Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 72

TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II

1
Yayın Danışmanları
Prof. Dr. Fatih Andı - Dr. Erol Barın
Editör
Dr. Mehmet Yalçın Yılmaz
Dil Uzmanı
Dr. Fatma Bölükbaş
Tashih
Funda Keskin
Resimleyen
Diyar Erzen
Kapak & Sayfa Tasarımı
Şeref Kocaman

Bu çalışma Türkçeyi yabancı dil olarak öğrenenler ve anadilini geliştirmek isteyen


yurtdışında yaşayan Türkler için hazırlanmıştır. Bu kitap Avrupa Dilleri Ortak Çerçeve
Programı ölçütlerine göre A2-B1 seviyesinde hazırlanmıştır. Kitapta yer alan metinler,
A2-B1 seviyelerindeki dil becerilerine göre kısaltma, sadeleştirme özetleme ve yeniden
.yazma teknikleri kullanılarak eğitim amaçlı yeniden düzenlenmiştir
İçindekiler

5 KİRALIK KONAK
Yakup Kadri Karaosmanoğlu

27 FATİH-HARBİYE
Peyami Safa

51 ÇALIKUŞU
Reşat Nuri Güntekin

69 Sözlükçe
KİRALIK KONAK
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Naim Efendi emekli bir memurdu. Babası zengin bir adamdı.
Babası öldükten sonra bütün mirasını Naim Efendi’ye bıraktı. Naim
Efendi kibar, titiz, çalışkan, bilgili ve eski kültüre bağlı bir insandı. Ci-
hangir’deki konağında kızı, damadı ve torunlarıyla yaşıyordu. Kızı
Sekine Hanım da babası gibi sakin, kibar bir kadındı. Ancak damadı
Servet Bey ve torunları Seniha ile Cemil çok farklıydı. Onlar Avrupalı
gibi yaşamak istiyorlardı. Türklükten, Müslümanlıktan, doğudan, klasik
Türk müziğinden, geleneklerden, eski kültürden nefret ediyorlardı.
Naim Efendiler kışın Cihangir’deki konakta, yazın ise Kanlıca’da-
ki köşkte yaşıyorlardı. Ama bu yaz Kanlıca’ya taşınmadılar. Buna en
çok Servet Bey ve çocukları sevindi. Çünkü Kanlıca, Cihangir kadar
eğlenceli değildi. Çünkü Kanlıca’da Cihangir’deki gibi lüks mağazalar,
pastaneler, gazinolar ve eğlence yerleri yoktu.
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II

***
Pazartesi günleri Seniha’nın çay günüydü. Her pazartesi Seniha
çok şık giyiniyor, süsleniyor ve misafirlerini bekliyordu. Bu pazartesi
de öyle oldu. Saat on birdi. Seniha daha uyuyordu. Faik Bey geldi ve
Seniha’nın odasının kapısını çaldı. Seniha “Kim o?” diye bağırdı. Faik
Bey, “Benim, bu saatte uyuyor musun? Az önce Cemil’in odasına da
gittim, o da hâlâ uyuyor.” dedi. Seniha, yataktan indi, sabahlığını giydi
ve kapıyı açtı. Seniha tekrar yatağına yattı. Faik Bey, odanın içinde biraz
dolaştı. Sonra Seniha’nın masasından bir törpü alıp koltuğa oturdu ve
tırnaklarıyla oynamaya başladı.
Seniha, gözlerini tam açmadan Faik Bey’e baktı. Faik Bey’in göz-
leri kıpkırmızıydı. Seniha Faik Bey’e seslendi:

6
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
- Faik Bey, dün gece neredeydiniz?
- Dün gece mi? Söyleyemem.
- Çok sıkıcısınız.
- Ben sıkıcı değilim. Sizin sorunuz sıkıcı.
Seniha, yatağında sinirli sinirli döndü. Yüzünü duvar tarafına, ar-
kasını Faik Bey’e çevirdi. Faik Bey hiçbir şey söylemedi. “Ben dün gece
sabaha kadar kumar oynadım, kumarda çok para kaybettim.” diyemedi.
Seniha’nın odasından çıktı ve salona gitti. Bir süre sonra Seniha da ha-
zırlanıp salona geldi.
Salonun bir köşesinde Seniha’nın dört kız arkadaşı oturuyor ve
Hakkı Celis onlara şiir okuyordu. Hakkı Celis, Seniha’nın halasının oğ-
luydu. Romantik ve duygusal bir gençti. Seniha, Hakkı Celis’in şiirle-
rinden hiç hoşlanmıyordu. Ama Seniha’nın arkadaşları Hakkı Celis’in
şiirlerini seviyorlardı.
Salonun diğer köşesinde bir grup genç poker oynuyordu. On-
lardan biri Seniha’ya “Seniha Hanım, bize biraz piyano çalar mısınız?”
dedi. Seniha, sinirli sinirli piyanonun tuşlarına vurmaya başladı. Seniha
sinirliydi, çünkü Faik Bey onunla ilgilenmiyordu. Seniha, şımarık bir
kızdı ve herkesin kendisiyle ilgilenmesini istiyordu. Özellikle de Faik
Bey’in… Faik Bey ile Seniha sevgili değillerdi ama Seniha, Faik Bey’i
çok beğeniyordu.
Seniha, Faik Bey kendisiyle ilgilenmeyince Hakkı Celis’in yanına
gitti. Bir kolunu Hakkı Celis’in boynuna atıp onun dizine oturdu. Diğer
eliyle Hakkı Celis’in yüzünü okşuyordu. Hakkı Celis kıpkırmızı oldu.
Kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. Seniha elini Hakkı Celis’in göğsüne koy-
du. Oradaki arkadaşlarına, “Kızlar, bakın. Kalbi ne kadar hızlı atıyor.
Bu çocuk çok heyecanlı!” dedi ve gülmeye başladı. O sırada oradaki di-
ğer kızlar da güldü. Hakkı Celis çok utandı ve koşarak oradan uzaklaştı.
Hakkı Celis, aslında Seniha’ya âşıktı ama söyleyemiyordu.
7
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Seniha’nın misafirleri akşam sekizde gittiler. Seniha bir süre oda-
sında yalnız oturdu. İçinde bir hüzün vardı. Kendi kendine “Keşke
onlarla ben de gitseydim. Bütün gece bu evde ne yapacağım? Bu ev bir
mezar gibi sessiz ve karanlık.” diye düşündü. Seniha, on dört yaşından
beri Fransa’ya gitmek ve orada yaşamak istiyordu. Bu memlekette, bu
konakta yaşamaktan hoşlanmıyordu. Evdeki eşyalar onun arzusuna
göre değildi. Seniha’ya göre dedesi Naim Efendi ve annesi Sekine Ha-
nım çok eski ve geri kafalı kişilerdi.
Seniha, konakta en iyi dadısı Madam Kronski ile anlaşıyordu.
Madam Kronski Lehistanlıydı. Madam Kronski, Seniha’ya her zaman
Avrupa’daki lüks hayatı, Paris’teki mağazaları, İsviçre’deki gazinoları ve
tiyatroları anlatıyordu. Seniha da onu zevkle dinliyor ve oralara gitmeyi
daha da çok istiyordu.
Seniha salonda bunları düşünürken dedesi Naim Efendi geldi ve
Seniha’nın karşısındaki koltuğa
oturdu. Naim Efendi evde en
çok Seniha’yı seviyordu ve Seni-
ha’nın da kendisini sevmesi için
ona çok iyi davranıyordu. Seni-
ha, birdenbire koltuktan kalktı
ve dedesinin dizine oturdu. De-
desine sarıldı ve “Dedeciğim,
biz artık fakiriz. Zengin değiliz.
Öyle değil mi?” diye sordu.
Naim Efendi bu soruya
şaşırdı ve “Fakirlik mi? O ne
kötü bir söz. Niçin yavrum, ni-
çin? Biz fakir değiliz. Niçin bu
soruyu sordun? Neye ihtiyacın
var? Sen ne almak istedin ve biz
almadık?” dedi
8
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Naim Efendi, Seniha’ya böyle söyledi ama kendi kendine “Aca-
ba Seniha haklı mı?” diye düşündü. Çünkü eskiden çok zengindiler.
Ama şimdi sadece Cihangir’de bir konakları, Kanlıca’da bir yalıları ve
Çemberlitaş’ta bir arsaları vardı. Bir de Naim Efendi’nin emekli ma-
aşı. Emekli maaşı sadece mutfak masrafına yetiyordu. Ama torunları
Seniha ve Cemil her gün Naim Efendi’nin emekli maaşının iki katını
harcıyorlardı.
Naim Efendi o akşam yemek yemedi. Erkenden odasına gitti ve
yattı ama sabaha kadar hiç uyuyamadı. Seniha’nın sözlerini düşündü.
***
Naim Efendi, ertesi gün kız kardeşi Selma Hanım’ın yanına git-
ti. Selma Hanım, torunu Hakkı Celis’le beraber Çemberlitaş’ta büyük
bir konakta oturuyordu. Naim Efendi ona Seniha’nın bir gece önceki
sözlerini anlattı. Selma Hanım, Naim Efendi’yi dinledikten sonra sinirli
sinirli konuşmaya başladı:
- Seniha’nın böyle ciddi şeyler söylemesine çok şaşırdım. Ben
Seniha’yı sadece moda, makyaj, kıyafet ve balo hakkında konuşuyor sa-
nıyordum. Ağabey, neler oluyor size? Niçin Seniha’ya kızmıyorsunuz?
Herkes onun hakkında konuşuyor. Geçenlerde bir arkadaşım söyledi.
Seniha, sürekli Beyoğlu’nda geziyormuş. Hatta geçen hafta bir erkekle
buluşup bir eve gitmiş. O evde akşama kadar içki içip eğlenmişler. Her-
kes Seniha hakkında dedikodu yapıyor. Bunları hiç duymuyor musunuz?
Naim Efendi çok utandı, kıpkırmızı oldu ve “Bu eğlencelerden,
gezmelerden haberim var. Seniha benden izin aldı.” dedi. Bunun üzeri-
ne Selma Hanım sinirlendi ve “Ağabey, o zaman siz çok değişmişsiniz.
Lütfen torununuza ve damadınıza bir şeyler söyleyin. Yoksa her şey çok
kötü olacak. Bütün İstanbul’a rezil olacağız.” dedi.
Naim Efendi kız kardeşini haklı buluyordu ama torunu hakkın-
da kötü bir şey söylemek istemiyordu. Çünkü Seniha’yı çok seviyordu.
9
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Onlardan başka kimsesi yoktu. Eğer kızı, torunları ve damadı evden
giderlerse, Naim Efendi yalnız kalacaktı. Naim Efendi yalnız kalmaktan
çok korkuyordu. Bu nedenle her zaman torunlarını savunuyordu.
Naim Efendi kız kardeşinde biraz oturduktan sonra eve döndü.
Odasına gitti ve kız kardeşi Selma Hanım’ın sözlerini düşündü... Selma
Hanım haklıydı ve doğru söylüyordu. Naim Efendi bunu biliyordu ama
ona inanmak istemiyordu.
***
Seniha çok sıkılıyordu, bir kaç günden beri odasından çıkmak is-
temiyordu. Sürekli kitap okuyordu. Ama kitapları da hiç beğenmiyor,
bitirdikten sonra bir köşeye fırlatıyordu. Dört günde iki sinir krizi
geçirdi ve Naim efendi çok korktu. Torununun hastalığına çare ara-
maya başladı. İstanbul’daki bütün iyi doktorlarla görüştü. Hepsi aynı
şeyi söylediler: Seniha’nın hastalığı tehlikeli değildi. Sadece basit sinir
hastalığıydı.
Naim Efendi’nin birçok arkadaşı “Seniha evlenince iyileşir. Bu
hastalık genç kız hastalığıdır.” dediler. Naim Efendi, bu fikri kızına an-
lattı. Seniha’nın annesi, “Babacığım, ben de Seniha’nın evlenmesini çok
isterim. Ama Seniha bunu kabul etmez.” dedi. Gerçekten de Seniha
evlenmeyi hiç düşünmüyordu. O Faik Bey’den hoşlanıyordu ama Faik
Bey’le evlenmesi mümkün değildi. Çünkü Faik Bey her zaman “30 ya-
şından küçük kadınlardan uzak durmak lazım. Çünkü onlar hiçbir şey
bilmezler. Ayrıca zengin bir hayat yaşamak için, zengin bir kadınla ev-
lenmek lazım.” diyordu. Seniha, Faik Bey’in bu sözlerinden nefret edi-
yordu ama ondan vazgeçemiyordu.
Doktorlar, Seniha’nın iyileşmesi için ona tatil yapmasını, temiz
havada gezip denize girmesini tavsiye ettiler. Bu yüzden Seniha, dadısı
Madam Kronski ile beraber Büyükada’ya gitti. Burada halası Necibe
Hanım’ın köşkünde kaldı. Seniha, halası Necibe Hanım’ı çok seviyordu.

10
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Necibe Hanım yaşlı olmasına rağmen makyaj yapıyor, saçlarını sarıya
boyuyor ve eğlenceyi seviyordu. Neşeli ve konuşkan bir kadındı.
Necibe Hanım, yeğeni Seniha’nın mutsuz görünmesine çok üzü-
lüyordu. Onu mutlu etmek için çalışıyordu. Bir gün Seniha’nın kardeşi
Cemil’i çağırdı ve Cemil’e şunları söyledi:
- Cemil, oğlum. Seniha çok mutsuz. Haydi, ona bir sürpriz yapa-
lım. Sen git, onun bütün arkadaşlarını buraya davet et. Seniha için bir
parti yapalım, o buna çok sevinir.
Cemil, halasının bu teklifini kabul etti ve hemen Şişli’ye gitti. Se-
niha’nın arkadaşları Belkıs Hanım, Nuriye Hanım, Neyyire Hanım ve
Faik Bey’i Büyükada’ya çağırdı. Nuriye ve Neyyire Hanımlar da Hakkı
Celis’i davet ettiler.
Seniha, bir haftadan beri Büyükada’da yalnızdı. Arkadaşlarını kar-
şısında görünce çok sevindi. Fakat misafirlerin arasında Faik Bey yoktu.
Hemen kardeşi Cemil’e “Faik Bey nerede? Onu davet etmedin mi?”
diye sordu. Cemil, “Onu da çağırdım, mutlaka gelir. Sanırım vapuru
kaçırdı.” dedi.
Belkıs, Neyyire, Nuriye, Seniha, Hakkı Celis ve Cemil adada yü-
rüyüşe çıktılar. Hava çok güzeldi, Hakkı Celis şiir okuyordu. Bütün ka-
dınlar Hakkı Celis’in şiirlerini zevkle dinliyorlardı ama Seniha şiirleri
duymuyordu. Çünkü o Faik Bey’i düşünüyordu.
Ertesi gün Faik Bey ilk vapurla Büyükada’ya geldi. Hep beraber
pikniğe gittiler. Yemyeşil çimenlerin arasında güzel bir sofra hazırladı-
lar. Herkes neşe ile sohbet ediyor ve kahkaha atıyordu. Sadece Hakkı
Celis sessizdi. Çünkü Hakkı Celis böyle sohbetlerden ve içkili sofralar-
dan hoşlanmıyordu. Sofrada bütün kadınlar Faik Bey’le ilgileniyordu.
Özellikle de Belkıs Hanım. Seniha Faik Bey’i kıskanıyordu ama bir şey
söyleyemiyordu. Bir süre sonra Belkıs Hanım sofradan kalktı ve biraz
uzaktaki bir ağacın altına oturdu. Sonra Faik Bey’i yanına çağırdı. Faik
11
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II

12
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Bey ayağa kalkınca, Seniha “Hayır Faik Bey, gitmeyeceksiniz, gitmeye-
ceksiniz.” diye bağırdı. Faik Bey çok şaşırdı, biraz bekledi ve Seniha’nın
yanına oturdu. Sofradaki herkes bu duruma çok şaşırdı. Seniha, şimdi
mutluydu. Belkıs Hanım’a bakıp gizli gizli gülüyordu.
O günden sonra Seniha ve Faik Bey daha sık buluşmaya başla-
dılar. Günlerce Büyükada’nın sokaklarında, sahillerinde yalnız gezdiler.
Hatta bazı geceler Seniha eve hiç gitmedi. Bu aşk Seniha’yı çok değiştir-
di. Seniha neşeli, güler yüzlü, konuşkan bir kız oldu. Seniha ve Faik Bey
bütün gün, bütün gece el ele, kol kola geziyorlar, birbirlerinin gözlerine
bakarak şarkılar söylüyorlardı. Bir süre sonra adadaki herkes bu aşkı
öğrendi. Hatta bazı kişiler Naim Efendi’ye ve Seniha’nın babası servet
Bey’e imzasız mektuplar gönderdiler. Mektuplarda “Kızınız bir erkek-
le geziyor, içki içiyor, sabaha kadar sokaklarda dolaşıyor. Kızınız artık
eski Seniha değil, o çok kötü bir kız oldu.” diye yazıyordu.
***
Naim Efendi bu mektupları okuduktan sonra damadı Servet
Bey’i yanına çağırdı. Servet Bey’e mektupları gösterdi. Fakat Servet Bey,
mektupları okumadan Naim Efendi’ye verdi. Naim Efendi, “Mektup-
ları neden okumadınız?” diye sordu. Faiz Bey gülerek “Bu mektuplar
imzasız. Ben hayatımda asla imzasız mektupları okumam.” dedi. Naim
Efendi, okuması için ısrar edince Servet Bey:
- Gerek yok, efendim. Bu mektuplardan bana da geldi. Ne ga-
rip bir memleket! İnsanların başka işleri yok, gençlerin aşkıyla meşgul
oluyorlar. Mektupta “Kızınızın namusu yok.” yazıyor. Bence onların
namusu yok. Namuslu adam imzasız mektup yazar mı? Bir genç kızı
babasına, dedesine şikayet eder mi? Ama siz de suçlusunuz, siz de ha-
talısınız! Bu mektupları alır almaz yırtmak lazım, hiç okumamak lazım.
Hatta araştırıp bu mektupları kim yazdı, bulmak lazım. Bunları polise
şikayet etmek lazım...

