Professional Documents
Culture Documents
Artık Hiçbi' Şii Eskisi Gibi Olmayacak! Sil Gözyaşlarını!
Artık Hiçbi' Şii Eskisi Gibi Olmayacak! Sil Gözyaşlarını!
Artık Hiçbi' Şii Eskisi Gibi Olmayacak! Sil Gözyaşlarını!
Başliim mi? Es. Bi’ şii var içimde. Tam buramda. Bazen bi’ şii oluyo’
bana. O şey büyüyo’. Dönmeye başlıyo’ içimde. Küçük, kapkara bi’ hayvan.
Tırnaklı, jilet dişli bi’ şii. Etin, midenin, baarsaan içinde— ne varsa
parçalayarak, ısırıp kopararak, eti etten kazıya kazıya çekerek bö’le! En son
beynime yapışıyo’ bu. Tırnaklarını dişlerini geçirip— ben o zaman fena, çok
fena oluyo’m işte. İçimdeki o şey oluyo’m. O şey ben oluyo’. Ö’le işte… Es.
Onu falan anlat’cam size. Annat’cak hikâyen varsa, gelir dinler dediler sizin
için. İyi bi’ şii bu yaptığınız. Ben olsam gelmem. Siki’in biri, tanımam etmem,
anam değil babam değil— neyine geleyim?! Es. Düşününce önce bi’ garip geldi
ortada sik gibi dikilip böyle konuşmak. Alışırım dedim so’ra. Alışırım. Gör’cez.
Es. Bi’ şii var içimde. Tam buramda. Uyurdu önceden. Bazen bi’ şii olurdu ama.
Kötü, çok çirkin bi’ şii. Açardı bu gözlerini o zaman. “Dokuz” ay oldu
Haziran’dan şimdiye. O zaman bi’ uyandı, so’ra da uyumadı bi’ da’a. Biliyo’m,
yiyip bitir’cek beni bu. Öl’cem ben, biliyo’m. Ama dert diil. Hiç diil. Es. Bi’şii
oldu, kaybettim onnarı. Dert olan bu. Her yere baktım, hiçbi’ yerde yoktular.
Kaybettim onnarı. Es. Annatçam hepsini. Es. Başliim mi? Başliim.
Şarkı.
2.
Şunla başliim: Tevellüt 92. Ankara. Bi’ kış günü, saba’a karşı. Baba belli
diil. Üç yaşına kadar anamla kalmışım. So’ra bakamamış, yurda vermiş. Kaçıp
anamın evine sı’ınırdım başlarda. Ben sı’ındım o geri götürdü. N’apsın? Aynen.
Konuşmazdı benle. Şimdi siz nasıl susarsanız, öyle bakar susardı. So’ra bi’ gün,
on üç müyüm on dört mü, öyle bi’ şii— evde bi’ herif, anamın karnı burnunda.
Susup birlikte baktılar o gün. Çıktım, bi’ da’a da girmedim o kapıdan içeri. On
altımda da son bi’ defa kaçtım yurttan, oraya da bi’ da’a dönmedim. Es. Avzer
ben. Aslı Mustafa. Ama Avzer bilin siz. Altı sene oldu sokaktayım. Yazlar
kolay. Nere olsa kıvrılır uyursun. Kış geldi mi ama… N’apcan? Aynen. İbne bar
var Tunalı’da. Oraya giderim. Sokakta mı kaldın, kaldın mı hiç?, oraya git.
Kapanma saatine yakın dışarı çık. Bekle daalsınlar. Daalırlar. So’ra en zayıfını
kolla… çirkinini… en yaşlısını… bö’le “Bi’ kuytu bulsam en baara baara
ağlayacam,” der gibi yürüyeni… Çoktur o saatlerde. Niye? Aynen. Kestirdin mi
birini gözüne? Hemen sokul yanına. Konuşma hemen, sade yürü yanı sıra.
Yürüdün mü biraz? Yürü. “Sigaran var mı?” Verir. Verecek. “Adın ne?” Söyler.
“Karnım aç, kal’cak yer de lazım.” Susar. N’apsın? Aynen. “Ulus Hamamı’nda
arkadaş var. Haftada bir giderim. On beş günde bi’ etek, koltuk altı tıraşı. Es.
Temizim.” Susar. “Hırsızlık, çakallık da yok. Es. Eve geleyim senle. Eve götür
beni.” Bi’şii demez, yürür öyle. Sen susmaya’can. Ne gelirse söyli’cen aklına.
