Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 9

Rusya yüz ölçümü olarak dünyanın en büyük ülkesi fakat nüfusa oranla bu ülkeyi

koruyacak yapısı yok. İlk parçalanacak ülkelerden birisi Rusya’dır. Putin şahsi dirayetiyle
tutuyor. Türkiye’nin sadece ekonomik sıkıntısı var. Onun da muhtemelen 5-6 ay sonra
düzeleceğini düşünüyorum. Türkiye hem ihracat çeşitliliğini arttırıyor hem kaynak
çeşitliliğini arttırıyor. 5-6 ay içerisinde bundan dolayı düzeleceğini düşünüyorum.

Türkiye Rusya ile savaşa girme konusunda kesinlikle çok dikkatli davranmalı. Batının her
zaman yaptığı şeydir bu. Bizi Rusya ve İran’la savaştırdılar fakat çok dikkatli davranmalı
derken uygun bir toplu durum varsa bunu da kaçırmamalıyız. Uygun bir konjonktür oluşuyor.
Burada Rusya’nın açmazları var. Bütün Avrupa ülkelerinin açmazları var. En önemli
açmazlardan bir tanesi nüfus sıkıntısıdır. Rusya da Şii unsurları kullandı. O yüzden şansımız
var. Fakat şu kritik dönem in geçmesi gerekir. Biz şu an kamuoyuna yansıtılan konjonktürden
yola çıkıyoruz. Kesinlikle Rusya ile savaşa girmemesi ama Ukrayna’da feda edilemez.
Cumhurbaşkanı da öyle bir açıklama yaptı zaten. Türkiye bu tür konjonktürleri kullanan bir
ülke. Biliyorsunuz uluslararası konjonktür Paşinyan’ın aleyhine döndüğünde Paşinyan
Amerika’nın muhabirliğini soyunduğunda Putin feda etti ve biz Karabağ’a girdik yani
Putin’le iş birliği çerçevesinde oldu bu. Fransa’ya rağmen oldu. Biz Karabağ’da Fransa ile
savaştık. Suriye’de de bazen Amerikalılarla savaşıyoruz bazen Ruslarla savaşıyoruz. İdlib
bölgesinde Ruslarla savaşıyoruz, sınır bölgesinde Amerikalılarla savaşıyoruz.

140 milyon Ukrayna’nın hepsini işgal etse belki 20 milyon asker yerleştirmesi lazım. Yok
yapamazlar. İşgal kalıcı olmaz. Savaşlar olur, insanlar ölür bunlar az şeyler değil çok kötü
şeyler ama işgal kalıcı olmaz. Çekip gidecekler . Çekip gitmezlerse halk direnişle onları
öldürür. Dombas bölgesinde durum farklı orda Ruslar orayı işgal edebilirler ve kalıcı bir işgal
de olur. Çünkü Rus unsuru var . Dolayısıyla Ukrayna’da kalıcı değil. Suriye’de de kalıcı
değil. Türkiye Halep’e girse Türkiye’nin aleyhine çünkü hem Suriyelileri misafir ettiğimiz
için hem kurtardığımız bölgelerde huzur içinde Suriyeliler yaşadığı için Türkiye’nin Halep’i
almasını isterler. Bunu Putin de bilir ve açıklaması var.

Osmanlı güle oynaya savaş kaybetmedi komutanların ihanetleriyle savaş kaybetmiştir.


Bütün kayıplar komutan ihaneti değil ama bu olmazsa Türkiye’nin bileğini bükecek bu
coğrafya da bize bir şey yapamazlar. Yapamadıkları ortada. Türkiye toprak kazanıyor.
Türkiye o hesapları yaptıktan sonra hiç bir şey yapamazlar. Kıbrıs’a girdik çıkartabildiler mi?
Yetmiş dört yılında girdik çıkartabildiler mi bizi? Birleşmiş milletlermiş Avrupa birliğiymiş
hepsi yalan arkadaşlar.
Türkiye burada toplu durum müsaitse savaşı da göze alır ki biz Afşin’e girerken hem
Amerikalıları hem Rusları karşımıza aldık. 6-7 ay önce Rus medyasında şöyle bir haber
çıkmıştı: Ukrayna da yeniçeri istemiyoruz diye bu bilinçaltlarını gösterir. Bize karşı
bilinçaltlarını gösterir. Bize karşı hâlâ savaş yeteneğimizden çekiniyorlar. Bir konjonktür
müsaitse bu konjonktürü kaçırmamalıyız. Kıbrıs gibi…