13
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Naim Efendi çok utandı ve damadına “Lütfen sinirlenmeyiniz.
Ben sadece size haber vermek istedim. Ben de bu mektuplara inanma-
dım. Bunlar iftira ve dedikodu.” dedi. Naim Efendi, damadına böyle
söyledi ama kendi kendine “Acaba mektuplar doğru mu? Seniha içki içti
mi? Seniha gece partilerde dans etti mi? Seniha, Faik Beyle gece gündüz
el ele gezdi mi?” diye düşünüyordu. Zavallı Naim Efendi çok üzülüyor-
du ama kimseye hiçbir şey söyleyemiyordu.
Bir kaç gün sonra Seniha Büyükada’dan geldi. Eve gelince onu
Naim efendi karşıladı. Torununa sarıldı, öptü, saçlarını okşadı. Ona
mektuplar hakkında hiçbir şey söylemedi. Seniha Büyükada’dan çok
mutlu döndü, evde sürekli gülüyor, şarkılar söylüyor, kardeşi Cemil ile
şakalaşıyordu. Naim Efendi, kızı Sekine Hanım’a “İyi ki Seniha’yı Bü-
yükada’ya gönderdik. Seniha çok mutlu. Artık eski kötü arkadaşlarıyla
da buluşmuyor. Geceleri dışarı çıkmıyor. Ahh, ahh! Keşke Faik Bey de
olmasa. Şimdi sadece bir problem var: Faik Bey.” dedi. Sekine Hanım,
“Haklısınız, babacığım.” dedi. Faik Bey sürekli Senihalara geliyordu ve
Naim Efendi, onun hareketlerinden hiç hoşlanmıyordu. Çünkü Faik
Bey, kumar oynuyor, içki içiyor, çalışmıyor ve babasının parasını harcı-
yordu.
Naim Efendi ve kızı Sekine Hanım salonda sohbet ederlerken
yanlarına kâhya Ragıp Efendi geldi. Ragıp Efendi, Naim Efendi’ye
şunları anlattı:
- Efendim, biliyorsunuz. Ekonomik durumumuz hiç iyi değil.
Geçen hafta Çemberlitaş’taki arsayı sattık. Borçlarımızın bir kısmını
ödedik. Şimdi hiç paramız kalmadı. Kanlıca’daki köşkü satmak zorun-
dayız.
Naim Efendi üzüldü ama “Tamam o zaman, satalım.” dedi. Ra-
gıp Efendi konuşmaya devam etti:
- Kanlıca’daki köşkü satmak çözüm değil. O para da bitecek ve

14
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
biz bu konağı satmak zorunda kalacağız. Torunlarınız ve damadınız çok
para harcıyor...
Naim Efendi, kâhyanın sözünü kesti ve “Tamam.” dedi. Çünkü
o torunlarını çok seviyordu ve hiç kimsenin torunları hakkında kötü
konuşmasına izin vermiyordu.
***
Seniha altı aydan beri dışarı çıkmayı sevmiyor; odasında hayal
kurmayı, çiçeklerle ilgilenmeyi ve şiir okumayı seviyordu. Faik Bey’e
hediyeler veriyor, ondan da hediyeler bekliyordu. Faik Bey, Seniha’nın
hediyelerine çok değer veriyor, onları özenle saklıyordu. Seniha, Faik
Bey’i her gün görmesine rağmen ona sayfalarca mektuplar yazıyordu.
Bir gün Faik Bey Senihalara geldi. Faik Bey çok üzgün görünü-
yordu. Seniha “Ne oldu Faik Bey? Bir problem mi var? Hasta mısınız?”
diye sordu. Faik Bey, üzgün bir sesle “Dün gece kumar oynadım ve üç
yüz lira kaybettim. Bunu nasıl ödeyeceğim, hiç bilmiyorum. Babam-
dan para isteyemem.” dedi. Seniha, Faik Bey’in bu kadar kötü duruma
düşmesine çok sinirlendi. Faik Bey’le daha fazla konuşmak istemedi ve
oradan ayrıldı.
Öğleden sonra Cemil, Seniha’ya Faik Bey’den bir mektup getirdi.
Mektupta “Eğer bu parayı bulamazsam, kendimi öldüreceğim. Lütfen
bana yardım et.” yazıyordu. Seniha ilk defa Faik Bey’i bu kadar çaresiz
ve zavallı gördü. Şimdi Faik Bey, Seniha için bir dilenci gibiydi. Cemil’e
“Ben ne yapabilirim? Benim hiç param yok.” dedi. Cemil, “Ablacığım,
mücevherlerini ver. Faik Bey onları bozdurup borcunu ödesin. Yoksa
Faik Bey kendini öldürecek.” dedi. Seniha odasına gitti, mücevherlerini
getirdi ve Faik Bey’e götürmesi için Cemil’e verdi.
Seniha, hayatında ilk defa bu kadar ciddi düşündü. Bu dünya ne
kadar çirkin ve kirliydi. Aşk, sevgi ve romantizm bir yalandı. Sevgilisi
bir kumarbazdı, parasızdı, dilenciydi. Bir kadından borç istiyordu. Ne
kadar zavallıydı...
15
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II

16
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Seniha bu olaydan sonra çok değişti. Faik Bey’e aşkı azaldı. Yine
eskisi gibi gezmeye, arkadaşlarıyla eğlenmeye ve balolara gitmeye baş-
ladı. Faik Bey, onunla buluşmak istiyor, ancak Seniha kabul etmiyordu.
Faik Bey, Taksim’deki evlerinde “Seniha belki gelir.” diye saatlerce bek-
liyordu. Ama Seniha Faik Bey’le görüşmek istemiyordu. Bir gün Faik
Bey Seniha’nın evine geldi ve şunları söyledi:
- Seniha, biliyorsun, seni çok seviyorum. Ne oldu? Niçin bu ka-
dar değiştin? Sana söz veriyorum, bir daha kumar oynamayacağım.
Seniha, Faik Bey’e hiçbir şey söylemedi. Sadece güldü ve oradan
ayrıldı. Faik Bey kendini çok kötü hissetti. Çünkü ilk defa bir kadın ona
kötü davranıyordu, ilk defa bir kadın onunla ilgilenmiyordu, onu din-
lemiyordu. Faik Bey gittikten sonra Madam Kronski, Seniha’nın oda-
sına gitti ve ona “Siz birbirinizi seviyor musunuz?” diye sordu. Seniha
“Evet... O beni çok seviyor, ben de onu seviyorum...” dedi ve ağlamaya
başladı. Madam Kronski, “O halde niçin evlenmiyorsunuz?” diye sor-
du. Seniha “Evlenmek için sevgi yeterli değil. O zengin bir kadınla ev-
lenmek istiyor, ben de zengin bir adamla evlenmek istiyorum. Kocamın
beni Avrupa’ya götürmesini, beni mutlu etmesini, bana lüks bir hayat
vermesini istiyorum.” dedi.
Ertesi gün, Madam Kronski Servet Bey’in odasına gitti ve Servet
Bey’e “Zamanınız var mı? Biraz konuşabilir miyiz?” diye sordu. Servet
Bey “Bu kadın maaşını isteyecek.” diye düşündü. Ona nazikçe “Buyu-
run, sizi dinliyorum.” dedi. Madam Kronski, anlatmaya başladı:
- Sizinle Seniha hakkında konuşmak istiyorum. Biliyorsunuz, Se-
niha ile Faik Bey birbirlerini seviyorlar.
Servet Bey, “Hayır, bilmiyorum. Şimdi sizden duyuyorum.” dedi.
Madam Kronski, Servet Bey’e inanmadı ama “Nasıl bilmiyorsunuz? Bu
aşkı herkes biliyor.” demedi. Servet Bey’e Seniha ve Faik Bey ile ilgili
her şeyi baştan sona kadar anlattı. Servet Bey, “Tamam, eğer birbirlerini

17
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
seviyorlarsa evlensinler. Problem ne?” dedi. Madam Kronski, “Birbir-
lerini seviyorlar ama evlenmek istemiyorlar.” diye cevap verdi. Sekine
Hanım “Babam duymasın, hem birbirlerini seviyorlar hem de evlenmek
istemiyorlar. Aman Allah’ım, bu nasıl bir şey!” diye ağlamaya başladı.
Servet Bey, “Bu olayı babandan saklamak doğru değil. Bence her şeyi
babana anlatalım. Bu problemi o çözer.” dedi.
Servet Bey ve Sekine Hanım, o akşam her şeyi Naim Efendi’ye
anlattılar. Naim Efendi çok üzüldü, “Keşke ölseydim, bunları duy-
masaydım.” dedi. Odasına gitti, sabaha kadar düşündü. Sonunda Faik
Bey’in babası Kasım Bey ile konuşmaya karar verdi.
Naim Efendi ertesi gün utanarak Kasım Bey’in yanına gitti. Yol-
da “Keşke bir kaza olsa da ölsem. Bu konuşmayı hiç yapmasam… Çok
utanıyorum.” diye düşündü. Kasım Bey, onu sıcak bir şekilde karşıladı.
Bir süre politikadan, İstanbul’dan, günlük işlerden konuştular. Naim
Efendi daha fazla dayanamadı ve anlatmaya başladı:
- Kasım Bey, sizinle önemli bir konu hakkında konuşacağım. Oğ-
lunuz Faik Bey üç yıldan beri bizim evimize geliyor. Önceden biz oğ-
lunuzu çok seviyor ve ona çok güveniyorduk. Ama altı ay önce bunlar
Büyükada’ya gittiler. Orada Seniha ile Faik Bey sevgili olmuşlar. Beraber
gezmişler, eğlenmişler. İnsanlar onlar hakkında çok dedikodu yaptılar.
Büyükada’dan döndükten sonra da buluşmaya, gezmeye devam ettiler.
Şimdi, siz söyleyin, ne yapmak lazım?
Kasım Bey, biraz düşündü ve gülerek “Ben bir karar veremem.
Bu işe Faik Bey karar verir.” dedi.
Naim Efendi, “Aman efendim. Faik Bey’e ve Seniha’ya sorma-
mak lâzım. Çünkü onların kararlarını biliyoruz. Onlar evlenmek istemi-
yorlar.” dedi.
Kasım Bey, “Gençler haklı. Çünkü Faik henüz bir iş bulamadı,
çalışmıyor. Evlenince ne olacak? Faik’te para yok, Seniha’da para yok.
18
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Ne yiyip ne içecekler? Evlenmek için beklemeleri gerek.” dedi. Bunun
üzerine Naim Efendi “İyi akşamlar.” diyerek kalktı ve oradan ayrıldı.
Naim Efendi, Kasım Bey’in sözlerine çok şaşırmıştı. Yolda hep
“Acaba şimdi ne yapacağım?” diye düşündü. Eve gider gitmez odasına
çıktı, yatağına yattı. Bütün vücudu titriyordu. O akşam yemek yemedi
ve hiç kimseyle konuşmadı.
Ertesi gün öğlen Sekine Hanım babasının odasına gitti. Naim
Efendi hâlâ yatıyordu. Sekine Hanım “Baba, ne oldu? Hasta mısınız?”
diye sordu. Naim Efendi “Hayır, hasta değilim. Sadece biraz yorgu-
num.” diye cevap verdi. Sonra kızına “Ben dün Kasım Bey’e gittim.
Onunla konuştum.” dedi ve her şeyi anlattı. Naim Efendi konuşurken
çenesi ve elleri titriyordu. Naim Efendi, kızına “Peki, şimdi ne yapaca-
ğız.” diye sordu. Tam o sırada odaya Seniha geldi.
Seniha bir süre odadaki eşyaları inceledikten sonra annesine “An-
neciğim, ben dedemle yalnız konuşmak istiyorum. Lütfen, biraz dışarı
çıkar mısın?” dedi. Sekine Hanım dışarı çıktıktan sonra, Seniha dedesi-
ne bağırmaya başladı:
- Dün Faik Bey’in babasına gitmişsiniz. Niçin gittiniz. Beni rezil
etmeye ne hakkınız var? Beni niçin küçük düşürdünüz? Ne kadar
ayıp. “Oğlunuz Seniha ile evlensin.” diye ona yalvardınız mı? Aman
Allah’ım, ne kötü bir durum. Çok utanıyorum... Eğer ben Faik Bey’le
evlenmek istersem, bu gün evlenirim. Senin Kasım Bey’e yalvarmana
gerek yok. Ben Faik Bey’le evlenmek istemiyorum. Ben istesem, bugün
evlenirim, anladınız mı? Ama evlenmek istemiyorum. Çünkü bu hayatı
yaşamak istemiyorum, ben zengin bir adamla evlenip Avrupa’ya gitmek
istiyorum. Herkesin bir hayatı var. Bir daha benim işlerime karışma-
yın, bir daha böyle bir şey yapıp beni rezil etmeyin!
Seniha bunları söyledikten sonra odadan çıktı. Naim Efendi, Se-
niha’nın sözlerine çok üzüldü. Bütün vücudu titremeye başladı. Aynı

19
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
zamanda hıçkırarak ağlıyordu. “Seniha kalbimi kırdı.” diyordu. Yüzü
kıpkırmızıydı. O sırada odaya Sekine Hanım geldi. Babası çok kötü
görünüyordu, büyük bir sinir krizi geçiriyordu. Hemen doktoru aradı.
Doktor gelip bir iğne yaptı ve Naim Efendi uykuya daldı.
Naim Efendi, Kasım Bey’i ziyaret ettikten sonra Servet Bey bir
daha Senihalara gelmedi. Ama sürekli birbirlerine mektup yazdılar.
Seniha o günden sonra bütün vaktini odasında geçirdi. Dedesiyle hiç
konuşmadı. Zavallı Naim Efendi ise hasta oldu. Naim Efendi aylarca
hasta yattı ama Seniha hiç odasına gidip “Geçmiş olsun.” demedi. Naim
Efendi en çok buna üzülüyordu.
Bir gün Belkıs Hanım konağa geldi ve Seniha’ya “Senihacığım,
sana çok güzel bir haberim var. Kocamla beraber Paris’e gidiyoruz.”
dedi. Seniha, Belkıs Hanım’ı çok kıskandı. “Belkıs Hanım çok şanslı
bir kadınmış.” diye düşündü. Belkıs Hanım gittikten sonra “Ben niçin
Avrupa’ya gidemiyorum. Ben ne kadar şanssız bir insanım.” diye saat-
lerce ağladı.
Seniha o günden sonra çok değişti. Yine eskisi gibi Beyoğlu’nda
gezmeye, gazinolara ve partilere gitmeye başladı. Hatta bazen eve saba-
ha karşı geliyordu.
Bir gece saat on iki olmasına rağmen Seniha hâlâ evde yoktu. An-
nesi Sekine Hanım ve babası Servet Bey onu merak etmeye başladı. Ce-
mil de ablasının yerini bilmiyordu. Hemen Naim Efendi’ye haber ver-
diler. Naim Efendi “Seniha’nın odasına bakalım, belki bir şey buluruz.”
Dedi. Beraberce Seniha’nın odasına gittiler, dolaplarını açtılar. Dolaplar
bomboştu. Seniha’nın hiçbir eşyası yoktu. Sekine Hanım “Seniha evden
kaçmış!” diye bağırmaya ve ağlamaya başladı. Naim Efendi’nin de ellleri
ve bütün vücudu titriyordu. Servet Bey ise Seniha’nın yatağına oturmuş
“Şimdi ne yapacağız?” diye düşünüyordu. Madam Kronski “Merak et-
meyin, ben sabahleyin onu bulurum.” diye onları teselli etmeye çalıştı.

20
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
On günden beri Seniha’dan bir haber yoktu. Madam Kroski Seni-
ha’nın arkadaşlarıyla görüştü. Onlar “Seniha Madam Kraft ile İtalya’ya
gitti.” dediler. Madam Kraft Seniha’nın arkadaşıydı ve iyi bir kadın de-
ğildi. Madam Kronski hemen bu haberi Seniha’nın ailesine bildirdi. Se-
niha’nın tüm ailesi merak ve telaş içindeydi. Özellikle de Hakkı Celis…
Bir gün Servet Bey’e Seniha’dan bir telgraf geldi. Telgrafta, “Ben
şimdi İtalya’dayım. Yarın Viyana’ya gideceğiz. Orada on beş gün kala-
cağız. Beni merak etmeyim, ben iyiyim.” yazıyordu. Seniha bu telgraf-
tan sonra ailesine bir ay içinde üç telgraf daha gönderdi. Telgrafın biri
Viyana’dan, diğeri Paris’ten, öteki ise Berlin’dendi. Bir hafta sonra Faik
Bey de Berlin’e gitti ve orada beraber yaşamaya başladılar. Seniha her
mektubunda “Çok mutluyum, Avrupa çok güzel. Beni merak etmeyin.”
yazıyordu.
Seniha evden ayrıldıktan sonra Naim Efendi odasından çıkma-
maya başladı. Çünkü damadı Servet Bey’i görmek istemiyordu. Bazen
Servet Bey Naim Efendi’nin odasına gidiyor, yaşlı adamla tartışıyordu.
Servet Bey Naim Efendi’ye sürekli “Seniha sizin yüzünüzden gitti. Se-
niha sizin katı kurallarınızdan çok bıktı. Bu yüzden gitti.” diyordu ve
Naim Efendi’yi çok üzüyordu.
Servet Bey bir gün eşi Sekine Hanım’a şunları söyledi:
- Sekine Hanım, ben bu evde çok mutsuzum. Babanız Naim
Efendi’den, bu evden, bu mahalleden nefret ediyorum. Bizim bu evden
ayrılmamız lazım. Şişli’de çok güzel apartmanlar var. O apartmanlar çok
lüks. İçinde sıcak suyu, kaloriferi var. Üstelik önünden tramvay da geçi-
yor. Hemen babana söyle ve biz bu evden taşınalım.
Sekine Hanım ilk önce kocasına itiraz etti ama daha sonra koca-
sının bu teklifini kabul etti. Sekine Hanım, Naim Efendi’nin yanına gitti
ve şunları söyledi:
- Babacığım, Servet Bey Şişli’ye taşınmak istiyor. Ben ilk önce
21
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II