Dinlemez o zaten. Yüzüne bile bakmaz. Dirseene, beline dokunacan sen.
Dokundun mu? Bırak titresin, irkilip çeksin kendini. Yine dokun isteyecek.
Dokunma isteyecek. Ö’le işte. Es. Bazen sabahına koyarlar kapının önüne.
Bazen bi’ hafta kalırsın. Bazen kış geçer birinin yanında. Ö’le işte. Es. Şimdi
mi? Beled’yenin binası var Sakarya’da. Yıktılar, yeniden yaptılar. Martta
başladım or’da yatıp kalkmaya. Boştu o zamanlar. Gündüz ustalar olur, gece
oldu mu iyi. Koca bina. Boş. Temiz. Bodruma kaat çimento çuvalı taşıdım.
Haşır huşur. Ama bildiğin yatak. Bi’ iki de yoluk battaniye buldum Ayrancı’nın
çöpünden. Uykum kaçardı bazen. Kalkar dolaşırdım. Adım atsan yankı tutar
koca binayı. Baara bara şarkı söylerdim geceleri. Sesin sana geri çarpar
ossaatler. Teksin ya koca binada. Gece ya so’ra. Sesin… çarpar duvarlara…
büyür… geri gelir sana…
Şarkı.
4.
“A’lamaya başladım,” dedim ya, a’lamam ben. İnsan niye a’lar bilmem.
İçim daralır, sıkılırım çok. Gelir taş gibi bi’ aarlık çöker şurama. Tıkanır içimde
bi’ şii. O zaman şarkı söylerim biraz. Belki biraz dans ederim. İçimdeki o şeyle
konuşurum. Geçer. Geçer gibi olur. Ama a’lamam. O gün oturdum a’ladım o
duvarın dibinde. Niye? Aynen. S’ora kalktım gezindim biraz. Onnarı aradım.
İnsan uykudan uyanır. Karnı acıkır insanın. Soluk alır, gözünü kırpar. İnsan
kanar kessen. Kanamaz mı? Aynen. İnsan bunnarı niye yaparsa, aynı sebepten
aradım onları. O’lan niye baktı bana? Ne dedi kıza? O yazıyı niye yazdılar o
duvara? Onnarı aradım öyle. Es. Yüksel’e çıktım. Konur’a döndüm or’dan.
Kafeler barlar hastane olmuş hep. Kafasına götüne fişee yiyeni masalara
yatırmışlar. Yürüdüm.
Sol gözü aşaa akmış bi’ kız gördüm. Yürüdüm. Kırılan kemii etini yırtmış
bi’ o’lan gördüm. Yürüdüm. Acı acı inleyen sokak itlerinin gözüne fıs fıs
sıkanlar gördüm. Yürüdüm. Aalayan o’lanlar, onlara sarılmış kızlar gördüm.
Yürüdüm. Dikelmiş göğü izleyen deli bi’ kadın gördüm. Yürüdüm. Kaşı
patlamış, sayrılı sayrılı titreyen bi’ ihtiyar gördüm. Yürüdüm. Yanaanın eti
duvar sıvası gibi kalkmış bi’ o’lan gördüm. Yürüdüm. Yerlerde serçe leşleri,
duvar diplerinde kıvranan kedi yavruları gördüm. Yürüdüm. S’ora onnarı
gördüm—Durur. Karanfil 1’de kitapçının önüne banklar var. Oturmuşlar birine.
Onnarı gördüm. Es. N’apçam şimdi? Es. “Buldun işte piç Mustafa, n’apçan
şimdi? Aha oturmuş bekliyo’lar amına koyiim, yürüsene hadi! Lan ibne Mustafa,
döl israfı, prezervatif yırtıı, tipine bok atsan yapışmaz Mustafa, niye durdun?!