Ne yaptık Kıbrıs’a girdik bitti biz bu fırsatı kaçırmadık. Ruslarla bizi öyle bir korkutuyorlar ki
ihtiyati dışarda tutmak kaydıyla bunu söylüyorum dikkatinizi çekerim. Bizi öyle bir
korkutuyorlar ki kılımızı kıpırdamıyoruz dünyada bizden korkuyor malide Türkiye destek
verdiği bir ekip Fransız idareyi değiştirdi sonra Fransız büyükelçisine süre verdi 72 saat
içerisinde ülkeyi terk et. Bu kadar kolay sonradan Fransız ordusunu derhal geri çekin.
Çekmezlerse olur Fransa askerleri diye çıkışta bulunmuştu. Senegal´de Fransız sömürgesi
yüzde sekseni Müslüman. Bir hareket daire başkanı kalp

Krizinden oldu Senegal´de. Fransız operasyonu bu muhtemelen çünkü Fransa Senegal´den de


kovulmak istemiyor. Ama bire bir birçok yerden kovulacak. Türkiye bölgeye askeri üst
yaptıkça onun için diyorum ya 5 6 ay içerisinde Afrika’da bölgede ki yerlere yerleştikçe değil.
Yeni ticari varlıkların içinde bulunacağını ve ekonomisinde değişiklik olacağını
düşünüyorum. Çünkü Türkiye’nin kapısını aşındırıyorlar. Türkiye doğalgazı ben geçirtmem
demişti.

Libya’yla biz antlaşma yaptık. Ve buradan geçirtmem dedi ve Amerika ihaleden geri çekildi.
Bu zaten bizim ihracat rakamlarımıza da yansıdı. 2002 de 35 milyar dolardı su anda bunun 10
katı oldu ihracat standımız. Halep’e girmedi gerekir eğer doğalgazı getirmek istiyorsa. Sinir
boylarımızda DYP’nin kontrol ettiği sinir boyları var ve Türkiye bunları daha geri iterek sinir
boylarını güvence altına almaya çalışıyor. Parçalı yapı olarak bilinir fakat bunu Türkiye
bütünleştirecek Temmuz ayında NATO görüşmeleri ardından Biden ile hatta Cumhurbaşkanı
sözcüsü açıklama yaptı.

Bir gece ansızın gelebiliriz diye. Açıklama yapmıştı İbrahim kalın bey. Bu normal bir cümle
bunu söylediğinde Türkiye operasyon yapıyor fakat bu sefer yapamadı çünkü dolar hamlesi
yaptılar. Dolar hamlesi yaptılar fakat Türkiye bunu yapacak sınırları tamamlayacak. Türkiye
er ya da geç tamamlayacak bütünlüğü. Para bunların elinde sadece Türkiye’de değil her yerde
dolar böyle. Sonuç itibari ile Suriye Halep’e girerse Türkiye benim bilmediğim durumlar tabi
olabilir ama devleti yönetenler bunun farkındalar çünkü yurtdışında yaptığı bütün
operasyonların hiçbirinden Türkiye geri gelmedi ve çıkmadı orayı almadan ne yaptık Kıbrıs’a
girdik bitti.

Onların hepsi 65 tane ülke (Suriye de) birbirlerinden korkuyorlar. Burada kuru kahramanlığı
belirtmek için söylemiyorum, ama bunlar da bir veri. Burada ihtiyat kesinlikle olmalı, fakat
ihtiyat korkuya dönüşmemeli. Korkuya dönüşürse avantajları kaybederiz. Bir sürü toprak aldı
Türkiye. Türkiye, ‘’Suriye’nin bütünlüğüne saygılıyız’’ diyor. Saygılıdır da bence. Fakat
PYD’nin bizim boşalttığımız yerlere tekrar girme ihtimali olursa Türkiye ebediyen oraları
boşaltmaz, boşaltmamalı da. Ancak Türkiye’de siyasi bir değişiklik olursa, her şey değişir.
‘’Suriye’de ne işimiz var, Libya’da ne işimiz var’’ deniyor değil mi? Güneydoğu da gider.
Bizim topraklarımıza füzeler düşüyordu. Ben Kilis’te konferansa gidecektim, iki sefer iptal
ettiler. ‘’hocam füzeler düşüyordu’’ dediler. Kim atıyordu; PYD… Dibimizdeydi. Şimdi
neden atamıyor? Çünkü Türkiye Afrin’e girdi, Cerablus, Maaret, Dabık; buralara girdi ve
PYD’yi aşağıya itti. Türkiye’nin güvenliği bile tehlikedeydi.

(Şimdi ilk bölüm olarak, ‘’III. Selim’in saltanatının ilk evresi’’ diye bir bölüm var, orayı
okuyun. 32 sayfa. Önümüzdeki haftadan itibaren sözlüler başlamıştır. Her an sözlü
yapabilirim, lütfen ihtimale bırakıp ihmal etmeyin.)