22
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
kabul etmedim ama o çok ısrar etti. Ne yapayım, o benim kocam. Ona
“Hayır.” diyemem. Siz burada yalnız kalacaksınız. Sizin için çok üzülü-
yorum. Ama merak etmeyin, ben her gün gelir, sizi ziyaret ederim.
Naim Efendi, “Üzülme kızım, beni merak etme. Ben kendi ken-
dime bakarım. Siz taşının.” dedi. Naim Efendi, Sekine Hanım gittikten
sonra hıçkırarak ağlamaya başladı.
Naim Efendi, üzüntüden günlerce yemek yemedi ve odasından
hiç dışarı çıkmadı. Sekine Hanım haftada iki ya da üç gün gelip babasını
ziyaret ediyordu. Naim Efendi’nin bir ziyaretçisi daha vardı: Hakkı Ce-
lis. Naim Efendi sadece Hakkı Celis ile sohbet ederken mutlu oluyordu.
Son zamanlarda Naim Efendi’nin ekonomik durumu da çok kötüydü.
Herkese borcu vardı. Emekli maaşıyla geçinmeye çalışıyordu. Evdeki
hizmetçilerin maaşlarını ödeyemiyordu. Bu nedenle hizmetçiler de ev-
den ayrıldı. Naim Efendi evde tamamen yalnız kaldı.
Servet Beyler Şişli’ye taşındıktan birkaç ay sonra Seniha döndü.
Herkes Seniha’yı sevinçle karşıladı. Seniha İstanbul’a Necip Bey adında
bir adamla geldi. Bu adam elçilikte memurmuş. Seniha herkese “Necip
Bey benim nişanlım. Paris’te nişanlandık. Yakında evleneceğiz.” diyor-
du. Ama ise Necip Bey “Biz Seniha’yla evlenmeyeceğiz. Biz sadece
dostuz.” diye söylüyordu. Seniha’nın bütün masraflarını Necip Bey kar-
şılıyor, Seniha’ya bolca para veriyordu. Bir süre sonra Necip Bey Seni-
ha’yı terk edip Sofya’ya gitti. Seniha, Necip Bey’den sonra başka erkek-
lerle gezmeye başladı. Bu durum insanların Seniha hakkında dedikodu
yapmalarına sebep oldu. Yine herkes Seniha’yı konuşuyordu.
Selma Hanım, bu dedikoduları Naim Efendi’ye anlatınca, Naim
Efendi üzüntüden yine hasta oldu. Selma Hanım bir gün kardeşi Naim
Efendi’ye gitti ve “Ağabeyciğim, bu evde yalnızsınız ve hastasınız. Ben
buna çok üzülüyorum. Bu konağı kiraya verip benim evime taşının.”
diye ısrar etti. Ama Naim Efendi “Ben bu evde doğdum, bu evde öle-
ceğim.” diyerek bu teklifi kabul etmedi.
23
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Naim Efendi, hastalıktan, yoksulluktan ve yalnızlıktan dolayı çok
sinirli bir insan oldu. Özelikle Hakkı Celis askere gittikten sonra tama-
men yalnız kaldı. Kardeşi Selma Hanım ve kızı Sekine Hanım onunla
konuşmaya korkuyorlardı. Konak da Naim Efendi’yle beraber yaşla-
nıyordu. Konağın merdivenleri, çatısı, pencereleri kırıktı. Koridorlarda
fareler dolaşıyordu.
Servet Bey ve ailesi lüks hayatlarına devam ediyorlardı. Her ak-
şam evlerinde partiler düzenliyorlardı. Bir akşam yine evlerinde bir parti
vardı. Partiye zengin tüccarlar, memurlar ve iki subay davetliydi. Ser-
vet Bey tüccarlarla iş konuşuyordu. Oradaki diğer erkekler de Seniha
ile sohbet etmeye çalışıyorlardı, hepsi Seniha ile ilgileniyordu. Servet
Bey’in misafirlerinden biri “Kayınpederiniz Naim Efendi Nasıl?” diye
sordu. Servet Bey “Hâlâ ölmedi ihtiyar...” diye cevap verdi.
Misafirlerden Azmi Bey, Çanakkale’de askerdi ve oradakilere sa-
vaş hakkında bilgi veriyordu. “Cephede bir genç vardı, ona çok üzül-
düm. O genç sizin akrabanızmış.” dedi ve anlatmaya başladı:
- Hakkı Celis, benim kollarımda öldü. Elbiselerimin üzerinde hâlâ
kan lekeleri var. Biri omzunda, ikisi de göğsünün üzerinde üç kurşun
yarası vardı. Kurşun, kaburga kemiklerini parçalayıp sırtından çıkmış.
Vurulurken görmedim. Hakkı Celis çok iyi bir askerdi. Allah rahmet
eylesin…
Azmi Bey’i dinledikten sonra Seniha ağlamaya başladı. Azmi
Bey’in arkadaşı Hüsnü Bey de Seniha’nın ilgisini çekmek için Hakkı Ce-
lis’in ölümünü uzun uzun anlattı. Sonunda Servet Bey, “Beyler, lütfen
bu sıkıcı konuyu kapatın. Görüyorsunuz, Seniha çok üzülüyor.” dedi.
Misafirlerden zengin bir tüccar, başını salladı ve “Savaş çok kötü
bir şey. Birçok genç öldü.” dedi. Daha sonra Hüsnü Bey’e döndü ve
“Hakkı Celis Bey’i nereye gömdünüz? Bana yerini söyleyin, ben ona
güzel bir mezar yaptırayım.” diye söyledi. Bunu söyledikten sonra “Aca-
ba benim bu teklifim Seniha’yı etkiledi mi?” diye Seniha’ya baktı.
Fakat Seniha sadece güzel ve süslüydü…
24
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
ALIŞTIRMALAR

1. Aşağıdaki kişiler kimdir? Eşleştirelim.


1. Naim Efendi a. Seniha’nın kuzeni.
2. Sekine Hanım b. Seniha’nın halası.
3. Servet Bey c. Seniha’nın dadısı.
4. Cemil d. Naim Efendi’nin kız kardeşi.
5. Faik Bey e. Seniha’nın dedesi.
6. Hakkı Celis f. Seniha’nın babası.
7. Madam Kronski g. Faik Bey’in babası.
8. Selma Hanım h. Seniha’nın annesi.
9. Necibe Hanım ı. Seniha’nın kardeşi.
10. Kasım Bey i. Seniha’nın sevgilisi.

2. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayalım.


1. Servet Bey ve çocukları niçin Kanlıca’ya taşınmak istemiyorlardı?
a. Çünkü Kanlıca’daki ev güzel ve rahat değildi.
b. Çünkü Kanlıca’da lüks mağazalar ve eğlence yerleri yoktu.
c. Çünkü Kanlıca hafta sonları çok kalabalık oluyordu.
d. Çünkü Kanlıca’daki ev sahile uzaktı.

2. Seniha evlerinde en iyi kiminle anlaşıyordu?


a. Naim Efendi ile.
b. Sekine Hanım ile.
c. Madam Kronski ile.
d. Servet Bey ile.

3. Ailesi, Seniha’yı niçin Büyükada’ya gönderdi?


a. Tatil yapıp iyileşmesi için.
b. Halasını ziyaret etmesi için.
c. Faik Bey ile gezmesi için.
d. Arkadaşlarıyla parti yapması için.

4. Komşuları niçin Naim Efendi’ye imzasız mektuplar gönderdiler?


a. Konağını kiralamak için.
b. Seniha’yı şikâyet etmek için.
c. Faik Bey’i şikayet etmek için.
d. Borç para istemek için.

25
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
5. Seniha, niçin Faik Bey’le evlenmek istemiyordu?
a. Çünkü Faik Bey yabancı dil bilmiyordu.
b. Çünkü Faik Bey gezmeyi ve eğlenmeyi sevmiyordu.
c. Çünkü Faik Bey iyi eğitimli değildi.
d. Çünkü Faik Bey işsiz ve kumarbazdı.

6. Seniha, Faik Bey’in kumar borcunu ödemek için ne yaptı?


a. Dedesinden borç aldı.
b. Mücevherlerini sattı.
c. Madam Kronski’den borç aldı.
d. Cemil’in arabasını sattı.

7. Naim Efendi niçin Kasım Bey’in evine gitti?


a. Seniha ve Faik Bey hakkında konuşmak için.
b. Kasım Bey’den borç istemek için.
c. Seniha’nın hastalığına çare bulmak için.
d. Ona evini kiralamak için.

8. Seniha, dedesine niçin küstü?


a. Çünkü dedesi, Faik Bey’le evlenmesine izin vermedi.
b. Çünkü dedesi onu Avrupa’ya göndermedi.
c. Çünkü dedesi, Kasım Bey’in evine gitti.
d. Çünkü dedesi kendisine para vermedi.

9. Seniha niçin evden kaçtı?


a. Faik Bey’le evlenmek için.
b. Çok para kazanmak için.
c. Necip Bey’le evlenmek için.
d. Avrupa’ya gitmek için.

10. Naim Efendi konakta niçin yalnız kaldı?


a. Çünkü Servet Bey ve ailesi başka bir eve taşındılar.
b. Çünkü Selma Hanım onu evine kabul etmedi.
c. Çünkü kızı ve damadı Avrupa’ya gitti.
d. Çünkü Hakkı Celis askere gitti. 2. 1-b, 2-c, 3-a, 4-b, 5-d, 6-b, 7-a, 8-c, 9-d, 10-a
1. 1-e, 2-h, 3-f, 4-ı, 5-i, 6-a, 7-c, 8-d, 9-b, 10-g
Cevaplar:

26
FATİH-HARBİYE
Peyami Safa
Neriman ve Şinasi, Konservatuardan beraber çıkıp Vezneciler’e
kadar yürüdüler. Yolda hiç konuşmadılar. Neriman onun bir adım
önünden yürüyordu ve her zamanki gibi çok şıktı. Şinasi, Neriman’ın
kıyafetlerini inceledi, sonra kendi ütüsüz pantolonuna, kirli ayakkabı-
larına, buruşuk kravatına baktı. Şinasi, Neriman ile kendisi arasındaki
farkı her zaman hissediyordu ve bu durum onu çok üzüyordu.
Neriman, Vezneciler’e gelince durdu. Şinasi’ye “Ben Beyazıt’ta
bir arkadaşımın evine gideceğim.” dedi ve vedalaşıp ayrıldılar. Şinasi, bir
sigara yaktı ve Beyazıt meydanına doğru yürümeye devam etti. Beyazıt
tramvay durağında Neriman’ı gördü, Neriman tramvay bekliyordu. Şi-
nasi onu bir süre gizlice izledi; Neriman çok heyecanlı görünüyordu.
Birkaç dakika sonra Fatih-Harbiye tramvayı geldi ve Neriman tramvaya
bindi. Şinasi, tramvayın arkasından koşmak ve Neriman’a “Niçin bana
yalan söyledin? Hani Beyazıt’taki arkadaşının evine gidecektin? Tram-
vayla nereye gidiyorsun?” diye sormak istedi ama yapmadı. Çok üzgün
bir şekilde meydandaki bir kahveye gitti ve Neriman’ı düşünmeye baş-
ladı. Neriman son günlerde ona çok ilgisiz davranıyordu. Çoğu zaman
Şinasi konuşurken, Neriman onu dinlemiyor, başka şeyler düşünüyor-
du. Şinasi kendi kendine “Ne yapmalıyım? Neriman’ın bu hâlini nasıl
değiştirmeliyim?” diye sordu ama hiçbir cevap bulamadı.
Şinasi saatlerce sokaklarda dolaştı ve akşam Neriman’ın evine
gitti. Kapıyı evin hizmetçisi Gülter açtı ve “Neriman Hanım nerede?
Siz beraber değil miydiniz?” diye sordu. Şinasi, “Saat 22.30, Neriman
daha gelmedi mi?” diye mırıldanarak içeri girdi. Neriman’ın babası Faiz
Bey, salonda kitap okuyordu. Faiz Bey, Şinasi’yi görünce ayağa kalktı
ve beraberce misafir odasına geçtiler. Faiz Bey, uzun uzun Şinasi’nin
yüzüne baktı ve “Neriman son günlerde eve hep geç gelmeye başladı.
27
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II

28
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Neler oluyor, sen biliyor musun?” diye sordu. Şinasi, Faiz Bey’i üzmek
istemedi ve ona “Neriman ile okuldan beraber çıktık, sonra o arkada-
şı Fahriye’nin evine gitti, beraber ders çalışacaklar.” diye yalan söyledi.
Faiz Bey, yalanını anlamaması için Şinasi konuyu değiştirdi. Masanın üs-
tündeki kitabı göstererek “Ne okuyorsunuz efendim?” diye sordu. Faiz
Bey, “Hiç oğlum, ne okurum ben? Yine Mesnevi’yi karıştırıyordum.”
diye cevapladı. Faiz Bey ve Şinasi bir süre edebiyat ve müzik hakkında
konuştular. Daha sonra Şinasi izin istedi ve evden çıktı.
Faiz Bey, masanın üstünü düzelttikten sonra, salonun karşısın-
daki yatak odasına gitti ve yattı. Fakat uyuyamadı. Yataktan kalktı, pen-
cerenin önüne oturdu ve Neriman’ı beklemeye başladı. Bir süre sonra
Neriman geldi, anahtarı ile kapıyı açtı ve sessizce merdivenlerden çıktı.
Faiz Bey, merdivenin başında Neriman’ı bekliyordu. Neriman babasına
baktı ama hiç konuşmadan odasına gitti. Faiz Bey, kızının arkasından
uzun uzun baktı fakat hiçbir şey söylemedi.
Neriman ertesi gün geç uyandı ve yatağın içinde saatlerce kaldı.
Bir gece önceki partiyi düşündü, her ayrıntıyı tek tek hatırladı: Renkli
abajurlar, alkışlar, modern danslar, caz müzik, kokteyller… Kokteyl.
Bu kelimeyi ilk kez o partide duydu Neriman. Bu yabancı kelimeyi tek-
rarladı: Kokteyl, kokteyl… “İsterseniz bir kokteyl daha için.” diyordu
Macit. Neriman şimdi ise Macit’i düşünüyordu. Macit, uzun parmakları,
manikürlü tırnaklarıyla gözünde canlandı. Neriman, “Macit çok kibar
bir erkek, her yönüyle mükemmel bir insan.” diye düşündü. Neriman,
Macit’i düşünürken odaya Gülter girdi ve “Hanımefendi, saat iki, kalkın
artık. Babanız öğle yemeğini yedi, dışarı çıkacak.” dedi.
Neriman, yatağın içinde oturdu ve Gülter’e:
-Babama, “Neriman dün gece Fahriyelerdeymiş. Gece yarısına
kadar Fahriye ile oturmuşlar, sohbet etmişler. Sonra da Fahriye’nin ba-
bası onu eve arabasıyla bırakmış.” diye söyle, dedi.

29
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Gülter odadan çıktıktan sonra, Neriman tekrar yattı. Bu kez, bir
gece önceki partiyi değil, babasını düşünmeye başladı: “Acaba babam
eve geç gelmeme kızdı mı? Gülter babama her şeyi anlattı mı? Babam
Gülter’e inandı mı?” Daha sonra birdenbire Şinasi’yi hatırladı ve büyük
bir vicdan azabı hissetti. Neriman, “Şinasi’ye yalan söyledim. Fahri-
yelere gideceğim dedim ama partiye gittim, ben çok kötü bir insanım.”
diye düşündü.
Neriman bu düşüncelerden bunalarak yataktan kalktı, oda kapı-
sına doğru gitti. Sonra vazgeçti ve pencerenin önüne oturdu. O sırada
evin kapısı açıldı ve babası dışarı çıktı. Neriman rahatladı, “Nihayet ba-
bam gitti, artık odamdan çıkabilirim.” diye düşündü. Odadan çıktı ve
koşarak Gülter’in yanına gitti. Heyecanla Gülter’e sordu:
-Ne yaptın Gülter? Babama her şeyi anlattın mı?
- Evet, Neriman Hanım, anlattım. Babanız bana inandı ve çok
rahatladı. Dün geceden beri ilk kez yüzü güldü. Zavallı Faiz Bey, sizi
çok merak ediyor. Çünkü sizi çok seviyor.
Neriman, odasına gitti, hazırlandı ve okula gitmek için evden çık-
tı. O gün okulda Şinasi yoktu. Neriman Şinasi’yi çok merak etti ama
kimseye bir şey sormadı. Arkadaşı Fahriye ile okuldan çıktılar ve tram-
vay durağına doğru yürümeye başladılar. Bir kahvenin önünden geçer-
ken Şinasi’yi gördüler. Şinasi kahvede gazete okuyordu. Şinasi de onları
gördü ve yanlarına gitti. Neriman, Fahriye ve Şinasi beraber yürümeye
başladılar. Fahriye, Şinasi’ye her zamankinden daha iyi davranıyordu ve
sık sık iltifat ediyordu. Fahriye ve Şinasi konuşurken, Neriman susu-
yordu ve onları dinliyordu. Bir ara Şinasi çok neşelendi ve Fahriye’nin
sözlerinden birine güldü. Neriman, “Şinasi şimdi çok neşeli. Eğer ona
her şeyi itiraf edersem bana kızmaz.” diye düşündü. Şinasi’ye:
-Şinasi, biliyor musun? Ben dün gece Fahriyelerde değildim. Be-
yoğlu’nda bir partiye gittim ve eğlendim. Orada Macit’le karşılaştım.

