, 317, 319, 320, 237
362, 399, 400, 402 Meşrutiyet 7, 11, 16, 20, 24, 26, 34, 36, 37,
Kazım Karabekir 8, 10, 23, 31, 32, 33, 42, 38, 39, 41, 45, 46, 47, 48, 51, 55, 56,
43, 45, 72, 76, 77, 131, 169, 184, 57, 58, 61, 63, 64, 68, 70, 73, 74, 75,
244, 253, 254, 263, 268, 269, 281, 80, 83, 84, 91, 92, 97, 98, 99, 101,
102, 103, 105, 110, 111, 114, 115,
282, 287, 290, 291, 305, 325, 335,
118, 119, 125, 126, 129, 130, 131,
351, 356, 357, 361, 365, 366, 375,
132, 133, 135, 140, 148, 150, 156,
394, 400, 402, 418
160, 162, 164, 165, 166, 167, 168,
Kazım Özalp 296, 364
203, 207, 208, 209, 210, 213, 215,
Kel Ali 45, 82, 95, 222, 234, 235, 247, 251, 217, 223, 237, 239, 240, 243, 244,
264, 265, 289, 290, 297, 299, 300, 245, 246, 250, 266, 267, 293, 295,
308, 317, 328, 329, 363, 364 309, 385, 392, 394, 395, 396, 397,
Kemalizm 2, 3, 8, 15, 16, 28, 191, 239, 304, 399, 406, 409, 411, 412, 413, 415,
330, 339, 340, 344, 355, 373, 374, 416, 417, 419, 420, 422, 423, 424
377, 401, 403, 415 Meşrutiyet’in ilanı 56, 57, 63, 131, 132,
Kemal Tahir 127, 128, 236 156, 239, 245, 266, 399
Kıbrıs 31, 212 Meşrutiyet Ruznamesi 51, 70, 110, 111,
Kılıç Ali 95, 235, 247, 264, 287, 289, 290, 413
297, 299, 340, 361, 363, 364, 369, Mevlanzade Rıfat 70, 71, 114, 130, 420
418 Millî Mücadele 8, 15, 33, 53, 84, 96, 107,
Kurt Kanunu 127, 128, 236, 423 142, 171, 186, 241, 245, 247, 268,
Kürtler 209, 210, 214, 219 273, 275, 276, 277, 279, 286, 287,
288, 290, 292, 294, 295, 298, 303,
M 304, 309, 310, 315, 316, 317, 318,
Macedonia Risorta Locası 101 321, 322, 325, 330, 331, 332, 333,
Mahmud Şevket Paşa 48, 61, 62, 73, 76, 334, 336, 337, 338, 339, 340, 345,
77, 107, 127, 163, 165, 166, 167, 349, 350, 353, 355, 356, 357, 360,
384, 396 362, 366, 367, 377, 380, 396, 399,
Manastır 10, 26, 29, 31, 33, 34, 41, 42, 43, 400, 401, 402, 404, 405, 406, 409,
44, 45, 50, 55, 63, 84, 85, 92, 108, 412, 413, 414, 417, 418, 420, 423,
424, 425
125, 126, 127, 129, 130, 131, 140,
Miralay Sadık 17, 92, 107, 110, 125, 126,
152, 159, 168, 244, 356, 381, 382,
127, 131
392
Mithat Şükrü Bleda 23, 24, 60, 88, 242,
Makedonya 7, 11, 24, 25, 26, 27, 29, 30, 401
31, 32, 34, 41, 43, 50, 52, 56, 57, 58, Mizancı Murad 20, 26, 61, 68, 69, 82, 421
70, 84, 102, 115, 125, 127, 129, 130, Mondros Mütarekesi 154, 172, 174, 222,
133, 135, 136, 145, 147, 156, 168, 234, 278, 306, 310, 311, 312, 315,
169, 182, 194, 195, 198, 205, 208, 316, 318, 328, 329, 330, 334, 370,
218, 236, 241, 243, 244, 250, 301, 379, 399, 412
382, 383, 387, 388, 389, 391, 393, Muhittin Birgen 79, 89, 90, 232
394, 397, 407, 409, 411, 413, 415 Mustafa Kemal 8, 16, 28, 48, 51, 73, 74,
Masonluk 7, 18, 66, 101, 102, 103, 104, 76, 77, 84, 95, 107, 128, 129, 173,
105, 106, 107, 109, 110, 111, 113, 175, 181, 187, 188, 234, 235, 236,
120, 150, 189, 385, 410, 416, 420 239, 240, 241, 242, 243, 244, 245,
- 430 -
246, 247, 248, 249, 250, 251, 252, P