1789 yılı, Osmanlı yakınçağı olarak adlandırılır. Ben tarih dilimlerine kendimce
katılmıyorum. Osmanlı yükselme-duraklama-gerileme-parçalanma dönemlerine de
katılmıyorum. Osmanlı için ve dünya tarihi için yapılan dilimlenmelere katılmıyorum.
Katılmamamın sebebi, beyan edilen bilimsel verilere uymadığından dolayıdır. Mesela, tarih
dilimlendirilmeleri ifade edilirken, ilk-orta-yeni ve yakınçağ diye 4 tane tarih dilimi vardır.
Yakınçağın içinde, ‘’Sanayi 1.0, Sanayi 2.0’’ gibi ifadeler var. Elektroniğin bulunması,
demiryollarının kullanıma açılması gibi dünya tarihini etkileyen hadiseler gibi bu tür -
Fransız ihtilalinden bugüne dünyayı değiştiren bir şey olmasa da- değişik tarihler söylenmeye
devam ediyor. Doğu blokunun parçalanması diyorlar, dünyanın iki kutuplu dünyadan tek
kutuplu dünyaya dönmesi diyorlar. Ama şimdi tarih kitaplarında geçen bu tarihsel dilimlere
ben katılmıyorum. Batılılar böyle tarihsel dilimler yapabilirler. Biz bu tür dilimlere –benim
kanaatime göre- sadık olmamalıyız. Çünkü onların ifadelerine göre dünyadaki
dilimlendirmeler, dünyayı ilgilendiren hadiseler sebebiyle başlar ve biter. Neymiş efendim,
yazının bulunması, kavimler göçü, Batı Roma’nın yıkılması, -ilk çağı böyle başlatıyorlar-
bitişi de Fatih’in İstanbul’u fethetmesi. Ama ortada Fatih yok, Doğu Roma’nın yıkılması var.
Sanki Doğu Roma kendiliğinden yıkıldı. Yeniçağ ise Doğu Roma’nın yıkılması ve Fransız
ihtilali, yakınçağ ise Fransız ihtilalinden bugüne. Varsa yoksa Batı’nın kendi tarihi. Batıyı
onulmaz bir itirazla reddediyor değilim, gerekçeleriyle bunu yaparım. Batının tarihi tüm
dünyayı etkilemedi, batı sonuçta küçücük bir coğrafya. Dünyada kıtalar sayılır, 7 tane kıta
denilir. Kıta tarifinde ‘’denizlerden ayrılmış büyük kara parçaları’’ denilir. Bu tanıma göre
Avrupa diye bir kıta yok. Bu tanıma Afrika uyuyor, Asya uyuyor, Avustralya uyuyor,
Antarktika uyuyor, Amerika uyuyor. Avrupa diye bir kıta yok. Avrupa’nın neresi denizlerden
ayrılmış kara parçaları? Hani sorgulayıcı akıl? ‘’Öyle körü körüne inanmak olmaz’’ denilir.
Hadi burayı niye sorgulamıyor kimse? Bir yalan yürüyor yani genellikle.
Yazının bulunması meselesi 3200’lü yıllar yanlış hatırlamıyorsam. Ben buna da
katılmıyorum. Benim inancıma göre Adem (as) bir peygamberdi, ona sahifeler gelmişti. Yazı
insanlıkla birlikte vardır. ‘’ama hocam bunu kanıtlayamıyoruz ki’’ peki yazının bulunmasını
kanıtlayabiliyor musun? ‘’kil tabletler var’’ gördün mü?

Dolayısıyla bu sorgulamalarla bakıldığında bir Müslüman olarak Kuranı Kerimde ne


yazıyorsa mantığıma uymasa da ona inanırım. Onların sağlama alma cümleleriyle kendi
metinlerini karşılaştırma cümleleri örtüşmüyor. Benim sorgulama cümlelerim size biraz basit
gelebilir. Dikkat edin, onlar da aynı cümlelerle sorguluyorlar. Yazının bulunması tarihini ben
kabul etmiyorum. Musa ‘(as)a Tevrat gelmiştir. Bir de insana saygısızlıktır yazının
bulunmadan önceki döneme ‘’karanlık dönemler’’ diye tanımlamak insanlığa çok büyük bir
saygısızlıktır.

İnsanın kuvveti ve gücü çağlar boyu değişmez. Şu günlerde yaşayan bir insan masayı
kaldırabilecekse eskiden insanlar binayı tek eliyle kaldırıyordu diyemezsiniz. İnsanın fiziki
gücü çağlar boyu değişmemiştir. Şimdi fiziki kapasitesi değişmemişse zihni kapasitesi de
değişmemiştir insanın. Bizden 5000 yıl sonra gelenler, karanlık devirde yaşayan insanlar
mı diyecekler? Bu doğru bir tanımlama değil, insanlığa çok büyük bir saygısızlıktır.