30
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Şinasi, bu sözleri daha fazla dinlemek istemedi. “Neriman, lütfen
sus. Bu kadar yeter.” dedi ve hızlı hızlı yürümeye başladı. Onlarla ve-
dalaşıp yanlarından ayrıldı. Neriman kendisini çok kötü hissetti. Bütün
öfkesiyle Fahriye’ye anlatmaya başladı:
- Hayatımdaki her şeyden nefret ediyorum. Özellikle mahallemiz-
den. Fatih, çok eski ve alaturka bir yer, hiç modern değil. Evler eski,
insanlar cahil ve fakir, sokaklar pis… Bir de babamın ve Şinasi’nin fi-
kirlerini hiç beğenmiyorum. İkisi de çok geri kafalı. Sürekli klasik Türk
müziği dinliyorlar ve tarih hakkında konuşuyorlar. Modern müzikten,
balodan, partiden ve yeni şeylerden hiç anlamıyorlar…
Fahriye, Neriman’ı sessizce dinledi, hiç yorum yapmadı. Bera-
ber Beyazıt tramvay durağına kadar yürüdüler. O sırada Fatih-Harbi-
ye tramvayı geldi, tramvaya binip Beyoğlu’na gittiler. Galatasaray’dan
Tünel’e doğru yürüdüler. Bir mağazanın önünde durdular. Mağazadaki
her şey çok zarif ve lükstü. Parfüm almak için mağazaya girdiler. Ma-
ğazadaki insanlar da tıpkı oradaki eşyalar gibi çok zarif ve kibardı. Hiç
kimse yüksek sesle konuşmuyordu. Neriman, tekrar Fatih’i hatırladı.
Fatih’teki insanlar, buradaki kibar insanlardan çok farklıydı, sürekli ba-
ğırarak konuşuyorlardı.
Fahriye ve Neriman mağazadan çıkıp Beyoğlu’nda yürümeye de-
vam ettiler. Biraz dinlenmek için bir pastaneye girdiler ve orada Macit
ile karşılaştılar. Macit, onları masaya davet etti. Neriman, Macit ve Fah-
riye beraber sohbet etmeye başladılar. Macit, Neriman ve Fahriye’ye
heyecanla sordu:
- Kızlar, gelecek Perşembe Perapalas’ta bir balo var. Beraber gi-
delim mi?
Neriman ve Fahriye bir süre cevap vermediler. Sonra Neriman
anlatmaya başladı:

31
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
-Vallahi, Macit Bey, biliyorsunuz. Bizim için gece dışarı çıkmak
çok zor. Eğer babamı ikna edebilirsem, gelirim.
Balo! Neriman pastaneden çıkıp eve gelene kadar hep bunu dü-
şündü. Balo! Mutlaka gitmeliydi. Fakat, babasından izin almak, yeni
elbise, ayakkabı ve kuaför için para bulmak çok zordu. Çünkü babası-
nın ekonomik durumu iyi değildi. Neriman her şeye rağmen bu baloya
gitmeyi çok istiyordu. “Daha baloya dokuz gün var. Bu sürede babamı
ikna edebilirim.” diye düşündü ve eve gitti.
Neriman evde babasını beklemeye başladı. Bir süre sonra kapı
çaldı. Neriman hemen kapıya koştu, babasını karşıladı, yanaklarından
öptü ve elindeki paketleri aldı. Babasıyla beraber yemek odasına girdiler.
Neriman, babasına “Babacığım, bu akşam sana ne yemek pişireyim?”
diye sordu. Babası ve Gülter buna çok şaşırdılar. Çünkü Neriman aylar-
dan beri mutfağa girmiyordu ve ev işlerinden nefret ediyordu.
Neriman ve Gülter beraber mutfağa giderken Faiz Bey, onlara
“Yemeğe zeytinyağını az koyun.” dedi. Neriman, babasının bu sözüne
çok şaşırdı. “Sanırım babamın ekonomik durumu çok kötü. Zeytinyağı-
nı bile düşünüyor. Ben bu durumda ondan nasıl balo için elbise parası
isteyebilirim?” diye düşündü. Babası için üzüldü ve baloya gitmemeyi
düşündü. Üzgün bir halde mutfağa girdi ve yemek hazırlamaya başladı.
Mutfak çok soğuktu. Sobayı yakmak için kömür kovasını aldı. Bu sıra-
da elleri kömürden simsiyah oldu. Kendi kirli ellerine bakarken Macit’in
manikürlü ellerini düşündü. Macit’in hayatı ve kendi hayatı arasındaki
farka sinirlendi. Birkaç defa Gülter’i azarladı ve yemek yapmayı bıraktı.
Mutfakta oturdu ve Gülter’i izledi.
Yemek piştikten sonra beraber masaya oturdular. Neşe ile ye-
meklerini yediler, sohbet ettiler. Neriman, “Bu eski mahallede, bu fakir
evde, yaşlı babamla sohbet ederek mutluyum.” diye düşündü. Bu evde
geçen neşeli günlerini hatırladı. Sonra, modern Beyoğlu ile eski Fatih
arasındaki farkları düşünmeye başladı: Fatih sokakları - Beyoğlu cadde-
32
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II

33
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
leri; otomobiller - at arabaları; karanlık eski evler – aydınlık lüks apart-
manlar; kalabalık ve gürültülü kahveler – modern ve şık pastaneler; so-
kak satıcıları – modern mağazalar; Şinasi’nin bakımsız elleri – Macit’in
manikürlü tırnakları…
Neriman bunları düşünürken evin kedisi Sarman kucağına at-
ladı. Neriman, Sarman’ın başını okşadı ve kedi uyumaya başladı. O
sırada Gülter de koltukta uyukluyordu. Neriman, birdenbire babası
Faiz Bey’e, “Babacığım, Gülter de Sarman da uyuyor. Hatta bütün Fatih
uyuyor.” dedi. Faiz Bey, dikkatle Neriman’ın yüzüne baktı. Neriman,
anlatmaya başladı:
- Babacığım, genellikle doğulu insanlar evlerinde kedi; batılı in-
sanlar ise evlerinde köpek besliyorlar. Çok ilginç, öyle değil mi? Bence
doğulu insanlar kediye, batılı insanlar ise köpeğe benziyor. Çünkü doğu-
lu insanlar kedi gibi uykucu, tembel ve sürekli yemek yiyip yatıyor. Batılı
insanlar ise köpek gibi atılgan, çalışkan ve az uyuyor. Mesela, şimdi
Fatih’te herkes uyuyor, sokaklar kapkaranlık, hiçbir evde ışık yanmıyor.
Bir de Beyoğlu’na gidin, bakın, herkes ayakta, uyanık, her yer ışıl ışıl…
Faiz Bey, Neriman’ı dinledi ve gülerek sordu:
- Sence Sarman’ın hayatı kötü mü? Bak, senin kucağında mışıl
mışıl uyuyor.
Neriman da gülerek babasına cevap verdi:
- Ama biz yemek vermesek açlıktan ölür.
Faiz Bey, biraz bekledi, Neriman’ın yüzüne uzun uzun baktı ve
şunları söyledi:
- Sevgili kızım, Bazı insanlar sabahtan akşama kadar oturur ve
düşünür. Onların fikirleri çok değerli ve faydalıdır. Bazı insanlar ise sa-
bahtan akşama kadar ayakta çalışır ama çok basit işler üretir. Birinci
insan tembel görünür ama o aslında çok çalışkandır. İkinci insan ise ça-

34
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
lışkan görünür ama onun işi çok sıradan ve basittir. Şunu asla unutma:
Beyin ile çalışmak, beden ile çalışmaktan daha üstündür.
Neriman, babasının sözlerinden hoşlanmadı ama babasına hiç
itiraz etmedi. Çünkü baloya gitmek için babasıyla iyi geçinmek isti-
yordu. Faiz Bey, “Bu kadar ders yeter.” diye düşündü ve kızına ‘Hayırlı
geceler.’ diyerek yatmaya gitti.
Neriman, günleri sayıyordu: Baloya altı gün var! Hemen yataktan
kalktı ve salona gitti. Faiz Bey salonda oturuyordu. Neriman, babasının
yanına koştu, elini öptü ve “Hayırlı sabahlar, babacığım.” dedi. Faiz Bey,
gülümseyerek “Bonjur matmazel.” diye cevap verdi. Neriman baba-
sının alayını fark etti ama bir şey söylemedi. Konuyu değiştirmek için
“Kahvaltınız hazır değil mi? “ diye sordu. Faiz Bey, “Hazır değil,
matmazel!” diye cevap verdi. Neriman bu sefer gülmedi. Sinirlendi ve
odadan hızla çıktı. Sonra odaya geri döndü ve babasına “Babacığım,
lütfen bana böyle şakalar yapmayın, üzülüyorum.” dedi. Faiz Bey, “Mil
pardon, matmazel.” diyerek kızıyla alay etmeye devam etti. Neriman
daha fazla dayanamadı ve şunları söyledi:
- Babacığım, benimle konuşurken Fransızca kelimeler kullanma-
nızın sebebini biliyorum. Çünkü ben modern hayatı seviyorum ve siz
bunun için benimle alay ediyorsunuz. Lütfen, beni de anlayın. Bu evde
çok sıkılıyorum. Sizin yaşınız ile benim yaşım aynı değil ve bu evde hiç
arkadaşım yok. Benim yaşımdaki kızların hayatı benim gibi değil. Onlar
geziyorlar, partilere gidiyorlar ve eğleniyorlar. Ama ben her zaman bu
evde yalnızım.
Faiz Bey, Neriman’ın bu sözlerine çok üzüldü. Neriman ağla-
maya başladı. Hiç konuşmadan kahvaltı ettiler. Neriman odasına çıktı.
Şinasi’yi düşünmeye başladı. Kendi kendine “Ben Şinasi’yi seviyor mu-
yum?” diye sordu. Evet, altı ay önce Şinasi’yi seviyordu. Ama şimdi,
hayır. Şinasi, artık Neriman için sadece bir komşu ve arkadaştı. Aslında,
altı ay önce herkes “Şinasi ve Neriman evlenecek.” diye düşünüyordu.
35
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Ama son altı aydır Neriman eskisi gibi değildi. Son altı ayda Neriman’ın
kıyafetleri, konuşmaları, yürüyüşü, insanlara bakışı çok değişti. Hatta
eve geç gelmeye başladı.
Neriman’ın değişmesinin sebebi, Macit’ti. Neriman ile Macit, altı
ay önce bir ilkbahar günü Konservatuarda tanıştılar. Tanıştıktan sonra
hemen arkadaş oldular ve gizli gizli buluşmaya başladılar. Neriman, Şi-
nasi’ye Macit’ten hiç bahsetmedi. Şinasi ile Macit tamamen farklıydı.
Biri eskiyi seviyordu, diğeri yeniyi. Şinasi kemençe çalışıyordu, Macit
ise keman. Şinasi Fatih’teki eski kahveleri; Macit ise Beyoğlu’ndaki mo-
dern pastaneleri seviyordu. Neriman için Macit’in hayatı daha çekiciydi.
Bu yüzden Neriman, Şinasi ile değil; Macit ile gezmek ve eğlenmek
istiyordu.
Neriman bunları düşünürken kapı açıldı ve babası Faiz Bey içeri
girdi. Neriman’a, “Kızım, Şinasi’yi uzun zamandır görmüyoruz. Geçen
gün geldi, biraz oturdu, ondan sonra hiç uğramadı. Acaba hasta mı? Sen
onu görüyor musun? Eğer görürsen, onu bu akşam eve davet et.” diye
söyledi. Neriman, Faiz Bey’e “Evet, görüyorum. Hasta değil. Merak
etme. Tamam, onu bu akşam davet ederim.” dedi.
Neriman, öğleden sonra evden çıktı ve okula gitti. Derste hep
“Şinasi’yi eve nasıl davet edeceğim? Acaba bana hâlâ kızgın mı? Beni
görünce ne yapacak?” diye düşündü. Dersten çıktıktan sonra okulda
Şinasi’yi aramaya başladı. Nihayet Şinasi’yi müdür odasının önünde
gördü. O sırada Şinasi bir öğretmenle konuşuyordu. Neriman bir süre
bekledi ve Şinasi’nin yanına gitti. Şinasi’ye, “Seninle konuşmak istiyo-
rum, dersin bitince beni bekle.” dedi ve oradan uzaklaştı.
Şinasi’nin dersi bittikten sonra müdür odasının önünde buluş-
tular. Okuldan beraber çıktılar, hiç konuşmadan yürümeye başladılar.
Şinasi, önüne bakarak yürüyor, ilk cümleyi Neriman’dan bekliyordu. Bu
sebeple hiçbir şey sormadı. Neriman daha fazla dayanamadı ve söze
başladı:
36
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II

37
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
- Babam seni çok özlemiş. Şinasi’yi çağır, diye bana tembih etti.
Birkaç adım daha yürüdüler. Şinasi hiç cevap vermedi. Neriman,
sinirlendi ve Şinasi’ye “Niçin cevap vermiyorsun?” diye bağırdı. Şinasi,
sakin bir sesle “Niçin cevap vermedim, sen bunun sebebini biliyorsun.
Ben hiçbir şey açıklamak zorunda değilim. Ama sen bana açıklama yap-
mak zorundasın.” dedi. Neriman biraz düşündü ve şunları söyledi:
- Tamam, kabul ediyorum. Ben bir hata yaptım. Bir partiye git-
tim ve sana haber vermedim. Çünkü sana haber vermek için zamanım
yoktu. Ben hatamı kabul ediyorum. Ama sen de bu olayı abartıyorsun.
Bir parti yüzünden günlerdir benimle konuşmuyorsun.
Şinasi, Neriman’a cevap vermedi. Neriman ve Şinasi hiç konuş-
madan bir süre yürüdüler. Bu sırada ikisi de geçmişteki mutlu günleri
düşünüyordu. Şinasi, birdenbire durdu ve Neriman’a “Sana bir şey so-
racağım.” dedi. Neriman, Şinasi’nin kendisiyle konuşmasına sevindi ve
gülümseyerek “Haydi, sor.” dedi. Şinasi:
- Eskiden sen daha farklıydın. Biz çok mutluyduk. Bize ne oldu?
Sen niçin değiştin?
Şinasi’nin sesinde hem öfke hem de sevgi vardı. Şinasi’nin so-
rusu, Neriman için zor bir soruydu. Neriman bir süre düşündü. Şina-
si’nin yüzüne baktı. Neriman, bu sorunun cevabını biliyordu. Neriman,
“Evet, ben çok değiştim. Çünkü artık Fatih’te yaşamak istemiyorum.
Bu hayattan ve eski şeylerden nefret ediyorum; yeni bir ev, yeni elbi-
seler, lüks pastaneler, balolar istiyorum.” diye düşündü. Ama bunları
Şinasi’ye söyleyemedi.
Şinasi, Neriman’a baktı ve şunları söyledi:
- Sen bana cevap vermiyorsun ama ben her şeyi biliyorum. Sen
lüks bir hayat istiyorsun. Gezmek ve balolara gitmek istiyorsun. Balo-
larda sevgilinle dans etmek istiyorsun. Böyle bir sevgili de bulmuşsun
zaten!
38
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Neriman, Şinasi’den bu sözleri beklemiyordu. Şinasi’nin bu söz-
leri, Neriman’ı şok etti. Neriman’ın yüzü kıpkırmızı oldu, bacakları
titredi. Şinasi, “Neriman şimdi bayılacak.” diye düşünüp Neriman’ın
kolundan tuttu. Neriman, o sırada bayıldı. Şinasi araba ile onu bir ecza-
neye götürdü. Neriman eczanede iki saat baygın yattı.
Neriman iyileşince eve gitmek için bir arabaya bindiler. Arabada
Şinasi birkaç defa Neriman’ın elini tutmak istedi ama Neriman elini
çekti. Yolda Neriman ve Şinasi hiç konuşmadılar. Şinasi, “Neriman’ı
çok üzdüm. Ona çok kötü sözler söyledim. Neriman benim yüzümden
hasta oldu.” diye düşünüyordu.
Neriman ve Şinasi eve geldiler, kapıyı çaldılar. Kapıyı Gülter açtı.
Neriman koşarak merdivenlerden çıktı. Şinasi de arkasından gitti. Mer-
divenin başında Faiz Bey ile karşılaştılar. Faiz Bey, Neriman’a sarılmak
istedi ama Neriman babasını itti ve odasına gitti. Faiz Bey, Şinasi’ye
“Neriman’a ne oldu?” diye sordu. Şinasi, “Neriman sinir krizi geçirdi ve
bayıldı.” diye cevap verdi.
Faiz Bey, hiçbir şey söylemedi. Şinasi ile beraber salona gittiler.
Faiz Bey koltuğa oturdu. Başını önüne eğdi ve uzun uzun düşündü.
Şinasi de sessizce Faiz Bey’i bekledi. Bir süre sonra Faiz Bey, Şinasi’ye
baktı ve şunları söyledi:
- Oğlum, biliyorsun, Neriman değişmeye başladı. Arkadaşlarıyla
gezmek, lüks partilere gitmek istiyor. Bu işin sonu kötü olacak. Geç
kalıyoruz. Bir an önce Neriman’la evlenmeniz gerek.
Şinasi cevap vermedi, sadece “Evet.” anlamında başını salladı.
Fakat ikisi de endişeliydi. Faiz Bey ve Şinasi, “Neriman bu evliliği ka-
bul etmez.” diye düşünüyorlardı. Ama birbirlerine bir şey söylemediler.
Bir saat daha oturduktan sonra Şinasi evine gitti, Faiz Bey de odasına
gidip yattı.
Neriman ertesi sabah çok mutsuz uyandı. Şinasi ile tartışmaları-
39
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
nı hatırlayıp biraz ağladı. Sonra sinirle yataktan kalktı. Birdenbire balo
aklına geldi; baloya beş gün vardı. Sonra yemek odasına gitti. Orada
Faiz Bey onu gülümseyerek karşıladı. Neriman, babasının neşeli sesini
duyunca çok rahatladı. Faiz Bey, kızına “Kızım, erken kalkman çok iyi
oldu. Seninle biraz konuşmak istiyorum.” dedi. Neriman, merakla ba-
basına baktı. Faiz Bey, Neriman’a şunları söyledi:
- Sana yeni bir şey söylemeyeceğim. Daha önce bu konu hakkında
seninle çok konuştuk. Bu iş için senin yirmi yaşına gelmeni bekledik.
Sen artık büyüdün, çok akıllı ve güzel bir genç kız oldun.
Neriman, birdenbire Faiz Bey’in sözünü kesti:
- Babacığım, haklısınız, sizi anlıyorum. Biz Şinasi ile yedi yıldan
beri arkadaşız. Şinasi bizim evimize geliyor, beraber yemek yiyoruz, her
yere beraber gidiyoruz. Tüm akrabalarımız ve komşularımız Şinasi’yi
tanıyor ve herkes bizim evlenmemizi istiyor. Şinasi ile bir gün evlenece-
ğim, sizi üzmeyeceğim. Ama ben de size bir soru soracağım. Babacığım,
siz benim mutlu olmamı istiyor musunuz?
Faiz Bey, “Bu nasıl bir soru! Elbette ben senin mutlu olmanı is-
terim.” diye cevap verdi. Neriman, babasına “Babacığım, eğer benim
mutlu olmamı istiyorsanız, üç ay bu konu hakkında konuşmayalım. Ben
üç ay düşüneceğim ve üç ay sonra kararımı size söyleyeceğim.” dedi.
Faiz Bey, Neriman’ın bu teklifini kabul etti. Faiz Bey ve Neriman, bir
süre hiç konuşmadan oturdular, sonra odaya Gülter girdi. Gülter, kah-
valtı masasını hazırlayıp dışarı çıktı. Baba-kız tekrar yalnız kaldılar. Faiz
Bey, kızına sordu:
- Şinasi ile aranızda bir problem mi var?
Neriman, “Hayır baba, hiçbir problem yok. Ben bu semtte, bu
evde yaşamaktan nefret ediyorum. Bu fakir ve eski hayatı sevmiyorum.
Şinasi de beni bu hayattan kurtaramayacak. Şinasi benim arzularımı
gerçekleştiremeyecek. Ben daha lüks bir hayat istiyorum.” diye cevap
40
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
verdi. Faiz Bey, kızının sözünü kesti:
- Kızım, sen haklısın. Bu mahallede, bu evde sıkılıyorsun. İstekle-
rin olmuyor, mutsuzsun, ben bunları biliyorum.
Neriman, babasının bu sözlerinden cesaret aldı ve hemen anlat-
maya başladı:
- Mesela, beş gün sonra Perapalas’ta bir balo var. Bütün arkadaş-
larım gidecek. Ben gidemeyeceğim.
- Hangi arkadaşların baloya gidecek?
- Fahriye, Ulviye, Nezehat.
- Nezahat mi? Şinasi’nin kız kardeşi Nezahat mi?
- Evet.
- O halde Şinasi de gelecek. Eğer baloya Şinasi ile gidecekseniz,
elbette izin veririm.
- Babacığım, ben baloya nasıl gidebilirim? Baloya gitmek için yeni
elbise, yeni ayakkabı lazım, bunları almak için para lazım.
Faiz Bey, kızını üzmek istemedi ve “Kızım, senin mutluluğun be-
nim için çok önemli. Sen parayı düşünme. Ben sana para veririm ve sen
yeni elbise ve ayakkabı alırsın.” dedi.
Faiz Bey, Neriman’ın baloya gitmesine izin verdi. Fakat Neriman
yine mutsuzdu. Neriman, “Ben baloda Şinasi ile ne yapacağım? Baloya
Şinasi ile gitmek istemiyorum, yalnız gidip orada Macit ile eğlenmek
istiyorum.” diye düşünüyordu. Ama bu düşüncelerini babasına söyle-
yemiyordu.
Neriman o gün okula gitti ve Macit’i buldu. Okuldan beraber
çıktılar. Neriman ona balodan bahsetti ve şunları söyledi:

41
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
- Önümüzdeki hafta Perapalas’ta bir balo var. Ben oraya gitmek
için babamdan izin aldım. O baloya beraber gidelim mi?
Şinasi biraz şaşırdı ama Neriman’a itiraz etmedi. “Tamam, bera-
ber gideriz.” dedi. Neriman, Şinasi’nin bu teklifi kabul etmesinden hiç
hoşlanmadı. Çünkü “Şinasi baloya gelmez. Ben de yalnız gidip eğle-
nirim.” diye düşünüyordu. Bir süre hiç konuşmadan yürüdüler. Sonra
Şinasi bir arkadaşıyla buluşmak için Neriman’ın yanından ayrıldı. Neri-
man Beyoğlu’na gitti. Beyoğlu’nda saatlerce dolaştı ve mağazaları gez-
di. Balo için elbiseleri inceledi, elbise fiyatlarını araştırdı. Fakat alışveriş
yapmadı, çünkü balo elbisesini Şişli’deki kuzenleriyle beraber seçmek
istiyordu.
Kuzenleri ile buluşmak için tramvaya bindi ve Şişli’ye gitti. Ka-
pıyı kuzeni açtı ama kuzeni çok üzgün görünüyordu. Beraber salona
girdiler. Salonda siyah elbiseli yabancı bir kadın vardı. Bu kadın ko-
nuşmuyor, sürekli ağlıyordu. Bir süre sonra bu kadın evine gitti. Kadın
gittikten sonra Neriman “O kadın kimdi? Niçin ağlıyordu?” diye sordu.
Kuzeni anlatmaya başladı:
- O yaşlı kadının çok güzel bir kızı varmış. Kızı fakir bir gitariste
âşık olmuş. Bir süre fakir gitarist ile kızı beraber yaşamışlar. Daha sonra
bu kız fakir hayattan sıkılmaya başlamış. Fakir gitaristten ayrılmış, zen-
gin bir sevgili bulmuş ve lüks bir apartmana taşınmış. Bir süre zenginlik,
para ve eğlence içinde yaşamış. Ama kızın zengin sevgilisi hiç kültürlü
değilmiş, çok kaba bir adammış. Kızın parası, arabası, mücevherleri,
pahalı elbiseleri varmış ama huzuru yokmuş. Kız çok mutsuzmuş. Her
gün sevgilisi işe gittikten sonra evde akşama kadar ağlıyormuş. Bir gece
kız evden kaçmış ve Beyoğlu’na gitmiş. Her yerde eski fakir sevgilisini
aramış. Sonunda bir lokantada sevgilisini bulmuş. Sevgilisine, “Ben çok
kötü bir kızım. Ben hata yaptım ama şimdi çok pişmanım. Lütfen beni
affet.” demiş. Ama fakir genç, bu kızı affetmemiş. Kız ağlayarak eve
gitmiş ve intihar etmiş.

42
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Bu güzel kız ile fakir gencin hikâyesi Neriman’ı çok etkiledi. Bu
hikâyeyi dinledikten sonra baloyu bile unuttu. Neriman, “Aman Al-
lah’ım! Benim hayatım da böyle mi bitecek? Güzel kız bana, fakir genç
Şinasi’ye, zengin adam da Macit’e çok benziyor.” diye düşündü. Bir-
denbire titremeye başladı. Hemen kuzenlerine “Sonra görüşürüz.” de-
yip oradan ayrıldı. Koşarak tramvay durağına gitti ve Fatih tramvayına
bindi.
Tramvayda kimse yoktu. Neriman oturdu ve çantasından aynasını
çıkardı. Gözlerine yakından baktı. Gözlerinde derin bir hüzün vardı,
Neriman buna şaşırdı. Gözlerini kapadı ve bir süre güzel kızı, fakir gita-
risti ve kızın annesini düşündü. Neriman, önce makyaj yapmayı düşün-
dü ama sonra vazgeçti ve aynayı çantasına koydu. Birkaç durak sonra
tramvay doldu. Arkalardan bir kişi “Neriman Hanım!” diye ona seslen-
di. Neriman arkasını döndü ve Macit’i gördü. Macit, Neriman’a “Neri-
man Hanım, çok dalgınsınız. Uzun zamandır sizinle görüşemiyoruz,
nasılsınız? Baloyu unutmadınız, değil mi? Baloya gelecek misiniz?” diye
sordu.
Neriman, biraz düşündü ve “Baloya gelmeyi hiç istemiyorum.
Ayrıca babam izin verir mi, bilmiyorum.” diye cevap verdi. Tramvay,
Galatasaray durağına gelince, Macit, Neriman’la vedalaşıp indi. Neri-
man, o gün Macit’in konuşmalarından hiç hoşlanmadı ve onu çok sa-
mimiyetsiz buldu. İlk defa Macit hakkında kötü şeyler düşünüyordu.
Bu duruma kendisi de şaşırdı. “Belki, güzel kızla fakir gitaristin hikâye-
sinden etkilendim.” diye düşündü.
Tramvay Fatih’e gelince Neriman tramvaydan indi ve evine gitti.
Babası evde yoktu. Gülter’e babasını sordu ve Gülter şunları söyledi:
- Babanız Ferit Beylere gitti. Yanında Şinasi Bey de vardı. Neri-
man gelince yemeğini yesin ve o da Ferit Beylere gelsin, dedi babanız.
Hatta giderken yanında neyini de götürdü.

43
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Neriman yemek odasına gitti ve hızlı hızlı yemeğini yedi. Sonra
elbiselerini değiştirdi ve Ferit Beylere gitmek için hazırlandı. Kapıdan
çıkmak üzereyken Gülter seslendi, “Neriman Hanım, size bir şeyler
söylemek istiyorum. Ama lütfen bana kızmayın.” dedi. Neriman, “Tabi
söyle, kızmayacağım.” diye cevap verince Gülter anlatmaya başladı:
- Neriman Hanım, biliyorsunuz babanız sizi çok seviyor. Onun
sizden başka kimsesi yok. O her zaman sizin mutlu olmanız için çalışı-
yor. Ama zavallı Faiz Bey bugünlerde çok üzgün. Sebebi ise balo… Bu-
gün borç para bulmak için kuyumcuları ve eski dostlarını dolaşmış. Eve
çok yorgun geldi ve hemen kapının önüne oturdu. Benden bir bardak
su istedi. Suyu içerken elleri titriyordu. Yarın yine borç para bulmak için
dolaşacak. Peki, ya bulamazsa? Size söz vermiş. İnanın, çok üzülüyor.
Zaten babanız hasta.
Neriman, Gülter’i dinlerken ağlamaya başladı ve “Gülter, ben za-
ten vazgeçtim. Baloya gitmeyeceğim. Merak etme.” dedi.
Neriman, Ferit Beylere gitti. Ferit Beylerde yabancı hiç kimse
yoktu. Neriman oradakilerin hepsini tanıyordu: Üniversiteden bir hoca,
bir müzik öğretmeni, Şinasi, Şinasi’nin kardeşi Nezahet, Ferit, Ferit’in
arkadaşı Muammer ve Faiz Bey.
Neriman oradakilere “Merhaba” dedikten sonra bir koltuğa otur-
du. Ferit’in arkadaşı Muammer, Neriman’ın yanına yaklaştı. “Neriman
Hanım, size bir şey soracağım.” dedi. Neriman, “Tabi, buyurun.” deyin-
ce Muammer şu soruyu sordu:
- Sizin Konservatuarın klasik Türk müziği bölümünü kapatıyor-
lar. Siz de klasik Türk müziği okuyorsunuz. Fakat az önce Şinasi “Neri-
man klasik Türk müziğini hiç sevmiyor. Bu nedenle o bölümden ayrıl-
mak istiyor.” dedi. Biz çok şaşırdık. Niçin klasik Türk müziği okumak
istemiyorsunuz?
Neriman, o akşam kimseyle tartışmak istemiyordu. Bu nedenle
44
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
gülümsedi ve bir süre bekledi. “Daha karar vermedim.” dedi. Ama Mu-
ammer tu tartışmayı bitirmek istemedi ve tekrar sordu:
- Peki, klasik Türk müziği bölümünü kapatmalarından memnun
olur musunuz?
- Henüz bir fikrim yok.
Neriman tartışmak istemiyordu ama oradaki insanlar Neri-
man’dan mutlaka bir cevap almak istiyorlardı. Bu sefer de Ferit sordu:
- Neriman Hanım, merak ediyorum. Niçin klasik Türk müziği
bölümünden ayrılmak ve modern müzik bölümünde okumak istiyor-
sunuz?
Neriman, “Bilmiyorum, sadece ut çalmaktan hoşlanmıyorum.
Başka bir sebebi yok.” diye cevap verdi.
Ferit, oradaki insanlara döndü:
- Duydunuz mu? Kadınlar için sadece süs ve estetik önemli. Ka-
dınların çoğu udu sevmez, onlar piyano çalarlar. Çünkü piyano zariftir.
Onların ince parmakları için uygundur. Kadınlar için müzik aletinin sesi
değil, şekli önemlidir. Kadınlar müzikten anlamazlar. Zaten kadın bes-
tekâr da yoktur.
Oradaki insanlar da Ferit’e hak verdiler. Ferit’ten sonra Muam-
mer konuşmaya başladı:
- Bu ülkedeki genç kızların çoğu Neriman Hanım gibiler. Kadın-
lar estetikten hoşlanıyorlar. İyi müzikten anlamıyorlar. Kadınlar udun
şeklinden bile nefret ediyorlar. Onlar keman, piyano gibi narin müzik
aletlerinden hoşlanıyorlar.
Muammer’in bu sözlerinden sonra Şinasi ayağa kalktı:
- Günümüzde kızlar eski şeylerden nefret ediyor. Modern bir
hayat istiyorlar. Bu problem bir müzik problemi değil. Bu doğu-batı

45
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
problemidir. Genç kızlar doğuyu sevmiyor. Batının, yani Avrupa’nın
her şeyi bizim kızlarımıza güzel geliyor. Hepsi Avrupalılar gibi yaşa-
mak istiyorlar. Ama Avrupalı olmayı yanlış anlıyorlar. Modern olmak
için, balolara gidiyorlar, Beyoğlu’nda geziyorlar, şık elbiseler giyip lüks
mağazalarda dolaşıyorlar. Kitap okumuyorlar, şiir okumuyorlar, klasik
müzik dinlemiyorlar. Bu insanlar modern değil. Bu insanlar kötü ve ca-
hil insanlardır.
Neriman Şinasi’nin sözlerine çık sinirlendi. O akşam oradaki her-
kes Neriman’ı eleştiriyordu. Neriman kendisini çok kötü hissetti. Bir-
den ayağa kalktı ve oradakilere bağırdı:
- Sizden nefret ediyorum. Artık sizinle görüşmek istemiyorum.
Şimdi gidiyorum, anladınız mı? Beyoğlu’na gidiyorum. Ben bir cahilim!
Ben…
Neriman sustu, oda kapısına baktı, çıkmak için bir adım atmak
istedi. Ama hiç gücü yoktu. Başı dönüyordu. Birdenbire düştü. Orada-
kiler onu başka bir odaya götürdüler. Neriman sürekli ağlıyordu. Şinasi,
Neriman’ın yanına oturdu, Neriman’ın elini tuttu. “Lütfen ağlama, biz
seni çok seviyoruz. Sen bizim için çok önemlisin.” dedi. Neriman, Şina-
si’nin bu sözlerinden sonra daha çok ağlamaya başladı. O sırada babası
Faiz Bey geldi ve “Neriman, yavrum. Benim iyi kalpli kızım!” dedi. Ne-
riman birden bire ayağa kalktı ve babasına bağırdı:
- Babacığım, ben baloya gitmekten vazgeçtim. O baloya gitmeye-
ceğim. Gülter’e de söyledim. Anladınız mı? Ben baloya gitmeyeceğim.
Sonra tekrar oturdu ve ağlamaya başladı. Kısık bir sesle birkaç
kere tekrar etti: Ben kötü bir insan değilim, baba, ben kötü bir insan
değilim…
Neriman biraz ağladıktan sonra rahatladı. O sırada Nezahet geldi
ve “Neriman, nasılsın? Gel, salona gidelim. Herkes seni merak ediyor.”
dedi. Neriman kalktı ve beraber salona gittiler. O sırada Muammer ut
46
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II

çalıyordu. Neriman, Muammer’in yanına gitti ve “Muammer udu ver,


çalmak istiyorum.” dedi. Udu eline aldı ve çalmaya başladı. Bir saat ka-
dar ut çalıp şarkı söylediler. Sonra babası Faiz Bey’le beraber evlerine
gittiler.
Neriman çok yorgundu, odasına gitti ve hemen yattı. On günden
beri hiç uyuyamıyordu. Ama o gece başını yastığa koydu ve hemen uyu-
du. İçinde bir huzur vardı. Faiz Bey de on günden beri ilk defa huzur-
luydu. O da yatar yatmaz hemen uykuya daldı…

47
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
ALIŞTIRMALAR
1. Aşağıdaki kişiler kimdir? Eşleştirelim.

1. Şinasi a. Nerimanların hizmetçisi.


2. Faiz Bey b. Şinasi’nin kız kardeşi.
3. Macit Bey c. Neriman’ın kız arkadaşı.
4. Gülter d. Neriman’ın babası.
5. Fahriye e. Şinasi’nin ve Faiz Bey’in arkadaşı.
6. Nezahet f. Ferit Bey’in ut çalan arkadaşı.
7. Ferit Bey g. Neriman’ın yedi yıllık sevgilisi.
8. Muammer h. Neriman’ın kibar ve zengin erkek arkadaşı.

2. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayalım.


1. Şinasi Neriman’a niçin sinirlendi?
a. Çünkü Neriman onu baloya götürmek istemiyordu.
b. Çünkü Neriman ut çalmayı sevmiyordu.
c. Çünkü Neriman ona yalan söyledi.
d. Çünkü Neriman kuzenlerine gitti.

2. Neriman eve geç gelince babasına ne söyledi?


a. “Kuzenlerimdeydim.” dedi.
b. “Macit Beyle buluştum.” dedi.
c. “Baloya gittim.” dedi.
d. “Fahriyelerdeydim.” dedi.

3. Neriman, babasına niçin çok iyi davranmaya başladı?


a. Baloya gitmesine izin vermesi için.
b. Konservatuara gitmesine izin vermesi için.
c. Kendisine para vermesi için.
d. Kuzenleriyle gezmesine izin vermesi için.

4. Neriman doğulu ve batılı insanları hangi hayvanlara benzetiyor?


a. Doğulu insanları köpeğe, batılı insanları kediye.
b. Doğulu insanları kediye, batılı insanları köpeğe.
c. Doğulu insanları kediye, batılı insanları aslana.
d. Doğulu insanları aslana, batılı insanları köpeğe.

48
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
5. Faiz Bey, Neriman’la niçin Fransızca konuştu?
a. Onunla Fransızca pratik yapmak için.
b. Onu mutlu etmek için.
c. Onunla alay etmek için.
d. Ona Fransızca öğretmek için.

6. Neriman niçin hayatından memnun değildi?


a. Çünkü annesi yoktu.
b. Çünkü Şinasi’yle sürekli tartışıyorlardı.
c. Çünkü babası ona çok kötü davranıyordu.
d. Çünkü evini ve mahallesini hiç beğenmiyordu.

7. Faiz Bey, Neriman’ın baloya gitmesine hangi şartla izin verdi?


a. Şinasi ile beraber gitmeleri.
b. Gülter ile beraber gitmeleri.
c. Balodan erken dönmesi.
d. Baloda içki içmemesi.

8. Neriman baloya gitmekten ne zaman vazgeçti?


a. Sinir krizi geçirdikten sonra.
b. Güzel kızla fakir gitaristin hikâyesini dinledikten sonra.
c. Şinasi ile kavga ettikten sonra.
d. Ferit Beylere gittikten sonra.