Evlat olsan eldivenle sevilmezsin lan Mustafa, gitsene yanlarına hadi! Sikmez
bile lan bunlar seni çoğalırsın diye. Peçeteden kendi imkânlarıyla doğmuş apaçi
Mustafa.” So’ra kız döndü, bilirmiş gibi orda oldu’umu… beklermiş gibi…
sanki o an or’da değilsem başka bi’ yerde zaten olamazmışım gibi…
annatabiliyom mu? Döndü, baktı bana ö’le. Küçüldü, erik kurusu gibi büzüldü
içimdeki şey o zaman, sustu. Bana baktı kız. O’lanı dürttü so’ra, döndü o da
baktı. Bi’ milyon sene falan geçti belki ö’le. Kalkıp yanıma geldiler. Bö’le şimdi
biz ne kadar yakınsak, o kadar yakınıma işte. “Avzer,” dedi kız. “Mustafa,”
dedim. Güldü, “Avzer,” dedi gene. “Mustafa,” dedim. S’ora o’lan sokuldu,
kolumu kavradı bö’le. “İyi misin?” diye sordu. Yemin ederim öl’cem sandım
ben o zaman. “iyiyim, bi’ şiim yok,” falan demek istedim; “İyiyim amına
koyiim,” dedim; “Sikilmekten korksak yarraklı dünyaya gelmezdik— bebe!”
İşte tam o zaman bin tane gaz fişee birden attılar Karanfil’e. Süt rengi bi’ perde
indi gözüme. Duman sildi, çekti aldı ikisini birden. So’ra biri –o’lan mı?- sol
elimi, diğeri –kız mı?- sağ elimi tuttu. Soramadım “Siz misiniz?” diye. “Kapat
gözünü,” diyen sesini duydum o’lanın. Kapadım. Siz de kapatın şimdi. Işıklar
kararır. Kapatın. Karanlı’ın içinde yürüyo’z şimdi. Bi’ elim o’lanın, bi’ elim
kızın elinde. Ö’le sıkı yapışmışım ki Allahı gelse ayıramaz! Hiçbi’ şii
görmüyo’m. Kızın sesini duyuyo’m tek: “Rehberler Avzer’in ellerinden tutup
güvenli karanlığa çekecekler,” diyo’. Bi’ şii annamıyo’m. “Bana mı diyon?”
diye soruyo’m genzim yana yana. Kor çi’niyom sanki, ö’le bir yanma. “Bana
diyo’san Avzer diil, Mustafa benim adım. Avzer kim amına koyiim?!”
Duymuyo’ bile beni, devam ediyo ö’le kendi kendine: “Geride kalanların
çığlıkları gelecek çok uzaklardan. Ama Rehberler kararlı olmalı. Bin yıllık
kehanetin iradesiyle hareket edecekler. Kara Ordu’nun zehirli sisi genizlerini
yakacak ama durmayacaklar. Kadim kehanet rünlerini doğrulayan kanıt, adı
Avzer olan müjdelenmiş çocuk, ellerinde şimdi.” “Rün ne amına koyiim?!” diye
soruyo’m. Hemen kulaamın dibinden tıslayarak bi’ fişek geçiyo’ o an. Kız da’a
bi’ yapışıyo’ elime. “İyiyim,” diyom fısıldar gibi. “Merdivenler!” diyo o’lanın
sesi. “Sikecem merdivenini!” dememle, küt! diye boşlu’a basıyom! Dalaam
ci’erim titriyo içimde. “Mustafa?” diyo’ o’lanın sesi. İnsanın annesi ö’le seslenir
adama. A’lanmaz mı? Aynen. Biraz da’a sıkıyo’m elini. “Yürüyün,” diyo’m bi’
iki basamaa hızla inerek. Kızın nabzını duyuyo’m av’cumun içinde. Kan
tıpırtısı. Ölünmez mi? Aynen. Merdivenleri inmeye başlıyo’z gözümüz kapalı.
Es. Bakmıyo’nuz de mi? İyi... Es. So’ra arkadan birilerinin koştu’unu
duyuyo’m. O an annıyom n’olcaanı. İkisini birden kendime çekip sarılıyo’m
anında. Tek kolumla kavrayıp gö’süme bastırıyom bö’le. “Korkmayın,” diyom.
“Bur’dayım ben, korkmayın.” O zaman açıyo’m gözümü işte. Benle beraber o
şey de açıyo’ gözünü. Sisin içinden aalayarak bi’ kadın çıkıyo’ önce. Gözlerini
kapamış üstümüze koşuyo’. Bıraksam devirecek bizi de. Yaklaşınca kulanın
üstüne bi’ yumruk atıyom. Baaramıyo’ bile. Devrilip yuvarlanmaya başlıyo’
merdivenlerden. So’ra liseli iki kız çıkıyo’ sisten. Birbirlerine sarılmış kaçmaya
çalışıyo’lar. Başları önde, saçları falan kapamış hep yüzlerini. Bi’ de hızlı
yürüyo’lar amına koyiim! Bi’ merdiven kalınca tutuyo’m saçlarını ikisinin
birden. Şö’le yana doğru şeedip onnarı da yolluyom merdivenden aşşaa! “O
sesler ne?” diye soruyo’ o’lan. “Avzer Kara Ordu’nun öncü birlikleriyle
çatışacak!” diyo’ kız. “Rünlerdeki kehanet şimdiden gerçekleşmeye başladı.”