Kavimler göçü, ilkçağın yıkılışının ikinci tarihi, -bir rivayete göre Batı Roma’nın yıkılması-
dikkat edin, kavimler göçüne biz sebebiyet verdik. Balamir ile -Hunlar olarak- bu kabul
etmediğim 4 çağ dilimlemesinde Türkler yok. (Ben ırkçı değilim, sadece tespit amaçlı
konuşuyorum) Ama dikkatle bakıldığında iki çağ değişikliğinde bile bizler varız. Orta çağın
bitişi Doğu Roma’nın yıkılışı derler. Kendiliğinden mi yıkıldı bu Doğu Roma? Biz yıktık. İki
çağda da Türkler var. Düşünün ne kadar savaşçı yeteneğe sahip olduğumuzu. Bugün Suriye
ve Halep meselelerinde çekiniyoruz. Tabi ki ihtiyatı elden bırakmayalım, ama bu kadar da
silik değildik. 5000 yıllık tarih boyunca bu kadar silik değildik. Her zaman gözdeydik. Ya
süper güçtük ya da süper güçlerin başvurduğu savaşçı unsurlardık. Abbasiler süper güçken
bize başvururlardı. Bizans, Roma Peçeneklerden ve Kumanlardan savaşçı unsurlar isterdi.
Bunlar devletleri olmadan olan etkinlikler. Abbasiler dönemin süper gücüydü. Halife Mutez’e
şu soru soruluyor; halifeler sürekli iktidardan düşüyor, sence sen ne kadar iktidarda
kalacaksın? O da diyor ki ‘’Türkler ne kadar isterse’’ çünkü Türkler, Abbasiler’e dâhil
edildiler, kendi adlarına kurulmuş bir devletleri yok ama yine çok etkinler.

Dünya tarihi boyunca şu yaşadığımız silik dönem hariç hiçbir dönem yaşamadık. Dünya
tarihinin bizi silmelerine rağmen kendi ifadeleriyle kullandıkları ifadeler buna delildir.
Kavimler göçü ve Doğu Roma’nın yıkılışı.

Bunlar Ortaçağ´ın bitişini bir rivayete göre İstanbul´un fethi bir rivayete göre ise Ümit
Burnu´nun keşfi olarak tanımlıyorlar. Bu ifadelerde yazının bulunması, Doğu Roma´nın
yıkılışı, Fransız İhtilali ve Miladı da Hz. İsa´nın doğumundan bir hafta sonraki dönem olarak
tanımlıyorlar. Dikkat ettiysen bu dilimlendirmelerde Müslümanlar´a ait hiçbir şey yok. Tarih
dilimlendirmelerinde bu olaylara insan tarihini, dünya tarihini etkileyen önemli olaylar
diyorlardı. İnanırsınız inanmazsınız, peygamber efendimiz insanlık tarihi için çok önrmli
hadiselerdendir. Efendimizin doğumu veya hicretinin bu dilimlendirmelerde yer alması
gerekirdi. Sekiz milyarlık insan nüfusunun iki milyarı Müslüman. Kaç milyar olması
gerekiyordu etkilemek için? Zoruma gittiği için değil onların tanımına uymadığı için buna
katılmıyorum. Doğru bir dilimlendirme değil. Yaygın olduğu için kullanıyoruz ne yazık ki.
Tarih kitaplarında yer aldığı için biz de yakınçağ, yeniçağ, ortaçağ ifadesini kullanıyoruz. Biz
de III. Selim ile başlayan dönemi Osmanlı yakınçağı diye tanımlıyoruz. Osmanlının kendi
içindeki dilimlemelere de katılmıyorum.