2. 1-c, 2-d, 3-a, 4-b, 5-c, 6-d, 7-a, 8-b


1. 1-g, 2-d, 3-h, 4-a, 5-c, 6-b, 7-e, 8-f
Cevaplar:

49
ÇALIKUŞU
Reşat Nuri Güntekin
Feride’nin babası askerdi. Ferideler babasının işi sebebiyle Mu-
sul’da yaşıyorlardı. Feride’nin annesi hastaydı ve Feride üç yaşındayken
annesi öldü. Annesi öldükten sonra Feride’ye Fatma adında bir hiz-
metçi baktı. Fatma evlenince Feride yalnız kaldı ve babası Feride’yi İs-
tanbul’a babaannesinin yanına gönderdi. Fakat Feride dokuz yaşınday-
ken babaannesi de öldü. Bunun üzerine babası onu yatılı bir Fransız
okuluna gönderdi.
Feride çok sevimli bir çocuktu ama çok hareketli ve yaramaz-
dı. Bu nedenle hocaları ve arkadaşları ondan hoşlanmıyordu. Sık sık
hocalarına kötü şakalar yapıyor, hocaları da ona ceza veriyorlardı. Bir
gün Feride hocalarından birinin dolabına böcek koydu ve hocası çok
korktu. Feride de cezadan kaçmak için bir ağaca çıktı. Feride, ağacın
bir dalından diğerine atlıyordu. Öğretmeni onu gördü ve “Bu kız bir
çocuk değil, bu kız bir çalıkuşu!” dedi. O günden sonra hiç kimse ona
‘Feride’ demedi, herkes ona “çalıkuşu” demeye başladı. Feride ‘çalıkuşu’
ismini seviyordu. Ne zaman bir yaramazlık yapsa “Ne yapayım? Ben bir
çalıkuşuyum.” deyip gülüyordu.
Feride, on iki yaşındayken babası öldü. Bu nedenle yaz tatillerinde
Besime teyzesinin evinde kalmaya başladı. Besime teyzesinin Kâmran
ve Necmiye adında iki çocuğu vardı. Necmiye uslu, sâkin bir kızdı.
Feride, Necmiye ile hiç anlaşamıyor, her zaman kavga ediyordu. Nec-
miye ise Feride’yi annesine şikâyet ediyordu. Besime teyzesi Feride’yi
çok seviyordu ve her zaman “Kızım, lütfen kavga etme. Beni üzme.”
diye Feride’ye yalvarıyordu. Feride, teyzesine “Tamam, teyzeciğim. Bir
daha yapmayacağım.” diyordu ama Necmiye ve diğer akraba çocukla-
rıyla kavga etmeye devam ediyordu. Bu yüzden de hiç arkadaşı yoktu.
51
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Feride her gün sabahtan akşama kadar tek başına bahçelerde, ağaçların
üstünde, deniz kenarlarında dolaşıyordu.
Bir gece Feride bir ağacın dalında oturuyordu. Her yer çok ka-
ranlıktı. Birdenbire bazı sesler duydu. Hemen aşağı baktı ve çok şaşırdı:
Teyzesinin oğlu Kâmran ve Neriman Hanım el ele dolaşıyorlardı. Ne-
riman Hanım, Kâmran’dan büyüktü ve Kâmran’ın annesi bu kadını hiç
sevmiyordu. Feride bir süre onları izledi ve sonra “Hey!” diye bağırdı.
Neriman Hanım hemen Kâmran’ın elini bıraktı ve oradan uzaklaştı.
Kâmran ise “Feride, lütfen anneme söyleme!” diye Feride’ye yalvar-
maya başladı. Feride, “Tamam, korkma, hiç kimseye söylemeyeceğim.”
diye Kâmran’a söz verdi.
Feride on beş yaşındaydı. Okul arkadaşlarının sevgilileri vardı ama
Feride hâlâ bir çocuk gibiydi. Arkadaşları “Feride hâlâ yaramaz bir ço-
cuk. O sevgiden anlamaz. Hiçbir erkek onunda ilgilenmez.” diye onunla
alay ediyorlardı. Feride buna çok üzülüyordu. Bir gün arkadaşlarıyla
beraber pikniğe gittiler. Feride, tek başına yürüyordu. Arkadaşı Mişel
yanına yaklaştı ve “Niçin dalgınsın? Ne düşünüyorsun?” diye sordu.
Feride, “Sevgilimi düşünüyorum.” diye yalan söyledi. Çünkü arkadaşla-
rının kendisiyle alay etmelerinden hoşlanmıyordu. Mişel merakla sordu:
- Ne? Sevgilini mi düşünüyorsun? Senin sevgilin var mı?
Feride bu soruya çok sevindi. Çünkü şimdi Feride arkadaşlarıyla
alay ediyordu. Başını hafifçe öne eğdi ve:
- Evet, benim bir sevgilim var: Kuzenim Kâmran. Biz birbirimizi
çok seviyoruz.
Mişel, okuldaki bütün kızlara bu haberi verdi. Feride’nin arkadaş-
ları çok şaşırdılar. Artık hiç kimse Feride’yle alay etmiyordu. Herkes Fe-
ride’ye “Bu aşk ne zaman başladı? Ne zaman buluşuyorsunuz? Kâmran
mektup yazıyor mu? Kâmran sana hediye alıyor mu? diye sorular soru-
yordu. Feride “Bütün arkadaşlarım bana inandı. Şimdi hepsi benimle

52
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
ilgileniyor.” diye düşünüp mutlu oluyordu. Kâmran bazen okula gelip
Feride’yi ziyaret ediyor ve Feride, bu durumu abartarak arkadaşlarına
anlatıyordu.
O yıl Kâmran pek çok kez okula uğrayıp Feride’yi ziyaret etti.
Feride kendi kendine “Acaba niçin beni ziyaret ediyor?” diye soruyordu.
Kâmran’ın onu ziyaret etmesi ve ona çikolatalar getirmesi Feride’yi çok
mutlu ediyordu. Feride Kâmran’dan hoşlanmaya başladı.
Feride’nin Ayşe adında bir teyzesi daha vardı. O Tekirdağ’da ya-
şıyordu. Feride, yaz tatillerinden birinde Tekirdağ’a gitmeye karar verdi.
Çünkü Ayşe teyzesinin kızı Müjgan ile çok iyi anlaşıyordu. Bir gün Müj-
gan’a Kâmran’dan bahsetti ve “Müjgan abla, ben Kâmran’ı seviyorum.
Sanırım o da beni seviyor.” dedi. Müjgan, Feride’yi dikkatle dinledi ve
“Zavallı Feride! Biz seni çocuk sanıyorduk. Sen büyümüşsün ve âşık
olmuşsun.” diyerek Feride’nin saçlarını okşadı.
İki gün sonra Kâmran Tekirdağ’a geldi. Feride ve Müjgan buna
çok şaşırdılar, “Bir sorun yoktur inşallah! Niçin geldin?” diye sordular.
Kâmran, “İstanbul’da çok sıkıldım ve sizleri görmek istedim.” dedi. O
gece Kâmran, teyzesi ve Müjgan geç saatlere kadar sohbet ettiler. Ama
Feride erkenden yattı. Çünkü “Ben Kâmran’ı seviyorum ve Müjgan
bunu biliyor.” diye düşünüyordu ve Müjgan’dan çok utanıyordu.
Ertesi sabah Kâmran ile Müjgan deniz kenarına gezmeye gittiler.
Müjgan orada Kâmran’a her şeyi anlattı. “Feride seni çok seviyor. Eğer
sen de onu seviyorsan evlenin.” dedi. Bunun üzerine Kâmran hemen
Feride’nin yanını gitti, elinden tuttu ve şunları söyledi:
- Feride, ben buraya senin için geldim. Çünkü seni çok özledim.
Seni seviyorum. Sen de beni seviyorsun, Müjgan söyledi, bunu biliyo-
rum. Benimle evlenir misin?
Feride, uzun uzun Kâmran’ın gözlerine baktı. Bütün vücudu
titremeye başladı. Kâmran’a hiçbir şey söyleyemedi. Sadece “Evet!”
53
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
anlamında başını salladı. Kâmran hemen annesine bir mektup yazarak
durumu anlattı.
Üç gün sonra Feride, Kâmran, Feride’nin Ayşe teyzesi ve Müj-
gan hep beraber İstanbul’a gittiler. Kâmran’ın annesi Besime Hanım ve
Necmiye onları Galata iskelesinde karşıladı. Besime Hanım çok mutluy-
du. Hep beraber neşe içinde eve gittiler. Eve giderken Besime Hanım
“Çok şükür Allah’ım! Dualarım kabul oldu. Feride ve Kâmran evlene-
cekler.” diye kendi kendine konuşuyordu. Çünkü yıllardan beri “Feride
ile Kâmran evlensinler.” diye dua ediyordu. Besime Hanım, Feride’yi
kızı kadar çok seviyordu. Feride ona ablasının emanetiydi.
Besime Hanım, nişan için bir hafta hazırlık yaptı. Önce bütün evi
temizledi, yeni mobilyalar aldı. Çeşitli yemekler hazırladı ve tüm dostla-
rını davet etti. Besime Hanım çok heyecanlıydı çünkü oğlu Kâmran ile
yeğeni Feride nişanlanıyordu. Nişan töreni çok güzel geçti, herkes çok
eğlendi.
Bu nişan Feride’yi hiç değiştirmedi. Feride yine eskisi gibi ya-
ramazlık yapmaya, ağaçların dallarında gezmeye, mahallenin küçük
çocuklarıyla oynamaya devam etti. Bu nedenle sık sık Kâmran ile tar-
tıştılar. Çünkü Kâmran onun olgun ve nişanlı bir genç kız gibi dav-
ranmasını istiyordu. Bir gün Besime Hanım Feride’yi yanına çağırdı ve
şunları söyledi:
- Feride, artık sen çocuk değilsin. Nişanlı bir genç kızsın. Şimdi
ben senin sadece teyzen değilim, aynı zamanda senin annenim. Bunun
için çok mutluyum. Ama senin de biraz değişmen lâzım. Daha uslu,
sakin ve ağırbaşlı olman lâzım.
Feride, teyzesini üzmek istemiyordu. Bu nedenle “Tamam teyze-
ciğim, bundan sonra daha dikkatli olacağım.” dedi.
Nişan töreninden iki hafta sonra Feride’nin okulu başladı ve Fe-
ride okuluna döndü. Bu sırada Kâmran da bir iş seyahati için Avrupa’ya
54
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II

55
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
gitti. Kâmran Avrupa’dayken Feride ile sürekli mektuplaştılar. Araların-
da hiçbir problem yoktu. Bazen küçük tartışmalar yaşıyorlardı ama çok
iyi anlaşıyorlardı. Dört yıl böyle geçti…
Dört yıl sonra Feride okulunu bitirdi ve Kâmran da Avrupa’dan
döndü. Artık evlenmeleri için hiçbir engel yoktu. Feride’nin teyzesi Be-
sime Hanım çok mutluydu. Tüm akraba kadınlar evde toplanıp düğün
hazırlıkları yapıyordu. Fakat Feride bir çocuk gibi davranıyordu. Feride,
mahallenin çocuklarıyla akşama kadar sokaklarda koşuyor; ağaçlara tır-
manıyor, yaramazlıklarına devam ediyordu. Bu nedenle sık sık Kâmran
ile tartışıyorlardı.
Feride bir gün bahçede tek başına oturuyordu. O sırada bahçe
kapısının önünde bir kadın gördü ve kadına “Kimsiniz? Ne istiyorsu-
nuz?” diye sordu. Kadın, “Ben buraya Feride Hanım ile konuşmak için
geldim.” diye cevap verdi. Feride, kadını bahçeye çağırdı ve kadın an-
latmaya başladı:
- Feride Hanım, siz beni tanımıyorsunuz. Ben buraya arkadaşım
Münevver Hanım için geldim. Münevver ile Kâmran Bey Avrupa’da
tanışmışlar ve birbirlerine âşık olmuşlar. Kâmran Bey, Münevver’e ev-
lenme teklifi etmiş. Avrupa’da bir yıl beraber yaşamışlar. Sonra da Kâm-
ran Bey Münevver’i terk edip İstanbul’a gelmiş. Şimdi Münevver çok
hasta. Onun ölmesinden korkuyorum. Eğer siz Kâmran Bey’le evlenir-
seniz Münevver üzüntüden ölür. O buna dayanamaz.
Feride, kadına “Ben size inanmıyorum. Siz yalan söylüyorsunuz.”
diye bağırdı. Bunun üzerine kadın çantasından bir mektup çıkarıp Feri-
de’ye verdi. “Bu Mektubu Kâmran Bey Münevver’e yazmış. Bana inan-
mıyorsanız mektubu okuyun.” dedi ve oradan ayrıldı.
Mektup “Sarı çiçeğim” diye başlıyordu ve baştan sona kadar aşk
sözleriyle doluydu. Feride bu mektubu defalarca okudu. Feride en çok
mektubun son cümlesine üzüldü. Mektubun son satırında “Daha önce
kalbim boştu. Senden önce kimseyi sevmedim.” yazıyordu. Feride hem

56
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
üzgün hem sinirliydi. Koşarak odasına gitti, eşyalarını topladı. Odasın-
daki masanın üzerine bir mektup bırakıp evden ayrıldı. Mektupta şun-
lar yazıyordu: “Kâmran, Avrupa’daki sevgilini öğrendim. Bir daha seni
görmek istemiyorum. Senden nefret ediyorum.”
Feride elindeki bavuluyla sokaklarda hızlı hızlı yürüyordu. Aynı
zamanda “Ben şimdi nereye gideceğim? Nerede kalacağım?” diye düşü-
nüyordu. Bir süre sokaklarda dolaştı, karanlık giderek artıyordu. Gece
kalmak için bir yer bulması gerekiyordu. Bir süre sonra “Annemin bir
dadısı vardı. Onun evi buraya yakın. Onun evinde kalabilirim. Beni
orada hiç kimse bulamaz.” diye düşünüp annesinin dadısı Gülmisal’in
evine gitti.
Gülmisal, Feride’yi görünce çok sevindi. “Feride, kızım, annene
çok benziyorsun.” diye ağlamaya başladı. Bir süre oturduktan sonra Fe-
ride, Gülmisal’e şunları anlattı:
- Annem öldükten sonra İstanbul’a geldim. Yatılı okulda oku-
dum. Tatillerimi ise Besime teyzemin evinde geçirdim. Besime teyze-
min oğlu Kâmran ile nişanlandım ama Kâmran beni aldattı. Ben de
evden kaçtım ve buraya geldim.
Gülmisal, Feride’nin hayatına çok üzüldü. “Kızım, üzülme. Bu-
rada kalırsın, beraber yaşarız.” dedi. Ama Feride bu teklifi kabul etmedi
ve Gülmisal’e şunları söyledi:
- Dadıcığım, benim bir diplomam var. O diploma ile Anadolu’da
öğretmenlik yapabilirim. Ömrümü çocuklarla geçiririm. Zaten çocukla-
rı çok seviyorum. Yarın Bakanlığa gideceğim ve öğretmenlik için mü-
racaat edeceğim.
Feride ertesi gün Bakanlığa gitti ve öğretmenlik için müracaat
etti. Bir ay sonra Bakanlıktan bir mektup geldi. Mektupta, “Feride Ha-
nım, Bursa Lisesine coğrafya öğretmeni olarak atandınız.” yazıyordu.

57
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Feride çok sevindi, hemen eşyalarını topladı ve İstanbul’dan ayrıldı.
Bursa’ya gitti ve orada bir otele yerleşti.
Otelde Hacı Kalfa adında bir kişi vardı. Hacı Kalfa Feride’ye çok
yardım etti. Feride, Hacı Kalfa sayesinde bu şehre hemen alıştı. Ama
Feride’nin şanssızlığı burada da devam etti. Çünkü o okulda başka bir
coğrafya öğretmeni vardı ve o okulda Feride’ye ihtiyaç yoktu. Bu ne-
denle Feride’yi Zeyniler Köyü’ne gönderdiler. Çünkü o köyde hiç öğ-
retmen yoktu. Sadece o okulda Hatice Hanım adlı bir kadın, öğrencilere
dinî bilgiler öğretiyordu.
Hatice Hanım ilk zamanlarda, “Köye öğretmen geldi, artık bana
ihtiyaç yok. Maaşımı alamayacağım.” diye düşünerek Feride’den hiç
hoşlanmadı ve Feride’ye çok kötü davrandı. Fakat maaşını almaya de-
vam edince, Feride’ye karşı davranışları değişti. Hatice Hanım ile Feride
çok iyi anlaşmaya başladılar.
Zeyniler, fakir bir köydü ama Feride bu köyde mutluydu. Çün-
kü öğrencilerini çok seviyordu. Özellikle Munise adlı bir kız çocuğuna
daha farklı bir ilgisi vardı. Çünkü bu kız babası ile üvey annesinin yanın-
da yaşıyor ve üvey annesi Munise’ye çok kötü davranıyordu. Munise’nin
gerçek annesi ile görüşmesi yasaktı. Çünkü babası Munise’nin gerçek
annesine “kötü kadın” diyordu ve Munise’nin onunla görüşmesine
izin vermiyordu. Bu nedenle Munise, gerçek annesiyle gizli gizli görü-
şüyordu.
Bir gün Munise’yi üvey annesi dövdü ve Munise evden kaçıp
Feride’nin evine gitti. Feride, Munise için çok üzüldü. Hemen köyün
muhtarı ile görüştü ve ona “Munise’yi evlat edinmek istiyorum. İki-
miz de yalnızız. Benim de annem yoktu. Bu yüzden Munise’yi çok iyi
anlıyorum.” dedi. Muhtar, Munise’nin babası ile bu konu hakkında ko-
nuştu ve Munise’in babası bu teklifi kabul etti. Bundan sonra Feride ile
Munise, anne-kız gibi beraber yaşamaya başladılar.