Bi’ de heyecanlı amına koyiim. Gaza gelip “Anakent kurtarıcısına kavuşacak!”
diye bas bas ba’rıyo’. Sisten bez maskeli tosun bi’ o’lan çıkıyo’ haldur huldur.
Burnuna yumru’u yiyince zınk! diye kalıyo’ ama ö’le. Rün ne amına koyiim?!
Bi’ de tekme atıyo’m tosunun taşaklara, lap diye çöküyo’ oldu’u yere. “Polis
var, gelmeyin!” diye baarıyo’. Bi’ tekme de suratına çakıyo’m o zaman
patatesin. Fok balı’ı gibi sırt üstü devrilip susuyo’ yarraam. Metronun Karanfil
çıkışından sesler duyuyo’m. Telsiz sesleri, kalkanlara inen cop sesleri.
Yaklaşıyo’lar. Bi’ kocakarıyla ihtiyar beliriyo’ aniden. Onnara bi’ şii
yapmıyo’m ama. Yerdeki tosuna takılıp düşüyo’lar zaten. Kocakarı a’lamaya
başlıyo’. Da’a sıkı bastırıyom o’lanla kızı gö’süme. Solukları etimde bö’le, sıcak
sıcak. Geri dönüp merdivenleri inmeye başlıyo’m. Karanfilin Mit’atpaşa
girişine gelince bi’ an dönüp geri bakıyo’m. Polisler çıkıyo’ sisin içinden.
Maskeleriyle, üstlerine geçirdikleri şeylerle falan bö’le. Öndekilerden biri
yerdeki kocakarıya bi’ tekme atıyo’. Bi’ şii kopuyo’ içimde bö’le. Tutuyo’m
kendimi. Belki yüz tanesi birden inmeye başlıyo’ merdivenleri. Da’ası da
arkadan geliyo’. En önde gaz silaa ateşleyenler. Biri bizden tarafa do’rultup
ateşliyo’ silaanı. Fişek, o’lanın saçlarını yalayıp bö’le, çot diye arkamızdaki
ma’azanın camına saplanıyo’. Buz gibi bi’ şii yayılıyo’ içime. Bö’le biri kalbimi
avuçlamış sıkıyo’ sanki. Ya o fişek— o fişek ya— karanlık uyanıyo’ içimde,
usul usul. Bi’ şii var içimde. Zamanını kolluyo’. O’lan gözünü açıyo’ o zaman.
Bi’ vitrindeki fişee bi’ bana bakıyo’. Dönüyo’ bi, de polislere bakıyo’. Annıyo
hemen. “Yapma,” diyo; “Kaçalım!” Fişee ateşleyen polise kitlenmiş Karanfil’in
çıkışına geriliyo’m. Uzun, zayıf, kedi gibi esnek bi’ herif. Bi’ an maskesini
indirip sırıtıyo’, so’ra geri takıyo’. Ölüyo’m kahrımdan! “Önce kızla o’lanı
bırak,” diyo’ içimde bi’ ses. “Onnar güvende olsun önce.” “Sikerim kızı da
o’lanı da,” diyo’ öbür ses. “Topuna para mı saydın amına kodumun Tunalı
bebelerinin?!” Kızla o’lanı bırakacam önce. Mit’atpaşa’ya girince sola, Kolej
tarafına dönüyo’z. On metrede bi’ fişek tütüyo’ koca caddede. Mit’atpaşa’nın
altı ce’ennem bu akşam. Bu akşam cehennemin kazanları yeryüzüne do’ru
kaynıyo’. “Koşun,” diyo’m, “Kolej’e kadar durmayın!” “Yapma!” diyo’ o’lan
yine. Bi’ yandan da çekiştiriyo’ bö’le çocuk gibi. “Koş lan amına kodumun
topu!” diye gürlüyo’ içimde kabaran o şey. O’lan duruyo’. Korkmuş ama
duruyo’. Gitmeyecek! “Baarmayaydın iyiydi,” diyo’ içimdeki öbür ses. Kız,
“Kehanet rünlerinde, ‘Avzer tek başına gelmeyecek,’ yazar,” diyo. Bu sefer
baarmıyo’m. Tutuyo’m kendimi. “Karanlık ikizi de onunla birlikte yürüyecek.