III. Selim dönemi 1789 tam da Fransız İhtilali zamanına denk geliyor. 1789´a girmeden
önce 1774´e dönmek gerekiyor. O şartlara hangi süreçlerde gelindi. 1774 bizim imzaladğımız
ağır bir anlaşma Küçükkaynarca Antlaşması. Ruslarla yapılan savaş. Osmanlının başına ne
gelmiş? Bildiğimiz halde konuşmamalı mıyız. Birisi sizi dolandırsa zorunuza gitmez mi?
Yazılan tarih kitaplarındaki bilgilerin çoğu bizi aptal yerine koyuyor. Sizin zorunuza gitmiyor
mu? Elinizden milyonlarca km toprak alınmış. Her şey yolunda mı, her şey güzel mi yani
öyle? Haçlı Seferi´nin en büyük zaferi yazılmış tarih kitaplarıdır. Kamilen değitirilmelidir.
Yalanlar üzerine yazıldığı ve ihmal edilemeyecek bir kısmı yalan olduğu için yalanlar
çıkartılarak tarih yeniden yazılmalıdır. Biz Ruslar karşısında ağır yenilgiler almadık. 1768-
1774 zor bir savaştı, yenildik. Somut verilerle değerlendirme yapılmalı. 1774´e neden geri
gidiyoruz. 1789 da biraz bununla şekillendi. 1774 Küçükkaynarca Antlaşması Osmanlıların
Ruslar karşısında tek başına savaştığı ve yenildiği bir savaştır. Osmanlılar Ruslarla yaptığı
teke tek savaşlarda yenilmiştir. Biri 1768-1774 diğeri 1777-1778 93 Harbi olarak
isimlendirdiğimiz savaştır. Biz de onları teke tek yaptığımız iki savaşta yendik. 1711 Prut,
1739 Belgrad Antlaşması ile neticelenen iki savaşta yendik. Ruslar bize diğer savaşlarda hep
Avusturya ile saldırdı. 1683´te Merzifonlu´ya o ihanet yapıldıktan sonra 1700´e kadar 17 yıl 5
devlet bize saldırdı. İngiltere, Rusya, Polonya,Avusturya ve Venedik. Evet, yenildik. Venedik
Bozgunu ifadesi tarihe hakarettir. Bir insan kendisi için nasıl bu ifadeyi kullanır. Hani
celladına aşık derler ya. Bu ifadeler toplumsal psikoloje zarar verir. Son dönemde yaşadığımız
kadar silik dönem yaşamadık biz beş bin yıllık tarihimiz boyunca. Cesaret çok belirleycidir.
Cesaret güce orantılı olmalıdır. Orantısız cesaret aptallıktır. Bugünkü gücümüze göre
kıyaslandırma yaparsak (temsilen söylüyorum) biz mantar tabancalarıyla Kıbrıs´a çıktık. Eğer
korksaydık bugün Kıbrıs diye bir şey olmayacaktı. Akdeniz´de ayağımızı suya bile
sokamayacaktık. Korkaklık son dönemler hariç bizim tarihimizde olmadı. Bu korkaklık
toplumsal psikoloji tetikliyor. İlkokuldan beri batının ileri bizim geriş olduğumuz başımıza
kakılıyor. Akademisyenlik sürecinde bile çalışmaların Avrupa´da yayınlanması çok
önemlidir. Batılılar, Doğu ülkelerinden gelen makaleleri bilimsel değildir diye mühürleyerek
birkaç ay sonra farklı isimlerle muteber dergilerde yayımlıyorlar. Batıdan bir sefer ret gelirse
o öğretim üyesi makalesini en yakın arkadaşına bile ispatlayamaz
1789 şartlarından önce Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı perişan oldu hakkında bir anlayış
vardır. Ancak bu anlayış yanlıştır Osmanlı Ruslar karşısında ezile ezile yenilmemiştir bu
savaşta Osmanlı 5 devlet ile savaşmıştır. Bunların içinde Viyana da yer almaktadır 2. Viyana
kuşatmasındaki başarısızlıktan dolayı ama buna bazı tarihçiler bozgun demektedir buna
bozgun değil başarısızlık denmektedir. Viyana da ki mağlubiyette normal bir mağlubiyet
değildir. Viyana düşmek üzereydi bunun yüzünden Merzifonlu kara Mustafa Paşa ya hakaret
ederler bu çok büyük bir iftiradır. Viyana ya son yürüyüş yapılacaktı 1. Leopold Viyana’dan
Avusturya’ya kaçmıştı. Tek bir yürüyüş emri verilecekti ve Viyana Osmanlının eline geçmiş
olacaktı bu hengamede Osmanlı ordusunun arkasından 70 bin kişilik Lehistan ordusu gelince
Osmanlı 2 ateş arasında kalıyor ve Osmanlı safları bozuluyor bu bozulma üzerine sağ veya sol
kanatlardan birisi birliklerini geri çekiyor ve ordu iyice sıkıntıya düşüyor Merzifonlu kara
Mustafa Paşa ölmeyi göze alarak geri çekilmeyip mücadelesini sürdürüyor. Güçlükle ikna
ediyorlar ve Merzifonlu kara Mustafa Paşa’yı sen gidersen bu ordu bir daha toparlanmaz
diyerek ikna ediyorlar bunun üzerine orduyu budin de toparlıyor. Firarlar konusuna gelecek
olursak galip orduyu bile bir arada tutmak oldukça zor iken mağlup bir orduyu toplamak hiç
kolay değildir. Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa ordusuna firarlar olmasın diye askerlere
topları göstermiştir. Kaçarsanız sizi bu toplar ile öldürürüm diye orduda kahramanların yanı
sıra vatanı satanlar da mevcuttur ne yazık ki ordudan biri firar ederse diye askerlerinde morali
bozuluyor ve dalga halinde firarlar başlıyor konuya dönecek olursak Merzifonlu Kara Mustafa
paşa orduyu Budin de topluyor bir sefer daha yapmak niyetinde peki mağlubiyet niye yaşandı
Lehistan ordusunun arkasından gelmesi ile Lehistan ordusuna da tedbir alınmıştı Merzifonlu