58
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Feride, Munise ile çok ilgileniyordu. Ona yeni elbiseler dikiyor,
saçlarını örüyor, ona kendi kızı gibi davranıyordu. Akşamları Munise’ye
Fransızca ve resim öğretiyordu. Bazen de akşamları beraber dans edi-
yorlar ve çok eğleniyorlardı.
Feride Zeyniler köyündeyken Kâmran’dan üç mektup geldi. Ama
Feride bu mektupları hiç okumadan yaktı. Çünkü Kâmran’ı unutmaya
çalışıyordu.
Bir gece Feride ve Munise silah sesleri ile uyandılar. Feride çok
korktu ve Munise’ye “Ne oluyor? Bu silah sesleri ne?” diye sordu. Mu-
nise, “Korkma ablacığım. Bazen köye eşkıyalar gelir ve jandarmalar
köyü korumak için onlara ateş eder.” diye cevap verdi.
Ertesi sabah bir çocuk koşarak Feride’nin evine geldi ve “Öğret-
menim! Muhtar seni çağırıyor. Hemen gel.” dedi. Feride hemen muhta-
rın evine gitti. Orada Doktor Hayrullah Bey, Feride’yi bekliyordu. Dok-
tor Hayrullah Bey, Feride’yi görünce şunları söyledi:
- Dün gece köye eşkıyalar gelmiş ve bir jandarma yaralanmış.
Şimdi o yaralı asker burada yatıyor. Ben onu tedavi ettim, yarasını sar-
dım. Senden bir ricam var. Sen bu askerin yarasına her gün pansuman
yapacaksın. Biliyorsun, buradaki insanlar çok cahil ve onlar pansuman
yapamazlar.
Feride, doktora “Tamam efendim, pansumanı ben yaparım, hiç
merak etmeyin.” dedi. Doktor, Feride’ye uzun uzun baktı ve “Kızım,
sen nerelisin? Nerede okudun? Bu köye nasıl geldin?” diye sordu. Feri-
de, “İstanbulluyum. Fransız okulundan mezun oldum.” dedi.
Doktor Hayrullah Bey, Feride’ye çok üzüldü. “Kızım, sen çok
iyi bir insana benziyorsun. Buraya İstanbul’dan gelmişsin. İstanbul’dan
sonra bu köyde nasıl yaşıyorsun? Burada yaşamak çok zor. Eğer istersen
başka bir yere tayinin için sana yardım edebilirim.” dedi. Feride sadece

59
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
“Teşekkür ederim efendim. Ben burada mutluyum.” diye cevap verdi
ve oradan ayrıldı.
Bu olaydan bir ay sonra okula müfettişler geldi. Müfetişler, Fe-
ride’ye “Burası nasıl bir okul? Her yer çok karanlık ve eski. Bu okulda
nasıl ders yapıyorsunuz? Bu okulu kapatacağız.” dediler. Feride, itiraz
etti ve “Öğrenciler nerede okuyacaklar?” diye sordu. Müfettişin biri
“Öğrenciler, şehre gidecekler, orada modern ve yeni okullarda okuya-
caklar. Sizi de başka bir okula göndereceğiz.” dedi.
Bu haberi köyde herkes duydu. Öğrenciler ve köylüler çok üzül-
düler. Feride köyden ayrılmak için eşyalarını toplamaya başladı. Muni-
se’ye “Kızım, bana yardım eder misin?” diye seslendi ama Munise evde
yoktu. Feride hemen dışarı çıktı ve Munise’yi aramaya başladı fakat
bulamadı. İki saat sonra Munise geldi. Feride, Munise’ye “Kızım, seni
çok merak ettim. Neredeydin?” diye sordu. Munise ilk önce cevap ver-
mek istemedi ama Feride ısrar edince “Annemle buluştum. Yarın köy-
den ayrılacağız ve ben onu tekrar göremeyeceğim.” diye cevap verdi.
Feride, Munise’ye “Anneni buraya çağır, onunla tanışmak istiyorum.”
dedi. Munise annesini çağırdı ve Feride ile Munise’nin annesi okulun
arka bahçesinde buluştular. Feride, Munise’nin annesine “Hanımefendi,
kızınızı hiç merak etmeyin. Ben ona kendi kızım gibi bakıyorum.” dedi
ve Munise’nin annesi ağlayarak oradan uzaklaştı.
Ertesi gün Feride, Munise ile birlikte köyden ayrıldı ve şehre git-
ti. Şehirde Hacı Kalfa’nın oteline yerleştiler. Feride hemen iş istemek
için Eğitim Müdürlüğüne gitti. Fakat Müdür Bey kendisine çok kötü
davrandı ve “Şimdi öğretmene ihtiyacımız yok. Eğer ihtiyacımız olursa,
biz sizi ararız.” dedi. Feride, ağlayarak “Benim işe ihtiyacım var. Çok
zor durumdayım.” diye ısrar etti ama Müdür onu dinlemedi. Feride,
müdürün odasından çıkarken içeriye Feride’nin okul arkadaşı Kristiyan
girdi. Kristiyan, Fransız bir gazeteci ile evliydi. Gazeteci o şehre haber
yapmak için gelmişti. Kristiyan, Feride’yi görünce çok sevindi ve “Çalı-
60
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
kuşum, burada ne yapıyorsun?” diye sordu. Feride, “Öğretmenlik yapı-
yorum.” diye cevap verdi. Bir süre Kristiyan ve Feride Fransızca olarak
sohbet ettiler. Kristiyan’ın kocası “Hangi okulda çalışıyorsunuz?” diye
sorunca Feride sustu. Hemen Eğitim Müdürü “Feride Hanım, Öğret-
men Lisesinde Fransızca öğretmenliği yapıyor.” diye cevap verdi. Feride
çok şaşırdı, müdür hemen onun yanına gelip “Feride Hanım, siz bana
‘Fransız okulundan mezun oldum.’ demediniz. Ben bunu bilmiyordum,
az önce size kötü davrandım, özür dilerim. Yarın işe başlayabilirsiniz.”
dedi. Feride çok sevindi, Kristiyan ve kocasıyla bir süre sohbet ettikten
sonra oradan ayrıldı.
Öğretmen Lisesi çok güzel bir okuldu. Feride, Öğretmen Lisesin-
deki öğrencilerini çok seviyordu. Okuldaki diğer öğretmenlerle de çok
iyi anlaşıyordu. Ama okuldaki en iyi arkadaşı Yusuf Efendi’ydi. Okulun
müzik öğretmeni Yusuf Efendi hem öğretmen hem de çok ünlü bir
bestekârdı. Yusuf Efendi, Feride’den hoşlanıyordu ama Feride onu bir
ağabey gibi seviyordu. Yusuf Efendi çok kibar bir insandı, bu nedenle
Feride’ye hiçbir zaman aşkını söylemedi. Çünkü Feride’yi üzmek iste-
miyordu. Yusuf Efendi on yıldan beri hastaydı ve sık sık bayılıyordu.
Doktorlar onun hastalığına çare bulamıyordu.
Bir gece Feride ve Munise uyurken zil çaldı. Feride kapıyı açtı,
karşısında yaşlı bir kadın vardı. Kadına “Kimsiniz?” diye sordu. Ka-
dın, “Yusuf Efendi’nin kardeşiyim. Sizinle biraz konuşmak istiyorum.”
dedi. Feride, kadını içeri davet etti ve kadın anlatmaya başladı:
- Feride Hanım, gece geç saatte sizi uyandırdım, özür dilerim.
Ama buna mecburdum. Kardeşim Yusuf Efendi çok hasta. İki günden
beri gözlerini açamıyor. Belki bu gece ölecek.
Feride çok şaşırdı ve “Çok üzüldüm ama benden ne istiyorsu-
nuz?” diye sordu.
Yusuf Efendi’nin kardeşi şöyle cevap verdi:
- Feride Hanım. Dün gece Yusuf Efendi “Ölmeden Feride’yi son
61
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
bir kez görmek istiyorum, lütfen onu buraya getir.” diye bana yalvardı.
Lütfen benimle geliniz. Bu onun son arzusu.
Bunun üzerine Feride hazırlandı ve Yusuf Efendi’nin kardeşiyle
beraber yola çıktılar. Yusuf Efendi’nin evine gittiler. Yusuf Efendi, mü-
zik aletleriyle dolu bir odada baygın yatıyordu. Feride’yi görünce gözle-
rini açtı, ona son bir kez baktı ve öldü.
Bu olaydan sonra insanlar Feride hakkında dedikodu yapmaya
başladılar. Şehirdeki herkes “Yusuf Efendi Feride yüzünden öldü. Fe-
ride’ye aşkından verem oldu.” diyordu. Feride, insanların bu dedikodu-
larından çok rahatsız oluyordu. Bu sebeple Feride o şehirden ayrılmaya
karar verdi.
Feride yine işsizdi. Bir an önce iş bulması gerekiyordu. Bu sebep-
le İzmir’e gitti ve öğretmenlik sınavına girdi ama sınavı kazanamadı.
İzmir’de Munise ile beraber çok kötü günler yaşadılar, çünkü hiç pa-
raları yoktu. Feride her gün iş aramaya devam ediyordu. Bir gün Reşit
Bey adındaki zengin bir kişi Feride’ye “Benim üç çocuğum var. Onların
Fransızca öğrenmelerini istiyorum. Siz onlara özel öğretmenlik yapabi-
lir misiniz?” diye sordu. Feride, özel öğretmenlik yapmak istemiyordu
ama başka çaresi yoktu. Munise ile beraber Reşit Bey’in köşküne taşın-
dılar.
Feride ve Munise, Reşit Bey’in köşkünde mutluydu. Feride, Reşit
Bey’in kızlarıyla çok iyi anlaşıyordu. Onlara hem Fransızca öğretiyor
hem de onların diğer derslerine yardım ediyordu. Ancak Reşit Bey’in
oğlu Cemil, Feride’ye ilgi duyuyor ve onu rahatsız ediyordu. Bu yüzden
Feride Reşit Bey’in köşkünden ayrılmaya karar verdi.
Reşit Bey’in köşkünden ayrılmadan bir gün önce, Reşit Bey’in
kızlarıyla bir arkadaşlarının evine gittiler. Orada sohbet ederlerken kız-
lardan biri “Teyzem geçen yıl Kâmran adında İstanbullu bir adamla ev-
lendi.” dedi. Feride, kıza birkaç soru sorunca anladı: O Kâmran, kuze-

62
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
niydi, eski nişanlısıydı… Feride çok üzüldü, “Şimdi Kâmran’ı tamamen
kaybettim.” diye düşündü.
Bu olaydan bir hafta sonra Feride’nin Kuşadası’na tayini çıktı ve
Feride İzmir’den Kuşadası’na gitti. Okulu çok güzel bir okuldu. Kuşa-
dası’nda bir ay Munise ile beraber çok mutlu günler yaşadılar. Ancak bir
ay sonra savaş başladı. Okulu yaralıların tedavisi için hastane yaptılar.
Hastanenin müdürü ise Hayrullah Bey’di. Feride, Hayrullah Bey’i Zey-
niler Köyü’nden tanıyordu. Doktor Hayrullah Bey, Feride’ye hastanede
çalışmasını teklif etti. Feride, Hayrullah Bey’i babası gibi seviyordu. Fe-
ride sabahtan gece yarısına kadar Hayrullah Bey’e yardım ediyor, hasta-
larla ilgileniyordu.
Bir gün Doktor Hayrullah Bey bir hasta için uzak bir köye gitti.
O sırada Munise hastalandı. Munise günlerce hasta yattı ve öldü. Muni-
se’nin ölümü Feride’yi çok etkiledi ve Feride hastalandı. Haftalarca ye-
rinden hiç kalkamadı ve gözlerini açamadı. Feride hastayken ona Dok-
tor Hayrullah Bey baktı ve Feride onun evinde kaldı. Oradaki insanlar
Feride ve Hayrullah Bey hakkında dedikodu yaptılar. “Bekâr bir erkeğin
evinde, genç bir kadın günlerce nasıl kalır? Bunlar beraber yaşıyorlar,
çok ayıp ve günah.” diye konuştular.
Doktor Hayrullah Bey bu dedikodulardan kurtulmak için Feri-
de’yle evlendi. Ama bu evlilik gerçek bir evlilik değildi, sadece kâğıt
üzerindeydi. Onlar yine baba-kız gibi yaşıyorlardı.
Bir gün Hayrullah Bey, Feride’nin günlüğünü buldu. Günlüğü
okuduktan sonra anladı: Feride hâlâ Kâmran’ı seviyordu. Hayrullah
Bey, Kâmran hakkında Feride’den gizli bazı araştırmalar yaptı ve şun-
ları öğrendi: Kâmran hasta bir kadınla evlenmiş. Bir süre sonra karısı
ölmüş. Dört yaşında bir çocuğu varmış ve şimdi çocuğuyla beraber İs-
tanbul’daymış.

63
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Hayrullah Bey, Kâmran’a bir mektup yazdı ve bu mektupta Kâm-
ran’a her şeyi anlattı. Ama bu mektubu Kâmran’a hemen göndermedi.
Bu mektubu ve Feride’nin günlüğünü bir kutuya koydu. Feride’ye, “Bu
kutuyu sakın açma. Bu kutuyu ben öldükten sonra Kâmran’a ver.” diye
vasiyet etti. Hayrullah Bey çok yaşlıydı ve bu olaydan kısa bir süre
sonra öldü.
Hayrullah Bey öldükten sonra Feride, Tekirdağ’daki Ayşe teyze-
sinin yanına gitti. O sırada Kâmran ve oğlu da Tekirdağ’daydı. Feride,
onlara “Buraya bir hafta için geldim. Bir hafta sonra Kuşadası’na döne-
ceğim.” dedi. Teyzesi ve kuzeni Müjgan itiraz ettiler ama Feride gitmeye
kararlıydı. Bir gece kuzeni Müjgan ile otururken ona her şeyi anlattı:
- Müjgan abla, ben Hayrullah Bey ile insanların dedikodusun-
dan kurtulmak için evlendim. Hiçbir zaman gerçek karı-koca olmadık.
Ben onu babam gibi sevdim. Bir süre önce o öldü, ben de buraya gel-
dim. Hayrullah Bey, Kâmran’a vermem için bana bir kutu bıraktı. Ben
o kutuyu açmadım, bu nedenle içinde ne var, bilmiyorum. Lütfen, bu
kutuyu Kâmran’a sen ver ama şimdi değil. Bu kutuyu Kâmran’a ben
gittikten sonra ver.
Müjgan ile Feride bir süre sohbet ettiler. Daha sonra Feride uyu-
du. Feride uyuyunca Müjgan hemen Kâmran’ın yanına gitti. Ona her
şeyi anlattı ve kutuyu verdi. Kâmran kutuyu açınca kutudan bir mektup
ile bir defter çıktı. Kâmran ile Müjgan ilk önce mektubu okudular. Mek-
tupta şunlar yazıyordu:
“Kâmran Bey, fakir bir köyde küçük bir İstanbul kızına rastladım. Bu
masum ve kibar kız çocuğunun o köyde yaşamasına çok şaşırdım. O güçlü gö-
rünmeye çalışıyordu ama çok zor bir hayatı vardı. Ona çok acıdım. İki
yıl sonra onunda Kuşadası’nda tekrar karşılaştım. Zavallı kız çok hastaydı. Ona
haftalarca ben baktım. Sonra insanlar bizim hakkımızda dedikodu yaptılar. Ben
de onu korumak için onunla evlendim ama bu evlilik sadece kâğıt üstündeydi. Yani
onu hep kızım gibi sevdim. Bir gün onun günlüğünü okudum ve her şeyi anladım:
64
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
Zavallı Feride sizi hâlâ çok seviyordu. Sizden kaçmak için İstanbul’dan ayrılmış
ve o köye gitmiş.
Ben sizi araştırdım, İstanbul’daki arkadaşlarıma sizi sordum. Onlar
“Kâmran Bey evli.” dediler. Bu yüzden size Feride’nin yerini haber vermedim.
Ancak geçen yıl öğrendim; eşiniz ölmüş. Bu nedenle size bu mektubu yazmaya
karar verdim. Feride sizi çok seviyor. Lütfen onu yalnız bırakmayın ve onunla
evlenin.”
Doktor Hayrullah
Kâmran ve Müjgan mektubu okuduktan sonra birbirlerine baktı-
lar. İkisi de ağlıyordu. Daha sonra defteri okumaya başladılar. Bu defter,
Feride’nin günlüğüydü. Sabaha kadar Feride’nin günlüğünü okudular.
Kâmran, Müjgan’a “Feride beni hâlâ seviyor, ben de onu çok seviyo-
rum. Artık onu hiç bırakmayacağım ve onunla evleneceğim.” dedi.
Ertesi sabah Feride ve Kâmran salonda karşılaştılar. Kâmran, Fe-
ride’nin ellerini tuttu ve evlenme teklif etti. Ve yıllar sonra Çalıkuşu
mutluluğu yakaladı…

65
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
ALIŞTIRMALAR
1. Aşağıdaki kişiler kimdir? Eşleştirelim.
1. Kâmran a. Kâmran’ın sevgilisi.
2. Necmiye b. Feride’nin Tekirdağ’daki kuzeni.
3. Besime Hanım c. Feride’nin evlatlığı.
4. Neriman Hanım d. Feride’nin nişanlısı ve kuzeni.
5. Mişel e. Feride’nin kâğıt üzerindeki kocası, doktor.
6. Ayşe Hanım f. Feride’nin annesinin dadısı.
7. Müjgan g. Feride’nin Tekirdağ’daki teyzesi.
8. Gülmisal Hanım h. Besime Hanım’ın kızı, Feride’nin kuzeni.
9. Hayrullah Bey ı. Feride’nin Fransız Lisesindeki arkadaşı.
10. Munise i. Feride’nin İstanbul’daki teyzesi, Kâmran’ın an-
nesi.

2. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayalım.


1. Babası Feride’yi niçin yatılı okula gönderdi?
a. Daha iyi bir eğitim alması için.
b. Fransızca öğrenmesi için.
c. Babaannesi öldükten sonra Feride yalnız kaldığı için.
d. Feride çok yaramaz olduğu için.

2. Öğretmenleri ve arkadaşları Feride’ye niçin “çalıkuşu” diyorlardı?


a. Arkadaşlarıyla kavga ettiği için.
b. Öğretmenlerine kötü şakalar yaptığı için.
c. Çok az yemek yediği için.
d. Çok yaramaz ve hareketli olduğu için.

3. Feride Mişel’e niçin “Sevgilim var.” diye yalan söyledi?


a. Çünkü Mişel’i kıskanıyordu.
b. Çünkü arkadaşları onunla alay ediyordu.
c. Çünkü Mişel’i mutlu etmek istiyordu.
d. Çünkü başka bir erkekle görüşmek istemiyordu.

4. Feride, Kâmran’ın kendisinden hoşlandığını ne zaman anladı?


a. Kâmran onu sık sık ziyaret edip ona çikolatalar getirince.
b. Müjgan ablası açıklayınca.
c. Ayşe teyzesi onu Tekirdağ’a davet edince.
d. Kâmran ona mektup yazıp aşkını itiraf edince.

66
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
5. Nişandan sonra Feride ile Kâmran niçin sürekli tartışıyorlardı?
a. Çünkü Kâmran hemen evlenmek istiyordu.
b. Çünkü Kâmran Avrupa’ya gitmek istiyordu.
c. Çünkü Feride çocuk gibi davranmaya devam ediyordu.
d. Çünkü Feride, Kâmran’ın kardeşiyle iyi anlaşamıyordu.

6. Feride niçin Kâmran’ı terk edip Anadolu’ya gitti?


a. Çünkü bir kadın Kâmran’ın onu aldattığını söyledi.
b. Çünkü Feride’nin en büyük isteği öğretmen olmaktı.
c. Çünkü Feride teyzesiyle sık sık tartışıyordu.
d. Çünkü Feride çalışıp para kazanmak istiyordu.