Sadece Kara Ordu’yla değil, Kurtarıcı kendi gölgesiyle de savaşacak. Rehberler
bu yolu onunla birlikte yürüyecek.” Es. “Yürüyeni siksinler,” diyo’m; “koşun
amına kodumun delileri, koşun!” Fişekçi arkada kalıyo’.
5.
Kolej’e kadar koştuk o akşam. A’metler Postaanesi’nin or’da küçük bi’
park var, durduk soluklandık biraz. Tek biz diil, başkaları da var. Tüm Kızılay’ı
daatmışlar. El ele oturduk bi’ sırada. Bildiğin el ele… Bi’ Allahın kulu dönüp
bakmadı. Konuştuk mu hatırlamıyo’m. Mutluydum, onu hatırlıyo’m tek. Es.
Bazen bi’ şii olur. Bar çıkışı… annattım ya hani. Evine götürür biri. Saba’a
kadar birini aramış. Kimse be’enmemiş, it köpek çekip yüzüne bakmamış çirkin
ibnenin. Karışmış, kararmış içi bö’le ne biçim. N’apçaanı bilemez olmuş
kendiyle. Çıkışta beni bulmuş ama. Ben— ben benim işte… ev gerek, insan
gerek… Yaşamaya ba’anesi yoktur insanın. Hiç diilse ölmemeye bi’ ba’ane
gerek. Di mi? Aynen. Es. Bi’ şii olur işte bazen. Onu kendi cinsi, seni hayat
sikip atmış. Aynı kolda iki jilet kesi’i gibi uzanırsınız yata’a. Kan birbirine
karışır o saat. Sen ona o sana akar ılık ılık. Bi’ şii olur, insan hissedersin gene.
Bi’ şii olur— ö’le işte… geçer so’ra… Es. Kızla o’lanı bulunca da bi’ şii oldu
işte bana. Bekledim geçsin diye, geçmedi. “Geçse da’a mı iyiydi?” diyo’m
şimdi. Geçmedi… Es. Çok gezdik o akşam. Bi’ yandan da haber alıyo’z sa’dan
soldan. Dikmen sokaktaymış diyo’lar. Eryaman, Batıkent so’ra. 100. Yıl
yürüyüşe geçmiş, Kızılay’a iniyo’muş güya. Tuzluçayır, Keçiören falan diye bi’
şiiler de duydum, anamadım çok. En son biraz Kennedy’de takılıp Tunalı’ya
çıktık. Kız a’açları görünce bıraktı bizi, Ku’uluya daldı. A’açlara dokunuyo,
sarılıyo’, okşuyo’ falan bu bö’le. Millet de buna bakıyo’. Bi’ tedirgin oldum
önce. Biri bi’ şii der, dalga geçer falan diye. Ters bi’ şii görsem çökecem
gırtlaklarına. Yok, kimi güldü geçti, kimi onunla a’aç okşadı. Bi’ akıllı
kalmamış koca Angara’da, iyi mi?! Aynen. Beni gösteriyo’ millete. Bakıp
gülüyo’ onnar da. Bi’ sıkıldım… Ne diyo’sa artık? Rün mün işte. E’ildi bi’ şii
dedi so’ra a’açlardan birine. A’aç diyom… a’aç. Beni işaret etti, el salladı so’ra.
Tırsmadım diil şimdi Alla’ için. Ama bozuntuya da vermiyo’m. “Neyi var?”
diye soruyo’m o’lana. “Alışırsın,” diyo’. “Hep mi böyleydi?” diye soruyo’m.
“Konuşmazdı önceden,” diyo’. “Şimdi niye konuşuyo’?” diye soruyo’m. “Seni
gördü,” diyo. Beni görünce başlamış konuşmaya. Susuyomuş hep. Tam
annamıyom ama hoşuma gidiyo’. “Bi’ şii mi olmuş?” diye soruyo’m. “Ondan
mı susmuş?” Bi’ şii demiyo o’lan. “Sevgilin mi?” diye soruyo’m. Bi’ şii
demiyo’. “Bacın, akraban falan mı?” diye soruyo’m. Bi’ şii demiyo’.