kara Mustafa paşa Kırım hanını uyarıp İskender köprüsünde bekle Lehistan ordusu geçerken
köprüyü havaya uçurmasını istiyor. İskender köprüsünden Lehistan ordusu geçerken kırım
hanı o köprüyü havaya uçurmuyor. Leh birliklerinin köprüden geçmesine müsaade ediyor
Kırım imamı müdahale ediyor kafir buradan geçerken neden müdahale etmediniz diyor kırım
hanı bu kafiri burada kırmak içten bile değildi lakin bu Osmanlının bize ettiği zulmü
bilmezsin diyor. Bizi at eti yer diye Erdel kafiri ile bir tutup dalga geçtiler diyor tatar kadrini
bilsinler diye yaparım demiştir. Bu yüzden 70 bin kişilik orduya orada müsaade etmiştir.
Dememiz o ki Merzifonlu bu kuşatma da her şeyi hesap etmiştir. Merzifonlu kara Mustafa
Paşa ya şöyle bir suçlama yapılmaktadır. Viyana’nın yağmalanmasını önlemek için
Viyana’nın servetini kendisine devşirmek istemiştir deniyor bu ahlaksız yalanı biz kabul
etmiyoruz. Merzifonlu kara Mustafa Paşa’nın son yürüyüş emrini vermediği doğrudur bunun
da sebebi şudur Batı İslam İmparatorluğu şeklinde Batı hun İmparatorluğu gibi Osmanlının
batı kanadını güçlendirme niyeti vardır daha önce de dediğimiz gibi halka dayanmayan hiçbir
iktidar kalıcı değildir. Viyana’yı alsak bile 3 sene sonra Avusturyalılar tekrar sürecekler
bunun için göçmenleri Viyana ya götürmek gerekir yerleştirip Türk unsurunu güçlendirince
kalıcı hale gelinebilir di Merzifonlunun hedefi de tam olarak buydu Viyana’yı aldıktan sonra
oraya Anadolu’dan göçmenler yetiştirilecekti bunun için de belli bir hazineye ihtiyaç
duyulacaktı o yüzden Viyanın serveti burada kullanılacaktı.
Savaşta bulunan bir tarihçi Merzifonlu kara Mustafa Paşa’dan için batı İslam imparatorluğu
kuracaktı demiştir. Bu da yabancılara dayalı tarihin doğurduğu kötü sonuçlardan bir tanesidir
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa böyle yapacak birisi olsa Osmanlı ya itaatsizlik edecek birisi
olsaydı boynunu cellata kendi teslim etmezdi. Ama Merzifonlu kara Mustafa Paşa boynu
cellata kendisi teslim ediyor. Merzifonlu aynı zamanda savaşta savaş kaybeden komutanları
cezalandırıyor. Bunlardan bir tanesi Arnavutlu kara İbrahim paşadır asılmasını emrediyor.
Sen nasıl geri gelirsin diye bir kişi asılıyor ama 10 binlerce askerin hayatını kaybetmesine
sebebiyet veriyor bu kişinin 100 kere asılması lazım asılması lazım ki bir daha hiçbir komutan
buna cesaret edemesin bu 10 binlerce insan vatan evladı değil mi Arnavut’u kara İbrahim
Paşa ilginç bir şey söylüyor. İdama giderken şunları söylüyor. Nahak yere öldürülüyorum
lakin padişahımıza söyleyin yine de bu adamı başımızdan almasın çünkü başımıza gelecek bu
belayı defedecek kişi yine budur diyor bu dirayetli kişiyi görevden almaması gerektiğini
söylüyor. Ancak yine de Merzifonlu görevden alınıyor işte tarih bunları yazmıyor bunları
bulmak bizim kendi görevimiz buradaki çelişki nedir aynı padişah üzülmesin diye hediye
gönderirken daha sonra cellat göndermektedir peki bunların hangisi doğru cellat mı yoksa
hediye mi bu şunun gibidir hırsız evinizi soyduğunda bunun belgesini size getirir mi bizim
tarihçilerinde yaptığı budur belgesi var mı diye sorarlar bu kişilere de verilecek cevap düşman
kuvvetleri geldiğinde verirler belgesini mesela Suriyeli ve ıraklıklar elinde belgeyle geziyor
neden çünkü toprakları elinden alındı bir katil bile adam öldüreceği zaman tezgah kuruyor
pusu atıyor vs. bu adam söyler mi ben adam öldüreceğim diye belgeyi önemsiz kılmıyoruz
belge çok önemlidir bazı yerlerde tarih gözümüzden kaçırıldığında kaçırılan yeri biz
yakalamak zorundayız. Tarih yapmak ve yazmak kısmıyla ele alınacaksa yapılan tarih
yapıldığı gibi yazılmasa yanlış öğrenmiş oluruz yanlış yazılmış tarih olgusu ise tabi ki var
cellat Merzifonlunun yanına geldiğinde Merzifonlu istese kellesini aldırır dahası padişahı bile
değiştirirdi çünkü ordu onun elinde idi ancak o verilen hükme razı geldi ve boynunu cellata
uzattı ki bunu Merzifonludan 3 sadrazam sonra gelen Siyavuş Paşa padişahı değiştirdi bunu
istese Merzifonlu da yapardı. Genel olarak bu Merzifonluya yapılmış alçak bir iftiradır yani
Osmanlı ya han bel gözü ile bakmaktır işgalcilerin yazmış olduğu tarih işte bu şekildedir
onlardan tarafsız tarih yazılması da beklenemez 4. Mehmet teki çelişkili davranışa gelecek
olursak valide Turhan sultan onun vefat etmesindendir o Merzifonluyu tutuyordu o vefat
edince de Siyonist entrikası baş gösteriyor Siyonist entrikası dendiği zaman da komplo teorisi
diyerek bastırmaya çalışılıyor. Sonuç olarak bir Siyonist entrikası Merzifonlu gibi büyük bir
komutanın idamına yol açıyor