7. Feride, Bursa Lisesinden niçin ayrıldı?


a. Çünkü o okuldan hoşlanmadı.
b. Çünkü okuldaki diğer öğretmenlerle anlaşamadı.
c. Çünkü şehirde değil, köyde çalışmak istiyordu.
d. Çünkü o okulda Feride’ye ihtiyaç yoktu.

8. Feride niçin Munise’yi evlatlık aldı?


a. Munise’ye üvey annesi çok kötü davrandığı için.
b. Yalnızlıktan kurtulmak için.
c. Munise’nin gerçek annesinin yerini bildiği için.
d. Munise’ye Fransızca öğretmek için.

9. Feride, Doktor Hayrullah Bey ile nerede tanıştı?


a. Kuşadası’nda.
b. İstanbul’da.
c. Zeyniler Köyü’nde.
e. İzmir’de.

10. Feride, Zeyniler Köyünden niçin ayrıldı?


a. Şehirde çalışmak istediği için.
b. Müfettişler okulu kapattığı için.
c. Munise hastalandığı için.
d. Munise gerçek annesiyle görüştüğü için.

67
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
11. Yusuf Efendi’nin ablası Feride’den ne istedi?
a. Kızlarına Fransızca öğretmesini.
b. Kardeşinin iyileşmesine yardım etmesini.
c. Kardeşinin hastalığı için ona iyi bir doktor bulmasını.
d. Evlerine gelip son bir kez kardeşiyle görüşmesini.

12. Feride, Hayrullah Bey’le tekrar nasıl karşılaştı?


a. Savaş başlayınca Feride’nin okulu hastane oldu ve Hayrullah Bey oraya geldi.
b. Munise hastalanınca Feride doktor aramak için İzmir’e gitti ve orada Hayrullah Bey’i
gördü.
c. Yusuf Efendi hastalanınca Feride doktor çağırdı ve Hayrullah Bey geldi.
d. Munise ölünce Feride hastalandı ve hastanede Hayrullah Bey’i gördü.

13. Hayrullah Bey Feride ile niçin evlendi?


a. Ona âşık olduğu için.
b. Onu Kâmran’dan ayırmak için.
c. Onu dedikodulardan korumak için.
d. Hastanede kendisine yardım ettiği için.

14. Hayrullah Bey, Feride’ye ne vasiyet etti?


a. Hastanede yaralılara bakmasını.
b. Verdiği kutuyu Kâmran’a götürmesini.
c. İstanbul’a taşınıp orada öğretmenlik yapmasını.
d. Avrupa’ya gidip orada Fransızca öğrenmesini.

15. Kâmran, Feride’nin kendisini hâlâ sevdiğini ne zaman anladı?


a. Feride Anadolu’ya gittikten sonra.
b. Müjgan ile konuştuktan sonra.
c. Feride Tekirdağ’a gittikten sonra.
d. Feride’nin günlüğünü okuduktan sonra.

2. 1-c, 2-d, 3-b, 4-a, 5-c, 6-a, 7-d, 8-a, 9-c, 10-b, 11-d, 12-a, 13-c, 14-b, 15-d
1. 1-d, 2-h, 3-i, 4-a, 5-ı, 6-g, 7-b, 8-f, 9-e, 10-c
Cevaplar:

68
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
SÖZLÜKÇE
KİRALIK KONAK
Allah rahmet eylesin: Ölüleri hayırla anmak için söylenen bir söz.
arsa (i.): Üzerine yapı yapılmak için ayrılmış boş arazi.
arzu (i.): İstek, dilek.
cephe (i.): Üzerinde savaşın sürdüğü bölge.
ciddi (s.): Şaka olmayan, gerçek, önemli.
çare (i.): Tedavi yolu, bir hastalığın iyileşmesi için bulunan yol.
çay günü (i.): Misafirlerin içecek ve börek, pasta vb. yiyeceklerle ağırlandığı toplantı.
çözüm (i.): Bir sorunun çözülmesinden alınan sonuç.
dadı (i.): Evlerde çocuğa bakan kişi.
dilenci (i.): Geçimini dilenerek, insanlardan para toplayarak sağlayan kişi.
efendi (i.): Eskiden ‘Bey’ anlamında kullanılan bir unvan.
garip (s.): Acayip, tuhaf.
gazino (i.): Yemek yenilen, müzik dinlenen eğlence yeri.
geri kafalı (s.): Yenilikleri istemeyen, eskiye bağlı kişi.
gömmek (f.): Bir ölüyü toprağın içine yerleştirmek, defnetmek.
hayal kurmak (f.): Gerçekleşmesi istenen, özlenen şeyi düşünmek.
hıçkırmak (f.): İçini çekerek yüksek sesle ağlamak.
hüzün (i.): Üzüntü, keder, sıkıntı.
ısrar etmek (f.): Bir konuda, bir düşüncede sürekli direnmek.
içki (i.): İçinde alkol bulunan içecek.
iftira (i.): Bir kimseye kasıtlı ve asılsız suç yükleme.
imzasız (s.): Kim tarafından yazıldığı bilinmeyen.
kahkaha atmak (f.): Yüksek sesle gülmek
kâhya (i.): Konak, çiftlik vb. yerlerde türlü işleri yapmakla görevli kimse.
kalbini kırmak (d.): Gönül kırmak, bir kişiyi üzmek.
karışmak (f.): İlgilenmek, müdahale etmek.
konak (i.): Büyük ve gösterişli ev.
köşk (i.): Bahçe içinde yapılmış süslü ev.
kumar (i.): Ortaya para koyarak oynanan şans oyunu.
kumarbaz (i.): Kumara düşkün, sürekli kumar oynayan kişi.
kurşun (i.): Tüfek, tabanca vb. hafif ateşli silahlarda kullanılan mermi.
küçük düşürmek (d.): Bir kişinin değerini veya şerefini sarsmak.
masraf (i.): Harcanan para, gider.
mezar (i.): Ölünün gömülü olduğu yer, kabir.
miras (i.): Bir kişiye ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet.
mücevher (i.): Değerli süs eşyası, takı.
namus (i.): Bir toplum içinde ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık, iffet.
okşamak (f.): Sevgi, şefkat göstermek için elini bir şeyin üzerinde yavaş yavaş gezdirmek.
özen (i.): Bir işin elden geldiğince iyi olmasına çabalama, itina.
poker (i.): Genellikle dört kişiyle ve otuz iki kâğıtla oynanan bir tür iskambil oyunu.
rezil etmek (f.): Bir kişiyi çok utanacak güç bir duruma sokmak.
rezil olmak (f.): Çok utanacak bir duruma gelmek.
savunmak (f.): Bir kişiyi desteklemek, ona arka çıkmak.
sinir krizi geçirmek (f.): Çok sinirlenerek kendinden geçmek, bayılmak.
söz vermek (f.): Bir işi yapacağını kesinlikle bildirmek.
sözünü kesmek (f.): Biri konuşurken söze karışıp onun konuşmasına fırsat vermemek.
subay (i.): Üst rütbeli asker.
şımarık (s.): Kendisine gösterilen aşırı sevgiden dolayı olumsuz davranışlarda bulunan kişi.
şikâyet etmek (f.): Birinin yaptığı yanlış bir iş veya davranışı başka birine bildirmek.

69
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
tavsiye etmek (f.): Bir şeyin yapılmasını öğütlemek.
telaş (i.): Kaygı, tasa, sıkıntı.
teselli etmek (f.): Bir kimsenin acısını veya sıkıntısını yatıştırmak.
törpü (i.): Tırnakları düzgünleştirmek için kullanılan kısa, ince metal eşya.
tuş (i.): Piyano, org vb. müzik aletlerinde parmak vurulan yerlerin adı.
tüccar (i.): Ticaret yapan, ticaretle uğraşan kişi.
uykuya dalmak (f.): Uyumaya başlamak.
yara (i.): Keskin bir şeyle veya bir vuruşla vücutta oluşan derin kesik.
yırtmak (f.): Kâğıt, kumaş gibi şeyleri parçalamak.

FATİH-HARBİYE
abajur (i.): Üzeri kâğıt, kumaş ya da renkli camla kaplı süslü lamba.
abartmak (f.): Bir durumu olduğundan daha önemli, daha büyük göstermek.
adım (i.): Yürümek için yapılan ayak hareketlerinin her biri.
aklına gelmek (d.): Bir şeyi yapmayı düşünmek, hatırlamak.
alaturka (i.): Eski Türk gelenek, görenek ve hayatına uygun, doğuya ait.
alay (i.): Bir kişinin gülünç, eksik yönlerini küçümseyerek eğlence konusu yapma.
arzu (i.): İstek, dilek.
atılgan (s.): Çekinip korkmadan kendini tehlike veya güçlüklere atan, girişken.
ayrıntı (i.): Detay, teferruat, bir bütünün ikinci derecede önemli olan kısımları.
azarlamak (f.): Kırıcı ve sert söz söylemek.
bahsetmek (f.): Bir konu üzerinde söz söylemek, konuşmak.
baygın (s.): Bayılmış, kendinden geçmiş.
bayılmak (f.): Uyur gibi olmak, kendinden geçmek, kendini kaybetmek.
bonjur (i.): Fransızcada ‘merhaba’.
bunalmak (f.): Çok sıkılmak.
cahil (s.): Belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan, eğitimsiz kişi.
canlanmak (f.): Geçmişte yaşanan bir olay veya durumu, geçmişteki bir kişiyi yeniden hatır-
lanmak.
cesaret almak (f.): Herhangi bir durumdan, davranıştan veya kişiden güç almak.
çekici (s.): Güzel, alımlı.
dalgın (s.): Çevresinde olup bitenleri fark edemeyecek kadar düşünceli.
eleştirmek (f.): Bir kişinin olumlu veya olumsuz yönlerini söylemek, tenkit etmek.
endişeli (s.): Tasalı, kaygılı, telaşlı.
estetik (i.): Güzellik duygusu ile ilgili olan.
geri kafalı (s.): Yenilikleri istemeyen, eskiye bağlı kişi.
gitarist (i.): Gitar çalan kişi.
hak vermek (f.): Bir kişinin düşüncesini doğru bulmak.
hata (i.): Yanlış.
huzur (i.): Gönül rahatlığı, rahatlık.
hüzün (i.): Üzüntü, keder, sıkıntı.
ışıl ışıl (s.): Işıklı, parlak.
ikna etmek (f.): Bir kişiyi etkili sözler söyleyerek inandırmak, bir şey yapmayı kabul ettirmek.
iltifat etmek (f.): Bir kişiye güzel sözler söylemek, ona ilgi göstermek.
intihar etmek (f.): Kendini öldürmek.
itiraf etmek (f.): Gizli bir şeyi saklamaktan vazgeçip açıklamak, bildirmek.
itiraz etmek (f.): Bir düşünceye, karara veya kişiye karşı çıkmak, kabul etmemek.
itmek (f.): Bir şeyi, bir kişiyi güç uygulayarak ileri götürmek.
iyi geçinmek (f.): İyi anlaşmak, kavga etmemek.
kahve (i.): Kahve, çay, ıhlamur, vb. içilen, sadece erkeklerin gittikleri kafeterya, kahvehane.
karıştırmak (f.): Üstünkörü okumak, göz atmak.
keman (i.): Dört teli olan, çenenin altına dayayarak çalınan müzik aleti.

70
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
kemençe (i.): Yayla diz üzerinde çalınan, kemana benzer, üç teli olan küçük bir müzik aleti.
kokteyl (i.): Çeşitli içkiler karıştırılarak yapılan içki.
kömür (i.): Siyah renkli, katı bir yakıt.
kucak (i.): Açık kollarla göğüs arasındaki bölüm.
matmazel (i.): Fransızcada ‘hanımefendi’.
mil pardon (i.): Fransızcada ‘çok özür dilerim’.
narin (s.): İnce yapılı, hassas.
ney (i.): Klasik Türk müziğinde yer alan, kamıştan yapılmış, üflemeli bir müzik aleti.
okşamak (f.): Sevgi, şefkat göstermek için elini bir şeyin üzerinde yavaş yavaş gezdirmek.
pişman (s.): Yaptığı bir işin veya davranışın olumsuz sonucunu görerek üzülen kişi.
samimiyetsiz (s.): Samimi, içten davranmayan, doğal olmayan.
sıradan (s.): Herhangi bir özelliği olmayan, basit.
soba (i.): İçinde kömür, odun veya gaz yakılan, elektrikle de çalıştırılabilen ısınma aracı.
söz vermek (f.): Bir işi yapacağını kesinlikle bildirmek.
sözünü kesmek (f.): Biri konuşurken söze karışıp onun konuşmasına fırsat vermemek.
şok (i.): Ani bir değişiklik sonucunda ortaya çıkan şaşkınlık.
tembih etmek (f.): Bir şeyin yapılmasını istemek, söylemek.
ut (i.): Klasik Türk müziğine kullanılan, iri karınlı, mızrapla çalınan bir müzik aleti.
uyuklamak (f.): Oturduğu yerde hafif uykuya dalmak.
üstün (s.): Benzerlerine göre daha yüksek bir düzeyde olan, değerli.
vicdan azabı (i.): Yapılan bir işten dolayı duyulan acı, üzüntü.
zarif (s.): Çekici, güzel, hoşa giden, beğenilen.

ÇALI KUŞU

abartmak (f.): Bir durumu olduğundan daha önemli, daha büyük göstermek.
acımak (f.): Bir kişinin kötü bir durumuna üzülmek, merhamet etmek.
ağırbaşlı (s.): Davranışları ölçülü, olgun, ciddi kişi.
alay etmek (f.): Bir kişinin gülünç, eksik yönlerini küçümseyerek eğlence konusu yapmak.
aldatmak (f.): Eşine sadakatsizlik etmek, ihanet etmek.
arzu (i.): İstek, dilek.
atanmak (f.): Bir göreve getirilmek, tayin edilmek.
ateş etmek (f.): Ateşli silahlarla mermi atmak.
bahsetmek (f.): Bir konu üzerinde söz söylemek, konuşmak.
bayılmak (f.): Uyur gibi olmak, kendinden geçmek, kendini kaybetmek.
böcek (i.): Küçük hayvan, haşere.
ceza vermek (f.): Kötü davranışlarda bulunan insanlara üzücü, sıkıcı yaptırım uygulamak.
çalıkuşu (i.): Çalılık yerleri seven, ağaçların üstünde gezen ötücü bir kuş.
çare (i.): Tedavi yolu, bir hastalığın iyileşmesi için bulunan yol.
dadı (i.): Evlerde çocuğa bakan kişi.
dal (i.): Ağacın gövdesinden ayrılan kollardan her biri.
dalgın (s.): Çevresinde olup bitenleri fark edemeyecek kadar düşünceli.
dayanmak (f.): Güç bir duruma katlanmak, sabretmek, tahammül etmek.
emanet (i.): Birine geçici olarak bırakılan ve teslim alınan kişice korunması gereken eşya ya
da kişi.
engel (i.): Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen sebep, mâni.
eşkıya (i.): Dağda, kırda yol kesen hırsızlar, haydutlar.
evlat edinmek (f.): Kanunlar çerçevesinde bir kimseyi kendi çocuğu olarak nüfusuna geçir-
mek.
günlük (i.): Günü gününe tutulan hatıra defteri.
hizmetçi (i.): Belli bir ücretle ev işlerini yapmak için tutulan kadın.
ısrar etmek (f.): Bir konuda, bir düşüncede sürekli direnmek.

71
TÜRK ROMANINDAN SEÇMELER II
bestekâr (i.): Beste yapan kişi.
itiraz etmek (f.): Bir düşünceye, karara veya kişiye karşı çıkmak, kabul etmemek.
kâğıt üzerinde (s.): Resmi olarak gerçekleşip uygulamaya konulmayan, uygulamaya geçmeyen.
kötü kadın (s.): Başka erkeklerle birlikte olan, kötü ahlaklı kadın.
masum (s.): Suçsuz, günahsız.
muhtar (i.): Köyün işlerini yürütmek için o köyde oturanların seçtikleri kişi.
müfettiş (i.): Bir okuldaki işlerin kananlara göre yürütülüp yürütülmediğini denetleyen kişi.
müracaat etmek (f.): Başvurmak.
okşamak (f.): Sevgi, şefkat göstermek için elini bir şeyin üzerinde yavaş yavaş gezdirmek.
olgun (s.): Bilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği kadar gelişmiş, ağırbaşlı kişi.
örmek (f.): Saç tellerini birkaç bölüme ayırıp birbirine geçirerek dağınıklıktan kurtarmak.
pansuman (i.): Yara temizliği ve yara bakımı.
sarmak (f.): Bir şeyi başka bir şeyin içine koyup onunla kaplamak, örtmek.
satır (i.): Bir sayfa üzerinde yan yana gelen kelimelerden oluşan ve alt alta sıralanmış her bir
dizi.
sayesinde (z.): Aracılığıyla, yardımıyla.
söz vermek (f.): Bir işi yapacağını kesinlikle bildirmek.
şikâyet etmek (f.): Birinin yaptığı yanlış bir iş veya davranışı başka birine bildirmek.
tayin (i.): Bir kişiyi bir yerde görevlendirme, atama.
terk etmek (f.): Bırakmak, ayrılmak.
titremek (f.): Hızlı ve küçük kasılmalarla sarsılmak.
utanmak (f.): Kötü bir duruma düşmekten üzüntü duymak, mahcup olmak, çekinmek, sıkıl-
mak.
üvey (s.): Aralarında kan bağı bulunmayan, öz olmayan.
vasiyet etmek (f.): Öldükten sonra herhangi bir şeyin yapılmasını istemek.
verem (i.): Koch basilinin yol açtığı ateşli ve bulaşıcı bir hastalık, tüberküloz.
yakalamak (f.): Bir şeye ulaşmak, kavuşmak.
yalvarmak (f.): Birinden ısrarlı bir biçimde, kendine acındıracak sözlerle bir şey istemek.
yaralanmak (f.): Vücudunda silah, bıçak gibi aletlerle yara açılmak.
yatılı (s.): Geceleri de kalınıp yatılan okul.
yüzünden (z.): Bir şeyden dolayı, bir şey sebebiyle.

KISALTMALAR
i.: isim
f.: fiil
d.: deyim
s.: sıfat
zf.: zarf
z.: zamir
e.: edat

72

You might also like