“Ma’alleden falan mı tanışıyo’nuz,” diye soruyo’m. Bi’ şii demiyo’. Sormuyo’m
artık. Bana ne amına koyiim?! Aynen.
6.
Çok hızlı oluyo’ so’ra her şey. Ö’leye do’ru uyanıyo’m. O’lanla kız
uyuyo’ hâlâ. Çıkıyo’m uyandırmadan. Fişekçi polisi arııcam. Fişekçi polisi
arıyo’m. Yüzünü görmedim ama biliyo’m; tanı’cam görür görmez. Ben diil o.
Hayvanım tanı’cak. Bulamıyo’m ama. Tam o’lanla kıza geri dön’cem, bi’ ses—
“Gel! Gel!”. Onu çaarıyo’lar. Önce kapkara bi’ nokta içimde. Bi’ zift damlası.
İ’ne deli’i gibi bi’ çift kırmızı göz. So’ra ısınıyo’, kara-kızıl bi’ duman olup
kanıma, etime, kasıma sızıyo’. Gözümü bi’ kapıyo’m, açtı’ımda bulvardayım.
Yirmi kişi bi’ beled’ye otobüsünü sallıyo’z zangır zangır. Arası yok, arası kayıp.
N’aptım, n’ettim hiç bilmiyo’m. Nasıl hırslandıysam kesmiyo’ sallamak. Yerden
aha şu kadar bi’ taş söküp camlarını indirmeye başlıyo’m otobüsün. Vurdukça
da’a hırslanıyo’m, artık hiçbi’ şii eskisi gibi olmayacak, da’a bi’ sert vuruyo’m
ö’leyse! Da’a bi’ sert vuracaksın ö’leyse! Hırsımdan tekerleri dişli’cem! Niye?
Aynen. Kesmiyo’ otobüs falan. Bakıyo’m ATM dövüyo’ bi’ kısım komünüst,
anarşik falan. Elimde taş onara katılıyo’m. So’ra biri kolumu tutuyo’. Taşla bi’
tane çakıyom bakmadan. So’ra— bö’le cansız, yavru kedi a’laması gibi bi’ ses
duyuyo’m. “Avzer,” diyo’ biri. Es. Donup kalıyo’m o zaman. Dönüp bakacam,
bakamıyom. Bakıyo’m ama. O’lan… yüzü gözü kan içinde… yerde yatıyo’...
Kız yanına çökmüş.
O’lan iyi. Alnından kaşına inen derin bi’ yarık varmış, temizleyip diktiler.
Dinlendi biraz da. İyi oldu. Ben bakamıyo’m yüzüne. O boyuna konuşuyo’ ama.
“İyiyim, yaraklı dünyadan korksam,” falan diyo’. Ö’le de yakışmıyo ki a’zına
manyaan. Yarak ne amına koyiim?! Kız— kız susuyo’. Bakmıyo’ da bana.
Hiçbi’ yere bakmıyo’. Kafası önünde yürüyo’ ö’le. Susuyo’ kız. Kurtuluş
Parkı’na iniyo’z. Çay, gözleme yiyo’z or’da. Konuşmuyo’z hiç. O’lan ödüyo’.
Kartla… sarı, altın rengi olanlardan hani… Bi’ a’aç altı bulup oturuyo’z. Kız
o’lanın elini tutup yanına uzanıyo’. E’ilip bi’ şiiler diyo’ o’lan kızın kulaana.
İşkilleniyo’m mu ne… Ben uzakta oturuyo’m biraz. Bakıyo’m. İkisinin de elleri
bembeyaz. Temiz. O’lanın tırnak araları kuru kan sade. Kendi ellerime
bakıyo’m. Da’a bi’ kötü oluyo’m. Kız uyuyo’. O’lan da susuyo’ şimdi.
Darlanıyo’m sanki. A’açlara bakıyo’m. Bi’ şii hissetmiyo’m. A’aç işte amına
koyiim. Bi’ an göz göze geliyo’z o’lanla. “Dans ediyon mu?” diye soruyo’.