Biz topraklarımızı güle oynaya değil, beş devlete karşı savaşmak zorunda olduğumuz için
kaybettik. Merzifon’da ki büyük komutanı da kaybettik. Daha sonrasında dirayetli ve
dirayetsiz kişiler geldi, başta Sarı Süleyman Paşa olmak üzere… Fark edilmesine rağmen
herhangi bir değişiklik olmadı çünkü elimizdeki çok önemli toprakları başta Merzifon dâhil
olmak üzere kaybettik. 17 yıl, 1683’ten 1700’e kadar Osmanlı Devleti beş bölgede savaşa
başladı ve Ruslarla gerçekleşen ilk ciddi sınav burada olmuştur. Ruslarla, Azak Denizi’nde
kale kurmak gibi bir izni ilk defa bir kazanca sahip olmasına bu savaş yol açmıştır. Peşinden
İngilizler, Venedikliler, Avusturyalılar ve Polonyalılar… Polonyalılar ise bize arkadan
vurmanın bedelini ağır bir şekilde ödüyorlar ve onları kurtarmak için Avusturyalılar yardıma
geliyorlar. Avusturya ve Rusya arasında Polonya ikiye bölünüyor. Bizi kurtarmak için
gelmenin bedelini acı bir şekilde ödemiş oluyor Polonya…1699 Karlofça Antlaşmasını, 1768
yılındaki Osmanlı Rus Savaşı yine Polonya yüzünden çıkmış oldu. Tam olarak nedeni ise
Osmanlı Devleti’nin Polonya’ya yardıma teşvik edilmesi idi. Eğer Polonya Osmanlı
Devleti’nin zayıflamasına yol açmış olmasaydı, Osmanlı Devleti, Polonya’ya daha çok
yardım edebilirdi. Polonya’nın kendi hatası yüzünden Avusturya ve Rusya’nın eline
düşmüştür. Bugün ise Rusya, Ukrayna’ya saldırıyor. Tarihte değişen bir durum yok. Aynı
şeyler devam etmekte. Yine hangi ülke tarihte neredeyse o da orada aynı yerinde kalmaya
devam edecektir. Halklara dayanıyorsa ve en mühimi olan adaletli bir yönetimi yoksa hiçbir
işgal kalıcı değildir. O yüzden küresel burjuvanın yaptığı şey nüfus politikasını dinlemekten
ibaret.