253, 254, 256, 257, 258, 259, 260, Paris 19, 20, 21, 24, 25, 26, 27, 85, 92, 93,
261, 263, 264, 265, 269, 270, 271, 121, 123, 131, 132, 144, 176, 200,
272, 273, 275, 276, 277, 278, 281, 208, 241, 242, 243, 244, 293, 299,
282, 283, 284, 285, 287, 288, 290, 327, 331, 381, 382, 421
291, 292, 293, 294, 295, 296, 297, Pomaklar 170, 207, 391, 425
298, 300, 301, 303, 305, 306, 307,
308, 309, 310, 311, 312, 313, 317, R
319, 320, 321, 322, 323, 324, 325, Ramsaur 20, 27, 132, 133, 422
326, 327, 328, 329, 330, 331, 332, Rauf Orbay 10, 72, 175, 176, 251, 252,
333, 334, 335, 336, 337, 338, 339, 264, 265, 296, 297, 317, 319, 328,
340, 341, 342, 343, 344, 345, 346, 329, 344, 362, 363, 364, 365, 375,
347, 348, 349, 350, 351, 352, 353, 387, 402, 417
355, 356, 357, 358, 359, 360, 361, Recep Peker 260, 346, 347
362, 363, 365, 366, 367, 368, 369, Recep Zühtü 247, 287, 289, 290
370, 371, 373, 375, 376, 377, 378, Resneli Niyazi 17, 55, 83, 130, 387, 391
379, 380, 394, 398, 399, 400, 401, Reşit Galip 340, 347
402, 403, 405, 409, 410, 412 Reval Toplantısı/ Mülakatı 34, 55, 133
Mustafa Müftüoğlu 17, 126 Rıza Tevfik 66, 67, 104, 105, 106, 133
Mülazım Atıf Bey (Kamçıl) 46, 92 Rumeli 11, 29, 30, 33, 55, 58, 73, 98, 101,
Münip Yıldırgan 37 102, 115, 119, 121, 135, 138, 142,
143, 144, 145, 146, 147, 149, 151,
N 154, 155, 156, 157, 164, 168, 178,
Nazım Paşa 37, 67, 152, 163, 165 182, 194, 195, 198, 203, 205, 206,
Necati Cumalı 56 207, 216, 218, 241, 249, 256, 302,
Necip Fazıl 28, 42, 64, 156, 157, 203, 236, 303, 331, 386, 387, 388, 390, 391,
302, 316, 419 392, 394, 397, 398, 422, 423
Nemrut Mustafa 367 Rumlar 30, 31, 32, 58, 141, 142, 145, 155,
Nureddin Paşa 8, 292, 293, 294, 295 193, 222
Nutuk 99, 245, 284, 288, 292, 294, 295, Rus Devrimi 34, 37, 38, 422
306, 310, 311, 322, 325, 332, 338, Rusya 11, 30, 32, 38, 49, 53, 70, 90, 115,
376, 423 118, 120, 130, 133, 146, 152, 175,
176, 178, 179, 180, 182, 189, 190,
O,Ö 191, 194, 195, 197, 199, 214, 303,
Osmanlı Devleti 9, 30, 31, 32, 34, 51, 52, 324, 326, 383, 389, 397, 398, 404,
53, 58, 86, 91, 99, 101, 115, 117, 420
119, 122, 123, 132, 135, 138, 146,
147, 148, 149, 164, 168, 171, 172, S,Ş
173, 175, 176, 177, 178, 179, 180, Said Paşa 62, 63, 159, 160, 164, 166, 384
181, 183, 187, 193, 194, 196, 198, Said Halim Paşa 165
199, 200, 202, 203, 204, 207, 208, Samet Ağaoğlu 79, 82, 96, 340, 376, 377
213, 214, 215, 217, 234, 302, 314, Sapancalı Hakkı 50, 307, 308, 367
324, 382, 383, 386, 387, 389, 391, SCF 10, 329, 347, 357, 367, 368, 369, 374,
396, 398, 404, 406, 410, 420 375, 376
Osmanlı Hürriyet Cemiyeti 7, 18, 23, 24, Selanik 17, 18, 24, 25, 26, 27, 29, 30, 34,
25, 26, 27, 29, 240, 242, 243, 244, 41, 46, 47, 51, 52, 63, 68, 71, 76, 99,
245 101, 102, 104, 109, 125, 126, 127,
Osmanlı ordusu 140, 142, 143, 169, 182 128, 129, 130, 131, 136, 138, 141,
Osman Nuri Ergin 111, 113 143, 146, 147, 151, 156, 168, 208,