Şaşırıyo’m. “Etmiyo’m,” diyo’m. “Dans etmiyo’m ben. Dansöz tipi mi var
bende? Dans mı ediyoya benziyo’m?” Ağlı’cam niyeyse. Çok gücüme gidiyo’.
“Dans etmiyo’m,” diyo’m gene. “Etmiyo’m. Şarkı da söylemiyo’m, dans da
etmiyo’m ben!” “Etme,” diyo’. “Etmiyo’m,” diyo’m. Gözüm doluyo’. Tutup
kendine çekiyo’, sarılıyo’ bö’le sıkı sıkı. Kasılıp kalıyo’m. Kokuyo’m da zaten
pis pis. Ellerim de bi’ aca’ip benim. “N’apıyon amına koyiim?” diyo’m sesim
çatlaya çatlaya. “Sus,” diyo’. “Sus.”
Bi’ şii kalmadı, bit’çek şimdi. O akşam üstü o’lana bi’ dolu şey annatıyom
ben. Annemi, yurdu, or’da olan şeyleri, sokaa falan annatıyo’m. Dinniyo’. Kız
da uyanıyo’ arada. “Çeteydik biz,” diyo’m. “Yurttan kaçan başka o’lanlar falan.
So’ra işe, hapse falan girdi hepsi. Evlendi. Bi’ ben kaldım.” Bunnarı diyo’m.
Ama “Hiçbi’ şeyi bırakamam ben,” diyemiyo’m. “İnsannarı bırakamam,”
diyemiyo’m. “Birine iki çift laf etsem ba’lanıyo’m,” diyemiyo’m. “Herkes
bıraktı, apaçilik bile bi’ bana kaldı,” diyemiyo’m. Başka şeyler de var. Onnarla
ilgili. Onnarı hiç diyemiyo’m. İlk kez kendimi annatıyo’m o akşam. İçimi
döküyo’m. Oldu’u kadar. Dinniyo’lar. Kız bırakıyo’ o’lanın elini, yanıma
geliyo’. Bö’le emekleye emekleye. Elimi tutup dizime yatıyo’. “Avzer
rehberlere bir şarkı söyleyecek,” diyo’. “Köpeen olsun şarkı, gülüm,” diyo’m.
“Avzer dans etmeyi de ö’retecek size.” Ağlıcam mı ne? Tam a’zımı açıp şarkıya
giriim diyo’m— Celal Bayar Bulvarı’na takılıyo’ bakışım. Ben ö’le dalmış
annatırken karışmış bulvar. Kızılay oldu’u gibi aşaaya inmiş. Yolu kapamış,
polisle çatışıyo’lar. Fişek atmaya başlıyo’ polis. Tek bulvara da diil, parka da.
Aklım bi’ gün öncesine, elinde fişek silaayla sisin içinde o polise gidip geliyo’.
İçimden bi’ sarsıyo o şey gene. Bi’ titriyom tepeden tırna’a. Karanlıkta çatır
çatır yanarak uçan fişeklere bakıyo’z. Savaş filmi sa’nesi falan gibi oluyo’ park
amına koyiim. Fişeen biri altında oturdu’umuz a’aca çarpıp önümüze düşüyo’.
Kalkıp götüm götüm bulvara koşmaya başlıyo’z. “Sola,” diyo’ o’lan; “Polis var
o tarafta.” Dinnemiyo’m. “Herkes Kurtuluş Metrosu’na doğru kaçtı,” diyo’.
Dinnemiyo’m. “Mustafa, çıkamayız or’dan,” diyo’. Dinnemiyo’m. Bi’ şii,
çekiyo beni bulvara do’ru. Parktan çıkıp Celal Bayar’a giriyo’z. Metro’dan
tarafa bi’ toma iki de akrep geçiyo’ önümüzden. Sisin içinde iki aca’ip hayvan.
Yüz metre ilerimizde duruyo’ akrep. “Yanımda kalın,” diyo’m o’lanla kıza.
Duman birikiyo’, yutup siliyo’ her şeyi. Öl’cekler öksürmekten. Ben iyiyim. Bi’
şeyim yok benim. İyiyim ben. Akrebin tepe kapaa açılıyo’. Kalbim deli gibi
çarpmaya başlıyo’ o saat. O’lanı duyuyo’m bi’ kez da’a, “Avzer,” diyo’ gene.