Nüfus politikaları kansız bir soykırımdır. Cephelerde yenmek zorunda kalacağı ve annelerin
karnındaki askerleri daha doğmalarına fırsat vermeden ortadan kaldırmaktır. Burjuva sınıfı bu
hedefine adım adım başarılı bir şekilde ilerlemektedir. Bill Gates 2016 yılında, Dünya
nüfusunun fazla olduğunu ve nüfusu aşılarla azaltabileceğini söylüyor. Elan Musk ise insan
medeniyeti tehdit altında ve nüfusumuz gittikçe azalmaktadır. Cumhurbaşkanımızın, Elan
Musk ile uzaya uydu fırlatma ve başka amaçlarla görüşme gerçekleştirdi. Bundan bir gün
sonra Amerika’dan Elan Musk’a, Türkiye ile görüşmemesi için baskı uygulanmaya başlandı.
Bununla da kalınmayıp Elan Musk’ın iştiraklerine sabotaj dahi yapıldı. Lakin Elan Musk
onları dinlemeyerek Türkiye ile görüşmesini ve iş birliği yapmasını gerçekleştirdi.

1699 Karlofça Antlaşması ve 1700 İstanbul antlaşması ile Osmanlı Devleti ilk defa toprak
kaybediyor. Ruslar bundan sonra cesaretlenmeye başlıyorlar. 1711 yılında Osmanlı Devleti’ne
saldırıyorlar ve ağır bir yenilgi alıyorlar, Prut Savaşı’nda. 1739 yılında Ruslar ve
Avusturyalılar birlik olup bize saldırıyor. Buna rağmen Kuzeyden saldıran Ruslar ile Batıdan
saldıran Avusturyalılar, Osmanlı Devleti tarafından ağır bir yenilgiye uğratılıyorlar. Böylece
Belgrat Antlaşması imzalanarak kaybettiğimiz yerleri geri aldık ve Azak Kalesini yıktırdı
Osmanlı Devleti. Tabi bu durum 1768 Osmanlı Rus Savaşı’na kadar sürdü. Bu savaşa asıl
neden olan kişi ise Katerina’dır. Katerina, Alman asıllıdır. Öncelikle kocası üçüncü Petro’ya
bir darbe gerçekleştirdi ve onu Çarlık’tan indirdi ve çok geçmeden öldürttü. Burada ise
kendisine en büyük destekçi olan İngiliz Büyükelçiliğidir. Katerina iktidara geliyor ve
muazzam bir Yahudi finansmanı ile kendini güçlendiriyor. Tabi sadece Yahudi finansmanı ile
kalmıyor. Katerina Yahudilere ticari imtiyazlar sağlıyor. Katerina, Siyonistlerden aldığı para
bağlamında Yahudilere büyük avantajlar sağlıyor. Yahudiler bu zamana kadar Ortodokslar
tarafından hep dışlanıyorlar. Nedeni ise Ortodoksların Peygamberi olan İsa (a.s.)’ın katili
olarak Yahudiler bilinmektedir. Bu inanç Katolikler içinde geçerlidir. Rusya’ya en büyük
Yahudi göçü bu zamanda gerçekleşmiştir. İktidara geldiği tarih ise 1762’dir. En büyük amacı
ise sıcak denizlere inmek politikasıdır. Altı yıl sonra Polonya, Lehistan tahtına kimin geçeceği
tartışması çerçevesinde Osmanlı-Rus Savaşı çıkıyor ve Osmanlı Devleti’nde büyük firarlar
yaşanıyor. Bundan dolayı ise Osmanlı Devleti büyük kayıplar yaşayarak ağır yenilgiler
almıştır. 1768’de başlayan bu savaş 1774’te Küçük Kaynarca Antlaşması ile neticeleniyor. Bu
antlaşma Osmanlı Devleti için çok ağır olmuştur. Nedeni ise toprak kaybı yaşanmıştır bunun
yanı sıra Rusların Ortodoks olmasında kaynaklı, Osmanlı Devleti sınırları içerisinde bulunan
Ortodoksların haklarının savunmasını istiyorlar. Bu konuda Ruslar büyük bir imtiyaz etmiş
oldular. Nu girişimleri başka bir kapıyı daha aralamıştır. Bu sefer Fransızlar, Katoliklerin
haklarının savunmasını isterlerken Almanlarda Protestanların haklarını savunulmasını
istemişlerdir. Neticesinde ise Osmanlı Devleti egemenliğinden yavaş yavaş taviz vermeye
başlamıştır. Kırım bağımsızlığına kavuşmuştur. Kırım, Tatar ve Ruslarla beraber Osmanlı
Devletine savaş açmıştır. Bu da Kırım’ın Osmanlı Devleti’ne ihaneti görülmektedir ki tarihte
bu bir ilk değildir. Pek çok kez daha Kırım tarafından Osmanlı Devlet’i ihanete uğramıştır.
1779 yılında Osmanlı Devleti Ruslara karşı savaş açıyor lakin yenilgiye uğruyor. Aynalıkavak
tenkihnamesi hazırlanıyor. Böylece Kırım’ın Osmanlı Devleti’nin elinde olmadığını bir kere
daha belgelemek zorunda kalıyor. Ruslar Kırım’ı 1783’te işgal ediyor. Yine Osmanlı Devlet’i
tarafından sefer açılıyor fakat bu sefer Rus Generali, Özi Kalesine saldırıyor. Kale direndiği
için sinirden otuz bin sivili katlediyor. Ⅰ. Abdülhamit burada kahrından ölüyor ve tahta Ⅲ.
Selim çıkıyor.

You might also like