Ömer Naci 65, 66, 107, 240, 241, 246, 387, 239, 240, 241, 242, 243, 244, 245,
424 267, 307, 369, 381, 382, 386, 392,
406, 422
- 431 -
Serez 46, 48, 74, 95, 98, 141, 143, 284, 301, 312, 316, 331, 346, 403, 405, 410, 413,
403 420, 422, 423, 425
Sina Akşin 59, 60, 74, 75, 76 Türkçü 16, 79, 89, 188, 254, 390, 391
Sinop 35, 61, 289, 367 Türkçülük 89, 292, 391
Sivas 29, 30, 95, 197, 208, 218, 254, 255, 256, Türk Milleti 7, 9, 84, 91, 106, 150, 180, 200,
257, 258, 274, 275, 306, 307, 312, 320, 203, 204, 211, 318, 325, 330, 334, 343,
326, 331, 333, 336, 347, 363, 397, 410 386, 387, 388, 390, 391, 403
Siyonizm 7, 18, 64, 66, 67, 101, 109, 110, Türk Ocağı 81, 188, 189
111, 113, 114, 115, 116, 119, 120, 122, Türk Yurdu 81, 83, 188, 349
385, 415, 424
Struma Nehri 182 V
Sultan Reşad 63, 67, 71, 373 Vartkes 48, 161, 201
Şerif Hüseyin 22, 121, 122, 152, 188, 189, Venizelos 93, 144, 293
190, 370 Vilayat-ı Sitte 30, 195, 196, 197, 208, 218
Şevket Süreyya Aydemir 181, 182, 249, 250 Vilayet-ı Selase 30, 41, 208
Süleyman Askerî Bey 169, 171
Şükrü Hanioğlu 19, 20, 21, 35, 36, 37, 43, Y
44, 88, 244 Yahudiler 16, 18, 66, 85, 114, 115, 118, 119,
Şükrü Kaya 94, 287, 289, 290, 340, 347 191, 202, 386
Şükrü Paşa 153, 154 Yahya Kemal 24, 80, 81, 88, 91, 295, 425
Yakup Cemil 45, 50, 387
T Yanya 52, 136, 138, 151, 152
Talat Paşa 8, 18, 48, 49, 50, 51, 60, 62, 83, Yeni Tarih 90, 242, 425
86, 88, 89, 93, 99, 103, 105, 106, 109, Yunanistan 30, 31, 33, 42, 64, 84, 93, 131,
111, 112, 113, 121, 126, 129, 130, 140, 141, 144, 145, 146, 147, 155, 178, 180,
146, 154, 155, 163, 165, 167, 171, 172, 194, 195, 241, 267, 390
201, 218, 219, 222, 223, 233, 234, 235, Yunan ordusu 139, 141, 142
236, 240, 245, 247, 248, 271, 272, 279, Yunus Nadi 82, 119
300, 304, 305, 320, 324, 325, 327, 337, Yuriy Aşatoviç Petrosyan 38
339, 365, 386, 387, 398, 401, 403, 405, Yusuf Akçura 81, 82, 391
423, 425 Yusuf Hikmet Bayur 51, 52, 123, 160, 240,
Taner Akçam 201, 202 242, 328, 345, 371
Tanin 78, 86, 89, 90, 145, 228, 300, 376, 385
Taşnaksütyun 35, 36 Z
TBMM/BMM 84, 95, 136, 258, 275, 277, Ziya Gökalp 80, 81, 88, 89, 90, 91, 188, 237,
278, 283, 290, 293, 295, 323, 329, 332, 370, 373, 401, 414
341,342, 364, 405 Ziya Şakir 46, 47, 48, 49, 51, 78, 83, 84, 108,
Teselya Harbi 135 111, 112, 113, 223, 426
Teşkilat-ı Mahsusa 7, 52, 53, 83, 87, 141, Zole Kaptan 56
168, 169, 171, 172, 173, 174, 200, 208, Zürcher (Erik Jan Zürcher) 57, 81, 304, 317,
222, 247, 253, 270, 303, 304, 410, 416, 320, 321, 325, 328, 330, 331, 337, 338,
423, 424 359, 409, 426
Tevfik Paşa 8, 61, 62, 247, 251, 252, 310,
313, 327, 328, 413
Topal Osman 8, 129, 137, 259, 265, 266,
268, 270, 275, 280, 318, 387, 406, 425
Trablusgarb 11, 51, 52, 104, 148, 152, 155,
168, 169, 183, 254, 377, 386, 404, 405
Trabzon 8, 29, 87, 99, 137, 141, 216, 218,
222, 247, 255, 256, 257, 260, 266, 267,
268, 269, 270, 271, 273, 274, 275, 276,
277, 278, 279, 280, 282, 283, 284, 304,
- 432 -