Yenik gibi sesi bu defa. Bıkkın gibi. Vazgeçmiş gibi. Sarı kartı geliyo’ gözümün
önüne. Temiz elleri geliyo’. İkisinin de derisinde masal gibi bi’ ışıltı var. O
geliyo’. Takılmıyo’m. Yarı beline kadar bi’ gölge çıkıyo’ akrebin kapaandan
dışarı. Solu’um hızlanıyo’. İçimdeki hayvan kokusunu alıyo’ fişekçinin. Tanıyo’
onu. Uzun, ince, kedi gibi esnek bi’ hareket. İçimde duyuyo’m n’apsa. Bedeni
bedenimde sanki herifin. Kolunu kolumda, bacaanı bacaamda hissediyom.
N’apsa bende yapıyo sanki, ö’le aca’ip bi’ şii işte! Derin. Elinde fişek silaa
atlıyo akrebin tepesinden lap diye yere. Birbirimize bakıyo’z. Yaklaşmaya
başlıyo’m. Nişan alıp bekliyo’. Biliyo’m, sırıtıyo’ maskenin ardında. Ben de
sırıtıyo’m. İlk fişee ateşliyo’. Parmaklarımın ucuna sürtünüp geçiyo’. Durmuyo’,
bi’ tane da’a ateşliyo’. Fişek sol şakaamı kesip geçiyo’ bu sefer. Sırıtış büyüyo’
a’zımda, bi’ deli kahka’asına dönüşüyo’. Gürlüyo’ içimdeki bi’ şii: “Avzeeer!
Geceyi üstünüze yıkmaya geldi! Artık hiçbi’ şii eskisi gibi olmayacak.”
Müzik girer yavaş yavaş.
9.
So’ra polisler buluyo’ beni sisin içinde. Onu yirmisi üstüme atlayıp
yakalıyo’. Tutmuyo’lar ama içerde. Biraz dövüp sabaana salıyo’lar. Neyimi
tutsun, n’apsınlar benle? Aynen. Annamıyo’lar bile n’apıyo’m orda. Ben de bi’
şii demiyo’m. Fişekçi de onnarla. Ama gelmiyo’ hiç yakınıma. Bi’ şii de
söylemiyo’. Uzaktan bakıyo’ sade. So’ra dolaşmaya başlıyo’m işte ben.
Angara’nın girip çıkmadı’ım yeri kalmıyo’. Onnarı arıyo’m. Önce Kızılay
boşalıyo’. So’ra Kennedy. So’ra Ku’ulu. Dikmen, Batıkent falan so’ra.
ODTÜ’de bi’ şiiler oluyo bi’ ara. Oraya da gidiyo’m. En son günnerce
Tuzluçeşme. So’ra orda da kimseler kalmıyo’. Angara boşalıyo’. Es. Her yere
bakıyo’m, hiçbi’ yerde yoklar. Bu/O yaz ö’le geçiyo’. Kış geliyo’. İnsannar
inmiyo’ artık meydannara. Herkes evinde. Herkesin bi’ evi var. Bi’ Avzer
sokaklarda. Onnarı arıyo’. Annatabiliyo’m mu? Ner’de küçük bi’ olay şimdi,
oraya koşuyo’m hemen. Herkese onnarı soruyo’m. Kimse tanımıyo’. Kimse
görmemiş. O zaman ben, delirmişim de hayal görmüşüm gibi oluyo’m. Es.
Şimdi bekliyo’m ben, o şey gene başlasın diye. İnsannar gene gelsin diye. Bi’ şii
olsun, kızla o’lan geri dönsün diye. Bekliyo’m şimdi ben. Ö’le işte…
Sessizlik.
Son bi’ şii da’a var. Bazen Kızılay’a iniyo’m gecenin bi’ yarısı. Boş.
Kimseler yok. Ama bi’ şii kalmış sanki orda. Binnerce soluk, binnerce ses duyar
gibi oluyo’m bazen. Gözümü yumup dinneyince haykırışları duyar gibi
oluyo’m. Fişek seslerini, siren seslerini falan duyar gibi oluyo’m. Havayı titreten
bi’ şii vardı, o neyse onu duyar gibi oluyo’m. A’aca, çimene, topra’a— Güven
Park’ın itine kedisine sinmiş gaz kokusunu çekiyo’m içime. So’ra yatıyom sırt
üstü çimennerin üstüne. Gözümü kapıyo’m. O zaman işte, ben, her şeyi yeniden
yaşar gibi oluyo’m…
Gözünü kapar.